İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk

advertisement
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
809
İNSAN HAKLARI VE İNSANCIL HUKUK
Human Rights and Humanitarian Law
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
GİRİŞ
İnsan hakları, çağımızın en önde gelen kavramlarından birisidir. Yirminci yüzyılda çok önemli değişimleri gündeme getirmiş
olan bu büyülü kavram, yirmi birinci yüzyılda ilerlerken de gene
önemli yenilikleri öne çıkarmaktadır. İnsan hakları hiç kimsenin karşı
çıkamayacağı ve sonuna kadar desteklemek durumunda olduğu en
üst düzeydeki hukuksal değerlerdir. İlk çağlarda insanı her şeyin
ölçüsü olarak ele alan hümanist felsefenin başlattığı süreç, iki bin yıl
sonra insan hakları olarak devam etmekte ve bu dünyada binlerce
yıldır sürüp gelen yaşamın daha adil ve haklılık esaslarına dayalı
olmasını sağlamaktadır. Tarihin her döneminde insanı esas alan
görüşler zamanla gelişerek yaygınlık kazanmış ve tüm insanlığa yol
göstererek bugünkü uygarlık düzeyine erişilmesinde büyük katkılar
getirmiştir.
İnsanlığa karşı çıkan, insanları ezen ve toplumları baskı altında
tutan tüm yönetim biçimlerine karşı insancı akımlar tepki olarak
gelişmiş ve insanlığın günümüze kadar hak ve hukuk yolunda
ilerlemesine yardımcı olmuştur. İnsanlık tarihi incelenirse, insana
karşı baskıcı ve çıkarcı yönetimler ile insan ve insan haklarını en
büyük değer olarak ele alan hümanist ya da insancıl akımların
karşılıklı çatışmalarının sürekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda
gelişmeler gösteren insan hakları, yirmi birinci yüzyılda ilerlerken

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Başkanı ([email protected])
810
Anıl ÇEÇEN
beraberinde insancıl hukuku da oluşturarak daha güçlü bir yapılanmayı gündeme getirmektedir.1
Çağdaş dünyada ortaya çıkan yenilikler ya da gelişmeler, bir
süre sonra Türkiye'ye gelmektedir. Soğuk savaş sonrasında giderek
açık bir toplum olmaya başlayan Türkiye’de, teknolojik gelişmeler
hızla takip edilebilekte, ne var ki yaşamın diğer alanlarındaki kimi
kavramların ve uygulamaların yerleşmesinde aynı hız görülmemektedir. İnsancıl hukuk konusu da Türkiye'de ele alınması ve
tartışılması gecikmiş bir kavramdır. Söz konusu makalemizde bu
kavramın boyutları üzerinde durulacaktır.
A) İNSAN HAKLARI VE İNSANCIL HUKUK
1) Mücadele Sonucu Haklar
İnsanların sahip olduğu temel hak ve özgürlükler, bütün bir
insanlık tarihi boyunca yaşanan mücadelelerin sonucudur. Tarihin
her döneminde insan toplulukları çeşitli biçimlerde var olmuşlar ve
yaşamlarını sürdürebilmek için sosyal ve siyasal örgütler oluşturmuşlar ve zamanla farklı devlet ve toplum düzenlerini gündeme
getirmişlerdir. Bazen kurulan düzenler hak ve özgürlükler açısından
kısıtlayıcı olmuş, bazen de var olan düzenlerin daha da gelişmesi
doğrultusunda hak ve özgürlükler mücadelesi yeni yaşam düzenlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olmuşlardır. Geçen yüzyıla kadar
hak ve özgürlükler, temel hak ve özgürlükler hukuk doktrini ve
uygulamalarında yer almış, iki büyük dünya savaşı yaşandıktan
sonra Birleşmiş Milletlerin kurulmasıyla beraber yayınlanan İnsan
Hakları bildirisiyle, uluslararası hukukun ana belgesini meydana
getirmiştir. Britanya İmparatorluğu’nun hegemonyasına karşı bir
bağımsızlık devrimi gerçekleştiren Amerikalıların yayınladığı ABD
Hak ve Özgürlükler Bildirisi ile, krallık rejiminin baskı ve zulmüne
karşı bir özgürlük devrimi gerçekleştiren Fransız halkının gerçekleştirdiği cumhuriyet devriminin ilan ettiği İnsan hakları bildirisi,
tarihsel süreç içerisinde insan haklarını öne çıkararak bugünkü
1
Anıl ÇEÇEN, İnsan Hakları, Savaş Yayınları, Ankara 2000, s. 1–5.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
811
gelişmelerin önünü açmıştır. İki büyük devrimin baskı ve otoriteye
karşı insan haklarını esas alan bir çıkış olarak gerçekleşmesi modern
çağlardaki insancıl gelişmelerin çıkış noktası olmuştur.
2) I. Dünya Savaşı Sözleşmelerle Önlenemedi
Büyük sömürge imparatorlukları ve güçlü ulus devletler
yirminci yüzyıla girerken bir savaş sürecine girdikleri için, bu aşamada her türlü uluslararası silahlı çatışmaları önleme, barış ve kamu
düzenlerini kurma doğrultusunda yapılan sözleşmeler birinci dünya
savaşını önleyememiştir. Bu büyük cihan savaşı sonrasında İkinci
Dünya Savaşını önleyebilmek üzere, “Milletler Cemiyeti” adı altında
bir evrensel örgütlenme oluşturulmuştur. Ancak böylesine büyük
girişimlere rağmen gene de İkinci Dünya Savaşı önlenemeyince,
yirminci yüzyılın ikinci yarısına girerken Birleşmiş Milletler örgütü
daha güçlü bir yapılanma ile oluşturularak, insan hakları bütün
dünyayı kapsayacak bir yaygınlık içerisinde uluslararası bir “Birleşmiş Milletler Bildirgesi” ile güvence altına alınmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra, bütün dünya ülkelerinde insan hakları
Birleşmiş Milletler güvencesi altına girmiştir. Böylece; dünyada insan
hakları çağı başlarken, dünya savaşları sonrasında ortaya çıkmış olan
soğuk savaş düzenleri sarsılmaya başlamıştır. İnsan haklarının teker
teker sayılarak uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınması,
bütün devletler üzerinde evrensel bir denetim mekanizması getirmiş
ve böylece, hiçbir devlet yönetimi kendi halkına hukuk dışı yollardan
zulüm ve baskı uygulayamaz hale gelmiştir. Uluslararası insan
hakları düzeni ulusal hukuk sistemlerinin üstünde bir yere sahip
olmuştur.
3) Birleşmiş Milletler Öncülüğünde İnsan Hakları
Evrensel insan hakları düzeninin, Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde ve güvencesinde devreye girmesiyle beraber, temel hak ve
özgürlüklere karşı çıkan ya da bunları siyasal amaçlı istismar eden
Birleşmiş Milletler örgütü üyesi devletlere karşı, evrensel koruma
sistemi çerçevesinde insani müdahale arayışları gündeme gelmiştir.
Soğuk savaş yıllarında yaşanan küresel gerginlik ortamında ikinci
812
Anıl ÇEÇEN
planda kalan bu müdahale konusu, küreselleşme döneminde daha
da öne çıkmış ve bir anlamda bütün dünya ülkelerine yönelik yeni
bir müdahaleci yapılanmanın aracı olarak insani müdahale konusu
Birleşmiş Milletler üzerinden dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinde
uygulama alanına getirilmiştir. Batı dünyasının geçmişten gelen
büyük emperyal devletleri yeni bir hegemonya arayışı içerisinde
insani müdahale konusunu başka yerlere çekerek siyasal çıkarları
doğrultusunda yönlendirmeye kalkışmışlar, bir anlamda insani
müdahale konusu yeni dönemdeki emperyalist yayılmanın etik
mazereti ya da hukuki gerekçesi görünümünde göstermelik olarak
kullanılmak istenmiştir. Birleşmiş Milletlere üye olan devletlerin
sınırlarına ve iç işlerine karışılmaması bir ana ilke olarak örgüt
üyeleri tarafından kabul edilmiştir. Buna rağmen insani müdahalenin
yeniçağı olarak adlandırılan küreselleşme döneminde, küçük ve orta
boy devletler, batı bloğunun büyük ve emperyal devletlerinin
istediği doğrultuya getirilmeleri çizgisinde, insani müdahale mekanizmasının açıktan siyasal ya da ekonomik amaçlı müdahalelere
dönüştüğü görülmüştür. Bu nedenle, insan hakları alanındaki adımlar bir evrensel insancıl hukukun gelişmesi doğrultusunda ilerlerken,
insan hakları ve insani müdahale konularının siyasal çıkarlar
doğrultusunda istismar edilmesi yüzünden bir evrensel insancıl
hukuk sistemi oluşturulamamıştır.2
4) Birleşmiş Milletler Uygulamaları
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yanı
sıra, bu örgütün öncülüğünde birçok insan hakları protokolleri genel
kurul kararları ile kabul edilerek uygulama alanına getirilmiştir.
İnsan hakları alanında var olan ana sorunlar ile ilgili olarak birçok
tamamlayıcı metin uluslararası protokol statüsünde kabul edilmiş ve
bir anlamda bu büyük örgütün direktifleri olarak üye ülkelere yol
gösterici bir doğrultuda uygulanmaya başlanmıştır. Barış döneminde, bütün üye ülkeler tarafından uygulanması bir anlamda
2
Yasemin ÖZDEK, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Öteki Yayınevi,
İstanbul 2000, s. 11-91.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
813
zorunlu olan insan hakları metinleri, sıcak olaylar ya da silahlı
çatışmalar aşamalarında devre dışı kalabilmekte ve bu yüzden de çok
büyük oranda insan hakları ihlalleri ile karşılaşılmaktadır. İnsan
hakları protokollerinin geçerliliğini ve yürürlülüğünü, barış dönemlerinde sağlamakla görevli olan Birleşmiş Milletler örgütü, barış ve
kamu düzeni ortamlarını herhangi bir biçimde ortadan kaldıran
silahlı çatışma ya da sıcak gerginlik durumlarında da devreye
girebilmektedir. Bu gibi durumları önlemek, silahlı çatışmalara ya da
sıcak gerginliklere gönderilecek barış heyetleri aracılığı ile son
vermek durumundadır. Herhangi bir ülke ya da bölgede barış ve
kamu düzeni tehlikeye sürüklenirse, o zaman Birleşmiş Milletler
barış elçileri ya da heyetlerini sıcak yerlere göndererek, bu gibi
olumsuz durumlara son verecek ya da büyümesini önleyecek çeşitli
girişimleri yapmak zorundadır. Barış elçileri ya da heyetlerinin
başarısız kaldığı aşamalarda ise bu kez Birleşmiş Milletler barış
güçleri genel kurul ya da güvenlik konseyi kararları doğrultusunda
devreye girerek, silahlı çatışmaları önlemek ve yeniden bu gibi
olumsuz durumların ortaya çıkması ihtimallerinin önünü kesmek
doğrultusunda görevlerini yapmaktadırlar. Böylece; Birleşmiş Milletler çatısı altında oluşturulmuş olan evrensel insan hakları düzeninin
ihlali durumunda, bu gibi aykırılıkları ortadan kaldırmak üzere bir
yaptırım sistemi geliştirilerek dünya barışı güvence altına alınmak
istenmiştir.
5) İnsan Hakları Yetmezse İnsancıl Hukuk Gerekir
Milletler Cemiyeti ve daha sonrasında geliştirilen Birleşmiş
Milletler yapılanması, insanlık tarihinin ortaya koyduğu savaş ve
silahlı çatışmaların yarattığı yıkımların önüne geçilebilmesi için
gerçekleştirilmiştir. İki yüz den fazla devletin yer aldığı dünya
haritası üzerinde tüm sıcak çatışma noktalarını kontrol altına almak
artan nüfus yüzünden giderek zorlaşırken, insan hakları bildirilerinin
ya da uluslararası protokollerin sıcak çatışma ortamlarında da geçerli
olmalarının sağlanması için çaba gösterilmesi gerekmektedir. İnsan
hakları metinleriyle ve uygulamalarıyla toplumsal barışın sağlanamadığı ve kamu düzeninin korunamadığı yerlerde uluslararası
mekanizmaların devreye girerek sonuç alması ve bozulmuş olan
814
Anıl ÇEÇEN
kamu düzeni ve barış ortamını yeniden tesis etmesi gerekmektedir.
Bu görev de günümüzde Birleşmiş Milletler örgütünün olduğu için
sıcak olayları ve silahlı çatışmaları sona erdirecek ve gerginliği
azaltacak adımların bu örgütün öncülüğünde atılması gerekmektedir. İşte Birleşmiş Milletlerin her yolu deneyerek yeniden barış
ortamı ve kamu düzeni içerisinde insan hakları protokollerini geçerli
kılacak çabalar göstermesi, insan haklarının ötesinde bir insancıl
hukuk uygulamasını beraberinde getirmektedir. Bu yönü ile insancıl
hukuk insan haklarının bittiği ya da devre dışı kaldığı silahlı çatışma
ortamında, sivil halkı ve masum insanları koruyarak silah atışlarının
yarattığı her türlü zararın önlenmesini ya da karşılanmasını
sağlayarak bir anlamda insan hakları protokollerindeki temel hak ve
özgürlükleri yeniden tesis edebilmenin adıdır.
6) İnsancıl Hukuk Üzerinden İnsan Hakları
İnsan hakları sözleşmelerinin ya da uluslararası protokollerinin
temel hak ve özgürlüklerin korunmasında yeterince etkili olamaması
durumlarında ya da geçerliliğini yitirdiği aşamalarda insancıl
hukukun kendiliğinden devreye girmesi gerekmektedir. Birleşmiş
Milletler ya da bu örgüte bağlı uluslararası kuruluşlar aracılığı ile
insancıl hukuk üzerinden, insan haklarının geçerliliğinin sağlanması
yönünde çeşitli öneriler geliştirilmiştir.3
Birçok ülke günlük yaşam düzenini sürdürmek üzere varlığını
koruyarak sürdürmeye çalışırken, beklenmedik silahlı çatışma ya da
terör olayları ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bir ülkenin terör ile
karşı karşıya kalarak, sivil halkın büyük zarar görmesi ya da hiç
beklenmedik durumlar karşısında, maddi manevi zararın ortaya
çıkması durumunda Birleşmiş Milletlerin hemen devreye girmesi
insancıl hukuk anlayışının bir gereğidir. Bu gibi durumlarda; zarar
görenlerin korunmasını gerçekleştirecek olan Birleşmiş Milletler
sözleşmeleri devreye girerek, insancıl hukuk aracılığı ile insan
hakları sözleşmelerinin normal koşullarda sağlayamadığı koruma
gerçeklemiş olacaktır.
3
Gündüz AKTAN, Hukuki Altyapı, Radikal Gazetesi, 23. 8. 2005 tarihli
köşe yazısı.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
815
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında savaş ve silahlı çatışma
mağdurlarına dönük koruma işlevleri uluslararası sözleşmeler ile
belirlenmiştir. Daha sonraki aşamalarda, her türlü sıcak olay ya da
silahlı çatışmaların önlenmesine yönelik bir düzenleme sürecinde
savaş hukuku geride kalmış ve tüm resmi belgelerden savaş sözcüğünü çıkartan, Birleşmiş Milletler örgütünün öncülüğünde insancıl
hukuk dönemi başlatılmıştır.
7) Savaşları Önlemelerine Rağmen Terör Var
Birleşmiş Milletlerin küresel düzeyde büyük savaşları önlemesiyle beraber devletlerarası çekişme ve çatışma olayları yeni
dönemde terör ya da benzeri silahlı çatışma olayları olarak gündeme
gelmiştir. Ne var ki, terör ile ilgili konularda Birleşmiş Milletler üyesi
olan devletler bir türlü anlaşmaya varamamışlar ve bu kavramın tam
olarak tanımı doğrultusunda bir uzlaşma gerçekleştirilemediği için
bütün ülkeleri bağlayıcı bir hukuk düzeni oluşturulamamıştır. En
temel hak olarak yaşam hakkını ortadan kaldırdığı için insan
haklarını sıfır noktasına getiren teröre karşı iyi niyetli çabalar ile bir
uluslararası hukuk oluşturulmaya çalışılmış, terörist saldırıların ve
bombalamaların önlenmesi ile terörün finansmanının önüne geçilmesi konularında iki uluslararası sözleşme imzalanarak yayınlanmıştır. Uluslararası terör ile ilgili bütünüyle kapsayıcı bir sözleşme
çıkartamayan Birleşmiş Milletler konuyu bölümlere ayırarak terörün
önlenmesi ve finansmanına öncelik vermiştir. İki binli yıllara girerken imzalanan bu sözleşmelerden sonra, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi ondan fazla karar alarak insan haklarının teröre karşı
korunması ve terör eylemleri sırasında insancıl hukukun devreye
girerek en zor ve kritik anlarda bile insan haklarına güvence sağlamasını gerçekleştirmeye çaba göstermiştir. Terör ile mücadele
doğrultusunda Birleşmiş Milletler çatısı altında gerçekleştirilen
uluslararası sözleşmeler doğrultusunda Avrupa Birliği’nde iki binli
yılların başlarında terör ile mücadele çerçeve kararını alarak,
816
Anıl ÇEÇEN
uluslararası alanda insan haklarını güvence altına almaya ve bu
durumu insancıl hukuk ile tamamlamaya öncelik vermiştir.4
8) Terör Yaşam Hakkını Yok Ediyor
Soğuk savaşın son dönemlerinde giderek öne çıkan ve özellikle
üçüncü dünya ülkeleri üzerinde fazlasıyla yıkıcı etkiler yaratan terör
olayları barış ortamını ve kamu düzenlerini ortadan kaldırırken, sivil
halk kitlelerine fazlasıyla zarar vermiş ve birçok masum insan bu
yüzden en temel hakkı olan yaşam hakkını yitirmiştir. Bir yandan
Birleşmiş Milletler örgütü kendisine bağlı uluslararası kuruluşlar
aracılığı ile dünyanın her bölgesinde her türlü savaşı önlerken ve
silahlı çatışmaları önleyici sistemler geliştirirken, devletlerarası
rekabet ve bazı eski sömürgeci büyük batı devletleri yeniden küresel
hegemonya düzenleri oluşturmaya yöneldiğinde terör ve benzeri
silahlı çatışma olayları yeniden gündeme gelmiştir. Tam olarak savaş
kavramıyla tanımlanamayacak bu gibi durumlar barış ve savaş
ortamları arasında bir ara ya da orta kademe oluşturduğu için, bu
gibi durumlar yeniden ele alınarak farklı bir biçimde tanımlanmaya
çalışılmıştır. Bu gibi durumları yeterince açıklayabilmek için düşük
yoğunluklu çatışma teorisi geliştirilmiştir. Dünya yeni bir yüzyıla
girerken, yaşanmakta olan değişim süreci uluslararası kuvvetler
dengelerini etkilemiş ve güvenlik stratejilerini kökten sarsmıştır.5
Savaş olmayan ama barış ortamını da ortadan kaldırarak insan
hakları açısından ciddi tehditler oluşturan silahlı eylemler ya da terör
olaylarına düşük yoğunluklu çatışma tanımlaması getirilmiştir. Uzun
süren terör olaylarının yaşandığı bölgelerde, devlet egemenlikleri
devam ederken ve devletlerin kendi ülkelerinde iç işlerine karışılmazlık ilkesi sürerken, her devlet kendi sınırları içerisindeki ülkesinde kamu düzenini ve barış ortamını sağlamakla yükümlüdür.
Normal durumlarda Birleşmiş Milletler ya da herhangi bir uluslar-
4
İbrahim KAYA, Terör ile Mücadele ve Uluslararası Hukuk, Usak
Yayınları, Ankara 2005, s. 235 vd.
5
Mesut Hakkı CAŞIN, Uluslararası Terörizm, Nobel Yayınları, Ankara
2008, s. 593 vd.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
817
arası örgütün olay yeri devletine müdahale etmesi düşünülemez. Ne
var ki, bir devletin kendi ülkesinin herhangi bir bölgesini o devletin
sınırları dışına çıkararak, farklı bir devlet oluşumuna gidilmesi için
sürdürülen uzun süreli teröre de düşük yoğunluklu çatışma adı
verilerek, devletlerarası rekabet, çekişme ya da hegemonya girişimleri sonucunda doğan bu gibi durumlar düşük yoğunluklu çatışmalar
kategorisinde ele alınabilmektedir.6
9) Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk
İnsan haklarının bir uzantısı hatta onun bir tamamlayıcısı olan
insancıl hukukun, açıkça tanımlanabilmesi ya da sınırlarının belirlenebilmesi için, günümüzün hukuk ve siyaset bilimi araştırmalarında
öne geçen haklı savaş kavramı önem kazanmaktadır. Siyasal amaçlı
saldırılar, hegemonya kurma girişimleri ya da devletlerarası rekabet
düzeninde silahlı eylemlerin ya da benzeri çatışma ortamlarının
yaratılmasıyla beraber haklı ya da haksız savaş kavramı da gündeme
gelerek tartışma konusu olmuştur.7
İnsanların bütün temel haklarının en üst düzeyde gerçekleştirilmesini amaçlayan insan hakları hukukunun, böylesine kutsal bir
amacı sağlayamadığı durumlarda uluslararası hukuk düzeninde
insancıl hukukun bir anlamda yaptırım olarak devreye girmesiyle,
silahlı çatışma ortamı yaratan terör eylemlerinin sivil halk kitlelerine
ve masum insanlara zarar vermeleri önlenebilmektedir. Siyasal
amaçlı, hegemonya düzeni kurmaya ya da yeni emperyal planlar
oluşturmaya dönük bütün silahlı eylemler ya da terör olayları haksız
savaş kapsamı içerisinde düşünülmektedir. Bu gibi silahlı çatışma
ortamlarında insancıl hukukun kendiliğinden düşünülmesi ve zarar
gören insan haklarının yeniden onarılarak bu doğrultuda bir kamu
düzeni tesis edilmesi, hem uluslararası hukuk hem de hukuk devleti
6
Mehmet Ali KIŞLALI, Güneydoğu - Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit
yayıncılık, Ankara 1996, s. 25-45.
7
Hasan Serdar HOŞ, Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
2011, s. 153 vd.
818
Anıl ÇEÇEN
düzenleri açısından gerekli bulunmaktadır. Teröre ve benzeri silahlı
çatışma ya da isyanlara karşı hukuk devletleri içinde kalarak önlem
alınabileceği gibi uluslararası hukuk açısından da insancıl yaklaşımlar geliştirilebilmektedir. Her silahlı çatışma olayının farklı boyutlarda gündeme gelmesi nedeniyle hepsi için geçerli bir Birleşmiş
Milletler genel kararı ya da protokolü hazırlanamamış ama her sıcak
olay ile ilgili olarak hem genel kurul hem de güvenlik konseyinde
kararlar alınabilmiştir.
10) İnsancıl Hukuk Gerekliliği
Devletlerarası rekabet, küresel ya da bölgesel hegemonya planları ile yeni sömürgecilik doğrultusunda çeşitli ülke ya da devlet
düzenlerini parçalamaya yönelik emperyal planların ortaya çıkardığı
silahlı eylemlerin yarattığı zararlar ve mağduriyetler hukuken karşılanmak istendiğinde gene insancıl hukukun dikkate alınması gerekmektedir. İnsancıl hukuk açısından en önemli ölçü sivil halk kitlelerinin korunması ve haksız silahlı eylemlerin yaratabileceği bir
haksız dolaylı çatışma ortamından masum insanların zarar görmesinin önlenmesidir. Hukuk düzenleri her türlü olayı ve ilişkiyi
karşılıklı olarak düzenlediği için silahlı eylemlerde ya da sıcak
çatışmalarda tarafların iyi belirlenmesi gerekmektedir. Savaşlar
devletlerarasında olurken, devletlerin taraf olmadığı ya da tek taraflı
bir konuma sürüklenerek asimetrik bir çatışma ortamına sürüklenmesi aşamasında terör ve benzeri yıkıcı saldırıların yaratabileceği
saldırılara karşı gene insancıl hukuk önlemlerinin düşünülmesi önem
taşımaktadır.
Askeri ve sivil hedeflerin ayrılması, sivil yerleşim yerlerinin
korunmasına öncelik verilmesi, belirli bir bölgeyi tehdit eden dolaylı
ya da düşük yoğunluklu çatışma oluşumlarına karşı uluslararası
insancıl hukukun öngördüğü önlemlerin öncelikli olarak ele alınması
gerekmektedir. Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde oluşturulan La
Haye ve Cenevre sözleşmelerinin bugünün koşullarında ortaya çıkan
yeni durumları dikkate alarak yenilenmesi gerekmektedir. Silahlı
çatışmaların savaşa dönüşümü önlenirken, önlenemeyen silahlı
eylemlerin barış ortamını tehdit etmesine karşı bu doğrultuda
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
819
atılacak yeni adımlara ve sözleşmelere gereksinme duyulmaktadır.
Barışı bozan ama savaş denilemeyecek silahlı eylemleri ya da genel
olarak kabul edilen deyimi ile düşük yoğunluklu ya da dolaylı
çatışma ortamlarında insan haklarını bütünüyle güvence altına
alabilecek yeni insancıl hukuk protokollerinin gene Birleşmiş
Milletler çatısı altında hazırlanması dünya barışı açısından zorunlu
görünmektedir.
11) Emperyal Planlar ve Hegemonya Girişimleri
Yaşamsal bir zorunluluk olmadıkça her türlü savaş ya da silahlı
eylemin bir cinayet olarak kabul edilmesi genel olarak benimsenen
bir yaklaşım biçimi olarak insancıl hukuka öncülük etmiştir. Ne var
ki, haklı ve haksız ayırımlarını gündeme getiren çeşitli siyasal ya da
hukuki yaklaşımlar genel anlamda bir ortak tavrı önlemiş ve bu
yüzden günümüze kadar düşük yoğunluklu çatışma ortamları terör
eylemleri sayesinde sürüp gitmiştir. Emperyal planlar, hegemonya
projeleri devletlerarası rekabet ortamında giderek öne çıktıkça farklı
yaklaşımlar daha da artmakta ve bu yüzden terör gibi temel
kavramların tanımında kalıcı bir çözüm olarak anlaşma sağlanamamaktadır. Terör ile ilgili kapsayıcı bir uluslararası sözleşmenin bütün
üye devletlerin katılımı ile gerçekleştirilemediği bu aşamada farklı
yaklaşımlar yeni bir uluslararası hukuk düzeninin oluşumunu
engellemekte ve insancıl hukuku arayışlarını da yarım bırakmaktadır. Devlet olmayan bazı örgütler ya da yeni bir devlet kurmak
amacıyla yola çıkan farklı kuruluşlar, kendi projeleri doğrultusunda
hareket ederlerken, insancıl bir hukuk düzeninin evrensel boyutlarda
gerçekleştirilmesi gibi bir kutsal hedefe erişilmesini önlemektedirler.
Uzlaşma ya da anlaşma ortamlarından uzaklaşmalar da silahlı
çatışma ya da terör eylemleri için elverişli ortamlar yaratabilmektedirler. Etnik sorunlar ve kültürel hakların da farklı boyutlarda ele
alınması ya da algılanmaları da anlaşmazlık ortamının sürüp gitmesine yol açmaktadır. Ekonomik hakların bir yana bırakılarak,
kültürel haklara öncelik verilmesi de tartışma ortamlarını tırmandırmakta ve çözüm üretilmesini önlemektedir. Temel kavramlarda
anlaşmazlık, ortak tanımların geliştirilememesi, insan hakları ara-
820
Anıl ÇEÇEN
sında ayırım yapılması da böylesine bir olumsuz süreci iteklemektedir.8
12) Yaşam Hakkı Güvence Gerektirir
Yaşam hakkı her türlü hakkın üstünde en güçlü bir biçimde
güvence altına alınması gereken en temel bir haktır. Her türlü
çatışmanın ya da gerginlik ortamlarının tehdit ettiği bu en temel
hakkın güvence altına alınabilmesi için hem ulusal hem de uluslararası düzeylerde önlemlerin alınması ve hukuk sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Sivil halk kitlelerinin ve masum insanların
silahlı çatışmalara ya da terör saldırılarına karşı tam olarak korunabilmeleri için aynı zamanda işkence ve kötü muamele yasaklarının
da bir kamu gücü aracılığı ile uygulanabilmesi gerekmektedir. Var
olan devlet düzeni ya da uluslararası hukukun getirmiş olduğu insan
hakları ile ilgili bütün koruma sistemlerinin devrede olması ve en üst
düzeyde korumanın sağlanabilmesi için de her türlü olumsuz ihtimal
dikkate alınarak gereken girişimlerin tamamlanabilmesi zorunludur.
Ayrıca, yargı sistemi ile ilgili güvencelerin ve hakların da gene kamu
gücüaracılığı ile sağlanarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
B) İNSANCIL HUKUK NEDİR?
İki binli yılların başında Birleşmiş Milletler (BM), Cenevre’deki
merkezine bir “İnsancıl Hukuk Fakültesi” kurarak, 21.yy’da savaşları
bütünüyle ortadan kaldırabilmek ve barış ortamını her durumda
sürekli kılabilmek için, bilimsel çalışmalarla birlikte, uluslararası
örgütlerde ve alanlarda görev yapanlara insancıl hukuk programını
başlatmışlardır. BM’nin kurucu üyesi olan Türkiye’de de, insancıl
hukuk ile ilgili doktora ve master tezleri hazırlanmış ve ayrıca bazı
hukuk fakültelerinin müfredat programlarında insancıl hukuk, insan
haklarından ayrı bir biçimde yer almıştır. Durum bu iken,
kamuoyunda insan hakları kavramı kadar insancıl hukuk konusu
pek fazla ele alınmadığı için, bu konuda genel bir bilgisizlik durumu
8
A. Emre ÖKTEM, Terörizm, İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları, Derin
yayınları, İstanbul 2007, s. 414– 439.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
821
sürüp gitmektedir. Bu nedenle de bazı yanlış anlaşılmalar ya da
kasıtlı olarak siyasi amaçlı bilgi saptırmaları yapılmaktadır.
1) Uluslararası Zorunluluk ve İnsancıl Hukuk
İnsancıl hukun ne olduğunu anlayıp anlatabilmek için, konuya
hukunun ne olduğunu açıklamakla başlamak yerinde olur. Hukuku
ulusal anlamda, topluda kişilerin birbirleri ile ve devletle olan
ilişkilerini düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen kurulların bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Ulusal hukun alanı ve
içeriği, ulusal ve yasala organların yürürlüğe koyduğu hukuk
kuralları ile belirlenir. Hukkun bir de devletlerin birbirleri arasındaki
ilişkiyi düzenleyen yönü vardır. Buna da uluslararası hukuk denilmektedir. Uluslararası hukukun kaynağı; temel hukuk ilkeleri,
uluslararası andlaşmalar ve uluslararası yargı makamlarının verdikleri kararlardır. Çağdaş dünyada ulusal hukuk kadar, uluslararası
hukuk da önemli ve yaşamın hemen her alanında varlığını göstermektedir.
On dokuzuncu yüzyılın son döneminde, uluslararası alanda
silahlı çatışmaları ve savaşları önlemek üzere; ortaya konulan sözleşmeler ve Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nı önleyemediği
için, insanlık büyük kayıplara uğramıştır. İki büyük dünya savaşı
sırasında milyonlarca insanın kaybı üzerine, insanlığı bir üçüncü
dünya savaşı tehlikesine karşı korumak için Birleşmiş Milletler
örgütü kurulmuş ve insan hakları temelinde, bütün dünyayı kalıcı bir
barış düzenine kavuşturma yönünde girişimlerde bulunulmuştur.
Birleşmiş Milletler örgütü, bir uluslararası “İnsan Hakları
Sözleşmesi” ilan ederek, çalışmalarına başlamış, daha sonraki yıllarda
birçok özel alanda yeni yeni uluslararası hak ve özgürlükler ve
bildirileri ilan etmiştir. Barış koşullarında bu örgüt tarafından ilan
edilen bütün insan hakları sözleşmeleri, üye ülkeler tarafından
dikkate alınmış ve böylece uluslararası alanda bir insan haklan
düzeni, devletlerin hukuk düzenlerine paralel bir çizgide gündeme
gelmiştir. Böylece; Birleşmiş Milletler örgütü, uluslararası alanda
kalıcı bir barış düzenini, insan hakları sözleşmeleri üzerinden oluşturmaya çalışmıştır. Bildirgeler genel ya da özel olarak insanların
822
Anıl ÇEÇEN
sahip olduğu bütün temel hak ve özgürlükleri bir anlamda uluslararası güvenceye alarak, evrensel barış için, bir insan hakları hukukunun zaman içerisindeki oluşumunu tamamlamışlardır.
Birleşmiş Milletler Kuruluşu; bir yandan insan hakları bildirgeleriyle kalıcı bir barış ortamını kurarken, diğer yandan da aldığı
kararlar ve çeşitli girişimlerle, her türlü silahlı çatışma ve sıcak
savaşları önleyebilme doğrultusunda bir insancıl hukuk kavramını
gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, savaş ortamındaki masum
insanların korunmasına yönelik uluslararası düzeyde bir hukuk dalı
gelişmeye başlamıştır.
2) İnsancıl Hukukun Anlamı
Birleşmiş Milletler, ürkütücülüğü ve korkunçluğu nedeniyle,
kararlarında ve resmi belgesinde “savaş” sözünü kullanmamamya
özen gösterdiği için, Birleşmiş Milletler çatısı altında, insancıl hukuk
“Humanitarian Law” adı ile gelişmiştir.
İnsancıl hukuku aşağıdaki gibi tanımlamak mümkündür:
- Her türlü silahlı çatışma ve benzeri sıcak gerginlik ortamında,
silahlı çatışma ve sıcak savaşa taraf olamayan, masum (sivil) insanların korunması hukukudur.
- Silahlı çatışmalardan doğabilecek bütün zararların önlenmesi
ve sivil halkın bu gibi tehditlere karşı korunmasını sağlayan kurallar
bütünüdür.9
- İnsancıl hukuk, hem uluslararası hem de uluslararası olmayan
nitelikte, silahlı çatışmalardan kaynaklanan insani sorunları düzenlemeye yönelik oluşturulmuş hukuktur.
- Çatışmalardan zarar gören ya da görebilecek toplum kesimlerini ve onların mal ve mülklerini koruyan sözleşme ya da teamül
kökenli hukuk kurallarıdır.
Soğuk savaşın sona ermesinden sonra gündeme gelen küreselleşme aşamasında terör olgusu, eskisine oranla daha fazla gelişme
9
Ayşe Nur TÜTÜNCÜ, İnsancıl Hukuka Giriş, Beta Yayınları, İstanbul
2006, s. 1–2.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
823
göstermiş ve bir anlamda küresel terör olarak bütün dünya ülkelerini
tehdit etmeye başlamıştır. Bölücü girişimlerin, terörü bir araç olarak
kullanması birçok ülkede iç barışı bozmuş, bazı ülkelerde ise sıcak
savaşı aratmayan çatışma ortamları yaratmıştır. Her egemen devletin
uluslararası hukuka göre, iç çatışmaları bastırmak, gerekli önlemleri
almak dış çatışmalardan kendini koruma hakkına sahip olmak aynı
zamanda kamu düzeninin korunması açısından da insancıl hukuk
ayrı bir önem taşımaktadır.
3) İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
İnsancıl hukuk; savaş hukuku, silahlı çatışma hukuku ve insan
hakları hukukundan farklı fakat, onunla ilişkisi olan bir hukuk
dalıdır.
İnsancıl hukuk, insan haklarını önleyen bir hukuk olmadığı gibi
insan haklarını tamamlayan, destekleyen, yardımcı olan ve bütünleşen bir hukuktur. Çünkü insan haklarının dayandığı temel hak olan
yaşam hakkının korunması gibi insancıl bir amaca hizmet etmektedir. Ayrıca silahlı çatışma ortamında devreye girerek, temel hak
olan yaşam hakkını korumaya yönelik bir hukuktur. Bu yönü ile
insancıl hukuk, insan haklarının da güvencesi durumundadır.
İnsancıl hukuk, sıcak savaş ortamında devreye girerek, barış
ortamında sağlanan insan haklarını korumakta; bozulmuş olan barış
düzeninin yeniden kurulmasına hizmet ederek, hem insanların can
güvenliğini hem de insan haklarına dayalı hukuk düzenlerinin yeniden geçerlilik kazanmasını sağlayabilmektedir. Bu yanı ile insancıl
hukuk, insan haklarının tehdit edildiği aşamada, karşılıklı çatışmaya
yönelik gelişmelerin önünün kesilmesi yönünden insan haklarının
güvencesi olmaktadır. İnsan hakları hukuku çoğunlukla barış ortamında insan haklarını düzenleyen kurallar iken, savaşın olmadığı
ancak savaşa dönüşebilecek ortamlarda insancıl hukuk insanların
korunmaları doğrultusunda devreye girerek, doğrudan insan haklarına katkı sağlamaktadır. Bu yönü ile insancıl hukuk, hem barış
ortamının bozulmasını önlemekte, hem de silahlı çatışıma durumu-
824
Anıl ÇEÇEN
nun savaşa dönüşmesini önleyecek bir ara hukuk konumunda
olmaktadır.10
Silahlı çatışma durumlarında devlet düzenlerinin korunması
kadar insanların, en temel hakkı olan yaşamlarının güvence altına
alınması da hukuk devleti olmanın gereğidir. Devletler; üzerlerine
düşen görevleri yerine getirirken, hem barışa hem de insanlığa karşı
işlenen suçlarda, silahlı çatışmaları önlemek ve bunların yarattığı
zararları karşılamak(3) durumundadır.11
İnsan hakları hukuku, devlet ile birey, grup, halk arasındaki
ilişki ve çelişmeyi düzenler. Bu hukuk dalında her durumda çelişmenin bir tarafında devlet bulunmaktadır. İnsan hakları, devlet ile
yönetilenler arasında devlet içi ilişkiden kaynaklanmış ve yönetileni
devlete karşı korumayı amaçlamaktadır. Uluslararası insancıl hukuk,
silahlı çatışmalarda ve diğer şiddet olaylarında temel insan haklarını
koruma ile ilgilenmektedir. İnsancıl hukuk sadece devletin silahlı
gruplarını bağlamaz, onlara bağlı diğer silahlı grupları ve bireyleri de
bağlar. Uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda böylesi ilkelerin
uygulanması, silahlı grubun meşruluğu ile bağlantılı değildir.
Öte yandan; Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Nükleer Silahlar
Konusundaki Tavsiye Kararı'nda uluslararası insancıl hukuk ile insan
haklan hukuku arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Divan, hukukun
iki farklı yapısı olduğunu ve savaş durumunda bir taraf hukuka
uygun bir şekilde zarar görmedikçe insan hakları hukukunun
uygulanmasına devam edileceğini teyit etmiştir.12 Buna karşın, her
iki hukuk dalının birbirinden ayrı iki hukuk alanı olduğundan kuşku
yoktur.
10
Hüsnü ÖNDÜL, İnsancıl Hukuka Giriş, İnsan Hakları Akademisi, 1998.
(Erişim: www.ihd.org.tr.)
11
Şule ÖZSOY, insancıl Hukukun Gelişimi, TODAİE İnsan Hakları Yıllığı,
Cilt: 19–20, 1997–1998, s. 111–112.
12
Ezeli AZARKAN, “Uluslararası İnsancıl Hukuk ve Birleşmiş Milletler
Askeri Operasyonları”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Cilt X, Sayı: 1–2, 2006, s. 86.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
825
4) İnsancıl Hukukun Kaynağı
İnsancıl hukukun kaynağı; ilk çağlardan sonra hukuk tarihinde
insanı merkeze koyan hümanist gelişmedir. Orta çağ sonrasında
Rönesans ve Reform hareketleri ile başlayan Aydınlanma Devrimi,
aynı zamanda insanı en üst değer olarak ele alan hümanist yaklaşımı
da gündeme getirmiştir. İnsan merkezli hukuk anlamındaki gelişmeler, hümanizmi güçlü bir düşünce akımı olarak öne geçirmiştir.
Temel hak ve özgürlüklere paralel olarak, insanların temel hakları ve
özgürlükleri de dokunulmazlık kazanmıştır. 19. yy’ın ikinci yarısında
sömürge imparatorlukları büyük savaşlara yönelip, hegemonya
mücadelesi içine girildikçe, uluslararası alanda savaşları önleyecek
bir uluslararası hukukun yaratılmasına yönelik girişimler olmuştur.
Bu girişimler sonucunda; 20.yy’a girerken, her türlü savaş ve silahlı
çatışma ortamında sivil halkı, yaralıları, esirleri ve medeniyetin ortak
üretimi olan kültür eserlerinin korunması ile ilgili uluslararası
düzeyde sözleşmeler imzalanmış ve bütün devletlerin bu sözleşme
hükümlerine uymaları istenmiştir.
Kısaca; Cenevre anlaşmaları adı verilen bu insanlığı ve medeniyeti koruma sözleşmeleri, BM’nin kurulmasından sonra yeniden
ele alınarak; evrensel düzeyde savaşlara ve silahlı çatışmalara karşı,
insanlığını korunması hedeflenmiştir. Savaşları önlemek ve barışı
sürekli kılmak amacıyla oluşturulan BM örgütü böylece; uluslararası
alanda geçerli olmak üzere insancıl hukuk girişimini başlatmıştır.
Her türlü savaşa ve silahlı çatışmaya karşı insancıl hukuk evrensel
çözüm yolu olarak, BM aracılığı ile gündeme getirilmiştir. Bu bağlamda; uluslararası sorumluluklar açısından, ilgili taraf devletlerin
sözleşmelerde belirtilen suçlar ile ilgili olarak, gerekli önlemleri
almak gibi yükümlülükleri insancıl hukuk düzeninin iyi yürümesi
açısından gerekli görünmektedir.13
5) Uygulamada İnsancıl Hukuk
Dünya barışını tam olarak gerçekleştirmek üzere kurumuş olan
BM örgütü, çeşitli ülkelerde ya da bölgelerde ortaya çıkan silahlı
13
ÖKTEM, a.g.y, s. 70-74.
Anıl ÇEÇEN
826
çatışma olaylarının önlenmesi için bir çok karar almıştır. Her olayın
ortaya çıkışı, diğerlerinden farklı olduğundan, Birleşmiş Milletler
komisyonları özel durumları inceleyerek; barışın, güvenliğin ve
kamu düzeninin yeniden sağlanmasını, bazen Genel Kurul, bazen de
Güvenlik Konseyi üzerinden almaktadır. Barışın yeniden sağlanması
doğrultusunda BM organlarından insancıl hukuk yaratan kararalar
ve raporlar resmen ortaya konulmuştur. Her türlü silahlı çatışmanın
önlenmesi doğrultusunda uluslararası alanda, BM dünyanın çeşitli
bölgelerinde devreye girerek, barış ve kamu düzenini sağlamakta
öncülük etmektedir. Eski Yugoslavya Devleti’nin dağılması sürecinde yaşanılan olaylar ve BM örgütünün silahlı çatışmaların önlenmesi doğrultusundaki girişimleri, uygulama açısından insancıl
hukukun uygulanmasına önemli bir örnek oluşturmuştur. Özellikle
küreselleşme aşamasında gündeme gelen silahlı çatışma olaylarında,
BM örgütünün daha etkili bir biçimde devreye girerek, evrensel
barışın ve devletlerin kamu düzenleri açısından çözüm ürettiği
görülmektedir.14
6) İnsancıl Hukukun Yaptırımı ve İhlali
İnsancıl hukukun yaptırımları açısından, ceza mahkemesinin
yokluğu, zamanla tamamlanmış ve özel mahkemelerin ötesinde bir
genel yargılama sisteminin kurulmasından sonra, evrensel barışın
korunması doğrultusunda insancıl hukuk, daha fazla etkili olmaya
başlamıştır. Güçlü bir yaptırım sisteminin gerçekleştirilebilmesi için,
Birleşmiş Milletler ile uluslararası ceza mahkemesinin ortak çalışmaları yarar sağlamıştır. Uluslararası belgelerdeki hakların ve ceza
düzenlemelerinin iç hukuk düzenlerine yansıtılmasıyla birlikte,
insanlığa ve barışa karşı işlenen suçların hak ettiği cezaları alması
daha da kolaylaşmıştır. İnsancıl hukuk kurallarının ihlaline karşı,
ortak bir uluslararası yaptırım sistemi öngörülmesi, adaletin sağlanması açısından daha yararlı bir düzen getirmiştir.
Normal koşullarda devletlerarasında görülmesi mümkün olan
silahlı çatışmaların, bu kez terör örgütleri ve devletlerarasında
14
AZARKAN, a.g.y, s. 90–93.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
827
olmakta ve bu nedenle de tam anlamıyla bir savaş yerine, günümüzde asimetrik bir çatışma ortamı oluşmaktadır. Böylesi ortamlarda; devletler zayıflar, terör örgütleri güçlenirse, var olan kamu
düzeninin çökmesi kaçınılmaz olur. Doğal olarak devlet ulusal ve
uluslararası hukuk düzeni içinde varlığını, egemenliğini ve hukuk
düzenini korumak durumundadır. Bu koşullarda insancıl hukuk
devreye girerek, en temel hak olan yaşam hakkını ortadan kaldıran
terör eylemlerinin önünün kesilmesini sağlamalıdır.15
Ne var ki, kimi emperyalist devletlerin küresel hegemonya
planları doğrultusunda, terörist eylemleri desteklemeleri ve korumaları nedeniyle; şimdiye kadar sıcak çatışma ya da silahlı eylemleri
durduracak kesin bir düzen kurulamamıştır. Terörü bir siyasal silah
olarak kullanan emperyal devletler, silahlı çatışmaları kışkırtırlarken,
insan haklarını sıfır noktasına getiren durumlar yaratmakta ve bu
yüzden insancıl hukuka olan gereksinim daha da artmaktadır.
İnsancıl hukuk mağdur, saldırgan ya da meşru müdafaa hakkını
kullanan bütün taraflara eşit olarak uygulanmak durumundadır.
Terörist eylemleri önlemek ya da bastırmak için alınan önlemlerin
çoğu silahlı çatışma niteliği taşımaz. Terör ile ilgili bilgi toplama,
kamu kumumları arasında işbirliği, mal varlıklarına el konulması,
teröre yardımcı devletlere diplomatik ya da ekonomik baskı uygulanması gibi önlemler insancıl hukuk açısından tamamlayıcı girişimlerdir.
İnsancıl hukukun ihlallerinin devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından kesin olarak engellenmesi durumunda, bu hak daha
da anlam kazanacaktır. Bu bağlamda; Birleşmiş Milletler örgütü bu
açıdan bütün dünya devletlerine ve uluslararası kuruluşlara öncülük
yapmak durumundadır. Ciddi yaygın ve sürekli insan hakları
ihlalleri iç mesele olmanın ötesinde, algılanmaya başlandığı için,
uluslararası kuruluşlar üzerinden devletler topluluğu insanlık adına
silahlı çatışma ortamlarının önlenmesi doğrultusunda durumlara
müdahale edebilmektedir. İnsancıl hukuk kurallarının ihlallerinin
önlenmesinde, bireysel sorumluluğa dayalı bir sistem giderek öngö15
ÖKTEM, a.g.y, s. 250 vd.
Anıl ÇEÇEN
828
rülmektedir. İnsancıl hukuka kesin olarak uyulmasının sağlanmasıyla, evrensel barış düzeni güvenlik kazanacağı ve düşmanlıkların
önleneceğini, insanlık barışına hizmet etmek isteyen kişi, kuruluş ve
yöneticiler bilmeli, Birleşmiş Milletler çatısı altında imzalanan uluslararası sözleşmeler doğrultusunda insancıl hukuk gündemde tutularak, barışa yönelik zararlar onarılabilmelidir.16
İnsancıl hukuku esas alan BM, hertürlü karar ve uluslararası
belgelerde, “savaş” kavramını kullanmayarak, bu kavramı insanılığın
zihninden silmeye özen göstermektedir. Böylece; devletlerarası
ilişkilerde ve uluslararası bütün portokollerde savaş kavramı devre
dışı bırakılmakta; “silahlı çatışma”, “dolaylı çatışma” ya da “düşük
yoğunluklu çatışma” gibi düzenleyici hükümlere yer verilmektedir.
Özellikle, uzun süren terör eylemleri ve bunların neden olduğu
silahlı çatışma ortamları, tam anlamı ile savaş olmadığı için, savaş
hükümleri doğrultusunda ele alınmamakta ama bu durumlar, barış
ve kamu düzenini de ortadan kaldırması nedeniyle, yeni hukuki
düzenlemelere gerek duyulmaktadır. Barış ortamlarında, insan hakları metinleri uygulamaya kaynaklık etmekle birlikte, sıcak çatışma
ortamlarında yaşam hakları ortadan kalkmış ve tehlike altında olan
insanların hukukunun korunmasında bir boşluk doğmaktadır.
Birleşmiş Milletler örgütü, savaşları önlemek kadar, silahlı
çatışmaların önlenmesinde de, etkin çalışmalar yürütmektedir. Ne
var ki, bugünkü aşamada savaş ortamları, düşük yoğunluklu çatışma
ortamına dönüştürüldüğüne göre, Cenevre sözleşmeleri de geride
kalmıştır. Savaşların önlendiği, barışın bir uluslararası örgüt tarafından küresel düzeyde etkinleştirildiği bir yeni aşamada, barışı bozan
ama savaş niteliğini göstermeyen silahlı çatışma ve benzeri güvensizlik ortamlarını insancıl hukuku geçerli kılacak doğrultuda yeniden
düzenleyecek yeni uluslararası sözleşmelere gerek duyulmaktadır.
Özellikle küresel sermaye ve var olan devlet düzenleri arasındaki
tırmanan gerginlikler açısından konu ele alınırsa; daha geçerli düzenlemelerin Cenevre sözleşmelerinin daha gelişmiş biçimiyle tehlike
altındaki insanların korunması gerekmektedir. İnsancıl hukuk, barış
16
ÖZSOY, a.g.y, s. 124–125.
İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk
829
düzeninde insan haklarını koruduğu ve savunduğu gibi yeni
dönemde var olan devletlerin kamu düzenleri ve bölgesel barışı
tehdit eden silahlı çatışmaların, en kutsal hak olan yaşam hakkının
ortadan kaldırmasına karşı sivil halk kitlelerini ve bütün insanlığı en
üst düzeyde koruma altına alacak ve onların gereksinmelerini
karşılayacak yeni düzenlemelere yapılmalıdır. Böylece; insancıl
hukuk, temel insan haklarının en üst düzeyde korunmasına güvence
olacaktır.
SONUÇ
İnsancıl hukuka ilişkin temel kurallar, tüm uluslararası toplumun ortak çıkarlarını ilgilendirmesi nedeniyle, tüm devletler ve
insanlık için önemli ve bağlayıcıdır. Uluslararası sözleşmeler doğrultusunda uluslararası ortamda sıcak çatışma bölgelerine müdahale
etmesine devletler direnerek ulusal çıkarlarını koruma yoluna
gitmektedirler. Silah teknolojilerinde tüm insanlığı ya da uygarlığı
yok edebilecek derecede gelişmelerin ortaya çıkması üzerine, insancıl
hukuk daha da önem kazanmıştır. Teknolojik gücün kontrol altına
alınması, bugünün koşullarında insancıl hukukun ana sorunu haline
gelmiştir. İnsanlığın geleceği için, insancıl hukukun bütün güçleri
kontrol edebilmesi gerekmektedir. İnsan hakları eğer insancıl hukuk
ile tamamlanırsa, evrensel barış korunabilecektir.
Sivil statülerin sağladığı insan haklarıyla ilgili koruma sisteminin ortadan kalktığı ya da kaybedildiği noktalarda, gene insancıl
hukuk adımlarının atılması ve bu doğrultuda insan haklarını asgari
düzeyde güvence altına alabilecek sistemlerin oluşturulması gerekmektedir. Mutlak kayıplar, kısmen mahrumiyetler ile beraber muhtemel zararlar da dikkate alınarak hareket edilmeli sivil toplumun ve
halk kitlelerinin her türlü saldırı ya da tecavüze karşı kendini
koruma doğrultusunda bir meşru müdafaa hakkı bulunduğu dikkate
alınmalıdır. Silahlı çatışma ya da terör benzeri her türlü saldırıya
karşı, bunları önleyecek düzeyde güçlü önlemler geliştirilebilmeli ve
böylece barış ortamının korunması sağlanabilmelidir. İnsan hakları
barış ortamında bir güvence olarak bütün dünyada geçerliliğini en
üst düzeyde koruyabilmeli, barış ortamının ya da kamu düzenlerinin
830
Anıl ÇEÇEN
silahlı eylemler ile tehdit altına girdiği aşamalarda ulusal ya da
uluslararası düzeyde insancıl hukuk önlemleri kurtarıcı olarak
devreye girebilmelidir.
Bunun yanında, “Arap Baharı” ile Orta Doğu’da başlayan sıcak
gelişmeler ve silahlı çatışmalar, merkezi coğrafyada insancıl hukuk
arayışını gündeme getirmektedir. Küreselleşme süreci ile birlikte,
ABD ordularının Orta Doğu’ya gelmesi, Körfez ve Irak savaşlarının
bölgedeki devlet düzenlerini bozması üzerine, bir buçuk milyon
insan hayatını kaybetmiştir. Sivil halk kitleleri büyük zarara uğramış,
ibadet yerleri tahrip edilerek, bölgede din ve mezhep savaşlarına
elverişli bir ortam yaratılmıştır. Savaş rüzgârlarının geride kaldığı
yeni dönemde, Irak’taki otorite boşluğu, bölge için büyük tehlike
yaratmakta ve bu ülke üzerinden komşu ülke olan; Suriye, Türkiye,
İran, Ürdün ve Azerbaycan devletlerinin topraklarına yönelik terör
eylemleri ile sıcak çatışmaya yönelik ortam kendiliğinden gündeme
gelmektedir. Irak Savaşı sonrasında doğan otorite boşluğu, bölge
devletlerini terör ya da sıcak çatışma olaylarına kaydırarak, kamu
düzeninin ve bölgesel barışın tehdit edecek boyuta ulaşmaması için,
Orta Doğu bölgesinde Birleşmiş Milletler öncülüğünde, insancıl
hukuk alternatifinin düşünülmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Download