kuramyorum - Psinema: Psikolojik Bozukluklar ve Sinema

advertisement
Senaryo Yazarları,
Yönetmenler ve
Oyuncular İçin Psikoloji
Bilgisi Gerekli midir?
kuram yorum
doç. dr. faruk gençöz & elif senem demir
[email protected]
[email protected]
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Psikoloji Bölümü
Sinema dünyasında üretilen filmlere katkıda bulunan sanatçı ve çalışanların insan
psikolojisine ne derece hakim olmaları
gerektiği konusunda hazırladığımız bu
yazıda başlangıçtaki amacımız William
Indick’in Türkçeye çevrilen “Senaryo Yazarları için Psikoloji” kitabından (2004)
yola çıkmak ve daha sonra da konuyu
daha geniş bir perspektifte ele almaktı. Indick’in kitabını inceledikten sonra
içeriğindeki psikodinamik ekole verilen
ağırlık nedeniyle benzer konularda başka
kaynaklara da bakma ihtiyacı doğdu. Bu
bağlamda Robert Blumenfeld’in “Tools
and Techniques for Character Interpretation: A Handbook of Psychology for
Actors, Writers, and Directors” (2006) ve
Yıldırım Doğan’ın “Karakter Yaratmak”
(2006) isimli kitaplarını da inceledik. Kitap incelemeleri dışında bir başka koldan
da akademik eğitimi olan bir oyuncunun
aynı konudaki görüşlerini almak istedik.
Tiyatro oyunculuğu konusunda konservatuvar mezunu ve oyuncu yönetmenliği
konusunda film okulu eğitimi almış Sayın
Levent Üzümcü’ye (*) psikoloji bilgisi ve
46
performans arasındaki bağı nasıl değerlendirdiğini sorduk. Yaptığımız incelemeler ve aldığımız cevaplar sonunda elde ettiklerimizi kendi bilgi ve tecrübelerimizle
birleştirerek bir sentez oluşturmaya çalıştık. Konuyu bu senteze bağlamadan önce
altyapı kurmada faydalı olabilecek bilgiler
üzerinde durmakta yarar olabilir.
Psikologların kişilik değerlendirmelerinde sık kullandıkları yöntemler içinde projektif test uygulamaları bulunur. En çok
kullanılan projektif testlerden Rorschach
mürekkep lekesi testini, terapistlerin değerlendirmelerini tasvir eden sinema filmlerinde de görürüz. Bu testin gerçek uygulamalarında testi alan kişiye beyaz karton
kartlar üzerinde bulunan çeşitli renk ve
şekillerdeki mürekkep lekeleri gösterilir
ve testi alanın bu lekeleri nelere benzettiği sorulur. Kartlar üzerindeki şekilllerin
ne oldukları tam olarak belli olmadığından yapılan benzetmelerin ve yorumların
doğru veya yanlış olarak değerlendirilmesi de söz konusu değildir. Ancak test
alan kişinin kendisine gösterilen kartlara
cevap verme tarzından düşünce ve duygu
sistemi hakkında zengin nitelikte bilgiler
edinilir. Kartlara verilen cevapların kişinin
iç dünyasını yansıttığı düşünülür ve testi
alan kişi hakkındaki yorumlar bu varsayım
üzerinden yapılır. Kartlara verilen cevaplar
bir bakıma ufak çaplı senaryolara benzetilebilir. Dolayısıyla testi alan kişinin nasıl
bir senaryo oluşturduğu kendisi hakkında
önemli bilgiler vermiş olur. Testi alan kişi,
test yapan kişiyi bilinçli veya bilinçsiz şekillerde yanıltmak istese dahi sonuçta karakterinin önemli bir yüzünü teste yansıtmış
olur. Dolayısıyla bu gibi testlerde verilen
her cevabın psikolog için yorumlanabilecek bir anlamı bulunur.
Aynı varsayımlardan hareketle senaryo yazarlarının da meydana getirdikleri
9-07
9-07
yısıyla etraflarında meydana gelen olaylar
hakkında iyi gözlem yapabilme şansına da
sahip olurlar.
kuramyorum
senaryoların, iç dünyalarındaki duygu
ve düşünce yapılarının bir yansıması olduğunu düşünebiliriz. Hiçbir yaratıcılık
katılmadan ve tamamen belli bir kalıba
uydurularak ortaya çıkarılan sıradan bir
eserde dahi yazar kendisi hakkında önemli ipuçları verebilir. Yıldırım Doğan’ın “Karakter Yaratmak” isimli kitabında (2006,
s. 178), romanı için bir karakter yaratmak
durumunda olan bir yazarın kendisini tekrarlamaması ve bu sefer daha yaratıcı olabilmesi için deneyebileceği bir örnekten
bahsedilmektedir. Bu örneğe göre isimler
sözlüğünden rastgele seçilen bir isim, o
sırada yanda oturan kişiye 20 ile 40 arasından rastgele söyletilen bir yaş, yandaki
bir başka kişinin uydurduğu bir meslek,
yaratılacak karakterin özelliklerini oluşturur ve hikâye benzer yollarla tamamen
rastgele geliştirilebilir. Böyle bir yöntemle oluşturulmuş bir senaryo dahi, yazarın
iç dünyası hakkında bir bilgi verebilir mi
dersiniz? Şaşırabilirsiniz ama sorunun cevabı “Evet”. Bu örnekte yazarın yazdıkları
fazla bir önem teşkil etmeyebilir ancak
yazının ortaya çıkarılmasında uygulanan
yöntem, yazarın mesleği ile ilgili içinde
bulunduğu durumu kavrayışı, duyguları,
çözüm yolları üretmedeki becerisi ve kendine güveni hakkında önemli bir bilgi vermektedir. Bir psikolog için ortaya çıkarılan
eserin güzelliği-çirkinliği veya doğruluğuyanlışlığından ziyade eserin hangi hedefler doğrultusunda nasıl ortaya çıkarıldığı
ve eseri meydana getirenin kendi ürettiği
şeyi nasıl değerlendirdiği çok daha büyük
bir önem taşır. Kendisini tanıyan, gelişme
yolunda sahip olduğu kaynaklara güvenen, ilerleme için girişimde bulunan ve aldığı sonuçlardan tatmin olabilen bir insan
profili, bizi baştaki soruyu cevaplamaya
çalışırken sentez noktasına taşıyan önemli
bir altyapı malzemesidir. Zira bu şekilde
tarif edilen insanlar hayatlarında karşılaştıkları yeni tecrübelere açıktırlar ve dola-
Olaylar ve özellikle insan ilişkileri sırasında
iyi gözlem yapabilmek, gözlenen ortamda
ortaya çıkan duygularla eşleşen davranışları yakalayıp ayırt edebilmek ve ayırt edilen davranışları verilmek istenen duygu ve
düşünceleri işlemek üzere uygun ve etkili
bir şekilde kullanabilmeyi bilmek; senaryo
yazarları, yönetmenler ve oyuncuların başarı seviyelerini belirleyebilecek oldukça
önemli unsurlar olabilir. Psikoloji biliminin insan tabiatına ait ortaya çıkardığı ve
bilimsel literature kattığı bilgiler arasında;
duygu, düşünce ve davranışların bileşenleri, çeşitleri, ortaklıkları ve faklılıkları gayet açık ve yeterli olarak bulunmaktadır.
Bu çeşit bilgiler seviye klasmanında tarif
edici (descriptive) bir katman oluştururlar.
Bu katman dahilinde anlaşılması istenen
konu doğal şartlar altında sadece gözlenir
ve o konu çerçevesinde ortamda değişen
ve sabit kalan her şey not alınır. Gözlem
becerisi gelişmiş ve tecrübelere açık bir insanın akademik bir eğitim almasa da tarif
edici katmandaki bilgileri büyük oranda
zaten edinmiş olabilmesi mümkündür. Bunun temel sebebi, duygularla eşleşen davranışların çoğunlukla evrensel bir refleks
niteliğinde kalıp davranışlardan meydana
geliyor olmasıdır. Mutlu olduğumuzu gülerek ifade ederiz. Güldüğümüz zaman
karşımızda kim varsa, kültür farkı gözetmeksizin, herkes bizim mutlu olduğumuzu
anlar. Ancak tarif etme seviyesinde bile en
dikkatli gözlemcilerin gözden kaçırabilecekleri hassaslıktaki bilgiler, sadece psikoloji bilgilerinden temin edilebilir. Örneğin
gülme davranışı sırasında yüzümüzdeki
ifadeyi özellikle 2 kas grubu ortaya çıkarır. Ağzımızın etrafındaki kaslar dudaklarımızın yanakla birleştiği köşelerin yukarı
doğru hareketlenmesini sağlar. Bu kaslar
47
kontrolümüz altında olduğundan, mutlu olmadığımız zamanlarda bile kolayca
gülüyor taklidi yapabiliriz. Ancak gerçek
mutluluk ifadesi 2. bir kas grubunun refleksif nitelikteki hareketi ile tamamlanmaktadır. Gözlerimizin etrafındaki kaslar
gülerken gözlerin kısılmasını ve yanakların yukarı doğru hareketlenmesini sağlar.
Gözlerimizn etrafındaki bu kaslar normal
şartlarda kontrolümüz altında olmadığından mutluluk taklidi yapıldığında sadece ağız çevresindeki hareket ön plana
çıkar ve gözlerde yeterli ve tamamlayıcı
bir değişiklik oluşmaz. Ayrıntıda kalan bu
bilgi bizim karşımızdaki kişinin rol yapıp
yapmadığını ayırt etmemizi sağlayabilir.
Bir oyuncu için bu bilgi daha naturel bir
mutluluk ifadesinin oluşturulması için
önem kazanırken bir yönetmen için de
oyuncunun rolünü daha iyi oynayabilmesi için verebileceği somut geribildirimlerden biri olabilir.
Tarif etme katmanından daha derine inmek istediğimizde ortamda değişen veya
değişmeyen tüm fiziksel özelliklerin neden değişip değişmediklerini açıklayan
bir katmana ulaşabiliriz. Duygu, düşünce
ve davranışlarının nedenlerinin açıklandığı bu bilgi seviyesinde önemli merkezi teoriler bulunmaktadır. Bu seviye üzerinde
durmadan önce Levent Üzümcü’nün sorularımıza verdiği cevapları inceleyelim:
Senaryo yazarları, yönetmenler ve oyuncular performanslarını sergilerken akademik psikoloji bilgileri hangi şartlarda
performanslarına katkı sağlar?
“... Akademik eğitim almış bir oyuncu
olarak bilimin ve bilginin vazgeçilmezliğine ve yüce bir kaynak olduğuna her
zaman inandım. Psikodrama tecrübelerimden yola çıkarak ilk önce kendi psikolojimi tanımaktı amacım. Daha son-
48
raları rol yapma ve rol kişisi olma (yani
oynamak ve kendini kaptırarak rol kişisi
zannetmek) üzerine kafa yordum. Çünkü
bir oyuncunun psikolojisi pamuk ipliğine
bağlı olmamalıydı. Mesleki eğitimimiz
sırasında psikolojik problem çeken arkadaşlarımızın ortak noktası var mıydı acaba diye çok düşündüm. Vardığım çok net
bir sonuç yok. Ancak söyleyebilirim ki her
ne yaparsanız yapın bir insanın psikolojik
problem yaşamasının önüne geçilemiyor.
Kendini tanımayan bir oyuncu olmak istemedim. O yüzden nedenler ve niçinler
üzerine akademik kitaplar okudum. Psikoloji terminolojisini öğrendikten sonra
her bir rol için zorlandığımda o konuyla
ilgili kitapları okudum. Tıpkı Beyza’nın
Kadınları’nda (2006) seri katillerin ve
çoklu kişilik vakalarının durumlarını öğrenmek istediğim gibi. Bu arada önemli
olduğunu düşündüğüm bir saptamamı
paylaşmak istiyorum. Oyuncunun –eğer
iyi bir oyuncuysa- iki türü vardır:
1) Allah vergisi iyi oyuncular
2) Enerjili kendini geliştiren oyuncular
Birinci gruba tavşan ikinci gruba da kaplumbağa diyebiliriz. İşte bu birinci gruba
dahil oyuncuların nasıl olup da araştırıp
incelemeden bu derece doğru sezgilerle
rol alabildiklerini anlamak için çok kafa
9-07
Sizin için ne tür psikoloji bilgileri daha
önemlidir?
İlk önce rol kişisinin psikolojisinin fiziksel yansıması önemlidir. Rol kişisinin ille
de psikolojik problemi olması gerekmez.
Örneğin çok sıradan bir çizgisi olan role
de bazı doneleri nedeniyle fiziksel bir dil
bulunabilir. Ya da oynadığınız rol eğer
bir başrol değil de küçük bir rolse ve
yazar tarafından çok bilgi yoksa bir karakter yaratabilirsiniz. Tabii ki en önemli
yardımcınız psikoloji bilginiz olacaktır.
Örneğin Hamlet oyununda düello sahnesinin hakemliğini yapan Osrick rolü
hakkında hemen hiçbir bilgi yoktur. Ancak siz, yıllardır kralın hizmetinde çalışan
birinin de bazı tavizler veren, ezilmiş ve
biraz dışlanmış birisi olduğunu düşünür
ve o psikolojinin kıyafetini giyerseniz
bir karakter yaratmış olursunuz. Geriye
kalan oyun gücünüzdür. İlk soruda da
anlattığım gibi birinci gruba dahil oyuncular için hiç de böyle zorluklar yoktur
hayatta. İkinci olarak nedenselliği söylemeliyim. Yani, karakterin bir sözü neden
söylediği, aslında karakterin ne söylemeye çalıştığı önemlidir. Bu bilgiye her zaman ihtiyaç vardır. Bizim subtext dediği-
9-07
miz “aslında söylenmek istenen şey” çok
önemlidir. Çünkü tonlamanızdan oynayışınıza kadar pek çok şeyinizi etkiler. Yaşantımızda türlü psikolojik ya da sosyal
nedenlerle aslında söylemek istediğimizi
söyleyemememiz gibi, lafı dolaştırıp konuşmamız en güzel örnektir buna. “Gözlerin öyle demiyor ama” deriz ya da öyle
düşünürüz. Oynarken çok işimize yarar
işte bu psikolojik bilgi. “Nedenlerin” o
küçük cevapları bizi “bütüne” yani role
götürür.
kuramyorum
yordum. Sonuç ise koca bir bilinmezlik
benim için.
Psikoloji bilgilerini genellikle kitaplardan
ediniyorum ve interneti kullanıyorum. En
önemli rehberim eşim tabii ki. Evlilik, aile
ve çocuk psikolojisinde uzman olması yanında son derece başarılı bir profesyoneldir kendisi. Ayrıca 14 yıldır bir oyuncuyla birlikte yaşamanın artısı olarak artık
oyuncu psikolojisi üzerine de uzman diyebiliriz. Özellikle terminoloji ve konular
arası bağlantı hususlarında çok yardım
aldım kendisinden.
Bu arada açıklayıcı olması bakımından bir
konunun daha altını çizmek istiyorum. O
da, rol kişisinin oynayan aktörün hayatını
etkilemesi. Bu çokça rastlanan durum bir
oyuncunun iyi ya da kötü bir oyuncu değil
de, daha çok, karakteri güçlü ya da zayıf
bir oyuncu olduğunu anlatır. Marathon
Man (1976) filminde Dustin Hoffmann’ın
bitkini oynamak için kilometrelerce koşması sonucunda bunu gören Lawrence
Olivier kendisine “Biraz da oynamayı denesene.” demiştir...
Levent Üzümcü’nün anlatımında daha
önce değindiklerimiz çerçevesinde iki
katman var gibi gözükmekte. Katmanlardan ilkinde oynanacak rolün somut
bir şekilde tarif edilmesini sağlayan fiziksel davranışlar bulunmakta. Senaryo ne
kadar ayrıntılı yazılmış olsa da tarif edi-
49
Marathon Man
len somut iki davranış arasında kalacak
boşlukları oyuncu kendisi doldurmak
zorunda kalacaktır. Bu boşluğun doldurulmasını natürel bir şekilde gerçekleştirebilmek için belli başlı kişilik kalıplarının psikolojik tarifleri gerçekten işe
yarayabilir. Bu gibi kişilik kalıplarından
incelediğimiz her üç kitapta da örnekler bulabilmemiz bizi bu yüzden şaşırtmadı doğrusu. Bunun ötesinde Levent
Üzümcü, “verilmek istenen şey” diye
tarifleyerek ikinci bir katmandan daha
bahsetmektedir. Bu katman, oynanan
oyun sırasında sergilenen somut fiziksel davranışların, seyircinin zihninde ve
hislerinde uyandırılması istenen duygu
ve düşünceleri uyandırabilme özelliğini
içerir. Bu özelliğin ortaya rahatça çıkabilmesi için oynanan konuda insan psikolojisini açıklayan merkezi bir teoriye
ihtiyaç vardır. Bu teori senaryoda saklı
olarak bulunuyor ancak tarif edilen çeşitli rollerde fiziksel davranışlar olarak
somutlaştırılabiliyorsa, yönetmen senaryodaki merkezi teoriyi anlayıp tüm düzenlemeleri bu çerçevede yapıyorsa ve
nihayetinde oyuncu bu tabloya naturel
davranışlarla uyum sağlıyorsa başarılı
bir beraberlik yaşanıyor demektir.
50
Peki, ele almak istediğimiz konuyu seyircilerin his ve düşüncelerinde başarılı bir
şekilde uyandırabilmek için en uygun
merkezi teoriyi nereden bulacağız? Aslında sorumuzun düğüm olan ve sentez
yapmamız gereken noktası burası gibi
gözükmekte. Senteze geçmeden önce
Indick’in (2006) senaryo yazarlarına sunduğu teorileri belirtmekte fayda var.
“Senaryo Yazarları için Psikoloji” kitabı
6 bölüm içermekte. Her bölümde çeşitli
bakış açıları ile geliştirilmiş temel teoriler ışığında, teori ile uyumlu senaryoların
nasıl geliştirilebileceğine dair öneriler ve
örnekler bulunmakta. Bu haliyle kitap,
senaryo yazarlarına direkt olarak hitap etmekle kalmıyor;
yazarların ötesinde senaryoyu anlamlandırmaya çalışacak
olan yönetmen, oyuncu ve seyircilerin de merkezi bir teori
vasıtası ile ortak bir noktaya
getirilmesinde rehber görevi
görüyor. Kitapta hangi teorilerin merkez alındığına bakacak
olursak Freud, Erikson, Jung,
Adler gibi psikodinamik akım
liderlerine ağırlık verildiğini
görüyoruz. Bu isimlere ek olarak Campbell’in kadın ve erkek
kahramanlar için oluşturduğu
psikanalitik yorumu ve May’in varoluşçu
yaklaşımı, kitabın ağırlıklı olarak ele aldığı psikodinamik teorilere renk katmış. Bu
yapı, Blumenfeld’in başta belirttiğimiz
kitabında da benzer bir şekilde bulunmakta. Psikoloji dünyasında kişilik gelişimi konusunda çok fazla çağdaş teori bulunurken her iki kitabın aynı teorilere işaret etmesi dikkat çekmekte. Yazarın da
belirttiği gibi bahsedilen teoriler aslında
modern ve çağdaş psikolojinin favori teorileri değiller. Ancak sinematik özellikleri
nedeniyle sinema kültürünün içinde eskiden beri kabul görmüş ve uzun zamandır
9-07
Şimdi gelelim sentezimize. Bir tarafta hiç
bir eğitim veya bilgi almaya ihtiyaç duymayan çok başarılı sanatçıların varlığı ve
diğer tarafta formel eğitimler alınarak
daha başarılı bir şekilde ilerlenebilen bir
yol. Bu iki tarafın varlığı bize neyi göstermekte? Psikoloji bilgilerinin sinema
dünyasında üretime katkısı olanlar tarafından mutlaka öğrenilmesi gerektiğini
söyleyebilir miyiz? Bu soruya verilecek
cevabı bu genel yazı değil, sanatçının
sadece kendine has hedef ve ihtiyaçları
doğrultusunda kendisi vermelidir. Fakat
bu yazının da amacı arayış içinde bulunan kimselere cevabı buldurmayı hızlandıracak bir yöntemi göstermek olmalıdır.
Peki, o halde yöntemimiz ne olabilir?
Aslında bu soruya da şu ana kadar cevap
vermiş durumdayız. Biz bir daha üstünden gidelim.
Kendini tanıyan ve hedefleri doğrultusunda girişimlerde bulunan insan, az veya
çok yol alabildiğinde mutlu olabiliyorsa
zaten yolunu çizmiş olur ve başta sorulan
soruya kendince net bir cevabı vardır. Levent Üzümcü’nün tarif ettiği birinci çeşit
9-07
oyuncular, yani becerileri Allah vergisi
olanlar, oynayamayacakları bir rol kendilerine verilene kadar bir eğitim ihtiyacı
içinde olmayacaklardır. Böyle bir ihtiyaç
içinde olmayan kişilerin eğitim almaları, gene Levent Üzümcü’nün anlattıkları
içinde ufak fakat önemli bir ayrıntı olan,
bilmek ve anlamak arasındaki ayırımı
gündeme getirebilir. Gerçekten ihtiyacımız olmadığını düşündüğümüz bilgilerin
öğrenilmesi sadece onları bilmemizi sağlayabilir. Bu bilgileri hayatımızda kullanmayabilir, onlara sadece sorulduğunda
cevap verebilecek entellektüel düzeyde
hakim olabiliriz. Bu durumun sanatçının
içten gelen performansına olumlu yönde
bir etki yapmasını da bekleyemeyiz. Diğer taraftan gerçek bir ihtiyaç dahilinde
ortaya çıkan durumları aşabilmek için
yeni bir şeyler öğrenmeye heves etmek,
öğrenilenleri uygulama girişimlerinde
bulunmak, uyguladıkça içinde bulunan
duruma has özel ayrıntılar keşfetmek
ve bu keşifleri zamanla kişiliğin gelişen
bir parçası haline getirmek; edindiğimiz
bilgilerin gerçekte ne olduklarını anlamamızı sağlar. Dolayısıyla soruyu cevaplamadaki yöntem, insanın gerçek ihtiyaçlarını belirlemesi ile doğrudan ilgilidir.
Ortamda bir ihtiyaç olduğunu hissettiren
en önemli sinyaller de duygularımızdır.
Duygu uyandırmayan bir ihtiyaç gerçek
bir ihtiyaç olmayabilir.
kuramyorum
belli kalıplar olarak bilinçli veya bilinçsiz
bir şekilde kullanılmaktalar. Kitapta belli
bir teori ışığında; örneğin Freud’un psikanalizinde yer verilen Oedipal çatışmayı
ele alan bir filmde, yani erkek kahramanın aşk ve cinselliğe yönelik arzularının
tanıştığı yeni kadınlara yansıtılmasının
ele alındığında yazarın nelere dikkat etmesi gerektiğine yönelik öneriler sunulmakta ve egzersizler yaptırılmakta. Ancak şunu belirtmek gerekir ki söz konusu
egzersizlerin, psikanalitik konuları yeni
okuyanlar tarafından hayal edilmesi veya
pratiğe aktarılması oldukça güç olabilir.
Kitabı kolayca takip edebilmek için teoriler hakkında kuvvetli ön bilgilerin olmasında büyük fayda olabilir.
S
Kaynaklar:
• Indick, W. (2004). Senaryo Yazarları için Psikoloji (Çeviri). İstanbul: +1 Kitap
• Doğan, Y. (2006). Karakter Yaratmak: Bir Paradigma Arayışı. Ankara: um:ag
• Blumenfeld, R. (2006). Tools and Techniques
for Character Interpretation: A Handbook of
Psychology for Actors, Writers, and Directors.
Limelight Editions.
(*) Sayın Levent Üzümcü’ye değerli katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
51
Download