ARAP BAHARI VE DEMOKRASİ HAKKI The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA * ÖZET Arap baharı, Arap ülkelerinde gözlenen demokrasi eksikliği nedeniyle beklenmeyen bir gelişme olarak yorumlanmaktadır. Arap baharı halk ve hükümet ilişkisini düzenlemeye yönelik normların uluslararası hukukta yeniden tartışma konusu olmasına ve bu normların demokrasi hakkını kapsayıp kapsamadığı yönünde değerlendirme yapılmasına yol açmıştır. Bu bağlamda hükümet şeklinin halk tarafından belirlenmediği nispette yönetimin demokratik olarak nitelendirilemeyeceği görüşünün temsil edildiği gibi, halkların Selfdeterminationsright’ından demokrasi hakkının değil, demokratikleşme hakkının istihraç edilebileceği görüşünün de temsil edildiği görülmektedir. Devlet uygulamalarının analizi uluslararası hukukta demokrasi hakkının mevcudiyetini yeterince desteklemektedir. Buna karşılık uluslararası hukukta demokratikleşme mükellefiyetinin bulunduğu varsayım olarak kabul görmektedir. Bu durum yönetimin meşruiyetinin somut hükümet şekline değil, daha çok demokrasiyi geliştirmeye yönelik gayretlere bağlı oluğunu ortaya koymaktadır. Günümüzde uluslararası hukukta otoriter rejimlere karşı yapılan direniş hareketlerine meşruiyet prensibi dayanak oluşturmaktadır. İnsan hakları içeriği ile meşruiyet prensibi otokratik hükümetler üzerinde baskı oluşturmaktadır ve belli koşullar altında uluslararası camianın müdahalesini mümkün kılmaktadır. Ancak içerde gerekli koşullar olmadığı nispette dışardan demokratikleşme sürecinin dayatılmasının da mümkün olmadığının gözardı edilmemesi gerekmemektir. Anahtar Sözcükler: demokrasi hakkı, demokratikleşme hakkı, insani müdahale, iç ve dış selfdeterminationsright ABSTRACT The “Arab Spring” is interpreted as an unexpected development in the non-democratic Arab countries. The “Arab Spring” has caused discussion on rules relating to relationship between government and individuals in international law once again and * Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected] TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 1 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA whether these rules include the right to democracy or not. In this context, while it is claimed that if the form of government is not determined by the people, this government cannot be called as a democratic government, it is also claimed that self-determination right includes right to democratisation, not right to democracy. Analysis of state practice adequately supports the existence of a right to democracy in international law, whereas the existence of liability for democratisation is regarded as a hypothesis in international law. This case reveals that legitimacy of the government depends on efforts to develop democracy more than the form of the government. In international law, resistance movements against authoritarian regimes nowadays are based on the principle of legitimacy. The principle of legitimacy including human rights creates pressure on autocratic governments and makes international intervention possible under certain conditions. However that imposition of democratisation process externally without mature internal democratic conditions is not possible shouldn’t be ignored. Key Words: right to democracy, right to democratisation, humanitarian intervention, “internal” and “external” self determination ♦♦♦♦ Arap Baharı Arap bölgesinde rejimlerin stabil olduğundan hareket edilmesi nedeniyle Arap Baharı alanı uzmanlarını dahi şaşırtan bir gelişme olarak yorumlanmıştır. Bunun dışında siyaset biliminin kimi düşünürlerinin Arap ülkelerinde genel bir demokrasi ehliyeti konusunda tereddütlerinin olması da bu gelişmelerin beklenmedik gelişmeler olarak nitelendirilmesine yol açmıştır1. Tunus’ta 2010/2011’de devlet başkanı Bin Ali’nin devrilmesi Arap dünyasında domino etkisi doğurmuştur. Halkın büyük bir kısmının ekonomik sıkıntılar içinde olması, diğer taraftan siyasi elitlerin halkın sıkıntılarını çözmek yerine, daha çok kendi varlıklarını arttırma çabaları içinde olması Arap dünyasının büyük bir kısmında protestolara, direniş ve hatta iç savaşlara neden olmuştur. Bu proses çerçevesinde Uluslararası Hukuk nasıl bir rol oynamıştır? İkinci dünya savaşından itibaren Uluslararası Hukuk’ta halk ve hükümet ilişkisini düzenlemeye yönelik çok sayıda norm oluşmuştur. Soğuk savaşın sona ermesinden itibaren Uluslararası Hukuk literatüründe bu normların demokrasi hak1 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, 1991, s.300 2 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA kını da kapsayıp kapsamadığı konusunda tartışmalar yapılmaktadır. Uluslararası Hukuktaki bu tartışmanın Arap Baharı bağlamında halkın otokratik yönetimlere karşı demokrasi hakkı iddiası ile yeniden gündeme geldiği görülmektedir. Demokrasi hakkının idealist Uluslararası Hukukçuların zihin jimnastiği konusu olması ötesinde gerçekleştirilme olasılığı var mıdır sorusunun cevaplandırılması öncelikle Uluslararası Hukukta demokrasi hakkının açıklığa kavuşturulmasını gerektirmektedir. Uluslararası Hukukta demokrasi hakkının iki olası kaynağı bulunmaktadır: Demokrasi hakkı kısmen halkların iç SDR’inden istihraç edilirken, kısmen de devletlerin uygulamasından istihraç edilmektedir. Demokrasi hakkına iç SDR’in kaynak oluşturması SDR başlangıcı itibariyle öncelikle halkların yabancı hâkimiyetinden kurtarılmasına yönelik bir hak olarak düşünülmüştür. Bu durum şüphesiz ikinci dünya savaşı ertesinde ve sömürgeciliğin sona ermesi ile birlikte değişmiştir. İlk kez BM Genel Kurulunun 1960 tarihli 1514 sayılı kararı kendi kaderini tayin etme hakkının siyasi olarak hükümet şeklini serbest olarak belirleme hakkını da içerdiğini dile getirmiştir. BM Genel Kurulunun 1970 tarihli Devletlerarası Dostça İlişkiler ve İşbirliği Kararı’nda da bu yaklaşımın teyit edildiği görülmektedir. Halkların iç SDR’inden kimi yazarlar demokrasi hakkı istihraç etmektedir2. Bu sonuca bir mantık silsilesi ile varılmaktadır. Buna göre demokrasi olmaksızın hükümet şeklini belirlemenin mümkün olmadığı, hükümet şekli halk tarafından belirlenmediği nispette yönetimin demokratik olarak nitelendirilemeyeceği ifade edilmektedir3. Ancak bu çerçevede halkların kendi iradesi ile yönetimi otokratlara bıraktığı tarihi örneklerin bulunduğunun da gözardı edilmemesi gerekmektedir4. 2 3 4 Hans A.Stöcker (1987), ,Europäische Menschenrechtskonvention, Ordre-Public-Vorbehalt und nationales Selbstbestimmungsrecht, Europäische Grundrechte Zeitschrift, s.477; Christian Hillgruber/Bernhard Kempen (1989), Das Selbstbestimmungsrecht des deutschen Volkes und der Teso-Beschluß des Bundesverfassungsgerichts, Recht in Ost und West; s.325326; Daniel Thürer (2000), Selfdetermination , bknz.: EPIL Vol.4, Rudolf Bernhardt (Hrsg.), s.364, 372 Christian Hillgruber/Bernhard Kempen, 1989, s.325 Jürgen Gebhardt, Das demokratische Prinzip und die moderne politische Ordnung, bknz.: TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 3 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Bu soruna ilişkin çözümü Gregory Fox ve Georg Nolte önermiştir5. Gregory Fox ve Georg Nolte demokrasilerin kendi varlıklarını tehlikeye atan siyasi akımlarla mücadele etme sorununu tartışmış ve demokrasilerin kendilerini korumak için demokratik mekanizmaları gözardı eden bir demokrasi konsepti önermiştir. Bütün diğer devlet şekillerinin SDR prensibini ihlâl etmesi nedeniyle demokrasi bu yaklaşıma göre pouvoir constituant’a istinat eden yegâne devlet şeklidir. Bu görüş demokrasi mükellefiyetini diğer devlet şekillerini a priori olanaksız kılarak açıklaması nedeniyle eleştirilmektedir6. Demokrasinin otokratik devlet şekillerine nazaran per se üstünlüğünün kabul edilmesi durumunda doğal olarak bu görüşün savunulması mümkündür. Ancak bu çerçevede tereddütlerin bulunduğu kuşkusuzdur. Örneğin siyaset biliminde demokrasinin ekonomik gelişmeyi teşvik edip etmediği konusunda yoğun tartışmalar bulunmaktadır7. Bunun dışında demokrasinin istikrarlı olabilmesi için belli sosyo-ekonomik koşulları gerektirip gerektirmediği konusunda nihai bir araştırma yapılmamıştır. Özellikle demokrasinin plüralist, çok katmanlı toplumlarda işlemesinin mümkün olup olmadığı tartışılmaktadır. Günümüzde iyimser bir yaklaşımla demokrasinin iyi bir kurumsal yapılandırma koşulu ile plüralist toplumlarda da işleyebileceği düşünülmektedir (Belçika’daki son yıllardaki gelişmeler, demokrasi modelinin plüralist toplumlarda problemsiz işlemediğini göstermektedir. Anayasa mahkemesinin farklı gruplar arasındaki uyuşmazlıklarda arabuluculuk rolü bu çerçevede bir yenilik oluşturmaktadır8. Ancak kurumsal yapının iyi şekillendirilmesi de toplumsal istikrarı gerektirmektedir. Bu nedenlerle demokrasi zorunlu olarak her devlet için kimi koşullarda ideal devlet şekli olmak zorunda değildir. 5 6 7 8 4 André Kaiser/Wolfgang Leidhold (Hrsg.), Demokratie – Chancen und Herausforderungen im 21.Jahrhundert, 2005, s.28 Gregory Fox/Georg Nolte, Intolerant Democracies Harv. Int’l L.J. 36, 1995, s.1-70 Martti Koskenniemi, “Intolerant Democracies”: A Reaction, Harv. Int’l L.J. 37, 1996, s.232233 Manfred Schmidt, Is the Demokratie wirklich die beste Staatsverfassung?, ÖZP 28, 1999, s.187-200) bknz.: Samuel Issacharoff, Constitutional Courts and Democratic Hedging, Geo. L.J. 99, 2011, s.961-1012) TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Kendi kaderini belirlemenin bu nedenle temsil edilme ile bağlantılı açıklanması daha doğru gözükmektedir. Halkların kendi kaderini tayin hakkı bu yaklaşım ışığında hükümetin halkı temsil etmesi nispetinde gerçekleşmiş olmaktadır. Bu durum hükümetin mutlak olarak halk tarafından seçilmesini değil, devlet yetkilerinin vatandaşlar yararına kullanılmasını gerektirmektedir. Bu yetkilerin vatandaşlar yararına kullanılması, yetkilerin sadece yönetenlerin çıkarına hizmet etmemesini gerektirmektedir. Bu şekilde SDR’den demokrasi prensibi değil, meşruiyet prensibi istihraç edilmiş olmaktadır. Meşruiyet prensibi için iki asgari koşul aranmaktadır. Bunlar, hükümetin kendi yararına değil, vatandaşlarının yararına politika izlemesi ve sistematik şekilde temel insan hakları ihlâli yapmamasıdır9. Demokrasi hakkının uluslararası uygulamalardan istihraç edilmesi Bu tartışma 1990’lı yılların başında Berlin duvarının yıkılması paralelinde gerek hukuk ve siyaset biliminde, gerekse diplomaside demokrasi heyecanının doruk noktasına ulaşması ile birlikte ortaya çıkmıştır. BM Genel Sekreteri Gali’nin daha 1992’de “Agenda for Peace”te (§59) demokrasinin barışın sağlanmasındaki önemini vurgulaması görev döneminde demokratikleşmeyi temel konu haline getirdiğinin işareti olmuştur. Gali 1996’da yayınladığı “Agenda for Democratization” ile demokratikleşmeyi uluslararası politikanın en önemli amaçlarından biri olarak ilan etmiştir. Bu çerçevedeki hukuki tartışmaların öncülüğünü Thomas Franck ve Gregory Fox yapmıştır 10. Her iki yazar çalışmalarında öncelikle geçmiş yıllardaki uluslararası uygulamayı dikkate almıştır. Bu uygulamanın dayanakları olarak da uluslararası anlaşmalar, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi kararları esas alınmıştır. Bu yazarlar da halkların SDR’ından uluslararası uygulamalar ışığında halkların demokrasi hakkını değil, demokratikleşme hakkını istihraç etmişlerdir11. 9 10 11 Niels Petersen, Demokratie als teleologisches Prinzip – Zur Legitimität von Staatsgewalt im Völkerrecht, Heidelberg 2009, s.56-58 Gregory Fox, The Right to Political Participation in International Law, Y.L.J. 17, 1992, s.539-607; Thomas M.Franck, The Emerging Right to Democratic Governance, A.J.I.L. 86, 1992, s.46-91 Niels Petersen, Demokratie als teleologisches Prinzip – zur Legitimität von Staatsgewalt im Völkerrecht, Heidelberg 2009, s.91-139 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 5 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Demokratikleşme uzun bir süreçtir. Sadece seçimlerin yapılması bir devleti istikrarlı bir demokrasiye dönüştürmemektedir. Bunun için diğer faktörlerin de bir araya gelmesi gerekmektedir. Başarılı bir demokrasi hukuk devletinin kurumsal yapısına gereksinim duyar. Demokratik değerlerin uluslararasılaşması ve belli ölçüde ekonomik gelişme demokrasinin istikrarını temin eder12. Seçimler hernekadar kullanılan devlet yetkilerinin meşruiyeti bakımından önemli bir unsur ise de, demokratikleşmenin karmaşık, uzun vadeli ve sonucu garanti edilmeyen bir süreç olması nedeniyle seçimlerin demokratikleşme sürecinde mutlaka ilk adım olması gerekmemektedir. Bu görüş demokrasi ve demokratikleşmeye ilişkin uluslararası dokümanlarda dile gelmektedir. BM Genel Kurulu 1990’lı yıllarda seçimler ve demokrasi ile ilgili bir dizi karar almıştır. 1988’den itibaren Genel Kurul yıllık ve daha sonra iki yıllık aralarla “Enhancing the effectiveness of the principle of periodic and genuine elections” başlıklı kararları almıştır13. Bu kararlar açıkça seçme hakkını vurgulayan ifadeler içermemektedir. Bu kararlarda 17.12.1991 tarih ve 46/137 sayılı kararda olduğu gibi daha çok “1- Emphasizes (…) that the authority to govern shall be based on the will of the people, as expressed in periodic and genuine elections; 5-Underscores the duty of each member State (…) to respect the decisions taken by other states, in accordance with the will of the people, in freely choosing and developing their electoral institutions” üzerinde durulmuştur. Demokrasi bu kararlarda amaç olarak gösterilmekle beraber, karar başlıklarında ve 5 nolu değerlendirmede sürece ilişkin olarak “choosing”, “developing” yahut “enhancing” kavramlarının kullanıldığı görülmektedir. Benzer bir durumun 1993 tarihli Viyana İnsan Hakları Konferansında alınan karar için de söz konusu olduğu görülmektedir: “The World Conference on Human Rights reaffirms that least developed countries committed the process of democratization and economic reforms, many of which are in Africa, should 12 13 6 Gabriel Abraham Almond/Sidney Verba, The Civil Culture: Political Attitudes and Democracy in five Nations, Princeton, Princeton University Press 1963, s.498; Larry Diomond, Juan Hosé Linz, Politics, Society, and Democracy in Latin America, bknz.: Larry Diamond/ Juan José Linz/Seymour Martin Lipset (Hrsg.): Latin America, Lynne riemer Publishers, Boulder Colorado 1984, s.10) Gregory H.Fox, Summary – National Sovereignty Revisited: Perspectives on the Emerging Norm of Democracy in International Law, A.J.I.L. 86,1992, s.271) TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA be supported by the international community in order to succeed in their transition to democracy and economic development”. Bu kararda demokratikleşme prosesinden ve “transition to democracy”den söz edilmiştir. Bu yaklaşımın BM Genel Kurulunun 04.12.2000 tarihli ve 55/963 sayılı “Promoting and consolidating democracy” başlığı ile kabul edilen kararında devam ettiği görülmektedir. Söz konusu karar da açık bir demokrasi hakkı içermemektedir. Daha çok karar başlığında görüldüğü gibi demokrasi sürecini teşvik eden, konsolide eden kavramların kullanıldığı görülmektedir. Örnek olarak alınan kararlar demokrasinin ilk planda siyasi statü olarak ele alınmadığını göstermektedir. Bu kararlar daha çok teleolojik bir süreç olarak demokratikleşmeye yoğunlaşmıştır. Bu durum meşruiyetin somut hükümet şekline değil, daha çok demokrasiyi geliştirmeye yönelik olarak devletin yaptığı gayretlere bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Benzer bir durum BM Güvenlik Konseyi uygulamasında da karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda örnek olarak gösterilen Güvenlik Konseyi kararları Haiti ve Sierra Leone’ye yapılan askeri müdahaleye ilişkin yetkilendirme kararlarıdır (UN, Güvenlik Konseyi 1994 c, 1997). Her iki Güvenlik Konseyi kararı da meşru olmayan hükümetin askeri müdahale ile devrilerek, yeniden meşru düzeni tesis etmek için uluslararası camianın yetkilendirilmesine ilişkindir (Haiti için bknz.: Richard Falk, The Haiti Intervention: A dangerous World Order Precedent for the United Nations, Harv. Int’l L.J. 36, 1995, s.341358; Richard B.Lillich, The Role of the UN Security Council in Protecting Human Rights in Crisis Situations: UN Humanitarian Intervention in the Post Cold War World, TJICL 3,1995, s.1-17; Sierra Leone için bknz.: Emily W.Schabacker, The Use of Force to Restore Democracy: International Legal Implications of the ECOWAS Intervention in Sierra Leone, AUILR 14, no.2 (1998), s.312-412; Matthias Goldmann, Sierra Leone: African Solutions to African Problems?, MPYUNL 9 (2005), s.457-515). Her iki örnekte de hükümetlerin meşru olmaması, demokratik olarak seçilen hükümetlerin güç kullanılarak devrilmiş olmalarına bağlanmıştır. Seçilmiş hükümetlerin devrilmesi ile kurulan hükümetlerin meşru olarak nitelendirilemeyeceğini ve bu hükümetlere karşı yaptırım uygulanmasını öngören benzer yaklaşım Amerika Devletleri TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 7 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Örgütü veya Afrika Birliği Örgütü gibi bir dizi bölgesel örgüt kararlarında da teyit edilmektedir14. BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı ve 17 Mart 2011 tarihli kararı farklı bir boyut taşımaktadır (BM Güvenlik Konseyi, 2011). Libya’daki iç savaşla bağlantılı söz konusu karar uçuşa yasaklı bir bölge oluşturmuş ve uluslararası camiayı uçuşa yasaklı bölgeyi gerekirse güç kullanarak korumakla yetkilendirmiştir. Bu karara istinaden Fransız ve Amerikan hava kuvvetlerinin Kaddafi güçlerine karşı yoğun hava saldırıları başlamıştır. 1973 sayılı karar kuşkusuz ilk planda rejimin değiştirilmesine yönelik değildir. Karar öncelikle Libya sivil halkının korunması amacına matuf olarak ihdas edilmiştir. 1973 sayılı kararda Kaddafi’nin devrilmesi için bir yetkilendirme yapılmamıştır. Kararın açık amacı Kaddafi’nin düşürülmesi olmasa da, karara istinat eden hava saldırıları Kaddafi’nin düşürülmesine yönelik direnişçilere önemli bir yardım sağlamıştır. Karar her ne kadar müttefiklerin çıkarının korunmasına değil, sivil halkın korunmasına matuf olarak ihdas edilmiş olsa da, Kaddafi’nin düşürülmesi kararın hukuki sonucu olarak görülmektedir15. Müttefikler açısından Kaddafi düşürülmeksizin Libya’daki sorunun çözülmesi olası gözükmemiştir16. Kaddafi’nin meşruiyet eksikliği demokratik bir rejimi devirerek iktidara gelmesine istinat ettirilmemiştir. Kaddafi 42 yıl önce bir hükümeti devirerek iktidara gelmiştir; ancak düşürülen hükümet de seçimlerle iktidara gelen bir hükümet niteliğine sahip değildi. Kaddafi’nin meşruiyet eksikliği daha çok direnişçilere ve sivil halka orantısız bir şekilde güç kullanmasına istinat ettirilmiştir. Kaddafi’ye karşı yapılan direniş onun halk nezdinde güvenini kaybettiğinin bir işareti olarak kabul edilmiştir. Uluslararası camia tarafından bu nedenlere istinaden açıklanan Libya’daki rejim değişikliğinin kalıcı olup olamayacağını zaman gösterecektir. 1973 sayılı kararın kapsamı geniş kapsamlı sonuçlar çıkarmaya izin vermemektedir. 14 15 16 8 Niels Petersen, Demokratie als teleologisches Prinzip – Zur Legitimität von Staatsgewalt im Völkerrecht, Heidelberg 2009, s.110-120 bknz.: Mehrdad Payandeh, The United Nations, Military Intervention, and Regime Change in Libya, Va. J. Int’l L. Vol.52, Nr.2(2012) , s.355 Barack Obama/David Cameron/Nicolas Sarkozy, Libya’s Pathway to Peace, International Harald Tribune, 15.4.2011, http://www.nytimes.com/2011/04/15/opinion/15iht-edlibya. html TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Devlet uygulamalarının analizi, uluslararası hukukta demokrasi hakkının mevcudiyetini yeterince desteklememektedir. Buna karşılık uluslararası hukukta demokratikleşme mükellefiyeti bulunduğu varsayım olarak kabul görmektedir. Demokratikleşme mükellefiyetinin iki boyutu bulunmaktadır. Boyutlardan bir tanesi demokrasi sürecinde geri adım atılmamasına, diğeri ise demokratikleşmede ileri adımlar atılmasına ilişkindir. Demokratikleşme sürecinde ileri adımlar atılması daima doğrudan seçimler yapılmasını gerektirmemektedir. Şüphesiz, halkların SDR ile aynı bağlamda dile gelen kriterlere benzeyen belli asgari kriterlere riayet edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda hükümetlerin temel insan haklarına riayet etmesinin ve halkın refahının arttırılmasına yönelik politikalara öncelik vermesinin demokratikleşmenin vazgeçilmezleri olduğunun gözardı edilmesi mümkün değildir. Arap Baharı bakımından çıkarılacak sonuçlar Yukarıdaki tartışmalar ışığında oluşturulan kriterlerin Arap dünyasına uygulanması durumunda meşruiyet kriterinin çoğu hükümet bakımından eksik olduğu görülmektedir. Tunus’ta hükümetin yolsuzluğu, devlet başkanının ailesinin ekonomik ve siyasi yaşamı ele geçirmesi direnişe esas olan nedenlerden birini teşkil etmiştir. Mısır’da aynı şekilde yolsuzluk ve ekonomik problemler protestoların nedenini oluşturmuştur. Libya’da da Kaddafi aile fertlerine ve yakınlarına mevki ve imkânlar sağlayarak onları ödüllendirmiştir. Bahreyn’deki protestolar ise halkın çoğunluğunu oluşturan Şiiler ve ülkenin siyasetini ve ekonomisini elinde bulunduran azınlık Sünniler arasındaki uyuşmazlık nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bahreyn’deki olaylara kendisine menfaat sağlayan bir grupla çoğunluğun uyuşmazlığı değil, etnik ve dini kimlikli spesifik bir grupla diğer dini kimlikli grubun uyuşmazlığı yol açmıştır. Suriye’de de Esat’ın halkı baskı altına alan polis devleti uygulamaları olayları başlatmıştır. Bu devletlerdeki protestolar ve direnişler ilgili hükümetlerin kabul görmediğinin ve meşruiyet eksikliğinin işaretidir. Uluslararası hukukta meşruiyet prensibinin hukuki sonuçları Uluslararası hukukta meşruiyet prensibinin varlığı bu prensibin hukuki sonuçlarını ortaya koymaktadır. Örneğin, Güvenlik Konseyi’nin bir karar alarak TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 9 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA devletlere direnişçilere şiddet uygulanmasını engellemek ve Esat’ı düşürmek için Suriye’ye askeri müdahale yapma yetkisi vermesinin yahut BM’in yetkilendirmesi olmaksızın bir grup devletin (örneğin NATO üyelerinin) yahut bir devletin Suriye’ye müdahale yapmasının ne gibi hukuki sonuçlar doğurabileceğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. BM anlaşmasının VII. Bölümüne istinat eden müdahale kararları BM Güvenlik Konseyinin yetkilendirilmesine istinaden demokrasinin yeniden tesisi için yapılan müdahalelerin geçmişte de örnekleri bulunmaktadır. Haiti örneğinde BM Güvenlik Konseyi kendine karşı darbe yapılan seçilmiş devlet başkanı Aristide’nin yeniden makamına getirilmesini teminen uluslararası camiaya müdahale yapma yetkisi vermiştir17. Sierra Leone örneğinde ECOWAS’ın müdahalesi BM Güvenlik Konseyi tarafından daha sonra onaylanmıştır18. Libya’ya ilişkin 1973 sayılı Güvenlik Konseyi kararı prensip olarak sadece uçuşa yasaklı bölgenin oluşturulması için alınmıştır19. Bu karara istinaden gerçekleştirilen askeri müdahale Kaddafi’nin düşürülmesinde önemli bir rol oynamıştır (direniş 22.08.2011’de Kaddafi’nin düşmesine, 20.10.2011 tarihinde de öldürülmesine yol açmıştır). Bu tür yetkilendirmeler Güvenlik Konseyinin yetki alanında mıdır? Askeri müdahalelerin yetki dayanağı olan BM anlaşmasının 42.madde lâfzına bakıldığında, bu tür yetkilendirmenin sadece uluslararası barış ve güvenliğin korunması için yapılabileceği görülmektedir. Kaddafi’nin düşürülmesi Libya’daki iç barış için katkı sağlamış olabilir, ancak Kaddafi’nin düşürülmesinin uluslararası barış ve güvenlik bakımından sonuçlarından söz edilmesi zordur. Bununla beraber soğuk savaş ertesinde Güvenlik Konseyinin uluslararası barışı yahut güvenliği doğrudan tehdit eden boyutu olmayan uyuşmazlık örneklerinde BM üyelerini askeri müdahale için yetkilendirdiği görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi Irak (BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 688, 05.04.1991), Ruanda (BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 918, 17.05.1994 ve SR-Res.929, 22.06.1994), Somali (BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 794, 03.12.1992) örneklerinde uyuşmazlığın uluslararası boyutu 17 18 19 10 BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 940, UN-Dok. S/RES/940 (31.07.1994) BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 1132, UN-Dok. S/RES/1132 (08.10.1997) BM, Güvenlik Konseyi, SR-Res. 1973, UN-Dok. S/RES/1973 (17.03.2011) TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA olmamasına rağmen askeri müdahale için yetkilendirme yapmıştır. Bu müdahalelerin amacı demokrasinin tesisi yahut yeniden tesisi olmayıp, daha çok insani nedenlerdir. Soykırımın veya ağır insan hakları ihlâllerinin önlenmesi öncelikle ulusal önlemlerin konusu olup, mutlak olarak uluslararası barışın ve uluslararası güvenliğin korunmasına ilişkin olması gerekli değildir. Güvenlik Konseyi sınır aşan mülteci akını nedeniyle uluslararası güvenliğin tehdit edildiğine işaret ederek BM anlaşmasının 42.maddesi ile şeklen ve lâfzen bir bağlantı kurmak istemektedir. Mülteci akını tek başına nadir olarak BM müdahalelerine neden olmaktadır. Kararlarda ilgili ülkelerdeki insani trajedilere gönderme yapılması mülteci akınının tek başına müdahalelerin nedeni olmadığını teyit etmektedir. Güvenlik Konseyinin bu tutumuna Güvenlik Konseyine yetki dayanağı konusunda geniş takdir alanı bırakan BM anlaşmasının dinamik yorumu esas olmaktadır20. BM anlaşmasının oluşma tarihçesi devletlerin Güvenlik Konseyinin siyasi tasarruf ehliyetine dar sınırlar getirme iradesine sahip olmadığını göstermektedir. Bir Güvenlik Konseyi kararı şeklen kolay oluşmamaktadır. 15 Güvenlik Konseyi üyesinden 5 sürekli üyenin içinde bulunduğu 9’unun kararı veto etmemesi gerekmektedir. BM anlaşmasının 42.maddesi muvacehesinde Güvenlik Konseyinin sahip olduğu yetkilerin kötüye kullanılmasının bu şeklî ağır koşullarla önlenebileceği düşünülmüştür21. Buna karşılık hükmün maddi içeriğinin yorumunda Güvenlik Konseyine geniş bir takdir alanı bırakılmıştır22. Bu takdir alanının doğal olarak sınırları bulunmaktadır. Uluslararası barış kavramının, Güvenlik Konseyine uluslararası camiayı bütünüyle ilgilendiren tüm çıkarları koruma yetkisi verecek şekilde yorumlanması mümkündür23. Barış bu yaklaşımla savaşın olmaması anlamında değil, normatif düzenin korunması anlamında yorumlanabilir. Bu yorum kabul edildiği takdirde, Güvenlik Kon20 21 22 23 Georg Nolte, The Limits of the Security Council’s Powers and its Functions in the International Legal System: Some Reflections, bknz.: Michael Byers (Hrsg.), The Role of Law in International Politics, Oxford 2000, s.316 Christian Walter, Vereinte Nationen und Regionalorganisationen, Berlin 1996, s.253 Jochen Abr. Frowein/Nico Krisch, Article 39, bknz.: Bruno Simma (Hrsg.), The Charter of the United Nations. A Commentary, München 2002, Rn.4) Bruno Simma, From Bilateralism to Community Interests in International Law, Recueil des Cours 250, 1994, s.311-312 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 11 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA seyi uluslararası erga omnes yükümlülüklerin ihlâl edildiği her durumda yetki kullanma olanağına sahip olacaktır24. Uluslararası hukukta karşımıza çıkan meşruiyet prensibinin bir erga omnes yükümlülük teşkil edip etmediği, erga omnes yükümlülüğün nasıl tanımlandığına bağlıdır. Bu tanım literatürde tartışmasız değildir25. Her hakkın belli bir devlete ait olduğu kabul edilerek, hak ihlâllerinin sadece uluslararası sorumluluk muvacehesinde bu devlet tarafından iddia edilebilmesi söz konusu olsaydı, erga omnes yükümlülüklere gereksinim kalmazdı. Oysa münferit devletlere ait olmayan iki tür hak grubu bulunmaktadır. Bunlardan birinci grubu topluma ait olan, örneğin çevre yahut uluslararası güvenlik gibi haklar, diğerini ise birey hakları yahut grup hakları oluşturmaktadır. Uluslararası hukukta birey ve grup hakları ihlâlleri iddialarının yapılması öncelikle bireyin vatandaşlığını taşıdığı devlete ait olmakla beraber ilgili devletin birey ve grup haklarını koruma sorumluluğunu yerine getirmemesi durumunda bu hak iddialarının uluslararası camia tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu çerçevede en önemli tasarruf olanaklarından biri olarak Güvenlik Konseyi önlemleri gündeme gelmektedir. Grup haklarının korunmasının BM anlaşmasının 42.maddesine göre Güvenlik Konseyinin yetki alanında kabul edilerek, yukarıda açıklanan kriterler ışığında meşruiyetini kaybetmiş hükümetlere karşı önlemler alınmasının, hükümetlerin düşürülmesine ilişkin Güvenlik Konseyi kararlarının alınmasının uluslararası hukuka ne ölçüde uygun düştüğü günümüzde önemli bir tartışma konusu oluşturmaktadır26. Tek taraflı askeri önlemler Güvenlik Konseyinin karar alamadığı, sürekli üyelerinden birinin vetosunu kullanması nedeniyle Güvenlik Konseyinin bloke olduğu durumlarda bir grup devlet, örneğin Suriye’ye askeri müdahale yapma olanağına sahip midir? Böyle bir askeri müdahale her şeyden önce BM anlaşmasının madde 2/4’üne ters düşmektedir. Kuvvet kullanma yasağının BM anlaşmasında iki istisna24 25 26 12 erga omnes yükümlülüklerle ilgili olarak bknz.: Case concerning the Barcelona Traction, Light and Power Company Limited (Belgium v. Spain), 05.02.1970, ICJ Rep. 1970, s3, §33 Simma, 1993, s.132-133 Mehrdad Payandeh, The United Nations, Military Intervention, and Regime Change in Libya, Va. J. Int’l L. Vol.52, Nr.2(2012) , s.355) TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA sı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Güvenlik Konseyinin BM anlaşmasının 42.maddesine göre karar alması durumudur. İkinci ise BM anlaşmasının 51.maddesine göre yasal savunma durumudur. Unilateral kuvvet kullanılmasında iki istisnadan hiçbiri söz konusu değildir. Bununla beraber uluslararası hukuk literatüründe unilateral müdahalenin (bu çerçevede literatürde demokratik müdahale kavramı kullanılmaktadır) uluslararası hukuka uygunluğunu iddia edenler bulunmaktadır27. Demokratik müdahale insani müdahalenin bir alt grubu olarak görülmektedir. Literatürde demokratik müdahale iki nedene istinat ettirilmektedir. Bu çerçevede kuvvet kullanma istisnası konusunda BM anlaşması yanısıra uluslararası teamül hukukuna istinat edilmektedir28. Uluslararası teamül hukukundan doğan istisna dinamik anlaşma yorum mantığını kendine esas almaktadır. Dinamik anlaşma yorumunda normların lâfzını geniş yorumlamak söz konusu iken, uluslararası teamül hukuku devletlerin hukuki yaklaşımının değişmesinden hareket etmektedir. Kuvvet kullanma yasağına ilişkin anlaşma normu şeklen değiştirilmeksizin uluslararası teamül hukuku üzerinden kuvvet kullanma yasağına istisna getirilmektedir. Bu yaklaşımın ikna edici olup olmadığından bağımsız olarak, uluslararası teamül hukukunun oluşum koşulu olan sürekli ve tek düze uygulama bağlamında uluslararası ilişkilerde yeterli demokratik müdahale örneklerinin bulunmadığına işaret etmek gerekmektedir. Demokratik müdahalenin en önemli örneklerini ABD’nin Grenada, Panama ve Irak’a yaptığı müdahaleler vermektedir. Ancak bu müdahaleler uluslararası camiada istisnasız ağır şekilde eleştirilmiştir. Bu nedenle de emsal uygulamalardan söz etmek mümkün değildir. Arap baharı çerçevesinde de örnek olay teşkil edecek bir unilateral müdahale bulunmamaktadır. Literatürde bir grup yazar ise insani müdahaleyi fayda ve maliyet hesabı ile savunmaktadır29. Bu yazarlara göre 27 28 29 William Michael Reisman, Coercion and Self-Determiniation: Construing Charter Article 2(4), A.J.I.L. 78(1984), s. 642-645; Humanitarian Intervention and Fledging Democracies, Fordham Int’l L.J. 19 (1995), s.31) Stefan Kadelbach, Zwingendes Völkerrecht. Berlin, Duncker&Humblot 1992, s.233-234 Christian Tomuschat, International Law: Ensuring the Survival of Mankind on the Eve of a New Century, Recueil des Cours 281 (1999), s.223-226; Daniel Thürer, Self-Determination. Bknz.: Rudolf Bernhardt (Hrsg.), EPIL Vol.IV (2000), s.6-7; Karl Doehring, Völkerrecht, Heidelberg: C.F.Müller 2004, Rn.1014 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 13 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA kuvvet kullanma yasağı mutlak bir prensip olmayıp, devlet egemenliği prensibinin korunmasına ilişkin bir araçtır. Bu nedenle rakip prensiplerin tartılıp, belli koşullar altında kuvvet kullanma yasağının insani müdahalenin gerisine çekilmesi mümkündür. Prensipler arasında tercih yapılması iki prensibin uyuşmazlığa düşmesi halinde mümkündür. BM anlaşmasının 2.madde 4.fıkrasına göre kuvvet kullanma yasağı emredici kural karakterine sahiptir. Kurallar prensipler tarafından değil, kurallara uygun istisnalarla sınırlanabilir30. Kuvvet kullanma yasağına prensipleri fayda ve maliyet anlayışı muvacehesinde değerlendirilerek istisna getirilmesi metodolojik olarak doğru gözükmemektedir. Bu nedenle demokrasinin yeniden tesisi yahut tesisi için unilateral askeri müdahale hukuken caiz görülmemektedir. Davet üzerine yapılan müdahale Müdahalenin davet üzerine yapılması kural olarak davet görevde bulunan hükümet tarafından yapıldığı nispette problem teşkil etmemektedir. Şüphesiz demokrasi adına yapılan bir iç savaş durumunda hükümetin demokrasi tarafında yer alması söz konusu değildir. Muhaliflerin daveti üzerine yapılan müdahalelerin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bir örnek olarak Nijerya’nın Sierra Leone’ya müdahalesi gösterilmektedir. Sierra Leone devlet başkanı Kabbah’a karşı yapılan darbe ECOWAS’ın Kabbah hükümetinin yeniden göreve getirilmesi için bu ülkeye Nijerya başkanlığında askeri müdahale yapmasına yol açmıştır. Bu müdahaleyi onaylayan Güvenlik Konseyi kararı bulunsa da, bu onayın sonradan gerçekleşmiş olması nedeniyle Güvenlik Konseyi kararının yapılan müdahalenin hukuki dayanağını oluşturması mümkün değildir31. Uluslararası hukuk literatüründe yapılan müdahalenin düşürülen devlet başkanı Kabbah’ın daveti üzerine yapılması nedeniyle meşru görülebileceği hâkim görüş olarak kabul edilmiştir32. 30 31 32 14 Niels Petersen, Der Wandel des ungeschriebenen Völkerrechts im Zuge der Konstitutionalisierung, AVR 46 (2008), s.508-511 krşt.: Georg Ress/Jürgen Böhmer, Article 53, bknz.: Bruno Simma (Hrsg.), The Charter of the United Nations. A Commentary, München 2002, Rn.13-19 Georg Nolte, Eingreifen auf Einladung, Berlin: Springer (1999) s.406-408; Christian Lange, TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Bu müdahale örneği, bugünkü uluslararası hukukta müdahalenin meşru olarak kabulünde, sadece hükümetin etkinliğinin değil, aynı zamanda meşruiyetinin ölçü alındığını ortaya koymaktadır. Devrilen hükümet, darbe ile iktidara gelen hükümete nazaran daha meşru olarak görüldüğü nispette, devrilen hükümetin daveti üzerine yapılan müdahale meşru etkiler doğurmaktadır33. Davet üzerine yapılan müdahalenin uygulanma alanının demokratik olarak seçilen hükümetlerin darbe sonucu düşürülmesi ile sınırlı olduğu görülmektedir. Bir diktatöre karşı yapılan direniş çerçevesinde, muhaliflerin müdahale davetinin direnişçilerin henüz meşruiyeti açık olmadığı için müdahaleyi meşru kılacak bir etkisi bulunmamaktadır. Diğer taraftan direnişçilerin halkı gerçekten temsil edip etmediği açık değildir. Bunun dışında tarihte demokrasi bayrağı altında yapılan darbelerin yönetimin otoriter hükümetlere geçmesinde bir köprü işlevi gördüğünü gösteren örneklerin bulunduğunun da unutulmaması gerekmektedir. Askeri olmayan yaptırımlar Askeri müdahaleler devletlerin diğer devletlerin hukuka uygun davranmalarını sağlamak üzere kullandıkları yegâne önlemler değildir. Bu çerçevede kuvvet kullanılması dışında kalan bir dizi önlemin karşımıza çıktığı görülmektedir. Bu önlemler, ticari yaptırımlardan uluslararası anlaşmaların askıya alınmasına yahut “smart sanction” olarak nitelendirilen öncelikle hükümet üyelerini muhatap alan önlemlere ve konsolosluk hukuku önlemlerine kadar uzanan geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Uluslararası meşruiyet prensibinin erga omnes bir yükümlülük oluşturduğundan hareket edildiği takdirde, devletlerin uluslararası sorumluluğuna ilişkin tasarının 48.maddesine göre prensip olarak uluslararası camiada yer alan her devletin bu prensibin ihlâlini iddia etme hakkı bulunmaktadır. Önlem almanın koşulları devletlerin uluslararası sorumluluğuna ilişkin tasarının 49-54 maddeleri arasında yer almaktadır. Erga omnes yükümlülüklerin ihlâli iddialarının yaptırımların karara bağlanmasını da içerip içermediği konusunu devletlerin uluslararası sorumlulu- 33 Zu Fragen der Rechtsmaessigkeit des NATO Einsatzes in Kosovo, EuGRZ 26 (1999), s.314 Georg Nolte, Eingreifen auf Einladung, Berlin: Springer (1999), s.600 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 15 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA ğuna ilişkin tasarının 54.maddesi açık bırakmıştır34. Bu hüküm daha açık bir kavram olan “lawful measure” kavramını “countermeasures” kavramı yerine kullanmıştır. Uluslararası hukuk literatürü münferit devletlere önlem alma yetkisi verilmesine tereddütle bakmaktadır35. Erga omnes yükümlülüklerin ihlâline karşı önlem alınması münferit devletlerin değil, uluslararası camianın işidir. İnsan hakları anlaşmalarında yer alan özel icra mekanizmalarının söz konusu olmadığı durumlarda uluslararası hukuk ihlâllerine karşı BM Güvenlik Konseyi uluslararası camianın çıkarlarını koruyan yegâne organ olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda işaret edildiği gibi, Güvenlik Konseyi kararlarının belli şeklî koşulların yerine getirilmesi sonucu ihdası söz konusu olduğu nispette önemli ölçüde bir meşruiyeti bulunmaktadır. Diğer taraftan ancak sürecin sürekli üyelerden birinin vetosu ile bloke edilerek Güvenlik Konseyinin önlem alamamasına yol açması durumlarında Güvenlik Konseyinin yetkilerini kullanamamasını meşru olarak nitelendirmek mümkün değildir. Güvenlik Konseyi birçok örnekte hukuken tasarrufta bulunma gerekliliği varken siyasi nedenlerle karar alamamaktadır. BM anlaşmasının VII. bölümü çerçevesinde öngörülen önlemler erga omnes yükümlülüklerin icrası bakımından tek başına etkin olamamaktadır. Üye devletlerin, Güvenlik Konseyinin karar alamadığı durumlarda, subsidier başka bir yetkiye ihtiyacı bulunmaktadır36. Bu görüşler uluslararası uygulamada erga omnes yükümlülüklerin ihlâli durumunda devletlerin kendilerinin zarar görmemelerine rağmen aldıkları karşı önlemler çerçevesinde büyük ölçüde teyit olmaktadır37. Erga omnes yükümlülüklerin ihlâli durumun34 35 36 37 16 James Crawford, The International Law Commission’s Articles on State Responsibility, Cambridge 2002, s.305 Christian Tomuschat, Obligations Arising for States without or against their Will, Recueil des Cours 281 (1993), s.195-370 Stefan Kadelbach, Folgen von Rechtsverletzungen gewohnheitsrechtlicher Menschenrechtsverpflichtungen, bknz.: Eckart Klein (Hrsg.), Menchenrechtsschutz durch Gewohnheitrsrecht, Berlin (2003), s.218; Christian Hillgruber, The Right of Third States to Take Countermeasures, bknz.: Christian Tomuschat/Jean-Marc Thouvenin (Hrsg.), The Fundamental Rules of the International Legal Order. Jus Cogens and Obligations Erga Omnes. Leiden: Martinnus Nijhoff, 2006, s.287 Christian J.Tams, Enforcing Obligations Erga Omnes in International Law, Cambridge (2005), s.209- 231; Jochen Abr.Frowein, Reactions by not Directly Affected States to Breaches of Public International Law, Recueil des Cours 248 (1994), s.422 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA da karşı önlemler alan devletler arasında sadece batılı devletlerin değil, uluslararası camiada yer alan tüm diğer devletlerin de bulunması, meşruiyet prensibinin ihlâli halinde prensip olarak her devletin karşı önlem alma hakkının bulunduğunu teyit etmektedir. Karşı önlemlerin alınması devletlerin sorumluluğuna ilişkin tasarının 4952’de öngörülen koşulların yerine getirilmesine bağlıdır. Bu çerçevedeki en önemli sınırlama ölçülülük prensibidir. Buna göre karşı önlemlerin etkin ve makul olması hakkın icrasını temin edecek daha hafif başka bir aracın olmamasını gerektirmektedir. Karşı önlemlerin üçüncü kişilerin haklarını zarara uğratmaması, özellikle karşı önlemlerin muhatabı olan devletin vatandaşlarının temel insan haklarına zarar vermemesi gerekmektedir (UN, General Versammlung 2002, GV-Res.56/83, Art.50(1), lit.b). Bu tablo ticari yaptırımların ne ölçüde caiz olduğu konusunda tereddüt yaratmaktadır; ticari yaptırımlar çerçevesinde DTO kurallarıyla da uyuşmazlığa düşme olasılığı bulunmaktadır38 . Belli bir devletin halkı üzerinde baskı oluşturan bu yaptırımlar ilgili devletin hükümeti üzerinde de yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayan bir baskı oluşturmaktadır. Yaptırıma muhatap olan devletin vatandaşları, meşruiyet prensibinin ihlâli nedeniyle uygulanan yaptırımdan yarar sağlaması gereken konumda olması gerekirken, devlet üzerinde kullanılan baskıda araç olma durumuna düşmektedir. Bu nedenle karşı önlemlerin ya doğrudan hükümet üyelerini muhatap alacak şekilde, örneğin hesaplarının dondurulması yahut seyahat sınırlamaları getirilerek; ya da hükümete iktidarını koruması için kaynak sağlayan belli kilit endüstrilere yönelik olarak alınması daha rasyonel gözükmektedir. Sonuç Arap baharı ile birlikte demokrasi tartışmalarının dışında tutulan Arap dünyası demokrasi tartışmalarının kapsamına girmiştir. Bölgedeki otokratik rejimlerin ipleri ellerinde sıkı tutma görüntüsü, bölge uzmanlarında Arap dünyasının 38 bknz.: Niels Petersen, Demokratie als teleologisches Prinzip – zur Legitimität von Staatsgewalt im Völkerrecht, Heidelberg 2009, s.185-189 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 17 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA demokrasi ehliyeti konusunda şüphe yaratmıştır39. Şüphesiz değişimin bugünden yarına gerçekleşmesi mümkün değildir. Suriye örneğinin gösterdiği gibi halkın direnişi otokratik rejimlerin devrilmesinde tek başına bir garanti oluşturmamaktadır. Bunun dışında bir otokratik rejim devrildiği zaman, bu rejimin arkasından otomatik olarak demokrasi gelmemektedir. Mısır’da Mübarek’in devrilmesi ertesindeki gelişmeler Mısır’ın halâ nasıl bir devlet şekli alacağını kesinleştirmemiştir. Uluslararası hukukun bu çerçevede oynayacağı rol oldukça mütevazıdır. Yukarıda açıklığa kavuşturulduğu üzere uluslararası hukuk otoriter rejimlere karşı yapılan direniş hareketlerine dayanak olacak bir meşruiyet prensibine sahiptir. Bunun iki sonucu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, meşruiyet prensibinin demokrasi hareketine normatif dayanak oluşturmasıdır. İnsan hakları içeriği ile meşruiyet prensibinin bu boyutu tek başına dahi otokratik hükümetler üzerinde baskı yaratmaktadır40; bu sonuçlardan ikincisi ise belli koşullar altında meşruiyet prensibinin uluslararası camianın müdahalesini mümkün kılmasıdır. İçerde gerekli koşullar bulunmadığı nispette dışarıdan demokratikleşme sürecini dayatmak demokratikleşmeyi sağlayamamaktadır. İçerde demokrasi hareketi olduğu nispette uluslararası hukuk demokratikleşme sürecine destek anlamında katkı sağlayabilme olanağına sahiptir. ♦♦♦♦ 39 40 18 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, 1991, s.300) Cornelia Ulbert/Thomas Risse, Deliberately Changing the Discourse: What Does Make Arguing Effective?, Acta Politica 40 (005), s.351-367; Niels Petersen, Rational choice or Deliberation? – Customary International Law between Coordination and Constitutionalization, JITE 165 (2009), s.71-85 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA KISALTMALAR A.J.I.L. American Journal of International Law AUILR American University International Law Review AVR Archiv des Völkerrechts DTÖ Dünya Ticaret Örgütü ECOWAS Economic Community of West African States EPIL Encyclopedıa of Public Internaional Law EuGRZ Europäische Grundrechte Zeitschrift Geo. L.J. Georgetown Law Journal Fordham Int’l L.J. Fordham International Law Journal Harv. Int’l L.J. Harvard International Law Journal ICJ International Court of Justice JITE Journal of Institutional and Theoretical Economics MPYUNL Max Planck Yearbook of United Nations Law ÖZP Österreichische Zeitschrift für Politikwissenschaf TJICL Tulane Journal of International and Comparative Law Y.L.J Yale Journal of International Law Va. J. Int’l L. Virginia Journal of International Law TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) t 19 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA KAYNAKÇA Bruno Simma From Bilateralism to Community Interests in International Law, Recueil des Cours 250, 1994 Christian Hillgruber The Right of Third States to Take Countermeasures, bknz.: Christian Tomuschat/Jean-Marc Thouvenin (Hrsg.), The Fundamental Rules of the International Legal Order. Jus Cogens and Obligations Erga Omnes. Leiden: Martinnus Nijhoff, 2006 Christian Hillgruber/Bernhard Kempen Das Selbstbestimmungsrecht des deutschen Volkes und der Teso-Beschluß des Bundes-verfassungsgerichts, Recht in Ost und West, 1989 Christian Lange Zu Fragen der Rechtsmaessigkeit des NATO Einsatzes in Kosovo, EuGRZ 26 (1999) Christian J.Tams Enforcing Obligations Erga Omnes in International Law, Cambridge (2005) Christian Tomuschat International Law: Ensuring the Survival of Mankind on the Eve of a New Century, Recueil des Cours 281 (1999) Christian Tomuschat Obligations Arising for States without or against their Will, Recueil des Cours 281 (1993) Christian Walter Vereinte Nationen und Regionalorganisationen, Berlin 1996 Cornelia Ulbert/Thomas Risse Deliberately Changing the Discourse: What Does Make Arguing Effective?, Acta Politica 40 (005) Daniel Thürer Selfdetermination, bknz.: Encyclopedıa of Public Internaional Law, Vol.4, Rudolf Bernhardt (Hrsg.), 2000 Emily W.Schabacker, The Use of Force to Restore Democracy: International Legal Implications of the ECOWAS Intervention in Sierra Leone, AUILR 14, no.2 (1998) Gregory H.Fox The Right to Political Participation in International Law, Yale Journal of International Law 17, 1992 20 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) The “Arab Spring” and Right to Democracy Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Gregory H.Fox, Summary – National Sovereignty Revisited: Perspectives on the Emerging Norm of Democracy in International Law, A.J.I.L. 86,1992 Georg Nolte, The Limits of the Security Council’s Powers and its Functions in the International Legal System: Some Reflections, bknz.: Michael Byers (Hrsg.), The Role of Law in International Politics, Osford 2000 Georg Nolte Eingreifen auf Einladung, Berlin: Springer (1999) Georg Ress/Jürgen Böhmer Article 53, bknz.: Bruno Simma (Hrsg.), The Charter of the United Nations. A Commentary, München 2002 Hans A.Stöcker Europäische Menschenrechts-konvention, Ordre-Public-Vorbehalt und nationales Selbstbestimmungsrecht, Europäische Grundrechte Zeitschrift 1987, James Crawford The International Law Commission’s Articles on State Responsibility, Cambridge 2002 Jochen Abr.Frowein Reactions by not Directly Affected States to Breaches of Public International Law, Recueil des Cours 248 (1994) Jochen Abr. Frowein/Nico Krisch, Article 39, bknz.: Bruno Simma (Hrsg.), The Charter of the United Nations. A Commentary, München 2002, Karl Doehring Völkerrect, Heidelberg: C.F.Müller 2004 Jürgen Gebhardt Das demokratische Prinzip und die moderne politische Ordnung, bknz.: André Kaiser/Wolfgang Leidhold (Hrsg.), Demokratie–Chancen und Herausforderungen im 21.Jahrhundert, 2005 Matthias Goldmann Sierra Leone: African Solutions to African Problems?, MPYUNL 9 (2005) Niels Petersen Demokratie als teleologisches Prinzip – Zur Legitimität von Staatsgewalt im Völkerrect, Heidelberg 2009 Niels Petersen Der Wandel des ungeschriebenen Völkerrechts im Zuge der Konstitutionalisierung, AVR 46 (2008) Niels Petersen Rational choice or Deliberation? – Customary International TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) 21 Arap Baharı ve Demokrasi Hakkı Prof. Dr. A. Füsun ARSAVA Law between Coordination and Constitutionalization, JITE 165 (2009) Obama/Cameron/Sarkozy Libya’s Pathway to Peace, Internationa Harald Tribune, 15.04.2011, http://www.nytimes.com/2011/04/15/opinion/15iht-edlibya.html Samuel P. Huntington The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, 1991 Stefan Kadelbach Zwingendes Völkerrecht. Berlin, 1992 Duncker&Humblot Stefan Kadelbach Folgen von Rechtsverletzungen Gewohnheitsrechtlicher Menschenrechtsver-pflichtungen, bknz.: Eckart Klein (Hrsg.), Menchenrechtsschutz durch Gewohnheitrsrecht, Berlin (2003) homas M.Franck The Emerging Right to Democratic Governance, American Journal of International Law 86, 1992 William Michael Reisman Coercion and Self-Determiniation: Construing Charter Article 2(4), A.J.I.L. 78(1984) William Michael Reisman Humanitarian Intervention and Fledging Democracies, Fordham Int’l L.J. 19 (1995) 22 TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014)