DÖRDÜNCÜ BASKIYA ÖN SÖZ Dördüncü Baskı’ya ulaşmanın haklı gurur ve mutluluğu, alana ilişkin beklenti ve gelişmeler ile birleştiğinde, eseri genişletme düşüncesi yeni bir çalışmaya başlamanın heyecanı ile yer değiştirdi. Bir yandan, Üniversite’deki dersler ve çeşitli seminerlerde ifade edilen karşılıklı değerlendirmeler; diğer yandan, günlük yaşamın yoğun temposu içinde yaşanan gelişmeler insanların birbirilerini anlayabilmeleri açısından iletişime olan ilginin artarak devam ettiği gerçeğini ortaya koymaktadır. İletişimle ilgili konuların tek başına önemli sayılmaya başlanması çok yeni ve çağa özgü bir gelişmedir. Süreci çağa özgü hale getiren etkenlerin başında teknoloji gelmektedir. Teknolojik gelişmelere paralel olarak iletişim sektöründe yaşananlar, yıllardır süre gelen haberleşme alışkanlıklarımıza yeni boyutlar kazandırmıştır. Her geçen gün gelişen ve değişen bir topluma paralel olarak, iletişim yöntem ve anlayışı da hızla değişmektedir. Teknolojide yaşanan köklü değişim ve gelişmeler sadece kişilerarası ilişki biçimimizi değil, düşünce şeklimizi de etkilemektedir. Yaşanan gelişmelere paralel olarak sahip olduğumuz olanakların iletişim alışkanlıklarımızı etkilediğine hep birlikte tanık olmakla birlikte, tarafların birbirlerini anlama ve anlaşabilmesini aynı oranda etkilediğini paylaşmak pek mümkün görünmemektedir. İletişimin hızlanması ve yaygınlaşmasına koşut olarak, iletişimin etkileşim düzeyini belirleyen ve üzerine çok daha fazla odaklanılmasına rağmen anlaşabilme becerisi, en temel sorunların temelinde var olan bir değer olarak dikkat çekmektedir. İster kişilerarası ilişkiler, isterse daha geniş kitleler arasındaki ilişkiler düzeyi esas alınarak değerlendirildiğinde, özünde iletişim halinde olan tarafların karşılıklı önyargılardan arınmış, birbirini anlamaya dayalı bir ön kabulün varlığına artarak ihtiyaç duyulmaktadır. 2011 Kasım ayında Berlin’de gerçekleştirilen “Almanya’ya Göçün Ellinci Yılı” etkinliklerine damgasını vuran da aynı bakış açısıdır. Kişilerarasındaki ilişkilerin etkinliği ve taraflar arasındaki yakınlaşma arttıkça, karşılıklı olarak anla(şıl)ma ortak bir geleceğin inşasına her zamankinden çok daha fazla olumlu katkılar sağlamakta ve sınırları aradan kaldırmaktadır. İletişim sadece içeriğinde taşıdığı bilgiye değil, bireyin sahip olduğu değer yargılarının yarattığı duygulara yoğunlaşmayı da gerektirir. Karşısındakini anlayamayan kişinin çevresine katkıda bulunması çok VII zordur. İnsanlara sadece karşılık vermek yerine anlamaya odaklanan dinleme çabası, ilişkiyi sağlıklı bir yapıya kavuşturacaktır. Anlamaya çalışmak; karşısındakinin varlığını dikkate almayı, görüşlerine değer vermeyi ve cesur olmayı ifade etmektedir. Aydınlanma Dönemine damgasını vuran öncülerden Immanuel Kant’ın kullandığı Latince ifade de belirttiği gibi; “Sapere aude”. Doç. Dr. Recep TAYFUN Eylül, 2012 VI ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖN SÖZ “Birey, hayatı boyunca yaşadıklarının birer kalıntısından ibarettir.” yaklaşımına paralel olarak, insanlar arasında varolan davranış ve görüş farklılıkları günlük yaşantımızdaki iletişim süreçlerine de yansımaktadır. Sahip olunan farklı birikimler ve bireysel algılama tarzları, insanların gördükleri ve duyduklarını birbirlerinden farklı yorumlamalarına neden olmaktadır. İletişimi zorlaştıran ya da kolaylaştıran faktörler genellikle bu farklı yorumlardan kaynaklanmaktadır. Aradaki yorum farkını belirleyen başat özelliklerden birisi de, iletişim sürecine anlam katan ve kalitesini artıran, “üslubu beyan ayniyle insan” sözü ile anlam bulan, bireysel üslup tarzıdır. Düşünceler arasında “doğru-yanlış” veya “haklı-haksız” gibi ayrımlar yapmak anlamsızdır. Anlamanın temelinde yatan, bu varsayımın anlamlı gördüğü düşüncelerin birbirine olan farklılığıdır. Her düşünce, bir bütünü bir kenarından yakalamış, o kesiti anlamış ve anladığını da tutarlı bir mantık silsilesi ile kendi içinde “doğrulamış” bir açıdır, bir penceredir. İletişimde bütünü anlamak ona bakan açıları anlamayı gerektirir. Çünkü iletişim, karşınızdaki kişiye, saygı duymakla birlikte, ne onun ne de sizin açınızın bütünün kendisi olamayacağı, ancak parçaları olabileceği iletisini aktarabilmektir. Birlikte düşünmek kişiliği ortadan kaldırmaz, geliştirir. Düşüncelerini başkalarınınkilerle birleştirmek için, onlara değer vermek, onlarla kaynaşmak gerekir. Birlikte düşünmek, aynı olmayı değil, bütüne güç ve anlam katacak farkı taşımaktır. Herhangi bir ilişkide iki insan tek bir insan haline gelirse, sonuç iki yarım insan olur. Önemli olan bir bütünü oluşturabilen her biri birbirinden farklı, fakat birbirinden vazgeçemeyen sorumlulukları üstlenebilmektir. İletişim süreçleri değerlendirilirken göz ardı edilen ancak sürecin etkililiğini belirleyen boyutlardan birisi de, kişinin kendi iç dünyasında yaşadıklarıdır. İletişim, bireyin kendi iç dünyasındaki etkileşim ile başlar ve dışa yansıyan davranışları ile genişleyerek devam eder. Bireyin kendini tanıma çabası, bir yandan ortama hâkim olmayı mümkün kılarken, diğer yandan karşısındakini anlama sürecine olumlu katkı sağlayacaktır. VII Siz değerli okuyucuların değerli paylaşımları ile çalışmanın üçüncü baskısına doğru yol alırken, günlük yaşamın yoğun karmaşa ve akış sürecinde karşılaşılan olumsuz örnekleri “Sui misal, emsal teşkil etmez.” sözündeki mana ile bütünlük oluşturacak şekilde bir kenara bırakıp, her ortamda, ilk fırsatta ve ısrarla iletişime açık olunmalıdır. İlk girişimi karşıdan beklemek yerine, iletişimi başlatma gayreti, anla(şıl)mayı kolaylaştıracaktır. Yrd. Doç. Dr. Recep TAYFUN Ankara, Nisan 2010 VIII İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ İnsanı tanımaya yönelik meçhul yolculuğun yolunu aydınlatan iletişim, insanın kendini keşfine sunduğu destek ve katkı sayesinde yaşamsal bir değer kazanmıştır. Günümüzde iletişime dair yaşanan değişimlerle bir bütünlük içerisinde gelişen bu işlevsel değer, alışkanlıklarımızı ve değer yargılarımızı da derinden etkilemektedir. En güncel teknolojik araçlar ve/veya en eski –jest ve dokunma gibi– temel yöntemler kullanılsa da, etkili ve başarılı bir iletişimin sırrı, paylaşılan sorunları anlama ve anlatabilme kabiliyetinde saklıdır. İletişimdeki başarısızlığın en temel nedeni, kişinin karşısındakini doğru anlayıp anlamadığı gerçeğidir. Bireylerin birbirini anlama konusunda sergileyeceği samimi tavır, iletişim sürecine güven olarak yansıyacak, güvensizlik ise iletişimi olumsuz etkileyerek tarafların yıpranmasına neden olacaktır. İletişim sürecini güvensiz kılan davranışların başında yalan söyleme eğilimi gelmektedir. Yalan sadece ortaya çıktığında değil, söylendiği andan itibaren iletişim sürecini olumsuz etkilemeye başlayacak ve karşılıklı güven duygusunu zedeleyecektir. Yalan, sözel ifadelerle örtülmeye çalışılsa da, beden dili mesajları farklı ipuçları verecektir. Sözel ifadeler ile davranışlar arasındaki uyumsuzluğu anlamlandırma gayreti, etkili iletişimi geri plana itecektir. İnsanlar yalancı doğmaz, ancak yalan söylemeyi öğrendikleri bir gelişim süreci yaşarlar. Yalan, çocukluktan itibaren başlayan bilişsel bir olgunluk sürecinde gelişir. Yalan, doğruyu gerektirir; çünkü, doğru bilgiye sahip olmadan kimse yalan söyleyemez. Yaşanan sorunların, kendi içinde çözüme dair değerleri de barındırdığı gerçeğinin vurgulandığı bu çalışmada, çözümlerin doğru yerde aranmasına yardımcı olacak ipuçları sunulmaya çalışılmıştır. Bir yandan, yalanın iletişim sürecine etkileri ele alınırken; diğer yandan, bireyin yaşamı anlamlandırma çabaları ile etkili iletişim girişimleri arasındaki dengenin önemi vurgulanmaktadır. Dr. Recep TAYFUN Ankara, Ekim 2008 IX ÖN SÖZ İletişim üzerine hazırlanan bu çalışmada, etkili iletişimin nitelikleri ve sözsüz iletişimin inceliklerini kapsayan bir içerik sunulmaktadır. Varlığını ve ihtiyacını her an hissettiğimiz iletişim sürecini etkileyen faktörler ve yaşanan sorunların çözümüne dair pratik yaklaşımlar ortaya konulmaktadır. Yaşamın anlamı ilişkilerdedir. İlişkiler iletişimle anlam kazanır. Bireyin kendisi ve çevresiyle iletişimindeki ahenk, bir yandan yaşama arzusunu güçlendirecek, diğer yandan olumlu ve önyargısız bir bakış açısıyla iletişimini geliştirecektir. Birey, kendisini ne kadar güçlü ifade ederse o kadar kolay anlaşılacak, karşısındakini ne kadar iyi anlarsa aynı oranda güçlü ve dengeli bir iletişim kuracaktır. İletişim, konuşmanın ötesinde farklı birçok ögeyi de içermektedir. Beden dilini görmezden gelerek, iletişimi sadece sözlü iletişim ile sınırlı düşünmek, etkili iletişim açısından eksik bir yaklaşım olacaktır. Beden dili, bireyin kendisinin ve karşısındakinin iç dünyasını anlamlandırması açısından belirleyici bir özellik taşımaktadır. İletişimde çoğu zaman sözcüklerin önüne geçerek kendimizi ifade etmemize katkıda bulunmaktadır. Beden dilinin önemli özelliklerinden birisi de, yalana dair verdiği ipuçlarıdır. Bu yönüyle, yalanın tespitini kolaylaştırmak ve gizli kalmadığını vurgulamak açısından özel bir anlam taşımaktadır. İnsan yalan söylemekten daha çok, yalanın ortaya çıkmasından rahatsız olur. Oysa ortaya çıkmasa da söylenen yalan, bireyin kendisi ile iletişimini olumsuz etkilemektedir. Anlatılanlar, son söz ya da kesin hükümler oluşturma iddiasından uzak, iletişim ve özellikle beden dili konusunda, her insanın sahip olduğu cevherin keşfine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Çevremizdeki insanlarla iletişimimizde, olumlu ve farklı bir bakış açısına sahip olma yönünde yapacağı en ufak bir katkı, eserin amacına ulaşmasını sağlayacaktır. Dr. Recep Tayfun XI