Untitled - Anadolu Hastanesi

advertisement
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bağımsız Sağlık Hiz. San. Tic. A.Ş. adına
İmtiyaz Sahibi
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr. F. Hülya KURBAN
Reklam ve Tanıtım Müdürü
Derya BATMAZ ÜNEY
Yayın Kurulu
Doç. Dr. M. Vedat KOCA
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL
Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Op. Dr. Gürsu ÖZER
Uzm. Dr. Harun YILMAZ
Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT
Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Op. Dr. Mehmet YAMAN
Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR
Op. Dr. Murat CERAN
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Op. Dr. Mustafa SEZEN
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Uzm. Dr. Önder BEKAR
Uzm. Dr. H. Nurşen BAŞEĞMEZ
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Op. Dr. Uğur Barış ÖZKAL
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Dt. Semra Güler BEŞER
Dr. Halim Atilla BÜYÜKER
Dr. Sabir ZEYVER
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Dyt. Elif Naz DUMAN
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Mesul Müdür / Başhekim
Değerli Okurlarımız,
Yaz güneşine
hoşçakal!
Merhaba
Sonbahar!
2014 SAYI : 11 YIL: 4
Yazışma Adresi :
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA
Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00
E-mail: [email protected]
www.bursaanadoluhastanesi.com
Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık:
AERONORM Advanced Creativity
FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa
Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: [email protected]
www.aeronorm.com
Baskı : Renkvizyon
Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri
Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa
Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15
E-mail: [email protected]
www.renkvizyon.com.tr
Güneşli günler artık geride kaldı...
Dışarıya çıktığımızda bizleri genellikle puslu havalar
karşılıyor, Sonbahar “ben geldim” diyor...
Mevsim geçişlerinde zayıf düşen bağışıklık sistemimizi
korumak, hastalıklara yakalanmamak için büyük
önem taşıyor. 11. sayımızda da sağlıklı, kaliteli bir
yaşam geçirmenizi sağlayacak anahtar bilgileri sizlerle
paylaşmaya gayret ettik.
Sonbaharla birlikte okulların açılmasıyla önemi daha da
artan çocuklarımızın sağlıklı beslenmesine ilişkin dikkat
edilmesi gereken noktalara değindik. Ayrıca okullarda
sıklıkla yayılan üst solunum yolu enfeksiyonlarına da
bu sayımızda yer verdik. Akılcı ilaç kullanımından sırt
ağrılarına, şaşılıktan zonaya kadar geniş bir yelpazede
pek çok içeriği de dergimizde bulabilecek, uzman
görüşlerine ulaşabileceksiniz.
Unutmayalım, Sonbahar biraz hüzündür belki ama çokça
da umut ve elbette sevgidir de...
Sonbahar’ın yaprak dökümüne inat düşlerinize güneş
doğması temennisiyle, sağlıklı günler geçirmenizi dilerim.
ya
a
K
r
e
n
Ta
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Yaz mevsimini adeta
tropikal bir ülkede
yaşarcasına sıcak, yağışlı
bir hava ve su baskınlarıyla
arkamızda bıraktık.
Dr. Hülya KURBAN
Başhekim Yardımcısı / Editör
Mevsimler artık birbirine karıştı ve havalar soğurken üst
solunum yolu hastalıkları hem çocukları hem de erişkinleri
rahatsız etmeye başladı. Burnumuz bazen bu enfeksiyonlarla
bazen alerjik nedenlerle tıkanarak bize zor anlar yaşatıyor.
Omuzlarımız, sırtımız sürekli yaptığımız yanlış haraketler
travmalar, bazen de çeşitli kronik hastalıklar nedeniyle
ağrıyarak yaşamımızı zorlaştırıyor. Utangaç bir toplum
olduğumuz için anal bölge hastalıklarını ve cinsel sorunlarımızı
çoğu kez doktorumuzla bile paylaşamıyoruz. Ayrıca haraketsiz
bir yaşam tarzı ve aşırı kilolar nedeniyle diyabet hastaları
çoğaldı. Zaman zaman göğüs ağrısı bize bir kalbimiz olduğunu
kalbimize ve damarlarımıza iyi bakmamız gerektiğini
hatırlatıyor.
İnsan yaşamı önceki yıllara göre oldukça uzadı ve yaşlı
popülasyonu arttıkça Alzeimer gibi demansla seyreden
hastalıklarda daha fazla görülüyor. Bu ve benzeri hastalıklarla
ilgili aydınlatıcı bilgileri dergimizin bu sayısında siz okurlarımıza
sunmaya çalıştık.
Dergimizin sayfalarında yer verdiğimiz diğer önemli konu ise
doğru ilacı doğru zamanda ve uygun dozlarda kullanmak.
Biz buna ‘’Akılcı İlaç Kullanımı’’ diyoruz. Ülkemizde özellikle
antibiyotikler reçetesiz, gereksiz yere ve uygun olmayan
dozlarda kullanılıyor. Bu konuda Avrupa’da üst sıralardayız.
Bu da bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasına neden
oluyor. Eğer önlem alınmazsa önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde
antibiyotiklere dirençli bakteri sayıları arttığı için enfeksiyon
hastalıkları tedavi edilemez boyutlara ulaşacaktır. Bu durum
ülkemiz ve Dünya için büyük bir tehdittir.
Enfeksiyon hastalıklarından konu açılmışken bir seyahat
hastalığı olan Ebola Virüsü konusunda da okurlarımızı uyarmak
istiyorum. Özellikle yurdışı seyahatı yapacakların koruyucu
önlem olarak el hijyenine önem vermeleri ve üst solunum yolu
hastalığı olanlarla temas konusunda dikkatli olmalarını
öneririm. Bağışıklık sistemimizi yüksek tutmaya çalışmak ise
tüm hastalıklara karşı en iyi koruyucumuzdur.
Bunların dışında dergimizin sayfalarında aramıza yeni katılan
hekim arkadaşlarımızı da tanıma fırsatı bulacaksınız.
Sonbahar ve Kış mevsimini sağlıklı geçirmeniz dileklerimle....
an
b
r
u
K
a
y
l
ü
H
3
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Akılcı İlaç Kullanımı
doğru-yeterli ve etkin ilaç yazımı,
kullanımı ile ilgili olarak hastayı
bilgilendirme anlamında da çok önemli
görevler düşmektedir.
Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT
İç Hastalıkları Uzmanı
İlaçlar doğru kullanılırsa
etkilidir. Gereksiz ve
hatalı ilaç kullanımları,
tedavideki başarıyı önemli
ölçüde düşürmekte, bazı
hastalıklarda tedaviye direnç
gelişmekte, ekonomik olarak
da maliyetlerin artmasına
neden olmaktadır.
Günümüzde, geçen yüzyıla göre pek çok
hastalığın ortaya çıkmadan önce
önlenmesi, oluştuktan sonra da tedavi
edilebilirliği önemli ölçüde artmıştır.
Tüberküloz, Veba, Çiçek gibi ölümcül
hastalıklar neredeyse tarih olmuşken,
Kanser ve AIDS gibi hastalıkların
tamamen tedavi edilebilirliği ile ilgili
önemli adımlar atılmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine
göre, tüm hastaların en az yarısı
ilaçlarını doğru şekilde
kullanmamaktadır.
Polikliniklerde muayene için gelen
hastaların elinde, farklı yerlerden reçete
edilmiş az kullanılmış veya
kullanılmamış onlarca ilaç poşetiyle
karşılaşıp ne yapacağımızı şaşırdığımız
çok olmuştur. Kayıtları tutulduğu halde,
hastaların hastane ve hekim dolaşma
özgürlüğü nedeniyle ülkemizde de
ilaçların çöpe atıldığına sıkça tanık
olmaktayız. Koruyucu hekimliğin geri
plana itilip, tedavi edici reçeteye dayalı
hekimliğin ön planda olduğu ülkelerde
de durum aynı olup, özellikle biz
hekimlere çok kısıtlı muayene süresinde
4
Akılcı ilaç kullanımı;
• Doğru ilacın
• Doğru zamanda
• Gerektiği kadar
• Uygun maliyetle kullanımıdır.
Bugün gelişmiş (ekonomik ve sosyal
alanda) ülkelerde bile tedavi maliyetleri
ile ilgili ciddi çalışmalar yapılıp, en kolay
ve en uygun yollardan ekonomik yükün
azaltılması ile ilgili sürekli hesaplar
yapılmaktadır.
Sigara kullanımının terk edilmesi,
obezitenin azaltılmaya çalışılması, doğru
beslenme, yaşam koşullarının
iyileştirmeye çalışarak salgın
hastalıklardan korunma çabaları, pek
çok hastalıkla ilgili toplumu
bilinçlendirme anlamında atılan adımlar
sayesinde, hem sakatlık ve ölüm oranları
azaltılacak, hemde maliyetlerin
düşürülmesine önemli ölçüde katkıda
bulunacaktır.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de
bitkisel kökenli olarak bilinen alternatif
ilaçlara ilgi fazla olup, bu tür ilaçların
istenmeyen etkileri ile karşılaşmamak
adına (Karaciğer, böbrek ve kalp damar
sistemi ile ilgili olanlara dikkat çekmek
isterim.) hekimlere danışılarak
kullanılması en uygun ve en akılcı olan
yoldur.
İlaç kullanımında
yapılması gerekenler
• Doktora giderken kullanmakta
olduğunuz ilaçları liste halinde yazın
veya boş kutularını yanınızda
bulundurun.
• Daha önce herhangi bir hastalıktan
dolayı tedavi gördüyseniz bu konuda
doktorunuza bilgi verin.
• İlaçları yalnızca Doktorunuzun
önerisiyle ve reçetelendirilmişse
kullanınız. (Çok sık reçetesiz alınabilen ve
kullanılan ilaçlarda bile ciddi zıt etkiler
oluşabilir. (Örneğin; en düşük doz sık
kullanılan bir Aspirin preparatı ölümcül
bir astım krizini davet edebilir.)
• İkinci bir hekimin verdiği ilaçları diğer
reçete ile birlikte almadan önce tedavi
olduğunuz hekimlerden birine yeni ilave
edilen ilaçlarla ilgili bilgi verin. (Yani
ardışık ilaç kullanımından mutlaka
hekimlerin haberi olmalıdır.)
• İlaçları doktorunuzun size anlattığı
şekline uyarak reçetede yazıldığı gibi
uygulamalısınız. Aksi halde tedavinin
etkinliğinin azalması ve istenmeyen
etkilerle karşı karşıya kalabiliriz.
• İlaca başladıktan sonra ortaya çıkan
yeni bir şikayet, hastalığa bağlı
olabileceği gibi, ilaca da bağlı olabilir.
Tedavi eden hekim bu konuda mutlaka
bilgilendirilmelidir. (Kusma, mide ağrısı,
başağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, döküntü
gibi)
• Eski ve kullanmadığımız son kullanma
tarihleri geçmiş ilaçları evde
bulundurmamalıyız.
• Artan ilaçlarımızı, şikayetleri bize
benziyor diye asla başkalarına
önermemeliyiz. Kullanmadığımız tane
ilaçları çöpe atmak yerine, yakın bir
sağlık merkezine teslim ederek bu ilaçlara
maddi olanaksızlıklar nedeniyle
ulaşamayan pek çok insana faydamız
dokunacağını unutmamalıyız.
İlaçlar hayatımızın vazgeçilmez
sigortalarıdır. Yaşam kalitemizi artırıp,
ömrümüzü uzatan önemli unsurlardır.
Ancak, unutmamalıyız ki doğru
zamanda, doğru ilacı, doğru
kullanmadığımız durumlarda,
‘’HER İLAÇ AYNI ZAMANDA BİR
TOKSİNDİR, ZEHİRDİR.
ANCAK BİLİNÇLİ VE AKILCI
KULLANIRSAK ŞİFA
BULABİLİRİZ.’’
• İlaçlarımızı yanlışlıkla veya bilmeden
kullanabilecek (Yaşlılar, çocuklar gibi)
kişilerin varlığını göz önünde tutarak
kolay ulaşılmayacak yerlerde muhafaza
etmeliyiz.
• İlaç kullanırken ilaç tedavisi dışında
yapabileceklerimizi de göz önünde
bulundurarak (Egzersiz, yürüyüş, diyet,
doğru beslenme gibi) tedavideki
katkılarını göz ardı etmemeliyiz.
• Hastalığın tedavi süresi bittiğinde ise
ilaç kullanımına gereksiz yere devam
etmemelidir. Aksine kronik (müzmin) bir
hastalığımız varsa , doktorunuza
danışmadan kendi kendinize veya
başkalarının önerileri ile tedaviyi asla
sonlandırmayınız. Unutmayalım ki
mutlak devamlı kullanılması gereken bir
ilacın bırakılması hayatımıza veya
sakatlığımıza mal olabilir. (Bir tansiyon
ilacının veya şeker ilacının bırakılması,
beyin kanaması gibi felçler veya kronik
bir kalp ve damar hastalığı, böbrek
hastalığı ile sonuçlanır.)
• Özellikle ileri yaşta olan hastaların
çevrelerinde ilaçlarını düzenli
kullanmalarına yardımcı olunması çok
önemlidir. Unutkanlık ve demans
nedeniyle eksik alım veya üst üste alımlar
nedeniyle de zehirlenmelerle çok
karşılaştığımız olmuştur. İlaca bağlı olan
veya olmayan bir bilinç kaybı
oluşabileceğini göz önüne alarak, yakın
çevremizi özellikle devamlı kullandığımız
ilaçlarla ilgili bilgilendirmeliyiz.
5
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Alzheimer Nedir?
Uzm. Dr. Aslı Bahar TURAN
Nöroloji Uzmanı
Alzheimer hastalığı; 65 yaş
ve üzeri kişilerde görülen,
unutkanlıkla başlayan,
günlük yaşam aktivitelerinin
bozulduğu, davranış
bozuklarına sebep olabilen
bir hastalıktır.
Demans (bunama), zihinsel becerilerin
günlük yaşam aktivitelerinde bozulmaya
sebep olacak düzeyde kaybıdır. Demansa
yol açan nedenlerin yarısını Alzheimer
hastalığı oluşturmaktadır. Doğal seyri
açısından kalıcı ve ilerleyici olan bu
hastalığın günümüzde halen kesin
tedavisi bulunmamaktadır. Ancak uygun
tedavi yaklaşımı ile hastalığın ilerlemesi
yavaşlatılabilmektedir.
Normal yaşlanmadan farklı mıdır?
Normal yaşlanma sürecinde kişilerin
planlama, karar verme, dikkat gibi
zihinsel becerilerinde yavaşlama
meydana gelebilir. Ancak yapılan
araştırmalar demansın normal yaşlanma
sürecinden farklı olduğunu ortaya
koymaktadır. Yaşları altmış beşin üstünde
demansı olan ve olmayan kişilerin
beyinleri incelendiğinde demanslı
hastaların %50’sinde Alzheimer
hastalığına özgü, kalan %50’de ise
nörolojik yıkıma sebep olan diğer
hastalıklara özgü bulgular saptanmıştır.
Günümüzde insan ömrünün uzaması
yaşlı popülasyonun artmasına buna
paralel olarak ileri yaş dönemine özgü bir
hastalık grubu olan demansın da artışına
yol açmıştır.
Kimler risk altındadır?
En önemli risk faktörü yaştır. Kadın
cinsiyet, düşük eğitim düzeyi, ailede
demans öyküsü riski artıran başlıca
faktörlerdir. Bununla birlikte damar
hastalıkları ile bunlara sebebiyet veren
diyabet ve hipertansiyon varlığında riskin
arttığı gösterilmiştir.
Belirtileri nelerdir?
Seyri nasıldır?
Genellikle ilk dikkati çeken belirti
unutkanlıktır. Sorunlar yakın hafızayla
ilişkilidir. Uzak hafıza göreceli olarak
korunmuştur.
kaybeder. Çevresinde olup bitenlere
kayıtsız görünür. Günlük yaşamın basit
gereksinimleri olan giyinip soyunma,
yemek yeme, banyo yapma gibi
aktiviteleri tek başına yerine
getirememeye başlar.
Başlangıçta eşyaları koydukları yeri,
söylenenleri ve yapacakları işleri
hatırlayamama şeklindeki unutkanlıklar
zaman içinde artarak alışveriş yapmakta
zorluk, bilinen yolların karıştırılması gibi
kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek
düzeye ulaşır.
Yakınlarının sürekli bakımına ihtiyaç
gelişir. Beraberinde gelişen huzursuzluk,
hırçınlık, uygunsuz konuşma, suçlama
gibi davranış bozuklukları ve uyku
bozukluğu sebebiyle bakım vermek
zorlaşır. Son evrede kişi yatağa bağımlı
hale gelir.
Hastalık doğrudan ölüme sebep
olmamaktadır ancak beraberinde gelişen
enfeksiyonlar, yetersiz beslenme ve diğer
tıbbi hastalıklar neticesinde ölüm
gerçekleşmektedir.
Hastalığın başlangıç döneminde kişi işlev
kusurlarının farkında olup bundan
rahatsızlık duyabilir ve buna bağlı bir
çökkünlük durumu yaşayabilir. Ancak
hastalık ilerledikçe kişi farkındalığını
6
Tanı nasıl koyulur?
Hasta ve yakınından alınan bilgiler,
muayene bulguları ve zihinsel becerileri
değerlendirmeye yönelik testler ile
koyulur. Ancak benzer tabloya sebep
olabilecek diğer hastalıklardan ayrımın
yapılabilmesi için hastalar kan testleri ve
beyin görüntülemelerini içeren
laboratuvar tetkikleri ile değerlendirilir.
Tedavisi mümkün mü?
Günümüzde halen hastalığın kesin
tedavisi yoktur. Ancak hastalık sürecini
yavaşlatan tedavi seçenekleri mevcuttur.
Ek tedaviler ile huzursuzluk, uykusuzluk
gibi günlük yaşamı bozan durumların
kontrolü sağlanmaktadır.
Korunmak için ne yapılabilir?
Zihinsel ve fiziksel aktivitenin koruyucu
olduğu gösterilmiştir. Okumak, sanatsal
faaliyette bulunmak, oyun oynamak gibi
zihinsel aktivite gösteren yaşlılarda
hastalık gelişimi daha düşük
bulunmuştur.
Fiziksel aktivitenin hem damarsal
hastalıklardan korunma sağlayarak hem
de zihinsel aktiviteyi uyararak koruyucu
olduğu düşünülmektedir. Yapılan iki
geniş kapsamlı çalışma omega içeriği
yüksek beslenme ile hastalık riskinin
azaldığını ortaya koymuştur.
Bu sebeple hastalıktan korunmada balık
ve ceviz tüketimi önerilmektedir. Ancak
diğer besin maddeleri ve beslenme
alışkanlıkları ile ilgili çalışmalar çelişkili
sonuçlar ortaya koymaktadır.
7
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
8
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
9
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Anal Apse ve Fistül
Bir ucu makatın içinde bir ucu dışarıda
sürekli akıntı ve iltihaplanmaya yatkın
yapılardır. Esherichia Koli, streptokoklar,
stafilokoklar, anaerob mikroorganizmalar sıklıkla rastlanan
etkenlerdir. Anorektal apseler erkeklerde
daha sık olur. Apselerin içeriğinde kötü
kokulu bol miktarda irin (pü) bulunur.
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Genel Cerrahi Uzmanı
Apse makat çevresinde
iltihaplanma ve irin
toplanmasıdır.
Anal apse ve fistüllerin
çoğu anal glandların
(Anal salgı bezlerinin)
enfeksiyonundan meydana
gelir. Anal salgı bezleri
intersfinkterik bölgede
bulunur ve anal kriptlere
açılır. Akut bir enfeksiyon
mukoza ve submukozada
iltihaplanmaya yol açar ve
apseler oluşturur.
Bu apselerin tam
iyileşmemesi de perianal
fistülleri oluşturur.
Makat bölgesinin en ağrılı
hastalıklarından biri de anal apsedir.
Fistül ise bu hastalığın kronik ya da geç
evresi olarak değerlendirilebilir.
Apse anüs çevresinde şişlik, şiddetli ağrı,
kızarıklık, sertlik, ateş gibi belirtiler verir.
Derin apselerde kızarıklık ve şişlik
olmayabilir.
Apselerin cerrahi olarak,
boşaltılmasından ya da kendiliğinden
boşalmasından sonra büyük bir
rahatlama olur. Ancak hastaların
yaklaşık % 50’sinde doğru zamanda
veya yeterli boşaltım yapılamadığında
makat içi ve dışı arasındaki iki ağız
arasındaki lojda veya tünelimsi yapıda
tekrar eden apse atakları olabilir. İki ucu
açık bu tünel benzeri kanala fistül denir.
10
Nedenleri
• Anal kriptlerdeki enfeksiyon,
• Kıl foliküllerinin enfeksiyonu,
• Ter bezlerinin veya sebase salgı
bezlerinin enfeksiyonu,
• Hematomların komplike olması,
• Enjeksiyonlar,
• Travmalar ve yabancı cisimler olarak
sayılabilir.
Anorektal Apseler
yerleşim yerine göre ;
• Perianal apseler,
• İskiorektal apseler,
• İntermüsküler apseler,
• Supralevator apseler olarak adlandırılır.
Tedavi
Apse tedavisinde kural apsenin en kısa
zamanda drenajı yani boşaltılmasıdır.
Antibiyotiklerin yararı vardır ama
sınırlıdır. Enfeksiyonu yavaşlatsa da yok
edemezler.
Spontane olarak direne olan (Yani kendi
kendine boşalan) apselerde nüks etme
(Tekrar etme) ihtimali yüksektir. Cerrahi
olarak boşaltılırken apse lojunun içi iyice
temizlenmeli ve yıkanmalıdır.
Can sıkıcı komplikasyonları ve yüksek
tekrar etme oranı nedeniyle gecikmeden,
ehil ellerde erken tanı ve uygun cerrahi
tedavi çok önemlidir.
Anal Fistül (Perianal Fistül)
Anal kanal ile deri arasında olmaması
gereken bir bağlantının (Bir tünel, bir
kanal şeklinde) olmasına perianal fistül
denir. Çoğunlukla öncesinde geçirilen
apse neticesinde gelişir. Bu tünelin dış
ağzı genellikle sivilce ağzı gibidir.
Sürekli veya aralıklı olarak akıntı (İltihabi
akıntı) yapar. Tünelin dış ağzı zaman
zaman kapanırsa tekrarlayan apselerle
seyreder. Fistüller tüm apse vakalarının
yaklaşık % 40-50’sinde gelişir.
yaparken de dışkı tutmayı kontrol eden
kaslara zarar vermemektir. (Anal
inkontinans yaratmamak)
Anal fistüllü hastalar iç çamaşırlarında
kahverengi - sarı, iltihaplı akıntı lekelenme tarif eder. Dış kısımda sivilce
başı gibi dış ağzı hissedebilir. Tekrarlayan
apse ataklarına bağlı zaman zaman ağrı,
şişlik, ateş, şikâyetleri olur.
Fistüller perianal bölgedeki
yerleşimlerine göre;
• İntersfinkterik (En sık görülen fistül) %70,
• Transsfinkterik,
• Suprasfinkterik,
• Extrasfinkterik olarak sınıflandırılır.
Ayrıca düz bir hat yapmasına veya
birden çok tüneller veya ağızlar
yapmasına göre;
• Basit (Simple) fistüller,
• Komplike fistüller (At nalı fistül gibi) de
sınıflanır.
Perianal fistülün en etkili tedavisi cerrahi
tedavidir. Fistül tedavisinde amaç iltihabı
ve fistül kanalını yok etmek ve bunu
Fistül tedavisinde;
a) Cerrahi tedavi (Fistülotomi fiskülektomi),
b) Seton dikiş veya aşamalı fistülotomi,
c) Biyomateryel kullanımı (Fibringlue ve
fistul plug gibi yapıştırıcı veya tıkaçların
kullanılması),
d) Mukozal flep operasyonu,
e) Lazerle fistül tedavisi.
A ve b en sık kullanılan en etkili
yöntemlerdir. C ve d ise nadiren kullanılır.
Komplike fistüllerde tanı için fistülografi
denilen fistül kanalının gidişini gösteren
filmden yararlanılabilir.
Son zamanlarda anal fistülde lazer
tedavisi güvenle kullanılmaya
başlamıştır.
Avantajları
• Kasın maksimum muhafazası-diski
tutma gücünün korunması,
• İyi kontrol,
• Eksizyon veya yarma yok,
• Fistül yolunun uzunluğundan
bağımsızdır,
• Esnek fiber kıvrımlı yollarda da
kullanıma olanak tanır,
• İşlem yalnız birkaç dakika içinde
gerçekleştirilebilir.
Fistül ağzının kapatılması için diğer
tedavi şekilleriyle kombine edilebilir.
Fistül yolunu mümkün olduğunca nazik
bir biçimde ortadan kaldırmak için
radyal emisyonlu lazer tel dışarıdan
yerleştirilir ve pilot ışın kullanılarak kesin
pozisyonda yerleştirilebilir. Tanımlanan
enerji fistül içine radyal olarak yayılır.
Epitellesmis doku kontrollü bir biçimde
tahrip edilir ve fistül yolu çökerek kapanır.
Bu durum iyileşme sürecini de destekler
ve hızlandırır.
11
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Astım Nedir?
astım nöbetinin oluşmasına neden olur.
Ailede astım hastası olanlar bu hastalığa
daha yatkındır. Hem annesinde hem
babasında astım hastalığı olanlarda risk
daha fazladır.
Uzm. Dr. Önder BEKAR
İç Hastalıkları Uzmanı
Havayı solduğumuzda bu
havanın akciğere iletilmesini
bronş adı verilen yapılar
sağlar. Çeşitli uyaranlar
sonucu bu bronşlar aşırı
derecede kasılır ve daralır.
Hava yollarının daralmasıyla
nefes almak güçleşse
de nefes vermekte daha
çok zorlanılır. Bu şekilde
nöbetler halinde ortaya
çıkan, geri dönüşümlü bronş
kasılmasına “astım” denir.
Müzmin bir hastalık olan astımda
sadece bu bronşların daralması değil,
bronşun etrafındaki zarın şişmesi sonucu
da hava yolları daralır. Ayrıca mukus
dediğimiz balgam ve sümük gibi
yapışkan maddeler çok fazla
salgılandığında hava yolunun bazı
yerlerinde tıkanmaya neden olur. Bu
sorunlar da astımın ortaya çıkmasına
yol açar. Astım hastaları bazı maddelere
karşı daha duyarlıdır. Bu maddeler
hırıltılı nefes alma, öksürme gibi
problemlere neden olur. Ataklar
arasında hasta gayet rahattır.
Toplumda özellikle çocukluk çağında sık
görülen bir hastalık olan astım,
yetişkinlerin yüzde 5’ini, çocukların ise
yaklaşık yüzde 10’unu etkiler.
Astıma neden olan
durumlar nelerdir?
Çevresel faktörler ve aileden gelen
kalıtsal faktörler astım oluşumunda rol
oynarlar. Bu faktörler hastalığın ya da
12
Astımın nedeninin büyük kısmını allerjik
faktörler oluşturur. Bazı kişiler bazı
maddelere karşı daha duyarlıdır. Çiçek ve
ev tozları, kedi tüyü, evde yaşayan bazı
böcekler… Bu böcekler nemli yerlerde
yaşarlar ve astıma neden olan önemli bir
faktördür.
Nem de astımı tetikleyen bir faktördür.
Mevsim değişiklikleri özellikle soğuk hava
astım atağının başlamasına yol açabilir.
Solunum yolunu tahriş eden bazı
kimyasal maddeler vardır. Daha doğrusu
bazı maddeler vücutta kimyasal
reaksiyona yol açar. Kömür ve tebeşir
tozu, sigara dumanı, kirli hava, parfümsprey gibi kokular astımı tetikler. Özellikle
sigaradan ve dumanından uzak durmak
gerekir. Bunların dışında egzersiz yapmak
zaten zor olan solunumu daha da
güçleştirir. Astımı başlatabilir. Bazı
hastalar egzersizden önce astım ilacı
alarak astım atağının başlamasını
önleyebilir.
Astımın başlamasına neden olacak bazı
meslekler de vardır. Bunlar kuaför,
mobilyacı, fırında çalışanlar gibi…
Özellikle kışın görülen soğuk algınlıkları
astıma neden olmaktan çok astımlı
kişilerde atağın başlamasına neden olur.
dışarı zorlanarak çıkar ve hırıltılı soluk
alıp verme görülür. Hastada hışırtı
tarzında ses oluşur. Astımda sık
karşılaşılan bir durumdur fakat başka
solunum yolu rahatsızlıklarında da bu
hırıltı duyulabilir. Sadece astıma özgü bir
belirti değildir.
En çok görülen belirtilerden biri de
öksürüktür. Özellikle gece ya da sabaha
karşı ortaya çıkar. Kuru ve inatçı bir
öksürüktür ve uykudan uyandırır.
Sebebi balgam ya da bronşun etrafındaki
kasların kasılmasıdır.
Hasta doktora balgamı çıkardıktan sonra
rahatladığını söyler. Astım hastaları sık
nefes alıp verir. Çünkü aldığı nefesin
yetmediğini düşünür ve zorlanır.
Astım çok ağırlaştığında hastada
morarma görülebilir. Ayrıca göğüs
bölgesindeki deri özellikle kaburgaların
arasındaki içe çöker ve kaburgalar
belirginleşir. Mutlaka doktora görünmek
gerekir. Bu belirtiler sadece astımda
görülmediğinden diğer hastalıklardan
ayırt etmek gerekir. Astımın belirtileri
özellikle sabaha doğru görülür.
Astım tanısı nasıl konulur?
Hastalığın tanısını koymak zor değildir.
Bunun için uzman bir doktora
başvurmak yeterlidir. Hastanın
şikayetlerinin yanında hastalığın kesin
tanısı için bazı testler ve tetkikler yapılır.
Zor ve acı verici bir yöntem yoktur.
Solunum testi yapılır. Akciğerlerin ne
kadar hava alıp verebildiğine bakılır.
Akciğer filmi çekilir. Eğer alerjiye bağlı bir
astım olduğu düşünülüyorsa bunun için
kan testleri ve deri testleri yapılır.
Ayırt edilemediği durumlarda gerekirse
balgam ve ter testi, akciğerin
görüntülenmesi yapılabilir.
Astımda görülen belirtiler
Astımda bronşlar daraldığından en
önemli bulgu nefes almada güçlük
çekmedir. Hasta hem nefes alırken hem
de verirken zorlanır. Nefes verirken hava
Astım tedavisi
Astım, hastanın normal bir hayat
sürebilmesi için tedavi edilmesi gereken
bir hastalıktır. Yapılan tedaviyle hastalık
kontrol altına alınabilir. Eğer çocukluk
çağında tedaviye başlanırsa yetişkin
haldeyken tamamen önüne geçilebilir.
Fakat müzmin bir hastalık olduğundan
hastalığı tamamen kaldırmak yerine
şikayetleri en aza indirmek, atağın
başlamasını önlemek daha gerçekçidir.
Kısa sürede kurtulacak bir sorun değildir.
Tedavisi uzun sürer.
Astım tedavisinde rahatlatıcı ve koruyucu
olmak üzere iki tip ilaç kullanılır.
Rahatlatıcı ilaçlar hastanın şikayetlerinin
arttığı durumlarda kullanılır. Sürekli
alınan bir ilaç değildir. Hastanın rahat
nefes almasını sağlar.
Koruyucu ilaçlar uzun süreli kullanılır.
Düzenli kullanılması gerekir. Astımın ve
ataklarının ortaya çıkmaması için
kullanılır. Hastanın şikayeti olmasa bile
kullanmaya devam etmesi gerekir.
Bu ilaçlardan burun yoluyla çekilenler
doğrudan akciğere gittiğinden daha
faydalıdır. Doktorlar tarafından da bu tür
ilaçlar genelde tavsiye edilir. Çünkü astım
akciğeri ilgilendiren bir hastalıktır.
Antibiyotiklerin, öksürük şuruplarının bir
faydası yoktur. Atağın başlamasını
engellemez.
Astım hakkında bilmemiz ve
yapmamız gerekenler nelerdir?
• Astımı olanlar sigara dumanından,
rutubetli yerlerden, soğuk havadan
korunmalıdır.
• Alerjiye neden olan faktörler tespit
edilmeli ve bunlardan uzak durulmalıdır.
• Astım müzmin bir hastalıktır ve
psikolojik problemlere yol açabilir.
• Akciğerlerin görevleri yapılan tedavi
sonucunda normale dönebilir.
• Şikayetlerin nadir görülmesi hastalığın
iyileştiği anlamına gelmez.
• Astım büyüdükçe geçebilir fakat daha
da kötü olabilir.
• İlaçların düzenli bir şekilde alınması
gereklidir.
• Grip, astımlı kişilerde nefes almada
probleme yol açabilir. Bu yüzden grip
aşısı olmakta fayda vardır.
• Hamamböcekleri de astıma neden olur.
Bunun için evde gereken tedbirlerin
alınması gerekir.
• Astımlı kişilerin yatak odasında halı
bulundurmamalıdır. Bu böcekler halıda
barınırlar. Nemli ortamı severler.
13
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Çocuklarda Üst Solunum
Yolu Enfeksiyonları
Dr. Nurşen BAŞEĞMEZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Burun, sinüs, farinks, larinks
bölgelerini kapsayan, üst
solunum yollarında oluşan
iltihaplanmaya
“Üst Solunum Yolu
Enfeksiyonu” denir. Hem
ülkemizde, hem de dünyada
en çok doktora başvurma
nedenlerinden biridir.
Çocukluk çağında görülen
ÜSYE’nin % 70-80’inden
virüsler sorumludur.
(Rinovirüs, corona virüs,
RSV, adenovirüs, inflüenza,
parainflüenza vs.)
ÜSYE’de yerleşen virüsler oralarda ödem,
salgılanmada artma, silia dediğimiz
dokularda bozulma yapar. Bu salgılar
atılamayınca burun tıkanıklığı, aksırık,
hapşırık, öksürük gibi belirtilere yol açar.
Bazen de bu salgıların biriktiği bölgelerde
bakteriler (A grubu Beta Hemolitik
Streptokok, S. Pnömonia, H. İnfluenza,
Klemidya, M. Kataralis v.s.) yerleşerek
ikinci enfeksiyonlara yol açarlar. Bunlar;
orta kulak iltihabı, sinüzit, tonsillofarenjit, rinofarenjit gibi…
Çocukların çoğu yılda 6-8 kez, erişkinler
ise yılda 2-4 kez ÜSYE geçirebilirler. Kreş
ve anaokullarında bu sayı artabilir. 6 yaş
üzerindeki çocuklarda sıklık azalır. ÜSYE
genellikle sonbahar ve kış aylarında
daha sık görülür. Sebebi de insanların
soğuk havalarda iç ortamlarda birbirleri
ile yakın temasta olmalarıdır. Çocuklar
da okulda virüslerle daha çok
karşılaşırlar.
ÜSYE nasıl bulaşır?
ÜSYE olan bir kişi aksırık
ve öksürük ile hastalığa
yol açan virüsleri yayar. Bu virüsler
havada asılı kalırlar. Bu havayı soluyan
kişilere virüs bulaşır. Ayrıca direkt temas
ile ya da oyuncak gibi ortak kullanılan
objelerle de bulaşabilir. İnsanların
birbirlerine sarılıp öpüşmesi ile de
bulaşabilirler.
ÜSYE’nin belirtileri nelerdir?
Halk arasında soğuk algınlığı olarak da
bilinen nezle (rinit), virüs alındıktan 1-3
gün sonra belirtiler başlar. Genellikle bir
hafta sürer. Bazen 10-15 gün de sürebilir.
Bebeklerde hafif ateş, burun tıkanıklığı,
huzursuzluk, kusma, hafif ishal olabilir.
Daha büyük çocuklarda burun akıntısı,
burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, halsizlik,
aksırık, hapşırık, geniz akıntısının sebep
olduğu hafif öksürük vardır.
Soğuk algınlığı mı? Grip mi?
• Soğuk algınlığında hafif ateş vardır veya
yoktur; gripte ateş yüksektir.
• Soğuk algınlığında aksırık, hapşırık
sıklıkla vardır; gripte bazen vardır.
• Soğuk algınlığında baş ağrısı bazen
vardır; gripte mutlaka vardır.
• Soğuk algınlığında öksürük hafif
olabilir; gripte şiddetli öksürük vardır.
• Soğuk algınlığında hafif halsizlik vardır;
gripte yataktan çıkamayacak kadar çok
halsizlik vardır.
• Soğuk algınlığında boğaz ağrısı vardır;
gripte nadirdir.
Üst solunum yollarına bakteriler
yerleşebilir. Bunların içinde en önemlisi
A grubu beta hemolitik streptokok
enfeksiyonudur. Baş ağrısı, ateş, boğazda
kaşıntı, karın ağrısı ön plandadır. Burun
akıntısı nadirdir. Boğaza bakıldığında
kızarıklık ve ödem görülür. Boyunda lenf
büyümesi saptanabilir. Klinik yaklaşımda
a grubu beta hemolitik streptokok ile
viral enfeksiyon ayırımı çok önemlidir.
Eğer şüphe ediliyorsa boğaz kültürü ve
hızlı antijen testi yapılmalıdır. Hızlı
antijen testi (+) çıktığı takdirde tek tedavi
seçeneği penisilindir.
• Sıvı alımının arttırılması,
• Çocukların sigara içilen ortamlardan
uzaklaştırılmaları,
• Serum fizyolojik ile burun temizliği ve
aspirasyonu gerekir.
• Hafif ateş ve huzursuzluk için analjezik
verilebilir.
• Burun tıkanıklığı ve akıntısı için topikal
dekonjestanlar kullanılabilir. Fakat
doktora danışılmadan kullanılmamalıdır;
3-5 günü geçmemelidir.
• Aspirin kesinlikle kullanılmamalıdır.
• Alerjik yatkınlık yoksa
antihistaminiklerin bir yararı yoktur.
• C vitaminin faydası olmadığı, belirtileri
azaltmadığı saptanmıştır. Ayrıca ÜSYE’yi
önlemez.
Çocukları ÜSYE’ den nasıl koruruz?
Hasta kişilerden ve kalabalık
ortamlardan uzak tutmak gerekir.
Hasta çocukların kreş ve anaokullarına
gitmelerinin önlenmesi gereklidir. ÜSYE’
lerin bulaşmasında en önemli
faktörlerden biri kirli ellerdir. O nedenle
çocuklara sık el yıkama alışkanlığı
edindirilmelidir.
Grip aşısı kimlere yapılmalıdır?
Her yıl ilkbaharda, kışın salgın yapan grip
suşları belirlenerek aşı elde edilir.
Sonbaharın ilk aylarında bu aşılar
piyasaya verilir. Kalp hastaları, yaşlılar,
sağlık çalışanları ve risk grubundaki
çocukların aşılanması önerilir. Risk
grubundaki çocuklar; bağışıklık sistemi
düşük olanlar (ki bunlar kış aylarında çok
sık hastalanırlar), konjenital kalp
hastalığı olan çocuklar, böbrek hastalığı
olanlar, astımlı çocuklar, alerjik bünyeli
olan çocuklar, geniz eti olan çocuklardır.
Bunlar mutlaka aşılanmalıdır.
Üst solunum yollarının bağlantısı olan bir
organ da orta kulaktır. Genellikle nezle
benzeri bir tablonun arkasından ateş ve
kulak ağrısı başlarsa bir orta kulak
iltihabı ile karşı karşıyayız demektir.
Başka bir klinik tablo da sinüzittir. Küçük
çocuklarda sinüzit tek başına olmaz.
Genellikle rino-sinüzit (burun-boğaz ve
sinüs) enfeksiyonudur. 6 yaşından büyük
çocuklarda 10-14 gün geçtiği halde
geçmeyen burun tıkanıklığı, öksürük ve
baş ağrısı sinüziti düşündürmelidir.
Gırtlak (Larinks) üst ve alt solunum
yolunun birleştiği bölgedir. Larenjit,
özellikle ses tellerinde ödemle seyreden
bir üst solunum yolu enfeksiyonudur.
Yalancı difteri ve krup diye de adlandırılır.
Gece ani başlayan kuru ve havlar gibi
öksürük vardır. Ses kısıklığı, nefes almada
zorluk, hatta nefes alırken ötme sesi
çıkarma vardır.
Tedavi
ÜSYE’larında tedavide antibiyotiğin yeri
yoktur. Tedavisiz 7 günde, tedavi ile 1
haftada iyileşir. Tedavide asıl önemli olan
destekleyici tedavidir:
14
15
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İç mekanı örten 30 metre yüksekliğindeki
alt kubbeyle üst kubbe arasında türbe
mekanı kadar ölü hacim var.
Mümtaz Mahal ve Şah Cihan’ın
sandukaları üst katta, kubbenin
altındadır. Sandukaların bulunduğu
yerdeki kubbede insan ağzından çıkan
her ses 7 kez yankılanacak şekilde bir
akustiğe sahiptir. Şah’ın ve eşinin asıl
lahitleri ise, en alt katta bulunmaktadır.
Tac Mahal’in yüz binlerce akik, sedef ve
firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca
42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50
adet çok iri inci vardır.
Romantik görünüşü ile herkesi
büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü
yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac
Mahal, mehtaplı gecelerde bile aydan
daha parlak görünür.
Tac Mahal, 1983’ten bu yana
UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde yer
almaktadır.
Hindistan’a Yolculuk
Tac Mahal, Babür İmparatorluğu’nun 6. Hükümdarı Şah Cihan (Şah-ı Cihan: Dünyanın
Şahı) (1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan’ın
Agra şehrinde, Jumna (Yamuna) Nehri’nin kıyısında yaptırılmıştır. Bir isyanı bastırmak
için ordularıyla Burhanpur’a giden Şah Cihan’a, dokuz aylık hamile olmasına rağmen her
zamanki gibi eşi Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) de eşlik etmişti. Mümtaz Mahal,
14. çocuklarını doğururken öldü. (1631) Şah Cihan, eşinin ölümünden sonra 2 yıl yas tuttu.
Artık devlet işlerine ilgisini kaybeden hükümdar, teselliyi sanat ve mimaride buldu.
Eşinin ölümünün ertesi yılı 1632’de Tac Mahal’in temeli atıldı.
Efsaneye göre yapımı bittikten sonra,
türbe işçilerinin kolları aynı yapıttan bir
tane daha yapılmaması için kesilmiştir.
Bugün Hindistan’ın en fazla turist çeken
bölgesi. Ancak çevresinde oluşan çarpık
yapılaşma, bu tarihi yapıtın geleceğini
tehdit ediyor. Bulunduğu şehrin birçok
noktasından açıkça görülebilen Tac
Mahal, Türk-İslam Mimarisi’nin en önemli
yapıtları arasında yer almaktadır.
Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en
16
güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe,
Şah Cihan’ın büyük bir aşkla sevdiği eşi
Ercümend Banu Begüm’ün doğum
sırasında ölümü üzerine, onun anısına
yaptırılmıştır. (Çocuk doğururken ölen
kadınların kutsal olduğuna inanılır.)
Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet
İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile
yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar
Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan
tarafından İstanbul’dan davet
edilmişlerdi. 1632’de inşasına başlanan
eser, 20 yıl sonra 1652’de
tamamlanmıştır. Tac Mahal’in yapımında
parlak, ince mavi damarları olan beyaz
mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden
yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre
olan kubbe, Mimar İsmail Efendi
tarafından yapılmış ve 1648 yılında
tamamlanmıştır.
Hindistan’da bulunan en ünlü camii,
Masjid-i Jahān-Numā, bilinen adıyla
Jama Camiidir. (Cuma günleri cemaatin
kalabalık olması sebebiyle “cemaat
camii” ve “jama camii” adıyla anılmaya
başlamıştır.) Eski Delhi’nin başlıca en
büyük camiidir. Hindistan’ın Beşinci
Babür İmparator’u Şah Cihan tarafından
yaptırılmış. Bu muhteşem caminin
yapımına 1650 yılında başlanılmış ve
1656 yılında tamamlanmıştır.
Şehrin en işlek pazarlarından “Çavri
Pazarı” Yolunun başlangıcında bulunur.
Caminin bahçesinde 25.000 Müslüman
aynı anda saf tutabilir.
6.000’den fazla kişinin çalışması ile
yaklaşık 6 yılda tamamlanmıştır.
O zaman yapım bedeli 10 lakh
(1 milyon) Rupi’dir.
Cami de geyik derisine yazılmış antik
değeri olan bir Kur’an-ı Kerim ve birkaç
kutsal emanet bulunmaktadır.
Jama Mescidi kırmızı kumtaşı ve mermer
şeritlerden yapılmış 3 büyük kapısı,
4 kulesi ve 40 metre yüksekliğinde
2 minaresi bulunmaktadır.
Heybetli camii inşaatı 19 Ekim Cuma,
1650 (16 Şevval 1060) günü başlamış ve
17
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
en büyük dördüncü satın alma gücü
paritesine sahiptir. 1991’den beri
uygulanan ekonomik inkılapları
nedeniyle dünyanın en hızlı büyüyen
ekonomilerinden birisidir. Buna rağmen
yoksulluk ve kötü beslenme oranları hâlâ
çok yüksek, okuryazarlık ise çok düşüktür.
Jaipur veya Caypur, popüler adıyla
Pembe Şehir, Hindistan’ın Racasthan
eyaletinin başkentidir.
Çin ile birlikte dünya da nüfusu 1 milyar
sınırının üstündeki iki ülkeden birisi
olarak önemli bir yere sahip olan
Hindistan, daha yüksek olan nüfus artış
hızı sebebiyle yakın bir gelecekte
dünyanın en kalabalık ülkesi olacaktır.
Son 50 yılda tıbbi gelişmeler, tarımsal
verimlilik nedeniyle Hindistan’da büyük
bir nüfus artışı olmuştur.
18
Delhi, Mumbai, Kolkota, Çennai,
Bangalore, Haydarabad ve Ahmedabad
en kalabalık metropol şehirleridir.
Hindistan, 28 tane eyalet ve birlik
bölgesinden oluşan ve parlamenter
demokrasi olan bir cumhuriyettir.
Şehir 1728 yılında Mihrace Sawai II. Jai
Singh tarafından kurulmuştur. 2011
yılında şehrin nüfusu 3.910.570 kişiye
ulaşmıştır. Tüm şehre yayılan pembe
binalarıyla “Pembe Şehir” olarak da
anılıyor.
Fotoğraflar: Tayfur Coşkunüzer
Borsa sayılarına göre Dünya’nın en
büyük on ikinci ekonomisine ve dünyanın
19
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Koroner Arter Hastalığı
damarın tam tıkanmasına neden
olabilmektedir. Ani gelişen bu tıkanma
durumunda kan akışı tamamen
durabilmektedir.
Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR
Kardiyoloji Uzmanı
Koroner arter hastalığı,
koroner arterlerin
ateroskleroz (Damar
cidarında kolesterol ve
yağ birikimi ile oluşan
damar sertliği) nedeniyle
daralması veya tıkanması
ile kalbin yeterince
beslenememesi sonucu
ortaya çıkan bir hastalıktır.
Sürekli çalışmakta olan
kalbin oksijen ihtiyacının
karşılanamaması sonucu
göğüs ağrısı olmaktadır.
Kalp dakikada 70 kere ve her gün 100 bin
kereden fazla kasılan bir kastır. Bir
insanın ortalama hayatı boyunca ise
yaklaşık 2,5 milyar vuruş yapar ve
yaklaşık 300 milyon litre kan pompalar.
Bu da 10 bin adet petrol tankerini
dolduracak sıvı miktarına eşittir.
Koroner arter hastalığı için risk
faktörleri nelerdir?
Erkek cinsiyet: Erken yaşlarda kadınlara
göre erkeklerde daha sık görülmektedir.
Ancak 70 yaş üstünde erkekler ve
kadınlar eşit risk taşımaktadır.
Yaş: Erkeklerde 45 yaşından büyük
olmak, kadınlarda 55 yaşından büyük
olmak, kadınlarda 65 yaşından önce
koroner kalp hastalığı bulunması.
Aile Öyküsü: Birinci derece erkeklerde 55
yaşından önce, kadınlarda 65 yaşından
önce koroner kalp hastalığı öyküsü
bulunması.
• Şeker hastalığı,
• Yüksek tansiyon,
• Yüksek kolesterol ve kan yağı seviyeleri,
• Sigara,
• Kilolu olma,
• Fiziksel hareketsizlik,
• Kontrolsüz stres.
Koroner arter hastalığının
belirtileri nelerdir?
Çoğunlukla sessiz ilerlemekte olan bu
hastalık kan damarlarında önemli
darlıklara neden olunca şikayetlere
neden olmaktadır. Çoğunlukla bu
şikayetler efor gerektiren durumlarda
ortaya çıkmakta ve istirahat durumunda
azalmakta yada geçmektedir. Bunlardan
en sık görüleni göğüs ağrısıdır. O da en
sık olarak göğüste baskı, sıkışma, ağırlık
hissi şeklinde iken yanma yada uyuşma
şeklinde de olabilmektedir. Bunun
dışında belirtileri şunlardır:
• Nefes darlığı,
• Sol kol veya omuz ağrısı,
• Karında ağrı, hazımsızlık hissi,
• Halsizlik,
• Terleme,
• Bulantı-Kusma,
• Bayılma.
Koroner arter hastalığı tanı ve
tedavisi nasıl yapılmaktadır?
Hastalığın tanısında; belirttiğimiz
şikayetlerin varlığı, çekilen
elektrokardiyografi ve gerektiğinde
uygulanan efor stres testi koroner arter
hastalığı tanısında önemli bir yer
tutmaktadır. Şikayetleri olan ve risk
faktörlerini taşıyan hastalara koroner
damarların görüntülenmesi amacıyla
koroner angiografi uygulanmaktadır.
Bilindiği gibi günümüzde koroner
angiografi bilekten yada kasıktan
atardamara girilerek kalbe ulaşılıp,
koroner arterlerin gösterilebildiği,
gerektiğinde balon / stent tedavilerinin
uygulanabildiği sık kullanılan güvenilir
bir tanı ve tedavi aracıdır.
• Kan basıncınızı kontrol edin, yüksek
seyrediyorsa mutlaka tedavi altına girin.
• Kan şeker düzeyi kontrollerinizi yaptırın
ve size verilen tedavilere uyun.
• Kan kolesterol seviyelerinizi kontrol
ettirin ve diyete önem verin.
• Meyve ve sebze içerikli,
bitkisel yağlar içeren
tuzlu olmayan diyetler uygulayın.
• Fazla kilolarını mutlaka verin,
veremiyorsanız profesyonel yardım alın.
• Mümkün olduğunca stresten uzak
durun.
Anlatılan şikayetlere benzer şikayetleriniz
varsa mutlaka doktorunuza başvurun.
Koroner arter hastalığında tedaviye;
hastanın şikayetleri, ek hastalıkları ve
tabiki koroner arterlerin durumuna göre
karar verilmektedir.
Tedavi seçeneklerinde;
• Kan sulandırıcı, damar genişletici ilaç
tedavileri,
• Kritik seviyede damar darlıkları için
balon/stent uygulanarak damarın
açılması
• Çoklu damar hastalıklarında koroner
bypass (CABG) operasyonu yer
almaktadır.
Bu seçeneklerden hastaya en uygun
olanı seçilmekte ve uygulanmaktadır.
Koroner arter hastalığı sıkça görülen,
kalp krizine neden olan ölümcül
olabilecek bir hastalık
olduğundan dikkat edilmesi
gerekenler şunlardır:
Koroner arter duvarındaki aterosklerotik
plak damar çapında daralmaya neden
olurken, plağın herhangi bir nedenle
yırtılması sonucu tam tıkanmaya neden
olmakta ve kalp krizi ortaya çıkmaktadır.
Koroner arter hastalığı erken yaşlarda
kan damarında yağlı çizgilenmeler ile
başlamakta, yaş ilerledikçe yıllar
içerisinde yağ birikimi artmakta; ilave
olarak protein, iltihabi hücreler ve
kalsiyum eklenmesi ile de gittikçe
damarda daralmaya neden olmaktadır.
Oluşan aterosklerotik plağın yırtılması
sonucu kan pıhtısı meydana gelerek
20
21
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Okul Çağında Beslenme
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Okul çağı, çocuğun çevresi
ile iletişiminin arttığı, birçok
alışkanlığın kazanıldığı
ve ailesinden ilk kez ciddi
bir şekilde ayrıldığı bir
dönemdir. Bu çağda eğitim
ve çevresel faktörler çocuğun
ruhsal gelişimini etkilerken,
sağlıklı büyüme ve gelişme
de sağlıklı bir beslenme ile
desteklenmelidir.
Hızlı büyüme ve gelişmenin başladığı,
fiziksel aktivitenin de arttığı ilkokul
çağında (6-12 yaş arası)çocukların
beslenmesi, aile ve okul yönetimi işbirliği
ile düzenlenmeli ve yönlendirilmelidir.
Süt çocukluğunun dönemi olarak kabul
ettiğimiz yaşamın ilk yılında beslenme
büyümenin başlıca belirleyicisi iken,
oyun ve okul çocukluğu dönemlerindeki
beslenme sağlıklı beslenme
alışkanlıklarının kazanılması ve erişkin
yaşta etkileri çıkacak olan çeşitli sağlık
sorunlarının önlenmesi açısından önem
kazanmaktadır. Bu dönemde sağlıklı
beslenme sağlanamazsa büyümede
yavaşlama görülür ve çeşitli sağlık
sorunlarına zemin hazırlanır.
Bu dönemde besin alımında bazı
güçlükler yaşanabilir. Bunu çok iyi
ayarlamak ailelere ve öğretmenlere
düşmektedir. Bu dönemdeki güçlükleri
şöyle sıralayabiliriz.
• Okula gidiş geliş zamanları iyi
ayarlanamadığı için çocuğun özellikle
kahvaltı yapması güçleşebilir.
22
• Okulda kalma süresi uzun olabilir ve
çocuk uzun süre aç kalmak zorunda
kalabilir.
• Öğle vakti eve gelememe durumunda
çocuklar kantinden besleyici değeri az
kalori değeri yüksek besinlere yönelebilir.
Ya da çocuk besin bulamazsa yeterli
kalori alamayabilir.
• Çocuk evinde yeterli beslenebilme
olanağına sahip olmayabilir.
• Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok
olabilir. Okulda hazırlanan beslenme
planı çocuğa yeterli ve dengeli besin
maddesi sağlamayabilir.
• Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve
dengeli beslenme alışkanlığı
kazanmamış olabilir.
Okul çağı çocukların beslenmesinde iki
önemli amaç bulunmaktadır. Birincisi;
öğrenme çağındaki çocuğa temel
beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık
arasındaki ilişkileri öğretmek, sağlıklı
olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme
alışkanlığını kazandırabilmek. İkincisi ise;
eldeki mevcut olanakları en iyi şekilde
kullanarak okul çocuğunun yeterli ve
dengeli beslenmesini sağlamaktır.
Bu amaçlara ulaşmak için şu
önlemleri almak gerekmektedir:
• Çocuklara çalışma, yemek yeme, oyun
oynama, uyuma gibi işler için zamanını
dengeli kullanma alışkanlığını bu
dönemde kazandırılabilir. Bu alışkanlığı
kazandırma çocukların kahvaltı yapma
gibi temel yapılması gereken beslenme
görevini aksatmamayı sağlar.
• Okulda çocuklara uzun kalma süresinde
ara kahvaltı ile beslenme değeri yüksek
öğün verilebilir ve tüketmesi için zaman
sağlanabilir.
• Okuldan öğle yemeği için evine
gitmeyen çocuklara eksik besin alımını
engelleyecek iyi bir menü okul yönetimi
tarafından beslenme uzmanı
kontrolünde planlanabilir veya beslenme
çantası hazırlanarak çocuğun yanına
besin alması sağlanabilir.
• Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına,
fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine
göre ne kadar besin almasının gerektiği
eğitimler vererek anlatılabilir.
• Çocuğun anlayabileceği şekilde,
bulabileceği, nasıl sağlıklı besin seçilir
konusunda öğretmen, aile ve çocuk
eğitilmeli, yetersiz ve dengesiz beslenen
bireylerde görülen sorunlar
anlatılmalıdır.
• Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek
satışı yapan yerler denetlenebilir.
Kantinlerde meyve, ayran ve sağlıklı
sandviçlerin satılması sağlanabilir.
Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey
için olduğu gibi çocuklar için de en
önemli öğündür. Sabah oluşan açlık,
öğrenme üzerinde olumsuz etkilere sebep
olmakta, konsantrasyon, problem
çözme, okuma, yazma, aritmetik gibi
temel öğrenme becerilerinde azalma ve
güçleşmeye yol açmaktadır. Kahvaltı
alışkanlığı olmayan çocuklarda
performanslarında düşüklük ve
yorgunluk hissi görülebilir.
Düzenli kahvaltı yapmak öğrenme,
dikkat, verimlilik, yaratıcılık, gücünde
artışa neden olmakta ve fiziksel
dayanıklılığı olumlu etkilemektedir. Bu
nedenle her çocuğun düzenli bir şekilde
kahvaltı yapması sağlanmalı ve buna
uygun koşullar yaratılmalıdır. Kahvaltıda
çeşitlilik birinci önem verilecek kural
olmalıdır. Değişik renkte sebzeler (havuç
dilimi, domates, maydonoz, salatalık,
taze nane vb.) taze kuru meyveler (elma,
muz, armut dilimleri veya kuru kayısı,
kuru incir, kuru üzüm vb.), süt ve süt
ürünleri (az yağlı peynir çeşitleri,az yağlı
süt), yumurta, tam buğday ekmeği,
çavdar ekmeği, kepekli ekmek güne iyi bir
başlangıç olacaktır.
Kahvaltı yapmayı
kolaylaştıracak öneriler
Erken saatlerde aç hissetmemesi için
güne taze sıkılmış bir meyve suyu veya
sütle başlayabilir, ilerleyen saatlerde
acıktığında besleyici bir ara kahvaltı
çocuğunuza verebilirsiniz. Evinizden
hazırladığınız kepekli ekmek arasına
peynirli sandviç gibi...
Vaktin olmadığından şikayet etmek
yerine kahvaltıda yenilecek besinleri bir
gece önceden hazırlayabilir veya
hazırlanması kolay besinleri evinizde
bulundurabilirsiniz. En güzel örneği sütle
hazırlanabilecek vitamin ve
minerallerden zengin kahvaltılık tahıl
gevrekleridir. Kahvaltı yapmayı alışkanlık
haline getirdiğinizde göreceksiniz ertesi
gün hemen hemen aynı saatlerde
çocuğunuz acıkacak ve kahvaltı yapmayı
kendisi isteyecektir. Düzenli kahvaltı
yapmak için erken uyumak en iyi
yöntemdir. Bu sayede bir gece önceden
hazırlamaz, daha rahatça kahvaltı
yapma olanağı yaratırsınız.
Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan
çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı
atlamak yerine çorba, onun sevdiği
besinlerden oluşturulacak karışımlarla
zevkli bir kahvaltı oluşturabilirsiniz.
Vücudumuz için gerekli olan 40
civarındaki besin öğesini sağlayan tek bir
besin bulunmamaktadır. Bu besin
öğelerini sağlamak için 5 temel besin
grubu olan tahıl grubu, sebze-meyve
grubu, süt-yoğurt grubu, et-kurubaklagilyumurta grubu ve yağ grubunun
çocuklarda yeterli miktarda ve eşit
olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle
sağlıklı çocuklar için beslenmede 10 kural
çocukların büyüme gelişmelerine
yardımcı olacaktır.
• Düzenli fiziksel aktivite yaptırın.
• Daha fazla sebze ve meyve tükettirin.
• Tam taneli tahıllar tükettirin.
23
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Ayrıca kız çocukları arkadaşlarından
etkilenerek şişmanlama korkusu ve kilo
kontrolü yapma bahanesi ile yetersiz
beslenmektedir. Öğün atlanınca fastfoodlar devreye girmektedir. Aile
kahvaltının önemini çocuğa anlatırken;
kahvaltının ileriki yılları da olumlu
etkileyecek alışkanlık olduğunu, güne iyi
başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu
belirtilmeli kilo kontrolünde bile
atlanmaması gereken bir öğün olduğu
anlatılmalıdır.
• Obezite: Genetik ve çevresel faktörlerin
rol oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve
ergenlik çağında önemli sorun
olmaktadır. Aşırı yeme alışkanlığı bazen
ailesel kaynaklı bir sorunla da ilgili de
olabilir.
• Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen
gösterin.
• Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın.
• Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın.
• Et, tavuk, balık, kurubaklagil ve kuru
yemiş grubu gibi kaliteli proteinlere yer
verin.
• Folik asitten zengin besinleri tüketin.
• Lif (posa) zengin beslenin.
• Fast-food beslenmeden kalp-damar
hastalıklarının oluşum riskini hızlandıdığı
için uzak durulmalıdır.
Okul çağı çocukları için örnek menü
Sabah Kahvaltı
• 1 bardak süt
• Ekmek
• Beyaz peynir
• Yumurta
• Bal ya da reçel
• Domates salatalık
Ara Öğün
• Meyve suyu
• Ev yapımı sebzeli börek
Ara Öğün
• Taze meyve-süt
Yanlış beslenmeye bağlı gelişen
komplikasyonlar
• Fast food ve abur cuburla beslenme
alışkanlığı: Günümüzde yaşantımıza bu
tip beslenme alışkanlığı hızlı yaşam
temposu sebebi ile girmiş ve sonra da bir
endüstri ve yaşam tarzı haline gelmiştir.
Ülkemizde bu tip beslenme ilkokul
yıllarına kadar inmiştir. Bu tür beslenme
yüksek enerjili ve besleyici değeri
olmayan bir beslenme biçimidir ve
kalorinin %40-50’si yağlardan gelir.
Bu tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve
kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu)
yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenler de
hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial
reflü hastalığı, inflamatuvar barsak
hastalığı ve vitamin-mineral eksikliği
problemlerinin karşımıza çıkacağını
unutmamamız gerekir.
Öğle Yemeği
• 1 kase çorba
• Etli sebze yemeği
• Pilav ya da makarna
• Yoğurt veya cacık
Ara Öğün
• Taze meyve-bisküvi
Akşam Yemeği
• Balık, tavuk ya da et yemeği
• Salata
• Tatlı ya da meyve
24
Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan
diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok
olarak sabah kahvaltısı atlanmaktadır.
Okula yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi
mazeretler ile bu öğün atlanmaktadır.
Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve
kalp hastalarının görülüş sıklığı şişman
olanlarda artar. Uygunsuz beslenme
alışkanlığı ve sedanter yaşamda çevresel
faktörler olarak obesitede rol alır.
Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen
zamanın artması ve bunların karşısında
yüksek enerjili ve düşük besleyici değeri
olan besinlerin alınması, dersler sebebi ile
çocukların evde işlere yardım etmelerinin
azalması, servis ile okula kadar gitme,
yürüme ve spor alışkanlıklarının
olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar.
Obez çocuklar diğer çocuklar tarafından
‘’tembel, çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif
edilmiş istenmeyen ve güvenilmeyen
kişiler olarak sınıflandırılmışlardır. Obez
çocukların tıbbı, diyet tedavisi gibi
yaklaşımların yanında psikiyatrik açıdan
da desteklenmesi gerektiği göz önünde
bulundurulmalıdır. Obez çocukları tedavi
ederken diyet, egzersiz ve aileyle beraber
davranış tedavisi gerekmekte tedavi de
ani kilo kayıplarından büyüme geriliğine
yol açacak kısıtlamalardan
kaçınılmalıdır.
• Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz:
Aterosklerozun temelleri bir çok
çalışmada gösterildiği gibi çocukluk
çağında atılmaktadır. Adolesan ve
çocukluk çağında yapılan çalışmalar
diyetteki enerjinin %30’unun yağlardan
sağlanması gerektiği, total yağ
miktarının en fazla 1/3 ünün satüre
(doymuş yağlar) yağ asitlerinden
oluşması ve günlük kolesterol alımının
300 kaloriyi geçmemesi gerektiği
bildirilmiştir. Çocuklarda
hiperkolesterolemi tedavisinde
uygulamalarda dikkatli olunmalıdır.
Düşük yağ ve düşük kolesterollü besinleri
önermek bir bakıma kırmızı et,yumurta,
ve süt gibi besin değeri olan gıdalarda
kısıtlama demektir. Bu uygulama
sırasında çocuklarda vitamin ve mineral
eksikliği ortaya çıkabilir. Bunlar doğal
yollardan diğer besinler ile karşılanmaya
çalışılmalıdır.
• Raşitizim: Hızlı büyüme sırasında D
vitamini sınırda olanlarda raşitizm
gelişebilmektedir.
• Anemi (Kansızlık): Düşük
sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar
dengesiz ve yetersiz beslendiklerinden
anemi sık görülür. Ailenin kırmızı et
tüketememesi veya çocuğun bu yiyeceği
tüketmemesi anemiye zemin hazırlar.
Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil sebze
ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C
vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi
için önemli olan vitamin azalmış olur.
Örneğin, kırmızı eti sevmeyen okul çağı
çocuklara özendirici olarak ekmek arası
yeşillik ve köfte verilmelidir.
Bu durum yağ asiti bozuklukları ve
karbonhidrat bozuklukları ile ilişkili
olabilir.
• Yemek yeme ile ilgili bozukluklar:
Bu bulgular en fazla adolesan yaşta
bilinç altında şekillendirdikleri kişilere
özenmeleri, mankenliğe ve film
yıldızlarına özenme sonucu anoreksiya
nervosa ve bulimia nervosa
görülebilmektedir. Kendi kendine
kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla dışkı
sayısını arttırma ve idrar söktürücü ilaç
kullanıp sık idrara gitme belirtileri
konusunda aileler iyi bir gözlemleyici
olmalıdırlar.
• Diyet ile ilgili olarak davranış
bozuklukları: Hiperkinezi çocuklarda
uzun süreli var olan motor aktivite olarak
göze çarpmaktadır. 1-16 yaş arasında ve
erkek çocuklarda sık görülmektedir. En
sık 6 yaş civarında görülmektedir. Kısa
süren konsantrasyon gücü, patlayıcı
tarzdaki hareketler, aşırı duyarlılık, baş
ağrısı ve solunum sıkıntısı gözlenen
bulgulardır. Sebep olarak genetik, besin
alerjisi, ailenin karşı tutumları ve
hamilelikte sigara içimi bulunmaktadır.
Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve
oyun çocukluğu döneminde olduğu gibi,
çoğu kez ihmale uğrayan okul çocuğu
beslenmesine de özen gösterilmesinin,
çocukların standart büyüme ve
gelişmelerini sağlamanın yanı sıra ileriki
yıllarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarını
sürdürmeleri ve ateroksleroz,hiperkoleste
rolemi, tip II diyabet gibi hastalıklardan
korunmalarını sağlayacağı
unutulmamalıdır.
25
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Periferik Damar Hastalıkları
kalınlaşma ve koyulaşması oluşur.
Böbrekte ise; kan basıncının artması,
böbrek fonksiyonlarında işlev kaybı
meydana gelebilir.
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Ateroskleroz, atardamarlarda
meydana gelen en yaygın
hastalıklardan biridir.
Atardamarların, belirli bir
sebeple daralması veya
tıkanmasına Ateroskleroz
denir. Genelde damar
çeperlerine yağ birikmesi
sonucu meydana gelir.
Biriken bu yağ aynı zamanda
damarların esnekliğini
bozar ve sertleşmelerine
neden olur.
Genelde orta yaşlı erişkinlerde ve
erkeklerde daha sık görülen tedavi
edilmezse ölümcül olacak kadar tehlikeli
bir rahatsızlıktır. Kadınlarda menopoz
sonrası risk hızla artar.
Damar tıkanıklığının
belirtileri nelerdir?
Arteriyosklerozda belirti damarda olan
tıkanıklığın veya arızanın yeri ile ilgilidir.
Damar tıkanıklığı nedeni ile dokulara
yeterli oksijen gidemez, sonucunda ilgili
bölgedeki kan dolaşımı engellenir.
Lezyon beyinde ise; görme ve konuşma
bozuklukları, hafıza kaybı, kısa süreli
bilinç kaybı, yer ve zaman kaybı, kol veya
bacaklarda kas gücünün ani ve geçici
olarak zayıflaması ve beyin trombozu
gelişir. Lezyon kalpte ise; kalp kasının
kasılma gücü zayıflar. Kalpte ritim
düzensizlikleri, göğüs ağrıları ve
sonunda ise kalp krizi oluşur.
Lezyonlar bacakta ise; yürürken kramp
ağrıları, ısı kaybı, kramplar, deride
26
Bacak atar damar tıkanmaları
Bacaklarımızı besleyen ve ihtiyaç
duydukları besinleri bacağımıza götüren
atar damarların ateroskleroza (damar
sertliği) bağlı tıkanması sonucunda
ortaya çıkan tabloya periferik arter
hastalığı adı verilir. Hastalığın görülme
sıklığı yaklaşık % 12-15 civarındadır.
Hastalık orta yaş sonrası kadın ve erkekte
eşit oranda saptanır. Damar sertliğinin
bütün vucut damarlarını ilgilendiren bir
hastalık olması nedeniyle, bu hastalık
kalp krizi ve beyin damar tıkanıklığına
bağlı felç gibi, diğer damar tıkanıklığı
sonucunda oluşan hastalıklarla beraber
gözlenebilmektedir. Özellikle bacak
damarlarında tıkanıklığı olanların kalp
krizi veya diğer nedenlerden ölüm oranı
3-4 kat daha fazladır. İleri tıkanıklıklarda
yıllık ölüm oranı % 25’e kadar çıkar.
Risk faktörleri nelerdir?
Sigara içimi: Özellikle 10 yılın üstünde ve
günde 1 paketten fazla sigara tüketen
kişilerin hastalığa yakalanma oranı çok
artmaktadır. Sigara tüketimi arttıkça risk
katlanarak artar.
Yaş: Hastalık 40 yaş ve üstü daha fazla
gözlenmektedir. Yaş ilerledikçe risk artar.
Şeker hastalığı: Şeker hastalığı olan
kişilerde damar yapısında daha hızlı
bozulma olduğu için tıkanma da daha
hızlı gerçekleşecektir. O nedenle şeker
hastalarının çok dikkatli olması ve
tedavilerini aksatmamaları, diyetine
uygun beslenip hayat tarzlarını bu yönde
değiştirmeleri riskin azalmasına katkıda
bulunacaktır.
Kan yağlarında yükseklik:
Hastalardaki kan LDL kolesterol ve
trigliserid seviyelerindeki yükseklik damar
yapısını bozarak, tıkanıklığı şeker
hastalığı gibi hızlandırmaktadır. Aynı
şekilde iyi huylu kolesterol ( HDL
kolesterol) düzeyinin düşük olması riski
arttırabilir.
Hipertansiyon: Kan basıncı yüksekliği
de damar sertliğine gidişi hızlandırarak
tıkanıklığın oluşmasında rol
oynamaktadır. Obezite önemli risk
faktörlerinden biridir. Hareketsizlik
egzersiz yapmamak ve sedanter yaşam
aterosklerozu artırır. Stres aterosklerozu
kolaylaştırır ve hızlandırır.
olduğu tarafta kaslarda kuvvet
azalması. Hastalarda ilk gözlenen bulgu
bacak ağrısıdır. Bu ağrı yürürken artar,
dinlenme ile azalır. Bu özelliği nedeniyle
hastalığa vitrin hastalığı da denmektedir.
Çünkü bu hastalar yürürken ağrısı
olduğunda özellikle çarşıda geziyorlarsa
dinlenirlerken vitrinlere bakarlar. Ağrı
özellikle baldır bölgesinde şiddetli
hissedilir. Hastaların bir kısmında kan
akımındaki azalmaya bağlı olarak
bacaklarda yaralar ve kangren
gözlenir. Hastalığın şiddeti gittikçe artar
ve sonunda 5 yıl içinde % 5 kadarının
ayağı kesilmek zorunda kalır.
Nasıl tedavi edilir?
Sigara kullanılıyorsa derhal
bırakılmalıdır. Bacak damarlarında
tıkanıklık saptanan bir kişinin en önemli
korunma yolu sigaranın bırakılmasıdır.
Sigaraya devam edilmesi halinde bacak
kangreni kaçınılmazdır. Yüksek olan kan
kolesterol ve trigliserid oranları
düşürülmelidir. Bu tedavi kişiyi kalp
krizinden de koruyarak iki kat yarar
sağlayacaktır. Şeker hastalığı
olan ve şeker düzeyleri dengede olmayan
hastaların derhal şeker takiplerinin
yapılarak açlık şeker düzeylerinin
indirilmesi sağlanmalıdır. Bu hastalarda
kan basıncında yükseklik saptandığı için
kan basınçlarını da indirmek çok doğru
bir davranış olacaktır. Tuz alımları da bu
nedenle kısıtlanmalıdır. Bacak ağrısı ile
karşılaşan ve 40 yaş üstü kişilerin özellikle
yürümekle ağrıları artıyorsa mutlaka bir
doktora başvurmaları gerekmektedir. Bu
hastalara bacak damarlarının doppler
ultrasonu yapılarak damar yapısında
tıkanıklık düzeyleri saptanmaktadır.
Teşhiste en önemli tetkik anjiyografidir.
Amaç, tıkanık damarın ilerisini
beslemektir.
Hastada ani bir damar tıkanıklığı
gelişmemişse tıbbi tedavi yöntemleri
kullanılabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinde
ilk önce aspirin verilir. Yanında hastalara
pıhtılaşmayı önleyici bir takım ilaçlar ve
egzersiz tedavisi uygulanır. Son yıllarda
damar genişleticiler ve bu bölgedeki
oksijenlenmeyi düzenleyici ilaçlar
kullanılmaya başlamıştır. Tıkanıklık ani
olduysa bir pıhtı atma olayı
düşünülerek pıhtının kaynağı
araştırılmalıdır. Daha çok kalpteki ritm
problemlerine bağlı pıhtı oluşur ve
buradan vücudun değişik bölgelerine
pıhtı atabilir. Bu durumda acil ameliyat
ile pıhtı temizlenerek damar açılabilir.
Damar sertliğine bağlı olarak gelişen
tıkanıklıklar genelde kısa bir bölgedeyse
balon ve stentleme yöntemiyle tedavi
edilir. Ancak uzun segment damar
tıkanıklığı varsa by-pass yöntemiyle
ameliyatlar yapılmaktadır. By pass
ameliyatlarında ya hastanın kendi
damarı yada suni damar kullanılabilir.
Aile hikayesi olan ve anne baba ve yakın
akrabalarda ateroskleroz ve buna bağlı
damar tıkanıklığı olanlarda hastalık
daha fazla görülür.
Hastalık nasıl anlaşılır?
Akut atar damar tıkanmaları için
tanımlanmış 5 P kuralı mevcuttur.
• Pain (ağrı): Yaygın bir ağrı mevcuttur.
Ani gelişimli ve hızlı artan türdedir.
Etkilediği uzuvu zayıf bırakır, hastayı
oturmaya zorlar, hatta yere düşmesine
neden olabilir. Ancak nadiren ağrı hafif
olabilir veya hiç olmayabilir.
• Pallor (renkte beyazlama): Atar
damar tıkanıklığının olduğu yerin altında
derinin normal rengi kaybolur ve
soluklaşır.
• Pulselessness (nabızların kaybolması)
• Parestezi: Uyuşukluk ve hissiyatta
yanılma
• Paralysis (paralizi): Tıkanmanın
27
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Rotator Kılıf Zedelenmeleri
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Kol kemiğini kürek kemiğine
bağlayan yapı rotator
kılıftır. Bu kılıf 4 kasın
kirişinden meydana gelir:
supraspinatus, infraspinatus,
teres minör ve subscapularis.
Tendonlar(kirişler), kasları
kemiğe bağlayan yapılardır.
Kaslar, kemikleri bu kirişleri
çekerek hareket ettirirler.
Rotator kılıf kolumuzu yukarı
kaldırmada ve döndürme
hareketinde yardımcıdır.
Rotator manşet kolumuzu
yukarı kaldırırken kol
kemiğinin kürek kemiği
yuvasında sıkı bir şekilde
durmasını sağlar.
Omuz eklemi hareketlerinde rotator kılıf
tendonları önemli bir göreve sahiptir.
Omuz hareketleri devam ettiği sürece
yıpranmaya ve aşınmaya maruz kalırlar.
Rotator kılıfta oluşan yırtıklar ciddi ağrı
oluşturan tür yaralanmalardır. Rotator
kılıf yırtılınca omuzda güçsüzlüğe yol
açar. Hastalar genellikle orta ve ileri yaş
grubundadır ancak özellikle travma
sonrası her yaşta görülebilir.
Rotator kılıfın bazı bölgeleri daha zayıf
kan akımına sahiptir. Kan dolaşımı iyi
olan dokular, kendilerini tamir etmede
daha başarılı ve hızlıdırlar. Rotator kılıf
içindeki kan akımı zayıf bölgeler;
yaşlanmayla birlikte dejenere olmaya
hassas bölgelerdir.
28
Yaş ile artan dejenerasyon; orta yaş
üzerinde rotator kılıf yırtığının fazla
olmasını açıklar. Sürekli bazı hareketlerin
tekrarlanması dejenerasyon problemini
hızlandırır. Baş üstü hareketleri sık yapan
sporcularda oluşabilir. Fakat devamlı
cam silmek, araba yıkamak, boya
yapmak gibi omuz eklemini fazla
kullandığımız hareketlerde rotator kılıf
yırtığı oluşabilir. Aşırı zorlama veya
yüklenme; zayıf rotator kılıf kaslarında
yırtığa sebep olabilir.
Düşen ağır bir nesneyi yakalamaya
çalışmak, kollar açıkken ağır bir cismi
kaldırmak rotator kılıf yaralanmasına
neden olabilir. Yine omuz üzerine düşmek
bu kas grubunda yırtığa yol açabilir.
Yırtığa neden olan yaralanmalar her
zaman hastada ağrı oluşturmayabilir.
Tipik rotator kılıf yırtıklı hasta grubu; orta
yaş üzeri ve ara sıra omuz ağrısı problemi
olan hastalardır. Bu hastalar ağır bir yük
kaldırdıktan veya omuzlarını zorladıktan
sonra kollarını kaldıramamak ve ağrı
şikayeti ile başvururlar. Genç yaş
grubunda da rotator kılıf yırtıkları
gelişebilir. Aşırı kullanma veya sportif
aktivite ile yaralanma en sık görülen
nedenlerdir.
Belirtileri
Rotator kılıf yırtıkları omuzda ağrı ve
güçsüzlüğe neden olur. Çoğu hasta ağrı
nedeniyle o taraf omuz üzerine
yatamadıklarından şikayetçi olur.
Bazı vakalarda rotator kılıf kısmi olarak
yırtılır. Omuzda ağrı olabilir ancak
hareketlerde kısıtlılık olmayabilir. Yırtık
ne kadar genişse omuzdaki hareketlerde
zorlanma o kadar fazla olur.
Rotator kılıf tam kat olarak yırtıldığı
vakalarda; hareketlerde kısıtlılık ortaya
çıkar. Kolu tam olarak yukarı kaldırmak
mümkün değildir.
Tanı
Omuz fizik muayenesi yapılır. Tanı
konmasında fizik muayene çok
yardımcıdır. Genellikle tam kat yırtık çok
belirgindir. Doktorunuz omzunuzu
hareket ettirebiliyor iken, siz aktif olarak
omzunuzu hareket ettiremiyorsanız
rotator kılıf yırtığı olma olasılığınız var
demektir.
Rotator kılıf yırtığı tanısında röntgen
yeterli değildir. Fakat omuzda kemik
çıkıntı, omuz eklem aralığında daralma
veya aşağı eğimli akromion açısından
röntgen gerekebilir. Bu bulgular; rotator
kılıf yırtığı ile ilişkili olabilir. Röntgen
ayrıca omuza ait diğer ağrı yapabilecek
hastalıkların ayırıcı tanısında önemlidir.
Omuz eklemi MRI (Manyetik Rezonans
Görüntüleme) tetkiki gerekebilir. MRI;
kemik yapılar kadar tendonları da
görüntüleme de faydalıdır. Bu test
ağrısızdır.
Tedavi
Cerrahi dışı tedavi: Ağrının ve
inflamasyonun azaltılması tedavinin ilk
hedefidir ve bunun için istirahat ve
antienflamatuar ilaç tedavisi
önerilecektir. Eklem içi kortizon
enjeksiyonu gerekebilir. Eklem içine
yapılan kortizon lokal etkili olup genel
vücut yan etkisi son derece azdır ve çok
etkili bir anti-enflamatuardır.
Rehabilitasyon programı için bir
fizyoterapiste ihtiyaç duyulabilir.
Soğuk ve sıcak uygulama ağrı ve
enflamasyonun azaltılmasında
yardımcıdır.
Kolu başın üzerine kaldırma ve diğer
omuz hareket aralığını arttırıcı egzersizler
verilir. Daha sonra; omuz çevresi kasların
kuvvetini arttırmak için güçlendirici
egzersiz programına geçilir. Fizik tedavi
süreci 6-8 hafta devam edebilir.
Hastaların bir bölümü; bu süre
sonrasında kollarını tam olarak
kullanarak aktivitelerine dönebilirler.
Artroskopik debridman: Rotator
kılıftaki küçük yırtıklar; küçük
operasyonlar ile tedavi edilebilir. Tendon
içerisindeki dejenerasyonu veya yırtığı
görmek ve debridmanını yapmak için
artroskopi gerekir. Tendona dikiş
konulmaz. Küçük yırtıkların
kendiliğinden iyileşmesi beklenir.
Akromioplasti: Artroskopik debridman
ve akromioplasti ameliyatı rotator kılıf alt
yüzündeki yırtıklar için gerekli olabilir.
Akromioplasti ameliyatında; akromion
ucu kesilir ve düzeltilir. Bu sayede
akromion altında seyreden rotator kılıf
üzerindeki basınç azaltılır. Tendon
yırtığını onarmaktan daha basit bir
prosedürdür ve sonuçları genelikle
mutluluk vericidir. Tendon üst
yüzeyindeki yırtıklar genellikle dikiş
gerektirir.
Artroskopik onarım: Artroskop
kullanılarak rotator kılıf yırtıklarının
onarımı genellikle
çok iyi sonuçlar
verir. Rotator kılıf
dejenere
kısımlarının
temizlenmesi ilk
basamaktır.
Daha sonra
tendonun
yapıştığı
humerus (kol
kemiği)
hazırlanır. Kemik
üzerindeki
yumuşak doku
temizlenir.
Kemikte dikiş
materyalinin
geçeceği delikler
açılır. Daha sonra
tendona dikiş konur ve
deliklerden geçirilerek
kemiğe tespit edilir. Tendon
zaman içinde kemik
üzerinde iyileşir.
Açık onarım: Bazı vakalarda açık
onarım gerekebilir. Yaklaşık 5cm’lik bir
cilt kesisi ile kaslar ve yumuşak dokular
ayrılarak rotator kılıf tendonununa
ulaşılır ve onarımı yapılır.
Greft metodu: Her zaman rotator kılıf
yırtıklarını onarmak mümkün
olmayabilir.
Bazen yırtık uzun zamandır varolabilir.
Tendon ve kas grubu büzüşmüş ve
kısalmış durumdadır ve tekrar birbirlerine
uç uca yaklaştırıp dikebilmek mümkün
olmayabilir. Bu gibi durumlarda; kemik
ile rotator kılıf yırtığı arasındaki mesafeyi
kapatmak için tendon grefti(yama)
kullanılabilir.
Kurtarma ameliyatı: Tendon
dokusunun tamamen harap olduğu ve
tendonun dikilebilmesi için yeterince
güçlü olmadığı durumlarda yırtık
dokunun temizlenmesi ve omuzdaki
diğer problemlerin onarımı ağrılarınızı
giderebilir. Fakat bu yöntem omuz
hareket açıklığını veya gücünü
arttırmayabillir. Aslında hareket
genişliğini azaltabilir.
Cerrahi dışı tedavi rehabilitasyonu:
Cerrahi gerektirmeyen durumlarda
uygulanması gereken bir egzersiz
programı olacaktır. Fizyoterapist; normal
omuz fonksiyonlarınızı geri kazanmak
için özel bir program belirleyecektir.
Postür ve omuz dizilimi için egzersizler
29
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
gerekecektir. Rotator kılıfın gücünün
arttırılması ve omuz çevresi diğer kaslar
arası dengenin sağlanması çok
önemlidir. Ayrıca omuzdaki problemlerin
ilerlememesi için günlük aktivitelerde
yapılması gereken değişiklikler hakkında
bilgi verilmesi gerekir.
Ameliyat sonrası rehabilitasyon:
Rotator kılıf ameliyatları sonrası
rehabilitasyon yavaş ilerleyen bir süreçtir.
Bu süreç yaklaşık 2-3 ay sürebilir. Tam
düzelme ise 6 ayı bulabilir.
Omuzda ekleminde erken dönemde
hareketi sağlamak ve arttırmak
önemlidir fakat iyileşmekte olan dokuları
koruma açısından dengeli bir
rehabilitasyon programı uygulamak
gerekir. Ameliyat sonrası dönemde bir
süre omuzu korumak için kol-gövde
askısı takılır. Erken dönemde ağrı ve
şişliği azaltmak için soğuk uygulama
gerekebilir.
Artroskopik ameliyattan sonraki
rehabilitasyon daha hızlı ilerler.
Hareket açıklığını sağlayan egzersizler ile
başlanır ve germe - güçlendirme
egzersizleri ile devam edilir. Çok kısa
zamanda çok fazla egzersiz yapmama
konusunda dikkatli olmak gerekir.
Omuzun ön kısmındaki kasların kesildiği
ameliyatlar sonrası rehabilitasyon yavaş
seyreder. Pasif egzersizler ile başlanır.
Pasif egzersizler sırasında omuz hareket
ettirilir fakat kaslar aktif olarak kasılmaz.
Terapist pasif hareketlerin evde nasıl
yapılacağını anlatılır. Aktif terapi dönemi
3-4. haftada başlar. Bütün hareket
aralığında kişi kendi kas gücünü
kullanmaya başlar. Hafif izometrik
güçlendirici egzersizler ile başlanılır.
6. haftada daha aktif güçlendirici
egzersizlere başlanır.
Egzersizler; rotator kılıf ve omuz çevresi
kaslarının kuvvetini arttırmaya
odaklanılır.
Bursa Mudanya
Bursamızın en güzel ilçelerinden biridir Mudanya. Deniz havası ve balığının tadıyla, hafta
sonu gezileri ve günübirlik tatilciler için Marmara Bölgesi’nde son yılların en çok tercih edilen
yerlerden biridir.
Mudanya, Bursa’ya bağlı, masmavi
denizin kenarında, yemyeşil ormanlara
sırtını dayamış şirin bir ilçe. Gerek
tarihteki yeri ve tarihi özellikleri, gerekse
de denizi ve doğal güzellikleri ile çok da
güzel bir belde.
Bursa merkeze çok yakın konumda
bulunan Mudanya, deniz yolu ile
İstanbul’a da oldukça yakın. Hafta sonu
bile günü birlik gelip vakit
geçirebileceğiniz mesafede yer alıyor.
Her gün düzenli seferlerin düzenlendiği
Mudanya- İstanbul arasında ulaşım
deniz yolu ile oldukça kolay ve ucuz.
Mudanya iklim özelliği olarak Marmara
Bölgesi iklimini yansıtmanın yanı sıra
oldukça ılıman bir havaya sahip. Bölge
halkının geçim kaynakları arasında ise
tarım ve balıkçılığın yanı sıra turizm de
yer alıyor. Mudanya’nın tarihi M.Ö. 7
yüzyıllara kadar uzanıyor.
Her mevsim bir başka güzel Mudanya’nın
havası, iyot kokulu daracık sokakları, eski
evleri, tarihi binaları, lezzetli balıkları,
denizi ve doğası gerçekten de görülmeye
değer.
Mudanya civarındaki Zeytinbağı (Tirilye)
ve Kumyaka, gerek deniz kıyısında olması
gerekse de tarihi dokuyu koruması
nedeniyle görülmeye değer yerler
arasında öne çıkmaktadır. Mudanya
giderek artan bir turizm potansiyeline
sahip. Ulaşımın giderek kolaylaşması
dolayısıyla da her geçen yıl bölgeye gelen
ziyaretçi sayısı artıyor.
Sadece yaz aylarında değil, yılın her
dönemi pek çok misafiri ağırlıyor
Mudanya. Gelen misafirlerin
konaklaması için de Mudanya otellerinin
sayısı gün geçtikçe artıyor.
Mudanya otelleri ilçenin merkezinde ya
da Güzelyalı ve Tirilye gibi civar
beldelerde bulunuyor. Genellikle küçük ve
butik otel tarzında hizmet veren
Mudanya otelleri arasında oldukça lüks
bir otelden daha mütevazı ve romantik
bir tesise kadar her isteğe uygun
konaklama bulmak mümkün.
30
31
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ağrısı başlamışsa mutlak beyin cerrahına
başvurmalıdır. Çünkü ağrı vücudun
alarm sistemidir ve problem varsa uyarır.
Çoğu kırık ağrı sayesinde farkedilir ve
kırığın yapacağı felçten korur.
Sırt Ağrıları
muhasebeciler gibi meslek grupları eğer
spor yapmıyorsa ağrılara adaydır.
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Sırt ağrısı sırt bölgesinde
omurlardan belin üst
kısmına kadar görülen
ağrı olarak tarif
edilmektedir. Gençlerde
ve her yaş grubunda
ortaya çıkabilmektedir.
Sırt ağrıları sıklıkla
duruş bozukluğundan
kaynaklandığı gibi; vücudun
farklı bölgelerindeki
rahatsızlıklar sırt ağrılarına
neden olabilir.
Özellikle sabit bir bölgede devam eden
sırt ağrıları, ciddiye alınmadığı takdirde
diğer hastalıkların tanı ve tedavisini
geciktiriyor. Sırt ağrısının nedeni kalp
rahatsızlığı da olabilir.
Hangi meslek grupları daha çok
etkilenir?
Son yıllarda bilgisayarın hayatımıza
daha fazla girmesi nedeniyle özellikle
genç ve orta yaştaki kişilerde sırt ağrıları
sıklıkla görülmektedir.
Genellikle sırt bölgesindeki kaslarda,
ağrının basınçla tetiklendiği rahatsızlık,
daha çok masa başı çalışan kişileri
etkilemektedir. Sabit duruş esnasında
adalelerin çalışmaması omurga
üzerinde yüklenme yapar .
Disk faset ve bağların yıpranmasına
neden olur. Bu nedenle masa başında
çalışanlarda daha sık izlenir ki aynı
nedenle banka çalışanları,
32
Cinsiyet önemli mi?
Kadınlarda daha sık görülür. Yumuşak
doku romatizması (Fibromiyalji) boyun
fıtıkları, boyun ile sırt bölgesi başta
olmak üzere yaygın vücut ağrısına neden
olmaktadır. Göğüs bölgesi
omurgalarında da fıtık oluşabilir ve ağrı
yapabilir. Boyun ve bel fıtığına göre daha
seyrektir. Daha çok sırtın alt bölgesinde
görülmektedir. Skolyoz yani omurga
eğrilikleride belirgin ağrı yapabilir.
Skolyoz nedir?
Çocukluk ve genç erişkinlik dönemlerinde
omurganın yanlara eğriliği belli
aşamada ise skolyoz kamburluk yani öne
eğrilik var ise kifoz adı alır. Bu sırt ağrıları
hareketle artan, dinlenmeyle geçen
özelliktedir. Özellikle eğilince sırtta
izlenen omuz yükseklik farkı kişilere
omurga eğriliği konusunda bilgi verir.
Diğer ağrı yapan belli başlı
hastalıklar nedir?
Yaşlı ve kadın hastalarda kemik erimesi
(osteoporoz), sırt kemiklerinde kırılmalar
ve sırt ağrısına neden olmaktadır.
Omurgaları tutan omurga tümörleri gibi
hastalıklar da sırt ağrısına neden olabilir.
Bu nedenle; ağrı gece başlıyorsa, sürekli
ya da şiddetliyse ve hastada kilo kaybı
varsa zaman kaybetmeden doktora
başvurmak gerekmektedir.
Travma düşme sırt ağrısı yapar mı?
Osteoporozu olan veya olmayan kişiler
eğer travma geçirirse ve akabinde sırt
Başka nedenlerle olamaz mı?
Kürek kemiğine vuran sırt ağrıları kalp
rahatsızlığının belirtisi olabilir. Gece
uykudan uyandıracak şiddetteki ağrılar
(romatizmal hastalıklar), eklem şişmeleri
gibi şikayetler de sırt ağrısına neden
olmaktadır.
Safra kesesi problemleri de sırt ağrısı
yapabilir. Sinir uçlarında iltihaplanması
sonucu ortaya çıkan zona hastalığı hiçbir
belirti vermeden sırt ağrısıyla kendini
gösterebilir. Tüm bunlarla birlikte, kilo ve
boy endeksine göre göğüsleri büyük olan
kadınlarda da sırt ağrısı
görülebilmektedir.
Hasta ne zaman doktora
başvurmalıdır?
Sırt ağrısının altı aydan fazla devam
etmesi, yürüme bozukluğu, uyuşukluk ve
idrar kaçırma cinsel problemler, sırtta bir
yaralanma veya zedelenme meydana
gelmesi halinde gerekli tetkiklerin
yapılması önemlidir.
Sırt ağrısının araştırılmasında; kan tahlili,
ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi
veya MR gibi görüntüleme tetkiklerinin
yapılması gerekmektedir.
Kas incinmesine bağlı sırt ağrılarının
çoğu birkaç günde kendiliğinden geçer.
Ağrıyı azaltmak için ağrı kesici veya kas
gevşetici ilaçlar kullanılabilir.
Sırt ağrısı farklı diğer hastalıklardan
kaynaklanıyorsa ağrıya sebep olan
rahatsızlığın tedavi edilmesi gerekir.
Sırt ağrısından nasıl korunuruz?
Stres burada da en önemli faktördür.
Fazla kilolar, kasların zayıflığı, ani
hareketler veya kas zorlamaları hastalığa
yol açar. Bu nedenle spor veya egzsersiz
hayatımızda oldukça önemli olmalıdır.
Sırtüstü yüzmek, yoga, pilates gibi spor
aktiviteleri özellikle sırt ağrısı çekenler
için yararlı olacaktır. Ama futbol için aynı
şeyi söylemek mümkün değil. Güneş,
deniz, sıcak kum ve kaplıcalar ve masaj
doku kanlanmasını artırdığı için çok
faydalıdır. Soğuktan mümkün olduğunca
korunulmalıdır.
33
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Siz ve Tıkalı Burnunuz
Op. Dr. Murat CERAN
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
büyümesidir. Bu bademciğe benzeyen ve
damağın gerisinde burnun arkasında yer
alan bir dokudur. Bu problemi olan
çocuklar geceleri sesli nefes alırlar, hatta
horlarlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar
sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar,
yüzlerinde bir mutsuzluk ifadesi vardır.
Hatta dişlerinde de bozukluklar söz
konusu olabilir. Geniz etini almaya
yönelik cerrahi girişimler önerilebilir. Bu
kategori içinde yer alan başka nedenler
arasında burun tümörleri ve yabancı
Virüs bir kere buruna yerleşince vücutta
bulunan histamin adında bir kimyasal
maddenin salgılanmasına neden olur. Bu
madde sonucunda buruna giden kan
miktarında belirgin bir artış gözlenir.
Sonuç olarak burun zarları şişer. Diğer
taraftan burun zarlarından sıvı
salgılanması da artar. Antihistaminikler
ve dekonjestanlar bu şikayetlerin
azaltılması için kullanılabilir. Fakat soğuk
algınlığı zaman içinde kendi kendine
geçer. Virüs enfeksiyonları sırasında
Burun tıkanıklığı, nefes
almada zorluk çekme
insanlığın en eski
şikayetlerinden biridir.
Bazıları için bu çok önemli
olmasa bile kimileri bu
şikayetlerden dolayı çok
zorluk çeker. Doktorlar
burun tıkanıklarının
nedenlerini dört bölümde
inceler ve bunlar arasında
bazen benzer noktalarda
olabilmektedir. Özellikle
şikayetlerine birden
fazla şeyin neden olduğu
hastalarda bu ortak noktalar
artmaktadır.
Yapısal nedenler
Bu sınıf içinde burnun ve ince bir
kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı
bölüme ayıran burun septumunun
bozuklukları incelenir. Bu bozukluklar
genellikle insanın hayatında geçirdiği
herhangi bir kaza sonucu oluşmaktadır.
Kaza çocukluk çağında olmuş
olabileceği gibi unutulmuş bile olabilir.
Yeni doğan bebeklerin yüzde 7’sinde
doğum esnasında burun zedelenmesi
olabilmektedir. Şu bir gerçektir ki insan,
hayatı boyunca en az bir kere burnunu
bir yere çarpar. Bu nedenlerden dolayı
burun deformiteleri ve septum
deviasyonları çok sık görülen
nedenlerdir. Eğer bunlar soluk almayı
güçleştirirse cerrahi olarak düzeltilebilir.
Çocuklarda en sık rastlanan burun
tıkanıklığı nedeni geniz etinin
34
cisimler de vardır. Çocuklar küçük
parçacıkları burunlarına sokma
eğilimindedir. Bunlar düğme, çengelli
iğne, oyuncak parçaları, bezelye ve nohut
olabilir. Tek taraflı kötü kokulu akıntı
hissettiğinizde dikkatli olun. Çünkü bu
yabancı cisim tarafından tıkalı bir burnun
uyarısı olabilir. Bu durumda muhakkak
bir doktora başvurulmalıdır.
Enfeksiyon
Normal bir insan yılda ortalama bir iki
kez soğuk algınlığı geçirebilir. Bu
gençlerde daha fazla, bağışıklık sistemi
gelişmiş yaşlı kişilerde ise daha azdır.
Soğuk algınlığı virüsler tarafından
oluşturulan bir hastalıktır. Bazı virüsler
hava yoluyla geçerken çoğunlukla el ve
burun yoluyla bulaşır.
burnun ve sinüslerin bakteri
enfeksiyonlarına olan direnci azalır. Bu
da soğuk algınlığı sırasında neden sıklıkla
burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü
açıklar. Burun akıntısı berrak
görünümünden sarı veya yeşile dönerse
bu bakteriyel enfeksiyonu gösterir ve
muhakkak doktora başvurulmalıdır. Ani
sinüs enfeksiyonlarında burunda
tıkanıklık, Koyu bir akıntı, hangi sinüsün
etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve
üst dişlerde, gözler arasında ve gerisinde
veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur.
Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı
yapabilirde yapmayabilir de. Fakat burun
tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır.
Bazı hastalarda sinüslerden polip denilen
yapılar gelişir. Hastalık aşağı hava
yollarına da yayılarak kronik öksürük,
bronşit ve astıma neden olabilir. Akut
sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine
cevap verir, kronik sinüzit için ise
genellikle cerrahi tedavi önerilir.
Allerji
Saman nezlesi allerjik rinite verilen
isimdir. Allerji; yabancı bir cisim, polen, ev
tozu akarı, hayvan atıkları veya ev
tozundaki bazı parçacıklara karşı oluşan
aşırı enflamasyon yanıtıdır. Bazen
besinler de rol oynamaktadır. Polenler
ilkbaharda veya sonbahar da sorun
yaratırlar. Bunun yanında ev tozu bütün
bir yıl boyunca rahatsız edebilir. Bunun
ideal tedavisi şikayetlere neden olan
şeylerden uzak durmaktır. Ancak çoğu
zaman bu pratik değildir. Allerjik
hastalarda, soğuk algınlığında olduğu
gibi, vücutta histamin salgılanmasına
neden olan parçacıklar sonucunca burun
tıkanıklığı ve akıntısı oluşur.
Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini
önleyerek şikayetleri ortadan
kaldırılabilir. Dekonjestanlar genişlemiş
kan damarlarnı büzerek burnun
açılmasını sağlarlar. Antihistaminiklerin
büyük çoğunluğu uykuya meyli artırırken
dekonjestanlar tam bunun aksi olarak
uyarıcı etki gösterir. Bu nedenle bu ilaçları
bir arada kullanmak en doğru seçim
olacaktır.
Uyarı
Antihistaminik kullanırken uykuya meyili
olanların otomobil kullanmaları veya
tehlikeli işlerde çalışmaları çok
sakıncalıdır. Dekonjestanlar kalp hızını ve
kan basıncını artırdıkları için yüksek
tansiyonu, kalbin ritim bozukluğu,
glokomu ve idrara çıkmada zorluğu olan
hastalarda kullanılmamalıdır. Hamileler
alacakları herhangi bir ilaç için mutlaka
doktorlarına başvurmalıdırlar.
Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik
hastada belirgin bir şekilde etkindir
ancak bilinen yan etkilerinden dolayı
muhakkak doktor kontrolünde
kullanılmalıdır. Bunun yanında bu
ilaçlar burun spreyi olarak
kullanıldıklarında da etkilidirler
ve bu kullanım şekli daha
güvenlidir. Allerji iğneleri en
spesifik tedavi yöntemidir ve
yüksek düzeyde başarıya
sahiptir. Bazen hastanın
hangi maddelere karşı
allerjik oluşunu anlamak için kan ve deri
testleri yapılır. Doktor tedavinin
başlangıç şemasını belirleyecektir. Bunlar
genelde enjeksiyonlar şeklinde olacaktır.
Bu tedavi insandaki antikorları bloke
ederek allerjik reaksiyonun önlenmesi
yoluyla etki gösterir. Birçok hasta ilaçların
yan etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih
eder. Allerjisi olan hastaların sinüs
enfeksiyonu olma eğilimleri daha da
artırmıştır.
Vazomotor Rinit
Rinit burunun ve burun zarlarının
enflamasyonu demektir. Vazomotor kan
damarları ile ilgili demektir. Burun zarları
çok miktarda genişleme ve daralma
yeteneğine sahip atar damar, toplar
damar ve kılcal damarlara sahiptir.
Normalde bu damarların yarısı açık
yarısı kapalıdır. Fakat kişi ağır
egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili
hormonların (adrenalin)
salgılanması artar.
Adrenalin damarların
büzülmesine neden olur.
Bunun sonucunda zarlar
büzülür, hava yolu açılır
ve kişi daha rahat nefes
alır. Bunun tam tersi
allerjik atakta veya kişi
soğuğa maruz kalınca
gelişir. Kan damarları
genişler ve burun tıkanır.
tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları
ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun
kullanılması sayılabilir. Bütün bu
nedenlerin başlangıcında burun
tıkanıklığı geçici ve geri dönebilir
niteliktedir.
Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık
düzelecektir. Bunun yanında eğer
yeterince uzun sürerse bu sefer de kan
damarları elastikiyetini kaybederek ve
olay geri dönülmez bir duruma dönüşür.
Varisleşmiş damarlara benzerler. Hasta
sırt üstü yattığında veya bir tarafına
döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar.
Allerji ve enfeksiyonlara ek
olarak bazı başka nedenler
de burun damarlarının
genişlemesine sebep
olarak vazomotor rinite
yol açar. Bunlar arasında
stres, tiroid
fonksiyonlarında
yetersizlik,
hamilelik,
bazı
35
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Şaşılık ve Göz Tembelliği
bir göz hekimine danışılmalıdır. Ayrıca
katarakt, göz tümörleri veya nörolojik
hastalıklarda şaşılık ile kendini
gösterebileceğinden mutlaka uzman bir
göz hekimine danışılmalıdır.
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı
Şaşılık ya da göz kayması
gözlerin görme akslarının
paralelliğini kaybederek
farklı yönlere bakmasıdır. Sık
görülür, yaklaşık çocukların
%4’ünü etkiler ancak
erişkinlerde de gelişebilir.
Şaşılık varlığında bir göz
ile düz ve istenen yere
bakılırken diğer göz içe, dışa,
yukarı veya aşağı doğru
kayabilir.
Şaşılık nedir, tedavisi nasıl yapılır?
Gözler değişerek kayabileceği gibi
devamlı olarak aynı gözde kayabilir. Her
iki gözle istenen noktaya bakılırken
beynin görme merkezinde bu iki görüntü
birleştirilerek tek olarak ve üç boyutlu
olarak algılanır. Gözde kayma
olduğunda ise beyinde iki farklı görüntü
ortaya çıkacağından, beyin kayan
gözden gelen görüntüyü baskılayacaktır
bu da derinlik hissinde ve her iki gözle
sağlanan görüşte azalmaya sebep
olacaktır. Erişkinlerde ise kayan gözden
gelen görüntünün baskılanması artık
yapılamadığından çift görme şikayeti
ortaya çıkar.
Hayatın ilk birkaç ayında görme
gelişiminin hızlı bir şekilde devam ettiği
dönemde gözlerin arayıcı hareketleri,
kısa süreli yani birkaç dakikalık içe veya
dışa olan kaymalar normal kabul
edilmesine karşın etraftaki objelere
odaklanmanın yapılabildiği 4. aydan
itibaren olan kaymalar mutlaka uzman
36
Şaşılığın tam olarak nedeni
bilinmemektedir. Fonksiyonel, nörolojik
veya kaslardaki yapısal bozukluklar ve
dengesizlik kaymaya neden olur. Gözü
hareket ettiren kaslardaki dengesizlikler,
bu kasları kontrol eden beyin
merkezlerinin etkilendiği serebral palzi,
Down sendromu, hidrosefali gibi
hastalıklar ya da gözü etkileyen katarakt,
glokom veya travma gibi durumlar
gözlerin paralelliğini bozarak kaymaya
neden olabilir. Kaymanın ilk belirtisi
gözlerin aynı noktaya odaklanmamasıdır
ancak güneşte bir gözünü kapama,
kafasını eğerek veya döndürerek bakma
gibi bulgularda kaymanın sonucu
olabilir.
Erişkin dönemde ortaya çıkan
kaymalarda ise en önemli şikayet çift
görmedir. Bebeklik dönemi veya okul
öncesi dönemde her çocuk muhtemel
göz problemleri (şaşılık, göz tembelliği,
kırma kusurları veya katarakt, göz içi
tümörler gibi) için muayene olmalıdır.
Halk arasında yanlış inanış olarak
bebeklikte olan kaymanın büyümekle
zamanla düzeleceği düşünülmektedir,
ancak bu hatalıdır şaşılık hiçbir zaman
büyümekle kendiliğinden düzelmez.
Ancak çocuklarda burun kökünün geniş
olduğu ve kayma olmadığı halde kayma
varmış gibi görünüme yol açan yalancı
şaşılık dediğimiz durumlarda zamanla
burun kemiğinin gelişmesi ile kayma
görünümü düzelmektedir bu da yanlış
olarak kaymanın düzeldiğini
düşündürmektedir. Böyle durumlarda
ayırıcı tanı ve doğru teşhis için mutlaka
göz doktoru görmelidir. Ayrıca ailede
şaşılık veya göz tembelliği olan kişiler
varsa çocuk mutlaka 1-2 yaşında göz
doktoruna gösterilmelidir. Bunun dışında
her çocukta 3 yaşına dek göz muayenesi
yapılmalıdır. Tedavide amacımız görme
gelişimini olumsuz etkilenmeden her iki
gözün birarada kullanılarak gelişiminin
sağlanmasıdır. Detaylı bir göz
muayenesinin ardında kaymanın
sebebine göre tedavi planlanır.
Tedavi için eşlik eden kırma kusuru varsa
gözlük verilmesi ile kayma düzeltilebilir.
Cerrahi ile gözlerin paralelliğinin
sağlanması iki gözün birarada
kullanılmasını ve derinlik hissi
kazanılmasını sağlayacaktır.
Cerrahi girişim lazerle yapılmaz, gözün
etrafındaki kasların yerleri değiştirilerek
gözün pozisyonu ayarlanır.
Şaşılık tedavisi ne kadar erken
dönemde yapılırsa başarısı o denli
yüksek olur. Ancak erişkin dönemde
olan şaşılıklarda ya da daha önce tedavi
yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi
ile özellikle çevre görüşte artış
sağlanabilir.
Cerrahi tedavi gözlük veya
kapamanın alternatifi değildir cerrahi
sonrası da gözlük ve kapama tedavisi
devam edebilir.
Ambliyopi (Göz tembelliği) nedir ?
Çocukluk döneminde, kayma olmadan
her iki gözden net görüntü
algılandığında normal görme gelişimi
sağlanmış olur. Kayma gibi gelişmenin
olumsuz olarak etkilendiği koşullarda ise
göz tembelliği veya görmede azalma
gelişir. Şaşılığı olan çocukların yarısında
göz tembelliği gelişir. Erken teşhis
edildiğinde yani hayatın ilk 8-9 yıllık
döneminde tedavisi mümkündür, iyi
gören gözün kapatılması ile görme
seviyesi artırılabilir. Ancak görme için
gelişme döneminin tamamlandığı 9 yaş
sonrası tedavi başarısı oldukça düşüktür,
yani ne kadar erken teşhis edilirse tedavi
başarısı o denli yüksek olacaktır. Göz
tembelliği ilerleyici bir hastalık değildir,
yani görme tamamen kaybedilmez.
Ambliyopide sıklıkla tek göz etkilenir,
yaklaşık olarak her 100 kişiden 4’ünde
göz tembelliği vardır. Göz tembelliğinin
teşhisi ve erken tedavisi için her çocuk 3
yaşına dek göz muayenesi olmalıdır. Halk
arasında yaygın olarak kabul edilen
yenidoğan bebeğin göremediği
yolundaki görüşün aksine yenidoğan
döneminde bebekler görebilir ancak
erişkinlerin görme seviyesinde değildir ve
ancak 1.5-2 yaşında erişkin seviyesine
ulaşır.
Gözlerin kullanılması ile gelişim sağlanır
bu nedenle çocukluk döneminde görme
sistemi esnektir ve gözlerin
kullanılmasına göre şekillenir.
Fakat şaşılık, iki gözde farklı derecelerde
olan gözlük ihtiyacı yada bir gözdeki
görüntünün oluşmasını engelleyen
katarakt, göz kapağı düşüklüğü gibi bir
engel varlığında tembellik gelişir. Yani
görme potansiyeli olmasına karşın
görme sistemi normal gelişimini
sağlayamaz. Özellikle şaşılığın olmadığı
ve çoğunlukla farklı ve yüksek gözlük
ihtiyacının olduğu olgularda ailenin
farketmesi gecikebileceğinden ambliyopi
tanısı gecikebilir.
Bebeklik döneminde yani çocuğun
konuşamadığı dönemde de gözlük
ihtiyacı ve şaşılık tesbit edilebilir. Ayrıca
göz tembelliği dışında görme azalmasına
neden olabilecek katarakt, iltihaplanma,
tümör veya diğer göz hastalıkları da
saptanabilir. Göz tembelliğinin tedavisi
için eşlik eden şaşılık, gözlük ihtiyacı veya
katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten
sonra az gören gözün kullanılmasını
zorlamak için iyi gören göze kapama
yapılır. Eğer çocuk kapama yapmaya çok
direnç gösteriyorsa göz damlaları veya
özel çalışma sistemleri kullanılabilir,
ancak en etkili tedavi yöntemi
kapamadır.
Göz tembelliği tedavi edilmediği takdirde
ilerleme göstermez ancak gelişme
dönemi sonrası tedavisi mümkün
değildir ve her iki gözün birarada
kullanılması ve derinlik hissi
algılamasında zorluğa neden olur,
polislik, pilotluk gibi meslek seçiminde
engel teşkil eder.
• Her iki gözde eşit ve iyi görme hayatın
erken gelişme döneminde gözlerin
normal kullanılabilmesi ile sağlanır.
Hayatın ilk 9 yılında bu normal gelişim
sağlanamazsa tembellik gelişir.
• Göz tembelliği nadiren şikayete neden
olur bu nedenle ilk 3 yılda yapılacak göz
kontrolu teşhis ve tedavi için büyük önem
taşımaktadır. İlk muayene için ideal
zaman 1 yaş civarıdir.
• Göz tembelliğine neden olan en önemli
hastalıklar şaşılık, kırma kusuru ve
katarakt gibi hastalıklardır.
• Erken teşhis, kontrol takipleri ve ailenin
de durumun önemini kavrayarak
yapacakları kapama tedavisi tedavinin
temelini oluşturur. Sağlam gözün günün
belli saatlerinde doktorun önereceği
zaman diliminde kapatılarak tembel
gözün çalıştırılması bunu
yapamayanlarda sağlam göze ilaç
damlatarak tembel gözün çalıştırılması
tedavide kullanılır.
37
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Glokom (Göz Tansiyonu)
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı
Halk arasında göz tansiyonu
ya da ‘karasu’ hastalığı
olarak bilinen glokom,
minyonlarca insanı etkileyen
yaygın bir göz hastalığıdır.
Tedavi edilmezse görme
kaybına ve körlüğe neden
olabilir. Glokomda, göz
içi dokuları besleyen ve
aköz hümör denen göz
içi sıvısı, gözü rahat terk
edemediğinden göz içi
basıncının yükselmesine
sebep verir. Bu basınç
yüksekliği gözün en zayıf yeri
olan göz siniri bölge-sinde
daha etkili olur. Bu da göz
sinirinde geri dönüşümsüz
hasar oluşturur. Oluşan
hasarın geri döndürülmesi
mümkün olmadığı için
glokoma bağlı görme
kaybını engellemenin tek
yolu, erken tanı ve tedaviyle
göz içi basıncını düşürmektir.
Belirtileri nelerdir?
Başlangıçta pek belirti vermez, görmede
bir bozulma ve ağrı yoktur. Teşhiste
gecikme, hastalığın ilerlemesine neden
olur ve görme sinirindeki hasarı arttırır.
Hastalar görme alanındaki daralmaya
bağlı olarak bir borudan bakıyorlarmış
gibi yanlarındaki cisimleri göremez olur.
Hastalık daha da ilerlediğinde bu boru
gibi görüş de kaybolur. Göz içi basıncının
ani ve çok yüksek değerlere çıktığı akut
38
glokom krizi ya da kapalı açılı glokom
gibi durumlarda hastalarda şiddetli ağrı,
bulanık görme, ışık kaynakları etrafında
hale ya da renkler görme, bulantı-kusma
gibi ciddi yakınmalar hissedilebiliyor.
Hasta farkına bile varmadan, görüşünde
çevreden merkeze doğru bir daralma
oluyor. Göz içi basıncının normal
sınırlarda olduğu, ancak görme sinirinde
gelişen beslenme bozukluğu nedeniyle
görme siniri ve görme alanı harabiyetiyle
karşılaşan normal tansiyonlu glokom
(normotensif glokom) olgularına da
rastlanıyor. Hastalık sinsi ilerlediği için
pek çok hasta tarafından ancak ileri
dönemde ve belirgin görme kaybı ortaya
çıktığı zaman fark edilebiliyor.
Kimler Glokom’a eğilimlidir?
Glokom, milyonlarca kişiyi etkileyen ve
her insanda ortaya çıkabilecek bir
hastalıktır. Dünyadaki körlük
nedenlerinden yüzde 20’sini glokom
oluşturuyor. Bununla birlikte bazı
faktöreler hastalığın ortaya çıkma riskini
arttırabilir. Toplumda 40 yaş üzerinde
%1,5-2 ve 60 yaş üzerinde de %10
oranında görülür. Rutin kontroller ile
erken dönemde tedavi büyük önem
taşımaktadır.
Glokomun en önemli acil tanı ve tedavi
gerektiren bir tipini de yeni doğanlarda
görülen “kongenital glokom” oluşturur.
Doğuştan gelişen glokom yetişkinlerin
aksine çeşitli yakınmalarla seyreder.
Glokom doğuştan geliştiğinde büyük ve
bulanık bir kornea, kırmızı göz, sulanma
Glokom doğuştan dikkat edilmesi
gereken acil durumdur!
• 40 yaşını geçenler (ileri yaş)
• Akrabalarında glokom bulunanlar
ve ışığa duyarlılık gibi belirtiler verir.
Erken tanı ve tedavi bu glokom tipinde de
büyük önem taşıyor. Doğuştan gelişen
glokomun mutlaka cerrahi yöntemle
tedavi edilmesi gerekmektedir.
Glokom riskini artıran
faktörler nelerdir?
Öncelikle herkesin bu hastalık yönünden
dikkatli olması ve düzenli kontrolden
geçmesi gerekir. Fakat bazı kişiler normal
topluma göre daha yüksek risk
altındadırlar:
(genetik yakınlık)
• GİB anormal şekilde yüksek seyredenler,
• Şeker hastalığı,
• Yüksek miyopi,
• Uzun süreli kortizon kullanımı,
• Göz yaralanması,
• Yüksek ve düşük kan basıncı şok
geçirmek ve sigara kullanımı.
Bu özelliklere sahip kişilerin glokom
yüzünden göz muayenelerini
yaptırmaları uygun olur.
Teşhis
Glokom erken dönemde belirti
vermediğinden kişi hastalığın farkına
varamaz. Hastalığın teşhisi ancak göz
doktoru tarafından yapılabilir. Erken tanı
konulması halinde tedaviden oldukça
başarılı sonuçlar alınmaktadır. Özellikle
glokoma ait aile hikayesi mevcut kişilerin
40 yaş üzerinde göz tansiyonunu her yıl
düzenli olarak ölçtürmeleri
gerekmektedir. Glokomda erken teşhis ve
tedavi çok önemlidir. Çünkü erken tedavi
ile hastalığın ilerlemesi ve görme sinirine
vereceği hasar durdurulabilir. Dolayısıyla
düzenli olarak kontrollere gidilmesi
hekim önerilerinin dikkatle uygulanması,
göz sağlığı için büyük önem
taşımaktadır.
Tedavi
• İlaç tedavisi.
• Cerrahi (ameliyat)
• Çeşitli lazer tedavileri.
39
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Vajinismus Tedavisi
yaşanmış taciz gibi travmatik olayların
bilinç dışına itilen bugünkü izdüşümleri
ve etkileri iç çatışmalara neden olup
beden-zihin bütünlüğünü bozarak
vajinismusa yol açabilir.
Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Vajinismus ; cinsel birleşme
sırasında vajinayı çevreleyen
kaslarda yineleyici biçimde
istemsiz kasılmalar
olması sonucunda
cinsel birleşmenin
gerçekleşememesi
durumudur. Tüm dünyada
sıkça karşılaşılan bir cinsel
problemdir. Ülkemizde
ortalama olarak her 10
kadından 1 veya 2’si eşi
ile ilişkide vajinismus
sorunu yaşamaktadır.
Vajinismus, kadının hem
kendi kadınlığında eksiklik
olduğunu düşünmesine
hem de eşine karşı suçluluk
hisssetmesine neden olur.
Vajinismus’un Nedenleri
Vajinismusun en sık görülen nedenleri
arasında psikolojik kaygılar ağırlık
kazanır. Kız çocuklarına öğretilen veya
irademizin bilinçdışımıza kodladığı
“cinsellik kötüdür, kızlık zarı çok değerli
ve korunması gereken şeydir.”
düşünceleri bu problemin ortaya
çıkmasında önemli yer tutar.
Bazen de cinsel bilgi eksikliği, basit bir
utanma ve cinsel duygulardaki
baskılanma neden olabilir.
Bazen de altta yatan neden özellikle
çocukluk dönemindeki travmatik
yaşantıdır.Bu durumda geçmişde
40
Vajinismus nedenlerini
toparlayacak olursak;
• İlk cinsel denemede acı duyma,
• Cinselliği değersizleştiren ve
aşağılayan aile,
• Zayıf güçsüz anne, baskıcı otoriter baba
(baba-kız ilişkisinde güçlükler),
• Cinsel şiddet ve taciz, iğrenme veya
hoşlanmama,
• İstemeden zorla evlendirilme, eşini
sevmeme, eşle uyumsuzluk ve iletişim
sorunları,
• Başarısızlık korkusu veya performans
kaygısı,
• Cinsel tabular, yanlış bilgiler ve inanışlar,
• Kişilik bozuklukları,
• Ağrı eşiğinin düşük olması,
• Vajinal kayganlıkla ilgili problemler,
cinsel organın giriş yerinin bilinmemesi,
• Kadının cinsel obje olarak algılanması,
• Ağrılı jinekolojik muayene deneyimi,
vajinal enfeksiyonlar.
Vajinismus’un belirtileri
Vajinismus hastalarında kasılmalar
sadece vajina girişinde değil, aynı
zamanda karın, bel, sırt, bacak gibi
vücudun başka bölgelerindeki kaslarda
da görülmektedir. Bu kişilerde cinsel
ilişkiyi izleyen zaman içinde vücutta
yaygın olarak kas ağrıları görülür.
Kas ağrılarının yaygın olması vajinismus
hastalığının şiddetli olduğunu gösterir.
Bazı hastalarda ise kasılmalar tüm
vücuda yayılmaksızın yalnızca vajina
bölgesinde gerçekleşmektedir.
Vajinal kasılmaların çoğu hasta
tarafından hissedilmekle birlikte, kişinin
eşi tarafından da farkedilmektedir.
Eşler bu durumu adeta “vajina girişini
kapatan bir duvar”gibi algılamaktadır.
Kadınlar ise “orada bir duvar var”gibi
ifadeleri sıklıkla kullanırlar.
Kontrol dışındaki bu kasılmalar; kadında
endişe, korku ve adeta bir “panik atak
benzeri” bir durum yaratır. Sonunda
kadın ilişkiyi reddederek bacaklarını
sıkıca kapatır, eşini iterek ilişkiyi
sonlandırır. Ailelerin bu durumu bilmesi
veya ilk geceye ait deliller istemeleri,
ya da “hala çocuğunuz olmuyor mu?”
şeklindeki soruları çiftin durumunu zora
sokar. Genellikle kadın suçlanır ve erkeğin
evliliği bitirmesi istenir.
Vajinismus tedavisine yaklaşım
Vajinismus tedavisinde, tamamen kişiye
özel bir tedavi planı gerekir. Vajinismus
hastasının hikayesi üzerinden bir tedavi
programı oluşturulur.
Öncelikle çiftin kişilik analizleri, evlilik
ilişkileri, iletişim düzeyleri, cinsellikle ilgili
düşünceleri ve duygusal çatışmalarınıda
içine alan bütüncül bir değerlendirmeden
geçirilmesi gerekir. Gene ilk gece, ilk
cinsel ilişki, kızlık zarı ile ilgili kökleşmiş
yanlış düşüncelerin ve inançların
değiştirilmesi için bilgilendirme yapılır..
Tedavi sırasında çeşitli
egzersiz programları yapılır.
Bunlardan birkaçı;
• Kendi bedenini tanıma egzersizleri,
• Derin gevşeme egzersizleri,
• Pelvik taban kaslarını kontrol altına
almayı sağlayan,egzersizler verilir.
Bu egzersizlere ”Kegel Egzersizleri” denir.
Bu kasların üzerindeki bilinçli kontrol
arttırılır.Vajinismus tedavisinin en önemli
aşamalarından birini, bu egzersizler
oluşturur.
• Vajinal genişletme egzersizleri.
Bu egzersizlerin tamamı, vajinismus
tedavisinin başlangıcında, tüm hastaları
tedirgin edebilir. Ancak aşama aşama bu
noktaya gelindiğinde, vajinismus
hastasının kendine güveni ve kontrolü
artar.
Gereğinde terapist eşliğinde egzersizler
yapılmaya başlanır ve ev ödevleriyle
devam eder. Ev ödevlerinin iyi çalışılması,
tedavinin başarısını ve süresini etkileyen
en önemli faktörlerdendir.
İyice gevşemeyi öğrenen vajinismus
hastalarında, bu uygulamalar
son derece kolay olur.
Evlendikten sonra vajinismus gibi bir
cinsel problemi yaşamamak için
öncesinde mutlaka hastalarıma
jinekolojik muayene yaptırmalarını ve
cinsel bilgilendirme almalarını
öneriyorum.
41
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Yetişkinlerde Üst Solunum
Yolu Enfeksiyonları
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Üst solunum yolu denince;
burun, sinüsler, yutak
(Farinks) ve gırtlak (Larinks)
anlaşılır. Bu bölgelerin
iltihaplarına da Üst Solunum
Yolu Enfeksiyonu (ÜSYE
şeklinde kısaltılır.) denir.
Üst solunum yolu; kulak
ve alt solunum yolları ile
bağlantılıdır.
Üst Solunum Yolları
Enfeksiyonu (ÜSYE)
ÜSYE denince genel olarak;
• Nezle veya grip anlaşılır. Daha çok
virüsler neden olsa da hemen her zaman
bakteriler de üzerine eklenir.
• Farenjit,
• Sinüzit,
• Larenjit, gibi iltihapların hepsi üst
solunum yolu infeksiyonu kapsamına
girer, ancak uygulamada bu kavramın
dışında tutulur.
Nezle-Grip
Sebepleri nelerdir?
Genel olarak soğuk algınlığı nedeniyle
olur. Bu durum vücut direncini düşürerek
virüs ve bakterilerin hastalık yapacak
duruma gelmesine neden olur. ÜSYE’yi
kolaylaştıracak bazı faktörler: alerji,
burun kemik ve kıkırdak eğriliği, burunda
et büyümesi, ÜSYE’si olan hastalarla sıkı
temas ve bağışıklık sisteminin bozukluğu
sayılabilir. Havada bulunan virüslerin
solunum yolları aracılığı ile vücuda
girmesi şeklinde bulaşır.
42
Şikayetler nelerdir?
Virüslerin tipine ve gücüne ayrıca vücut
direncine göre değişir.
• Nezle‘ye neden olan virüsler en sık
olarak Rhinovirüs adı verilen virüslerdir.
Gribe göre daha hafif belirtiler olur.
Nezlede burun tıkanıklığı, burun akıntısı,
boğazda gıcık ve yanma, hapşırma, ses
değişiklikleri, öksürük, baş ağrısı gibi
şikayetler olur. Grip ise daha çok
İnfluenza virüs adı verilen virüslerle
oluşur. Nezleye ilave olarak, daha çok baş
ağrısı, ateş ve vücut kırgınlığı oluşur. Kas
tutulmasına bağlı bel ve bacaklarda ağrı
olabilir. Kulak, sinüsler veya akciğerlere
yayılımına bağlı olarak bu organlara ait
belirtilerde gelişebilir (kulak ağrısı, işitme
azlığı, balgamlı öksürük, nefes almada
zorlanma gibi).
Muayane
Burun muayenesinde; kızarıklık, ödem ve
bazen sulu bazen koyu akıntı görülür.
Eğer burun kemik ve kıkırdak eğriliği veya
et büyümesi varsa bunlar da saptanır.
Boğaz muayenesinde; yine kızarıklık,
genizden gelen akıntı ve ödem
saptanabilir. Kulak muayenesinde; eğer
kulağa yayılım yani bir orta kulak iltihabı
varsa kulak zarında kızarıklık ve
bombeleşme ya da çökme görülebilir.
Hastadaki ses değişikliği dikkati çeker.
Yapılacak tetkikler nelerdir?
Muayene ile tanı konur. Yayılmadankomplikasyondan şüpheleniliyorsa sinüs
filmleri, akciğer filmleri, kan sayımı
tetkikleri yapılabilir.
Tedavi
Hastaların çoğunda bakteriler de
iltihabın içinde olduğundan antibiyotik
verilmesi gerekir. Bunun dışında hastanın
şikayetlerini azaltmak amacıyla ağrı
kesici-ateş düşürücüler, antihistaminik
ilaçlar ve burun açıcı (dekonjestan )ilaçlar
verilir.
Komplikasyonları nelerdir?
Genellikle iltihabın yayılmasına bağlıdır.
Sinüslere yayılmışsa; sinüzit, bronşit veya
zatürre (Akciğer iltihabı), kulağa
yayılmışsa; orta kulak iltihabı veya iç
kulakğa yayılmışsa; tutulumuna bağlı
baş dönmesi, çınlama hatta nadiren
kalıcı işitme kaybı yapabilir.
Korunma
• Soğuktan korunma
• ÜSYE olan başka hastalarla yakın
temasta bulunmama
• Grip aşısı; gribe neden olan virüslerden
hazırlanmış bir aşıdır. Özellikle grip
olmasının ciddi problemlere yol açması
muhtemel kişilerde uygulanabilir. Ancak
grip virüsü sürekli kendini değiştiren bir
virüstür yani koruyuculuk %100 değildir.
Yine de hastalığa yakalanma sıklığını
azaltır ve belirtilerin hafif geçmesini
sağlayabilir. Aşı olacak kişide grip
hastalığı varken aşı yapılmamalıdır.
Farenjit
Farenks
Burun ve ağız boşluğunun arka tarafıdır.
Aşağı doğru oluk şeklinde uzanan bir
bölümdür. Burun arkasındaki kısmına
nasofarinks (geniz), ağız boşluğunun
arkasındaki kısma (ağzı açınca tam
karşıda görülen kısmı) ise orofarinks adı
verilir. Aşağı doğru uzanan kısmına da
hipofarinks denir ama burası farenjit
açısından önemli değildir. Farenjit,
orofarinksin iltihabı olarak anlaşılır.
Süresine göre;
• Eğer farenjit yeni oluşmuş ve şiddetli
şikayetler yapıyorsa buna akut farenjit ,
• Uzun süreden beri var ve hastada çok
şiddetli olmayan şikayetler yapıyorsa
buna da kronik (müzmin) farenjit denir.
Şikayetler nelerdir?
• Akut Farenjit‘te daha belirgin olarak
boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu,
boğazda kuruluk, yanma veya kaşınma
hissi, ateş, öksürük gibi şikayetler olur.
Boyunda beze, burun tıkanıklığı, burun
akıntısı, baş ağrısı, halsizlik-kırgınlık, ses
kısıklığı gibi şikayetlerde görülebilir.
• Kronik farenjitte ise şikayetler daha
hafiftir ancak ya hiç kaybolmaz ya da çok
kolay ortaya çıkar. Boğazda kuruluk hissi,
gıcık, yanma, kuruluk, yabancı cisim
hissi, takılma, hafif yutkunma zorluğu
gibi şikayetler olur. Gıcık öksürüğü
şeklinde bir öksürükte eşlik edebilir.
Sürekli boğazını temizleme hareketi çoğu
zaman boğazı daha fazla tahriş etmeye
neden olur.
Sebepleri nelerdir?
Akut farenjit; Üst solunum yolu
infeksiyonlarının bir parçası olarak
görülür ve sebebi çoğunlukla virüslerdir.
Bazen bakteriler de bu hastalığa yol
açabilirler. Bazı kimyasal maddelerin
veya tahriş edici meddelerin de farinkse
teması ile de gelişebilir. Kronik farenjit;
Genellikle tahriş edici bir faktör vardır. En
önemlileri olarak sigara içilmesi, alkol
kullanılması, alerji, geniz akıntısı, kuru ve
kirli hava , burun tıkanıklığı yapan
faktörler (burun solunum havasının
nemini ve ısısını ayarlar), mideden asit
kaçağı (Reflü), aşırı sıcak veya soğuk
besinler, boğaz temizleme refleksinin
aşırı olması, diş ve bademcik iltihapları,
geniz eti sayılabilir.
Muayene
Akut Farenjitte, farinkste kızarıklık ve
ödem görülür. Ayrıca geniz akıntısı,
boyunda beze, burunda ödem ve akıntı
gibi bulgulara rastlanabilir. Kronik
farenjitte de boğazda yine kızarıklık
vardır. Ayrıca kronik farenjiti ortaya
çıkaran başka durumlar varsa bunlara
ait bulgular görülür. Örneğin; burunda
kemik eğriliği (deviasyon), et büyümesi,
alerjiye veya iltihaba bağlı akıntılar
görülebilir.
Teşhis Koyma
Hem akut hem de kronik farenjitin teşhisi
hastanın anlattıkları ve muayene
bulgularına göre konur. Genellikle
herhangi bir tetkik yapmak gerekmez.
Ancak eğer sinüzit düşünülüyorsa film
çekilmesi veya nadiren kan sayımı ya da
kültür-antibiyogram yapılması
gerekebilir. Farenjite neden olabilecek bir
başka hastalık düşünülüyorsa buna ait
tetkikler yapılabilir.
Tedavisi nasıldır?
Akut farenjit; Sıklıkla virüslerin yaptığı
iltihaba bakterilerde eklendiğinden
antibiyotikler hastalığın iyileşme süresini
kısaltmaktadırlar. Antibiyotiklerin
yanısıra, ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar,
alerji düşünülen hastalarda
antihistaminikler, burun açıcı spreyler,
öksürük kesiciler ve ağız gargaraları
kullanılabilir. Pastiller genellikle
faydasızdır.
Kronik farenjitin ise tedavisi oldukça
zordur. Ortaya çıkaran başka bir faktör;
alerji, burun kemiğinde eğrilik veya
burunda et, sinüzit, mideden asit kaçağı
(Reflü) gibi hastalıklar uygun şekilde
gerekirse ameliyatla düzeltilmelidir.
Antibiyotikler genellikle faydasızdır.
Geniz akıntısın azaltıcı ilaçlar veya ağız
gargaraları sık kullanılırlar. Bazen
mideden asit kaçağını önleyici ilaçlarda
verilebilir.
Hastalıktan Korunma:
Bunların başında sigaranın dumanından
bile uzak kalmak gelmektedir.
• Tozlu yerlerde ve kirli havada
bulunmamak,
• Aşırı sıcak ve soğuk gıda almamak
• Üşümemeye çalışmak,
• Alerjiye neden olan faktörlerden uzak
kalmak,
• Reflü düşünülen hastalarda akşam
çay-kahve-alkol almamak ve mideyi aşırı
doldurmamak,
• Boğazı temizlemeye çalışmamak.
43
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Zona (Gece Yanığı)
Stres, üzüntü, uykusuzluk, yorgunluk
kısaca vücut ve bağışıklık direncinin
düştüğü durumlarda ve yaz döneminde
uzun süre güneşe maruz kalındığınında
da ortaya çıkabilmektedir.
Uzm. Dr. A. Sait ÇAL
Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı
Zona, su çiçeği virüsünün
yeniden aktivasyonuyla
oluşan vücutta duyu
sinirlerinin uçlarında
dermatomal enfeksiyon
oluşturan (Bir duyu siniri
dalının dağıldığı alan)
viral bir enfeksiyondur.
Her yaşta görülebilinmesine
rağmen 70’li yaşlardan
sonra görülme sıklığı 4 kat
artış gösterir. Tipik olarak
vücudun tek tarafında
kendine has görüntüsüyle
kızarık zeminde ağrılı su
kabarcıkları şeklinde kendini
gösterir. Ağrının şiddeti
kişiden kişiye değişir erken
tedavi ağrı şiddetini ve
devam edebilirliğini azaltır.
Zona genellikle gövdede ve
kalçalarda görülür.
Fakat yüz, kol ve bacaklarda
da görülebilir.
Zona hastalığı gözde kalıcı
hasar bırakabildiği için
göz çevresinde hastalık
görüldüğünde dikkatli bir
bakım gerekir.
Tanı, veziküllerin (Su kabarcıklarının)
tipik yerleşimi ve görüntüsü ayrıca
döküntü başlamadan önce vücudun tek
tarafında ağrı olması ile konulur.
Nadiren gerektiğinde incelenmek üzere
su kabarcıklarından örnek alınabilir.
Su kabarcıklardan çıkan sonuca göre
gerekli tedavi uygulamasına geçilir.
44
Zona hastalığının özelliği, vücudun bir
bölgesinde yerleşmesidir. Çizgi (Kuşak)
şeklinde, yerleştiği sinirin derideki
dağılımına uyarak kırmızılık ve üzerinde
gruplar oluşturan veziküller (Su dolu
kabarcıklar) oluşturur. Bu belirtiler ortaya
çıkmadan önce halsizlik, yorgunluk, ateş
olabilir. Zona hastalığı sinir bölgesinde
önce hafif yanma hissedilirken, ağrı
şiddetlenir ve şimşek çakması şeklinde
tarif edilir. Zona hastalığı bir hafta içinde
derideki belirtiler ortaya çıkınca
hastalığın teşhisi kesinleşir. Tek taraflı,
çizgi şeklindeki ağrı, bulunduğu
bölgedeki organların (kalp, mide, safra
kesesi, böbrek vb.) ağrıları ile karışabilir.
Derideki veziküller önceleri gerginken,
zamanla ortalarında hafif çökme oluşur
(göbeklenir) ve renkleri şeffafken mat,
beyaz - sarımsı olur. Bir hafta sonra
derideki kızarıklık kaybolur. Veziküller
kabuklanır ve genellikle ikinci haftada
kabuklar dökülmeye başlar.
Zona hastalığının iyileşiği yerlerde bazen
leke veya iz kalabilir. Derideki döküntüler
15 günde kaybolduğu halde sinir
kökünün ve sinirin yaptığı ağrı
(Postherpetik nevralji), bazen 1 - 6 aya
kadar uzayabilir. Yaşlılarda ve şeker
hastalarında ağrı daha uzun sürmektedir.
Zona daha evvelden suçiçeği geçirmemiş
kişilere bulaşabilir, fakat bu kişilerde zona
değil, suçiçeği gelişir. Zona, Suçiçeği’ne
göre daha az bulaştırıcıdır. Zona
hastalığı su kabarcıkları patladığında
bulaştırıcı hale gelir. Zona hastalığında
yeni doğanlar ve bağışıklık sisteminde
yetmezlik olanlar zonalı kişilerden virüsü
alarak suçiçeği geliştirmeye eğilimlidir.
Zonalı hastalar nadiren hastaneye
yatırılarak tedavi edilme ihtiyacı gösterir.
Zona viral bir hastalık olduğu için
tedavisi de bağışıklık sistemini güçlü
kılmaya ve ağrı , kaşıntı gibi belirtileri
gidermeye yönelik bir tedavi uygulanır.
Zona tedavisinde en çok ağrının
azaltılması için non-steroid
antiinflamatuar ilaçlar , ve yüzeyel
olarak krem ve pomadlar kullanılır.
Zona tedavisi için genellikle hastaneye
yatış yapılması gerekmez. Ancak 50 yaş
üzeri ve bağışıklık sistemi zayıf olan AIDS
hastaları yada bağışıklık sistemini
baskılayıcı ilaç kullananlarda hastaneye
yatış gerekir. Ayrıca bazı durumlarda
viral olan cilt lezyonlarına bakteriyal bir
enfeksiyon eklenir. Ciltte ısı artışı ve
kızarıklık giderek artar. Bu durumlarda
hızla antibiyotik tedavisine başlamak
gerekmektedir. Ancak bu ayrım bir hekim
tarafından yapılmalıdır. Bazı durumlarda
da Zona göz çevresinde ortaya çıkar ve
bu durumda hasta mutlaka hastanede
tedavi edilmelidir. Zona’dan korunmak
için varisella zoster aşıları risk altındaki
gruplarda kullanılabilir. Zona, eğer erken
teşhis edilebilirse ve ilaç tedavisine
başlanırsa Zona’ya neden olan virüsün
yayılma olasılığı azalır. Ortaya çıkan
belirtiler kısa sürede iyileşir. Zona için
tedavinin 48-72 saat içinde başlanması
duyu sinirlerinin tahribatını önlemek için
önemlidir.
Yoğun yaşanan enfeksiyonlarda, ciddi
ağrıya maruz kalan hastalarda ve göz
tutulumunda antiviral ilaçlara ek olarak
kortizon da reçete edilebilir. Zona sonrası
ortaya çıkan ağrı, ağrı kesici ilaçların
kullanımı ile biraz olsun hafifleyebilir.
Bazı vakalarda Zona tedavisinde
depresyon ilaçları uygun görülerek
ağrıları gidermek amacı ile kullanılabilir.
Gün içinde birkaç defa kurutucu
pansumanların uygulanması ağrılar için
faydalı olacaktır.
45
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Geleneksel Anadolu İftarı
ANADOLU’DAN HABERLER
Altepe Özel Bursa Anadolu
Hastanesi’nde Ameliyat Oldu
Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları
aileleriyle birlikte iftar yemeğinde bir araya
geldi. Arya Park Tesisleri’nde sıcak bir ortamda
gerçekleştirilen iftar yemeğinde birlik ve
beraberlik mesajları verildi.
Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı
Sabahattin TOPRAK’ın misafirlerini tek tek kapıda karşıladığı
iftar yemeği organizasyonunda, sağlık çalışanları hep
birlikte iftar açmanın mutluluğunu yaşadı.
Bursa Büyükşehir
Belediyespor Bayan
Voleybol Takımı Sağlık
Kontrollerini Yaptırdı
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep
ALTEPE’nin abisi Metin ALTEPE Özel Bursa
Anadolu Hastanesi’nde artroskopi ameliyatı oldu.
Yapılan muayene ve MR sonucuna göre ameliyata karar
veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Volkan
TERCAN operasyonun oldukça başarılı geçtiğini ve Metin
ALTEPE’nin sağlık durumunun iyi olduğunu söyledi.
Eşref KOLÇAK Özel Bursa Anadolu
Hastanesi’nde Anjio Oldu
Türk sinemasına yıllarını vermiş ünlü sinema
sanatçısı ve aynı zamanda Sanatçı Harun
KOLÇAK’ın babası Eşref KOLÇAK, göğüs ağrısı
şikayetiyle getirildiği Özel Bursa Anadolu
Hastanesi’nde, tedavi altına alındı.
Kalp krizi geçirdiği tespit edilen Eşref KOLÇAK’ın Kardiyoloji
ünitesinde yapılan anjiosunda bir damarında darlık
saptanıp stent takılarak tıkanan damarı açıldı. Özel Bursa
Anadolu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. M. Fethi ALIŞIR
tarafından yapılan tedavi sonucu eski sağlığına kavuşan
Eşref KOLÇAK 1 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra servise
çıkarıldı. Eski sağlığına kavuşan ve kendisine gösterilen
yoğun ilgiden memnun olan Eşref KOLÇAK tüm hastane
çalışanlarına ve yönetime çok teşekkür etti.
46
Bursa Voleybolunu Türkiye Bayanlar
1. Ligi’nde temsil eden Bursa Büyükşehir
Belediyespor Kulubü Voleybol takımı
sağlık kontrollerini Özel Bursa Anadolu
Hastanesi’nde yaptırdı. Türkiye Voleybol
Federasyonu tarafından istenen sağlık
kurulu raporları çerçevesinde yapılan
sağlık kontrollerinde herhangi bir
probleme rastlanmazken tüm voleybolcu
oyuncuların ve teknik kadronun sağlıklı
olduğu belirtildi.
Sporculara dahiliye, kardiyoloji ortopedi
muayeneleri ile birlikte kan tahlili, idrar tahlili ekg
ve efor çekimleri yapıldı. Bursa Belediyespor Klubü
yetkilileri ‘’Sporculara ve teknik kadromuzla ilgilenen
hastane personeline kulüp adına teşekkürlerimizi
bildiriyoruz.’’ dediler.
47
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
rsa A
u
Özel B
48
Hasta
u
l
o
d
na
da
i Basın
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
nes
49
Download