Sürdürülebilir Mimarlıkla Beslenmiş Bağlamsal Konsept Denemeleri

advertisement
Sürdürülebilir Mimarlıkla Beslenmiş Bağlamsal Konsept Denemeleri
Mete Sezer
TSMD / MS Başkent Mimarlık
[email protected]
ÖZET
Küresel ısınma kaçınılmaz olarak kabul görmüş bir gerçektir. Mimarlar birşeyler yapabilir fakat ana
görev karar mekanizmalarına düşmektedir. Küresel ısınmaya karşı zorunlu önlemler devletler
tarafından alındıkça zaten her mimar yeşil binalar üretmek zorunda kalacaktır. Sanırım bizim için en
önemlisi bu tarih gelene kadar sadece yeşil bina üretmeye çalışmak değil, kışkırtıcı, deneysel,
mimarca, bağlamsal olarak sürdürülebilir mimarlık bilinciyle beslenmiş konseptlere sahip yeşil binalar
üretmek üzere mimari deneyler yapmaktır. Bu yazı bağlamında konuyla ilgili, ofis olarak şu ana dek
ne tür çalışmalar yaptığımız sergilenerek tartışmalara katkı koymaya çalışılacaktır.
GİRİŞ
Özünde bir mimari yapının doğayla uyum içerisinde üretilmesi gerektiği yeni bir düşünce değildir.
İnsanlık tarihi boyunca atalarımız barınaklarında doğayla kurdukları ilişkileri (güneşi, rüzgarı,
yağmuru) deneme yanılma yoluyla optimize etmişlerdir. Vitrivius da bu konudan bahsetmektedir.
Konu, 80’lerdeki bir BM raporundan sonra “sürdürülebilirlik” olarak günümüz mimarlığında “en
gözde konu” olarak tekrar karşımızdadır. Aslında bu kavram, eğer sanayi devrimi sonrası neoliberal
politikalar sonucu oluşan “doğayı göz ardı eden üretim” anlayışını biraz olsun “doğayla barışık
üretim” anlayışıyla değiştirebilirsek olumlu gelişmeler vaat etmektedir.
Sürdürülebilirlik kavramının ülkemize gelmesi ve tartışılması yine gecikmeli olmakla birlikte, son
yıllardaki teknolojik gelişme ve bilginin hızlı dolaşımı sayesinde teorik gündemimizde hızla yerini
almıştır. Aslında, kişi başına düşen karbon salınımı oranlarına bakıldığında, ülkemizden kat kat fazla
salınıma neden olan ülkelerde bu kavramın daha yaygın olduğu ve buralarda gelişip dünyaya ihraç
edildiği bir gerçektir. Bu noktadan bakıldığında da çok geç kalmış sayılmayız. Türkiye’de
sürdürülebilirlik kavramının teorik olarak kabul gördüğü, ancak pratik uygulamalara aynı oranda
yansıyamadığı, mimarlık camiasında üretilen genel yapı stoku göz önüne alındığında ortaya
çıkmaktadır. Yeşil bina sertifikalarının öğrenilmesi, bu konuda uzmanların sayılarının artması ve
alınan sertifika sayısı ile Türkiye’nin dünyada ilk 10’a giriyor olması sürdürülebilir bina felsefesinin
pratiğe dökülmesinde bizi ne derece başarılı kıldığını kestirmek pek de kolay değildir. İthal yeşil bina
sertifikalarının ülkenin genel kabulleri ve özgün şartları ile ne kadar uyuştuğu sertifika alındıktan
sonra yapıların uygulama ve işletim denetimlerinin yapılıp yapılmadığı oldukça muğlak konular olarak
önümüzde durmaktadır.
Durum böyle olunca sürdürülebilirlik kavramına olan inançları bakımından mimarlar çeşitli gruplara
ayrılmaya başlamaktadır. Bir grup bu kavramın yapay bir moda olduğunu ve mimarlığın ilgi alanına
girmediğini düşünmektedir. Bunlardan kimisi bu kavramla uğraşacağına balık tutmaya gitmeyi tercih
eder. Diğer grup ise sürdürülebilirlik kavramının mimarlıkta temel teşkil etmesi gerektiğini ve küresel
kötü gidişe bir dur denmesi için her yapının bu felsefeyle inşa edilmesi ve hatta birer sertifikayla
belgelendirilmesi gerektiğine inanır. Bu konuda yerel yeşil bina sertifikalarının geliştirilmeye
çalışılması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bunun bir devlet politikası olmaması ve gönüllülük
esasına dayanması durumunda yol kat edilemeyeceği görünmektedir.
Sürdürülebilir mimarlığa gönül verenler ve ilgilenmeyenler bir yana, farklı noktalara
konumlandırılabilecek ortadaki görüşler de mevcuttur. Bu konunun hem teorik yaklaşımları ile
ilgilenmiş, hem de bu bağlamda uygulamalar gerçekleştirmek üzere çaba sarfeden bir mimar olarak bir
mimarlık ürününün zaten sürdürülebilir olması gerektiğine inanıyor fakat diğer uygulamalara da ışık
tutabilmesi ve sürdürülebilirlik bilincini yayılabilmesi adına neden sürdürülebilir olduğu konusunun
açıkça sergilenmesi gerektiğini düşünüyorum.
https://www3.epa.gov/climatechange/ghgemissions/global.html
Üstteki grafikte de görüldüğü üzere küresel felaketten dünyayı mimarlar kurtaramaz. Bunun bir
politika olarak devletler tarafından benimsenmesi ve teşvik edilmesi gerekir. Danimarka’da yol alırken
rüzgar türbinlerinden, Almanya’da ilerlerken PV panellerden “neredeyse” doğayı göremiyorsak;
İsveç’in enerjisinin %40’ını çöpler karşılıyor, üstüne para alarak çöp ithal ediyor ve sürdürülebilir
ülkeler arasına giriyorlarsa, bunun bir grup bireysel çaba sayesinde olduğunu düşünmek çok doğru
olmaz. Öncelikle eğitimden başlamak üzere konuyla ilgili bir politika revizyonu gereklidir. Bu
noktadaki en önemli soru; mimarların bu işin neresinde durması gerektiğidir. Peki biz mimar olarak
işin neresinde durmalıyız?
Proje bittikten sonra yapıştırılan yeşil etiketlerin amaçlanan yapıları üretmediği ortadadır. Yeşil bina
örneği diye bilinen bazı projeler nedeniyle bazı grupların yeşil binayı kışkırtıcı /şık bulmaması da
anlaşılabilir bir durum gibi görünüyor. Bu konuda pratikte bir mimar olarak neler yapabiliriz sorusunu
dert edinen biri olarak, projeleri bağlamsal olarak sürdürülebilir mimarlık bilinciyle beslemenin ve
konsept proje aşamalarından bu yana proje özelinde belli prensipler güderek mimari tasarım üretmenin
sürdürülebilir hayat felsefesine katkı koyacağını düşünüyorum. Bu noktada ofisimizde ürettiğimiz
gerek konsept aşamasında kalmış gerek uygulanmakta olan projeler üzerinden örneklerle konuya bakış
açımızı yansıtmak istiyorum. Daha tasarımlarının ilk aşamalarından bu yana sürdürülebilirlik
kavramını göz önünde tutarak tasarlamış olduğumuz farklı ölçek ve programlardaki projelerimiz
üzerinden bu kavramının alt başlıklarını kısa kısa tartışmaya açabiliriz.
KONUYLA İLGİLİ BAZI PROJELERİMİZ
Sürdürülebilir mimarlığın enerji, su, malzeme, atık, geri dönüşüm, eğitim, karbon salınımı, tektonik
özellikler gibi arttırılarak sayılabilecek çeşitli alt başlıkları mevcuttur. Her başlığı her projede öncelikli
olarak önemsemek çok mümkün olamayabilir. Örneğin “manzara” ve “güneye yönlenmenin”
birbiriyle çeliştiği / yarıştığı bir durumda muhtemelen manzara kazanacak ve yönlenmeyle ilgili farklı
mimari önlemlere gidilecektir. İnceleyeceğimiz projelerimizde, bağlamsal olarak en öne çıkarılan bir
veya iki sürdürülebilir mimarlık prensibi üzerinden tasarım konseptleri üretildiğini söyleyebiliriz.
Diğer prensipler göz ardı edilmemekle birlikte, tartışmayı ve kavramın kapsamını vurgulamak ve
mimari olarak test etmek adına her proje özelinde spesifik prensiplere odaklanılmıştır.
Şapkalı çocuklar / Sürdürülebilirlikte eğitimin önemi: Jale Tezer Yeşil Koleji
Sürdürülebilirliğin temel hedefi kaynakları verimli kullanmak ve çevreye verilen tahribatı azaltmaktır.
Enerji ve su kaynaklarımızı kullanırken tasarruf etmek, bu konuda bilinçli nesiller yetiştirmek, yeşil
bina sertifikalarıyla yapılarımızı süslemekten çok daha sürdürülebilir bir davranış olacaktır. Diğer bir
deyişle bu konuda eğitimsiz bir toplumun sürdürülebilir yapılar üretmesi veya bu yapıların amacına
ulaşmalarına izin vermeleri mümkün değil gibi görünüyor. Jale Tezer yeşil koleji projesi sürdürülebilir
bir hayat felsefesinin mimariyle çocuklara aktarılması ve onların eğitilmesi konsepti üzerine kurulu bir
projedir. Projenin konuyla ilgili özellikleri:
•
•
•
•
•
•
•
•
Sürdürülebilir hayat eğitimi, permakültür dersleri, enerji ve su monitörleri, sürdürülebilir kent
modelinin okul ölçeğinde yaşatılması
Temiz enerji PV ve rüzgar türbini kullanımı
Güneye yönlenme, güneşten maksimum faydalanma, maksimum doğal ışık kullanımı
Çatı şapkaları, güneşten korunma
Gri su kullanımı
Doğal havalandırma
Topografyaya uyum
Engelsiz tasarım
Katlanabilir mekânsal obje / Sürdürülebilirlikte malzemenin önemi: Çocuk Oyun Küpü
Çocukların eğitim mekanlarında sürdürülebilirlik felsefesiyle tanışmalarının yanında, daha küçük
yaşlarda kendilerine ait ilk sürdürülebilir mekanlarına kavuşmaları, onların bu konuda
bilinçlenmelerine katkı koyacaktır. Bir TV yarışma programında da yer alan “çocuk oyun küpü”
projesi gerek mikro mekânsal karakteriyle, gerek malzeme tercihiyle, gerek satış stratejisiyle
sürdürülebilir bir dünya hedeflemektedir. Çocuk oyun küpü projesinin konuyla ilgili özellikleri:
•
•
•
%100 Geri dönüşümlü malzemeyle üretilmesi: Kağıt ve Ahşap
Çocuğu kendi ölçeğinde sürdürülebilir mekanla tanıştırması
Satış modeli: Ürüne sahip olabilmek için çocuğun atık kağıt biriktirme zorunluluğu ve her
ürün için bir fidan dikilmesi.
Kanyon konseptinin sürdürülebilir yorumu / Topografyanın önemi: Bilici Termal
Eğimli arazilerde çalışmak mimarlar için hem zor hem de potansiyel barındıran bir durumdur. Proje
konseptinin topografik bağlamdan doğrudan etkilenmesinin sürdürülebilir bir mimari karar olduğunu
ortadadır. Genel olarak, Bilici Termal projesinin konuyla ilgili özellikleri:
•
•
•
•
•
•
•
•
Topografyaya uyum
Jeotermal enerji ve ısı pompası kullanımı: Döşemeden ısıtma ve soğutma
Çatıda PV paneller
Yeşil çatı terasları
Doğal havalandırma
Rüzgarın kullanımı: Yazın kanyondaki hava hareketiyle serinletme
Gri su kullanımı
Engelsiz tasarım
Güneye yönlenme / Sürdürülebilirlikte güneşin ve mekânsal organizasyonun önemi: Hiem 3x3
Güneş enerjisinin yapı ısıtmasında doğru kullanılması adına tasarlanan mekanların doğrudan güneş
görmeleri önemlidir. Sürdürülebilir mimarlıkta önde gelen pasif tasarım kriterlerinden olan bu
yaklaşım Hiem 3x3 projesinde tasarımın ana konseptini oluşturmaktadır. Tüm daireler güneye ve
güneyde oluşturulan yaşam alanlarına / manzaraya yönlenirken ticari birimler kuzey bölgedeki yolla
ilişkilendirilmektedir. Hiem 3x3 projesinin konuyla ilgili özellikleri:
•
•
•
•
•
•
Güneye yönlenme ve mekânsal organizasyon (Tüm yaşam alanları güneyde)
Kompakt kütle, etkili yalıtım, 3 camlı doğramalar
Gri su kullanımı
Sosyal sürdürülebilirlik (Çocuk, genç, bayan, erkek klüpleri, kütüphane, fitness, havuz, çok
amaçlı yeşil peyzaj)
Ayrıştırılmış çöp şutları
Arazinin iyileştirilmesi (Mevcut durumda kuruyan göletin canlandırılması)
Tarihsel Sürdürülebilirlik ve sürpriz gelişme: Yeşil İznik Müzesi
Tarihi imarethaneyi sarmalayan vitrin bir müze yapmak amacıyla yola çıkılan İznik Müzesi aynı
zamanda yeşil tarih terası, PV paneller, ısı pompası, gri su sistemi ve yalıtımıyla yeşil bir müze
olması için tasarlandı. Sürdürülebilirliği yalnızca çevresel olarak değil aynı zamanda tarihsel
olarak da ele alan projenin inşaatı aşamasında arazide Roma kalıntıları bulundu. Tüm kalıntıları
insitu olarak sergileyen mega strüktürlü yeni bir mimari tasarım üzerinde çalışmalar devam
etmektedir. İnşaatı tamamlandıktan sonra gerek çevresel, gerek sosyal ,gerek tarihsel açıdan
sürdürülebilir bir müzeye sahip olacağımızı düşünmekteyiz.
Programa göre ve yönlere göre cephe karakterleri: Hashtag Tower ve Silver Tower
Yüksek yapılarda güneşle kurulan ilişki son derece önemlidir. Cam kutular olarak düşünülen
plazalarda yaşanan aşırı ısınma sorunu ve cam kutular olarak düşünülen rezidansların ısınamama
sorunu esasen aynı problemden kaynaklanmaktadır: Kule tasarımında güneşi ve yönlenmeyi yeteri
kadar dikkate almamaktan. Konut alanlarında ısıtma problemken ofis alanlarında soğutma problem
olmaya başlamaktadır. Yukarı görsellerdeki Hashtag Tower projesi bir rezidans projesi olarak
önerilmiştir. Güney cephesi %70 oranında cam tercih edilirken kuzey cephesi %30 olarak
tasarlanmıştır. Aşağı görsellerdeki Silver Tower projesi ise bir ofis kulesi olarak önerilmiştir. Burada
ise güney ve batı cepheleri %30 oranında cam tasarlanırken doğu ve kuzey cepheleri %80 oranında
cam olarak düşünülmüştür.
Yaşsal / Sosyal Sürdürülebilirlik: GB Aktif Yaşam Merkezi
Çevresel sürdürülebilirlik fikrini sosyal sürdürülebilirlik fikriyle harmanlamak mimari konseptin
temellerini daha da sağlamlaştırmaktadır. GB aktif yaşam merkezi projesi temelde bir yaşlılar evi
olmakla birlikte, kentle kaynaşılan, pasaj niteliği taşıyan, merkezine yeşil bir parkı, hobi bahçelerini
alan yeni bir odak olması ve yaşlıları kente/kentliye daha sağlam bağlamaya çalışan bir omurga
barındırmasıyla kendine has mimari konseptini oluşturur. Projenin konuyla ilgili özellikleri:
•
•
•
•
•
Sosyal sürdürülebilirlik ( kentli ve yaşlıyı bağlama)
Yeşilin maksimize edilmesi ve iç mekanlara akması
Kompakt kütle, etkili yalıtım
PV panellerle temiz enerji üretimi
Engelsiz tasarım
Yeşili arttırma, karbon miktarını azaltma: Yeşil çatı ve cephe oyunları
Sürdürülebilirlik felsefesinin temel hedeflerinden biri de karbon salınımını azaltmaktır. Bir yandan
karbon salınımı azaltılırken bir yandan yeşilin arttırılması doğanın eski karbon dengesini bulmasına
katkı sağlayacaktır. Yeşilin yapıda kullanımını katlarda oluşturulan küçük kat bahçelerinden bir adım
ileriye götürmek ve bağlamsal konseptin oluşma aşamasına taşımak hem konuya ilgiyi arttıracak hem
de daha deneysel mekanların oluşmasına katkı sağlayacaktır. Greenhill projesinde, yan adadaki
kamusal park alanının yeşil sürekliliği 20 kata ulaşan yapının çatısına kadar sürdürülmüş, böylece alt
katlarda bulunan apartman yaşantısına alternatif çatı villa tipolojileri ortaya çıkmıştır. İstanbul taksi
durakları için önerilen İstaksi taksi durağı projesinde mekan bir ağaç olarak hayal edilmiş, böylece
hem zeminde yer kaplamazken hem de yeşil cephesiyle İstanbul’un yeşil alan artışı ve karbon dengesi
için bir adım atılması hedeflenmiştir. Sivas mixed use projesi ise üst üste binmiş yeşil döşemeler
olarak önerilmiş, çatısı ise tırmanılabilir ve gezilebilir bir patika olarak düşünülmüştür.
Konuyla ilgili çeşitli konsept denemeleri
Ekocami: Kuran’daki “Allah israf edenleri sevmez”(Araf 31) ayeti üzerine kurulu Ekocami projesi
yalnızca israf etmemek üzere değil, aynı zamanda eldeki suyu ve enerjiyi de maksimum kullanmak
için tasarlanmış deneysel bir projedir. Projenin özellikleri şöyledir:
•
•
•
•
•
•
Tavandaki ışık yırtıklarıyla maksimum günışığı kullanımı
Kıble cephesinde trombe duvarı
Yağmur suyu deposu ve gri su kullanımı
Tepesindeki türbin vasıtasıyla elektrik üreten cam minare
Safları doğal havalandırmayla serinleten havuz ve kanal sistemi
Isı yalıtımı sağlayan, karbon emen çim çatı
PAU mimarlık fakültesi: Pamukkale travertenlerinden doğrudan ilhan alan, analojik sürdürülebilirlik
olarak tanımlanabilecek tasarım yaklaşımına sahip olan proje, fakülte öğrencileriyle doğayı ve ana
alleyi bağlayarak, içiçe yaşatmayı hedefleyen sosyal sürdürülebilir bir fikre sahip. Tarak plan şemasını
kullanan projede, yükselmek yerine tek katta çözülen mekanların tamamı doğal havalandırma ve
aydınlatmaya sahiptir.
Enerji Meydanı: Enerji meydanı projesi yeni oluşturulacak olan bir kent meydanı ve çevresinin
deneysel bir proje olarak tasarlanmasıdır. Tasarım, yeraltında tasarlanan yağmur suyu biriktiren bir su
sarnıcının üzerindeki havanın kısmi cam döşemelerle ısıtılması ve ısınan havanın cam bir kent
kulesiyle atmosfere salınırken tepedeki türbinle meydanın elektriğini üretmesi üzerine kuruludur. Cam
güneş kulesi aynı zamanda kentin “landmark”ı ve seyir kulesidir.
Autoban Ankara: Otoban / kavşak metaforundan yola çıkan bir otogaleri projesi. Otoyolların
yeşillendiği ve parka dönüştüğü romantik bir hikaye üzerine giden projede yolun kendisi yükselerek
mekanları oluştururken merkezinde çok amaçlı bir meydan yaratıyor.
Köpük Evler: 100 yıl sonrasının konut alanlarını tahmin eden projede, biyomimetik yaklaşımların
önplana çıkacağı ve malzemenin %100 geri dönüşümlü olduğu, suyun %100 korunduğu ve güneşin
tüm enerji ihtiyacını karşıladığı, esnek, dönüşebilir mekanlarda yaşayacağımız hayal edilmiştir. Bir
yarışma için tasarlanan bu futürist proje derece almıştır.
Sürdürülemez mimarlık
Dünya mimarlık camiasının yakından takip ettiği, “starchitect” olarak adlandırılan mimarların
tasarladığı, sıradan bir yapının 5-10 katına malolan, sürdürülebilirlik felsefesi gütmeyen yapıların,
mimarlık camiasını ve hayallerimizi canlı tuttuğu bir ortamda belki de zaman zaman fırsat buldukça
sürdürülemez yapılar yapmak için de kendimize şans verebilmeliyiz. Rauf Denktaş anıt mezarı ve
müzesi için tasarladığımız yukarıdaki yapıda hiçbir sürdürülebilirlik ilkesi gözetilmemiştir. Sadece
bilgisayarın bize vermiş olduğu imkanlar değerlendirilerek kışkırtıcı ve ikonik bir yapı üretmek adına
“thorus knot” şeklinin mekansallaşabilmesi üzerine bir test yapılmıştır.
Sonuç:
Mimarlar küresel ısınmaya çare bulamazlar, bu hükümetlerin işidir. Biz yalnızca mesleğimiz
aracılığıyla tekil ve deneysel, enaz karbon salan, kaynakları iyi kullanan ve gelecek nesillere
aktarmamızı sağlayacak yapılar üretmeyi deneyerek kamuoyunun ve devletlerin dikkatini bu konuya
çekmeyi başarabiliriz. Küresel ısınmaya karşı zorunlu önlemler devletler tarafından alındıkça zaten her
mimar yeşil binalar üretmek zorunda kalacaktır. Sanırım bizim için en önemlisi bu tarih gelene kadar
sadece yeşil bina üretmeye çalışmak değil, kışkırtıcı, deneysel, mimarca, bağlamsal olarak
sürdürülebilir mimarlık bilinciyle beslenmiş konseptlere sahip yeşil binalar üretmek üzere mimari
deneyler yapmaktır.
Mete Sezer
13.06.2016
Download