Kalp Yetersızliğinin tanımı

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Prof. Dr. Siyami Ersek
Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi
Kardiyoloji Kliniği
KALP YETERSİZLİĞİ OLAN HASTALARDA SOL VENTRİKÜL İÇİ
ASENKRONİNİN FONKSİYONEL MİTRAL YETERSİZLİĞİ
GÖSTERGELERİ ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Ayşegül ZOR
İstanbul 2005
1
TEŞEKKÜR
Hastanemiz kurucusu Prof. Dr. Siyami Ersek hocamızı saygıyla anarken,
Başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e ve şahsında tüm başhekimlerimize,
Birlikte çalıştığım hocalarım; Dr. Aydın Çağıl, Dr. Birsen Ersek, Dr. Tanju Ulufer,
Doç Dr. Ahmet Narin, Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen, Doç. Dr. Kadir Gürkan, Doç. Dr. Neşe
Çam, Doç. Dr. Mehmet Eren, Dr. Hikmet Tezel, Dr. Dursun Ünal, Dr. Öner Engin, Dr. Hasan
Sunay, Doç. Dr. Gülşah Tayyareci, Dr. Recep Öztürk ve Doç. Dr. İzzet Erdinler’e,
Tezimin hazırlanmasında emeği geçen, bilgi ve deneyimlerini benimle paylaşan
değerli hocam Dr. Tuna Tezel’e, Doç. Dr. Enis Oğuz ve Dr. Aydın Yıldırım’a,
Başasistan ve asistan arkadaşlarıma, hastanemizin diğer değerli doktorlarına ve tüm
çalışanlarına teşekkürü borç bilirim.
Ayrıca bugünlere gelmemde bana olağanüstü gayretiyle her zaman her konuda destek
olan canım anneme, sevgili babama ve kardeşime ve asistanlığımın en büyük ödülü olan
sevgili eşim Dr Utku Zor’a ve varlıklarıyla tüm aileme mutluluk getiren biricik ikizlerim
Zehra ile Zeynep’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Ayşegül Zor
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
3
GENEL BİLGİLER
8
MATERYAL VE METOD
31
BULGULAR
35
TARTIŞMA
36
KAYNAKLAR
39
3
Bir hekim olarak kardiyoloji uzmanının en belirgin niteliklerinden biri kalp yetersizliğinin
tüm özelliklerini bilmesi ve tedavi edebilmesidir. Bununla birlikte kalp yetersizliğinin ne olduğunu ve
ne olmadığını tam olarak bilmeyen hiçbir hekim kalp yetersizliğini tedavi etmeye kalkışmamalıdır.
Optimal tedavi hedeflerine ulaşılmasında önemli olan; altta yatan kalp hastalığının ve onun kalp
yetersizliğine yol açmasını tetikleyen faktörlerin aydınlatılması, kalp yetersizliğinin tedavisinde etkili
olan ilaç ve diğer tedavi yöntemlerinn iyi bilinmesi yanı sıra bunların hatalı veya bilinçsizce
kullanımlarının hastaya verebileceği zararlara da dikkat edilmesidir.
E.N. SİLBER ve L. N. KATZ (1975)
GİRİŞ
Kalp yetersizliği kalbin boşalmasını veya dolmasını etkileyen herhangi bir yapısal veya
fonksiyonel hastalık sonucu ortaya çıkabilen karmaşık bir klinik sendromdur. Kalp
yetersizliğinin kardinal semptomları egzersiz toleransını kısıtlayabilen nefes darlığı ve
yorgunluk ile ödem ve pulmoner konjesyona yol açabilen sıvı retansiyonudur. Her iki
anormallikte hastanın fonksiyonel kapasitesini ve yaşam kalitesini düşürebilir ancak bu iki
durumun her zaman klinik tabloda ağırlıkta olması gerekmez. Bazı hastaların çok az sıvı
retansiyonu varken bu hastalar aşırı derecede nefes darlığından yakınabilirlerken alternatif
olarak ileri derecede ödemi olan hastalar nefes darlığından şikayetçi olmayabilirler.
Kalp yetersizliği sendromu miyokard, perikard, endokard veya büyük damarları ilgilendiren
herhangi bir patolojiden kaynaklanabilir, ancak hastaların büyük bir kısmında semptomlar sol
ventrikül fonksiyon bozukluğundan kaynaklanır. Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu ventrikül
boşalımının normal olduğu ancak ağırlıklı olarak dolumunun yetersiz olduğu diastolik
fonksiyon kusuru şeklinde olabileceği gibi ventrikülün dilate olduğu ve kasılma gücünün
4
azaldığı, dolumun nisbeten korunduğu ancak boşalımın bozulduğu sistolik fonksiyon kusuru
şeklinde de olabilir. Pekçok hasta da ise sistolik ve diyastolik fonksiyon kusuru bir arada
bulunur. Ağırlıklı olarak sistolik fonksiyon bozukluğu olan hastalardaki temel bulgu ejeksiyon
fraksiyonunun düşmesidir (genellikle < % 40); buna karşılık diastolik fonksiyon bozukluğu
olan hastalarda bir veya daha fazla ventriküler doluş parametresinde bozulma mevcuttur.
Diyastolik fonksiyon kusuru olan hastaların prognozları sistolik fonksiyon kusuru olanlara
göre çok daha iyidir ve bu hastalar farklı biçimde tedavi edilirler.
Geçen yüzyılın başlarında erişkinlerde görülen kalp yetersizliği sebepleri içerisinde
romatizmal kalp kapak hastalıkları ön sıralarda yer alırken (1920 lerde % 60-80 gibi günümüz
için inanılması zor rakamlar) endüstrileşme ile birlikte sanitasyon koşullarının düzelmesine
paralel olarak bu hastalığın payı giderek azalmış ve batı toplumları için yok denilebilecek
düzeylere erişmiştir. Aynı dönem süresince bir epidemiyi andırırcasına iskemik ve hipertansif
miyokard hastalıları kalp yetersizliği nedenleri sıralamasında başa oturmuştur.
Kalp yetersizliğini halk sağlığı açısından önemli kılan asıl neden koroner arter hastalığı
sıklığının azalmasına rağmen, özellikle populasyonun yaşlanması ve kalp hastalarının gelişen
tıbbi bakım koşullarına paralel olarak daha uzun yaşaması nedeni ile sıklığı artan ve
mortalitesi değişmeyen tek hastalık olmasıdır1. O kadar ki Amerika B.D. de populasyonun %1
kalp yetersizliğinden muzdariptir ve her yıl bu havuza 400 bin yeni hasta katılmaktadır.
Ayrıca kalp yetersizliği, tanı konduktan sonra sık hastaneye yatışlarla karakterize olup, sağlık
sistemleri üzereinde ciddi bir ekonomik baskı oluşturmaktadır. Kalp yetersizliği bir bütün
olarak hastalığın evresine göre (AHA/ACC) sınıflanabilir (Tablo 1).
Tablo 1. ACC/ AHA Kalp yetersizliği sınıflandırma sistemi
Evre
A
B
C
D
anormallik
Örnek
Sistemik hipertansiyon, kardiyotoksik ajan
olmamasına rağmen kalp yetersizliği gelişimi için
kullanımı, koroner arter hastalığı, alkol
yüksek riskli olan hastalar
Kalp yetersizliği gelişimi için yüksek risk taşıyan
kullanımı
Asemptomatik
yapısal anormallik gelişen ancak kalp yetersizliği
hipertrofi-fibrozis, kardiyak dilatasyon ve
semptom ve bulguları gelişmeyen hastalar
Altta yatan yapısal kalp hastalığı ile beraber
hipokontraktilite, eski miyokard infarktüsü
Dispne veya egzersiz intoleransı olan
geçmişte veya o an kalp yetersizliği semptomları
hastalar,
Kalp
yapılarında
Tarif
saptanan
bir
kapak
hastalığı,
asemptomatik
olup
kardiyak
geçmiş
olan hastalar
semptomları için KY tedavisi alan hastalar
İleri yapısal kalp hastalığı olan ve maksimal Sık-sık hastaneye yatan veya güvenli biçimde
medikal tedaviye rağmen istirahatte dahi KY
taburcu edilemeyen hastalar, transplantasyon
semptomları olan hastalar
adayları, yardımcı kalp cihazları olanlar
5
Dikkat edileceği üzere bu sınıflama henüz hastalık semptom ve bulgularının ortaya
çıkmadığı, hatta kalpte yapısal değişikliklerin gözlenmediği ancak risk faktörlerinin var
olduğu bir ilk evreye işaret etmektedir.
Tanısı konmuş kalp yetersizliği hastalarında, sistolik fonksiyon bozukluğu olan, kardiak
dilatasyonu ve ejeksiyon fraksiyonu % 40 ın altında olan hasta popülasyonu tüm hasta
gurubunun üçte ikisini oluşturmaktadır. Ayrıca hastaların %60 ında New York Heart
Association/NYHA sınıflandırmasına göre ikinci ve üçüncü basamak semptomlar mevcuttur.
Farmakolojik tedavinin yararlarına rağmen kalp yetersizliği hastalarının yaklaşık % 20 sinde
orta-ileri derecede semptomlar devam etmekte ve bu hastalarda yıllık mortalite % 50 lere
kadar ulaşmaktadır. Ölüm sıklıkla pompa yersizliği ve aritmi nedeniyle olmaktadır. MERITHF çalışmasında NYHA sınıf 2 semptomları olan hastalar daha çok ani ölüm (%64 )
ynedeniyle kaybedilirken, NYHA sınıf 4 semptomları olan hastalarda ölüm nedeni (%33)
ağırlıklı olarak pompa yetersizliğidir2.(Tablo-2).
Tablo 2. Kalp yetersizliği ve mortalite (A Text Book of Cardiovascular Medicine, Braunwald, Zipes, Libby,
Sixth Edition, sayfa 640, adapte edilerek alınmıştır).
Evre AHA/ACC
A
B
C
D
Evre NYHA
I-II
II-III
III-IV
IV
Yıllık mortalite
% 2-5
% 5-15
% 15-25
> % 25
Yıllık hastaneye yatış
<0.25
0.25-0.75
0.75-2
>2
Kalp yetersizliği olan hastaların bir kısmında sol dal bloğu (daha geniş anlamı ile ventrikül içi
ileti gecikmesi ) mevcuttur ve bu durum sol ventrikül duvarlarının eş zamanlı olarak
kasılmasını engelleyerek sistolik performansın etkinliğini azaltır. Son yıllarda bu hasta alt
grubunun kardiyak resenkronizasyon tedavisi/CRT “biventriküler kalp pili” uyarımından
fayda görebileceğini destekleyen veriler hızla birikmektedir.
Ventrikül içi senkronizasyon kusurunun varlığı pekçok mekanizma ile kalp performansını
etkilemektedir. Bununla birlikte bu tip hastalarda gözlenen progresif kötüleşmeden sorumlu
olabilecek mekanizmalardan belki de en önemlilerinden biri senkronizasyon kusuru sonucu
fonksiyonel mitral yetersizliğinin derecesinde meydana gelen artıştır.
Dilate kardiyomiyopatili hastalarda fonksiyonel mitral yetersizliği, mitral kapak
yaprakları arasındaki gerici ve kapatıcı kuvvetler arasındaki dengenin bozulmasından
meydana gelmektedir. Ventrikül dilatasyonu ve artmış ventrikül sferisitesi, papiler kasların sol
ventrikülde meydana gelen yeniden şekillenme nedeniyle apikale ve posteriyora doğru yer
değiştirmeleri, ve mitral anulusun genişlemesi; gerilmeye neden olarak mitral yaprakçıkların
6
kapanma hattını aşağıya doğru çeker, bu durum yaprakçıkların hareketini kısıtlar ve etkili
mitral kapak kapanması için gerekli olan kuvvetin derecesini arttırır3,4,5,6. Mitral kapağın
kapanmasını sağlayan kuvvet sol ventrikül ve sol atriyum arasındaki sistolik transmitral
basınç farkıdır. In vitro çalışmalar transmitral basınç farkındaki artmanın ERO yu azalttığını
göstermiştir. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda bozulmuş sol ventrikül fonksiyonunun
kardiyak resenkronizasyon tedavisi ile düzeltilmesi, sol ventrikül sistolik basınç yükselme
hızını (LV dP/dt) ve dolayısıyla transmitral basınç farkını arttırır ve mitral kapak kapanmasını
bozan gerici kuvvetlerin etkisini karşılayarak fonksiyonel mitral yetersizliğinin azalmasını
sağlar. Breithardt ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada7 kardiyak resenkronizasyon tedavisi ile
hem pik sistolde hem de izovolümik kasılma fazında transmitral basınç farkında artma
sağlanmış ve mitral kapağın kapanmasını sağlayan bu kuvvet yaprakları geren kuvvetlere
karşı çalışarak midsistolik mitral yaprak “tenting” alanının akut olarak azalmasını sağlamıştır.
Sol ventrikül geometrisinden bağımsız olarak sol ventrikül senkronizasyon bozukluğunun
derecesi yaprakları geren kuvvetlerde değişikliğe neden olarak fonksiyonel mitral
yetersizliğinin
derecesini
arttırabilir.
Deneysel
çalışmalar8,9
papiler
kas
fonksiyon
bozukluğunun tek başına mitral yetersizliğine neden olan faktör olmadığını miyokard
fonksiyon bozukluğu nedeniyle papiler kas yerleşimindeki değişikliğin ve miyokardın yeniden
şekillenmesinin de bunda etkili olduğunu göstermektedir.10,11
Dolayısıyla papiler kasları destekleyen mediyal ve lateral segmentlerin senkronizasyon
bozukluğu kalp yetersizlikli hastalarda diğer faktörlerden bağımsız olarak fonksiyonel mitral
yetersizliğinin derecesini arttırabilir. Fonksiyonel mitral yetersizliği kalp yetersizliğini
artırarak döngünün hızlanmasına neden olacağından burada önemli olan mitral yetersizliğinin
artışının engellenmesi gerekliliği noktasından hareketle artışa neden olan yapılan çalışmalarda
da gösterildiği gibi asenkroninin ortadan kaldırılması esas alınmıştır.
Bu konuda yapılan çalışmalardan farklı olarak miyokard segmentleri arasındaki bu
bozulmuş aktivasyon sıralamasının resenkronizasyon tedavisi ile düzeltilmesinin sol ventrikül
sistolik basınç yükselme hızından bağımsız olarak fonksiyonel mitral yetersizliğini olumlu
yönde etkilediğini düşünerek bunu göstermeyi amaçladık. Bunun için çalışmamızda hastaların
biventriküler pilleri çalısır konumda iken ve takiben pillerin kapatıldığı esnada dP/dt leri,
transmitral basınç farkları, mitral yetersizliği ve diyastolik doluş süreleri, PISA metodu ile
efektif regürjitan orifisleri ve regürjtan volümlerı ve “strain-rate” görüntüleme ile asenkroni
indeksleri hesaplanmıştır. Biventriküler pilleri kapatılan hastaların çoğunda dP/dt
değerlerinde azalmalar meydana geldiğinden bu değerler dobutamin perfüzyonu ile pil
seviyesine yükseltilmeye çalışılarak eş sistolik basınç yükselme hızı sırasında hastaların
7
fonksiyonel mitral yetersizliklerinin derecesi ve transmitral basınç farkları tekrar
değerlendirilmiş ve söz konusu sistolik performans göstergelerinden bağımsız olarak tek
başına senkronizasyon kusurunun düzeltilmesinin mitral yetersizliği üzerine etkisi
araştırılmıştır.
Genel Bilgiler
Kalp yetersizliği ve “remodeling”
Etyoloji ne olursa olsun, kalp yetersizliği sendromuna ve sistolik fonksiyon
bozukluğuna neden olan etmen, miyokard hasarıdır. Miyokard hasarı, hücrelerin protein
ekspresyonunda ve organellerin tamir süreçlerinde değişiklikler yaparak miyokard
hücrelerinin yapısını fetal fenotipe doğru kaydırır. Bu durum, miyokardın yeniden
şekillenmesinde anahtar rolü oynayan miyosit hipertrofisine neden olur. Ağırlıklı olarak fetal
proteinleri içeren hipertrofik miyosit, kasılma ve gevşeme kusurları gösterir ve bu da hücre
bazında kompansasyon mekanizmalarının başlamasına neden olur. Bu hücresel değişiklikleri
yönlendiren, “maladaptif” mediatörler ayrıca miyosit apoptozisine yol açarak miyokardda
daha az kontraktil birim kalmasına neden olurlar. Miyosit hipertrofisini, kalp boşluklarında
dilatasyonu, intertisyel fibrozu ve bozulmuş ventriküler geometriyi içeren anatomik
değişiklikler kardiak yeniden şekillenmenin (remodelling) en belirgin özellikleridir. Bu
durumun fizyolojik sonuçlarını oluşturan mitral anulus genişlemesi ve eşlik eden mitral
yetersizliği, artmış duvar gerilimi, koroner arter hastalığı olmaksızın gelişen miyokard
iskemisi, miyokard hasarını daha da arttırarak miyokard fonksiyon bozukluluğunun
ilerlemesine neden olur.12-19
Kalp yetersizliğinin kompansasyon mekanizmaları arasında yer alan nörohümoral
aktivasyon miyokard hücresinin aktif membran özelliklerini değiştirerek inotropide artmaya
yol açar, ayrıca aksiyon potansiyelini uzatır, kalsiyum dengesinde değişikliklere neden olur.
Uzun aksiyon potansiyelleri, aritmojenik olan ve polimorfik ventriküler taşikardiye yol
açabilen erken ve geç ard-depolarizasyonlara neden olur. Yeniden şekillenme sadece
miyokard ile sınırlı olmadığından miyokard hücreleri arasında bulunan gap junction larda
meydana gelen elektriksel değişiklikler ve inflamatuar mediyatörlerin aktivasyonu da ileti
gecikmeleri ve bloklar ile sonuçlanabilir. Bu ileti bozuklukları, monomorfik ventriküler
taşikardi ve ventriküller arası senkronizasyon bozukluğunun gelişmesine zemin hazırlar.
8
Ventriküller arası veya ventrikül içi senkronizasyon bozukluğu ventrikülün gevşeme ve
kasılma sürecinin koordinasyonunu bozarak ventrikülün verimini daha da düşürür.20
Kalp yetersizliğinde sol dal bloğu
Tüm kalp yetersizliği hastalarının % 15’inde ve orta-ileri semptomları olan (NYHA
sınıf 3-4 ) hastaların %30 ve daha fazlasında ventrikül içi ve ventriküller arası ileti gecikmesi
gözlenmektedir. İleti gecikmesi sıklıkla sol dal bloğu olarak ortaya çıkar. Özellikle sol dal
bloğunun kalp boşlukları ve sol ventrikül duvarları arasında senkronizasyon bozukluğu
yaratarak sistolik ve diastolik fonksiyonları kötüleştirdiği bilinmektedir. Ayrıca QRS süresi
uzun olan konjestif kalp yetersizlikli hastaların QRS süresi dar olanlara göre prognozunun
daha kötü olduğu bildirilmiştir21,22,23,24. “Vesnarinon”un sınıf 2-4 kalp yetersizlikli hastalarda
morbidite ve mortalite üzerine ekisini inceleyen VEST çalışmasının alt gurubunda QRS süresi
ve mortalite arasındaki ilişki incelenmiş ve QRS süresinin bir yıllık hayatta kalım ile ilişkili
olduğu saptanmıştır. Dar olanlara göre geniş QRS li (QRS süresi 200 msn den uzun )
hastalarda ölüm riski 5 kat daha fazla bulunmuştur25. Dilate kardiyomiyopatisi olan hastalarda
yapılan bir diğer çalışma ise, sol ventrikül ileti gecikmesinin mortalite açısından ortalama sağ
atriyal basınç, pulmoner kapiller kama basıncı, ventrikül kökenli aritmiler ve anjiyografik
ejeksiyon fraksiyondan daha önemli bir gösterge olduğunu göstermiştir26.
Sol dal bloğunun hemodinamik etkileri
Normalde tüm sol ventrikülün depolarizasyonu 40 msn içinde tamamlanmaktadır.
Aynı şekilde kısa bir zaman farkıyla tüm sol ventrikülde kasılma meydana gelir. Sol ventrikül
duvarlarının birlikte kasılması etkili ve verimli bir ejeksiyon fazı için gereklidir. Sol dal bloğu
varlığında ilk olarak triküspit kapağın anteriyor papiller adalesinin basal kısımları uyarılmakta
ve buradan depolarizasyon dalgası septuma, daha sonra da anteroseptal ve inferoseptal
bölgelerden serbest duvara yayılmaktadır. Anteriyor segmentler daha erken aktive olurken geç
uyarılan bölge sıklıkla inferiyor ve lateral duvarın orta kesimleridir27. Ayrıca kalp kası içinde
komşu hücreden komşu hücreye depolarizasyon dalgasının yayılması özelleşmiş ileti
hücrelerininkine göre daha yavaş olduğundan sol ventrikül içinde erken ve geç kasılan
bölgeler meydana gelir28,29,30. Erken kasılan bölgeler ejeksiyonu başlatacak basıncı tek başına
oluşturamaz, geç uyarılan bölgeler ise önceden artmış basınç nedeniyle artmış yüke karşı
kasılır ve kasılmasını önceden tamamlamış bölgeler üzerinde paradoks bir gerilmeye neden
olur. Tüm bu olaylar etkisiz kasılmaya ve dolayısı ile gereksiz enerji kaybına yol açar. Sol dal
bloğunda en geç uyarılan lateral duvar kasılması sırasında septumun sağ ventriküle doğru her
9
iki ventrikül arasındaki basınç farkından ötürü diskinetik bir hareket yaptığı gözlenmiştir23. Bu
hastalarda ventrikül septumunun hareketinin normal olmaması, sol ventrikül end-sistolik
çapının artmasına ve ventrikül septumuna ait bölgesel ejeksiyon fraksiyonunun azalmasına
neden olur. Radyonüklid ventrikülografi, sol dal bloklu hastalarda normal insanlarla
kıyaslandığında sol ventrikül septumunun ejeksiyon fraksiyonununa katkısının azaldığını,
ancak lateral ve apikal bölge ejeksiyon fraksiyonunun değişmediğini göstermiştir. Sol dal
bloğunda azalmış septal katkı, küresel EF’nin azalmasına yol açmaktadır31.
QRS süresinin uzaması, ventrikül içi, atriyoventriküler ve ventriküller arası
senkronizasyonu
bozarak
kardiyak
performansı
olumsuz
etkiler32,33.
Ventrikül
içi
senkronizasyon bozukluğu, bu etkiler içerisinde en önemli olanıdır. Kalp debisinde azalma,
sol ventrikül sistol sonu volümünde ve duvar geriliminde artma34,35, gevşemede gecikme36,37 ve
verimlilikte azalma38,39 meydana gelir. Sol dal bloğunda aort kapağın açılması, kapanması ve
mitral kapağın açılması gecikir. Aort kapak kapanmasında gecikme, sol ventrikülün diyastol
süresinde azalma, ve Doppler mitral doluş paterninde E dalgasının kaybolması ile
karakterizedir. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda diyastolik doluş süresinin kısalmasının,
özellikle 200 msn altındaki değerlerin sol ventrikül doluşunda ciddi bozulmaya işaret ettiği
bildirilmiştir40. Erken diyastolde geç uyarılan bölgelerin halen kasılmaya devam ediyor olması,
izovolümik gevşeme periyodunun uzamasına, mitral kapakların açılmasının gecikmesine ve
sol ventrikül doluş zamanının kısalmasına yol açar, sol ventrikül performansının dolaylı bir
göstergesi olan maksimal basıç yükselme hızı olan dP/dt yi azaltır, mitral yetersizliği süresini
arttırarak sol ventrikül sistolik ve diyastolik süreçleri geciktirir ve diyastolik doluş zamanını
kısaltır41. Komplet sol dal bloğu ve kalp yetersizliği olan hastalarda pulse-wave Doppler ile
yapılan çalışmalar, elektromekanik gecikme ve bunun yarattığı asenkron sol ventrikül
kontraksiyonunun mitral yetersizliğinin başlangıcından aort ejeksiyonuna kadar geçen süre
olan ejeksiyon öncesi kasılma zamanını ve aort kapağın kapanmasından mitral yetersizliğinin
sonuna kadar geçen süre olan sol ventrikül gevşeme zamanını uzattığını göstermiştir. Bu
hastalarda ejeksiyon zamanı sol dal bloğunun varlığından anlamlı derecede etkilenmediği için
mitral yetersizlik süresi uzamakta, sol ventrikülün diyastolik doluşu için gereken süre
kısalmakta ve etkin atım hacmi (stroke volüm) azalmaktadır42. Ayrıca sol ventrikül lateral
duvarı aktivasyonunda gecikme, posteromediyal adale kasılmasında gecikme ile beraberdir ve
mitral yetersizliğinin oluşmasına veya varolan yetersizliğin artmasına neden olabilir.
Sol ventrikül fonksiyonlarını etkileyen bir diğer etken ise atriyoventriküler (AV) ileti
zamanıdır. Optimum zamanlı atriyal kontraksiyon ventrikül diyastolünün geç fazında olur ve
sol ventrikül kontraksiyonu başlamadan önce atriyum ile ventriküller arasındaki kapakların
10
kapanmasını başlatır. Eğer atriyoventriküler ileti zamanı çok uzun olursa, atriyum kasılması
ve gevşemesi ventrikül kasılmasına göre çok erken olur ve bu durum, venöz dönüş
tamamlanmadan atriyumun kasılmasına, ventrikül volümünun ve kasılma kuvvetinin
azalmasına neden olur. Ayrıca önemli olarak uzun ileti zamanı, mitral kapakların erken
kapanmasına yol açarak ventrikülün doluş zamanını kısaltır. Uzun AV iletilerde önceden
kapanmış olan mitral yapraklar tekrar açılarak diastolik mitral yetersizliği oluşturabilir. Sonuç
olarak, uzun AV ileti zamanı, erken ve geç diyastolik akım hızları arasındaki süreyi kısaltarak
pulmoner venlerden sol atriyuma yeterince venöz dönüş olamamasına neden olur, bu durum
atriyumun kasılması esnasında sol atriyumun basıncını koruyamamasına ve bu kasılmanın
ventrikül doluşuna yeterince katkı sağlayamamasına yol açar, dolayısıyla atım hacmi azalır.
Eğer atriyum ve ventrikül arası ileti süresi çok kısa olursa, atriyumun ejeksiyonu için yeterli
zaman kalmaz, sol ventrikülün doluşu azalır ve sol atriyumun basıncı artar. Kısa AV iletilerde
mitral kapak normal zamanında kapanmaz ve kapaklar açık iken ventrikül sistolü başlar,
mitral ve triküspit yetersizliği görülebilir43. Sol dal bloğu varlığında AV ileti zamanında hafif
uzama, atriyumun kasılmasına göre ventrikül kasılmasının oldukça gecikmesine neden olur ve
ön yük belirgin derecede düşer44. Auricchio ve arkadaşları45, atriyobiventriküler uyarım
sırasında farklı AV intervallerinin sol ventrikül dP/dt sinde belirgin değişikliklere yol açtığını
ve optimal AV intervalin en yüksek dP/dt değeri ile birlikte olduğunu göstermişlerdir. Bu
durum bozulmuş sol ventrikül diyastolik doluşunun iyileşmesi ile sistolik fonksiyonlarda
düzelme elde edilmesi ile açıklanabilir. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda sol ventrikül
doluşunu bozan bir diğer önemli faktör sol atriyum kasılmasından sonra, geciken sol ventrikül
kasılmasına bağlı olarak meydana gelen diyastolik mitral regürjitasyonudur. İki odacıklı kalp
pili uygulamalarında diyastolik mitral regürjitasyonunun PQ intervalinin kısalmasıyla ortadan
kalkabileceği ve bu kritik PQ değerinin en yüksek kalp debisiyle birlikte olduğu
gösterilmiştir46 Nishimura ve arkadaşları47 dilate kardiyomiyopatili hastaları PR intervali 200
msn den uzun ve kısa hastalar olarak iki gruba ayırdıkları çalışmalarında PR intervali uzun
olan gruptaki hastaların AV interval optimizasyonu ile kalp debilerinde belirgin artma
olduğunu; PR intervali kısa olanlarda ise bu etkinin görülmediğini bildirmişlerdir. Bununla
birlikte sol atriyum-ventrikül intervalini belirleyen tek faktör PR intervali değildir. Ventrikül
içi gecikmesi olan hastalarda PR intervali normal sınırlarda olsa dahi sol ventrikül uyarımının
gecikmesine bağlı olarak atriyoventriküler interval uzayabilmektedir. Sol kalp AV interval
optimizasyonu için bir başka önemli faktör sol atriyumun pompa gücüdür. Konjestif kalp
yetersizliği olan hastalarda sol atriyumun sol ventrikül doluşuna olan katkısı normal kalplere
göre daha fazladır. Bununla beraber ileri derecede genişlemiş bir atriyum pompa gücünü
11
kaybeder. AV interval optimizasyonu girişimlerinde sol atriyum sistolü sırasında sol ventrikül
diyastol sonu basıncı 5 mmHg dan az artan hastaların bu girişimden fayda görmediği
bildirilmiştir47. Ayrıca DDD tipte kalp pili taşıyan hastalarda yapılan bir araştırmada her iki
atriyum arası ileti gecikmesine bağlı olarak sol atriyum ve ventrikül arasındaki zamanlama
ilişkisinin bozulabileceği ve bu hastalarda optimal atriyoventriküler intervalin 200 msn den
fazla olduğu ileri sürülmektedir48. Her iki atriyumda belirgin dilatasyonun görülebildiği dilate
kardiyomiyopatili hastalarda atriyumlar arası iletinin gecikmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu
hastalarda geciken sol atriyum sistolü nedeniyle kısa AV intervalli uyarımla sol atriyum ve sol
ventrikül ilişkisi bozulabilir.
Uzun QRS süresi varlığında sol ventrikül performansını en az etkileyen faktör
ventriküller arası senkroninin bozulmasıdır.
Kardiyak resenkronizasyon/CRT tedavisi
Yapılan çok sayıda prospektif, randomize, kontrollü klinik çalışmalardan elde edilen
bulgular, orta ve ileri kalp yetersizliği olan hastalarda kardiyak resenkronizasyon tedavisinin
etkinliğini kanıtlamaktadır49-54.
Kardiyak senkronizasyon tedavisinde, sağ ventrikül apeksi ve sol ventrikül koroner
sinüs içerisine yerleştirilen elektrotlardan verilen uyarım ile sol ventrikül içindeki ve
ventriküller arasındaki sol dal bloğuna bağlı mekanik senkronizasyon bozukluğunun
düzeltilmesi amaçlanır. Böylece, sol ventrikülün uyarılmasının en geç olduğu bölge (sıklıkla
sol ventrikül lateral duvarı) ile erken ve geç kasılan duvarların birlikte uyarımı sağlanarak sol
ventrikül
ejeksiyonu
iyileştirilir,
sistolün
verimliliği
arttırılır55,56,57.
Bu
tedavi
ile
atriyoventiküler, ventriküller arası ve duvar içi gecikme de düzeltilebilmektedir58 Her iki
ventrikükün eş zamanlı uyarımı, sağ ve sol ventrikül ejeksiyonu arasındaki süreyi
kısaltır59ventriküler arasındaki paradoks hareketi düzelterek septumun atım hacimine katkısını
sağlar. Oto ve arkadaşları60 yaptıkları bir çalışmada pulmoner ve aort kapak açılma
zamanlarının biventriküler stimülasyonla birbirine yaklaşmasının semptomatik iyileşme ile
birlikte olduğunu göstermişlerdir. Ayrıca sol ventrikül sistolünün erken tamamlanması,
diastolik doluş sürecini uzatıp pasif doluş fazını iyileştirir. Böylelikle kardiyak
resenkronizasyon, kalp debisini ve atım hacmini arttırır, pulmoner kapiller basıncı azaltır ve
sol ventrikül sistolik performansının dolaylı bir göstergesi olan maksimal basınç yükselme
hızını arttırır. Sinüs ritmindeki hastalarda sol atriyum ve sol ventrikül kasılma zamanının
optimizasyonu diyastolik mitral yetersizliğini önler ve diyastolik doluş süresini uzatır. Ayrıca
12
sol ventrikül lateral duvarının, özellikle posteriyor papiller kasın zamanında uyarılması,
sistolik mitral yetersizliğinin azalmasına yol açar61.
Kardiyak resenkronizasyonun bir diğer avantajı ise bu tedavi ile birlikte plazma
norepinefrin düzeyinin artmamasıdır62. Nelson ve arkadaşlarının yaptığı, son evre kalp
yetersizliği olan 10 hastayı içeren çalışmada çift odacıklı kalp pili uygulamasınin kalbin
oksijen tüketimini arttırmadığı gösterilmiştir63. Bununla birlikte, araştırmacılar, artmış oksijen
tüketimi ile seyreden dobutamin infüzyonu ile karşılaştırıldığında kardiyak resenkronizasyon
tedavisinde oksijen sarfiyatının gerçekte azaldığını tespit etmişlerdir.
“Biventriküler” uyarıma karşı gelişen akut hemodinamik yanıt, uyarının hemen
başında ortaya çıkar ve daha çok sistolik fonksiyon parametreleri üzerine etkilidir. Akut
hemodinamik çalışmalarda “biventriküler” stimülasyonla sol ventrikül dP/dt sinde artış tespit
edilmiş ve bu artış mekanik senkronizasyon bozukluğunun düzelmesiyle ilişkili önemli bir
gösterge olarak kabul edilmiştir64,65,66.Orta vadeli takiplerde de sol ventrikül dP/dt sindeki
artışın sürdüğü tespit edilmiştir67. Sol ventrikül veya her iki ventrikül uyarımında gözlenen
hemodinamik etki, basal QRS süresi ile korelasyon gösterir, ancak QRS süresinin
resenkronizasyon tedavisi sonrası akut olarak kısalması, her zaman olumlu mekanik ve
hemodinamik cevap ile birlikte olmayabilir. Alonso ve arkadaşlarının QRS süresinde uyarımla
meydana gelen azalma miktarının biventriküler kalp pilinden faydalanma miktarını tahmin
ettirebileceğini ileri sürmüşlerdir68, bununla birlikte diğer çalışmalar bu bulguyu
desteklememiştir. Oğuz ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada67 QRS ve mitral yetersizliği süresi
daha uzun olan hastaların uzun dönemde biventriküler kalp pilinden yararlanma olasılıklarının
daha fazla olduğu, biventriküler stimülasyon ile akut dönemde sol ventrikül dP/dt si artanların
uzun dönemde tedaviden yararlandığı gösterilmiştir.
CRT ve “remodeling”
Ventrikülde meydana gelen yeniden şekillenme sürecine ACE inhibitörleri, ve beta
blokerler gibi farmakolojik ajanların yaptığı olumlu etkiler bilinmektedir.Bu ilaçlar ventrikül
geometrisini ve fonksiyonu düzeltmekle birlikte kalp yetersizliği hastalarında morbidite ve
mortaliteyi azaltmaktadır69-74. Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin kalp fonksiyonları
üzerine olan olumlu etkileri haricinde kalbin boyutları ve geometrisi üzerine olan etkilerini
inceleyen çalışmalar sonucunda bu tedavi ile sol ventrikül diyastol ve sistol sonu hacimlerinin
azaldığı, sol ventrikül kas kitelesinin azaldığı ,miyokard performans indeksinin arttığı ve
aortik zaman/ akım eğrisi altında kalan alanın iyileştiği gösterilmiştir. Bu bulgular kardiyak
resenkronizasyon tedavisinin hemodinamik iyileşme ile birlikte kalpteki yeniden şekillenmeyi
13
de engellediği ortaya konmuştur75. .Biventriküler pil uygulaması, mitral yetersizliğini azaltır
veya tamamen ortadan kaldırır, sempatik aktiviteyi azaltarak parasempatik aktiviteyi arttırır,
tüm bu mekanizmalar kalpteki kronik yeniden şekillenmeyi engeller. Dolayısıyla sol ventrikül
boyutları ufalır ve kasılma gücü artar, fonksiyonel mitral yetersizliği hem akut61 hem de
kronik olarak azalır76. Yu ve arkadaşlarının bu konuyla ilgili yaptığı çalışmada56 NYHA sınıf
3-4 kalp yetersizliği olan ve resenkronizasyon ile tedavi edilen 25 hasta incelenmiştir.
Hastaların basal EF leri%40 ın altında ve QRS süreleri de 140 msn nin üzerindedir. Hastalar
ilk olarak tedavi altında 3 ay ve daha sonra tedaviye ara verilerek 4 hafta takip edilmişlerdir.
Resenkronizasyon
tedavisi
altındaki
3
ayda hastaların
ejeksiyon
fraksiyonlarında,
miyokardiyal performans indekslerinde ,mitral yetersizliğinde, sol ventrikül diyastol ve sistol
sonu hacimlerinde ve dP/dt lerinde belirgin iyileşmeler kaydedilmiştir.Bu bulguların devam
eden tedaviye bağlı olduğu gözlenmiştir, çünkü tedaviye ara verilen dönemde bu
parametrelerde resenkronizasyona bağlı etkilerin yavaş ama progresif olarak azaldığı
gözlenmiştir.
Geniş
ölçekli
MIRACLE77
çalışmasında
da
sol
ventrikül
sistolik
parametrelerinde benzer düzelmeler gözlenmiştir.Bu arada üzerinde durulması gereken önemli
bir nokta da biventriküler pil tedavisinin optimum düzeyde medikal tedaviye (ACE
inhibitörleri, beta blokerler, diüretikler, ve çoğu zaman spironolakton) ek olarak
uygulanmasıdır,
ancak
MIRACLE
çalışmasından
elde
edilen
bilgiler,
kardiyak
resenkronizasyon tedavisinin remodeling üzerine olan olumlu etkileri beta bloker almayan
hastalarda da gözlenmiştir76
Kardiyak resenkronizasyona ilişkin klinik çalışmalar
Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin ileri derecede konjestif kalp yetersizliği ve
ventrikül içi ileti gecikmesi, çoğunluğu sol dal bloklu QRS >130 msn olan dilate
kardiyomiyopatili hastalarda semptomatik düzelme sağladığı, yaşam kalitesini düzelttiği ve
egzersiz kapasitesini iyileştirdiği pek çok klinik çalışmada gösterilmiştir77,78,79,80. Bu
çalışmaların birincil sonlanım noktaları sıklıkla egzersiz kapasitesi, maksimal oksijen
tüketimi, 6 dakikalık yürüme mesafesi, semptomlarda iyileşme ve hayat kalitesindeki
düzelmedir.Ayrıca bu çalışmaların çoğunda hastalar benzer kriterlerle (semptomatik, NYHA
sınıf 2-4 durumundaki hastalar, sol ventrikül EF ‘si < %35, QRS süresi >120, >130, >150
msn) çalışmalara dahil edilmişlerdir: Kalıcı biventriküler kalp pili uygulaması ile ilgili ilk
çalışma 1996 yılında Cazeau ve arkadaşları tarafından yayınlanmıştır81. Araştırmacılar NYHA
sınıf 4 konjestif kalp yetersizliğine QRS uzamasının eşlik ettiği ve biventriküler kalıcı kalp
pili takılan 7 hastanın 6 aylık takiplerinde hayattta kalan 4 hastada fonksiyone kapasitenin 2
14
olduğunu bildirmişlerdir.Ayrıca bu hastaların kalp debilerinde artış, pulmoner kapiller kama
basınçlarında ve ortalama v dalga amplitüdlerinde azalma olduğunu hemodinamik olarak
ortaya koymuşlardır
Kardiyak resenkronizasyon tedavisinde şu ana kadar pekçok klinik çalışma sonuçları
ile yayınlanmıştır, diğerleri ise halen devam etmektedir. Bunlar arasında Pacing Therapies in
Congestive Heart Failure/PATH-CHF, Multisite Stimulation in Cardiomyopathy/MUSTIC,
MIRACLE, MIRACLE-ICD, VENTAK-CHF/CONTAK CD, Cardiac Resynchronization in
Heart Failure/CARE-HF ve Comparison of Medical Therapy, Pacing and Defibrillation in
Heart Failure/COMPANION çalışmaları oldukça önemlidir.
PATH-CHF çalışmasında79 sol ventrikülün tek başına veya her iki ventrikülden eş
zamanlı stimülasyonunun kısa ve uzun dönem etkileri araştırılmıştır. İlk 4 hafta kalp pili
rastgele her iki ventrikülden veya sadece sol ventrikülden stimülasyon yapacak şekilde
programlanmış, sonraki 4 hafta pil kapatılmış ve daha sonraki 4 haftada stimülasyon şekli
öncekinin tersi olacak şekilde uygulanmıştır.Takip eden 9 ayda ise en iyi senkronizasyon
yöntemi tek başına sol ventrikül veya her iki ventrikül devam ettirilmiştir. Toplam 41 hastanın
36 sında tek başına sol ventrikül stimülasyonu daha iyi senkronizasyon yöntemi olarak
seçilmekle birlikte klinik olarak her iki yöntem arasında anlamlı fark oluşmamıştır. Kardiyak
resenkronizasyon tedavisi ile maksimal oksijen tüketimi ve 6 dakikalık yürüyüş mesafesinde
belirgin artış meydana gelmiş ve bu etki 12. ayda devam etmiştir.Kronik tedavide ayrıca sol
ventrikül sistol ve diyastol sonu hacimlerinde de istatistiksel olarak belirgin azalmalar
kaydedilmiştir.
MUSTIC çalışmasında80 hastaar üç ay boyunca aktif stimülasyon yapılan ve
yapılmayan olarak iki gruba ayrılmıştır. Üç ay sonunda aktif grupta stimülasyon
sonlandırılırken diğer grupta başlatılarak 3 ay daha takip yapılmıştır. Bu randomizasyon
sonrası hastanın seçtiği peryoda göre pil programlanmış ve takip 12 aya tamamlanmıştır.
Yaklaşık yarısı atriyal fibrilasyonlu toplam 131 konjestif yetersizlikli/NYHA 3 ve QRS >150
msn olan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Sinüs ritmindeki hastaların tümü ve atriyal
fibrilasyonlu hastaların yaklaşıl % 88 i her iki ventrikülden stimülasyon programını
seçmiştir.Başlangıçla karşılaştırıldığında 6 dakikalık yürüme mesafesi artmış, maksimal
oksijen tüketimi yükselmiş, NYHA fonksiyonel sınıflama iyileşmiş, hayat kalitesi düzelmiş ve
radyonüklid ejeksiyon fraksiyonu artmıştır.
MIRACLE77 çalışması yayınlanan en büyük çalışmadır. Orta ve ileri derecede
semptomatik (NYHA 3-4), QRS süresi >130 msn olan 453 hasta çift kör plasebo kontrollü
olan bu çalışmaya alınmıştır. Bu hastalar; 228 senkronizasyon tedavisi alan ve 225 kontrol
15
grubu diye ikiye ayrılarak 6 ay izlenmiştir. Esas amaç kardiyak resenkronizasyon tedavisinin
NYHA fonksiyonel sınıf, hayat kalitesi ve 6 dakikalık yürüyüş mesafesine etkisini
araştırmaktır.Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında kardiyak resenkronizasyon tedavisi 6
dakikalık yürüyüş mesafesini arttırmış, fonksiyonel sınıf ve yaşam kalitesini iyileştirmiştir.
Ayrıca hastaların ejeksiyon fraksiyonları artmış, sistolik ve diyastolik çapları da belirgin
derecede azalmıştır. Hastaneye yatış ve kalış süresi resenkronizasyon grubunda belirgin
derecede daha az bulunmuştur.
MIRACLE-ICD82 çalışması, NYHA sınıf 3-4 dilate kardiyomiyopatisi (sol ventrikül
EF < %35, sol ventrikül end diyastolik çapı >55 mm ), ve ventrikül içi ileti gecikmesi ( QRS
>130 msn ) ve ICD endikasyonu mevcut olan hastalarda, ICD ve resenkronizasyon tedavisi
kombinasyonun etkinliği ve güvenilirliğini inceleyen randomize, çift kör ve kontrollü bir
çalışmadır. 182 hasta kontrol grubunu (defibrilatör açık, resenkronizasyon kapalı )
oluştururken, 187 hasta da çalışma grubunu (defibrilatör ve resenkronizasyon açık )
oluşturmaktadır. 6 ayın sonunda kardiyak resenkronizasyon tedavisi altındaki hastalarda
yaşam kalitesi ve fonksiyonel sınıf açısından kontrol grubuna göre daha olumlu gelişmeler
kaydedilmiştir. Elde edilen iyileşme MIRACLE çalışması ile benzer niteliktedir, ki bu da kalp
yetersizliği ve ICD endikasyonu olan hastaların resenkronizasyon tedavisinden ICD
gereksinimi olmayan hastalar kadar fayda gördüğünü düşündürmektedir. Ayrıca defibrilatör
cihazının
aritmi
sonlandırma
yeteneği
resenkronizasyon
tedavisinin
eklenmesiyle
azalmamaktadır.
VENTAK-CHF /CONTAK-CD83 çalışması (10-2) da aktif resenkronizasyon
tedavisinin kompozit mortalite ve kalp yetersizliği nedeniyle hastaneye yatış oranlarını ve
ventriküler taşikardi/fibrilasyon ataklarını inceleyen randomize, kontrollü ve çift kör bir
çalışmadır.Çalışmanın sonunda özellikle NYHA sınıf 3-4 olan hastalarda maksimal oksijen
tüketimi, 6 dakikalık yürüme mesafesi, hayat kalitesi, ve fonksiyonel sınıflamada
resenkronizasyon grubun da kontrol grubu ile karşılaştırıldığında belirgin iyileşme
kaydedilmiştir.
CRT ve morbidite
Hem MUSTIC hem
de MIRACLE çalışmaları,
kardiyak resenkronizasyon
tedavisinden sonra hastaneye yatış oranlarının azaldığını göstermiştir.MUSTIC çalışmasında,
biventriküler pil grubunda pilin kapalı olduğu dönem ile karşılaştırıldığında aylık hastaneye
yatış oranlarının %14 ten %2 ye düştüğü gösterilmiştir. MIRACLE da ise, 6 ay içinde kalp
16
yetersizliği nedeniyle hastaneye yatışların %14 ten % 8 e indiği ve toplam hastanede kalış
süresinin % 77 oranında (363 günden 83 güne) azaldığını göstermiştir.
CRT ve mortalite
NYHA sınıf 3-4 konjestif kalp yetersizliğinde ilaç tedavisi ile yıllık mortalite %20-50,
sınıf 4 te %50 den fazla olrak bildirilmektedir. Sınıf 3 semptomatik hastalarda ölüm nedeni
daha çok ani ölümken, sınıf 4 hastalarda pompa yetersizliğinden ölüm oranı artmaktadır84. .
Leclercq ve arkadaşları 50 hastanın ortalama 15 aylık mortalite oranını NYHA sınıf 3 hastalar
için %12.5, sınıf 4 hastalar için %52.2 olarak bildirilmiştir85. Konjestif kalp yetersizlikli
hastalarda inotropik ajanların sol ventrikül sistolik fonksiyonlarını düzeltmekle birlikte
oksijen tüketimini ve buna bağlı olarak mortaliteyi arttırdığı bilinmektedir86,87 Nelson ve
arkadaşları, biventriküler kalp pili implante edilen 10 hastada dobutamin infüzyonu ve
biventriküler uyarımın inotropik etkierini karşılaştırmış ve her iki uygulama ile sol ventrikül
dP/dt sinde düzelme tespit etmişlerdir63 Bununla beraber dobutamin infüzyonu ile oksijen
tüketimi artarken biventriküler stimülasyonla azaldığını saptamışlardır. Ayrıca uzun dönemli
takiplerde sistolik fonksiyonların düzelmesi ile birlikte sol ventrikül boyutlarının azaldığı
bilinmektedir59,60,67 Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin ileri derecede konjestif kalp
yetersizliği ve ventrikül içi ileti gecikmesi olan hastalarda semptomları azaltması ve sol
ventrikül fonksiyonlarını iyileştirmesi mortalitede azalma beklentisini de beraberinde
getirmektedir.
Konjestif yetersizlikli hastalarda pompa yetersizliği dışında mortaliteyi belirleyen bir
diğer önemli faktör ventrikül aritmileridir. Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin kalp hızı
değişkenliğini attırabildiği ve sempatik aktivasyonu ve ventrikül aritmi
sıklığını
azaltabileceği, gösterilmiştir88,89. VENTAK çalışmasında 32 hastaya defibrilatör destekli
biventriküler kalp pili uygulanmış ve hastalar biventriküler uyarımın yapıldığı ve yapılmadığı
dönemlerde karşılaştırılmıştır.Biventriküler uyarım döneminde daha az defibrilasyon
gereksinimi olduğu bildirilmiştir.
Şu
ana
kadar
resenkronizasyon
tedavisinde
mortalite-morbiditeyi
inceleyen
Comparıson of Medical Therapy, Pacing and Defibrillation in Chronic Heart Failure/
COMPANION ve Cardiac Resyncronization in Heart Failure Study/CARE-HF olmak üzere
2 önemli çalışma mevcuttur.
17
COMPANION çalışması90, dilate kardiyomiyopatili hastalarda ilaç tedavisini
defibrilatörü olan veya olmayan hastalarda resenkronizasyon tedavisi ile karşılaştıran
prospektif, kontrollü ve randomize bir çalışmadır. Hastalar tedavide 3 gruba ayrılmışlardır. İlk
grubu sadece optimal ilaç tedavisi ikinci grubu optimal ilaç tedavisi ve resenkronizasyon
tedavisi, üçüncü grubu ise ilaç, resenkronizasyon, ve defibrilatör tedavisi alan hastalar
oluşmaktadır.. Çalışmanın primer sonlanım noktaları tüm nedenlere bağlı ölüm ve hastaneye
yatışlar olarak belirlenmiştir.Çalışma,1520 hasta randomize edildikten sonra hem tek başına
biventriküler, hem de defibrilatör ve biventriküler pil tedavisi alan hastalarda mortalite ve
hospitalizasyondaki belirgin azalma nedeniyle Kasım 2002 de erken sonlandırılmıştır.
Çalışmadaki morbidite verileri, defibrilatörü olan veya olmayan resenkronizasyon tedavisi
altındaki hastalarda 1 yıllık yararlanımın hemen hemen eşit olduğunu göstermektedir. Bununla
beraber, tüm nedenlere bağlı ölümlerde tek başına biventriküler pil tedavisi %24 lük bir
azalma gösterirken, defibrilatör ve biventriküler pili olan hastalarda bu azalma % 36 lara
çıkmaktadır.
Bir diğer mortalite çalışması olan CARE-HF91 ise optimal ilaç tedavisini tek başına
resenkronizasyon
tedavisi
alan
hastalarla
karşılaştırmaktadır.
Tüm
hastaların
randomizasyonları Mart 2003 te tamamlanmakla beraber önümüzdeki günlerde sonuçlarının
açıklanması beklenmektedir.
CRT için uygun hasta seçimi
Sol ventrikül fonksiyonlarındaki bozulmaya ileti bozukluklarının katkısı fazla ise
kardiyak resenkronizasyon tedavisinden fayda görme ihtimalinin de yüksek olması beklenir.
QRS süresi > 150 msn olan hastaların tedaviden daha fazla fayda gördüklerinin ortaya
konması da bu düşünceyi desteklemektedir. Sol ventrikül mekanik senkronizasyon
bozukluğunun bir göstergesi olan sol ventrikül basınç yükselme hızında (dP/dT) düşme
(Özellikle 700 mmHg /sn den az) tedaviden yarar görme olasılığı ile ilişkili bulunmuştur66.
Oğuz ve arkadaşları67 sol ventrikül dP/dT sinin %22 den fazla artması halinde tedaviden
faydalanma ihtimalinin yüksek olduğunu göstermişlerdir. QRS süresinin 120 ile 150 msn
arasında olan hastaların dahil edildiği çalışmaların sonuçları pek de iç açıcı değildir. Bununla
beraber QRS süresinin çok uzun olmadığı, hatta 120 msn nin altında olan hastaların
bazılarında ventrikül içi senkronizasyon bozukluğunun olabileceği, ancak yüzey EKG sinin bu
hastaları tespit etmekte yetersiz kaldığını gösteren çalışmalar da mevcuttur92 Elektriki
senkronizasyon bozukluğu hakkında daha detaylı ve kantitatif bilgi, endokardiyal haritalama
sistemleri ile elde edilebilse de bu, invazif ve zaman alıcı bir yöntemdir.
18
Sonuç olarak günümüzde resenkronizasyon tedavisi, öncelikle ilaca dirençli
semptomları olan, fonksiyonel kapasitesi ileri derecede kısıtlı (NYHA 3-4) ,QRS süresi>130
msn ve EF si ≤%35 olan ve sol ventrikül sistol sonu çapı >55 mm olan hastalarda endikedir.
Dilate/ iskemik kardiyomyomati veya lokalize olaylarda gelişen mitral yetersizliği mevcut
kalp yetersizliğinin artışına neden olduğundan “mitral regurgitation begets mitral
regurgitation” burada önemli olan mitral yetersizliğinin engellenmesidir. Mitral yetersizliği
mitral aparat elemanlarından bir veya birkaçının yetersizliği sonuçu gelişir.
Normal mitral kapak 6 anatomik komponentten oluşur: yapraklar, kordalar, annulus,
papiller kaslar, sol ventrikül ve sol atriyum. Mitral anulus eyer şeklinde olup bu özellik tüm
memeli mitral kapaklarında mevcuttur ve yapraklar, annulus ve kordalar üzerindeki stresi
azaltır Normal mitral kapak fonksiyonu oldulça kompleks olduğundan bunun için kalp
siklusunu detaylı olarak gözden geçirmek gerekir. Kalp siklusu, izovolumik kasılma, sistol,
isovolumik gevşeme ve diyastol olmak üzere 4 bölümden oluşur.
İzovolümik kasılma sırasında, mitral kapakların kapanmasının hemen ardından sol
atriyum doluşu başlar. Sistol esnasında ise atriyal doluş hızlanır ve sistol sonunda maksimuma
ulaşır. Geç diyastolde gerçekleşen atriyal kasılma süresinde mitral annulus apeksten yukarıya
doğru bir hareket yapar, bu hareket izovolümik kasılamsı sırasında sabit kalır, sistolde ise
tersine dönerek anulus 1-1.5 cm apekse doğru yaklaşır. Anulus, atriyum ve ventrikül sistolü
sırasında asimetrik olarak kasılır ve sistol ortasında minimum alanına ulaşır.(yaklaşık % 27 lik
bir azalma)Atriyal kasılmanın hemen ardından mitral yapraklar birbirine yaklaşır ve sol
ventrikül basıncı sol atriyum basıncını geçtikten 20-60 msn içinde yapraklar kapanır.
Yaprakların toplam alanı, anulus alanının yaklaşık 2 katı olduğundan, kapanma noktası anulus
düzlemine çok yakındır. Kordal gerilme, erken sistolde maksimum seviyesine ulasır ve geç
sistolde yavaş, izovolumik gevşemede hızlı olarak düşer ve papiller kaslar ise izovolümik
kasılma fazında kısalmaya başlar ve sistol boyunca yakınındaki ventrikül duvarı ile senkronize
bir şekilde kısalmaya devam eder.Papiller kasların kısalma mesafesi aslında kısa olup 2 ile 4
mm arasında değişir. Yine izolumik kasılma fazında sol ventrikül duvar kalınlığı artmaya
başlar , maksimum duvar kalınlığına sistol sonunda ulaşır, ancak maksimum kısalmanın
zamanlaması duvar segmentleri arasında ufak farklılıklar gösterebilir. Sistol sırasında
ventrikül progresif olarak uzun ekseni boyunca (apeksten bakıldığında) saatin tersi yönünde
bir dönüş yapar .
İzovolumik gevşeme sırasında sol atriyum basıncı, sol ventrikül basıncını geçtiği anda
atriyum boşalmaya başlar.Ventrikül doluşu erken diyastolde hızlı olup geç diyastolde
atriyumun kasılmasından sonra izovolumik kasılmadan hemen önce sona erer. İzovolümik
19
gevşeme esnasında mitral anulustan sol ventrikül apeksine olan mesafe ,anulusun erken
diyastoldeki yukarı hareketi nedeniyle artar. Gevşemenin başında mitral orifis alanı artar ve
sol atriyumun kasılmasından hemen önce maksimum değerine ulasır. Anulus alanı arttıkça,
şekli asimetrik olarak değişir; alandaki değişikliğin büyük kısmı, anulusun posteriyor ve
lateral kısımlarından gerçekleşir. Gevşeme sırasında mitral yaprakçıklar atriyum basıncı,
ventrikül basıncını geçtikten yaklaşık 30 msn sonra açılır, kapaktan geçen maksimum akım,
erken diyastolde olur ancak yaprakların en fazla açıklığına ulaşmaları, pik akımdan hemen
önce gerçekleşir. Papiller kaslar ise diyastolün başlangıcında gevşemeye başlar ve
maksiumum boylarına diyastolün sonunun hemen ardından erişirler. Kordal gerilme
izovolümik gevşeme sırasında azalmaya başlar ve geç diyastole kadar hemen hemen sıfır
düzeyinde kalır. Son olarak sol ventrikül duvar kalınlığı esas olarak izovolümik gevşeme
süresince azalır ve ventrikül erken diyastolde hızlıca saat yönünde döner, dönüş daha yavaş
olmakla beraber orta ve geç diyastolde de devam eder93.
Fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliği
Uzun yıllardır primer mitral yetersizliğinin patofizyolojisi ve tedavisi hakkında pek
çok şey öğrenmemize rağmen fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliği, patofizyolojik
özellikleri ve bağımsız prognostik önemi yeni yeni ortaya konan, tedavi yaklaşımları tatmin
edici olmaktan uzak bir patolojik durumdur. Bildiğimiz gibi primer mitral regürjitasyonunda
kapakta yetersizliğe neden olan yapısal bir bozukluk mevcuttur, yetersizlik ileri olup uzun
sürerse, sonunda miyokard hasarına, miyokardda fonksiyon bozukluğuna neden olur ve kapak
tamiri veya replasmanı yapılmazsa ölüm ile sonuçlanır94-96Fonksiyonel-iskemik mitral
yetersizliğinde kapak yapısal olarak normaldir, ancak sol ventrikülün geometrisindeki
değişiklik ve sistolik fonksiyon bozukluğu mitral kapak yapraklarının tam olarak
kapanamamasına neden olur. Fonksiyonel mitral yetersizliğine yol açabilen pek çok geometrik
ve hemodinamik faktörler öne sürülmüştür, bunların içinde mitral anulus dilatasyonu, papiller
kasların apikal ve posterolaterale doğru yer değiştirmesi neticesinde mitral yaprakların
geriliminin artması, yaprakların kapanmasında etkili olan transmitral basınç farkında azalma
ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında bozulma en önemli olanlarıdır97-102
İskemik mitral yetersizliği aslında mitral kapağın fonksiyonunu bozan bir miyokard
hastalığıdır. Diğer etyolojilere bağlı organik mitral yetersizliği miyokard fonksiyonlarını
etkilerken, miyokard fonksiyon kusuru iskemik mitral yetersizliğine neden olur. Sol
ventrikülde global olarak oluşan yeniden şekillenmenin dışında iskemik kalp hastalığına bağlı
20
bölgesel yeniden yapılanma durumunda da fonksiyonel mitral yetersizliği meydana
gelebilmektedir.
Kronik iskemik mitral yetersizliğinin patofizyolojisi
Miyokard infarktüsü sonrası veya ciddi kronik miyokardiyal iskemilerde sol
ventrikülde meydana gelen bölgesel yeniden yapılanma papiller kasların yerleşiminde ve
geometrisinde değişiklikler yaparak mitral yaprakların üzerindeki gerilimi arttırır ve
kapakların tam olarak kapanamamasına yol açar.Gillinov ve arkadaşlarının 13 yıl içinde
yaklaşık 500 hastayı inceledikleri çalışmalarında infarkt yerinin ve büyüklüğünün iskemik
mitral yetersizliği gelişmesindeki klinik önemini göstermişlerdir. Çalışmada hastaların %73
ünde posterior, %63 ünde de inferiyor bölgede duvar hareket bozukluğu tespit edilmiştir103
Kronik iskemik mitral yetersizliğinde infarkt lokalizasyonu ve büyüklüğü değişkenlik
gösterebileceği gibi, duvar hareket kusurları sıklıkla sol ventrikülün posteroinferiyor
bölgesindedir ve posteriyor papiller kası içine alır. Daha ciddi mitral yetersizliği, daha ciddi
duvar hareket kusurları ile beraberdir104
Sol ventrikülün yeniden yapılanması sonucu papiller kasların ve mitral anulusun
geometrisindeki dğişikliklere bağlı olarak mitral yaprakların tam olarak kapanamaması esas
mekanizmadır. Bununla beraber sol ventrikül sistolik fonksiyonları, mitral anulusun
genişlemesi ve ventrikülün sferikleşmesi mekanizmaya katkıda bulunan diğer faktörlerdir.
Mitral yetersizliğinde yaprakların karşı karşıya gelmesi tam kapanma için yeterli değildir.
İzovolumik kasılma sırasında artan sol ventrikül-sol atriyum basınç farkı (transmitral basınç
farkı) yaprakların karşılıklı temasını güçlendirerek tam kapanmayı sağlar105 Papiller kasların
mitral yaprakları kapanma hattından uzaklaşmasına neden olacak bir sol ventrikül yeniden
yapılanması ve mitral anulus genişlemesi durumunda kapak tam olarak kapanamaz ve sistol
sırasında mitral yetersizliği gözlenir. Tam kapanamayan mitral yapraklar arasındaki açıklık
efektif regürjitan orifis (ERO) olarak isimlendirilmektedir.Gerilen mitral yaprakların iki
boyutlu ekokardiyografideki görünümü mitral çadırlaşma (tenting) adını almıştır. Mitral
çadırlaşmanın alanının ölçümü ile ERO arasında kuvvetli bir ilişki söz konusudur106
Çadırlaşma alanı, parasternal uzun aksta ölçülen, mitral annulus düzlemi ile mitral yapraklar
arasında kalan alandır107 Sistolik valvuler çadırlaşma, sol ventrikül sistolik fonksiyonuna bağlı
fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliğinin en önemli belirleyicilerinden biridir.Çadırlaşma,
papiller kasın apikale veya her iki papiller kasın posteriyora yer değiştirmesi ile kuvvetle
ilişkilidir.107 Papiller kasların geometrisinde apikale doğru olan değişiklik mitral kapak ve
kordalar üzerinde gerilimi arttırarak yaprağın hareketini kısıtlar, koaptasyon süresini azaltır ve
21
regürjitan aralığı genişletir.Posterior yaprağın ayrılma açısındaki (excursion angle) azalma da
yine regürjitan fraksiyonunu arttırır. (Şekil-1)
Şekil-1.Normal koaptasyon (solda), papiller adalelerin yerdeğiştirmesi ve anuler genişlemeye ikincil olarak
gelişen yapraklardaki “tethering”e bağlı fonksiyonel iskemik mitral yetersizliği (sağda)
Yiu ve arkadaşlarının107 sol ventrkül sistolik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda
iskemik mitral yetersizliğinin belirleyicileri üzerine yaptığı bir çalışmada sol ventrikülde
meydana gelen bölgesel yeniden yapılanma sürecinde her iki posteriyor kasın posteriyora
doğru yer değiştirmesi daha geniş ERO ile ilişkili bulunmuştur. Ancak laterale doğru yer
değiştirme ile ERO arasında zayıf bir bağıntı mevcut olup papiller kasın başıyla sabit
intervalvular fibrosa arasındaki mesafe olan papiller-fibrosa mesafesi ile ölçülen papiller
kaslardaki apikale doğru yer değiştirme ERO ile belirgin derecede ilişkili bulunmuştur. Ayrıca
ERO ile mitral regürjitasyonu derecesi arasında kuvvetli bir ilişki vardır108
Fonksiyonel-iskemik yetersizliğinde üzerinde durulması gereken bir diğer etmen
transmitral basınç farkıdır (TMBF) Sol ventrikül sistolik kontraksiyonu ve sol atriyum
basıncı, sistolde TMBF nı belirleyen faktörlerdir. Mitral yaprakların sol ventrikül ve papiller
kasların geometrisindeki değişiklik nedeniyle tam olarak kapanamaması durumunda
normalden daha fazla bir transmitral basınç farkına ihtiyaç vardır ki bu da sistolik
fonksiyonları iyi olan bir ventrikül varlığında sağlanır. Sol ventrikül sistolik fonksiyonu
bozulduğunda, azalmış artmış sol atriyum basıncı ve azalmış bir sol ventrikül sistolik basınç
yükselmesi, TMBFnın düşmesi işe sonuçlanmakta ve bu durum mitral yaprakların
kapanamamasında önemli rol oynamaktadır109,110.Organik mitral yetersizliğinin tersine,
iskemik mitral yetersizliğinde regürjitan volüm sistol başında ve sistol sonunda daha çoktur
çünkü transmitral basınç farkı sistol ortasında en yüksek seviyede olup ERO nun azalmasını
sağlar. Ayrıca sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğunda sol ventrikül sistolik basınç
yükselme hızı azaldığı için mitral kapak kapanması gecikir ,dP/dt yi arttıran girişimlerin
22
iskemik mitral yetersizliğini azalttığı gösterilmiştir.7İ İskemik mitral yetersizliğinin oluşumuna
katkıda bulunan diğer faktörler ise mitral anulus genişlemesi ve sistolik anuler kasılamadaki
azalmadır. Mitral anulus kasılması sfinkter benzeri aktivite göstererek mitral yaprakların
kapanmasına yardımcı olur105,111 Mitral anulus kasılmasının zayıflaması veya asimetrik
kasılması bu etkiyi bozaral mitral yetersizliğine neden olur.
Fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliği için global bir sol ventrikül fonksiyon
bozukluğu şart değildir.Sol ventrikül bölgesel fonksiyon bozukluğu olup dilatasyonu olmayan
hastalarda da ciddi mitral yetersizliği meydana gelebilir107,112İnferiyor miyokard infarktüslü
hastalarda daha az sol ventrikül ve mitral anulus genişlemesi meydana gelmesine rağmen
anteriyor miyokard infarktüs geçiren hastalara göre daha ileri iskemik mitral yetersizliği
olduğu gösterilmiştir.
Global sistolik fonksiyon bozukluğu olan dilate kardiyomiyopatili hastalar ile bölgesel
fonksiyon bozukluğu daha belirgin olan iskemik kardiyomiyopatili arasında fonksiyoneliskemik mitral yetersizliği mekanizması açısından bazı farklılıklar bulunmaktadır. İskemik
kardiyomiyopatili hastalarda sol ventrikül boşlukları ve mitral anulus dilatastonu global
sistolik fonksiyon bozukluğu olan dilate kardiyomiyopatili hastalara göre daha az olmasına
rağmen mitral yetersizliğinin derecesi hemen hemen aynıdır112.Dilate kardiyomiyopatili
hastalarda her iki mitral yaprakçığın sistolik deformasyonu huni şeklindeyken (mitral
çadırlaşma), bölgesel fonksiyon bozukluğunda genellikle arka yaprak huni şeklinde, ön yaprak
prolapsus benzeri deformite göstermektedir. Böylece iskemik kardiyomiyopatide mitral
yetersizlik jetinin, eksantrik komponenti mevcutken; dilate kardiyomiyopatide santral jet
akımı görülür.Ayrıca dilate KMP li hastalarda mitral anulus genişlemesi halka
görünümündeyken, bölgesel yeniden şekillenme durumunda asimetrik durum meydana
gelir112.
İskemik mitral yetersiziliği ve “remodeling”
Hem iskemik hem de dilate kardiyomiyopatili hastalarda papiller kasların
pozisyonlarındaki değişiklikler mitral kapak kapanmasında çadırlaşmaya, ve yaprakçıkların
tam olarak kapanamamasına yol açar, ve mitral yetersizliği ortaya çıkar. Sol ventrikül şeklinin
elipsten daha yuvarlak sferik bir şekle dönüşmesi LaPlace kanunu gereği problemi daha da
arttırır ve tabloya volüm yükü de eklenir. Anulus boyutlarındaki artma ve papiller kas
dizilimindeki bozulma kaçağın miktarını arttırarak bir kısır döngünü başlatır. “Mitral
yetesizliği mitral yetersizliğini doğurur”. Her ne kadar mitral yetersizliği ard yükü azaltan
bir lezyon olarak bilinirse de yetersizliğe bağlı ventrikülde meydana gelen dilatasyon LaPlace
23
eşitliğindeki ( stress = pressure *radius / thickness ) yarıçapı arttırır. Dolayısıyla yetersizliğin
sol ventrikül geometrisi üzerindeki etkisi, ard yük azalıyor olmasına rağmen ventrikülün duvar
geriliminin giderek artmasıdır. Bu durum sol ventrikülün performansını kötüleştirir ve
hemodinamik bozukluğun ilerlemesine yol açar.
İskemik mitral yetersizliğinde klinik ve tanı
Semptomatik koroner arter hastalığı olan ve kalp kateterizasyonu yapılan hastaların %
10.9 ile %19 unda ve miyokardiyal revaskülarizasyon uygulanan hastaların %3.5-7.0 sinde
iskemik mitral yetersizliği bulunmaktadır ve bu hastaların çoğunda yetersizliğin derecesi kalp
yetersizliği olmaksızın 1+ veya 2+ olarak değişmektedir93.
Fonksiyonel iskemik mitral yetersizliği olan, özellikle iskemik kardiyomiyopati ve
düşük şiddetli apikal sistolik üfürüm ile presente olan hastalarda mitral yetersizliğinin
derecesinin doğru tahmin edilememesi önemli bir risk teşkil etmektedir. Organik mitral
regürjitasyonu olan hastalarda üfürümün derecesi ile regürjitan hacmi arasında iyi bir ilişki
mevcuttur, fakat düşük kardiyak debi nedeniyle ciddi fonksiyonel mitral yetersizliği görülen
hastalarda üfürüm düşük şiddetli olabilir. Sol ventrikül sistolik fonksiyonun bozulmasına
bağlı olarak sol ventrikül basınç yükselmesi hızı azalır ve sol atriyum basıncı artar. Böylece
transmitral basınç farkı azalır ve üfürümün şiddeti azalır. Düşük şiddetli üfürümü olan
hastalarda yetersizliğin derecesi eser veya hafif olarak değerlendirilmemeli ve hastalara
mutlaka ekokardiyografik inceleme yapılmalıdır.
Organik mitral yetersizliğinde sol ventrikülün volüm yüklenmesine bağlı olarak 3. kalp
sesi duyulur. Bir başka deyişle 3. kalp sesi mitral yetersizliğinin derecesinin ciddi olduğunu
gösterir. Fonksiyonel mitral yetersizliğinde ise 3. kalp sesi kalp yetersizliğindeki sol
ventrikülün dolum basınçlarının artması ve restriktif tipte doluş ile ilişkilidir.
Mitral yetersizliğinde tanısal incelemelerin esas amacı, koroner arter anatomisini,
koroner arter hastalığının ciddiyetini, mitral yetersizliğinin derecesini, mekanizmasını ve sol
ventriküldeki sistolik fonksiyon bozukluğunun ciddiyetini tespit etmektir.
Mitral yetersizliğinin teşhisinde üfürümün tanısal değeri oldukça sınırlıdır113 EKG
genellikle önceden geçirilmiş bir miyokard infarktüsünü gösterir93. Aritmi sıklığı değişmekle
beraber atriyal fibrilasyon oldukça sıktır. Kalp yetersizliği olmayan ve hafif derecede mitral
regürjitasyonu olan hastalarda göğüs röntgeninde kalp boyutları normaldir veya hafif artmıştır.
Orta-ileri mitral regürjitasyonu olan ve/veya ciddi sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu
olan hastalarda ise kalp genellikle büyüktür ve sol atriyum da genişlemiş olarak izlenir.
24
Fonksiyonel-iskemik
mitral
yetersizliğinin
tanısının
konmasında
ve
derecelendirilmesinde en etkili ve güvenilir yöntem ekokardiyografik incelemedir. İki boyutlu
ekokardiyografik incelemede mitral kapak yapısının normal olup hareket kısıtlılığının ve
sistolik çadırlaşmanın gösterilmesi tanı için gereklidir. Ekokardiyografi ayrıca mitral doluş ve
pulmoner venöz doluş parametrelerini, bölgesel duvar hareket bozukluklarını ve global sol
ventrikül fonksiyonunu etkin bir biçimde ortaya koyabilir. İskemik mitral yetersizliğinin
kantitatif olarak değerlendirilmesi oldukça önemli bir konudur. Konvansiyonel renkli akım
Doppler incelemesindeki regürjitan jetin büküklüğü ve genişliği gibi kalitatif parametreler
kalbin hemodinamik yüklenmesinden (ön yük ve ard yük gibi), ve transduser frekansı, gain
ayarları, ve pulse repitition frequency (PRF) gibi ekokardiyografi cihazının ayarlarından
oldukça etkilenir Ayrıca egzantrik mitral yetersizliği mevcut ise jet alanı jetin sol atriyum
serbest duvarına çarparak hız ve momentum kaybetmesi nedeniyle var olduğundan daha az
olarak değerlendirilir (Coanda etkisi). Bu nedenle mitral yetersizliğinin sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi için kantitatif yöntemlere ihtiyaç vardır. Bunlardan PISA metodu rutin
klinik kullanımda zaman alıcı olmasına rağmen oldukça etkin ve doğru sonuç veren bir
kantitatif yöntemdir.
vi. Mitral yetersizliğinin kantitatif olarak değerlendirilmesi, PISA (proximal
isovelocity surface area) yöntemi
PISA yöntemi, kan akımının, regürjitan bir orifise yaklaştıkça hızı sürekli artan ve çapları
giderek daralan, kabaca hemisferik şekilli tabakalar oluşturturduğuna dayanan hemodinamik
prensibe dayanır. Renkli akım görüntüleme bu hemisferlerden, kullanılan cihazın Nyquist
limitine denk gelen birini görüntüleyebilmemizi sağlar (şekil-2).
25
Şekil-2: “Flow convergence yöntemi, Va: aliasing hızı, r. PISA çapı.
Eğer Nyquist limit “flow convergence” nin hemisferik bir şekle büründüğü değere
ayarlanabilir ise, bu regürjitan orifisten geçen akımın hızı (ml/sn) hemisferin yüzey alanı (2 π
r2 ) ile “aliasing” velositenin çarpımından hesaplanabilir. Yine en yüksek PISA çapının en
yüksek regürjitan akım ve regürjitasyon hızında (m/sn) oluştuğunu kabul edersek etkin
regürjitan orifis alanı (EROA) şu formül ile hesaplanabilir: (şekil-3)
Şekil 3: Etkin regürjitan akım alanının hesaplanması, r: PISA çapı, Va: “aliasing” hızı, PkVreg: CW Doppler ile
ölçülen en yüksek mitral yetersizlik akım hızı
Renkli Doppler görüntüleme ile PISA çapının ölçümü iyi sınırlı hemisferik bir “flow
convergence” gözlenene kadar “aliasing” hızının ayarlanmasını gerektirir. Bu alt hızın mitral
yetersizlik jeti yönünde düşülmesi ile yapılabileceği gibi Nyquist limitin düşülmesi ile de
yapılabilir (ancak duvar filtresinin düşmemesi ilk yöntemin avantajıdır.) bu ayarlamalar
yapıldıktan sonra oluşan hemisferik şeklin tabanı tam anlamı ile düz değilse yani 180
derecelik bir açı oluşturmuyor ise bulunan EROA üzerinde açı düzeltmesi yapılır
(EROA×α/180).
PISA yöntemi güvenilir bir yöntem olmasına karşın bazı dezavantajları da mevcuttur.
Herşeyden önce birden fazla jetin bulunduğu durumlarda kullanışlı değildir ve egzantrik
26
jetlerin varlığında ölçüm zorlaşmaktadır. Yine hemisferik çap ölçümü yapılırken görüntü
çözünürlüğü ile ilişkili sorunlardan dolayı herzaman regürjitan orifisi ve hemisferin “aliasing”
sınırını seçmek kolay olmayabilir. Bu noktada yapılacak bir ölçüm hatası formül gereği
katlanacağı için (r2) sonuçları belirgin biçimde etkileyebilir.
Mitral yetersizliği ASE (American Society of Echocardiography) tarafından kantitatif olarak
şu şekilde sınıflandırılmaktadır:
V.C.(mm)
R.V (ml)
R.F.(%)
EROA(mm2)
HAFİF
< 0.3
<30
<30
<0.20
ORTA
0.3-0.69
30-44 45-59
30-39 40-50
0.20-0.29 0.30-0.39
İLERİ
>0.7
>60
>50
>0.40
Tablo-3: Mitral yetersizliğinin sınıflandırılması: V.C: vena kontrakta, R.V: Regürjitan volüm, R.F: regürjitan
fraksiyon.
Fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliğinin derecelendirilmesinde belirlenen eşik
değerleri organik mitral yetersizliğinden biraz daha farklıdır. İleri mitral yetersizliğini
belirleyen regürjitan volüm ve ERO organik MY de sırasıyla 60 ml ve 40 mm2’ nin üzerindeki
değerler iken, prognozla ilgili veriler dikkate alındığında bu değerler iskemik mitral
yetersizliğinde 30 ml ve 20 mm2 dir114,115,116. Organik patolojilerde ERO sistol boyunca çok
değişmez, ancak iskemik mitral yetersizliğinde ERO sistol esnasında mitral anulus
kontraksiyonuna ve transmitral basınç farkına göre değişmekte , sistol ortasında en küçük,
sistol başında ve sonunda enyüksek değerlere ulaşmaktadır. PISA metodu ile değerlendirilen
ERO ölçülen andaki orifis alanını vermektedir. Ayrıca sistolik basınç yükselme hızı, sistol
süresi gibi faktörler regürjitan volümü belirlemede önemlidir.
Anjiyografi tanısal amaçlı olarak yaygın yaygın kullanılmasına rağmen bazı teknik
kısıtlamaları mevcuttur, valvuler anatomiyi ve mitral yetersizliğinin nedenini göstermekte
yetersiz kalır. Böbrek fonksiyonları bozulmuş olan hastalarda anjiyografiden özellikle
kaçınılmalıdır93
Dobutaminin miyokard üzerine etkileri
Dobutamin, dekompanse kalp yetersizlikli hastalarda miyokardın kasılma gücünü
geçici olarak arttırmada sıklıkla kullanılan sentetik bir katekolamindir. İsoproterenolün
kimyasal yapısının modifikasyonundan elde edilir117.
Klinik kullanımda olan dobutamin, pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı
“enantiomer”in rasemik bir karışımından oluşmaktadır ve bu karışım hem ß1 hem de ß2
27
reseptörlerini 3:1 oranında uyarır. Bu arada pozitif enentiomer alfa reseptörlerine bağlanır
ancak onları uyarmazken, negatif enantiomer hem ά1 hem de ά2 reseptörlerini uyarır.
Dobutaminin her iki enantiomerinin ά reseptörlerine bağlanması karışık bir yanıta yol açarken
periferik ß2 reseptörlerinin bu etkiye eklenmesi ağırlıklı yanıtın vazodilatasyon şeklinde
olmasına yol açar. Bu nedenle düşük dozlarda (<= 5 mcg/kg) net etki aortik impedansın
azalması ve ventrikülo-vasküler eşleşmenin iyileşmesi şeklindedir. Daha yüksek dozlarda ise
dobutaminin negatif enantiomeri ά1 adrenerjik agonist etki göstermeye başlar ve başlangıçta
gerçekleşen vazodilatasyonun sürekli olmasını engeller. Bu parsiyel agonistik etkinin sonucu
önyük ve ard yükte kaydadeğer değişimin olmaması ve 10 mcg ın altındaki dozların belirgin
taşikardiye yol açmamasıdır118-19.
Bu özellikleri nedeni ile stres ekokardiyografide kullanılan dobutamin düşük dozlarda
inotropik etki gösterirken daha yüksek dozlarda (> 10 mcg) ağırlıklı olarak kronotropik etki
gösterir. Periferik etkileri ise yine doz bağımlıdır, net etki vazodilatasyon veya
vazokonstriksiyon şeklinde olabilir, üstelik cevabın türünü doz aralığı ile ilişkilendirmek
herzaman kolay olmayabilir. Bu etkileşimlerin net sonucu kontraktilite ve kalp hızında artış ve
sonuç olarak miyokardiyal oksijen tüketiminin artışıdır. Eğer koroner akım rezervi sınırlı ise
nihayetinde sunum-gereksinim dengesizliğinden dolayı iskemi gelişecektir.
Stres ekokardiyografide dobutamin infüzyonuna 5-10 mcg/ kg dozlarında başlanır ve
her 3 dakikada bir doz 10, 20, 30, 40 mcg seviyelerine çıkartılarak hedef kalp hızına
ulaşılmaya çalışılır. Hedef kalp hızına bu dozlarla ulaşılamazsa 0.5 mg lık dozlar halinde
(toplam 2 mg) atropin verilir.
Heinle ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada120 dobutamin stres ekokardiyografinin
mitral yetersizliği üzerine etkilerini araştırmışlar ve sol ventrikül yetersizliği olan hastalarda
dobutaminle MY de azalma ortaya koymuşlardır. Bu olumlu etkinin mekanizması tam olarak
bilinmemekle birlikte dobutaminin vazodilatör ve inotropik etkilerinin mitral orifis
açıklığında ve miyokardın ard yükünde (afterload) meydana getirdiği azalmaya bağlı olabilir121
Ayrıca ventrikülde duvar hareket bozukluğu olmaksızın global sol ventrikül fonksiyon
bozukluğu olan hastalarda mitral kapakların tam kapanamamasına bağlı olarak iskemik mitral
yetersizliğinin oluşabildiği bilinmektedir102 .Bu hastalarda dobutamin miyokardın kasılma
gücünü, mitral kapakların kapanmasını sağlayan faktörlerden biri olan transmitral basınç
farkını arttırarak mitral yetersizliğinin azalmasını sağlayabilir. In vitro çalışmalar transmitral
basınç farkının artması ile etkili regürjitan orifisin azaldığını ortaya koymaktadır. Ancak
ventrikül içi asenkronisi olan hastalarda dobutamin infüzyonunun transmitral basınç farkını ve
dP/dt değerini asenkronisi olmayan hastalardaki kadar artırıp artırmadığı, artırıyor ise bunun
28
mitral yetersizlik parametreleri üzerine olumlu etkisinin olup olmadığı bilinmemektedir ve
tezimizin de araştırma konularından biri budur.
dP/dt
M-mod ve iki boyutlu ekokardiyografik incelemeler ile elde edilen çeşitli ejeksiyon faz
indeksleri sol ventrikül sistolik fonksiyonun değerlendirilmesinde kullanılmışlardır. Bu
indeksler sol ventrikül ön yükünden (preload) önemli derecede etkilenmektedirler. Diğer
yandan izovolümik kontraksiyon fazı esnasında ölçülen basınç yükselme hızı “rate pressure
rise” (RPR= dP/dt) preload dan göreceli olarak bağımsız ve miyokard kontraktilitesindeki
değişiklikleri sağlıklı olarak yansıtabilen önemli bir parametredir. Mitral yetersizlik jetinin
hızını büyük oranda sol atriyum ve sol ventrikül basınçları arasındaki ilişkinin zaman
içerisindeki değişimi belirler. Kronik mitral yetersizliği olan ve sol atriyal kompliyansı iyi
olan hastalarda sol atriyal basınç izovolümik kontraksiyon esnasında belirgin bir biçimde
değişmez. Bu nedenle pre-ejeksiyon fazında ölçülen dP/dt ventrikülün sistolik performansı
hakkında veriler sağlar122,123,124,125. Mitral yetersizlik jetinin continuous-wave Doppler
analizinden birim zamandaki sol ventrikül basınç yükselme hızı hesaplanabilir. İzovolümik
kontraksiyon esnasında sol atriyum basıncında belirgin bir değişiklik yoktur, dolayısıyla bu
zaman aralığında mitral yetersizliği hızındaki değişiklikler dP/dt yi yansıtır. Genellikle mitral
yetersizliği hız spektrumundaki 1 m/sn ve 3m/sn arasındki zaman aralığı ölçülür. Bernoulli
eşitliği kullanılarak 1 m/sn den 3 m/sn ye kadar olan basınç değişikliği (4x32-4x12) 32 mmHg
olarak hesaplanır ve dP/dt= 32mmHg /zaman (saniye) dir. (Şekil-4) Yapılan pek çok çalışma
invazif olmayan Doppler metodu ve kateter ile elde edilen dP/dt değerleri arasında oldukça iyi
korelasyon bulunduğunu göstermiştir. Normal bir kalpte basınç yükselme hızı (RPR) saniyede
1200 mmHg den fazla iken 400 mmHg nın altındaki değerler ciddi sol ventrikül sistolik
fonksiyon bozukluğuna işaret eder. Belirgin mekanik senkronizasyon bozukluğu varlığında
(sol dal bloğunda olduğu gibi) dP/dt deki azalma sol ventrikülün verimsiz bir biçimde
kasılmasındankaynaklanmaktadır. Akut hemodinamik çalışmalar “biventriküler” kalp pili
uygulamaları esnasında dP/dt değerlerinde anlamlı iyileşmenin olduğunu göstermiştir. Ayrıca
sol ventrikül elektromekanik senkronizasyon kusurunun hassas bir göstergesi olarak, sol
ventrikül maksimal basınç yükselme hızındaki düşüşün (<700 mmHg ) kullanılabileceği öne
sürülmüştür65,66. .Oğuz ve ark yaptığı çalışmada67 sol ventrikül dP/dt sinin %22 den fazla
artması halinde hastaların kardiyak resenkronizasyon tedavisinden yararlanma ihtimalinin
yüksek olduğu vurgulanmıştır.
29
“Strain” ve “strain rate” görüntüleme
Miyokard veya anulus üzerindeki bir noktanın sabit bir noktaya karşı (cursor) hareketinin
kaydedilebilmesi “receiver gain”lerinin ve frekans filtrelerinin ayarlanmasını gerektirir, çünkü
miyokard ve diğer kalbe ilişkin dokuların hareketleri kan akımı ile kıyaslandığında daha
yüksek amplitüdlü buna karşın daha düşük frekanslıdır. İşte doku hareketlerinin
görüntülenebilmesini sağlıyan bu teknik Doku Doppler Görüntüleme veya TDI (Tissue
Doppler İmaging) olarak adlandırılır.
Şekil-4: Mitral yetersizlik trasesinden dP/dt nin hesaplanması
TDI ın dezavantajı aktif doku hareketi ile dokunun pasif hareketini (örneğin kalbin
translasyonel hareketleri gibi) birbirinden ayırd edememesidir. Bu sorunun üstesinden gelmek
için geliştirlen yöntem “strain rate” görüntüleme yöntemidir ve aslında doku Doppler
görüntülemenin bir uzantısıdır. Bölgesel duvar hareketlerinin yüksek çözünürlükte
incelenmesini sağlayan bu yöntem miyokard üzerindeki iki noktanın eş zamanlı hareketlerinin
ve bunun yanısıra bu iki nokta arasındaki nisbi uzaklığın belirlenmesi prensibine dayanır.
Strain boyutu olmayan bir ölçüdür ve incelenen objenin deformasyonunu ifade eder:
30
S= (L-L0)/ L
Bu formülde L orijinal uzunluğu, L0 ise anlık uzunluğu ifade eder. “Strain rate” “strain” in
zaman içerisindeki değişimini ifade eder (1/ sn), “strain rate” doku uzunluğundaki aktif
değişim yerine karşılaştırılan iki noktanın velositelerindeki değişimden de hesaplanabilir
(cm/sn/cm=1/sn);
S=(V1-V2)/ L
Pozitif “strain rate” aktif kontraksiyonu, negatif değerler relaksasyonu veya 2 nokta
arasındaki uzaklaşmayı ifade eder126-30
Papiler kasları destekleyen mediyal ve lateral segmentlerin senkronizasyon bozukluğu
kalp yetersizlikli hastalarda diğer faktörlerden bağımsız olarak fonksiyonel mitral
yetersizliğinin derecesini arttırabilir.
Biz aşağıda bulguları sunulan çalışmamızda miyokard segmentleri arasındaki
bozulmuş uyarılma sıralamasının resenkronizasyon tedavisi ile düzeltilmesinin sol ventrikül
sistolik basınç yükselme hızından bağımsız olarak fonksiyonel mitral yetersizliğini üzerindeki
etkilerini, araştırmayı amaçladık. Bunun için hastaların biventriküler pilleri çalısır durumda,
ve takiben pilleri kapatıldığı esnada dP/dt leri, transmitral basınç farkları, Pısa metodu ile
ERO ları ve strain-rate ile asenkroni indeksleri hesaplanmıştır. Biventriküler pilleri kapatılan
hastaların çoğunda dP/dt değerlerinde düşmeler meydana geldiğinden bu değerler dobutamin
perfüzyonu ile pil seviyesine yükseltilmeye çalışılarak eş sistolik basınç yükselme hızı
sırasında hastaların fonksiyonel mitral yetersizliklerinin derecesi ve transmitral basınç farkları
tekrar değerlendirilmiş ve sistolik performans değerlerinden bağımsız olara tek başına
senkronizasyon
kusurunun
düzeltilmesinin
mitral
yetersizliğiyle
olan
ilişkisi
değerlendirilmiştir.
MATERYAL VE METOD
Çalışma hastaları
Çalışmamıza iskemik kardiyomiyopatisi (n=6) ve idiyopatik dilate kardiyomiyopatisi
(n=12) olan toplam 18 hasta dahil edilmiştir.6 hasta bayan, 12 hasta erkek cinsiyetini
oluşturmakta olup hastaların ortalama yaşları 61±10 dur.. Hastaların tümünde ciddi sistolik
kalp yetersizliği (transtorasik “biplane” ejeksiyon fraksiyonu ortalama 22±5.6 ), renkli akım
Doppler ekokardiyografi ile tespit edilen fonksiyonel mitral yetersizliği ve belirgin derecede
fonksiyonel kısıtlılık (NYHA sınıf 3/4) mevcuttur. Yine tüm hastalarımızda kardiyak
resenkronizasyon tedavisi amacıyla sağ ventrikül apekse ve koroner sinüs yoluyla sol
31
ventriküle yerleştirilmiş biventriküler pil elektrodları mevcuttur. Hastalar resenkronizasyon
tedavisinin yanısıra diüretikler, ACE inhibitörleri,dijital glikozidleri ve tolere ettikleri ölçüde
beta-blokerler ile tedavi görmektedirler. Yerel etik komite çalışma protokolünü onaylamış ve
tüm hastalar bilgilendirilerek onayları alınmıştır.
Ekokardiyografik protokol
Ekokardiyografik incelemeler 2.5-3.5 MHz geniş band transdüser kullanılarak Vivid 7
Dijital ultrason cihazı (Vingmed Ultrasound, GE) ile yapılmıştır. Sol ventrikül çapları iki
boyutlu görüntüleme kılavuzluğunda M-mode ile ölçülmüştür. Sol ventrikül sistol ve diyastol
sonu volümleri ve ejeksiyon fraksiyonları apikal dört ve iki boşluk görüntülerden Simpson
yöntemi kullanılarak hesaplanmıştır. Tüm hastalar biventriküler pilleri açık ve kapalı iken sol
lateral supin pozisyonda standart iki boyutlu ve Doppler ekokardiyografik incelemeye tabi
tutulmuşlardır. Pil kapalı iken dP/dt leri düşen hastalarda dP/dt yi pilin aktif olduğu değerlere
yükseltmek için sırasıyla 5, 10, 20 ve 40µgr/kg/dak dan dobutamin infüzyonu yapılmıştır.
Amaçlanan dP/dt değerine ulaşıldığında dobutamin infüzyonu kesilmiştir, 40 μgr/kg/dak
dozuna rağmen dP/dT değeri yükselmeyen hastalara daha fazla dobutamin verilmemiştir.Tüm
hastaların biventriküler pilleri açık iken renkli Doppler akım ve PISA metodu kullanılarak
efektif regürjitan orifisleri ve regürjitan hacimleri, strain rate görüntüleme ile asenkroni
indeksleri, Bernoulli eşitliği ile transmitral basınç farkları ve Doppler metodu kullanılarak
mitral yetersizliği ile diyastolik doluş süreleri hesaplanmıştır.(Şekil-5) Takiben pil
kapatıldıktan sonra 5, 10, 20 ve 40 µgr/kg/dak dozlarda yapılan dobutamin perfüzyonu
sırasında hastaların tüm bu ölçümleri tekrarlanmış ve bu parametrelerdeki değişimler
incelenmiştir. Biventriküler pillerin açık ve kapalı moduna programlanması ekokardiyografik
inceleme esnasında hasta hasta hareketsiz konumda iken yapılmıştır.
İ. Sol ventrikül dP/dt ölçümü
Mitral yetersizlik akımının CW Doppler trasesi apikal dört ve iki boşluk görüntülerden
elde edilmiştir. Ultrason akımının mitral yetersizlik akımının yönüne paralel olmasına azami
dikkat gösterilmiş, düzgün kenarlı spektral Doppler trasesinin elde edilebilmesi için “gain”,
“kompres”, duvar filtresi ve hız skalası ayarları optimum düzeyde ayarlanmıştır. Mitral
yetersizlik süresi ölçülmüş ve sol ventrikül dP/dt si CW Doppler trasesinden “rate pressure
rise”(RPR) metodu ile ölçülmüştür. Kısaca velositenin 1 m/sn’den 3 m/sn ‘ye çıkmasına kadar
geçen süre CW Doppler trasesinde ölçülmüştür. Daha sonra bu velositeler arasında Bernoulli
32
eşitliğine göre hesaplanan (P= 4V2) basınç farkı (36 mmHg- 4mmHg ) ölçülen zaman
aralığına bölünmüştür.
Şekil-5: Mitral yetersizliği ve diyastolik doluş sürelerinin hesaplanması
İİ. Transmitral basınç farkı ölçümü
Transmitral basınç farkı sistol esnasında sol ventrikül ve sol atriyum basınçları
arasındaki fark olarak tanımlanmıştır. Mitral yetersizliği varlığında maksimal transmitral
basınç farkı, mitral yetersizlik jetinin CW Doppler trasesinden Bernoulli eşitliği (4xMR Max
velosite2) kullanılarak hesaplanmıştır. (Şekil-6)
33
Şekil 6: Transmitral basınç farkının ölçümü
İİİ. Asenkroni indeksinin ölçümü
İki ayrı miyokard segmentinin maksimum sistolik strain değerlerinin veya izovolümik kasılma
esnasında ölçülen strain değerlerinin ortaya çıkması için gereken sürenin kıyaslanması ve
aradaki farkın hesaplanması ile asenkroni indeksi hesaplanmış olur. Çalışmamızda lateral
duvar ile interventriküler septumun strain değerlerine göre saptanan izovolümik aktif kasılma
zamanlamaları arasındaki fark asenkroni indeksi olarak alınmıştır.(Şekil-7)
İstatistik
Sol vetrikül dP/dt si ile ERO arasındaki ilişki lineer regresyon analizi ile
değerlendirilmiştir. Veriler ortalama ± SD şeklinde ifade edilmiş ve p değeri < 0.05 anlamlı
olarak kabul edilmiştir. Hesaplamalar ticari bir yazılım olan SPSS 11.0 versiyonu kullanılarak
bilgisayar ortamında yapılmıştır. Biventriküler pil açık ve kapalı iken elde edilen veriler
Wilcoxon testi ile analiz edilmiştir.
Ölçülen PISA ve Doppler zaman intervallerinin tekrarlanabilirliği ilk 10 ardışık
hastada iki ayrı gözlemci tarafından alınan iki bağımsız ölçümlerden elde edilen değerler
(gözlemciler arası değişkenlik) ile her bir hastada tek bir gözlemci tarafından farklı
zamanlarda yapılan iki bağımsız ölçümün (gözlemci içi değişkenlik) arasındaki ortalama
34
farkların hesaplanması ile değerlendirilmiştir.Sonuçlar ilk ölçümlerin yüzdeleri olarak ifade
edilmiştir.
Şekil 7 . Asenkroni indeksinin hesaplanması
BULGULAR
Çalışmamız ciddi sistolik kalp yetersizliği olan hastaları içermektedir ve hastaların
ortalama ejeksiyon fraksiyonları %22±5.6 olarak hesaplanmıştır.(Tablo4)
___________________________________________________________________________
Hasta sayısı:
18
Bay/Bayan
12/6
NHYA 2/3
13/5
Yaş
61±10
KAH
6
35
DKMP
12
QRS genişliği msn
170±25
EDV
288±87
ESV
227±80
EF%
22±5.6
Tablo 4:Hastaların klinik karakteristikleri
Toplam 18 hastanın kendi ritminde ve biventriküler uyarım sırasında dP/dt leri
ölçülmüş ve 10 hastada dP/dt değeri biventriküler pil kapatıldığında anlamlı derecede
azalmıştır. (838±190 vs 444±72, p<0.01) Takiben bu hastalara 5, 10, 20 ve 40 µgr/kg/dak dan
dobutamin infüzyonu uygulanarak pil açık iken saptanan değerlere ulaşılmaya çalışılmıştır.
İnfüzyon, istenen dP/dt değeri elde edildiğinde durdurulmuştur.Bununla beraber 8 hastada ise
pil açık iken saptanan dP/dt değeri (ortalama dP/dT=603±134) olup pil kapalı konumda
anlamlı bir değişiklik göstermemiştir.(dP/dt=592±156, p=0.679). 14 hastada ise biventriküler
pil açık konumda saptanan dP/dt değerleri pil kapalı konuma getirildiğinde belirgin derecede
azalmış, ancak bu hastalarda dobutamin infüzyonuna rağmen pil çalışır durumundaki
değerlere ulaşılamadığından, hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Hastalarımızda biventriküler
pil açık iken asenkroni indeksi ortalama 31±9 msn olup pil kapalı konuma getirildiğinde
senkronizasyon kusuru artmakta ve bu değer 52±20msn ye ulaşarak istatistiksel olarak
belirgin derecede anlamlılık göstermektedir. (p < 0.0001)
Çalışmaya dahil edilen toplam 18 hastanın verileri incelendiğinde bu hastalarda eş
sistolik performans göstergeleri varlığında (dP/dt, transmitral basınç farkı) efektif regürjitan
orifis, ve regürjitan volümda istatiksel olarak oldukça anlamlı azalma tespit edilmiştir. (p
değerleri sırasıyla <0.001, ve p=0.003) Mitral yetersizliği süresi, değişkenlik göstermekte olup
pil açık iken ortalama 458±61 msn, pil kapatıldığında ise bu süre uzayarak 482±79 msn ye
ulaşmaktadır. Ancak bu değişim istatistiksel olarak zayıf bir anlamlılık göstermektedir.
(p=0.046) Doppler zaman intervalleri ve hızları için gözlemci içi değişkenlik oranları sırası ile
%4±3 ve %4± 2 gözlemciler arası değişkenlik ise sırasıyla %6±4 ve %5±3 olarak
36
hesaplanmıştır.PISA metodu ile efektif regürjitan orifis ve regürjitan volüm hesaplamalarında
ise gözlemçi içi değişkenlik %7±6, gözlemciler arası değişkenlik ise %5±3 tür.(Tablo4)
Pil açık
Asenkroni
indeksi msn
dP/dt
Maks.transmitral
basınç farkı
PISA çapı
MR VTI
MR V max
EROA
Regürjitan
Volüm
MR süresi
Diyastolik doluş
süresi
31±9msn
Pil kapalı (sistolik performans
göstergeleri değişmedi veya dobutamin
ile artırıldı)
52±20msn
P<0.0001
845±204mmHg/sn 829±223mmHg/sn
111.4±25.6mmHg 102.7±19.5mmHg
P=0.559
P=0.077
0.29±0.05cm
172.8
5.20±0.62m/sn
0.037±0.016cm2
6.64±2.07ml
0.40±0.14cm
169.7±35
5.12±0.60m/sn
0.076±0.049cm2
14.39±6.69ml
P=0.001
P=0.678
P=0.645
P<0.0001
P=0.003
458±61msn
304±52msn
482±79msn
293±46msn
P=0.046
P=0.151
Tablo5: Çalışma sonuç verileri
TARTIŞMA
Dilate kardiyomiyopatili hastalarda görülen fonksiyonel mitral yetersizliğinde mitral
kapağın yapraklarının koaptasyonunu ve mobilitesini etkileyen pek çok farklı mekanizma rol
oynamaktadır. Bunların arasında sol ventrikül genişlemesi, sol ventrikülün yeniden
şekillenmesi nedeniyle artan sol ventrikül sferisitesi ve mitral anulus çapı olmakla beraber
papiler kasların apikale ve posteriyora doğru yer değiştirmesi, papiler kas-anuler açıda azalma
ve bir kapatıcı kuvvet olan sistolik transmitral basınç farkındaki azalma mitral yaprakların
koaptasyonunu bozarak fonksiyonel-iskemik mitral yetersizliğinin gelişmesinde temel
mekanizmayı oluşturmaktadırlar.
Papiler kasların mitral yaprakların kapanma hattından uzaklaşmasına neden olacak bir
şekilde yeniden yapılanması ve mitral anulus genişlemesi durumunda kapak tam olarak
kapanamaz ve sistolik mitral yetersizliği meydana gelir.Gerilen mitral yaprakların iki boyutlu
ekokardiyografideki görünümüne mitral çadırlaşma (mitral tenting) denilmektedir.Yapılan
çalışmalarda papiler kasların apikal ve posteriyora doğru yer değiştirmeleri lateral ve
anteriyora doğru yer değiştirmelerine göre daha fazla çadırlaşma ve daha büyük efektif
regürjitan orifis ile birlikte olduğunu göstermektedir. Bu bulgular fonksiyonel mitral
37
yetersizliği için esas belirleyici faktörün ister global .ister bölgesel olsun sol ventrikül yeniden
şekillenmesinin
papiler
kas
geometrisi
üzerindeki
etkisinden
kaynaklandığını
düşündürmektedir.
Fonksiyonel mitral yetersizliğini belirleyen çok önemli bir diğer parametre ise
sistoldeki sol ventrikül ve sol atriyum arasındaki transmitral basınç farkıdır. Bu kuvvet
sistolde mitral yaprakların karşı karşıya gelmelerini sağlayarak mitral kapağın kapanmasına
yardımcı olur. Sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda azalmış sol ventrikül
sistolik basıncı ve artmış sol atriyum basıncı nedeniyle transmitral basınç farkı azalır, bu
durum ise mitral yetersizliğinin artmasına neden olur. Yapılan çalışmalar sistolik fonksiyon
bozukluğu olan hastalarda kardiyak resenkronizasyon tedavisi ile sol ventrikül dP/dt sinde ve
dolayısıyla sistolik transmitral basınç farkında artma sağlandığını ve bunun da efektif
regürjitan orifisi ve regürjitan volümü azaltığını göstermektedir.
Bizim çalışmamızda 10 hastada biventriküler pil açık konumdan kapalı konuma
getirildiğinde hastaların dP/dt ve transmitral basınç farklarında anlamlı düşmeler meydana
gelmiş, mitral yetersizliği süresi, efektif regürjitan orifis ve regürjitan volümlerde ise artma
gözlenmiştir. Bu bulgu dilate kardiyomiyopatisi ve sol dal bloğu olan hastalarda kardiyak
resenkronizasyon tedavisinin mitral kapak koaptasyonunu bozan gerici kuvvetlerin etkisini
azaltarak fonksiyonel mitral yetersizliğinde azalma sağladığını göstermektedir.Takiben bu
hastalarda pil kapatıldıktan sonra yapılan dobutamin infüzyonu ile dP/dt değeri pilin açık
konumda olduğu değere ve benzer transmitral basınç farkına ulaşılmıştır. Çalışmamızdaki 8
hastada pil açık iken saptanan dP/dt değerleri ve transmitral basınç farklarında pil
kapatıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir.Bu benzerliğin kardiyak
resenkronizasyon tedavisine bağlı sol ventriküldeki kronik tersine yeniden şekillenmeden
(reverse remodelling) kaynaklandığı düşünülmektedir. Kardiyak resenkronizasyon tedavisinin
kalp fonksiyonları üzerine olan etkileri haricinde kalbin boyutları ve geometrisi üzerine olan
etkillerini inceleyen çalışmalar sonucunda bu tedavi ile sol ventrikül sistol ve diyastol sonu
volümlerinin azaldığı, sol ventrikül kas kitlesinin azaldığı, miyokard performans indeksinin
arttığı ve aortik zaman/akım eğrisi altında kalan alanın iyileştiği gösterilmiştir. Bu bulgular ile
biventriküler pil tedavisinin hemodinamik iyileşme ile birlikte kalpteki yeniden şekillenmeyi
engellediği hatta tersine çevirdiği ortaya konmuştur. Hastalarımızın 8 inde saptanan değerler
de bu bilgileri desteklemektir.Tüm bu bulgular ışığında eş sol ventrikül sistolik performans
göstergelerinin varlığında tüm hastalarımızda kardiyak resenkronizasyon tedavisi altında
efektif regürjitan orifis ve regürjitan volümda yani mitral yetersizliği derecesinde belirgin
azalma tespit edilmiştir. Bu iyileşme biventriküler pil tedavisi ile sol ventrikül senkronizasyon
38
kusurunun düzeltilmesine bağlanmıştır.Çalışmada gösterildiği gibi 14 hastada pil açık
konumda iken saptanan dP /dt değerlerindeve sistolik transmitral basınç farklarında pil kapalı
konuma getirildiğinde belirgin düşüş saptanmış ve dobutamin infüzyonuna rağmen bu
değerlerde bir iyileşme gözlenememiştir. Burada belirtilmesi gereken oldukça önemli bir
nokta biventriküler pilleri kapatıldığında bu hastalarda asenkroni indekslerinin belirgin
derecede arttığıdır. Asenkroni indeksi yüksek olan hastalarda dobutamin infüzyonu ile sistolik
performans göstergelerinde iyileşme sağlanamamıştır. Bu bulgu büyük olasılıkla dobutamin
infüzyonu ile miyosit kontraksiyonu artırılmasına rağmen hastalarda varolan elektromekanik
asenkroniden dolayı miyosit seviyesindeki bu artışın verimli bir biçimde sol ventrikül sistolik
performansına
yansıtılamadığına
işaret
etmektedir.Ayrıca
iskemik
kardiyomiyopatili
hastalarda dobutamin perfüzyonunun iskemi meydana getirerek sol ventrikül performansında
iyileşme sağlanamamasına neden olabileceği düşünülmektedir.
SONUÇ
Kardiyak resenkronizasyon tedavisi, ventrikül içi ileti gecikmesi olan orta ve ileri
derecede kalp yetersizlikli hastalardaki iskemik-fonksiyonel mitral regürjitasyonunu belirgin
derecede azaltabilir. Bu etki biventriküler pil tedavisi ile sol ventrikül basınç yükselme hızının
ve transmitral basınç farkının artmasına ve sol ventrikülün duvar hareketleri arasındaki
senkronizasyon bozukluğunun düzelmesine bağlıdır.
39
KAYNAKLAR
1. American Heart Association. 1999 Heart and Stroke Statistical Update. Dallas, Texas.
AHA, 1999.
2. MERIT HF Study Group. Effect of Metoprolol CR/XL in chronic heart failure.
Metoprolol CR/XL randomized intervention trial in congestive heart failure (MERITHF). Lancet 1999; 353: 2001
3. Otsuji Y, Handschumacher MD, Schwammenthal E, et al. Insights from threedimensional echocardiography into the mechanism of functiona mitral regurgitation:
direct in vivo demonstration of altered leaflet tethering geometry. Circulation 1997;
96. 1999
4. Yiu SF, Enriquez-Sarano M, Tribouilloy C, Seward JB, Tajik AJ. Determinants of the
degree of functional mitral regurgitation in patients with systolic left ventricular
dysfunction: a quantitive clinical study. Circulation 2000; 102: 1400
5. Sabbah HN, Kono T, Rosman H, Jafri S, Stein PD, Goldstein S. Left ventricular
shape: a factor in the etiology of functional mitral regurgitation in herat failure. Am
Heart J 1992; 123: 961
6. Otsuji Y, Kumanohoso T, Yoshufiku S, et al. Isolated annular dilatation does not
usually cause important functional mitral regurgitation: Comparison between patients
with lone atrial fibrillation and those with idiopathic or ischemic cardiomyopathy. J
Am Coll Cardiol 2002; 39: 1651
7. Breithardt OA, Sinha AM, Schwammenthal E, Bidaoui N, Markus KU, Franke A,
Stellbrink C. Acute effects of cardiac resynchronization therapy on functional mitral
regurgitation in advanced systolic heart failure. J Am Coll Cardiol 2003; 41: 765
8. Tsakiris AG, Rastelli GC, Amorim D, Titus JL, Wood EH. Effect of experimental
papillary muscle damage on mitral valve closure in intact anesthetized dogs. Mayo
Clin Proc 1970; 45: 275
9. Messas E, Guerrero JL, Handschumacher MD, et al. Paradoxic decrease in ischemic
mitral regurgitation with papillary muscle dysfunction: insights from threedimensional and conrast echocardiography with strain rate measurement. Circulation
2001; 104: 1952
40
10. Godley RW, Wann LS, Rogers EW, Feigenbaum H, Weyman AE. Incomplete mitral
leaflet closure in patients with papillary muscle dysfunction. Circulation 1981; 63: 565
11. Otsuji Y, Handschumacher MD, Liel-Cohen N, et al. Mechanism of ischemic mitral
regurgitation with segmental left ventricular dysfunction: three dimensional
echocardiographic studies in models of acute and chronic progressive regurgitation. J
Am Coll Cardiol 2001; 37: 641
12. Katz AM. Cell death in failing heart :role of unnatural growth response to overload.
Clin Cardiol 1995, 18(9supp14): IV 36
13. KatzAM. Cytoskeletal abnormalities in the failing heart: out on a limb? Circulation
2000; 101(23): 2672
14. Katz AM. Crossovers between functional and proliferative signaling : key to
understanding the pathophysiology and management of HF. J Cell Mol Med 2001; 5
(2): 125
15. Katz AM Proliferative signaling and disease progression in HF. Ciculation 2002; 66
(3): 225
16. Katz AM Maladaptive growth in the failing heart: the cardiomyopathy of overload.
Cardiovascular Drugs Ther 2002; 16(3): 245
17. De Marco T, Chatterjee K, Rouleau J-L, et al.Abnormal coronary hemodynamics and
myocardial energetic in patients with chronic heart failure caused by ischemic heart
disease and dilated cardiomyopathy. Am Heart J 1988; 115: 809
18. Missov E, Calzolari C, Pau B. Circulating cardiac troponin I in severe congestive heart
failure. Circulation 1997; 96: 2953
19. Tomaselli GF, Marban E. Electrophysiological remodelling in hypertrophy and heart
failure. Cardiovasc Research 1999; 42(2):270
20. Mc Anulty HJ, Rahimtoola HS, Murphy E, et al. Natural history of “high risk “ bundle
branch block. N Engl J Med 1982; 307: 137
21. XiaoH, Ror C, Fujimoto S, Gibson D. Natural history of abnormal conduction and its
relation to prognosis in patients with dilated cardiomyopathy. Int J Cardiol 1996; 53:
163
22. Aaronson KD, Schwartz JS, Chen TM, Wong KL, Goin JE, Mancini DM.
Development and prospective validation of a clinical index to predict survival in
ambulatory patients referred for cardiac transplant evaluation. Circulation 1997; 95:
2660
41
23. Curry CW, Nelson GS, Wyman BT, et al. Mechanical dyssynchrony in dilated
cardiomyopathy with intraventricular conduction delay as depicted by 3 D tagged
magnetic resonance imaging. Circulation 2000; 101: E2
24. Gorcsan J, Mulukutla S, Wang H, Jacques D, Feldman AM. Measurement of left
ventricular wall motion asynchrony in patients with left bundle branch block using
tissue Doppler Echocardiography (abstr).J Card Fail 2000;6 (suppl 3):43
25. Gottipaty VK, Krelis SP, Lu F, et al. The resting electrocardiogram provides a
sensitive and inexpensive marker or prognosis in patients with chronic congestive
heart failure (abstr). J Am Coll Cardiol 1999; 33: 145
26. Unverferth DV, Magorien RD, Moeschberger ML, et al. Factors influencing the one
year mortality of dilated cardiomyopathy.Am J Cardiol 1984 July 1;54(1): 147
27. Wyndham JR, Smith T, Meeran MR, Mammano R, Lewitsky S, et al. Epicardial
activation in patients with left bundle branch block. Circulation 1980; 61: 696
28. Prinzen FW, Augustijn CH, Arts T, et al. Redistribution of myocardial fiber strain and
blood flow by asynchronous activation. Am J Physiol 1990; 259:H300
29. Prinzen FW, Hunter WC, Wyman BT, et al. Mapping of regional myocardial strain
and work during ventricular pacing: experimental study using magnetic resonance
tagging. J Am Coll Cardiol 1999; 33: 1735
30. Wyman BT, Hunter WC, Prinzen FW, et al. Mapping and propagation of mechanical
activation in the paced heart with MRI tagging.Am J Physiol 1999; 276: H881
31. Grines CL, Bashmore TM, Boudoluas H, et al. Functional abnormalities in isolated
left bundle branch block: the effect of interventricular asynchrony. Circulation 1989;
79:845
32. Yu C-M, Chau E, Sanderson JE; et al. Tissue Doppler echocardiographic evidence of
reverse remodeling and improved chronicity by simultaneously delaying regional
contraction after biventricular pacing therapy in heart failure. Circulation 2002; 105:
438
33. Xiao HB, Lee CH, Gibson DG. Effect of abnormal activation on the time course of left
ventricular pressure in dilated cardiomyopathy.Br Heart J 1992;68:403
34. Burkhoff D, Oikawa RY, Sagawa K. Influence of pacing site on canine left ventricular
contraction.Am J Physiol 1986; 251: H428
35. Park RC, Little WC, O’Rourke RA. Effect of alteration of left ventricular activation
sequence on the left ventricular end-systolic pressure volume relationship in closedchest dogs. Circ Res 1985; 57: 706
42
36. Heyndricks GR, Vantrimpont PJ, Rousseau MF, et al. Effects of asynchrony on
myokardial relaxation at rest and exercise in conscious dogs. Am J Physiol 1988;
254:H817
37. Ariel Y, Gassch WH, Bogen DK, et al. Load-dependent relaxation with late systolic
volume steps:servo-pump studies in the intact canine heart. Circulation 1987; 75:1287
38. Baller D, Wolpers HG, Zipfel J, et al. Comparison of the effects of right atrial, right
ventricular apex and atrioventricular sequential pacing on myocardial oxygen
consumption and cardiac efficiency: a labaratory investigation. Pacing Clin
Electrophysiol 1988; 11: 394
39. Owen CH, Esposito DJ, Davis JW, et al. The effect of ventricular pacing on
ventricular geometry, function, myocardial oxygen consumption and efficiency of
contraction in coscious dogs. Pacing Clin Electrophysiol 1988; 21: 1417
40. Brecker SJD, Gibson DG. What is the role of pacing in dilated cardiomyopathy?
European Heart Journal 1996; 17: 819
41. Grines C, Bashore T, Boudoulas H, et al. Functional abnormalities in isolated left
bundle branch block: the effect of interventricular asynchrony. Circulation 1989; 79:
845
42. Xiao HB, Lee CH, Gibson DG. Effects of left bundle branch block on diastolic
function in dilated cardiomyopathy. Br Heart J 1991; 66: 443
43. Ellenbaugen KA, Kay GN, Willkof BL.Clinical Pacing and Defibrillation. WB
Saunders 2nd Edition February 2000
44. Aurucchio A, Abraham WT Cardiac resynchronization therapy:current state of the art.
Circulation 2004; 109:300
45. Auricchio A, Stellbrink C, Block M, et al. Effect of pacing chamber and
atrioventricular delay on acute systolic function of paced patients with congestive heart
failure. Circulation 1999; 99: 2993
46. Ishikawa T, Kimura K, Nhei T, et al. Relationship between diastolic mitral
regurgitation and PQ iintervals of cardian function in patients implanted with DDD
pacemakers. Pacing Clin Electrophysiol 1991;14:1797
47. Nishimura RA, Hayes DL, Holmes DR, Tajik AJ. Mechanism of hemodynamic
improvement by a dual chamber pacing for severe left ventricular dysfunction: an
acute Doppler catheterization hemodynamic study. J Am Coll Cardiol 1995; 25:281
48. Wish M, Fletcher RD, Gottdiener JS, Cohen AI. Importance of left atrial timing in the
programming of dual chamber pacemakers. Am J Cardiol 1987; 60: 566
43
49. Abraham WT, Fisher WG, Smith AL, et al. Cardiac resynchronisation in chronic heart
failure. N Engl J Med. 2002; 346: 1902
50. Auricchio A, Stellbrink C, Sack S. Long-term clinical effect of hemodynamically
optimized cardiac resynchronisation therapy in patients with heart failure and
ventricular conduction delay. J Am Coll Cardiol. 2002; 39: 2026
51. Cazeau S, Leclercq C, Lavergne T, et al. Effects of multisite biventricular pacing in
patients with heart failure and intraventricular conduction delay. N Engl J Med. 2001;
344: 873
52. Young JB, Abraham WT, Smith AL, et al. Safety and efficacy of combined cardiac
resynchronisation therapy and implantable cardioversion defibrillation in patients with
advanced chronic heart failure. The Multicenter InSynch ICD Randomized Clinical
Evaluation (MIRACLE ICD) trial. JAMA 2003; 289: 2685
53. Bristow MR, Feldman AM, Saxon LA, et al. Cardiac Resynchronisation Therapy
(CRT) reduces complications, and CRT with implantable defibrillator (CRT-ICD)
reduces mortality in chronic heart failure: the COMPANİON trial. American College
of Cardiolgy 52nd Annual Scientific Session.
54. Auricchio A, Stellbrink C, Butter C, et al. Clinical efficacy of cardiac
resynchronisation therapy using left ventricular pacing in heart failure patients
stratified by severity of ventricular conduction delay. J Am Coll Cardiol. 2003; 42:
2109
55. SogaardP, Kim WY, Jensen HK, et al. Impact of acute biventricular pacing on left
ventricular performance and volumes in patients with severe heart failure. Cardiology
2001; 1995: 173
56. Yu C, ChauE, Sanderson JE,et al.Tissue Doppler echocardiographic evidence of
reverse remodeling and improved synchronicity by simultaneously delaying regional
contraction after biventricular pacing therapy in heart failure. Circulatio 2002; 105:438
57. Kawaguchi M, Murabayashi T, Fetics BJ, et al. Quantitation of basal dyssynchrony
and acute resynchronization from left or biventricular pacing by novel echo-contrast
variability imaging. J Am Coll Cardiol 2002;39:2052
58. Auricchio A, Ding J, Spinelli JC, et al.Characterization of left ventricular activation in
patients with heart failure and left bundle branch block. Circulation. In press
59. Porciani MC, Puglisi A, Colella A, et al. Echocardiographic evaluation of the effect of
biventricular pacing: The Insync Italian Registry.Eur Heart J 2000;2(suppl J): J23
44
60. Oto A, Yıldırır E, Sade M, Batur K, Aksöyek G, Kabakçı G. Konjestif kalp yetersizliği
olan hastalarda kalıcı kalp pilinin etkisi (Abst). Türk Kardiyoloji Derneği arşivi
2000;28(suppl): SB110
61. Blanc JJ, Etienne Y, Gilard M, et al. Evaluation of ventricular pacing sites in patients
with severe heart failure: results of an acute hemodynamic study. Circulation 1997; 96:
3273
62. Saxon AL, De Marco T, Schafer J, Chatterjee K, Kumar NU; Foster E, et al Effects of
biventricular stimulation for resynchronization on echocardiographic measures of
remodeling. Circulation 2002; 105: 1304
63. Nelson GS, Berger RD, Fetics BJ, et al. Left ventricular or biventricular pacing
improves cardiac function at diminished energy cost in patients with dilated
cardiomyopathy and left bundle branch block. Circulation 2000; 102: 3053
64. Kass DA, Chen CH, Curry C, et al. Improved left ventricular mechanics fom acute
VDD pacing in patients with dilated cradiomyopathy and left ventricular conduction
delay. Circulation 1999; 99: 1567
65. Auricchio A, Stellbrink C, Block M, et al. Effect of pacing chamber and
atrioventricular delay on acute systolic function of paced patients with congestive heart
failure. Circulation 1999; 99: 2993
66. Nelson GS, Curry CW, Wyman BT, et al. Predictors of systolic augmentation from left
ventricular preexcitation in patients with dilated cardiomyopathy and intraventricular
conduction delay. Circulation 2000; 101: 2703
67. Oğuz E, Dağdeviren B, Bilsel T, et al. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda
atriyobiventriküler stimulasyonun klinik durum ve kardiyak performansa etkisi (Abst).
Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi 2000; 28 (suppl): SB111
68. Alonso C, Leclerq C, Victor F, et al. Electrocardiographic predictors of long term
clinical improvement with multisite biventricular pacing in advanced heart failure .
Am J Cardiol 1999; 84: 1417
69. SOLVD investigators. Effect of enalapril on survival in patients with reduced ejection
fractions and congestive heart failure. N Engl J Med. 1991; 325: 293
70. Packer M, Bristow MR, Cohn NJ, et al. The effect of carvedilol on morbidity and
mortalitiy in patients with chronic heart failure. N Engl J Med. 1996; 334: 1349
71. CIBIS-II investigators and committes. The Cardiac Insufficiency Bisoprolol Study II.
A randomised trial. Lancet 1999; 353: 9
45
72. MERIT-HF Study group. Effect of Metoprolol CR/XL in chronic heart failure:
Metoprolol CR/XL Randomised Intervention Trial in Congestive Heart Failure. Lancet
1999; 353:2001
73. Packer M, Coats AJS, Fowler MB, et al. Effect of carvedilol on survival in severe
chronic heart failure. N Engl J Med. 2001; 344: 1651
74. Packer M, Antonopoulos GV, Berlin JA, et al. Comperative effects of carvedilol and
metoprolol on left ventricular ejection fraction in heart failure: result of a metaanalysis.Am Heart J. 2001; 141: 899
75. Auricchio A, Spinelli JC, Trautmann SI, et al. Effect of resynchronization therapy on
ventricular remodeling. J Card Fail 2000; 8: S549
76. St John Sutton MG, Plappert T, Abraham WT, et al. Effect of cardiac
resynchronization therapy on left ventricular size and function in chronic heart failure
patients. Circulation 2003; 107: 1985
77. Abraham WT, Fisher WG, Smith AL, et al. Cardiac resynchronisation in heart failure.
N Engl J Med. 2002; 346: 1845
78. Leclerq C, Cazeau S, Le Breton H, et al. Acute hemodynamic effects of biventricular
DDD pacing in patients with end-stage failure. J Am Coll Cardiol 1998; 32:1825
79. Auricchio A, StellbrinK C, Sack S, et al. Long-term clinical effect of
hemodynamically optimized cardiac resyncronisation therapy in patients with heart
failureand ventricular conduction delay. J Am Coll Cardiol 2002; 39. 2026
80. Linde C, Leclercq C, Rex S, et al. Long- term benefits of biventricular pacing in
congestive heart failure:results from the multisite stmulation in cardiomyopathy
(MUSTIC) study. J Am Coll Cardiol 2002; 40. 111
81. Cazeau S, Ritter P, Lazarus A, et al. Multisite pacing for end-stage heart failure: early
experience. PACE 1998; 21: 239
82. Young JB, Abraham WT, Smith AL, et al. Safety and efficacy of combined cardiac
resynchronization therapy and implantable cardioversion defibrillation in patients with
advanced chronic heart failure. The Multicenter Insync ICD Randomized Clinical
Evaluation (MIRACLE ICD) Trial. JAMA 2003; 289:
83. Saxon LA, Boehmer JP, Hummel J, et al. Biventricular pacing in patients with
congestive heart failure: Two prospective randomized trials. The VIGOR CHF and
CONTAK CHF Investigators. Am J Cardiol 1999; 83: 120D
84. Uretsky BF, Sheahan RG. Primary prevention of sudden cardiac death in heart failure.
Will the solution be shocking? J Am Coll Cardiol 1997; 30: 1589
46
85. Leclerq C, Cazeau S, Ritter P, et al. A pilot experience with permanent biventricular
pacing to treat advanced heart failure. Am Heart J 2000; 6: 862
86. Packer M, Carver JR, Rodeheffer RJ, et al.Effect of oral milrinone on mortality in
severe chronic heart failure. The PROMISE study research group. N Engl J Med.
1991; 325. 1468
87. Elis A, Bental T, Kimchi O, Ravid M, Lishner M. Intermittent dobutamine treatment
in patients with chronic refractory congestive heart failure: a randomized doubleblind, placebo controlled study. Clin Pharm Ther. 1998; 63. 682
88. Hamdan MH, Zagrodzky JD, Joglar JA, et al. Biventricular pacing decreases
sympathetic activity compared with right ventricular pacing in patients with depressed
ejection fraction. Circulation 2000; 102: 1027
89. Oğuz E, Akyol A, Erdinler İ, Gürkan K, Ulufer T. Biventriküler kalp pili tedavisinin
kalp hızı değişkenliği üzerine etkisi. Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi 2001; 29: SB
205
90. Bristow M, Feldman A, Saxon LA. Cardian resynchronization therapy reduces
hospitalization and cardiac resynchronization therapy and implantable defibrillator
reduces mortality in chronic heart failure: results of the COMPANION Trial .
American College of Cardiology 52nd Annual Scientific Session
91. Cleland JGF, Daubert JC, Erdmann E, et al. The CARE_HF study (Cardiac
Resynchronization in Heart Failure study): rationale, design, and end-points. Eur J
Heart Fail 2001; 3: 481
92. Fauchier C, Marie O, Casset-Serano D, et al. Reliability of QRS duration and
morphology on surface electrocardiogram to identify ventricular dyssynchrony in
patients with idiopathic dilated cardiomyopathy. Am J Cardiol 2003; 92(3): 341
93. Cohn LH, Edmunds LH Jr. Cardiac surgery in the adult. New York: McGraw-Hill,
2003: Ischemic mitral regurgitation.
94. Starling MR. Effects of valve surgery on left ventricular contractile function in
patients with long term mitral regurgitation. Circulation 1995; 92: 811
95. Mulieri LA, Leavitt BJ, Martin BJ, et al. Myocardial force-frequency defect in mitral
regurgitation heart failure is reversed by forskolin . Circulation 1993; 88: 2700
96. Urabe Y, Mann DL, Kent RL, et al. Cellular and ventricular contractile dysfunction in
experimental canine mitral regurgiataion . Circ Res 1992; 70: 131
47
97. Van Dantzing JM, Delemarre BJ, Koster RW, et al. Pathogenesis of mitral
regurgitation in acute myocardial infarction: importance of changes in left ventricular
shape and regional functio. Am Heart J. 1996; 131: 865
98. Yiu SF, Enriquez- Sarano M, Triboulloy C et al. Determinants of the degree of
functional mitral regurgitation in patients with systolic dysfunction: a quantitative
clinical study. Circulation 2000; 102: 1400
99. Glasson JR, Komeda M, Daughters GT, et al. Early systolic mitral leaflet “loitering”
during acute ischemic mitral regurgitation. J Thorac Cardiovasc Surg. 1998; 116: 193
100.Kono T, Sabbah HN, Rosmann H, et al. Left ventricular shape is the primary
determinant of functional mitral regurgitation in heart failure. J Am Coll Cardiol 1992;
20: 1594
101.Kono T, Sabbah HN, Rosmann H, et al. Mechanism of functional mitral regurgitation
during acute myocardial ischemia. J Am Coll Cardiol. 1992; 19. 1101
102.Kaul S, Spotnitz WD, Glasheen WP, et al. Mechanism of ischemic mitral
regurgitation; an experimental evaluation. Circulation. 1991; 84. 2167
103.Gillinov AM, Wierup PN, Blackstone EH, et al. Is repair preferable to replacement for
mitral regurgitation? J Thorac Cardiovasc Surg 2001; 122: 1125
104.Izumi S, Miyatake K, Beppu S, et al. Mechanism of mitral regurgitation in patients
with myocardial infarction: a study using real time two dimensional Doppler flow
imaging and echocardiography. Circulation 1987; 76: 777
105.Kaul S, The extents of mitral leaflet opening and closure are determined by left
ventricular systolic function. Heart 2004; 90: 126
106.Levine RA, Hung J, Otsuji Y, et al. Mechanistic insights into functional mitral
regurgitation. Curr Cardiol Rep 2002 ;4: 125
107.Yiu FS, Enriquez Sarano M, Tribouilloy C, et al. Determinants of the degree of
functional mitral regurgitationin patients with systolic left ventricular dysfuntion.
Circulation 2000; 102:1400
108.Irvine T, Li XK, Sahn DJ, Kenny A. Assessment of mitral regurgitation. Heart
2002;88: iv11
109.He S, Fontaine AA, Schwmmental E, Yoganathan AP, Levine RA. Integrated
mechanism for functional mitral regurgitation, leaflet restriction versus coapting force:
ın vitro studies. Circulation 1997; 96: 1826
110.Kaul S, Spotnitz WD, Glasheen WP, Touchstone DA.Mechanism of ischemic mitral
regurgitation: an experimental evaluation. Circulation 1992; 84: 2167
48
111.Ormiston JA, Shah P, Tei C, Wong M. Size and motion of the mitral valve annulus in
man:I: a two dimensional echocardiographic method and findings in normal subjects.
Circulation 1981;64:113
112.Kwan J, Shiota T, Agler DA, Popovic ZV, Qin JX, Gillinov MA, et al. Geometric
differences of mitral apparatus between ischemic and dilated cardiomyopathy with
significant mitral regurgitation: real-time three-dimensional echocardiography study.
Circulation 2003;107: 1135
113.Desjardins VA, Enriquez Sarano M, Tajik AJ, et al.Intensity of murmurs correlates
with severity of valvular regurgitation. Am J Med 1996; 100: 149
114.Grigioni F, Enriquez Sarano M, Zehr KJ, et al. Ischemic mitral regurgitation. Longterm outcome and prognostic implications with quantitative Doppler assessment.
Circulation 2001; 103: 1759
115.Enriquez Sarano M. Timing of mitral surgery. Heart 2002; 87: 79
116.Enriquez Sarano M, Rossi A, Seward JB, et al. Determinants of pulmonary
hypertension in left ventricular dysfunction . J Am Coll Cardiol 1997; 29:153
117.Maccarone C, Malta E, Raper C: B-adrenoceptor selectivity of dobutamin: In vivo
and in-vitro studies. J Cardiovas Pharm.1984; 6: 132
118.Binkley PF, VanFossen DV, Nunziata E, et al. Influence of positive inotropic therapy
on pulsatile hydraulic load and vantricular-vascular coupling in congestive heart
failure. J Am Coll Cardiol 1990; 15: 1127
119.Leier CV. Current status of non-digitalis positive inotropic drugs. Am J Cardiol 1992;
69: 120G
120..Heinle SK, Tice FD, Kisslo J. Effect of dobutamin stress echocardiography on mitral
regurgitation J Am Coll Cardiol 1995; 25: 122
121.Keren G, Katz S, Strom J, Sonnenblick EH, Lejemtel TH. Dynamic mitral
regurgitation. An important determinant of the hemodynamic response to load
alterations and inotropic therapy in severe heart failure. Circulation 1989; 80: 306
122.Bargiggia GS, Bertucci C, Recusani F, et al. A new method for estimating left
ventricular dP/dT by continuous wave Doppler echocardiograpy. Circulation 1989; 80:
1287
123.Pai RG, Bansal RC, Shah PM, et al. Doppler derived rate of left ventricular pressure
rise. Its correlation with the post operative left ventricular function in mitral
regurgitation. Circulation 1991; 82: 514
49
124.Chen C, Rodriguez L, Guerro JL, et al. Non invasive determination of the instaneous
first derivative of left ventricular presssure using continuous wave Doppler
echocardiography. Circulation 1991; 83: 2101
125.Chung N, Nishimura RA, Holmes DR, Tajik AJ. Measurement of left ventricular
dP/dT by simultaneous Doppler echocardiography Doppler echocardiography and
cardiac catheterization . J Am Soc Echocardiogr 1992; 5:147i
126.Mirsky I, Parmley WW. Assesment of passive elastic stiffnes for isolated heart
muscle and the intact heart. Cir Res. 1973; 33: 233
127.Voight J-U, Arnold MF, Karlsson M, et al. Assesment of regional longitudinal
myocardial strain rate derived from Doppler myocardial imaging for normal and
infarcted myocardium. J Am Soc Echocardiogr 2000; 13: 588
128.Heidal A, Stoylen A, Torp H, et al. Real-time strain rate imaging of the left ventricle
by ultrasound. J Am Soc Echocardiogr 1998; 11: 1013
129.Urheim S, Edvardsen T, Torp H, et al. Myocardial strain by Doppler
echocardiography: validation of new method to quantify regional myocardial function.
Circulation 2000; 102: 1158
130.Schuster P, Faerestrand S, Ohm O-J. Colour tissue velocity imaging can show
resynchronisation of longitudinal left ventricular contraction pattern by biventricular
pacing in paients with severe heart failure. Heart 2003, 89: 859
50
Download