OSMANLI DEVLETi`NDE DiN ve ViCDAN HÜRRiYETi

advertisement
TARTlŞMALI iLMT TOPLANTlLAR DiZiSi: 33
OSMANLI DEVLETi'NDE
DiN ve ViCDAN HÜRRiYETi
Prof. Dr. Engin Deniz AKAALI
•
· Prof. Dr. ilber ORTAYLI
Prof. Dr. Ali BAADAKOGLU
Dr. Abdurrahman ei-MOUDDEN
Doç. Dr. Azmi ÖZCAN
•
Prof. Dr. Mustafa ÖZ
Doç. Dr. Gökhan ÇETiNSAYA
•
Prof. Dr. Mehmet iPŞiALi
Dr. Pal FODOA
•
Dr. Olga ZIROYEVIC
Dr. Evangelia BALTA
Prof. Dr. François GEOAGEON
Prof. Dr. Kemal BEYDiLLi
•
Prof. Dr. Ahmet T., KARAMUSTAFA
Dr. ismail KARA
Türkiye Diyanet Vakfı
İslflın Araştırma,ları Merkezi
Kütüphanesi
Deni. No:
781-1/b
) '2.'2 (
Tas. No:
() )!111 e
istanbul 2000
D
ENSAR NEŞRİYAT:
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI
Milletlerarası Tartışmalı İlmf Toplantılar
Dizisi: 6
Tartışmalı İlmf Toplantılar Dizisi: 33
Tebliğlerin,
bilim ve dil bakımından sorumluluğu
tebliğ sahiplerine aittir.
Editör
Doç. Dr. Azmi ÖZCAN
Kapak Resmi:
Mizanpaj
Ender BOZTÜRK
Tashih
Mehmet GÜNYÜZLÜ
Baskı
,
ENSAR NEŞRİYAT
sül~);~a~h~e
cacCi"3 ·Beyazıt/istanbul
TeL-Faks: (O 212) 513 43 41
İSLAM KÜLTÜRÜNDE DiN
ve
ViCDAN ÖZGÜRLÜGÜ
Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Mormora Üniversitesi
Kavramsal Çerçeve. Din ve vicdan özgürlüğünün temel hak
ve özgürlüklerden birini teşkil ettiği ve evrensel insan haklanndan
olduğu, ayrıca bu kavramın günlük konuşma dilinden siyasal söylemiere ve hukuk metinlerine kadar yaygın bir kullaruıİıa sahip bulunduğu bilinmektedir. Ancak özgürlük, din ve vicdan kavramıanna
yüklenebilecek anlam farklılıklannın yanı sıra din ve vicdan özgürlüğünün ontolojik, etik ve hukukf boyutlarının bulunduğu, devlet ve
birey açısından farklı işlev ve görünümlerinin olduğu göz önüne alı­
nırsa çok iyi bilindiği farzedilen bu özgürlüğün kavramsal çerçevesini çizmenin pek kolay olmadığı görülür.
En yaygın tanırnma göre din ve vicdan özgürlüğü, kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını müdahale ve kısıntıya maruz kalmadan uygulamaları, bu konuda eğitim alma, eğitme, başkalarına aniatma ve telkin etme, bunu sağlayacak
ölçüde sivil örgütlenme haklarını ifade eder. Din özgürlüğünün bu
geniş açılımı, dinlerin içerik ve amaçlanndaki enginlikten kaynaklanır. Çünkü dini sadece kişi ile Tanrı arasında kalan bir vicdan meselesi olarak görmek ve tanıtmak doğru olmaz. Daha doğrusu dinin
sadece zihinde kalan bir inanış ve kanaatten ibaret olmadığı, aynı
zamanda kişinin dünyevf hayatına yön verecek ah'lakf, hukukf ve
sosyal kurallan da ihtiva ettiği açıktır. Bu durum islam dininde daha
41
da belirgindir. Dinin davran~glarirnizlailgili emir ve yasaklann~n
baglayicihg~,dunyevi ve uhrevi sonuglari vardlr. 0te yandan ayni
inanci paylagan kimselerin sosyal birlik olugmrmasi, dinlerinin kurallarin~begeri ilkjkiiere yansitrnas~ve sosyal zernine tagimasi, bu
arnaca hizrnet eden organizasyonlar kurmasi ka~inllrnazolrnaktadlr.
Hatta dindar bir gahis, inand~give uyguladlg dogmltudaki dini tecriibesinin toplurnun diger bireyleri tarafindan da paylag~lrnasinisaglayici bir gaba sarfetrneyi dinin kendisine yukledigi bir odev olarak
gorebilir. Boyle bir algllamanin ka(;inilmaz sonucu, bu odevi yerine
getirrnenin din hurrijretinin bir pargasi olarak goriilrnesidir. Sonuc
olarak din ve vicdan ozgi.irlii@i, bireyin bir dini segmesiyle baglayan
ve giderek birbirini harekete geciren ve sonugta sosyal yap1 ve siyasal duzen talebine kadar uzanan bir dizi talebi giinderne getirebilecek bir potansiyele sahip goriinmektedir, Esasen evrensel insan
haklanrun bir parcasi olarak tart~gmasizkabul gorrnesi ve saygi duyulrnasi gereken bu ozgiirliigiin hem din rnuhitinde hem hukuk ve
siyaset zernininde surekli giindernde olrnasi bir yonuyle diger ozgtirluklere alan b~rakrnatamgmasi gibi dursa da as11 icinde barindirdigi
bu potansiyele duyulan igtah veya kaygyla daha yahndan ilgilidir.
Din ve vicdan ozgiirlu~nunalani ve sinirlan, ferdin benimsedigi dinin yaplsina, igerik ve niteligine gore degigtigi gibi din ile devletin munasebetine gore de farklilik gosterir. Mesel2 devletin dinin
kurallarma gore yonetilmesi halinde sadece diger din rnensuplarinln
din ve vicdan ozgiirlugii agsmdan bir sihno yagayacag, devletin
resmi dinini benirnseyenlerin ise bu yonden bir bashya rnaruz kalrnayacagi aMa gelebilirse de bu iyirnser tahrninden ote gitrnez. Gunku devletin dini yommlarna ve uygulamada izledigi resmf tercihin
diginda bir gizgiye sahip ayni din rnensuplan agisindan da b a z ~hsitlarnalar soz konusu olabilir. Tarihte bunun pek (;ok ornegi yasanm~gor.Devlet dinin bir hukrniinu uygulama gayret ve iddias~rukutsalin dokunulmazh$$ ve tartigilmazl~g~
ile pekigtirdiginde bu kesirnler a ~ ~ s i n d problem
an
daha da buyiir ve ideolojik kokenli bir hak ih1% politikasina donugebilir. Tabiidir ki bu alandaki siluntlnin boyutu gerek devlet dininin yapisindaki gerekse uygularnadaki hoggorii
olgusune gore degisecektir.
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Devletin dine egemen olduğu ve onu kontrol altında tuttuğu sistemlerde din ve vicdan özgürlüğünün sınınnı devletin felsefesi ve temel kurallan tayin eder. Burada esas olan devletin resmf politikası
ve belirlemesi olduğundan, bu politikanın mahiyeti ne olursa olsun,
gerçek anlamda bir din ve vicdan özgürlüğünden söz edilmesi mümkün değildir. Devletle dinin birbirinden tamamen aynidığı liberal ve
laik sistemlerde ise, fert ve cemaatler dinf inançlannın gereğini yerine getirmekte kural olarak serbesttir. Bununla birlikte devlet ile din
arasında bir alan ayınını söz konusu olduğundan, devletin genel felsefesi, temel ilkeleri ve kamu düzeni ile sınırlı bir din ve vicdan özgürlüğü vardır. Bu sınır bulunduğu sürece dindar kesimler din hürriyetlerinin ihlal edildiğini düşünecekler, sının din lehine genişletme­
yi de haliyle dinf bir ödev ve hak olarak gÖreceklerdir.
Tarihsel Köken. Din devlet çatışmasının ve buna bağlı olarak
siyasal iktidar ile dinf iktidar arasındaki egemenlik mücadelesinin
uzun bir tarihf geçmişi vardır. Yahudilik'te Tann'nın kavmi kabul
edilen yahudilerle yahudi olmayanlar arasında kesin bir ayının gözetilmiş, bu ayınıncılık ve millf din arılayışı çoğu zaman yahudi olmayanlara karşı katı bir tutum sergilenmesine yol açmıştır. Bu gerilirnde yahudi olmayaniann yahudilere karşı takındığı tavnn da
önemli etkisi bulunmaktadır.
Batı'da
din ve vicdan özgürlüğü problemi, kilise ile devlet araegemenlik mücadelesinin doğurduğu gerilimin ürünüdür. Hı­
ristiyanlık, dogmatik tekelciliği sebebiyle dinde bir hoşgörüsüzlük
doğurmuş, ortaya çıkışından itibaren üç asır boyunça Roma'dan
beklediği hoşgörü}rü, kendisi devlet dini olduktan ~onra ne kendi
içinde ortaya çıkan gnıplara ve farklı inanışiara ne de başka diniere
göstermiştir. Diğer din mensuplanna karşı gösterilen katı tutum bir
tarafa, kendi içindeki farklı inanç sahipleri, günahkarlar ve dinden
dönenler, kilisenin otoritesine karşı gelenler de çeşitli 'kovuşturma ve
haskılara maruz kalmışlardır. Kilise devletten aldığı gücü kaybettiği
oranda bu katı tutumunu zorunlu olarak yumuşatmış ve azaltmıştır.
Diğer bir ifadeyle, kilisenin devletle olan sıkı iş birliği ve baskıcı tu:-'
tumu, önce reform hareketlerinin, devamında da din ile devletin aynşması ve alan ayınınma gidilmesi projesinin gündeme gelmesine
sındaki
43
OSMANLI DEVLETi'NDE DiN ve ViCDAN HÜRRiYETi
ve gerçekleşmesine imkan hazırlamıştır. Bu süreç Batı'da, pozitif bilimlerin gelişiminin de desteğiyle, ferdf hayattan ve değerler dünyasından dinin dışlanması gibi olumsuz ve ·uca kaçan gelişmelerin de
hazırlayıcısı olmuştur. Günümüzde Batı'da pozitivizmin ve sübjektif
sekülarizmin gerileyip sosyal bir olgu olarak dine ve manevf alana
dönüşün yaşanması, bu uç gelişmelerin telafisine yönelik çabalar
olarak görülmelidir.
islam. İslam dini, kendini ilahf dinlerin ve tevhid geleneğinin
son halkası, değişikliğe uğramamış ve uğramayacak yegane hak din
olarak tanıtmak ve İslam dışındaki din ve inanışlan batıl olarak nitelendirmekle birlikte, diğer din ve inanışiann varlığını da vakıa olarak kabul eder. Onlann yeryüzünden silinip kazınması ve sadece islam 'ın tek din olarak kalması gerektiği gibi bir iddia da taşımaz.
Kur'an'da, "Eğer rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanlarm hepsi
hakkı
benimseyip iman ederdi. Yoksa sen inanmaları için insanlara zor mu kUllanacaksm?" (Yunus 10/99), "De ki hak, rabbiniz-
dendiL Dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin" (el-Kehf 18/29),
"Sizin dininiz size, benim dinim de banadır' (el-Kafirün 109/6)
buyurularak insanlan din konusunda zorlamak yerine onlan h ür iradeleriyle baş başa bırakmanın tercih edildiği, diğer din mensuplannın kendi dinlerinde kalmak veya İslam 'ı tercih etmek arasında serbest bırakıldığı, uhrevf alandaki sonuçlanna ve sorumluluğuna katlanması kaydıyla küfrü tercih edebileceği bildirilir. Dinin özünü hür
bir seçimle yapılan iman teşkil eder. Samirniyete ve bilinçli tercihe
. dayanmayan söz ve davranışlar görünüşte dine uygunluk taşısa da
gerçekte nifak olarak adlandırılıp inkarla eşit tutulur ve değersiz sayılır (en-Nisa 4/140; el-Maide 5/41). Kur'an'da yer alan, "Dinde
zorlama yoktur; artık hak ile batıl tamamen birbirinden aynlmıştır"
(el-Bakara 2/256) mealindeki ayet de bunu vurgular. Yine Kur'an
hıristiyan ve yahudileri "Ehl-i kitap" adlandırmasıyla ayn bir grup
telakki eder ve onlara ayn bir statü tanır. Hz. Peygamber'in sözlü ve
uygulamalı sünnetinde de başta Ehl-i kitap olmak üzere diğer din
mensuplanna karşı müsamahanın hakim olduğu ve bu yönde telkin
ve tavsiyelerin ısrarlı biçimde tekrarlandığı görülür.
44
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Din özgürlüğünü koruyucu nitelikteki ayet ve hadisler madalyonun bir yüzüdür. Öte yandan aynı kaynakların küfre ve şirke karşı
amansız bir mücadele başlattığı, dönemindeki yahudi ve hıristiyan­
lara ağır eleştiriler yönelttiği, yegane hak din olarak nitelediği islam'm yeryüzünde tutunması ve müslümanların birlik ve dirliğinin
koruraması için bir dizi tedbire başvurduğu da bilinmektedir.
Kur'an'ın savaşa ve İslam'ın bütün diniere üstün kılmaya teşviki
içeren a,yetleri (el-Bakara 2/191, 193; el-Enfal8/65; et-Tevbe 9/5,
29, 33, 36, 123; el-Feth 48/28 ), Hz. Peygamber'in, "insanlarla Allah'tan başka ilah yoktur demelerine kadar savaşmakla emrolundum" (Ebu Davüd, "Cihad", 104) buyurması ve benzer içerikteki
hadisleri, Medine döneminde civar gayri müslim topluluklara karşi
izlenen siyaset burada hatırlanabilir. Ancak bu yöndeki naslar ve
uygulama örneklerini, devletler arası ilişkilerin daima hasmane çizgide seyrettiği ilk dönemlerde bile islam bilginlerinin çoğunluğu islam 'ın temelde din özgürlüğüne müsaade etmediği ve yeryüzünde
tek din olarak islam egemen oluncayakadar savaşı öngördüğü şek­
linde anlamamış, ilgili ayet ( el-Bakara 2/ 190; en-Nisa 4/75; el-Enfal 8/72; et-Tevbe 9/4-5, 12-13; el-Hac 22/39-40) ve olayların da
desteğiyle sadece meşru müdafaayı, dinin tebliğinin önündeki engellerin kaldmlmasını ve saldınya savaşla karşılık vermeyi (mukabele
bi'l-misl) onaylama şeklinde yorumlamıştır. Ancak bu grup ayet ve
hadislerin, islam'ın Allah'tan başka kutsal otorite tanımayan, son
ilahf ve gerçek din olma iddiasını içeren monoteist karakteriyle ya da
zorla da olsa insanların müslüman edilmesinin son tahlilde onların
haynna olacağı teorisiyle ilişkilendirip bizatihf küfrün savaş sebebi
sayılması da mümkündür. Nitekim bazı bilginlerirt görüşü de bu
yöndedir. Böyle olunca Kur'an ve sünnetin zengin malzemesini herhangi bir tezi desteklemek için bir ayıklamaya tabi tutmak, söz gelimi din ve vicdan özgürlüğünü destekleyen ayet ve hadisleri bir araya getirmek yerine tüm nasları ve bir bütün olarak tarihsel tecrübeyi nazarı dikkate almak gerekmektedir. Aksi halde sağlıklı bir değer­
lendirme yapmış olmayız.
Uygulama. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretini takip eden
günlerde kaleme alman ve bölge halkını din farkı gözetmeksizin
45
onun siyasi ve idari otoritesi
toplayan Medine Sozlegmesi, etnik ve dini kimlikten qok bolge avenligini ve siyasi birligi esas ahp
farkl~din mensuplanna kendi dinlerine gore hareket etme imk2n1
vermesi aqtstndan son derece onemli bir belgedir. Ancak bu sozlegrnenin tarihi kimliginden soyutlanarak Islam toplumlar~isin nihai
metin ve model olarak nitelendirilmesi de dogru olmaz. Nitekirn hicret doneminin gartlalinln ve giic; dengesinin degigmesi, gayri muslim
gmplann da hasmane bir tav~riqine girmesi akabinde bolgenin giderek miislumanlann siyasi egemenligi altina girdigini gormekteyiz.
Bu politika, Hulef"a-yiRiigidin doneminde de surdiifilmug ve Hicaz
iktidan ve
bolgesi gayri miislimleri yartmada dlgma siifilerek si~~asal
toplumsal buti.inlu@i komyucu nitelikte bir onlem ahnmak istenmigtir.
Ilk donemlerde Isliim'ln teblig ve yay111glna engel olan miigriklere ve degigik din mensuplarlna kargi kararl~ve tavizsiz bir politikanin izlenmesi, dinden donenlere kargi sert yapt~nmlannuygulanmasl, bir yoniiyle dinlerin kumlug donemlerinde ahnmas~gerekli onlemler, bir yonuyle de' yanmadada siyasal birligin kurulabilrnesi iqin
zomnlu idad ve siyasi tedbirler olarak goriilmelidir. Nitekirn ilk halife EbO Bekir'in dinden donenler ve devlete vergi oderneyerek bag
kald~ranlarakargl savagrnasl, Arap yanmadaslndaki miigrik Araplar'm musluman olrnaya veya civar bolgelerdeki gayri miislimlerin
yanmada digtnda zorla ismna t2bi tutulmas~geklindeki uygulamalan insanlara din ve vicdan ozgiirlugii taninmad@ geklinde anlamak
yerine o donemde irtidad hareketinin siyasal isyana ve kamu diizeni ihliiline donugmug olmasiyla iligkilendirmek, yeni kumlan siyasal
birlign korunmast ve Isliim'in ortadan kaldtrmak istedigi dini ve
sosyal sapmalann geri donugiinun onlenrnesi zaruretiyle ac;iklamak
daha dogm goriinmektedir. 0 donernde Hz. Peygamber'in sunneti
merkeze allnarak onun etrafinda bir din?gelenek ve ummet kimligi
olugturmak istenmig, yeni toplum ve yasama bi~imininolugtumlmaSI ve bundan hareketle siyasal birligin kurulmasi konusunda din birligme etkin bir rol verilmigti. Donemin gartlan da zaten bunu gerektiriyordu. Sonraki yiizylllarda belirginle~enve musluman toplurnun
gelenegini yansitan fthh kiiltiiriinde de Asr-I Saiidet ve Hulefii-yi
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Raşidfn
dönemi uygulamalan temel alındığı ve doktrin bunlar üzerine kurulduğu için din eksenli bakış açısı ve ayınınlar sürdürüldü.
Darülislam-darülharp ayınmı, islam ülkesinde yaşayanlann_ müslüman, iimmf, müste'men şeklinde üçlü tasnifi, zimmflere getirilen ilave yükümlülükler ve kısıtlamalar, harbllerle ve darülharple ilişkiler,
gayıi müslimlerle evlilik, onlara karşı işlenen suçların cezalandırıl•
ması, diyet ve kısas gibi konularda klasik dönem fıkıh doktrininde
hakim çizgiler de bu sürecin üıünüdür.
açık yüreklilikle belirtmek gerekir ki, İslam'ın bütün beiçin geçerli temel insanf ve ahlakf ilkeleri, din özgürlüğü
konusunda ilkesel hoşgörüsil gayri müslimlerle ilişkiler alanına da
yarısıdığı ·için yukarıda sözünü ettiğimiz din eksenli bakış açısı ve
ayırım, aynı dönemlerde Batı'da yaşarıana denk bir kamplaşmaya
ve baskıya yol açmadı. Dönem dönem gerek müslümanlar arasında­
ki çeşitli fikir akımlarına, mezhep ve gruplara gerekse gayri müslimlere karşı bazı baskı ve tezyiflerin olduğu, bunların bazı hak kısıtla­
malarına maruz kaldıkları doğrudur. Arıcak bunları doğrudan dinle
ilişkilendirmek yerine dönemin kültürüyle, sosyal ve siyasal şartla­
rıyla açıklamak daha doğru olur. Mu'tezile ile Ehl-i sünnet arasında­
ki münavebeli fakat sonuçta Ehl-i sünnetin zaferiyle biten baskı ve
sindirme mücadelesi, Ehl-i bid'at ve daUllet nitelemesinin yarattığı
gerilim ve dışlama, fıkıh mezhepleri, kelamcılarla felsefeciler, mutasavvıflarla selefiler arasındaki çekişme ve burılardan kaynaklanan
baskılar burada hatırlanabilir. Bunlar esasen toplumda yer edinme
ve statüyü koruma amaçlı gruplaşmalardan ve mücadeleden, gerçekte dünyevf nitelikte taleplerin dinf zemine taşıpinasından ve giderek dini koruma kaygısına dönüştürülmesinden kaynaklanan sorunlar gibi durmaktadır.
Ancak,
şerf ilişkiler
islam 'ın müslüman olmayanlara tanıdığı din ve vicdan özgürlüğünün içerik ve sınırlarını görebilmek için, tarih boyunca gayri müslimlerin müslüman toplumlarda sahip oldukları serbestıyi, hak ve
özgürlükleri i-zlemek kafidir. Hz .. Peygamber ve Hulera-yi Raşidfn
dönemi.nden itibaren gayri müslim tebaa ile yapılan vatandaşlık ve
bağlılık (zimmet) anlaşmalarında onlara inanç ve ibadetle yanında
özel hukuk niteliğindeki ilişkilerinde din ve vicdan özgürlüğünün
47
OSMRNLI DEVLETI'NDE DIN v e ViCDRN HilRRiVETi
tanlndlg~,dinlerinin gereklerini serbest~eyerine getirebilecekleri agk
bir gekilde ifade edilmigtir. Gayri miislimlere kendi inanglanni komma, mabedlerini yapma ve dinlerine gore ibadet etme, dinlerine gore davranma, gocuklanna din egitimi verme, dini cemaat olugturma,
hukuki ve kazai muhtariyet gibi bir dizi hak ve hiirriyet tanmmlg,
sadece kamu diizenini ilgilendirdigi diigiinulen alanlarda herkes gibi
onlar~nda devletin ortak ilke ve kurallanna Gbi olmas~istenmigtir.
Gayri miislimlerin belirli kamu gorevlerinden ve dini i~eriklisosjral
odevlerden uzak tutulmasi da esasa taalluk etmeyen, din ozgiirlii@
kls~tlarnas~
sadmayan bir siyasal refleks olarak gorulebilir.
Osmanl~toplumunda gayri miislimlerin statksu ve sahip oldukIan haklar bu miisamaha ve anlaylgm giizel bir ornegidir. Boyle oldu@ i ~ i nde tarih boyunca cegitli Islam iilkelerinde gayri miislim
az~nliklarvarllklanni, din ve kiiltiirlerini daima komyabilmiglerdir.
Bir zamanlar buyiik bir IslLTm medeniyetinin dogdurn ve kalabalik
bir musliiman niifusun bulundugu ispanya'da, Endiiliis Emevf Devleti'nin y~krl~ginm
ard~ndanmiisliiman katliam~n~n
yapllmasl ve geriye hicbir miisliirnanln birklmamasl, asirlarca miisliimanlann h b
kimiyeti alunda bulunmug olan Balkanlar'da, Liibnan'da, Mls~r'da,
Kuzey Afrika'da ve diger birc;ok iilkede ha12 biiyi.ik bir gayri miislim
niifksun bulunmasi ve onlann hicbir bask, tehcir ve din degigtirme
politikas~nam2mz kalmamig ve din ve kiiltiirlerini bugiine kadar
kommug olmas~iki farkh din ve medeniyetin din ve vicdan ozgiirlu@ anlaylglan ve uygulamalar~aras~ndamukayeseye irnk2n verdigi
gibi, isl2m'in bu konudaki gene1 ~izgisinide ortaya koyucu niteliktedir.
Giiniimiiz ve Problemler. Guniimiiz hukuk sistemlerinde de
din ve vicdan ozgiirlii@niin tanlnmasl ve komnmas~,temel insan
haklanndan biri kabul edilir. Laiklik ilkesi 2deta bu hiirriyetin teminati olarak gosterilir ve bu ilke sayesinde din ve devlet araslnda belli bir uzlagman~nsagland@ var sayd~r.' ~ u n u n l abirlikte dinin diinya hayatina iligkin diizenleme ongormesi oIr$isunde laik hukuk diizeni ile Gatlgmasl, yani dini ve laik normlar arasi Gatlgma ka(;indmaz
goziiktiigiinden bu hiirriyetin smlnntn ne olacag~,qatlgma a l a n ~ n ~ n
hangi tarafa biralulacag~daima tartlgilagelen bir husus olrnugtur.
Teblig: Prof. Dr. Rli BRRDRKOGCU
Insanlann dini ve vicdani bir kanaate sahip olrnalan hukukun
tanlmasindan degil insanln var olugundan, diigiinrne ve inanma jreteneginden dogdugu isin din ve vicdan ozgiirlugiinden kastedilen
geyin, bir dini ve vicdani kanaate sahip olma degil bu inanclnl agga vunna, onun gereklerine gore ibadet etme, davranrna ve ba~kalanna telkinde bulunrna gibi drga akseden davranlglar olrnasr gerekir. Bu alanda hakkln ozii denince, bir dini inang ve kanaati d15a aksettirme ve ona gore davranrna hakklnin ternel ogeleri anla~llir.Bu
itibarla din ve vicdan ozgirrliigiinu sadece inanrna ve buna gore ibadet etrne hakkl olarak anlarnak, ustelik ibadet hurriyetini de kamu
diizeni, genel ahl2k ve kanunlara aykln olrnama gartyla s~nirlarnak
bu hak ve hurriyetin ozune dokunrna geklinde degerlendirilebilir.
Ciinku karnu diizeni ve genel ahliikla hukuk duzeni araslnda yakin
iligki mevcut olup ibadet hiiniyetini bu ikisiyle sln~rlarna,sonugta
hukuk diizeninin ibadeti ve dini belirlemesi ve tanimlamasl anlarnlna gelir. Bu da hem hak ve hurriyetin tanrnmas~,hem de din ve devletin ayngrnasl ilkelerine aylundlr.
Esasen laiklik, ideolojik bir saprnaya ugrarnadigr, bir inanc; esadogma olarak anlag~lrnadlgive uygulanma&g~,aksine bir yontern ve toplurnsal uzlagrna rnodeli olarak algdandlg~siirece, din ve
vicdan ozgiirliiginiin giivencesidir. Bu sebeple de laiklikle din ve
vicdan ozgiirlii@ araslnda qatigrnanin degl destek ve dayanqrnan~n
olmasi gerekir. BununIa birlikte uygularnada bu ikisi araslnda zaman zaman catlgrna ve gerilirnin yagandlg~da ink& edilernez. Din
ve vicdan ozgiirliim ile hukuk duzeni aras~ndakicatigrna, laiklige
be& bir kavrarnsal qerceve gizememig ve onu farkh politikalarin sig n a k ve gerek~esiolabilecek bir belirsizlige ve ideolojik bir kirnlige
rnahkilrn etrnig ulkelerde daha ac;ik bigimde goriilur. 1c;i bog bir laiklik kavrarnrnln key5 ujrgulamalara ve din hiiniyeti kargih tavlrlara
kolayhkla gerekse yap~labilrnesiher zarnan yakrn bir tehlikedir. 0te
yandan, sivil inisiyatifin yeterince geligrnedigi, bireylerde ternel hak
ve ozgiirluklere sahip cikrna bilinq ve refleksinin olugnadig, "01an"a
k a r ~ getidebilecek
l
biitiin elegtirilerde ve "olmas~gereljen" yonundeki cabalarda bireyin devre d1~1blrahhp din1 ogretinin on safa surtildii@ ve dinin iideta biiti.in iyileri ternsil ettigi toplurnlarda, hukuk
SI ve
OSMRNLI DEVLET~'NDEDIN va ViCDRN HORRiYETl
duzeni ile din ozgiirliigii araslndaki gerilirn yine ka~lnilrnazbir sonu$ olarak goriinrnektedir.
Burada ozellikle, rniisliirnanlann Islam dinini algdarna tarzl ve
isl2m1danbekledikleriyle laik hukuk diizeninin islcim dinine biraktlgi alan araslnda ciddi farkhliklann bulunabilecegi uzerinde durmak
gerekir. Cunkii Islam dininin in an^, ibadet ve ahlalun yani sira sosyal hayata ve karnu alanlna iligkin birtaklrn oneri ve hiikiimleri de
bulunrnakta olup, bunlann yerine getirilrnesi rnusliirnanlarca, dini
anlama tarzlarina da bagli olarak, din? hayatln bir parcasi olarak teIakki edilrnektedir. Dine bagli kirnselerce ibadet ve dini odev olarak
telakki edilen davranq ve gorevlerin ifa edilmesinin karnu yetkisini
elinde bulunduran gahis ve rnerciler tarafindan hakll ya da haksiz
ce~itligerekcelerle erigellenmesi ve lusitlanrnas~,bireysel planda olsun din hurriyetinin korunmadia iddialanna hakhhk kazandirtnakta, aradaki giivensizligi ve so&Mu& daha da tmandirnaktadn.
Gerl;i isl2rn dininin begerf ilkjkilerin hukuld yonuyle ve karnu
alanlyla ilgilenrnesinin temelde ahlcikf yonlendirme ve rnetafkik
alanla ve ust degerlerle bag kurarak hayam biitiinciil bakqi saglama geklinde anla~ilmaslhalinde boyle bir gerilim ve (;atqrna hayli
azalrnaktadir. Cunkii bu alandaki d i d belilerneler, son tahlilde kamu yarannln gozetilmesi, kamu duzeninin kurulrnasi ve toplumsal
Islahat projelerinin dini ve ahl2kf bir zemine dayandlnlarak daha
giiclendirilniesi ve saglamla~tinlrnasigibi arnaslar tagir. Bu yonuyle
bakrldignda Islam dininin sosyal iqerik tastyan hiikiim ve onerileri
toplurnda b a n ~ mve bireyler arasinda karg~hkhgiiven ortamimn kurulmasmda cok onernli ve olumlu bir katEuyi saglayabilecek niteliktedii. Isliim toplumlannin tarihsel tecriibesinde de din genelde boyle
bir fonksiyon ve kathya sahip olrnugtur. Bunun en aqk ornegi Osman11 toplurnu ve bu toplurndaki din devlet ili~kileridir.Islam dininin yapisi, gene1 rnesaji ve evrenselligi,dindar nazannda dinle devletin uzlagmazli@ fikrini zaylflatacak, onlan mahiyet, alan ve amag
Ian hayli farkh iki fenornen olarak algilayip ban~txacakbir i~ dinamizme sahiptir. Dini doktrin tarihinde de bu yonde temayiiller hi(;
eksik olrnarnlgtir. Ancak bu anlayig, din? diiguncenin ve tecriibenin
kendi tabii ortarni ve seyri icinde geligmez ve durulmaz da mevcut
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
hukuk düzeninin
dıştan
bir belirlemesi ve kendine alan açma çabaortaya çıkarsa dindarların kendilerini meşru
müdafaada görüp kamplaşmanın artması ve alarılar arası egemenlik
mücadelesinin hızlanması kaçınılmaz olmaktadır.
sının gereği şeklinde
Öte yandan İslam'ın beşerf ilişkilerin hukukf veçhesiyle ve kailgili olarak sevkettiği hükümler fukaha arasındaki yaygın ve geleneksel kabul esas alınırsa, pozitif hukukf düzenlemeler ya
da bunların ilk el kaynağı şeklinde de takdim edilebilir. Böyle olsa
bile, bu dinf belirlemeler doğrudan bireyin uygulamaya kayacağı ya
da koyması istenen değil topluma hitap eden ve kamusal iktidarın
sahiplenmesiyle yürürlük kazanacak hükümler olduğundan, prosedüre! meşruiyete ihtiyaç duyulur. Bu alanda dindar için uygulama
değil belki bu yönde bir toplumsal oluşuma katılma ve talepte bulunma din hürriyetinin bir parçası olarak görülebilir. Ancak bunun sivil
ve demokratik bir talep olarak gündeme gelmesiyle dinf bir ödev ve
amaç şeklinde projelerıdirilmesi arasında hayli fark bulunduğundan
bu noktada, toplumsal düzleme yükselmiş bütün talepler arasında
dengeyi kurmakla yükümlü hukuk düzeninin hangi sınıra ve ölçüye
kadar demokrat ve özgürlükçü olabileceği tartışması başlatılabilir.
mu
alanıyla
Bu durum tesbiti, göz ardı
ğinmeyi zorunlu kılmaktadır:
edemeyeceğimiz
birkaç probleme de-
Birincisi; laik hukuk düzeninin dinin gereğinin ne olduğunu,
ne olmadığını belirleme hakkının olmadığı, üstelik böyle bir çabanın
gerilimi ve duygusallığı artırıp dini düşünce ve tecrübenin kendi içinde tabii gelişimini olumsuz yönde etkileyeceğidir. Öyle ki bu tür dış­
tan ve yetkisiz müdahaleler, dinf metirılerin günümijzde ne arılama
geldiği konusunda sakin düşünebilme, _tarihsel tecrübeyi normal
seyrinde anlama ve devam ettirme imkanını ciddi biçimde zedelediğinden dindarları zorlama tavır alışlara kadar sürükleyebilmektedir.
On dört asırlık islam tarihinde nadir de olsa görülen 'marjinal fikirler
ve toplanmalar, genellikle bu tür dış ya da karşı müdahalelere duyu. lan ölçüsüz tepkilerin ürünüdür. Yoksa genel seyir, her şeyin kendi
ölçüsünde ve yerli yerinde sürdürülmesi şeklinde olmuştur. Müslüman
toplumların tarihsel tecrübesinin, fıkıh geleneğinin bilinmesi bunun
için önemlidir.
.ı
sı
OSMANLI DEVLETi'NDE DiN ve ViCDAN HÜRRiYETi
ikincisi; laikliğin aneak liberal siyaset ve anayasal demokrasi
ortamında, hukukun üstünlüğü fikrinin özümsendiği toplumlarda iyi
işleyeceği, din ve vicdan özgürlüğünü koruyucu bir güvence olacağı gerçeğidir. öte yandan ,xasama ve hukuk politikalannda toplumların genel kabullerinin, geleneğinin yani sosyal gerçekliğin göz ardı edilmesi de akıllı bir siyaset olmaz. Bu hususların ihmal edilip laikliğe sadakat ya da onu koruma adına din ve vicdan özgürlüğünün
en kolay gerçekleşeceği bireysel ve özel alana müdahale edilmesi,
sonuçta mevcut hukuk düzeninin toptan sorgulanması, makul ve
gerekli düzenlemelerine karşı da kuşku duyulması gibi bir yanlışa
yol açabilecektir.
. üçüncüsü; diningerek ana metinlerinin gerekse İslam toplumtarihsel tecrübesinin günümüzde nasıl anlaşılması gerektiği
konusuna eğilmenin ve bu konuda makul ve gerçekçi bir metot geliştirmenin artık savsaklanamaz bir ödev olarak din mensuplarının
omuzlarında olduğUdur. Dini koruma ve kollama heyecanının bu
anlama bilincini gölgelemesine de müsaade etmemek gerekir. Dinin
sahibinin yüce yaratan olduğuna ve onu kıyamete kadar orijinal
şekliyle koruyacağına inandığımıza göre, bizim öncelikli olarak kendimizi gerçekleştirmede, özgürlüklerimizi korumada daha sivil bir
söylem ve mücadele içine girmemiz, bireyi devreye sokmamız önem
larİnın
taşımaktadır.
Dinf literatürde öteden beri adalete vurgu yapılması ve ona diüst kavram ve değerler arasında merkezf bir konum verilmesi, o
dönemde mevcut sosyal yapı içinde reel-politik bir değer taşıyan
egemen güçleri insafa getirmenin ve mutlakiyeti insanileştirmenin
en pratik yolu olduğu gibi bu yönde sağlıklı bir kamuoyu ve toplumsal sağduyu oluşumunun da hazırlayıcısı olmuştur. Yine dini' öğreti­
de devamlı işlenen ülü'l-emre itaat, genel yarar- özel yarar ayırımı,
fıtneyi önleme ve kamu güvenliğini- sağlama ilkeleri dinin yüce
amaçlarını gerçekleştirme ya da toplumsal yararı sağlama uğruna bireysel hak ve özgürlükten vazgeçme veya otorite eliyle topluma bir
kalıp biçme telkini şeklinde anlaşılmayabilir. iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama prensibi ve bunun devlet eliyle gerçekleştirilmesi temennisi veya halifenin dinin alıkarnını icra etmekle yükümlü sayılğer
52
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
ması
da bireysel özgürlük alanını kuşatan ve kişiye izlemek zorunda olduğu bir pozitif amaçlar hiyerarşisi dayatan bir ıslah projesi olarak görülmemelidir. Dinf literatürde bütün hak ve özgürlüklerin esasında Allah'ın lutfu olduğu ve insanın da bu sebeple bazı yükümlülükler taşıdığı, hatta bireyin hak sahibi olmaktan çok sorumluluk ve
öde~ yükümlüsü olduğu ve irade özgürlüğünün sınırlı olduğu söylemine sıklıkla rastlanır. Ancak burada, dinin yaratılış ve egemenlikle
ilgili genel açıklamasına atıf, metafizik bağlam ve hayatın bütüncül
kavranışı amaçlandığı için bu tür ifadeleri özgürlüğü kısıtlamaya ya
da hakları başkalarına devretıneye gerekçe yapmak doğru olmaz.
Bununla birlikte tarihsel tecrübenin bu iyimser yorum ve temennilerle tamamen örtüştüğünü söylemek de zordur. Diğer bir anlatımla,
bu ve benzeri kavrarnlara yüklenilen yanlış içeriklerin ve abartılı
beklentilerin tarihsel süreçte bireyi pasifize ettiği ve bireysel özgürlük alanını hayli daralttığı, özgürlükçü duruşların teorik zeminini zayıflattığı da bir gerçektir. Günümüzde birçok islam ülkesinde tcitalitarizmle sosyal adalet tasavvurunun kader birliği etmekte oluşu da
bu sürecin günümüze uzantıları olarak açıklanabilir.
Dördüncüsü; günümüzde dindar muhitlerde ve bilim çevrelerinde sıklıkla dile getirilen bir yaklaşım tarzı ve argüman da tartışıl­
maya değer önemdedir. öteden beri çağdaş dinfliteratürde İslam'ın
hem müslümanlara din içinde hem de diğer din mensupianna kendi
dinlerinde gerçek anlamda din özgürlüğü tanıdığı, ancak İslam'ı iradesiyle seçen kimselerin bazı yükümlülük ve kısıtlamalara da tabi
olmasının gerekeceği, bunlar özgürlük kısıtlaması olsa bile kamu düzeni ve Allah'ın iradesini yeryüzünde gerçekleştirme sayılacağı için
gerekli olduğu şeklinde devam eden bir dizi söylem geliştirilmiştir.
Ancak günümüzde özgürlük daha çok kişinin istediği gibi olmakta
ve davranmakta herhangi bir engelle karşılaşmaması şeklinde ta'
rıımlanır. Burada bireyin şöyle veya böyle davranmasının sorgulanması değil, kısıtlanmamışlık, engellenmemişlik ve müdahalenin bulunmaması ölçü olduğundan bir bakıma özgürlüğün negatif tanımı
yapılmaktadır. Bunun için de özgürlüğe rasyonel .>:ıa da pozitif bir
anlam yüklenmesi totalitarizme götüren yolun başlangıcı olarak görülür ve eleştirilir. Böyle olunca din ve vicdan özgürlüğünü dinin izin
53
OSMANCI DEVCETI'NDE DiN ve VICDAN HURRlVETl
verdigi alanla sln~rlamailk b a h ~ t aolurnlu gibi dursa da ger~ektedinin neye kin verdigini neye vermedigini belirlemede subjektif degerlendirmeler devreye girecegi ve bunlarda giderek dini nitelikte bir SInirlama olarak ranltdacag~;la da algdanacag~i ~ i ny a d g olur; hatta
basluci, ozgiirluk karq~t~
tuturnlar icin de bari;langil; olabiiir. Bu konuda kesin ifadeler kigisel @vence ve taahhiitten 6te bir anlam tag.1maz.
Dini ameli hayam ust degerlerini inga ve ihdas edici yegane
kaynak olarak gormek yerine Allah'ln insani halife olarak yaratmasml, onu akl-r selim ve fitratla donatmasln~bu i n ~ a n ~ba~langlcl
n
saymak, insanl~gmortak degerlerini ve geli~irn~izgisinionemsernek, dini de bu zeminde tutunan ve fiiWmuhteme1 saprnalar hakk~ndauyaran ve yonlendiren bir il8hi inayet yani yard~rneli olarak
gormek daha dogm goriinrnektedir. Boyle olunca din ve vicdan ozgiirlugii problemini bir dinin buna ne ol~iidemusaade ettigi ya da etmedigi ekseninde 5:ozerneyiz. Boyle bir anlatirn, Islam-dernokrasi
birlikteligni savunan qagdag usliipta da klendig gibi, dq diinyada
goriip begendigirniz biitiin "iyi"1eri dinin igine tag~dl@
isin ilk planda
hem ozgiirliigii kurtanci hem de dini yiiceltici gibi gorunse de metot
olarak yanllqtlr. Dinin hayahn her alan~ylad e s i k tan ve usltipta ilgisinin bulundua dogm olsa bile onu her alanda aynnhya kadar tek
belirleyici lulrnak, yukanda deginilen subjektiviteyle birle~incesonucta dird dugunceyi ylprahr ve devre d q blrahr.
~
Hukukta objektiviteye ve belki de objektif sekiilarizme karg~gelkjtirilen dini soylem,
farhnda olrnadan subjektif sekularizmi de besleyen bir kaynak haline gelebilir.
Begincisi; bireyin inqasmda dinin, toplumun in~aslndabireyin
(;ok onernli oldu@~gerqeginin en dogal sonucu, problemlerin qoziimsuzlu@nun sllunulann~nda kururnlan degil birey ve toplurnu yahndan ilgilendirdigidir. Dinin egemenlk ve etki alaninin hukuk duzeni tarafindan gormezden gelinmesi, dini temsil eden kumrn ve $ahislar bulunrnadiBna ve dinin gerilernesinden de soz edilerneyecegine gore sonusta birey devlet ba@m ve toplurn orgiisiinii zay~flatmakta, devletin giicu ve s a y g n h l zaafa ugramaktad~r.Cunkii hukukun boyun egdirmesi giice ve maddi unsurlara, dinin etkisi ise
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
bireyin öz tercihine ve vicdanına dayanır. Fertlerin bu iki bağlılık
arasında seçime zorlanması, görÜnüşte düzeni sağlayıçı gibi görünse de esasında maddf otoriteye karşı göstermelik bir boyun eğişi sağ­
layabileceğinden içinde ikiyüzlülük ve çözümsüzlük taşır. öte yandan din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik müdahaleler reaksiyoner akımlan, özgürlük karşıtı baskıcı anlayışlan, dinin yüce
değerlerinin çeşitli kesimlerce istismar edilmesi tema,yiillerini de güçlendirmektediL Böyle bir kargaşa ve güvensizlik ortamında, farklı
saiklerden doğan birçok davranış ve talebin de din ve ibadet hürriyeti adına gündeme getirilmesi tehlikesi vardır.
Altıncısı;
günümüzde din devlet ilişkilerini birini diğerine feda
etmeden makul bir çizgide buluşturmanın ve buna bağlı olarak bireylere uluslararası hukuk normlanna uygun bir din ve vicdan özgürlüğü tanımanın muhtemel riskleri teorik kurgudan beslenen var
sayımlada bilinemez. Bu konuda toplum mühendislerinin kurduğu
sebep sonuç ilişkisi ve mekanik determinizm yanıltıcı olmaktadır.
Bunu anlamada en sağlıklı yöntem, İslam toplumlannın bu alandaki tarihsel tecrübesinin iyi izlenmesidir. Osmanlı toplumu bunun belki de en açık ve uyancı ömeğidir. Gerçekten de Osmanlı, dönemsel
olarak bazı çizgi dışı tutum ve uygulamalar bulunsa da, gen~l olarak
gerek müslümaniann gerekse diğer din mensuplannın temel hak ve
özgürlüğünü koruyucu bir toplumsal düzen, banş içinde birlikte yaşamayı sağlayan bir gelenek tesis etmiş, insanlığa din devlet ilişki­
lerinin banşık bir çizgide seyredebileceğinin açık bir örneğini sunmuştur.
Osmanlı tecı:_iibesi
iki yönden güven vericidir. Birincisi; devlet
din özgürlüğünü kısıtlama sayılabilecek her türlü
müdahaleden uzak durduğu, bireye geniş bir din özgürlüğü alanı bı­
raktığı takdirde bu bütün devlet erkinin dinin ve din adamıann kontrolüne girmesi ve devletin giderek teokratik bir yapı kazanması gibi
bir sonuca yol açmamaktadır. İslam öğretisi de zaten böyle bir gelişime ve talebe elverişli değildir. Osmanlı'da devletin kamu alanında
çağının gereklerine göre davranıp zaman zaman klasik fıkıh dakttirıini hayli zorlayan büyük ölçekli toplumsalısiahat projelerini yürürlüğe koyabilmesi, diğer alanda bireye geniş bir özgünlük alanı bırakmış
vatandaşlannın
55
OSMANLI DEVLETi'NDE DiN ve ViCDAN HÜRRiYETi
olmasıyla
ve bundan doğan güven ortamının kendisine rahat hareket imka.nı vermesiyle de alakalıdır. Bundan, toplumsal bütünlük,
barış ve kalkınma açısından bireysel hak ve özgürlüklerin tanınma­
sının, kısıtlanmasına nisbetle daha rasyonel bir politika olduğu sonucu da çıkar.
Osmanlı
tecrübesinin günümüzde verdiği ikinci güven ise, dinbirey merkezli bir din! düşünceden ve özgürlük talebinden,
bu ister din ister düşünce özgürlüğü olsun, kaygı duymalarına gerek
olmadığıdır. İslam toplumunun arnelf icmaı ve gelenek, birey merkezli özgürlükçü düşüncenin çok uç noktalara kaymayacağının, diğer hak ve özgürlüklerin sınırını aşmayacak bir alan içinde kalacağının ve bunu sağlayacak bir hukuk düzeni inşasının mümkün oluşunun da en önemli güvencesi gibi durmaktadır.
darların
Modern Türkiye'de din ve vicdan özgürlüğünün çok ciddi bir
problem olarak devam etmekte oluşu, günümüzde hem siyaset hem
de dinin, işleyişlerine kıvam ve kalite kazandıracak bir alt yapı ve
geleneğe sahip bulunmayışıyla ya da bunun yitirilmiş olmasıyla
doğrudan ilgilidir. Dinf düşünce ve sosyal siyaset alanındaki geleneksizliğin ve irtifa kaybının en açık sonuçları din devlet ilişkilerin­
de ve din özgürlüğü alanında kendini göstermektedir. Dinf düşünce
ve tecrübe, son dönemlerde yaşadığı kırılmalar, dış müdahalelerin
yarattığı tepkisel aşırılıklar, inkıta sonrası dengesiz beslenmeler etkisiyle önceki yüzyıllardan tevarüs ettiği tabii gelişim seyrini sürdüremedi. Onun için de bugün dinf tecrübeyle ilgili birçok problemi daha
berrak bir zihinle tartışma imkanına yeterince sahip değiliz. Günümüzde dinf öğretinin zaman zaman toplumsal gerçekliği ve yararı
bulunmayan alternatif fakat hırçın toplum özlemlerinin hareket noktası yapılabilmesi de yine bu gayri tabii gelişim sürecinin ürünüdür.
Benzeri eleştiriler siyaset ve bürokrasi için de fazlasıyla geçerli olup
bu alandaki geleneksizlik, gerek geçmişle gerekse dış dünya ile yaşanan pratik ve teorik kopukluk sonuçta insan haklarından demokrasiye ve hukuk devletine kadar birçok kavram ve değeri günümüzde içsiz hale getirmiş, arıları mevcudu meşrulaştırma ve yaniışı perdelerne aracı kıldığından hızlı bir yıpranma sürecine sokmuştur.
56
Tebliğ: Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Geleneğin yerleşmesi ve bulartıklığın durulması için zamanın
geçmesine ihtiyaç bulunduğunu ve bilfiil yaşanan sıkıntılara ve çözüm arayışıanna dayalı bir ortak sağduyunun oluşmasının gerektiğini biliyoruz. Ancak Osmanlı tecrübesi bu zamanı kısaltmamızı ve
oluşumu hızlandırmamızı sağlayabilir. Siyasetçiler kadar din bilginleri V(J muhitlerinin de bu konuda köprüler kurmasıve bazı adımlar
atması halinde, birey ve toplum hayatını derinle!Tiesine etkileyen siyaset ve din alanında mesafe alınabileceği ve buna bağlı olarak da
birçok üst problemin çözülebileceği, gayri tabii gerilimlerin ortadan
kalkacağı söylenebilir.
KAYNAKLAR
Ahmet Mumcu, Atatürk'ün Kültür Anlayışında Vicdan ve Din Özgürlüğünün Yeri, Ankara 1991;
Ahmet Özel,
İslam Hukukunda Ülke Kavramı Darulislam Darul-
harb, İstanbul 1998, s. 43-60;
Hasan Hanefi, "Geleneksel İslam Düşüncesindeki Otoriteryenliğin
Epistemolojik Ontolojik, Ahlaki, Siyasi ve Tarihf Kökenleri", İs­
lamiyat, II/2, s. 25-37;
Hayreddin Karaman,
İslam'da İnsan Haklg.rı, İstanbul
H. Yunus Apaydın, "Siyasal Hayat",
266-2 70, 307-312;
Mehmet Akif Aydın, İslam ve
tanbul 1996, s. 229-236;
1996;
İlmihal, İstanbul
1999, II,
Osmanlı Hukuku Araştırmaları, İs­
Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Ankara 1998, s.
93-142;
Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında
1989, s. 183-196;
Gayr-ı Müslimler, İstanbul
1
Mustafa Fayda, "Hz. Peygamberin Müşrik Araplara Karşı Siyasetinin Son Safhası", Ebedl Risalet, İzmir 1993, I, 121-126;
Şerif
Mardin, "Laiklik ideali ve Gerçekler", Türkiye
56, Yaz 1999, s. 50-52.
Günlüğü,
sy.
57
Download