tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü halkla ilişkiler ve tanıtım

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE GÖRSEL İLETİŞİM
STRATEJİLERİ: NESCAFÉ REKLAMLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Aydan BAŞÇALIŞKAN
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Tuğba ASRAK HASDEMİR
Ankara-2011
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE GÖRSEL İLETİŞİM
STRATEJİLERİ: NESCAFÉ REKLAMLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Aydan BAŞÇALIŞKAN
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Tuğba ASRAK HASDEMİR
Ankara-2011
ÖNSÖZ
Görsel iletişim stratejileri, günümüzün reklamcılık anlayışında çok
farklı
etkenlerin
iç
içe
geçmesiyle,
bir
bilinç
üretimi
sonucunda
gerçekleştirilmektedir. Günlük yaşantımızda tüketim biçimlerinin ve sembol
sistemlerinin
öneminin
açıkça
görülmesine
rağmen,
bu
sistemler
küreselleşme sürecinde ihmal edilebilmekte, değer ve gerçek arasında kesin
bir ayrım yapılamamaktadır. Reklamlardaki görsel ve dilsel iletilerin, tüketimin
sembolik yönü, insanlar tarafından ‘doğru’ olarak görülebilse de görülemese
de, günlük yaşantıya nüfuz ettiği ve insanların yaşantısını yönetebilmesi
sebebiyle, sembollerin incelenmesi gerekmektedir. Kültür bir metafor olarak
ele alındığında görsel iletişim öğeleri, insan bilincinin göstergelerinin ifade
edilen formları olarak kabul edilebilmektedir. Dolayısıyla küresel şirketler,
reklam iletilerini kurgularken ürünlerin, kültürü oluşturan anlamsal, düşünsel
ve sembolik yönleri üzerine yoğunlaşmaktadır.
Bir İsviçre markası olan Nescafé, küreselleşme sürecinde tüketici
isteklerinin
karşılanması
için
iletişim
stratejilerinde
kültürel
değerleri
kullanarak reklamda yaratıcılığa önem vermekte ve daha etkileyici iletiler
aktarabilmek, ‘öteki’ şirketlerden farklı olabilmek amacıyla, görsel iletilerini
küresel, yerel veya glokal biçimlerde kurgulayabilmektedir. Bu bağlamda
reklamlarda yaratılan sembollerin irdelenmesi önem kazanmaktadır. Diğer
yandan Nescafé’nin tüm dünyada ‘jenerik marka’ olarak anılması ve hazır
kahvenin Nescafé markası ile özdeşleşmesi, söz konusu markanın dilsel ve
görsel iletişim sembollerinin hangi anlamlarla ve hangi mecraların kullanılarak
hedef kitlenin zihninde yer edindiği konusu araştırmaya değer başlıklar olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada küreselleşme çağında gittikçe önemi artan görsel
iletişim stratejilerinin sembolik kültür yaratmasındaki etkilerinin yanında,
reklamlarla yaratılan kültürel kimlik inşası, belli bir gruba ait olmak ve ürün
yerine imaj satın almanın görsel iletilerle nasıl ve hangi sembolik unsurlarla
kurgulandığının ortaya konulması amaçlanmaktadır. Konu çerçevesinde
ii
küresel çaptaki ve Türkiye özelindeki Nescafé reklamlarında sembolik
tüketim unsurlarının incelenmesi, reklamlardaki kültürel öğelerin nasıl yer
aldığının ortaya koyulması, göstergebilimin olanaklarından yararlanılarak
analiz edilmektedir. Bu bağlamda literatürde Nescafé’nin görsel iletişim
stratejileri ve yaratılan sembolik anlamlar ile ilgili kapsamlı bir inceleme
bulunmaması da çalışmaya özgün bir nitelik kazandırmaktadır.
Çalışmamda, beni okumaya ve araştırmaya teşvik eden değerli tez
danışmanım Doç. Dr. Tuğba ASRAK HASDEMİR’e teşekkür ediyorum. Beni
İstanbul’da ağırlayan ve Nescafé’nin iletişim stratejileriyle ilgili birçok bilgiyi ve
dokümanı benimle içtenlikle paylaşan Nestlé Türkiye İçecekler Ürün Müdürü
Başak ÇAYHAN’a; değerli fikirlerini ve katkılarını esirgemeyen hocam Prof.
Dr. Özlen ÖZGEN’e; görsel iletişim konusundaki yardımlarından dolayı Yrd.
Doç. Şansal ERDİNÇ’e; tez çalışmam boyunca fikir alışverişinde bulunduğum
arkadaşlarım Seher KIRCELLİ ve Dalya KÜÇÜKEROL’a; maddî manevî
destekleriyle her an yanımda olan sevgili annem Zehra BAŞÇALIŞKAN’a;
babam Ali BAŞÇALIŞKAN’a ve ağabeyim Volkan BAŞÇALIŞKAN’a sonsuz
teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Aydan BAŞÇALIŞKAN
Ankara, Haziran 2011
iii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ........................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER ............................................................................................... iii
KISALTMALAR ............................................................................................vii
ŞEKİLLER ...................................................................................................viii
GİRİŞ ............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL DEĞİŞMELER VE İLETİŞİM:
KURAMSAL BİR ÇERÇEVE ....................................................................... 10
1.1. DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİ BAĞLAMINDA KÜRESELLEŞMEYE
TEMEL YAKLAŞIMLAR.............................................................................. 10
1.1.1. Küreselleşmeci Söylem: Liberalizmin Yeni İfade Şekli Olarak
Küreselleşme ........................................................................................ 15
1.1.2. Eleştirel Söylem: Liberalizmin Yeni Biçimi Olarak Küreselleşme 19
1.1.3. Dönüşümcü Söylem: Fırsatlarından Yararlanılması Umulan Bir
Olgu Olarak Küreselleşme .................................................................... 22
1.2. KÜLTÜREL EMPERYALİZM VE KÜLTÜREL KÜRESELLEŞME ....... 24
1.2.1. Küreselleşmenin Dinamikleri: Evrensel - Yerel İlişkisi ................. 26
1.2.2. Kültürel Kimliklerin İnşası ............................................................ 30
1.2.3. Küresel-Yerel Kültürün Medya Aracılığıyla Yayılımı .................... 36
1.3. KÜRESELLEŞEN İLETİŞİMİN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI ......... 39
1.3.1. Türkiye’de Küreselleşmenin Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal
Sonuçları............................................................................................... 40
İKİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL DEĞİŞİMLERİN
GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİNE YANSIMALARI ............................ 48
2.1. İLETİŞİMİN KÜRESELLEŞMESİ VE REKLAM ................................... 48
2.1.1. İletişim Teknolojilerindeki Gelişmeler ve Küreselleşme ............... 49
iv
2.1.2. Reklam ve Sembolik Tüketim İdeolojisi: Ürün Tüketiminden Marka
İmajı Tüketimine ................................................................................... 54
2.1.3. Küresel-Yerel Kültürün Yayılmasında Reklamın Rolü ve Farklılaşan
Reklam Mecraları.................................................................................. 60
2.2. GÖRSEL İLETİŞİMDE KÜLTÜR VE KÜLTÜRLERARASILIK............. 65
2.2.1.Görsel İletişimde Küresel-Yerel İlişkisi ve Glokalizasyon Stratejisi 67
2.2.2.Görsel İletişimde Kültürel Kimlik İnşası ......................................... 74
2.3. KÜRESELLEŞEN İLETİŞİMİN TÜRKİYE’DEKİ GÖRSEL İLETİŞİM
STRATEJİLERİNE YANSIMALARI............................................................. 78
2.3.1. Türkiye’de Küreselleşmenin Görsel İletişim Açısından Sonuçları 79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HAZIR KAHVE SEKTÖRÜNDE NESCAFÉ VE
GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİ .......................................................... 82
3.1. KÜLTÜRLERARASI ETKİLEŞİM BAĞLAMINDA KAHVE .................. 83
3.1.1. Dünyada Kahve.......................................................................... 83
3.1.2. Avrupa’da Kahve ........................................................................ 88
3.1.3. Türk Kültüründe Kahve ve Kahvehanelerin Önemi..................... 91
3.2. MODERN ÇAĞDA HAZIR KAHVENİN MARKALANMASI VE
NESCAFÉ.................................................................................................... 93
3.2.1. Hazır Kahve Markaları ve Markalı Kahvehaneler ....................... 94
3.2.2. Dünyanın İlk Hazır Kahvesi: Nescafé ......................................... 96
3.3. NESCAFÉ’NİN DİLSEL VE GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİ...... 100
3.3.1. Nescafé Reklamlarında Dilin Kullanımı .................................... 101
3.3.1.1. Nescafé Reklamlarında Slogan ................................... 103
3.3.1.2. Nescafé Reklamlarında Müzik ve Cıngıl ...................... 104
3.3.2. Nescafé Reklamlarında Görsel Öğeler ..................................... 106
3.3.2.1. Nescafé Reklamlarında Renk Kullanımı ...................... 106
3.3.2.2. Nescafé Logosu........................................................... 107
3.3.2.3. Nescafé’nin Kırmızı Kupası ve Kişileştirme ................. 110
v
3.3.3. Nescafé Reklamlarında Göstergelerin Kullanımı....................... 111
3.3.3.1. Nescafé Reklamlarında Evrensel Göstergelerin Kullanımı 115
3.3.3.2. Nescafé Reklamlarında Yerel Göstergelerin Kullanımı 118
3.3.4. Nescafé Reklamlarında Kimliğin Yeniden İmajlaştırılması ........ 122
3.3.4.1. Nescafé Reklamlarında ‘Kadın’ ve ‘Aile’ İmajı.............. 124
3.3.4.2. Nescafé Reklamlarında ‘Gençlik’ İmajı ........................ 128
3.3.5. Nescafé Reklamlarında Duygusal Çekicilik ............................... 129
3.3.5.1. Nescafé Reklamlarında Mizah Unsurunun Kullanımı... 131
3.3.5.2. Nescafé Reklamlarında Ünlü (Kahraman) Kullanımı ... 132
3.3.5.3. Nescafé Reklamlarında Cinsellik Unsurunun Kullanımı133
3.3.6. Nescafé Reklamlarında Yaratıcılık ve Basılı Medyada Kullanılan
Görsel Öğeler ..................................................................................... 135
3.3.6.1. Nescafé Reklamlarında İllüstratif Öğelerin Kullanımı .... 138
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE NESCAFÉ REKLAMLARININ SEMBOLİK TÜKETİM
KÜLTÜRÜ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ ..................................................... 143
4.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı ..................................................... 143
4.2. Araştırmanın Yöntemi ve Veri Toplama Tekniği............................. 144
4.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi: Türkiye’de Nescafé
Reklamları................................................................................................. 146
4.4. Reklam Analizleri .............................................................................. 149
4.4.1. Nescafé Classic, Laz Dursun Kahvehanede ........................ 149
4.4.1.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 150
4.4.1.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 151
4.4.2. Nescafé Classic, Aile Saadeti................................................ 153
4.4.2.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 154
4.4.2.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 155
4.4.3. Nescafé Classic, Futbol Maçında Uyuyan Hakem ............... 157
4.4.3.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 158
4.4.3.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 158
vi
4.4.4. Nescafé Gold, Anne Kraliçe................................................... 161
4.4.4.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 162
4.4.4.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 163
4.4.5. Nescafé Gold, Kahve Çekirdekleriyle Spa Masajı ............... 165
4.4.5.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 166
4.4.5.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 167
4.4.6. Nescafé 3’ü 1 Arada, Apartmana Taşınan Genç ................. 169
4.4.6.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 170
4.4.6.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 171
4.4.7. Nescafé 3’ü 1 Arada, Bol Kahveli ve Şekersiz Nescafé...... 174
4.4.7.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi ................................... 174
4.4.7.2. Reklam İletisinin Analizi .............................................. 177
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME................................................................ 180
KAYNAKÇA .............................................................................................. 188
EK-1 Nestlé Türkiye İçecekler Ürün Müdürü İle Yapılan Görüşmede Sorulan
Sorular ve Uzman Bilgileri.......................................................................... 200
EK-2 Kahve Terimleri Sözlüğü................................................................... 201
ÖZET ......................................................................................................... 202
ABSTRACT ............................................................................................... 203
vii
KISALTMALAR
AB
:
Avrupa Birliği
ABD
:
Amerika Birleşik Devletleri
akt.
:
Aktaran
AR-GE
:
Araştırma - Geliştirme
BİT
:
Bilgi ve İletişim Teknolojileri
BKM
:
Beşiktaş Kültür Merkezi
çev.
:
Çeviren
der.
:
Derleyen
DPT
:
Devlet Planlama Teşkilatı
GATT
:
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması
haz.
:
Hazırlayan
ICA
:
International Coffee Agreement
(Uluslararası Kahve Anlaşması)
ICO
:
International Coffee Organization
(Uluslararası Kahve Organizasyonu)
İET
:
İletişim ve Enformasyon Teknolojileri
IMF
:
International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu)
JAKIM
:
Jabatan Agama Islam Malaysia
(Malezya Helal Sertifikasyon Kuruluşu)
NAFTA
:
North American Free Trade Association
(Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması)
OECD
:
Organisation for Economic Cooperation and Development
(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)
s.
:
Sayfa
T.C.
:
Türkiye Cumhuriyeti
TCMB
:
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
vb.
:
Ve benzeri
vd.
:
Ve diğerleri
WB
:
World Bank (Dünya Bankası)
WTO
:
World Trade Organization (Dünya Ticaret Örgütü)
viii
ŞEKİLLER
Sayfa
Şekil 3.1. Nescafé’nin ilk televizyon reklamı görüntüleri (Almanya)............. 97
Şekil 3.2. Nescafé logosunun 1938-2010 yılları arasındaki değişimi......... 108
Şekil 3.3. Nescafé’nin kırmızı kupaları ...................................................... 110
Şekil 3.4. Evlilik teklifi ve Nescafé, reklam görüntüleri (Tayvan)................ 116
Şekil 3.5. Nescafé Gold reklamında Las Vegas görseli (Romanya) .......... 117
Şekil 3.6. Nescafé Gold reklamında Sidney görseli (Romanya) ................ 117
Şekil 3.7. Nescafé reklamında horoz figürü (Meksika) .............................. 119
Şekil 3.8. Nescafé reklamında Malay giysili kadın figürü (Malezya) .......... 119
Şekil 3.9. Nescafé reklamında hilal ve yıldız figürleri (Pakistan) ............... 119
Şekil 3.10. Ramazan’a özel Nescafé, reklam görüntüleri (Pakistan) ......... 120
Şekil 3.11. Tropik meyvelerle Nescafé, reklam görüntüleri (Filipinler) ....... 121
Şekil 3.12. Nescafé Sunrise, reklam görüntüleri (Hindistan) ..................... 122
Şekil 3.13. “Yeni Nescafé” (İsviçre) ........................................................... 124
Şekil 3.14. “Bu kahve, Nescafé” (Şili) ........................................................ 125
Şekil 3.15. “Huzur içinde yatsın” (Şili)........................................................ 125
Şekil 3.16. Nescafé Xpress reklamında gençlik imajı 1 (Almanya)............ 128
Şekil 3.17. Nescafé Xpress reklamında gençlik imajı 2 (Almanya).......... 128
Şekil 3.18. Nescafé Gold reklamında parfüm şişesi görseli (Fransa) ........ 134
Şekil 3.19. Nescafé reklamında illüstrasyon çalışması 1 (Peru) ................ 138
Şekil 3.20. Nescafé reklamında illüstrasyon çalışması 2 (Peru) ................ 138
Şekil 3.21. Nescafé reklamında illüstrasyon çalışması 3 (Peru) ................ 139
Şekil 3.22. Nescafé reklamında illüstrasyon çalışması 4 (Kolombiya)....... 139
Şekil 3.23. Nescafé reklamında Che Guevara ve kum sanatı (Brezilya) ... 140
Şekil 3.24. Nescafé reklamında The Beatles ve kum sanatı (Brezilya) ..... 140
Şekil 3.25. Nescafé reklamında Oscar ödülleri ve duman sanatı (Türkiye) 141
Şekil 3.26. Nescafé reklamında Santa Claus ve duman sanatı (İspanya) . 141
Şekil 3.27. Nescafé reklamında caz figürü ve duman sanatı (Makedonya) 141
Şekil 3.28. Nescafé Gold reklamında duman sanatı, televizyon reklamı
görüntüleri (Slovakya) ................................................................................ 142
GİRİŞ
Günümüzde
değerlendirmelerde
ekonomik,
anahtar
siyasal
bir
ve
kültürel
alanlardaki
bütün
kavram
olarak
karşımıza
çıkan
“küreselleşme”, bazı ortak değerlerin yerel ve ulusal sınırları aşarak dünya
çapında yayılmasını ifade etmek için kullanılmaktadır. Küreselleşme,
teknolojilerin üretilip satılmasına, tüketimi teşvik amacıyla her şeyin alınıp
satılabilir olmasına olanak tanımasıyla da kullanımı yaygınlaşan bir
kavramdır. Küreselleşme kavramı, 1980’li yıllarda popüler hale geldiğinde,
bazı uluslararası şirketler, stratejilerini dünyanın “küresel bir köy” olduğu ya
da yakın bir zamanda bu hale geleceği tezi üzerine belirlemişlerdir. Bu
stratejiye göre işletmeler, tek bir merkezden yönetilebilecek, standart bir
pazarlama iletişimi programını, küresel köyün tüketicileriyle iletişim kurmak
için yeterli olacağı yönünde uygulanması gerektiğini savunmuşlardır.
Böylelikle tek bir merkezde oluşturulan iletişim programları küresel çapta
değiştirilmeden
uygulanmaya
başlanmıştır.
Bu
süreçte
küreselleşme
uygulamaları, hem yeni ve değişik bir tüketici profilinin ortaya çıkmasına
neden olmakta, hem de reklamcılık sektöründe olanaklar sunmakta, bunun
yanında yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu gelişmeler de
reklamcılık alanında yeni stratejilerin belirlenerek, bu stratejilerin yeni
uygulamalarla desteklenmesini ve gerçekleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Görsel iletişim stratejileri olarak tanımlanabilecek konu, küreselleşme
süreciyle birlikte daha fazla önem kazanmaktadır. Bu önem, işletmelerin ve
reklamcıların hem oldukça yakın hem de oldukça yaratıcı görsel iletileri nasıl
kurguladıkları ve bu iletilerin nasıl sembolik anlamlar ifade edebildiği
sorusundan ortaya çıkmaktadır. Ancak bu iletilerin anlamlarının belirgin
olmamaları nedeniyle bu sorular yalın anlamıyla ampirik değildir. Küresel,
yerel
ve
glokal
olanın
anlaşılması,
kuramsal
çaba
olmaksızın
gerçekleştirilememektedir. Dolayısıyla markaların görsel iletişim stratejilerine
ait unsurlar ve sembolik olarak tüketim gibi görünürde yalın olanı bilmek,
gelişkin
küreselleşme
ve
görsel
iletişim
açısından
kuramlaştırmayı
2
gerektirmektedir. Bu yüzden bu çalışmada beş argüman temellendirilmeye
çalışılmaktadır: Birincisi, reklamlar ve markalar çerçevesinde küresel, yerel
veya glokal olanın anlaşılmasının, bir dizi araştırma teknikleri ve yöntemlerini
gerekli kılan, kuramsal ve ampirik bir görev olması; ikincisi, küreselleşme
sürecinde görsel iletişim stratejilerine yönelik kapsamlı bir çalışmanın
yapılmamış olması ve bunun küresel bir marka özelinde uygulamalı olarak
analiz edilmemiş olması; üçüncüsü, Üçüncü Dünya ülkeleri tarafından
üretilen kahvenin, kapitalist ülkelerin hegemonyası altında tüm dünyaya
pazarlanması ile ekonomik, sosyal ve siyasal alanda küresel etkileşimleri
hızlandırması konusunda önemli bir unsur olmasının çoğu zaman göz ardı
edilmesi; dördüncüsü, küresel bir marka olan Nescafé’nin günümüzde hangi
sembolik anlamları içerdiği ve kimi zaman ürün yerine marka imajının
tüketimine yönelik dilsel ve görsel iletilerin kurgulandığının analiz edilmesi;
beşincisi, küreselleşmenin etkisiyle teknolojik alanda yaşanan değişim ve
dönüşümlerin reklamcılık alanında da yaratıcı reklam mecralarından
yararlanıldığının tespit edilmesi.
Çalışmanın “Küreselleşme Sürecinde Görsel İletişim Stratejileri:
Nescafé Reklamları” başlığının dört savı göstermesi amaçlanmıştır: Birincisi,
küreselleşme sürecinde, iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte
artan bir biçimde markalara sembolik anlamlar yüklenilerek, görsel iletişim
stratejileri yeniden yapılandırılmaktadır. Ürünler, kullanım değerinden öte,
markanın ‘imaj’ına yönelik tüketilmekte bu da bireylerin sembolik tüketim
eylemlerinde bulunmalarına, markaları belli bir ‘imaj’a sahip olunacağı
düşüncesiyle
kullanmalarına
yol
açmaktadır.
İkincisi,
görsel
iletişim
stratejilerinde bireylerin kimlikleri yeniden imajlaştırılarak, reklam iletilerinde
tanıtımı yapılan ürünler tercih edildiğinde ‘modern ve/veya yeniliğe açık’ ve
‘gelenekselci’ gibi belli bir yaşam biçimini benimsediği ve belli bir kimliği
elinde bulundurduğu yönünde iletiler kurgulanmaktadır. Dolayısıyla süreçte,
reklam iletilerinde ürünlerin ‘görsel açıdan’ tüketilmesine yönelik stratejiler
geliştirilmektedir. Üçüncüsü, bir hazır kahve markası olan Nescafé’nin görsel
iletişim stratejilerinde kimi zaman yerel, kimi zaman evrensel iletiler ön
3
planda
olurken
kimi
zamanda
hem
yerel
hem
evrensel
iletilerin
melezleştirilmesiyle oluşturulan glokal iletiler hazırlanmaktadır. Bu bağlamda
yerellikler ve/veya kültürel değerler Nescafé reklamlarında yaratıcı unsur
olarak değerlendirilerek, reklamların yayınlanacağı ülkenin toplumuna hitap
etmesi ve iletilerin anlaşılır/akılda kalıcı olması yönünde oluşturulmaktadır.
Dördüncüsü, Nescafé Türkiye’de yayınladığı reklamlarında Türk motiflerini
kullanarak tüm alt markaları için ürün kimliklerine uygun dilsel ve görsel
iletiler kurgulamaktadır. Çalışmada sembolik tüketim kültürü/görsel iletişim
ilişkisinin bu dört boyutunun açığa çıkardığı anlamlar ve kavramsallaştırmalar
incelenmektedir.
Küresel tüketim kültüründe görsel öğelerin derinlemesine ele alındığı
bu çalışmada, tüketim kültürü, sembollerin bu kültür içindeki önemi ve
küreselleşme süreci bağlantısına değinilmektedir. Bunlar arasında öne çıkan
kimi araştırmacıların görüşleri şöyle sıralanabilir: Bocock’a (2005:13) göre,
modern toplumlarda işaret ve sembollerin rolü, tüketim ve tüketim ile ilgili
ideolojide, özellikle de tüketim mallarının çeşitli türdeki reklamlarında çok
belirgin şekilde göze çarpmaktadır. Bu nedenle Batı tarzı kapitalizmde 20.
yüzyılın sonlarında karşılaşılan türden tüketim olgusuna hem ekonomik bir
süreç hem de gösterge ve sembollerin de içinde olduğu bir sosyal ve kültürel
süreç olarak bakmak mümkündür. İnsanlar, bir kez modern tüketim ideolojisi
ile ilgili sosyal ve kültürel uygulamalardan etkilendikten sonra, filmlerde, yazılı
basında ve televizyonda sergilenen malları satın almaya ekonomik güçleri
yeterli olmasa bile, o mallara sahip olmayı arzu edebilmektedir. Baudrilliard
(2004:95) tüketim toplumunun, aynı zamanda tüketimin öğrenilmesi toplumu,
tüketime toplumsal bir biçimde alıştırma toplumu olduğunu belirterek, yeni
üretim güçlerinin ortaya çıkmasıyla ve yüksek verimlilik taşıyan ekonomik bir
sistemin
tekelci
yeniden
yapılanmasıyla
orantılı
yeni
ve
özgül
bir
toplumsallaştırma tarzı olduğunu ifade etmektedir. Diğer yandan Morley ve
Robins’e (1997:31) göre ekonomik etkinliğin küreselleşmesi, bugün bir
küresel dönüşümle ve kültürel küreselleşmeyle ilintilidir. Bu bir anlamıyla,
evrensel
kültür
üretimi
demektir.
Böylelikle,
hedeflenen
kültürel
bir
4
bütünleşme ile yaşam biçimlerinin, kültürlerin ve tüketici davranışlarının tüm
dünyada birbirine benzer hale getirilmesi sağlanabilecektir. Genel olarak, “bir
araya getirilmiş bir dünyanın daha demokratik olacağı varsayılmaktadır”.
Törenli (2004:12) tarihsel bağlamda küresel yönelişin çıkış noktasına
bakıldığında gelişme kavramının, Batılı gelişmiş toplumlar tarafından
“gelişmiş-azgelişmiş” ikiliği çerçevesinde yapılandırılan ve Batılı sosyal
bilimler öğretisinde ‘öteki’ni nitelendirmekte kullanılan temel karşılaştırma
setini oluşturduğunu söylemektedir. Bu ikilik, modernleşme sürecinde
modernin “model” olarak tanımlanmasına kaynaklık ederken, aynı zamanda
enformasyon toplumu kavramsallaştırmasında benzer bir modelin referans
çerçevesini oluşturmaktadır. Modernin dışında kalan her şey geleneksel
olarak adlandırılmaktadır. Bu bağlamda geleneksel toplum, modern olmayanı
ifade eden durağanlık, ilkel düzeyde teknoloji, düşük düzeyde okuryazar
oranı, düşük hayat standardı, yüz yüze ilişkilerin yoğun olduğu toplumsal
yaşam, yasa ve kurallardan çok gelenek ve göreneklerin hakim olduğu bir
yönetim yapısı gibi temel özelliklere sahiptir. Modern toplum ise yüksek
oranda sanayileşme ve kentleşme, yatay ve dikey sosyal hareketlilik, yüksek
okuryazar oranı, etkin-yaygın iletişim olanakları, sosyal ve siyasal yapıda
kurumsallaşma, demokratik ve laik yönetim, kültürel çoğulculuk, insanı
bağımsız birey olarak görme anlayışı gibi temel özelliklere sahiptir.
Karaduman’a (2010:2890) göre küreselleşmeyle birlikte insan anlayışı
değişirken, yeni toplumsal yaşamın bireye yüklediği sorumluluklar, roller ve
statüler, kimliğin çerçevesini çizmekte ve gelenekselliğin katı ve durağan
kimlik anlayışı, yerini hareketli, çoklu ve değişken bir kimlik anlayışına
bırakmıştır. Modernlikle ilişkili olarak insanlar, kimliği “inşa edilecek bir şey
gibi değil, aranarak bulunabilecek bir şey” olarak algılamaya başlamışlardır.
Günümüzde dünyanın birçok yerinde kapitalizmin, ekonomik ve
kültürel açıdan egemen duruma geldiği söylenebilmektedir. Kapitalist sisteme
sahip olmayan ülkelerde bile insanlar, kapitalizm formatında tüketim eğilimi
ve arzusuna sahip durumda olduğu anlaşılabilmektedir. Tüketim arzusunun
hakim duruma gelmesi, birçok ülkede ekonomik ve sosyal olarak zorunlu
5
değişikliklere neden olmuştur. Bu durumda kapitalizm ürünlerinin bir tüketicisi
olabilmek için bu kültüre ait değer ve sembollerin öğrenilmesi gerekmektedir.
Çünkü modern tüketimde doğal olan hiçbir şey olmayıp, bu sonradan
öğrenilip kazanılabilmektedir. Bunu öğrenebilmek, buna yanıt verebilmek için
de yeterli kapasitenin olması ve kapitalizmin devamlılığı için satın alma
işleminin kesintiye uğramaması gerekmektedir (Karaçor, 2000:77). Bocock
(2005:62) modern tüketimciliğin, semboller dizisinin potansiyel tüketiciler
tarafından anlaşılır hale gelmesine bağlı olduğunu söylemektedir. Tüketim
olgusu bireylere yalnızca mallarının reklamını yapan kapitalist şirketlerin
zorlamasıyla
tüketiciye
oluşturulmak
isteniyorsa
gerekmektedir.
kabul
ettirilememektedir.
reklamların
Reklamların
olduğu
yaşam
kadar,
tarzı
ürünün
Etkin
ile
bir
tüketim
özdeşleşmesi
ambalajlamasında,
dizaynında ve etiketlenmesinde bu geçerli olmaktadır. Kellner de (1991:76)
tüketimin yalnızca ekonomik bir süreç olmayıp aynı zamanda kültürel ve
toplumsal bir olgu olduğunu ifade etmektedir. Reklam, tüketilen mal ya da
hizmetleri sıradan bir nesne olmaktan çıkartarak insanlara bir çözüm
sunmaktadır. Bireyler, reklam olayı ile sunulan ürünleri tüketmekle sanki
daha mutlu ve başarılı olacakları imajını vermektedir.
Çağımızda her geçen gün artan küreselleşme tartışmaları, çoğunlukla
ekonomik ve siyasal eksenli olarak sürdürülmekte ve küreselleşme sürecinin
doğrudan insana yansıyan etkileri ile görsel iletişim stratejilerinde de farklılık
ve
yaratıcılığa
gidildiği
konusu
göz
ardı
edilmektedir.
Literatürde
küreselleşmenin birey üzerindeki etkilerine, ekonomi ve siyaset çerçevesinde
dolaylı olarak değinildiği ve bu yüzden de küreselleşme ve sembolik tüketim
kültürü ile kimliklerin yeniden imajlaştırılması bağlamında sınırlandırılmış
yeterince kaynak bulmakta sıkıntılar olduğu görülmektedir. Diğer yandan
küresel markaların sembolik tüketim kültürünü yaymada ve kimlikleri yeniden
imajlaştırmada başat bir marka olan Nescafé’nin, görsel iletişim stratejileriyle
yaratılan anlamların analizine yönelik kapsamlı bir çalışma olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu çalışmayla literatüre anlamlı bir katkıda bulunulması
hedeflenmektedir.
6
Küreselleşme sürecinde gittikçe önemi artan görsel iletişimin, sembolik
kültür yaratmasındaki etkilerinin yanında, reklamlarla yaratılan unsurların
ortaya koyulmasının amaçlandığı bu çalışmada, küresel bir marka olan
Nescafé’nin görsel iletişim stratejileri kapsamlı olarak irdelenmektedir.
Bu
bağlamda görüntülerin taşıdığı sembolik anlamların bireylerin tüketim
davranışını
etkilemesinden
yola
çıkılarak,
onu
çeşitli
düşüncelere
yönlendirmesi ve reklamlarda toplumsal kimliklerin yeniden inşa edilmesine
yönelik iletilerin sunulması “görsel iletişim stratejileri”nin incelenmesini
gerektirmektedir. Bu nedenle özellikle reklam görüntülerinde ve diğer kitle
iletişim araçlarındaki görüntülerin ‘evrenselliklerin’, ‘yerelliklerin’, ‘hazların’,
‘kimliklerin’ ve ‘duyguların’ görselleştirilmesi söz konusudur.
Nescafé’nin reklam görüntülerinin dilsel ve görsel analizi amacıyla,
gösterenle gösterilenin bilimsel olarak kavranmasına olanak vermesi
sebebiyle göstergebilimsel analiz yöntemi kullanılmaktadır. Bu bağlamda
reklamların
analizinde,
iletinin
okunabilirliği,
algılanabilirliği
ve
anımsanabilirliği üçlü ölçütünden yola çıkılarak, görsel iletişimdeki etkililik
açısından bazı sonuçlara ulaşılmaktadır. Çalışmada, küreselleşme sürecinde
Nescafé markasının dünya çapında küresel-yerel veya glokal iletiler
kurgulamasından hareketle, öncelikle dünya çapında ve Türkiye özelinde
yayınlanan/yayımlanan reklamlar incelenmektedir. Diğer yandan Nescafé’nin
Türkiye’de yayınlanan televizyon reklamları, küresel-yerel veya glokal
unsurların kullanımına yönelik olarak kapsamlı bir şekilde analiz edilmektedir.
Çalışmada hazır kahvenin tüm dünyada ‘Nescafé’ olarak bilinerek
jenerik marka haline gelmesi ve bu markanın küreselleşme sürecinin etkin
öznelerinden biri olması göz önünde bulundurularak Nescafé reklamları
seçilmiştir. Diğer yandan bu markanın incelenmesinin başka bir nedeni ise,
Nescafé içen insanların belirli bir imaja sahip olduğunun düşünülebilmesi ve
modern olarak nitelendirilebilmesidir. Reklam iletilerinin analizinde mecra
olarak televizyonun seçiminin nedenleri ise şöyle açıklanabilir: Nescafé,
iletişim çalışmalarıyla tüketicilere ulaşmak için birçok reklam mecrasını
kullanmakla birlikte, bu mecraların başında televizyona ağırlık vermektedir.
7
Çalışmada televizyonda yayınlanan Nescafé reklamlarının yanı sıra dergi,
gazete ve açık hava mecralarında yayımlanan Nescafé reklamlarına yer
verilmiştir. Diğer yandan çalışmanın uygulama bölümünde Türkiye’de
yayınlanan Nescafé reklamlarının ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesi gerekliği
duyulmuştur. Dolayısıyla Nescafé’nin, Türkiye’de geniş hedef kitlelere
ulaşabilmek için reklam iletilerini televizyon yardımıyla ulaştırmasıyla,
çalışmada televizyon reklamları üzerine odaklanılması önem kazanmaktadır.
Nescafé reklamları, geliştirmiş olduğu ürünleriyle birlikte farklı kampanya
stratejileri hazırlamaktadır. Bu bağlamda bu televizyon reklamlarının amaçlı
olarak seçiminde, Nescafé’nin geliştirmiş olduğu yeni ürünler neticesinde
hazırlamış olduğu reklamları göz önüne alınmıştır.
Tüm bunlardan hareketle çalışmanın birinci bölümünde küreselleşme
bir değişim ve dönüşüm süreci olarak ele alınmış olup kuramsal bir çerçeve
çizilmiştir. Bu bağlamda küreselleşme sürecine yönelik temel yaklaşımlar
irdelenerek,
iletişim
teknolojilerindeki
gelişmeler
ve
küreselleşmeyle
gündeme gelen kültürel kimlik inşası konusu incelenmiştir. Diğer yandan
Türkiye’de küreselleşmenin toplumsal, ekonomik ve siyasal sonuçları
değerlendirmesine yer verilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise küresel değişimlerin görsel iletişim
stratejilerine yansımaları konusu irdelenerek, reklam ve sembolik tüketim
ideolojisi bağlamında küresel-yerel kültürün yayılmasında reklamın rolü
üzerinde durulmuştur. Burada görsel iletişimde kültür ve kültürlerarasılık
konusu incelenmiş olup küreselleşen iletişimin Türkiye’deki görsel iletişim
stratejilerine yansımaları irdelenmiştir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde, hazır kahve sektöründe Nescafé’nin
küresel imajı ve görsel iletişim stratejileri incelenerek kültürlerarası etkileşim
bağlamında
kahvenin
dünya
çapındaki
etkileri
irdelenmiştir.
Burada
Nescafé’nin dilsel ve görsel iletişim stratejileri, Nescafé reklamlarından örnek
görsellere yer verilerek analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma için yapılan
literatür taramasında, Nescafé ile ilgili kapsamlı bir analiz örneğine
8
ulaşılamaması nedeniyle reklam analizleri konusunda yaşanan kaynak
sıkıntısı bir kısıtlılık oluşturmuştur. Bu bağlamda Nestlé Türkiye İçecekler
Ürün
Müdürü
Başak Çayhan
ile
derinlemesine
görüşme yapılarak,
Nescafé’nin tarihsel süreçteki ve günümüzdeki görsel iletişim stratejileri
konusunda birçok bilgi ve dokümana ulaşılmıştır. Diğer yandan Nescafé’nin
tarihsel süreçte ve günümüzdeki logoları, sloganları, reklam müzikleri,
cıngılları, basın ilanları ve reklam videolarına ulaşabilmek için Nescafé’nin
küresel çaptaki birçok internet sitesi taranmış olup, yapılan tespitler ampirik
olarak kanıtlanmaya çalışılmıştır.
Çalışmanın
dördüncü
bölümünde,
göstergebilim
yönteminin
olanaklarından faydalanılarak Nescafé’nin Türkiye’de yayınlanan televizyon
reklamlarının analizi yapılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda Nescafé’nin
1984’ten 2010 yılına kadar Türkiye’de yayınlanan televizyon reklamlarından
22 adetine ulaşılmıştır. Bu bağlamda Nescafé’nin, zaman içinde ürünlerinin
içeriğinde
yaptığı
değiştirdiği
göz
değişiklikler
önünde
doğrultusunda
bulundurulmuştur.
iletişim
stratejilerini
Dolayısıyla
de
Nescafé’nin
küreselleşme sürecinde reklam iletilerinde, kültürel öğeler ile yaratıcılığa
ağırlık verdiği ölçütünden yola çıkılarak, reklam seçimleri belirli bir zamanda
yayınlanan reklamlarla sınırlandırılmıştır. Çalışmada reklam analizinde
kullanılacak örneklemin tespit edilmesi için, Türkiye’de 2007-2010 yılları
arasında yayınlanan Nescafé Classic, Nescafé Gold ve Nescafé 3’ü 1 Arada
markalarının
reklamları
kapsamlı
küreselleşme süreci çerçevesinde
olarak
incelenmiştir.
Dolayısıyla
firmaların, reklam iletilerinde yeniden
düzenlemeye gittiği görüşünden hareketle Nescafé’nin günümüze yakın
tarihli televizyon reklamları seçilmiştir. Bu amaçla çalışmada televizyon
reklamlarının seçiminde kültürel göstergelerin analizine yönelik seçmeci bir
yöntem oluşturularak Nescafé Classic reklamlarından 3, Nescafé Gold
reklamlarından 2, Nescafé 3’ü 1 Arada reklamlarından 2 adet olmak üzere
toplam 7 televizyon reklamı kullanılmıştır.
İlgili bölümlerde söz konusu görüşmeden hareketle yapılan değerlendirmelere yer verilecektir.
Görüşme soruları Ek-1’de yer almaktadır.
9
Çalışmadaki temel araştırma soruları ise şöyle sıralanabilir:
1. Dünyada ve Türkiye’de, küreselleşme-yerelleşme tartışmalarında
hangi eğilimler öne çıkmakta, hangi temel tespitler yapılmaktadır?
2. Küresel değişimler, firmaların görsel iletişim stratejilerine nasıl
yansımaktadır? Küreselleşme sürecinde iletişim teknolojileri ve reklamcılık,
dünya ölçeğinde hangi sembolik unsurların yaygınlığını artırmakta ve hangi
kavramları değişime uğratmaktadır?
3. Küreselleşme sürecinde kahve ile Nescafé’yi birbirinden ayıran
sembolik unsurlar nelerdir? Hazır kahve sektöründe Nescafé’nin küresel
değeri nedir ve dünya çapındaki görsel iletişim stratejileri nasıldır?
4. Türkiye’de yayınlanan Nescafé reklamlarında, hangi unsurlar
sembolik olarak görsel iletişim stratejilerine yansıtılmakta, bir başka deyişle
reklam iletilerinde dilsel ve görsel öğeler, hangi tüketim eylemleriyle
ilişkilendirilmektedir?
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL DEĞİŞMELER VE İLETİŞİM:
KURAMSAL BİR ÇERÇEVE
Çalışmanın bu bölümünde çok farklı etkenlerin iç içe geçerek
küreselleşme sürecinin çok yönlü yaklaşımlarla analizi ve sunduğu
fırsatlardan en iyi düzeyde yararlanmaya çalışılması gerektiği düşüncesiyle,
kültürel emperyalizmin iddiaları, iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler ve
iletişimin küreselleşmesi irdelenmeye çalışılmaktadır. Çalışmada Marshall
McLuhan’ın ‘küresel köy’ kavramına değinilerek küreselleşme sürecinde
iletişimin nasıl olduğu incelenmektedir. Bölüm, üç ana başlık altında
incelenmekte, bu bağlamda birinci ana başlıkta değişim ve dönüşüm süreci
bağlamında temel küreselleşme yaklaşımlarına yer verilerek, küreselleşme
süreci
ile
ilgili
küreselleşmeci,
eleştirel
ve
dönüşümcü
söylemler
irdelenmektedir. İkinci ana başlıkta, günümüzde ‘küresel’ ve ‘yerel’i nelerin
temsil ettiği ortaya koyulmaya çalışılarak, kavramların görelilikleri tespit
edilmektedir.
Diğer
yandan
küresel
ile
yerel
veya
glokal
olanın
tanımlanabileceği bir çerçeve geliştirilerek kavramların birbirleriyle ilişkisinin
günümüzde aldığı, kültürel kimlik inşası ve temsili ile ilgili görünümler, kültürel
emperyalizm ve kültürel küreselleşme olguları üzerinden incelenmektedir.
Üçüncü ana başlıkta ise iletişimin küreselleşmesi olgusuna Türkiye’deki
toplumsal, sosyal ve siyasal sonuçlar açısından bakılmaktadır.
1.1.
DEĞİŞİM
VE
DÖNÜŞÜM
SÜRECİ
BAĞLAMINDA
KÜRESELLEŞMEYE TEMEL YAKLAŞIMLAR
Dünya
çapında
son
yıllarda
toplumsal,
sosyal
ve
ekonomik
değişimlerin yaşandığına tanık olmaktayız. Ulusal ve uluslararası ilişkilerde,
günlük yaşam alanlarımızda, bu değişimlerin ciddi sonuçları doğmakta, yeni
oluşumları ortaya çıkarmaktadır. Hem ekonomik, hem de siyasal ve kültürel
alanlarda yaşadığımız, karşı karşıya kaldığımız ve insanları zihin karışıklığı
içinde bırakan bu değişimler, en genel anlamlar çerçevesinde “küreselleşme
süreçleri”
olarak
anılmaktadır.
Sekizinci
Beş
Yıllık
Kalkınma
Planı
11
Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu’na (2010:1) göre küreselleşme,
“yaşadığımız dünyada, uluslar, toplumlar ve yerel gruplar arası karşılıklı
ilişkilerin ve etkileşimlerin genişlemesi, derinleşmesi ve hızlanması” ile ilgili
tüm eğilimleri ve olguları kapsayıcı bir biçimde simgelemektedir. Ekonomik,
siyasal ve kültürel alanlarda yaşanan değişim ve dönüşüm süreçlerinin
başlıcası şunlardır: a) Sermayenin küreselleşmesi ve dış ticaretin ekonomik
kalkınma için ön koşul konumuna gelmesi; b) Avrupa Birliği gibi bölgesel
örgütlenmelerin ve uluslararası örgütlerin bir gereklilik haline gelmesi ve ulusdevletlerin üstünde/gerisinde bir alana siyasetin taşınması, dolayısıyla siyasal
küreselleşme sürecinin hızlanması; c) Yerel yönetimlerin ve sivil toplum
örgütlerinin öneminin artması ve katılımcı demokrasi anlayışının yaygınlık
kazanması. Tüm bu süreçler, küreselleşme teriminin toplumsal değişimi
simgelediğini ve yaşadığımız dünyanın, toplumun ve günlük yaşamın
genişleyen, derinleşen ve hızlanan bir değişim içinde olduğunu bizlere
söylediğini
göstermektedir.
Ekonomik,
siyasal
ve
kültürel
alanlarda
yaşadığımız küreselleşme süreçleri, dünyayı hem genişletmekte, hem de
küçültmektedir. Bu genişleme/küçülme süreci artık çok hızlı olmakta ve
etkileri hızlı bir şekilde hissedilmektedir.
Giddens (2000:21-28), küreselleşmeyle birlikte “dünyanın köklü bir
değişim sürecine girdiğini, temellerinin ekonomiye dayandığı bu değişim
sürecinin yeryüzünün belirli bir bölgesiyle sınırlı olmadığını, zamanla her
ülkeyi kapsayacağını” belirtmektedir. Küreselleşmenin, toplumun içinde
bulunduğu ve yaşanan devrimin değişmesiyle ilgili olduğunu belirten Yılmaz’a
(2004:115) göre de, bugünkü küreselleşme olgusu, sanayi toplumundan
enformasyon ve iletişim toplumuna geçişi ifade etmektedir. Dolayısıyla
çağımızda yaşanmakta olan bu devrimin, dünyanın şekilsel özelliklerinin yanı
sıra anlamsal değerlerini de değiştirmesinin kaçınılmaz olduğu bilinmektedir.
Dinçer ve Yılmaz da (2003:20), yaşadığımız çağın en belirgin özelliklerinden
biri olan küreselleşme sürecinde değişimin hızlandığını ve çok boyutlu hale
geldiğini belirtmektedir. Bu bağlamda teknolojik, ekonomik, siyasî, toplumsal
ve kültürel alanlarda hızlı ve etkileşimli bir değişim süreci yaşanmaktadır.
12
Yaşanan değişim, tek başına olumlu ve olumsuz bir anlam ifade etmemekte,
bireyleri olduğu kadar ülkeleri de etkilemektedir.
Kazgan’a (1997:9) göre, değişim rüzgarı iki boyutta esmektedir: Bunlar,
bir yandan teknoloji devriminin “haberleşme veya iletişimde yarattığı”
olağanüstü hızlanma ve alan genişlemesidir. Dolayısıyla artık elektronik,
sadece haberleşmede yarattığı devrimle kalmayıp ekonominin her kesiminde
yeni olanaklar ve üretim biçimlerini sağlamasıyla da önem kazanmaktadır. Bu
bağlamda televizyon, bilgisayar ve hatta günümüzde internete telefon
ekranlarından ulaşılabilmesiyle her an neredeyse sınırsız haber kaynakları,
bireylerin
karşısına
gelebilmektedir.
Teknoloji
devriminin
“ekonomide
yarattığı” ve topluma getirdiği değişimler ise hayli fazladır. Buna göre bazı
meslekler yok olup giderken yeni meslekler doğmakta, internette haber akışı
sınır tanımamaktadır. Castells de (2005:39) teknolojik devrimlerin, yeni
ürünler ortaya çıkarmalarının yanı sıra, sürece odaklandıklarını ifade
etmektedir. Bu teknoloji devrimi, sadece haberleşmeyi hızlandırmakla
kalmayıp aynı zamanda küreselleştirmektedir. Dolayısıyla başka devrimlerin
tersine, bugünkü devrimde yaşadığımız dönüşümün çekirdeği, bilgi işleme ve
iletişim teknolojilerine denk düşmektedir. Teknoloji devrimi, aynı zamanda
ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirmekte, kültürel ürünlerin ve
yaşam tarzlarını küresel medya aracılığıyla yaygınlaştırmaktadır.
Dünyanın yeniden şekillenmesi ve modern bir yapıda yoluna devam
etmesi, kitle iletişim araçlarının varlığına ve gücüne dayanmakta; iletişim
teknolojisi sayesinde artık her an her yerde olma şansımız bulunmaktadır. Bu
direkt olarak mekânsal bağımlılığın sona erdiğini göstermektedir. Bu noktada
Virilio (2003:12), modern çağın, telekomünikasyon araçlarıyla elektronik
atmosferin içerisine sıkışmış, küçük bir gezegenin, “mekânın sonu”nun
başlangıcına işaret ettiğini belirtmektedir. Aslan da (2007:17), bunun özellikle,
Harold Innis ve onun izleyicisi olduğu Marshall McLuhan’ın 1950’li ve 1960’lı
yıllarda ortaya koydukları sistematik görüşlerde yansımasını bulan bir
gelişme olduğunu belirtmekte, artık dünyanın “küresel köy”e dönüşerek
giderek küçülmekte ve bütünleşmekte olduğunu söylemektedir.
13
Küreselleşme sürecinde tıpkı küçük bir köy sakinlerinin köyün her
tarafında her an her köylünün ne yaşadığını bilebilmesi gibi bir durum söz
konusudur (Kazgan, 1997). Aslan’a (2007) göre küresel köy olayında,
süreçten yararlanmayı bilenlerin ufuk çizgisi genişlemektedir. Dolayısıyla
teknolojinin açtığı bu yeni ufuklar, hem maddî dünyayı hem de manevî
dünyayı değiştirir hale gelmektedir. Bu bağlamda coğrafî sınırların ortadan
kalkmasıyla maddî ve manevî dünyada insanlar daha hareketli olmaktadır.
Sembollerin ya da anlamların akışı denilen küreselleşme sürecinde,
dünyanın tek bir toplumsal ilişkiler ağı haline gelmesiyle insanlar ve maddî
unsurlar kadar, anlamların da akışı değişmektedir. Bu değişme, anlamların
akışıyla birlikte, yerelin anlam örüntülerinin küreselleşmeyle ilişki içinde
melezleşerek farklılaşmasına, ‘ne o, ne de o’ yerine ‘hem o, hem de bu’
denilecek bir ikilemeye dayanmasından dolayı ‘tehdit, vaat, hayal ve kabus
etrafında’ bir yaşam dünyasını sunmaktadır. Küreselleşme, ister tarihsel bir
olgunun adı, ister giderek homojenleşen bir kültürün varlığı gibi toplumsal ve
toplumlararası gerçeklikleri nitelemek, bu gerçekliklerle birlikte seyreden
süreç olarak ele alınsın, her durumda 1980 sonrasını belirleyen tarihsel bir
dönemecin simgesidir. Küreselleşme, ekonomik temelde kapitalizmin bir
uzantısı olarak üretim ve tüketimin evrensel ölçekte gerçekleştiği ve bunun
bütün dünyada her yeri etkilediği ve dolayısıyla her yerin etkilendiği bir
dönemin adı olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası milliyetçilik akımlarıyla kurulan ulusdevletlerin kuruluşlarından bu yana karşılaştıkları en büyük değişim süreci,
“küreselleşme” adıyla ortaya çıkmıştır. Kaya’ya (2009:1-2) göre küreselleşme
kavramının kökeni çok eski çağlara gitmesine rağmen, ileri teknolojik
uygulamalar sayesinde bugünkü kadar yoğun ve hızlı işlememiştir. Yüz yıl
önce de küreselleşme söz konusu olmuştur; ancak küreselleşmenin yeni olan
yönü nitel ve nicel boyutlarındaki değişimdir. Nicelik olarak küreselleşme
ticaret, sermaye akımları, yatırımlar ve insanların ülkeler arasındaki
dolaşımından meydana gelen artışı ifade etmekte; küreselleşmenin bu
boyutu bazen “karşılıklı bağımlılık” olarak da adlandırılabilmektedir. Niteliksel
14
olarak küreselleşme ise, politik, ekonomik ve sosyal süreçleri kapsamakta;
bugün küreselleşen dünya, en azından entelektüel düzeyde ‘tek bir dünya’
görünümündedir.
Çağımızın
en
popüler
sözcüklerinden
biri
olan
küreselleşme veya globalleşmenin, ne olduğuna ve ne zaman ortaya
çıktığına ilişkin bir uzlaşma olmadığı gibi, böyle bir olgunun var olup olmadığı
da halen tartışma konusudur. Küreselleşmenin henüz tamamlanmamış ve
devam eden bir süreç niteliği taşıması, bu süreci tanımlamayı oldukça
güçleştirmektedir. Bu bağlamda küreselleşme, günümüzde egemen olan
ekonomik, siyasî, kültürel, sosyal, yönetsel dinamikleri açıklama yeteneği
atfedilmiş kavramların en önemlisi haline gelmiştir. Sungur’a (2008) göre,
iletişim teknolojisindeki hızlı ilerlemelere bağlı olarak toplumların sosyal ve
kültürel yapılarının da bir biçimde dönüşüme uğradıkları görülmektedir.
Dolayısıyla
kitle
iletişim
araçlarının
faaliyetlerinin
küresel
çapta
yaygınlaşması ve iletişimde mekân kavramının önemini yitirmesiyle birlikte
küreselleşmeye olumluluk ya da olumsuzluk atfedildiği görülmektedir.
Friedman (2003:31) Soğuk Savaş’ın tanımlayıcı perspektifinin “bölünme”
idiyse, küreselleşmenin tanımlayıcı perspektifinin “bütünleşme” olduğunu
söylemektedir. Soğuk Savaş sisteminin simgesi, herkesi birbirinden ayıran
duvardı. Küreselleşme sisteminin simgesi ise herkesi birleştiren dünya
çapında bir iletişim ağı, Soğuk Savaş sisteminin tanımlayıcı belgesi “Pakt”tı;
küreselleşme sisteminin tanımlayıcı belgesi ise “İş Sözleşmesi”dir.
Birçok yaklaşıma göre bugünkü küreselleşme yeni bir olgudur ve
dünyanın tek bir toplum haline gelmesi şeklinde yorumlanmaktadır.
Ekonomistlere göre küreselleşme, ekonomide ulusal sınırların kalkması ve
pazarın ulusal otoritelerin denetiminden kurtulmasıdır. Siyasal alanda, yeni
siyasal aktörlerin ve ilişkilerin oluşmasına işaret etmektedir. Kültürel alanda
ise tüm ülkelerin ve halkların aynı tadı alabilmesi şeklinde açıklanmaktadır.
Aktel’e (2003:21) göre küreselleşmeye yüklenilen anlamlar, kişinin sahip
olduğu dünya görüşü ile ilişkilidir. Küreselleşmeyi hangi bağlamda ele alırsak
alalım, onun bir süreç olma özelliğini ortadan kaldırmaz. Kişi ve uluslar için
önemli olan, bu sürecin ortaya çıkışı, işleyişi ve ortaya koyduğu sonuçlardır.
15
Küreselleşme süreci kapitalizmin gelişimi ile paralel bir olgu olarak
düşünüldüğünde, pek çok düşünüre göre dünya tarihi çok daha erken
dönemlerde küreselleşme olgusuna tanıklık etmiştir. Bu noktada Robertson
(1999:94), dünya tarihinin büyük bir bölümünün işe yarar bir şekilde “küçük
küreselleşme” dizileri olarak düşünülebileceğini söylemektedir; örneğin tarihî
imparatorlukların oluşumu daha önceleri birbirinden yalıtılmış toprakların ve
toplumsal oluşumların birleştirilmesini gerektirmiştir.
Bozkurt (2009:337), küreselleşme kavramıyla ilgili çeşitli görüşler
ortaya atılsa da son yıllarda dünya ölçeğinde ortaya çıkan ilişkiler ve yeni
yaşam biçimlerinin, küreselleşmenin ne olduğu konusunda bazı fikirler
verdiğini belirtmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın Küreselleşme
Özel ihtisas Komisyonu Raporu’na (2000:96) göre ise, içinde yaşadığımız ve
temelini yeni iletişim teknolojilerinin oluşturduğu bu hızlı değişim sürecini ve
sonuçlarını artık yerel boyutta değil, birbirleriyle yakın ilişkiler sürecinde olan
dünya toplulukları içinde değerlendirmek ve küresel boyutta incelemek
gerekmektedir. Tüm bunlardan hareketle tek bir küreselleşme söylemi yerine
birbirlerinden farklılaşan küreselleşme söylemleri, tek bir küreselleşme yerine
de alternatif küreselleşmelerden bahsedilmesi gerektiğine uygun başlangıç
noktası olarak kabul edilebilmektedir. Bu bağlamda, küreselleşmeyle
bağlantılı ortaya koyulan genel görüşleri üç söylem çerçevesinde ele almak
mümkündür.
1.1.1. Küreselleşmeci Söylem: Liberalizmin Yeni İfade Şekli
Olarak Küreselleşme
Küreselleşme sürecinin birbiriyle ilişkili birçok alanı kapsıyor olmasına
rağmen,
günümüzün
egemen
literatüründe
kavramsallaştırmalar
pazar
tekelindeymiş
görünmektedir.
gibi
ekonomisi
küreselleşmeye
merkezli
Günümüzde,
liberal
yönelik
ideolojinin
yaşanılan
çağın
tanımlanmasında ve anlamlı bir çerçeve etrafında yorumlanmasında
küreselleşmeye merkezî konum atfeden ve tartışmasız kabulünü ileri süren
görüşler bu grupta toplanabilmektedir. Şen’e (2008a:3) göre bu grup, “ağırlıklı
16
olarak küreselleşmeye olumlu bakan, destekleyen ve taraftar olanlardan
oluşmaktadır.
Ekonomik bloklara,
askerî kamplara,
rakip
ideolojilere
bölünmüş geçmişin haritasının silikleşmesi neticesinde tek ideoloji olarak
liberalizmin (neo-liberalizm), tek siyasal görüş olarak demokrasinin, tek
ekonomik sistem olarak kapitalizm ve piyasa ekonomisinin egemenliği ve
alternatifsizliği vurgulanır. ‘Doğu - Batı’, ‘gelişmiş - azgelişmiş’, ‘Birinci Dünya
- Üçüncü Dünya’, ‘ulusal - uluslararası’ vb. dikotomik ayrımların/karşıtlıkların
geride kaldığı, tüm dünyayı içine alacak tek bir değişim mantığı ve standart
kuralların egemen olduğu, herkesin aynı ortak kaderi paylaştığı yeni bir
dünya tasarımı ortaya koyulur. Bilgi, ulaşım, enformasyon, teknoloji vb.
alanlarda yaşanan radikal ilerlemelerin yeni çığırlar açtığı, dünyanın
küçüldüğü, kapalı toplumların açık toplum haline geldiği, içe kapanmanın
yerini dışa açılmanın aldığı dinamik bir süreç öne çıkarılır. Mal, finans,
sermaye, imaj gibi her tür metanın küresel bir ağ içinde dolaşıma girdiği bu
yeni dönemde değişim, hız ve rekabet küresel çağın temel karakteristiği ve
sistemi yeniden üretici dinamik olarak görülür.”
Ateş’e (2006:26-27) göre özellikle, ekonomik alandaki ilişkiler ağının
yoğunlaşması, toplumların birbirlerine daha bağımlı hale gelmesi, serbest
ticaret, doğrudan yabancı yatırımlar ve malî kaynakların serbest hareketi gibi
günlük hayatı yakından ilgilendiren konuların yoğunluklu olarak tartışılması
nedeniyle küreselleşme, liberal ideolojinin yeni bir ifade şekli olarak
algılanmaktadır. Halbuki dünya çapında ekonomik ilişkiler ağının Sanayi
Devrimi sonrası dönemde yoğunlaşması küreselleşme sürecinin itici en
önemli nedeni gibi görünse de, bugün gelinen nokta itibariyle dünya
çapındaki ekonomik ilişkiler ağı, küreselleşme sürecinin alt süreçlerinden biri
olarak kabul edilmelidir. Ancak, literatürde bu alt süreç bütün bir
küreselleşme sürecini tanımlar hale gelmiştir Benzer bir ifadeyle Alankuş
(2001), küreselleşmeyi “liberalizmin zaferini ifade eden bir sonuç aşaması”
olarak gören bu yaklaşımın, kapitalizmin gelişim süreci içerisinde varılan ve
günümüzde Batılı ülkelerin temsil ettiği noktanın, insanlığın erişebileceği en
üst siyasal/ekonomik aşama olduğunu söylemektedir. Bu varsayımın
17
arkasında yatan iddia, ‘dünyanın geri kalan kısımlarının insanlığın ulaştığı
bütün olumlu şeyleri temsil eden Batı gibi olmak yolunda, kaçınılmaz olarak
evrilmesi gerektiği’ biçimindeki, Türkiye gibi gelişmekte olan ülke insanlarına
çok tanıdık gelen bir iddiadır. Küreselleşme böylelikle, Üçüncü Dünya için tek
‘doğru’ ve ‘kaçınılmaz’ yol olarak görülen Batılılaşma ve modernleşme
sürecinin bir başka adı olmaktadır. Toprak da (2001:9) küreselleşmenin,
uygarlaşmanın
yeni
formu
olarak
değerlendirildiğini;
bu
kavramın
‘Batılılaşma’, ‘modernleşme’ ve ‘uygarlaşma’nın değişen yüzleri olduğunu
belirtmektedir.
Erbaş’a (2000:214) göre, küreselleşme sürecini yaşanmakta olduğu
haliyle olumlayanlar, devletin rol ve görevlerinin değişim geçirdiği ve bu
değişimin sonuçlarının herkes tarafından daha iyiye ve daha güzele doğru
olduğu biçimindedir. Bu anlayışa göre, mekân artık ulusal değil, küresel ölçek
olduğundan pek çok alanda artık ulus-devletler değil, uluslarüstü kuruluşlar
düzenleyici rol oynamalıdır. Bozkurt’a (2009:339) göre, küreselleşme yanlıları,
endüstri uygarlığının bir ürünü olan ulus-devletin, küreselleşme sürecine
paralel olarak önemini yitirdiğini, artık küresel piyasanın, politikanın yerini
aldığını ileri sürmektedir. Çünkü radikallere göre piyasa mekanizması,
hükümetlerden daha rasyonel çalışmaktadır. Bu bağlamda, küresel piyasanın
gelişimi, toplum içinde daha yüksek rasyonaliteye işaret etmektedir.
Politikalar yerel ya da ulusal ölçekte hâlâ etkili olsalar bile, küresel
ekonominin hareketlerini etkileyebilecek güce sahip değillerdir. Diğer yandan
Aktel (2003:13), radikallerin, küreselleşmenin tamamen gerçek olduğunu
iddia
etmekle
yetinmediklerini,
sonuçlarının
istisnasız
her
yerde
hissedilebileceğini savunduklarını söylemektedir.
Balay’a (2004:64-65) göre radikaller, küreselleşmeyle insan hakları,
özgürlük, adalet ve eşitlik gibi kavramlar yaygınlaştıkça, insanların yeni bir
kişilik kazanmaya, kendine inanmaya ve güven duymaya başladıklarını
savunmaktadır. Bu bağlamda kendini tanıyan ve giderek kendine güvenen
insanın, kendi değerini keşfetmiş, hiç kimseye ve kuruma köle olmaması
gerektiğini anlamaktadır. Ülkeler arasında çeşitlenmiş işgücünün serbest
18
dolaşımı sağlanmakta, üretim ve tüketimde rekabet artmakta, dünyanın
neresinde olursa olsun insanlar birbirlerinin üretiminden faydalanmaya ve
birbirlerinin ürünlerini tüketmeye başlamaktadır. Bu bağlamda Güvenç de
(1998) ülke veya bir şirketin çağın gerisinde kalmak, rekabette yenik düşmek
istemiyorsa
ekonomik
hedeflerini
küresel
rekabete
göre
belirlemesi
gerektiğini söylemektedir. Dolayısıyla küreselleşme yanlılarına göre bir
ülkenin siyasî yapısının iyiye dönüştürülebilmesi, küreselleşme aracılığıyla
ekonomik
ilişkilerinin
liberal
demokrat
bir
platforma
oturtulmasının
sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Bu noktada Marcuse (2000), teknolojik
küreselleşme ile gücün küreselleşmesi arasındaki farkın, sadece çözümleme
bakımından değil, siyasî açıdan da önemli olduğunu belirtmektedir. Öyle ki
teknolojik küreselleşme
ile
gücün
küreselleşmesi arasındaki mevcut
bağlantıdan, alternatif bir küreselleşme olasılığını vurgulayacak olan bir
‘gerçekte mevcut küreselleşme’ olarak söz edilebilmektedir. Gerçekte mevcut
küreselleşmenin yıkıcı sonuçlarının karşıtları, gerek sol gerekse liberal bakış
açısından ayrı ayrı belirlenmektedir. Bu bağlamda Seattle protestolarının
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ile ilgili sloganı “gününü göster veya yok et” (fix
it or nix it); Nisan 2000 Washington gösterilerinin Dünya Bankası (WB) ve
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilgili eşdeğer sloganı ise “küçült veya
mahvet” (shrink it or sink it) olmuştur.
Süreci olumlayan diğer bir görüşe göre küreselleşme, ulusal
hükümetlerin ekonomik rollerini azaltmış, küresel rekabetin ülkelerden çok,
uluslararası şirketler arasında olmasına yol açan bir süreci hızlandırmıştır.
Günümüzde
sermaye,
ürünler,
hizmetler,
teknoloji,
iletişim
ve
enformasyondaki küresel akışlar, devletleri by-pass etmektedir, bu nedenle
devletin daha önce yaptığı gibi zaman ve mekânı kontrol etmedeki yetkinliği
azalmıştır (Lyon, 2004:95). Küresel bir sistemde işleyen bir dünya ekonomisi,
siyasal sistemi, iletişim teknolojileri ve bilgi sistemleri, küreselleşme
olgusunun bütün dünyada geçerli olmasını sağlamaktadır (Ayhan, 2003:82).
Toulmin’e (1999:905-906) göre, günümüzde küresel rekabet, İngiltere ile
Almanya, Japonya ile ABD veya Avrupa ile ABD arasında olmaktan çok, Fuji
19
ile Kodak, Boeing ile Airbus, Compaq ve Toshiba arasında olmaktadır. Bu
süreç aynı zamanda iş dünyası ile ulus-devletler arasında giderek artan bir
amaç çakışmasının varlığını da haber vermektedir. Uluslararası şirketlerin en
ucuz emeği, en düşük vergileri ve en az çevre koruma yasalarını talep
etmeleri daha şimdiden bu sürecin yoğun bir çıkar ve amaç çatışması
doğuracağını göstermektedir. Bu bağlamda küreselleşme, ‘rekabet edebilirlik’
kavramı ile de yakından ilişkilidir. Küreselleşme ile ortaya çıkan bu kavram,
bir ülkenin, ‘ulusal politikasını’ küresel pazarın gereklerini, rakiplerine göre
daha etkili karşılayabilme yeteneğinde olacak şekilde sürdürebilmesini ifade
etmektedir.
1.1.2.
Eleştirel
Söylem:
Liberalizmin
Yeni
Biçimi
Olarak
Küreselleşme
Küreselleşmeye
yönelik
olumsuz
bakış
açısına
sahip
ve
küreselleşmeye eleştirel biçimde yaklaşan görüşlerin yer aldığı bu söylemde,
küreselleşme karşıtlığı öne çıkmaktadır. Şen’e (2008a:151) göre bu
yaklaşımda,
gelişmiş-zengin
ülkelerin,
çok
uluslu
şirketlerin,
büyük
sermayenin dünyayı kendileri için sınırsız pazar ve kârlarını artırmak için
propagandasını yaptıkları yeni bir sömürü yöntemi, siyasal proje ya da
ideolojik baskı aracı olduğunu ileri sürülmektedir. Bir başka deyişle
küreselleşme, yeni bir şey değildir; kapitalizmin/liberalizmin genişlemesi,
derinleşmesi ve kılık değiştirerek maskelenmesini içerir. Marksist/sosyalist
düşünsel mirasın kavramlarına yaslanılarak yeni emperyalizm veya yeni
sömürgecilik olarak adlandırılır. Kapitalizmin içine düştüğü krizden kurtulmak
ya da krizlerini ertelemek amacıyla kapitalizmin merkezini işgal edenlerin
kendi konumlarını korumak ya da kuvvetlendirmek üzere ileri sürdükleri
aldatıcı bir kavram olduğu düşünülür. Öz olarak ifade edilirse; “vahşi
kapitalizmin 21. yüzyıla girerken ortaya çıkan yüzü”dür.
Küreselleşmeyi olumsuzlayan söylemlerde, küreselleşme ilk olarak
“ideolojik bir kurgu” olarak değerlendirilmekte; buna göre küreselleşmenin,
‘küresel sermayenin ve serbest pazarın dünya üzerindeki egemenliğini
20
pekiştirmeye
yarayan
ideolojik
bir
araç’
olduğu
savunulmaktadır.
Küreselleşmeyi olumsuz bir süreç olarak değerlendirenler, ABD, Japonya ve
Batı Avrupa ulus-devletlerinin bütün gücünü koruduğunu ve küreselleşme
sürecinin ekonomik ya da teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan bir
olgu olmaktan öte, ideolojik bir tutum olduğunu iddia etmektedir. Bu haliyle
küreselleşme, karşı konulması gereken bir süreç olarak öne çıkmaktadır.
İkinci olumsuz söylemde ise, küreselleşmenin kültürel boyutuna vurgu
yapılarak, küreselleşmenin, “Batı değer ve yaşam biçimlerinin hakim olduğu
tek bir dünya yaratarak, dünya ölçeğinde kültürel bir örnekliği niteleyen bir
süreç”
olması
nedeniyle
olumsuz
olarak
değerlendirilmektedir.
Küreselleşmeye ilişkin üçüncü olumsuz söylem, küreselleşmenin, “kendine
özgü işleyiş yasaları olan, bağımsız ekonomik bir süreç” olduğu görüşüne
dayanmaktadır. Bu söyleme göre küreselleşmeyi ‘kaçınılmaz ve karşı
konulmaz bir süreç’ olarak görmek demek, küresel sermaye hareketlerine
direnmemeyi ve minimal devlet anlayışının yanında yer almayı ifade eder
(Balay, 2004:64).
Alankuş’a (2001) göre küreselleşme, emperyalizmin günümüzde almış
olduğu
yeni
biçimine
işaret
etmekte,
Batı'nın/kapitalizmin
çıkarları
doğrultusunda bir ekonomik, kültürel/siyasal tektipleş(tir)menin adı olmaktadır.
Bu anlamdaki küreselleşme, en iyi ‘hür dünyanın’ fast food zincirini oluşturan
‘McDonald’s’ların küresel olarak yaygınlaşmasının temsil etmekte ve
küreselleşme, bir bakıma küresel ‘McDonaldlaşma’ sayılmaktadır. Benzer bir
görüşle, Erdoğan ve Alemdar’a (2005) göre dünyadaki gelişmelere bağlı
olarak kapitalizm küreselleşmektedir; ancak küreselleşme emperyalizm
kavramını ortadan kaldırmakta ve emperyalizmin sonunu ilan ederek onun
yerini almaktadır. Bu bağlamda küreselleşme kapitalist sistemin daha
gelişmiş bir boyutu olarak karşımızda durmaktadır. Küreselleşmedeki amaç,
kapitalizmin başaramadığı bazı noktaları hayata geçirmektir. Kapitalizmin
diğer bir yüzü olan küreselleşmede emperyalizm yok olmakta; ancak
sömürgecilik, emperyalizm zinciri küreselleşmeyle devam ederek yeni bir
boyut kazanmaktadır. Bu bağlamda Castells (2000:109-123) küreselleşmenin,
21
kapitalizmin yeni biçimi olduğunu ve ancak yeni iletişim teknolojileri temelinde
ilerleyebileceğini ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman küreselleşme,
zaman içinde kültürel alana da hakim olarak ‘küresel bir köy’ oluşumunu
yaratan bir değişim olarak değerlendirilebilmektedir. Bu ekonomik ve siyasal
süreç, zaman içinde kendi iletişim paradigmasını da yaratmaktadır.
Ulagay (2001:61), kapitalizmin kendi gücünü sürdürerek hayatta
kalmaya çalıştıkça daha da acımasız bir hâl almakta olduğu söylemekte,
bununla birlikte küreselleşme sürecinde yeni kaybedenler ve kazananların
yaratıldığını belirtmektedir. Dolayısıyla iletişim devriminin dünyadaki insanları
bu ‘teknolojiye sahip olan ve olmayan uluslar’ olarak iki gruba böldüğü
görüşüne ulaşılabilmektedir. Böylece siyasal, ekonomik, teknolojik ve kültürel
sorunlar ortaya çıkmakta; bu nedenle kaybedenler her zaman bu sürecin
durdurulması
için,
dünyanın
küreselleşmeye
doğru
olan
ilerleyişini
değiştirmeye çalışmaktadır. Küreselleşmeyi, “emperyalizmin kendisi” olarak
tanımlayan Boratav da (1996:21), küreselleşmeyi yeni bir olgu olarak değil,
sadece yeni bir terim olarak nitelemektedir; terim değişikliğinin ideolojik bir
amaç
içerdiğini,
küreselleşme
kavramının
emperyalizme
saygınlık
kazandırmak ve emperyalizm karşısında çaresizlik oluşturmak için üretildiği
görüşünü savunmaktadır. Diğer yandan Akkaya’ya (2007:11-12) göre de,
küreselleşme yeni bir oluşum değildir; çünkü kapitalizm, doğası gereği sürekli
olarak dünya pazarlarına yayılmak, genişlemek, yeni kâr alanları bulmak
zorundadır. Kapitalizmin doğasında olan bu durum, kapitalizmin devamı
açısından da gereklidir. Bu yüzden “küreselleşme” olarak ifade edilen süreç
sadece bugün değil geçmişte de geçerliliğini korumaktadır.
Aktel’e
(2003)
göre,
küreselleşmeyi
olumsuzlayan
yaklaşımlar,
yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin yeni olmadığını, 19. yüzyıla baktığımızda
da önemli derecede ticaretin ve sermayenin serbestleştiğini iddia etmektedir.
Bu bağlamda dünyanın küresel bir uygarlık yerine, yeni anlayışlar
çerçevesinde bölünmeye doğru gitmektedir. Dolayısıyla küreselleşme, bir
birlikteliği değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler arasında yeni
çatışmaları
da
beraberinde
getirmektedir.
Küreselleşme,
küresel
bir
22
uygarlığın doğuşundan çok, etnik, dinî ve milliyetçi akımların doğmasına yol
açmakta, insanlık kültürel bir bütünleşmeye doğru değil, yeni bir bölünmeye
doğru gitmektedir.
1.1.3. Dönüşümcü Söylem: Fırsatlarından Yararlanılması Umulan
Bir Olgu Olarak Küreselleşme
Birbirine karşıt iki söylemin dışında kalan görüşler, dönüşümcü söylem
başlığı altında toplanabilmektedir. Diğer yaklaşımlara farklı bir perspektiften
bakan bu söylem, küreselleşmeci ve eleştirel söylemin savunduğu görüşleri
ve ideolojik yükleri bertaraf etme girişimi olarak da görülebilmektedir. Şen’e
(2008a:152) göre bu söylemde küreselleşme, fırsatlar kadar riskler de
taşıyan, olumlulukları olduğu kadar olumsuzluklar da barındıran bir süreç
olarak görülmektedir. Bu yönüyle makul bir yol bulma, bir uzlaşıya varma
arayışı olarak görülebilir. Olumsuzluk ve tehdit potansiyeli taşıyan unsurların
kontrolü ve fırsat ve imkânların uygun şartlarda kullanılması halinde
yararlarından istifade edilebileceğine dönük örtük bir iyimserlik niteliği taşır.
Bu tutuma sahip olanlar özellikle gelişmiş - azgelişmiş farkından hareketle
küreselleşmenin azgelişmişler açısından aleyhine işleyen durumların ortadan
kaldırılmasına dikkat çekerler. Dolayısıyla küreselleşme imkânlar sunan ve
fırsatlarından yararlanılması umulan bir fenomen olarak öne çıkarılır.
Rekabet için eşit olanaklara sahip olunması, olumsuzlukların telafi edilmesi,
doğru yönetilmesi ve uygun cevapların verilmesinin önemi vurgulanır.
Küreselleşmenin bitmemiş/tamamlanmamış olmasından hareketle süreç
özelliği dikkate alınarak müdahale edilebilir ve yönlendirilebilir olma niteliği
öne çıkarılır.
Giddens (2000:22-24), küreselleşmenin birçok bakımdan hem yeni
hem
de
devrimci
bir
yönü
bulunduğu
görüşünü
savunmaktadır.
Dönüşümcülere göre, hem şüpheciler hem de radikaller küreselleşmeyi
doğru anlamamakta, olguya yalnızca ekonomik açıdan yaklaşmaktadır. Oysa
dönüşümcüler, küreselleşmenin ekonomik olduğu kadar siyasal, teknolojik ve
kültürel boyutlarının da bulunduğunu ifade etmektedir. Küreselleşme sadece
23
‘orada’ bireyden uzakta olan şeylerle ilgili değildir, aynı zamanda ‘burada’
olgusu olmakta, insan yaşamının gizli ve kişisel yönlerini de etkilemektedir.
Ulagay’a (2001:62-63) göre küreselleşmeyi ‘tamamlanmamış bir süreç’
olarak gören dönüşümcüler, küreselleşmenin, modern toplumları ve dünya
düzenini yeniden şekillendiren hızlı sosyal, siyasal ve ekonomik değişmelerin
arkasındaki ana siyasal güç olduğunu savunmaktadır. Artık iç ilişkiler ile dış
ilişkiler ya da uluslararası ilişkiler arasındaki ayrım giderek belirsizleşmektedir.
Diğer yandan, etki alanı tarihte benzeri görülmeyen küresel bir sistemin
oluşmakta olması, homojen bir küresel toplumun oluşmakta olduğu anlamına
gelmemelidir. Bu süreç, bazı ülkeleri, toplumları ve toplulukları küresel
düzenle
bütünleştirirken
bazılarını
da
dışlamaktadır.
Bu
bağlamda
dönüşümcüler için küreselleşme, sonuçları tahmin edilemeyen karışık bir
tarihî süreçtir. Bu süreç, içinde bazı bireylerin, toplumların, ülkelerin veya
bölgelerin güç ve zenginlik ağına dahil olduğu, bazılarının da dışında kaldığı
yeni tür küresel sınıfların ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Mutlu (2005:207) küreselleşmeyi, dünyayı tek bir mekân, küresel bir
köye dönüştüren süreçlerin adı olarak gören, mutlu ve refah içinde bir
gelecek hayali içinde değerlendiren ‘iyimserler’ ile tüm bu süreçlerin topluluk
ruhunu yıkıcı, parçalayıcı etkilerini ön plana çıkaran ‘karamsarlar’ arasında
bir ayrım yapmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme tartışmalarının ana
odaklarından
biri
olan
küreselleşmenin,
homojenleşme/evrenselleşme
temalarının bilgi akışı, sermaye akışı, ‘gelişmekte olan ve gelişmemiş’ ülkeler
için fırsatlar, dünya vatandaşlığı, evrensel ahlâk ve ilkeler gibi temalarla
birlikte kullanıldığı olumlu bir süreç olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla
kültürlerin türdeşleşmesi, benzeşmesi, ulus-devlet yapılarının aşınması,
yaşam tarzlarının ‘Amerikanlaşması’ gibi olumsuz alımlamalar arasında
ayrım yapılabilmektedir. Taylan ve Arklan’a (2008:87) göre, küreselleşmenin
heterojenleşmeyi ifade etmesindeki olumlu yaklaşım, farklılığın, ötekinin,
yerelliğin kendini ifade etmesinden, temsil olanağına sahip olmasından
kaynaklanmaktadır. Olumsuz yaklaşımın ise, ulusal veya yerel kimliklerin,
yaşam
tarzlarının,
kültürelliğin
yerinden
edilmesi,
küresel
kültüre
24
eklemlenmesi veya ulus-devletlerin farklılık söylemleri tarafından tehdit
edilmesinden kaynaklandığı savunulmaktadır. Bu noktada Yılmaz (2004:33)
küreselleşme sürecinde eski Yugoslavya gibi bazı ülkeler parçalanırken,
Avrupa Birliği’nde olduğu gibi bazılarının da bütünleşerek küresel dünyaya
uyum sağlamaya çalıştığına dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bütünleşme ve
parçalanmanın küreselleşmenin iki yüzü olduğu söylenmektedir. Benzer
söylem kültürel emperyalizmin yerine kültürel çeşitliliği de savunmaktadır,
ancak ulus-üstü organizasyonların hangi kültürleri benimsemekte olduğu
noktasındaki belirsizlikler halen giderilememiş durumdadır. Bu noktada
Friedman’a (2003:427) göre, küreselleşmenin içkin olarak güçlendirici ve
insanlaştırıcı yanları ile içkin olarak güçsüzleştirici ve insanlıktan uzaklaştırıcı
yanları arasında bir denge kurmayı öğrenip öğrenemeyeceğimiz, bu sistemin
geri döndürülebilir olup olmadığını, insanlık tarihindeki geçici bir aşama mı,
yoksa esaslı bir devrim mi olduğunu belirleyen şey olacaktır.
1.2. KÜLTÜREL EMPERYALİZM VE KÜLTÜREL KÜRESELLEŞME
İletişimin küreselleşmesinin kültürel etkileri genellikle iki temel
yaklaşımla açıklanmaya çalışılmaktadır: Bunlardan birincisi, hegemonyaya
vurgu yapan “kültürel emperyalizm”, ikincisi ise karşılıklı etkileşim ve farklılığa
vurgu yapan “kültürel küreselleşme” görüşüdür. Tomlinson’a (1999:18) göre
kültürel emperyalizm söyleminde kültür, “bir halkın, dönemin, grubun veya
genel olarak insanlığın özgün bir yaşam tarzına işaret eden bir olgu” ve
“entelektüel ve özellikle de sanatsal faaliyetin yarattığı eserler ve pratikler”
anlamında
kullanılmaktadır.
Kültür,
“özgün
bir
yaşam
tarzı”
olarak
tanımlandığında, farklı kültürlerden söz etmek mümkün olmaktadır. “Çoğul
anlamda kültürlerden söz etmek (ise) insanlığın ‘doğru’ olan tek bir gelişme
tarzı olduğu fikrine meydan okumak demektir”. Akça’ya (2008) göre kültürel
emperyalizm tezi, buna vurgu yaparak doğru bir başlangıç yapar. Çağdaş
kültürel çalışmalarda kültür, “dilden, sanat, felsefe ve gazeteciliğe, modadan
reklamcılığa kadar her şeyi içerir”. Bu kültür tanımı, medyayı kültüre ilişkin
tartışmaların da merkezine yerleştirir. Öyle ki bazı kuramcılar için kültürel
emperyalizm “medya emperyalizmi” demektir. Çağdaş dünyada sadece
25
ekonomik ve siyasi alanlarda değil, toplulukların hayatlarına anlam verdikleri
uygulamalar alanında da bir baskı biçimi mevcuttur; medya da anlam
üretiminin temel araçlarından biridir.
Wallerstein, küreselleşmeyi daha çok ekonomik bir temelden yola
çıkarak, kapitalist dünya ekonomisinin ekonomik ve kültürel yönden
genişlemesi olarak ele almaktadır. Küreselleşmeyi kapitalist sermayenin sınır
tanımayan yayılmacılığının ve buna bağlı olarak ortaya çıkan uluslararası
işbölümünün bir yansıması olarak gören Wallerstein, küresel dönüşümleri
kapitalist sermayenin sürekli genişlemek istemesinin doğal bir sonucu olarak
değerlendirmektedir.
Bu
yapıda
merkez-çevre
ülkeler
ayrımı
yapan
Wallerstein'e göre, ekonomik süreçte kapitalist sermayenin genişlemesine
bağlı olarak dünya çapına yayılan küreselleşme, kültürel boyutu da içine
alarak kapitalist dünyayı şekillendirmektedir (Wallerstein, 2011). Wallerstein’e
(1998:121-122) göre kültür, tanım gereği tikelcidir (particularistic). Fakat diğer
taraftan, varsayımsal olarak evrensel ya da evrenselci bazı ölçütlere
gönderme yapmaksızın kültürel değerler ve/veya pratikler meşrulaştırılamaz.
Bu bağlamda Wallerstein, ‘ulusal ve evrenseli’ tema olarak seçmekte ve
‘ulusal’ı tikelin ilk örneği olarak kavramlaştırmaktadır. Wallerstein, kültürel
çeşitlilik olgusunu dikkate alarak bu olguyu küresel düzenin bir boyutu olarak
kabul etmektedir.
Bir kavram olarak kültürel küreselleşme, milletlerin tek tipleşmesi veya
yerel kültürlerin terk edilerek Batılı değerlerin yerel kültür değerlerinin yerine
geçmesi anlamına gelmektedir. Küreselleşme süreci, toplumda kültürel
açıdan birtakım gerilimlere neden olmakta, kültürel unsurların kabul görme
noktasında öne çıkan rolüyle bu gerilim, kültürel homojenleşme ile kültürel
heterojenleşme arasında cereyan etmektedir. Dolayısıyla bu gerilimin yerel
kültür ile küresel kültür arasında bir mücadele gibi görünse de temelde yerel
kültürün var olma çabasından başka bir şey olmadığı bilinmektedir
(Özcan’dan akt. Türkkahraman vd, 2010). Türkdoğan’a (1988:67) göre,
küresel kültür ile yerel kültür arasındaki gerilimler zamanla yerel kültür
içerisinde karşıt kültürlerin oluşumuna yol açmaktadır. Karşıt kültür, bir
26
toplumda hoşgörü sınırlarını aşan, toplumun temel norm ve değerleri ile
çatışan oluşumlar olarak nitelendirilebilir. Diğer taraftan gelişmiş ve
gelişmekte olan toplumlarda sosyal değişme birtakım yan ve alt kültür
alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Sosyal adalet ve gelir
dağılımının
dengeli
bir
biçimde
sağlanamayışı,
sınıflar
arası
sert
kutuplaşmaları ortaya çıkarmakta, bu farklılaşmalar farklı kültür kalıpları
oluşturmaları nedeniyle yeni bir yan kültür alanının belirlenmesine yol
açmaktadır. Bununla birlikte küreselleşme sürecinde kanalize edilen yabancı
ve baskın kültürel değerler, yerel ve millî kültürleri bir çıkmazın içine
sürükleyebilmektedir.
1.2.1. Küreselleşmenin Dinamikleri: Evrensel - Yerel İlişkisi
Küreselleşme tüm dünyada, uluslar, toplumlar ve yerel gruplar arası
karşılıklı ilişki ve etkileşimlerin genişlemesi ve hızlanması ile ilgili tüm olguları
kapsayıcı bir biçimde simgelemektedir. Alankuş’a (2001) göre, küreselleşme
olarak anılan süreç, “evrenselleşme” (benzeşme) ve “yerelleşme” (farklılaşma)
yönünde iki dinamiği bir arada barındırmakta, ikisini etkileşime geçirmekte ve
sonuçta
ikisini
de
dönüştürmektedir.
Bazı
yazarlar
bu
dönüşümü
“melezleşme” olarak da adlandırmakta; artık küresel olan ve yerel olanın
bütün görüntülerinin melezleştiği söylenmektedir. Robertson’a (1999) göre
küreselleşme, ‘kültür çeşitliliğini yok eden, sert ve yüzeysel özellikli bir
standartlaştırma’ olarak ifade edildiğinde küreselleşmenin, evrensel bir kültür
ve yaşam biçimi yaymaya başladığından söz edilebilmektedir. Bu kültürel
bütünleşme miti, ulus toplumun türdeşleşmiş bir varlık olarak algılanmasıyla
bütünleştirilmiştir. Diğer yandan küreselleşme ile dünya artık sınırlarının,
kültürleri ortadan kaldırarak McLuhan’ın da değindiği gibi ‘küresel köy’
kavramına sahiplik etmekte, jeofizik anlamda kıtaların yerine tele-kıtalar
dünyayı ayırmaktadır. Dolayısıyla bu kıtaların sınırları, küreselleşme ve
gelişen iletişim teknolojileri sayesinde tek parça olarak çizilmektedir.
Dünyaya küresel anlamda bakıldığında modernleşme, yerel kültür ve
yapıları da değiştirmektedir (Yılmaz, 2004:148). Giddens’e (2010:62) göre
27
modernlik yapısal olarak küreselleştiricidir; bu nitelik, modern kurumların en
temel karakteristiklerinin bazılarında, özellikle, yerinden çıkarılmışlıkları ve
düşünümselliklerini de kapsayacak biçimde, açıkça görülmektedir. Giddens
(2010:51) modernliğin, “Batı’nın dünyanın geri kalan kısmını kavrayan
pençesinin giderek gevşemesi, ilk önce Batı’da ortaya çıkmış olan kurumların
etkisinin
azalmasının
değil,
tam
tersine,
bunların
küresel
olarak
yaygınlaşmasının bir sonucu” olduğunu ifade etmektedir. Bu noktada
Robertson (1999:166), küreselleşmeyle ilgili bir kavramsallaştırma yaparak
küreselleşmeyi
“tikelciliğin
evrenselleşmesinin
ve
evrenselciliğin
tikelleşmesinin iç içe geçmesini içeren derin, ikili bir süreç” olarak
tanımlamaktadır. Gerek tikelciliğin evrenselleşmesi gerekse evrenselciliğin
tikelcileşmesi süreci, yerel ve küresel kültür karşılaşmasında anlamlı bir
gerilim oluşturur.
Taylan ve Arklan’a (2008:86-88) göre küresel kültür ile yerellikler
arasındaki anlamlı gerilim kitle iletişim araçlarının etkisi de düşünüldüğünde
daha da sorunlu hale gelmektedir. Küreselleşme kültür dolayımıyla yerel ve
küresel olan arasındaki ilişki, iki varsayım ile ifade edilebilmektedir:
Bunlardan birincisi, “küresel kültürün yerellikleri de içine alarak dönüştürüp
sadece kendini var ettiği” varsayımıdır. İkinci varsayım ise, küreselleşme
sürecinin, “yerellikleri küresel alanda temsil imkânı sağlaması”dır. Aslında
küreselleşmenin yerellikleri yok ettiği savı, günümüzde küreselleşmeyle
milliyetçiliğin yani yerelliğin artan eğilimi arasındaki bağ düşünüldüğünde
geçerliliğini yitirmektedir. Dolayısıyla küreselleşme, yerel kültürleri yok
etmemekte, aksine kendi varlığı içine yerleştirmektedir. Buradan hareketle
dünyanın kendisinin, McLuhan’ın deyişiyle bir ‘küresel köy’ haline geldiği savı
(2001),
yerel
kültürlerin
küresel
alanda
temsil
edilmelerini
olanaksızlaştırmamaktadır.
Çağımızda küresel olanla yerel olanın bütünleştiği, yeni bir tür
küreselleşme sürecinin başladığını ifade eden Hall (1998:47), yeni tür
küreselleşmenin
Amerikan
kültürünün
küreselleşmesi
olduğunu
vurgulamaktadır. Bu yeni tür küreselleşme kültür perspektifinden bakıldığında
28
Batı merkezli ya da Amerikan kültürü ile yerel kültürler yani ötekiler arasında
etkileşimli bir süreç olarak kavranma olanağı verir. Bu bağlamda Batı
merkezli kültürler ile ‘öteki’ler arasındaki etkileşimli ilişki yeni bir olgu değil,
modernleşme veya Batılılaşma süreçleriyle işleyen bir özelliğe sahip olması
nedeniyle günümüzdeki küreselleşme sürecinden önceye işaret etmektedir.
Benzer bir görüşle Alankuş (2001), bu süreç içerisinde, dünyanın merkezi
gibi davranan Batı’nın, kendisine evrensel olarak geçerli olanın tanımını
yapma hakkı tanıdığını, kendi ekonomik/siyasal sisteminin yanı sıra, zihniyet
dünyasını küresel ölçekte hakim kılmaya (evrenselleştirmeye) çalıştığını
söylemektedir. Bu ‘evrenselin’ bir parçası olmak üzere Batılı modernleşme
projesini benimsemiş Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, Batıcı yaşam
tarzlarıyla evrensel olanı temsil edenler karşısında tepkilerini ve farklıklarını
vurgulamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla çevre ülkeler, yerel dinsel ya da etnik
kimliklerle merkeze karşı çıkmaya başlamışlardır. Taylan ve Arklan’a
(2008:88) göre küreselleşmenin yeni olan özelliği, daha önceki zamanlara
göre yaşam tarzlarının ve tüketim kültürünün, belli bir merkezden hızla
akışkanlık göstermesi, yaygınlaşması ve yoğunlaşmasıdır.
Kültürel emperyalizm, küreselleşmenin, ekonomik, politik ve sosyal
işbirliği çerçevesinde ortak bir dünya görüşü oluşturmayı hedeflediği
görüşünden hareketle, bu süreçte tümüyle Batılı ve birbirine benzer tüketim
eylemlerinde bulunan sosyal bir yapı oluşturulan; yerellik çerçevesinde
kültürel kimliklerin yok edildiği bir gerçeklik olarak algılanmaktadır. Kazgan’a
(1997:26) göre İngilizce gerçekten bir dünya dili olmuş, bir zamanlar ortak dil
olması düşünülen ‘Esperanto’nun işlevini üstlenmiştir. İngilizce’nin dünya dili
olmasına, teknoloji devriminin getirdiği iletişim olanakları, ABD kaynaklı çok
uluslu şirketlerin toplamının çok uluslu şirketler arasında birinci yeri koruyor
olması, dünya sinema ve televizyon filmleri sanayilerinde ABD kaynaklı
şirketlerin neredeyse tekel kurması ve dünya yayınlarının %70’inin, internet
dilinin
İngilizce
olması
eklendiğinde,
ABD’nin
şekillendirmedeki yoğun etkisi ortaya çıkmaktadır.
dünya
kültürünü
29
Küresel ve yerel olanın eşanlılığı vurgulamak için Robertson (1999),
Japon iş dünyasında yerel koşullara uyarlanan “küresel taslak” anlamındaki
“doçakuka”dan hareketle “glokalleşme” kavramını önermiştir. Dolayısıyla,
küreselleşme denen bu olgu türdeş bir dünya üretmesi bağlamında modern,
göreceleşmiş kendiliklere yol açması bağlamında da postmodern bir görüntü
sergilemektedir.
Bu
bağlamda
küreselleşme
ve
yerelleşme
ilişkileri
konusunda en iyi bilinen teorinin Robertson tarafından yapılan “glokalleşme”
(küre-yerelleşme) olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla küreselleşme, bir ölçüde
yerelleşme ile beraber gitmekte, küresel fenomende yerel olanın da rolü
bulunmaktadır. Bundan dolayı, kimi yazarlar karşı karşıya olduğumuz sürecin
küreselleşmeden
belirtmektedir.
yerellikler
çok
“glokalleşme”
Glokalleşme,
arasındaki
terimiyle
küreselleşme
etkileşim
ifade
sürecinin
dinamiklerinin
önemini
edilebileceğini
tartışılmasında,
vurgulamakta;
yerellikler, küresel olan ile etkileşimleri çerçevesinde oluşmaktadır ve mutlaka
küresel olana karşı olmaları gerekmektedir.
Küre-yerelleşme kavramı, Bauman’a (1999) göre, dünya ölçeğinde
hızla zenginleşme ve hızla yoksullaşmanın aynı kökten kaynaklandığını
gösteren bir ‘kavramsallaştırma’ olması bakımından önem taşımaktadır.
Herkesin eşit koşullarda içinde yer almasının söz konusu olmadığı bu
alandaki, sefillerin dibe vurmasına karşın, başarılı olan ‘küresel’lerin sınırsız
özgürlüklerinde gün geçtikçe meydana gelen artış gibi, asimetrik ilişkiler, bu
anlamda doğrudan doğruya “glokalleşme” dinamikleriyle ilişkilidir. Bu açıdan,
“yerel içinde küresel, küresel içinde yerel” ifadesiyle küresel kültür denilen
çerçeve sürekli olarak yerel kültürleri kodlayarak onları sıraya koyarken, yerel
denilen kültürler de küresel kültür denilen olguyu kodlamaktadır. Bu noktada
Smith de (2008:330) küresel kültürün özellikle yeni bir tarafı olmadığı, önceki
kültürel emperyalizmin her açıdan, anı derecede eklektik ve eşzamanlı olarak
standartlaşmış hâli olduğunu söylemektedir.
Yerel ürünler, “belirli bir bölgede, belirli topluluğa yönelik olarak
geliştirilmiş ve o bölgenin kültüründen beslenmiş ürünler” olarak ele
alınabilmektedir. Yerel ürünün oluşumunda ‘alışkanlıklar’, ‘ulaşılabilirlik’ ve
30
‘kültür’ belirleyici etkenler olarak rol oynamaktadır. “Küresel ürün” kavramının
ise iki şekilde ortaya çıktığı görülebilmektedir: İlk olarak, “küreselleşme
yoluyla,
kültürlerin,
bütünleşmelerinin
toplumların
etkisiyle
oluşan
ve
ülkelerin
ortak
dünya
yakınlaşmaları
toplumunun
veya
küresel
ihtiyaçlarından ortaya çıkan ürünler” düşünülebilir. Örneğin, Türk kültüründe,
geleneksel Türk kahvesi, hazırlanışı, pişirilmesi, sunulması, araç ve
gereçleriyle ayrı bir kültürdür. Ancak günümüzde, yoğun iş temposunda
çalışanlar ve öğrenciler, hazırlanışı daha az zaman alan hazır kahveye
yönelmişlerdir.
Dolayısıyla
küreselleşme,
ülkelerarası
bütünleşmeleri
sağlayarak tüketimde de farklılıklara sebep olmaktadır. İkinci olarak,
“doğrudan küresel ihtiyaçlara karşılık olmayıp, yerel ihtiyaçlara, alışkanlıklara
ve kültürlere cevap veren ürünlerin, kültürlerin kaynaşması ile tanınması,
yaygınlaşması ile küreselleşen ürünler” akla gelebilmektedir (Mutlu ve Er,
2003).
Ulus-aşırı şirketler, yerel pazarlara nüfuz ederek küresel ürünler
satmak ve yerel direnci kırmak istedikleri için, küreselleşmenin en etkili
silahlarından olan reklamlardan faydalanmaktadır. Çünkü çağımız, yerel
standartların önemini yitirdiği ve yerini küresel standartların aldığı bir
dönemdir. Küreselleşme sürecinde, kültürler değişime zorlanırken, birbiriyle
zıtlık oluşturacak şekilde, önce yerel farklılıklar ortaya çıkarılıp eski kültürler
parçalanarak yeni biçimlere sokulmakta, daha sonra insanlar tek bir kültüre;
küresel kültüre yönlendirilmek istenmektedir (Smith, 2002:6). Diğer bir deyişle,
bireysel özgürlükler ve çok sesliliğin doğruluğu adına, toplumlardaki en küçük
kültürel farklılıkların bile elektronik medya aracılığıyla tüm dünya kamuoyuna
sunulması olağan hale gelmiştir (Kongar, 1997).
1.2.2. Kültürel Kimliklerin İnşası
Küreselleşmeyle
birlikte
toplumsal
yapılanma
şekillerine
göre
kimliklerin oluşumları ve temsil biçimlerinin de etkilendiği bilinmekte,
toplumlar çok kültürlü hale geldikçe kültürel kimliklerin de değişken bir yapıya
sahip olduğu görülebilmektedir. Dolayısıyla bu değişken yapı geleneksel
31
toplumlarda bireyin kimliği, yaşadığı topluluğun aidiyetleriyle biçimlenirken,
modern toplumlarda bireysellik ve bireysel akıl ön planda olmaktadır.
Karaduman’a (2010:2887) göre postmodern zamanda kimliğin, aşırı
parçalanmış, çoklu özellikler gösterdiği; geçişken ve çok çeşitli karakteristiğe
büründüğü
tespit
edilmiştir.
Güvenç
de
(1993:3)
yaptığı
bir
kavramsallaştırmayla, kimlik kavramının toplumun sosyal sisteminin en temel
ve en önemli kökenini oluşturduğunu belirterek şunları söylemektedir:
Kimlik, bireylerin gerek kültürel gerekse yaşadıkları çevrelerdeki sosyal
konum ve statülerinin karşılığı olan çok boyutlu, inanç, tutum, değer
yargıları gibi yaşam biçimini sembolize eden bir kapsama sahiptir. Kimlik,
yüzeysel olarak kısaca kişilerin ve çeşitli büyüklük ve nitelikteki toplumsal
grupların “kimsiniz, kimlerdensiniz?” sorusuna verdikleri cevaplardır.
Küreselleşmenin diğer önemli bir alt süreci kimlik ve kültürün
yerelleşmesidir. Yerelleşme iki kutuplu bir şekilde gelişmektedir: Birincisi,
“ulusal değerlerin kimlik ve kültür tanımlamalarında baskınlığının ve tekelinin
reddi
temeli
üzerinde
gelişen
ve
ulusallığı
tehdit
eden
boyut”tur.
Yerelleşmenin ikinci önemli boyutu ise “küresel kapitalizmin dayatmış olduğu
tek tip tüketim modeli üzerine kurulu moralite ve kimliğin reddi”dir. Yerel
aktörler kimlik ve kültür konuları üzerinde durarak ulus-devleti içeriden gayrı
meşrulaştıran bir yapıda gelişmektedirler. Bir tarafta ulus-devletin dayattığı
ulusalcı kimlik ve politikaların reddi, diğer tarafta da küresel kapitalizmin
dayattığı tek tip tüketim kültürünün reddi yerel kimlik ve kültür politikalarının
ortaya çıkmasındaki en temel öğeler konumundadır. Kimlik politikası daha
çok bireysel alandan kaynaklanırken, kültür politikaları daha çok grup
kimliğinden kaynaklanmaktadır. Bireysel alanda aydınlanma felsefesinin
getirdiği ve liberal kapitalist küreselleşme ile dayatılan bireyselleşme ideali
çerçevesinde, küresel ortamda bireysel tercihler geleneksel konumlarından
oldukça farklılaşmaya başlamıştır. Cinsiyet merkezli şekillenen bu bireysel
tercihler ataerkil toplum ve siyaset yapısına önemli tehditler getirmektedir.
Diğer taraftan, bu aşırı bireyselleşme içerisinde, kimliğin aslında bir
farklılıktan doğduğu ve bir grup niteliğinden ortaya çıktığı varsayılır ise birey,
32
kendisini ulusal kimliğe yabancı hissetmekte, daha çok yerel merkezli etnik
veya dinî kimi kültürel öğelere dayanarak yeni bir kimlik arayışına girmektedir.
(Ateş, 2006:32-33).
Günümüzdeki eğilim, bireysel ve kolektif kimliklerin ötesine geçen bir
kurguda üçüncü bir aidiyet olarak ulus üstü/ötesi kimlikler yaratma/oluşturma
çabasıdır. Küreselleşmeyle birlikte ulus kimlik gibi kolektif kimlikler erozyona
uğramış, bunun yerine alt kimlik, üst kimlik ya da çok kültürlülük gibi farklı
kavramlar
üzerinde
durulmaktadır.
Küresel
gelişmeler,
ulus-devletin
fonksiyonları ile birlikte modernleşme projelerinin tekil kültürel hedeflerinin
yaşama geçirilmesini de etkilemiş, var olan kültürel kodların aşınma sürecine
girmesine neden olmuştur. Bireylerin kimlik duyguları, modernite projelerinin
günün koşullarında kavrayıcı bir kültürel kimlik sunamamaları nedeniyle
etkilenmektedir. Küresel gelişmeler sonucu oluşan kültürel homojenleşme ve
düzensizlik, etnik ve dinsel ideolojilerin canlanışı bu kimlik gereksiniminin,
farklı arayışların bir göstergesidir. Bir yandan etnik ve dinsel eğilimler
güçlenirken, diğer yandan ulusal bütünlük kaygısı, yeterli uzlaşımın çeşitli
nedenlerle sağlanamadığı durumlarda toplumsal istikrarı sarsan sonuçları
ortaya çıkarmaktadır. Farklı kesimlerin siyasal taleplerle ortaya çıkmaları var
olanın meşruluğunun kimi çevrelerce tartışılması anlamına gelmektedir
(Gürkan’dan akt. Karaduman, 2010:2892).
Küreselleşmenin bir sonucu olarak yeniden inşa edilen ulus kimlikler,
yerel, küresel, geleneksel ya da modern değildir. Dolayısıyla melez kimlikler
olarak yaratılan bu kimlikler, temelde sistemin işleyen dinamiğine katkı
sağlayacak olan bireysel oluşumlar olarak nitelendirilebilmektedir. Diğer
yandan Hall (1998:47), küreselleşmenin ulus-devletlerin, ulusal ekonomilerin,
ulusal kültürel kimliklerin egemenliğinde, yeni bir döneme geçişin küresel ve
yerel olmak üzere iki yüzü olduğunu ifade etmekte, yeni tür küreselleşmenin
İngiliz değil, Amerikan olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda kültürel
anlamda yeni tür küreselleşme, İngiliz kimliğiyle birleştirilenden çok daha
farklı yeni küresel kitle kültürü biçimiyle ve de ulus-devletin daha önceki bir
aşamasıyla bitişik kültürel kimliklerle ilintili olmaktadır. Timisi’ye (2003:170)
33
göre kimlik, bir sembolik etkileşim süreci ve zaman içinde değişen ve yeniden
biçimlenen bir anlatı olarak ele alındığında, elektronik iletişim araçlarının özellikle internetin- gelişiminin kimlik oluşum sürecinde etkili olduğu
görülmektedir. Bu araçlar öncesinde sembolik materyaller, yüz yüze ilişkiler
sonucunda kazanılıyordu. İnsanların çoğu için kimlik formasyonu, yaşadıkları
mekânla ve yerellikle sınırlıydı. Bilgileri yerel bilgilerdi ve bunların aktarım
biçimi sözlü iletişime dayalı ve hayatın gerçeklerine göre adapte olmuş
biçimdeydi. Yine de yerel içinde kamuoyu önderleri, gezginler ve otoriter
kişiler kimliğin biçimlenmesinde etkili modellerdi.
Küreselleşme süreci, toplumsal hayatın her yönünü etkilemekte, bu
bağlamda kültürel kimlikler etkisizleştirilerek küresel kültürün topluma
yerleştirilmesi iletişim araçları yoluyla popülerleştirilebilmektedir. Oktay’a
(1993:20) göre popüler kültür, gündelik yaşamın kültürüdür. Dolayısıyla
gerçekliğin olumsuz yanlarından kurtulmaya yarayan ve yapay mutluluklar
üreten bir kültürdür. Popüler kültür ürünlerinde dile getirilen fanteziler,
egemen sınıfların karşısında yer alan sınıfların içinde üretilmiş olsalar bile,
günümüzün teknolojikleşen toplumlarında aldatıcı/aldanımcı bir karakter
taşımaktadır. Diğer taraftan dile getirdikleri toplumsal/bireysel beklentiler,
halk kesimlerinin gündelik pratikleri içinde ve büyük ölçüde iktidar bloğunun
hegemonik kültürü bağlamında ve onun tarafından biçimlendirilerek üretildiği
için, gerçekliğin görülmesini önlemektedir. Benzer bir ifadeyle Hall (1998:4748)
kütlesel
kitle
kültürünün,
kültürel
üretimin
modern
araçlarının
egemenliğinde olmasını şöyle ifade etmektedir:
Dilsel sınırları hızla ve kolayca geçebilen, tüm dillerde anında konuşan
görüntünün
egemenliğindedir.
Popüler
hayatın,
eğlencenin
ve
dinlenmenin yeniden inşasına doğrudan katılan görsel ve grafik
sanatların her türlü müdahalesinin egemenliğindedir. Televizyonun ve
sinemanın, görüntünün, görselleşmenin ve de kitle reklamcılığının
sunduğu tarzların egemenliğindedir. Küresel kitle kültürü, tüm bu kitle
iletişim biçimlerinde kendini gösterir ama başlıca örneğinin uydu
televizyonu olduğu düşünülebilir. Tek örnek o olduğundan değil; aynı
zamanda uydu televizyonunu belli bir gelişmiş ulusla ekonomide ve
34
kültürde temellendirmeden anlayamayacağımızdan ve dahası tüm
amacının, ulusal sınırlarla daha fazla sınırlandırmamak olduğunu
bildiğimizden dolayı da başlıca örnektir.
Tomlinson’a (2008:324) göre küreselleşme, modernitenin kurumsal
özelliklerinin dağıtımını tüm kültürler çapında yaptıkça, küreselleşme daha
önce hiç olmayan, çok daha kendine mahsus, tamamlanmamış ve asayişi
toplumsal olarak daha az sağlanmış aidiyetlerin olduğu “kimliği” üretmektedir.
Kimliklerin yoldan sapmış yok edilişlerinin yerine bu, küreselleşmenin en
göze çarpan kültürel etkisidir. Bu etki, yüzeysel bir okumayla “kültürel
emperyalizm”
olarak
görülebilir,
kültürel
bağlılıkların
böylesi
modern
kurumsallaşması, açıkça önce Batı’da ortaya çıkmıştır; fakat daha ilginç
biçimde, modern küreselleşmenin bir parçası olarak da anlaşılabilir. Bu
bağlamda Held ve McGrew (2008:285) küreselleşmenin kültürel kimlik ve
özelde ulusal kimlik yapılarına yıkıcı zarar verdiğinin sıklıkla iddia edildiğini
söylemekte; fakat Tomlinson’ın bu tartışmanın temelde hatalı olduğunu ve
küreselleşmenin “kültürel kimlik yaratma ve zenginleştirmede en önemli güç”
olduğunu öne sürdüğünü belirtmektedir. Küreselleşme, gündelik hayatın
rutinlerinde
“kimliğin
merkezî
olmayan”
birçok
yerinde
“kimlik”i
sorunsallaştırmıştır. Gevşek, rastgele ve zımnî bağlılık ile aidiyet biçimleri,
kendi bilincinde “kimlik” kavramının genelde müsaade ettiğinden daha
karmaşıktır. Küreselleşme, modernite kurumlarının yayılmasıyla düzenlenmiş
ve kurumsallaşmış olan milliyet de dahil olmak üzere yer ve cemaate bazı
imgelem biçimlerini öne çıkarmıştır. Böylece, “küreselleşme tüm kültürlere
modernitenin
kurumsal
özelliklerini
dağıttıkça”,
“kimlik”i
daha
önce
varolmadığı -muhtemelen önceden daha kendine has, daha az gelişmiş,
daha az toplumsal asayiş altında, aidiyetlerinin olduğu- yerlerde üretmektedir.
Bundan hareketle Taylan da (2008:76) küresel ile yerel olanın
ilişkisinin birbirine zıt gibi görünse de, küreselleşme sürecinin evrenselleşme
ve yerelleşme yönünde iki dinamiği bir arada barındırdığını söylemektedir.
Dolayısıyla küreselleşme, yerel/kültürel kimlikleri derinden etkileyecek güce
35
sahip değildir; tam tersine kültürel ve dilsel kimliğin belirginlik kazanmasına
neden olabilmektedir.
Günümüzde
küresel
kapitalizmin
tek
tip
tüketim
modelinden
kaynaklanan homojenlik, bireylerin kimliklerinin dezenformasyonuna neden
olmakta ve ortaya çıkan kimlik krizi nedeniyle bireyler, özgünlüklerini ortaya
koyabilmek amacıyla yerel özelliklere dayanan ve geleneksellikten beslenen
bir kimlik arayışına girmektedir. Zira, küresel ortamdaki yeknesak üretim ve
tüketim kültürü, ayrıca devletlerin benzer siyasal rejimlerle idare ediliyor
olması, ulusal kimliğin ayırıcı özelliklerini aşındırmıştır. Ulusal kimliğin bir
referans noktası olmaktan çıkması ve yeknesak küresel tüketim kültürünün
dayatılması nedenleriyle birey, kendi özgün kimliğinin arayışına girmekte ve
burada karşısına çıkan en muhtemel seçenek olarak geleneksel yerel kimlik
özelliklerinin küresel ortamda yeniden üretilmesi olmaktadır. Modernitenin bir
ürünü olan kimlik, farklılıktan kaynaklanmaktadır. Kimliğin var olabilmesinin
temelinde farklılıkların olması yatar. Küresel ortamda ileri düzey kapitalizmin
yeknesaklaştırma dayatması farklılıkları ortadan kaldırıcı bir etki yapmaktadır.
Benzeştirme ve tek tipleştirme ise modern dönemde kimlikle tanışan bireyin
ayırıcı özelliklerini tehdit etmektedir. Söz konusu bu ayırıcı özelliklerin
ortadan kaldırılması riski, bireylerin yeni kimlik kazanma arayışları ile
sonuçlanmaktadır (Ateş, 2006:33).
Ulusal kültürlerden ve ulusal kültürlerin kimliklerinden söz edildiğinde
aslında ulusal veya kültürel kimliklerin, küreselleşmenin kendisi veya
yaygınlaştırıcı araçları olan teknolojiler, kitle iletişim araçları, reklamcılık ve
moda gibi araçlarla birlikte hem farklı kültürlerden etkilenmeleri hem de farklı
kültürlerle etkileşime girip diğer kültürleri etkilemeleri olasıdır. Bu bağlamda
kültürel etkileşimin mantığına ters biçimde kültürel akış, tek bir merkezden
ulusal/yerel kültürlere doğru gerçekleşmektedir (Taylan ve Arklan, 2008:89).
Castells de (2004:129) bir kavramsallaştırma yaparak, tüketimin bir kimlik
kaynağı olmayıp sadece daha önce varolan bir kimliğin ifadesi olduğunu
belirtmektedir. Tüketimden anlam çıkarmaya çalışmak, kimliksizliğin bir
36
ifadesi olup pazardaki değerlere teslimiyet anlamına gelir ki, bu da
enformasyonal kapitalizm vasıtasıyla anlam ve işlevin gereksizliği demektir.
1.2.3. Küresel-Yerel Kültürün Medya Aracılığıyla Yayılımı
Küreselleşme, sembolik olanın öneminin arttığı bir sürecin yansımasını
daha fazla artırmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme adı verilen süreçler,
semboller üzerinden gerçekleştirilecek bir nitelik taşımakta, kitle iletişim
alanında yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte “kültürel globalite” olarak
değerlendirilebilecek küresel ölçekte işlerlik taşıyan bir ortam oluşmaya
başlamaktadır. Sembolik küreselleşmenin üzerinde önemle duran Waters’a
göre küreselleşmenin gerçekleşeceği alan sanal bir alandır ve semboller
üzerinde
inşa
edilmekte
olan
bu
alanın
temel
hedefi,
“kültürel
küreselleşme”dir. Semboller, mekânsal bağlılıkları bulunmaksızın her yerde
üretilebilir olmaları sebebiyle, öncelikli olarak farklı mekânlara iletilmeleri,
dönüşüme sokulmaları gerekmektedir (Uluocak’tan akt. Aslan, 2007:19).
20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren özellikle kitle iletişim araçlarının
yaygınlaşmasıyla birlikte uluslararası ilişkiler ve bununla bağlantılı olarak
kültürler arası ilişkiler iç içe geçerek yoğunlaşmaktadır. Söz konusu
yoğunlaşma, homojenliği ifade ettiği gibi, heterojenliği de içine alan bağlam
içinde gelişmektedir. Önceki dönemlerden farklı olarak, hem sermayenin,
yaşam tarzlarının, fikirlerin ve inançların daha hızlı akışkanlık göstermesi
hem de farklılıkların kendisini temsil etmesi söz konusudur (Taylan ve Arklan,
2008:86).
genişlemesi
Küreselleşme,
ve
dünya
artmasıyla
19.
çapındaki
yüzyılda
ekonomik
ortaya
bütünleşmenin
çıkan
gelişmelere
dayanmaktadır. Buna yol açan ana unsur ise teknolojik gelişmelerdir.
Küreselleşme (globalization), çoğunlukla iletişimdeki gelişmelerden geçerek
uluslararası alışverişlerin (exchange) büyümesi safhasını anlatmak için
kullanılmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2005:441). Birinci küreselleşme
döneminde
itici
güç
Sanayi
Devrimi
ile
ulaşım
ve
haberleşme
teknolojilerindeki gelişme iken, bugünkü küreselleşmenin itici güçleri iletişim
ve bilişim devrimleridir (Yılmaz, 2004:31).
37
İletişim ağı, değişmez bir vaat olarak, dayanışmacı olması nedeniyle
daha iyi olan bir dünyayı simgelemektedir (Mattelart, 2001:10). Kapitalizmin
yeni biçimi olan küreselleşme ancak yeni enformasyon/iletişim teknolojileri ve
dolayısıyla enformasyonalizm temelinde ilerleyebilmektedir (Castells, 2004:
117). Bir görüş, yaşanan bu hızlı gelişim günümüz toplumlarının sanayi
toplumundan enformasyon toplumlarına dönüştüklerini vurgularken (Yılmaz,
2004:11), benzer bir görüş de enformasyon toplumuyla sanayi toplumun
arasında
bir
kıyaslama
yaparak,
enformasyon
toplumunun
sanayi
toplumundan daha güçlü bir kavram olduğunu belirtmiş, toplumsal devrim
noktasında da enformasyon toplumunu sanayi toplumundan üstün görmüştür
(Tourain, 2004:77). Castells’e (2000) göre küreselleşme, hükümetler,
kültürler ve şirketlerle farklı şekillerde bağ kuran araçsal bir enformasyon ağı
tarafından yürütülmektedir. Bu bağlamda küreselleşme sürecinde, ulusdevletin etki alanı daralmakta, çok uluslu şirketlerin hakimiyet alanlarını
genişletmektedir.
Dolayısıyla
iletişim
teknolojilerinde
gündeme
gelen
yeniliklerle birlikte de giderek benzer hale gelen kültürlerin meydana geldiği
görülebilmektedir.
Küreselleşme, kitlesel kültür halinde yeni adet ve alışkanlıkların
kazanılması ekonomik ve kültürel dinamiklerle yakından ilgilidir. Sermayenin
serbest dolaşımı bağlamında pek çok Batılı firma, daha çok kâr etmek,
müşteri hedef kitlesini daha da genişletmek amacıyla işletmelerinin şubelerini
dünya pazarlarına taşımış, insanlara dünya ölçeğinde yeni tüketim
alışkanlıkları kazandırmıştır. Bu tip firmalar, işitsel/görsel medya aracılığıyla
reklamın güdüleme işlevi doğrultusunda, yoğun kampanyalar düzenleyerek
tüketici davranışlarını etkilemiştir. Bu bağlamda birçok firma fast-food tipi
yemek yeme, belirli “marka” alışkanlığı sağlama gibi ortak bir tüketim kültürü
oluşturmanın yolunu açmışlardır (Mahiroğulları, 2010:1282). Aslan (2007:22),
küreselleşme sürecindeki küresel kültürel akışların, sürekli bir ayrılma ve
yeniden bütünleşme dinamiği taşıdığını ifade etmektedir. Dolayısıyla bu
akışlar,
etnik,
teknolojik,
finansal,
medya
ve
ideolojik
akış
olarak
gerçekleşmekte, karşılıklı bir etkileşim içinde küresel-yerel dinamiklerini
38
sürekli etkilemekte ve yönlendirmektedir. Özellikle “medya akışı”, teknolojik
ve finansal gelişmelerle koşutluk içinde yaratmış olduğu imaj ve reklam
bombardımanıyla,
zaman
ve
mekâna
ilişkin
algı
kalıplarını
sürekli
biçimlendirmektedir. Bu özellikle bağımlı ekonomilerin olduğu ülkelerde ve
Üçüncü Dünya ülkelerinde ve ekonominin ulus-aşırılaşmasının yarattığı
çözülmelerle kolayca görülmektedir. Ulus-aşırılaşma, sermayenin zaman ve
mekân ayrışmasını geçersiz kılmasına ve buna bağlı olarak kültürel kodların
serbestçe dolaşmasına olanak vermektedir.
Marka alışkanlığı/tutkusu, küreselleşme sürecinde, 20. yüzyılda yaygın
olarak kullanılan bir ifadeyle adeta “asrın hastalığı” haline dönüşmüştür.
İnsanlar artık bir ürünü satın alırken, o ürünün markasına dikkat etmektedir.
Örneğin belli kesimlere ait insanların özellikle Vakko’dan giyinmeleri, özellikle
Marlboro içmeleri, televizyon alırken markasının Sony olmasına özen
göstermeleri, Starbucks’ta kahve içmeleri, bu markaların bir kaliteyi
simgelemelerinden daha çok, sahip oldukları imajlardır. Kimisi zenginlik ve
soyluluk imajı, kimisi güçlü ve dinamik erkek imajı taşımaktadır. İnsanlar ürün
tüketiminden çok, marka imajı tüketimine özen göstermektedir (Çetinkaya,
1992) .
Tüketmek artık toplumsal bir kimliğe sahip olmakla da eş anlamlı hale
gelirken, insanlar tükettikleriyle ve başkaları tarafından değerlendirilir hale
gelmeye başlamaktadır. Değişen tüketim kalıplarıyla birlikte değişen yaşam
tarzları ve değişen kültürel tüketim biçimleri ortaya çıkmaktadır (Taylan ve
Arklan, 2008:8). Artık tüketiciler bir ürünü satın alırken o ürünün markasına
dikkat etmektedir. Bireyin toplumsal konum ve çıkarlarını algılamasını
engelleyen bir ‘yanlış ihtiyaçlar’ ve ‘yanlış bilinçlilik’ hali ortaya çıkmıştır.
Bunların bir sonucu olarak da amaçsız, kişiliksiz ve kültürel değerlerinden
yoksun bir kuşağın doğum süreci başlamıştır. Kitle iletişim araçları,
magazinler, filmler, reklamlar aracılığıyla başka insanların yaşamları,
zevklerini sunarak bu tercihleri güdülmemekte, anlık mutlulukları öne çıkartan,
mal mülk edimini kışkırtan, ‘kullan at’ ideolojisini pekiştiren bir popüler kültür
anlayışı medyanın da etkisiyle yayılmaktadır. Kitle tüketim kültüründe,
39
sadece nicelik olarak önem ifade eden ve tüketim pazarının bir müşterisi olan
birey, maddî hazlara yönelik hedonik bir yaşam sürdürme eğilimine
sürüklenmektedir. Popüler kültürde anlamlandırma süreçleri büyük ölçüde
medyanın elinde bulunduğu için gösterenle gösterilen arasındaki kurgulanmış
sapmalar, anlamın sürekli bir biçimde kaymasına ve belirsizleşmesine neden
olmaktadır (Sağocak, 2007:258).
1.3. KÜRESELLEŞEN İLETİŞİMİN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI
Küreselleşen dünyada Türkiye’nin rolünün ne olduğu ve toplumsal
açıdan etkileri konusundaki görüşler, küreselleşmenin siyasal ve ekonomik
boyutunu göz önünde bulundurmayı gerektirmektedir. Dünyada yaklaşık son
20 yıldır yoğun bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanmakta, bunda Soğuk
Savaş’ın sona ermesiyle Batı ve Doğu Bloklarının yerini Avrupa Birliği’nin
alması etkili olmaktadır. Günümüzde artık dünya ekonomisinin, sınırların
kalkıp yerini ‘küresel bir ekonomi’ olmaya tarihin hiçbir zamanında olmadığı
kadar yaklaştığı söylenebilmektedir.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın Küreselleşme Özel İhtisas
Komisyonu Raporu’na (2010:3-4) göre, küresel ekonominin daha yoğun
olarak
gündeme gelmesiyle
birlikte
serbestleşme daha fazla
önem
kazanmaktadır. Siyasi alanda ise demokrasi küresel bir değer olarak daha
fazla ön plana çıkmaktadır. Ekonomik alanda liberal ekonomik düzen, siyasi
alanda ise demokrasiye dayalı bir siyasal sisteme bütün dünyada kabul
görmektedir. Liberal Demokrasi adı verilen yeni bir siyasî ve ekonomik düzen
dünyada hızla yayılmaktadır. Serbest ticaret normlarını bütün dünyada
egemen kılmayı amaçlayan ve GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel
Anlaşması) müzakerelerine taraf ülkelerin onayıyla 1995’te yürürlüğe giren
WTO Kuruluş Anlaşması ve eki anlaşmalar (Uruguay Turu Nihai Senedi)
küreselleşmenin kurumsallaşması yönünde atılan önemli adımlardır. Uruguay
Turu, patent ve benzeri fikri mülkiyet haklarının korunmasını, bütün dünyada
güvence altına alan bir hukuk düzenini de beraberinde getirmektedir.
Küreselleşme sürecinin dikkati çeken bir başka yönü ise, üretim faaliyetlerini
40
bütün bir dünya coğrafyasına yayan uluslar-üstü (supranational) ya da çokuluslu dev firmaların, bu sürecin bir dünya sistemi olarak yerleşmesinde
oynadıkları belirleyici roldür. Önemli olan konu, bilim ve teknolojiye egemen
ülke kökenli bu firmaların günümüz teknolojisinin fiili sahipleri olmalarıdır.
Uruguay Turu’yla, firmalarca sahiplenilmiş olan dünya teknolojisi üzerindeki
haklar, uluslararası bir düzenleme ile de güvence altına alınmıştır. Bütün
bunlar, Türkiye gibi ülkeler açısından önemle kaydedilmesi gereken
noktalardır. Dolayısıyla, teknoloji transferi bu tarz çok uluslu dev firmalar
tarafından gerçekleştirilecektir. Bu tür firmaların, ileri sanayi ülkeleri dışında
Ar-Ge birimi kurdukları da zaman zaman görülmektedir.
Tüm bunlardan hareketle, Türkiye açısından değerlendirildiğinde de
bu değişim ve dönüşümlerin sadece ekonomik boyutuyla düşünülmemesi
gerekmektedir. Bu bağlamda Enformasyon Devrimi sayesinde bilginin
neredeyse hiçbir coğrafî sınır ve mekân tanımadan ulaştırılabilir olması,
internetin insan yaşamına girmesiyle bilgisayarların tek bir ağın parçası
haline gelmiş olması en genel ifadeyle küreselleşme denilen süreçle
ilişkilendirilmektedir. Dolayısıyla bu süreçte Türkiye’nin laik, Müslüman ve
demokrat bir ülke olarak yaşadığı gelişmeler ve küresel iletişimin etkilerinin
incelenmesi önem taşımaktadır.
1.3.1. Türkiye’de Küreselleşmenin Toplumsal, Ekonomik ve
Siyasal Sonuçları
Küreselleşme, dünya çapında birçok alanda değişim ve dönüşümlere
neden olmakta, bunlar doğrudan insan hayatına da etki etmektedir. Bu
değişim sürecinin kodlarını zamanında çözebilen ülkeler küreselleşme
çağında daha fazla mesafe alırken, küresel süreci anlamakta ve değişimin
boyutlarını kavramakta geç kalan ülkeler ise çağın gerisine düşme
tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme sürecinde
Türkiye’nin, diğer gelişmekte olan ülkeler gibi bu harekete ve liberalleşme
olgusuna uyum sağlamak için birçok yasal ve yapısal düzenlemeye gittiği
bilinmektedir. TCMB’ye (2002:5) göre dünyada gelişmekte olan pek çok
41
ülkede olduğu gibi 1960’lar ve 1970’lerde Türkiye’nin de temel ekonomik
kalkınma stratejisi ithal-ikameci politikalara dayalıydı. Bu döneme, ağır sanayi
ve sermaye mallarında yurtiçi üretim kapasitesini artırmayı hedefleyen büyük
kamu yatırımları damgasını vurmuştu. Dış ticaret, miktar kısıtlamaları ile ve
genelde Türk lirasının satın alma paritesine göre aşırı değerli olmasına yol
açan bir sabit kur rejimiyle sıkı sıkıya korunuyordu. 24 Ocak 1980 kararları,
enflasyonu kontrol altına almak, yabancı finansman açığını kapatmak ve
daha dışa dönük ve piyasa odaklı bir ekonomik sisteme ulaşmak amacıyla
ilan edilmiştir. Bu kararlar çerçevesinde, ihracata dayalı büyümenin teşvik
edilmesi için Türkiye’nin ihracatta rekabet gücünü artırabilmek amacıyla
ihracat sübvansiyonları sağlanmış ve Türk lirasının reel olarak değer
yitirmesine izin verilmiştir.
Törenli (2004:12) özellikle Türkiye açısından 1980 sonrasında
netleşmeye başlayan ve günümüzün temel toplumsal, ekonomik ve siyasal
açmazlarının altında yatan gelişmelerin belirleyici olduğunu söylemektedir.
Yine bu yıllar azgelişmiş bir ülke konumundaki Türkiye’nin gelişme
çabalarında, küreselleşme sürecinin etkilerini ortaya koymaktadır. Bu
anlamda Türkiye’nin dış dünya ile ilişkileri, özellikle 1950’lerden başlayarak
dış yardıma bağımlı bir çerçevede İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu amaçla
oluşturulmuş IMF, WB ve WTO gibi uluslararası kuruluşlarla yoğun bir şekilde
yan yana gelmeyi, “işbirliği” yapmayı zorunlu kılmıştır.
1989’da ithalatta liberalleşme daha da hız kazanarak ithalata
uygulanan tarifeler ve vergiler de önemli ölçüde azaltılmıştır. Küreselleşme
sürecini daha etkili bir şekilde yönetmek için günümüzde çeşitli ülkeler,
işletmelerin etkileşimini ve birlikteliklerini zorlayan bazı engelleri ortadan
kaldırmaya çalışmaktadır. Öyle ki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
(OECD), WTO, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve GATT
ise bu birlikler arasında en geniş kapsamlı olanlarıdır. Türkiye, 1950 yılından
bu yana GATT’a üyedir ve 1994 yılında Uruguay Yuvarlak Masa
Antlaşmaları’nı imzalamıştır. Böylece, tekstil, hizmetler ve tarımsal ticaretteki
düzenlemelerin yanı sıra ticaretle ilgili kişisel mülkiyet haklarına ilişkin GATT
42
düzenlemeleri de kabul edilmiştir. Bu gelişmeler paralelinde, 1994 yılında
Türk Patent Enstitüsü kurulmuştur. Türkiye de WTO’ya 1995 yılından bu
yana üyedir. Sonuç olarak, 1980’lerde Türkiye hem sayı kısıtlamalarını
kaldırmayı hem de ithalat vergisi oranlarını indirmeyi başarmıştır. Bu
bağlamda,
Türkiye
1991
yılında
Dünya
Bankası
tarafından
yoğun
düzenlemeler yapan ülkelerden biri olarak sınıflandırılmıştır (TCMB, 2002:910).
Dünyada küresel gelişmelerle ilgili olarak önemli bir gelişme ise, 1962
tarihli anlaşma sonucunda kurulan Uluslararası Kahve Organizasyonu’nun
(ICO) hazırlamış olduğu Uluslararası Kahve Anlaşması (ICA)’dır. Bu
anlaşmayla dünyanın en önemli kahve üreticisi ve tüketici ülkelerini bir araya
getirerek,
uluslararası
işbirliği
yoluyla
küresel
kahve
sektörünün
karşılaşabileceği zorlukları yenmek amaçlanmıştır. Anlaşma, kısa süreleri
kapsadığından 1962, 1968, 1976, 1983, 1994, 2001 ve 2007 yıllarında
yenilenmiştir. Bu bağlamda Türkiye, ‘2007 Uluslararası Kahve Anlaşması’nı
imzalayarak, kahve üreticisi ve tüketicisi ülkelerin uluslararası kahve
ticaretiyle ilgili önemli konu ve sorunları tartışabileceği tek platform olan
ICO’ya erişim imkanı elde etmektedir. Türkiye önemli bir kahve tüketicisi
olduğundan, bu platformda söz sahibi olması, ülkenin kahve tüketimi ve
dolayısıyla kahve ithalatıyla ilgili konular bakımından önem taşımaktadır (T.C.
Başbakanlık Kanun Tasarısı, 2009).
1980 sonrasında Türkiye emek-yoğun, ileri teknoloji gerektirmeyen,
teknolojisi standartlaşmış mallarda uzmanlaşma üzerine kurulu işbölümü
dolayımında, dünya ekonomisine eklemlenme anlayışının sanayi politikalarını
biçimlendirdiği bir döneme girmiştir (Kepenek’ten akt. Törenli, 2004:212). Bu
dönemde neo-liberal politikaların (ABD’de Reaganizm ve İngiltere’de
Thatcherizm) etkisinde kalkınma sorunsalı, “ekonomide serbestleşme,
serbest piyasa sistemi içerisinde rekabet ve küresel sermaye hareketlerine
açık bir ekonomi haline gelme” şeklinde formüle edebileceğimiz eğilimlere
uygun olarak ‘ihracata dönük büyüme’ modeli olarak anlaşılır hale gelmiştir.
Modelin gereklerinin yerine getirilmesi yani neo-liberal politikalara göre
43
ekonominin, piyasaların ve düzenleyici çerçevenin yeniden yapılandırılması
için gerekli destek arayışları ise OECD, WB ve IMF ile ilişkilerin yoğunlaştığı
yeni sürecin ilk adımlarını oluşturmuştur. Oysa serbestleşme, özelleştirme,
sermayenin küreselleşmesi Türkiye’nin ne vizyonu ne de amaçları açısından
kendi dinamiklerinden, koşullarından kaynaklanmamakta,
aksine Batılı
gelişmiş ülke ekonomilerinin uluslararası pazarlara açılma istemlerine
dayanmaktadır. İşte bu noktada, kapitalist sistemin yeniden yapılanması ya
da bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) sağladığı olanaklarla küresel piyasa
ortamı
ile
bütünleşme
sürecinde
eklemlenme
olarak
değerlendirilen
enformasyon toplumu modelinin Türkiye açısından nasıl bir zemine oturduğu
daha fazla açıklık kazanmaktadır (Törenli, 2004:212-213).
Türkiye’nin 1980 sonrası dünya ekonomik sistemine dahil oluş
sürecine paralel olarak, Türkiye’de tüketim mallarının çeşitliliği artmaya
başlamış ve yeni tüketim kalıpları toplumun daha geniş kesimlerine yayılma
olanağı bulmuştur. Bu yeni tüketim kalıplarının oluşmasında kuşkusuz kitle
iletişim araçlarının ortaya koyduğu söylemin de çok önemli rolü olmuştur.
Türkiye bir kitle toplumu görünümü kazanmaya başlamış ve dolayısıyla
gündelik yaşama da kitle iletişim araçlarının yaydığı kültür olan popüler
tüketim kültürü egemen olmaya başlamıştır. Özellikle kitle iletişim araçları,
toplumda
kültürel
dönüşümlerin
yaşanmasında
ve
popüler
kültürün
yaratılması ve yaygınlaşmasında önemli işlevlere sahip olmuştur (Şahin,
2005:157-181). Şüphesiz ki toplumsal olgu olarak küreselleşme, Türkiye
açısından, Türk insanının karşısına çıkan, toplumsal hayatı etkileyen
ekonomik, psikolojik, kültürel kökenli bir olgu olarak değerlendirilebilmektedir.
Başta
iletişim
ve
bilişim
sektörleri
olmak üzere
teknolojinin
bütün
alanlarındaki değişimler ve dönüşümlerin sonuçlarından Türkiye de önemli
derecede etkilenmektedir. Teknolojik gelişmeler toplum hayatına getirdiği
bazı kolaylıkların yanı sıra, aynı zamanda, sosyo-kültürel yapıda birtakım
çelişkilerin ve çatışma alanlarının ortaya çıkmasına da yol açmıştır.
İnalcık’a (2004:72) göre Türk kültürünün, önceki yüzyıllara oranla Batı
kültüründen önemli ölçüde etkilenmesi, 20. yüzyılda Tanzimat sonrası
44
‘Batılılaşma’ süreciyle başlamıştır. Batılılaşma süreci, öncelikle kültürel yapıyı
etkilemiş, ülkenin Batıya açılan kapıları konumundaki bazı illerde ‘alafranga’
rüzgarına kapılmış, Batı kültürünü ‘prestij-kültür’ olarak algılayan bir gençlik,
bu kültüre gıpta ile bakan, Batılı gibi düşünen bir yönetici kesimi doğurmuştur.
Dolayısıyla süreç içerisinde popüler kültürün etkisiyle Türkiye’de insanlar,
tüketim alışkanlıkları veya tükettikleri metalar vasıtasıyla kendilerini üst
sınıflarda veya Batılı hissetme eğilimine girmişlerdir. Bu bağlamda zamanla
oluşturulan bu tüketim ideolojisinde, ürünlerin ömrünü kısaltmak artık moda
yoluyla gerçekleşebilmekte; kitlelere tüketimin mutluluk verdiği inancı
benimsetilmekte
ve
tüketim
yoluyla
bireylerin
toplumdaki
rolleri
değişebilmektedir.
Mahiroğulları’na (2010:1281) göre, Batı kültürünün Türk kültürünü tek
yönlü etkilemesine karşı ciddi anlamda önlem alma gereği, Cumhuriyet
döneminde duyulmuştur. Atatürk döneminde, öncelikle Batılılaşma olgusu,
“Batı’nın kültüründen çok, tekniğini alma” şeklinde yeniden tanımlanmış, Türk
kültürünü geliştirmek amacıyla kültürel kurumsallaşmaya önem verilmiştir.
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi kurumların oluşturulması ve
‘Türkiye
Cumhuriyeti’nin
temelinin
yüksek
Türk
kültürü’
olduğunun
vurgulanması bu dönemde kültürel yapının gelişmesinin önemsendiğinin
somut göstergeleridir. Sonuçta, Atatürk döneminde bir taraftan Batılılaşma
sürdürülürken, bir taraftan da millî kültürün korunması ve geliştirilmesine
önem verilmiştir. Küreselleşme sürecinin, Türk kültürünü yoğun olarak
etkilediği ikinci dönem, özellikle görsel iletişimde ‘televizyon’ kullanımının
yaygınlaştığı 1970’li yıllarda başlamıştır. Daha önceki yıllarda kendi dışındaki
dünya insanının kültürünü sadece sinemada izleme fırsatı bulan Türk insanı,
1970’li yıllarda dış dünyayı televizyonuyla evinde daha yakından, daha
ayrıntılı tanıma imkanı bulmuştur.
Günümüzde diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de popüler kültür
ve bunun ortaya çıkardığı ürünler, “küreselleşme” adı altında yoğun bir
yayılma ve tüketim süreci yaşamaktadır. Bu kültürel dağılma ve yayılma
inanılmaz bir boyuta ulaşmış durumdadır. Bugün Türkiye’de de yabancı
45
pembe diziler, şov programları ve yarışma programları, alt ve orta sınıfların
sanki kendi yapımlarıymış gibi ilgi görerek tüketilmektedir. Neredeyse bütün
yeni ve yarı sömürge ülkelerde durum böyledir. Batı merkezli kültür ürünleri
ve tüketim maddeleri, müthiş bir sahiplenme duygusuyla tüketilmektedir. Artık
insanlar neyi, niçin ve neden tükettiğinin farkında bile olamamaktadır. Bu ilgi,
emperyalizmin ürettiği bütün kültürel ürünlerde geçerlidir. Bu bağlamda
Türkiye’de tüketim mallarının çeşitliliği, tüketicilere sağlanan taksitlendirme
imkânları, radyo ve televizyon yayınlarının yaygınlaşması, reklam şirketlerinin
sayısının artması ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, tüketim
kültürünü gittikçe yaygınlaştırmaktadır (Aydoğan’dan akt. Şahin, 2005:160).
Dolayısıyla yeni tüketim alışkanlıklarının kazanılmasının, başka bir deyişle
tüketimin küreselleşmesinin tipik örneklerini McDonald’s, Coca Cola,
Benetton, Adidas, Nike, Levi’s gibi firmalar sağlamakta, bu firmaların
ürettikleri mallar dünya markası haline gelmekte ve pek çok ülkedeki
insanların giderek ortak tutkusu olmaktadır. Diğer yandan Güvenç (1998:297),
Türkiye’nin kültür ithal ettiği kadar kültür ihraç ettiğinin de bir gerçek olduğunu
söylemektedir. Sürece belli bir bakış açısıyla bakanlar, Türkiye’deki “Coca
Coca, hamburger, fast-food kültürü” denilen şeyi görmekte ve bunu da
küreselleşmenin olumsuz etkilerinden biri olarak değerlendirmektedir. Ama
Türkiye’nin başta Avrupa olmak üzere “döner kültürü” yani fast food tarzını
ihraç ettiği ve bunun diğerlerinden geri kalır yanı olmadığı bilinmektedir.
Yazıcı’ya (2010) göre, küreselleşen sermayedir ve dünyanın her
bölgesine sömürünün bayrağını dikmiştir. Küreselleşen sermayenin ürettiği
kültür olan popüler kültür de yaygınlaşmış, mevcut yaşam anlayışlarını bir
anda alt üst etmiştir ve bu alt üst oluş devam etmektedir. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın söylediği ‘değişime direnmeyin’ sözü aslında emperyalistkapitalist sistemin “küreselleşme” adı altında Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelere dayattığı ‘siyasal, ekonomik ve kültürel kuşatmaya direnmeyin’
şeklinde anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda, tek yönlü olarak dayatılmak
istenen farklı bir kültür, toplum tarafından kolayca benimsenmiyorsa; o
toplumda ‘milli bilinç’ gibi bazı dinamikler canlı tutuluyor demektir. Bir ülkede
46
tek yanlı kültürel etkilemenin direnç gösterilmeden kısa sürede kabullenilip
uygun bulunması, öncelikle o ülkede millî bir kültür politikasının henüz
oluşmadığına işaret etmektedir. Dolayısıyla ülkemizde ‘bize ait’ hiçbir şeyin
kalmadığı söylenebilmektedir. Bu noktada Hall da (1998:49) ‘emperyalizmin
kültürünü yayan sermayenin, yerel sermayeler aracılığıyla, diğer siyasal ve
ekonomik seçkinlerin işbirliği içinde hüküm sürebileceğini anlamış bir
sermaye biçimi olduğunu belirtmekte; onları silip atmaya kalkışmadığını,
onların aracılığıyla işlediğini’ ifade etmektedir.
Küreselleşmenin
ekonomik
yansımalarının
Türkiye’ye
etkileri
açısından bakıldığında, hem teknoloji ile hem de yeterli mal ve hizmet
üreterek
küreselleşme
olgusuna
önemli
bir
katkıda
bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin kendi coğrafyasındaki potansiyel
zenginlikleri iyi değerlendirildiğinde, kendi bloğundaki ülkeler arasında,
gelişmiş ülkeler safına ilk geçebilecek konumda olduğu da bir gerçektir.
Yazıcı (2010), ülkemizde küreselleşmeyi savunanların, emperyalist-kapitalist
sistemin ürettiği yeni hakimiyet, baskı ve sömürü biçimleri üzerinde pek
durmadıklarını ifade etmektedir. Bu bağlamda Yazıcı’ya (2010) göre,
küreselleşmenin savunucularının üzerinde durduğu tek konu McLuhan’ın
dünyadaki iletişim ve haberleşme alanındaki gelişmelerden yola çıkarak
kavramlaştırdığı, dünyanın ‘küresel bir köy’ olması üzerinedir. Popüler kültür,
bireyi ve toplumsal alanı demokratikleştirmekten ve özgürleştirmekten uzaktır
ve ‘tek tip birey yaratma’ yolunda hızla ilerlemektedir. Küreselleşme
sürecinde her şeyin ve herkesin ‘aynılaştığı’ bir dünyada farklı olmak da
giderek zorlaşmaktadır. Özgürce hareket edilen alan, geliştirilen popüler
kültür ürünlerini ‘tüketme özgürlüğü’dür. Temelinde yatan olgular ise,
insanları ‘şey’leştirme ve hem kendilerine karşı hem de topluma karşı
yabancılaştırmaktır.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın, Küreselleşme Özel İhtisas
Komisyonu
Raporu’na
(2000:97)
göre
enformasyon
teknolojilerinin
yaygınlaşmasıyla birlikte, bu teknolojiye hakim ülkelerin dil, felsefe gibi
kültürel değerleri ve yaşam biçimi, insan ve toplum ilişkileri gibi sosyal
47
değerleri, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kültürel
değerlerde ve toplumsal beklentilerde bir değişim yaratmaktadır. Bu değişim,
bir yanda ulusal kültür zenginliğimizin ve kimliğimizin zayıflaması tehlikesini
içerisinde taşımakta, diğer yanda ise, bu değişim sonucunda ileri teknoloji
ürün ve hizmetlerine talep artmaktadır. Ancak, bu süreçte teknoloji geliştiren
ülkelerin yaymaya çalıştıkları, kendi geliştirdikleri teknoloji ve ürünlerin
kullanılması kültürüdür; oysa bunları üretmeye ilişkin birikimlerin aktarılması
ise sorun olmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin küreselleşmenin
yarattığı bu durumu kendi lehlerine çevirmeleri, teknoloji kullanma kültürünün
yanı sıra teknoloji geliştirme ve üretme yetenek ve geleneği kazanmaya
yönelik ancak pek de kolay erişilemeyen bu birikimleri fark etme ve ele
geçirmede gösterecekleri performansa bağlıdır. Bilimsel ve teknolojik gelişim
alanında küreselleşmenin yarattığı olanaklardan edilgen olarak değil etken
olarak yararlanmamız, ancak böyle bir yaklaşımla mümkün olabilir. Ekonomik
ve kültürel üstünlüğe sahip, bilim ve teknoloji alanında güçlü ülkelerin
egemenliğini pekiştirdiği küreselleşmiş dünya düzeninde, ülkemizin giderek
bu ’iddia sahibi ülkeler’ grubuna dahil olabilmesinin tek yolu da budur.
İKİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL DEĞİŞİMLERİN
GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİNE YANSIMALARI
Çalışmanın
teknolojilerindeki
bu
bölümünde
gelişmelerle
birlikte
küreselleşme
reklam
sürecinde
faaliyetlerinde
iletişim
yaşanan
değişimler ele alınmakta olup, görsel iletişim stratejileri incelenmektedir.
Bölüm, üç ana başlıktan oluşmakta; bu bağlamda birinci başlıkta iletişimin
küreselleşmesiyle yaşanan değişimlere reklamcılık açısından bakılarak,
iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, reklam ve sembolik tüketim ideolojisi,
küresellik ve yerel kültürün yayılması bağlamında reklamın rolü ve farklılaşan
reklam mecraları incelenmektedir. İkinci başlıkta küreselleşme sürecine
görsel iletişim merceğinden bakılarak, sembolik tüketim mantığı çerçevesinde,
reklam iletilerinde yerel kültürler ile evrensel kültürlerin melezleştirilmesiyle
oluşturulan glokal stratejiler irdelenmektedir. Burada Barley’in sembolik
açıdan kültürü “birtakım semboller içerisinde örgütlenmiş anlamlar bütünü”
(Barley’den akt. İlhan, 2006:286) olarak tanımlamasından yola çıkılarak, kitle
iletişim araçlarının, sembolik tüketim öğelerini yaymada, kültürel benzeşme
veya farklılaşmadaki etkisi ile görsel iletişimde kültürel kimlik inşası
incelenmektedir. Diğer yandan kültürel göstergeler, değerler ve yaşam
biçimlerinin reklamlarda sunulması sembolik tüketim kültürü bağlamında
açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü başlıkta ise küreselleşen iletişimin
Türkiye’deki görsel iletişim stratejilerine yansımaları irdelenmektedir.
2.1. İLETİŞİMİN KÜRESELLEŞMESİ VE REKLAM
Hayatımızı her anlamda saran iletişim olgusu, bilginin dolaşımı ve
kazanılması yönündeki etkili bir unsur konumuna gelerek dünyanın
şekillenmesinde büyük rol oynamaktadır. Dünya hızla küresel bir şekil
almakta, devletlerarası siyasal, sosyal, ekonomik anlamda sınırların önemi
azalmakta, tek bir kültüre ya da çok kültürlü bir yapıya doğru ilerlemektedir.
Bu süreçte de en önemli tanıtıcı unsur olarak karşımıza yine iletişim ve
iletişim teknolojileri çıkmakta, teknolojik gelişmelerle birlikte ilerleyen
49
televizyon, radyo, gazete gibi kitle iletişim araçları sayesinde bir birliktelik
olmakta, iletişim dünyasallaşarak bütünleşmenin başlangıcını oluşturmaktadır.
Küreselleşen dünya McLuhan’ın deyimiyle küçük bir köye dönüşürken,
gelişen iletişim teknolojisi bu köyün sınırlarını daha da daraltmaktadır.
Thompson’a (2008a:307) göre medyanın gelişimiyle ortaya çıkan zaman ve
mekânın yeniden düzenlenmesi, aslında modern dünyayı değiştirmiş ve hâlâ
da değiştirmekte olan oldukça geniş süreçler kümesinin bir parçasıdır.
Küreselleşmeden bahsetmek ancak farklı bölge ve yerellerin gittikçe artan
karşılıklı bağlılıkları, sistematik ve bir dereceye kadar karşılıklı olduğunda ve
karşılıklı bağlılığın ölçeği verimli bir şekilde küresel olduğunda mümkündür.
Günümüzün iletişim teknolojisinin ve reklamcılığının gücü, dünya
ölçeğindeki toplumsal etkileşimin hızını ve yaygınlığını giderek artırmaktadır.
Bütün bu süreçler, küresel düzeyde yeni toplumsal ve yapısal oluşumları
ortaya çıkarmakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda evrensellik, ulus-devlet,
siyasal otorite, yerellik, etnik yapılar ve toplumsal kimlik gibi kavramları
değişime uğratmaktadır. Özellikle 1970’li yıllarla birlikte makro düzeyde
meydana gelen siyasal ve ekonomik değişmeler, hiçbir ülke sınırı tanımadan
bütün toplumları etkisi altına almaktadır. Bu etkileşim süreçleri kitle iletişim
araçları ile daha da yaygınlaşarak dünya toplumlarının değişim dinamiklerini
derinden etkilemektedir. Dünyamız ekonomik, siyasal ve kültürel boyutta iç
içe geçerek bir küresel toplumu meydana getirmektedir. Bu bağlamda
bireylerin içinde bulunduğu toplumun coğrafi mekânı, dünyanın neresinde
olursa olsun, küresel değişim dinamiklerinden giderek daha çok etkilenebilir
hale gelmektedir.
2.1.1. İletişim Teknolojilerindeki Gelişmeler ve Küreselleşme
İletişim, “sembolik biçimlerin üretimi, aktarımı, alımlanması ve değişik
türdeki
kaynakların
idaresini
içeren
bir
toplumsal
faaliyet”
olarak
nitelendiğinde, bireylerin de bu sembolik biçimi üretmek ve yaymak için teknik
bir araç kullandığı bilinmektedir. Bu noktada Thompson (2008b:37), teknik
aracın, birlikte ve aracılığıyla enformasyonun içeriğinin sabitlenip üreticiden
50
alıcıya aktarıldığı maddî unsurlar olduğunu, sembolik alışverişte bütün
süreçlerin, kitle iletişim araçlarını gerektirdiğini söylemektedir. Dolayısıyla
küreselleşme süreciyle birlikte kitle iletişim araçlarının; bilgiyi sabitleme
özelliği nedeniyle sembolik enformasyonu depolayabilme; çoğaltabilme ve
zaman-mekân
ayrışmasına
dünyasallaşması
sürecini
olanak
olanaklı
vermesi
hale
gibi
getirdiği
özellikleri,
iletişimin
anlaşılabilmektedir.
Castells’e (2004:91) göre iletişim pratikleri kültürün merkezinde yer alır ve
iletişim de işaretlerin üretimi ve tüketimiyle ilgilidir. 20. yüzyılın ikinci yarısında
iletişim ve enformasyon teknolojilerinde (İET) meydana gelen büyük ve hızlı
değişimler, bu süreçte derin değişikliklere yol açmıştır. Bu bağlamda dünyada
1990’lardan itibaren multi-medyaya yoğun bir iletişim ve enformasyon
teknolojileri girişi olmakta ve bu da yeni bir sembolik çevre yaratmaktadır. Bu,
hem önceki kültürel biçimleri içinde eritmiştir, hem de sistemde etkileşim
içerisinde olanlar bile, etkilenim altında olanlar arasında derin bir ayrışmaya
neden olmuştur.
Ulagay (2001:64), bilgi ve iletişim teknolojisinde yaşanan ve halen de
yaşanmakta olan büyük gelişme yaşanmasaydı küreselleşmenin de bugün
mümkün olmayacağını belirtmektedir. Bu bağlamda teknolojik gelişmelere
paralel olarak büyümesini devam ettirebilen küreselleşme, teknolojiyi iletişim
araçlarına dönüştürebildiği sürece hayatta kalabileceğinin bilincine vararak
sürekli bu yönde yatırım yapmaktadır. Benzer bir ifadeyle Eco da (1991:108)
üretilen her yeni teknolojinin, günümüzde hazırda bulunan kitle iletişim
araçları teknolojisine zincirleme olarak eklendiğini ve bu zincirin sürekli olarak
gelişip
devam ettiğini söylemektedir. Bu
bağlamda küreselleşmenin,
teknolojiyle iletişimin buluştuğu noktada doğduğu ve yaşamını bu bağımlılıkla
devam ettirebildiği tezine ulaşılabilmektedir.
Friedman‘a (2003:31) göre, küreselleşmenin kendine özgü tanımlayıcı
‘bilgisayarlaşma’, ‘minyatürleşme’, ‘dijitalleşme’, ‘uydu iletişimi’, ‘fiber optik
teknolojisi’ ve ‘internet’ gibi tanımlayıcı teknolojileri bulunmaktadır. Bu
teknolojiler de küreselleşmenin tamamlayıcı perspektifinin ortaya çıkmasına
yardımcı olmuştur. Dolayısıyla teknoloji ve iletişimin birbirine paralel şekilde
51
gelişerek küreselleşmeyi mümkün kıldığı sonucuna varılmakta; bu iki
unsurdan bağımsız bir küreselleşmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada Özkan da (2006:16), küreselleşme süreciyle birlikte bilgi ve
görüntü mekânlarının yeniden yapılandığını, yeni bir ‘iletişim coğrafyası’nın
ortaya çıktığını söylemektedir. Bu süreçte küresel ağlar ve uluslararası bilgi
akışı modeli oluşmakta, sahip olduğumuz mekân ve zaman duygularımız
yeniden şekillenmektedir. Dolayısıyla iletişim teknolojilerinin, küreselleşmenin
en büyük yayıcısı konumuna gelerek bu yayılmacı mantığın teknik alt
yapısını oluşturduğu ve genişlemesine büyük oranda katkı sağladığı
görülebilmektedir.
McQuail (1994), kitle iletişim araçlarının toplumda belli fonksiyonlar
üstlendiğini ve bu fonksiyonlar aracılığıyla toplumun şekillenmesinde rol
oynadığını belirtmektedir. McQuail’e (1994:76) göre, kitle iletişim araçlarının
enformasyon fonksiyonu, “toplum ve dünyada olan olaylar hakkında bilgi
sağlaması, güç ilişkilerine işaret etmesi, yenilik, uyum ve ilerlemeyi
kolaylaştırması” olarak ifade edilmektedir. Kitle iletişim araçları, “olay ve
bilgilerin anlamını açıklayıp yorumlayarak, kurulu otorite ve normlar için
destek
sağlayarak
ve
paylaşmaya
katkıda
bulunarak”
korelasyon
fonksiyonunu yerine getirmektedir. Devamlılık fonksiyonu, “hakim kültürün
ifade edilmesi, alt kültürlerin ve yeni kültürel gelişmelerin tanınması ve
değerlerin
yaygınlaştırılması”
olarak
ifade
edilirken,
eğlence
fonksiyonu, ”oyalanma, zevk ve rahatlama sağlayarak sosyal tansiyonun
düşürülmesi”ni
amaçlamaktadır.
Kitle
iletişim
araçlarının
seferberlik
fonksiyonu ise “toplumsal hedefler için çalışmayı” işaret etmektedir. Diğer
yandan McQuail’e (1994:78) göre kitle iletişim araçları bireyler için
enformasyon, kişisel kimlik, entegrasyon, sosyal etkileşim ve eğlence
fonksiyonlarına hizmet etmektedir. Bireyler kitle iletişim araçlarına, dünya
hakkında bilgi edinme, problemlerin çözümünde ve karar aşamasında tavsiye
alma, merak ve ilgiyi tatmin etme, kendini eğitme, davranış modelleri bulma,
bireysel değerleri pekiştirme, başkalarıyla özdeşleşme ve sosyal empati gibi
52
nedenlerle yönelmektedir. Benzer görüşle kitle iletişim sürecinin bu karmaşık
yapısını DeFleuer ve Dennis şöyle ifade etmektedir:
Profesyonel iletişimcilerin hazırladıkları değişik içerikli iletiler, mekanik
araçlar aracılığıyla hızlı ve sürekli bir şekilde dağıtılır ya da yayınlanır.
Söz konusu ileti çok sayıda, değişik ve çeşitli izleyici kitleye ulaşır. Kitle
içindeki
bireyler,
iletiyi
kendi
deneyimlerindeki
anlamlara
göre
yorumlarlar ve sonuçta da bireyler şu ya da bu biçimde etkilenirler.
(DeFleur ve Denis’ten akt. Özkan, 2006:18).
Tüm bunlardan hareketle iletişimin küreselleşmesinde, kitle iletişim
araçlarının toplumsal hayat başta olmak üzere, ekonomik ve siyasal
alanlardaki etkinliğinin artmasına da önemli katkılarda bulunduğu açıkça
görülmektedir. Kitle iletişim teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak, dünya
üzerinde sürekli bir enformasyon akışı bulunmakta ve üretilen her türlü
enformasyonun içerisinde bireyin yer alabilmesi sağlanarak,
bireyler
mekândan bağımsızlaştırılmaktadır. Kitle iletişim sistemleri sayesinde her yer
için her an bir ‘oradalık’ mümkün olmaktadır. Benzer bir ifadeyle Keane
(1999:132), küresel iletişim alanındaki gelişmelerin, kuramsal olarak
yerkürenin herhangi bir noktasındaki bir olayın tüm dünyada radyo ve
televizyonla
kısa
bir
sürede
yayınlanabilmesini
mümkün
kıldığını
belirtmektedir. Bu bağlamda küreselleşmenin özellikle iletişimle olan ilişkisi,
dünyanın tek bir mekân haline gelerek kültürel, sosyal ve siyasal olarak
bütünleşmesine zemin hazırlamaktadır.
Virilio’ya (2003:19) göre, hızla gelişen teknoloji, bazen araçların
kullanım amaç ve şekillerini değiştirmektedir. Sürekli değişkenliğin yaşandığı
böyle bir dünyada ise televizyonun da elli yıldan bu yana, olduğu şeyden
farklı olmak durumundadır. Geçmişte eğlence veya kültürel promosyon
mekânı
olarak
televizyon
artık
alışverişlerin
dünyasal
zamanına,
çevremizdeki gerçek dünyanın yerini alan sanal görüntüye ışık vermek
zorundadır. Bu nedenle büyük ufuk ötesi optik her tür (stratejik, ekonomik,
siyasal…) sanallaşmanın mekânıdır. Bu sanallaşma olmadan geçmişin
53
totalitarizmlerini yeniden yaratmaya yönelen küreselleştirmecilik etkili bir
şekilde gelişemez.
Küreselleşme sürecinde iletişimsel bütünlük, beraberinde ekonomik ve
kültürel bütünlüğü getirmektedir. Ancak küresel gelişme sadece teknolojik
gelişme de değildir. Siyasal, ekonomik ve kültürel alanları da ilgilendiren
karmaşık bir süreçtir (Yılmaz, 2004:115). Özellikle ekonomik ve kültürel
anlamdaki süreç, beraberinde siyasal süreci getirmektedir. Ekonomik süreçte
ise,
kapitalist
anlayışın
bir
uzantısı
olarak
sürmekte
ve
her
şeyi
metalaştırarak değerleri yıpratmaktadır. Ekonomik sürecin ilerlediği son
noktada ekonomik emperyalizm gerçekleşmekte, ülkeler üzerinde siyasî
üstünlük kurulmaktadır. Sürecin devamında ise kültürel emperyalizm
sayesinde değerlerin kaybolduğu, sadece materyalizmin konuşulduğu bir
boşluk oluşarak, istenilen şekilde düşünen ve istenilen şekilde davranan
bireylerden kurulu toplumlar oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Yurttaşlarının ya da çalışanlarının enformasyona erişimini engelleme
üzerine kurulmuş hiçbir sistemin ayakta kalamayacağını ifade eden Friedman
(2003:113), ayakta kalmak isteyen sistemlerin, enformasyonun kapitalist
devletlerin istediği şekilde dolaşımına izin vermek zorunda kaldıklarını
söylemektedir. Dolayısıyla enformasyonu üreten ya da ellerinde bulunduran
ülkeler, giderek daha da güçlenmektedir. Bu bağlamda Castells (2004:117)
de küreselleşmenin, hükümetler, kültürler ve şirketlerle farklı şekillerde bağ
kuran araçsal bir enformasyon ağı tarafından yürütüldüğünü ifade etmektedir.
Buradaki amaç, istenilen enformasyonun istenilen şekillerde istenilen yerlere
dağıtılarak diğer sistemlere etki etmeye çalışmak ve diğer ülkelerin tarihteki
devamlılıklarını kendi ellerine almaktır. Bu görüşe benzer olarak Erdoğan ve
Alemdar (2005), toplumların artık enformasyon ve iletişim ağlarıyla
bağlanmış durumda; karşılıklı ilişki ve bağımlılık içinde olduğunu söylemekte,
toplumların ayak uydurabilmeleri için dışarıda olmamaları gerektiğini
belirtmektedir. Dolayısıyla bu bağların sunumu ve görünenleri oldukça
aldatıcıdır; bu sunumlar ve ağlar gerçeği açıklamaktan çok gizlemektedir.
İletişim teknolojileri ve iletişim birleşerek büyük topluluklara ulaşabilen
54
mecralar olarak kitle iletişim araçlarını ortaya çıkarmışlardır. Kitle iletişim
araçları sayesinde kitlelerin kolay bir şekilde ve her an yönlendirilebilir olması,
diğer bir deyişle her an müdahaleye açık ve kontrol altında olmasını
sağlamıştır. Bu durum da gerek küreselleşmenin yayılmasına, gerekse ortak
bir dünyasal kültür oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır.
2.1.2. Reklam ve Sembolik Tüketim İdeolojisi: Ürün Tüketiminden
Marka İmajı Tüketimine
Günümüzde olduğu gibi tarihsel süreçte de üretim ve tüketim
arasındaki ilişkinin gelişmiş ülkeler arasında da farklı şekillerde ortaya çıktığı
bilinmektedir.
Tellan’a
(2007:71-72)
göre
kapitalist
sisteme
ilişkin
değerlendirmelerde sık başvurulan “üretimde ve tüketimde kitlesellik” tespiti,
kitleselliğin nedeni olarak sunulan endüstriyel devrime ilişkin tartışmaları da
beraberinde getirmektedir. Kapitalist sistemde, hem Batı’daki mülkiyet
ilişkilerine hem de Doğu’da gözlemlenen farklı üretim biçimlerine karşı
egemenlik kurulmuştur. Süreçte, öncelikle su ve buhar gücünün kullanılması
ve daha sonra mekanik gücün üretime dahil edilmesi gibi bir dizi teknik yenilik
sonucunda, üretim süreci ev ya da zanaat atölyesinden fabrikaya aktarılmış,
çok sayıda insan, bireysel becerilerini tek bir alana kanalize etmeye
çalışmıştır. Buna karşın üretim, toplu çalışma sonucunda ortaya çıkmaya
başlayan “endüstriyel devrim” ile mümkün olmuştur. Endüstriyel devrim ile
sermayeye odaklanmış kapitalist üretim ilişkileri diğer üretim ilişkileri
karşısında kuvvetlenmiştir. Bu bağlamda 13. yüzyılın sonlarından itibaren
ticaret ve tefecilik gibi uğraşılar sonucunda oluşan küçük hacimli sermaye
birikimi yavaş yavaş üretim mekanizmalarına sahip olmaya başlayan burjuva
sınıfının
elinde
merkezîleşmiştir.
Süreçte,
üretilenlerin,
sermayenin
bulunduğu her noktada ticarete konu olmasını sağlayacak ulaşım ve iletişim
teknolojileri geliştirilmiştir. Böylece ücreti karşılığında sermayenin kullanımına
hazır hale gelen insan emeği arzındaki artışın da yüksek düzeye ulaşmasıyla
birlikte, üretimde kitlesellik süreci başlamıştır.
55
1900’lerin başında kapitalizm ile 1960’ların kapitalizmi arasındaki belli
başlı farklardan biri, 1960’larda ücret artışlarıyla desteklenen tüketimin
olağanüstü gelişmesi ve tikel bir tarzda, kitle tüketim tarzına bürünmesidir
(Wagner, 1996:30). Bu yaklaşımın öncülüğünü ünlü Amerikalı otomobil
üreticisi ve girişimci Henry Ford’un daha sonraları Gramsci tarafından
Fordizm olarak nitelenecek çabaları ile kurumsallaştığı görülmektedir.
Karaçor’a (2000:65) göre kapitalizmin gelişmesine çok büyük bir etkisi olan
“Fordizm” olarak adlandırılan terim, Henry Ford’un çalışanlarına yüksek ücret
ödeyerek, ürettiği otomobilleri kendi çalışanlarına satma girişimleridir. Bu
sistem, ABD’de toplu üretim ve toplu tüketim yönünde bir yükselişin en
önemli başlangıcı olarak gösterilmektedir; çünkü birçok kişi benzer malları
aynı anda tüketmektedir. Bu yeni tüketim eğilimleri ile birlikte endüstri
kesiminde kadın erkek çalışan sınıflar görülmeye başlanmıştır. Belli ücret
karşılığı çalışan bu kişiler ayrıcalıklı bir tüketici sınıfı olarak görülmektedir.
Sosyo-ekonomik değişimin ortaya çıkardığı bu sınıfın tüketim kalıplarını
etkileyecek değişik yaşam tarzları bulunmaktadır. Ford, sıradan aileler için
seri üretim yolu ile üretmiş olduğu otomobilleri aracılığı ile Batı kapitalizminde
çığır açıcı öneme sahip bir değişimin öncülüğü yapmıştır. Bocock (2005:31)
bu dönemde reklamlar aracılığıyla, tanınmamış sabun tozlarından arabalar,
içecek, sigara, giyim eşyaları ve mutfak gereçlerine kadar her şeyde marka
imajlarının yerleştiğini söylemektedir.
Bilgisayar
destekli
dağıtım
sistemleri,
Fordizm’in
en
önemli
sorunlarından biri olan, toptancıların fazla stok yapmasını engellediği gibi,
belirli bir grup tüketiciyi hedefleyen ürünleri de olanaklı kılmıştır. Bu bağlamda
Fordizm yerine, kapitalizmin Post-fordizm adı verilen yeni bir aşamasına
gelinmiştir. 1980 sonrasında enformasyon teknolojisi olarak adlandırılan ve
bilgisayar, iletişim ve mikro elektronik teknolojileri kapsayan teknolojinin,
endüstrileşmiş ülkelerde üretim sürecini büyük oranda etkilemesi üretim
sürecinin yapısında farklılaşmayı gündeme getirmiştir (Selamoğlu, 1998:66).
Kapitalizmin 1970’lerin ortasında girdiği krizde, sosyal devletin küçülmesi,
emeğin örgütsüzleştirilmesi ve dolayısıyla esnek istihdam ile esnek üretim
56
politikaları, hizmet sektörünün teşvik edilmesi gibi politikalar tercih edilmiştir
(Dağtaş, 2009:13).
Klein (2002:28), 1980’li yıllara gelindiğinde, son on yılda yaşanan
durgunluğun itici etkisiyle, dünyadaki en güçlü üreticilerin bazılarının
sendelemeye başladığını ifade etmektedir. Bauman’a (1996) göre süreçte
egemen olan temel faktör de, emeğin ikincilleşerek tüketici fonksiyonunun
öne çıkmasıdır. Post-fordizmde kitlesel pazar, “tasarımın satışta temel etmen
olduğu küçük bölümlere ayrılması” olarak görülmektedir. Artık tüketicilik
yetileri üretim potansiyellerinden daha önemli hale gelmekte ve halkla ilişkiler,
reklam gibi yeni mekanizmalar aracılığıyla etkin ve etkili bir biçimde kanalize
edilen tüketiciler varlık göstermektedir. Dolayısıyla metalar artık yalnızca
gerçekleştirecekleri kullanım değerleri için değil, tasarımlarının çağrıştırdığı
yaşam tarzları için de satın alınmaya başlamışlardır. Karaçor’a (2000:66)
göre, modern üretim ve tüketim örgütlenme biçimi kendisine en fazla gerekli
olan tüketim olgusu, tüketim kültürü ve yaşam tarzına eklemlemiş, yeni tip
tüketiciler ortaya çıkarabilmek için tüketim kültürü ve yaşam tarzını kendi
hizmetine sunmuştur.
Tellan’a (2007:73) göre Batılı ülkelerde toplumun üretici tüm
kesimlerinin kitlesel düzeyde üretime katılması, üretim hacminin kısa sürede
büyük miktarlara ulaşmasını olanaklı hale getirmiştir. Bu dönemde enerji
kullanımında ve sistem kontrolünde gözlemlenen değişim, üretim sürecinin
günümüzde de devam eden markalı ürünlerin ve geniş dağıtım ağlarının
ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bununla birlikte de üretilenlerin satışında
süreklilik sağlanmaya çalışılmaktadır. Üreticilerin ürünlerindeki farklılıkları ve
ürün kalitelerini göstermek amacıyla geliştirdikleri markalardan 1866’da
Nestlé, 1870’te Johnny Walker ve 1886’da Coca Cola gibi şirketler ile büyük
miktarda ve çeşitli ürünlerin doğrudan tüketicilere ulaştığı büyük mağazaların
ortaya
çıkması,
reklamcılık
faaliyetlerinin
gelişebileceği
bir
zemin
hazırlamıştır. Benzer bir görüşle Klein’e (2002:29) göre, 19. yüzyılın ikinci
yarısında başlayan ilk kitlesel pazarlama kampanyaları bugünkü markalama
anlayışından çok reklamla ilgili olmuştur. Yeni icat edilmiş ürünler
57
yelpazesiyle; radyo, fonograf, araba, ampul ve benzerleriyle karşı karşıya
gelen reklamcıların herhangi bir şirket için bir marka kimliği yaratmaktan daha
çok görevleri vardı; insanların yaşam tarzlarını değiştirmeleri gerekiyordu.
Benzer bir görüşe göre, ünlü reklamcı Luke Sullivan da (2008:34), bir
markanın, birçok duygu ve düşüncenin bütünü, imaj, tarih, ihtimaller ve bir
firma hakkında dolaşan dedikodular olduğunu ifade ederek, markanın sadece
kutunun ya da ambalajın üzerindeki isim olmadığını söylemektedir. Sullivan’a
göre, her markanın esas değeri ve temsil ettiği bir kavram vardır. Bu
bağlamda BMW’ninki performanstır; Volvo güven vermesiyle tanınır; FedEx
hızlıdır.
Reklam ve reklamcılık, belli toplumsal yapının gerçek gereksinim ve
isteklerinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmış ve gelişmiş, gerçek sosyal, kültüre,
siyasal ve ideolojik ilişkilerin bir parçası olmuştur. Kitle üretimi olmadan önce
modern endüstriler oldukça sınırlı bir üretim yapmaktaydı ve üretim
çoğunlukla üst-orta sınıf pazarına yönelik yapılmaktaydı. Kitle üretimiyle
birlikte kitle tüketim pazarı gereği ortaya çıktı. Kitle üretimi pazarı yatay (ülke
çapında) ve dikey (daha önce müşteri olmayan sınıfları da katarak) büyüdü.
Ardından yatay ve dikey karakteri uluslararası duruma geldi. Günümüzde bu
pazarın yatay, dikey ve ideolojik bir dinamiğe sahip olması gerekmektedir. Bu
da hem üretim hem de tüketimin bütün faktörlerinin kontrol edilmesi
gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda endüstrilerin gereksinimlerine
sürekli karşılık veren tüketici yaratma ve ürünün tüketiminin beklenen bir
seviyede tutulmasını sağlama amaçlarını gerçekleştirme aracı olarak
reklamcılık faaliyetleri yaygınlaşmaya başlamış ve gelişmiştir (Erdoğan,
2005:404-405).
Klein (2002:29), reklamların insanları bazı yeni icatlardan haberdar
etmeleri, daha sonra örneğin otobüs yerine araba, posta yerine telefon, gaz
lambası yerine elektrik ampulü kullanırlarsa hayatlarının daha iyi olacağına
ikna etmeleri gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda, bu yeni ürünlerin pek
çoğunun markası vardır; ancak bu ürünlerin kendileri bir haber niteliği
taşımakta ve bu da tek başına yeterince reklam etmektedir. Dolayısıyla
58
marka bazlı ilk ürünlerin, icatlara dayalı reklamlarla yaklaşık aynı zamanlarda
ortaya çıkan fabrikaların bir sonucu olduğu söylenebilmektedir. Eski ve yeni
ürünler fabrikalarda üretilmeye başladıktan sonra, çarpıcı bir görüntüye sahip
olmaktaydı. Başlangıçtaki markalama çabalarını doğrudan satıcılıktan ayıran,
piyasanın artık temelde birbirinden ayrılamaz nitelikte kütlesel üretilen
ürünlerle dolu olmasıydı. Rekabetçi markalama, makine çağının gerekliliği
haline gelmişti ve üretilen aynılık bağlamı içinde ürünle birlikte imaja dayalı
farklılığın da üretilmesi gerekiyordu.
1800’lerin başından itibaren gelişim gösteren paketleme ve ambalaj
teknolojisindeki gelişmeler de ürünlerin kitlesel ölçekte satılabilmelerinin ve
reklamın tüketiciler gözünde etkili olabilmesinin bir diğer koşulu olmuştur. Bu
bağlamda cam konservasyon tekniği, yiyeceklerin korunma süresini uzatarak
kolay taşınmalarını olanaklı hale getirmiştir. Reklamı yapılan ürünün
diğerlerinden ayırt edilebilmesi için markalama ne kadar önemliyse,
markalaması yapılan ürünün üretim merkezlerinden uzakta satılabilmesi ve
tüketici
tarafından
ambalajlamanın
da
bilişsel
çağrışımlar
önemli
olduğu
yoluyla
hatırlanabilmesi
bilinmektedir.
Endüstriyel
için
devrim
sonrasında, uzak mesafeleri, deniz, hava ve demiryolu taşımacılığıyla kısa
sürede
ve
ambalajlanmış
olarak
kat
eden
ürünlerin,
tüketicilere
pazarlanmasını da kolaylaştırdığını söylemektedir. Böylece ürünler, uzak
mesafelere kırılıp bozulmadan ulaştırılabilir olmuştur. Ayrıca ambalaj dizaynı
da marka etrafında bir bütün oluşturması yönünden önem kazanmaktadır.
Böylece bir süre sonra ambalaj, o markanın bir simgesi haline gelmektedir.
Diğer yandan tüketicilerin tüketim kültürleri ve alışkanlıkları da dikkate
alınarak ambalajların tasarlanması gerekmektedir (Tellan, 2007:73-74). Kozlu
da (2000:119) benzer bir görüşle, ürünün, tüketicisine doğrudan ancak
ambalajının aracılığıyla seslenebildiğini ifade ederek; ambalajın bir ürünün bir
markette rafın önünden geçen tüketiciye kabın içinde ne olduğunu ve
kalitesiyle ilgili vaadini anlattığını belirtmektedir.
Çetinkaya’ya (1992:114) göre, birçok ürünün adeta yarıştığı bir piyasa
ortamında özellikle benzer ürünler arasından sıyrılabilmenin ve bir fark
59
yaratabilmenin yolu, markadan geçmektedir. Markanın akılda kalıcılığı, kolay
telaffuz edilebilir olması ve her şeyden önemlisi ürüne yüklenen imaj, onu
pazarda avantajlı bir konuma yükseltmektedir. Önemli bir nokta da, markanın
temsil ettiği ürünün kalitesidir. Eğer marka, kalite açısından pazardaki benzer
ürünlerden aşağı kalmayan bir ürünü temsil ediyorsa, reklamcının elinde ait
olduğu ürün kategorisinde pazarın lideri olabilmektedir. Kırdar’a (2010) göre
tüketiciyi ve tüketicinin satın alma karar sürecini etkileyen ve şekillendiren,
özellikle
somut
ürünleri
birbirinden
ayıran
marka,
küresel
reklam
faaliyetlerinin odak noktasıdır. Marka, insanoğlunun kendisini diğer kişilerden
farklı hatta üstün kılabilmek için harcadığı enerjinin bir simgesi olarak
düşünülebilmektedir. Markalar, bağlı oldukları firmayı ve ürünlerini temsil
ederler ve belli bir marka imajını yansıtırlar. Bir marka sadece logo veya isim
olmanın da ötesinde kurum ve ürünleri hakkında tüketicinin taşıdığı duygu ve
düşüncelerin ifade edilmesi, aktarılmasıdır. Malın şekli, yapısı, ambalajı
dışında; tüketicinin malı algılama biçimi, zihninde nasıl konumlandırdığı
marka kavramının içinde yer almaktadır. Ürün üzerinde bu kadar önemli bir
etkiye sahip olan markanın, başarılı olabilmesi için marka stratejilerinin
oluşturulması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Kellner’e (1991:76-77) göre reklamcılık ve moda, başlı başına bir
ahlâk, politika, erkek/kadın tipleri, doğru ve yanlış gündelik toplumsal
davranış biçimleri sunan bir dünya görüşüdür. Dolayısıyla bu iki endüstri
kolunun, tüketim talebinin yaratılmasında, davranışların biçimlenmesinde
yaşamsal önemi olan ekonomik ve toplumsal işlevleri vardır. Sonuçta reklam
ve moda endüstrileri, yeni bir tüketim toplumunun üretilmesini ve bireylerin bu
topluma
katılmalarını
öngörmektedir.
Sonuç
olarak;
amaç
tüketimi
olabildiğince ‘körüklemek’ ve sahip olunan değerleri ve tüketim ideolojilerini
diğer insanlara bu yolla aşılamaktır. Dolayısıyla iletişim teknolojileri
kullanılarak yapılan reklamlar sayesinde tüketim körüklenmeye çalışılmakta,
tüketim ürünleriyle birlikte ülkenin anlayışı ve kültür de ithal edilmektedir. Nike
spor ayakkabısı giyen bir genç kendine bir Amerikalı süsü vermeye
60
çalışmakta
ve
onlara
özgü
olan
Amerikan
kültüründen
davranışlar
sergilemektedir.
Büyük
miktarlarda
üretilmiş
ve
stoklanmış,
markalanmış,
ambalajlanmış ve tüketicilere kısa sürece ulaştırılan ürünler için gereksinimi
duyulan
reklamcılık
faaliyetlerinin
özellikle
ABD’de
başladığı
söylenebilmektedir. Bu bağlamda ABD’de yayımlanan çok sayıda gazetenin
bir reklam tarifesinin bulunmaması ve reklamın düzenli ve planlı biçimde
yayımlanmasını sağlayacak bir basın profesyonelliğinin de yerleşmemiş
olması, reklamverenlerin önündeki temel engeli oluşturmuştur. Reklam
ajanslarının kurulmasından önceki dönemde kamu duyuruları, kurumsal
ilanlar ve küçük çaplı reklamlar ile basılı yerin düzensiz satışını yapan
gazeteler,
reklam
planlaması
yaparak
sürekli
bir
gelir
kaynağına
kavuşmuşlardır (Tellan, 2007:76). İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan
şirketlerinin dış ülkelerdeki yatırımlarının artmasıyla, reklam ajansları da dış
ülkelerde etkin olmaya başlamışlardır ve ticari kültürü yönlendirir hale
gelmişlerdir (Mattelart, 2001:59). Erdoğan’a (2005:405) göre reklamcılık,
tüketim kültürüne geçişte yaygınlaşan kapitalist üretim tarzının bütünleşik bir
parçası olarak düşünülmelidir. Reklamın tüketim talebi ve pazar payı
yöneticisi olarak ekonomik fonksiyonları ile sosyal üretimde ideolojik güç
olarak etkisi vardır. Reklamcılık tüketici kapitalizmin üretilmesinde ve
kapitalist hegemonyanın sürdürülmesinde vazgeçilmez güçtür. Diğer yandan
reklamcılık, medya içeriğinin kontrol edilmesine ve ticarî medya oluşturmaya
yardım etmektedir.
2.1.3. Küresel-Yerel Kültürün Yayılmasında Reklamın Rolü ve
Farklılaşan Reklam Mecraları
Günümüzde
hem
teknolojik
değişimler
yeni
küresel
görüntü
sanayilerini ve dünya pazarlarının oluşmasına zemin hazırlamakta hem de
görsel ve işitsel üretimin yurtsuzlaşarak uluslararası sistemlerin geliştiği
görülmektedir. Bu süreçte küresel ile yerelin nasıl eklemlendikleri konusu
önem kazanmakta; zamanla ulus-toplumların çokkültürlü hale gelmesi
61
tartışma konusu olmaktadır. Diğer yandan küreselleşme sürecinde, bireylerin
benlikleri ve bireylerin ‘öteki’lerle özdeşleşme koşulları karmaşık hale
gelmekte, bu süreçte reklamların etkilerini vurgulamak gerekmektedir.
Robertson’a (1999:21) göre bir kavram olarak küreselleşme, hem dünyanın
küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesine
gönderme yapmaktadır. Bu bağlamda küreselleşmenin, küresel bilincin bir
parçası olduğu savına ulaşılabilmekte, küresel bilincin yoğun olarak
deneyimlendiği
alanlardan
birini
kuşkusuz
reklamlar
oluşturmaktadır.
Reklamlar, hakim kültürün taşıyıcısı olarak kitle iletişim araçlarından küresel
kültür ve yerel kültür etkileşimine olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla reklamlar,
tüketicilerin yaşamlarına etkide bulunarak, temel değerleri ve yaşam
tarzlarının egemen olduğu yapıları benimsemeleri yönünde tüketicilere
imajlar, metinler, sözler sunmaktadır.
Lifton’ın (1993:1) “yerel kültüre aracısını, izleyicisini ve özlemlerini
veren
şeydir”
şeklinde
tanımladığı
küresel
kültür,
güncel
reklam
çalışmalarının hangi bağlamlar tarafından yönlendirildiğini çözümlemek için
başlangıç noktası olarak ele alınabilmektedir. Günümüzde genelde reklam
çalışmalarının küresel kültür dinamikleri ile son derece bağlantılı olduğu
görülmektedir. Özellikle 1980’lerden itibaren küreselleşme olgusu ile olduğu
kadar bazı kuramların da etkisiyle kültürel kimlik, coğrafî aidiyet, cinsel kimlik
gibi olgulara yönelen kimi reklamcıların çalışmaları incelendiğinde ele alınan
temaların Lifton’ın da (1993) ifade ettiği gibi aracısını ve izleyicisini
bulmasıyla anlam kazandığı görülmektedir. Bu bağlamda yerel olandan yola
çıkan ancak küresel bilinçle gerçekleştirilen bu türden reklam çalışmaları,
tüketicisi ya da izleyicisiyle karşılaştığı anda amacına ulaşmaktadır.
Küreselleşen dünyada yeni küresel medya araçlarının pazar alanının artık
bütün dünya olduğu anlaşılabilmekte, yerel kültürler için üretim yapma devri
kapanmaktadır. Dolayısıyla New York’tan Pekin’e, Londra’dan Ankara’ya,
Brüksel’den Yeni Delhi’ye kadar bütün kültürler hedef kitle kapsamına
alınmaktadır. Küresel medya düzeninde bireyler “tüketici” olarak görülmekte,
tüketicinin seçme talebini artırmak için çaba harcanmaktadır. Bu noktada
62
Morley ve Robins (1997:32), küresel medya anlayışını şu şekilde analiz
etmektedir:
Kâr ve rekabet mantığıyla hareket eden yeni medya şirketlerinin şimdi en
önemli amacı, bundan böyle ürünlerini mümkün olan en geniş tüketici
kitlesine ulaştırmaktır. Bu durumda da sürekli bir gelişmeci eğilim vardır
ve bu eğilim durmaksızın genişletilmiş görsel/işitsel mekanlar ve piyasalar
inşa edilmesi yönünde çalışmaktadır. Ulusal toplulukların eski sınırları ve
engellerinin yıkılması artık zorunludur ve bu sınırlar, ticari stratejinin
yeniden örgütlenmesinin önündeki keyfî ve irrasyonel engeller olarak
görülmektedir. Görsel/işitsel coğrafyalar böylece ulusal kültürün sembolik
mekânlarından uzaklaşmakta ve uluslararası tüketici kültürün daha
evrensel ilkeleri temelinde yeniden düzenlenmektedir. İthal programların
serbest ve engelsiz dolaşımı, yeni medya düzeninin en büyük idealidir.
Bu öyle bir idealdir ki, bunun mantığı nihai olarak küresel programlar ve
küresel piyasalar oluşturulmasına varır. Ve daha şimdiden, bu ideali
gerçek kılmaya çalışan küresel şirketlerin iktidarını görmekteyiz. Yeni
medya düzeni, artık küresel bir düzen haline gelmeye başladı…
Morley ve Robins’in (1997) yaptığı bu tespit, bugün fazlasıyla
gerçekleşmekte,
dünyada
artık
küresel
medya
şirketlerinin
iktidarı
görülmektedir. Bu bağlamda medya şirketleri ya stüdyo kurup tüm dünyaya
yayacakları ürünler üretmekte, ya üretilen bu ürünlerin dağıtımını yapmakta
ya da donanım sağlayan bir yapı kurarak, üretilen ürünlerin tüm dünyada hızlı
bir şekilde dolaşımına imkân veren altyapıyı kurmaktadırlar (Özkan, 2006:16).
Dünya
çapında
iletişim
teknolojilerinde
yaşanan
gelişmeler
ve
küreselleşmenin etkileri birçok alanda değişime yol açmakta; bu bağlamda
reklam sektöründe de birtakım değişiklikler yaşanmaktadır. İnternetin her
geçen gün daha fazla önem kazanmasıyla markalarla hedef kitlenin
buluştuğu reklam ortamları çeşitlenmekte, artık tüketiciler, hem televizyon
seyrederken, radyo dinlerken, gazete, dergi okurken hem de yolda yürürken
açık hava reklam ortamlarıyla, internette araştırma yaparken aniden açılan
reklam pencereleriyle de reklam iletileriyle karşılaşmaktadır. Küreselleşme
çağında kitle iletişim, kültürü de küresel hale getirmekte ve kitle kültürünü de
beraberinde yaygınlaştırmaktadır. Hall’a (1998:48) göre:
63
Küresel
kitle
kültürü,
kültürel
üretimin
modern
araçlarının
egemenliğindedir. Dilsel sınırları hızlı ve kolay bir şekilde geçebilen,
anında tüm dillerde konuşan görüntünün egemenliğindedir. Popüler
hayatın, eğlencenin ve dinlenmenin yeniden inşasına doğrudan katılan
görsel ve grafik sanatların her türlü müdahalesinin egemenliğindedir.
Kitle iletişim biçimlerinin tümünde küresel kitle kültürünün kendini
göstermesine karşın Hall (1998), özellikle küresel kitle kültürünün başlıca
örneğinin uydu televizyonu olduğunu düşünmekte, televizyon ve sinemanın
görüntüsünün, görselleşmenin ve de kitle reklamcılığın sunmuş olduğu
tarzların egemenliğinde olduğunu söylemektedir. Bu noktada Taylan ve
Arklan’a (2008:93) göre günümüzde küresel kitle kültürünün başlıca örneği
olmada yaygınlık bakımından uydu televizyonlarının yerini internet almıştır.
İnternet kanalıyla verilecek olan bir ileti, anında milyonlarca kişiye
ulaşabilmekte, anında etkide bulunabilmektedir. Önceleri bireyler kendi
mahallesinden, okulundan, arkadaş çevresinden bireylerle sohbet edip
sosyal bir ortamı paylaşırken, artık internet sayesinde ulus-ötesi, binlerce
kilometrede bulunan bireylerle ister sesli, ister görüntülü-sesli, isterse yazılı
olarak konuşabilmekte ve sanal da olsa belli bir sosyal ortamı paylaşarak
duygu, düşünce ve hislerini anlatabilmektedir. Söz konusu bu duygu,
düşünce ve ileti aktarımı kültürel etkileşimi de hızlandırmaktadır. İnternet
yoluyla küresel kitle kültürü -tüketim kültürü, yaşam tarzları ve kültürel
değerler, zevkler- ‘hızlı’ biçimde yayılmaktadır. Aslında internetin tek bir kitle
iletişim aracının sahip olduğu nitelikleri aşarak birden çok kitle iletişim
aracının niteliklerine sahip olduğu düşünüldüğünde söz konusu kültürel
etkileşim daha etkili olabilmektedir.
İletişim
teknolojilerinde
yaşanan
gelişmelerle,
bilgiye
erişimin
kolaylaşması hem tüketici beklentilerinde, hem de pazarda bazı değişimlere
yol açmıştır. Dolayısıyla artık bilgiye ulaşmak için internete girmek ya da cep
telefonundan bilgi almak yeterli olmakta; internet, tüketicilerin yaşam
tarzlarını da değiştirmekte, kitlesel reklamcılık anlayışı kişisel reklamcılık
anlayışına dönüşmektedir. Bu bağlamda bilim ve teknoloji arasındaki döngü,
64
her geçen gün daha kısa sürede tamamlanmaktadır. Sağocak’a (2007:262)
göre kişisel bilgisayar, diz üstü bilgisayarların gelişmesi ve ev hayatının içine
yerleşmesiyle birlikte küreselleşen dünyada milyonlarla internet ortamında
etkileşen sosyal yaşamdan kopuk; ama seçim yapma konusunda daha bilinçli
insanlar ortaya çıkmıştır. Bölümlenmiş pazar anlayışı ve daha çok seçim
imkânı, özellikle gençler için bireysel özgürlük anlamına gelmiştir. Önceleri
insanları toplum içinde bir yere koyan ve zamanın akışını temsil eden
nesneler, 1990’ların sonunda insanları geçmiş ve gelecekten koparan ve
diğerlerinden ayıran bireysel nesneler haline gelmiştir.
Pazarlama iletişiminin bir aracı olarak reklamcılığın ortaya çıkmasıyla
başlayan süreçte, reklamların hangi ortamda ne şekilde yer alacağı sorunu
sürekli olarak varlığını korumuştur. Kimi zaman akla ilk gelen reklam
ortamları seçilmiş, kimi zamansa yaratıcı arayışlarla farklı reklam ortamları
tercih edilmiştir. Ancak her zaman, tanıtımı yapılacak ürün, hizmet veya
kurumun niteliğine bağlı olarak en uygun ortam seçilmeye çalışılmıştır.
Dünyada küresel değişimlerin yaşanması, ticarette sınırların kalkması ve
kültürlerin zamanla değişime uğramasına paralel olarak reklamlar da alışılmış
kalıpların dışına çıkarak yaratıcı olmaya başlamaktadır. Alışılmış reklamlar,
ürün ya da hizmet hakkında hakkında bilgi vermekte; sembolik reklam, ürünü
ya da hizmeti bir ‘anlam’la ilişkilendirmekte ve bunun için görsel öğeler ile
sözlü araçlar kullanmaktadır. Sembolik reklamda kullanılan iletilerle, reklamı
yapılan marka belirli bir toplumsal duruma ve belirli toplumsal ilişkiler içine
yerleştirilmektedir.
Günümüzde reklam mecrası olarak internetin ön plana çıkması,
reklam ajanslarının yapılarında da değişikliğe sebep olmakta ve işletmelerin
tüketicilerle buluştukları reklam ortamlarını çeşitlendirmelerini sağlamaktadır.
Diğer yandan tüketici, maruz kaldığı ileti ve reklam bombardımanı karşısında
bir şekilde bağışıklık kazanmakta, dolayısıyla tüketiciyi etkilemek giderek
zorlaşmaktadır. Birbirine benzeyen ürünlerle, teknoloji sayesinde kalite olarak
da birbirini yakalayan markaların, farklı reklamlar, farklı fikirler ve farklı görsel
iletişim stratejileri uygulamaları gerektiği ortadadır. Sağocak’a (2007:262)
65
göre, alışverişte geçirilen zamanın artışı, artık modern tüketim mantığını
yansıtmaktadır. Geceleri ve hafta sonları da açık olan merkeze uzak alışveriş
merkezleri ve fast-food noktaları, arkadaş ve aileyle geçirilecek zamanları da
çalmaya başlamıştır. Dolayısıyla bilgisayarlar sürekli gelişmekte ve yeni
bilgiye erişim her geçen gün kolaylaşmaktadır. Bu durumda da hem
tüketicilerin bakış açısı genişlemekte hem de beklentilerini karşılamak için
pazardan çok daha fazlasını talep etmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde
ortaya çıkan yeni bir ürün anında tüm dünyada bilinmektedir. Bunun doğal
sonucunda da markaların tüketicilerle buluştukları mecralar genişlemiş ve
çeşitlenmiştir. Yeni iletişim teknolojilerinin yarattığı bilgisayarlar, iletişim ağları
ve etkileşimli televizyon sistemleri, tüketici isteklerindeki artış, rekabet artışı
ekonomik yapıya etki etmektedir. Bu bağlamda işletmeler, görsel ve dilsel
stratejilerini, ürünlerini ve süreçlerini yeniden belirlemektedir.
2.2. GÖRSEL İLETİŞİMDE KÜLTÜR VE KÜLTÜRLERARASILIK
İnsanlığın bulduğu en eski iletişim aracı olan görüntü, fotoğraf
yönteminin uygulanması, zaman içerisinde artan görsel iletişim imkanlarıyla
herkesin
ulaşabileceği
bir
konuma
gelmiştir.
Günümüz
koşulları
düşünüldüğünde ise görmenin fiziksel öneminin yanında gösterebilmenin de
çok önemli olduğu görülmektedir. Her gün binlerce iletiye maruz kalan insan
bir süre sonra savunma mekanizması gereği bu iletilerin önemli bir kısmını
algılamamaktadır.
İnsanlar
için
zamanın
giderek
önem
kazandığı
düşünüldüğünde de dış uyarıcılara ayrılan sürenin de azaldığı bilinmektedir.
Dolayısıyla dış uyarıcılar için giderek azalan zaman, etkili iletileri daha kısa
sürede hedef kitleye ulaştırma zorunluluğu doğurmakta; böylece görsel
öğelerin önemi giderek artmaktadır. Çağımızın reklamcılığında görsel öğelere
verilen yer ve önem artarken, dilsel öğelerin reklamlardaki yeri de
azalmaktadır. Sullivan’a (2000:66) göre görsel çözümler öylesine evrenseldir
ki, aradan yıllar geçse bile etkililikleri devam etmektedir. Reklamda tek ve
sade bir görüntüye bağlı kalmak demek, bu görselliğe ek sorumluluklar ve
daha geniş anlamlar yüklemek demektir. Dolayısıyla günümüzde, tüketiciye
66
ürünün nitelikli olduğunu sözlerle anlatmak, bunun görsellerle anlatmak kadar
etkili olmamaktadır.
İletişimin küreselleşmesiyle günümüzde, küresel şirketler tüketiciyle
iletişime girebilmek amacıyla görsel algılamanın önemini vurgulamakta ve
iletilerini de bu yönde hazırlamaktadır. Bu bağlamda görselliğin evrensel ve
yerel nitelikli bir iletişimi gerçekleştirmeyi de olanaklı hale getirdiği
görülmektedir. Mattelart’a (2001) göre, dünya piyasasının küreselleşmesi söz
konusu iken, diğer yanda tüketimin kitlesel tüketim kalıplarının dışına
çıkarılması ve mikro piyasaların öngörülmesi gereği kendisini dayatmaktadır.
Ama piyasanın buna karşı bulduğu çözümde mikro piyasaları küresel bir
perspektifle biçimlendirme anlayışına dayanmaktadır. Bu bağlamda, aynı
yaşam koşullarını, değerler ve öncelikler, zevkler ve normlar sistemini
paylaşan bireylerin oluşturduğu dünya piyasaları yaratmak amaçlanmaktadır.
Reklam endüstrisi, coğrafî yakınlığın önemli olmadığı görüşünden yola
çıkarak, benzer yaşam biçimini paylaşan dünyanın farklı bölgelerindeki
tüketicileri
pazarlama
toplulukları
olarak
oluşturmak
için
stratejiler
geliştirmektedir. Dolayısıyla küresel denilen kültür, tüm görüntüleri tek elde
toplayan bir piyasa arayışı içine girmiştir.
Taylan (2008:88) teknoloji ve iletişimin altyapısı ile kültürel beraberliğin,
sömürge ilişkilerinin ekonomik anlamda örtük olarak sürmesi için zemin
hazırladığını; ancak diğer yandan bu beraberliğin, kültürel sembol ve
kimliklerin gittikçe daha çok paylaşılmasına ve melezleşmesine de imkân
verdiğini söylemektedir. Bunların arkasında var olan ve kültürle enjekte edilen
değişken tüketimdir. Kültürel yapıda, tüketim sayesinde dışarıdan gelen bir
akışkanlık yaratılmakta, bu akışkanlık stratejik kırılma noktalarında yerel
kültürel değerlerle melezleştirilerek muhtemel pazar kısıtlılıkları aşılmaya
çalışılmaktadır. Bireyler tüketim vasıtasıyla küresel bir ekonomi içinde
şekillenen bir yaşam tarzı ile karşı karşıyadır.
67
2.2.1. Görsel İletişimde Küresel-Yerel İlişkisi ve Glokalizasyon
Stratejisi
Teknolojik gelişmelere bağlı olarak 20. yüzyılın son çeyreğinden
itibaren kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla kültürlerarası ilişkiler de iç
içe geçerek yoğunlaşmaktadır. Bu yoğunlaşmanın, hem ‘benzeşme’ hem de
‘farklılaşma’yı içine alan bağlam içinde geliştiği görülmektedir. Taylan ve
Arklan’a (2008:86) göre bu dönemde, önceki dönemlerden farklı olarak,
sermayenin, yaşam tarzlarının, fikirlerin ve inançların daha hızlı akışkanlık
göstermesinin yanında, hiç olmadığı kadar farklılıkların ve ‘öteki’nin kendisini
temsil etmesi söz konusudur. Yavuz’a (2006:91) göre son birkaç yıldır
reklamlardaki yeni eğilim, glokalizm (globalism = küresellik + localism =
yerellik) denilen bir stratejiyi kullanmaktır. Küresel firmalar, ürünlerini ve
hizmetlerini pazarlarken yerel ve bölgesel değerlere ve geleneklere
seslenmenin önemini kavramışlardır. Ürünleri dünya çapında satmak
istiyorlarsa, pazarlama stratejilerinde ‘öteki’ni hesaba katmaları gerektiğini,
‘öteki’nin sözcükleriyle iletişim kurmaları gerektiğini anlamışlardır.
Küresel kuruluşların reklam iletişiminde uygulayacakları reklam
stratejisinin
belirlenmesinde
reklamın
yayınlanacağı ülkedeki kültürün
özellikleri ve o kültürde yaşayan hedef kitlenin özelliklerinin dikkate alınması
gerekmektedir. Bir reklamcı için reklamının yayınlanacağı ülkeyi ve o ülkede
yaşayanların özelliklerini iyi tanımasının ne denli önem taşıdığıdır. Sonuçta
reklamcının söz konusu ‘anlam paylaşımı’ ve ‘kültür’ konusunda bilgiyle
donanması gerekmektedir (Güz ve Küçükerdoğan, 2005:66). Bu nedenle
toplumun değerlerinin bilinmesi ve bunların toplumun üyeleri üzerindeki
etkilerinin incelenmesi reklam iletilerinin kurgulanması açısından önemlidir.
Değerlerin
ortaya
çıkarılmasında
ilk
aşama
ise
kültürün
tanımının
yapılmasıdır. Bu noktada Uygur (2006:17), Kültür Kuramı adlı yapıtında
kültürü şöyle anlatmaktadır:
Kültür: İnsanın ortaya koyduğu, içinde insanın varolduğu tüm gerçeklik
demektir. Öyleyse “kültür” deyimiyle insan dünyasını taşıyan, yani insan
68
varlığını gördüğümüz her şey anlaşılabilir… İnsanın nasıl düşündüğü,
duyduğu, yaptığı, istediği; insanın kendisine nasıl baktığı, özünü nasıl
gördüğü; değerlerini, ülkülerini, isteklerini nasıl düzenlediği, bütün bunlar
hep kültürün öğeleridir. İnsanın ne tür bir yaşama biçemi, ne tür bir
varolma programı, ne tür bir eylem kalıbı benimsediği kültürdür hep…
İnsanlar arasındaki her çeşit karşılıklı etkileşmelere, her türlü yapıp
yaratma alışkanlıklarına, bütün “manevi” ve “maddesel” yapıt ve ürünlere
kültür denir.
Uygur’un (2006) tanımındaki ‘insan varoluşu’, ‘insanın değerleri’,
‘istekleri’, ‘yaşama biçemi’, ‘eylem kalıbı’, ‘karşılıklı etkileşme’ gibi sözcükler,
küresel reklam alanındaki iletilerin kurgulanma sürecinde uygulanacak değişik
stratejilerin belirlenmesi için önem kazanmaktadır. Bu durumda şirketlerin
reklam iletişiminde yapması gereken, uygulayacağı stratejiyi belirlemektir. Bu
bağlamda şirketlerin “küresel düşünüp, küresel mi hareket edecekleri”,
“küresel düşünüp, yerel mi hareket edecekleri” yoksa “yerel düşünüp, yerel mi
hareket edecekleri” reklam iletişimlerini belirlemektedir. Toplumsal kültür
dikkate alınarak hazırlanan görsel iletiler, fark edilme ve hedefe ulaşma
konusunda daha başarılı olmaktadır.
Küçükerdoğan’a (2009:11) göre, günümüzde reklamcılar, ‘evrensel
iletişimi’ sağlayabilmek amacıyla ortak görsel bir dil arayışına girmektedir. Bu
doğrultuda gerekli olan, ‘güçlü’, ‘etkin’, ‘etkili’ ve ‘çekici’ görüntülerin ve
iletilerin kurgulanması gereklidir. Ancak evrensel görsel iletişimin, her ülkede
her hedef kitle için uygun olup olmadığı tartışma konusudur. Görsel dil,
reklam iletişimi açısından ya her ülkede ve her hedef kitlede uygulanabilir bir
dille
ya
da
iletinin
aktarılacağı
ülkenin
değerleri
de
eklenerek
kurgulanmaktadır. Bazı reklamlarda, ülkenin değerlerini katmaya gerek
görülmemekte, görüntünün çok güçlü bir etmen olduğu vurgulanarak bazen
sözlü iletişimin bile yerini aldığı görüşü savunulmaktadır.
Toplumlara, kitle iletişim araçlarıyla öğretilen görsel simgelerde,
faaliyette bulundukları tüm bölgelerde hedef kitle için aynı anlamı ifade
etmesi sağlanabilmektedir. Günümüzün uluslararası pazarları ve gelişmiş
69
iletişim olanakları düşünüldüğünde bunun ulaşılması zor bir hedef olmadığı
görülmektedir. Özellikle görsel iletişimde tüm insanlığın ortak anlamlar
çıkartabileceği görsel iletilerin oluşturulması, geniş kitlelere ileti gönderme
hedefi olan reklamcılar için büyük bir avantaj yaratmaktadır. Bu durumun
toplumların özgün kültürüne olacak etkisi ise oluşturulan ortak iletilerin nitelik
ve niceliğinin yanında toplumların kendi spesifik görsel-işitsel kültürlerine
bağlılıklarıyla belirlenebilmektedir. Güz ve Küçükerdoğan’a (2005:66-67) göre
örneğin Nescafé çoğunlukla “küresel düşünüp, küresel hareket eden” bir
kuruluştur. Çünkü Nescafé reklam iletileri incelendiğinde, reklam iletilerinin
yayınlandığı ülkeye özgü nitelikler taşımadığı ancak o ülkede ve “öteki”
ülkelerde “tanınan”, “bilinen” önemli günlere uygun iletilerin kurgulandığı
gözlemlenmektedir. Sonuçta iletilerde, “evrensellik”, her kültürün ya da her
bireyin “tanıdığı” ya da “bildiği”, kolay algıladığı kavramlar, “gösterilenlere” yer
verilmektedir.
Sarıkavak’a (2006:80) göre “grafik iletişimde yazı en yalın ileti
araçlarından biridir. İnsanoğlunun kendi tüm duygu ve düşüncelerini ifade
etmesinde ve onun toplumsallaşmasında dile ve görsele ilişkin bir semboller
takımı ya da göstergeler olarak en önemli ve güçlü ileti biçimlerinden birini
oluşturmaktadır. İnsanlık tarihinin geçmişinde ve günümüzde başka ileti
biçimleri ve ortamları da oluşturulmasına karşın, yazı özgül varlığını halen
sürdürmekte ve iletişimdeki etkin ve işlevsel önemini korumaktadır. Varlığını
sürdürmeyi başaran yazı bu gücü en yalın, soyutlanmış semboller ya da
göstergeler oluşundan ve de sonsuz seçenekli yeniden düzenlenebilir
olmasından alır. Yazı elbette ki kullanılan dilin kuralları çerçevesinde anlam
kazanır ve toplumların kendi yazın sanatıyla bu anlam dünyası genişler.
Çeşitli dillerin konuşulduğu dünyada, birbirinin dilinden anlamayan insanlar
çoğunlukla görsel iletişim araçlarından yararlanarak birbirleriyle iletişim
kurmaktadır”. Bu nedenle görsel iletişim simgeleri ve bu simgelerin
oluşmasında önemli unsurlar olan renk, sayı ve yazı üslupları büyük önem
taşımaktadır. Görsel algıda var olan renk ve biçim, bir iletişim elemanı olarak
incelendiklerinde, toplumların bu kavramlara bakışlarının, yorumlayışlarının
70
ve algılayışlarının farklı dönemlerde ayrılıklar gösterdiği anlaşılmaktadır.
Toplumların tek başına renge bakışlarının farklılığı, o toplumun ekonomik,
kültürel, sosyal ve inanç yapılarının ya da ideolojilerinin farklılığından
kaynaklandığı görülmektedir.
Odabaşı ve Barış’a (2002:140) göre insanlar, geçmiş deneyimlerinden,
kültüründen
ve
moda
kavramından
etkilenerek
renklere
anlamlar
yüklemektedir. Reklam iletişiminde, renklerin incelenmesi ile ürün, marka,
logo, ambalaj ve reklam iletileri gibi iletişimin önemli öğelerine şekil vermek
mümkündür. Günümüzde reklam stratejilerinin belirlenmesinde reklamcılar,
tüketicilerin renklere yönelik tercihlerine hassasiyet göstermektedir. Renklerin
psikolojik etkiler yarattığı gerçeği üzerine yapılan araştırmalar, hastaneleri,
termal merkezleri ve diş doktorlarının muayenehanelerini ‘sakinleştirici’ etkisi
olan mavi ve yeşil gibi renkler ile ve hareketin fazla olduğu mekanları ise
heyecan verici renk olan kırmızı ile boyamayı önermektedir. Aynı zamanda
renkler, ürünü ‘farklılaştırmak’ ve ‘konumlandırmak’ için de kullanılmaktadır.
Kural olarak, rakibin seçtiği rengin zıttı bir renk seçilirse daha başarılı bir
konumlandırma yapılabilmekte; buna örnek olarak, Coca Cola ile Pepsi
Cola’nın yaşadığı olay verilebilmektedir. Coca Cola kırmızı rengi seçtiğinde,
Pepsi de kırmızı ile mavi rengi benimsemişti. Ancak Pepsi Cola, son yıllarda
daha başarılı bir konumlandırma yapabilmek için mavi renk üzerine iletişim
stratejisini yapılandırmakta ve Coca Cola’dan farklılaşmaya çalışmaktadır.
Birinci bölümde de belirtildiği gibi Robertson’un küresel ve yerel olanın
eşanlılığını
vurgulamak
için
önerdiği
“glokalleşme”
(1999)
veya
“glokalizasyon” terimi Japon pazarlama uzmanları tarafından yaratılarak;
Japonca doçakuka, “ülkeye gelme süreci” (do:ülke, çaku:gelmek, ku:süreç)
anlamını taşımaktadır (Ohmae ve diğerlerinden akt. Yavuz, 2006:94). Bu
bağlamda
olabilecek
her
yolla
tüketim
mantığını
yayarak
ürünü
‘markalaştırma’ hedefi olan küresel reklamcılar, ürünlerinin kimliğinin ne
kadarının ‘öteki’ kültürün anlamlandırma sistemine aktarıldığı konusunda
çeşitli sorunlarla karşılaşabilmektedir. Dolayısıyla ürünlerle ilgili iletileri
yayarken ‘öteki’ler hakkında kapsamlı bir inceleme yapılması gerekmektedir.
71
Elden (2005:66) glokal reklamı, “küresel markaların belli ülkeler için
hazırladıkları ve sadece o ülkeye özgü motiflerin, özelliklerin kullanıldığı ve
reklamı yapılan ürünün söz konusu pazarlarda konumlandırılmaya çalışıldığı
reklamlar” olarak tanımlamaktadır. Küresel reklam kampanyalarında, tüm
dünya benzer özelliklere sahip tek bir pazarmış gibi ele alınmakta ve ürün,
hizmet ya da markaya ait özellikler tüm pazarlarda aynı şekilde ortaya
konmaktadır. Ancak ülkeden ülkeye farklılıkların olması, hedef kitlelerin
beklenti ve anlayışlarının farklılaşması nedeniyle küresel kampanyalarda
yoğunlukla marka imajına yönelik çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Diğer
yandan tüm dünya pazarları için hazırlanan tek konsept, tek ileti yeterli ve
tatmin edici olmayabilmektedir. Örneğin, ABD’de çok iyi satış yapan ve belirli
bir imajı olan bir ürün, farklı bir ülkede aynı imaj ile pazarlanmaya
çalışıldığında hedef kitle tarafından beğenilmeyip kabul edilmeyebilir. Buna
benzer olarak reklamı yapılan ürünün ismiyle ya da ürünün yapısı, imajıyla
ilgili olarak sorunlar doğabilmektedir.
İletişim stratejilerinde bazı sorunları aşabilmek için glokal çalışmalara
ihtiyaç duyulmakta, öncelikle söz konusu “ürünün sadece o ülkeye özgü yeni
bir
türünün
hazırlanması
ve
bu
türün
reklamlarının
yapılması”
gerçekleştirilebilmektedir. Buna örnek olarak McDonald’s’ın Türkiye’ye özgü
hazırlanan reklamları verilebilmekte, McTurco adlı burger menünün Türkler’e
özel hazırlandığı, görsel iletideki Türk bıyığı motifiyle vurgulanabilmektedir.
Elden’e (2005:71) göre, glokal çalışmalarda her ne kadar küresel konseptten
ayrılmamak gerekse de dil konusunda yöresel uygulamaların dikkatle
kullanılması
gerekmektedir.
Reklamcılıkta
glokalizasyon
stratejilerinde
kullanılan ikinci yöntem ise “ürünün, diğer ülkelerdeki sunumundan farklı
olarak sadece o ülkeye özgü motiflerle bölgesel özelliklerle tanıtılması”, imaj
oluşturulmasıdır. Örneğin Lay’s Cips reklamlarında sadece Türkiye’ye özgü
motif ve temalar kullanılmakta ve bu reklamlar glokal reklam için iyi bir örnek
olmaktadır. Lay’s markası yabancı olmasına karşın reklamda kullanılan dilsel
ve kültürel özellikler yereldir. Ege Bölgesi’nin İzmir ili Ödemiş ilçesinden yerel
giysili Ayşe Teyze adlı bir karakter, ürünü tanıtmaktadır. Ayşe Teyze, kendi
72
bölgesel ağız özelliklerini içeren bir söylemle tanıtımı gerçekleştirmekte ve
özellikle “yin gari” söyleyişi, ürünün tanınmasına ve satılmasına bir anlamda
kılavuzluk eden slogan niteliğinde olmaktadır. Reklamda İzmir’in Ödemiş
ilçesininin yerel ağzı, ürünün markası olan Lay’s ile özdeşleşen bir marka
gibidir: “yin gari” slogan olarak Lay’s adlı ürünü çağrıştırmaktadır (Şen,
2008:533). Öyle ki Lay’s’in 2003 yılında başlayan Ayşe Teyze iletişiminin
Lay’s markasına önemli katkılar yaptığı, 2002 yılından 2009’a kadarki 7 yıllık
dönemde Lay’s satışlarının %504 oranında büyüme göstermesiyle ifade
edilebilmektedir (www.mediacatonline.com, 8 Ocak 2010). Dolayısıyla bu
örnekle birlikte, reklamcılıkta glokalizasyon stratejisine verilen önemin,
tüketim mantığının yayılmasıyla doğru orantılı olduğu anlaşılabilmektedir.
Günümüzde Coca-Cola da reklam iletişiminde “küresel düşün yerel
uygula” (think global, act local) felsefesinden uzaklaşarak “yerel düşün yerel
uygula” (think local, act local) pazarlama anlayışına yönelmiştir. Coca Cola
reklam çalışmalarında yerel motifler ve Türk insanını etkileyecek temalar ile
Türkiye pazarına da seslenmektedir (Elden, 2005). Coca Cola, Ramazan’a
özel çektiği reklam filmlerinin birinde mahalle halkının toplu halde iftar
yapmalarını anlatmakta, diğerinde ise küçükken kendisini misket oyununa
davet eden mahalle arkadaşlarına büyüdüğü zaman iftar sofrası ile teşekkür
eden bir gencin hikayesi anlatılmaktadır. Küresel reklam ajansı McCann
Erickson tarafından hazırlanan Coca-Cola reklam filmleri Türkiye’nin dışında,
Mısır, Cezayir, Tunus, Fas, Pakistan, Suudi Arabistan, Ürdün, Irak, Umman,
Bahreyn, Suriye, Yemen, Maldivler, Trinidad Tobago ve Bangladeş'in
bulunduğu 15 ülkede daha gösterilmiştir (www.marketingturkiye.com, 16
Aralık 2010).
Uluslararası reklam çalışmalarında karşılaşılan pek çok zorluğun yanı
sıra yalnızca yabancı bir kültüre ileti sunmak bile zordur. Bu anlamda Ring’e
(1996) göre, birçok ülkede başka bir dilin konuşulması, farklı değerlerin
olması, ticarî yapıları ve yasalarının farklılığı, farklı kitle iletişim araçları ve
sistemlerine sahip olmaları, reklamdan beklentileri ve rekabet biçimleri ve
fiyatlandırma yapılarının farklılığı iletişim çalışmalarının zorlaştırmaktadır.
73
Öyle ki uluslararası reklam iletilerinde, Ring’in ‘öteki’ olarak tanımladığı ‘hedef
birey’in kendini bulabileceği simgeler, kahramanlar, törenler, değerler gibi
kültür göstergelerinin önemi giderek artmaktadır. Dolayısıyla uluslararası bir
reklam iletisinin başarılı olabilmesi, kültür, değerler ve duygulara seslenmesi
zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Küresel ve yerel reklam çalışmalarında
reklamcıların, kültürler arasındaki farklılıklar hakkında ayrıntılı bir biçimde
bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu bağlamda Anholt (2004:69-70), glokal
reklam çalışmalarıyla ilgili şunları söylemektedir:
Genellikle ajanslar yabancıları hedef kitle olarak seçtiklerinde, reklam
metni içine “yerli” referanslar sokuşturarak, kiminle konuştuklarını
bildiklerine dair iyi pişirilmemiş bir girişimle problemi çözeceklerine
inanırlar.
Amerikan
ajanslarından,
Avrupa
için
bir
kampanya
yaratmaları istendiğinde, onlar Avrupa şehir, dil ve yaşam tarzlarına
görsel ya da sözel göndermeler ekliyorlar. Ancak bu çok anlamsızdır.
Sonuçta o ülkedeki insanlar kim olduklarını, nerede yaşadıklarını
biliyorlar. Bunun bilincinde olduğunu vurgulayarak reklamcı, yalnızca
yabancı olduğunun altını çizmektedir... Bir kültüre ait kişilerin, diğer
kültürlerin iletişim araçlarına ulaşmaları her zaman mümkündür. Ancak
uluslararası markaların davranış biçimleri sayesinde, bir Amerikalı,
Hindistan’da Hintliler için reklam yaratabiliyor. Diğer bir deyişle, yabancı
kültürlerin ifade biçimlerine ulaşmak için ülkelerinin dışına çıkmak üzere
gönüllü insanlar yerine, yabancı markalar diğer kültürlere ulaşıyor ve o
millete ait kültürde kendi ifadelerini yaratmaya çalışıyor.
Anholt’un (2004) yaptığı bu kavramsallaştırmanın günümüzde hâlâ
geçerliliğini koruduğu görülmektedir. Reklam iletişimi, hem değişen kültüre
adapte olmanın yollarını aramaktadır hem de kültürel sürecin aktif bir parçası
konumundadır. Bu konuda öncü olan bir işletme örneği olarak Nestlé’den söz
etmek mümkündür. Nestlé mamaları ile çocuk beslenmesinde değişim
yaratırken, Nescafé ile de çay ve kahve tüketimini şekillendirmiştir. Japonlar
ve İngilizler ‘çay’ tüketici toplumlar olması ile bilinmektedir. İsviçre orijinli
şirket olan Nestlé bu gelenekleri kırıp Nescafé hazır kahveyi Japon ve İngiliz
pazarına sokmuştur. Bugün İngiltere’de her ‘iki fincan çaya’ karşılık ‘bir fincan
kahve’ tüketilmektedir. Bu oran 30 yıl önce her ‘altı fincan çay’a karşılık ‘bir
74
fincan kahve’ şeklindeydi. Japonlar ise dünyanın en yoğun kahve tüketici
toplumlarından biri haline gelmiştir. Bu bağlamda Nestlé, Japonya ve
İngiltere’deki pazarda baskın konumdadır. Her kültür için standart bir iletişim
stratejisi geliştirmek oldukça zordur. Ancak az sayıda işletme, örneğin Coca
Cola,
McDonald’s
ve
Gillette
küresel
iletişim
stratejileriyle
başarılı
olabilmektedir. Çoğu zaman farklı kültüre uyumlu iletişim stratejisi geliştirmek
gerekmektedir.
Örneğin,
İngiltere
gibi
banyoda
elektrikli
aletlerin
kullanılmasının yasa dışı olduğu bazı ülkelerde, elektrikli cihazların farklı
ülkelerdeki priz ve volt sistemine uyumlaştırılması gerekir (Odabaşı ve Barış,
2002:326). Dolayısıyla başarılı bir küresel iletişim stratejisi geliştirilirken,
kültürel
olarak
duyarlı
olunması
ve
diğer
kültürlerin
anlaşılıp
değerlendirilebilmesi gerekmektedir.
Batı’nın hakim reklam söylemi tarafından onaylanmış reklam mecraları
ve üsluplarıyla çalışan sanatçılar, uluslararası reklam ortamında daha rahat
çalışma imkanı bulmaktadır (Aliçavuşoğlu, 2006:32). Bu bağlamda Batı’nın
kabul gördüğü değerlerin dışında kalan reklamcıların da bu yönelimi takip
ederek yapıtını bu eğilimler çerçevesinde oluşturması zorunlu olmaktadır.
Yani küresel kültür ve küresel reklam çalışmaları, güncel reklam stratejilerinin
eğilimlerini
yönlendirmektedir.
Yerel
temalarla
yola
çıkan
reklam
çalışmalarının daha kolay dolaşım imkanı bulduğu, özel olanın dikkat çektiği,
güncel
reklam
ortamında
sorulması
gereken
şu
soru
kaçınılmaz
görünmektedir: Küresel reklam ortamı ya da uluslararası kültür endüstrisi
reklamcıya ne üretmesi, neden söz etmesi gerektiğini mi söylemektedir? Bu
soruya verilebilecek tek bir cevap yoktur; ancak genellikle dünyadaki
reklamlara baktığımızda, reklamcıların küresel bilinç konusundan farkında
olarak ya da olmayarak etkilendiğini görebilmekteyiz. Bu bağlamda küresel
reklamlar, reklamcının yaratımında bir bilinç yöneticisi rolü üstlenmektedir.
2.2.2. Görsel İletişimde Kültürel Kimlik İnşası
İçinde yaşadığımız sosyal ortamlarda olan normlar, neyi ne zaman ve
nasıl yapacağımızı bize söylemektedir. Sosyal onay, bu ortamların bir
75
gerekliliğidir ve insanlar bunlara uyan tutum ve davranışlar sergilediği ölçüde
kabul görmekte, toplumun sosyal onayını almış olmaktadır. Bu aşamada,
reklam iletişimiyle yaratılan görsel iletiler, insanların kendini diğerleriyle
kıyaslama ve kimlik inşasını sağlayan önemli etmenlerden biri olarak
düşünülebilmektedir. Bu bağlamda Dağtaş (2009:13) tüketim kültürü ve
reklamların, kapitalizmin toplumsal yeniden üretime hizmetinin, iletişim
sektörünün büyümesini sağlayacak ve yaşam tarzı eksenli bireysel kimliklerin
yüceltilmesi olduğunu söylemektedir. Öyle ki artık, reklamlarda ‘imajlar’ ve
‘göstergeler’in, kapitalizmin diğer dönemlerine göre çok daha ağırlıklı ve ön
planda olduğu bilinmektedir. Bu dönemin tüketim kültürü ve reklam açısından
en önemli yönlerinden birisi de, ürünlerin büyük bir çeşitliliğe yaslanan bir
küresel tüketim kültürünün taşıyıcısı olan ve Fordist dönemin ulusal
kalkınmacı orta sınıflarından farklı olarak, küresel kapitalizmin değerlerini
benimseyen ve yüksek gelirli bir orta sınıftır. Karaçor da (2000:69) bu
dönemde göstergelerin ve imajların ön plana çıkması ile modern kapitalist
dünyada yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi kültürün de tamamen
ekonomik sistem tarafından ele alınır olduğunu belirtmektedir.
Bostancı’ya (1995:107) göre kapitalist üretimin 20. yüzyılın ikinci
yarısından sonra bilimsel yönetimden ve Fordizm’den aldığı destekle yeni
pazarlar inşa etme girişiminde olduğu görülmektedir. Kapitalizmde amaç,
kişiyi sahip olduğu metalarla ve tükettikleri ile kendi kimliğini oluşturan kişiye
dönüştürmektir. Öyle ki mutluluğun ve doyumun kaynağı sürekli olarak daha
üst tüketim şekline ulaşmaktır. Benzer bir görüşle Featherstone de (1996:38)
özellikle
reklamdan
faydalanılarak,
çoğunluk
tüketicinin
bireylere
dönüştürülmek istendiğini belirtmekte, tüketimin de üretim gibi yüksek kültüre
hizmet eder hale gelecek aile ve özel hayattaki geleneksel davranış
biçimlerinin yüksek kültürün himayesine girdiğini söylemektedir. Bu bağlamda
tüketim mantığı, reklamlardaki görsel iletişim öğeleriyle ilişkilendirilerek,
ürünün arzuları tatmini, en iyi yaşam standartları ile yüksek kültüre sahip
olma gibi semboller aktarılmaktadır. Bocock’a (2005:24) göre tüketim
ürünlerinin sergilendiği mekân tercihleri ise, bireyin aidiyet duygusu ile bağlı
76
olduğu toplumsal kimliğini yansıtmaktadır. Diğer yandan Bocock (2005) kimlik
duygusunu savaşlarla inşa eden erkeklerin yerini, bu kimlik duygusunu
tüketerek inşa eden erkeklerin aldığını söylemektedir. Erkek tüketim kalıpları
değiştirilmeye başlanarak, bu yeni nesil vücut bakımı, giysi, koku ve müzikle
belli bir kimlik duygusu kazanacağına inandırılmıştır. Günümüzde erkekler de
en az kadınlar kadar modern tüketimciliğin bir parçası olmuş durumundadır
ve kim oldukları konusunda oluşturdukları duyguyu aynı kadınlarda olduğu
gibi, onlar da stil, giyim, beden görünümü ve doğru imajla elde eder hale
gelmişlerdir. Çetinkaya’ya (1992:85) göre kişinin toplum içerisindeki konumu,
tüketebildikleriyle ölçülmektedir ve toplum içersinde geçerli bir konumun
tüketim yoluyla elde edilebileceği kanısı aşılanmaktadır. Bu da insanlara
reklamlardaki görsel iletilerle anlatılmaktadır.
Kültür ve ekonominin birbirlerine karşılıklı nüfuz edişi, ideoloji ve kültür
kavramlarının karşılıklı ilişkileriyle benzerlik göstermektedir. Bu kavramların
anlamları ve uygulamalarında değişiklik olsa da çoğu zaman birbirlerinin
yerine kullanılmaktadır. Kültür ve ideoloji arasındaki ayrım stratejik bir
ayrımdan öteye gitmemekte; ideoloji, kültürle birlikte yorumlanmakta ve
savunulmaktadır. Kültür terimi, sembolik dışavurumun önemini, kimliklerin
inşasını, metinlerin üretimini haz verici estetik ayrımın ilkelerini yorumlamakta;
ideoloji terimi ise kültür nesneleriyle çıkar grupları arasındaki sembolik
iletişim bağlantısını açıklamaktadır (David’den akt. Karaçor, 2000:67). Öyle ki
ürünü tüketici ile buluşturan reklamda, ürünün yaşam tarzıyla olan bağlantısı,
reklamın içine görsel ve dilsel öğelerle sindirilmekte ve tüketici tarafından
açığa
çıkarılacak
sembolik
anlamlar
aracılığıyla
kimlik
temsilleri
gerçekleştirilebilmektedir. Bu noktada Kellner, görsel iletişim ile kimlik inşası
konusunda şunları söylemektedir:
Tüketim fikirlerin, televizyon ve reklamlardaki görüntülerin tüketilmesi
anlamını içerir. Sembolik anlamlar modern tüketiciyi, giysilerini,
otomobillerini, disklerini, önceden kaydedilmiş video kasetlerini ve ev
eşyalarını satın alırken etkiler. Satın alınanlar yalnızca basit, doğrudan,
faydacı bir kullanımı olan maddi bir nesne değil, bir anlam ileten, o
77
sırada tüketicinin kim olmayı amaçladığını sergilemek amacıyla
kullanacağı nesnelerdir. Tüketim malları, insanların, kimlik duygularını,
tüketim kalıpları içindeki sembollerin kullanımı aracılığıyla oluşturdukları
bir yöntemin parçalarıdır (Kellner’den akt. Bocock, 2005:59).
Baudrilliard (2005:126) reklam ve tüketim ideolojisiyle ilgili bir
kavramsallaştırma yaparak günümüzde tüm sanal dışavurum yöntemlerinin
özellikle reklamcılık tarafından emilerek yutulduğunu söylemektedir. Bir
derinlikten yoksun anlık ve anında unutulma özelliğine sahip olan reklamlar,
tüm özgün kültürel biçimlerle tüm özgün dil yetilerini yutmaktadır. Bir başka
ifadeyle
kültürel
iletişimin
ve
kültürel
temsilin
bu
yeni
biçimlerinin
imajlaştırılmasının bir sonucu olarak da, reklamlardaki görsel temsil ve iletiler
başlı başına bir alan olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla reklam imgeleriyle
yaratılan imaj ve görünüşün, postmodern imaj kültürünün ve postmodern
kimlik inşasının temel öğeleri olduğu söylenebilmektedir. Görsel iletişim
stratejileriyle yaratılan imajlar yoluyla yeniden inşa edilen kültürel kimlikler,
tüketimle biçimlenen, özgürce seçilen ve özgürce değişebilen bir yapı
eğiliminde olmaktadır. Reklam endüstrisi için dine, dile, ırka ve milliyete
dayalı kültürel farklılıklar büyük bir fırsattır. Reklamcılar, farklı bir kültürel
yapıya veya belirli bir etnik kökene sahip tüketicilerle olan iletişimlerini
kolaylaştırmak amacıyla, söz konusu hedef tüketicilere ait kültürel değerleri
kullanma yoluna gidebilmektedir. Bu bağlamda reklamlarda hedef tüketiciyle
aynı etnik geçmişe sahip modeller seçilmekte ve marka stratejilerinde söz
konusu kültüre özgü fotoğraf, resim, müzik gibi kavramlar kullanılmaktadır.
Odabaşı ve Barış’a (2002:313-325) göre reklamlar, insan yaşantısının
her anının her aşamasını çeşitli biçimlerde kaplamaktadır; toplumu oluşturan,
insanların birlikte ve etkileşim halinde yaşamasıdır. Bu etkileşim süreci
karşılıklı duygu, düşünce ve bilgi aktarımını kapsaması nedeniyle aynı
zamanda bir iletişim sürecidir. Reklam iletişiminde, tüketici ve markalar
arasındaki ilişkiler, reklam iletileriyle kurulmakta ve bireylerin değerleri
aktarılmaktadır.
78
2.3.
KÜRESELLEŞEN
İLETİŞİMİN
TÜRKİYE’DEKİ
GÖRSEL
İLETİŞİM STRATEJİLERİNE YANSIMALARI
Küreselleşme süreci, dünya çapında birçok alanda değişime neden
olduğu gibi Türkiye’de de kültürel platformlarda etkisini göstermektedir.
Kültürlerarası etkileşim, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve ekonomik
değişimlerle birlikte etkisini artıran küreselleşme, görsel iletişim stratejilerinde
küresel, yerel veya glokal yansımalarla kendini göstermektedir. Çetinkaya’ya
(1992:53) göre Türkiye’de kitle iletişim araçları, Batılılaşma görüntüsünün
tamamlayıcısı niteliğindeki modernliğin taşıyıcılığını yapması bakımından
önem
taşımaktadır.
Marshall
McLuhan’ın
tek
tip
yaşam
biçiminin
gözlenebileceği “küresel köy”ün kapsamına Türk toplumu -diğer Üçüncü
Dünya ülkeleri halkları gibi- kitle iletişim araçları vasıtasıyla girmektedir. Bu
bağlamda reklamcılık, modernliğin taşıyıcılığını yapmakta, bilgi işlem
teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde diğer alanlarda olduğu gibi reklam
alanında da değişmeler gözlemlenmektedir. 1980’li yıllarda Türk toplumunda
da etkisi hissedilen liberalleşme hareketleri sonucunda üretimde gelişmeler
yaşanmakta, çağdaşlaşan toplumda reklam da önemli işlevler üstlenmektedir.
Dolayısıyla teknolojik alanda yaşanan gelişmelerle birlikte görsel iletişim
alanında da farklılık ve yaratıcılığa gidildiği görülebilmektedir.
Mahiroğulları’na (2010:1281) göre küreselleşme sürecinin, Türk
kültürünü
yoğun
olarak etkilediği dönem,
özellikle
görsel
iletişimde
“televizyon” kullanımının yaygınlaştığı 1970’li yıllarda başlamıştır. Daha
önceki yıllarda kendi dışındaki dünya insanının yaşayış tarzını, şehirlerini,
sokaklarını, tutkularını kısaca kültürünü sadece “beyaz perde”den izleme
fırsatı bulan Türk insanı, 1970’li yıllarda dış dünyayı televizyonuyla evinde
daha yakından, daha ayrıntılı tanıma imkânı bulmuştur. Günümüzdeki
teknolojik gelişmelerle birlikte kitle iletişim araçlarında ve reklamcılıkta da
önemli gelişmeler yaşanmış, bu da görsel iletişim stratejilerinde farklılıklar
yaşanmasına olanak tanımıştır.
79
2.3.1. Türkiye’de Küreselleşmenin Görsel İletişim Açısından
Sonuçları
Küreselliğin ve dijital medyanın, tüketicilerin tüm iletişim biçimlerini
etkilediği ve dönüştürdüğü bir dünya düzeninde, Türkiye’de görsel iletişim
stratejilerinde de değişiklikler gözlemlenmektedir. Bu noktada Yavuz
(2006:91), günümüzde çokuluslu şirketlerin, tüketim mantığını yayarken
dünya
çapında
kendi
iletilerini
ulaştırma
yöntemi
olarak
reklamı
kullandıklarını ifade etmektedir. Bu bağlamda Türkiye’de küresel firmalar,
reklam iletilerinde yerel ve bölgesel değerlere ve geleneklere seslenmenin
önemini kavrayarak, görsel iletişim stratejilerinde ‘öteki’ni hesaba katmaları
gerektiğini ve ‘öteki’nin kelimeleriyle iletişim kurmaları gerektiğini bilmektedir.
Dolayısıyla Türkiye’deki küresel şirketler, son yıllarda görsel iletişim
stratejilerinde, evrensel/yerel değerleri melezleştirerek ‘glokal’ stratejiler
kullanabilmektedir. Küresel kuruluşlar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de
de giderek artan rekabet ortamında farklılıklarını ortaya koyarak rakiplerine
karşı üstünlük elde etmek için çeşitli görsel göstergelere ihtiyaç duymaktadır.
Tüketim mallarının çeşitliliği, tüketicilere sağlanan taksitlendirme imkânları ve
televizyon yayınlarının yaygınlaşması, iletişimde dijitalleşme gibi gelişmeler,
reklam şirketlerinin sağladıkları hizmetleri artırmakta; görsel iletişim stratejileri,
işletmenin tanınmasında ve markanın tüketicinin hafızasında etkili bir şekilde
kalmasında önem kazanmaktadır.
Hızal’a (2005:116) göre uluslararası markaların Türkiye'ye girişi
özellikle 1960’lardan itibaren hız kazanmıştır. Bu markalar korumacı
politikalara rağmen, temsilcilikler üzerinden tüketicilerle buluşmuş ve "tüketim
toplumu" olma yolunda ilk adımlar o dönemlerde atılmaya başlanmıştır.
Özellikle 1960’lı yıllarda Coca Cola'nın Türkiye'ye gelişi, etkileri günümüze
kadar uzanan yeni bir idealizasyonu da simgelemektedir. 1968 yılında
Ankara’da televizyon yayınları başlamış ve televizyonda reklam yayını 1972
yılında gerçekleşmiştir. 1980'lerin ortalarından itibaren ve 1990'larda artan
biçimde Türkiye pazarına giriş yapan uluslararası sermaye, üretim hatlarını
ve reklam ajanslarını da beraberinde getirmiştir. Uluslararası reklamcılığın
80
Türkiye'deki ilk örneği bu tarihten önce 1973 yılında McCann Erickson
olmuştur.
Türkkahraman ve diğerleri (2010:8-9) dünyaya hâkim olmaya çalışan
güçlerin, iletişim-bilişim çağının getirdiklerinden yararlanarak hâkimiyetlerini
farklı yöntemlerle sergilediklerini belirtmektedir. Millî kültürlere yönelik olarak
yapılan saldırı bu yolda atılan adımların en önemlisidir. Bu durumu görsellik
taşıyan unsurlarda belirgin olarak görülebilmekte, bu bağlamda görsel
davranışların şekil üzerine kurulduğu ve yabancı kültürün artan etkilerinin
ortaya koyulduğu anlaşılabilmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında en basit
şekliyle yılbaşı, Sevgililer Günü gibi kutlama türü uygulamaların Batı’nın;
başka
bir
deyişle
küreselleşmenin
mimarlarının
dayatmaları
olduğu
söylenmektedir. Bu dayatmalar ve etkiler kimi zaman moda, kimi zaman da
sembolik
tüketim
mantığına
göre
gerçekleşebilmektedir.
Dolayısıyla
küreselleşme süreci, bir yandan yerel kültür ve kimlikleri yıpratırken, diğer
yandan kültürde birtakım değişimlere yol açmaktadır. Türkiye’de küresel
kültürün en belirgin yansımalarının tüketim alışkanlıkları ve yaşam tarzında
görüldüğü bir gerçektir. Özellikle kitle iletişim araçları yoluyla transfer edilen
ve empoze edilen küresel kültür motifleri çoğu kez toplum tarafından sosyal
hafıza süzgecinden geçirilmeden kabul edilmektedir. Bu süreç Türk kültürel
yapısının özgün niteliklerini etkilemekte ve değiştirmektedir.
Taylan’a (2008:87-88) göre yaratılmış bir olgu olan kültür, ürünlerinin
farklılığı, yaratanın ortam ve ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Azgelişmiş
ülkeler için “kültürel gecikme”, “yeniliklerin yayılması” gibi gelişme teorileri
üretilmesi yoluyla farklılıklar belirginleştirilmiş ve potansiyel pazar olarak
görülen bu ülkelere bir kültürel formasyon sunulmuştur. Sonuçta da
azgelişmiş ülkelerin kültürel şekillenmesine verilen katkılar ve buralardaki
kültürel gecikmenin kapatılması için “yayılmasına” yardım edilen “yenilikler”
içinde gizli olan tüketim kültürü, bu ülkelerdeki yerel kültürel yapıların küresel
akışkanlıkla etkileşim içine girmesini getirir. Hamburgerin küresel ölçekte
standartlaşmış simgesel anlamının, yerel kültürel motifleri içeren yiyecekler
ve damak tatlarıyla alışveriş içine girmesi ve melez ürünlerin doğuşu bu
81
türden bir etkileşimin sonucudur. Loomba (2000:23) bu süreçte söz konusu
olan şeyin aslında tam bir kültür alışverişi olup olmadığının dikkatlice
düşünülmesi gerektiğini söylemektedir. Bu anlayış herhangi bir eleştiriyle
karşılaşınca, uluslararası bilgi akışına yönelik tehditlerden bahsedilmiş ve
yapılan
şey,
“çok
değişkenli
kültürel
modernleşme”
olarak
kavramsallaştırılmıştır. Tüketim kavramı böyle yeni bir tür akışkanlığın
sürdürülmesi için çok elverişli bir mecra oluşturur. Çünkü sömürgelerin
ayıklanıp, ulus devletlerin kurulması sürecinde kültürel ve ticarî bağımlılık
başa baş gitmiştir. Bu ülkelere teknoloji sokulmuş, bu durum kültürle
pekiştirilmiş ve sonuçta ticarî kontrol başlamıştır. Loomba’nın (2000) yaptığı
bu tespit, şüphesiz ki Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için de geçerliliğini
korumaktadır.
Şahin’e (2005:160-161) göre, Türkiye küreselleşme sürecine onun
arka planını oluşturan endüstriyel hayatın içerisinden değil, bir toplumsal ve
ekonomik yaşam biçimi olan köylülükten geçiş yapmıştır. Tarımcı sözlü kültür
geleneğinin hâlâ büyük ölçüde geçerli olduğu bir noktadan, yazılı kültürle
gerektiğince haşır-neşir olunamadan görsel kültüre sıçranmıştır. Bu durum da
beraberinde küresel kültürün bu coğrafyaya uyumunun bize özgü birtakım
sorunlarını gündeme getirmiştir. Türkiye’nin son 20 yılda tecrübe ettiği sosyal
ve kültürel dönüşümlerin etkileri toplumun bütün kesimleri açısından
önemlidir. Ancak bu sürecin, sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik etkileri
toplumun
özellikle
genç
kuşakları
üzerinde
daha
yoğun
olarak
gözlemlenmektedir, çünkü ergenlik döneminde bireyler bir yandan fiziksel,
zihinsel, duygusal ve psiko-sosyal gelişim alanlarında çocukluktan kurtulup
genç olma ve yetişkinliğe hazırlanma çabası içindeyken, diğer yandan da bu
dönemin en önemli gelişimsel görevlerinden birisi olan özerklik ve kimlik
kazanma çabası içindedir. Dolayısıyla gençlik, üretim sürecinden zorunlu
olarak koparılmış, kendisinden önceki nesle bağımlı ve daha çok tüketim
odaklı bir yaşam biçimiyle sınırlandırılmıştır. Günümüzde gençlik aynı
zamanda kitle iletişim araçları tarafından sunulan popülerleşmiş modellerin,
iletilerin,
ürünlerin
ve
değerlerin
tüketicisi
konumuna
getirilmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HAZIR KAHVE SEKTÖRÜNDE NESCAFÉ VE
GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİ
Çalışmanın bu bölümünde kahvenin, dünyada yaşanan ekonomik ve
kültürel değişmelere aracılık etmesi de göz önünde bulundurularak;
küreselleşme sürecindeki etkileri sembolik tüketim kültürü bağlamında
irdelenmektedir. Bölüm üç ana başlık altında incelenmekte, bu bağlamda
birinci ana başlıkta kahvenin tarihte ve günümüzde de kültürlerarası etkileşim
ve değişim sağlaması irdelenerek dünya genelinde, Avrupa özelinde ve Türk
kültüründe kahvenin sosyalleştirici yönü ve hangi sembolik anlamlarla
tüketildiği saptanmaktadır. İkinci ana başlıkta, modern çağda hazır kahvenin
markalanması ve Nescafé konusuna yer verilerek, modern çağda tüketimi
yaygınlaşan hazır kahvenin kültürel bir sembol olması ve iletişim sürecindeki
etkileri irdelenmekte, dünyanın ilk hazır kahvesi olan Nescafé’nin hangi
sembolik anlamları içerdiği incelenmektedir. Üçüncü ana başlıkta küreselyerel birlikteliğini öngören yaklaşımlardan hareketle ‘Nescafé reklamlarının
glokalleşmesi’ ile küresel-yerel kültürel dinamiklerin küresele eklemlenmesi
süreci irdelenmektedir. Bu doğrultuda küresel bir marka olan Nescafé’nin
küresel-yerel veya glokal reklam uygulamalarının dünyadaki örneklerine yer
verilmekte,
açısından
elde
edilen
bulgular
değerlendirilmektedir.
küreselleşme-yerelleşme
Burada
dünyanın
ilk
söylemleri
hazır
kahvesi
Nescafé’nin sembolik anlamının yerel kültüre etkisi, sadece ekonomik
terimlerle değil, kültürel vurgularla da incelenmektedir.
Tarihsel süreçte 1938-2010 yılları arası dünya çapında yayınlanan tüm
Nescafé reklamları incelendiğinde, kitle iletişim araçlarında yaşanan
gelişmelerin, kültürel küreselleşmenin ve tüketim araçlarının çeşitlenmesiyle,
reklamların dilsel ve görsel iletilerinde önemli değişikliklerin olduğu
gözlemlenmektedir. Bu başlık altında Nescafé’nin piyasaya çıktığından
günümüze
kadar
olan
dönemde,
tüm
dünyada
belirli
ülkelerde
yayınladığı/yayımladığı görsel reklamları incelenmekte, çalışmanın temel
83
konusunu oluşturan görsel ve dilsel iletişim stratejilerine göre, önem teşkil
eden reklamlara yer verilmektedir. Ayrıca Nescafé reklamlarında illüstrasyon,
fotoğraf, kum ve duman gibi görselleştirme öğelerinden faydalanılarak
hazırlanan yaratıcı reklam çalışmaları incelenmektedir. Bu bağlamda burada
Nescafé’nin görsel iletişim stratejileri sadece reklamlar bazında ele
alınmamakta, görsel iletilerin renk, logo, ambalaj ve tüketim nesneleriyle
sunduğu ‘gizli’ anlamlar kavramsallaştırılmaktadır. Diğer yandan Nescafé
reklamlarının yayınlandığı/yayımlandığı her ülkeye yer verilmemekte, kültürel
göstergelerin kullanıldığı ülkelerden örnekler gösterilerek, reklamlardaki
kimlik temsilleri tespit edilmeye çalışılmaktadır.
3.1. KÜLTÜRLERARASI ETKİLEŞİM BAĞLAMINDA KAHVE
Dünya çapında kahve, sıkça tüketilen bir içecek olmasının yanında
küresel değişimlerin yaşanmasına aracılık etmesi yönünden önemlidir. Öyle
ki tarihsel süreçte kahvenin, Avrupa ve Amerika’da özellikle ticaret, siyaset ve
kültürle ilgilenen erkeklerin buluşma yeri haline gelen kahvehanelerde
tüketildiği ve fikir alışverişine aracılık ettiği bilinmektedir. Heise’e (2001) göre,
kahvehanelerde yaşanan bu bilgi alışverişi döngüsü, kapitalizmin yükselişini
ve en başarılı ürünü olan küreselleşmeyi desteklemektedir. Bu bağlamda
kahvenin, küreselleşme sürecinde ekonomik, siyasî ve kültürel alanda önemli
bir işleve sahip olduğu görülmektedir. Gürsoy da (2007:44) kahvehanelerin,
iş bağlantılarının kurulmasında önemli görevler üstlenerek, işadamlarının
birçok görüşmesini yaptığı mekânlar haline geldiğini ifade etmektedir.
Günümüzde ‘markalı’ kahvehaneler olarak anılan kahve zincirleri, sembolik
tüketimin öncülüğünü yapmakta ve tüketiciler bu mekânlarda ürün yerine
‘imaj’ satın alarak, belirli bir sosyal sınıfa ait olduklarını düşünmektedir.
Küreselleşen dünya markaları, içerikten çok daha fazlasını ifade etmekte,
ürün yerine ‘marka’ pazarlanabilmektedir.
3.1.1. Dünyada Kahve
Kahve, küresel çapta birçok ülkede çeşitli kültürel anlamlar ifade
etmektedir. Öyle ki 15. yüzyılın ortasından itibaren önce İslam dünyasının
84
geleneksel içeceği olarak kültürüne yerleşen kahvenin, daha sonra burjuva
toplumunun da ekonomik, toplumsal ve politik gelişimindeki iniş çıkışlara eşlik
ettiği bilinmektedir. Heise’in de (2001:12) ifade ettiği gibi, Doğu’nun Batı’ya
mimarlık sanatı, matematik, tıp, baharat ve baruttan sonra ‘son kültür
hediyesi’ olan kahve, günümüzde dünya ticaretinin petrolden sonraki ikinci
büyük malı olarak görülmektedir. Benzer bir görüşle Wild da (2007), Kahve:
Bir Acı Tarih adlı kitabında, kahvenin petrolden sonra dünyanın en değerli
ticaret malı olduğunu savunmakta ve kahvenin içecekler/yiyecekler arasında
en çok bilimsel çalışma yürütülen madde olduğunu ifade etmektedir.
Arapça’da kahve, başlangıçta ‘Arap Şarabı’ olarak adlandırılmasıyla,
şarap kelimesinin içerdiği olumsuz anlam, İslam dünyasında bilim adamları
ve doktorlar arasında kahvenin tüketimine ilişkin uzun yıllar sürecek
tartışmaların nedenlerinden biri olmuştur (Taştan, 2009:53). Kahve ile ilgili
yapılan birçok araştırma sonucu kahve çekirdeğinde, şarabın, damıtılmış
içkilerin ya da biranın aksine, sarhoş etmeyen ama yine de keyif veren
özellikleri sayesinde olağanüstü uyarıcı bir madde olduğu kanıtlanmıştır. Bu
bağlamda kahve, düşünme süreçlerini hızlandırmakta, çağrışım, bağlantı
kurma ve tepki verme yetilerini artırmakta, düşünmenin canlılığını jestlere de
yansıtmakta, uyanıklık durumunun daha da yoğun yaşanmasını sağlamakta
ve sürdürebilmektedir (Heise, 2001:12).
16. yüzyılda Güney Arabistan’daki Yemen’de Habeşistan kökenli bir
bitkinin meyvesinden yapılan bir içecek olan kahvenin tüketimi, İslam
dünyasında hızla artmıştır. 1551 yılında bu içeceğin Mekke’ye gelişi
tartışmalara neden olduğunda, kahve tüketimi epeyce yaygınlaşmıştır (Wild,
2007:9). Arabistan bölgesinde bir içecek olarak yaygınlık kazandıktan sonra,
Mekke’ye hacı olmak için gelen Müslümanlar aracılığıyla kahve, Mısır,
Hindistan, Endonezya ve Anadolu gibi bölgelere yayılmıştır. 16. yüzyılda,
Osmanlı başkenti olan İstanbul’da ilk kahvehaneler açılmıştır; fakat kahve,
çıkan dedikodular nedeniyle ilk yasakla burada karşılaşmıştır. Kanunî Sultan
Süleyman’ın yasağına rağmen kahvenin içilmesi yarı gizli sürmüştür. Diğer
yandan devlet, kahveden yüklü bir gümrük vergisi alacağını anladığında da
85
yasak kaldırılmıştır (Duran, 2004:3). Wild’a (2007:9) göre 16. yüzyılın
sonunda Avrupalı tüccarlar ve gezginler, Osmanlı İmparatorluğu’nun
sınırlarından sızmaya başlamıştır ve önce ‘Arap Şarabı’ söylentisi, kısa bir
süre sonra da içeceğin kendisi Batı’ya ulaşmıştır. Bu bağlamda Avrupa’nın
kahve ile ilk tanışması Osmanlılar aracılığıyla olmuştur; ancak o dönemin
Avrupalı tıp uzmanları kahveyi zararlı bir içecek olarak değerlendirip
yasaklamışlardır. Taştan’a (2009:65) göre kahvenin kömürleşinceye kadar
kavrulmasının haram olduğuna ilişkin fetvalar da, o dönemde kahve
tüketiminin yasaklanmasını tetiklemiştir.
17. yüzyılda kahve, Hıristiyan Avrupa için ‘Doğu’nun simgesi’ olarak
anılan ve Kuzey Afrika’dan Güney Hindistan’a kadar tüm kamusal ve özel
alanlara giren kültürel ve sosyal bir içecek olmuştur. Heise’e göre, kahve
çekirdeklerini birbirinden farklı nedenlerle Avrupa’ya götüren ilk kişiler,
gezdikleri yerlerde kahveyle tanışıp kahvenin tiryakisi olan seyyahlardır. Bu
bağlamda yurtlarına dönerken egzotik bir şeyler götürme isteğinde olan
seyyahlar, botanik ve tıp alanı için bilimsel bir ilgiyle veya bir ticaret niyetiyle
kahveyi ülkelerine götürür hale gelmişlerdir (Heise, 2001:32). Diğer yandan
kahve, 17. yüzyıl Avrupası’nda, özellikle İngiltere, Fransa ve Hollanda’da
oldukça rağbet görmüştür. Venedikliler aynı dönemde deniz yoluyla kahveyi
İstanbul’dan İtalya’ya, daha sonra da Marsilya ve İngiltere’ye kadar
ulaştırmışlardır. Böylece kahve bütün Avrupa’ya yayılarak büyük kentlerin
hepsinde kahvehaneler açılmaya başlanmıştır (Duran, 2004:4).
İlk kahve tüccarları, elle yazılmış pişirme talimatları ve basılı bilgi
pusulalarının yanı sıra, şehirlerde izin verilen reklam yöntemlerinden de
yararlanmışlardır. Çığırtkanlar, müşterilerin ilgisini çekmeye çalışarak
pazarlarda kahve tatma tezgâhları kurmuşlardır. İlk kahvehaneler ile kahve
talebinin saptanması sağlanmış, kahve ile ilgili yenilikler, gazetelerde de
Günümüzde de bir İslam ülkesi olan Malezya’da JAKIM (Jabatan Agama Islam Malaysia) adı
verilen Helal Sertifikasyon Kuruluşu tarafından, tüketicilere kahvenin haram olmadığına dair
güvenilirlik konusunda “Helal Gıda Sertifikası” oluşturulmuştur (www.islam.gov.my/portal/, 23 Ekim
2010). Görülüyor ki günümüzde de hâlâ kahve konusunda tüketicileri bilgilendirmek ve bu konuda
çalışmalar yapmak önem kazanmaktadır.
86
duyurulmaya başlanmıştır. Londra’da yayımlanan Public Adviser’ın 3 Mayıs
1657 tarihli sayısının ilk sayfasında yer alan bir ilanda, “sağlık açısından
olağanüstü yararları olan coffee içeceğinin, sabahları ve öğleden sonra saat
üçten sonra olmak üzere günde iki kez Old Exchange (Eski Borsa Binası)
yakınında sunulduğu” bildirilmektedir (Heise, 2001:42). Bu bağlamda 17.
yüzyılda Avrupa’da kahve içilmesinin, sağlık açısından gerekli olduğunun
düşünüldüğü ve tüketicilere yönelik tanıtım ve reklam çalışmalarının
yapıldığı görülmektedir.
Kahve ile tanışan Avrupa, bu içeceğe olan ilgiyi görünce, kahve
üretmek ve Arapların tekelini ele geçirmek için 17. yüzyılın sonlarına doğru
kahve ekimine girişmiştir (Duran, 2004:4). 18. yüzyılın ortalarından itibaren
Avrupa sömürgeleri, kölelik koşullarında veya köleliği andıran şartlarda,
tarlalarda çalışıp ana karadaki tüketicilerin taleplerini karşılayarak kahve
sektörünün merkezi olmuşlardır. Avrupalı denizci güçler, yeni tropikal
sömürgelerinde kahve bitkisi yetiştirmeye başlayarak kahve sektöründe tekel
olan Yemen’deki Mocha limanını saf dışı bırakabileceklerinin farkına
varmışlardır. Aynı şekilde 1732’de İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, Mocha’dan
aldığı
kahve
tohumlarını,
bir
sonraki
keşfine
kadar
yabanî
olarak
büyüyecekleri -Atlas Okyanusu’nun güneyindeki volkanik tabanlı bir ada olanSaint Helena’ya götürmüştür. Bu bağlamda kahve fidelerini Yemen’den ilk
olarak Hollandalılar, sonra da Fransızlar almıştır (Wild, 2007:9-10).
Kahve üretimi daha sonra Güney Amerika’da yaygınlaşmıştır. 1789
Fransız Devrimi sonrasında Haiti yerlilerinin elinden kurtulmak için kaçan
bölgedeki kahve üreticileri, beraberlerinde kahve fidanlarıyla -günümüzde
kahve sektörünün merkezi olan- Brezilya’ya geçmişlerdir ve burada kahve
ekimini yaygınlaştırmışlardır. Brezilya’dan sonra kahve ekimi Meksika,
Guatemala, Kolombiya, Venezuela gibi Orta ve Güney Amerika ülkelerine
yayılarak, ileride bu ülkelerin başlıca ürünü olma özelliğine kavuşmuştur. Bu
bağlamda, dünya üretiminin %80-90’ını gerçekleştiren bu bölgede, başta
Brezilya olmak üzere 1900 ve 1929’da fazla ürün nedeniyle kahve fiyatlarının
düşmesiyle, bu ülkelerde ekonomik kriz baş göstermiştir. Aynı dönemde
87
Cava Adası , Asya’nın kahve üretim merkezi olmuştur. Buradan İngilizler
aracılığıyla Endonezya’nın diğer adalarına, Hindistan’a ve Seylan’a getirilerek
ekimi denenmişse de iklim, zararlı böcekler ve diğer bir rakip olan çay
nedeniyle buralarda fazla bir gelişme olmamıştır. Daha sonraki yıllarda
Amerikalılar, Filipin Adaları’nda, Portekizliler de Timor Adaları’nda kahveciliği
geliştirmeye çalışmışlardır (Duran, 2004:4). Günümüzde kahve üretiminde ilk
sırada Brezilya yer alırken 2000 yılı itibariyle dünyanın ikinci büyük kahve
üreticisi Vietnam olmuştur.
Kahve ticaretini önceleri ‘materyalist’ denen sömürge malları tacirleri
ve aktarlar üstlenmişlerdir. Bu bağlamda kahve, ‘pahalı çekirdek’ olarak
anılmış ve daha sonraları eczaneler de kârlı bir iş olarak görülen kahve
ticaretini yapmışlardır. Büyük çapta resmî kahve ticareti, 18. yüzyıl
ortalarında başlamasına rağmen, 19. yüzyılın ortalarına dek, kârlı kahve
çekirdeğinin satış tekelini ele geçirmek isteyen eczacılar ile baharat tacirleri
ve sömürge malları tacirleri arasında tartışmalar yaşanmıştır (Heise,
2001:42). Dolayısıyla kahve tarımının yaygınlaşması ve dört kıtada sistemli
bir hale gelmesi, Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda gelişerek, 17. yüzyılda
Arap yarımadasının güneyinde başlamasıyla olmuştur. 18. yüzyılda büyük
gelişim gösteren kahve tarımı, günümüze kadar devam etmektedir. Gürsoy’a
(2007:43) göre ‘İslamın Şarabı’ olarak da adlandırılan kahve, gittiği ülkelere
kokusunu ve lezzetini de götürmüştür; ama farklı biçimlerde pişirilmiştir.
Günümüzde tüketilen espresso ve kapuçino (cappuccino) o dönemin ürünleri
olarak nitelendirilmektedir (Kahveyle ilgili olarak kahve terimleri sözlüğü Ek2’de belirtilmiştir).
Küresel etkileşimleri hızlandıran temel bir unsur olarak kabul edilen
kahve, türleri yönünden de kapitalist ülkelerin ticaretinin gelişmesinde önemli
rol oynamıştır. Öyle ki en iyi kahve türlerinin sahibi olmak isteyen tüccarlar,
kahve tekelini ele geçirmek için çeşitli çabalarda bulunmuşlardır. Bu
Bir zamanlar güçlü Hindu-Budist imparatorluklarının, İslam emirliklerinin ve Hollanda kolonisinin
merkezi olan Cava adası, şimdi Endonezya’nın politik ve ekonomik hayatına yön veren yerleşim
birimlerindendir.
88
bağlamda dünya çapında ticarî olarak yetiştirilen en bilinen iki kahve türünün,
Coffea Arabica ve Coffea Robusta olduğu bilinmektedir. Arabica, dünya
kahve üretiminde %70 oranında bir hacme sahip olmasına rağmen,
hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olmadığından yetiştirilmesi
zordur ve çok pahalıdır. Robusta türünün kokusu ve lezzeti, Arabica kadar iyi
değildir ve fazla kafein içermektedir; bu nedenle ikisi harmanlanmaktadır
(Taştan, 2004:54). Başlangıçta Robusta, New York Kahve Borsası tarafından
‘değersiz çekirdek’ olarak yasaklanmıştır. Robusta, Arabica’dan epey ucuz
olduğundan daha az sağlıklı koşullarda hazır kahve, ucuz harmanlar, kahve
makinelerinde ve benzer yerlerde bulunabilmektedir. Nahoş tadı ve içerdiği
aşırı kafein, kolayca fark edilebilmektedir. Wild’a göre Robusta’nın tek iyiliği,
ucuz olmasıdır. Diğer yandan İngiltere’de satılan kahvenin hemen hemen
yarısı Robusta’dır. Kahve kültürünün başka ülkelerinkine benzememesiyle
bilinen İtalya’da bile en çok içilen üçüncü kahve türünün Robusta olduğunu
vurgulayan Wild (2007:31), ABD’nin de hemen hemen çeyreğinin bu kahve
türünü tükettiğini söylemektedir.
3.1.2. Avrupa’da Kahve
Hıristiyan Avrupa için ‘Doğu’nun simgesi’ olarak görülen kahve 17.
yüzyılın başlarında henüz yaygınlık kazanmamıştır ve Fransız soylularının
ayrıcalıklı bir içeceği konumundadır. Bu bağlamda 17. yüzyılda Avrupa’da
kahve içmek bir ‘moda’ ve ‘lüks’ olarak görülerek, yeniliğe açık, modayı
izleyen ya da sağlığına dikkat eden kişilerin kahve içtiği bilinmektedir. O
dönemde, soyluların yanı sıra aydınlar, hekimler, zanaatçılar, öğrenciler,
moda düşkünü insanlar da kahve içmektedir (Heise, 2001). Gürsoy’a
(2007:49) göre saraylı ve aristokrat kesim, 17. yüzyılda lüks tüketim kültürüne
kahveyi eklemiştir. Dolayısıyla kahve, saray kültüründe bir haz biçimi, şıklık,
güzellik ve zarafeti sergileme açısından tüketilerek moda haline getirilmiştir.
Diğer yandan Heise (2001:62), Avrupa’nın ilk kahve tiryakilerinin soylu
çevrelerde
ve
saraylarda
aranmaması
gerektiğine
dikkat
çekerek,
Avrupa’daki sarayların çoğunun bu yeni içecekle tüccarlar, seyyahlar ve
yabancılar sayesinde tanıştığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla neyin moda
89
olduğunu ve olacağını egemen üst sınıflar dikte etmekte, buna karşılık kahve,
hem üst sınıflarda hem de alt sınıflarda ‘moda’ olarak görülmektedir.
Kahve, bazı propaganda kampanyalarıyla ‘lüks’ kategorisine sokularak,
Almanya’da “kahve çılgınlığı (coffeomania)”, “kahve düşkünlüğü” ve “kahve
tutkusu” kavramları, kahveyi ‘yeni moda bir yabancı lüks’ olarak sınıflandırıp
gözden düşürmeye yönelik ortaya atılmıştır. Heise’e (2001:62) göre
başlangıçta Almanya, Fransa’yı gelenek ve görenekleri taklit edilmeye değer,
örnek bir ülke olarak yüceltmiştir. Daha sonra ise bu kitlesel taklit,
propaganda sözcüğü “à la mode” ile engellenmeye çalışılmıştır. Almanya,
kendisini kültürel olarak İtalya ve Fransa’dan daha aşağı görmüştür ve bu
eksikliğini egemen sınıfların bu iki ülkeyi adeta kusursuz bir biçimde taklit
etmesiyle gidermeye çalışmıştır. Bu taklit olgusu, burjuva tabakalarının yanı
sıra işçiler ve köylüler arasında da yayılmaya başlamıştır. Yüksek tabakalar
da
ellerinden
geldiği
kadarıyla
modayı
izlemeye
çalışmışlar,
bunu
yapamadıklarında ise ‘lüks’leri eleştirmişlerdir. Bu bağlamda 1707’nin moda
sloganı: “İçelim ölesiye / Şu sıralar moda böyle”; bir kuşak sonra, 1772’deki
slogan ise: “Bu içecek moda / Tüm Avrupa dünyasında / Herkes içiyor ölene
dek / İçin, mahvolana dek” olmuştur.
18. yüzyılın sonunda kahveyi moda olmakla suçlayanlar, toplumun
aşağı tabakaları, özellikle de mülksüz taşra halkıyla sınırlı olmuştur. Alman
halkı, ülkeye konuşlandırılan Fransız birlikleri aracılığıyla kahveyle tanışmış
ve sevmiştir. Heise’e (2001:64) göre kahve çılgınlığı, kahve kavuran ve
pişirenlerin işlerini açmakla kalmamış, kahvehane sahiplerini başlangıçtaki
zorluklardan sonra kesin başarıya da götürmüştür. Doğu’da olduğu gibi bazı
yan meslekler de bu işten kazanç sağlayarak “fincan kadınları” da denen
kahve falına bakan kadınlar ortaya çıkmıştır. Coffeomantia ya da ‘kahve
telvesiyle fal bakma sanatı’ altın çağını yaşamıştır. Bu bağlamda Gürsoy
(2007:103), kahve falı kültürünü Arap asıllı dadıların başlattığını ifade ederek,
Osmanlı zamanında İstanbul’da yalı ve konaklarda yaşayan varlıklı ailelerin
Arap asıllı dadılar tutarak kahve falı baktırdıklarını söylemektedir.
90
Kahveyle birlikte, hindiba kahvesi, mısır kahvesi, incir kahvesi gibi
yerli malzemelerden yapılan ‘ikameler’ de ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılda çok
pahalı olan gerçek kahve, uygun ikamelerle çoğaltılmış ya da sağlık
açısından zararlı olduğu söylentileri nedeniyle hiç içilemez hale gelmiştir.
İkame kahvelerin gerçek kahveden daha sağlıklı olduğu, -ikame kahvelerin
satışını artırmak amacıyla- sağlık görevlileri tarafından söylenmiştir. Örneğin,
Alman kahve kültürü tarihinde çocukların ayrı bir yeri olmakla birlikte 12
yaşına kadar çocuklar, ‘doğum günü kahvesi’ adı altında ikame kahve
içebilmektedir. 1840 yılından beri Alman okullarında söylenen bir şarkıda: “Ca-f-f-e-e, bu kadar çok içme kahve / Çocuklara göre değil bu Türk içeceği /
Zayıflatır sinirlerini, soldurur yüzünü, hasta eder seni / Olma sakın bir
Müslüman, kahvesiz yapamayan” sözleri dikkat çekmektedir (Heise, 2001:75).
Alyanak’a (2001:66) göre, farklı kültürlerde değişik alışkanlıklar,
kahvenin aromasını korumak, kahvenin uyarıcı özelliklerinden ve keyfinden
yararlanmak için geliştirilen tasarımları da etkilemektedir. Her ülkenin farklı
kahve kültürünün olduğu ve görsel öğelerin de farklılık gösterdiği bilinmekte,
kahve fincanlarının biçimsel zenginliğinin de etkileyici olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda Heise (2001:86), 1650-1700 yıllarında Çin modelinde geniş
fincanların, Doğu modeline göre ise yarımküre biçiminde küçük fincanların,
tabaklarıyla birlikte kullanıldığını ve daha sonraları fincanlara kulp eklendiğini
ifade etmektedir. Kahve fincanlarının ortak yönü, çay fincanlarından
genellikle daha yüksek ve daha dar olmalarıdır. Dolayısıyla kullanılan
uluslararası malzeme de seramik ya da porselendir. 19. yüzyıldan beri
Avusturya ve Fransa’da kullanılan, Macaristan’da ve Çek Cumhuriyeti’nde de
kabul gören cam kahve bardakları birer istisnadır. İlginç bir özel fincan biçimi
de, bıyıklı erkeklerin kahve içerken bıyığının fincana girmesini engelleyen,
fincana yerleştirilmiş bir köprü tasarımının yapılmasıdır. Heise’e (2001:87-88)
göre kahvenin burjuvaların kahvaltı içeceği olarak iyice yerleşmesiyle kahve
cezvesi, çaydanlık, kremalık ve şekerlikten oluşan dört parçalı gümüş
kahvaltı takımı 1800’lerden sonra giderek yaygınlaşmıştır. Kahve takımlarının
biçimsel çeşitliliği, Avrupa’daki ve denizaşırı ülkelerdeki üretici firmaların
91
örnek kitaplarında ve daha sonra satış kataloglarında görülmektedir. Biçimsel
çeşitlilik, beraberinde porselenlerin birbirinden ayırt edilmesini sağlayan
süslemeleri de beraberinde getirmiştir. Süslemelerde büyüklü küçüklü
çiçekler, gündelik yaşam sahneleri, erotik sahneler ve milliyetçi duygulara
hitap eden figürler kullanılmaya başlanmıştır. 18. yüzyıldan beri işçi
çevrelerinde
kullanılan
‘kahve
kupaları’
değer
kazanarak
yaklaşık
1950’lerden sonra ilk olarak ABD’de giderek daha ‘yukarılarda’ kullanılmaya
ve büro kültürü yaygınlaşmaya başlamıştır.
3.1.3. Türk Kültüründe Kahve ve Kahvehanelerin Önemi
Dünya
çapında
yaşam
biçiminin
bir parçası olan
kahve
ve
kahvehaneler, Türk kültürü açısından bakıldığında hem yerel hem de küresel
sosyal ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler ve etkileşimlere aracılık etmesi
yönünden önemlidir. Bu bağlamda Türk kültürünün simgesi haline gelmiş ve
geleneksel bir içecek olan kahve, özellikle bayramlarda ya da kız isteme
törenlerinde bu simgesel yönünü belirgin olarak göstermektedir. Kahvenin
geniş ölçekli rağbetiyle de insanlar bu içecek etrafında sosyalleşmeye
başlamış olup 16. yüzyılda toplumsal bir kurum olarak kahvehanelerin ilk
örnekleri yaygınlaşır hale gelmiştir. Tarihsel sürece bakıldığında, ilk açıldığı
zamanlar ‘kahve içilen yer’ olmasıyla çeşitli tüketim mekânları olan
kahvehaneler, zaman içerisinde sosyal gereksinimlerin karşılandığı yerler
haline dönüşerek sohbet, eğlenme, dinlenme, iletişim ve bilgilenme mekânı
olarak birçok işleve aracılık etmiştir. Dolayısıyla edinilen bu bilgilerin
yayılması, toplumsal yaşama yönelik kültürün paylaşılması ve dolayısıyla
kuşaktan kuşağa aktarılmasını olanaklı kılmaktadır. Toplumsal yapıyla
bütünleşen ve geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye’nin geleneksel
kurumlarından biri olan kahvehaneler, sosyal yaşamdaki önemli yerini
korumaktadır.
Bingül’e (2005:22) göre, “düş ve arzu makinesi” olarak tanımlanan
kahvehane imgesi, kadınları bu mekândan dışlarken, erkekler için kamusal
bir alan işlevi görmektedir. Cinsiyetçi ayrımlara kaynaklık eden bu mekân
92
kamusal alandaki erkek kültürün yeniden ve kolayca üretildiği bir alan
durumundadır. Kahvehaneler Anadolu'da varolduğu Osmanlı döneminden
beri, erkekler için baskın bir kurum olmuştur. Bir içecek olarak kahveyi
herkesin tüketiyor olmasına rağmen; kahvehane her zaman için yalnızca
erkeklere ait bir mekân olarak varlığını sürdürmüş olup toplumsal yapıdaki
cinsiyet algısını ortaya koymuştur. Sohbet ortamını sağlayan kahve erkekler
için kahvehane mekânını oluştururken kadınlar da kahveyle birlikte yaratılan
bu sohbet ortamını evlerinde oluşturmuştur.
Türk toplumunda kahve, kültürel açıdan konukseverliğin ve dostluğun
bir simgesi, insanlar arasındaki sohbete keyif veren bir öğe olarak kabul
görmektedir. Diğer yandan Osmanlı toplumunda kahve, keyif verici bir içecek
olmasının ötesinde, toplumun siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve edebî
yönlerine de büyük katkılar sağlaması yönünden önemlidir. Öyle ki Heise
(2001:33), İslam kültür dünyasında 15. ve 16. yüzyılda kahve içmenin özel ve
kamusal ziyaret ile nezaket ritüellerinin odak noktası haline geldiğini ifade
etmektedir. Türk toplumunda “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözünden
de anlaşıldığı gibi, bir tanıdığa kahve ısmarlamak, ona ne kadar değer
verildiğini göstermektedir. Türk halkı, sıkıntıda ve mutlulukta kahve içmekte,
bazıları kahveyi içtikten sonra fincanlarını kapatıp fal baktırabilmektedir. Bu
bağlamda kahve falı baktıran kişi, kahve fincanında görülen açıklı koyulu
kahve birikintilerindeki şekillerden, ‘beş vakte kadar işlerinin yoluna
gireceğinin, hanesine ay doğacağının’ haberini alabilmektedir. Diğer yandan
kafeinin alışkanlık yapması dışında, kahveyle ilgili tasarımlar da kült objesi
olmuştur. Kahvenin cezvede soğuk suyla ve şeker katılarak pişirilmesi kadar
içilmesi de bir törenin ve paylaşımın parçasıdır. Bu bağlamda kahvenin
sunumu, bir lokum, kıtlama şeker veya bir kurabiye ile yapılabilmekte; kahve
bir dost ile birlikte içilebilmektedir.
Alyanak’a (2001:66) göre, kahvenin verdiği keyif, sadece kafeinin
etkisi olmamakta, bu içecek, bütün duyularımızla algıladığımız rengi, kokusu,
sesi ve dostlarla paylaşılan sohbetin koyuluğu ve ‘hatırı’dır. Tüm toplumlarda
bilinen en eski kahve hazırlama ve içme şekli “Türk Kahvesi” denilen tarz
93
olmaktadır. Bu alanda 1871 yılından beri faaliyet gösteren ve en eski kuruluş
olan Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları firması, Türk kahvesi
tanıtımında büyük rol oynayarak, günümüzde de faaliyetlerine devam
etmektedir. Türk kültüründe özel bir anlamı ve önemi olan kahve, Türk toplum
hayatına da etki etmekte, ‘kız isteme’ törenlerinin başlıca öznesi olmaktadır.
Gürsoy’a (2005:15) göre, gelin adayının kahveyi usulüne uygun bol köpüklü
pişirmiş olması, aile büyüklerini hesaba katarak hiyerarşik bir sıralamaya
göre sunması ayrı bir kültürdür. Bu törenlerde, gelin adayı damat adayının
fincanına şeker yerine tuz koyabilmekte; damat kahveyi bitirirse, bu hareket
damadın
“gelin
adayını
hayatı
boyunca
hep
koruyacağı”
anlamına
gelmektedir. Duran (2004:10) Türkiye’nin sahip olduğu iklim koşullarında
yetiştiriciliğin yapılamamasından dolayı kahvenin ithalat yoluyla karşılandığını
söylemektedir. Diğer yandan kahve, Türkiye’de ‘lüks’ bir ürün olduğundan,
gelir değişimlerine bağlı olarak tüketicilerin kahve talebi önemli ölçüde
değişmektedir. Türkiye’de Türk kahvesi, hazır kahve ve filtreli kahve olmak
üzere üç ayrı şekilde tüketilmektedir. Son yıllarda ise genç kuşak, Avrupa
kültürünün
de
yaygınlaşmasıyla,
kahveye
ilgi
duymaya
başlamıştır.
Günümüzde geniş kesimlerin ve özellikle gençlerin geleneksel Türk mekânı
olan kahvehane yerine ‘kafe’leri tercih ettiği görülebilmektedir.
3.2. MODERN ÇAĞDA HAZIR KAHVENİN MARKALANMASI VE
NESCAFÉ
Kahvenin tam anlamıyla tüketim toplumunun bir parçası olmasını
engelleyen unsur, şüphesiz ki dünyanın sadece tropikal bölgelerinde üretimi
yapılan kahvenin küresel ölçekte taşınabilirliğini sağlayan ‘ambalajlama’dır.
Wild’a (2007:182) göre kahve, bu teknik sayesinde, modern çağa taşınmıştır.
Öyle ki kahvenin küresel ve yerel ölçekte taşınabilirliğini sağlayan
ambalajlamayla vakumlanan kahve, bu şekilde aromasını ve lezzetini
koruyarak uzun süre muhafaza edilebilir hale getirilmektedir. Diğer yandan
kahvenin kurumsallaşmasını sağlayan diğer yöntem ise “suda çözünebilen
kahve” olarak anılan ve 20. yüzyılın en başarılı buluşlarından olan hazır
kahvenin icadıdır. Suda çözünebilen hazır kahve (instant coffee), 1901
94
yılında Chicago’da Santori Kato adlı bir Japon kimyager tarafından
geliştirildiyse de, daha sonraları Nestlé şirketi tarafından Nescafé adıyla
markalanmıştır. Gürsoy’a (2005:141) göre İkinci Dünya Savaşı sırasında
Amerikan
askerlerine
Nescafé
dağıtılması,
hazır
kahve
tüketiminde
patlamaya neden olmuştur. Savaş sırasında Amerikan askerleri, hazır
kahveyi soğuk suyla hazırlayıp yalnızca kafein alarak uyanık kalabilmişlerdir.
Hazır kahve, savaş sonrasında başta ABD olmak üzere, bütün dünyada öne
çıkmıştır.
Taştan’a (2009:81-82) göre Kuzey Amerika’da yıllık kişi başına kahve
tüketimi 1880-1920 yılları arasında ikiye katlanarak 7 bin 250 kiloya
ulaşmıştır. Şehirlerin büyümesi ve fabrikalar bu artışta etkili olarak, kahve
artık manevî düşüncenin içeceği değil, endüstriyel zamanı gösteren bir çalar
saat olmuştur. ABD’nin kahve pazarının büyümesi ve içeceğin ayrıcalıklı
sosyal işlevi, takım tekel (oligopoli) yaratan birkaç şirketin hem yatay hem de
dikey olarak genişlemesine neden olmuştur. Günümüzde General Foods,
Proctor&Gamble ve Nestlé (uluslararası pazarda da hâkimdir) adlı üç şirket,
ABD kahve pazarının %80’ini elinde bulundurmaktadır. Diğer yandan kahve,
kola ve çay gibi kafeinli iki içecek ile rekabet halindedir. 1970’ten itibaren
kahve tüketimi sürekli düşerek pek çok kahve şirketi, hazır kahve, şişelenmiş
buzlu kahve ve buzlu kapuçino gibi yeni ürünleriyle alkolsüz içeceklerle
rekabet etmeye çalışmakta, fast-food mekânlarında kahve satışına da
başlandığı bilinmektedir.
3.2.1. Hazır Kahve Markaları ve Markalı Kahvehaneler
Günümüzde hazır kahve, suda kolayca çözülebilmesi ve pratik bir
şekilde hazırlanması gibi özellikleriyle birçok insan tarafından sıklıkla
tüketilmektedir. Bu bağlamda hazır kahveyle gerçek kahve arasındaki en
büyük benzerliğin ikisinden de ‘kahve’ olarak bahsedilmesi olduğunu ifade
eden Wild (2007:183), hazır kahvenin kolay hazırlanan, hoş ve kafeinli bir
içecek olduğunun kabul edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla
hazır kahve, gerçek kahve gibi kavrulmamakta, öğütülmemekte ve tazeyken
95
kaynatılmamaktadır. Hazır kahve, sunduğu rahatlık sayesinde tüketiciler
tarafından
sıklıkla
tüketilmekte,
geleneksel
kahve
ile
eş
değerde
tutulabilmektedir. Diğer yandan kahve bilincinin arttığı 1990’lı yıllardan
itibaren hazır kahve, ulusal geleneğe uyum sağlayarak gerçek kahve yerine
tercih edilebilmektedir. Tarihsel süreç açısından değerlendirildiğinde, hazır
kahve imalatında kullanılan teknolojiyle, Almanya ve İngiltere’nin olağanüstü
yatırımlar yaparak kahve piyasasında lider konuma geldikleri bilinmektedir.
İngiltere’de hazır kahve sektöründeki baskın ve İsviçre kökenli bir şirket olan
Nestlé/Nescafé, kahvenin kalitesine göre biçtiği yüksek fiyatlar ve etkili
reklamlarıyla sektörün öncüsü olmuştur. Baskın bir çay kültürüne sahip olan
İngiltere, hazır kahveyi çabuk benimseyen tek ülke olma özelliğini
taşımaktadır.
Wild (2007:182-183), ambalajlama tekniğinin, endüstriyel bir işlem
olduğunda, reklam yapmaya başlayan kahve markalarının oluştuğunu, uzun
dağıtım zincirleri yaratıldığını ve alım ile üretimin tek elde toplanmasına
neden olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda günümüzde küresel ölçekte
Procter&Gamble, Nestlé, Sara Lee, Philip Morris, Gloria Jean’s ve Starbucks
şirketlerinin
kahveden
önemli
kârlar
sağladığı
bilinmektedir.
Kahve
şirketlerinden Starbucks, bir kahve zinciri olmanın ötesinde, sembolik tüketimi
körüklemesi açısından da tartışma konusu olmaktadır. Küresel çapta
yaşanan sembolik tüketim kültürü bağlamında Starbucks kahve zincirinin
iletişim stratejilerine değinmek yerinde olacaktır. Bu bağlamda Klein
(2002:41), Starbucks kahve zincirinin, fazla reklam yapmadan genişleyerek
bunun yerine adını Starbucks havayolları kahvesi, ofis kahvesi, kahveli
dondurma ve kahveli bira gibi ürünlere yazdırdığını belirtmektedir. Dolayısıyla
Starbucks’ın markalama projesinde ‘şirket logosu’ ön plana çıkarılarak, bir
reklam panosunun etkisinden daha fazlasının elde edildiği anlaşılmaktadır.
Wild’a (2007:15) göre, kendine başarıyla yeni bir piyasa yaratan Starbucks
şirketi, nadir rastlanan bir nitelemeyle “lezzet yapıcı” olarak anılmaktadır.
Dolayısıyla Starbucks, kahveyi “karşılanabilir bir lüks” olarak yeniden
konumlandırmakta ve bağımlısı olanlara uygun, keyifli bir ortam sunmaktadır.
96
Klein (2002:44), Starbucks Yönetim Kurulu Başkanı Howard Shultz’un
şu sözlerinin dikkat çekici olduğunu vurgulamaktadır: “Starbucks’ın önünde
kuyruk oluşturan insanlar, orada sadece kahve içmek için bulunmuyorlar;
insanların
Starbucks
dükkânlarında
buldukları
kahvenin
deneyiminin
duygusal tadı, sıcaklık ve topluluk hissidir”. Bu bağlamda Shultz’a göre
insanlar, ürünü değil, markayla sahip olunacağı düşünülen ‘imaj’ı satın
almaktadır. Aksoy’a (2007:72) göre Schultz, Starbucks için “insanlara servis
yapılan kahve işinde değiliz, kahve servisi yapılan insanlar işindeyiz”
deyişiyle de markayı ‘ayağına gidilecek, seçkin’ insanların tercih ettiği iletisini
vermektedir. Diğer yandan Wild’a göre (2007:15) gelişmiş dünyanın ‘markalı’
kahvehanelerinde Schultz’un kahvesinin ulaştığı fiyat, dengesizlik ve
eşitsizliği ifade etmektedir. Starbucks’ın, genellikle yüksek kaliteli kahve
almaya diğer şirketlerden daha çok özen gösterdiği gerekçesiyle ürünlerinin
fiyatlarını yüksek tuttuğu söylenmektedir. Bu konu tartışılmaya değer olsa da,
iletişim çalışmalarıyla Starbucks, ürünlerinin fiyatını yüksek tutmakta, bu
sayede dünya çapında kârını gittikçe artırarak her geçen gün sürekli yeni
dükkanlar açmaktadır. Küresel çaptaki hazır kahve markalarına örnek olarak,
Jacobs, Café Crown, Tchibo, Maxwell House, Lavazza ve Nescafé
verilebilmektedir.
3.2.2. Dünyanın İlk Hazır Kahvesi: Nescafé
Günümüzde hazır kahve, farklı markalarla da olsa artık dünyanın birçok
yerinde bulunmaktadır. Wild’a (2008:183) göre Yemen ve Hindistan’daki en
seçkin otellerde bile geleneksel Yemen ve Hint kahvesinin bulunmasının zor
iken, hemen hemen her yerde Nescafé bulunmasının kolay olduğuna dikkat
çekmektedir. Küreselleşen dünyada markalar, içerikten çok daha fazla şey
ifade etmekte, bu bağlamda Nescafé’nin dünya çapında jenerik marka haline
gelerek bu ürünün hazır kahve ismi yerine ‘Nescafé” marka adıyla anılır
olması, birçok sembolik olguya gönderme yapmaktadır.
1930 yılında Brezilya Kahve Enstitüsü’nün, kahveyi uzun süre
koruyamamaktan doğan zararları önlemek için Nestlé'ye başvurmasıyla
97
geliştirilen hazır kahve markası Nescafé, uzun yıllar süren araştırmalar
sonucu ilk defa 1938’de İsviçre'de satışa sunulmuştur. Bu anlamda Nescafé,
dünyada hazır kahveyi ilk olarak piyasaya süren kuruluş olması yönünden de
önem kazanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Asya ve Avrupa’da
görev yapan Amerikalılar’ın resmî içeceği olan Nescafé, kısa sürede bütün
dünyada tanınmış olup (Nestlé 100. Yıl, 2009:135), 1984 yılında da
Türkiye’de piyasaya sürülmüştür. Nescafé, dünya çapında birçok ülkede
farklı çeşitleriyle tanınmakta ve içilmekte, yapmış olduğu Ar-Ge çalışmalarıyla
her geçen gün kahveye yeni tatlar ekleyerek kahve sektöründe birçok
yeniliğe öncülük etmektedir. Günümüzde küresel çapta ‘hazır kahve’
dendiğinde akla ilk gelen ve kahve pazarının lider markası olan Nescafé,
birçok tüketicinin ilk tercihi olmakla birlikte, marka bilinirliği, marka tercihi ve
tüketici sadakati konularında da lider konumdadır.
Şekil 3.1. Nescafé’nin ilk televizyon reklamı görüntüleri (Almanya)
Wild (2007:185-186), hazır kahve şirketlerinin, reklam aracı olarak
1956 yılında açılan ticarî televizyon kanallarını kullanmaya başlayarak:
“Çayın demlenmesi 3 dakikalık reklam arasından daha fazla sürerken,
kahveyi hazırlarken programı kaçırmazsınız!” iletisini vermeye başladığını
belirtmektedir. Öyle ki Almanya’da 1956 yılında yayınlanan Nescafé
reklamında (Şekil 3.1), hazır kahvenin pratik bir şekilde hazırlandığı
anlatılmakta, sahip olduğu garanti mührüyle de tüketicilere güven verilmek
istendiği görülmektedir. Reklamda modern insanlar ile kaliteli porselenlerin
kullanıldığı gösterilmektedir. Bu noktada Heise de (2001:106), misafir
kahvesinin ‘iyi’ olması gerektiğini söyleyerek, her durumda daha kaliteli
olmasının beklendiğini vurgulamaktadır. Nescafé’nin televizyonda yayınlanan
ilk reklamlarında verilen ileti, Wild’ın da (2007:186) ifade ettiği gibi, “reklam
98
arasında televizyonun karşısından kalkamayan insanların, hazır kahve
reklamını
görünce
bir
sonraki
reklamda
kahve
yapmaya
karar
verebilmeleri”dir. Böylece, televizyon ve hazır kahve kültürünün ortaklaşa
kurulduğu yeni yaşam tarzında Nescafé, modernliğin simgelerinden biri
haline gelmiştir.
Türk kahvesi gibi özel bir anlamı olmasa da Nescafé, Türkiye’de Batı
kültürünün bir simgesi haline gelmiştir. Nescafé, gerek yapılış gerekse sunuş
şekliyle modern, hızlı hayatı temsil etmekte, bu kahveyi içen insanlar da
‘modern’ olarak nitelendirilebilmektedir. Türkiye’de kahve denildiğinde ilk
olarak Türk kahvesi ve Nescafé akla gelmekte, Nescafé Classic ve Nescafé
Gold markaları, Türkiye’nin ilk hazır kahvesi olma özelliğini taşımaktadır.
Nescafé, tüketici istek ve beklentilerine yönelik çalışmalar gerçekleştirerek
ürün portföyünü her geçen gün artırmakta, bu bağlamda 2010 yılında
fonksiyonel kahve kategorisi oluşturarak Nescafé Lif-Aktif, Nescafé Vita-Lift
ile Nescafé Green Blend markalarını tüketicilere sunmaktadır. Çayhan (2010),
yurt dışında uzun yıllardır kahvenin antioksidan içermesi konusundaki iletişim
kampanyalarının gerçekleştirildiğini, Türkiye’de de son dönemlerde bu
iletişime başlanarak “kahvenin antioksidan içerdiği ve insan sağlığına faydalı
olduğu” iletisinin verildiğini söylemektedir.
Tarihsel sürece bakıldığında kahvenin ‘insan sağlığına zararlı olduğu
ve çeşitli hastalıklara yol açtığı’ şeklindeki söylemlerin aslında doğru olmadığı,
yapılan bilimsel araştırmalarla tespit edilmiştir. Dolayısıyla tam tersine
kahvenin kanser, baş ağrısı, astım gibi hastalıkları önleyici etkileri olduğu
söylenmektedir. Öyle ki kahvenin içinde bulunan kafeinin, çeşitli hastalıkları
iyileştirebildiği, özellikle kahvenin ağrı kesici ile birlikte tüketildiğinde etkisini
%40 oranında artırabildiği görülmüştür. Diğer yandan kahveyle göğüs kanseri
arasındaki ilişki en çok araştırılan alanlardan birini oluşturmakta olup
1980’lerde birçok olumsuz rapor yayınlanmıştır; ancak 1988’de araştırmacılar,
kahvenin
zararlı
olmadığına
karar
vermişlerdir
(http://www.kadinlaricin.net/yasam/kahvenin-faydalari.htm, 15 Haziran 2011).
Bu noktada Nescafé de sosyal sorumluluğa önem vererek, iletişim
99
kampanyalarında kahvenin insan sağlığına zararlı olmadığını, hatta içerdiği
antioksidanlar sayesinde birçok faydası olduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye’de bütün kahve sektörünün aynı kahve çekirdeğini kullanıp,
benzer yöntemlerle işlediğini belirten Çayhan (2010), Nescafé’nin diğer hazır
kahve markalarından farklı teknolojiler kullandığını ve kahveyi işleme
yöntemlerinin kahvenin en iyi özelliklerini çıkartabilecek şekilde geliştirildiğini
söylemektedir. Bu bağlamda Nescafé kalitesi, “markası belirtilmeden
tüketicilere yan yana sunulan iki farklı kahvenin, gözleri kapatılan tüketicilere
tattırılması” olarak uygulanan ‘kör test’lerde somut olarak görülmektedir.
Dolayısıyla kör testlerde, Nescafé markası ön plana çıkmakta ve markanın iyi
ve güvenilir olduğu bu şekilde tüketiciler tarafından algılanmaktadır. Tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok hazır kahve markası vardır.
Bunlara örnek olarak Café Crown, Jacobs, MacCoffe, Nazo, Kahve Dünyası,
Tchibo markaları verilebilir. Dolayısıyla Nescafé’yi rakiplerinden ayıran
özelliklerden birincisinin, ‘uzmanlık’; ikincisinin ‘markaya olan güven’;
üçüncüsünün ‘tüketiciye karşı sorumluluk’ olduğunu belirten Çayhan (2010),
dördüncü olarak da ‘kullanılan iletişim stratejilerindeki farklılık’ olduğunu ifade
etmektedir.
Tüm bunlardan hareketle Nescafé, günümüzde bir ‘marka’ adı
olmasının ötesinde, ürün adı olarak bilinmekte, tüketiciler hazır kahve terimi
yerine “Nescafé” marka adını kullanmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla bu
marka, ürün kategorisini, ürün grubunu temsil ederek, tüm dünyada ‘jenerik
marka’ haline gelmiştir. Piyasaya ilk çıktığında reklamlar sayesinde modern
insanların içeceği olarak konumlandırılan hazır kahve, yani “sıcak suya
karıştırılıp sıcak içecek haline gelen toz kahve” Nescafé olarak anılmıştır.
Dalgıç’a (2010) göre Nescafé, dünya çapında sanayileşme aşamasında
piyasaya ilk giren ve tüketicinin zihnine yerleşmiş bir ürünü temsil etmektedir.
Dolayısıyla Nescafé, ilk kez pazarlandığı ülke ve Türkiye piyasası için yenilik
veya buluş anlamı taşıyarak ‘jenerik marka’ adıyla anılmaktadır. Oysa
Nescafé, İsviçre kökenli Nestlé şirketinin sayısız markalarından biridir. Hazır
100
kahve sektöründe, aynı şekilde sıcak suya karıştırılıp içilen başka markalar
da vardır. Örneğin, ABD şirketi olan Krafts’ın ürünü olan Jacobs da bir hazır
kahve markasıdır. Bu bağlamda Nescafé, marka bilinirliği yönünden diğer
hazır kahve markalarından ayrılmaktadır.
3.3. NESCAFÉ’NİN DİLSEL VE GÖRSEL İLETİŞİM STRATEJİLERİ
Günümüzde birçok küresel şirket, tüketicisiyle iletişime girebilmek ve
daha algılanır ve daha akılda kalıcı iletiler aktarabilmek ve ‘öteki’ şirketlerden
farklı olabilmek amacıyla, görsel algılamanın önemini hesaba katarak,
iletilerini küresel-yerel veya glokal biçimlerde hazırlamaktadır. Nescafé,
reklamlarının görsel ya da dilsel iletilerinde bazen ‘evrensel’ nitelikli bir
iletişimi benimsemekte, bazen de reklam iletisinin yayınlanacağı topluma
veya topluluğa özgü ‘yerel’ iletiler kurgulamayı tercih edebilmektedir.
Dolayısıyla reklam çalışmalarında yapılan bu tercih, iletişim stratejileriyle
örtüşmektedir. Görsel dil, iletişim sürecinde davranışları yönlendirmede
gerçek tecrübelerin yerini tutarak, izleyicinin duygularının canlandırılması
konusunda önemli bir yaratıcı güç olurken; sözel dil, semboller aracılığıyla
sözcük kullanımıyla ileti aktarımını gerçekleştirmeye olanak tanımaktadır.
Tanrıbilir ve Şen’e (2005:130) göre, yüzyıllardır süregelen kültürel
farklılıkların zenginlik olduğu düşüncesi ve kapitalist yapının ortak kültür
etkileriyle tektipleşme süreci arasında kalan insan, öteki ile tarihin en yakın
ilişkisini kurmaktadır. ‘Öteki’, ben ve sen için hep üçüncü tekil/çoğul kişidir;
“o” ve “onlar” olarak ifade edilmektedir. Ancak kâr amacıyla çalışan çokuluslu
şirketlerin reklam gibi tüketiciyle olan iletişim etkinliklerinde strateji olarak
pazardaki potansiyel müşterilerin kendileri için ‘sen’ olduğu savı öne
sürülmektedir. Tüketiciyle kurulan bu iletişim biçimi, ‘marka bağlılığı’
yaratmak gibi bir amaca yönelik olabileceği gibi, kurumsal imgenin
oluşturulması ya da devamlığının sağlanması için gerçekleştirilen halkla
ilişkiler etkinliği de olabilmektedir. Ring (1996), küresel reklam iletilerinde,
çokuluslu ve uluslararası şirketlerin tüketiciyle iletişim kurma şekilleri
değerlendirildiğinde ‘tüketiciye önem vererek onun farklılıklarının bilincinde
101
olduğunu savunma gerekliliği’ olduğunu söylemektedir. Bu bağlamda kültürel
açıdan bakıldığında küresel reklam, “uluslararası nitelikli kuruluşların, ulusal
pazarlarda, reklam iletisini değiştirmeksizin ya da dilini değiştirerek
yayınlamaları” şeklinde tanımlanabilmektedir. Dolayısıyla Nescafé, aynı
reklam anlayışı doğrultusunda hazırlanan; ancak ulusların kültürlerine, yaşam
biçimlerine, kısacası ulusal pazara özgü özelliklerin göz önünde tutulduğu ve
çoğunlukla yerel oyuncularla gerçekleştirilen dilsel ve görsel reklam iletilerini
kullanmaktadır. Bu noktada küresel reklamların yerelleşmesiyle glokal reklam
çalışmaları ortaya çıkmakta ve bu reklamların başarısını, etkili bir analiz ve
yaratıcılık belirlemektedir.
3.3.1. Nescafé Reklamlarında Dilin Kullanımı
Reklamlarda dil, hem görsel hem de işitsel nitelikleri içermektedir.
Reklam iletilerinde aranan unsurlar ise iletilerin kolaylıkla okunması ve
hatırlanmasıdır. Dil, insanların iletişim ve etkileşim süreçlerinde, dünya
görüşlerini, inançlarını içeren dinamik ve karmaşık çevresi olan kültürün
temel oluşturucularındandır. Dilsel öğeler, belli anlamlar aktarmakta, hem
simgesel hem de göstergesel nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda reklam
iletilerinin analizinde, kültürel oluşturucuların içerdiği anlamların bilinmesi
gerekmektedir (Küçükerdoğan, 2009:17). Ring’e (1996:178-179) göre reklam
fikirleri, ülke değiştirirken hem sözcük hem de mecazî anlamda başka dillere
çevrilmekte, reklamların başarısını ise iletilerin algılanabilirliği ve hatırda
kalıcılığı
belirlemektedir. Sözlük anlamıyla çeviri o kadar zor olmamakta,
reklam fikirleri ya görsel ya da sözel olarak değiştirilebilmektedir. Bunlardan
görsel değişiklik uygulamada daha etkili olmaktadır; ancak sözel değişiklik
yapılırken karışıklık olabilmektedir. Reklam açısından yararlı olan mecaz
kullanımları
ise
uluslararası
reklamlarda
uygulama
açısından
dikkat
gerektirmektedir. Burada ajansın becerisi ilk olarak, “markaya uygun bir
mecaz bulmak”, ikinci olarak da “mecazın alıcılara da amaçlanan şeyi
anlatacağından emin olmak”tır.
102
Küresel reklam çalışmalarında, kelimelerin ya da kavramların ülkeden
ülkeye değişiklik göstermesi ele alınarak iletişim stratejileri geliştirilmektedir.
Anholt’a (2004:17) göre, insanlar ‘bir fincan kahve’nin bir dilden diğerine
kolayca çevrilebileceğini düşünmekte ve sonuçta bunun ustaca bir yaratıcılık
gerektirmeyen bir söz olduğunu söylemektedir. Sözlükte ‘bir fincan kahve’nin
bu dünyadaki herhangi bir dilde tam bir eşdeğerinin olduğu yazacaktır.
Örneğin İtalyanca’da “una tazza di caffe”dir. Bir fincan kahve, İngilizler’e,
‘büyük bir bardak dolusu hazır kahve tanecikleri, şeker ve ılık su’yu
anımsatmaktadır. “Una tazza di caffe” ise tamamen başka bir şeydir: ‘Küçük
bir fincan dolusu iki kaşık espresso’ anlamına gelmektedir. Bu bağlamda
kahve, değişik zamanlarda, farklı nedenlerle alınır; tadı, kokusu değişiktir ve
pazarlanma yöntemi farklıdır. Elden (2005:70), buna benzer olarak
Türkiye’den de örnekler verilebileceğini söylemekte, bu bağlamda kahve
denilince ilk akla gelenin ‘Türk Kahvesi’ olduğunu ifade etmektedir. Diğer
yandan hazır kahve
anlamda dilimize yerleşmiş ‘Nescafé’ kelimesi
bulunmaktadır. Türk hazır kahve pazarına ilk giren marka olmasının
avantajını fazlasıyla kullanan Nescafé, Türkiye’de bir marka adından çok bir
ürün grubunu tamamen temsil eden ve diğer markaları da kapsayan bir isim
durumundadır.
Küresel reklam çalışmalarında kullanılan reklam dilinin başka
ülkelerde de kullanılıyor olması, bir pazara seslenildiği halde söz konusu
diğer pazarlara da hitap etme olasılığını artırmaktadır. Örneğin Avusturya ve
İsviçre’nin büyük kısmında Almanca; Belçika, İsviçre, Lüksemburg ve
Magrep’in belli bölgelerinde Fransızca; Meksika, Kolombiya, Şili, Peru ve
Venezuela gibi ülkelerde İspanyolca kullanılmaktadır. Nescafé de iletişim
stratejilerinde glokal iletilere yer vererek, hem yayınlandığı ülkenin dilini hem
de evrensel dil olan İngilizce’yi birlikte kullanmaktadır. Batı’ya (2010:41) göre,
reklamlarda dilsel metinler, slogan ve ana metin olmak üzere iki ana bölümde
toplanmaktadır: Slogan, genelde hedef kitlenin ilk olarak ilgisini çekecek olan
bölüm olarak düşünülmektedir. Reklamdaki ana metinler ise reklamın
yayınlanacağı
ülkenin
kültürel
özelliklerine
göre
değişkenlik
103
gösterebilmektedir. Burada Nescafé reklamlarının dilsel iletilerini oluşturan
slogan, müzik ve cıngılların özelliklerine yer verilmektedir.
3.3.1.1. Nescafé Reklamlarında Slogan
Sloganlar, ait oldukları markanın konumunu belirlemekte, genellikle bir
vaat ortaya koymakta ve reklamın konseptini belirlemektedir. Batı’ya
(2010:49) göre, zamanla markayla özdeşleşen, özel seçilmiş ve bir araya
getirilmiş kelime gruplarını oluşturan sloganlar, markaları niteleyen istikrarlı
unsurlar olduğu için markalar ve reklamcılar için ayrıcalıklı önem taşımaktadır.
Bu bağlamda Pektaş da (1993) bir ürünün, taşıdığı ayırıcı özellikleriyle
benzer olanlardan ayrıldığını, kendilerine özgü amblem, logo ve slogan gibi
semboller sayesinde belleklere yer edindiğini söylemektedir. Sloganlar,
reklam hizmetinin çarpıcı bir cümlesinden veya başarılı bir başlıktan
hareketle yaratılmakta, ürünün en önemli ve yararlı özelliğini yansıtmaktadır.
Nescafé, sloganlarını ait olduğu markanın konumunu belirleyen, çoğunlukla
net olarak bir vaat ortaya koyan, reklamın konseptini özetleyen yapılarda
oluşturmaktadır.
Birçok küresel marka, sloganlarında hem dünya üzerinde en çok
kullanılan dillerden biri olması hem de üretici firmaların çoğunun Amerikan
kökenli olması nedeniyle İngilizce’yi kullanmaktadır. Elden’e (2005) göre,
glokal çalışmalarda çoğunlukla slogan değiştirilmemekte ve ürün ile o ülke de
özdeşleştirilmeye çalışılmaktadır. Glokal çalışmalarda ne kadar küresel
konseptten ayrılmamak gerekse de dil konusunda yöresel uygulamalar
dikkatle kullanılmaktadır. Nescafé markası temel değerlerinden ve iletişim
stratejisinden ödün vermeden o ülkeye uygun bir ürün adı, reklam metni ya
da slogan yazması sebebiyle başarılı olabilmektedir. Bu bağlamda Nescafé
Classic, Fransa ve Japonya gibi birçok ülkede yayınladığı reklamlarda
“gözlerini aç” anlamını veren “open up” sloganını kullanmakta, bu slogan
adeta Nescafé’nin marşı haline gelmektedir. Dolayısıyla dünya çapında
yayınlanan Nescafé reklamları incelendiğinde görülmektedir ki, ülkeler
arasında konuşulan diller değişse de sloganlar hep aynı iletiyi vermektedir.
104
3.3.1.2. Nescafé Reklamlarında Müzik ve Cıngıl
Günümüzün rekabet ortamında ürünlerin benzeşmeye başladığı
düşünüldüğünde, ürünü farklılaştırmanın ve ürüne belirli bir duygu katmanın
en iyi yöntemlerinden birinin müzik olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda
kullanılan müziğin imaj, imge ve sembollerin reklamda verilmek istenen iletiye
aktarılmasının
marka
imajını
güçlendirebileceği
söylenebilmektedir.
Reklamda müzik, bazen söz ve görüntüleri birbirleriyle bütünleştiren bir öğe
olarak,
bazen
de
marka
ismini
de
kapsayan
bir
cıngıl
olarak
hazırlanabilmektedir. Dolayısıyla müzik, duyulduğu her yerde duygu ve
düşünceleri harekete geçirebilmekte, bazı olgu ve olayların hatırlanmasını
sağlayarak
sembolik
bir
iletişim
gerçekleştirebilmekte;
televizyon
reklamlarında kullanılan önemli bir unsur olarak kullanılabilmektedir. Elden’e
(2004:149) göre, sinemada filmin müziği, nasıl filmin duygusal atmosferine
katkıda bulunuyorsa, heyecanlı ve gerilimli ya da hüzünlü sahnelerde
yaratılmak istenen etkiyi kuvvetlendiriyorsa reklamda kullanılan müzik de,
reklamın duygusal içeriğini yükselterek dramatik bir etki sağlamaktadır.
Nescafé reklamlarında müzik kullanımının temel amaçları, hedef kitleyi
oluşturan tüketicilere ürün hakkında bilgiler vererek, ürünün markasının
akılda kalmasını sağlamak, tüketicilerin dikkatini çekmek ve belli bir duygu
yaratmaktır. Nescafé, reklamlarda kullanmak üzere kendi müziklerini
yaratmakta
ve
marka
iletisinin
tüketici
tarafından
hatırlanmasını
artırabilmektedir. Bu amaçla seçilecek olan müzikal unsur Nescafé
markasına, verilmek istenen imaja veya reklamın amacına göre farklılık
gösterebilmektedir. Reklamın yüksek oranda hatırlanmasında çoğu zaman
cıngıllar kullanılırken, belirli bir ruh hali yaratmada arka plan müziği uygun
olabilmektedir.
Nescafé,
tüketicinin
ilgisinin
çekilmesi,
duygularının
cezbedilmesi ve geçmiş deneyimlerinin hatırlatılması gibi nedenlerle reklam
çalışmalarında
sıklıkla
müzik
ve
cıngıllar
kullanmaktadır.
Nescafé,
tüketicilerin ruh halini etkileyerek kimi zaman enerjik, kimi zaman da duygusal
bir tempo içinde reklamdan etkilenmeleri sağlayabilmektedir. Reklam
stratejilerinde temel olarak müziğin eğlendirici işlevini kullanan Nescafé,
105
çeşitli müziklerle, reklamı çekici kılarak hareketli, enerjik ve uyanık olmayı
vurgulayan iletilerle hedef kitleyi reklama dahil edebilmektedir. Nescafé, ikinci
olarak müziğin süreklilik işlevinde, reklam iletisi ve görüntüleri ile müziğin
birbirine uygunluğuna dikkat etmekte, izleyicilerin görsel imajları daha uyumlu
biçimde algılamalarını sağlayabilmektedir. Müziğin hatırlanma işlevinde ise
Nescafé,
reklam
müziğinin
tüketicinin
zihnine
yerleşinceye
kadar
tekrarlayabilmektedir. Dolayısıyla Nescafé, ürünlerini müziksel bir tema ile
işleyerek, tüketicinin zihninde yer alabilmektedir.
Tarihsel süreçte Nescafé’nin ilk ve orijinal reklam müziği olma özelliği
taşıyan ve panflüt eşliğinde söylenen müzikte, birçok dilsel iletinin sunulması
dikkat çekmektedir. Öyle ki reklamda kullanılan enstrümanlar, kadın vokalin
etkileyici ses tonu, markayla ve dönemle ilgili iletiler verebilmektedir. Küresel
çapta Nescafé reklamları incelendiğinde müzik yardımıyla Nescafé kliplerinin
de hazırlanabildiği görülmekte; buna örnek olarak Bangladeş’te yayınlanan
“Cholo Shobai” adlı klip verilebilmektedir. Klipte Bangladeş kültürüne özgü
sembolik değerlere özellikle yer verilmesi, ülkenin bayrağı, renkler, kullanılan
eşyalar, üniversiteli gençlerin hem Batılı hem de yerel giyim tarzı ile
aksesuarlarına bakılarak anlaşılabilmektedir. Nescafé, “arka fonda çalan
müzik eşliğinde ve akılda kalıcı reklam amaçlı bir slogan” olarak tanımlanan
cıngılı, radyo ve televizyon reklamlarında sıklıkla kullanmaktadır. Nescafé,
cıngıllarını reklamın yayınlanacağı ülkeye göre hazırlayarak yerel unsurları
dikkate alabilmekte, yerel iletilerle hedef kitleye ulaşabilmektedir. Örneğin
Malezya’da üç dilde hazırlanan Nescafé cıngılının, müzik notaları aynı olsa
bile dilin değiştirilerek hazırlandığı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda
Malezya’da Çince, İngilizce ve Ulusal Malezya dillerinde cıngıl hazırlanması,
markanın
küresel
iletişim
stratejileriyle
bağdaşmaktadır.
Nescafé’nin
ürünleriyle özdeşleşen müzik ve cıngıllar, ürünün imajının güçlenmesini ve
hatırlanmasını önemli oranda artırmaktadır.
106
3.3.2. Nescafé Reklamlarında Görsel Öğeler
Yaşadığımız görsel çağda, görüntüler insanları tümüyle etkisi altına
almıştır. Günümüz gelişen reklam anlayışı içerisinde uzun metin blokları,
yerini kısa metinlere ve ağırlıklı olarak da görsel anlatımlara bırakmaktadır.
Televizyon
ve
bilgilendirmenin
daha
detaylı
yapıldığı
basılı
reklam
ortamlarında, metinlerin azalması ve anlatımın görselleşmesi, uluslararası
reklam kampanyalarında etkili olmaktadır. Diğer yandan, seçilen görsel
anlatımların reklamın yapıldığı ülkede yanlış anlaşılmalara yol açmayacak
kodlar üzerine kurulmuş olması gerekmektedir. Bu bağlamda özellikle marka
imajını öne çıkaran ve küresel olarak bilinen markaların, daha genel kodları
kullanarak reklamlarının tüm dünya üzerinde anlaşılır ve etkili olması için
çalıştıkları görülebilmektedir (Elden, 2010:209). Nescafe, reklam iletişiminde
ileti yardımıyla olası tüketicileri ürünü satın almaya yönlendirmek amacıyla
görsel iletide ‘çizgi’ ve ‘biçim’lerden oldukça fazla yararlanmaktadır.
Dolayısıyla reklam iletişiminde görüntü yalnızca dikkat çekmemekte, ayrıca
çizgi ve renkleriyle de duygulara seslenebilmektedir. Bu bağlamda ürün
hakkında bilgi verilen iletilerle, tüketiciyi hayal gücüne ve duygulara
yönlendiren simgesel değerlerin anlatıldığı iletiler, Nescafé reklamlarında
görülebilmektedir.
3.3.2.1. Nescafé Reklamlarında Renk Kullanımı
Nescafé, görsel iletişim stratejilerinde renk unsuruna çok önem
vermekte, bu bağlamda her bir ürüne renkler yardımıyla sembolik anlamlar
yüklenebilmektedir. Uçar’a (2004:46) göre renkler, fiziksel yapıları ve dalga
boylarının farkları dolayısıyla değişik coğrafya ve kültürlerde anlamsal
farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar renk sembolizmasının da büyük
farklılıklar gösterecek şekilde değişimini yaratmaktadır. Bazı renkler, belirli
kültürlerde hiçbir anlam ifade etmezken, farklı coğrafyada, başka bir kültürde
aynı renk önemli sembolik anlamlara sahip olabilmektedir. Renklerin sahip
olduğu
sembolik
değerlere,
kabul
gördüğü
takdirde
yeni
anlamlar
yüklenebilmektedir. Akdenizli’ye (2006:27) göre, yerine göre bir çini motifi ya
107
da bir renk bile tek başına ulusal bir kimlik çağrıştırmaya yetmektedir.
Tasarımlarda renk öğesi özellikle semboliktir; renk, bir ürünü, bir kurumu ya
da bir ulusu temsil edebilmektedir. Kültürler, sosyal statüleri sembolize etme
ya da onlarla iletişim kurmak için renkler kullanmakta; Avrupa kültüründe
gelinler beyaz giyerken, Hindistan’da kırmızı giymektedir. Türk kültüründe
saflık ve temizliğin rengi olan beyaz, bayrak kırmızısı ve turkuaz gibi renklerin
ne kadar yerinde ve bilinçle kullanıldığı önem kazanmaktadır.
Küresel bir marka olan Nescafé’nin renk iletişiminde belirli bir konsept
belirlediği ve her bir alt markayı birbirinden ayrıştırarak, tüketicinin ürünle
renk arasında bağlantı kurmasının amaçlandığı söylenebilmektedir. Örneğin,
dünya çapında Nescafé Classic reklamlarında ‘kırmızı’ rengin ağırlıklı olarak
kullanıldığı, Nescafé’nin sıcak içilen bir içecek olmasının bu renkle
vurgulandığı
anlaşılabilmektedir.
Nescafé
Gold
reklamı
söz
konusu
olduğunda ise, orijinal Nescafé markasıyla ilintili ama Nescafé Gold’un kendi
renkleri olan sarı ve kahverengi tonlarının reklam çalışmalarında özel olarak
kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla Nescafé Gold reklamlarında ‘altın’
rengiyle
ürünün
‘ihtişamlı’
ve
‘zengin
aromaya
sahip
olması’
vurgulanabilmektedir. Nescafé’nin iletişim stratejilerinde kullandığı renklerin
dünya çapında aynı sembolik anlamlar ifade etmesi ve görsel iletilerin de her
ülkeye uygun olarak hazırlandığı görülebilmektedir. Hedef kitlesini gençlerin
oluşturduğu Nescafé 3’ü 1 Arada reklamlarında canlılık, birlikte olmanın
verdiği sevinç gibi unsurlar, kullanılan canlı renklerle yansıtılmaktadır. Öyle ki
Nescafé 3’ü 1 Arada’nın birçok alt markası olması sebebiyle ürünler, ‘kırmızı’,
‘yeşil’, ‘sarı’ ve ‘beyaz’ ile hem birbirinden ayrıştırılmakta hem de bir
bütünlüğü sembolize etmektedir. Diğer yandan Nescafé, küresel ve yerel
ölçekte bütün görsellerinde aynı kırmızıyı kullanmakta, bu renk ‘sıcaklık’, ‘aile
olmak’ ve ‘Nescafé’ ile özdeşleştirilebilmektedir.
3.3.2.2. Nescafé Logosu
Nescafé’nin marka bilinirliği ve firmanın tanınmışlığı açısından logolar
önemlidir. Bu bağlamda reklam çalışmalarında logonun şekli, belli oranları,
108
nerede durması gerektiği, hangi arka planın üzerinde olması gerektiğinin belli
çerçeveleri vardır. Becer’in (2005:195), “iki ya da daha fazla tipografik
karakterin
sözcük haline okunacak biçimde
bir araya getirilmesiyle
oluşturulan ve bir ürün, kuruluş ya da hizmeti tanıtan marka ya da amblem
özelliği taşıyan simgeler” olarak tanımladığı logo, içerdiği simgesel yapıyla
evrensel bir iletişim diline dönüşmektedir.
Şekil 3.2. Nescafé logosunun 1938-2010 yılları arasındaki değişimi
109
Klein’e (2002:51) göre logo, bir markanın imzası olarak görülmekte,
şirketin perspektifi ve kurumsal kimliği, modernizm ile harmanlanarak
oluşturulabilmektedir. Her çağa uygun olabilecek bir logo, bir seferde
tasarlanamayacağından şirketler değişen koşullar karşısında logolarını
yenileme yoluna gitmektedir. Bununla birlikte, işletmeler daha çok müziğe,
sanata, filmlere, toplumsal aktivitelere uygulanan tüm cephe markalama
yaklaşımını kullanarak, logoyu dokunduğu her şeyin ilgi odağı haline
getirmektedir.
Teker (2002:70), yapılan birçok araştırmanın, firmaların tanınmışlık
derecesini önemli ölçüde etkileyen görsel sinyallerin başında logoların
geldiğini ortaya çıkardığını söylemektedir. Bu bağlamda başarılı logolar, hem
ürünün ya da firmanın tanınmışlık derecesini artırmakta hem de tüketicinin
gözünde firmaya ve ürünün kalitesine olan güven duygusunu artırıcı etki
yapabilmektedir.
Nescafé logosu, zaman içinde teknolojik gelişmelere bağlı olarak bazı
farklılıklar gösterse de temelde, Nestlé kelimesinin “Nes” hecesiyle, eğlence
ve sıcaklık anlamı verdiği düşünülen “Café” kelimesinin birleşmesiyle
oluşturulmuştur (Şekil 3.2). Diğer yandan İbranice’de “Nes”, ‘mucize’, “café”
ise ‘kahve’ anlamına gelmekte ve Nescafé “kahve, bir mucize” olarak
tercüme edilebilmektedir. İleti ve markanın tanınması, yaratılan “Nescafé”
marka adıyla güçlendirilmiştir. Logodaki “N” harfi, birlik oluşturmak için
yanındaki harfleri kapsamaktadır. “E” harfi üzerinde küçük bir çizgi bulunur ve
bu harf diğerlerinden ayrı olarak görülebilmektedir. Nescafé’nin 2010 yılındaki
logosunda, herhangi bir ürünün ambalajına göre değiştirilebilir bir kontrast
uygulanarak, arka plan rengi siyah olarak belirlenmiştir. Logoda çizimler
dikey ve kalın bir şekilde kullanılarak Nescafé’nin kalite gücü ve lezzetinin
gelişmişliği temsil edilmektedir. Bu bağlamda Nescafé logosu, küresel çaptaki
bütün ülkelerde aynı şekilde okunmakta, yaratılan sembolik unsurlar birçok
ülkede benzer şekilde algılanabilmektedir.
Şekil 3.2’de görülen Nescafé logoları, Nescafé’nin Şili’deki kurumsal internet sitesinden
(http://www.nescafe.cl, 26 Kasım 2010) faydalanılarak oluşturulmuştur.
110
3.3.2.3. Nescafé’nin Kırmızı Kupası ve Kişileştirme
Markalar, diğerlerinden ayrışmak ve tüketiciler tarafından belirli
semboller iletilmesi amacıyla çeşitli tasarımlar gerçekleştirebilmektedir. Bu
bağlamda Nescafé’nin özel üretimler yaparak kırmızı Nescafé kupasıyla
tüketilebileceğine yönelik iletişim kurulabilmektedir. Nescafé reklamlarının
tarihsel sürecine bakıldığında, küresel çapta Nescafé’nin piyasaya çıktığı ilk
zamanlarda reklamlarında beyaz kahve fincanı kullanıldığı görülmektedir.
Zaman içinde bilinirliği artan Nescafé, geliştirmiş olduğu iletişim stratejileriyle
de ‘öteki’lerden ayrılma ve tüketici zihninde ayrı bir yer edinme çabasında
olmuştur. Bu bağlamda Nescafé, markaya özel olarak ‘kırmızı kupa’ (Şekil
3.3) tasarlamıştır ve birçok ülkede “Red Cup” adı altında iletişim stratejileri
geliştirilmektedir.
Günümüzde
Nescafé
kupaları
farklı
şekillerde
tasarlanmakta, bu şekilde tüketicilerin kupadaki desen ve iletilerle kendilerini
özdeşleştirmeleri sağlanabilmektedir. Öyle ki Türkiye’de Nescafé Classic için
başlatılan “konuşan fincanlar” adlı kampanyada “enerjik”, “cesur” ve “akıllı”
olmak üzere üç farklı kupanın tasarlandığı görülmektedir. Bu bağlamda
tüketiciler, bu kupalardan kendine uygun olanı satın alabilmekte ve seçtiği
kupanın kendisiyle özdeşleştiğini düşünebilmektedir.
Şekil 3.3. Nescafé’nin kırmızı kupaları
Türkiye dışındaki ülkelerin bazılarında, Nescafé fincanlarının farklı
tasarlandığı ve fincan boyutlarının standart ölçülerden farklı olduğu
görülebilmektedir. Dünya çapında yayınlanan reklamlar incelendiğinde,
Filipinler, Hindistan ve Şili’deki Nescafé fincanlarındaki farklılıklar ortaya
çıkmaktadır. Bu bağlamda Filipinler’de kırmızı Nescafé kupası, küresel
111
ölçekteki kupalarla aynı renk kırmızı tonuna sahip olmakla birlikte, ağız
kısmından iki santimetre aşağısında ‘altın yaldız çizgi’ olduğu görülmektedir.
Diğer yandan birçok ülkedeki Nescafé Classic paketleri ve kavanozları
incelendiğinde, bu kupanın sadece ambalajlarda görsel olarak kullanılması
dikkat çekmektedir. Altın yaldızlı kupaların, birçok reklamda kullanılmasa bile
ambalajlarda olmasıyla, altın yaldızın verdiği ‘lüks’ ve ‘ihtişam’ anlamının bu
şekilde vurgulandığı ve ‘gizli bir ileti’ verildiği anlaşılabilmektedir. Hindistan ve
Şili’de ise, kırmızı Nescafé kupasının ‘orijinalinden daha kısa ve yazısız, ağız
kısmında altın yaldız çizgi’ olduğu, kırmızı renk tonunun da normalinden daha
koyu olduğu görülebilmektedir. Öyle ki, dünya çapında Nescafé reklamları
incelendiğinde, ülkenin dili ve özellikleri bilinmese bile, reklamlarda kullanılan
kupalardan reklamın ‘hangi ülkede’ yayınlandığı anlaşılabilmektedir. Tüm
bunlardan hareketle, özellikle Nescafé Classic reklamlarında ‘Nescafé,
kırmızı kupasıyla içilir’ iletisi verilmekte, bu içecek başka bir bardak veya
kupayla içildiğinde Nescafé’nin uyandırıcı etkisinin ve marka imajının tam
olarak yansıtılmayacağı düşünülebilmektedir. Dolayısıyla içecek, kırmızı
kupasıyla birlikte tüketildiği takdirde sembolik iletiler de ifade edebilmektedir.
3.3.3. Nescafé Reklamlarında Göstergelerin Kullanımı
Günümüzde insanlar, iletişim yoluyla hayatlarına devam ederken, ilk
çağlardan bugüne dek birçok iletişim aracını geliştirmiştir. Modern çağda
insanların toplumsal yaşamda, daha etkili ve hızlı ileti iletmek amacıyla
kullandığı iletişim araçlarından biri de şüphesiz ki göstergelerdir. Dolayısıyla
göstergeler, görsel iletişim stratejilerinde sıklıkla başvurulan bir yöntemdir.
Küreselleşmeyle birlikte hızla değişen ve gelişen dünya düzeni, beraberinde
yeni modern toplumu var etmiştir. Günlük yaşam içerisinde pek çok kez
karşımıza çıkan açık hava reklam panoları, afişler, gazete ve dergi ilanları,
televizyon reklamları ve diğer yaratıcı reklam mecraları, göstergelerden
yararlanarak hedef kitlelere ulaşmaktadır. Bu bağlamda modern toplumda
iletişimi sağlayan faktörlerin başında yazılı ve görsel-işitsel medyanın yer alır
duruma geldiği söylenebilir. Sonuçta bu mecraların kurmaya çalıştıkları
iletişimin etkililiği, seçilen göstergelerin doğru kullanımlarıyla doğru orantılıdır.
112
Modern göstergebilimin iki kurucusu Charles S. Pierce’e göre gösterge
“biri için herhangi bir şeyi belli bakımlardan ya da bir sıfatla temsil eden bir
şey”; Ferdinand De Saussure’e göre ise gösterge “iletişim kurmayı ya da bir
şeyler anlatmayı amaçlayan iki insan arasında yer alan iletişimsel bir araç”tır.
Başka bir ifadeyle “göstergebilim, gösterge dizilerinin bilimi anlamına
geldiğine göre, gösterge kavramı ilke olarak bu bilimin temelidir’’ (Bochenski,
1997:301).
Küçükerdoğan’a
(2009:55)
göre
göstergelerin
analizi,
anlamlandırılmasıyla ilgili göstergebilimin, “göstergenin kendisi”, “içinde
göstergelerin düzenlendiği düzgüler (kodlar) ya da dizgeler” ve “göstergelerin
içinde işlerlik kazandığı kültürel ortamlar” olmak üzere üç ana çalışma alanı
vardır. Göstergeler, işitim imgesi ya da biçim olarak tanımlanabilecek
gösterenler ve bunların bireyin zihninde çağrıştırdığı kavramlar, içerik
biçiminde tanımlanan gösterilenlerden oluşur.
Hall’a (1994:200-204) göre “modern medyanın büyük kültürel
işlevlerinden birincisi, başkalarının ‘dünyalarını’, yaşanan gerçekliklerini
algıladığımız ve onların hayatları ile bizimkilerini kavranabilir bir ‘bütünün
dünyası’ halinde, bir ‘yaşanan totalite’ halinde hayalî olarak yeniden inşa
ettiğimiz toplumsal bilginin, toplumsal imgenin sağlanması ve seçici bir
şekilde inşa edilmesidir. Medya, iletilerin üretilmesi için toplumsal, ekonomik
ve teknik olarak örgütlenmiş aygıtlar toplamıdır. Sembolik iletilerin üretimi,
geniş bir şekilde anlam ileten göstergeler sistemi olarak anlaşılan dilin
aktarımından geçmeksizin gerçekleştirilemez. Olaylar kendi başlarına anlam
iletemez. Olayların, ister gerçek ister kurmaca olsun, anlaşılabilir kılınması
için sembolik biçimlere dönüştürülmesi gerekir. Bu işleme ‘kodlama’ adı verilir.
Kodlama, olaylara anlamlar yükleyen kodları seçmek, olayları kendilerine
anlam yükleyen göndergesel bir bağlama yerleştirmek demektir”. Bu
bağlamda göstergeleri okuyabilmeyi, anlayabilmeyi sağlamakta kültürler
önemli etkenler olmakla birlikte her kültürün kendine özgü göstergeleri vardır.
Bu noktada reklam metninin sunduğu bildirinin, sözcük adı verilen
göstergelerle kodlanmış ve şifrelenmiş halde bulunduğunu ifade eden Batı
(2010:107), figürlerin metin içinde duruşunu estetik kodların belirlediğini
113
söylemektedir. İmge denilen kavramın yaratıcıları olan estetik kodlar, figürler
aracılığıyla yaratılıp gösterge işlevi görmektedir. Bir gösterge işlevi gören
yapı da temelde ‘dil’e dayanmaktadır.
Küçükerdoğan’a
oluşturucuları,
kültürel
(2009:19)
göre,
göstergelerdir
ve
reklam
iletilerinin
bunların
temelini
kültürel
semboller
oluşturmaktadır. Cathelat ve A. Cadet reklam iletisini iki bölümde incelemekte,
birinci bölümü, “reklamın bilinçli olarak oluşturulan ve tüketicinin mantığına
seslenen, ürünle/hizmetle ilgili bilginin aktarılması” oluşturduğunu ifade
etmektedir. İkinci bölümde ise “reklamın gizli anlamlar ve sunumlar aktarmak
amacıyla sembollerden yararlanılarak oluşturulan dikkat çekici ve etkileyici
bölüm” yer almaktadır Sonuçta, reklam iletisinin kurgulanması, bu iki
bölümün birbiriyle uyum içinde olması ve birbirini tamamlamasıyla önem
kazanmaktadır. Ürünün sembolik anlamının bulunduğu ikinci bölümün önemi,
hem reklamcının reklamını etkili kılmak istediğinden hem de tüketicinin
gereksinimlerini karşılama isteğinden kaynaklanmaktadır. Alpan’a (2005:28)
göre semboller, en basit düzeyde iletişimin temelini oluşturmakta; hem
konuşma dili hem de yazılı dilde iletişim semboller aracılığıyla olanaklı hale
gelmektedir. Dolayısıyla simgeler kimi zaman sözcüklerdir, kimi zaman el kol
hareketleridir, kimi zaman da resimler veya nesnelerdir. Gülümsemek, el
sıkmak iletişim simgelerine birer örnek oluşturmaktadır.
Semboller, iletişimle öğrenilen ortak anlam ve değerler bütününden
oluşmaktadır. Sembolleri kullanarak bir kişi diğeri üzerinde arzu ettiği anlam
ve değerleri uyandırabilir. Sembolik iletişim toplumsal bir süreç olmasının
yanı sıra iletişimde bulunan ve iletişimde bulunulan da iletişimin içeriğine
katkıda bulunmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 1990:27). Bu bağlamda
sembollerin anlam aktarabilmeleri için yorumlayanın ya da çözümleyenin
onun anlamını bilmesi gerektiği bilinmektedir. Öyle ki yabancı bir ülkeye
gidildiğinde eğer o ülkenin dili bilinmese bile sembollerin evrensel diliyle
insanlar iletişim kurabilmektedir. Bu bağlamda semboller, iletişim sürecinde
alıcı ve verici tarafından tanındığında bir ileti aktarma işlevi yerine
getirebilmekte, bazen bir nesneyle bazen de bir hayvanla ‘asalet’, ‘çeviklik’,
114
‘güç’ gibi soyut gerçeklikle somutlaştırılabilmektedir. Diğer yandan Sargut’a
(1994:72)
göre,
sembollerin
anlamları
kültürden
kültüre
farklılıklar
gösterebilmekte, hatta aynı kimi semboller bir kültürden diğerine göre önemli
ölçüde farklı çağrışımlar yaratabilmektedir. Örneğin, ‘siyah’ bir toplumda
kederi temsil ederken diğerinde ise sevinci çağrıştırabilmektedir. Bunun
nedeni, kültürden kültüre geçerken semboller arasında varolan ilişkilerin
değişmesidir. Kültürler, sembollerin birbirleriyle ilişkilendirilmesinde pragmatik
diziler oluşturmaktadır. Semboller arasındaki kurulu ilişkiler farklılaşınca
toplumların oluşturduğu paradigmalar dizisi de farklılaşacaktır ve farklı
semboller evreni ortaya çıkacaktır.
Görsel iletişim açısından Nescafé reklamlarında kullanılan renkler,
müzik, insanların ten renkleri, trafik işaretleri, çizgi ve bayrak gibi unsurlar
sembolik anlamlar taşımaktadır. Nescafé, dünyada çapında yayınlanan
birçok reklamında insanlarla iletişime geçebilmek için ‘ortak bir dil’ kullanarak
tüm dünyaca ortak kabul edilen sembollere yer vermektedir. Nescafé,
yayınlanacağı ülkelerde yerel veya kültürel öğelerini kullanarak reklam
iletilerini oluşturabildiği gibi küresel ile yerel unsurları birleştirerek glokal
iletişim stratejileri de gerçekleştirebilmektedir. Çetinkaya’ya (1992:56) göre,
farklı diller, farklı yaşam biçimleri, zevkler, güdüler ve özgün değerler,
insanları ve ülkeleri birbirinden farklılaştırmaktadır. Her farklı ülkenin pazarı,
aynı zamanda farklı tarihlerin, farklı kültürel değerlerin ve ekonomi
anlayışlarının bir mozaiğidir. Küreselleşme, bu mozaiği kırarak tüm dünyada
tek tip yaşam biçimi, tek tip zevk, tek tip kültür, tek tip tüketim biçiminin
yaygınlaşmasına
yardımcı
olmaktadır.
Ancak
küresel
kampanyaları
savununa Theodor Levitt ve diğerleri, dünyadaki tüm halkların aynı zevklere
ve isteklere sahip olduklarını, bunun yanında aşk, nefret, sevgi, korku, neşe,
doyumsuzluk, lüks, dinî duygular taşımak gibi konularda birbirlerine
benzediklerini ifade etmektedir.
Tüm bunlardan hareketle küresel bir marka olan Nescafé’nin ülkeler
arasında dilsel ve görsel iletilerin sunumunda da farklılıklar olduğu
anlaşılmaktadır. Öyle ki Nescafé reklamlarında, Uzakdoğu ülkelerinde
115
yağmur, tropikal meyveler, geleneksel kıyafetler; İslam ülkelerinde İslam’ın
simgeleri olan ‘hilal ve yıldız’ figürleri, dinî kıyafetler; Avrupa ülkeleri ve
Amerika’da iş hayatında verimlilik, bireysellik, cinsellik ve eğlence gibi
unsurların planlı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu bölümde, Nescafé
reklamlarında ‘küresel’ ve ‘yerel’i nelerin temsil ettiği ortaya konulmaya
çalışılmakta, kavramların göreliliklerini tespit ederek, küresel ve yerel olanın
sembolik olarak tanımlanabilmeleri için bir çerçeve geliştirilmektedir. Bu
yapılmaya çalışılırken, küresel ve yerel olanın birbirleriyle ilişkisinin
günümüzde aldığı çeşitli görünümler üzerinde durulmakta ve buna bağlı
olarak, yerel olanın, küresel olan karşısında kendisini ifade etme, varolma,
aracı olarak Nescafé reklamlarının küresel çaptaki konumu ve temsil ettiği
semboller incelenmektedir. Burada reklamlar evrensel ve yerel göstergelerin
kullanımı şeklinde iki alt başlık şeklinde belirtilmekte, glokal çalışmalara bu alt
başlıklar içinde yer verilmektedir.
3.3.3.1. Nescafé Reklamlarında Evrensel Göstergelerin Kullanımı
Küresel reklam çalışmalarında, tüm dünya benzer özelliklere sahip tek
bir pazar olarak ele alınmakta ve markanın özellikleri tüm pazarlarda aynı
şekilde ortaya konmaktadır. Bu bağlamda ülkeden ülkeye farklılıkların olması,
hedef kitlelerin beklenti ve anlayışlarının farklılaşması nedeniyle küresel
iletişim stratejilerinde yoğunlukla marka imajına yönelik çalışmaların yapıldığı
ve kimi zaman da evrensel değerlerle yerel değerlerin eklemlenerek glokal
iletilerin hazırlandığı görülmektedir. Elden (2005:68), küresel hedeflerin
belirlenmesinde her zaman ürüne ait tek bir ses, tek bir görüntü ve çağrı
olması gerektiğini belirterek, yerel çalışmaların bunun üzerine kurulması
gerektiğini söylemektedir.
Dünya genelinde yayınlanan reklamlar incelendiğinde, kırmızı Nescafé
kupasının ve içeceğin ‘aşk’ı sembolize ettiği, Nescafé’nin insanları aşk, sevgi
ve heyecan gibi duygularla birbirine bağladığı iletisi verilmektedir. Tayvan’da
yayınlanan bir reklamda, Nescafé’nin evlilik teklifi yapmak için uygun bir
ortam hazırladığı iletisi verilmektedir (Şekil 3.4). Reklamda, tüm kültürler için
116
ortak değerlerin kullanıldığı görülmekte; bu bağlamda evlilik teklifinin tek taş
bir yüzük eşliğinde yapıldığı, sevginin göstergesi olarak da kırmızı Nescafé
kupalarının ve yüzüğün vurgulandığı anlaşılmaktadır. Reklamda Nescafé
kupasına bir kurdeleyle bağlanan yüzüğün, sevgili tarafından sevinçle
karşılandığı görülmekte, ‘sevincin göstergesi ağlama’ ve ‘sarılma’nın verdiği
duygular, Nescafé markasıyla bağdaştırılmaktadır.
Şekil 3.4. Evlilik teklifi ve Nescafé, reklam görüntüleri (Tayvan)
Glokal olarak nitelendirilebilecek bu reklamda Tayvanlı insanlar
görülmekte, dilsel iletilerde ise Tayvan’ın resmî dili olan Çince/Tayvanca
kullanılmaktadır. Reklamdaki romantizm, fon müziğinde duyulan bir gitar
eşliğinde söylenen hafif bir müzikle vurgulanmaktadır. Reklamda Çin
alfabesinin yanında İngilizce “hearts on fire” cümlesine yer verildiği, içecek ile
aşkın sıcaklığının bağlantısının kurulduğu anlaşılmaktadır. Reklamda,
Sevgililer Günü’nde yapılacak bir evlenme teklifinde Nescafé’nin en iyi
romantik ortam hazırlayıcılardan biri olduğu vurgulanmaya çalışılmakta; bu
imaj,
evlenme
örtüşmektedir.
teklifinin
Burada
Nescafé’ye
ayrıca,
sembolik
ürünün
tüketici
değerler
kimliğinin
atfedilmesiyle
en
önemli
parçalarından olduğu sembolik olarak belirtilmektedir. Bu noktada Batı’nın
(2010:298) şu sözleri dikkat çekmektedir:
Hedonik tüketim aracılığıyla gündelik hayatını zenginleştirmeye çalışan
birey, nesnel olmaktan çok öznel semboller aracılıyla tatmin duygusuna
ulaşır. Böyle bir çaba içindeki bireyin duygusal tepkileri anahtar
konumdadır. Gündelik hayat etkinliklerinde Sevgililer Günü yemeğine
ödenen iki kat para, yılbaşında alınan hediyelere harcanılan abartılı
fiyatlar, duygusal tepkilerin fayda ve akılcı motiflere sağladığı baskınlığın
işaretidir.
117
Batı’nın (2010) yaptığı bu tespit, birçok Nescafé reklamı için geçerli
olmaktadır. Romanya’da yayınlanan Nescafé Gold reklamlarında ise,
dünyaca tanınan ve popülerliği olan şehirlerin fotoğraflarının görsel olarak
kullanıldığı görülmektedir (Şekil 3.5, Şekil 3.6). Reklamın dilsel iletilerinde
İngilizce “save energy” ve “drink decaf Nescafé” cümlelerine yer verilerek
görselde kullanılan şehirlerle Nescafé arasında bağlantı kurulmaktadır.
Türkçe karşılığı “enerji depola” olan “save energy” cümlesiyle, Nescafé Gold
içilerek enerji kazanılacağı belirtilmektedir. Her iki reklam görselinde de gece
görüntüsü verilmekte, Türkçe karşılığı “kafeinsiz” olan İngilizce “drink decaf”
cümlesi görülmektedir. Bu bağlamda reklamlarda “hiçbir yere gitmene gerek
yok, bu içeceği içtiğinde şehirler ayağının altına geliyor, enerjin sana kalıyor”
iletisinin olduğu dikkat çekmektedir.
Şekil 3.5. Nescafé Gold reklamında
Las Vegas görseli (Romanya)
Şekil 3.6. Nescafé Gold reklamında
Sidney görseli (Romanya)
Küçükerdoğan’a (2005:33) göre reklam iletisinde fotoğraf, aktarılmak
istenenin, alıcının zihninde, hayal gücünde somutlaştırılarak algılamayı
kolaylaştırmak
için
kullanılmaktadır.
Dolayısıyla
gerçek
görüntülere
başvurularak, seçkin ve modern insanların içeceği olarak konumlandırılan
Nescafé Gold’un bu reklamında, evrensel değerlere vurgu yapılmakta, bu
içeceği içen insanların büyük ve dünyaca tanınmış şehirler olan Las Vegas
ya da Sidney’e bile gideceği hissini vermektedir. Genel olarak karanlığın,
insanlara huzursuzluk verdiğinin düşünülmesine rağmen, reklamda görülen
ay ışığı Nescafé’nin verdiği ‘huzur’ ile bağdaştırılmakta, Nescafé ‘bir ışık gibi’
118
insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmaktadır. Reklamın dilsel iletilerinde
İngilizce’nin kullanıldığı, Romanya’nın resmî dili Rumence’ye yer verilmediği
görülmektedir. Diğer yandan Nescafé, dünya çapında yayınlamış olduğu
birçok reklamında ‘ışık’ temasını kullanmakta, içeceğin tüm değerlerini bu
şekilde yansıtmaktadır.
3.3.3.2. Nescafé Reklamlarında Yerel Göstergelerin Kullanımı
Günümüzde hazır kahve sektöründe Nescafé’nin egemenliği ve
taşıdığı hegemonik kültürel çağrışımlar, geleneksel olarak toplumun her
katmanında kabul gören kültürel kodları kullanarak Nescafé’nin bir yanıyla
evrensel, bir yanıyla da yerel alışkanlıkları dışlamayan bir ürün olduğu iletisini
yaymaktadır. Bunu hızlandıran önemli etkenlerden biri Nescafé gibi
uluslararası çağrışımları olan ürünleri tüketmekle ayrıcalıklı olunacağı fikrinin
toplumda geçerli kılınmasıdır. Dolayısıyla Nescafé hem tanıdık, hem
evrenseldir. Taylan’a (2008:88) göre, teknoloji ve iletişim altyapısı ile kültürel
beraberlik, sömürge ilişkilerinin ekonomik anlamda örtük olarak sürmesi için
zemin hazırlamaktadır. Ancak diğer yandan bu beraberlik, kültürel sembol ve
kimliklerin gittikçe daha çok paylaşılmasına ve melezleşmesine de imkân
vermektedir. Bunların arkasında var olan ve kültürle enjekte edilen değişken
tüketimdir. Kültürel yapıda, tüketim sayesinde dışarıdan gelen bir akışkanlık
yaratılmakta ve bu akışkanlık, stratejik kırılma noktalarında yerel kültürel
değerlerle
melezleştirilerek
muhtemel
pazar
kısıtlılıkları
aşılmaya
çalışılmaktadır. Bireyler tüketim vasıtasıyla küresel bir ekonomi içinde
şekillenen bir yaşam tarzı ile karşı karşıya kalmaktadır.
Nescafé reklamlarında bireylerden çok, toplum ve gruplar ön planda
olmakta, bu da geleneksel değerlere önem verilmesiyle açıklanabilmektedir.
Dolayısıyla Nescafé’nin, Malezya, Endonezya, Tayland ve Filipinler gibi
Uzakdoğu ülkelerinde yayınladığı reklamlarında, bu ülkelerin neredeyse her
mevsimde
yağmurlu
görülebilmektedir.
olması
sebebiyle
‘yağmur’
öğesini
kullandığı
119
Nescafé, Meksika’da yayımlanan bir reklamında görsel olarak ‘horoz’
kullanmakta, bu bağlamda Meksika’da bahisle oynanan ‘horoz dövüşleri’ne
atıf yapıldığı anlaşılmaktadır (Şekil 3.7). Horoz dövüşleri Meksika’da, boğa
rodeosu, kasaba panayırları ve festivaller boyunca devam eden gece yarısı
eğlenceleri kadar yaygın bir etkinliktir. Diğer yandan horoz, dünya çapında
‘gün doğuşunu haber veren ötücü bir hayvan’ olarak bilinmektedir. Ancak
reklamda genel anlamının yanında bir de Nescafé’nin içerdiği kafeinin
‘uyandırıcı etkisi olduğu’ bağlantısı kurulmaktadır. Öyle ki ‘uyandırma’
özelliğinin, hem Meksika’nın yerel değerlerinden olan horoz ile hem de
Nescafé ile bağdaştırıldığı görülebilmektedir.
Şekil 3.7. Nescafé
reklamında horoz figürü
(Meksika)
Şekil 3.8. Nescafé
reklamında Malay giysili
kadın figürü (Malezya)
Şekil 3.9. Nescafé
reklamında hilal ve yıldız
figürleri (Pakistan)
Nescafé kupasının kırmızı rengini kodlar şekilde hazırlanan görselde,
kupanın ağız kısmı horozun gözünü ve böylece zinde kalarak insanların
gözünün açılmasını sembolize etmektedir. Diğer yandan, kupanın sap kısmı
horozun gaga kısmını oluşturmakta, horozun ötüşü ve insanları uyandırışı,
Nescafé’nin
etkisiyle
özdeşleştirilmektedir.
Dolayısıyla
horozun,
uyanabilmenin içerdiği tüm değerler, Nescafé’ye aktarılmaktadır. Ortak değer,
horozun Meksika kültüründe geleneksel bir etkinlik olduğu ve insanları
uyandırması ile Nescafé’nin uyandırıcı etkisidir. Bunun dışında ‘canlılık’ ve
‘zinde olma’ gibi kavramlar iletilmektedir. Reklam görseli son derece sadedir;
120
Nescafé kavanozu ve paketine yer verilmemiştir; verilen iletiler ‘etkili’ ve
ürünün özelliklerini vurgular niteliktedir.
Diğer yandan, İslam ülkeleri olan
Malezya ve Pakistan’da yerel
unsurların Nescafé reklamlarında kullanıldığı dikkat çekmekte; Malezya’da
geleneksel Malay giysili kadının görsel olarak kullanıldığı (Şekil 3.8);
Pakistan’da Ramazan ayına özel olarak hazırlanan reklam iletilerinde ise,
görsel olarak Pakistan bayrağındaki ‘hilal ve yıldız’ın kum sanatı yardımıyla
oluşturulduğu görülmektedir (Şekil 3.9). Bununla birlikte Pakistan’daki
reklamda Farsça ve İngilizce sentezi olan “Eid Mubarak from Nescafé”
cümlesine yer verilerek, yazıların Farsça’ya benzetilmesiyle glokal bir yazının
oluşturulduğu anlaşılabilmektedir.
Şekil 3.10. Ramazan’a özel Nescafé, reklam görüntüleri (Pakistan)
‘Eid Mubarak’ İslam’da kutlama anlamına gelen “Mübarek Bayram”
olarak belirtilmekte, Türkiye’de ise bu kutlama iletisi ‘Bayramınız kutlu olsun’
şeklinde kullanılmaktadır (www.en.wikipedia.org/wiki/eid_mubarak). Yerel
değerlere vurgu yapılarak hazırlanan bu reklam, o kadar etkili olmuştur ki,
İslam ülkelerinde ‘Top 10 Eid Mubarak Reklamlar 2009’da üçüncülük elde
etmiştir. Reklamda dikkati çeken diğer bir bağdaştırma da ‘İslam dininin
birleştirici özelliği’ ile Nescafé 3’ü 1 Arada’nın ‘insanları bir araya toplayıcı
özelliği’nin olmasıdır. Reklamda, İslam’ın sembollerinden ‘hilal ve yıldız’
figürlerine, Nescafé’nin kırmızı kupasına ve Nescafé tozlarına yer verilerek,
Nescafé’nin ‘İslam dini gibi birleştirici’ olma özelliği anlatılmaktadır.
Dünya çapında “küresel düşünüp yerel hareket eden” Nescafé,
yayınlanacağı ülkeye özgü motifleri reklamlarında kullanarak Ramazan ayına
özel iletişim stratejileri gerçekleştirebilmektedir. Öyle ki Nescafé, bir İslam
121
ülkesi olan Pakistan’da Ramazan’a özel hazırladığı televizyon reklamında,
Müslüman insanların çay yerine Nescafé’yle orucunu açtığı vurgulanmakta
ve bu Pakistan’ın resmî dili Farsça’yla ifade edilmektedir. (Şekil 3.10). Diğer
yandan reklamda gençler, havanın kararmasıyla mahallelerini Pakistan
bayrağında görülen hilal ve yıldız figürleriyle ışıklandırmakta, fonda ise İslam
kültürüne özgü ezgiler yer almaktadır. Reklamda dinî kıyafetleri olan
Müslüman yaşlı bir adam görünmekte, bu da reklamdaki yerel iletilere vurgu
yapılmasıyla örtüşmektedir.
Şekil 3.11. Tropik meyvelerle Nescafé, reklam görüntüleri (Filipinler)
Ülkelerin sahip olduğu iklim koşulları, içeceklerin tüketiminde de
farklılıklara neden olmaktadır. Nescafé, reklamların yayınlanacağı ülkelerin
iklim sıcaklıklarının farklılık göstermesi sebebiyle, içecek tüketiminin de
farklılık göstermesini hesaba katarak iletişim stratejilerini yerel değerlere göre
şekillendirmektedir. Öyle ki dünya çapında pastalar, kurabiyeler, dondurma
ve keklerde kullanılan Nescafé’nin, birçok sıcak ülkede farklı şekillerde
tüketilebileceği reklamlarda belirtilebilmektedir. Örneğin sıcak ve tropikal bir
ülke olan Filipinler’de Nescafé soğuk ve buzlu olarak tüketilebilmekte,
kahvenin içine tropik meyveler de eklenebilmektedir (Şekil 3.11). Diğer
yandan sıcak bir iklime sahip olan Endonezya’da görülen birçok reklamda da
Nescafé buzlu içilebilmekte, dondurma ve tarçın ile servis yapılabilmektedir.
Küresel
çaptaki
iletişim
stratejilerinde,
farklılaştırma
stratejisi
uygulayan Nescafé, Hindistan kahve pazarında, bu ülkenin yerel damak
tadına uygun, sert bir karışım hazırlamakta ve “Nescafé Sunrise” alt
markasını yaratarak, Hindistan’daki tüketici tercihlerini dikkate almaktadır. Bu
bağlamda Hindistan halkı için özel olarak üretilen Nescafé Sunrise’ın
122
reklamlarında da geleneksel temaların kullanıldığı görülebilmektedir (Şekil
3.12).
Şekil 3.12. Nescafé Sunrise, reklam görüntüleri (Hindistan)
Hindistan’da yayınlanan ve glokal olarak nitelendirilebilecek bu
Nescafé reklamında ise, genç kızın giyim tarzının modern görünümde olduğu
fakat yaşlı çift tarafından bu giyimin hoş karşılanmadığı anlatılmaktadır. Öyle
ki gelin adayları olduğu anlaşılan genç kızın, geleneksel Hint kıyafeti
giymediğini gören yaşlı kadın ve adamın moralinin bozulduğu anlaşılmaktadır.
Nescafé Sunrise hazırlayan genç kızın, yaşlı çiftin istediği şekilde Hint
kıyafetlerini
giymesi,
Hint
takılarını
takması
ve
Nescafé
Sunrise
hazırlamasıyla mutlu ettiği görülmektedir. Reklamın dilsel iletilerinde Hintçe
ve fon müziği olarak da Hint müziği kullanılmaktadır. Diğer yandan, bu
içeceğin kırmızı Nescafé kupası yerine kahverengi fincanlarla içilmesi, bu
hazır kahvenin diğerlerinden farklı ve sert içimli olmasının özellikle
belirtilmesiyle açıklanabilmektedir. Tüm bunlardan hareketle, Nescafé’nin
birçok reklamında hem modernlik, hem de geleneksellikten kopmayış iç içe
geçmektedir. Dolayısıyla evrensel ve yerel temalar bağdaştırılarak glokal bir
bir iletişim gerçekleştirildiği görülebilmektedir.
3.3.4. Nescafé Reklamlarında Kimliğin Yeniden İmajlaştırılması
Reklamların insanların yaşamlarını şekillendirecek pek çok tutum ve
davranışın oluşmasına etki ettiği ve kimlik imajının şekillenmesi üzerine de
bütüncül etkisinin bulunduğu bilinmektedir. Kimlik, sembolik bir etkileşim
süreci ve zaman içinde yeniden biçimlenen bir anlatı olarak ele alındığında,
reklamların, kimlik oluşum sürecinde etkili olduğu görülmektedir. Timisi’ye
(1997:26) göre, kitle iletişim araçlarından özellikle televizyon reklamlarında,
123
kadın ve erkek kimliklerinin nasıl olması gerektiği yolundaki iletiler (yeniden)
üretilmektedir. Kitle iletişim araçları, toplumsal idealleri yansıtan kurumlar
olduklarından, bu araçların sosyal temsiller aracılığıyla yansıttıkları kadınla
erkek tanımlamaları toplumsal gerçeklikle birebir örtüşmese de toplumun
ulaşmak istediği idealleri ortaya koymaktadır. İletişim endüstrisi belli kalıp
yargılara dayalı olarak ürettiği imgelerle genel izleyici kitlesini ekran başına
çekip kâr ederken, aynı zamanda bu izleyici kitlesinin toplumsal değer
beklentisine de yanıt vermiş olmaktadır. Dolayısıyla kitle iletişim araçları
gerçekliği sunarken, onu olduğu gibi yansıtmamakta yeniden kurgulamaktadır.
Ancak, kurgulama yapılırken seçilen imgeler gerçek dünyadan alındığından
izleyicide birebir gerçekliği yansıtıyormuş gibi bir izlenim yaratılmaktadır.
Tomlinson (2008:324), modernitenin kurumsal özelliklerinin dağıtımını
tüm kültürler çağında yaptıkça, küreselleşmenin daha önce hiç olmayan, çok
daha kendine mahsus, tamamlanmamış ve asayişi toplumsal olarak daha az
sağlanmış aidiyetlerin olduğu “kimliği” ürettiğini söylemektedir. Kimliklerin
yoldan sapmış yok edilişlerinin yerine bu, küreselleşmenin en göze çarpan
kültürel
etkisidir;
bu
etki
kültürel
deneyimin
biçimsel
düzeyinde
hissedilmektedir. Bu bağlamda Nescafé reklamlarında toplumsal kimlik
rollerinin şekillenmesinde dilsel ve görsel iletilerin özenle kurgulandığı
görülmektedir. Öyle ki tüketiciler, kimliklerine uygun olduğunu düşündükleri
ürünleri tüketebilmekte, özellikle günümüzün karmaşık ve değişken toplum
yapısında, özne, kimlik ve benlik gibi olgularla ilişkili olarak tüketim
davranışını gerçekleştirebilmektedir. Dolayısıyla Nescafé reklamlarında
ürüne karakter yüklenerek bilinç oluşturulduğu bilinmektedir.
Burada tüketim kültürünün bir unsuru olarak kimliğin yeniden
imajlaştırılması ve bunun özelinde Nescafé reklamlarında modern kadın, aile
ve gençliğin temsil biçimleri, dilsel ve görsel analizlerle tespit edilmeye
çalışılmaktadır. Konu bağlamında reklam imgelerindeki tüketici kimliklerinin
temsilleri, içerdiği dil unsurları ile görsel iletilerin kullanımı Nescafé
reklamlarından örnekler sunularak irdelenmektedir.
124
3.3.4.1. Nescafé Reklamlarında ‘Kadın’ ve ‘Aile’ İmajı
Kitle iletişim araçları, kadınları her zaman için etkin bir tüketici
topluluğu olarak görmektedir. Özellikle de televizyonun, cinsiyetçi stereotipler
(kalıp yargı) üreterek kadınların ikincil konumunu pekiştirdiği bilinmektedir.
Diğer yandan kitle iletişim araçları tarafından yayılan iletilerle kadınlar,
yaşadıkları deneyimlerle aynı doğrultuda olgularla karşı karşıya bırakılmakta
ve onlara haz almaları sağlanmaktadır.
Demir’e (2006:291) göre kitle iletişim araçları, özellikle Amerika’da,
kadınların itirazlarını göz önüne alarak stereotiplerde değişiklikler yapmış;
fakat bu kez de aşırıya kaçarak, bir “süper kadın” imajı yaratmıştır. Ticarî
kültürün kadın dergileri ve reklamlarda yarattığı bu imaj; bağımsız ve
kendinden emin bir iş kadını, vücudu bir genç kızın beden ölçüleri ile aynı
olan başarılı bir eş ve annedir ve hâlâ güzeldir. Bu imgeye uygun yaşamayı
arzulayan ve onun için çabalayan birçok köy, kent ve gecekondu kadını
bunalıma girmektedir. Çünkü rejim yapma yönündeki baskılar sonucunda
kadınlar
yiyeceklerden
zevk
alma
konusunda
suçluluk
duyar
hale
getirilmektedir. Böylece bütün kadınlar aynı şekilde giyinen, aynı yaşam
tarzını isteyen, aynı duyguları özleyen bireyler haline gelmektedir. Eskiden
devlet, toplum, aile ve din tarafından kontrol edilen kadın davranışları, şimdi
ek olarak görsel idealler tarafından da yönlendirilmektedir.
Nescafé, görsel iletişim stratejileriyle modern kimlik inşa ederek niş
pazarını doldurabilmektedir. Öyle ki reklamlarda, bu ilişkilendirme ve
özelliklere örnek olarak “modern çağın içeceği” olarak anılan Nescafé, 1938
yılında İsviçre’de yayınladığı bir reklamında, bu içeceğin Batılı kadınlara
yönelik olduğu iletisini vermektedir (Şekil 3.13). Bu bağlamda reklamda
görsel olarak kullanılan sarı saçlı kadın, son derece bakımlıdır ve saçı
modern tarzda kesilmiştir. Dikkati çeken diğer bir unsur ise, kadının
parmağında Batı’da evliliğin simgesi olan tek taş bir yüzüğün bulunması ve bakımlı olmaya işaret eden- tırnaklarının uzun ve kırmızı ojeli olmasıdır.
Reklamda başlık olarak Türkçe karşılığı “yeni Nescafé” olan Almanca cümle
125
“der neue Nescafé” yazılarak bu yeni içeceğin tanıtımının yapıldığı
görülmektedir. Reklamda kadının Nescafé’yi koklayarak kahvenin kokusu
karşısında etkilendiği anlaşılmaktadır. Şekil 3.14’te de yine Batılı olduğu
anlaşılan bakımlı bir kadının, Türkçe karşılığı “bu kahve, Nescafé” olan
Fransızca cümle “ça ç’est du café” yazılı beyaz bir kağıdı tutarak gülümsediği
gösterilmektedir. Şekil 3.15’te ise, diğer ilk reklamlarda olduğu gibi Batı’yı
temsilen bir kadın görülmekte; dilsel iletilerde Fransızca kullanılmakta ve
Türkçe’deki karşılığı “huzur içinde yatsın” olan “dormer en paix” cümlesine
yer verilmektedir. Nescafé logosunun altında ise kahvenin kafeinsiz olduğu
‘décaféiné’ kelimesiyle belirtilmektedir.
Şekil 3.13.
“Yeni Nescafé”
(İsviçre)
Şekil 3.14.
“Bu kahve, Nescafé”
(Şili)
Şekil 3.15.
“Huzur içinde yatsın”
(Şili)
Baudrillard’a (2004) göre, evlerde tüketime yönelik harcamaların
büyük bir kısmı kadınlar tarafından yapılmaktadır. Bu nedenle reklamcılar,
kadınların arzularını, zayıf yönlerini, korkularını, endişelerini, ihtiraslarını, ilgi
alanlarını, hırslarını, yaşam biçimlerini ve yeteneklerini, onları satın almaya
itecek yolları en ince ayrıntılarına kadar araştırmaktadır. Bu bağlamda
Nescafé reklamlarındaki amacın da aileyi bir tüketim merkezine dönüştürerek,
“kendine ait olan şey kadına hiç güven vermez” iletisinin kodlandığı
görülebilmektedir. Nescafé reklamlarında kadınlar, sağlığına, vücut bakımına
126
ve giyimine özen göstermektedir. Timisi de (1997:40), reklamlarda kadın
bedeninin, çeşitli söylemlerle denetim altında tutulduğunu söyleyerek, kadının
bedeninin bireysel kimliği ile özdeş tutulduğunu, güzel ve bakımlı bir bedene
sahip olmanın, iyi bir anne ve eş olmanın da önkoşulu olarak görüldüğünü
belirtmektedir. Bu bağlamda zayıf, atletik ve güzel kadın toplumsal bir ideal
olarak sunulurken, bu bedene sahip olmak için kullanılan tüketim ürünleri
aracılığıyla yaratılan ‘her yaşta genç kadın’ imajı bireysel başarıyı da
sağlamaktadır.
Taştan (2009:80), dünyaya bakıldığında kahve alışkanlığının, ev
hanımları arasında da rağbet gördüğünü; bir fincan kahve hazırlamanın iyi bir
ev kadını olmanın ölçütlerinden biri olarak düşünüldüğünü söylemektedir.
Dolayısıyla bu ölçüt, Avrupa’daki gelenek ile kıyaslanınca, ABD’nin kahve
ticaretinde, kadınların erkeklerden daha çok yön verdiği anlaşılmaktadır. Bu
nedenle 1872’deki Arbuckles’ şirketinin ilk renkli el ilanı reklamının kadınlara
yönelik
hazırlandığı
bilinmektedir.
Öyle
ki
günümüzde
de
kahve
reklamlarında kadınlar başroldedir. Williamson da (2001:31) başlangıçta
hiçbir ‘anlam’a sahip olmayan ürüne, bizim için zaten bir anlamı olan bir kişi
ya da nesne tarafından değer verilebildiğini ifade etmektedir. Bu nedenle bu
aşamada, ürünle ilgili ‘herhangi bir şey’ gösterilen yapılmakta ve bağıntı
kurucu ‘kişi’, gösteren olmaktadır. Bu bağlamda Nescafé markasına temel
anlamlar
yükleyenin,
reklamlarda
görülen
‘modern’
kadınlar
olduğu
anlaşılabilmektedir.
Batı’ya (2010:239) göre 1980’li yıllarla birlikte toplum yaşamına daha
aktif katılan kadınlar, artık kendi işyerlerinde, sokaklarda yani aktif yaşamın
içinde daha fazla göstermeye başlamışlardır. Kadınların toplumda kendi
benliklerini bulma çabaları, modern yaşamda daha aktif rol almaya
başlamaları, feminist hareketler ve tüm benzeri olgulara karşı reklamcılar
kayıtsız kalamamışlardır. Bu bağlamda 1980’li yıllarda değişen toplumsal
yapı ile birlikte Nescafé reklamlarında kadınların, daha bağımsız oldukları
gösterilmektedir. Dolayısıyla günümüzde kadınlar, Nescafé’yi kısa zamanda
127
hazırlayacaklarını bilmekte; sadece ailesine zaman ayırmakla kalmayıp aynı
zamanda kendilerine de bakım yapabilir hale gelmektedir.
Küreselleşme çağında değişen ve gelişen iletişim teknolojileriyle
birlikte reklamlar yoluyla, kültürel kimlikler ve kültürün uluslar-ötesileşmesi
açısından çeşitli iletiler sunulabilmektedir. Öyle ki küreselleşme sürecindeki
terimleri, aile ortamı içinde kullanan Morley ve Robins (1997:96),
ev içi
tüketimdeki en önemli sorunların teknolojinin hem ulusal hem de ev içi
düzeyindeki rolü ile kamusal ve özel alanların yeniden eklemlenmesi
olduğunu söylemektedir. Bu bağlamda reklamlardaki yeni görüntü uzamları
ve kimliklerin yaratılması, günlük ev içi uygulamaların ve geleneklerin
analizine dayanmaktadır. Pira ve Elgün’e (2010:535) göre Türk medyasında
yer alan reklamlara bakıldığında kadın ya da erkeğin çocuklu ya da çocuksuz
olarak tek başına bir birey olarak konumlandığına pek rastlanmadığını
söylemektedir. Bu anlamda reklamlar aracılığıyla aile kurumu hem tüketim
için hem de ataerkil yapı içinde kutsanmaktadır. “Single mother” veya “single
father” sunumları pek göze çarpmamakta; reklamlarda yer alan kadın ve
erkekler mutlaka evlilik kurumu içinde ya da evlilik kurumuna adım atmak
üzere tasvir edilmektedir.
Nescafé reklamları, aile birliğini sembolik olarak güçlendirmede,
bireyleri ve onların ailelerini hayatın merkezine bağlamada, izleyicilerine
kendi görüntüleri ve bilinebilir bir topluluk olarak daha geniş, bu teknolojilerin
sembolik erişim sağladığı aile görüntülerini yansıtmada önemli roller
üstlenmektedir. Bu bağlamda Nescafé reklamlarında kadınlar, aile birliğini
sağlayan
temel
unsur
olmakta,
erkekler
de
‘ailevi’
boyutuyla
konumlandırılabilmektedir. Reklamlarda anne ve baba, iyi bir eş olmanın da
ötesinde, tüm aile birliğini sembolize etmesi yönünden de önemli rollere sahip
olmaktadır. Dolayısıyla Nescafé reklamlarının tarihsel sürecine bakıldığında,
aile olmanın öneminin vurgulandığı iletişim stratejileri gerçekleştirildiği, bir
dönem sloganın da “Nescafé daha önemli işler için zaman kazandıracak”
olarak belirlendiği görülmektedir. Bu sloganla, Nescafé’nin pratik bir şekilde
hazırlanabileceği ve aileyle geçirilen zamanın artacağı vurgulanmaktadır.
128
3.3.4.2. Nescafé Reklamlarında ‘Gençlik’ İmajı
Reklam iletilerinde ürün tanıtılırken, mitlere ve kültürel öğelere
başvurulmaktadır. Tüketicilere gönderilen değerlerle, onların sahip olduğu
değerlerin aynı olması gerektiği gerçeği, reklam yapımcıları tarafından çok iyi
bilinen doğrular arasında yer almaktadır. Demir’in de (2006:288) ifade ettiği
gibi, reklam filmleri, tüketicilere, ürünü tanıtmaktan çok, o ürünü kullanarak,
farklı olacağı, yaşamının olumlu yönde değişeceği, bir gruba ait olacağı gibi
iletiler sunmakta ve yeni bir yaşam tarzı yaratabilmektedir. Nescafé
reklamlarında da iletiler gençlere, özdeşleşebileceği kadın ve erkek rolmodelleri sunmaktadır. Klein (2002:141-142), küresel reklam ajanslarının
çoğunun, küresel gençlik pazarı fikrini sattıklarını ifade etmekte; reklamlarda
birbirine karışan değişik etnik kökenlerden yüzler, rasta tipi örgüler, kınalı
eller, vücuda takılan metal takılar ve dövmeler, birkaç ulusal bayrak, Çin ve
Arap alfabeleri ve aralarına serpiştirilmiş İngilizce kelimelerin görülebildiğini
söylemektedir.
Küresel
gençlik
pazarlamasında,
tekrarlanan
iletilerle
Amerikan ve yerel olmayan, ancak tüketim yoluyla birleştirilen üçüncü bir
milliyet yaratılmaktadır. Bu noktada Klein’in (2002) belirttiği üzere, Şekil 3.16
ve Şekil 3.17’de Almanya’da yayımlanan Nescafé Xpress reklamlarında
gençlik temasının vurgulandığı ve dil olarak İngilizce’nin kullanıldığı
görülebilmektedir.
Şekil 3.16. Nescafé Xpress
reklamında gençlik imajı 1
(Almanya)
Şekil 3.17. Nescafé Xpress
reklamında gençlik imajı 2
(Almanya)
129
Nescafé reklamlarında özellikle genç ve dinamik insanlar karakter
olarak kullanılmakta ve böylece ürünün canlandırıcı, neşe verici ve genç
tüketicilere
yönelik
olduğu
‘gençlik’
temasıyla
vurgulanabilmektedir.
Nescafé’nin ‘gençlik’ temasını Nescafé 3’ü 1 Arada ve Nescafé Xpress
markalarında kullanması, ürünlere dinamizm unsurlarının katılmasıyla
açıklanabilmektedir. Dolayısıyla iletişim stratejileri genç tüketicilere yönelik
hazırlanarak “bu içecek gençlere yönelik, canlanmak istiyorsanız bu içeceği
için” iletisi verilmektedir. Görsellerdeki “up for anything” yazısındaki çizgi ve
biçimlerin de ‘durma, canlan’ şeklinde kurgulandığı görülmekte; yazının
başındaki ‘stop’ ikonuna çarpı yapılarak ‘play’ ikonunun canlanmaya işaret
ettiği sembollerle ifade edilmektedir.
Küresel çapta Nescafé 3’ü 1 Arada reklamlarında hem bu içeceğin
kahve, şeker ve kreması karışımından oluşarak pratik bir şekilde hazırlandığı,
hem de gençleri bir araya getirdiği iletisi samimi ve eğlenceli öğeler
kullanılarak anlatılmaktadır. Diğer yandan Nescafé Xpress’in, ‘soğuk’ içilen
bir içecek olması, gençliği sembolize eden öğelerle verilebilmektedir. Bu
reklamlarda tüketicilerin gece uyumamak veya günün herhangi bir saatinde
kendilerine
gelmek,
yazın
serinlemek
amacıyla
bu
içeceği
tercih
edebilecekleri anlatılmaktadır. Dolayısıyla ‘dinamik bir içecek’ olarak
konumlandırılan Nescafé Xpress, reklamlarını hedef kitlesi olan genç
tüketicilerin izleyebileceği spor programlarında ya da açık hava ortamlarında
yayınlamaktadır.
3.3.5. Nescafé Reklamlarında Duygusal Çekicilik
Toplum yapısında hızla değişen dinamikler ve bunun sonucunda
değişime uğrayan ekonomik yapının da etkisiyle, reklam iletilerinin yapısında
değişiklikler
gözlemlenmektedir.
Günümüzdeki
modern
reklamcılık
anlayışında tüketici önem kazanmakta, bu bağlamda özellikle tüketici
açısından ürünün estetiği ve ürünün duygusal algılanışı, ürünün iyi olmasının
önüne geçebilmektedir. Teknolojik gelişmelerle birlikte markalar, tüketiciler
için duygusal anlamlar ifade etmekte, reklamcılar da markaların canlı birer
130
varlık gibi davranmasını isteyip, reklam iletilerini tüketiciler için duygusal
çağrışım oluşturmaya yönelik kurgulamaktadır. Bu bağlamda Nescafé’nin
davetkâr iletisi olan “Kokusunda davet var”, tüketiciye özel bir deneyim
yaşatmayı vaat edebilmektedir.
Batı’ya (2010:195) göre, modern yaşamda insan hayatını kuşatan
reklam imgeleriyle, devamlı olarak mutlu, başarılı insanlarla dolu, sorunlardan
uzak, hayali bir dünya yaratılmaktadır. Tüketiciler de aktif olarak bu dünyanın
içinde konumlandırılmakta; ancak tanıtımı yapılan ürünleri kullandıkları
müddetçe, bu dünyanın kapısını aralayabilmektedir. Reklamlar, söylediklerini
gerçekleştirirken çok titiz davranmaktadır ve reklamların sunduğu gündüz
düşü, gerçek hayatla ilgili birtakım bağlantıları içermektedir. Reklam,
izleyicisine gerçek hayatta karşılaşabileceği bir fantezi dünyası sunmaktadır.
Diğer yandan Berger de (2004:148) reklamda düş ile gerçekliğin önemini şu
şekilde belirtmektedir:
Çekicilik, kişisel ve toplumsal kıskançlığın ortak, yaygın bir duygu
olarak ortaya çıkmasından önce yaratılmazdı. Demokrasiyi amaçlayan,
ama
yarı
yolda
kalan
sanayi
toplumu
böyle
bir
duygunun
yaratılabileceği bulunmaz bir ortamdır. Kişisel mutluluk peşinde koşmak,
evrensel olarak herkesçe kabul edilmiş bir haktır. Oysa günümüzdeki
toplumsal koşullar, bireyin kendisini güçsüz hissetmesine yol açıyor.
Birey, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki
çelişkiyi her gün yeniden yaşıyor... İşte reklamların nasıl olup da hâlâ
inanılabilirliklerini koruduklarını anlamamıza yardımcı edecek şey budur.
Reklamın aslında sunduklarıyla sözünü ettiği gelecek arasındaki
uçurum seyirci-alıcının içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum
arsındaki uçurumla çakışır. İki uçurum üst üste gelir, birleşir; etkinlikle
ya da gerçek yaşantılarla kapatılmak yerine bu uçurum, çekicilik
düşleriyle doldurulmaya çalışılır.
Duygusal çekicilikler, tüketicileri satın almaya güdüleyebilecek olumlu
ya da olumsuz duyguları harekete geçirmek amacıyla kullanılmaktadır.
Nestlé Kurumsal İş İlkeleri’nde (2002:8) Nestlé’nin reklam iletişimiyle ilgili
olarak şu ifadelere yer verildiği görülmektedir: “Şiddet, seks, küfür ile dinî ve
131
kültürel değerlere saygısızlık içeren iletiler kullanmamak; dinî, politik, etnik,
kültürel ve sosyal gruplara yönelik ayrımcı ve saldırgan tutumlar içinde
olmamak; ürünün tehlikeli veya uygunsuz bir şekilde kullanımını teşvik eden
örnekler göstermekten kaçınmak; rakiplerin ürünlerini gerçeğe aykırı bir
şekilde tanımlamamak veya kötülememek; olumsuz içerikli olabilecek medya
olaylarını reklam amaçlı olarak kullanmaktan kaçınmak”. Bu bağlamda bir
Nestlé markası olan Nescafé’nin reklam kampanyalarında olumsuz olarak
nitelendirilebilecek çekiciliklere yer verilmemesi nedeniyle, burada olumlu
olarak nitelendirilebilecek mizah, ünlü (kahraman) ve cinsellik unsurunun
kullanımı irdelenmektedir.
3.3.5.1. Nescafé Reklamlarında Mizah Unsurunun Kullanımı
Reklam iletisini hedef kitleye daha etkili bir şekilde taşımak, hedef
kitlenin tutum ve davranışlarına etki etmeyi sağlamak amacıyla kullanılan
duygusal çekiciliklerden mizah, eğlendirmeyi, güldürmeyi ve bir davranışa
ince alay yoluyla takılmayı içeren, hayatın her alanında görülebilen bir
etkinliktir. Ülkelerin sosyo-ekonomik ve dinî yansımalarını farklı anlatımlarla
sunan mizah, Nescafé reklamları açısından değerlendirildiğinde, dikkati
reklama çekmek ya da reklama yönelik olumlu tutumu artırmak amacıyla
kullanılabilmektedir. Evrensel bağlamda mizah, iletilerin hedef kitlelere daha
etkili bir şekilde gönderilerek hedef kitlenin tutum ve davranışlarında
değişiklik yaratmak için kullanılan en önemli uygulama alanlarından birini
ifade etmektedir.
Mizaha ilişkin tanımların ortak paylaşım alanında gülme bulunmaktadır.
Herhangi bir kimse gülmese bile bir şeylerin mizahî olduğunu iddia etmek
mümkün olmakla birlikte mizah, kişiyi güldüren ya da gülümseten bir şeydir
(Ross’dan akt. Fırlar ve Çelik, 2010:165). Öngören’e (1983:34) göre mizah,
kültür ile bütünleşmiş bir olgu olgudur. Bu bağlamda toplum hayatında her
zaman
varolduğu
gözlenen
mizah,
toplumların
geçmişten
getirerek
biriktirdikleri, gelenek ve görenekler, yaşam tarzları, tarihleri gibi manevî
değerleri arasında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla mizah, bir kültüre ait
132
olabileceği gibi o toplum içerisindeki belirli alt kültürler tarafından da
paylaşılabilmektedir. Evrensel boyutta dikkate alındığında da mizahın sadece
psikolojik süreçlerin bir sonucu olmadığı ve kültür olgusu içerisinde insanlar
tarafından paylaşılan coğrafî değerler ve pratiklerden de etkilendiği
görülmektedir. Batı’nın da (2010:201) ifade ettiği gibi, mizahla gelen çekicilik
ve mizahın olumlu duygular uyandırması gibi nedenlerle, mizah kullanımı
Nescafé reklamlarında kullanılan çok yaygın tekniklerden biridir. Reklamlarda
mizah unsurunun kullanımı konusunda araştırmalar, mizahın ilgi çekme,
beğenme, hoşlanma yaratmada ciddi bir etkisi olduğu yönünde kesin bulgular
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla küresel çapta Nescafé, birçok reklamında
mizahın çekiciliğini kullanmakta, buna örnek olarak Türkiye’de Laz Dursun
tiplemeli karakter verilebilmektedir. Mizah unsurunun Türkiye’deki Nescafé
reklamlarında kullanılmasına, çalışmanın dördüncü bölümünde ayrıntılı bir
şekilde yer verilmektedir.
3.3.5.2. Nescafé Reklamlarında Ünlü (Kahraman) Kullanımı
Nescafé reklamlarında tüketicilerin tutumlarının değiştirilmesi ve
kaynağın çekiciliğinde ele alınan diğer bir konu da ünlü kullanımıdır. Dünya
çapında birçok firma, ürünlerini satmak ve marka imajını kuvvetlendirmek
amacıyla reklam iletilerinde ünlüleri kullanmakta ve artık imgeler dünyasında
birçok ünlü, marka ile özdeşleşmektedir. Séguéla’ya (1990) göre, reklamlarda
ünlü kişilerin kullanılmasının nedenleri arasında, bu kişilerin ürün için etkili bir
imaj
yaratabilecek
ve
hedef
kitlenin
özenebileceği
kişiler
olmaları
gösterilebilmektedir. Bu bağlamda özendirme ve anımsama etkisiyle,
reklamlarda ünlü kullanımı tercih edilebilmektedir. Batı da (2010:225)
kaynağın sevilebilirliğinin, kaynağın tanınırlığı ile olabildiğini söylemekte,
reklamda ünlü kişilerin kullanılmasının ardında yatan temel nedenin, marka
kimliğinin ünlüler, özellikle popüler yıldızlar aracılığıyla etkileyici hâle
getirildiğini belirtmektedir.
Sullivan’a (2000:157) göre, ünlü bir yıldızın yer aldığı televizyon
reklamının işe yarayıp yaramadığını belirlemenin en iyi yollarından biri, ünlü
133
kullanmadan bile, reklamın eğlendiriyor olmasından emin olmaktır. Eğer
reklam, bu şekilde de eğlendiriciyse doğru bir strateji uygulanıyor demektir.
Dolayısıyla ünlü kullanımı, iletişim stratejilerinde kullanılan bir uygulama
tekniği olduğu tezinden yola çıkılarak, Nescafé’nin ünlüleri reklam iletilerinde
kullanması,
onların
sembolik
çağrışımlarına
gönderme
yapmasıyla
açıklanabilmektedir. Nescafé’nin reklamlarda kullandığı ünlülere, Japonya’da
dünyaca tanınan ünlülerden Amerikalı şarkıcı Mariah Carey ve Amerikalı
aktris Meg Ryan; Tayland’da model Ricky Kim; birçok ülkede tanınan
yönetmen, yapımcı ve Amerikalı aktris George Clooney, Brezilyalı model
Priscilla Meirelles; Türkiye’de Avrupa Yakası Dizisi’nde çaycı rolündeki Laz
Dursun lakaplı Ömür Arpacı ve gençler tarafından sevilen BKM tiyatro
oyuncuları örnek olarak verilebilmektedir.
3.3.5.3. Nescafé Reklamlarında Cinsellik Unsurunun Kullanımı
Nescafé reklamlarında cinsellik unsurunun kullanımı, oldukça sık
yararlanılan bir uygulamadır. Elden’e (2004:151) göre bu formatta genellikle
reklamı yapılan marka, cinsel objeyi elde etmek için, karşı cinse çekici ve
cazip gelmek için satın alınması gereken bir öğe olarak kullanılmaktadır.
Dolayısıyla bu formata göre Nescafé reklamlarında kadınlar erkekler
tarafından, erkekler de kadınlar tarafından beğenilmek isteyen, bu yüzden de
seksi olması gereken kişiler olarak gösterilmektedir. Özellikle cinsellik
unsurunun
kullanılmasıyla,
hedef
kitlenin
dikkati
öncelikle
cinselliğe
çekilmekte ve ardından da hedef kitlenin karşı cins tarafından beğenilme,
arzu edilme güdülerine seslenilerek reklama konu olan markaya olan talep
artırılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda Batı (2010:235), reklamda kullanılan
cinsel yoğun iletiler üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçların,
cinselliğin tüketicilerin satın alma motivasyonu ve arzularını ateşlemede işe
yaradığını söylemektedir.
Nescafé Gold’un iletişim stratejilerinde kahvenin ‘koku’suna vurgu
yapılarak cinsellik unsurunun kullanıldığı görülebilmektedir. Bu
bağlamda
Fransa’da yayınlanan bir Nescafé Gold reklamında, illüstrasyon yöntemiyle
134
kavanozun, Fransız kokularının koyulduğu lüks parfüm şişelerine benzetildiği
anlaşılmaktadır (Şekil 3.18). Reklamda, Fransız kokularının dünya çapında
en iyi kokular kategorisine sokulması ve Fransız kadınlarının asaletli olarak
bilinmesiyle Nescafé Gold’un aromasının kalitesinin sembolize edildiği
görülmektedir. Reklamda, Nescafé Gold kavanozunun kadın bedenine
benzemesi de dikkat çekici bir unsurdur. Bu bağlamda Nescafé Gold’un
kokusunun bir parfüm kadar etkileyici olduğundan “kahve içmenin getirdiği
haz
ve
bahsedilerek
güzellik”ten
erkeklere
de
gönderme
yapıldığı
görülebilmektedir. ‘Koku’nun vurgulandığı bu reklamda “Nescafé Gold’un
aromasının şimdi daha zengin olduğu” şeklinde iletiler sunularak kadınlara
‘zengin’ olmanın vaat edildiği ve özel bir iletişim kurulduğu anlaşılmaktadır.
Şekil 3.18. Nescafé Gold reklamında parfüm şişesi görseli (Fransa)
Nescafé reklamlarında kadının güzelliği, hem kadınlara hem de
erkeklere yönelik olarak kullanılmaktadır. Günümüzde kadın bedeninin
sunumu;
güzellikle
birlikte
yönlendirilen
cinsellik
haline
gelmektedir.
Baudrillard (2004:172) reklamcılığın yeni sloganını “Beden sattırır. Güzellik
sattırır. Cinsellik sattırır” şeklinde özetlemektedir.
Reklamlarda cinsellik unsurunu kullanan Nescafé’nin diğer alt markası
olan Nescafé Cappucino ise “daha gösterişli, yumuşak içimli, keyifli ve
lezzetli bir kahve türü” olarak anılmaktadır. Nescafé Cappucino, sloganını
“kendini şımartmanın keyfi” olarak belirleyerek reklamlarında da cinsel
temalar
kullanmakta,
bu
içeceği
içen
insanlara
hayalî
dünyalar
135
sunulabilmektedir. Bu noktada Çetinkaya (1992:88), reklamların tüketicilere,
sembolik hazlar sunduğu ve reklamı yapılan ürünlerle toplumsal olarak
arzulanan değerler arasında bir bağlantı kurmaya çalıştığını söylemektedir.
Williamson da (2001) reklamların bireylere hitap ettiğini ve onları belli
ürünlerle, imajlarla, davranış kalıplarıyla etkisi altına aldığını belirtmektedir.
3.3.6. Nescafé Reklamlarında Yaratıcılık ve Basılı Medyada
Kullanılan Görsel Öğeler
Uluslararası reklamcılıkta yaratıcılık, olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Reklamların insanların yaşamında eskiden olduğundan çok daha fazla yer
alması ve gün geçtikçe insanların direnç göstermesi sebebiyle görsel-işitsel
ve basılı medyada yaratıcılık da riskli hale gelmiştir. Anholt’a (2004:146) göre
uluslararası çalışmalarda amaçlanan yaratıcılık tarzı, düşünceye bağlı
olmaktadır. Reklamda verilen düşünceler, kültürel ve dilbilimsel farklılıklardan
bile üstündür. Elden (2005:66), yeni pazarlara girerken söz konusu pazar
yapısını bilmenin yanında, o ülkenin kültürel değerlerini, dil ve aile yapısının
da çok iyi analiz edilmesi gerektiğini söylemektedir. Ancak sadece bunları
analiz etmek yeterli olmamakta, hazırlanan çalışmalarda bunlara uygun,
anlaşılır bir yaratıcılık kullanmak gerekmektedir. Bu noktada küresel reklam
kampanyaları içinde yer alan glokal çalışmalara da önem verilerek, markanın
temel stratejilerinden ayrılmayacak ve o ülkeye uygun bir yaratıcılıkla
reklamların kurgulanması gerekmektedir. Küresel reklamların yerelleşmesiyle
ortaya çıkan glokal reklam çalışmalarında en önemli unsur, etkili bir analiz ve
yaratıcılıktır. Bu bağlamda Kocabaş ve Elden (1997:76) şunları söylemektedir:
Bir reklam kampanyasının bel kemiğini oluşturan çalışmalar yaratıcı
çalışmalardır. Kampanya oluşum sürecinde belirlenen hedeflerin
gerçekleşmesi yaratıcı çalışmaların başarısına doğrudan bağlıdır.
Çünkü yaratıcı çalışma özgünlük, dikkat, çekicilik ve akılda kalıcılık gibi
bir çok istenen ve beklenen unsurun yeterli düzeyde oluşmasına imkan
sağlar ya da sağlamaz. Durum böyle olunca her kampanya sürecinde
yer alan yaratıcı çalışmalar da kampanyanın en önemli aşaması
durumuna gelir.
136
Çağdaş dünyada düşüncelerin yerini alan imgeler, farklı biçimlerde ve
farklı amaçlarda yaratılabilmektedir. Küresel ve yerelin bağdaştırıldığı glokal
reklam çalışmaları açısından bakıldığında ise nasıl söyleneceği ne
söyleneceğinden biraz daha önem kazanmaktadır. Öyle ki reklamlarda genel
bir imaj ya da ana tema bulunmakta ve yerel bir şekilde söylenmektedir.
Yerel söylemin gerçekleşebilmesi için ürün, hizmet ya da marka reklamında
aktarılmak istenen iletinin nasıl aktarılacağının dikkatle belirlenmesi önem
kazanmaktadır (Elden, 2005:74). İletişim stratejilerinde dil ve kültürel
farklılıklarla ilgili sorunlar, iyi
bir yaratıcılıkla hiç tanınmayan hedef kitle
üzerinde etkili olunmasını sağlayabilmektedir. Dolayısıyla reklamı yapılan
ürün ya da marka o ülke sınırları içinde, o ülkeye özgü temalarla
tanıtılabilmektedir.
Küçükerdoğan’a (2005:30) göre reklamlardaki ileti ve görsel öğelerle
yeni teknolojilerin yansıması ve bireylerin yaşamları görülmektedir. Bu
bağlamda küreselleşmenin biçimlendiricilerinden biri olan reklamın görsel,
dilsel ve işitsel iletilerden oluştuğu bilinmektedir. Durağan ve devingen olma
özelliği taşıyan görsel iletiler ise, reklamın etkisini azaltabilmekte veya
artırabilmektedir. Örneğin, dergilerdeki reklam iletilerinin etkinliği, afişlerdeki
reklam iletilerininkinden daha fazladır; çünkü dergi reklamları, iletiyi istendiği
sürece saklayabilen ve renkli, nitelikli baskılarıyla ilgi çekmektedir. Afişler ise,
iletiyi öz ve net biçimde aktarmakta ancak algılanırlığı bireylerin önünden
geçip gitmeleriyle ilişkili olduğu için kısa sürelidir. Diğer yandan hızlı ve art
arda gelen görüntülerden oluşmuş televizyon iletilerinin algılanırlığı da dergi
ve gazetelere oranla daha azdır. Televizyon iletileri anlık görüntüler şeklinde
verildiği için de bu reklam iletileri çok sık yinelenir. Pektaş da (1993)
reklamlar için kullanılan en yaygın iletişim araçlarının gazete ve dergiler
olduğunu söylemektedir. Bu mecralar, diğer reklam türlerine göre ekonomik,
kalıcı ve esnek olması, saklanabilmesi, her eve girmesi, gazete ve dergilerde
yayınlanan reklamları (basın ilanları) avantajlı yapmaktadır. Diğer yandan
gazete ve dergi okurunun azlığı, okunduktan sonra atılması, baskısının iyi
olmaması basın ilanlarının dezavantajlarıdır.
137
San’a (1981:299) göre görsel iletişim alanında işaret ve sembollerin
özellikle “ikna edici” bildirişimi, başta reklamlar olmak üzere, kullanım
grafiğinde, belgesel filmlerde, renkli basında karşımıza çıkmakta; bunların
çoğu da sanatsal biçimlerden yararlanmaktadır. Reklam alanındaki ön planda
gelen amaç ise kuşkusuz eşya tüketimini gereksindirmeye yönelik bir
bilinçlendirmedir. Bunu yaparken genellikle ve çoğunlukla sanat ve kültür
görüngülerinin verilerinden, onların yerleşmişliğinden yararlanıp, çağrışımlar
yoluyla bu veriler kullanılmaktadır. Batı da (2010:35) bununla ilgili olarak,
yaşadığımız görsel çağda, görüntüler/imgelerin, insanları tümüyle etkisi altına
almış durumda olduğunu söyleyerek, insanların duygularını, düşüncelerini,
kısaca kendilerini, görüntü/imgelerle, sembollerle ifade eder durumda
olduklarını belirtmektedir. Hiç kuşkusuz bunun temel nedenleri arasında,
teknolojinin baş döndüren hızdaki gelişimiyle, kitle iletişimi araçları ve kişisel
bilgisayarların gelişimi bulunmaktadır. Gerek modern toplumlarda, gerekse
gelişmekte olan ülkelerde kitle iletişimi araçlarının aralıksız iletiler yaydığı ve
bu iletilerin ekonomik, kültürel, toplumsal yaşam içinde yadsınamaz bir rolü
olduğu, herkes tarafından kabul edilen bir görüştür. Zamanla teknolojinin
gelişmesi ile birlikte reklam iletilerinin sunumunda da yeni yöntemler
geliştirilmekte, reklam görsellerinde çeşitli sanatlar kullanılabilmektedir.
Uluslararası reklam çalışmalarında en iyiyi başarmak için dil, kültür,
marka ve yaratıcılığın gücünün artırılması gerektiğini savunan Anholt
(2004:147-149), uluslararası yaratıcılık sanatının iki aşamalı bir süreç
olduğunu ifade ederek, öncelikle “kültürün altında yatan temaların”, daha
sonra da “her bir piyasa ve piyasa grubu için o temaya en uygun kültürel bir
ifadenin bulunması” gerektiğini söylemektedir (Vurgu bana ait). Bu bölümde
Nescafé’nin, görsel iletişim stratejilerini kurgularken yaratıcılığa önem vererek
çeşitli sanatlardan yararlandığı incelenmektedir. Bu bağlamda Nescafé
reklamlarında kullanılan fotoğraf, kum ve duman gibi illüstratif öğeler
incelenerek, yaratıcı tasarımlar çeşitli reklam çalışmalarından örnekler
verilerek irdelenmektedir.
138
3.3.6.1. Nescafé Reklamlarında İllüstratif Öğelerin Kullanımı
Nescafé, uluslararası reklam çalışmalarında yaratıcı stratejilerinde
etkili olabilmek için çeşitli imgesel öğelerden faydalanabilmektedir. Batı’ya
(2010:43) göre, amaçlı olarak herhangi bir yüzeyden yansıyarak muhatabına
erişen imgeler, kullanılan teknik ve estetik unsurlar, özel kurgu ve
tasarımlarla orijinallerinden daha etkileyici, daha canlı, daha parlak ve daha
ideal bir dünyayı temsil etmektedir. Bu bağlamda günümüzde, Nescafé
reklamlarında sanat biçimleri gösterilere dönüşerek yaratıcı çalışmalar ortaya
çıkmakta,
istenen
özel
amaçlara
farklı
tasarımlar
kurgulayarak
erişebilmektedir.
Şekil 3.19. Nescafé reklamında
illüstrasyon çalışması 1
(Peru)
Şekil 3.20. Nescafé reklamında
illüstrasyon çalışması 2
(Peru)
Becer’in (2005:210) “başlık, slogan ya da metin gibi sözel unsurları
görsel olarak betimleyen ya da yorumlayan bütün unsurlar” adını verdiği
illüstrasyon, Nescafé reklamlarında kullanılabilmektedir. Bu bağlamda Güney
Amerika ülkesi olan Peru’da McCann Erickson’un illüstrasyon yöntemiyle
hazırladığı reklamlarda, kahve çekirdeklerine “uyandırma, gözleri açık tutma”
gibi insan özellikleri verilerek kişileştirme yaptığı görülmektedir (Şekil 3.19,
Şekil 3.20). Batı’ya (2010:124) göre, mizah ve yaratıcılık amacı ile
görselleştirilmiş bu kahramanlar, algıda seçicilikte ve fark yaratmakta,
markalara günümüzde önemli avantajlar sağlamaktadır. Dolayısıyla Nescafé
139
reklamlarında kahve çekirdeklerinin, ‘Amerika’daki verimlilik kültürünün
anahtar maddesi’ olduğu vurgulanmaktadır.
McCann Erickson tarafından hazırlanan ve Peru’da yayımlanan bir
Nescafé reklamında ise yine Amerika’daki verimlilik kültürüne gönderme
yapıldığı görülmektedir (Şekil 3.21). Bu bağlamda reklamda Türkçe karşılığı
“uykuluyken en iyi fikirler göründüğü gibi olmayabilir” olan İngilizce “when
sleepy, the best ideas may not seem to be” cümlesi kullanılmaktadır.
Reklamda iş yaşamına atıf yapılarak, insanların bir şeyler düşündükleri,
ancak uykulu olduklarında düşüncelerinin “iyi veya kötü” olduğunu tam olarak
algılamayarak “bir kağıt gibi buruşturup yere atacakları”na benzetilmektedir.
Reklamda, Nescafé’nin uyandırıcı etkisiyle iş yaşamında verimli olunacağı ve
en iyi fikirlerin uyanık kalarak ortaya çıkabileceği iletisi verilmektedir.
Şekil 3.21. Nescafé reklamında
illüstrasyon çalışması 3
(Peru)
Şekil 3.22. Nescafé reklamında
illüstrasyon çalışması 4
(Kolombiya)
Kolombiya’da yayınlanan başka bir Nescafé reklamında ise yine
illüstrasyon yöntemi kullanılmakta, Nescafé içeceğinin etkileri görsel ve dilsel
iletilerle aktarılmaktadır (Şekil 3.22). Görselde, ‘Nescafé içilmeden öncesi ve
sonrası’ şeklinde bir anlatımın olduğu anlaşılmakta; dilsel iletide Türkçe
karşılığı “güne Nescafé’yle başla, günün değişsin” olan İngilizce “change your
day, start from Nescafé” cümlesine yer verildiği görülebilmektedir. Dolayısıyla
bu reklamla, Nescafé içildiğinde insanlara ‘neşeli’, ‘canlı’ ve ‘doğayla iç içe’
bir hayat vaat edilmektedir.
140
Günümüzde reklamcılar, değişen tüketici profiliyle birlikte, reklam
iletişimlerinde
de
alışılmışın
dışında
yöntemler
kullanabilmektedir.
Çetinkaya’ya (1992:112) göre, tüketicilerin ürünü satın almaları için, ilk
aşamada ürün reklamına yoğun ilgi göstermesinin sağlanması gerekmektedir.
Bu bağlamda reklamcılık, sanattan ve sanatçılardan yararlanabilmektedir.
Müzik, söz, görüntü gibi estetik katkılar, sanatçıların çabalarıyla reklamlara
eklemlenmekte ve reklamı izlenebilir hale getirmektedir. Nescafé’nin reklam
imgelerinin, iletiye çekicilik veya güçlülük katmak amacıyla kum ve duman
yardımıyla görselleştirildiği görülebilmektedir.
Şekil 3.23. Nescafé reklamında
Che Guevara ve kum sanatı
(Brezilya)
Şekil 3.24. Nescafé reklamında
The Beatles ve kum sanatı
(Brezilya)
“Işıkla aydınlatılan bir masada kumla yapılan resim sanatı” olarak
bilinen kum sanatı, reklam iletilerine çarpıcılık ve yaratıcılık katabilmek
açısından kullanılabilmektedir. Bu bağlamda Nescafé’nin ‘kahve tozları’, kum
sanatında görseli oluşturmaya yarayan ‘kum’ olarak kullanılmakta ve iletiye
uygun görseller geliştirilmektedir. Şekil 3.23 ve Şekil 3.24’te Brezilya’da
yayımlanan Nescafé reklamlarında, dünyaca tanınan ve dönemin Küba
gerillalarının lideri olarak tanınan Ernesto Che Guevara ile 60’lı yılların dört
kişilik popüler müzik grubu The Beatles’ın kum sanatıyla görselleştirildiği
görülmektedir. Che Guevara’nın popüler bir sembol olması ve dünya çapında
bu sembolün yaygınlaşması sonucunda yorumcular küresel bir ‘che
kültü’nden söz etmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ernesto_Che_Guevara).
141
Nescafé reklamında, fotoğrafçı Alberto Korda tarafından çekilen ve
monokrom grafik haline getirilen Che Guevara portresi, günümüzde
tişörtlerde,
posterlerde,
şapkalarda
ve
kahve
kupalarında
da
görülebilmektedir. Che Guevara’nın reklam iletisinde kullanılması, belli
ideolojik simgesellik içermektedir. Diğer yandan dünya çapında şimdiye
kadarki “en büyük müzik grubu olarak bir kült haline gelmiş” The Beatles’ın
(http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Beatles)
taşıdığı
ideolojik
ve
sembolik
değerlerin Nescafé’nin reklam iletileriyle aktarıldığı görülmektedir.
Şekil 3.25. Nescafé
reklamında Oscar ödülleri
ve duman sanatı
(Türkiye)
Şekil 3.26. Nescafé
reklamında Santa Claus
ve duman sanatı
(İspanya)
Şekil 3.27. Nescafé
reklamında caz figürü
ve duman sanatı
(Makedonya)
Nescafé reklam iletilerinin etkili sunumunda seçilen diğer bir yöntem
ise, “resimlerin bir tütsü ya da yanan bir cismin üzerinden çıkan dumanın,
çeşitli ışık yöntemleriyle bilgisayar yardımıyla kurgulanması sonucu yeni bir
görsel
oluşturulması”
olarak
tanımlanabilen
duman
sanatından
yararlanılmasıdır. Bu bağlamda Nescafé, reklam çalışmalarında duman
sanatından yararlanmakta, reklam iletilerinde gizemli ve etkileyici bir ortam
yaratarak tüketicilerin ilgisini çekebilmektedir. Öyle ki Türkiye, İspanya ve
Makedonya’da yayımlanan reklamlarda duman sanatından yararlanılarak
reklam iletisinin çarpıcı bir şekilde verilmek istendiği görülmektedir. (Şekil
3.25, Şekil 3.26, Şekil 3.27).
142
Türkiye ve İspanya’da yayımlanan reklamlarda, kırmızı Nescafé
kupasının içinden çıkan ve evrensel/yerel kültürlerle özdeşleşen görseller
kullanıldığı görülmekte, her iki reklam görselinde de birçok ülke tarafından
bilinen ‘Oscar ödülleri’ ile Hıristiyanlar için kültürel anlamı olan ‘Santa Claus’
figürüne yer verildiği anlaşılmaktadır. Nescafé’nin Makedonya’da yayımladığı
reklamında ise (Şekil 3.27) görsel iletilerin bir caz festivali için hazırlandığı ve
iletilerin bir gösteriye dönüştürüldüğü görülebilmektedir.
Şekil 3.28. Nescafé Gold reklamında duman sanatı, televizyon reklamı görüntüleri
(Slovakya)
Nescafé her bir ürün grubu için geliştirdiği iletişim stratejilerinde,
markaların hangi hedef kitleye seslendiğine yönelik iletiler kurgulayabilmekte,
bu bağlamda Nescafé Gold reklamlarında, markanın toplumun daha ‘üst’
seviyesinden tüketicilere hitap etmesiyle de, iletilerinde lüks yaşam biçimini
benimseyen insanların caz müzik dinlemesi, baleye gitmesi, at binmesi ve
golf oynaması gibi değerler, caz müziği eşliğinde aktarılabilmektedir (Şekil
3.28). Dolayısıyla reklamlarda ses ve ışık, gösterinin daha da etkili olmasını
sağlayarak, etkileyici bir atmosfer yaratabilmektedir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE NESCAFÉ REKLAMLARININ SEMBOLİK TÜKETİM
KÜLTÜRÜ ÇERÇEVESİNDE ANALİZİ
4.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı
Günümüzde insanların teknolojik gelişmelerle birlikte hızla değişen
toplumsal ortam içinde yaşama ve bu ortama ayak uydurma zorunluluğu
olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Toplumsal, siyasal, kültürel, ruhsal,
ekonomik tutum ve davranışları kökten etkileyecek bir iletişim ağı niteliğinde
olan iletişim ağının, 20. yüzyılın en hızlı gelişen ve değişen teknoloji ürünü
olduğu bilinmektedir. Küçükerdoğan’a (1999:320) göre bu teknolojinin
gelişimi ve değişimiyle birlikte toplumsal yaşamı yönlendiren, bireylerin
tüketim alışkanlıklarını neredeyse alt-üst eden, tutum ve davranışlarına yön
veren en önemli öğelerden biri de iletişim araçlarının kitlelere ulaştırdığı
reklam iletileridir. Bu bağlamda reklam iletileri, tüm yaşantımızda içinde
bulunduğumuz her yere kitle iletişim araçlarındaki reklam görüntüleri
aracılığıyla girmektedir. Öyle ki iletişim kurmak, eğlenmek, öğrenmek ve
tüketim amacı taşıyan insanlar, yazılı, görsel veya görsel-işitsel kitle iletişim
araçlarıyla karşı karşıya kalmakta, reklam görüntüleri, bu teknolojik araçlarla
insanlara ulaşmakta ve insanların çevresini sarmaktadır.
İnsanların bazen durağan, bazen de devingen reklam görüntüleriyle
çepeçevre sarıldığı günümüzde, görüntülerin taşıdığı sembolik anlamların
bireylerin
tüketim
davranışını
etkilemesi,
onu
çeşitli
düşüncelere
yönlendirmesi ve reklamlarda kültürel kimliklerin yeniden inşa edilmesine
yönelik iletilerin sunulması “görsel iletişim stratejileri”nin incelenmesini
gerektirmektedir. Bu nedenle özellikle reklam görüntülerinde ve diğer kitle
iletişim araçlarındaki görüntülerin ‘evrenselliklerin’, ‘yerelliklerin’, ‘hazların’,
‘kimliklerin’ ve ‘duyguların’ görselleştirilmesi söz konusudur. Çalışmada
küreselleşme sürecinde gittikçe önemi artan görsel iletişim stratejilerinin
144
sembolik kültür yaratmasındaki etkilerinin yanında, reklamlarla yaratılan
kültürel kimlik inşası, belli bir gruba ait olmak ve ürün yerine imaj satın
almanın görsel iletilerle nasıl ve hangi sembolik unsurlarla kurgulandığının
ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, çalışmada küreselleşme
sürecinde Nescafé’nin görsel iletişim stratejilerinin Türkiye’deki uygulamaları
incelenmekte, küresellik ve yerellik bağlamında görsel iletilerin analizi
yapılmaktadır.
4.2. Araştırmanın Yöntemi ve Veri Toplama Tekniği
Nescafé’nin Türkiye’deki reklam görüntülerinin dilsel ve görsel analizi
amacıyla, bir analiz yönteminin belirlenmesi ve uygulanması zorunludur.
Çalışmanın üçüncü bölümünde de (Bölüm 3.3.3.) belirtildiği gibi göstergebilim,
bir metnin ya da görüntünün belirgin anlamını değil, onun anlamının
arkasında
yatan
anlamın
keşfedilmesine
olanak
tanımaktadır.
Göstergebilimin ana konusu olan göstergeler, insanlar arasındaki iletişimi
kurmak için sıkça kullanılmaktadır. Reklamlar yoluyla çok sayıda ileti
yayılmakta, tüketicinin bunları anlamlandırmasında göstergebilimsel analiz
yöntemi
yol
gösterici
olmaktadır.
Çalışmada
Nescafé
reklamlarında
gösterenle gösterilenin, yani iletilmek istenenin bilimsel olarak kavranmasına
olanak vermesi sebebiyle göstergebilimsel analiz yöntemi kullanılmaktadır.
Dolayısıyla bu yöntemle, Nescafé’nin görsel iletişim stratejilerinde kullandığı
unsurların, tüketiciyi etkileme ve ikna etme çabasının incelenmesinde
tutarlılık
oluşturduğu
düşünülmektedir.
Bu
bağlamda
göstergebilimin
olanaklarından yararlanılarak hazırlanan çalışmada, Nescafé’nin verdiği
reklam iletileriyle sembolik tüketim kültürünün, dilsel ve görsel iletilerle nasıl
oluşturulduğu irdelenmektedir.
Çalışmada reklam iletilerinde kültürel göstergelerin analizine
yönelik bir yöntem oluşturulmuştur. Dolayısıyla Nescafé reklamlarında
kullanılan küresel, yerel veya glokal iletilerin yapısının analiz edilmeye
çalışıldığı bu çalışmada, seçmeci bir yöntemin oluşturulması önem
kazanmaktadır. Mutlu’ya (2004:199) göre, kültürel göstergeler yaklaşımı,
145
iletişim araçlarının içeriğindeki değişiklikler ve düzenliliklerin, o anki toplumsal
gerçekliğin bir yönünü güvenilir bir şekilde yansıttığı veya aktardığı hipotezine
dayanmaktadır.
Dolayısıyla
üzerindeki etkilerine ilişkin
iletişim
araçlarının
zaman
içinde
toplum
önermeler, kültürel göstergeler yaklaşımı
yardımıyla sınanabilmektedir. Reklamların analizinde, iletinin okunabilirliği,
algılanabilirliği ve anımsanabilirliği üçlü ölçütünden yola çıkılarak, görsel
iletişimdeki etkililik açısından bazı sonuçlara ulaşılmaktadır.
Çalışmada, küreselleşme sürecinde Nescafé’nin görsel iletişim
alanındaki uygulamaları, Türkiye’deki televizyon reklamlarından örnekler
seçilerek incelenmektedir. Bu bağlamda reklam analizleri, Gülsoy’un
(1999:384) “reklam filminin çekimi sırasında alınan fotoğrafların sözler ve
açıklayıcı metinle birlikte düzenlenerek yerleştirildiği yaprak” biçiminde
tanımladığı
fotoğraflı
reklam
senaryosu
(photoboard)
yardımıyla
incelenmektedir. Bu doğrultuda öncelikle Nescafé’nin televizyon reklamları
dilsel ve görsel olarak betimlenmektedir. Diğer yandan Nescafé reklamlarının
dilsel ve görsel iletisinin analizi yapılmaktadır. Küçükerdoğan’ın Reklamda
Kültürlerarasılık, Reklam İletişiminde Yerel-Küresel Göstergeler (2009) adlı
kitabında yer verdiği plandan esinlenerek oluşturulan analiz kriterleri şu
şekilde sıralanabilir:
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda kullanılan dil, zaman, seslenme
biçimi ve müzik ile dış sese ait özellikler.
b. Görsel Göstergeler: Reklamda kullanılan renkler, yazı biçimleri,
çizimler, reklam karakterleri, beden ve mekân dili ile ilgili özellikler.
c. Geleneksel
ve
Törensel
Göstergeler:
Reklam
iletisindeki
kuşaktan kuşağa aktarılan değerler ile ilgili özellikler.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Reklamda
kullanılan ve simgesel nitelik taşıyan ünlülerin kullanımı ile ilgili özellikler.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklamda İnsanların
yaşayış biçimleri ile amaç ve araç olan değerlere ait özellikler.
146
Bu çalışmanın bazı kısıtlılıkları bulunmakla birlikte, bunlardan en
önemlisi Nescafé ile ilgili sınırlı sayıda olan dokümanların birçoğunun
yurtdışında bulunması ve Nescafé’nin iletişim stratejileriyle ilgili kapsamlı bir
analizin yapılmamış olmasıdır. Çalışmadaki kısıtlılıklara rağmen Nescafé’nin
iletişim stratejileri ile ilgili dilsel ve görsel öğelere, internet ortamında yapılan
dünya
çapındaki
araştırmalar
ve
görüşmeler
yoluyla
ulaşılabilmiştir.
Çalışmada Nescafé reklamlarının Türkiye örneği ile sınırlı kalınmadan diğer
ülke örneklerine de bakılmış olup, bunlardan yaklaşık 500 adetine ulaşılmıştır.
Nescafé’nin tüm kurumsal internet siteleri taranarak, 1938-2010 yılları arası
yayınlanan/yayımlanan reklamları incelenmiştir. Diğer yandan konu ilgili kitap,
dergi ve gazeteler taranmıştır. Nestlé Türkiye İçecekler Ürün Müdürü Başak
Çayhan
ile
derinlemesine
görüşme
tekniği
kullanılarak,
Nescafé’nin
geçmişten günümüze kadar uyguladığı görsel iletişim stratejileri konusunda
bilgiler
elde
edilmiştir.
Bu
bağlamda
çalışmanın
bilimsel
olarak
hazırlanmasında yüz yüze görüşmenin, önceden belirlenmiş ve ciddi bir
amaç için yapılan, soru sorma ve yanıtlamaya dayalı karşılıklı ve etkileşimli
bir iletişim süreci olduğu dikkate alınmıştır. Çalışma, Nescafé reklamlarında
kültürel göstergelerin analizine yönelik gerçekleştirildiğinden, ele alınan
reklamlardaki kültür öğeleri konusunda bilgi sahibi olmak için birçok yurtiçi ve
yurtdışı
kaynağa
ulaşılarak,
tespitlerin
doğruluğu
kesinleştirilmeye
çalışılmıştır.
4.3. Araştırmanın
Evreni
ve
Örneklem
Seçimi:
Türkiye’de
Nescafé Reklamları
Araştırmanın evrenini Nescafé’nin Türkiye’de yayınlanan televizyon
reklamları oluşturmaktadır. Küreselleşme sürecinde teknolojik gelişmelerin ve
değişen tüketici profilinin de etkisiyle markalar, dilsel ve görsel stratejilerinde
de birtakım değişiklikler yapmaktadır. Nescafé reklamlarının tarihsel sürecine
bakıldığında, Türkiye’deki iletişim stratejisinin önceleri, yoğun iş hayatı
olanlar, iş hayatındaki yoğunlukta arada bir kahve içen insanlara göre
oluşturulduğu, iletilerin de buna uygun hazırlandığı gözlemlenmektedir.
Ancak bu stratejiyle fazla bir büyüme olmayacağı anlaşılarak, farklı iletişim
147
stratejileri geliştirmeye başlanmış, bu bağlamda Nescafé Classic’in tüketimini
daha geniş popülasyona yayılması amaçlanarak, insanlara daha yakın
gelecek ‘ortak bir dil’ kullanılarak iletişim stratejileri geliştirilmiştir. Diğer
yandan küresel çapta Nescafé’nin ilk reklam stratejilerinde hedef kitlenin
kadınlar olduğu; ancak zamanla değişiklik yapılarak hedef kitlenin erkekler
olması dikkat çekmektedir.
Tüm bunlardan hareketle, Nescafé’nin reklam iletişimde markalar
birbirinden ayrıştırılarak marka imajı oluşturulmakta, diğer yandan bir şekilde
benzer stratejiler uygulanmaktadır. Dolayısıyla bu stratejiler belirlendikten
sonra, belirli kurallar çerçevesinde yeni görseller geliştirilmektedir. Bu
bağlamda tüketici hangi köşeye ve hangi Nescafé’ye bakarsa baksın, belli
algıyı göreceği şekilde iletiler hazırlanmaktadır. Reklam çalışmalarının
Nescafé’nin yaratıcı ajansı McCann Erickson tarafından yapıldığını belirten
Çayhan (2010), ürünün kimliğine uygun çalışmaların hazırlandığını ifade
etmektedir. Reklam çalışmalarının hepsinin belli kuralları olduğunu ifade
eden Çayhan (2010), her görsel malzemenin kurallı bir şekilde piyasaya
sunulduğunu belirtmektedir. Nescafé’nin alt markalarının reklam iletileri,
bütün yıl boyunca farklı dönemlerde birbirleriyle çok çakışmadan hedef
kitleye verilmektedir. Bu bağlamda dönem dönem radyo, gazete ve dergiler
reklam
mecrası
kullanılmaktadır.
Çalışmada
Nescafé’nin
Türkiye’de
pazarlanmaya başladığı 1984’ten 2010 yılına kadarki süreçte yayınladığı 22
adet televizyon reklamı incelenmiş olup, bu televizyon reklamlarından 7’si
amaçlı olarak seçilerek analiz edilmiştir.
Reklam ortamlarından televizyonun seçilme nedeni, Çayhan’ın da
(2010) ifade ettiği gibi, Nescafé’nin reklam çalışmalarıyla tüketicilere ulaşmak
için birçok iletişim ortamını kullanmasının yanında, bu mecraların en başında
televizyonun gelmesi ve reklam bütçesinin %65’inin televizyona ayrılmasıdır.
Küçükerdoğan’a (2009:96) göre, kitle iletişim araçları arasında hem göze
hem kulağa yönelen televizyonun bilgi üretmesi ve dağıtması; bireyleri
birbirine bağlayan olguların yaratımı; geniş kitlelere hitap etmesi; bireylerin
istedikleri kanalı seçme özgürlüğü olduğundan özgür tüketime yönlendirmesi;
148
gelişen
teknolojileri
kullanması;
yayınlarının
her
toplumda
yasalarla
denetlenmesi gibi birçok özelliği vardır. Diğer kitle iletişim araçları arasında
en çok tercih edilen araç konumundaki televizyon, hem hızlı hem de etkileme
gücü yüksek bir araçtır. Bu bağlamda Nescafé’nin, Türkiye’de geniş hedef
kitlelere ulaşabilmek için reklam iletilerini televizyon yardımıyla ulaştırmasıyla,
çalışmada televizyon reklamları üzerine odaklanılması önem kazanmaktadır.
Nescafé reklamlarının seçilme nedeni ise, Türkiye’de genellikle hazır
kahvenin Nescafé olarak bilinerek jenerik marka haline gelmesi, Nescafé’nin
küreselleşme sürecinin etkin öznelerinden biri olması; Nescafé içen
insanların belirli bir imaja sahip olduğunun düşünülebilmesi ve modern olarak
nitelendirilebilmesidir. Diğer yandan çalışmada, Nescafé’nin küresel-yerel
veya glokal temaları reklamlarda işlemesi ve reklamlarda kullanılan
sembollerle kültürel kimliklerin yeniden imajlaştırılmasının analizi, Türkiye’den
örnekler
verilerek
yapılmakta,
bu
da
çalışmaya
özgün
bir
nitelik
kazandırmaktadır.
Yapılan araştırmalar sonucunda Nescafé’nin 1984’ten 2010 yılına
kadar Türkiye’de yayınlanan televizyon reklamlarından 22 adetine ulaşılmıştır.
Bu bağlamda Nescafé’nin, zaman içinde ürünlerinin içeriğinde yaptığı
değişiklikler doğrultusunda iletişim stratejilerini de değiştirdiği göz önünde
bulundurulmuştur. Nescafé’nin küreselleşme sürecinde reklam iletilerinde,
kültürel öğeler ile yaratıcılığa ağırlık verdiği ölçütünden yola çıkılarak, reklam
seçimleri belirli bir zamanda yayınlanan reklamlarla sınırlandırılmıştır.
Çalışmada reklam analizinde kullanılacak örneklemin tespit edilmesi için,
Türkiye’de yayınlanan Nescafé Classic, Nescafé Gold ve Nescafé 3’ü 1
Arada markalarının reklamları kapsamlı olarak incelenmiştir. Çalışmada
reklam iletilerinin analizinde amaçlı örnekleme yapılarak, Türkiye’de 2007 ile
2010 yılları arasında yayınlanan Nescafé reklamlarında, küresel-yerel
temaların ve kimlik temsillerinin başat olarak gösterildiği 7 adet televizyon
reklamı seçilmiştir.
149
Nescafé reklamları, geliştirmiş olduğu ürünleriyle birlikte farklı
kampanya stratejileri hazırlamaktadır. Bu bağlamda belirtilen televizyon
reklamlarının amaçlı olarak seçiminde, Nescafé’nin geliştirdiği yeni ürünler
sonucunda hazırlamış olduğu reklamları göz önüne alınmıştır. Nescafé
reklamlarının dilsel ve görsel iletilerinin analizine yönelik yapılan çalışmada,
her bir markanın farklı marka kimliğine sahip olması nedeniyle, ileti analizleri
marka adları üzerinden yapılmaktadır. Dolayısıyla bu markalardan Nescafé
Classic, Nescafé Gold ve Nescafé 3’ü 1 Arada’nın televizyon reklamlarından
örnekler seçilmiştir.
4.4. Reklam Analizleri
Çalışmanın bu bölümünde reklam analizleri 7 temel başlıkta
toplanmakta, Türkiye’deki Nescafé reklamlarındaki küresel-yerel ve glokal
unsurlara bölüm başlıkları içinde yer verilmektedir. Reklam analizlerinin
televizyon
reklamları
üzerinden
yapılması
sebebiyle,
Nescafé’nin
televizyonda kullandığı yaklaşımlar ve anlatım formatları irdelenmektedir.
Diğer yandan, reklam uygulamalarında kullanılan her yaklaşım ve format ile
aynı yaratıcı strateji kullanılmasa da birden çok reklam filmi oluşturulabildiği
söylenebilmektedir. Nescafé, aynı televizyon reklamları için de aktarımı
planlanan iletileri ve vaatleri tek bir yaklaşım ve anlatım formatından
yararlanabildiği gibi, aynı reklam filmi içinde birkaç yaklaşım ve anlatım
formatını bir arada kullanabilmektedir. Burada Nescafé reklamları photoboard
yöntemiyle gösterilerek betimlenmekte ve analiz edilmektedir.
4.4.1. Nescafé Classic, Laz Dursun Kahvehanede
Küreselleşmeyle
birlikte
değişen
tüketici profilinin
de
etkisiyle
Türkiye’de Nescafé, iletişim stratejilerinde mizah unsuru ile yerel motifler
kullanarak ürün tüketimini daha geniş kitlelere yayabilmektedir. Elden’e
(2004:140) göre mizahî öğeler kullanılarak hedef kitlenin reklama olan ilgisi,
olumlu duygular geliştirmesi ve hatta başarılı uygulamalarda kulaktan kulağa
iletişimi de harekete geçirmesi sağlanır. Dolayısıyla Nescafé, tadını
değiştirdiği Nescafé Classic markasını duyurmak için Türkiye pazarına özel
150
reklam kampanyası hazırlamakta, reklamlarında Avrupa Yakası dizisi
karakterlerinden Laz Dursun’u yani Ömür Arpacı’yı kullanmaktadır.
Burada 2009-2010 yıllarında yayınlanan 35 saniyelik 1 televizyon
reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin betimlenmesinde 8
görüntü karesi seçilmiştir.
4.4.1.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Geniş kamera açısıyla tipik bir kahvehanenin içinin görüntülendiği
reklamda Laz Dursun, kahvehane halkına Nescafé Classic’in yenilenen tadını
tanıtmaktadır (1). Laz Dursun’un yanında bulunan kahvehane sahibi, onun
direktiflerine göre hareket etmektedir. Eline bir kaşık, bir de kırmızı Nescafé
kupasına almış olan Laz Dursun, kahvehanede bir masa başında
Nescafé’nin hazırlanışını anlatmaktadır (2). Kahvehane halkının da elinde bir
kaşık ve fincan vardır (3). Laz Dursun, Karadenizli şivesiyle: “Bir tatlı kaşığı,
çay kaşığı değil, bir tatlı kaşığı Nescafé Classic’i ha bu büyüklükte bir fincana
koyayruk” diyerek söylediği eylemi gerçekleştirir. Kahveyi fincana koyduktan
sonra Laz Dursun “cup” sesi çıkarmaktadır (4). Laz Dursun: “Sonra sıcak su,
kaynar olmayacak; kaynadıktan sonra 1 dakika bekletilecek” derken
kahvehane sahibi Laz Dursun’un elindeki kupanın içine sıcak suyu
dökmektedir (5). Bu eylem, yakın planda da gösterilmektedir. Laz Dursun:
“şeger, süt ve veya kahve kremasu, ekleyebilursun da eklemeyebilursun da,
151
o benim problemum değul” diyerek kahvehanedekilerin bu kahveyi istedikleri
şekilde içebileceklerini söylemekte, Nescafé’lerini hazırlayan kahvehane
halkının gülümsemesi yakın planda gösterilmektedir (6). Kendi Nescafé’sini
yudumlayan Laz Dursun: “Ha bu kahve böyle yapulunca nefis olur
hemşehrim yaw, garanti” demektedir (7). “Ee haydi bakayum yudumlayun”
diyen Laz Dursun kahvehanedekilerin de hazırladıkları içeceği içmesini
söylemektedir. Kahvehanedekiler de geniş kamera açısıyla çekilerek
herkesin kahveyi içtiği gösterilmektedir (8).
4.4.1.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda dilsel ileti süsten uzak, gündelik
yaşamda bireylerin kullandığı sözcüklerden seçilmiştir. Yabancı dilde sözcük
kullanımına gidilmemekte, ana karakterin Karadeniz şivesiyle kahvehane
halkına Nescafé’nin hazırlanışına yönelik anlaşılır, açık ve net ileti aktardığı
görülmektedir. Reklam, zaman açısından incelendiğinde, iletiye değişmezlik
anlamı katan ‘geniş zamanın’ kullandığı anlaşılmaktadır. Reklam iletisi, olası
hedef tüketiciler tarafından algılanması ve akılda kalıcı olması açısından
seslenme biçiminde, bilgilendirme yapıldığı görülmektedir. Bu seslenmelerde
“biz” ve “sen” özneleri kullanılarak, tüketicilerin dikkatini reklam iletisine
odaklama
ve
iletiyi
algılaması
amaçlanmaktadır.
Burada
algılama
Nescafé’nin tüketim objesi olan kırmızı kupası aracılığıyla dokunarak, tadarak,
koklayarak, görerek ve duyarak tanımanın önemi vurgulanmaktadır. Laz
Dursun “hemşehrim” deyişiyle “ben de sizdenim, Karadenizli olmama rağmen
çay yerime kahve içiyorum” iletisini tüketicilere aktarmaktadır. Reklam
görüntülerine eşlik eden müzik, Nescafé Classic’in yenilenen tadını
tüketicilere anlatmaya yönelik oluşturulmuştur. Reklamda kullanılan bu müzik,
reklam iletisine hareket ve merak katmakta, bir başka deyişle tüketicilerin
duygularına seslenmektedir. Dış ses olarak erkek ve kadın sesi kullanılmakta,
reklam sloganlarının akılda kalıcılığı sağlanmaktadır.
b. Görsel Göstergeler: Reklamın görsel iletilerinde akılda kalıcılığı
sağlayan canlı renkler kullanılmıştır. Masa örtülerinin mavi, mekân duvarının
152
sarı, çeşitli tabloların kahverengi, halkın yelek, hırka ve gömleğinin bej rengi
ve/veya kahverengi olması gibi tüketicilerin içinde bulunduğu kültürel yapı ve
demografik
özellikler
de
renklerin
içerdiği
anlamların
algılanmasını
sağlamaktadır. Reklamdaki mavi renk ile ‘ürüne olan güven’; sarı renk ile
‘ürünün canlılık vermesi ve neşe uyandırması’, kahverengi ile ‘Nescafé
kahvelerinin’ özelliklerine atıf yaptığı anlaşılabilmektedir. Reklamda dış sesin
söylediği Nescafé sloganları dışında herhangi bir yazıya yer verilmemiştir.
Reklam, çay ve Türk kahvesi ile ve tütün ürünlerinin tüketildiği, masa
oyunlarının oynandığı, sohbet edilen mekân olarak bilinen bir kahvehanede
geçmektedir. Türk kültürüne göre kadınların buraya girmesinin hoş
karşılanmadığı reklamda kadınların olmaması dikkat çekmekte, reklam
karakterlerinin tamamının erkek ve yetişkin olduğu görülmektedir. Dolayısıyla
bu, Nescafé Classic’in hedef kitlesinin 25-65 yaş arası erkekler olmasıyla
açıklanabilmektedir. Mekândaki masalar, yan yana dizilmiş ve her bir
masanın üzerinde Nescafé Classic kavanozları ve kupası ile şeker ve
kaşıklar olduğu görülmektedir. Halkın sade giyimli, işçi sınıfının sembolü
sayılan kasketli, yetişkin insanlar olduğu anlaşılabilmektedir. Nescafé
Classic’in bu figürleri kullanması ve mekân itibariyle hangi toplumsal sınıfa
seslendiğine gönderme yapılmaktadır.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Reklam, Türkiye’nin
geleneksel kurumlarından biri olan kahvehanede geçmekte, burası tüketim,
sohbet, tartışma, eğlenme ve dinlenme mekânı olan bilinmektedir. Reklam
iletileri Türk kültüründe yaygın olarak gidilen kahvehaneler ile orada içilen çay
ve Türk kahvesine gönderme yapmaktadır. Reklamda kadınların bulunmayışı
Türk
kültüründe
hem
kahvehanelere
kadınların
girmesinin
hoş
karşılanmaması hem de bu ürünün hedef kitlesiyle bağdaşmaktadır. Reklam
iletisindeki “çay değil, tatlı kaşığı” sözü, Türk kültüründeki çay yerine Nescafé
içilmesini vurgulamak amacıyla kullanılmaktadır.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Kişi, bu reklam
iletisinde ‘kültür’, ‘topluluk hissi’ kavramlarıyla örtüşmektedir. Reklamda
Türkiye’de yayınlanan Avrupa Yakası adlı dizi karakterlerinden Laz Dursun
153
lakaplı Ömür Arpacı, ana karakter olarak kullanılmaktadır. Karadeniz
şivesiyle reklam iletisini sunan Laz Dursun’un kullanımı, Çayhan’ın da (2010)
ifade ettiği gibi, Nescafé’nin çay sektörünün kârından pay almak istemesiyle
açıklanabilmektedir. Laz Dursun, tipik bir Karadenizli gibi sarışındır. Diğer
yandan reklamda, bu dizi karakterinin Türk toplumu tarafından bilinmesi ve
Nescafé’nin zaten tanınırlığı olan bir kişiyle reklam iletisini sunması,
markanın iletişim stratejileriyle örtüşmektedir.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklamda bir tür yaşam
biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1. Kahvehanede çay yerine Nescafé içilen bir
yaşam biçimi. Buradaki ‘değer’ Nescafé içmek, yeniliğe açık olmak ve
sosyalleşmeden geçmektedir. Reklamda Karadeniz’in çayıyla ünlü olması ve
oranın halkından olan birinin bile çay veya Türk kahvesi yerine Nescafé içtiği;
kendi geleneksel değerleri yerine modern içecek olarak anılan bu içeceği
içtiği iletisi aktarılmaktadır. Ana karakterin arkasında çay tepsisinin asılı
durduğu, çay dururken kahvehanede Nescafé içileceği gizli iletilerle
sunulmaktadır. Analiz sonucunda ortaya çıkan amaç değerler: ‘Yeniliğe açık
olmak’, ‘birlikte olmak’; analiz sonucunda ortaya çıkan araç değerler: ‘Türk
kahvesi veya çay yerine Nescafé Classic içmek’, ‘kahvehanede zaman
geçirmek’. Bu bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam iletisi
incelendiğinde, Batılı kültür ve değerlerini benimsemiş, yeniliğe açık erkek
tüketicilere seslendiği gözlemlenmiştir.
4.4.2. Nescafé Classic, Aile Saadeti
Nescafé Classic’in televizyon reklamlarında birçok anlatım formatı
kullanılmaktadır. Bunlardan Elden’in de (2004:144) ifade ettiği gibi, “günlük
yaşamdaki sorunları çözme ya da hayattan örnekler sunma” formatı
kullanılarak hazırlanan Nescafé Classic reklamlarında, içeceğin yenilenen
tadı mizahî bir dille hedef kitleye anlatılabilmektedir. Genellikle ambalajlı
ürünler için kullanılan bu formatta, günlük hayatta tüketicinin karşılaşabileceği
sorunlar göz önüne serilmekte ve reklama konu olan ürünün bu sorunlara
nasıl çözüm olabileceği anlatılmaktadır.
154
Burada 2009-2010 yıllarında yayınlanan 40 saniyelik 1 televizyon
reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin betimlenmesinde 12
görüntü karesi seçilmiştir.
4.4.2.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Reklam görselinde, bir kırsal evde, tipik bir Anadolu kadını ve eşi
görülmektedir (1). Kadın, eve işten gelen eşinin televizyon karşısında
uyuduğunu anlayarak: “Ayy Rıfkıı, Rıfkı ya yine uyuyosun ya” demektedir.
Televizyon karşısında uyuklayan Rıfkı, yakın planda gösterilir (2). Bir anda
gökten yere Nescafé mekiği düşmekte, tavukların çırpındığı gösterilmektedir
(3). Kadın ve erkek de irkilerek, şaşkınlıkla Nescafé mekiğine bakmaktadır
(4). Dumanlar ardında mekiğin görkemle açılan kapısından elinde çay
tepsisinde Nescafé Classic ile Laz Dursun görünmekte (5), yüzünde ciddi bir
ifadeyle mekikten inmektedir (6). Laz Dursun kadına ve erkeğe doğru
yönelerek elindeki tepsiyi uzatmakta (7) ve: “Aile saadeti olmazsa
olmazlarımdan, bu konuda hassasum” demektedir (8). Laz Dursun, Nescafé
kupasını Rıfkı’nın burnunda dolandırmakta: “Hemşehrim uyan bakayum,
155
kalıbının adamı ol, bir dikel ya” demektedir (9). Adam gözlerini açmakta,
Nescafé kupasını eline alarak içeceği içmektedir (10). Eşinin uyandığını
gören kadın şaşırmakta: “Valla uyandı yaa” demektedir. Laz Dursun, kadına:
“Ya nee”, “Yenge, içi keçer kibi olursa tekrarla, arzu ettuğun dinamik, canli
Rıfkı karşunda, garanti” demekte (11) ve oradan ayrılmakta, bardakların
onlarda kalabileceğini söylemektedir. Uykusu açılan Rıfkı, eline televizyon
kumandasını alarak karısına yanaşmaktadır (12).
4.4.2.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda dilsel ileti süsten uzak, toplumun
genelinin günlük yaşamda kullandığı sözcüklerden seçilmiştir. Reklamda ana
karakterin Karadeniz şivesiyle aile bireylerine Nescafé’nin uyandırıcı etkisini
anlatmaya yönelik anlaşılır, açık ve net ileti aktardığı görülmektedir. Reklam,
zaman açısından incelendiğinde, iletiye değişmezlik anlamı katan ‘geniş
zaman’
ve
süreklilik
anlamı
katan
‘gelecek
zaman’ın
kullandığı
anlaşılmaktadır. Reklam iletisi, olası hedef tüketiciler tarafından algılanması
ve akılda kalıcı olması açısından seslenme biçiminde, bilgilendirme yapıldığı
görülmektedir. Bu seslenmelerde “ben” ve “sen” özneleri kullanılarak,
tüketicilerin
dikkatini
reklam
iletisine
odaklama
ve
iletiyi
algılaması
amaçlanmaktadır. Reklam görüntülerine eşlik eden müzik, Nescafé Classic’in
yenilenen tadını tüketicilere anlatmaya yönelik oluşturulmuştur. Dış ses
olarak erkek ve kadın sesi kullanılmakta, reklam sloganlarının akılda kalıcılığı
sağlanmaktadır.
b. Görsel Göstergeler: Reklamın görsel iletilerinde akılda kalıcılığı
sağlayan ve tipik bir köy evinde yazın dışarıda oturulduğuna yönelik görsel
öğelere yer verilmiştir. Reklamda dış sesin söylediği Nescafé sloganları
dışında herhangi bir yazı, çizim ve sözcüğe yer verilmemiştir. Nescafé
Classic’in bu figürleri kullanması ve mekân itibariyle hangi toplumsal sınıfa
seslendiğine gönderme yapılmaktadır. Reklamda mekân olarak, Türkiye’nin
geniş halk kitlelerinin yaşadığı tipik bir kırsal ev ve bahçesi kullanılmıştır.
Reklam karakterlerinden kadının ‘fistan’ olarak anılan çiçekli ve sarı renkte
156
elbise giydiği, başına kırmızı yemeni örttüğü ve yeşil bir yelek giydiği
görülmektedir. Reklamda koca rolündeki erkeğin de bıyıklı ve göbekli olması
geleneksel Türk erkeği olmaya vurgu yapmaktadır.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Reklamda ‘aile’nin Türk
toplumunun temeli olması bakımından dilsel ve görsel iletiler sunulduğu
görülmektedir. Türk kültüründe sosyal yapı olarak ailenin görevleri, neslin
devamını sağlamak ve toplumun değerleri ve kültürünü, korumak ve
yaşatmaktır. Dolayısıyla reklamda ailenin toplumun temelini oluşturması ve
onun sosyal yanı ortaya çıkarılarak ailede mutluluğun devamı için
Nescafé’nin içilmesi gerekliliği aktarılmıştır. Türk kültürüne göre ‘aile’ olma
evlilik kurumu yoluyla kurulmakta ve bu altın bir alyans takılarak sembolize
edilmektedir.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Reklamda
kullanılan kişi, ‘kültür’, ‘aile olmak’, ‘yol gösterici olmak’ kavramlarıyla
örtüşmektedir. Bu reklamda da Laz Dursun kullanılmakta, Karadeniz şivesiyle
reklam iletisini sunan Laz Dursun’a, aile saadetinin sürdürülmesi için
‘kahramanlık’ rolü atfedildiği görülmektedir. Laz Dursun: “Aile saadeti
olmazsa olmazlarımdan, bu konuda hassasum” derken aile değerlerinin
önemine vurgu yapmakta, bu konuda kendine Nescafé Classic’in yararlarını
halka anlatmakta sorumlu hissettiği vurgulanmaktadır.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklamda bir tür yaşam
biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1. Nescafé’nin aileye daha fazla zaman
ayrılabilmesi için insanların uykusunu açtığı, işten gelen yorgun insanların bu
içeceği içerek akşamları eşleriyle daha çok zaman geçirebileceği bir yaşam
biçimi. Çalışmanın üçüncü bölümde de değinildiği üzere Nescafé, Avrupa ve
Amerika’da genellikle sabahları işe giderken kahvaltıda içilmekte ve bu
şekilde işte verimli olunacağı düşünülmektedir. Oysa Türkiye’de baskın olan
çay kültürüne göre halk, kahvaltıda çay yerine başka bir içeceği tercih
etmemektedir. Dolayısıyla reklamın Türkiye’deki tüketicilerin yaşayış tarzının
dikkate alınarak hazırlandığı görülmektedir. Analiz sonucunda ortaya çıkan
157
amaç değerler: ‘aile mutluluğuna önem verme’, ‘kültürel değerleri yaşatma’;
analiz sonucunda ortaya çıkan araç değer: ‘Nescafé Classic içmek’. Bu
bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam iletisi incelendiğinde,
geniş halk kitlelerine seslenildiği gözlemlenmiştir. Bu bağlamda reklam
iletilerinde Türk kültür ve değerlerini önemseyen modern insanların, bunu
modern çağın içeceği olarak konumlandırılan Nescafé’yle sürdürebileceği
vurgulanmıştır.
4.4.3. Nescafé Classic, Futbol Maçında Uyuyan Hakem
Burada 2009-2010 yıllarında yayınlanan 40 saniyelik 1 televizyon
reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin betimlenmesinde 16
görüntü karesi seçilmiştir.
158
4.4.3.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Görsel iletide futbol maçı yapıldığı gösterilmekte ve takımlardan
birinin Trabzonspor’a gönderme yapıldığı futbolcuların giydikleri bordo çizgili
formalardan anlaşılmaktadır (1). Takımlardan birinin karşı takıma gol attığı
gösterilmekte ve önce futbolcuların, daha sonra da taraftarların sevinçleri
yansıtılmaktadır (2). Hakem, atılan golü hatalı bulmakta, elindeki bayrağı
sallamaktadır (3). Futbolcular hakemin yanına giderek karara itiraz etmekte
(4) taraftarların da hakemin kararını hoş karşılamadıkları gösterilmekte,
“hakem uyuma” diye bağırdıkları anlaşılmaktadır (5). Yakın planda hakemin
ve diğer saha görevlilerinin gözlerinin kapalı olduğu görülmektedir (6). Bir
anda futbol sahasının ortasına Nescafé mekiğinin düştüğü görülmekte,
futbolcular ve hakemler şaşkınlıkla, düşen mekiğe bakmaktadır (7).
Stadyumun hınca hınç dolu olduğu görülmektedir. Nescafé mekiğinin kapısı
açılmakta ve elinde çay tepsisinde dört kırmızı Nescafé kupasıyla Laz
Dursun belirmektedir (8). Laz Dursun, çay tepsisindeki Nescafé kupalarıyla
gösterilmekte (9), ciddi bir yüz ifadesiyle hakeme doğru kararlı adımlarla
yürümektedir. (10). Laz Dursun alaycı bir ifadeyle hakeme: “Nooldi, rengin
soldi” demektedir. Daha sonra futbolculara: “Uşaklar, hep beraber toplanun
bakayum, hocaya yardımcı olmamuz lazum, haydi” demekte, üzerinde
dumanı tüten kupayı hakeme doğru uzatmaktadır (11). Yakın planda Laz
Dursun ve futbolcular gösterilmektedir (12). Laz Dursun: “Hocam uyanmak
için birebirdur” diyerek kupayı hakeme vermektedir (13). Hakem kupayı eline
alır ve Nescafé’yi içtikten sonra gözleri açılır (14). Laz Dursun’un “nasıl”
sorusuna cevap olarak hakem, başını sallamaktadır. Laz Dursun: “Milimetrik
ofsayta uyandırır adamı, garanti” diyerek kendi gözlerine işaret etmekte (15)
ve hakemleri uyarmaktadır. Geniş kamera açısıyla Nescafé mekiği, Laz
Dursun ve hakemler olmak üzere stadyum ve taraftarlar gösterilmektedir (16).
4.4.3.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda dilsel ileti süsten uzak, gündelik
yaşamda bireylerin kullandığı sözcüklerden seçilmiştir. Yabancı dilde sözcük
159
kullanımına
gidilmemekte,
ana
karakterin
Karadeniz
şivesiyle
futbol
hakemlerine Nescafé’nin uyandırıcı etkisine yönelik anlaşılır, açık ve net ileti
aktardığı görülmektedir. Reklam, zaman açısından incelendiğinde, iletiye
değişmezlik anlamı katan ‘geniş zamanın’ kullandığı anlaşılmaktadır. Reklam
iletisi, olası hedef tüketiciler tarafından algılanması ve akılda kalıcı olması
açısından seslenme biçiminde, bilgilendirme yapıldığı görülmektedir. Bu
seslenmelerde “sen”, “siz” ve “biz” özneleri kullanılarak, tüketicilerin dikkatini
reklam iletisine odaklama ve iletiyi algılaması amaçlanmaktadır. Reklam
görüntülerine eşlik eden müzik, Nescafé Classic’in yenilenen tadını
tüketicilere anlatmaya yönelik oluşturulmuştur. Reklamda kullanılan bu müzik,
reklam iletisine hareket ve merak katmakta, bir başka deyişle tüketicilerin
duygularına seslenmektedir. Dış ses olarak erkek ve kadın sesi kullanılmakta,
reklam sloganlarının akılda kalıcılığı sağlanmaktadır. Diğer yandan Laz
Dursun’un “e yudumla yaa” sözleri, sloganların iletilerini desteklemektedir.
b. Görsel Göstergeler: Reklamda Karadenizli olan Laz Dursun’un
yerel motiflerini destekler nitelikte, Trabzonspor takımının bordo rengine
sahip olarak bordo-beyazlı futbolcuların olduğu dikkat çekmektedir.
takımın
futbol
oyuncularının
ise
düz
mavi
renkte
forma
Diğer
giydikleri
görülmektedir. Stadyum, gerçek görünümde olduğundan çimler yeşil
renktedir. Reklamda dış sesin söylediği Nescafé sloganları dışında herhangi
bir yazı, çizim ve sözcüğe yer verilmemiştir. Reklam, futbol maçlarının
yapıldığı bir stadyumda geçmektedir. Reklam karakterlerini, her iki takımın
futbolcuları, hakemler, erkek taraftarlar ve Laz Dursun oluşturmaktadır.
Reklamda hiçbir kadına yer verilmediği görülmekte, bu Nescafé Classic’in
hedef kitlesinin 25-45 yaş arası erkekler olmasıyla açıklanabilmektedir.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Futbol, Türk popüler
kültürünün önemli öğeleri arasında yer almaktadır. Futbol, günümüzde artık
sadece bir spor olmaktan çıkmış, ekonomik, siyasi, kültürel ve toplumsal
açıdan bir iktidar ve güç nesnesi haline gelmiş durumdadır. Futbol maçında
taraftarların bir arada olması törensel etkinlikler arasında yer almaktadır. Bu
tür
etkinliklerde
‘birliktelik’,
‘paylaşım’,
‘tek
yürek
olma’
kavramları
160
duyumsanmaktadır. Laz Dursun tarafından çay tepsisinde getirilen dört
Nescafé kupası, maçta oyun kurallarını uygulamada tam yetkili olarak
atanmış dört hakemin bulunmasına gönderme yapmaktadır. Nescafé’nin
uyandırma özelliği vurgulanmakta, hakemlerin Nescafé içerek futbol maçında
uyanık kalacakları, en ufak bir ofsayt hareketini bile görebilecekleri ifade
edilmektedir. Reklam iletileri, popüler futbol kültürü, millî kimliklerin yeniden
inşa edilişine yönelik kurgulanmakta, hedef kitlesinin sporseverler ve
erkeklerden oluştuğuna işaret etmektedir.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Reklamda
Türkiye’de yayınlanan Avrupa Yakası adlı dizi karakterlerinden Laz Dursun,
ana karakter olarak kullanılmaktadır. Karadenizli olan Laz Dursun bir
Karadeniz takımı olan Trabzonspor’a gönderme yapılarak oluşturulan takımın
attığı
golün,
hatalı
değerlendirilmesini
Nescafé
Classic
yardımıyla
engellemektedir. Dolayısıyla burada Laz Dursun’a bir ‘kahramanlık’ rolü
atfedilerek
hakemleri
uyandırdığı,
futbol
maçının
kurallara
uygun
oynanmasını sağladığı anlatılmaktadır.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklam iletisinde
küresellik ve yerellik ile ilgili ‘futbol kültürü’ ve ‘spor sevgisi’ gibi değerler
aktarılmaktadır. Reklamda bir tür yaşam biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1.
Futbol maçında uyanık kalarak, kuralların doğru bir şekilde yürütülebileceği,
zinde bir yaşam biçimi. Buradaki ‘değer’ Nescafé içmek, yeniliğe açık olmak
ve sporu doğru yönetmekten geçmektedir. Analiz sonucunda ortaya çıkan
amaç değerler: “Futbol maçının doğru yönetilmesi”, “birlikte olma”; analiz
sonucunda ortaya çıkan araç değerler: “Nescafé Classic içmek”.
161
4.4.4. Nescafé Gold, Anne Kraliçe
Günümüzde reklamlarda, çalışan kadın imajının sunulduğuna tanıklık
etmekteyiz. Reklam iletilerinde bu modern kadın stereotipi hem işinde hem
de
evde
başarılı
olan
kadın
olarak
Nescafé
Gold
reklamlarında
aktarılmaktadır. Reklamda kadının birinci görevinin annelik ve iyi bir eş oluşu
bu vasıtayla hatırlatılmaktadır. Modern kadınlar bu tip Nescafé Gold
reklamlarında,
tüketimi
erkek
gözünde
onay
alabilmek
adına
gerçekleştirmektedir. Diğer yandan son yıllarda erkeğin mutfakta ya da çocuk
bakımında eşine yardımcı olduğuna tanık edilse de, erkek bu tip rollerde
‘yardımcı’ görevi üstlenmektedir. Pira ve Elgün’e (2010:534) göre hazır gıda
maddelerinin reklamlarında kadın tüm bu ürünlerin hem tüketicisi hem de
arzu nesnesi konumundadır. Özellikle ev içi temizliğe ve ailenin, çocuğun
sağlığına yönelik ürünlerin reklamlarında sunulan kadın stereotiplerinin;
kadının ataerkil ideoloji içinde kurgulanan toplumsal rollerini pekiştirici
niteliktedir.
Reklam analizindeki ‘kraliçe’ ifadesiyle “Batı uygarlığında, halkı
yöneten tek güç ve otorite olan kadın yönetici” (http://tr.wikipedia.org) olmaya
gönderme yapıldığı görülmektedir. Hız ve diğerlerine (2010) göre bir kişinin
tutum ve davranışlarına dolaylı veya dolaysız olarak etki eden referans
grupları, bir kimseyi yeni davranışlar ve hayat tarzlarıyla tanıştırmaktadır.
Onlar tutumları ve insanları kendilerine nasıl baktıklarını belirlemekte ve bir
kimsenin herkes gibi olması için düşüncelerini etkileyerek ürün ve marka
seçmekte ona baskı yapabilmektedir.
Bu reklamda kadınların geleneksel
rolleri bir yandan özenle korunmaya çalışılırken, diğer yandan da bu
gelenekselliklerden uzak, bireyci ve rekabetçi yanı ortaya koyulmaktadır.
Böylelikle kadınlar, iknanın yeni yüzünde bir otorite olarak yeni görünümler
kazanabilmektedir.
Burada Nescafé Gold’un 2008 yılında yayınlanan ve 42 saniyelik 1
televizyon
reklamının
analizi
yapılmakta
betimlenmesinde 12 görüntü karesi seçilmiştir.
olup,
reklam
iletisinin
162
4.4.4.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Reklam, bir bebek elinin, annesi tarafından yorgan içine alınmasıyla
başlamaktadır (1). Beyaz tüylü bir halı üzerinde, oyuncak sarı bir ördek
görülmekte, bu ördeğe anne, isteği dışında basmakta ve bir ses
duyulmaktadır (2). Bebeğin uyanacağı korkusuyla irkilen anne ve bebek
odası gösterilmektedir (3). Bebeğe bakan kadın, bebeğin uyanmadığından
emin olmak istemektedir (4). Bebek, yakın planda gösterilir, uyanmadığı
anlaşılmaktadır (5). Bebek odasının kapısını yavaşça kapatan kadın, eşine
bakar (6). Eşi de karısına hayran bir şekilde bakmaktadır (7). Günün
yorgunluğunun ardından salona doğru yönelen kadın, bakışlarıyla koltukta
dinlenmek istediğini eşine işaret etmektedir (8). Mutfağa giden ve Nescafé
Gold’u ahşap dolaptan alan adam (9), büyük bir keyifle hazır kahveyi
hazırlamaktadır. Adam kavanozu açmakta, öncelikle Nescafé Gold’un
kokusunu içine çekmekte (10), daha sonra bir tatlı kaşığı Nescafé Gold’u
beyaz fincana dökmektedir. Erkek dış ses bu eyleme eşlik etmekte, fısıltılı bir
ses tonuyla Nescafé Gold’un “özenle seçilmiş kahve çekirdeklerinden” elde
edildiği ifade edilmektedir. Adam, kendi hazırladığı Nescafé Gold’u, koltukta
163
gözlerini kapatarak dinlenen eşine uzatmaktadır. Kadın, önüne gelen bir
fincan Nescafé Gold’u keyifle içmektedir (11). Kadının içtiği Nescafé’nin
dumanları, kadının başında ‘taç’ şeklini almaktadır (12).
4.4.4.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda kişiler birbirleriyle konuşmamakta,
aralarındaki duygusal bağ sayesinde gözleriyle iletişim kurmaktadır. Reklam,
zaman açısından incelendiğinde, iletiye değişmezlik anlamı katan ‘geniş
zamanın’ kullandığı anlaşılmaktadır. Reklam iletisi, olası hedef tüketiciler
tarafından algılanması ve akılda kalıcı olması açısından seslenme biçiminde,
duygusal bir iletişim kurularak erkek dış sesin “altın anlarınız için benzersiz
kahve keyfi”, “özenle seçilmiş kahve çekirdekleri”, “taptaze, eşsiz koku ve
özel harmandan gelen yumuşak tat” sözleri, Nescafé Gold’un özelliklerine
vurgu yapmaktadır. Bu seslenmelerde “siz” öznesi kullanılarak, tüketicilerin
dikkatini reklam iletisine odaklama ve iletiyi algılaması amaçlanmaktadır.
Buradaki algılamada Nescafé Gold’un beyaz porselen fincana koyularak
içilmesinin önemi vurgulanmaktadır. Reklamda bir gitar eşliğinde, kadının
mırıldandığı duyulmakta, böylece duygusal ve sıcak bir ortamın yaratılmak
istendiği anlaşılmaktadır. Dış ses olarak erkek ve kadın sesi kullanılmakta,
reklam sloganlarının akılda kalıcılığı sağlanmaktadır.
b. Görsel Göstergeler: Reklamda renk olarak Nescafé Gold’un
marka rengiyle örtüşen kahverengi, altın sarısı ve krem renkleri hakimdir.
Reklamdaki kahverengi ve altın sarısı ile ‘ürünün premium bir marka
olduğu’na atıf yaptığı anlaşılabilmektedir. Reklamda dış sesin söylediği
Nescafé sloganları dışında herhangi bir yazı, çizim ve sözcüğe yer
verilmemiştir. Reklam karakterlerini genç bir anne ve baba ile çocukları
oldukları anlaşılan bir bebek olmak üzere üç kişi oluşturmaktadır. Reklamda
mekân olarak bir bebek odası ve evin salonu kullanılmıştır. Bebek odası ve
salon, modern görünümdedir ve akşam saatleri olduğu için odaların
lambalarla aydınlatıldığı görülmektedir. Anne ve babanın kahverengi tonlarda
günlük giysiler giydikleri ve yorgun oldukları anlaşılmaktadır. Genelde kadın
164
tarafından gözleri kapalı olarak içilen Nescafé Gold’un haz uyandırdığı
vurgulanmaktadır.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Reklam iletisinde Türk
insanlarının Batılılaşma görünümünde olduğu anlaşılmaktadır. Ailenin üç
kişiden
oluşması,
Batılı
toplumlardaki
‘çekirdek
aile’ye
gönderme
yapmaktadır. Geleneksel aile tipinde kadının ev işleri yapan, eşine ve
çocuklarına hizmet eden bir yapı sergilemesinin aksine burada kadının işten
eve yorgun geldiği anlaşılabilmekte, çocuğunu yatırdıktan sonra eşinin ona
Nescafé Gold hazırlamasıyla huzur bulduğu anlatılmaktadır.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Kişiler, reklam
iletisinde ‘Batılı aile kültürü’, ‘annelik’, ‘iyi bir eş’ kavramlarıyla örtüşmektedir.
Reklamda
Türkiye’de
yayınlanan
Akasya
Durağı
dizisinden
Zeynep
Dörtkardeşler ile Emret Komutanım, Yalancısın Sen gibi birçok dizide rol alan
dizi ve sinema oyuncusu Serkan Kuru ana karakter olarak kullanılmaktadır.
Ancak buradaki karakterlerin, ünlü oluşları nedeniyle değil, reklam iletisini
Türk
toplumuna
sunabilecek
insanlar
olmaları
nedeniyle
seçildiği
anlaşılabilmektedir.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklamda bir tür yaşam
biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1. Evde, akşam saatlerinde Nescafé Gold
içilerek günün yorgunluğunun atıldığı ve keyfine varılacak anlara sahip
olunduğu bir yaşam biçimi. Buradaki ‘değer’ Nescafé Gold içmek, modern bir
anne ve iyi bir eş olmaktan geçmektedir. Analiz sonucunda ortaya çıkan
amaç değerler: ‘Modern bir anne ve eş olma’, ‘aileye değer verme’; analiz
sonucunda ortaya çıkan araç değerler: ‘Çocukla ve eşle ilgilenmek’, ‘Nescafé
Gold içmek’, ‘akşam saatlerinde iki eşin birlikte zaman geçirmesi’. Bu
bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam iletisi incelendiğinde,
‘modern ve seçkin’ olarak nitelendirilen keyfine düşkün kadın tüketicilere
seslenildiği gözlemlenmiştir.
165
4.4.5. Nescafé Gold, Kahve Çekirdekleriyle Spa Masajı
Tezin üçüncü bölümünde de belirtildiği gibi (Bölüm 3.3.5.3.), Nescafé
Gold’un iletişim stratejilerinde diğer alt markalarından farklı olarak cinsellik,
çekicilik, lüks, ihtişamlı olmak gibi iletilerin özenle kurgulandığı dikkat
çekmektedir. Batı’ya (2010:235) göre, reklamlarda gerek kadın gerekse erkek
cinsiyeti üzerinden cinsel içerikli imgelerin kullanımı, tüketici bireyin böylesi
bir çekicilik içinde düşünme eğilimidir. Cinsel içerikli reklamlarda imgeler farklı
şekillerde tüketicinin karşısına çıkabilmekte; cinsiyetlerin kendi içinde ve karşı
cinsle, çıplaklığın farklı aşamalardaki modellerle veya müstehcen tavırlarla
bulunabilmektedir. Bilinçaltı yöntemlerle reklamların cinselliği barındırması da,
yaygın olarak kullanılan bir başka yol olmakta; cinaslı sözler, imalı anlatımlar,
bilinçaltının algısına yönelik cinsel imgeler ve cinsellikle ilgili vaatler, Nescafé
Gold reklamlarında sıkça görülebilmektedir.
Aristippos, mutluluğun, yaşanan hazların toplamı olduğunu söyleyerek,
yaşamdaki amacın, insanın fiziki yapısından elde edebileceği zevklerin en üst
düzeyde tatmini ve acıdan kaçınma olduğunu ifade etmektedir (Odabaşı,
1998:78). Dolayısıyla Nescafé Gold reklamlarının temel iletilerinde de
zevklerin tatmini ve ihtişamlı bir dünya yaratılmakta, sembolik ve hedonik
tüketimler yaşatılması sağlanabilmektedir.
Nescafé Gold’un kadın tüketicilerine yönelik bir kampanyanın anlatıldığı
bu reklamda, -su ile gelen sağlık anlamındaki- Spa (Salus Per Aquam)
masajının tüm öğelerinin, çıplak bir kadın vücudu ve gökten yere düşen sıcak
kahve çekirdeklerinin Spa taşlarına benzetilmesiyle aktarıldığı görülmektedir.
Bu bağlamda reklam görüntülerinde cinsellik, sağlıkla birlikte verilmekte,
verilen imaj, “sağlıklı olmak insanı mutlu kılar, mutlu bir cinselliğin yolu
sağlıklı ve mutlu olmaktan geçer” şeklini almaktadır.
Bu bağlamda burada Nescafé Gold’un 2007 yılında yayınlanan ve 24
saniyelik 1 televizyon reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin
betimlenmesinde 8 görüntü karesi seçilmiştir. Öyle ki bu reklamın birçok
166
Nescafé Gold reklamında cinsellik unsurunun kullanımını temsil eder nitelikte
olduğu düşünülmektedir.
4.4.5.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Reklam, genç olduğu anlaşılan ve sırtı izleyicilere dönük kadının, taş
bir duvar önünde durmasıyla başlamaktadır. Sırtı seyirciye dönük genç
kadının çıplak olduğu anlaşılmakta, üzerindeki ipeksi örtünün yavaşça
düştüğü görülmektedir (1). Çıplak vücudundan örtüsü düşen genç kadının
yüzü yakın planda gösterilmekte, tebessüm ettiği anlaşılmaktadır (2). Daha
yakın bir kamera açısıyla kadının bir şeye baktığı ve gözlerinin ışıldadığı
gösterilmektedir (3). Fonda fısıltılı ses tonuyla “altın anlarınızı taçlandıran
Nescafé Gold’dan iki kişilik altın hafta sonu” iletisi söylenerek, Nescafé
Gold’un yapılacak çekilişle iki kişinin bir otelde Spa masajı kazanma hakkı
olduğu anlatılmaktadır. Gökten yeryüzüne kahve çekirdeklerinin düştüğü ve
ışık saçtığı düşsel bir ifadeyle gösterilmektedir (4). Gökten kahve
çekirdeklerinin düştüğünü gören genç kadın, olay karşısında büyülenmekte
ve Spa masajı yapılan tahta sediri gözleri kapalı bir şekilde kavrayarak, oraya
uzanmaktadır (5). Yakın planda kadının elleri gösterilmekte, kadın adeta
kendini kahve çekirdeklerinin büyüsüne kaptırmaktadır. Genç kadının çıplak
vücudu yakın planda gösterilmekte, kadının yaşadığı andan büyük bir keyif
aldığı gözleri kapalı olmasıyla vurgulanmaktadır (6). Fısıltılı ses tonuyla “…
167
otelde Spa keyfi yaşayın” sözleriyle birlikte genç kadın, yattığı yerden başını
kaldırmakta ve Nescafé Gold’un dumanının genç kadının başında bir taç
şeklini aldığı gösterilmektedir (7). Reklam görselinin sonunda ise kadın
vücudu şeklinde tasarlanan Nescafé Gold kavanozu ile beyaz kahve fincanı
gösterilmekte
“altın
anlarınızı
taçlandırın”
sav
sözünün
yer
aldığı
görülmektedir (8).
4.4.5.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Nescafé Gold’un bir kampanyasının tanıtıldığı
reklamda, esas karakter konuşmamakta, dilsel iletilerde kadın dış sesin
sözleri duyulmaktadır. Yabancı dilde sözcüklere yer verilmemiştir. Reklam,
zaman açısından incelendiğinde, “altın anları taçlandıran Nescafé Gold’dan
iki kişilik hafta sonu” şeklindeki iletiyle, ürüne değişmezlik anlamı katan ‘geniş
zamanın’ kullandığı anlaşılmakta; diğer yandan ürünün etkisinin daima kalıcı
fakat kampanyanın süresinin kısıtlı olduğu söylenmektedir. Reklamda “siz”
öznesi kullanılarak, tüketicilerin dikkatini reklam iletisine odaklama ve iletiyi
algılaması
amaçlanmaktadır.
Buradaki
algılamada
Nescafé
Gold
kavanozunun kadın vücudu şeklinde tasarlanışı ve cinsellik ile sağlığın önemi
vurgulanmaktadır. Reklam görüntülerine eşlik eden müziğin, panflüt eşliğinde
Nescafé Gold’un premium bir marka olduğunu anlatmaya yönelik Doğu
ezgileriyle oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Fonda bir kadının fısıltılı bir ses
tonuyla mırıldandığı duyulmaktadır. Bu müzikle reklam iletisine gizemli ve
düşsel bir hava katılmakta, bir başka deyişle tüketicilerin duygularına
seslenilmek istenmektedir. Dış ses olarak kadın sesi kullanılmıştır.
b. Görsel Göstergeler: Burada renk olarak Nescafé Gold’un marka
rengiyle örtüşen kahverengi, altın sarısı ve krem renkleri hakimdir.
Reklamdaki kahverengi ve altın sarısı ile ‘ürünün premium bir marka
olduğuna, lüks bir yaşama’ atıf yaptığı anlaşılabilmektedir. Güneş teması
kullanılarak
kahve
çekirdeklerinin
ortamı
aydınlattığı
gösterilmektedir.
Reklamda kadın dış sesin söylediği Nescafé Gold’un promosyon kampanyası
ile ilgili sözler duyulmakta, alt yazı olarak da kampanya ile ilgili iletiler yer
168
almaktadır. Dış sesin fısıltılı ses tonuyla konuşması, cinselliği vurgulayıcı ve
gizemli bir atmosfer yaratılmak istenmesiyle açıklanabilmektedir. Reklam,
Spa masajının yapıldığı ahşap sedirler, mumlar ve nilüfer çiçeklerinin olduğu
kapalı bir mekânda geçmektedir. Gökten kadının vücuduna düşen sıcak
kahve çekirdekleri, Spa masajında kullanılan Spa taşlarına gönderme
yapmaktadır. Spa masajını yapan kişi ikinci bir kişi reklamda yer almamakta,
dış sesin iletilerine sıcak kahve çekirdeklerinin çıplak kadının sırtına yavaşça
düştüğü gösterilmektedir. Reklamın yaratıcı stratejilerinde görsel olarak
etkileyici olmayı sağlayan duman sanatından yararlanıldığı görülmekte, bu
şekilde
genç
kadının
vurgulanmaktadır.
Kraliçe
Nescafé
ifadesi,
Gold
içerek
soyluluk
ve
bir
‘kraliçe’
seçkinlik
olduğu
kavramlarını
çağrıştırmaktadır.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Spa, Türk hamamlarını
kapsamakta; bunun dışında vücut bakımları ve masajlarını da ifade
etmektedir.
Kökeni
eski
Roma,
Anadolu,
Hindistan
ve
Uzakdoğu
uygarlıklarına dayanan “şifalı sular, rahatlatıcı aroma yağları, taşlar ile çeşitli
masaj
tekniklerinin
kullanılarak
kişiye
uygulanan
bakım”
(www.tr.wikipedia.org/wiki/Spa) olarak tanımlanabilen Spa’nın aynı zamanda
“hem vücudu, hem de ruhsal rahatlatmayı sağlaması” gibi özellikleriyle
Nescafé Gold’un özelliklerine gönderme yapıldığı anlaşılmaktadır.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Reklamdaki
kadın, toplum tarafından bilinen bir ünlü değildir. Dolayısıyla reklamın
sembolik iletileri genç ve doğal güzelliği olan
bir kadın tarafından
aktarılmaktadır. Kahramanlığa vurgu yapan bir öğe görülmemektedir.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Reklamda bir tür yaşam
biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1. Nescafé Gold içilerek Spa masajı yapılmış gibi
keyifli ve lükse önem verilen bir yaşam biçimi. Buradaki ‘değer’ Nescafé Gold
içmek ve sağlığa önem vermekten geçmektedir. Reklamda çağdaş ve seçkin
biçimde yaşamayı seven, zevkine ve lükse düşkün, sağlığına dikkat eden,
yaşam biçimini ortaya koyan harcamalar yaparak Nescafé Gold’u tercih eden
169
tüketicilere yönelik iletiler kurgulanmaktadır. Analiz sonucunda ortaya çıkan
amaç değerler: “lükse önem vermek”, “güzel bir vücuda sahip olmak”; analiz
sonucunda ortaya çıkan araç değerler: “Nescafé Gold
içmek”tir. Bu
bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam iletisi incelendiğinde,
“sağlığa, güzelliğe, hazza önem veren modernler” ve toplumsal açıdan
yüksek bir statüye sahip, lüks bir yaşam biçimini benimseyen kadın
tüketicilere seslendiği gözlemlenmiştir.
4.4.6. Nescafé 3’ü 1 Arada, Apartmana Taşınan Genç
Küresel çapta Nescafé 3’ü 1 Arada reklamlarında, gençlere yönelik
iletişim yapılarak, özellikle üniversitede okuyanlar ve daha farklı bir damak
tadı olan tüketicilere yönelik reklamlar hazırlanmaktadır. Nescafé 3’ü 1 Arada
reklamlarında, televizyonda kullanılan yaklaşımlardan ürünün özelliklerinin en
yalın haliyle anlatıldığı düz anlatım, ürünün özelliklerinin gençlere anlatılması
amacıyla mizahî anlatım yaklaşımı kullanılmaktadır.
Diğer yandan bu reklamlarda anlatım formatlarından ürünün rakiplerde
olmayan özelliklerinin vurgulanması amacıyla gösterim; reklamın küçük, kısa
bir sinema filmi gibi görselleştirilmesi amacıyla öyküsel anlatım, BKM
oyuncularının her birinin Nescafé 3’ü 1 Arada’yla özdeşleştirilmesi ve
ürünlerin
konumlandırılması
amacıyla
ünlü
kullanımı
gibi
formatlar
kullanılmaktadır. Burada hedef kitlesini gençlerin oluşturduğu Nescafé 3’ü 1
Arada reklamlarından bütünü temsil etme niteliğinde olan 2 televizyon
reklamı seçilmiştir. Seçilen 2 televizyon reklamının diğer Nescafé 3’ü 1
Arada’nın
iletişim
stratejilerini
irdelemek
için
kapsayıcı
olduğu
düşünülmektedir.
Burada 2009-2010 yılında yayınlanan 54 saniyelik 1 televizyon
reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin betimlenmesinde 20
görüntü karesi seçilmiştir.
170
4.4.6.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Reklam, Marmara Denizi ve İstanbul görüntüsü ile başlamakta, Nescafé
yazılı bir geçişle birlikte bir apartman gösterilmektedir (1). Apartmanın hemen
altında “Şen Market” yazılı market görülmektedir (2). Marketin içi gösterilerek
market sahibinin gazete okuduğu ve o sırada genç bir erkeğin markete girdiği
görülmektedir. Market sahibinin arkasında bulunan bütün ürünlerin Nestlé
olduğu ve masada bulunan Nescafé 3’ü 1 Arada çeşitleri dikkat çekmektedir
(3). Market sahibi, sırtında çantayla gördüğü gencin, apartmana taşınacak
olmasını anlayarak gence “yeni misin” demekte, genç de “evet” diyerek
171
başını sallamaktadır (4). Market sahibi, gözleriyle yukarıyı işaret ederek
“4’üncü kat” masadaki ürünleri göstererek “Nescafé 3’ü 1 Arada içer misin?”
demektedir (5). Genç de: “Aa yok içmem” diyerek market sahibinin teklifini
geri çevirmektedir (6). Market sahibi: “İçecen canım, içirecekler” demekte ve
yukarıyı işaret etmektedir (7), Murat, “kim” demektedir (8). O sırada ekran üç
bölüme ayrılmakta ve market sahibinin renkli butonlara basarak “alo alo abi
geliyo, eyi olan gazansın, tamam” diyerek diğer apartman sakinleriyle
konuştuğu anlaşılmaktadır (9). Birinci katta kapıda asılı Nescafé 3’ü 1 Arada
Orijinal posteri yakın planda gösterilmekte (10), evdeki üç genç apartmana
taşınacak olan gence bakmaktadır (11). Genci gördükten sonra Eser “kendini
bilen makul bir arkadaş bence, sence?” demektedir (12). İkinci kata çıkan
gencin Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Krema’nın posteriyle karşılaştığı görülmekte
(13), yazıyı okuyarak gülümsediği gösterilmektedir (14). Genci gören Büşra
“keyfine düşkün sakin biri, krema gibi” demektedir (15). Üçüncü kata giderken
genç, basamakları ikişer üçer çıkmakta ve yüzünde sert bir ifadenin olduğu
görünmektedir (16). Kapıdaki Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Kahve posteri yakın
planda gösterilmektedir (17). Genci gördükten sonra Şahin, arkadaşlarına
bakarak “kesin bizden abi, basamakları üçer üçer çıkışından belli” demektedir
(18). Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Krema, Orijinal ve Bol Kahve çeşitlerinin büyük
maketleriyle reklam karakterleri tarafından taşındığı ve sokakta yürüdükleri
görülmektedir (19). Dış ses: “Kahvesi bol sevene, kreması bol sevene, ben
orijinalimle iyiyim diyene, mükemmelin hangisi sen söyle. Nescafé 3’ü 1
Arada, Birlikte Olmanın Keyfi” demektedir. Son karede görüntü siyah beyaz
yapılarak sadece Nescafé 3’ü 1 Arada çeşitleri renkli bırakılmaktadır (20).
4.4.6.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda dilsel ileti süsten uzak, gündelik
yaşamda bireylerin kullandığı sözcüklerden seçilmiştir. Market sahibi
karakteri, mizahi bir dil kullanmaktadır. Yabancı dilde sözcük kullanımına
gidilmemiştir. Reklam, zaman açısından incelendiğinde, iletiye değişmezlik
anlamı katan ‘geniş zaman’ ve süreklilik anlamı katan ‘gelecek zamanın’
kullandığı anlaşılmaktadır. Reklamda, yaz mevsimine yönelik motifler
172
görülmektedir. Reklam iletisi, olası hedef genç tüketiciler tarafından
algılanması ve akılda kalıcı olması açısından seslenme biçiminde, benzetme
ve kişileştirme yapıldığı görülmektedir. Bu seslenmelerde “biz”, “sen”, “onlar”
özneleri kullanılarak, genç tüketicilerin dikkatini reklam iletisine odaklama
amaçlanmaktadır. Reklam görüntülerine eşlik eden müzik, Nescafé 3’ü 1
Arada çeşitlerini ve özelliklerini genç tüketicilere anlatmaya yönelik
oluşturulmuştur. Reklamda kullanılan bu müzik, reklam iletisine hareket
katmakta, bir başka deyişle genç tüketicilerin duygularına seslenmektedir.
Dış ses olarak erkek ve kadın sesi kullanılmakta, reklam sloganlarının akılda
kalıcılığı sağlanmaktadır.
b. Görsel Göstergeler: Reklamın görsel iletilerinde akılda kalıcılığı
sağlayan renkler, Nescafé 3’ü 1 Arada ürünlerinin kimliğine yönelik
kullanılmıştır. Bu ürünlerden ‘Orijinal’ kırmızı; ‘Bol Krema’ sarı; ‘Bol Kahve’
koyu yeşil ile sembolize edilmiştir. Kırmızı renk ile içeceğin eşit oranlarda
kahve, krema ve şekere sahip olması ile bu içeceği ‘kendini bilen, makul
gençler’; sarı renk ile içeceğin krema oranının fazla olması ile bu içeceği
‘keyfine düşkün, sakin gençler’; koyu yeşil renk içeceğin kahve oranının
fazla olması ile bu içeceği ‘sert mizaçlı Türk erkeklerinin” içtiği sembolik
olarak aktarılmıştır. Reklamda markanın ürün kimliğine uygun ve gençliğin
hareketliliğini simgeleyen büyük yazı biçimleri kullanılmıştır. Ürünlerin
özelliklerine
ve
simgeledikleri
kişiliklere
özgü
sözcüklerin
yazımı
görülmektedir. Reklamda mekân olarak İstanbul’daki bir apartman ve onun
altındaki ‘Şen Market’ adlı mekân ile sokak kullanılmıştır. Reklam
karakterlerini gençler ve kurnaz bir market sahibi oluşturmakta ve karakterler
Nescafé 3’ü 1 Arada’nın hedef kitlesi olan 15-25 yaş arası üniversite
gençliğiyle örtüşmektedir.
c. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Türk kültürüne göre
gençler, bir arada eğlenmekte, çeşitli paylaşımlarda bulunmaktadır. Nescafé
3’ü 1 Arada’nın “birlikte olmanın keyfi” olarak belirlenen sloganı, “bir arada
olma, gençlerin bir arada olması ve ortak şeyleri paylaşması” anlamını
içermektedir. Apartmana taşınacak gencin spor giyimli ve sırtında çanta
173
olmasıyla üniversiteli bir genç olduğu iletisi sunulmaktadır. Market sahibinin
mavi önlüklü olmasıyla Türk kültüründeki ‘bakkal amca’ figürüne gönderme
yapılmıştır. Apartman sakinlerinden ‘bol kahveli’ içeceği tanıtan bıyıklı
karakterle, Türk kültüründeki bıyıklı Türk erkeği olma ve geleneksel Türk
kahvesi içme ile ilgili değerler aktarılmıştır. Market sahibinin Nescafé
sunması, bir nezaket göstergesidir.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Nescafé 3’ü 1
Arada’nın iletişim stratejisinde, ilk olarak gençlerin hoşuna gidebilecek,
gençlerin hayatında popüler olan ünlülere ihtiyaç duyularak ürünün çeşitleri
mizahî iletilerle anlatılmaktadır. BKM oyuncuları tüm portföyün net bir şekilde
gençlere benimsetebilmek ve ayrı ayrı bütün ürünlerin özelliklerinin ortaya
çıkarılmak istenmesidir. Bu bağlamda bütün bunları kendisinde toplayan
iletinin, BKM oyuncuları aracılığıyla verileceği düşünülmektedir. Burada
Nescafé çeşitlerinden ‘Orijinal’i Eser, ‘Bol Kahve’yi Şahin, ‘Bol Krema’yı
Büşra ve reklamın mizahî unsuru olan market sahibini de Bülent
anlatmaktadır. Murat ise apartmana taşınan ve adı geçen ürünler arasında
bir tercih yapması beklenen kişi olarak gösterilmektedir. Reklamdaki
karakterler, oyuncuların BKM tiyatro oyunlarındaki özelliklerine benzer
şekillerde kurgulanmıştır.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: Türkiye, genç nüfusu
fazla olan bir ülkedir ve gençlerin birçoğu üniversitede okumakta, yaşamlarını
kendi
yaşıtlarının
üniversiteyi
oluşturduğu
kazanan
gençler,
kişilerle
ailelerinden
geçirebilmektedir.
geçici
bir
süre
Türkiye’de
ayrılarak,
arkadaşlarıyla birlikte ayrı bir eve taşınabilmektedir. Burada bir tür yaşam
biçimiyle karşılaşılmaktadır: 1. Gençlerin kendi kimliklerine uygun olan
Nescafé 3’ü 1 Arada çeşidini tercih etmesiyle, karakterini yansıtabileceği bir
yaşam biçimi. Analiz sonucunda ortaya çıkan amaç değerler: ‘Gençliğin
değerlerine göre yaşamak’, ‘bir arada olmak’; analiz sonucunda ortaya çıkan
araç değerler: ‘Nescafé 3’ü 1 Arada çeşitlerinden Orijinal, Bol Krema veya
Bol Kahve içmek’. Bu bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam
iletisi incelendiğinde, modernler ve toplumsal açıdan belli bir statüye sahip,
174
kimliğini bu ürünlerden kendine uygun olanı içerek yansıtabilen genç kadın
ve erkek tüketicilere seslendiği gözlemlenmiştir.
4.4.7. Nescafé 3’ü 1 Arada, Bol Kahveli ve Şekersiz Nescafé
Nescafé 3’ü 1 Arada, ürünlerinin özelliklerini hedef kitlesine iletmek için
reklamlarında glokal unsurlara yer verebilmektedir. Çalışmanın üçüncü
bölümünde belirtildiği üzere, kahvenin tarihsel kökenine bakıldığında, bu
içeceğin Doğu’da geleneksel bir içecek olarak tüketildiği, modern çağda
kahvenin vakumlanarak dış pazarlara ulaştırılabilir olmasının sağlanmasıyla,
‘hazır kahve’nin geliştirildiği ve bunun Nescafé adıyla markalandığı
bilinmektedir.
Bir İsviçre markası olan Nescafé, zamanla küresel bir marka haline
gelerek geleneksel Türk kahvesi yerine tercih edilebilmekte ve bu marka
birçok ülke tarafından bilinmektedir. Ancak bu reklamda Türkiye için
geliştirilen ve geleneksel Türk kahvesinin değerlerinin Nescafé 3’ü 1 Arada
Bol Kahve’yle Türkiye’ye gelen turistlere aktarılması dikkat çekmektedir. Bu
bağlamda Nescafé, Türk kültürünün değerleriyle bu markanın ‘yerel bir
markaymış gibi’ algılanmasına yönelik iletiler sunabilmektedir. Diğer yandan
tüketici tercihlerini ve kültürel değerleri dikkate alarak ürün geliştirip reklam
iletilerini buna göre kurgulayan Nescafé, şekersiz ürünleriyle de formunu
korumak isteyen potansiyel hedef kitlelere seslenebilmektedir.
Burada 2009-2010 yılında yayınlanan 45 saniyelik 1 televizyon
reklamının analizi yapılmakta olup, reklam iletisinin betimlenmesinde 24
görüntü karesi seçilmiştir.
175
4.4.7.1. Reklam İletisinin Betimlenmesi
Reklam, Marmara Denizi ve İstanbul görüntüsü ile başlamakta,
Nescafé yazılı geçişle birlikte bir apartman gösterilmektedir (1). Apartmanın
hemen altındaki “Şen Market”in önünden turist oldukları anlaşılan gençlerin
176
geçtikleri görülmektedir (2). Turistlerin haritalara baktıkları gösterilmektedir
(3). Turistlerin yorgun oldukları, yapılan görülmekte; market yazısına
baktıkları anlaşılmaktadır (4). Market sahibi “yazık bunlar yorgunluktan hep
helâk olmuşlar ya” (5), Şahin de “öyleyse canlandıralım şunları” demektedir
(6). Elindeki Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Kahve paketini açan Şahin, karışımı
sıcak suyla birlikte kırmızı Nescafé kupasına dökmektedir (7). Kahveyi
hazırlayan Şahin, turist topluluğuna sert bir mizaçla “leydiizz centilmeniz, bol
kahveciyiz, dırakk enerji veririz” demektedir (8). Turistlerin şaşkınlıkla Şahin’e
baktıkları gösterilmektedir (9). Şahin, elindeki Nescafé 3’ü 1 Arada Bol
Kahve’yi turistlere göstererek (10), erkek turiste kırmızı Nescafé kupasını
uzatmaktadır (11). İçecekten bir yudum içen turist şaşırmakta, Türkçe
karşılığı “bu bir harika” olan İngilizce cümle “this is great” demektedir (12).
Şahin, yanındaki arkadaşlarına işaret ederek “diğerlerini de uyandırın”
demektedir (13). Bülent “memlekete döviz lazım demi, heh!” diyerek paranın
geldiğine sevindiğini belli etmektedir (14). Murat, turistler içinde sarışın genç
bir kızla ilgilenmekte, “coffee?” diyerek kıza, içinde kahve olan kupayı işaret
etmektedir (15). Genç kız “ooh! sugar no” demekte, ekranın altında da
Türkçe “Ben şeker kullanmıyorum” yazısı görülmektedir (16). Murat, genç
kızın ağız hareketiyle “şeker yook” demektedir (17). Gömleğinin cebinden
Nescafé 2’si 1 Arada’yı çıkarıp genç kıza gösteren Murat “this is 2’si 1 Arada
(18) “just kahve and crema, no sugar” (19) “because you’re sugar (zaten
şeker gibisin)” demektedir (20). Kız da Murat’a “sen de fena değilsin Türk,
çok hoşsun” diyerek gülümsemektedir (21). Murat, kadın vücudunun
hatlarına işaret eden jestler gerçekleştirmekte, genç kıza “thank you, and
your form good” demekte, alt yazı olarak da “ee tabi şeker yok, formunuz
mükemmel” yazmaktadır (22). “Şen Market” önünde iki grubun oluştuğu
görülmektedir (23). Ekran ikiye bölünmekte ve dış ses “anında canlılık
isteyenler için Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Kahve, şeker kullanmayanlar için
şeker ilavesiz Nescafé 2’si 1 Arada” demektedir (24).
177
4.4.7.2. Reklam İletisinin Analizi
a. Dilsel Göstergeler: Reklamda evrensel dil olan İngilizce, Türk dili
olan Türkçe’yle birlikte kullanılmıştır. Reklamın ana dilinin Türkçe olmasıyla
birlikte, İngilizce konuşmalara yer verilmekte ve alt yazı olarak İngilizce
cümlelerin Türkçe karşılıkları ekranın altında belirtilmektedir. Market camında
yazan İngilizce olan “call phone” yazısı dikkat çekmekte, turistlere yönelik bir
iletişimin gerçekleştirildiği anlaşılabilmektedir. Reklam, zaman açısından
incelendiğinde, iletiye değişmezlik anlamı katan ‘geniş zamanın’ kullandığı
anlaşılmaktadır. Reklam iletisi, olası hedef tüketiciler tarafından algılanması
ve akılda kalıcı olması açısından seslenme biçiminde, bilgilendirme yapıldığı
görülmektedir. Bu seslenmelerde “bunlar”, “şunlar”, “onlar”, “biz” ve “sen”
özneleri kullanılarak, tüketicilerin dikkatini reklam iletisine odaklama ve iletiyi
algılaması amaçlanmaktadır. Burada algılama Nescafé’nin tüketim objesi
olan kırmızı kupası aracılığıyla tadarak ve görerek
öğrenmenin önemi
vurgulanmaktadır. Reklam görüntülerine eşlik eden müzik, Nescafé 3’ü 1
Arada’nın uyandırıcı ve sıcak havalarda da harareti alıcı özelliğini gençlere
ve turistlere anlatmaya yönelik oluşturulmuştur. Reklamda kullanılan bu
müzik, reklam iletisine hareket ve mizahî öğeler katmaktadır. Dış ses olarak
erkek ve kadın sesi kullanılmakta, reklam sloganlarının akılda kalıcılığı
sağlanmaktadır.
b. Görsel Göstergeler: Reklamın görsel iletilerinde akılda kalıcılığı
sağlayan renkler, Nescafé 3’ü 1 Arada ürünlerinin kimliğine yönelik
kullanılmıştır. Bu ürünlerden ‘Bol Kahve’ koyu yeşil; ‘Şekersiz 2’si 1 Arada’
beyaz ile sembolize edilmiştir. Koyu yeşil renk içeceğin kahve oranının fazla
olması ile bu içeceği ‘sert mizaçlı ve geleneksel içeceklerden olan Türk
kahvesini tercih eden Türk erkeklerinin”; beyaz ile bu içeceği “şekersiz
ürünleri tercih eden ve formuna dikkat eden gençlerin” içtiği sembolik olarak
aktarılmıştır. Reklamda ürünlerin özelliklerine ve simgeledikleri kişiliklere
özgü sözcüklerin yazımı görülmektedir. Reklam karakterlerini genç turistler,
‘Bol Kahve’ ürününü tanıtan gençler ve bir market sahibi oluşturmaktadır.
Reklamın görsel iletisinde gençlerin turist oldukları, ellerindeki harita,
178
boyunlarındaki fotoğraf makinesi ve ten renkleriyle anlatılmıştır. Reklamda
mekân olarak İstanbul’daki bir apartman ve onun altındaki ‘Şen Market’ adlı
market ile sokak kullanılmıştır.
d. Geleneksel ve Törensel Göstergeler: Reklamda bir İsviçre
markası olan Nescafé’nin Türkiye pazarı için geliştirilen ‘Bol Kahve’ ürünü
Türk kültüründe erkekliğin sembollerinden sayılan ‘bıyıklı’ ve sert mizaçlı
karakter tarafından turistlere tanıtılmaktadır. Reklamda Türk kültüründe
kahvenin geleneksel oluşu ile Nescafé’nin formuna dikkat eden tüketicilere
yönelik şekersiz kahveyi geliştirmesi, yerel/evrensel figürlerle aktarılmaktadır.
d. Ünlü (Kahraman) Kullanımıyla İlgili Göstergeler: Burada BKM
oyuncularından Bülent, reklamdaki mizahî öğeyi oluşturmakta ve kurnaz bir
market sahibi olarak turistlere Nescafé satmak için çabalamaktadır. Nescafé
çeşitlerinden ‘Bol Kahve’yi Şahin, ‘2’si 1 Arada’yı Murat anlatmaktadır.
Buradaki market sahibi rolündeki Bülent’le Türk kültüründeki ‘bakkal amca’
figürü, Şahin’le geleneksel Türk kahvesine verilen önem, Murat’la insanların
formlarına dikkat ederek tüketim eyleminde bulunması simgesel olarak
aktarılmaktadır.
e. Değerler ve Yaşam Biçimi Göstergeleri: İki tür yaşam biçimiyle
karşılaşılmaktadır: 1. Sıcak havalarda insan vücudunun hararetini alması için
Nescafé 3’ü 1 Arada Bol Kahve’yi tercih ettiği bir yaşam biçimi. 2. İnsanların
sağlığına dikkat etmesi ve formuna dikkat etmesiyle şeker ilavesiz Nescafé
2’si 1 Arada içildiği bir yaşam biçimi. Buradaki ‘değer’ Nescafé içmek ve
vücut formuna dikkat etmekten geçmektedir. Diğer yandan reklamın yaz
mevsiminde çekilmiş olması, turistlere sıcak suyla hazırlanan içeceğin
verilmesi ve onların da bu içeceği içmesi dikkat çekmektedir. Bu bağlamda
birçok insan yazın serinlemek, harareti bastırmak için buzlu içeceklere ihtiyaç
duymaktadır. Ancak bu reklamda turistlere sıcak kahve içirilmesi ve onların
da hoşnut olması ilgi çekicidir. Dolayısıyla bu şekilde Türk kültüründe
‘yorgunluk kahvesi’ olarak bilinen, yorucu bir eylemin ardından içilen kahveye
gönderme yapılmaktadır. Diğer reklamlardan farklı olarak bu reklamda bir
179
kültür şehri olan İstanbul’a turistlerin geldiği ve onlara yönelik iletilerin
oluşturulduğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda İstanbul’un 2010 Kültür Şehri
olarak seçilmesiyle de reklam iletilerinin, Türkiye’ye gelen turistlere de yönelik
oluşturulduğu anlaşılmıştır. Analiz sonucunda ortaya çıkan amaç değerler:
“Yeniliğe açık olmak”, “birlikte olmak”; analiz sonucunda ortaya çıkan araç
değerler: “Nescafé 3’ü 1 Arada Bol kahve veya şeker ilavesiz Nescafé 2’si 1
Arada içmek”. Bu bağlamda Türkiye’deki yaşam biçimlerine göre reklam
iletisi incelendiğinde, “modernler” ve
seslenildiği gözlemlenmiştir.
yeniliğe
açık genç tüketicilere
180
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Küreselleşme süreci, birçok alanda olduğu gibi görsel iletişim alanını
da etkilemekte ve hızlı bir biçimde yeni stratejiler oluşturulmaktadır.
Günümüzde teknolojik gelişmeler sayesinde bilgiye erişimin kolaylaşması ve
ulaşım olanaklarının artmasıyla, iletişim stratejilerinde de ‘en iyi tek yol’
yaklaşımının geçerliliği konusu sorgulanmaya başlanmaktadır. Bu nedenle
küreselleşme sürecinde, küresel iletişim stratejilerinin etkinliği için ulusal,
kültürel
ve
bireysel
farklılıklar
düzeyinde
incelemeyi
sağlayabilecek
yaklaşımlar benimsenerek, görsel iletişimde yaratıcılığa gidilmesi gerekliliği
duyulmuştur. Reklamcılıkta özellikle 1980’lerden itibaren ‘kültür’ kavramı ilgi
çekerek, 1990’larda küreselleşmenin yarattığı hızlı değişimler doğrultusunda
farklı stratejiler geliştirilmeye başlanmıştır. Bu değişimlerin bir yandan ülkeleri
birbirine bağlayarak homojen bir hale getirdiği, bir yandan da kültürel
kimliklerin korunması ve yerel özerklik için güçlü bir isteği artırdığı
anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda küresel bir şirket olan Nescafé, kendini
küresel bir şirketten çok, çoklu-yerel bir girişim olarak görerek, iletişim
stratejilerinin her bir yerel kültürün özellikleri doğrultusunda geliştirmesi
gerekliliğinden hareket edebilmektedir.
Yavuz’un
(2006:92)
“küresel
firmaların,
reklam
kampanyalarını
dünyanın belli bölgelerine uyacak biçimde hazırlamakta olduğu, kapitalizmin
ve harcama mantığını yerel değerleri ve gelenekleri kullanarak yaydığı”
görüşü,
Türkiye
açısından
bakıldığında
da
önemli
sonuçlar
ortaya
çıkarmaktadır. Bu bağlamda reklam, hem bir iletişim yöntemi olmakta hem de
toplumsal ve kültürel bir etkileme aracı haline gelmektedir. İletişimin
dünyasallaştığı, uzak mesafelerin her bakımdan yakınlaştırıldığı bir dönemde,
kültürlerarası etkileşim ve sembolik tüketim kaçınılmaz bir olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kültürlerarası etkileşimin ve dayatma olmaksızın
kendiliğinden oluşması, kültürel yapıyı olumsuz etkilememektedir. Diğer
yandan belirli bir kültürün, diğer kültürlere tek yönlü dayatılması durumunda,
gerekli önlemler alınmadığında ulusal kültürlerin aşınması, buna bağlı olarak
görsel iletişim stratejileriyle kültürel kimliklerin yeniden imajlaştırılması ve
181
insanların ürün tüketiminden çok marka imajı tüketimine yönelik bir yaşam
standardı benimsemesi olasıdır.
Çalışmada Nescafé’nin görsel iletişim stratejileri ile ilgili ulaşılan
sonuçlar şöyle sıralanabilir: Küreselleşmenin kültürel etkileri küresel bir
marka olan Nescafé’nin reklam kampanyalarının yaratıcı stratejileri üzerinde
de etkili olmaktadır. Bu konuda Nescafé standartlaştırma yaklaşımında,
küreselleşme sonucunda pazarların birbirine benzediği görüşünden hareketle,
tüm dünya tek bir pazar olarak hedef alınarak sembollerin oluşturulduğu
gözlemlenmiştir.
Reklamların
görsel
iletişiminde
Batı’ya
özgü
aile
sembollerinin, gençlik imajlarının, sevgi ve aşkın sembollerinden ‘kırmızı
kalp’in, Batılı olmayı çağrıştıran giyim tarzlarının kullanıldığı anlaşılmıştır.
Diğer yandan Nescafé’nin tüketim objesi olan ‘kırmızı kupa’nın Fransa,
Almanya, İngiltere, İspanya vb. Avrupa ülkelerinde; Filipinler, Japonya,
Tayvan vb. Uzakdoğu ülkelerinde; Pakistan, Endonezya ve Türkiye gibi İslam
ülkelerinde sembolik öğelerden ‘sevgi’, ‘bağlılık’ ve ‘birlikte olmanın verdiği
mutluluk’ kavramlarına gönderme yaptığı tespit edilmiştir. Diğer yandan bir
İsviçre markası olan Nescafé’nin küresel çaptaki reklamlarının dilsel
iletilerinde İngilizce’yi sıkça kullandığı anlaşılmıştır. Bu da Nescafé’nin
evrensel dil olarak kabul edilen İngilizce’nin tüm dünya insanları tarafından
‘ortak
bir
dil’
açıklanabilmektedir.
kullanılarak
Diğer
anlaşılabilirliği
yandan
sağlamak
istemesiyle
Türkiye’de
yayınlanan
Nescafé’nin
televizyon reklamlarında Türkçe’nin kullanıldığı, İngilizce sözcüklere ise özel
bir iletişim kurulduğunda yer verildiği gözlemlenmiştir.
Nescafé’nin
uyumlaştırma
yaklaşımında,
küreselleşmenin
yerel
kültürleri değiştiremediği, her bir ülke pazarının kendine özgü olarak ele
alınıp reklam stratejilerinin uyarlanması gerektiği öngörülmektedir. Bu
bağlamda yerel özelliklerden Meksika’daki horoz dövüşleri, Pakistan ve
Türkiye gibi İslam ülkelerinde Ramazan ayına özel olarak hazırlanan reklam
iletileri, ABD’de işte verimlilik kültürüne özgü kahvaltıda kahve içilmesine
yönelik iletiler, Fransa’da parfüm kokularıyla ünlü olan bu ülkeye yönelik
iletiler, Malezya’da yerel kıyafetlerin kullanımına yönelik iletiler, Brezilya’da
182
Che ve The Beatles’ın belirli ideolojik simgesellik içermesine yönelik iletiler,
Endonezya ve Filipinler gibi tropikal ülkelerdeki değerler ile yaşam biçimlerine
yönelik görsel iletiler Nescafé’nin uyumlaştırma yaklaşımına örnek olarak
verilebilmektedir.
Nescafé’nin
farklılaştırma
yaklaşımında,
standartlaştırma
ve
uyumlaştırma stratejileri eş zamanlı olarak, küresel düzeydeki her bir pazar
ortamının gerekleri doğrultusunda kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşımla
standartlaştırmanın maliyet azaltıcı, uyumlaştırmanın yerel şartları dikkate
alarak küresel reklam kampanyalarında etkinlik sağlayıcı faydalarından eş
zamanlı bir şekilde yararlanmak olanaklı hale gelebilmektedir. Bu bağlamda
Nescafé, Hindistanlı tüketicilerin yerel damak tadına özgü sert bir kahve
karışımı hazırlayarak Nescafé Sunrise Special adı altında pazarlayabildiği
görülmüştür. Diğer yandan genellikle tüm dünyada reklam iletilerinde
kullanılan kırmızı Nescafé kupası, Filipinler’de bir altın çizgi yardımıyla
farklılaştırılabilmektedir. Altın sarısının vermiş olduğu ‘ihtişam, lüks’ gibi
anlamlar çeşitli sembollerle aktarılabilmektedir. Nescafé reklamlarında
Hindistan halkı için farklılaştırılan diğer bir öğe ise, bu halkın kahveyi daha
kısa ve geniş fincanlarla içebilmeleri, ülke kültürüne özgü geleneksel
kıyafetler ve takıları kullanmayı tercih etmeleridir.
Küreselleşme süreciyle birlikte yeni teknolojiler, Nescafé’nin görsel
iletişim öğelerinin sınırları kolaylıkla aşan görsel metaforlar ve hızla değişen
güzel ve sanatsal reklamlar yaratmalarını sağlamıştır. Nescafé reklamları
McCann
Erickson
küresel
reklam
ajansı
tarafından
hazırlanmakta,
reklamlarda kültürel değerler dikkate alınarak illüstrasyon, fotoğraf, çizgibiçim, kum ve dumanla görselleştirme gibi olanaklardan yararlanılarak hedef
kitlenin reklam iletisini algılaması ve hatırlaması ile marka imajının
güçlendirilmesi sağlanmaktadır. “Küresel reklam” kavramı, Ring’in de (1996)
belirttiği gibi “uluslararası nitelikli kuruluşların, ulusal pazarlarda, reklam
iletisini değiştirmeksizin ya da dilini değiştirerek yayınlamaları” şeklinde
tanımlanabilmektedir. Tezin ikinci bölümünde açıklanmaya çalışılan “küresel
reklam iletişimi” kavramının kullanımında doğruluğu ve uzlaşmayı sağlamak
183
adına Robertson’un (1999) küresel ve yerel olanın eşanlılığını vurgulamak
için önerdiği “glokalleşme” kavramında olduğu gibi, “küresel reklam stratejisi”
yerine “glokal reklam stratejisi” kavramını kullanmak, kavram kargaşasını
ortadan kaldırabilmektedir. Bu bağlamda Nescafé’nin dilsel ve görsel iletişim
stratejisinde benimsediği “glokal iletişim stratejisi” terimi, yerel pazarların
şartlarına
ve
kültürel
yapısına
göre,
gerektiğinde
standartlaştırma,
gerektiğinde uyumlaştırma stratejilerinin bir arada, sinerjik bir şekilde
kullanımını içermektedir. Nescafé’nin bu yaklaşımına göre hazırlanan küresel
reklam çalışmaları, her bir ülke pazarının yerel özellikleri göz önünde
bulundurularak,
farklı
derecelerde
hem
uyumlaştırmayı
hem
de
standartlaştırmayı kapsamaktadır. Diğer yandan Nescafé reklamlarında
duygusal çekiciliklerden mizah, cinsellik ve ünlü (kahraman) kullanımı
temalarının nerede uygun olup nerede olmadığı araştırılarak reklamların
dilsel ve görsel iletilerinin etkinliği artırılabilmektedir. Bu noktada kültürün
dilsel ve görsel iletilerde nasıl yansıtılması veya yansıtılmaması gerektiğini
anlamak, daha etkin reklam çekicilikleri ve temaları sağlamaktadır.
Günümüzde Türkiye’de bireyler, misafirlerine içecek ikram etmek
istediklerinde “çay mı Nescafé mi alırsınız?” der duruma gelmiştir. Bu
bağlamda jenerik marka haline gelmiş olan Nescafé’nin görsel iletişim
stratejileriyle bireylerin zihinlerinde hangi anlamlara geldiği ve Nescafé marka
adıyla
hangi
değerlerin
sembolize
edildiğinin
incelenmesi
önem
kazanmaktadır. Tezin üçüncü bölümünde de belirtildiği gibi, Türk kültüründe
Türk kahvesinin önemli bir yere sahip olduğu ve kahve pişirmede kullanılan
cezvenin, kahve fincanlarının ve kahve pişirme/sunma yöntemlerinin ayrı bir
kültür olduğu bilinmektedir. Diğer yandan Türk kültüründe yaygın olarak
tüketilen içeceklerden bir diğeri de ülkenin Karadeniz Bölgesi’nde yetiştirilen
ve tüm Türkiye’de tüketilen ‘çay’dır. Tezin dördüncü bölümünde belirtildiği
üzere, Türkiye’de Nescafé Classic’in yenilenen tadının Laz Dursun
karakteriyle hedef kitleye anlatılması, birçok simgesellik içermektedir. Bu
noktada çay kültürüne sahip olan Türkiye’nin bu içecek yerine ‘Nescafé’yi
içmeleri ve bu içeceğin daha modern ve iyi olduğu şeklindeki iletilerle
184
vurgulanmaktadır. Dolayısıyla reklam iletilerinde ‘kahraman’ rolündeki
Karadenizli Laz Dursun’un, kendi yerel içeceği olan çay yerine Nescafé’yi
tercih etmesi, Çayhan’ın da (2010) belirttiği gibi ‘çay piyasasından pay
çalmak’ istenmesiyle açıklanabilmektedir. Öyle ki elinde çay tepsisi; fakat
üzerinde kırmızı Nescafé kupalarıyla reklam iletisini hedef kitleye aktaran
karakter, “bakın ben bile bir Karadenizli olarak çay yerine Nescafé içiyorum,
siz de bunu için” şeklinde iletişim gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda 1980’li
yıllarda Türkiye’de pazarlanmaya başlanan Nescafé ise tamamen modern bir
içecek olarak konumlandırılmasıyla birlikte, zamanla kendi tüketim objelerini
de yaratmış olup, bu markanın kendi kupasıyla içilmesiyle de farklı semboller
yaratıldığı anlaşılmaktadır.
Çayhan’a (2010) göre, Türk tüketicisi için Nescafé, 1984 yılında
Türkiye’de piyasaya sürüldüğü dönemlerde tamamen yeni bir format olmuştur.
Türk kültürüne bakıldığı zaman, Türk kültüründe çayın önemli bir yere sahip
olduğu ve Türkiye’de insanların çay içme oranının diğer ülkelere göre çok
daha yüksek olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu kadar fazla çay içen bir
kültür için Nescafé, yeni bir format olmuştur. Çayhan (2010), o dönemlerde
Türkler’in, Almanya’dan Türkiye’ye dönüşlerinde Nescafé getirdiklerini
söylemekte, bu bağlamda Nescafé’nin o dönemlerde ‘altın gibi değerli bir şey’
olduğunu ifade etmektedir. Nescafé, Türkiye’de üretilmeye başlandıktan
sonra insanlar, bu ürünü severek tüketir hale gelmişlerdir; ancak Türk
kahvesinin daha geleneksel oluşu ve insanların alışkanlıkları bu süreci
zorlaştırmıştır. Türkiye’de hazır kahve şu anda Nescafé olarak bilinmekte, bir
kafeye veya restorana gidildiği zaman insanlar ‘hazır kahve’ ismi yerine,
‘Nescafé’ marka
ismini kullanmayı tercih
etmektedir.
Bu bağlamda
günümüzde Nescafé markasının %100 bilinirliği olduğunu söylemek doğru
olmaktadır.
Nescafé reklamlarıyla yeniden imajlaştırılan kimlik ve yaşam tarzları,
görünüşün yapısına uygun olarak ve toplumsal kabul edilebilirlik ölçüsünde
görünüşün yeni ürünlerini oluşturmaktadır. Bireyler arasında farklılaşmanın
ve farklı kimlik imajı ve yaşam tarzlarının ortaya çıkması sembolik ayrımlar
185
sayesinde daha belirginleşmektedir. Nescafé’nin yarattığı sembolik ayrımlar,
bireylerin yaşam tarzını etkileyen bir şablon gibi görev yapmaktadır. Bu
bağlamda modern süreçte damak tadı, yaşam biçimi ve kullanılan markalar
toplumsal yapı içerisinde bireylerin ya da görünüşün durumunu özellikle
belirgin olarak sembolize etmektedir. Çalışmada Nescafé Gold tüketimiyle
‘ihtişamlı, lüks’ bir yaşam biçimi; Nescafé 3’ü 1 Arada’yla ‘birlikte olmanın
verdiği keyifle yaşanan, dinamik’ bir yaşam biçimi; Nescafé Classic’le modern
çağın hareketliliğinde ‘zinde kalarak aileyle daha çok zaman geçirilebileceği
mutlu’ bir yaşam biçiminin benimsendiği yönünde iletiler kurgulandığı
gözlemlenmiştir. Diğer yandan Nescafé’nin görsel iletişim stratejilerinde
modern ama aynı zamanda gelenekselliği de yadsımayan, yeniliğe açık,
sağlığına önem veren insanların tüketim eyleminde bulunduğu ve kimliklerine
uygun
olduğu
ürünleri
tüketmelerine
yönelik
iletilerin
kurgulandığı
görülmektedir.
Bu çalışmada, hem akademik hem de sektörel bazda birçok
tartışmanın
odağı
Nescafé’nin
görsel
olan,
küreselleşme
iletişim
stratejileri
sürecinde
özelinde
iletişim
ayrıntılı
stratejileri,
bir
şekilde
incelenmiştir. Bu çerçevede küresel çaptaki evrensel göstergelerin ve Türk
kültüründeki göstergelerin Nescafé reklamlarında yaratıcı bir şekilde
kurgulandığı tespit edilmiştir. Diğer yandan birçok gazete ve dergi taranmış
olup, son dönemlerde Nescafé’nin bu mecraları kullanmadığı görülmüştür.
Çayhan’ın (2010) verdiği bilgiye göre, daha çok hedef kitleye ulaşılabilmesi
nedeniyle Nescafé reklamları televizyonlarda yayınlanmakta, bu şekilde
reklam iletilerinin hem görsel hem de işitsel anlamda etkililiği sağlanmaktadır.
Küreselleşmeye, görsel iletişim stratejileri açısından bakıldığında da
küreselleşmenin yerel çevrelere uyarlanan küresel çaptaki süreçleri de
kapsayan bir olgu olarak şekillendiği görülmektedir. Küreselleşme sürecini
tamamen Batılılaşmanın bir sonucu olarak görmemekle birlikte; yerel, siyasal
ve kültürel sistemin karşısında küresel değerleri tanımlayanın Batı olduğunu
da dikkate almak doğru olacaktır. Buradan hareketle kültürel emperyalizm ve
sembolik tüketim kültürü, evrensel olarak geçerli olanı temsil etmektedir. Bu
186
bağlamda
küreselleşme
sürecinde
toplumların
kendi
geleceklerine
kendilerinin karar verebilmesi için, mevcut kültürel değerlerin korunması
amacıyla yeni bakış açılarının ve politikaların oluşturulması bir zorunluluk
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kültürel küreselleşme, küreselleşme sürecinin önemli bir boyutu
olmakla birlikte, bunun etki ve sonuçları, bu sürece dâhil olan toplumların
öznel şartlarına göre değişmektedir. Bundan hareketle süreçte ya ‘ulusal
kültüre
yönelik
yerel
motifler
tamamen
reddedilip
küresel
kültüre
bağlanılmakta’ ya da ‘insanlar kendi yerel kültürüne hapsolup kendini dış
dünyaya kapatmakta’dır. Küresel ile yerel dinamikler birbirine karşıt gibi
görünse de aralarında karşılıklı bir ilişki ve etkileşim olduğu açıktır; bu ilişki ve
etkileşim, ikisinin de giderek birbirine dönüşmesiyle sonuçlanmakta, bir
melezleşme olgusu ortaya çıkmaktadır. Çalışmada elde edilen bulgular
ışığında, tezin ikinci bölümünde ifade edilen küreselleşmenin kültür
dolayımıyla yerel ve küresel olan arasındaki ilişkiden hareketle, Nescafé’nin
görsel iletişim stratejilerinde “küresel kültürü yerellikleri de içine alarak
dönüştürüp kendi sembollerini var ettiği” sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda
küreselleşmenin yerellikleri yok ettiği savı, günümüzde Nescafe örneği
çerçevesinde, küresel öğeler ile yerel öğelerin birlikte kullanıldığı göz önüne
alındığında geçersiz olmaktadır. Bir başka deyişle, küreselleşme bağlamında
Nescafé’nin iletişim stratejilerinde yerel kültürler yok edilmemekte, aksine
kendi varlığını içine yerleştirmektedir.
Küreselleşme sürecinde görsel iletişim stratejilerinde yerellerin bazı
yönleri, küresel içinde üretilebilmekte, dönüştürülebilmekte ve keşfedilmesine
olanak tanımaktadır. Bundan hareketle, özgün olan yerel kültür ve bunu
yıkmaya veya köreltmeye çalışan evrensel bir bütünlük olarak ‘küresel kültür’
şeklinde bir kutuplaştırma doğru olmamakta; artık yerellikler de küresel
süreçlerde inşa edilmektedir. Dolayısıyla küreselleşmeyi kültürlerarası
etkileşimi
simgeselleştiren
heterojen
bir
süreç
olarak
betimlemek
gerekmektedir. Bu bağlamda Pakistan, Hindistan, Tayvan, Almanya, İsviçre,
Makedonya, Brezilya, İspanya ve diğer ülkelerin yanında Türkiye’de ticarî
187
ürünlerin yerel pazarlara uyarlanması, rekabete yönelik görsel iletişim
stratejilerini yansıtmaktadır.
Küreselleşmeyi bütünüyle olumsuz veya olumlu bir süreç olarak
netleştirmek, önyargılı bir bakış açısı olacaktır. Küreselleşmeyi bir “gerçeklik”
olarak ele almak, gelinen noktada duygusal veya katı bir yaklaşımı öne
çıkarmak yerine, rasyonel olarak ulusal çıkarları gözeten bir görüşün
benimsenmesi gerekir. Diğer yandan, küreselleşmeyi bütüncül bir anlayışla
reddetmek yerine, küreselleşme gerçeğine yaklaşımda glokalizasyon olarak
vurgulanan yerel-küresel bütünleşmesini dikkate almak gerektiği inancı da
koşulsuz bir pazar teslimiyetçiliği olarak algılanmamalıdır. Hem yerel
dinamiklerin küresel ölçekte dönüşümünde, hem de rekabette ulusal
ekonomiden
çok
küresel
ekonomiyi
hedefleyen
ve
“ulusal
kültürel
dinamiklerini küresele eklemleyerek evrensel bir değer haline getirebilen”
toplumların küreselleşme sürecinden kazançlı çıkacakları açıktır. Dolayısıyla
küreselleşme sürecinin aktif öznelerinden biri olarak sayılabilecek hazır
kahve üreticisi ve pazar lideri Nescafé’nin de görsel iletişiminde yerel-küresel
bütünleşmesini dikkate alarak glokalizasyon stratejisini uygulayabildiği ölçüde
başarılı olacağı şüphe götürmez bir gerçektir.
188
KAYNAKÇA
AKÇA, Emel; “Küreselleşme Üzerine Bir Tartışma: Kültürel Emperyalizm ve
Kültürel
Küreselleşme
Tezleri”,
16
Haziran
2008
(Erişim)
http://www.siyasaliletisim.org/dr-bahadr-kaleaas/yrd-doc-dr-emel-akca.html, 18
Mart 2011.
AKDENİZLİ, Fuat; Yerelleşemeden Küreselleşmek Zorunda Kalan Türk Grafik
Tasarımcısı, “Küresel Yerel: Küreselleşme Çağında Kültür, Kimlik ve Sanat”
içinde, İstanbul, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, 2006.
AKKAYA, Yüksel; “Küreselleşme” Versus Sendikasızlaştırma Ve Yoksullaştırma,
Çalışma ve Toplum Dergisi, 2004/3, s.93-122.
AKSOY, Atilla; Yeni Reklamcılık, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007.
AKTEL, Mehmet; Küreselleşme ve Türk Kamu Yönetimi, İstanbul, Asil Yayın
Dağıtım, 2003.
ALANKUŞ, Sevda; “Globalleşme, Yerelleşme Ve Yerel Medya”, 2001, (Erişim)
http://www.bianet.org/archives/go?id=1, 24 Ağustos 2010.
ALİÇAVUŞOĞLU, Esra; Küresel Sergilerdeki Yerel Söylem Üzerine Bir Deneme,
“Küresel Yerel: Küreselleşme Çağında Kültür, Kimlik ve Sanat” içinde, İstanbul,
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, 2006.
ALPAN, Gülgün Bangir; Görsel İletişim, İstanbul, Mesleki Eğitim Kitapları, 2005.
ALYANAK, Şermin; Alafranga Kahve Makineleri ve Cezveleri, “Tanede Saklı Keyif,
Kahve” içinde, haz. Selahattin Özpalabıyıklar, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,
2001.
ANHOLT, Simon; Global Markaların Yerel Çuvallamaları, çev. Gonca Canan,
İstanbul, MediaCat Yayınları, 2004.
ASLAN, Cumhur; Küresel Görsel Kültüre Eleştirel Bir Katkı: Dondurmam
Gaymak Filminde Küresel, Yerel Sorunu, “İletişimin Issızlaşması” içinde, der.
Hüseyin Köse, İstanbul, Yirmidört Yayınları, 2007.
ATEŞ, Davut; ”Küreselleşme:Ne kadar Boyutlu?”, Doğuş Üniversitesi Dergisi,
2006, 7(1), s.25-38.
AYHAN, Bünyamin; Küreselleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçlarının Rolü, Selçuk
İletişim Dergisi, cilt 3, sayı 1, 2003/7, s.82-90.
BALAY, Refik; “Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim”, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, cilt 37, sayı 2, 2004, s.61-82.
189
BATI, Uğur; Reklamın Dili, İstanbul, Alfa Yayınları, 2010.
BAUDRILLARD, Jean; Tüketim Toplumu, çev. Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin,
İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004.
BAUDRILLARD, Jean; Simülakrlar ve Simülasyon, çev. Oğuz Adanır, Ankara,
Doğu Batı Yayınları, 2005.
BAUMAN, Zygmunt; Yasa Koyucular İle Yorumcular, çev. Kemal Atakay, İstanbul,
Metis Yayınları, 1996.
BAUMAN, Zygmunt; Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları, çev. Abdullah Yılmaz,
İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999.
BECER, Emre; İletişim ve Grafik Tasarım, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2005.
BERGER, John; Görme Biçimleri, çev. Yurdanur Salman, İstanbul, Metis Yayınları,
2004.
BİNGÜL, İlyaz; “Kahvehanedeki Göz”, Adam Sanat Dergisi, s.228, 2005, s. 22-45
BOCHENSKI, J.M.; Çağdaş Avrupa Felsefesi, çev. Serdar Rifat Kırkoğlu, İstanbul,
Kabalcı Yayınevi,1997.
BOCOCK, Robert; Tüketim, çev. İrem Kutluk, Ankara, Dost Kitabevi, 1997.
BORATAV, Korkut; Ekonomi ve Küreselleşme, “Emperyalizmin Yeni Masalı
Küreselleşme” içinde, der: Işık Kansu, Ankara, Kigem, 1996.
BOSTANCI, M. Naci; Toplum, Kültür ve Siyaset, Ankara, Vadi Yayınları, 1995.
BOZKURT, Veysel; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, İstanbul, Sistem Yayıncılık,
2000.
BOZKURT, Veysel; Değişen Dünyada Sosyoloji, İstanbul, Ekin Basım Yayın
Dağıtım, 2009.
BOZKURT,
Veysel;
“Küreselleşmenin
Toplumsal
Sonuçları”,
(Erişim)
http://iibf.kocaeli.edu.tr/ceko/armaganlar/nusretekin/1/13.pdf, 12 Ocak 2010.
CASTELLS, Manuel; Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, “Ağ
Toplumunun Yükselişi” içinde, çev. Ebru Kılıç, İstanbul, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, cilt 1, 2005.
CASTELLS, Manuel; Küresel Kuşatma Karşısında İnsan, haz. Mustafa Armağan,
çev. Şahabettin Yalçın, İstanbul, Da Yayıncılık, 2004.
CHEVIRON, Nilgün T.; “Küreselleşme Söylemleri ve İletişimin Mitleştirilmesi”,
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, İletişim Dergisi, 2004/19, s.45-69.
ÇETİNKAYA, Yalçın; Reklamcılık ve Manipülasyon, İstanbul, Ağaç Yayıncılık,
1992.
190
DAĞTAŞ, Banu; Reklam Kültür Toplum, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2009.
DALGIÇ, Tevfik; “Bazı Markalar Jenerik Ürün Haline Gelir”, 17 Haziran
2010,(Erişim)http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=14096
1&YZR_KOD=107, 4 Ekim 2010.
DEMİR, Nesrin Kula; “Kültürel Değişimlerin Reklamlarda Kadın Ve Erkek RolModellerine Yansıması”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Elazığ,
cilt 16, sayı 1, 2006, s.285-304.
DİNÇER, Ömer ve YILMAZ, Cevdet; “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma:1,
Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim”, T.C. Başbakanlık Yayınları,
Ankara, Ekim/2003, s.1-170.
DURAN, Meltem; “Kahve Etüdü”, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri
Federasyonu, Dış Ticaret Araştırma Servisi, Mart/2004, s.1-25.
ECO, Umberto; Kitle İletişim Araçlarının Art(ırıl)Ması, “Enformasyon Devrimi
Efsanesi: Modernleşme Kuram ve Uygulamalarının Eleştirisi” içinde, çev.
Yusuf Kaplan, Kayseri, Rey Yayıncılık, 1991, s.107-113.
ELDEN, Müge; Reklam Yazarlığı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.
ELDEN, Müge; “Glokal Reklam Kampanyalarında Yaratıcılığın Önemi”, Bilig, sayı
32, Kış/2005, s.65-82.
ELDEN, Müge; “Uluslararası Reklamda Tüketici Davranışını Etkileyen Bir
Faktör
Olarak
Kültürel
Farklılıkların
Önemi”,
http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd9/sbd-9-12.pdf,
(Erişim)
27
Şubat 2010, s.205-221.
ERBAŞ, Hayriye; “Küreselleşme ve Ulus-Devletin ‘Aşınımı’ Sürecinde Toplumsal
Eşitlik/Adalet”, Doğu Batı Dergisi, sayı 13, Kasım-Aralık-Ocak 2000/1, s.213224.
ERDOĞAN, İrfan ve ALEMDAR, Korkmaz; İletişim ve Toplum, Ankara, Bilgi
Yayınevi, 1990.
ERDOĞAN, İrfan, ALEMDAR, Korkmaz; Öteki Kuram: Kitle İletişim Kuram ve
Araştırmalarının Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Ankara, Erk
Yayınları, 2005.
ERDOĞAN, İrfan; İletişimi Anlamak, Ankara, Erk Yayınları, 2005.
FEATHERSTONE, Mike; Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, çev. Mehmet
Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1996.
191
FIRLAR, F. Belma ve ÇELİK, Murat; “Gazete Reklamlarında Mizah: Türk Mizah
Reklamlarına İlişkin Tarihsel Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, cilt 2, sayı 12, 2010, s.164-177.
FISKE, John; İletişim Çalışmalarına Giriş, Ankara, Ark Yayınevi, 1990.
FRIEDMAN, Thomas; Küreselleşmenin Geleceği: Lexus Ve Zeytin Ağacı, çev.
Elif Özsayar, İstanbul, Boyner Yayınları, 2003.
GERBIER, Bernard; Kapitalizmin Bugünkü Aşaması Olarak Geo-Ekonomik
Emperyalizm, “Küreselleşme mi? Emperyalizm mi? Piyasacı Efsanenin
Çöküşü” içinde, der. Fikret Başkaya, Ankara, Ütopya Yayınları, 1999.
GIDDENS, Anthony; “Küreselleşmenin İkilemleri”, Sosyal Demokrat Değişim
Dergisi, sayı 12, 1999.
GIDDENS, Anthony; Elimizden Kaçıp Giden Dünya, İstanbul, Alfa Yayıncılık, 2000.
GIDDENS, Anthony; Modernliğin Sonuçları, İstanbul, çev. Ersin Kuşdil, 2010.
GÜLSOY, Tanses; Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü, Adam Yayınları,
1999.
GÜRSOY, Deniz; Sohbetin Bahanesi Kahve, İstanbul, Oğlak Yayınları, 2007.
GÜVENÇ, Bozkurt; Türk Kimliği, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993.
GÜVENÇ, Nazım; Küreselleşme ve Türkiye, İstanbul, BDS Yayınları, 1998.
GÜZ, Nükhet ve KÜÇÜKERDOĞAN, Rengin; “Göstergeküreler, Reklam ve Öteki
Kavramı”, İstanbul Kültür Üniversitesi İletişim Dergisi, 2005/1, s.65-73.
GÜZEL, Mehmet; “Küreselleşme, İnternet ve Gençlik Kültürü”, Kocaeli Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Küresel İletişim Dergisi, 2006/1, s.1-16.
HALL, Stuart; Kültür, Medya ve İdeolojik Etki, “Medya, İktidar, İdeoloji” içinde, der.
ve çev. Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1994.
HALL, Stuart; Yerel ve Küresel: Küreselleşme ve Etniklik, “Kültür, Küreselleşme
ve Dünya-Sistemi” içinde, der. Anthony D. King, çev. Ümit Hüsrev Yolsal ve
Gülcan Seçkin, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1998.
HEISE, Ulla; Kahve ve Kahvehane, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2001.
HELD, David ve MCGREW, Anthony; Küresel Dönüşümler, Büyük Küreselleşme
Tartışması, Ankara, Phoenix, 2008.
HIZ, Gülay vd.; Tüketim Kültürünün Var ettiği Reklam Objesi Kadınlar ve Satın Alma
Kararlarına Etkisi, 2010, (Erişim)
http://www.kurgu.anadolu.edu.tr/dosyalar/26.pdf, 21 Mart 2011.
192
HIZAL, G. Senem Gençtürk; Reklam Endüstrisinin Topografyası: Türkiye Örneği,
İletişim Araştırmaları Dergisi, sayı 3(1-2), 2005, s.105-131.
İLHAN, Tülay; “Kültürün Örgütlerdeki Rolü: Benimsenen Teorik Perspektif ve
Yöntem Tartışmalarına İlişkin Kavramsal Bir İnceleme”, İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, cilt 20, sayı 2, Eylül 2006, s.274-294.
İNALCIK, Halil; “Kültür Etkileşimi, Küreselleşme”, Doğu-Batı Dergisi, Ankara, 2004,
s.18.
KARAÇOR, Süleyman; Toplumsal Değişme ve Reklam, Reklamda Başarılı
Olmanın Yöntem ve Stratejileri, Konya, Selçuk Üniversitesi Vakfı Yayınları,
2000.
KARADUMAN, Sibel; “Modernizmden Postmodernizme Kimliğin Yapısal Dönüşümü”,
Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, cilt 5, sayı 17, Ocak 2010, s.2886-2899.
KAYA, A. Raşit; Kitle İletişim Sistemleri, Ankara, Teori Yayınları, 1985.
KAYA, Mehmet; “Küreselleşme Yaklaşımları”, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp
Eğitim Fakültesi Dergisi, sayı 13, 2009, s.1-16.
KAZGAN, Gülten; Küreselleşme ve Yeni Ekonomik Düzen, İstanbul, Altın Kitaplar
Yayınevi-Akdeniz Yayıncılık, 1997.
KEANE, John; Medya ve Demokrasi, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999.
KELLNER, Douglas; Reklam ve Tüketim Kültürü, “Enformasyon Devrimi Efsanesi:
Modernleşme Kuram ve Uygulamalarının Eleştirisi” içinde, der. ve çev. Yusuf
Kaplan, Kayseri, Rey Yayıncılık, 1991.
KIRDAR, Yalçın; “Marka Stratejilerinin Oluşturulması: Coca-Cola Örneği”, Review of
Social,
Economic
&
Business
Studies,
Volume
3/4,
t.y.,
(Erişim)
http://fbe.emu.edu.tr/journal/doc/34/34Article13.pdf, 5 Eylül 2010, s.233-250.
KLEIN, Naomi; No Logo, çev. Nalan Uysal, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2002.
KOCABAŞ, Füsun, ELDEN, Müge; Reklamcılık Kavramlar, Kararlar, Kurumlar,
İstanbul, İletişim Yayınları, 1997.
KONGAR, Emre; “Küreselleşme ve Kültürel Farklılıklar Çerçevesinde Ulusal Kültür”,
1997, (Erişim) http://www.kongar.org/makaleler/mak_ku.php, 27 Ağustos 2010.
KOZLU, Cem; Uluslararası Pazarlama, İlkeler ve Uygulamalar, İstanbul, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2000.
KÖSE, Hüseyin; İletişimin Issızlaşması, İletişim Olgusunun “Ritüalistik”
Boyutuna Sorgulayıcı Yaklaşımlar, der. Hüseyin Köse, İstanbul, Yirmidört
Yayınları, 2007.
193
KÜÇÜKERDOĞAN, Rengin; “Reklam İletişimi Açısından Hedef Kitle Çözümlemesi”,
İstanbul Üniversitesi İletişim Dergisi, sayı 9, 1999, s.319-343.
KÜÇÜKERDOĞAN, Rengin; Reklam Söylemi, İstanbul, Es Yayınları, 2005.
KÜÇÜKERDOĞAN, Rengin; Reklamda Kültürlerarasılık, Reklam İletişiminde
Yerel-Küresel Göstergeler, İstanbul, Es Yayınları, 2009.
LIFTON, Robert Jay; The Protean Self: Human Resilience In An Age Of
Fragmentation, New York, Basic Books, 1993.
LOOMBA, Ania; Kolonyalizm Postkolonyalizm, çev. Mehmet Küçük, İstanbul,
Ayrıntı Yayınları, 2000.
LYON, David; Ağ, Benlik ve Gelecek, “Küresel Kuşatma Karşısında İnsan” içinde,
İstanbul, Ufuk Kitapları, 2004.
MAHİROĞULLARI, Adnan; “Küreselleşmenin Kültürel Değerler Üzerine Etkisi”, t.y.
(Erişim) http://iibf.kocaeli.edu.tr/ceko/ssk/kitap50/52.pdf, 4 Eylül 2010, s.12751288.
MARCUSE, Peter; “Küreselleşmenin Dili”, çev. Ali Tartanoğlu, Mülkiye Dergisi, cilt
15, sayı 229, 2000, s.201-206.
MATTELART, Armand; İletişimin Dünyasallaşması, çev. Halime Yücel, İstanbul,
İletişim Yayınları, 2001.
MCQUAIL, Dennis; Kitle İletişim Kuramı, çev. Ahmet Haluk Yüksel, Eskişehir,
Kibele Sanat Merkezi, 1994.
MCLUHAN, Marshall ve POVERS, Bruce R.; Global Köy, çev. Bahar Öcal
Düzgören, İstanbul, Scala Yayıncılık, 2001.
METRO GROSMARKET; Kahve, İstanbul, 23 Kasım - 7 Aralık 2007, (Erişim)
http://www.metro-tr.com/metro_mail/mcc-tr/catalog/1075201/kahvehepsi.pdf,
10 Şubat 2011, s.1-24.
MORLEY, David ve ROBINS, Kevin; Kimlik Mekânları: Küresel Medya, Elektronik
Ortamlar ve Kültürel Sınırlar, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1997.
MUTLU, Bilge D. ve ER H. Alpay; “Yeni Ürün Tasarımında Kültürel Kaynaklı
Kullanıcı Gereksinimleri Ve Küresel Rekabet: Arçelik - Tiryaki Örneği”,
2003, (Erişim) http://pages.cs.wisc.edu/~bilge/wp-content/pubs/Mutlu_PI03.pdf,
27 Ağustos 2010.
MUTLU, Erol; İletişim Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2004.
MUTLU, Erol; Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi,
2005.
194
NESTLÉ
KURUMSAL
İŞ
İLKELERİ;
(Erişim),
http://www.nestle.com.tr/download/is_ilkelerimiz.pdf, Mart 2002.
NESTLÉ 100. Yıl; Türkiye’de Nesilden Nesile, İstanbul, İçerik Fabrikası İletişim
Danışmanlık Yayınları, 2009.
ODABAŞI, Yavuz; Tüketim Kültürü, Eskişehir, Sistem Yayıncılık, 1998.
ODABAŞI, Yavuz ve BARIŞ, Gülfidan; Tüketici Davranışı, İstanbul, MediaCat
Kitapları, 2002.
OKTAY, Ahmet; Türkiye’de Popüler Kültür, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1993.
ÖNGÖREN, Ferit; Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı ve Hicvi, Ankara, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 1983.
ÖZDEN, Leyla; Algılama: Tüketici Davranışlarıİçindeki Yeri ve Pazarlamadaki
Önemi, Pazarlama Dergisi, sayı 4, 1978, s.13-17.
ÖZKAN, Abdullah; Küreselleşme Sürecinin Medya ve Kültür Üzerindeki Etkileri,
İstanbul, Tasam Yayınları, Stratejik Rapor No:15, 2006/5.
ÖZKÖK, Ertuğrul; Kitlelerin Çözülüşü, Ankara, Tan Yayınları, 1985.
PEKTAŞ, Hasip; “Basın İlanlarında Grafik Tasarım ve Layout”, Ankara,
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Yazıları 5, 1993, s.91
(Erişim) http://www.hasippektas.com/bas.ila.html, 18 Haziran 2011.
PİRA, Aylin ve ELGÜN, Aslı; “Toplumsal Cinsiyeti İnşaa Eden Bir Kurum Olarak
Medya; Reklamlar Aracılığıyla Ataerkil İdeolojinin Yeniden Üretilmesi”,
(Erişim) http://www.savepdf.org/download.php?fid=183849, 16 Mart 2011,
s.525-537.
RING, Jim; Reklam Dünyasının İç Yüzü, çev. Şefika Komçez, İstanbul, Milliyet
Yayınları, 1996.
ROBERTSON, Roland; Toplum Kuramı, Kültürel Görecelik ve Küresellik Sorunu,
“Kültür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi” içinde, der. Anthony D. King, Ankara,
Bilim ve Sanat Yayınları, 1998.
ROBERTSON, Roland; Küreselleşme/Toplum Kuramı ve Küresel Kültür, çev.
Ümit Hüsrev Yolsal, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999.
SAĞLIK, Fatih ve TUTADZE Nigara; Uluslararası Pazarlarda Ürün ve Marka
Politikaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ders Notları 2007.
SAĞOCAK, Mehtap; Tasarımın Sosyo-Kültürel Boyutu, Uludağ Üniversitesi, Yıldız
Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi E-Dergisi, cilt 2, sayı 4, 2007, s.254265.
195
SAN, İnci; “Görsel İletişimde İşaretler ve İşaretler Dili Olarak Sanat”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1981/1, s.291-306.
SARGUT, A. Selami; Kültürlerarası Farklılaşma ve Yönetim, Ankara, V Yayınları,
1994.
SARIKAVAK, Namık Kemal; “Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik
Bölümü’nde Yazı Ve Tipografi Eğitimi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi
Dergisi,
sayı
9,
2006,
s.80-98,
(Erişim)
http://e-
dergi.atauni.edu.tr/index.php/gsfd/article/view/3171/3063, 18 Haziran 2011.
SÉGUÉLA, Jacques; Yarın Çok Star Olacak, çev. Mine Haksal, İstanbul, Afa
Yayıncılık, 1990.
SEKİZİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI, Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, DPT, Ankara, 2000.
SELAMOĞLU, Ahmet; Küreselleşme Sürecinde İnsan Kaynağı, Ankara, Kurtuluş
Ofset Basımevi, 1998.
SMITH, D. Anthony; Küreselleşme Çağında Milliyetçilik, çev., Derya Kömürcü,
İstanbul, Everest Yayınları, 2002.
SMITH, D. Anthony; Küresel Bir Kültüre Doğru Mu?, “Küresel Dönüşümler, Büyük
Küreselleşme Tartışması” içinde, çev. Bülent Özçelik, haz. David Held ve
Anthony McGrew, Ankara, 2008.
SULLIVAN, Luke; Satan Reklam Yaratmak, çev. Sevtap Yaman, İstanbul,
MediaCat, 2008.
SUNGUR, Suat; “Kültürel Emperyalizmin Ötesi: Küreselleşme, İletişim Ve Yeni
Uluslararası Düzen”, Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Dergisi,
2008/1, s.94-138.
ŞAHİN, M. Cem; ”Türkiye’de Gençliğin Toplumsal Kimliği ve Popüler Tüketim
Kimliği”, Ankara, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt 25, sayı 2,
2005.
ŞEN, Bülent; “Küreselleşme: Anlamlar ve Söylemler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık/2008a, sayı 18, s.147-162.
ŞEN, Meryem; Modern Zamanların Reklam Dilselliğinde Küresel ve Yerel Özellikler:
Eleştirel Dilbilimsel Bir Bakış, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sayı
1, 2008b/4, s.523-542.
196
TANRIBİLİR, Özgül Ruşen ve ŞEN, Erdal; “Kültürlerarası İletişim ve Öteki
Kavramının Günümüz Dünyasında Yeri ve Önemi”, İstanbul
Kültür
Üniversitesi Dergisi, 2005/1, s.129-137.
TAŞTAN, Yahya Kemal; “Sufi Şarabından Kapitalist Metaya Kahvenin Öyküsü”,
Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, cilt 2, sayı 4, Yaz/ 2009, s.53-86.
TAYLAN, Ahmet; Çok Uluslu Fast-Food Restoranlarının “Ramazan Menüleri”
Örneğinde Küresel-Yerel Kültür Etkileşimi, Mersin Üniversitesi Kültür ve
İletişim Dergisi, sayı 11/1, 2008, s.73-109.
TAYLAN, Hasan Hüseyin ve ARKLAN, Ümit; “Medya ve Kültür: Kültürün Medya
Aracılığıyla Küreselleşmesi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
cilt 5, sayı 1, 2008/6, Konya, s.85-97.
T.C. Başbakanlık Kanun ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Kanun Tasarısı, 29 Temmuz
2009, (Erişim) http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0741.pdf, 15 Haziran 2011.
TCMB, “Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Ankara, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Yayınları, Mayıs/2002, s.1-109.
TEKİNALP, Şermin; “Küreselleşen Dünyanın Bunalımı: Çokkültürlülük”, İstanbul
Kültür Üniversitesi Dergisi, 2005/1 s.75-87.
TELLAN,
Derya;
Ekonomik
Uluslararasılaşma
Sürecinde
Reklamcılık
Endüstrisinin İnşası, “İletişimin Issızlaşması” içinde, der. Hüseyin Köse,
İstanbul, Yirmidört Yayınları, 2007.
TEKER, Ulufer; Grafik Tasarım ve Reklam, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2002.
THOMSON, John B.; İletişimin Küreselleşmesi, “Küresel Dönüşümler Büyük
Küreselleşme Tartışması” içinde, Çev. Bülent Özçelik, Haz. David Held ve
Anthony McGrew, Ankara, 2008a.
THOMPSON, John B.; Medya ve Modernite, çev. Serdar Öztürk, İstanbul, Kırmızı
Yayınları, 2008b.
TİMİSİ, Nilüfer; Medyada Cinsiyetçilik, Ankara, T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü Yayınları, 1997.
TİMİSİ, Nilüfer; Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Ankara, Dost Kitabevi,
2003.
TOMLINSON, John; Kültürel Emperyalizm: Eleştirel Bir Giriş, çev. Emrehan
Zeybekoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999.
197
TOMLINSON, John; Küreselleşme ve Kültürel Kimlik, “Küresel Dönüşümler,
Büyük Küreselleşme Tartışması” içinde, çev. Bülent Özçelik, Ankara, Phoenix,
2008.
TOPRAK, Metin; Küreselleşme ve Kriz Türkiye ve Dünya Deneyimi, Ankara,
Siyasal Kitabevi, 2001.
TOULMİN, Stephen; The Ambiguities Of Globalization, Futures 31, 1999, s.905912.
TOURAIN, Alaine; Manuel Castells’ın Enformasyon Çağı Üzerine, “Küresel
Kuşatma Karşısında İnsan” içinde, İstanbul, Ufuk Kitapları, 2004.
TÖRENLİ, Nurcan; Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye,
Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2004.
TÜRKDOĞAN, Orhan; Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1988.
TÜRKKAHRAMAN, Mimar, ŞAHİN, Kamil, FİDAN, Serdal; “Türkiye’de Kültürel
Küreselleşme ve Yansımaları”, (Erişim)
http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/dinkultur/dinkultur24.pdf, 6 Eylül 2010.
UÇAR, Tevfik Fikret; Görsel İletişim ve Grafik Tasarım, İstanbul, İnkılap Yayınları,
2004.
ULAGAY, Osman; Küreselleşme Korkusu, İstanbul, Timaş Yayınları, 2001.
ULUÇ, Güliz; Küreselleşen Medya: İktidar ve Mücadele Alanı, İstanbul, Anahtar
Kitaplar, 2003.
UYGUR, Nermi; Kültür Kuramı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2006.
VIRILIO, Paul; Enformasyon Bombası, çev. Kaya Şahin, İstanbul, Metis Yayınları,
2003.
WAGNER, Peter; Modernliğin Sosyolojisi, çev. Mehmet Küçük, İstanbul, Sarmal
Yayınları, 1996.
WALLERSTEIN, Immanuel; World System Analysis, “World System History” içinde,
Encyclopedia of Life Support Systems, t.y., s.1-14, (Erişim)
http://www.philadelphia.edu.jo/courses/SAD/E6-94-01.pdf, 19 Haziran 2011.
WALLERSTEIN, Immanuel; Ulusal ve Evrensel: Dünya Kültürü Diye Bir Şey
Olabilir Mi?, “Kültür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi” içinde, der. Anthony D.
King, çev. Ümit Hüsrev Yolsal ve Gülcan Seçkin, Ankara, Bilim ve Sanat
Yayınları, 1998.
WILD, Antony; Kahve: Bir Acı Tarih, çev. Ezgi Ulusoy, İstanbul, Mb Yayınevi, 2007.
198
WILLIAMSON, Judith; Reklamların Dili: Reklamlarda Anlam ve İdeoloji, çev.
Ahmet Fethi, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001.
YAVUZ, Seval D.; Reklamcılık ve Glokalizasyon: Melez Kültürler, “Küresel Yerel:
Küreselleşme Çağında Kültür, Kimlik ve Sanat” içinde, İstanbul, Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, 2006.
YAZICI, Mehmet Ali; “Popüler Kültür ve Tüketim”, Politika Dergisi, 15 Haziran 2010,
(Erişim)http://www.politikadergisi.com/makale/populer-kultur-vetuketim?page=2, 10 Ocak 2011.
YEŞİLTUNA, Dilek Ç.; “Kültürel Alanda Küresel - Yerel İlişkisi”, İzmir, Türk Dünyası
İncelemeleri Dergisi, cilt 6, sayı 2, 2006, s.481-493.
YILMAZ, R. Ayhan; Duygusal Çekicilikli Reklamların İletişim Etkileri, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1999.
YILMAZ, Aytekin; İkinci Küreselleşme Dalgası, Kavram, Süreç ve Sorunlar,
Ankara, Vadi Yayınları, 2004.
Nescafé İle İlgili Ulaşılan Görseller ve Bilgilere Ait İnternet Siteleri
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ernesto_Che_Guevara, 20 Mart 2011.
http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Beatles, 20 Mart 2011.
http://wn.com/nescafe_coffee, 16 Nisan 2011.
http://wn.com/NESCAF%C3%89_music_original__De_Oorsprong,16 Nisan 2011.
http://www.en.wikipedia.org/wiki/Eid_Mubarak, 17 Haziran 2011.
http://www.ico.org, 15 Haziran 2011.
http://www.islam.gov.my/portal/, 23 Ekim 2010.
http://www.kadinlaricin.net/yasam/kahvenin-faydalari.htm, 15 Haziran 2011.
http://www.mccann.com.mk/print.html, 20 Mart 2011.
http://www.mediacatonline.com, 8 Ocak 2010.
http://www.nescafe3in1.ro/ (Romanya), 27 Kasım 2010.
http://www.nescafe.ch (İsviçre), 27 Kasım 2010.
http://www.nescafe.cl (Şili), 26 Kasım 2010.
http://www.nestle.co.th/ (Tayland), 18 Haziran 2011.
http://www.nescafe.co.uk (İngiltere), 28 Temmuz 2010.
http://www.nestle.com.ph (Filipinler), 28 Temmuz 2010.
199
http://www.nescafe.com.tr (Türkiye), 25 Temmuz 2010.
http://www.nescafe.com.tw (Tayvan), 21 Kasım 2010.
http://www.nestle.com.tr (Türkiye), 25 Temmuz 2010.
http://www.nescafe-cwa.com (Afrika), 25 Temmuz 2010.
http://www.nescafe.de (Almanya), 28 Temmuz 2010.
http://www.nescafe.ro (Romanya), 28 Temmuz 2010.
http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Fast_food, 25 Ağustos 2010.
http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Krali%C3%A7e, 16 Mart 2011.
http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Spa, 25 Şubat 2011.
Görüşme
ÇAYHAN, Başak; (Nestlé Türkiye İçecekler Ürün Müdürü) Nescafé’nin Görsel
İletişim Stratejileri İle İlgili Yapılan Görüşme, İstanbul, 2010.
200
EK-1 Nestlé Türkiye İçecekler Ürün Müdürü İle Yapılan Görüşmede
Sorulan Sorular ve Uzman Bilgileri
201
EK-2 Kahve Terimleri Sözlüğü
Bu liste, kaynakçada belirtilen Gürsoy (2007) ile Metro Grosmarket’in (2007)
kahve kataloğundan faydalanılarak oluşturulmuştur.
202
ÖZET
BAŞÇALIŞKAN,
Aydan;
Küreselleşme
Sürecinde
Görsel
İletişim
Stratejileri: Nescafé Reklamları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011.
Küreselleşme-yerelleşme ekseninde küresel bir markanın görsel iletişim
stratejilerinin
kurgulanışı
gözlemlenmektedir.
konusunda
Literatürde
sınırlı
Türkiye’de
sayıda
Nescafé’nin
analiz
görsel
yapıldığı
iletişim
stratejileri ve sembolleri ile ilgili kapsamlı bir inceleme bulunmaması
çalışmaya özgün bir nitelik kazandırmaktadır. Bu çalışmayla, küreselleşme
sürecinde
Nescafé’nin
görsel
iletişim
stratejilerinin
irdelenmesi
amaçlanmaktadır. Küresel çapta ve Türkiye özelinde Nescafé reklamlarındaki
sembolik tüketim unsurlarının incelendiği çalışmada, görsel iletişim öğeleri,
göstergebilimin olanaklarından yararlanılarak analiz edilmiştir. Çalışmada
varılan sonuçlardan biri, küreselleşme sürecinde, çeşitli gelişmelerin de
etkisiyle,
Nescafé’ye
stratejilerinin
yeniden
sembolik
anlamlar
yapılandırıldığıdır.
aktarıldığı,
Diğer
görsel
ülkelerde
iletişim
olduğu
gibi
Türkiye’de de, Nescafé reklamlarında, o ülkeye özgü kültürel öğelerin yaratıcı
biçimde kullanıldığı, reklam iletilerinin, küresel olanın yerel olanla etkileşimi
çerçevesinde oluşturulduğu tespit edilmiştir. Buna uygun olarak, Nescafé’nin,
Türkiye’de yayınlanan reklamlarında, küresel düzeyde kullandıklarının yanı
sıra, Türkiye’ye özgü motiflere, sembollere ve yaşam biçimlerine yer verdiği
görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: 1. Küreselleşme
2. Küresel / Yerel / Glokal
3. Nescafé
4. Görsel İletişim Stratejileri
5. Sembolik Tüketim
203
ABSTRACT
BAŞÇALIŞKAN, Aydan; Visual Communication Strategies in the Process
of Globalization: Nescafé’s Advertisements, Master Thesis, Ankara,
2011.
It is observed that there is a limited number of analysis on the construction of
visual communication strategies of a global brand. Since there is not a
comprehensive survey in the literature about the visual communication
strategies and symbols of Nescafé in Turkey this study becomes important
with its originality. It is aimed that the visual communication strategies of
Nescafé in Turkey will be elaborated in this study. In the study, symbolic
consumption elements in Nescafé advertisements are inspected on the scale
of Turkey and at the global level and visual communication items are
analyzed by the methods of semiology. One of the conclusions in the study is
that
symbolic
meanings
were
transferred
to
Nescafé
and
visual
communication strategies were reconstructed with the influence of various
developments in the process of globalization. As a part of the study, it is
found that cultural motives are employed as creative elements in Turkey like
other countries in the context of Nescafé advertisements and the messages
given in the related advertisements are constructed as a part of interaction
between global and local. Then, Nescafé, beside global ones, makes use of
motives, symbols and life styles that are specific to Turkey in its
advertisements in this country.
Keywords:
1. Globalization
2. Global / Local / Glocal
3. Nescafé
4. Visual Communication Strategies
5. Symbolic Consumption
Download