ÇAĞIMIZIN BÜYÜK PROBLEMI ‘EĞO’ Hastalıkları daha çabuk ve daha kolay tedavi edebilmek… Dünyanın her yerinde yoksulluk ve açlık sorununu ortadan kaldırmak… Dünya üzerindeki bütün suları içilebilir yapmak… Yani dünyayı daha iyi, daha güzel ve daha yaşanabilir bir yer haline getirmek… Kim istemez ki bunu? Kim istemez ki geleceğine daha güzel bir dünya hazırlamak? Peki, bunun için ne yapılabilir? Adı Türkçeye ‘Evrim’ diye çevrilen Transcendence filminde bu amaç doğrultusunda yapılan bir bilimsel çalışma ele alınıyor. Hayatlarını bu amaca adamış bir çift… Bu amaç için bir yapay zeka geliştirmeye çalışıyorlar. İnsanlardan daha zeki makineler üreterek hayatımızı kolaylaştırabileceğimizi ve dünyayı güzelleştirebileceğimizi düşünüyorlar. Aslında çiftin amacı ne kadar güzel ve faydalı gibi gözükse de, yapay zekayı sadece bu amaç için mi yapmaya çalıştıkları sorgulanabilir. Çünkü bazen insanlar, amaçları hayallerinin ötesinde olunca amaçlarından sapıp başka doğrultulara yönelebiliyorlar. Ya da bazen bireysel isteklerini elde etmek için başka amaçların arkasına saklanabiliyorlar. Bu konuyla ilgili filmdeki konferans sahnesini düşünebiliriz. Yapay zekayı yapan Will Caster, yapay zekayı anlatırken şimdiye kadar doğmuş bütün insanların zekasının toplamından çok daha güçlü bir zeka olduğunu söylüyor. Daha sonra, eğer duyguları olan bir makine olursa bir çırpıda biyolojinin sınırlarını aşacağından bahsediyor. Son olarak bu süreci ‘Evrim’ olarak tanımlıyor. Evet, ilk izlediğimde bu sahnenin üzerinde çok durmamıştım. Ama daha sonra film üzerine düşünürken fark ettim ki, aslında tam da burada Bay Caster gerçek amacını vurguluyor: Evrim… İnsanı daha üstün daha gelişmiş bir hale getirmek. Bunu Bay ve Bayan Caster’a yaptıran aslında günümüzün en büyük problemlerinden biri olan, bir türlü yenemediğimiz sorunumuz ego. Hatta konferansta Bay Caster’ın ‘‘Kendinize ait olan bir tanrı mı yaratmak istiyorsunuz?’’ sorusuna cevabı tamamen her şeyi netleştiriyor: ‘‘Başından beri insanoğlunun da hep yaptığı bu değil mi?’’ Evet, kendi gücüyle ve yetenekleriyle yetinemeyen insanoğlu egosunu tatmin etmek için yaşamaya başlıyor ve zamanla kendi bile hayrete düşüyor yaptıkları karşısında. Çünkü mantıklı bir şekilde düşünebilirsek dünya üzerinde her varlığın bir denge üzerinde bulunduğunu anlayabiliriz. Ve biz eğer bu dengeye müdahale edecek olursak tahmin edemeyeceğimiz sonuçlar oluşabilir. Filmin Bay Caster’ın yapay zeka karşıtı bir örgüt tarafından öldürülmesinden sonraki kısmını ele alacak olursak bunu anlayabiliriz. Bayan Caster öldürüldükten sonra da eşiyle birlikte olabilmek için yapay zeka deneyini yapıyor yani Bay Caster’ın zekasını bilgisayara kopyalamaya çalışıyor. Deney başarılı sonuç veriyor ve onunla iletişime geçtiğini düşünüyor. İzlerken hayrete düşüren bu sahne bir o kadar da düşündürüyor doğrusu… Karşısındaki eşi mi yoksa sadece bir makine mi? Nasıl tam emin olabilir ki bundan? Bir insanı bir makineden, bir robottan ayıran şey nedir? İnsanın bilinci mi? Düşündüğümüz zaman evet insan bilinçli bir varlıktır makineler ise bizim yönetimimiz altında bizim verdiğimiz komutlarla çalışır. O halde teknolojinin birçok açıdan bize zarar verdiğini düşünen biz insanoğlu, teknolojinin kendi yönetimimiz altında olduğunu göz ardı ediyoruz. Ve teknolojinin zararlarını engelleyebileceğimizi göremiyoruz. Bundan sonra yaşananlar aslında korkutucu geliyor izleyenlere. Gelecekte yaşanabilecekleri yansıttığı için mi korkutuyor bu sahneler yoksa kendi egomuz mu bizi korkutan bilemiyorum. İnsanın hayal gücünü zorlayan bu bilim kurgu filmi, hem çağımızın büyük problemlerinden egoyu ele alması hem de internetin ve teknolojinin inanılmaz gücünü ele alıyor olmasından dolayı baya düşündürüyor üzerinde. Bu yüzden izlerken kurgusu biraz karmaşık gelebiliyor. Ama film ilerledikçe bütün konuşmalar ve yaşananlar birbirini tamamlıyor. Bu yüzden bu kadar etkileyici olmasının sebebi kesinlikle sadece bir bilimsel deneyi anlatması olamaz. Kendimizle çoğu zaman çelişmemize sebep olan egomuz yüzünden etkiliyor izleyenleri… BÜŞRA BAYIRBAŞI 21301926