T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI EĞLENCE SEKTÖRÜNDE KORUNMASIZ İSTİHDAM ÖRNEĞİ OLARAK ÇİNGENELERİN/ROMANLARIN DURUMU Yüksek Lisans Tezi NURSEL DURMAZ Ankara-2012 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI EĞLENCE SEKTÖRÜNDE KORUNMASIZ İSTİHDAM ÖRNEĞİ OLARAK ÇİNGENELERİN/ROMANLARIN DURUMU Yüksek Lisans Tezi NURSEL DURMAZ Tez Danışmanı Prof. Dr. GÜLAY TOKSÖZ Ankara-2012 TEŞEKKÜR Pek çok insanın desteği ve katkısı ile ortaya çıkan bu çalışmada şüphesiz ki teşekkür etmek isteyeceğim birçok kişi olacaktır. Çalışmam esnasında bilgi ve birikimlerini benimle paylaşarak destek olan en başta danışman hocam Prof. Dr. Gülay Toksöz olmak üzere, önerilerini esirgemeyen hocalarım Prof. Dr. İlkay Savcı ve Yard. Doç. Dr. Kamil Orhan’a katkılarından dolayı çok teşekkür ederim. Çalışmanın alan araştırması kısmında bana yardımcı olan sevgili müzisyen Yunus Güzeller’e katkılarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Yine çalışmanın ilk anlarından itibaren bana destek olan ve tezi okuyarak önerilerde bulunan sevgili arkadaşım Arş. Gör. Mehtap Sarıkaya başta olmak üzere, çalışma üzerinde emeğini sunan sevgili dostlarıma minnettarım. Zaman zaman motivasyonumu kaybetsem de bana inancını yitirmeyen ve destek olan Okan Bodur’a yanımda olmasından dolayı edeceğim teşekkür az kalacaktır. Çalışma sırasında karşılaştığım türlü zorluklarda bana yardımcı olan en başta ağabeyim Orkun Saip Durmaz ve eşi Oya Gözel Durmaz olmak üzere, sevgili annem Aysel Durmaz ve babam Ali Cem Durmaz’a hayatım boyunca bana destek oldukları için minnettarım. İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. i KISALTMALAR ........................................................................................................ iv TABLO DİZİNİ .......................................................................................................... vi ŞEKİL DİZİNİ ...........................................................................................................vii GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 I. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜ 1.1. Eğlence Kavramı............................................................................................... 6 1.1.1. Eğlence Nedir?........................................................................................... 7 1.1.2. Eğlence Türleri ........................................................................................ 12 1.1.3. Eğlence Kavramının Tarihsel Gelişimi.................................................... 14 1.2. Eğlence Sektörüne Kamusal Bakış ................................................................. 19 1.2.1. Eğlence Sektörünün Siyasi Partiler Açısından Önemi ............................ 21 1.2.2. Eğlence Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar............................................... 26 1.2.2.1. Gece 00:00’dan Sonra Gürültü Yasağı ................................................. 26 1.2.2.2. Kapalı Alanlarda Sigara İçme Yasağı................................................... 27 1.2.2.3. Çalışanların Karşılaştığı Sorunlar......................................................... 29 1.2.3. Eğlence Sektöründe Esnek Çalışma İlişkileri.......................................... 31 II. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ YERİ 2.1. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Yasal Düzenlemeler ............................................................................................................. 36 2.1.1. Eğlence Sektöründe İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği...................................... 45 2.1.2. Eğlence Sektöründe Çalışanların Çalışma Süreleri .................................. 47 2.1.3. Eğlence Sektöründe Çalışanların Ücret Düzeyleri ................................... 48 2.2. Eğlence Sektöründe Düşük Sosyal Güvenlik Kapsamının Nedenleri ......... 49 2.2.1. Kayıt Dışı Çalışmanın Kayıt Altına Alınması İçin Yapılması Gerekenler53 2.3.1. Örgütlenme Nedir? ....................................................................................... 55 2.3.2. Eğlence Sektöründeki Geçmiş Örgütlenme Deneyimleri............................. 56 2.3.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme Oranı........................................................ 60 2.3.3.1. Örgütlenme Düzeyini Arttırmak İçin Ne Yapmalı? .............................. 61 2.4. Eğlence Sektöründe Ayrımcılık .......................................................................... 63 2.4.1. Stereotip (Kalıp Yargı) ve Önyargı Kavramları........................................... 68 2.4.2. Psiko-sosyal Açıdan İncelenmesi ................................................................. 70 2.5. Eğlence Sektöründe İstihdam Edilenlere Örnek Olarak Çingeneler/Romanlar: Ayrımcılık Deneyimleri ............................................................................................. 74 2.5.1. Çingeneler/Romanlar Kimdir? ..................................................................... 74 2.5.2. Türkiye’de Yaşayan Çingeneler/Romanlar ve Yaşam Şekilleri................... 79 2.5.3. Çingenelerin/Romanların Sosyal ve Ekonomik Hakları .............................. 85 2.5.4. Çingenelerin/Romanların Çalışma Yaşamındaki Yeri ................................. 89 III. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN ÇİNGENELER/ROMANLAR ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI 3.1. Yöntem................................................................................................................ 92 3.1.1. Araştırmanın Amacı ..................................................................................... 94 3.1.2. Araştırma Mekânının Belirlenmesi .............................................................. 95 3.1.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklem................................................................ 96 3.2. Alan Araştırması Bulguları ................................................................................. 97 3.2.1. Demografik Özellikler.................................................................................. 98 3.2.1.1. Cinsiyet .................................................................................................. 99 3.2.1.2. Yaş ....................................................................................................... 100 3.2.1.3. Medeni Durum..................................................................................... 102 ii 3.2.1.4. Eğitim Düzeyi ...................................................................................... 103 3.2.2. Mesleğe Giriş Nedenleri............................................................................. 104 3.2.2.1. Baba Mesleğini Devam Ettirme Geleneği ........................................... 104 3.2.2.2. Müziğe Olan Yatkınlık ........................................................................ 106 3.2.2.3. Ayrımcılık............................................................................................ 107 3.2.2.4. Ünlü Olma İsteği.................................................................................. 112 3.2.3. Eğitim Seviyeleri ........................................................................................ 115 3.2.4. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ...................................................... 118 3.2.4.1. Çalışma Süreleri ve Gece Çalışmanın Güçlükleri ............................... 119 3.2.4.2. Ücret..................................................................................................... 122 3.2.4.3. Sosyal Güvence.................................................................................... 126 3.2.4.4. Örgütlenme Düzeyleri.......................................................................... 130 3.2.5. Eğlence Sektöründe Çalışanların Sosyal Hayatı ........................................ 133 3.2.6. Eğlence Sektöründe Çingene/Roman Olmak ............................................. 134 3.2.7. Hükümetin Uyguladığı Politikaların Değerlendirilmesi ............................ 137 SONUÇ VE ÖNERİLER ......................................................................................... 139 KAYNAKÇA........................................................................................................... 147 EKLER..................................................................................................................... 165 EK 1: GÖRÜŞME FORMU................................................................................. 165 EK 2: GÖRÜŞÜLENLERİN LİSTESİ ................................................................ 167 ÖZET........................................................................................................................ 168 ABSTRACT............................................................................................................. 170 iii KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği A.g.e : Adı Geçen Eser AK Parti : Adalet ve Kalkınma Partisi Bağ-Kur : Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Kurumu BBP : Büyük Birlik Partisinin BDP : Barış ve Demokrasi Partisi CHP : Cumhuriyet Halk Partisi DP : Demokrat Parti DSP : Demokratik Sol Partisi İŞKUR : Türkiye İş Kurumu MESAM : Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MÜZİK-SEN: Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası MSG : Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği MÜ-YAP : Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği OLEYİS : Otel Lokanta ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası iv SGK : Sosyal Güvenlik Kurumu SP : Saadet Partisi SSGSS : Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu TAIEX : Teknik Destek ve Bilgi Değişimi TDK : Türk Dil Kurumu TOKİ : Toplu Konut İdaresi Başkanlığı TOLEYİS : Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu TÜRK-İŞ : Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜMİS : Türkiye Müzik İşçileri Sendikası UNESCO : United Nations Educational Scientific and Cultural Organization/Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TESDER : Türkiye Eğlence Sektörü Derneği v TABLO DİZİNİ Tablo 1: Yaş Dağılımı……………………………………………………………...101 vi ŞEKİL DİZİNİ Şekil 1: Eğlence ve Sanat........................................................................................... 13 vii GİRİŞ Eğlence kavramının geçmişi, çok eski dönemlere dayanmasına rağmen sektör olarak karşımıza çıkması ve dolayısıyla bu alandaki emekçilerin çalışma koşullarının tartışılması yakın zamana dayanmaktadır. Eğlence geleneği, toplum kültürünün bir yansıması olarak karşımıza çıkarken, süreklilik özelliğini de korumaktadır. Günümüzdeki eğlence hayatına bakıldığında Osmanlı Dönemi’nden kalma festival ve şenlik gibi eğlence türlerinin varlıklarını korumasının yanı sıra, teknolojinin gelişmesiyle beraber modern eğlence mekânlarının da ortaya çıktığı görülmektedir. “Felekten bir gün çalmak”, “gününü gün etmek” ya da “keyif çatmak” gibi anlamları içeren eğlence, insanoğlunun hayatında olmazsa olmaz bir hal almıştır. Bireyler özel hayatlarında karşılaştıkları sıkıntılardan uzaklaşmak için eğlenmeyi bir araç olarak görmektedirler. Çalışma hayatını da buna ekleyecek olursak; disiplinli, kalıplaşmış ve monoton bir çalışma düzeninin ortaya çıkardığı fizyolojik ve psikolojik durum, sadece dinlenme ve işe yeniden dönme ile çözüm bulamamaktadır. Bunun yerine eğlenme ve moral etkinliklerinin de yer alacağı aktiviteler tercih edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mutluluğu; “acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma hali” olarak tanımlarken, yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de 2011 yılı için 18 ve üzeri yaştaki bireylerin % 62,1’i kendini mutlu hissetmektedir. 1 İlk bakışta bu rakam yüksek gibi görünse de, duruma bir de tersinden bakıldığında, yani eğer ülkenin % 37,1’i kendini mutlu hissetmiyorsa bu mutsuzluğu gidermek için çeşitli yollar deneyecektir; bunlardan 1 “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”, TÜİK, 2011, s.77. birinin de eğlence olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu sebeple eğlencenin, az ya da çok birçoğumuzun hayatında var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Osmanlı Dönemi’nde baş gösteren eğlence anlayışı, ülkemizde özellikle 1930’lardan sonra önemli gelişmeler ve değişimler yaşamıştır. Modern eğlence mekânlarının artmasının yanı sıra sinema ve tiyatroların da açılmasıyla eğlence sektörü daha da canlanmıştır. Eğlence dendiğinde müzik, dans, şov gibi biçimlerin yanı sıra opera, bale, heykel gibi sanat dalları da akla gelmektedir. Dolayısıyla eğlence sektörünün kendi içinde gruplara ayrıldığını söylemek mümkündür. Bu durumda çalışmanın ilgilendiği alanı belirtmekte fayda vardır; burada gece özelinde müzik sektörü ele alınacaktır. Eğlence, bireylerin sosyal hayatlarında olmazsa olmazların içine girmişken, “acaba eğlence sektöründe çalışanlar için de aynı şey geçerli midir?” sorusu çalışmanın hareket noktası olmuştur. Dışarıdan bakan bir kimse için son derece renkli ve cezbedici olan eğlence hayatı, bir de bu sektörde çalışanlardan dinlenmelidir. Ne yazık ki sektörün koşulları incelendiğinde sanıldığı gibi çekici olmadığı anlaşılacaktır. Esnek çalışma biçimine örnek olarak gösterilebilecek olan eğlence sektöründe çalışma, gerek çalışma saatlerinin belirsizliği ve ücret düzeylerinin belirsizliği, 2 gerekse sosyal güvencesizliği içinde barındırmakta, çalışanları oldukça ağır çalışma koşullarına itmektedir. Eğlence sektöründe çalışanların en büyük sıkıntılarından biri kayıt dışı çalıştırılmalarıdır. Her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu güzel sanatlar iş kolunda uğraş veren sanatçıları mevcut yasa kapsamına almaya çalışmışsa da, eğlence sektörünün özgün çalışma koşulları nedeniyle bu sektörde çalışanların tümünü kapsamada yetersiz kalmaktadır. Kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen 6111 sayılı yasa ile getirilen kısmi sigortalılık uygulaması, özellikle müzisyen olarak çalışanların sosyal güvenlik sorunlarının çözümünde kısmen katkı sağlayabilmiştir. Kısmen denmesinin sebebi ise, kazançları düşük olan çoğu müzisyenin söz konusu primleri ödemekte güçlük çekmeleridir. Genel olarak eğlence sektöründe çalışanların sık iş değiştirmeleri işverenlerin sigorta yapmamalarına gerekçe olarak gösterilmektedir. Son derece yanlış ve kabul edilemez olan bu durum sektörde çalışanlar tarafından kanıksanmış bir hal alarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedenlerinin biri çalışanların ekonomik yönden güçsüz olmaları, bir diğeri de haklarını aramaya alışık olmamalarıdır. Bu durumda, eğlence sektöründeki emekçilerin sosyal güvenceden yoksun çalışmaları eğitim seviyeleri ile de ilişkilidir demek yanlış olmayacaktır. Sosyal güvenceden yoksun çalışanlar için elbette ki emeklilik de hayal olmaktadır. Bu sorunun çözülmesi adına sanatçılara prim ödemeksizin geçirdikleri çalışmalarını sigortalılık sürelerine ekleyebilmeleri için borçlanma hakkı tanınmıştır. Şu an yürürlükte olmayan borçlanma hakkı birçok sanatçıya emekli olabilme imkanı 3 tanımıştır. Ancak uygulamadan kaynaklı bazı hatalar nedeniyle istenilen sonuç elde edilememiştir. Ayrıca sektörün ağır çalışma koşulları erken yıpranmaya neden olmakta ve görselliğin ön planda olduğu eğlence sektöründe uzun süre çalışma olanağını ortadan kaldırmaktadır. Sektörde çalışanların mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda farklı olmalarının yanı sıra, sektörün iş süreci ve çalışma ilişkileri de birlikte hareket etmeye olanak vermemektedir. Dolayısıyla sektörde örgütlülük düzeyi oldukça düşüktür. Eğlence sektöründe çalışanların bir başka sorunu da ayrımcılığa uğramalarıdır. Özellikle kadınlar bu sektörde istihdam edilmeleri sebebiyle toplum tarafından dışlanmaktadırlar. Bu çalışmanın temel amacı, eğlence dünyasının sosyo-mekânsal coğrafyasını çizerken özellikle Ankara özelinde eğlence hayatının çeşitli aktörlerini tanıtmak ve eğlence hayatının “görünmez” aktörlerini ortaya çıkarmaktır. Bu doğrultuda eğlence sektörü ile ilgili olarak yukarıda bahsedilen sorunların irdelenmesi ve çözüm önerilerinin geliştirilmesidir. Daha önce konu ile ilgili yapılmış araştırmaların az sayıda olması kaynak bulma açısından sıkıntı yaşanmasına neden olmuş, ayrıca bir karşılaştırma yapma imkanını ortadan kaldırmıştır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır; birinci bölümde ilk olarak eğlencenin tanımı, ortaya çıkışı ve 4 Osmanlıdan Cumhuriyete zaman ve mekan içinde tarihsel gelişimine yer verilmiştir. Kültürel çeşitliliğin eğlence hayatındaki yansımaları incelenmiştir. Küreselleşmenin eğlence sektörü üzerindeki etkileri, çalışma koşulları ve esnek çalışma biçimleriyle ilişkilendirilerek sunulmuştur. İkinci bölümde, eğlence sektörünün çalışma yaşamındaki yeri incelenmiştir, bu sektörde çalışanların sorunları tespit edilmiş ve çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümü ise sektörle ilgili yapılan alan araştırmasından oluşmaktadır. Alan araştırması, eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine mülakat yapılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma öznesi olarak Çingenelerin/Romanların seçilmesindeki neden, hem Çingenelerin/Romanların büyük çoğunlukta eğlence sektöründe istihdam edilmeleri, hem de çalışma hayatında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin içinde yer almalarıdır. Çingene denildiğinde insanlarda kötü bir algının oluşmasının nedenleri, kulaktan dolma bilgilere dayanmaktadır. Çingene kelimesinin dünyanın birçok yerinde aşağılanma, horlanma, Çingenelerin/Romanların dışlanma sebebi kendilerine Çingene olması, denmesinden zaman zaman hoşlanmamaları sonucunu doğurmuştur. Bu sebeple alan araştırması sırasında katılımcılara, kendilerine Çingene mi denmesini yoksa Roman mı denmesini istedikleri sorulmuştur. Görüşme yapılanların çoğunluğunun Çingene kelimesini tercih etmesi, özelikle eğlence sektöründe çalışmalarındankaynaklı olabileceği sonucunu doğurmuştur. Çünkü kendileri de, müzik sektöründe başarılı olmalarını Çingene genleri taşımalarına bağlamaktadırlar. Çalışmamız boyunca Çingene kelimesinin rahatsız edici bir unsur olmaması gerektiği savunulmuş, insanlara bunu kabul 5 ettirmenin bir yolu olarak da çalışmada Roman yerine Çingene kelimesi kullanılmak istenmiştir. Ancak yine de son zamanlarda Roman kelimesinin daha yaygın kullanılması sonucu çalışmada her ikisine de bir ayrım gözetmeksizin yer verilmiştir. 6 I. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜ 1.1. Eğlence Kavramı Eğlence, hem tarihsel hem de kültürel özelliklere sahip olan bir görüş, bir fikirdir. 2 Eğlence, gerçek uygulamaları ve zihinsel süreçleri kapsadığı için, bir kimse için eğlence olarak değerlendirilen bir olgu, veya bir aktivite, bir başkası için olmayabilir. 3 Bu sebeple, eğlence kavramının yapısı ve kapsadığı alanlar sebebiyle tanımlanması oldukça zordur. Eğlenceler, insanlığın başlangıcından itibaren her dönemde gerçekleştirilen bir uygulama bütünü ve gelenekler bileşkesidir demek yanlış olmayacaktır. Gerek toplumsal yaşama geçmeden önce, gerekse toplumsal yaşama geçtikten sonra bu durum değişmemiştir. Dolayısıyla, eğlence kültürü, bireylerin dünyayı algılama ve tanımlama tarzının, kendi içinde yaşadığı sosyokültürel ortamı yorumlayarak ifade etme biçimlerinin açıklanmasında bir araçtır. 4 Genel olarak eğlence denilince ilk akla gelen, neşe ve coşku içerisinde geçirilen vakittir. İnsanoğlu yüzyıllardan beri eğlence kültürüyle iç içe yaşamıştır. Eğlence, her insanın hayatında mutlaka var olmuş ve olmazsa olmaz denilen bir fenomen halini almıştır. Örgütlü yaşama geçilmesi ve kitle iletişim araçlarının 2 M.Argan, Eğlence Pazarlaması, Detay Yayıncılık, Ankara, 2007, s.73. Dyer, 2002’den Aktaran M. Argan, 2007, s. 73. 4 N. Özdemir, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, Akçağ Yayıncılık, Ankara, 2005, s.22. 3 yaygınlaşması ile birlikte eğlencenin unsurları da değişiklik göstermiştir, ancak eğlence ve insanoğlunun hayatında eğlenceden ödün vermemesi değişmemiştir. 5 1.1.1. Eğlence Nedir? Eğlence sözcüğünün “eğ/eg” kökü, “durmak, kalmak, beklemek” anlamına gelirken, kelimenin tamamı “bir yerde durulup toplanarak, kalarak düzenlenen tören” anlamında kullanılmaktadır. 6 Latince kökenli olan “entertain”in kök anlamı “tutmak ve yakalamak” olarak tanımlanmakta, kelimenin ilk anlamı ise, zevk sağlamak üzere dikkatin tutulması olarak açıklanmaktadır. Türk Dil Kurumu (TDK)’nun Türkçe sözlüğünde ise eğlence, “neşeli ve hoşça vakit geçirten şey veya kimse” 7 olarak tanımlanmaktadır. Eğlence ile ilgili olarak, “eğlence, eğlenceli, eğlencesiz, eğlencelik, eğlenmek, eğletmek, eğlettirmek, eğlettirme, eğletiş, eğlenme, eğleniş” sözcüklerine yer verilmektedir. 8 Buradan hareketle “eğlemek” kelimesinden yola çıkarak eğlencenin serbest zamanla ilişkili olabileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Serbest zaman, geçmişte boş zaman blokları anlamına gelmekteyken, günümüzde yapılacak faaliyetlerle anılmaya başlanmıştır. Bu faaliyetlerin çoğu eğlence temelli olmaktadır. Yani bireyler kendilerini serbest zamanlarında “eğlemek” için eğlenmeyi tercih etmektedirler. Serbest zaman organizasyon türlerinden biri 5 H. Alkan, Popüler Kültür ve Eğlence Hayatı, Ankara’nın Eğlence Hayatı Üzerine SosyoKültürel Bir İnceleme, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 35. 6 İ. Z. Eyüpoğlu, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1995, s. 221. 7 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.50c8df87930949.88 155753 8 B. Atalay, Türk Dilinde Ana Kelimeler veya Türkçede Türetme Sözlüğü, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1967, s.53. 7 olarak gösterilen rekreasyon, 9 yeniden yaratma, canlandırma ve eğlendirmeyi ifade etmektedir. Türkçe karşılığı ise yaygın bir şekilde boş zamanları değerlendirme olarak tanımlanmaktadır. Bu ise, bireylerin ya da toplumsal grupların boş zamanlarında gönüllü olarak, yerine getirdikleri dinlendirici ve eğlendirici etkinlikler anlamında kullanılmaktadır. 10 Serbest zaman, yükümlülükleri yerine getirmekle yıpranan beden ve ruhun yenilenmesi ve canlanması adına yapılan faaliyetleri içermektedir. 11 Rekreasyon olgusu, insanların dinlenmesi, eğlenmesi, kendini gerçekleştirmesi gibi zorunlu olmayan ancak yaşam için son derece önemli bir felsefi bakış açısı haline gelen ihtiyaçlar temelinde şekillenmektedir. İhtiyaçları birincil ve ikincil ihtiyaçlar olarak sınıflandırmak mümkündür. Birincil ihtiyaçlar, yaşam için gerekli olan yemek, barınmak, dinlenmek ve uyku gibi unsurları kapsamaktadır. İkincil ihtiyaçlar ise düşünce ve duygularla ilgili olup, sosyal ve psikolojik bir özelliğe sahiptir. 12 “Maslow’un İhtiyaç Hiyerarşisi”ne göre de ihtiyaçlar beşe ayrılmaktadır. Bunlar; fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sevgi ve ait olma, saygı ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır. Kişinin gizli kalmış yetilerini ve yaratıcılığını ortaya çıkaran kendini gerçekleştirmenin bir yolu rekreasyonel etkinliklere katılım olmaktadır. 13 Eğlence ile serbest zaman ilişkisi buradan hareketle kurulmaktadır. Eğlenceyi içeren rekreasyonel etkinlik, serbest zaman aktivitelerinden biridir demek yanlış olmayacaktır. 9 M. Argan, 1997, s. 25. Karaküçük, 1999’dan Aktaran M. Argan, 2007, s. 26. 11 G. Kaçmaz, Eğlence Pazarlamasında Sahne Sanatlarının Pazarlaması ve Bir Uygulama, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s. 3. 12 Karaküçük 1999’dan Aktaran M. Argan, 2007, s. 29. 13 M. Algan, 1997, s. 29. 10 8 Eğlence, aynı zamanda gülmenin bir çeşididir. Ancak şu farkla ki, insan tek başına gülebilir ancak eğlencelerde ”birlikte/topluca eğlenme” söz konusudur. Eğlence insanların sıkıldıkları ya da bunaldıkları resmi/formel hayatlarından bir kaçış dönemi/anıdır. Eğlence, insanın mutluluk arayışını sürekli olarak canlı tutan öğelerden bir tanesi, belki de en önemlisidir. 14 Sözcüklerin yan anlamlarının belirlenip, kullanımlarının bilinmesi eğlence kavramının açıklanmasında katkı sağlayacak bir nitelik taşımaktadır. “Eğlence: Felekten bir gün çalmak, hoş bir gün geçirmek. Felekten kam almak, hoş vakit geçirmek. Gönül eğlendirmek, sevilen bir şeyle hoş vakit geçirmek. Gününü gün etmek, gününü hoş geçirmek. Keyfetmek, keyif çatmak, keyif yetiştirmek, hoş ve eğlenceli vakit geçirmek. (…)” 15 Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü’nde yalnızca eğlendirmeye ve dinlendirmeye yönelik ezgilerin, dansların, skeçlerin ve beceri gösterilerinin gerçekleştirildiği yere ya da salona “eğlence yeri”; eğlendirmeyi amaçlayan, seyirci oyalamak, ona hoşça vakit geçirmesini sağlamaktan başka bir amacı olmayan gösteriye de “eğlendirici gösteri” 16 denilmektedir. 14 H. Alkan, 2008, s.37. M. A. Agakay, Türkçede Mecazlar Sözlüğü, Ankara, 1949, s.35-36. 16 Ö. Nutku, Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü , Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s.45. 15 9 Bazı yazarlar, savunmaktadır; 17 geçmiş çünkü dönemlerde kültürel eğlencenin, öğeler nesilden toplumları nesile var ettiğini eğlence yoluyla aktarılmaktadır. Bu sebeple, günümüzdeki popüler kültür ürünleri ile kuşatılmış bulunan eğlence hayatına bakıldığında, toplumların kültürlerinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu da düşünülebilir. Ayrıca eğlenceler; toplumsal birlik ve dirliği sağlama işlevini, bireyi çok küçük yaştan itibaren kendi ortamı içine çekerek ve eğiterek gerçekleştirmektedir. Başka bir deyişle, eğlenceler karşılıklı etkileşime, ortak eyleme ve böylelikle de ortak mirasın ve geleneksel bilginin aktarılmasına olanak tanıyan yapılarıyla, toplumsal dirliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. 18 Eğlenceler; hem toplumsal psikoloji, hem bireysel psikoloji, hem de sosyolojik bağlamda önemli işlevlere sahip olduğundan sosyo-psikolojik boyutu ele alınması gereken alanlar arasındadır. Eğlenceler, birey ve toplum açısından eğitim işlevine de sahip olmaktadır. Bireyler yaşadıkları toplumdaki sözlü ve sözsüz iletişim yöntemleri ve araçları hakkındaki bilgiyi edinme ve kullanma fırsatını genelde grup ortamlarında ya da eğlence ortamlarında yakalamaktadırlar. 19 Toplumsallaşma sürecinde ise birey, bir olay ya da durumu nasıl algılayıp anlamlandıracağını ve hangi şekilde tepki göstereceğini eğlence ortamlarında öğrenmektedir. Çünkü eğlenceler, bireyleri bir araya getirmekte, bireyler arasındaki sosyal bağları güçlendirmekte ve ortaklığı pekiştirmektedir. 20 Türk eğlence geleneğinde yer alan toplantı ve eğlencelerden bazılarına “dernek” adı verilmesi, eğlencelerin “birlik ve 17 H. Alkan, 2008, s. 6. N. Özdemir, 2005, s. 329. 19 A.g.e., s. 327. 20 Durkheim’den Aktaran And 1982’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 328. 18 10 dirliğin sağlanmasındaki” işlevini ortaya koyar nitelik taşımaktadır. Dernek kelimesi, “toplantı, düğün, daha doğrusu eğlenmek amacıyla yapılan toplantı” anlamında kullanılmaktadır. 21 Bireyler bu ve benzeri günlerde topluca bir araya gelerek eğlenmektedirler. Birey, toplu eğlenceler aracılığıyla içinde bulunduğu veya ait olduğu toplumu tanıma, kabul etme, varsa sorunlarını çözümleme ve uyum sağlama olanağını elde etmektedir. Bu, eğlencenin birey bağlamında sosyalleştirici işlevinin varlığına işaret etmektedir. 22 Toplumsal birliğin temelini oluşturan toplumsal belleğin en canlı olarak ortaya konulduğu, aktarıldığı ve genişletildiği ortamların başında eğlenceler gelmektedir. 23 Sosyal psikolojinin “birey, aynı fikirde olduğu insanları sever, … dahası bir birlik ilişkisi içinde olduğu insanları zamanla sever” şeklindeki yaklaşımı, bu değerlendirmeleri destekler niteliktedir. 24 Önceleri, boş zaman; kişiye/topluma, çalışma eyleminden ayrı bir hava getiren, onu rahatlık ve gevşeme halinde tutmaya yarayan bir anlama sahipken, şimdilerde, bireysel inisiyatifin, istemli tercihlerin ve özgürlüğün alanı olmaktan çıkmakla, kurumsal aygıtlarca organize edilen bir alan olmakla daha çok ilişkili görülmektedir. 25 Bu yöndeki gelişmeler bir “boş zamanları değerlendirme endüstrisi” 21 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.50d78d76c78a87.8 7450959 22 N. Özdemir, 2005, s. 331. 23 N. Özdemir, 2005, s. 330. 24 Freedman vd. 1998’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 330. 25 Ö. Aytaç, “Kapitalizm ve Hegemonya İlişkileri Bağlamında Boş Zaman”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 28, 2004, s. 116. 11 ortaya çıkarmıştır. Bu endüstri, boş vaktin piyasa değerine, ticarî örgütlenmesine işaret etmektedir. Aynı zamanda, gösteri sanatları, televizyon, oyunlar, sinema, tiyatro, müzikal gösteriler, yüzme havuzları, para makineleri, jimnastik salonları, sirk, lunapark, kitle konserleri, karnavallar, kitle turizmi, gösterişe dayalı tüketim vb. alanları içine alır. Bu endüstri, ayrıca, seyahat acenteleri, otel ve moteller, kamp malzemeleri, deniz ve dağ sporları için gerekli malzemenin üretilmesi ve pazarlanmasına kadar yayılan oldukça geniş bir pazarı da kapsar. Boş zamanın artması, bu alanda pazar payını artırmak isteyen sektörlerde kıyasıya bir rekabete yol açmıştır. 26 Eğlenceyi bir ürün (hizmet) olarak sunan sektör ise “eğlence endüstrisi” olarak adlandırılmaktadır. 27 1.1.2. Eğlence Türleri Kültür ve sanatın eğlence ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde gelir ve heyecan yaratmak üzere yaratılan bir olay veya etkinlik olarak basitçe tanımlanan eğlence, sanat ve ticaretin bir karması haline gelmiştir. 28 Serbest zamanla ilişkilendirilen eğlence aktiviteleri kültür ve sanatta ön plana çıkmaktadır. 29 Sanat ve kültürel tüketim eğitsel eğlencenin bir formu olarak yorumlanabilir. Zira bu tüketim formunda insanlar hem bir şeyler öğrenmekte, hem de eğlenmektedir. Sanat ve eğlence arasında çok az fark bulunmakta ve hangi aktivitelerin sanatın, hangisinin ise eğlencenin içerisine dahil olduğunu net bir şekilde ayırmak kolay ve mümkün 26 Ö. Aytaç, 2004, s. 117. G. Kaçmaz, 2009, s. 5. 28 Avrich, 2002’den Aktaran M. Argan, 2007, s. 147. 29 M. Argan, 2007, s. 147. 27 12 görünmemektedir. Eğlence-sanat farkı nihayetinde yapısal bir durumdur. Artistik veya sanatsal değer keyfi, estetik sistemin bir parçasıdır. Sanatsal değer yargısı, tüketicinin içinde bulunduğu sosyal pozisyona bağlı olarak da değişebilmektedir. Tüketiciler tarafından sanat ve kültür eğlence formları şeklinde değerlendirilmesine karşın, kültür ve sanatın eğlence olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalar yapılmaktadır. Şekil 1: Eğlence ve Sanat Kaynak : H. Hughes 2000’den Aktaran M. Algan, s. 150. Şekil I’de Hughes eğlence ve sanat arasındaki farkı her ikisinin de hangi aktiviteleri içerdiğini göstermiştir. Görüldüğü gibi opera, bale, tiyatro gibi sanat dalları da yukarıdaki tabloda yer almaktadır. İnsanlar, güzel vakit geçirmek için bahsi geçen bu aktivitelere gitmeyi tercih etmektedirler. Eğlencenin tanımı ise “neşeli ve hoşça vakit geçirten şey” olarak yapılmıştı. Dolayısıyla opera, bale, tiyatro gibi sanat dallarını eğlence ile ilişkilendirmek mümkündür. Her sanatın içinde eğlencenin de olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü sanat ve eğlencenin her ikisi de esinlenme, harekete 13 geçirme, eğlendirme, eğleme ve bireye hoş anlar yaşatma duyguları sağlayan eserler olarak tanımlanabilmektedir. 30 Bizim çalışmamızda ise sanat kısmından ziyade eğlence üzerinde durulacaktır. Bu çalışmada, eğlenceyi de kendi içinde gruplandıran Hughes’in tablosuna göre çalışma alanı gece hayatında kendini gösteren sektör olan müzik sektörü olacaktır. 1.1.3. Eğlence Kavramının Tarihsel Gelişimi Çok karmaşık bir toplumsal yapıda ve çok geniş bir coğrafyada varlığını sürdüren Türk-İslam yapısı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda eğlence geleneği de geçmişin çeşitli kaynaklarından esinlenen ve değişik toplumsal işlevleri kapsayan bir bütün olarak gelişme göstermiştir. Osmanlı yaşam biçimi içindeki eğlenceler, Batı’daki gelişmelere paralel olarak çok görkemli ve toplumun bütün üyelerinin katıldığı olaylardır. Ancak bu eğlenceler Batı’nın tersine soylular ve sınırlı bir çevre için değil, bütün halkın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Eğlenceler, “her zaman için halka ve isteyen herkese açık olduğundan, Rönesans Avrupası’nda olduğu gibi yalnızca saray duvarları içinde kalmamış, halkın büyük çapta katkısıyla ortaya çıkarılmıştır.31 Osmanlı eğlenceleri, çoğunlukla yılın belli günleri olan muhteşem eğlenceler olup, görünüşte boş vakit geçirmek gibi olsa da önemli işlevlere sahiptir. Bu bağlamda Osmanlı’da yenilenme ve birleştirici işlevlere sahip bir eğlence anlayışı mevcuttur. 30 M. Argan, 2007, s. 151. N. Özdemir’den Aktaran T. Çedikçi, Eğlence Sektörünün Ülke Ekonomisindeki Yeri: Bir Uygulama Örneği, Müzikaller, İstanbul Kültür Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008, s.29. 31 14 Geçici sürelerde malî birikim ve enerji birikiminde dengelenme işleminin yapılması için harcama yapılması gerekmektedir. Bu sebeple düzenlenen eğlenceler, dini ve sosyal yasakların, aynı zamanda baskının ortadan kaldırılmasına ve maddî anlamda “savurganlık” yapılmasına müsaade eden özgür bir alan oluşturmaktadır. Bu özgür alan da topluma yenilenme, yeniden canlanma fırsatını sağlayan önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Osmanlı toplumu eğlencelerle bir araya gelip, bir bütün oluşturmaktadır. Geleneklerin sürmesi, inançların tazelenmesi, değer yargılarının, törelerin kökleşmesini sağlarken, toplumun bir üyesi olmanın verdiği mutluluk, eğlenceleri bir sosyal aktivite haline getirmektedir. Osmanlı eğlencelerine içerik olarak bakıldığında, başlangıçta Şaman geleneğinden gelen müzik, dans, cambazlık, şiir ve öyküye dayalı içerik giderek genişlemiş ve daha uzun zaman birimlerine yayılmıştır. 32 Osmanlı döneminde müziğin dans ile bütünleştiği etkinliklere de rastlamak mümkündür. Osmanlı müzik geleneğinde, raksın çok önemli bir yeri olduğu ve hatta zaman zaman raksın müziği, müziğin raksı tamamlayıcı unsurlar olduğu görülmektedir. Raks edenler için kullanılan çengi terimi, önceleri zil çalan kişi, daha sonraları “çeng” çalgısı çalan kişi anlamına gelirken; aynı zamanda profesyonel dans edip, taklit yapan kişiler için kullanılan bir terim olmuştur. Ayrıca bazı kaynaklarda, çengilerin gayrimüslim veya Çingene olan kadın rakkaseler olduğuna dair tanımlar bulunmaktadır. 33 Osmanlı eğlenceleri, günümüzün sanat anlayışına çok yakın olan bütünsel yapısıyla ve günümüzde halen varlıklarını sürdüren kukla, gölge oyunu gibi eğlence yapılarıyla çağdaş festival ve eğlence anlayışına bir köprü olmuştur. Bunun yanısıra 32 T. Çedikçi, 2008, s.31. V. Aytar; K. Parmaksızoğlu, İstanbul’da Eğlence, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011, s. 47. 33 15 günlük yaşamın dışına taşan şenlikler olarak bahar kutlamaları, yöresel festivaller, kültür ve sanat eğlencelerinin etkili bir kaynağını ve toplumsal açıdan başarılı bir örneğini oluşturmuştur. Tanzimat döneminde de eğlence anlamında ilk yaşanmıştır; Türk edebiyatına giren tiyatro, Cumhuriyet Dönemi’nde batı modelini benimseyen Türkiye’de, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara sahne olmuştur. Cumhuriyetin ilk dönemi denilebilecek 1923-1938 yılları arasında yani Atatürk’lü yıllarda halkın başlıca eğlencesi tiyatro ve sinema olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde eğlence yaşamında en çok değişiklik İstanbul’da yaşanmıştır. Bu dönemde İstanbul’da yeni parklar, gezi alanları, meydanlar ve eğlence mekânları açılarak İstanbul’a modern bir hava verilmeye çalışılmıştır. Örneğin Taksim Belediye Gazinosu, Açıkhava Tiyatrosu bu dönemde açılan eğlence mekânlarıdır. 34 1930'lu yıllardaki Büyük Ekonomik Buhran boyunca eğlence üreticileri, o karanlık günlerin üzüntüsünden insanları kurtarmak için zevk verici aktiviteleri insanların hizmetine sunmuşlardır. 35 Eğlence endüstrisindeki asıl patlama ise II. Dünya Savaşından sonraki dönemlere rastlamaktadır. Savaşın sona ermesiyle Türkiye‘de eğlence anlamında yeni bir dönem başlamıştır. Endüstri olarak eğlence 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren, özellikle sinema filmlerinin ortaya çıkışı ile büyük bir ilerleme kat etmiştir. Yine bu dönemde barlar modernleşirken, Amerikan tarzı gece klüpleri ortaya çıkmış, gramofon yerine pikaplar kullanılmaya başlanmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında Hollywood sineması önemli oranda dikkat çekmeye başlamış, televizyonun ortaya çıkışı ve özellikle de yaygınlaşmaya başlaması ile de 34 35 T. Çedikçi, 2008, s. 36. M. Argan, 2007, s. 58. 16 şekil değiştirmiştir. 1960’lar gazinoların, tiyatroların, sinemaların en parlak olduğu yıllar olmuştur. Ülkenin her yanında açılan sinemalar, tiyatrolar, gazinolar eğlence sektörünü canlandırmıştır. Yine bu dönemde tavernalar, kabare tiyatroları, diskotekler yeni açılan mekânlardır. Eğlence endüstrisinin gelişmeye başlamasının sebeplerini sıralayacak olursak; 36 Boş zaman artışı Kitle iletişim araçlarındaki artış Eğlence ürünlerinin artması ve teknolojik gelişmeler Eğlence endüstrisinde pazarlamanın önem kazanması Eğlence endüstrisindeki kar artışı Eğlence olgusunun yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi Eğlence olgusunun küresel bir pazar haline gelmesi şeklinde ifade edilebilir. İletişim teknik ve araçlarının toplumsal yaşamda henüz etkili ve yaygın olmadığı dönemlerde daha güçlü olmak üzere, birey “haber alma ve verme” ihtiyacını, çok kere festivaller, şenlikler, oda sohbetleri gibi eğlence ortamlarında gidermekteydi. Ancak, teknolojik gelişmeler ile paralel olarak, fiziksel mekan kavramlarında çözülmeler yaşanmış ve yerine sanal eğlence ortamları yaratılmıştır. 37 Küreselleşmenin getirdiği, mekan ve zamanın sınırlarından kurtulma, 38 birbirinden farklı eğlence ortamı tanımları ve eğlence türleri ile araçlarını ortaya çıkarmıştır. Küreselleşme ile birlikte yaşanmaya başlanan aşırı bireyselleşme olgusunun eğlence yaşamında görülmeye başlanması, toplumsal birlik ve bireysel psikoloji üzerinde 36 M. Argan, 2007, s. 62-67. N. Özdemir, 2005, s. 338. 38 Bauman 1999’dan Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 338. 37 17 olumsuz etkiler yaratmaktadır. Öncelikle toplumun, daha sonra da ailelerin bir arada eğlenmeleri engellenmekte, böylelikle daha çok sayıda eğlence tüketicisi ortaya çıkarılmaktadır. 39 Günümüz dünyasında, eğlencenin ekonomik değerinin ABD’de yüksek rakamlara ulaştığı tahmin edilmektedir. Amerika’da orta-üstü gelire sahip olan kişiler, gelirlerinin büyük bir kısmını boş zaman etkinlikleri için kullanmaktadır. 40 Pazar içinde yer alan şirketler de hem ulusal hem de uluslararası pazarlarda daha büyük pay alabilmek için yeni stratejiler geliştirmektedirler. Artık eğlence pazarı kavramı, diğer pazarlama alanlarından ayrılarak kendine özgü yapısı ve politikası ile pazarlama dünyasında yer edinmeye başlamıştır. 20. yüzyılın başlarında sanat olayları ile ilgili performanslar eğlencenin önemli bir kısmını temsil etmektedir. Sanat olayları performansı tiyatro, bale, opera ve konserleri kapsamaktadır. Pazarlama, poster, gazete, dergi ve ağızdan ağza iletişim ile sınırlıydı. Herhangi bir profesyonel eğlenceden yararlanmak için insanlar, tiyatro veya konser salonlarına seyahat etmek zorundadır ve bu salonlar eğlence üzerine odaklanmaktadır. Burada yerine getirilen şovlar canlı yapılmaktadır. Eğlence tedarikçileri performansı yerine getirenlerin elde ettiği haz ve alkışlar sayesinde tüketicilerden anında geri bildirim almaktadır. Teknolojideki gelişmeler, kitlelere ürün dağıtımını kolaylaştırıp artırarak, spor ve eğlence pazarlamasının değişimine neden olmuştur. Teknolojinin eğlencede yarattığı yeni dönüşüm ve değişimlerin sayısı oldukça fazla olmuştur. Sinema, radyo, TV, video kaydediciler, CD, DVD ve 39 N. Özdemir, 2005, s. 339. Cotte ve Ratneshwar’den Aktaran Çedikçi’den Aktaran D. Dumanlı, Eğlence Pazarlaması Çerçevesinde Marka Bilinirliği: Türkiye’den Bir Örnek Uygulama, İstanbul Kültür Üniveristesi, 2012. 40 18 internet; dünya çapında eğlence ürünlerinin yayılmasını daha da kolaylaştırmıştır. Kimi pazar analistleri ve medya araştırmacıları çağımızı “eğlence çağı” olarak nitelendirmektedir. Günümüzde mevcut eğlence araştırmaları, kitle iletişim araçları, popüler kültür ve kültürler arası iletişim alanlarında birleşmektedir. 41 Eğlencenin gün geçtikçe hayatımızda daha çok yer kaplamasının nedenlerinden biri de küreselleşme ile birlikte gelen “ben” ve “öteki” anlayışının yaygın ve egemen olduğu bir dünya düzeninin var olmaya başlamasıdır. Bireylerin eğlence hayatına zaman ayırabilmeleri ile toplum içinde sınıflandırılmaları bağlantılı bir hal almıştır. Eğlence hayatına dahil olma, günümüzde üst sınıf kategorisinde yer alma anlamıyla eşdeğer kullanılmaya başlanmıştır. Bu sebeple de, eğlenenler ve eğlendirenler arasında bir sınıf farkı doğmuştur ve gün geçtikçe daha da belirginleşmektedir demek yanlış olmayacaktır. 1.2. Eğlence Sektörüne Kamusal Bakış 1982 Anayasası ile sanatın ve sanatçının korunması konusundaki önceki anayasalarda yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş ve bu yolla sanat ve sanatçının korunması anayasal güvence altına alınmak istenmiştir. 1982 Anayasasının “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64. maddesinde aynen “Devlet sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır” hükmüne yer verilmiştir. 42 Ancak anayasanın bu emredici hükmüne rağmen, aradan geçen yaklaşık otuz yıllık süre içerisinde devletin sanat ve 41 V. Çakır, Bir Sosyal Etkinlik Olarak Eğlence ve Televizyon: Konya Örneği, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2005, s.2. 42 G. Erdoğan, “Sosyal Devlette Sanat ve Sanatçının Korunması”, TBB Dergisi, Sayı 74, 2008, s.5. 19 sanatçıyı koruması yönünde somut bir adım atılmamıştır. Örnek vermek gerekirse, UNESCO’ nun 1980 yılında Belgrad’da yayımlamış olduğu sanatçıların statüsüne ilişkin Tavsiye Kararı 43, aradan geçen otuz yıllık süreye rağmen ne ilgili bakanlıklar olan Kültür ve Turizm, Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Dışişleri Bakanlıklarınca ne de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanlığınca henüz Türkçeye çevrilmemiştir. 44 Bu kararda; sanatçıların çalışma ve yaşam koşulları, sosyal statüleri, eğitimleri, mesleki ve sendikal örgütleri gibi konulara değinilmiştir. Bu sebeple çalışanların haklarını öğrenebilmeleri için, bu Tavsiye Kararının Türkçeye çevrilerek daha rahat erişilebilir hale gelmesi sağlanmalıdır. Bu somut örnek devletimizin sanat ve sanatçıya ilgisini ve bakış açısını yeterince anlatmaktadır. Bilindiği gibi sanatsız toplum ölü, ekonomik açıdan güçsüz sanat ise acizdir. Yani parasız, aç ve yasal yönden güçlü olmayan bir sanatçının, ne topluma tercüman olmasını ne de sanatın onurunu korumasını beklemek günümüzün ekonomik ve sosyal gerekçeleriyle bağdaştırılamaz. Küreselleşme gelişmelerinin aksine, günümüz dünyasında, gelişmiş ülkelerin yanı sıra geri kalmış ülkeler dahi sanat ve sanatçılarını desteklemek ve korumak amacıyla özel yasal düzenlemeler yapmışlardır. Dikkat edilirse kültür ve sanatıyla dünyayı etkileyen, yönlendiren ve hedef çizen ülkelerin sanatçıları devletçe her anlamda desteklenmekte ve korunmaktadır. Oysa ülkemizde 43 http://portal.unesco.org/en/ev.phpURL_ID=13138&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201. html 44 M. Çırıka, “Sanatın ve Sanatçının Korunması”, Yenigün Gazetesi, 24 Haziran 2010. 20 sanata ve sanatçıya sahip çıkılmadığı için, tüm güzel sanat dallarında evrenselliğe ulaşabilen sanatçılarımızın sayısı ne yazıktır ki bir elin parmaklarına ulaşamamıştır. 45 Diğer yandan, ülkemizde sponsorluk uygulaması da henüz yeterince gelişmediğinden ve yaygınlaşmadığından, özel sektör kuruluşlarımızın sanat ve sanatçıya desteği ne yazık ki yeterli düzeyde değildir. Sanat ve sanatçıya destek veren çok az sayıdaki özel sektör kuruluşu da sanatın alt yapısını yapmakta ve sadece kuruluşlarını medya kanalıyla kamuoyuna taşıyacak reklam amaçlı kültür ve sanat etkinliklerine destek sağlamaktadır. Bu nedenle devletin sanat ve sanatçıyı koruması ve desteklemesi bu açıdan da önem taşımaktadır. 1.2.1. Eğlence Sektörünün Siyasi Partiler Açısından Önemi Genellikle, “hoşça vakit geçirten şey” olarak tanımlanan eğlencenin, aracı/amacı/ürünü olan “gülme” fizyolojik fonksiyonlar üzerinde, sinir sisteminde, ruhsal yapıda rahatlık, mutluluk verici bir etki yapmaktadır. Bunun yanı sıra “gülme”, sosyal hayatta, insanlık ilişkilerinde düzen getirici, onları düzeltici bir göreve sahiptir. 46 Buradan hareketle, eğlencelerin, toplumun psikolojik sağlığı için gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda eğlence mekânları, kültürün yaratıldığı, icra edildiği ve değiştirildiği; çoğunlukla geleneksel, sözel bilginin aktarıldığı ve yerel yaşantının canlı tutulduğu, özetle geleneğin egemen olduğu belli 45 46 A.g.e. Göker’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 338. 21 başlı “kamusal alanlar”dır. 47 Bu sebeple, eğlence sektörünün bir başka faydası da küreselleşmeye karşı toplumun sosyokültürel yapısını korumaya yardımcı bir unsur oluşturmasıdır. Dolayısıyla eğlence temelli kamusal mekânları tüketilen toplumlar, normlarını, değerlerini yaşatmakta güçlük çekerken; başka aktörlerin ulusal/küresel ölçekte yarattığı kamusal alanlarda sunulanları izlemek zorunda kalmaktadırlar. 48 Buna rağmen, ülkemizde siyasi partilerin tüzüklerinde kültür ve sanat faaliyetlerine yeterli düzeyde yer vermedikleri, parti bünyesinde ve topluma yönelik sanat faaliyetlerinde bulunmadıkları bilinen bir gerçektir. Bazı partilerimizin bünyesinde Kültür ve Sanat Komisyonları da vardır. Ancak faaliyetleri kamuoyunca pek bilinmemektedir ve çalışmaları kamuoyuna yansımamaktadır. Nitekim mevcut siyasi partilerimizin sanata verdikleri önem de zaten parti programlarından da açıkça görülmektedir. Bu doğrultuda, TBMM’de temsil edilenlerin yanı sıra bazı siyasi partilerimizin 49 sanata bakış açılarını belirlemek amacıyla, parti programlarının incelenmiştir: 50 İktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin (AK Parti) programında Kültür ve Sanat çalışmalarına yaklaşık yarım sayfalık bir yer ayrılmış olup, bu başlık altında sanatla ilgili olarak “dil, folklor, musiki, plastik sanatlar, etnografya, sinema, temsil sanatları vb. bütün bu alanlarda konuların uzmanları ve sivil toplum örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılarak yeni politikaların geliştirileceği, plastik sanatlar ve Türk-İslam sanatlarının gelişimine özel bir önem verileceği, tüm sanat çalışmalarının gerçekleştirilmesinde yerel yönetimlerin ağırlıklı olarak öne çıkarılacağı, 47 N. Özdemir, 2005, s. 94. A.g.e., s. 95. 49 Çalışma içindeki siyasi partiler, alfabetik sıraya göre verilmiştir. 50 M. Çırıka, “Siyaset ve Sanat”, Yenigün Gazetesi, 22 Temmuz 2010 48 22 konuyla ilgili tüm yasal düzenlemelerin hızla yapılacağı, ülkemizin kültür ve sanat zenginliğini tanıtan ve gelişmesine katkıda bulunanların destekleneceği” belirtilmiştir. 51 Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) programında Kültür ve Sanat başlığı altında bir sayfalık bir açıklama yer almıştır. Bu bölümde “kültürel ve sanatsal faaliyetlerin gelişimi ve özgürleştirilmesinin gerektiği” sanat faaliyeti olarak yer almıştır. 52 Büyük Birlik Partisinin (BBP) programında sanata sadece üç satırlık bir yer ayrılmış ve özetle “Türk insanının inançlarıyla ters düşmeyen ölçüler içerisinde sanata haiz olduğu kıymetin verileceği, sanatçının desteklenmesi ve korunmasının parti hedefleri arasında olduğu” öngörülmüştür. 53 Ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) konuyla ilgili programında 54 sekiz sayfa açıklamaya yer vererek en fazla hassasiyet gösteren parti olmuştur. Özetle, “Evrensel sanat normları çerçevesinde sanatın özgürleşmesinin önündeki tüm yasal engellemeleri kaldırmak amacıyla Sanat Yasası oluşturulacağı ve Tüm sanat dalları kültürel gelişmenin önemli öğeleri olarak kabul edilerek sanatçıların korunacağı, bunun için gerekli kamu desteği sağlanacağı” öngörülmüştür. 51 Adalet ve Kalkınma Partisi Programı’ndan alınmıştır. http://www.akparti.org.tr/site/akparti/partiprogrami#bolum_ 52 Barış ve Demokrasi Partisinin programından alınmıştır. http://bdp.org.tr/devam/17-bdpprogram.aspx 53 Büyük Birlik Partisinin Programından alınmıştır. http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=6 54 Cumhuriyet Halk Partisi Programı’ndan alınmıştır. http://www.chp.org.tr/wpcontent/uploads/chpprogram.pdf 23 Demokrat Parti (DP) programında Kültür ve Sanata yarım sayfadan az yer verilmiş ve “Atatürk devrimlerinin ışığında, daha çağdaş, daha modern bir sanat yapısı ve sanat politikalarının oluşturulacağı, müzik ve sanatta eğitimli, bilinçli ve kaliteli sanatçılarımızın ve eserlerimizin çoğaltılacağı, halkımızın sanat alanında gelişmesinin ve kaliteye yönlendirilmesinin sağlanacağı, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve özel sektörün kendi yörelerindeki kültür ve sanat eserlerine sahip çıkmalarının özendirileceği ve teşvik edileceği, sanat politikalarının siyasete alet edilmeden destekleneceği” belirtilmiştir.55 Demokratik Sol Partisi’nin (DSP) programında Eğitim, Kültür, Spor ve Sanat başlığı altında iki sayfalık bir bölüm ayrılmış ve bu bölümde sanatla ilgili olarak “halk sanatlarının canlandırılarak geliştirici yönde yararlanılacağı, halk sanatlarına halkın yaygın ve etkin katılımının özendirileceği, köylülerin tüm sanat çalışmalarına etkin katılım olanaklarının sağlanacağı, tiyatronun bütün ülkeye, köy kentlere ve köylere yaygınlaştırılacağı, bu alanda halk katılımının destekleneceği, çok sesli musikiye yönelimin özendirilirken, özgün Türk musikisinin de yozlaştırıcı etkilerden korunacağı, Türk sinemacılığının özgürlük içinde gelişmesine ve dünyaya açılmasına yardımcı olunacağı” belirtilmiştir.56 55 Demokrat Partinin Programından alınmıştır. http://www.dyp.org.tr/TR/dosya/1-16/h/dp-partiprogrami-10111.pdf 56 Demokratik Sol Partinin Programından alınmıştır. http://www.dsp.org.tr/web/Icerik/Icerik.aspx?id=59 24 Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) programında Kültür ve Sanat başlıklı yaklaşık iki sayfalık açıklamanın sanatla ilgili bölümünde “Türk kültürü ve sanatının yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve yaygınlaştırılması amacıyla Mili Kültür Endüstrisi oluşturulması, sanat ve sanatçıya önem verilmesi, geleneksel Türk sanatları ve folklorunun korunması, geliştirilmesi ve tanıtılması, Türk musikisinin, tiyatrosunun, sinemasının, edebiyatının korunması ve geliştirilmesinin bir devlet politikası haline getirilmesi” öngörülmüştür. 57 Saadet Partisi (SP) programında yaklaşık üçte bir sayfalık yer tutan Kültür başlığı altında “kültür ve sanatın ancak özgür bir ortamda gelişebileceği, kültür ve sanat faaliyetlerinin, bireylere ve sivil topluma ait bir alan olarak, kamusal koruma altında olacağı” açıklanmıştır. 58 Görüldüğü gibi ülkemizdeki siyasi partilerin çoğunun parti programlarında, kültür ve sanata gerekli önem verilmemiş, bu konular genel ve soyut tanımlamalarla geçiştirilmiştir. Bu alanda çalışanların sorunlarının çözümüne yönelik önerilere ise yer verilmemiştir. Geceler boyu süren çalışmalarıyla işverene bir hayli kazandıran sanatçılar, çoğu zaman aldıkları ücretin, asgari ücretin üzerine çıkmayan, alkol ve gece hayatının dejenere ortamından korunmak ve bu arada geçimini sağlamak çabasını sürdüren, işten ayrıldığı zaman, verdiği emeğin karşısında adına ancak 57 Milliyetçi Hareket Partisinin programından http://www.mhp.org.tr/usr_img/_mhp2007/kitaplar/mhp_parti_programi_2009_opt.pdf 58 Saadet Partisi Programından alınmıştır. http://www.saadet.org.tr/arama/ 25 alınmıştır. birkaç yıllık sigorta primi ödenmiş olduğunu gören eğlence sektörü emekçileri 59 ne yazık ki hakkettikleri değeri görememektedirler. 1.2.2. Eğlence Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar Günümüz Türkiye’sinde yıllardır süregelen ekonomik krizler ve sigara yasağı uygulaması nedeniyle eğlence işyerlerinin kapanması ve ülkemizde çalışmakta olan yabancı uyruklu müzik sanatçılarının sayılarının hızla artması sonucu Türkiye vatandaşı olan müzik sanatçılarının ülkemizdeki çalışma alanları giderek daralmakta ve işsizlik giderek yoğunlaşmaktadır. 1.2.2.1. Gece 00:00’dan Sonra Gürültü Yasağı Çevre ve Orman Bakanlığının ''Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği''60 04.06.2010 tarih ve 27601 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle başlayan eğlence yerlerinin 23:59 'da kapatılmasına yönelik tartışmalar eğlence sektöründe gerek çalışanları gerek işverenleri olumsuz yönde etkilemiştir. Yönetmelikte yer alan 24. maddede “hassas kullanım alanları içerisinde faaliyet gösteren mevcut açık ve yarı açık eğlence yerlerinde 24.00-07.00 saatleri arasında canlı müzik yayını yapılması yasaktır.” ibaresi yer almaktadır. Bu uygulama ile eğlence yerleri kısıtlanmaktadır. Özellikle turistik yerlerde bu yasak ile eğlence 59 H. A. Bozkurt, Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, 1997, s. 14. Bodrum Ticaret Odası’nın 23.10.2010 Tarihli Toplantı Katılım http://www.bodto.org.tr/pdf/tutanak/05nolu/12.04.2011.pdf 60 26 Sonuç Raporu sektörünün olumsuz etkilenmesi, diğer sektörlerinde olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Çünkü eğlence sektörünün turistik mekanlarda merkeze getirdiği canlılık alış veriş yerlerinin de hareketlenmesini sağlamaktadır. Örneğin Bodrum merkezde sabaha kadar alış veriş söz konusudur. Restoranlarda eğlenceden dönenlerin genelde uğradığı yerler alış veriş mekânlarıdır. Böylece bu yasağın ekonomiyi de olumsuz etkilediği söylenebilir. Ayrıca, Bodrum’a eğlence için gelen ziyaretçilerin istediği gibi eğlenemedikleri için Bodrum’dan olumsuz şekilde ayrılmalarına da yol açmaktadır. 61 Eğlence sektörü işverenleri bu uygulamanın sektörü bitirmeye yönelik olduğunu ve yasağa uymayan işyerlerine altından kalkamayacakları cezalar kesildiğini ifade etmektedirler. Ölçüm veya ceza tutarına itiraz için mahkemeye başvurmak ödemeyi durdurmamaktadır, dava açmak ise kesilen cezanın üçte ikisinin peşinen yatırılmasıyla mümkün olmaktadır. 62 Sektörde çalışanlar da durumdan oldukça rahatsızdır. Çünkü; çalışanlar, eğlence yerlerinin para kazanabildiği saatlerde müzik kapatılırsa, işletmelerin iflas etmesinin kaçınılmaz olacağını düşünmektedir. Dolayısıyla sektörde çalışanlar öncelikle işlerin azalmasıyla, ücretlerinde düşüşler yaşayacak ve daha da önemlisi işsiz kalacaklardır. 1.2.2.2. Kapalı Alanlarda Sigara İçme Yasağı 19.01.2008 tarih ve 26761 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5727 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması 61 Bodrum Ticaret Odası’nın 23.10.2010 Tarihli Toplantı Katılım Sonuç Raporu http://www.bodto.org.tr/pdf/tutanak/05nolu/12.04.2011.pdf 62 “Gürültü Serbest Eğlenmek Yasak”, Vatan Gazetesi, 24.08.2010, http://haber.gazetevatan.com/gurultu-serbest-eglenmek-yasak/324889/4/Haber 27 Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde 63 “Koridorları dahil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence vb. amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan ve birden çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus konutlar hariç) binaların kapalı alanlarında tüketilemez” şeklinde ibare bulunmaktadır. Eğlence sektörünü ve dolayısıyla çalışanları da son derece olumsuz etkileyen bu yasak 19 Temmuz 2009 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Daha önce bu yasağın biraz daha dar kapsamlısı yer almaktaydı. Mekanlar eğer kendi içlerinde sigara içilmesine izin veriyorlarsa, mutlaka sigaranın içildiği bölümleri, içmeyenleri rahatsız etmeyecek şekilde ayırmaları ve havalandırmaları gerekiyordu. Bu durum eğlence sektörü işverenleri için daha kabul edilebilir bir durum olmaktaydı. Çünkü; gelen müşteri sayısını değiştirmediği gibi mekânın hasılatında da bir değişiklik yaşanmamaktaydı. Ancak konu ile ilgili olarak çalışmanın alan araştırması kısmında çalışanların verdiği cevaplara göre; yeni yasa ile mekânda sigara içemeyen müşteri tercihini; eğlenmek için gittiği yerde kısıtlanmak yerine, mekana hiç gitmemek yönünde kullanmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak eğlence yerleri müşteri kaybetmeye ve dolayısıyla elde edilen kazançlarda da ciddi oranda düşüşler yaşanmaya başlamıştır. Elbette ki çalışanlar da bu durumdan nasiplerini almışlardır. Zaten gerek ücret düzeyleri, gerekse çalışma saatleri bakımından gittikçe kötüleşen eğlence sektöründeki çalışma koşulları, sigara yasağı ile çalışanların ücretlerinde de ciddi düşüşler meydana getirerek neredeyse tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. 63 http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4207.pdf 28 Çıkarılan yasaların elbette ki uygulanabilirliği de bir o kadar önemlidir. Sigara yasağı ile ilgili denetlemelerin yasanın ilk çıktığı zamanlarda daha sıkı olmasına rağmen, şuan her eğlence mekanında uygulanamadığı bilinmektedir. Konu ile ilgili daha sağlıklı bilgi edinmek için yapılan alan araştırmasında sigara yasağının uygulanıp uygulanmadığı sorusu katılımcılara yöneltilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde daha geniş yer verilecek olan bu durumun, kulaktan dolma bilgileri doğrular nitelikte olduğu görülecektir. 1.2.2.3. Çalışanların Karşılaştığı Sorunlar Eğlence sektörünün önde gelen alt kolu olan müzik sektöründe çalışma büyük bir çoğunlukla gecenin ilk saatlerinde başlamakta ve sabahın ilk saatlerine kadar sürmektedir. Müzisyenlerin yaşam tarzları da yaptıkları müzik türüne göre farklılık gösterebilmektedir. Bununla birlikte genel olarak yerleşik kalıplara uyulmamaktadır. İçinde bulunulan renkli dünyanın da etkisiyle yarını düşünmeyen hatta boş vermiş bir yaşam sürdürülmektedir. Özetle çalışma ve yaşam şekli ile buna bağlı olarak oluşan kişilik yapısı, müzik sanatçılarını böyle bir yaşam tarzına sürüklemektedir. Sürekli gece çalışıp gündüz uyumak, milyonlarca yıldan bu yana güneşe göre oluşan insan doğasına aykırı olduğundan, müzik sanatçılarının biyolojik dengeleri bozulmakta, bu da psikolojik ve fizyolojik sağlıklarında olumsuz etki yaratmaktadır. Bu nedenle müzik çalışanları günlük yaşama uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Müzik çalışanlarının çoğunluğunun çalışma süresi içerisinde ve devamında alkol kullanma alışkanlığı vardır. Alkolün insan organizmasındaki olumsuz etkileri nedeniyle, alkollü yatmak uyku kalitesini düşürmekte ve yeterli düzeyde uyuma ve dinlenme 29 mümkün olmamaktadır. Bu da yaşam disiplinini bozmakta, sorunların sürekli ertelenmesine ve giderek yaşamdan kopmaya neden olabilmektedir. Eğlence sektöründe çalışanların karşılaştıkları fizyolojik ve psikolojik sorunların yanı sıra, çalışmalarını ve haklarını etkileyecek olan bir başka sorun da akit türü belirsizliğidir. Sektörde çalışan sanatçıların yararlanabilecekleri borçlanma hakkı akit türüne göre belirlenmekteydi. Başka bir deyişle, sanatçının işçi sayılıp sayılmayacağı kararı akit türüne göre sonuçlandırılmaktadır. Yargıtay’ın verdiği kararlar incelendiğinde halen konunun tartışma konusu olduğu ve dolayısıyla bu belirsizliğin eğlence sektörü çalışanlarıiçin önemli bir sorun teşkil ettiğini söylemek mümkündür. 64 Eğlence sektörü çalışanlarının en önemli sorunlarından bir tanesi de çalışmanın hareket noktası olan sosyal güvencesizliktir. Esnek çalışma biçimini hep içinde barındıran eğlence sektörü, çalışanlar için genellikle sosyal güvenceden yararlanamama anlamına gelmektedir. Sık iş değiştirme, ekonomik gücün yetersizliği, sosyal güvencenin öneminin bilinmemesi gibi sebeplerden dolayı sektörde sigortalı çalışan sayısı oldukça azdır. 64 B. Özdemir, Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları, Çimento İşveren Dergisi, S.31, s. 33. 30 1.2.3. Eğlence Sektöründe Esnek Çalışma İlişkileri Küreselleşme ve Neo-liberalizm yeni dünya düzeninin makro mekanizmalarını oluştururken esneklik ise yeni dünya düzeninin mikro mekanizmasını oluşturmaktadır. Makro mekanizmalar (neo-liberalizm, özelleştirme, küreselleşme, rekabet) zorunlu olarak üretim sürecinde de değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda yeni dünya düzeninin en önemli unsurlarından ve tartışma noktalarından birini oluşturan esneklik, üretim sistemindeki yapısal değişimi ifade etmektedir. 65 Büyük ve entegre işletme birimlerinde, kitle yönetimine yönelik geniş ölçekli üretim yapılan Fordist üretim modelinin yerini esnek üretim modeline bırakması, bütün dünyada çalışma koşullarını etkilemiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, bu yeni model ucuz ve güvencesiz işgücü kullanımına dayanan bir nitelik kazanarak çalışanlar açısından çok daha acı bir deneyime dönüşmüştür. 66 Küreselleşmenin bir sonucu olarak çalışma hayatında yaşanan yeniden yapılanma ile esnek çalışma biçimleri de artış göstermiştir. Eğlence sektörü ise gerek çalışma saatleri gerekse ücret belirsizliği konusunda esnek çalışma biçimini hep içinde barındıran bir sektör olmuştur. Küresel düzeyde istihdamda esnekleşme, esas olarak çalışma ilişkilerinde kuralsızlaşmayı ve korunmasızlığı getirmektedir. Eğlence sektörünün bu durumdan nasıl etkilendiğine bakacak olursak; eğlence sektörü zaten bu tür düzenlemelerin dışında olduğundan, bu yeniden yapılanma sektör açısından düzenlileşme doğrultusundaki umutları azaltmaktadır. 65 F. Ercan, “Tarihsel ve Toplumsal Bir Süreç Olarak Kapitalizm ve Esneklik”, 95-96 Petrol-İş, Petrol-İş Yayınları, s.662. 66 G. Baca’dan Aktaran A. Buğra, Sınıftan Sınıfa, İletişim Yayınları, 2010, s. 70. 31 İşgücü piyasalarının yeniden yapılanma sürecinin en riskli grupları çalışma hayatında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesim olmuştur. Çalışmada bu gruba örnek olarak eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ele alınacak ve çalışma hayatındaki konumları incelenmeye çalışılacaktır. Etnik kimlikleri sebebiyle çalışma hayatında binbir güçlükle karşılaşan Çingeneler/Romanlar, küreselleşme ile birlikte esnek çalışma biçimlerinden de olumsuz yönde etkilenmişlerdir. Çingeneler/Romanlarin büyük bir kesimi kültürleri ve yaşam biçimleri gereği eğlence sektöründe istihdam edilmektedir. Sektörün koşulları incelendiğinde esnek çalışma biçimlerinin eğlence sektörüne çok uygun olduğu görülecektir. Mümkün olduğunca çok esneklik, olabildiğince az kural esnek çalışma biçiminin sloganı haline gelmiştir. Esnek ve standart olmayan çalışma biçimleri geleneksel emek piyasasını parçalamakta, dayanışma bilincini zayıflatmakta ve sendikaların geleneksel örgütlenme modellerini zorlamaktadır. 67 Eğlence sektöründe işin niteliği, emek süreci açısından bir miktar esneklik uygulamalarına zemin hazırlayan ya da izin veren bir yapı olmasına rağmen, diğer sektörlerdeki esneklik uygulamaları neticesinde örgütlülüğün zayıflaması, sendikaların gücünü yitirmesi, bu sektör çalışanlarının var olan birlikte hareket etme refleksini tümüyle ortadan kaldırmıştır. Yine neoliberal politikaların bir sonucu olarak yapılan yasal düzenlemeler, müzik sektörü gibi sektörleri nispeten yasalarla koruyan hükümleri de ortadan kaldırılmıştır. Part-time çalışma, çağrı üzerine çalışma 67 A. Çelik, Yeni Sorun Alanları, Eğilimler ve Arayışlar: Sendikaların Yeni Dünyası, Mayıs 2008, s. 4, http://ceko.kocaeli.edu.tr/sosyalpolitikatartismalari/azizcelikmayis2008.pdf 32 gibi çalışma biçimlerinin yasalarla düzenlenmiş olması müzik sektörü için de yasal meşruiyet zeminini de sağlamıştır. 68 68 M. Sezen, Eğlence Sektöründe Çalışma İlişkileri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010, s. 20. 33 II. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ YERİ Eğlence sektöründe çalışanlar şüphesiz ki türlü zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Sektörde çalışanların ağır çalışma koşulları nedeniyle fiziksel olarak yıpranmalarının yanı sıra ruhsal olarak yıpranmaları da söz konusudur. Çalışma saatlerinin ve ücret düzeylerinin belirsizliği, sosyal güvencesizlik, çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalma gibi birçok olumsuzlukla karşı karşıyadırlar. Eğlence sektöründe çalışanlar denilince ilk olarak akla müzisyenler gelmektedir. Ülkemizde profesyonel müzisyen olmak oldukça zordur. Sektörün koşulları ile ilgili bilgi almak için yapılan görüşmelerde bu sektörde istihdam edilenlerin çoğunun eğitim seviyesinin düşük olduğu görülmüştür. Dolayısıyla eğlence sektöründe hak arama kavramı gelişmemiştir ve daha kolay istenileni yapan bir çalışan kesim yer almaktadır. 2.1. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Yasal Düzenlemeler Eğlence sektörünün yıpratıcı koşullarına rağmen, çalışanlara gereken değer verilmemektedir. Bu açıdan ilk ele alınması gereken sosyal güvenlik haklarıdır. Sanatçılar 2167 sayılı yasayla, 506 sayılı yasaya ek 10. maddeyle 11.07.1978 tarihinden itibaren Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınmışlardır. Nitekim ek 10. maddeyle getirilmiş olan bu hak, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda da aynen korunmuştur. 5510 sayılı yasanın 4. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen güzel sanat dalları kapsamındaki uğraşı alanı ve çalışanları gösterir liste, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin ekinde yer almış olup; bu listede altı başlık altında gruplandırılan sanat dallarında faaliyet gösterenler sanatçı sayılmaktadır. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde yer alan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenen; sinema sanatçıları ve çalışanları, tiyatro, opera, bale sanatçıları ve çalışanları, müzik ve sahne sanatçıları, folklor ve halk sanatçıları, edebiyat, görsel sanatlar, dekoratif sanatları v.b. uğraşıları yapanlar sanatçı olarak sayılmaktadır. 69 5510 sayılı yasanın 4. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi gereğince “bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar ile düşünür ve yazarlar”, 4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi (devredilen SSK) kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. 70 Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan sanatçıların sigortalılığı için hizmet akdi koşulu aranmamaktadır. Bir işverene bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan müzik sanatçılarından ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar 5510 sayılı yasanın 69 T. Dağlıoğlu, Sanatçıların Sosyal Güvenlik Hakları, Mart 2011, http://www.sgkbilgi.com/ yazarlarimiz/guncel-konular/sanatcilarin-sosyal-güvenlik-haklari 70 A. Güzel, ve diğerleri, 2010, s. 106. 37 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi (devredilen Bağ-Kur) kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. 71 Ülkemizde sosyal güvenlik reformu kapsamında, önce 4759 sayılı yasayla emeklilik prim ödeme gün sayıları ve yaşları kademeli olarak artırılmış ve emeklilik yaşı 58-60 yaşına kadar yükseltilmiştir. Daha sonra SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Özel Emekli Sandıkları Sosyal Güvenlik kurumu adı altında birleştirilmiş 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS) ile emeklilik yaşları 60-65 yaşlarına kadar artırılmıştır.72 Bu yasal düzenleme ile başta müzik ve sahne sanatçıları olmak üzere birçok çalışan olumsuz etkilenecektir. Çünkü eğlence sektörü çalışanları genellikle erken yaşta çalışmaya başlamaktadır, sektörün ağır çalışma koşulları nedeniyle yıpranmaktadır ve dolayısıyla görselliğin de ön planda olduğu eğlence sektöründe 60-65 yaşına kadar çalışma imkanı bulamamaktadır. Bu sebeple emeklilik yaşının arttırılması, eğlence sektöründe çalışanlar için emeklilik hakkına ulaşmayı mümkün kılmayacaktır. Yine bir ses sanatçısının, nefesli saz çalan bir müzisyenin veya benzeri fizikî performansa dayalı sanat faaliyetinde bulunan müzik sanatçılarının da yasada öngörülen ileri yaşlara kadar çalışmaları fiziksel açıdan mümkün olmayacaktır. Bu uygulama ile sosyal hukuk devletinin temel ilkelerine, genel hukuk kurallarına, sosyal güvenliğin amacına ve ülkemizdeki çalışma koşullarına önemli ölçüde zarar verildiği söylenebilir. Ayrıca, iş kolunun özelliği nedeniyle, müzik sanatçılarının büyük bir çoğunluğu yılda ortalama 5-6 ay süreyle çalışmaktadır ve bu çalışmalar da sektörün koşulları nedeniyle genellikle kayıt dışı 71 “Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları”, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve Hizmet Daire Başkanlığı, 2009, Ankara, http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf 72 A. Güzel, A. R. Okur, N. Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul, 2010, s. 235. 38 kalmaktadır. Bu nedenle belirlenen prim ödeme gün sayılarının doldurulabilmesi çoğunlukla mümkün olamayacağından, öngörülen yasal düzenlemeler bu yönden de müzik sanatçılarının emeklilik şansını giderek azaltmaktadır. Herhangi bir işyerinde veya kendi adına ve hesabına çalışmayan müzik ve sahne sanatçıları ile çalıştığı halde işverence kayıt dışı çalıştırılan müzik sanatçılarına sosyal ve sağlık güvencelerini sağlamak için isteğe bağlı sigortalı olma imkânı tanınmıştır. Ayrıca bir işyerinde 5510 sayılı yasanın 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı olmakla birlikte 30 günden az çalışan müzik sanatçıları da aynı zamanda isteğe bağlı sigortalı olarak aylık çalışma gün sayılarını 30 güne tamamlayabilmektedirler. 73 Kamuoyunda torba yasa olarak adlandırılan 6111 sayılı yasayla getirilen kısmi sigortalılık uygulaması ile özellikle müzik sanatçılarının sosyal güvenlik sorunlarının çözümünde etkin ve kapsamlı bir çözüm getirmemekle birlikte, anılan sanatçılar kısıtlıda olsa getirilen bu haktan yararlanmaktadırlar. Konu ile ilgili olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 41. Maddesinde “sigortalıların borçlanabileceği süreler” başlığıyla sanatçıların da kısmen faydalanabilecekleri görülmektedir. 41. maddenin birinci fıkrasının (i) bendi; 74 “(…)bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, 73 “Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları”, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve Hizmet Daire Başkanlığı, 2009, Ankara, http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf 74 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, SGK Yayın No: 30, Mart, 2012, s. 64. 39 kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82. maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın %32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır.” şeklindedir. Eğlence sektöründe çalışanların çoğunun kısmi süreli çalıştıklarını ifade etmiştik. İlgili işverence sanatçı adına “Sanatçı Olarak Kısmi Süreli Çalışanlara Ait Giriş Bildirgesi” düzenlenmesi ve bu bildirgenin işverenin yanı sıra müzik sanatçısının üyesi olduğu sendika, vakıf gibi meslek kuruluşları tarafından da onaylanması gerekecektir. Bu koşulları yerine getiren müzik sanatçılarının işverence SGK’ ya bildirilen ücret üzerinden primleri kendileri tarafından ödenmek koşuluyla, 2012 yılında ayda 19 günlük, 2013 yılında ayda 20 günlük, 2014 yılında ayda 21 günlük prim ödemesi 30 gün sayılacaktır. Bu şekilde her yıl 1 gün artırılmak suretiyle 2023 yılında sanatçı tarafından prim ödenecek gün sayısı 30 güne eşitlenecektir. Bu uygulama bir yönüyle isteğe bağlı sigortaya benzemekle birlikte, aralarında önemli bir fark vardır. Mevcut uygulamada isteğe bağlı sigortalılar eski Bağ-Kur kapsamında sigortalı sayılırken, kısmi sigortalılıktan yararlanan sanatçılar eski SSK sigortalısı olmaktadırlar. Kısmi sigortalılık sistemi müzik sanatçılarının sosyal güvenlik ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılamaktan uzak kalsa da, sosyal güvenlikten tamamıyla yoksun kalmaktansa, sanatçıların kısıtlı da olsa getirilen bu haktan yararlanmak için bir an önce gerekli girişimleri yapmalarının yararlı olacağı açıktır. 75 75 M. Çırıka, “Kısmi Sigortalılık ve Müzik Sanatçıları”, Yenigün Gazetesi, 18 Ocak 2012. 40 Kanun koyucu bazı yıpratıcı işlerde çalışanların fiili hizmet sürelerinin, eklenecek itibari hizmet süreleri ile arttırılmasını öngörmüş, böylece bunların daha erken yaşlılık aylığına hak kazanmalarına olanak sağlamak istemiştir. Zira bazı öyle işler vardır ki, bu işlerde çalışanların hem çalışma yaşamları hem de sağlıkları bu işten dolayı olumsuz etkilenmektedir. Yine yürürlükteki yasayla, işkollarının özellikleri göz önünde tutularak yer altında çalışan maden işçileri, basın çalışanları ve gemi adamları için özel emeklilik düzenlemeleri getirilmiş ve bunların emeklilik koşulları kolaylaştırılmıştır. İşte böyle işlerde çalışanlara tanınan bu gibi olanaklarla, çalışma yaşamından diğer sigortalılara göre daha erken çekilme hakkı tanınmış olmaktadır. 76 Mevcut yasal düzenleme gereğince, kamuda çalışan senfoni orkestrası müzisyenleri, opera ve bale sanatçıları, devlet korosu sanatçıları ve benzeri sanatçıların hizmetlerine, kamuoyunda yıpranma olarak adlandırılan bir uygulama ile yılda üç ay fiili hizmet zammı eklenmesi bu görüşün haklılığını göstermektedir. Kayıtdışı çalışmanın oldukça yaygın olduğu eğlence sektöründe, çalışanlar için geçmişte sigortasız çalıştırıldıkları süreleri borçlanma imkanı bir miktar da olsa çalışma koşullarında iyileştirme sağlayacaktır. Şu an yürürlükte olmasa da daha önce sanatçılar için tanınmış olan borçlanma yasasından bahsetmenin, bundan sonrası için yol gösterici olabileceği düşünülmüştür. Prim ödenmeden geçirilmiş çalışma süresinin sonradan borçlanarak ödenmesi ve malullük, yaşlılık, ölüm sigortaları açısından sigortalılık süresine eklenmesine hizmet borçlanması denmektedir. 77 Sanatçıların prim ödemeksizin geçirdikleri çalışmalarının sigortalılık 76 77 A. Güzel ve diğerleri, 2010, s. 515. A.g.e., s.270. 41 süresine eklenmesine de sanatçı borçlanması adı verilmektedir. 78 Sanatçıların borçlanma yasaları ise; 2167, 2959, 3395 ve 4056 sayılı yasalardır. 79 506 Sayılı Yasanın Geçici 8. maddesi “ileri yaştakilere aylık bağlama şartlarını taşıyan sanatçılara yaşlılık aylığı bağlanacaktır” ibaresini barındırmaktadır. Anılan maddenin (b) fıkrasına göre; “bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 30 yaşını geçmiş bulunan sigortalılardan 50 yaşını doldurup erken yaşlanmış oldukları tespit edilen ve 60. maddede yazılı şartları yerine getiremediklerinden aylık kazanamayan sigortalılara (a) fıkrasındaki şartlarla sigortalılık süreleri 15 yılı doldurmuş olanlar gibi 61. maddedeki esaslara göre yaşlılık aylığı bağlanır.” 80 Ancak, bu kanunun ek 1. maddesine göre sigortalı sayılanlar işverenlerinin bulunmaması 81 halinde bu konuda öngörülen eski hizmetlerini bağlı oldukları sendika veya meslek kuruluşlarından alacakları ve kanunî süresi içinde kuruma verecekleri belgelerle tevsik edebilirler. Ancak burada 2167 Sayılı yasanın hizmet sözleşmesinin varlığını nasıl değerlendirdiğini açıklamak gerekmektedir. Çenberci konu ile ilgili olarak; “saptamayı yapacak olan kurumlar geçerli bir biçimde saptama işlemi gerçekleşmiş olmadıkça hizmet akdi esasına göre çalışmayan sanat ve düşünce emekçilerinin Sosyal Sigorta Yasası hükümlerinden yararlanmaları görüşünü benimsemeyeceklerdir” düşüncesindedir. Ayrıca Çenberci, yukarıda bahsi geçen ek 78 A. Bozkurt, 1997, s. 55. M. Kılıçoğlu, Sosyal Güvenlik Hukukunda Borçlanma, 2002, s.50. 80 İş ve Sosyal Güvenlik Kanunları, Seçkin Yayınları, Ankara 2009, s.445. 81 Hizmet akdine göre çalışmayan, bir başka deyişle, bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılmayan sanat ve düşünce adamlarıdır. Bunlar kanunda, “müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşıları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar, düşünür ve yazarlar” olarak belirlenmiştir. (Ayrıntılı bilgi için bkz. A. Bozkurt, “Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku”) 79 42 1. maddedeki işverenlerin bulunmaması halinde yükümlülüğün sendika ve öbür meslek kuruluşlarına verilmesinin yanlış olduğu kanaatindedir. 82 2167 Sayılı Yasayla sanatçılara sağlanan hakların yeterli olmaması sebebiyle 2959 Sayılı yasa çıkarılmıştır. Bu yasa ile getirilen en önemli yenilik, ücretsiz hizmet için düzenlenen çalışma belgesinin “borçlanma belgesi” haline dönüştürülmesidir. Yani 2167 Sayılı Yasada getirilen ücretsiz hizmet saydırma için yapılan işlem ücretli borçlanma halinde dönüştürülmektedir. 83 Ancak bu yasa için başvuru süresi üç ay ile sınırlandırılmıştır ve sanatçılar yeterince bilgilendirilmediğinden önemli sayıda sanatçı bu olanaktan yararlanamamıştır. 84 2959 sayılı yasanın uygulanmasındaki en önemli özellik belirlenmiş tarihler arasında belge verenlerin ölümü halinde hak sahiplerinin de bu haktan yaralanmalarıdır. 85 İstenen sonuçların elde edilememesi sebebiyle sanatçıların sosyal güvenlik sorunlarının çözmek için, 2167 ve 2959 sayılı yasalardan bağımsız olarak 3395 Sayılı Sanatçı Borçlanması Yasası çıkarılmıştır. 86 Yasa ile başvuru süresinin üç ay yerine altı ay yapılması ve yaş sınırının kaldırılması gibi bazı iyileştirilmeler yapılmıştır. 87 Bu yasa sayesinde 39 yaşını doldurma koşulu ile 450 sanatçıya yaşlılık aylığı bağlanabilmiştir. Ancak belgelemede zorluklar nedeniyle de sanatçıların büyük çoğunluğu yararlanamamıştır. 88 82 M. Çenberci, Sosyal Sigortalar Şerhi, 1985, s.750. M. Kılıçoğlu, 2002, s.52. 84 A.g.e. s.68. 85 A. Bozkurt, 1997, s. 58. 86 A.g.e. s.61. 87 A. Bozkurt, 1997, s.63. 88 M. Kılıçoğlu, 2002, s.68. 83 43 Sanatçı Borçlanması için düzenlenen en son yasal düzenleme olan 4056 Sayılı Yasa daha öncekilere göre en kapsamlı olanı olmuştur. Bahsi geçen yasada “kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde kuruma başvurmaları ve belirlenen asgari günlük kazanç üzerinden hesaplanacak olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının primlerini bir defada kuruma ödemeleri şartı ile borçlanma belgesinde kayıtlı meslekleri ile ilgili çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü borçlanabilirler.” ibaresi yer almaktadır. 89 Burada tartışma konusu yine “hizmet sözleşmesi” üzerine olmuştur. Özel daire, sanatçıların 506 Sayılı Yasa kapsamına Ek 10. madde ile alındığını belirterek, “gerek bu maddede gerekse geçici 80. maddede sanatçıların hizmet akdi ile çalışacak”larına dair bir hüküm bulunmamakta olduğuna işaret etmiştir. Maddelerde belirtilen ilişkinin hizmet ilişkisi değil mesleki ilişki olduğu vurgulanmıştır. Borçlanma yasaları için belirleyici unsur olan akit türü, belirlenme aşamasında yıllardır tartışma konusu olmuştur. Sanatçılar için çıkarılan borçlanma yasalarının uygulama alanı, sanatsal faaliyetin yerine getiriliş tarzına göre belirlenmiştir. İstisna akti 90 ve hizmet akti 91 sanatçıların faaliyetlerini en fazla kapsayan sözleşmelerdir. Yargıtay’ın bu konudaki görüşü zaman içinde oturmuştur. Yargıtay ilk önceleri “… belli bir gündelik karşılığında bir gazinoda solist olarak şarkı söylemeyi taahhüt eden bir ses sanatçısı ile gazino sahibi arasında yapılan sözleşmeyi” istisna akti olarak 89 A.g.e., s.57. Çalışanın çalışmasının bağımsız olduğu kabul edilen istisna akdinin ayırt edici niteliği, bir bütün teşkil eden belli bir emek sonucunun bir ivaz karşılığında meydana getirilmesi taahhüdünde bulunulması olmakla beraber bu tür bir akitte dahi, çalışanın iş gördürenin talimatlarına uyma, onlara tabi olma durumu ortaya çıkabilir. (Bkz. B. Özdemir, “Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları”, Çimento İşveren Dergisi, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, s.32) 91 “Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder.” (Borçlar Kanunu Mad. 313/1) 90 44 kabul etmiştir. Bazı uzmanlar ise; “solistin faaliyetini bir zaman içinde icra etmesi söz konusu ise Borçlar Kanununun 353. maddesi gereğince hizmet akti hükümleri uygulanmalıdır.” şeklinde görüş bildirmektedirler. Yine Yargıtayın bazı kararlarına göre; Borçlar Kanununun 313. maddesi bazında, zaman ve bağımlılık unsurlarını gerçekleştirecek biçimde çalıştıkları anlaşılamayan ses ve saz sanatçılarının istisna aktine göre çalıştıkları varsayılarak sosyal sigorta kapsamı dışında bırakılmışlardır. 92 Bazı kararlarda ise Yargıtay, sanatçının işçi olduğu veya olmadığı yolunda açık bir yargıya varamayarak, sanatçı ile sanatçı çalıştıranlar arasındaki ilişkide bağımlılık unsurunun bulunup bulunmadığının ve varsa derecesinin araştırılmasını kararlaştırmıştır. 93 Görüldüğü üzere bu belirsizlik, eğlence sektöründe çalışanlar için önemli bir sorun teşkil etmektedir. 2.1.1. Eğlence Sektöründe İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İş hukukumuzda başlangıçtan bu yana yaşanan gelişmeler sonucunda işverenin işçiyi gözetme borcu olduğu kabul edilmiş; işveren çalıştırdığı işçisini korumak, uğrayabileceği zararlara karşı gerekli önlemleri almak, işçinin çıkarlarının zedelenmesine yol açabilecek zarar verici davranışlardan kaçınmak gibi yükümlülüklerle donatılmıştır. 94 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre; sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebep veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık, ruhi hastalık halleri 92 A. Bozkurt, 1997, s. 42. B.Özdemir, “Sanatçılara Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları”, Çimento İşveren Dergisi, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, s. 33. 94 “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları 96/2, s.26. 93 45 meslek hastalıkları olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, işin niteliği ve yürütüm şartlarından kaynaklanan geçici veya sürekli hastalık veya sakatlıklar, çokça da ruhi hastalıklar “meslek hastalığı” olarak tanımlanmak durumundadır; doğal olarak da çalışanların bu hastalıklara yakalanmalarını önleyici tedbirleri almak veya hastalık ortaya çıktığında tedavi masraflarını üstlenmek işverenin yükümlülüğündedir. Otel, lokanta ve eğlence yerlerinde çalışanların işin niteliği ve yürütüm şartlarından kaynaklanan geçici veya sürekli hastalık ve sakatlık hallerinden olan varis, bel fıtığı ve benzeri birçok hastalık bugüne kadar ne yazık ki meslek hastalıkları olarak tanımlanmamış; işverenler ve Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) bu hastalıkları meslek hastalığı olarak kabul etmemiştir. Ayrıca eğlence sektöründe çalışanların işyeri değiştirme sıklığı nedeniyle hastalığa nerede, ne sebeple yakalandığının tespiti oldukça zordur. Sektördeki bir başka zorluk ise; müşteri psikolojisi ve baskısından kaynaklanan psikolojik rahatsızlıklar, alkollü ve kaprisli müşterilerden gelebilecek sorunlar, bardak silmeden kaynaklanan kesilmeler, özenti yoluyla başlayan alkol ve kumar bağımlılığı, ayakta durmaktan kaynaklanan bel fıtığı ve varis gibi rahatsızlıklardır. Eğlence sektörünün bir parçası olan gazinolarda çalışanların büyük bir kısmı çok genç ve kadındır. Gece çok geç saatlere kadar çalışan bu insanlarda gündüz yaşamına adaptasyon zorlukları, gece yaşamından kaynaklanan rahatsızlıkların yanı sıra 46 çalışma ortamından (müşterilerin önemli bir bölümünün içkili olması, çalışanlara cinsel tacizde bulunma eğilimi taşımaları vb.) kaynaklanan dejenerasyon, ahlaki ve kültürel çöküntü, toplum içinde olumsuz gözle bakılmak gibi sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların aile içine ve eve taşınması, sorunu bir kat daha büyütmektedir. Eğlence yerlerinde çalışan kadınların, yukarıda sayılanlara ek olarak işitme, görme, mide, akciğer, üreme sistemleri ile ilgili ciddi rahatsızlıkları vardır. Ayrıca can güvenliklerinin tehlikede olması belki de bunların hepsinden önemlidir. 95 2.1.2. Eğlence Sektöründe Çalışanların Çalışma Süreleri Çalışma süreleri bakımından incelediğimizde, yapılan işin niteliğinin çalışma süresini belirleyen temel unsur olduğunu görmekteyiz. İşin niteliğine göre günlük, haftalık veya aylık çalışma süreleri belirlenmektedir. Ancak, ne kadar süre çalışılacağı çoğunlukla esnektir. Örneğin, TV için çalışılıyorsa programın beğenilme veya izlenme oranı, işin devam edip etmeyeceği konusunda belirleyicidir. Bir bar ya da gece kulübü müzisyeni için çalışılacak yer ile sözlü bir anlaşma yapılmış olmasına rağmen, o gece rezervasyonun ya da müşterinin olmaması, kullanılan tabir ile o gün için “sahne açılmaması” anlamını taşımakta ve işe gelmiş hatta bütün geceyi bekleyerek geçirmiş olmasına rağmen çoğunlukla ücret alamamaktadır. Müzisyenler için bu durum doğal bir süreç olarak karşılanmaktadır. 96 İş sürelerinin belirsiz olması çalışanların tedirginlik içinde olmalarına ve dolayısıyla motivasyon düşüklüğüne sebep olan bir durumdur. Motivasyon düşüklüğü çalışanı olumsuz yönde etkileyen 95 96 “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları 96/2, s.39. M. Sezen, 2010, s.31. 47 bir faktördür. Özellikle eğlence sektöründe çalışanların işin niteliği açısından yüksek motivasyona sahip olmaları gerekmektedir. 2.1.3. Eğlence Sektöründe Çalışanların Ücret Düzeyleri Eğlence sektöründe ücret konusu da belirsiz alanlardan birini oluşturmaktadır. Bu konuda literatürde yeterli kaynak olmaması sebebiyle konu ile ilgili okunan haberler sonucunda ücret düzeyinin belirlenmesinde piyasa koşullarının hakim olduğunu söylemek mümkündür. Ücret düşüklüğü konusunda çalışanlar, mekan sahiplerinin kaliteden anlamadıklarını ve kaliteden yoksun, deneyimsiz birçok müzisyeni çok düşük ücretler karşılığında işe almalarının yattığını ifade etmişlerdir. 97 Ücretlerin düşük olması ya da her geçen gün daha düşük ücret karşılığında çalışılmaya razı olunması sektörün önemli bir sorununu oluşturmaktadır. Yevmiyeli olarak geçici işlerde çalışanların gelir durumları incelendiğinde, özellikle geçici işçilerin yoksulluk sınırı altında yaşama olasılığının sürekli istihdam edilenlere oranla 3,7 kat daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. 98 Turizm gibi dönemsel istihdam yaratan sektörlerde çalışanlar arasında dönemsel yoksulluk riskinin önemli ölçülerde olduğunu göz ardı etmemek gerekmektedir. Böylece eğlence sektöründe istihdam edilenlerin neden düşük ücretlere katlandıklarını açıklamak kolaylaşacaktır. Eğlence sektöründe çalışanların mevsimsel olarak kazançları değişmektedir. Yaz aylarında ekstra iş olarak değerlendirdikleri düğün eğlencelerinden de para kazanmaktadırlar. Ancak kış 97 M. Sezen, 2010, s.33. 98 Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Kalıcı Bir Bakış, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, Haziran 2010. 48 aylarında işleri azaldığından ekonomik güçsüzlük içinde olmaları sebebiyle düşük ücretle çalışmaya razı olmaktadırlar. Ücretlerin nasıl alındığı konusunda da yine değişkenlikler olduğu görülmektedir. Sektördeki bazı işlerde ücret günlük alınırken, bazılarında aylık alınmaktadır. Eğlence sektöründe fatura karşılığı çalışma biçimi 99 de yaygındır. Fatura karşılığı çalışma ile müzisyenler bağımlı çalışan konumundan bağımsız çalışan konumuna gelmektedir, bu da işvereni sigortalı yapma gibi yasal yükümlülüklerden kurtarmaktadır. Eğlence sektörü çalışanlarının ücret düzeyleri ile ilgili olarak Ankara’da Sakarya Caddesi’nde eğlence sektöründe çalışan bir kişi çalıştığı yerde yüzdeli sisteme göre ücretlendirme yapıldığını, eğer çalıştığı gün işyerinde ciro yüksekse ücretinin yüksek, ciro düşükse ücretinin de düşük olduğunu belirtmiştir. 100 2.2. Eğlence Sektöründe Düşük Sosyal Güvenlik Kapsamının Nedenleri Kayıt dışı istihdamın önemli nedenlerinden biri gelirin adaletsiz dağılımı ve yoksulluktur. Yoksul ve eğitim düzeyi düşük işçilerin, üretimde yarattığı katma değer de düşük olmaktadır. Dolayısıyla bu kişiler için ödenen prim ve vergi, kişilerin 99 Bir eser (ürün) üreten, bir eserin meydana gelmesinde asli unsuru oluşturan (senarist, özgün müzik yapımcısı, dialog yazarı, başrol oyuncusu gibi), bu şekilde üretmiş olduğu eser nedeniyle eser sözleşmesinin tarafı olabilen, bireysel olarak yaptıkları bu işlerden dolayı serbest meslek faaliyeti yürütmesi nedeniyle doğan serbest meslek kazancı olan ve bu kapsamda fatura düzenleyerek çalışan sanatçılar işverenleri ile istisna (eser) sözleşmesi düzenlenmek suretiyle 4/b kapsamında değerlendirilmektedirler. 100 “Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi, 13 Eylül 2011. 49 yarattığı katma değeri aşabilmektedir. Bu durumdaki kişilerin yaygın olarak kayıt dışı çalışmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. 101 Eğlence sektöründe çalışanların eğitim seviyelerinin düşük olduğunu hatırlarsak sektörde kayıt dışılığın nedenlerini kısmen de olsa anlamak mümkündür. Gelecek kaygısını ve yoksulluğu yenmeyi amaçlayan araçlardan biri ve kuşkusuz ilk başta geleni sosyal güvenliktir. 102 Ancak eğlence sektörün en önemli sorunlarından birisini sosyal güvenceden yoksunluk oluşturmaktadır. Formel sektör dışında kalan çalışanlar, çalışma ilişkileri ve iş istikrarsızlıkları nedenleriyle sosyal sigorta modeli aracılığıyla kapsanamamaktadır. 103 Cumhuriyete geçişten itibaren ülkemizde tüm güzel sanat dallarında uğraş veren sanatçıların, düşünür ve yazarlarının hangi sosyal güvenlik kuruluşu kapsamında olacakları uzun yıllar belirsiz kalmış ve bu nedenle, anılan sanatçılar yıllarca sosyal güvenceden yoksun kalmışlardır. Sanatçıların 506 sayılı yasanın kapsamına alınması ise 2167 sayılı yasa ile olmuştur. Bu yasa ile de uygulamadaki hatalar nedeniyle sadece bazı tanınmış sanatçılar sosyal güvenlik kapsamına alınabilmiş, diğer müzik sektörü emekçileri yararlanamamıştır. Güzel Sanat kollarında çalışan sanatçıların sosyal güvenlikleri de genel uygulama doğrultusunda devredilen Bağ-Kur kapsamında sağlanmaktadır. 104 Ancak kapsama alınanlar elbette sektörde kayıtlı çalışanlardır ve eğlence sektörünün en önemli sorunlarından bir tanesi kayıt dışı çalıştırılmanın yaygın oluşudur. 101 Y. Süngü, “Kayıt Dışı İstihdamın Denetimi ve Sosyal Güvenlik Reformuyla Yapılan Düzenlemeler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, S. 2-3, Kasım 2007/ Şubat 2008, s. 117. 102 C. Talas, Toplumsal Politika, İmge Kitabevi, 5. Baskı, 1997, s. 214. 103 Ş. Özşuca, G. Toksöz, Sosyal Koruma Yoksunluğu: Enformel Sektör ve Küçük İşletmeler, A. Ü. S.B.F. Yayınları, No: 591, Ankara, 2003, s. 29. 104 M. Çırıka, “Sanatçılar İçin Özel Yasa Çıkartılmalıdır”, Yenigün Gazetesi, 30 Kasım 2010. 50 Sosyal güvenliğin temel amacı, toplumda yaşayan herkesi sosyal güvence altına almaktır. Çalışmanın yasal düzenlemeler başlıklı bölümünde bahsi geçen borçlanma yasaları, sanatçıların uygulamada sosyal güvenlikten mahrum kalmalarını önlemek amacıyla çıkarılmıştır. Ancak borçlanmak isteyen sanatçının çalıştığını kanıtlaması gerekmektedir. 5510 sayılı kanunun geçici 80. maddesinde kimlerin borçlanma belgesi verebileceği belirtilmiştir. 105 İlgili işveren veya kuruluşların vermiş oldukları belgeler, borçlanma isteminde bulunan sanatçının belgede gösterilen çalışma süresi kadar çalıştığının yasal kanıtıdır. Tahmin edilebileceği gibi özellikle eğlence sektöründe çalışanlar için bahsi geçen ispat yükümlülüğü borçlanmak isteyenlerin işini güçleştirmiş ve dolayısıyla istenen amaca ulaşılamamıştır. Bu sebeple bahsi geçen maddenin pek işlerlik kazanamadığını söylemek mümkündür. Eğlence sektöründe çalışanların yasal düzenlemelerle güvence altına alınması bir hizmet akdi ile çalışma koşuluna bağlı olmaktadır. Ancak özellikle müzik sektöründe çalışan müzisyenler açısından bakıldığında, bir işverene bağlı olarak çalışma koşulunun yerine getirilmesinin neredeyse imkânsız olduğu görülmektedir. İşin niteliği açısından gerek çalışma saatlerinin, çalışma sürelerinin, ücretin tamamen esneklik uygulamalarına tabii olduğu müzik sektöründe sosyal güvencenin yasal çerçevesinin bir işverene hizmet akdi ile çalışma koşuluna bağlanması gerçeklikten tümüyle uzak bir bakışı ifade etmektedir. 106 Dolayısıyla bir sosyal güvenlik sistemine dahil edilme yönünde taleplerinin eyleme dönüşmesi engellenmekte ve örgütlü bir davranış sergileyememektedirler. Ayrıca; özellikle müzik, sinema ve tiyatro kollarında çalışmaların devamlılık göstermemesi, büyük bir kısmının turne, 105 106 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, s. 63. M. Sezen, 2010, s. 24. 51 set ve klip çalışması gibi kayda geçirilemeyen çalışmalar olması, sık sık işyeri değiştirme zorunluluğunun bulunması, işyerlerinin sık sık açılıp kapanması, işyerlerinin çoğunlukla devlet organlarının denetiminin dışında kalması ve işvereni bulunamayan çalışmaların yanı sıra işvereni olmayan çalışmaların da yoğunluk göstermesi nedenleriyle, genel sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde sanatçıların sosyal güvenlik haklarının sağlanması mümkün olmamaktadır. 107 Geçmişte SSK’nın ve günümüzde de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun denetlemelerde yetersiz kalması, konaklama ve eğlence yeri işverenlerinin yasa tanımaz davranış ve uygulamaları nedeniyle, sanatçılarının sosyal güvenlik hakları önemli ölçüde kağıt üzerinde kalmıştır. Mevcut yasal kurallar bu olmasına karşın, ülkemizde, Konaklama ve Eğlence İşkolunda faaliyet gösteren sanatçıların hemen hemen tamamına yakın bir bölümü işverenlerce sigortasız çalıştırılmaktadır. Konu ile ilgili olarak Ankara’da Sakarya Caddesi’nde bir eğlence sektörü çalışanı gece hayatında çalışanların çoğunun sosyal güvencelerinin olmadığını, buna itiraz ettiklerinde ise işlerinden kovulduklarını ifade etmiştir. 108 Ayrıca, bunlara ek olarak görselliğe hitap eden eğlence sektörü, çalışanlarını da ilerleyen yaşlarında içinde barındırmamaktadır. Bu durum eğlence sektörü çalışanları için emekli olamama anlamına gelmektedir. 107 M. Çırıka, “Sanatçıların Sosyal Güvenliği”, Yenigün Gazetesi, 25 Mart 2011. 108 “Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi, 13 Eylül 2011. 52 2.2.1. Kayıt Dışı Çalışmanın Kayıt Altına Alınması İçin Yapılması Gerekenler Kayıt dışılığın oldukça yüksek olduğu sektörlerden birinin de eğlence sektörü olduğunu söylemiştik. Durumu daha iyi anlayabilmek için, bunun sebeplerinin ne olduğunu ve bunun önüne geçmek için yapılabilecek işlemlerin neler olduğunu tartışmak da yarar olacaktır. Öncelik olarak çalışanlara sosyal güvencenin önemi anlatılmalıdır. Özellikle eğlence sektöründe eğitim seviyesi oldukça düşüktür. Bunun sebeplerinin başında eğlence hayatına girmenin ailede var olan bir gelenek olarak görülmesidir. Genellikle anne veya babalar kendi çaldıkları enstrümanları, çocuklarına da öğretmektedirler. Böylece çocuklar da erken yaşta eğlence sektörüne dahil olmakta ve kimi zaman da çalışma hayatlarına girdiklerinden okul hayatlarına son vermektedirler. Böylece eğlence sektöründe bilinçsiz bir nesil yetişmekte ve sosyal güvencenin önemini kavrayamamaktadır. Bir diğer boyut ise, ekonomik koşullardır. Ekonomik gücün yetersizliği çalışanları sosyal güvenceden yoksun çalışmaya razı etmektedir. Ülkemizde var olan işsizlik sorunu devam ettikçe çalışanlar iş bulmuş olmalarına sevinip, sosyal güvence aramamaya devam edeceklerdir. Etkin ve kalıcı bir sosyal güvenlik sistemi oluşturuluncaya dek, toplumumuzun sosyal ve kültürel gelişimine çok önemli katkılar sağlayan sanatçıların yaşamlarını sanatçı kimliğine ve insan onuruna yakışır şekilde sürdürmelerine olanak tanınması için, öncelikle, sigortasız geçen geçmiş hizmetlerin telafi edilmesi amacıyla, gerekli yasal düzenleme yapılarak sanatçılarımızın sigortasız geçen hizmet sürelerini Sosyal 53 Güvenlik Kurumuna borçlanmaları sağlanmalıdır. Dolayısıyla bu maddenin, tam anlamıyla olmasa da kısmen, eğlence sektöründe çalışanlar için umut verici olduğunu söylemek mümkündür. Ancak, kayıt dışı çalışanlar için de bu maddenin genişletilmesi gerekmektedir. Bu kişilere geçmişteki hizmetleri için ayrıca borçlanma hakkı verilerek, sosyal güvenlikten yoksun bulundukları süreleri borçlanma hakkı verilmesi gerekmektedir. Müzik ve sahne sanatçılarının meslekî özellikleriyle özgün çalışma koşulları esas alınarak ve bu sanatçıların erken yaşlarda yıprandığı göz önünde tutularak gerekli yasal değişiklik bir an önce yapılmalı ve emeklilik koşulları kolaylaştırılarak ağır koşullar altında çalışan bu sanatçıların daha erken yaşlarda emekli olmaları sağlanmalıdır. Böyle bir uygulama, sanatçılara sunulacak bir lütuf olmayacağı gibi, sosyal hukuk devletinin temel ilkeleri ve Anayasanın Sanat ve Sanatçının Korunması başlıklı 64. maddesi gereğince, bunun devletin müzik ve sahne sanatçılarına karşı bir görevi olduğu düşünülmektedir. 109 İstisna işkolları dışında, ülkemizde çalışma ilişkilerini düzenleyen temel yasa 4857 sayılı İş Yasasıdır. Genel uygulama doğrultusunda, güzel sanatlar iş kolunda uğraş veren sanatçılar da mevcut iş yasası kapsamında çalışmaktadırlar. Oysaki, yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu ve çalışma yaşamıyla ilgili diğer yasal düzenlemeler, özgün çalışma koşulları nedeniyle, sanatçıların iş ilişkilerini düzenlemede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, basın ve deniz iş kollarında olduğu gibi, tüm güzel sanat 109 M. Çırıka, “Müzik Sanatçılarına Erken Emeklilik”, Yenigün Gazetesi, 16 Eylül 2010. 54 dallarında uğraş veren sanatçıların çalışma koşullarının düzenlenmesi için Güzel Sanatlar İş Kanunu adı altında özel bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Kayıt dışı çalıştırılmaları ile ilgili olarak mağduriyetlerini giderici politikalar geliştirilmelidir. 2.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme Eğlence sektöründe örgütlenme, gerek sektörün yapısından gerekse sektör çalışanlarının birlikte hareket etme eğilimi diğer sektörlerle karşılaştırıldığında oldukça zayıf kalmıştır. Örgütlenme düzeyinin oldukça az olması ve bugüne kadar ciddi anlamda sendikal deneyimin gerçekleşmemiş olması, sektör sorunlarında bir iyileştirmenin de gerçekleşememesinin nedenlerinden biridir. 2.3.1. Örgütlenme Nedir? 2821 Sayılı Sendikalar Kanununa göre; işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip kuruluşlara sendika denir.110 Sendikaların varlıklarını devam ettirebilmeleri ise örgütlenmelerine bağlıdır. Ülkemizde çalışma koşulları gün geçtikçe ağırlaşmakta ve ücretler de alabildiğine gerilemektedir. Sendikasız işyerlerinde; asgari yasal koşullar bile yerine getirilmemekte, sigortasız çalıştırma, günlük çalışma saatlerinin 10-12 saate çıkması 110 İş ve Sosyal Sigortalar Kanunu, Seçkin Yayıncılık, 2009, s. 182. 55 ve yasa dışı fazla mesai yaygın olarak uygulanmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği önlemlerine, yasanın emrettiği kreş, emzirme izni, eski hükümlü ve sakat çalıştırma gibi yükümlülüklere uyulmamaktadır. Çevre güvenliği için zorunlu olan yükümlülükler yerine getirilmemektedir. Bu ve benzeri kötü koşulların iyileştirilmesi ancak işçilerin örgütlenerek seslerini duyurmalarıyla çözülebilmektedir. Bu genel çerçeveden sonra eğlence sektörü için durum değerlendirildiğinde gerek çalışma koşullarının ağırlığı gerekse çalışanların haklarının verilmediği bir sektör olan eğlence sektöründe örgütlenmenin ne kadar gerekli olduğu ortadadır. Ancak eğlence sektöründeki iş süreci ve çalışma ilişkileri birlikte hareket etmeye olanak vermemektedir. 2.3.2. Eğlence Sektöründeki Geçmiş Örgütlenme Deneyimleri Ülkemizde müzik sanatçılarının ilk sendikalaşma çalışmaları İstanbul’da gazino, pavyon, bar, kabare gibi eğlence yerlerinde çalışan müzisyenlerce 1950 yılında başlatılmışsa da, müzisyenlerin işçi statüsünde olmadığı belirtilerek sendikalaşma talepleri başlangıçta reddedilmiştir. Daha sonra Çalışma Bakanlığı, müzisyenlerin işçi statüsünde olduğunu kabul etmiş ve 1951 yılında İstanbul’da Hafif Batı Musikisi Mensupları Sendikası adı altında ilk müzisyen sendikası kurulmuştur. Bu sendikanın 7 kişilik kurucu heyetinin 6’sı azınlık vatandaşlarımızdan oluşmuştur. Ancak ana tüzükte sonradan yapılan değişiklikle, azınlık vatandaşlarımızın “kuruculuk” sıfatları, “sendikanın kuruluşuna yardımı geçenler” olarak değiştirilmiş ve yeni bir kurucular kurulu oluşturulmuştur. Zamanla sendikal alanda birtakım adımlar atılmaya 56 çalışılmıştır. Bunun en iyi örneğini 21 Şubat 1975 yılında müzik ve sahne sanatları alanında faaliyet göstermek üzere Ankara’da kurulan Hafif Batı Müziği Sanatçıları Sendikası oluşturmaktadır. TÜRK-İŞ’e bağlı olarak kurulan bu sendikanın kuruluşunda 125 üyesi vardır. 31 Aralık 1976 yılına gelindiğinde sendikanın üye sayısının 354 olduğu görülmektedir. 3 Mart 1978 yılında yapılan genel kurulda sendikanın adı Türkiye Müzik İşçileri Sendikası (TÜMİS) olarak değiştirilmiştir ve yine aynı genel kurulda sendikanın amaçları arasında “işçilerin özgürlük ve barış içinde ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan kalkınması, sömürücülüğün ortadan kaldırılması için çalışmak, işçi işveren ilişkilerini işçiler yararına düzenlemek, işçi sınıfının bilinçlenmesi, yurt ve dünya olaylarını devrimci açıdan görebilmesi için bilim ve eylemi mücadele aracı olarak kullanmak, üyelerinden oluşan geniş bir sanatçı kadrosu kurarak bu kadroyla çeşitli yerlerde halkın ucuz ve üst düzeyde sanat gösterilerini izletmek” yer almaktadır. Sendikal faaliyetler göstermekten çekinmeyen bu sendika 5 Kasım 1983 yılında yapılan genel kurulda kendini feshederek TÜRKİŞ’e bağlı Türkiye Otel Lokanta ve Eğlence Yerleri Sendikası (TOLEYİS)’na katılmaya karar vermiştir. TÜMİS müzik sektöründe gerek ücretlerin gerekse çalışma koşullarının düzeltilmesi anlamında önemli işler yapmıştır. TÜMİS’in faaliyetlerine son vermesinin ardından uzun bir süre müzik sektöründe örgütlenme adına bir çalışma yapılmamıştır. 5 Eylül 1989 yılında Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası (MÜZİK-SEN) adıyla bağımsız bir sendika Ankara’da kurulmuştur. 111 Yapılan araştırmalar 1980 öncesinde sektörde sendikal hareketlerin etkin olduğu dönemlerin de olduğunu göstermektedir. Eğlence sektöründe çalışan bir kişinin 111 Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Türk Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, 1998, C. 3, s.305 57 anlattıklarına göre; 112 seksen öncesinde Taksim’de bir gazinoda ücretler konusunda bir anlaşmazlık olması üzerine müzisyenler iş bırakmıştır. Gazino sahibi ise bu durumda Bursa’dan müzisyen getirmeye kalkınca Taksim’deki tüm müzisyenler o gece sahneye çıkmama kararı alarak gazino sahibinin geri adım atmasını sağlamışlardır. Sendikalaşma eğiliminin olmadığı sektörlerde meslek örgütleri de bir güç olarak görülmektedir. Müzik sektöründe faaliyet gösteren meslek örgütleri, genel olarak faaliyetlerini beste yapan kişilerin hakları ya da telif meselesi üzerine yoğunlaştırmıştır. Müzik sektöründe bilinen MESAM (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği), MSG (Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği), MÜYAP (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği) gibi birlikler daha çok eser sahibi kişilerle ilgili telif çalışmalarını yürütmektedirler. Bu meslek birliklerinin zaman zaman özellikle sigortalı olma ya da sanatçı borçlanması ile ilgili bir takım çalışmalar yürüttüğü görülmekle beraber genel olarak faaliyet alanlarının sektör çalışanlarının çalışma ilişkilerine yönelmediğini söylemek mümkündür. 113 Eğlence sektörü kurumsal bir kimliğe ulaşamadığından çeşitli sorunları barındırmaktadır. Sektöre yeterince önem verilmediğinden koşulların düzeltilme imkânı da yaratılamamıştır. Eğlence sektöründe faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin meslekî eğitimlerinin, gelişimlerinin, sosyal güvencelerinin sağlanması gibi konularda uluslararası standartlara ulaşılmasına katkıda bulunmak, sektörün gelişip güçlenerek devamını sağlamak amacı ile kurulan Türkiye Eğlence Sektörü Derneği 112 113 M. Sezen, 2010, s.38 A.g.e., s. 40. 58 (TESDER) sektöre hak ettiği değerin verilmediği görüşündedir ve sektörün gelişmesi ve sürekliliğinin sağlanması için çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. 114 Dernek resmi web sayfasında amaçlarını şu şekilde dile getirmiştir: 115 Eğlence sektöründe faaliyet gösteren üyelerin ve bu sektörde çalışan elemanların teknik ve mesleki bilgilerini arttırmak, ayrıca kullanıcıları bilinçlendirmek maksadıyla kurs, seminer, konferans ve panel gibi eğitim çalışmaları düzenlemek, sektörün hizmet kalitesini yükseltmek. Eğlence sektöründeki faaliyetler ve hizmetler sırasında doğacak sorunların giderilmesi için gerekli çözümleri araştırmak ve gerektiğinde bu sahayı düzenleyen mevzuat ile ilgili eksiklikleri gidermek için yetkili idari kuruluşlar ile birlikte çalışmalar yapmak. Eğlence sektörü ile ilgili olarak yurt içinde veya yurt dışında yapılacak her türlü seminer, konferans, kongre gibi etkinlikleri üyelerine bildirmek. Sektörü ilgilendiren konularda, bilgilendirme amaçlı bilgi, belge, doküman ve yayınları temin etmek. Kamuoyunda ve resmi merciler önünde üyelerinin menfaatini korumak, sorunlarına çare aramak. Dernek üyelerinin faaliyetlerinin sigorta kapsamına alınması konusunda çalışmalar yapmak ve bu konuda sigorta şirketleri ile temas kurmak. Eğlence sektörünün saygınlığını korumak ve yükseltmek. 114 115 T. Akyıldız, “Eğlence Sektörü Örgütleniyor”, Hürriyet Gazetesi, 1 Ağustos, 2009. http://www.tesder.com/tr/index.html# 59 2.3.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme Oranı İstisnalar dışında toplu iş sözleşmesi yapma olanağından yoksun kalan müzisyen sendikaları, takım sözleşmeleri ile üyelerinin haklarını geliştirmeye çalışmışlarsa da, sendikalaşma sürecinde kurumsallaşma sağlanamadığından, doğaldır ki elde edilen kazanımlar kalıcı olamamıştır. Başlangıçta büyük umutlarla kurulan, sendika dernek arası bir örgütlenme modeli ile meslek sendikası olarak faaliyet gösteren, makbuzla aidat toplanması nedeniyle yeterli maddi güce ulaşamayan, çoğunlukla amatör kadrolarca yönetilen müzik sendikaları kalıcı olamamış ve faaliyet süreleri birkaç ayla birkaç yıl arasında sınırlı kalmıştır. Eğlence sektöründe örgütlenme düzeyinin oldukça düşük olduğu yukarıda bahsedilmiştir. Bunun nedenlerine bakılacak olunursa; sektör içinde çalışanların mesleki, ekonomik,sosyal ve kültürel yapıdaki farklılıklarından kaynaklanabileceğini söylemek mümkündür. Müzik sanatçılarının büyük bir çoğunluğu tam profesyonel olarak adlandırılan ve geçimlerini sadece müzik faaliyetinden sağlayanlardan oluşur. Bununla birlikte, yarı profesyonel olarak adlandırılan öğrencilik süresince harçlığını çıkarmak ya da ailesine destek olmak amacıyla geçici olarak müzik faaliyetinde bulunanların sayısı da azımsanamaz. Müzisyenler arasında alaylı-mektepli ayrımı da yapılmaktadır. Müzik okulunu bitirenler ve mesleki becerileri gelişmiş olanlarla, kendi kendini yetiştiren piyasa müzisyenleri arasında ilk gruptakiler lehine bir hiyerarşi oluşabilmektedir. Eğitim düzeylerindeki bu farklılık kültürel yönden de farklılığa neden olabilmektedir. İcra 60 edilen müzik türüne göre, kültürel farklılıklar oluşabilmektedir. Batı müziği alanında uğraş veren müzisyenler genellikle batı kültürleriyle uyum sağlamaya çalışırken, Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği dallarında uğraş veren müzisyenlerin ise genellikle yerel kültürlerle uyum sağladığı gözlemlenmektedir. Bu durum, müzik türlerine göre, müzisyenler arasında toplumsal ayrışma yaratmakta ve adeta bir kast sistemi oluşmaktadır. Müzisyenler çalışılan işyerine, çalışma süre ve saatlerine, mesleki becerilerine, kamu oyunca tanınmalarına ve benzeri etkenlere göre farklı ücretler alabilmektedirler. Kamu oyunca tanınma, mesleki beceri ve yüksek ücret alma durumuna göre de ayrı bir hiyerarşi oluşmaktadır. Bütün bu etkenler ayrışma yaratarak, dayanışma duygusunun ve giderek birlikte davranma ve örgütlenme bilincinin gelişmesine engel olmaktadır. Ayrıca yaşam biçimleri gereği eğlence sektöründe çalışanların disiplinli bir hayatları olmadığından sendikalaşma oranları oldukça düşüktür. Yani müzik sektöründeki gerek iş süreci gerekse çalışma ilişkileri birlikte hareket etmeye olanak sağlayacak koşulları büyük ölçüde zorlamaktadır. 116 2.3.3.1. Örgütlenme Düzeyini Arttırmak İçin Ne Yapmalı? Yukarıda bahsedilen müzisyenler arasındaki hiyerarşi ve sanatçı kaprisinden dolayı meydana gelen ayrışmadır, durumun bir de hukuksal boyutuna göz atılmalıdır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası güzel sanatlar iş kolunda uğraş veren sanatçıların sendikal ilişkilerini düzenlemede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle sendikal yasalarda gerekli 116 M. Çırıka, “Müzik Sektöründe Örgütlenme Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar”, Yenigün Gazetesi, 08 Şubat 2012. 61 değişiklikler yapılarak güzel sanatlar iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların güç ve etkinlikleri arttırılmalı, gerekli ve yeterli düzeyde yasal destek sağlanmalıdır. Ayrıca, iş kolu düzeyinde örgütlenmenin yanı sıra batılı ülkelerde olduğu gibi, mesleğe göre de örgütlenme olanağı getirilerek meslek sendikacılığına da olanak tanınmalı ve bu şekilde küçük ölçekli işçi sendikalarına da serbestçe örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi yapma olanağı sağlanmalıdır. Mevcut iş kolları tüzüğünün Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar başlıklı 17 sıra numaralı iş kolu kapsamında bulunan Güzel sanatlar iş kolu, özgün çalışma ilişkileri esas alınarak 12 Eylül 1980 öncesi yürürlükte bulunan 274 sayılı Sendikalar Yasası kapsamında düzenlenmiş olan İşkolları Yönetmeliği’nde belirlendiği şekilde, ayrı bir işkolu olarak düzenlenmelidir. Her ne kadar 19 Ekim 2012 tarihinde TBMM’de kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Yasası ile toplu iş sözleşmesi yetkisi için sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 10’unu üye yapmış olması koşulu yüzde 3 olarak değiştirilse de, bu durum eğlence sektörü çalışanları için bir iyileştirme getirmemektedir. Ayrıca Toplu İş ilişkileri Yasası da yine eskisi gibi 4(a)’lı “işçi” statüsünde çalışanların tiyatro, sinema vb. bir kısmını hala “Ticaret, Büro ve Eğitim İşkolu” ile müzik kısmını da hala “Konaklama ve Eğlence Yerleri işkolu” ile birlikte tanımlamakta ve örgütlenmeye zorlamaktadır. Bir oyuncu ile bir tiyatrocu ile bir hayvan alım-satımcısının ya da bir yönetmenle, bir sinema sanatçısı ile bir ofis çalışanının ya da bir müzisyen ile bir borsacının aynı işkolunda aynı sendikada örgütlenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla ortak bir payda da toplanması 62 mümkün olmayan bu kimselerin toplu iş sözleşmesi hakları da ellerinden alınmaktadır. Sektörde dernek, sendika gibi meslek örgütlerinin bulunmaması ya da etkisiz olması çalışma ilişkileri açısından sorunların çözümüne yönelik yaklaşımlarda da umutsuzluğa neden olmaktadır. Sektör sorunlarının çözümünde sendikanın rolü şüphesiz ki büyük olacaktır. Ancak bunun için öncelikle çalışanların sendikalara olan güvenleri arttırılmalıdır. Çelik, Sendikal krizi besleyen en önemli unsurlardan birinin sendikalara olan güvenin yitirilmesi olduğundan bahsetmiştir. Sendikalara yönelik güvenin düşük olmasının nedenleri arasında ideolojik ve politik iklim, demokratik sistemde yaşanan sorunlar, sendikalara ilişkin yozlaşma algısı ve belki de en önemlisi sendikaların dar çıkar örgütü haline gelmesi yer almaktadır. 117 Örgütlülük düzeyinin artmasını sağlamak için öncelikle yukarıda bahsedilen olumsuzluklardan kurtulmak gerekmektedir. 2.4. Eğlence Sektöründe Ayrımcılık 1934 yılında yürürlüğe 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunun 10. maddesiyle 118; kız ve kadınların gazino, bar, kafeşantan ve bunlara benzer içki kullanılan yerlerde çalışabilmeleri o yerin en büyük mülkiye amirinin iznine bağlanmıştır. Kanun hükmü doğrultusunda, bu tür eğlence yerlerinde ses sanatçısı, 117 Çelik’den Aktaran G. Taşkıran, “Sınıf Örgütlenmesinde Yeni Deneyimler”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 31, 2011, s. 140. 118 http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/2.3.28501.pdf 63 oryantal sanatçısı, müzisyen ve benzeri dallarda müzik ve sahne sanatçısı olarak çalışmakta olan kadın sanatçılar da, illerde valiliklerce ilçelerde kaymakamlıklarca verilen izin doğrultusunda, polisten çalışma izin belgesi ve sağlık karnesi çıkarmak zorunda kalmışlar ve her üç ayda bir zührevi ve fuhuş yoluyla bulaşan hastalıklar yönünden sağlık kontrolüne tabi tutulmuşlardır. Sanatçıların onurunu kıran ve onları genel kadınlar gibi gören bu anlayışın sonuçları sadece bu boyutta kalmamış, toplumda vesikalı olarak aşağılanan kadın sanatçıların emniyet müdürlüklerinde düzenli olarak kayıtları tutulmuştur. Yakın zamana kadar vesikalı kadınlarla evlenmek kolluk kuvvetlerinde meslekten çıkarılma nedeni olmuş ve hatta bu kadınların çocuklarının dahi özellik gerektiren mesleklerde görev yapmaları engellenmiştir. Esas itibarîyle içkili eğlence yerlerinde çalışmakta olan tüm kadın müzik sanatçılarını kapsayan bu uygulama, ancak ünlü ses sanatçılarına da yansıtıldığı durumlarda zaman zaman kamu oyuna yansımış ve yeterli düzeyde olmasa da toplumun dikkatini çekebilmiştir. 119 Müzik ve sahne sanatçılarının mesleki kuruluşu MÜZİK-SEN’in 10 yıl süreyle verilen uğraş sonucunda, İçişleri Bakanlığı’nın 10.03.2000 gün ve 00065 sayılı “Uygulama Talimatı”yla bu uygulama idari yönden sona erdirilmiş ve üyesi bulundukları sanatçı meslek kuruluşlarından üye kimlik kartı çıkaran müzik ve sahne sanatçıları için izin ve sağlık kontrolü zorunluluğu kaldırılmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın bu “Uygulama Talimatı”nda MÜZİK-SEN referans kuruluş olarak gösterilmiştir. Ancak uygulamanın Türkiye genelinde sağlıklı bir şekilde yürütülmemesi, emniyet müdürlüklerince farklı uygulamalar yapılması üzerine, 119 M. Çırıka, “Vesikalı Sanat”, Yenigün Gazetesi, 30 Ekim 2011. 64 MÜZİK-SEN Sendikasınca konu yargıya yansıtılmış ve yargılama süreci sonucunda polis çalışma izin belgesi ve sağlık kontrolü uygulaması 2002 yılında hukuken sona erdirilmiştir. 120 Kadın müzik ve sahne sanatçılarının onurunu kıran bu uygulamanın geç de olsa sona erdirilmesi, sanatçılar açısından büyük bir önem taşımaktadır. Eğlence sektöründe çalışanlar sadece çalışma hayatından değil aynı zamanda toplumdan da dışlanmaktadırlar. Kalıplaşmış tutumlar (kalıp yargılar) bir bakıma belirli gruplar hakkında sahip olunan bilgilerin bir özetidir. Yeterince bilgi sahibi olunmayan bir grup hakkında tutum geliştirmek için başkalarından duyulan bilgiler, o grup hakkında kestirme yoldan bir fikir, bir bilgi verir. Bu da çoğu zaman o grubun bir üyesiyle karşılaşıldığında onun davranışı hakkındaki beklentiyi ve ona karşı olan davranışı önceden ayarlayabilmeyi sağlar. Demek ki, kalıplaşmış tutumlar sayesinde diğer gruplar hakkında özet bilgiye sahip olarak çevreyi, kişi kendi gözüyle bir düzene sokar, çevresine karşı tepkilerini önceden ayarlayabilir. 121 Ayrımcılığın temelinde kalıp yargılar bulunmaktadır. Kağıtçıbaşı’na göre; ayrımcılık, bir grubun üye veya üyelerine, sadece o gruba karşı sahip olduğumuz olumsuz tutum nedeniyle, gözlenebilen olumsuz davranışlarda bulunmak olarak tanımlanabilir. Bir siyahiyi sadece siyahi olduğu için işe almamak, yabancı birini sadece yabancı olduğu için tartaklamak, sosyo-ekonomik durumu düşük olan kişilere devlet dairelerinde güçlük çıkarmak, Arapların pis olduğunu düşünen birinin, onlarla en ufak ilişkide bulunmaktan kaçınması vb. davranışlar ayrımcılığa örnektir. 122 120 M. Çırıka, “Vesikalı Sanat”, Yenigün Gazetesi, 30 Ekim 2011. Ç. Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınevi, 2008, s. 133. 122 Ç. Kağıtçıbaşı, 2008, s. 134. 121 65 Burada özellikle dışlanmaya dikkat çekecek olursak eğlence sektörü için özellikle kadınların dezavantajlı olduklarını söylemek mümkündür. Sosyal dışlanma, dinamik bir biçimde işleyen birbirinden farklı fakat her birisinin kısır bir döngü içerisinde birbirine eklemlendiği ve birbirini etkilediği olgulardan kaynaklanan toplumun dışında kalma veya dahil olamama durum veya süreçleri olarak açıklanmıştır. 123 Tahmin edilebileceği gibi eğlence sektöründe çalışan kadınlar gerek iş gereği “açık saçık” giyinmeleri gerek gece çalışmaları sebebiyle toplum baskısı altında kalmakta ve sosyal dışlanmaya maruz bırakılmaktadırlar. Cinsiyet ayrımcılığının sektörde “kadını metalaştıran” düzlemde olduğu görülmektedir. Sahne çalışmalarında özellikle solistler açısından bakıldığında kadın solistlerin tercih edilmesi sık rastlanan bir durumdur. Mekân sahipleri ya da menajerler tarafından kadın solistlerin kıyafet, makyaj gibi sahne hazırlık süreçlerine müdahale edilmektedir. Solistlere zaman zaman daha “dekolte” giyinmeleri konusu telkin edilmektedir. Müşterilerin önemli bir bölümünün aşırı alkol kullanması, özellikle kadın çalışanlara cinsel tacizde bulunmaları olasılıklarını arttırmaktadır. Aynı işyerinde çalışan bir kadın ile bir erkek aynı muameleyi görmemektedir. İşveren kadına işi gereği “açık saçık” giyinmesini diretirken, erkek çalışan için böyle bir durum söz konusu değildir. Buradan hareketle, eğlence sektörü içinde kadınlar ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır demek yanlış olmayacaktır. Ancak toplumun bu sektörde çalışanları dışlamasından bahsedecek olursak burada cinsiyet ayrımının önemli olmadığını söyleyebiliriz. Elbette, kadın bu sektörde çalıştığı için çevresinden daha çok tepki alacaktır. Ancak erkek için de benzeri durum söz konusu olabilecektir. Erkek için de geç saatlerde çalışması, alkollü ortamda bulunması sebebiyle dışlanma söz konusudur. Örneğin eğlence 123 F. Sapancalı, Sosyal Dışlanma, Dokuz Eylül Yayınları, 2005, s.22-24. 66 sektöründe çalışan bir erkeğin bu sebepler nedeniyle istediği kızla evlenememesi, yani kız tarafının erkeğin işi sebebiyle onu beğenmemesi gibi olaylar yaşanmaktadır. Eğlence sektörü ile ilgili olarak literatürde yer alan bilgilerin yanı sıra, çalışma sırasındaki gözlemlerimiz ve kamuoyundaki yaygın bilgiler bu sektörde özellikle Çingenelerin/Romanların çalıştığını göstermektedir. Çingenelerin/Romanların çalışma hayatındaki konumlarına bakıldığında neden bir sektörde yoğun biçimde çalıştıklarını anlamak zor olmayacaktır. Çingeneler/Romanlar toplumda “hırsız, pis, dinsiz” olarak tanındıklarından hem sosyal hayattan hem de çalışma hayatından dışlanmaktadırlar. Diğer birçok azınlıklar gibi Çingeneler/Romanlar de/da çalışma hayatında dezavantajlı gruplar arasında yer almaktadır ve yine diğer azınlıklar gibi işe yerleşmede ya da iş hayatında zorluk yaşamaktadırlar. Bu sebeple doğal olarak Çingeneler/Romanlar en az ayrımcılığa uğrayacakları işlerde çalışmayı tercih etmektedirler. Bu işlerin başında da müzisyenlik gelmektedir. Kendilerini en iyi müzikle ifade eden Çingeneler/Romanlar bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Buradan hareketle eğlence sektöründe ayrımcılığa maruz kalanlar başlığına ek olarak aynı zamanda “ayrımcılığa maruz kalan Çingeneleri/Romanları kendi bünyesine alan sektör; eğlence sektörü müdür?” sorusu akla gelmektedir. Buna ilave olarak yukarıda bahsettiğimiz ayrımcılığı nedenleriyle birlikte daha iyi anlamak için stereotip (kalıp yargı) ve önyargı kavramlarını açıklamakta fayda vardır. 67 2.4.1. Stereotip (Kalıp Yargı) ve Önyargı Kavramları Sosyal kimlik kuramına göre, grup davranışının kendisine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler, kendi grubunun en iyi olduğuna inanma, grup içi önyargı ve tarafgirlik, dış gruplarla rekabet ve onlara yönelik ayrımcılık vb. şeklindedir. 124 Stereotip (kalıp yargı) kavramı, etimolojik olarak ‘Streos (sağlam, dayanıklı, katı)’ ve ‘Typos (karakter, nitelik, tip)’ sözcüklerinden oluşmaktadır. İlk kez Lippmann 125 tarafından 1922’de ortaya atılan bu terim, “kafamızdaki imajlar”a işaret etmektedir. Stereotipler, çeşitli gruplar hakkında sahip olduğumuz kaba fikirler, kanaatler, imajlardır. Bu özellikle lehte veya alehte olabildikleri gibi, aynı bir kişi veya bir grup, bir konuda olumlu, bir başkasında olumsuz stereotiplerin hedefi olabilmektedir.126 Stereotiplere sıklıkla hedef olan gruplar; yaş, cinsiyet, meslek grupları, azınlık grupları ve milliyetlerdir. Uzunca bir süre Stereotiplemeye maruz kalan grupların zamanla kendilerine atfedilen özellikleri benimsedikleri ve benliklerinin kendilerine atfedilen stereotip yönünde değiştiği görülmektedir. 127 “Önyargı veya peşin hüküm kavramı”; genelde bir gruba karşı yüklenen olumsuz dogmatik yargılardır. Bu gruptan olanlar, kendi yaptıkları veya özellikleri nedeniyle değil, aidiyetleri nedeniyle olumsuz bir yargının hedefi olmaktadırlar. 128 “Belirli bir grubun üyelerine, salt bu gruba aidiyetleri nedeniyle ve toptan gösterilen olumsuz 124 Mese’den Aktaran O. Sürgevil, “Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel Oluşturan Sosyo-psikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Aralık, 2008, Cilt 11, Sayı 20, s.117. 125 Lipmann (1922)’ın, kamuoyunun nasıl oluştuğu konusunda yazdığı “Public Opinion”la ve ortaya koyduğu kavramlarla tarihte önemli bir yeri vardır. ( Bkz. N. Gürel, “Kişilik Psikolojisi, Önyargının Psikolojisi ve Kamuoyu: Gordon Alport ve Lİppmann’ın Görüşleri Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, Ankyra: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2011, C. 2, S.2, s.103 ) 126 N. Bilgin, Kimlik İnşası, 2007, s. 129. 127 Y. Meydaneri, Sosyolojik Açıdan Kadınlarla İlgili Kalıp Yargılar (Kırıkkale Örneği), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2006, s. 7. 128 Y. Meydaneri , 2006, s.129. 68 tutum” şeklinde tanımlanmaktadır. 129 Bu olumsuz tutum, gerçek kanıtlardan yoksun olarak peşinen üretilmiştir ve genellikle bireyden çok gruba yöneliktir. Başka bir deyişle, önyargı da bir yandan önceden ifade edilmiş, olgunlaşmamış, her türlü kanıttan önce peşinen karar verme ve öte yandan bireyden ziyade gruba yönelik oluş söz konusudur. Farklılık yönetimi programlarının öncelikli hedeflerinden biri, önyargıları yok etmek veya etkilerini azaltabilmektir. Bu programların faydalarından biri, daha az stresli bir iş çevresinin oluşmasıdır. Çünkü gerçekleştirilen araştırmalar, özellikle etnik azınlıkların önyargıları önemli bir stres nedeni olarak algıladıklarını göstermektedir. 130 Önyargı, kökü derinlere inen olumsuz bir tutumdur ve birçok sosyal durumda kendini göstermektedir. Önyargının, iki temel öğesi vardır: Birincisi bir grup ya da kişiye karşı “olumsuz bir duygu”, ikincisi ise “kalıp yargı”, yani bireyleri tanımadan onları bir grubun üyesi gibi yargılamak... Önyargıda hem duygusal hem de düşünsel öğeler bulunmaktadır ve bu iki öğenin etkisi altında kişi, “ayırt edici davranışta” (ayrımcılık) bulunur. Başka bir deyişle, aynı koşullar altında aynı biçimde davranılması gereken iki kişiye farklı davranışlar gösterilir. Kalıp yargıların sosyal farklılaşmaya etkisi, dış grubu olumsuz hale getiren ve aidiyet grubunu yücelten bireylere bir tür farklılık duygusu kazandırmakla sınırlı değildir. Uzunca süre ayrımcılığa maruz kalan bazı dış grupların, kendilerine atfedilen özellikleri paylaştıkları ve benlik imgelerinin kalıp yargı yönünde değiştiği gözlenebilmektedir. Başka bir deyişle, önyargı, kalıp yargı ve ayrımcılık, grupların “baştan kendisini yenik”, “kaybetmeye mahkum” hissetmesine ve beklenti düzeylerinin düşmesine 129 130 O. Sürgevil, 2008, s.117 . Sanchez ve Brock’ dan Aktaran O. Sürgevil, 2008, s.117. 69 neden olabilmektedir. Bu durum sosyal psikolojideki “Pigmalion Mitosu” (kendi kendini gerçekleştiren kehanet veya Pigmalion etkisi şeklinde de bilinir) ile de açıklanabilmektedir. Pigmalion etkisi; benlik ya da kimlik oluşumunun kişiler arası etkileşime bağlılığı çerçevesinde kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Pigmalion etkisi; “diğer kişi hakkında hatalı görüşleri bulunan bir kişinin, kendi hatalı görüşlerini doğrulayacak şekilde davranması ve hedef kişinin de buna uygun davranışlar göstermesi” şeklinde tanımlanabilir. Gruplar arası ilişkiler yakından incelendiğinde; grupların birbirleri hakkında sahip oldukları önyargı ve kalıp yargıların, objektif bir gerçekliği olmadığı, diğer grubun davranışlarındaki bazı olumsuzlukların bir anlamda bu stereotiplerin sonucu olduğu söylenebilir. Bu gibi durumlarda kalıp yargılar, kendi gerçekliklerini yaratmaktadırlar. 131 2.4.2. Psiko-sosyal Açıdan İncelenmesi “Öteki” kavramının genellikle küreselleşmenin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Oysa “biz” ve “öteki” kavramları ve uygulamaları yüzyıllardır, hatta ilk insanlardan bu yana hep var olmuştur. Bu kavram çok genel bir ayrımcılığı göstermektedir (gelişmiş - gelişmemiş, küreselci - küreselliğe karşı gibi). Çok eskilerde bu ayrımcılık efendi - köle, kentli - köylü, yerli - yabancı (göçmen), yerli - azınlık, soylu - soylu olmayan gibi, belki daha belirgindi. Özel de, genel de olsa, ayrımcılığın kökeninde bireysel benlik ve toplumsal benlik değerleri yatmaktadır. Çünkü ayrımcılığı yapanlar genellikle bu değerleri yüksek olanlardır. Amaçları egemen olmak, üstünlük kurmak, sonuçta daha aşağı gördüklerini sömürmek ve kendi 131 Bilgin’den Aktaran, O. Sürgevil, 2008, s. 117. 70 değerlerini daha da artırmaktır. Bu durum “öteki”ler tarafından kolaylaştırılır. “Öteki” olarak damgalananlar kendilerini zamanla daha değersiz görüp güvensiz, kuşkucu, korkak, tepkisiz, kabuğuna çekilmiş bir konuma gelmektedirler. Böyle bir konum, yüzeysel olarak bakınca “biz”i (damgalayanları) haklı çıkarmakta ve kısır döngü sürmektedir. Bu sorunu çözmek zordur. Çünkü insanın doğasında egemen olmaya, üstün olmaya doğru bir eğilim vardır. Doğan’a göre “benlik değeri” önemli bir soyut değerdir. “Biz” grubunda yer alanlar acaba benlik değerlerini normal düzeye getirebilecekler mi? Güven ve saygıya dayalı bir diyalog ancak bu sorunu çözebilir. Böyle bir diyalog “biz”im ve “öteki”lerin eşit konumda olmalarına bağlıdır. Yüzyıllardır “biz” konumunda olanların bunu gerçekleştirebilecekleri konusunda Doğan pek iyimser olmadığını açıklamaktadır. 132 Sosyal psikolojide, gruplar arası ilişkilerin ya da bütün bu gruplar arası ilişkiler çerçevesinde dönüp dolaşan kavramların içeriklerinin çok genel geçer tarifleri yoktur. Ya da bu tarifler belirli bağlamlarda hep yeniden tanımlanmak zorundadır. O yüzden iki temel yaklaşımdan söz edilecektir. Bir tanesi, gruplar arası ilişkileri anlamamıza yol açan iki yaklaşım, bir tanesi sosyal kimlik kavramı, bir tanesi de 1990’lı yıllarla giderek önem kazanmaya başlayan, günümüzde de özellikle çok daha fazla ampirik veri ile de desteklenen sistemin meşrulaştırılması kuramıdır. Buna bağlı olarak da sosyal üstünlük yönelimi kuramından söz edelim. 132 O. Doğan,(Küreselleşmenin psiko-sosyal boyutu üzerine Prof. Dr. Orhan Doğan ile yapılan bir şöyleşiden alınmıştır,Mart,2006, Sivas) 71 Klasik sosyal kimlik kuramında, insan kendi grubunu ve kendi dışındaki grupları, gruplar hakkındaki fikirlerini sosyal karşılaştırmalar yoluyla oluşturur ve sosyal karşılaştırma süreçlerinde stereotipler, önyargılar ki ayrımcılık aslında bir sosyal yapıdır, bir sosyal davranış modelidir. Yani bana ait olan, bize ait olan ve olmayan, biz ve onların, aslında biz ve onlar sosyal psikolojideki kavramları değildir, daha çok biz ve diğerleridir. Bu süreç boyunca oluşur ve sosyal kimlik kuramcıları şunu söylerler: İnsan bu karşılaştırmaları kendi grubuyla yeni sonuç çıkarmak için yapar. Yani böyle bir karşılaştırma sosyal sistem olarak grupların hayatiyetini sürdürmesine yol açan bir karşılaştırma değildir. Gruplar arası ilişkilerde adaletsizlik, hiyerarşik yapı arttıkça bütün milliyetçilik ve ilgili değişkenler de yükselmektedir. Yani, kendi grubuna kapanma gerçekleşmektedir. Dezavantajlı gruplar avantajlı gruplarla arasındaki sınırı kalın ve az geçirgen algılayarak, avantajlı ile dezavantajlı gruplar arasındaki ilişki istikrarsızlaştıkça, aslında bütün bu milliyetçilik ve muhafazakarlık eğilimlerinin artmasını ortaya çıkarmaktadır. Sosyal kimlik kuramının bulgularından sonra, yeni sosyal kimlik kuramı aslında bize şunu söylemektedir: “Gruplar dezavantajlarıyla barışma ihtiyacı içindedirler, başka türlü çünkü yaşayamazlar”. Sistemin meşrulaştırılması kuramı ise başka şey iddia etmektedir. Sosyal kimlik kuramından farklı olarak ve onun eksiklerini giderme amacıyla geliştirdikleri bir yaklaşım olarak diyorlar ki: “dezavantajlı gruplar aslında eğer dezavantajlarını ortadan kaldıracak güçte politik bir eylemlilik yani ‘collective action’ denilen kolektif bir eylemlilik içinde ve normatif kolektif içinde olamıyorlarsa ya normatif olmayan kolektif eylem 72 biçimlerini denerler ya da dezavantajlarını içselleştirmektedir.” 133 Yani kendileri için avantajlı grubun, üstteki grubun hiyerarşide üste olan grupların, avantajlı grupların kendileri için geliştirdikleri olumsuz yargıları bile içselleştirirler. Eğlence sektörü için bu duruma baktığımızda sektörde çalışanların çalışma hayatında dezavantajlı olduklarını söylemek mümkündür. Çünkü sektörün koşulları gereği çalışma saatleri düzensiz, ücret düzeyleri belirsizdir. Çalışanlar ellerine geçecekleri parayı hiçbir zaman kestirememektedir. İşin durumuna (kazanılan hasılata) göre alacakları ücret değişkenlik göstermektedir. İşveren çalışanını gün içinde anlaştıkları süre boyunca çalıştırıp, sırf “iş olmadı bugün” diyerek yevmiyesinden kesme lüksüne sahiptir. Ve tüm bunların yanı sıra eğlence sektöründe çalışanların bilinçsizliğinin de etkisiyle kayıt dışılık oldukça yaygındır. Sadece bunlarla da bitmemektedir, durumun birde psiko-sosyal boyutu mevcuttur. Eğlence sektöründe çalışanlar toplumda “uygunsuz iş yapanlar” olarak tanımlanmakta, damgalanmaktadırlar. Özellikle eğlence sektöründe çalışan kadınlar için bu görüş çok yaygındır. Türk toplumunun anlayışına göre kadın çalışacaksa gündüz belli saatlerde çalışmalıdır, aksi halde “kötü kadın” olarak nitelendirilmektedir. Eğlence sektöründe çalışan kadınların işleri gereği çoğunlukla gece çalışmakta ve bu sebepten dolayı toplumdan dışlanmaktadırlar. 133 M. Göregenli, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Paneli: Psikolojik Açıdan Milliyetçilik, Irkçılık, Linç, Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, 08 Mayıs 2007. 73 2.5. Eğlence Sektöründe İstihdam Edilenlere Örnek Olarak Çingeneler/Romanlar: Ayrımcılık Deneyimleri 2.5.1. Çingeneler/Romanlar Kimdir? Çingene adının kökeninin en az 2500 yıl öncesine kadar gidebileceğini ortaya koyan kaynaklar mevcuttur. Milattan Sonra 500-700 yılları arasında Orta Asya’da dikilen Orhun Anıtları’nın bir yüzünde Çıgany (Çigani)ve yok-Çıgany kelimeleri gariban anlamında, Bey kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Günümüzde, hem Çıgany hem de yok-Çıgany kelimeleri Çingene/Roman kavileri için Macaristan başta olmak üzere çeşitli Balkan ülkelerinde kullanılmaya devam etmektedir. Yine Macaristan’da demircilik yapanlara verilen isim olan Sigynnae (Siginne)’nin Çingene/Roman kavmi olduğu yapılan çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Sigynnae adının Avrupa’nın bazı bölgelerinde sadece tek bir halkın adı olarak kullanılmadığı, genel olarak çerçi anlamına geldiği bilgilerine ulaşılmıştır. Bu da kelimenin, farklı Çingene/Roman kavimlerini kapsayan genel bir sözcük, evrensel bir kastın, Çingene evrensel milletinin adı olabileceğini göstermektedir. 134 Çingenelerin/Romanların kökeni hakkında çok çeşitli görüşler ileri sürülmekte ise de bunlar arasında en fazla benimseneni, Çingenelerin/Romanların Hindistan kökenli bir topluluk olduklarını öngören tezdir. Bu görüşü destekleyen tezlerin çoğunluğu, tarihsel belgelerden çok dilbilimin ortaya koyduğu verilerden hareketle ortaya 134 http://cingeneyiz.org/cingeneadi.html 74 çıkmıştır. Ne Çingenelerin/Romanların 9. yy olarak tahmin edilen büyük göçleriyle ilgili ne de onların sosyal, kültürel, siyasal vb. diğer özellikleriyle ilgili o dönemlere ait hiçbir kesin belge bulunmamaktadır. 135 Çingenelerin/Romanların dil ve menşeleri üzerinde çalışmış olan uzmanlar; Çingene isminin, Hint kast sisteminin en alt tabakasının müzisyen ve şarkıcıları olan "doma" veya "domba"lardan geldiği görüşündedir. Çingeneler/Romanlar üzerine yapılan dil karşılaştırmaları, onların büyük ölçüde Hintçe ağırlıklı dillerinin olduğunu göstermektedir. Günümüzde ise antropolojik, etnolojik ve filolojik araştırmaların ışığında Çingenelerin/Romanların Hindistan kökenli oldukları kesin bir şekilde ileri sürülmektedir. Çingenelerin/Romanların tipolojik ve dil yapılarından hareketle Hintli olduklarına hükmedilmesinin yanı sıra, antropolojik olarak da onların ariler öncesi Hindistan’ın yerlileri olduğu kanaatine varılmaktadır. Çingenelerin/Romanların köken mıntıkaları; Hindukuş-Dağları’nın vadilerindeki Kuzeybatı Hindistan ve Kuzeydeki Hint sınır eyaletleridir. Yani bugünkü Dardu şivesinin konuşulduğu mıntıkadır. Çünkü, Çingenelerin/Romanların konuştuğu dilin, Kuzeybatı Hindistan´da konuşulan Darduca ile yakın bir bağının olduğu tespit edilmiştir. Göç konusunda görüleceği üzere, Hamza el-İsfehanî (350 / 961), Bahram Gur´un(M.S 420-438) tebasını eğlendirmek için talebi üzerine, Hindistan’dan gönderilen müzisyenlere el-Zutt demektedir. Gabriel Ferrand; Ondzati, Cat ve Zott kelimeleri arasında büyük bir uygunluk görmekte ve bu üç kelimeyi aynı anlamda kullanmaktadır. Ona göre, bugünkü Catların Asya´da bulundukları bölgenin sınırları şöyledir: Güneyde Himalayaların önündeki 135 dağlar, batıda İndus, kuzeyde M. Duygulu, Türkiye’de Çingene Müziği, Pan Yayıncılık, 2006, İstanbul, s.16. 75 Haydarâbâd´dan(Sind) Acmir ve Bhopal´a uzanan bir hat ve doğuda Ganj´dır. İndus´un ötesinde bazı Catlar Peşaver´de Balucistanda ve hatta "Süleyman range" denilen sıradağlarda yaşamaktadır. Bu da Çingenelerin/Romanların atası olarak kabul edilen Zottların kesin yerlerini vermemekle beraber, ana sınırlarının belirlenmesi açısından önemlidir. M. Genner de Çingenelerin/Romanların ana vatanlarının Hindistan olduğunu ve onların Hint yarım adasının esas yerlileri olduğunu kabul etmektedir. Ona göre Çingenelerin/Romanların ilk göçü milattan önce Arilerin Hindistan´ı istila etmesiyle başlamıştır. Göç öncelikle kuzeye, Moğolistan ve Türkistan istikametine Moğollardan ata doğru olmuştur. Daha sonra Çingeneler/Romanlar, binmeyi ve Türklerden de demirciliği öğrenmiş olarak anavatanlarına geri dönmüştür. Ancak, günümüzdeki bütün Çingeneleri/Romanları saf Hintli olarak nitelendirmek de doğru değildir. Zira uzun göç süresince onlar, yabancı unsurlarla da karışıma maruz kalmıştır. Bütün bunlara rağmen onların Hindistan´dan göçleriyle ilgili, araştırmaların pek çoğunun kesin olarak kabul ettikleri görüşleri şu şekilde sıralamak mümkündür: 136 1) Göç, kitle halinde olmamış, aksine farklı zamanlarda küçük gruplar şeklinde olmuştur. 2) Göç olayında savaşlar, tehcir, takip ve tarımsal nedenler gibi dış sebepler söz konusudur. 3) Küçük grupların göçü, ilk olarak M.S. V. ve VII. yüzyıllar arasında Hindistan ve İran arasında ilk göç hareketinin muhtevasından dolayı meydana gelmiştir ve daha 136 A. R. Özkan, “Çingeneler/Romanlarin Kökeni ve Göçleri”,http://www.turkiyecingeneleri.8m.com /giris.htm 76 sonraki ise Müslümanların İran ve Hindistan´ı fethettiği VII. ve X. yüzyıllar arası olmuştur. Göçün sonuncu halkası, X. ve XIII. yüzyıllarda Gazneli Mahmud ve onun halefleri döneminde olmuştur. 4) Avrupa´ya Çingenelerin/Romanların göçü; İran, Ermenistan, Anadolu, Yunanistan ve Güney Slovak Bölgesi üzerinden gerçekleşmiş olması mümkündür. Çünkü bütün Avrupa Çingenelerinin/Romanlarının lehçelerinde Ermenice, Türkçe, Yunanca ve Slovakça´dan alınmış kelimeler bulunmaktadır. 5) İran´dan göçün zamanı, İran´ın VII. yüzyılda Müslümanlar (Araplar) tarafından fethedilmesinden kısa bir müddet önce veya sonra meydana gelmiş olmalıdır. Çünkü Avrupa Çingenelerinin/Romanlarının lehçelerinde Arapça kelimeler de mevcuttur. Çingenelerin/Romanların 1200 yıl önce Hindistan’dan doğru yayılmaya başladıkları zamandan beri, kendi kültürel kalıntıları devam etmektedir. Çingeneler/Romanlar, toplum içinde etnik bir grup olarak kendi çıkarlarını temsil edebilecek eğitimli bir sınıftan yoksundurlar. Bu sebeple tarihleri boyunca uyum sağlamada zorlanmışlardır. Bu durum onları zorlu koşullara katlanmak zorunda bırakmıştır. Bunlar; göçebelik, toplum tarafından değersiz olarak görülen kaynakları kullanma, çalışma yaşamı için uygun olmayan yaşlarda çalışmaya başlama ve çoklu meslek edinme şeklinde sıralanabilir. 137 Bazı araştırmacılara göre Çingeneler/Romanlar kelimenin tam anlamıyla olması gerektiği gibi insanlardır. Çünkü tüm ülkelerde ve iklimlerde; kendi dillerini, kendi 137 M. Sway, Economik Adaptability: The Case of Gypsies, Nisan, 1984, s. 93. 77 görgü ve geleneklerini, antropolojik özellikleri ile birlikte kendi kültürel özelliklerini korumuşlardır. 138 Ülkemizde Çingenelere/Romanlara bölgelere göre çeşitli isimler verilmiştir. Çingene asıllılar roman, dom, mutrip, poşa, karaçi, abdal, esmer vatandaş, beyzade adlarıyla bilinmektedirler. Yaşantılarına gelince, büyük bir kısmı şehirlere yerleşmiş, iş güç sahibi olmuşlardır. Sanata yatkın olduklarından dolayı da çoğu sanatkâr olmuştur ve yaşantılarını sürdürmektedirler. 139 Yıllar önce Emir Kustarica'nın kapalı gişe oynayan "Çingeneler/Romanlar Zamanı" isimli filmi ile tüm dünya Çingeneler/Romanlari tanımaya başlamıştır. Yugoslavya'daki Çingeneler/Romanlari anlatan bu film onlarla ilgili en özgün çalışma imajıyla kamuoyunun beğenisine sunulmuştur. "Çingeneler/Romanlar Zamanı" filminden önce Çingeneler/Romanlar üzerine ciddi çalışmalar olmadığı gibi, onların tarihi ileilgili bilgiler de yetersiz kalmaktaydı. Oysa Çingeneler/Romanlar tarihine bakıldığında dünyadaki hemen hemen tüm devletler tarafından ezildikleri karşımıza çıkmaktadır. Çingeneler/Romanlarin tarih boyunca çeşitli sürgünler yaşadıkları, çeşitli zulümlere maruz kaldıkları tarihi belgelerle ortaya çıkmıştır. Çingenelerin/Romanların tarihleri boyunca dışlanmaları kendilerine ait olan bir web sitesinde şöyle bir sosyal anlatıyla aktarılmıştır: 140 “(…) Herkes kendi dilinde tekrar etti adımızı. Zigeuner, Cigani veya Çingene... Bizlere dokunulmaz dediler... Korktular bizden. Farklıydık. 138 A. Theslef, Report on the Gypsy Problem, Gypsy Lore Society, Journal, 1912, s. 83. M. Aksu, Türkiye’de Çingene Olmak, Ozan Yayıncılık, 2003, s.103. 140 http://cingeneyiz.org/benbircingeneyim.htm 139 78 Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler. Biz yarattığımız göz nuru zanaatlerle onlara bir yaşam bahşederken onlar şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar bizi. Yoksulluk bitmeyen bir lanet gibi üstümüze çüktü. Çok acılar çektik. Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için haykırarak baktılar insanların gözlerine; bazen yalvararak! "Biz Çingene değiliz insanız."Çingenelerin konuştuğu dillerden birinde insan Rom demekti. Onlar da insanlara biz Romanız dediler yani sizden bir farkımız yok.(…)Madem ki binlerce yıldır ölüm tadında yaşadık hayatı; bundan sonra hiçbir güç dokunamaz tertemiz insanlığımızla beslenmiş kutsal özgürlüğümüze. Ben bir dokunulmazım. Olduğum şeyle gurur duyuyorum. Herkes bilsin! Ben Bir Çingeneyim.” 2.5.2. Türkiye’de Yaşayan Çingeneler/Romanlar ve Yaşam Şekilleri Yörelere göre çeşitli şekillerde adlandırılmalarına rağmen Türkiye'deki Çingenelerin/Romanların büyük çoğunluğunun Çingeneliği kabul etmediğine ve "Çingene/Roman" ithamını reddettiklerine de tanık olunmuştur. Bunun en büyük sebebi, onların gittikleri her yerde horlanmaları, dışlanmaları ve aşağılanıyor olmalarıdır. Çingeneliği/Romanlığı reddedişlerinin bir başka ve en önemli sebebi de Çingenelerin/Romanların, Hz. İbrahim'in mancınıkla atılması esnasında meleklerin buna mani olduğu ve melekleri kovalamak için de şeytanın telkiniyle bir bacı ve kardeşin, mancınığın yanı başında zina etmesinin neticesi olarak meydana geldiklerine dair halk inancıdır. Bu yanlış inanışa göre, "Çin" ve "Gen" isimli bacı ve kardeşin zinasından Çingene/Roman olarak bilinen bu insanlartüremiştir. Çingeneler/Romanlar de/da, halk arasında yaygın ama yanlış olan bu inanışın 79 farkında oldukları için, haklı olarak bu Çingenelik/Romanlık yakıştırmasını reddetme eğilimindedirler. 141 Hurafelere dayalı sanılar ile, kitaplarda yazılan yanlış ve maksatlı suçlamalar yüzünden horlanıp dışlanmamak, aşağılanmamak, zarar görmemek için Çingeneler/Romanlar kendi özkimliklerini gizlemişlerdir. 142 Kimliklerini reddetmeleri konusunda Ayşegül Devecioğlu’nun “Ağlayan Dağ Susan Nehir” adlı romanının kahramanı olan “Naciye Abla”nın Çingene/Roman kimliğini asla kabul etmemesi ve Çingene//Roman özellikleri olarak sayılan; fal bakma, göbek atma, temiz olmama, pembe rengini sevme gibi eylemlerden her fırsatta nefret ederek bahsetmesi örnek olarak gösterilebilir belki de.. Ancak Naciye Abla’nın inkâr etmeye çalıştığı Çingeneliğinin/Romanlığının belki de en önemli kanıtı, bir yere bağlanma konusunda gösterdiği isteksizlik ve devamlı yer değiştirme arzusudur. Romanda bahsi geçen Çingene/Roman, bir ailenin yanında yardımcı olarak çalışmakta ve aile çocuklarına evde Çingene/Roman sözü edilmesini yasaklamaktadır. Böyle davranan ailenin aslında çocuklarına “Çingene/Roman” olmanın kötü bir şeymiş gibi gösterdiğini söylemek mümkündür. Hayatları boyunca sosyal dışlanmaya maruz kalan Çingeneler/Romanlar, Devecioğlu’nun romanındaki karakterler gibi farkında olmadan ayrımcılık yapanlara karşı da savaş vermektedirler. Ülkemizde 1980 sonrası liberal ekonomik politikaların uygulanmasıyla, formel istihdam olanaklarının azaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla bağlantılı 141 A. R. Özkan, “Çingeneler/Romanlarin Türkiye’deki Tarihi”, http://www.turkiyecingeneleri.8m.com /giris.htm 142 M. Aksu, 2003, s.63. 80 olarak kırılgan işgücü kesimlerinden biri olan Çingenelerin/Romanların işgücü piyasasındaki enformel işlerde yoğunlaştıkları görülmektedir.143 Çingeneler/Romanlar, yüzyıllardır Türkiye’deki eğlence piyasasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Ayrıca Çingene/Roman müzisyenlerin, bugün Türkiye’nin müzikal ortamında en canlı en hareketli kanadı temsil ettiklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak müzik piyasasındaki bu ağırlıklarına rağmen Çingene/Roman müzisyenlerin genel anlamda tanındıklarını pek söyleyemiyoruz. Çalışmamız tam da bu noktadan hareketle başlamıştır. Acaba Çingene/Roman müzisyenler ülkemizde dezavantajlı gruplar kategorisinde mi yer alıyor, bu sebeple çalışma hayatından dışlanıyor ve kayıt dışı çalıştırılmaya mı maruz bırakılıyorlar? Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründeki yerine bakmadan önce tarih boyunca yaşam şekillerini ve kültürlerini incelemek faydalı olacaktır. Türkiye’de yaşayan Çingenelerin/Romanların sayısı halen tartışma konusudur. 1960’ların ortalarından beri, nüfus sayımlarında etnik kökene ilişkin soru bulunmamaktadır. Türkiyeli Çingene/Roman gruplarının sayısı üstüne akademik araştırmalar sınırlı ve oldukça yenidir. Türkiye’de yaşayan Çingenelerle/Romanlarla ilgili sıkça kullanılan sayı 500,000–600,000’dir. Bu sayı, 1831 Osmanlı nüfus sayımına dayanmaktadır. Araştırmalar, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun toplam nüfusunun 3,6 milyon, Çingene/Roman nüfusunun ise (Balkanlar’daki Çingeneler/Romanlar dâhil olmak üzere) yaklaşık 36,500 olduğunu göstermektedir. 143 F. E. Aras, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S. 11, s. 78. 81 Günümüzde Türkiye’deki Çingene/Roman nüfusuna ilişkin tahminler, bu sayılara dayalı demografik yansımalar göz önüne alınarak hesaplanmaktadır. 144 Çingene/Roman kimliğinin müzik piyasasındaki dönüşümüne bir göz atacak olursak; 1960’tan sonra Türkiye’de Çingene/Roman müzisyenler, müzik piyasasında önemli bir konum elde etmiştir. Bu süreç üç olgu üzerine oturtulmuştur. 145 1) 60’ların başında Edirne’de sözlü Çingene/Roman oyun havalarının üretilmeye başlanması ve bölgedeki Çingene/Roman toplulukların arasında kabul görerek yaygınlaşması. 2) İstanbul’da yerleşik sanatçılar arasında 9/8’lik oyun havalarının “Roman Havası” olarak nitelenmeye başlanması. 3) Aslında bu iki olgunun da arka planını sağlayan; plak şirketlerinin objektif koşullarındaki değişimler, yeni ve ucuz teknolojilerin ortaya çıkması, müzik üretiminin yaygınlaşması. Bu çerçevede ortaya çıkan Çingene/Roman Oyun Havası formu, özellikle Ege ve Marmara bölgesinde geniş bir talep oluştururken ucuz maliyetlerle üretilen Çingene/Roman Oyun Havası kasetleri, bu talebin somutlaştırdığı bir piyasa oluşturmuştur. Kaydedilen Çingene/Roman Oyun Havası kasetleri, geleneksel müzik üretimini biçimsel ve niteliksel anlamda dönüştürürken bireyselliklerin güçlenmesine 144 M, Adrian; “Etnisite ve Kimlik: Çingeneler/Romanlarin Kökeni”, E. Uzpeder (ed); S. Davola/Roussinova(ed);S. Özçelik(ed); S. Gökçen (ed) içinde, s. 19-28,. s. 21. 145 Ö. Akgül,”Türkiye Müzik Piyasası ve Roman Müzisyenler”, Musiki Dergisi, http://www.musikidergisi.net/?p=1391 82 de yol açmıştır. Geleneğin bu şekilde dönüşümü ile birlikte düğün müzisyenlerinin piyasaya eklemlenmeye başlamalarının, tipik çalgıcı figürünün uzun vadeli dönüşümüne bir vesile olduğu söylenebilir. Geniş bir stüdyo müzisyen potansiyeli olan Türkiye müzik piyasası, müzisyenlerin isimlerinin yazmadığı albüm kapaklarında solo albüm çalışmalarına evrilmiştir. Bu piyasada Çingene/Roman müzisyenlerin ağırlıkları, sadece nicel bir çokluğa değil, ezgi ve icra yapılarını belirleyen bir estetik anlayışına da işaret etmiştir. Türkiye müzik piyasasında bir yandan ortalama icra düzeyi gelişirken diğer yandan enstrüman dağarcığının giderek genişlemesi, son yıllara özgü gözle görülür bir değişim olarak görülebilir. Sayısı artan yaylı gruplarında viyola, çello, kontrbas gibi alto ve bas bölge enstrümanlarının yoğunlaşan kullanımı, klavye ile akor yapılarının eklenmeye başlaması, bas gitarın olmazsa olmaz hale gelmesi, perküsyonların farklı kombinasyonlarla kullanılması ve bunların tekil denemelerden çok genel bir eğilim halinde yaygınlaşarak oturmaya başlaması Çingene/Roman müzisyenlerin müzikal yaşamlarını da genişletmektedir. Ağırlıkla Çingene/Roman müzisyenlerden oluşan yaylı gruplarının, bahsedilen özgün icra gruplarının bizzat yaratıcısı olduğu söylenebilir. Çingenelerin/Romanların yazılı bir kültür geliştiremedikleri gerçeği göz önüne alındığında söyledikleri şarkıların sözlü edebiyat ürünü oldukları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çingene/Roman kültürünün sözlü ifadesi biçiminde de düşünülebilecek olan bu şarkılar bir zümre edebiyatı niteliği taşımamaktadır. Bunların ancak “roman üslubu” ile icra edilmesi halinde ve müzik eşliğinde 83 söylendiğinde Çingene/Roman kültürünün ürünü oldukları anlaşılmaktadır. Çingenelerin/Romanların yaşamlarını yazıyla anlatmadıkları gibi sözlü bir edebiyat oluşturarak gelecek nesillere edebiyatla ulaşmak gibi bir kaygıları da hiçbir zaman olmamıştır. Her ne kadar Türkiye’nin batı roman kolunda adeta kırıntıları kalmış bir Çingene/Roman dili varsa da, bu tüm Çingene/Roman gruplarının kullandığı bir dil değildir. Tabii ki Çingenelerin/Romanların iç dünyasını ifade edecek bir dile ihtiyaçları olduğu muhakkaktır. Bu içsel dil müzik üzerine inşa edilmektedir. Müzisyen olanların icra ederek oluşturdukları, müzisyen olmayanların ise dinleyerek yaşadıkları bu ses evreninde, kendi benliklerini ifade etmek isteyen bir tavır sergilemektedirler. 146 Genel anlamda dünya müzik piyasasında Çingene/Roman müzisyenlerin cazip bir kategori oluşturdukları söylenebilir. Türkiye’deki Çingene/Roman müzisyenler, çevrelerindeki farklı geleneklere açıktır. Müziklerinde bu geleneklere ait bazı unsurları kaynaştırmakta ve farklı kültürler arasında belli bir geçişliliği sağlamaktadırlar. Bu sebeple, Çingene/Roman müzisyenleri değerlendirmeye çalıştığımızda, Türkiye müzik piyasası içindeki yerlerinin yanında bazı küresel eğilimleri ve kültürel/müzikal alışverişin yoğun olduğu bölgelerle ilişkileri, yakın coğrafyalardaki müzikal gelişmelerin Türkiye müzik piyasasındaki orta vadeli etkilerini de hesaba katmak gerekecektir. Çingene/Roman şarkılarının neredeyse tamamında mizahi bir anlatım tarzı vardır. Mizahla müstehcenliğin kaynaşmasıyla bambaşka anlatım 146 M. Duygulu, 2006, s.46. 84 biçimleri ortaya çıkmaktadır. Çingeneler/Romanlar bu tarz bir şarkı yapısından çok hoşlandıkları gibi bunu bolca dile getirip seslendirmekten de çekinmemektedirler. 147 “(…) Çingeneyim kaynar kanım Durmaz oynar her bir yanım Dünyada yok tek bir malım Dert değil be canım Şugarım benle oynasın Düşmanım varsa çatlasın Neşemiz hiç bozulmasın Sol yanım yanmasın (…) Şıkır da şıkır, fıkır da fıkır oynarım ben Şıkır da şıkır, fıkır da fıkır Çingeneyim ben” Çingenelerin/Romanların sosyal yapısını tanıyabilmek için, onların yaşam felsefesi hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Dünyanın birçok yerinde yaşayan akrabalarında olduğu gibi özgür ve bağımsız olmak, geleceğe yönelik kaygılardan uzak durmak, gününü gün etmek Türkiye Çingenelerinin/Romanlarının de en belirgin özellikleri arasında yer almaktadır. Bu yaşam felsefesi sosyal yapı içerisinde önemli bir yeri olan kültürün de belirleyicisidir. 148 2.5.3. Çingenelerin/Romanların Sosyal ve Ekonomik Hakları Türkiye’de gerek 1924 ve 1961 Anayasalarında, gerekse 1982 Anayasasında yurttaşlık kavramı devletle kurulan hukuki bağ temelinde tanımlanmış, etnik köken 147 148 M. Duygulu, 2006, s.70. A.g.e., s.25. 85 bu hukuki kurumun önkoşulu olarak kabul edilmemiştir. Literatürde de Türk ve Türklük kavramlarının din, ırk, dil ya da kültür farklılığına işaret eden kavramlar olmadığı, Türklük ile Türkiye Cumhuriyeti’ne hukuki ve siyasal bağlılığın ifadesi olarak yurttaşlık kavramının, Türk ile de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kastedildiği hususundaki görüş ağır basmaktadır. 149 1982 Anayasamızın 66. Maddesine göre 150 “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.” Türk hukukunda vatandaşlara tanınan haklar, Anayasada ve diğer kanunlarda açık olarak ifade edilmiştir. Özellikle Anayasanın başlangıç hükümlerinde “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” kabul edilmiştir. Anayasamızın 10. maddesine göre “Herkes din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir.” Ancak yurttaşların hak ve özgürlükler bakımından eşit olduklarının yasa metinleriyle ilan edilmesi tek başına yeterli değildir. Bu soyut yasa kurallarının somut önlemlerle ve katkılarla desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü, yurttaşlar hak ve özgürlükleri kısıtlandığında veya katılamayacaklardır. ihlal edildiğinde marjinalleşecek ve ortak yaşama Ayrıca yasa metinlerinde yurttaşların hak ve özgürlükler bakımından eşit olduğu savunulurken, bu eşitliğin günlük yaşamdaki karşılığı 149 E. Göztepe, “ Yurttaşlığın Kamusal ve Ulusüstü Boyutu; Avrupa Yurttaşlığı ve Göçmen Forumu Örnekleri”, 2003, s. 235, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/280/2542.pdf 150 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf 86 üzerinde pek durulmamaktadır. Teoride haklar bakımından eşit kabul edilen yurttaşların hepsi, kendilerine verilen haklara ulaşma konusunda aynı derecede eşit olmayabilirler. Bu eşitliğin sağlanmaması durumunda ise yurttaşlar kendilerini mağdur, haksızlığa uğramış veya ihmal edilmiş saymaktadırlar. Avrupa Sosyal Şartı 1961’de imzalanmış ve 1965’te yürürlüğe girmiştir. 1996’da gözden geçirilen Avrupa Sosyal Şartı 1999’da yürürlüğe girmiş olup insan haklarının bölünemeyeceği ilkesi ve ayrımcılık yapmama ilkesine vurguda bulunmuştur. Gözden geçirilmiş şartlara iki yeni sosyal hak eklenmiştir: yoksulluğa ve dışlanmaya karşı korunma hakkı; kabul edilebilir fiyatlarda barınma hakkı. Yoksulluk ve sosyal dışlanma özellikle Türkiye’deki Çingene/Roman gruplarının karşı karşıya kaldığı sosyal haklara erişimdeki zorlukların temel nedeni olarak sayılabilir. Son zamanlarda Avrupa Sosyal Şartı ile Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı bağlamında Çingene/Roman hakları sorununa daha fazla odaklanılmaktadır. Sosyal eşitsizliği giderme bağlamında da Soros Vakfı, Dünya Bankası ve AB tarafından ileri sürülen Roman katılımının On Yılı (2005-2015) 151 pek çok AB üyesi ülke tarafından kabul edilmiştir. Bu On Yılda Romanlar ve Roman olmayanlar arasındaki eşitsizliği gidermek için dört önemli alan öne sürülmektedir: istihdam, eğitim, sağlık ve barınma. 152 Romanlara ilişkin olarak, uzun süredir mevcut sorunların ele alınması için bazı adımlar atılmaya başlanmıştır. Yabancıların Türkiye’de İkameti ve Seyahatleri 151 Ayrıntılı bilgi için, Bkz. http://www.romadecade.org/ S. Önen, “Çingeneler/Romanlarin Sosyal Haklara Erişimindeki Zorluklar: Roman ve Dom Topluluklarının Karşılaştırılması”, Sosyal Haklar Sempozyumu III, Kocaeli Üniversitesi, 25-26 Ekim, 2011, s. 467. 152 87 Hakkında Kanun’da İçişleri Bakanlığına “tabiiyetsizleri, Türk vatandaşı olmayan Çingeneleri/Romanları ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancıları sınır dışı etme” yetkisi tanıyan ayrımcı hüküm Ocak 2011’de değiştirilmiştir. Mart 2011’de Roman açılımından sorumlu Devlet Bakanı “sağlıklı bir çevrede barınma” sorununun ele alınması için TOKİ’nin yaklaşık 9000 konut inşa edeceğini açıklamıştır. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde “Romanlar Araştırma ve Uygulama Merkezi” kurulmuştur. Bununla birlikte, Roman açılımıyla ilgili olarak, sosyal dışlanma, nüfus cüzdanlarının olmaması sebebiyle eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimde marjinalleşme ve ayrımcılığın yanı sıra konut, istihdam ve kamu hayatına katılım gibi sorunlarla karşı karşıya kalan Roman vatandaşların durumunu ele alacak çalışmalar yapılsa da kapsamlı bir strateji hazırlanmamıştır. Roman çocukların okulu bırakma oranları diğer çocuklara göre daha yüksek olmaya devam etmiştir. Roman çocukların okul öncesi eğitime erişim olanakları geliştirilmelidir. Ancak Türkiye 2005 - 2015 “Uluslararası Roman Katılımının On Yılı Girişimi” ne katılması yönündeki çağrıları reddetmiştir. 153 İŞKUR ve TAIEX 154 (Teknik Destek ve Bilgi Değişimi) işbirliği ile düzenlenen “Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları” isimli seminer ile de Romanların sorunları gündeme alınmıştır. Öncelikle pilot projeler yapılması gerektiği ve bu projelerin ekonomik krizlerden etkilenmeyecek boyutta olması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun sebebi ise; kriz durumunda dezavantajlı grupların daha kırılgan hale gelmeleri olarak belirtilmiştir. Ayrıca seminerde ayrımcılık konusuna da değinilmiştir. Yetkililerin Romanların randevu taleplerini geri 153 154 AB 2011 İlerleme Raporu, s.40. Ayrıntılı bilgi için Bkz. http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=42118 88 çevirdikleri, onlarla ilgilenilmedikleri ve bunlara ek olarak Roman çocuklarının gittikleri okulların Roman Okulu olarak nitelendirildiğini, toplumdan ayrıştırıldıklarını dile getirmişlerdir. İŞKUR, bu çıktılardan faydalanarak yapılması gerekenleri tespit etmiş ve kurumsal anlamda atılması gereken adımları üst düzey karar alma mekanizmalarına taşımıştır. 155 Her Çingene Mahallesindeki mahalle içi ilişki, dış dünyaya karsı paylaşılan ortak bir kimlik olarak belirmektedir. Dış dünya, gaco 156 ve diğer mahallelerde yaşayan Çingene toplumlarından oluşur. Diğer mahallelerde yaşayan akrabaları olsa bile, her Çingene Mahallesi, kendilerinin daha “Roman” olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu vurgunun nedeni, toplum genelinde, Çingene toplumuna yönelik, − özellikle “Çingenelere” karsı− var olan önyargı ve yaftalamalarda yatmaktadır. Önyargı ve yaftalamaları, kendilerinden (ve dolayısıyla yaşanılan mahalleden) uzak tutmak için, özellikle belirli yasadışı ilişkiler çerçevesinde adı anılan mahallelerle farklılıklarını, o mahalleleri kendileri de damgalayarak ortaya koymaktadırlar. 157 2.5.4. Çingenelerin/Romanların Çalışma Yaşamındaki Yeri Küreselleşme sürecinde mekâna yönelik yapılan çalışmalarda, hem gelişmiş, hem gelişmekte olan ülkelerde -özellikle küresel ekonomik ilişkiler içerisinde olan büyük 155 “Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları”, Seminer Raporu, İŞKUR ve TAIEX, 15-16 Eylül 2011. 156 Çingene dilinde “Çingene olmayan kişi”dir. (Bkz. http://www.cingeneyiz.org/gacogeben.html) 157 U. Aşkın, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yaşayan Romanların Sosyo-Ekonomik Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011, s. 54. 89 kentlerde- sosyal kutuplaşma ve mekânsal ayrışmanın artmasına sıkça vurgu yapılmaktadır. Küreselleşme sürecinin ortaya çıkardığı yeni eşitsiz ekonomik ilişkiler, düşük ücretli ve enformel işlerde çalışanları, uzun dönemli işsizleri ve işgücü piyasalarına hiç dahil olmamışları, belirli mekanlarda yoğunlaştırmıştır. Ekonomik ve sosyal ilişkilerden kaynaklanan bu yoğunlaşma, kentte bölünmüş mekânlar ortaya çıkarmaktadır. Bu mekânlarda yaşayanlar, ekonomik ve sosyal etmenler nedeniyle kendilerini geliştirme fırsat ve olanaklarına ulaşmada zorluklar yaşamakta; küresel ekonomik eşitsizlikler nedeniyle küresel ekonomik ilişkilerde bulunmamakta, ya da küresel ekonomik ilişkilerden olumsuz bir şekilde etkilenmekte ve bu bölgelerde yaşanan yoksulluk ve yoksunluklar süreğenleşmektedir. Mekânsal yoğunlaşma, o fiziksel mekânda yaşayanların mekân içerisinde içerilmelerine yol açarken, o mekânın dışındaki yaşam alanlarında ise dışlanmalarına yol açabilmektedir. 158 Batı alan yazınında göçmenler ve etnik azınlıklar üzerine yapılan çalışmalarda, bu grupların sahip olduğu sosyal ağların, iş bulmada ve emek piyasasına, özellikle enformel emek piyasasına girmede önemli bir işlevinin olduğu vurgulanmaktadır. Bu ağların, iş bulma ile birlikte, işin öğrenilmesi ve işe uyum gibi işlevleri yerine getirirken, özellikle işgücü piyasalarının yeniden yapılandırıldığı küreselleşme sürecinde enformelleşmeyi ve eğreti çalışma koşullarını arttırdığı ve ayrıca iş olanaklarını sınırlandırıcı bir etkisi olduğu belirtilmektedir. 159 158 159 Boal, 1998; Friedrichs, 1998; White‘ den Aktaran U. Aşkın, 2011, s. 51. A.g.e.,, s. 67. 90 Türkiye’deki Çingene/Roman topluluklarının geçirdikleri ekonomik ve tarihsel dönüşümler sosyal haklardan faydalanma durumlarını etkilemiştir. Çingenelerin/Romanların 1950’li yıllarda gerçekleşen tarımsal dönüşüm ve teknolojinin yaygın kullanımı sonucunda bir kısmı yerleşik hayata geçerken, bir kısmı da göçmen olarak kalmaya devam etmiştir. Çingene/Roman erkekleri seyyar satıcılık, kaynakçılık, müzisyenlik, boyacılık, kurbağa toplayıcılığı, bakkallık, lağım işçiliği, hamallık, mevsimlik tarım işçiliği ve mevsimlik hayvancılık gibi işlerde çalışmaktadırlar. Ayrıca genç Çingene/Roman erkekleri çoğunlukla ücretli işlerde çalışmakta; tezgahtar, garsonluk gibi işlerde sigortasız çalıştırılmaktadırlar. Teknolojinintarımsal alanlarda kullanımının yaygınlaşması sonucunda bu işleri kaybeden Çingeneler/Romanlar geçici, esnek, gündelik işlere başvurmaya başlamışlardır. Bunların yanı sıra kültür Bakanlığı’na bağlı Roman Halk dansları üyeleri müzisyen olup devlet memuru statüsünde yer almaktadırlar. Almanya’da işçi olarak çalışanlardan başka hemşire, öğretmen gibi meslek gruplarından kişilerde vardır. Almanya’daki işçiler, diğer Romanların belirttiği üzere sosyo-ekonomik durumlarının düzelmesi üzerine Roman kimliklerini reddetmektedir. Diğer devlet kurumlarında çalışanlar ise ayrımcılık nedeniyle kimliklerini saklamaktadır. Dolayısıyla, eşit vatandaşlık ilkesi sekteye uğramakta ve görüşmeciler etnik kimliklerinden dolayı sosyal dışlanma ve ayrımcılıktan korktukları için bu başvurmaktadırlar. 160 stratejiye Bu durum Çingenelerin/Romanların müzik sektöründe çalışmayı tercih etmelerinin bir nedenidir aslında. Kendilerini en iyi müzikle ifade edebilen Çingenelerin/Romanların 160 S. Önen, 2011, s. 471. 91 yaşamlarının en önemli göstergelerinden biri olan toprağa bağlanamama duygusu, yani vatansızlık –dolayısıyla mekansızlık- müzikal icradaki yapı kavramını hatırlatmaktadır. Müzikteki yapı unsuruna dikkat edilmeden yapılan başlıca icra şekli doğaçlama icradır. Bu da Çingene/Roman müziğinin vazgeçilmez karakterini oluşturmaktadır. Çingene/Roman müzisyen şifrelerinin ona yüklediği mekana bağlanmama duygusunu, müziği ile ortaya koymanın bir yöntemi olarak doğaçlama icrayı kullanmaktadır. 161 Etnik gruplar üzerine yapılan çalışmalar etnik grupların; farklı bireysel donanımları, var olan işgücü piyasası alışkanlıklarına benzer olmayan yapısal özellikleri ve işe alınırken maruz kaldıkları ayrımcılık nedeniyle enformel işgücü piyasalarındaki enformel işlerde yoğun olarak çalıştıklarını ortaya koymaktadır. 162 Ayrımcılık, insanların sosyal konumları ve rolleri, duygusal ve bilişsel dünyaları, davranış ve eylemleri yanı sıra, kişilikleri üstünde de etkili olarak, bir bakıma değiştirilmesi zor bir kadere dönüşebilmektedir. Bu sebeple; damgalı olmak, değersizleştirilmiş bir hüviyete bürünmek, sosyal piramitte alt basamaklara doğru itilmek ve diğerlerinden aşağı bir kimliğe sahip olmak demektir. 163 Bu durum ayrımcılığa maruz kalan Çingenelerin/Romanların çalışma hayatında neden güçlük çektiklerini kısmen açıklamaktadır. 161 M. Duygulu, 2006, s.133. Wilson’den Aktaran F. Aras Erdoğan, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S.11, s. 78. 163 Bilgin, 2007, s. 71. 162 92 Tarihleri boyunca horlanmaya, dışlanmaya maruz kalan Çingeneler/Romanlar çalışma hayatından da dışlanmışlar veya tercih edilmeyen işlerde çalıştırılmışlardır. Bu durumu Aşık Mahsuni’nin “Çingene Çingene” isimli türküsünün sözlerinde de görmek mümkündür. 164 164 “Yarabbi bütün insanları sen yaratmadın mı?/Biz de senin kulun değil miyiz?/Neden bize buçuk derler? Onlardan neyimiz eksik?(…)/Ulan Çingene sen niye hırsızlık yapıyorsun?/Ben mi? Hiçbir kimse bana ekmek kapısı tanımıyor ki/Çalmayayım da ne yapayım? Aç mı kalayım?/Peki, sen niye okula gitmiyorsun?/Okul, okula mı? Beni kimse buçukum diye okula değil/Yanına bile almıyor/Peki sen kendine göre iş bulamadın mı?/Buldum, buldum. Sadece bana cellatlık vazifesini verdiler/Çingenenin ellerinde kalburu vay vay…/Bir elinde kalbur birinde deri vay vay…/Bunu seven yok mu insanın biri vay vay…/Çingene Çingene hayat sana mengene/Alem oturur kalkar serserisin gene/(…)/Çingene Çingene dara düştün sen gene/Mahzuni Çingene adamdır o gene/Adamdır ama neden adı olmuş Çingene/Çingene Çingene dara üştün Çingene/Biçare Çingene Çingene Çingene” 93 III. BÖLÜM EĞLENCE SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN ÇİNGENELER ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI Alan araştırmaları, incelenen kişilerin gerçek yaşantılarına katılarak yapılan araştırmalar olduğu için araştırmacının adeta onların dünyasına girmesi söz konusu olmaktadır. Araştırmacılar, incelenen kişilerin doğal ortamına girerek onların konuşma ve davranışlarına katılır ve bu şekilde onların duygu, düşünce, görüş ve tepkilerini belirlemeye çalışırlar. Böylece incelenen davranış ve olayların tüm yönleri belirlenmeye çalışılmaktadır. 165 Çalışma yaşamında “karanlıkta kalanlar”a veya “güçsüz olanlar”a ilişkin bilginin araştırılması, egemenlere ve yönetenlere ait bilginin araştırılmasında kullanılan yöntemlerle gerçekleştirilememektedir. 166 Bu sebeple çalışma yaşamında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin sorunlarını da gün yüzüne çıkarabilmek için onların yaşamları ve mücadeleleri üzerine çalışmalara, aynı zamanda literatüre de gereksinim olduğu kesindir. Onları görünür kılmak için yapılacak çalışmaların ise yöntembilimsel bir tartışmaya ihtiyacı olduğu rahatlıkla söylenebilmektedir. Her türlü yöntembilimsel tartışma, o yöntemin epistemolojik öncüllerini içermektedir. Yöntembilim en kaba hatları ile bilgiye ulaşmak için “araştırmanın nasıl yapılması ve nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin teori ve çözümler”i içeriyorsa, bunlar “ulaşılmak istenen bilginin doğası nedir” sorusundan 165 H. Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yayınları, İstanbul, 2003, s.32. Collins, 1995’den Aktaran G. Yücesan, “Mavi Yakalı İşçiler Üzerine Çalışmalarda Eleştirel Etnografi: Yöntembilimsel ve Politik Açılımlar/Sorunlar”, Praksis, Sayı: 4, Güz 2001, s. 338. 166 ayrı düşünülemez. Dolayısıyla bilimsel araştırmalarda kullanılan anket, gözlem, mülakat ya da etnografi gibi yöntemler ait oldukları epistemolojik duruşlar içinde anlam kazanmaktadırlar. 167 Nitel veriler nicel verilerle karşılaştırıldığında genellikle daha zengin, daha derin, daha canlı yaşam tarzının ya da insanların deneyimlerinin, tutumlarının ve inançlarının kapsamlı bir resminin sunumunu sağlamaya daha yakın görünmektedir. 168 Niteliksel araştırmalarda kullanılan derinlemesine görüşme tekniği, sosyal dünyadaki “görünür” birçok olgu, süreç, ilişkinin görünümünden çok özüne inmeyi, bunların ayrıntılarını kavramayı ve bütüncül bir biçimde anlamayı mümkün kılan bir veri oluşturma aracıdır. 169 Bu sebeple çalışmada derinlemesine görüşme tekniği kullanımı tercih edilmiştir. Bu yöntemde amaç, görüşmeye dayalı araştırmalar gerektiren konuların aydınlığa kavuşturulmasıdır. 170 Çalışmanın bu bölümünde, eğlence sektöründe çalışan Çingenelerle/Romanlarla yüzyüze yapılan derinlemesine görüşmeler neticesinde elde edilen verilerin yardımıyla ortaya çıkan bilgilerin genel bir değerlendirilmesi yapılmış, değerlendirme sonuçlarına göre bu veriler, çalışmanın işlerliği açısından belirli başlıklar altında toplanmıştır. Eğlence mekânı denilince genel kabul ve yaklaşım, “eğlencenin düzenlendiği, açık ya da kapalı her türlü fiziki ortam” olarak kabul edilmekte olup bar, disko, pavyon, gazino, fitness center, sport center, dreamland, tatilya, aquapark, restaurant, tiyatro 167 G. Yücesan, 2001, s. 339. Haralambos ve Holborn, 1995’den Aktaran T. Şavran, Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri, Anadolu Üniversitesi Yayını, 2012, s. 73. 169 B. Kümbetoğlu,Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma, Bağlam Yayıncılık, 2008, s.72. 170 P. Banister; E. Burman; I, Parker; M. Taylor; C. Tindall; Qualitative Methods in Psychology: A Research Guide, Open Universite Press Buckingham, Philadelphia, 1995, s. 50. 168 91 veya dans salonu, sinema gibi her türlü mekânın, eğlence hayatının yaratıldığı, aktarıldığı ve değiştirildiği mekânlar olduğu aşikardır. Bu çalışmamızda mekan olarak baz alacağımız ve inceleyeceğimiz yerler ise, açılması izne bağlı olan, içerisinde eğlence hayatının vazgeçilmez unsurları olan alkol ve müzik öğelerini bulunduran, gece yarısından önce kapanmayan kapalı eğlence mekanları olacaktır. Ankara’da bu mekanlarda çalışmakta olan Çingenelerle/Romanlarla yüz yüze görüşmeler yapılıp, eğlence sektörünün koşulları ile ilgili bilgiler alınmıştır. Çalışmada Çingenelerin/Romanların seçilmesinin nedeni; hem onların çalışma yaşamında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin içinde yer almaları hem de en çok eğlence sektöründe istihdam edilmeleridir. 3.1. Yöntem Nicel yaklaşımın sağladığı yansız ölçme imkânı önemli olmakla birlikte, bazı durumlarda sosyal bilimlerin ihtiyaç duyduğu “insanı derinlemesine anlayabilmeyi” her zaman mümkün kılmamaktadır. 171 Boratav’ın toplumsal grupların günlük mücadeleleri ve hayat koşulları üzerine yapılan çalışmalarda, her türlü görgül ve olgusal malzemenin kullanılabilmesini; istatistik ve/ya da anket tekniklerine uyum koşulu arama lüksünden vazgeçilmesi önerisi; 172 sosyal bilimlerde niceliksel analizler dışında seçenek sunarak araştırmacıya uygulamada esneklik sağlamıştır. Araştırmada kullanılan yöntemin, yanıtı aranan soruları izlemesi iyi bir uyumun 171 K. Orhan, Bilim ve Araştırma Yaklaşımları, E. Tutar (ed.); C. Gariper (ed.) içinde, s. 53-69, Lisans Yayıncılık, 2010, s. 54. 172 K. Boratav, 1980’li Yıllarda Türkiye’de Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm, İmge Kitabevi, Eylül 2005, s.24. 92 ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu çalışmanın, araştırma öznesini dezavantajlı gruplar içinde yer alan Çingenelerin/Romanların Çingeneler/Romanlar oluşturmaktadır. meslekî uğraşılarında ortaya çıkan Çalışmada; değişim ve dönüşümlerin, Çingene/Roman toplumunun sosyo-ekonomik durumuna olan etkileri incelenmektedir. Araştırmayı daha etkin kılabilmek ve analiz kısmında zorlanmamak adına görüşme süresince ortaya çıkarılması planlanan veriler için oluşturulan, soru veya başlıkların bir listesi çıkarılmış ve bir rehber form oluşturulmuştur. Böyle bir form, varlığı ile temel olarak bir grup insandan aynı sorularla belirli bir sistematik içinde bilgi toplanabilmesini mümkün kılacağı için 173 tercih edilmiştir. Alan araştırmasına başlanmadan önce araştırma amaçları doğrultusunda hazırlanmış soruların istenen bilgilere ulaşmada doğru seçimler olup olmadığını ölçmek amacıyla Ankara’da aynı mahallede bir pilot uygulama gerçekleştirilmiştir. Pilot uygulamada hem soruların içeriğinin ve dilinin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı, hem de soru akış mantığında sorunlu noktalar olup olmadığı test edilmiştir. Bu amaçla pilot uygulama için eğlence sektöründe çalışan üç Çingene/Roman müzisyenle görüşülmüştür. Pilot çalışmanın ardından sorular üzerinde gerekli düzeltmeler yapılarak asıl çalışma gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler esnasında araştırma öznelerinin izni alınarak, görüşme esnasında hiçbir detayın gözden kaçmaması için ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Ardından kaydedilen görüşmeler deşifre edilerek kağıda dökülmüştür. 173 Patton, 1987’den Aktaran B. Kümbetoğlu, 2008, s.72. 93 Çalışmada belirli bir sistematik içinde alıntılara yer verilirken, kişilerin kimliklerinin gizli tutulmasının doğru olacağı kanısı ile gerçek isimleri kullanılmamıştır. 3.1.1. Araştırmanın Amacı Bir araştırmanın yapılması, toplumun pratik ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Toplumu ya da toplumun bir bölümünü ilgilendiren bir sorun hakkında olası çözüm önerilerinin sağlanması amacıyla politika yönelimli araştırma yapılması gerekmektedir. Araştırmanın sonunda elde edilen bilgiler, bu toplumsal soruna yönelik çözüm sağlayacak politikaların üretilme sürecinde kullanılmaktadır. Ankara ili içinde belirlenen bir mahallede 174 yaşayan Çingene/Roman müzisyenlerin çalışma yaşamında karşılaştığı sorunların neler olduğunun saptanması, bu sorunların nelerden kaynaklı olduğu ve çözümlenmesi için neler yapılabileceği konusunda bilgi almak, bu çalışmanın temel amacıdır. Bunun yanı sıra; Eğlence sektörüne giriş nedenlerinin belirlenmesi Eğlence sektörünün çalışma koşullarının belirlenmesi Eğlence sektöründe karşılaşılan sorunların ortaya çıkartılması Çalışanların sosyal güvencelerinin olup olmadığının belirlenmesi Çalışanların örgütlülük düzeylerinin belirlenmesi Eğitim seviyesi ile örgütlülük düzeyi arasında bir ilişkinin olup olmadığına bakılması 174 Mahalle isminin verilmemesinin nedeni herhangi bir yaftalamaya neden olmasının istenmemesidir. 94 Alaylı ya da okullu olmanın çalışma hayatını nasıl etkilediğinin ortaya konulması Çingene/Roman olmanın eğlence sektörü için avantaj mı/dezavantaj mı olduğunun saptanması amaçlanmıştır. 3.1.2. Araştırma Mekânının Belirlenmesi Bu çalışma Ankara’da belirli bir semtte yaşayan Çingeneleri/Romanları odağa almaktadır. Çalışma yaşamında ortaya çıkan yeniden yapılanmanın eğlence sektörü üzerindeki etkileri irdelenmiştir. Mekan olarak Ankara’nın seçilmesinin nedeni; Ankara’nın başkent olması dolayısıyla, sadece insan bedeninin değil, siyasal bedenin de bütün temsiliyet formlarıyla yoğunlaşmış biçimde görünür olduğu bir kent olarak karşımıza çıkmasıdır. Başkent, modern Cumhuriyet Türkiye’sinin henüz başlangıç döneminden itibaren, gerek yerleşim gerekse sosyal yapı itibariyle sosyo-mekânsal olarak bölünmüş bir kent olarak kurulmuştur: Birinci Ankara yerli Ankaralıların ikamet ettiği Eski Ankara, ikinci Ankara kurucu seçkinlerin ikamet ettiği Yeni Ankara ve emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan, köylerden çalışmak için gelen işçilerin yaşadığı, önce baraka sonra gecekondulardan oluşan Üçüncü Ankara. 175 Günümüzün Ankara‘sında mekansal bölünme sınıfsal farklılaşmanın artması ölçüsünde çeşitlenip çoğalmıştır. Bu bölünmüşlük içinde bir azınlık olan Çingenelerin/Romanların durumu nedir? Ankara’da çalışma yaşamının bir parçası 175 Aydın 2005’den Aktaran S. Kök, Kent Yoksulluğu ve Siyaset: Ankara Örneği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011, s. 100. 95 olan eğlencesektörünün koşulları vebu sektörde istihdam edilen Çingenelerin/Romanların karşılaştığı sorunları öğrenmek amacıyla yapılan alan araştırmasında Çingenelerin/Romanların çoğunlukla Ankara’da belirli mahallelerde toplu bir şekilde ikamet ettikleri görülmüştür. Bu sebeple onlara ulaşım açısından sıkıntı yaşanmamıştır. Ayrıca Ankara, azınlık haklarına ilişkin kararların alındığı, programların yapıldığı ve uygulandığı, yönetim rasyonelliğinin ete kemiğe büründüğü bir kenttir. Bunun dışında araştırma alanının Ankara olarak belirlenmesinin bir nedeni de eğlence hayatı denilince ilk olarak akla İstanbul gelmesi, Ankara’da eğlence sektörü ile ilgili yeterli bilginin bulunmaması ve dolayısıyla merak konusu olmasıdır. 3.1.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklem Bilimsel bir araştırmanın yapılabilmesi için araştırma kapsamına giren olgu ve olayların belli bir zamanda ve mekanda bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerine uygun bir şekilde ele alınması gerekmektedir. 176 Bilimsel araştırmalar; insan kaynakları, teknik donanım, mali kaynaklar ve zaman açısından sınırlılıklarla sahip olması nedeniyle, araştırma evreninin tamamı ile araştırma yapılması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle araştırma evreni içerisinden bir alt grup oluşturulmaktadır. Örneklem dediğimiz bu alt grup araştırma evreninin özelliklerini yansıtmaktadır. Böylece araştırmacı örneklem grubu ile çalışarak araştırma evreni hakkında bilgi edinmeyi amaçlamaktadır. 177 176 177 Sencer, 1978’den Aktaran T. Şavran, 2012, s. 20. Lİn, 1976’dan Aktaran T. Şavran, 2012, s. 146. 96 Niteliksel araştırmalar, “araştırma evrenini, sosyal gerçekliği genellemelere varmak amacı ile incelemediğinden” 178 araştırma problemi ile ilgili bilgi ve deneyim sahibi, yaşantılarından bu öğeler hakkında bilgi oluşturabilecek kişiler olarak Ankara’da görüşme için belirlenen mahallede oturan, aynı zamanda eğlence sektöründe çalışan Müzisyen Çingeneler/Romanlar örnekleme dahil edilmişlerdir. 24 kişi ile yüz yüze derinlemesine mülakat yapılmıştır. Bu 24 kişinin 4’ü kadın, 20’si erkektir. Kadınların içinde bir solist, bir oyuncu 179, iki de konsomatris bulunmaktadır. Erkeklerin bir tanesi solist, diğerleri keman, kanun, klarnet, darbuka gibi müzik aletlerini çalan müzisyenlerden oluşmaktadır. Derinlemesine görüşme yapılacak kişiler seçilirken elde edilecek verilerin farklı bakışları temsil etmesi açısından mesleki statülerinin birbirinden farklı olmasına önem verilmiştir. Bu sebeple görüşme yapılanların içinde sadece özel sektörde çalışanlar değil, TRT ve Kültür Bakanlığı gibi kamu kuruluşlarında çalışanlar da yer almıştır. 3.2. Alan Araştırması Bulguları Araştırmayı daha anlaşılır kılabilmek için elde edilen bulgular belirli başlıklar altında toplanmıştır. Katılımcılar hakkında baştan bir fikir sahibi olunması amacıyla ilk olarak demografik özelliklerine yer verilmiş, ardından eğlence sektörüne yönelik konulara değinilmiştir. 178 179 Patton, 1987’den Aktaran B. Kümbetoğlu, 2008, s.97. Sahnede oyun havaları oynayan kadın çalışanlar kendilerine oyuncu demektedir. 97 Görüşmeye katılanların samimi açıklamaları ve güler yüzlü tavırları araştırma yaparken işimizi kolaylaştırmış demek yanlış olmayacaktır. Özellikle Çingene/Roman vatandaşlarımız bu konuda daha önce kendileriyle bir çalışma yapılmadığını ve söylemek istedikleri birçok şeyin olduğu belirtmişlerdir. Ayrıca bu gibi çalışmaların onlar için de bir umut olduğunu böylelikle yetkililere seslerini duyurabileceklerini ifade etmişlerdir. Araştırma bulgularına geçmeden önce belirtilmesi gereken alanlardan biri de, katılımcılara görüşme esnasında Çingene mi/Roman mı kullanılmasını tercih edersiniz sorusuna hemen hepsi “biz Çingeneyiz utanılacak bir şey değil” cevabını vermiş olmasıdır. Ancak buna rağmen, yapılan alıntılardan da görüleceği üzere kendileri ile ilgili bilgi verirken “biz Romanlar” şeklinde cümle kurmuşlardır. Burada aslında Çingene denmesinden bir rahatsızlık duymadıkları ancak bir yabancıyla konuşma yaparken –ki kendileri için faydalı olacağını düşündükleri, seslerini duyurmada bir yol olarak gördükleri bir çalışma için- daha kibar olmaya çalışmaları sebebi baş göstermektedir. 3.2.1. Demografik Özellikler Görüşme yapılan kişilerin demografik özelliklerinin belirtilmesi ile, okuyucuya kişiler hakkında ön bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Çingeneler/Romanlar tarihleri boyunca çeşitli sürgünlere maruz kalmalarına rağmen, kültürlerini koruyarak günümüze kadar taşıyabilen yegâne azınlıklardan olmuşlardır. Göç ettikleri 98 bölgelerde bir arada yaşamaları bunun en büyük nedenidir. Görüşme yapılanların hiç birisi Ankara’lı değildir ve Bursa, Balıkesir veya Çanakkale’den geldiklerini söylemişlerdir. Yani memleketlerinden göç etmeye karar verdiklerinde; kendi eşleri, dostları, akrabaları nerde ise oraya gitmeyi tercih etmişlerdir. Çünkü insanlar büyük topluluklarla günlük yaşamları bakımından işlevsel ilişkiler kuramamakta, onlarda kendisine rehber olacak bir referans sistemi veya özdeşleşme modeli bulmada zorlanmaktadırlar. Bu nedenle insanlar, daha yaklaşılabilir, daha ulaşılabilir, dokunulabilir gerçekliği olan grupları ya da küçük toplulukları tercih etmektedirler. 180 Bu ihtiyacın somut bir göstergesi olarak Çingeneler/Romanlar de/da göç ettikleri bölgeleri seçerken kendileri gibi Çingene/Roman olanlarla aynı bölgede yaşamayı tercih etmektedirler. Böylece araştırmaya katılanların cinsiyet dağılımları, yaş dağılımları, medenî durumları ve eğitim seviyeleri hakkında fikir sahibi olmak, elde edilen bulguların daha anlaşılır olmasını sağlamaktadır. 3.2.1.1. Cinsiyet Çalışmanın alan araştırması için 20’si erkek, 4’ü kadın olmak üzere toplam 24 kişi ile görüşülmüştür. Erkeklere ulaşmada ve görüşmede sıkıntı yaşanmazken, kadınlara ulaşmada ise zorluklarla karşılaşıldığı belirtilmelidir. Çünkü görüşme yapılan kadınlardan hiçbirisi görüşülen erkeklerin eşleri, çocukları veya akrabaları dahi değildir. Başka bir deyişle müzisyen erkekler kendi kadınlarını kesinlikle bu sektörde 180 Bilgin, 2007, s. 23. 99 çalıştırmadıklarını ifade etmişlerdir. Bu sebeple müzisyen erkeklerle görüşmek için gidilen mahallede kadınlarla görüşme imkânı bulunamamıştır. Kadınlarla görüşmek için, işyerleri olan gazino ve pavyon gibi mekânlara gidilmiş, ancak kadınlar işyerinde görüşme yapmak istememişlerdir. Bunun üzerine başka bir mekanda görüşme olanağı yaratılmıştır. Ancak yine de belirtmek gerekir ki eğlence sektöründe çalışan Çingene/Roman kadınlar işleri ile ilgilikonuşmaktan hoşlanmamaktadırlar ve bunun için zaman ayırmak istememektedirler. Görüşme ancak işe gitmeden kısa bir süre önce onlar kuaförde hazırlanırlarken gerçekleştirilmiştir. Erkeklerin “biz kadınlarımızı pavyonda falan çalıştırmayız, sokmayız oralara” demeleri bu sektörde çalışan kadınları hoş karşılamadıklarını göstermektedir. Kadınların bu mesleği yapmalarından dolayı dışlanma ile karşı karşıya kalma korkuları ve dolayısıyla bu konuda bir yabancıya konuşmak istememeleri anlaşılırdır. 3.2.1.2. Yaş Görüşmeler yapılırken, çeşitli veriler elde edebilmek için yaş aralığı geniş tutulmaya çalışılmıştır. Bunun sebebi, sektörde karşılaşılan sorunların, farklı yaş grupları arasında çeşitlilik gösterip göstermeyeceğinin araştırılmak istenmesidir. Örneğin; kırk yaşın üstündeki müzisyenler sosyal güvencesiz çalıştırılmaya tepki gösterirken, yirmili yaşlarda olan müzisyenler bu durumu çok önemsememektedirler. Bunun nedeni ise yaş ilerledikçe sağlık problemlerinin baş göstermeye başlaması ve emekli olmaları gerekirken maalesef emekli olamamalarıdır. Sosyal güvence, temel bir 100 insanlık hakkı niteliği kazanmış olmasına rağmen, özellikle genç müzisyenler arasında hayati önem taşımamaktadır. Tablo 1: Yaş Dağılımı Erkek Kadın (Kişi) (Kişi) 16-22 4 3 23-30 9 1 31-40 3 - 41-60 4 - Kırklı yaşlardan sonra sektörde çalışan kişi sayısı azalmaktadır. Eğlence sektörünün yıpratıcı çalışma koşulları, bu sektörde uzun yıllar çalışma olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle kadınlar için bu durum daha belirgindir. Görüşülen kadınlar, yirmili yaşlarındadır ve bu sektörde otuz yaşını aşmış kadınların çalıştırılmasının çok nadir olduğunu ifade etmişlerdir. Çünkü kadınlar solist olarak veya konsomatris olarak çalışmaktadırlar. Dolayısıyla görselliğe hitap etmektedirler. Ancak çalışma koşullarının yıpratıcı etkisiyle erken yaşlandıklarından ileriki yaşlarında sektörde istenmemektedirler ve daha da önemlisi “damgalandıkları” için başka sektörlerde iş bulmaları da zorlaşmaktadır. 101 bu işte Ayrıca Tablo 1’e bakıldığında, eğlence sektöründe çalışmanın oldukça küçük yaşlarda başladığını söylemek mümkündür. İleriki bölümlerde neden sektöre giriş yaşının bu kadar düşük olduğu incelenecektir. 3.2.1.3. Medeni Durum Görüşme yapılan kişilerin 17’si evli, 3’ü bekar, 4’ü ise boşanmıştır. Görüşülenlerin yaşları göz önüne alındığında ise evlenme yaşının oldukça düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Evlenme yaşının düşük olmasını iki türlü açıklamak mümkündür; birinci olarak, eğlence sektöründe çalışanların –özellikle erkekler için- erken yaşta evlendirilmelerinin altında sektörde çalışan kadınlarla münasebet kurmalarının engellenmesi yatmaktadır. Bir diğeri ise; Çingenelerin/Romanların eğitim seviyeleri ile bağlantılı olarak evlenme yaşının da düşük olmasıdır. İleriki bölümlerde görüşülenlerin anlattıklarından da alıntılar verilerek, konu açıklanmaya çalışılmıştır. Çingenelerin/Romanların aile yapılarına bakıldığında, geniş aile oldukları görülmüştür. Görüşme yapılanların hemen hepsi ekonomik nedenlerden dolayı, evlendikten sonra ayrı eve çıkamadıklarını ifade etmişlerdir. Özellikle son yıllarda kazançlarının azalmasıyla bağlantılı olarak geçimlerinikazanmada güçlük yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, geniş aile olmalarında bir etken de erken yaşta evlenmeleridir. Çünkü küçük yaşlarda evlenen kişiler evi idare etmede zorlanmaktadır ve aile büyükleri bu konuda müdaheleci olmaktadır. Bu sebeple de 102 aile büyükleri çocuklarıyla evlendikten sonra da birlikte yaşamayı tercih etmektedirler. 3.2.1.4. Eğitim Düzeyi Görüşme yapılan kişilerden 13’ü ilkokul, 5’i ortaokul ve dengi okullardan, 6’sı ise lise mezunudur. Yani görüşülenlerin büyük bir kısmı ilkokul mezunudur. Eğitim seviyesinin düşüklüğünü, işe erken yaşlarda başlama ile ilişkilendirmek gerekmektedir. Müzisyenlik aileden gelen bir meslek olduğu için kişiler müzikle iç içe dünyaya gelmektedirler. Dolayısıyla; özellikle erkek çocuklar, evde rol modeli olan babayı örnek almakta ve erkenden bir müzik aleti çalmaya başlamaktadırlar. Bu yeteneklerini keşfetmeleri ile birlikte, çalışma hayatına atılma istekleri uyanmakta ve işlerini eğitimlerinden daha üstün görmeye başlamaktadırlar. Ardından okula gitme arzuları azalmaktadır ve kısa bir süre sonra da okul hayatından tamamen kopmaktadırlar. Lise mezunlarının altısından üçünü kadınlar oluşturmaktadır. Anlaşılan o ki; görüşülen kadınların eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksektir. 103 3.2.2. Mesleğe Giriş Nedenleri Eğlence sektöründe müzisyenlik mesleğine başlama süreci ile ilgili olarak daha önce yapılan çalışmalarda birbirinden farklı sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin; sektörde çalışanların içinden az bir kısmı “ben profesyonel müzik yapmak istiyorum” diyerek sektöre girmiştir. Büyük çoğunluğunun girişi müziğe bir hobi olarak başlayıp enstrüman çalmaya başlamaları Çingenelerin/Romanların bu ile olmuştur. 181 Bu genellemenin içine alınmayacaklarını anlamda söylemek mümkündür. Çingenelerin/Romanların büyük ölçüde eğlence sektöründe istihdam edilmelerinin nedenlerine bakıldığında, müziğe olan yatkınlıkları ve baba mesleğini devam ettirme geleneği başı çekmektedir. Ayrıca, etnik kökenleri nedeniyle tarihleri boyunca dışlanmaya maruz kalan Çingeneler/Romanlar diğer sektörlerde daha çok dışlanmayla karşılaşacaklarını düşünmektedirler. Bu nedenle, eğlence sektörünün ne uzun çalışma saatleri, ne belirsiz ücret seviyeleri, ne de sosyal güvencesizlik onların eğlence sektöründen kopmaları için yeterli sebep olamamıştır. 3.2.2.1. Baba Mesleğini Devam Ettirme Geleneği Görüşme yapılanların büyük çoğunluğu müzik sektörü dışında bir alanda çalışmayı düşünmediğini ifade etmiştir. Bu mesleğin baba mesleği olması sebebiyle ister 181 M. Sezen, 2010, s. 32. 104 istemez küçük yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladıklarını ve sonrasında da kendilerini eğlence sektörünün içinde bulduklarını belirtmişlerdir. Konu ile ilgili olarak görüşme yapılanlardan birkaç örnek vermek gerekirse; “Babam da müzisyen, biz küçükken de evde çalışırdı hep hala öyle, keman çalar, (…) Bizim ilk oyuncaklarımız müzik aletleriydi, müzikten uzak durma gibi bi durumumuz olmaz zaten bizim” Kemancı Nuri (25) “Müzisyenlik benim hayalimdeki meslekti, başka bir yerde çalışsam mı diye hiç düşünmedim açıkçası. Çünkü biz müzik için doğmuşuz genetik bi iş bence bu. (…) Kardeşlerim, babam hepimiz çok iyi müzisyenleriz, yalnızca değerimizi bilmiyolar.” Kemancı Yunus (30) Görüşmeye katılanların içinde sayıları çok az olsa da müzisyenliği hayalindeki meslek olarak görmediğini söyleyenler de olmuştur. Ancak onların da yine başka meslekte çalışma gibi bir deneyimleri olmamıştır. Ritimci Şükrü birkaç cümle ile durumu şöyle anlatmıştır: “Aslında futbolcu olmak isterdim ama bizim küçükten belli oluyo zaten müzisyen olcamız, ailede herkes müzisyen küçük yaşlarda biz de öğrendik okula falan gitmeden başlıyoz biz zaten, ondan daha başarılı da oluyoz” Ritimci Şükrü (16) 105 3.2.2.2. Müziğe Olan Yatkınlık Çingenelerin/Romanların yaptığı işlerin arasında müzisyenlik önemli yer tutmaktadır. Yapılan görüşmelerde müzisyenlik için hemen hepsi sadece iş değil aynı zamanda bir tutku olduğunu söylemişlerdir. Daha önce yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar çıkmıştır.. 182 Müzik ile ilgili eğitim almamalarına rağmen bir başka deyişle “alaylı” olmalarına rağmen bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Hayatın her aşamasında somutluklarla karşı karşıya gelen Çingene/Roman, iç dünyasını dökeceği sanat alanını seçerken ulaşamayacağı, dokunarak algılayamayacağı bir simgeselliği tercih etmiştir. Bunun da müzikten başkası olmadığı açıktır. 183 Konuya ilişkin kemancı Yağız şunları söylemiştir: “Benim çocuğum keman çalıyo şimdi ver eline gitarı gitarı da çalar, klarneti ver onu da çalar. Okullu biri gelsin o sadece batı çalabilir, bizde müzik ruhu var çünkü yetenekliyiz bu konuda. ” Kemancı Yağız (30) Tabi ki burada müziğe olan yatkınlık ile müzisyenliğin baba mesleği olması arasında bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Küçük yaşlarda evde çalışan babalarını görerek özenmektedirler. Kendileri de özellikle ergenlik dönemlerinde bir müzik aleti çalabilmenin onlar için çok gurur verici olduğunu, akranları arasında “hava 182 Tuna Meyrem, Oguz, Z.Nuran, ve Kolukirik, Suat, Menemen Çingeneler/Romanlarinin SosyoKültürel Özellikleri: Kazımpaşa Mahallesi Örneği, Uluslar arası Çingene Sempozyumu Ulaşılabilir Yaşam Derneği, 6-7 Mayıs, İstanbul, 2006, s.9 (goc.bilgi.edu.tr/documents/MenemenCingeneleri.doc) 183 M. Duygulu, 2006, s. 142. 106 atabilmelerini” sağladığını ifade etmişlerdir. İlk oyuncaklarının müzik aletleri olduğunu söyleyen Kemancı Nuri’ye ek olarak Kanuni Mustafa şunları söylemiştir: “Ben programa çıkmadan önce mecbur evde çalışmak zorundayım, e çocuğumda bunu evde görüyo o da çalmaya merak ediyor böylelikle o da başlıyo gerçi sonra da okula gitmek istemiyor buda ayrı bir boyutu tabi. (…) nerden geliyo bu yetenek dersen işte kanımızda var, müzik Romanların işi diyebilirim müzisyenin kulağı iyi olmalıdır mesela o bizde, Roman çocuklarımızın hepsinde vardır işte” Kanuni Mustafa (33) 3.2.2.3. Ayrımcılık Oldukça zor yaşam mücadelesi veren etnik grupların, özellikle de enformel sektör dışında iş bulma olanakları zor olan Çingenelerin/Romanların, enformel işgücü piyasasına katılımda sosyal ağları yoğun olarak kullandıkları görülmektedir. Sosyal ağların, işlerden haberdar olma, iş bulma ve işe eleman alma süreçlerinde atlama taşı olarak kullanılması işgücünün enformel işgücü piyasasına dahil edilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ancak, enformel işgücü piyasalarında sosyal ağların kullanımı, yararlarının yanısıra, iş bulmada belli sınırlamalar da getirmektedir. İş bulmada bu ağların kullanılması sonucunda, bazı etnik grupların var olan önyargılı tutumdan dolayı işe alınmadıkları ve formel yöntemlerle iş bulmaya yöneldikleri görülmektedir. 184 Eğlence sektöründe çalışan müzisyenlerle yapılan görüşmelerde 184 S. Fernandez, 2004’den Aktaran Erdoğan, Fatma Aras; “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve 107 zaman zaman çalışma hayatında ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıklarını belirtmişlerdir. Çingenelerin/Romanların, yaşadıkları sefalet ve diğerleri tarafından maruz kaldıkları hakarete karşı ayakta kalabilmelerini sağlayan yegâne unsur müziktir. Aynı zamanda müzik, Çingenelerin/Romanların hem diğerlerine karşı ayakta kalmasını sağlayan bir güç, hem de ait olduğu toplumun içinde ona statü kazandıran bir unsurdur. 185 Toplum içinde “damgalı” olarak nitelendirilen ve dışlanan bireyler zayıf sosyal statüleri nedeniyle, başarısız oldukları alanlardan daha çok kaçmaktadırlar. Bu kötü şöhret (damgalı olmak) doğrudan performansları üzerine yansımakta ve damgasızlardan daha az başarılı olmaktadırlar. 186 Bu sebeple müzik sektörüne giriş nedenlerinden biri de, “diğer sektörlerde daha çok ayrımcılığa maruz kalmaları mıdır?” diye sorulmalıdır. Görüşme yapılanlardan başka sektörde çalışırken karşılaştıkları olumsuzluklardan bahsetmeleri istenmiş fakat hiç biri bu konuda örnek verememiştir, çünkü başka sektörde çalışma deneyimleri olmamıştır. Ayrımcılığa uğrayacaklarını düşünmelerinin sebebi kulaktan dolma bilgilere dayanmaktadır. Bunun sebebi eğlence hayatında bile bazen kendilerine yer vermek istemeyenlerin olduğunu bilmeleri ve diğer sektörlerde daha çok ayrımcılıkla karşılaşacaklarını düşünmeleridir. Konu ile ilgili şu şekilde örneklerle açıklamalarda bulunmuşlardır: “İşe sadece Romanlar olarak gitmiyoruz bazen Roman olmayanlarla da birlikte işe gidebiliyoruz. Mesela orda da sizinkiler bizimkiler muhabbeti oluyo bu Roman bununla mesafeli olalım diyenler olabiliyor. (...) Bence bunun iki sebebi var. Birincisi; bizi kendilerinden saymıyolar sanki biz Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 11, 2009, Ankara, s. 80. 185 Duygulu, Melih, s.160. 186 Bilgin, 2007; s. 76. 108 başka ülkenin vatandaşlarıymışız gibi görüyolar, diğeri de müzik sektöründe biz daha başarılı olduğumuz için çekemediklerinden yapıyolar. Ben Roman olduğum için Roman olmayanlardan daha duygulu çalıyorum onlar bizim kadar hisli çalamıyor bu yüzden çekemedikleri oluyor.” Kemancı Yasin (27) “Ben kimliğimi hiç gizlemiyorum, ama dışlanma olduğu da oluyor... Mesela orkestracı arkadaşların içinde Roman bunlar diyip dışlıyolar bazen bizi. Roman olduğum için daha az yevmiye aldığımız olabiliyor.” Kanuni Fikret (26) Sektörde çalışan Çingene/Roman müzisyenler ayrımcılığın yakalarını hiç bırakmadığını özellikle belirtmektedirler. Müzikte çok başarılı olduklarını ancak önlerine taş konduğu için ilerleyemediklerini savunmaktadırlar. Eğitim seviyelerinin düşük olmasının veya çalışma hayatında iyi statülerde çalışamamalarının nedeni olarak da maruz kaldıkları ayrımcılığı göstermektedirler. 33 yaşındaki kanun çalan Mustafa başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Benim oğlum çok yetenekli, kendi oğlum olduğu için söylemiyorum zaten genelde Roman çocukları müzik konusunda yeteneklidir. Ben bu yönde eğitim almasını çok istiyorum ve oğlumu Hacettepe konservatuar sınavına götürdüm. Siz dediler (…)’ de mi oturuyosunuz? evet diyince de Roman mısınız diye sordular yani bunu açık açık sordular. Ve oğlum alınmadı ben Roman olduğumuz için almadığını düşünüyorum, yoksa neden böyle bir soru sorsunlar ki!” 109 Kanuni Mustafa (33) Tüm bunların yanı sıra kamu kurumlarında da kendilerinin istenmediğini dile getirmektedirler. Ayrıca yine bu kurumlar tarafından “kullanıldıkları” hissine kapıldıklarını ifade etmişlerdir. Kendilerinin müzik sektöründe çok başarılı olabilecekken onları görünür kısımda tutmamak için, asıl işi yapmalarına rağmen tanıtılmadıklarından şikayet etmektedirler. Kemancı Nuri şikayetini şöyle anlatmaktadır: “Biz daha önce resmi kuruluşlarda hizmet verdik; TRT başta olmak üzere Kültür Bakanlığı gibi kurumlarda. TRT’nin çocuk korosunda, gençlik korusunda çalıştık. Zaten gençlik korosundan diğer kadroya geçiliyo ama orda hep önümüzü kestiler. Mesela bu mahallede kimse okumuş olmayabilir ama nota bilgileri çok fazladır biz oralara senelerce hizmet verdik ama hiç faydasını göremedik. Şimdi hep haketmeyenler orda çalışıyo bizler de pavyon köşelerinde çalıyoruz. Bunda Roman olmamızın rolü var bence Roman olduğumuz için ilerlememizi istemiyorlar. Orda şu anda büyük isimler var herkesin tanıdığı ama aslında orda işi bitirenler yine bizim ağabeylerimiz; Romanlar ama ön plana çıkartılmıyolar, onlar da zamanında girmişler işte artık o da yok!” Kemancı Nuri (25) Kanuni Kadir’in anlattıkları da ayrımcılığın alaydan öte hakaret boyutlarına ulaşmasına örnek teşkil etmektedir. 110 “Ben öyle çok iş bıraktım ki alay ettikleri için hemen ‘be ya’ lı konuşmalara başlıyolar geliyolar yanına alay ederek ‘naber be ya şopar’ diyolar rencide ediyolar yani seni (…) hala da devam ediyo bu durum.” Kanuni Kadir (40) 1980’li yıllarda çekilen “Gırgıriye” film serisinde Çingeneler/Romanlar canlandırılmaktadır. Görüşme yapılan Çingeneler/Romanlar bu filmlerden dolayı Müjdat Gezen 187’i hiç sevmediklerini söylemişlerdir, bunun sebebinin de bu filmlerde Çingenelerin/Romanların hırsız olarak tanıtıldıklarını düşünmeleridir. Oysa ki benim fikrim, bu filmlerde Çingeneler/Romanlar son derece olumlu bir şekilde anlatılmış; neşeli, keyifli insanlar olduğunun altı çizilmiştir. Çingeneler/Romanlar ise, filmdeki birkaç sahnede birbirlerinden para saklamaya çalışmaları nedeniyle bu filmlerden nefret etmişlerdir. Buradan anlaşılıyor ki, bu insanlar uzun yıllar boyunca yanlış tanıtılmışlar ve damgalanmışlardır. Dolayısıyla dışlanma konusunda son derece hassastırlar. “Bizim için temiz değil derler, Allah aşkına şurda birinin evine gir bak. İnsanlar bilmeden etmeden konuşuyor.” Kanuni Kadir (48) 187 Adı geçen filmlerde başrol oyuncularından birisidir. 111 3.2.2.4. Ünlü Olma İsteği Mesleğe giriş nedenleri arasında “ünlü olma isteği” de yer almaktadır. Görüşme yapılanlar doğrudan “ünlü olmak istediğim için müzik sektöründeyim” şeklinde bir açıklamada bulunmamışlardır. Ancak sektörün koşulları ile ilgili sorular sorulduğunda çalışanların hemen hemen hepsi şikayetçi olduklarını, artık eskisi gibi para da kazanamadıklarını ifade etmişlerdir. Ancak buna rağmen yine hemen hiçbirisi sektörden ayrılmayı düşünmemektedir, bu yönde şimdiye kadar hiçbir girişimleri olmamıştır. Bunun yanı sıra her fırsatta kendilerine imkan tanınsa bir çok Roman sanatçı gibi kendilerinin de çok iyi yerlere geleceğine inanmaktadırlar. Bu sebeple mesleğe giriş nedenleri arasında“ünlü olma isteği” yer almaktadır diyebiliriz. “En büyük problem, müzisyen yetişmesinin güçlüğü. Türkiye’nin problemi Roman vatandaşların ortaokuldan sonra müzik okulunda okuyamamasıdır. Ben Ankara’da güzel sanatlar sınavında çok torpil döndüğünü gördüm (…) Romanlar diğerlerine göre çok daha güzel müzik yapıyorlar mesela İstanbul’da da İstanbul Sitrix, Gündem Yaylı Grubu, Kem-Pa Yaylı Gurubu, Hüsnü Şenlendirici, Sibel Can gibi çok başarılılar var. (…) Önümüze engel çıkarmasalar bize ayrımcılık yapmasalar çok iyi yerlere geliriz bizde, bunun için müzik okulları artmalı ve alımlarda torpil olmamalı.” Kanuni Mustafa (33) Kanuni Bekir ise; çalışma koşullarının zorluğundan yakınmasına rağmen ya da eğlence sektörünün bittiğini ve zorlukla para kazanmaya başladıklarını söylemesine 112 rağmen başka bir işte çalışmayı düşünmediğini, devam etmek istediğini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Gün geliyo patron iş olmadı diyip yevmiyeni kesiyo ya da patronla geçinemiyosun ayrılmak zorunda kalıyosun sık iş değiştiriyoz bu yüzden. İşlerimiz çok azaldı çok az paralara çalışır olduk. Şimdi dedemizin babamızın mesleği bu, bizde devam ettirmek istiyoruz ama artık şartlar çok zorlaştı kaldırılacak gibi değil. Artık isterseniz sazın üstüne kuş kondurun kar etmiyo artık palyaçoluğa döndü iş, şaklabanlık yapacaksın ki müşteriden para alacaksın. Bazı yerlerde eskisi gibi hala müzisyene ön ilikleyenler var ama artık çok azaldı (…) bu işi de severek yapıyoruz kolay kolay da vazgeçemiyoruz.” Kanuni Bekir (27) Bu çalışmada Çingenelerin/Romanların ortak özelliklerinden biri olan göçebeliğin Ankara’da görüşme için belirlenen mahallede yaşayan Çingenelerde/Romanlarda gözlemlenmediği belirtilmelidir. Biraz da yerleşik yaşama geçmenin verdiği havayla müzisyenliği kendilerine meslek olarak seçmişlerdir. Çünkü Çingenelerin/Romanların yaptığı mesleklerden sayılan; kalaycılık, kağıt toplayıcılığı, sepetçilik gibi işler göçer Çingenelerin/Romanların tercih ettiği mesleklerdir. Görüşme yapılan kişiler bu meslekleri akıllarının ucundan bile geçirmemekte, yine Çingene/Roman mesleklerinden sayılan müzisyenliğe ağırlık vermektedirler. Gerek kültürleri gerek yaşam koşulları nedeniyle disiplinli bir hayata sahip olmamaları da bu mesleği tercih etmelerindeki sebepler arasında sayılabilir. 113 Ancak kadınlar için baktığımızda durum farklılaşmaktadır. Yukarıda sayılan sebeplerden hiçbirisi kadınlar için geçerli değildir. Kadınlara eğlence sektörüne girme nedenlerine yönelik sorular yöneltildiğinde, hiçbirisi “kendi isteğimle başladım” cevabını vermemiştir. Ya bir arkadaşının “düşürdüğünü” ya da hayat şartları nedeniyle bu işi tercih ettiklerini söylemişlerdir. Konu ile ilgili olarak Ankara’da bir gazinoda konsomatris olarak çalışan Buket şunları söylemiştir: “Ben Diyarbakırlıyım (…) Bi tane kız arkadaşım düşürdü gibi bişe oldu buraya geldiğimde. Ailem bilmiyo burada çalıştığımı onlar Diyarbakırdalar zaten. (…) Daha önce böyle bi işte çalışmak gibi bi düşüncem yoktu bir buçuk yılı geçti başlayalı, şimdi çok iyi kazanıyorum ayrılmayı da düşünmüyorum, burada günde 500 lira kazanıyorum çünkü” Konsomatris Buket (21) Eğlence sektöründe çalışan kadınlara ulaşmanın ve onlarla sektör üzerine konuşmanın güç olduğundan bahsedilmişti. Örneğin; solist ve aynı zamanda konsomatris olan Gamze sektöre giriş nedeni sorulduğunda “Köyümde saf bi kızdım kandırdılar diye yaz işte manşet olarak” (gülerek) şeklinde cevap vermiş ve konuşmak istemediğini belirtmiştir. Bu açıklama ile kadınların bir yabancıya kendileri ile ilgili bilgi vermek istemedikleri sonucuna varılmış ve anlayışla karşılanmıştır. Eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar için çalışma şartları kadın ve erkeklere göre değişmektedir. Erkekler kendi istekleriyle başladıkları müzisyenliği 114 aileden gelen bir gelenek olarak görmektedirler. Buna karşılık kadınlar ise hayat şartlarının zorluklarından dolayı eğlence sektöründe çalışmaktadırlar. Yaptıkları mesleği ailelerinden saklamaktadırlar. Çingene/Roman erkeklerle yapılan görüşmelerde kendi kızlarını veya eşlerini kesinlikle eğlence sektöründe çalıştırmak istemediklerini her fırsatta dile getirmektedirler. Ancak bunun yanında işyerlerinde çalışan kadınlarla anlaşamama gibi bir durumları söz konusu da değildir. 3.2.3. Eğitim Seviyeleri Çingenelerin/Romanların genel olarak eğitim seviyelerinin düşük olmasının sebepleri arasında; anne ve babanın eğitim seviyesinin düşüklüğü, sosyo-kültürel koşulların elverişsizliği, eğitim araç-gereç masraflarını karşılayamama ve okul yaşamındaki farklılıklar temel etmenler olarak gösterilmektedir. Bunun yanısıra okul hayatında arkadaşları tarafından dışlanmaya maruz kalmaları da eğitimlerinden kopmalarına neden olmaktadır. Ayrıca erken yaşta müzikle uğraşmaya başlamaları da, eğitimlerini yarıda bırakmalarının bir diğer nedenidir. Kendi deyimleriyle “para kazanmanın tadına varınca” okulu önemsememektedirler. Görüşülenlerden 25 yaşındaki keman çalan Nuri “bizim ilk oyuncaklarımız müzik aletleriydi (…) ilkokulda flüt çaldırırlardı ben kanun keman çalardım” diyerek durumu özetlemiştir. Görüşme yapılan kadınların eğitim seviyeleri erkeklere göre oldukça yüksektir. Bu durumda eğlence sektöründe çalışan Çingene/Roman erkeklerinin kızlarını bu sektörde çalıştırmak istemedikleri için okumalarına daha çok özen gösterdiklerini 115 söylemek mümkündür. Ancak kadınların hayat şartları sebebiyle bu sektörde çalışmak zorunda oldukları söylenebilir. Çalışmanın başından bu kısma kadar Çingenelerin/Romanların müziğe olan yatkınlıklarından ve eğitim seviyelerinin düşük olduğundan bahsedilmiştir, buradan yola çıkarak “acaba eğitimlerine müzikle devam edemezler mi?” sorusu akla gelebilir. Örneğin müziğe olan yatkınlıkları bu kadar fazla iken konservatuara gitmek onlar için faydalı olacaktır, ancak kendilerinin bu yönde önlerinin kesildiğini, müzik okullarında kendilerine yer verilmediğini her fırsatta dile getirmektedirler. Konu ile ilgili olarak kendisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda çalışan kanuni Mustafa şunları eklemiştir: “Bizim eğitim durumumuz düşük olduğu için tarihi sorsanız burda kimse bilmez ama çocuklarımızı okutmaya çalışıyoruz biz. Okullar artarsa çocuklarımız yine müzikten kopmayacak hem de eğitimli olacaklar. İstanbul’da da çok müzik okulu yok İstanbul Teknik Üniversitesi’nde var, Üsküdar Cemiyeti var, Mimar Sinan’da var bu kadar. Ben yıllarca üniversitelerde halk oyunlarında çaldım. Lütfen şunu belirtin Türk Müziği okulları açılsın. Bi anımı anlatayım biz konser verdik Yüksel Duralan ile birlikte, Türkiye bilmez belki ama dünya tanıyor kendisini çok iyi bir piyanist yaşıyorsa allah uzun ömürler versin. 12 sene önce İngiliz Kültürde konsere gittiğimizde onun için (…)’den ders aldı, İtalya’da böyle yaptı şöyle yaptı diye biyografisi okundu. Benim içi sadece 1979 doğumlu Şehit Fazıl İlköğretimden mezun şimdi Kültür Bakanlığında dendi. Yani bu kadardı benim biyografim. Ben bunu istemiyorum çocuğum da böyle olsun istemiyorum en azından konservatuar mezunu olsun okusun bilgilensin tarihini de bilsin Türkçeyi de çok iyi konuşsun, önemli olan bu bence.” 116 Kanuni Mustafa (33) “Benim kızım var okutarak onu piyanocu yapmak istiyorum, bizim gibi alaylı olmasın, okusun, dünyayı gezin, tek başına konserler versin. Şimdi bir yaşında, beş yıl sonra çalışmalara başlayacak, ne kadar erken başlasa o kadar iyi.” Kemancı Yener (25) Erken yaşta eğitimden kopma, ardından erken yaşta evlilik yapmayı da getirmektedir. Görüşme yapılan erkeklerin 15-17 yaşlarında evlen(diril)dikleri sonucuna varılmıştır. Sebebi sorulduğunda ise; pavyon veya gazino gibi yerlerde çalıştıkları için, eğlence hayatından bir kadının peşine takılmalarını önlemek amacıyla erken evlendirmenin bir çözüm olarak görüldüğünü ifade etmişlerdir. Ayrıca erken evlenmek yıllardır süregelen bir durum olduğundan artık 20’sine gelenin evlilik için geç kaldığı düşüncesi yerleşmiştir ve bu konuda baskı yapılmaktadır. Ancak bu durumun 40 yaşın üstündekilerde daha yaygın olduğu sonucuna varılmıştır. Gençler bu konuda biraz daha bilinçli davranmaktadırlar, kendileri erken yaşta evlendikleri için pişman olmuş ve çocuklarının erken yaşta evlenmelerini istemediklerini ifade etmişlerdir. Kadınlar için de aynı durum söz konusudur. Görüşme yapılan dört kadın da 15-16 yaşlarında evlen(diril)mişlerdir. Bu kadınların tamamı eşlerinden boşanmış ve boşandıktan sonra eğlence sektöründe çalışmaya başlamışlardır. 117 3.2.4. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları Eğlence sektöründe; belirsiz ücret düzeyleri ve çalışma saatleri, gece çalışmanın sonucu olarak günlük hayata adapte olamama ve alkollü ortamda çalışmaktan kaynaklı güçlükler çalışma koşullarını ağırlaştırmaktadır. Çalışanlar sektörün kendine özgü ve yıpratıcı koşulları nedeniyle, sektörde çalışanlara yıpranma hakkı verilmesini ve bu yolla erken emekliliklerinin sağlanmasını istemektedirler. Konu ile ilgili olarak klarnetçi Tarık’ın ifadesi şöyledir; “Sanatçılara emeklilik için yaş sınırlaması getirilmeli mesela 65 yaşındaki kadını düşün, oryantali ninem yaşında kadını masada oynatıyosun böyle saçmalık olur mu? Zaten müzisyen 45 yaşında dedin mi işi bitti patron bakıyo tamam adam güzel çalıyo ama patron diyoki bu sahneye yakışmıyo genç birini getirin e ben napıcam o zaman sigortam yok bişeyim yok aç mı kalacam emekli de olamıcam. (…) Sanatçı belgesi versinler mesela ayırsın yani devlet bunu yapsın müzisyenler en çok yıpranan insanlar.” Klarnetçi Tarık (40) Görüşme yapılanlardan Kemancı Yasin dışarıdan bakıldığında çok renkli görünen eğlence hayatının içine girildiğinde durumun tamamen değiştiğini ifade etmiştir. Kendileri için de son derece ağır olan çalışma koşullarının kadınlar için daha da zor olduğunu belirtmiştir. 118 “Eğlence sektörü dışarıdan ışıltılı gelir, güzel gelir ama içerde durum öyle değil işte. Geçenler de mekanda iş bitti sabaha karşı işte eve gidicem, içerden çığlık sesleri duydum, bi kadın çığlık çığlığa bağırıyodu. Bi de gürültü de geliyo yani belli biri içerde dövüyo kadını. Yanımda kardeşim de vardı beraber çalıyoz biz, gel dedim bakalım. Aslında tehlikelidir adamlar mafya bizimde başımız belaya girer ama dayanamadım yani anladın? İçeri daldık, bizim konslardan biri ağzı burnu kan içinde perişan patron dövmüş zaten baygın gibiydi. Biz kardeşimle aldık götürdük evine. Sabah aradı beni kadın bastı küfürü, vay efendim neymiş biz niye işine karışmışız da bizim yüzümüzden işinden olmuş. Böyle yani bu sektör zor onu dicem, kurtardık kabahatli biz olduk.” Kemancı Yasin (30) Yasin’in anlatmış olduğu bu olay kadınların bu sektörde şiddete ve baskıya maruz kaldıklarının kanıtı olmaktadır. Eğlence sektörüne girdikten sonra, kendini bu sektörde çalışmaya mecbur hisseden kadın, maruz kaldığı şiddete rağmen işinden ayrılmak istememektedir. Bu durum eğlence sektöründe çalışan kadınların toplum tarafından “kötü iş” yapıyor algısı ile dışlanması, başka sektörlerde iş bulma olasılığını azaltmaktadır düşüncesiyle bağdaşmaktadır. 3.2.4.1. Çalışma Süreleri ve Gece Çalışmanın Güçlükleri Eğlence sektöründe yapılan işin niteliği çalışma süresini belirleyen temel unsurdur. Yani yapılan işin niteliğine göre çalışma süresinin de değiştiğini söylemek mümkündür. Örneğin TV orkestrası için müzisyenlik yapılıyorsa program süresi kadar çalışılmaktadır. Yine tiyatro, konser ya da festival gibi etkinlikler için de işin 119 çalışma süresi müzisyenin kontrolü dışında belirlenmektedir. Zaman zaman günlük çalışma süresi bile net olmamaktadır. Bizim hedef kitlemiz eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar olduğundan görüşme yapılanlar TV’de ya da bir orkestrada sürekli çalan müzisyenler değil; bar, pavyon, gazino gibi mekanlarda gece çalışan müzisyenlerdir. Çalışmanın birinci bölümünde eğlence sektörü ile ilgili literatürden faydalanarak, müzik sektöründe çalışmanın büyük bir çoğunlukla gecenin ilk saatlerinde başladığı ve sabahın ilk saatlerine kadar sürdüğü ifade edilmişti. Buna ek olarak sürekli gece çalışıp gündüz uyumak, milyonlarca yıldan bu yana güneşe göre oluşan insan doğasına aykırı olduğundan, diğer gece çalışanlar gibi müzik sanatçılarının da biyolojik dengeleri bozulmakta, buna bağlı olarak psikolojik ve fizyolojik sağlıklarında olumsuz etki ortaya çıkmaktadır. Yapılan alan araştırması ile katılımcıların verdikleri cevaplar literatürü doğrulamaktadır. Gece çalışmanın zorluklarından bahsederken Kanuni Fevzi; “Adam silahı masaya çıkarıyo çal diyo alkol şişede durduğu gibi durmuyo ki, alkol alıp kavga çıkaran çok oluyo. Hiç bir şekilde hiç bi can güvenliğimiz de yok, başımıza bi kaza gelse onu karşılayacak sağlık güvencemiz de!” Kanuni Fevzi (26) şeklinde anlatırken Kemancı Yasin de alkollü ortamda çalışmanın güçlüklerini şu şekilde anlatmıştır: 120 “Çalışma saatlerimiz, akşam 7-8’den sabah 4’e kadar. Müzisyen gece mekanında çalar işte restaıurant gibi yerlerde, 12’den sonra da gazino pavyon gibi yere gider çalar sabah kadar devam eder. Yaz kış değişmez bu hep aynıdır. Ha tabi yazın ekstra olarak düğünler çıkar. (…) Kelle koltukta çalışıyoruz, alkollü ortamda olduğumuz için insanlar agresifleşebiliyor biz de hedefiz zaten mesela en basiti istedikleri şarkıyı çalmasak başımız belada demektir.” Kemancı Yasin (27) Görüşme yapılanların kadınlar dahil hemen hepsi çalışma saatlerini akşam 7-8’den sabah 4-5’e kadar olduğunu söylemiştir. Yalnız durum 18 yaşından küçükler için değişmektedir. Onlar 12’den sonra özellikle bar, pavyon gibi mekanlarda çalıştırılmamaktadırlar. Böyle olunca da genç müzisyenler için çalışma koşullarının daha çekilebilir hal aldığı görülmektedir: “Biz akşam 8 den gece 12 ye kadar çalışıyoruz, ben bi yandan okuyorum da liseye gidiyorum çok rahat oluyo böyle, severek yapıyorum zaten beni zorladığı falan olmuyo işin. Ha babam öyle değil mesela o sabah gelir eve.” Kanuni Ahmet (16) Ahmet sektörün koşullarından şikayetçi olmadığını söylerken buna ek olarak sigortasının olmadığını, buna ihtiyacı da olmadığını eklemiştir. Ancak bu cevabı vermesinde kendisinin henüz öğrenci ve bekar olması da etkendir. Görüşme yapılanlardan yaşı 18’in altında ve bekar olanlar Ahmet ile hemen hemen aynı fikirdedirler. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki; müzisyenlerin yaşı büyüdükçe 121 geçim derdine düşmenin de eklenmesiyle çalışma süreleri uzamakta ve şikâyetler artmaktadır. 3.2.4.2. Ücret Ücret konusu da sektörde belirsiz alanlardan birisini oluşturmaktadır. Örneğin; orkestrada çalan bir müzisyenin aldığı ücret yüksek iken, gece pavyonda çalışan bir müzisyenin aldığı ücret oldukça düşük olabilmektedir. Bunun yanı sıra Çingeneler/Romanlar için etnik kimliklerinin farklı olması sebebiyle de ücretlerde farklılaşmalar olduğu söylenmektedir. Alınan ücreti belirleyici unsurlarda piyasa koşulları hakimdir ve eğlence sektöründe çalışanlar genel olarak ücretlerini günlük almaktadırlar. Enstrümanını iyi kullanma becerisi, deneyim, işini iyi yapma gibi faktörlerin ücret düzeyinin belirlenmesinde etkili faktörler olması beklenirken, bazen sadece razı olunan ücret temel belirleyici olabilmektedir. Ayrıca zaman içerisinde eğlence sektörünün önemini yitirmesiyle beraber ücretlerde ciddi oranlarda düşüş yaşanmıştır. Yapılan çalışmada ücret konusunda sektörde çalışanların cinsiyetlerine göre kıyaslama yapılamamaktadır; çünkü görüşülen kadın ve erkeklerin yaptığı işlerin nitelikleri farklıdır. Eğlence sektöründe müzisyen olarak çalışan erkekler günde 50-60 TL kazandıklarını söylerken, konsomatris olarak çalışan kadınlar günde 500 TL kazandıklarını söylemişlerdir. Ücret konusu ile ilgili olarak sektörün içindeki adaletsizliklerden de bahsetmek gerekirse örnek olarak kanuni Fikret’in açıklamaları şöyledir: 122 “Mesela orkestrada bateri çalan Roman olmayan biri 200 lira alıyosa Romana 150 lira teklif ediyolar.” Kanuni Fikret (26) Çalışanların en büyük sorunlarından bir tanesi de ücretlerde bir standardın olmamasıdır. Özellikle Ankara için konuşmak gerekirse son zamanlarda artış gösteren Ankara Havaları çalan müzisyenler ile Türk Sanat Müziği çalan müzisyenler –ki onlar görüşme yaptığımız Çingeneler/Romanlar oluyor- arasında ücret farklılıkları azımsanmayacak ölçüdedir. “Oyun havası furyası başladı, Ankara havası çalanlar çok abartılı yevmiye alıyolar başbakanın cumhurbaşkanının maaşından fazla alan var biz bundan da şikayetciyiz. Bunu denetleyen ilgilenen kimse yok, uçuk paralar kazanıyo bu oyun havaları çalanlar. Şurda bi bağlamacı var yanında ikişer ritimci milyarları kazanıyo biz şikayetçiyiz. Biz 50 lira kazanıyosak onlar 1000 lira kazanıyo. (…) Biz yapamayız onlar gibi, ha çalamaz mıyız en kralını çalarız ama bize göre değil onlar çok kabalar. Zaten onları dinlemeye gelen müşteride doğru dürüst olmuyo üç adam birleşip bi rakı açtırıyolar, sürümden kazanıyo onlar da” Kemancı Yasin (26) Çalışmanın eğlence sektöründe örgütlenme başlığı altında, örgütlenme düzeyinin düşük olması ile ilgili olarak sektördeki hiyerarşiden bahsedilmiştir. Ücret konusunda da aynı hiyerarşik yapıdan bahsetmek mümkündür. Eğlence sektörünün geniş bir yelpazeyi andırdığı ve bu sebeple çalışanlar arasında özellikle ücret konusunda bir standardın olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Klarnetçi Tarık 123 sektörde işlerin azaldığını anlatmanın yanı sıra ücretler hakkında da şöyle bilgi vermiştir: “Gecede 50 lira kazanıyosan senden iyisi yok artık o durumdayız. Sanatçı adam ince ruhludur kimsenin kötülüğünü düşünmez. Bikere sosyal hayatımız bile yok herkesi eğlendiriyoruz ama. Mesela TV’de sanatçıları gösteriyolar bizim onlarla bi Allahımız bir, onlar zaten bulmuşlar parayı mesela Hülya Avşar’ı gösteriyo pop sanatçlarını gösteriyo, bu adamlar 100 bin alıyosa arkadaki müzisyen 10 kuruş alıyodur, farkı anlayın diye böyle örnek veriyorum.” Klarnetçi Tarık (40) Eğlence sektörü içinde ücret konusunda bahşişin de önemi büyüktür. Görüşme yapılanlar söyledikleri ücret miktarlarının yanı sıra bahşiş de toplamaktadırlar. Örneğin, eğlence mekanında müşteri masasına kemancı çağırabilmekte ve bunun için müzisyene bahşiş vermektedir. Bahşiş miktarları ise değişken olmakta ve 20 TL’den 250 TL’ye kadar değişebilmektedir. “Bi de bahşişler olmasa var ya biz aç kaldık demektir. (…) Cumacumartesi geceleri 150-200 lira kazandığım da oluyo tabi. Masaları dolaşarak ondan 20, bundan 20 alarak topluyoruz bahşişlerle oluyo bu, en baba patron 50 liradan fazla vermez.” Kemancı Ahmet (16) Kadınların kazandıklarını iddaa ettikleri rakam ise oldukça yüksektir. Burada işin niteliğinin belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tercih edilmeyen bir 124 mesleği yapmaları ücretlerinin yüksek olmasında elbette etkendir ancak yine de konu biraz daha araştırılmaya çalışılmış ve bu paranın net olarak ellerine geçip geçmediği sorulmuştur. Kadınların bu ücreti almaları o gün iş yapıp yapmamasına göre değişmektedir. Konsomatrisler için bu ücreti hak kazanabilmesi, o gün eğlence mekanına gelen müşterinin masasına çağrılmasıyla ve içki içirmesiyle bağlantılıdır. Eğer mekana para kazandıramazsa o gün için kadının yevmiyesinden de kesilmektedir. Kendi deyimlerine göre 150-200 lira alıp evine dönmektedir. Ayrıca yine kadınların menajerleri bulunmakta ve haftada onlara da 500 lira gibi bir ücret ödemek zorundadırlar ve bunu kendi kazançlarından karşılamaktadırlar. Çalışma hayatında dezavantajlı gruplara dahil olan kadınlar geçimlerini sağlamada genel olarak güçlük yaşamaktadır. Bu perspektiften bakıldığında kadınların genel olarak tercih edilmeyen bu meslekte çalışmaya neden devam ettiklerini anlamak güç değildir. Konsomatris olarak çalışan kadınlara neden bu sektörde çalışmayı tercih ettikleri sorulduğunda, hemen hepsinin başka bir işte bu kadar kazanç elde edemeyecekleri cevabını verdikleri görülmüştür. Kadınların çalışma hayatında dezavantajlı olmaları, onları cinselliklerini pazarlayacak şekilde bir işte çalışmaya mecbur etmektedir. “Akşam 8’den sabah 4’e kadar çalışıyorum. Günlük 500 lira alıyorum, aslında 700 lira ama 200’ü avansa kesiliyo, işe başladığımda 25bin aldım patrondan ev aldım çünkü. (…) Şimdi benim bakmam gereken bi oğlum var, onu iyi bir yerlerde okutabilmem için benim de iyi kazanmam lazım. Onun için şimdilik burada iyiyim ayrılmayı düşünmüyorum” Konsomatris Senem (21) 125 3.2.4.3. Sosyal Güvence Çalışmanın hareket noktası olan sosyal güvence, eğlence sektöründe çalışanlar için neredeyse hayal denebilecek boyuta ulaşmıştır. Genel olarak işgücü piyasalarında esneklik çalışanlar için, ücretlerin azalması, sosyal güvenceden yoksunluk ve çalışma saatlerinin uzaması gibi birçok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Eğlence sektörü ise çalışma saatlerinin ve ücretlerin belirsizliği, sosyal güvenceden yoksunluk ve sendikasızlaşma ile esnek çalışma biçimini her zaman içinde barındıran bir sektör olmuştur. Yapılan görüşmeler sonucunda çalışanların çoğunluğunun sosyal güvencelerinin olmadığı gibi sosyal güvencenin önemini de bilmedikleri, ayrıca bu gidişatın olağan karşılandığı kanısına varılmıştır. Kimi müzisyen sigortalı olmanın onun için çok da önemli olmadığını, kendisinin sadece günü kurtarma derdinde olduğunu savunurken; kimi müzisyen de sigortalı olmayı elbette istediğini ancak bu sektör için sigortalı olmayı istemenin bir lüks olduğunu ifade etmiştir. Tahmin edilebileceği gibi bu yargı eğitim seviyesi ile doğrudan ilişkilidir. Eğitim seviyesinin düşük olması çalışanlarda bilinçlilik düzeyinin de düşük olmasına yol açmaktadır, ayrıca yine aynı sebepten ötürü Çingeneler/Romanlar için hak arama kavramı gelişmemiştir demek de mümkündür. Sigortalılık düzeyi ile ilgili olarak eğlence sektöründe çalışan kadın ve erkekleri karşılaştırdığımızda ise sonuç şaşırtıcıdır: görüşme yapılan erkeklerin sadece %20’si 126 sigortalı iken, görüşülen kadınların tamamının sigortalı olduğu görülmüştür. Bunun nedeni araştırıldığında; konsomatrislerin iş kazasına uğrama olasılıklarının fazla olduğu ve olası bir kaza sonucu işverenin üstlenmesi gereken yükümlülüğün çok fazla olması sebebiyle işvereninin sigorta yapmayı tercih ettiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca konsomatrisler arasında sık iş değiştirmenin görülmemesi, müzisyenlerde ise sık sık iş değiştirmenin görülmesi de bir etkendir. Burada önemli bir nokta da şu ki; konsomatrisler işe ilk başladıklarında patrondan belli bir miktar avans almaktadırlar ve bu sebeple borçlarını ödeyene kadar o işte çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Sektörde sosyal güvencenin vicdanları sızlatacak ölçüde düşük olmasına rağmen halen bir çözüm bulunamamış olması düşündürücüdür. Konu ilgili olarak sektörde çalışanlar şunları eklemiştir: “Ben otuz yıldır çalışıyorum daha hiç sigortam yok! (…) sağlık sorunumu nasıl mı hallediyorum; Allahtan başka hiç bişeyim yok!” Kanuni Kadir (48) “Ben 27 senedir bu sektördeyim hiç sigortalı olmadım. Denetlemeye geliyo adamlar, eline parayı sıkıştırıyolar ceza kesmeden gidiyor. Adamın cezası 200 milyarsa gelen adama 10 milyar verip işi bitiriyolar. (…) Ben şikayet etsem ederim ama dilekçe veriyosun patron bunu görür, bu adamların eli kolu uzun adamlar onun için yapamıyosun. (…) Sağlık sorunlarımız için önceden yeşil kartım vardı ben sekiz ameliyat geçirdim çok işime yaramıştı, artık onu kaldırdılar şimdi de bi arkadaşım sağolsun işyerinde beni çalışıyo gösterdi bu şekilde sigortamı kendi cebimden ödüyorum.” Klarnetçi Tarık (40) 127 “(…) TRT’de bile çok var sigortasız çalıştırılan bırak buralardaki gazinoları, adamlar 19 sene çalıştırıldı bizim abimiz var işte TRT’de hala sigorta yapmadılarlar. Çalmadığı sanatçı kalmadı Bülent Ersoy’dan Zeki Müren’den Muazzez Ersoy’dan aklına kim geliyosa onlara çaldı, aldı trt ama sigorta yapmadı kadroya da almadı yani devlet kendi içinde sigorta kaçırıyo bırak piyasayı. Gel, çal, al parayı, git! Ki bu abimiz sohbeti dinlenen sazı dinlenen bi abimiz. Bi de onsuz da yapamıyolar ondan iyisini de bulamıyolar ama hem çalıştır hem de haklarını verme olur mu hiç?(...) devlette bile durum böyleyken bizim patronların sigorta yapmamasını anlıyoruz yani, bende 35 yıldır çalışıyorum sigorta göstermediler doğru dürüst. Şimdi dışarıdan çifçi sigortası ödüyorum” Kanuni Ömer (50) Klarnetçi Tarık ve Kanuni Ömer’in açıklamaları gösteriyor ki çalıştıkları yerde sigortalarının yapılmaması onları sahte sigortalı olmaya itmektedir. Kimi müzisyen arkadaşının yanında kendini çalışıyor gösterirken, kimi müzisyen ise en az prim ödemeyi gerektiren sigorta kolu olan çiftçi sigortası ödemeyi çare olarak bulmuştur. Sigorta primleri ödenmediği için emeklilik hakkını da kazanamayan müzisyenler içinde bulundukları durumu şöyle anlatmışlardır: “Bazı ağabeylerimiz var emeklilik yaşı gelmiş ama günü olmayan mesela benim 1979 da girişim var ama günüm yok yatırılmamış 1063 gün sigortam yatmış topu topu, şimdi kimi şikayet etcem adam ölmüş gitmiş. Şimdi geri borçlanma çıkartmak istiyolar öyle bişi olsa gider kredi çeker kalan borcu öder emekli oluruz. Yaşı gelmiş şimdi mağdur olan çok var bizim aramızda yani.” Kanuni Ömer (50) 128 “Eğlence sektörü çeşit çeşit, TRT’de var, Kültür Bakanlığı’nda var bir de gece hayatı dediğimiz barda pavyonda çalışanlar var. Şimdi gece müzisyenlerinin hiç bir sosyal güvencesi yok mesela devlette çalışan bir müzisyen 4-5 milyar maaş alıyo bütün sosyal hakları yardımları var ama gece müzisyenlerinin gece çok daha zor şartlarda çalıştıkları halde hiçbir şeyleri yok, ücretleri çok az, sigortaları yok, çoluk çocuk per perişan oluyorlar. Ben kendim TRT’de çalışıyorum sigortam var ama sigortam başka yerden. (…) TRT’de olduğum için biliyorum, programlara saatlik çağırdıkları misafir sanatçıları sigortalı yapıyolar halbuki bizimle aynı hizmeti veriyolar ama durum bu, Kültür bakanlığında misafir sanatçılar var ayda 1200 lira para veriyolar onlara, sigortalarını gösteriyolar ama yıllardır kendi çalıştırdıkları adamlara sigorta yapmıyolar.” Ritimci Seyfi (55) Sigortasız çalıştırılan bu işçiler tazminat haklarından da mahrum bırakılmaktadırlar. Kendini işçi karşısında güçlü gören işveren, görüşülenlerin verdiği açıklamalara göre çalışanın hakkı olan tazminatını vermemek için zorbalığa başvurmaktadır. Bunun yanı sıra, sektörde çalışanların bazılarının da çağrı üzerine çalıştıkları görülmektedir. Bu kişiler işçi konumlarını koruduklarından kıdem tazminatı hakkına sahiptirler. Burada da karşımıza şöyle bir sorun çıkmaktadır ki; ay içinde çalışma gün sayıları az olduğundan dolayı, eğer gün sayısını doldurabilirlerse kazanacakları emeklilik aylıkları ve ileride elde edebilecekleri kıdem tazminatları da düşük miktarlarda olacaktır. Çağrı üzerine çalışan kişiler de kısmi zamanlı çalışanlar gibi düşünülebilir ve eksik kalan primlerini kendileri yatırarak emeklilik hakkı kazanabilirler. “Yeşil kartımız vardı önceden artık değişti isteğe bağlı her ay ödemen gerekiyo ama bunu da pek yapmıyoruz her ay 35 tl ödememiz gerekiyor. Sigorta talep etsek işveren maaştan keser bizimde işimize gelmiyo, zaten 129 işverenin de işine gelmiyor. Denetlenmiyor da devletin de patronunda işine geliyo. Çok arkadaşımız var bir sene çalışıp da ayrılan. Sonra hakettim diye tazminat istiyo bu seferde kaba şiddete işler sarıyo. Mesela alacağın 20 bin var ama bunu sana vermiyo kandırıyo korkutuyo adamı, ya da 10 yılı geçenlere kağıt imzalatıyolar bi talepte bulunmayacağım diye, sesini çıkartamıyosun!” Kemancı Yasin (27) 3.2.4.4. Örgütlenme Düzeyleri Görüşme yapılan 24 kişiden sadece 4’ü sendikalıdır. Genel olarak sendikalara karşı bir güvensizlikleri söz konusudur, aralarında eskiden sendikalı olup ayrılanlar da bulunmaktadır. Bunun sebebi, sendikanın gereklerini yerine getirmediğini ve dolayısıyla kendilerine bir fayda sağlamadığını düşünmeleridir. İçlerinde örgütlü olanların bir kısmı ise sendikalı olmalarının sebebini, sendikalı olunca iş çıkması olasılığının daha çok olduğuna inanmaları olarak açıklamışlardır. Görüşülenler müzik sektöründe örgütlü sendika olan Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası (MÜZİK-SEN) ile ilgili görüşlerini şu şekilde dile getirdiler: “Ben sendikalıyım Müzik-Sen’liyim ama memnun değilim. Biz yöneticilerden şikayetçiyiz aslında sendikadaki yöneticilerden, mesela fabrikada çalışan işçiler maaşlarından rahatsız olduğunda bi boykot yapabiliyorlar bize böyle öncülük edecek kimse yok. Bizim sendikamızın böyle işleri yok bir tek aidat toplamasını biliyolar.” Kemancı Yasin (25) 130 “Aslında bizim sorunumuz liderimiz yok, başa geçecek biri olsa haklarımızı savunsa bişeler elde ederiz belki, ama yok işte bireysel olarak biz bişe yapamıyoruz. Sendikalı olanlar da var aramızda ama sendika da bişe yapmıyo ki sendikalı olanların çoğu da oraya iş geliyo diye üye oluyorlar, dışarıdan bi müzisyeni 30 tl olarak görüyo sendikalıyı 50 tl lik adam olarak görüyolar burdakilerin çoğu da onun için sendikalı oluyo yoksa haklarını savundukları falan yok.” Kanuni Bekir (27) Görüşme yapılanlar arasında önceden sendikalı olup şu an olmayanlar da mevcuttur. Neden ayrıldıkları sorulduğunda sendikalarına güvenmedikleri ve sendikanın kendi haklarını koruyacak işler yapmadığını ifade etmişlerdir. “Sendika dediğin üyelerini bilgilendirir, ücretlerimizi arttırmak için uğraşır (...) bizim sendikamız sadece aidat peşinde” Kanuni Şakir (28) Görüşme yapılanların sendikalarından bu kadar şikayetçi olmaları üzerine MüzikSen başkanı ile görüşülmüştür. 188 Sendika başkanı, Gazetecilik Yüksek Okulunu bitirmiş, ancak profesyonel gazetecilik yapmamıştır. Zaman zaman çeşitli dergi ve gazetelerde kısa süreli köşe yazıları yazdıktan sonra yaşantısını müzisyenlik yaparak sürdürmüştür. Halen müzisyenlerin sendikal mücadelelerine katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Yaklaşık 34 yıl önce 1978 yılında müzisyenlerin sendikal 188 02.07.2012 tarihinde Ankara Müzik-Sen’de Sendika Başkanı Mehmet Çırıka ile eğlence sektöründe çalışanların sorunları ile ilgili görüşülmüştür. 131 örgütlenmelerini İzmir’de de yaygınlaştırmak amacıyla örgütlenme çalışmalarında bulunmuştur. Şu an ise müzik emekçilerinin çok zor koşullar altında sürdürülen örgütlü sendikal mücadelelerinde birlikte olmaktan onur duyduğunu söylemiştir ve konu ile ilgili elinde bulunan dökümanları paylaşmıştır. Eğlence sektöründe örgütlenme ile ilgili olarak; güzel sanat dallarında uğraş veren sanatçıların, genellikle üye sayıları parmakla ifade edilebilen ve mali güçleri son derece yetersiz kuruluşların bünyesinde örgütlendiklerini, yeterli güç ve etkinliğe ulaşamayan sanatçı kuruluşlarının kısa süre sonra faaliyetlerine son vermek zorunda kaldıklarını ve dolayısıyla sanatçı meslek kuruluşlarının toplumdaki yeri ve etkinliğinin istenilen düzeye ulaşamadığını ifade etmiştir. Ülkemizdeki sanatçı örgütlenmelerinin gelişmesi ve güçlenmesi için, Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde ve ilgili diğer devlet birimlerince gerekli girişimlerin yapılarak dernek, sandık, vakıf, birlik ve benzeri örgütlenmelerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini savunmaktadır. MÜZİK-SEN üyesi olan görüştüğümüz kişilerin şikayetlerinin aksine Çırıka şu an Yenigün gazetesinde müzisyenlerin yaşam biçimlerini, arzularını, özlemlerini, sorun ve beklentilerini yazarak dile getirmeye çalışmaktadır. Sendika bir işkolu sendikası gibi pazarlık ve toplu sözleşme yapma imkanı bulunmadığından, daha çok kamuoyunu aydınlatma gibi faaliyetler yürütmektedir. Araştırma sırasında kadınlara sendika hakkındaki düşünceleri sorulduğunda ise hiçbir cevap vermedikleri gözlenmiştir. Çünkü bırakalım sendikanın ne işe yaradığını bilmelerini, sendika kelimesini dahi ilk defa duymuşlardır. Eğitim seviyelerinin erkeklere göre daha yüksek olmalarına rağmen bu konuda son derece bilgisiz oldukları görülmüştür. Ancak; kadınlara sendikalar hakkında bilgi verilmesi ile 132 birlikte, böyle bir kuruma sıcak bakabileceklerini, hakları olduğu müddetçe üye olabileceklerini ifade etmişlerdir. 3.2.5. Eğlence Sektöründe Çalışanların Sosyal Hayatı Hiçbir iş kolu yoktur ki provası olsun; oysa sanat çalışmasının en az gösterisi kadar, belki de daha çok süreli provası vardır. Bu da demektir ki sanatçı, gösteri için vakit ayırdığı kadar, prova için de vakit ayıracaktır. 189 Dolayısıyla sektörde çalışanlar, çalışma saatleri gereği kendilerine ve ailelerine zaman ayırmakta güçlük çekmektedirler. Akşam saatlerinde işe giden müzisyen sabaha karşı evine dönmektedir; o, evine uyumak için geldiğinde ise, ev halkı güne yeni başlamaktadır. Yani müzisyen kendi ailesiyle ne doğru dürüst akşam yemeği yiyebilmekte, ne de sabah kahvaltısı yapabilmektedir. Ayrıca müzisyenler, yaptıkları işleri gereği gelen müşterilerin hoşça vakit geçirmeleri için çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle başkalarını eğlendirirken, kendileri sektörün ağır çalışma koşulları altında ezilmektedirler. Yağız verdiği örnekle durumu özetlemektedir: “Tiyatro oyunu varya hani Yedi Kocalı Hürmüz, şimdi orada çalıyorum ben, baktım ne güzel adamlar gelmiş çoluğuyla çocuğuyla izliyo, eğleniyo, imrendim valla (…) Biz yine işin parasındayız, bi sosyal hayatımız falan yok yani.” Kemancı Yağız (30) 189 A. Bozkurt, 1997, s. 15. 133 3.2.6. Eğlence Sektöründe Çingene/Roman Olmak Çingenelerin/Romanların meslekleri arasında müzisyenliğin önemli bir yer tuttuğunu söylemiştik. Mesleği tercih etmelerindeki nedenleri baba mesleğini devam ettirme, müziğe olan yatkınlık, diğer sektörlerde karşılaştıkları ayrımcılık ve ünlü olma arzusu olarak sıralamıştık. Yapılan görüşmelerde “eğlence sektörü için Çingene/Roman olmak avantaj mı yoksa dezavantaj mı?” sorusuna tamamı kesinlikle avantaj cevabını vermiştir. Hangi türden olursa olsun müziğin çalgı ile icrası sırasında Çingene/Roman müzisyenlere has bazı karakteristik uygulama biçimleri vardır. Çingene/Roman müzisyen, şarkının bütünü içinde sayısız süslemeli melodi peş peşe çalar; böylelikle daha dinamik bir icra karakterine ulaşıldığı düşünülür. Bununla birlikte bu anlayış yavaş yavaş tempoya da yansımaktadır. Çingenelerin/Romanların kurduğu ince saz takımları tarafından icra edilen yerel havalar veya şehirli ezgiler, icracı tarafından, örneğin kanun üzerinde tellerin mızrapla pesten tize doğru sıra ile taranmasıyla ve eşik ile tel bağlantıları arasındaki dar bölgede küçük atraksiyonlar yapmak suretiyle renklendirilmektedir. Kanun sürekli ezgiyi süslemektedir; darbuka ise ezgi girişinde ve arada, ona bırakılan noktalarda temel ezgi akışını bozmadan bol süslemeli vurgularla eşliğini sürdürmektedir. Bu icra tarzının iki temel çalgısı olan klarnet ve keman, ezgi akışında da belirleyici rol oynamaktadır. Bu durum Çingene/Roman şarkılarının ezgi 134 akışında da vardır, makamın dışına çıkmadan bol geçitli ezgi kalıplarıyla kısa bir doğaçlama yapılmaktadır. 190 Çingenelerin/Romanların iç dünyasını ifade edecek bir dile ihtiyaçları olduğu ve bu dilin müziğin dilinden başkası olmadığı kanısı yapılan görüşmelerle doğrulanmıştır demek yanlış olmayacaktır. Çingene/Roman oldukları için zaman zaman güçlüklerle karşılaşsalar da kendilerini bu sektörün içinde rahat hissetmektedirler. Müzik konusunda son derece başarılı ve yetenekli olduklarını düşünmektedirler. Dolayısıyla bu durum onlarda özgüvenlerinin oldukça artmasını sağlamaktadır. Müzisyenler arasında alaylı-mektepli ayrımı yapılmaktadır. Eğlence sektöründe çalışan Çingenelerin/Romanların neredeyse tamamı alaylıdır ve bu durum onlarda bir endişe yaratmamakta aksine küçük yaşta müzikle ilgilendikleri için daha başarılı olmalarını sağlamaktadır. Görüşme yapılan müzisyenlerin hepsi eğlence sektöründe Türk Sanat Müziği çalarak veya söyleyerek sanatını yapan müzisyenlerdir. Zaten daha önce de bahsedildiği gibi Çingeneler/Romanlar Türk Sanat Müziği üzerine çalışmaktadırlar ve başarılıdırlar. Ancak eğlence sektörü sadece bundan ibaret değildir. Yine eğlence sektöründe çalışan ancak Ankara Oyun Havalarının çaldığı bir mekanda çalışan Ezgi 191 ise eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile ilgili olarak şunları söylemiştir: 190 191 M. Duygulu, 2006, s. 132 Görüşme yapılanlardan sadece Oyuncu Ezgi Çingene değildir. 135 “Romanlar pek yok bizim işyerinde istenmiyorlar, dışlanıyorlar. Mesela Roman bi bayan vardı dövdüler attılar bilyosunuz Çingenler pis olurlar. Bizim sektör ne kadar alkollü ortamda olsa bi erkeği yanıltacak şey para, alkol ve kadın. Mesela kadının konuşması düzgün olacak fiziği düzgün olacak Çingeneler pek yok ya da bu alemde oyuncu olacak Romanlar beceremiyo o yüzden patronlarımız istemiyolar.” Oyuncu Ezgi (21) Buradan anlaşılıyor ki eğlence sektörünün içinde birlik olmayı engelleyecek önemli ayrışmalar vardır. Çalışmanın önceki bölümlerinde Çingene/Roman müzisyenlerin de Ankara Havası çalanlarla anlaşamadığını belirtmiştik. Bu örneklerle neden eğlence sektöründe örgütlülük düzeyinin bu kadar az olduğunu anlamak mümkündür. Ya da sanıldığı gibi Çingeneler/Romanlar eğlence sektöründe bir numara değillerdir çünkü sektör kendi içinde dallara ayrılmıştır. Sektörün içine dahil edilen bu Ankara Havaları gibi alanlar, Türk Sanat Müziğine yatkın Çingeneleri/Romanları yavaş yavaş sektörün dışına atmaktadır. Bu konuda oldukça dertli olan Mustafa duygularını şöyle anlatmıştır: “Bizim kendi kültürümüz Türk Müziğidir, onu da çalan devam ettiren Roman vatandaşlar. Özellikle Ankara’da Türk Müziğinden pek anlamıyorlar biz çok iyi tanıtabiliriz bu yönde kurslar açılabilir bizde hocalık yapabiliriz. Böylece hem bize de iş sahası açılmış olur hemde kaybolmak üzere olan kültürümüzü tanıtabilir yayabiliriz. (…) Konservatuarlarımızda batı eğitimi alınıyor, neden böyle? Bizim türk müziğimiz var halk müziğimiz var kendi müziğimiz var. Koskoca Ankara’da türk müziği eğitimi veren okul yoktu bu sene ilk defa Gazi Üniversitesi açtı Türk Müziği Konservatuarı, yani bir tane var bu çok az. Tamam batı eğitimi de alıcaz ama başta kendi müziğimizi öğrenmeliyiz.” 136 Kanuni Mustafa (33) “Biz müziklerimizi tanıtamazsak sektör bitecek, çünkü kendi müziğimizi biz yapıyoruz yani Çingeneler, başkası değil. Şuan Ankara radyosundan 15 ince saz zor çıkar hatta çıkmaz bile. Ben senelerce “TRT’nin kursuna gittim 10 sene eğitim aldım yetişmek için ama sonra dediler alım yok hiçbir işe yaramadı eğitim aldım ama kullanmadım önümüzü açmadılar, Çingene olduğumuz için işte. (…) TRT Ankara Radyosunda iki tane alım var bi 66 devresi bi 85 devresi ondan sonra kadro açılmamış, eskiler daha çok önem veriyodu. (…) Ataürk’ün bi lafı vardır, Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız.” Kanuni Fikret (26) 3.2.7. Hükümetin Uyguladığı Politikaların Değerlendirilmesi Hükümetin uyguladığı politikalar derken kasıt, hükümetin eğlence sektörüne ve Çingenelere/Romanlara yönelik uyguladığı politikalardır. Çalışmanın bölümünde de bahsedilen sigara ve gürültü yasağını çalışanların birinci nasıl değerlendirdiklerini öğrenmek amacıyla ilgili sorular yöneltilmiştir. Gürültü yasağı ile ilgili hiçbir çalışan yorum dahi yapmamıştır, bir başka deyişle haberleri bile yoktur. Buradan yola çıkarak gürültü yasağının, görüşme yapılan kişilerin çalıştığı mekânlarda uygulanmadığını söyleyebiliriz. Ancak sigara yasağı için durum daha farklıdır; mekânlar da kısmen uygulanmaktadır. Çalışanlar bu yasaktan olumsuz yönde etkilendiklerini söylemiştir. 137 “Sigara yasağı bizi kötü etkiledi adam rakı içmeye geliyo mekana sigara da içmesi lazım e yasak olursa adam diyo ki gider evimde içerim. İşler azalınca ücretler de düştü ya da eksik yevmiye almaya başladık.” Ritimci Şükrü (16) “Bizi çok fazla etkilemedi. Çünkü yasak uygulanamıyo, yarıyarıya diyelim. Çünkü gazinonun önünde duran kapıcı vardır denetçilerin geldiği anda kapıdaki haber verir küllükleri toplarlar rüşvet dönüyo zaten bu işlerde. En azından Ankara’da böyle.” Kemancı Yasin (27) “Sigara yasağından sonra işler azaldı mesela iş olmadı diye patron o gün yevmiye vermeyebiliyo işte bi yol parasını verir, o kadar.” Kanuni Baran (18) Eğlence sektörüne yönelik bu gibi uygulamalardan şikayetçi olduklarını ifade eden çalışanlar, sektör daha da zarar görür ve işlerinden ayrılmak zorunda kalırlarsa aç kalacaklarını ve kötü alışkanlıklara da bulaşabileceklerini belirtmişlerdir. “Eğlence sektörünü bitirmeye çalışanlar ne istiyo? İnsanlar hiç mi eğlenmesin sen bazı şeylerin maliyetini düşük yapsan adam vergi de kaçırmaz şimdi çoğu gazino kapanıyo ne yapsın işverenler de zorda neymiş canlı müzik vergisiymiş, böyle saçmalık olmaz. Sonra patron yevmiyeleri veremiyo. Aylık 5 milyar istiyolar sırf müzik vergisi için. Burada şimdi daha da kötüye gidecek, tövbe açlık sofuluğu bozdurur. 138 Hani biz 40 yaşında adamlarız kötü alışkanlıklara bulaşmayız ama bunu 20 yaşındaki adama anlatamazsın.” Klarnetçi Tarık (40) Hükümetin Çingenelere/Romanlara yönelik uyguladığı politikalar da katılımcılara sorulmuştur. Görüşme yapılanların hiçbirisi Roman açılımdan memnun değillerdir. Çok daha önemli sorunları varken göstermelik işler yapıldığını dile getirmektedirler. “Roman açılımından nefret ettirdiler, bizim böyle bi şeye ihtiyacımız yok! Çok daha önemli sorunlarımız var; resmi kurumlara girmek istediğimizde dışlanıyoruz bunun önüne geçsinler.” Kemancı Nuri (25) Hükümetin gündeme getirdiği Roman açılımı ile gecekondularda oturan Çingene/Roman vatandaşların yaşam kalitelerini arttırmak için apartman dairelerine yerleştirilmeleri hedeflenmiştir. Ancak bu durum onların yaşam tarzlarına uygun değildir. “Dediler ki 5 katlı 10 katlı bina yapıcaz oraya yerleştiricez sizi dediler. Mesela orada yaşlı bi teyze dedi ki; oğlum ben öyle rahat edemem ki alışkın değilim bana iki katlı ev olsun ben bahçemde oturayım dedi. Mesela bizim burada da tokiler var ama, biz bir arada daha rahat ediyoruz.” Kemancı Yasin (27) 139 “Mesela biz apartmanda oturuyoruz ve mecburuz aynı apartmanda dört beş aile olmak zorundayız. Şimdi oğlumun biri klarnet çalıyo birisi keman çalıyo apartmanda başkaları olsa çekmez ki bizi gürültü oluyo der şikayet eder ama biz bir arada iken birbirimizi idare ediyoruz çünkü en iyi birbirimizi biz anlıyoruz.” Kanuni Mustafa (33) Çingenelerin/Romanların bir arada oturmak istemelerinin bir sebebi de sosyal dışlanmaya maruz kalmalarıdır. Çünkü, ayrımcılığın yaygın olduğu toplumlarda çocuk veya ergen gençler kendi aidiyet gruplarına yönelmektedirler. Toplumdan kendisi hakkında olumlu tepkiler alamayan gençler, destek bulma ve olumlu tepkiler alma olasılığının yüksek olduğu aidiyet gruplarına yönelmekte ve böylece özsaygısını yükseltebilmektedir. 192 Daha önce Çingeneler/Romanlar ile ilgili yapılan bir çalışmada da Çingeneler/Romanlar mahalle kültürünü ve aynı zamanda kendi kültürlerini korumak amacıyla apartman daireleri yerine bir arada oturmayı tercih ettiklerini dile getirmişlerdir. 193 Hükümetin önerdiği apartman dairesine yerleşme Çingeneler/Romanlar için, apartmanda oturan Çingene/Roman olmayanlarla da yakın ilişki kurma anlamına gelmektedir. Bu sebeple aşağılanma yaşamamak için bunu istememektedirler. 192 Bilgin, 2007, s. 71. S. Kolukırık, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneler/Romanlari”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 2006, C.3, S.1, s.12. 193 140 SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışmada, eğlence sektörünün koşulları, sektörde çalışan Çingenelerin/Romanların çalışma hayatında karşılaştıkları sorunlar; sosyo-ekonomik durumları ile birlikte çalışma hayatında yaşanan yeniden yapılanma çerçevesinde ele alınmıştır. Esnek çalışma biçimine örnek olarak gösterilebilecek olan eğlence sektörünün aynı zamanda, çalışanlar için korunmasız bir istihdam biçimi getirdiği ortaya çıkmıştır. Eğlence, insanlık tarihinden bu yana var olmuştur. Osmanlı dönemindeki eğlenceler toplumun tüm üyelerinin katıldığı görkemli olaylar olup, toplumsal bütünleşmeyi ve toplumda mutluluk duygusu yaratmayı benimsemektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde ise batılılaşma yolunda ilerleyen Türkiye’de halkın başlıca eğlence kaynağı tiyatro, sinema ve radyo olmuştur. Yine bu dönemde eğence hayatı özel tiyatrolar, tavernalar, gazinolar, sinemalar ve diskotekler ile sahnelenen müzikaller, kabareler, operalar ve yerli komedilerle hareketlenmeye başlamıştır. Eğlence olgusu sanat kavramıyla da etkileşim içerisindedir. Bazen hangi aktivitenin sanat, hangisinin eğlence kavramının içine gireceği net bir şekilde ayrılmayabilir. Bizim çalışmamızda ise eğlence sektörü, gece hayatında var olan müzik sektörü bağlamında incelemeye alınmıştır. Sektörün türlü zorluklarla karşılaşmasının yanı sıra, sektörde çalışanlar için de çalışma koşulları oldukça ağırdır. Belirsiz ücret seviyeleri, uzun çalışma süreleri, sosyal güvencesizlik ve örgütsüzlük sektörün genel yapısını oluşturmaktadır. Konu ile ilgili kaynağın sınırlı olması ve araştırma konusunun tüm yönleriyle incelenmesi gerekliliği çalışmada alan araştırmasını zorunlu kılmıştır. Niteliksel araştırma, insanların ve kültürlerin ayrıntılı, derinlemesine bir tanımını yapmak, insanların gerçekliğe yükledikleri anlamı, olayları, süreçleri, kavrayış ve anlayışlarını ortaya koymak için yapılan bir eylemdir. Araştırma öznesinin sosyal dünyayı nasıl gördüğü önemlidir. Bu sebeple çalışmada eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine görüşülerek sektörün koşulları ve sektörün içinde kendi kültürleriyle var olmayı başarabilmiş olan bu renkli insanların yeri araştırılmıştır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda sorunlar tespit edilmiş ve konu ile ilgili çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Çingeneler/Romanlar Türk toplumu içinde asırlardır yaşamalarına rağmen büyük ölçüde toplum dışına itilmişliğin psikolojik ızdırabını çekmişlerdir. Toplumsal yaşamın kıyısında, köşesinde bırakılmalarına rağmen bu olumsuz koşullarda bile varlıklarını, kültürlerini korumuşlardır. Kurum ve kuruluşlar bu insanlara ilgisiz kalmamalı, onlara iş olanağı yaratmalı, kısacası insanca yaşam sürdürebilmeleri için olanak sağlamalıdır. Yapılan görüşmelerden de anlaşılmıştır ki, sosyal yaşamlarının Çingenelere/Romanlara hiçbir olumlu getirisi olmamıştır. Yoksullukları onları 140 çaresiz bırakmış düşük ücretli ve sosyal güvencesiz işlerde çalışmaya razı olmuşlardır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında Çingenelerin/Romanların küçük yaşta çalışma hayatlarına atıldıkları görülmektedir. Bu durum birçok olumsuzluğun temelini oluşturmaktadır. Çünkü, eğitimsiz kişiler kendini ifade etmede eksik kalmaktadır, vasıfsız işlerde çalışmaya mahkumdur ve kendilerine yapılan haksızlıklara karşı baş kaldırma düşüncesi oluşmamıştır. Bilinçsiz bir neslin sorgulamadan mahrum kalarak yetişmesi, var olan sorunların çözümünde geç kalınması anlamına gelmektedir. Anayasamızda belirtilen, herkesin temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet temelinde yararlanması gerektiği ilkesi elbette ki eğitim hakkını da içermektedir. Bu sebeple Çingenelerin/Romanların de temel hakkı olan eğitim hakları ellerinden alınmamalıdır. Ancak burada bir yanlış anlamaya mahal vermemek için açıklamak gerekecektir ki; bu hak örtük bir şekilde ellerinden alınmaktadır. Çingene/Roman çocuklarının gittikleri okul Çingene/Roman okulu olarak nitelendirilmekte ve Çingene/Roman olmayan aileler çocuklarını bu okullara göndermek istememektedirler. Böyle bir algının içinde bir Çingene/Roman çocuğun okuldan soğuması beklenen bir tavır olmaktadır. Bunun için; eğitime katılım ve sürdürülebilirlik konusunda engellerin aşılması ve eğitim haklarından daha eşit yararlanmaları adına uygulanacak politikalar okul yönetimlerinin de katılımıyla velilere yönelik ve bilgilendirici olmalıdır. Görüşmeler esnasında kendilerinin de her fırsatta dile getirdikleri gibi eğitim seviyelerinin düşük olması kısmen de olsa mecburiyetten kaynaklanmaktadır. İçlerinde okula gitmek isteyenler, yarıda bırakmak istemeyenler bulunmaktadır. Müziğe karşı özel yeteneklerinin var olduğu 141 da düşünülerek eğitimlerine bu yönde devam ettirmeleri sağlanmalıdır. Eğitim seviyelerinin artmasıyla erken yaşta evlenmelerinin de önüne geçilebileceği kanısına varılmıştır. Çingeneler/Romanlar hükümetin uyguladığı politikalardan hiç memnun değillerdir. Kendilerine yönelik faydalı işler yapılmadığını savunmaktadırlar. Çingenelerin/Romanların en önemli sorunlarının eğitim hakkından faydalanamama ve ayrımcılık olduğu görülmüştür. Tarihleri boyunca o kadar çok dışlanmaya maruz kalmışlardır ki, konu ile bağlantılı olarak son derece hassastırlar. Bu durumun düzeltilmesi için “gerçek” anlamda Çingeneleri/Romanları tanıtan belgeseller çekilmeli ve halkın izlemesi sağlanmalıdır. Eğitimlerini tamamlayabilmeleri için, müzik okulları açılmalı ve bu okullara yerleşebilmeleri için imkan sağlanmalıdır. İnsan olma şuurunu taşıyan kişi yaşamını güzelleştirmek, toplum yararına düşünce üretmek, düşüncesini açıklamak, yaymak, insanlığa yararlı olmak ister. Düşünce üretemeyen, düşüncesini rahat ifade edemeyen toplumlar sıkıntı yaşarlar ve gelişemezler. Bu sebeple, etnik kökeni farklı olduğu için kişilere ayrımcılıkta bulunmanın insanlık dışı bir yaklaşım olduğunu anlatmak yönünde aydın kişilere çok iş düşmektedir. Çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalan Çingeneler/Romanlar, çoğunlukla eğlence sektöründe çalışmayı tercih etmektedirler. Müzik Çingeneler/Romanlar için 142 “ikonlaşmış” ses dizgesidir. Bir müzik fikri oluşturarak sosyal koşullarını belirlemek hatta etnik kimliğin bir göstergesi gibi algılanmasını sağlamak yüzyıllar içinde yalnız Çingenelere/Romanlara nasip olmuştur. Doğuştan gelen müziğe yatkınlıkları sayesinde bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Ancak buna rağmen zaman zaman bu sektörde dahi ayrımcılığa uğradıklarını, Çingene/Roman olmayan bir müzisyene göre daha düşük ücret aldıkları zamanlar olduğunu ifade etmişlerdir. Böylece müzisyenler arasında bir hiyerarşi oluşturulmakta ve bunun sonucu olarak birlikte hareket etme ve örgütlenme olanakları ortadan kaldırılmaktadır. Ülkemizdeki sanatçı örgütlenmelerinin gelişmesi ve güçlenmesi için, Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde ve ilgili diğer devlet birimlerince gerekli girişimlerin yapılarak dernek, sandık, vakıf, birlik ve benzeri örgütlenmelerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Yine eğitim seviyelerinin düşük olmasıyla bağlantılı olarak hukuksal açıdan haklarını bilmemektedirler. Bu sebeple Çingenelerin/Romanların katılımını sağlayarak bilgilendirici eğitimler düzenlenmelidir. Eğlence sektöründe istihdam edilen Çingeneler/Romanlar ağır çalışma koşullarından şikayetçi olmalarına rağmen sektörden ayrılmayı düşünmemektedirler. Bunun sebepleri arasında ilk olarak; müziğin onlar için yalnızca bir iş değil aynı zamanda bir tutku olduğu gerçeği yer almaktadır. Genlerinden kaynaklı olarak müziğe olan yatkınlık inançları ve baba mesleğini devam ettirme geleneğini sürdürme isteğinin yanı sıra bir de ünlü oma istekleri ağır basmaktadır. Çalışma saatlerinin uzunluğu ve gece oluşu onları sosyal hayattan da koparmaktadır. Ancak, birgün bir Kibariye 194, 194 Çingene bir sanatçı 143 bir Hüsnü Şenlendirici 195 olabilme umutları daha ağır basmaktadır. Buradan hareketle yolumuz tekrar eğitim ile kesişmektedir. Ünlü olma hayallerini gerçekleştirebilmeleri yine iyi bir eğitim almalarına bağlıdır. Her ne kadar Anayasamızın 60. maddesinde “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” hükmü yer alsa da, uygulamadaki durum maalesef bu kapsamda değildir. Çalışmanın hareket noktası olan eğlence sektöründe çalışan Çingenelerin/Romanların korunmasız oluşu gerek literatürdeki kaynaklardan gerekse alan araştırılmasında elde edilen bulgulardan yola çıkılarak doğrulanmıştır. Görüşme yapılanların büyük çoğunluğu sigortasız çalıştırılmaktadır. Bu duruma rağmen çalışanların şikayetçi olmamalarının nedenleri; hem Çingenelerin/Romanların gelecek kaygısından uzak bir yaşam sürdürmeleri, hem de sosyal güvenliğin faydalarından yeterince haberdar olmamalarıdır. Bu sebeple çalışanlara sosyal güvenliğin önemini anlatan broşürler hazırlanıp dağıtılarak ya da özellikle Çingene/Roman vatandaşların yaşadığı semtlerde konu ile ilgili eğitimler düzenlenerek bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır. Geleceklerini güvence altında hissedebilecekleri herhangi bir sosyal güvencesi olmayanların, sosyal güvenlik sistemine katılımlarını yararlanmalarını sağlayacak politika ve uygulamalar ve sistemden etkin yaşama geçirilmelidir. Çalışanlar için sigortasız olma, aynı zamanda ileride emekli olamamayı da beraberinde getirmektedir. Asıl olarak çalışanların sosyal sigorta primlerinin çalışılan dönemde ve muntazam bir şekilde yatırılması temennimiz olsa da, şu ana kadar yerine getirilmemiş bir sorumluluğun telafisi için geri borçlanma imkanı sağlanmalıdır. Daha önce sanatçılara tanınmış olan borçlanma hakkı, tekrar bu 195 Çingene bir sanatçı 144 sektörde çalışanlar için uygulamaya konmalı ve bu konuda çalışanlara eğitimler verilmelidir. Daha önceki borçlanma kanunlarının istenilen sonuçlara ulaşılamamasındaki nedenler tespit edilmeli ve uygulanabilirliği kolaylaştırılmış halde sunulmalıdır. Sektördeki çalışma koşulları incelenirken cinsiyet açısından bir fark olup olmadığı da araştırılmıştır. Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründe çok başarılı olduğunu düşünen erkekler, kendi kadınlarını bu sektörde çalıştırmak istememektedirler. Sektörde çalışan kadınların hiçbirisi mesleğe giriş nedenlerinde aileden gelen meslek olduğunu söylemezken, erkeklerin hepsi baba mesleği olduğunu söylemiştir. Ancak, her iki kesim için de çalışma koşulları son derece ağırdır. Kadınlar bu sektörde istihdam edildikleri için toplumdan dışlanmaktadırlar. Can güvenlikleri olmadan bu sektörde istihdam eden kadınlar için gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır. Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründe başarılı olmalarına rağmen, eskiye nazaran işlerinde bir azalma söz konusudur. Bunun nedeni; Çingenelerin/Romanların alışık olmadığı ve benimsemediği eğlence tarzlarının ortaya çıkması ve bu tarzların revaçta olmasıdır. Durum böyle olunca kendilerini en iyi eğlence sektöründe gösteren Çingeneler/Romanlar, başka sektörlerde çalışmakta da güçlük çekmektedirler. Tahmin edilebileceği gibi bu durum, işsizliği ve peşinden de yoksulluğu getirecektir. Zaten yoksul kesimin içinde sayılan Çingeneler/Romanlar, bir de işsizlik ile baş etmek zorunda kalırlarsa kendilerini kötü alışkanlıklara itebileceklerdir. Bu sebeple; bireysel gelişimlerine katkı sağlayacak eğlenme, 145 dinlenme ve spor etkinlikleri gerçekleştirecekleri alanlar oluşturulmalı, özellikle gençlerin ve çocukların uyuşturucu ve alkol gibi zarar verici ve suça itilmelerine yol açan kötü alışkanlıklardan uzak durmaları sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra Çingeneler/Romanlar, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) bünyesinde gerçekleştirilebilecek olan mesleki nitelik kazandırıcı eğitimler kapsamına alınmalıdır. Sanatın gelişmesi ve yaygınlaşması, sanatçının özgürce üretebilmesi ve yaratabilmesi, sanat ve sanatçının önündeki engellerin kaldırılması için, başta ekonomik koşullar olmak üzere, sanat ve sanatçının her açıdan özgür ve özerk olmasını sağlamak devletin görevi olmalıdır. Çağdaş toplum olmak; ancak sanat ve sanatçıya her anlamda sahip çıkmak, desteklemek ve korumakla mümkün olabilir. Bu çalışma ile anlaşılmıştır ki; eğlence sektöründe çalışan Çingenelerin/Romanların, çözümü olmayan sorunları yoktur. Bu sebeple Çingenelerin/Romanların yaşam standartlarını artıcı sosyal politikalar uygulanmalı ve çalışma hayatında karşılarına çıkan olumsuzluklar giderilmelidir. 146 KAYNAKÇA AB 2011 İlerleme Raporu, http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/ AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/2011_ilerleme_raporu_tr.pdf, Erişim Tarihi: [06.07.2012]. Adalet ve Kalkınma Partisi Parti Programı, http://www.akparti.org.tr/ site/akparti/parti-programi#bolum_, Erişim Tarihi: [15.06.2012]. Ağakay, M. Ali, Türkçe’de Mecazlar Sözlüğü, Ankara, Doğuş Matbaası, 1949. Akgül, Özgür, “Türkiye Müzik Piyasası ve Roman Müzisyenler”, Musiki Dergisi, http://www.musikidergisi.net/?p=1391, [Erişim Tarihi 29.01.2012]. Aksu, Mustafa, Türkiye’de Çingene Olmak, Kesit Yayıncılık, 2006. Akyıldız, Tolga, “Eğlence Sektörü Örgütleniyor”, Hürriyet, 01 Ağustos 2009, http://www.tesder.com/tr/index.html [Erişim Tarihi 11.01.2012]. 147 Alkan, Hulusi, Popüler Kültür ve Eğlence Hayatı, Ankara’nın Eğlence Hayatı Üzerine Sosyo-Kültürel Bir İnceleme, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008. Aras, Fatma Erdoğan, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S. 11, s. 78 Argan, Metin, Eğlence Pazarlaması, Ankara, Detay Yayıncılık, 2007. Aşkın, Umur, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yaşayan Romanların SosyoEkonomik Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011. Atalay, Besim, Türk Dilinde Ana Kelimeler veya Türkçede Türetme Sözlüğü, Ankara, Ayyıldız Matbaası, 1967. Aytaç, Ömer, “Kapitalizm ve Hegemonya İlişkileri Bağlamında Boş Zaman” Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 2004, Cilt 28. 148 Aytar, Volkan, Parmaksızoğlu, Kübra, İstanbul’da Eğlence, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011. Banister, Peter, Burman, Erica; Parker, Ian; Taylor, Maye; Tindall, Carol; Qualitative Methods in Psychology: A Research Guide, Open Universite Press Buckingham, Philadelphia, 1995. Barış ve Demokrasi Partisi Parti Programı, http://bdp.org.tr/devam/17-bdp-program.aspx, Erişim Tarihi: [15.06.2012]. Bilgin, Nuri, Kimlik İnşası, Aşina Kitaplar Yayıncılık, 2007. Boratav, Korkut, 1980’li Yıllarda Türkiye’de Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm, İmge Kitabevi Yayınları, Eylül, 2005. Bozkurt, H. Argun, Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, 1997. Buğra, Ayşe, Sınıftan Sınıfa, İletişim Yayınları, 2010. 149 Büyük Birlik Partisi Parti Programı, http://www.bbp.org.tr/menu_ detail.php?icerikid=6 , Erişim Tarihi: [12.06.2012]. Cumhuriyet Halk Partisi Parti Programı, http://www.chp.org.tr/wp- content/uploads/chpprogram.pdf, Erişim Tarihi: [15.06.2012]. Çakır, Vedat, Bir Sosyal Etkinlik Olarak Eğlence ve Televizyon: Konya Örneği, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2005. Çedikçi, Tuğçe, Eğlence Sektörünün Ülke Ekonomisindeki Yeri: Bir Uygulama Örneği, Müzikaller, İstanbul Kültür Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2008. Çelik, Aziz, “Yeni Sorun Alanları, Eğilimler ve Arayışlar: Sendikaların Yeni Dünyası”, Türkiye’de Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar, Derleyen: Fikret Sazak, Epos Yayınları, 2007, s.17-74, http://ceko.kocaeli.edu.tr/sosyalpolitikatartismalari/azizcelikmayis2008.pdf, [Erişim Tarihi 09.07.2012]. Çenberci, Mustafa, Sosyal Sigortalar Şerhi, 1985 150 Çırıka, Mehmet, “Sanatın ve Sanatçının Korunması”, Yenigün Gazetesi, 24 Haziran 2010, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17263/sanat-ve-sanatcinin- korunmasi, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Siyaset ve Sanat”, Yenigün Gazetesi, 22 Temmuz 2010, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17513/siyaset-ve-sanat, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Müzik Sanatçılarına Erken Emeklilik”, Yenigün Gazetesi, 16 Eylül 2010, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17970/muzik- sanatcilarina-erken-emeklilik-, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Sanatçılar için özel yasa çıkartılmalıdır”, Yenigün Gazetesi, 30 Kasım 2010, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/18299/sanatcilar-icinozel-yasalar-cikarilmalidir-, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Sanatçıların Sosyal Güvenliği”, Yenigün Gazetesi, 25 Mart 2011, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/19960/sanatcilarin-sosyal-guvenligi, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. 151 Çırıka, “Vesikalı Mehmet, Sanat”, Yenigün, 30 Ekim 2011, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/18516/vesikali-sanat, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Kısmi Sigortalılık ve Müzik Sanatçıları”, Yenigün Gazetesi, 18 Ocak 2012, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/22931/kismi-sigortalilik-ve- muzik-sanatcilari--, [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Çırıka, Mehmet, “Müzik Sektöründe Örgütlenme Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar”, 08 Şubat 2012, Yenigün http://www.gazeteyenigun.com.tr/ Gazetesi, koseyazilari/23002/muzik-sektorunde-orgutlenme-surecinde-karsilasilan-sorunlar(1), [Erişim Tarihi 05.02.2012]. Dağlıoğlu, Turan, Sanatçıların Sosyal Güvenlik Hakları, Mart, 2011, http://www.sgkbilgi.com/yazarlarimiz/guncel-konular/sanatcilarin-sosyal-guvenlikhaklari, [Erişim Tarihi 31.01.2012]. Demokrat Parti Programı, http://www.dyp.org.tr/TR/dosya/1-16/h/dp-parti- programi-10111.pdf, [Erişim Tarihi 15.06.2012]. 152 Demokratik Sol Partinin Parti Programı, http://www.dsp.org.tr/web/Icerik/ Icerik.aspx?id=59, [Erişim Tarihi 15.06.2012]. Dumanlı, Duygu, Eğlence Pazarlaması Çerçevesinde Marka Bilinirliği: Türkiye’den Bir Örnek Uygulama, İ.K.Ü., 2012. Duygulu, Melih, Türkiye’de Çingene Müziği, İstanbul, Pan Yayıncılık, 2006. “Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi, 13 Eylül 2011, http://ilef.ankara.edu.tr/gorunum/2011/09/eglence-sektorunungercek-yuzu/, Erişim Tarihi: [18.01.2012] Ercan, Fuat, “Tarihsel ve Toplumsal Bir Süreç Olarak Kapitalizm ve Esneklik”, 95-96 Petrol İş Yayını, Nisan 1995, s. 661-692. Erdoğan Aras, Fatma, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili Olan Faktörler: İstanbul ve Edirne Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 2009, Cilt 11, Sayı:11, s. 75-100 http://www.arastirmax.com/taxonomy/term/6747, [Erişim Tarihi: 09.09.2011]. Erdoğan, Gülnur, “Sosyal Devlette Sanat ve Sanatçının Korunması”, TBB Dergisi, 2008, Sayı 74, s. 191-225. 153 Eyüpoğlu, İ. Zeki, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İstanbul, Sosyal Yayınlar, 1995. Göregenli, Melek, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Paneli: Psikolojik Açıdan Milliyetçilik, Irkçılık, Linç Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, 08 Mayıs 2007. Göztepe, Ece, “Yurttaşlığın Kamusal ve Ulusüstü Boyutu; Avrupa Yurttaşlığı ve Göçmen Forumu Örnekleri”, 2003, C. 52, S. 4, s. 229-248, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/280/2542.pdf, [Erişim Tarihi 15.03.2012]. Gürültü Kontrol Yönetmeliği, http://www.aldek.com.tr/download%5 Cg%C3%BCr%C3%BClt%C3%BC_kontrol_y%C3%B6netmeli%C4%9Fi.pdf, [Erişim Tarihi 15.08.2012]. Güzel, Ali, Okur, Ali Rıza, Caniklioğlu, Nurşen, Sosyal Güvenlik Hukuku, Beta Yayıncılık, Ekim, 2010. Hallıday, William Reginald, “Some Notes Upon The Gypsıes of Turkey”, Journal of the Gypsy Lore Society, 1922, C. 3., s.163-189. 154 “İstihdam, İşsizlik ve Ücret”; http://www.tuik.gov.tr/MetaVeri. do?tb_id=25&ust_id=8, [Erişim Tarihi: 09.09.2011] İş ve Sosyal Sigortalar Kanunu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009. “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları. Kaçmaz, Gül; Eğlence Pazarlamasında Sahne Sanatlarının Pazarlaması ve Bir Uygulama, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009 Kağıtçıbaşı, Çiğdem, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, 11. Basım, İstanbul, Evrim Yayınevi, 2008. Kılıçoğlu, Mustafa, Sosyal Güvenlik Hukukunda Borçlanma, Turhan Kitabevi Yayınları, 2002. Kolukırık, Suat, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneler/Romanlari”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 2006, C.3, S.1, www.insanbilimleri.com/ojs/ index.php/uib/article/download/13/25, Erişim Tarihi: [03.05.2012]. 155 Koray, Meryem, “Esneklik ya da Emek Piyasasının Küreselleşmesi”, Petrol-İş 94-95 Yıllığı, Petrol-İş Sendikası Yayınları, İstanbul, 1995. Kök, Selcen, Kent Yoksulluğu ve Siyaset: Ankara Örneği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011. Kümbetoğlu, Belkıs, Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma, Bağlam Yayıncılık, 2008. Küreselleşmenin Psiko-sosyal Boyutu Üzerine Prof. Dr. Orhan Doğan ile Söyleşi, Mart 2006, Sivas, www.sosyalhizmetuzmani.org [Erişim Tarihi: 16 Haziran 2010]. Levy, Juliette de Bairacli; “The Gypsies of Turkey” , Journal of the Gypsy Lore Society, 1952, C.3. Marsh, Adrian, “Etnisite ve Kimlik: Çingeneler/Romanlarin Kökeni”, E. Uzpeder ve S.Gökçen (der.), Biz Buradayız: Türkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mücadelesi, İstanbul, Mart Matbaacılık, 2008, s.19-27. Meydaneri, Yasemin, Sosyolojik Açıdan Kadınlarla İlgili Kalıp Yargılar (Kırıkkale Örneği), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2006. 156 Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programı, http://www.mhp.org.tr/usr_img/_ mhp2007/kitaplar/mhp_parti_programi_2009_opt.pdf, Erişim Tarihi: [15.06.2012]. Modelski, Tania, Eğlence İncelemeleri, Çev. Gürbilek, Nurdan, Metis Yayınları, 1998. Noyan, M. Ali, Türkiye’de Çalışma Hayatında Esneklik Politikasının Çalışma Süreleri Açısından Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir. Nutku, Özdemir, “Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü”, Türk Dil Kurumları Yayınları, 1983. Öke, M. Kemal, Topuz, Senem, “Eşit Yurttaşlık Hakları Bağlamında Çingene Yurttaşların Sosyal ve Ekonomik Haklara Erişimi: Edirne Örneği”, Sosyal Haklar Sempozyumu II, Pamukkale Üniversitesi, 4-5-6 Kasım 2010, s. 265-278. Önen, Selin, “Çingeneler/Romanlarin Sosyal Haklara Erişimindeki Zorluklar: Roman ve Dom Toplulukları Karşılaştırması”, Sosyal Haklar Sempozyumu III, Kocaeli Üniversitesi, 25-26 Ekim 2011, s. 465-481. 157 Özdemir, Burhan; “Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları”, Çimento İşveren Dergisi, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, Erişim Tarihi: [12.05.2012]. Özdemir, Nebi, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, 1. Baskı, Ankara, Akçağ Yayıncılık, 2005. Özkan, Ali Rafet, Çingeneler/Romanlarin Kökeni ve Göçleri, http://www.turkiyecingeneleri.8m.com/, [Erişim Tarihi 15.03.2012]. Özkan, Ali Rıfat, “Türkiye Çingeneler/Romanlari”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, 2000. Özşuca, Şerife, Toksöz, Gülay, Sosyal Koruma Yoksunluğu: Enformel Sektör ve Küçük İşletmeler, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:591, Ankara, 2003. Polis Vazife ve Salahiyet Nizamnamesi, MevzuatMetin/2.3.28501.pdf, Erişim Tarihi:[14.09.2012] 158 http://www.mevzuat.gov.tr/ Recommendation Concerning the Status of the Artist, 27 October 1980, http://portal.unesco.org/en/ev.php-URL_ID=13138&URL_DO=DO_TOPIC&URL_ SECTION=201.html, Erişim Tarihi:[14.05.2012] “Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları”, Seminer Raporu, İŞKUR ve TAIEX, 15-16 Eylül 2011 Saadet Partisi Parti Programı, http://www.saadet.org.tr, [Erişim Tarihi 31.06.2012]. Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve Hizmet Daire Başkanlığı, Ankara, 2009. http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf, [Erişim Tarihi 31.01.2012]. Sapancalı, Faruk, Sosyal Dışlanma, Dokuz Eylül Yayınları, 2005. Seyidoğlu, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, İstanbul, 2003. Sezen, Müceyla, Eğlence Sektöründe Çalışma İlişkileri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010. 159 Scassa, Teresa, “Language Standards, Ethnicity and Discrimination”, Canadian Ethnic Studies/Etudes Ethniques Au Canada, 1994, S. 26, s. 105-121. Sönmez, Pelin, “Küreselleşme, Avrupa Birliği ve İstihdam: Çalışma İlişkilerinde Yaşanan Dönüşüm”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2006, Cilt:5 S. 3, s. 177198. Sürgevil, Olca; “Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel Oluşturan Sosyopsikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Aralık, 2008, C.11, S. 20, s. 111-124. Süngü, Yakup; “Kayıt Dışı İstihdamın Denetimi ve Sosyal Güvenlik Reformuyla Yapılan Düzenlemeler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Kasım 2007 / Şubat 2008, C. 21, S. 2 – 3, s. 115-132. Sway, Marlene, Economik Adaptability: The Case of Gypsies, Nisan, 1984, C. 13, S. 1, s. 83-98. Şahin, Çiğdem, Kapitalizm ve Yoksulluk, İstanbul, Çiviyazıları Yayınevi, 2000. 160 Şavran, Temmuz, Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri, Anadolu Üniversitesi Yayını, 2012 Şen, Gülşen, AB ve Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam ve Etkileri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008. Talas, Cahit, Toplumsal Politika, 5.Basım, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1997. Taşkıran, Gülçin, “Sınıf Örgütlenmesinde Yeni Deneyimler”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Nisan, 2011, S. 31, s. 135-162. Temiz, Hasan; “Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri”, Genel –İş Matbaası, Ankara, 2004. Theslef, Arthur, “Report on the Gypsy Problem”, Gypsy Lore Society, Journal, 1912, s. 81-107. Tol Göktürk, Eren Deniz, “Dünden Yarına Yurttaşlık: 21. Yüzyılda Yurttaşlık, Ulusal Devlet ve Küreselleşme”, Sosyal Araştırmalar Vakfı, Ekim, 2006. 161 Topçuk, Yılmaz, Esnek Çalışma ve Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006. Tuna Meyrem, Oguz, Z.Nuran, ve Kolukirik, Suat, “Menemen Çingeneler/Romanlarinin Sosyo-Kültürel Özellikleri: Kazımpaşa Mahallesi Örneği”, Uluslararası Çingene Sempozyumu, Ulaşılabilir Yaşam Derneği, 6-7 Mayıs, İstanbul, 2006, s.9, goc.bilgi.edu.tr/documents/MenemenCingeneleri.doc, Erişim Tarihi: [27.01.2012] Tunç, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadelede Geliştirilen Stratejiler Uygulanan Politikalar ve Gelişmiş Ülke Örnekleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Uzmanlık Tezi, 2007. Tutar, Erdinç (ed.), Gariper, Cafer (ed.), Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Lisans Yayıncılık, 2010. Türk Dil Kurumu Resmi Web Sayfası, www.tdk.gov.tr, Erişim Tarihi: [04.05.2012]. Türkiye Eğlence Sektörü Derneği, http://www.tesder.com/tr/index.html#, Erişim Tarihi: [17.06.2012]. 162 Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Türk Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, 1998, C. 3. Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Kalıcı Bir Bakış, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, Haziran 2010, http://www.spf.boun.edu.tr/docs/TurkiyedeEsitsizlikler_SPF.pdf, Erişim Tarihi: [19.07.2012]. Uzpeder Ebru (ed); Davola/Roussinova, Savelena (ed); Özçelik, Sevgi (ed); Gökçen Sinan (ed) içinde, Biz Buradayız! Türkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mücadeleleri, Nisan, 2008 Yağlıdere, Alper, İzmir Romanları, Ozan Yayınları, İstanbul, 2011. Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2011, TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara, 2012. Yıldırım, Engin, Uçkan, Banu, “İşverenlerin Sendikasızlaştırma Modelleri Ve Türkiye Örneği”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Şubat, 2010, C. 25, S.2, s. 163-184. 163 Yücesan, Gamze, “Mavi Yakalı İşçiler Üzerine Çalışmalarda Eleştirel Etnografi: Yöntembilimsel ve Politik Açılımlar/Sorunlar”, Praksis, 2001, S. 4, s. 332-346. Yüzbaşıoğlu, Nuray, Kayıt Dışı Ekonomi ve İstihdam Üzerindeki Etkileri, Türkiye Kamu-Sen, 2010. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, SGK Yayın No: 30, Mart, 2012. 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 164 EKLER EK 1: GÖRÜŞME FORMU - Yaşınız? - Eğitim durumunuz? - Nerelisiniz? (Ankara dışı ise neden Ankara’ya gelmeyi tercih ettiniz ve kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsunuz?) - Aile yapınız nasıl? Yani evde sadece siz, eşiniz ve çocuklar mı var, yoksa aile büyüklerinin de yer aldığı daha kalabalık bir aile misiniz? - Ailedeki diğer üyelerin meslekleri nelerdir? - Hayalinizdeki mesleği mi yapıyorsunuz? - Başka bir işte çalışsaydınız daha başarılı olacağınızı düşündüğünüz oluyor mu hiç? - Kaç yaşından beri bu sektörün içindesiniz? - Müzik sizin için sadece iş mi yoksa aynı zamanda tutku olduğunu da söyleyebilir miyiz? - Çocuğunuz var mı? Evet ise onun da ileri de bu mesleği yapmasını ister misiniz? - Kazancınız sizin için yeterli düzeyde mi? - Ücretinizi günlük mü alıyorsunuz yoksa aylık mı? - Çalışma saatleriniz nasıl? 165 - Yıl içerisinde belli bir dönem (yaz ayları) mi bu işle meşgulsünüz? Evet ise diğer zamanlarda ne iş yapıyorsunuz? - Çalışma hayatınızda karşılaştığınız sorunlardan bahsedebilir misiniz? - Sigortalı mısınız? Hayır ise bu durum sizde gelecek kaygısına yol açıyor mu veya sağlık sigortasından yararlanamamak ne gibi zorluklarla karşılaşmanıza sebep oluyor? - Sendikalı mısınız? Evet ise, sizce neden sendikalı olmak gerekli; hayır ise, neden sendikalı değilsiniz? - Şuan ki hükümetin uyguladığı politikalar sizce müzik sektörünü nasıl etkiliyor? Örneğin kapalı alanda sigara içme yasağı ve saat 00:00'dan sonra gürültü yasağı için ne düşünüyorsunuz? - Müzik sektöründe romanların ön planda olduklarını duyuyoruz sizce de öyle mi? - Çingene/Roman olmak müzik sektörü için sizce avantaj mı, yoksa tam tersi mi? - Çingene/Roman olmanızdan dolayı çalışma hayatınızda güçlüklerle karşılaştığınız oldu mu? - Çingene/Roman olduğunuzu gizlediğiniz zamanlar oluyor mu? - Çingene/Roman olmanızdan dolayı müşterilerden olumsuz tepkiler aldığınız oldu mu? - Hükümet Roman Açılımı yapmıştı. Duydunuz mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Sizin çalışma ve yaşam koşullarınızın iyileştirilmesi için hükümet ne yapmalı? 166 EK 2: GÖRÜŞÜLENLERİN LİSTESİ İsim Cinsiyet Yaş 25 Medeni Durum Evli Eğitim Düzeyi İlkokul 1 Yener Erkek 2 Yasin Erkek 27 Evli İlkokul 3 Mustafa Erkek 33 Evli İlkokul 4 Yiğit Erkek 17 Bekar İlkokul 5 Metin Erkek 28 Evli İlkokul 6 Fikret Erkek 26 Evli Lise 7 Haydar Erkek 66 Evli İlkokul 8 Ramazan Erkek 30 Evli Ortaokul 9 Şükrü Erkek 16 Evli İlköğretim 10 Şakir Erkek 28 Evli İlkokul 11 Nuri Erkek 25 Evli Lise 12 Yağız Erkek 30 Evli İlkokul 13 Seyfi Erkek 55 Evli İlkokul 14 Ahmet Erkek 16 Bekar Ortaokul 15 Burak Erkek 16 Bekar Ortaokul 16 Baran Erkek 18 Evli İlkokul 17 Bekir Erkek 27 Evli İlkokul 18 Tarık Erkek 40 Evli İlkokul 19 Ömer Erkek 50 Evli İlkokul 20 Kadir Erkek 48 Evli İlkokul 21 Buket Kadın 21 Boşanmış Lise 22 Senem Kadın 21 Boşanmış Lise 23 Ezgi Kadın 21 Boşanmış Lise 24 Gamze Kadın 31 Boşanmış İlkokul 167 ÖZET İnsanlık tarihi boyunca var olan eğlencenin, sektör olarak karşımıza çıkmasıyla araştırılması gereken birçok yönü olduğu görülmüştür. Bunlardan bir tanesi de sektörün çalışma yaşamındaki yeridir. İşgücü piyasalarında yaşanan yeniden yapılanma ile esneklik emek piyasalarında egemen hale gelmiştir. Eğlence sektörünün koşulları incelendiğinde esnek çalışma biçimini benimsediği görülmüştür. Sektör ilk olarak ağır çalışma koşulları ile dikkat çekmektedir; uzun çalışma saatleri, belirsiz ücret düzeyleri, örgütsüzlük ve sosyal güvencesizlik gibi birçok olumsuzluğu içinde barındırmaktadır. Bu çalışma; eğlence sektöründe son derece başarılı olarak bilinen Çingenelerin/Romanlarınn sektör içindeki konumlarını ortaya koymayı amaçlamıştır. Tarihleri boyunca dışlanmalara maruz kalan Çingeneler/Romanlar, eğlence sektöründe kendilerine yer edinebilmişlerdir. Çingenelerin/Romanların gittikleri her yerde müzik sektöründe çalışmaları, talebin doğurduğu bir ihtiyaçtan mı, yoksa zorunlu bir halden ötürü mü yaşandığı merak konusu olmuştur. Bu doğrultuda, eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine görüşmeler yapılarak sektörle ilgili bilgi alınmasının yanı sıra, karşılaştıkları sorunlar tespit edilmeye çalışılmış ve çözüm önerileri getirilmiştir. 168 Anahtar Kelimeler: Eğlence sektörü, Çingeneler/Romanlar 169 Esnek çalışma, Sosyal güvence, ABSTRACT With the coming of entertainment, which existed through the human history, to the agenda as a sector, it was seen that there are many aspects of it which has to be researched. One of these aspects is the situation of the sector in the work life. With the reorganization of the labor market, flexibility began to dominate the labor market. When the conditions of the entertainment sector was evaluated, it was seen that it also adopts the flexible working types. First of all, the sector draw attention with the heavy working conditions; it contains in itself many problems such as long working hours, undefined wage levels and social insecurity. In addition to these problems, the level of being organized is quite low in the sector because of its specific working conditions. This study aims to analyze the position of the Gypsies in the entertainment sector since they were regarded very successful in the sector. The Gypsies, who became subject to exclusion throughout history, found a place to themselves in the entertainment sector. The Gypsies are employing in music sector wherever they go. it is a subject of curiosity whether this situation stems from compulsory conditions or from the requirements which arise from the demands. In this respect, face-to-face interviews were done with the Gypsies who work in the entertainment sector. In 170 these interviews, information about the sector was discussed, the problems that they encountered were detected and solutions to these problems were proposed. Key Words: Entertainment sector, flexible working, social security, the Gypsies 171