2010 Madde IV Görüşmeleri ve Program Sonrası İzleme IMF

advertisement
TERCÜME
ULUSLARARASI PARA FONU
Türkiye – 2010 Madde IV Görüşmeleri ve Program Sonrası İzleme
IMF Heyetinin Değerlendirmesi
A. Genel Değerlendirme
1. Türk ekonomisi, kapsamlı politika reformları ve daha güçlü siyasi istikrarla
desteklenen altı yıllık bir büyüme sürecinin ardından, küresel finansal ve ekonomik
krizle karşılaşmıştır. Mali disiplin, enflasyon hedeflemesine geçiş ve finansal sektör
gözetiminin güçlendirilmesi başta olmak üzere geçmiş on yıldaki reformlar ile siyasi
istikrar ve AB katılım müzakerelerinin açılmış olması, ekonomi yönetimine olan güveni
önemli ölçüde artırmıştır. Bu etkenler yüksek düzeyli faiz dışı fazla verilmesine, kamu
borcunun hızla azaltılmasına ve enflasyonun makul düzeylere inmesine katkı sağlamıştır.
2. Söz konusu politika reformları, kriz öncesi kırılganlıkları bölgedeki diğer ülkelere
kıyasla daha sınırlı tutmuş ve Türkiye’nin krizle ortaya çıkan uluslararası ekonomik
ve finansal dalgalanmaları daha kolay atlatmasına imkan sağlamıştır. Küresel likidite
bolluğu döneminde uygulanan iyi politikalar, yüksek miktarda dış sermayenin çekilmesini
ve böylece finansman kısıtının rahatlamasını sağlamış ve iç talep öncülüğünde hızlı bir
büyümeye imkan tanımıştır. Bunun sonucunda özel kesim yatırımlarında yaşanan artış ve
özel tasarruflardaki azalma, güçlü döviz kuru ortamında cari işlemler açığının
genişlemesine yol açmıştır. Buna karşılık dış kaynakla finanse edilen kredi hacminin
nispeten düşük olması, dönemsel ekonomik canlanmaların sınırlandırılmasına odaklı
makroekonomik politikalar ve daha kısıtlayıcı ihtiyati düzenlemeler sayesinde
Türkiye’nin iç ve dış ekonomik dengesizlikleri Avrupa’daki diğer yükselen piyasa
ekonomilerine kıyasla daha sınırlı kalmıştır.
3. Büyüme tekrar başlamıştır. Ancak, büyümenin fazlasıyla tüketime bağlı olması riski
bulunmaktadır. Bu durum, özellikle mevcut küresel ortam altında dış kırılganlıkları
besleyebilecektir. Güçlü sermaye girişi ortamında, özellikle bu akımlar kısa vadeli ise,
enflasyonun artmasının ve cari açığın sürdürülemez bir şekilde genişlemesinin önlenmesi,
ihtiyatlı ve zamanlı politika uygulamalarını gerekli kılmaktadır.
B. Son Gelişmeler ve Görünüm
4. Türk ekonomisi küresel krize bağlı olarak üretimde gözlenen ani düşüşten hızlı bir
çıkış göstermiştir. Küresel düzeyde eşanlı yaşanan sermaye çıkışları ve güvendeki hızlı
azalma; GSYH’nin 2008’in son çeyreği ile 2009’un ilk çeyreği arasında mevsimsel
düzeltilmiş olarak %12 oranında düşmesine neden olmuştur. Emtia fiyatlarındaki düşüş
ve çıktı açığının genişlemesi; enflasyon ile cari işlemler açığının önemli ölçüde azalmasını
sağlamıştır. Geçici vergi indirimleri, politika faiz oranlarının benzeri görülmemiş biçimde
azaltılması ve hızlı fiyat düşüşleri ikinci çeyrekte talebin hızlı bir şekilde canlanmasına
katkıda bulunmuş ve GSYH’daki yıllık daralmanın %4,7 ile sınırlı kalmasını sağlamıştır.
Son dönemde, artan dolaylı vergiler ve diğer fiyat şokları ile talepte ve emtia fiyatlarında
yaşanan sıçrama; enflasyonun, cari açığın ve reel döviz kurunun hızla tersine dönmesine
neden olmuştur. Başlangıçta hızlı bir artış gösteren işsizlik bir miktar azalmış olsa da
halen yüksek seyretmektedir.
5. 2000-2001 krizi döneminde istikrarsızlık kaynağı olmuş olan bankacılık sektörü
dayanıklılığını kanıtlamıştır. Yüksek sermaye ve likidite tamponları, düşük döviz riski
ve mevduata dayalı fonlama bankaların, kaldıraç oranlarının küresel düzeyde
azalmasından ve buna bağlı olarak yaşanan üretim düşüşlerinden korunmasına katkı
sağlamıştır. Faiz marjlarının genişlemesi 2009 yılında banka karlarını %50 oranında
artırmış olup, bu durum, kredi sınıflandırma düzenlemelerine getirilen bazı esneklikler ve
bankaların risksiz devlet tahvillerine yönelmeleri ile birlikte halihazırda yüksek olan
sermaye yeterlik oranlarını %20’nin de üzerine çıkarmıştır. Vadesi gelen krediler genel
olarak çevrilmiş olsa da, net kredi genişlemesi (özellikle özel bankaların) 2009’un büyük
bölümünde zayıf kalmış ancak, yıl sonuna doğru güçlü bir iyileşme göstermiştir.
Yılbaşından bu yana krediler, bankaların düşük faiz marjlarını yüksek hacim ile telafi
etmesi nedeniyle yıllık bazda %30 oranında artış göstermiştir.
6. Büyümedeki toparlanmanın devam etmesi ve buna artan cari işlemler açığının ve
kısa vadede hedefin üstünde seyredecek enflasyonun eşlik etmesi beklenmektedir. Yıl
içindeki güçlü ivme ve baz etkisi; GSYH’nin 2010 yılında %6,25 civarında büyümesine
katkıda bulunacak, takip eden dönemde büyüme %4 civarında seyredecektir. Güçlü reel
kur ve temel ticari ortaklarda gözlenen yavaş toparlanma, talebin ticarete konu olmayan
malların tüketimine ve yatırımına kaymasına neden olacak ve nihai iç tüketim ve ara
mallar içerisinde ithal malların payı artacaktır. Sonuç olarak, cari işlemler açığının
GSYH’a oranının kademeli olarak 2010 yılında %4,75 seviyesine, orta vadede ise %6
civarına çıkması beklenmektedir. Son aylarda geçici olarak çift haneli rakamlara ulaşan
enflasyonun, maktu vergi artışlarının baz etkisinin ortadan kaybolması ve para politikası
tepkisiyle kademeli olarak hedefe yönelmesi beklenmektedir.
C. Politika Değerlendirmesi ve Tavsiyeler
7. Türkiye’nin oldukça güçlü bir başlangıç noktasında olması, küresel kaldıraç azaltma
eğilimi ve eşlik eden ekonomik daralmaya karşı zamanında, iyi hedeflenmiş ve
büyüklük anlamında genel olarak yeterli bir önlemler paketi ile kararlı bir şekilde
tepki verilmesine imkan tanımıştır. Hızlı parasal genişleme ve yaratılan likidite
imkanları özel sektör borçlanma maliyetlerini düşürmüş (mevcut borçlar da dahil) ve
kamunun finansman maliyetinin azaltılmasına ve bankaların devlet borçlanma araçlarına
yönelik ilgisinin artmasına yardımcı olmuştur. Maliye politikası, özel tüketimdeki
toparlanmayı desteklemiş olan dayanıklı tüketim malları üzerinden alınan dolaylı
vergilerde yapılan indirimler de dahil olmak üzere ilk etapta keskin bir şekilde
gevşetilmiştir. Faiz dışı dengede büyük bir bölümü konjonktürel gelir kaybından
kaynaklanan hızlı erime, 2009 yılı ortalarında tütün ve yakıt üzerinden alınan vergi
oranlarının artırılmasına neden olmuştur. Yeni kredi açılmasını teşvik edebilmek ve
bankaların yüksek sermaye yeterlilik oranlarını koruyabilmek amacı ile; kredilerin
yeniden yapılandırma koşullarını kolaylaştıran, bankaların devlet borçlanma senetlerinin
bir seferlik yeniden sınıflandırmasını sağlayan ve bankaların kar dağıtımı için düzenleyici
otoritenin onayını gerektiren düzenlemeler de dahil olmak üzere birçok düzenleme
değişikliği uygulamaya konmuştur.
8. Yetkililer, mali ve parasal genişleme politikalarından kapsamlı çıkış stratejilerini
kademeli olarak uygulamaya başlamışlardır. 2009 Eylül ayında açıklanan, 2010-2012
yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP), mali dengede 2011 yılı bütçe döneminden
itibaren uygulanacak bütçe açığı odaklı mali kural uygulaması ile desteklenen kademeli
bir iyileşme öngörmektedir. %3,5 oranında ılımlı bir büyüme öngörüsüne dayanan 2010
yılı bütçesi, finansal olmayan kamu kesimi için GSYH’nin %0,3’ü oranında faiz dışı açık
hedeflemekte olup, bu hedef yıl başında alkol ve tütün ürünlerine yapılan ilave vergi
artışları ve sağlık harcamalarındaki tasarruflar ile desteklenmiştir. Gelirler kaleminin
görünümüne ilişkin artan belirsizlik ve ihtiyatlı bütçe uygulama isteği nedeniyle, yetkililer
orijinal 2010 yılı hedefine sıkı şekilde bağlı kalmayı planlamaktadır. Para politikası
tarafında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), baz senaryosu altında politika
faiz oranını 2010 yılı son çeyreğinden itibaren artırmayı ve yabancı para ve TL likiditesi
önlemlerini tedricen geri çekmeyi planlamaktadır. Bununla birlikte, kredi büyümesini
desteklemeye devam etmek amacıyla yakın zamanda yeni krediler için genel
provizyondan geçici muafiyet uygulaması yürürlüğe konulmuş ve yukarıda da bahsedilen
kredi yeniden yapılandırma düzenlemeleri uzatılmıştır.
9. Halihazırdaki karşı döngüsel enflasyon hedefleme çerçevesi Türkiye’nin önemli bir
güçlü yönüdür. 2011 yılından itibaren buna ihtiyatlı mali açık tavanları getiren
kapsamlı bir mali kural eşlik edecektir. Gelecek ay Meclis’te onaylanması beklenen
mali kural kanunu taslağı, orta vadeli açık hedefine kademeli olarak yakınsarken aynı
zamanda konjonktürel koşullara göre de uyarlama gösteren yıllık bir açık tavanı
saptamaktadır. Kuralın formülasyonu, parametrelerin seçimi ve kapsamının geniş olması;
ihtiyatlı, gerçekleştirilebilir ve karşı döngüsel mali açık tavanları belirlenmesini
sağlayacaktır. Kanun taslağı ayrıca, mali hedeflerin ve gerçekleşmelerin daha şeffaf ve
kapsamlı raporlanması, yerel yönetim borçlanmalarının daha sıkı takip edilmesi ve
harcamaların bütçeyle daha uyumlu gerçekleşmesini sağlamak için daha güçlendirilmiş
kontrolleri de dahil olmak üzere, kamu mali yönetim usullerinde önemli iyileştirmeler
getirmektedir. Muhafazakar bütçe tahminlerini teşvik etmek, gerektiğinde yıl içi mali açık
azaltıcı önlemlerin zamanında uygulanmasını sağlamak ve merkezi hükümet ile mahalli
idareler arasındaki mali koordinasyonu güçlendirmek için de mekanizmalar
gerekmektedir. Kuralın uygulamaya konması mali disiplini kalıcı kılmak adına önemli bir
dönüm noktası olmakla birlikte, kuralın başarısı nihai olarak, kural hükümlerinin yerine
getirilmesinde gösterilecek kararlılığa bağlı olacaktır.
10. Dengesiz ve sürdürülemez bir büyüme patikası oluşmasının engellenmesi için, krize
karşı uygulanan politika önlemleri geri çekilmeli ve çıkış planlarına hız verilmelidir.
İhracat sektörlerinde kapasite kullanımı tam anlamıyla toparlanmamış olsa da,
politikaların sıkılaştırılması planlarının öne alınması gerekmektedir. Çünkü, çok hızlı
büyüyen iç talep, dış talebin tam bir ikamesi değildir. Zira, güçlü reel kur, yurt içi talep ile
yurt içi üretimin farklı ürün kompozisyonuna sahip olması gibi nedenlerden ötürü iç
talebin önemli bir bölümü ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Bu nedenle baz senaryoda
politikalar, net ihracatın desteklenmesi amacıyla yurtiçi talebin kontrol altında tutulmasını
ve yurt içinde üretilen ürünlerin göreli fiyatlarının düşürülmesini amaçlamalıdır. Yurt içi
tasarrufların teşvik edilmesine yönelik politikalar aynı zamanda, yatırımların finansmanı
için dalgalı kısa vadeli sermaye akımlarına olan bağımlılığı düşürecektir.
11. Baz senaryoya ilişkin riskler büyük ölçüde dengeli, ancak önemli boyutta olup,
gerçekleşmeleri
durumunda
aşağıdaki
bölümlerde
belirtilen
politika
uygulamalarında değişiklik yapılmasını gerektirebilir. Krizden en ağır şekilde
etkilenen Avro Bölgesi ülkelerinden, bankacılık ve ticaret kanalları yolu ile gelebilecek
doğrudan yayılma etkisi sınırlıdır. Bu nedenle birçok gelişmekte olan ülkede devam
etmekte olan güçlü toparlanma süreci ile birlikte Türkiye baz senaryoda öngörülenden
daha yüksek ithal emtia fiyatları ve sermaye girişi ile karşı karşıya kalabilir ve bu
enflasyonu ve cari açığı artırabilir. Bu durumda, para ve maliye politikası önlemlerinden
çıkışın daha da hızlandırılması gerekecektir. Ancak, riskten kaçınma eğiliminin genel
olarak artması ve Avro Bölgesi’nin toparlanmasının daha da zayıflaması, Türkiye’nin
ihracatı ve büyümesi üzerinde önemli aşağı yönlü riskler oluşturacaktır. Bu durumun
Türkiye’de azalan enflasyonist baskı ile birleşmesi halinde (zayıf toplam talep ve düşük
emtia fiyatları nedeniyle) parasal sıkılaştırmaya son verilmeli ve hatta gerekirse tersine
çevrilmelidir. Parasal gevşemeyi desteklemek ve mali ve dış sürdürülebilirliğe ilişkin
güveni artırabilmek amacıyla bu senaryo altında mali sıkılaştırmaya hızlı bir şekilde
devam edilmelidir.
Maliye Politikası
12. 2010 yılında maliye politikası hızlı büyüme kapsamında 2010-2012 Orta Vadeli
Programında öngörülen döngüsel ayarlamaları korumalı ve böylece mali kural için
uygun bir başlangıç noktası oluşturulmalıdır. Kriz döneminde oluşturulurken uygun
görülen 2010 yılı faiz dışı fazla hedefinin, 2009 yılı gerçekleşmelerinin beklenenden daha
iyi olması ve 2010 yılı büyüme ve enflasyon tahminlerinin yukarı yönlü revize edilmesi
sonucunda aşılması beklenmektedir. Orijinal hedefe sadık kalınması bu yıl içerisinde
herhangi bir yapısal iyileştirmeye gidilmediği anlamını taşırken, makroekonomik koşullar
ve dış dünyaya ilişkin gelişmeler yapısal sıkılaştırma gereğini ortaya koymaktadır. Bu
çerçevede, harcamalar 2010 yılı bütçesinde öngörülen plana yakın seyretmeli (maaşlar ve
emekli aylıklarında enflasyona bağlı olarak yapılacak artışlar ve gelir paylaşımı nedeniyle
oluşabilecek zorunlu ayarlamalara izin verecek şekilde) ve gelir azaltıcı politika
değişikliklerinden kaçınılmalıdır. Bu politika cari açık ve enflasyon baskısının
hafifletilmesine katkıda bulunacak, özel sektörü dışlama etkisini sınırlandıracak ve 2011
yılında yapılması gereken ayarlama oranını azaltarak mali kuralın başarısına yardımcı
olacaktır. Söz konusu politika ayrıca, kamu borcunun daha hızlı bir şekilde azalmasını ve
önümüzdeki dönemde sağlam bir mali duruş sergilenmesini sağlayarak Türkiye’nin mali
disiplin konusunda bugüne kadar olan dikkatli yaklaşımını güçlendirecektir.
13. Gelir ve harcama politikaları mali kural çerçevesinde kamu maliyesinde öngörülen
iyileşmeyi desteklemelidir. Yetkililer OVP’yi desteklemek amacıyla, sağlık sektöründe
talep ve arz yönlü önlemleri ve kamu sektöründe ihtiyatlı maaş artışlarını da içeren önemli
harcama politikaları uygulamışlardır. Bu politikalar ve daha önce uygulamaya giren sosyal
güvenlik reformları, mali kurala uyumu zorlaştırabilecek orta vadeli baskıların önlenmesi
amacıyla sıkı bir şekilde uygulanmaya devam edilmelidir. Beklenenin üzerinde
gerçekleşen gelirlerin geri döndürülemeyen harcamaları artırmada kullanılması halinde,
orta vadeli ayarlamalar daha sert olacaktır. Gelirler tarafında ise çabalar, Gelir İdaresi
Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelir beyanlarını birlikte takip etmeleri ve söz
konusu kurumların denetim kaynaklarının artırılması da dahil olmak üzere tahsilatın
artırılmasına yoğunlaşmalıdır.
Para politikası
14. TCMB’nin para politikası çıkış stratejisinin zamanlaması uygundur. Kriz dönemi
boyunca uygulanan likidite önlemleri ve günlük döviz alım ihalelerinin yeniden
başlatılması, finansman imkanlarını kolaylaştırmış ve faiz oranlarının düşük kalmasını
sağlamıştır. İktisadi faaliyetteki hızlı canlanma ile birlikte, son dönemde TCMB düzenli
olarak yaptığı kısa vadeli finansman işlemlerini tedricen geri çekmeye başlamış ve bunun
sonucunda piyasa faiz oranları yavaşça yükselmeye başlamıştır. Uzun vadeli faiz oranları
önümüzdeki dönemde parasal sıkılaşmaya ilişkin beklentilere paralel olarak daha hızlı
yükselmektedir. TCMB aynı zamanda, likiditeyi sıkılaştırmak için karşılık oranlarını
artırmaya başlamış olup, temel senaryoda yer alan politika faiz oranındaki artışlar da bu
duruma daha sonra eşlik edecektir.
15. Ancak, enflasyon beklentilerindeki yükselme ve banka kredilerindeki hızlı büyüme
dikkate alınarak parasal sıkılaştırma hızlandırılmalıdır. Önümüzdeki yılın enflasyon
beklentilerine dayanan reel faiz oranlarının negatif olduğu bir ortamda sıkılaştırmanın
yavaş olması, enflasyon beklentilerinin daha da kötüleşmesine yol açabilecektir. Bu
durum özellikle küresel likidite fazlası ortamında maliyetli olabilecektir. Çünkü, daha
yüksek enflasyon beklentileri reel faiz oranlarının aynı seviyede kalması için nominal faiz
oranlarında daha fazla artış gerektirecek ve bu da Türkiye’yi kısa vadeli sermaye akımları
için daha çekici hale getirerek sonuçta ekonominin rekabet gücünün daha da
zayıflamasına neden olabilecektir. Güçlü bir sıkılaştırmanın ertelenmesi aynı zamanda,
enflasyon beklentilerinin yeniden enflasyon hedefiyle uyumlu hale getirilebilmesi için
politika faiz oranlarında büyük ve ani artış gerektirebilecek ancak bu durum bankaların
vade uyumsuzluğu nedeniyle bozucu bir etki yaratabilecektir. Dolayısıyla, geniş tabanlı
bir parasal sıkılaştırma – likiditenin geri çekilmesi ve politika faiz oranlarında yapılacak
sürekli küçük artışlar yoluyla – hızlandırılmalıdır. Beklentiler paralelinde döngüsel
etkilere göre uyarlanmış mali sağlamlaştırmanın gerçekleştirilememesi durumunda daha
hızlı bir parasal sıkılaştırmaya ihtiyaç duyulabilir.
16. Eş zamanlı olarak döviz alımlarının artırılması rezerv birikimini daha da
hızlandıracak ve döviz kuru üzerindeki aşırı baskının hafifletilebilmesine yardımcı
olacaktır. Rezervlerin kalan vadeye göre kısa vadeli borcu karşılama oranı 2007
sonundan beri düşmekte olup, mevcut ihale tutarlarıyla ancak tedricen artabilecektir.
Sermaye akımlarının istikrarlı bir şekilde ya da güçlenerek devam etmesi durumunda;
daha hızlı rezerv biriktirilebilmesi, ihtiyati hesapların iyileştirilmesi ve ticarete konu
malların fiyatları üzerinde baskı oluşmasının ve talebin ithalata yönelmesinin önlenmesi
için önceden belirlenmiş düzenli döviz ihalelerinin miktarının artırılması uygun olacaktır.
Finansal Politikalar
17. Bazı ek adımlara ihtiyaç olsa da, finansal sektörün gücünün korunması için önemli
tedbirler alınmıştır. Sistemik riskin yönetilmesine ilişkin olarak; Hazine Müsteşarlığı,
TCMB, BDDK ve TMSF arasında bir Mutabakat Zaptı ve protokolün imzalanmış olması
olumlu bir gelişmedir. Stres testi metodolojilerinin, henüz tam olarak istikrara
kavuşmamış olan uluslararası finansal piyasalardan kaynaklanabilecek olası doğrudan ve
dolaylı riskler gibi daha karmaşık senaryoların muhtemel etkilerinin değerlendirilebilmesi
de dahil olmak üzere daha da geliştirilmesi düşünülmelidir. Yurtiçinde ihracatçı olmayan
şirketlere yabancı para cinsinden kredi verilmesine izin verilmiş olması, şeffaflığı artırıcı
bir gelişme olsa da, riskler, dikkatli bir şekilde denetlenmeli, layıkıyla fiyatlandırılmalı ve
ihtiyaç duyulması halinde ihtiyati düzenlemeler daha da sıkılaştırılmalıdır. Şirketler
kesiminden kaynaklanabilecek potansiyel risklerin daha iyi teşhis edilebilmesi için,
borsaya kote olmayan şirketlere ilişkin verilerin derlenmesi ve izlenmesi geliştirilmelidir.
18. İktisadi faaliyetlerdeki güçlü toparlanmaya karşı verilecek para ve finansal sektör
politikası tepkisinin uyumlu olmasını teminen gevşetilmiş finansal sektör ihtiyati
düzenlemelerinin mümkün olan en kısa sürede sona erdirilmesi gerekmektedir. Kriz
sırasında ani satışların ve kredilerin geri çağrılmasının önüne geçilmesi amacıyla ihtiyati
düzenlemelerin geçici olarak gevşetilmesi uygun bir yöntem olabilir. Ancak, kredi
genişlemesinin başladığı bir ortamda bu önlemlerin sürdürülmesi gereksizdir, varlık
kalitesine ilişkin şeffaflığı azaltabilir ve güçlü risk yönetim mekanizmalarını zayıflatabilir.
Ek olarak, bu tür önlemlerin gereğinden uzun süre muhafaza edilmesi ve genişletilmesi,
merkez bankasının sıkılaştırma politikasının etkinliğini azaltırken, ekonomik toparlanma
döneminde bu önlemlerin devam ettirilmesi daha zor zamanlarda önlemlerin etkinliğini
azaltacaktır. Ayrıca bu tür önlemler, uzun vadeli kaynakların sınırlı olması nedeniyle uzun
vadeli kredi verilememesi ve parasal sıkılaşma öncesi bankaların bilançolarındaki vade
uyumsuzluğunu artırmak istememeleri nedeniyle bankaların kredi verme iştahını
artırmayabilir. Öncelik, kredi vermenin önündeki, gereğinden fazla zaman alan mahkeme
işlemleri yoluyla borçlulara fayda sağlayan icra iflas kanunu hükümlerinin değiştirilmesi
gibi yasal engellerin kaldırılmasına verilebilir.
19. Türk Bankacılık sektörünün güçlü uluslararası bağları dikkate alındığında, finansal
sektör düzenlemelerine ilişkin değişiklik çalışmaları ilgili ülkelerle yakın
koordinasyon halinde yapılmalı ve Türkiye’ye özel koşullar dikkate alınmalıdır.
Uluslararası arenada devam eden tartışmalar; karşıt döngüsel ihtiyati araçlar ve sistemik
öneme sahip finansal kuruluşların daha iyi düzenlenmesi ve denetlenmesi de dahil olmak
üzere finansal sistemin güçlendirilmesine odaklanmış durumdadır. Finansal sisteme
yönelik yapılacak düzenleme değişikliklerinin, finansal sistemde sorun yaratmamasını
teminen, aşamalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Yapısal politikalar
20. Rekabet gücünün geliştirilmesi ve istihdam artırıcı büyümenin sağlanabilmesi için
yapısal reformların çok boyutlu olarak ele alınması gerekmektedir. Kayıtlı sektörde
işgücü maliyetlerinin yüksek olması, rekabet gücünü azaltmakta ve kayıtlı sektörde
faaliyet gösteren firmalarda istihdamı caydırmaktadır. Kıdem tazminatı sistemi OECD
ülkeleri içinde en cömert olanlardan biridir. Asgari ücret ise yeni AB üyesi ülkelerin
neredeyse tamamından daha yüksek seviyede olup, Türkiye’nin düşük gelirli bölgelerinde
kısıtlayıcı olmaktadır. Rekabet gücünü geliştirmek ve kayıtlı sektördeki istihdamı artırmak
için asgari ücret ve kıdem tazminatı reformları ile kayıt dışı ekonomiyi azaltıcı önlemler
bir arada yürütülmelidir. Bu, vergi tahsilatında asgari ücret sınırlamasından doğabilecek
düşüşü (pek çok çalışan gerçek geliri yerine asgari ücret beyan etmektedir)
engelleyecektir. Zaman içinde artacak vergi uyumu, istihdam üzerindeki vergilerin kamu
maliyesine yük getirmeden düşürülebilmesini sağlayacak olup, bu uygulama kayıtlı
sektörün rekabet gücünü daha da artıracaktır. Ayrıca, enerji üretim kapasitesinin
artırılması ve enerji sektöründe maliyet bazlı fiyatlamanın ilgili tüm kurumlar için
uygulanması yoluyla talep etkinliğinin iyileştirilmesi, enerji ithalatına bağımlılığı
azaltacak, cari işlemler açığını daraltacak ve kamu maliyesinin sağlamlaştırılmasını
destekleyecektir.
Türk yetkililere ve Ankara ve İstanbul’da görüşmeler yaptığımız özel sektör temsilcilerine
konukseverlikleri ve bilgilendirici görüşmeler için teşekkür ederiz.
Download