bipolar bozukluk tanısı ile izlenen hastalarda görülebilen metabolik

advertisement
TC.
SAĞLIK BAKANLIĞI
BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN
RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
3. PSİKİYATRİ KLİNİĞİ
Başhekim: Doç Dr. Erhan Kurt
Klinik Şef Vekili: Doç.Dr. Ömer Saatçioğlu
BİPOLAR BOZUKLUK TANISI İLE İZLENEN
HASTALARDA GÖRÜLEBİLEN METABOLİK
SENDROMA İLİŞKİN, RUH SAĞLIĞI
ÇALIŞANLARININ FARKINDALIĞI VE DİĞER
ETKENLERLE İLİŞKİSİ
Uzmanlık Tezi
Dr. Haluk Aksu
İstanbul - 2009
i
ÖNSÖZ
Asistanlık eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım eski klinik
şefim Doç. Dr.Medaim Yanık’a
Tezimin gerçekleşmesinde büyük katkıları olan tez danışmanım Doç. Dr. Ömer
Saatçioğlu’na
Kendisinden çok şey öğrendiğim eski klinik şef yardımcısı Kirkor Kamberyan’a,
Sağladığı çalışma ortamı nedeniyle Başhekim Doç. Dr. Erhan Kurt’a,
Rotasyonlarım sırasında bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım Dr. Niyazi
Uygur, Doç. Dr. Duran Çakmak, Doç. Dr. Baki Arpacı, ve Doç. Dr.Abdulbaki
Kumbasar’a, tez sürecine katkılarından dolayı Doç. Dr. Timuçin Oral ve Doç. Dr. Murat
Erkıran’ a,
Eğitimimde emeği geçen kliniğimiz uzmanları ve hastanemiz uzmanlarına,
beraber çalıştığımız tüm asistan arkadaşlarıma,
Tüm 3. psikiyatri birimi hemşire ve yardımcı personeline,
Asistanlık sürecimin her aşamasında yanımda olan ve zorlukları paylaştığım
Burak’ a,
Desteklerini hiç esirgemeyen babama, Hale, Deniz ve varlığını hep hissettiğim
anneme ,
Yaşamın bana sunduğu en güzel armağan, sevgili eşim Ebru’ya,
Hayatımıza sonradan katılan biricik kızım Nehir Şükran’a
Kendilerinden mesleğim ve yaşam adına çok şey öğrendiğim hastalarıma teşekkür
ederim…
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................. ii
ŞEKİLLER........................................................................................................................ v
TABLOLAR .................................................................................................................... vi
KISALTMALAR ........................................................................................................... viii
1.
GİRİŞ VE AMAÇ ..................................................................................................... 1
2.
GENEL BİLGİLER ................................................................................................... 3
2.1.
TANIM ............................................................................................................... 3
2.2.
TARİHÇE .......................................................................................................... 3
2.3.
MS TANI KRİTELERİ ...................................................................................... 3
2.4.
MS EPİDEMİYOLOJİ ....................................................................................... 5
2.5.
MS KLİNİK ÖNEMİ ......................................................................................... 6
2.6.
MS BİLEŞENLERİ ............................................................................................ 7
2.6.1.
Bozulmuş Glikoz Toleransı ........................................................................ 7
2.6.2.
Hipertansiyon .............................................................................................. 8
2.6.3.
Dislipidemi.................................................................................................. 8
2.6.4.
Abdominal Obezite ..................................................................................... 9
2.7.
MS RİSK FAKTÖRLERİ .................................................................................. 9
2.8.
MS ETİYOPATOGENEZİ .............................................................................. 10
2.9.
PSİKİYATRİK HASTALIKLARDA METABOLİK SENDROM ................. 12
2.9.1.
ŞİZOFRENİ VE METABOLİK SENDROM........................................... 12
2.9.2.
ŞİZOAFEKTİF BOZUKLUK VE METABOLİK SENDROM ............... 13
2.9.3.
BİPOLAR BOZUKLUK VE METABOLİK SENDROM ....................... 13
2.9.4.
MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK VE METABOLİK SENDROM ....... 20
2.10.
TEDAVİDE KULLANILAN İLAÇLARIN METABOLİK OLAYLARA
ETKİSİ ...................................................................................................................... 21
iii
2.10.1. KİLO ALIMI ............................................................................................ 21
2.10.2. HİPERGLİSEMİ VE DİYABET .............................................................. 22
2.10.3. HİPERLİPİDEMİ ..................................................................................... 23
2.11.
METABOLİK SENDROMUN TEDAVİSİ ................................................. 23
2.11.1. GLUKOZ DÜZENLENME BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ ................ 24
2.11.2. HİPERTANSİYON TEDAVİSİ ............................................................... 25
2.11.3. DİSLİPİDEMİ TEDAVİSİ ....................................................................... 26
2.11.4. OBEZİTE TEDAVİSİ .............................................................................. 27
2.11.5. DİĞER RİSK FAKTÖRLERİNİN TEDAVİSİ ........................................ 28
2.12.
BİPOLAR BOZUKLUKTA RUH SAĞLIĞI ÇALIŞANLARININ
METABOLİK SENDROM FARKINDALIĞI ........................................................... 29
3.
YÖNTEM VE GEREÇLER .................................................................................... 31
4.
BULGULAR ........................................................................................................... 33
5.
TARTIŞMA VE SONUÇ ....................................................................................... 67
6.
ÖZET ....................................................................................................................... 75
7.
ABSTRACT ............................................................................................................ 77
8.
KAYNAKLAR ........................................................................................................ 80
9.
EKLER .................................................................................................................. 100
iv
ŞEKİLLER
Şekil 1. Metabolik Sendrom Patogenezi
11
v
TABLOLAR
Tablo 1:
WHO, NCEP ATP III, ATP III-A, ADA-2004, IDF-2005
kriterlerine göre MS tanı ölçütleri
5
Tablo 2:
Antipsikotik kullanan hastalarda metabolik parametrelerin takibi
22
Tablo 3:
Metabolik sendrom tedavisi
24
Tablo 4:
Erişkinlerde hipertansiyon sınıflaması ve tedavisi
26
Tablo 5:
Çalıştıkları yerlere göre cinsiyet ve görev özelliklerinin
karşılaştırılması
33
Tablo 6:
Katılımcıların görev yerlerine göre yaş ortalaması
34
Tablo 7:
Hasta bakımı, reçete sayıları ve hasta yaş dağılımının
karşılaştırılması
34
Tablo 8:
Ruh sağlığı çalışanlarının metabolik sendrom görüşlerine göre
karşılaştırılması
35
Tablo 9:
Hastanelerin MS
karşılaştırılması
36
tanı
öçütleri
hakkındaki
bilgilerinin
Tablo 10: Klinisyenlerin değerlendirdiği ölçütler
38
Tablo 11: MS tanı sınıflamasına göre hastanelerin karşılaştırılması
39
Tablo 12:
Tedavisi öncesinde bakılan parametrelerin hastaneler arasında
kaşılaştırılması
41
Tablo 13:
Tedavi sırasında
kaşılaştırılması
42
izlenen parametrelerin hastaneler arasında
Metabolik anormallik gözlenen olgularda tedavi yaklaşımları ile
Tablo 14: klinisyen ve hastaların dikkate aldığı yan etkilerin hastanelere
göre dağılımı
44
Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçların
Tablo 15: metabolik parametreler üzerindeki etkisinin hastane grupları
içinde karşılaştırılması
47
Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan duygudurum
Tablo 16: dengeleyici ilaçların metabolik parametreler üzerindeki etkisinin
hastane grupları içinde karşılaştırılması
56
Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan antidepresan ilaçların
Tablo 17: metabolik parametreler üzerindeki etkisinin hastane grupları
içinde karşılaştırılması
60
Tablo 18: MS kriterlerini doğru bilme yönünden hastanelerin dağılımları
62
Tablo 19:
MS kriterlerini doğru bilme yönünden ruh sağlığı çalışanlarının
dağılımları
63
vi
Tablo 20: Çalışma Süresi
63
Tablo 21: Görülen Hasta Sayısı
64
Tablo 22: Hasta bakımına ayrılan zaman
64
Tablo 23: Ortalama olarak bir haftada yazılan toplam reçete sayısı
64
Tablo 24:
MS ilişkin görüşlerin kriterleri bilme düzeyine olan etkilerinin
karşılaştırılması
65
Tablo 25:
Bipolar bozuklukta kullanılan ilaçların metabolik anormallik
yapma derecelerine göre karşılaştırılması
66
vii
KISALTMALAR
ACE
: Anjiotensin dönüştürücü enzim (Anjiotensin converting enzyme)
ACTH
: Adrenokortikotropik hormon (Adrenocorticotropic hormone)
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
ARB
: Anjiotensin reseptör blokeri
AACE
:
ATP III
: Yetişkin Tedavisi Paneli III (Adult Therapy Panel III)
AKŞ
: Açlık kan şekeri
BÇ
: Bel çevresi
BKI
: Vücut kitle indeksi (body mass index)
CRP
: C Reaktif Protein
DSM
:
Mental bozuklukların tanımlanması ve sınıflandırılması el kitabı
(Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)
DSM-IV
:
Mental bozuklukların tanımlanması ve sınıflandırılması el kitabı
IV. Baskı
DM
: Diabetes Mellitus
HDL
: Yüksek dansiteli lipoprotein(High Density Lipoprotein)
HT
: Hipertansiyon
HbA1c
: Hemoglobin A1c
HPA
: Hipotalamik pituiter adrenal
ICD
Hastalıkların ve bunlarla ilişkili sağlık sorunlarının uluslararası
: istatistiksel sınıflandırması (International Statistical Classification
of Diseases and Related Health Problems)
IDF
:
JNC VII
: 7. Ulusal Komite Raporu (Journal of Natioanal Committe VII)
KVH
: Kardiyovasküler Hastalık
KKH
: Koroner Kalp Hastalığı
Amerikan Klinik Endokrinoloji Derneği (American Association of
Clinical Endocrinology)
Uluslararası Diyabet Federasyonu(İnternational Diabetes
Federation)
viii
LDL
: Düşük dansiteli lipoprotein (Low Density Lipoprotein)
MS
: Metabolik Sendrom
NCEP
ATPIII
Ulusal Kolesterol Eğitimi Programı Yetişkin Tedavi Paneli
: III.(National Cholesterol Education Program Adult Theraphy Panel
III)
NHANES
:
OGTT
: Oral Glukoz Tolerans Testi
SPSS
: Istatistik yazılımı (statistics software )
TG
: Trigliserid
TNF
: Tümör Nekrozis Faktör
Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması Anketi (National Health
and NutritionExamination Survey)
TEKHARF : Türk Erişkinleri Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı Taraması
WHO
: Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organisation)
ix
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Metabolik Sendrom (MS); santral yağlanmada artış, açlık kan şekerinde yükseklik,
kan basıncında artış, lipit profillerinde damar sertliğine yol açan bozulma ile giden,
patogenezinde insülin direncinin rol oynadığı, tüm dünyada giderek yaygınlaşmakta ve
sıklığı yaşla birlikte artış gösteren bir hastalıktır (1,2).
Amerika Birleşik Devletlerinde erişkinlerde MS sıklığı, Ulusal Kolesterol Eğitim
Programı Erişkin Eğitim Paneli III (NCEP ATP-III)’e göre %23,1 olarak
bulunmuştur(3). Türkiye de Onat ve arkadaşları tarafından 1990 yılından bu yana
yürütülmekte olan Türk Erişkinleri Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı Taraması
(TEKHARF) çalışmasının sonuçlarına göre MS’ un 30 yaş ve üzerindeki
nüfusumuzun %37’sinde bulunduğu ve başka ülkelere kıyasla daha yaygın olduğu
belirtilmiştir(4). Yine ülkemizde yapılan Metabolik Sendrom Araştırması (METSAR)
sonuçlarına göre 20 yaş ve üzerindeki erişkinlerde MS sıklığı ATP-III’ e göre %33,9
olarak saptanmıştır(5).
Son yıllarda bipolar bozukluk ve şizofrenisi olan hastalarda MS sıklığını araştıran
çalışmalara önem verilmektedir. Bu çalışmalarda MS ve ilişkili metabolik bozukluklar
genel popülasyona göre daha yüksek oranlarda görülmektedir (6). Fagiolini ve
arkadaşları, Bipolar bozukluğu olan 171 hastada yaptıkları bir çalışmada MS
sıklığı %30 olarak saptamıştır(7). Finlandiya’ da şizofreni hastalarında MS sıklığı ATPIII’ e göre %37,1 bulunmuştur(9).
Türkiye’ de Yumru ve arkadaşları bipolar bozukluğu olan hastalarda ATP-III’ e
göre MS sıklığını kadınlarda %36,2, erkeklerde %29,5 olarak saptamışlardır(8). Bipolar
bozukluğu olan hastalarda diyabet ve obezite gibi kardiyovasküler hastalık risk
faktörlerinin yüksek prevalansta görüldüğü ve genel popülasyona göre 1,5- 2 kat fazla
olduğu saptanmıştır. MS’ un veya bileşenlerinin neden olduğu kardiyovasküler
komplikasyonlar tüm ölüm nedenleri arasında ilk sıralara doğru ilerlemektedir (6).
Bipolar bozuklukta metabolik anormalliklerin mekanizması tam anlaşılamamıştır.
Bu hastalarda antipsikotik ilaç kullanımı, kötü beslenme alışkanlığı, yüksek oranda
sigara kullanımı, obezite sıklığı, hareket azlığı, genetik ve çevresel nedenler MS için
risk faktörü olabilir. Sigara içme, madde kötüye kullanma gibi sağlığı tehlikeye atan
davranışlar bipolar hastalarda daha sık görülmüştür(10).
1
Bipolar bozuklukta kullanılan birçok ilaçta çeşitli yan etkiler gözlenmesine
rağmen hemen hepsi metabolik bozuklukları başlatan ya da kötüleştiren yan etki
profiline sahiptir. İlaçların yaptığı metabolik anormallikler hayat kalitesini düşürdüğü
gibi bipolar bozukluğun seyrini de etkiler. Beden kitle indeksindeki (BKİ) artışla
bipolar bozukluklu hastaların hayat kalitesindeki düşüş ilişkili bulunmuştur. Kilo alımı
bipolar bozukluk tedavisinde daha olumsuz sonuçlar almaya neden olduğu, bu
hastaların manik ve depresif epizodları daha fazla geçirdiği ve hastalıklarının tekrarlama
ihtimalinin daha yüksek olduğu saptanmıştır(11).
MS farkındalığının bilinmesi hekim açısından çok önemlidir. Bauer ve arkadaşları,
yaptığı çalışmada psikiyatristlerin %72’si MS’un hastalar için ciddi hayati tehlike
oluşturduğuna hem fikirdir. Çalışmaya katılanların %22’si MS’u bilmediğini, %58’ide
MS tanısı koyduğunu söylemiştir. Bipolar bozukluğa bağlı metabolik anormallikleri
bulunan
hastalarda
psikiyatristlerin
%89’u
diyet
uygulaması
ve
egzersizi
önermiş, %79’u farklı sınıftan bir ilaca geçmiş, %65’i de hastayı başka bir uzmana
yönlendirmiştir
(10).
Metabolik
fonksiyonların
kötüye
gitmesine
rağmen
hekimlerin %8’i sıklıkla tedavi değiştirdiğini, %53’ ü bazen tedavi değişikliğine
gittiğini, %39’luk kısmı ise nadiren ya da hiçbir zaman tedavi değişikliğine gittiğini
söylemiştir. MS tanısı konan durumlarda tedaviyi kesme ya da değiştirme daha
yaygındır (10).
Ülkemizde,
psikiyatri
alanında
MS
bilgi
düzeyini
tanımlayan
çalışma
bulunmamaktadır. Farklı kurumlarda çalışan psikiyatri çalışanları, MS konusunda farklı
bilgi düzeyine sahip olabilir. Bu görüş doğrultusunda; çalışmamızda üniversite anabilim
dalları, Sağlık Bakanlığı eğitim araştırma hastaneleri ve ruh sağlığı hastaneleri
çalışanlarının MS bilgilerinin birbirinden farklı olup olmadığı ve bu konudaki
farkındalılıkları araştırılmıştır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. TANIM
Metabolik Sendrom (MS) diğer ifadeyle Dismetabolik Sendrom ya da Sendrom X,
santral yağlanmada artış, açlık kan şekerinde yükseklik, kan basıncında artış, lipit
profillerinde damar sertliğine yol açan bozulma ile giden, patogenezinde insülin
direncinin rol oynadığı, dünyada önemli miktarda kişiyi etkileyen önemli bir hastalık
nedenidir(1).
2.2. TARİHÇE
Metabolik sendrom (MS), yakın tarihlerde tanımlanmış ve hızlı gelişim gösteren
bir rahatsızlıktır (12). İsveçli hekim ve araştırmacı Eskil Kylin 1920'lerin başlarında,
hiperglisemi, hipertansiyon, ve hiperüriseminin negatif kardiyovasküler sonuçlarına
bağlı bir bozukluk tanımladı(13). 1988'de Dr. Gerald Reaven dislipidemi, hiperglisemi
ve hipertansiyon gibi koroner arter hastalığı(KAH) risk faktörlerini tanımlamak için
"sendrom X" tanımını ileri sürmüştür. Sonradan Sendrom X hakkında veriler çoğaldıkça
bilinmeyeni ifade eden X harfi tanımlamadan çıkartılmıştır ve metabolik sendrom,
polimetabolik sendrom, plurimetabolik sendrom olarak isimlendirilmeye başlanmıştır.
Bu yazarlar, jeneralize insülin direnci bozukluğu düşüncesini ilk kez ileri
sürenlerdir(2,14). O dönemde bu tablo içine şişmanlık ve şişmanlık tipleri alınmamıştı.
Sonraları tabloya üst vücut şişmanlığıda eklenerek Sendrom X Plus olarak
adlandırılmıştır(15).
2.3. MS TANI KRİTELERİ
MS’ un
kardiyovasküler hastalık(KVH) riski ile artmış olan birlikteliğinin
giderek farkedilmesi nedeniyle Ulusal Kolesterol Eğitimi Programı (NCEP), Amerikan
Klinik Endokrinologlar Derneği (AACE) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dahil olmak
üzere çeşitli örgütler resmi metabolik sendrom tanımları önermişlerdir(16,17).
Günümüzde MS için en çok kabul gören tanı kriterleri World Health Organization
(WHO- Dünya Sağlık Örgütü) ve US National Cholesterol Education Program- Adult
Treatment Panel III (Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Kolesterol Eğitim Programı/
Yetişkin Tedavi Paneli III) kriterleridir(12).
3
1998 yılında WHO metabolik sendromunun ilk tanımını geliştirdi ve koroner arter
hastalığını öncelikli klinik sonuç olarak belirledi(18). Bu tanı sistemine göre, insülin
direnci veya insülin direncinin olası klinik belirtileri tanı için gerekli unsurdur. İnsülin
direnci varlığında, metabolik sendrom tanısı aşağıdakilerden ikisi ya da daha fazlasının
bulunması ile konur; 1) artmış kan basıncı ve/veya antihipertansif kullanımı; 2) artmış
plazma trigliseridi; 3) azalmış yüksek molekül ağırlıklı kolesterol (HDL); 4) artmış
beden kitle indeksi (BKI) ve/veya artmış bel kalça oranı veya 5) artmış idrar albumin
atılım oranı veya artmış albumin-kreatinin oranıdır(19).
İnsülin direncini güvenilir olarak belirlemek önemli oranda maliyet ve zaman
kısıtlılıkları içerdiğinden WHO ölçütlerini klinik pratikte uygulamak pekte kolay
değildir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletlerinde Ulusal Kolesterol Eğitimi
Programı (NCEP) Uzman Paneli, 2001 yılında yetişkinlerde yüksek kan kolesterolü
tespiti, değerlendirme ve tedavisi raporunu (ATP III) hazırladı(20). Diğer bir tanımlama
olan ATP-III A, Amerikan Kalp Birliği (AHA) tarafından yapılmıştır(21). Metabolik
Sendrom tanısı koymak için ATP-III ve ATP-III A ölçütlerine göre abdominal obezite,
hipertansiyon, düşük HDL kolesterol, hiperglisemi ve hipertrigliseridemiyi içeren 5
anormallikten 3'ünün pozitif olması gerekir(18).
IDF(Uluslararası Diyabet Federasyonu) ölçütlerine göre bel çevresi zorunlu olmak
kaydıyla ek 2 ölçütün daha pozitif olması MS tanısı koymak için yeterliydi. Bunun
yanında tüm tanımlamalar için antihipertansif tedavi alıyorsa kan basıncıyla ilgili ölçüt,
insülin ya da hipoglisemik tedavi alıyorsa kan şekeri ile ilgili ölçüt pozitif olarak kabul
edildi(22).
Erkeklerde 102 cm'den, kadınlarda 88 cm'den fazla olan artmış bel çevresi daha
aterojenik olan santral obezite işaretidir. Bel Çevresi viseral yağ dokusu ile iyi
korelasyon gösterdiği için Vücut Kitle İndeksiden daha iyi bir göstergedir(3). Diğer
taraftan WHO'nun intraabdominal obeziteyi tahmin etmek için kullandığı BKİ bazı
toplumlarda özellikle obezite tanısı için daha düşük sınır değerine (BKI >25) sahip olan
Asyalılarda viseral obeziteyi güvenli biçimde yansıtmaz(23). Tablo ’da yukarıda
belirtilen tüm kriterlere göre MS ölçütleri gösterilmiştir(24).
4
Tablo 1. WHO, NCEP ATP III, ATP III-A, ADA-2004, IDF-2005 kriterlerine
göre MS tanı ölçütleri
WHO-1999
NCEP ATP
III-2001
NCEP ATP
III-A
AACE/ADA2004
IDF-2005
Tip 2 diyabet,
bozulmuş açlık
glikozu, bozulmuş
glukoz toleransı,
insülin direnci
Açlık kan
glikozu
≥ 110 mg/dl
Açlık kan
glikozu
≥ 100 mg/dl
Açlık kan
glikozu
≥ 100 mg/dl
Açlık kan
glikozu
≥ 100 mg/dl
Kan Basıncı
KB>140/90 mm/Hg
KB≥130/85m
m/Hg
KB≥130/85
mm/Hg
KB≥130/85mm/
Hg
≥130/85
mm/Hg
Abdominal
Obezite
Bel Çevresi
BMI>30 ve/veya
Bel/kalça oranını
Erkeklerde>0.9
kadınlarda >0.85
Erkek>102
Kadın>88
Erkek>102
Kadın>88
ATP III risk
faktör
tanımlamasına
BMI>25 kg/ m2
olarak alınmış
Erkek>94
Kadın>80
HDL
erkeklerde
< 35 mg/dl
kadınlarda
< 40 mg/dl
Erkeklerde
< 40 mg/dl
kadınlarda
< 50 mg/dl
erkeklerde
< 40 mg/dl
kadınlarda
< 50 mg/dl
erkeklerde
< 40 mg/dl
kadınlarda
< 50 mg/dl
erkeklerde
< 40 mg/dl
kadınlarda
< 50 mg/dl
Trigliserid
>150 mg/dL
>150 mg/dL
>150 mg/dL
>150 mg/dL
>150
mg/dL
Kriterler
Glukoz
Diğerleri
Tanı için
gerekenler
Mikroalbuminüri
(>20µg/min) veya
albumin kreatinin
oranı>30 mg/gün
olması
PCOS
(Polikistik Over
Sendromu)
Tip 2 diyabet veya
bozulmuş açlık
glikozu ve yanında
yukarıdaki
kriterlerden herhangi
iki tanesi. Eğer glukoz
toleransı normalse en
az 3 diğer kriter
gereklidir.
Abdominal
obezite ile
birlikte diğer iki
kriterin birlikte
bulunması
gereklidir.
Yukarıdaki
kriterlerden
herhangi 3
tanesi tanı için
yeterlidir.
NCEP ATP
III ile aynı
Abdominal
obezite ile
birlikte
diğer iki
kriterin
birlikte
bulunması
gereklidir
2.4. MS EPİDEMİYOLOJİ
Genel ABD popülasyonunda obezite prevalansı tüm sosyoekonomik gruplarda
hemen hemen %20’ye ulaşmıştır, bu da Amerikalıların beşte birinin obez olduğunu
göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yetişkin obezite prevalansı 90'lı
yılların başından itibaren artmış olup 1991'de %22,9 iken 2004'de %30,5 olmuştur.
Uluslararası kabul edilmiş bir tanımlama olmadığı için tam oranı vermek zordur. Bu
5
bilginin yanında NCEP'in tanımladığı metabolik sendrom prevalansında geçmiş yıllara
kıyasla bir artış vardır(25).
Ford ve arkadaşları, Ulusal Sağlık ve Beslenme Alışkanlıkları Çalışmasına
(NHANES III) katılan kişilerin bilgilerini analiz etmiş ve 1988 ile 1994 yılı arasındaki
genel metabolik sendrom prevalansının %23,1 olduğunu belirlemiştir(3). NHANES IV
(1999-2000) verileri %31'lik artmış metabolik sendrom prevalansını göstermektedir.
NHANES III veIV verileri arasındaki metabolik sendrom oranlarındaki farkın sebebi
NHANES IV çalışmasında glukoz intolerans tanımı olarak >100 mg/dl kullanılmış
olmasıydı. Bu çalışmada yaşa göre düzeltilmiş prevalansın kadınlarda %23,5
erkeklerde %2,2 artış gösterdiği saptanmıştır. Kadın katılımcılardaki bu dramatik artışın
sebebi abdominal obezite, hipertansiyon ve hipertrigliseridemideki artış olduğu
belirtilmiştir. Amerikada Earl ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 20 yaş ve üzeri
kişilerde MS sıklığı NCEP-ATP III kriterlerine göre %27 olduğu ve MS sıklığının
kadınlarda daha hızlı olmak üzere artmakta olduğu saptanmıştır(26).
Ülkemizde metabolik sendromun sıklığını saptamak için son yıllarda yapılan
çalışmalarda artış olmuştur. Kapsamlı bir çalışma olan TEKHARF(Türkiye Erişkinlerde
Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Sıklığı) çalışmasında MS sıklığı 30 yaş ve üstü
erkeklerde %28, kadınlarda %45 olarak tespit edilmiştir(27). TEKHARF çalışmasında
obezite sıklığı kadınlarda %43, erkeklerde %21,1 oranında bulunmuştur(28). TURDEP
(Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi) çalışmasında erişkinlerin %7,2'sinde diyabet, %6,8'
de glikoz tolerans bozukluğu, %22' sinde obezite olduğu saptanmıştır(29).
Ülkemizde,
yapılan
METSAR(Türkiye
Metabolik
Sendrom
Araştırması)
çalışması sonuçlarına göre 20 yaş ve üzeri kişilerde MS sıklığı %33,9 saptanmıştır. Bu
araştırmada da kadınlarda MS sıklığı erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur
(kadınlarda %41,1, erkeklerde %28,8)(30).
2.5. MS KLİNİK ÖNEMİ
Metabolik sendromlu hastalar koroner arter hastalığı veya diyabet gelişmesi
sonucunda meydana gelen artmış erken ölüm riskine sahiptir. NCEP-ATP III ve
WHO'nun tanımlamış olduğu metabolik sendromu bulunan hastalarda 2-3 kat artmış
kardiyovasküler mortalite bildirilmiştir(31). Girman ve arkadaşları yaptıkları çalışmada,
metabolik sendromu olanlarda olmayanlara göre koroner arter hastalığı görülme
6
sıklığının %50 arttığını bildirmiştir(32). Metabolik sendromlu bireylerde özellikle
polikistik over sendromu, karaciğer yağlanması, safra kesesinde kolesterol taşları, uyku
bozuklukları, astım ve bazı kanser türlerine karşı yatkınlık artmaktadır(33).
NHANES III verileri metabolik sendromu bulunanlarda bulunmayanlara kıyasla
daha yüksek koroner arter hastalığı prevalansı bulunduğunu gösterdi. Diyabet varlığında
bu sonuçların daha da yüksek olduğu bildirilmiştir(3). İsomaa ve arkadaşları tarafından
İsveç ve Finlandiya'da yapılan çalışmada metabolik sendromu olan ve olmayanlarda
sırasıyla %18 ve %4,6 gibi mortalité oranları görüldü(17).
2.6. MS BİLEŞENLERİ
2.6.1.
Bozulmuş Glikoz Toleransı
MS da özellikle diyabet mevcutsa koroner arter hastalığına eşit risk değeri taşıdığı
kabul edilmektedir(34). Hastalar diyabet tanısı aldığında çok yüksek olasılıkla
beraberinde vasküler hastalıkları vardır(20). Amerika Birleşik Devletleri'nde tahmini
olarak yetişkinlerin %9'u diyabetiktir. Diyabet; kalp hastalığı, serebrovasküler olay,
retinopati, nefropati ve periferik damar hastalıklarına yatkınlığı artırır(35).
Diyabet hastalarının %90'dan fazlası hastalığın başlangıcında asemptomatikdir, bu
yüzden erken tanı koymak için tarama yapılması gerekmektedir. Metabolik sendrom
tanısı konmuş ancak henüz hiperglisemisi olmayan ve Tip2 diyabet gelişimi açısından
risk altında olan çok fazla bireyde de insülin direnci gözlenmektedir. Abdominal
obezitesi olan kişilerde, insülin tayini ile beraber yapılan oral glukoz tolerans testinde
(OGTT) kontroller ile karşılaştırıldığında glisemi düzeyleri aynı olmasına rağmen,
yüksek insülin düzeyleri saptanmıştır(36).
Asemptomatik yetişkinleri taramanın faydaları gösterilemese de, 45 yaşından
sonra her 3 yılda bir açlık plazma glukozuna bakılması konusunda uzmanların fikir
birliği vardır. Eşlik eden kardiyak risk faktörleri olan, polikistik over hastalığı bulunan,
birinci derece yakınlarında diyabet bulunan, sedanter hayat tarzı olan veya bozulmuş
açlık glukozu olanlar (100-125 mg/dL) daha erken yaşlarda ve daha sık aralıklarla
taranmalıdır. Açlık plazma glukozu 100 mg/dL altında normal kabul edilir, 100-125
mg/dL arasında ki değerlerde bozulmuş açlık glukozu tanısı konulur. Hastanın açlık
plazma glukozu 126 mg/dL veya daha fazla ise geçici diyabet tanısı konulur ve bir
7
başka gün tanıyı doğrulamak için izlem testleri yapılır. Hemoglobin Alc üç aylık sürede
glukoz değerlerini ve tedavinin etkinliğini değerlendirmede kullanılır, diyabet tanısı
koymak için kullanılmaz. Hemoglobin A1c (HbA1c) düzeylerinin düşürülmesinin
diyabetli hastalarda mikrovasküler komplikasyonların (retinopati, nefropati, nöropati)
riskini azalttığı açık olarak gösterilmiştir(35).
2.6.2.
Hipertansiyon
Hipertansiyon, metabolik sendromlu hastaların 1/3' ünde görülür. HT lu
hastaların %50 kadarında insülin direnci ve hiperinsülinemi bulunduğu saptanmıştır.
İnsülin direnci direkt olarak hipertansiyon gelişimiyle birlikte, damar endotelyal hücre
fonksiyonunu ve vasküler sinyalleşmeyi etkiler. Artmış insülin düzeyleri sempatik sinir
sistemi aktivitesini ve sodyum tutulumunu artırarak hipertansiyon gelişimine zemin
hazırlar(37).
Yüksek kan basıncını Önleme, Saptama, Değerlendirme ve Tedavisi Ortak Ulusal
Komitesinin yedinci raporu(JNC-VII) doğrultusunda kan basıncını normale getirmenin
inme insidansını %35 ve miyokard infarktüsü insidansını %25 azaltabileceği
vurgulanmıştır. Buna ek olarak 55 yaşlarındaki normotansif bireylerin %90 oranında
ileri yaşlarda hipertansiyona yakalanma ihtimali olduğunu bildirilmiştir(38).
Ofis şartlarında kan basıncı ölçülemiyorsa psikiyatristler hastalarını birinci
basamak
sağlık
hizmetlerine
yönlendirmeli,
bu
olmuyorsa
hastalarını
kendi
tansiyonlarını ölçebilecekleri aletlerle tansiyonlarını izlemeleri konusunda teşvik
etmelidir.
2.6.3.
Dislipidemi
Dislipidemi metabolik sendroma bağlı morbiditeyi azaltmak için en önemli
değiştirilebilir risk faktörlerinden biridir. Mevcut NCEP ATP III kılavuzları,
trigliseridleri > 200 mg/dL olan hastalarda kolesterol düzeyini saptamada "non-HDL
kolesterol" (total kolesterolden HDL’ nin çıkarılmasıyla elde edilir) kullanımını
önermektedir. Bu klavuzda hedef trigliserid düzeyleri 130 mg/dL ve altı olarak
belirtilmiştir(39). Düşük molekül ağırlıklı lipoprotein (LDL) konsantrasyonundaki artış
koroner arter hastalığı için bir diğer majör belirteçtir(33). İlginç olarak metabolik
sendrom için kullanılan pek çok tanımlama total kolesterol ve LDL'yi tanısal ölçüt
8
olarak içermemektedir. Koroner arter hastalığı için risk faktörü birden az olanlarda
hedef LDL 160 mg/dL'nin altıdır. Diyabet öyküsü olanlar, semptomatik karotid arter
hastalığı, periferik vasküler hastalık, koroner arter hastalığı veya abdominal aort
anevrizması olanlarda terapötik hedef 100 mg/dL'nin altı, optimal hedef 70 mg/dL'nin
altıdır. Orta derecede riski olanlarda ise hedef seviye 130 mg/dL'nin altıdır. Hipotiroidi
gibi dislipideminin ikincil nedenleri değerlendirilmeden lipid düşürücü tedavi
başlanmamalıdır.
Değişik kolesterol tarama önerileri olsa da en faydalısı 20 yaşından itibaren her 5
yılda bir açlık lipid profiline (LDL, HDL, kolesterol ve trigliserid seviyelerine)
bakmaktır(20). Hasta koroner arter hastalığı için orta ve yüksek riske sahipse veya
dislipidemi tedavisi alıyorsa izlem sıklığı artmalı ve klinik değerlendirme temel
alınmalıdır. Yüksek trigliserid düzeyi koroner arter hastalığı, serebrovasküler olay ve
diğer ciddi komplikasyonların artmasına yol açar(31).
2.6.4.
Abdominal Obezite
Abdominal obezite kadınlarda bel çevresinin 88 cm ve erkeklerde ise 102 cm
üzerinde olması halidir. Bu değerler adolesan ve Asyalılarda biraz daha düşük
olabilmektedir(40). İnsanlarda yağ depolanması iki farklı lokalizasyonda olduğu
saptanmıştır.Yağ batında lokalize ise erkek tip şişmanlık (android, santral tip şişmanlık),
kalçada lokalize ise kadın tipi şişmanlık, (jinekoid şişmanlık) ifadesi kullanılır. Kalça
yağı metabolik olarak oldukça inaktiftir. Batın içi yağ metabolik olarak oldukça aktiftir.
Kilo alımının en tehlikeli olan biçimi iç organlarda yağ dokusu birikmesiyle meydana
gelen adominal obezitedir. Bu kişilerde aterosklerotik kalp hastalıkları daha sık olarak
görülür(41).
2.7. MS RİSK FAKTÖRLERİ
Metabolik sendrom görülme sıklığı yaşla birlikte artış gösterir. 20’li yaşlardaki
kişilerin %10’unda görülürken, 60’lı yaşlardaki kişilerin % 40’ında görülmektedir(2).
BKİ 25’ten fazla olduğunda metabolik sendrom riski artar. Abdominal obezitenin
artması da metabolik sendrom gelişme riskini arttıran diğer bir unsurdur. Tip II diyabet
veya gestasyonel diyabet açısından aile hikayesinin bulunması, hipertansiyon,
kardiyovasküler hastalıklar, polikistik over sendromu metabolik sendrom gelişme
riskini arttırır. Metabolik sendrom siyah ırkta ve Meksika kökenli Amerikalılarda daha
9
sıktır. Ayrıca diyette artmış yağ içeriği, hiperfaji, sigara kullanımı, fiziksel aktivite
azlığı, kanın pıhtılaşma anormallikleri, seks hormonu anormallikleri, değişmiş
hipofizoadrenal işlev ve stresle başa çıkma zorlukları da metabolik sendromla bağlantılı
faktörlerdendir(42).
2.8. MS ETİYOPATOGENEZİ
Metabolik sendromun patogenezi kompleks, az anlaşılmış ve neredeyse tamamen
teori temellidir. Sendromu oluşturan bileşenler hakkında çok şey bilinmesine rağmen,
bu bileşenlerin birbirleri ile olan ilişkisi tam olarak net değildir. Metabolik olarak aktif
viseral yağ dokusu ile insülin direnci arasındaki komplike ilişki etiyolojide en çok
üzerinde durulan teoridir. İnsülin direnci damar duvarında endotel disfonksiyonu ve
ateroskleroz sürecini hızlandırarak klinikte, koroner arter hastalığı, inme gibi yüksek
mortaliteyle seyreden tablolara neden olmaktadır. İnsülin direnci başladığında, öncelikle,
kaslarda insülin aracılığı ile glukoz alımı gerçekleşemez ve vücudun ihtiyacı olan
glukoz karaciğerde artan glikojenoliz ve glikoneogenez ile sağlanır. Artan kan glukoz
seviyelerini kompanse etmek üzere pankreastan insülin salgısının artmasıyla
hiperinsülinemi meydana gelir. Hiperinsülineminin tek başına KVH görünmesini 2-3
kat artırdığı saptanmıştır(43).
Yağ dokusu, vücut için enerji deposu olması yanında dolaşıma birçok aktif
molekül salgılayarak endokrin organ olarakta işlev görür. Metabolik sendromlu
hastalarda özellikle abdominal bölgede depolanan aşırı yağ ve fiziksel inaktivite insülin
direnci gelişiminden sorumludur. İnsülin direnci nedeniyle gerçekleşen lipoliz;
karaciğer ve plazmada serbest yağ asidi miktarında artışa neden olur. Dolaşıma salınan
bu yağ asitleri karaciğerde VLDL parçacıklarının içinde paketlenir. Yüksek VLDL
düzeyleri kolesterol ester transfer protein aracılığıyla, bu lipoproteinler arası karşılıklı
değiş tokuş sonucu HDL seviyesinin düşmesine katkıda bulunur(44). İnsülin direnci
nedeniyle damar düz kasındaki dilatasyonun baskılanması ve artmış yağ asitlerinin
vazokonstrüksiyona yol açması sonucunda MS lu hastalarda kan basıncı yükselir(45).
Ayrıca insülin düz kas proliferasyonunu stimüle eden bir büyüme faktörüdür.
Hiperinsülinemi vasküler düz kas hipertrofisi ve sodyum tutulumunu artırarak
hipertansiyon gelişimine zemin hazırlar(46).
10
Metabolik
sendromun
aynı
zamanda
inflamasyon
ile
ilişkili
olduğu
bildirilmiştir(47). Bu tip inflamasyonun sendromun altında yatan sebep olduğu veya
alevlendirdiği düşünülmektedir. Örneğin inflamatuvar sitokinlerin(TNF-alfa, İnterlökin6 gibi) hem yağ dokusunda hem de kasta insülin direncini artırdığı bildirilmiştir.
Obezite varlığında adipoz doku gerçekten aşırı sitokin üretmekte, buna karşın
adiponektin salınımı azalmaktadır. Diğer yandan insüline dirençli kişiler toplam vücut
yağı artışı olmadan bile düşük düzeyde inflamasyon bulguları göstermektedirler(48).
Metabolik sendromda insülin direnci protrombotik durumun gelişmesini
uyarmaktadır. Hiperinsülinemi karaciğerde fibrinojen yapımını arttırmakta ve
kardiyovasküler risk artışına neden olmaktadır(49).
Glukokortikoidlerin MS patogenezinde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir.
Bu mekanizma ciddi psikiyatrik hastalığı olanlarda MS ve Tip 2 diyabet prevalansının
daha yüksek olmasına açıklama getirir. Psikiyatrik hastalıklarda görülen artmış
hipotalamik-pituiter-adrenal(HPA) aks nedeniyle meydana gelen kortizol yüksekliği de
viseral obeziteye yol açabilir(50). Viseral obezite insülin rezistansı ve diyabetle
ilişkilidir(49).Metabolik sendromun patogenezi Şekil1’de özetlenmiştir.
Viseral Obezite
Artmış İnsülin
Direnci
(Hiperinsülinemi)
Artmış Lipoliz
Artmış
Glikoneojenez
Artmış
Vazokonstiksiyon
Artmış
Proinflamatuar
belirteçler
Aterojenik
Dislipoproteinemi
Artmış sodyum
reabsorbsiyonu ve
sempatik yanıt
Glikoz
disregülasyonu
Hipertansiyon
Vasküler Hasar
Vasküler Hasar
Hipertansiyon
Şekil 1. Metabolik Sendrom Patogenezi
11
2.9. PSİKİYATRİK
HASTALIKLARDA
METABOLİK
SENDROM
Şizofreni, bipolar bozukluk veya majör depresyon gibi psikiyatrik hastalıkları olan
kişiler daha yüksek oranda metabolik sendrom geliştirme riskine sahiptir(6). Aşağıda
psikiyatrik hastalıklar ve MS ayrı başlıklarda ele alınmıştır.
2.9.1.
ŞİZOFRENİ VE METABOLİK SENDROM
Psikiyatri hastalarının birinci basamak hekimlerine ulaşmaları kısıtlı olduğu için
koruyucu tıbbi bakım almaları yetersizdir. Bu yüzden, koroner arter hastalığı, diyabet,
hipertansiyon ve dislipidemi gibi "sessiz hastalıklar" açısından daha az oranda
incelenirler(51,52). Psikiyatrik hastalar koroner arter hastalığı, metabolik sendrom ve
diyabet için yüksek risk altındadır ve genel mortalité oranları toplum geneline göre
artmıştır. Şizofreni hastaları genel popülasyona kıyasla %20 daha kısa ömürlüdür(6).
Son yıllarda özellikle yeni kuşak antipsikotiklerin kullanıma girmesiyle şizofreni
hastalarında metabolik sorunlar daha sık tartışılır olmuştur(53). Bunun sonucu olarak
şizofreni hastalarında sadece kardiyovasküler mortalite artışı(54) değil aynı zamanda
işlevsellikte azalma, psikotik ve depresif semptomlarda artma ve tedaviye uyumda
azalma gözlenmektedir(55).
Metabolik sendromun şizofreni hastalarındaki prevalansı için McEvoy ve
arkadaşları tarafından Klinik Antipsikotik Müdahale Etkinliği Çalışması (CATIE)
verilerine göre
toplam oran %40,9 (kadınlarda %51,6, erkeklerde %36) olarak
saptanmıştır(56). Son zamanlarda yapılmış bir çalışmada şizofren hastalarda metabolik
sendrom prevalansı %37 olarak bildirilmiştir(9).
Şizofreni hastalarında glukoz intoleransı ve diyabet her 3 hastadan 2'sinde
görüldüğü bildirilmiştir. Psikotrop ilaç almayan ilk epizod şizofren hastalarının
şizofreni olmayan kontrol grubuna göre daha yüksek oranda bozulmuş açlık glukozu,
daha yüksek insülin direnci ve artmış insülin seviyeleri prevalansının olduğu
bulunmuştur(57). Bu çalışmalardan hareketle şizofreni; kalıtım, kilo alımı, yaş artışı,
hipertrigliseridemi, hipertansiyon, etnik özellik, fiziksel aktivite yokluğu, kötü beslenme
ve diyabete neden olan iyatrojenik etkenler ile birlikte, tip2 diyabet gelişimi için bir risk
etkeni olarak kabul edilmektedir(58). Psikiyatristler tedavi gören veya görmeyen
şizofreni hastalarını, diyabet prevalansının genel topluma göre şizofreni hastalarında 3
12
kat daha sık görülmesinden dolayı bu hastaları yakından izlenmesi önerilmektedir (59).
Ayrıca atipik antipsikotik kullanımı, artmış hiperlipidemi ve glukoz düzenleme
bozukluğu riskini taşımaktadır. Diyabet tarama yönergelerine ek olarak; atipik
antipsikotik başlanacak hastaların tedavi öncesi, tedavinin üçüncü ayında ve sonrasında
yıllık kontrollerde açlık plazma glukozuna bakılmalıdır(60).
2.9.2.
ŞİZOAFEKTİF BOZUKLUK VE METABOLİK SENDROM
Bir grup şizoaffektif bozukluk hastasında MS yaygınlığı %42,4 olarak
saptanmıştır(61). Şizoaffektif ve şizofreni hastalarıyla yapılan bir başka çalışmada ise
MS
yaygınlığı
erkek
hastalarda
%42,6,
kadın
hastalarda
%48,5
oranında
bulunmuştur(62). Son dönem tedavi kılavuzlarında yeni kuşak antipsikotik kullanan
şizofreni ve şizoaffektif bozukluk hastalarında dikkatli bir metabolik monitorizasyon
yapılması önerilmektedir(63).
2.9.3.
BİPOLAR BOZUKLUK VE METABOLİK SENDROM
Bipolar hastalığı olan bireyler, genel popülasyon ve majör depresif hastalığı
olanlardan daha büyük bir prematür mortalite riskine sahiptir fakat bipolar hastalıkta bu
riski arttıran faktörleri inceleyen veriler çarpıcı şekilde azdır(64). Duygudurum
bozukluğu ile ilişkili mortaliteyi inceleyen çoğu araştırma majör depresif hastalıklarda
ki artan mortaliteye odaklanmıştır. Bipolar bozukluğu olan bireylerin risk artışının
nedeni basitçe zamanın belli bir bölümünü depresif durumda geçirmeleri mi yoksa diğer
bir kronik hastalık gelişmesi riskini arttıran bağımsız faktörler var mı bilinmemektedir.
Bipolar
bozukluğu
olan
hastalar
duygudurum
bozukluğu
olmayanlara
göre
kardiyovasküler, gastrointestinal, solunumsal, ürogenital, infeksiyöz, metabolik, ve
spesifik malign durumlar nedeniyle daha erken ölmektedir(65). Duygudurum bozukluğu
olan hastaların 1916’lara uzanan metabolik sendromu düşündüren erken dönem
mortalite verileri prematür mortalitedeki bu artışı yansıtmaktadır(66,67).
Kadın ve erkek bipolar bozukluğu olan hastalarda yapılan çalışmada özellikle bir
duygudurum epizodu ile hastaneye başvuruyu takiben ilk 10 yıl içinde belirginleşen
mortalite
riski
tespit
edilmiştir(68).
Mani
nedeniyle
hastaneye
yatırılan
hastaların %25’inde yattığı yıl içerisinde işe dönmenin mümkün olmadığı(69) ve
yaklaşık %50’sinin evlilik sorunları yaşadığı belirlenmiştir(70). Psikososyal değişkenler
ve hastanın destek sistemindeki değişikliklerin tıbbi bakıma erişimini ve hastalık
13
süresini oldukça etkilediği ve bunun sonucunda da hastada metabolik problemler
nedeniyle mortalitede artış görüldüğü saptanmıştır(71).
Bipolar bozuklukta hastanın yaşam tarzının metabolik sendrom gelişimine katkısı
olduğuyla ilgili çalışmalar vardır. Bipolar hastalarda olumsuz etki gösteren yaşam tarzı
faktörlerine (sigara, alkol kullanımı, kötü beslenme ve egzersiz yokluğu) sık rastlandığı
ve bu değişkenlerin metabolik sendrom gelişimini arttırdığı gösterilmiştir(72,73,74,75).
Ayaktan tedavi gören bipolar hastaların yaklaşık %70’i nikotin bağımlısıdır. Bu oran
genel popülasyondan belirgin şekilde daha yüksektir. Bipolar bozuklukta alkol ve diğer
maddelerin suistimali de çok görülür. Bipolar bozukluğu olan bireylerde yaşam boyu
madde bağımlılığı prevalansı %60’ı geçer(72). Diyet değişiklikleri nedeniyle kilo alımı
da bipolar bozukluğu olanlarda özellikle hastalığın depresif evresinde önemli bir
konudur. Yorgunluk ve uyku artışı depresyonda yaygın olarak görülür ve depresyonlu
hastaların sağlıklı bireylere kıyasla, bu semptomatolojileri nedeniyle daha az egzersiz
yaptığı tespit edilmiştir(73). Bu sorunlar sedasyon ve iştah artışı yapan farmakolojik
tedavi ile daha da kötüleşir(76,77).
Bipolar Bozukluk Merkezinde tedavi edilmiş 171 hastadan oluşan bir grupta
NCEP ATP III kriterleri dikkate alınarak metabolik sendromun sıklığı araştırılmıştır.
Örneklem grubunun %30'unun NCEP-ATP III ölçütlerini karşılaması genel topluma
göre bipolar bozukluğu olan hastaların alarm verici düzeyde yüksek prevalans taşıdığına
işaret etmektedir. Tıbbi muayeneye giden ve tanısal görüşme programının depresyon
modülünü tamamlayan toplum örnekleminde majör depresyon öyküsü olan kadınlarda
olmayan kadınlara göre 2 kat daha fazla metabolik sendrom bulunduğu görülmüştür. Bu
ilişki yaşa, ırka, sigara içimine, fiziksel inaktiviteye, karbonhidrat tüketimine ve alkol
kullanımına göre düzeltmeler yapıldığında da aynı kalmıştır(7).
Mevcut veriler bipolar bozukluğu olan hastaların obezite ve aşırı kilo için
özellikle risk altında olabileceğini düşündürmektedir(78). Bipolar bozukluklu hastalarda
remisyon dönemi sonrası en az 12 ay tedavi edilen 50 kişide obezite prevalansı %32,
genel popülasyonda ise %19,8 olarak saptanmıştır(79). Bipolar bozukluğu olan 377
hasta arasında yapılan bir çalışmada hastaların %28’i kilolu, %27’si obez veya aşırı
obez olduğu belirlenmiştir(80). Bu bulgular, kilolu olma durumu ve obezitenin bipolar
hastalar arasında yaygın olduğunu ve kötü beslenme alışkanlıkları, egzersiz yokluğu ve
kilo alımına yol açan psikotrop ajanlara maruz kalma ile ilişkili olduğunu
14
göstermektedir. Bipolar hastalarda (n=89) ve sağlıklı kontrollerle (n=445) yapılan
kesitsel çalışmada bipolar hastaların genel popülasyona göre hem erkeklerde hem de
kadınlarda santral obezitenin sık görüldüğü ve antipsikotiklerle tedavi edilenlerin bu
ajanları almayan hastalara göre daha obez olduğu bulunmuştur(81).
Bipolar hastalarda kilo almanın hastalık seyrini de etkilediği gösterilmiştir.
Yapılan bir çalışmada, bipolar bozukluklu obez hastaların daha fazla sayıda yaşam boyu
depresif ve manik epizod geçirdikleri, epizodlarının tedaviye zor yanıt verdiği ve
depresyonlarının sık olarak nüks ettiği görülmüştür(78).
Kiloyu etkileyen yaşam tarzı ve ilaç gibi birçok faktörün olması nedeniyle,
obezite ile bipolar bozukluğunu
arasında
bağlayan mekanizmaları inceleyen mevcut veriler
uyumsuzluklar tespit edilmiştir. Danimarka’ da yapılan çalışmada kilo
alımının; kadın cinsiyet, tanı anındaki kilo ve antidepresan kullanımı ile ilişkili
olduğunu fakat tiroid konsantrasyonu, lityum veya antipsikotik kullanımı ile ilişkili
olmadığını gösterilmiştir(82). Bundan farklı olarak kilo alımının antipsikotik kullanımı
ile ilişkili olduğunu fakat lityum kullanımı ile ilişkili olmadığı bildiren çalışmada
vardır(83). Son dönemde yapılan büyük bir çalışmada obezitenin bipolar bozukluğu
olanlarda yaygın olduğunu, hasta ve tedavi değişkenleriyle karmaşık bir şekilde ilişkili
olduğunu doğrulamıştır(81).
Obezite ile ilişkili hastalıklarda morbidite artışı ile bağlantılı tek faktör kilo artışı
değildir. Diğer bir faktör de merkezi bölgede biriken yağ dokusu miktarında artış
olabilir. Vücut yağ dağılımı koroner kalp hastalığı için total vücut yağından daha iyi bir
göstergedir(84,85). Vücut yağ dağılımın ölçümü bel/kalça oranı ile yapılır. Yükselmiş
bel/kalça oranı artmış miyokard infarktüsü ve inme ile ilişki göstermektedir. BKİ genel
vücut yağ miktarını verirken, bel/kalça oranı viseral yağ düzeyini daha iyi yansıtır(86).
Bel/kalça oranı artmış kan basıncı(87,88), artmış trigliserid düzeyi (78) ve azalmış HDL
kolesterol düzeyi ile ilişkilidir(89). Vücut yağ dağılımını etkileyen bir çok faktör
vardır(90,91). Artmış viseral yağ; diabetes mellitüs, hipertansiyon ve belli kadın
kanserleri gibi hastalıklar için bir risk faktörüdür(92). Bipolar bozukluğu olan bireylerde
bel/kalça oranının yüksek olduğu ve genel topluma göre daha fazla santral obezite
gösterdikleri belirlenmiştir. Viseral yağ bundan dolayı bipolar bozukluğu olan
bireylerde kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diabetes mellitüs ve dislipidemi
15
prevalansındaki artıştan sorumlu anahtar bir patolojik faktör olabilir(83). Aşağıda
bipolar bozukluk ve ilişkli olduğu durumlar ayrıntılı anlatılmıştır.
2.9.3.1. Bipolar Bozukluk ve Diyabet
Birkaç çalışmada depresyonun tip 2 diyabet gelişimi için bir risk faktörü
oluşturduğu
ve
diyabet
komplikasyonlarının
ortaya
çıkışını
hızlandırdığı
belirtilmiştir(93). Bu bulguların bipolar bozukluğu olanlarda da gözlendiği çalışmalar
vardır(94,95,96,97). Bozulmuş glukoz toleransı ve insülin direnci bipolar bozukluğu
olanlarda, genel popülasyona göre daha yaygındır ve şimdilerde diyabet için bağımsız
risk faktörü olarak kabul edilen şizofreni kadar yaygın oluğu bildirilmektedir(98).
Bazı veriler bipolar bozukluğu olan bireylerde diyabet oranlarının, şizofreni için
olan rakamlardan daha yüksek olduğunu fakat ilaç kullanımı için olan değerler kadar
olmadığını bildirmektedir. Psikiyatrik bozukluğu olan bireylerde insülin direnci ve
bozulmuş glukoz toleransı oranlarının yüksek olması nöroleptik kullanımından öncede
bilinmekteydi (99,100). Teoriler kromozom 11’in kısa kolunda bulunan tirozin
hidroksilaz/insülin/insülin benzeri büyüme faktörü II (TH/INS/IGF-II) gen demetini
ditabet için yatkınlık lokusu olarak görmekte(101,102) ve tirozin hidroksilaz
belirteçlerini bipolar bozukluk ile ilişkilendirmektedir(103,104).
2.9.3.2. Bipolar Bozukluk ve Kardiyovasküler Hastalık
Depresyonun kardiyak morbidite ve mortalite için bir risk faktörü olduğuna yönelik
çok sayıda kanıt bulunmaktadır. Kardiyovasküler hastalık gelişimi hem majör depresif
bozukluk hem de bipolar bozukluk ile sık görülmektedir. Depresyonlu kişilerde
kardiyovasküler hastalık gelişme riski ile kardiyak bir olay sonrasında mortalite riski 2 ila
4
kat
daha
fazla
görüldüğüne
ilişkin
çok
sayıda
literatür
bulunmaktadır
(105,106,107108,109). Depresyon semptomları; başlangıçta sağlıklı bireylerde gelecekteki
koroner olayların gelişebileceğinin,
kardiyovasküler hastalığı olanlarda ise kötü
prognozun göstergesidir(110,111).
Bipolar bozukluk ve kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişkiyi hemostaz modeli
ile açıklayan hipotezler vardır. Depresyonda prokoagülan faktörleri araştıran bir çalışma
deprese bireylerde kardiyovasküler hastalıklarda da görülebilen hiperkoagülabiliteye
yatkınlığın kanıtlarını göstermiştir(112). Tedavi edilmemiş deprese hastalarda trombosit
aktivasyonuna yol açan trombosit işlev anormallikleri bulunmaktadır(113). Deprese
16
bireylerde kontrollere göre %40 kadar daha fazla trombosit aktivitesi gösterilmiştir(114).
Bu düzeyin büyük damar aterosklerotik hastalığı olanlarda gözlendiği bildirilmiştir(15).
Depresyon, trombosit 5-HT2A reseptörlerindeki anormalliklerle de ilişkilidir. Bu
reseptörlerin artışının bipolar bozukluğu olup ilaç almayan bireylerde belirgin olduğu ve
5-HT2A reseptör yoğunluğundaki artışın, intihar hastalarında ve lityumla tedavi
edilenlerde daha da fazla görüldüğü bildirilmiştir(116).
Depresyonda kardiyovasküler hastalığı otonom sinir sistemi anormalliklerine
bağlayan modeller bipolar bozukluğa da uygulanabilir çünkü bu hastalıkta da otonom
sinir sistemi etkilenimini gösteren kanıtlar vardır(117,118,119). Bipolar bozukluğu
olanlar kontrollere göre daha yüksek sempatik tonusa(120) ve manik dönemdeyken
daha yüksek kan basıncına sahiptir(121). Yeni bir çalışmaya göre normal kontroller ile
ötimik bipolar hastalarda dinlenme durumunda kalp hızında fark bulunmadığı, ancak
bipolar
bozukluğu
olanlarda
kalp
hızı
değişkenliğinin
daha
düşük
olduğu
bildirilmiştir(122).
Otonom sinir sistemi anormallikleri, bipolar bozukluk ve metabolik sendrom
arasındaki bağlantıyı anlamada özellikle ilgi konusudur. Çünkü sempatik sinir
sisteminin disregülasyonu metabolik sendromun altında yattığı önerilen patofizyolojik
mekanizmalardan birisidir. İnsülin aracılı glukoz alımı merkezi sinir sisteminde diyet
alımına karşı sempatik sinir sistemi yanıtını düzenler. Pek çok kanıt bu insülin aracılı
sempatik uyarılmayı hipertansiyon patogenezine bağlar(123). Sempatik sinir sistemi
obezite varlığında artmış aktivite gösterir(124). Sempatik sinir sisteminin artmış
aktivitesi
yükselmiş
hipotalamik-hipofizer-adrenal
(HPA)
aktivitesi
ile
yakın
ilişkilidir(125). Bu da HPA aksı ve sempatik sinir sisteminin paralel olarak aktive
olabileceğini düşündürmektedir. HPA aksı ve sempatik yanıtı kontrol eden hipotalamik
merkezler bir şekilde birbirine bağlıdır ve birini etkilemeden diğerini uyarmak zordur.
Bu bağlantı bipolar bozukluk ve metabolik sendromda bulunan ortak semptomlardan
kısmen sorumlu olabilir(126).
2.9.3.3. Bipolar Bozuklukta Stres ve Metabolik Sendrom
Kronik stres, bipolar bozukluğun hem deprese hem de manik evrelerindeki gibi
artmış kortizol ile ilişkilidir(127). Geriye ve ileriye dönük çalışmalar majör psikolojik
stresörlerin sıklıkla duygudurum bozukluğunun ilk epizodundan önce geldiğini(128,129)
ve bu stresin aynı zamanda nüks ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir(130). HPA aksı
17
stres yanıtında merkezi roldedir ve HPA aksının aşırı aktivitesi majör depresyonda
görülen en belirgin nöroendokrin anormalliktir(131).
HPA işlevinde anormallikler bipolar bozukluğu olanlarda da belirgindir. HPA aks
testleri bazal kortizol düzeylerinde artış, deksametazon ile kortizol düzeylerinin
baskılanmaması ve çeşitli fiziksel ve psikolojik stresörlere anormal HPA yanıtını
göstermektedir(132). Bunun da ötesinde kortizolün normal diurnal değişimi
bozulmuştur. Normalde gece görülen kortizol düşüşleri ortadan kaybolmuş(133) ve gün
içi zirve düzeyleri daha yükselmiştir(134). Bazal kortizol düzeyleri ötimik hastalarda
bile daha yüksek görülür(135) ve ailesinde duygudurum bozukluğu hikayesi olan
sağlıklı probandlar kontrollere göre yüksek kortizol düzeyi sergiler. Bu da HPA aks
işlev
bozukluğunun
bipolar
bozuklukta
bir
kalıtımsal
anomali
olabileceğini
düşündürmektedir(136).
Kortizoldeki anormallikler depresif evre ile sınırlı değildir, manili hastalarda da
anormal deksametazon/kortikotropin salgılatıcı hormon (DEX/CRH) test sonuçları
vardır(137). Her iki evrede de kullanılan ilaçlar kortizol yanıtını etkileyebilir. Depresif
semptomların başarılı tedavisi HPA aksını normalleştirebilir(138,139). Son dönemde
yapılan bir çalışmada yukarıdaki verilerden farklı olarak antidepresanların DEX/CRH
testinde kortizol sonucu üzerine etkili olmadığını göstermiştir(140).
Kronik olarak yükselmiş glukokortikoidler insülinin glukoz alımını arttırma
yeteneğini engeller, bu da vücutta yağ birikimini ve koroner arterlerde aterosklerotik
plak oluşumunu arttırır(141,142,143). HPA aks hiperaktivitesi obezite ve tokluk
hormonu olan leptinin yükselmiş düzeyleri ile doğrudan ilişkilidir(144). Bu da HPA
eksen disregülasyonunun yetersiz leptin sinyali üzerinden obezite ile ilişkili
olabileceğini düşündürmektedir. Sıçanlarda yapılan çalışmalar glukokortikoidlerin
leptin sinyalini azalttığını göstermiştir(145). Artmış kortizol salgılanmasının diğer bir
sonucu artmış viseral yağdır. Bu ilişkinin altında yatan mekanizma lipoprotein lipaz
aktivitesi gibi görünmektedir. Bu enzim, lipaz geninin kortizol-glukokortikoid reseptör
kompleksine bağlanması(146) üzerinden adipositlere yağ akımının ana düzenleyicisidir.
Diğer yağ depolarına göre viseral bölgede glukokortikoid reseptör yoğunluğu daha
yüksek olduğu için, buraya daha fazla kortizol bağlanır ve daha fazla trigliserid adipoz
dokuya geçer(147). Yükselmiş kortizol salgılanması, insülin direncine neden olan
glikojen sentaz etkisini de değiştirir(148).
18
Metabolik sendromla ilişkili antropometrik, metabolik ve hemodinamik
faktörlerin analizi, metabolik sendromla ilişkili faktörler ile disfonksiyonel HPA aksı
arasında anlamlı bir ilişki göstermiştir. Bipolar bozukluğu olanlarda belirgin olan
kortizol disregülasyonu; insülin direnci, abdominal obezite ve dislipidemi gibi
metabolik sendromun sık görülen özelliklerine katkıda bulunabilir(149).
2.9.3.4. Bipolar Bozuklukta İmmün İşlev ve Metabolik Sendrom
Son dönem çalışmalar bipolar bozukluğun inflamatuvar belirteçlerle ilişkili
olduğunu bulmuştur(150,151) fakat bu ilişki iyi ifade edilmemiştir. Bazı çalışmalar
depresyonun inflamatuvar süreçleri kuvvetlendirdiğini düşündürmektedir. En ikna edici
kanıt depresif semptomların psikoterapi ile düzelmesi ile inflamasyon büyüklüğünde de
bununla orantılı düşüş gösteren çalışmalardan gelmiştir(152). İnflamatuvar süreçler
depresyona katkıda bulunur. Enflamatuvar medyatörlere maruz kalmak depresif
semptomlara benzeyen bir dizi hastalık davranışı (insomni, anhedoni, ve anoreksi gibi)
üretir(153,154). Hastalık oluşumunu ilgilendiren deneylerin insanlarda yapılması zor
olduğu için, klinik kanıtlar hastaların tıbbi tedavi sonucu yüksek dozlarda inflamatuvar
sitokinlere maruz kaldığı durumlarla sınırlıdır (kanserde radyasyon ve sitokin tedavisi
gibi). Hastalar sıklıkla bu koşullarda depresyon semptomları oluşturur(155),
antidepresanların profilaktik uygulanması bu durumları önler(156).
Depresyon ve manisi olan bireylerde yükselen moleküllerden bazıları arasında
kardiyak morbidite ve mortaliteyi gösteren interlökin-6 ve C-reaktif protein
bulunur(157). Klinik olarak deprese hastalarda abdominal obezite, yükselmiş interlökin6 ve C-reaktif protein düzeyleri arasındaki ilişkinin artmış morbidite ve mortaliteyi
açıklayabileceği önerilmiştir(158). Fizyolojik yolaklar arasında genişlemiş adiposit
dokusunun interlökin-6 salgılaması, bunun da hepatik C-reaktif protein salınımını
indüklemesi(159,160) ve interlökin-6’nın akyuvarlarda leptine bağlı artışı sayılabilir
(161,162).
İnterlökin-6 kortikotropin salgılatıcı hormon üretiminin kuvvetli bir uyaranıdır, bu
mekanizma yükselmiş HPA aktivitesine ve plazma kortikotropin düzeylerinde artışa yol
açar, sonuçta kortizol düzeyleri artar(163). Adrenokortikotropik hormon ve kortizol
yükselmeleri değişik immünolojik yanıtları uyarabilir. Proinflamatuvar sitokinlerin
artan düzeylerine ek olarak, depresyon ve distres, hücresel ve humoral yanıtların
azalması da dahil olmak üzere diğer immünolojik mekanizmaları olumsuz
19
etkileyebilir(164).
Proinflamatuvar
sitokin
interferon-γ
depresyona
katkıda
bulunabilecek olası medyatör olarak son dönemde üzerinde çalışılmaktadır. İnterferon-γ,
indolamin 2,3 dioksijenaz indüksiyonuna neden olur, bu enzim triptofanı kinürenine
çevirir. İndolamin 2,3 dioksijenaz aktivasyonu serotoninin (5-HT) öncüsü olan triptofan
düzeylerinin azalmasına ve santral sinir sisteminde 5-HT sentezinin azalmasına yol
açar. 3-hidroksikinürenin ve kinolinik asid gibi kinürenin metabolitleri beyin üzerine
toksik etkilere sahiptir(165,166).
Sitokinlerdeki değişiklikler klinik bakımdan da anlamlıdır çünkü inflamasyon bir
dizi durumla ilişkilidir. Örneğin, interlökin-6, C-reaktif protein oluşumunu uyarır, bu da
miyokard infarktüsü riskinin bir belirtecidir(167). C-reaktif protein ve interlökin-6
düzeylerindeki yükselme, sağlıklı kadınlarda 4 yıllık takip döneminde BKİ, diabet için
aile hikayesi, sigara, egzersiz, alkol ve hormon replasman tedavisi için düzeltme
sonrasında diyabet gelişimini göstermiştir(168). İnflamasyon; osteoporoz, artrit,
Alzheimer hastalığı ve kanser gibi bir dizi diğer durumla da bağlantılıdır(169).
2.9.4.
MAJÖR
DEPRESİF
BOZUKLUK
VE
METABOLİK
SENDROM
Özellikle sakin yaşam süren pek çok majör depresif bozuklukta artmış metabolik
anormallikler ve santral obezite kanıtları vardır. Depresyonun gelecekteki tip 2 diyabet
için bir risk faktörü oluşturduğu ve diyabet komplikasyonlarının ortaya çıkışını
hızlandırdığı üç büyük randomize çalışma ile gösterilmiştir(170). Antidepresan
kullanmayan depresif kadınlarda, depresif olmayan kontrol grubundaki kadınlara oranla
artmış viseral yağ dokusu görülmüştür(171).
Majör depresif bozukluğu olan hastalarda C-reaktif protein, tümör nekroz faktörü,
interlökin-6 ve lökositoz gibi artmış proinflamatuar belirteçler vardır(172). Depresif
hastalardaki kalp krizinden sonraki 2 kat artmış mortalitenin ve viseral obezitenin
kısmen artmış proinflamatuar durum tarafından sorumlu olduğu öne sürülmüştür(173).
20
2.10. TEDAVİDE KULLANILAN İLAÇLARIN METABOLİK
OLAYLARA ETKİSİ
2.10.1. KİLO ALIMI
Kilo alımı metabolik sendromun en göze çarpan belirtisi olup, genellikle
hastalarda en çok endişeye sebep olan durumdur. Doktorlar önemli düzeyde kilo alımını
komplike tıbbi sorunlar için bir uyarı işareti olarak görmelidir. Diyabet veya metabolik
sendrom gelişmese bile, antipsikotik tedaviye eşlik eden önemli düzeydeki kilo alımı
hipertansiyon ve koroner arter hastalığı gibi eşlik eden durumlara katkıda bulunarak
hastanın sağlığını bozabilir(174). FDA başlangıç ağırlığından %7 daha fazla bir ağırlık
artışını kilo alımı olarak kabul etmektedir(175).
Bipolar bozuklukta lityum ana tedavidir. Lityumla ilişkili kilo alımı hastaların %60
kadarında görülür ve 2 yılda tipik olarak hastalarda 4,5-15,6 kg arasında kilo alımı görülür.
Bu kilo alımı iştah artışı, sıvı retansiyonu, değişen karbonhidrat ve yağ metabolizması veya
hipotiroidizme bağlıdır(176). Valproat kullanımı kilo alımı, insülin direnci, hiperlipidemi,
bozulmuş glukoz toleransı ve hiperinsülinemi ile ilişkilidir(177). Bu riskler karbamazepin
ile daha düşüktür bazen kilo alımından yakınan hastalara önerilir(178). Kilo alımı ve
metabolik sendrom riskleri lamotrijin ile diğer antikonvülzanlardan çok daha düşük
görülmektedir ve epilepside antikonvülzan kullanımı çalışmalarında valproat yerine
lamotrijin kullanılması metabolik sendrom riskini azaltıyor görünmüştür(179).
Trisiklik antidepresanlar(TCA) ve monoamin oksidaz(MAO) inhibitörleri seçici
serotonin gerialım inhibitörlerine (SSRI) ve mirtazapin hariç daha yeni antidepresanlara
göre daha fazla kilo aldırma eğilimindedir(180). Mirtazapin, kilo aldırma riski bakımından
TCA’lar ve MAO inhibitörleri arasında bir yere konulabilir(181). Paroksetinin diğer
SSRI’lara göre daha fazla kilo alımına yol açabildiği(182), bupropionun ise SSRI’lardan
daha az kilo alımına yol açtığı saptanmıştır(183).
Atipik antipsikotikler sıklıkla geleneksel antipsikotiklerden daha fazla kilo alımına
sebep olabilirler. Kronik şizofreni hastalarının katıldığı 10 hafta süren, paralel çift kör
randomize çalışmada atipik ilaçlardan klozapin ve geleneksel ilaçlardan haloperidolün kilo
alımı üzerine etkileri test edilmiştir. Klozapin reçete edilen 19 hasta ve haloperidol reçete
edilen 20 hasta haftalık olarak tartılmış, cinsiyet ve boya göre ideal kiloları hesaplanmıştır.
10 haftanın sonunda klozapin grubu başlantıçtaki ölçümlerine göre % 7 kilo alırken,
21
haloperidol grubu başlangıçtaki ölçümlerine göre % 1 kilo almıştır(184). İlaca bağlı kilo
alımının miktarı atipik antipsikotikler arasında farklılık gösterir. Kilo alımı klozapin ve
olanzapinle çok yüksek; ketiyapin, zotepin, klorpromazin ve tioridazinle yüksek;
risperidon ve sertindolle orta; ziprasidon, amisülpirid, aripiprazol, haloperidol, flufenazin,
pimozid ve molindonle düşük düzeylerde bulunmuştur(185). Bazı çalışmalarda ilaç dozu
ile kilo artışı arasında bir ilişki olmadığı gösterilmiştir(186,187).
Antipsikotik tedavinin bu risk faktörleri üzerine olan etkisi ve hassas bir hasta grubunun genel sağlık durumunun gerekleri konusunda giderek artan endişeler, sağlıklarını uzun
vadede iyileştirmek için hastaların dikkatle takip edilmesi konusuna ilginin artmasına yol
açmıştır. Bu konu, kısa süre önce yapılan Amerikan Diyabet Birliği (ADA) / Amerikan
Psikiyatri Birliği (APA) uzlaşı konferansında tartışılmıştır. Yayınlanan bildiride
antipsikotik kullanan hastaların takibi konusunda tavsiyeler bulunmaktadır. Antipsikotik
tedavinin başlangıcı veya değiştirilmesinden sonra vücut ağırlığının 4., 8. ve 12. haftalarda
ve rutin vizitlerde 3 ayda bir ölçülmesi önerilmektedir. AKŞ ve lipid değerlendirmelerinin
tedavi başlangıcından en az 3 ay sonrasında yapılması, glukoz için her yıl, lipidler için beş
yılda bir yapılması önerilmektedir. Aşağıdaki Tablo 2’de takip yönergesi özetlenmiştir(60).
Tablo 2. Antipsikotik kullanan hastalarda metabolik parametrelerin takibi
Başlangıç
1. ay
2. ay
3. ay
3 ayda bir
Yıllık
Kilo
X
X
X
X
X
X
Bel Çevresi
X
KB
X
X
X
AKŞ
X
X
X
Lipid
X
X
5 Yıllık
X
X
2.10.2. HİPERGLİSEMİ VE DİYABET
Atipik antipsikotiklerin kullanımı nedeniyle gelişen kilo artışı ilaçların insülin
üretimi ve salınımını engellemesi, insülinin hücrelerdeki etkinliğini azaltması yoluyla
glikoz metabolizmasının bozulmasına neden olabilir(188). Kilo artışı ile periferik insülin
direncine neden olan antipsikotiklerin benzer olması bu ilişkiyi doğrular niteliktedir(189).
Atipik
antpsikotik
tedavisi
sırasında
DM
ve
hiperglisemi
olgu
sunumları
değerlendirildiğinde en sık klozapinle (190,191) ardından olanzapinle ortaya çıktığı
22
görülmektedir(192,193,194). Literatürde ketiyapin (195,196)
ve risperidon (197)
tedavisiyle DM ve hiperglisemi daha az sıklıkla bildirilmiştir.
2.10.3. HİPERLİPİDEMİ
Yeni kuşak antipsikotikler hiperlipidemi yapma eğilimlerine göre sıralandığında
klozapin ve olanzapin ile yüksek;
ketiyapin ve risperidon ile orta; ziprasidon ve
aripiprazol ile düşük şeklinde sıralanmıştır(198). Tipik antipsikotik alan hastalarla
karşılaştırıldığında klozapin ile tedavi edilen hastalarda daha yüksek serum trigliserid
düzeyleri saptanmıştır (199,200). Atmaca ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada ise
ketiyapin, olanzapin ve haloperidol karşılaştırılmış; olanzapin kullanan grupta haloperidol
ve ketiyapin kullanan gruba göre trigliserid düzeylerinde daha büyük bir artış
saptanmıştır(201).
Yüksek
potensli
tipik
antipsikotikler(butirifenonlar)
ile
lipid
düzensizliği olmazken, düşük potensli antipsikotikler (fenotiazinler) hiperlipidemi,
özellikle hipertrigliseridemi ile ilişkilidir(202).
2.11.METABOLİK SENDROMUN TEDAVİSİ
Metabolik sendromlu hastalardaki en büyük risk serebrovasküler ve koroner kalp
hastalıkları içeren vasküler kaynaklı hastalıklardır. Metabolik sendromun kesin etiyolojisi
olmadığı için tek bir tedavisi yoktur. Bu yüzden metabolik sendrom yönetiminde birincil
amaç bu olayların riskini azaltmaktır. Günümüzde sendromun tedavisi, sendromun
bileşenlerini tedavi etmeye yöneliktir. Metabolik sendromun pek çok belirtisi olduğundan
tedavisinin de çok yönlü olması sürpriz değildir. Hastanın sahip olabileceği tüm koroner
arter hastalığı risk faktörlerinin (hipertansiyon, diyabet, dislipidemi, obezite ve sigara
bağımlılığı) tedavisi terapinin köşe taşıdır. Aşağıdaki Tablo 3’de metabolik sendromun
komponentlerinin tedavisi özetlenmiştir.
23
Tablo 3. Metabolik Sendrom Tedavisi
Metabolik Bozukluk
Diyet ya da Fiziksel Egzersiz
İlaç
Tedavi
hedefleri
Abdominal Obezite
Kilo kaybı için diyet
Fiziksel egzersiz
Sibutramin
Orlistat
Bel Çevresini
Erkek<102
Kadın<88
Hipertrigliseridemi
Düşük glisemik indeksli gıda
Total karbonhidrat alımının
azaltılması
Omega 3 yağ asidinden zengin
beslenme
Alkol sınırlaması
Fibrat
Nikotinik asit
Statinler
TG<150
Sigara bıraktırılması
Fibrat
Nikotinik asit
Statinler
HDL
Erkek>40
Kadın>50
ACE inh
Anjiyotensin
reseptör blokerleri
KB < 130/80
Metformin
AKŞ<110
Düşük HDL
Kilo kaybı için diyet
Fiziksel egzersiz
HT
Yağ ve sodyum alımını azalt
Alkol sınırlaması
Total karbonhidrat alımını
azaltmak
Hiperglisemi
Kilo kaybı için diyet
Fiziksel egzersiz
2.11.1. GLUKOZ DÜZENLENME BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ
Glukoz kontrolü diyabetin mikrovasküler (retinopati, nöropati ve nefropati) ve
makrovasküler komplikasyonlarını (kardiyovasküler) azaltabilir(203). Diyabetli pek çok
hastada glukoz kontrolünün temel hedefi glikolize hemoglobin Alc seviyesinin 7
mg/dL'den az olmasıdır. Diğer ikincil hedefler açlık plazma glukozunun 90-130 mg/dL ve
yemek sonrası 1 ve 2 saatlik glukozun 180 mg/dL'den az olması hedeflenir. Hemoglobin
Alc seviyeleri genellikle 3-4 ayda bir izlenir(204).
Diyet, düzenli egzersiz ve kilo vermeyi içeren yaşam şekli değişiklikleri diyabette en
önemli yaklaşımlardan biridir. Tedavi planına aktif katılımı sağlayabilmek için diyabetik
hastalar kendi durumları ile ilgili eğitilmelidir. Yaşam şekli değişiklikleri etkili
olmadığında, buna ilave olarak farmakolojik tedavide tip 2 diyabet hastaları için
düşünülebilir. Özellikle metformin insülin direncini ve insülin düzeyini azaltmakta, lipid
profili üzerine olumlu etki yapmaktadır. Bunun yanı sıra sulfonilüreler ve
tiyazolidinediyonlar da (proglitazon, rosiglitazon) bir seçenektir(205).
24
Diyabet komplikasyonlarını izlemek ve koruyucu bakım hizmeti sunmak bu
hastalarda önemlidir. Hastalar yıllık olarak nefropati (idrar mikroalbumini), retinopati
(dilate oftalmoskopik muayene) ve periferik nöropati (monoflaman testi) açısından takip
edilmelidir. Tüm diyabetik hastalar pnömokok aşısı ve yıllık influenza aşısı olmalıdır.
Diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin tedavisi de gereklidir. Diyabetikler için hedeflenen
LDL kolesterol düzeyi 100 mg/dL'nin altıdır. Başlangıç LDL düzeyi 100 mg/dL'nin altında
olsa bile yapılan iki çalışma başlangıç LDL düzeyinden bağımsız olarak statin
kullanımının kardiyovasküler olayları azalttığını göstermiştir(205). Metabolik sendrom ve
glukoz tolerans bozukluğu olup diyabet ölçütlerini karşılamayan hastalar öncelikle yaşam
şekli değişikliğine; özellikle kilo verme ve egzersizi artırmaya odaklanmalıdırlar. Bunun
tip 2 diyabet gelişimini azalttığı ve metabolik sendromda gerilemeye yol açtığı
görülmüştür(206).
2.11.2. HİPERTANSİYON TEDAVİSİ
Hipertansiyonu tedavi etmek kardiyovasküler olayları ve inme riskini azaltır. Yaşam
tarzı değişiklikleri tedavinin ana bileşenidir ve hipertansiyonun kontrolünde orta düzeyde
etkiye sahiptir. Kilo vermek, sodyum alımını düşük tutmak (<2 gr/gün), egzersiz yapmak
ve alkol tüketimini azaltmanın kan basıncında ılımlı azalmalara yol açtığı gösterilmiştir.
Ek olarak sebze, meyve ağırlıklı beslenme ve yağ tüketimini azaltmanın hipertansiyonu
olan hastalarda faydalı olduğu gösterilmiştir(207).
Hipertansiyonu olan pek çok hasta kan basıncını düşürmek için yaşam tarzı
değişikliği dışında ilaç kullanması da gerekebilir. Birinci basamak ajanlar genellikle tiazid
tipi diüretikler, beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve anjiyotensin dönüştürücü
enzim inhibitörleridir. Yüksek Kan Basıncı Önleme, Saptama, Değerlendirme ve Tedavisi
Birleşik Ulusal Komitesi Kılavuzu(JNC), sistolik basınç > 160 mmHg veya diastolik
basınç > 100 mmHg olan evre 2 hipertansiyon hastalarında biri tiyazid tipi diüretik olmak
üzere iki ilacın kombine edilmesini önermektedir(38). ABD’de yayınlanan 7. Ulusal
Komite (JNC VII) raporuna göre hipertansiyon sınıflama ve tedavisi Tablo 4’de
görülmektedir(207).
25
Tablo 4. Erişkinlerde hipertansiyon sınıflaması ve tedavisi
Kan basıncı
sınıflaması
Normal
Prehipertansiyon
Sistolik
(mmHg)
Diastolik
(mmHg)
Sağlıklı Yaşam
önerileri
Başlangıç tedavisi
<120
ve <80
Gerekli
İlaç tedavisi endike değil
120-159
veya 80-90
Mutlaka gerekli
İlaç tedavisi endike değil
Hipertansiyon
Evre 1
Evre 2
140-159
>160
veya 90-99
veya >100
Mutlaka gerekli
En başta tiyazid grubu
diüretikler kullanılır. ACE
inhibitörleri, anjiotensin
reseptör blokerleri, βblokerler ve kalsiyum
kanal blokerleri de
kullanılabilir.
Mutlaka gerekli
İkili kombinasyon tedavisi
önerilir. Genellikle tiyazid
grubu diüretikler
yukarıdaki ilaçlardan biri
ile birlikte kullanılır.
2+
Birinci seçenek ilaçlar ABCD: ACE inhibitörleri, beta-blokerler, Ca kanal blokerleri, diüretikler
2.11.3. DİSLİPİDEMİ TEDAVİSİ
Burada da yaşam tarzı değişiklikleri ana unsurdur. Düzenli egzersiz gibi, yağdan
fakir, liften zengin diyet tüm hastalar için önerilir. Sigaranın bırakılması HDL seviyelerini
artırır ve bağımsız olarak genel koroner arter hastalık riskini azaltır. Diyet tedavisi tek
başına LDL seviyelerini %20-30 azaltır. Pek çok hasta tedavi amaçlarına ulaşmak için
farmakolojik ajanlara ihtiyaç duyar. Tedavide birinci hedef LDL kolesterolü düşürmektir.
Koroner arter hastalığı için yüksek risk taşıyanlarda LDL seviyesinin 70 mg/dL'nin altında
olmasından yarar görseler de, genel olarak LDL hedefi 100 mg/dL'dir(33).
Birincil ve ikincil korumada hiperlipidemili hastalarda kardiyovasküler mortaliteyi
azalttığından LDL kolesterolü düşürmek için birinci sıra ilaç olarak 3 hidroksi-3metil
glutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz inhibitörleri veya statinler kullanılır. Bu ajanlar
standard dozlarda LDL'yi %25-35 düşürür. Bu ajanların trigiseridleri düşürme ve HDL'yi
artırmada daha ılımlı etkileri vardır, ayrıca atorvastatin ve rosuvastatinin daha fazla
trigliserid düşürücü etkisi vardır. Statinlerin en önemli yan etkileri hepatotoksisite ve
rabdomiyolizi içeren miyopatidir(208).
Niasin LDL'yi ve trigliseridleri azaltır, HDL'yi artırır. Özellikle paroksismal yüz
kızarmasına sebep olduğu için statinlerden sonra 2. seçenektir. Niasinin serum glukoz
26
seviyelerini artırabilmesi nedeniyle problem yaratabilir. Kolestiramin gibi safra asidi
reçineleri statinlerle kombine kullanıldığında etkilidir, fakat hasta uyumu zayıftır ve ilacın
zamanlaması yanlış yapılırsa diğer ilaçların absorsiyonunu bozabilir. Son olarak Ezetimib,
statin ve/veya niasini tolere edemeyen hastalarda LDL'yi düşürmek için monoterapi olarak
kullanılabilir. Ezetimib daha sık olarak, LDL hedeflerine ulaşmada statinler yeterli
olmadığında statinlerle kombine kullanılmaktadır(208).
Pek çok hasta statin veya niasin tedavisi ile LDL hedeflerine ulaşır, fakat HDL ve
trigliseridler gibi metabolik sendromun iki önemli bileşenindeki anormallikler devam eder.
Tedavi seçenekleri düzenli egzersize ek olarak, statin dozunu artırmak veya niasin ve fibrat
gibi trigliserid ve HDL'yi hedef alan ikinci bir ajan eklenmesini içerir. Fibrat ve statinlerin
kombinasyonu miyopati riskini artırır. Fenofibrat, gemfibrozile göre statinlerle daha az ilaç
etkileşimine sahiptir ve kombinasyonda kullanıldığında daha az miyopati riski var gibi
görünmektedir. Niasin ve statinlerin kombine kullanımı miyopati ve hepatotoksisite riskini
artırdığı saptanmıştır(209).
2.11.4. OBEZİTE TEDAVİSİ
Metabolik sendromu olanlarda NCEP-ATP III kılavuzları diyet önermektedir. Bu
diyet, kolesterol ve basit şekerlerden fakir; meyve, sebze ve tahıllardan zengindir. Hastalar
bireysel diyet danışmanlığı için diyetisyene yönlendirilmelidir. Akdeniz diyeti miyokard
infarktüsü sonrası kardiyak mortalité ve kardiyak olayları azaltır. Bu özel diyet daha düşük
kan basıncı, daha düşük homosistein seviyeleri, azalmış tromboz riski, düzelmiş insülin
direnci ve gelişmiş endotelyal işlevle ilişkilidir(210). Metabolik sendromlu hastalardaki
düşük yağlı diyetle karşılaştırıldığında, Akdeniz diyetinin inflamasyonu, insülin direncini,
endotel işlevini ve kilo değerlerini düzelttiği de görülmüştür(211). Son zamanlarda kilo
vermek için proteinden zengin, karbonhidrattan fakir diyet üzerine bir ilgi vardır. Bu
diyetlerle kilo kaybı sağlansa da, uzun dönem devamlılığı hakkında bilgi eksikliği vardır.
Daha yüksek oranda yağ içeren ve meyve, sebze, tahıl kullanımının az olduğu bazı diyetler
koroner arter hastalığı riskini olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden bu diyetler metabolik
sendromun tedavisinde spesifik olarak önerilmez(212).
Diyet ve egzersizden biriyle kilo hedefine ulaşmakta başarısız olan hastalara
farmakolojik tedavi önerilebilir. Seçenekler sibutramin, orlistat, fentermin, dietilpropion,
fluoksetin ve bupropionu içerir. Seçim ilaçların yan etki profiline ve hasta özelliklerine
27
bağlıdır. Bu ilaçlarla sağlanan kilo kaybı orta düzeydedir (yılda 5 kilodan az) ve tedavi
kesildiğinde sıklıkla kilo geri alınır. Bu ilaçlar her ne kadar metabolik sendromlu
hastalarda spesifik olarak incelenmese de diğer hasta gruplarında benzer oranda kilo
vermenin lipid profilinde ve kan basımcı kontrolünde düzelmeye ve bozulmuş glukoz
toleransı olan obez hastalarda diyabete ilerleyişte azalmaya yol açtığı görülmüştür(213).
Kilo azaltıcı cerrahi obezite tedavisinde faydalı olabilmekle birlikte önemli yan
etkileri de olabilmektedir. Son kılavuzlar yeterli yaşam tarzı değişikliği programında
başarısız olan BKI 40 kg/m2 ve üzeri hastalarda veya obezite ilişkili ek hastalığı
(hipertansiyon, diyabet, bozulmuş glukoz toleransı, hiperlipidemi, obstrüktif uyku apnesi)
olanlarda düşünülmesini önermektedir(213). Cerrahi kilo kaybı metabolik sendromlu obez
hastalarda dramatik gelişmelere yol açabilir. Bir çalışmada metabolik sendromu olan ve kilo verdirici cerrahi uygulanan 337 hastada 1 yıl sonra metabolik sendrom tedavi oranı %96
ve ortalama kilo kaybı 38 kilo olarak saptanmıştır(214).
Genelde metabolik sendromlu obez ve aşırı kilolu hastalarda 6-12 ayda %7-10 arası
kilo kaybı hedeflenir. Haftada yarım kilo vermek için günde 500 kalori eksiği
sağlanmalıdır. Bu amaca ulaşmak için diyet olmayan sodalardan, şekerlemelerden, fast
food'dan kaçının, porsiyonları küçültün gibi bazı basit öneriler verilebilir. Diyetisyen ile
birlikte çalışıp hasta ve ailesi ile spesifik diyet planı geliştirmek çok yararlıdır(212).
2.11.5. DİĞER RİSK FAKTÖRLERİNİN TEDAVİSİ
Metabolik sendromlu tüm hastalara kardiyovasküler ilişkili mortaliteyi dramatik
olarak azaltan sigarayı bırakmaları tavsiye edilmelidir. Sigara içmek insülin direncini
arttırır. Yoğun sigarayı bıraktırma programları en etkilisidir, fakat nikotin replasmanı ve
uzun salınımlı bupropionda etkili tedavilerdir(215).
Protrombotik durumun önlenmesi için fibrinojeni ve PAI-1(Plazminojen aktivatör
inhibitörü) hedef alan bir tedavi seçeneği henüz yoksa da, antiplatelet tedavi olarak aspirin
oldukça etkili görülmektedir. Aspirin, koroner olayların birincil ve ikincil korumasında
etkilidir ve metabolik sendromda birincil korumada ümit vaat eden bir ajandır(215).
28
2.12. BİPOLAR
ÇALIŞANLARININ
BOZUKLUKTA
METABOLİK
RUH
SAĞLIĞI
SENDROM
FARKINDALIĞI
Psikiyatrisler de metabolik sendromla ilgilenmektedir çünkü pek çok psikiyatrik
bozukluk ile metabolik sendrom veya risk faktörleri arasında ilişki bulunmaktadır.
Metabolik sendrom görece olarak yeni bir konsept olsa da klinik pratikte metabolik
olayları tanımlamak ve metabolik olaylar hakkındaki bilgi düzeyleri arasında farklılıklar
bulunmaktadır. Bu nedenle Avrupalı psikiyatristlerin metabolik olaylar hakkındaki bilgisi
ve bipolar tedavisindeki yerini inceleyen bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada
psikiyatrislerin metabolik sendrom tanısı konusundaki genel deneyimlerini ve bipolar
hastalıktaki metabolik olayların önemini ve prevalansını, metabolik olaylardaki
anormallikleri monitorize etmeyi ve spesifik ilaçlarla ilişkili metabolik yan etkileri bilip
bilmedikleri incelenmiştir(10).
Bauer ve arkadaşlarının çalışmasında psikiyatristlerin %72’ sine göre metabolik
sendrom, hastanın sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bu nedenle kesinlikle
monitorize edilmeli ve tedavi edilmelidir. Katılımcıların %56 sı metabolik sendrom tanısı
koyabilmektedir. Genel olarak az sayıdaki katılımcı metabolik sendromun ICD kodunu
bilmektedir. Hemen hemen tüm ülkelerde metabolik sendrom tanısı yükselmiş açlık kan
şekeri (%74) ve yükselmiş trigliserid seviyesi (%74) ile konulmaktadır. Ancak NCEP in 5
kriterine göre tanı koyanların oranı fransada %19 İngilterede %31 oranındadır(10).
Aynı çalışmada; katılımcıların çoğu bipolar hastalarda farmakolojik tedaviye
başlamadan önce hastanın ve ailesinin diyabet (%74), hipertansiyon ve kardiyovasküler
hastalık (%72) öyküsünü dikkate almıştır. Ayrıca çoğu katılımcı temel kan basıncı değeri
(%81), BMI (%67), açlık ve tokluk kan şekeri değerlerine (%62) bakmıştır. Ancak yarıdan
az sayıdaki katılımcı, hastanın ve ailesinin dislipidemi (%49) ve lipid profili değerlerini
dikkate alırken daha az sayıdaki katılımcı bel çevresi (%11) C-reaktif protein(%13) ve
HbA1C (%12) değerlerini ölçtüğünü söylemiştir(10).
Bipolar hastalarda uygulanan farmakolojik tedavi sırasında en sık takip edilen
değerler kilo veya BMI (%77), kan basıncı (%74), açlık ve tokluk kan şekeri değeri (%60),
ve lipid profili (%48), bel çevresi (%10), HbA1C (%9) ve C reaktif proteindir (%7).
Metabolik sendrom gelişen hastalarda psikiyatristlerin çoğu diyet ve fiziksel egzersiz
29
önerme(%89), değişik sınıftan ilaç seçimi (%73), başka bir uzmana ya da birinci basamağa
gönderme (%65) yollarını tercih etmektedir. Ancak sadece %8 i metabolik sorunların
artması nedeni ile ilacı kesmektedir. Katılımcıların %53 kadarı bazen ilaç kesmeyi ya da
ara vermeyi tercih ederken, geri kalan %39 u hiçbir zaman ilaçları kesmeyi düşünmediğini
söylemektedir. Alman (%45) ve Fransız psikiyatristler (%44) diğer ülkelerin
psikiyatristlerine göre daha az oranda ilaç kesmeyi düşünmektedir. Hatta Fransız
psikiyatristlerin %17’ si, İngilizlerin %6’ sı, Almanların %8’ i hiçbir zaman tedavi
değişikliği yoluna gitmeyi düşünmediklerini söylemiştir. Tedaviyi sonlandırma ya da
değiştirme
metabolik
sendrom
tanısı
koyan
kişilerde
daha
yüksek
oranda
görülmektedir(10).
Bipolar hastalarda ilaçla ilişkili olarak psikiyatristlerin en sık dikkat ettikleri yan etki
sorulduğunda sırasıyla kilo alımı (%51), kognitif bozukluklar (%44), hareket bozuklukları
(%37) ve glukoz intoleransı/diabet(%40)
olarak belirtmişlerdir. Benzer şekilde
psikiyatristlere hastalarının ilaç kullanımı ile ilgili en çok hangi yan etkiden şikayet
ettikleri sorulduğunda hastalarının en sık kilo alımı (%77), sedasyon (%57), kognitif
bozukluk (%48) ve hareket bozuklukları (%44) ile ilgilendiklerini söylemektedir.
Katılımcıların yarısından fazlasına göre 6 ilaç kilo alımı ile ilişkili olarak
düşünülmüştür(haloperidol, olanzapin, ketiapin, risperidon, lityum ve valproat). Bunlardan
olanzapin
metabolik
sendromla
en
sık
birliktelik
gösteren
ilaç
olmuştur.
Katılımcıların %94’ ü olanzapinin kilo alımına yol açtığını, %60’ ı kolesterol/lipid profilini
değiştirdiğini, %76’ sı ise metabolik sendromu arttırdığını ifade etmektedir. Risperidon
(%42) ve ketiyapin (% 36) olanzapinden daha az oranda metabolik sendromla ilişkili
bulunmuştur. Kilo alımı ile en az ilişkili olarak sırası ile bupropiyon lamotrigin ve
ziprasidon gelmektedir(10).
30
3. YÖNTEM VE GEREÇLER
Çalışmaya İstanbul da bulunan Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi, Bakanlık
eğitim ve araştırma hastanesiyle, Üniversite Hastanelerinin Psikiyatri servislerinde
görev yapan asistan, uzman psikiyatrist, hemşire ve sağlık memurlarından oluşan 246
kişi alınmıştır. Bu çalışma ile ruh sağlığı hastanelerinde görev yapan ruh sağlığı
çalışanlarının, genel hastanelerde görev yapanlara göre metabolik sendromu tanıma ve
yardım alma konusunda farkları olup olmadığını araştırmak ve eğer varsa aradaki farkı
ortaya çıkaran etmenlerin saptanması amaçlanmıştır.
Çalışmaya alınma koşullarına uygun olan ve gönüllü olarak katılmak isteyenlere
yüz yüze görüşme yapılarak MS farkındalığını ölçmek için 23 sorudan oluşan bir
değerlendirme
formu
uygulandı.
Formun
oluşturulmasında
MS
değerlendiren uluslararası bir çalışmadaki ölçekten faydalanılmış,
farkındalığını
ayrıca uzman
psikiyatrist ve endokrinologlardan görüş alınmıştır.
Formda katılımcıların sosyodemografik verileri, metabolik sendrom tanısı koyma
ve hastaları bilgilendirme, metabolik sendromu oluşturan ölçütlerden haberdar olma
düzeyleri, hastalarda gelişebilecek metabolik problemlerle başetme yolları ve ilaçların
metabolik problem yapma düzeyleri hakkındaki bilgileri sorgulanmıştır.
İçerme Ölçütleri
• Bipolar bozukluğu olan hastaların tedavisinde en az iki yıl deneyimi olan asistan
ve uzman psikiyatristler ile en az iki yıl kapalı psikiyatri servisinde deneyimi olan
hemşire ve sağlık memurları
• Geçmiş ay içinde en az on adet bipolar bozukluğu olan hasta takibi yapmak
• Çalıştığı zamanın en az yarısını hasta takibine ayırdığını ifade etmek
Dışlama Ölçütleri
• Bilgilendirme sonrası çalışmaya katılmayı kabul etmemek
• Bipolar bozukluğu olan hastaların tedavisinde iki yılın altında deneyimi olan
asistan ve uzman psikiyatristler ile hemşire ve sağlık memurları
31
İstatistiksel analiz
Bu çalışmada istatistiksel analizler SPSS for windows 15.0 paket programı ile
yapılmıştır.
Verilerin
değerlendirilmesinde
tanımlayıcı
istatistiksel
metotların
(ortalama,standart sapma, sıklık dağılımları) yanı sıra nitel verilerin karşılaştırmalarında
ki-kare testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
32
4. BULGULAR
A. Sosyodemografik özellikler ve çalıştıkları yerlere göre görev özellikleri
Araştırmaya katılan tüm kişlerin (doktor, hemşire, yardımcı sağlık personeli)
çalıştıkları yerlere göre dağılımına bakıldığında tüm işyerlerinde (ruh sağlığı, üniversite ,
genel hastaneler) çoğunluğun kadın (%60,9) olduğu, görece olarak asistan doktorların daha
fazla (%45,9) olduğu saptandı. Çalışma sürelerine bakıldığında 2-5 yıl arasında
çalışanların her üç çalışma yerinde en fazla (%61,7) olduğu, 16-20 yıl üzeri çalışanların
ruh sağlığı hastanesinde diğer yerlere kıyasla anlamlı olarak(p=0,022) daha fazla olduğu
saptandı. Görülen hasta sayısı çalışma ortamlarına göre karşılaştırıldığında ruh sağlığı
hastanesinde anlamlı olarak (p=0,0001) daha fazlaydı(Tablo 5). Katılan ruh sağlığı
hastanesindekilerin yaş ortalaması 34,9±8,9, üniversite hastanesinde 35,1±10,3, genel
hastanede 31,9±4,7 bulundu(Tablo 6).
Tablo 5. Çalıştıkları yerlere göre cinsiyet ve görev özelliklerinin karşılaştırılması
ruh sağlığı
Cinsiyet
Göreviniz
Çalışma
Süresi
Görülen
hasta sayısı
üniversite
genel hastane
kadın
90
60,80%
34
61,80%
26
60,50%
χ²:0,02
erkek
58
39,20%
21
38,20%
17
39,50%
p=0,989
asistan
58
39,20%
28
50,90%
27
62,80%
uzman
44
29,70%
13
23,60%
7
16,30%
χ²:8,29
hemşire/sağlık
memuru
46
31,10%
14
25,50%
9
20,90%
p=0,082
2-5yıl arası
87
58,80%
33
60,00%
32
74,40%
6-10 yıl
18
12,20%
3
5,50%
3
7,00%
11-15 yıl
11
7,40%
2
3,60%
5
11,60%
16-20 yıl
17
11,50%
4
7,30%
2
4,70%
χ²:17,88
20 yıl ve üzeri
15
10,10%
13
23,60%
1
2,30%
p=0,022
10
55
37,20%
44
80,00%
22
51,20%
11-30
63
42,60%
10
18,20%
19
44,20%
31-60
18
12,20%
1
1,80%
1
2,30%
61-100
10
6,80%
0
0,00%
0
0,00%
χ²:37,2
100 ve üzeri
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,0001
33
Tablo 6. Katılımcıların görev yerlerine göre yaş ortalaması
Yaş
N
Mean
SS
ruh sağlığı
148
34,99
8,429
üniversite
55
35,13
10,31
genel hastane
43
31,98
4,763
Tüm grup
246
34,5
8,444
B) Hasta bakım oranı, bir haftada yazılan reçete sayısı ve bakım verilen yaş
grubunun özellikleri:
Tüm hastaneler arasında çalışma süreleri göz önüne alındığında hasta
bakımına %50-84 arasında zaman ayıranların oranı (%60,9) daha fazlaydı. Takip edilen
hastalar sıklıkla 19-64 yaş aralığındaydı.(%85,3) Bu değişkenleri hastane grupları arasında
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmedi.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında yazılan reçete dağılımları
arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,0001). Ruh sağlığı hastanesinde
101-200 reçete oranı 25 (%16,9), Üniversite hastanesinde 2 (%3,6) iken bu oran genel
hastanede 14 (%32,6) bulundu(Tablo 7).
Tablo7. Hasta bakımı, reçete sayıları ve hasta yaş dağılımının karşılaştırılması
ruh sağlığı
üniversite
genel hastane
%50-84
Çalıştığınız sürenin ne
kadarında doğrudan %85-94
hasta bakımıyla
%95-99
ilgileniyorsunuz?
100%
85
57,40%
36
65,50%
29
67,40%
30
20,30%
10
18,20%
3
7,00%
18
12,20%
3
5,50%
4
9,30%
χ²:7,1
15
10,10%
6
10,90%
7
16,30%
p=0,312
0-25
Ortalama olarak bir
haftada yazdığınız
26-100
toplam reçete sayısı ne
kadardır?
101-200
39
26,40%
13
23,60%
10
23,30%
65
43,90%
39
70,90%
17
39,50%
25
16,90%
2
3,60%
14
32,60%
χ²:25,76
19
12,80%
1
1,80%
2
4,70%
p=0,0001
2
Takip ettiğiniz / bakım 18 ve altı
verdiğiniz hasta
127
popülasyonunun yaş 19-64 yaş
dağılımı hangi
bütün yaşlar 19
aralıktadır?
1,40%
0
0,00%
0
0,00%
85,80%
47
85,50%
36
83,70%
χ²:1,65
12,80%
8
14,50%
7
16,30%
p=0,799
200 ve üzeri
C) Ruh sağlığı çalışanlarının metabolik sendrom hakkındaki görüşleri
Ruh sağlığı çalışanlarının %93,7’ i metabolik sendromun ciddi sağlık sorunlarına yol
açtığını
söyledi.
Çalışanların
%63,8’i
hastalarına
metabolik
sendrom
tanısı
34
koyduğunu, %66,6’ı ise hastalarını bu durum hakkında bilgilendirdiğini ifade etti.
Katılımcıların %19,9’u metabolik sendromun ICD kodundan haberdar olduğunu söyledi.
Yukarıda ki değişkenlerin hastane grupları arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark görülmedi(Tablo 8).
Tablo 8. Ruh sağlığı çalışanlarının metabolik sendrom görüşlerine göre
karşılaştırılması
ruh sağlığı
Aşağıdakilerden hangisi
sizin MS ilişkin
görüşünüzü en iyi
tanımlar ?
üniversite genel hastane
MS sağlık sorunlarına
137 92,60% 55 100%
yol açar
39
90,70%
MS tanısına uzağım
7
4,70%
0
0%
4
9,30%
M daha çok teorik bir
kavram klinik
pratikte bir önemi yok
4
2,70%
0
0%
0
0,00% p=0,105
evet
87
58,80% 40 72,7%
30
69,80% χ²:4,17
hayır
61
41,20% 15 27,3%
13
30,20% p=0,124
evet
Hiçbir hastanızı (MS
tanısı konmuş olsun ya da
hayır
olmasın) MS konusunda
bilgilendirdiniz mi?
hatırlamıyorum
92
62,20% 42 76,4%
32
74,40%
49
33,10%
8
14,5%
10
23,30% χ²:9,25
7
4,70%
5
9,1%
1
2,30% p=0,055
evet
MS,ICD de bir tanı
hayır
kategorisi olarak yer alır.
emin değilim
26
17,60% 16 29,1%
7
16,30%
28
18,90%
14,5%
3
7,00%
94
63,50% 31 56,4%
33
76,70% p=0,104
Hiçbir hastanıza MS
tanısı koydunuz mu?
8
χ²:7,67
χ²:7,68
D) Ruh sağlığı çalışanlarının metabolik sendrom tanı ölçütleri hakkındaki
görüşleri
Tüm hastane gruplar arasındaki dağılım incelendiğinde metabolik sendrom tanısı en
sık %85,3 ile glukoz düzeyine bakılarak konulduğu görüldü. Bunu sırasıyla bel çevresi
(%78,4), abdominal obezite (%74,3), hipertansiyon (%73,5), trigliserid (%69,9), HDL
(%55,6), sigara (%13), Trombosit (%6,5), Protrombotik durum (%6,5), PCOS (%6,5),
Kreatinin (%4,5) takip etti. Katılımcıların %8,9’ u metabolik sendrom kriterlerinden
haberdar olmadıklarını söyledi.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında MS kriteri olarak glukoz
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,007). Ruh sağlığı
hastanesinde glukoz bilinme oranı 118 (%79,7), Üniversite hastanesinde 53 (%96,4) iken
bu oran genel hastanede 39 (%90,7) bulundu.
35
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında MS kriteri olarak obezite
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,004). Ruh sağlığı
hastanesinde obezite bilinme oranı 99 (%66,9), Üniversite hastanesinde 48 (%87,3) iken
bu oran genel hastanede 36 (%83,7) bulundu.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında MS kriteri olarak bel çevresi
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,008). Ruh sağlığı
hastanesinde bel çevresi bilinme oranı 107 (%72,3), Üniversite hastanesinde 46 (%83,6)
iken bu oran genel hastanede 40 (%93) bulundu.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında MS kriteri olarak HT
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,005). Ruh sağlığı
hastanesinde HT bilinme oranı 98 (%66,2), Üniversite hastanesinde 46 (%83,6) iken bu
oran genel hastanede 37 (%86) bulundu(Tablo 9).
Tablo 9. Hastanelerin MS tanı öçütleri hakkındaki bilgilerinin karşılaştırılması
ruh sağlığı
Glukoz
Obezite
Bel Çevresi
HDL
HT
Trigliserid
Protrombotik
Kreatinin
PCOS
Tani_Sigara
üniversite
genel hastane
yok
30
20,30%
2
3,60%
4
9,30%
χ²:10,07
var
118
79,70%
53
96,40%
39
90,70%
p=0,007
yok
49
33,10%
7
12,70%
7
16,30%
χ²:11,12
var
99
66,90%
48
87,30%
36
83,70%
p=0,004
yok
41
27,70%
9
16,40%
3
7,00%
χ²:9,59
var
107
72,30%
46
83,60%
40
93,00%
p=0,008
yok
74
50,00%
20
36,40%
15
34,90%
χ²:4,9
var
74
50,00%
35
63,60%
28
65,10%
p=0,086
yok
50
33,80%
9
16,40%
6
14,00%
χ²:10,43
var
98
66,20%
46
83,60%
37
86,00%
p=0,005
yok
52
35,10%
13
23,60%
9
20,90%
χ²:4,6
var
96
64,90%
42
76,40%
34
79,10%
p=0,1
yok
136
91,90%
52
94,50%
42
97,70%
χ²:1,96
var
12
8,10%
3
5,50%
1
2,30%
p=0,375
yok
139
93,90%
52
94,50%
43
100,00%
χ²:2,71
var
9
6,10%
3
5,50%
0
0,00%
p=0,258
yok
136
91,90%
51
92,70%
43
100,00%
χ²:3,67
var
12
8,10%
4
7,30%
0
0,00%
p=0,16
yok
127
85,80%
48
87,30%
39
90,70%
χ²:0,71
36
Trombosit
Kriterleri
var
21
14,20%
7
12,70%
4
9,30%
p=0,702
yok
135
91,20%
53
96,40%
42
97,70%
χ²:3,24
var
13
8,80%
2
3,60%
1
2,30%
p=0,198
bilmiyor
19
12,80%
1
1,80%
2
4,70%
χ²:7,16
biliyor
129
87,20%
54
98,20%
41
95,30%
p=0,028
E) Kliniklerde çalışanların bipolar bozukluklu hastalarda dikkate aldığı
parametreler
Çalışmaya
katılanlara
bugüne
kadar
değerlendirdikleri
paramereler
sorulduğunda %99,1 ile en sık glukozu dikkate aldıkları görüldü. Bunu sırasıyla
hipertansiyon (%97,6), HDL (%94,7), trigliserid (%94,3), sigara (%85,3), kreatinin
(%83,7), trombosit sayısı (%79,2), abdominal obezite (%69,5), bel çevresi (%53,2), PCOS
(%35,3), protrombotik durum (%32,5) izlediği saptandı.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında klinisyenin değerlendirdiği
ölçütlerden MS kriteri olarak obezite dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık gözlendi(p=0,0001). Ruh sağlığı hastanesinde obezite değerlendirme oranı 86
(%58,1), Üniversite hastanesinde 45 (%81,8) iken bu oran genel hastanede 40 (%93)
bulundu.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında klinisyenin değerlendirdiği
ölçütlerden MS kriteri olarak bel çevresi dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık gözlendi(p=0,0001). Ruh sağlığı hastanesinde bel çevresi değerlendirme oranı 64
(%43,2), Üniversite hastanesinde 24 (%43,6) iken bu oran genel hastanede 34 (%79,1)
bulundu.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında klinisyenin değerlendirdiği
ölçütlerden
PCOS
gözlendi.(p=0,001).
dağılımları
Ruh
sağlığı
arasında
istatistiksel
hastanesinde
PCOS
olarak
anlamlı
değerlendirme
farklılık
oranı
39
(%26,4),Üniversite hastanesinde 24 (%43,6) iken bu oran genel hastanede 24 (%55,8)
bulundu(Tablo 10).
37
Tablo 10. Klinisyenlerin değerlendirdiği ölçütler
klinisyenin değerlendirdiği
ölçütler
Glikoz
Obezite
Bel
HDL
ruh sağlığı
üniversite genel hastane
2
1,4%
0
0%
0
00%
χ ²:1,33
Degerlendirmiş
146
98,6%
55
100%
43
100%
p=0,513
Degerlendirmemiş
62
41,90% 10 18,20%
3
7,00%
χ ²:24,23
Degerlendirmiş
86
58,10% 45 81,80% 40 93,00%
p=0,0001
Degerlendirmemiş
84
56,80% 22 40,00%
20,90%
χ ²:18,47
Degerlendirmiş
64
43,20% 33 60,00% 34 79,10%
p=0,0001
Degerlendirmemiş
8
5,40%
Degerlendirmemiş
Degerlendirmiş
Degerlendirmemiş
KB
TG
Protrombotik
Kreatinin
PCOS
Sigara
Trombosit
5
9,10%
9
0
0,00%
140 94,60% 50 90,90% 43 100,00%
4
2,70%
1
1,80%
0
0,00%
χ ²:3,99
p=0,136
χ ²:1,24
Degerlendirmiş
144 97,30% 54 98,20% 43 100,00%
p=0,538
Degerlendirmemiş
10
χ ²:3,16
Degerlendirmiş
138 93,20% 51 92,70% 43 100,00%
p=0,206
Degerlendirmemiş 106 71,60% 34 61,80% 26 60,50%
x²:2,92
6,80%
4
7,30%
0
0,00%
Degerlendirmiş
42
28,40% 21 38,20% 17 39,50%
Degerlendirmemiş
27
18,20%
Degerlendirmiş
121 81,80% 48 87,30% 37 86,00%
p=0,577
Degerlendirmemiş 109 73,60% 31 56,40% 19 44,20%
χ ²:14,77
7
12,70%
6
14,00%
p=0,232
χ ²:1,1
Degerlendirmiş
39
26,40% 24 43,60% 24 55,80%
p=0,001
Degerlendirmemiş
23
15,50% 10 18,20%
7,00%
χ ²:2,67
Degerlendirmiş
125 84,50% 45 81,80% 40 93,00%
p=0,263
Degerlendirmemiş
36
11,60%
χ ²:3,55
Degerlendirmiş
112 75,70% 45 81,80% 38 88,40%
p=0,17
24,30% 10 18,20%
3
5
F)Metabolik sendrom tanımlamalarının hastaneler arasındaki farkındalık
düzeyleri
Hastaneler arasında metabolik sendromu tanımlayan sınıflandırmalar sorulduğunda
katılımcıların en sık
ADA kriterlerinden (%32,9) haberdar oldukları saptandı. Bunu
sırasıyla ATP-III (%30), ICD (%19,1), IDF (%12,6) izledi.
38
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında ATP-III tanı ölçütü
farkındalığının dağılımında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi(p=0,034). Ruh
sağlığı hastanesinde ATP-III farkındalık oranı 44 (%29,7), Üniversite hastanesinde 11
(%20) iken bu oran genel hastanede 19 (%44,2) bulundu.
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında ICD tanı ölçütü farkındalığının
dağılımında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görüldü(p=0,025). Ruh sağlığı
hastanesinde ATP-III farkındalık oranı 21 (%14,2), Üniversite hastanesinde 17 (%30,9)
iken bu oran genel hastanede 9 (%20,9) bulundu.
Katılımcıların %13,8’ i ATP-III’ e göre metabolik sendrom tanısı koyduklarını
söyledi. Hastaneler arasında ATP-III’ e göre MS tanısı koyma oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,012). Ruh sağlığı hastanesinde ATP-III’ e göre tanı
koyanların oranı 17 (%11,5), Üniversite hasanesinde 5 (%9,1), genel hastanelerde 12
(%27,9) bulundu(Tablo 11).
Tablo 11. MS tanı sınıflamasına göre hastanelerin karşılaştırılması
ruh sağlığı
üniversite
genel hastane
ADA (American Diabetes
Association)
Bilmiyor
96
64,90%
38
69,10%
31
72,10%
χ ²:0,92
Biliyor
52
35,10%
17
30,90%
12
27,90% p=0,632
ATP-III
(Adult Treatment Panel- III)
Bilmiyor
104
70,30%
44
80,00%
24
55,80%
Biliyor
44
29,70%
11
20,00%
19
44,20% p=0,034
ICD (International Statistical
Classification of Diseases and
Related Health Problems)
Bilmiyor
127
85,80%
38
69,10%
34
79,10%
Biliyor
21
14,20%
17
30,90%
9
20,90% p=0,025
IDF (International Diabetes
Federation)
Bilmiyor
125
84,50%
50
90,90%
40
93,00%
χ ²:3,01
Biliyor
23
15,50%
5
9,10%
3
7,00%
p=0,222
Daha önce ATPIII e göre tanı
koydunuz mu
Evet
17
11,50%
5
9,10%
12
27,90%
χ ²:8,87
Hayır
131
88,50%
50
90,90%
31
72,10% p=0,012
χ ²:6,73
χ ²:7,36
G) Bipolar bozukluğun tedavisine başlamadan önce bakılan parametreler
Hastaneler arasında bipolar bozukluğun tedavisine başlanmadan önce en sık hastanın
kendisinde ve ailesinde diabet öyküsü (%83,7) olup olmadığı sorgulandığı bulundu. Bunu
sırasıyla kardiyovasküer hastalık öyküsü (%78,8), hastanın kan basıncı (%74,7), açlık kan
şekeri (%66,2), kilo (%62,6), kendisinde ve ailesinde hiperlipidemi öyküsü (%58,5), lipid
profili (%45,1), bel çevresi (%23,1), HbA1c (%20,3),CRP (%3,25) izlediği belirtildi.
39
Katılımcıların %4,8’ i tedavi öncesinde hiçbir parametreye bakmaksızın ilaca başladığını
söyledi.
Bipolar bozukluğun tedavisine başlamadan önce hastaneler arasında kilo, açlık kan
şekeri, lipid profili, bel çevresi, HbA1c ve CRP düzeylerine dikkat etme açısından
istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı.
Tedavi öncesi kiloyu değerlendirenler ruh sağlığı hastanesinde 80 (%54,1),
Üniversite hastanesinde 35 (%63,6), genel hastanelerde 39 (%90,7)’ dir(p=0,0001).
Açlık kan şekerini değerlendirenler ruh sağlığı hastanesinde 89 (%60,1), üniversite
hastanesinde 39 (%70,9), genel hastanelerde 35 (%81,4) dir(p=0,024).
Lipid profiline bakanlar ruh sağlığı hastanesinde 53 (%35,8), üniversite hastanesinde
30 (%54,5), genel hastanelerde 28 (%65,1) dir(p=0,001).
Bel çevresi için ruh sağlığı hastanesinde 29 (%19,6), üniversite hastanesinde 9
(%16,4), genel hastanelerde 19 (%44,2) dir(p=0,001).
HbA1c için ruh sağlığı hastanesinde 16 (%10,8), üniversite hastanesinde 19 (%34,5),
genel hastanelerde 15 (%34,9) dir(p=0,0001).
CRP için ruh sağlığı hastanesinde 1 (%0,7), üniversite hastanesinde 4 (%7,3), genel
hastanelerde 3 (%7) dir(p=0,02)(Tablo 12).
40
Tablo 12. Tedavisi öncesinde bakılan parametrelerin hastaneler arasında
kaşılaştırılması
ruh sağlığı
üniversite
genel hastane
bakılmamış
28
18,90%
7 12,70%
5
11,60%
χ ²:1,95
bakılmış
120 81,10%
48 87,30%
38
88,40%
p=0,377
Hipertansiyon ve
bakılmamış 36 24,30%
Kardiyovasküler hastalıkların
112 75,70%
bakılmış
kişisel ve ailevi öyküsü
11 20,00%
5
11,60%
χ ²:3,28
44 80,00%
38
88,40%
p=0,194
Tedavi öncesi diyabet
aile öyküsü
Hiperlipideminin kişisel ve
ailevi öyküsü
Kan basıncı
Kilo ve BKI
Açlık veya tokluk kan şekeri
Açlık kan lipit profili
Bel çevresi
HbA1c
C- Reaktif Protein
Bunların hiçbirini
değerlendirmeden tedaviye
başlarım
bakılmamış
63
42,60%
26 47,30%
13
30,20%
χ ²:3,07
bakılmış
85
57,40%
29 52,70%
30
69,80%
p=0,215
bakılmamış
40
27,00%
13 23,60%
9
20,90%
χ ²:0,75
bakılmış
108 73,00%
42 76,40%
34
79,10%
p=0,688
bakılmamış
68
45,90%
20 36,40%
4
9,30%
χ ²:19,14
bakılmış
80
54,10%
35 63,60%
39
90,70%
p=0,0001
bakılmamış
59
39,90%
16 29,10%
8
18,60%
χ ²:7,42
bakılmış
89
60,10%
39 70,90%
35
81,40%
p=0,024
bakılmamış
95
64,20%
25 45,50%
15
34,90%
χ ²:14,1
bakılmış
53
35,80%
30 54,50%
28
65,10%
p=0,001
bakılmamış 119 80,40%
46 83,60%
24
55,80%
χ ²:13,16
19,60%
9 16,40%
19
44,20%
p=0,001
bakılmamış 132 89,20%
36 65,50%
28
65,10%
χ ²:20,77
10,80%
19 34,50%
15
34,90%
p=0,0001
bakılmamış 147 99,30%
51 92,70%
40
93,00%
χ ²:7,84
bakılmış
bakılmış
29
16
bakılmış
1
0,70%
4
7,30%
3
7,00%
p=0,02
evet
9
6,10%
2
3,60%
1
2,30%
χ ²:1,25
53 96,40%
42
97,70%
p=0,536
hayır
139 93,90%
H) Bipolar bozukluğun tedavisi sırasında izlenen parametreler
Hastaneler arasında bipolar bozukluğun tedavisi sırasında katılımcılara sorulduğuda
en sık açlık kan şekeri (%75,6) düzeylerini takip ettikleri bulundu.Bunu sırasıyla kilo
(%70,7), hastanın kan basıncı (%63,4), lipid profili (%50,4), bel çevresi (%25,2), HbA1c
(%16,6), CRP (%3,65) izledi. Katılımcıların %9,34’ ü tedavi sırasında hiçbir parametreye
bakmadığını söyledi.
Ankete katılan hastaneler içinde bipolar bozukluğun tedavisi sırasında kilo, açlık
kan şekeri, lipid profili, bel çevresi, kan basıncı, HbA1c ve CRP düzeylerini izleme
açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı.
41
Tedavi sırasında kiloyu izleyener ruh sağlığı hastanesinde 97 (%65,5), Üniversite
hastanesinde 38 (%69,1), genel hastanelerde 39 (%90,7)’ dir(p=0,006).
Açlık kan şekerini izleyenler ruh sağlığı hastanesinde 104 (%70,3), üniversite
hastanesinde 43 (%78,2), genel hastanelerde 39 (%90,7) dir(p=0,02).
Lipid profilini izleyenler ruh sağlığı hastanesinde 60 (%40,5), üniversite
hastanesinde 35 (%63,6), genel hastanelerde 29 (%67,4) dir(p=0,001).
Bel çevresi için ruh sağlığı hastanesinde 27 (%18,2), üniversite hastanesinde 12
(%21,8), genel hastanelerde 23 (%53,5) dir(p=0,0001).
Hiçbir parametreye bakmadan hastasını tedavi ettiğini söyleyenler arasındada
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu. Buna göre ruh sğlığı hastanesinde 20 (%13,5),
üniversite hastanesinde 2 (%3,6), genel hastanede 1 (%2,3) oranları saptandı (p=0,026)
(Tablo 13).
Tablo 13. Tedavi sırasında
izlenen parametrelerin hastaneler arasında
kaşılaştırılması
Bipolar hastaların tedavisi esnasında
aşağıdaki parametrelerden hangisi ya da
hangilerini izlersiniz?
Kilo ve BKI
Açlık veya tokluk
kan şekeri
Açlık lipit profili
Bel çevresi
Kan basıncı
HbA1c
C- Reaktif Protein
ruh sağlığı
üniversite
genel hastane
bakılmamış
51
34,50% 17 30,90%
4
9,30%
χ ²:10,28
bakılmış
97
65,50% 38 69,10% 39
90,70%
p=0,006
bakılmamış
44
29,70% 12 21,80%
4
9,30%
χ ²:7,79
bakılmış
104
70,30% 43 78,20% 39
90,70%
p=0,02
bakılmamış
88
59,50% 20 36,40% 14
32,60%
χ ²:14,6
bakılmış
60
40,50% 35 63,60% 29
67,40%
p=0,001
bakılmamış
121
81,80% 43 78,20% 20
46,50%
χ ²:22,39
bakılmış
27
18,20% 12 21,80% 23
53,50%
p=0,0001
bakılmamış
57
38,50% 17 30,90% 16
37,20%
χ ²:1,01
bakılmış
91
61,50% 38 69,10% 27
62,80%
p=0,604
bakılmamış
129
87,20% 41 74,50% 35
81,40%
χ ²:4,74
bakılmış
19
12,80% 14 25,50%
8
18,60%
p=0,094
bakılmamış
146
98,60% 51 92,70% 40
93,00%
χ ²:5,62
2
1,40%
4
7,30%
3
7,00%
p=0,06
20
13,50%
2
3,60%
1
2,30%
χ ²:11,01
128
86,50% 53 96,30% 42
97,70%
p=0,026
bakılmış
Bunların hiçbirini izlemem evet
ya da izlenmem istenmez
hayır
42
J) Tedavi sırasında gözlenen metabolik anormalliklerde yaklaşımlar ile
klinisyen ve hastaların tedavi sırasında dikkate aldığı yan etilerin karşılaştırılması
Bipolar bozukluğun tedavisine bağlı metabolik anormallikleri bulunan hastalarda ilk
yaklaşımda ruh sağlığı çalışanları en sık diyet ve egzersiz (%27,6) ile farklı sınıftan ilaca
geçmeye(%27,6) başvurduğu belirlendi. Bunu sırasıyla endokrin ya da iç hastalıklarına
danışma (%26), hastayı metabolik sendrom hakkında bilgilendirerek tedavi değişikliği
yapmadan izleme (%11,7), ilaçta değişiklik yapmadan izleme (%4) ve başka bir
psikiyatrdan destek alma (%2,8) geldiği görüldü. Yaklaşımlar açısından
hastaneler
arasında istatistiksel olarak farklılık saptanmadı.
Ruh sağlığı çalışanlarının bipolar bozukluğun tedavisinde ilaç yazarken en çok
dikkate aldığı yan etki kilo alımıdır.(%43) Bunu sırasıyla hareket bozukluğu (%17,8),
kognitif bozukluk (%17,4), sedasyon (%11,3), kan şekeri anormallikleri (%9,7) ve lipid
düzeyi anormallikleri (%0,4) geldiği görüldü.
Burada klinisyenlerin dikkate aldığı sedasyon yan etkisi açısından hastaneler
arasında anlamlı farklılık saptandı(p=0,011). Üniversite hastanesinde 10 (%18,2) katılımcı
sedasyonu dikkate aldığını söylerken, ruh sağlığı hastanesinde 16 (%10,8), genel hastanede
2 (%4,7) kişi dikkate aldığı bulundu.
Hastaların tedavi sırasında en sık dikkate aldığı yan etki %56,5 ile kilo alımıdır.
Bunu %22,3 ile sedasyon, %13 ile hareket bozukluğu, %6,9 ile kognitif bozukluk, %0,8 ile
kan şekeri anormallikleri, %0,4 ile lipid düzeyi anormallikleri izledi(Tablo 14).
43
Tablo 14. Metabolik anormallik gözlenen olgularda tedavi yaklaşımları ile
klinisyen ve hastaların dikkate aldığı yan etkilerin hastanelere göre dağılımı
ruh sağlığı
Bipolar
bozukluğun
tedavisine bağlı
metabolik
anormallikleri
bulunan
hastalarda ilk
yaklaşım
genel hastane
Diyet ve egzersiz
40
27,10%
17
30,90%
11
25,60%
Farklı sınıftan ilaca
geçerim
43
29,10%
14
25,50%
11
25,60%
ilaçta değişiklik
yapmadan hastayı
izlerim
6
4,10%
2
3,60%
2
4,70%
Hastayı bilgilendirir,
tedavide değişiklik
yapmadan izleri
20
13,50%
5
9,10%
4
9,30%
psikiyatrdan başka
meslektaşa danışırım
4
2,70%
1
1,80%
2
4,70%
endokrin ya da iç
hastalıklarına
danışırım
35
23,60%
16
29,10%
13
30,20% p=0,987
58
39,30%
28
50,90%
20
46,50%
26
17,60%
9
16,40%
8
18,60%
35
23,60%
6
10,90%
3
7,00%
13
8,80%
2
3,60%
9
20,90%
0
0,00%
0
0,00%
1
2,30%
χ ²:25,93
16
10,80%
10
18,20%
2
4,70%
p=0,011
Kilo
71
48,00%
38
69,10%
30
69,80%
kognitif bozulma
10
6,80%
3
5,50%
4
9,30%
hareket bozukluğu
26
17,60%
4
7,30%
2
4,70%
diyabet
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
χ ²:15,76
Lipit
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,151
Sedasyon
39
26,4%
9
16,4%
7
16,3%
Kilo
Bipolar
kognitif bozulma
bozukluğun
tedavisinde ilaç hareket bozukluğu
yazarken en çok
diyabet
dikkate
aldığınız yan
Lipit
etki
sedasyon
Bipolar
bozukluğun
tedavisinde ilaç
yazarken sizce
hastalarınız en
çok hangi yan
etkiyi dikkate
almanızı ister?
üniversite
χ ²:3,81
K) Bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan ilaçların metabolik olaylar
üzerindeki etkisi
Aripiprazolün
metabolik
anormallikler
açısından
katılımcılar
tarafından
değerlendirilmesi istendiğinde ortalama olarak %36,9 nun bilmediğini, %57’ i yok yada
hafif düzeyde, %0,5 ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını
söyledi. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmedi.
Klozapin için katılımcıların fikirleri sorulduğunda ortalama olarak %24,5’nin ilacın
neden olabileceği metabolik riskleri bilmediğini, %10,1’i kilo, lipid, glukoz ve metabolik
44
sendrom risk artışı için yok yada hafif düzeyde, %43,9’u ise şiddetli ve çok şiddetli
düzeyde metabolik anormallik yaptığını söyledi. Hipertansiyon açısından klinik bilgileri
sorulduğunda ise %46,1’i yok yada hafif düzeyde, %14,2’i şiddetli ve çok şiddetli
hipertansiyona yol açtığını belirttiler. Klozapinin şiddetli ve çok şiddetli HT yapıyor diyen
katılımcı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,012). Buna
göre ruh sağlığı hastanesindekilerin %10,8’i, üniversite hastanesindekilerin %18,2’i, genel
hastanedekilerin %21’ i klozapin için şiddetli HT yaptığını söyledi.
Olanzapin için katılımcıların görüşleri sorulduğunda ortalama olarak %22’ nin ilacın
yol açabileceği metabolik riskleri bilmediğini, kilo, lipid, glukoz ve metabolik sendrom
risk artışı için %3,1’ i yok yada hafif düzeyde, %70,2 ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde
metabolik anormallik yaptığını söyledi. Hipertansiyon açısından klinik görüşleri
sorulduğunda %40,1’ i yok yada hafif düzeyde, %18,2’ i şiddetli ve çok şiddetli
hipertansiyona yol açtığını belirttiler. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık
görülmedi.
Ketiyapinin kilo açısından değerlendirilmesi istendiğinde katılımcıların %21,9’nun
bilmediğini, %23,1’ i yok yada hafif, %20,6’ ı şiddetli ve çok şiddetli kilo yaptığını söyledi.
Diğer
parametreleri
değerlendirmeleri
istendiğinde
hipertansiyon
için
%32,9’u
bilmediğini, %53,6’ ı yok yada hafif, %3,6’ı şiddetli ve çok şiddetli , metabolik sendrom
riski için %28,4’ ü bilmediğini, %32,4’ ü yok yada hafif, %12,5’ i şiddetli ve çok şiddetli,
hiperlipidemi için %30,8’ i bilmediğini, %34,5’ i yok yada hafif, %11,7’i şiddetli ve çok
şiddetli, glukoz yükseliği için %30’ u bilmediğini, %38,1’ i yok yada hafif, %12,1’ i
şiddetli ve çok şiddetli bulduğunu belirttiler.
Ketiyapinin şiddetli ve çok şiddetli hiperlipidemi yapıyor diyen katılımcı grupları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,002). Buna göre ruh sağlığı
hastanesindekilerin
%10,8’i,
üniversite
hastanesindekilerin
%20’i,
genel
hastanedekilerin %4,7’ i ketiyapin için şiddetli hiperlipidemi yaptığını söyledi.
Ketiyapinin şiddetli ve çok şiddetli hiperglisemi yapıyor diyen katılımcı grupları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,04). Buna göre ruh sağlığı
hastanesindekilerin
%10,8’i,
üniversite
hastanesindekilerin
%21,8’i,
genel
hastanedekilerin %4,7’ i ketiyapin için şiddetli glukoz yüksekliği yaptığını belirtti.
Risperidon kilo açısından değerlendirilmesi istendiğinde katılımcıların %20,3’ ü
bilmediğini, %21,4’ ü yok yada hafif, %24,7’ i şiddetli ve çok şiddetli kilo yaptığını
45
söyledi. Diğer parametreleri değerlendirmeleri istendiğinde hipertansiyon için %33,3’ ü
bilmediğini, %50,3’ ü yok yada hafif, %2,8’ i şiddetli ve çok şiddetli, metabolik sendrom
riski için %27,6’ ı bilmediğini, %25,5’ i yok yada hafif, %15’ i şiddetli ve çok şiddetli,
hiperlipidemi için %29,6’ ı bilmediğini, %28,4’ ü yok yada hafif, %12,6’ ı şiddetli ve çok
şiddetli, glukoz yükseklği için %29,6’ ı bilmediğini, %34’ ü yok yada hafif, %11,3’ ü
şiddetli ve çok şiddetli bulduğunu söylediler.
Ziprasidon metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %43,8’ i bilmediğini, %54,7’ i yok yada hafif düzeyde, %1’
i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını söylemişlerdir.
Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmedi.
Haloperidol metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %35,4’ ü bilmediğini, %48,6’ ı yok yada hafif
düzeyde, %3,9’ u ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını
söylemiştir. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir.
Klorpromazin
metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %39,8’ i bilmediğini, %41,4’ ü yok yada hafif
düzeyde, %6,7’ i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını
söylemiştir. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir.
Sülprid
metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %43,3’ ü bilmediğini, %42,4’ ü yok yada hafif
düzeyde, %3,3’ ü ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını
söylemiştir. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir.
Amisülprid metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %36,3’ ü bilmediğini, %42,4’ü yok yada hafif düzeyde, %5’
i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını söylemiştir. Hastane
grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir. Genel olarak antipsikotik ilaçların
metabolik parametrelere etkisi Tablo 15’de gösterilmiştir.
46
Tablo 15. Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçların
metabolik parametreler üzerindeki etkisinin hastane grupları içinde karşılaştırılması
ari_kilo
ari_HT
ari_MS
ari_Lipid
ari_Glukoz
kloz_kilo
kloz_HT
ruh sağlığı
üniversite
bilmiyor
54
36,50%
15 27,30%
9
20,90%
yok ya da çok hafif
67
45,30%
32 58,20% 28
65,10%
hafif
19
12,80%
6
10,90%
5
11,60%
orta
6
4,10%
2
3,60%
0
0,00%
χ ²:9,09
çok şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,335
bilmiyor
62
41,90%
22 40,00% 11
25,60%
yok ya da çok hafif
71
48,00%
27 49,10% 27
62,80%
hafif
9
6,10%
5
9,10%
5
11,60%
orta
5
3,40%
1
1,80%
0
0,00%
χ ²:7,64
şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,469
bilmiyor
61
41,20%
22 40,00% 10
23,30%
yok ya da çok hafif
66
44,60%
24 43,60% 28
65,10%
hafif
12
8,10%
7
12,70%
4
9,30%
χ ²:8,24
orta
9
6,10%
2
3,60%
1
2,30%
p=0,221
bilmiyor
62
41,90%
22 40,00% 11
25,60%
yok ya da çok hafif
67
45,30%
23 41,80% 27
62,80%
hafif
13
8,80%
10 18,20%
4
9,30%
orta
5
3,40%
0
0,00%
1
2,30%
χ ²:10,87
şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,209
bilmiyor
62
41,90%
21 38,20% 11
25,60%
yok ya da çok hafif
73
49,30%
25 45,50% 30
69,80%
hafif
8
5,40%
6
10,90%
2
4,70%
orta
5
3,40%
2
3,60%
0
0,00%
χ ²:12,69
çok şiddetli
0
0,00%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,123
bilmiyor
34
23,00%
4
7,30%
4
9,30%
yok ya da çok hafif
1
0,70%
2
3,60%
1
2,30%
hafif
8
5,40%
1
1,80%
0
0,00%
orta
13
8,80%
5
9,10%
6
14,00%
şiddetli
28
18,90%
14 25,50%
8
18,60%
χ ²:16,64
çok şiddetli
64
43,20%
29 52,70% 24
55,80%
p=0,083
bilmiyor
46
31,10%
17 30,90% 10
23,30%
yok ya da çok hafif
33
22,30%
18 32,70%
6
14,00%
hafif
34
23,00%
8
8
18,60%
14,50%
genel hastane
47
kloz_MS
kloz_Lipid
kloz_Glukoz
olanz_kilo
olanz_HT
olanz_MS
orta
19
12,80%
2
3,60%
10
23,30%
şiddetli
8
5,40%
3
5,50%
7
16,30%
χ ²:22,6
çok şiddetli
8
5,40%
7
12,70%
2
4,70%
p=0,012
bilmiyor
38
25,70%
9
16,40%
8
18,60%
yok ya da çok hafif
1
0,70%
3
5,50%
1
2,30%
hafif
14
9,50%
4
7,30%
1
2,30%
orta
14
9,50%
10 18,20%
6
14,00%
şiddetli
33
22,30%
11 20,00% 11
25,60%
χ ²:11,83
çok şiddetli
48
32,40%
18 32,70% 16
37,20%
p=0,296
bilmiyor
45
30,40%
13 23,60%
9
20,90%
yok ya da çok hafif
4
2,70%
3
5,50%
2
4,70%
hafif
14
9,50%
6
10,90%
3
7,00%
orta
21
14,20%
5
9,10%
5
11,60%
şiddetli
28
18,90%
11 20,00% 10
23,30%
χ ²:5,17
çok şiddetli
36
24,30%
17 30,90% 14
32,60%
p=0,879
bilmiyor
44
29,70%
13 23,60%
8
18,60%
yok ya da çok hafif
5
3,40%
4
7,30%
3
7,00%
hafif
13
8,80%
5
9,10%
2
4,70%
orta
20
13,50%
4
7,30%
4
9,30%
şiddetli
28
18,90%
14 25,50% 10
23,30%
χ ²:8,35
çok şiddetli
38
25,70%
15 27,30% 16
37,20%
p=0,594
bilmiyor
22
14,90%
4
7,30%
2
4,70%
yok ya da çok hafif
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
hafif
0
0,00%
1
1,80%
0
0,00%
orta
2
1,40%
0
0,00%
0
0,00%
şiddetli
20
13,50%
14 25,50% 11
25,60%
χ ²:14,31
çok şiddetli
103 69,60%
36 65,50% 30
69,80%
p=0,159
bilmiyor
47
31,80%
17 30,90% 13
30,20%
yok ya da çok hafif
31
20,90%
12 21,80%
5
11,60%
hafif
28
18,90%
9
16,40%
8
18,60%
orta
20
13,50%
6
10,90%
5
11,60%
şiddetli
12
8,10%
5
9,10%
6
14,00%
χ ²:5,56
çok şiddetli
10
6,80%
6
10,90%
6
14,00%
p=0,851
bilmiyor
38
25,70%
9
16,40%
7
16,30%
yok ya da çok hafif
3
2,00%
1
1,80%
0
0,00%
hafif
1
0,70%
2
3,60%
0
0,00%
48
olanz_Lipid
olanz_Glukoz
keti_kilo
keti_HT
keti_MS
keti_Lipid
orta
10
6,80%
5
9,10%
1
2,30%
şiddetli
33
22,30%
15 27,30% 11
25,60%
χ ²:10,37
çok şiddetli
63
42,60%
23 41,80% 24
55,80%
p=0,409
bilmiyor
42
28,40%
12 21,80%
9
20,90%
yok ya da çok hafif
3
2,00%
2
3,60%
0
0,00%
hafif
5
3,40%
1
1,80%
0
0,00%
orta
22
14,90%
7
12,70%
1
2,30%
şiddetli
32
21,60%
14 25,50% 12
27,90%
χ ²:12,9
çok şiddetli
44
29,70%
19 34,50% 21
48,80%
p=0,229
bilmiyor
31
20,90%
11 20,00%
7
16,30%
yok ya da çok hafif
4
2,70%
0
0,00%
0
0,00%
hafif
3
2,00%
2
3,60%
2
4,70%
orta
14
9,50%
3
5,50%
2
4,70%
şiddetli
36
24,30%
14 25,50%
9
20,90%
χ ²:6,98
çok şiddetli
60
40,50%
25 45,50% 23
53,50%
p=0,727
bilmiyor
38
25,70%
6
10,90% 10
23,30%
yok ya da çok hafif
11
7,40%
5
9,10%
3
7,00%
hafif
22
14,90%
5
9,10%
11
25,60%
orta
50
33,80%
21 38,20% 13
30,20%
şiddetli
19
12,80%
16 29,10%
5
11,60%
χ ²:17,01
çok şiddetli
8
5,40%
2
1
2,30%
p=0,074
bilmiyor
51
34,50%
17 30,90% 13
30,20%
yok ya da çok hafif
61
41,20%
19 34,50% 16
37,20%
hafif
18
12,20%
7
12,70% 11
25,60%
orta
13
8,80%
8
14,50%
3
7,00%
şiddetli
4
2,70%
4
7,30%
0
0,00%
χ ²:11,75
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,302
bilmiyor
44
29,70%
13 23,60% 13
30,20%
yok ya da çok hafif
16
10,80%
4
7,30%
4
9,30%
hafif
35
23,60%
7
12,70% 14
32,60%
orta
34
23,00%
21 38,20% 10
23,30%
şiddetli
16
10,80%
10 18,20%
2
4,70%
χ ²:15,09
çok şiddetli
3
2,00%
0
0
0,00%
p=0,129
bilmiyor
48
32,40%
14 25,50% 14
32,60%
yok ya da çok hafif
22
14,90%
6
10,90%
5
11,60%
hafif
34
23,00%
3
5,50%
15
34,90%
3,60%
0,00%
49
keti_Glukoz
Ris_kilo
Ris_HT
Ris_MS
Ris_Lipid
Ris_Glukoz
orta
28
18,90%
21 38,20%
7
16,30%
şiddetli
13
8,80%
11 20,00%
2
4,70%
χ ²:27,73
çok şiddetli
3
2,00%
0
0
0,00%
p=0,002
bilmiyor
47
31,80%
13 23,60% 14
32,60%
yok ya da çok hafif
25
16,90%
8
14,50%
7
16,30%
hafif
37
25,00%
5
9,10%
12
27,90%
orta
23
15,50%
17 30,90%
8
18,60%
şiddetli
15
10,10%
12 21,80%
2
4,70%
χ ²:19,02
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,04
bilmiyor
36
24,30%
5
9,10%
9
20,90%
yok ya da çok hafif
5
3,40%
3
5,50%
1
2,30%
hafif
27
18,20%
9
16,40%
8
18,60%
orta
42
28,40%
24 43,60% 16
37,20%
şiddetli
35
23,60%
13 23,60%
8
18,60%
χ ²:8,87
çok şiddetli
3
2,00%
1
1
2,30%
p=0,545
bilmiyor
52
35,10%
17 30,90% 13
30,20%
yok ya da çok hafif
47
31,80%
19 34,50%
8
18,60%
hafif
28
18,90%
8
14,50% 14
32,60%
orta
16
10,80%
10 18,20%
7
16,30%
χ ²:9,3
şiddetli
5
3,40%
1
1
2,30%
p=0,318
bilmiyor
47
31,80%
11 20,00% 10
23,30%
yok ya da çok hafif
11
7,40%
4
7,30%
3
7,00%
hafif
28
18,90%
9
16,40%
8
18,60%
orta
38
25,70%
22 40,00% 18
41,90%
şiddetli
24
16,20%
8
14,50%
4
9,30%
χ ²:11,37
çok şiddetli
0
0,00%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,329
bilmiyor
50
33,80%
13 23,60% 10
23,30%
yok ya da çok hafif
11
7,40%
6
10,90%
5
11,60%
hafif
32
21,60%
9
16,40%
7
16,30%
orta
37
25,00%
18 32,70% 17
39,50%
χ ²:7,63
şiddetli
18
12,20%
9
4
9,30%
p=0,47
bilmiyor
48
32,40%
14 25,50% 11
25,60%
yok ya da çok hafif
16
10,80%
6
10,90%
5
11,60%
hafif
38
25,70%
8
14,50% 11
25,60%
orta
28
18,90%
21 38,20% 12
27,90%
χ ²:9,7
şiddetli
18
12,20%
6
9,30%
p=0,286
0,00%
1,80%
1,80%
16,40%
10,90%
4
50
Zip_kilo
Zip_HT
Zip_MS
Zip_Lipid
Zip_Glukoz
Hal_kilo
Hal_HT
bilmiyor
63
42,60%
24 43,60% 15
34,90%
yok ya da çok hafif
44
29,70%
20 36,40% 19
44,20%
hafif
29
19,60%
8
14,50%
6
14,00%
orta
10
6,80%
2
3,60%
2
4,70%
χ ²:4,71
şiddetli
2
1,40%
1
1,80%
1
2,30%
p=0,788
bilmiyor
67
45,30%
27 49,10% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
41
27,70%
19 34,50% 17
39,50%
hafif
29
19,60%
5
9,10%
7
16,30%
orta
8
5,40%
2
3,60%
2
4,70%
şiddetli
2
1,40%
2
3,60%
0
0,00%
χ ²:7,94
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,635
bilmiyor
67
45,30%
27 49,10% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
41
27,70%
15 27,30% 18
41,90%
hafif
30
20,30%
9
16,40%
6
14,00%
orta
9
6,10%
3
5,50%
2
4,70%
χ ²:5,14
şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
1
2,30%
p=0,742
bilmiyor
66
44,60%
27 49,10% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
44
29,70%
15 27,30% 19
44,20%
hafif
30
20,30%
9
16,40%
4
9,30%
orta
7
4,70%
4
7,30%
4
9,30%
χ ²:7,72
şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,461
bilmiyor
65
43,90%
27 49,10% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
47
31,80%
16 29,10% 20
46,50%
hafif
31
20,90%
8
14,50%
4
9,30%
χ ²:8,03
orta
5
3,40%
4
7,30%
3
7,00%
p=0,236
bilmiyor
47
31,80%
12 21,80% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
32
21,60%
9
8
18,60%
hafif
34
23,00%
15 27,30% 11
25,60%
orta
24
16,20%
14 25,50%
5
11,60%
şiddetli
11
7,40%
5
9,10%
2
4,70%
χ ²:11,36
çok şiddetli
0
0,00%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,33
bilmiyor
54
36,50%
20 36,40% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
59
39,90%
19 34,50% 14
32,60%
hafif
25
16,90%
11 20,00%
8
18,60%
orta
7
4,70%
4
7,30%
3
7,00%
χ²:1,59
şiddetli
3
2,00%
1
1,80%
1
2,30%
p=0,991
16,40%
51
Hal_MS
Hal_Lipid
Hal_Glukoz
Klorp_kilo
Klorp_HT
Klorp_MS
Klorp_Lipid
bilmiyor
53
35,80%
19 34,50% 15
34,90%
yok ya da çok hafif
45
30,40%
10 18,20% 10
23,30%
hafif
26
17,60%
13 23,60%
9
20,90%
orta
17
11,50%
11 20,00%
7
16,30%
χ²:5,6
şiddetli
7
4,70%
2
2
4,70%
p=0,691
bilmiyor
54
36,50%
21 38,20% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
44
29,70%
10 18,20% 11
25,60%
hafif
30
20,30%
16 29,10%
9
20,90%
orta
16
10,80%
6
10,90%
5
11,60%
χ²:3,95
şiddetli
4
2,70%
2
3,60%
2
4,70%
p=0,861
bilmiyor
56
37,80%
21 38,20% 16
37,20%
yok ya da çok hafif
47
31,80%
13 23,60% 12
27,90%
hafif
27
18,20%
12 21,80% 11
25,60%
orta
15
10,10%
8
14,50%
2
4,70%
χ²:5,28
şiddetli
3
2,00%
1
1,80%
2
4,70%
p=0,727
bilmiyor
52
35,10%
17 30,90% 18
41,90%
yok ya da çok hafif
19
12,80%
6
10,90%
5
11,60%
hafif
40
27,00%
11 20,00%
5
11,60%
orta
25
16,90%
14 25,50% 12
27,90%
şiddetli
11
7,40%
6
10,90%
3
7,00%
χ²:9,13
çok şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,52
bilmiyor
58
39,20%
25 45,50% 19
44,20%
yok ya da çok hafif
67
45,30%
22 40,00% 11
25,60%
hafif
14
9,50%
5
9,10%
5
11,60%
orta
7
4,70%
3
5,50%
7
16,30%
χ²:11,62
şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,169
bilmiyor
56
37,80%
25 45,50% 18
41,90%
yok ya da çok hafif
36
24,30%
8
14,50%
5
11,60%
hafif
33
22,30%
10 18,20%
7
16,30%
orta
20
13,50%
8
14,50% 11
25,60%
χ²:11,38
şiddetli
3
2,00%
4
7,30%
2
4,70%
p=0,181
bilmiyor
58
39,20%
25 45,50% 19
44,20%
yok ya da çok hafif
34
23,00%
9
16,40%
6
14,00%
hafif
35
23,60%
9
16,40%
6
14,00%
orta
17
11,50%
10 18,20% 10
23,30%
χ²:8,32
şiddetli
4
2,70%
2
4,70%
p=0,402
3,60%
3,60%
2
52
Klorp_Glukoz
Sül_kilo
Sül_HT
Sül_MS
Sül_Lipid
Sül_Glukoz
Ami_kilo
bilmiyor
58
39,20%
25 45,50% 18
41,90%
yok ya da çok hafif
38
25,70%
10 18,20%
8
18,60%
hafif
33
22,30%
7
12,70%
7
16,30%
orta
14
9,50%
12 21,80%
8
18,60%
χ²:9,82
şiddetli
5
3,40%
1
2
4,70%
p=0,278
bilmiyor
55
37,20%
23 41,80% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
17
11,50%
4
3
7,00%
hafif
33
22,30%
16 29,10% 11
25,60%
orta
30
20,30%
9
16,40%
8
18,60%
şiddetli
11
7,40%
3
5,50%
4
9,30%
χ²:4,31
çok şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,932
bilmiyor
66
44,60%
28 50,90% 18
41,90%
yok ya da çok hafif
54
36,50%
17 30,90% 11
25,60%
hafif
22
14,90%
10 18,20% 10
23,30%
χ²:9,38
orta
6
4,10%
0
4
9,30%
p=0,211
bilmiyor
64
43,20%
27 49,10% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
26
17,60%
8
14,50%
6
14,00%
hafif
37
25,00%
12 21,80%
9
20,90%
orta
15
10,10%
7
12,70% 10
23,30%
şiddetli
5
3,40%
1
1,80%
1
2,30%
χ²:6,73
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,751
bilmiyor
64
43,20%
27 49,10% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
29
19,60%
8
6
14,00%
hafif
34
23,00%
11 20,00% 10
23,30%
orta
17
11,50%
8
14,50%
8
18,60%
şiddetli
3
2,00%
1
1,80%
2
4,70%
χ²:4,71
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,91
bilmiyor
66
44,60%
27 49,10% 17
39,50%
yok ya da çok hafif
32
21,60%
9
6
14,00%
hafif
32
21,60%
13 23,60% 12
27,90%
orta
14
9,50%
5
9,10%
7
16,30%
şiddetli
3
2,00%
1
1,80%
1
2,30%
χ²:4,68
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,912
bilmiyor
46
31,10%
19 34,50% 13
30,20%
yok ya da çok hafif
15
10,10%
6
4
9,30%
hafif
32
21,60%
16 29,10% 13
30,20%
1,80%
7,30%
0,00%
14,50%
16,40%
10,90%
53
Ami_HT
Ami_MS
Ami_Lipid
Ami_Glukoz
orta
44
29,70%
9
16,40% 11
25,60%
şiddetli
10
6,80%
5
9,10%
2
4,70%
χ²:5,89
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,824
bilmiyor
55
37,20%
25 45,50% 15
34,90%
yok ya da çok hafif
61
41,20%
17 30,90% 12
27,90%
hafif
20
13,50%
8
14,50% 14
32,60%
orta
11
7,40%
4
7,30%
2
4,70%
χ²:11,94
şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,154
bilmiyor
52
35,10%
24 43,60% 14
32,60%
yok ya da çok hafif
33
22,30%
8
5
11,60%
hafif
28
18,90%
12 21,80% 12
27,90%
orta
31
20,90%
9
16,40% 11
25,60%
şiddetli
3
2,00%
2
3,60%
1
2,30%
χ²:7,08
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,718
bilmiyor
53
35,80%
24 43,60% 14
32,60%
yok ya da çok hafif
35
23,60%
8
7
16,30%
hafif
30
20,30%
12 21,80% 10
23,30%
orta
25
16,90%
9
16,40% 10
23,30%
şiddetli
3
2,00%
2
3,60%
1
2,30%
χ²:5,55
çok şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,852
bilmiyor
55
37,20%
24 43,60% 15
34,90%
yok ya da çok hafif
41
27,70%
8
8
18,60%
hafif
23
15,50%
14 25,50% 11
25,60%
orta
24
16,20%
6
10,90%
8
18,60%
şiddetli
4
2,70%
3
5,50%
1
2,30%
χ²:9,86
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,453
14,50%
14,50%
14,50%
Lityumun kilo açısından değerlendirilmesi istendiğinde katılımcıların %28’ i
bilmediğini, %32,4’ ü yok yada hafif, %16,2’ i şiddetli ve çok şiddetli kilo yaptığını belirtti.
Diğer parametreleri
değerlendirmeleri istendiğinde hipertansiyon için %39’
u
bilmediğini, %49,9’ u yok yada hafif, %2’ i şiddetli ve çok şiddetli hipertansiyona yol
açtığını, metabolik sendrom riski için %36,1’ i bilmediğini, %43,8’ i yok yada hafif, %4,4’
ü şiddetli ve çok şiddetli metabolik sendrom riski yarattığını, lipid için %39’ u
bilmediğini, %48,7’ i yok yada hafif, %2’ i şiddetli ve çok şiddetli hiperlipidemi yaptığını,
glukoz için %39’ u bilmediğini, %47,1’ i yok yada hafif, %2,8’ i şiddetli ve çok şiddetli
hiperglisemiye neden olduğunu belirttiler.
54
Karbamazepinin metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %38,5’ i bilmediğini, %50,2’ i yok yada hafif
düzeyde, %3,6’ ı ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını
söylediler. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmedi.
Valproik asit kilo açısından değerlendirilmesi istendiğinde katılımcıların %22,7’ i
bilmediğini, %21,8’ i yok yada hafif, %25,9’ u şiddetli ve çok şiddetli kilo alımına yol
açtığını belirttiler. Diğer parametreleri değerlendirmeleri istendiğinde hipertansiyon
için %38,6’ ı bilmediğini, %49,5’ i yok yada hafif, %2,8’ i şiddetli ve çok şiddetli,
metabolik sendrom riski için %34,9’ u bilmediğini, %33,3’ ü yok yada hafif, %11,7’ i
şiddetli ve çok şiddetli, hiperlipidemi için %37,3’ ü bilmediğini, %36,5’ i yok yada
hafif, %10,1’ i şiddetli ve çok şiddetli, glukoz için %36,5’ i bilmediğini, %39,4’ ü yok
yada hafif, %9,3’ ü şiddetli ve çok şiddetli hiperglisemiye yol açtığını söylemiştir.
Valproik asitin şiddetli ve çok şiddetli HT yapıyor diyen katılımcı grupları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,027). Buna göre ruh sağlığı
hastanesindekilerin
%3,4’
ü,
üniversite
hastanesindekilerin
%1,8’
i,
genel
hastanedekilerin %2,3’ ü VPA için şiddetli HT yaptığını söyledi.
Valproik asitin şiddetli ve çok şiddetli hiperlipidemi yapıyor diyen katılımcı grupları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,029). Buna göre ruh sağlığı
hastanesindekilerin
%8,2’i,
üniversite
hastanesindekilerin
%7,3’ü,
genel
hastanedekilerin %21’i VPA için şiddetli hiperlipidemi yaptığını söyledi.
Lamotrijin metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %47,9’ u bilmediğini, %45,9’ u yok yada hafif
düzeyde, %5,8’ i orta düzeyde, %0,1’ i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik
anormallik yaptığını söylemiştir. Hastane grupları arasında istatistiksel bir farklılık
görülmemiştir.
Oxkarbazepin
metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %56’ ı bilmediğini, %37,7’ i yok yada hafif düzeyde, %0,4’
ü ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını söylemiştir. Hastane
grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir. Duygudurum dengeleyicilerin
metabolik parametrelere etkisi Tablo 16’da gösterilmiştir.
55
Tablo 16. Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan duygudurum dengeleyici
ilaçların metabolik parametreler üzerindeki etkisinin hastane grupları içinde
karşılaştırılması
Lit_kilo
Lit_HT
Lit_MS
Lit_Lipid
Lit_Glukoz
KMZ_kilo
bilmiyor
41
27,70% 16 29,10% 12 27,90%
yok ya da çok hafif
13
8,80%
14,50%
3
7,00%
hafif
37
25,00% 10 18,20%
9
20,90%
orta
32
21,60% 15 27,30% 10 23,30%
şiddetli
21
14,20% 6
10,90%
9
20,90%
χ ²:7,61
çok şiddetli
4
2,70%
0,00%
0
0,00%
p=0,667
bilmiyor
58
39,20% 22 40,00% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
42
28,40% 17 30,90% 14 32,60%
hafif
27
18,20% 13 23,60% 10 23,30%
orta
17
11,50% 3
5,50%
2
4,70%
şiddetli
3
2,00%
0
0,00%
1
2,30%
χ ²:5,61
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,847
bilmiyor
54
36,50% 20 36,40% 15 34,90%
yok ya da çok hafif
31
20,90% 15 27,30%
hafif
32
21,60% 10 18,20% 12 27,90%
orta
24
16,20% 8
14,50%
6
14,00%
χ ²:2,34
şiddetli
7
4,70%
3,60%
2
4,70%
p=0,969
bilmiyor
57
38,50% 23 41,80% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
39
26,40% 16 29,10%
hafif
32
21,60% 11 20,00% 13 30,20%
orta
17
11,50% 5
9,10%
3
7,00%
χ ²:5,43
şiddetli
3
2,00%
0,00%
2
4,70%
p=0,711
bilmiyor
57
38,50% 23 41,80% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
38
25,70% 16 29,10%
hafif
29
19,60% 12 21,80% 12 27,90%
orta
19
12,80% 4
7,30%
4
9,30%
χ ²:5,32
şiddetli
5
3,40%
0,00%
2
4,70%
p=0,722
bilmiyor
53
35,80% 17 30,90% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
20
13,50% 11 20,00%
hafif
44
29,70% 16 29,10% 12 27,90%
orta
20
13,50% 9
16,40%
8
18,60%
şiddetli
10
6,80%
3,60%
2
4,70%
8
0
2
0
0
2
8
9
9
5
18,60%
20,90%
20,90%
11,60%
χ ²:3,97
56
KMZ_HT
KMZ_MS
KMZ_Lipid
KMZ_Glukoz
VPA_Kilo
VPA_HT
VPA_MS
çok şiddetli
1
0,70%
0
bilmiyor
60
40,50% 23 41,80% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
48
32,40% 20 36,40% 13 30,20%
hafif
32
21,60% 10 18,20% 10 23,30%
orta
4
2,70%
2
3,60%
4
9,30%
şiddetli
3
2,00%
0
0,00%
0
0,00%
χ ²:7,02
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,723
bilmiyor
59
39,90% 21 38,20% 15 34,90%
yok ya da çok hafif
31
20,90% 11 20,00%
hafif
46
31,10% 15 27,30% 14 32,60%
orta
5
3,40%
7
12,70%
4
9,30%
χ ²:7,47
şiddetli
7
4,70%
1
1,80%
2
4,70%
p=0,487
bilmiyor
58
39,20% 22 40,00% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
39
26,40% 13 23,60%
hafif
40
27,00% 13 23,60% 13 30,20%
orta
5
3,40%
6
10,90%
4
9,30%
χ ²:6,58
şiddetli
6
4,10%
1
1,80%
2
4,70%
p=0,583
bilmiyor
61
41,20% 21 38,20% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
41
27,70% 18 32,70%
hafif
35
23,60% 10 18,20% 14 32,60%
orta
4
2,70%
6
10,90%
3
7,00%
şiddetli
6
4,10%
0
0,00%
1
2,30%
χ ²:11,92
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,291
bilmiyor
38
25,70% 12 21,80%
6
14,00%
yok ya da çok hafif
7
4,70%
4
7,30%
3
7,00%
hafif
29
19,60% 7
12,70%
4
9,30%
orta
43
29,10% 18 32,70% 11 25,60%
şiddetli
22
14,90% 11 20,00% 12 27,90%
χ ²:13,96
çok şiddetli
9
6,10%
p=0,175
bilmiyor
59
39,90% 22 40,00% 14 32,60%
yok ya da çok hafif
51
34,50% 18 32,70%
hafif
26
17,60% 6
10,90% 12 27,90%
orta
7
4,70%
8
14,50%
7
16,30%
şiddetli
5
3,40%
1
1,80%
0
0,00%
χ ²:20,21
çok şiddetli
0
0,00%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,027
bilmiyor
53
35,80% 19 34,50% 14 32,60%
3
0,00%
5,50%
0
8
8
9
7
9
0,00%
p=0,949
18,60%
18,60%
20,90%
16,30%
20,90%
57
VPA_Lipid
VPA_Glukoz
LMT_kilo
LMT_HT
LMT_MS
LMT_Lipid
LMT_Glukoz
yok ya da çok hafif
20
13,50% 8
14,50%
4
9,30%
hafif
35
23,60% 9
16,40%
6
14,00%
orta
26
17,60% 14 25,50%
9
20,90%
şiddetli
13
8,80%
5
9,10%
7
16,30%
χ ²:15,26
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
3
7,00%
p=0,123
bilmiyor
56
37,80% 21 38,20% 15 34,90%
yok ya da çok hafif
26
17,60% 7
12,70%
4
9,30%
hafif
38
25,70% 10 18,20%
5
11,60%
orta
16
10,80% 13 23,60% 10 23,30%
şiddetli
10
6,80%
4
7,30%
6
14,00%
χ ²:20,05
çok şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
3
7,00%
p=0,029
bilmiyor
55
37,20% 21 38,20% 14 32,60%
yok ya da çok hafif
33
22,30% 9
16,40%
5
11,60%
hafif
33
22,30% 9
16,40%
8
18,60%
orta
15
10,10% 13 23,60%
8
18,60%
şiddetli
11
7,40%
3
5,50%
7
16,30%
χ ²:14,37
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,157
bilmiyor
76
51,40% 20 36,40% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
34
23,00% 17 30,90% 12 27,90%
hafif
28
18,90% 13 23,60% 10 23,30%
orta
9
6,10%
4
7,30%
5
11,60%
χ ²:6,92
şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,545
bilmiyor
77
52,00% 25 45,50% 17 39,50%
yok ya da çok hafif
51
34,50% 19 34,50% 15 34,90%
hafif
16
10,80% 10 18,20% 10 23,30%
χ ²:5,47
orta
4
2,70%
p=0,485
bilmiyor
78
52,70% 25 45,50% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
40
27,00% 17 30,90% 16 37,20%
hafif
19
12,80% 10 18,20%
7
16,30%
χ ²:4,35
orta
11
7,40%
4
9,30%
p=0,629
bilmiyor
78
52,70% 25 45,50% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
42
28,40% 16 29,10% 15 34,90%
hafif
19
12,80% 11 20,00%
8
18,60%
χ ²:4,58
orta
9
6,10%
4
9,30%
p=0,599
bilmiyor
79
53,40% 25 45,50% 17 39,50%
yok ya da çok hafif
40
27,00% 17 30,90% 18 41,90%
1
3
3
1,80%
5,50%
5,50%
1
2,30%
58
OKMZ_kilo
OKMZ_HT
OKMZ_MS
OKMZ_Lipid
OKMZ_Glukoz
SSRI ların
hafif
20
13,50% 10 18,20%
6
14,00%
χ²:4,65
orta
9
6,10%
2
4,70%
p=0,59
bilmiyor
80
54,10% 31 56,40% 20 46,50%
yok ya da çok hafif
27
18,20% 9
16,40%
9
20,90%
hafif
31
20,90% 9
16,40%
8
18,60%
orta
8
5,40%
5
9,10%
6
14,00%
şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
χ²:6,27
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,792
bilmiyor
85
57,40% 34 61,80% 21 48,80%
yok ya da çok hafif
45
30,40% 13 23,60% 13 30,20%
hafif
15
10,10% 7
12,70%
7
16,30%
χ ²:3,57
orta
3
2,00%
1,80%
2
4,70%
p=0,734
bilmiyor
85
57,40% 33 60,00% 21 48,80%
yok ya da çok hafif
35
23,60% 9
16,40% 12 27,90%
hafif
19
12,80% 9
16,40%
6
14,00%
orta
9
6,10%
3
5,50%
4
9,30%
χ ²:6,61
şiddetli
0
0,00%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,579
bilmiyor
85
57,40% 33 60,00% 21 48,80%
yok ya da çok hafif
32
21,60% 11 20,00% 12 27,90%
hafif
24
16,20% 7
12,70%
6
14,00%
orta
6
4,10%
4
7,30%
4
9,30%
χ ²:4,3
şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,829
bilmiyor
86
58,10% 33 60,00% 21 48,80%
yok ya da çok hafif
32
21,60% 11 20,00% 12 27,90%
hafif
21
14,20% 7
12,70%
8
18,60%
orta
8
5,40%
4
7,30%
2
4,70%
χ ²:3,01
şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,933
3
1
5,50%
metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %39,5’ i bilmediğini, %49’ u yok yada hafif düzeyde, %2,5’
i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik anormallik yaptığını söylemiştir. Hastane
grupları arasında istatistiksel bir farklılık görülmemiştir.
SNRI’ lar kilo açısından değerlendirilmesi istendiğinde katılımcıların %35,3’ ü
bilmediğini, %42,6’ ı yok yada hafif, %6,8’ i şiddetli ve çok şiddetli kilo alımına neden
olduğunu belirttiler. Diğer parametreleri değerlendirmeleri istendiğinde hipertansiyon
için %33,7’ i bilmediğini, %22,3’ ü yok yada hafif, %25,2’ i orta, %18,6’ ı şiddetli ve çok
59
şiddetli hipertansiyon yaptığını söyedi. Metabolik sendrom riski için %39,8’ i
bilmediğini, %47,1’ i yok yada hafif, %2’ i şiddetli ve çok şiddetli, hiperlipidemi
için %40,6’ ı bilmediğini, %50,3’ ü yok yada hafif, %1,2’ i şiddetli ve çok şiddetli, glukoz
için %40,6’ ı bilmediğini, %49,1’ i yok yada hafif, %2’ i şiddetli ve çok şiddetli
hiperglisemiye neden olduğunu söylediler(Tablo 10).
Bupropion metabolik anormallikler açısından değerlendirilmesi istendiğinde
katılımcıların ortalama olarak %71,4’ ü bilmediğini, %25,7’ i yok yada hafif
düzeyde, %1,7’ i orta düzeyde, %0,1’ i ise şiddetli ve çok şiddetli düzeyde metabolik
anormallik yaptığını söylemiştir. Bupropionun şiddetli ve çok şiddetli HT yapıyor diyen
katılımcı grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı(p=0,033). Buna
göre ruh sağlığı hastanesindekilerin %1,4’ü, üniversite hastanesindekilerin %5,4’ü, genel
hastanedekilerin %7’i bupropion için şiddetli HT yaptığını söyledi(Tablo 17).
Tablo 17. Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan antidepresan ilaçların
metabolik parametreler üzerindeki etkisinin hastane grupları içinde karşılaştırılması
SSRI_kilo
SSRI_HT
SSRI_MS
SSRI_Lipid
bilmiyor
56
37,80% 16 29,10% 12 27,90%
yok ya da çok hafif
11
7,40%
hafif
48
32,40% 14 25,50% 16 37,20%
orta
22
14,90% 16 29,10%
6
14,00%
şiddetli
10
6,80%
4
7,30%
2
4,70%
χ²:11,16
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,345
bilmiyor
63
42,60% 21 38,20% 15 34,90%
yok ya da çok hafif
53
35,80% 17 30,90% 15 34,90%
hafif
23
15,50% 14 25,50% 12 27,90%
orta
8
5,40%
2
3,60%
1
2,30%
χ²:6,38
şiddetli
1
0,70%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,605
bilmiyor
63
42,60% 22 40,00% 14 32,60%
yok ya da çok hafif
36
24,30% 11 20,00% 12 27,90%
hafif
34
23,00% 17 30,90% 15 34,90%
orta
10
6,80%
4
7,30%
2
4,70%
şiddetli
4
2,70%
1
1,80%
0
0,00%
χ²:5,85
çok şiddetli
1
0,70%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,828
bilmiyor
65
43,90% 22 40,00% 15 34,90%
yok ya da çok hafif
38
25,70% 12 21,80% 14 32,60%
hafif
32
21,60% 15 27,30% 12 27,90%
5
9,10%
6
14,00%
60
SSRI_Glukoz
SNRI_kilo
SNRI_HT
SNRI_MS
SNRI_Lipid
SNRI_Glukoz
Bup_kilo
orta
11
7,40%
5
9,10%
2
4,70%
χ²:4,01
şiddetli
2
1,40%
1
1,80%
0
0,00%
p=0,856
bilmiyor
65
43,90% 22 40,00% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
44
29,70% 14 25,50% 13 30,20%
hafif
26
17,60% 15 27,30% 13 30,20%
orta
10
6,80%
4
7,30%
1
2,30%
χ²:7,27
şiddetli
3
2,00%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,507
bilmiyor
52
35,10% 22 40,00% 13 30,20%
yok ya da çok hafif
15
10,10% 5
hafif
44
29,70% 16 29,10% 14 32,60%
orta
25
16,90% 10 18,20%
2
4,70%
şiddetli
10
6,80%
2
3,60%
2
4,70%
χ²:13,46
çok şiddetli
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,199
bilmiyor
52
35,10% 19 34,50% 12 27,90%
yok ya da çok hafif
9
6,10%
3
5,50%
5
11,60%
hafif
24
16,20% 6
10,90%
8
18,60%
orta
37
25,00% 16 29,10%
9
20,90%
şiddetli
20
13,50% 7
12,70%
6
14,00%
χ²:5,04
çok şiddetli
6
4,10%
7,30%
3
7,00%
p=0,889
bilmiyor
59
39,90% 23 41,80% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
27
18,20% 13 23,60% 11 25,60%
hafif
40
27,00% 12 21,80% 13 30,20%
orta
18
12,20% 6
10,90%
3
7,00%
χ²:4,01
şiddetli
4
2,70%
1,80%
0
0,00%
p=0,856
bilmiyor
60
40,50% 24 43,60% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
32
21,60% 13 23,60% 12 27,90%
hafif
39
26,40% 13 23,60% 15 34,90%
orta
14
9,50%
5
9,10%
0
0,00%
χ²:8,07
şiddetli
3
2,00%
0
0,00%
0
0,00%
p=0,427
bilmiyor
60
40,50% 24 43,60% 16 37,20%
yok ya da çok hafif
39
26,40% 13 23,60% 15 34,90%
hafif
29
19,60% 14 25,50% 11 25,60%
orta
17
11,50% 2
3,60%
1
2,30%
χ²:9,18
şiddetli
3
2,00%
3,60%
0
0,00%
p=0,327
4
1
2
9,10%
11 25,60%
bilmiyor
106 71,60% 39 70,90% 27 62,80%
yok ya da çok hafif
29
19,60% 14 25,50%
9
20,90%
61
Bup_HT
Bup_MS
Bup_Lipid
Bup_Glukoz
hafif
12
8,10%
2
3,60%
6
14,00%
χ ²:5,88
orta
1
0,70%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,436
bilmiyor
108 73,00% 42 76,40% 27 62,80%
yok ya da çok hafif
28
18,90% 7
12,70%
8
18,60%
hafif
8
5,40%
3
5,50%
2
4,70%
orta
2
1,40%
0
0,00%
3
7,00%
şiddetli
2
1,40%
1
1,80%
3
7,00%
χ ²:19,64
çok şiddetli
0
0,00%
2
3,60%
0
0,00%
p=0,033
bilmiyor
108 73,00% 42 76,40% 27 62,80%
yok ya da çok hafif
29
19,60% 12 21,80%
9
20,90%
hafif
7
4,70%
1
1,80%
4
9,30%
χ ²:7,72
orta
4
2,70%
0
0,00%
3
7,00%
p=0,259
bilmiyor
107 72,30% 42 76,40% 27 62,80%
yok ya da çok hafif
27
18,20% 12 21,80% 10 23,30%
hafif
12
8,10%
1
1,80%
5
11,60%
χ ²:5,81
orta
2
1,40%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,444
bilmiyor
108 73,00% 42 76,40% 27 62,80%
yok ya da çok hafif
27
18,20% 12 21,80% 10 23,30%
hafif
9
6,10%
1
1,80%
5
11,60%
χ ²:6,49
orta
4
2,70%
0
0,00%
1
2,30%
p=0,37
L) Hastanelerin MS kriterlerini bilme açısından karşılaştırılması
Ruh sağlığı, Üniversite ve Genel Hastaneler arasında MS kriterini doğru bilme
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir(p=0,0001). Ruh
sağlığı hastanesinde 4-5 bilinme oranı 79 (%53,3), Üniversite hastanesinde 38 (%68,5)
iken bu oran genel hastanede 28(%67,5) bulunmuştur(Tablo 18).
Tablo 18. MS kriterlerini doğru bilme yönünden hastanelerin dağılımları
Ruh sağlığı
Üniversite
Genel Hastane
Kriter Yok
18
12,20%
1
1,80%
2
4,70%
1 Kriter
5
3,40%
0
0,00%
0
0,00%
2 Kriter
12
8,10%
8
14,50%
0
0,00%
3 Kriter
34
23,00%
8
14,50%
12
27,90%
4 Kriter
33
22,30%
8
14,50%
3
7,00%
χ²:32,35
5 Kriter
46
31,10%
30
54,50%
26
60,50%
p=0,0001
62
M) Ruh sağlığı çalışanlarının MS kriterlerini bilme açısından
karşılaştırılması
Asistan, Uzman ve Hemşire/Sağlık Memuru arasında MS kriteri sayısı dağılımları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir(p=0,0001). Asistan 4-5 bilinme
oranı 81 (%71,7), uzman 42 (%65,6) iken bu oran hemşire sağlık memurunda 23 (%33,3)
bulunmuştur(Tablo 19).
Tablo 19. MS kriterlerini doğru bilme yönünden ruh sağlığı çalışanlarının
dağılımları
Asistan
Uzman
Hemşire/Sağlık Memuru
Kriter Yok
4
3,50%
2
3,10%
15
21,70%
1 Kriter
0
0,00%
1
1,60%
4
5,80%
2 Kriter
5
4,40%
3
4,70%
12
17,40%
3 Kriter
23
20,40%
16
25,00%
15
21,70%
4 Kriter
18
15,90%
13
20,30%
13
18,80%
χ²:55,68
5 Kriter
63
55,80%
29
45,30%
10
14,50%
p=0,0001
N) Çalışma süresi, görülen hasta sayısı, hasta bakımına ayrılan zaman ve
yazılan reçete sayısına göre metabolik sendrom farkındalığının değerlendirilmesi
Çalışma süresi ve MS kriteri sayısı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık (p=0,751) gözlenmemiştir(Tablo 20).
Tablo 20. Çalışma Süresi
2-5yıl arası
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
20 yıl ve üzeri
Kriter Yok
13
8,60%
0
0,00%
2
11,10%
5
21,70%
1
3,40%
1 Kriter
4
2,60%
0
0,00%
0
0,00%
0
0,00%
1
3,40%
2 Kriter
12
7,90%
3
12,50%
2
11,10%
1
4,30%
2
6,90%
3 Kriter
30
19,70%
7
29,20%
5
27,80%
5
21,70%
7
24,10%
4 Kriter
27
17,80%
4
16,70%
1
5,60%
5
21,70%
7
24,10%
χ²:15,44
5 Kriter
66
43,40%
10 41,70%
8
44,40%
7
30,40%
11
37,90%
p=0,751
Görülen Hasta Sayısı ve MS kriteri sayısı dağılımları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık (p=0,982) gözlenmemiştir(Tablo 21).
63
Tablo 21. Görülen Hasta Sayısı
10
11-30
31-60
61-100
100 ve üzeri
Kriter Yok
13 10,70%
7
7,60%
1
5,00%
0
0,00%
0
0,00%
1 Kriter
3
2,50%
2
2,20%
0
0,00%
0
0,00%
0
0,00%
2 Kriter
13 10,70%
5
5,40%
1
5,00%
1
10,00%
0
0,00%
3 Kriter
25 20,70%
21
22,80%
4
20,00%
3
30,00%
1
33,30%
4 Kriter
23 19,00%
16
17,40%
3
15,00%
2
20,00%
0
0,00%
5 Kriter
44 36,40%
41
44,60%
11
55,00%
4
40,00%
2
66,70% p=0,982
χ²:9,06
Hasta bakımıyla ilgilenme yüzdeleri ve MS kriteri sayısı dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık (p=0,844) gözlenmemiştir(Tablo22).
Tablo 22. Hasta bakımına ayrılan zaman
%50-84
%85-94
%95-99
100%
Kriter Yok
11
7,30%
4
9,30%
2
8,00%
4
14,30%
1 Kriter
4
2,70%
1
2,30%
0
0,00%
0
0,00%
2 Kriter
12
8,00%
5
11,60%
2
8,00%
1
3,60%
3 Kriter
33
22,00%
11
25,60%
4
16,00%
6
21,40%
4 Kriter
22
14,70%
10
23,30%
6
24,00%
6
21,40%
χ²:9,60
5 Kriter
68
45,30%
12
27,90%
11
44,00%
11
39,30%
p=0,844
Bir haftada yazdığınız toplam reçete sayısı ve MS kriteri sayısı dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık (p=0,251) gözlenmemiştir(Tablo 23).
Tablo 23. Ortalama olarak bir haftada yazılan toplam reçete sayısı
0-25
26-100
101-200
200 ve üzeri
Kriter Yok
8
12,90%
9
7,40%
2
4,90%
2
9,10%
1 Kriter
0
0,00%
2
1,70%
1
2,40%
2
9,10%
2 Kriter
7
11,30%
11
9,10%
2
4,90%
0
0,00%
3 Kriter
15
24,20%
23
19,00%
12
29,30%
4
18,20%
4 Kriter
14
22,60%
20
16,50%
6
14,60%
4
18,20%
χ²:18,22
5 Kriter
18
29,00%
56
46,30%
18
43,90%
10
45,50%
p=0,251
O) MS ilişkin görüşlerin kriterleri bilme düzeyine olan etkileri
MS kriterlerini bilme dağılımları ile MS ilişkin görüşler arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık gözlenmiştir(p=0,0001). MS sağlık sorunlarına yol açar cevabı verenlerin
4 -5 kriter bilme oranı 143 (%61,9), MS tanısına uzağım, MS daha çok teorik bir kavram
cevabı verenlerden 3 (%1,2) istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur (Tablo 24).
64
Tablo 24. MS ilişkin görüşlerin kriterleri bilme düzeyine olan etkilerinin
karşılaştırılması
MS daha çok teorik bir
kavram klinik pratikte bir
önemi yok
MS sağlık
sorunlarına yol
açar
MS tanısına
uzağım
Kriter Yok
12
5,20%
7
63,60%
2
50,00%
1 Kriter
4
1,70%
0
0,00%
1
25,00%
2 Kriter
20
8,70%
0
0,00%
0
0,00%
3 Kriter
52
22,50%
2
18,20%
0
0,00%
4 Kriter
42
18,20%
1
9,10%
1
25,00%
χ²:68,51
5 Kriter
101
43,70%
1
9,10%
0
0,00%
p=0,0001
P) Bipolar bozuklukta kullanılan ilaçların metabolik anormallikler üzerine
etkileri
Klinisyenler arasında en çok olanzapin 214 (%87), klozapin 167 (%67,9), Valproik
asitin 64 (%26) kilo aldırdığı düşünülmektedir.
Klinisyenler arasında en çok SNRI 46 (%18,7), Olanzapin 45 (%18,2), klozapinin 35
(%14,2) HT oluşturduğu düşünülmektedir.
Klinisyenler arasında en çok Olanzapin 169 (%68,7), Klozapin 137 (%55,7),
Risperidonun 37 (%15) MS oluşturduğu düşünülmektedir.
Klinisyenler arasında en çok Olanzapin 142 (%57,7), Klozapin 142 (%57,7),
Risperidonun 31 (%12,6) hiperlipidemi oluşturduğu düşünülmektedir.
Klinisyenler arasında en çok Olanzapin 167 (%67,9), Klozapin 121 (%49,1),
Ketiapinin 30 (%12,2) Glikozu yükseltiği düşünülmektedir (Tablo 25).
65
Tablo 25. Bipolar bozuklukta kullanılan ilaçların metabolik anormallik yapma
derecelerine göre karşılaştırılması
Kilo
HT
MS
Lipid
Glukoz
n
%
n
%
n
%
n
%
n
%
Ari
3
1,2%
1
0,4%
0
0,0%
1
0,4%
1
0,4%
Kloz
167
67,9%
35
14,2%
137
55,7%
116
47,1%
121
49,1%
Olanz
214
87,0%
45
18,2%
169
68,7%
142
57,7%
167
67,9%
Keti
51
20,8%
9
3,7%
31
12,6%
29
11,8%
30
12,2%
Ris
61
24,8%
7
2,8%
37
15,0%
31
12,6%
28
11,4%
Zip
4
1,6%
5
2,0%
3
1,2%
1
0,4%
Lit
40
16,2%
5
2,0%
11
4,5%
5
2,0%
7
2,8%
KMZ
15
6,1%
4
1,6%
10
4,1%
9
3,7%
8
3,2%
VPA
64
26,0%
7
2,8%
29
11,8%
25
10,1%
23
9,3%
LMT
2
0,8%
OKMZ
3
1,2%
1
0,4%
1
0,4%
1
0,4%
Bup
8
3,2%
Hal
19
7,7%
5
2,0%
11
4,5%
8
3,3%
6
2,4%
Klorp
22
8,9%
3
1,2%
9
3,7%
8
3,3%
8
3,3%
Sül
20
8,1%
8
3,2%
7
2,8%
6
2,4%
Ami
18
7,3%
2
0,8%
7
2,8%
9
3,6%
9
3,7%
SSRI
18
7,3%
2
0,8%
6
2,4%
3
1,2%
3
1,2%
SNRI
17
6,9%
46
18,7%
5
2,0%
3
1,2%
5
2,0%
66
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Bu çalışma, Türkiye de ruh sağlığı çalışanlarının metabolik sendromu tanıma
becerileri, bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan ilaçların metabolik anormallikleri
üzerine olan etkisi ve metabolik anormalliklerle başetme tutumlarını inceleyen ilk
çalışmadır.
Araştırmaya katılanların çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Ülkemizde erkek
hemşire sayısının az olması kadın katılımcıların daha fazla sayıda görülmesine neden
olmuştur. Katılan kişiler ortalama 34,5±8,4 yaş aralığındadır. Yaş ortalamasının düşük
çıkması ve çalışma sürelerinin daha çok 2-5 yıl olması, çalışmaya alınan asistan doktor
ve
yardımcı
sağlık
personelinin
çok
sayıda
ve
genç
yaşta
olmasından
kaynaklanmaktadır. Çalışmaya alınan kişilerin, görülen hasta sayısının ve ortalama
olarak yazılan reçete sayısının çoğunluğu ruh sağlığı hastanesinde olduğu saptanmıştır.
Ülkemizde bipolar hastalara hem ayaktan hem de yataklı hizmetin en fazla ruh sağlığı
hastanelerinde
verilmesi,
buradaki
çalışanların
bipolar
hastalarla
daha
sık
karşılaşmasına, tedavisiyle daha fazla ilgilenmesine ve çalışmaya alınma koşulunu
yerine getirmesine sebep olmuştur (223). Katılımcıların çoğunluğunun 19-64 yaş
aralığındaki hastaları takip ediyor olması, yaş ilerledikçe metabolik sendromun genel
popülasyonda daha sık görülmesi nedeniyle(1) bipolar hastaları tedavi edenler
tarafından daha dikkatli izlenmesi gereksinimini doğurmaktadır.
Çalışmaya
katılan
ruh
sağlığı
çalışanlarının
%93,7’
i
(ruh
sağlığı
hastanelerinin %92,6’ ı, üniversite hastanelerinin %100’ ü , genel hastanelerin %90,7’ i),
metabolik sendromun hastanın sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiğini, kesinlikle takip ve
tedavisinin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu oranlar yurtdışında benzer bir
çalışmadaki ortalama %72 olarak tespit edilen verilerin üzerindedir(10). Sağlık
çalışanları tarafından metabolik sendromun ciddi sorunlara yol açtığının bilinmesi,
çoğunluğun MS hakkında ön bilgi sahibi olduğunu düşündürmektedir.
Çalışmaya katılan hastane grupları arasında MS tanısı koyma açısından
farklılıklar saptanmıştır. Ruh sağlığı hastanesinde %58,8, üniversite hastanesinde %72,7,
genel hastanedekilerin ise %69,8’ i MS tanısı koyduklarını söylemişlerdir. Bauer ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise bu oran ülkeler arasında ortalama olarak %56 da
kalmıştır (10). Bu oranlar arasındaki farkın nedenlerinden biri zaman içinde metabolik
67
sendroma olan ilginin artması ve sağlık çalışanlarının daha sık bu tanıdan haberdar
olması olabilir. Benzer şekilde MS tanısını koyan ruh sağlığı çalışanları hastalarını bu
klinik durum hakkında daha sık (ruh sağlığı hastanesinde %62,2, üniversite
hastanesinde %76,4 ve genel hastanelerinde %74,4) bilgilendirmişlerdir.
Genel olarak az sayıdaki katılımcı (ruh sağlığı hastanesinde %17,6, üniversite
hastanesinde %29,1, genel hastanede %16,3) MS’ un ICD kodundan haberdardır. Bu
oranlar yurtdışında yapılan çalışma verileriyle uyumludur (10,11).
MS tanı sınıflamalarından ADA’ nın diğer sınıflama sistemlerine göre (ATP-III,
ICD, IDF) katılımcılar tarafından daha sık oranda bilindiği ve çalışma yerlerine göre
ATP-III ile ICD bilinme oranları arasında anlamlı fark bulunduğu dikkat çekmektedir.
Bu sonuç, MS’ un genel olarak bilinmesine rağmen sınıflama ve buna bağlı olarak tanı
ölçütlerinin tam olarak bilinmediğine işaret etmektedir. Tanı sistemlerinden ATP-III
genel
hastanelerde,
ICD
ise
üniversite
hastanelerinde
daha
yaygın
olarak
kullanılmaktadır (10).
Ruh sağlığı hastanesindekilerin %29,7’ i, üniversitedekilerin %20’ si , genel
hastanedekilerin ise %44,2’ i NCEP ATP-III tanı ölçütlerinden haberdar olduklarını
söylemişlerdir. Katılımcıların %13,8 gibi çok az bir kısmı ATP-III’ e göre MS tanısı
koyduğunu söylemiştir. Bu ölçütlere göre MS tanısı koyduklarını söyleyenler ise ruh
sağlığı hastanesinde %11,5, üniversite hastanesinde %9,1, genel hastanede %27,9 dur.
Bu düşük oranın olası sebebleri katılımcıların genel olarak MS tanısından haberdar
olduklarını ama tanı ölçütlerini yeterince bilmediklerini düşündürmektedir. Ayrıca MS
tanısı için pek çok farklı tanı sisteminin olmasıda bu farklılığı açıklayabilir. Örneğin
WHO nün tanımında yükselmiş üriner albumin veya albumin/kreatinin oranı yer
alırken(19), AACE nin tanımına PCOS da eklenmiştir(16). Ancak bu değişkenler
çalışmamıza katılanların çok az bir kısmı (ortalama olarak %5) tarafından bilinmektedir.
Suppes ve arkadaşlarıda Amerikalı psikiyatristlerin %5’ nin WHO ve AACE nin
metabolik sendrom kriterleri içinde yer alan yükselmiş üriner albumin veya albumin
kreatinin oranı ile PCOS’ nun varlığından haberdar olduklarını saptamıştır(11). Bu
orandaki düşüklüğün nedeni pratikte PCOS ve idrar albumin/kreatinin oranının
bakılmasındaki zorluk olabilir.
Ülkeler arasında da metabolik sendroma ilişkin farklı bakış ve yaklaşımlar vardır.
Örneğin Alman psikiyatrlar en fazla oranda MS la ilgilenen gruptur. Tam tersine
68
Fransızlar en az oranda ilgilenen grup olmuştur. Bunun olası nedenlerinden biri de
ülkeler arasında obezite oranlarının farklı olması olabilir.Alman halkının Fransızlara
göre daha obez olması nedeniyle Alman hekimlerin metabolik sorunlarla daha fazla
ilgileniyor olabileceği belirtilmiştir (10).
Tüm hastaneler arasında MS tanısı sırasıyla açlık kan şekeri yüksekliği (%85,3),
bel çevresi (%78,4), hipertansiyon (%73,5), trigliserid yüksekliği (%69,9) ile
konmaktadır. Bunlar, Bauer ve arkadaşlarının çalışmasındaki verilerle kıyaslandığında
oldukça yüksektir. Bauer ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada Avrupalı psikiyatristler
hiperglisemi (%74), hipertrigliseridemi (%74), abdominal obezite (%68), yükselmiş
kan basıncına (%53) göre MS tanısı koymuştur.
Hastaneler arasında glukoz, bel çevresi, hipertansiyon ile MS tanısı koyma
oranları açısından üniversite ve genel hastaneler lehine anlamlı olarak istatistiksel fark
saptanmıştır. Bu farkın ruh sağlığı hastanesinde ki bilgi eksikliğinin çok bilinen (HT,
glukoz, bel çevresi) tanı ölçütlerinde de söz konusu olabileceğini göstermektedir. Ancak
tanı ölçütü olarak tüm çalışma ortamlarında tam olarak bilinmeyen (HDL, trigliserid,
protrombotik durum, kreatinin, PCOS) tanı kriterlerinde de zaten farkın olmadığı
saptanmıştır.
Kliniklerde çalışanların bu güne kadar bipolar hastalarında değerlendirdikleri
parametrelere bakıldığında %99,1 ile en sık glukoza baktıkları bunu sırasıyla hipertansiyon
(%97,6), HDL (%94,7), trigliserid (%94,3), sigara (%85,3), kreatinin (%83,7), trombosit
sayısı (%79,2), abdominal obezite (%69,5), bel çevresi (%53,2), PCOS (%35,3),
protrombotik durum (%32,5) izlediği saptandı. Bu veriler tüm çalışma yerlerinde
klinisyenlerin MS’u oluşturan parametrelerin çoğuna dikkat ettiklerini göstermektedir.
Ancak ruh sağlığı hastanesinde ki klinisyenler baktıkları bu parametrelerin çoğunun MS
tanı ölçütünü oluşturduğunu bilgi eksikliğinden dolayı bilmemektedirler. Aynı şekilde ruh
sağlığı hastanesinde diğer yerlere göre bel çevresi, abdominal obezite, PCOS klinisyenler
tarafından daha az bakılmıştır. Bu sonucun özellikle ön planda olması obezite ve bel
çevresi ölçütünün ruh sağlığı hastanesinde dikkate alınması için uyarı gerekliliğini, bipolar
bozuklukta MS’ un temel ölçütlerinde eğitmin gerekli olduğunu düşündürmektedir.
Tedaviye başlamadan önce bakılan parametrelerde genel olarak aile öykülerinin tüm
çalışma yerlerinde dikkate alındığı, kan basıncı dışında kilo, kan şekeri, lipit, bel çevresi,
HbA1c ve CRP parametrelerinde çalışma yerleri arasında fark bulunduğu, özellikle ruh
69
sağlığı hastanesinde bu parametrelere bakılma oranının düşük olduğu saptanmıştır. Dikkat
çeken önemli bir bulgu ise her ne kadar parametreler konusunda çalışma yerleri arasında
fark bulunurken tedaviye başlama öncesinde bu verilerin bir veya bir kaçının
değerlendirme oranının
tüm çalışma yerlerinde yüksek olduğudur. Tedavi öncesinde
bakılan parametrelerin değerleri Bauer ve arkadaşlarının yaptığı çalışmadaki verilerle
uyumlu olduğu gözlenmiştir.
Bipolar hastaların tedavisi sırasında kilo, kan şekeri, bel çevresini genel hastaneler
diğer yerlere göre daha fazla takip etmiştir. Lipid düzeyini hem genel hemde üniversite
hastaneleri ruh sağlığı hastanesine göre daha sık izlemiştir. Ruh sağlığı hastanelerinde
tedavi sırasında parametrelerin izlenme oranlarındaki düşüşte hastaların çoğunun
ayrımlaşmış duygudurum polikliniklerinde takip ediliyor olmaması, poliklinikte hastalara
ayrılan zamanın kısıtlı olması, diğer hastanelere göre MS hakkında bilgi eksikliğinin
olması neden olabilir.
Tedaviye bağlı gelişebilecek metabolik anormalliklere yaklaşımda hastaneler
arasında herhangi bir fark saptanmamıştır. Bu yaklaşımlarda diyet ve fiziksel egzersizle
farklı sınıftan bir ilaca geçme metabolik anormallik durumunda en sık uygulanan yöntem
olmuştur. Bauer ve arkadaşlarının çalışmasında katılımcılar metabolik problemle
karşılaştığında %89’u diyet ve fiziksel egzersiz önerirken %79’u farklı sınıftan bir ilaca
geçmiş, %65’de hastayı başka bir uzmana yönlendirmiştir (10). Katılımcıların %15’ i
metabolik anormallik yaşansa bile tedavide değişiklik yapmayacağını belirtmesi
klinisyenlerin çoğunun hastanın metabolik sorunlarına dikkat ettiğini göstermiştir.
Tedavide değişiklik yapmayanların
metabolik sendromun yaratabileceği sonuçları
bilmediği ya da hastanın fayda gördüğü bir tedaviyi bu riski bildiği halde değiştirmekten
kaçınmış olabileceğini düşündürmektedir.
Bipolar medikasyonda hem hastalar hem de katılımcılar için en sık önemsenen yan
etki kilo alımı olmuştur. Bu sonuç Bauer ve arkadaşlarının bulduğu sonuçla uyumludur.
Hastaların kilo alımına olan ilgisi fiziksel görünümle ilişkili sosyal ortamda yaşayabileceği
olumsuz eleştiriler ve sağlığı ile ilgili ortaya çıkan problemler olabilir. Hastanın yaşadığı
bu kaygılar ve kilo alımının aterosklerotik kalp hastalıkları riskini artırması (41) nedeniyle
ruh sağlığı çalışanlarının kilo alımına karşı daha dikkatli olmasında rol oynuyor olabilir.
Her iki grupta en az ilaçlara bağlı DM ve hiperlipidemi gelişmesini önemsemiştir. Bunun
nedeni ilaçlara bağlı gelişebilecek bu yan etkinin çalışanlar tarafından dikkat edilmediğini
70
ve hastalara yeterli bilgilendirilme yapılmadığını düşündürmektedir.Hastalar ilaçlara bağlı
kilodan sonra sedasyondan şikayet ederken çalışanlar ise daha çok hareket bozukluğu ile
ilgilenmektedir.
Bipolar hastalarda kilo alımı sadece klinisyenleri değil hastaları da ilgilendirmektedir,
çünkü başa çıkması zor bir yan etkidir. Hastaların çoğu uzun süreli tedavi aldığı için üç
aylık bir dönem sonunda klinik olarak anlamlı bir kilo artışı ilacın kesilmesine ve dolaylı
olarak hastalığın nüksüne yol açabilir. Kilo alımı yalnızca atipik antipsikotiklerle değil,
tipik antipsikotik kullanımı sırasında da görülür (84). FDA başlangıç ağırlığından %7 daha
fazla bir ağırlık artışını kilo alımı olarak kabul etmektedir (17).
Çalışmamızda katılımcılara bipolar bozuklukta kullanılan on antipsikotik ilacın kilo
üzerine olan etkileri sorulduğunda en şiddetli kilo alımına sırasıyla olanzapin ve klozapin
ile, orta şiddette risperidon ve ketiyapin, düşük şiddette sülpirid , amisülprid, klorpromazin,
haloperidol, ziprasidon, aripiprazol ile olduğunu belirtmişlerdir. Bu bulgular Bapista ve
arkadaşlarının sonuçlarıyla benzerdir. Bapista ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ilaca
bağlı kilo alımının miktarının atipik antipsikotikler arasında farklılık gösterdiğini ortaya
koydu. Bu çalışmaya göre kilo alımı klozapin ve olanzapinle çok yüksek; ketiyapin,
zotepin, klorpromazin ve tioridazinle yüksek; risperidon ve sertindolle orta; ziprasidon,
amisülpirid, aripiprazol, haloperidol, flufenazin, pimozid ve molindonle düşük düzeylerde
bulunmuştur. Sadece bulgularımızdan klorpromazin katılımcılar tarafından düşük riskte
kilo aldırmayla ilişkili bulunurken yukardaki çalışmanın sonucu göre yüksek şiddette kilo
alımıyla ilişkili bulunmuştur (185).
Bu bulgular çalıştıkları yerlerin tümünde hekimlerin çoğunun antipsikotiklerin kilo
üzerine olan etkilerini bildiğini göstermektedir.
Katılımcılara antipsikotiklerin kan basıncına olan etkileri sorulduğunda en fazla
olanzapin ve klozapinin hipertansiyona neden olabileceğini diğer antipsikotiklerle böyle
bir etkinin düşük olduğunu belirtmişlerdir. Çıkan bu sonuç Henderson ve arkadaşlarının
çalışmasıyla uyumludur. Bu çalışmada 5 yıl süreyle antipsikotik kullanan 240 şizofreni
hastası takip edilmiştir. Klozapin kullanan 82 hastanın 52 ‘de (%27) klozapinle beraber
antihipertansif kullanmaya başlamışlardır. Konvansiyonel kullanan 56 hastanın ikisi (%4)
ve diğer atipik antipsikotik kullanan 102 hastanın olanzapin kullanan altısı, risperidon
kullanan üçü hipertansiyon gelişmesi nedeniyle antihipertansif tedavi başlanmıştır (216).
71
Hiperglisemi ve bozulmuş glukoz düzeylerine , diyabet ve metabolik sendrom
görülen hastalarda sıklıkla rastlanır. Atipik antipsikotikler hiperglisemi ve bozulmuş
glukoz düzeyi riskini artırarak, bunun sonrasında metabolik sendrom riskini artırabilir
(191). Çalışmamıza alınan katılımcılar en sık sırasıyla olanzapin, klozapin ve ketiyapin ile
kan şekerinde yükselme görüldüğünü bildirmişlerdir. Bulgularımız literatürdeki verilerle
farklılık göstermektedir. Literatürde antipsikotikler arasında en sık klozapinle sonrada
olanzapinle hiperglisemi görüldüğü belirtilmiştir (190, 194).
Bipolar hastalarda kan yağlarına olan etkilerin kullanılan ilaçlardan kaynaklandığı ve
ilk aşamada hipertrigliseridemiye yol açtığı görülmektedir. Fenotiyazin türevleri trigliserid
ve total kolesterol artışına neden olan antipsikotik ilaç gruplarından birincisidir. Bundan
dolayı dibenzodiyazepin (klozapin, olanzapin) ve dibenzotiazepin (ketiyapin) türevleri
olarak sınıflandırlmış olan atipik antipsikotikler kan yağları üzerinde fenotiyazin
(klorpromazin) türevi antipsikotilere benzer etki gösterirler. Yeni kuşak antipsikotikler
hiperlipidemi yapma eğilimlerine göre sıralandığında klozapin ve olanzapin ile yüksek;
ketiyapin ve risperidon ile orta; ziprasidon ve aripiprazol ile düşük şeklinde sıralanmıştır.
(198) Literatürdeki bu sonuçlar çalışmamıza dahil olan katılımcılar arasındaki bulduğumuz
sonuçlarla büyük oranda benzerlik göstermektedir. Tek bir fark olarak çalışmamızdaki
katılımcılar klopromazinin düşük düzeyde lipit anormalliği yaptığını belirtmişlerdir. Bu
sonuç yukarıda verilen literatür bilgisi ile uyuşmamaktaır. Bu farklılığın çalışanlardaki
bilgi eksikliğinden kaynaklanmış olabileceğini düşünmekteyiz.
Çalışmamıza katılanlar, duygudurum dengeleyicilerinin metabolik anormallik
yapma düzeyleri açısından farklılık taşıdığını gösterdi. Çalışmamızın sonuçlarına göre
duygudurum dengeleyicileri arasında en fazla valproik asitle kilo artışı, hiperlipidemi, kan
şekeri anormalliği ve metabolik sendrom riski taşıdığı bulundu. Bunu sırasıyla lityum ve
karbamazepin takip eti. Katılımcılar lamotrijinin en az kilo alımına yol açtığını belirtti.
Lamotrijin idame tedavisinin klinik olarak anlamlı kilo alımı ile ilişkili olmadığı
düşünülmektedir (217,218). Benzer şekilde, bipolar bozukluğun tedavisinde karbamazepin
uzamış salınımlı kapsül ile üç haftalık tedavi yapılan iki çalışmadan gelen verilerin
birleştirilmesi klinik olarak anlamlı kilo alımının (başlangıca göre ≥%7 artış) insidansının
düşük olduğunu göstermiştir (219). Altı ay süreli bir açık etiketli karbamazepin uzamış
salınımlı kapsül çalışmasında hiçbir hastada klinik olarak anlamlı kilo alımı görülmedi;
başlangıçtan son noktaya ortalama kilo değişim yüzdesi %0,4 idi (220). Aksine, lityum ve
72
valproat bipolar bozukluk hastalarının üçte biri ile üçte ikisinde kilo alımı ile
ilişkilendirilmiştir. Lityumla ilişkili kilo alımı 1-2 yılda 5 kg’dan 2 yıl üzerinde 4,5-15,6
kg’a değişmektedir (221). Sonuçlarımız, bu ilaçlarla tedavi edilen hastalarda görülebilen
metabolik anormallikleri gösteren literatür verileriyle uyumludur.
Katılımcılar antidepresanların kilo alımı üzerine olan etkilerini değerlendirmeleri
istendiğinde SSRİ ve SNRI’ ların bupropiyona göre daha fazla kilo ile ilişkili olduğunu
belirtti. Kilo alımı ile ilgili bulgularımız literatürdeki verilerle benzerlik göstermektedir.
Literatürde antidepresan kullanımı ile ilgili metabolik değişiklikler incelendiğinde kilo
alımına sebep olan antidepresanlar trisiklikler (tersiyer aminler ikincil aminlere göre daha
fazla), monoamin oksidaz inhibitörleri, yeni antidepresanlardan mirtazapin ve muhtemel
bazı SSRI'lardır. Paroksetin özellikle diğer bazı antidepresanlara göre kilo alımıyla daha
sık ilişkili olabilir (180). En azından kısa süreli kullanımda kiloya etki etmeyen veya kilo
kaybına sebep olan antidepresanlar yeni noradrenerjik/ dopaminerjik ajan olan bupropion,
ve bazı SSRI'ları (özellikle fluoksetin) içerir (181). Fluoksetin ve bupropionun komplike
olmayan obezitede kilo verdirici etkileri gösterilmiştir (182). SNRI’ ların diğer
antidepresanlara göre kan basıncını daha fazla yükseltebileceği çalışmamıza katılanlar
tarafından söylenmiştir. Literatürde Venlafaksinin kan basıncı üzerine etkisini bildiren
çalışmalar vardır. Thase ve arkadaşlarının çalışmasında venlafaksinin kan basıncına
etkisinin doz ile ilişkili olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada doz 300 mg/günün üzerine
çıkıldığında venlafaksinin kan basıncını artırıcı etkisi istatistiksel ve klinik olarak anlamlı
hâle geldiği saptanmıştır(222). Antidepresanlarla ilgili olarak çalışmamızdaki en önemli
kısıtlılık monoamin oksidaz inhibitörleri ve trisiklik antidepresanların değerlendirmeye
alınmamasıdır. Ayrıca SSRİ ve SNRI’ ların etken maddelere göre yan etki profillerinin
farklı olması ve çalışmamızda antidepresanları genel olarak belirtilmeside çalışmadaki
diğer bir kısıtlılıktır.
Katılımcıların bipolar bozukluğu olan hastalarda kullandığı ilaçlarla ilgili görüşleri
incelendiğinde ankete yanıt veren ruh sağlığı çalışanlarının çoğu, hastalarında kullandığı
ilaçların olası metabolik sonuçlarının farkındaydı.
Hastaneler arasında katılımcıların toplam 5 ölçütten oluşan ATP-III kriterlerinden 4
yada 5 kriteri doğru olarak cevaplaması arasında istatistiksel olarak anlamlı fark çıkmıştır.
Ruh sağlığı hastanesinde çalışanlar diğer yerlere göre daha az oranda ölçütlerden haberdar
oldukları bulunmuştur. Bu farkın ruh sağlığı hastanesinde çalışanların metabolik sendrom
73
hakkında bilgi eksiliğinin olduğunu ve eğitilmeleri gerektiğini düşündürmektedir. Ruh
sağlığı hastanesindekilerin hastalarında oluşabilecek dahili problemlerde iç hastalıkları
uzmanlarına ulaşmadaki zorlukları, hasta sayısının fazla olması nedeniyle hastalarını
yeterince takip edememeleri bu farkın oluşmasında temel unsurlardan biri olabilir.
Katılımcıların görev özelliklerine göre bakıldığında yardımcı sağlık personelinde
(hemşire ve sağlık memuru) metabolik sendrom kriterlerini bilme yönünde istatistiksel
olarak anlamlı şekilde bilgi eksikliği olduğu görülmektedir. Bununda yardımcı sağlık
personelinin hizmet içi yeterince eğitilmediğini ve hekimlerin yardımcı sağlık
personelinden hastaların temel metabolik parametrelerini (kilo, beden kitle indeksi,
tansiyon, bel çevresi gibi) çok fazla takip etmelerini istemediklerini düşündürmektedir.
Çalışma süreleri, hasta bakımına ayrılan zaman, görülen hasta ve yazılan reçete
sayısına göre karşılaştırma yapıldığında metabolik sendrom kriterlerine doğru cevap
verebilme becerisini bu değişkenlerin etkilemediği görülmüştür. Bu sonuç Suppes ve
arkadaşlarının bulduğu sonuçla uyumsuzdur. Suppes ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada
daha fazla bipolar hasta görenlerin, görmeyen klinisyenlere göre daha sık oranda metabolik
sendrom tanısı koyduğu ve buna bağlı olarak metabolik bozukluk yapan ilaçları daha fazla
değiştirme yoluna gittikleri bulunmuştur. Bir diğer anlamlı farklılıkta klinisyenlerin
meslekte geçirdiği zamanla ilişkilidir. Ruh sağlığı alanında 11-20 yıl arası görev yapanlar,
4-10 yıl arası çalışanlara göre daha yüksek oranda NCEP kriterlerini bilmektedir(11).
Genel olarak, bulgularımız MS’ un ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını düşünenlerin,
bu konuyla ilgilenmeyenlere oranla daha fazla tanı ölçütleri hakkında bilgi sahibi
olduklarını göstermiştir. Ruh sağlığı çalışanlarına MS ile ilgili temel eğitim verilmesiyle
kliniklerde çalışanların hastalarındaki metabolik olaylara daha fazla dikkat edeceği ve
erken dönemde bu problemle başa çıkabilme becerisini kazanacağını düşünmekteyiz.
74
6. ÖZET
Metabolik Sendrom(MS); dünyada giderek daha fazla sayıda insanı etkileyen,
patogenezinde insülin direncinin rol oynadığı sıklığı yaşla birlikte artış gösteren bir
hastalıktır. MS’ un veya bileşenlerinin neden olduğu kardiyovasküler komplikasyonlar tüm
ölüm nedenleri arasında ilk sıralara doğru ilerlemektedir.
Son yıllarda bipolar bozukluk ve şizofrenisi olan hastalarda MS sıklığını araştıran
çalışmalara önem verilmektedir. Bu çalışmalarda MS ve ilişkili metabolik bozukluklar
genel popülasyona göre daha yüksek oranlarda görülmektedir. Fagiolini ve arkadaşları,
Bipolar bozukluğu olan hastalarda yaptıkları bir çalışmada MS sıklığını %30 olarak
saptamıştır. Ülkemizde yapılan çalışmada Yumru ve arkadaşları bipolar bozukluğu olan
hastalarda ATP-III’ e göre MS sıklığını kadınlarda %36,2, erkeklerde %29,5 olarak
bulmuşlardır.
Bu çalışmada, üniversite anabilim dalları, Sağlık Bakanlığı eğitim araştırma
hastaneleri ve ruh sağlığı hastaneleri çalışanlarının, MS bilgilerinin birbirinden farklı olup
olmadığı ve bu konudaki farkındalıkları araştırılmıştır. Çalışmaya İstanbul’da görev yapan
ve çalışma kriterlerini karşılayan 246 ruh sağlığı çalışanı alınmıştır. Katılımcılara MS ve
ilaçların yol açtığı metabolik problemler hakındaki bilgilerini değerlendirmek amacıyla 23
sorudan oluşan anket verilmiştir.
Araştırmamıza katılan kişilerin çalıştıkları yerlere göre dağılımına bakıldığında
çoğunluğun kadın (%60,9) olduğu, görece olarak asistan doktorların daha fazla (%45,9)
olduğu saptandı. Katılan ruh sağlığı hastanesindekilerin
yaş ortalaması 34,9±8,9,
üniversite hastanesinde 35,1±10,3, genel hastanede 31,9±4,7 bulundu.
Çalışmaya katılan ruh sağlığı çalışanları, MS’un hastanın sağlığında önemli
problemlere yol açtığını, kesinlikle takip ve tedavisinin yapılması gerektiğini
belirtmiştir. Günden güne, tedavi gören bipolar hastalarda metabolik değerleri takip
etme yaklaşımı artmaktadır.
Katılımcılar arasında ruh sağlığı hastanelerinde görev yapanların, hem sayıca daha
çok olduğu hem de daha fazla hasta gördüğü ancak MS konusundaki bilgi düzeylerinde
eksiklikler olduğu saptanmıştır. Çalışmaya katılan hastane grupları arasında MS tanısını
en az ruh sağlığı hastanelerinde çalışanlar koymaktadır.
75
MS tanı sınıflamalarından ADA’nın diğer sınıflama sistemlerine göre katılımcılar
tarafından daha sık oranda bilindiği ve çalışma yerlerine göre ATP-III ile ICD bilinme
oranları arasında anlamlı fark bulunduğu dikkat çekmektedir. ATP-III tanı sistemini en
fazla genel hastanelerde çalışanların bildiği saptanmıştır.
Tüm hastanelerde MS tanısı kan şekeri yüksekliği, bel çevresi, hipertansiyon ve
trigliserid yüksekliği ile konmaktadır. Ruh sağlığı hastanelerinde MS kriterleri diğer
hastanelere göre daha az bilinmektedir. Görev özelliklerine bakıldığında özellikle
hemşire ve sağlık memurlarının MS ve ilaçların yol açtığı metabolik problemler
konusunda eksiklikleri olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle eğitilmeleri gerekmektedir.
Katılımcıların çoğuna göre pek çok ilaç grubu metabolik problemlere yol
açabileceği ama özellikle olanzapin ve klozapinin MS’a en fazla neden olduğu
söylenmiştir. Katılımcılar duygudurum dengeleyicileri arasında en fazla valproik asitin
MS riski taşıdığını, bunu sırasıyla lityum ve karbamazepinin takip ettiğini belirttiler.
Çalışmamızın sonuçlarına göre lamotrijinin, kilo alımı ile ilişkisi en az olan mizaç
düzenleyicisi olduğu bulundu. Katılımcılara antidepresanların kilo alımı üzerine olan
etkilerini değerlendirmeleri istendiğinde, SSRİ ve SNRI’ların bupropiyona göre kilo ile
daha fazla ilişkili olduğunu belirttiler.
Metabolik problemler ortaya çıktığında genel yaklaşım olarak diyet ve egzeriz ile
ilaçların değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Klinisyenlerin metabolik
problemlerle baş etme çabaları, hastalar tarafından tedavinin güvenilirliğini arttıran bir
unsurdur.
Bu çalışmanın temel kısıtlılığı tüm bölgelerdeki ruh sağlığı çalışanlarını
kapsayacak sayıda olmamasıdır. Gelecekteki bu tür çalışmalar temsil gücü daha yüksek
bir psikiyatri grubunu kapsamalı ve bipolar bozukluğu olan hastalarda metabolik yan
etkilerin izlenmesi pratiğini daha detaylı yansıtmalıdır. Çalışmamıza katılan
psikiyatrların çoğunun, atipik antipsikotiklerle ilişkili metabolik konularda farkındalık
gösterdiği saptanmıştır. Bu klinisyenlerin psikiyatri pratiğini temsil gücü kısıtlı olsa bile
verdikleri yanıtlar, metabolik konuların en azından bazı psikiyatristlerin tedavi planına
girdiğini göstermektedir. Gelecekteki çalışmalar, klinisyenlerin özellikle psikiyatrların
psikiyatrik bozukluğu olan bireylerde metabolik yan etkileri ne sıklıkta izleyeceğine ve
bu yan etkilerin azatılmasına yönelik tedavi stratejilerini nasıl saptayacağına yönelik
planlanmalıdır.
76
7. ABSTRACT
Metabolic Syndrome (MS) is a disease which affects more and more people in the
world, the insulin resistance plays a role in the pathogenesis and often has an increasing
prevalence with age. Cardiovascular complications caused by MS or its components are
moving towards the first order of the causes of death.
In recent years, attention is given to the studies investigating the prevalence of MS
in patients with bipolar disorder and schizophrenia. In these studies, MS and related
metabolic disorders occur at higher rates than the general population. Fagiolini and
colleagues found the prevalence of MS as 30% in a study on patients with bipolar
disorder. In a study in our country, Yumru and colleagues found the prevalence of MS
according to ATP-III in patients with bipolar disorder as 36.2% in women and 29.5% in
men.
In this study, it has been researched whether there is a difference of MS
cognizance between the employees of the departments of university hospitals,
educational research hospitals and mental health hospitals of Ministry of Health and
awareness of employees on this issue has been researched. 246 mental health employees
who work in Istanbul and meet the criteria for the task, has been adopted in the study. A
questionnaire has been given to the participants which consisted of 23 questions to
assess their knowledge about MS and metabolic problems caused by drugs. When the
distribution of the participants of our study according to their work places is examined,
it has been detected that majority of participants are women (60.9%) and relatively more
of the participants are physician assistants (45.9%). The mean age of participants are
found to be 34.9 ± 8.9 years at mental health hospital, 35.1 ± 10.3 years at the university
hospital and 31.9 ± 4.7 at general hospital.
Mental health employees participating in the study points out that, MS leads to
significant problems in the health of patients and follow-up and treatment should be
made strictly. Day after day, approach of follow-up for metabolic values of treated
bipolar patients increases.
It is detected that not only more of the participants are employees of the mental
health hospital but also they treat more patients per employee, nevertheless they have
77
deficiencies in the level of cognizance about MS. Among the hospital groups
participating in the study, diagnosis of MS is least at mental health hospital employees.
It is remarkable that ADA, which is a diagnostic classification of MS, is known
more frequently by participants according to other classification systems and there is a
significant difference about knowledge of ATP-III and ICD between the hospitals. It is
detected that ATP-III diagnostic system is known mostly at general hospitals.
In all of the hospitals, MS is diagnosed by blood glucose level, waist
circumference, hypertension and triglyceride level. Criteria for MS are known less in
mental health hospitals than in other hospitals. Looking at the professional
qualifications, it is determined that especially nurses and medical officers have
deficiencies at MS and metabolic problems caused by drugs. Therefore they need to be
trained.
According to the majority of the participants, many of the drug groups may cause
metabolic problems, but especially olanzapine and clozapine causes MS mostly.
Participants stated that between the mood stabilizers, valproic acid's risk of MS is the
highest and it is followed by lithium and carbamazepine, respectively.
According to the results of our study, lemotrigine was found to be the least weight
gain associated mood stabilizer. When they are asked to comment about antidepressant
associated weight gain, the participants stated that SSRI and SNRI's are more associated
with weight gain. As a common approach, when metabolic problems occur, the diet,
exercise and replacement of drugs are emphasized. Clinicians efforts to cope with
metabolic problems is a factor that increases the reliability of the treatment of patients.
The main limitation of this study is that, there is not so many number of studies to
cover the mental health employees at all of the regions. Future studies on this issue
should cover a wider group of psychiatry that represents the total better and particularly
represent the practice of monitoring metabolic side effects on patients with bipolar
disorder. It is determined that most of the psychiatrists participating in our study are
aware of metabolic issues associated with atypical antipsychotics. Even if the
representation power of all of the psychiatry practice is limited, the answers of these
clinicians reveal that metabolic issues has entered at least some of the psychiatrists'
treatment plans. Future studies should be planned for how often the clinicians,
particularly psychiatrists have to monitor the metabolic side effects on individuals with
78
psychiatric disorders and how to determine the treatment strategies to reduce these side
effects.
79
8. KAYNAKLAR
1.
Toalson P, Ahmed S, Hardy T, Kabinoff G. The metabolic Syndrome in
Patients With severe Mental Illnesses. Prim Care companion J Clin Psychiatry
2004; 6:152-158
2.
Haffner SM, Valdez RA, Hazuda HP, Mitchell BD, Morales PA, Stern MP.
Prospective analysis of the insülin resistance syndrome (syndrome X). Diabetes
Care 1992; 41:715-722.
3.
Ford ES, Giles WH, Dietz WH. Prevalence of the metabolic syndrome among
U.S. adults: findings from the Third Narional Health and Nutrition
Examination Survey. JAMA 2002; 287:356-359
4.
Onat A, Ceyhan K, Sansoy V, Keleş İ, Erer B, Uysal O. Erişkinlerimizin
yarısında bulunan dislipidemi ve metabolik sendromun özellikleri ve kombine
hiperlipidemi ile ilişkisi: aynı zamanda plazma trigliserid düzeyi üst sınırı
konusunda bir katkı. Türk Kardiyol Dern Arş 2001; 29:274-85
5.
Kozan Ö, Oğuz A, Abacı A. Türkiye Metabolik Sendrom Prevelans Çalışması
(METSAR) sonuçları. II. Metabolik Sendrom Sempozyumu, İstanbul, 2005.
6.
Casey DE. Metabolic issues and cardiovascular disease in patients with
psychiatric disorders. Am Jour Med 2005; 118:15-22
7.
Fagiolini A, Frank E, Scott JA, Türkin S, Kupfer DJ. Metabolie syndrome in
bipolar disorder:findings from the Bipolar Disorder Center for Pennsylvanians.
Bipolar Disorder 2005; 7:424-430
8.
Yumru M, Savaş HA. Atypical antipsychotic related metabolic syndrome in
bipolar patients. J Affec Disorders 2007; 98:247-252
9.
Heiskanen T, Niskanen L, Lyytikainen L. Metabolic Syndrome In Patients
With Schizophrenia. J Clin Psychiatry 2003; 64:575-579
10. Bauer M, Lecrubier Y, Suppes T. Awareness of metabolic concerns in patients
with bipolar disorder: a survey of European psychiatrists. Eur Psychiatry 2008;
Apr;23(3):169-177
80
11. Suppes T, McElroy S, Hirschfeld R. Awareness of metabolic concerns in
patients with
bipolar disorder: a survey of 500 US psychiatrists.
Psychopharmacol Bull 2007; 40:22-37
12. Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood
Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III). Executive summary of the
third report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert
Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in
Adults. JAMA 2001;285:2486-2497. Abstract
13. Kylin
E.
Studien
uberdas
Hypertonie-Hyperglykamie-
Hyperurikamiesyndrome. Zentralblatt fur innere Medizin 1923; 44:105-127
14. Reaven GM. Role of insulin resistance in human disease. Diabetes Care 1988;
37:1595-1600
15. Hansen BC. The metabolic syndrome X. Ann New York Acad Science 1999;
892:1-24
16. Yip P, Facchini FS, Reaven GM. Resistance to insulin mediated glucose
disposal as a predictor of cardiovascular disease. J Clin Endocrinol Metab 1998;
83:2773-2776
17. Isomaa B, Almgren P, Tuomi T. Cardiovascular morbidity and mortality
associated with the metabolic syndrome. Diabetes Care 2001; 24:683-689
18. Alberti KG, Zimmet PZ. Definition, diagnosis and classification of diabetes
mellitus and its complications, part 1: diagnosis and classification of diabetes
mellitus. Provisional report of a WHO consultation. Diabet Med 1998; 15:539553
19. World Health Organization . Definition, diagnosis and classification of
diabetes mellitus and its complications. Part 1: diagnosis and classification of
diabetes mellitus 1999;99(2):1-66
20. National institutes of Health. Third Report of the National Cholesterol
Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and
Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel 3).
Bethesda, Md: National institutes of Health; 2001
81
21. Grundy SM, Brewer B, Cleeman JL. Defınition of metabolic syndrome: report
of the National Heart, Lung And Blood İnstitude/American Heart Association
Conference on scientific issues related to definition. Circulation 2004;109:433438.
22. International Diabetes Federation The IDF consensus worldwide definition of
the metabolic syndrome. International Diabetes Federation, Brussels, 2005
23. World Health Organization: Appropriate body-mass index for Asian
populations and its implications for policy and intervention strategies. Lancet
2004;363:157-163
24. Güveli H: Antipsikotik alan şizofrenlerde metabolik sendrom sıklığı ve ilişkili
etmenlerin sağlıklı kontrollerle karşılaştırılması, Uzmanlık tezi, İstanbul, 2009
25. Flegal KM, Carroll MD, Ogden CL. Prevalence and trends in obesity among
U.S. adults. JAMA 2002; 288:1723-1727
26. Earl S. Ford ES, Giles WH, Mokdad AH. Increasing Prevalence of the
Metabolic Syndrome among U.S. Adults. Diabetes Care 2004; 27(10):24442449
27. Onat A, Sansoy V. Halkımızda koroner hastalığın baş suçlusu metabolik
sendrom sıklığı unsurları, korener risk ile ilişkisi ve yüksek risk kriterleri. Türk
Kardiyol Dern Arş 2002; 30:8-15
28. Onat A, Sansoy V, Uyarel H. Türklerde HDL-kolesterol düzeyleri, çevresel
etkenler ve metabolik sendrom kriterleri. Türk Kardiyol Dern Arş 2004;
32:273-278
29. Satman I, Yılmaz T, Sengül A. Population based study of diabetes and risk
characteristics in Turkey. Diabetes Care 2002; 4:1551-1556
30. Metabolik Sendrom Araştırma Grubu. METSAR sonuçları. XX.ulusal
Kardiyoloji Kongresi. Antalya,2004
31. Lakka HM, Laaksonen DE, Lakka TA. The metabolic syndrome and total
cardiovascular disease mortality in middle-aged men. JAMA 2002; 288:27092716
82
32. Girman C, Rhodes T, Mercuri M. The metabolic syndrome and risk of major
coronary events in the Scandinavian Simvastatin Survival Study (4S) and the
Air Force/Texas Coronary Atherosclerosis Prevention Study. Am J Cardio
2004; l93:136-154
33. Grundy SM, Cleeman JI, Merz CN. Implications of tecent clinical trials for the
National Cholesterol Education Program Adult Treatment Panel III Guidelines.
J Am Coll Cardiol 2004b; 44:720-732
34. Maffeis C, Cotdulo N, Livieri C. Waist circumference as a predictor of
cardiovascular and metabolic risk factors in obese girls. European Journal of
Clinical Nutrition 2003; 57:566-572
35. American Diabetes Association: Screening for type 2 diabetes. Diabetes Care
2004b; 27(suppl): S11-S14
36. Meigs JB, Nathan DM, Wilson PW, Cupples LA, Singer DE. Metabolic risk
factors worsen continuously across the spectrum of nondiabetic glucose
tolerance: the Framingham Offspring Study. Ann Intern Med 1998;128:524533
37. Reaven GM. Insulin resistance/compensatory hyperinsulinemia, essential
hypertension, and cardiovascular disease. J Clin Endocrinol Metab 2003;
88:2399-2403
38. Chobanian AV, Bakris GL, Black HR. The seventh report of the Joint National
Committe on Prevention, Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood
Pressure: the JNC VII report. JAMA 2003; 289:2560-2572
39. Kendall DM, Harmel AP. The metabolic syndrome, type 2 diabetes, and
cardiovascular disease: understanding the role of insulin resistance. Am J
Managed Care 2002;8(20):635-653
40. Ito H, Nakasuga K, Ohshima A. Detection of cardiovascular risk factors by
indices of obesity obtained from anthropometry and dual-energy x-ray
absorptiometry in Japanese individuals. Int J Obes Relat Metab Disord
2003;27:232-237
83
41. Hayashi T, Boyko EJ, Leonetti DL. Visceral adiposity and the risk of impaired
glucose tolerance: a prospective study among Japanese Americans. Diabetes
Care 2003; 26:650-655
42. Saely CH, Aczel S, Marte T, Langer P. The metabolic syndrome, insulin
resistance and cardiovascular risk in diabetic and nondiabetic patients. J Clin
Endoc Metab 2005; 90: 5698-5703
43. Howard G, O'Leary D, Zaccaro D. Insulin sensitivity and atherosclerosis.
Circulation 1996:93:1809-1817
44. Ginsberg HN. Insulin resistance and cardiovascular disease.J Clin Invest
2000:106:453-458
45. Fernandez-Real JM, Ricart W. Insulin resistance and chronic cardiovascular
inflammatory syndrome. Endocr Rev 2003; 24:278-301
46. Yenigün M, Diabetik Sendromlar ve Hipertansiyon, Her Yönüyle Diabetes
Mellitus kitabından, Editor Yenigün M, Nobel Tıp Kitabevi, 2. baskı , İstanbul,
2001. sayfa 713-809
47. Hu FB, Meigs JB, Li TY, Rifai N, Manson JE. Inflammatory markers and risk
of developing type 2 diabetes in women. Diabetes Care 2004; 53: 693–700
48. Chandalia M, Devaraj S, Jialal I, Grundy SM, Abate N. Elevated plasma highsensitivity C-reactive protein concentrations in Asian Indians living in the
United States. J Clin Endocrinol Metab 2003; 88:3773–3776
49. Haffner SM, D’Agostino Jr R, Mykkanen L. Insulin sensitivity in subjects with
type2 diabetes. Relationship to cardiovascular risk factors: the Insulin
Resistance Atherosclerosis Study. Diabetes Care 1999; 22: 562-568
50. Gerich JE. Contributions of insulin-resistance and insulin-secretory defects to
the pathogenesis of type 2 diabetes mellitus. Mayo Clin Proc 2003;78:447-456
51. Druss B, Rosenheck R. Mental disorders and access to medical care in the
United States. Am J Psychiatry 1998; 155:1775-1777
52. Druss BG, Rosenheck R, Desai MM. Quality of preventive medical care for
patients with mental disorders. Med Care 2002; 40:129-136
84
53. Allison DB, Casey DE. Antipsychotic induced weight gain : a review of the
literature. J. Clin Psychiatry 2001;62(7): 22-31
54. Brown S, Inskip H, Barraclouch B. Causes of excess mortality of schizophrenia.
Br J Psychiatry 2000;177:212-217
55. Brown S, Birtwistle J, Roe L. The unhealthy lifestyle of people with
schizophrenia Psychol Med 1999; 29:697-701
56. McEvoy JP, Meyer JM, Goff DC. Prevalence of the metabolic syndrome in
patients with schizophrenia: baseline results from the Clinical Antipsychotic
Trials of Intervention Effectiveness (CATIE) schizophrenia trial and
comparison with national estimates from NHANES III. Schizophr Res 2005;
80:19-32
57. Ryan MC, Collins P, Thakore JH. Impaired fasting glucose tolerance in first
episode patients with schizophrenia. Am J Psychiatry 2003; 160:284-289
58. Thomas P, Raymondel P, Charbonnel B, Vaiva G. Are the spesific care
requirements for patients with schizophrenia and diabetes or with a risk of
diabetes? Eur Psychiatry 2005; 20:358-363
59. Holt RG, Peveler RC, Byrne CD. Schizophrenia, the metabolic syndrome and
diabetes. Diabet Med 2004; 21:515-523
60. American Diabetes Association, American Psychiatric Association, American
Association of Clinical Endocrinologists, North American Association for the
Study of Obesity: Consensus Development Conference on Antipsychotic Drugs
and Obesity and Diabetes. Diabetes Care 2004; 27:596-601
61. Basu R, Brar JS, Chengappa KNR, John V, Parepally H, Gershon S. The
prevalence of the metabolic syndrome in patients with schizoaffective disorderbipolar subtype. Bipolar Disord 2004; 6:314-318
62. Cohn T, Prud’homme D, Streiner D, Kameh H, Remington G. Characterizing
coronary heart disease risk in chronic schizophrenia: high prevalence of the
metabolic syndrome. Can J Psychiatry 2004; 49:753-760
85
63. Poulin MJ, Cortese L, Williams R, Wine N, McIntyre RS. Atypical
antipsychotics in psychiatry practice: practical implications for clinical
monitoring. Can J Psychiatry 2005; 50:555-562
64. Harris EC, Barraclough B. Excess mortality of mental disorder. Br J Psychiatry
1998;173:11-53
65. Taylor V, Macqueen G, Associations between bipolar disorder and metabolic
syndrome: A review. J Clin Psychiatry 2006; 67:1034-1041
66. Malzberg B. Mortality among patients with involution melancholia. Am J
Psychiatry 1937; 93:1231-1238
67. Odegard O. Mortality in Norwegian mental hospitals from 1916 to 1933. Acta
Psychiatr Neurol 1936; 11:323-356
68. Tsuang MT, Woolson RF. Excess mortality in schizophrenia and affective
disorders: do suicides and accidental deaths solely account for this excess Arch
Gen Psychiatry 1978; 35:1181-1185
69. Harrow M, Goldberg JF, Grossman LS. Outcome in manic disorders: a
naturalistic follow-up study. Arch Gen Psychiatry 1990; 47:665-671
70. Dittmann S, Biedermann NC, Grunze H. The Stanley Foundation Bipolar
Network: results of the naturalistic follow-up study after 2,5 years of follow-up
in the German centres. Neuropsychobiology 2002; 46(l):2-9
71. Johnson SL, Meyer B, Winett C. Social support and self-esteem predict
changes in bipolar depression but not mania. J Affect Disord 2000; 58:79-86
72. Chengappa KN, Levine J, Gershon S. Lifetime prevalence of substance or
alcohol abuse and dependence among subjects with bipolar I and II disorders in
a voluntary registry. Bipolar Disord 2000; 2(3);191-195
73. Kessler RC, Rubinow DR, Holmes C. The epidemiology of DSM-III-R bipolar
I disorder in a general population survey. Psychol Med 1997; 27:1079-1089
74. Mokdad AH. Marks JS, Stroup DF. Actual causes of death in the United States,
2000. JAMA 2004; 291:1238-1245
75. Paffenbarger RS, Hyde RT, Wing AL. Physical activity, all-cause mortality,
and longevity of college alumni N Engl J Med 1986; 314:605-613
86
76. Garland EJ, Remick RA, Zis AP. Weight gain with antidepressants and lithium.
J Clin Psychopharmacol 1988; 8:323-330
77. Isojarvi JI, Laatikainen TJ, Knip M. Obesity and endocrine disorders in women
taking valproate for epilepsy. Ann Neurol 1996; 39: 579-584
78. Fagiolini A, Kupfer DJ, Houck P. Obesity as a correlate of outcome in patients
with bipolar I disorder. Am J of Psychiatry 2003; 160:112-7
79. Fagiolini A, Frank E, Houck PR. Prevalence of obesity and weight change
during treatment in patients with bipolar I disorder. J Clin Psychiatry 2002;
63:528-533
80. Wang PW, Sachs GS, Zarate CA. Overweight and obesity in bipolar disorder. J
Psychiatr Res 2006; 3:34-38
81. McElroy SL, Frye MA, Suppes T. Correlates of overweight and obesity in 644
patients with bipolar disorder. J Clin Psychiatry 2002; 63:207-213
82. Vestergaard P, Poulstrup I, Schou M. Prospective studies on a lithium cohort.
tremor, weight gain, psychological complaints. Acta Psychiatr Scand 1988;
78:434-441
83. Elmslie JL, Silverstone JT, Mann JI. Prevalence of overweight and obesity in
bipolar patients. J Clin Psychiatry 2000; 61:179-184
84. Larsson B, Svardsudd K, Wehn L. Abdominal adipose tissue distribution,
obesity, and risk of cardiovascular disease and death: 13 year follow up of
participants in the study of men born in 1913. Br Med J (Clin Res Ed) 1984;
288:1401-1404
85. Lapidus L, Bengtsson C, Larsson B. Distribution of adipose tissue and risk of
cardiovascular disease and death: a 12 year follow up of participants in the
population study of women in Gothenburg, Sweden. Br Med J (Clin Res Ed)
1984; 289:1257-1261
86. Seidell JC, Bjomtorp P, Sjostrom L. Regional distribution of muscle and fat
mass in men: new insight into the risk of abdominal obesity using computed
tomography. Int J Obes 1989; 13:289-303
87
87. Kalkhoff RK, Hartz AH, Rupley D. Relationship of body fat distribution to
blood pressure, carbohydrate tolerance, and plasma lipids in healthy obese
women. J Lab Clin Med 1983; 102:621-627
88. Baumgartner RN, Roche AF, Chumlea WC. Fatness and fat patterns:
associations with plasma lipids and blood pressures in adults, 18 to 57 years of
age. Am J Epidemiol 1987; 126:614-628
89. Peiris AN, Sothmann MS, Hennes MI. Relative contribution of obesity and
body fat distribution to alterations in glucose insulin homeostasis: predictive
values of selected indices in premenopausal women. Am J Clin Nutr 1989;
49:758-764
90. Sparrow D, Bottom GA, Gerzof SG. Relationship of fat distribution to glucose
tolerance: results of computed tomography in male participants of the
Normative Aging Study. Diabetes 1986; 35:411-415
91. Ohlson LO, Larsson B, Svardsudd K. The influence of body fat distribution on
the incidence of diabetes mellitus: 13.5 years of follow-up of the participants in
the study of men born in 1913. Diabetes 1985; 34:1055-1058
92. Bjorntorp P. The associations between obesity, adipose tissue distribution and
disease. Acta Med Scand Suppl 1988; 723:121-134
93. Musselman DL, Betan E, Larsen H. Relationship of depression to diabetes
types 1 and 2: epidemiology, biology, and treatment Biol Psychiatry 2003;
54:317-329
94. Cassidy F, Ahearn E, Carroll BJ. Elevated frequency of diabetes mellitus in
hospitalized manic-depressive patients. Am J Psychiatry 1999; 156:1417-1420
95. Lilliker SL. Prevalence of diabetes in a manic-depressive population. Compr
Psychiatry 1980; 21:270-275
96. Felker B, Yazel JJ, Short D. Mortality and medical comorbidity among
psychiatric patients: a review. Psychiatr Serv 1996; 47:1356-1363
97. Talbot F, Nouwen A. A review of the relationship between depression and
diabetes in adults Diabetes Care 2000; 23:1556-1562
88
98. Newcomer JW, Craft S, Fucetola R. Glucose-induced increase in memory
performance in patients with schizophrenia. Schizophr Bull 1999; 25:321-335
99. Lorenz WF. Sugar tolerance in dementia praecox and other mental states. Arch
Neurol Psychiatry 1922; 8:184-196
100. Freeman H. Resistance to insulin in mentally disturbed soldiers. Arch Neurol
Psychiatry 1946; 56:74-78
101. Todd JA, Bain SC. A practical approach to identification of susceptibility
genes for IDDM. Diabetes 1992; 41:1029-1034
102. Faas S, Trucco M. The genes influencing the susceptibility to IDDM in humans.
J Endocrinol Invest 1994;17:477-495
103. Meloni R, Leboyer M, Bellivier F. Association of manic-depressive illness
with tyrosine hydroxylase microsatellite marker [letter]. Lancet 1995;345:932
104. Todd RD, O'Malley KL. Population frequencies of tyrosine hydroxylase
restriction fragment length polymorphisms in bipolar affective disorder. Biol
Psychiatry 1989;25:626-630
105. Anda R, Williamson D, Jones D. Depressed affect, hopelessness, and the risk
of ischemic heart disease in a cohort of U.S. adults. Epidemiology 1993; 4:285294
106. Ford DE, Mead LA, Chang PP. Depression is a risk factor for coronary artery
disease in men: the precursors study. Arch Intern Med 1998; 158:1422-1426
107. Penninx BW, Beekman AT, Honig A. Depression and cardiac mortality: results
from a community-based longitudinal study. Arch Gen Psychiatry 2001;
58:221-227
108. Kaufmann MW, Fitzgibbons JP, Sussman EJ. Relation between myocardial
infarction, depression, hostility, and death. Am Heart J 1999; 138:549-554
109. Lesperance F, Frasure-Smith N, Talajic M. Five-year risk of cardiac mortality
in relation to initial severity and one-year changes in depression symptoms
after myocardial infarction. Circulation 2002; 105:1049-1053
110. O'Connor CM, Gurbel PA, Serebruany VL. Depression and ischemic heart
disease. Am Heart J 2000; 140:63-69
89
111. Smith TW, Ruiz JM. Psychosocial influences on the development and course
of coronary heart disease: current status and implications for research and
practice. J Consult Clin Psychol 2002; 70:548-568
112. Von Kanel R, Mills PJ, Fainman C. Effects of psychological stress and
psychiatric disorders on blood coagulation and fibrinolysis: a biobehavioral
pathway to coronary artery disease. Psychosom Med 2001; 63:531-544
113. Nemeroff CB, Musselman DL. Are platelets the link between depression and
ischemic heart disease. Am Heart J 2000; 140:57-62
114. Kuijpers PM, Hamulyak K, Strik JJ. Beta-thromboglobulin and platelet factor 4
levels in post-myocardial infarction patients with major depression. Psychiatry
Res 2002; 109:207-210
115. Musselman DL, Marzec U, Davidoff M. Platelet activation and secretion in
patients with major depression, thoracic aortic atherosclerosis, or renal dialysis
treatment. Depress Anxiety 2002; 15:91-101
116. Pandey GN, Pandey SC, Ren X. Serotonin receptors in platelets of bipolar and
schizoaffective patients: effect of lithium treatment. Psychopharmacology(Beri)
2003; 170:115-123
117. Goodwin FK, Ghaemi SN. Understanding manic-depressive illness. Arch Gen
Psychiatry 1998;55:23-25
118. Zahn TP, Nürnberger JI Jr, Berrettini WH. Electrodermal activity in young
adults at genetic risk for affective disorder. Arch Gen Psychiatry 1989;
46:1120-1124
119. Zahn TP, Nürnberger JI Jr, Berrettini WH. Concordance between anxiety and
autonomic nervous system activity in subjects at genetic risk for affective
disorder. Psychiatry Res 1991; 36:99-110
120. Lake CR, Pickar D, Ziegler MG. High plasma norepinephrine levels in patients
with major affective disorder. Am J Psychiatry 1982; 139:1315-1318
121. Klumpers UM, Boom K, Janssen FM. Cardiovascular risk factors in
outpatients with bipolar disorder. Pharmacopsychiatry 2004; 37: 211-216
90
122. Cohen H, Kaplan Z, Kotler M. Impaired heart rate variability in euthymic
bipolar patients. Bipolar Disord 2003; 5:138-143
123. Landsberg L. Role of the sympathetic adrenal system in the pathogenesis of the
insulin resistance syndrome. Acad Scien 1999; 892: 84-90
124. Traisi RJ, Weiss ST, Parker DR. Relation of obesity and diet to sympathetic
nervous system activity. J. Hypertens 1991; 17:669-677
125. Rosmond R. Bjorntorp P. Blood pressure in relation to obesity, insulin and the
hypothalamic-pituitary-adrenal axis in Swedish men. J. Hypertens 1998;
16:1721-1726
126. Chrousos G, Gold PW. The concepts of stress and stress system disorders:
overview of physical and behavioral homeostasis. JAMA 1992; 267:1244-1252
127. Cassidy F, Ritchie JC, Carroll BJ. Plasma dexamethasone concentration and
Cortisol response during manic episodes. Biol Psychiatry 1998; 43: 747-754
128. Hammen CL. Stress and the course of unipolar and bipolar disorders. In
Mazure CM, ed. Progress in Psychiatry, Does Stress Cause Psychiatric Illness
Washington, DC Am Psych Press 1995; 46:87-110
129. Post RM. Transduction of psychosocial stress into the neurobiology of
recurrent affective disorder. Am J Psychiatry 1992; 149:999-1010
130. McEwen BS. Protection and damage from acute and chronic stress: allostasis
and allostatic overload and relevance to the pathophysiology of psychiatric
disorders. Acad Scien 2004; 1032:1-7
131. Rubin RT. Pharmacoendocrinology of major depression. Eur Arch Psych
Neurol 1989; 238:259-267
132. Yehuda R. Stress and glucocorticoid [letter]. Science 1997; 275:1662-1663
133. Cervantes P, Gelber S, Kin FN. Circadian secretion of Cortisol in bipolar
disorder. J Psych Neurosci 2001; 26:411-416
134. Rybakowski JK, Twardowska K. The dexamethasone/corticotropin-releasing
hormone test in depression in bipolar and unipolar affective illness. J Psych
Res 1999; 33:363-370
91
135. Watson S, Gallagher P, Ritchie JC. Hypothalamic-pituitary-adrenal axis
function in patients with bipolar disorder. Br J Psychiatry 2004; 184: 496-502
136. Holsboer F, Lauer CJ, Schreiber W. Altered hypothalamic-pituitaryadrenocortical regulation in healthy subjects at high familial risk for affective
disorders. Neuroendocrinology 1995; 62:340-347
137. Schmider J, Lammers CH, Gotthardt U. Combined dexamethasone/
corticotropin-releasing hormone test in acute and remitted manic patients, in
acute depression, and in normal controls J Biol Psychiatry 1995; 38: 797-802
138. Heuser IJ, Schweiger U, Gotthardt U. Pituitary-adrenal-system regulation and
psychopathology during amitriptyline treatment in elderly depressed patients
and normal comparison subjects. Am J Psychiatry 1996; 153:93-99
139. Nickel T, Sonntag A, Schill J. Clinical and neurobiological effects of tianeptine
and paroxetine in major depression. J Clin Psychopharmacol 2003; 23:155-168
140. Kunzel HE, Binder EB, Nickel T. Pharmacological and nonpharmacological
factors influencing hypothalamic-pituitary-adrenocortical axis reactivity in
acutely depressed psychiatric in-patients, measured by the DEX-CRH test.
Neuropsychopharmacology 2003; 28:2169-2178
141. Bschor T, Adli M, Baethge C. Lithium augmentation increases the ACTH and
Cortisol response in the combined DEX/CRH test in unipolar major depression.
Neuropsychopharmacology 2002; 27:470-478
142. Kraus RP, Grof P, Brown GM. Drugs and the DST: need for a reappraisal. Am
J Psychiatry 1988; 145:666-674
143. Brindley DN, Rolland Y. Possible connections between stress, diabetes,
obesity, hypertension and altered lipoprotein metabolism that may result in
atherosclerosis. Clin Sci (Lond) 1989; 77:453-461
144. Rosmond R, Bjorntorp P. The interactions between hypothalamic-pituitaryadrenal axis activity, testosterone, insulin-like growth factor I and abdominal
obesity with metabolism and blood pressure in men. Int J Obes Relat Metab
Disord 1998; 22:1184-1196
92
145. Zakrzewska KE, Cusin I, Sainsbury A. Glucocorticoids as counterregulatory
hormones of leptin: toward an understanding of leptin resistance. Diabetes
Care1997; 46:717-719
146. Bjorntorp P. The regulation of adipose tissue distribution in humans. Int J Obes
Relat Metab Disord 1996; 20:291-302
147. Holmang A, Bjorntorp P. The effects of Cortisol on insulin sensitivity in
muscle. Acta Physiol Scand 1992; 144:425-431
148. DeFronzo RA, Ferrannini E. Insulin resistance: a multifaceted syndrome
responsible for NIDDM, obesity, hypertension, dyslipidemia, and atherosclerotic cardiovascular disease. Diabetes Care 1991; 14:173-194
149. Rosmond R, Bjorntorp P. The hypothalamic-pituitary-adrenal axis activity as a
predictor of cardiovascular disease, type 2 diabetes and stroke. J Intern Med
2000; 247:188-197
150. Appels A, Bar FW, Bar J. Inflammation, depressive symptomatology, and
coronary artery disease. Psychosom Med 2000; 62: 601-605
151. Ridker PM, Hennekens CH, Buring JE. C-reactive protein and other markers of
inflammation in the prediction of cardiovascular disease in women. N Engl J
Med 2000; 342:836-843
152. Mohr DC, Goodkin DE, Islar J. Treatment of depression is associated with
suppression of nonspecific and antigen-specific T(H)1 responses in multiple
sclerosis. Arch Neurol 2001; 58:1081-1086
153. Dantzer R. Cytokine-induced sickness behavior: where do we stand Brain
Behav Immun 2001; 15:7-24
154. Maier SF, Watkins LR. Cytokines for psychologists: implications of
bidirectional immune-to-brain communication for understanding behavior,
mood, and cognition. Psychol Rev 1998; 105:83-107
155. Bower JE, Ganz PA, Aziz N. Fatigue and proinflammatory cytokine activity in
breast cancer survivors. Psychosom Med 2002; 64:604-611
93
156. Musselman DL, Lawson DH, Gumniek JF. Paroxetine for the prevention of
depression induced by high-dose interferon alfa. N Engl J Med 2001; 344:961966
157. Ridker PM, Rifai N, Stampfer MJ. Plasma concentration of interleukin-6 and
the risk of future myocardial infarction among apparently healthy men.
Circulation 2000; 101:1767-1772
158. Miller GE, Stetler CA, Carney RM. Clinical depression and inflammatory risk
markers for coronary heart disease. Am J Cardiol 2002; 90:1279-1283
159. Gabay C, Kusftner I. Acute-phase proteins and other systemic responses to
inflammation. N Engl J Med 1999; 340:448-154
160. Yudkin JS, Kumari M, Humphries SE. Inflammation, obesity, stress and
coronary heart disease: is interleukin-6 J. Atherosclerosis 2000; 148:209-214
161. Loffreda S, Yang SQ, Lin HZ. Leptin regulates proinflammatory immune
responses. J FASEB 1998; 12:57-65
162. Santos-Alvarez J, Goberna R, Sanchez-Margalet V. Human leptin stimulates
proliferation and activation of human circulating monocytes. Cell Immunol
1999; 194:6-11
163. Dentino AN, Pieper CF, Rao MK. Association of interleukin-6 and other
biologic variables with depression in older people living in the community. J
Am Geriatr Soc 1999; 47:6-11
164. Miller AH. Neuroendocrine and immune system interactions in stress and
depression. Psychiatr Clin North Am 1998; 21:443-463
165. Wichers MC, Maes M. The role of indoleamine 2,3-dioxygenase(IDO) in the
pathophysiology of interferon alpha induced depression. J Psych Neurosci
2004; 29:11-17
166. Grohmann U, Fallarino F, Puccetti P. Tolerance, DCs and tryptophan much
ado about IDO. Trends Immunol 2003;24:242-248
167. Papanicolaou DA, Wilder RL, Manolagas SC. The pathophysiologic roles of
interleukin-6 in human disease. Ann Intern Med 1998; 128:127-137
94
168. Ershler WB, Keller ET. Age-associated increased interleukin-6 gene
expression, late-life diseases, and frailty. Annu Rev Med 2000; 51:245-270
169. Pradhan AD, Manson JE, Rifai N. C-reactive protein, interleukin 6, and risk of
developing type 2 diabetes mellitus. JAMA 2001; 286:327-334
170. Arroyo C, Hu FB, Ryan LM. Depressive symptoms and risk of type 2 diabetes
in women. Diabetes Care 2004; 27:129-133
171. Thakore JH, Richards PJ, Reznek RH. Increased intra-abdominal fat deposition
in patients with major depressive illness as measured by computed
tomography. Biol Psychiatry 1997; 41:1140-1142
172. Penninx B, Krirchevsky SB, Yaffe K. Inflammatory markers and depressed
mood in older persons: results from the Health, Aging and Body Composition
Study Biol Psychiatty 2003; 54:566-572
173. Frasure-Smith N, Lesperance F, Talajic M. Depression following myocardial
infarction: impact on 6-month survival. JAMA 1993; 270:1819-1825
174. Must A, Spadano J, Coakley E. The disease burden associated with overweight
and obesity. JAMA 1999; 282:1523–1529
175. Wirshing DA. Adverse effects of atypical antipsychotics. J Clin Psychiatry
2001; 62(21):7-10
176. Baptista T, Teneud L, Contreras Q. Lithium and body weight gain.
Pharmacopsychiatry 1995; 28:35-44
177. Rattya J, Pakarinen AJ, Knip M. Early hormonal changes during valproate or
carbamazepine treatment: a 3-month study. Neurology 2001; 57:440-444
178. Akiskal HS, Fuller MA, Hirschfeld RM. Reassessing carbamazepine in the
treatment of bipolar disorder: clinical implications of new data. CNS Spectr
2005; 10:l-l1
179. Isojarvi JI, Rattya J, Myllyla W. Valproate, lamotrigine, and insulin-mediated
risks in women with epilepsy. Ann Neurol 1998; 43:446-451
180. Fava M. Weight gain and antidepressants. J Clin Psychiatry 2000; 61(11):3741
95
181. Croft H, Settle E Jr, Houser T. A placebo-controlled comparison of the
antidepressant efficacy and effects on sexual functioning of sustained-release
bupropion and sertraline. Clin Ther 1999; 21:643-658
182. Fava M, Rosenbaum JM, Judge RA. Fluoxetine versus sertraline and
paroxetine in major depression: long term changes in weight [abstract]. In:
New Research Abstracts of the 152nd annual meeting of the American
Psychiatric Association 1999; 5:15-20
183. Montgomery SA, Reimitz PE, Zivkov M. Mirtazapine versus amitriptyline in
the long-term treatment of depression: a double-blind placebo-controlled study.
Int Clin Psychopharmacol 1998; 13:63-73
184. Bustillo JR, Buchanan RW, Irish D. Differential effect of clozapine on weight:
a controlled study. Am J Psychiatry 1996; 153:817–819
185. Bapista T, Kin NM, Beaulieu S, Bapista EA. Obesity and related metabolic
abnormalities
during
antipsychotic
drug
administration:
mechanisms,
managment and research perspectives. Pharmacopsychiatry 2002; 35:205-219
186. Kinon BJ, Basson BR, Glimore JA, Tollefson GD. Longterm olanzapine
treatmend: Weight related Health factors in schizophrenia. J Clin psychiatry
2001; 62:92-100
187. Hummer M, kemler G, kurz M, Kurzthaler I, Oberbauer H, Fleischhacker WW.
Weight gain induced by clozapine. Eur Neuropsychopharmacol 1995; 5:437440
188. Comi RJ. Drug-induced diabetes mellitus. D LeRoith, SI Taylor, Jm
Olsefsky(eds), Diabetes Mellitus A Funda mental and Clinical Text'te, ikinci
baskı, Philadelphia, Lippincott Williams& Wilkins 2000;s.582-587
189. Altınbaş K, Kurt E, Oral T E. İkinci kuşak antipsikotiklerin endokrin yan
etkileri: istisna mı kural mı? Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005; 6:259-266
190. Popli AP, Konicki PE, Jurjus GJ, Fuller MA, Jaskiw GE. Clozapine and
associated diabetes mellitus. J Clin Psychiatry 1997; 58:108-111
191. Smith H, Kenney-Herbert J, Knowles L. Clozapine induced diabetic
ketoacidosis Aust N ZJ Psychiatry 1999; 33:120-121
96
192. Wirshing DA, Spelberg BJ, Erhart SM,Marder SR, Wirshing WC. Novel
antipsychotics and new Onset diabetes. Biol Psychiatry1998; 44:778-783
193. Gatta B, Rigalleau V, Gin H. Diabetic ketoacidosis with olanzapine treatment.
Diabetes Care 1999; 22:1002-1003
194. Fertig MK, Brooks VG; Shelton PS, English CW.Hyperglycemia associated
with olanzapine. J Psychiatry 1998; 59:667-66
195. Procyshyn RM, Pande S. New-onset diabetes mellitus associated with
quetiapine. Can J Psychiatry 2000; 45:668-669
196. Sobel M, Jaggers ED, Franz MA. New-onset diabetes mellitus associated with
the initiation of quetiapine treatment. J Clin Psychiatry 1999; 60:556-557
197. Croarkin PE, Jacobs KM, Bain BK. Diabetic ketoacidosis associated with
risperidone treatment Psychosomatics 2000; 41:369-370
198. Tandon R,Jibson MD. Safety and Tolerability: How do second generation
atypical antipsychotics compare Current Psychosis and Therapeutics reports
2003;1:15-21
199. Ghaeli P, Dufresne RL. Serum triglyceride levels in patients treated with
clozapine. Am J Health Syst Pharm 1996; 53:2079-2081
200. Spivak B, Lamschtein C, Talman Y. The impact of clozapine treatment on
serum lipids in chronic schizophrenic patients. Clin Neuropharmacol 1999;
22:98-101
201. Atmaca M, Kuloğlu M, Tezcan E. Weight gain, serum leptin and triglyseride
levels in patients with schizophrenia on antipsychotic treatment with
quetiapine, olanzapine and haloperidol. Sch Research 2003; 60;99-100
202. Clark M, Dubowski K, ColmoreJ. The effect of chlorpromazine on serum
cholesterol in chronic schizophrenic patients. Clin Pharmacol Ther 1970;
11:883-889
203. Selvin E, Marinopoulos S, Berkenblit G. Meta-analysis: glycosylated
hemoglobin and cardiovascular disease in diabetes mellitus. Ann Intern Med
2004; 141:421-431
97
204. American Diabetes Association: Standards of medical care in diabetes.
Diabetes Care , 2005; 28:4-36
205. Lorgeril M, Salen P, Martin JL, et al: Mediterranean diet, traditional risk
factors, and the rate of cardiovascular complications after myocardial
infarction: final report of the Lyon Diet Heart Study. Circulation 1999; 99:779785
206. Orchard TJ, Temprosa M, Goldberg R. The effect of metfotmin and intensive
lifestyle intervenrion on rhe metabolic syndrome: the Diabetes Ptevention
Program randomized trial. Ann Intern Med 2005;142:611-619
207. Süzer Ö. Farmakolojinin Temelleri, Klinisyen Tıp Kitabevleri, 3. Baskı,
İstanbul, 2005.
208. Bellosta S, Paoletti R, Corsini A. Safety of statins: focus on clinical
pharmacokinetics and drug interactions. Circulation 2004;109:50-57
209. Rubins HB, Robins SJ, Collins D. Gemfibrozil for the secondary prevention of
coronary heart disease in men with low HDL-cholesterol. N Engl J Med 1999;
341:410-418
210. Panagiotakos DB, Polychtonopoulos D. The role of Mediterranean diet in the
epidemiology of metabolic syndrome: converting epidemiology to clinical
practice. Lipids Health Dis 2005; 4:7-12
211. Esposito K, Marfella R, Ciotola M. Effect of a Meditetranean-style diet on
endothelial dysfunction and markers of vascular inflammation in the metabolic
syndrome: a randomized trial. JAMA 2004; 292:1440-1446
212. Grundy SM, Cleeman JI, Daniels SR. Diagnosis and management of the metabolic syndrome. Circulation 2005; 112:2735-2752
213. Snow V, Barry P, Fitterman N. Pharmacologic and surgical management of
obesity in primary care: a clinical practice guideline from the American
College of Physicians. Ann Intern Med 2005; 142:525-531
214. Lee WJ, Huang MT, Wang W. Effects of obesity surgery on the metabolic
syndrome. Arch Surg 2004; 139:1088-1092
98
215. Robert M. McCarron. Metabolic Syndrome. Managing metabolic abnormalities
in the psychiatrically ill: acinicial guide for psychiatrists edited by Richard
A.Bermudes, Paul E. Keck Jr, Susan McElroy Arlington, Virginia, American
Psychiatric Publishing 2006, p47
216. Henderson DC, Daley TB, Kunkel L, Rodrigues-Scott M, Koul P, Hayden D.
Clozapine and hypertension: a chart review of 82 patients. J Clin Psychiatry
2004; 65(5):686-689
217. Sachs G, Bowden C, Calabrese JR, et al. Effects of lamotrigine and lithium on
body weight during maintenance treatment of bipolar 1 disorder. Bipolar
Disord 2006; 8:175-81
218. Bowden CL, Calabrese JR, Ketter TA, eta). Impact of lamotrigine and lithium
on weight in obese and nonobese patients with bipolar 1 disorder. Am J
Psychiatry 2006;163:1199-201
219. Weisler RH, Hirschfcld R, Cutler AJ, et al. Extended-release, carbamazepine
capsules as monotherapy in bipohr disorder: pooled results from two
randomized, double-blind, placebo-controlled trials, CMS Drugs 2006; 20:21931
220. Ketter TA, Kaiali AN, Weisier RH, et al. A 6-month, mukicenter, open-label
evaluation of extended-release carbamazepine capsule monotherapy in bipolar
disorder patients with manic or mixed episodes, J Clin Psychiatry 2004;
65:668-73
221. Baptista T, Teneud L, Contreras Q. Lithium and body weight gain.
Pharmacopsychiatry 1995; 28:35-44
222. Thase ME. Effects of venlafaxine on blood pressure; a meta analysis of
original data from 3744 depressed patients. J Clin Psychiatry 1998; 59:502-508
223. Yanık M. Türkiye Ruh Sağlığı Sistemi Üzerine Değerlendirme ve Öneriler.
RCHP Özel sayı Ekim 2007
99
9. EKLER
Bipolar Affektif Bozukluğu Olan Hastalarda Metabolik Sendrom
Farkındalığını Değerlendirme Formu
1) Cinsiyetiniz nedir?
□ Kadın
□ Erkek
2) Kaç yaşındasınız?
□
3) Aşağıdaki kurumlardan hangisinde çalışıyorsunuz?
□ Ruh sağlığı hastanesinde çalışıyorum
□ Üniversite hastanesinde çalışıyorum
□ Genel bir hastanenin psikiyatri biriminde çalışıyorum
4) Çalıştığınız kurumda göreviniz nedir?
□ Asistan doktor
□ Uzman doktor
□ Hemşire, Sağlık memuru
5) Ne kadar süreden beri psikiyatride çalışıyorsunuz?
(Hekimler için asistanlığınızda dâhil)
□ 5 yıldan az
□ 6–10 yıl
□ 11–15 yıl
□ 16–20 yıl
□ 20 yıl ve üzeri
6) Bir haftada gördüğünüz bipolar affektif bozukluğu olan hasta sayısı ortalama
ne kadardır?
□ 0–10 hasta
100
□ 11–30 hasta
□ 31–60 hasta
□ 61–100 hasta
□ 100 ve üzeri hasta
7) Çalıştığınız sürenin ne kadarında doğrudan hasta bakımıyla ilgileniyorsunuz?
□ %50’ den az
□ %50–84 harcanan zaman
□ %85–94
□ %95–99
□ %100
8) Ortalama olarak bir haftada yazdığınız toplam reçete sayısı ne kadardır?
(Hemşire ve sağlık memurları için hekimden order olarak aldığınız)
□ 0–25 reçete
□ 26–100 reçete
□ 101–200 reçete
□ 200 ve üzeri reçete
9) Takip ettiğiniz / bakım verdiğiniz hasta popülâsyonunun yaş dağılımı hangi
aralıktadır?
□ 18 ve altı
□ 19–64
□ 65 ve üstü
□ Bütün yaşlar
10) Aşağıdakilerden hangisi sizin metabolik sendroma ilişkin görüşünüzü
en iyi tanımlar?
□ Metabolik sendrom ciddi sağlık sorunlarına yol açar
□ Metabolik sendrom tanısına uzağım
101
□ Metabolik sendrom daha çok teorik bir kavramdır ve klinik pratikte önemi
yoktur
11) Hiçbir hastanıza metabolik sendrom tanısı koydunuz mu? (Hemşire ve sağlık
memurları için, hekim tarafından metabolik sendrom tanısı konulduğunu gördünüz mü?)
□ Evet
□ Hayır
12)Hiçbir hastanızı (metabolik sendrom tanısı konmuş olsun ya da olmasın)
metabolik sendrom konusunda bilgilendirdiniz mi?
□ Evet
□ Hayır
□ Hatırlamıyorum
13) Metabolik sendrom ICD de bir tanı kategorisi olarak yer alır.
□ Evet
□ Hayır
□ Emin değilim
14) Bilgilerinize göre hangileri metabolik sendrom için klinik tanı ölçütlerini
oluşturur? (Birden çok şık işaretleyebilirsiniz)
□ Yükselmiş Kan Şekeri
□ Abdominal Obezite
□ Bel Çevresi
□ Düşük HDL-Kolesterol
□ Yükselmiş Kan Basıncı
□ Artmış Trigliserid düzeyi
□ Protrombotik durum
□ Azalmış kreatinin düzeyi
□ Polikistik over sendromu
□ Sigara kullanımı
102
□ Trombosit sayısında azalma
□ Emin değilim / Kriterleri bilmiyorum
15) Bipolar hastalarınızda aşağıdaki parametrelerden hangilerini bugüne kadar hiç
değerlendirmediniz?
(Hemşire ve sağlık memurları için, hekim tarafından ölçmeniz istenmedi)
□ Kan Şekeri
□ Abdominal Obezite
□ Bel Çevresi
□ HDL-Kolesterol
□ Kan Basıncı
□ Trigliserid düzeyi
□ Protrombotik durum
□ Kreatinin düzeyi
□ Polikistik over sendromu
□ Sigara kullanımı
□ Trombosit sayısı
16) Metabolik Sendrom için aşağıdaki ölçütlerden hangisi / hangilerinden
haberdarsınız?
□ ADA (American Diabetes Association)
□ ATP-III (Adult Treatment Panel- III)
□ ICD (International Statistical Classification of Diseases and Related Health
Problems)
□ IDF (International Diabetes Federation)
17) Daha önce hiç ATP-III ( Adult Treatment Panel- III ) tanı ölçütlerine göre
metabolik sendrom tanısı koydunuz mu?
(Hemşire ve sağlık memurları için, hekim tarafından ATP-III tanı ölçütlerine göre
metabolik sendrom tanısı konulduğunu gördünüz mü?)
103
□ Evet
□ Hayır
18) Bipolar hastaların tedavisine başlamadan önce aşağıdaki parametrelerden
hangisi ya da hangilerine bakarsınız?
( Hemşire ve sağlık memurları için, hekim tarafından bakmanız istenir)
□ Diyabetin kişisel ve ailevi öyküsü
□ Hipertansiyon ve Kardiyovasküler hastalıkların kişisel ve ailevi öyküsü
□ Hiperlipideminin kişisel ve ailevi öyküsü
□ Kan basıncı
□ Kilo ve beden kitle indeksi
□ Açlık veya tokluk kan şekeri
□ Açlık kan lipit profili
□ Bel çevresi
□ HbA1c
□ C- Reaktif Protein
□ Bunların hiçbirini değerlendirmeden tedaviye başlarım
19) Bipolar hastaların tedavisi esnasında aşağıdaki parametrelerden hangisi ya da
hangilerini izlersiniz? (Hemşire ve sağlık memurları için, hekim tarafından izlenmeniz
istenir)
□ Kilo ve beden kitle indeksi
□ Açlık veya tokluk kan şekeri
□ Açlık lipit profili
□ Bel çevresi
□ Kan basıncı
□ HbA1c
□ C- Reaktif Protein
104
□ Bunların hiçbirini izlemem ya da izlenmem istenmez
20) Bipolar bozukluğun tedavisine bağlı metabolik anormallikleri bulunan
hastalarda ilk yaklaşımınız ne olur?
□ Yalnızca diyet ve egzersiz uygularım / uygulanmasını öneririm
□ Farklı sınıftan ilaca geçerim / geçilmesini öneririm
□ İlaç tedavisinde değişiklik yapmadan hastayı izlerim / izlenmesini öneririm
□ Hastayı bilgilendirir ve tedavide değişiklik yapmadan izlerim / izlenmesini
öneririm
□ Psikiyatriden bir başka meslektaşıma danışırım / danışılmasını öneririm
□ Bir endokrinolog ya da iç hastalıkları uzmanına danışırım / danışılmasını
öneririm
21) Bipolar bozukluğun tedavisinde ilaç yazarken en çok dikkate aldığınız yan
etki aşağıdakilerden hangisidir? (Hemşire ve sağlık memurları için hastayı izlerken en
çok dikkate alınan yan etki nedir?) (Tek seçenek işaretleyiniz)
□ Kilo alımı
□ Kognitif bozulma
□ Hareket bozukluğu
□ Glikoz intolerans / Diyabet
□ Lipit profilinde kötüleşme
□ Sedasyon
22) Bipolar bozukluğun tedavisinde ilaç yazarken sizce hastalarınız en çok hangi
yan etkiyi dikkate almanızı ister?
( Hemşire ve sağlık memurları için hastaya bakım verilirken hasta tarafından
söylenen en çok yan etki nedir?) (Tek seçenek işaretleyiniz)
□ Kilo alımı
□ Kognitif bozulma
□ Hareket bozukluğu
105
□ Glikoz intoleransı / Diyabet
□ Lipit profilinde kötüleşme
□ Sedasyon
23) Solda etken maddeleri yazılan ilaçları sağda sütunlarda bulunan özelliklerle
eşleştirerek, ilişkili bulduklarınıza şiddetine göre 1’ den 5’ e kadar puan veriniz
(1
puan az, 5 puan çok)
106
Etken Madde
Kilo Yüksek Metabolik Kolesterol /
artışı kan
sendrom
Trigliserid
basıncı risk artışı düzeyinde
yükseklik
Kan
Şekerini
yükselten
/ İnsülin
direnci
yapan
Reçete
etmiyorum /
Hastalara
vermem
istenmedi
(Evet / Hayır)
Aripiprazol
(Abilify)
Klozapin
(Leponex)
Olanzapin
(Zyprexa,
Rexapin)
Ketiyapin
(Seroguel,
Cedrina)
Risperidon
(Risperdal)
Ziprasidon
(Zeldox)
Lityum
(Lithuril)
Karbamazepin
(Tegretol,
Teril)
Valproik asit
(Depakin)
Lamotrijin
(Lamictal)
Oxkarbazepin
(Trileptal)
Bupropion
(Zyban)
Haloperidol
(Norodol)
Klorpromazin
(Largactil)
Sülprid
(Merasa)
Amisülprid
(Solian)
SSRI
SNRI
107
Download