bildiri kitabı - Tamamlayıcı Terapiler Kongresi – Tamamlayıcı

advertisement
BİLDİRİ KİTABI
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 1
1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL
TAMAMLAYICI TERAPİLER VE
DESTEKLEYİCİ BAKIM
UYGULAMALARI KONGRESİ
“Tüm Boyutları ile Tamamlayıcı Terapiler”
1st INTERNATIONAL and 3rd NATIONAL CONGRESS ON
COMPLEMENTARY THERAPIES AND SUPPORTIVE CARE
PRACTICES
BİLDİRİ KİTABI
ISBN: 978-605-4483-38-9
Bu kongre TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
Proje No: 1929B021600293
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 2
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
Önsöz
4
Kongre Sekreteryası
5
Kongre Düzenleme Kurulu
5
Kongre Bilimsel Kurulu
6
Kurs Notları
7
Konuşmacı Tam Metinleri
36
Sözel Bildiriler
178
Poster Bildiriler
345
Destekleyen Kuruluşlar
387
Sponsorlar
388
Organizasyon Firması
388
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 3
Önsöz
Değerli Meslektaşlarım
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları
Kongresini Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi başkanlığında, Sağlık Bakanlığı Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Antalya İl Sağlık Müdürlüğü iş birliğiyle 24-26 Kasım 2016
tarihleri arasında Kervansaray Otel/Antalya'da gerçekleştirmiş bulunmaktayız.
Ana teması “Tüm Boyutları ile Tamamlayıcı Terapiler”olan kongremiz, alanında
uluslararası ve ulusal konuşmacıların katıldığı
10 Panel, 2 Konferans ve 3
Workshop,Akupresur, Refleksoloji, Kendine Yardım ve Hipnoterapi olmak üzere 4 kursla
başarı ile tamamlanmıştır. Kongremizde tamamlayıcı terapilere genel bakış ve Türkiye’deki
yasal düzenlemeler, tamamlayıcı terapilere ilişkin eğitim müfredatları ve sertifika
programları, enerji ve dokunma terapileri ile destekleyici bakım uygulamaları, Türkiye’deki
akupunktur ve kayropraksi uygulamaları, hemşirelik bakım felsefesinde tamamlayıcı
terapilerin yeri, kadın sağlığı ve hastalıklarında ve onkolojide tamamlayıcı ve destekleyici
bakım uygulamaları, tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamalarında inovatif
yaklaşımlar, bilgi ve iletişim teknolojilerinde tamamlayıcı ve destekleyici bakım
uygulamaları, tamamlayıcı terapilerde sivil toplum kuruluşlarının rolü ve önemi konuları ele
alınmıştır.
Tüm meslektaşlarımıza göstermiş oldukları katılım, bildiri ve posterleri ile yapmış
oldukları bilimsel katkılar nedeni ile teşekkür ederiz.
Kongremizin gerçekleşmesinde emeği olan, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü'ne, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü'ne, Antalya Valiliği'ne, Antalya Kamu
Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğine, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneğine ve TUBİTAK’a,
tüm sponsor firmalarımıza bizlerle hep birlikte çalışan gönüllü öğrencilerimize, kongre
organizasyon faaliyetlerini üstlenen Literatür Firmasına ve hiç şüphesiz davetimize iştirak
ederek kongremizi var eden değerli oturum başkanlarına, konuşmacılara ve katılımcılarımıza
teşekkür ederiz. Saygılarımızla
KONGRE BAŞKANLARI
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 4
KONGRE SEKRETERYASI
Arş. Gör. Nurten TERKEŞ
Arş. Gör. Selma T. KAVRADIM
Arş. Gör. Ş. Tuğba YANGÖZ
KONGRE DÜZENLEME KURULU
Dr Mehmet Zafer KALAYCI
Dr Ferhat SARIBEK
Dr Ferdai ALAN
Dr Hacer NUR YÜCE
Dr Emine KOL
Dr İlkay ORHAN
Dr Özgür ÖZDEMİR
Dr. Gamze TESKERECİ
Öğr. Gör. Nurcan KIRCA
Öğr. Gör. Semra GÜNDOĞDU
Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK
Öğr. Gör. Nihat AYÇEMAN
Hatice ESEN
Yurdagül AKSAY
Mürvet ARTUK UÇAR
Şerife KOCAKAYA
Yasemin KONDAK
Özlem TOYDEMİR
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 5
KONGRE BİLİMSEL KURULU*
Nuran AKDEMİR
Asuman KAPLAN ALGIN
Fatma ARIKAN
Nihat AYÇEMAN
Mürüvvet BAŞER
Meral BAYAT
Tülin BEDÜK
Hicran BEKTAŞ
Hatice BOSTANOĞLU
Nezihe KIZILKAYA BEJİ
Nursen BOLSOY
İlkay BOZ
Hakan BOZCUK
Kadriye BULDUKOĞLU
Özlem CEYHAN
Sevilay ŞENOL ÇELİK
Hasan Şenol COŞKUN
G. Nihal ÇÜRÜK
Enrico DE LUCA
Jörg FABER
Maddalena GALIZIO
Debrah GOLDSTON
Feray GÖKDOĞAN
Selma GÖRGÜLÜ
Hakkı GÜRSÖZ
Sebahat GÖZÜM
Ülker GÜL
Ünal HÜLÜR
Eun Sang JEON
John JEZEWSKİ
Kamile KABUKÇUOĞLU
Mehmet Zafer KALAYCI
Sevgisun KAPUCU
Ayfer KARADAKOVAN
Mehmet KASIM
İlkay KESER
Leyla KHORSHID
Gülseren KOCAMAN
Gülten KOÇ
Emine KOL
Gülümser KUBİLAY
Özen KULAKAÇ
Kush KUMAR
Selahattin KUMRU
Sevinç KUTLUTÜRKAN
Su Hye LİM
Billur MEMMEDLİ
Alberto DAL MOLİN
Salime MUCUK
Evşen NAZİK
Nermin OLGUN
Hülya OKUMUŞ
Nurullah OKUMUŞ
İlkay ORHAN
Nimet OVAYOLU
Selma ÖNCEL
Ferda ÖZBAŞARAN
Özgür ÖZDEMİR
Zeynep ÖZER
Bilge BAL ÖZKAPTAN
Dilek ÖZMEN
Sezgi ÇINAR PAKYÜZ
Luana PAPALEO
Türkan PASİNLİOĞLU
Rukiye PINAR
Nurgün PLATİN
Sevinç POLAT
Kaleem Ullah RAJPUT
Gülay RATHFISCH
Walter RICCIUS
Nicola ROBINSON
Ümran SEVİL
Salih SÜRÜCÜ
Nur ŞENEL
Fisun ŞENUZUN
Nuray ŞİMŞEK
Ahsen ŞİRİN
Mehtap TAN
Gülbü TANRIVERDİ
Sultan TAŞÇI
Hatice TEL
Denise TIRAN
Yasemin TOKEM
Michelle TRAPPETT
Ayşen TÜRK
Hatice BALCI YANGIN
Necat YILMAZ
Sabire YURTSEVER
Birsen YÜRÜGEN
Handan ZİNCİR
*Bilimsel Kurul sıralaması soyadına göre alfabetik olarak yazılmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 6
1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL
TAMAMLAYICI TERAPİLER ve
DESTEKLEYİCİ BAKIM
UYGULAMALARI
KURS NOTLARI
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 7
AKUPRESUR KURS İÇERİĞİ
(24 Kasım 2016)
09:00-10:30
Giriş
Geleneksel Çin Tıbbı
Akupresur/Shiatsu Temelleri
10:30-11:00
Ara
11:00-12:30
Qi Enerjisi Nedir?
Qi Enerjisi Bedende Nasıl İşler?
Yin-Yang
Beş Element
12:30-13:30
Öğle Arası
13:30-15:00
Meridyenler/Kanallar
Meridyenlerin Konumu/Yerleri ve Bağlantıları
Noktaların Yerleri ve Tespit Edilmesi
15:00-15:30
Ara
15:30-17:00
Akupresur Uygulama Prensipleri
Akupresur Uygulama Teknikleri
Uygulama Yöntemleri
Soru, Yorum ve Katkılar
17:00-17:30
Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış
Eğitmen: Öğr Gör Nihat AYÇEMAN
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 8
AKUPRESUR KURSU
Temel Bilgi Notları
Öğr. Gör. Nihat AYÇEMAN
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu
Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı, ANTALYA
Akupresur Nedir?
Bedende akupunktur meridyenleri ve meridyenler üzerinde bulunan belli noktalara pres-bası ve
ovma benzeri manipulasyonlarla yapılan uygulamaya Akupresur adı verilir. Akupresur uygulaması
akupunkturla aynı meridyen ve aynı noktalar üzerinde çalışıyor olmasıyla temelde akupunktura
benzediğini göstermektedir. Akupresurun akupunkturdan en büyük farkı ise, iğne yerine el, parmak
ya da ayaklar yardımıyla vücudun belirlenen bölgelerine basınç uygulanıyor olmasıdır.Çinlilerin en
eski manipulatif tedavi uygulaması olan Anma tekniğinden köklerini alan Akupresur yönteminin
akupunkturdan daha eski bir tarihi bulunmaktadır. Bu yöntemin ilk olarak Çinliler tarafından
uygulanmaya başlandığı bilinmektedir. Daha önceden tespit edilen bölgelere hafif basınç
uygulamanın, o bölgede bulunan ağrıları azalttığı ve vücudun diğer bölümlerini de olumlu şekilde
etkilediği tespit edilmiştir. Çinliler Akupresur yerine bir süre sonra geliştirdikleri akupunkturu
kullanmaya başlamışlar. Akupresurun tedavi edici etkisinden çok, ağrıları giderici-rahatlatıcı bir
analjezik ve bağışıklık sistemini güçlendirici bir destekleyici ya da iyileştirici gibi görülmesi
gerekmektedir. Akupresurun amacı kan dolaşımını uyarmak, nörolojik etkileşimi sağlamak, kişinin
ağrılarını en alt düzeylere indirmek ve kişiyi rahatlatmaktır. Akupresur ile aynı zamanda
merdiyenlerdeki enerji blokajları çözülerek kişide rahatlama ve iyileşme sağlanır. Batıda bilim
adamları kullandıkları hassas teknolojiyle bedenlerimizdeki bu sistemin varlığını ispatlamış
görünüyorlar.
Felsefe
Geleneksel Doğu -Çin felsefesi ve tıbbına göre; doğadaki tüm canlılarda ve bütün evrende yingyang bir düzen ve bir uyum içerisinde yer alır. Sağlığın korunması vücutta yin ve yangın
dengesinde odaklanır. Bu dengelerde ortaya çıkacak hatalar yin ve yang arasındaki uyumun
bozulmasına neden olur ve hayat enerjisinin aktığı meridyenlerde tıkanmaların oluşması sonucu
bedende çeşitli rahatsızlıklar başlar.
• Geleneksel Çin Tıbbı Çin halkının hastalıklara karşı binlerce yıllık bir çalışmasının ürünüdür.
• Eski Çinliler hastalıklara iyiliğin bozulması anlamında bakarlardı.
• Doğu tıbbına göre bedenin kendi içindeki dengesi ile bedenin dış dünyayla olan dengesinin
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 9
bozulması sadece hastalıklara yol açmakla kalmayıp, kişinin çevresi ile olan sosyal ilişkilerini de
olumsuz yönde etkiler.
• Bu tür dengesizlikler iç organlarda bozukluklara ve hastalıklara yol açabileceği gibi, kişinin
huzursuz, mutsuz veya depresif olmasına da neden olabilir.
• Doğu tıbbında amaç bedendeki enerji bozukluklarını dengelemek ve böylece hastalık
nedenlerini ortadan kaldırmaktır.
Yaşam Enerjisi (QI)
Akupunktur, Akupresur/Shiatsu, TaiChi, Qigong, yoga ve biyoenerji benzeri çalışmaların
temel konusu “Qi” ya da “yaşam enerjisi” dir. Farklı dil ve kültürlerde benzer anlamlar taşıyan
“yaşam enerjisi” yazılış itibariyle farklılık gösterir.
Qi, Doğu felsefesinde insan vücudunun yaşam kuvvetine verilen isimdir. Buna Çinliler Qi
adını vermişler. Qi(okunuşu, “çi ya da ki”) nefes, hava, rüzgar veya enerji demektir. Bedende
yaşayan Qi, yaşam enerjisi olarak da tanımlanmaktadır. Qi enerjisi, bedenimizi aktif tutan yaşam
enerjisidir ve yaşam enerjimizin kalitesi bizim mental, duyuşsal, fiziksel ve ruhsal/manevi
durumumuza bağlıdır. Qi bedende beş temel fonksiyona sahiptir: hareket, koruma, ısı, dönüşüm,
konrol etme-yerinde tutma.
Yin - yang
Bu felsefenin kökleri, antik Çin'de MÖ 3. Yüzyıl dolaylarında, evrenin
döngüsel doğasını açıklamaya yönelik bir girişim olarak ortaya çıktı.
Antik zamanların düşünür ve bilimcileri yaptıkları doğa gözlemleri
sonucunda olaylara yön veren bu iki evrensel unsuru fark etiler. Çinliler
bu unsurları Yin ve Yang olarak adlandırdı ve bilimlerini bu çift
kutuplu birlik öğretisinin üzerine kurdu. Bu antik öğreti, evrendeki her varlığın kaynağını ve temel
değişim ya da devinme biçimini tanımlayıp anlatmak amacıyla kullanılageldi.
Yin ve yang mutlak gerçek şeyler değillerdir, tamamen gerçekçi bir anlam içermektedirler.
Örneğin insan vücudu yin ve yang olarak ikiye ayrılır. Vücudun görünen dış-sert yüzü yang iken,
iş-zayıf yüzey yin karakterindedir. Organlar da kendi içinde yin ve yang olarak ayrılır.
Yinve yangfelsefesi astroloji, edebiyat, sanat ve tıp gibi alanlarda, Çin yaşam düşüncesinde
hala yerleşik durumdadır. Akupresur felsefesinin ana fikri, birbirine zıt nitelikli Yin ve Yang
kuvvetlerinin, eski Çin düşünce sistemlerinin, özellikle akupresur ve akupunktur felsefesinin ana
fikridir.
YinYang: Hepimiz günlük yaşantımızda bu iki karşıt kelimeyi ifade eden eş anlamlı
kelimelerin binlerce dualitede var olduğunu görebiliriz. Örneğin; kadın-erkek, iyi-kötü, olumluolumsuz, sıcak-soğuk, pozitif-negatif, hastalık-iyilik, ataklık-pasiflik. Bu gibi hiç bir şey tam
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 10
anlamıyla Yin ya da Yang olamaz. Yangolmadan Yinolamaz, çünkü birbirlerini tamamlarlar. Her
zaman birlik içinde bulunan bu iki temel güç birbirlerine karşılıklı olarak baskın çıkma ve sınırlama
girişiminde bulunurlar. Bu, her iki eğilimin de karşıt etkiyi ritmik aralıklarla sönümlemesi ve kendi
yönüne çekmesi demektir. Böylece ortaya devingenbir denge çıkar, bir olayın Yin aşaması sona
yaklaşırken Yang aşaması yükselir, Yang aşaması sona yaklaşırken de Yin aşaması yükselir. Bu
oynama Yin ve yangın sürekli ve yaratıcı bir denge arayışı olarak görülebilir.
Bu iki kuvvet arasında her zaman bir çekim ve gerilim dönüşümü vardır: sağlıklı bir
organizmada bu dönüşüm düzenli bir şekilde işler. Bu gerilim kontrolden çıkar ve biri diğerinden
üstün duruma geçerse doğal dengeyi bozar. Hastalık meydana çıktığında doktorun görevi Yin ve
Yang gerilimini tekrar normal bir hale sokmaktır. Batı’da bu iş çoğunlukla ilaç ve medikal
uygulamalarla yapılır, Doğu’da ise akupunktur ve akupresur gibi çoğunlukla kendi enerji metodları
kullanılır. Bu Doğu şifa sanatları bedenin kendi savunma mekanizmasıyla daha uyumludur ve
YinYang kuvvetlerini normal hallerine döndürmek için bedenin kendi doğal işleyişini
gerçekleştirir. Bu yöntemler tamamıyla doğal, daha sağlıklı ve daha ucuz oldukları için çoğunlukla
tercih edilir.
Beş Evre ( Beş Element )
Bu teori, doğada mevcut olan her şeyin beş temel evre
hareketinden
ve
değişiminden
oluştuğunu
anlatır.
Batılı
kaynaklarda “Beş Evre” “Beş Element” adıyla da geçer.
Bunlar; AĞAÇ, ATEŞ, TOPRAK, METAL ve SU’ dur.
Geleneksel Çin Tıbbında insan vücudundaki fizyolojik ve
patolojik ilişkileri değerlendirmek için beş element teorisi bir araçtır.
Meridyenler-Enerji Kanalları
Asya kültürlerinde her varlığın bir enerji bedeni de olduğuna inanılır. Bu enerji bedeni ve fiziksel
beden birbirinden etkilenen, birbirini tamamlayan bedenlerdir. Fiziksel bedendeki kan dolaşımını
sağlayan damarlar gibi enerji bedeninde de Qi enerjisini taşıyan ve meridyen adı verilen kanallar
olduğu söylenir. Buna Qi ya da meridyen ağı da denir. Ağ biçimindeki bu yapı bedenin yüzeyinden
geçerek iç organlara, salgı bezlerine, kemiklere kadar giden bu yapıya Geleneksel Çin Tıbbı’nda
'meridyen' denir. Meridyenler; akupunktur noktaları fikrinin doğması, deri yüzeyindeki bazı
noktaların, iç organlarla herhangi bir biçimde bir bağlantısı olması fikrine dayanır.
“Yaşayan manyetik enerji kanaları” olarak tanımlanan bu meridyen hatları, bütün bedende
akar ve ana hayati organlar arasında bağlantı oluşturur. Bir kimsenin yaşam enerji seviyesindeki
herhangi bir dengesizlik sırt problemleri, baş ağrısı gibi sorunlara ya da diğer bir çok sıkıntıya
sebep olur. Meridyenler üzerine uygulama yapan terapist, meridyenlerdeki enerji tıkanıklıklarının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 11
açılmasına yardımcı olur ve enerjinin kanaldan akmasını sağlar bu da tüm bedende iyileşme ve
onarmanın gerçekleşmesini hızlandırır.
Meridyenlerin Sınıflandırılması
Meridyenler fonksiyonlarına göre sınıflandırılmışlardır. Vücudumuzda paralel bir düzende, ellerin
ve ayak parmaklarının uçlarından başlayan veya biten 6 Yin (dişi), 6 Yang (erkek) olmak üzere 12
çift meridyen vardır ve her biri adıyla anıldığı organa enerji taşır.
12 meridyen ve adları
YIN
YANG
Yin Kol Meridyenleri
¤ (HT) ·Kalp
¤ (PC) ·Perikardium
¤ (LU) ·Akciğer
Yin Bacak Meridyenleri
¤ (SP) ·Dalak/pankreas
¤ (LV) ·Karaciğer
¤ (KD) ·Böbrek
Yang Kol Meridyenleri
¤ (SI) ·İnce bağırsal
¤ (TH) ·Üçlü ısıtıcı (Sanjiao)
¤ (LI) ·Kalın Bağırsak
Yang Bacak Meridyeni
¤ (ST) ·Mide
¤ (GB) ·Safra kesesi
¤ (UB) ·Mesane
12 Meridyen dışında yardımcı meridyenler olarak adlandırılan iki ana meridyen vardır. Ön Orta
Kanal (REN), vücudun 6 YİN meridyenini, Arka Orta Kanal (DU) ise 6 YANG meridyeni idare
eder.
Ön orta kanal (REN): ( Conceptionvessel = CV), Perineden başlar, vücudumuzun ön ortasını
boydan boya geçer ve çenede, alt dudakta biter. Bütün Yin Enerji depolarının meridyenlerini
kontrol eder. Bu meridyendeki düzensizlik, kısırlık ve konusma sorunları yaratabilir.
Arka Orta kanal (DU): (Governorvessel = GV) Kuyruk sokumundan başlar, sırtımızı boydan
boya geçer başın üstünden dolaşıp üst dudak altında diş etinde biter. Vücüdun enerji dağıtan yang,
organ meridyenlerini kontrol eder. Bu meridyendeki dengesizlik, belkemigi ve sinir sistemi
sorunları yaratabilir.
Aku-Nokta
Meridyen olarak bilinen hatlar boyunca çok sayıda nokta bulunur. Akupresur noktaları deri üstünde
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 12
bulunan biyoelektrik dürtülere karşı hassas ve onları kolayca iletebilen noktalardır. Bu noktalar, her
organa ait kanallar üzerinde yerleşmiştir.Bunlar, simetrik olarak vücudun sağ ve sol tarafında yer
alırlar. Çoğu nokta adını üstünde bulunduğu meridyenden alır ve bunları tanımlayıcı birer de
numaraları vardır.
Noktaların sayısı hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Farklı kaynaklar değişik sayılar
verebilmektedir. Akupunktur noktalarının sayısı referans alınan kaynağa göre değişiklik gösterir.
Akupresur ve Shaitsu pratiğinde en çok kabul görennokta sayısının 365 olduğunu söylen kaynaklar
aynı görüşte birleşmektedir. Bu geniş koleksiyona bağlı her nokta anlaşılması güç sinir ve dolaşım
kanalları aracılığıyla belli bir organa bağlanmıştır, bir iç organla ortak ilişkisi olan akupunktur
noktaları gruplar halinde organize olmuşlardır.
Noktalar Nasıl Tespit Edilir?
•
Vücutta bulunan yüzlerce noktanın yerini bilmek ve bulmak kolay bir iş olmasa gerek.
Uzmanlar, sıklıkla kullandıkları noktaların yerlerini çok kolay bulurlar. Pratik yaptıkça bu
beceri zamanla gelişir. Noktaların yerlerini kolay tespited ebilmede anatomic yapının
özelliklerinden yararlanılır. Örneğin. birçok nokta, eklemlerin çevresinde ya da kemiklerin
çukurunda, büyük kas gruplarının kenarında ya da kemik yapıyı izleyen hat üzerinde.
•
Genellikle noktanın bulunduğu yer, noktadan uzak olan bölgeye göre daha hassas ve duyarlıdır.
•
Parmağınızla akupresur noktasını bulmak için, kasların tendonsu yapılarının kenarlarına veya
kemik yapının çukursu bölgelerine konsantre olun.
•
Her nokta için parmaklarınızı tendon ve kaslar arasında yavaşça kaydırarak hissetmeye çalışın.
•
Hissettiğiniz duyarlı nokta üzerinde durum ve odaklanın.
Böylelikle ellerin ve parmakların hissetme ve algılama duyusu gelişmiş olur. Deneyim ve bol pratik
yapanlar kolaylıkla noktaların yerlerini tespit edebilirler. Akupresur noktalarını tespit etme becerisi
zamanla gelişir.
Akupresurun Etki Mekanizması ve Faydaları
Qi denilen yaşam enerjisinin (gücünün) aktığı meridyenler (kanallar) üzerindeki belli noktalara
uygulanan basınç sayesinde vücudun çeşitli bölgelerinde bulunan gerginlikler ve kaslardaki gerilim
azalır, ağrı kesici nörokimyasallar olan endorfin salgılanması ve kan dolaşımı artar.Bunun
sonucunda ağrı ortadan kalkıyor, kan dolaşımının artmasıyla oksijen miktarı da arttığından
gevşeme ve genel rahatlama meydana geliyor, toksinler vücuttan uzaklaştırılıyor ve iyileşme
hızlanıyor.
Akupresura göre, beden ile dış dünya arasında uyumlu bir dengenin kurulması ve
korunması amaçlanır. Bu dengenin bozulması, bir başka değişle, hayat enerjisinin aktığı
meridyenlerde düzensizliklerin veya tıkanmaların oluşması sonucu bedende çeşitli rahatsızlıklar
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 13
veya hastalıklar oluşabilir. Parmak ve avuç içleri ile meridyenler üzerindeki belirli noktalara
uygulanan basınç sonucu tıkanmalar açılır ve böylece düzenli bir enerji akışı ve kan dolaşımı
sağlanır.
Nasıl Faydalı Olur?
Diğer doğal şifa sanatları ve alternatif terapiler gibi, Akupresur da koruyucu sağlık üzerine faydalı
sonuçlar ortaya çıkarır. Baş ağrısı, migren, akut ve kronik bel ağrısı, siyatik, kassal gerginlik,
artritin bazı halleri ve romatizma gibi çok sayıda rahatsızlığın tedavisi için Akupresur yardımcı bir
uygulamadır. Ayrıca, bilinçli ve doğru çalışıldığı sürece, Akupresur, sindirim, dolaşım, solunum ve
ürogenital problemlerin tedavisinde bile faydalı rolü vardır. Akupresur gevşeme üzerine derinden
etkili olduğu için kişinin enerji seviyesinin artmasına yardımcı olur, dolayısıyla anksiyete,
gerginlik, depresyon ve emosyonel sıkıntıların giderilmesine de yardımcı olur.
Akupresurun Genel Faydaları
•
Beden ve beyin için sakinlik ve derin gevşeme sağlar.
•
Enerji düzeyi balansının geri kazanılması ve onarılmasına yardımcı olur.
•
Zindelik için bir duyum oluşturur.
•
Çok sayıda rahatsızlığın hafiflemesi ve iyileşmesinde yardımcı olur.
•
Sertlik ve gerginlik giderir ve postürü iyileştirir.
•
Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur.
•
Bağışıklık sistemimi iyileştirir
Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar-Kontrendikasyonlar
Akupresur genellikle güvenli bir uygulamadır, ancak hastalık tedavilerinde akupunktur veya
akupresur uzmanı tarafından uygulanır. Aynı zamanda kişinin kendi kendine de uygulayabileceği
bir uygulamadır. Uygulamaya başlamadan önce, dikkat etmeniz gereken birkaç genel durum var.
Örneğin; enfeksiyon, açık yara, kemik kırığı, varisli venler ve ateşin (beden ısısında artış) varlığı
gibi bazı hastalıklarda yapılması sakıncalıdır. Akupresur uygulaması ağrı içermeyen bir yöntemdir.
Eğer bir acı veya ağrı hissederseniz hemen durmalısınız. Yüz gibi hassas bölgelere baskı
uygularken yumuşak davranmalısınız.
Deneyimli bir pratisyen çok sayıda sağlık problemi için Akupresur yapabilir, fakat yeni
başlayan birisi, özellikle kanser, kalp hastalığı ya da herhangi yaşamsal bir tedavi durumu için
uygulama yapmaktan kaçınmalıdır. Ayrıca yeni başlayanlar, hamileliğin ilk üç ayında olan bir
bayana uygulama yapmamalıdır. Tüm hamilelik boyunca; dalak 6 (SP 6), karaciğer 4 (KI 4) ve
safra kesesi 21 (GB 21) noktalarına hiçbir şekilde pres yapılmaz ve garanti olması açısından dizden
aşağısına sert bası yapmaktan kaçınmalı, çünkü bu noktalar düşük oluşumuna neden olmaktadırlar.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 14
Hamile kadınlar uygulamadan önce doktorlarına danışmalıdır, ancak uygun görüldüğü takdirde
uygulama yapılmalıdır.
Kaynaklar
•
Gao, D.,ChineseMedicine. The Complete Guide to Acupressure, Acupuncture, Chinese Herbal
Medicine, Food Cures, QiGong. Thunders Mouth Press, USA, 1997
•
Cowmeadow, O.,Shiatsu, A Praktical Introduction. Element Books, UK, 2002
•
Yamamoto, S.,McCarty, P., The Acupressure Handbook. Pustak Mahal, Delhi, 2000
•
Jarmey, C.,Tindall, J., Acupressure for Common Ailments. Gaia Books. London, 1991
•
Chuangui, W.,Chinese Family Acupoint Massage. Eastern Dragon Press. Malaysia , 1996
•
Liechti, E., Complete Ilustrated Guide toShiatsu. Element. London, 1998
•
Nicola Robinson, Ava Lorenc, and Xing Liao,The evidence for Shiatsu: a systematic review of
Shiatsu and acupressure. BMC Complementary and Alternative Medicine 2011, 11:88
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 15
REFLEKSOLOJİ KURS İÇERİĞİ
(24 Kasım 2016)
09:00-10:30
Giriş
Refleksoloji Temelleri
10:30-11:00
Ara
11:00-12:30
Refleksoloji Uygulama Alanları
Refleksoloji Uygulama Prensipleri
12:30-13:30
Öğle Arası
13:30-15:00
Refleks Alanları ve Çalışma Sistemi
Refleksoloji Uygulama Teknikleri
15:00-15:30
Ara
15:30-17:00
Refleks Alanlarına Göre Tekniklerin Uygulanması
Pratik Uygulamalar
Soru, Yorum ve Katkılar
17:00-17:30
Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış
Eğitmen: Okutman Dr. İlkay ORHAN
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 16
REFLEKSOLOJİ KURSU
Temel Refleksoloji Notları
Okutman Dr. İlkay ORHAN
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu
Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği, ANTALYA
Refleksolojinin Tanımı
•
Refleksoloji, kişiyi fiziksel, duygusal, ruhsal ve mental olarak öngören ve bütünsel (holistik)
yaklaşımla tedaviyi sunan bir tamamlayıcı tıp uygulamasıdır.
•
Bedenin kendi kendisini tedavi etmesine olanak sunan bir doğal terapi uygulamasıdır.
•
Bedenin tüm organlarına ve endokrin bezlere karşılık gelen el, ayak ve kulaklardaki refleks
noktalarına el ve parmaklarla uygulanan bir baskı tekniğidir. Bu tanım, bedenin yüzeyindeki
belli noktaların iç organlarda refleks oluşturduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
•
Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi, refleksoloji tekniğinin, basit bir ayak masajından ibaret
olmadığı ve ayak masajından farklı bir terapi sanatı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır
Refleksolojinin Tarihsel Gelişimi
Refleksolojinin
yüzyıllardan
çeşitli
beri
kültürlerde
uygulandığı
ve
akupunktur ile aynı zamanlarda ortaya
çıktığı sanılmaktadır. Hindistan, Çin ve
Mısır'da 5000 yıl önce vücuttaki bazı
noktalara bastırılarak bir tedavi şeklinin
kullanıldığı tahmin edilmektedir. Çin
Taoist
etmek
yapıtlarında hastalıkları tedavi
için
akupresur
noktalarının
kullanıldığı kaydedilmiştir. Mısır’da 2330
(MÖ) yıl öncesinden olduğu tahmin
edilen Saqqara’daki Ankmahor mezar
taşlarında görünen hiyeroglif serisinde, o
dönemdeki fizisyenlerin kendi hastalarının ayaklarına tedavi yaparken ki görüntülerini ortaya
koymaktadır (Şekil 1).
Şekil 1: Saqqara’daki Ankmahor mezarındaki hiyeroglif serisinde ayaklar üzerinde yapılan
çalışmaların görüntüsü.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 17
Günümüzde uygulanan refleksoloji ise 1920’lerdeki çalışmalara dayanır. Batı’da bu yüzyılın
başlarına kadar neredeyse hiç bilinmeyen ve Batı’da Refleksoloji olarak bilinen bu kadim
uygulamanın Amerikalı KBB doktoru olan Dr.William H. Fitzgerald tarafından neredeyse yeniden
keşfedildiğini bilinmektedir. Refleksoloji üstüne birkaç kitap yazmış ve bu konuda bir uygulamacı
olan Mildred Carter’e göre, Refleksoloji 1913 yılında Amerikan KBB uzmanı olan Dr. William
Fitzgerald tarafından Batı kültürüne tanıtılmıştır. Fitzgerald, eski akupunktur tekniklerinden temel
alarak
geliştirmiş
olduğu
bu
uygulamaya “Bölge Terapisi” adını
koymuştur (Şekil 2). Günümüzde,
refleksoloji bilimi daha çok bu
“Bölge
Terapisi”
açıklanmakta
ve
teorisiyle
buna
göre
uygulanmaktadır.
Şekil 2: Fitzgerald’ın bedeni baştan ayağa 10 dikey bölgeye ayırarak tanımladığı “Refleks Zone”
modeli.
Refleksoloji, günümüzde güvenli ve doğal bir tedavi sanatı olarak önemli olduğu kadar,
gittikçe değer kazanmaktadır. Dünya genelinde hem spa & wellness ortamlarında, hem de bir çok
sağlık kuruluşunda diğer sağlık dallarıyla birlikte “koruyucu ya da destekleyici” terapi olarak
uygulanan bir alan haline gelmeyi başarmıştır.
Refleksoloji uygulaması yapan (Refleksolog) birçok terapist, aynı zamanda diğer doğal
terapi şekilleri olan akupunktur, masaj, aromaterapi, akupresur, osteopati, homeopati, kiropratik ve
shiatsu gibi uygulamalarla da çok yakından ilgilidirler.
Refleksoloji Bedende Nasıl Çalışır?
Refleksolojinin nasıl çalıştığı konusunda çok sayıda teori var. Refleksolojinin çalışma şekli ve etki
mekanizmasını daha iyi anlayabilmek için bazı teorileri ve ilgili konuları incelemek gerekiyor.
Ayrıca, sinir sistemi ve endokrin sistemin organizasyonunu iyi anlamak gerekiyor.
Refleksoloji teorisi ayağın farklı noktalarının farklı iç organlara karşılık geldiğini öne
sürer. Bedenin sol tarafındaki organlara giden refleksler sol ayakta bulunurken, sağ ayak sağ
taraftaki organlara giden refleksleri içerir. Örneğin, kalbe giden refleksler sol ayakta, karaciğere
giden refleksler ise sağ ayakta bulunur. Bedenin ortasındaki organlar her iki ayakta da uyarılabilir.
Bunlar bağırsaklar, mide ve mesanedir.
Ayak tabanı önemli refleks noktalarının çoğunu kapsar. Genel olarak gövdenin üst, orta ve
alt kısımları ayak tabanının da üst, orta ve alt kısımlarına tekabül eder. Ayağın üstünde, iç ve dış
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 18
kısmında da önemli refleks noktaları vardır. Refleks noktaları iç organları uyarmanın yanı sıra
önemli salgı bezleri ve sinirlerle de bağlantılıdır.
Ayak Refleksoloji Kuramları
Ayak refleksolojisinin temel teorileri, “Bölge teorisi” ve “meridyen teorisi” kuramlarından
türemiştir. Ayak refleksoloji etkileri de enerji teorisi, meridyen teorisi, zone tarepi, kapı kontrol
teorisi, laktik asit teorisi, proprioseptif sinir reseptörleri ve psikolojik teori kuramı ile
açıklanmaktadır. Melzack, kapı kontrol teorisi ve endojen teorisi de ağrıyı azaltmada refleksoloji
etkileri hakkında açıklayıcı bilgiler verir.
Refleksolojinin Faydaları ve Uygulama Alanları
Refleksolojinin genel faydaları, fizyolojik, sinirsel ve stresin azaltılmasına yöneliktir. Refleksoloji,
çoğunlukla akupunktur gibi, fonksiyonel hastalıklarda başarılıdır. Bir enfeksiyonu iyileştirme, doku
hasarları, fıtık, çıkık, kırık gibi yapısal bozukluklar için yapabileceği pek bir şey yoktur. Ancak
ağrının azaltılması yönünde faylar sağlayabilir.
Refleksoloji vücuttaki enerji akımını düzenler ve enerji kanallarındaki tıkanıklıkların yok olmasına
yardımcı olur. Zihinsel ve bedensel stresi azalttığı ve giderdiği bilinmektedir. Son derece rahatlatıcı
olabilir. Kas gerginliğini azaltır ve bu sayede lenf ve kan dolaşımını artırır.
•
Refleksoloji, hem sağlığın korunması ve yükseltilmesinde, hem de bazırahatsızlıkların
hafifletilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
•
Refleksoloji uygulamasıyla
birlikte cilt
teması sonucunda enkefalinler
ve endorfin
salgılanmaktadır. Böylece, kaygı ve ağrı düzeyi azalmakta, geliştirilmiş lenfatik sinir ve kan
akımı sonucunda vücuttan toksinlerin atılımı artmaktadır.
•
Özel el ve parmak teknikleriyle bu refleks noktalarına uygulanan baskı, bedende fizyolojik
değişikliklere yol açmaktadır.
•
Refleks bölgelerine yapılan bu baskı, kalsiyum, laktik ve ürik asit kristallerinin emiliminde ve
azalmasında etkili olması nedeniyle bu süreç “detoksifikasyon”olarak adlandırılmaktadır.
•
Refleksoloji vücudun kan akışının geliştirmesi, homestasın sağlanması ve gerginliğin
azaltılmasına yardımcı olmaktadır.
Genel Faydalar ve Uygulama Alanları
•
Anksiyete, depresyon, stres, panik atak
•
Yorgunluk, uykusuzluk
•
Migren, baş ağrısı, sırt ağrısı, eklem ağrıları, disk hernisi
•
Romatizma, kas ağrıları ve spazmı, eklem iltihaplanmaları
•
Kabızlık, hazımsızlık
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 19
•
Sinüzit, astım,
•
Karpal tunel sendromu
•
Sempatik ve parasempatik sinir sistemini ayarlamak ve fonksiyonunu düzenlemek
•
Bazı üriner sistem sorunları
•
Egzama gibi dermatolojik sorunlar
•
Bağışıklık sistemini güçlendirmek
•
Bulantı ve kusmayı rahatlatmak
•
Kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek, yaşam kalitesini arttırmak
•
Menopoz, dismenore, doğum (ağrıyı azaltmak, servikal dilatasyonu arttırmak), postpartum
dönemde uterus involüsyonuna yardımcı olmak ve süt salınımını kolaylaştırmak
Refleksoloji Uygulamasında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar
Ciddi rahatsızlıkların varlığında önce doktora danışılması ve rahatsızlık teşhisinin konması, sağlıklı
bir refleksoloji için son derece önemlidir. Refleksoloji uzmanına kişinin kendi sağlığı hakkında
yeterli bilgi verilmesi önemlidir. Refleksoloji uygulaması yapmadan önce aşağıdaki rahatsızlıkların
varlığına dikkat etmek gerekiyor. Bazı durumlarda refleksoloji kesinlikle yapılmaması gerekirken
bazı durumlarda ise dikkat gerekmektedir.
•
Ayakta açık yara, bere, çürük ya da ayakta diğer travma şekillerinde yapılmaz
•
Ayak ve alt bacak bölgesinde varis durumunda (trombosis tehlikesi) dikkat
•
Ayak ve alt bacakta enfeksiyon ve iltihabi durumlarda dikkat
•
Akut enfeksiyonlar ve yüksek ateşle refakat eden hastalıklarda yapılmaz
•
Ameliyat gerektiren durumlarda yapılmaz
•
Ayak ve alt bacak kemiklerinde cerrahi sonrası durumlarda (Refleksoloji ancak doktor izni ve
bilgisi dahilinde uygulanabilir)
•
Hamilelikte ve menstruasyonda dikkat, özellikle ilk üç ay.
•
Ciddi şeker hastalığında yapılmaz
•
Ayaklarda mantar hastalığında dikkat
•
Kanser hastalarına yapılmaz.
•
Derin ven trombozunda dikkat
•
Malign melanom vrlığında dikkat
•
Ayakta aktif gut artrit varlığında dikkat
•
Kontrol edilemeyen kan basıncında yapılmaz
•
Kalp krizi, kalp pili varlığında dikkat
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 20
Dikkat !!!
•
Ciddi rahatsızlıklar için önce doktorunuza danışın.
•
Refleksoloji uzmanına sağlığınız hakkında yeterli bilgi vermeyi unutmayın.
•
Refleksoloji yapan kişinin eğitim seviyesi, sağlık bilgisi ve mesleki yeterliliğini sorgulayın.
Refleksoloji Uygulama Prensipleri
Uygulama Öncesi Unutulmaması Gerekenler
•
Hasta ya da bireyin tıbbi sorgusunun alınması
•
Tok karınla uygulama yapılmaması
•
He iki tarafın tırnaklar çok uzun ve çok kısa olmamalı, uygun uzunlukta olmalıdır.
•
Uygulamanın 1 saatten fazla sürmemesi
Uygulamaya Hazırlık
•
Hastadan rahat bir yatağa ayakları çıplak olarak yatması istenir.
•
Bacakların yüksekte olması için diz altında yastık sırt üstü yatar pozisyon sağlanır.
•
Sıcak, huzur verici ve ferah bir atmosfer oluşturulmalıdır.
•
Her iki tarafın fiziksel ve mental olarak hazır olması gerekmektedir.
Refleksoloji Uygulamasından Önce Yapılması Gerekenler
Birey (Hasta) için
•
Ayakların yıkanması ve Sıcak tutulması
•
Tırnaklar kısa olmalı
•
Ayak ve bacaklar üzerindeki tüm aksesuarların çıkarılması
Refleksolog / Uygulayıcı için
•
Ellerin hazırlığı
•
Yumuşak parmaklar, kısa tırnaklar
•
Sıcak, esnetilmiş ve yumuşak eller
Refleksoloji Uygulaması Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar
•
Partnerin ayakları pratisyenin göğüs / karın bölgesi seviyesinde
•
Uygulamaya konsantre olmak
•
Postürü düzgün tutmak ve doğru çalışmak
•
Partner ile göz kontağı kurmak
•
Düzenli ve rahat nefes alıp vermek
•
Sakin ve sabırlı olmak
•
Mümkün oldukça az konuşmaya çalışmak
•
Ağrı olan yerlere dikkat etmek
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 21
•
Mümkün oldukça yardımcı araçları az kullanmak
•
Uygulama süresi ve frekansına dikkat etmek
Refleksoloji Uygulamasının Bitiminde Yapılması Gerekenler
Birey (Hasta) için
•
Uygulamanın bitiğini ve bilmeleri gerektiğini düşündüğünüz açıklamaları yapınız
•
Ayakların sıcak tutulmasını sağlayın
•
Bir bardak ılık su verilmesi ve bol su içilmesi gerektiği hatırlatılmalı
•
Dinlenmenin iyi geldiği unutulmamalıdır
Refleksolog / Uygulayıcı için
•
Ellerin yıkanması
•
El ve kolların esnetme ile gevşetilmesi
•
Dinlenmenin gerçekleştirilmesi
Refleksoloji Uygulama Tekniği
Refleksoloji el, ayaklar ve kulaklara uygulanır. Genel pratikte kulaklar pek kullanılmaz.
Refleksoloji pratiğinde, uygulamanın etkinliği ve rahatlığı açısından genellikle ayaklar tercih
edilmektedir. Refleksoloji uygulaması, parmaklar ya da yardımcı araçlar kullanarak refleks
noktalarına farklı şekillerde basınç uygulamaktan oluşur. Bu basınç genellikle oldukça derindir,
ama acı verici olmak zorunda değildir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 22
Ayakta Tabanındaki Refleks Bölgeleri (Şekil 3)
1. Beyin
2. Sinüs/dış kulak
3. Sinüs/iç kulak/göz
4. Şakak/alın
5. Pineal/hipotalamus
6. Hipofiz
7. Boynun yan tarafı/beyincik
8. Boyun omurları (C1-C7)
9. Omuz/kol
10. Boyun-omuz üstü
11. Boyun/tiroid/paratiroid/tonsiller
12. Soluk borusu/bronşlar
13. Göğüs/ciğerler
14. Kalp (SOL-sağ ayak)
15. Özefagus
16. Göğüs omurları (T1-T12)
17. Diayafram
18. Solar pleksus
19. Karaciğer (Sağ)
20. Safra kesesi (Sağ)
21. Mide (SOL- sağ)
22. Dalak (Sol)
23. Adrenal bezler
24. Pankreas (Sol)
25. Böbrekler
26. Bel hattı
27. Üreterler
28. Mesane
29. Duedonum
30. İnce bağırsak
31. Apandis(Sağ)
32. İleocecal valf(Sağ)
33. Çıkan kolon(Sağ)
34. Hepatik büklüm(Sağ)
35. Transvers kolon
36. Splenik büklüm
37. İnen kolon
38. Sigmoid kolon
39. Bel omurları (L1-L5)
40. Sakral omur
41. Coccyx
42. Siyatik sinir
Kaynaklar
•
Ayçeman, N., Refleksoloji Terapisi, Erişim Tarihi 15 Kasım 2015,
http://www.academicana.com/nayceman/refleksoloji-terapisi-2/
•
Barbara & Kevin Kunz, Complete Reflexology for Life. Dorling Kindersley. New York, 2007.
•
Chapter 1 - History & Theory of Hand Reflexology – Ontario, Erişim Tarihi 23 Aralık 2014,
https://www.ocr.edu/forms/201chp01.pdf.
•
Reflexology is based on the principle that reflex areas on the hands and feet correspond to parts of
the body, Erişim Tarihi 23 Aralık 2014, www.weld-hospice.org.uk/.../reflexology.pdf
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 23
Şekil 3: Ayak Tabanındaki Refleks Bölgeleri
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 24
HİPNOTERAPİ KURS İÇERİĞİ
(24 Kasım 2016)
09:00-10:30
Giriş
Hipnoz ve Hipnoterapinin Tanımı
Hipnozun Kullanım Alanları
Hipnoz Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar
Bilinç ve Bilinçaltının Genel Özellikleri
Subliminal Mesaj Nedir ve Nerelerde Kullanılır?
Hipnozun Nasıl Yapıldığı ve Hipnozun Yapılacağı Ortamın Özellikleri
Hipnoz Çeşitleri
10:30-11:00
Ara
11:00-12:30
İndüksiyon Yöntemleri
Mayalama Nedir ve Nasıl Uygulanır?
Mayalamanın Pratik Örneği
Sujenin Telkine Yatkınlığının (Hipnotizabilite) Ölçülmesi
Vaka Üzerinden Hipnozun Uygulanması
Klasik Hipnoz Uygulaması Örneği
12:30-13:30
Öğlen Arası
13:30-15:00
Hızlı Hipnoz Uygulaması Örneği
Çok Hızlı Hipnoz Uygulaması Örneği
Vakalar Üzerinden Hipnozun Püf Noktalarının Gösterilmesi
15:00-15:30
Ara
15:30-17:00
Hipnoterapi Uygulamaları (Obezite, Sigara, Fobi, Trikotilomani vs.)
Hipnozda Ağrı Kaldırma Uygulaması
17:00-17:30
Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış
Eğitmen: Yrd Doç Dr Kenan TAŞTAN, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği
AD, Atatürk Üniversitesi Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama
ve Araştırma Merkezi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 25
HİPNOTERAPİ KURSU
Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD
Atatürk Üniversitesi Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama ve
Araştırma Merkezi, ERZURUM
Hipnozun Tanımı: Geçmişte ve günümüzde birçok tanımı yapılan hipnozun ne olduğundan ziyade
ne olmadığından yola çıkacak olursak;
Hipnoz kesinlikle bir uyku hali değildir.
Hipnoz, olup bitenlerin hatırlanmadığı ve unutulduğu bir süreç değildir.
Kişinin kontrolünü kaybettiği, kendinden geçtiği özel bir ruh hali değildir.
Kişinin kendisine söylenen her şeyi sorgulamadan yaptığı bir ruh hali değildir.
Bilincin yitirildiği bir bilinçsizlik hali değildir.
Hipnoz, hastanın, terapistin yardımıyla kendi tedavi sorumluluğunu alması esasına dayanan “Zihinvücut etkileşimleri” başlığı altında incelenen, yüzyıllarla ifade edilen bir tarihe sahip “Beyinsel
fonksiyonların çalıştığı, bireysel denetimin açık olduğu, uyku hali olmadan, istekle gerçekleşen
psişik bir durum” oluşturan, yine akupunktur tedavisi gibi konvansiyonel tedavi seçeneklerinin
yetersiz kaldığı durumlarda ve/veya komplikasyonlarının fazla olması halinde tercih edilmesi
uygun olabilecek güvenli bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemidir. (1-3)
Hipnozla ilgili terimler:
Hipnozitör: Hipnozu yapan kişi
Suje: Hipnoz yapılan kişi
Seans: Hipnozitörle süjenin her bir görüşmesinin bütününe verilen ad.
Mayalama: Suje’nin hipnoz hakkında bilgilendirildiği, varsa hipnoz hakkında önyargılarında
arındırıldığı ve hipnoz hakkında tüm olumsuz düşüncelerinden kurtulduğu seanstır.
İndüksiyon: Herhangi bir olayı başlatma, belli bir etken yardımıyla herhangi bir olayın
başlamasına yardımcı olma (1)
Hipnozla İlgili Mitler:
Hipnoz hakkında birçok doğru bilinen yanlış vardır. Bunlardan bazıları:
1) Hipnozitörün sihirli güçleri vardır: Oysa bu tamamen yanlış bir varsayımdır. Hipnoz doğuştan
genlerle gelen kalıtımsal bir yeti değildir. Tamamen sonradan öğrenilebilen, çalışma ürünüdür.
2) Bir insan hipnotize edilerek ona istemediği şeyler yaptırılabilir: Öncelikle vurgulamamız gereken şey, istemeyen hiç kimsenin hipnoz olamayacağıdır. Hipnoz olmak istemeyen bizi zorla
hipnotize edilemeyeceği gibi, hipnoz olan birine de zorla bir şey yaptırmak mümkün değildir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 26
3) Ancak zayıf karakterli ve düşük entelektüel potansiyeline sahip insanlar hipnoz edilebilir: Oysa
bunun tersi doğrudur. Yani entelektüel kapasitenin artması ile hipnoz yapılabilirlik arasında
doğrusal bir orantı vardır.
4) Hipnoza giren kişi bilincini yitirmiştir: Bu doğru değildir hatta aşırı bir
bilinçlilik hali söz konusudur.
5) Hipnoza giren biri hipnozdan çıkamayabilir: Bu zamana kadar yapılan hiçbir hipnoz vakasında
hipnoz olan kişinin hipnoz halinden çıkamaması söz konusu olmamıştır.
6) Hipnozdan istifade etmek için kişileri derin transa sokmak gerekir: Hafif ya da
derin, her hipnoz seviyesinde iyi sonuçların alındığı bir vakıadır.
7) Hipnozla tüm hastalıkların (metabolik-ruhsal) tedavisi mümkündür: Hipnoz da diğer tüm tedavi
seçenekleri gibi kullanabileceğimiz bir yöntemdir. Birçok hastalığın tedavisinde kolaylaştırıcı bir
etken olmakla birlikte bazı hastalıkların tedavisinde tek başına bir yöntem de olabilir. Ancak birçok
hastalığın tedavisinde de tek başına hiçbir etki yapmayabilir. (1-4)
Herkes Hipnoz Olabilir Mi?
Hipnoz olmak isteyen herkes hipnoz olabilir. Bunun tersi de doğrudur. Yani hipnoz olmak
istemeyen birini hipnoz edemezsiniz. Şuuru ve bilinci açık olmak kaydıyla ve sizin söylediğiniz
şeyleri yapmak şartıyla, 6-7 yaşlarından itibaren herkesi hipnotize edebilirsiniz. Ancak iletişim
kuramayacak kadar zekâdan yoksun ve söylediklerinizin ne anlama geldiğini değerlendiremeyecek
kadar yaşlı olan insanları, nörolojik-psikiyatrik rahatsızlıkları mental düzeyi olumsuz etkilenmiş
kişileri hipnoz edemezsiniz.
Bununla birlikte hiçbir mental-nörolojik ve psikiyatrik problemi olmamasına rağmen insanlardan
çok küçük bir grup hipnoz olmaz. Yapılan araştırmalara göre; insanların %65’i orta düzeyde
hipnoza girerken, %5’i hipnozu çok az hissediyor ve %20’si ise derin bir transa giriyor. İnsanların
ancak %10’luk gibi az bir kısmı ise çok daha derin bir hipnozu yaşıyor.
Hipnozun daha verimli, daha kolay ve daha faydalı geçmesi için, hipnotize olacak kişinin (Suje);
Hipnoz olmayı istemesi ve hipnoza inanması
Hipnozitöre güvenmesi gerekir.
Ayrıca hipnozdan azami ölçüde fayda sağlanması için; Suje’nin öncelikle ulaşmak istediği bir
amacının olması, hayatında değiştirmek istediği bir şeylerin olması gerekir. Örneğin kişi eşi istiyor
diye obezite tedavisi görmeye karar verir ya da eşinin zoruyla seansa getirilirse muhtemelen
hipnozdan yararlanması pek mümkün olmayacaktır. Ancak seansa bu şekilde getirilen ve hipnozitör
tarafından bilgilendirildikten sonra ikna olan ve hipnozu artık kendi ister hale gelenler bu
kategoriye girmezler.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 27
Hipnoz Uygulanacak Ortam Nasıl Olmalı?
Bu konuda farklı görüşlerin olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Hatta bazı görüşlere göre mekânın
ve fiziki koşulların pek bir önemi yoktur. Bu görüşe göre hemen her ortamda hipnoz yapılabilir.
Bununla birlikte ortamın sessiz, sakin olması, hipnoz yapılacak mekânın sade döşenmesi ve rahat
bir oda olması tercih edilmelidir. İdeal ortam ısısının yaklaşık 20 derece olması tercih sebebidir.
Odadaki ışığın Suje’nin gözüne direk temas etmemesine dikkat edilmelidir. Hatta odanın biraz loş
olması daha iyidir.
Hipnozun Kullanım Alanları
Psikoloji – Psikiyatri:
Hipnoz, birçok psikolojik hastalığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Hipnoanaliz metotlarıyla
hastalığın kaynağını tespit etmek için bilinçaltının araştırılması mümkün olabilmektedir. Yapılacak
tedavilere yardımcı olarak da hipnozdan yararlanılmaktadır. Hafif depresyon, anksiyete, kekemelik,
tikler, parmak emme, tırnak yeme, uyku bozuklukları gibi problemlerde de hipnozla tedavi
mümkündür.
Diş Hekimliği:
Hipnoanestezi ile iğnesiz ve ağrısız tedavi, korku ve kaygının önlenmesi, diş gıcırdatmanın
tedavisi, proteze alışmayı kolaylaştırma, hijyen motivasyonu gibi konular diş hekimliğinde
hipnozun kullanım alanlarındandır.
Bağımlılık:
Sigara, alkol vb. madde bağımlılıklarında, eğer kişi bağımlılıktan kurtulma konusunda samimi bir
niyete ve isteğe sahip olmakla beraber, iradesini kullanma konusunda sorun yaşıyorsa; hipnoz
altında verilecek çeşitli telkinler ve ego güçlendirici teknikler ile kişinin bağımlılıktan kurtulmasına
yardımcı olunabilir.
Jinekoloji:
Özellikle doğuma hazırlık aşamalarında hipnozdan yararlanılabilir. Hamilelik bulantıları ve
kusmalarının azaltılması bu yolla mümkün olabilmektedir. Psikolojik olarak da, rahat bir hamilelik
dönemi geçirmek için hipnoterapi kullanılabilir. Anne adayına öğretilecek otohipnoz teknikleri,
onun
doğuma
daha
rahat
hazırlanmasına
katkıda
bulunacaktır.
Ayrıca
uygulanacak
hipnoanestezimetodlarıyla kolay ve ağrısız bir doğum da gerçekleştirilebilir. Çeşitli cinsel
problemlerin çözümünde de hipnoterapiden yararlanılmaktadır.
Üroloji:
Enürezisnokturna, idrar kaçırma, iktidarsızlık ve yapısal bozukluktan kaynaklanmayan cinsel
problemler hipnoterapi metotlarıyla çözülebilmektedir.
Cerrahi:
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 28
Ameliyata öncesinde korku ve endişelerin yenilmesine yönelik hipnoz kullanılabilir. Ameliyat için
hiçbir kimyasal anestezik madde kullanılmadan, hipnoanestezi ile yeterli uyuşukluk ve duyarsızlık
sağlanabilir. Operasyon sonrasında da, kanamanın azaltılması, yara iyileşmesinin kolaylaştırılması,
operasyon sonrası ağrı ve şikâyetlerin giderilmesi hipnotik telkinlerle mümkündür.
Dermatoloji:
Psikosomatik kaynaklı cilt hastalıklarında, hastalığın kaynağının tespit edilmesinde ve sebebin cilt
üzerinde yol açtığı rahatsızlıkların tedavi edilmesinde faydalanılmaktadır. Bu tarz hastalıklardan
biri olan siğiller de, uygun hipnoterapi metotlarıyla tedavi edilebilirler.
Eğitim:
Öğrenmeyi kolaylaştırmak, konsantrasyonu arttırmak, öğrenilenlerin hatırlanmasını kolaylaştırmak,
sınav kaygısı ve heyecanlarını kontrol atına almak, hipnoterapi teknikleriyle mümkündür.
Beslenme:
Obezite
tedavisinde,
kilo
kontrol
metotlarının
uygulanmasında,
yeme
alışkanlıklarının
düzeltilmesinde, anoreksianervoza ve bulimianervoza tedavilerinde hipnoterapi etkin olarak
kullanılabilir. (1,4,5,6,7)
Spor:
Motivasyonu ve konsantrasyonu artırma, çalışma isteğini ve azmini kuvvetlendirme, vücut
direncini ve çalışma kapasitesini yükseltme, psikosomatik ve metabolik birçok hastalığın tedavisi
için hipnozdan faydalanılabilmektedir. Hipnoz özellikle bu konuda eğitim almış hekimlerin
gündelik pratiğinde kullanabilecekleri tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biridir.
Kaynaklar
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Taştan, K. and T. Set. Bilinçaltının Terapötik Gücü: Hipnoterapi. . 1.Baskı ed. Vol. 37-45.
2014; Ayhan Ofset Matbaacılık.
Özakkaş T. Gerçeğin Dirilişine Kapı, Hipnoz. 1. Baskı. 1995. Özak Yayınevi. Kayseri.
Spanos PN. Hypnosis, Hypnotizability and Hypnotherapy. Handbook of Social and Clinical
Psychology, 1998, chapter32.
Okur V. “Gizemli Güç Hipnoz. 2. Baskı ed. Vol. 15-68. 2009; Elma Yayınevi.
Jensen M,Patterson D. Hypnotic Approaches for Chronic Pain Management. American
Psychologist, 2014, Vol. 69, No. 2, 167–177.
Ardore M, Pinessi L, Savi L. Migraine and Hypnosis. The Journal of Headache and Pain 2015,
16(Suppl 1):A86.
Özgök A. Hipnoz ve Anestezi. Anestezi Dergisi 2013; 21 (1): 11 – 16.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 29
KENDİNE YARDIM KURS İÇERİĞİ
(24 Kasım 2016)
09:00-10:30
Giriş
Kendine Yardım Kavramı
“Yardım Eden” Mesleklerinde Çalışanların “Kendine Yardım “ Gereksinimi
10:30-11:00
Ara
11:00-12:30
Kendine Yolculuk
Çocuklukta Edinilmiş Adaptif Olmayan Baş Etme Duruşlarının Fark Edilmesi
Stresli Durumlarda Sergilenen Baş Etme Duruşları Ve Sağlığa Etkileri
Uygulama
12:30-13:30
Öğle Arası
13:30-15:00
Kendine Yardım Teknikleri
Gevşeme ve Nefes Teknikleri
Kelebek Kucaklaması (EMDR Tekniği) Uygulaması
Meditasyon
15:00-15:30
Ara
15:30-17:00
Qigong (Çin Tıbbi- Enerji Egzersizleri)
Bedeni ve Zihni Düzenleme Teknikleri
Kendine Masaj
Soru, Yorum ve Katkılar
17:00-17:30
Kurs Değerlendirmesi ve Kapanış
Eğitmen: Uzman Psikoterapist Refika YAZGAÇ
Yeditepe Üniversitesi/ALTİS Nöroloji ve Psikoloji Merkezi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 30
TAMAMLAYICI ALTERNATİF TERAPİLERDE “KENDİNE YARDIM”
Uzman. Psikoterapist Refika YAZGAÇ
Acıbadem Üniversitesi Öğretim Görevlisi, İSTANBUL
Tıp bilimi, her ne kadar araştırmalar yapsa ve tedavi protokolleri oluştursa da, bireyi tamamen
iyileştirebilmesi kendisinin katılımı olmadan zordur. Tedavi, hekimler tarafından yapılandırılırken,
iyileşme bireyin sorumluluk alması ile olmalıdır. Hastalık durumunda, doğal olarak var olankendini
iyileştirme yeteneğinin bir kısmı engellenmekte ya da bazı nedenlerle baskı altına alınmaktadır. İlk
olarak, bedenin doğal olan kendini iyileştirme yeteneğini uyandırmayı öğrenmek, sağlığı korumak
ve geri kazanmak için modern tıp tekniklerinin daha etkin şekilde yardımcı olması sağlanabilir.
Hastaların ruhsal olarak kendilerini daha iyi hissetmek istemeleri, modern tıp
yöntemlerinin yanında onları farklı arayışlara sürüklemektedir. Günümüzde, Tamamlayıcı ve
Alternatif Terapi Yöntemlerine (TAT) ilgi bu yüzden giderek artmaktadır. Tamamlayıcı terapiler,
semptomların hafifletilmesi ve iyilik halinin artması için kullanılan destekleyici yöntemlerdir.
TAT uygulamalarının güvenilirliğini, incelik ve etkinliğini, bilimsel olarak kanıtlanmış
uygulamaların, modern tıp tedavilerinde birlikte kullanılmasını sağlamak amacıyla 1998 'de
Amerika Birleşik Devletleri’nde Ulusal Sağlık Enstitüsü'ne bağlı Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif
Tıp
Merkezi
(NCCAM)
kurulmuştur.
Tamamlayıcı
ve/veya
alternatif
tıp
yerine
“bütünleştiricitıp”veya “bütünleştiricisağlık” terimleri de kullanılmaktadır. Örneğin; bütünleştirici
sağlık programları ile kanser tedavi merkezleri, kemoterapi gibi geleneksel kanser tedavileri alan
hastalar
için
belirtileri
ve
yan
etkileri
yönetmelerine
yardımcı
olacakakupunkturvemeditasyongibihizmetlerisunabilir.
Ülkemizde de 2011 yılında, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Tedavi Hizmetleri Genel
Müdürlüğü'ne bağlı Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı
kurulmuş olup, 27.10.2014 tarihli Resmi Gazete’de uygulamalarla ilgili yönetmelik yayınlamıştır.
TAT sınıflamalarında yer alan beş bin yıllık Geleneksel Çin Tıbbı (GÇT) kendi kendine
iyileştirme yeteneğini yeniden kazanma konusunda çeşitli yöntemler sunmaktadır. GÇT içinde en
bilinen yöntem, akupunkturdur. GÇT’nin bu kadar iyi bilinmeyen en önemli çalışmalarından biri
de kendini iyileştirme yeteneğini açığa çıkarmaya yarayan Qigong’dur.
Qigong
Geleneksel Çin Tıbbına göre, insan bedeni karmaşık bir bütündür ve her hastalığın Qi (Chi
/prana/orgon) enerjisindeki bir dengesizlikten kaynaklanır. Qi “yaşam enerjisi” ya da “yaşam
gücü” anlamına gelmektedir. Qi enerjisi tüm bedende bulunmaktadır. Bedendeki sağlıklı enerji,
bedenin her bir bölgesindeki hücrelerin sağlıklı bir şekilde titreşmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 31
titreşim mükemmel bir düzende olduğunda, bedende iyi bir enerji akışı olur. Eğer bu enerji akışı bir
şekilde tıkanıklıklar nedeni ile kesintiye uğrar, dengesizleşir ya da yönünden saparsa, bu durumda
hastalıklar ortaya çıkar. Hastalıkların tümü hücre düzeyinde başlar. GÇT uygulamalarından
Qigong, sağlığın korunması ve hastalıkların iyileşmesinde destekleyici olarak kullanılmaktadır.
Qigong Geleneksel Çin’in önemli kültürel miraslarından biridir. İnsanın atıl tuttuğu
gücünü ortaya çıkarmak ve çeşitli yeteneklerini geliştirmek amacıyla ortaya konmuş akıcı,
yumuşak hareketlerden oluşan bir sağlık ve gelişim metodudur. Qigong, Qi ve Gong
sözcüklerinden türemiştir. Qi, evrenin temelindeki enerji, doğal güç, canlıların bedenlerindeki
yaşam enerji şeklinde tanımlanabilir. Gong ise iş, gayret gerektiren çalışma, kararlı çalışma
demektir. Qigongu “can yetkinleştirme” olarak Tükçe’leştirebiliriz. Qigongzihin-beden terapisi
özellikle vücudun düzenlenmesi ile koordineli olarak nefes ve zihin hareketlerinin düzenlenmesi
için bir dizi egzersiz olarak kullanılır. Geleneksel Qigong birçok şekilde yapılır. Bununla birlikte
Qigong uygulayarak vücut, nefes ve zihin odaklama düzenlenmesi sağlanabilir. Yapılan bedensel
hareketler konsantrasyon ve koordinasyon üzerine odaklanmış ritmikbirdizi hareket- duruş venefes
tekniklerinden oluşur. Sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasında bir denge oluşmasına destek
olur. Qigong; öz savunmada, hastalıkları geçirmede, sağlığı korumada, ruhsal sağlığı geliştirmede
kullanılabilir. Yaşam enerjisi alıştırmaları özellikle sağlığa yönelik olarak ele alınacak olursa;
temel olarak gevşemeyi, dikkati, odaklanmayı ve solunum tekniklerini, belli duruş ve devinimleri,
kendi kendine masaj uygulamalarını ve dengeli yeme alışkanlıklarını içerir. Kişilerin kendi
üzerlerinde yaptığı çalışmalarla beden- zihin-duygu uyumunu kurmak, yaşam enerjisini toplamak,
yönlendirmek ve yaymak amaçlanır. Böylece kişinin bütün sistemleri ve duyu ve duyguları iyileşir.
Bedenin içi ile dışı arasında uyum kurulur. Geleneksel Çin Tıbbı’nda tıbbi Qigong uygulamaları ile
ilgilenen hekimler bedenin belli devinimlerinin belli organlardaki qi dolaşımını artırdığını
gözlemledikleri için, özgün hastalıkların iyileşmesi ve ilgili organların sağlıklı işlevlerini
kazanmaları için hayvan devinimlerine öykünen alıştırma dizileri tasarlamışlardır. Qigong
unsurlarının uygulamaya konabilmesi için yaşam enerjinin yolunu açmak gerekir. Gevşeme
Qigong’un temelini oluşturur. Gevşeme sadece bedeni değil zihni de içine alır ve soluma ile
yakından ilgilidir. Beden tümüyle gevşemeli, zihin dingin ve uyanık hale gelmelidir.
Nefes Tekniği
Sağlık ve mutluluk için zihin enerjisini olumlu ve üretken düşüncelere dönüştürmek ve her zaman
ortaya çıkan, enerjiyi tüketen, kişiyi zayıf bırakan negatif düşünceleri yok edebilmek sağlığımızı
korumak için çok önemlidir. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız ve öngöremediğimiz olaylar
bizde hoşa gitmeyen duygular ve etkiler uyandırır. Bunlar tekrarlandıkça sinir sistemi ve anı
ağımızda birikimler oluşur, kas ve iç organlarda gerginlikler meydana gelir. Bunlar giderilmediği
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 32
sürece hastalıklara neden olur.
Bedende ve ruhta olumsuzluk yaratan bu durumların ortadan
kaldırılmasında en etkili yöntemlerin başında gevşeme (relaksasyon) teknikleri gelir.
Gevşeme ve nefes tekniklerinin iyileştirici gücü, insanlık tarihinin başından beri en önemli
tedavi yöntemi olmuştur. İnsan sağlığıyla ilgilenen her bilimsel sistem, nefes tekniklerini; fizik
beden, duygu ve düşünce arasında yaşamsal bir bağlantı olarak algılamıştır. Nefes teknikleri ile
bilinci etkilemenin ve fiziksel iyileşme sağlamanın mümkün olduğu bilinmektedir. Son yıllarda
batılı uzmanlar, nefes
tekniklerinin iyileştirici potansiyalini yeniden keşfederek düzenlemeler
yapıp yeni teknikler geliştirmişlerdir. Bir çok sentez çalışmalarında uzak doğu nefes teknikleri
modern bilimin ortaya çıkardığı
araştırma
sonuçlarını harmanlayarak
yeni teknikler ortaya
çıkarmışlardır. Nefes terapilerinde vücut üzerindeki stres yükünü boşaltmak ve kişiyi her yönde
rahatlatmak, solunum derinleşmesini ve diyafram üzerindeki gerilimlerin açılmasını sağlamak için
nefes egzersizlerinden yararlanmak gerekir.
Kelebek Kucaklaması (Butter Fly Hug)
EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing/Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve
yeniden işleme) psikodinamik, bilişsel, davranışçı ve danışan merkezli yaklaşımlar gibi çok iyi
bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir araya getiren bir yöntemdir. Pek çok çalışma EMDR’nin
travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) etkili olduğunu göstermiştir. TSSB üzerindeki iyileştirici
etkisi maruz bırakma yoluyla koşullamanın sönmesi ile değil, gevşeme, oryantasyon refleksi,
uyumsal bilgi işleme ile açıklanmaktadır. EMDR’nin tetikleyicilere karşı gelişen korku ve
fizyolojik EMDR uygulamasının temelinin beden duyumlarını iki yönlü uyarılmasıyla beyni
etkilemektir. İlk olarak sağdan sola yapılan göz hareketleri olarak önerilen çalışmalar, işitsel ve
dokunsal olarak da aynı etkiyi sağladığı tespit edilerek geliştirilmiştir.
Bu hareketler bazı
durumlarda beyni uyarırken, bazı durumlarda rahatlayarak anksiyete ve stresten kurtulmayı sağlar.
Çift yönlü uyarılma zihnin en üst seviyesini harekete geçirir, sonra da orada bulunanları serbest
bırakarak yarattığı baskıdan kurtulmayı sağlar böylece bir rahatlama hissedilir. EMDR temelde
beden odaklı bir tedavi şeklidir. Beden yoluyla asıl anlama ulaşmak ve bazı durumlarda sözle
anlatılamayan duyguları tedavi etmek için uygun fırsat yaratır. Zihindeki her şey bedeni, bedendeki
her şey zihni etkiler, kısacası zihin ve beden birdir. Duygusal yük taşıyan insanlar genellikle bunu
bedensel olarak da hisseder. Örneğin kaygı, göğüste sıkışma, midede yanma veya sırt ağrılarını
beraberinde getirir. EMDR bedensel duyumların uyarılması (göz hareketleri, işitsel, dokunsal vb. )
zihinsel imgeleme şeklinde ve nefes kullanılarak uygulanır. Bu yöntemle iyileşme güçlü ve hızlı
bir şekilde hastanın içinde oluşmaktadır. Genellikle değişim kelimelerle ifade edilemez hatta bazen
hasta iyileşmenin yöntemle bağlantısını kuramayabilir.
EMDR kişinin yaşama daha iyi uyum
sağlaması, olumlu başa çıkma yöntemleri geliştirebilmelerini, kendi ve dış dünya hakkında daha
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 33
olumlu bir algı geliştirebilmesini, daha sağlıklı insan ilişkileri kurmasını sağlar.
Kelebek kucaklaması EMDR yardımcı tekniklerinden biridir. LucinaArgitas, Meksika,
Acapulco’daki kasırgadan sağ kurtulan kişilerle yaptığı çalışması sırasında Kelebek Kucaklamasını
(The Butterfly Hug) geliştirmiştir. Kelebek Kucaklaması Meksika, Nikaragua ve Kosava’daki
sığınma kamplarında travmatize olmuş çocukların başarılı bir şekilde tedavi edilmesinde
kullanılmıştır. Kelebek Kucaklaması, alanda çalışan psikoterapistler için, doğal veya insan eliyle
oluşmuş felaketler sonucu travmatize olmuş kişileri tedavi etmede standart bir yöntem haline
gelmiştir. Bu yöntem aksiyete üzerinde kontrol sağlama ve başa çıkma kaynaklarına ulaşmada
yararlı olabilir. Kişinin kendi kendini iyileştirmesinde etkili bir yöntem olarak diğer yöntemlerle
birlikte kullanılabilir. Ancak psikozla ilintili bir sorun yaşanmışsa, çocukluk travmaları varsa,
haftalar süren depresyon söz konusu ise, panik ataklar ya da sinir krizi geçiriliyorsa, madde
bağımlılığı varsa kendi kendine bu uygulamayı yapmak uygun olmayabilir. Profesyonel bir
uygulayıcı desteği ile uygulanması önerilir.
EFT (EMOTİONAL FREEDOM TECHNİQUES) DUYGUSAL ÖZGÜRLEŞME/
Duygusal Özgürleşme/ Arınma Tekniği- EFT, Amerikalı bir mühendis ve NLP uzmanı olan Gary
Craig’in, Amerikalı klinik psikolog Roger Callahan'in (ThoughtField Therapy) Düşünce Alanı
Terapisi'nden yola çıkarak geliştirdiği bir yöntemdir.
EFT, bilincimizi, geçmişte yaşadığımız bir olayın bıraktığı duygusal kayıtlardan ve
izlerden, bedenimizde belirli noktalara uyarım yaparak, birkaç dakikada arındırabileceğimiz,
zihnimizi vücudumuz vasıtasıyla iyileştirebileceğimiz bir terapi yöntemidir. Çok eski iyileştirme
yöntemleri olan Akupunktur, Akupresür vb. gibi yöntemlerde de kullanılan temel kavramları esas
alır. EFT'nin uygulaması oldukça basittir ve iyileşme ve arınma, diğer terapi yöntemlerine göre çok
daha hızlı bir şekilde oluşur.
Duygusal Arınma Tekniği-EFT, bedenimizde bulunan enerji sistemindeki blokajları açıp,
tıkanmaların yol açtığı, acı, kızgınlık, endişe, stres, öfke, korku, özlem gibi olumsuz duyguları yok
eder. Geçmişte yaşadığımız travmatik bir olayı her hatırladığımızda ortaya çıkan olumsuz duygu,
bu ikisini birbirine bağlayan köprü vaziyetindeki blokaj ortadan kalkınca kaybolur. Artık o olayı,
tanımadığımız bir fotoğrafa bakar gibi hatırlar ve hiçbir şey hissetmeyiz. Günlük basit negatif
etkilerden arınmanın yanısıra, yıllar süren psikolojik tedavilerle sonuç alınamayan kökleşmiş
durumlar da bu teknikle kolayca ve şaşırtıcı biçimde çözülebilir. EFT'nin en önemli özelliklerinden
biri kendi kendine uygulanabilir olmasıdır. Yalnız kökeni derin sorunlar için mutlaka
psikoterapistle çalışılması önerilir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 34
Kaynaklar
1. Couins Norman “Hasta Gözüyle Hastalık” 2003 Türkiye 1979 New York
2. EeSuen Chan ve ark. “Biochemical and psychometric evaluation of Self-Healing Qigong as a
stres reduction tool among first year nursing and midwifery students” Complementary
Therapies in Clinical Practice 19, Elsevier 2013
3. İnaltong Tijen “Geleneksel Çin Tıbbi ile Sağlıklı Yaşam” İstanbul 2002
4. Kavakçı Ö. Ruhsal Travma Tedavisi için EMDR, Ankara, 2012
5. Kavakçı Ömer, “Hiperemesis Gravidarum Tedavisi için Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma
ve Yeniden İşleme (EMDR)Tedavisi: Olgu Serisi” Düşünen Adam The Journal of Psychiatry
and Neurological Sciences 2014
6. L. Skoglund ve ark. “Qigong training and effects on stress, neck-shoulder pain and life quality
in a computerised Office environment, Complementary Therapies in Clinical Practice 17
Elsevier 2011
7. Mandel Molinas N. ve Onat Haluk “Kanser Hastasına Yaklaşım”, İstanbul 2012,
8. MarcosDantas ve ark., “Therapeutic Chinese exercises (Qigong) in the treatment of type 2
diabetes
mellitus:
A
systematic
review,
Diabetes&MetabolicSyndrome:
Clinical
Research&Reviews 7 , Elevier, 2013
9. Onum H. “Ejderi Uyandırmak Çigong, Bir Canlılık Bilimi”, Yol Yayıncılık, İstanbul, 2004
10. Shapiro Debbie, “Zihin Gücü İle İyileşme”, İstanbul, 2010
11. ShaZhi Gang “Dört Anahtar” İstanbul 2012
12. Shane R. Freeman. “Sit, breathe, smile: Effects of single and weekly seated Qigong on blood
pressure and quality of life in long-termcare”, Complementary Therapies in Clinical Practice,
Elsevier, 2014
13. Şen Cem, “Nefes Kitabı”, İstanbul, 2012
14. Weil Andrew “Kendiliğinden İyileşme”, İstanbul 2003
15. Yingchun Zeng ve ark., “Health benefits of qigongortaichi for cancer patients: a systematic
review and meta-analyses”, Complementary Therapies in Medicine, Elsevier, 2014
16. Zhong Fu Wei “Şifa anatları”, İstanbul 2012
17. http://nccam.nih.gov/health/whatiscam
18. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/10/20141027-3.htm (ulaşma tarihi 09.12.2014)
19. http://www.emdrtherapyvolusia.com/downloads/lynda_documents/forms_protocols_and_script
s/The_Butterfly_Hug_Protocol_April_2011.pdf
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 35
1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL
TAMAMLAYICI TERAPİLER ve
DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI
KONGRESİ
KONUŞMACI METİNLERİ
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 36
BİLİMSEL PROGRAM
(25 Kasım 2016)
(Ana Salon)
08:30-09:30
Kayıt
09:30-10:00
Açılış Konuşmaları
10:00-11:00
Panel 1: Tamamlayıcı Terapilere Genel Bakış ve Türkiye’deki Yasal
Düzenlemeler
Oturum Başkanları: Dr Nurullah OKUMUŞ, Dr Ünal HÜLÜR
Tamamlayıcı Terapi Yöntemlerine Genel Bakış: Dr Ülker GÜL
Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Yasal Düzenlemeler:Dr Mehmet
Zafer
KALAYCI
11:00-11:30
Kahve arası
11:30-12:30
Panel 2: Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Eğitim Müfredatları ve Sertifika
Programları
Oturum Başkanları: Dr Hülya OKUMUŞ, Dr Kadriye BULDUKOĞLU
Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Eğitim Müfredatları: Dr Mürüvvet BAŞER
Tamamlayıcı Terapilerle İlgili Sertifika Programları: Uzm. Yrd. Cihan
SAĞLAM
12:30-13:30
Öğle yemeği
13:30-14:30
Panel 3: Enerji ve Dokunma Terapileri ile Destekleyici Bakım
Uygulamaları
Oturum Başkanları: Dr Sultan TAŞCI, Dr Fisun ŞENUZUN
Enerji Bedeni ve Tedavi Kapıları: Dr Mehmet KASIM
Reiki ve Bakıma Yansıması: Dr Nur ŞENEL
Dokunmanın Bakıma Yansıması: Dr Fatma ARIKAN
14:30-15:30
Panel 4: Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları: Türkiye’deki Akupunktur,
Kayropraksi Uygulamaları
Oturum Başkanları: Dr Ülker GÜL, Dr Selma ÖNCEL
Akupunktur Uygulamaları: Dr Asuman KAPLAN ALGIN
Kayropraksi Uygulamaları: Dr Ayşen TÜRK
15:30-16:00
Kahve arası
16:00-16:45
Kişilik Tiplerine Göre Stresle Mücadele Yöntemleri
Konferans: Dr Kenan TAŞTAN
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 37
16:45-17:30
Avrupa Birliği Projeleri Hazırlama ve Uygulama Süreçleri
Konferans: Baki KARAÇAY
16:00-17:30
Antalya Valiliği Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Birimi
Sözel Bildiriler 1 (Lal 1)
Oturum Başkanları: Dr Hülya OKUMUŞ, Dr İlkay BOZ
Sözel Bildiriler 2 (Lal 2)
Oturum Başkanları: Dr Mürüvvet BAŞER, Dr Gülay RATHFISCH
Sözel Bildiriler 3 (Lal 3)
Oturum Başkanları: Dr Hatice BALCI YANGIN, Dr Emine KOL
BİLİMSEL PROGRAM
(26 Kasım 2016)
(Ana Salon)
09:00-10:00
Panel 5: Hemşirelik Bakım Felsefesinde Tamamlayıcı Terapilerin Yeri
Oturum Başkanları: Dr Nur ŞENEL, Dr Sebahat GÖZÜM
Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansımaları: Dr Hülya OKUMUŞ
İyileştirici Bakım Çevresi: Dr İlkay BOZ
Sanatın Bakımda Kullanımı: Dr Emine KOL
10:00-11:00
Panel 6: Kadın Sağlığı ve Hastalıklarında Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım
Uygulamaları
Oturum Başkanları: Dr Mürüvvet BAŞER, Dr Selahattin KUMRU
Doğum Eyleminde Aromaterapi: Dr Gülay RATHFISCH
Kadın Doğum Alanında Refleksoloji: Dr Nursen BOLSOY
İyileştirici Güç: Biyoenerji: Dr Billur MEMMEDLİ
11:00-11:30
Kahve arası
11:30-12:30
Panel 7: Onkolojide Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamaları
Oturum Başkanları: Dr Hakan BOZCUK, Dr Fatma ARIKAN
Onkolojide Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları: Dr Hasan Şenol ÇOŞKUN
Onkolojide Biorezonans Uygulamaları: Dr Sinan AKKURT
Homeopatide İnovatif Yaklaşımlar: Uzm Ecz Serpil AŞAR
Fitoterapi Uygulamaları: Dr Ezc Aslı CAN AĞCA
12:30-13:30
Öğle yemeği
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 38
13:30-14:30
Panel 8: Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamalarında İnovatif
Yaklaşımlar
Oturum Başkanları: Dr Özen KULAKAÇ, Dr Hasan Şenol COŞKUN
Avrupa’da Tamamlayıcı Tıp ve Cupping Terapi: Dr Kaleem Ullah RAJPUT
Kore ve ABD’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ve Akupunktur:
Dr Eun Sang JEON
Kore ve Türkiye’de Tıbbi Bitkilerin Kullanımı: Dr Su Hye LİM
14:30-15:30
Panel 9: Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım
Uygulamaları
Oturum Başkanları: Dr İlkay BOZ, Dr Emine KOL
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde E-Öğrenme: Dr Ünal HÜLÜR
Tamamlayıcı Terapilerde E-Öğrenme Modülü: Dr Gamze TESKERECİ
15:30-16:00
Kahve Arası
16:00-17:00
Panel 10: Tamamlayıcı Terapilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve
Önemi
Oturum Başkanları: Dr Hatice BALCI YANGIN, Dr Nursen BOLSOY
Avrupa’daki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve
Önemi: Kush KUMAR
Türkiye’deki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve
Önemi: Nihat AYÇEMAN
17:00-17:30
Kongre Değerlendirmesi ve Kapanış
BİLİMSEL PROGRAM
(26 Kasım 2016)
(Lal 1)
13:30-14:30
14:30-15:30
15:30-16:00
16:00-17:00
Workshop: Uygulamalı Hipnoz Kursu
Dr Kenan TAŞTAN
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi
Workshop: Arı Ürünleri ve Apiterapi Uygulamaları
Öğr Gör İbrahim YAVUZ
Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Kahve Arası
Workshop: Türkiye’de Fitoterapi
Dr Fatih DEMİRCİ
Anadolu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 39
KONUŞMA ÖZETLERİ
Konu
Konuşmacı
Tamamlayıcı Terapi Yöntemlerine Genel Bakış
Dr. Ülker GÜL
Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Müfredat Geliştirme
Dr. Mürüvvet BAŞER
Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarıyla İlgili Sertifika
Uzm. Yrd. Cihan SAĞLAM
Programları
Enerji Bedeni ve Tedavi Kapıları
Dr. Mehmet KASIM
Reiki ve Bakıma Yansıması
Dr. Nur ŞENEL
Terapötik Dokunma ve Bakıma Yansıması
Dr. Fatma ARIKAN
Akupunktur Uygulamaları
Dr. Asuman Kaplan ALGIN
Kayropraksi Uygulamaları
Dr. Ayşen TÜRK
Kişilik Tiplerine Göre Stresle Mücadele Yöntemleri
Dr. Kenan TAŞTAN
Yerel Düzeyde Uygulanan Avrupa Birliği Projeleri
Baki KARAÇAY
Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansımaları
Dr. Hülya OKUMUŞ
İyileştirici Bakım Çevresi
Dr. İlkay BOZ
Sanatın Bakımda Kullanımı
Dr. Emine KOL
Kadın Sağlığında Aromaterapi
Dr. Gülay RATHFISCH
Kadın Doğum Alanında Refleksoloji
Dr. Nursen BOLSOY
Bedenlenme Sürecinde Enerji Yapılanması
Dr. Billur MEMMEDLİ
Onkolojide Tamamlayıcı Terapi Uygulamaları
Dr. Hasan Şenol COŞKUN
Kanser Hastalıklarının Biorezonans Tedavisi
Dr. Sinan AKKURT
Homeopatide İnovatif Yaklaşımlar
Uzm. Ecz. Serpil AŞAR
Kore ve ABD’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Dr. Eun Sang JEON
Kore ve Türkiye’de Tıbbi Bitkilerin Kullanımı
Dr. Su Hye LİM
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde E-Öğrenmede Tamamlayıcı
Dr. Gamze TESKERECİ
Terapiler Modülü
Avrupa’daki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum
Kush KUMAR
Kuruluşlarının Rolü ve Önemi
Türkiye’deki Tamamlayıcı Terapilere İlişkin Sivil Toplum
Nihat AYÇEMAN
Kuruluşlarının Rolü ve Önemi
Arıcılık ve Apiterapi Uygulamaları
İbrahim YAVUZ
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 40
TAMAMLAYICI TERAPİ YÖNTEMLERİNE GENEL BAKIŞ
Prof. Dr. Ülker GÜL
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD, ANTALYA
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GTT) uygulamaları son yıllarda giderek daha fazla popüler
olmaya başlamıştır. Bazı kişiler ‘Batı Tıbbı’nı doğaldan uzak ve daha yan etkili, GTT
uygulamalarını doğal ve yan etkisiz olarak algılamaktadır. Kullanma eğilimi de giderek
artmaktadır: Örneğin Amerika’da aynı klinikte farklı yıllara ait taramanın yapıldığı bir
çalışmada 1990’da % 33 iken bu oran, 1997’de % 42 olarak tesbit edilmiştir (JAMA
1998;280:1569-75). Özellikle kronik seyirli bazı hastalıklarda GTT uygulamalarına daha çok
başvurulmaktadır.
GTT uygulamaları toplumdan topluma değişmektedir. Her toplumun geleneksel
özellikleri, dini yapısı ve hatta bitki örtüsü bile buna etki yapar. Ancak bir gerçek vardır ki
uygulamayan toplum yoktur. Hatta kişilerin eğitimli olması bile bu uygulamalar için özellik
taşımamaktadır.
Örnek olarak dermatolojik açıdan yapılan çalışmamızın verilerini vermek istiyorum: 2009
yılında ‘International Journal of Dermatology’ dergisinde yayınladığımız ‘Unconventional
medicine in dermatology outpatients in Turkey’ isimli araştırmamızda; Dermatoloji
polikliniğine başvuran olguların GTT uygulamalarına ilgileri aşağıda yer almaktadır:
•
Eğitim durumuna, cinsiyete ve yaşa göre GTT uygulamalarını kullanma eğiliminde
fark yok.
•
En az bir alternatif tedavi kullanımı - % 33.5
•
2 ya da daha fazla alternatif tedavi kullanımı - % 6
•
Doktor tavsiyesi dışında ilaç kullanımı -
•
Kullanım kronik seyirli hastalıklarda daha sık: Mevcut hastalığı nedeni ile sık
% 10
muayene olmaya giden kişilerde kullanma eğilimi belirgin olarak yüksek.
•
Dermatolojik olarak en sık akne ve psoriasisde kullanılmakta.
•
En sık kullanılan yöntemler ise: Yumuşatıcı kremler (%7.4), kolonya (% 6.9), okutma
(% 6.1), bitkisel tedavi (% 2.8).
GTT uygulamaları hakkında sosyal medyada çok fazla reklam yer almaktadır. Bu
nedenle GTT uygulamalarının gün geçtikçe artacağı ve çeşitleneceği de bir gerçektir. Örneğin
toplumumuzda bitkisel destek alan kişi sayısı giderek artmıştır: Kimi ilaç ruhsatı olmayan
hazırlanmış kapsül/tablet gibi ürünleri, kimi aktarları ve kimi de doğal bitkileri
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 41
kullanmaktadır. Bu nedenle bu ürünlerin üretim şekilleri, içine kattıkları etken maddelerin
bildirimi, endikasyonları ve takibi/denetlenmesi önem taşımaktadır.
GTT uygulamalarında bilimsel çalışmalar yani kanıtlar da giderek artmaktadır.
Örneğin editörlüğünü yaptığım ‘Dermatolojide alternatif tedavi yöntemleri’ (2013) isimli
özel sayıda uygulama ismi ile 19 yöntemin dermatolojideki etkinliği yer almaktadır.
Ülkemizde ‘GTT uygulamaları ile yapılacak araştırmalar’ için de etik düzenleme yapılmasına
ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların da uygulanan yöntemlerin yarar ve zararlarını belirlemede yol
gösterici olacağına inanıyorum.
Ülkemizde 2014
yılında,
‘Geleneksel ve
Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Yönetmeliği’ yayınlanmıştır. Bu yönetmeliğin yayınlanmasının ardından bazı pozitif ya da
negatif spekülasyonlar da yapılmıştır/ yapılmaktadır. Ben bu süreci ülkemizde özellikle
‘dermatokozmetolojik’ uygulamalarının başladığı süreç ile benzer buluyorum. Uzunca süre
hekimler bu uygulamalara sıcak bakmadığı için, bazı istenmeyen uygulama ve uygulayıcılar
ortaya çıkmıştır. Bugün ne yazık ki bunun mücadelesi hem Dermatologlar ve hem de Plastik
Cerrahlar tarafından hala verilmektedir. GTT uygulamaları bilindiği üzere birbirinden farklı
özelliktedir, çok sayıdadır ve hemen hemen her branştaki hekimi ilgilendirmektedir. Bu
nedenle de ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin her uygulama için
hem kullanılan maddeler ve hem de uygulayıcılar için yeni yönetmelikler ile de desteklenmesi
gerektiğini düşünüyorum.
GTT uygulamalarına hastaların hangi eğitim düzeyinde olursa olsun kullanma
eğilimleri vardır, yani arz vardır; bu arzın daha sağlıklı karşılanması gerekir. Aksi halde, yani
‘arzın’ yasal ve güvenilir olmayan şekilde karşılanması ülkemizde yaşayan kişilerin sağlığını
zararlı etkileyeceğine inanıyorum. Bu durum hem kullanılan ürünler ve hem de uygulayan
kişiler için önemlidir. Kişilerin yararlı olduğuna inandığı bir ürüne merdiven altı tabir edilen
sağlıksız koşullarda ulaşması ne kadar doğrudur? En sık kullanılan ve kişiler tarafından
tamamen doğal özellikte olarak algılanan bitkisel ürünler örnek olarak verilecek olunursa:
Nerede (hangi toprak ve iklim özelliğinde) üretilmiştir/ ne şartta toplanmıştır/ hangi şartta
kurutulmuştur / hangi şartta saklanmaktadır/ hatta böceklenmesin diye üzerine pestisit
sıkılmış mıdır? Bunların bilinmesi ve yasal zorunluluklar ve kontrollere tabii tutulması tüm
toplumun sağlığını koruyacaktır.
GTT uygulamalarının hepsi sağlığa zararlı değildir; Örneğin fitoterapi, mezoterapi,
akupunktur vb. Bunların da hekimler tarafından bilinmesi ve uygulanması/önerilmesi
tedavilere destek sağlayacaktır. Diğer bir açıdan ülkemiz hem iklimi, hem doğal ve çeşitli
elementlerce zengin kaplıcaları ve hem de denizleri ile sağlık açısından çok önemlidir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 42
Örneğin moda olarak bronz görünüme ulaşmak için kullanılan güneşlenme; psoriasis ve
vitiligo
gibi
hastalıklarda
hastaya uygulama eğitimi
verilerek
tedavi
amacı
ile
kullanılmaktadır. Yine kaplıcalarımız romatizmal hastalıklardan deri hastalıklarına ve hatta
sağlıklı deri görünümü için dahi kullanılmaktadır. Ancak hekimlerin eğitimlerinde sıklıkla
‘Batı tıbbı’ yer almaktadır.
Tabii ki bazı GTT uygulamaları sağlık için uygun değildir, zararlı ve hatta ölümcül
yan etkileri olabilir. Bu GTT yöntemlerinin de ülkemizde yaşayan kişilere detayı ile
anlatılması gerekir. Bu uygulamaları yapanlara da sağlığa zarar vermekten ciddi cezalar
verilmelidir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 43
TAMAMLAYICI TERAPİLERE İLİŞKİN MÜFREDAT GELİŞTİRME
Prof. Dr. Mürrüvvet BAŞER
Erciyesi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, KAYSERİ
Sağlık bilimlerinde verilen eğitim; yaşam boyu kendi kendine öğrenmeyi özendirmeli, temel,
klinik ve sosyal bilimler arasında tam bir entegrasyon olmalı, temel sağlık hizmetlerine ağırlık
vermeli, öğrencilerin eğitiminde uygulamaya ağırlık vermelidir.
Bütünleşik tıp iyi yetiştirilmiş sağlık personelinin kanıtlar ışığında uyguladığı,
optimum
sağlık,
şifacılık-
iyileştirmektir.
National
Center
forComplementaryandAlternativeMedicine (NCCAM) bakış açısıyla bütünleşik (İntegratif)
tıptamamlayıcı ve destekleyici uygulamaların konvansiyonel tıp ile birlikte kullanıldığı biyopsiko sosyal bir iyi oluş halidir. Bütüncül sağlık bakımı bilimsel temele dayalı, iyi tasarlanmış
araştırmalar sonucu elde edilmiş kanıtlara dayalı uygulama ve eleştirel düşünme becerileri
gerektirmektedir.
Bütünleşik tıp birey merkezli bakım sunar. Bunun için de sağlık ve iyilik için
bireysel sorumluluk alma, diyet, egzersiz ve stresi azaltma dışında yaşam seçenekleri,
davranışlar ve sonuçlarına ulaşma, sağlığı geliştirme ve hastalıkların önlenmesi, sağlık planı,
hastaneler, klinik uygulamalar ya da TAT uygulamalarının seçimi için açık bilgilendirme
gereklidir. Sağlık Meslekleri Eğitim Komitesi (IOM), tüm sağlık çalışanlarının hasta merkezli
bakım sunmak için ekip çalışması yapması, uygulamaların kanıta dayalı olması,
kalite
iyileştirme yaklaşımlarının kullanılması, gereksinimlere göre bilişim teknolojilerinin
kullanılması multidisipliner eğitimve TAT ile ilgili eğitim almasının gerekli olduğunu
vurgulamaktadır. TAT bütüncül yaklaşım temelli olup, kanıtların ışığında uygun olabilecek
tüm yöntemlerin kullanılmasını içerir.
Toplumun TAT’a ilgisi her geçen gün artmaktadır. Ancak yapılan çalışmalarda
sağlık çalışanlarının TAT’ın tanımı, kullanımı ve yan etkileri gibi konularda bilgi eksikliği
olduğunu ortaya koymaktadır. İngiltere’nin hekim organizasyonu (BMA) mezuniyet öncesi
müfredatlarda
öğrencilerin
TAT
konularında
değerlendirme
yapabilecek
kadar
bilgilendirilmelerini önermiştir. Dünya Tıp Eğitimi Federasyonu (WFME) de yayınlamış
olduğu global standartlar içerisinde tamamlayıcı/alternatif tıbbın yer almasını önermiştir.
Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tıp, hemşirelik, eczacılık gibi sağlık okullarındaki
(lisans ve lisansüstü) müfredatın ‘TAT hakkında hastalara tavsiyede bulunabilecek’ kadar
yeterli bilgi içermesini, müfredat programlarına integratif anlayışın yerleştirilmesini,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 44
tamamlayıcı destekleyici uygulamaların lisans düzeyinde bilgi olarak sunulmasını, masaj,
aromaterapi,
iyileştirici
dokunma,
akupres,
gibi
sertifika
programlarıyla
sağlık
profesyonellerinin yetiştirilmesiniönermektedir. NCCAM’ da sağlık profesyonellerinin TAT
hakkında hastalara öneride bulunabilecek kadar müfredatta TAT’a ilişkin yeterli bilgi
eklenmesini önermektedir.
Sağlık
çalışanlarının
hastalarının
TAT
kullanımlarını
yargılayıcı
olmadan
sorgulayabilmesi, kullanılan farklı yöntemlerle ilgili ulaşılan kanıtlar ışığında hastalara
yöntem kullanımı veya yöntemden kaçınmalarına yönelik öneride bulunabilmesi için temel
bazı bilgilere sahip olunması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle hekim, hemşire,
fizyoterapist ve eczacılar gibi tüm sağlık personelinin yeterli bilgileri edinmiş olmaları ve
uygun bakım sağlamak için pratik yapılması gerekmektedir.
1990'lı yıllardan bu yana sağlık çalışanlarını TAT yöntemlerine ilişkin eğitmek için
en iyi yolun nasıl olduğuna ilişkin tartışmalar devam etmektedir. Yapılan pek çok çalışmada;
TAT eğitiminin normal müfredata entegre edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Dünya üzerindeki farklı ülkelerde yer alan üniversitelerde TAT eğitimleri nasıl
yapılıyor diye bakıldığında; çoğunluğunun bu eğitimleri lisans müfredatına entegre ederek,
veya seçmeli dersler şeklinde klinik öncesi veya klinik uygulama biçiminde verdiğini yada
mezuniyet sonrası yüksek lisans yada doktora programları olarak, kurslar ve sertifika
programları yada sürekli eğitim şeklinde verildiği görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri tıp
fakültelerinde akupunktur ve homeopati öncelikli olmak üzere aromaterapi, biyo-feedback,
ayurveda, hipnoz, meditasyon, fitoterapi, yoga ve geleneksel Çin tıbbı gibi derslerin
müfredata dahil edilmiştir. Alman Parlamentosu Ekim 2003’te çıkardığı bir yasa ile
tamamlayıcı tıbbın bir parçası olan naturopatinin tıp fakültesi müfredatlarında zorunlu olarak
yer almasını şart koşmuştur.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı'nın Ekim 2014 yılında yayımladığı “Geleneksel ve
Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği”nde uygulayıcılar, eğitimleri ve uygulayacak
sağlık kuruluşlarının özelliklerine yer verilmiştir. Sadece uygulama merkezlerinin Sağlık
Bakanlığı tarafından yetkilendirildiği takdirde,
ilgili alanda eğitim verebilecekleri
belirtilmiştir. Ülkemizde TAT eğitimlerinin mezuniyet öncesi programlarda çoğunlukla yer
almadığı, tıp, eczacılık, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve hemşirelik gibi bazı programlarda
müfredata entegre edildiği, bazılarında seçmeli ders olarak verildiği, yine mezuniyet sonrası
yüksek lisans yada doktora dersleri arasında seçmeli olarak yer aldığı görülmektedir.
Günümüzde TAT eğitim programına yönelik olarak müfredatlarımızın çok yoğun
olduğunu, müfredatı geliştirecek kişilerin tutumları, güçlü kanıtların eksik, eğitilmiş kişi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 45
sayısının az, TAT çalışmalarına sağlanan pazar payının eksik ve kanıtların yetersizliği
nedeniyle uygulamaya aktarılamama gibi engellerin olduğunu biliyoruz. Bu nedenlerle elimizi
güçlü tutmak için araştırmaların ve kanıtların oluşturulması gerekmektedir.
TAT’ın müfredatta yer alması çalışmalarında öncelikle çekirdek eğitim müfredatları
gözden geçirilmeli, geleceğin sağlık çalışanlarının ihtiyaçları analiz edilerek güncellenmeli,
TAT’ınmüfredatlaradahil edilme süreci dikkatlice yapılandırılmalıdır. TAT konularının
müfredatta yer alması demek öğrencilerin uygulamaları doğrudan yapabilmesi anlamına
gelmez. Öğrencilerin, hastanın kullandığı TAT uygulamalarını sorgulayabilmesi, bunların ne
anlama geldiğini değerlendirebilmesi, hastaların bu uygulamaları kullanmaları veya
kullanmamaları hususunda onlara öneride bulunabilmeleridir.
TAT eğitimleri zaman ve maliyet etkin olarakmezuniyet öncesi lisans derslerine
entegre edilerek yada seçmeli dersler şeklinde, mezuniyet sonrası ise uzmanlık, yüksek lisans
ve doktora eğitimleri ve sürekli eğitimler şeklinde yapılabilir.
TAT müfredatının çekirdek hedefleri;
•
Öğrencilerin birey/ hastalarla TAT konusunda etkili iletişiminin sağlanması
•
TAT’ın güvenliği, etkinliği ve klinik uygunluğu ile ilgili kanıtların değerlendirilip,
doğru yorumlanabilmesi
•
Farklı kültürel değerlerin gözetilerek birey merkezli yaklaşımın geliştirilmesi
•
İyilik halinin sağlanabilmesi için kişisel olumlu bakış açısının geliştirilmesi olmalıdır.
Bu çekirdek hedefler temel alınarak öğrencilerin;
TAT ya da integratif tıp uygulamalarına yönelik hastaların sorularına yanıt
verebilmesi,
Yaygın olarak kullanılan TAT yöntemleri ve hastalarının kullandığı TAT
uygulamalarını tartışabilmesi,
Konuya ilgi duyan hastalara güvenilir bilgi kaynaklarını önerebilmesi,
TAT ya da bütünleyici tıp uygulamalarının güvenilirlik ve etkinliği hakkında güvenilir
bilgi edinme yollarını bilmesi gerekmektedir.
Hedeflere ulaşabilmek için; multidisipliner ders ve çalıştayların düzenlenmesi, TAT
konularının diğer ders içeriklerine dahil edilmesi, klinik uygulamalarda seçmeli rotasyonların
sağlanması, yetkin konuşmacıların davet edilmesi, öğretim üyelerinin bilgilendirilmesi için
web tabanlı sistemlerin oluşturulması önerilmektedir.
TAT konularının mevcut müfredat içerisinde dağıtılarak sunulması çok yararlı
olabilir. Örneğin anatomi dersleri devam ederken akupunktur yöntemiöğrencilere tanıtılabilir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 46
Farmakoloji dersine fitoterapinin eklenebilir. Ağrı ve anksiyete konularının anlatıldığı bir
derste aromaterapi yada müzikterapiden bahsedilebilir. Böylece öğrenciler; öykü alırken hiç
farkında olmadan hastanın ot / bitki veya vitamin desteği alıp almadığını, hangi yöntemleri
kullandığını, ayrıca edindikleri bilgileri de doğru yorumlayabileceklerdir. Öğrencilerin bazı
TAT uygulamalarını doğrudan gözlemeleri derslerin daha anlamlı olmasını sağlayacaktır.
Örneğin; kullandığı pek çok ağrı kesici ilaçtan sonra ağrısı bir türlü geçmeyen bir hastanın,
akupunktur yadareiki uygulandıktan sonra rahatladığını görme gibi.
Üniversitelerde TAT uygulamaları için geliştirici araştırmalar veya projeler de
yapılmalı, bu uygulamalar klinik rutin içerisinde yer almalı ve eğitilmiş ve bilgili öğretim
üyelerinin de olması oldukça önemlidir.Hastalığın yönetimi ve tedavisi yerine iyilik haline
dönük yaklaşımların ve modellerin geliştirilmesi, lisans ve yüksek lisans düzeyinde sağlığın
korunması ve geliştirilmesi, sağlık ve iyilik hali için bireysel sorumluluk, birey merkezli
bakım ile ekip anlayışının geliştirilmesi, doktora düzeyinde integratif bakım felsefesinin ve
kanıt sağlayacak araştırmaların planlanması, yürütülmesi gerekmektedir.
Zihin- beden-ruh temelline özen gösteren holistik uygulayıcıların yetiştirilebilmesi
için bütünleşik yaklaşım modelinin sağlık sistemi içine entegre edilmesi gerekmektedir.
Bunun için eğitici ve uygulayıcıların bilgi-beceri ve deneyimlerinin artırılması, eğitim
programlarınıninterdisipliner, kanıta dayalı, değerler, eleştirel düşünme ve iletişimin yer
aldığı ve ekip anlayışını içermelidir.
Kaynaklar
1. Fenton MV, Morris DL. The integration of holistic nursing practices and complementary
and alternative modalities into curricula of schools of nursing. Alternative Therapies in
Health and Medicine. Altern Ther Health Med. 2003 Jul-Aug;9(4):62-7.
2. Frass M, Strassl RP, Friehs H, Müller M, Kundi M, Kaye AD. Use and acceptance of
complementary and alternative medicine among the general population and medical
personnel: a systematic review. Ochsner J 2012 Spring; 12(1): 45–56.
3. Gaydos HLB. Complementary and alternative therapies in nursing education: trends and
issues. Online Journal of Issues in Nursing 2001; 6(2): Manuscript 5.
4. Halcon LL, Chlan LL, Kreitzer MJ, Leonard BJ. Complementary therapies and healing
practices:faculty/student beliefs and attitudes and the implications for nursing education. J
ProfNurs 2003; 19:387-397.
5. Institute of Medicine of the National Academies. Complementary and Alternative
Medicine in the United States. Washington, DC: National Academies Press; 2005.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 47
6. Kim SS, Erlen JA, Kim KB, Sok SR. Nursing students’ and faculty members’ knowledge
of, experience with, and attitudes toward complementary and alternative therapies. Journal
of Nursing Education September 2006; 45 (9): 375-378.
7. Kreitzer MJ, Kligler B, Meeker WC. Commissioned for the IOM (Institute of Medicine)
Summit on Integrative Medicine and the Health of the Public, February, 2009.
8. Laforce CB, Scott CS, Heitkemper MM, Cornman BJ, ChihLan M, Bond EF, Swanson
KM. Complementary and alternative medicine (CAM) attitudes and competencies of
nursing students and faculty: results of integrating CAM in to the nursing curriculum. J
ProfNurs 2010; 26: 293–300.
9. Mollahaliloğlu S. Tıp eğitiminde entegratif yaklaşım nasıl geliştirilebilir? Integr Tıp Derg.
2015;3(2):48-49.
10. Odabaşı O, Elçin M, Durmaz S, Demirel Ö. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim
Programı Geliştirme Modeli. Hacettepe Tıp Dergisi. 2010; 41: 203-218.
11. Şahin H. Eğitim programı geliştirme sürecinde önemli bir aşama: ihtiyaç belirleme. Tıp
Eğitimi Dünyası. 2006; 22:1-9.
12. Pearson NJ, Chesney MA. The CAM education program of the national center for
complementary and alternative medicine: an overview. AcadMed. 2007; 82:921–926.
13. Sağlık Bakanlığı. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği. Resmi
Gazete Ekim 2014.
14. Sewitch M J, Cepoiu M, Rigillo N, Sproule D. A literature review of healthcare
Professional attitudes toward complementary and alternative medicine. Complementary
Health Practice Review 2008; 13(3): 139-154.
15. Taşcı S. Hemşirelik eğitiminde integratif anlayış geliştirme. Integr Tıp Derg.
2015;3(2):50-54.
16. Weisfeld V. Summit on Integrative Medicine&the Health of thePublic: Issue Background
&Overview. Commissionedforthe IOM Summit on İntegrativeMedicineandtheHealth of
thePublicFebruary, 2009.
17. Yıldırım Y, Parlar S, Eyigör S, Sertoz OO, Eyigor C, Fadiloglu C, Uyar M. An analysis
of nursing and medical students’ attitudes towards and knowledge of complementary and
alternative medicine (CAM). Journal of Clinical Nursing 2010; 19: 1157–1166.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 48
GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARIYLA İLGİLİ
SERTİFİKA PROGRAMLARI
Uzm. Yrd. Cihan SAĞLAM
Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmeleri Genel Müdürlüğü
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Daire Başkanlığı, ANKARA
Hukuki Dayanak
1)Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği
2)Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği
Sertifikalı Eğitim Alanlarının ve Standartlarının Belirlenmesi
Sertifikalı Eğitim Programı: Mezuniyet sonrası; belli bir konuda özel bilgi ve beceriye
dayalı yeterlik kazandırmak amacıyla sağlık alanında düzenlenecek örgün ve/veya uzaktan
eğitim programıdır.
Nasıl Belirlenir?
Sertifikalı eğitim alanları ve bunların standartları ulusal sağlık politikaları ve Bakanlığın
stratejik planları doğrultusunda Bakanlıkça belirlenir.
Sertifikalı Eğitim Programı Yetkilendirme İşlemleri
Eğitim programı başlatmak isteyen bir uygulama merkezi Bakanlığa başvuruda
bulunur
Bakanlık tarafından yerinde inceleme yapmak üzere bir ön inceleme ekibi kurulur ve
yapılan inceleme neticesinde bir ön inceleme raporu hazırlanır
Bu rapor neticesinde başvurusu uygun görülenler için Bakanlıkça Uygulama Yetki
Belgesi düzenlenir.
Eğitim Merkezleri eğitim programına başlamadan 30 iş gücü önce Bakanlığa yazılı
bilgi vermek zorundadırlar.
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliğinde Sayılan Uygulamalar
Yönetmeliğimizde toplam 15 uygulama sayılmaktadır.
1) Akupunktur
2) Apiterapi
3) Fitoterapi
4) Hipnoz
5) Sülük Uygulaması
6) Homeopati
7) Kayropraktik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 49
8) Kupa Uygulaması
9) Larva Uygulaması
10) Mezoterapi
11) Proloterapi
12) Osteopati
13) Ozon Uygulaması
14) Refleksoloji
15) Müzikoterapi
Bakanlıkça Yetkilendirilmiş Eğitim Merkezleri
Şimdiye kadar toplamda 9 eğitim merkezine yetki verilmiştir.
•
Eğitim Merkezi: YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur, Fitoterapi, Ozon, Kupa, Sülük, Mezoterapi, Klasik
Homeopati ve Hipnoz
•
Eğitim Merkezi: GAZİ ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur, Fitoterapi, Ozon, Kupa ve Sülük
•
Eğitim Merkezi: MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur, Ozon, Kupa, Klasik Homeopati ve Apiterapi
•
Eğitim Merkezi: CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur
•
Eğitim Merkezi: ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur
•
Eğitim Merkezi: EGE ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Fitoterapi
•
Eğitim Merkezi: BEZMİ ALEM VAKIF ÜNİVERSİTESİ
o Eğitim Alanı: Fitoterapi
•
Eğitim Merkezi: KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
o Eğitim Alanı: Kupa, Sülük ve Ozon Uygulaması
•
Eğitim Merkezi: BAĞCILAR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
o Eğitim Alanı: Akupunktur, Hipnoz, Mezoterapi, Fitoterapi, Kupa ve Sülük
Uygulaması
Akupunktur Sertifikalı Eğitim Programı
•
Katılımcılar: Hekim veya diş hekimi
•
Katılımcı Sayısı: 1 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç en fazla 30 kişi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 50
•
Uzaktan Eğitim: En fazla %80
•
Eğitim Süresi: Tabip 500 saat, diş tabibi 400 saat
•
Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 11.657 TL, diş tabibi 10.491 TL
Apiterapi Sertifikalı Eğitim Programı
•
Katılımcılar: Hekim
•
Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze
eğitimlerde 25 kişi
•
Uzaktan Eğitim: En fazla %80
•
Eğitim Süresi: 80 saat
•
Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen
şartları
taşıyan
kişilere
Bakanlıkça
kurulacak
komisyonun
kararıyla
sınav
yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 5 kişi bu maddeden yararlanmıştır.
•
Eğitim Tavan Ücreti: 1.865 TL
Fitoterapi Sertifikalı Eğitim Programı
•
Katılımcılar: Hekim ve diş hekimi
•
Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze
eğitimlerde 28 kişi
•
Uzaktan Eğitim: En fazla %80
•
Eğitim Süresi: Tabip 280 saat, diş tabibi 215 saat
•
Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen
şartları
taşıyan
kişilere
Bakanlıkça
kurulacak
komisyonun
kararıyla
sınav
yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 7 kişi bu maddeden yararlanmıştır.
•
Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 6.528 TL, diş tabibi 5.012 TL
Homeopati Sertifikalı Eğitim Programı
•
Katılımcılar: Hekim, diş hekimi ve eczacı
•
Katılımcı Sayısı: 2 kişilik Bakanlık kontenjanı hariç uzaktan eğitimlerde 50, yüz yüze
eğitimlerde 25 kişi
•
Uzaktan Eğitim: En fazla %80
•
Eğitim Süresi: Klasik Homeopati ve Klinik Homeopatide tabip ve diş tabibi 350 saat.
Klasik Homeopatide eczacı 210 saat
•
Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen
şartları
taşıyan
kişilere
Bakanlıkça
kurulacak
komisyonun
kararıyla
sınav
yapılmaksızın sertifika denkliği verilir. Toplamda 7 kişi bu maddeden yararlanmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 51
•
Eğitim Tavan Ücreti: Klasik ve Klinik Homeopati tabip ve diş tabibi 8.160 TL,
Klasik Homeopati eczacı 4.896 TL
Hipnoz Uygulaması Sertifikalı Eğitim Programı
•
Katılımcılar: Tabip, diş tabibi, klinik psikolog ve psikolojinin tıbbi uygulaması yetki
belgesine sahip psikologlar
•
Katılımcı Sayısı: Bakanlıkça görevlendirilecek 2 katılımcı dışında uzaktan
eğitimlerde 50, yüz yüze eğitimlerde 30 katılımcı
•
Uzaktan Eğitim: En fazla %20
•
Eğitim Süresi: Tabip 200 saat, diş tabibi ve klinik psikolog 160 saat
•
Geçici Madde ve Yararlanan Kişi Sayısı: Standardın ilgili maddesinde belirtilen
şartları
taşıyan
yapılmaksızın
kişilere
sertifika
Bakanlıkça
denkliği
kurulacak
verilir.
komisyonun kararıyla
Toplamda
.....
kişi
bu
sınav
maddeden
yararlanmıştır.
•
Eğitim Tavan Ücreti: Tabip 4.663 TL, diş tabibi ve klinik psikolog 3.730 TL
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 52
ENERJİ BEDENİ ve TEDAVİ KAPILARI
Uzm. Dr. Mehmet KASIM
Diplomat American Board of OB/GYN
“Bu ne beden, ne ruhtur, çünkü Sevgili nin Özüne aidim ben.” Hz. Mevlâna
Hz. Mevlâna, kendisinin fizik veya enerji bedeni olmadığını; Onun Özünden olduğunu
söylemektedir.
“Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Yunus Emre
Yunus Emre de aynı şekilde Yunus diye görünenin özü olup, fizik ve enerji bedenlerine
büründüğünü çok basit bir biçimde belirtmektedir. Enerji bedeni, fizik bedenin hem içinde
hem de dışında bulunan bedenin canlı kısmıdır. Öz burada yaşar. Yukarıda belirtildiği gibi
kadim bilgelikte can enerji bedenine aittir, öz ile birliktedir.
Enerji bedeni beş elementin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Bu elementler, bu
dünyaya ait değillerdir. Avrupa da Rönesans devresinde, o devrin bilginleri İbn-i Sinâ nın
element
terimini
anlayamadıklarından,
-bunları
bu
dünyanın
elementleri
gibi
düşündüklerinden- tıbbın içinden bu beş elementi çıkartmışlar. Bu nedenle Asya nın Hint,
Moğol, Tibet, Çin ve Türk Geleneksel Sağlık sistemlerinin temellerinde elementlerin
olmasına rağmen Modern Tıp’ta bu temel kavram olmadığı için, Batı tıbbı ruhu ve enerji
bedenini kabul edememektedir.
Atalarımız binlerce sene önce enerji bedenine “süzüg beden”,
elementlere de “but” adını vermişler. Fizik bedenin dört butu olduğu
gibi, süzüg bedeninin de toprak, su, ateş ve hava gibi dört süzüg
butu vardır. Türklerin ataları, Batı da eter diye bilinen beşinci
elementin bir kap gibi olduğunu, dört butu içinde bulundurduğunu
ve yaratılışın ilki olup onsuz bir şey bulunmadığını bildiklerinden,
ona eter yerine bulun ismini vermişler. Aynen bir fizik hücrenin içindeki sıvının ve
mitokondirinin belirli bir yeri olduğu gibi, bulunun (süzüg hücrenin) içindeki süzüg
elementlerin de belirli yerleri ve özellikleri vardır.
Asya sağlık bilgeliğinde tedavide doğallık önemlidir. Öze sevgi esastır ve bu da
bedene saygıyla başlar. Çok zorunlu olmadıkça, tedavilerde fizik ve süzüg (metafizik, enerjik)
doğal kapılardan içeri girilir. İğne, bıçak gibi keskin araçlar günümüzdekinin tersine kolay
kolay kullanılmaz. İnsanlığın yaşadığı son yüzyıllarda fizik göz ve araçlarla görünmeyene
inanmamak, süzüg (metafizik, süptül) alana ait bilgeliğin modern sağlık bilimlerinden
tamamen atılmasına neden olmuştur.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 53
Enerji bedenini ve elementlerini süzüg sözcüğü en güzel şekilde tanımlamaktadır.
Süptil, subtle, lataif, metafizik gibi yabancı sözcükler süzüg sözcüğünün derin anlamını
verememektedirler. Süzüg sözcüğü enerji bedeni ve elementlerin bilinçli olduklarını,
kendilerini süserek koruduklarını, onların her filtreden geçebilen güçlerinin olduklarını, ayrıca
bir balığın veya geminin yüzmesi gibi hareketli olduklarını ve bir gelinin süzülmesi gibi
güzelliği içerdiğini çok etkin bir biçimde tanımlar.
Kadim bilgelikte süzüg beden ve butların yedi âleme (yedi farklı yaradılışa) uzanan
yedi boyutu vardır. Bu boyutları kişi kavradığı zaman enerji bedenini ve süzüg elementleri
anlamaya başlar.
Bu boyutları şöyle özetleyebiliriz:
•
Öz boyutu: Burası, Tanrı nın Öz ü, Benliği ve tüm Kimliği ile yaratılış içinde sır olarak
bulunduğu boyuttur. Burası Öz ün gizem içinde olduğu, kadim Uygurların Qara Kun gizli cevher, görünmeyen Güneş- dedikleri ve insanın aslının bulunduğu boyuttur.
•
Ay boyutu: Öz, burada kendisini yansıyarak Öz-tözi olarak belli eder. Kadim Türkler,
Öz ü kara delik gibi, ortada bir nokta ile gösterip, etrafındaki çembere de öz-tözi
demişler. İkisine birden Og ismini vermişler ve bunu binlerce sene önce kayalara çizip
anımsamamızı istemişler. Sanki özü atomun çekirdeğine ve etrafındaki çemberi de
elektron bulutuna benzetmişler.
•
İç boyut: Süzüg bedenin Tek ve İlk Varlık ile birlikte ortaya konulduğu boyuttur.
•
Dış boyut: Yaratılışın çokluğa açıldığı boyuttur. Burada süzüg ve fizik varlıklar belirir.
•
Dikey boyut: Süzüg bedenin alt ve üst kutuplarının ortaya çıktığı boyuttur.
•
Yer boyutu: Bedenin bulunduğu aleme göre şekillenip, bir müddet için yerleştiği boyuttur.
Enerji bedeninin şekli her boyutta farklıdır. Ayrıca süzüg beden istediği şekle de
girebilir. Esas şekli iç boyutta bulunur. Sırdır, bilinmez; güzel, bilinçli ve kendi özelliğinin
içinde olduğuna inanılır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 54
Enerji bedenini tam olarak kavrayabilmek için insanın dört farklı kısmı olduğunu,
insanın aslının ne akıl, ne ruh ne de beden olduğunu bilinmesi gerekir:
Aslı: Özü ve öz-tözi insanın aslıdır. Özü yolcudur, öz-tözi de sürücüdür.
Öz varlık: İnsanlık Tek-Birlik içinde olup, her insanın özel tigin (nur) olarak yaratıldığı sırlı
kısmıdır.
Süzüg beden: Tek ışığın yansıyarak dört katman (sezgi, akıl, hisler ve şekil) içinde yaratılan
kısmıdır.
Fizik beden: Kendi başına cansız olup, süzüg bedeninin gölgesi olan kısmıdır.
Enerji bedeni içinde insanın bu dört kısmını birbirine bağlayan 14 ana süzüg kanal ve
enerji bedenini yedi âleme bağlayan yedi süzüg odağı vardır. Yedi süzüg odak süzüg bedenin
omurgası boyunca sıralanıp, bir ucu Öz Varlığın omurgasına kenetlidir, diğer ucu da fizik
bedenin omurgasına bağlıdır. Bu biçimde alemlerin her birine uzanırlar.
Süzüg beden anatomisinin kolay anlaşılabilmesi için, iç ve dış boyutlarda farkı
işlevleri olan bu odaklara farklı isimler verilmiştir. Fizik omurga boyunca sıralanan ve dış
boyuta uzananlarına “çark” (Sanskritçe: Çakra); iç boyuta uzananlarına ise “tïgin”
(Tasavvufta: Lataif) denir. Her ikisi de aynı süzüg odaktan çıkar, ancak süzüg yapının farklı
boyutları nedeniyle iki ayrı ad kullanmak süzüg anatomiyi görselleştirmede yardımcı olur.
Süzüg bedende tïgin (lataif) ve çarkların (çakraların) renkleri farklıdır. İşlevleri de birbirini
tamamlar. Bunlar; fizik beden, süzüg beden ve yedi alem arasında bulunan ve fiziksel
olmayan süzüg kanallarla birbirleri ile bağlantılıdırlar. Her iki yönteme de gönderme
yaptığımızda onlara “süzüg odaklar” diyoruz.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 55
Çarkların Konumları ve Görevleri:
Çark
No
Öz-Türkçe
veya BraTürkçe
Çarklar
Sanskritçe
Çakralar
Sinir Ağları
(Nerve
Plexus)
İlişkili Oldukları
Fiziksel Sistemler
İlişkili Oldukları
Salgı Bezleri
Renkleri
Ç1
Mul-ad-ara
Mulādhara
Çoğalma
Yumurtalıklar
Kırmızı
Ç2
Suwadistan
Svâdhistāna
Kuyruk
sokumu
Oturak/Sacr
al
Üreme ve İdrar
Sistemi
Portakal
Ç3
Man-Bur
Qalp
Manipūra
Bel/Lumbar
Sindirim Sistemi
Ç4
Ana-Ata
Anāhata
Dolaşım Sistemi
Ç5
Isuda
Vishuddha
Göğüs/
Thoracic
Boyun/
Cervical
Böbreküstü
(Adrenal)
Leydig
Hücreleri
Pankreas
Langerhens
Adacıkları
Timus
Mavi
Ç6
Aya
Türki
Saz-ârt
Ājña
Kalkanbezi
(Tiroit)
Yañkalkanbezi
(Paratiroit)
Turbezi
(Pitüiteri)
Pineal Bezi
Serotonin
Salgılanması
Ç7
Sahaşrâra
Görme
siniri
Beyin Üst
Odakları
Solunum ve
Özüşüm
(Metabolizma)
Sistemi
Özerk (Otonom)
Sinir Sistemi
Beyin (Merkezi
Sinir Sistemi)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sarı
Yeşil
Çivit
Parılday
an Işık
Sayfa 56
Tïginlerin Konumları ve Görevleri:
Arapça
Adı ve No
Ösne
No
Adı ve Asıl
Görevi
Diğer Görevleri
Bozukluk
Durumları
Rengi
Qalabiyya
Ti1
Ös1
Mul-ad-ara
Süzüg bedenin
kökü ve
çekirdeği
•Temelsiz
hissetmek
Gri
Nafsiyya
Ti2
Ös2
Suwadistan
Güç odağı
•Kendinde olmak
•Hayatta kalmak
•Süzüg bedeni,
fizik bedenden
ayrıldıktan sonra,
çekirdek
durumunda
tutabilmek
•Öz benlik
•Öz güvenirlik
•Başarma
•Mücadele, rekabet
Qalbiyya
Ti3
Ös3
•Sevgi, aşk
•Denkleştirme
•İlerleme
Ruhiyya
Ti4
Ös4
Man-Bur, Qalp
Düşünce ve
hislerin sevgiye
dönüşümü
Ana-ata
Özatalarımıza
bağlılık
Sırriya
Ti5
Ös5
Isuda
İç boyuta ve en
üst kutba
bağlılık
•İletişim
•İrade
•Gayeli olmak
Khafiya
Ti6
Ös6
Aya, Türki
Sezgi, sezi
• Hormonları
dengelemek
• Yaşama doğru
yön vermek
Akhiffa
Ti7
Ösne
ötesi
Kendini bilmek,
Uyanmak,
Ermek
•Gerçeği arama
•Mutluluğa erme
(bliss)
• Yaratılışın,
çevrenin ve
toplumun bir
parçası olduğuna
dair iyi hissetmek
Dalınç
(Meditasyon)
Eşiği
Kuyruk
sokumu
(Coccyx)
•Baskın olmak Sarı
•Özgüvensizlik
•Bencillik
•Korku
•İlinti
•Cinsel
gerileme
•Kızgınlık
Kırmızı
•Nefret
Göbekten iki
parmak
aşağısı ve
içerisi
•Yalnızlık
•İltihaplar
•Kanser
•Kopukluk
•Saplantı
•Baskıcı
•İletişimsizlik
•Bastırılmış
hisler
• Kalkan ve
Yan kalkan
bezi (Tiroid ve
Paratiroid)
bozuklukları
•Sinir
hastalıkları
•Gayesiz hayat
tarzı
•Hormon
bozuklukları
•Bunalım,
Çökkünlük
(depresyon)
•Ruh hastalığı
delilik
Beyaz
Sağ meme
(emig) arkası
Giriş ve çıkış
3. tïginden
Yeşil
Göğüs
kemiğinin
(sternum)
arkası
Giriş ve çıkış
4. Tïginden
Mavi
İki kaş arası
Giriş ve çıkış
5. tïginden
Siyah
Ön bıngıldak
Giriş ve çıkış
6. tïginden
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sol meme
(emig) arkası
Sayfa 57
Süzüg Bedenin Fizik Bedene Yerleşmesi
Süzüg beden fiziğe bağlanmadan önce
fizik
aleme
uzanır.
Anne
karnında
embryo geliştikçe altı haftada bir, bir
süzüg odak yerleşir. İlk başta, kök odağı
fiziken olgunlaşınca ilk süzüg odak
yerleşir, en sonunda da ilk nefes ile öz
fizik bedene yerleşir.
Süzüg kanallar, enerji bedeni
içinde süzüg besinleri ve güçleri taşıyıp,
bunları aynı zamanda süzüg dokulara
dönüştürür. Kadim Uygur bilgeleri, bu
kanalları qanal ve kale diye farklı
isimlerle ifade etmişlerdir. Bunlar birbirleriyle iletişim içindedirler ve her birinin kendine
özgü bir görevi vardır. Bazıları süzüg alemlerin protein parçacıklarını, bazıları yağları,
kompleks karbonhidratları, çekirdekçikleri (nucloid) ve diğer bir çok molekülleri ortaya
çıkarırlar. Ayrıca kemik, sinir, kıkırdak ve kas hücrelerinin de oluşumunda rol oynarlar.
Sanskritçede srotāmsi ve kalā adları kullanılır.
Bu kanallar, tüm süzüg beden katmanları içinde ve aralarında yer alırlar. Fizik
bedenin atardamar, toplardamar, lenf, sinir dokusu, bağdokusu, karaciğer, dalak, beyin ve
sindirim organlarının hücrelerine benzerler.
Bu 14 kanal üç gruba ayrılır. Daha kolay anlayabilmemiz için bir numaralandırma
sistemi kullanmış olmamıza karşın, kanalların adlarının anlamları işlevlerini anlamamıza
yardımcı olmaktadır.
Süzüg kanal grupları:
1. Öz-qanallar: Asal süzüg kanallar. Her şey, her varlık bu
kanallardadır ve aynı zamanda bu kanallar her şeyde ve her
varlığın içindedir; bengi olup, yaratılış öncesinden akıp gelen
iki ırmak gibidirler:
a. Bra-anna ( 1. Öz-qanal): Can ve nefesin süzüg kanalıdır.
b. Am-buğ (2. Öz-qanal): Sevgi kanalıdır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 58
2.
Bağ
Qanalları:
Bağlayıcı
süzüg
kanallar
(Sanskritçe: Bandit strota) altı tanedir. Süzüg odaktan
uzanıp
süzüg
katmanları
birleştirir,
besler
ve
temizlerler. Her süzüg odak, asal bir bağlayıcı süzüg
kanala sahiptir. Bunları B1, B2, B3, B4, B5 ve B6
diye adlandırdık. Rakamlar süzüg odağın eşdeğer
sayısına karşılık gelir. Örneğin, B1 ilk süzüg odaktan
çıkar. Bu kanalları dikey olarak ve her iki yönde
süzüg enerjiyi taşır diye düşünmek anlamayı kolaylaştırır.
3. Tad Qanalları: Süzüg doku kanalları (Öz-Türkçe:Tadu, Sanskritçe: Dhatu strotas). Bu
kanalları da T1, T2, T3, T4, T5 ve T6 şeklinde numaralandırdık. Onları, kanallar içerisinde
yatay şekilde saat yönünde ve saat yönünün aksi istikametinde hareket eder düşünmek
anlamayı kolaylaştırır.
Kadim bilgelikte bu kanalların tümünün kökleri, gövdeleri, dalları, yaprakları, çiçekleri ve
meyveleri olduğu bilinir. Diğer bir anlatımla, her odakta ağacın farklı bir kısmı tüm
odaklardaki kanalı etkiler. Ana işlev köklerde gerçekleştirilir. Her bağ ve tad qanalı, tek bir
ana süzüg odağa sahiptir. Dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleriyle birlikte bir bütün
olarak diğer süzüg odak ve kanallara uzanırlar. Tek bir ağaç vardır, o da iç boyutta bulunur.
Fizik bedendeki atardamar, toplardamar, sinirler, lenf, kas, kemik, kemik iliği, kan, üre, dışkı
vs. gibi doku ve sıvılar ile fizik bedene bağlıdırlar.
Qanal
Sayısı
Ö-1
Öz-Türkçe
Anlamı
Sanskritçe
Bra-anna
Bilinmek Öncesi Prāna
Ö-2
Am-buğ
Sevgi Bağı
Ambu
B-6
An-na
Yansıyan İlahi
Zekâ
Anna
B-5
Aş
Hazır süzüg güç
ve besin
Rasa
B-4
Siti-añ-ya
Besleyici Süzüg
Stanya
Görevi
Hayat kanalı; yüksek bilince,
yaratıcılığa, Yaradan a açılma yolu.
Fizik bedende solunum sistemi.
Karşılıksız sevebilme yeteneği; süzük
ve fizik beden ısı, elektromanyetik güç,
nem, elektrolit ve salgıların
düzenlenmesi.
Özün zekâ kanalı, ilahi bilgeliğe açılış.
Süzüg bedende yiyeceklerin,
düşüncelerin ve hislerin sindirilmesi,
emilmesi ve kullanılması.
Fizik bedende yiyeceklerin bağırsak
mukozasından emilmesi.
Özün güç kanalı; süzük bedenin
besleyici güç, sevgi, güven, inanç ve
huzur kanalı. Fizik bedenin portal
damarındaki besinler ve sağ kalp.
Özün diğer özlerle ve süzüg bedende
katmanlar arasındaki beslenme
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 59
Ö-1
Bra-anna
Bilinmek Öncesi Prāna
Ö-2
Am-buğ
Sevgi Bağı
Ambu
B-6
An-na
Yansıyan İlahi
Zekâ
Anna
Hayat kanalı; yüksek bilince,
yaratıcılığa, Yaradan a açılma yolu.
Fizik bedende solunum sistemi.
Karşılıksız sevebilme yeteneği; süzük
ve fizik beden ısı, elektromanyetik güç,
nem, elektrolit ve salgıların
düzenlenmesi.
Özün zekâ kanalı, ilahi bilgeliğe açılış.
Süzüg bedende yiyeceklerin,
düşüncelerin ve hislerin sindirilmesi,
emilmesi ve kullanılması.
Fizik bedende yiyeceklerin bağırsak
mukozasından emilmesi.
Enerji Bedeninin Tedavi Kapıları: Eşigler
Enerji bedeninin kapıları süzüg kanallardır. Bu kapıların eşigleri ise iki kanalın kesişmesi ile
ortaya çıkar. Bu iki farklı odanın bir birine açılan kapının eşiğine benzerler. Odalar,
kanallardır; eşiglerde iki odanın arasında kapılardır. Eşik, iki farklı ortamın ve enerjinin
ortasında bulunur. Kadim Türkçede „İg sözcüğü bu devrin karışık Türkçesinde en azından
„elektromagnetik alan
demektir. Bu nedenle ‘Eş-ig’ sözcüğü de eşleşmiş enerji alanları
anlamına gelir. Bu eşiglerden, süzüg kanallardan birine girilerek, süzüg bir ortamdan diğer bir
süzüg ortama geçilir. Bu kanalların veya kapıların kapanması hastalıklara neden olur. Bu
eşigler fizik bedende kemik, kas, bağ dokusu, sinirler ve damarların kesiştiği noktalarda
bulunurlar. Bu nedenlerle de kavşaklar tedavi giriş yerleri olarak kullanılır. Süzüg güç
kapılarından yapılan tedavi yöntemine eşig-tığ diyoruz. Türkçemize akupunktur (acupuncture)
ismiyle girmiş olan tedavi, eşig-tığ yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Eşig-tığ, iğne ve lazer
ile olabilir, ancak kadim bilgelikte tohum, yağ, ışın, renk, ses, nefes, bakış (nazar) ve titreşim
gibi değişik araçlarla yapılması bedene olan saygı ve sevgi nedeniyle daha uygun olacağına
inanılır.
Süzüg güç kapıları, fizik ve süzüg bedende birlikte çalışırlar. Eşig adını verdiğimiz
bu kapılar dört katmanlıdır ve birbirlerine bağlıdırlar. Üst katman alttakinin üzerinde
egemendir. Bu katmanlar yukarıdan aşağıya şöyle sıralanır: Eşig Alanları, Eşig Bölgeleri, Ana
Eşigler ve İğe Eşigleri.
Süzüg bedenin beş alan eşiği vardır. Bunlar: Biran, Brānna, köz, eliğ ve ayaq eşiği
olarak, en etkinden en az etkili olana doğru, sıralanır. Bu alan eşigleri, bir memleketin sınır
kapılarına benzerler. Buralardan dışarısı ile güç alışverişi yapılır. Ayaq alanı daha çok
boşaltım eşiğidir, diğer dört eşig ise giriş ve çıkış alanlarıdırlar. Bunlar tedavilerde hem hasta
hem de sağlık uzmanı tarafından kullanılır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 60
Ayaq eşiği ayakta bulunur. Bedenin gerekli duymadığı güçlerin bir alt düzeye
geçişini sağlar. Eliğ eşiği elde bulunur, bilhassa avuç içlerinde ve parmak uçlarında etkindir.
Köz (göz) eşiğinde öz, gözün penceresinden bakar. Burada özün bakışından (nazardan) süzüg
güç dışarı verilir veya alınır. Bu içe ve dışa olmak üzere iki türlüdür. Brānna, nefes aracılığı
ile sağlık uzmanı tarafından hastaya şifa için verilebileceği gibi, hasta da kendisine
uygulayabilir. Biran eşiği bir anda farkındalığın yakalanması ile olur. Burası erenlerin şifa ve
bilgi alıp-verdiği en etkili eşig alanıdır.
Eşig bölgeleri, ana eşigler ve iğe eşiglerinin kökü 1. ve 2. Alëm’de olup, alan
eşiglerine bağlıdırlar; ayrıca süzüg ve fizik bedenin kemik, kas, damar, zar ve eklemleri
üzerinde bulunurlar. Süzüg bedendeki eşiglere fizik bedendeki eş yerlerinin uyarılması ile
ulaşılır. Bu uyarılma alan eşigleri ile olabileceği gibi, eşig bölgelerine basūvatum ve basruq
uygulanır. Ana ve ige eşigleri ise iğne, titreşim, tohum, yağ gibi fiziki uyarılmalarla da
gerçekleştirilebilir.
Eşik bölgeleri fizik bedenin embriyolojik gelişmesi ile ilgilidir. Bunlar bedende kırk
tanedir. Eşig bölgeleri, eşiglerin işlevlerinin daha kolay anlaşılmasını sağladığı gibi,
basūvatum ve basruq gibi doğal sağlık yöntemlerinin yapılmasını da kolaylaştırır.
Bedenin Arkasındaki Eşig Bölgeleri:
12- Qulpa, 13- Baldır 14- Tiz, 15- Uyluğ, 16- Çoñ, 21- Pariğ, 22Awūc, 23- Bïlek, 24- Tiraq, 25- Qol, 26- Kulbaş, 51Manyāmūla, 52- Üstün Boyun, 53- Altın Boyun, 54- Gardänlug,
55- Öpke, 56- Öşün, 57- Bēleg, 58- Olturak, 59- Üçgen, 61- Oq
Töpe.
Tilmar Eşig Bölgesi:
Temiz dil, saf dilekte bulunan,
tertemiz seslendiren anlamlarına
gelir. Damakta ana eşigler, dilde
ise bedenin organlarına uzanan
iğe eşigler bulunur. Dilde ve
damakta bulunur. Turbezinin (pitüiteri) işlevini etkinleştirir.
Temel arkarcanın (sifenoid sinüs) arınmasını sağlar. Bedenin
organlarını etkiler.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 61
Kulak Eşig Bölgesi:
Qulaq, Bra-Türkçe’de “uyumlu akım” anlamına geldiği halde bugün için Türkçemizde sadece
kulak anlamı bulunmaktadır. Kulağın dış kenarı fizik bedende omurilik eşiglerine açılır.
Kulak memesinde beyin eşigleri bulunur, uyarılması kişiyi sakinleştirir. Bunun için
kültürümüzde büyükler yaramaz çocukları sakinleştirmek için canını acıtmadan kulağını
çekerdi. Sonradan süzüg bilgilerin unutulması ile kulak çekme can acıtma veya cezalandırma
şeklini almış.
Çarklar da kulak kenarında ters bir şekilde sıralanır. Burada kulağın en üst noktası
kundağnomun (kundalinin) yuva eşiğidir. Buranın basūvatımı bu gücü uyarır. Aşağıdaki
kulak çiziminde dört haftalık cenin üzerinde Ç-1’den Ç-7 kadar çarkların ige eşigleri ve 31
nolu nokta da kulak üzerindeki kalp bölgesini göstermektedir.
Ana Eşigler ve İğe Eşigleri:
Bunlara bu devrin karma-karışık Türkçesinde akupunktur veya tetik noktaları deniyor. Ana
eşiglere, Bra-Türkçe’de “marmar, marma” gibi isimler de verilmiştir. İğe eşigler ise yardımcı
eşiglerdir. Bedende birçok iğe eşiği vardır. Ana ve iğe eşiglerini uygulamada birbirinden
ayırmak çok zor olduğundan, her ikisini de eşig adı altında topladık. Yukarıki çizimde
görüldüğü gibi kulak üzerinde birçok eşigler vardır. Bu eşigleri bulmak için en kolay yöntem
kulak üzerinde 40 haftalık bebeğin anne karnındaki duruşu göz önüne getirilmelidir.
Yukarıdaki çizimde iki haneli rakamlar eşig bölgelirine aittir. Üç haneli olan sayılar ise ana ve
iğe eşiglerini gösterir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 62
Kaynaklar
•
HAN, İnayet Ziya (2006-2010), Suluk Akademisi Öğretileri, New York.
•
İBN-İ SÎNÂ (1995), El-Kânûn Fi’t-Tıbb, Birinci Kitap, çev. Prof. Dr. Esin Kâhya, Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi.
•
İBN-İ SÎNÂ (1999), The Canon of Medicine of Avicenna, Alabama: The Classics of Medicine
Library Division.
•
İBN-İ SÎNÂ (1999), The Cannon of Medicine (al-Qānūn fi t-tıbb), çev. Laleh Bakhtiyar,
Chicago: Kazı Publications.
•
KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM, Dr. Ecz. Müge (2012), Gizli Beden Süzüg Yürek, İstanbul:
Yükünç Yayınları
•
KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM (2015), Kadim Bilgelikte Temel Öğretiler, İstanbul: Yükünç
Yayınları
•
KASIM, Dr. Mehmet ve KASIM, Dr. Ecz. Müge (2016), Bedenin Enerji Kapıları, İstanbul:
Yükünç Yayınları
•
KHAN, Hazrat Inayat (1999), The Heart of Sufism, Boston: Shambhala Publications.
•
LAD, Vasant, (2006-2008) Ayurvedic Institute, Albuquerque, New Mexico Öğretileri.
•
LAD, Vasant (2006), Textbook of Ayurveda, A Complete Guide to Clinical Assessment,
Albuquerque, NM: The Ayurvedic Press.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 63
REİKİ VE BAKIMA YANSIMASI
Prof. Dr. Nur ŞENEL
Lâl Gelişim Eğitim Danışmanlık, ANKARA
İçinde yaşadığımız ve bilebildiğimiz evrendeki enerjiler ve bunların çalışma biçimi, enerji
bilimciler ve diğer bilim adamları tarafından açıklanmaya ve ölçülmeye çalışılmaktadır.
Aslında insanoğlu kendi enerjisini, enerjisinin etkilerini ve evrenle etkileşimini varoluşundan
beri fark etmiş ve bunu denemiştir. Mekanik enerjiler dışında kalanları fark etmiş olduğu
gizem içinde tanımaya ve adlandırmaya başlamıştır. Açıklayamadığı “büyük gücü” ve düzeni
tanrısallaştırarak inanç sistemine yüklemiş, kısmen korkmuş ve ona tapmıştır. İnanç sistemi
dışında bilimsel olarak gösterilerek araştırılan bilgiler insanlığa çağlar açmış ve evreni
tanımasını sağlamıştır. Bilim; Einstein’ın da belirttiği gibi, sır’la kaplı olan, giz’li ve
Tinsellikle açıklanan enerji alanının varlığını kabul ederek, evrene yayılan enerjileri ve
etkilerini araştırmayı sürdürmektedir. Bizi çeken, üzerimize inen, değişimlere ve ivmelere
neden olan artı ve eksi donanımlarla fiziksel, zihinsel ve ruhsal dünyamızı etkileyen bu
enerjiler; sağlık alanında insan varlığını tanımak, iyileştirmek, bu alanda teknolojiler
yaratmak,
insanın
yaşamını
ve uyumunu
kolaylaştırmak üzere araştırılmakta ve
kullanılmaktadır. İnsan dokunmanın karşılıklı şifa ve sevgi verdiğini, sakinleştirici ve güven
verici bir etki yaptığını doğal olarak doğumuyla birlikte öğrenmiştir. Annesinin dokunması
onun ilk kalbi deneyimi olmuştur. Ellerinde bulunan şifalı enerji ile bedeninde akan enerjiyi
keşfederek, bunu ilk çağlarda taşlara resmetmiştir. Hatta Orta Asya öncesi Ön Türkler’den
kalma sin taşlar üzerinde insanların ve doğanın birbirine nasıl bağlandığını ve bedensel
enerjinin nasıl aktığını gösteren taş yazılar ve resimler bulunmuştur.
Söz ettiğimiz evrensel enerjilerden birisi Reiki olup, insanın enerji alanını hücre
seviyesinden, yaşam alanına kadar düzene soktuğu anlaşıldığından “evrensel yaşam enerjisi”
olarak adlandırılmaktadır. Reiki Japonca bir kelime olup; Rei yaşamın evrensel bilgeliği, tek
bilgi anlamında, Ki/ Chi ise yaşam enerjisi, gücü anlamındadır. Türkçe’de de çiğ, çiğit bu
anlamları içeren bir kelimedir. Çiğ; öz su ya da hiç değişmemiş haldir. Çiğ ve çiğit/ çekirdek
özü ve tek bilgiyi içerir. Bizim kültürümüzde “el” şifa verir, el alma ve verme özel anlam ve
felsefe içerir. Reiki’yi diğer dokunma terapilerinden farklı kılan ayrı ve kadim bir felsefesi ve
prensipleri olmasıdır. Reiki’yi 20. Yüzyıla anlaşılır bir şekilde, özünü bozmadan kazandıran
ve iyileştirmede yeniden kullanılmasını sağlayarak, kutsal bilinerek saklanmış bilgileriyle
gizlilikten kurtaran ve bir inanç sistemi olmadığı için üzerinde çalışılabilir kılan, eski bir
Japon rahip ve araştırmacı olan Dr. Usui’dir. Bu uygulamayı yetiştirdiği kişilere öğretmiş ve
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 64
çok sayıda Reiki Okulu açmıştır. Reiki bu yolla savaşta ve barışta birçok yaralı ve hasta için
kullanılmış, Amerika, Avustralya ve Avrupa’ya yayılmıştır. İyileştirici etkisi nedeniyle,
kolayca öğretildiği insanlar tarafından ve daha sonrada sağlık personeli ama en çok hemşireler
tarafından yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde gelişmiş ülkelerde Reiki
Dernek ve Federasyonları ile Reiki Etik Kuralları çerçevesinde formal ve kontrolle
kullanılmaktadır. Tıbbi uygulamalar içinde iki canlı sistemin etkileşmesi olarak kabul
edilerek, “Tamamlayıcı Tıp-Enerji Tıbbı ve Zihin-beden Tıbbı” çerçevesinde, Psikoimmünoloji, Psiko-fizyoloji başlığı altında, kullanılmakta ve araştırılmaktadır. Dünya
hemşirelik uygulamalarında birçok üniversite ve devlet sağlık kurumlarında standart bakım
protokolleri içine alınarak uygulanmaktadır.
Reiki yaşam gibi ve yaşamın kuralları içinde akmakta olan, varolan heşeyin canlı,
bütün ve bağlı olduğunu kabul eden evrensel düzenin bilinci içinde, kendine özgü bir bilinçle,
düzensizleşmiş ya da bloke oluş alana ve daima şifaya doğru aktığı deneyimlenen, zaman ve
mekana bağımlı olmayan, varlıklar arası metaformik bir etkileşimle, henüz doğmatik tarafları
olabildiği düşünülse de yok sayılmayan ve kendi içinde tutarlı açıklamaları olan bir enerjidir.
Reikinin vibrasyonel olarak aktığı ve iyileştirme özelliği olduğu günümüzde bilimsel
çalışmalarla gösterilmektedir. Reiki sınırsız bir şekilde güvenlidir. Reiki araştırmalarının 2/3
sinin geçerliği ve güvenirliği yüksek, kanıt düzeyinin ise orta ve yüksek olduğu gösterilmiştir.
Reiki; bilimci ve teorisyenler tarafından kuantum fiziği, hologram kavramı, partiküllerin
hareketi, düşüncenin tanımı, kozmik bilinç, ortak alan, enerji ve madde ilişkileri gibi konular
içersinde açıklanmaya çalışılmaktadır. Tıbbi çalışmaları labaratuar, tıbbi ölçümler, yaşam
ölçekleri, bakım çıktıları ile yapılmakta, çift yönlü analizli ve deneysel çalışmalarla
gerçekleştirilmektedir. Reiki ile ilgili ilk hemşirelik araştırması Wetzel’in hematolojik
protokollerle ilgili çalışması olup, 1989 da yayınlanmıştır. Bugün ulaşabileceğimiz çok sayıda
hemşirelik araştırması bulunmaktadır. Araştırmaların güçlükleri; Reiki’nin sonuçlarının
sadece “şimdi ve burada” olmayıp, tüm yaşam örüntüsü içinde, zaman tanımadan ve farklı
biçimlerde ortaya çıkması, her deneyimin kendine özgü ve uygulandığı birey ve diğerleri
üzerinde bireysel sonuçlar yaratması ve kendine özgü bağımsız bir akış göstermesidir.
Araştırmalar somut konular üzerinde kullanılan yöntemlerle ve bilgilerle yürütüldüğünden
daha başlangıçta sınırlılıklar vardır. Ancak iyileşme, düzenlilik ve rahatlama getirdiği kesin
olarak gösterilmiştir. Yaşamda ve kişide açılımlar, değişimler ve labaratuvar sonuçlarında
somut etkiler yarattığı kabul edilmiş, ilaç gereksinimini, dozunu ve yan etkilerini azalttığı da
gösterilmiştir. Ayrıca yeterli sayıda araştırma ile ulaşılan sonuçlara göre Reiki’nin gösterilmiş
etkileri şöyle sıralanabilir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 65
•
Ağrıda belirgin azalma
•
Bitkinliğin belirgin azalması
•
Yatakta kalma süresinin azalması
•
Yara iyileşmesinde hızlanma
•
Uykunun
•
İşlem öncesi rahatlama
•
Sessizlik anı sağlama, odaklanma
düzenli
hale
•
yönde etkilenmesi
gelmesi,
güçlenmesi
•
•
Para Sempatik sinir sisteminin olumlu
Kanser semptom ve tedavilerin yan
artışı, kafasının içini ve sessizliği
etkilerinin azalması
farketme
•
Yaşam konforunun artması
düzenlenme
•
İyilik halinin artması
•
Eritrosit sayısında artış
•
Gevşeme halinin oluşması
•
Im Gl A da yükselme
•
Anksiyetenin
•
Stres hormonlarında azalma (Kortizol
Kalp
hızında
yavaşlama
ve
gibi) serum Magnezyum, Tyrozine,
Seratonin,
Dopamin
etkileme
giderilmesi,
depresyonda azalma
•
düzeyini
İzolasyon ve yalnızlık duygusunda
azalma
•
Hastalık veya yaşama karşı pozitif
tutum geliştirme
Bu saptamalar Reiki’nin A.B.D de 800 den fazla kuruluşta Standart Hemşirelik Bakımına
girmesine neden olmuştur.
Reiki uygulamaları her türlü somut ya da algısal çerçevesi ile detaylı olarak
yazıldıkça, değerlendirildikçe kendi teori dili gelişecek ve araştırma yöntemleri gelişecektir.
Bu nedenle ileri düzey uygulayıcıların deneyimlerine ve uygulananların ifadelerine de önem
verilmelidir.
Reiki daha önce de belirttiğimiz gibi; Reiki’ye uyumlanmış herkes tarafından
kolayca öğrenilerek kullanılabilen, uygulanması için teknoloji gerekmeyen ucuz, hoş bir
enerjidir. Reiki uygulamaları her türlü rahat ve huzurlu ortamda basit şekilde yapıldığı gibi,
rahatlatıcı müzik, aromaterapi, kristaller eşliğinde, hafif ve hoş aydınlatılmış ortamlarda,
kişinin mahremiyetine dikkat edilerek uygulanır. Uygulamada birçok ek teknik kullanılabilir.
Uygulama öncesi ve sonrası kişiye gerekli açıklamalar yapılır. Burada etik kurallara, kişinin
varlığına ve Reiki’ye üst düzeyde saygı ve dikkat gösterilir. Bilgilerin saklanması çok
önemlidir. Reiki’ye uyulmama her üç derecesi için Reiki Master tarafından yapılarak, eğitimi
verilir ve öğrenenin sorumluluğu alınır. Reiki felsefesini içselleştirmesine ve deneyimlerini
anlamlandırmasına, benliğini kontrol etmesine yardım edilir. Sağlık personelinin profesyonel
uygulamaları, Reiki’yi bilimsel açıdan zenginleştirir. Uygulamayı daha anlamlı kılabilir ve
terapi yetkisini formal olarak verir. Reiki ise profesyonel uygulamalarımızı zenginleştirir,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 66
bireyin sağlıkla ilgili deneyimlerine yön ve anlam katar. Bu kazanımlar sözle anlatılmayacak
kadar değerli olmakta ve alanın da verenin de yaşamlarında köşe taşları oluşturmaktadır.
Reiki eşya, taş vb.ile bitki ve hayvanlara da uygulanabilmektedir. Hayvanların Reiki
deneyimleri de çok olumludur.
Hemşirelik uygulamaları ve teorileri ile Reiki’nin felsefe ve prensipleri, birbiriyle
büyük bir uyum göstermekte ve “tek bilgi”de buluşmaktadır. İnsan varlığını görünen ve
görünmeyen her yönü ile bir bütün olarak gören, onun bireyselliğine de aynı saygıyı
göstererek, hayatının tüm zamanlardaki yaşamıyla ve çevresiyle ele alan, onun kendini
gerçekleştirmesi ve sağlık ve hastalığından anlam çıkararak güçlenmesine hizmet eden
hemşirelik, bilimsel başlangıcı olarak kabul edilen F. Nightingale’den bu tarafa insan ve
evrenin varoluşu ile ilgilenmiştir. Çünkü hemşirelik bana göre de tam olarak budur. Bu
nedenle Reiki ile çalışırken hemşireliği de derin ve geniş boyutu ile yaşabildiğimi
düşünüyorum. Mesleki ve bilimsel bilgi, bireyin, varlığın bilgi dolu alanında, onun izin
verdiği ölçüde,
gitmesi gereken yerlere ulaşabilmektedir. F. Nightingale ruh ve bedeni
ayrılamaz olarak tanımlarken, sağlığı bir dualite olarak görmez. Ayrıca ” İnsanlar iyi tedavi
olabilir ama iyileşmez, iyi tedavi görmeyebilir ama iyileşir..” gibi önemli bir saptaması
vardır.Hayat olaylarında ya da hastalıklarda ve kaoslarda semptom ya da belirteçlerin ortadan
kaldırılması iyileşmeyi tek başına anlamlı kılmaz. Ya da tedaviden bağımsız öğelerde oluşan
düzenlemelerle de iyileşmeler görülebilir. Bu da bize yaşam örüntüsünün her zaman
göremediğimiz alanlarının ve düzeninin varlığını ve bunu etkileyen etmenlerin özel olduğunu
düşündürmektedir. Hemşirelik işte bu kadar özel alanlarda uygulaması olan bir meslektir. O
nedenle de eğitimi ve öğretimi de özel ve kapsamlı olmalıdır. Çağdaş post modern
teorisyenimiz Jean Watson “Hemşirelik bakımı bütünle bağlantı üzerine temellenir” ve “
Transpersonal Bakım; yaşamın bir’liği ve bağları bilgisine oturmuştur. Bakımınız döngü ile
diğer
insanlara,
topluma,
Dünya’ya,
ve
Evrene
ulaşır
ve
SİZ
TÜMÜNÜ
İYİLEŞTİRİRSİNİZ…” der. Bakımda bireye “kalbini açmanın ve tam olarak o anda orada
bulunmanın” bakımı başlı başına belirlediğini söyler. “Bu modelle bilinç; makine gibi
gördüğümüz bedenin esaretinden kurtulur ve kişi hakkında bilgi alırız.Böylece hastalığın
arkasındaki bireyi buluruz. Tıbbi Tanının arkasındaki anlamaulaşırız.” der. Böylece Reiki
uygularken birey/ varlık ile olan etkileşim ve anlayışı da açıklamış olur ki bu da hemşirelik ile
Reiki’nin nasıl bağdaşmakta olduğunu gösterir. Ondan önce de Fitzpatrick, P. Benner ve M.
Rogers da insan ve hemşireliği bu bağlamda belirten teorilerini yazmışlar, bunlara yine
Reiki’yi açıklayan evrensel bilim kavramları ile ulaşmışlardır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 67
Ben bir Reiki uygulayıcısı olarak, Reiki’yi mesleki bilgi ve deneyimlerimle sentez
ederek uyguluyorum. Bu uygulamalar sonucunda; ağrı da, bitkinlikte, genel durumda
iyileşme, daha iyi baş etme, yaraların, kırıkların, yanık vb. iyileşmesinde hızlanma, Pre-Post opratif dönemde hazırlık ve iyileşmeye pozitif etki, kemoterapi vb. yan etkilerin kontrolünde
pozitif etki, stresin fark edilir şekilde azalması, bireyin kendi yapabileceklerini denemeye
başlaması, öz gücünü hissetmesi, odaklanma ve karar vermesinde artış, hayata ve yaşam
olaylarına farklı bakabilme, farkındalık artışı, kendine bakışta esneklik ve rahatlık, zihinsel
dinginlik ve netlik kazanma, öfkede azalma, tolerans artışı, sevgi, bir’lik, huzur
gibi
bütünleştirici ve olumlu duygularda artış, yalnızlık vb. depresif duygularda azalma, ölümle
başetmede kolaylık gibi gelişmeler ve iyileşmeler olabildiğini görüyorum.
Erdoğan Z. Ve Çınar S. In belirttiğine göre (2011) ülkemizde 3200 Reiki
uygulayıcısı bulunmaktadır. Ancak resmi kayıtların olmadığını düşünürsek bu sonucun çok
kesin olmadığını da söyleyebiliriz.Uygulayıcı hemşire sayısı da bilinmemektedir.Amerika
Birleşik Devletleri’nde NIH’e göre 2009 yılında 300.000 in üzerinde kayıtlı Reiki
uygulayıcısı hemşire vardır ve 2010 yılında 1.2 milyon kişi kayıtlı olarak enerji terapisi
kullanmıştır. Ülkemizde 2014 yılında çıkan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Yönetmeliğinde Reiki ne yazık ki henüz yer almamıştır.
HemşirelikeğitimindeReiki’ye bakacak olursak; “The American Association for
Collages of Nursing” Reiki ve diğer Dokunma Terapilerini, Lisans Eğitim Programında
“olmazsa olmaz”kategorisinde belirtmiştir. Bizde hemşirelik fakülte ve yüksekokullarında
kullanılan Hemşirelik Uygulamaları Çekirdek
Eğitim Programında tamamlayıcı tıp
uygulamaları yer almakta olup, Reiki’den bu kapsamda söz edilebilmektedir. Klinik
uygulamalarda hemşirelik tanılarına baktığımızda; NANDA-Hemşirelik Tanısı (2005 ) olarak
“ Beden zihin, ruh armonisinin bozulmasına bağlı olarak bireyin enerji alanında düzensizlik
olması” nı kullanılmakta, bu Reiki için de geçerli olmaktadır. Ayrıca hemşirelik girişimi
olarak bakım planlarında “ Nursing Intervention Classification Code -2001” şeklinde
kodlanmaktadır. Reiki eğitimi almış olmak ise hemşireler için “American Holistic Care
Nurses Association” tarafından (AHNA ve ANCrCenter) kredilendirilmektedir (2003).
Reiki’nin hemşirelik uygulamalarına girmesiyle hemşireler üzerindeki etkileri de
araştırmalara konu olmuştur. Bu çalışmalarda; Reiki uygulayan hemşirelerde değişen yaşam
biçimi algısı ve bilişsel davranışlar sonucunda iş stresinin azaldığını ve iş doyumunun arttığı,
Reiki’nin uygulayıcı hemşirelerin duyusal becerilerini arttırdığını, sezgilerini güçlendirdiğini
ve değerlendirme becerilerini olumlu yönde etkilediği araştırmalarla gösterilmiştir. Minnesota
Üniversitesi “Center for Sipirituality&Healing” de aynı şekilde hemşirelerin çalışırken daha
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 68
az irrite, daha anlayışlı, daha sakin, barışçıl, koruyucu ve hoşgörülü olduklarını ve
görevlerinde süreklilik gösterdiklerini rapor etmiştir. Bunlar hasta bakımı açısından son
derece değerli bulgulardır.
Sonuç olarak Reiki yaşadığımız evrenin hepimiz için sunduğu iyileştirici bir değerdir ve
hemşireler için mesleki uygulamalarına anlam katacak bir zenginliktir diyebiliriz.
Kaynaklar
1. Alarcao Z., J.R.S. Fonseca. The Effect Of Reiki Therapy On Quality Of Life Of Patients
With Blood Cancer: Results From A Randomized Controlled Trial. Eur. J. Integr. Med.
(2016), http://dx.doi.org/10.1016/j.eujim.2015.12.003
2. Baldwin A. L. , Rand W. L, Schwartz Gary E.. Practicing Reiki Does Not Appear to
Routinely Produce High-Intensity Electromagnetic Fields from the Heart or Hands of
Reiki Practitioners. The Journal Of Alternatıve And Complementary MedıcıneVolume 19,
Number 6, 2013, pp. 518–526
3. BENNET,G. John, Maddesel Hayatsal Kozmik ENERJILER. (M.İsmail) Bil Yay Vakfı
Ruh ve Madde Yayıncılık.İstanbul 1995
4. Bukowski E.L. The use of self-Reiki for stress reduction and relaxation. J Integr Med.
2015; 13(5):336–340.
5. Cuneo L C, Cooper CR et al. The effect of Reiki on Work-Related Stress of the Regested
Nurse. J of
Holistic Nurse 29:33 2011
6. Çev:Öğünç S. Mlodinow L. Stephen Hawking. Büyük Tasarım. The Grand Design. Doğan
Yayıncılık . İstanbul 2012. 161s
7. Demir M. Can G. Kelam A. Aydıner A. Effects of Distant Reiki On Pain, Anxiety and
Fatigue in Oncology Patients in Turkey: A Pilot Study.Asien Pac J Cancer Prev. 2015
;16(12):4859-62.
8. Ed: Lewith T G., Jonas B W., Walach H. Clinical Research In Complementary Therapies.
Principles, Problems&Solution. Churchill Livingstone. Second Ed. 2011. 414
9. Erdoğan Z. Çınar S. The Effect of Reiki on Depression in elderly people Living in
Nursing Home. İndian Journal of Traditional Knowledge. Vol(15)1. January 2016. pp:3540
10. - Erdoğan Z. Çınar S. Reiki: Eski bir iyileştirme Sanatı- Modern Hemşirelik Uygulaması.
Kafkas J Med Sci 2011; 1(2):86–92
11. Hahn J. Buchanan T. Development of a Hospital Reiki Training Program. Dimens.Crir.
Care Nurs. Jan-Feb. 2014 pp:15-20
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 69
12. -Hart J. Healing Touch Therapeutic Touch and Reiki. Enery Medicine Advances in the
medical Community, A&CT December 2012
13. Kasım M.Kasım. M. GİZLİ BEDEN Süzüg Yürek . Yükünç YayınlarıNobel Tıp Kitapevi
2012 İstanbul. Ss:277
14. Kundu A. Et all. Reiki training for caregivers of hospitalized pediatric patients: A pilot
program. Complementary Therapies in Clinical Practice 19 (2013) 50e54
15. Simpson G. Consider all the evidence on alternative therapies. World View. Nature. 15
October 2015. Vol 526. p: 295
16. Midilli S.T. Eser I. Effects of Reiki on Post-cesarean Delivery Pain, Anxiety, and
Hemodynamic Parameters: A Randomized, Controlled Clinical Trial Pain Management
Nursing, Vol 16, No 3 (June), 2015: pp 388-399
17. Miles&True (2003), Moore (2005), Taylor (2006), Zahourek (2006), Long et al ( 2004)
Vitale (2007), Coates (2001), Whelan&Wishnia (2003) Clarc C. An Integral Nursing
Education Experience. Holistic Nursing Practice. Jan-February 2013
18. Natale W. G. Reconnecting Nursing Through Reiki. Creative Nursing. 16(4) 2010
19. Orsak G. et al. The Effects of Reiki Therapy andCompanionship on Quality of Life,
Mood, and Symptom Distress During Chemotherapy. Journal of Evidence-Based
Complementary & Alternative Medicine 2015, Vol. 20(1) 20-27
20. Susan T. Susan M. C. Effect of Reiki Therapy on Pain and Anxiety in Adults: An InDepth Literature Review of Randomized Trials with Effect Size Calculations. Pain
Management Nursing, Vol 15, No 4 (December), 2014: pp 897-908
21. VANDERVAART et al. A Systematic Review of the Therapeutic Effects of Reiki. The
Journal Of Alternatıve And Complementary MedıcıneVolume 15, Number 11, 2009, Pp.
1157–1169
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 70
TERAPÖTİK DOKUNMA VE BAKIMA YANSIMASI
Yrd. Doç. Dr. Fatma ARIKAN
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Cildimiz en eski, en geniş ve ilk gelişen duyu organımızdır. Fetüs, dokunma ile ilgili ilk
uyarılarını amniyotik sıvıdan ve annenin abdomen duvarından alır. Yenidoğan sarılma ve
emzirme gibi temasla dokunsal uyarıları alır. Bebeklerde büyüme ve gelişmenin
desteklenmesinin yanında ağrı, korku gibi sıkıntılı durumların çözümünde çoğu kez dokunma
kullanılır. Hayatın ilk yılarında dokunmanın bebeklerde büyüme ve gelişmeyi olumlu
etkilediği bilinmektedir. Bebek masajının premetüre bebeklerde kilo alımında etkili olduğu
farklı çalışmalarda gösterilmiştir. Dokunma insanın doğasında var olan temel insan
ihtiyacıdır.
Hasta ve hemşire arasındaki insanı dokunuş bazen iyileşmenin en merkezi yönü
olarak kabul edilir. Dokunma hemşirelik bakımının temel fonksiyonlarındandır. Hemşireler
hastalarla karşılaştıklarında çoğunlukla dokunmayı kullanırlar. Anacak bu dokunma genellikle
kasıtlı yapılmış rahatlamayı sağlayıcı bir dokunma değildir. Modern tıbbın yüksek tempolu,
karmaşık ve hastane merkezli sağlık hizmeti sunumu hemşirelerin hastaya kasıtlı konfor
sağlayıcı dokunmasında engeldir.
Hemşirenin hastaya kasıtlı konfor sağlama amaçlı dokunmasını olumsuz yada olumlu yönde
etkileyen faktörler;
Zaman kısıtlılığı
İş gücü yetersizliği (personel azlığı)
Hastanın ihtiyaçlarının yarattığı duygusal yorgunluk
Çalışma ortamında dokunmaya verilen değer
Hemşirenin stresi, iş ve akran etkileri
Hasta ve hemşire için dokunanın ortak anlamı, güven ilişkisinin kapsamı
Dokunma için sosyal olarak tanımlanan anlam
Hasta ve hemşirenin geçmiş deneyimleri
Hemşirelik eğitiminde bu yönde yapılan eğitim/hazırlık
Hasta geri bildirimi
Hastaya dokunmak hastada fiziksel, duygusal ve ruhsal rahatlamayı sağlar, güven, huzur,
sakinlik, iyilik halinde ve benlik saygısında artmaya neden olur. Günümüz sağlık bakımının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 71
sunulduğu ortamlarda, iş stresi yüksek, işten aldığı doyumun düşük olduğu ve yoğun
tükenmişlik yaşan hemşirelerin sayısını artırmıştır. Bu nedenle hastaya kasıtlı konforu
artırmak amaçlı dokunmak hemşirelerin memnuniyetlerini artırmak içinde gereklidir.
Hemşirelerin hasta dokunma tipleri farklı şekillerde sınıflandırılmıştır;
•
İşle ilgili/merkezli dokunma
•
Bakımla ilgili dokunma
Hemşirelerin hastalara iş merkezli, order dayalı hastaya dokunmasının, bakımla
ilgili, ekpresif ve sevecen dokunmadan daha fazla olduğu bilinmektedir. Hastaya
dokunulmaması, hastada izolasyon ve güvensizlik oluşmasına neden olur. Hastaya
dokunmada iş odaklı dokunma ya da bakımı sağlamak için dokunmanın ayrımında
olunmalıdır. Çünkü hastalar için dokunmanın yanında dokunma kalitesi de önemlidir. Hastaya
dokunmanın, fiziksel, duygusal, sosyal ve manevi önemini dikkate alınarak dokunma bütünsel
bir şekilde ele alınmalıdır.
Sonuç olarak kasıtlı konfor dokunuşu bakımda kaliteyi artırır, hasta ve hemşire için
karşılıklı yarar sağlar. Bütüncül bir hemşirelik yaklaşımı olarak kasıtlı konfor sağlayıcı
dokunmanın yapılması ve hemşirelik uygulamalarında entegrasyonu önemlidir.
Kaynaklar
•
Field, T. (2010). Touch for socioemotional and physical well-being: A review. Developmental
Review, 30(4), 367-383.
•
Moszkowski, R. J., Stack, D. M., Girouard, N., Field, T. M., Hernandez-Reif, M., & Diego,
M. (2009). Touching behaviors of infants of depressed mothers during normal and perturbed
interactions. Infant Behavior and Development, 32(2), 183-194.
•
Field, T., & Diego, M. (2008). Maternal depression effects on infant frontal EEG
asymmetry. International Journal of Neuroscience, 118(8), 1081-1108.
•
Gleeson, M., & Timmins, F. (2005). A review of the use and clinical effectiveness of touch as
a nursing intervention. Clinical Effectiveness in Nursing, 9(1), 69-77.
•
Connor, A., & Howett, M. (2009). A conceptual model of intentional comfort touch. Journal
of Holistic Nursing, 27(2), 127-135.
•
Chang, S. O. (2001). The conceptual structure of physical touch in caring. Journal of
Advanced Nursing, 33(6), 820-827.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 72
•
Leonard, K. E., & Kalman, M. (2015). The meaning of touch to patients undergoing
chemotherapy. Oncology Nursing Forum, 42(5): 517-526.
•
Smith, G. J. (2014). The ‘Soft Skills’ of Cancer Nursing: How to Keep the Focus on the
Patient. Oncology Times, 36(5), 5-6.
•
Koo, M., & Lin, S. C. (2016). The image of nursing: A glimpse of the Internet. Japan Journal
of Nursing Science,13, 496–501
•
Collinge, W., Kahn, J., Walton, T., Kozak, L., Bauer-Wu, S., Fletcher, K., ... & Soltysik, R.
(2013). Touch, Caring, and Cancer: randomized controlled trial of a multimedia caregiver
education program. Supportive Care in Cancer, 21(5), 1405-1414.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 73
AKUPUNKTUR UYGULAMALARI
Dr. Asuman Kaplan ALGIN
Akupunkturist Özel Sağlık Hizmetleri, ANTALYA
Akupunktur, Geleneksel ve TamamlayıcıTıbbı’n önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Binlerce yıldır Çin halkı, ilaç içermeyen, kolay uygulanabilen, geniş kullanım alanı olan ve
yüksek tedavi edici etkinliği bulunan bu tedavi metodunun değerini bilmiştir. Dünyada, Çin
ve diğer ülkeler arasındaki bilimsel ve kültürel alışverişin sonucu olarak uzun zamandır
bilinmektedir
ama
en
büyük
ilgi
ancak
son
kırk
yıldır
gözlenmektedir.
Akupunktur tedavi metotları, 17. yy.da Avrupa’ya ulaşmış ama ancak 20. yy.da Çin’e giden
bilim adamları sayesinde popülarite kazanmıştır. Özellikle Fransa, Vietnam ile olan
ilişkisinden dolayı bu konuda uzun yıllar en önde olmuş ve sayısız Çinli bilim adamına kucak
açmıştır. Akupunktur hakkında yazılan ilk batı kaynaklı eser, 1934 yılında, uzun yıllar Çin’de
yaşamış olan Fransız diplomat George Souliz de Morant tarafından Fransızca olarak kaleme
alınmıştır. Morant’ın kitapları ve diğer Fransızca yazılmış kitaplar sayesinde diğer Avrupa
ülkeleri de akupunkturu tanımaya başlamıştır. 1966′da Asya ve Avrupa’da uzun yıllar
akupunktur ve geleneksel Çin Tıbbı ile ilgili çalışmaları olan Prof. JackWorsley İngiltere’de
Leamington Akupunktur Okulu’nu kurmuştur. Günümüze kadar bu okulların sayısı hızla
artmıştır.
Günümüzde birçok Avrupa ülkesinde akupunktur, legal bir şekilde son derece yaygın
olarak kullanılmakta, akupunktur eğitimi verilmekte ve akupunktur tedavi masrafları sigorta
şirketleri tarafından karşılanmaktadır.1800′lerde Amerika’ya Asya’dan göçen topluluklar,
kendi içlerinde akupunktur tedavisi uygulamaktaydılar. Ama Amerikalıların bu tedavi
metodunu
kendilerinin
kullanması
için
bir
100-150
sene
geçmesi
gerekmiştir.
1970′li yılların başında İngiltere’de Leamington Akupunktur Okulu’nda, Çin’de Pekin,
Şanghay, Nanjing’deki kolejlerde veya daha sonraları Japonya, Kore ve Vietnam’daki
okullarda eğitim alan Amerikalı öğrenciler, öğrendikleri ve halkın çok yabancı olmadığı
akupunktur
tedavisini
ülkelerinde
uygulamaya
başlamışlardır.
1972 yılında Çin’i resmi ziyareti sırasında, ABD Başkanı Richard Nixon ve yanındaki
kalabalık heyetin, akupunktur anestezisi ile yapılan bir cerrahi operasyonu izlemeleri ise bir
çığır açmış ve akupunktur Amerika’da çok hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. 1976′da ilk
Akupunktur Okulu açılmış, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) akupunkturu bilimsel bir tedavi
metodu olarak onaylamış ve üniversitelerde akupunktur kürsüleri açılmış ve planlı bir eğitim
ve öğretim programı çerçevesinde Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı, Batı Tıbbının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 74
yanında yerini almıştır. 1981′de Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı Kolejleri Yetki
Komisyonu kurulmuş ve 1987′de Birleşik Devletler Eğitim Departmanı tarafından
yetkilendirilmiştir. Bu komisyon kolejlerdeki eğitimi denetlemektedir.En az 3 yıl ve 1725 saat
süren eğitimin ardından öğrenciler, Ulusal Akupunktur ve Geleneksel Çin Tıbbı Sertifika
Komisyonu‘nun yılda iki kez düzenlediği sınavı başarı ile geçmek zorundadırlar. Bazı
eyaletler ise sınavlarını kendileri yapmaktadır.Günümüzde 50 kadar ABD eyaleti, Kanada ve
Meksika’da akupunktur, legal bir şekilde son derece yaygın olarak kullanılmakta, 60’dan
fazla kolejde akupunktur eğitimi verilmekte, her yıl 1000′den fazla kişi eğitimini
tamamlamakta ve akupunktur tedavi masrafları sigorta şirketleri tarafından karşılanmaktadır.
Türkiye’de
Sağlık
Bakanlığı
tarafından
hazırlanan
“Akupunktur
Tedavi
Yönetmeliği” 29 Mayıs 1991 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiş, 2002, 2005 ve 2012
yıllarında tekrar düzenlenmiştir. Akupunktur Tedavi Yönetmeliği’ne göre akupunkturun,
Akupunktur Yüksek Kurulu tarafından yetkisi olan tıp doktorları tarafından uygulanması
zorunludur. 27 Ekim 2014 tarihinde çıkan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Yönetmeliği kapsamında akupunktur tekrar ele alınmış ve toplam 15 yöntem ile birlikte tekrar
düzenlenmiştir.
Sağlık Bakanlığı, ülkemizde akupunktur eğitimi verecek olan Üniversiteler için bir
eğitim müfredatı hazırlamıştır. Böylece ülkemizde de doktorlar kendi evlerinde ve kendi
dillerinde eğitim alma şansına sahip olmuşlardır. Önce bünyelerinde akupunktur poliklinikleri
açarak işe başlayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi, ardından Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ümraniye Araştırma Hastanesi,
Erzurum Atatürk Üniversitesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Medipol Üniversitesi
bünyelerinde akupunktur kursları düzenlenmeye başlamışlardır. Kursu tamamlayan doktorlar
bitirme sınavına girmekte ve Sağlık Bakanlığı Akupunktur Uygulama Yetki Belgesine sahip
olmaktadırlar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün akupunktur ile tedavi edilebilen hastalıklarla ilgili bir listesi
bulunmaktadır.
Solunum Yolu Hastalıkları: Astım, bronşit, sinüzit, larenjit, farenjit, soğuk algınlığı
Sindirim Sistemi Hastalıkları: Diş ağrısı, aft, dişeti iltihabı, yemek borusu ülseri, gastrit,
ülser, kabızlık, ishal, kolit
Üro-genital Sistem Hastalıkları: Gece altını ıslatma, sistit, adet düzensizliği, ağrılı adet,
kısırlık
Endokrin Hastalıklar: Guatr, şeker hastalığı
Cilt Hastalıkları: Akne, sedef, egzema
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 75
Nörolojik Hastalıklar: Migren ve diğer baş ağrıları, yüz felci, kas hastalıkları
Psikiyatrik Hastalıklar: Stres, depresyon, uyku bozuklukları, kekemelik, tikler
Kalp-Damar Hastalıkları: Ritm bozukluğu, hipertansiyon, hipotansiyon
Romatizmal Hastalıklar: Behçet, kireçlenme ve boyun, bel, diz, omuz ağrıları
Diğer: Kronik yorgunluk, el ve ayak yanmaları, aşırı terleme, sellülit, şişmanlık, alkol ve
tütün bağımlılığı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 76
KAYROPRAKSİ UYGULAMALARI
Dr. Ayşen TÜRK
Antalya Kamu Hastaneler Birliği Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Spor Hekimliği Sporcu Sağlık Merkezi, ANTALYA
Kanıta dayalı tıp, tüm sağlık çalışanları için tanı ve tedavi süreçlerini belirleyici temel
unsurdur. Gelişen teknoloji ve hızla artan bilgi birikimi kaçınılmaz bir sonuç olarak her bir
sistem ve organ üzerinde özel uzmanlaşma gereksinimi doğurmuştur. Farklı organ ve
sistemlerin (solunum, kalp-dolaşım, sindirim sistemi…) birbirinden bağımsız hareket
etmediği, hücre ve doku düzeyinde dahi etkileşim halinde olduğu bilgisine rağmen, bakış
açımız kimi zaman bütünselliğini kaybederek uzmanlaştığımız alanlar doğrultusunda
sınırlanabilmektedir.
Manuel tıp: farklı doku ve organlardaki yapısal ve fonksiyonel bozuklukların hem
tanı, hem de tedavi süreçlerini içeren, insan sağlığını bütünsel olarak ele alan, tecrübe
kazanmış
eller
anlamda manual
yoluyla
terapi
yapılan
tıbbi
uygulamaları
uygulamalar
da (Kayropraksi,
olarak
tanımlanmaktadır.
Osteopati,
Konnektif
Bu
Doku
Manipülasyonu, Osteopatik Manuel Tıp) sağlığın geliştirilmesi hedefinde ve tedavi
uygulamalarında kas iskelet sistemi ve omurgalar başta olmak üzere vejetatif sinir sistemi
üzerinden etki sağlamayı hedefler.
İnsanlık tarihine ait ilk yazılı kaynaklara dayanan tarihsel bir kökeni ve
geleneği olmakla birlikte, manuel tedavi uygulamaları 1950’li yılların sonundan itibaren çok
sayıda tıbbi tartışmanın ana konusu haline gelmiştir. Örneğin 20. yüzyılın ortalarına kadar
genel sağlık hizmetlerinden bağımsız ve çoğunlukla Kuzey Amerika bölgesinde lokalize olan
kayropraktik uygulamalar, çeyrek yüzyıl gibi kısa bir zamanda eğitim standartlarının
gelişmesi, bilimsel verilerle elde edilen sonuçların yayınlanması, yasal tanınma ve
yönetmeliklerle desteklenmesi süreçlerinde belirgin ivme sağlamıştır. 2005 yılında Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) kayropraktik hizmetlerin düzenlenmesi için asgari eğitim standartlarına
dair rehber klavuzlar oluşturmuş, kısa bir süre içinde dünya çapında öğretilen ve uygulanan
bir sağlık hizmeti olarak kabul görmüştür. Günümüzde 40’dan fazla ülkede kayropraksi ve
osteopati uygulamaları yasalarla tanınmakta ve düzenlenmektedir. Amerika’daki tıp
öğrencileri arasından ‘Osteopati’ eğitimi alarak mezun olmak isteyenlerin sayısındaki belirgin
artışın da çok yakın bir gelecekte modern tıp uygulamalarında köklü değişimlere yol
açabileceği düşünülmektedir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 77
Kayropraksi uygulamalarında vertebralardaki dizilim bozuklukları, spinal hareket
kısıtlılığı, artan doku gerilimi incelenmekte, spinal sinirlerde meydana gelen basının ve
fonksiyonel kayıpların azaltılması hedeflenmektedir. İnsan vücudunda bulunan 24
Omurgadan her biri üst ve alt omurgalar yanında çevre kas, kemik ve ligaman yapılarıyla
ilişkidedir. Omurgalar; spinal kordu ve spinal sinirleri koruyarak, afferent ve efferent bilgi
akışına aracılık eder.Kayropraksinin odak noktalarından biri olan subluksasyon ardından
omurgalar arası iletişim kaybı, ağırlık aktarımında sapma, nöral kanal ve intervertebral
foramen çevresindeki dokuda morfolojik değişikliklerin geliştiği düşünülmektedir. Dizilim
bozuklukları ve sinir basının lokal bulgular yaratmak yanında, fonksiyonel düzensizliklere de
yol açarak ilgili distal yapılarda yansıma yaptığı kabul görmektedir. Ayrıca subluksasyonların
bilgi ve enerji akışında kesintiler yaratarak fonksiyonların koordinasyonu, stresle mücadele ve
bedenin kendi iyileşme kapasitesini olumsuz etkileyebilmektedir.
Manuel tanı için anatomik, fizyolojik olarak omurga segmenti, nörolojik segment
dağılımları ve dokuların vejetatif inervasyonu hakkında yoğun bir bilgi birikimi gerekir.
Nitekim segmental fonksiyon bütünlüğü, kas ve fasya zinciri, nörolojik bağlantılar
incelenerek manuel tanı konmaktadır. Üst servikal omurga ile manuel tıp açısından ilişkili
olduğu düşünülen başağrısı, tinnitus, denge bozuklukları, yüz ağrıları, göz kasları
işlevlerindeki bozukluklar arasındaki ilişkiyi anlayabilmek, ayrıca bu hastalıkların tedavisine
omurga
üzerinden
katkı
sağlamak
bu
bilgi
birikimiyle
mümkündür.
Aşağıdaki
kontraendikasyonlar açısından da detaylı ve hassas fizik inceleme ön koşuldur.
•
Akut Artrit
•
Romatoid Artrit
•
Akut Ankilozan Spondilit
•
Hipermobilite/İnstabilite (Ehlers-Danlos sendromu gibi jeneralize hipermobilite
vakaları)
•
Kırıklar, Ligaman Rüptürleri
•
Calve-Pertes Hastalığı
•
Primer veya Sekonder Malignansiler
•
Osteomalazi, Paget Hastalığı
•
İleri Osteoporoz
•
Tüberküloz, Osteomyelit
•
Enfeksiyon Hastalıkları
•
İleri Nörolojik Tutulum Gösteren Disk Prollapsı (Kauda Equina Sendromu)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 78
•
Lomber Omurgalarda 2’den Fazla Ardışık Sinir Kökü Tutulumu
•
Servikal veya Torasik Omurga Kaynaklı Alt Ekstremite Nörolojik Tutulum Bulguları
•
Tüm Yönlere Ağrılı Hareket
•
Eklemin Lastiksi Son Nokta (Rubbery End-Feel) Hissi
•
Genel Sağlığın Deplase Hali
•
Hasta İntöleransı, Relakse Olamaması
•
Tanımlanmamış Ağrı
•
Koruyucu Kas Spazmı Varlığı
•
Uygun Pozisyonlamanın Sağlanamaması
Manuel tanı işlemlerini takiben, uygulanacak tedavi protokolü aşağıdaki hedefler
doğrultusunda belirlenmektedir.
•
Kas iskelet sistemi ağrılarını azaltmak
•
Belirli eklemlerdeki hareketliliği arttırmak
•
Arteriel ve venöz dolaşımı arttırmak
•
Lenfatik akışı arttırmak
•
Mental, ruhsal etkiler
•
Sinir sistemini kapsayan etkiler
o Otonom bilgi akışı
o Sinir tuzaklanması
o Spinal kord fasilitasyonu
o Refleksler
-Visserosomatik
-Somatovisseral
-Somatosomatik
-Chapman noktaları
-Tetik noktalar
Manual terapistlere en sık başvuru nedenleri arasında bel, baş ve boyun bölgesi gibi
ağrılı kas iskelet sistemi hastalıklarını göstermektedir. Manuel terapi uygulamaları; kasiskelet sistemi ve vejetatif sinir sistemi üzerinden etki göstererek, bedensel işlevlerin
koordinasyonu ve sinirsel fonksiyonlardaki değişimine bağlı gelişen hastalıkların tanı ve
tedavisini hedefler. Kas-iskelet sistemi bedenin sağlığına dair bilgi almak, tanı koymak ve
ayrıca tedavi etmek amacıyla ele alınmaktadır. Manuel tıp yaklaşımı; sadece hareket
organlarında (lökomotor sistem) etkili olması beklenen uygulamalardan ibaret olmayıp,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 79
sağlığı ve bedeni bir bütün olarak ele alan çok daha kapsamlı bir felsefeye sahiptir. Bu
nedenle kliniklere solunum ve sindirim sistemi sorunları, adet düzensizlikleri gibi çok farklı
başvuru nedenleri de bulunmaktadır.
Manuel tıp uygulamalarını derinden etkileyen Maithland, Cyriax, Mckenzie,
Kaltenborn, Eklektik veya Osteopatik yaklaşımlarda değerlendirme kriterleri ve hedef
yaklaşımları açısından birtakım farklılıklar gözlenmekle birlikte, temel felsefelerinde
biyomekanik ve artrolojik yapılara olan ortak yaklaşımları dikkat çekicidir. Manuel tedavi
hareket sistemindeki geri dönüşümlü disfonksiyonlarda endikedir. Geri dönüşümlü olarak
tanımlanamayacak yapısal bozuklukların varlığında ise manuel tedavi yöntemlerinin etkinliği
azalmaktadır. Ayrıca mevcut patolojilerin fonksiyonel açıdan reaktive olma riski
taşıyabileceği göz ardı edilmemelidir. Tedavi yöntemleri eklemlere uygulanan (manipülasyon
ve mobilizasyon gibi) manuel tedavi yöntemleri yanında ev egzersiz programları, gerekli
ortopedik malzemelerin seçimi, ergonomi ilkeleri gibi hasta eğitimleri ile yaşam tarzının
düzenlenmesi gibi uygulamaları da kapsar.
Osteopatik düşünce sistemi hastalıkların sonuçlarına geçici çözümler sağlamak
yerine, nedenleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Dowling ve Martinkc tarafından bu felsefe
aşağıda özetlenmiştir:
*Beden (birey) bir bütündür. Bedenimiz birbirinden bağımsız işlev gören kalp, akciğer, kasiskelet sistemi gibi organ ve sistemlerden değil, uyum içinde ve birlikte çalışan, bir bütünün
ayrılmaz parçalarından oluşmaktadır. Baştan ayağa tüm yapıları saran ve destek görevi gören
fasya aracılığıyla iletişim söz konusudur. Bedenin bütünlüğü ayrıca zihin, ruh ve bedeni de
kapsamaktadır.
*Yapı ve fonksiyonlar birbiriyle ilişkilidir. Yapısal hasarlar fonksiyon kaybı ile
sonuçlanmaktadır. Tam tersine anormal fonksiyonlar da yapısal bozukluklara zemin
hazırlamaktadır.
*Beden kendi oto-kontrol mekanizmalarına sahiptir. Nöronal refleks mekanizmalar, hormonal
ve vasküler yollar (bilincimiz ve kontrolümüz dışında) kendi fonksiyonlarını kontrol eden
mekanizmalara sahiptir.
*İnsan vücudu kendini koruyan ve tamir eden doğal kapasiteye sahiptir. Deri, mukoz
membranlar, mide asiditesi yanında, beden ısısının düzenlenmesi, granülasyon dokusu
oluşumu, karaciğer, barsak ve böbrek gibi organlardaki hasar sonrası fonksiyonu dengeleyici
kapasite artışı, sempatik ve parasempatik yanıt gibi çok sayıda hücresel ve hümoral savunma
sistemimiz bulunmaktadır. İç ve dış çevresel değişiklikler bedenin uyum ve savunma
kapasitesini aştığı zaman hastalıklar meydana gelir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 80
*Vücut sıvılarındaki hareketlilik sağlığın devamı için kritiktir. Otonom sinir sisteminin kan
akışını düzenlediği bilgisine dayanarak, otonomik yanıttaki düzensizliklerin dolaşım sistemini
etkileyerek enflamasyon, atrofi, iskemi, irritasyon ve travma gibi patolojilere eğilim yarattığı
söylenebilir. Sinir sisteminin iskelet ve visseral organları bağlayan ve entegre eden özelliği de
unutulmamalıdır.
Somatik disfonksiyon; Kemik, kas, eklem ve ilişkili somatik sistemler yanında
vasküler, lenfatik ve nöral yapılardaki etkilenmiş veya bozulmuş fonksiyon olarak
tanımlanmaktadır. Osteopatik manipülasyonla tedavi edilebilen somatik disfonksiyonlar ile
somatik lezyonlar birbirleri yerine kullanılmamalıdır. Dejeneratif / enflamatuar süreçler,
sprain veya kırık gibi somatik lezyonlar her zaman somatik disfonksiyon yaratmamaktadır.
Somatik disfonksiyona bağlı eklemin normal fonksiyonlarında bozulma için tanı kriterleri:
TART olarak belirlenmiştir. T (texture) cilt, fasya veya kaslardaki doku değişikliklerini, A
(asymmetry) deviasyon, atrofi, hipertrofi gibi asimetrileri, R (restriction) bir veya iki
eksendeki eklem hareket açıklığının azalması, hareket kısıtlılığını, S/T ise (sensitivity/
tenderness) dokuların palpasyonuyla meydana gelen hassasiyet ve gerginliği ifade etmektedir.
En eski tıbbi sanatlardan biri olan manuel tıp; diğer uzmanlık alanlarının teorik bilgi ve
prensiplerini de harmanlayarak, zaman içinde kendine özgü muayene metodları ve tedavi
stratejileri geliştirmiştir. Bütüncül yaklaşımın organ, doku ve hücresel boyutlardaki yapı ve
fonksiyonların devamlılığını sağlama hedefi modern tıp bilgilerimizde de kabul gören somatik
disfonksiyon kavramı, visserosomatik reflex ve segmental bağlantılarla birleştirildiğinde daha
anlaşılabilir hale gelmektedir. Manuel tedavinin etki mekanizmalarına yönelik çok sayıda
hipotez bulunmaktadır. Biyomekanik, nöromekanik yanıtlar, kassal refleksler, nukleus
pulposus hareketi, kapı kontrol teorisi, paraspinal kaslardaki hipertonisitenin azalması,
nörofizyolojik prensipler bu hipotezlerden bazılarıdır. Manuel tedavi biyomekanik ve
artrolojik
kazanımlar
yanında,
bütüncül
yaklaşımla
genel
sağlığı
iyileştirmeyi
hedeflemektedir. Bu nedenle pediatri, geriatri, genel cerrahi, obstetrik, dahiliye gibi cerrahi ve
dahili branşların da ortak hedefi olan sağlığın devamı, hastalıkların önlenmesi ve tedavisi
amaçlarında destekleyici ve uyum içinde rol alabileceği düşünülmektedir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 81
KİŞİLİK TİPLERİNE GÖRE STRESLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ
Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD
Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, ERZURUM
Tanım: Kişilik bir insanı başkalarından ayıran bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerin bütünü
olarak değerlendirilmiştir. Bir başka deyişle, kişilik kavramından, bir insanı nesnel ve öznel
yanlarıyla diğerlerinden farklı kılan duygu, düşünce, tutum ve davranış özelliklerinin tümü
anlaşılır (1). Kişiliğin bu zamana kadar birçok tanımı yapılmış olup bunlardan birisi de
Enegrama göre yapılan kişilik tanımı ve tasnifidir. Enegram Yunancada "dokuz yönlü figür"
anlamına gelir (2).
Enegrama Göre Kişilik Tipleri:
1 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
İçlerindeki “yanlış yapmamalıyım” sesi onları endişe ve sıkıntıya sokabilir. İşlerin göz
göre göre yanlış yapılıyor olması,
•
Haksızlık ve sorumsuzluk,
•
Verilen sözlerin tutulmaması 1’leri strese sokan durumlardır.
Güçlü Yanları:
•
Mükemmeliyetçi ve titizdirler.
•
İdealisttirler ve geride iz bırakırlar.
•
Ahlaklı, erdemli ve geliştiricidirler.
Zayıf Tanları:
•
Hata bulma uzmanıdırlar.
•
Tahammül sınırlarını zorlayan standartları vardır.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Son derece olgun ve dengeli olurlar.
•
Tüm kişilik tipleri içinde dünyaya en tarafsız bakabilen insanlardır. (2)
2 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
İhtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu insanların çokluğu.
•
Çok çalıştığı halde insanların bunun farkında olmaması ve yeterince takdir
edilememeleri.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 82
Güçlü Yanları:
•
Sevgi dolu ve yardımseverdirler.
•
İletişimde dahidirler.
Zayıf Tanları:
•
Dikkat! Gözleri kararınca aniden patlarlar.
•
Yapılan kötülükleri kolay kolay unutmazlar.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
İnsanları karşılıksız bir şekilde severler ve karşılıksız bir şekilde yardım ederler.
•
Tüm kişilik tipleri içinde en fedakar olanlar, kendini geliştirmiş 2’lerdir. (3-4)
3 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Çok çalışmak ve duygularına önem vermemek.
•
Başarılı olmalarını engelleyecek her şey.
•
Verimsizlik, işlerin ilerlememesi ve kararsızlık.
Güçlü Yanları:
•
Etkileyici, hareketli ve başarılıdırlar.
•
İş bitiricidirler.
•
Pozitif ve uyumlu bir takım oyuncusudurlar.
Zayıf Tanları:
•
İhmalkâr ilgisiz ve hatta duygusuzdurlar.
•
İmaj düşkünüdürler.
•
Aceleci ve abartılıdırlar.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Samimi, güvenilir ve alçak gönüllü olurlar.
•
Hedeflerine daha emin yürürler. (5)
4 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Sıradan herkesin yaptığı işleri yapmak.
•
Başkaları tarafından dikkate alınmayan, önemsiz birisi olmak.
Güçlü Yanları:
•
İlham dolu, estetik ve sanatçı bir yapıları vardır.
•
Sıra dışı, farklı ve özgündürler.
Zayıf Tanları:
•
Abartılı hayaller kurarak aşırı beklentiye girerler. Buda onları yalnızlığa iter.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 83
•
Sosyal sorumlulukları zayıftır. Tutkulu ve romantiktirler.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Toplum standartlarına uymaya başlar.
•
Öz güven ve cesaretleri artar. (6)
5 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Çalıştığı konu ile ilgili yetersizlik ve acizlik hissetmek.
•
Kişisel sınırlarını koruyamamak ve özel hayatına istemediği insanların girmesi.
Güçlü Yanları:
•
Çok soğukkanlıdırlar.
•
Ciddi ve karizmatiktirler.
Zayıf Tanları:
•
Fazla samimiyete gerek yok diye düşünürler.
•
Endişe ve korkuyu yoğun olarak yaşarlar.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Öz güvenleri yüksektir.
•
Donanımları çok iyi olduğundan, fikirleriyle insanlara faydalı olurlar.
•
Esprili, entelektüel kişilerdir. (7)
6 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Belirsizlikler, ne yapacağını bilmemek ve emniyetsizlik hali.
•
İnsanlara kolay kolay güvenemediği halde onların güvenini kazanmaya çalışmak.
•
Baskı ve kontrol altına alınmak.
Güçlü Yanları:
•
Güven arayışı için sorgulayan kişilerdir.
•
Sadakatle sisteme bağlıdırlar.
•
Ayrıntıları gözden kaçırmazlar ve kolay kolay unutmazlar.
Zayıf Tanları:
•
Şüpheci ve endişelidirler.
•
Korku merkezlidirler ve risk almayı sevmezler.
•
Her şeyin planlı olması gerginlik oluşturur.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Hata yapma oranları en aza iner.
•
Başkalarına bağımlı olmazlar.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 84
7 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Katı kurallar.
•
Birilerinin onu yapmak istemediği işe zorlaması.
Güçlü Yanları:
•
Vizyoner, yenilikçi ve kaşiftirler.
•
Proje üretim fabrikası gibidirler.
Zayıf Tanları:
•
Bir işin sonunu kolay kolay getiremezler.
•
İşin sonunu düşünmeyen başına buyruk kişilerdir.
•
Sık sık iletişim kazaları yaşarlar.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Kişilik grupları arasında en yetenekli grup 7’lerdir.
•
Son derece iyimser ve esnektirler. (8)
8 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Çevresinde gördüğü haksızlıkları düzeltememek.
•
Özgürlüğünü sınırlayan kurallar.
•
Başkalarına muhtaç olmak.
Güçlü Yanları:
•
Güçlü, kararlı ve gözü karadırlar.
•
Büyük düşünür, büyük işlere talip olur ve öyle yaşamak isterler.
•
Esprili ve sevecendirler.
Zayıf Tanları:
•
Zorlayıcı kaba ve bencildirler.
•
Geri bildirime tahammülleri yoktur.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Çok güçlü ve kararlı olduklarından, büyük işlere talip olur ve üstesinden gelirler.
•
Bütün kişilik tipleri içinde en azimli olan 8’lerdir.
9 NUMARALI KİŞİLİK TİPİ:
Strese Sokan Şeyler:
•
Baskıya maruz kalmak ve başkaları tarafından kontrol edilmek.
•
Hızlı karar almak zorunda kalmak.
•
Birine “hayır” deyip o kişinin kızgınlığı ile yüzleşmek.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 85
Güçlü Yanları:
•
İyimser, huzur veren ve yardımsever kişilerdir.
•
Soğukkanlı, sakin ve uyumludurlar.
Zayıf Tanları:
•
İhmalkardırlar.
•
Aceleciliğe gelemezler.
Kendini Geliştirdiklerinde:
•
Kendilerine saygı duyarlar.
•
Çok sakin olmakla birlikte çok canlı ve enerjiktirler.
Kaynaklar
1. ONUR B. “Gelişim Psikolojisi”, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, sf;1-20;1997.
2. Taştan K. “Kişilik tiplerine göre stresle mücadele yöntemleri”, Ayham Ofset, Erzurum,
sf; 10-50;2012.
3. "www. Awarenesstoaction.com" Erişim Tarihi: 11.09.2014.
4. "The Essential
Enneagram" (Daniels, David-Virginia Price) San Francisco:
HarperSanFrancisco 2000.
5. "An Introduction to the Enneagram" (Wagner, Jerome) Personality Stylesand Where
You Fit In. Fine Communications 2005
6. "The Nine Ways of Working" (Goldberg, Michael J.) New York: MarloweDCo. 1994.
7. "The Everyday Enneagram." (Sheppard, Lynette) Nine PointsPress 2000.
8. "Spiritual Truth Using The Enneagram." (Fennis, Alan) Metaire, LA: Way Publishing
1995.
9. "An Enneagram Profile" (Zuercher, Suzanne) Notre Dame, in: Ave Maria Press 1996.
10. "The Enneagram Journeyto New Life: Who am I? What Do I StandFor?" Denville, NJ:
DiemensionBooks, Inc. (Nogosec, Robert)1995.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 86
YEREL DÜZEYDE UYGULANAN AVRUPA BİRLİĞİ PROJELERİ
Baki KARAÇAY
Antalya Valiliği Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezi (CEUPA), ANTALYA
Türkiye’nin büyük bölümünde taşra ilk defa ikibinli yıllarda “Avrupa Birliği projeleri” ile
tanıştı. Yerel düzeyde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların Türkiye’nin yararlandığı AB
hibelerini kullanmak suretiyle yürüttüğü sözkonusu Avrupa Birliği projeleri sayesinde
toplumda yepyeni tematik öncelikler duyulmaya ve tanınmaya başlandı. 2000 yılına girilirken
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık statüsünü kazanması, aslında cumhuriyet tarihimizde
yepyeni bir sayfa açmıştı. Bu adımla, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde belki de
olağanüstü sayılabilecek gelişmelerle kapılarımızı her alanda etkilerini göreceğimiz yeni bir
döneme araladık. Çağdaş medeniyetler seviyesinin güncel karşılığının AB müktesebatı olduğu
vizyonundan hareketle, Türkiye AB’ye adaylık sürecinde yürütülecek uyum çalışmalarında
kararlılığını sergileyen oluşumlara imza attı. Adaylık statüsünü kazanmanın ardından, Birliğe
üyeliğe yönelik Türkiye’nin çabasını güçlendirici Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kuruldu.
Türkiye’nin, Topluluk Programlarından yararlanmasını sağlayacak olan Çerçeve Anlaşma
onaylandı; ayrıca aday ülkelerin AB’ye üye olma yolundaki ihtiyaç ve önceliklerine hizmet
eden projelerin desteklenmesini amaçlayan Katılım Öncesi Yardım Aracından (IPA)
yararlanma dönemi başladı. Bunların beraberinde merkezde bir dizi örgütlenme, yanısıra
yerele hibe yararlandırıcısı kuruluşlar olarak hizmet verecek olan Ulusal Ajans ile Merkezi
Finans İhale Birimi’nin kurulması birbirini izledi. AB destekli programlar sayesinde
müktesebat uyumu ve siyasi kriterlerin yerine getirilmesi alanında önemli ilerlemeler
sağlandı. Bu sürecin yarattığı ivmeyle, Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlarının
Brüksel Zirvesi’nde aldığı karar doğrultusunda, Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde
karşıladığı tespitinden hareketle 2005 yılında Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri süreci
resmen başladı. Nihayet, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde daha yüksek bir profil
sergilemesini sağlayan AB işlerinden sorumlu bir bakanlığın 2011’de kurulması, ilişkilerin
geleceği açısından önem taşıyan örgütlenme konusunun ön plana çıkmasını ve bu sebeple AB
işleri ile ilgili yerel örgütlenmeye yönelik somut adımlar atılması ihtiyacını beraberinde
getirdi.
Adaylık statüsünü kazanmasından sonra geçen sürede, Türkiye sadece Avrupa Birliği
ile ilgili işlerin yürütülmesine dair yeni kurumsal sistemler yapılandırmakla ve reformlar
yapmakla kalmadı, hayata geçirilen projeler sayesinde “taşrada” da kamuoyu ve kurumlar bir
anlamda izleyici konumundan çıkıp bu dönüşüm sürecine katkı verebilen aktörler olarak farklı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 87
bir düzeye geçti. Belediyeler, il özel idareleri, valilikler, kamu kuruluşlarının taşra örgütleri,
köyler, sivil toplum örgütleri, odalar, KOBİ’ler, üniversiteler, bu hibelerden yararlanarak
çeşitli projeler uyguladılar. Merkezî yönetim düzeyinde olduğu gibi yerel düzeyde de gözardı
edilemeyecek bir proje hazırlama ve yönetme kapasitesi oluşmaya başladı. Eğitim ve öğrenci
değişim programlarıyla sürece aktif katılan üniversitelerimiz yanısıra, özellikle valiliklerimiz,
kurdukları AB birimleri marifetiyle geliştirip uyguladıkları veya destek verdikleri projeler
sayesinde bu sürece bizzat dahil olarak kendisini sürece yön ve katkı verici konuma getirdi.
Belirli temalarda yürütülen AB projeleri ile elde edilen kazanımlar, çağdaş ve müreffeh bir
toplum olmak için, sosyal yaşama dair temel değerlerin iyileştirilmesinin ne kadar önemli
olduğunun kavranmasına yardımcı oldu. Yerel düzeyde daha geniş kitleler “sosyal içerme” ve
“pozitif ayrımcılık” gibi pek çok çağdaş kavramla tanıştı. Kadın istihdamının desteklenmesi,
engellilerin toplumsal entegrasyonunun geliştirilmesi, etiğin teşviki, okul öncesi eğitimin
güçlendirilmesi, kız çocuklarının okullulaştırılması, kadına yönelik şiddetle mücadele,
kültürel değerlerin korunması, yerel ve ulusal STK’ların kapasitesinin güçlendirilmesi,
demokratik vatandaşlık ve insan hakları eğitimi, Avrupa gönüllü hizmeti gibi birçok AB
programına yerelin gösterdiği ilgi sayesinde, bu tematik önceliklerde eksiklerimiz, dahası
yapmamız gerekenler ve neler yapabileceğimiz değerlendirilmeye başlandı. AB projeleriyle
ilgili konular ve çalışmalar günlük yerel gazetelerde alışagelen haberler arasında yeralır oldu.
Hibe teklif çağrılarının tematik öncelikleri, bu konulardaki ihtiyaç ve kapasitemizin çeşitli
platformlarda tartışıldığı bir döneme geçmemizde itici güç oldu. Başta üniversite ve eğitim
kurumlarımızdan olmak üzere, yerelden yüzbinlerce vatandaşımızın katıldığı öğrenme ve
çalışma hareketliliği programları sayesinde kültürlerarası farklılıklar tanındı, çalışma
alanlarımızda yeni vizyonlar geliştirildi, yeniliklerin ve iyi uygulamaların transferi başarıldı.
AB sürecinin getirdiği bu tür fırsatlarla taşranın buluşmuş olması, uygulamalarda da
köklü bir değişikliği beraberinde getirmeye başladı. Avrupa Birliği hibe programları ve
bunlarla ilgili proje yönetim süreçleri, sağladığı benzersiz deneyimle Ülkemizin dört bir
yanında proje hazırlama ve uygulama kapasitesinin gelişmesini sağlarken AB prosedür ve
uygulamalarının yakından tanınmasını sağladı. Şimdiye kadar iş hayatında “göç yolda
düzelir” metoduna dayalı uygulanan genel yaklaşım, yerini yavaş yavaş “plan”, “program”
veya “proje” gibi geleceği öngörmeyi gerektiren çalışma disipline bırakmaya başladı.
Uzmanlık gerektiren bu yeni metotların çalışma hayatımıza girmesi, beraberinde yerel
düzeyde Avrupa Birliği sürecimizin getirdiği yeniliklerle ilgili işlerin yürütülmesine dair yeni
mekanizmaları, örgütlenmeleri ve kurumsal yapılanmaları harekete geçirdi.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 88
Bütün bu bahsedilen gelişmelerin çok büyük bir kısmı adaylıktan itibaren ve
yoğunlukla da son on yıl içerisinde gerçekleşti. Öyle ki, bu yaklaşık on yıllık süreçte elde
ettiğimiz kazanımlar ve bunların çalışma hayatımızda ve toplumsal dönüşümde yarattığı etki
ve sonuçları, yarım asırlık AB serüvenimizin geride kalan kısmında elde edilenlerden çok
daha fazla ve çok daha güçlü hissedilir oldu.
AB’ye tam üyelik başvuru süreci ile daha önce de kamu kurumları ile yerel
yönetimler de dahil olmak üzere yönetim kurumlarında artan bir değişiklik gereksinimi
hissedilir olmuştu ve ABGS’nin kuruluşuyla birlikte ilişkiler daha sistemli ve düzenli bir
şekilde yürütülmeye başlanmıştı. Ancak, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki neredeyse
yarım asırlık geçmişe sahip olan ve her iki taraf için de ekonomik, siyasi, yönetimsel, sosyokültürel pek çok yansıması olan ortaklık sürecinin getirdiği yükümlülükler ve bu kapsamda
gerçekleştirilen AB müktesebatına uyum ile ilgili hukuki ve idari düzenlemelerin neredeyse
tamamı, tüm süreç boyunca merkezî düzeydeki örgütlenmeler sorumluluğunda yürütülmüştü.
Oysa özellikle son yıllara kadar elde edilen gelişmeler, gözden kaçan önemli bir noktaya
dikkat çekiyordu: Türkiye’nin girmiş olduğu Avrupa Birliği serüveninden maksat sadece
yasal ve idari düzenlemeler yapmak değildi; yapılan bu düzenlemeler doğrultusunda toplumda
çağdaşlaşma hedefine yönelik bir dönüşümün gerçekleşmesi gerekiyordu. Avrupa Birliği’ne
üyelik sürecinin getirdiği yükümlülükler ve bu kapsamda gerçekleştirilen AB müktesebatına
uyum ile ilgili hukuki ve idari düzenlemeler o güne değin merkezî düzeyde bakanlık veya
müsteşarlıkların sorumluluğunda yürütülmüştü fakat müktesebatın uygulanması, yerel
düzeyde faaliyet gösteren valilikler, belediyeler ve il özel idareleri gibi kuruluşları da
yakından ilgilendirmekteydi.
Bu doğrultuda, aday ülke durumundaki Türkiye’nin mevzuatının, kendi öncelik ve
hedefleri doğrultusunda, AB müktesebatına mümkün olan en yüksek düzeyde uyumlu hale
getirilmesi amaçlanmış ve bu yönde önemli siyasi reformlar ve yasal değişiklikler
gerçekleştirilmeye başlanmıştı. Ne var ki, merkezde gerçekleştirilen bu çalışmalara ve tüm
olumlu gelişmelere rağmen, merkezî yönetimin taşra teşkilatının ve yerel yönetimlerin AB ile
yürütülen sözkonusu uyum çalışmalarında yeterli düzeyde etkin olduklarının ve hatta bu
kapsamda
gerçekleştirilen
düzenlemelerden
yeterli
seviyede
haberdar
olduklarının
söylenemeyeceği gerçeği de gözlerden kaçmadı. Ayrıca, yapılan düzenlemelerden, beklenen
çağdaşlaşma hedefine yönelik toplumsal dönüşümün, yerelde istenen seviyede seyretmediği
de dikkat çekiciydi. Bunların yanısıra, kamuoyunun büyük bir kesiminde, AB’ye katılım
süreci ile ilgili olarak önyargı ve yanlış algılamaların varlığını hâlâ devam ettirdiği sıkça
gözleniyordu. Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla yerelde yürütülen çalışmaların çoğu; hayat
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 89
standartlarının yükseltilmesi, refahın artırılması, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi,
ekonominin iyileştirilmesi, sosyo-kültürel alanlarda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi,
kamu hizmetlerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması gibi doğrudan insan yaşamının
kalitesini yükseltici niteliği olan uygulamalardır. Bunlara binaen hemen her toplumsal
kesimde Avrupa Birliği’ne üyeliğin Türkiye’deki istikrarı sağlamlaştıracağı, gelir dağılımının
çok daha adil bir nitelik kazanacağı ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azalacağı, çevre,
eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik ile çalışma ilişkileri gibi toplum yaşamının birçok alanında
belirgin iyileşmeler yaşanacağı, bürokratik hantallıkla ve yolsuzlukla mücadelede önemli
ölçüde yol alınabileceği, küresel boyutta bakıldığında Avrupa Birliği gibi siyasal, ekonomik
ve sosyal anlamda güçlü bir birliğe üye olacak olan Türkiye’nin dünya ölçeğindeki
konumunun ve rolünün güçleneceği görüşleri hâkim olmuştur. Ancak Türkiye’nin bu resmi
tezlerinin yanında kamuoyunda, Avrupa Birliği’nin ulus devleti parçalayacağı, ülkeyi
sömürülecek bir bölge olarak gördüğü gibi radikal görüşler de bulunmaktadır.
Ayrıca, toplumun büyük kesimi, yapılan yeni düzenlemelerle günlük yaşamına giren
Avrupa Birliği sürecinin getirdiği kazanımların neler olduğunu bilmiyordu.Oysa, çevre
korumaya yönelik katı atık tesislerinin, transit karayollarının ve tüp geçitlerin yapımı gibi
birçok yatırımdan, evlenme yaş sınırının 18 olması, evlilikte eşlere eşit söz hakkı tanınması,
doğum izninin 16 hafta olması, çocuk istismarının cezasının artırılması, çiftçilere danışmanlık
desteği sağlanması, tüketicinin satınaldığı ürünün orijinini ambalajından öğrenmesi, A sınıfı
enerji verimliliği olan çevreci, tasarruflu özelliklere sahip yeni nesil cihazların piyasada
sunulması, numara değiştirmeden GSM operatörü değiştirme hakkına ulaşılması, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkının verilmesi gibi her vatandaşımızın hayatını etkilen
sayısız konuda birçok hukuksal ve sosyal düzenleme AB sürecimizin kazanımları
doğrultusunda gerçekleşmiştir.
Yerel düzeyde uygulanmakta olan
AB
projelerinin tematik önceliklerine
baktığımızda şu konulara yoğunlaşıldığını görüyoruz: İnsan hakları ve demokrasinin
geliştirilmesi ve bütünleştirilmesi, Demokratik vatandaşlık bilincinin güçlendirilmesi,
Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, çokseslilik, ifade özgürlüğü, Kadın haklarının
korunması ve geliştirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele, Kadına karşı şiddetin
önlenmesi,
toplumsal
cinsiyet
eşitliğinin
geliştirilmesi,
Engelli
kişilerin
toplumla
bütünleşmesini güçlendirme, engellilerin sosyal hayata kazandırılması, Okul öncesi eğitimin
ve hayatboyu öğrenmenin güçlendirilmesi, Gençlerin toplumsal yaşama aktif katılımı,
Tüketici haklarının korunması, Çocuk haklarının korunmasını güçlendirme, Çevrenin
korunması, Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, Kültürel mirasın korunması vb.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 90
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Avrupa Birliği’ne uyum amacıyla yerelde yürütülen
çalışmaların çoğu, hayat standartlarının yükseltilmesi, refahın artırılması, temel hak ve
özgürlüklerin geliştirilmesi, ekonominin iyileştirilmesi, sosyo-kültürel alanlarda yaşanan
olumsuzlukların giderilmesi, kamu hizmetlerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması gibi
doğrudan insan yaşamının kalitesini yükseltici niteliği olan uygulamalardır.
Bu demektir ki, uyum sürecinde “toplumda, çağdaşlaşma hedefine yönelik bir
dönüşümün gerçekleşmesi” beklenmektedir.Habermas ve Lacroix, “Avrupalılaşma” sürecinin
tüm kültürel aidiyetlerden ziyade evrensel, anayasal-yasal çerçeveden üretilmiş ve Avrupa
sathında paylaşılan ilkelere dayanması gerektiği iddia eder. Habermas’a göre:“… herkesin tek
kimliğinin olması şart değil; ulus kimliğinin yanında supranational (ulusüstü), sivil değerlere
dayalı Avrupalılık kimliği de sürdürülebilir. Ortak değerlerin güçlü olmamasına rağmen ortak
bir uygar kimlik yaratılabilir.” AB Türkiye’den kültürünü değiştirme ve AB kültürel
değerlerine benzetme yönünde bir adaptasyon süreci talep etmiyor. Aksine demokratik
kurumsal yapılanmasını ve o yapılanmasının arka temelini oluşturan zihniyetini dönüştürme
yönünde bir adaptasyonu üyelik için şart koşmaktadır.
Şimdi burada “AB projelerinin” yerine bakalım. Proje uygulamaları, bir takım
faaliyetlerin gerçekleştirilmesiyle gözlenirler. Süreç olarak baktığımızda projelerin arkasında
programları görürürz. Alsında programlar, belirlenene politikaların hayata geçirilmesi için
düzenlenmiş bileşenlerdir ve arkalarında politikalar vardır. Proje bir değişim yaratma aracıdır.
Bizi mevcut durumdan yeni bir duruma götürürler. Proje hazırlayabilmek, geleceği şimdiden
öngörebilme becerisi gerektirir.
Uygulamaların proje disiplininde yürütülmesi bir takım avantajlar sağlar. Projeler,
Faaliyetleri belirli bir hedefe yönlendirir, Zaman ve kaynak planlamasına olanak sağlar,
İzleme ve değerlendirmeye olanak sağlar, Kaynak bulunmasına yardımcı olur, Hedeflere
ulaşılmasının önündeki risklere ve engellere ilişkin bilgi sahibi olunmasını ve önlem
alınabilmesine olanak sağlar, Fikrin anlatımını ve faaliyetlere katılımcılığı kolaylaştırır,
Sonuçların sürdürülebilirliğini artırır.
Kaynaklar
•
Şener, H. E. ve Esen, E., “Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinin Örgütlenmesi: Türkiye,
Macaristan, Polonya”, Ankara, 2010.
•
“Avrupa Birliği Hibe Programları Kapsamında Sivil Toplum Kuruluşlarına Sağlanan
Destekler”, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ankara, 2010 (a).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 91
•
“Avrupa Birliği Süreci Yerelde Başlar İllerimiz AB’ye Hazırlanıyor Programı”,
Avrupa
Birliği Bakanlığı, Ankara, 2013 (b).
•
“Avrupa Birliği’ne Erişim, No.11”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara, 2013 (c).
“Avrupa Birliği”, İktisadi Kalkınma Vakfı web sitesi,www.ikv.org.tr, Erişim: Eylül
2014.
•
“CouncilRegulation on Establishing an InstrumentforPre-AccessionAsistance (IPA)”,
Council
of theEuropeanUnion, (EC) No 1085/2006, 17.07.2006.
•
“Ekonomik Rapor 2010”, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Ankara,2011.
•
“ENLARGEMENT:
AccessionnegotiationwithTurkey:
General
EU
Position,
Negotiating
•
Framework”, Council of theEuroepanUnion, 12823/1/05 REV 1, 12 October 2005 (a).
•
“Financial Perspective 2007–2013”, Council of theEuropeanUnion, 15915/05
CADREFIN
268, 19 December 2005 (b).
•
“İllerde Yürütülen Avrupa Birliği Çalışmaları / 2011 Yılı Faaliyet Raporu”, Avrupa
Birliği
Bakanlığı, 1. Basım, Ankara, Ocak 2012.
•
“İllerde Yürütülen Avrupa Birliği Çalışmaları / 2012 Yılı Faaliyet Raporu”, Avrupa
Birliği Bakanlığı, 1. Basım, Ankara, Haziran 2013 (d).
•
“PresidencyConclusions”, EuropeanCouncil, Brussels, 16–17 December 2004.
•
“Turkey 2010 Progress Report”, EuropeanCommission, 8 October, SWD (2014) 307
final, Brussels, 2014.
•
“Türkiye–AB İlişkilerinde Son Gelişmeler”, Avrupa Birliği Bakanlığı Dış İlişkiler
Belgesi, Ankara, 8 Şubat 2013 (e).
•
“Yerel Düzeyde AB İşleri ve AB Fonlarının Yönetimi için Kapasitenin
Güçlendirilmesi
•
Konulu Strateji Belgesi Mevcut Durum Analizi 2. Taslak”, Avrupa Birliği Bakanlığı,
Ankara, Haziran 2014 (c).
•
•
“Yerel Düzeyde AB İşleri ve AB Fonlarının Yönetimi için Kapasitenin
Güçlendirilmesi
Konulu Strateji Belgesi Mevcut Durum Analizi”, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara,
2014 (d).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 92
BAKIM FELSEFESİNİN UYGULAMAYA YANSIMALARI
Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR
Hemşirelik; bireyin, fiziksel, psikolojik, sosyolojik, kültürel ve kültürel yönleri ile ilgilenen
sağlık bilim ve sanatıdır. Başlangıçta hemşireler ne yaptıkları, bunu niçin yaptıkları, nasıl
yaptıkları yada elde ettikleri sonuçların ne olduğu üzerinde durmamışlardır. Zamanla
hemşireliğin bilimsel yönüne odaklanarak, mesleklerini kuramsal bir çerçeve üzerine
oturtmaya çalışmışlardır.
Ülkemizde hemşirelik uygulamaları genellikle tıbbi modele dayalı olarak
yürütülmektedir. Doktor istemine dayalı olan tıbbi model, hemşireye hemşirelikle ilgili ne
yapması gerektiğini söylemez, iş odaklıdır. Yurt dışında hemşireler giderek daha fazla
hemşirelik modelleri ile çalışmaya, hemşireliği tıptan ayırmanın ve meslek olmanın temel
koşulu olarak görmeye başlamıştır.
İnsanın doğasını anlamak için bakım kavramını anlamak gerekir. Bakımın felsefi
boyutunu anlamak ise bakımın sorumluluklarını anlamamıza yardım eder.Bakım kavramını
hemşireliğe uyguladığımızda da tutumları ve girişimleri içerir.
Bakım kavramı (care) incelendiğinde,sıfat olarak kullanıldığında; "yardımsever,
şefkâtli,
sempatik",
isim
olarak
kullanıldığında;
"önemseme"
anlamına
geldiği
görülmektedir.Bakım kavramı, insanı anlamamız için temel bir kavramdır. Bu kavram
hemşireliğe uygulandığında aktiviteler ve tutumlar olduğu görülür.Bakım; sevgi ile bakma
bilinci,değerler ve dürtülerden oluşur.Bakım eylem olarak; dokunma ve huzur olarak
tanımlanmaktadır.İnsana karşı sevgi,şevkat ve duyarlı olmaktır.Hemşireler için bu özellikler
bir değerdir,ancak eyleme dönüştürülememektedir.Felsefi anlamda bakım, bakıma ilişkin
olasılıklar ve sorumluluklar ile ilişkilidir.
Felsefe nedir? Felsefe, eleştirel düşünceyi ortaya çıkaran bir etkinlik olarak fikir
temelli gelişmelerin odağında yer almıştır.Diğer bir tanımlafelsefe “düşünce sanatı” dır.“Bir
şeye erişmenin arkasındaki yöntem veya prensipler”olarak da kullanılmaktadır.Felsefe
çalışmaları toplumun temelleri üzerinde etkili olmuştur. Felsefe, eleştirel düşünceyi ortaya
çıkaran bir etkinlik olarak fikir temelli gelişmelerin odağında yer almıştır.Felsefenin
uygulamadaki sıfatı “tüm bilimlerin anası” olarak da belirtilebilir.Arslan Kaynardağ’ın ifadesi
ile felsefe “varlığın temeline araştırmaya yönelen, bilginin ilke ve yöntemlerini, bunlarla
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 93
birlikte değerleri sorgulayan düşüncedir.Bu tanımlarla birlikte, “Bakım Felsefesinin” ne
olduğunu irdeleyebiliriz.
Bir
bireyi
önemseme
ve
bakım
amaçlarına
ulaşabilmebelirlediğimiz,
içselleştirdiğimiz yöntem ve prensipleri bakıma uygulamamız demektir. Diğer bir değişle
hemşirelik bilgisi ile bakım felsefemizi birleştirmek ve bunu uygulamak diye düşünebiliriz.
Hemşirelik bilim ve sanat olarak tanımlandığında, bakım felsefesi ve sanat olarak
yorumlayabiliriz.
Hemşireliğin aynı zamanda bir sanat olduğunu da biliyoruz,acaba felsefe ve sanat
arasındaki benzerlikler nelerdir?
•
Felsefe ile sanat özneldir.
•
Her iki dal da eleştiriye dayanır.
•
Her ikiside yaratıcı zekaya dayanır.
•
Her iki dal da insanı ve evreni açıklamaya çalışır.
•
Felsefe hakikati ararken, sanat güzeli arar.
•
Felsefe akla dayanırken, sanat duygulara dayanır.
Bakım felsefesi tanımı içinde tüm bu özellikler bulunmaktadır.
Bakım felsefesi ile birlikte hemşirelikte kuram ve modeller doğmaktadır. Kuram ve
modeller birbirlerini bütünlemekte, duruma daha anlamlı, anlaşılır, tam ve çözüm getirici bir
yaklaşım sağlamakta, aktiviteye rehberlik etmekte, belirli değişkenlerin hemşirelik bakımı
üzerindeki etkilerinin görülmesini sağlamaktadır.
Bakım Felsefesinin Uygulamaya Yansıması
Bazı ülkelerde, bazı hastanelerde hemşirelik bakımı belli bir felsefeye dayalı olarak
yürütülmektedir. Buraya kadar yapılan tanımlara bağlı kalarak hasta bakımı planlanmakta ve
yürütülmektedir. Ülkemizdeki duruma baktığımızda bunu söylemek çok zor. Belirlenen
felsefe yolu ile bakım amaçlarına ulaştığını söyleyen yok gibidir. Varsa da bu sonuçları
bilimsel veri olarak gösterememektedirler. Ancak yaşam boyu öğrenmeye inanan sağlık
personeli için felsefenin uygulamaya yansıtılması çok önemli bir stratejidir. Ülkemizdeki
hemşirelik sistemindeki sorun, belli bir felsefeye dayalı olmayan, bakımın rutinleşmesi ve
hasta gereksinimlerinin robotlaşmış bir şekilde giderilmeye çalışılmasıdır (İş Odaklılık).
Bu sunumda bakım felsefesinin uygulamaya yansımasının nasıl olması gerektiği
belirtilecek olup, ülkemizde yapılan bazı araştırma ve makalelerden örnekler sunulacaktır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 94
Kaynaklar
•
Pektekin, Ç. (2013). Hemşirelik Felsefesi. İstanbul Tıp Kitabevi
•
Griffin, AP. (1983). A Philosophical Analysis of Caring in Nursing. J Adv Nurs.,
8(4):289-95.
•
Arslan Özkan, İ., Okumuş, H. (2012). Bakım ve İyileşmenin Kesiştiği Bir Model:
Watson’ın İnsan Bakım Modeli. Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 2: 61-72.
•
Watson, J. Caring Science Aand Human Caring Theory: Transforming Personal and
Professional Practices of Nursing and Health Care. Journal of Health and Human Services
Administration 2009; 31(4): 466-482.
•
Öner Altıok, H., Şengün, F., Üstün, B. (2011). Bakım Kavram Analizi. DEUHYO ED., 4
(3):137-140.
•
Kitson, A., Conroy, T.,Wengstrom, Y., Profetto-McGrath, J.,Robertson-Malt,S. (2010).
Defining the Fundamentals of Care.International Journal of NursingPractice; 16: 423–434.
•
Felsefe. https://tr.wikipedia.org/wiki/Felsefe Erişim: 20.10.2016
•
Erbay,A. (2009). Bilim ve İdeoloji: Tekniğin İktidarı. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(2): 1-11.
•
Ortaş, İ. (2016). Prof. Dr. Yaman Örs Hocanın Ölümü ve Felsefeye Bakış Açısı.
www.atasehirhabercigazete.com/popup/haber-yazdir.asp?haber=11762
Erişim:
20.10.2016
•
Fawcett, J. (2005). Watson’s Theory of Human Care. In J. Fawcett (Ed). Contemporary
Nursing Knowledge an Analysis and Evaluation of Nursing Models and Theories.
Philadelphia: F.A. Davis Company, 553-599.
•
Tomey, AM., Alligood, MR. (2005). Nursing Theorist and Their Work. St. Louis: Mosby,
Inc., 6nd ed.
•
Velioğlu, P. (1999). Hemşirelikte Kavram ve Kuramlar, 1. Baskı. İstanbul, Alaş Ofset.
•
Chinn, P. (2001). Toward a Theory of Nursing Art. In N. L. Chaska (Eds), The Nursing
Profession: Tomorrow and Beyond (pp. 287-298). Thousand Oaks, CA: Sage.
•
Genç, F., Yeşilyurt, G., Eroğlu, G., Altıparmak, A., Polat, A., Soğüt,D. (2016). Sağlık
Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Sağlığı Geliştirme Davranışlarının Belirlenmesi.
Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;4(1): 15-43.
•
Barış, N., Gülseven Karabacak, B., Ecevit, A. (2015). Roy Adaptasyon Modeline Göre Bir
Hemşirelik Bakım Planı. Ege Üniversitesi hemşirelik Fakültesi Dergisi, 31(2):130-139.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 95
•
Aluş Tokat, M., Okumuş, H. (2008). Başarılı Emzirme İçin Kuram ve Modele Dayalı
HemşirelikUygulamaları Nasıl Geliştirilir. Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 3.
•
Kürtüncü Tanır, M., Kuğuoğlu, S. (2012). Olgu Sunumu: Akut Lenfoblastik Lösemi
(ALL)’li Çocuğun Evde Egzersiz Programının Sürdürülmesi. Ankara Sağlık Hizmetleri
Dergisi, 11(1): 51-61.
•
Özkan, F., Zincir, H., Seviğ, Ü. (2014). Birden Fazla Kronik Hastalığı Olan Bir Çocuğa
Orem Öz Bakım Yetersizliği Teorisine Göre Hemşirelik Bakımı Verilmesi: Bir Olgu
Sunumu. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 2(2):71-79.
•
Gürler, H., Yılmaz, M. (2011). Rektum Kanserli Bir Olgunun Standart Hemşirelik
Bakımının Planlanmasında Bir Model: “Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri. Fırat Tıp Dergisi,
16(3): 141-146.
•
Özkaraman, A., Özer, S., Balcı Alpaslan G.(2012). Romatoid Artritli Bir Vakanın
Hemşirelik Bakımında Roy Adaptasyon Modelinin Kullanımı. Gümüşhane Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Dergisi;1(3): 138-152.
•
Özer, M. (2001). Huzurevinde ve Aile Ortamında Yaşayan Yaşlıların Öz Bakım Gücü ve
Yaşam Doyumunun İncelenmesi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
•
Bozhüyük, A. (2010). Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Öğrencilerinin Sağlıklı
Yaşam Biçimi Davranışlarının Değerlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Yayınlanmış Uzmanlık Tezi, Adana.
•
Kaçmaz, N., Terzi, B. (2014). Çoklu Organ YetmezliğindeHemşirelik Bakımı: Bir Olgu
Sunumu. Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 17(1): 8-12.
•
Karadağ, A., GöçmenBaykara,Z., Cihan, R. (2008). Kompleks Bir Stomanın Bakımı:
Olgu Sunumu. Kolon Rektum Hast. Derg., 138-141.
•
Güner, Ö., Kavlak, O.(2015). Neuman Sistemler Modeline Göre Endometriyum Kanserli
Hastanın Bakımı: Olgu Sunumu. Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi, 4(2): 94-102.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 96
İYİLEŞTİRİCİ BAKIM ÇEVRESİ
Yard. Doç. Dr. İlkay BOZ
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
İnsanlar çevreleriyle etkileşim halindedir ve sağlıkları, iyilik halleri çevre koşullarından
etkilenmektedir.
Bireylere bakım sürecinde iyileştirici çevreden oluşturmak hemşirelerin
temel görevidir. İyileşme fiziksel, zihinsel, sosyal, ruhsal ve çevresel olarak yaşanan bir
dönüşüm sürecidir.İyileşme çevresi ise bireyin, psikolojik, fizyolojik, davranışsal ve tıbbi
yönlerini kapsayan bir sistem ve alandır. Burada amaç bireylerin doğal iyileşme kapasiteleri,
ilişki ve çevrelerini destekleyen ve stimüle eden koşulları sağlamaktır.Optimal iyileşme
çevresi ilk olarak Samueli Enstitiüsü tarafından 2002’te tanımlanmıştır.İyileştirici Bakım
Çevresi’nin (1) ilişki merkezli bakım, (2) iyileşme alanı ve özbakım, (3) istek ve farkındalık
gelişimi, (4) bütüncüllük, (5) işbirliğiyle-ortak bakım ve (6) manevi bağ olmak üzere altı
temel alanı bulunmaktadır.
İyileşme Çevresi’nin Dışsal, Davranışsal, Kişilerarası ve İçsel olmak üzere dört
boyutu bulunmaktadır. Dışsal çevrede iyileşme alanının oluşturulması, duyusal girdilerin
arttırılması ve ekolojik sürdürebilirliğin teşvik edilmesi söz konudur. Bu boyutta renk, ışık,
sanat, mimari, aroma, hava, müzik, ses, çevre dostu, yeşil alan ve doğa ön plandadır.
Davranışsal çevre sağlıklı yaşam stilini uygulama, sağlık alışkanlıklarını geliştirme,
tamamlayıcı terapileri uygulama ve bakımı arttırma ile sağlanabilir. Bunun için diyet,
egzersiz, gevşeme, ek uygulamalar, bütüncül, birey/aile merkezli ve kültüre duyarlı bakış açısı
gerekmektedir. Kişilerarası çevre iyileşme ilişkileri geliştirme, bakımı arttırma, iyileşme
organizasyonları geliştirme ve kültüre yayma faaliyetleri ile oluşturulabilir. İletişim, şefkat,
empati, sosyal destek, liderlik, görev, ekip çalışması ve teknoloji bu boyutun öne çıkan
kavramlarıdır. Son boyut içsel çevredir. İyileşme isteğini geliştirme, farkındalığı arttırma,
kişisel bütünlüğü deneyimleme ve bütünlüğü arttırma yolları ile en iyi içsel çevre sağlanabilir.
Bu boyutun öne çıkan kavramları ise beklenti, umut, anlama, inanç, akıl, beden, ruh ve
enerjidir.
Hemşirelikte İyileştirici Bakım Çevresi: Kavramsal Çerçeve
Hemşirelik, bireye en iyi doğal ortamları sağlayarak iyileşmesine yardımcı olan etkinlikler
bütünüdür. Sağlığın tanımının zamanla değişim gösterdiği bilinmektedir. Modern tıp, sadece
hastalığı iyileştirmek yerine, ‘iyi/sağlıklı olma’ kavramına doğru değişim göstermektedir.
Sağlık başlarda “hastalığın olmaması” olarak tanımlanırken zamanla “adaptasyon kapasitesi”
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 97
olarak görülmüştür. Yakın geçmişte sağlık “fonksiyonel sağlık” yani rolleri yerine getirme
kapasitesi olarak değerlendirilirken günümüzde “eudaimonist model” yani mutluluk ve kişisel
iyilikşeklinde tanımlanmaktadır. Bu yeni paradigma ‘hasta olmak’tan ‘iyi olma’ haline geçiş;
dünyadaki
sağlık
politikalarının
koruyucu
bakım
kavramına
doğru
yöneldiğini
anlatmaktadır.Tablo 1’de iyileştirici ve geleneksel çevrenin kavramları verilmiştir. Kavramlar
arasında farklılık her iki çevrenin farkını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Tablo 1. İyileştirici ve geleneksel çevreninkavramları
İyileştirici Çevre
Geleneksel Çevre
Kişiler arası bakım-iyileşme
Tıbbi model
Birey merkezli bakım/ Aile merkezli
Biyomedikal model
bakım/İlişki merkezli bakım
Holistik yaklaşım
Geleneksel tıp yaklaşımı
Magnet hastane/Hemşire hastanesi
Doktor hastanesi
Yeni paradigma: akıl-beden-ruh uyum
Eski paradigma: hasta olmamak
Hemşirelikte iyileştirici bakım çevresiFlorence Nightingale başta olmak üzere,
Leninger, Swanson, Roger ve son olarak Watson gibi kuramcılar tarafından kuramlarında
tanımlanmaktadır.
Florence Nightingale: İyileşme Çevresi
Florence Nightingale “Hemşirelik Üzerine Notlar” kitabında iyileşmede çevrenin önemine
değinmiş ve iyileşme ortamları oluşturmada hemşirenin önemli bir sorumluluğu olduğunu dile
getirmiştir. Dahası Nightingale, bakımın iyileştirici çevre ile desteklendiğinde bireyin
iyileşme süreci ve derecesinde önemli bir fark yaratıldığı belirtilmiştir. Nightingale’e göre
iyileşme çevresi içsel ve dışsal iki boyuttan oluşmaktadır. İçsel İyileşme Çevresinin
kapsamını varolma, bakım, sevgi, merhamet, yaratıcılık, derin dinleme, zarafet, dürüstlük,
hayal, içtenlik, öz-farkındalık, güven, kendi ve başkaları için hizmet bilinci, akıl-beden-ruh
bütünlüğünü kavrama, iyileştirici ilişkileri teşvik etme, öz-bakımın ve sağlığın yükseltilmesini
destekleme, dışsal iyileşme çevresinin elementlerinden etkilenme ve onlarla sıkı bağ kurmak
olarak tanımlamıştır.Nightingale’e göre Dışsal İyileşme Çevresirenk ve doku, iletişim, aile
alanları, ışık, ısı konforu, gürültü kontrolü, mahremiyet, havalandırma ve hava kalitesi, doğa
görüntüsü ve integratif uygulamalar kapsamında şekillendirilmelidir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 98
İnsan Bakım Kuramı
Bakım hemşirenin bireyin varoluşsal alanına girmesiyle başlar. Bakım anında bireyin akılbeden-ruh uyumu yüksek düzeyde bir enerji oluşturur. Hemşire ve bireyin metafiziksel olarak
varoluşsal alanları birleştiğinde bakım-iyileşme alanı meydana gelmektedir.
Kişilerarası bakım/iyileşme ilişkisi eşsiz, bilinçli bir biraradalıktır. Hemşire kendi
içsel manevi özü gibi bireyin bütünlüğünü geliştirmek için kişilerarası bakım/iyileşme
ilişkisini ahlaki olarak benimsemiştir (Watson, 2005). Kişilerarası bakım ilişkisi içinde
optimal iyileşme bir fenomenolojik alan içinde elde edilebilir. Bu da ancak hemşirenin bireyin
öyküsünü, yaşam deneyimlerini anlaması, bireyi akıl-beden-ruh bütünlüğü olan eşsiz bir
varlık olarak kabul etmesiyle mümkündür.
Kuramın 6. ve 7. İyileştirme Süreçleri iyileştirme çevresine odaklanmaktadır:
- 6. Bakıma karar vermek için yaratıcı, bilimsel problem çözme yöntemlerinin kullanımı
bakım-iyileşme uygulamaları yeteneklerinin geliştirilmesi
- 7. Fiziksel ve ruhsal benlik için bireysel bütünlüğe saygılı iyileşme çevresi oluşturma
tüm düzeylerde, fiziksel, metafiziksel-enerji ve bilinç
İyileştirme süreçleri boyunca, hemşireler bakımla birlikte rutin görevlerini yerine getirerek
iyileşmenin gizli elementlerine dönüşmektedir (Watson, 2008). Birey ancak kendi özünden
gelen iyileşme ile kendini değiştirebilir. Hemşire bu değişimi kolaylaştırıcıdır. Bakım
olasılıklarını yaratabilmek için bakım çevresini geliştirir.
Bu ancak bakım bilinci ile
mümkündür. Hemşirenin iyileşme için rutinlerden kurtulmanın yolunu bulması ve bakım
anına hazırlık yapması gerekmektedir.
Hemşire nasıl iyileştirici çevrenin bir enstrümanı olabilir? Hemşirenin değişime önce
kendisinden başlaması gerekmektedir. Bu da ancak varlığını anlamlandırması ve öz
farkındalığını arttırması ile mümkündür. Kendisi ve meslektaşları için iyileşme çevresi
oluşturmalıdır. Bunun için reiki, nefes egzersizleri, müzik terapi, taş terapi, su ile renk ile
gevşemeyi kullanabilir.
Watson’ın iyileşme çevresinin yaratılmasında önerileri: Bilinçli dokunma, otantik
varolma, sanatsal dışavurumlar, günlük tutma, oyun-eğlence-mizah, doğaçlama, müzik, nefes
egzersizleri/ hayal kurma/ imajinasyon, göz kontağı, gülümseme ve olumlu vücut hareketleri,
aktif dinleme gibi… İyileştirici Bakım Çevresi’nin hemşirelik bakımında etkilerini ortaya
koyan pek çok araştırma ve proje yapılmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 99
Bakım Analizi
Ali bey 42 yaşındadır. Ali beyin sekiz haftadır geçmeyen sırt ağrısı yaşıyor. Akut bir travma
öyküsü bulunmamaktadır. Ahmet beyin spinal kök semptomları yoktur ve kayropraksi
yapılmamış. Ali bey nonsteroid antiinflamatuar ilaçları kullandıysa da ağrısının geçmediğini
ifade etmektedir. Aşağıda geleneksel ve iyileştirici çevrede sunulan bakımın Ali beyin iyilik
durumuna etkisi karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Tablo 2. İyileştirici ve geleneksel bakım çevresinin karşılaştırılması
İlişki
merkezli
bakım
İyileşme
Alanı
Öz-bakım
İyileştirici Bakım Çevresinde
Ali bey poliklinikte hemşiresi Özen
Hanıma gelir.
Çünkü onu tanımakta ve ona
güvenmektedir. Ayrıca Özen hemşire
Ali beye daha önce boşanmasıyla ilgili
yardımcı ve destek olmuştur.
Ali bey Özen hemşirenin görüşme
odasından hoşlanmaktadır.
Doğa resimlerinin asılı olduğu sıcak ve
samimi ortam Ali beye kendini güvende
ve rahat hissettirmektedir.
Ali bey bazen Özen hemşireyi sahilde
yürürken görüyor ve “diğer pek çok
hemşire gibi stresli” görünmediğini
düşünüyor.
İstek
ve Ali beyin Özen hemşireyle ilgili en
farkındalık sevdiği şeyin onun yanındayken
tamamen onunla olması ve var
olmasıdır.
Görüşmeleri sırasında aklındaki en
önemli
şeyin
kendisi
olduğunu
düşünüyor.
muayenede
sağ
quadratus
Bütüncüllük Fizik
lumborum kasında spazm.
Muayene sırasında Ali bey birkaç ay
önce işini kaybettiğini söylemekte
çekinmiyor ve rahatlıkla paylaşıyor.
Özen hemşire stresin vücut üzerine
olumsuz etkileri ile ilgili bilgi veriyor.
Geleneksel Bakım Çevresinde
Ali beyin poliklinikte tanıdığı bir
hekim ya da hemşiresi yoktur.
Poliklinikte sırasını bekler.
Poliklinik soğuk ve iticidir.
Poliklinikte sırasını beklerken
trafik gürültüsünü, anons sistemini
duyabiliyorsun.
Poliklinik 3. hasta için hazır…
Ali bey poliklinikteki hemşirenin
(adını bilmiyor, çünkü tanışmadı)
kilolu,
solgun
ve
yorgun
göründüğünü,
Dahası hemşire acelesi varmış gibi
oturuyor ve bekleyen hastalardan
dolayı stresli görünüyor.
Ali bey hemşire için üzülüyor ve
işini hızlı bir şekilde yapabilmesi
için ona verimli bir şekilde bilgi
vermek istiyor. Baskı yaşıyor.
Hemşire ayakta kalıyor, kısa göz
teması kuruyor ve kapıdaki
bekleyen insanlarda rahatsız gibi
görünüyor.
Fizik muayenede sağ quadratus
lumborum
kasında
spazm
saptanıyor.
Hemşire Ali beyin sadece sırt
ağrısına odaklanıyor ve fiziksel
semptomların ötesine geçemiyor.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 100
İşbirliğiyle- Özen hemşire Ali beye aromaterapi
ortak bakım masajının sırt ağrısına iyi geleceğini
söylüyor ve masaj için plan yapıyor.
Ayrıca stresini azaltmak için gevşeme
egzersizlerini kapsayan bir danışmanlık
veriyor.
Hemşire Ali beyin geçmeyen sırt
ağrıları için MR çektirebileceğini
ve ileri inceleme için ortopedik
cerrahiye
gitmesi
gerektiğini
iletiyor.
Epidural blokla ilgili Ali beye
hızlıca bilgi veriyor.
İşbirliğiyle- Özen hemşire Ali beyin kilo almış Ali Bey’e narkotik analjezik reçete
edilerek, bel ağrısı egzersizi
ortak bakım olduğunu fark ediyor.
Ona bir egzersiz programına katılması broşürü verilir.
gerektiğini iletiyor.
İdeal kilosuna dönebilmesi için onu
destekliyor.
Ağrı-stres ilişkisini tanımlayan bir kitap
öneriyor
Ali Bey ilaçların ağrısını ve
Manevi bağ Özen hemşire Ali beyin fotoğrafa ve
doğaya olan ilgisini bilmektedir.
rahatsızlığını
keseceği
Onu yaşadığı bu dönemin kariyer tercihi
umuduyla baş başa bırakılır.
açısından bir fırsat olabileceğini söyler.
Yaşadığı
yoğun
stres
Ve bu hayatta sevdiği bir işi yapması
duygusuyla hastaneden ayrılır.
için cesaretlendirir.
Rakel D, Jonas W. Creating Optimal Healing Environments. In Integrative Medicine. (Rakel
D ed.) 3 th. Edit. Philadelphia, PA : Elsevier Saunders, 2012 Kaynağından uyarlanmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 101
Kaynaklar
1. Arslan- Özkan H, Bilgin Z. Hemşireliğin Felsefi Özü İyileştirme ve İyileştirici Bakım
Yöntemleri. HSP 2016;3(3):191-200.
2. Clark, Carey S. “Beyond holism: Incorporating an Integral Approach to support caring
healing-sustainable nursing practices.” Holistic Nursing Practice 26 (2012): 92–102.
3. Coakley, AB, Mahoney EK. Creating a Therapeutic and Healing Environment with a Pet
Therapy program.Complement Ther Clin Pract. 2009 15(3): 141–146.
4. Diette, G. B., Lechtzin, N., Haponik, E., Devrotes, A., & Rubin, H. R., (2003) ‘Distraction
therapy with nature sights and sounds reduces pain during flexible bronchoscopy: A
complementary approach to routine analgesia’ Chest, 123(3), 941-948.
5. Dossey, “Florence Nightingale’s Tenets: Healing, Leadership, Global Action,”in Florence
Nightingale Today: Healing, Leadership, Global Action, eds. B. M. Dossey et al. (Silver
Spring, MD: Nurse- Books.org, 2005).
6. Emoto et al. A Model to Create a Caring and Healing Environment for Nurses in Child and
Family Nursing. International Journal for Human Caring. 2015 19(1)
7. France NEM et al. Creating a healing environment: Nurse-to-nurse caring in the critical
care unit. International Journal for Human Caring 2011 15(1): 44-48.
8. Geary M. Facilitating an organizational culture of healing in an urban medical center, Nurs
Adm Q. 2003;27(3):231-239.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 102
SANATIN BAKIMDA KULLANIMI
Yrd. Doç. Dr. Emine KOL
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Esasları AD, ANTALYA
Sanat kavramı çoğunlukla; resim, müzik, heykel, tiyatro, şiir gibi güzel sanatları tanımlamak
için kullanılır. Sanat; güzel sanatlar (resim, heykel),
performans sanatları (dans, müzik,
opera, tiyatro) ve insan bilim sanatları (edebiyat, teoloji) olarak gruplandırılır (AACN,
2008).Sanat; insanların gördükleri, işittikleri, his ve tasavvur ettikleri olayları ve güzellikleri,
insanlarda estetik bir heyecan uyandıracak şekilde ifade etmesidir (Müleyim, 1994). Sanat,
duyguları, hisleri ve yaşamın anlamını ortaya çıkarır ve ilişki merkezlidir (McCaffrey ve
Purnell, 2007). Tolstoy’a göre sanat, sanatçının, belirli göstergeler aracılığıyla, yaşamış
olduğu duyguları bilinçli olarak başkalarına aktarmasıdır. Tolstoy aynı zamanda sanatı, kişisel
çıkarlar gözetilmeden yapılan, zahmetli, buna rağmen diğer insanlara doyumsuz zevk veren
etkinlik olarak tanımlarken, sanatı, insana incelik ve zarafet duygusunu kazandıran çok
önemli bir olgu olarak niteler (Tolstoy, 2011).
Hemşirelik Sanatı; sezgi, mantık, yorumlama ve anlayış üzerine temellenir (Yıldırım,
2013). Sezgisel uygulama; bilgi birikimi, muhakeme yeteneği ve el becerisi ile
bütünleştiğinde sanatsal değere ulaşır (Paniagua, 2004).Hemşirelik ve sanat literatürde sıklıkla
karşılaştığımız kavramlardır.Sanat kavramı hemşirelik disiplini için kolayca kabul edilmiş ve
benimsenmiştir.Hemşirelik eylemlerinin anlaşılması zor olsa da bu eylemler, bilimin
bireyselliğe odaklanmadaki eksikliğine karşı bir önlem olarak görülür (Paniagua,
2004).Hemşireliğin bir sanat olduğuna ilişkin görüşler hemşireliğin varoluşu ile birlikte ortaya
çıkmasına rağmen hemşirelik sanatı kavramının doğru algılanması daha hayali kalmaktadır.
Hemşirelik ve sanatı tartışırken şu sorulara yanıt aramalıyız;
•
Toplum hemşirelik sanatını diğer sanat dallarında olduğu gibi görsel olarak
algılayabiliyor mu?
•
Hemşirenin icra ettiği sanat bir sistem haline getirilip öğretilebilir mi?
•
Hemşirenin icra ettiği sanat elle tutulur bir eser içerir mi?
•
Tekrarlanıp çoğaltılabilir mi?
Bir sanat dalı olarak hemşireliği tanımlarken yaşanan ana kaygılardan birisi hasta
bakımının görünebilir olmayışıdır (Paniagua, 2004).Hemşirelik sanatı görünmeyebilir, ama
etki bırakır. Bu bağlamda sanat ve hemşireliğin yakınlaşması çok yönlü düşünülmelidir.
Sanatın Bakımda Kullanımı üç amaca hizmet eder;
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 103
•
Bakımda güzellikler sunmak; hastayı ele alırken ellerimize, iletişimimize yüklediğimiz
güzellik,
•
Sanatın tedavi amaçlı kullanımı; hastayı sanatın içine çekmek,
•
Hastanın çevresinin dizaynında sanatın kullanımı; hastayı hastane ortamından
uzaklaştırmak.
Bakımda Güzellikler Sunmak
Johnson (1994) Hemşirelik sanatını oluşturan 5 basamaktan söz eder;
1. Anlamlı hasta karşılaşmalarını kavrama
2. Hasta ile anlamlı bir bağ kurma
3. Hemşirelik girişimlerini becerikli bir şekilde yerine getirme
4. Sezgiler ile daha ileriyi görebilme
5. Hemşirelik uygulamalarını ahlaki bir şekilde yerine getirme
Hemşire hasta ile karşılaştığında varlığını;
tüm benliği ile hastaya dokunması,
duruşu, ses tonu, duyuları, seçtiği kelimeleri, hisleri ile hastaya yansıtabilir (Watson,
2012).Gaydos (2006), hemşirenin varlığını hastaneye yattığında hissettiğini ve bunu da sanat
olarak kabul ettiğini belirtmektedir.
Birkaç yıl önce dağ yürüyüşünde ayağımı kırdım. Kötü bir kırıktı, cerrahi
gerekiyordu ve dahası hastanede yatmak gerekiyordu. İşinde gerçek bir sanatçı olduğu için
bir hemşireyi belirgin bir şekilde hatırlıyorum. Hemşire gece görevde olduğunda, özenli ve
yetkin bir tedavi alacağımı biliyordum. Mesaisinin başlangıcında, odama gelir ve durumumu
değerlendirirdi. Tuvalet ihtiyacım için bana yardım eder, Benim maksimum rahatlığım için
çarşafların kırışıklığını düzeltir, yastıkları düzenlerdi. Beni dinlemek için birkaç dakika
harcıyordu, çok az konuşuyordu fakat ben onun varlığı ile rahatlıyordum. O görevde
olduğunda anksiyetem azalıyordu, daha az ağrı kesici talep ediyordum ve gece boyunca rahat
uyuyordum. Bir gece benim ihtiyaçlarımın ne olduğunu nasıl bildiğini sordum. O gülümsedi
ve cevapladı ‘’Ortopedi hemşireliğinde 30 yıl!’’ Çalışma yıllarının önemini biliyordum, ancak
O’nun verdiği bakımda uzmanlıktan dahası vardı; SANAT…
Hemşirenin varlığı; hassasiyet, holizm, mahremiyet, incinebilirlik ve bireyin
eşşizliğinin korunması ile karakterize kişilerarası bir süreçtir (Kostovich ve Clementi, 2014).
Gramling (2004), hemşirenin tam olarak varlığının hasta için rahatlık olduğunu vurgular.
O’na göre sanat dolu hemşireler; hasta için ekstra mil gidenler ve hastalarını bilenler olarak
tanımlanır. Gaydos (2006) hemşireliği sanat olarak görür ve hemşirelerin sanata ilişkin
hikayelerini araştırır. Bir hemşire sanatın bakıma yansımasına ilişkin şu hikayeyi aktarır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 104
“Oldukça yoğun bir Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesiydi. Deneyimli bir yoğun bakım
hemşiresi ve bir baba infant kızının tüm dünyası olan minicik karyolaya doğru eğildiler.
Hemşire ve baba bu minik bedeni yaşatmak ve rahatlatmak için günlerce çabaladılar ancak
başarısız oldular. Onlar çocuğu çaresizce izlerken O yaşamdan ayrılmıştı. Hemşire bebeğin
son nefesini takiben ışıkları azalttı, yatağın etrafındaki perdeleri çekti ve babanın
vedalaşması için sessiz ve kutsal bir alan yarattı. Hemşire ve baba bebeği birlikte yıkadılar,
eve gitmek için alınan kıyafetleri bebeğin üzerine koydular. Bu normal banyodan farklı bir
durumdu. Hemşire baba ve bebeği yalnız bıraktı. Derin bir sessizlikten sonra baba hazır
olduğunda perdeyi açtı’’
Dissanayake (1995), tüm sanatların ve bir sanat biçimi olarak tanımladığı ritüelin;
yönetilemeyen, baş edilemeyen duygular için bir konteyner görevi yaptığını belirtir.
Hemşirelik sanat eserinde, bu yoğun bakım hemşiresi, hem kendisi hem de genç babanın
yaşadığı derin üzüntü için bir konteyner yarattı.Gaydos (2006)’a göre bu eylem yaratıcı ve
güzeldi; denge, ritim ve oran dikkat çekiyordu ve Johnson’un ‘Hemşirelik Sanatı’ için
tanımladığı 5 basamağı kapsıyordu.
Aristoteles; güzeli bir denge unsuru olarak görür. Güzelin olabilmesini oranlara
bağlar. Bu oranların birbirleriyle uyumu güzeli ortaya çıkarır (Kavuran ve Bayram, 2010).
Platon’a göre güzellik, düzen ve orantıdan çok, orantı ve düzende parıldayan şeydir.
Güzellikte ışık yoksa sanat değildir (Kavuran ve Bayram, 2010). Sanat; temel işlevi güzeli
meydana getirmek ve güzellik yaratmak olan öznel bir faaliyettir (Tunalı, 2008). Sokrates’e
göre güzel bizi sürekli kendine çeken bir güçtür, yücedir (Kavuran ve Bayram, 2010).
Hemşire sanatı güzellikler sunar. Bu güzellik yücedir ve hastayı da yüceltir, onu kendinden,
insan olduğundan mutlu ettirir (Connett, 2008). Hemşire, hasta ile yaşadığı birliktelikte
hastanın hissettiklerini kendinde algılayabilmelidir (Watson, 2012). Sanat, insana dokunuş,
bakış, sesleniştir, insanı anlamaya çalışmaktır ve onun hissettiklerini kestirebilmemizdir.
BenedettoCroce’a (1983) göre sanatçının sezgisi burada en önemli noktadır çünkü her türlü
teknik ve ustalığa karşın sezgi olmadan sanatçı olunamaz. Bununla birlikte hastanın ne
hissettiğini algılayabilmek uzmanlık gerektirir. Bilim olmaksızın hemşirelik sanatı kör ve
cahildir, hatta tehlikelidir (Lindemann, 1999).
Sanatın İçine Hastayı Çekmek
Sanat terapisi, sanat materyallerinin kullanıldığı dışavurumcu terapinin bir biçimidir. Sanat
terapisi, hastalar ve ailelerine farkındalığın artırılması, semptomlarla başa çıkma, travmatik ve
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 105
stresli deneyime adapte olmaya yardım etmede kullanılır.Sanat terapinin amacı bireyin en
derin duygularını fark etmesi ve ifade etmesine izin veren yaratıcı süreçlerin kullanımıdır.
Hastayı hastane ortamından uzaklaştırmak
İyileştirici bakım çevresi hastanın hastane ortamından uzaklaşması, kendini iyi hissedeceği,
evinde hissedeceği ortamların yaratılmasını kapsar. Monet ve Nightingale’ye göre güzelliğin
hasta üzerinde olumlu etkisi vardır.
“Güzelliğin iyileştirici gücü vardır” ClaudeMonet
“İnsanlar etkinin sadece zihinde olduğunu söylerler, etki aynı zamanda vücuttadır. Biçim,
renk ve ışıktan etkilenmemizin yolunu çok az bilmemize rağmen şunu biliyoruz ki üzerimizde
gerçek fiziksel etkileri vardır. Hastalara sunulan objelerdeki biçim çeşitliliği ve renk
parlaklığı iyileşmenin gerçek yöntemleridir” FlorenceNightingale
Sonuç olarak sanat ve hemşirelik için; estetik, terapötik müdahaleler, insanı anlama, bilgi ve
sezgilerin kullanımını kapsayan derin bir yakınlaşmadır.
Kaynaklar
•
AmericanAssociation of Colleges of Nursing (AACN). (2008). The Essentials of
BaccalaureateEducationfor
Professional
NursingPractice.
Washington
D.C.
http://www.aacn.nche.edu/education/pdf/baccessentials09.pdf
•
Müleyim S. Sanata Giriş, 2. bsk., Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1994.
•
McCaffrey R, Purnell M. Fromexperiencetointegrationthearts in nursingeducation.
NursingEducationPerspective 2007; 28(2): 72-76.
•
Tolstoy LN, Sanat Nedir?, Çeviri, A. Baran Dural, Bilge Karınca Yayınevi, İstanbul, 2011
(p.53).
•
Yıldırım A. Estetik Bilme ve Hemşirelik. BalikesirSaglik Bil Derg, 2013; 2(1): 69-76
•
Paniagua H. Can theunderlyingprinciples of art be appliedtonursing? British Journal
ofNursing, 2004; 13(4): 220-224.
•
Johnson JL. A dialecticalexamination of nursing art. Advances in NursingScience 1994;
17(1): 1-14.
•
Watson, J. (2012). Human CaringScience: a theory of nursing ( 2nd ed.), Jones&Bartlett
Learning, LL.
•
Kostovich CT, Clementi P. Nursing presence. Journal of Nurses in Professional
Development 2014; 30(2): 70-75.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 106
•
Gramling KL. Anarrativestudy of nursing art in criticalcare. Journal of HolisticNursing
2004; 22: 379-387.
•
Barbara Gaydos LH. The art of nursing. Nursing, 2006; 2(1):70-74.
•
Dissanayake E. Homo Aestheticus: Where Art ComesFromAndWhy. 2nd ed. Seattle:
University of Washington Press; 1995.
•
Kavuran T, Bayram D. Platon ve Aristoteles’in Sanat Etiği, Estetik Kavramı ve
Yansımaları. Sanat Dergisi, 2010, 26:47-64.
•
Croce, B. , Tunalı, İ. (1983). İfade Bilimi ve Genel Lingüistik O la rak Estetik, B. Croce
Este tik’ine Giriş. İstanbul: Remzi Kitabevi.
•
Tunalı İ, Estetik, 11. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2008.
•
Lindemann C. The art of nursing. Creative Nursing 1999; 5(3): 3-4.
•
Connett DF. Qualitativeconvergence of threenursingconcepts. Art of nursing, presence
andcaring. JAN 2008; 527-534.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 107
KADIN SAĞLIĞINDA AROMATERAPİ
Doç. Dr. Gülay RATHFISCH
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi
Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İSTANBUL
Günümüzde aromaterapi estetik, klinik ve holistik olmak üzere genelde üç alanda
kullanılmaktadır. Aromaterapinin kullanım amaçlarından en yaygın olanı bedeni gerilim ve
stresten arındırarak gevşemeye yardımcı olmak ve özellikle de ağrı algısını azaltmaktır.
Aromaterapide uyarılan koku duyusu, beyinde ağrı uyaranlarının düşünen beyne yani kortekse
ulaşmasını engeller. Ağrı uyaranları, yerini aromaterapinin o hoş kokulu esintilerine bırakır.
Bazı insanlar, aromaterapinin sadece inhalasyon anlamına geldiğine inanır. Diğerleri,
aromaterapinin masaj anlamına geldiğini. Fransa’daki hekimler, aromaterapiyi oral, rektal ve
vajinal yollar ile esansiyel yağların içeri alınması olarak ifade ederler. Koklamanın insanda en
önemli duyulardan biri olduğu ve davranışlar üzerinde anahtar bir etkiye sahip olduğu yeni
fark edilmiştir. Ancak aromaterapi herhangi bir şeyi koklamak değildir. Aromaterapinin
tanımlamasında özellikle esansiyel yağlar yer alır. Bitkiler iki tip yağ sentez edebilir. Bunlar
zeytin ve ceviz gibi sabit yağlar ve gül ve lavanta gibi aromatik bitkilerden elde edilen daha
yüksek oranda uçucu olan esansiyel yağlardır.Aromaterapinin,
•
Etkili, güvenli ve hoşnut edici özelliği vardır.
•
Kullanımı ve kabulü uygulamayı yapanlar açısından keyiflendiricidir.
•
Daha az yan etkisi vardı ve fiyat açısından daha uygundur.
•
Aromaterapi, aynı zamanda çalışma ortamını da çok keyifli hale getirirler.
KADIN SAĞLIĞINDA AROMATERAPİ
Gebelik Dönemi ve Aromaterapi
Gebelik döneminde esansiyel yağların kullanılması biraz tartışmalı bir durumdur. Gebelik
döneminde, fetüs ve gebe üzerinde istenmeyen yan etkileri olabileceğinden esansiyel yağ
kullanımı konusunda oldukça dikkatli olunması gerekir. Ancak çoğu endişeler ise asılsızdır.
Genelde aromaterapi ekolü, ilk trimasterdeesansiyel yağ kullanılmamasını önermektedir. İster
soluma isterse topikal uygulama olsun kayıtlarda esansiyel yağ kullanımının düşüklere ya da
fetal sağlıkta bozulmaya neden olduğu yönünde bir bulgu yoktur. Aynı şekilde kayıtlarda
birkaç damla ağızdan alınan esansiyel yağ kullanımıyla da ilgili olarak herhangi bir bulguya
rastlanmamıştır. Ancak, abortus tedavisi için iki özel esansiyel yağ yarpuz ve nane
tohumunun oral alımıyla ilgili bir avuç dolusu kayıt vardır. Esansiyel yağların miktarı,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 108
özellikle de ağızdan alımlarda hepatotoksititeye neden olabilmektedir. Normal kullanımda
özellikle asansiyel yağların bir ile beş damlaya kadar deriye uygulanabileceği ya da
koklanabileceği önerilmektedir. Yüksek miktarla özellikle de gebelik döneminde sorun
oluşturabilmektedir. Karaardıç %20, adaçayı da %10 oranında sabinylacetate gibi taratojenik
bir maddeiçerdikleri için bu esansiyel yağların gebelik döneminde kullanımı tehlikelidir.
Esansiyel yağlar, doğru kullanıldığında, gebelikte kadının kendini güçlü, güzel ve
sağlıklı hissetmesini sağlar, gebeliğe bağlı yan etkileri azaltır. Sentetik kimyasallar (uzun
süreli etkileri üzerinde yeterince çalışılmamış) ile esansiyel yağlar(yüzyıllardır kullanılmakta)
arasında bir seçim yapılacak olsaydı sonuncuyu tercih etmek akıllıcı olurdu. Aromaterapi,
gebelik döneminde genellikle yorgunlukta, ağrılarda, mide bulantısında, uykusuzlukta ve sırt
ve bel ağrılarında yardımcı olabilmektedir.
Bazı esansiyel yağların küçük uterin kasılmalara neden olduğu ve menstrual
periyodu erkenden başlatabileceği düşünülmektedir. Ancak gebeliğin hormonal ve fiziksel
etkileri menstrual süreçten oldukça farklıdır. Yapılan bazı çalışmalarda bu nedenle
uterotonikesansiyel yağların gebeliğin devamı konusunda herhangi olumsuz bir durum
yaratmayacağı açıklanmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken durum, kadının daha önceden
abortus öyküsünün olup olmadığıdır. Bir ebe tarafından yapılan bir çalışmada preeklampsi
vakasında gül ya da lavanta esansiyel yağı ile avuç içine düzenli aralıklar ile yapılan 5
dakikalık masajın kadında tansiyonu düşürdüğü fetal kalp hızını ise düzenlediği belirlenmiştir
(Nathan 2000 s:379).
Gebelik ve de emzirme döneminde büyük miktarlarda toksik madde içeren esansiyel
yağlar kullanılmamalıdır. Gebelik döneminde uzak durulması gereken esensiyel yağlar:
• Anason tohumu: %96 oranında toksik madde içeriyor
• Selvi: %14 oranında toksik madde içeriyor
• Dereotu: %52 oranında toksik madde içeriyor
• Çördük: %80 oranında toksik madde içeriyor
• İspanyol Lavantası: %56 oranında toksik madde içeriyor
• Yıldız Anason: %92 oranında toksik madde içeriyor
Doğum Eylemi ve Aromaterapi
Aromaterapi Burns’ün çalışmasından sonra uzun bir yol kat etmiş ve günümüzde aromaterapi
dünyada birçok doğum ünitesinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. (s:380).
(Smith et al 2011 sistematik reviewcochrane). Doğum eyleminin erken evresinde, gül,
lavanta, sardunya ve mandalina gibi sakinleştirici özelliği olan esansiyel yağlar kadını
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 109
gevşetmek ve anksiyeteyi gidermek için kullanılabilir. Doğum eyleminde kadın dilatasyon
döneminin aktif hatta geçiş fazına geçerken günlük ağacı yağı, yasemin ve nane yağları hem
sırt masajı ile hem de koklayarak kullanılabilir. Özellikle geçiş fazında mide bulantısının
oluşabilmesinden dolayı nane esansiyel yağı oldukça etkili olacaktır. Aktif doğum eyleminde
adaçayı düzenli uterinkontraksiyonların oluşmasında yardımcı olabilir. Ayrıca adaçayı
antidepresan etkisi nedeniyle stresi azaltır.
Burns ve arkadaşları (2000)
8 yıl süresince toplam 8058 gebe üzerinde
aromaterapinin etkilerini değerlendirmişlerdir. Buçalışmada gebelere sıklıkla ağrıyı,
anksiyeteyi, mide bulantısını gidermek ya da uterinkontraksiyonlar düzenleyip güçlendirmek
için aromaterapi önerilmiştir. Çalışmada aromaterapiebeler tarafından sunulmuştur. Gebelerin
%50’si çalışmayı faydalı bulmuştur. Aromaterapiye bağlı yan etki ise oldukça düşük oranda
(%1) rapor edilmiştir. Bu çalışmada günlük ağacı yağının ağrıyı gidermede etkili esansiyel
yağ olduğu rapor edilmiştir. Anksiyeteyi gidermede gül, mide bulantısını gidermede ise nane
esansiyel
yağlarının
büyük
oranda
etkili
olduğu
belirtilmiştir.
Aromaterapinin
kontraksiyonları artırmada etkisi görülmemiştir. Genelde uterinkontraksiyonlar için en çok
sunulan yağ adaçayıdır. Burns ve arkadaşlarının 2007 yılında 510 gebe üzerinde aromaterapi
kullanımıyla ilişkili yürüttükleri ikinci çalışmada sezaryen, vakum ya da fundal basın
uygulamaları yününden önemli farklılıklar bulunmazken, aromaterapi grubunda bebekler daha
az oranında yenidoğan yoğun bakım ünitesine transfer edilmiş ve gebeler daha az ağrı
algıladıklarını ifade etmişlerdir. Dhany ve ark. 2012 yılında yaptıkları çalışmada kadınları
doğum ağrısını gidermede en çok bergamot ve günlük ağacı yağlarını tercih ettikleri
görülmüştür.
Postpartum Dönem ve Aromaterapi
Postpartum Blues/Depresyon: Postpartum depresyonda alternatif ve tamamlayıcı tıp
kullanımıyla ilgili çok sayıda çalışma bulunmakta. Imura ve arka (2006) vajinal doğum yapan
ve ilk kez anne olan kadınlarda 30 dakika aromaterapi ile masaj yapılmıştır. Çalışmada
anksiyete düzeyinin aromaterapi ile masaj yapılan grupta daha düşük çıktığı belirtilmiştir.
Conrad ve Adams (2012) postpartum depresyon açından yüksek riskli 28 kadın üzerinde gül
ve lavanta ile uyguladığı aromaterapinin kontrol grubuna göre postpartum depresyonda daha
fazla düzelmeye neden olduğunu rapor etmişlerdir
Epizyotomi: Doğum sonrası kadının perine ve rektal bölgesi oldukça hassas olacaktır. Çiçek
suları ile ıslatılmış petler ya da havlular ile perinedeki dikişlerin üzeri nazikçe silinebilir. Bu
bölgedeki morluk ve lezyonlar için %1 oranında çiçek ve kuşburnu yağı karışımı iyi
gelecektir. Her tuvalet sonrası perine bölgesi bu karışım ile silinmelidir. Doğum sonrasında
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 110
varsa perineal dikişlerin (epizyotomi) iyileşme sürecini hızlandırmak ve dikişlere bağlı oluşan
ağrıyı azaltmak için kuşburnu yağı ile soğuk kompres uygulaması oldukça etkili olmaktadır.
Daha iyi bir sonuç almak için kuşburnu yağı az miktarda lavanta yağı ile karıştırılabilir. Bu
karışım sezaryen dikişler için de kullanılabilir. Bunlara alternatif olarak, şam gülü, herdem
yeşil ve sardunya yağları da sezaryen ve perine bölgesindeki dikişler için etkili olabilir. Bu
karışımlar dikiş bölgesinde günde en az iki kere kullanılmalıdır.Eğer bu bölgelere
dokunulması ve silinmesinden hoşlanılmıyorsa, bu karışımlar bir sprey şişesine konularak da
kullanılabilir. Perine bölgesindeki dikişlerin iyileşmesi için özellikle sprey karışımları çok
fazla tercih edilmektedir.
Hur ve Han (2004) , epizyotominin iyileşme sürecinde esansiyel yağların
kullanıldığısitz banyolarının etkisini incelemişler. Lavanta, myrırh (sarı sakız), neroli, gül,
greyfurt, mandalina, portakal ve roman papatyası esansiyel yağlarını içeren banyo losyonları
ve sabunlarını çalışmada kullanmışlardır. Aromaterapi uygulanan grupta doğum sonrası 5 ila
7 günlerde perinel iyileşme durumu kontrol grubuna göre daha iyi bulunmuş. Sheikhan ve ark.
(2012), epizyotomiye bağlı oluşan perineal ağrı için lavanta esansiyel yağını kullanmışlardır.
Doğum sonrası 4. ila 12.saatler arsında ve 5. günde perineal ağrıyı değerlendirdiklerinde,
lavanta kullanılan grupta perineal ağrının daha düşük algılandığını rapor etmişlerdir. Hadi
andHanid (2011), Sezaryen dikişlerine bağlı yaşanan ağrının, lavanta esansiyel yağı koklatılan
grupta daha az algılandığını belirtmişlerdir.
Süt Üretimi: Süt üretimini artırmak için çiçek sularına batırılmış pamuklu kompresler ile
memeler silinebilir ya damemeler üzerine bu sular serpiştirilebilir. Süt desteğini artırmak için
ayrıca, rezene ve fesleğen yağları da yararlı olacaktır. Günde iki ila üç kez meme uçları hariç
meme üzerine rezene, fesleğen, sardunya ya da misk adaçayı yağı ile masaj yapılmalıdır.
Emzirme öncesi memeyi yıkamaya gerek yoktur. Nane süt üretimini baskılayan bir yağdır.
Bazı kadınlar için nane süt üretimini baskılamak için yeterli olmazken bazıları için naneyi
koklamak bile süt üretimini baskılamak için yeterli olmaktadır.
Meme Ucu Çatlağı: Mell ve ark (2007) nane esansiyel yağı içeren jellerin meme ucu
çatlakların oluşmasını önlediği ve olası çatlakları tedavi ettiği rapor edilmiştir. Ayrıca nane
esansiyel yağının diğer krem ve jellere göre daha etili olduğu belirtilmiştir. Bir İran
çalışmasında, Sayyah ve ark (2007), emziren kadınlarda nane suyunun meme ucu ağrısını ve
meme ucu çatlaklarının oluşumunu azalttığını rapor etmişlerdir. Lane ve ark (2012), sezaryen
olan kadınlarda nane esansiyel yağını koklamanın mide bulantısını azalttığını belirtmişlerdir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 111
Dismenore ve Aromaterapi
Dismonerede alt abdomene kompres olarak esansiyel yağ uygulanması daha çok tercih
edilmektedir. Sıcak su şişesi, uzun yılardır periyodik ağrılar için kullanılan etkili bir
uygulamadır. Esansiyel yağ kompreslerinin üstüne sıcak su şişesinin konulması hem esansiyel
yağın daha hızlı emilmesini sağlayacak hem de sıcak uygulamanın rahatlatıcı etkisinden
yararlanmayı sağlayacaktır. Bu ağrılı kramplara gerçekten yardımcı olabilir. Şiddetli
dismenoreye zaman zaman mide bulantısı da eşlik etmektedir. Bu durumda nane yağının
koklanması mide bulantısını hafifletebilir.
Alt abdominaleuygulanan %5 ila %20 oranında antispazmotik , hormonal ve aneljezik etkiye
sahip esansiyel yağ karışımlarının kullanılması faydalı olabilmektedir. Roman papatya, nane,
biberiye, lavanta gibi birçok esansiyel yağlar antispozmatik özelliğe sahiptir. Hormonal etki
yaratmak için adaçayı, gül, sardunya ve rezene gibi esansiyel yağlar tercih edilebilir.
Aneljezik etki gösteren esansiyel yağlar için ise; limon otu (yağı), lavanta, mercanköşk,
zencefil ve nane örnek olarak verilebilir.
Menopoz Dönemi ve Aromaterapi
Menopozal dönemde aromaterapi kullanımı daha sıklıkla masajı da içine alan topikal
uygulama şeklindedir. Birçok araştırmada lavanta, gül, sardunya ve yasemin gibi esansiyel
yağ karışımları kullanılmıştır. Murakami (2005) ve Darsareh ve ark (2012) menopozal
semptomların giderilmesinde sırt, bacak, boyun ve göğüs bölgesine yapılan aromaterapi
masajının etkili olduğunu belirtmişlerdir.
Masaj dışında diğer bir yöntemde sprey uygulamadır. Gül, selvi ya da adaçayı gibi esansiyel
yağların, sıcak basması sırasında yüz, boyun ve omuzlara sprey şekilde püskürtülmesi sıcak
basmalarının etkisini hafifletmede yardımcı olabilir. Karışım içine birkaç damla nane yağı
damlatmak mükemmel bir serinleme sağlayacaktır. Masaj, Patchler ya da rezene, adaçayıve
anason tohumu içeren kişisel inhaler östrojen desteği için kullanılmıştır. Sardunya ve gül de
östrojen desteği vermektedir.
Enfeksiyonlar ve Aromaterapi
Esansiyel yağalar özellikle oksitlenme özelliği gösterenler vajina dokusunda irritasyona neden
olabilirler. Bunun yanında alkol grubu esansiyel yağlar vajinal hassasiyete daha aza neden
olurlar.
Kadınlarda
sıklıkla
karşılaşılan
candidaalbicans,
bakterielvajinozis
ve
trikomonasenfeksiyonlarınıntedavisinde en etkili esansiyel yağ çay ağacı yağıdır. Sıklıkla
tercih edilen çay ağacı esansiyel yağının yan etkisi ise oldukça azdır. Beş mililitre taşıyıcı yağ
içine 2 ila 3 damla kadar çay ağacı esansiyel yağı damlatılır. Bu karışım içine batırılan bir
tampon vajen içine yerleştirilir. Ayrıca parmak üzerine alınan bu karışım labialar üzerine
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 112
sürülür.
Çay
ağacı
yağı
gebelik
döneminde
de
vajinal
enfeksiyonda
güvenle
kullanılabilmektedir. Bunun yanında yine taşıyıcı yağ içinde dilüe edilmiş lavanta yağı da
tampon ile birlikte ya da sitz banyosu şeklinde kullanılabilir.
Kaynaklar
1. Burns E, Blamey C, Ersser S, et al. An investigation into the use of aromatherapy in
intrapartum midwifery practice. J.AlternComplementMed. 2000, 6(2): 141-7.
2. Burns E, Zobbbi V, Panzeri D. et al. Aromatherapy in childbirth: a pilot randomized
controlled trail.BJOG. 2007, 114 (7): 838-44.
3. Buckle J. Clinik Aromatherapy. Essential Oils in Healthcare. Churchill Livingstone, an
imprint of Elsevier Inc. Philadelphia, 2015.
4. Conrad P, Adams C.The effects of clinical aromatherapy for anxiety and depression in the
high
risk
postpartum
woman
-
a
pilot
study.
Complement
Ther
Clin
Pract. 2012 Aug;18(3):164-8. doi: 10.1016/j.ctcp.2012.05.002. Epub 2012 Jun 27.
5. Darsareh F, Taavoni S, Joolaee S, Haghani H. Effect of aromatherapy massage on
menopausal
symptoms:
a
randomized
placebo-controlled
clinical
trial.
Menopause. 2012 Sep;19(9):995-9. doi: 10.1097/gme.0b013e318248ea16.
6. Dhany A. Mitchell T. Foy C. Aromatherapy and massage intrapartum service impact on
use of analgesia and anesthesia in women in labor: a retrospective case note analysis. J Alt
Complement Med. 2012, 18 (10): 932-8.
7. Hadi N, Hanid AA. Lavender esence for post-cesarean pain. Pak J BiolSci. 2011 Jun
1;14(11):664-7.
8. Hur MH, Han SH.Clinical trial of aromatherapy on postpartum mother's perineal healing.
Taehan Kanho HakhoeChi. 2004 Feb;34(1):53-62.
9. Imura M. Misao H. Ushijima H. Ushijima H.The psychological effects of aromatherapymassage in healthy postpartum mothers. J Midwifery Womens Health. 2006 MarApr;51(2):e21-7.
10. Lane B, Cannella K, Bowen C, Copelan D, Nteff G, Barnes K, Poudevigne M, Lawson
J.Examination of theeffectiveness of peppermintaromatherapy on nausea in women post
C-section.
J
Holist
Nurs. 2012 Jun;30(2):90-104;
quiz
105-6.
doi:
10.1177/0898010111423419. Epub 2011 Oct 27.
11. Mell M, Rashidi M, Nokhoodchi A, Tagavi S, Farzardi L et al. 2007. A randomized trail
of peppermint gel, lanolin ointment, and placebo gel topreventnipplecrack in primiparous
breastfeeding women. MedSciMonit. 2007, 13 (9): CR 406-411.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 113
12. Murakami S, Shirota T, Hayashi S, Ishizuka B. Aromatherapy for outpatients with
menopausal
symptoms
in
obstetrics
and
gynecology.
J
Altern
Complement
Med. 2005 Jun;11(3):491-4.
13. Nathan E. Aromatherapy for pregnancy induced hypertension. Unpublished dissertation.
RJ BuckleAssociates, 2000.
14. Rathfisch G. Gebelikten Anneliğe Yoga. Nobeltıp Kitapevi, İstanbul 2015.
15. Sayyah Melli M, Rashidi MR, Delazar A, Madarek E, KargarMaher MH, Ghasemzadeh
A, Sadaghat K, Tahmasebi Z.Effect of peppermint water on prevention of nipplecracks in
lactating primiparous women: a randomized controlled trial. IntBreastfeed J. 2007 Apr
19;2:7.
16. Sheikhan F, Jahdi F, Khoei EM, Shamsalizadeh N, Sheikhan M, Haghani H. Episiotomy
pain relief: Use of Lavender oil essence in primiparous Iranian women. Complement Ther
Clin Pract. 2012 Feb;18(1):66-70. doi: 10.1016/j.ctcp.2011.02.003. Epub 2011 Mar 16.
17. Smith C, Collins C, Crowther C. Aromatherapy for pain management in labour. Cohrane
Database of Systematic reviews, 2011, 7.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 114
KADIN SAĞLIĞI VE DOĞUM ALANINDA REFLEKSOLOJİ
Yrd. Doç. Dr. Nursen BOLSOY
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, MANİSA
Refleksoloji
Refleks sözcüğünün sözcük anlamı dış etkenlere bağlı olmak üzere istemsiz kas kasılmasıdır.
Ancak refleksoloji sözcüğünün içinde bulunan ‘refleks ‘ terimi, yansıma ya da aksetme
anlamına gelir(Wilhelm, 2009; Soutar, 2012). Refleksoloji, vücudun spesifik organ ve
bölgelerinin küçük bir aynası kabul edilen kulaklar, eller ve ayaklardaki refleks noktalarının
masajla uyarılması anlamına gelir. Bu yönteme göre kulaklarımız, ellerimiz ve ayak
tabanlarımızda vücudumuzun tüm organlarının yansıdığı bir nokta vardır (Olesonve Flocco,
1993; Stephenson ve ark., 2000;Tıpping ve Mackereth, 2000, White ve ark, 2000; Vennells,
2004). Vücudun dengede kalmasını sağlamak için her organ için kan dolaşımı ve sinir
sisteminin optimum çalışması çok önemlidir (Tıpping ve Mackereth, 2000; Tabur ve Başaran,
2008). Vücudun bu dengesine ‘hemostazis’ denir (Tıpping ve Mackereth, 2000).Refleksoloji,
karışık vücut fonksiyonlarını düzenleyen bir masaj şeklidir ve böylece rahatlatma ve gevşetme
etkilerine sahiptir.
Refleksologlar, genellikle kolay ulaşılabilir, daha duyarlı ve daha büyük olmasından
dolayı ayaklar üzerinde çalışmayı tercih ederler (Mollart, 2003). Fakat ayak masajı ile
refleksoloji arasında bir fark olduğu savunulmaktadır(Oleson ve Flocco, 1993; Botting, 1997;
Vennells, 2004; Tiran ve Chummun, 2005). Refleksoloji seansı sırasında organların, endokrin
bezlerin ve vücut bölümlerinin yansıması kabul edilen spesifik noktalara baskı uygulanır
(Botting, D., 1997; Tabur H. ve Başaran E.B., 2008, Wang ve ark., 2008; Wilhelm, 2009). Bu
terapi yöntemi ağrıyı azaltmak, rahatlamayı artırmak için antik zamanlardan beri
kullanılmaktadır.
Refleksolojinin Tarihçesi
Refleksolojinin ilk uygulama yeri tıbbın doğuş ve uygulama yeri olan Çin ve
Mısırdır. İlk defa 1917 yılında Amerikalı KBB uzmanı William Filzgerald ellerin ve ayakların
belirli bölgelerine uygulanan basıncın vücudun diğer bölgelerinde anestetik bir etkiye neden
olduğunu gözlemlemiş ve “zonatherapie” (bölge tedavisi) adlı kitabını yazmıştır (Botting,
1997; Frankel,1997; White ve ark., 2000; Wilkinson, 2002; Vennells, 2004). Tıp dünyası
tarafında çok ilgi ve saygıyla karşılanmayan Dr. Filzgerald’ın çalışmalarına Dr. Rileyçok
saygıyla karşılamış ve ayaklar üzerindeki refleks noktalarının ilk ayrıntılı çizim ve
diyaframlarını yapmıştır. Daha sonra, Dr. Riley’in asistanı olan ve modern refleksolojinin
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 115
annesi olarak bilinen EuniceIngham (1876-1974)
ayaklar üzerine yoğunlaşmış. Ayağın
vücudun çeşitli bölümleriyle sınırsız sayıda sinir uçlarıyla bağlantılı olduğu kuramı üzerinde
durmuştur (Wilkinson, 2002; Vennells, 2004). Araştırmaları aracılığıyla, sanki ayaklar
vücudun aynasıymış gibi, tüm vücudun ayaklardaki refleks bölgelerinin şemasını çizmiştir
(Botting, 1997;Vennells, 2004). Kalifiye bir hemşire olan DorenBayley ABD ziyareti
sırasında Ingham’la tanışmış ve refleksolojiye duyduğu ilgi Avrupa’da refleksolojinin bir
eğitim okulu kurularak gelişmesiyle sonlanmıştır. Son yıllarda, stres ve gerilimi rahatlatmak,
kan dolaşımını artırmak ve hemostazisi sağlamak için tamamlayıcı bir tedavi olarak
kullanılmaktadır (Tıpping ve Mackereth, 2000; Wilkinson, 2002; Tiran ve Chummun, 2005;
Bolsoy, 2008).
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı refleksolojiyi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp
Uygulamaları Yönetmeliğinin içine dahil etmiş ve refleksoloji uygulaması için tabip
gözetiminde sağlık meslek mensuplarını yetkili personel olarak tanımlamıştır (T.C. Sağlık
Bakanlığı, 2014).
Refleksolojinin Etki Mekanizması
Etkilerinin açıklanması çeşitli teorilere dayanır.
a. Enerji teorisi; organların elektromanyetik alanlar yoluyla iletişimde olduğu ve
refleksolojinin tıkanmış kanallardaki enerjinin tekrar dolaşmasına yardımcı olduğu görüşünü
savunur (Stephenson ve ark., 2000; Tabur ve Başaran, 2008; Wilhelm, 2009).
b. Laktik asit teorisi; Vücutta kalsiyum, laktat ve ürik asit gibi kristal yapıdaki atık
maddelerin(toksinlerin) ayaktaki sinir uçlarında depolandığı, toksinlerin bulunduğu bölgeye
bağlı olarak belirli semptomların ortaya çıktığı kuramına dayanır. (Botting, D. 1997;
Stephenson ve ark., 2000). Refleksolojinin bu kristalleri erittiğini ve enerjinin serbest akımına
izin verdiğini savunur (Stephenson ve ark., 2000; Vennells, 2004; Wilhelm, 2009).
c. Sinir uyarı teorisi-Endorfin salgılama teorisi: Deri her biri farklı anotomik ve fizyolojik
özellikli sinir reseptör algılayıcılarının çeşitli tiplerini içerir. Refleksolojinin sinir noktalarını
belirli tekniklerle uyarmasının ortaya elektrokimyasal mesajlar çıkardığını, bununda
nöronların yardımı ile spinal korda ve/veya beyine ulaştığı ve buradan alınan yanıtın ilgili
organları uyardığını, fiziksel problemlerle ilgili gerginlik ve stresi rahatlatarak onların
gevşemesini sağladığını ileri sürer. Bu gevşeme otonom yanıtı etkiler, sırasıyla, endokrin,
immün ve nöropeptit sistemin çalışmasını düzenler. Refleksoloji, duyusal uyaranlarla aşırı
yüklenen sinir yollarını açarak morfinden en az 5 kat daha fazla analjezik etkisi olan endorfin
ve diğer nörotransmitterlerin salınımına yol açar. Salgılanan
nörotransmitterler ağrının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 116
azalmasına yardımcı olur ve iyilik hissini artırır (Stephenson ve ark., 2000; Mollart, 2003;
Tiran ve Chummun, 2005; Tabur ve Başaran, 2008,McCulloughandHughes (2014 ).
d. Kapı kontrol teorisi: Melzack ve Woll tarafından 1965’te ileri sürülen bu teoriye göre;
afferent liflerce iletilen duyu impulslarınınmedullaspinalisteki T Cell’lere iletilmesi, dorsal
boynuzdaki kapı kontrol mekanizmasınca yapılmaktadır. Büyük çaplı lifler(A-alfa ve A-beta),
kapıyı kapatarak duyu impulslarının geçişini engeller, küçük çaplı lifler(A-delta ve C) de
kapıyı açarak duyu impulslarının geçişini kolaylaştırırlar. Ancakbüyük çaplı lifler(A-alfa ve
A-beta) daha yüzeyseldir ve mesajı daha hızlı iletirler. Uygulanan masaj büyük çaplı lifleri
uyararak ağrı algısını engeller (Stephenson ve ark., 2000; Sezen, 2002; Tiran ve Chummun,
2005;).
Refleksolojinin Kadın Sağlığı ve Doğum Alanında Kullanımı
İnsanların, çeşitli sağlık bakımı verenlerden ve özel gruplardan refleksoloji talebi sayısında
bir artış olduğu araştırmalarla ortaya konmaktadır (Mackereth 2000; Long 2001; Emslie, M.J
2002 Mak ve ark.2007; Wang ve ark.2008,). Refleksoloji herhangi bir yan etki olmaksızın
kadının gençlik(PMS, dismenore), doğurganlık (gebelik, doğum ve doğum sonu) ve
yaşlılık(menopoz) dönemlerinde yaşam kalitesini artıracak, olumlu deneyim kazanmasına
yardımcı olabilecek bir tamamlayıcı terapi yöntemidir. Son yıllarda, hemşireler ve ebeler
tarafından kullanımında bir artış vardır (Wang ve ark.2008, Öztürk ve sevil, 2013). Bu
doğrultuda, refleksolojiyle ilgili klinik araştırmalarda da bir artış gözlenmektedir.
PremenstrüelSendrom (PMS) ve PrimerDismenoredeki Etkileri
Refleksoloji ile ilgili ulaşılabilen ilk bilimsel çalışma Oleson ve Flacco(1993) tarafından
yapılmıştır. Bu çalışmarandomize, kontrollü bir çalışma olup olupelde edilen sonucun
plasebodan fazla olduğunu göstermiştir. İki siklus süresince, her hafta yarım saat, kulaklar,
eller ve ayaklararefleksoloji masajı uygulamışlar ve premenstrüel dönem semptomlarında
%46 azalma kaydetmişler. Kontrol grubunda uygun olmayan noktalara yapılan refleksoloji
yanıtı %19 olarak kaydedilmiştir. Bolsoy (2008) aynı noktalara aynı sürede refleksoloji
masajı uygulamış ve menstrüel dönem semptomlarında %46.54, premenstrüel dönem
semptomlarında %44.99 azalma kaydetmiştir. Diğer bir çalışma Kim andCho(2002)
tarafından yapılmış, 60 gün boyunca toplamda altı kez olmak üzere 1 saatlik ayak refleksoloji
uygulanmıştır. Uygulama sonrası, yorgunluk (% 50), uykusuzluk (% 40), karın ağrısı (% 35),
alt karın ağrısı (% 30), kabızlık
(% 30) rahatlama belirtileri olduğu saptanmıştır.
Yılmaz’ın(2014) ayak refleksolojinindismenore ve okul performansına etkisini belirlemek
amacıyla yaptıkları randomize tek kör plasebo kontrollü çalışmanın sonucunda refleksoloji ve
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 117
ayak masajı arasında istatistiksel bir fark bulunamamış. Fakat refleksoloji ve ayak masajının
dismenore, okul devamsızlığı ve okul başarısı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir.
Gebelik, Doğum ve Doğum Sonu Etkileri
Gebeliğin ilk üç ayında ve riskli gebeliklerde refleksoloji uygulanmamalıdır. Ancak, yapılan
çalışmalar özellikle son üç aydaki yakınmaları azaltmada ve doğuma hazırlanmada yararlı
olduğunu göstermektedir.
Mollart’ın çalışmasında (2003), lenfatik ve rahatlatıcı refleksolojininsemptomları
azaltmada etkili olduğu ancak lenfatik refleksolojinin daha etkili olduğu belirlenmiştir.
Ghaffari ve Ghaznein’in (2010) çalışmasında solar plexus noktasına 5 hafta, haftada iki seans,
her seans 30 dakika refleksoloji uygulanmış ve gebe kadınlarda yorgunluğun önemli ölçüde
azaldığı
bulunmuştur.
Close
ve
arkadaşları
(2015)
6
hafta,
haftada
30
dk.
uygulananrefleksolojinin gebelik süresince görülen bel ve/veya pelvik ağrı yönetiminde etkili
olduğunu belirtmişler.
İntrapartum ve postpartum dönemde, anne de var olan korku ve anksiyete, sinirsel
uyarımla hipotalamusa iletilerek, fizyolojik bir stres yanıtı oluşturabilmektedir. Bunun
sonucunda sempatik sinir sistemi yoluyla adrenal bezlerden, adrenalin salınmasına yol
açmaktadır. Adrenalin intrapartum dönemde oksitosin ve erdofin salınımını suprese ederek
doğum eyleminin uzamasına veya durmasına neden olmaktadır. Postpartum dönemde ise
oksitosin salınımını suprese ederek laktasyonu baskılamaktadır. Bu dönemlerde uygulanan
refleksoloji, vücut sistemlerinin hassas dengesini geri kazandırarak, anksiyete ve korkuyu
azaltabilmektedir(Feder 1996, Tipping 2000, McNeill 2006, Dolatian ve arkadaşları 2011,
Yılar 2014).
Dolatian ve arkadaşları (2011) primiparlarda doğum ağrısının şiddeti ve süresini
değerlendirmek amacıyla yaptıkları çalışmada, servikaldilatasyon 4-5 cm iken 40 dakika
refleksoloji uygulamışlar. Doğumun aktif fazında uygulanan refleksolojinin doğum süresini
kısalttığını ve doğum ağrısının şiddetini azalttığını belirlemişler. Yılar’ın (2014) sonuçları da
benzerdir. Moghimi-Hanjani ve arkadaşları (2015) refleksolojinin doğum süresini kısaltma ve
doğum ağrısının şiddetini azaltmanın yanında anksiyete düzeyini düşürdüğünü, doğal doğuma
katkısı olduğunu ve apgar skorlarında artışa etkisi olduğunu belirtmişlerdir.
Chumthi ve arkadaşları (2011) postpartum dönemde adölesan anneler üzerinde
yaptıkları çalışmada, refleksoloji müdahalesi sonrası ilk 5 dakika ve 24 saatte stres düzeylerini
anlamlı olarak azaldığını bulmuşlar. Li ve arkadaşları (2011) postpartum dönemde
refleksolojinin uyku kalitesini arttırdığını saptamışlar.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 118
Doğum sonrası kadınların uykusuzluk ve yorgunluğunu artıran en önemli
nedenlerden bir tanesi bebeklerde ağlama krizlerine neden olan infantil koliğin görülmesidir.
İçke’nin(2014) araştırma bulguları, kolikli bebeklere uygulanan refleksolojinin koliği
gidermede etkili olduğunu göstermiştir.
Menopozal Semptomlardaki Etkisi
Menopozalsemptomların azaltılmasında, çoğunlukla hormon tedavisine üzerinde
odaklanılmıştır. Ancak günümüzde fiziksel, mental ve sosyal sağlığa ilişkin semptomların
giderilmesinde tamamlayıcı terapi kullanımının önemi ortaya çıkmıştır(Öztürk ve Sevil,
2013). Refleksoloji sinir ve endokrin sistemini yeniden dengelenmesi sayesinde vücudun
rahatlamasına yardımcı olmakta, menopoz belirtilerinin azaltılmasında ve böylece menopoz
dönemine yumuşak bir geçiş yapılmasına yardımcı olmaktadır (Pintoand Paul 2012),
Williamson ve ark. (2002) şiddetli sıcak basması ve gece terlemeleri olan kadınlarda yapmış
olduğu çalışmasında, 6 haftalık refleksoloji uygulaması sonrasında istatistiksel açıdan anlamlı
fark olduğu bildirmiştir. Ancak refleksoloji ve non-spesifik ayak masajı alan gruplar arasında
menopoz semptomları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (Williamson
ve ark. 2002). Çalışma sonuçları menopozal dönemdeki kadınların vazomotor sorunlarının
azaltılmasında ve yaşam kalitesinin arttırılmasında refleksolojinin etkili olduğunu göstermiştir
(Pintoand Paul 2012, Gözüyeşil ve Başer 2014). Ayrıca cinsel alan semptomlarında
(Gözüyeşil ve Başer 2014), yorgunluk, total kolesterol, kortizol seviyesinde anlamlı bir
iyileşme görülmüştür (Lee 2006a). Diğer çalışmalarda ise orta yaş dönemindeki kadınlarda,
kendi kendine uygulan ayak refleksolojisinin, yorgunluk, depresyon ve algılanan stresin
azaltılmasında etkili olduğu ve kan dolaşımına yardımcı olduğu belirtilmiştir (Lee 2006b,
Jang 2009). Asltoghiri ve Ghodsi’nin (2012) çalışmasında refleksolojinin, uyku bozukluğunu
iyileştirmede etkili olduğu ve bu nedenle ebelerin/hemşirelerin refleksolojiyi öğrenmesi ve
menopoz dönemindeki kadınlara öğretmesi gerektiği belirtilmiştir.
Refleksoloji, son yıllarda Türkiye’deki hemşirelik profosyonelleri arasında da ilgi
çeken bir araştırma alanı olmuştur.
Ulusal tez veri tabanından 21 teze ulaşılmıştır. Bu
araştırmaların 20’si ebelik ve hemşirelik alanlarında yapılırken, 1 tanesi Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon alanında yapılmıştır. Ancak, 27 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği “refleksoloji uygulaması için
tabip gözetiminde sağlık meslek mensupları yetkili personeldir” tanımlaması ile bilimsel
çalışma yapmak daha zor bir hale gelmiştir. Etik kurullar Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika
isterken, şu ana kadar Türkiye’de Sağlık Bakanlığının onayladığı bir sertifikaya sahip kimse
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 119
yoktur. Bakanlık sertifikasyonu hekimlere yönelik planlamaktadır. Yönetmelikte hekim dışı
sağlık meslek mensuplarının nasıl yetkilendirileceği ve eğitimi konusunda bir netlik yoktur.
Kaynaklar
1. Asltoghiri, M.; Ghodsi, Z. (2012). The Effects of Reflexology on Sleep Disorder in
Menopausal Women. Procedia - Social and Behavioral Sciences 31: 242–246.
2. Bolsoy, N. (2008). Perimenstrüel Distresin Hafifletilmesinde Refleksolojinin Etkinliğinin
İncelenmesi. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, DoktoraTezi, İzmir, Türkiye.
3. Botting, D. (1997). Reviev of Literature on the Effectiveness of Reflexology.
Complementary Therapies in Nursing & Midwifery 3:123-130.
4. Chumthi, L.; Volrathongchai, K.; Eungpinichpong, W. (2011). Effect of Foot Reflexology
on Stress Reduction Among Adolescent Mothers During the Postpartum Period. Royal
Thai Air Force Medical Gazette 57: (1), 24-35.
5. Close, C.; Sinclair, M.; Cullough, J.M.; Liddle, D.; Hughes, C. (2012).
A Pilot
Randomised Controlled Trial (Rct) Investigating the Effectiveness of Reflexology for
Managing Pregnancy Low Back and/or Pelvic Pain. Complementary Therapies In Clinical
Practice 23: 117-124.
6. Dolation, M.; Hasanpour, A.; Montazeri, Sh.; Heshmat, R.; Alavi M.H. (2011). The
Effect of Reflexology on Pain Intensity and Duration of Labor on Primiparas. Iranian Red
Crescent Medical Journal 13: 475-79.
7. Feder, E.; Liisberg, G.B.; Lenstrup, C. (1993). Zone Therapy in Relation to Labor in:
Proceedings of the International Confederation of Midwives 23rd International Congress,
vol. II. Vancouver: International Confederation of Midwives. P.651–656.
8. Frankel, B.M.S. (1997). The Effect of Reflexology on Baroreceptor Reflex Sensitivity,
Blood Pressure and Sinus Arrhytmia. Complementary Therapy in Medicine 5: 80-84.
9. Ghaffari, F.; Ghaznein, T.P. (2010). The Reflexology of Sole on Tiredness Intensity in
Pregnant Women. Caspian Journal of Intern Medicine 1: (2), 58-62.
10. Gözüyeşil, E.; Baser, M. (2014) The Effect of Foot Reflexology Applied to Women Aged
Between 40 and 60 on Vasomotor Complaint and Quality of Life. World Congress on
Controversies in Obstetrics, Gynecology & Infertility, December 4-7, 2014, Paris, France,
Proceedings p. 46.
11. Içke, S. (2014). Refleksoloji’ninİnfantilKoliğinGiderilmesiÜzerineEtkisininİncelenmesi.
EgeÜniversitesiSağlıkBilimleriEnstitüsü. DoktoraTezi. İzmir, Türkiye.
12. Jang, S.H.; Kim, K.H. (2009). Effects of Self-Foot Reflexology on Stress, Fatigue and
Blood Circulation in Premenopausal Middle-Aged Women. Journal of Korean Academy
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 120
of Nursing 39: (5), 662-672.
13. Kim, Y.H.; Cho, S.H. (2002). The Effect of Foot Reflexology on Premenstrual Syndrome
and Dysmenorrhea in Female College Students. Korean Journal of Women Health
Nursing 8: (2), 212-221.
14. Lee, Y.M. (2006a). Effect of Foot Reflexology Massage on Climacteric Symptom,
Fatigue and Physiologic Parameters of Middle Aged Women. The Journal of Korean
Academic Adult Nursing 18: 284-92.
15. Lee, Y.M. (2006b). Effect of Self-Foot Reflexology Massage on Depression, Stress
Responses and Immune Functions of Middle Aged Women. TaehanKanhoHakhoe Chi 36:
(1), 179-188.
16. Lett, A. (2002). The Future of Reflexology. Complementary Therapy in Nursing &
Midwifery 8: 84-90.
17. Li, C.Y.; Chen, S.C.; Li, C.Y.; Gau, M.L.; Huang, C.M. (2011). Randomised Controlled
Trial of the Effectiveness of Using Foot Reflexology to İmprove Quality of Sleep
Amongst Taiwanese Postpartum Women. Midwifery 27: (2), 181-6.
18. Mccullough, J.; Hughes, C.M. (2014). Reflexology Use During Pregnancy. Journal of
Yoga & Physical Therapy 5: (2), 188-189.
19. McNeill, J.A.; Alderdice, F.A.; McMurray, F. (2006). A Retrospective Cohort Study
Exploring the Relationship Between Antenatal Reflexology and Intranatal Outcomes.
Complementary Therapies in Clinical Practice 12: (2), 119-125.
20. Moghimi-Hanjani, S.; Mehdizadeh-Tourzani, Z.; Shoghi, M. (2015). The Effect of Foot
Reflexology on Anxiety, Pain, and Outcomes of the Labor in Primigravida Women.
ActaMedicaIranica 53: (8), 507-511.
21. Mollart, L. (2003). Single-Blind Trial Addressing the Differential Effects of Two
Reflexology Techniques Versus Rest, on Ankle and Foot Oedema in Late Pregnancy.
Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 9: 203-208.
22. Oleson, T.; Flocco, W. (1993). Randomized Controlled Study of Premestrual Symptoms
Treated with Ear, Hand, and Foot Reflexology, Obstetrics & Gynecology 82: (6), 906911.
23. Öztürk, R.; Sevil, Ü. (2013). Refleksolojinin Kadin Sağliği Üzerine Etkisi. Uluslararası
Hakemli Akademik Spor Sağlık ve Tıp Bilimleri Dergisi 3: (8), 87-100.
24. Pinto, P.C.; Paul, S. (2012). Effect of Foot Reflexology on the Quality of Life Among
Menopausal Women in Selected Schools in Mangalore. National Junior Honor Society 2:
(3), 75-79.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 121
25. Sezen, K. (2002). AkupunkturTeorikve Pratik. MN Medikal& Nobel Tıp KitapSarayı. 312
p. Ankara.
26. Soutar, G. (2012). Eller veAyaklarİçinRefleksoloji. Three Edition. 112 p. Translation:
Evyapan, T. ArkadaşYayınevi, Ankara.
27. Stephenson, N.L.N.; Weinrich, S.P.; Tvakoli, A.S. (2000). The Effects of Foot
Reflexology on Anxiety and Pain in Patients with Breast and Lung Cancer. OncolNurs
Forum 27: (1), 67-72.
28. T.C. SağlıkBakanlığı. (2014). GelenekselveTamamlayıcı Tıp UygulamalarıYönetmeliği,
ResmiGazete, 27 Ekim 2014. Sayı: 29158
29. Tabur, H.; Başaran, E.B. (2008). RefleksolojiyeGiriş. KitapDostuYayınevi. 174 s.
Alsancak, İzmir.
30. Tıpping, L.; Mackereth, P.A. (2000). A Concept Analysis: The Effect of Reflexology on
Homeostasis to Establish and Maintain Lactation. Complementary Therapy in Nursing &
Midwifery 6: 189-198.
31. Tiran, D.; Chummun, H. (2005). The Physiological Basis of Reflexology and Its As a
PotantialDianostic Toll. Complementary Therapies in Clinical Practice 11: (1), 58-64.
32. Valiani, M.; Shiran, E.; Kianpour, M.; Hasanpour, M. (2010). Reviewing the Effect of
Reflexology on the Pain and Certain Features and Outcomes of the Labor on the
Primiparous Women. Iranian Journal of Nursing and Midwifery Research 15: 302-310.
33. Vennells, D. F. (2004). Refleksoloji. Second Edition. Translation: Soner, S. Ege Meta
Yayınları, İzmir.
34. Wang, M.Y.; Tsia, P.S.; Lee, PH.; Cang, W.Y.; Yang, C.M. (2008). The Eficacy of
Reflexogy: Systematic Review. Journal of Advenced Nursing 62: (5), 512-520.
35. Wilhelm, Z.A. (2009). AdımAdımSağlık: Refleksoloji. Fourth Edition. p. 13-102. Dharma
Yayınları, İstanbul.
36. Wilkinson, L. (2002). The House of Lords Selsect Commitee for Science and Technology.
Their Report on Complementary and Alternative Medicine and Its Implications for
Reflexology. Complementary Therapy in Nursing & Midwifery 8: 91-100.
37. Williamson, J.; White, A.; Hart, A.; Ernst, E. (2002). Randomised Controlled Trial of
Reflexology for Menopausal Symptoms. British Journal of Obstetrics and Gynaecology
109: (9), 1050-1055.
38. Yılar, Z. (2014). Ayak Refleksolojisinin DoğumAğrisina ve Doğum Eyleminin Süresine
Etkisi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, DoktoraTezi. Erzurum, Türkiye.
39. Yılmaz, F.A. (2014). Ayak Refleksolojinin Dismenore ve Okul Performansina Etkisi.
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi. Kayseri, Türkiye.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 122
BEDENLENME SÜRECİNDE ENERJİ YAPILANMASI
Doç. Dr. Billur MEMEDLİ
Morsu Kişisel Gelişim Danışma ve Organizasyon, ANKARA
İnsan da dahil olmak üzere tek ve çok hücreli canlılar, varoluşun temel planı üzerinden
hareket ederler. Bir başka deyişle de Yaratanın Yüksek İradesi’ne dayanan şema üstünden
gelişirler.21.
asırda
tıp
ve
tıp
teknolojisi
çok
ilerlediği
halde,
varoluş
konusuna yaklaşmaktan çekince duyulmaktadır. Felsefe, din ve bilim; ruh ve öz konusunda
birbirinden çok farklı açıklamalar yapmaktadır. Kadim bilgelik ise varoluşu en ince
ayrıntılarına kadar tarif etmiştir. O zamandan bu yana insanlık maddi bilimlerle uğraşırken,
kadim bilgeliği unutmuştur. Buna karşın, günümüzde kadim bilgelik konuları tekrardan sıkça
gündeme gelmektedir. İnsanın ruhu, özü ve görülmeyen beden kavramları yeniden ilgi odağı
olmaya başlamıştır.
Büyük Patlama sırasında evrim tohumları fraktal olarak fragmanlara parçalanarak
Evreni inşa etmişlerdir. Bu üç ana fraktal veya kök fraktal hatları Holografik Evren’de
kendilerini gösterir. Fraktil ışık, holografik olarak tezahür eder. Doğanın sonsuz tekrarlama
kanununa uygun hareket ederek Evren’in her boyutunda var olur. Fraktal hatlar yeni
oluşumların hareketinde, örneğin yeni bir canlının maddi dünya inişi sürecinde, kendilerini
farklı biçimlerle ortaya çıkarırlar.
Maddi dünyanın dışında olanYüce Kozmoz kanunlardan insanların haberi
bulunmamaktadır. Bu kanunlardan en güçlüsü Tanrı Hafızası Kanunu’dur. Bu kanuna göre
tüm düşünce, duygu ve davranışlar Evren yapısına yani dokusuna kayıtlıdır. İnsan Evrenin
sonsuz bilgi ve bilinç okyanusunun içinde yaşar. Bu çok boyutlu yapı ya da geniş kuantum
alanı her şeyi içine çeker ve kaydeder. Tam olarak bir hafıza bankası gibi çalışır. Kadim
bilgelik buna “Akaşa Kayıtları” derken, kuantum fiziği de “Morfogenetik Alan” adı vermiştir.
Morfogenetik Alan; koca bir uydu anteni gibidir -Evrenin alıcısı olarak çalışır, her
an, ayrım yapmadan,en ince düşünce, duygu ve davranış titreşimlerini algılar ve cevap verir.
Morfogenetik algının oluşum süreci yönünde harekete geçmesinde fraktal hatlar anahtar rol
oynamaktadır.
İnsan
da
dahil
bir
canlının
görünmeyen
anatomi
yapılanması
madde
boyutundaki gebelikten çok daha önce Yaratılışın Yüksek ÖZ* Monad boyutunda “Kozmik
Gebelik” simyasıyla başlar ve itici güç onu daha sonraki boyutlara taşır. Bu güç, bir alt boyut
olan Morfogenetik alanı harekete geçiririr ve üç ana fraktal hat kendi içindeki fraktallardan
gelmek isteyen canlının bilgilerine ulaşarak, enerji portresini oluşturur. Fiziksel boyuta hiç bir
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 123
hareket ve belirtiyokken (niyet/arzu dışında) üst boyutta her şey hareketlenmiştir. İnce
yapıdaki “niyet titreşimi” oluşmasıyla birlikte enerjiyi yüksek boyutlardan maddeleşme ve
biçimlenme sürecine hareket ettirmeye başlamıştır.
Bedenleme sürecinde, en son gelişecek olan madde aşamasına kadar yani doğum anı
gerçekleşene kadar, fraktal ışınların yedi dalga boyutu (yedi beden aşamalı olarak da geçiş
yapar) varlığın bir boyuttan diğerine geçiş süreçlerini yönetir. Aynı prizma gibi ışığı içinden
geçirdiğinde kırılmasına ve farklı frekanslara ayrılmasına yardım eder. Prizmadan çıkan her
bedenin kendine göre bir dalga boyutu vardır, en yüksek dalga boyutundan (yedinci beden
alanından) en alçak boyuta (birinci fiziksel beden alanına) doğru, yukardan aşağıya doğru
akar ki bu fiziksel beden kimyasının elektromagnetik eşdeğeridir ve Mutlak Hakikati iç
düyamıza yansıtır.
Öz ya da Monad, yedinci ve Atmik altıncı beden boyutları her şeyi içinde barındırır
ve aklın algısı dışındadır.Altıncı beden boyutu “Yüksek Benlik ve İlahi Ana veya
Anandamaya Koşa” hem başlangıcın hem de sonun bulunduğu alandır. Zaman ve mekan
dışında görülme arzusuyla beşinci beden boyutuna -Bidha beden akar, bu boyutta ne akıl nede
kişilik belirtileri bulunur, sadece “Bir” vardır ve enerjisinin en önemli aşamasıdır. Dördü, üçü,
ikiyi ve biri doğurur, besler ve düzenler. Bu enerji düzeyinde anne ve baba niyetten eyleme
geçerler ve döllenme süreci başlatılır.
Dördüncü
beden
boyutunda
DNA
sarmalları
mayozve
mitoz
döngüsünü
gerçekleştirir, zaman ve mekan kavramlarıişlemeye başlar ve enerji boyut madde boyutuna
yerleşme sürecine girer. Aura oluşumaya başlar.
4-6.cı haftalarda Aura alanı ceninin kuyruk sokumu bölgesine yerleşir, tohumun kök
salması gibi cenin fizik bedene tutunmaya başlar ve bir filiz gibi Aura enerjisi fizik beden
içinde yukarı tırmanmaya devam eder. Her bir Aura alanı o bölgenin fizioloji ve biyokimya
oluşumuna iştirak eder.
10-12 haftalarda ikinci Aura alanı, 16-18 haftalarında üçüncü, 22-24.cüde dördüncü
ve28-30.ncu haftalarda beşinci, 34-36.cı da altıncı ve nihayetinde 36-44ncü haftalarda yedinci
Aura alanı oluşum sürecini tamamlar.
Bu enerji oluşum sürecinde bedenin fizik boyutuna aura alanlarının yanında 5
element -Enerji, Hava, Ateş, Su ve Toprak ve 2ci Ana ve 12 meridiyen ağı enerjileri yerlerini
alırlar.
Auranın beşinci alanı oluşum süreci sonunda, doğuma 88 gün kala, beden genetik
yapısı netleşmeye başlar- DNA’lara bütün insanlık ve insanlık öncesi hafıza talimat
programının yazılımı kayıt edilir. Bu talimat esasında hayat başlar ve devam eder, doğum
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 124
sırasında, Morfogenetik alandan ince bir titreşimle başlatılan yolculuk,DNA talimatlarını
sabitleştirildikten sonra, fizik bedenin biçimlendirilmesi ile tamamlanır.
Kısaca özetlersek; fizik beden fizik ötesi, Morfogenetik alanın niyet titreşimini
algılayarak ona verdiği cevapla başlar. Böylece görülmeyen anatomi ile enerji akışı başlatılır.
Kök fraktal hatlar harekete geçerek aşamalı frekans değişimlerini, sarmal spiral ve düz fraktal
akımlarıyla, yedinci beden boyutundan birinciye kadar, yedi aura alanlarını, 5 Element ve
meridiyen ağ enerjilerini yönetip yönlendirerek görülür anatomi haline getirir. Doğumun 88
gün öncesi hologenetik hafıza talimatı kaydedilir ve doğum esnasında bu talimat onaylanır.
Fizik boyut yolculuğu buhologenetik talimatla deva eder gider.
Kaynaklar
1. Kasım M. Kasım M., Gizli Beden (Süzük Yürek), İstanbul, 2012
2. Kasım M., Kadim Bilgelikte Temel Öğretiler.İstanbul, 2014
3. Radd Richard. Gennıye Klyuçi. Russiya. Biversum, 2013
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 125
KANSER TEDAVİLERİNDE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI
Prof. Dr. Hasan ŞENOL COŞKUN
Akdeniz Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, ANTALYA
Kanser toplumlar üzerinde en önemli sağlık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir.
Tüm önleyici çalışmalara rağmen sıklığı kontrol altına alınamamaktadır. Gelecek 20 yıl içinde
dünyada 17 milyondan fazla insanın bir yıl içinde kanser nedeniyle öleceği ve tüm dünyada
75 milyondan fazla insanın kanser tanısı ile yaşıyor olacağı hesaplanmaktadır. Kanser sıklığı
ve sorunu özellikle gelişen ülkelerde daha önemli bir sorun olacaktır. Şişmanlık, sigara ve
diğer
tütün ürünlerinin
kullanımı
ve
yaşlanan
nüfus sorunun
temel
parçalarını
oluşturmaktadır. Ülkemizde en sık görülen kanserler tüm dünyada olduğu gibi erkeklerde
akciğer ve kadınlarda meme kanseridir.
Kanser ve Tedavisi
Kanser tedavisi son yıllarda inanılmaz bir hızla ile gelişmiş ve gelişmeler tedavi stratejilerinde
ve araçlarında bunun sonucunda da ilaçlarda önemli değişimler getirmiştir. Kanser ve insan
biyolojisinin daha iyi anlaşılması ile hedeflenmiş ve özgül ilaçlar geliştirilmiştir. Bu yeni
yöntemler onkolojik tedavilerde önemli gelişim ve değişimi tetiklemiştir. Bu tedavinin akıllı
ilaç çağı olarak isimlendirilebilmektedir.
Tüm bu gelişmelerin temel amacı kanser tedavisinin temeli olan kür yani şifa
sağlamaktır. Bunun için gerek bölgesel ve lokal tedaviler gerekse ilaçlarla sistemik tedavi
yapılmadır. İlaçlar günümüzde daha özgün daha iyi hedeflere yönelmiş ya da insan savunma
sistemi olan immun sistem aracılıklı tedavilere yönelmiştir. Tüm bu yüz güldürücü
gelişmelere rağmen kanser tedavisinde hala cerrahi, radyoterapi ya da klasik ilaç tedavileri
çok daha önemli yer tutmaktadır.
Kanser tedavisi gören bir hastanın asıl amacı hastalanan bir insanda ki gerçek istek
olan bu hastalıktan kurtulmaktır. Bir tedavinin hastalıktan tam anlamıyla kurtaramama gerçeği
her zaman bir sorun ve tedaviye inancı ve arzuyu azaltan bir gerçektir. İnsanın yaşam
mücadelesi içinde bu temel amaç hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Yaşamın tamamen
kurtulması mümkün değilse yaşam süresinin uzatılması ya da kanser ile ilgili sorunların
kontrol edilmesi ya da yatıştırılması istenen tedavi amaçlarıdır. Aslında bu amaç çok sayıdaki
kronik hastalıklarda örneğin şişmanlık kalp hastalığı böbrek ve karaciğer yetmezlikleri, şeker
hastalığı ve hipertansiyon için ortaktır. Her hastalığın kendi doğası ve öğrenilmiş özellikleri
nedeniyle hastalar tarafından farklı değerlendirilmesi söz konusudur. Hayatın bu mücadelede
daha güzel yanşaması da bir başka hedeftir. Hayat kalitesi olarak tanımlanan bu iyilik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 126
hali bugün en önemli kanser tedavi hedeflerinden biridir. Hayatın iyi yaşanması bazen ne
kadar uzun yaşandığından daha önemli olabilmektedir.
Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Tüm amaçlar için kanıtlanmış tıbbi yaklaşımlar dışında uygulamalar olabilmektedir. Bu
uygulamalar insan hayatı için fayda sağlayabildiği ölçüde kabul edilebilir veya uygulamak
isteyen hastalar ile tartışılabilir. Ama bu uygulamaların gerçek kanıtlanmış yaşamı üzerinde
net fayda sağlayan uygulamaların önüne geçmesi bir hasta hakkının kaybı anlamına
gelecektir.
Bugün için insan sağlığına katkı sağladığına inanılan çok sayıda uygulama
vardır. Binlerce yıldır var bu uygulamaların bazıları hayat stili, beslenme özellikleri ya da
diyet alışkanlıklarıdır. Bazı uygulamalar ise bugün ilaç olmuş maddelerin kökenleri olan ve
bunların ekstre yada karışım olarak kullanıldığı bitkisel tamamlayıcı uygulamalardır. Belli bir
disipline ulaşmış veya düzensiz uygulamaların çokluğu dikkat çekicidir. Bugün bu
uygulamaların bütününe tamamlayıcı yada alternatif tıp uygulamaları ya da integratif tıp
uygulamaları denmektedir. Bu alanların düzene kavuşması ve hasta için yararlı hala gelmesi
için akademik çabalar ve düzenlemeler son yıllara daha yoğun olarak yapılmaktadır.
Tamamlayıcı uygulamalar genelde 3 gurup hastada sık olarak tercih edilmektedir.
Bunlardan birincisi hastalığın tedavisi için kanıtlanmış tedavileri kabul etmeyen hastalardır.
Bunlar küçük bir gruptur ve bu tedavi reddinin sağlıklı olup olmadığı incelenmelidir. İkinci
grup tedavi seçenekleri sonrası iyi bakım tedavileri uygulanan ve palyatif bakımın daha
yoğunluklu uygulandığı hastalardır. Üçüncü gurupta ise tedavileri devam ederken destekleyici
olarak tamamlayıcı ürün kullanan hastalardır.
Birinci
grupta etkin
tedavinin
reddi,
ikinci
grupta
inanların
umutlarının
ticari metaya dönüşmesi, son grupta ise toksisite ve beklenmeyen yan etkiler ve erken
ölüm önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Sıklığı ve Metodları
Hastaların çoğunluğu tamamlayıcı tedaviler kullanmaya eğilimlidirler. Hem batı hem de doğu
toplumlarında
sıklıkla
bitkiler
vitaminlerden
oluşan
bir
kullanım
söz
konusudur. ABD’de tamamlayıcı ürün kullanımı bir çalışmada %80 oranında bildirilmiştir.
Bu uygulamaların piyasa değeri yaklaşık 40 milyar dolardır ve çoğunluğunu bitkisel
uygulamalar oluşmaktadır.
Hastaların
yarısından
çoğu
bu
uygulamaları doktoruna
bildirmemektedir. Ülkemizde tamamlayıcı ürün kullanımı yarıdan fazladır ve giderek
artmaktadır ve bunlarında çoğu kullanımı doktoruna bildirmemektedir. Dünyada en sık
vitamin/bitkisel ürünler ve bedensel tedavi yöntemleri kullanılırken ülkemizde en
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 127
sık bitkisel ürünler kullanılmaktadır. Bitkisel uygulamaları diyet uygulamaları ve diğer
uygulamalar sıklık olarak takip etmektedir. Sıklıkla insanlar bitkisel uygulamalara tarihsel
sürecin
bir
sonucu
olarak
yönelmektedir. Tamamlayıcı
uygulamalar
stres
ve anksiyetenin azaltılması, özellikle kas ve eklem kaynaklı ağrıda tedavilere yardımcı
olabilmektedir. Yaygın kullanılan tamamlayıcı uygulamaları şunlardır:
Beyin-Beden Tedavileri
Meditasyon
Yoga ve tai chi
Ruhsal yöntemler
Beden Kaynaklı Tedaviler
Akupunktur
Kriopati
Masaj
Enerji Tedavileri
Reiki
Teropatik dokunma
Alternatif Tıbbi Yöntemler
Geleneksel Çin Tıbbi
Naturopati
Homeopati
Diyet Tedavileri
Makrobiotikler
Gerson Tedavisi
Bitkiler
Vitamin Vemegavitamin Tedavileri
Tamamlayıcı tedavilerin kullanımı gençler ve kadınlar arasında daha yaygındır. Tamamlayıcı
tedaviler pek çok nedenle kullanılmaktadır. Bunlar:
•
Kanser tedavisi yan etkilerinin azaltılması,
•
Kansere bağlısemptomlarınazaltılması,
•
Vücut direncini artırma,
•
Kanser tedavisinin etkinliğini artırma (!)
•
Kanseri tedavi etme(!)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 128
Bu uygulamaların kanseri tedavi etme iddiasında olan ve ilaç olma sürecini
tamamlamamış ürünlerin kullanılmasında çok dikkatli olunmalı hatta kaçınılmalıdır. Bugün
kanser tedavisinde ki zorluklar nedeniyle etkisi kanıtlanan her uygulama insanlığın hizmetine
sunulmaktadır. Maalesef büyük ümitler beslenen çok sayıda ilaç ve tedavi yolu etkisi
kanıtlanamadığı için ilaç ve kabul edilir tedavi yolu olamadan çöpe atılmaktadır. Bir ilaç
gelişene kadar onlarca yıl zaman harcanmaktadır. İlaç demek eczanede satılabilen ve etkisi ve
beklenen yan etkisi kanıtlanmış maddeler demektir.
Tamamlayıcı ürün çoğunlukla denetimsiz plansız ve kanıtlanmadan kişisel
deneyimlere dayanarak kullanılmaktadır. Sanıldığının aksine oldukça pahalı uygulamalardır
ve hastalar bunlar için bütçelerinden ciddi kaynak harcamaktadırlar.
Tamamlayıcı Ürün Kullanımın Özellikleri
•
Yaygındır
•
Düzensizdir
•
Bilgi paylaşımı sınırlıdır
•
Kanıt derecesi düşüktür
•
Karşılıklı güvensizlik yüksektir
•
Geri ödemesi yoktur
•
Pahalıdır
•
Denetlenmeye kapalıdır
Akupunktur
Tamamlayıcı uygulamalardan en çok çalışılan ve uygulamalarda kanıt derecesi en yüksek
olan uygulamadır. Klasik ya da elektro akupunktrun temeli doğu tıbbında binlerce yıldır
vardır. Kore gibi modernize olmuş kültürlerde bu uygulamalar eğitim ve düzen temeline
oturtulmuş olmakla beraber batı toplumlarında hala uygun güvenli uygulamalar sınırlı
sayıdadır.
Bitkisel Uygulamalar ve Diyet Tedavileri
Toplumlarda en çok rağbet gören, güne ve şartlara göre popülerliği değişen uygulamalar bitki
ve iyet tedavilerdir. Bu konuda çok iddialı söylemserlerde vardır. İmmun sistem ile
ilişkilendirilen
bitkiler vucut asit baz dengesi
ile
ilgili
olanların
çoğu
gerçeği
yansıtmaz. Immun sistem ve vücut asit baz dengesi hayatın devamı ve sağlıklı yürümesi için
çok ciddi bir kontrol ve denetim altındadır. Hastalık ya da ciddi müdahaleler olmadan
bunların dengesinin değiştirilensinden söz edilemez.
Beslenme hayatın temelini oluşturan faktörlerden biridir. Yeterli ve dengeli beslenme
insanlığın sağlıklı olması için şarttır. Bazı bitkilerin de özellikle semptomlar için hastalara
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 129
fayda sağladığını da belirtmek gereklidir. Bu konuda hastaların doktorları ile açık yüreklilikle
konuşması en doğru yoldur.
Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ve Güvenlik
Herhangi bir tıbbi uygulamada etkin olma yani işe yarama ve bunu elde ederken
ödediklerimiz maliyet ve yan etki uygulamanın temel belirleyicisidir. Güvenlik ve etkinlik,
hasta yararı ve zararını belirlemektedir. Hastanın zarar görebileceği etkin olmayan ve
güvensiz uygulamalar ve bitkilerden hastalar mutlak suretle uzak durmalıdır. Güvenilir ve
etkin uygulamalar ise desteklenmelidir (Şekil 1).
Maalesef
çok
sayıda
uygulama
ve
bitkinin
özellikle ekstrelerin ve
hazırlama metodlarının güvenlik yönü belirsizdir. Etkin olma konusunda hiç kuşkusuz etkin
bir metod aslında yeterli sürede ilaç veya standart bir tedavi metodu olmaktadır.
Şekil 1: Tamamlayıcı uygulamada güvenlik ve etkinlik
Sonuç olarak:
Zaman zaman çok popüler olan ve hastalar tarafından ciddi maddi kaynak ayrılan
tamamlayıcı uygulamalarının bazılarının hasta yararına olabileceği bazılarının ise ölümcül
sonuçlar doğurabileceği herkes tarafından bilinmelidir. Bu konuda sorumluluk sahibi
yaklaşımlar hastaların sağlığının korumasında ve iyileştirilmesinde rol olacaktır. Ciddi
anlamada bozunla ve bozunma süreci aylar yıllar alan bir kanser hatasının tedavisinin
hedefsiz basit uygulamalar ile düzletilmesi pek mümkün olmaz. Hastaların bireysel özellikleri
iyi değerlendirilmeli ve hastanın her zaman bir doktor bakımına ihtiyaç duyduğu gözden
çıkarılmamalıdır. Yanlış karar alan bir hasta dahi hastane ve doktor bakımını kabul ettiği
zaman bu hakkını kullanabilmelidir.
Tüm bu sözlerin tamamına kanserin üçte birinin sigara ilişkili olduğu hatırlanmalı ve kanser
gelişmeden
önceki
koruyucu
çabalara
daha
büyük
destek
verilmesi
gerektiği
vurgulanmalıdır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 130
Kaynaklar
1-Richardson et al JCO, 2000)
2-Eisenberg et al. Ann Int Med 2001)
3-Samur ve ark,Supp Care Cancer 2001,
4-Gözüm S ve ark. Cancer Nurs. 2003,
5-Tas ve ark Acta Oncol 2005
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 131
KANSER HASTALIKLARININ BİOREZONANS TEDAVİSİ
Dr. Sinan AKKURT
Uluslararası Kanser Ajansı 2012 yılı için yeni kanser verilerini yayınladı (Globocan 2012). Bu
verilere göre 2012 yılında dünyada toplam 14.1 milyon yeni kanser vakası gelişmiş ve 8.2
milyon kansere bağlı ölüm olmuştur.Dünyada en çok tanı konulan kanserler AC (13.0%),
meme (%11.9), kolon (%9.7) iken kanserden ölenlerin ise en çok AC’den(19.4%), KC (9.1%)
ve mideden (8.8%) gerçekleştiği belirtilmiştir. Türkiye’de ise 2015 istatistiklerine
baktığımızda kansere bağlı ölüm %20.4 ile dolaşım sistemi hastalıklarından sonra ikinci sırayı
almaktadır. En sık görülen kanserlere baktığımızda tüm yaşlarda erkeklerde Trakea, bronş,
AC %21.9, prostat %12.9 ve kolorektal %9.1, kadınlarda ise meme %24.6, tiroid %11.6 ve
kolorektal %8.3 ile ilk üç sırayı almaktadır.Bu şekilde kanser artış hızının devam etmesi
durumunda dünya nüfusunun artışına ve nüfustaki yaşlanmaya bağlı olarak 2025 yılında
toplam 19.3 milyon yeni kanser vakası olacağı belirlenmektedir.
Kanser Hücresinin Temel Özellikleri
1- Anaplazi: Mikroskobik düzeydeki kansere özgü hücre değişikliğini göstermektedir.
2- Büyüme/çoğalma hızının yüksek olması: Kanser ne kadar kötü gidişatlı ise o kadar hızlı
büyür/çoğalır.
3- Lokal invazyon: Bulunduğu bölgeyi istila etme gücüne sahip olmasıdır.
4- Metastaz: Kitlenin bulunduğu bölgeden uzak bölgelere sıçraması ki bu en önemli
malignite özelliklerindendir.
5- Klonal Orijin: Çoğu kanser hücresi tek bir anormal hücreden doğar.
6- İmmortalite:
Kanser
hücreleri
sınırsız
sayıda
bölünebilirler.
İmmortalite
mekanizmalarından biri kromozom uçları olan telomerlerdir. Hücre diferansiye olurken
çoğu normal hücre tipinde telomerler gittikçe kısalır. Fakat kanser hücrelerinde ve stem
hücrelerde telomerlertelomeraz enziminin etkisiyle yenilenirler. Bu enzim normal olarak
hücreler diferansiye olurken bir taraftan programlı bir şekilde gittikçe azalır. Tümüyle
diferansiye olmuş bir hücre istirahat “senescent” durumuna girer ve sonunda çoğalma
kapasitesini yitirdiğinde ölür. Oysa bir çok kanser tipinde telomeraz etkinliğini sürdürür
veya aktive edilir. Sonuçta telomerlerin uzunluğu sabit kalır ve hücre sınırsız sayıda
çoğalır, immortal olur.
7- Apoptozis: Sağlıklı yaşamın temelinde hücre yenilemesi ve hücre ölümünün belirli bir
sayısal denge içinde olması gerekir. İnsan hücrelerinin büyük çoğunluğu (%99) yaklaşık
iki yıllık bir zaman diliminde yenilenir. Normal koşullarda zedelenmiş veya yaşlanmış
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 132
hücreler organizmanın hücresel homeostazını sağlamak için apoptozis denilen bir tür
hücre ölümü ile kendilerini feda ederler. Bu fizyolojik hücre ölümünün en sık forumudur.
İlk olarak 1970’de Kerr tarafından tanımlanmıştır. Bundan sekiz sene sonra da Wyllie
deneysel olarak apoptozisi gerçekleştirmiş ve DNA yıkımının apoptozisin en belirgin
özelliği olduğunu ortaya koymuştur.
Apoptozisin kanserdeki önemi ise bazı virüslerin veya kimyasal maddelerin, çevresel
faktörlerin apoptozisi engelleyerek kansere yol açmasıdır.
Örneğin; HPV (Human PapillomaVirus) tip 16 ve tip 18 E6 proteini salarak apoptozisi
başlatan p53 genine bağlanır ve apoptozisi inaktive eder.
Burkit Lenfoma ve mononükleoza neden olan EpsteinBarr virüs Bcl-2’ye benzer bir protein
sargılar veya salgıladığı bir diğer proteinle (BALF1) hücrenin Bcl-2 protein artırmasını
indükler (J. Viral 2002 Mart) .
Yukarıdaki bu iki olayda hücreyi apoptozise karşı daha dirençli kılar. Bu şekilde çoğalmaya
devam eden hücre, kanser hücreleri haline gelir.
Bazı kanserler virüsler olmadan da apoptozise karşı dirençli hale gelebilir. Örneğin; Melanom
Apaf-1’i kodlayan genin ekspresyonunu engelleyerek direnç gösterir. Akciğer ve kolon CA
hücreleri sitotoksik T hücrelerinin apoptozis mekanizmalarını başlatmalarına izin vermezler.
Bu da kanser hücrelerinin fizyolojik apoptozisini engeller.
Sonuç olarak;
1)Genetik kodlamada yetersiz onarım,
2)Apoptozis mekanizmasındaki yetersizlik,
3)Doku toksinlerinin yüklenmesi,
4)hücresel devamlılığı sağlayan hücrelerarası iletişimde bozulma (myc geni),
5) immün sistemin çökmesi kansere sebebiyet veren nedenlerdir.
İmmün Sisteminin Kanser Hastalıklarındaki Savunma Mekanizmaları:
İnsan vücudunda tümöre karşı savunma mekanizmaları vardır. Bunun başında immün sistem
denilen bağışıklık sistemi gelir. Bağışıklık sistemimizde tümörle mücadele eden 3 ana hücre
grubu vardır:
1- Sitotoksik
T
hücreler:
Lenfositler
bağışıklık
sisteminin
ana
hücreleri
olan
akyuvarlardandır. B ve T olarak ikiye ayrılırlar. Sitotoksik denilen (hücre içinde toksik
etki yaratan) etkili T hücrelerdir. Bu sitotoksik etki kemoterapötik ajanlarla aynı etkiyi
gösterir. Bunlar tümörü infiltre edici veya istila edici tüm iç tabakalarına hücrelerarası
mesafelerine kadar girme, istila etme özellikleri vardır. Bunu yapabilmesi için sensitize
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 133
(duyarlanması) olması gerekir. Duyarlanması için de tümörün salgıladığı bir takım
yabancı maddeler ve antijen gerekir.
2- Natural Killer (doğal katil hücreler): Doğal katil hücreleri T hücrelerinin immünolojik
olarak algılayamadığı birçok insan tümör hücresinin İl-2 adı verilen bir aracı molekül ile
uyarıldığında algılar ve öldürülürler. Önceden duyarlanmaya gerek duymazlar.
3- Makrofajlar (çöpçü hücreler): Bağışıklık sisteminin çöpçü hücreleridir. Fagositoz ile
yabancı maddeleri yok ederler. T hücreleri ve NK hücreleri ile işbirliği ile çalışırlar. T
hücreleri ve NK hücreleri aktive olunca salgıladığı maddeler makrofajları aktive eder.
Klasik Tıpta Kanser Tedavisi
1- Cerrahi müdahale: Mevcut kitlenin çıkarılmasıdır. Etkili ve yan etkisi düşük bir
yöntemdir. Ancak en büyük handikap birçok tümör tipinde hastanın ameliyat şansını
kaybetmesidir. Ayrıca invazyonu hızlı olan bazı kanser türlerinde örneğin mide,
pankreas, karaciğer CA gibi histolojik anlamda metastaz rastlanmasa bile çoktan mikro
metastazların yayılma olasılığı yüksektir.
2- Sitotoksik tedavi: Hedef tümör kitlesinin hücre bazında bloke edilmesidir. İlaçla yapılırsa
kemoterapi, ışınla yapılırsa radyoterapi adını alır. Yan etkileri ve emniyet profili
açısından cerrahi kadar emin değildir.
3- Hormon terapi: Hormon salgılayan ve oluşum mekanizmalarında hormonlardan etkilenen
kanser türlerinde etkilidir. Örneğin meme kanserinde tamoksifen kullanılması.
4- İmmünoterapi: Bağışıklık sistemini güçlendirme esasına dayanır.
5- Biyolojik terapi: Son zamanlarda kanser tedavisinde kullanılan kanser ilaçlarının
sayısında önemli bir artış olmuştur. Kemoterapi ilaçlarından farklı olarak normal
dokulara daha az zarar verirler. Uygun durumda kullanıldığında bazen kemoterapiden
daha etkili olurlar veya kemoterapinin etkisini önemli ölçüde artırırlar. Örnek; meme
CA’da kullanılan herceptin (trastuzumab) hastalığın remisyonda kalma süresini artırıyor.
Nanhodgkinlenfomada kullanılan mabthera (rituximap) da kemoterapinin etkisini
artırıyor akciğer kanserinde kullanılan tarceva gibi.
Kanser Tedavisinde Kullanılan Yardımcı Yöntemler
1- İmmün Sistem güçlendirici tedaviler
2- Detoksifikasyon
3- Vücudun kansere karşı savunma mekanizmalarını kamçılayan tedaviler
4- Direk tümör hücrelerini öldürmeye yönelik maddeler kullanmak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 134
Kanser Hastalıklarında Biorezonans Metodu
Biorezonans metodu ülkemizde yaklaşık on yıldır kullanılmaktadır. Ben de bu metodu on yıla
yakındır uyguluyorum. Sekiz yıl öncesinde bir ay arayla, önce kız kardeşimin 32 haftalık
hamileyken glikojenden zengin meme kanserine yakalanması, arkasından annemin
primerperitonitiskarsinomatozaya yakalanmasıyla biorezonansı uyguladığım ilk kanser
hastaları oldular. Onların aldığı tıbbi tedavinin yanında biorezonansı da destekleyince başarılı
sonuç aldığımızı görünce, biorezonans metodunu kanser hastalarında destekleyici olarak
uygulamaya başladım. Şu anda ikisi de tam emüsyondalar.
Peki nedir Biorezonans?
Maddelerin çevrelerine yaydığı mikro elektromanyetik titreşimlerinin yada vücudun
kendisinden alınan elektromanyetik bilginin tedavi için kullanılmasıdır. Yöntemin doğası
gereği biorezonans tedavilerinde kullanılan teknoloji etkinlik üzerinde birinci derecede
belirleyicidir.
Doğada her madde enerji kitlesinden oluşur. Her enerji kitlesi veya her madde çevreye enerji
ışınlar. Buna biofoton denir (Fritz-Albert Popp, 1980). Bu biofotonlarınmaddeden maddeye
göre değişen belli bir titreşim örneği vardır (Fizik Nobel Armağanı 1929, Luis Victor Prince
de Broglie). Hiçbir maddenin titreşim örneği bir başka maddenin titreşim örneğine benzemez.
Bu doğada bulunan her maddenin belli bir titreşim kodu olduğunu gösterir (Fizik Nobel
Armağanı 1965, R. P. Freynmann, J. Schwinger, S. Tomonaga).
Hücrelerin bilgi alışverişi bilinen metotlar (hormonlar vs.) yanı sıra biofiziksel anlamda, yani
titreşim yolu ile olur.
Biorezonans tedavisi invaziv değildir, ağrısızdır ve her yaş grubunda kullanılması güvenlidir.
1970’lerin ortalarında, Alman fizikçi Dr. Franz Morell ve elektronik mühendisi Mr.
ErichRasche, bir hastada patolojik bir duruma neden olan veya yansıtan ultra ince patolojik
elektromanyetik salınımları azaltmak ve ortadan kaldırmak için cihazlar tasarlamışlardır.
Böylece vücudu regüle eden itici güçlerin ve bilgilerin yükten kurtarılması ve normal hale
getirilmesi ve iyileşme sürecinin pekiştirilmesi mümkün olmuştur. MO-RA adındaki
(mucitlerin adlarından esinlenilerek) bir cihazın terapisi, tedavi edici çeşitli maddelerin
özelliklerine sahip ultra ince elektromanyetik salınımları üretmektedir. BICOM (Biyolojik
Komünikasyon) cihazı ise hastanın kendi elektromanyetik salınımlarını alarak bunları işler
(yükseltme, atma, dönüştürme,faz kaydırma) ve aynı düzenleyici mekanizmaların normal hale
getirilmesi ve vücudun kendi kendini iyileştirici mekanizmalarının aktivasyonu hedefiyle, bu
değiştirilmiş salınımları hastaya geri gönderir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 135
Son 30 yılda, çeşitli sağlık durumlarında biorezonans terapisi uygulanmasının etkinliği ve
güvenliğine ilişkin gittikçe artan sayıda kanıt ortaya çıkmıştır. BRT’nin güçlü yanları
arasında; çeşitliliği (organik, fonksiyonel, akut ve kronik çok sayıda rahatsızlık BRT ile tedavi
edilebilmektedir), yan etkilerinin olmayışı (tasarlandığı şekilde kullanıldığında), tam
anlamıyla bireye özel bir tedavi yaklaşımı ve hastanın gene sağlık durumunu iyileştirme
potansiyeli, dolayısıyla da hastanın yaşam tarzını düzeltme, destekleme ve geliştirme
potansiyeli yer alır.
Biorezonans Ve Onkoloji
Profilaktik
Biorezonans metodu bütünsel bir tedavi metodu olduğu için diğer bütünsel tedavi
metotlarında olduğu gibi hastalığı değil hastayı ele alır. Bu metoda göre hastalığın bir oluşum
süreci ve hastalık şartlarının oluşması gerekmektedir. Biz buna bardak modeli diyoruz. Bu
modele göre bardağın alt kısmında genetik nedenler, onun üzerinde çevresel faktörler, en
üstünde de çözümlenmemiş iç çatışmalar, değişik oranlarda bardağı doldurabilir. Yaşanan ani
bir travma veya ani şok, kronik üzüntü bardağın taşmasına sebep olur ki bu da kişinin
genetiğinde bulunan kanserin başlamasını tetikler.
Bardak modelinde de görüldüğü gibi kanser birkaç genetik faktör haricinde esasen doku
kirlenmesinin, vücuttaki asit baz dengesinin bozulmasının, immün sisteminin zorlanmasının
ve en sonunda da pes etmesinin ölümcül ve son aşamasıdır. Biorezonans metodu ile terapi
kanserden korunma, yani kanser hastalığının oluşumunda yer alan etkenlerin minimuma
indirilmesi demektir. Biorezonans kanser oluşumunda büyük rol oynayan kronik
enfeksiyonların tanısı ve terapisi, asit baz dengesini destekleyen tedavi programları matrix
arınma ve çeşitli detoks terapi programları ile kanserden korunma amaçlı terapi sistematiğine
sahiptir. Bu alanda öncelikle test sistematiğine ağırlık verilir. Biofiziksel frekansı önceden
kaydedilmiş olduğu binlerce madde (alerji, virüs, bakteri, parazit, kimyasal maddeler, ağır
metaller, toksinler) taranarak hastanın vücudundaki çevresel faktörler tespit edilir. Bu sayede
doğru tanı konulur ve gerekli terapiler uygulanırsa çok önemli bir profilaktik destek sağlanmış
olur. Örneğin apoptozisi engelleyen virüslerin tanısı ve terapisi bunun yanı sıra vücudun
bağışıklığının güçlendirilmesi ile desteklenebilir. Biofizik test ve terapi metotlarını uzun
zamandır uygulayan uzmanlar kanser oluşmasında jeopatik etkenlerin ve zararlı
elektromanyetik maruziyetin rol oynadığını bilirler. Biorezonans terapisi ile zararlı
elektromanyetik maruziyetin giderilmesi mümkündür.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 136
Onkoloji
Onkolojide genelde hastalar teşhis konulduktan sonra kliniğimize uğramaktadırlar. Bu
hastalar aşağıdaki şekillerde bize gelirler:
a)
Kanser teşhisi yeni konmuş, konvansiyonel tıpla beraber biorezonans terapisiyle devam
etmek için,
b) Konvansiyonel tıpta elden gelen her türlü tedavi yapılmış, artık yapılacak bir şey
kalmamış,
c) Konvansiyonel tıp tedavisini reddetmiş hastalar bize başvururlar.
Tabii ki kişisel tercihimiz birinci maddedeki gibi hastaların teşhis konar konmaz hem
bize hem klasik tıptaki tedavisine devam etmesidir. Çünkü biorezonans metodu her türlü
tedaviyle kombinasyon yapılabilecek zararsız ve yan etkisiz bir tedavi metodudur.
Aynı zamanda vücutta detoks yapılmasını sağladığı için kemoterapinin ve
radyoterapinin yan etkilerini azaltabilir. Diğer taraftan da bağışıklığı da güçlendirdiği için
kişinin kemoterapi ve radyoterapiyi daha konforlu alabilmesini sağlamaktadır. Bu da aslında
klasik tıpla beraber sinerji yarattığının göstergesidir. Kanser hastası biorezonans için tedaviye
geldiğinde öncelikle hastayı bütünsel bir muayeneden geçirip biraz önce anlattığım gibi
çevresel faktörlerin tespiti için biofiziksel bir kan testi yapılır. Muayenede tedavi blokajları
tespit edilir. Sonrasında tedaviye başlanır.
Tedavi aşamaları şu şekildedir:
1)Vücudu etkileyen dengesini bozan blokajları ortadan kaldırmak. Apoptozis
mekanizmasını engelleyen patojenleri temizlemek. Hastayı tedaviye hazır hale getirmek.
2)Bağışıklık sistem desteği vermek: Kanser vücudumuzun bağışıklık zafiyeti nedeniyle
ortaya çıkan bir hastalıktır. Yapılan araştırmalarda (Giesing, Recklinghausen, bak. Lahodny),
kanser hastası hangi metotla tedavi görürse görsün, lenf ve damar sisteminde sirküle eden
kanser hücreleri mutlaka mevcut olmaktadır. Bu mikro metastazların hangi kanser hastasında
makro metastaz gelişimi göstereceği, kanser hastasının immünolojik durumuna bağlıdır.
Dolayısıyla amaç kanser hücrelerini yok etmekten önce bağışıklık sistemimizi güçlendirmek
olmalıdır. Çünkü kanser sadece buzdağının su üstünde kalan kısmıdır. Bizim farketmediğimiz
buzdağının altında kalan kısımla bağışıklık sistemi elemanları her an her saniye mücadele
etmeye devam etmektedir. Dolayısıyla vücuttaki görmediğimiz bilemediğimiz problemlere
karşı bağışıklık sistemimizi her saniye güçlü tutabilmek en önemli tedavi olacaktır.
3)Detoksifikasyon: Gün içinde vücudumuzda birçok reaksiyon olmaktadır. Ve bunun
sonucunda da ciddi miktarda atık ve toksin ortaya çıkmaktadır. Kanserli hastalarda bu çok
daha fazla artmaktadır. Hele hele kemoterapi ve/veya radyoterapi alan hastaların vücudunda
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 137
toksin madde birikimi çok daha fazla arttığı için bu hastalar klasik tıp tedavilerine bile devam
edemez hale gelmektedir. Biorezonans metodu atılım organlarına destek vererek
detoksifikasyonu hızlandırabilmektedir. Bu da hastanın tedavisine ciddi katkı sağladığı gibi
kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin etkinliğini artırmaktadır.
4)Asit-Baz dengesinin sağlanması: Detoksifikasyon programlarından hemen sonra en az 6
aylık bir beslenme planı önerilir. Bu beslenme planında asitli yiyecek ve içeceklerden uzak
durmalı, alkali besinlere ağırlık verilmelidir. Vitamin ve özellikle Vitamin C uygulanmalıdır.
Sodyum bikarbonat vücuttaki pHyı yükselterek asitleşmesini engellemek için verilmelidir. pH
7,0 nin altında T- lenfositlerin tümör hücrelerini öldürmediği ve ‘Naturel Killer’ hücrelerin de
etkisiz olduğu tespit edilmiştir. Asit, immün sistemini etkisiz hale getirdiği için mutlaka
beslenme planında baz içeren besinlerin ağırlıklı olmasına dikkat edilmelidir.
5)Kanserli hücrenin ters frekansının verilmesi: Biraz önce yukarıda bahsettiğimiz gibi
hücreler arası iletişim biofotonlar ile olur. Hücrelerin bilgi alışverişi bilinen metotlar
(hormonlar vs.) yanı sıra biofiziksel anlamda, yani titreşim yolu ile olur.
Biorezonans metodunda vücuda yabancı olan kanser hücrelerinin biofiziksel bilgileri (bu
hücreler kan testi ile tespit edilir veya hastanın patolojik preparatı kullanılır) biorezonans
cihazına aktarılır ve faz kaydırması ile modüle edilir, güçlendirilir, uygun frekans aralığında
hastaya geri aktarılır. Faz kaydırması aslında bir nevi kanserli hücrenin frekansının tersinin
üretilmesi olduğundan hastaya verilen modüle edilmiş kanser frekansları hastadaki kanser
hücrelerinin biofiziksel frekanslarını nötrleştirir. Bu kanser hücrelerinin etkisini kaybetmesini
aynı zamanda da bu hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından da tanınmasını sağlar. Bu konuda
kullanılan cihazlar biofeedback sistemleri olarak ele alınmaktadır (Arbanowski ve
Nedeljkovic, 2000).
6) Psikolojik destek: Bardak modelinde olduğu gibi hastalığı tetikleyen nedenler arasında
yaşanmış bir travma bir şok genelde vardır. Aynı zamanda kanser hastaları, hastalığın verdiği
kaygıdan dolayı da psikolojik açıdan çökmüş kişilerdir. Dolayısıyla bu hastalara psikolojik
destek mutlaka verilmelidir. Bu destek iki şekilde yapılmaktadır: Birincisi; yine kişinin
serotonin düzeylerini artırıcı anksiyolitik tedavi frekanslarıyla hastanın desteklenmesidir.
Diğeri ise; Hamer metodu denilen metot ile hastanın yaşamış olduğu şok, travma veya kronik
üzüntünün biofiziksel bağlantısını kesmeye dayalı tedavidir. Kanser oluşumu ile ilgili
Avusturyalı doktor GeerdRykeHamer bilimsel tıp camiasında henüz kabul görmemiş bir
hipotezi tartışılmaktadır. Teorileri ‘NeueGermanischeMedizin (NGM)‘ adı altında holistik tıp
anlayışı çerçevesinde yayılmaktadır. Dr. Hamer’in hipotezi, kanser hastalığının oluşumunda
esasen kişinin çözemediği ve düşünceleri ile ‘takılı’ kaldığı psikolojik sorunun/sorunların var
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 138
olması, çok önemli rol oynamaktadır. Dr. Hamer kendi kanser hastalarında, kanser türü ne
olursa olsun, beyin MR‘larında ‘Hamerfokus/foki’ olarak adlandırdığı ve beyinin çeşitli ve
farklı bölgelerinde dansite farkından ötürü görülebilen bölgeler tespit etmiş ve ispatlamıştır.
Hatta, kanser türüne göre bu bölgeleri kategorize etmiştir. Bundan yola çıkarak, hastaların bu
gibi sorunlarını araştırmak ve psikolojik destek vererek hastalığı pozitif yönden etkilemek
mümkündür. Ayrıca biorezonans cihazı ile beyindeki bu bölgeleri tespit ve tedavi etmek
mümkündür.
Yukarıdaki tedavi şekilleri sırasıyla her hastaya haftada iki defa uygulanır. Bu hastaların
takibi klasik tıp metotları ve biorezonans test sistemi ile olur. Tedavilerden sonuç aldıktan
sonra stabilizasyon tedavileri uygulanarak hasta üç ayda bir takibe alınır.
Hastaya
ortomoleküler maddeler de tavsiye edilir.
Kaynaklar
1. James L. Oschman , EnergyMedicine ,TheScientificBasis, Second Edition 2016
2. LeonardA.Wisneski,LucyAnderson, TheScientificBasis ofIntegrativeMedicine Second
Edition 2016
3. Robert O Becker,M.D.,Gary Selden The Body Electric, ElectromagnetismAndThe
Foundation of Life 1985
4. International AgencyforResearch On CancerGlobocan: 2012
5. www.thsk.gov.tr
6. www.kanser.gov.tr
7. Meltem Yalınay Çırak, Suyun Hafızası, 2.ci Ulusal Klinik Mikrobiyoloji Kongresi 2013,
Antalya
8. Arbanovski D, Nedeljkovic M. (2000) Bicom--bioresonance therapy. Med Pregl, 53(7-8),
sayfa:437-439.
9. Benveniste, J., (1991) Defence of diluted water. Nature, 31, 353(6347), sayfa: 787.
10.
Benveniste, J., Ducot, B, Spira, A, (1994) Memory of water revisited. Nature,
370(6488), sayfa:322.
11.
Benveniste, J., (1999) Electromagnetically Activated Water and the Puzzle of the
Biological
Signal,
INSERM
Digital
Biology
Laboratory,
http://www.tcm.phy.cam.ac.uk/~bdj10/lectures/benveniste99. html.
12.
Güçer Ş, Tınaztepe K. 2001; Böbrekhastalıklarındaapoptozisinrolü. Hacettepe Tıp
Dergisi; 32(2) : 160-168
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 139
13.
Hetts SW. 1998; To die or not to die. An overview of apoptosis and its role in disease.
JAMA; 279: 300-7
14.
Hockenbery D. 1995; Defining Apoptosis. Am J of Pathology. 146(1): 16-19.
15.
Kerr JFR, Wyllie AH, Currie AR. 1972; Apoptosis :Abasic biological phenomenon
with widespread implications in tissue kinetics. Br J Cancer; 26: 239-57.
16.
Daniel Ried, Detoks, Alfa Yayınları,2006
17.
Dr. HüseyinNazlıkul, GerçekDetoksuKeşfet, Detay Yayıncılık,2007
18.
Susan Levy,Carol Lehr , VücudunGizliMesajları, PrestijYayınEvi ,2005
19.
HippocampusInstitute, Biyolojik Rezonans Bünyeyi İyileştirir.
20.
Dr.Sinan
Akkurt,Havingthecouragetotreatadvancedstages
of
cancerusingtheBicom,REGUMEDGmbHAusbildungsinstitut RTI volüme 35 June 2011
21.
Dr.Sinan
Akkurt,LungCancer:NewProspectsfortreatment
,
REGUMED
GmbHAusbildungsinstitut RTI volüme 38 May 2014
22.
Dr. med. Mag. theol. RykeGeerdHamer ,TheFiveBiologicalLaws of the New
Medicine, German New Medicine®
23.
Scott-Mumby, Keith,Medicine Beyond: Startling New Dimensions Of Health and
Healing For The Future,
24.
Eversole Ph.D., Finley,Energy Medicine Technologies: Ozone Healing, Microcrystals,
Frequency Therapy, and the Future of Health
25.
Gerber M.D., Richard,Vibrational Medicine: The #1 Handbook of Subtle-Energy
Therapies: The Number 1 Handbook of Subtle Energy Therapies
26.
OschmanPh.D, James L.,Energy Medicine in Therapeutics and Human Performance,
1e (Energy Medicine in Therapeutics & Human Performance)
27.
Dr.Med.WolfgangRohrer,Specialist
FMH,GM,
BicomBioresonce
Method-
Degenerated Cells 2013
28.
Dr.Med.SabineRauch,GM, BicomTherapy:Denegerated Cells
And Autoimmunic
Diseases 2016
29.
SissiKarlz, Helpful Therapy for Cancer Patients 2010
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 140
HOMEOPATİDE İNOVATİF YAKLAŞIMLAR
Uzm. Ecz. Serpil AŞAR
Histoloji ve Hücresel Patoloji’ ye dayalı (Virchow, Cellular Pathology) hem homeopatik hem
de bir biyokimya protokolü oluşturan bu tedavi, Hücre Fizyolojisi ile, iç biyokimyasal
bağlantıların, farklı fizyolojik sistemlerdeki dinamik geçişlerin ve patolojinin bedendeki
ilerleyişinin anlaşılması bakımından, Kuantum Tıbbı, Ortomoleküler Tıp, Fonksiyonel Tıp ve
Homotoxicology gibi alanlara da ışık tutmaktadır.
Birleşik, Enejik, Salgısal ve Maddesel süreçlerin oluşturduğu insan organizmasında
adeta bir clockwork Mekanizması gibi çalışan temel bir biyokimyasal sistem vardır.
Schuessler, bu biyokimyasal yapının bir işletim sistemi gibi çalıştığını ve bunun içinde farklı
işletim maddelerine ihtiyaç olduğunu bulmuştur. Yani maddesel ve enejik bilgileri ile hücre
işlevlerini kural dahilinde tekrar oluşturarak düzenleyen, hücreleri yenileyerek tüm
organizmanın yenilenmesine hizmet eden bir takım biyokimyasal maddelere ihtiyaç vardır.
İşte bu biyokimyasal maddeler, SCHUESSLER’ İN KEŞFETTİĞİ 12 DOKU TUZUN’ DAN
OLUŞMAKTADIR...
Vücudun şifa süreçlerini düzenleyerek, normal biofedback mekanizmalarını yeniden
kuran, bu 12 Fonksiyonel Madde’ nin her birinin belirli organ sistemleri ve bunların
fonksiyonları üzerinde etkisi vardır. Schuessler Doku Tuzları, İnsan bedeninin bilgisine
entegre olarak, Humoral, Cellular, Nerval ve Hormonal alanlardaki tüm fizyolojik ve
biyokimyasal basamakları regüle ederek çalışan, homeopatik potenslerde hazırlanmış özel
bioregülatör ilâçlardır.
Kuantum Fiziği öncüleri, maddenin özüne doğru yol aldıkça, hepimizin aynı temel maddeden
yaratıldığımızı buldular. En temel alanımızda, biz bir enerji yüküyüz ve evrenle aynı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 141
frekans’da olmamızı sağlayan bu manyetik alanımız, biyokimyasal yapımızdaki, iç
düzenleyici işlevselliklerin bir sonucudur ve saniyede milyonlarca reaksiyon demek olan bu
işlevselliklerin varlığı ve korelasyonu, bu 12 Doku Tuzu’ nun varlığında geçekleşir. Organik
yaşamında temelini oluşturan SCHUESSLER TUZLARI, organizmanın yaradılışında kalıtsal
bir bilgi olarak bedene aktarılmıştır. Yaklaşık 100 Trilyon civarında oluduğu düşünülen tüm
vücut hücrelerinde bu yaşam tuzlarının bilgisi vardır. VE her 7 yılda bir baştan ayağı
yenilenen insan bedeni, bu bilgiyi her hücresiyle paylaşır. Yeni hücrelerimiz olmasına rağmen
biz hala aynı kişiyizdir. Aynıyızdır. Çünkü varlığımızın temelinde yatan model olduğu gibi
kalır.
Biyokimya Bedenimizde Nasıl Çalışıyor? biyokimya, bir doğa bilimi ve anayasası olarak,
organik yaşamın temelllerini ve hayatın kimyasını araştırır.
Fizyolojik-kimyasal dengeler,
Proteinler, Nükleik Asitler, Aminoasitler ve peptitlerin karakterizasyonu,
Hücre ve dokulardaki tüm metabolik fonksiyonlar,
Memran potansiyeli ve proteinleri,
Protein ve enzimlerin üretimi, Glandular ve Hormonal Sistemin regülasyonu,
PH ve Tampon Sistemleri,
Bütün oksidasyon-Reduksiyon basamakları,
Enerji metabolizması ve
Eliminasyon ve detoks ve
Tüm Biochemic korelasyonlar, biyokimyanın alanıdır ve sonuçta sağlıklı mı yoksa
hasta mı olacağımıza karar veren biyokimyamızdır. İnsan hücresiyle buluşan en değerli
mineral madde terapisi olan Schuessler Hücre Tuzları Tedavisi, Trimatrix bir tedavi yöntemi
olup, Madde boyutunda Biyokimyasal, Enerji boyutunda Biyofiziksel, Enformasyon
boyutunda ise Biyosibernetik, süreçlerden oluşur. İnsanların doğal optimal sağlığı korumak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 142
için en çok tercih ettikleri bu terapi’ nin bu kadar yaygın kullanılmasının sebebi; Basit bir
uygulama ve şaşırtıcı sonuçlara sahip olması ile açıklanabilir.
Biyokimyasal Doku Tuzlarının Hazırlanışı
Homepatik prosedürlere uygun olarak, D6 ve D12 potenslerinde inceltilerek hazırlanan
iyonize yapıdaki (Conductivit) Schuessler Tuzları, ( + ) Pozitif yüklü katyonlar ve ( - )
Negatif yüklü anyonlar şeklinde bulunur. Katyonlar, genellikle Metal İyonları Anyonlarda,
asit köklü iyonlardır. NaCl --------- Na+ Cl- Homeopatik İlâç hazırlama tekniklerini uzun
yıllar test etmiş bir hekim olarak Schuessler bu formda hazırlanmış doku tuzlarının bedenin
yaşam gücünü harekete geçirdiğini ve hasta hücrelerin yaydığı frekansın ilgili doku tuzu
tarfından algılandığını bulmuştur.
Biyokimyasal Tuzların Alımı
Homeopatik Tedavilerde olduğu gibi, Schuessler Terapisi’ nde de ağız mukozası önemli bir
etki alanı oluşturur. Ve bu bakımdan temiz olmak zorundadır. Etkinin kısa sürede
hissedilmesi Prof. Pischinger’ in keşfi ile açıklanabilir. Bütün homeopatik tedavilerde olduğu
gibi Schuessler Hücre Terapisi’nde de nikotin, alkol, kafein gibi güçlü stimülanlar ve keskin
baharatlar Biyokimyanın iyileştirici gücünü azaltacaktır. İyileşm, 3’ lü Hering Kuralı gereği
yukardan aşağıya, içerden dışarıya ve en son çıkan hastalık en önce iyileşerek gerçekleşir.
Akut ve kronik olgulara göre, bireye özel pozoloji oluşturulur. Akut durumlarda her 5
dakikaya bir 4-10 tablet, kronik vakalarda ise günde 3 veya 4 kez 10 tablet reçete edilebilir.
Bu dozajlar hastanın durumuna bağlı olarak aşılabilir. İşte Schuessler Terapisi’ ni homeopatik
tedaviden farklı kılan nokta da budur. İnfoceutical özellikteki yaşam tuzları ile bedenin sahip
olduğu yaşam gücü uyarılır. Hem de eksilen doku tuzlarının takviyesi yapılarak bedendeki
temel regülasyon sağlanmış olur.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 143
12 FONKSİYONEL İLAÇ
Nr1- Kalkera Florika (Kalsiyum Fluoratum)
Nr2- Kalkera Fosforica (Kalsiyum Fosfat)
Nr3- Ferrum Fosforicum (Demir Fosfat)
Nr4- Potasyum Muriaticum (Potasyum Chloratum)
Nr5- Potasyum Fosforicum (Potasyum Fosfat)
Nr6- Potasyum Sülfürikum (Potasyum Sülfat)
Nr7- Magnezyum Fosforikum (Magnezyum Fosfat)
Nr8- Natrium Muriaticum (Sodyum Chloratum)
Nr9- Natrium Fosforicum (Sodyum Fosfat)
Nr10- Natrium Sülfüricum (Sodyum Sülfat)
Nr11- Silicea (Kuvars)
Nr12- Kalsiyum Sülfüricum (Kalsiyum Sülfat)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 144
Nr.1 Kalkera Florika; Kemikler, dişler, epidermis ve elâstik liflerdeki tüm morbit oluşumlar
bu ilâcın etki alanı içindedir.
Nr.2 Kalkera Fosforika; Vücut biyokimyasının en önemli doku tuzudur. Protein sentezi için
temel madde olan bu tuz, hücre büyümesini teşvik ederek, yeni dokuların temel
fonksiyonlarını oluşturarak, güçsüz ve büyümekte olan dokuları güçlendirerek özel bir etki
oluşturur.
Nr.3 Ferrum Fosfat; Hemoglobinin temel bileşeni olarak, enerji ve oksijen gerektiren tüm
metabolik fonksiyonların temel tuzudur. Enflamasyonların ilk evresinde kullanılır. (Akut
Evre)
Nr. 4 Potasyum Muriaticum; Tüm hormonal ve glandular sistemlerin tem tuzudur. Potasyum
kloratumun hücre içindeki konsantrasyonu, Mitokondriyal düzeyde yaşamsal öneme sahiptir.
Ve özellikle hücre apoptozunda başlatıcı sinyali veren yer olduğu düşünülmektedir.
Enflamasyonların ikinci evresinde kullanılmaktadır. (Sub akut evre)
Nr.5 Potasyum Fosfat; Beyin ve sinir sisteminin temel yapısal tuzudur. Beyin ve sinir
hücrelerinin oluşumu ve beslenmesi için lesitine, lesitin üretimi için de bu tuza ihtiyaç
duyarız.
Nr.6 Potasyum Sülfat; Kandaki oksijenin hücre içine transferinden sorumludur. İçsel
oksijenasyon için bu doku tuzuna ihtiyaç duyarız. Büyük bir metabolizma tuzu olarak
enflamasyonların 3. evresinde kullanılır Hücresel metabolizmayı harekete geçirir. (Dejeneratif
evre)
Nr.7 Magnezyum Fosfat; Bütün sinir sisteminin kumandası için gerekli olan bu tuz, vejetatif
sinir sistemini ve merkezi sinir sistemini yatıştırarak regüle eder. Bedende ki bütün organ
sistemlerinin en fazla harcadığı doku tuzudur.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 145
Nr.8 Sodyum Chloratum; Suyu eşit ölçüde bedene dağıtmakla görevli olan bu doku tuzu,
hücrelerin ihtiyacı olan su miktarını belirleyerek hücre içindeki sıvıyı rejenere eder.
Nr. 9 Sodyum Fosfat; Yağ ve karbonhidrat metabolizmasının ihtiyaç duyduğu bu tuzu, asitbaz dengesinin oluşturulmasında, latent asidos ve metabolik asidozun tedavisinde
kullanıyoruz.
Nr.10 Sodyum Sülfat (Glauber Tuzu); Bu tuz sodyum Chloratum gibi dokuların osmotik
dengesini düzenler. Sodyum Chloratum, hücrelerin alması gereken su miktarına yardımcı
olarken, Sodyum Sülfat eleme mekanizması sonucunda dokularda biriken fazla suyun
atılmasından sorumludur.
Nr.11 Silicea; Bağ doku hücrelerini oluşturan temel doku tuzudur. Sinirsel ileti ve impulsların
aktarımında rol oynayan bu tuz, diğer maddelerle birlikte asimilasyona yardımcı olur ve
kronik iltihabik durumlarda ve bağ dokunun akıcılığının sağlanmasında etkin bir role sahiptir.
Nr.12 Kalcium Sülfat; Bir çıkış noktası bulunan bütün iltihabik proseslerde kullandığımız bu
mineral tuz, boşaltımı ve detoksu destekleyici etki gösterir.
Görüldüğü üzere, Akut, kronik ve lokal kullanımları olan Schuessler Tuzları, proaktif,
öngörülü, kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları yapan sağlık profesyonellerine başarılı bir
tedavinin yollarını işaret eder. SCHUESSLER TUZLARININ SİZLEREDE FARKLI BİR
PERSPEKTİF KAZANDIRMASI DİLEĞİYLE .....
TEŞEKKÜRLER
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 146
KORE TIBBI VE EĞİTİMİ, AMERİKA’DAKİ ALTERNATİF TIP VE EĞİTİMİ
Dr.İhsan Eun Sang Jeon
Alternatif Tıp Uzmanı, Medipol Mega Hastanesi, İSTANBUL
Kore Tıbbı ve Eğitimi
Doğu Tıbbı, ya da Geleneksel Doğu Tıbbı, doğu felsefesinden temellenip, ondan gelişmiş bir
bilim dalıdır. Doğu Tıbbı, 5.000 yıl önce Çin’de başlamıştır ve Çin, Kore, Japonya başta
olmak üzere, 3 ülkede sistemik bir şekilde gelişmiştir.
Kore Tıbbı (Geleneksel Kore Tıbbı), 2.000 yıl önce Çin’den Kore’ye geçmiş olan bir
sistemli holistik tıptır ve doğa ile birlikte doğal bir şekilde insanların yaşam kalitesini
yükselten ve yaşam tarzını değiştiren bir tıp bilimidir. Son yüzyılda batı tıbbının biyoloji ve
patolojisini kapsayarak geleneksel ve modern bilgileri birleştirerek daha da gelişmektedir.
Dolaysıyla, Kore Tıbbı’nda makaleler ve deneylerle kanıta dayalı tıp veri tabanı
uygulanmaktadır.
Bunun üzerinde, Kore’de 2 tıp sistemi mevcuttur. Kore Tıbbı (Sonra KT) ve Batı
Tıbbı sistemidir. Eğitim ve sertifikasında da iki tip sistemi olmaktadır. KT ve Batı Tıbbı 2 tip
doktoru olmak üzere ikisi 6 senelik tıp eğitimi verilmektedir. Batı Tıp Fakültesi 35, KT
(integratif tıp) fakültesi 12’dir.
KT Eğitim Sistemi
•
6 yıllık üniversitesi eğitimi
-
2 yıl ön-tıp ve 4 yıl tıp fakültesi eğitimlerinin toplamı
-
KT ön-tıp eğitimi içeriği
o Biyotıp %40
Biyoloji, Kimya, Biyokimya, Embriyoloji, vb.
o KT %40
KT fizyolojisi, temel KT bitkisel farmakoloji, vb.
o Başka %20
Tıbbi istatistikler, terminoloji vb.
-
KT eğitimi içeriği
o Biyotıp %50
Anatomy, mikrobiyoloji,physioloji, patholoji, teşhis, radiyoloji, farmakoloji vb.
o KT % 40
KT fizyoloji, patoloji, teşhis, gelişmiş teorileri vb.
Derinlemesine 16 KT bölümlerin çalışmaları.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 147
Akupunktur, bitkisel ilaç gibi KT Tedavi yöntemleri vb.
o Diğer %10
Tarih, Sağlık kanunları, sağlık hizmetlerinin etik değerleri ve benzeri konular.
•
Lisans seviyesindeki Kore tıp eğitimi, modern biyomedikal eğitimi yanında geleneksel KT
eğitimi de içermektedir. Mezunları genel hekim bilgisine ve KT bilgisine sahiptir.
•
Yüksek lisans eğitimi (lisans, doktora) mevcuttur.
KT Doktoru Lisans ve KT Sigortası
KT doktorlar, üniversitesi mezun olduktan sonra 4 yıl asistan olarak hastanede çalıştıktan
sonra uzman doktor olmaktadır. KT8 uzmanlık dalı mevcuttur; Akupunktur ve yakı, İç
hastalıkları, Rehabilitasyon tıp, Pediatri, Obstetrik ve jinekoloji, Psikiyatri, KBB ve
dermatoloji, Sasang yapısal tıpdalıdır.
KT Doktoru lisans, Kore devlet tarafından verilir ve uzman belgesi de verilir. Kore
tıp yasaları, Batı Tıp doktorları, Diş hekimleri ve KT doktorlarına görev ve haklarını aynı
seviyede veriyor.2016 yılında Kore’de 20,000 Kore Tıp doktoru ve 3,000 lisanslı Kore Tıp
Uzmanı mevcuttur.
Kore halk sağlık sigortası, çoğu KT tedaviler kapsıyor; Akupunktur, yakı, kupa
tedavileri ve bazı bitkisel ilaç. Kore Tıbbının tedavi yöntemlerinde akupunktur (vücut
akupunkturu, elektro akupunktur, kulak akupunkturu, maesun akupunkturu, farmakopunktur),
apiterapi, moksa, bitkisel, hayvansal, mineral droglar, kupa tedavi, kayropraktik vs yer
almaktadır.
KT Uygulaması
Kore yetişkin nüfusun %77,5’den fazlası, KT tedavisini görmüştür (2012) Halk sağlığı
merkezine başvuran hastaların % 87,2’si, modern medikal tedaviye göre KT tedavisinden
daha çok memnun olduklarını bildirdi. (2007) Kore Tıbbı ve batı tıbbı birlikte uygulanması ile
tedavi edilen SVO (cerebro vascular accident) hastalarda, tek başına biyomedikal tedavi ile
karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha hızlı iyileşme ve daha çok tedavi memnuniyetini
gösterdi.(2011)
Kore Tıbbının Tedavi Yöntemleri
•
Akupunktur; Vücut akupunkturu, Elektro-akupunktur, Kulak akupunkturu, Mesun
akupunkturu, Farmakopunktur.
•
Apiterapi
•
Moksa (Pelin otulu ısı tedavisi)
•
Bitkisel, hayvansal, mineral droglar
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 148
•
Kupa tedavi (Hacamat)
•
Kayropraktik vb.
Amerika'daki Alternatif Tıp ve Eğitimi
Amerika'da Geleneksel ve Alternatif Tıp sertifikası verme yetkisi, her eyalet için ayrı ayrıdır
ve CA sertifikası ve NCCA sertifikası mevcuttur. İki çeşit sertifikanın sınavları ayrıdır ve
uygulama yetkileri de farklıdır.2016 yılında, CA sertifika sahipleri 10 binden fazla, NCCA
sertifika sahipleri 20 binden fazla olmaktadır.
ABD’de 64 akupunktur üniversitesi bulunmaktadır. Öğrenciler, toplam 4 yıl (8
yarıyıl) eğitimi görmektedir. En az 1,548 saat terorik ve 800 saat pratik eğitim verilmektedir.
Obama care ve özel sağlık sigortalar alternatif tıp tedavisini karşılır.
Kaynaklar
•
Kaptchuk T. The web that has no weaver. N.Y: Congdon &Weed;1983
•
Kim WH. Doğu tıbbi ana teorisi 1. Baskı.Seul:Sungbosa;1990
•
Kim WH. Doğu tıbbin oluşu ve sistemi 2.baskı. Daegu:Jungmun Press;1991
•
Kim W ve Choi D. The study of diagnosis among organs.5.baskı.Seul: Sungbosa;1993
•
Park YL. Korean Medicine. International Forum for Korean Medicine 2014;23-35
•
Park WS. International Cooperation Project between Korean Medicine, CAM and IM.
International Forum for Korean Medicine 2014;39-46
•
http://www.acupuncture.ca.gov/
•
http://www.nccaom.org/
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 149
KORE VE TÜRKİYE’DE TIBBİ BİTKİLERİN KULLANIMI
Dr. Su Hye Lim, Kore Tıp Doktoru
Kore tıbbın özelliği, kişiye özel tıp olduğu için Kore tıp kliniklerinde bitkilerin bireysel
kombinasyonu olarak reçete yazılır. Eczanelerde ise standardize preparatlar bulunmaktadır.
Kore’de kullanılan bitkisel ilaçların tipi, başta bireysel dekoksiyon olmak üzere granül, toz ve
hap tipi ekstre preparatları, krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlar mevcuttur. Bitkisel
reçete oluşumunda remediumcardinale, adjuvans, dengeleyici, yönlendirici olarak 4 grup
droglar
önemli
yer
almaktadır.
Bitkisel
kombinasyonlar
çeşitli
hastalıklar
için
kullanılmaktadır. Sterilize bitki ekstrelerin enjeksiyonu ile tedavi yapılan farmakopunktur
yöntemi bitkisel ilaçların değişik kullanımıdır. Türkiye’de tıbbi bitkilerin kullanımı
standardize preparatlar halinde ezcanelerde mevcuttur. Aktarlarda bulunan bitki karışımları
kalite, etkinlik, güvenlik 3 emel unsur sağlaması gerekmektedir.
Key words: Kore tıbbı, Tıbbi bitkisel ilaçlar, Türkiye tıbbi bitkileri, bitkisel reçete,
kombinasyon
Kore tıbbı, Kore tıbbın teorisine göre kişiye özel tasarım olan tedavi yöntemi
uygulanmaktadır. Kore tıbbın çeşitli tedavi yöntemlerinden biri olan tıbbi bitkisel ilaçlar Kore
tıp klinikleri ve hastanelerinde bireysel dekoksiyon ve ekstreler halinde verilir. Eczanelerde
ise standardize preparatlar yer almaktadır. Kore’de tıbbi bitkilerin kullanım tipi
kombinasyondur. Hastalar Kore tıp klınığı ya da Kore tıp hastanelerde, Kore tıp doktorlar
hastaları muayene ettikten sonra kişiye özel kombinasyon oluşturur ya da hazır olan ekstre
ilaçlarını verir[1].
Bitkisel ilaçların tipi, başta bireysel dekoksiyon olmak üzere granül, toz ve hap tipi
ekstre preparatları, krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlar mevcuttur[2]. Birinci
olarakbireysel dekoksiyon oluşumdaKore tıp doktorları tarafından yazılan reçeteye göre
droglar ayrılır. Ayrılan droglar dekoksiyon cihazında kaynatıldıktan sonra paket olarak
hazırlanır. Bu şekilde taze ve bireysel dekoksiyon olarak hastalara verilir. Bu dekoksiyon
ilaçlar halk sağlık sigortası kapsamında olmadığı için maliyeti yüksektir. Bitkisel ilaçlar
farmakolojik etkilere göre terapötik, profilaktik, tonik olarak ayrılır[3]. Kore tıp kliliniği
içerisinde muayene hane ile birlikte drog dolaplar ve dekoksiyon ünitesi bulunur. Kore tıp
doktorları hastaların tehşisiden bitkisel ilaçlara kadar sorumludur[4]. İkinci olarak granül, toz
ve hap tipi ekstre preparatlarıdroglardan elde edilen ekstre ilacıdır. Bunlar halk sağlık
sigortası kapsamının içinde olduğu için maliyeti düşüktür. Bel ağrısı, diz ağrısı, hazımsızlık,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 150
soğuk algınlığı, halsizlik, adet sancısı, menopoz vs.gibi hastalıklar için kullanılan hazır ekstre
preparatları mevcuttur. Bunlar da tek drog preparatı değil, kombinasyon preparat türleridir.
Üçüncü olarak krem, pomad, pastil gibi çeşitli preparatlardır. Onlar arasında dermatoloji
ürünleri, soğuk algınlığı pastili, jinekoloji ürünleri, güç verici ilaçları vb yer almaktadır.
Sadece Kore tıp dermatoloji kliniklerinde alınan özel bitkisel kozmetik ürünleri egzema, akne,
atopi, kırışıklık, saç dökülmesi ve anti-aging için etkilidir. Bunun dışında normal bitkisel
kozmetik ürünleri piyasada yaygındır[8,9].
Bitkisel reçete oluşumunda remedium cardinale, adjuvans, dengeleyici, yönlendirici
olarak 4 grup droglar önemli yer almaktadır. Bitkisel kombinasyonlar çeşitli hastalıklar için
kullanılır. Reçete oluşumunda tedavi için ana droglara Remedium Cardinale (君), etkiyi
destekleyen droglara adjuvans (臣), yan etkisi azaltan droglar ve tedavinin dengesi için ana
etkiye karşı karaktere sahip olan droglara dengeleyici (佐), hedef organa yönlendiren droglar
ve tamamlayıcı droglara yönlendirici (使) denir[3,8]. Örneğin, halsizlik için kullanılan Bo
Jung ik gi tang(補中益氣湯) kombinasyonunda Astragalus membranaceus(Remedium
Cardinale), Panax ginseng , Atractylodes japonica, Glycyrrhiza uralensis (Adjuvans),
Angelica gigas, Citrus unshiu (Dengeleyici), Cimicifuga heracleifolia, Bupleurum falcatum
(Yönlendirici) olarak rol oynamaktadır[4,11]. Kore tıbbında bir kombinasyon oluşumu 2-3
drogtan 30-40 droga kadar geniş drog spectrumu kullanılır. Boğaz ağrısı ve bronşit için
kullanılan Gam Gil Tang (甘桔湯), Glycyrrhiza uralensis ve Platycodon gradiflorum 2 drog
ile bir kombinasyon oluşur[5].
Bitkisel jinekoloji ilacı Jagungdan, rahim kisti tedavi edici olarak Kore’de patent
almıştır. 2004 yılında yapılan çalışmada kısırlık olarak teşhis edilen 131 hastalar Jagungdan
tedavisi aldıktan sonra 37 hasta
hamile kaldığı rapor edilmiştir (başarı oranı % 28).
Jagungdan 38 çesit bitkisel drog ile elde edilen ovül tipi ilaçtır. Uterus serviksi bölgesine
direk etki gösterildiği için rahim kisti ve kısırlığa karşı belirgin bir etki olduğu saptanmıştır
[12]. Kore’de tıbbi bitki tedavisiye dayanan özel klinikleri bulunmaktadır: büyüme gelişme
geriliği kliniği, obezite kliniği, saç dökülmesi kliniği, stres kliniği, kısırlık kliniği, bel ve
boyun fıtığı kliniği, detoks kliniği, güzelik kliniği vb. Bu özel klinikler genelde 1 ay ile 3
aylık programı oluşur. Bitkisel ilaçların değişik kullanımı olan farmakopunktur, terapötik
sonuçlar üretmek için vücuttaki belirli noktalara sterilize bitkisel ilaç enjeksiyonlarının
enjekte
edilmesidir.Etkileri
belirlenmektedir.Apiterapi(arı
enjeksiyon
zehiri
noktaları
ve
tedavisi),
enjekte
malzemelere
farmakopunkturun
göre
bir
parçasıdır.Farmakopunkturda kullanılan bitkiler 1-3 drog ya da kombinasyon ekstresi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 151
halindedir. Angelica gigas’tan elden edilen decursin farmakopunkturu kas ağrısı, adet sancısı,
kısırlık için kullanılır. Prunella vulgaristiroit tedavisi için, Carthamus tictorius kronik
kabızlık, eklem ağrısı, kronik baş ağrısı için ve Panax ginseng akciğer kanseri için
kullanılmaktadır[10,13].
Günümüzde Türkiye'de fitoterapi sertifikalı eğitim programı ile ruhsatlı bitkisel
ürünler reçeteye girmeye başlamıştır. Türkiye’de tıbbi bitkilerin kullanımı standardize
preparatlar halinde ezcanelerde mevcuttur[6,7]. Aktarlarda bulunan bitki karışımları kalite,
etkinlik, güvenlik 3 emel unsur sağlaması gerekmektedir. Yapılan bir çalışmada eczanelerinde
bitkisel ilaçlarda yer alan bitkiler ve preparatlara katılım sayıları 44 tane olarak yer almıştır
[14]. Daha iyi terapötik sonuçlar ortaya çıkarmak için kalite, etkinlik, güvenliği kazanan bitki
kombinasyonların ilerlemesi gerekir.
Kaynaklar
1. Han JM, Yang WM. A Review on Korean Medicine and Personalized Medicine:
Syndrome-based Personalized Medicine on the Basis of Syndrome Differentiation and
TreatmentJ Korean Med. 2014;35(3):40-48 http://dx.doi.org/10.13048/jkm.14029 pISSN
1010-0695 • eISSN 2288-3339
2. Ahn D et al. The encyclopedia of Eastern herbal medicine, Jungdam Press,Seoul; 1997
3. Kang BS. Eastern Herbal Medicine. Seoul: Younglimsa; 2004
4. Kim HC. Pharmacology of Herbal Medicine. Seul: Gipmundang; 2008
5. Shin CY, Lee WJ, Choi EY et al. Platycodin D and D3 increase airway mucin release in
vivo and in vitro in rats and hamsters. Planta Med 2002; 68: 221-225
6. Baytop T. Türkiye’de Bitkilerle Tedavi. 2. baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitap Evleri; 1999.
7. Çubukçu B et al., Fitoterapi yardımcı ders kıtabı,İ.Ü.basım ve yayınevi Müdürlüğü,2002
8. Kim IR. Korean Herb Medicine Seoul: Younglimsa;2009
9. Kim I et al. Total herbal medicine. 2. Baskı, Seul:Hakçangsa,;2009
10. Park YC, Lim JD, Kim JB, Lee SD. Review of Red Ginseng in terms of Mechanisms for
Pharmacodynamics and ToxicityJ Korean Oriental Med 2012;33(3):200-230
11. Kim JW, editor. Pharmacognosy. Seoul:Dongmyungsa;2006.
12. RyuGH, Kim GC, Lee YT. Study on the Effects of Composition Consisting of GGT and
JGD in the Treating and Preventing for Myoma of the Uterus Korean J. Physiology &
Pathology 2003;17(4):923-929.
13. Cho HC, Lee SG, Kwon KR. An Experimental Study on Apoptosis of Cultivated Wild
Ginseng
Distilled
Herbal
Acupuncture
by
Concentration
Level
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Journal
of
Sayfa 152
Pharmacopuncture
2004;7(2):5-17.
14. Selçuk S, Eyisan S.Türkiye’deki eczanelerde bulunan bitkisel ilaçlar Marmara
Pharmaceutical Journal 2012;16:164-180.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 153
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNDE E-ÖĞRENMEDE TAMAMLAYICI
TERAPİLER MODÜLÜ
Dr. Gamze TESKERECİ
ANTALYA
Uzaktan Eğitim
İlk olarak mektupla öğretimle başlayan uzaktan eğitimin tarihçesi, 200 yıldan fazla bir
geçmişe sahiptir. 1970’li yıllarda yaşanan teknoloji ve otomasyondaki gelişime paralel olarak
uzaktan eğitimde önce radyo, daha sonra televizyon kullanılmaya başlanmıştır. 1990’lı
yıllardan itibaren de bilişim teknolojisi alanında yaşanan hızlı gelişmelerle birlikte çoklu
ortam ve internet teknolojileri, değişen ve gelişen bilgiyi yayma konusunda önemli bir araç
haline gelmiş, güncel bilgileri izleme, sosyal paylaşım, profesyonel iletişim, alışveriş,
bankacılık işlemleri ve eğitim gibi çok farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde artık internet, uzaktan eğitimde, öğretmek ve öğrenmek için kullanılan, zaman ve
mekan bariyerlerini ortadan kaldıran, “her zaman, her yerde” eğitim anlayışını oluşturan
önemli bir bileşendir (Uslu, 2011; Balaban, 2012; Kırık, 2014). Fırsat eşitsizliğine çözüm
getiren, isteyen herkese yaşam boyu eğitim sağlayan ve eğitim teknolojilerinden yararlanmaya
ve daha çok kendi kendine öğrenmeye dayalı olan uzaktan eğitim, zaman ve mekandan
bağımsız olarak ve bilişim teknolojileri kullanılarak yapılan ekonomik ve etkileşimli bir
eğitim şeklidir (Bahar, 2015). Uzaktan eğitimin kullandığı teknolojilere bilgisayar, internet,
cep telefonu, kablosuz teknolojilerin katılmasıyla, uzaktan eğitim kavramı çok geniş bir alanı
kapsamaya başlamıştır (Çukadar ve Çelik, 2013).
Hemşirelikte Uzaktan Eğitim
Hızla değişen, gelişen ve giderek karmaşık bir hal alan sağlık bakım hizmetleri, hemşirelerin
bu
değişikliklerden
güncellemesini,
haberdar
uygulamalarına
olmasını,
kuramsal
yansıtmasını,
bilgi
bilgi
ve
uygulama
teknolojilerinden
becerilerini
daha
fazla
yararlanmasını ve yaşam boyu eğitimi benimsemesini zorunlu kılmaktadır (Şenyuva, 2013).
Hemşireler uzaktan eğitimle istedikleri zamanda istedikleri yerden bilgiye ulaşarak, yaşam
boyu bireysel ve profesyonel niteliklerini/rollerini geliştirebilir ve eğitim faaliyetlerini
sürdürebilirler. Hemşireler çalışma saatleri/vardiyalı çalışma nedeniyle örgün eğitim
programına devam edemedikleri, kendi öğrenme biçimine, öğrenme hızına uygun çalışma
ortamı sağladığı ve aile hayatını sürdürmede kolaylık sağladığı için uzaktan eğitimi tercih
etmektedirler (Şenyuva, 2011; Şenyuva, 2013).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 154
Türkiye’de ilk kez uzaktan hemşirelik eğitimi 1990-1991 yılında Anadolu
Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Hemşirelik Önlisans Programı ile başlamıştır. Bu
programı 2009–2010 öğretim yılında açılan ve web tabanlı olarak yürütülen önlisans mezunu
hemşirelere lisans diploması kazandırmak amacıyla düzenlenen “Hemşirelikte Lisans
Tamamlama Programı” izlemiştir. Dokuz Eylül Üniversitesi İş Sağlığı Hemşireliği Yüksek
Lisans Programını,
İnönü Üniversitesi Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği ve Halk Sağlığı
Hemşireliği tezsiz yüksek lisans eğitimini, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, Halk Sağlığı
Hemşireliği, Hemşirelik Esasları ve Psikiyatri Hemşireliği alanlarında uzaktan yüksek lisans
eğitimleri vermektedir. Ayrıca Ondokuz Mayıs Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi
bünyesinde Evde Bakım Hemşireliği Yüksek Lisans Programı yürütülmektedir. Ancak
ülkemizde hemşirelik eğitiminde uzaktan eğitime ilişkin çalışmalar genel olarak
değerlendirildiğinde; yalnızca ön lisans, lisans tamamlama ve yüksek lisans boyutunda
olduğu, önlisans, lisans tamamlama programlarının süreklilik arz etmediği, mezuniyet sonrası
sertifika programlarına yönelik uzaktan eğitim programlarının ise henüz olmadığı dikkat
çekmektedir (Ergöl, 2011; Bahar, 2011; Şenyuva, 2013; Boz, 2015; Öztürk 2015).
Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT): E-Öğrenme
BİT bilgiyi iletmek, depolamak, yaratmak, paylaşmak için kullanılan radyo, televizyon, video,
DVD, telefon, uydu sistemleri, bilgisayar ve ağ donanımı ve yazılımı, ayrıca, bu teknolojiler
tarafından sağlanan video konferans ve e-posta gibi hizmetlerini kapsamaktadır (Haznedar,
2012). BİT’nin eğitim faaliyetlerinde ortaya çıkarmış olduğu en önemli etkilerden biri,
bilgisayar ağları ve internet üzerinden yürütülen yeni bir öğrenme yolu olan e-öğrenmedir. Eöğrenmenin kelime anlamı elektronik öğrenme olup bazı kaynaklarda teknoloji tabanlı
öğrenme olarak yer almaktadır. BİT yardımı ve internet gibi yerel ve geniş alan ağları
aracılığı ile, zaman ve mekandan bağımsız olarak bilgiye erişim ve çoklu ortam uygulamaları
ile etkileşim sağlanarak, öğretim etkinliklerinin elektronik öğrenme ortamlarında yürütülmesi
“e-öğrenme” olarak tanımlanmaktadır (Aslan, 2006; Haznedar, 2012; Çoban, 2013).
E-öğrenme dört türde gerçekleşmektedir. Bunlar (Çoban, 2013).
•
Kişilerin bilgisayar başında kendi kendilerine eğitim almalarıdır.
•
Eş zamanlı iletişim: Eş zamanlı olarak bir grup öğrenci ve ders öğretmenin canlı olarak
bilgisayar ortamında bir sınıfta buluşmasıdır. Her iki yönlü iletişim ve etkileşim söz
konusudur.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 155
•
Eş zamanlı olmayan iletişim: Öğrencinin istediği zaman sisteme girmesiyle başlar.
Öğretici ve öğrenci arasında iletişim, e-posta yoluyla sağlanabilir.
•
Karma e-öğrenme: Sınıf içi öğretimin ve internet aracılığıyla uzaktan eğitimin bir arada
kullanılmasıdır.
E-Öğrenmenin Güçlü ve Sınırlı Yönleri
E-öğrenmenin pek çok güçlü yönü bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir
(Aslan, 2006; Çoban, 2013; Kırık, 2014; Öztürk, 2015):
•
Eğitim imkanı olan her bireye aynı imkanı sunduğundan fırsat eşitsizliğini en aza indirir.
•
İnternet üzerinden öğrenme fiziksel sınıf ihtiyacını ortadan kaldırır.
•
Uluslar arası eğitim faaliyetleri gerçekleştirilebilir.
•
İçeriğe kolayca ulaşılabilir, herhangi fiziksel materyalin dağıtılmasına gerek kalmaz.
•
Öğrenen istediği ortamda stressiz bir şekilde öğrenme faaliyetinde bulunabilir.
•
Öğrenen e-öğrenme için kendine en uygun zamanı belirler.
•
E-öğrenme daha hızlı ve etkin öğrenmeyi sağlamaktadır. Hatırlama oranı kitap okumada
%20, çoklu etkileşimli öğrenmede %40’tır.
•
Öğrenenler kendi ihtiyaçlarına göre öğrenme materyallerini özelleştirebilir, öğrenen
istediği konuyu atlayabilir.
•
Çok sayıda bireye aynı anda ulaşılmasına olanak tanır.
•
Öğrenci başarısı aynı koşullarda eşit bir şekilde değerlendirilebilir.
•
Öğretici sorular sorabilir, öğrencilerin sorularını yanıtlayabilir.
•
Maliyet avantajı getirmektedir.
E-öğrenmenin bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir (Aslan, 2006;
Çoban, 2013; Kırık, 2014; Öztürk, 2015):
•
E-öğrenme materyallerinin geliştirilmesi yüksek maliyetlere yol açabilir.
•
İletişim yüz yüze olmadığından iletişim ve sosyalleşme sorunları ortaya çıkabilir.
•
Yardımsız ve kendi kendine öğrenme alışkanlığı olmayan öğrencilerin ders başarısı düşük
olabilir.
•
Beceri ve tutum kazandırmayı amaçlayan öğrenme faaliyetlerinin sanal sınıflarda
simülasyonunun yapılması oldukça güçtür.
•
Bilgisayar donanımlarının yönetimi ve online öğrenme yazılımının kullanımı başlangıç
seviyesinde bilgisayar bilen öğrenciler için karmaşık olabilir.
•
E-öğrenme daha fazla sorumluluk ve öz disiplin gerektirmektedir. Motivasyonu düşük
öğrenciler için e-öğrenme uygulamalarında başarı oldukça düşüktür.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 156
•
İnternet kaynaklı teknik sorunlar nedeniyle öğrenci öğrenen arasında bağlantı problemi
yaşanabilir.
Hemşirelikte Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kullanımına Bir Örnek: BestCARE Projesi
E-Öğrenme Modülü
“Tamamlayıcı
Terapilerle
Avrupa
Birliği
Standartlarında
Hemşirelik
Bakımının
Geliştirilmesi(Ref. 2014-1-TR01-KA202-013246)” (BestCARE) projesi hemşirelerin liderlik
ettiği, Erasmus+ Programı 2014 yılı Ana Eylem 2 Stratejik Ortaklıklar Mesleki Eğitim Projesi
kapsamında yürütülen iki yıllık bir projedir. BestCARE, Ekim 2014-Ekim 2016 tarihleri
arasında gerçekleştirilmiştir. BestCARE projesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
koordinatörlüğünde, yerel ve ulusal altı ortakla yürütülmüştür. Projenin yerel ortakları;
Antalya Valiliği Avrupa Birliği Proje Koordinasyon Merkezi (CEUPA), Antalya Kamu
Hastaneleri Birliği, Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği’dir. Projenin uluslararası ortakları;
Centro Studi Delle Professioni Sanitarie-CESPI (İtalya), Athena School of Natural Therapies
(İngiltere) ve Euro-cert Akademi (Almanya)’dır. BestCARE projesiyle, onkoloji ve kadın
doğum alanında çalışan hemşirelerin tamamlayıcı terapilerden reiki, refleksoloji, aromaterapi,
masaj terapi, gevşeme egzersizleri ile ilgili profesyonel bilgi ve beceriye sahip olması ve BİT
kullanılarak tamamlayıcı terapiler konusunda sağlık bakım profesyonellerinin donanımlarının
arttırılması amaçlanmıştır.
Projenin 14 iş paketi bulunmaktadır. Bunlardan birisi de tamamlayıcı terapilere ilişkin
BİT temelli e-öğrenme modülünün hazırlanmasıdır. BestCARE projesinin en önemli
çıktılarından biri olan e-öğrenme modülüyle tamamlayıcı terapiler konusunda hemşirelerin ve
öğretim elemanlarının bilgi ve becerisinin arttırılması ve eğitimin sürekliliğini sağlanması
hedeflenmiştir. E-öğrenme modülünün hazırlanmasında sorumlu kurum Alman ortağımız
Euro-cert
Academy’di.
Euro-cert
Academy,
Avrupa
Birliği
projelerinde,
eğitim
metodolojilerinin geliştirilmesinde ve e-öğrenme modülünün hazırlanmasında deneyime sahip
bir kurumdur.
E-öğrenme modülünün içeriği koordinatör kurum tarafından geliştirildikten sonra,
Euro-cert Academy ile yapılan iki günlük bir workshopta e-öğrenme modülünün içeriği
genişletilmiştir. E-öğrenme modülünün içeriğinin oluşturulmasında projenin iş paketleri
doğrultusunda, koordinator kurum tarafından geliştirilmiş ve basılmış olan “Hemşirelik
Bakımında Tamamlayıcı Terapiler” kitabından yararlanılmıştır. E-öğrenme modülünde,
tamamlayıcı terapilerle ilgili Athena School of Natural Therapies ve Sağlık ve Doğal
Terapiler Derneği’nin gönderdiği telif hakkı alınmış görseller kullanılmıştır. E-öğrenme
modülü Türkçe, İngilizce ve İtalyanca hazırlanmıştır. E-öğrenme modülünün İtalyanca
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 157
hazırlanmasında, İtalyan ortağımız CESPI’den destek alınmıştır. Öğrenmeyi desteklemek için
projenin iş paketleri kapsamında koordinatör kurum tarafından hazırlanan masaj, aromaterapi
ve refleksoloji videoları e-öğrenme modülüne yerleştirilmiştir. E-öğrenme modülü İtalya’daki
ulusötesi proje toplantısında ortaklarla paylaşılmış, ortakların geri bildirimleri doğrultusunda
son
şekli
verilmiştir.
E-öğrenme
modülüne
http://bestcare-elearning.eu/
linkinden
ulaşılabilmektedir. E-öğrenme modülü, BestCARE web sitesine yerleştirilmiştir. BİT temelli
e-öğrenme modülü ve online iletişim gereçlerinin kullanılması ile hemşirelerin dijital
yeterliliğini artıracağı ve hemşirelerin tamamlayıcı terapiler konusunda profesyonel
gelişimine katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
Kaynaklar
1. Aslan, Ö. (2006). Öğrenmenin yeni yolu:E-öğrenme. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi. 16(2):121-131.
2. Bahar, A. Temel hemşirelik becerisi eğitiminde bir yenilik: Web tabanlı eğitim. Anadolu
Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 2015;18(4): 304-311.
3. Boz, B. (2015). Hemşirelik eğitiminde bilgisayar teknolojisinin kullanımı. Açıköğretim
Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi.1(1): 103-118.
4. Çoban, Serhat (2013). Uzaktan ve teknoloji destekli eğitimin gelişimi. İstanbul: XVI.
Türkiye’de İnternet Konferansı Bildiri Kitabı.
5. Çukadar, S., Çelik, S. (2003). İnternete dayalı uzaktan öğretim ve üniversite
kütüphaneleri. Doğuş Üniversitesi Dergisi;4(1):31-42.
6. Ergöl, Ş. (2011). Türkiye’de yükseköğretimde hemşirelik eğitimi. Yükseköğretim ve
Bilim Dergisi;1(3):152-5.
7. Haznedar Ö. (2012). Üniversite Öğrencilerinin Bilgi Ve İletişim Teknolojileri
Becerilerinin ve E-Öğrenmeye Yönelik Tutumlarının Farklı Değişkenler Açısından
İncelenmesi.(Danışman: Baran, B.) Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Anabilim Dalı Bilgisayar Ve Öğretim
Teknolojileri Öğretmenliği Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
8. Kırık, A.M. Uzaktan eğitimin tarihsel gelişimi ve Türkiye’deki durumu. Marmara İletişim
Dergisi. 21:73-94.
9. Öztürk, D. Uzaktan eğitime hemşirelik penceresinden bir bakış. Anadolu Hemşirelik ve
Sağlık Bilimleri Dergisi. 18(3): 230-234.
10. Şenyuva, E. (2011). Trends towards distance educationof nursing education in Turkey.
Turkish Online Journal of Distance Education. 12(4): 147-156.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 158
11. Şenyuva, E. (2013). Hemşirelerin uzaktan eğitime ilişkin görüşleri. Educational
Technology Theory and Practice. 3(2):23-50.
12. Uslu, E. (2011). Hemşireler için Web Tabanlı İletişim Eğitimi Programının Hazırlanması
Ve Kullanımının Değerlendirilmesi (Danışman: Buldukoğlu, K., Zayim, N.). Akdeniz
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 159
THE ROLE AND IMPORTANCE OF CIVIL SOCIETY ORGANISATIONS IN
COMPLEMENTARY THERAPIES
Kush KUMAR
Chairman of Complementary Therapist Association
Non-Governmental Organisations Regarding Complementary Therapies, ENGLAND
CThA (Complementary Therapist Association)
The CThA is a non – government Professional Association, which is one of the largest in the
UK. We are a members based association based in the UK with some International Associate
Members, who are trained by government recognised awarding organisations e.g. ITEC and
VTCT etc. Our members come from several modalities i.e. Body Massage, Reflexology,
Aromatherapy, SPA Therapies etc.
What do we do?
•
Offer advice and support for;
•
Professional Recognition
•
Local group meetings
•
Some Exemption for Special Treatment Licence
•
Verification to the regulator register
•
Online Directory Access
•
Questions to the subject matter experts.
•
Group interaction (Facebook, Forums, Twitter)
•
How to run a successful business.
•
Taxation and legal matters
•
Counselling Service
•
Health and Safety advice and customer care.
•
Courses for Continual Professional Development
Who do we work with?
•
Awarding Organisations i.e. ITEC, VTCT, City and Guilds etc
•
Governing bodies, skills based.
•
Local Councils.
•
Government recognised regulator (CNHC)
•
Employers for Industry knowledge
•
Other Professional Associations
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 160
•
Insurance Companies
Our Standards and Limitations
•
Quality and Standard Based
•
Follow Medical Guidelines
•
Entry Requirements
•
Code of Practice and Conduct
•
Verification Process
•
Assist the law in acceptable behaviour and treatments
•
Approval of CPD courses
The CThA is not just for Complementary Therapist, Spa and Sport Students can join too.
Sign up today and for more information visit www.ctha.com or email [email protected]
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 161
TÜRKİYE’DE TAMAMLAYICI TERAPİLERE İLİŞKİN SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARININ ROLÜ VE ÖNEMİ
Öğr. Gör. Nihat Ayçeman
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu
Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği Başkanı, ANTALYA
Dernek, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı
gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli
olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarındandır.
Dernekler birer (STK) Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Dernekçilik en kısa ve öz tanımıyla
“Topluma karşılıksız hizmet etmek” demektir.
Günümüzde sivil toplum örgütünün gerekliliği ve önemi her geçen gün artmaktadır.
Bu tür örgütlü oluşumlar bize ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki ve bilimsel olarak güç
katmaktadır. Dünyada ve ülkemizde değişen konjonktür bunu gerektirmektedir. Çevremize
baktığımız zaman örgütlü yapıya sahip olan toplumların daha güçlü olduğunu ve devamlılığı
olan yaptırım gücüne sahip olduklarını görüyoruz.
Toplum bireylerden oluşur ve hiç kimse toplumdan uzak tek başına yaşayamaz. Bu
yüzden toplumu oluşturan bireylerin toplumsal sorunlara kayıtsız kalmaması ve tabi ki
derneklere katılması, destek vermesi ve faaliyetlerinden yararlanması gerekir. Dernekleri
benimsemek demek, kişinin içinde yaşadığı toplumun değişim sürecinde bir seyirci olmaktan
çıkıp, toplumsal değişim olgusuna aktif katkıda bulunmaya karar vermesi anlamını taşır.
Dolayısıyla derneklerin bireye, topluma ve ülkeye kattıkları gücün öneminin anlaşılmasının
yanında bir derneğin gerekliliğinin anlaşılması ve yaptıkları önemli çalışmaların da
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Derneklerin Rolü ve Önemi
Dernekler, bir ülkede aslında resmi devlet kuruluşlarının işlerini hafifleten, mesleki, sosyal,
kültürel gibi birçok konuda önemli roller üstlenmektedir. Devlet kurumlarının her zaman
gerçekleştiremediği ve üstlenmediği birçok konuyu dernekler üstlenip yürütmektedir. Bütün
işleri devlet kurumlarının üstlenmesini ve yürütmesini beklemekhayal olur, öyle olduğu
takdirde işleyiş tıkanır ve yapılmak istenenler her zaman gerçekleşmez. Özellikle yapısal
anlamda multidisipliner olan ve işleyişi birçok faktöre bağlı olan geleneksel ve tamamlayıcı
tıp uygulamaları gibi geniş bir alanın bir kurum tarafından her yönüyle ele alınıp yürütülmesi
de gerçekten zor olur. Dolayısıyla, derneklerle birlikte, işbirliği çerçevesinde hem teoride hem
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 162
de pratikte işlerin aksamadan yürütülebilmesi için işin bir kısmının dernekler tarafından
yürütülmesi en verimli yol olarak görünmektedir.
Gerçek anlamda bakıldığında, birçok meslek kolunda ve faaliyet alanında eğitim,
araştırma, bilgi, beceri, belge edinme ve gelişmelerin devamlılığı gibi önemli işlerin daha çok
derneklerin asıl çalışmaları sonucunda gerçekleştiğiotaya çıkmaktadır. Sağlık alanında birçok
dernek, halkı bilgilendirme, eğitimler verme, alanda çalışan kişilere mesleki bilgi, beceri ve
deneyim kazandırma gibi önemli çalışmaları kar amacı gütmeden yapmaktadır. Buna rağmen,
derneklerin öneminin hem halk tarafından hem de devlet kurumları tarafından yeterince
önemsenmediği ve olumlu değerlendirilmediği gerçeği maalesef ülkemiz için acı bir gerçek.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları
konusunda ilk çalışmaları derneklerin yaptığı ve yapmaya devam etme çabası içerisinde
olduklarını görmekteyiz. Konuya sahip çıkma, öncülük etme, değer kazandırma, konuyla ilgili
araştırma yapma/destekleme, eğitim verme, belgelendirme, uygulama, danışmanlık yapma ve
sürdürülebilir kılma gibi çok önemli çalışmaları derneklerin yaptığı gerçeği var. Bu kadar
önemli olan konularda önemli çalışmalar yapan derneklerle birlikte hareket edilmesi gerekir
ki gelişmeler daha da ileriye taşınabilsin. Maalesef, resmi kurumlar bu derneklerden
faydalanmak, birlikte hareket etmek veya destek vermek yerine dernekleri pek dikkate
almadıkları, görüş, fikirlerinin pek alınmadığı gibi, konuyla ilgili yapılan çalışmalara da pek
dahil edilmedikleri görülmektedir. Ben bilirim, ben yaparım, yalnız ben sorumluyum ilkesi
hiçbir kişi ve kurum için mantıklı bir başarı yolu değildir. Bir ülkede bir konu, bir sorun veya
bir meslek sadece bir kurumu değil, bireyi ve ilgili derneği de ilgilendirdiği gibi, bütün
taraflar bir arada üzerine düzüşen sorumlulukları yerine getirmekle ancak başarı elde edilir.
Toplumsal başarıya bilinçli olarak katkıda bulunabilmek için öncelikle “Sosyal
Sorumluluk” hissetmek gerekiyor. Sorumluluk almayıp, topluma karşı görevlerimizi
yapmadıkça; ne yazık ki, her geçen gün yabancılaştığımız bireyler, meslekler, ilkeler ve
kurumlarla dolu bir toplum kaçınılmaz olur. Toplumsal değerlerimizin her gün bir bir yok
olduğuna üzülerek şahit oluyoruz. Farkında olarak ya da olmaksızın katkıda bulunduğumuz
toplumsal yozlaşma ve kirlenmeden yakınmaların artmasıyla birlikte güven kavramı da daha
sık telaffuz edilir hale gelir. Bütün bunlar Bireysel ve Kurumsal Sorumluluk almamanın
tehlikeleridir.
Derneklerde Genel Amaçları Kısaca Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz.
•
İnsan ilişkileri önemlidir ve yapılan işlerde insana değer verilir, kişilerin onurları gözetilir.
•
Faaliyetlerde ve projelerde güven uyandırmaya önem verilir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 163
•
Amaç ve kaynaklarda şeffaflık önemlidir, hesap verebilir olma ilkesi ön plandadır. Gizli
saklı gündem maddeleri olmaz.
•
İnanç, etnik köken, siyasi düşünce, cinsiyet, sosyal konum farklılıkları gözetilmeksizin her
kişi ve kesime eşit yakınlık amaçlanır. Herkese eşit olanaklar sunulur.
•
Sorunlara çözüm aranırken profesyonellik ve objektiflik ön planda tutulur.
•
Asıl olan konuyla ilgili olarak sunulan hizmetin kalitesi ve etkinliğidir.
•
Toplumsal adalet hedef alınır. Hizmet edilen birey ya da kesimin yasal hakları gözetilir.
•
İdeolojik veya siyasi etkilerden bağımsızlık, bireysel çıkarlardan uzak durmak esastır.
•
Temel
amaç
derneğin
(STK)
misyonu
doğrultusunda
toplumsal
bir
sorunu
çözümleyebilmek amacıyla hizmet etmektir.
Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili Bazı Veriler
Şekil.1: Faal ve Fesih Edilen Dernek Sayıları
Kapanan dernek sayısının faal dernek
sayısından daha fazla olması düşündürücü
bir durum. Türkiye’de derneklerin ayakta
kalabilmesi ve faaliyetlerini sürdürebilmesi
için henüz istenen şartlara ve koşullara
gelememelerinden kaynaklanıyor olabilir.
Örneğin, yeterli sayıda üye olmaması,
üyelik aidatlarının düzenli ödenmemesi,
yetersiz
ekonomik
karşılanamaması,
şartlar,
istenen
giderlerin
faaliyetleri
gerçekleştirememek gibi durumlar başta gelmektedir. Bunun yanı sıra çok büyük bir çaba,
istek ve hevesle kurulan derneklerin aslında yeterince yaptırım gücüne sahip olamadıklarının
zamanla anlaşılması üzerine motivasyonların kaybolmasıyla kapanma yoluna gitmeleri de
önemli bir etken. Diğer bir faktör de Türkiye’de dernek olmanın ve dernek çatısı altında bir
araya gelmenin amacı ve öneminin yeterince bilinmemesi ve önemsenmemesi gelmektedir.
Şekil.2: Yıllara Göre Faal
Dernek Sayıları
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 164
Yıllara göre faal dernek sayısında değişkenlikler görülmektedir. 2005 yılında dernekler
yönetmeliğinde yapılan değişiklikle derneklerin işleyiş ve yapılanmasında bazı
iyileştirmelerin yapılmasıyla birlikte her ne kadar faal dernek oluşumunda belirgin artışların
olduğu görülse de buna karşın zamanla kapanan dernek sayısının daha fazla olduğu tablo 1’de
göze çarpmaktadır. Buartışların çok tatmin edici olmadığını da görmek gerekir.
Şekil.3: Üyelik Oranları
Türkiye’nin toplam nüfusunun %14 civarına denk gelen
üye sayısının derneklere olan ilginin ne kadar az
olduğunu göstermektedir. Şekil 4’de yıllara göre üye
sayısın da düzenli artışların olmadığı görünmektedir. Bu
oranlar içerisinde üye olanların daha çok erkek olduğu,
erkeklere oranla bayan nüfusunun 1/4 oranında olduğu
Dernek Üyesi Olmayanların
Toplam Nüfusa Oranı %85,79
görünmektedir. Dernek oluşumu ve sivil toplum
örgütlenmesinde bayanların çekimser olması, zor şartlar
ve
koşullar
altında
dernek
faaliyetlerinin
yürütülememesi gibi nedenler bayanlar için ürkütücü
gelebilir. Girişimcilik, zaman, para, devamlılık gibi zor şartlarla mücadele etmeyi gerektiren
bir oluşumda bayanların erkeklere oranla daha düşük olmasının doğal bir süreç olduğunu
ortaya koymaktadır.
Şekil.4: Derneklerin Yıllara Göre Üye Sayıları
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 165
Şekil.5:
Faaliyet
Alanlarına
Göre Dernek
Sayıları
Faaliyet alanlarına göre derneklerin dağılımına baktığımız zaman 1. sırada ve en
büyük payı dayanışma derneklerinin aldığını, sağlık alanında faaliyet gösteren derneklerin ise
8. sırada yer aldığını görüyoruz. Toplam dernek sayısı içerisindeki payına baktığımızda ise
sağlık alanında faaliyet gösteren dernek sayısının 2,476 olduğunu, bu sayı içerisinde de
geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları alanında faaliyet gösteren dernek sayısının da 25
civarında olduğu görünmektedir. Bu alanda bu sayının oldukça düşük olduğu da gözden
kaçmamalıdır.
Türkiye’de bu alanda farklı isimler altında kurulan derneklerin listesi Tablo 1’de
verilmiştir. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında faaliyet gösteren derneklerin genel
amaçları arasında çoğunlukla eğitim, araştırma, uygulama ve danışmanlık faaliyetleri
görünmektedir. Daha çok kendi faaliyetleri arasında olan konulara yönelik eğitim, kurs,
seminer benzeri faaliyetler aracılığıyla bilgilendirme ve tanıtım çalışmalarını yaptıkları
görünmektedir. Her dernek kendi konularında yeterince bilinmeyen uygulamaları gerek
toplumu aydınlatma gerekse bu alanda çalışan kişileri bilgilendirme çalışmalarıyla önemli bir
ihtiyacı gidermektedirler. Birçok dernek ayakta kalabilmek ve faaliyetlerini sürdürebilmek
için bağış toplama ve maddi destek bulma amaçlı eğitim, seminer benzeri faaliyetler
gerçekleştirmek zorunda kalmaktadır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 166
Bu kadar önemli rolleri üstlenip gönüllü olarak faaliyetleri gerçekleştirip topluma ve ülkeye
faydalar sağlamayı ilke edinen derneklerin yanında, bazı dernekler de gerçek amaçları dışında
derneği bir araç olarak kullanarak bir uygulama merkezi kimliği ile uygulamalar yaparak
şahsi kazançlar elde etme yoluna gitmektedir.
Tablo.1: Türkiye’de Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Alanında Faal Görünen Dernekler
Dernek adı
Sağlık ve Doğal Terapiler Derneği
İntegratif Tıp Derneği
Tıbbi Hipnoz Derneği
Apiterapi Derneği
İstanbul Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Derneği
Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği
Osteopatlar Derneği
Fitoterapi Derneği
Ankara Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Derneği
Homeopati Derneği Ankara Şubesi
Homeopati Vitalist Derneği
Kanıta Dayalı Tıp Derneği
Geleneksel Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbbı Destekleme Derneği
Homeopati Derneği
Klasik Homeopati Derneği
Geleneksel Şifalı Tedaviler Eğitim ve Araştırma Derneği
Durum
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif - ?
Aktif
Aktif
Aktif
Aktif
Uygulama Merkezi
Görünümlü ?
Avrasya Refleksoloji Refleksologlar ve Eğitim Birliği Derneği
Uygulama Merkezi
Görünümlü ??
Homeopatik Tıp Derneği
-?
Naturopathy Tıp Derneği
-?
Temel Tamamlayıcı ve Destekleyici Tıp Derneği
-?
Bilimsel Tamamlayıcı (Komplementer) Tıp ve Regülasyon -?
(Düzenleme ve Dengeleme) Derneği
Bütüncül ve Birleştirici Tıp Derneği
-?
Anadolu Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Derneği
-?
Doğal Hayat Alternatif Tıp Sağlık Turizmi Derneği
- ?
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Araştırmaları Derneği
-?
Hacamat Sağlıklı Yaşam ve Kültür Derneği
-?
-?: Internet ortamında yapılan inceleme sonucunda, dernek hakkında ve faaliyetleriyle ilgili yeterli
bilgiye rastlanmamıştır.
Çok eski olan geleneksel uygulamalar ile yeni olan ve yeterince bilinmeyen
uygulamaları araştırmak, uzmanlar tarafından eğitimlerin verilmesini organize etmek,
uzmanlar yetiştirmek ve uzmanlar tarafından konuların tanıtılması yoluyla daha bilinçli,
sağlıklı ve güvenilir uygulamaların olmasına olanak sunmak çok önemli bir meziyet. Bu kadar
önemli rolleri üstlenmek ve büyükişleri gerçekleştirmek için konunun ehli insan gücü, fiziki
ve ekonomik kaynakların yeterli olması gerekiyor. Ancak, bu derneklerin çoğu yetersiz
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 167
olanak ve kaynaklarla genellikle gönüllülük felsefesine dayalı olarak faaliyetlerini sürdürmek
zorunda kalmaktadır.
Sonuç olarak, dernekçilik gönüllülük, özveri ve zor işleri başarmak demektir. Her
şeyden önce zor işler emek ister, sabır ister, en önemlisi de gönülden bağlı olmayı ve
beraberinde gelen zorluklara katlanabilmeyi gerektirir. Doğru bildiklerimizin arkasında
dirayetle durduğumuzda, paylaşmanın en güzel örneğini sergilediğimizde; ekip çalışmasına
önem verdiğimizde, bencilliği ortadan kaldırıp yerine sevgiyi, yüreğimizi koyabildiğimizde
başarılar da kendiliğinden gelecektir ve bunların hiç biri de hayal değildir.
Kaynak
Dernekler Dairesi Başkanlığı, Dernekler Bilgi Sistemi, https://www.dernekler.gov.tr/ 1011.2016
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 168
ARICILIK VE APİTERAPİ UYGULAMALARI
Öğr. Gör. İbrahim YAVUZ
Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler MYO Organik Tarım Bölümü, ANTALYA
Arıcılık
Anadolu, dünyada arıcılığın en eski ve en yaygın yapıldığı merkezlerden birisidir. Türkiye’nin
coğrafik konumu, zengin bitki varlığı, farklı vejetasyon tipleri ve iklimsel özellikleri arıcılığın
gelişerek sürdürülmesini sağlamıştır. Türkiye yaklaşık 5 milyon adet bal arısı koloni varlığı ve
80 bin ton/yıl bal üretimiyle günümüzde de çok önemli bir arıcılık ülkesidir (Karacaoğlu
2012). Koloni sayısı bakımından dünyada ikinci sırada bulunan ülkemizde bu arı populasyonu
bir taraftan florada devamlılığı sağlamakta ve bitkisel üretimde verim ve kaliteyi arttırmakta
diğer taraftan ise bal ve diğer ürünleri ile önemli bir gelir yaratmaktadır. İnsanoğlunun
arıcılıkla ilgilenmeye başlamasından bu güne kadar öncelikli ürün olarak balın dikkate
alındığı bilinmektedir. Ancak son yıllarda arıcılık sektöründeki gelişmeler polen, arı sütü,
propolis gibi diğer arı ürünlerinin de üretimini ve tüketimini yaygınlaştırmıştır (Gürel 2012).
İnsanoğlunun arıcılıkla ilgilenmeye başlamasından bu güne kadar öncelikli ürün
olarak balın dikkate alındığı bilinmektedir. Ancak son yıllarda arıcılık sektöründeki
gelişmeler polen, arı sütü, propolis gibi diğer arı ürünlerinin de üretimini ve tüketimini
yaygınlaştırmıştır. Propolis önemli bir bal arısı ürünüdür. Çok eski çağlarda keşfedilerek
doğal bir antibiyotik olarak kullanılan propolis, bal arıları tarafından ağaçların
kozalaklarından, kabuklarından, bitkilerin tomurcuk ve filizlerinden toplanan ve çeşitli yağlar,
polenler, özel reçine ve mumsu maddelerin karışımından oluşan bir maddedir. Bal arıları
propolisi kovan içindeki delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir edilmesinde ve
birbirlerine yapıştırılmasında, savunma ve kovan girişini daraltmak amacıyla kullanırlar.
Propolisin güçlü dezenfektan etkisi bulunmaktadır ve arılar bu etkiden yararlanmak için
kovan ile petek gözlerinin iç duvarlarını propolisle kaplarlar. Mikroorganizma gelişimini
engelleyici etkisi propolisin en önemli özelliğidir ve bu farmakolojik özelliği nedeniyle eski
zamanlardan günümüze kadar çeşitli amaçlar için insanlar tarafından kullanılmaktadır.
Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral, anti-inflamatör ve anestezik etkilerinin yanında
pek çok yararlı biyolojik aktivitenin gerçekleşmesine neden olur. Bu nedenle propolis,
apiterapide, biyokozmetikte ve sağlıklı beslenme gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.
Apiterapi
Apiterapibal arısı (Apismellifera L.) ürünleri olan bal, polen, propolis, arı ekmeği, arı sütü ve
arı zehirinin hastalıkların tedavisinde veya önlenmesinde kullanılması olarak tanımlanır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 169
Arı sütü
Arı sütü; açık krem-kemik renginde, peltemsi- jöle kıvamında, keskin, mayhoş bir tada ve
kokuya sahiptir. Suda kısmen çözünür ve oldukça asidik yapıdadır. Arı sütünün ana
bileşenleri proteinler, karbonhidratlar ve yağlardır. Yaş ağırlığın yaklaşık üçte ikisini su
oluşturmaktadır. Arı sütünün yaklaşık olarak % 65–68’ ini su, % 12–14’ ini ham protein, %
11-13’ünü şekerler, % 5’ini yağ asitleri ve % 1’ini mineral maddeler oluşturur (Münstedt ve
Georgi 2003, Jianke ve Shenglu 2005). TSE (Türk Standardları Enstitüsü) ‘ye göre saf arı
sütü “genç işçi arıların baş bölgesinde bulunan hypopharyngeal bezlerinin salgısı olup ana arı
gözlerine aşılanan larvaların beslenmesine yarayan, ancak ana arı gözlerine aşılama
yapıldıktan sonra 36–48 saat zarfında uygun aygıtlarla toplanan, pelte kıvamında açık kremkemik renginde, kendine has kokuya ve yakıcı bir lezzete sahip üründür” olarak
tanımlanmıştır. Arı sütü ilaç ve gıda sanayinden kozmetik ve imalat sanayine kadar birçok
sektörde kullanılmaktadır.
Arı Sütünün Biyolojik Özellikleri ve Kullanımı
Yıllar boyunca arı sütüne; kan damarlarını genişletici ve kan basıncını düşürücü, yangı
giderici, tümör önleyici, yorgunluk giderici, antialerjik, antioksidatif,
bağışıklık sistemini destekleyici, cinsel gücü ve döl verimini artırıcı,
antibakteriyel,
hücre onarıcı ve
gençleştirici gibi çok çeşitli farmakolojik özellikler atfedilmiştir(Münstedt ve Georgi 2003,
Jianke ve Shenglu 2005). Arı sütünün faydaları hakkında övgü dolu yayınlar olmasına karşın
sıralanan bu özelliklerin bir bölümü bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Bu nedenle arı sütünün
potansiyel faydalı özellikleri bilimsel olarak kabul görecek metotların uygulandığı
araştırmalarla sorumlu bir şekilde açıklanmış olmaya ihtiyaç duymaktadır (Graham 2003).
Arı sütüne özgü yağ asitleri faydalı bileşiklerdir ve arı sütüne olağan üstü bir yapı
kazandırırlar. Arı sütü ve onun yağ asitleri özellikle 10-HDA güçlü bir antibakteriyel ve
antifungaldır. Polen tanelerinin çimlenmesini önler ve bazı tip tümör hücrelerini öldürür.
İnvitro çalışmalarda arı sütünün Escherichiacoli, Bacillussubtilis, Staphylococcusaureus,
Micrococcuspyrogenve Salmonella’ya karşı antibakteriyel aktivite gösterdiği saptanmıştır
(Yatsunami ve Echigo 1985). Ancak bu aktivitelerin hemen hemen tamamı yağ asitlerinin pH
5.6 veya daha üstünde nötralize olmasından dolayı ortadan kaybolmaktadır. Bu nedenle arı
sütü ya da onun sekiz on karbonlu hidroksi yağ asitleri kan, kas ya da periton boşluğuna
enjekte edildiğinde veya tüketildiğinde (arı sütünün olası beklenen aktivitesi mide içindeki
asidik çevrede gerçekleşecektir) beklenen potansiyel iyileştirici etkiyi gösteremeyecektir
(Blum vd 1959).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 170
En dikkati çekici lipit olmayan bileşik pantotenik asittir ve bu bileşik yüksek
düzeyde bulunur. Arı sütünün bazı gonadotropic (yumurtalık ve testisleri uyaran) ya da cinsel
fonksiyonu artırıcı etkisinden sıkılıkla bahsedilmektedir. Çünkü arı sütü dünyadaki en üretken
organizmalardan biri olan kraliçe (ana) arının tek besin maddesidir. Ancak yapılan bilimsel
araştırmalarda arı sütü dişi farelerde gonadotropik etki göstermemiş ve üremede kritik rol
oynadığı bilinen en önemli yağda eriyen vitamin olan vitamin E düzeyi bakımından da çok
yetersiz bulunmuştur. Benzer şekilde arı sütü erkek hormonu testosteron içermektedir ancak
0.012 ug/g düzeyindeki testosteron içeriği de önemsiz miktardadır (Vittek ve Slomiany 1984)
. Arı sütü tüketiminin kolesterol ve trigliserit düzeyini düşürebileceği ile ilgili görüşler de
ilave araştırmaları gerektirmektedir. Arı sütünün antibakteriyel ve diğer yapısal faydaları
bakımından en ümit verici uygulama topikal (yüzeye uygulanan) krem şeklideki uygulamadır.
Arı sütünün yara iyileştirici, deri temizleyici ve doku onarıcı özellikleri ile ilgili çok sayıda
yayın vardır. Arı sütü hem insan hem de hayvanlar için potansiyel bir diyet perhiz maddesidir.
Arı sütü yüksek dozda uygulandığı zaman bile toksik ya da mutajenik değildir ve damar içine
enjeksiyonunda hafif damar genişletici etkisi vardır. (Münstedt ve Georgi 2003, Jianke ve
Shenglu 2005).
Arı sütü, yukarıda sıralanan yararlı özelliklerinden dolayı diyetlerde ve kozmetik
endüstrisinde geniş kullanım alanı bulmuştur. Ülkemizde de son yıllarda, bazı firmaların
içinde arı sütü bulunan çeşitli preparatları piyasaya sürdükleri görülmektedir. Arı sütü taze
olarak, soğutma veya dondurma hariç işlenmemiş olarak, dondurularak kurutulmuş olarak ve
diğer ürünlerle karıştırılmış olarak tüketicilere sunulmaktadır. Pek çok tüketici arı sütünü
işlenmemiş, saf halde tüketmeyi tercih etmektedir. Bu şekilde tüketim için satışa sunulacak arı
sütlerinin depolama, taşıma ve perakende satış sürecinde 5oC nin altında, koyu cam şişelerde
tutulması gerekmektedir. Saf olarak tüketimde genellikle 15–20 günlük bir kür uygulaması ile
sabah ve akşamları aç karnına tahta veya plastik bir malzeme kullanarak günde 250–500 mg
olacak şekilde dilaltına alınması önerilmektedir. Asya ülkelerinde polen ve bal içeren şişelere
katılarak tüketimi yaygındır. Türkiye’de de arı sütü saf halde ve bal, polen ve propolis ile
yapılan çeşitli karışımlar içinde kullanılmaktadır. Bal ile arı sütünün karışımı (%1–3 oranında
arı sütü) en genel kullanım şeklidir. Bir çay kaşığı karışım 100–300 mg arı sütü
içerebilmektedir. Bu şekilde hazırlanan karışımın sabah, akşam aç karnına bir çay kaşığı
alınması önerilmektedir. Bazı Avrupa ülkelerinde arı sütü ile zenginleştirilmiş olan diğer bir
besin, arı sütü ile benzer asitliğe sahip yoğurttur. Yoğurtla yapılan karışım da (1kg yoğurda 2g
arı sütü karıştırma; 125 gramlık kavanozda 250 mg arı sütü) buzdolabında saklanmalıdır. Arı
sütünün en yaygın kullanıldığı sektörlerden birisi de kozmetik sektörüdür. Arı sütü pek çok
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 171
dermatolojik preparatlarda bulunmaktadır. Fakat çoğunlukla deri yenileme ve gençleştirme
amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca bazen yarış atlarının performansını artırmak için de arı
sütünün taze veya dondurularak kurutulmuş formu kullanılmaktadır (Krell 1996, Korkmaz ve
Öztürk 2010).
Propolis
Propolis önemli bir bal arısı ürünüdür. Çok eski çağlarda keşfedilerek doğal bir antibiyotik
olarak kullanılan propolis , bal arıları tarafından ağaçların kozalaklarından, kabuklarından,
bitkilerin tomurcuk ve filizlerinden toplanan ve çeşitli yağlar, polenler, özel reçine ve mumsu
maddelerin karışımından oluşan bir maddedir. Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral,
anti-inflamatuar ve anestezik etkilere sahiptir. Propolis ayrıca pek çok yararlı biyolojik
aktivitenin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle propolis, apiterapide,
biyokozmetikte ve sağlılklı beslenmede fonksiyonel bir gıda destek ürünü veya doğal ilaç
şeklinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bal arıları propolisi kovan içindeki delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir
edilmesinde ve birbirlerine yapıştırılmasında, savunma ve kovan girişini daraltmak amacıyla
kullanırlar. Propolisin güçlü dezenfektan etkisi bulunmaktadır ve arılar bu etkiden
yararlanmak için kovan ile petek gözlerinin iç duvarlarını propolisle kaplarlar.
Mikroorganizma gelişimini engelleyici etkisi propolisin en önemli özelliğidir ve bu
farmakolojik özelliği nedeniyle eski zamanlardan günümüze kadar çeşitli amaçlar için
insanlar tarafından kullanılmaktadır. Propolis, antimikrobial, antifungal, antiviral, antiinflamatör ve anestezik etkilerinin yanında pek çok yararlı biyolojik aktivitenin
gerçekleşmesine neden olur. Bu nedenle propolis, apiterapide, biyokozmetikte ve sağlıklı
beslenme gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.
Doğal ve koruyucu özellikleri olan propolisin kimyasal yapısı ve farmokolojik
özelliklerinin
daha
ayrıntılı
incelenmesi
sonucunda
çeşitli
şekillerde
kullanımını
yaygınlaşmıştır. Propolis ürünlerini kapsül, tablet, granül, damla, pastil, deri kremi, ruj,
şampuan, ağız spreyi ve çiklet şeklinde kullanmak mümkündür. Propolis; antibakteriyel,
antifungal, antiviral, antiinflammatör, antiülser, lokalanestezik, karaciğer koruyucu,
antitümör, immünostimülatör özellikler gibi çok sayıda biyolojik aktiviteye sahiptir. Bu
nedenlerden dolayı apiterapide ve halk arasında popüler bir doğal besin olarak
kullanılmaktadır.
İşlenmemiş ham propolis doğal olarak ağızda yumuşatılarak çiğnenebilir veya
doğrudan yutularak kullanılabilir. İnsanların günde 10 g kadar propolis alabileceği
belirtilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 172
Propolis, bakterilerin birçoğuna karşı öldürücü ya da gelişmelerini engelleyici
bileşikler içermesi nedeniyle bazı bakteriyel hastalıklarda, bazı fungal hastalıklarda,
içerisindeki esansiyel yağ asitleri nedeniyle lokal anestezide, kafeik asit nedeniyle grip, uçuk
gibi viral enfeksiyonlara karşı, kafeikasitinantitümör etkisi nedeniyle akciğer kanserlerinde,
doku ve hücrelerin formasyonunu düzenlemede, antiromatik özelliği nedeniyle romatizma
hastalıklarda tedaviye yardımcı olarak kullanılmaktadır.
Çürümeyi ve bozulmayı engelleyici özelliğiyle gıda sanayinde,
Çimlenme engelleyici olması nedeniyle yumrulu bitkilerin saklanmasında,
Mobilya sanayisinde (cila işlerinde)
Propolis bitki ekstraktları, arı sütü ve E vitamini ile birlikte kozmetik alanında gün
geçtikçe artan oranlarda kullanılmaktadır. Cildi besleyici, temizleyici ve onarıcı ürünlerden
krem, süt ve pomatların yapımında geniş ölçüde kullanım alanına sahiptir.
Evcil hayvanların ayak ve deri problemlerinin çözümünde, endometritisin tedavisinde başarılı
sonuçlar vermiştir.
Bal Mumu
Bal
mumu,
Asya
kökenli Apisdorsata,
Apisflorea,
Apisindica, Afrikakökenli Apismelliferaadansonii ve Avrupa kökenli Apismellifera gibi farklı
balarıları tarafından üretilen doğal bir üründür. İki haftalık, işçi arıların abdomeninin ventral
bölgesinde bulunan dört parçalı balmumu bezler, tarafından salgılanır ve indirgen şekerlerden
sentezlenir.
Bal mumu isçi arıların 12–18 günlük yaş dönemlerinde 4, 5, 6 ve 7.
abdominalsegmentlerdeki mum salgı bezlerinden salgılanan bir maddedir. Saf balmumu, arı
koyu renkli bal ya da şeker şurubu ile beslense de daima beyaz renklidir. Rengi salgılandığı
anda beyaz olmasına rağmen, daha sonra koyulaşarak sarıya veya kahverengine döner. Mum
peteğindeki sarı renge, polen kaynaklı yağ içinde eriyebilen karotenoid pigmentleri neden
olmaktadırlar.
Arılar bu maddeyi yavru yetistirmek, bal ve polen depolamak üzere gerekli depo
gözlerini örmek için salgılarlar. Kuluçka gözleri, koza fragmentlerinin hücrelerde birikmesi
sonucu uzun süreli kullanımlardan sonra koyu renge dönüşmektedir. Günümüzde peteklerin
balı süzüldükten sonra geriye kalan örülmüş petek mumları eritilip yabancı maddelerden
ayrılarak tekrar arıcılıkta kullanılmaktadır.
Bal Mumunun Tarihçesi
Kültürel miras olarak balmumu en çok kullanılan hayvansal kaynaklı maddedir. Eski
çağlardan beri, aydınlanmada ya da yalıtımda, çanak çömlekçilikte sızdırmazlığı sağlamada
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 173
kullanılmaktadır.Mısırlılar, balmumunu mumya yapımında balsam içerisinde ve gemi
sanayinde, Romalılar ve Yunanlılar, su geçirmez taş zeminlerde ve mermerlerin
cilalanmasında kullanmaktaydılar. Orta çağa kadar, bir boyama tekniği olan çini yapımında,
tutkal olarak değerlendirilmekteydi. Balmumu, yüzyıllar boyunca, mum heykeltıraşlığını
gerçekleştirmede kullanılmıştır. 17. ve 20. yüzyıllarda balmumu heykeltıraşlığı anatomik
oymacılık ve botanik modeller yapımı yönünde gelişme göstermiştir.
Bal Mumunun Fiziksel Özellikleri
Balmumunun kendine özgü bir özgül ağırlığı, kokusu ve karakteristik bir tadı vardır.
Balmumu suda erimez, eter kloroform ve yağlarda tamamen erir. Kuzey Asya kökenli
balmumu (Apisdorsata, Apisflorea, Apiscerana tarafından üretilen) Ghedda mumu olarak
adlandırılır, kimyasal ve fiziksel açıdan, Apismellifera tarafından üretilen balmumundan
farklıdır.15 °C’de parmaklar arasında sıkıldığı zaman ufalanır. 45–48 °C’de ise yumuşar ve
kolayca şekil verilebilen bir yapıya kavuşur.İşçi arılar ham mumu 34°C’de çiğneyerek petek
gözlerinin yapımını gerçekleştirirler. Balmumunun erime noktası 64°C’dir.
Kimyasal Kompozisyonu
Balmumu,
hidrokarbonlar
(%14),
triesterler
(%3),
hidroksimonoesterler
(%4),
hidroksipoliesterler (%8), monoasit esterler (%1), asit poliesterler (%2), serbest asitler (%12),
serbest alkoller (%1) ve %1 oranında tanımlanamaya bileşiklerden meydana gelmektedir.
Arı zehiri
Arı zehiri eklem ve romotizmal hastalıklarda kullanıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda gripal
hastalıklarda ve ortopedi rahatsızlığı olan kişilerde uygulanmaktadır. İltihap türü durumlarda
ise arı zehirinin kurutucu ve ağrı kesici gibi özellikleri bulunmaktadır.
Amerika’da bulunan apiterapi birliği yapmış olduğu araştırmalar neticesinde, doku
sertleşmesi, deri veremi, yaşlı insanlarda görülen deri sertleşmesi, kronik yorgunluk durumu,
yara izleri, deri kanseri, ekzema türü hastalık çeşitlerinde arı zehiri tedavi amaçlı
kullanılmıştır.
Genel
olarak,
immünolojide,
alerjik
hastalıkların
tedavisinde,
romatizmal
hastalıklarda, gut hastalığında, sclerosisde (doku sertleşmesi), ayrıca scleroderma (yaşlılar
insanlarda görülen deri sertleşmesi) ve astım gibi değişik hastalık türlerinde de
kullanılmaktadır. Yine saymış olduğumuz bu hastalıklarının yanında, epilepsiye, arthritis
çeşitlerine, bazı kanser çeşitlerine, boğaz enfeksiyonlarına, migrene, kolesterole, sinüzite,
kansere, ülsere, astıma yönelik tedavilerde arı zehiri kullanılmaktadır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 174
Kaynaklar
•
ANONİM, 2000. Arı sütü. TSE, Türk Standard; TS 6666 / Aralık 2000, ICS
65.140;67.230, 1–9.
•
ANTINELLI, J.F., ZEGGANE, S., DAVICO, R., ROGNONE, C., FAUCON, J.P and
LIZZANI, L. 2003. Evaluation of (E)-10-hydroxydec-2-enoic acid as a freshness
parameter for royal jelly. Food Chem., 80: 85–89.
•
BLOODWORTH, B.C., HARN, C.S., HOCK, C.T and BOON, Y.O. 1995. Liquid
chromatographic determination of trans–10-hydroxy -2-decenoic acid content of
commercial products containing royal jelly. J. A.O.A.C. Int., 78 (4): 1019–1023.
•
BLUM, M.S., NOVAK, A.F. and TABER, S. 1959. 10-hydroxy -2-decenoic acid, an
antibiotic found in royal jelly. Science, 130: 452–453.
•
BOSELLI, E., CABONI, M. F., SABATINI, A. G., MARCAZZAN, G. L and
LERCKER, G. 2003. Determination and changes of free amino acids in royal jelly
during storage.Apidologie, 34: 1–7.
•
CEMEROĞLU, B. 2007. Gıda Analizleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları No:34,
Ankara, 535 ss.
•
FERIOLI, F., MARCAZZAN, G. L. and CABONI, M. F. 2007. Determination of (E)10-hydroxy-2-decenoic acid content in pure royal jelly: a comparison between a new
CZE method and HPLC. Journal of Separation Science, 30, 1061 – 1069.
•
GARCIA-AMOEDO, L. H and ALMEIDA-MURADIAN, L. B.
2007.Physicochemical composition of pure and adulterated royal jelly.QuímicaNova
,30(2): 257-259.
•
GENC, M ve ASLAN, A. 1999. Determination of trans-10-hydroxy-2- decenoic acid
content in pure royal jelly and royal jelly products by column liquid chromatography.
J. Chromatogr. A, 839 (1–2): 265–268.
•
GENÇ, F. ve DODOLOĞLU, A. 2003. Arıcılığın temel esasları. Atatürk Üniversitesi
Yayınları No:19, Ziraat Fakültesi Yayın No: 341, Erzurum, 338 ss.
•
GRAHAM, J.M. 2003. The hive and honey bee. Dadant & Sons, Hamilton, Illinois,
1324 pp.
•
GÜLER, A. 2006. Bal Arısı. OndokuzMayısÜniversitesiZiraatFakültesi Ders Kitabı
No: 55, Samsun, 574 ss.
•
GÜREL,
F.
2012.
Arıcılıksektörüveetikilkeler.
TSE
Standard,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 175
EkonomikveTeknikDergi, 601: 74–79.
•
JIANKE, L. and SHENGLU, C. 2005. Royal jelly and human health. Am. Bee. J., 145
(5): 398-402.
•
JIANKE, L., LA, Z., BOXIONG, Z and SHENGLU, C. 2005. How royal jelly
maintains its quality within the colony. Am. Bee. J., 145 (9): 736-738.
•
KAMAKURA, M., FUKUDA, T.,FUKUSHİMA, M. and YONEKURA, M. 2001.
Storage-dependent degradation of 57-kDa protein in royal jelly: possible marker for
freshness. Biosci Biotech Biochem, 65 (2): 277-284.
•
KARACAOĞLU,
M.
2012.
Türkiyearıcılığınınyapısalanalizi.
TSE
Standard,
EkonomikveTeknikDergi, 601: 27–33.
•
KARAALI, A., MEYDANOGLU, F. and EKE, D. 1988. Studies on composition,
freeze-drying and storage of Turkish royal jelly. J. Apic. Res., 27(3): 182–185.
•
KORKMAZ, A. ve ÖZTÜRK, C. 2010. Arı Sütü. Samsun İl TarımMüdürlüğü,
KardeşlerOfset, Samsun, 43 ss.
•
KÖSEOĞLU, M. ve DOĞAROĞLU, M. 2012. Arı ürünleri. TSE Standard,
EkonomikveTeknikDergi, 601: 94–98.
•
KRELL, R. 1996. Value added products from beekeeping. FAO Agricultural Services
Bulletin No:124, Rome, Italy.
•
LERCKER, G., CAPELLA, P., CONTE, L.S., RUINI, F. and GIORDANI, G. 1982.
Components of royal jelly: II. The lipid fraction, hydrocarbons and sterols.J.Apic.
Res., 21(3): 178–184.
•
LERCKER, G., SAVIOLI, S., VECCHI, M.A., SABATINI, A.G., NANETTI, A. and
PIANA, L. 1986.Carbohydrate determination of royal jelly by high resolution gas
chromatography (HRGC). Food Chem., 19: 255–264.
•
MARCONI, E., CABONI, M.F., MESSIA, M.C. and PANFILI, G. 2002. Furosine: a
suitable marker for assessing the freshness of Royal Jelly. J. Agri. Food Chem., 50:
2825–2829.
•
MESSIA, M.C., CABONI, M.F and MARCONI, E. 2005. Storage stability assessment
of freeze dried RJ by furosine determination. J. Agri. Food Chem., 53: 4440–4443.
•
MÜNSTEDT, K. and GEORGI, R.V. 2003. Royal jelly, a miraculous product from
the bee hive?. Am. Bee. J., 143 (8): 647-650.
•
NATION, J.L. and ROBINSON, F.A. 1971. Concentration of some major and trace
elements in honeybees, royal jelly and pollen, determined by atomic absorption
spectrophotometry. J. Apic. Res., 10 (1): 35–43.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 176
•
SABATINI, A.G., MARCAZZAN, G.L., CABONI, M.F., BOGDANOV, S.F. and
MURADIAN, L.B.C. 2009.Quality and standardization of royal jelly. JAAS, 1(1): 16–
21.
•
SERRA BONVEHI, J. 1991. Study of adulteration of royal jelly with other honey bee
products and water. Prod. SanidadAnim, 6(2): 99-111.
•
SESTA, G. 2006.Determination of sugars in royal jelly by HPLC.Apidologie, 37: 8490.
•
SIMUTH, J., BILIKOVA, K., KOVACOVA, E., KUZMOVA, Z. and SCHRODER
W.
2004. Immunochemical approach to detection of adulteration in honey:
Physiologically active royal jelly protein stimulating TNF- alpha release is a regular
component of honey. J Agric Food Chem, 52 (8): 2154–2158.
•
STOCKER, A., SCHRAMEL, P., KETTRUP, A. and BENGSCH E.2005. Trace and
mineral elements in royal jelly and homeostatic effects.J Trace Elem Med Biol, 19 (2–
3):183–189.
•
TETIK, N., TURHAN, I., OZIYCI, H.R. and KARHAN, M. 2011. Determination of
D- pinitol in carob syrup. Int J Food SciNutr, 62(6):572–576.
•
VITTEK, J. and SLOMIANY, B.L. 1984. Testosterone in royal jelly.Experientia, 40:
104–106.
•
YATSUNAMI, K. and ECHIGO, T. 1985. Antibacterial action of royal jelly. Bull.
Fac. Agr., Tamagawa University, 25: 13–22.
•
ZHENG, H.Q., WEI, W.T., WU, L.M., HU, F.L. and DIETEMANN, V. 2012.Fast
determination of royal jelly freshness by a chromogenic reaction. J Food Sci, 77
(6):247-252.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 177
1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL
TAMAMLAYICI TERAPİLER ve
DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI
KONGRESİ
SÖZEL BİLDİRİLER
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 178
SB 001
SB 002
SB 003
SB 004
SB 005
SB 006
SB 007
SB 008
SB 009
SB 010
SB 011
SB 012
SB 013
SB 014
SB 015
SÖZEL BİLDİRİLER
Mothers\' or Fathers\' Arms? In Neonatal Pain Management
Fatma Yılmaz Kurt, Aynur Aytekin, Sibel Küçükoğlu, Selma Atay, Nesrin Aşkı, Hakan
Aylanç, Mustafa Tekin
The Opinion and Thoughts of The Midwives About Spiritual Care Who Work At
Maternity Hospital
Rabiye Erenoğlu, Mürüvvet Başer
Erasmus Plus Project ‘BestCARE’ to Improving The Nursing Care with Best
Complementary Therapy Strategies
Zeynep Özer, İlkay Boz,Selma Turan Kavradım, Gamze Teskereci
Effect of Relaxation Exercise and Sleep Hygiene Training Given to Women in
Postmenopausal Period on Sleep Quality
Mesude DUMAN, Sermin TİMUR TAŞHAN
Developing The Fertility Readiness Scale Based On Hypnofertility For Women Who
Take Fertility Support
Sevcan Fata,Merlinda Aluş Tokat
Complementary And Supportive Care Practices Used By Infertile Women
Nurcan Kırca,Aslı Sis Çelik
Complementary and Alternative Medicine in Nursing Dissertations in Turkey
Özlem Çiçek, Hülya Okumuş
The Use of The Complementary Therapies to Increase Breast Milk: A Descriptive
Study
Gülden Korkmaz, İlkay Boz, Gamze Teskereci
The Use of The Complementary Therapies For Prevention of Striae Gravıdarum in
Pregnancy: A Descriptive Study
Hamide Şahin Aydus, İlkay Boz, Gamze Teskereci
Complementary and Alternative Medicine Use in Women with Menopause Symptoms
Ruşen Öztürk, Sümeyye Bakır, Nilüfer Tok Yanık, Gül Ertem
Research on The State and Attitude of Usage of Complementary and Alternative
Treatment of Pregnant Women
Özlem Güner, Nilüfer Tok Yanık,Gül Ertem
Examination of Sustainability of Complementary and Alternative Medicine Methods
Evaluated in Dissertations about Women’s Health and Obstetric Nursing in Turkey
Özlem Çiçek, Hülya Okumuş
The Knowledge, Attitude and Practices of Nursing Students about Complementary and
Alternative Medicine (CAM) Methods
Dilek Çilingir, Ceyda Uzun Şahin, Sevilay Hintistan
The Effect of Reflexology upon Spasticity, Functional Dependence Level and Quality of
Life among Children with Cerebral Palsy who Received Physiotherapy
Filiz Özkan, Handan Zincir
The Effect of Aromatherapy Applied to The Elderly on Sleep Quality and Fatigue
Level: A Randomized Controlled Trial
Fatma Genç, Nazan Kılıç Akça, Songül Göriş, Mehtap Tan, Fatma Cerit
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 179
SB 016
SB 017
SB 018
SB 019
SB 020
SB 021
SB 022
SB 023
SB 024
SB 025
SB 026
SB 027
SB 028
SB 029
SB 030
SB 031
SB 032
The Role Of Complementary Therapies in Experiencing Pain after Cesarean Section
Nida Selvi,İlkay BOZ
Effect of Tune Hejaz as an Auditory Stimulus on Sleep Quality of the Students
Mehtap Kavurmacı, Nuray Dayapoğlu, Mehtap Tan
Integrating The Complementary Alternative Therapies in Nursıng Education: Is This a
Work Of Differentiating The Paradigms?
Özen Kulakaç, Ayşe Metin, Nedime Gül Doğan, Cansu Karadeniz
Determining of Stressors those Adolescents with Type I Diabetes Mellitus Faced
According to Human Caring Model
Nevin Uslu, Meral Bayat
Effect of the General Health Reflexology Quality of Life
İhsan Eriş, Gülşah Evrim Sancak,Canan Ünlü Sürmeli
Traditional Approaches Applied on Newborn Babies–Bitlis Example
Hatice Öntürk
Effect of Peppermint Oil Inhalation on Postoperative Nausea and Vomiting
Nida Aydın, Ümran Dal Yılmaz
The Relationship Between the Use of Complementary and Integrative Health Practices
of Diabetic Individuals and Their Health Beliefs
Saadet Can Çiçek, Fatma Arıkan, Satı Can, Şefikan Dalkıran, Handan Ankaralı
Effect of Reflexology Applied Before Coronary Angiography and Percutaneous
Transluminal Coronary Angioplasty on Individuals’ Anxiety, Stress and Cortisol
Levels
Birgül Vural Doğru, Fisun Şenuzun Aykar, Yasemin Yıldırım, Oğuz Yavuzgil, Eser
Y.Sözmen, Hikmet Memmedov
Examination of the Impacts of The Healing Environment on Intensive Care Patients:
Spring With You
Emine Kol, İlkay Boz, Sevgi Özdemir, Andaç Güçlü, Merve Kavla, Abdullah Erdoğan
Use of Herbal Product in Complementary and Alternative Treatment in The Patients
With Hypertension
Nurten Terkeş, Zeynep Özer, Güldane Ayaz
The Effect of Reflexology on Fatigue in in Chronic Diseases
Simge Kalav, Zeynep Özer
Use of Reflexology for Postoperative Pain Management
Ceyda Uzun Şahin, Dilek Çilingir
Evaluation of Nurse’s Thesis on Acupressure Application in Turkey
Emine Derya İster, Türkan Karaca
Evaluation of Nurse’s Theses on Reflexology Practice in Turkey
Didem Şimşek Küçükkelepçe, Türkan Karaca, Emine Derya İster
Acupressure Effect on Sleep Disorders in The Elderly
Simge Kalav, Hicran Bektaş
Use of Complementary Medicine Practice in Primary Dysmenorrhoea
Öznur Yaşar, Sezer Er Güneri
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 180
SB 033
SB 034
SB 035
SB 036
SB 037
SB 038
SB 039
SB 040
Systematic Analysis of Studies Related to Reflexology Applications Conducted between
2000 And 2016 in Turkey
Gamze Göke Arslan, Şebnem Çınar Yücel, Mücahide Gökçen,Sevde Dölen
Effect of Tai Chi Exercise for Patients with Type 2 Diabetes: A Systematic Review
Nurten Terkeş, Ferya Çelik, Hicran Bektaş
The Role Of Nurses in The Practice of Traditional and Alternative Medicine
Şengül Üzen, Fatma Yılmaz Kurt, Selma Atay, Tanju Oğul
The Effects of Foot Reflexology On Pain in Patients with Cancer
Şefika Tuğba Yangöz, Hatice Ceylan , Zeynep Özer
The Evidences from Complementary Therapies to Improve Fertility
Elif Özçetin,İlkay Boz
Use Of Hypnofertility in Reducing Stress of Women Taking Fertility Support
Sevcan Fata,Merlinda Aluş Tokat
Effects of Foot Reflexology on Sleeplessness Levels of Postpartum Women
Nida Selvi, İlkay BOZ
The Effect 0f Therapeutic Touch on Cancer Pain
Zeynep Karakuş Er,Zeynep Özer
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 181
SB 001
MOTHERS' OR FATHERS' ARMS? IN NEONATAL PAIN MANAGEMENT
Yrd.Doç.Dr. Fatma YILMAZ KURT*, Yrd.Doç.Dr. Aynur AYTEKİN**,
Yrd.Doç.Dr. Sibel KÜÇÜKOĞLU**, Yrd.Doç.Dr. Selma ATAY*, Hemşire Nesrin AŞKI***,
Yrd.Doç.Dr. Hakan AYLANÇ****, Yrd.Doç.Dr. Mustafa TEKİN****
*
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu, Hemşirelik Bölümü, ÇANAKKALE
**
Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hastanesi, Hemşirelik Bölümü, ERZURUM
***
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Kadın Doğum Servisi
****Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD,
ÇANAKKALE
Purpose: This research was carried out to evaluate the effect of mothers' arms and fathers'
arms in healthy neonates, who underwent a painful intervention.
Material and Method: The quasi-experimental study was conducted in Çanakkale Onsekiz
Mart University Faculty of Medicine, Maternity and Pediatric Hospital, Maternity Clinic
between February 4, 2016 and June 15, 2016. The study population consisted of hospitalized
neonates and their parents who met the selection criteria in the said clinic at the time of
research. No sample selection was performed. In the study, the neonates who underwent heel
prick blood sampling while held in mothers' arms consisted the "mother's arms group" (n=30),
and the neonates who underwent heel prick blood sampling while held in fathers' arms
consisted the "father's arms group" (n=30). The data were collected by the researchers using a
"Questionnaire" and the "Neonatal Infant Pain Scale". The pain scores, vital signs, oxygen
saturation levels, and duration of crying were evaluated of the neonates in both groups before
and after the intervention. The legal permission of the related institution and ethical approval
No.13173 was obtained from the Ethics Committee of Çanakkale Onsekiz Mart University,
Faculty of Medicine on February 3, 2016. The data were evaluated using percentage
distribution, means, Chi-square test, and independent samples t-test in a computer
environment.
Results: No statistically significant difference was found between the mean pain scores, vital
signs, oxygen saturation levels, and duration of crying of the neonates in both group before,
during, and after the intervention (p>0.05).
Conclusion: It was determined that being in the arms of mothers or fathers has similar effect
on the pain scores, crying duration, and vital signs of infants who underwent a painful
intervention. This is especially important as it demonstrates the effectiveness of fathers, as
much as mothers, in soothing and supporting infants during a painful intervention.
Keywords: Neonates, pain, painful intervention, mother's arms, father's arms
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 182
SB 002
THE OPINION AND THOUGHTS OF THE MIDWIVES ABOUT SPIRITUAL CARE
WHO WORK AT MATERNITY HOSPITAL
Yrd. Doç. Dr. Rabiye ERENOĞLU1, Prof. Dr. Mürüvvet BAŞER2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Doğum-Kadın
Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, HATAY
2
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Doğum-Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları Hemşireliği AD, KAYSERİ
Abstract
Its positive effect is obvious that to be given total care and recovering from the ilness,
spiritual care takes an important place on the health, goodness and life quality.Descriptive
type of this research, was adjusted to aim the working midwives’ opinion and idea about
spiritaul care who work in Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi delivery room. 45 of the
midwives in total aggreed to take part in this research that they are still working or have
worked in the delivery room before. Research datas are gathered by using self description
form and spiritual care (cure) rating scale (MMBÖ). The highest point taken from the total
scale is 17 and the lowest point is 85. Data is SPSS in Statistic packeged software as well as
descriptive statistics, Independent Sample t test, Mann Whitney U and Anova tests are
analyse.Midwives participated in the research %46.7 graduated from associate degree
program and %95.6 their total working time is 5 years and more than 5 years are found out.
Spiritual care (cure) rating scale (MMBÖ) total point average 52.71±4.76 of the midwives,
%97.8are found out that they practice spiritual care.
These practices; providing
psychological support (%97.8), smiling and empathize with (%97.8), during caring inspiring
confudence and hope in verbal (%91.1), to start birth praying and during the birth continue
top pray %75.6 are stated. Age of midwives, educational level, working hours (Professional
time) the state that before they have had education about spiritual care and practising spiritual
care (cure) rating scale (MMBÖ) total point average there is no significant
statistical
difference. Most of the midwives practise spiritual care during birth and spiritual care
perpeption level are high.
Key words: Birth, Spirit, Spiritual Care(Cure), Spiritualite, Midwife
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 183
DOĞUMEVİNDE ÇALIŞAN EBELERİN MANEVİ (SPİRİTÜEL)
BAKIMA
İLİŞKİN GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ
Özet
Bütüncül bakım verilmesinde ve hastalığın iyileşmesinde önemli bir yer tutan manevi
(spiritüel) bakımın sağlık, iyilik ve yaşam kalitesi üzerine olumlu etkisi oldukça açıktır.
Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doğum
Kliniğinde çalışan ebelerin manevi bakıma ilişkin görüş ve düşüncelerinin belirlenmesi
amacıyla yapılmıştır.Araştırmaya halen ya da daha önceden doğumhanede çalışmış olan ve
çalışmaya katılmayı kabul eden 45 ebe katılmıştır. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi
Formu” ve “Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MMBÖ)” kullanılarak toplanmıştır. Ölçeğin
toplamından alınabilecek en yüksek puan 17 ve en düşük puan ise 85’dir. Veriler SPSS-21
istatistik paket programında tanımlayıcı istatistikler Independent Sample t testi, Mann
Whitney U ve Anova testleri ile analiz edilmiştir.Araştırmaya katılan ebelerin %46.7’sinin ön
lisans mezunu olduğu ve %95.6’sının 5 yıl ve üzerinde toplam çalışma yılının olduğu
bulunmuştur.MMBÖ toplam puan ortalaması 52.71±4.76 olan ebelerin %97.8’nindoğum
sırasında manevi bakım uyguladığı öğrenilmiştir. Bu uygulamaların “psikolojik destek
sağlamak” (%97.8), “gülümsemek ve empati yapmak” (%97.8), “bakım sırasında güven ve
umut verici sözel telkinde bulunmak” (% 91.1) ile “dua ederek doğuma başlamak ve doğum
süresince dua okumaya devam etmek” (%75.6) olduğu belirlenmiştir. Ebelerin yaşı, eğitim
düzeyi, çalışma süresi, daha önceden manevi bakım ile ilgili eğitim alma ve uygulama yapma
durumları ileMMBÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
yoktur (p>0.05). Doğum sırasında manevi bakım uygulayan ebelerin büyük çoğunluğunun
maneviyat-manevi bakımı algılama düzeyleri yüksektir.
Anahtar Kelimeler: Doğum, Maneviyat, Manevi Bakım, Ebe, Spiritualite
Giriş
Günümüzde spiritüel boyuta yönelik bakımın önemi tüm sağlık çalışanları tarafından kabul
edilmektedir. Bütüncül bakım verilmesinde ve hastalığın iyileşmesinde önemli bir yer tutan
manevi bakımın sağlık, iyilik ve yaşam kalitesi üzerine olumlu etkisi oldukça açıktır.
Bütüncül sağlık görüşüyle bakıldığında; spirütüel (manevi) gereksinimlerin karşılanması
bakımın içerisinde yer almalıdır. Bu çalışma; bir doğumevinde çalışan ebelerin spirütüel
(manevi) bakıma ilişkin görüş ve davranışlarını belirlemek amacıyla planlamıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 184
Gereç ve Yöntem
Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, Kayseri’de yer alan bir kamu hastanesinin Doğum
Kliniğinde çalışan ebelerle yapılmıştır. Yatak kapasitesi 200 kişi olan Hastanenin Doğum
Kliniğinde 2012 yılı kayıtlarına göre 4’ü erkek hemşire olmak üzere 275 ebe ve hemşire
çalışmaktadır. Araştırma da örneklem seçimine gidilmeden,
halen yada daha önceden
doğumhanede çalışmış olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden tüm ebelere ulaşılması
planlanmıştır. Bu doğrultuda Kasım 2012 – Ocak 2013 tarihleri arasında araştırmaya
katılmayı kabul eden 45 ebeye ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 21 istatistik
paket programında yüzdelik, ortalama, standart sapma şeklinde tanımlayıcı istatistiklerin yanı
sıra t – testi, Mann Whitney U Testi, ANOVA testleri ile analiz edilmiştir. Araştırmanın
verileri “Kişisel Bilgi Formu” ve “Manevi Bakım Dereceleme Ölçeği (MMBÖ)” kullanılarak
toplanmıştır. MMBÖ McSherry, Draper ve Kendric tarafından 2002 yılında geliştirilmiŞ olup
toplam 17 sorudan oluşmaktadır. Maneviyat ve manevi bakım (madde 6,7,8,9,11,12,14),
dinsellik (madde 4,5,13,16) ve bireysel bakım (madde1,2,10) alt boyutlarından oluşan, beşli
likert tipi bir ölçektir. McSherry, Draper ve Kendric (2002) 'in çalışmasında ölçeğin cronbach
alfa değeri 0.64' tür. Ülkemizde ölçeğin geçerlilik ve güvenirlilik testleri Ergül, Bayık-Temel
(2007) tarafından yapılmış ve iç tutarlılık kapsamında Cronbach alfa katsayısı 0.76 olarak
saptanmıştır. Bizim çalışmamızda ise, ölçeğin cronbach alfa katsayısı ise 0.68 bulunmuştur.
Ölçekten alınabilecek en düşük puan 17, en yüksek puan 85’tir. Toplam puanın yüksek olması
maneviyat ve manevi bakım kavramlarının algılanma düzeyinin iyi olduğunu göstermektedir.
Bulgular
Araştırmaya katılan ebelerin yaş ortalaması 35.84±6.3 (min:23-max:47), %46.7’si ön lisans
mezunudur. Ebelerin %51.1’i doğum salonunda çalışmakta olup %795.6’sının çalışma süresi
5 yıl ve üzerindedir. Çalışmaya katılan ebelerin tümü manevi bakımdan sorumlu olduklarını,
%24.4’ü manevi bakımla ilgili eğitim aldığını ve %40’ı da manevi bakımla ilgili bilimsel
yayın okuduğunu belirtmiştir. Ebelerin MMBÖ’den aldıkları toplam puan ortalaması
52.71±4.76 olarak bulunmuştur. Ölçeğin maneviyat ve manevi bakım alt boyutu puan
ortalaması 26.5±3.24, dinsellik alt boyutu puan ortalaması 10.3±2.50, bireysel bakım alt
boyutu puan ortalaması 10.7±1.86 olarak bulunmuştur.
Ebelerin %97.8’idoğum sırasında manevi bakım uyguladığını belirtmiştir. Ebelerin
manevi bakım kapsamında yaptıkları uygulamaların; “psikolojik destek sağlamak” (%97.8),
“gülümsemek ve empati yapmak” (%97.8), “bakım sırasında güven ve umut verici sözel
telkinde bulunmak” (%91.1) ve “dua ederek doğuma başlamak ve doğum süresince dua
okumaya devam etmek” (%75.6) olduğu öğrenilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 185
Ebelerin yaşı, eğitim düzeyi, çalışma süresi, daha önceden manevi bakım ile ilgili
eğitim alma ve uygulama yapma durumları ileMMBÖ toplam puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Çalışmaya katılan ebelerin çalıştıkları
birim ile MMBDÖ ölçek toplam puan ortalaması arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır
(p<005).
Tartışma
Araştırmada ebelerin büyük bir çoğunluğunun (%97.8) manevi bakım kapsamında
uygulamalar yaptığı bulunmuştur. Kostak (2007)’ın çalışmasında ebe ve hemşirelerin
%28.1’nin,
Kavak ve ark (2014)’nın çalışmasında ise hemşirelerin %50.7’sinin manevi
bakım verdikleri belirlenmiştir. Çalışmamızda manevi bakımla ilgili eğitim alan grubun
sayısının az olduğu görülmektedir. Çalışma bulgularına benzer şekilde Kostak (2007)’ın
çalışmasında ebe ve hemşirelerin %15.5’i, Yılmaz ve Okyay (2009)’ın yaptıkları çalışmada
hemşirelerin %34.8’inin maneviyat ve manevi bakım ile ilgili bilgi aldığını belirtmişlerdir.
Oysaki sağlık çalışanlarının özellikle de ebe ve hemşirelerin manevi bakım konusunda
kendilerini geliştirmeleri ve bu konuda yeterli hale gelmeleri oldukça önemlidir. Doğum
sırasında gebenin cesaretlendirilmesi, güven verilmesi ve desteklenmesi çok önemlidir.
Ebelerin çoğunluğunun bu bakımı sağladığı anlaşılmaktadır. Doğum eyleminde hastanın
ağrısını hafifletme doğrultusunda duygusal ve bilişsel girişimleri kullanan ve etkilerini
kaydeden kişi çoğunlukla hemşire ve ebelerdir. Bütüncül ağrı yönetiminde ağrının fiziksel,
duygusal, sosyal, kültürel ve spiritüel yönleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Ağrı
kontrolünde şefkatli ve bireyselleştirilmiş bir yaklaşım kullanılmalıdır. Bu çerçevede
düşünüldüğünde; bu araştırmada ebelerin ağrıya yönelik manevi destek olarak adlandırılarak
yapılan girişimlerinin literatüre uygun olduğu sonucuna varılabilir. Araştırmada ebelerin
yaptığı manevi uygulamalar arasında; “dua ederek doğuma başlamak ve doğum süresince dua
okumaya devam etmek” (%75.6) olarak bulunmuştur. Günümüzde, her ne kadar spiritüalite
ile din birbirlerinin yerine yanlış olarak kullanılsa da; spiritüalite, dinin ilk komponenti
sayılabilir ancak dini inanç ve uygulamalarla sınırlandırılamayacak kadar geniş bir kavramdır.
Yapılan başka bir çalışmada sürekli din kurumlarına devam eden kişilerde ağrı gidermede,
stresle baş etmede, hastalığın iyileşmesinde, engelleri düzeltmede ve mortalitede %25 azalma
olduğu saptanmıştır.
Sonuç ve Öneriler
Ebelerin büyük çoğunluğu doğum sırasında manevi bakım uygulamakta ve maneviyat-manevi
bakımı algılama düzeyleri yüksektir. Bu sonuçlar doğrultusunda; doğum eyleminde manevi
boyutun ele alınması ve ebelerin bu konu hakkındaki farkındalıklarının artırılmasına yönelik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 186
kurs, seminer ve hizmet içi eğitimlerin düzenlenmesi ve daha büyük örneklem grubuyla farklı
çalışmaların yapılması, ayrıca manevi bakımın gebeler tarafından nasıl algılandığını ortaya
koyan araştırmaların yapılması önerilebilir.
Kaynaklar
•
Çetinkaya, B., Altundağ, S., Azak, A. (2007). Spiritüel bakım ve hemşirelik. Adnan
Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi , 8,47- 50.
•
Ergül, Ş., Bayık, A.(2004) Hemşirelik ve manevi bakım. Cumhuriyet Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8 (1),37-45.
•
Ergül, Ş., Temel A.B., (2007). Maneviyat ve manevi bakım dereceleme ölçeğinin Türkçe
formunun geçerlik ve güvenirliği. Ege Üni. Hemş. Yüksekokulu Dergisi, 23:1, 75-87.
•
Ertem, G., Sevil, Ü. (2004). Doğum ağrısı ve hemşirelik yaklaşımı. Atatürk Üniv.
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8(2), 117-123.
•
Kavak, F., Mankan, T., Polat, H., Sarıtaş, SÇ., Sarıtaş, S. (2014).Hemşirelerin manevi
bakıma ilişkin görüşleri,İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi , 3(1),21-24.
•
Kostak, MA.(2007) Hemşirelik bakımının spiritüel boyutu.Fırat Sağlık Hizmetleri
Dergisi, 2 (6),106-114.
•
Mcsherry, W., Draper , P., Kendrick, D.(2002). The construct validity of a rating scale
designed to assess spirituality and spiritual care. International Journal of Nursing Studies,
39,723-734.
•
Yılmaz M, Okyay N.(2009). Hemşirelerin maneviyat ve manevi bakıma ilişkin görüşleri.
Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi, 11(3), 41-52.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 187
SB 003
EUROPEAN UNION ERASMUS PLUS PROJECT ‘BestCARE’ TO IMPROVING
THE NURSING CARE WITH BEST COMPLEMENTARY THERAPY STRATEGIES
Prof. Dr. Zeynep ÖZER1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2, Arş. Gör.
Selma TURAN KAVRADIM1
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD
ANTALYA
Abstract
The increasing and widespread use of Complementary Therapies (CT) in the general
population requires health-care professionals to have a knowledge about appropriate and safe
CT. Nurses can not enough inform the patients due to have limited knowledge about CT.
Nevertheless they have a positive approach towards CT and would like to be trained about
CT. Nurses can keep themselves updated through participating to projects and researchs on
CT. The aim of this study was introduce an European project on Complementary Therapies,
disseminated the project outputs and results and create awareness about CT. The main aim of
project was to improve the professional knowledge and skills of women health and oncology
nurses about CT such as massage, aromatherapy, reflexology, reiki and relaxation exercises in
Turkey and Europe. “Improving The Nursing Care with Best Complementary Therapy
Strategies Based on European Union Standards” (BestCARE) project was a strategic
partnerships for vocational education and training within Erasmusplus that was led by nurses.
BestCARE started in September 2014 and ended in Semptember 2016. BestCARE was
coordinated by Akdeniz University Nursing Faculty and carried out with six partners from
Turkey and Europe. Fifteen nurses were trained for 14-days on CT at one CT center in United
Kingdom. Also training courses and seminars on CT were held in Turkey and Italy for women
health and oncology nurses. The BestCARE consisted of 14 work packages. The outputs of
BestCARE were website, e-learning training program, short videos, reference and
handbook,curriculum proposal on CT and simulation laboratory. BestCARE was gained to
knowledge, experience and skills about CT and created a cultural awareness and sensitivity
toward patients, caregivers and health professions. Also this project was a guide for further
studies in Turkey and European countries.
Keywords: BestCARE, Complementary Therapies, European Union Project, Nursing
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 188
TAMAMLAYICI TERAPİLERLE HEMŞİRELİK BAKIMININ
GELİŞTİRİLMESİNDE BİR AVRUPA BİRLİĞİ ERASMUS PLUS PROJESİ:
BestCARE
Özet
Toplumda tamamlayıcı terapilerin giderek artan ve yaygın şekilde kullanılması, sağlık bakım
profesyonellerinin güvenli ve uygun tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi sahibi olmasını
gerektirmiştir.
Tamamlayıcı
terapiler
konusunda
hemşireler
sınırlı
bilgiye
sahip
olduklarından, konuyla ilgili hastaları yeterince bilgilendirememektedirler. Yine de hemşireler
tamamlayıcı terapilerle ilgili olumlu tutumlarının olduğunu ve tamamlayıcı terapiler
konusunda eğitim almak istediklerini belirtmektedirler. Hemşireler tamamlayıcı terapiler
üzerine yürütülen araştırma ve projelere katılarak, konuyla ilgili bilgi ve deneyim
kazanabilirler. Bu çalışma ile, tamamlayıcı terapiler üzerine yürütülen Avrupa Birliği
projesinin tanıtılması, proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve tamamlayıcı terapilerle ilgili
farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır. Tamamlayıcı terapiler üzerine yürütülen bu Avrupa
Birliği projesi ile, Türkiye ve Avrupa'da masaj, aromaterapi, refleksoloji, reiki ve gevşeme
egzersizleri gibi tamamlayıııcı terapiler konusunda kadın doğum ve onkoloji kliniğinde
çalışan hemşirelerin bilgi ve becerilerinin arttırılması hedeflenmiştir. “Tamamlayıcı
Terapilerle Hemşirelik Bakımının Geliştirilmesi”(BestCARE) projesi, Eylül 2014-Eylül 2016
tarihleri arasında, Erasmus+ programı kapsamında yürütülen stratejik ortaklıklar ve mesleki
eğitim projesidir. BestCARE, Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi koordinatörlüğünde,
Türkiye ve Avrupa’dan altı ortakla yürütülmüştür. 15 hemşire, 14 gün süreyle İngiltere’deki
bir merkezde tamamlayıcı terapiler konusunda teorik ve uygulamalı eğitim almıştır.
BestCARE, 14 iş paketinden oluşmaktadır. BestCARE'in çıktıları, web sitesi, e-öğrenme
platformu, kısa videolar, referans ve el kitapları, müfredat önerisi ve simülasyon
laboratuarıdır. BestCARE projesi, katılan hemşirelere tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi,
beceri ve deneyim kazandırmıştır. Bu proje hasta, hasta yakınları, sağlık profesyonellerinde
farkındalık ve duyarlılık oluşturmuştur. Ayrıca bu proje Türkiye ve Avrupa'da daha fazla
araştırmanın yürütülmesi için rehber niteliğindedir.
Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği Projesi, BestCARE, Hemşirelik, Tamamlayıcı Terapiler
Giriş
Tamamlayıcı Terapilerin kullanımı son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde birçok sağlıklı ya da hasta birey, sağlığı
geliştirmek, hastalıkları önlemek, hastalık durumunda bakım ve tedaviyi desteklemek amacı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 189
ile tamamlayıcı terapileri kullanmaktadır. Hastaların tamamlayıcı terapilere yönelik
ilgisindeki artış, sağlık bakım profesyonellerinin ve sağlık ekibi üyesi olarak hemşirelerin,
tamamlayıcı terapilerde rol almasını gerektirmiştir. Dolayısıyla toplumun bu gereksiniminin,
kuramsal bilgi ve bilimsel sorun çözme becerisine sahip hemşirelerden tarafından
karşılanması önem kazanmıştır. Bu çalışma ile, tamamlayıcı terapiler konusunda hemşirelerin
bilgi ve deneyimlerinin arttırılması amacıyla yürütülen Avrupa Birliği projesinin tanıtılması,
proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve tamamlayıcı terapiler konusunda farkındalık
oluşturulması amaçlanmıştır.
BestCARE Projesi
“Tamamlayıcı
Terapilerle
Avrupa
Birliği
Standartlarında
Hemşirelik
Bakımının
Geliştirilmesi(Ref. 2014-1-TR01- KA202-013246)” (BestCARE) projesi hemşirelerin liderlik
ettiği, Erasmus+ Programı 2014 Yılı Ana Eylem 2 Stratejik Ortaklıklar Mesleki Eğitim
Projesi kapsamında yürütülen iki yıllık bir projedir. BestCARE, Ekim 2014-Ekim 2016
tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Projenin toplam bütçesi 266.694.00 Euro’dur.
BestCARE projesi Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi koordinatörlüğünde, yerel ve
ulusal altı ortakla yürütülmüştür. Projenin yerel ortakları; Antalya Valiliği Avrupa Birliği
Proje Koordinasyon Merkezi (CEUPA), Antalya Kamu Hastaneleri Birliği, Sağlık ve Doğal
Terapiler Derneği’dir. Projenin uluslararası ortakları; Centro Studi Delle Professioni
Sanitarie-CESPI, (İtalya), Athena School of Natural Therapies (İngiltere) ve EURO-CERT
Akademi (Almanya)’dır.
BestCARE projesiyle, onkoloji ve kadın doğum alanında çalışan hemşirelerin
tamamlayıcı terapilerden reiki, refleksoloji, aromaterapi, masaj terapi, gevşeme egzersizleri
ile ilgili profesyonel bilgi ve beceriye sahip olması amaçlanmıştır. Ayrıca BestCARE ile
güvenli bir yaklaşımla tamamlayıcı terapilerin bakımda kullanılması, eğitimde kazanılan bilgi,
deneyim ve becerilerin diğer sağlık bakım profesyonelleri ile paylaşılması ve iş birliğinin
arttırılması, bilgi ve iletişim teknolojileri ile sağlık bakım profesyonellerinin donanımlarının
arttırılması, kültürel farkındalık ve duyarlılık oluşturulması amaçlanmıştır.
BestCARE Projesi İş Paketleri
BestCARE projesi kapsamında 14 iş paketi yürütülmüştür. Bu iş paketleri şunlardır.
1.Proje logo ve kimliğinin oluşturulması: Projenin toplumda görünürlüğünün arttırılması,
yaygınlaştırılması, proje aktivitelerinin duyurulması ve paydaşların bilgilendirmesi için, proje
logo ve kimliği ve yaygınlaştırma materyalleri CEUPA tarafından koordinatör kurumun iş
birliği ile geliştirilmiştir. Tüm yaygınlaştırma materyallerinde ve aktivitelerinde proje logo ve
kimliği kullanılmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 190
2.Tamamlayıcı terapilere ilişkin eğitim materyallerinin geliştirilmesi: Hemşireler, öğretim
elemanları, öğrenciler için reiki, refleksoloji, masaj, aromaterapi, gevşeme ve hayal etme
egzersizlerini içeren referans kitap ve el kitabı hazırlanmıştır. “Hemşirelik Bakımında
Tamamlayıcı Terapiler” adlı referans kitap, Türkçe ve İngilizce dillerinde basılmış, Almanca
ve İtalyanca dillerinde e-kitap olarak hazırlanmıştır. “Hemşireler İçin Tamamlayıcı Terapiler”
el kitabı ise, Türkçe ve İngilizce dillerinde hazırlanmıştır. Tüm kitaplar BestCARE web
sayfasına (http://www.bestcareproject.eu/) yerleştirilmiştir.
3.Tamamlayıcı terapilerle ilgili eğitim müfredatı geliştirilmesi: Akdeniz Üniversitesi
Hemşirelik Fakültesi lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim müfredatında tamamlayıcı
terapiler dersi bulunmamaktadır. İç Hastalıkları Hemşireliği doktora programında,
“Hemşirelik Bakımında Tamamlayıcı Terapiler” adlı dört kredilik bir ders açılmıştır. Ayrıca
tamamlayıcı terapilerle ilgili ulusal ve uluslar arası lisans müfredatları incelenmiş ve
tamamlayıcı terapiler lisans müfredatı hazırlanmıştır. Bu müfredat Sağlık Bakanlığı ve
Yüksek Öğretim Kurumu’na gönderilmiştir.
4.Proje web sitesinin hazırlanması: Projenin web sayfası http://www.bestcareproject.eu tüm
ortakların dillerinde hazırlanmıştır. Web sitesi 2021 yılına kadar açık kalacaktır.
5.Tamamlayıcı terapilere ilişkin bilgi ve iletişim teknolojileri temelli (ICT) eğitim
programı
hazırlanması:
ICT
e-öğrenme
modülü
koordinatör
kurum
tarafından
hazırlandıktan sonra, EUROCERT Academy ile yapılan bir workshopta içerik geliştirilmiş ve
genişletilmiştir. ICT platformu Türkçe, İngilizce ve İtalyanca dillerinde hazırlanmış ve
BestCARE web sitesine entegre edilmiştir.
6.Tamamlayıcı terapilerle ilgili kısa videoların hazırlanması: Tamamlayıcı terapilerle
ilgili öğrenmenin desteklenmesi amacıyla, ICT platformu ve derslerde kullanılmak üzere,
masaj, aromaterapi, refleksoloji ile ilgili kısa videolar hazırlanmıştır. Kısa videolar BestCARE
web sitesi ve ICT platformuna yerleştirilmiştir.
7.Simülasyon laboratuarının geliştirilmesi: Hemşirelerin, öğretim elemanlarının ve
öğrencilerin tamamlayıcı terapiler ile ilgili uygulamalarını geliştirebilmeleri için Akdeniz
Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’de bir simülasyon laboratuarı kuruluştur.
8.Soru
formları
hazırlanması
ve
sonuçlarının
değerlendirilmesi:
Türkiye’den
İngiltere’deki eğitime katılan hemşireler, onkoloji ve kadın doğum kliniğinde yatan 33 hasta
ve 31 hasta yakınının tamamlayıcı terapilerle ilgili bilgi düzeylerini belirlemek için bir
çalışma yürütmüşlerdir. Çalışma sonunda katılımcıların tamamlayıcı terapilere ilgili bilgi ve
tutumlarının anlamlı düzeyde olumlu yönde değiştiği saptanmıştır. İtalya’da CESPI klinikte
tamamlayıcı terapi uygulamalarına yönelik hastaların tutum ve görüşlerini belirlemeye
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 191
yönelik deneysel bir çalışma yürütmüştür. 15 onkoloji, hemotolojik onkoloji ve palyatif bakım
hemşiresi, 36 hastaya holistik masaj uygulamıştır. Masaj hastalara en az dört kez, 20 dakika
uygulanmıştır. Hastalar tarafından masaj öncesinde en çok anksiyete, ağrı ve yorgunluk
bildirilirken, masaj sonunda rahatlama, gevşeme ve ağrıda azalma belirtilmiştir.
9.Makale hazırlanması ve projenin çıktılarının uluslararası konferansta sunumu: Proje
süresince koordinatör kurum tarafından iki makale hazırlanmıştır. Bu makalelerden ilki
“Learning Experiences of Nurses as Part of a European Union Project on Complementary
Therapies: A Multinational Qualitative Study” adlı makale, “Holistic Nursing Practice”
dergisinde yayımlanmıştır. Diğer makalede proje sonuç ve çıktılarının tanıtılması
amaçlanmıştır. “European Union Erasmus Plus Project ‘BestCARE’ to Improving The
Nursing Care with Best Complementary Therapy Strategies” adlı bu makale, “Journal of
Advanced Nursing”e gönderilmiştir.
10.Yaygınlaştırma materyallerinin geliştirilmesi: Sosyal medya (facebook “Bestcare.eu”
and twitter “@BestCAREeu”) aktif olarak kullanılmıştır. Antalya TRT radyosunda
BestCARE tanıtılmıştır. Tamamlayıcı terapilerle ilgili Antalya ve Roma’daki hemşirelere,
öğrencilere,
öğretim
elemanlarına
ve
diğer
sağlık
profesyonellerine
seminerler
düzenlenmiştir.
11.Ulusötesi proje toplantılarının yapılması:Proje süresinde beş ulusötesi proje toplantısı
yürütülmüştür. Proje ilke, karar ve görevlerini içeren toplantı raporları, toplantı sonunda
koordinatör kurum tarafından hazırlanmış ve partnerler tarafından onaylanmıştır.
12.İzlem ve değerlendirme raporlarının hazırlanması: İngiltere, Türkiye ve İtalya’da
yürütülen kısa süreli eğitim etkinlikleri, ulusötesi proje toplantıları, Türkiye ve İtalya’da
tamamlayıcı terapilere ilişkin hasta ve hasta yakınlarının bilgi ve tutumlarına ilişkin ölçüm
sonuçları, CESPI tarafından değerlendirilmiş ve raporlanmıştır.
13.Ara raporun hazırlanması:Projenin birinci yılının sonunda tüm partnerlerin iş paketleri,
bütçeleri incelenmiş ve bir ara rapor hazırlanmıştır. Bu rapor Ulusal Ajansa gönderilmiştir.
14.Final raporunun hazırlanması:Final raporun 12 Ekim 2016 tarihinde ECAS’a
yüklenmiştir.
BestCARE Projesi Eğitim/Öğrenme/Öğretme Faaliyetleri
İlk eğitim etkinliği 12-28 Ağustos 2015 tarihlerinde Türkiye’den 12 ve İtalya’dan 3
hemşireyle İngiltere’deki Athena School of Natural Therapies merkezinde, reiki, refleksoloji,
masaj, aromaterapi ve gevşeme egzersizlerine ilişkin teorik ve uygulamalı olarak
gerçekleştirilmiştir. İkinci eğitim etkinliği Türkiye ve İtalya’da gerçekleştirilmiştir. 19-23
Ekim tarihleri arasında, Türkiye’den İngiltere’deki eğitime katılan 12 hemşire 20 hemşireye,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 192
İtalya’dan İngiltere’deki eğitime katılan üç hemşire 15 hemşireye aldıkları eğitimi, teorik ve
uygulamalı olarak aktarmıştır.
BestCARE Projesi Çoğaltıcı Etkinlikleri
Proje sonuç ve çıktılarının yaygınlaştırılması için koordinatör kurum tarafından Türkiye’de
üç, CESPI tarafından İtalya’da bir seminer düzenlenmiştir. Bu seminerlerde hemşireler,
öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer sağlık profesyonelleri tamamlayıcı terapiler ve proje
aktiviteleri konusunda bilgilendirilmiştir. Ayrıca koordinator kurum tarafından ulusal düzeyde
bir konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta proje sonuç ve çıktılarının paylaşılması ve
tamamlayıcı terapiler konusunda farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır.
BestCARE Projesinin Sürdürülebilirliği
Projenin sürdürülebilirliğinde web sayfası, ICT platformu,e kitap, referans kitabı, simülasyon
laboratuarı kullanılacaktır. Ayrıca Türkiye ve İtalya’da tamamlayıcı terapilerle ilgilenen
kurum, kuruluş ve sağlık profesyonelleri ile, proje ile kazanılan bilgi ve deneyimlerini
paylaşacaklardır.
Kaynaklar
•
Arslan Ozkan I, Ozer Z, Kulakac O (2012). Use of complementary and alternative
medicine
in
cardiovascular
diseases:
A
comparative
literature
review.
HealthMED, 6(6):2185-2194.
•
Boz, İ., Özer, Z., Teskereci, G., Turan Kavradım, S. (2016). Learning experiences of
nurses as part of a European union project on complementary therapies: a multinational
qualitative study. Holistic Nursing Practice.. DOI: 10.1097/HNP.0000000000000171.
•
Cooke, M., Mitchell, M., Tiralongo, E., Murfield, J. (2012).
Complementary and
alternative medicine and critical care nurses: A survey of knowledge and practices in
Australia, Australian Critical Care (2012) 25, 213-223
•
Çamurdan, Ç., Gül, A. (2013). Complementary and alternative medicine use among
undergraduate nursing & midwifery students in Turkey. Nurse Education in Practice, 13,
350-354.
•
Şenyuva, E. (2013). Hemşirelikte yaşam boyu öğrenme: Algılar ve gerçekler. F.N. Hem.
Derg 21(1): 69-75.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 193
SB 004
EFFECT OF RELAXATION EXERCISE AND SLEEP HYGIENE TRAINING GIVEN
TO WOMEN IN POSTMENOPAUSAL PERIOD ON SLEEP QUALITY
1
1
2
Öğr. Gör. Dr. Mesude DUMAN, Doç. Dr. Sermin TİMUR TAŞHAN2
Dicle Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü, DİYARBAKIR
İnönü Üniversitesi Malatya Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın
Sağlığı Hastalıkları Hemşireliği AD, MALATYA
Abstract
Introduction: The present study was conducted using a true experimental model with pretest
and posttest control group to determine the effect of progressive relaxation exercise and the
sleep hygiene training given to women in postmenopausal period on sleep quality.
Material and Method: Population of the study is created by the women in postmenopausal
period who naturally went through menopause, and having insomnia and registered to one of
Family Health Centre in Diyarbakir. Sample size is a total of 161 menopausal women
complying with the criteria to be taken into research and 81 of them were included in the
experimental group while 80 were included in the control group. Experimental and control
groups were applied WHIIRS and personal info form on the first house call. On the first house
call, sleep hygiene training and training manual, on the second house call, PMR training and
CD were given to the experimental group. One day a week, PMR training was repeated and
PMR was made 8 weeks in total. WHIIRS was applied to the experimental and control group
after 4 and 12 weeks after the pre-test. Data were collected between June- October 2015 and
evaluated by using descriptive statistics, independent samples t-test, chisquare test, Mauchly’s
and McNemar X2 tests.
Results: WHIIRS point average that experimental group women got in compliance with the
control group was 14.03±3.4 at pretest, was 9.69±3.09 at mid-test and it was 7.09±3.4 posttest. Thus it has been observed that the differences among the points gotten from pre-test,
mid-test and post-test are statistically important (p<0.001). It has been determined that the
difference between post-test insomnia ratio in experimental and control group is statistically
important; insomnia rate is lower in experimental group (p<0.001).
Discussion: Progressive relaxation exercise and the sleep hygiene training for women in
postmenopausal period increased the sleep quality.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 194
SB 005
DEVELOPING OF FERTILITY READINESS SCALE FOR WOMEN WHO TAKE
FERTILITY SUPPORT
Arş. Gör. Sevcan FATA, Yrd. Doç. Merlinda ALUŞ TOKAT
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
İZMİR
Abstract
To develop Fertility Preparedness Scale Based on Hypnofertility for women who take fertility
support. Methodological study. The scale was evaluated by 230 women. The Draft Form
consisted of 23 item. The Kaiser-Meyer-Olkin test was 0,898 and Bartlett's test was x2:
2.790E3, p=.000. Researchers determined the number of factors as 3, all eigenvalues of
factors were higher than 1. Subscale factor load varies between 0.26-0.90 in the confirmatory
analysis. Cronbach alfa of scale was determined as 0.848 and Spearman Brown analysis
correlation 0.811.As a results of validity and reliability analysis, the final version Draft Scale
2 has been determined as “Fertility Preparedness Scale For Women Who Take Fertility
Support”.
Keywords: Hypnofertility, Preparedness, Scale, Validity, Reliability
FERTİLİTE DESTEĞİ ALAN KADINLAR İÇİN FERTİLİTE HAZIROLUŞLUK
ÖLÇEĞİ’NİN GELİŞTİRİLMESİ
Özet
Amaç, Hipnofertiliteye dayalı Fertilite Desteği Alan Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk
Ölçeği’nin geliştirilmesidir.Metodolojik çalışmadır. Ölçek 230 kadına uygulanmıştır. Ölçeğin
Kaiser-Meyer-Olkin testi 0.898 ve Bartlett's testi (x2: 2.790E3, p=.000) bulunmuştur. Faktör
sayısı araştırmacılar tarafından komut verilerek 3 faktörde toplanmıştır, bütün faktör
özdeğerleri 1’in üzerindedir. Doğrulayıcı faktör analizinde, ölçeğin alt boyut faktör yükleri
0.26-0.90 arasında değişmektedir. Cronbach alfa katsayısı 0.848, Spearman Brown analizi
korelasyon değeri 0.811 olarak belirlenmiştir.Yapılan geçerlik ve güvenirlik analizleri
sonucunda geliştirilen ölçeğin son hali olan Taslak Ölçek 2 formu ‘Fertilite Desteği Alan
Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği’ olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hipnofertilite, Hazıroluşluk, Ölçek, Geçerlik, Güvenirlik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 195
Giriş
Hipnofertilite kadınların stresini azaltmak için kullanılan çeşitli yöntemlerden biridir. Güçlü
ve etkili beden beyin etkileşimine dayanmaktadır. Hipnofertiliteye göre fertilite sorunu
yaşayan kadınların çevreden aldıkları mesajlar beyin beden etkileşimiyle fertilitesini olumsuz
etkilemektedir, olumlu mesajlar vererek fertilitesi artırılmalıdır. Fertilite desteği alan kadınlar
gebe kalmak için daha çok çaba sarfetmekte, hazıroluşlukları olumsuz etkilenmekte,
psikososyal anlamda daha çok desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Türkiye ve dünya literatürü
incelendiğinde; fertilite sorunu yaşayan bireylere uygulanan birçok ölçüm aracı bulunmakta
ve bunların çoğu olumsuz ifadelerden oluşmaktadır. Hipnofertiliteye uygun, olumlu ifadeler
içeren ölçek bulunmamaktadır. Makalede, fertilite desteği alan kadınların hazıroluşluklarını
değerlendirmek için “Fertilite Desteği Alan Kadınların İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği”
geliştirilmiştir.
Yöntem
Metodolojik tipte bir çalışmadır. Çalışma, Ege Doğum Evi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
ve Özel İrenbe Kadın Hastalıkları ve Doğum Merkezi’nin Tüp Bebek Merkezi, İzmir Atatürk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi infertilite
polikliniğinde Aralık 2015-Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Literatürde yöntem bilimcilerin önerdikleri değişken başına ya 5-10 katı katılımcı
olması ya da en az 100 kişiye ulaşılmasıdır (Şencan, 2005; Eser ve Baydur, 2007). Ölçeğin
örnekleme uygulanacak olan taslak ölçek-2 halinin 23 madde olması nedeniyle 230 kadın dahil
edilmiştir. Çalışmanın gerçekleştirilmesi için tüm kurumlardan çalışma izni ve Dokuz Eylül
Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurul’undan etik kurul izni alınmıştır
(2015/22-16).
Bulgular
Geçerlilik Analizlerinin Bulguları
Literatür incelemesi, benzer ölçeklerin maddeleri (Newton, Sherrard, & Glavac, 1999;
Cousineau, Green, Corsini, Barnard, Seibring, & Domar, 2006), konunun uzmanlarının görüşü
ve hipnofertilite yönteminden yararlanılarak 30 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur.
Madde havuzu uzman görüşüne sunulduktan sonra bütün maddelerin indeksi 0.78 in üzerinde
ve ölçek geçerlik indeksi 0.968 olarak bulunmuş ve analizler sonucunda Taslak Ölçek-1
oluşmuştur. Taslak Ölçek-1’de bulunan 25 madde 30 kadına tek tek okunarak cevaplamaları
istenmiş, kadınların cevaplamakta zorluk çektiği, anlamadığı ya da cevapsız bıraktıkları
maddeler revize edilmiş ve Taslak Ölçek-2 oluşturulmuştur. Ön uygulamadaki kadınlar hariç
230 kadına Taslak Ölçek-2 uygulanmıştır. Veri setinin faktör analizine uygun olup olmadığına
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 196
bakmak için Kaiser-Meyer-Olkin testi (0,898) ve Bartlett's testi yapılmıştır (x2: 2.790E3,
p=.000). Faktör sayısı araştırmacılar tarafından komut verilerek 3 faktörde toplanmıştır.
Birinci faktörün özdeğeri 4.810, ikinci faktörün özdeğeri 3.724, üçüncü faktörün özdeğeri
3.642 olup bütün faktör özdeğerleri 1’in üzerindedir. Açıklanan toplam varyanslar Faktör 1
için 20.915, Faktör 2 için 16.192, Faktör 3 için 15.833 olup, 3 faktör toplam varyansın
%52.939’unu açıklamaktadır.Açıklayıcı faktör analizine göre faktörler incelendiğinde, Faktör
1’in içerdiği maddelerin kadınların umut ve farkındalığını artıran maddeler olduğu
görülmektedir. Bu nedenle bu faktöre ‘Umut ve Farkındalık’ ismi verilmiştir. Faktör 2’nin
içerdiği maddeler ise bedeni ve beyni rahatlatmaya yönelik olduğu için Faktör 2’ye ‘Rahat
Beden ve Beyin’ ismi verilmiştir. Faktör 3 ise kadınların gebelik hakkındaki olumlu duygu ve
düşüncelerini
içerdiği
isimlendirilmiştir.Ölçeğin
için
bu
faktör
tutarlılığının
‘Olumlu
istatistiksel
duygu
olarak
ve
Düşünceler’
anlamlı
olup
olarak
olmadığını
değerlendirebilmek için doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin birinci alt boyut faktör
yükleri 0.41-0.82, ikinci alt boyut faktör yükleri 0.26-0.68, üçüncü alt boyut faktör yükleri
0.48-0.90 arasında değişmektedir. Model uyum göstergeleri ise, x2: 640.49, df:224, x2/df
oranı 2.85, YHOK: 0.090, İUİ: 0.80, KUİ: 0.95, NNUİ: 0.94, NUİ:0.92 olarak saptanmıştır.
Güvenirlilik Analizlerinin Bulguları
Ölçeğin Madde-Toplam Puan Korelasyon katsayılarının 0.455-0.712 arasında değer aldığı ve
istatiksel olarak anlamlı düzeyde (p:0.000) olduğu saptanmıştır. Ölçeğin alt boyut madde
puanları ile alt boyut toplam puanları arasındaki korelasyon katsayıları sırasıyla, “Umut ve
Farkındalık” alt boyutunda 0.482-0.762, “Rahat Beden ve Beyin” alt boyutunda 0.574-0.677,
“Olumlu duygu ve Düşünceler” alt boyutunda 0.555-0.833 arasında değişmektedir ve
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı (p: .000) bulunmuştur.
İç tutarlılığını değerlendirmek için Cronbach alfa ve Spearman Brown testi
kullanılmıştır. Taslak Ölçek 2’nin toplam cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısının
0.848 olduğu belirlenmiştir. Ölçeğin alt boyutlarının cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik
katsayılarının 0.775- 0.843 arasında değiştiği görülmüştür. Ölçeğin iki yarım test güvenilirliği
için yapılan Spearman Brown analizi sonucuna göre de ölçeğin iki yarısı arasındaki
korelasyon değeri 0.811 olarak belirlenmiştir.
Ölçekte yer alan tüm maddelerin madde puan ortalamalarının birbirine eşit olup
olmadığını belirlemek amacıyla Hotelling T2analizi yapılmıştır. Madde ortalamalarının farklı
olduğu belirlenmiştir (Hotelling T2=299.445, p=.000).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 197
Tartışma
Altı veya daha fazla uzman olması durumunda M_İGİ i 0.78 den düşük olmaması ve Ö-İGİ
nin en az 0.90 olması önerilmektedir (Polit ve Beck, 2006). Çalışma sonuçları ve literatür
incelendiğinde; uzman görüşüne sunulan madde havuzunun ve her bir maddenin fertilite
desteği alan kadınların hazıroluşluğunu değerlendirmek için uygun olduğuna karar verilmiştir.
Çalışmadaki ölçek maddelerinin korelasyon katsayılarının 0.455-0.712 arasında
değer alması maddelerin benzer davranışları örneklediğini ve testin iç tutarlılığının yüksek
olduğunu göstermektedir (Büyüköztürk, 2011). Ölçekte KMO değeri 0.898 olarak bulunması
örneklem büyüklüğünün faktör analizine uygun olduğunu göstermektedir (Tavşancıl, 2010).
Çalışmadaki Barlett testi sonucunun ileri düzeyde (x2: 2.790E3, p=.000) anlamlı olması faktör
analizi için korelasyon matriksinin uygun olduğunu göstermektedir (Tavşancıl, 2010).
Özdeğer istatistiği 1’den büyük faktörler anlamlı kabul edilir (Kalaycı, 2010). Elde
edilen varyans oranları ne kadar yüksekse, ölçeğin faktör yapısı o kadar güçlü olmaktadır.
Ancak %40 ile %60 arasındaki varyans oranları yeterli kabul edilmektedir (Şencan, 2005). Bu
çalışmadaki alt faktörlerin özdeğer istatistiklerinin 1’den büyük olması, açıklanan toplam
varyansın % 52.939 olması, literatürdeki görüşlerle uyumludur.
Maddelerin faktörlerle olan ilişkisi faktör yük değeri ile açıklanır. Bir maddenin
kavramsal yapıyla ilgili olup olmadığına bakmak için o maddenin faktör yüküne bakmak
gerekir (Şencan, 2005). Faktör örüntüsünün oluşturulmasın da 0.30 ile 0.40 arasında değişen
faktör yüklerinin alt kesme noktası olarak alınabileceği belirtilmektedir (Tavşancıl, 2010).
Ölçeğin sadece bir maddesinin faktör yükü 0.248 bulunmuş, maddenin araştırmacılar
tarafından ölçek için temel bir madde olduğuna karar verildiğinden ölçekte yer almıştır.
Ölçeğin diğer tüm maddelerinin faktör yüklerinin 0.398 ile 0.821 arasında olması ölçekte
bulunan maddelerin ölçekteki alt boyutlarda yer alacak niteliğe sahip olduğunu
göstermektedir. Literatür incelendiğinde, x2/df oranının 2.85 olması, KUİ, NNUİ, NUİ’nin
0.90’ın üstünde olması modelin iyi bir uyuma sahip olduğunu göstermiştir (YEM, 2008;
Şimşek, 2007).
Taslak Ölçek 2’nin toplam cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısı 0.848 olup
yüksek derecede güvenilir olduğu görülmektedir. Taslak Ölçek 2’nin 1. alt boyutunun oldukça
güvenilir, 2. alt boyutunun oldukça güvenilir, 3. alt boyutunun yüksek derecede güvenilir
olduğunun saptanması Taslak Ölçek 2’de bulunan maddelerin homojen olduğunu ve aynı
özelliği ölçtüğünü göstermektedir(Eser ve Baydur, 2007). Ölçeğin iki yarım test güvenilirliği
için yapılan Spearman Brown analizi sonucu korelasyon değeri 0.70’in üzerinde belirlenmiş
ve güvenilir bulunmuştur (Şencan, 2005). Hotelling T2 testinin anlamlı olması Taslak Ölçek
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 198
2’de bulunan maddelerin kadınlar tarafından aynı şekilde algılandıklarını göstermektedir
(Özdamar, 2009).
Sonuç ve Öneriler
Taslak Ölçek 2 formu ‘Fertilite Desteği Alan Kadınlar İçin Fertilite Hazıroluşluk Ölçeği’nin
Türk kültürüne uygun geçerli ve güvenilir bir ölçek olarak değerlendirilmiştir. Fertilite sorunu
olan
bireylerin
tedaviye
hazıroluşluğunu
değerlendirmede
sağlık
ekibi
tarafından
kullanılabilecek bir ölçektir. Ayrıca ölçek maddelerinin tümünün pozitif ifadeler içermesi
oldukça stresli olan bu sürece olumlu bakış açısı oluşmada katkı sağlayacaktır.
Kaynaklar
•
Büyüköztürk, Ş. (2011). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı: İstatistik, Araştırma
Deseni SPSS Uygulamaları ve Yorum. 14. Baskı, Ankara: Pegem Akademi.
•
Eser, E., Baydur, H. (2007). Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi Ölçeklerinin Kültürel
Uyarlaması. Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi (Kongre Öncesi Kurslar Kitabı), İzmir, 5-7
Nisan 2007, 2-40.
•
Gilbert, S. (2013). Fertility Support Program. Scottsdale, Arizona, USA.
•
Kalaycı Ş. (2010). SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik Teknikleri, 5. Baskı,
Ankara: Asil Yayın Dağıtım Ltd. Şti, 321-331.
•
Newton, C.R., Sherrard, W., Glavac, I. The Fertility Problem Inventory: measuring
perceived infertility-related stres. Fertılıty And Sterılıty, 1999; 72 (1); 54-62.
•
Özdamar, K. (2009). Paket Programları ile İstatistiksel Veri Analizi. Yedinci baskı,
Eskişehir: Kaan kitabevi, 274-275.
•
Polit, D.F., Beck, C.T. (2006). The Content Validity İndex: Are You Sure You Know
What’s Being Reported? Critique and Recommendations. Research in Nursing &Health,
29, 489-497.
•
Şencan, H. (2005). Sosyal ve Davranışsal Ölçümlerde Güvenirlik ve Geçerlilik. Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
•
•
•
Cousineau, T.M., Green, T.C., Corsini, E.A., Barnard, T., Seibring, A.R., Domar, A.D.
(2006). Development and validation of the Infertility Self-Efficacy scale. Fertility and
Sterility, 85 (6), 1684-1696.
Tavşancıl, E. (2010). Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri Analizi, 4. Baskı, Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM). Örtük Değişkenlerle Yol Analizi (Path Analysis with
Latent Variables), http://www.yapisalesitlik.com/yem.php?gln=ortuk, 2008, Erişim:
01.11.2016
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 199
SB 006
COMPLEMENTARY AND SUPPORTIVE CARE PRACTICES USED BY
INFERTILE WOMEN
Öğr. Gör. Nurcan KIRCA1, Yrd.Doç.Dr. Aslı SİS ÇELİK2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Hemşirelik Esasları AD, ANTALYA
Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum, Kadın Sağlığı Hastalıkları
Hemşireliği AD, ERZURUM
Abstract
In recent years, complementary and supportive care practices have been used by infertility
patients; determination of what kind of practices patients perform for this reason is important
to predict its positive and negative effects to reflect on treatment process of the practices, their
success and general health of woman. This descriptive study conducted to determine
complementary and supportive care practices used by women diagnosed with infertility was
conducted on 280 infertile women undergoing treatment at a private In vitro Fertilization
center between 20 April and 20 July 2016. The “Questionnaire” prepared by the researchers
in accordance with the literature was used to collect data of the study. Average age of the
womenwhousedcomplementarytherapywas 30.01±5.5.40 and they were receiving infertility
therapy for averagely 6.95±4.42 years. Infertility of 39.6% was caused by themselves. Most
of the women (65%) stated they were eating a herbal mixture or drinking its juice (they
reported that they were using mostly materials such as alchemilla, horsetail, nettle, onion
juice, garlic, soy bean, royal jelly, propolis, avocado, banana, fig, carrot, pomegranate,
chickpea, honey, almond, hazelnut, walnut, fish, oyster, caviar, mesir paste, and carob
molasses while preparing herbal mixtures), 47.1% wore amulet, 38.6% went to hot spring,
35.4% visited tomb, 31.8% received vitamin supplement, 25.7% drank zemzem water, 13.2%
did exercise, and 3.9% did yoga. 52.2% told that they were using these practices along with
their medicines and 95.7% did not mention about this practice to their physicians. It was
indicated that they were using these practices mainly (56.8%) for one year, (65.9%) were
applying these practices every day. There are several studies proving that yoga and exercise
has positive effects on infertility and vitamin and mineral supplement is a need for a healthy
pregnancy. However, there has been no adequate number of evidence-based studies in order
to determine reliability and effects of herbal mixtures. Evidence-based studies are needed for
these practices and patients should be informed and receive consultancy regarding these
practices.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 200
İNFERTİL KADINLARIN UYGULADIKLARI TAMAMLAYICI VE
DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI
Özet
Son yıllarda infertilite hastaları tarafından tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamaları
kullanılmaya başlanmıştır, hastaların bu amaçla ne tür uygulamalar yaptığının belirlenmesi
uygulamaların tedavi sürecine, başarısına, kadının genel sağlığına yansıyacak olan olumlu
olumsuz etkilerini öngörebilmek açısından önemlidir. İnfertilite tanısı konmuş kadınların
uyguladıkları tamamlayıcı ve destekleyici bakım uygulamalarının belirlenmesi amacıyla
tanımlayıcı nitelikteyapılan araştırma, Türkiye’nin güneyindeki bir ilde bulunan özel bir Tüp
Bebek Merkezinde tedavi gören 280 infertil kadın üzerinde 20 Nisan-20 Temmuz 2016
tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırma verilerinin toplanmasında araştırmacılar tarafından
literatür bilgileri doğrultusunda hazırlanan “Anket Formu” kullanılmıştır. Tamamlayıcı terapi
uygulayan kadınların yaş ortalaması 30.01±5.40’dır ve ortalama 6.95±4.42 yıldır infertilite
tedavisi görmektedir. %39.6’sının infertilite nedeni kendinden kaynaklanmaktadır. Kadınların
çoğu(%65’i) bitkisel kaynaklı bir karışımı yediğini veya suyunu içtiğini (bitkisel karışımları
hazırlarken çoğunlukla aslanpençesi otu, kırkilit otu, ısırgan otu, soğan suyu, sarımsak, soya
fasulyesi, arı sütü, propolis, avakado, muz, incir, havuç, nar, nohut, bal, badem, fındık, ceviz,
balık, istiridye, havyar, mesir macunu, keçi boynuzu pekmezi gibi malzemeleri kullandıklarını
belirtmişlerdir),%47.1’i nazar boncuğu taktığını,%38.6’sı kaplıcaya gittiğini, %35.4’ü türbe
ziyareti yaptığını, %31.8’i vitamin desteği aldığını, %25.7’si zemzem suyu içtiğini, %13.2’si
egzersiz yaptığını, %3.9’u yoga yaptığınıbelirtmiştir. %52.2’si bu uygulamaları ilaçları ile
birlikte kullandığını ve %95.7’si bu uygulamayı doktorlarına söylemediğini belirtmiştir. Bu
uygulamaları çoğunlukla (%56.8) bir yıldır, (%65.9) her gün uyguladıklarınıbelirtmiştir.
Yoganın ve egzersizin infertilitede olumlu etkilerinin olduğunu, vitamin ve nineral desteğinin
sağlıklı bir gebelik için ihtiyaç olduğunu kanıtlayan çeşitli çalışmalar vardır. Ancak bitkisel
karışımların güvenilirliğinin ve etkilerinin belirlenmesi için yeterince kanıt temelli çalışma
bulunmamaktadır. Bu uygulamalar için kanıt temelli çalışmalara gereksinim vardır ve bu
uygulamalara yönelik hastalar bilgilendirilmeli, danışmanlık yapılmalıdır.
Giriş
Tamamlayıcı terapi, bireylerin sağlığını kazanmak için modern tıbbın paralelinde uygulanan
yöntemlerin tümüne verilen isimdir. Amerikan Kanser Birliği ve Ulusal Kanser Enstitüsü
tamamlayıcı terapileri, modern tıp ile birlikte kullanılan terapiler olarak tanımlamaktadır
(Özçelik ve Fadıloğlu 2009).
Çeşitli sağlık sorunlarıyla baş edebilmek için günümüzde
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 201
giderek yaygınlaşan tamamlayıcı terapileruzun yıllardır kullanılmaktadır (Avcıbay ve Beji
2016). İnfertilite tedavisi gören çiftlerin de yaklaşık %30-60’ı tamamlayıcı terapilere
başvurmaktadır (Stankiewicz 2007; Coulson 2005; Boivin 2009). Hemşirelerin, sağlıklı/hasta
bireyleri tamamlayıcı terapilerinetkin ve doğru kullanımı konusunda bilgilendirmesi,
psikososyal destek vermesi ve etkili ekip iletişiminin sağlanıp sürdürülmesi yönünde önemli
sorumlulukları bulunmaktadır (Kav 2008; Turan 2010;Ilgaz ve Gözüm 2016).Literatür
incelendiğinde; İnfertilite tedavisinde de tamamlayıcı terapileringün geçtikçe yaygınlaştığı
görülmekte, ancak ülkemizde infertilite sorunu yaşayan bireylerin uyguladıkları tamamlayıcı
terapilere yönelik sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak çalışma,
infertil kadınların uyguladıkları tamamlayıcı ve destekleyici uygulamaların saptanması
amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Tanımlayıcı nitelikte yapılan araştırma, 20 Nisan-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında
Türkiye’nin güneyindeki bir ilde bulunan özel bir Tüp Bebek Merkezinde tedavi gören
kadınlar üzerindeyürütülmüştür. İlgili merkeze bir yıl içerisinde tüp bebek tedavisi nedeniyle
başvuran infertil kadın sayısı net olarak bilinmemektedir. Bu nedenle çalışmaya alınması
gereken minimum örneklem büyüklüğünü hesaplamak için evrendeki eleman sayısının
bilinmediği durumlarda örneklem seçme formülü kullanılmıştır ve katılımcıların evreni temsil
edebilmesi için en az 196 kişi gerektiği hesaplanmıştır. Türkçe iletişim kurulabilen ve
araştırmaya katılmayı kabul eden 280 kadın araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.
Araştırma verilerinin toplanmasında araştırmacılar tarafından literatür bilgileri
doğrultusunda hazırlanan “Anket Formu” kullanılmıştır. Formda sosyo-demografik özellikler
ile tamamlayıcı terapiler ve destekleyici bakım uygulamaları ile ilgili toplam 33 soru
bulunmaktadır. Çalışmaya katılmayı kabul eden kadınlarla yüz yüze görüşülmüş, anket formu
kadınların kendileri tarafından okunarak cevaplandırılmıştır.
Veriler SPSS 16 paket programında değerlendirilmiş ve değerlendirilmesinde
yüzdelik dağılımlar, ortalama, standart sapma, t testi ve Ki-kare testi kullanılmıştır.
Çalışmanın yapılabilmesi için Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Etik
Kurulu’ndan onay, ilgili kurumdan yazılı izin ve infertil kadınlardan aydınlatılmış onam
alınmıştır.
Bulgular
Tamamlayıcı terapi uygulayan kadınların yaş ortalaması 30.01±5.40’dır, %35.2’si ilköğretim
mezunudur ve ortalama 6.95±4.42 yıldır infertilite tedavisi görmektedir.%9.6’sının infertilite
nedeni kendinden kaynaklanmaktadır. Kadınların %65’i (182 kişi) tamamlayıcı veya
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 202
destekleyici bakım uygulamaları yaptığını belirtmiştir.%55.5’i bu uygulamaları ilaçları ile
birlikte kullandığını ve %93.4’übu uygulamayı doktorlarına söylemediğini belirtmiştir (Tablo
1). Bu uygulamaları çoğunlukla (%56.8) bir yıldır, (%65.9) her gün uyguladıklarını
belirtmiştir (Tablo 1). Kadınların çoğu (%65’i) bitkisel kaynaklı bir karışımı yediğini veya
suyunu içtiğini (bitkisel karışımları hazırlarken çoğunlukla aslanpençesi otu, kırkilit otu,
ısırgan otu, soğan suyu, sarımsak, soya fasulyesi, arı sütü, propolis, avakado, bal, balık, mesir
macunu, keçi boynuzu pekmezi gibi malzemeleri kullandıklarını belirtmişlerdir), %31.8’i
vitamin desteği aldığını, %25.7’si zemzem suyu içtiğini, %13.2’si egzersiz yaptığını, %3.9’u
yoga yaptığını belirtmiştir (Grafik 1).
Kadınların eğitim düzeyi, eşlerinin mesleği, aile tipi, uzun süre yaşadıkları yer ve
infertilite süresiile tamamlayıcı terapi uygulama durumları arasındaki farkın istatistiksel
olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. (p<0.05) Eğitim düzeyi düşük olan, eşi serbest meslek
sahibi olan, geniş ailede yaşayan, köyde yaşayan ve infertilite süresi uzun olan kadınların
diğer kadınlara göre daha yaygın olarak tamamlayıcı terapi uyguladıkları belirlenmiştir.
*Birden fazla cevap verilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 203
Tablo 1. Kadınların Tamamlayıcı ve Destekleyici Bakım Uygulamalarına İlişkin
Özelliklerinin Dağılımı
Tamamlayıcı veya Destekleyici Bakım Uygulamalarına ilişkin
özellikler
N
Tamamlayıcı veya destekleyici tıp uygulamalarına inanma durumu
Evet
186
Hayır
94
İçilen ya da yenilen bitkisel karışımları doktora söyleme durumu**
Evet
12
Hayır
170
Doktorun verdiği ilaçlar ile birlikte bitkisel karışımları kullanma durumu**
Evet
101
Hayır
81
Bitkisel karışımları kullanma sıklığı**
Her gün
120
Haftada 2–3 kere
57
Diğer (ayda 1 veya 2 defa, 15 günde bir defa)
5
Bitkisel karışımlarını kullanma süresi**
Son 1 yıldır
77
1 yıldan fazla
105
Bitkisel karışımların, uygulamaların iyi geldiğini düşünme durumu**
Evet
44
Hayır
138
Uygulamalar ile ilgili bilgilerin kaynağı*
Televizyon programları
137
Haber programları
58
Sağlık ile ilgili kitaplar
25
İnternet
116
Radyo
63
Komşu/ Arkadaş/ İş arkadaşı
124
Akrabalar
126
Diğer Hastalar
125
*Birden fazla cevap verilmiştir.
%
66.4
33.6
6.6
93.4
55.5
44.5
65.9
31.3
2.7
43.2
56.8
24.2
75.8
48.9
20.7
8.9
41.4
22.5
44.3
45.0
44.6
** Tamamlayıcı terapi uygulayan kadınlar cevaplamıştır.
Tartışma
Bu çalışmada kadınların %65’inin (182 kişi) tamamlayıcı veya destekleyici bakım
uygulamaları kullandığı saptanmıştır. İngiltere’de yapılan bir araştırmada; kadınların %63’ü,
erkeklerin %25’i tamamlayıcı terapilere kayıtsız kalmadıklarını belirtmiştir (Boivin 2007).
İsrail’de (2015) yapılan bir çalışmada, infertil hastaların tamamlayıcı terapileri uygulama
oranının oldukça yaygın olduğu; %39.8’inde eşlerin biri veya ikisi tarafından kullanıldığı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 204
belirtilmiştir (Porat-Katz 2015). Lübnan’da (2012) infertil hastalarla yapılan çalışmada;
hastaların en az bir kez tamamlayıcı terapi yöntemi kullanma oranları %41.1 olarak rapor
edilmiştir (Ghazeeri 2012). Türkiye’de 100 kadınının örnekleme alındığı çalışmada kadınların
%82.0 en az bir kez tamamlayıcı terapi uyguladığı saptanmıştır (Edirne ve ark.2010).
Çalışmadaki tamamlayıcı terapi kullanım yaygınlığının diğer çalışmalardan özellikle de
Edirne ve ark.’nın çalışmasından farklı çıkmasının nedeni çalışma kapsamına alınan
kadınların sosyo-demografik özelliklerindeki farklılıklar olabilir.
Kadınların tamamlayıcı terapi uygulamalarını çeşitli oranlarda uyguladıkları
görülmüştür. Literatürde Akupunktur, masaj, egzersiz ve bazı bitkisel ilaçlarıninfertilitede
olumlu etkilerinin olduğunu, vitamin ve mineral desteğinin sağlıklı bir gebelik için ihtiyaç
olduğunu kanıtlayan çeşitli çalışmalar vardır. Ancak Yoga ve bitkisel karışımlar gibi birçok
uygulamanın da güvenilirliğinin ve etkilerinin belirlenmesi için yeterince kanıt temelli
çalışma bulunmamaktadır. Bu uygulamalar için kanıt temelli çalışmalara gereksinim vardır.
Sonuç ve Öneriler
Birçok tamamlayıcı terapi uygulaması bugün modern tıbbın bir parçası durumuna gelmiştir.
İnfertilite tedavisinde de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Dolayısıyla infertilitealanında
çalışan sağlık profesyonellerinden tamamlayıcı terapilerin kullanımına ilişkin uygulamalarını
geliştirmeleri, etkin stratejiler belirlemeleri ve sağlıklı/hasta bireyleri tamamlayıcı terapileri
etkin ve doğru şekilde kullanmaları konusunda yönlendirilmeleri beklenmektedir. Bu
durumda sertifika veya diploma gerekliliği kaçınılmazdır.
Kaynaklar
•
Avcıbay B, Kızılkaya Beji N (2016). İnfertilite tedavisinde tamamlayıcı/alternatif tıp
uygulamaları. Kadın Cinsel Sağlığı.71-74.
•
Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. (2007) International estimates of
infertilityprevalence and treatment-seeking: potentialneed and demandforinfertility.
MedicalCare Human Reproduction.22(6): 1506–1512.
•
Boivin
J,
Schmidt
L.
(2009)
Use
of
complementary
and
alternativemedicinesassociatedwith a 30% lowerongoingpregnancy/livebirth rate during
12 months of fertilitytreatment. Human Reproduction.24(7):1626–1631.
•
Coulson C, Jenkins J. (2005)Complementary and alternativemedicineutilisation in nhs and
privateclinicsettings:
a
United
Kingdomsurvey
of
400
infertilitypatients.J
ExpClinAssistReprod. 2: 5. doi: 10.1186/1743-1050-2-5
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 205
•
Edirne T,Arica SG, Gucuk S, Yildizhan R, Kolusari A, Adali E, Can M.(2010).Use of
complementary
and
alternativemedicinesby
a
sample
of
Turkishwomenforinfertilityenhancement: a descriptivestudy.BMC Complementaryand
AlternativeMedicine 10:11.
•
Ghazeeri GS, JT,
Alameddine M, Younes ZMH, Naja F.(2012)Prevalence and
determinants of complementary and alternativemedicineuseamonginfertilepatients in
Lebanon: a crosssectionalstudy. BMC Complementary and AlternativeMedicine12:129.
•
Ilgaz A, Gözüm S. (2016) Tamamlayıcı Sağlık Yaklaşımlarının Güvenilir Kullanımı için
Sağlık Okuryazarlığının Önemi. DEUHFED 9(2): 67-77.
•
Kav S, Hanoğlu Z, Algıer L. (2008) Türkiye’de Kanserli Hastalarda Tamamlayıcı Ve
Alternatif Tedavi Yöntemlerinin Kullanımı: Literatür Taraması. Uluslararası HematolojiOnkoloji Dergisi,18(1):32- 38.
•
Özçelik H, Fadıloğlu Ç. (2009) Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif kullanım
nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24 (1): 48-52.
•
Porat-Katz A, Eldar-Geva T, Kahane A, Laufer N, Younis JS, Radin O, Paltiel O. (2015)
Use of complementarymedicaltherapiesbyIsraelipatientsundergoing in vitrofertilization.Int
J Gynaecol Obstet. 129(2):133-7.
•
Stankiewicz M, Smith C, Alvino H, Norman R. (2007) Theuse of complementarymedicine
and therapiesbypatientsattending a reproductivemedicineunit in southaustralia: a
prospectivesurvey. Obstet Gynaecol.47.145–149.
•
Turan N, Öztürk A, Kaya N.(2010) Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı: Tamamlayıcı
terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi; 3(1):93-98.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 206
SB 007
COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN NURSING
DISSERTATIONS IN TURKEY
Öğr. Gör. Özlem ÇİÇEK, Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ
Dokuz Eylul Universtesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,
İZMİR
Background: Many therapies except for modern and scientific treatments are classified as
complementary and alternative medicine (CAM). Although there have been many studies on
many types of CAM, they have not provided strong evidence for their effectiveness. With
greater importance placed on alternative therapies, an increasing number of nursing studies
has focused on them. The aim of this study was to examine methods of CAM used in nursing
dissertations in Turkey.
Methods: The study has a descriptive design. The study population included 1953 nursing
dissertations obtained from Turkish Higher Education Counsel records and performed
between 1976 and 2016. The study sample comprised of 81 dissertations on using CAM. Data
about nursing departments where the dissertations were registered, types of dissertations,
study designs and methods of complementary and alternative medicine investigated in the
dissertations were collected. Obtained data were evaluated with numbers and percentages.
Results: Fifty-three dissertations as part of doctor of philosophy studies and 28 dissertations
in master of science programs were about complementary and alternative medicine. Of all the
studies, 45.7% were experimental, 27.2% were randomized controlled and 24.7% were quasiexperimental. The most frequently studied complementary and alternative medicine was
massage (40.3%) followed by musical therapy (22.2%) and progressive relaxation (15.9%).
Discussion: Although alternative medicine methods have been spreading quickly in the
world, the inability to provide strong evidence for their effectiveness creates concern about
their side-effects. Well-designed, powerful studies are needed to obtain strong evidence.
However, only 4.14% of the nursing dissertations in Turkey were about use of alternative
medicine. Despite the very small number of the dissertations, most of the research done has
experimental, randomized-controlled and quasi-experimental designs. This indicates that the
research about alternative medicine use has high quality.
Conclusion: It can be concluded that few nursing dissertations in Turkey have focused on use
of complementary and alternative medicine up to now.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 207
SB 008
THE USE OF THE COMPLEMENTARY THERAPIES TO INCREASE BREAST
MILK: A DESCRIPTIVE STUDY
Hemşire Gülden KORKMAZ1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kadın Doğum Kliği Hemşiresi
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Abstract
Aim: The aim of this study was determined that the use of the complementary therapies (CT)
related to increase breast milk of women.
Material and Methods: This descriptive research was conducted in maternity clinics of
Akdeniz University Hospital. The sample was constituted of 100 women, which are in the last
trimester 42 pregnant and in the first 24 hours 58 postpartum women. The data were collected
between June-July 2016 wity face-to-face interviews. The data were evaluated using
descriptive statistics.
Results: 55% of women were between 26-34 years of age, 75% were housewives, 53% were
high and university graduates, 76% had middle income. It is revealed that 59% of women
were plan to breastfeed for up to 2 years. As expected, the most commonly used CT of
women were determined on the biologic based. Women in this study were used to 51% of
herbal therapies in biologic based CT. Beside 97% of women said that they did a dietary
manipulation for the increase breast milk. The fennel tea has been used the highest rate with
25.5% percent of women fennel tea and humana still tea, 4% of only humana's still tea, 4%
fennels and anise tea and 4% parsley and fennel tea has been used. It was determined that the
second most commonly used CT were the body-mind based therapies including to 18%
spiritual practices, 5% breathing exercises and 4% music therapies. Also, 35% massage and
4% aromatherapy of women were used manipulative and body-based CT for increase breast
milk. The study showed that women did not use energy based CT. Women reported that these
CT were recommended by 45% their mother, 12% of nurse/midwives and 8% doctors.
Conclusion: Women quite widely used CT for increase breast milk and only 20% were
receiving information from health professionals.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 208
SB 009
THE USE OF THE COMPLEMENTARY THERAPIES FOR PREVENTION OF
STRIAE GRAVIDARUM IN PREGNANCY: A DESCRIPTIVE STUDY
Hemşire Hamide ŞAHİN AYDUS1,Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2, Dr. Gamze TESKERECİ2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kadın Doğum Kliği Hemşiresi, ANTALYA
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Abstract
Striae gravidarum (SG) has been reported to be associated with various factors but the roleof
the complementary therapies (CT) at prevention of SG is still not well understood. The aim of
this study was to determine that the use of the CT for prevention of SG. This descriptive
research was conducted in the maternity clinics of Akdeniz University Hospital. The study
sample was constituted of 120 women who are in the last trimester 49 pregnant and in the first
24 hours 71 postpartum women. The data were collected through a 25-item questionnaire
form. The data were collected between June-July 2016 with face-to-face interviews. The data
were evaluated by using descriptive statistics.Half of women were 26-34 age, high school and
upper graduates; two out of three were housewives and middle income. It is revealed that the
90.8% (109 of 120) of women had SG. To prevent SG, 46.7% of women were used
aromatherapy massage in the field of manipulative and body-based CT: 55.4% oil, %28.6
with cream, and 8.9% mixed cream and oil. 42.9% of women were started to use CT at the
first trimester. Half the women stated they had received information about CT. SG rate of
women who do apply aromatherapies (39.2%) were statistically significantly lower (p=0.015)
than the SG rate of women who do not apply aromatherapies (51.7%). However, there was
not a statistically significant difference in the SG zones depending on the application of
aromatherapy.It was concluded that nearly half of women used aromatherapy massage for
prevention of SG but almost all have SG in pregnancy. In addition, aromatherapy was found
to reduce the rate of SG.
Keywords: stria gravidarum, caring, complementary therapies, aromatherapy
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 209
GEBELİKTE STRİA GRAVİDARUMUN ÖNLENMESİ İÇİN
KULLANILAN TAMAMLAYICI TERAPİLERİN BELİRLENMESİ:
TANIMLAYICI BİR ÇALIŞMA
Özet
Stria Gravidarum (SG) gelişiminde çeşitli faktörlerin ilişkisi olduğu belirtilsede, SG’un
önlenmesinde tamamlayıcı terapilerin rolü halen açık şekilde ortaya konmamıştır. Bu çalışma
ile SG’un önlenmesinde kullanılan tamamlayıcı terapilerin kullanımının belirlenmesi
amaçlanmıştır.Tanımlayıcı olan bu çalışma Akdeniz Üniversite Hastanesinin kadın doğum
kliniklerinde yürütülmüştür. Çalışmanın örneklemini son trimestirinde olan 49 gebe ve doğum
sonu ilk 24 saatte olan 71 kadın olmak üzere 120 kadın oluşturmuştur. Veriler 25 sorudan
oluşan bir form yardımıyla, Haziran-Temmuz 2016 tarihleri arasında yüzyüze görüşmelerle
toplanmıştır. Çalışma verileri tanımlayıcı istatistiklerle değerlendirilmiştir. Kadınların
yaklaşık yarısı 26-34 yaş arasında ve lise ve/veya üniversite mezunudur; kadınların yaklaşık
üçte ikisi ev hanımı ve orta gelir düzeyine sahiptir. Kadınların %90.8’inde (109/120) SG
belirlenmiştir. Kadınların %46.7’si SG’u önlemek için manüplatif ve beden temelli
tamamlayıcı terapilerden aromaterapi masajını kullanmaktadır. Kadınların %55.4’ü yağ,
%28.6’sı krem ve %8.9’u krem ve yağ karışımını kullandığını bildirmiştir. Kadınların
%42.9’u tamamlayıcı terapileri kullanmaya ilk trimesterde başlamıştır. Kadınların yaklaşık
yarısı tamamlayıcı terapiler konusunda bilgi aldığını belirtmiştir. Aromaterapi uygulayan
kadınlarda SG oranı (%39.2), uygulamayanlara (%51.7) göre istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde daha düşük bulunmuştur (p=0.015). Ancak aromaterapi uygulanan bölgelere göre SG
gelişiminde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kadınların yaklaşık yarısında
SG’un önlenmesinde aromaterapi masajını kullandığı görülmektedir. Ayrıca aromaterapi
uygulamasının SG oluşumunu azalttığıda bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: stria gravidarum, bakım, tamamlayıcı terapiler, aromaterapi
Giriş
Gebelikte kadının cildinde gelişen çatlaklar stria gravidarum (SG) olarak adlandırılmaktadır.
SG gebelikte en sık görülen cilt değişikliklerinden biridir (Dertlioğlu, 2011). Gebe kadınların
%50-90’nında, özellikle gebeliğin 6.-7. aylarında ortaya çıkar. SG sıklıkla abdomende,
bazende kalça, meme, bacaklar ve aksillada oluşabilmektedir. SG hayati tıbbi problemlere
neden olmasa da, önemli kozmetik problemlere neden olabilmektedir. SG’nin kadında kaşıntı,
beden imajında bozulma ve benlik saygısında azalmaya neden olduğunu gösteren çalışmalar
mevcuttur (Durmazlar ve ark., 2007; Yılmaz, 2007; Aydemir ve ark., 2008; Canpolat, 2010;
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 210
Akkoca ve ark., 2014; Bitirgen ve ark., 2016). Başlangıçta kırmızı ya da mor renkte parlak
atrofik şeritler şeklinde ortaya çıkan SG zamanla rengini kaybedip ve soluk çizgiler haline
gelmektedir.
SG’ın etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak östrojen, relaksin ve
adrenokortikal hormonların kollejen doku üzerine etkisinin ve karın ön duvarının lateral
gerilmesinin SG gelişimine neden olabileceği düşünülmektedir olabilir (Durmazlar ve ark.,
2007; Aydemir ve ark., 2008; Bitirgen ve ark., 2016). Poidevin (1956) tarafından ileri sürülen
hipoteze göre gebelikte abdomen ve kalça çevresindeki hızlı büyümenin SG gelişimine neden
olabileceği belirtilmiştir. SG’nin gelişmesinde birçok risk faktörün etkisi olduğu
belirtilmektedir: eğitim düzeyi (Ersoy ve ark., 2016), gebenin doğum öncesi kilosu (Canpolat,
2010; Kılıç, 2015; Ersoy ve ark., 2016), gebenin doğum sırasındaki kilosu (Osman ve ark.,
2007; Canpolat, 2010; Kılıç, 2015), gebelikte alınan kilo (Canpolat, 2010), doğumdaki
gebelik haftası (Canpolat, 2010), anne yaşı (Osman ve ark., 2007; Taşhan and Sever, 2012;
Dertlioğlu, 2011; Ersoy ve ark., 2016), yüksek beden kitle indeksi (Ersoy ve ark., 2016), yaş
(Canpolat, 2010; Dertlioğlu, 2011; Ersoy ve ark., 2016), gebelik sayısı (Dertlioğlu, 2011),
polihidyoamniyoz (Canpolat, 2010), aile öyküsü (Osman ve ark., 2007; Canpolat, 2010;
Taşhan and Sever, 2012; Kılıç, 2015; Ersoy ve ark., 2016), bebeğin cinsiyeti (Ersoy ve ark.,
2016), bebeğin doğum kilosu (Osman ve ark., 2007; Canpolat, 2010; Kılıç, 2015), bebeğin
boyu (Taşhan and Sever, 2012), bebeğin baş çevresi (Kılıç, 2015) gebelikte sigara kullanımı
(Kılıç, 2015). SG’un oluşumunda çeşitli faktörlerin olduğu belirtilse de, önlenmesinde
tamamlayıcı terapilerin etkisi açıkça ortaya konmamıştır. Kadınlar çoğunlukla SG’yi önleyici
yöntemler konusunda sağlık personelinden bilgi almak istemektedirler. Bu nedenle kadınların
hemşire tarafından SG önleyici yöntemler konusunda bilgi gereksinimlerinin karşılanması
önem kazanır. Bu çalışma ile gebe kadınlarda SG sıklığının değerlendirilmesi ve SG’un
önlenmesi için kullanılan tamamlayıcı terapilerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmanın tasarımı tanımlayıcıdır. Çalışma Araştırma Akdeniz Üniversitesi Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniklerinde gebe ve doğum yapan 120 kadınla yürütülmüştür.
Veriler Haziran-Temmuz 2016 tarihleri arasında yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Çoğul
gebelikler, polihidroamniyoz, diyabet, HT, guatr, astım, kollagen doku hastalığı gibi kronik
hastalığı olan kadınlar çalışmadan dışlanmıştır.
Veriler araştırmacılar tarafından literatüre temellendirilerek hazırlanan 25 soruluk bir
soru formu kullanılarak toplanmıştır. Bu soru formu ile yaş, eğitim durumu, çalışma durumu,
aile yapısı, gelir durumu, obstetrik öykü, cilt rengi, cilt tipi, gebelikteki kilo alımı, beden kitle
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 211
indeksi, sigara, alkol kullanma öyküsü, polihidroamniyoz durumu, oral glikoz tolerans testi
yaptırma durumu, infertilite tedavisi görme durumu, bebeğin cinsiyeti, kilosu ve baş çevresi,
ailede SG öyküsü, SG’nin bölgelerine göre dağılımı, SG önleyici aromatik uygulamalar,
uygulama şekli, süresi, sıklığı, su tüketimi ve önlemek için uygulamalar konusunda bilgi
kaynağı değerlendirilmiştir.
Cilt rengi Fizpatric sınıflamasına göre yapılmıştır. Verilerin
analizinde SPSS programında tanımlayıcı istatistikler ve chi-square testi yapılarak
değerlendirilmiştir. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Bulgular
Çalışmanın örneklemini son trimestrinde olan 49 gebe ve doğum sonu ilk 24 saatte olan 71
kadın olmak üzere 120 kadın oluşturmuştur. Kadınların yaklaşık yarısı 26-34 yaş arasında,
lise ve/veya üniversite mezunudur. Kadınların yaklaşık üçte ikisi ev hanımı ve orta gelir
düzeyindedir. Kadınların %52.5’si multigravida, %47.5’i primigravidadır. Kadınların
%41.7’si esmer tenli, %34.2’si normal cilt tipine sahiptir. Kadınların %40,2’si hafif
şişmandır. Kadınlar gebelikte ortalama 11,69±6,77 kg almıştır. Bebeklerin kilo ortalaması
2973.54±694.53 gr, baş çevresi ortalaması 34,93±0,90 cm’dir.
Kadınların yalnızca 4’ü
(%3.3) gebelik sırasında sigara, 1’i (%0.8) alkol kullandığını belirtmiştir.
Kadınların %60’ı anne ya da kız kardeşinde SG olduğunu belirtmiştir. Kadınların
%90.8 (109/120)’inde SG saptanmıştır. Kadınlarda stria bölge dağılımı incelendiğinde,
kadınların %82.8’inin abdominal (%50 hafif şiddette), %40.9 bacak (%60’ı hafif şiddette),
%36.8 kalça (%53.8’i orta şiddette), %25.5 meme bölgesinde (%65.4’ü hafif şiddette) olduğu
saptanmıştır. SG’u önlemek için, kadınların %46.7’sinin manüplatif-beden temelli
terapilerden aromaterapi masajını kullandığı belirlenmiştir. Aromaterapi masajında, kadınların
%55.4’ü yağ, %28.6’i krem ve %8.9’u krem ve yağ karışımını kullandığını bildirmiştir.
Kadınların badem (n=23), zeytin (n=7), bebe yağı (n=6), kantaron (n=3), susam (n=2), kakao
(n=2), çınar (n=1), elma (n=1) yağı ve SG’u önleyici krem (n=19) kullandıkları saptanmıştır.
Kadınların %58.6’sı 1-4 dakika süreyle, %69.9’u masaj şeklinde ve %57.1’i her gün
uygulama yaptığını belirtmiştir. Kadınların %42.9’u ilk trimestirde SG için tamamlayıcı
terapiler kullandığını belirtmiştir. Kadınların yaklaşık yarısı tamamlayıcı terapiler konusunda
bilgi aldığını belirtmiştir. Kadınların %43.8’i çevresinden (arkadaş, komşu), %22.8’i
internetten, %12.2’si ebe ya da hemşireden, %12.2’si doktorundan bilgi aldığını belirtmiştir.
Ayrıca kadınların %65’i SG’u önlemek için su tükettiğini belirtmiştir. Bu kadınların %79.5’i
günde 8-15 bardak su tükettiğini bildirmiştir. Aromaterapi uygulayan kadınlarda çatlak
oluşma durumu (%39.2), uygulamayan kadınlardaki çatlak oluşma durumuna göre (%51.7)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 212
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p=0,015). Aromaterapi uygulama
durumuna göre çatlak bölgelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Tartışma
SG gebe kadınların büyük çoğunluğunda görülen, hayati tıbbi problemlere neden olmasa da,
önemli kozmetik problemlere neden olabilmektedir. (Durmazlar ve ark., 2007; Yılmaz, 2007;
Aydemir ve ark., 2008; Canpolat, 2010; Akkoca ve ark., 2014; Bitirgen ve ark., 2016). Stria
gravidarum prevelansı çalışmalara göre değiştiği görülmektedir. Bu çalışmada kadınların
büyük çoğunluğunda (%90.8) SG görüldüğü bulunmuştur. Soltanipour ve ark (2014)’nın
İran’da yürüttükleri çalışmada nulliparlarda SG prevalansı %72, Ersoy ve ark. (2016)’nın
ülkemizde yürüttükleri çalışmada primiparlarda SG prevelansı %75.4 bulunmuştur. Buchanan
ve ark. (2010)’nın Jamaika’da yürüttükleri çalışmalarında primipar ve multipar gebelerde
SG’u olmayan gebelerin gebelik sonunda SG prevelansı kakao yağı kullanan gebelerde %44,
kullanmayanlarda %55 saptanmıştır. Bu çalışmadaki yüksek SG prevelansının, bu çalışmaya
primipar ve multipar gebelerin birlikte alınmış olmasından, ayrıca SG’a ırkın etkisinden
kaynaklanabileceğini düşündürmüştür.
SG oluşmasını önleyici uygulamaların başında tamamlayıcı terapiler gelmektedir. Bu
çalışmada aromaterapi uygulamasının SG oluşumunu azalttığıda bulunmuştur. Ancak SG
oluşma durumu kullanılan aromaterapi ürününe göre karşılaştırılmamıştır. Liteartürde SG’nin
önlenmesinde koruyucu krem ve aromaterapik yağ uygulamasının etkinliğine ilişkin çelişkili
araştırma sonuçları mevcuttur. Canpolat ve ark (2010) ve Ersoy ve ark (2016) çalışmalarında,
SG’yi önlemede koruyucu krem uygulamasının etkin olmadığını bildirmişlerdir. İran’da
yürütülen RKÇ bir çalışmada ikinci trimesterde zeytinyağı ve lanolin içeren krem
kullanımının SG oluşumunu engellemediği bulunmuştur (Soltanipour ve ark 2014). Yine
İran’da yapılan başka bir çalışmada ikinci trimesterde zeytinyağı kullanımının SG
oluşumunda etkili olmadığı ortaya konulmuştur (Taavoni ve ark 2011). Soltanipoor ve ark
(2012) İran’daki bir randomize kontrollü çalışmada (RKÇ), zeytinyağı kullanan gebelerde
şiddetli SG sıklığını azalttığı ancak SG insidans ve yoğunluğunda etkili olmadığını
saptamışlardır. Karayipli (Buchanan ve ark 2010) ve Lübnanlı kadınlarda (Osman ve ark
2008) yürütülen RKÇ’larda, kakao yağının SG gelişimini azaltmadığı ve önlemediği
kanıtlanmıştır. Kılıç ve ark (2015), gebelikte SG önleyici krem ve/veya yağ kullanmamanın
SG oluşumu açısından risk faktörü oluşturduğunu belirtmiştir. İspanya’da yapılan çift körlü
RKÇ’da, kuşburnu yağı içeren nemlendirici kremin SG şiddetini azalttığı, yeni SG oluşumunu
önlediği ve mevcut olanlarında ilerlemesini durduğu kanıtlanmıştır (García Hernández ve ark
2013). Ülkemizde yürütülen deneysel bir çalışmada ise acıbadem yağı ile 15 dakikalık
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 213
masajın SG oluşumunu azattığı saptanmıştır (Taşhan ve Kafkaslı 2012). Bu çelişkili sonuçlar
bize konuyla ilgili iyi tasarlanmış RKÇ’la ihtiyaç olduğunu göstermiştir.
Sonuç ve Öneriler
Bu çalışma ile kadınların yaklaşık yarısının SG’yi önlemek için aromaterapi masajını
kullandığı ve aromaterapi masajının SG oluşmasını engellediği bulunmuştur. Kadınlara
gebelik
öncesinde
SG’ye
neden
olabilecek
modifiye
risk
faktörleri
konusunda
prekonsepsiyonel danışmanlık verilmesi önerilmektedir. SG’u önlemek için aromaterapi
masajının sağlık profesyonellerinin bilgisi ve kontrolünde kullanılması ayrıca SG
önlenmesinde kullanılabilecek aromatik yağların etkisini test eden RKÇ’ların yürütülmesi
önerilmektedir.
Kaynaklar
•
Akkoca, A.N., Özdemir, Z.T., Kurt, R., Şen, B.B., Yengil, E., Karatepe, C., et al.
(2014).The physiological changes in pregnancy and their distribution according to trimester.
Journal of Gynecology and Obstetrics; 2(6): 86-90.
•
Aydemir, E.H., Yılmaz, E., Parlak, A.H. (2008). Gebelikte görülen deri değişiklikleri.
Klinik Gelişim; 21(1):143-152.
•
Bitirgen, E., Köşüş, A., Namlı Kalem M., Duran, M., Köşüş, N. Gebelikte cilt
hastalıkları. Jinekoloji-Obstetrik ve Neonatoloji Tıp Dergisi. 13(2):79-83.
•
Buchanan, K., Fletcher, H.M., Reid, M. (2010). Prevention of striae gravidarum with
cocoa butter cream. Int J Gynaecol Obstet., 108(1):65-68.
•
Canpolat, F., Akış, H.K., Cemil, B.Ç., Eskioğlu, F. (2010). Türk toplumunda primipar
gebelerde stria gravidarum ile ilişkili risk faktörlerinin araştırılması. Türkderm; 44:28-31.
•
Dertlioğlu, S.B., Çiçek, D., Uçak, H., Uçak, H., Çelik, H., Halis Demir, N. (2011).
Gebelikte gözlenen deri değişiklikleri ve gebelik dermatozlarının incelenmesi. Fırat Tıp
Dergisi, 16 (4):170-174.
• Durmazlar, S.P.K., Atacan, D., Eskioğlu, F. (2007). Gebelikte fizyolojik ve biyolojik deri
değişiklikleri:derleme. Kadın Doğum Dergisi, 6(1):1331-1334.
• Ersoy, E., Ersoy, A.O., Yasar Celik, E., Tokmak, A., Ozler, S., Tasci, Y. (2016). Is it
possible to prevent striae gravidarum?Journal of the Chinese Medical Association; 79: 272275.
• García Hernández J.Á., Madera González, D., Padilla Castillo, M., Figueras Falcón, T.
(2013). Use of a specific anti-stretch mark cream for preventing or reducing the severity of
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 214
striae gravidarum. Randomized, double-blind, controlled trial. Int J Cosmet Sci. 35(3):233137.
• Kılıç, A., Çakmak, S., Atalay, C., Atıcı, E., Er, O., Yakut, K., Gül, Ü. (2015). Gebelerde
stria gravidarum oluşumu ve ilişkili faktörler. Türkderm, 49:95-100.
• Osman, H., Rubeiz, N., Tamim, H., Nassar, A.H. (2007). Risk factors for the development
of striae gravidarum. Am J Obstet Gynecol. 196: 62e1-62e5.
• Osman, H., Usta, I.M., Rubeiz, N., Abu-Rustum, R., Charara, I., Nassar, A.H. (2008). Cocoa
butter lotion for prevention of striae gravidarum: a double-blind randomized and placebocontrolled trial. Journal of Obstetrics and Gynaecology. 1151:137-1142.
• Soltanipoor, F., Delaram, M., Taavoni, S., Haghani, H. (2012). The effect of olive oil on
prevention of striae gravidarum: a randomized controlled clinical trial. Complement Ther
Med. 20(5):263-266.
• Soltanipoor, F., Delaram, M., Taavoni, S., Haghani, H. (2014). The effect of olive oil and
the Saj® cream in prevention of striae gravidarum: A randomized controlled clinical trial.
Complement Ther Med. 22(2):220-225.
• Sumit, K., Ajay, K., Shivkumar, P.V., (2012). Pregnancy and skin. The Journal of Obstetrics
and Gynecology of India, 62(3):268-275
• Taavoni, S., Soltanipour, F., Haghani, H., Ansarian, H., Kheirkhah, M. (2011). Effects of
olive oil on striae gravidarum in the second trimester of pregnancy. Complement Ther Clin
Pract. 17(3):167-169.
• Timur Taşhan, S., Kafkasli, A. (2012). The effect of bitter almond oil and massaging on
striae gravidarum in primiparaous women. J Clin Nurs. 21(11-12):1570-1576.
• Yılmaz, E. (2007). Gebeliğin fizyolojik deri değişimleri. Türkderm; 41(1): 13-15.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 215
SB 010
COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE USE IN WOMEN WITH
MENOPAUSE SYMPTOMS
Ar.Gör.Dr. Ruşen ÖZTÜRK1, Ar.Gör. Sümeyye BAKIR1, Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK2,
Doç.Dr. Gül ERTEM1
1
Ege Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR
2
Akdeniz Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
This research was carried out as a complementary study in order to identify the
complementary and alternative medical methods for menopause symptoms of women. This
research was carried out as a pilot study on 100 women who applied to Ege University,
Faculty of Medicine, Polyclinic of Menopause between the years of 2016 and 2017. “Sociodemographic Characteristics Information Form”, “Menopause Symptoms Rating Scale” and
“Information Form for After-treatment use” was used in order to collect information. SPSS
15.0 package software was used to analyse the data.Frequency and percentage calculation
were done in the analysis of the data. It was verified that average of age for menopause for
women is 45.5±6.40, %76.0 of women go through natural menopause, %76.0 of women do
not receive any treatment fot menopause. Point average of menopause symptoms Rating Scale
is 14.2±9.04, Somatic complaints bottom line is 6.08±3.85, Psychological complaints
subdimension is 5.93±4.19, Urogenital complaints sub-dimension is 2.51±2.62 , %54 of
women know the alternative. %54.0 of the women know the complementary/alternative
medicine methods and %44.0 of them find out about this information from TV and %25 find
out about this from society, %35 believe in complementary/alternative medicine methods, %6
of women use these methods during menopause periods and the rate of using
complementary/alternative medicine methods against menopause is %5. It was determined
that average rate for women to identify menopause symptoms is low and they had somatic
problems the most. Approximately half of the participants are aware of the
complementary/alternative medicine methods but the rate of complementary/alternative
medicine methods usage is very low. This situation indicates that women can't reach the
accurate and sufficient information about complementary/alternative medicine method.It is
seen that the women need detailed information about the complementary/alternative medicine
methods to be used during menopause in order to lessen the women's menopause symptoms
and to use non-pharmacological treatment.
Keyword: Menopausal symptoms, supportive treatment, nursing
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 216
KADINLARIN MENOPOZ SEMPTOMLARINA YÖNELİK UYGULADIKLARI
TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP YÖNTEMLERİNİN İNCELENMESİ
Özet
Araştırma, kadınların menopoz semptomlarına yönelik uyguladıkları tamamlayıcı ve alternatif
tıp yöntemlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma, 2016-2017
arasında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğine başvuran
kadınlardan, araştırma kriterlerine uyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden, 100 kadınla pilot
çalışma olarak yürütülmüştür. Araştırma verilerinin toplanmasında kadınlara yönelik “Sosyodemografik Özellikler Bilgi Formu” ve ‘Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği” ve
“Tamamlayıcı Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu”kullanılmıştır. Veriler yüz yüze
görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Kadınların menopoz yaş ortalamalarının 45.5±6.40
yıl olduğu, %76.0’sının doğal menopoza girdiği saptanmıştır. Kadınların menopoz
semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.2±9.04, somatik şikayetler alt
boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 5.93±4.19, ürogenital şikayetler alt boyutu
2.51±2.62 olarak saptanmıştır. Kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT)
yöntemlerini bildikleri, bu bilgiyi %44.0’ünün televizyondan, %25’inin çevreden aldıkları,
%35’inin TAT yöntemlerine inandıkları, %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde
kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu
saptanmıştır. Kadınların menopoz semptomlarını puan ortalamalarının düşük olduğu, en fazla
somatik şikayetleri yaşadıkları saptanmıştır. Katılımcıların, yaklaşık yarısı TAT yöntemlerini
bildiklerini, ancak TAT kullanım oranlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Bu durum,
kadınların TAT konusunda doğru ve yeterli bilgiye tam olarak ulaşamadıklarını
göstermektedir. Bu nedenle, menopoz döneminde kadınların, menopoz semptomlarının
azaltmak ve nonfarmakolojik tedavileri kullanmak amacıyla sağlık personeli tarafından
menopoz döneminde kullanılabilecek TAT yöntemleri konusunda ayrıntılı bilgilendirmeye
ihtiyaçları olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Menopozal semptomlar, destekleyici tedavi, hemşirelik
Giriş
Halk arasında aybaşı olarak bilinen adet kanamasının kesilmesi ve yumurtlamanın tamamen
durması olarak tanımlanan menopoz, ovaryum aktivitesinin yitirilmesi sonucunda
menstürasyonun kalıcı olarak sonlanması olarak tanımlamaktadır (Çelikkanat 2012).
Menopoz dönemi psikolojik ve fizyolojik değişimlerin yaşandığı özel bir dönem olarak
değerlendirilmektedir.
Menopoza
bağlı
yaşanan
sağlık
sorunlarının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
ve
menopoz
Sayfa 217
semptomlarının kadın üzerine oluşturduğu olumsuz etkiler tedaviyi kaçınılmaz kılmaktadır.
Tedavi seçenekleri arasında Hormon Replesman Tedavisi (HRT) ve Tamamlayıcı Alternatif
Tıp(TAT) yöntemleri yer almaktadır (Gökgöz 2014). TAT uygulamaları tüm dünyada giderek
artmaktadır ve genel popülasyon da alternatif tıbba başvuru sıklığı %9-65’tir (Chen 2003). Bu
nedenle, araştırma da menopoz semptomlarına yönelik kadınların uyguladıkları tamamlayıcı
ve alternatif tıp yöntemleri kullanımlarını belirlemek, bu amaçla hemşirelerin alternatif tıp
yöntemleri konusunda farkındalıklarının arttırılması amaçlanmaktadır.
Yöntem
Araştırma, tanımlayıcı olarak yapılan, kesitsel bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini, 20162017 arasında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğine Başvuran 100
kadın oluşmuştur.Araştırma verilerinin toplanmasında hastalara yönelik Sosyo-demografik
Özellikler Bilgi Formu ve ‘Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği”, “Tamamlayıcı
Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu”kullanılmıştır. Veri toplama formları; sosyodemografik özellikler bilgi formu ve Menopoz Semptomlarını Değerlendirme Ölçeği”,
“Tamamlayıcı Tedavi Kullanımına İlişkin Bilgi Formu” kullanılmıştır. Verilerin analizi için
SPSS 15.0 paket programı kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde, frekans, yüzde
kullanılmıştır. Verilerin normal dağılıma uygunluk göstermediği için Mann-Whitney U
Testi,Kruskal-Wallis test kullanılmıştır. İstatistik analizler sonucunda p değeri 0.05’in altında
ise anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular
Araştırmada, menopoza giren kadınların, yaş ortalamalarının 56.7±6.51 yıl (min=25 yıl,
maks:56)
olduğu,
%77’sinin
evli
olduğu
saptanmıştır.
Kadınların
menopoz
yaş
ortalamalarının 45.5±6.40 yıl (min=25 yıl, maks:56) yıl olduğu, %76.0’sının doğal menopoza
girdiği, %75.0’inin menopoza yönelik herhangi bir tedavi almadıkları, %10’unun kalsiyum ve
vitamin tedavisi aldığı saptanmıştır. Kadınların %41.0’ının menopoz döneminde sağlık
sorunları yaşadığı, %59.0’ının yaşamadığı saptanmıştır (Tablo 3). Kadınların menopoz
semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.5±9.04, somatik şikayetler alt
boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 6,69±4.72, ürogenital şikayetler alt boyutu
1,75±1,89 olarak saptanmıştır.
Kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT),yöntemlerini bildikleri, bu
bilgiyi %52.4’ünün
televizyondan,
%29.8’inin
çevreden
aldıkları,
%35’inin
TAT
yöntemlerine inandıkları, %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde öncesinde
kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu
saptanmıştır. Kadınların en çok TAT kullanım amacının “Doğal ve güvenli olması” olarak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 218
belirtikleri saptanmıştır. Kullananların %80’ini (n=4) tat yöntemlerinin yaralı olduğunu,
kullananların
herhangi
bir
yan
etki
görmediği,
kullananların
%60’ının
(n=3)
alternatif/tedaviler hakkında doktor veya hemşireye danıştıkları, %20’sinin sağlık personeli
tarafından bilgilendirildiği, %40’ının tat kullanımı konusunda başkalarını teşvik ettikleri
saptanmıştır.
Tartışma
Menopoz döneminde östrojen düzeyinin azalmasına bağlı yaşanan fiziksel ve ruhsal
değişiklikler kadınların bazı sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Bu sağlık sorunları
kadınların fiziksel, psikolojik ve sosyal işlevlerini yerine getirmelerine engel olmakta ve
yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemektedir (Liu 2014). Araştırmamızda kadınların
menopoz semptomlarını değerlendirme ölçeği puan ortalamalarının 14.5±9.04, somatik
şikayetler alt boyutu 6.08±3.85, psikolojik şikayetler alt boyutu 6,69±4.72, ürogenital
şikayetler alt boyutu 1,75±1,89 olarak saptanmıştır. Çelik ve ark. (2014), kadınların MSDÖ
somatik şikâyetler puan ortalaması 4.19±2.08, psikolojik şikâyetler puan ortalaması
13.12±4.59, ürogenital şikâyetler puan ortalaması 5.35±3.09 olarak, MSDÖ toplam puan
ortalamasının 22.67±8.06 olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda, menopoz semptomları puan
ortalamasının orta düzeyde olduğu diğer çalışmalara oranla daha düşük çıkması dikkat
çekicidir.
Araştırma da, kadınların %6’sının TAT yöntemlerini menopoz döneminde öncesinde
kullandıkları, şuan menopoza yönelik TAT yöntemi kullanma durumunun %5 olduğu
saptanmıştır. Literatürde, menopozlu kadınlarda TAT kullanımının %22-%83 arasında
olduğunu göstermiştir (Newton 2002, Upchurch 2005). Gartoulla (2015) Avusturalya’da
menopozlu kadınlarda, vazomotor semptomlara yönelik TAT kullanımını %13.2, diğer
semptomlar için kullanımını %32,3 olarak bulunmuştur. Gökgöz’ün (2014) çalışmasında TAT
kullanma oranı %62.2 olarak bulunmuştur. Araştırma sonuçlarının, TAT kullanımı konusunda
oranlarının farklı olduğunu ve araştırma bu oranın oldukça düşük olduğu görülmektedir.
Araştırmada,kadınların %54.0’ünün tamamlayıcı /alternatif tıp (TAT), yöntemlerini
bildikleri, bu bilgiyi %52.4’ünün televizyondan, %29.8’inin çevreden aldıkları, %35’inin
TAT yöntemlerine inandıkları saptanmıştır. Gökgöz’ün (2014) çalışmasında, kadınların
tamamının menopoz hakkında bilgi aldıkları görülmektedir.Kadınların bu bilgiyi sırası ile
hekim (%88.1), kitle iletişim araçları (%4.8), arkadaş(%4.4), ebe ve hemşirelerden (%2.6)
aldıkları saptanmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 219
Sonuç
Kadınların menopoz semptomlarını puan ortalamalarının düşük olduğu, en fazla somatik
şikayetleri yaşadıkları saptanmıştır. Katılımcıların, yaklaşık yarısı TAT yöntemlerini
bildiklerini, ancak TAT kullanım oranlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Bu durum,
kadınların TAT konusunda doğru ve yeterli bilgiye tam olarak ulaşamadıklarını
göstermektedir. Bu nedenle, menopoz döneminde kadınların, menopoz semptomlarının
azaltmak ve nonfarmakolojik tedavileri kullanmak amacıyla sağlık personeli tarafından
menopoz döneminde kullanılabilecek TAT yöntemleri konusunda ayrıntılı bilgilendirmeye
ihtiyaçları olduğu görülmektedir.
Kaynaklar
• Chen, Y.F., Chang, J.S. (2003). Complementary and alternative medicine use among
patients attending a hospital dermatology clinic in Taiwan, Int J Dermatol, 42(8): 616-21.
• Çelik, A.S., Pasinlioğlu, T. (2014). Klimakterik Dönemdeki Kadınların Yaşadıkları
Menopozal Semptomlar ve Etkileyen Faktörler. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi Dergisi, 16–29.
• Çelikkanat, Ş,. (2012). 40 Yaş Üstü Kadınların Menopoz Ve Osteoporoza İlişkin Bilgi,
Tutum Ve Davranışlarının Belirlenmesi, Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, (Yükseklisans Tezi), Gaziantep
• Gartoulla, P., Davis, S.R.,
Bell, R.J. (2015). Use of complementary and alternative
medicinesfor menopausal symptoms in Australian womenaged 40–65 years.Med J
Aust. Aug 3, 203(3):1-6.
• Gökgöz, N,. (2014). Postmenopozal Dönemdeki Kadınların Menopoz Semptomlarına
Yönelik Uyguladıkları tamamlayıcı Ve Alternatif Tıp Yaklaşımlarının Yaşam Kalitesine
Etkisi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Anabilim Dalı,
(Yüksek Lisans Tezi), Ankara.
• Liu, Z., Wang, Y., Xu, H., Wu, J., He, L., Jiang, J.Y., Yan, S., Du, R., Liu, B. (2014).
Efficacy of electroacupuncture for symptoms of menopausal transition: study protocol for
a randomized controlled trial. Trials, doi: 10.1186/1745-6215-15-242.
• Newton, K.M., Buis,t D.S.M., Keenan, N.L., Anderson, L.A., LaCroix, A.Z. (2002). Use
of alternative therapies for menopause symptoms: results of a population-based sample.
Am Coll Obstet Gynecol. 100, 18-25.
• Upchurch, D.M., Chyu, M.A. (2005). Use of complementary and alternative medicine
among American women. Womens Health Issues, 15, 5-13.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 220
SB 011
RESEARCH ON THE STATE AND ATTITUDE OF USAGE OF
COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE TREATMENT OF PREGNANT
WOMEN
1
Arş.Gör.Dr. Ruşen ÖZTÜRK , Arş.Gör. Sümeyye BAKIR1, Öğr. Gör. Nilüfer TOK YANIK2
Doç.Dr. Gül ERTEM1
1
2
Ege Üniversitesi Kadın sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR
Akdeniz Üniversitesi Kadın sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
This research was carried out to identify the attitude of pregnant women towards
complementary treatment which they applied for their symptoms and the level of their level of
the use of complimentary and alternative treatment. This research was carried out on 145
women who applied to a state hospital in Ağrı/Doğubeyazıt, Polyclinic of gynecology
between January and June 2016. The data was collected using Personal Description Form and
Attitude Scale against complementary and alternative medicine.The data collected during the
research was evaluated with the test techniques using number, percentage,average,standart
deviaton, Kruskal-Wallis and Mann-Witney U test.The result was evaluated
in %95
confidence interval and relevance is p<0.05. Average Age of participant pregnant women is
28,31+6.51, %24.8of them are high school graduate.%77.3 of the pregnant woment do not
work and their pregnancy week average is 31,97+5,07.It was determined that %64,1 of
women believe in complementary and alternative medicine While %32,4 of pregnant women
use complimentary and alternative medicine before pregnancy , this amount dicreased to
%28.9 with the pregnancy. It was determined that score average In according to the results of
the study , it can be said that the attitude of pregnant women towards complimentary and
alternative medicine usage and the usage rates of complementary and alternative medicine
methods are low but they have positive attitude towards complementary and alternatice
medicine. It is important that the healthcare personnel have sufficient information about the
possible risks and advatages of complementary and alternative medicine and they direct the
patients correctly.
Keywords: Complementary Treatment, Pregnancy, Alternative Medicine
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 221
GEBELERİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TEDAVİ KULLANIM
DURUMLARI VE TUTUMLARININ İNCELENMESİ
Özet
Bu araştırma, gebelerin semptomlarına yönelik uyguladıkları tamamlayıcı tedaviye karşı
tutumlarını ve TAT kullanım düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu araştırma,
Ağrı/Doğubeyazıt Devlet Hastanesinde Ocak-Haziran 2016 tarihleri arasında gebe pokliniğine
başvuran 145 gebe ile gerçekleştirilmiştir. Veriler, birey tanıtım formu ve Tamamlayıcı ve
Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmada elde edilen
veriler; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Kruskal-Wallis ve Mann-Witney U testi
kullanılarak test yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar %95 güven aralığında, anlamlılık
p<0.05
düzeyinde
değerlendirilmiştir.Araştırmaya
katılan
gebelerin
yaş
ortalaması
28,31+6.51, %24.8’i lise mezunudur. Gebelerin %77.3’ü çalışmamakta ve gebelik haftası
ortalaması 31,97+5,07’dir. Katılımcıların %64,1’i tamamlayıcı alternatif tıbba inandıklarını
saptanmıştır. Gebelerin %32,4’ü gebeliğinden önce TAT kullanıyorken gebelikle birlikte bu
oran %28.9’ye düştüğü saptanmıştır. Gebelerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum
Ölçeği puan ortalaması 32.26±4.5 olarak düşük düzeyde olduğu saptanmıştır. Çalışmadan
elde edilen bulgulara göre gebelerin tamamlayıcı alternatif tıp oranlarının düşük olduğu ancak
olumlu tutuma sahip oldukları söylenebilir. Sağlık personellerinin tamamlayıcı ve alternatif
tedavinin olası riskleri ve yararları konusunda yeterli bilgiye sahibi olmaları ve hastaları
doğru şekilde yönlendirmeleri büyük önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı Tedavi, Gebelik, Alternatif Tıp
Giriş
Tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT), Amerikan Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp
Merkezi tarafından “standart tıbbi tedavilerin dışında kalan çeşitli sağlık bakım sistemleri,
uygulamaları ve ürünleri” olarak tanımlanmaktadır (Durusoy 2010).
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede TAT’a olan ilgi ve toplumdaki kullanım
sıklığı giderek artış göstermektedir. Üreme çağındaki kadınların yaklaşık %49’u TAT’ları
yaygın olarak kullanmaktadır (Smith ve ark. 2010). Günümüzde birçok gebenin gebeliğe bağlı
fizyolojik rahatsızlıkları azaltmak ve kendilerini daha iyi hissetmek için TAT kullanmakta
olduğu öngörülmüştür (Amanak 2013). Ancak TAT yöntemlerinin kullanımı gebeliği olumlu
veya olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalar,
özellikle TAT kullanımın doğum ağrısı ve infertilite kullanma durumuna odaklanmıştır
(Coulson 2005; Özcan 2016). Oysaki, TAT yöntemleri gebelik döneminde de sıkça
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 222
başvurulan yöntemlerden olduğu tahmin edilmektedir. Bu bilgiler ışığında araştırma, gebe
polikliniğine başvuran gebelerin tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım durumlarını ve bu
tedavi yöntemine yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Araştırma Ocak-Haziran 2016 tarihleri arasında, Ağrı/Doğubeyazıt Devlet Hastanesinde gebe
pokliniğine başvuran gebelerin TAT kullanım durumları ve TAT’a karşı tutumlarını
belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak 145 gebe üzerinde yapılmıştır. Gebelerin
sosyodemografik özellikleri, gebeliğe ilişkin özellikleri ve TAT yöntemlerini kullanma
durumlarını değerlendirmek üzere "Birey Tanıtım Formu" ve "Tamamlayıcı ve Alternatif
Tıbba Karşı Tutum Ölçeği" kullanılarak toplanmıştır.
Bulgular ve Tartışma
Araştırmada gebelerin %40.7’sinin TAT’a ilişkin bilgileri olduğu, % 34.5 oranında bu bilgiyi
en sık medya kaynaklarından, %12.9’unun aile ve arkadaş çevresinden, sadece %3.2’sinin
sağlık personelinden aldıkları saptanmıştır. Hwang ve ark.(2016) 335 Iraklı gebe ile yaptığı
çalışmada; TAT’a ilişkin bilgilerinin %46.3 oranında arkadaş çevresinden,%16.3 oranında
ailesinden ve en az oranda %1.1 oranında sağlık personelinden aldığını belirtmiştir. Hashem
Dabaghian ve ark.(2012) Tahran’da 402 gebe ile yaptıkları çalışmada %60.2 oranında arkadaş
ve aileden, %49.7 oranında kitap ve medya kaynaklarından ve en az oran olan %12.2 oranında
sağlık personelinden bilgi aldıkları belirtilmiştir. Çalışma sonuçları benzerlik göstermektedir.
Gebelerin TAT’a yönelik daha çok medya kaynaklarından ve çevresinden bilgi edinmekte,
sağlık personelinden bu konuda çok fazla bilgi edinememektedir.
Araştırmada gebelerin %28.9’sinin TAT yöntemlerini kullandıkları saptanmıştır.
Skouteris ve ark., (2008) 321 gebe ile yaptıkları çalışmada gebelerin %30.8 oranında, Kalder
ve ark., (2011) Almanya’da 205 gebe ile yaptıkları çalışmada gebelerin %50.7 oranında TAT
yöntemlerini kullandıkları belirtilmiştir.
Literatürde gebelerde TAT kullanım oranları
incelendiğinde ise %26-70 arasında değişmektedir (Bishop ve ark., 2011; Wang ve ark., 2005;
Nordeng ve Haven, 2004). Çalışmamızda gebelerin TAT kullanım oranlarını diğer
çalışmalara oranla daha düşük olduğu görülmektedir. Bunun sebebinin gebelerin TAT
kullanımı hakkında bilgi düzeyinin düşük olması ve bu konuda sağlık personelinin gerekli
bilgiyi sağlamadığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Araştırmada hastaların % 38 oranında en çok tamamlayıcı tedavi olarak vitaminlerin
kullandığı, %33.3 oranında dini terapilerden olan okunmuş yiyecek içecek alındığı,
sonrasında %28.5 oranında bitkisel ürünlerin alındığı saptanmıştır. En sık kullanılan bitkisel
yöntemin keçiboynuzu pekmezi ve papatya çayı olduğu saptanmıştır. Al-Riyami ve ark.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 223
(2011) 139 gebe ile yaptığı çalışmada TAT kullanıcıların % 77,5 oranında vitamin aldığı,
%14,7 oranında bitkisel yöntem kullandığı belirtilmiştir. Hwang ve ark. (2016) yaptığı
çalışmada TAT kullanıcılarının %36.3 oranında vitamin aldığı, %53.7 oranında bitkisel terapi
kullandığı, en çok kullanılan bitkisel terapilerinde %16.5 oranında çörek otu %16.2 oranında
papatya olduğu belirtilmiştir. Araştırma sonuçları benzerlik göstermektedir. Gebelerde
sıklıkla TAT yöntemlerinden vitamin ve bitkisel tedavileri uygulamaktadır.
Gebelerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalaması
32.26±4.5 (min:20, max:43),
tamamlayıcı alternatif tıp alt boyutu 17.46±3.44 (min:10,
max:24), bütüncül sağlık alt boyutu 14.8±4.02 (min:7, max:32) olarak saptanmıştır.
Gebelerin, tutum puanları ve alt boyut puanlarının ortalamanın altında, düşük olduğu;
dolayısıyla tamamlayıcı ve alternatif tıbba yönelik daha olumlu tutuma sahip oldukları
görülmektedir. Erci (2007) sağlıklı bireylerde yapmış olduğu çalışmada ise Tamamlayıcı ve
Alternatif Tıbba Karşı Tutum Ölçeği puan ortalamasını 58.0±4.01 olarak saptamıştır
Tamamlayıcı alternatif tıp alt boyutu 30.6±2.7, bütüncül sağlık alt boyutu ise 27.3±2.00
olarak saptanmıştır. Bu sonuçlar, sağlıklı bireylerin tat kullanımına karşı tutumunun daha
olumsuz olduğunu, ancak gebelerin ile daha olumlu bir tutuma sahip olduklarını
düşündürmektedir.
Sonuç
Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; gebelerin yaklaşık yarısının TAT’a ilişkin bilgi sahibi
olduğu, en çok medya kaynaklarından bilgi edindiği, sağlık personelinden bilgi edinme
oranının düşük olduğu saptanmıştır. TAT kullanan gebelerin çoğunlukla vitamin, dini
terapiler ve bitkisel yöntemleri tercih ettiklerini ve bu tedaviden yarar sağladıkları yönünde
düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte TAT kullanan gebelerin çoğunluğu sağlık
personeli
tarafından
bilgilendirilmediğini
ve
kendilerinin
de
onlarla
paylaşımda
bulunmadığını ifade etmiştir. Gebelerin TAT’a yönelik tutumları ise ölçek puan ortalamasına
göre olumlu olarak değerlendirilmiştir.
Kaynaklar
•
Al-Riyami, I. M., Al-Busaidy, I. Q., & Al-Zakwani, I. S. (2011). Medication use during
pregnancy in Omani women. International journal of clinical pharmacy,33(4), 634-641.
•
Amanak, K., Karaöz, B., Sevil, Ü. (2013). Alternatif /Tamamlayıcı Tıp ve Kadın Sağlığı.
TAF Prev Med Bull, 12(4), 441-448.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 224
•
Bishop, F. L., & Lewith, G. T. (2010). Who uses CAM? A narrative review of
demographic characteristics and health factors associated with CAM use. Evidence-Based
Complementary and Alternative Medicine, 7(1), 11-28.
•
Coulson, C., Jenkins, J. (2005). Complementary and alternative medicine utilisation in
NHS and private clinic settings: a United Kingdom survey of 400 infertility patients.
Journal of Experimental & Clinical Assisted Reproduction , 2:5 doi:10.1186/1743-10502-5
•
Durusoy, Ç., Güleç, A.T., Durukan, E. Vd. (2010). Dermatoloji polikliniğine başvuran
akne vulgaris ve melasma hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanımı: anket
çalışması. Turk J Dermatol, 4, 14-7.
•
Erci B. (2007). Attitudes towards holistic complementary and alternative medicine: a
sample of healthy people in Turkey. Journal of Clinical Nursing, 16(4), 761-768.
•
Hashem, Dabaghian, F., Abdollahi, Fard, M., Shojaei, A., Kianbakht, S., Zafarghandi, N.,
Goushegir, A. (2012). Use and Attitude on Herbal Medicine in a Group of Pregnant
Women in Tehran. J Med Plants, 1(41), 22–33.
•
Hwang, J.H., Kim, Y., Ahmed, M., Choi, S., Al-Hammadi, N.Q., Widad, N.M., Han, D.
(2016). Use of complementary and alternative medicine in pregnancy: a cross-sectional
survey on Iraqi women.BMC Complementary and Alternative MedicineBMC series –
open, inclusive and trusted 16, 191. doi: 10.1186/s12906-016-1167-0.
•
Kalder, M., Knoblauch, K., Hrgovic, I., & Münstedt, K. (2011). Use of complementary
and alternative medicine during pregnancy and delivery. Archives of gynecology and
Obstetrics, 283(3), 475-482.
•
Nordeng, H., & Havnen, G. C. (2004). Use of herbal drugs in pregnancy: a survey among
400 Norwegian women. Pharmacoepidemiology and drug safety, 13(6), 371-380.
•
Özcan, H., Kızılkaya Beji, N. (2016).
İnfertilitede Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp
Uygulamaları, Okmeydanı Tıp Dergisi 32(1), 36-44
•
Skouteris, H., Wertheim, E. H., Rallis, S., Paxton, S. J., Kelly, L., & Milgrom, J. (2008).
Use of complementary and alternative medicines by a sample of Australian women during
pregnancy. Australian and New Zealand Journal of Obstetrics and Gynaecology, 48(4),
384-390.
•
Smith, C.A., Collins, C.T., Cyna, A.M., Crowther, C.A. (2010). Complementary and
Alternative Therapies for Pain Management in Labour (Review). The Cochrane
Collaboration and Published in The Cochrane Library, 9(4), 1-43.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 225
•
Wang, S. M., Zinno, P. D., Fermo, L., William, K., Caldwell-Andrews, A. A., Bravemen,
F., & Kain, Z. N. (2005). Complementary and alternative medicine for low-back pain in
pregnancy: a cross-sectional survey. Journal of Alternative & Complementary
Medicine, 11(3), 459-464.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 226
SB 012
EXAMINATION OF SUSTAINABILITY OF COMPLEMENTARY AND
ALTERNATIVE MEDICINE METHODS EVALUATED IN DISSERTATIONS
ABOUT WOMEN’S HEALTH AND OBSTETRIC NURSİNG IN TURKEY
Öğr. Gör. Özlem ÇİÇEK, Prof. Dr. Hülya OKUMUŞ
Dokuz Eylul Universtesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,
İZMİR
Background: Complementary and alternative medicine (CAM) is used to improve the quality
of life in menopausal women and women with gynecological-oncological problems and to
reduce stress and anxiety in women receiving treatment for infertility.
Aim: To examine CAM methods evaluated in dissertations about women’s health and
obstetric nursing and sustainability of these methods in Turkey.
Material and Methods: The study has a descriptive design. The study sample included 24
dissertations evaluating CAM in terms of women’s health and obstetric nursing. However, six
dissertations had to be excluded since their authors could not be contacted and the sample size
decreased to 18. The data collection form created by the researchers was administered to the
authors of the dissertations on the phone and through e-mail.
Results: Out of 18 dissertations comprising the sample, 76.5% were a PhD dissertation. Of all
PhD dissertations, 41.7% were an experimental study. Data were collected on the phone and
through e-mail for 7 and 11 dissertations respectively. More than one CAM methods were
used in some dissertations and 29.4% of the dissertations were about massaging. Seventy
point six percent of the researchers noted that they made an attempt for sustainability of the
CAM methods. Only 11.8% of the CAM methods were routinely used. Understaffing and
heavy workload were reported to be barriers to implementation of CAM methods by 41.7% of
the nurses and 64.7% of the researchers. Conclusion: The barriers mentioned by clinical and
academic nursing staff are similar. However, the academic nursing staff noted that a work
centered approach and the idea that CAM is waste of time were also barriers. It is very
important to make results of experimental studies about CAM sustainable so that they can
help to improve patient care and contribute to nursing knowledge.
Key Words: Complementary and alternative medicine, research utulization, women’s health
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 227
SB 013
THE KNOWLEDGE, ATTITUDE AND PRACTICES OF NURSING STUDENTS
ABOUT COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE (CAM) METHODS
Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR1, Öğr. Gör. Ceyda UZUN ŞAHİN2, Sevilay HİNTİSTAN1
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği,
2
3
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, RİZE
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,
TRABZON
Abstract
The study was conducted to determine knowledge, attitute and practices of nursing students
about complementary and alternative medicine (CAM) methods.
The present descriptive
study was carried out with 264 nursing students at a college in northeastern Turkey. The data
were gathered using a questionnaire form which was completed with students during face-toface interviews. Permission was obtained from institution and students. The percentage were
used to evaluate the data. The mean age of the students was 20.68±1.77 years (range, 18-26),
72.7% were female and 98.1% were single. Pray (63.3%), exercise (53.0%) and imagination
(46.2%) were the most frequently known CAM methods. Of the 33.7% students stated that
they receive information about CAM methods. The sources of information were internet, TV
(58.4%) and newspapers, magazines, books (42.6%). Of the 49.6% nursing students indicated
that they had used CAM. It was found that the most commonly used CAM method by the
students was pray (42.0%). More than half of the students (48.5%) used CAM methods during
stressful situations. The majority of students (79.9%) stated that massage is beneficial. Of the
64.0% students indicated that they wanted to place course curriculum about CAM methods,
from the faculty. According to the results of this study, it was found that knowledge and
practices of nursing students about complementary and alternative medicine (CAM) methods
are inadequate.
Key Words: Complementary and alternative medicine, nursing students, nursing education
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 228
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF TIP (TAT)
YÖNTEMLERİ KONUSUNDA BİLGİ, TUTUM VE UYGULAMALARI
Özet
Çalışma, hemşirelik öğrencilerinin tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) yöntemleri konusunda
bilgi, tutum ve uygulamalarını belirlemek amacıyla gerçekleştirildi. Çalışma, Türkiye’nin
kuzeydoğusundakibir sağlık yüksekokulundaki 264 hemşirelik öğrencisiyle yapıldı. Veriler,
soru formu kullanılarak öğrencilerle yüz yüze görüşme metodu ile toplandı. Öğrencilerden ve
kurumdan izin alındı. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik kullanıldı. Öğrencilerin yaş
ortalaması 20.68±1.77 (yaş aralığı 18-26), %72.7’i kadın ve %98.1’i bekardı. Dua (%63.3),
egzersiz (%53.0) ve hayal kurma (%46.2) en sık bilinen TAT yöntemleri idi. Öğrencilerin
%33.7’si TAT hakkında bilgi aldıklarını ifade etti. Bilgi kaynaklarının %58.4’ü internet, TV
ve %42.6’sı gazete, dergi ve kitaptı. Öğrencilerin %49.6’sı TAT yöntemi kullandıklarını
belirtti. Öğrencilerin genellikle en sık kullandığı TAT metodu dua (%42.0) idi. Öğrencilerin
yarıdan fazlası (%48.5) stresli durumlarda TAT yöntemi kullanmaktadır. Öğrencilerin
çoğunluğu (%79.9) masajın yararlı olduğu ifade etti. Öğrencilerin %64.0’ı TAT yöntemlerinin
müfredatta yer almasını istediklerini ifade etti.Çalışmanın sonuçlarına göre, hemşirelik
öğrencilerinin TAT yöntemleri hakkındaki bilgi ve uygulamaları yetersiz bulundu.
Anahtar Kelimeler: Tamamlayıcı ve alternatif tıp, hemşirelik öğrencileri, hemşirelik eğitimi
Giriş
İnsanoğlu var olduğundan beri tamamlayıcı ve alternatif tedavileri (TAT) kullanmaktadır.
Bununla birlikte yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve
tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelerle birlikte tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin
kullanımında artış olduğu bilinmektedir. Ayrıca yaşam süresinin artışına paralel olarak, bakım
ve tedavisi güç, kronik ve malign hastalıklardaki artış, yeni teknolojilerin yüksek maliyeti, bu
olanaklara ulaşılmasındaki güçlükler, sağlık ekibi üyelerinin hastaya yeterli zaman
ayıramayışı, geleneksel bakım ve tedavi yöntemlerine karşı duyulan kuşku ve olası yan
etkilerinden korku, TAT yöntemlerine olan ilgiyi de büyük ölçüde arttırmıştır (Khorshid,
Yapucu 2005; Molassiotis, Fernadez, Pud2005; Turan, Öztürk, Kaya 2010).
Ulusal Tamamlayıcı ve Bütüncül Sağlık Merkezi (NCCIH), TAT tedavilerini doğal
ürünler (bitkisel tedaviler, besin destekleri vb.), beden ve zihin uygulamaları (akupunktur,
masaj, refleksoloji vb.) ve diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımları (ayurveda, homeopati vb.)
olarak üç başlıkta gruplandırmaktadır (https://nccih.nih.gov/health/integrative-health).
Bu
TAT yöntemlerinden birçoğunun temel ilkesi holizme(bütüncül yaklaşım) dayanmaktadır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 229
Aynı zamanda holizm, hemşirelik uygulamalarının da temelini oluşturmaktadır. Günümüzde
sıcak- soğuk uygulama vemasaj yönetimi gibi birçok hemşirelik uygulamasının tamamlayıcı
tedavi olarak kabul edildiği bilinmektedir (O’Regan et al., 2010; Mariano, 2009).
Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinin CAM yöntemleri konusundaki bilgi, tutum ve
uygulamalarını saptamak amacıyla gerçekleştirildi.
Gereç ve Yöntem
Çalışma, hemşirelik öğrencilerinin TAT yöntemleri konusundaki bilgi, tutum ve
uygulamalarını
saptamak
amacıyla
tanımlayıcı
olarak
gerçekleştirildi.Çalışmanın
örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Türkiye’deki bir üniversitenin sağlık
yüksekokulunda öğrenim gören ve çalışmaya katılmayı kabul eden 264 hemşirelik öğrencisi
oluşturdu. Çalışmanın yapılabilmesi için çalışmanın yapıldığı kurumdan yazılı izin ve Etik
Kurul Başkanlığı’ndan 2016/97 no.lu etik kurul izni alındı. Ayrıca öğrencilerden gönüllülük
ilkesi doğrultusunda bilgilendirilmiş onamları sağlandı.
Veri toplamada, iki bölümden ve 18 sorudan oluşan soru formu kullanıldı. Birinci
bölüm, öğrencilerin sosyodemografik özelliklerini içeren beş soru (yaş, cinsiyet vb.)ve ikinci
bölüm ise TAT yöntemlerine ilişkin bilgileri(TAT yöntemleri ile ilgili bilgi alma durumu ve
bilgi kaynağı, TAT yöntemi kullanma durumu ve nedeni vb.) içeren 13 soruyu içermektedir.
Çalışmada elde edilen veriler, SPSS 22.0 bilgisayar paket programı ile
değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik kullanıldı.
Bulgular
Öğrencilerin %86.0’ı 18-22 yaş grubunda ve yaş ortalaması 20.68±1.77 (18-26) idi.
Öğrencilerin %27.7’si birinci sınıfta, %72.7’si kadın, %98.1’i bekar ve %47.0’ının ailesi ilde
yaşıyordu.
Öğrencilerin 46.6%’sı TAT’ın tanımını bilmediklerini ve %66.3’ü TAT yöntemleri
hakkında bilgi almadıklarını belirtti. TAT yöntemleri hakkında bilgi alan öğrencilerin
%58.4’ü bilgi kaynağı olarak internet/TV’yi gösterdi. Öğrencilerin 64.0%’ünün TAT
yöntemlerinin müfredatta yer almasını ve %57.6’sının bu dersin seçmeli ders olarak
verilmesini tercih ettikleri saptandı. Öğrencilerin %42.0’si TAT yöntemlerinin hemşirelik
uygulamalarında kullanılmasını destekledi.
Öğrencilerin TAT yöntemlerine ilişkin bilgileri incelendiğinde, öğrencilerin doğal
ürünlerden vitaminler (%51.9), bitkisel tedaviler (%57.6) ve özel diyetler (%53.4) konusunda
çok az bilgisi olduğu görüldü. Öğrencilerin beden ve zihin uygulamalarından dua (%63.3),
egzersiz (%53.0) ve hayal kurma (%46.2) konusunda yeterli bilgisi olduğu bulundu.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 230
Öğrenciler diğer tamamlayıcı sağlık yaklaşımlarından homeopati (%87.1) ve ayurveda
(%87.5) konusunda ise, hiçbir fikrinin olmadığını belirtti.
Çalışmada öğrencilerin doğal ürünlerden vitaminler (%66.7), bitkisel tedaviler
(%65.5) ve özel diyetlerin (%62.1) klinik olarak yararlı olduğunu düşündüğü saptandı.
Öğrenciler beden ve zihin uygulamalarından olan masaj (%79.9), dua (%78.0) ve egzersizin
(%75.8)
yararlı
olabileceğini
belirttiler.
Öğrencilerin
diğer
tamamlayıcı
sağlık
yaklaşımlarından olan homeopati (%89.8) ve ayurvedanın (%90.9) klinik yararlılığı
konusunda ise hiçbir fikrinin olmadığı belirlendi.
Öğrencilerin %49.6’sı TAT yöntemlerini kullandıkları saptandı. Öğrenciler beden ve
zihin uygulamalarından en sık dua (%42.0) yöntemini uygularken biyofeedback ve
akupressure yöntemlerini hiç kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Bitkisel tedaviler (%19.7)
öğrencilerin kullandığı doğal ürünler arasında ilk sırada yer almaktadır. Diğer tamamlayıcı
sağlık yaklaşımlarından olan homeopati (%0.4) ve ayurvedanın (%0.4) ise yalnızca birer
öğrenci tarafından kullanıldığı görüldü.
Öğrenciler TAT yöntemlerini en fazla (%48.5) stresli oldukları zamanlarda
kullandıklarını ifade ettiler. Öğrencilerin %50.4’ünün kullandıkları TAT yöntemlerinin etkisi
olarak, psikolojik durumlarında iyileşme olduğunu hissettiklerini belirttiler. Öğrencilerin
%76.5’inin, TAT yöntemlerinin kişinin psikolojini ve iyileşmesini pozitif olarak etkilediğini
düşündüğü saptandı.
Tartışma
Günümüzde bireyler genel olarak rahatsızlık ya da hastalık bulgularının hafifletilmesi ve
sorunlarla daha kolay baş edebilmek amacıyla TAT yöntemlerini kullanabilmektedir. Bu
amaçla, birçok TAT yöntemi kullanıldığı bilinmektedir. Yıldırım ve arkadaşlarınıntıp
fakültesi öğrencileri ile yaptığı çalışmada (2010), en sık bilinen TAT yöntemlerinin diyet,
masaj ve vitamin olduğu belirlenmiştir. Araz ve arkadaşlarının çalışmasında (2012) bitkisel
çayların ve Ergin ve arkadaşlarının çalışmasında (2011) ise diyet ve vitaminlerin en sık
bilindiği bulunmuştur. Bu çalışmalardan farklı olarak çalışmamızda, dua, egzersiz ve hayal
kurmanın en bilinen TAT yöntemleri arasında olduğu dikkati çekmektedir.
Çalışmamızda hemşirelik öğrencileri internet, TV, gazete, dergi, kitap ve aile,
akraba, arkadaş çevresini TAT hakkında bilgi edinme kaynakları olarak belirttiler. Konuyla
ilgili yapılan çalışmaların sonuçları da çalışmamızla paraleldir (Araz, Taşdemir, Kılıç, 2012;
Yıldırım et al., 2010).
Çalışmamızda öğrencilerin yarıya yakının TAT yöntemi kullandığı ve duanın en sık
kullanılan TAT yöntemleri arasında ilk sırada yer aldığı bulunmuştur. Duayı sırasıyla müzik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 231
terapi ve egzersiz izlemektedir. Araz ve arkadaşlarının çalışmasında (2012) ise, öğrencilerin
masaj, kaplıca ve solunum egzersizlerini kullandıkları saptanmıştır.
Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin %64.0’ı TAT yöntemlerine hemşirelik
eğitim müfredatında yer verilmesi gerektiğini belirtti. Çalışmamızla benzer şekilde Uzun ve
Tan’ın hemşire öğrenciler ile yaptıkları çalışmada (2004) da, öğrencilerin %62’sinin
geleneksel tedavi yöntemleri ile ilgili eğitim almak istedikleri ve hemşirelik uygulamalarında
bunu kullanmak istedikleri bulunmuştur (Uzun, Tan, 2004). TAT uygulamaları, dünyada
birçok ülkede eğitim müfredatları içinde yer almaktadır. Bu bağlamda, Amerika’da sağlık,
hemşirelik ve sağlıkla ilgili eğitim veren okulların %88’inde TAT eğitimiverildiği
bilinmektedir (Cattell, 1999).
Sonuç ve Öneriler
Çalışmanın sonuçları, hemşirelik öğrencilerinin TAT yöntemleri hakkındaki bilgi ve
uygulamalarının istendik düzeyde olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, TAT yöntemlerinin
hemşirelik
müfredat
programlarınadahil
edilmesi,
bu
konudaki
bilgi
eksikliği
giderilmesindeyararlı olacaktır.
Kaynaklar
• Khorshid, L.&Yapucu, Ü. (2005). Tamamlayıcı tedavilerde hemşirenin rolü. Atatürk
Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 8(2), 124-130.
• Molassiotis, A.,Fernadez,O.P. &Pud, D. (2005). Use of complementary and alternative
medicine in cancer patients: European survey. Annals of Oncology, 16(4), 655-663.
• Turan, N., Öztürk, A.& Kaya, N. (2010). Hemşirelikte yeni bir sorumluluk alanı:
tamamlayıcı terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 3(1), 93-98.
• National Center of Complementary and Integrative Health (NCCIH). Complementary,
alternative,
or
integrative
health:
what’s
in
a
name
https://nccih.nih.gov/health/integrative-health (05.04.2016).
• O'Regan, P.,Wills, T. &O'Leary, A (2010). Complementary therapies: a challenge for
nursing practice. Nursing Standard, 24(21), 35-39.
• Mariano
C.
Holistic
nursing:
scope
and
standards
of
practices.
http://samples.jbpub.com/9781449651756/45632_CH02_Pass1.pdf (06.04.2016).
• Yildirim, Y., Parlar, S., Eyigor, S., Sertöz, O.O., Eyigör, C., Fadıloğlu, C.& Uyar, M.
(2010). An analysis of nursing and medical students’ attitudes towards and knowledge of
complementary and alternative medicine. Journal Clinic Nursing, 19, 1157-1166.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 232
• Araz, N.Ç., Taşdemir, H.S. & Kılıç, S.P. (2012). Sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin
tıp dışı alternatif ve geleneksel uygulamalar konusundaki görüşlerinin değerlendirilmesi.
Gümüşhane UniversityJournal of HealthSciences, 1(4), 239-251.
• Ergin A., Hatipoğlu, C., Bozkurt, A.İ., Mirza, E., Kunak, D., Karan, C., Özçelik, G.,
Teğin, C., Pazır, Y. & Pırtı, İ. (2011). Uzmanlık ve tıp öğrencilerinin tamamlayıcıalternatif tıp hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumları. Pamukkale Tıp Dergisi, 4(3), 136143.
• Uzun, O. & Tan, M. (2004). Nursing students' opinions and knowledge about
complementary and alternative medicine therapies. Complementary Therapies in Nursing
and Midwifery, 10(4), 239-244.
• Cattell, E. (1999). Nurse practitioners' role in complementary and alternative medicine:
active or passive? Nursing Forum, 34(3), 14-23.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 233
SB 014
THE EFFECT OF REFLEXOLOGY UPON SPASTICITY, FUNCTIONAL
DEPENDENCE LEVEL AND QUALITY OF LIFE AMONG CHILDREN WITH
CEREBRAL PALSY WHO RECEIVED PHYSIOTHERAPY*
Arş. Gör. Filiz ÖZKAN, Doç. Dr. Handan ZİNCİR
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği AD, KAYSERI
Abstract
The current study was done in order to determine the effect of reflexology upon spasticity,
gross motor function, functional dependence level and quality of life among children with
cerebral palsy who received physiotherapy. The study, designed in placebo-controlled
experimental model, was done with 45 children who were trained at a Special Education and
Rehabilitation Center. The data were collected using Descriptive Information Form, Gross
Motor Function Measure(GMFM), Modified Ashworth Scale (MAS), Modified Tardieu
Scale, Pediatric Functional Independence Scale (WeeFIM), Pediatric Quality of Life Scale
(PedsQL). Before and after the implementation; measurements of the participants in
experimental, placebo and control groups were obtained. To the children in the experimental
group and plasebo group; made reflexology, a 20 min., twice a week in a total 24 sessions
To the children in the control group; no intervention was done. For the data analysis
Wilcoxon T Test and Kruskal Wallis test were used. There was significant difference between
right and left Tardieu gastrocnemius muscle V1 and M. Soleus muscle V1, V3 measurements
among the groups (p<0.05). It was found in the study that reflexology reduced spasticity in
lower extremities, improved gross motor functions, decreased dependency among children
with cerebral palsy.
Key words: Child with cerebral palsy, Spasticity, Reflexology
*This study was supported by Erciyes University Scientific Research Unit (TDK-2015-5784)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 234
FİZYOTERAPİ ALAN SEREBRAL PALSİLİ ÇOCUKLARDA REFLEKSOLOJİNİN
ALT EKSTREMİTEDE SPASTİSİTEYE, FONKSİYONEL BAĞIMLILIK
DÜZEYİNE ve YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ
Özet
Bu araştırma, fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda, refleksoloji uygulamasının,
çocukların spastasite, kaba motor fonksiyonları, bağımlılık düzeyi ve yaşam kalitesine
etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Plasebo-kontrollü deneysel araştırma olarak
yapılan araştırma bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde eğitim gören 45 çocukla
gerçekleştirilmiştir. Veriler Çocuk Tanıtım Formu, Kaba Motor Fonksiyon Ölçütü (KMFÖ),
Modifiye Ashworth Skalası (MAS), Modifiye Tardieu Skalası, Pediatrik Fonksiyonel
Bağımsızlık Ölçeği (PFBÖ), Pediatrik Yaşam Kalitesi Ölçeği (PedsQL) kullanılarak
toplanmıştır. Uygulama öncesi ve sonrası deney, plasebo ve kontrol grubunun ölçümleri
yapılmıştır. Refleksoloji ve plasebo grubuna; refleksoloji haftada iki kez, yirmi dakika,
toplam yirmi dört seans uygulanmıştır. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmamıştır.
Araştırmanın analizinde Wilcoxon T Testi ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Tüm
değerlendirmelerde p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Çalışmada sağ
ve sol taraf Tardeu Gastrokinemius Kası V1 , M. Soleus Kası V1, V3 değerlerinin (p<0.05)
gruplar arası farkın önemli olduğu belirlenmiştir. Çalışmada fizyoterapi alan serebral palsili
çocuklarda refleksolojinin alt ekstremitede spastisiteyi azalttığı, kaba motor fonksiyonlarda
ilerleme sağladığı, bağımlılık düzeylerini azalttığı, yaşam kalitesinde ise herhangi bir değişim
oluşturmadığı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Serebral palsili çocuk, Spastisite, Refleksoloji
Giriş
Serebral Palsi (SP); prenatal, perinatal ve postnatal nedenlerle gelişmekte olan beyinde
ilerleyici olmayan bir lezyon sonucu ortaya çıkan yaşla değişebilen, aktivite limitasyonuna
yol açan, kalıcı motor işlev, postür ve hareket gelişim bozukluğudur (1). SP’li çocukların
tedavisinde; ilaç tedavisi, fizik tedavi, kas içi ve BOS içine enjeksiyonlar, nöroşirurjikal
girişimler kullanılmaktadır. Tüm bu tedavilere rağmen kalıcı motor bozukluğa yol açan SP’de
kesin bir tedavi yöntemi yoktur bu nedenle aileler tamamlayıcı tedavilere yönelmektedirler
(2). Refleksoloji tedavisi kullanılan tamamlayıcı tedavilerden biri olup, SP’li çocuklarda kas
tonusunu normalleştirmek, gövdede ileri denge reaksiyonlarını geliştirmek ve normal hareket
paternlerini kolaylaştırmaktır. Böylece anormal postür ve paternlerin düzeltilmesi,
oluşabilecek deformitelerin önlenmesi, mevcut becerilerin ve yeni becerilerin geliştirilmesi,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 235
alt ve üst ekstiremitelerin fonksiyonel kullanımının sağlaması, yürümenin geliştirilmesi ve
fonksiyonel kapasitenin arttırılarak yaşam kalitesinin yükseltilmesi sağlanmaktadır (3). Çin’de
ve Rusya da yapılan çalışmalarda refleksoloji uygulamasının spastisite ve yürüme becerisinde
gelişmeye neden olduğu, konuşma fonksiyonlarında, lokomotor ve kongnitif bozukluklarda
iyileşme sağladığı bulunmuştur (4). Yapılan diğerçalışmalarda refleksolojinin uyku, kabızlık,
salya üzerinde olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur(5). Türkiye’de SP’li bireylerde
spastisitenin azaltılmasında refleksolojinin kullanımı ile ilgili yapılmış bir çalışma
bulunmamakla birlikte, Dünya’da da oldukça sınırlıdır.
Bu doğrultuda araştırmanın hipotezleri: H1: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji
uygulaması spastisiteyi etkiler; H2: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması Kaba
Motor Fonksiyon Ölçütü’nü etkiler; H3: Serebral palsili çocuklarda refleksoloji uygulaması
Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçütü’nü etkiler; H4: Serebral palsili çocuklarda
refleksoloji uygulaması yaşam kalitesi’ni etkiler.
Yöntem
Bu çalışma plasebo kontrollü randomize çalışma olarak, Türkiye’de yer alan bir özel eğitim
ve rehabilitasyon merkezinde Ekim 2014- Şubat 2016 tarihleri arasında yapılmıştır.
Araştırmanın yapılabilmesi için Erciyes Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan
onay alınmıştır (2014/567).
Araştırmaya Dahil Edilme Ölçütleri; 2-18 yaş aralığında olmak,son altı ay içerisinde
ameliyat olmamak,Spastik Tip Serebral Palsi tanısı almış olmak, daha önce refleksoloji
uygulaması almamış olmak, son altı ay içinde ve uygulama sırasında botulinum toksin
enjeksiyonu yapılmamış olmak, son altı ay içinde başka bir alternatif ya da tamamlayıcı
tedavi yöntemi kullanmıyor olmak, ayakta refleksoloji uygulamasını engelleyecek deformite
bulunmamış olmaktır.Çalışmanın bir özel eğitim rehabilitasyon merkezinde eğitim alan 90
öğrenciyle yapılması planlanmıştır. Ancak 30 öğrenci dâhil edilme kriterlerine uymadığı için
çıkarılmıştır. Araştırmanın örneklemi 60 çocuktan oluşmaktadır. Grupların randomizasyonu
çocukların yaş, engel türü, kaba motor sınıflama sistemi ve mental retardasyonlarına göre
yapılmıştır (p>0.05). Çalışmada her gruptan beş çocuk çıkması nedeniyle, çalışma 45 çocuk
ve modifiye aswort skalasına göre 0.05 yanılma payı ve %90 güçle tamamlanmıştır.
Çalışmada veriler; Kaba Motor Fonksiyon Sınıflama Sistemi (KMFSS), Çocuk Tanıtım
Formu,
Kaba
Motor
Fonksiyon
Ölçütü
(KMFÖ),
Modifiye
Ashworth
Skalası
(MAS),Modifiye Tardieu Skalası (MTS), Pediatrik Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (PFBÖ),
Pediatrik Yaşam Kalitesi Ölçeği (PedsQL)ile değerlendirilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 236
Uygulama: Tüm ölçümler çalışma öncesi ve sonrası (24 seans uygulama sonrası)
yapılmıştır.
Ölçümler
için
araştırmacı
tarafından
oluşturulan
ölçüm
prosedürleri
kullanılmıştır. Uygulama öncesi araştırmacı tarafından refleksoloji sertifikası alınmıştır.
Refleksolojinin uygulama süresi ve alanları üç fizyoterapi uzmanı akademisyenin görüşleri
alınarak belirlenmiştir. Uygulamalardan önce araştırmacı tarafından her uygulama için
uyulması gereken ‘uygulama prosedürleri’ oluşturulmuştur. Uygulama haftada iki kez olmak
üzere, 24 seans yapılmıştır. Her uygulama; 20 dakika bir seans yapılmış, beş dakika ara
verilmiş, 20 dk bir seans daha uygulama şeklinde yapılmıştır. Uygulamalar belirlenen
prosedürlere uygun olarak gruplara uygulanmıştır.
Veri analizi: Veriler IBM SPSS Statistics 22.0 (IBM Corp. Armong, New York,
ABD) programında değerlendirilmiştir. Değişkenlerin normal dağılım göstermemesi
nedeniyle Wilcoxon T Testi veKruskal Wallis testi kullanılmıştır. Tüm değerlendirmelerde
p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
Bulgular
MAS değerleri: Uygulama öncesi ve sonrası Gastrokinemius Kası ve M. Soleus Kaslarında
gruplar arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.001). Sol taraf MAS
değerleri: Uygulama öncesi ve sonrası M. Soleus Kasında gruplar arası fark olduğu
bulunmuştur (p=0.020).
Sağ taraf Tardieu değerleri: Sağ taraf Tardieu değerlerinin uygulama öncesi ve
sonrası refleksoloji grubunda Kalça Addüktörleri V1, V3, Hamstringler V3, Gastrokinemius
Kası V1, V3, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinde gruplar içi farkın istatistiksel olarak
anlamlı olduğu saptanmıştır
(p=0.040; p=0.010; p=0.010; p<0.001; p<0.001; p<0.001;
p<0.001).
Ayrıca uygulama öncesi ve sonrası, sağ Kalça Addüktörleri V3 (p=0.010),
Gastrokinemius Kası V1, V3, M. Soleus Kası V1 ve M. Soleus Kası V3 değerlerinin gruplar
arası fark olduğu (p<0.001) ve gruplar arasındaki farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı
bulunmuştur. Sol taraf Tardieu değerleri: Sol taraf Tardieu değerlerinin uygulama öncesi ve
sonrası refleksoloji grubunda Kalça addüktörleri V1, V3, Hamstringler V1, V3,
Gastrokinemius Kası V1, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinde gruplar içi farkın istatistiksel
olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.040; p=0.010; p=0.020; p<0.001; p=0.031; p<0.001;
p<0.001; p<0.001). Ayrıca uygulama öncesi ve sonrası Kalça Addüktörleri V1 (p=0.010),
Hamstringler V1, V3, Gastrokinemius Kası V1, M. Soleus Kası V1 ve V3 değerlerinin
gruplar arası farkın anlamlı olduğu (p<0.001; p<0.001; p<0.001; p<0.001) ve gruplar
arasındaki farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı saptanmıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 237
Tartışma
Fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda refleksolojinin spastisiteye, fonksiyonel bağımlılık
düzeyine ve yaşam kalitesine etkisinin araştırıldığı çalışmada, uygulama öncesi ve sonrası sağ
ve sol M. Soleus MAS değerlerinde gruplar arası fark olduğu bulunmuştur. Ayrıca çalışmada
uygulama öncesi ve sonrası sağ ve sol tardeu Gastrokinemius Kası V3, M. Soleus Kası V1,
V3 değerlerinin gruplar arası fark olduğu saptamışlardır. Çalışmaya benzer olarak Ner ve
arkadaşlarının Multible skleroz hastalarında yaptıkları refleksoloji çalışmasında; Quadriceps,
Hamstringler ve Kalça Addüktör kasları MAS değerlerinde ve kas gerginliğinde refleksoloji
grubunda azalma ve kontrol grubuyla aralarında istatistiksel olarak fark olduğunu
bulmuşlardır (6). Benzer olarak Rusya da 2-7 yaş çocuklarda microcurrent refleksoloji
(noktalara akım uygulanarak yapılan) ve korteksin tedavisiyle yapılan çalışmada, sadece
microcurrent refleksoloji yapılan grupta spastisitede azalma görülmüştür (4). Bizim
çalışmamızda spastideki olumlu değişim nedeniyle H1 hipotezi kabul edilmiştir.
Spastisitenin azalmasıyla mekanik etki ve kaba motor fonksiyon artışı olacaktır (7).
Çalışmada uygulama öncesi ve sonrası toplam ölçek puanlarında gruplar arası farkın önemli
olduğu ve farkın refleksoloji grubundan kaynaklandığı belirlenmiştir (Tablo I). Uhanova ve
Gorbunov’un yaptığı çalışmada microcurrent refleksoloji yapılan çocuklarda tedavi sonrası
%90 yürüme becerisinde gelişme bulunmuştur (4). Çalışmada ise Kalça Addüktörleri,
Hamstringler, Gastrokinemius Kası ve M. Soleus Kaslarında refleksoloji sonucu azalan kas
tonusu nedeniyle daha geniş eklem hareketlerine izin vererek kaba motor becerilerde olumlu
gelişmeler sağladığı düşünülmektedir bu nedenle H2 hipotezi kabul edilmiştir (8).
Erkin ve arkadaşlarının sağlıklı ve serebral palsili çocuklarda yaptıkları çalışmada
PFBÖ’de yaş ve kültürün etkisinin çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Türk toplumunda
koruyucu
anne-baba
modeli
olma
nedeniyle
çalışmadaki
çocukların
PFBÖ’lerini
geliştirmelerinde bir engel olduğu ancak refleksoloji grubunda istatistiksel fark olduğu
bulunmuştur(Tablo I). Bu nedenle H3 hipotezi kabul edilmiştir. Çalışmada çocukların yaşam
kalitesinde bir değişim olmadığı bulunmuştur (Tablo I). Ko ve ark. yaptığı çalışmada; kaba
motor seviyesinin, yaşam kalitesinin fiziksel alt başlığıyla ilişkili olduğunu ancak mobilite
düzeyinin psikososyal iyilik durumuyla ilişkili olmadığını, psikolojik yaşam kalitesinin
fizyolojikten yüksek olduğunu bulmuşlardır (9). Çalışmada da KMFÖ’deki değişimlerin çok
fazla olmaması, çevre koşullarının ve toplumsal duyarlılığın değişmemesi, okul başarısı ile
ilgili bir değişimin olmaması ve belirlenemeyen faktörler nedeniyle yaşam kalitesinde bir
değişim olmadığı düşünülmektedir. H4 hipotezi red edilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 238
Sonuç ve Öneriler
Çalışmada fizyoterapi alan serebral palsili çocuklarda refleksolojinin alt ekstremitede
spastisiteyi azalttığı, kaba motor fonksiyonlarda ilerleme sağladığı ve bu nedenle bağımlılık
düzeylerinin azaldığı
belirlenmiştir.
Yaşam
kalitesinde
ise
herhangi
bir
değişim
saptanmamıştır. Refleksolojinin serebral palsili çocuklar için fizyoterapiyle birlikte
kullanılması önerilmektedir.
Kaynaklar
1. Odding E, Roebroeck ME, Stam HJ. The epidemiology of cerebral palsy: incidence,
impairments and risk factors. Disability and Rehabilition 2006; 28: 183-191
2. Gökçay E, Sönmez M, Topaloğlu H, Tekgül H, Gürer Y. Çocuk Nörolojisi, Anıl Grup
Matbacılık, Ankara, 2010: 229-239
3. Tabur H, Başaran E. Refleksoloji’ye Giriş (2. Baskı), Ezgi Matbaacılık, İstanbul, 2009:
11-166
4. Uhanova TA, Gorbunov FE. Efficacy of reflexology in the combination with
neuroprotective treatment in hemiparetic form of children cerebral palsy. Zh Nevrol
Psikhiatr im SS Korsakova 2012; 112: 28-31
5. Sahiloğulları S. Serebral Palsili Çocuklarda Fizyoterapi Programı İle Birlikte Uygulanan
Refleksolojinin Uyku, Kabızlık, Salya, Motor Fonksiyonlar, Yaşam Kalitesi ve Aile
Etkilenimi Üzerine Olan Etkisinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara 2015: 116
6. Siev-Ner I, Gamus D, Lerner-Geva L, Achiron A. Reflexology treatment relieves
symptoms of multiple sclerosis: a randomized controlled study. Mult Scler 2003; 9: 356361
7. Macgregor R, Campbell R, Gladden MH, Tennant N, Young D. Effects of massage on the
mechanical behaviour of muscles in adolescents with spastic diplegia: a pilot study. Dev
Med Child Neurol 2007; 49: 187-191
8. Günel KM. Rehabilitation of children with cerebral palsy from a physiotherapist’s
perspective. Acta Orthop Traumatol Turc 2009; 43: 173-180
9. Ko J, Lee BH, Kim M. Relationship between function and health related quality of life of
school aged children with cerebral palsy. Journal of Physical Therapy Science 2011; 23:
189-195
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 239
Tablo I : Toplam Ölçek Puanları
Toplam Ölçek
Gruplar
Puanları
Ortalama
RG
PG
KG
p
M (%25 - %75)
M (%25 - %75)
M (%25 - %75)
değerleri **
Uygulama Öncesi
136.0 (91.0 - 218.0)
217.0 (146.0 - 243.0)
226.0 (99.0 - 256.0)
0.351
Uygulama Sonrası
139.0 (91.0 - 221.0)
217.0 (146.0 - 243.0)
226.0 (99.0 - 256.0)
0.362
p*
0.062
1.000
1.000
Fark Mean Rank
27.00 a
21.00)b
(21.00)b
0.010***
Uygulama Öncesi
66.0 (47.0 – 90.0)
107.0 (50.0 – 117.0)
120.0 (47.0-126.0)
0.072
Uygulama Sonrası
72.0 (48.0 – 90.0)
107.0 (50.0 – 117.0
120.0 (47.0 – 126.0)
0.083
p*
0.065
1.000
1.000
Toplam KMFÖ
Toplam PFBÖ
Fark Mean Rank
(27.00)
a
(21.00)
b
(21.00)b
0.012***
PedsQL Anne Toplam Ölçek Puanı
Uygulama Öncesi
66.8 (52.5 - 113.5)a
104.7 (78.7 - 142.7)b
151.0 (85.6 - 155.6)b
0.020
a
b
b
0.020
Uygulama Sonrası
66.8 (52.5 - 113.5)
104.7 (78.7 - 142.7)
151.0 (85.6 - 155.6)
p*
1.000
1.000
1.000
Fark Mean Rank
23.00
23.00
23.00
1.000***
PedsQL Çocuk Toplam Ölçek Puanı
Pre-application
113.5 (95.6 - 113.5)
162.2 (106.4 - 162.2)
155.6 (151.6 - 168.5)
0.082
Post-application
113.5 (95.6 - 113.5)
162.2 (106.4 - 162.2)
155.6 (151.6 - 168.5)
0.082
1.000
1.000
1.000
7.00
7.00
7.00
p*
Fark Mean Rank
1.000***
RG: Refleksoloji Grubu, PG: Plesabo Refleksoloji Grubu, KG: Kontrol Grubu ,* Grup İçi Fark , **
Gruplar Arası Fark , *** Gruplar Arası Farkın Farkı, a ve b üst simgeleri gruplar arası farklılığı
göstermektedir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 240
SB 015
THE EFFECT OF AROMATHERAPY APPLIED TO THE ELDERLY ON SLEEP
QUALITY AND FATIGUE LEVEL: A RANDOMIZED CONTROLLED TRIAL
Yrd. Doç. Dr. Fatma GENÇ1, Yrd. Doç. Dr. Nazan KILIÇ AKÇA2, Yrd. Doç. Dr. Songül
GÖRİŞ3, Mehtap TAN4, Fatma CERİT5
1
Giresun Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, GİRESUN
2
3
4
Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, YOZGAT
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, KAYSERİ
Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, ERZURUM
5
Denizciler Aile Sağlığı Merkezi
Introduction: Sleep disorders and fatigue are found among the most frequent problems of
elderly individuals. This randomized controlled study was conducted in order to determine the
effect of aromatherapy applied to elderly individuals residing in nursing home via inhalation
on sleep quality and fatigue level.
Material and Method: The population of the study consisted of all elderly individuals (110)
residing in a nursing home located in a city center. The sample of the study consisted of
totally 59 elderly individuals (30 in the intervention group and 29 in the control group), who
met inclusion criteria and agreed to participate in the study. The data were collected by using
Elderly Description Form, Pittsburgh Sleep Quality Index, and Fatigue Severity Scale. Forms
were applied in the beginning of administration and in the follow up at the end of four weeks.
Aromatherapy (3% lavender oil) inhalation was applied to individuals in the intervention
group half hour before their sleep every day for a month in accordance with aromatherapy
protocol. No administration was applied to the control group. Ethics committee approval,
institutional permission, and informed consent from the participants were taken in the study.
Results and Discussion: In the study, it was determined that aromatherapy application
improve sleep quality (p<0.001) and decreased fatigue severity in elderly individuals
(p<0.05). In accordance with these results, it is recommended to benefit from aromatherapy
application for improving sleep quality and decreasing fatigue severity in elderly individuals,
and to also conduct study on different groups. In studies was found lavender essential oil
increased quality of sleep and reduced level of fatigue in elderly
Key Words: aromatherapy, sleep quality, fatigue, elderly, nursing care
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 241
SB 016
THE ROLE OF COMPLEMENTARY THERAPIES IN EXPERIENCING PAIN
AFTER CESAREAN SECTION
Nida SELVİ1, İlkay BOZ2
1
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Abstract
In the postpartum period, pharmacological treatments for reducing pain dependent on
caesarean section (CS) carries a variety of risks in terms of breast milk and baby. Therefore,
healthcare professional and mothers are turning to complementary therapies (CT). The
purposes of this study were investigated the content of the evidence-based studies regarding
CT for women’ pain after CS and to lead health care professionals. The studies made in the
last 10 years were systematic review through the comprehensive databases as PubMed,
MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines, Comprehensive Database.
As a result of the systematic review 27 studies was reached. Four of them are quasiexperimental, and 23 are Randomized Controlled Trials (RCT). The most used CT is the
manipulative and body-based therapies. There is no study on yoga and hypnosis from mind
and body-based therapies and phytotherapy from biologically based therapies, for
postoperative pain after CS. Reflexology from manipulative and body-based therapies, which
examined with five RCT is the most used therapies for the pain management. Seconds are
aromatherapy and reiki with the four studies. Other studies are three massage therapy, three
acupressure, music therapy, two acupuncture and onerelaxation exercises. CT has been
reducing to pain after CS in all studies. One of the four experimental studies is massage and
music other one is progressive relaxation exercise in our country. Although there are lots of
international studies on CT for CS pain has been carried out, a limited number of study were
reached in our country. It is recommended that health care professionals can be developed
themselves on CT for pain management after CS and they may be integrate CT into their care
management.
Key Words: Caesarean, complementary therapies, evidence, pain
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 242
SEZARYEN SONRASI YAŞANILAN AĞRIDA TAMAMLAYICI TERAPİLERİN
ROLÜ
Özet
Postpartum dönemde Sezaryene bağlı ağrının azaltılmasına kullanılan farmakolojik tedavinin
bebek ve anne sütü açısından çeşitli riskler taşıdığı bilinmektedir. Bu nedenle, sağlık bakım
profesyonelleri ve anneler ağrıyla başetmede tamamlayıcı terapilere yönelmektedir. Bu
çalışmanın amacı sezaryen sonrası ağrının azaltılmasında tamamlayıcı terapilerin etkilerini
kanıta dayalı çalışmalarla incelemek ve sağlık bakım profesyonellerine rehberlik etmektir. Bu
alanda yapılan son 10 yıllık çalışmalar sistematik olarak PubMed, MEDLINE, EMBASE, the
Cochrane Library, Natural Medicines gibi very tabanları kullanılarak incelenmiştir. Sistematik
derleme sonucunda 27 çalışmaya ulaşılmıştır. Bunlardan dördü deneysel ve 23’ü randomize
kontrollü çalışmadır (RKÇ). Sezaryen sonrası ağrıya yönelik zihin ve beden temelli
terapilerden hipnoz, yoga üzerine yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Müzik ve gevşeme
egzersizlerinin sezaryene bağlı ağrıya etkisini inceleyen sırasıyla üç ve bir çalışmaya
ulaşılırken, manipülatif ve beden temelli terapilerden masaj terapilerini inceleyen dört,
akupresurün etkisini inceleyen üç, refleksolojinin etkisini inceleyen beş, kupa terapisi bir,
enerji temelli terapilerden reikinin etkisini inceleyen dört çalışma saptanmıştır. Biyolojik
temelli terapilerden fitoterapinin sezaryen sonrası ağrı üzerine etkisini inceleyen herhangi bir
çalışmaya ulaşılmamıştır. Alternatif terapilerden akupunkturun sezaryen sonrası ağrı üzerine
etkisini inceleyen ise iki, aromaterapinin etkisini inceleyen dört çalışma bulunmuştur. İncelen
tüm çalışmalarda sezaryen sonrası kadınların ağrılarına yönelik uygulanan tamamlayıcı
terapilerin ağrıyı azalttığı belirlenmiştir. Ülkemizde yapılan altı çalışmanın biri masaj, üçü
reiki, biri progresif gevşeme egzersizleri ve biri de müzik terapisine yönelik olduğu
saptanmıştır. Bu çalışmalardan dördü randomize kontrollü olup, biri masaj ve diğer üçü de
reiki üzerinedir. İncelenen deneysel çalışmalardan ise sadece ikisi ülkemizde yapılmış olup,
progresif gevşeme egzersizleri ve müzik terapi üzerinedir. Sezaryen sonrası kadınların
yaşadıkları ağrılara yönelik tamamlayıcı terapiler hakkında yapılmış RKÇ’lar olmakla
birlikte, ülkemizde yapılmış sınırlı çalışmaya ulaşılmıştır. Kadın-doğum alanında çalışan
sağlık bakım profesyonelleri yaşam boyu öğrenme kapsamında tamamlayıcı terapiler
konusunda kendilerini geliştirmeli önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: Ağrı, Kanıt, Sezaryen, Tamamlayıcı Terapiler
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 243
Giriş
Sezaryen doğum vajinal yolla doğumun anne ve bebek için riskli ya da mümkün olmadığı
durumlarda bebeğin veya annenin sağlığını korumak amacı ile gerçekleştirilmektedir
(Özgünen ve Evrüke 2001). Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2012 verilerine göre; sezaryen
doğum oranı dünyada %16, Avrupa ülkelerinde %24, üst gelir grubu ülkelerde %28, orta-üst
gelir grubu ülkelerde %32’dir. Ülkemizde dünya ortalamasının çok üstünde olmakla birlikte,
sezaryen doğumlar %67.9 oranında özel hastanelerde, %63.0’lık oranla ise üniversite
hastanelerinde yapıldığı saptanmıştır (DSÖ 2013).
Sezaryen güvenli uygulanan bir cerrahi yöntem olmasına rağmen majör bir girişimdir
ve çeşitli riskler oluşturmaktadır. Bu risklerden bazıları insizyon bölgesi, meme ucu,
abdomende fizyolojik ağrılar ve annelerin doğum sonu dönemdeki değişimlere uyum
sağlama, kendi bakımlarını ve yenidoğanın gereksinimlerini karşılama çabası ve anksiyeteye
bağlı oluşan psikolojik ağrılardır (Füsun ve İğde 2004).
Sezaryen girişimi sonrası ağrı tedavisinde uygulanan farmakolojik tedavilerin anne
sütü ve bebek açısından risk taşıması, sağlık personellerini ve anneleri farmakolojik olmayan
tamamlayıcı terapilere yönlendirmektedir (Martins-Costa ve ark. 2014). Tamamlayıcı
terapiler sadece hastalıkta değil bireyin rahatlaması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve
psikolojisinin düzelmesi amacıyla uygulanabilmektedir. Tamamlayıcı terapiler Amerika’da
toplumun %40’ı ve dünya nüfusun yaklaşık üçte ikisi tarafından denenmektedir. Bu
yöntemler zihin-beden, manipülatif-beden, enerji, biyolojik temelli ve alternatif medikal
sistem olmak üzerebeş başlık altında gruplandırılarak; refleksoloji, masaj, aromaterapi, müzik
terapisi gibi uygulamaları içermektedir (Foltz ve ark. 2005; Quinn ve ark. 2008). Bu
çalışmanın amacı sezaryen sonrası kadınların yaşadıkları ağrıya yönelik tamamlayıcı terapiler
hakkında son 10 yılda yapılmış kanıta dayalı çalışmaları kapsamlı belirlemek, incelemek ve
doğum sonu alanında çalışan sağlık bakım profesyonellerine yol göstermektedir.
Gereç ve Yöntem
Bu alanda yapılan son 10 yıllık çalışmalar sistematik olarak PubMed, MEDLINE, EMBASE,
the Cochrane Library, Natural Medicines gibi veri tabanları kullanılarak incelenmiştir.
Literatür taramasında “sezaryen”, “ağrı” “randomize kontrollü çalışma (RKÇ)” “tamamlayıcı
terapiler”, “cesarean section”, “complementary therapies”, “pain”, ve “randomized controlled
trial”anahtar kelimeleri kullanılmıştır.Bu derlemede sadece deneysel çalışmalara yer
verilmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 244
Bulgular
Yapılan kapsamlı literatür incelemesinde sezaryen sonrası yaşanılan ağrının azaltılmasında
kullanılan tamamlayıcı terapilerle ilgili 27 kanıta dayalı araştırma Tablo 1’de gruplandırılarak
verilmiştir.
Tablo 1. Sezaryen Sonrası Yaşanan Ağrıda Kullanılan Tamamlayıcı Terapi Yöntemleri
Tamamlayıcı Terapiler
A. Zihin ve BedenTemelli
B. Manipülatif ve Beden
Temelli
Araştırmalar
Müzik
-Ebneshahidi ve Mohseni 2008
-Reza ve ark. 2007*
-Şen ve ark. 2009
Gevşeme
egzersizleri
Akupresur
-Özlü ve ark. 2016
Masaj
Refleksoloji
-Chen ve ark. 2005
-Akbarzadeh ve ark. 2014
-Nani ve ark 2015
- Ramezani ve ark 2016*
-Değirmen ve ark. 2010
-Hanan ve ark. 2014
-Abbaspoor ve ark. 2014
- Irani ve ark. 2015
- Varghese ve ark. 2014
- Hassani ve Hassani 2015
-Mokhtarı ve ark. 2010
-Khoshtarash 2012
-Nastaran ve ark. 2012*
Kupa terapisi
-Akbarzadeh et al. 2014
C. Enerji Temelli
Reiki
D. Biyolojik Temelli
Aromaterapi
- Sağkal 2012
- Midilli ve Eser 2015
- Midilli ve Gunduzoglu 2016
- vanderVaart ve ark. 2011*
-Hadi and Hanid 2011
-Olapour ve ark. 2013
-Metawie ve ark. 2015
-Sobhani ve ark. 2007
E. Alternatif
Akupunktur
-Wu 2009
-Gamermannve ark. 2015*
* Tamamlayıcı terapi yöntemi sezaryen sonrası ağrıyı azaltmada etkili bulunmamıştır.
A. Zihin-Beden Temelli Tamamlayıcı Terapiler
Müzik terapi
Amerika’da sezaryen olan 80 kadınla yapılan girişimsel bir çalışmada 30 dk hasta tercihi
müziğin sessizliğe kıyasla istatistiksel olarak ağrıyı azaltmada etkili olduğu kanıtlanmıştır
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 245
(Ebneshahidi and Mohseni 2008). Ancak bir RKÇ’da intraoperatif dinletilen İspanyol
müziğinin post-op dönemde sezaryenda ağrı ve anksiyeteyi azaltmada etkili olmadığı
saptanmıştır (Reza et al. 2007). Türkiye’de yapılan bir deneysel çalışmada sezaryen öncesi
müzik terapisinin, postoperatif ağrı ve analjezik gereksinimini azalttığı görülmüştür (Şen ve
ark. 2009). Bu çalışmalardan müziğin rahatlatıcı etkisinin durumluk ve ağrıyı azaltmada etkili
olduğu yorumu yapılabilir.
Gevşeme egzersizi
Gevşeme egzersizleri ile ilgili deneysel yalnızca bir çalışmaya ulaşılmıştır. Adana’da sezaryen
olan 72 kadınla yapılan yarı deneysel çalışmada kadınlara günde iki kez, her biri 60 dk olmak
üzere progresif gevşeme egzersizi uygulatılmıştır. Uygulama sonrası girişim ve kontrol
grupları arasında anlamlı fark olduğu ve deney grubundaki lohusaların ağrı düzeylerinin
düştüğü saptanmıştır (Özlü ve ark. 2016).
B. Manipülatif ve Beden Temelli Tamamlayıcı Terapiler
Akupresur
Sezaryen sonrası ağrıya yönelik manipülatif ve beden temelli tamamlayıcı terapilerden
akupresur ile ilgili yapılmış üç çalışmaya ulaşılmıştır. Tayvanlı 104 kadın ile yapılan bir
çalışmada girişim grubuna üç kez P6 noktasına akupresur uygulanırken (sezaryen olmadan
önceki gece, sezaryenden 2-4 saat sonra ve 8-10 saat sonra) kontrol grubu rutin hemşirelik
bakımı almıştır. Sonuçta girişim grubunun ağrı düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (Chen, Chang and Hsu 2005). RKÇ olarak yapılan
HT 6 ve LI 4 noktasına akupresurun sezaryen sonu ağrıda etkili olduğu (Nani et al. 2015) ve
108 kadınla RKÇ olarak yapılan sadece LI4 noktasına akupresurun ise etkili olmadığı
belirlenmiştir (Ramezani et al. 2016).
Masaj
Sezaryen sonrası ağrıya yönelik masajın etkilerini inceleyen dört çalışmaya ulaşılmıştır
Abbaspoor ve ark. (2014) İran’da sezaryen olan 80 kadınla yaptıkları RKÇ’da el ve ayak
masajının postop ağrıyı azaltmada etkili olduğu bulunmuştur. Mısır’da 150 kadınla yapılmış
deneysel çalışma (Hanan et al. 2014) ve Türkiye’den Değirmen ve ark. (2010) 75 kadınla
yapılmış randomize kontrollü çalışmada benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Irani ve ark. (2015) el
ve ayak masajının postop sezaryen ağrısı ile birlikte anksiyeteyi azaltmada da etkili olduğunu
bulmuşlardır.
Refleksoloji
Sezaryen sonrası ağrı üzerine refleksolojinin etkisini inceleyen beş çalışmaya ulaşılmıştır.
Atmış Hintli kadınla yapılan deneysel çalışmada ayak refleksolojisinin postop ağrıyı azattığı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 246
saptanmıştır (Varghese et al. 2014). İran’dan bir RKÇ da benzer sonuca ulaşmıştır (Mokhtarı
et al. 2010). Aynı şekilde İran’da 20 (Hassani and Hassani 2015) ve 62 kadınla (Khoshtarash
2012) yapılan iki girişimsel çalışmada sezaryen sonrası ağrıyı azaltmada refleksolojinin
olumlu etkisi olduğu ortaya konulmuştur. Tersine Nastaran ve ark. (2012) İran’daki 61
kadınla yaptıkları ayak refleksolojisine dayalı deneysel çalışmanın ağrı üzerine etkisi
olmadığını saptamışlardır.
Kupa terapisi
Kupa terapisiyleilgili RKÇ yalnızca bir çalışmaya ulaşılmıştır. Akbarzadeh ve ark. (2014),
doğum sonu BL23 noktasına, her gün 15-20 dk 75 ve 100 cm arasındaki vakum kupalarıyla
yapılan kupa terapisinin ağrıyı azaltmada etkili olduğunu bulmuşlardır.
C. Enerji Temelli Tamamlayıcı Terapiler
Reiki
Sezeryen doğum sonrası reikinin ağrı üzerine etkilerini inceleyen dört araştırmaya
ulaşılmıştır. Türkiye’de sezaryen sonrası 90 kadınla yapılan RKÇ’da, uygulama grubundaki
kadınların (n=45) ilk ölçülen ve son ölçülen ağrı şiddeti değerlerinde %66.75, kontrol
grubundaki kadınların (n=45) ise %8.96 oranında azalma olduğu saptamıştır (Sağkal 2012).
İkinci çalışma yine Türkiye’den 90 kadın ile post-op 1. ve 2. günlerde yapılmış, kontrol
grubuna göre reiki uygulanan girişim grubundaki kadınların post-op ağrı yoğunluğu,
anksiyete düzeyi, analjezik ihtiyacı ve solunum sayısı azalırken, kan basıncı ve nabızda
değişim olmamıştır (Midilli ve Eser 2015). Kırkbeş kadınla yapılan RKÇ’da sezaryen sonrası
ağrının azalmasında reiki ve sham reikinin etkili olduğu belirlenmiştir (Midilli ve Gunduzoglu
2016). Bununla birlikte Vandervaart ve ark. (2011) Amerika’da 80 kadınla yaptıkları çift
körlü RKÇ’da, uzaktan reikinin sezaryen sonrası ağrıda etkili olmadığını saptamışlardır.
D. Biyolojik Temelli Tamamlayıcı Terapiler
Aromaterapi
Sezaryen sonrası ağrı üzerine aromaterapinin etkilerini incelen bir yarı deneysel (Metawie et
al. 2015) ve üç RKÇ’ya (Sobhani et al. 2007; Hadi andHanid 2011; Olapour et al. 2013)
ulaşılmıştır. Çalışmalarda inhalasyon yoluyla lavanta yağı kullanılmış ve lavanta gruplarının
ağrı düzeyi istatistiksel olarak anlamlı biçimde düşük bulunmuştur.
E. Alternatif Medikal Sistem Tedavileri
Akupunktur
Sezaryen sonrası ağrı üzerine akupunkturun etkilerini inceleyen iki çalışmaya ulaşılmıştır.
Akupunktur ile elektro-akupunkturun etkisinin incelendiği bir çalışmada, akupunktur ile
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 247
girişim gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde analjezi miktarını azalttığı ve
analjezi isteme zamanının geciktirdiği saptanmıştır (Wu et al. 2009). Brezilya’dan 56 kadın
ile yapılan RKÇ’da akupunkturun doğum sonu ağrı, bulantı ve kusma üzerine anlamlı bir
etkisi olmadığı bulunmuştur (Gamermannet al. 2015).
Sonuç ve Öneriler
Yapılan bu sistematik derlemede, sezaryen sonrası kadınların yaşadıkları ağrıyı azaltmada ve
baş etmeyi güçlendirmede tamamlayıcı terapiler çoğunlukla etkili olduğu kanıtlanmıştır.
Kadın-doğum alanında çalışan sağlık bakım profesyonelleri yaşam boyu öğrenme kapsamında
tamamlayıcı terapiler konusunda kendilerini geliştirmeleri önerilmektedir.
Kaynaklar
•
GamermannPW ve ark. 2015. Acupuncture as a complement to the pharmacological
management of pain, nausea and vomiting after cesarean section: A randomized clinical
trial. Acupuncture and Related Therapies 3(1): 11–14.
•
Midilli TS, Gunduzoglu NC. Effects of reiki on pain and vital signs when applied to the
ıncision area of the body after cesarean section surgery. a single-blinded, randomized,
double-controlled study. Holist Nurs Pract2016;30(6):368–378.
•
Ramezani S, Hamidzadeh A, Abdollahpour S, Khosravi A. Effects of LI4 Acupressure on
Post-cesarean Section Pain. IJHS 2016;2(2): 23-26.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 248
SB 017
EFFECT OF TUNE HEJAZ AS AN AUDITORY STIMULUS ON SLEEP QUALITY
OF THE STUDENTS
Yrd. Doç. Dr. Mehtap KAVURMACI, Yrd. Doç. Dr. Nuray DAYAPOĞLU,
Prof. Dr. Mehtap TAN
Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ERZURUM
Abstract
This study was conducted to examine the effects of tune Hejaz as an auditory stimulus on
nursing department students’ quality of sleep. This experimental study with pretest-posttest
control group was conducted with the third-year students studying at Ataturk University,
Faculty of Health Sciences during spring term of 2015-2016 academic year. 45 students, who
obtained a total score above 5 according to Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), had no
neurological-psychiatric disorder and hearing disorder, received no medical treatment, and
agreed to participate in the study, were included in the sample. In order to collect the data, a
questionnaire prepared by the researchers for determining socio-demographic characteristics
of the students and Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) were used. The students in the
experimental group (n=20) were given mp3 players with tune Hejaz, and these students were
asked to listen to music with tune Hejaz by using headphone just approximately one hour
before sleeping for a week. No intervention was made to the students in control group (n=25).
As a result of the study, it was found that the posttest PSQI mean scores (5.05±3.03) of
students the experimental group, listening to tune Hejaz as an auditory stimulus, were lower
than the mean scores of the students in the control group (9.08±2.91), and the difference
between the groups was statistically very significant (p<0.001).
Key Words: Sleep, Student, Music
BİR İŞİTSEL UYARAN OLARAK HİCAZ MAKAMININ ÖĞRENCİLERİN UYKU
KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ
Özet
Bu çalışma işitsel uyaran olarak hicaz makamının hemşirelik bölümü öğrencilerinin uyku
kalitesine olan etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Öntest-sontest kontrol gruplu olan
deneysel türdeki araştırma Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde 2015-2016
öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören 3. sınıf öğrencileri ile yapılmıştır (n=110).
Araştırmanın örneklemine, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)’ne göre toplam puanı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 249
5’in üstünde olan, nörolojik-psikiyatrik bir rahatsızlığı bulunmayan, işitme sorunu olmayan,
uyku ile ilgili herhangi bir medikal tedavi almayan ve çalışmaya katılmaya istekli olan 45
öğrenci alınmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından hazırlanan öğrencilerin
sosyo-demografik özellikleri belirlemeye yönelik hazırlanan anket formu ve Pittsburgh Uyku
Kalitesi İndeksi (PUKİ) kullanılmıştır. Deney grubundaki öğrencilere (n=20) hicaz
makamının yüklendiği Mp3 çalar verilmiş ve öğrencilerden bir hafta boyunca yatmadan
yaklaşık bir saat önce hicaz makamını kulaklıkla dinlemeleri istenmiştir. Kontrol grubundaki
öğrencilere (n=25) herhangi bir girişim uygulanmamıştır. Araştırma sonucunda, işitsel uyaran
olarak hicaz makamı dinletilen deney grubundaki öğrencilerin sontest PUKİ puan
ortalamalarının (5.05±3.03), kontrol grubundaki öğrencilerin puan ortalamalarına (9.08±2.91)
göre düşük olduğu ve gruplar arasındaki farkın istatistiksel yönden çok önemli olduğu
saptanmıştır (p<0.001).
Anahtar Kelimeler: Uyku, Öğrenci, Müzik
Giriş
İnsan sosyal, entelektüel, ruhsal, spritüal ve fiziksel gereksinimleri olan kompleks bir
varlıktır. İnsanın sağlıklı olabilmesi için bu gereksinimlerinin tamamının dengeli bir şekilde
karşılanması gerekir. Uyku karşılanması gereken temel insan gereksinimlerinden biridir ve
insan ömrünün yaklaşık üçte biri uykuyla geçmektedir (Black J, Hawks HJ andKeene, 2003).
Günümüzde uyku ile ilgili araştırmalar üzerinde önemle durulmaktadır. Bunun
nedenleri; toplumda uyku ile ilgili yakınmaların oldukça yaygın görülmesi ve uyku sağlığı ile
fiziksel ve psikolojik iyilik arasında güçlü ilişki bulunmasıdır. Ülkemizde yapılan bir
çalışmada Türk toplumunda %21.8 oranında uyku kalitesinde bozulma, %34 oranında uykuya
dalmada zorluk ve erken uyanma problemi olduğu belirlenmiştir (Demir, 2010).
Toplumda
uyku
sorunlarının
sık
görüldüğü
gruplardan
biride
üniversite
öğrencileridir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, öğrencilerin uyumak için yatağa gitme
zamanlarının düzensiz olduğu, yetersiz uyudukları, uyku kalitelerinin kötü olduğu ve uyanık
kalmak için uyarıcılar kullandıkları bildirilmektedir (Lund, Reider, Whiting, andPrichard,
2010; Taylor andBramoweth 2010). Özellikle tıp, hemşirelik, eczacılık gibi sağlık
mesleklerinde yürütülen eğitim programlarının yoğun ve yorucu olmasına bağlı olarak, bu
bölümlerde okuyan öğrencilerin daha sık uyku problemleri yaşadıkları belirtilmektedir
(Mayda, Kasap, Yıldırım, Yılmaz, Derdiyok, Ertan ve ark. 2012; Saygılı, Akıncı, Arıkan ve
Dereli, 2011).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 250
Hemşirelik, uyku gereksinimlerini de içeren, temel insan gereksinimlerinin
karşılanmasında bireylere gerekli yardımı sağlayan bir meslektir. Dinlenme örüntüsünün
nitelik ve niceliğinde rahatsızlığa yol açan ya da yaşam şeklini etkileyen bir durum olarak
tanımlanan “uyku örüntüsünde rahatsızlık” yaşam kalitesini de etkileyen ve NANDA’nın
(North AmericanNursingDiagnosisAssociation) belirlediği hemşirelik tanıları arasında yer
alan önemli bir hemşirelik tanısıdır (HerdmanandKamitsuru, 2014).
Bir işitsel uyaran olarak müziğin kullanılması uyku örüntüsünde bozukluk olan
bireyleri tedavi etmek için kullanabilen nonfarmakolojik bir tedavi yöntemidir.Bu çalışma
işitsel uyaran olarak hicaz makamının hemşirelik bölümü öğrencilerinin uyku kalitesine olan
etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Öntest-sontest kontrol gruplu olan deneysel türdeki araştırma Atatürk Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi’nde 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde öğrenim gören 3. sınıf
öğrencileri ile yapılmıştır. Araştırmanın evrenini ilgili fakültenin 3. sınıfında öğrenim gören
toplam 110 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemine, Pittsburgh Uyku Kalitesi
İndeksi (PUKİ)’ne göre toplam puanı 5’in üstünde olan, nörolojik-psikiyatrik bir rahatsızlığı
bulunmayan, işitme sorunu olmayan, uyku ile ilgili herhangi bir medikal tedavi almayan ve
çalışmaya katılmaya istekli olan öğrenciler dahil edilmiştir. Örnekleme alınma kriterlerine
uyan toplam 45 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.
Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından öğrencilerin sosyo-demografik
özellikleri belirlemeye yönelik hazırlanan anket formu ve PUKİ kullanılmıştır. Araştırma
başlangıcında öğrencilere öntest olarak sosyo-demografik özellikleri belirlemeye yönelik
hazırlanan anket formu ve PUKİ testleri uygulanmıştır. Araştırmanın başlangıcından bir hafta
sonra öğrencilere son test olarak PUKİ testi uygulanarak uyku kaliteleri değerlendirilmiştir.
Araştırmada öğrencilere işitsel uyaran olarak verilecek müzik Türk Musikisini
Araştırma ve Tanıtma grubu (TÜMATA) derneğinin de görüşü alınarak, literatür bilgisi
doğrultusunda rahatlatıcı, sakinleştirici ve yatsıdan sabaha kadar uykuya etkisi fazla olması
nedeniyle Hicaz Makamı olarak belirlenmiştir (Birkan, 2014).
Araştırma kapsamına alınan öğrenciler kura yöntemi ile deney ve kontrol gruplarına
ayrılmıştır. Deney grubundaki öğrencilere (n=20) hicaz makamının yüklendiği Mp3 çalar
verilmiş ve öğrencilerden bir hafta boyunca yatmadan yaklaşık bir saat önce hicaz makamını
kulaklıkla dinlemeleri istenmiştir.
Kontrol grubundaki öğrencilere (n=25) herhangi bir
girişim uygulanmamıştır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 251
Araştırmanın yürütülmesinde aydınlatılmış onam, özerklik, gizlilik ve gizliliğin
korunması, zarar vermeme/yararlılık ilkeleri göz önünde tutulmuş, uygulamaya geçmeden
önce araştırma yapılan kurumdan, etik kuruldan ve örnekleme alınan öğrencilerden
çalışmanın amacı açıklanarak yazılı izinler alınmıştır.
Bulgular
Araştırmaya alınan öğrencilerin %71.1’inin kız olduğu, %57.8’inin devlet yurdunda kaldığı
ve yaş ortalamalarının 21.77±1.14 olduğu saptanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde deney ve
kontrol grubunu oluşturan öğrencilerin PUKİ ön test puan ortalamaları açısından gruplar
arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark olmadığı ve her iki grubun benzer olduğu
belirlenmiştir (p>0.05, Tablo 1). Deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin PUKİ son
test puan ortalamaları gruplar arası karşılaştırılmasında; deney grubundaki öğrencilerin sontest puan ortalamalarının (5.05±3.03), kontrol grubundaki öğrencilerin son-test puan
ortalamalarına göre (9.08±2.91) düşük olduğu belirlendi ve gruplar arasındaki fark
istatistiksel yönden çok önemli bulundu (p<0.001, Tablo 1).
Araştırma sonuçları, hicaz makamının öğrencilerin PUKİ puan ortalamalarına etki
ettiğini ve uyku kalitelerini arttırdığını göstermektedir.
Tablo 1.
Deney ve Kontrol Grubundaki Öğrencilerin PUKİ Öntest-Sontest Puan
Ortalamalarının Karşılaştırılması
PUKİ
Öntest
Sontest
X±SD
X±SD
Deney
10.25±3.59
5.05±3.03
Kontrol
8.56±2.73
9.08±2.91
t
1.790
-4.526
p
0.081
0.000
Gruplar
Tartışma
Müzikal seslerin ve melodilerin işitsel uyaran olarak fizyolojik ve psikolojik etkiler elde
etmek için kullanımı oldukça sıktır. Literatür incelendiğinde müzikal seslerin ve melodilerin
stres, depresyon, anksiyete, öfke, üzüntü, uykusuzluk, ağrı, bulantı gibi pek çok fizyolojik ve
psikolojik
sorunların
tedavisinde
kullanıldığı
görülmektedir
(de
Niet,
Tiemens,
LendemeijerandHutschemaekers, 2009).
Araştırma sonucunda işitsel uyaran olarak uygulanan hicaz makamının öğrencilerin
uyku kalitesini arttırdığı saptanmıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde; Lafçı ve
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 252
Öztunç’un (2015) çalışmalarında Hicaz andZirefkend makamının, Sarıkaya ve Oğuz’un
(2016) çalışmalarında da uşak makamının hastaların uyku kalitesini olumlu yönde etkilediği
saptamıştır. Uluslararası literatür incelendiğinde Harmat, Takács ve Bódizs (2008) yaptıkları
çalışmada uyku kalitesi düşük olan üniversite öğrencilerine rahatlatıcı müzik dinletmiş ve
müziğin öğrencilerin uyku kalitesini anlamlı ölçüde attırdığını saptamıştır. Tan (2004) ise
çalışmasında ilkokul çocuklarında müzik dinletmenin çocukların uyku zamanı ve uyku
kalitesi üzerine olumlu etkileri olduğunu saptamıştır. Araştırma sonuçları literatürle uyumlu
olarak rahatlatıcı müzik dinletisinin uyku kalitesini arttırdığını göstermektedir.
Sonuç ve Öneriler
Araştırma sonucunda bir işitsel uyaran olarak hicaz makamının öğrencilerin uyku kalitesi
arttırdığı saptanmştır. Bu sonuçlar doğrultusunda uyku problemi çeken bireylerde hicaz
makamının kullanımının yaygınlaştırılması ve farklı yaş gruplarında hicaz makamının uyku
üzerine etkisinin araştırılacağı çalışmaların planlanması önerilmektedir.
Kaynaklar
•
Birkan,
I.
(2014).
Müzikle
tedavi
tarihi
gelişimi
ve
uygulamaları.http://www.ankaraakupunkturdernegi.org/wpcontent/uploads/2014/06/d10.pdf
•
Black, J.,Hawks HJ., Keene M.A. (2003). Foundations of MedicalSurgicalNursing. 6th
Ed. England: Mosby, 431-443.
•
de Niet, G.,Tiemens, B., Lendemeijer, B., Hutschemaekers, G. (2009). Music-assisted
relaxation to improve sleep quality: meta-analysis. Journal of Advanced Nursing.65(7),
1356-1364.
•
Demir, A.U.(2010). Türkiye’de erişkin toplumda uyku epidemiyolojisi araştırması ilk
sonuçları.
Türk
Uyku
Tıbbı
Derneği
Yayını.http://78.189.53.61/-
/uyku/11uykusunu/7_acilis.pdf
•
Harmat, L.,Takács, J., Bódizs, R. (2008). Music improves sleep quality in students.
Journal of Advanced Nursing.62, 327-335.
•
Herdman, T.H. and Kamitsuru, S. (2014). NANDA International nursing diagnoses:
definitions and classification, 2015-2017. Oxford: Wiley-Blackwell.
•
Lafcı D, Öztunç G (2015). The Effect of Music on The Sleep Quality of Breast Cancer
Patients. International Journal of CaringSciences,8(3), 633-640.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 253
•
Mayda, A.S., Kasap, H., Yıldırım, C., Yılmaz, M., Derdiyok, Ç., Ertan, D., ve ark. (2012).
4-5-6. sınıf tıp fakültesi öğrencilerinde uyku bozukluğu sıklığı. Düzce Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2(2), 8-11.
•
Saygılı, S., Akıncı, Ç. A., Arıkan, H., & Dereli, H. (2011). Üniversite öğrencilerinde uyku
kalitesi ve yorgunluk. Electronic Journal of Vocational Colleges, December/Aralık, 88-94.
•
Tan L.P. (2004.) The effects of background music on quality of sleep in elementary school
children. Journal of Music Therapy 41(2),128-150.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 254
SB 018
INTEGRATING THE COMPLEMENTARY ALTERNATIVE THERAPIES IN
NURSING EDUCATION: IS THIS A WORK OF DIFFERENTIATING THE
PARADIGMS?
Prof. Dr. Özen KULAKAÇ, Arş. Gör. Ayşe METİN, Arş. Gör. Nedime Gül DOĞAN,
Arş. Gör. Cansu KARADENİZ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, SAMSUN
Abstract
Introduction:This presentation aimed to look at the integrating the complementary therapies
into the nursing curriculum in the changing roots of science paradigms, the nature of nursing
and their effects on nursing education in a critical way. The ever-increasing public enthusiasm
for complementary and alternative therapies (CAT) is motivating nurse educators to consider
the necessity of including the topic in nursing curricula in Turkey and in the world. It should
be known that this is not an ordinary curriculum work. It is not about the alternative therapy
anymore; it is about alternative thinking. It is the work of differentiating the paradigms of
education from medical mechanistic-deterministic approach that emphasizes a split between
the mind and body through new science paradigm emphasizes interrelationships, complexity,
creativity, subjectivity and holism. Therefore, paradigm change is not only changing the
knowledge but also it means a change in the majority of the words, language, techniques,
research and teaching methods, values and practice and more. This presentation will make
emphasis on holistic nature of nursing at the beginning and discuss how it came to its present
route that excludes complementary therapies.
Conclusion: If the paradigm change failed as a whole, it also failed to provide specific
educational, financial and especially legal structures that reinforce the exclusivity of
sanctioned practices. Nurse professionals are responsible for managing change in the process
of integration alternative therapies into the nursing education.
Key Words: Complementary Alternative Therapies, Scientific Paradigms, Nursing Education
HEMŞİRELİK EĞİTİMİNE ALTERNATİF TERAPİLERİN ENTEGRASYONU: BİR
PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ Mİ?
Tamamlayıcı ve Alternatif Terapilerin (TAT) son yıllardaki kullanımı hatırı sayılır bir şekilde
artmaktadır. Doğuştan beklenen ömür beklentisinin artmış olmasına bağlı olarak bu süreçte
sağlıklı yaşama arzusu, ilaç kullanımının yararları kadar, hatta daha fazla zararlarının
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 255
olduğunun fark edilmesi, yapay olandan uzaklaşma, maliyet etkinlik, dinlenme ve duyulma
arzusu ve doğal olana yönelimdeki artış, doğanın iyileştiricileri içinde barındırdığınınkabulü,
doğanın bir parçası olarak insanın iyileşme ve iyileştirme gücüne olan inançta artış, sağlığını
kontrol edebilme ve tıbba olan bağımlılıktan kurtulma arzusu ve daha pek çoğu tamamlayıcı
terapilerin kullanılmasındaki artışın nedenleri arasında sayılabilir. Sağlık sisteminin ve
profesyonellerinin TAT kullanımındaki artışa hazırlıklı olmadığı belirtilmektedir. Benzer bir
tespit Türkiye’deki Hemşirelik eğitimi için de geçerli midir? TAT nedir? Nasıl uygulanır?
Kim(ler) uygulayıcı olabilir? Hemşirelik eğitimi TAT’a gereken önemi veriyor mu? TAT
kullanımı sağlık bakımına ve hemşirelik eğitimine farklı bir bakış açısı (Paradigma) ile
bakmayı gerektirir mi? Eğer bu bir gereklilikse TAT hemşirelik eğitim ve uygulamasında
nasıl bir paradigma öngörüyor? Bu paradigma halihazırda hakim olan paradigmaya benzer ya
da farklı mı?
Görüldüğü üzere hemşire eğiticilerin yanıtlanması gereken soruların sayısı çok, pek
çoğunun yanıtı zor, uygulamaya geçirilmesi ise bu konuya verilecek önemle ilgili olacaktır.
Üstelik bu çabalar ülkemizde hemşirenin TAT alanındaki varlığını yasal olarak
desteklemeyen bir politik yapı içinde başarılmaya çalışılacaktır. Başlığımızla uyumlu olarak
öncelikle paradigma nedir-in yanıt verip ardından bu paradigma ile hemşirelik eğitiminde
halen baskın olan paradigma(lar) arasında bir bağ kurmaya çalışalım.
Paradigma, bir disiplinin bilim topluluğunca paylaşılan görüşleridir(Kuhn,1962)bir
bilim geleneğinin paylaşılmasını, o bilimin gelişmesinin en temel unsuru olarak görmektedir.
Çünkü paradigma bilim insanlarının konuya bakışına ortaklık getirerek eğitim, araştırma,
uygulama ya da öğretimde problem çözme çabalarını koordine etmektedir.
Paradigma
sorunların çözümündeki koordinasyonu sağlamada yetersiz kalınca kriz çıkar ve yeni bir
paradigma anlayışına geçilir.
Öncelikle TAT’ın kullanımını destekleyen paradigmaya bakalım. Kreitzer ve ark.
(2009) TAT’ın kullanımının, bütünleşik Sağlık(IntegritiveHealth) bakış açısı doğrultusunda
olduğunaişaret etmektedir. Kreitzer ve ark. (2009) belirttiğine göre bütünleşik sağlık; hasta
merkezlidir ve bütün olarak insanı iyileştirmeye odaklanır, insanları kendi bakımının aktif
katılımcıları olarak ve kendi sağlığı için sorumluluk almak üzere eğitir ve güçlendirir, Batı
bilimsel tıbbının en iyi yönlerini daha geniş bir anlayış olan hastalığın, şifanın ve sağlığın
doğası
ile
bütünleştirir,
optimal
sağlığa
ve
şifaya
ulaşmak
üzere
tüm uygun
terapötikyaklaşımları ve kanıta dayalı uygulamaları kullanır, hizmeti sunan ve hasta arasında
işbirliğini teşvik eder ve bireyselleştirilmiş bakımı destekler, sağlıklı bir yaşam kültürü
yaratır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 256
Disiplinler-arası, konvansiyonel (Klasik tıp anlayışı) ve tamamlayıcı ve alternatif
sağlık hizmetlerinin hiyerarşik olmayan bir harmanı olan bütünleşik sağlık; karar vermeye,
hasta merkezli bakıma ve desteğe kesintisiz bir süreklilik kazandırır. Bütünleşik ağlık
anlayışının alternatif tedavileri kapsamadığını belirten görüşler de bulunmaktadır: Bu anlayışa
göre alternatif tıpgeleneksel bir tıp okulunda veya ihtisasla öğretilmemiş tedavi yöntemlerini
kullanarak gerçekleştirilen bir tıbbi bakım.Ivanlllych (2011) Sağlığın Gaspı adlı kitabında “…
bu tür kültürlerde sağlık bakımı daima yeme-içme, çalışma, soluk alma, sevişme, politik
davranma, genellikle insanların iyileşmesi sırasında egzersiz yapma, şarkı söyleme, düş
görme, savaşma ve acı çekme programıdır. Hastalığı iyileştirme onları avutmanın, rahatını
sağlamanın ve onlarla ilgilenmenin geleneksel tarzıdır ve hasta bakımı genellikle dertli kişiye
yönelik bir tür hoşgörüdür….” der(s. 87). Buna göre tıbbi uygarlık ağrıyı dindirmek, hastalığı
ortadan kaldırmak ve acı çekme ve ölme sanatına olan gereksinimi yok etmek için planlanmış
ve örgütlenmiştir. Cerrahi prosedürlerin geliştirilmesi, modern farmakolojik terapiler ve
gelişmiş ve karmaşık tanı teknolojisi, 20. yüzyılda özellikle Batı tıbbi / sağlık bakımında
tamamlayıcı terapilerin gerçekten ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Yukarda sayılan özellikleri dikkate aldığımızda TAT, pozitivist ve yorumlayıcı bakış
açısınıharmanlıyor görünmektedir. Butespit, bildirinin başlığında sorulan “Hemşirelik
eğitimine TAT’ın entegrasyonu bir paradigma değişikliği mi?” sorusuna, yarım asırdan fazla
bir süredir pozitivist bilim geleneği rotasında olan hemşirelik eğitimi için büyük oranda
“evet” yanıtını verdirmektedir.
Fawcett (2005), Parse (1987), Newman (1992) ve Fawcett’in(1993) hemşirelik
paradigmalarına vurgu yapmıştır. Teorisyenlerin üçü de farklı başlıklar altında benzer bakış
açılarını gruplamıştır (Tablo. 1).
Tablo1.Parse, Newman ve Fawcett’in Hemşirelik Paradigmaları
Parse
Newman
1. Totaliter
(Totality)
2. Eşzamanlılık
(simultaneity)
1. Partiküler-deterministik
(particulate-deterministic)
2. Etkileşimli-bütünleşik
(interactive-integrative)
3. Bölünmez-dönüşümsek
(unitary-transformative)
Fawcett
1. Reaksiyon
(Reaction)
2. Karşılıklı etkileşim
(reciprocalinteraction)
3. Eşzamanlı eylem
(simultaneousaction)
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 257
Bunlardan ilki ve şu anda dünyada ve ülkemizde hemşirelik eğitiminde genelde
hakim olan ve son zamanlarda pek çok eleştiriye uğrayan Totaliter/Partiküler-Deterministik
/Reakyon dünya görüşüdür. Bu görüşe göreinsan biyolojik, psikolojik sosyal, spiritüel bir
varlıktır ve bu parçalarının bir toplamı olarak görülür. İnsan davranışı bir etki-tepki ya da
uyaran-yanıt çizgisel düzleminde tanımlanır. Bilgi yalnız nesnel ve ölçülebilir nesneler
hakkında; izole edilebilir ve gözlenebilir, nesnel aletlerle ölçülür ve somut bir şekilde
tanımlanabilir olandır. Hemşirelik fenomenleri ayrılabilir, indirgenebilir ve ölçülebilir
varlıklar olarak ele alır ve çoğunlukla hemşireliğe nesnel olarak odaklanır. TAT kullanımını
destekleyen paradigmayla büyük ölçüde uyuşmayan bu bakış açısı “Pozitivizm” olarak
adlandırılmaktadır.
Florance Nightingale’in (F.N.) hemşirelik tanımı özünde TAT’ın doğanın iyileştirme
gücüne yaptığı vurguya uygundur; hemşirenin yaptığı, doğanın işini yapabilmesi için hastayı
en iyi duruma getirmektir (Parker 2005).HospiceandPaliativeNursesAssociation’ın (2015)
durum raporunda bildirdiğine göre F.N.,hastanın holistik bakımında kullanmak üzere
aromaterapi, sıcak ve soğuk uygulama, avutma ya da dikkati başka tarafa çekme ve
beslenmeyi iyileştirme yöntemi olarak tanımlamıştır. Öte yandan hemşirelik eğitimi,
uygulaması ve araştırmasında egemen olan pozitivizmin kökenlerinin de modern hemşireliğin
kurucusu F. N’in çıraklık anlayışına odaklanan, iyi düzenlenmiş temiz bir çevre anlayışını ve
her şeyi temiz tutmayı dikkate alan hemşirelik eğitimine kadar dayandığı belirtilmektedir
(Clare 1991). Feminist perspektiften bakıldığında 19.yy erkek egemen kültüründe F.N.’in
hikâyesi bir başarı öyküsüdür. Philip J Warelow’a (2013) görebu başarı öyküsü isteyerek ya
da istemeyerek doktora bağlılıkla sonuçlanmış, doktora itaat ve “order” izleme hemşireyi
doktorun yardımcısı pozisyonuna indirgemiştir. Hemşirelerin kendilerini, doktorlar ve
toplumun hemşireleri, daha çok doktorun yardımcısı gibi görme eğilimi, hemşirelik eğitimi ve
uygulamasında ne yazık ki yaygındır.
Hemşirelik eğitiminde pozitivizm tam olarak yükseliş rotasını 1950’lerden itibaren
yoğunlaşan bilim olma, evrensel nitelikte hemşirelik bilimine özel bilgi üretme arzusundan
alır. İlk hemşirelik teorilerinin üniversitelerde yaygın kabul gören ve tıp camiasında güçlü bir
şekilde uygulananpozitivistfelsefeyi yansıtması şaşırtıcı değildir. Bu teoriler kişisel bir tarz
yansıtsalar da, analizlerde realistik bir dil ve sebep ve sonuç ilişkileriyle çerçevelenmişlerdir.
Aynı dönemlerde klinikte çalışan hemşireler ve doğal olarak öğrenciler TAT
kullanımı ile taban tabana zıt olan yeni ve yoğun ileri medikal teknolojiyi deneyimlemekteydi.
Kliniklerde uygulama yapan öğrenciler, tıp baskın ve iş oryante bir hemşirelik uygulamasının
içinde, hastanelerin hemşirelik iş gücünün önemli bir kısmını oluşturdular(özellikle 1900’lerin
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 258
başından 1950’lerin sonlarına kadar).Bu dönemde pozitivist paradigmayla gelişen hemşirelik
teori ve araştırmalarının uygulama ve eğitime olan etkisi ise hissedilemeyecek kadar azdı.
Hemşirelik eğitimine de yansıyan bu bakış açısının bir sonucu olarak; insana mekanik bir
bakış açısıyla yaklaşılarak yalnız teşhis ve tedavi üzerine odaklanılmış, insanı önceleyen bakış
açısından uzaklaşılmıştır. İyileşme sürecinde bakım alan ve bakımı sunan arasındaki ilişki göz
ardı edilmiş, hemşirelik mekanik bakış açısı ile var olmaya çalışmıştır(Karataş, 2015). Öte
yandan pozitivist bilim paradigmasına sahip olsalar da birçok TAT uygulamasının hemşirelik
girişimlerinde (girişim yerine iyileştirme süreçleri ya da terapi mi olmalı?) hayal etme, destek
gruplarını önerme, sanatla meşgul etme, bitkisel çayların tüketimini önerme, terapötik
dokunma,
masaj vb ye aldığını görmekteyiz. Bu durum hemşireliğin özünün holistik,
interaktif, integrative bir anlayışı geliştirebilme potansiyelini taşıdığına işaret etmektedir
diyebiliriz.
Tüm bu uygulamalar içerisinde akademiden mezun olan pek çok hemşire
hemşireliğin ileri teknoloji uygulamasından (yalnız “yaparak” yetkin hemşire olmaktan) daha
fazla ve farklı olduğunun farkına varmıştır. Bu nedenle pozitivist felsefeye dayalı mekanistik
hemşirelik anlayışı zamanla-özellikle hemşirelik eğitimi akademiye geçtikten sonrahemşirelik eğitimi için çok dar görüşlü, tıp oryante ve eğitim için elverişsiz bir model olma
eleştirisine uğramıştır. Kuhn’un (1962) “Bilimsel Devrimlerin Yapısı- Thestructure of
ScientificRevolutios” başlıklı eserini yayımlaması işte bu döneme rastlamaktadır. Bu eserde
Kuhn bilimin değerlerden arınmış olduğu yaygın varsayımına meydan okumuştur.
Tek
başına pozitivist felsefenin bilimin bütün sorularını çözeceği miti çökmüş, gerçeğin yalnız
algılanan ve gözlemlenenden farklı olabileceği karşıt görüşü kabul görmeye başlamıştır. Bu
durum tüm bilim camiasında olduğu gibi eş zamanlı olarak hemşirelikte de “Bilim nedir?
Algıların ötesinde bir gerçeklik var mıdır? Eğer öyleyse bu gerçeğe ulaşmak olası mıdır?
Bilimin yöntemi ne olmalıdır? Soruları sorulmaya başlanmıştır. Hemşirelik teorileri
mekanistik, doğal bilimler yaklaşımının ötesine geçme çabasına girmiştir.
Bu dönemlerde ortaya çıkan teoriler, ikinci grup hemşirelik paradigmasının ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Rogers’tan başlayarak Benner, NewmanWatson gibi teorisyenlerin
bakış açılarının bu bilimsel paradigma değişikliğinin izlerini taşıdığı, bilimin post modernist
olarak tanımlanan yapısında olduğu açıkça görülmektedir(Fawcett, 2005). Newman (1986)
hastalığın insanın yaşam modelinin yansıması olduğunu, yaşam modelinin farkındalığı ve
hastalığın bireye ne ifade ettiğinin önemli olduğuna işaret eder. Bilincin/farkındalığın
artırılması yaşam ve sağlığın da artırılmasıdır. Bu görüş mekanistik hemşirelik anlayışından
bağımsızdır ve hemşirelik eğitimi ve uygulaması için özgün bir bakış açısı sunmaktadır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 259
Watson’ın (1979,1985) insan bakım teorisi ise hümanizm, psikoloji ve savunuculuğun bir
bileşimini kullanarak sağlığın korunması/yükseltilmesi, hastalıklarda bakım konularında daha
fazla fenomenolik ve holistik bir bakış açısı sunmaktadır. Benner (1984) ise uygulamada
gömülü olan bilginin üzerindeki örtünün kaldırılmasının önemine dikkatleri çeker. Bu beceri
edinimi, eylemleri yönlendiren kurallara bağlı resmi modellerden, durumların sezgisel
kavrayışına ve durumların anlaşılmasına rehberlik etmek için model/ kurallara güvenmediği
hemşirelik aşamasına doğrudur. Bu anlayışa göre pozitivizm ile bilimden dışlanan sezgisel
bilme yeniden bilim alanına davet edilmektedir. Benner, hemşire tecrübe kazandığında klinik
bilginin, pratik ve teorik bilgilerin bir karışımı haline geldiğini söyler. Bu bilgide artık
teorilerin söylediği bilginin fazlası bulunmaktadır. Benner’ın söylemleri hemşirelik
eğitiminde bilginin kazanılmasının nasıl zaman alıcı olduğu, başlangıcından itibaren ve ısrarla
öğrenmenin bireysel boyutunun ne olduğu konusunda düşünülmesi gerektiğini hatırlatması
nedeniyle önemlidir(Fawcett, 2005; Parker,2005).
Gerçeği çoklu ve içeriğe bağlı olarak tanımlayan, gerçeğininsan-evren karşılıklıilişki
sürecinde gömülü olduğunu varsayan Eşzamanlılık/Etkileşimli-Bütünleşik/Eşzamanlı eylem
paradigmaları, bilimin historisist ya da yorumlayıcı rotasında olup TAT kullanım felsefesiyle
pek çok yönden örtüşmektedir. Bu dünya görüşü hemşireliğin eğitiminde de etkili olan teorik
yapılarını,bazı bilimsel bilgileri ve kanıta dayalı geleneksel bilim uygulamasını -hastayı
korumak adına- koruyarakdeğerler, öznellik, sezgi, tarih, gelenek ve çoklu gerçekleri kabul
eden alternatif yöntemlere dayandırır (Meleis 2010).
Hemşirelik şu anda var gücüyle eğitim ve uygulamada baskın pozitivizm ve tıp
egemen hemşirelik eğitim ve uygulamasının, toplumsal cinsiyetin etkilerinin üstesinden
gelmeye çalışmaktadır. Young (2008) Toward an Inclusive Science of Nursing Education
başlıklı makalesinde öğrenci hemşireleri çağdaş uygulamaya hazırlarken sayısız zorluklarla
karşı karşıya olduğumuzu belirtmekte, pedagojik kararlarına rehberlik etmesi için eğiticilerin
giderek daha fazla bir hemşirelik teorisine ihtiyaç duyduğuna işaret etmektedir. Hemşirelik
eğitimi, hemşirelik bilimi olmaksızın öğretme ve öğrenme, öğretenler ve öğrenciler için bir
anlam ifade etmeyecek, kısa bir öykü olmanın ötesine geçemeyecektir. Öte yandan tek bir
bilim paradigmasının hemşireliğin sorunlarını çözemeyeceği açıktır. Eğilim çoklu bilim
anlayışının - ampirik-analitik bilime ek olarak fenomenolojik, feminist, eleştirel ve
postmodern söylemleri de içeren yorumlayıcı bilim -hemşirelik eğitiminde kullanılması
yönündedir (Gaydos 2001; Kreitzer, Kligler&Meeker 2009).
Bilginin gelişimi ve kullanılması her zaman değer yüklü ve politik bir eylem
olduğundan, hemşire eğitimciler TAT kullanımını destekleyen bir müfredat oluşturma,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 260
uygulamanın sosyal ve politik temellerini de oluşturmak üzere çalışmak zorundadırlar. Halen
Türkiye’de hemşireler TAT kullanımının pek azında yasal dayanağa sahiptir. Tıp egemen
sağlık sisteminde bu alan geçmişte olduğu gibi şimdide hekimlerce yasaklı alan haline
getirilmiştir. Bu da güçte dengesizliğe neden olarak eyleme geçmenin önünde engeller
oluşturmaktadır. Eğiticilerin, uygulayıcıların baskılayıcı yapıların üstesinden gelmeyi
sağlayıcı bir Eleştirel Sosyal Teori Bakış açısını da bu çoklu paradigmayadâhil etmeleri,
eğitimin başarıya ulaşmasında zorunludur. Çünkü TAT kullanmanın önündeki engeller
nelerdir? Hangi sosyal yapı özellikleri bu baskılayıcı yapının oluşmasına katkıda bulunuyor?
Toplumsal cinsiyet TAT kullanılması ya da önerilmesin de etkili mi? Öğrenciler TAT
kullanımı için nasıl desteklenebilir? Gibi daha pek çok soru yanıtlamayı beklemektedir.
Geçmişte toplumsal cinsiyetin eğitime entegrasyonunda olan gecikme, hemşireliğin toplumsal
cinsiyet kaynaklı sorunlarını anlama, eğitimde bu sorunların üstesinden gelme konusunda geç
kalınmasına
neden
entegrasyonundaki
olmuştu.
gecikmeler
Şimdi
eleştirel
TAT’ın
ve
sosyal
TAT
teorinin
kullanım
anlaşılmasında
felsefesinin
ve
eğitime
entegrasyonunda geç kalmakla sonuçlanabilir.
Öte yandan eğitimin de yorumlayıcı bilim felsefesinin rotasına uygun hale getirilmesi
ve TAT kullanımının felsefi, teorik ve yasal temellerinin öğrenilmesine zemin oluşturmasının
sağlanması zorunludur. Böylece öğrenciler TAT uygulamalarıyla yaşam tarzlarını ve
hemşirelik uygulamalarını entegre edebilirler. Lee ve ark. (2007) bu doğrultuda
TAT’larınhemşirelik eğitimine entegre edilmesinde; (1) Öğrencinin merkeze alınması, (2)
Çoklu bakış açılarının ve farklı görüşlerin teşvik edilmesi, (3) Bireysel farklılıkların ön planda
tutulması, (4) İşbirliğinin, yardımlaşmanın ve paylaşımcılığın vurgulanması, (5) Öğrenmeöğretme sürecinde araştırarak, sorgulayarak, eleştirerek, analiz ederek, anlamlandırarak yani
kendisi yapılandırarak öğrenmesi, ve (6) Eğiticinin rehberlik, yönlendirici ve kolaylaştırıcı bir
role sahip olmasını önermiştir. Erişilebilir bir öğrenme çerçevesi oluşturmak TAT’ın
hemşirelik eğitimine entegre edilmesinin önündeki engellerin üstesinden gelmede elzemdir.
Kaynaklar
•
Clare, J. M. (1991). Teaching and learning in nursing education: a critical approach: a
thesis submitted in total fulfilment of there quirements for the degree of Doctor of
Philosophy, Massey University, New Zealand (Doctoraldissertation).
•
Fawcett J (2005) Contemporary Nursing Knowledge Analysis and Evaluation of Nursing
Models and Theories. 2nd Ed. Philadelphia: F.A. DavisCompany.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 261
•
Gaydos, H. B. (2001). Complementary and alternative therapies in nursing education:
trends and issues. Online Journal of issues in Nursing, 6(2), 14.
•
HPNA Position Statement. Complementary Therapies in Palliative Nursing Practice.
http://hpna.advancingexpertcare.org/wp-content/uploads/2015/08/ComplementaryTherapies-in-Palliative-Nursing-Practice.pdf (Erişim Tarihi: 14.11.2016)
•
Illich I(2011) Sağlığın Gaspı. İkinci Basım. Çev. Süha Sertabiboğlu. İstanbul: Kayhan
Matbaacılık, p. 87.
•
Karataş, Z. (2015). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Manevi temelli sosyal
hizmet araştırmaları dergisi, 1(1), 62-80.
•
Kreitzer MJ, Kligler B &Meeker WC (2009) Health Professions Education and Integrative
Health Care. Commissioned for the IOM Summit on Integrative Medicine and the Health
of the Public February, 2009.
•
Kuhn, T. S. (1962). The structure of scientific revolutions.(International Encyclopedia of
UnifiedScienceVol. II, No. 2).
•
Lee, M. Y.,Benn, R., Wimsatt, L., Cornman, J., Hedgecock, J., Gerik, S., &
Haramati,A.(2007). Integrating complementary and alternative medicine instruction into
health professions education: organizational and instructional strategies. Academic
Medicine, 82(10), 939-945.
•
Meleis, A. I. (2010). Transitions theory. Nursing theories and nursing practice. 3rd Ed.
New York: Springer Publishing Company
•
Ökdem, Ş., Abbasoğlu, A., & Doğan, N. (2000). Hemşirelik Tarihi. Eğitimi Ve Gelişimi,
Ankara Üniversitesi Dikiş Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yıllığı, 1(1), 5-11
•
Parker M.E.(2005) Nursing Theories and Nursing Practice, Second Edition. F.A. Davis
Company 1915Arch Street Philadelphia, PA 19103
•
Shelly J A, Miller A B.(2006) CalledtoCare, Second Edition. Madison: Inter VarsityPress.
p.27-41.
•
TheKuhnCyclehttp://www.thwink.org/sustain/glossary/KuhnCycle.htm Erişim: 08.11.16
•
Warelow, P. J. (2013). Changing philosophies: a paradigmatic nursing shift from
Nightingale. Australian Journal of Advanced Nursing, The, 31(1), 36.
•
Young PK(2008) Toward an Inclusive Science of Nursing Education: An Examination of
Five Approaches to Nursing Education Research. Nursing Education Perspective,,
29(2): pp 94-99.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 262
SB 019
DETERMINING OF STRESSORS THOSE ADOLESCENTS WITH TYPE I
DIABETES MELLITUS FACED ACCORDING TO HUMAN CARING MODEL
Arş. Gör. Dr. Nevin USLU1, Doç.Dr. Meral BAYAT2
1
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği AD, BURDUR
2
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği
AD, KAYSERİ
Abstract
Study; determining of stressors those adolescents with Type I Diabetes Mellitus (TIDM)
faced according to their human caring model (İBM). It is a qualitative study that carried out in
a university hospital Pediatric Endocrinology Policlinic over 13-17 year old 10 adolescents
with TIDM by using purposeful sampling method. A deep interview has been performed
individually on Adolescents with TIDM by means of meeting forms including the questions
about development of a help-thrust relation, promote and accept the expression of positive
and negative feelings, learning and teaching, creating a healing environment caritas processes.
These interviews have lasted 20-30 minutes, recorded by devices with the approvals of
adolescents and parents.The interviews deciphered by a researcher, analyzed of content by 2
researchers, the stressors of the adolescents; it has been discussed over two categorizes about
perception and management of disease, and influence of social life.Themes have been created
under these two category; 1. perception and management of disease; meaning of disease,
nutrition, insulin treatment, injection, pain, swellings, purpleness, hypo/hyperglycaemia. 2.
Influence of social life; family, friends, not attending to school trips and upstate trips, feeling
nervous and angry, being irritated about informing the disease to others, failing on focusing
attention.It has provided the adolescents to express their positive-negative feelings and
thoughts about the stressors of disease and social life. Consequently, İBM can be used in
pediatric endocrine clinics on managing the disease and determining the disease stressors and
guiding care to the adolescents with TIDM.
Key Words: nursing, human caring model, stressors, type 1 diabetes mellitus
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 263
İNSAN BAKIM MODELİ’NE GÖRE TİP I DİABETES MELLİTUS’LU
ADÖLESANLARIN KARŞILAŞTIKLARI STRESÖRLERİN BELİRLENMESİ
Özet
Çalışma; İnsan Bakım Modeli’ne (İBM) göre Tip 1 DiabetesMellitus’lu (T1DM)
adölesanların karşılaştıkları stresörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bir üniversite
hastanesinin Pediatrik Endokrinoloji Polikliniği’nde, 13-17 yaş grubundaki 10 T1DM’li
adölesan ile amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak yapılan nitel bir çalışmadır. T1DM’li
adölesanlar ile İBM’deki yardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi,
öğrenme ve
öğretme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçleri doğrultusunda yarı yapılandırılmış
soruları içeren görüşme formu ile bireysel derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmeler 2030 dk sürmüş, adölesan ve ebeveynlerinin onamı alınarak ses kayıt cihazına kaydedilmiştir.
Görüşmeler bir araştırmacı tarafından deşifre edilmiş, 2 araştırmacı tarafından içerik analizi
yapılmış, adölesanların karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın
etkilenimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Bu iki kategori altında temalar
oluşturulmuştur. 1.Hastalık algısı ve yönetimi; hastalığa yüklenen anlam, beslenme, insülin
tedavisi, iğne yapmak, ağrı, şişlikler, morluklar, hipo/hiperglisemi2. Sosyal yaşamın
etkilenimi; aile, arkadaşlar, okul ve şehir dışı gezilere katılamama, kendini sinirli ve öfkeli
hissetme, hastalığı hakkında başkalarına bilgi vermekten rahatsız olma, dikkatini
toparlayamamadır. İBM çerçevesinde yapılan görüşmeler yoluylaadölesanların hastalık ve
sosyal yaşama ilişkin stresörlerle ilgili olumlu-olumsuz duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri
sağlanmıştır. Sonuç olarak; İBM çocuk endokrin kliniklerinde T1DM’li adölesanların hastalık
yönetimi ve psikososyal alanda karşılaştıkları stresörlerin belirlenmesinde ve bakımın
yönlendirilmesinde kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: hemşirelik, insanbakımmodeli, stresörler, tip 1 diabetes mellitus
Giriş
Adölesan dönem, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişikliklerle birlikte, yerine getirilmesi
gereken bazı gelişimsel görevlerin olduğu stresli bir dönemdir. Bunlara Tip 1 Diabetes
Mellitus (T1DM) gibi kronik bir hastalığın eklenmesi dönemi daha stresli hale
getirmektedir(Sandrock, 2014). T1DM; diyet, egzersiz, insülin, kan glukozu izlemi,
glukometre kullanımı gibi teknoloji kullanımını, hipo/hiperglisemi gibi komplikasyonlarile
baş etmeyi gerektirmektedir(ADA, 2016). Tıbbi kontroller ve T1DM’nin gerektirdiği davranış
rejimini uygulamakta zorlanma gibi nedenlerle adölesanlar ev, okul ve arkadaş çevresi ile
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 264
ilgili sorunlar yaşayabilmektedir(Helgeson et al., 2009 Lehmkuhl et al., 2009, Hains et al.,
2006, Hains et al., 2007, Wodrich e al., 2010, Chien et al., 2007, Mccarthy et al., 2003,
Carroll et al., 2007, Geffken et al., 2008).Bütün bu sorunlar adölesanın stresini artırmakta,
puberte ile bozulma eğiliminde olan metabolikkontrol, stres ile daha da bozulabilmektedir.
Streste nöro-endokrin sistemin aktive olması kan glukoz düzeyini doğrudan etkilemekte,
diyabet özbakım davranışları azalarak hastalığa uyum bozulmaktadır (Helgeson et al., 2010).
T1DM’li adölesanların psikososyal alanda yaşadıkları problemlerin çözümünde ve
hastalık yönetiminde İBM kullanılabilir. İBM’de, bakımın sadece invazivgirişimlerden
oluşmadığı, bireyin benliğine özgü düşünceleri, duyguları, idealleri, yetenekleri tanımanın,
varoluşsal alanına girmenin, manevigereksinimlerinin karşılanmasınınönemli olduğu ve
bakımın iyileştirici süreçler doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır
(Watson, 2008). T1DM’li adölesanların hem hastalık yönetimi hem de psikososyal alanda
yaşadıkları sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, insanın akıl, beden, ruh bütünlüğü ve
uyumu boyutuyla değerlendiren İBM kullanılabilir. Bu çalışma; İBM’ye göre T1DM’li
adölesanların karşılaştıkları stresörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bir üniversite hastanesinin Pediatrik Endokrinoloji Polikliniği’nde, 13-17 yaş grubundaki 10
T1DM’li adölesan ile amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak yapılan nitel bir çalışmadır.
T1DM’li adölesanlar ile İBM’deki yardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi, öğrenme
ve öğretme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçleri doğrultusunda yarı yapılandırılmış
soruları içeren görüşme formu ile bireysel derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmeler 2030 dk sürmüş, adölesan ve ebeveynlerinin onamı alınarak ses kayıt cihazına kaydedilmiştir.
Görüşmeler bir araştırmacı tarafından deşifre edilmiş, 2 araştırmacı tarafından içerik analizi
yapılmış, adölesanların karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın
etkilenimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Tüm veriler yorumlanarak rapor haline
getirilmiştir. Bu çalışmanın yapılabilmesi için etik kurul ve ilgili kurumlardan, adölesan ve
ailelerinden izin alınmıştır.
Bulgular
Çalışmada T1DM’li çocukların (n=10), %50’sinin kız, yaş ortalamalarının 14.3±0.8, diyabet
tanı yaşlarının 9.7±3.2, HbA1c düzeylerinin %8.1±1.6 olduğu belirlenmiştir. Adölesanların
karşılaştıkları stresörler; hastalık algısı ve yönetimi, sosyal yaşamın etkilenimi olmak üzere
iki kategoride ele alınmıştır. Bu iki kategori altında temalar oluşturulmuştur: 1. hastalık algısı
ve yönetimi; hastalığa yüklenen anlam, beslenme, insülin tedavisi, iğne yapmak, ağrı,
şişlikler, morluklar, hipo/hiperglisemi. 2. Sosyal yaşamın etkilenimi; aile, arkadaşlar, okul ve
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 265
şehir dışı gezilere katılamama, kendini sinirli ve öfkeli hissetme, hastalığı hakkında
başkalarına bilgi vermekten rahatsız olma, dikkatini toparlayamamadır.
Tartışma
T1DM’li adölesanlarda, adölesan dönemde büyüme-gelişme ve diyabete özgü stresörlerleile
ilgili genel yaşam streslerinin kombinasyonu, fizyolojik ve psikolojik sorunlarakatkıda
bulunabilmektedir.
Adölesan
dönemde
T1DM
ile
birlikte
bir
çok
stresöradölesanlarınmetabolik kontrollerinde bozulma, psikososyal zorluklar gibi kötü
sağlıksonuçları ile karşılaşmalarına neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda adölesanlarstres
nedenlerini kendileri, diyabet, okul, aile, arkadaşları/akranlar, sosyal yaşam, boşzamanlar ve
karşı cins olarak belirtmişlerdir (Davidson et al., 2004, PisulaandCzaplinska, 2010, Jaserand
White, 2011, Delamater et al., 2013, Chao et al., 2016, Ersig et al., 2016). Çalışmada
daadölesanlarda stres nedenlerinin literatürdekilerle benzer olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar
T1DM’li adölesanlarda diyabeteözgü stresörleri ve genel yaşam stresörlerinin incelendiği
önceki çalışmaları hemdesteklemekte hem de genişletmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Sonuç olarak; İBM çerçevesinde adölesanların, hastalık ve sosyal yaşama ilişkin stresörlerle
ilgili olumlu-olumsuz duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlanmıştır. Adölesanların stres
nedenlerini ifade etmeleri İBM’ninyardım-güven ilişkisi, duygu ve hislerin ifadesi, öğretme
ve öğrenme, iyileşme çevresi oluşturma iyileştirici süreçlerinin kullanıldığını göstermektedir.
T1DM’li adölesanların hastalık yönetimi ve psikososyal alanda karşılaştıkları
stresörlerin belirlenmesinde ve bakımın yönlendirilmesinde zihin beden ruh bütünlüğüne
önem veren İBM’nin diyabet hemşireleri tarafından kullanılması önerilebilir.
Kaynaklar
•
American
Diabetes
Association
(ADA)
Diabetes
Guidelines
2016.http://care.diabetesjournals.org/content/suppl/2015/12/21/39.Supplement_1.DC2/20
16-Standards-of-Care.pdf (23.2. 2016)
•
Carroll, A., Marrero, D., Swenson, M. (2007). Why do adolescent with type 1 diabetes
and their parents participate in focusgroups? Research and theory for nursing practice.Res
Theory Nurs Pract, 21, 135-139
•
Chao, A.M., Minges, K.E., Park, C., Dumser, S., Murphy, K.M., Grey, M., Whittemore R.
(2016).General life diabetes-related stressors in early adolescents with type 1 diabetes. J
Pediatr HealthCare, 30, 113-142
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 266
•
Chien, C.S.,Larson, E., Nakamura, N., Lin, S.J. (2007). Self-care problems of adolescents
with type 1 diabetes in SouthernTaiwan. J Pediatr Nurs, 22, 404-409
•
Davidson, M.,Penney, E.D., Muller, B., Grey, M. (2004).Stressors and self-care
challenges faced by adolescents living with type 1 diabetes. Appl Nurs Res, 17, 72–80.
•
Delamater, A.M.,Paino-fernandez, A.M., Smith, E.K., Bubb, J. (2013). Measurement of
diabetes stress in older children and adolescents with type 1 diabetes mellitus. Pediaric
Diabetes, 14, 50-56
•
Ersig, A.L.,Tsalikian, E., Coffey, J., Williams, J.K. (2016). Stressors in teens with type
1diabetes and their parents: immediate and long-term implications for transition to selfmanagement. J Pediatr Nurs, 28
•
Geffken, G.R., Lehmkuhl, H., Walker, K.N., Silverstein, J. (2008). Family functioning
processes and diabetic ketoacidosis in youths with type I diabetes. Rehabilitation
Psychology, 53, 231-237
•
Hains, A.A., Berlin, K.S., Davies, W.H., Parton, E.A., Alemzadeh, R. (2006). Attributions
of adolescents with type 1 diabetes in social situations: relationship with expected
adherence, diabetes stress, and metabolic control. DiabetesCare, 29, 818-822
•
Hains, A.A., Berlin, K.S., Davies, W.H., Smothers, M.K., Sato, A.F., Ramin Alemzadeh,
R. (2007). Attributions of adolescents with type 1 diabetes related to performing diabetes
care around friends and peers: The moderating role of friend support. J Pediatr Psychol,
32, 561
•
Helgeson, V.S., Lopez, L.C., Kamarck, T. (2009). Peer relationships and diabetes:
retrospective and ecologicalmomentary assessment approaches. HealthPsychol, 28273282
•
Helgeson, V.S.,Escobar, O., Siminerio, L., Becker, D. (2010). Relation of stressful life
events to metabolic control among adolescents with diabetes: 5-year longitudinal study.
Health Psychol, 29, 153-159
•
Jaser, S.S., White, L.E. (2011). Coping and resilience in adolescents with type 1 diabetes.
Child Care Health Dev, 37, 335-342
•
Lehmkuhl, H.D.,Merlo, L.J., Devine K,Gaines, J., Storch, E.A., Silverstein J.H.,Geffken,
G.R. (2009). Perceptions of type 1 diabetes among affected you thand their peers. J Clin
Psychol Med Settings, 16, 209-215
•
Mccarthy, A.,Tsalıkıan, M., Lındgren, E.(2003).Factors associated with academic
achievement in children withtype 1 diabetes. DiabetesCare, 26, 112-117
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 267
•
Pisula, E.,Czaplinska, C. (2010). Copingwith stress in adolescents with type 1 diabetes
and their mothers. Eur J Med Res, 15, 115-119
•
Sandrock, J.W. (2014). Ergenlik (14. Baskı), Çevirmen Diğdem Müge Siyez, Nobel
Akademik Yayıncılık, Ankara: s. 3-460
•
Watson, J. (2008). Nursing: Human Science And Human Care (1 nded), Jones&Bartlett
Learning, New York: 17-93
•
Wodrich, D.L., Hasan, K., Parent, K.B. (2010).Type 1 diabetes mellitus and school: A
review. Pediatr Diabetes, 12, 63-70
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 268
SB 020
EFFECT OF THE GENERAL HEALTH REFLEXOLOGY QUALITY OF LIFE
İhsan ERİŞ1, Gülşah Evrim SANCAK1,Öğr. Gör. Canan ÜNLÜ SÜRMELİ2
1
2
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Öğrencisi,
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Öğretim Elemanı,
ÇANKIRI
Abstract
This study has been made to determine the effect of quality of life for students who are taking
General Health Reflexology(GHR) lesson in Çankırı Karatekin University. This study has
been made on September 2015 between May 2016. Study’s range has been created by
students who study at Çankırı Karatekin University at Medical Collage Nursing Departmant,
these students are the 4th and 3rd grade students who for take in the GHR(GENERAL
HEALT REFLEXOLOGY) lessons. There has been no sampling.All the students have
voluntarily participated in this study (N32).Having 3 hours of GHR lessons the students
learned the subjects by applying it both themselves and each other, by doing so they have
completed on experimental and descriptive study.To collect data “General Information Form”
and SF 36 “Yaşam Kalitesi Ölçeği Formu” have been used the data put into SPSS 22.0. %75
percent of the participants are women % 25 percent are men.The participants who have
physical disabilities consist of %15,6 percent and the remaining % 84,4 percent are healty.%
9,4 percent of the participants have had an alternative cure before.While the people who said
to be unhealthy was % 6,3 percent, the perecentage of healthy people was % 9,4,before they
took the GHR lesson.When the health state’s compared to last year,% 18,8 percents of the
part notify that it was bet ter than last year.and% 65,5 percent say that this year was
better.After taking GHR lessons, noone made negative statements howewer % 31,3 percent
was positive about it.%87 percent hasn’t complained about physical activites yet after GHR
lessons only % 28,1 percent remaing complains.When we asked the if they feel bad and
pessimist before the lessson % 34,4 percent of the participants,after the lesson % 40,6 percent
of participants said that they felt very good.% 37 percent of them said that their health is
perfect. When the students with health problems take medical treatment with after treatment
their health becomes better. And healthy students have increased their quality of life.To live
healty and to increase quality of life, both health workers and everyone needs to learn GHR.
Key Words; Reflexology, quality, life
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 269
GENEL SAĞLIK REFLEKSOLOJİSİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ
Özet
Bu çalışma Çankırı Karatekin Üniversitesinde Genel Sağlık Refleksoloji (GSR) dersi alan
öğrencilerin yaşam kalitelerine etkisini saptamak amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma Eylül
2015- Mayıs 2016 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Çankırı Karatekin
Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü 4. ve 3. Sınıf öğrencilerinden seçmeli
GSR dersi alan öğrenciler oluşturmuştur. Örneklem seçimi yapılmamıştır. Bu dersi alan
(N:32) tüm öğrenciler araştırmaya gönüllü olarak katılmıştır. Haftada 3 saatlik GSR dersi
konuları içerisinde her konu öğrenmesinden sonra önce kendi kendilerine uygulayarak, el
becerisi geliştikçe birbirlerine el yüz ayak GSR uygulamalarından alınan sonuçlar
doğrultusunda tanımlayıcı ve deneysel bir çalışmadır. Verilerin toplanmasında literatür
bilgileri doğrultusunda hazırlanan “Genel Bilgi Formu” ve SF36 “Yaşam Kalitesi Ölçeği
Formu”
kullanılmıştır. Veriler SPSS 22 ile değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan
öğrencilerin %75’i kadın, %25’i erkektir. Bedensel bir rahatsızlığı olan %15.6’dır, %84.4’ü
sağlıklıdır. Daha önce alternatif-tamamlayıcı tedavi alan %9.4’tür. GSR dersi almadan önce
sağlığını kötü bildiren %6.3 iken, çok iyi bildiren %9.4’tür. Sağlık durumunu geçen yılla
karşılaştırmasında ise; geçen yıldan biraz daha iyi diyen %18.8 iken bu yıl daha iyi diyen
%62.5’tir. GSR dersi aldıktan sonra kötü bildiren yok iken, çok iyi bildiren %31.3’tür.
Fiziksel aktivitelerde zorluk yaşama %87 iken GSR sonra zorluk yaşama %28.1dir.
Öğrenciler Kendinizi çökmüş ve karamsar hissettiniz mi sorusuna ders öncesi %34.4 iken
sonrasında %40.6’sı ve kendisini her zaman capcanlı hissettiğini, ifade etmiştir. %37.5’i
sağlığını mükemmel olarak belirtmiştir. Sağlık sorunu olan öğrencilerde tıbbi tedavi ile
birlikte tamamlayıcı tedavi alanların durumları daha iyi hale getirmiştir. Sağlıklı olanlarda ise
yaşam kalitesinin arttığı saptanmıştır. GSR sağlıklı yaşamak ve yaşam kalitesini arttırmak için
öncelikle sağlık çalışanlarının ve herkesin öğrenmesi gerekmedir.
Anahtar Kelimeler; Refleksoloji, kaliteli yaşam
Giriş
Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmanın ortaya elektrokimyasal mesajları
çıkardığını bununda nöronların yardımı ile ilgili organı uyardığını savunur. Stres belkide
günümüz insanlarının karşılaştığı en temel sorundur. Bu sorunun sinir sistemimiz üzerindeki
etkisi son yıllarda yapılan araştırmalarla kanıtlanmış olup günlük hayatta yaşadığımız birçok
sorun buna dayalıdır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 270
Tartışma ve Öneriler
GSR ile birlikte alınan tıbbi yada tıbbi olmayan tedavi yöntemlerinde elde edilen bu sonuçlar
kişilerin GSR’yi düzenli olarak haftada en az bir kez uyguladıkları takdirde bu sonuçları elde
ettiği saptanmıştır. Bu sonuçlar hastaların GSR’ti uygulamada etkili olduğunu göstermektedir.
Dersi alan öğrencilerin GSR’yi düzenli olarak yapmalarını sağlamak için tedavi etkinliği
kontrol etmek ve sonuca bağlı olarak sağlıklarının geliştirilmesine ve korunmasına gereksinim
vardır. Hemşirelerin topluma hizmet veren sağlık profesyonelleri olarak GSR’nin yararlılığına
inanmaları ve uygulamaları, sağlığı koruma davranışının öğretilmesini etkileyebilir.
Hemşireler hastalarla sürekli iletişim içerisinde oldukları için ve kendi sağlıklarından sonra
hasta sağlığı önemli olduğu için GSR uygulamada önemli pozisyondadırlar. Eğer kişiler GSR
‘yi düzenli ve doğru uygularlarsa vücutlarında meydan gelen değişikliklerin farkındalığını
artırarak kendisine ve çevresine yararlı olmasını sağlayacaktır.
Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda, hemşirelik okullarındaki
müfredat programlarında ve mezuniyet sonrası hizmet içi eğitimlerde, kendi sağlığının
geliştirilmesi adı altında geçen her alanda GSR eğitimlerinin etkin olarak verilmesi ile
hemşirelerin bağımsız rolleri arasında bulunan bir alanın daha geliştirilmesi ve kişilerin yaşam
kalitesindeki artış sağlanmalıdır. Ayrıca hemşirelerin GSR uygulama sıklığını artırmak için
yapılan girişimlerin (eğitim v.b.) tedaviye yanıt etkisini inceleyen çalışmaların yapılması
önerilebilir.
Kaynakça
1. MULLER ,MARİE-FRANCE M.D N.D Facial Reflexology a Self Care Manual Healing
Arts Press One Park Street Rochester Vermont 05767 2003,2006
2. YALÇINER BİLAL Dünden Bugüne Refleksoloji Terapi Volga Yayıncılık No:20 1.Baskı
Ocak 2015
3. TABUR HALİL Refleksoloji’ye Giriş Kitap Dostu Yayınaları Mayıs 2009 2. Baskı Evgi
Matbaacılık
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 271
SB 021
TRADITIONAL APPROACHES APPLIED ON NEWBORN BABIES–BİTLİS
EXAMPLE
Öğr. Gör. Hatice ÖNTÜRK, Bitlis Eren Üniversitesi
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, BİTLİS
Abstract
Traditional medicine is widely used in various regions of our country. The city of Bitlis is a
region where traditional medicine is still used extensively. The objective of this study was to
examine the traditional applications widely used in the city of Bitlis for newborn babies via
interview method. This qualitative study was carried out at the Bitlis city center during the
dates of June 15 – July 15, 2016. The data were acquired via unstructured interviews. To this
end, group interviews were carried out with 30 women whose ages vary between 30-90.
Forms comprised of a total of 16 questions on the demographic properties of individuals as
well as traditional applications were used. It has been accepted that traditional treatment
methods are widely used in the city of Bitlis, that very different applications are used for
newborn care whether or not they are suggested by healthcare professionals or not and that
majority of these methods may solve various problems of newborns if used correctly.
Traditional applications along with Complementary and Alternative Treatment methods
should be examined more deeply, traditional methods widely used among the public should
be uncovered and identification procedures should be carried out related with the use of
Traditional and Alternative Treatments in our country where the vegetation is rich, education
level is not too high and there are people who believe in people who appear frequently in
media.
Keywords: Traditional medicine, newborns, complementary treatment
YENİDOĞAN BEBEĞE UYGULANAN GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR- BİTLİS
ÖRNEĞİ
Özet
Bitlis ili geleneksel tıbbın yoğun olarak kullanıldığı bölgelerden biridir. Bu çalışma Bitlis
İlinde Yenidoğan bebeklerle ilgili olarak yaygın bir şekilde kullanılan geleneksel
uygulamaları görüşme yöntemi ile incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu niteliksel araştırma
15 Haziran -15 Temmuz 2016 tarihleri arasında Bitlis İl merkezinde yapılmıştır. Veriler
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 272
yapılandırılmamış görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Yaşları 30-90 arasında
değişen toplam 30 kadınla grup görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Bireylerin demografik
özelliklerini ve geleneksel uygulamaları irdeleyen toplam 16 sorudan oluşan formlar
kullanılmıştır. Bitlis ilinde geleneksel tedavi yöntemlerinin kullanımının yaygın olduğunu,
yenidoğan bakımına ilişkin çok değişik
uygulamaların
sağlık profesyoneli tarafından
önerilse de önerilmese de kullandığını ve bu yöntemlerden birçoğunun doğru kullanılırsa
yenidoğanların bazı sorunlarına çözüm olabildiği kabul edilmiştir. Bitlis ilinde, geleneksel
uygulamaların
daha derinlemesine inilerek araştırılması, halk arasında yaygın olarak
kullanılan geleneksel uygulamaların
açığa çıkarılması,
Geleneksel,
Tamamlayıcı ve
Alternatif Tedaviler kullanımı ile ilgili toplumda tanılama yapılması gerekir.
Anahtar kelimeler: Geleneksel tıp, Yenidoğan, Tamamlayıcı tedavi
Giriş
Tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin yüzyıllardır var olduğu, günümüzde tüm dünyada, ve
ülkemizde hastalar tarafından tercih edilen bir tedavi yöntemi olduğu bilinmektedir (Topçu,
2005). Modern tıp dışındaki tedavi yaklaşımları Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından
tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) olarak tanımlanmaktadır. İnsanoğlu var olduğundan beri
tamamlayıcı terapileri kullanmaktadır. Bununla birlikte yirminci yüzyılın ortalarından
itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen hızlı gelişmelere paralel olarak
tamamlayıcı terapilerin kullanımında bir artış meydana gelmiştir (Muslu ve Öztürk 2008).
Halk arasındaki sağaltım yaklaşımları ise çok büyük çeşitlilik gösterir. Halk arasında
bilgeliğiyle tanınan ve geleneksel bir öğreti silsilesiyle usta-çırak ilişkisi içinde sağaltım
yöntemleri öğrenen ve "El almak" denilen deyimle tanımlanan bu ilişki içerisinde kendini
geliştirmiş kişiler halkın karşılaştığı sağlık sorunlarına özgün yöntemler kullanarak yanıt
vermeye çalışmışlardır.
Gereç ve Yöntem
Bu niteliksel araştırma 16 Haziran- 16 Temmuz
2016 tarihleri arasında Bitlis ilinde
fenomenolojik yaklaşım doğrultusunda yapılmıştır. Araştırmanın başlangıcında bireylerle
grup görüşmeleri yapılmış, görüşülecek kişilerin özellikleri hakkında fikir sahibi olabilmek
için Katılımcıyı Tanıtıcı Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma niteliksel olarak planlandığı
için örneklem büyüklüğü hesaplanmamıştır. Odak grup görüşmelerine katılacak olan
kişilerin seçiminde olasılıksız örnekleme yöntemlerinden “amaca yönelik seçim” yöntemi
kullanılarak görüşülecek kişiler belirlenmiştir. Bu yöntemde örneklem; araştırma amacına
uygun olduğu düşünülen, belirli bir kriter ve özelliğe bağlı olarak seçilen birey ve gruplardan
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 273
oluşmaktadır (Kümbetoğlu 2008). Odak grup görüşmeleri her biri 4-6 kişiden oluşan gruplar
ile yürütülmüştür. Beş odak grup görüşme sonrası toplam 30 kişi ile görüşülmüştür. Odak
grup görüşmeleri literatürde de belirtildiği gibi katılımcılardan benzer yanıtlar alınana kadar
devam etmiştir (Tong et al 2007, Marshall 1996). Katılımcılara, sosyodemografik
özelliklerini ve geleneksel sağlık uygulamalarını sorgulayan 16 soruluk Katılımcıyı Tanıtıcı
Bilgi Formu uygulanmıştır. Araştırmaya katılacak kişiler bu görüşmenin bilimsel araştırma
amacıyla yapıldığı ve elde edilen verilerin araştırmanın sınırları haricinde üçüncü şahıslarla
paylaşılmayacağı konusunda bilgilendirilip sözlü onamları alınmıştır.
Bulgular
Araştırma kapsamına alınan kişilerin tanıtıcı özellikleri Tablo 1’de verilmiştir.
Bireysel Özellikler
Yaş
20-39
40-59
60-79
80-99
Evlilik Süresi (Yıl Olarak)
10-30
31-50
51-70 ve üzeri
Eğitim Durumu
Okuryazar değil
Okuryazar
İlkokul/ortaokul
Lise/ Üniversite
Çocuk Sayısı
0-7
08-15
Sosyal Güvence
Emekli Sandığı
SSK / Bağkur
Yok
Kardeş Sayısı
0-7
8-15
N
%
8
12
4
6
26.6
40
13
20
9
9
6
30
30
20
12
8
7
3
40
26.6
23
10
17
13
56
43
16
12
2
53
40
6.6
20
10
66
30
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 274
TEMALAR
Araştırma sonucunda beş tema ve iki alt tema saptanmıştır. Bu temalar aşağıdaki gibidir.
Tema 1: Tamamlayıcı tedaviler algısı
Tema 2: Geleneksel uygulamaların ne olduğuna ilişkin görüşleri
Tema 3: Yeni doğmuş bebeğin göbek bakımını nasıl yapıyorsunuz:
Alt Tema: Bu uygulamayı niçin yapıyorsunuz:
Tema 4: Yeni doğan bebekte sarılık geliştiğinde neler yapıyorsunuz:
Alt Tema: Bu uygulamayı niçin yapıyorsunuz:
Tema 5: Yenidoğan bebeğin banyosunun nasıl yaptırıldığı
Tema 1: Tamamlayıcı Tedaviler Algısı; “Tamamlayıcı tedaviler ifadesini daha önce
duydunuz mu?” sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu evet cevabı vermiştir. Ancak bu
katılımcılara tamamlayıcı uygulamalarla ilgili örnekler verildiğinde ne olduğunu anlamış ve
“bu uygulamaları biliyorum. Ama adının geleneksel ya da tamamlayıcı tedavi olduğunu
bilmiyordum” şeklinde cevap vermiştir.
Tema 2: Geleneksel Uygulamaların Ne Olduğuna İlişkin Görüşleri; Katılımcıların büyük
çoğunluğu geleneksel uygulamaların ne olduğunu bildiğini ifade etmiştir.
87 yaşındaki
katılımcı ‘’ Bu uygulamaları yıllardır kullanıyoruz. Toplumda her zaman bu uygulamaları
bilen insanlar var’’ şeklinde ifade etmişlerdir.
Tema 4: Yeni Doğmuş Bebeğin Göbek Bakımına İlişkin Görüşleri; Yeni doğmuş bebeğin
göbek bakımını nasıl yapıyorsunuz? Sorusuna 88 yaşındaki katılımcı ‘iltihabı önlemek bir
çay kaşığı tuz ocak veya tandırda iyice kararmış kazanın altında dövülerek toz haline getirilir.
Elde edilen toz bebeğin göbeğine dökülerek iltihaplanması önlenir’’ şeklinde anlatmıştır.
Ayrıca katılımcıların büyük çoğunluğu göbek iltihabını önlemek için göbeğe Türk kahvesi
bıraktıklarını ifade etmektedirler. Katılımcıların bir çoğu göbekte ileride şekil bozukluğu
oluşmaması için Takla adı verilen bir malzemeden bahsetmiştir. 85 yaşındaki katılımcı ‘’
İpten küçük ama sert bir top yaparız. Topun çok sert olması lazım. Sonra bu topu ince bir
kuşakla tam bebeğin göbek çukurunun üstüne gelecek şekilde bağlanır. Bu uygulamayı
bebeğin göbeğinin dışa doğru çıkmaması için yaparız. Göbeğin güzel olması için yaparız.’’
Ayrıca bazı katılımcılar bebeğin göbeğinde yine şekil bozukluğunu önlemek için demir para
bırakıp, onu sıkıca göbeğe bağladıklarını ifade etmiştir.
Tema 5: Yeni Doğan Bebekte Sarılık Geliştiğinde Neler Yapıyorsunuz; Katılımcılar bu
soruya büyük oranda bebeğin yıkama suyuna miras kalmış sarı altın attıklarını
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 275
belirtmiştir.‘’Bunu niçin yapıyorsunuz?’’ sorusuna altının suya sarı bir madde bıraktığını ve
bu su ile yıkanan bebeğin sarılığında önemli oranda gerileme gözlendiğini ifade etmiştir.
Katılımcıların neredeyse tamamı sarılık gelişmiş bebeğin üzerine sarı örtü örtüldüğünü ve
sarılık geçinceye kadar sarı renkli giysiler giydirildiğini belirtmiştir. Yenidoğan bebeğin
sarılığını gidermek için 88 yaşındaki katılımcı’’ Yumurtayı kırıp akını ayırıyoruz. Sarısını
sabun olarak elimize alıyoruz. Bebeği yumurta sarısı ile sabunluyoruz. Sonra iyice
duruluyoruz. Sarılık geçinceye kadar bunu yapıyoruz. Yine katılımcılardan bazıları aynı
soruya özel maden içerdiği düşünülen sarı bir boncuktan bahsetmiştir. Herkeste bulunmayan
hatta Bitlis’te sadece üç kişide olduğu düşünülen bu boncuğa ‘’Sarılık Boncuğu’’
denmektedir. Bu boncuğun atıldığı su ile bebek banyo yaptırılır. Bir hafta boyunca yapılan bu
uygulama sonucu bebekteki sarılık azalmaya başlıyor. Bazı katılımcılar ise, ‘’içi su dolu
küçük bir küvete canlı balık atıp bebeğin yüzü bu suya döndürülür. Bebek uzun süre bu suya
baktırılır.’’ Bebeğin sarılığının balığa geçtiği düşünülmektedir.
Tema 6: Yenidoğan Bebeği Banyo Yaptırırken uygulanan farklı yöntemler; Yenidoğan
Bebeğin Banyosunu Yaptırırken Yaptığınız Farklı Uygulamalar Var Mı? Sorusuna
katılımcıların büyük çoğunluğu’’ yıkama suyuna bebeğin korkmaması için metal parçası
attıklarını ( para, makas, çatal iğne vb.) ifade etmiştir. Bazı katılımcılar banyo yaptırmadan
önce bebeğin tüm vücudunu tuzlu su ile arkasından bal, sonra da zeytin yağı ile silindiğini, bir
süre bekletildikten sonra bol su ile durulandığını söylemiştir.
Bunu niçin yapıyorsunuz
sorusuna ise, tuz kokmasını önler ve derinin gerginliğini arttırır, bal vücudunda oluşabilecek
yaraları önler, zeytin yağı ise bebeğin daha hızlı büyümesini sağlar şeklinde ifade etmişlerdir.
Tartışma
Ayrıca bilimsel araştırmalarla desteklenmeyen, zararlı olduğu düşünülen uygulamalarla ilgili
eğitim programları düzenlenmeli. Halkın yanlış ya da zararlı olduğu düşünülen
uygulamalardan vazgeçilmesi sağlanmalı.
Sonuç ve Öneriler
Bu doğrultuda Bitlis ilinde kullanılmakta olan geleneksel uygulamaların daha fazla araştırma
yapılması, bilimsel zemine oturtulması birçok sorunu daha rahat giderilmesini sağlayacaktır.
Geleneksel uygulamaların daha derinlemesine inilerek araştırılması, Halk arasında yaygın
olarak kullanılan geleneksel uygulamaların açığa çıkarılması.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 276
Kaynaklar
•
Topçu, S.A. Hemşirelik Uygulamaları ve Eğitiminde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler
Complementary and Alternative Therapy in Nursing Practice and Education.Atatürk Üniv.
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 2, 2005
•
Muslu KG, Öztürk C (2008). Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler ve çocuklarda kullanımı.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 51: 62-67.
•
3.Kümbetoğlu B. (2008). Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma.
Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 96-102.
•
Marshall MN. (1996). Sampling for qualitative research. Family Practice, 13: 522-525.
•
Tong A, Sainsbury P, Craig J. (2007). Consolidated criteria for reporting qualitative
research (COREQ): a 32-item checklist for interviews and focus groups. International
Journal for Quality in Health Care, 19(6): 349–357.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 277
SB 022
EFFECT OF PEPPERMINT OIL INHALATION ON POSTOPERATIVE NAUSEA
AND VOMITING
Arş.Gör.Nida AYDIN, Doç.Dr.Ümran DAL YILMAZ
Yakın Doğu Üniversitesi
Abstract
Introduction: Nausea and vomiting sourced feeling of illness, which is frequently seen after
surgical interventions, causes increased dissatisfaction and prolonged discharge period of the
patient. In this study it was aimed to evaluate the effect of peppermint oil inhalation on
postoperative nausea and vomiting (PONV).
Materials and Methods: Fifty-six patients, who had surgery at the Department of
Orthopedics and Traumatology of a university hospital between November 2015 and April
2016, and meet the criterias of the study were investigated seperately under experimental
(n=27) and control (n=29) groups. Personal information form, Apfel Scoring System and
Visual Analog Scale (VAS) were used for collecting data. Peppermint oil inhalation was
applied to the patients in experimental group and all the patients followed up to 48th hour
postoperatively. Collected data was evaluated by using percentage, frequency, Chi Square test
and Mann-Whitney U test.
Results: There was a significant difference between experimental and control groups for
existence of nausea at 6-12 hours, 12-24 hours and 24-48 hours postoperatively. In
peppermint oil inhalation group (experimental) existence of nausea was lower than the control
group. Postoperative existence of nausea was %11.1 in experimental group and %51.7 in
control group at 6-12 hours, %3.7 in experimental group and %41.3 in control group at 12-24
hours, %0 in experimental group and %27.59 in control group at 24-48 hours. Nausea was not
observed at 24-48 hours postoperatively in peppermint oil inhalation group. According to
personal VAS score results; there was a significant difference between experimental and
control group at postoperative 2-6, 6- 12, 12-24 and 24-48 hours.
Conclusion: Peppermint oil inhalation was effective in decreasing the severity of
postoperative nausea. In this study, it was proved that peppermint oil inhalation is an option
before pharmacologic treatments, in patients who are susceptible to PONV, because of its
effectiveness over nausea-vomiting and easy administration methods.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 278
SB 023
THE RELATIONSHIP BETWEEN THE USE OF COMPLEMENTARY AND
INTEGRATIVE HEALTH PRACTICES OF DIABETIC INDIVIDUALS AND THEIR
HEALTH BELIEFS
Yrd. Doç. Dr. Saadet CAN ÇİÇEK1, Yrd. Doç. Dr. Fatma ARIKAN2, Hem. Satı CAN3,
Uzm. Hem. Şefikan DALKIRAN4, Prof. Dr. Handan ANKARALI5
1
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Sağlık Yüksekokulu, BOLU
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
3
4
5
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Hemşiresi, BOLU
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Diyabet Eğitimi Birimi, ANTALYA
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, DÜZCE
Abstract
Introduction: Diabetes is a chronic disease which effects all aspects of life. The prevention
of its complications requires individuals to organise their whole lifestyle according to the
disease. For this reason, in order to manage the disease correctly, it is necessary to define the
situations which affect these individuals' beliefs, attitudes, and behaviours regarding health. It
is known that diabetics use complementary/holistic practices to manage the complications,
and to protect their health. However, the beliefs, attitudes and behaviours of diabetics
regarding health need to be researched.
Purpose: The current study aims toinvestigate the relationship between the use of
complementary/holistic health practices of diabetic individuals and their beliefs about health.
Method: The current study adopts a cross-sectional design. It was conducted at the
Endocrinology Clinic of the Diabetes Training Unit at AbantIzzetBaysal University Training
and Research Hospital between 1 March and 30 August 2015. The research sample consisted
of 175 volunteers diagnosed with Type 2 diabetes who were over 18 years old, had no
difficulties in communicating orally, did not suffer from lack of hearing, and who were not
diagnosed with psychiatric disease. There were three data collection instruments: a “patient
demographic information”, the “Diabetics’ Health Beliefs Model (HBM) Scale”, and the
“Approaches to Complementary and Alternative Medicine (CAM) Scale”.
Findings: The mean age of the participants was 56.0±11.5, 50.9% were male, and 73.1%
were diagnosed with at least one chronic disease other than diabetes. It was found that over
half of the participants (62.3%)used complementary health practices, 59.6% reported that they
had learned these practices from family/relations/friends/neighbours, approximately two1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 279
thirds (76.1%) found the practices beneficial, almost all of the participants (92.7%) did not
know whether or not the practices they used interacted with their medical treatment, and
83.5% stated that they had not informed the doctors or nurses about the practices. The level of
significance of the correlation between the total scores of the HBM Scale and the CAM Scale
was found to be weak (p=0.004).
Discussion: The literature reports similar findings to those of the current study. Specifically,
there is a high rate of use of complementary medical procedures among diabetics, and that the
health beliefs and attitudes of diabetic individuals were effective in their decisions to use
complementary methods.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 280
SB 024
THE EFFECT OF REFLEXOLOGY APPLIED BEFORE CORONARY
ANGIOGRAPHY AND PERCUTANEOUS TRANSLUMINAL CORONARY
ANGIOPLASTY ON INDIVIDUALS’ ANXIETY, STRESS AND CORTISOL LEVELS
Arş. Gör. Birgül VURAL DOĞRU1, Prof. Dr. Fisun ŞENUZUN AYKAR1, Doç.Dr. Yasemin
YILDIRIM1, Doç.Dr. Oğuz YAVUZGİL2, Prof. Dr. Eser Y.SÖZMEN3, Dr. Hikmet
MEMMEDOV3
1
Ege University Faculty of Nursing, Internal Medical Nursing Department
2
3
Ege University Faculty of Medicine, Cardiology Department,
Ege University Faculty of Medicine, Medical Biochemistry Department,IZMIR
Abstract
The aim of this randomized clinical trial was to investigate the effect of reflexology applied
before coronary angıography and percutaneous translumınal coronary angıoplasty on
individuals’ anxiety, stress and cortisol levels.The study consisted of 30 patients reflexology
group who underwent for the first time coronary angiography (CAG), 26 patients reflexology
group
who
underwent
for
the
first
time
percutaneous
transluminal
coronary
angioplasty(PTCA), 30 patients control group who underwent for the first time CAG and 26
patients control group who underwent for the first time PTCA. Reflexology and control
groups, data was collected with the Personal Description Form, State-Trait Anxiety
Inventory(STAI) and Distress Thermometer 90 minutes before CAG and PTCA and the
laboratory samples were taken. After these interventions, reflexology was applied to both feet
of patients for 30 minutes in the patient group. It was not performed to the patients in the
control groups. 30 minutes before the CAG and PTCA, data collection with scales was
repeated and laboratory samples were taken. Scales were filled out again after the
intervention. In CAG reflexology and control groups, in PTCA reflexology and control
groups although there was a statistically significant decrease in the median scores of the STAI
and distress after the reflexology and after CAG/PTCA (p<0.001), ), there was no significant
decrease(p>0.05) before reflexology application. There was a significant difference between
the CAG and PTCA reflexology groups before and after reflexology regarding cortisol levels
(p<0.001), there was no significant difference in the control groups with CAG (p=0.992) and
PTCA(p=0.183). Reflexology decreases cortisol, stress and the anxiety level without any
adverse effects before CAG and PTCA. Therefore, reflexology before CAG and PTCA are
recommended.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 281
Key Words: Coronary angiography, percutaneous transluminal coronary angioplasty,
reflexology, anxiety, stress, cortisol
KORONER ANJİYOGRAFİ VE PERKÜTAN TRANSLUMİNAL KORONER
ANJİYOPLASTİ ÖNCESİ UYGULANAN REFLEKSOLOJİNİN BİREYLERİN
ANKSİYETE, STRES VE KORTİSOL DÜZEYLERİNE ETKİSİ
Özet
Randomize kontrollü olan bu araştırmanın amacıkoroner anjiyografi ve perkütan transluminal
koroner anjiyoplasti öncesi uygulanan refleksolojinin bireylerin anksiyete, stres ve kortizol
düzeylerine etkisini araştırmaktır. Çalışmayı ilk kez koroner anjiyografi (KAG) olacak 30, ilk
kez perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTKA) olacak 26, kontrol grubunda ilk kez
KAG olacak 30 ve PTKA olacak 26 hasta oluşturmuştur.Araştırmada veri toplama aracı
olarak; Refleksoloji ve kontrol gruplarına KAG ve PTKA’dan en az 90 dakika önce Birey
Tanılama Formu, Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI), Distress Termometresi
uygulanmış ve laboratuvar örnekleri alınmıştır. Bu işlemlerin ardından uygulama grubundaki
hastalara her iki ayağa toplam 30 dakika refleksoloji uygulanmış, kontrol grubundakilere
uygulanmamıştır. KAG ve PTKA’dan 30 dakika önce ölçekler tekrar uygulanmış ve
laboratuvar örnekleri alınmıştır. Girişim sonrası ölçekler tekrar uygulanmıştır.KAG uygulama
ve kontrol, PTKA uygulama ve kontrol gruplarında refleksoloji öncesi Durumluk Kaygı
Ölçeği ve stres puan ortancaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
saptanmazken(p>0.05) refleksoloji ve KAG/PTKA sonrası anlamlı bir fark saptanmıştır
(p<0.001). Refleksoloji öncesi ve sonrası KAG ve PTKA uygulama gruplarında kortizol
değer ortancaları açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark saptanırken(p<0.001), KAG
kontrol(p=0.992) ve PTKA kontrol(p=0.183) gruplarında bir fark saptanmamıştır. KAG ve
PTKA öncesi refleksoloji uygulanması herhangi bir yan etkisi olmaksızın anksiyete, stres ve
kortizol düzeylerini azaltmaktadır. Bu nedenle KAG ve PTKA öncesi refleksoloji
uygulanması tavsiye edilmektedir.
Anahtar
Kelimeler;
Koroner
anjiyografi,
perkütan
translüminal
koroner
anjiyoplastirefleksoloj, anksiyete, stres, kortizol
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 282
Giriş
Kardiyovasküler hastalıklarının tanılamasında, değerlendirilmesinde ve tedavisinde kullanılan
KAG, PTKA gibiinvaziv tanı, tedavi yöntemlerinin bireylerde anksiyete, ölüm korkusu ve
strese neden olduğunu göstermiştir (Sharif vd.,2014;Vardanjani vd.,2013;Jamshidi vd.,2009).
Hastalarda KAG ve PTKA öncesi anksiyete ve stresin azalması önemli olup işlemi, tedavi
başarısını, komplikasyon olasılığını ve rehabilitasyon sürecini etkilemektedir (Vardanjani
vd.,2013;Poliwczak vd.,2013). Bu doğrultuda, koroner anjiyografi ve perkütan transluminal
koroner anjiyoplasti işlemi öncesi uygulanan refleksolojinin bireylerin anksiyete, stres ve
kortizol
düzeyleri
üzerine
olan
etkisini
belirlemek
araştırmanın
ana
konusunu
oluşturmaktadır.
Gereç ve Yöntem
Randomize kontrollü olan araştırmayı, örnekleme alınma ölçütlerine uygun, araştırmaya
katılmayı kabul eden ve uygulama grubunda ilk kez koroner anjiyografi (KAG) olacak 30, ilk
kez perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (PTKA) olacak 26, kontrol grubunda ilk kez
KAG olacak 30 ve PTKA olacak 26 hasta oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı
olarak; Refleksoloji ve kontrol gruplarına KAG ve PTKA’dan en az 90 dakika önce Birey
Tanılama Formu, Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI), Distress Termometresi
uygulanmış ve laboratuvar örnekleri (Kortizol düzeyi için) alınmıştır. Bu işlemlerin ardından
uygulama grubundaki hastalara her iki ayağa toplam 30 dakika refleksoloji uygulanmış,
kontrol grubundakilere uygulanmamıştır. KAG ve PTKA’dan 30 dakika önce ölçekler tekrar
uygulanmış ve laboratuvar örnekleri alınmıştır. Girişim sonrası ölçekler tekrar uygulanmıştır.
Bulgular
Çalışmaya dâhil edilen refleksoloji KAG ve kontrol, refleksoloji PTKA ve kontrol
gruplarındaki bireylerin bazı sosyo-demografik özellikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark olmadığı ve grupların homojen bir dağılım gösterdiği saptanmıştır (p>0.05).
Tablo 1: Hastaların Refleksoloji Öncesi, Sonrası ve Girişim Sonrası Stres Puan Ortancalarının
Karşılaştırılması
KAG Grubu ( n=60)
Refleksoloji ( n=30)
Stres Düzeyi
X
I.
Ölçüm
II.
Ölçüm
III.
Ölçüm
X
'
(SD)
(Min±Max)
7.33
7.50
(1.84)
(5.00±9.00)
5.00
5.00
(1.17)
(2.00±8.00)
.90
1.00
( .99)
(.00±4.00)
χ2= 59.513 p=.000**
DY***=%87.72
PTKA Grubu (n=52)
Refleksoloji ( n=26)
Kontrol (n=30)
X
X
'
(SD)
(Min±Max)
7.73
8.00
(1.22)
(5.00±10.00)
8.00
8.00
(1.14)
(5.00±10.00)
2.70
3.00
(1.11)
(1.00±5.00)
χ2= 55.837 p=.000**
DY***=%65.07
z*
p
-1.225
.221
-6.123
.000
-5.235
.000
X
X
'
(SD)
(Min±Max)
7.65
8.00
(1.35)
(5.00±10.0)
5.19
5.00
(1.23)
(3.00±7.00)
1.19
3.00
(1.26)
(.00±5.00)
χ2= 52.000 p=.000**
DY***=%84.44
Kontrol ( n=26)
X
X
'
z*
(SD)
(Min±Max)
7.34
7.00
(1.54)
(2.00±10.00)
7.88
8.00
(1.10)
(6.00±10.00)
2.73
2.00
(1.58)
(.00±6.00)
χ2= 46,674 p=.000**
DY***=%62.81
-.733
.464
-5.593
.000
-3.696
.000
*Mann Whitney U testi z değeri, **Friedman Testi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
p
Sayfa 283
Tablo 2: Hastaların Refleksoloji Öncesi, Sonrası ve Girişim Sonrası “Durumluk Kaygı
Ölçeği” Puan Ortancalarının Karşılaştırılması
Durumluk Kaygı
KAG Grubu (n=60)
Refleksoloji (n=30)
X
X
I.
Ölçüm
II.
Ölçüm
III.
Ölçüm
X
'
(SD)
(Min±Max)
63.00
63.50
(5.09)
(47.00±69.00)
45.40
47.00
(4.47)
(35.00±51.00)
35.43
37.00
(6.17)
(24.00±45.00)
χ2=57.630
p=.000**
DY***=%43.76
PTKA Grubu (n=52)
Refleksoloji (n=26)
Kontrol (n=30)
X
'
(SD)
(Min±Max)
64.56 64.00
(6.20)
(50.00±71.00)
46.80
64.50
(9.50)
(50.00±72.00)
37.70
50.00
(7.49)
(43.00±59.00)
χ2=50.034
p=.000**
DY***=%41.60
z*
p
-.074
.941
-6.612
.000
-6.541
.000
X
X
'
(SD)
(Min±Max)
62.84
66.50
(5.00)
(47.00±71.00)
63.07
44.50
(4.96)
(29.00±52.00)
49.23
35.50
(3.27)
(28.00±45.00)
χ2= 50.296 p= .000**
DY***=%46.62
Kontrol (n=26)
X
X
'
z*
(SD)
(Min±Max)
58.73
62.00
(7.69)
(50.00±69.00)
60.19
63.50
(7.81)
(50.00±70.00)
49.88
50.00
(6.81)
(38.00±68.00)
χ2=33.711
p=.000**
DY***=%15.07
p
-2.843
.085
-5.703
.000
-5.807
.000
*MannWhitney U testi z değeri, **Friedman Testi
KAG uygulama ve kontrol,
PTKA uygulama ve kontrol gruplarında refleksoloji
öncesi Durumluk Kaygı Ölçeği ve stres puan ortancaları açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir fark saptanmazken (p>0.05) refleksoloji ve KAG/PTKA sonrası anlamlı bir fark
saptanmıştır (p<0.001) (Tablo 1) (Tablo 2).
Tablo 3:Hastaların Refleksoloji Öncesi ve Sonrası Kortizol Değer Ortancalarının
Karşılaştırılması
Kortizol
KAG Grubu( n=60)
Refleksoloji (n=30)
X
I.
Ölçüm
II.
Ölçüm
X
'
(SD)
(Min±Max)
127.24
115.60
(52.56)
(60.17±251.23)
94.93
88.45
(38.35)
(40.43±220.44)
Z**= -4.515 p=.000
DY***=%25.40
PTKA Grubu ( n=52)
Refleksoloji (n=26)
Kontrol (n=30)
X
X
p
'
(SD)
(Min±Max)
127.38
124.69
(47.63)
(46.99±228.39
131.82
128.03
(51.45)
(43.55±247.05
Z**=-.010 p=.992
DY***=%-3.49
z*
-.347
3.016
.728
.003
X
X
'
(SD)
(Min±Max)
137.44
120.48
(75.99)
(44.90±376.76 )
103.60
87.48
(59.32)
(28.23 ±306.45)
Z**= -3.924 p= .000
DY***=%24.62
Kontrol (n=26)
X
X
z*
'
(SD)
(Min±Max)
141.53
104.32
(143.42)
(50.18±805.00)
155.64
112.60
(149.34)
(47.22 ±810.00)
Z**= -1.332 p=.183
DY***=%-9.99
*Mann Whitney U testi z değeri, **Wilcoxon testi Z değeri, ***DY= Değişim Yüzdesi
Refleksoloji öncesi ve sonrası KAG ve PTKA uygulama gruplarında kortizol değerortancaları
açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark saptanırken (p<0.001), KAG kontrol (p=0.992) ve
PTKA kontrol (p=0.183) gruplarında anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo3).
Tartışma
Çalışmamızda, Refleksoloji ve girişim (KAG) sonrası anksiyete düzeyinde refleksoloji
uygulanan KAG grubunda KAG kontrol grubuna göre daha anlamlı bir azalma saptanmış
olup literatürdeki diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir(Vardanjani vd., 2013; BagheriNesami vd., 2014). Vardanjani ve arkadaşlarının (2013) KAG yapılacak hastalarda, BagheriNesami ve arkadaşlarının (2014) KABG cerrahisi yapılan hastalarda, anksiyete üzerine
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 284
p
-.769
.442
-1.775
.076
refleksolojinin etkisini araştırdığı çalışmada anksiyete düzeyi girişim grubunda kontrol
grubundan anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Araştırmamızda refleksoloji sonrası
anksiyete düzeyinde refleksoloji uygulanan PTKA grubunda PTKA kontrol grubuna göre
daha anlamlı bir artma saptanırken girişim sonrası (PTKA) refleksoloji PTKA grubunda
anlamlı bir azalma saptanmıştır. Demir ve Arslantaş (2014) KAG ve PTKA yapılan hastalarda
müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizinin anksiyete düzeyini girişim grubunda
kontrol grubuna göre anlamlı derecede azalttığını saptamıştır. Çalışmamızda, Refleksoloji ve
girişim (KAG/PTKA) sonrası stres düzeyinde refleksoloji uygulanan KAG grubunda KAG
kontrol grubuna göre, refleksoloji uygulanan PTKA grubunda PTKA kontrol grubuna göre
daha anlamlı bir azalma saptanmıştır. Cutshall ve arkadaşları (2010), KABG cerrahisi yapılan
hastalarda, 20 dakika masaj uygulamasının stres düzeyini azalttığını saptarken Okvat ve
arkadaşları (2002) kardiyak kateterizasyon yapılan hastalarda 10 dakika masaj uygulamasının
stres düzeyini azaltmadığını saptamışlardır.Çalışmamızda,refleksoloji öncesi ve sonrası KAG
ve PTKA uygulama gruplarında kortizol düzeyleri açısından kendi içerisinde anlamlı bir fark
saptanırken (p<0.001), KAG kontrol (p=0.992) ve PTKA kontrol (p=0.183) gruplarında
anlamlı bir fark saptanmamıştır. Field ve arkadaşları (2005) tarafından 30 dakika masaj
uygulamasının kortizol seviyesini azalttığı saptanırken, Adib-Hajbaghery ve arkadaşları
(2015) tarafından 60 dakika vücut masajı uygulamasının kortizol seviyesini azaltmadığı
saptanmıştır.
Sonuç ve Öneriler
KAG ve PTKA işlemi öncesi refleksoloji uygulaması bireylerin anksiyete, stres ve kortizol
düzeylerini azaltmaktadır. Bu nedenle KAG ve PTKA öncesi refleksoloji uygulaması
herhangi bir yan etkisi olmayan, alet gerektirmeyen, basit ve etkili bir hemşirelik girişimi
olarak tavsiye edilmektedir.
Kaynaklar
1. Adib-Hajbaghery, M., Rajabi-Beheshtabad, R., Abasi, A. (2015). Comparing the effect of
whole body massage by a specialist nurse and patients’ relatives on blood cortisol level in
coronary patients. ARYA Atheroscler, 11(2),126-132.
2. Bagheri-Nesami, M., Shorofi, SA., Zargar, N., Sohrabi, M., Gholipour-Baradari, A.,
Khalilian, A. (2014). The effects of foot reflexology massage on anxiety in patients
following coronary artery bypass graft surgery: A randomized controlled trial.
Complementary
Therapies
in
Clinical
Practice
20,
42-47.
http://dx.doi.org/10.1016/j.ctcp.2013.10.006.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 285
3. Cutshall, S.M., Wentworth, L.J., Engen, D., Sundt, T.M., Kelly, R.F., Bauer, B.A. (2010).
Effect of massage therapy on pain, anxiety, and tension in cardiac surgical patients: A
pilot
studyComplementary
Therapies
in
Clinical
Practice,
16(2),
92–95.
http://dx.doi.org/10.1016/j.ctcp.2009.10.006
4. Demir, Ö., Arslantaş, H. (2014). Koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner
anjiyoplasti işlemi öncesi uygulanan müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizinin
bireylerin anksiyete düzeylerine olan etkisi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 5(3), 113-121.
http://dx.doi.org/ 10.5505/phd.2014.78942
5. Field, T., Hernandez-Reif, M., Diego, M., Schanberg, S., Kuhn, C. (2005). Cortisol
decreases and serotoin and dopamine increase following massage therapy. Int J Neurosci,
115(10), 1397-413. http://dx.doi.org/10.1080/00207450590956459
6. Jamshidi, N., Abbaszadeh, A., Kalyani, M.N. (2009). Effects of video information on
anxiety, stress and depression of patients undergoing coronary angiography. Pak J Med
Sci, 25(6), 901-906.
7. Okvat, H.A., Oz, M.C., Ting, W., Namerow, P.B. (2002). Massage therapy for patients
undergoing cardiac catheterization. Altern Ther Health Med, 8(3), 72.
8. Poliwczak, A.R., Funt, D., Broncel, M. (2013). The evaluation of discomfort and anxiety
in the patient undergoing coronary angioplasty. Pol Merkur Lekarsk, 35(208),202-4.
9. Sharif, F., Moshkelgosha, F., Molazem, Z., Kalyani, M.N., Vossughi, M. (2014). The
Effects of Discharge Plan on Stress, Anxiety and Depression in Patients Undergoing
Percutaneous Transluminal Coronary Angioplasty: A Randomized Controlled Trial.
IJCBNM, 2(2),60-68.
10. Vardanjani, M.M., Alavi, N.M., Razavi, N.S., Aghajani, M., Azizi-Fini, E., Vaghefi,
S.A.M. (2013). Randomized-Controlled trial examining the effects of reflexology on
anxiety of patients undergoing coronary angiography. Nursing and Midwifery Studies,
2(1), 3-9.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 286
SB 025
EXAMINATION OF THE IMPACTS OF THE HEALING ENVIRONMENT ON
INTENSIVE CARE PATIENTS: SPRING WITH YOU
Yrd. Doç.Dr. Emine KOL1, Yrd. Doç.Dr. İlkay BOZ2, Hemşire Sevgi ÖZDEMİR3, Andaç
GÜÇLÜ4, Merve KAVLA4, Prof.Dr. Abdullah ERDOĞAN5
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Hemşirelik Esasları AD
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD
3
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Yoğun Bakım Sorumlu Hemşiresi
4
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Lisans Öğrencisi
5
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi AD, ANTALYA
Introduction: Watson’ Human Caring Theory is emphasizes that the healing environment is
very important with regard to a holistic approach. The purpose of this study was investigated
the effects of the healing environment on intensive care patient.
Material and Methods: This quasi-experimental study was conducted in Akdeniz University
Hospital the Thoracic Surgery Intensive Care Unit between the April-October 2016 with 20
patients. Primarily, the healing environment has been created. Three presentations between 3
to 5 minutes were created by researchers with using the spring, the sea and the forest themes
pictures taken by them and covering classical music with appropriate themes. Also,
aromatherapy odors have been used. The patients preferred presentations has started with after
two hours of extubation and the passing of the effects of the anesthesia. The patient's blood
pressure, pulse, respiration values, behavioral and verbal pain scale scores were measured.
Results: Half of the sample was female and previously hospitalized in the intensive care unit.
Before watching the presentation, average systolic blood pressure of patients was found
135±16 mmHg, after the presentation it was found 120±16 mmHg. Similarly, the average
pulse of patients before watching the presentation was found as a 90±10/min, while after the
presentation it was found 70±13/min. There was a statistically significant difference in
systolic blood pressure and pulse before and after the presentations (respectively, p=0.001 and
p=0.002). After watching the presentation, behavioral pain scores of patients was found
2.5±0.8 while during breathing exercises with the presentation it was found 1.8±0.9. Also, the
verbal pain scores of patients were decreased. The decrease in both pain scores were found to
be statistically significant (p<0.05).
Conclusion: Healing environment was created the positive and desirable changes with vital
symptoms and pain levels of intensive care patients. The creation and using of healing
environment is recommended for nurses.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 287
SB 026
USE OF HERBAL PRODUCT IN COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE
TREATMENT IN THE PATIENTS WITH HYPERTENSİON
Arş. Gör. Nurten TERKEŞ1, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1, Hemşire Güldane AYAZ2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Klinik Sorumlu Hemşiresi,ANTALYA
Introduction: According to the literature, some of the herbal products reported that used in
control of blood pressure. Our study aims to examine the rates of herbal product use, the kinds
of used products, source of information, whether the health profesionals are being informed.
Methods: The study population consisted of patients who visited the cardiology outpatient
clinic of a university hospital and received ambulatory treatment. The sample group was
composed of 150 individuals who fulfilled the inclusion criteria. Data was collected using the
Personal Information Form and Complementary Therapy Application Form developed by the
researcher. The data was analyzed with the SPSS 21.0 package program.
Results: It was found out that mean age of the participant individuals was 59.0±1.4, 62.0%
were women and 76.7% were married. Mean duration of hypertension was 10.2±7.7 years and
all of the participants had at least one chronic disease. In our study, the herbal product use in
hypertension patients was 69.3% . The most frequently used herbal products were lemon and
garlic. Majority of the patients (83%) reported the source of information about the product as
relatives, media and other hypertension patients. 75% of patients used these products did not
give information to the clinician about the product. The result of the study has shown that,
gender, marital status income, in addition to hypertension availability chronic disease,
residing and education with use of complementary and alternative treatment were found not to
be statistically significant (p>0.05), age and diagnosis time with use of complementary and
alternative treatment were found to be statistically significant (p<0.05).
Conclusion: Alternative and complementary products were common in patients admitted to
outpatient cardiology clinics. Nurses should determine the use of complementary and
alternative treatment for individuals with chronic disease. The study is ongoing.
Key Words: Hypertension, herbal product, nursing.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 288
SB 027
THE EFFECT OF REFLEXOLOGY ON FATIGUE IN CHRONIC DISEASES
Arş. Gör. Simge KALAV, Prof. Dr. Zeynep ÖZER
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
As one of the complementary therapy methods, reflexology is a nursing intervention that can
reduce fatigue in chronic diseases such as chronic renal failure, chronic obstructive pulmonary
disease, rheumatoid arthritis, and multiple sclerosis. The aim of this review is to examine the
effect of reflexology massage on fatigue in chronic diseases. Akdeniz University electronic
databases center were searched published studies in English with “fatigue or exhaustion or
tiredness or lethargy” AND “reflexology” trial key words without year limitation and 1599
articles were reached as a result of the scan. By the analysis, seven manuscripts were
sampled.The study results were examined in terms of the type of chronic disease, the type of
study, the type of reflexology applied, the duration of the application and the use of other
complementary therapies compared to reflexology and reflexology was found to be an
effective complementary therapy in reducing fatigue in chronic diseases. According to the
results of the studies, it was found that other complementary therapies such as back massage,
foot massage and aromatherapy had a positive effect on fatigue, but reflexology was found to
be more effective when compared with the methods mentioned. Reflexology is a method that
can be implemented by nurses in fatigue management. The spread of the use of reflexology
can be achieved through the increase of evidence-based studies of reflexology on fatigue. So,
improvement in fatigue symptom management can be achieved.
Keywords: Fatigue, Exhaustion, Tiredness, Lethargy, Reflexology
KRONİK HASTALIKLARDA REFLEKSOLOJİNİN YORGUNLUK ÜZERİNE
ETKİSİ
Özet
Tamamlayıcı terapi yöntemlerinden biri olan refleksoloji kronik böbrek yetmezliği, kronik
obtrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit ve multiple skleroz gibi kronik hastalıklarda
yorgunluğu azaltabilen bir hemşirelik girişimidir. Bu derlemenin amacı kronik hastalıklarda
yorgunluk üzerine refleksolojinin etkisinin incelenmesidir. Akdeniz Üniversitesi elektronik
veri tabanları “fatigue or exhaustion or tiredness or lethargy” AND “reflexology” anahtar
kelimeleri kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar açısından yıl sınırlaması olmaksızın
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 289
incelenmiş ve tarama sonucunda 1599 makaleye ulaşılmıştır. Analiz sonucunda yedi çalışma
derlemeye dahil edilmiştir. Çalışma sonuçları kronik hastalık türü, çalışmanın türü, uygulanan
refleksoloji çeşidi, uygulama süresi ve refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı
terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiş ve refleksolojinin kronik hastalıklarda
yorgunluğu azaltmada etkili bir tamamlayıcı tedavi olduğu saptanmıştır. Çalışma sonuçlarına
göre ayak masajı, sırt masajı ve aromaterapinin yorgunluk üzerine olumlu etkisi olduğu
saptanmış olmakla birlikte, refleksolojinin belirtilen yöntemlerle karşılaştırıldığında daha
etkili olduğu görülmüştür. Refleksoloji yorgunluk yönetiminde hemşireler tarafından
uygulanabilen bir yöntemdir. Yorgunluk üzerine refleksolojinin incelendiği kanıta dayalı
çalışmaların arttırılması yoluyla refleksoloji kullanımının yaygınlaştırılması bu semptomun
yönetimine katkı sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: Yorgunluk, Halsizlik, Bitkinlik, Uyuşukluk, Refleksoloji
Giriş
Yorgunluk güçsüzlük hissi, sürekli bitkin olma ya da enerji eksikliği şeklinde birçok yönden
tanımlanabilmekte, altta yatan bir hastalık belirtisi olabilmekte, patofizyolojik nedenler,
tedaviye ilişkin faktörler ve aynı zamanda durumsal faktörler nedeniyle kanser, kronik böbrek
yetmezliği, kronik obtrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit, multiple skleroz gibi kronik
hastalıklarda sık görülebilmektedir. Yorgunlukla baş etmede birçok yöntem kullanılmakla
birlikte, bu yöntemlerden biri olan refleksoloji yorgunluk yönetiminde etkili bir hemşirelik
girişimidir (Doğan, 2014; Polat ve Ergüney, 2015; Metin ve Özdemir, 2016; Nazari ve ark.,
2015).
Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için refleks noktalarına basınç uygulanarak
gerçekleştirilen özel bir teknik ve enerji dengeleme sistemi olup, bu yöntemle periferik ve
santral sinir sistemi uyarılmakta ve beyne bilgi akımı gerçekleşmektedir. Refleksolojide
uygulanan basınç ve masaj ile enerji blokajı kırılabilmekte ve dolayısıyla serbest enerji
akımının ilgili organlara dengeli bir biçimde yayılmasına yardımcı olunabilmektedir.
Refleksolojinin kan akımının düzenlenmesinde ve hipofiz bezinin uyarılması yoluyla
ensefalin salınımında etkili olabileceği ve homeostazisi dengeleyebileceği, bu durumun da
ağrının azalması ve kişinin duygularının düzelmesine katkı sağlayabileceği belirtilmektedir.
Bu şekilde refleksoloji hem ağrıyı hem de yorgunluğu azaltarak kişinin daha konforlu
yaşamasına yardımcı olabilmektedir. Bu özelliklerinden dolayı refleksoloji kanser, kronik
böbrek yetmezliği, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz gibi
kronik hastalığı olan bireylerde yorgunluk yönetiminde kullanılabilmektedir (Otter ve ark.,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 290
2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013;Özdemir ve ark., 2013; Doğan, 2014; Polat ve Ergüney,
2015; Nazari ve ark., 2015, Metin ve Özdemir, 2016; Ünal ve Akpınar, 2016). Bu derleme
kronik hastalıklarda yorgunluk üzerine refleksolojinin etkisini incelemek amacıyla
yapılmıştır.
Yöntem
Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanları - CINAHL Complete, ScienceDirect, Pubmed,
Wiley Online Library, Scopus – “fatigue or exhaustion or tiredness or lethargy” AND
“reflexology” anahtar kelimeleri kullanılarak, İngilizce yayımlanan çalışmalar yıl sınırlaması
olmaksızın incelenmiş ve tarama sonucunda 1599 makaleye ulaşılmıştır. Kronik hastalığa
bağlı yorgunluk deneyimleyen ve refleksoloji uygulanan bireylerle yapılan çalışmalar hedef
grubu oluşturmuştur. Dahil edilme kriterleri refleksolojinin yorgunluk üzerine etkisinin
değerlendirildiği randomize kontrollü çalışmalar, non-randomize kontrollü çalışmalar ve
deneysel çalışmalar olarak belirlenmiştir. Bu çalışma yöntemlerinin dışında kalan, konuyla
direkt ilişkisi olmayan ve fulltext ulaşılamayan çalışmalar dışlanma kriterleri olarak
belirlenmiştir. Ulaşılan tüm makalelerin başlıkları ve özetleri incelenip, fulltext ulaşılamayan
ve yinelenen çalışmalar belirlenip çıkarıldıktan sonra geriye kalan yedi çalışma derlemeye
dahil edilmiştir.
Bulgular
Çalışma sonuçları uygulamanın gerçekleştirildiği kronik hastalık grubu, çalışma türü,
uygulanan refleksoloji çeşidi (el ya da ayak refleksolojisi), uygulama süresi ve refleksoloji ile
karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiştir.
Refleksolojinin yorgunluk yönetiminde etkisinin değerlendirildiği üç çalışmada
kronik böbrek yetmezliği olan hemodiyaliz hastaları (Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir
ve ark., 2013; Ünal ve Akpınar, 2016); iki çalışmada romatoid artrit hastalığı olan bireyler
(Otter ve ark., 2010; Metin ve Özdemir, 2016); bir çalışmada kronik obstrüktif akciğer
hastalığı olan bireyler (Polat ve Ergüney, 2015); bir çalışmada multipl skleroz hastaları
(Nazari ve ark., 2015) ele alınmıştır. Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında
ise dört randomize kontrollü çalışma (Özdemir ve ark., 2013; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin
ve Özdemir, 2016) ve üç deneysel çalışma yapıldığı saptanmıştır. Uygulanan refleksoloji
çeşidi bakımından incelendiğinde, çalışmaların hepsinde ayak refleksolojisinin tercih edildiği
görülmüştür. Çalışma sonuçları uygulama süresi açısından değerlendirildiğinde, minimum bir
hafta maksimum altı hafta boyunca, en fazla sekiz seans refleksoloji uygulaması yapıldığı,
tek bir seansta ise minimum 20 dakika maksimum 60 dakika girişim uygulandığı
belirlenmiştir (Otter ve ark., 2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir ve ark., 2013;
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 291
Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin ve Özdemir,
2016). Çalışma sonuçları, refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapi
yöntemlerinin kullanım durumu açısından ele alındığında aromaterapi, ayak masajı, sırt
masajı ve gevşeme tekniği uygulamalarına göre refleksolojinin yorgunluğu azaltmada daha
etkili olduğu saptanmıştır (Otter ve ark., 2010; Metin ve Özdemir, 2016; Ünal ve Akpınar,
2016; Nazari ve ark., 2015). Refleksoloji ve iki dakika gevşeme tekniğinin yorgunluk üzerine
etkisinin karşılaştırıldığı çalışma sonucunda ise her iki uygulamanın da yorgunluğun
azaltılmasında oldukça etkili olduğu belirtilmiştir (Mavis ve Bhattacharya, 2013). Yapılan
diğer çalışmalarda ise refleksoloji uygulamaları herhangi bir tamamlayıcı tedavi yöntemiyle
karşılaştırılmamış olmakla birlikte, yorgunluğu azaltmada etkili olduğu saptanmıştır (Özdemir
ve ark., 2013; Polat ve Ergüney, 2015).
Tartışma
Kronik hastalıklarda en sık görülen semptomlardan biri olan yorgunlukla baş etmede
kullanılan yöntemlerden biri olarak refleksoloji, aktive olmuş bölgeleri uyararak ya da aşırı
aktive olan bölgeleri yatıştırarak vücut sistemini dengeleyebilmekte ve dolayısıyla kronik
hastalıklardaki yorgunluğun yönetiminde kullanılabilmektedir (Doğan, 2014).
Genellikle duyarlı ve kolay ulaşılabilir olması, çok sayıda sinirin sonlanması ve daha
büyük olmasından dolayı refleksoloji uygulamasında ayakların tercih edildiği belirtilmektedir
(Doğan, 2014).Çalışma sonuçları incelendiğinde de ayak refleksolojisi uygulandığı
görülmüştür (Otter ve ark., 2010; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Özdemir ve ark., 2013; Ünal
ve Akpınar, 2016; Polat ve Ergüney, 2015; Nazari ve ark., 2015; Metin ve Özdemir, 2016).
Hemodiyaliz alan
hastalarda kolda
yer
alan
fistül nedeniyle refleksoloji tercih
edilebilmektedir. Özdemir ve arkadaşları (2013) tarafından yapılan çalışma da tüm hastaların
kollarında fistül bulunmasıyla nedeniyle ayak refleksoloji seçildiği belirtilmiştir. Literatüre
göre refleksoloji seansları yaklaşık 10-45 dakika arası uygulanabilmekte, seans süresi
semptomlar ile hastalığa göre değişebilmekle birlikte, optimal terapötik sonuçlar elde etmek
amacıyla genelde 6-8 seans olması tavsiye edilmektedir (Doğan, 2014). Analiz edilen çalışma
sonuçlarında da maksimum sekiz seans refleksoloji girişimi uygulandığı (Polat ve Ergüney,
2015; Nazari ve ark., 2015; Ünal ve Akpınar, 2016) ve tek bir seansta minimum 20 dakika
maksimum 60 dakika girişim yapıldığı belirlenmiştir (Mavis ve Bhattacharya, 2013; Polat ve
Ergüney, 2015). Aromaterapi, ayak masajı, sırt masajı, gevşeme teknikleri gibi tamamlayıcı
tedavi yöntemlerinin de kronik hastalıklara bağlı yorgunluk semptomu yönetiminde etkili
olduğu çalışmalar belirlenmiştir (Otter ve ark., 2010; Ünal ve Akpınar, 2016; Metin
&Özdemir, 2016; Mavis ve Bhattacharya, 2013; Nazari ve ark., 2015).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 292
Sonuç ve Öneriler
Refleksoloji bireyin aktif rol alması, invaziv olmaması ve yan etkilerinin az olması nedeniyle
kronik hastalıklarda yorgunluk üzerine olumlu yönde etki edebilmekte ve hemşireler
tarafından uygulanabilmektedir. Bu nedenle yorgunluk üzerine refleksolojinin incelendiği
kanıta dayalı çalışmaların arttırılması yoluyla refleksoloji kullanımının yaygınlaştırılması ve
müfredat programlarında yer verilmesi bu semptomun yönetimine katkı sağlayabilir.
Kaynaklar
•
Doğan, H. D. (2014). Ellerin iyileştirme sanatı: Refleksoloji. European Journal of Basic
Medical Science, 4, 89-94.
•
Metin, G. Z., & Özdemir, L. (2016). Theeffects of aromatherapymassageandreflexology
on pain and fatigue in patients with rheumatoid arthritis: A randomized controlled trial.
Pain Management Nursing,17,140-149.
•
Mavis, B., & Bhattacharya, C. (2013). A comparative study to assess the effectiveness of
reflexology and two minute relaxation technique on fatigue reduction and relaxation in
clients undergoing haemodialysis in selected setting. International Journal of Nursing
Education, 5, 34-38.
•
Nazari, F., Shahreza, M. S., Shaygannejad, V., & Valiani, M. (2015). Comparing the
effects of reflexology and relaxation on fatigue in women with multiple sclerosis. Iranian
Journal of Nursing and Midwifery Research, 20, 200–204.
•
Otter, S., Church, A., Murray, A., Lucas, J., Creasey, N., Woodhouse, J., & et al. (2010).
The effects of reflexology in reducing the symptoms of fatigue in people with rheumatoid
arthritis: A preliminarystudy. Journal of Alternative and Complementary Medicine,16,
1251-1252.
•
Özdemir, G., Ovayolu, N., & Ovayolu O. (2013). Theeffect of reflexology applied on
haemodialysis patients with fatigue, pain and cramps. International Journal of Nursing
Practice, 19, 265–273.
•
Polat, H., &Ergüney, S. (2015). The effect of reflexology applied to patients with chronic
obstructive pulmonary disease on dyspnea and fatigue. Rehabilitation Nursing, 0, 1-9.
•
Ünal, K.S., & Balci, A. R. (2016). Theeffect of foot reflexology and back massage on
hemodialysis patients' fatigue and sleep quality. Complementary Therapies in Clinical
Practice, 24, 139-144.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 293
SB 028
USE OF REFLEXOLOGY IN PAIN MANAGEMENT OF SURGICAL PATIENT
Öğr. Gör. Ceyda UZUN ŞAHİN1, Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR2
1
2
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, RİZE
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği,
TRABZON
Abstract
Pain is one of the most important problems seen during postoperative period among patients
for whom surgical intervention is done. Pain incidence ranges from 30% to 90% among those
who undergo surgical interventions. Since postoperative pain affects activity of many organ
systems negatively, patients suffer from extra problems, there covery is delayed and hospital
stay is prolonged; as a result, patient comfort is negatively affected. Therefore; it is necessary
to control patients’ pain during postoperative period. Today, in addition to traditional
methods, complementary therapies are also used for relieving post operative pain in order to
back these traditional methods. One of the complementary therapies is reflexology.
Reflexology is also one of those therapies that nurses can directly include in their clinical
practices. Reflexology is an energy balancing therapy provided through application of special
pressure to reflexpoints in order to provide recovery. It is thought tha treflexology reduces
pain by gate-control mechanism. Some of the relevant studies reported that reflexology
reduced post operative pain. As a result; reflexology, which can directly be donebynurses as a
complementary therapy, can make positive contributions to reducing pain level during
postoperative period among surgical patients.
Keywords: Painmanagement, surgicalpatient, postoperativepain, reflexology
CERRAHİ HASTASININ AĞRI YÖNETİMİNDE REFLEKSOLOJİ KULLANIMI
Özet
Ağrı, cerrahi girişim geçiren hastalarda ameliyat sonrası dönemde gelişen en önemli
sorunlardan biridir. Cerrahi girişim geçirmiş hastalarda ağrı görülme sıklığı %30 ile %90
arasında değişmektedir. Ameliyat sonrası ağrı, birçok organ sisteminin aktivitesini olumsuz
yönde etkilediğinden hastalar ek sorunlarla karşı karşıya kalmakta, iyileşme süreci ve
hastanede yatış süresi uzamakta ve hasta konforu olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle
ameliyat sonrası dönemde hastanın ağrısının kontrol altına alınması gerekmektedir.
Günümüzde ameliyat sonrası ağrı yönetiminde geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 294
tamamlayıcı tedavi yöntemleri de kullanılmaktadır. Tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biri
de refleksolojidir. Refleksoloji,
hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri
terapiler arasında yer almaktadır. Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için refleks noktalarına
özel basınç tekniği uygulanarak gerçekleştirilen enerji dengeleme tedavisidir. Refleksolojinin
kapı kontrol mekanizması ile ağrıyı azalttığı düşünülmektedir. Konuyla ilgili yapılan
çalışmalarda, refleksolojinin ameliyat sonrası ağrıyı azalttığıbildirilmektedir. Sonuç olarak,
hemşirenin doğrudan uygulayabildiği tamamlayıcı terapi olan refleksoloji,
cerrahi
hastalarında
katkılar
ameliyat
sonrası
ağrı
düzeyinin
azaltılmasında
olumlu
sağlayabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ağrı yönetimi, cerrahi hastası, postoperatifağrı, refleksoloji
Giriş
Ağrı, ameliyat sonrası en genel ve beklenen bir rahatsızlıktır. Ameliyat sonrası ağrı, cerrahi
travma ile başlayan, giderek azalan ve doku iyileşmesi ile sonlanan akut bir ağrıdır.
Günümüzde cerrahi tedavi yöntemleri ile ilgili gelişmelere karşın ameliyat sonrası ağrı,
hastaların en sık yaşadığı sorunlardan biridir. Günümüzde etkin ağrı kontrolünün, ameliyat
sonrası bakımın önemli bir parçası olmasına karşın hastaların yaklaşık %30-80’i cerrahi
sonrası orta ya da şiddetli derecede ağrıdan yakınmaktadır. Kontrol altına alınamayan ağrı,
ameliyat sonrası dönemde aktivitelerde sınırlılık, solunum ve dolaşım komplikasyonları ve
sindirim sistemi sorunlarına neden olmakta, iyileşme sürecini ve hastanede kalış süresini
uzatmaktadır. Bu nedenle, ameliyat sonrası ağrı yönetiminin etkin bir şekilde uygulanması
gerekmektedir. Ameliyat sonrası ağrı yönetimi, hastanın rahatsızlığını en aza indirme ya da
önleme, yan etkilerden koruma, hastanede kalış süresini azaltma ve ağrıya yönelik
yakınmaların tekrarlanmamasını sağlamayı amaçlamaktadır (Aslan 2014; Apfelbaum, Chen,
Mehta, Gan, 2003).
Günümüzde sağlık bakımında, fiziksel ve ruhsal iyileşmede, relaksasyonu sağlamada
geleneksel tıp yöntemlerinin yanında tamamlayıcı terapi yöntemlerinin kullanımının da
giderek arttığı bilinmektedir. Özellikle ağrı yönetiminde, farmakolojik yöntemlerin etkisini
artırmak
amacıyla
farmakolojik
olmayan
tamamlayıcı
terapi
yöntemlerinden
yararlanılmaktadır. Literatürde, hemşireler tarafından kullanılan tamamlayıcı terapilerin üç
gruba ayrıldığı belirtilmektedir. Birinci grupta hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil
edildiği terapiler (refleksoloji, masaj, shiatsu, aromaterapi ve terapötik dokunma), ikinci
grupta hemşirelerin uygulamaya kısmen dahil edildiği terapiler (homeopati, bitkisel terapiler,
beslenme terapileri, hipnoterapi) ve üçüncü grupta hemşirelik uygulamalarına kolaylıkla dahil
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 295
edilemeyen ancak hemşirelerin öneride bulunabilecekleri terapiler (akupunktur, şiropiraksi)
yer almaktadır. Hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri yöntemlerden biri olan
refleksolojinin son yıllarda sayıları giderek artan araştırma sonuçları ile etkinliği
kanıtlanmakta ve klinik kullanımı önerilmektedir. Aynı zamanda refleksoloji, farklı alanlarda
gerçekleştirilen çeşitli klinik araştırma sonuçları, refleksolojinin ağrı kontrolünde destekleyici
bir yöntem olduğunu göstermektedir (Taparlı, 2004; Frazieret al., 2003; Vardanjaniet al.,
2013; Korkan, Uyar, 2014).
Refleksoloji, Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından “tüm salgı bezleri, organlar
ve bedenin bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle
uygulanan, beden fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik” olarak
tanımlanmaktadır (Stephenson, Swanson, Dalton, Keefe, Engelke, 2007). Bu teknik kulaklar,
eller ve ayaklarda organların son bulduğu sinir noktaları olduğunu savunmaktadır. Bir başka
deyişle, her organın kulak, el ve ayak tabanında yaslandığı bir nokta bulunmaktadır. Organlar,
ellerde, ayaklarda ve kulaklarda yan, uzunlamasına ve orta noktalarda yer alan özel noktalarla
adlandırılmaktadır (Hughes, Smyt, Lowe-Strong,2009). Bu özel noktalar, çeşitli organların
temsilcileridir. Bu özel noktalara basınç yapılarak verilen uyarılar organlarda yanıta neden
olmaktadır (Kim, Lee, Kang, Choi, Ernzt, 2010). Refleksologlar, refleksoloji ile uyarılan
refleks noktalarının beyinde uyarılara neden olarak uyarılan alanda rahatlama olduğunu
savunmaktadır (Nakamarua, Miurab, Fukushimab, Kawashimab, 2008). Bu yöntemle, özel el
ve parmak teknikleriyle refleks noktalarına uygulanan baskı, bedenin belli bölgelerinde bloke
olmuş enerjiyi çözerek, bedenin kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmekte ve
stresin azaltılmasını sağlayarak bedende fizyolojik değişikliklere neden olabilmektedir (Poole,
Glenn, Murphy, 2007).
Refleksoloji, kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek ve yaşam
kalitesini arttırma, sempatik ve parasempatik sinir sistemini ayarlamada ve fonksiyonunu
düzenlemede, bağışıklık sistemini güçlendirmede, dolaşımı düzenlemede, enfeksiyon süresini
kısaltmada, stres, anksiyete, ajitasyon, gerginlik, depresyon, yorgunluk ve uykusuzlukta,
konstipasyon ve irritabl bağırsak sendromunda, baş, sırt, bel, kas ve migren ağrılarında,
sinüzit, astım, egzama, bazı allerjiler gibi dermatolojik sorunlarda, bulantı ve kusmayı
rahatlatmada, dismenore ve doğum sırasında ağrıyı azaltmada, servikal dilatasyonu artırmada,
postpartum dönemde uterus involüsyonuna yardım ve süt salınımını kolaylaştırmada ve
ameliyat sonrası ağrının giderilmesinde kullanılmaktadır (Magill, Berenson, 2008).
Babajani ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada (2014), açık kalp ameliyatı geçiren
hastalarda göğüs tüpü çıkarılması sırasında ve Shermeh ve arkadaşlarının çalışmasında
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 296
(2009), koroner arter bypass ameliyatı sonrası sternotomi ağrısının giderilmesinde ayak
refleksolojinin ağrı düzeyini azalttığı bulunmuştur. Khosravan ve arkadaşlarının çalışmasında
(2015), ameliyat sonrası ürinerretansiyonun giderilmesinde ayak refleksolojisinin etkili
olduğu belirlenmiştir. Moeini ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da (2011), koroner arter
bypass ameliyatı öncesi uygulanan ayak refleksolojisinin yaşam bulguları üzerine olumlu
katkı sağladığı görülmüştür. Sharp ve arkadaşlarının (2010) ve Park ve arkadaşlarının (2006)
yaptıkları çalışmalarda da, meme kanseri tanısı almış ve ameliyat olan hastalara uygulanan
refleksolojinin hastaların algıladıkları ağrı düzeylerini olumlu yönde etkilediği saptanmıştır.
Sonuç olarak refleksoloji, hemşirelerin ameliyat sonrası ağrı yönetiminde kullanabilecekleri
farmakolojik olmayan ve herhangi bir cerrahi müdahale gerektirmeyen, ekonomik bir
yöntemdir. Aynı zamanda refleksoloji, hemşirelerin doğrudan uygulamaya dahil edebildikleri
terapiler arasında da yer almakta ve ameliyat sonrası ağrı kontrolünde de etkili ve destekleyici
olabilmektedir.
Kaynaklar
•
Aslan, F.E. (2014). Tarihsel Süreçte Ağrı. Fatma Eti Aslan (Ed.). Ağrı Doğası ve Kontrolü
içinde. Ankara: Akademisyen Tıp 11-38.
•
Apfelbaum, J.L.,Chen, C., Mehta, S.S.&Gan, T.J. (2003). Postoperative pain experience:
results from a national survey suggest postoperative pain continues to be under managed.
Anesthesia&Analgesia, 97(2), 534–540.
•
Taparlı, T.Z. 2004. Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışan Hemşirelerin Anksiyete Düzeyleri
ve Nedenlerinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi Çukurova Üniversitesi, Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Adana.
•
Frazier, S.K.,Moser, D.K., Daley, L.K., Mckinley, S., Riegel, B., Garvin, B.J. & An, K.
2003. Critical care nurses’ beliefs about and reported management of anxiety. American
Journal of Critical Care, 12(1), 19-27.
•
Vardanjani M.M.,Alavi N.M., Razavi, N.S., Aghajani, M., Azizi-Fini, E. &Vaghefi, S.M.
(2013). A randomized-controlled trial examining the effects of reflexology on anxiety of
patients undergoing coronary angiography. Nursing and Midwifery Studies, 2(3),3-9.
•
Korkan, E.A. & Uyar, M. (2014). Ağrı kontrolünde kanıt temelli yaklaşım: refleksoloji.
Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 5(1), 9-14.
•
Stephenson, N.L.N.,Swanson, M., Dalton, J., Keefe, F.J. &Engelke, M. (2007). Partnerdelivered reflexology: effects on cancer pain and anxiety. Oncology Nursing Forum,
34(1), 127-132.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 297
•
Hughes, C.M, Smyth, S. &Lowe-Strong, A.S (2009). Reflexology for the treatment of
pain in people with multiple sclerosis: a double-blind randomised sham-controlled clinical
trial. Multiple Sclerosis Journal, 15(11), 1329-1338.
•
Kim, J.I., Lee, M.S., Kang, J.W., Choi, D.Y. &Ernzt, E. (2010). Reflexology for the
symptomatic treatment of breast cancer: a systematicreview. Integrative Cancer Therapies,
9(4), 326-330.
•
Nakamarua, T.,Miurab, N., Fukushimab, A. & Kawashimab, R. (2008). Somatotopical
relationships between cortical activity and reflex areas in reflexology: a functional
magnetic resonance imaging study. Neuroscience Letters, 448(1), 6-9.
•
Poole, H.,Glenn, S. & Murphy, P. (2007). A randomised controlled study of reflexology
for the management of chronic low back pain. European Journal of Pain, 11(8), 878-887.
•
Magill, L. & Berenson, S. (2008). The conjoint use of music therapy and reflexology with
hospitalized advanced stage cancer patients and their families. Palliative and Supportive
Care, 6(3), 289-96.
•
Babajani, S.,Darzi, H.B., Ebadi, A., Mahmoudi, H.&Nasiri, E. (2014). The effect of foot
reflexology massage on the level of pain during chesttube removal after open heart
surgery. Iranian Journal of Critical Care Nursing, 7(1), 15-22.
•
Shermeh, S.,Bozorgzad, P., Ghafourian, A.R., Ebadi, A., Razmjoei, N. &Afzali, M.
(2009). Effect of foot reflex massage on sternotomy pain after coronary artery bypass
graft surgery. Iranian Journal of Critical CareNursing, 2(2): 51-54.
•
Khosravan, S.,Shojaei, M., Basiri, Moghadam, M. &Mojtabavi, S.J. (2015). Effect of feet
reflexology massage on urinary retention relieving after surgery. Quarterly of the Horizon
of Medical Sciences, 20(1), 215-221.
•
Moeini, M.,Kahangi, L.S., Valiani, M. &Heshmat, R. (2011). The effect of reflexotherapy
on patients’ vital signs before coronary artery bypass graftsurgery. Iran Journal of Nursing
Midwifery Research, 16(1), 8-12.
•
Sharp DM et al. (2010). A randomised, controlled trial of the psychological effects of
reflexology in early breast cancer. European Journal of Cancer, 46(2), 312-322.
•
Park, J.W.,Yoo, H.R.& Lee H.S. (2006). Effects of foot reflex zone massage on patient
spain and sleep satisfaction following mastectomy. Journal of Korean Academic Society
Home Care Nursing, 13(2), 54-60.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 298
SB 029
EVALUATION OF NURSE’S THESIS ON ACUPRESSURE APPLICATION IN
TURKEY
Arş. Gör. Emine Derya İSTER, Yrd. Doç. Dr. Türkan KARACA
1
Adıyaman Üniversitesi Hemşirelik Bölümü, ADIYAMAN
Abstract
Aim: In this definitive literature research, the aim is to examine the thesis examples which
has made with acupressure application; analyze the results of the thesis; it was planned to give
tangible information for researches and health personnel.
Methods: In this definitive research, between 2005-2016, National Council of Higher
Education Thesis Center database were screened to assess some of the features on the thesis
that acupressure is used in nursing initiative. When making research, akupres, akupresör,
akupressur, and akupresür were key words. Total 17 theses were taken into research. 13 of
them are PHD thesis and 4 are master thesis.
Results: The majority of these theses were made on internal medicine nursing department and
obstetrics and gynecology nursing department. When evaluation of thesis methods done, it is
determined that, nearly all of them randomized controlled experimental (14) and only three of
them are half-experimental. In master theses, acupressure effect on nausea, vomiting and pain
was evaluated. In three master theses, acupressure accepted as a effective method, but in one
master thesis, its determined that it is not efficient. Doctoral theses were mainly on pregnant
women and chemotherapy patients who take acupressure application, and its effect on nausea,
vomiting and pain. In other studies, their aim was to determine the effect of acupressure on
exhaustion, anxiety, and itches. In most of the studies, Sp6 point determined as application
point and according to purpose of the studies, application time differs. In researches,
acupressure application was made by using wrist band.
Conclusion and Suggestions: In this examination, in the majority of theses, it led to the
conclusion that use of acupressure practice is effective. Because of the limited researches on
this area, different sampling group studies can be done and different application protocols can
be developed.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 299
SB 030
EVALUATION OF NURSE’S THESES ON REFLEXOLOGY PRACTICE IN
TURKEY
Arş.Gör. Didem ŞİMŞEK KÜÇÜKKELEPÇE1, Yrd.Doç.Dr. Türkan KARACA2, Arş.Gör.
Emine Derya İSTER2
1
2
Adıyaman Üniversitesi Ebelik Bölümü
Adıyaman Üniversitesi Hemşirelik Bölümü, ADIYAMAN
Abstract
Aim: In this definitive literature research, the aim is to examine the thesis examples which
has made with reflexology practice; analyze the results of the thesis; planned to give tangible
information for researches and health personnel.
Methods: In this definitive research, between 2008-2016, National Council of Higher
Education Thesis Center database were screened to assess some of the features on the thesis
that reflexology is used in nursing initiative. When making research reflexology was key
word. . Reached thesis evaluated according to the titles and seven theses left outside among
23 theses. Total 16 theses were taken into research.
Results: The first thesis that is made use of reflexology practice in the field of nursing was
conducted in 2008. Seven of the theses were from Obstetrics and Gynecology Nursing
department, five from Internal Medicine Nursing department, three from Fundamentals of
Nursing department and one prepared by the Child Health and Nursing department. Seven of
theses half-experimental, and nine of theses randomized controlled experimental. There are
two master theses on nursing area which evaluate the reflexology application. According to
both thesis results, reflexology found efficient on aches. In doctoral theses, on different
sample groups, reflexology application was studied in order to examine its effects on nausea,
vomiting, exhaustion, labor pain and life quality. When the results of the doctoral thesis
examined, most of the theses stated that reflexology application is said to be an effective
method.
Conclusion and Suggestions: In this examination, in the majority of theses, it led to the
conclusion that use of reflexology application is effective. Because of the limited researches
on this area, different sampling group studies can be done and different application protocols
can be developed.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 300
SB 031
ACUPRESSURE EFFECT ON SLEEP DISORDERS IN THE ELDERLY
Arş. Gör. Simge KALAV, Doç. Dr. Hicran BEKTAŞ
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
Sleep disorders are one of the common problems in elderly people and acupressure can be
preferred in the management of sleep disorders. This review was conducted to investigate the
effect of acupressure on sleep disorders in elderly individuals.Akdeniz University electronic
databases center were searched published studies in English with “older people or older adults
or elderly” AND “sleep disturbance or sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND
“acupressure” trial key words without year limitation and 2446 articles were reached as a
result of the scan. By the analysis, five manuscripts were sampled. According to the results of
the studies, the use of acupressure affects positively on sleep quality, sleep duration, falling
asleep and awakening at night in elderly individuals. Acupressure can be preferred because it
is noninvasive, safe, effective, economical and easy to apply.Acupressure can affect positively
sleep disorders in elderly people. However, it needs to be replicated in additional studies
before it can be routinely recommended for the management of sleep disorders.
Keywords: Older People, Older Adults, Elderly, Sleep Disturbance, Sleep Disorder, Sleep
Problem, Insomnia, Acupressure
YAŞLI BİREYLERDE UYKU BOZUKLUĞU ÜZERİNE AKUPRESÜR ETKİSİ
Özet
Akupresür,yaşlı bireylerde sık görülen sorunlardan biri olanuyku bozukluğunun yönetiminde
tercih edilebilen tamamlayıcı tedavi seçenekleri arasındadır. Bu derleme yaşlı bireylerde uyku
bozukluğu üzerine akupresör etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Akdeniz Üniversitesi
elektronik veri tabanları “older people or older adults or elderly” AND “sleep disturbance or
sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND “acupressure” anahtar kelimeleri
kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar açısından yıl sınırlaması olmaksızın incelenmiş
ve tarama sonucunda 2446 makaleye ulaşılmıştır. Analiz sonucunda beş çalışma derlemeye
dahil edilmiştir.Yaşlı bireylerde akupresür kullanımının uyku kalitesi, uyku süresi, alışılmış
uyku etkinliği, uykuya dalma ve gece uyanma durumları üzerine olumlu yönde etki ettiği
saptanmıştır.İnvaziv olmayan, güvenli, etkili, ekonomik ve uygulaması kolay bir yöntem
olması akupresürün tercih edilme nedenleri arasındadır. Akupresür yaşlı bireylerde uyku
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 301
kalitesini geliştirmede olumlu yönde etki etmekle birlikte, rutinde düzenli olarak kullanımının
önerilebilmesi için konuyla ilgili yapılan kanıta dayalı çalışma sayısının arttırılması önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Yaşlı Bireyler, Yaşlı Yetişkinler, Yaşlı, Uyku Bozuklukları, Uyku
Düzensizlikleri, Uyku Sorunları, İnsomnia, Akupresür
Giriş
Uyku bozuklukları yaşlı bireylerde yaygın görülebilen sorunlar arasında yer almaktadır. Tıbbi
durum, ek hastalıklar, psikososyal etkenler ve çoklu ilaç kullanımlarının sıklığı uyku
bozukluklarının major nedenleri arasındadır. Uyku bozukluğu olan yaşlı bireylerde gelişmesi
muhtemel olan hastalıklara örnek olarak hipertansiyon, depresyon, kardiyovasküler ve
serebrovasküler hastalıklar verilebilir. Diğer yandan, bu hastalıklardan herhangi birinin varlığı
da uyku bozukluğu gelişmesi açısında risk oluşturabilmektedir. Yaşlı bireylerde uyku
bozukluğunun yönetiminde başvurulabilen seçenekler arasında TaiChi, meditasyon, masaj,
akupunktur ve akupresör gibi bazı tamamlayıcı tedavi yöntemleri de bulunmaktadır
(Gooneratte, 2008; Bloom ve ark., 2009).
Akupresür, geleneksel Çin Tıbbına dayanan, vücutta enerji taşıyan meridyenler
üzerinde akupunktur noktalarına parmak, avuç içi veya özel stimülasyon bantlarıyla basınç
uygulayarak enerji kanallarının düzgün çalışmasını sağlayan bir tedavi yöntemidir.
Akupunktur ile aynı ilkelere dayanmakla birlikte invaziv olmayan, doğal, güvenli, maliyetsiz,
uygulaması kolay ve yan etkisi olmayan bir uygulama olduğu belirtilmekte, hastalarda ağrı,
bulantı, kusma ve uyku rahatsızlığını hafiflettiği bildirilmektedir. Yaşlı bireylerde akupresör
kullanımının uyku bozukluğu üzerine olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu yöntemin yaşlı
bireylerde kullanımının güvenilir olduğu kabul edilmekle birlikte, hemşire ve hasta yakınları
tarafından da kolaylıkla uygulanabilmektedir (Hakverdioğlu ve Türk, 2006; Sun ve ark.,
2010; Çalık ve Kömürcü, 2014; Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016). Bu derleme
yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine akupresör etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Akdeniz Üniversitesi elektronik arama motoru aracılığıyla [CINAHL Complete, Science
Direct, Wiley Online Library, Pubmed, Scopus] yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine
akupresör etkisinin gösterildiği çalışmalar “older people or older adults or elderly” AND
“sleep disturbance or sleep disorder or sleep problem or insomnia” AND “acupressure”
anahtar kelimeleri kullanılarak İngilizce yayımlanan çalışmalar yıl sınırlaması olmaksızın
incelenmiş ve tarama sonucunda 2446 adet makaleye ulaşılmıştır. Uyku bozukluğu olan ve
akupresür uygulanan yaşlı bireylerle yapılan çalışmalar hedef grubu oluşturmuştur. Dahil
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 302
edilme kriterleri uyku bozukluğu üzerine akupresürün etkisinin değerlendirildiği randomize
kontrollü çalışmalar ve non-randomize kontrollü çalışmalar olarak belirlenmiştir. Konuyla
direkt ilişkisi olmayan ve fulltext ulaşılamayan çalışmalar dışlanma kriterleri olarak
belirlenmiştir. Ulaşılan tüm makalelerin başlıkları ve özetleri incelenip, fulltext ulaşılamayan
ve yinelenen çalışmalar belirlenip çıkarıldıktan sonra geriye kalan beş çalışma derlemeye
dahil edilmiştir.
Bulgular
Çalışma sonuçları çalışma türü, akupresür uygulanan yaşlı bireylerin kaldığı / yaşadığı alan,
akupresür uygulama şekli, uygulama süresi, akupresür noktaları, uyku kalitesini ve uyku
bozukluklarını değerlendirmek için kullanılan ölçekler ve akupresürün uyku bozukluğu
üzerine etkisi yönünden incelenmiştir.
Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında dört randomize kontrollü
çalışma (Chen ve ark, 1999; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016) ve bir
prospektif çalışma (Simoncini ve ark., 2015) yapıldığı saptanmıştır. Yaşlı bireylerin kaldığı /
yaşadığı alana göre değerlendirme yapıldığında, dört çalışmanın bakım evi ve huzur evi gibi
kurumlarda kalan bireylerle (Chen ve ar., 1999; Sun ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015;
Reza ve ark., 2010), bir çalışmanın ise toplum içinde yaşayan bireylerle yapıldığı görülmüştür
(Zeng ve ark., 2016). Çalışma sonuçları akupresür uygulama şekli açısından ele alındığında
çalışmaların çoğunluğunda akupresür noktalarına parmak basıncı/masaj şeklinde uygulama
yapıldığı (Chen ve ar., 1999; Sun ve ark., 2010; 2015; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016)
bir çalışmada ise akupresür bantı kullanıldığı saptanmıştır (Simoncini ve ark., 2015).
Uygulama süresi açısından değerlendirildiğinde minimum üç hafta (Chen ve ark, 1999; Zeng
ve ark., 2016) ve maksimum sekiz hafta boyunca uygulama yapıldığı saptanmıştır (Simoncini
ve ark., 2015). Akupresür uygulama noktaları analiz edildiğinde baş, boyun, yüz, alın, burun
bölgesi, kulaklar, eller, el bilekleri ve ayakların tercih edildiği saptanmıştır (Chen ve ar.,
1999; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016).
Uyku kalitesi ve uyku bozukluklarını değerlendirmek için kullanılan ölçekler incelendiğinde
dört çalışmada Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (Chen ve ar., 1999; Reza ve ark., 2010;
Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016), bir çalışmada Atina İnsomnia Skalası (Sun ve
ark., 2010) ve bir çalışmada Epworth Uykululuk Ölçeği kullanıldığı saptanmıştır (Zeng ve
ark., 2016). Akupresürün yaşlı bireylerde uyku bozukluğu üzerine etkisi ele alındığında,
çalışmaların hepsinde akupresürün uyku bozukluğunu azaltmada anlamlı derecede etkili
olduğu saptanmakla birlikte, akupresür uygulaması sonucunda etkili uyku süresi ve uyku
kalitesinde artma olduğu, gece uyanma / gece uykusuz kalma sıklığında ve uykuya dalmak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 303
için gereken sürede ise azalma olduğu bulunmuştur (Chen ve ark, 1999; Sun ve ark., 2010;
Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016; Simoncini ve ark., 2015).
Tartışma
Akupresür vücudun farklı noktalarına (akupunktur noktaları) basınç uygulanması yoluyla
vücuttaki enerji akışını uyarmaya yardımcı olması özelliğiyle, yaşlı bireylerde sık görülebilen
sorunlar arasında yer alan uyku bozukluklarının yönetiminde kullanılabilmektedir.Acısız,
ağrısız, güvenli, etkili, ekonomik, yan etkisi olmayan, öğrenilmesi ve uygulaması kolay olan
bir yöntem olması akupresürün tercih edilme nedenleri arasında gösterilmektedir (Akça ve
Taşçı, 2011).
Yapılan çalışmalarda da akupresörün kurumlarda kalan yaşlı bireyler için
uygun ve kullanılabilir bir yöntem olduğu ve potansiyel yararları değerlendirilmek istenmiştir
(Reza ve ark., 2010; Simoncini ve ark., 2015).
Çalışma sonuçlarına göre, uygulamada tercih edilen akupresür noktalarının
literatürde belirtilen noktalarla uyumlu olduğu görülmekle birlikte, HT7 (Heart=HT), K11
(Kidney=Ki), SP6 (Spleen=Sp) bölgelerinin kullanıldığı, genellikle baş, boyun, yüz, alın,
burun bölgesi, kulaklar, eller, el bilekleri ve ayakların tercih edildiği görülmüştür (Chen ve
ark, 1999; Taşpınar, 2006; Sun ve ark., 2010; Reza ve ark., 2010; Zeng ve ark., 2016;
Simoncini ve ark., 2015). Literatürde akupresür uygulamasında parmaklar, avuç içi, tenis
topları, küçük tanecikler, termal ısı ve özel stimülasyon cihazlarının kullanıldığı
belirtilmektedir.
İncelenen çalışmalardan birinde de özel stimülasyon aracı olarak
“H7
Insomnia Control” bant tercih edilmiş ve uyku sorununda anlamlı bir azalma saptanmıştır
(Simoncini ve ark., 2015).
Literatürde Alzheimer hastalığı gibi ilerleyici demansların uykuyu normal yaşlanma
sürecinden farklı biçimde etkileyebileceği ve gece sık uyanma, gün içi uykululuk görülebilme
durumlarına yol açabileceği belirtilmektedir (Tarctenberg ve ark., 2005). Çalışmalardan
birinde uyku düzensizliği olan ve kurumda kalan Alzheimer hastası bireylerin akupresür
uygulaması yoluyla uyku sorunlarının azaldığı ve yaşam kalitelerinin arttığı belirtilmiştir.
Derlemedeki bazı çalışmalarda yaşlı bireyler bilişsel açıdan da ele alındığından farklı
ölçeklere de (mini mental durum değerlendirme testi, global kötüleşme skalası,
nöropsikiyatrik envanter, durumluk - sürekli kaygı envanteri,Wechsler Hafıza Ölçeği) yer
verilmiştir (Simoncini ve ark., 2015; Zeng ve ark., 2016).
Sonuç ve Öneriler
Güvenli, etkili, ekonomik ve kolay uygulanabilir bir yöntem olarak, akupresör yaşlı bireylerde
uyku kalitesini geliştirmede olumlu yönde etki edebilmekle birlikte, rutinde düzenli olarak
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 304
kullanımının önerilebilmesi için konuyla ilgili yapılan kanıta dayalı çalışmaların sayısının
arttırılması önemlidir.
Kaynaklar
•
Akça, N. K., & Sultan TAŞCI, S. (2011). Hemodiyaliz hastalarında üremik kaşıntı ve
akupresör uygulaması. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 4, 191195.
•
Bloom, H.G., Ahmed, I., Alessi, C.A., Ancoli-Israel, S., Buysse, D.J., Kryger, M.H., &
et al. (2009). Evidence-based recommendations for the assessment and management of
sleep disorders in older persons. Journal of the American Geriatrics Society, 57, 761789.
•
Chen, M.L., Lin, L.C., Wu, S.C., & Lin, J.G. (1999). The effectiveness of acupressure in
improving the quality of sleep of institutionalized residents.The Journals of Gerontology,
54, 389–394.
•
Çalık, K. Y. & Nuran Kömürcü (2014). SP6 noktasına akupresür uygulanan gebelerin
doğum eylemine ve akupresür uygulamasına ilişkin görüşleri. Marmara Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 4, 29-37
•
Gooneratte, N. S. (2008). Complementary and alternative medicine for sleep
disturbances in older adults. Clinics in Geriatric Medicine, 24, 121–138
•
Hakverdioğlu, G., & Gülergün Türk, G. (2006). Akupressur. Hacettepe Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 43-47.
•
Reza, H., Kian, N., Pouresmail, Z., Masood, K., Sadat, Seyed, Bagher, M., & Cheraghi,
M.A. (2010). The effect of acupressure on quality of sleep in Iranian elderly nursing
home residents. Complementary Therapies in Clinical Practice, 16, 81-85.
•
Simoncini, M., Gatti, A., Ouirico, P.E., Balla, S., Capellero, B., Obialero , R., & et al.
(2015). Acupressure in insomnia and other sleep disorders in elderly institutionalized
patients suffering from Alzheimer’s disease. Aging Clinical and Experimental
Research , 27,37-42.
•
Sun, J.L., Sung, M.S., Huang, M.Y., Cheng, G.C., &Lin, C.C. (2010). Effectiveness of
acupressure for residents of long-term care facilities with insomnia: A randomized
controlled trial. International Journal of Nursing Studies, 47, 798-805.
•
Tarctenberg, R.E., Singer, C.M., & Kaye, J.A. (2005). Symptoms of sleep disturbance in
persons with Alzheimer’s diseases and the normal elderly. Journal of Sleep
Research, 14, 177-185.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 305
•
Zeng, H., Liu, M., Wang, P., Kang, J., Lu, F., & Pan, Lu (2016). Theeffects of
acupressuretraining
onsleepqualityandcognitivefunction
ofolderadults:
A
1-year
randomizedcontrolledtrial. Research in Nursing & Health, 39, 328–336.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 306
SB 032
THE USE OF COMPLEMENTARY MEDICINE PRACTICE IN PRIMARY
DYSMENORRHOEA
Öğr. Gör. Öznur YAŞAR1, Yrd. Doç. Dr. Sezer ER GÜNERİ2
1
2
Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, BALIKESİR
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, İZMİR
Abstract
Dysmenorrhea is one of the common pelvic pain and gynecological problems in women.
Dysmenorrhea occurs in two forms, primary dysmenorrhea and secondary dysmenorrhea.
Primary dysmenorrhoea pain is usually localized to the suprapubic area and is a form of
cramp or spasm. It usually starts with menstruation and ends in 48-72 hours. Complementary
therapy is used with today’s modern medicine to help the patient recover without diminishing
its effectiveness. In studies, it seems that complementary practices such as hot application,
resting in bed, taking a shower, consuming herb tea, exercise are used to cope with
dysmenorrhea. In today's conditions nurses who are a member of the health team need to
update their knowledge on this subject with the increasing interest in complementary
practices.
Keywords:
Dysmenorrhea,
traditional
treatment,
nursing,
primary
dysmenorrhea,
complementary and alternative treatment
TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARININ PRİMER DİSMENOREDE
KULLANIMI
Özet
Dismenore, kadınlarda sık görülen pelvik ağrı ve jinekolojik problemlerden biridir.
Dismenore primer dismenore ve sekonder dismenore olarak iki şekilde görülür. Primer
dismenorede ağrı genellikle suprapubik bölgede lokalize olup kramp veya spazm şeklindedir.
Genelde adet kanaması ile başlar ve 48-72 saatte sonlanır. Tamamlayıcı tedavi, günümüz
modern tıbbıyla birlikte ve etkisini azaltmadan, hastanın iyileşmesine yardım etmek amacıyla
kullanılmaktadır. Araştırmalarda dismenore ile baş etmede sıcak uygulama, yatarak dinlenme,
duş alma, bitki çayı tüketme, egzersiz gibi tamamlayıcı uygulamaların kullanıldığı
görülmektedir. Günümüz şartlarında tamamlayıcı uygulamalara olan ilginin artmasıyla
birlikte sağlık ekibinin bir üyesi olan hemşirelerinde bu konuda bilgilerini güncellemesi
gerekmektedir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 307
Anahtar Kelimeler: Dismenore, geleneksel tedavi, hemşirelik, primer dismenore,
tamamlayıcı ve alternatif tedavi
Giriş
Dismenore, kadınlarda sık görülen pelvik ağrı ve jinekolojik problemlerden biridir (Taşkın
2011). Bu periodik ağrı alt karında, orta hatta, şiddetli kramp tarzında olabilir, iç kasık
bölgesine, bacakların üst bölümlerine yayılabilir. Dismenore primer dismenore ve sekonder
dismenore olarak iki şekilde görülür. Menarştan sonraki ilk bir iki yılda ovulasyonun tam
yerleşmesiyle ortaya çıkar. Genelde mensturel kanama ile başlar ve 48-72 saatte sonlanır.
Muayenede pelvik patoloji yoktur. (Çepni 2005, Taşkın 2011). Dismenoreye neden olan en
önemli fizyolojik durumun C tipi ağrı nöronlar tarafından stümüle edilen iskemi ile birlikte
görülen myometrial aktivite artışı olduğu düşünülmektedir. Bu durumun sebebi tam olarak
anlaşılamamakla beraber artan myometrial aktivitenin artmış olan prostoglandin sentezi ile
ilgili olduğu düşünülmektedir. Öne sürülen ikinci bir faktör de myometrial aktiviteyi artıran
dolaşımdaki vazopresin ve lökotrenlerin dolaşımda artmasıdır. Ayrıca psikososyal faktörler de
ağrıya hassasiyeti ve ağrının algılanmasını etkilemektedir (Dep 2008).
Tamamlayıcı tedavi, günümüz modern tıbbıyla birlikte ve etkisini azaltmadan,
hastanın iyileşmesine yardım etmek amacıyla kullanılmaktadır (Topçu 2009). Toplumu
oluşturan bireylerin tamamlayıcı terapilere yönelik ilgilerinin artması sonucu sağlık
profesyoneli olmayan kişi ve kuruluşlar toplumun bu gereksinimini karşılamaya
çalışmışlardır. Bu durumun sonucunda hizmet amacı birey, aile ve toplumun sağlık
gereksinimlerini karşılamak olan sağlık bakım profesyonellerinin ve sağlık ekibi üyesi olarak
hemşirelerin tamamlayıcı terapilerde rol alması zorunluluk haline gelmiştir (Turan 2010). Bu
makalenin amacı; dismenorede kullanılan tamamlayıcı tıp uygulamalarını araştırma
sonuçlarıyla beraber sunmaktır.
Dismenorede Kullanılan Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Rezene: Rezene, uterus kontraksiyonlarını engelleyerek ağrının daha az hissedilmesini
sağlamaktadır (Potur 2013). Ghodsi ve ark. (2014)
ve Omidvar ve ark. (2012) rezene
kapsülleri kullandığı çalışmada rezenenin dismenoreyi azalttığı tespit edilmiştir.
Gül Çayı: Gül çayı, rosa gallicadenilen bitkinin yapraklarından veya goncasından elde edilir.
Yüksek konsantrasyonda A, B, C, E, K vitaminlerini içerir. Gül çayının intrauterin bölgede
kanın stazını azaltarak ve kan akımını düzenleyerek menstrüel distres ve dismenoreyi
hafiflettiği bildirilmiştir (Tseng 2005).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 308
Zencefil: Zencefil nonsteroid antienflamatur ilaçlardan daha düşük yan etki oluşturarak
siklooksigenaz (COX) ve lipooksigenaz (LOX) üzerinden araşidonik asit metabolizmasını
inhibe etmektedir (Prasad 2015). Shirvani ve ark. (2015) İran’da zencefil kapsül ve
mefanemik asit ile yaptıkları randomize kontrollü çalışmada zencefilin primer dismenorede
mefanemik asit kadar etkili olduğu sonucuna varmıştır (Shirvani 2015).
Tarçın: Tarçının, primer dismenoredeki etki mekanizması hakkında sınırlı bilgi
bulunmaktadır. Tarçından elde edilen iki temel yağ bileşenlerinden biri olan cinemaldehit’in
antispazmotik olduğu rapor edilmiştir (Jaafarpour 2015).
Papatya: Papatya içeriğinde bulunan çeşitli maddeler ile antienflamatuar, analjezik,
antioksidan, anksiyete giderici ve sindirimi kolaylaştırıcı etkilere sahiptir (Sharifi 2014).
Çemen Otu: Çemen otu ekstresi, antienflamatuar, antioksidan özelliklere sahiptir. Ayrıca
fitoöströjen bileşiklere de sahiptir. Younsey ve ark. (2014) çalışmasında çemen otunun
dismenoreyi azalttığı bulunmuştur. Bugün çeşitli çalışmalar diyet takviyelerinin de dismenore
tedavisinde etkili olduğunu göstermektedir. Bunlar omega-3 yağ asitleri, mağnezyum, çinko,
B vitamini ve E vitaminini içermektedir (Rahbar 2012).
Transkutanöz Elektriksel Sinir Stimülasyonu (TENS): Primer dismenorede TENS etki
mekanizması kapı kontrol teorisine ve endojen morfinlerin salınmasına dayanmaktadır. Ek
olarak uterusta kan akımını artırarak kas iskemisini azaltmak yoluyla dismenoreyi
azaltmaktadır (Wang 2009).
Spinal Manüplasyon: Spinal manüplasyonun etki mekanizmasında iki hipotez üzerinde
durulmaktadır. Bunlardan biri;
parasempatik ve sempatik pelvik sinir yolları spinal
vertabrayla yakındır, vertebradaki mekanik disfonksiyon spinal mobilite azalmasına sebep
olmaktadır ki bu da pelvik visseraya desteği sağlayan kan damarlarına destek olan sempatik
siniri etkilemektedir.
Bunun sonucu olarak vazokonstrüksiyona bağlı dismenore
görülmektedir. Yapılan manüplasyon ile spinal mobilite artırılmakta ve kan damarları için
destek olan spinal sinir etkilenmekte, kan akımı düzelmektedir. Diğer bir hipotez ise
dismenore bazı pelvik sinir yollarının paylaştığı kas iskelet yapısından kaynaklanan yansıyan
ağrıdır. Bel omuru, kalça ve pelvisten yansıyan ağrı dismenore ile ilgili semptomlardan ve
pelvik ağrıdan sorumlu olabilmektedir (Proctor 2010).
Akupunktur: Akupunkturun ana felsefesi, bütün evrende canlı cansız olan her şeyde var olan
enerji akışları arasındaki birlik, denge ve uyuma dayanır. Vücuttaki enerji akım blokajı veya
kesintisi denge bozukluğuna dolayısıyla hastalığa neden olur (Horasanlı 2008). Akupunktur
analjezik, hemostatik, immün sistemi güçlendirici, sedatif, psikolojik, ve motor etkileri
iyileştirici özelliklere sahiptir (Çevik 2001). Liu ve ark. (2014), dismenoreye spesifik
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 309
akupunktur noktalarına yapılan uygulamanın spesifik olmayan noktalara yapılana göre,
dismenorede daha etkili olduğunu bulmuştur (Liu 2014).
Akupresör: Akupresör kullanımının amacı, Chi olarak bilinen yaşam enerjisini düzenlemek,
dengelemek ayrıca hastalıkları önlemek, sağlığı korumak ve geliştirmektir. Chi her biri iç
organ ve sistemlerle bağlantılı 12 enerji yolu olarak adlandırılan meridyenlerle basınç
noktalarıyla bağlantılıdır. Bu meridyenlerde blokaj yada yavaşlama olduğunda bu basınç
noktalarından bir yada daha fazlasına basınç uygulanarak enerji akımının kolaylaşması ile ya
da bu noktaların uyarılması ile enerji dengelenebilmektedir (Hakverdioğlu 2006). Literatürde
aküpresörün dismenorde etkili olduğu bulunmuştur (Chen 2015, Bazarganipour 2010).
Refleksoloji: Alternatif tıp uygulamalarından biri olan refleksoloji sözcüğündeki “refleks”
terimi “yansıtma” ya da “aksetme” anlamına gelir. Her organın el, ayak, gözbebeği ve
kulaklarda yansıdığı bir refleks noktası bulunmaktadır. Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü
tarafından refleksoloji; tüm salgı bezleri, organlar ve vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde,
ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının
normalleşmesine yardım eden bir teknik olarak tanımlanmaktadır (Nakamura 2008). Azima
ve ark. (2015) çalışmasında, refleksoloji ve masaj terapinin dismenorenin bazı semptomlarını
azaltmada etkili olduğu sonucuna varmıştır (Azima 2015).
Masaj: Kim ve ark. (2005), abdominal meridyen masajının (kyongrak) menstrüel kramplar ve
dismenorede oldukça etkili olduğu sonucuna varmıştır (Kim 2005).
Yoga: Yoga, kasları güçlendirmek stresi azaltmak için fiziksel egzersiz, zihinsel meditasyon,
solunum tekniklerinin birlikte kullanılmasıdır. Yapılan çalışmada, yoganın dismenoreyi
azalttığı bulunmuştur (Rakhshaee 2011 ).
Sıcak Uygulama: Sıcak, uygulanan bölgede damarlarda vazodilatasyon oluşturur.
Vazodilatasyon kan dolaşımını artırarak impulsların doku beslenmesini artırır, ağrı
impulslarını uyaran hücre metabolitlerinin atılmasını sağlar ayrıca ağrıyı azaltan refleksleri
harekete geçirir. Böylece kas spazmı ve buna bağlı ağrıda azalma olur (Yavuz 2014). Akın ve
ark. (2001) çalışmasında düşük etkili bölgesel ısı tedavisinin dismenorede etkili olduğu
bulunmuştur (Akın 2001).
Fiziksel Egzersiz: Literatürde, fiziksel egzersizin doğal ağrı kesici olan endorfinleri artırdığı,
aynı zamanda pelvik kan akımını artırarak dismenoreyi azalttığı belirtilmektedir (Arora 2014).
Arora ve ark.’nın (2014) çalışmasında 12 haftalık aerobik egzersiz çalışmasının primer
dismenoreyi azalttığı bulunmuştur (Arora 2014).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 310
Sonuç: Hemşireler tüm yaşam dönemleri boyunca sağlıklı ve hasta bireyin yanında çeşitli rol
ve sorumluluklar almaktadır. Bu yüzden hemşireler tamamlayıcı terapiler konusunda doğru
bilgiye sahip olmalı ve toplumu doğru uygulamalar konusunda bilinçlendirmelidir.
Kaynaklar
• Akın M D, Kurt WW, Hangehold D A, Goodale M B, Hınkle R T, Smıth R P. Continuous
Low-Lewel Topical Heat in the Treatment of Dysmenoorhea. Obstetrics & Gynecology
2001 (97) 3:343-349.
• Arora A., Sujata Y., Sreeram G. Effect of 12-Weeks of Aerobic Exercise on Primary
Dysmennorrhea. Indian Journal of Physiotherapy and Occupational Therapy 2014;
8(3):130-4
• Azima S, Bakhshayesh HR, Mousavi S, Ashrafizaveh A. Comparison of the Effects
Reflexology and Massage Therapy on Primary Dysmenorheal. Biomedical Research
2015;26 (3): 471-476
• Bazarganipour F, Lamyian M, Heshmat R, Abadi M A j, Taghavi A. A Randomized
Clinical Trial of the Effiacy of Applying a Simple Acupressure Protocol to the Taichong
Point in Relieving Dysmenorhea. International Journal of Gynecology and Obstetrics.
2010;105-9.
• Chen H , Wang H, Chiu M.ys Effects of Acupressure on Menstrual Distress and Low Back
Pain in Dysmenorrheic Young Adulth Woman:An Experimental Study. Pain Management
Nursing 2015(16):3;188-197.
• Çepni İ.Dismenore , Adölesan Sağlığı Sempozyum Dizisi 2005 (43) ; 151-157.
• Çevik C. Medikal Akupunktur. Ankara:Promat A.Ş., 2001
• Dep S. Raine Fenning N, Dysmenorrhoea , Obstetrics Gynaecology and Reproductive
Medicine 2008(18):11; 294-299.
• Ghodsi Z, Asltoghiri M. The Effect Of Fennel On Pain Quality, Symptoms, and Menstrual
Duration in Primary Dysmenorrhea. American Society For Pediatric and Adolescant
Gynecology . 2014 (27):283-286.
• Hakverdioğlu G, Türk G. Acupressure. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 2006. 13:2 43-47
• Horasanlı E, Usta B, Yeşilay A. Medikal Akupunktur. Yeni Tıp Dergisi, 2008,5:70-75.
• Jaafarpour M, Hatefi M, Khanı A, Khajavıkhan J. Comparative Effect of Cinnamon and
Ibuprofen for Treatment of Primary Dysmenorrhea: A Randomized DoubleBlind Clinical
Trial. Journal of Clinical and Diagnostic Research. 2015 Apr, Vol-9(4): 4-7. DOI:
10.7860/JCDR/2015/12084.5783.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 311
• Kim JS, Yo YJ, Hwang SK. The effects of abdominal meridian massage on menstrual
cramps and dysmenorrhea in full-time employed women. Taehan Kanho Hakhoe Chi 2005;
35(7):1325-1332.
• Liu C, Xie J, Wang l, Liu Y, Song J, Chen Y, Shi G, Zhou W, Gao S, Ll S, Xing J, Ma L,
Wang Y, Zhu J, Liu J. A Randomize Controlled Trial of Point Acupuncture in Primary
Dysmenorrhea. Pain Medicine 2014:15; 910-920.
• Nakamura T, Miurab N, Fukushimad A, Kawashimab R. Somatotopical Relationships
Between Cortical Activity and Reflex Areas in Reflexology.:A Functional Magnetic
Resonance Imagıng Study.Neurosdence Letters 2008;448:6-9.
• Omidvar S, Esmalizadeh S, Baradaran M, Basirat Z.Effect Of Fennel On Pain İn
Dysmenorrhoea:A Placebo –Controlled Trial, AYU,2012, Apr-Jun(33);2: 311-313.
• Potur D Ç, Kömürcü N. Dismenore Yönetiminde Tamamlayıcı Tedaviler. Hemşirelikte
Eğitim ve Araştırma Dergisi 2013 (10);1:8-13
• Prasad SS, Rathak RR, Desai A, Vajpeye SK, Bhavsar VH. he Analgesic Effects Of
Ginger-Juice (Zingiber Officinale Roscoe) On Wistar Albino Rat. National Journal of
Integrated
Research
in
Medicine
(NJIRM)
(2015),
6(6)Nov-Dec:47-
50.http://www.scopemed.org/?mno=214898.Erişim:09.11.2016.
• Proctor M, Hing W, Johnson TC, Murphy PA, Brown J. Spinal Manuplation for
Dysmenorrhoea (Rewıew). Cochrane Database of Systematic Rewiews 2006, Issue 3. Art
No: CD002119.
• Rahbar N, Asgharzadeh N, Ghorbani R. Effect of Omega-3 Fatty Acids on İntensity of
Primary Dysmenorrhea. International Journal of Gynecology and Obstetrics117, 2012,4547.
• Rakhshaee Z. Effect of Three Yoga Poses(Cobra, Cat and Fish Poses) in Woman with
Primary Dysmenoorhea:A Randomized Clinical Trial. Journal of Pediatric and Adolescant
Gynecology. 2011; 24:192-196.
• Sharifi S, Simbar M, Mojab F, Majd H A. Comparision of the Effects of Matricaria
Chamomila (Chamomile) Extract and Mefenamic Acid on the İntensity of Premenstrual
Syndrome. Complementary Therapies in Clinical Practice 20(2014):81-88.
• Shirvani MA, Motahari-Tabari N, Alipour A. The effect of mefenamic acid and ginger on
pain relief in primary dysmenorrhea: a randomized clinical trial. Arch Gynecol Obstet
(2015): 291:1277–1281 DOI 10.1007/s00404-014-3548-2.
• Taşkın L. Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği. Ankara: Sistem Ofset Matbaaacılık; 2012.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 312
• Topçu S A. Hemşirelik Uygulamaları ve Eğitiminde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler.
Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi 2009; 6 (2):5-9.
• Tseng YF, Chen CH, Yang Y. Rose tea for relief of primary dysmenorrhoea in adolescent:
A randomized controlled trial in Taiwan. J Midwifery Womens Health 2005; 50: 51-57.
• Turan N, Öztürk A, Kaya N. Hemşirelikte Yeni Bir Sorumluluk Alanı: Tamamlayıcı
Terapi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2010;3(1): 93-98.
• Wang SF, Lee J-P, Hwa HL. Effect of Transcutaneous Electrical Nerve Stimulation on
Primary Dysmenorrhea.
Neuromodulatıon: Technology At The Neural Interface.
2009(12):4; 302-309. doi: 10.1111/j.1525-1403.2009.00226.x.
• Yavuz M. Ağrının İlaç Dışı Yöntemlerle Kontrolü. İçinden: Eti Aslan F. editör. Ağrı
doğası ve kontrolü. Ankara: Akademisten Tıp Kitabevi ; 2014. s.162-166.
• Younsey S, Amiraliakbari S, Esmaeili S, Alavimajd H, Nouraei S. Effects of Fenugreek
Seed on the Severity and Systemic Symptoms of Dysmenoorhea. J Reprod Infert.
2014;15(1):41-8.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 313
SB 033
SYSTEMATIC ANALYSIS OF STUDIES RELATED TO REFLEXOLOGY
APPLICATIONS CONDUCTED BETWEEN 2000 AND 2016 IN TURKEY
Arş. Gör. Gamze GÖKE ARSLAN1, Doç. Dr. Şebnem ÇINAR YÜCEL1, Arş. Gör. Mücahide
GÖKÇEN1, Sevde DÖLEN2
1
2
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Esasları AD
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 3.Sınıf Öğrencisi, İZMİR
Abstract
In this literature review, it was aimed to investigate studies conducted in Turkey on
reflexology. The studies were reviewed in terms of the type, sample and subject of the
research, and characteristics of researchers.The study included thesis studies and research on
the reflexology treatments performed between 2000 and 2016 in Turkey. The study data were
obtained from databasescovering the fields of medicine and nursing (PubMed, Ulakbim etc.)
and thesis. The sample of the study included 22 studies. While 95.4% (n:21) of the studies
were experimental. Of the studies, 86.4% (n:19) were conducted by academician nurses. It
revealed that these studies were used for pain control, constipation, management of symptoms
such as fatigue and anxiety, and improvement of the quality of life. Application of reflexology
is increasing day by day since it has positive effects.
Key Words: Reflexology, nursing, complementary and integrative therapy.
TÜRKİYE’DE 2000-2016 YILLARI ARASINDA REFLEKSOLOJİ
UYGULAMASIYLA İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALARIN SİSTEMETİK ANALİZİ
Özet
Bu literatür incelemesinde, Türkiye’de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılmış çalışmaların
araştırma tipi, araştırmacıların özellikleri, örneklem ve konu açısından incelenmesi
amaçlanmıştır. Çalışmaya; Türkiye’de 2000-2016 yılları arasında refleksoloji uygulamasıyla
ilgili yapılan tez ve araştırmalar dahil edilmiştir. Çalışma verileri tıp ve hemşirelik
alanlarındaki veri tabanlarından (Siencedirect, Pubmed, Ulakbim) ve tezlerden elde edilmiştir.
Araştırmanın örneklemini toplam 22 araştırma oluşturmuştur. Araştırmaların; %95.4’ü (n:21)
deneysel tipte ve %86.4’ü (n:19) akademisyen hemşireler tarafından yapılmıştır. Refleksoloji
uygulamasının ağrı kontrolü, konstipasyonun giderilmesi, yorgunluk ve anksiyete gibi
semptomların yönetimi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı belirlenmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 314
Refleksoloji uygulamasının olumlu etkileri nedeniyle sağlık alanındaki kullanımının gittikçe
arttığı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Refleksoloji, hemşirelik, tamamlayıcı ve bütünleştirici bakım.
Giriş
Refleksoloji, iyileşmeyi sağlamak için, refleks noktalarına ovma, sıvazlama ve sıkma
hareketleri ile basınç uygulanarak gerçekleştirilen özel bir basınç tekniği ve enerji dengeleme
sistemidir. Bu literatür incelemesinde, Türkiye’de refleksoloji uygulaması ile ilgili yapılan
çalışmaların araştırma tipi, araştırmacıların özellikleri, örneklemi ve konu açısından
incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışma, tanımlayıcı tipte yapılmış bir kayıt araştırmasıdır. Veriler, tıp ve hemşirelik
alanlarındaki veri tabanları (Siencedirect, Pubmed, Ulakbim...) ve tezlerden elde edilmiştir.
Taramalarda ‘reflexology’, ‘hand reflexology’, ‘reflexology massage’ gibi kelimeler
kullanılmıştır. Çalışmaya; Türkiye’de 2000-2016 yılları arasında refleksoloji uygulamasıyla
ilgili yapılan tez ve araştırmalar dahil edilmiş, kongre bildiri özetleri ve derlemeler araştırma
kapsamı dışında tutulmuştur. Araştırmanın örneklemini toplam 22 çalışma oluşturmuştur.
Bulgular
Araştırmaların; %95.4’ünün (n:21) deneysel tipte, %86.4’ünün (n:19) akademisyen hemşireler
tarafından, %36.8’inin (n:7) İç Hastalıkları ve %36.8’inin (n:7) Doğum ve Kadın Sağlığı
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı’nda görev yapan akademisyen hemşireler tarafından
yürütüldüğü saptanmıştır.
Tartışma
Yapılan literatür incelemesi sonucu toplam 22 çalışmaya ulaşılmıştır. Bolsoy (2008),
perimenstrüel distresin hafifletilmesinde releksolojinin deney grubundaki öğrencilerin (n=31)
kontrol grubuna göre (n=31) premenstrüel ve menstrüel dönem semptomlarında anlamlı bir
azalma olduğunu saptamıştır. Çevik (2013), yaşlılarda refleksoloji uygulamasının dışkılama
sayısı, dışkı miktarı ve dışkı kıvamı puan ortalamalarını anlamlı düzeyde arttırdığını
saptamıştır. Güven ve Karataş (2013), hipertansiyonlu bireylerde; ayak refleksolojisinin,
sistolik kan basıncı, LDL, total kolesterol ve trigliserid ortancalarını düşürdüğünü, yaşam
kalitesini yükselttiğini saptamıştır. Özdemir vd. (2013), hemodiyaliz hastalarına uygulanan
refleksolojinin yorgunluk, kramp ve ağrı şiddetinin azalmasında etkili olduğunu saptamıştır.
Akın Korhan vd. (2014), mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda refleksolojinin
hastaların yaşamsal belirti değerlerini ve Sedasyon Değerlendirme Ölçeğinden aldıkları puan
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 315
ortalamalarını azalttığını saptamıştır. Alp Yılmaz (2014), ayak refleksolojisinin, dismenore,
okul devamsızlığı ve okul başarısı üzerinde etkili olduğunu belirlemiştir. İçke (2014),
refleksolojinin infantil koliğin giderilmesinde, refleksoloji grubundaki bebeklerin (n=31)
kolik durumunda düzelme olurken, kontrol grubunda (n=33) değişim olmadığını saptamıştır.
Özdelikara ve Tan (2014), meme kanserli hastalarda refleksolojinin deney grubunda (n=30)
bulantı, kusma ve öğürme deneyimini, oluşumunu, sıkıntısını ve yorgunluğu azalttığını
bulmuşlardır. Yılar (2014), ayak refleksolojisinin doğum ağrısını azaltmaya ve doğum
eyleminin II. evresinin süresini kısaltmaya olumlu etkisinin olduğunu belirlemiştir. Alan
(2015), jinekolojik kanser kemoterapi tedavisi süresince uygulanan progresif kas gevşeme
egzersizleri ve refleksolojinin hastalarda ağrı, yorgunluk, anksiyete ve depresyon düzeyinin
azaldığı, yaşam kalitesinin arttığını saptamıştır. Avcı (2015), total abdominal histerektomi
ameliyatı sonrası refleksoloji uygulanan kadınların tamamının (n=54) refleksolojinin
kendilerini rahatlattığını belirtmiştir. Doğan (2015), multiple sklerozlu hastalara uygulanan
refleksolojinin hastaların ağrı puanı ve yorgunluk düzeyini azalttığı, yaşam kalitesini
arttırdığını saptamıştır. Koç ve Gözen (2015), süt çocuğunda refleksoloji tekniği ile uygulanan
ayak masajının deney grubundaki bebeklerin (n=30) daha az ağrı hissettiği, kalp atım hızının
daha düşük, oksijen saturasyon düzeyinin daha yüksek ve ağlama sürelerinin daha kısa
olduğunu saptamıştır. Öztürk (2015), abdominal histerektomi sonrası ayak refleksolojisinin,
kadınlarda ağrı, anksiyete, yorgunluk, kas gerginliği düzeylerinde azalmaya, gevşeme,
memnuniyet düzeylerinde artmaya yol açtığını saptamıştır. Polat ve Ergüney (2015), KOAH
hastalarına uygulanan refleksolojinin dispne ve yorgunluğu azalttığı, enerjiyi arttırdığını
bulmuştur. Sahiloğulları (2015), serebral palsili (SP) çocuklarda kabızlık problemlerini, salya
akma sıklığı ve şiddetini azaltmakta, uykusuzluğu azaltarak gün içinde uykulu olma
problemini ve dikkat eksikliğini olumlu yönde etkilediğini belirlemiştir. Demirtürk vd.
(2016), primer dismenoreli hastalarda analjezik kullanma durumu ve ağrı yoğunluğunda
üzerinde önemli gelişmeler sağladığını saptamışlardır. Deniz (2016), ayak refleksolojisinin
hemodiyaliz hastalarında, laksatif kullanımı ve konstipasyon semptomlarını anlamlı derecede
azalttığını belirlemiştir. Gök Metin ve Özdemir (2016), aromaterapi masajı ve refleksolojinin
romatoid artritli hastalarda ağrı ve yorgunluğu azaltma ve sağlık algısını artırmada etkili
olduğunu belirlemişlerdir. Gözüyeşil ve Başer (2016), ayak refleksolojisinin 40-60 yaş grubu
kadınlarda sıcak basması, terleme ve gece terlemesi şikayetlerinde azalma meydana
getirdiğini saptamıştır. Uğuryol (2016), refleksoloji uygulamasının anksiyeteye olumlu
etkisinin olduğunu belirlemiştir. Ünal ve Balcı Akpınar (2016), hemodiyaliz tedavisi alan
hastalarda, refleksoloji ve sırt masajının uyku kalitesini arttırdığını, yorgunluğu azalttığını
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 316
belirlenmişlerdir. Refleksoloji uygulaması ile ilgili Türkiye’de yapılan çalışmaların sayısının
son yıllarda artış gösterdiği görülmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Yapılan çalışmalarda hipertansiyon, böbrek yetmezliği, KOAH ve kanser gibi kronik
hastalıklara sahip hastalar ile birlikte çalışıldığı, refleksoloji uygulamasının ağrı kontrolünde,
konstipasyonun giderilmesinde, yorgunluk ve anksiyete gibi semptomların yönetiminde ve
yaşam kalitesinin arttırılmasında kullanıldığı belirlenmiştir. Refleksoloji uygulamasının
sistemler üzerindeki olumlu etkisi ve kolay, etkin ve ucuz bir yöntem olması nedeniyle sağlık
alanındaki kullanımının giderek arttığı düşünülmektedir. Bu doğrultuda, hemşirelerin
refleksoloji uygulamasını bu alanda uzmanlaşmış profesyonel kişilerden öğrenerek, kanıta
dayalı çalışmalar planlamaları ve sonuçlarını bireyselleştirilmiş bakım doğrultusunda
hemşirelik bakımına dahil etmeleri gerektiği düşünülmektedir.
Kaynaklar
•
Akin Korhan, E., Khorshid, L., & Uyar, M. (2014). Reflexology: ıts effects on
physiological anxiety signs and sedation needs. Holistic Nursing Practice, 28(1).
•
Alan, H. (2015). Jinekolojik kanser kemoterapi tedavisi süresince uyulanan progresif kas
gevşeme egzersizleri ve refleksolojinin ağrı, yorgunluk, anksiyete, depresyon ve yaşam
kalitesi üzerine etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
•
Alp Yılmaz, F. (2014). Ayak refleksolojisinin dismenore ve okul performansına etkisi.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). Erciyes Üniversitesi, Kayseri.
•
Avcı, N. (2015). Total abdominal histerektomi ameliyatı sonrası ağrının ve anksiyetenin
azaltılmasında refleksolojinin etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). İÜ, İstanbul.
•
Bolsoy, N. (2008). Perimenstrüel distresin hafifletilmesinde refleksolojinin etkinliğinin
incelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir.
•
Çevik, K. (2013).Yaşlılarda refleksoloji uygulamasının konstipasyon üzerine etkisi
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir.
•
Demirtürk, F., Erkek, Z.Y., Alparslan, Ö., Demirtürk, F., Demir, O., İnanir, A. (2016).
Comparison of reflexology and connective tissue manipulation in participants with
primary dysmenorrhea. Journal Alternative Complementary Medicine, 22(1):38-44.
•
Deniz, A. (2016). Hemodiyaliz hastalarında ayak refleksolojisi uygulamasının
konstipasyona etkisi. (Yayınlanmamış YL Tezi). Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon.
•
Doğan, H.D. (2015). Multiple Sklerozlu hastalara uygulanan refleksolojinin ağrı,
yorgunluk ve yaşam kalitesine etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi). AÜ, Erzurum.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 317
•
Gök Metin, Z., & Özdemir L. (2016). The effects of aromatherapy massage and
reflexology on pain and fatigue in patients with rheumatoid arthritis: a randomized
controlled trial. Pain Management Nursing, 17(2), 140-49.
•
Gözüyeşil, E., & Başer, M. (2016). The effect of foot reflexology applied to women aged
between 40 and 60 on vasomotor complaints and quality of life, Complementary Theraphy
Clinical Practice, 24: 78-85, doi: 10.1016/j.ctcp.2016.05.011.
•
Güven, Ş.D., & Karataş, N. (2013). Hipertansiyonlu hastalara uygulanan ayak
refleksolojinin kan basıncı, kolesterol düzeyleri ve yaşam kalitesine etkisi. Turkish
Journal of Research & Development in Nursing, 15(3).
•
İçke, S. (2014). Refleksoloji’nin infantil koliğin giderilmesi üzerine etkisinin incelenmesi.
(Yayımlanmamış YL Tezi). EÜ, İzmir.
•
Koç, T., & Gözen D. (2015). The effect of foot reflexology on acute pain in ınfants: a
randomized controlled trial. Worldviews on Evidence-Based Nursing, 12(5):289-96.
•
Özdelikara, A., & Tan, M. (2014). The effect of reflexology on quality of life with breast
cancer. European Journal of Oncology Nursing, 18 (1), 42-4.
•
Özdemir, G., Ovayolu, N., & Ovayolu, Ö. (2013). The effect of reflexology applied on
haemodialysis patients with fatigue, pain and cramps. International Journal of Nursing
Practice, 19(3), 265-73.
•
Öztürk, R. (2015) Abdominal histerektomi sonrası refleksolojinin iyilik haline etkisi.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). EÜ, İzmir.
•
Polat, H., & Ergüney S. (2015). The effect of reflexology applied to patients with chronic
obstructive pulmonary disease on dyspnea and fatigue. Rehabilitation Nursing, 0:1–9.
•
Sahiloğulları, S. (2015). Serebral palsili çocuklarda fizyoterapi programı ile birlikte
uygulanan refleksolojinin uyku, kabızlık, salya, motor fonksiyonlar, yaşam kalitesi ve aile
etkilenimi üzerine olan etkisinin incelenmesi. (Yayınlanmamış YL Tezi). HÜ, Ankara.
•
Uğuryol, M. (2016). Refleksoloji uygulamasının anksiyeteye etkisi. (Yayınlanmamış YL
Tezi). EÜ, İzmir.
•
Ünal, K.S., & Balcı Akpınar R. (2016). The effect of foot reflexology and back massage
on hemodialysis patients' fatigue and sleep quality. Complementary Theraphy Clinical
Practice, 24:139-44.
•
Yılar, Z. (2014). Ayak refleksolojisinin doğum ağrısına ve doğum eyleminin süresine
etkisi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Atatürk Üniversitesi, Erzurum.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 318
SB 034
EFFECT OF TAI CHI EXERCISE FOR PATIENTS WITH TYPE 2 DIABETES: A
SYSTEMATIC REVIEW
Arş. Gör. Nurten TERKEŞ, Arş. Gör. Ferya ÇELİK, Doç. Dr. Hicran BEKTAŞ
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Introduction: Tai Chi is a unique mind-body exercise that includes all of the above
relaxation techniques, and may offer benefits of combined physical exercise and stress. Tai
Chi, which is one type of mind-body therapies, is frequently used by patients with T2DM.
Purpose: The aim of this review, is to examine the effect of Tai Chi exercise as an
intervention on T2DM.
Method: Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last five years with key
words such as “Tai Chi exercise in patients with type 2 diabetes”, “Tai Chi exercise and type
2 diabetes” and “evidence-based recommendations in Tai Chi exercise and type 2 diabetes”.
Randomized control studies, systematic reviews, international guideline and meta-analyses
were reviewed.
Result: The literature searches identified 259 potentially relevant studies of which seven trials
met the inclusion criteria. The results of these studies (Zyang and Fu 2008; Song et al., 2009;
Ahnn and Song 2012; Xiao and Zhuang 2015; ) indicated that Tai Chi exercise may improve
glucose control, balance, neuropathic symptoms, diabetic self-care activities, and quality of
life. Chen et al., (2010), Tai Chi exercise practiced by patients who were obese and had
T2DM was efficient and safe when supervised by professionals and helps improve
parameters, such as BMI, lipid profile, C-reactive protein. Despite these studies, some studies
(Shen et al., 2007; Tsang et al., 2007) were demonstrating that there were no significant effect
of Tai Chi on HbA1c and selfreported fasting blood glucose.
Conclusion: Tai Chi could be considered as an exercise treatment for patients with T2 DM.
However, it is difficult to reach a firm conclusion because of low quality of included studies,
so further studies are needed in this field.
Key word: Tai chi, type 2 diabetes, evidence-based recommendations.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 319
SB 035
THE ROLE OF NURSES IN THE PRACTICE OF TRADITIONAL AND
ALTERNATIVE MEDICINE
Öğr. Gör. Şengül ÜZEN, Yrd. Doç. Dr. Fatma YILMAZ KURT, Yrd. Doç. Dr. Selma
ATAY, Arş. Gör. Tanju OĞUL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE
Abstract
Nurses are active members of the health care team whose aim is to improve the health of
individual patients by preventing disease wherever possible, by providing support care and
treatment for disease states and by using complementary therapies where appropriate. Due to
increasing knowledge and developments in technology, improvements in traditional and
alternative medicine practices are being made every day. However, changes were made to the
regulations, as published in the Official Gazette on October 27, 2014 No. 29158, entitled ''
Traditional and Alternative Medicine Practice Directives '' . These relate to 15 different
therapy applications, as follows: acupuncture, apitherapy, phytotherapy, hypnosis, leech
application, homeopathy, chiropractic cup practice, larvae application, mesotherapy,
prolotherapy, osteopathy, ozone application, reflexology and music therapy. According to this
regulation, nurses must hold specific certification for each type of threapy they perform and
this can only be administered, under the supervision of a doctor. This applies to the following
therapies: leech application, chiropractic practice, cup practice, osteopathy, reflexology and
music therapy. Nurses who do not observe the relevant regulations should not carry out these
therapies. This study will discuss the consequences of the changes in the regulations and the
ramifications for all members of the nursing profession .
Key Words: nurses, traditional and alternative practices, regulations
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 320
SB 036
THE EFFECTS OF FOOT REFLEXOLOGY ON PAIN IN PATIENTS WITH
CANCER
Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ1, Öğr. Gör. Hatice CEYLAN2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
2
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR
Abstract
Pain is one of the most common symptoms associated with cancer. It may be caused directly
by the cancer lesion or by anticancer treatments administered to the patients. Reflexology is a
technique used widely as one of non-pharmacological pain management techniques. The aim
of this review is to examine the effect of foot reflexology on pain in patients with cancer.
Akdeniz
University
electronic
databases
center
including
MEDLINE,
CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies
in English with “cancer, cancer pain, reflexology” key words and 1046 articles were reached
by the search results. By the analysis, the original five manuscripts have been sampled.
Patients with breast and lung cancer, patients with metastatic cancer, patients with metastatic
cancer and their partners, cancer patients survivors in nursing homes and aged 75 or
overstudies examined the effects of foot reflexology on pain, patients experienced a
significant decrease in pain intensity. In another study, patients with advanced-stage breast
cancer, no differences were found pain intensity on breast cancer patients. Results of this
review showed that reflexology can have a positive effect on the management of cancer pain.
The studies were reported no adverse events. Reflexology can be safely used by patients with
cancer pain.
Key words: cancer, cancer pain, reflexology
KANSER AĞRISI OLAN HASTALARDA AYAK REFLEKSOLOJİSİNİN ETKİSİ
Özet
Ağrı, kanser ile ilişkili en sık görülen semptomlardan biridir. Ağrı, direk kansere bağlı olarak
ya da kanserde kullanılan ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Refleksoloji, yaygın
olarak kullanılan non-farmakolojik ağrı yönetimi tekniklerinden biridir. Bu derlemenin amacı,
ağrısı olan kanserli hastalarda ayak refleksolojisinin etkisini incelemektir. Tarama,
MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience veri
tabanlarında yapılmıştır. İngilizce dilinde, “kanser, kanser ağrısı, refleksoloji” anahtar
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 321
sözcükleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Tarama sonucunda 1046 araştırma bulunmuş ve
araştırma kapsamına 5 çalışma alınmıştır. Meme ve akciğer kanserli hastalarda, metastatik
kanseri olan hastalarda, metastatik kanseri olan ve eşlerinin dahil edildiği hastalarda ve
huzurevinde kalan ve 75 yaş üstü kanserli hastalarda ağrı üzerine ayak refleksolojisinin
etkilerinin araştırıldığı çalışmalarda ağrı şiddetinde önemli derecede bir düşme bulunmuştur.
İleri evre meme kanserli hastalarla yapılan bir diğer çalışmada ise hastaların ağrı şiddetinde
anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sonuç:Bu derlemenin sonucunda, refleksolojinin kanser
ağrı yönetimi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Çalışmalarda herhangi
bir yan etki bildirilmemiştir. Refleksoloji, kanserle ilişkili ağrısı olan hastalarda güvenli bir
şekilde kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: kanser, kanser ağrısı, refleksoloji
Giriş
Ağrı, kanser hastalarının hastalık sürecinde en sık yaşadıkları ve onları tedirgin eden
semptomlardan biridir.Birçok kanser hastasısemptom kontrolünde,
tedaviye destek
sağlamada, tedavi yan etkileriyle baş etmede, ruhsal olarak kendilerini daha iyi hissetmede, öz
yönetim becerilerini artırmada vb. nedenlerle bilinen tedavi yöntemleri ile birlikte sıklıkla
tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerine ilgi duymaktadır (Özçelik ve Fadıloğlu,
2009; Uysal ve Kutlutürkani, 2016).
Bu yöntemlerden biri olan refleksoloji, popüler, invaziv olmayan, beş bin yıllık
geçmişi olan, çok eski bir TAT yöntemidir. Ayrıca, refleksolojinin insan vücudu üzerindeki
pozitif etkileri klinik çalışmalar ile gösterilmiştir. Refleksolojinin fizyolojik yanıtlara neden
olarak iyileşmeyi ve homeostatik dengeyi sağladığıiddia edilir. Refleksoloji, eller, ayaklar ve
kulaklar üzerinde spesifik somatik organ ve bölgelerle ilişkili özel noktalara,doğrudan lokal
basınç uygulanmasını gerektiren, bütüncül iyileşme tekniği olarak tanımlanmaktadır. Son
yıllarda yapılan araştırmalarda refleksoloji, ağrıyı, anksiyeteyi ve ajitasyonu azaltmada,
gevşeme ve konforu sağlamada ve uyku kalitesini arttırmada, yaşam kalitesini iyileştirmede
önemli bir destekleyici, non-farmakolojik bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle
ağrı deneyimleyen hastalarda ağrı kontrolünde refleksolojinin farmakolojik yöntemler ile
birlikte kombine edilerek uygulanması önerilmektedir (Akın Korkan ve Uyar, 2014).Bu
sistematik inceleme, kanserle ilişkili ağrı kontrolünde destekleyici bir uygulama olarak
refleksoloji kullanımının etkinliğini ortaya koymaktır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 322
Gereç ve Yöntem
Çalışma kapsamına alınacak makaleler, yıl sınırlaması olmaksızın MEDLINE, CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience veri tabanlarında yapılmıştır.
Tarama İngilizce dilinde yapılmıştır. Taramada “cancer and reflexology”, “cancer pain and
reflexology” terimleri kullanılarak Haziran 2016 tarihinde yapılmıştır. EndNote X5 programı
ile tekrar eden çalışmalar (duplikasyonlar) belirlenmiştir. Tarama sonucunda 1046 araştırma
ve 258 duplikasyon bulunmuştur. Kanserle ilişkili ağrı ve refleksoloji ile ilgili dışlanma
kriterleri; nonrandomize kontrollü çalışmalar, fulltext ulaşılamayan çalışmalar, postoperatif
kanser ile ilişkili ağrı çalışmaları ve hasta popülasyonunun 18 yaş altı olduğu çalışmalar
olarak belirlenmiştir. Araştırmaların başlıkları ile özeti bir araştırmacı tarafından gözden
geçirilmiş ve 5 çalışma sistematik incelemeye dahil edilmiştir.
Bulgular
Çalışma
sonuçları
uygulamanın
gerçekleştirildiği
kanser
türlerine,
çalışma
türü,
refleksolojinin uygulama süresi ve seans sayısı, kullanılan ölçekler ve refleksoloji ile
karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapilerin kullanım durumu açısından incelenmiştir.
Ayak refleksolojisinin kanserle ilişkili ağrı üzerine etkisinin değerlendirildiği iki
çalışmada metastatik kanserli hastalar (Stephenson et al.,2003; Stephenson et al., 2007),bir
çalışmada ileri evre (Evre 3-4) meme kanserli hastalar (Wyatt et al., 2012), bir çalışmada
meme veya akciğer kanserli hastalar (Stephenson et al., 2000) bir çalışmada 75 yaş ve üstü,
solid tümörü bulunan (akciğer, prostat, kolorektal, meme) ve 5 yıl içinde kanser tedavisi
tamamlanan, huzur evinde kalan hastalar (Hodgson and Lafferty, 2012) ele alınmıştır.
Çalışma sonuçları çalışma türü açısından ele alındığında ise üç deneysel çalışma
(Stephenson et al.,2003; Stephenson et al., 2007; Hodgson and Lafferty, 2012), bir randomize
kontrollü çalışma (Wyatt et al., 2012) ve bir yarı deneysel çalışma (Stephenson et al., 2000)
yapıldığı saptanmıştır.
Çalışma sonuçları uygulama süresi ve seans sayısı açısından değerlendirildiğinde
meme ve akciğer kanserli hastalarla yapılan çalışmada her seans 30 dakika refleksoloji
uygulanmış ve 20 hafta boyunca devam etmiştir (Stephenson et al.,2000). Metastatik kanserli
hastalarla yapılan diğer bir çalışmada, müdahale grubuna sabah ve akşam belli saatlerde 30
dakika seans şeklinde 2 kez ayak refleksolojisi uygulanmıştır (Stephenson et al.,2003).
Metastatik kanserli hastalarla yapılan bir diğer çalışmada hastalara eşleri tarafından
(refleksoloji eğitimi aldıktan sonra) 30 dakika ayak refleksolojisi uygulanmıştır (Stephenson
et al.,2007). Huzurevinde kalan ve 75 yaş üstü kanser hastası ile yapılan çalışmada, her seans
20 dakika olmak üzere, dört hafta boyunda refleksoloji uygulanmıştır (Hodgson and Lafferty,
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 323
2012). Bir diğer çalışmada kemoterapi ve radyoterapi tedavisi alan ileri evre meme kanserli
hastalara 4 haftalık 30 dakika refleksoloji uygulanmıştır (Wyatt et al., 2012).
Çalışma sonuçları kullanılan ölçek açısından ele alındığında, bir çalışmada Kısa
Form McGill Ağrı Ölçeği (SF-MPQ) ve Vizüel Analog Skala (VAS) (Stephenson et al.,2000),
bir çalışmada Kısa Ağrı Envanteri (BPI) (Kısa Form), Kısa Form McGill Ağrı Ölçeği (SFMPQ) ve Vizüel Analog Skala (VAS) (Stephenson et al., 2007), bir çalışmada The Checklist
of Nonverbal Pain Indicators (CNPI) (Hodgson and Lafferty, 2012), bir çalışmada Kısa Ağrı
Envanteri (BPI) (Kısa Form) (Wyatt et al., 2012) kullanılmıştır.
Refleksoloji ile karşılaştırılan diğer tamamlayıcı terapi yöntemlerinin kullanım
durumu ele alındığında bir çalışmada refleksoloji ile İsveç masajı karşılaştırılmış, çalışma
sonucunda her iki grupta da müdahale sonrası ağrı düzeyinde anlamlı bir azalma ve
refleksolojinin az oranda daha avantajlı olduğu bulunmuştur (Hodgson and Lafferty, 2012).
Diğer üç çalışmada ağrı şiddetinin önemli derecede azaldığı bulunmuştur (Stephenson et
al.,2000; Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007). Bir çalışmada ise hastaların ağrı
düzeylerinde anlamlı bir değişim saptanmamıştır (Wyatt et al., 2012).
Tartışma
Ağrı, insanların çoğu zaman yaşadığı ortak deneyimlerin bir parçası olup, tüm hastalıklardan
daha çok insanı etkileyen, her zaman öznel, subjektif, anlaşılması ve tanımlanması oldukça
güç karmaşık bir duygudur (Akın Korkan ve Uyar, 2014). Hastalar, medikal tedavinin yetersiz
kaldığı durumlarda yada ağrı ile baş edebilmek için TAT yöntemlerine başvurabilmektedirler.
Ağrı kontrolünde non-farmakolojik yöntemler arasında periferal tedaviler; soğuk-sıcak
uygulamalar, egzersiz, pozisyon verme, hareket kısıtlaması, dinlenme, akupunktur,
hidroterapi, TENS, masaj ve dokunma, bilişsel davranışçı tedaviler; gevşeme, dikkati başka
yöne çekme, dua etme, meditasyon, hipnoz, bio-feedback, davranış tedavisi ve diğer tedaviler;
refleksoloji, aromaterapi, müzik terapi vb. girişimler yer almaktadır (Bayındır ve Çürük,
2015).
Literatüre göre, refleksoloji seansları yaklaşık 10-45 dk arası uygulanır ve seans
süresi semptomlara ve hastalığa göre değişebilir. Terapistler tarafından optimal terapötik
sonuçlar elde etmek için genellikle 6-8 seans olması tavsiye edilir (Doğan, 2014). Çalışma
sonuçlarına bakıldığında, iki çalışmada 4 seans uygulandığı (Hodgson and Lafferty, 2012;
Wyatt et al., 2012), diğer çalışmalarda ise seans belirtilmemiştir (Stephenson et al., 2000;
Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007). Çalışmaların seans sürelerine bakıldığında
bir çalışmada 20 dakika uygulanmış (Hodgson and Lafferty, 2012), diğer çalışmalarda ise 30
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 324
dakikalık seanslar şeklinde uygulanmıştır (Wyatt et al., 2012; Stephenson et al., 2000;
Stephenson et al., 2003; Stephenson et al., 2007).
Ağrı sadece yaşayan kişinin bildiği, karmaşık, çok boyutlu, nörofizyolojik ve
psikososyal bir deneyimdir. Geçerli ve güvenilir olmayan ağrı ölçümleri kullanıma uygun
değildir. Bu nedenle ağrı ölçümlerinde geçerli, güvenilir ve kullanışlı bir yöntemin
seçilmesine özen gösterilmelidir. Çalışmalar incelendiğinde dört çalışmada, geçerli ve
güvenilir ağrı ölçümleri kullanıldığı görülmüştür (Stephenson et al.,2000; Stephenson et al.,
2007; Hodgson and Lafferty, 2012; Wyatt et al., 2012). Bir çalışmada herhangi bir ağrı ölçüm
aracı kullanıldığı belirtilmemiştir (Stephenson et al., 2003).
Sonuç ve Öneriler
Bu derlemenin sonucunda, refleksolojinin kanserle ilişkili ağrısı olan hastaların ağrı şiddetini
azalttığı saptanmıştır ve refleksolojinin kanser ağrı yönetimi üzerinde olumlu bir etkiye sahip
olduğu gösterilmiştir. Çalışmalarda herhangi bir yan etki bildirilmemiştir. Refleksoloji,
kanserle ilişkili ağrısı olan hastalarda güvenli bir şekilde kullanılabilir.
Refleksoloji uygulamasının etkilerine ilişkin kanıta dayalıçalışmaların planlanması,
holistik bir hemşirelik girişimi olarak hasta bakımına yansıtılması, bakım uygulamalarında
refleksoloji yöntemini kullanabilmek için gerekli eğitimlerin planlanması ve farkındalığın
oluşturulmasıönerilmektedir.
Kaynaklar
•
Akın Korkan, E.,& Uyar, M. (2014). Ağrı Kontrolünde Kanıt Temelli Yaklaşım:
Refleksoloji. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 5(1), 9-14.
•
Bayındır, S. K.,& Çürük, G. N. (2015). Türkiye’de Ağrıya Yönelik Tamamlayıcı ve
Alternatif
Tıp
Uygulamaları
Konusundaki
Hemşirelik
Tezlerinin
İncelenmesi.
Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi. 12 (3), 162-169. Doi:10.5222/HEAD.2015.162
•
Doğan, H. D. (2014). Ellerin iyileştirme sanatı: Refleksoloji.European Journal of Basic
MedicalScience,4,89-94.
•
HodgsonN.A., Lafferty D. (2012). Reflexology versus Swedish Massage to Reduce
Physiologic Stress and Pain and Improve Mood in Nursing Home Residents with Cancer:
A Pilot Trial. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine.
•
Özçelik, H.,& Fadıloğlu, Ç. (2009). Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif tedavi
kullanım nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24(1), 48-52.
•
Stephenson N., Dalton J.A., Carlson J. (2003).The effect of foot reflexology on pain in
patients with metastatic cancer.Applied Nursing Research. 16(4), 284-286.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 325
•
Stephenson N.L., Swanson M., Dalton J., Keefe F.J., Engelke M. (2007). Partnerdelivered reflexology: effects on cancer pain and anxiety. Oncology Nursing Forum.
34(1), 127-132.
•
Stephenson N.L., Weinrich S.P., Tavakoli A.S. (2000). The effects of foot reflexology on
anxiety and pain in patients with breast and lung cancer.Oncology Nursing Forum.
27(1),67-72.
•
Uysal, N.,& Kutlutürkani, S. (2016). Kanserli Bireylerde Semptom Kontrolünde
Refleksoloji Uygulaması. Medical Journal of Bakirkoy, 12(3).
•
Wyatt G., Sikorskii A., Rahbar M.H., Victorson D., You, M. (2012). Health related
quality of life outcomes:a reflexology trial with patients with advanced-stage breast
cancer. Oncology Nursing Forum. 39(6), 568–577.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 326
SB 037
THE EVIDENCES FROM COMPLEMENTARY THERAPIES TO IMPROVE
FERTILITY
Hemşire Elif ÖZÇETİN1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD
Akdeniz Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
The use of complementary therapies (CT) by patients and healthcare professionals has
increased markedly in recent years. Complementary therapies are defined as ‘practices and
ideas which are outside the domain of conventional medicine in several countries’, and their
usefulness as ‘preventing or treating illness, or promoting health and wellbeing’. The aim of
this study is to examine the effect of CTto improve fertility withRCTs investigating. Akdeniz
University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect,
Cochrane library were searched studies published in English with “infertility”, “RCTs” and
“Complementary therapies” key words. Investigation of the RCTs which were published an
Engilish, between 2006-2016, as a full text, the original four randomized controlled studies
have been sampled. RCTs that were published between 2006 and 2016 in English on humans
and full text were investigated in this study.Search results reached in the 313 articles. Thirtyseven studies assessing a variety of CT met inclusion criteria. No studies regarding meditation
and mindfulness, massage, exercise, or online-based support groups met inclusion criteria.
Few high quality studies of the effect of CT on fertility have been undertaken. These RCTs
showed that acupuncture, selenium supplementation, weight loss, and psychotherapeutic
intervention have got a beneficial effect to improve fertility. Of the published studies, most
have focused on female fertility. There is preliminary evidence of the effectiveness of some
CT among infertile patients. Although many of these interventions require further
investigation before they can be considered for routine clinical use.
Key Words: Evidence, Complementary Therapies, Fertility, Infertility
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 327
FERTİLİTEYİ ARTTIRMADA TAMAMLAYICI TERAPİLERDEN KANITLAR
Özet
İnfertil bireyler ve sağlık profesyonelleri tarafından tamamlayıcı terapilerin kullanımında son
yıllarda belirgin bir artış olmuştur. Bu çalışmanın amacı, infertilitede tamamlayıcı terapilerle
ilgili kanıtları araştırmak ve fertiliteyi arttırmada tamamlayıcı terapilerin etkisini incelemektir.
Akdeniz Üniversitesi MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect ve Cochrane kütüphanesini de
içeren elektronik veri tabanları “doğurganlık”, “randomize kontrollü çalışmalar” ve
“tamamlayıcı tedaviler” anahtar kelimeleri veİngilizce karşılıkları ile araştırılmıştır. 20062016 yılları arasında İngilizce yayımlanmış tam metin içeren 313 makaleye ulaşılmıştır.
Tamamlayıcı terapi ile ilgili 37 farklı çalışma kabul kriterlerini karşılamıştır. Meditasyon,
masaj, egzersiz yada online tabanlı destek grupları hakkındaki çalışmalar kabul kriterlerini
karşılamamıştır. Tamamlayıcı terapilerin, fertilite üzerine etkilerini araştıran az sayıda yüksek
kaliteli çalışmalar vardır. Bu RKÇ’lar akupunkturun, selenyum ilavelerinin, kilo kaybının ve
psikoterapi içeren girişimlerin fertiliteyi artırmada yararlı etkileri olduğunu göstermiştir.
Yayımlanmış çalışmaların birçoğu kadın fertilitesi üzerine odaklanmıştır. İnfertil kadınlar
arasında tamamlayıcı terapilerin etkinliğine dair ön kanıtlar olmasıyla birlikte bazı
tamamlayıcı terapiler rutin klinik uygulamada kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Fertilite, İnfertilite, Tamamlayıcı Terapiler, Kanıt
Giriş
Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, hastalıkların tanı, bakım ve tedavilerinde gözlenen
hızlı gelişmelere paralel olarak tamamlayıcı terapilerin kullanımında bir artış meydana
gelmiştir (Muslu ve Öztürk 2008).Hastalar sık sık biyomedikal tedavi yerine ya da bunlara ek
olarak bu terapileri kullanmaktadır (Marcua ve Snodgrass,2005).Tamamlayıcı terapi
kullanımı, gelişmiş ülkelerden; Amerika’da %42.1, Avustralya’da %48.2, Fransa’da %49.3,
Kanada’da %70.4 iken gelişmekte olan ülkelerden Şili’de %71, Çin’de %70, Kolombiya’da
%40 ve Afrika ülkelerinde %80 oranındadır (Özçelik ve Fadıloğlu, 2009).Türkiye’de
tamamlayıcı terapilerin çoğunun henüz yeterince bilinmemesi, tamamlayıcı terapilere
yeterince güven duyulmaması ve tamamlayıcı terapileri uygulayan profesyonel kişi sayısının
oldukça az olması gibi nedenlerle tamamlayıcı terapi kullanımı ile ilgili kesin verilere
ulaşmak mümkün olmamaktadır (Kutlu ve ark., 2009). Türk toplumunda özellikle kırsal
kesimlerde çok eski zamanlara dayanan tamamlayıcı terapiler günümüzde tekrar değer
kazanmaya başlamıştır(Arslan-Özkan ve Kulakaç, 2009).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 328
Tamamlayıcı terapilerin kullanımı, infertil bireyler ve sağlık çalışanları tarafından
son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır (Vickers,2000).İnfertil çiftlere yardımcı olmak
amacıyla tedavi öncesi ve tedaviyle beraber tamamlayıcı terapiler önerilmektedir. Fakat tıp
alanında yaygın olarak kullanılan tamamlayıcı terapiler, infertilite tedavisinde yeni
kullanılmaya
başlanıldığı
için
daha
fazla
çalışmalara
gereksinim
duyulmaktadır
(Rayner,2009). Bu çalışmanın amacı, mevcut kanıtlarla tamamlayıcı terapilerin fertiliteyi
arttırmaya etkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem
Akdeniz Üniversitesi MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect ve Cochrane kütüphanesini de
içeren elektronik veri tabanları üzerinden “fertilite”, “randomize kontrollü çalışmalar(RKÇ)”
ve “tamamlayıcı terapiler” anahtar kelimeleri ve ingilizce karşılıkları ile araştırılmıştır.
Literatür incelemesi sonucunda 2006-2016 yılları arasında ingilizce olarak yayımlanmış 313
tam metin çalışma içinde 4 RKÇ’ya ulaşılmıştır. Toplamda tamamlayıcı terapiler hakkında 37
araştırma çalışma kabul kriterlerini karşılamıştır. Araştırmalar; zihin-beden uygulamaları,
biyolojik temelli terapiler, manüpülatif ve vücut temelli uygulamalar, enerji terapileri,
alternatif tıp sistemleri/tüm tıbbi sistemler başlıkları altında incelenmiştir. Meditasyon, masaj,
egzersiz ya da online destek gruplarına yönelik kabul kriterlerini karşılayan çalışmaya
ulaşılamamıştır.
Bulgular
Genel olarak RKÇ‘lar akupunkturun, selenyum ilavelerinin, kilo kaybının ve psikoterapi
içeren girişimlerin doğurganlığı artırmada, olumlu etkilerinin olduğunu göstermiştir.
İncelenen diğer RKÇ’larda sınırlı kanıtlara ulaşılmıştır.Araştırmalar 3 başlık altında
toplanmıştır:
1. Enerji terapileri: Reiki, teröpatik dokunma, biyoenerji, akupunktur, biyoelektromanyetik terapiler,
2. Biyolojik temelli terapiler: Bitkisel tedaviler, diyet destekleri, aromaterapi,
3. Zihin-beden uygulamaları: Meditasyon, düşleme, hayal kurma, dua, yoga, biyogeribildirim, gevşeme, sanat, dans ve müzik terapileri.
Enerji Terapileri
Geçtiğimiz 15 yıl içinde, infertilite tedavisinde akupunkturun rolünü inceleyen çalışmalar
yapılmıştır. İlk RKÇ, Paulus ve ark. (2002) Almanya'da uygulanmıştır. In vitro fertilizasyon
(IVF) ve/veya intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu ile tedavi gören 160 kadın çalışmaya
alınmıştır. Deney grubundaki her kadına embriyo transferinden önce ve sonra 25 dk
akupunktur uygulanmıştır. Akupunktur grubundaki kadınların gebelik oranı kontrol grubuna
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 329
göre önemli ölçüde yüksek bulunmaktadır(sırasıyla %26.3, % 2.5 p=0,003).Westergaard ve
ark.
(2006)
akupunktur
uygulanan kadınlarda gebelik oranının%
39 akupunktur
uygulanmayanlarda % 24olduğunu açıklamışlardır(p=0.038). IVF hastalarında algılanan stres,
akupunktur ve gebelik oranları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmaya göre; akupunktur
uygulanan
kadınlarda
%64.7
akupunktur
almayan
kadınlarda
%42.5
gebelik
görülmüştür.Akupunktur alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında, akupunktur alanların
embriyo transferi öncesi daha az stres yaşadıkları bulunmuştur(Domar,2008).2000'li yılların
ilk yarısında peş peşe çıkan yayınlarda akupunkturun IVF tedavisi altındaki hastaların gebelik
sonuçlarında anlamlı farklar ortaya koyduğunu gösteren sonuçlara karşın, özellikle 2008 den
sonra tersine akupunkturun olumsuz sonuçlarına ya da anlamsız farklar gösterdiğine dair
çalışmalar yayınlanmaya başlamıştır. Bu duruma bağlı olarak konuyla ilgili ek çalışmalar
gereklidir.
Biyolojik Temelli Terapiler
Son 15 yılda infertilite tedavisinde biyolojik temelli terapilerin rolünü inceleyen çalışmalar
yapılmıştır. Çalışmalar incelendiğinde bitkisel takviyeler, diyet destekleri ve aromaterapilere
yer verildiği görülmüştür. Shahin ve ark. (2009) foliküler faz etinil östradiol takviyesi ile
karayılan otu takviyesini karşılaştırmışlardır. Karayılan otunun açıklanamayan infertilite
geçiren çiftler arasında, endometrial kalınlık, foliküler olgunlaşma ve östradiol düzeylerini
arttırdığını saptamış ancak klinik gebelik oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunamamıştır (% 21.1 karşılık% 14.0). Yine Shahin ve ark. (2009)Klomifen indüksiyon
geçiren açıklanamayan infertilitesi olan kadınlarda, deney grubuna karayılan otunu (günde
120 mg, döngü gün 1-12) verilmiştir. Kontrol grubu ve deney grubu karşılaştırıldığında klinik
gebelikoranı anlamlı biçimde yüksek bulunmuştur (p=0.01). Ek olarak, luteinizan hormon,
progesteron ve östradiol düzeylerinde artış gözlemlemişledir.Unfer ve ark. (2004) luteal faz
desteği için fito östrojen ve progesteron verdikleri deney grubunun kontol grubuyla
karşılaştırılması implantasyon(sırasıyla % 25.4, %20.2), klinik gebelik (sırasıyla % 20.9, %
39.3)
ve
doğum
oranları
(sırasıyla
%
16.2,
%
30.3)
arasında
anlamlı
farklılıkbulmuşlardır.Westphal ve ark. (2004)özel besin takviyesi içeren çalışmalarında bir
ahududu çeşidi ve yeşil çay özlerinin etkilerini bulmuştur. Buna göre; L-arjinin, vitaminler ve
minerallerin etkisi kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, luteal fazda bazal vücut ısısının37
°’deki gün sayısında ve 5 ay sonra gebelik oranlarında artış görülmüştür. Gilboa ve ark.
(2005)plaseboya karşı vajinal probiyotik takviyesini karşılaştırmışlardır. Çalışmanın
sonucundavajinal probiyotiklerin oosit toplama, IVF döngüleri, vajinal kolonizasyon ve
gebelik oranları üzerinde etkisinin olmadığı görülmüştür.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 330
Stamets ve ark.(2004), Polikistik Over Sendrom’lu (PKOS) 26 obez infertil kadının 2
farklı düşük kalorili diyetlerinin etkilerini 1ay boyunca incelemiştir. Her iki grupta da belirgin
kilo kaybı olmuştur. Karimzadeh ve Javedani (2010), PKOS olan 343 infertil kadın üzerinde
RKÇ yapmıştır. Kadınlara 8 ay boyunca tek başına metformin, tek başına klomifen tedavi ya
da klomifen tedavi ve metformin verilmiştir. Çalışmaya göre; gruplar arasında anlamlı bir fark
saptamamıştır. Galletly ve ark. (1996) 21 obez infertil kadın üzerinde kilo kaybı programına
ek olarak plasebo ve iştahı azaltan (deksfenfluramin) takviyesi vermişlerdir. Her iki grupta da
kadınlarda kilo kaybı, öz güven artışı anksiyetede azalma görülmesine rağmeniştah azaltan
takviye ve plasebo arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.Bazı bitkisel ürünlerin gebelik
oranlarını arttırdığına dair sınırlı kanıtlar olmasına rağmen, çalışmaların güvenliğini ve
etkinliğini arttırmak için daha fazla çalışma yapılmalıdır.
Zihin-Beden Uygulamaları
Yapılan çalışmalarda; infertilite tedavisi gören kadınlar ile doğal yolla gebe kalanlar
karşılaştırıldığında, infertilite tedavisi görenlerde anksiyete, depresyon ve stresin yüksek
olduğu açıklanmıştır. Çin’de bir çalışmada, akıl-beden-ruh için 4 seans psikolojik danışmayı
etkin bir şekilde alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında, alanların daha yüksek bir gebelik
oranı olduğu ve kadınların kaygı düzeyini azalttığını ortaya koymuştur(Chan,2006). Hosaka
ve ark. (2002) yaptığı RKÇ’da 5 seans psikoloji danışmanlık alanlarla almayanlar
karşılaştırıldığında; enflamasyonun azaldığı (doğal öldürücü hücre aktivitesi ile belirtilen) ve
gebelik oranında artış görülmüştür (sırasıyla % 13.5, % 37.8).
Domar ve ark. (2009)1 ay boyunca sorun odaklı psikolojik danışmanlık, duygu
odaklı psikolojik danışmanlık ve kontrol olmak üzere üç grupla gerçekleştirdikleri çalışmada,
kontrol grubuna göre danışmanlık gruplarının daha az depresyon yaşadıklarını ve infertilite
tedavisini daha iyi geçirdikleri görülmüştür. Bir yıl sonra gruplarda gebelik oranları sırasıyla
% 55, % 54 ve %20 şeklindedir. Klerk ve ark. (2005) ise 3 seans psikososyal danışmanlık alan
ve almayan çiftlerin, IVF sonuçlarında anlamlı bir fark bulmamıştır. İnfertilite tedavisi gören
çiftlerin psikolojik durumlarının, üreme parametrelerinin iyileştirilmesine olan etkileri
belirsizdir. Bu sebeple, çalışmaların güvenliğini ve etkinliğini arttırmak için daha fazla
çalışma yapılmalıdır.
Sonuç ve Öneriler
Yapılan bu sistematik derlemede, fertiliteyi arttırmada tamamlayıcı terapiler hakkında
yapılmış araştırılmalar incelenmiştir. Buna göre, infertilite tedavisinde tamamlayıcı terapiler,
yeni kullanılmaya başlandığından daha çok çalışma yapılmasına gereksinim vardır.Kadın1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 331
doğum alanında çalışan sağlık profesyonellerinin yaşam boyu öğrenme kapsamında
tamamlayıcı terapiler konusunda kendilerini geliştirmeleri önerilmektedir.
Kaynaklar
•
Chan, C.H., Ng, E.H., Chan, C.L., Ho, Chan T.H. (2006). Effectiveness of psychosocial
group intervention for reducing anxiety in women undergoing in vitro fertilization: a
randomized controlled study. Fertil Steril;85(2):339–46.
•
Covington, S.N., Gutmann, J.N. (2006). Group Approaches to Infertility Counseling. A
Comprehensive Handbook For Clinicians. 2nd Edition. Cambridge University Press:196208.
•
Domar, A. D., et al. (2009): The impact of acupuncture on in vitro fertilization outcome.
Fertility and sterility 91(3): 723-726.
•
Erin, N. (2006). Complementary and alternative medicine. Holistic Nursing Practice
September/October: 242-246.
•
Karimzadeh, M.A., Javedani, M. (2010). An assessment of lifestyle modification versus
medical treatment with clomiphene citrate, metformin, and clomiphene citratemetformin
in patients with polycystic ovary syndrome. Fertil Steril;94(1): 216–20
•
Klerk, C., Hunfeld, J.A., Duivenvoorden, H.J., Den Outer, M.A., Fauser, B.C., Passchier,
J., et al. (2005). Effectiveness of a psychosocial counseling intervention for first-time IVF
couples: a randomized controlled trial. Hum Reprod;20(5):1333–8.
•
Marcus, D.M., Snodgrass, W.R. (2005). Do no harm: avoidance of herbal medicines
during pregnancy. Obstet Gynecol;105(5 Pt 1):1119–22.
•
Muslu, K.G., Öztürk, C. (2008). Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler ve çocuklarda
kullanımı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 51: 62-67.
•
Özçelik, H., Fadıloğlu, Ç. (2009). Kanser hastalarının tamamlayıcı ve alternatif kullanım
nedenleri. Türk Onkoloji Dergisi, 24 (1): 48-52.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 332
SB 038
USE OF HYPNOFERTILITY IN REDUCING STRESS OF WOMEN TAKING
FERTILITY SUPPORT
Arş. Gör. Sevcan FATA, Yrd. Doç. Dr. Merlinda ALUŞ TOKAT
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği,
İZMİR
Abstract
Fertility problem is a major source of stress for couples. Stress is also known to play an
important role in reducing fertility. Hypnofertility is a method that can be used to relieve
stress. It’s the basic principle is that fertility is a natural function. In the article, a model
intervention plan based on an Hypnofertility Support Program has been prepared that nurses
can perform to women who taking fertility support from the first encounter until the last
meeting. The program can be effective in reducing the stress of women, increasing pregnancy
results and changing the confidence and perspective to nurse.
Key Words: Nursing, Fertility, Hypnofertility, Hypnofertility support program.
FERTİLİTE DESTEĞİ ALAN KADINLARIN STRESİNİ AZALTMADA
HİPNOFERTİLİTENİN KULLANIMI
Özet
Fertilite problemi çiftler için önemli bir stres kaynağıdır. Stresin de fertiliteyi azaltmada
önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Hipnofertilite fertilite desteği alan kadınlarda stresi
azaltmada kullanılabilecek yöntemlerden biridir. Temel ilkesi, doğurganlığın doğal bir işlev
olduğudur. Makalede, fertilite desteği alan kadınla ilk karşılaşmasından son görüşmeye kadar
hemşirelerin uygulayabileceği, Hipnofertilite Destek Programı’na dayalı örnek bir girişim
planı hazırlanmıştır. Planın, kadının stresini azaltmada, gebelik sonuçlarını artırmada ve
hemşireye olan güven ve bakış açısını değiştirmede etkili olacağı düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Hemşirelik, fertilite, hipnofertilite, hipnofertilite destek programı.
Giriş
Hipnofertilite stresi azaltmada kullanılabilecek yöntemlerden biridir. Buna rağmen dünyada
ve özellikle ülkemizde birçok Üremeye Yardımcı merkezlerde bireylere sadece farklı
girişimsel işlemler uygulanmakta ve gebelik sonucu izlenmektedir. Stresin azaltılması ve
kadının bu süreci mümkün olduğu kadar rahat geçirmesi için sistematik girişimler
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 333
uygulanmamaktadır. Bu makalenin amacı, fertilite desteği alan kadınların stresini azaltmak
için hipnofertilitenin bakımda kullanımını somutlaştırmaktır.
Zihin-Beden İlişkisi ve Stresin Fertiliteye Etkisi
Beyin intrauterin hayattan itibaren yetişkinliğe kadar her deneyimi kaydeder ve uzun ya da
kısa süreli bellekte bilinçli veya bilinçsiz depolar. Stres beyin tarafından biyokimyasal ve
elektriksel
yolla
kan
dolaşımına
ve
üremede
hormonal
sorumluluğu
olan
hipotalamik/pituiter/gonadal (HPG) eksenine iletir (Gilbert, 2013).
Hipnofertilite, kadının stresini azaltarak stresin fertilite üzerindeki nöroendokrin
etkisi azaltmayı ve doğal doğurganlığı artırmayı amaçlamaktadır. Fertilite problemi yaşayan
çiftlerde kullanımını sağlamak için Sherry Gilbert tarafından 2013 yılında “Hipnofertilite
Destek Programı” oluşturulmuştur. Temel ilkesi, doğurganlığın doğal bir işlev olduğudur
(Gilbert, 2013). Program, güçlü ve etkili zihin-beden etkileşimine dayanmaktadır. Zihin
işlevsel olarak bilinç, bilinçaltı ve eleştirel faktörden oluşmaktadır. Bilinç, analiz yapan,
mantık yürüten bölümdür. Kişisel sınırlar, tutumlar, inançlar, kararlar, gelecek umudu ve
düşünceleri içerir. Bilinçaltı, bilgisayar gibi doğru ya da yanlış ayırmadan kabul eden,
mantıklı düşünmeyen, yaratıcı, duygusal bölümdür. Duygular, davranışlar, deneyimler ve
düşünce biçimini barındırır. Eleştirel faktör ise bilinç ve bilinçaltı arasında yer almaktadır.
Eleştirel faktör bariyeri, hipnofertilite ile devreye girer ve olumsuz mesajların bilinçaltına
yerleşmesini engellerken olumlu mesajların yerleşmesini sağlar (Gilbert, 2013) (Şekil 1).
Şekil 1: Hipnofertilitede bilinç, eleştirel faktör, bilinçaltı ve otonom sinir sistemi etkileşimi
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 334
Bilinci Nasıl Olumlu Yönde Etkileyebiliriz?
Bilinci olumlu etkilemek için olumlamalar kullanılmaktadır (Şekil 2). Olumlama, bir
söylemin olumlu biçimde ifade edilmesidir (Özkan, 2006).Olumlamaların etkili olabilmesi
için 6P (Personal; Positive, Precise, Present Tense, Plausible, Practiced) özelliğini taşıması
gerekmektedir; kişisel, pozitif, kesin, şimdiki zaman, mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır.
Olumlamaların fertilite sorunu yaşayan bireylere nasıl uygulanacağını örneklerle açıklayalım:
Oosit toplama gününde folikülleri/oositleri yeterince gelişmemiş olan kadına “Yumurtalarınız
gelişmemiş, az ve ufak” demek yerine, “Yumurtalarınız gelişmeye devam ediyor, toplamak
için biraz daha zamana ihtiyacımız var” diyebiliriz. Gebelik testi negatif olan kadına “Gebe
değilsin, tedavi sonucu başarısız” demek yerine “Gebe kalmanız için biraz daha zaman ve
tedaviye ihtiyacınız var. Sonucu olumlu etkilemesi için tedavi başlamasına kadar geçen süreyi
rahat geçirin” diyebiliriz.
Bilinçaltını Nasıl Olumlu Yönde Etkileyebiliriz?
Bilinçaltının dili, görselleştirme, gevşeme ve hayal etmedir (Şekil 2). Fertilite sorunu yaşayan
bireylere nasıl uygulanacaklarını örneklerle açıklayalım:
Görselleştirme:Kişinin, zihninde bir görsel yaratması ve isterse buna tat, koku ve sesi
eklemesidir (Köroğlu, 2011). Örneğin; klinikte tedavi sonrası çocuk sahibi olan çiftlerin
resminin asılması, kadının resimleri gördüğünde, zihninde kendinin içinde olduğu resmi
oluşturmasını sağlayabilir. Ayrıca, kadın bebeğini görselleştirdiğinde zihninde hem bebek
resmini oluşturabilir, hem kokusunu hissedebilir, hem de sesini duyabilir.
Hayal Etme: Bireyi rahatsız olduğu ortamdan zihinsel olarak uzaklaştırıp, gerginliği azaltmak,
zihinsel ve bedensel gevşemeyi sağlamaktır (Okumuş, 2015). Örneğin; Kadının embriyo
transferi sırasında ve sonrasında uterusuna giden kan akımını hayal etmesi kadının
rahatlamasını ve gerçekten uterusuna kan akımının artmasını sağlayacaktır.
Gevşeme: Kişinin vücudunu boşa bırakmasıdır (Fleury, Approbato, Silva ve Maia 2014;
Kartın, 2015). Gevşemeler sırasında nefes egzersizleri, hayal kurma, görselleştirme, zihin
alanı oluşturma ve müzik kullanılabilir (Braham, 2002; Köroğlu, 2011). Örneğin; klinikte
rahatlatıcı, sözsüz bir müziğin çalınıyor olması, işlemler sırasında nefes egzersizleri ve zihin
alanının kullanması kadının rahatlamasını sağlayacaktır.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 335
Şekil 2: Olumlama, Görselleştirme, Hayal Etme ve Gevşemenin Fertiliteye Etkisi
Hipnofertiliteyi Hemşireler Nasıl Kullanabilir?
Kadınların geçmişte kazanmış oldukları deneyimler ve sürekli aldıkları mesajlar vardır.
Hemşirenin öncelikle bunları sorgulaması gerekmektedir. Fertilite desteği alan kadınla ilk
karşılaşmasından son görüşmeye kadar hemşirelerin uygulayabileceği, Hipnofertilite Destek
Programı’na dayalı örnek bir girişim planı hazırlanmıştır (Tablo 1). Girişim planı, hemşirelik
bakımında, bireysel veya çiftle birlikte klinik uygulamada kullanılabilir.
Sonuç
Hipnofertilite destek programının non-invaziv, ucuz ve kolay uygulanabilir olması
hemşirelerin bakımda kullanabilmeleri açısından önemlidir. Programın, kadının stresini
azaltmada, gebelik sonuçlarını artırmada ve hemşireye olan güven ve bakış açısını
değiştirmede etkili olacağı düşünülmektedir. Araştırmacı hemşireler de, hipnofertilitenin
fertilite sorunu yaşayan kadınların stresi ve gebelik sonuçlarına etkinliğini değerlendirebilmek
için konuyla ilgili araştırmalar planlayabilir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 336
Kaynakça
•
Braham, J.B. (2002). Managing Stres/Keeping Calm Under Fire. (Çeviren: V.G., Diker.)
Stres Yönetimi/Ateş Altında Sakin Kalabilmek. Hayat Yayıncılık, 2.Baskı. İstanbul.
•
Fleury, E.A.B., Approbato, M.S., Silva, T.M., Maia, M.C.S. (2014). Music Therapy in
Stress: Proposal of Extension to Assisted Reproduction. Journal of Brezilian Assisted
Reproduction, 18(2), 55-61.
•
Gilbert, S. (2013). Fertility Support Program. Scottsdale, Arizona, USA.
•
Kartın, P.T. (2015). Müzik Terapi. Başer, M., Taşçı, S. (Ed.), Kanıta Dayalı
Rehberleriyle
Tamamlayıcı
ve
Destekleyici
Uygulamalar
(s.
9-14).
Ankara:
Akademisyen Tıp Kitabevi.
•
Köroğlu, E. (2011). Bilişsel-Davranışçı Terapiler/Temel Kavramlar, Temel Yaklaşımlar.
HYB Yayıncılık, 2.Baskı. Ankara.
•
Okumuş, H. (2015). Anne Baba adayları İçin Doğal Doğum. İstanbul: Deomed
Yayıncılık.
•
Özkan, B. (2006). Türkçede Dilbilgisel Terim Olarak “Olumlama” ve “Olumsuzlama”.
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(1), 269-282.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 337
Tablo 1. Hipnofertilite Destek Programına Dayalı Girişim Planı
Amaç
Zaman
*Zihinde yer alan
olumsuz düşünceleri
açığa çıkarmak
*İnfertiliteyle ilgili bilinçaltında
yer alan olumlu veya olumsuz
duygu, düşünce, inanç ve
davranışların öğrenilmesi
*Hipnofertilite dilinin
kullanılması
*Olumlamaları evde
kullanmasının öğretilmesi
*Bekleme odasına olumlamaların
asılması
*Bekleme odasında resimler
kullanılarak görselleştirmenin
kullanılması
*Evde görselleştirme
kullanmasını öğretmek
*Klinikte gevşeme müziğinin
kullanılması
*Nefes egzersizlerinin öğretilmesi
*Evde kullanımlarının öğretilmesi
*Hipnofertilite dili kullanılması
*Eğitim odalarına olumlamaların
yazılması
Olumlama
*İlaç uygulama
sırasında yaşadığı
endişe ve merak
duygularının yerinin
umut gibi duyguların
almasını sağlamak
*Kadının gevşemesini
sağlamak
*Olumlamaların
bilinci olumlu
etkilemesini sağlamak
*Olumlamaların bilinci
olumlu etkilemesini
sağlamak
Tutumlar, İnançlar, Gelecek
umudu, Düşünceler, Kararlar
(Bilinç)
Görselleştirme
Duygular, Düşünce biçimi
(Bilinçaltı)
Gevşeme
Duygular, Davranışlar
(Bilinçaltı)
Olumlama
Tutumlar, İnançlar, Gelecek
umudu, Düşünceler, Kararlar
(Bilinç)
*İlaç uygulamasını anlatma
sırasında folikül/oositlerinin
geliştiğinin hayal ettirilmesi
Hayal etme
Duygular, Davranışlar,
Düşünme biçimi
(Bilinçaltı)
*Gevşeme müziğinin kullanılması
*Nefes egzersizleri
*Hipnofertilite dili kullanılması
*Muayene odalarına
olumlamaların yazılması
Gevşeme
Davranışlar
(Bilinçaltı)
Tutumlar, İnançlar
Gelecek umudu, Düşünceler,
Kararlar
(Bilinç)
*Kadının gevşemesini
sağlamak
*Gevşeme müziğinin kullanılması
*Nefes egzersizleri
Gevşeme
Davranışlar
(Bilinçaltı)
*Olumlamaların
bilinci olumlu
etkilemesini sağlamak
*Hipnofertilite dilinin
kullanılması
Olumlama
Tutumlar, İnançlar
Gelecek umudu, Düşünceler,
Kararlar
(Bilinç)
*Kadının gevşemesini
sağlamak
*Olumlamaların
bilinci olumlu
etkilemesini sağlamak
İlaç
eğitimlerinde
Muayene ve
işlemlerde (Oosit
toplama,
İntrauterin
inseminasyon,
Embriyo
transferi vb.)
Gebelik testi
gününde
Hipnofertilite’de etkilenen
alanlar
Düşünceler, Kişisel sınırlar
(Bilinç)
Olumlama
*Kadının
görselleştirme yoluyla
bilinçaltını olumlu
etkilemesini sağlamak
Kadınla ilk
karşılaşmada
Uygulama
Olumlama
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 338
SB 039
EFFECTS OF FOOT REFLEXOLOGY ON SLEEPLESSNESS LEVELS OF
POSTPARTUM WOMEN
Nida SELVİ1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2
1
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Introduction: Sleeplessness is one of the main problems observed in the postpartum period
due to incision pain and lactation. Since medical treatments carry some risks, mothers and
health care personnel prefer complementary therapies. Reflexology which nurses can be
directly included in implementation is common in the world and is becoming more
widespread in Turkey. The purpose of this study is to investigate the effects of foot
reflexology on sleeplessness levels of postpartum women.
Material and Methods: PubMed, MEDLINE, EMBASE, Cochrane Library, Natural
Medicines Comprehensive Database and Natural Standard databases were utilized in the
comprehensive literature review that focused on the last decade. Literature review presented 2
randomized controlled trials (RCT) and an experimental study on the effects of foot
reflexology on postpartum women’s sleeplessness levels.
Results: The first RCT was conducted in Taiwan in 2011 on 65 postpartum women with sleep
problems. It was identified that reflexology applications significantly improved the mothers’
sleep quality in the experimental group. The second RCT was conducted in India in 2014.
This trial on 60 post cesarean women found that foot reflexology decreased post operative
pain and sleeplessness. The last study included in the review was conducted in India in 2016
as an experimental study and investigated foot reflexology and back massage on the sleep
quality of 30 postpartum women who underwent caesarean. The results showed that foot
reflexology was more effective compared to back massage.
Conclusion: Results prove that reflexology has positive effects on postpartum women’s sleep
problems and it may improve sleep quality. However, there are no studies in our country in
this field. Health care professionals who provide care and treatment to postpartum women
should improve themselves regarding the use of reflexology in managing sleeplessness and
equip themselves with evidence based skills obtained from RCTs to apply reflexology.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 339
SB 040
THE EFFECT 0F THERAPEUTIC TOUCH ON CANCER PAIN
Arş. Gör. Zeynep KARAKUŞ ER, Prof. Dr. Zeynep ÖZER
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Abstract
Nursing care to positive cancer therapy outcomes and suggest a need to explore nontraditional
therapy modalities, such as therapeutic touch, as viable options to complement standard
cancer therapy. The aim of this review is to indicate the effect of therapeutic touch on cancer
pain. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English with “therapeutic touch”, “cancer
pain” and “therapeutic touch on cancer pain” key words. Randomized controlled trials
evaluating the effectiveness of therapeutic touch on cancer pain were included in this review..
In the recent literature review, there are two research studies related with therapeutic touch on
cancer pain. A study conducted by Aghabati and colleagues (2010) indicated thatTTwas more
effective in decreasing pain of the cancer patients undergoing chemotherapy than the usual
care group. Another study conducted by Tabatabaee and colleagues (2016) to evaluate the
effect of (TT) on pain related parameters of in patients with cancer showed that TT had a
positive impact on the positive management of pain related parameters in cancer patients.
To conclusion, TT is suggested to be used by healthcare providers as a complementary
method for managing pain cancer related pain.
Keywords: cancer pain, therapeutic touch
TERAPOTİK DOKUNMANIN KANSER AĞRISINA ETKİSİ
Özet
Kanser tedavisinde olumlu sağlık sonuçlarına ulaşma ihtiyacı, hemşireliğin standart kanser
tedavisinin tamamlayıcısı olarak kullanılabilecek olan terapotik dokunma (TD) gibi
tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemlerini keşfetmesini gerektirmektedir. Bu
çalışmanın amacı, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini belirlemektir. Araştırmanın
verilerini oluşturan çalışmalara, Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanında MEDLINE,
CINAHL ve PUBMED İngilizce olarak “therapeutic touch”, “cancer pain” and “therapeutic
touch on cancer pain” anahtar kelimeleri ile taranarak ulaşılmıştır. Çalışmaya terapotik
dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışmalar dahil
edilmiştir. Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren iki
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 340
çalışma bulunmaktadır. Aghabati ve arkadaşları tarafından yürütülen çalışmada (2010),
kemoterapi alan hastalarda ağrının azaltılması için terapotik dokunmanın standart tedavi alan
hastalara göre çok daha etkili olduğu saptanmıştır. Tabatabaee ve arkadaşları tarafından
terapotik dokunmanın kanser ağrısı ile ilişkili parametrelere etkisini değerlendirmek amacıyla
yapılan çalışmada (2016), terapotik dokunmanın kanser ağrısı ile ilişkili parametrelere olumlu
etkisinin olduğu bulunmuştur. Kanser ağrısının azaltılmasında tamamlayıcı ve alternatif
tedavi
yöntemlerinden
terapotik
dokunmayı
sağlık
profesyonellerinin
kullanmaları
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: kanser ağrısı, terapotik dokunma
Giriş
Kanser tanısı alan bireyler hastalık doğası ve tedavi yöntemleri nedeniyle çok sayıda ve ciddi
düzeyde semptom yaşamaktadır. Ağrı kanser hastalarını zorlayan en önemli semptomlardan
biridir. Metastazı olan kanser hastalarının % 50’sinden fazlasının ve ileri evredeki hastaların
% 90’ından fazlasının ağrı yaşadığı tahmin edilmektedir. Kanser ağrısının % 70’inden fazlası
tümör ve tümöre sekonder vücuttaki yapısal değişiklikler nedeniyle görülmektedir. Birçok
hasta ciddi düzeyde yaşadığı ağrı ve diğer semptomlara karşı tamamlayıcı alternatif tedavi
(TAT) kullanmaktadır (Richardson, 2002).
Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler, geleneksel tıbbın bir parçası olarak kabul
edilmeyen ve genellikle hastalıkları ve hastalıkların tekrarını önlemek, sağlığı yükseltmek,
kanser gibi kronik hastalıkların semptomlarıyla başa çıkmak için kullanılan sağlık bakım
yöntemleri, ürünleri ve uygulamalarıdır. TAT’ın kanser hastalarının yaşadıkları semptomları
azaltıcı ve yaşam kalitesini arttırıcı etkisinin olduğu bilinmektedir (Post-White et. al. 2003).
TAT kapsamında gevşeme teknikleri, meditasyon, hayal kurma, masaj, biyofeedback ve
terapötik dokunma gibi farklı yöntemler yer almaktadır. Kanser tedavisinde olumlu sağlık
sonuçlarına ulaşma ihtiyacı, hemşireliğin standart kanser tedavisinin tamamlayıcısı olarak
kullanılabilecek olan terapotik dokunma (TD) gibi TAT yöntemlerini keşfetmesini
gerektirmektedir (Jackson et al. 2007).
Terapötik dokunma 19. yüzyılın başlarında hemşire Doleres Krieger tarafından
geliştirilmiştir. Vücuttaki enerji noktalarına dokunarak uygulanan bir ağrı giderme
yöntemidir. Empati oluşturmada ve sözlü empati kurulamadığı durumlarda alternatif bir
yöntem olup, pozitif ya da negatif nörofizyolojik yanıtlara neden olmaktadır (Cole&Shanley,
1998). TD bireyde rahatlama oluşturarak ağrıyı azaltır. Ağrıyı hafifletmenin yanı sıra TD’nin
anksiyete/depresyonu giderme, kan basıncı ve kalp hızını düzenleme, gevşeme ve rahatlamayı
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 341
sağlama, yaşam kalitesini artırma, yorgunluğu azaltma gibi etkilerinin olduğu bilinmektedir
(Susan&Peck, 1997; Lin&Taylor, 1998; Turner,1998).
Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısını etkisini değerlendiren randomize
kontrollü çalışmaların incelenmesi amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem
Terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini belirlemek amacıyla yapılan bu araştırmanın
verilerini oluşturan çalışmalara, Akdeniz Üniversitesi elektronik veri tabanında MEDLINE,
CINAHL ve PUBMED İngilizce olarak “therapeutic touch”, “cancer pain” and “therapeutic
touch on cancer pain” anahtar kelimeleri ile taranarak ulaşılmıştır. Çalışmaya terapotik
dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren randomize kontrollü çalışmalar dahil
edilmiştir. Tarama yapılırken yayın yılı ile ilgili herhangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir.
Bulgular
Bu çalışmada, terapotik dokunmanın kanser ağrısına etkisini değerlendiren iki çalışma
bulunmaktadır. Çalışmaların bulguları Tablo-1’de özetlenmiştir.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 342
Tablo-1. Derlemeye Dahil Edilen Çalışmalar
Çalışma
Türü
Aghabati et. Randomize
al. 2010
kontrollü
çalışma
Tabatabaee
et. al. 2016
Randomize
kontrollü
çalışma
Yöntem
* 90 hasta
* Müdahale,
plasebo ve
kontrol olmak
üzere toplam 3
grup
* 5 gün
boyunca günde
1 kez TD
* Her seans 30
dakika
* 90 hasta
* Müdahale,
plasebo ve
kontrol olmak
üzere toplam 3
grup
* 4 haftada
3’er gün
aralıkla toplam
7 seans TD
* Her seans
10-15 dk
Ölçek
Visual
Analog
Scala
(VAS)
Rhoten
Yorgunluk
Ölçeği
Bulgular
Müdahale
grubunda ağrı ve
yorgunluk
skorlarının azaldığı
bulunmuştur.
Sonuç
Noninvaziv
ve
farmakolojik olmayan
yöntemlerden
TD,
kanser
hastalarının
yaşadıkları ağrı ve
yorgunluğu azaltmada
etkilidir.
Brief Ağrı Ağrı
envanteri
Envanteri
parametrelerinin
skorları
karşılaştırıldığında,
ilk seansta herhangi
bir
farklılık
olmamasına
rağmen
tüm
seanslar bittiğinde
gruplar
arası
anlamlı
farklılık
bulunmuştur
TD ağrı ile ilişkili
parametrelerin
yönetiminde etkilidir
ve sağlık çalışanları
tarafından
kullanılabilir.
Tartışma
Tamamlayıcı ve alternatif tedavi yöntemlerden TD’nin etkinliğini değerlendiren çok sayıda
çalışma olmasına karşın kanser ağrısı üzerine etkisini değerlendiren randomize kontrollü
çalışma sayısı sınırlıdır.
Çalışmamız kapsamında incelenen çalışma sonuçları TD’nin kanser ağrısını
azaltmada etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir. İki çalışmada da hasta sayısı aynı olup
uygulama süresi ve süreci ile ilgili farklılıklar bulunmaktadır. İlk çalışmada (Aghabati et. al.
2010), seans 5 gün boyunca 30’ar dk olarak uygulanmaktayken ikinci çalışmada (Tabatabaee
et. al. 2016), 4 3’er gün aralıklarla 4 haftada 10-15 dakikalık 7 seans şeklinde uygulanmıştır.
Uluslararası Terapotik Dokunma Birliği tarafından seansların 20 dakikayı aşmaması
önerilmektedir (http://therapeutic-touch.org/what-is-tt/history-of-tt/, 11.11.2016).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 343
Sonuç ve Öneriler
Kanser
ağrısının azaltılmasında TAT
yöntemlerinden terapotik dokunmayı sağlık
profesyonellerinin kullanmaları önerilmektedir. Kanser ağrısı ve ağrı ile ilişkili semptomlara
terapotik dokunmanın etkisini inceleyen randomize kontrollü çalışmaların arttırılması
gerekmektedir.
Kaynakça
• Aghabati N, Mohammadi E, Esmaiel ZP. (2010). The effect of therapeutic touch on pain
and fatigue of cancer patients undergoing chemotherapy. Evid Based Complement
Alternat Med; 7: 375–81.
• Cole A, Shanley E (1998). Complementary therapies as a means of developing the scope
of professional nursing practice. J Adv Nurs. 27:1171-1176.
• Jackson E, Kelley M, McNeil P, Meyer E, Schlegel L, Eaton M. (2007). Does
Therapeutic Touch Help Reduce Pain and Anxiety in Patients With Cancer? Clinical
Journal of Oncology Nursing; 12(1). DOİ: 10.1188/08.CJON.113-120.
• Lın Y, Taylor A. (1998). Effects Of Therapeutic Touch In Reducing Pain And Anxiety In
An Elderly Population Integrative Medicine; 1(4): 155–162.
• Post-White J, Kinney ME, Savik K, Gau JB, Wilcox C, Lerner I. (2003). Therapeutic
Massage and Healing Touch Improve Symptoms in Cancer. Integratıve Cancer Therapıes
2(4); pp. 332-344.
• Richardson MA. (2002). Complementary and alternative therapy use in gynecologic
oncology: implications for clinical practice. Gynecologic Oncology;84:360- 362.
• Tabatabaee A, Tafreshi MZ, Rassouli M, Aledavood SA, AlaviMajd H, Farahmand SK.
(2016). Effect of Therapeutic Touch on Pain Related Parameters in Patients with Cancer:
A
Randomized
Clinical
Trial.
Mater
Sociomed;
28(3):220-3.
doi:
10.5455/msm.2016.28.220-223.
• Therapeutic Touch International Association, The Process of Therapeutic Touch. Erişim:
http://therapeutic-touch.org/what-is-tt/history-of-tt/, 11.11.2016.
• Turner JG. (1998). The effect of therapeutic touch on pain and anxiety in burn patients;
DOI: 10.1046/j.1365-2648.1998.00770.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 344
1. ULUSLARARASI VE 3. ULUSAL
TAMAMLAYICI TERAPİLER ve
DESTEKLEYİCİ BAKIM UYGULAMALARI
KONGRESİ
POSTER BİLDİRİLER
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 345
POSTER BİLDİRİLER
Bildiri
No
PB 001
PB 002
PB 003
PB 004
PB 005
PB 006
PB 007
PB 008
PB 009
PB 010
PB 011
PB 012
PB 013
PB 014
PB 015
PB 016
PB 017
PB 018
PB 018
PB 020
Bildiri Adı
Neural Therapy Application On Low Back Pain
Hayriye Alp
Non-Pharmacological Methods Used in Painful Interventions in Children
Fatma Yılmaz Kurt, Aynur Aytekin, Sibel Küçükoğlu
Aromatherapy in Perioperative Nursing Care
Enes Bulut, Dilek Çilingir
Acupuncture Application on Autoimmun Disease Low Back Pain
Osman Alp, Hayriye Alp
Cervical Prolotherapy Application
Hayriye Alp, Hasan Doğan
Herbal Medicine Treatment As Complementary Therapy in Advanced NonsmallCell Lung Cancer
Merve Atalay, Nurten Terkeş, Zeynep Özer
The Use of Homeopathic Medicines in Cancer Patients
Çiğdem Ökten, Zeynep Özer
Acupuncture Application On EpinCalcanei
Osman Alp, Hayriye Alp
The Effects of Acupressure in Patients with Knee Osteoarthritis Pain: A Systematic
Review
Sibel Şentürk
Massage Therapy To Reduce Pain in Newborn
Vildan Cırık, Emine Efe, Çiğdem Ökten
Use of Complementary And Alternative Medicine in Cardiovascular Disease: A
Systematic Review
Sibel Şentürk
Impact of Animal Therapy in Managing Child with Epilepsy
Fatma Dilek Turan Gürhopur, Ayşegül İşler Dalgıç
The Effects of Acupuncture on Complications of Diabetes
Hatice Ceylan, Şefika Tuğba Yangöz, Zeynep Özer
The Effects of Acupuncture on Hypertension
Hatice Ceylan, Zeynep Özer, Ferhat Sarıbek
The Effect of Massage Therapy in Preterm Infants
Vildan Cırık, Emine Efe
Combined Use of HyperbaricOxygen Therapy And Acupuncture
Ali Erdal Güneş
The Role of Acupuncture in Experiencing Pain after Cesarean Section
Ferhat Sarıbek, İlkay Boz
Analysis on Phytotherapeuticals Complementary Treatment Algorithms Used for
Some Chronic Diseases
Selçuk Salim Erdoğan, Günnur Orhan, Derya Dikmen
Impact of Music Therapy in Management Of Childhood Epilepsy: A Systematic
Review
Fatma Dilek Turan Gürhopur, Ayşegül İşler Dalgıç
The Efficiency of The Acupressure for Cancer Related Fatigue
Şefika Tuğba Yangöz, Sema Dibekçi, Zeynep Özer
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 346
PB 021
PB 022
PB 023
PB 024
PB 025
PB 026
PB 027
PB 028
PB 029
PB 030
The Effects of Acupressure on Chemotherapy Induced Nausea and Vomiting in
Patients with Cancer
Bahar Güntürkün, Şefika Tuğba Yangöz, Zeynep Özer
Complementary and Alternative Therapies for Pain Relief in Pediatric Age Groups
Tanju Oğul, Fatma Yılmaz Kurt, Şengül Uzan
Effects of Acupuncture and some CAM Applications on Immune Response
Nadejda Neronova, Fatih Dizman, Selçuk Salim Erdoğan
Microbiological Risks in Complementary Medicine
Nadejda Neronova, Fatih Dizman, Selçuk Salim Erdoğan
The Use of Acupressure in Labor Pain
Kiraz Gülpınar,Fatma Dilek Turan Gürhopur, Şefika Tuğba Yangöz, İlkay Boz
The Effect of Reiki on Cancer Pain
Zeynep Karakuş Er, Zeynep Özer
Effective of Chinese Herbal Medicine İn Treating Rheumatoid Arthritis’
Nurten Terkeş, Fatma Kaya,Zeynep Özer
Use of Solution Focused Approach to Improve Self Efficacy and Self Esteem
Dudu Karakaya,Gönül Özgür
Does Baby Massage Effect the Mental Health of the Mother?
Pınar Tektaş, Dudu Karakaya
Importance of Use of Complementary and Alternative Medicine in The Nursing
Education
Ferya Çelik, Nurten Terkeş, Hicran Bektaş
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 347
PB 001
NEURAL THERAPY APPLICATION ON LOW BACK PAIN
Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA
Neuraltherapy can application on post operative skar tissue for pain relief.
Case
30 years old man have low back pain. Quantum therapy given to he. He was tonsillectomi and
arthroscopi operation ın history. He also have vaccination skar. 1cc % 0.5 lidocain was
application on per scar tissues
Conclussion
After applıcatıon neuraltherapy, patient’s pain is vas 0;patient was made painless flexion and
extansion action.
Discussion
Neural therapy can broke reflex arc cuteno-visseral and visserospinal.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 348
PB 002
NON-PHARMACOLOGICAL METHODS USED IN PAINFUL INTERVENTIONS IN
CHILDREN
Yrd. Doç. Dr. Fatma YILMAZ KURT
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE
Painful interventions is one of the major fears of children. Often these fears lead to
unwillingness to interventional practices in children and their parents, and affect the
subsequent treatment and care experience of the children. In addition, fear and anxiety
increases pain in children. Therefore, it's necessary to select the best method for relieving
pain. In pain management, nonpharmacological methods is an integral part of the care of the
children who feel pain. Considering the studies regarding the use of non-pharmacological
methods in pain management of children, Cognitive/behavioral, Peripheral (Physical), and
Emotional/supportive methods were observed to be used in a wider area. These methods help
to make the pain more tolerable by strengthening the child's ability to cope, help to reduce the
pain perceived, reduce anxiety, and increase the effects of analgesics. For this reason,
nowadays, it's necessary to use nonpharmacological methods either in conjunction with other
methods or alone, by abandoning the use of only the traditional analgesics for pain relief in
nursing care.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 349
PB 003
AROMATHERAPY IN PERIOPERATIVE NURSING CARE
Arş. Gör. Enes BULUT, Doç. Dr. Dilek ÇİLİNGİR
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, TRABZON
Aromatherapy is the intentional use of essential oils to promote health and well-being.
Essential oils are applied by inhalation, digestion or topical way. In health care, aromatherapy
is used to treat infection, insomnia and vomiting, pain, stress management, etc. For these
aims: lavender oil, Melissa oil, clove oil, rosemary oil and ylang ylang oil are preferred
mostly. The perioperative period has some problems for patient. Patient may have stres due to
surgery. Stress effect patient negatively. Wound healing and oral feeding are delayed.
Postoperative pain is another problem for patient. Many analgesic is needed to pain relief in
this period. Also nausea and vomiting are seen frequently after surgery. There are several
studies conducted to investigate the effect of aromatherapy in perioperative period. In a study,
it was found that blood pressure was significantly lower and mean sleep score was higher in
lavender oil group. Similarly, in Bikmoradi et al.'s study, systolic blood pressure was effected
positively by aromatherapy. In Soltani et al.'s study, it was stated that aromatherapy with
lavender oil decreased the number of required analgesics after tonsillectomy. A study
conducted to investigate effect of aromatherapy on nausea and vomiting showed that ginger
was effective on preventing these complications. Nurses have important role in perioperative
period to promote healing. Aromatherapy is an effective nonpharmacological method to
prevent complications and can be applied by nurses. Also it provides lack of cost. In the light
of these information it is recommended that aromatherapy should be integrated to nursing
interventions.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 350
PB 004
ACUPUNCTURE APPLICATION ON AUTOIMMUN DISEASE LOW BACK PAIN
Dr. Osman ALP1, Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP2
1
2
Merkez Sağlık Ocağı
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA
Introduction
Acupuncture is provide qi flow in body.
Case
A nursing, 41 years old female, she study in algology clinic. She has auto immune diseas;
sjogren, ankylosing spondylitis, rheumatoid arthritis, hashimato, others diseases; allergy,
reactive hypoglisemie and supraventiculer tachycardia, menopouse. Her complient is low
back pain. Vas 6.she dosen’t use methotraksat because her immunglobulin levels are very
low.
Material and Metod
In 1.session needled Liv-3 bilateral for dry eyes as body acupuncture and shenmen point,
lumbal region (L5) on antihelix zone 4 as ear acupuncture. Her vas was O, althougt she was
travel by bus 300km. 2.session du-20-21points for mind, P-6, H-7 points for svt, were
needeled. She relief from svt. 3.session ınterferon point on ear was started to needle for ıg
level.
Conclusion
Acupuncture can use as complemetery medicine in autoimmun diseas. Acupuncture can help
to patients for life quality increase.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 351
PB 005
CERVICAL PROLOTHERAPY APPLICATION
Hayriye ALP1, Hasan DOĞAN2
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Konya
2
Bilimsel Proloterapi Derneği, Denizli
Introduction
Prolotherapy can application in degenerative issue. Prolotherapy is %15 dextrose injection
tecnic to ethesis point on joint. After injection, in region blood flow is increase and tissue is
strengh. İnjection must be by 3 weeks space
Case
49 years old female driver teacher. She wasa ppendysitis, endometriosis, and carpal tünel
syndrome in her history. Patient was followed since 2012. Her complient was neck pain. In
her physical examination were trigger points and limited neck motion. Total 18 session made
on neck region; c1-c7 facet prolotherapy, trapezius and scalen muscle trigger point injection,
occipital neuroprolotherapy, shchoulder prolotherapy were made. After Sesions patient was
heated by infraruj. Patient was suplemented by homeopaty(SANG C30) only ganglion oticum
injection was added.
Conclussion
Neuroprotherapy and prolotherapy combination results are very good.In neuroprolotherapy
%5 dextrose is injectioned.Patient’s motion neck was relief from pain.%5 dextrose can
neuroprotective effect on nerves system.
Key words: prolotherapy, neuroprolotherapy, pain, cervical
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 352
PB 006
HERBAL MEDICINE TREATMENT AS COMPLEMENTARY THERAPY IN
ADVANCED NON-SMALL-CELL LUNG CANCER
Hemşire Merve ATALAY1, Arş. Gör. Nurten TERKEŞ2
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA
Introduction
Lung cancer is the first leading cause of cancerrelated death worldwide. Chemotherapy plays
an important role in the treatment of advanced lung cancer. If untreated, the median survival
time for Non-Small Cell Lung Cancer (NSCLC) is only 4–5 months. Herbal Medicine (HM),
which has a long history in China and has accumulated rich experience in the treatment of
malignant tumors, is widely used in the treatment of advanced NSCLC.
Method
Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key
words such as “Herbal Medicine in Lung Cancer”, “complementary therapy and Lung
Cancer” and “Herbal Medicine in Lung Cancer and Randomized control studies”. Only
randomized control studies were reviewed.
Result
The literature searches identified 98 potentially relevant studies of which five trials met the
inclusion criteria. Some studies (Xu et al., 2011; Li et al., 2009; Jiang et al., 2016; Han et al.,
2016) have shown that HM combined with chemotherapy, radiotherapy and targeted therapy
can alleviate side effects of cancer treatment, enhance short-term therapeutic effects, stabilize
the disease and improve the long-term efficacy of treatment, improved patients’ quality of
life. Despite these studies, Bar-Sela et al. (2013) study was demonstrating that no effect of
iscador /mistletoe could be found on quality of life or total adverse events. Nevertheless,
chemotherapy dose reductions, severe non-haematological sideeffects and hospitalisation
were less frequent in patients treated with iscador, warranting further investigation of iscador
as a modifier of chemotherapy-related toxicity.
Conclusions
Studies demonstrated that HM could control the tumor size, improve the clinical symptoms,
promote patients’ QOL, and was effective in prolonging survival rate. The current
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 353
maintenance therapy in advanced NSCLC still excites debates and requires for further
research.
Keywords: Herbal medicine, Complementary therapy, Lung cancer.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 354
PB 007
THE USE OF HOMEOPATHIC MEDICINES IN CANCER PATIENTS
Arş. Gör. Çiğdem ÖKTEN, Prof. Dr. Zeynep ÖZER
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Introduction
Complementary medicines, including homeopathy, are used by many patients in cancer care.
This use raised the question if there is any benefit in utilizing this type of care with cancer
patients.
Aim
The aim of this systematic literature review, is to examine the effect of using homeopathic
medicines on side effects of cancer treatments in cancer patients.
Methods
Akdeniz
University
center
electronic
databases
including
MEDLINE,
CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library, Web of science were searched studies published in English
with “homeopathy and cancer”, “homeopathic medicines and cancer” key words. Search
results reached in the 4200 articles. Also references of the determined studies had reviewed.
Investigation of the articles published between 2005-2015, which can be accessed in full text,
the original four randomized-controlled studies have been sampled.
Results
A randomized-controlled study was conducted by Oberbaum and colleagues in 2015.
According to the study, subjective wellbeing was significantly higher in the homeopathy
group when compared with the control group. Also, the control group experienced more
fatigue, pain, dyspnea and appetite loss than homeopathy group. A randomized-controlled
study was conducted by Ray-Coquard and colleagues (2012). According to the study, nausea,
vomiting and global emesis FLIE (Functional Living Index for Emesis) scores were not
statistically different at any time between the two study groups. Other two studies tested
homeopathic medicines for menopausal symptoms depending on the treatment of breast
cancer. In two studies reported significant improvements from baseline in the homeopathy
group, but there were no statistically significant differences between homeopathy and placebo
groups (Jacobs 2005; Thompson 2005).
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 355
Conclusion
Homeopathic medicines may reduce side effects of cancer treatments. Homeopathy might
improve the well-being of patients and might affect the progression of cancer and patient
survival. But the effectiveness of homeopathic medicine treatments remain to be confirmed
further studies.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 356
PB 008
ACUPUNCTURE APPLICATION ON EPIN CALCANEI
Dr. Osman ALP1, Yrd. Doç. Dr. Hayriye ALP2
1
2
Merkez Sağlık Ocağı
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi,
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, KONYA
Acupuncture can use for obesite and epin calcanei.
Case
53 years old female nurse. Her weight 97kg. She has hashimato in history. Patient’s tsh; 4.5
Her complient is epin calcanei. shenmen, hunger, and endocrine points were needled. Diet
was given to patient and recommended exercise. Next session Kid-3 bilateral needled. Total 3
session was made.
Conclusion
After 1 week, patient lossed 4.5kg her weight. Patient’s fat –muscle values was measured by
tanıta device. Epine calcanei pain relief. VAS was 0.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 357
PB 009
THE EFFECTS OF ACUPRESSURE IN PATIENTS WITH KNEE
OSTEOARTHRITIS PAIN: A SYSTEMATIC REVIEW
Yrd. Doç. Dr. Sibel ŞENTÜRK
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR
Introduction
Knee Osteoarthritis is the most common form of arthritis and is a major cause of morbidity,
imitation of activity and health care utilization, especially in elderly patients. Painful knee OA
associated with mild to moderate disability affects up to 10%. Acupressure is a technique used
widely as one of nonpharmacological pain management techniques. The aim of this review, is
to examine the effect of acupressure in patients with knee osteoarthritis pain.
Methods
We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effects of
acupressure in patients with knee osteoarthritis pain. Akdeniz University center electronic
databases including MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley
Interscience were searched studies published in English with “knee osteoarthritis and
acupressure” “knee osteoarthritis pain and acupressure” key words. Search results reached in
the 714 articles and four articles have been sampled.
Results
In one study they evaluated the effects training selfadministered acupressure exercise among
postmenopausal women with osteoarthritic knee pain. The results of study showed that
potential positive impact on physical function and pain scores. In another study, effects of
acupressure versus isometric exercise on pain, stiffness, and physical function in knee
osteoarthritis female patients were evaluated. The results of study showed that acupressure
provide an improvement of pain, stiffness, and physical function in patients with knee OA. In
another study, they evaluated the effects of self-managed acupressure on pain, function and
osteoarthritis biomarkers among postmenopausal women with osteoarthritic knee pain. The
result provided that acupressure exercise is feasible to be trained among postmenopausal
women with knee osteoarthritis.
Conclusion
Results of this review showed that acupressure can have a positive effect on the management
of knee osteoarthritis pain.
Key words: Knee osteoarthritis, Pain, Acupressure
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 358
PB 010
MASSAGE THERAPY TO REDUCE PAIN IN NEWBORN
Arş. Gör. Vildan CIRIK1, Prof. Dr. Emine EFE1, Arş. Gör. Çiğdem ÖKTEN3
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA
Introduction
Newborns in a neonatal intensive care unit are exposed to a high number of painful
procedures. Massage can reduce pain in newborns during neonatal intensive care unit stays.
Aim
The aim of this systematic literature review, is to examine the effect of massage to reduce
pain in newborns.
Method
Akdeniz University center electronic databases including CINAHL, Cochrane Library, Web
of Science, MEDLINE, ScienceDirect, were searched studies published in English with
“massage and pain in newborn”, “massage and newborn” key words. Search results reached in
the 7251 articles. Also references of the determined studies had reviewed. Investigation of the
articles published between 2000-2016, which can be accessed in full text, the original three
randomizedcontrolled studies have been sampled.
Results
A randomized-controlled study was conducted by Jain and colleagues (2006). According to
the study, after heel stick, NIPS (P<0.001) was increased in the no-massage group compared
with the massage group. Gentle massage of the leg prior to heel stick is safe and decreases
pain responses in preterm infants. A randomized study was done to compare nonpharmacological methods to reduce the pain of heel pricks in stable term neonates. Nonnutritive sucking, rocking, massage, sucrose, distilled water (DW) and expressed breast milk
(EBM) were used as pain reducing agents. Rocking or giving a baby a pacifier are more
effective non-pharmacological analgesics than EBM, DW, sucrose or massage for the pain of
heel pricks in neonates (Mathai et al., 2006). A randomized-controlled study was conducted
by Hernandez-Reif and colleagues (2007) . Preterm infants receiving massage therapy showed
fewer stress behaviors and less activity from the first to the last day of the study.
Conclusion
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 359
The available evidence suggests that for newborns, massage is effective in reducing pain and
stress behaviors after a painful procedure. Additionally, The effectiveness of massage remain
to be confirmed further randomized-controlled studies.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 360
PB 011
USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE IN
CARDIOVASCULAR DISEASE: A SYSTEMATIC REVIEW
Yrd. Doç. Dr. Sibel ŞENTÜRK
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR
Introduction
Complementary and alternative medicine (CAM) plays a significant role in many aspects of
healthcare worldwide, including cardiovascular disease (CVD). The increasing popularity of
CAM therapies highlights the need to explore their use among patients with cardiovascular
disease. The objective of this study was designed to determine use of the complementary
treatment (CT) methods which are used among people with cardiovascular disease.
Methods
We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within use of
complementary medicine in cardiovascular disease. It was searched to achieve article related
to the subject with keywords such as ‘cardiovascular disease and complementary therapy’ in
electronic searches databases: MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library,
Pubmed, Wiley Interscience (1995-2016). Reviewer selected relevant abstracts and evaluated
the quality of included studies.
Results
Prevalence of CAM use in cardiac patients ranged from 4% - 61%. The most commonly used
methods; aromatherapy, diet-based therapies, vitamins, iridoloji, anthroposophical medicine,
biofeedback, cognitive-behavioral therapy, deep breathing exercises, hypnosis, meditation,
prayer, thai chi, yoga, relaxation, massage, reflexology, acupuncture, ayurveda and
homeopathy. Studies in cardiovascular diseases that TAT methods are stated to be useful;
pain, fatigue, dyspnea, vomiting, palpitation, anxiety, depression, the symptoms decrease in
symptoms such as high-blood pressure and cholesterol levels.
Conclusion
CAM use in patients with cardiovascular disease appears common. Herbal treatments are the
most preferred method.
Key Words: Cardiovascular Disease, Complementary and Alternative Medicine
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 361
PB 012
IMPACT OF ANIMAL THERAPY IN MANAGING CHILD WITH EPILEPSY
Arş. Gör. Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR, Doç. Dr. Ayşegül İŞLER DALGIÇ
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Introduction
Epilepsy is the most common childhood neurological condition affecting 1 in 220 children.
Epilepsy management is often difficult among children with epilepsy is associated with a
range of psychosocial difficulties and cognitive deficits. Animal therapy can be one of the
most useful therapy in management of children with epilepsy.
Aim
The aim of the study was to evaluate impact of animal therapy in epilepsy management of
children with epilepsy.
Method
Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key
words such as “Animal therapy in child with epilepsy”. Randomized control studies, original
studies, systematic reviews, international guideline were reviewed.
Results
The literature searches identified 791 potentially relevant studies of which only one trials met
the inclusion criteria. İşler et al., (2014) indicated that children with epilepsy (72,7%) cope
with epilepsy using animal therapy. Animal therapy used by children with epilepsy contribute
to management of illness. Of parents, 98% stated that animal therapy enable them to control
their child's seizures, 100% said that animal therapy have no adverse effect, and 98.4% stated
that they will continue to use the approach.
Conclusion
The impact of animal therapy in children with epilepsy is important. But this is one study in
the literature concerning the animal therapy and children with epilepsy to support epilepsy
management. However, larger studies need to be conducted over longer periods of time to
determine the lasting effects of animal therapy. Identifying the used animal therapy by
children with epilepsy is important for informing nursing care. Determining the negativepositive effects of the approach used by children will provide guidance to nursing education
about epilepsy management.
Keywords: Animal therapy, epilepsy, child, nurse.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 362
PB 013
THE EFFECTS OF ACUPUNCTURE ON COMPLICATIONS OF DIABETES
Öğr. Gör. Hatice CEYLAN1, Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER2
1
2
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Introduction
Acupuncture have been used to treat diabetes for over 2000 years. Acupuncture offers a way
to address each patient individually to eliminate the symptoms associated with diabetes and
reduce the need for insulin.
Aim
The aim of this review, is to examine the effect of acupuncture on diabetes complications in
patients with diabetes.
Methods
We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effect of
acupuncture on diabetes complications in patients with diabetes. Akdeniz University center
electronic databases including MEDLINE, CINAHL, Science-direct, Cochrane library,
Pubmed, Wiley Interscience were searched studies published in English with “acupuncture
and diabetes complications” key words. Search results reached in the 1304 articles and seven
articles have been sampled.
Results
In one study, clinical and mechanistic effects of two styles of acupuncture were evaluated,
about the treatment of painful diabetic neuropathy. According the study, both acupuncture
styles, lowered pain. Another study was conducted the clinical effects of acupuncture for
diabetic peripheral neuropathy. In the treatment group test showed significant good clinical
effects for diabetic peripheral neuropathy. According to the another study, in addition to the
routine treatment for controlling blood sugar, acupuncture can give quite good therapeutic
effects on diabetic gastroparesis. In another study was investigated the effects of acupuncture
on diabetic bladder dysfunction (DBD). They found that acupuncture clinically useful for the
radical treatment of DBD. Another study examined that diabetic gastroparesis on diabetic
patients. This study demonstrates that short-term EA effectively reduces the dyspeptic
symptoms of diabetic gastroparesis and accelerates solid gastric emptying.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 363
Conclusion
This review results showed that acupuncture has good effects for diabetes complications.
Therefore, acupressure could be recommended as an effective, non-pharmacologic method to
avoid complications of diabetes. Acupuncture can be safely used by patients with diabetes.
Keywords: acupuncture, diabetes complications
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 364
PB 014
THE EFFECTS OF ACUPUNCTURE ON HYPERTENSION
Öğr. Gör. Hatice CEYLAN1, Prof. Dr. Zeynep ÖZER2, Dr. Ferhat SARIBEK3
1
2
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Sağlık Yüksekokulu, BURDUR
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD
3
Antalya İl Sağlık Müdürlüğü,ANTALYA
Introduction
Blood pressure–related disease remains a major public health problem in world. Acupuncture
at specific acupoints has experimentally been found to reduce chronically elevated blood
pressure.
Aim
The aim of this review is to examine the effect of acupuncture on hypertension.
Methods
We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within effect of
acupuncture on hypertension. Akdeniz University center electronic databases including
MEDLINE, CINAHL, Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were
searched studies published in English with “acupuncture and hypertension” key words. Search
results reached in the 2442 articles and ten articles have been sampled.
Results
In one study they evaluated the effects of acupuncture on prehypertension and stage. The
results of study showed that acupuncture might lower blood pressure in prehypertension and
stage. In another study, effects of Hans electrical stimulation of acupuncture points of
acupuncture were evaluated. The results of study showed that Hans electrical stimulation of
acupuncture points reduced systolic blood pressure but not the diastolic blood pressure. In
another study, they evaluated the efficacy and safety of acupuncture for patients with mild
hypertension. The results provided evidence for the effectivenes of acupuncture as a treatment
for mild hypertension. Another study, the effect and safety of auricular acupuncture evaluated.
The study results provided that important clinical evidence for the effect and safety of
auricular acupuncture on blood pressure in patients with prehypertension and stage 1
hypertension compared with usual care. Another study showed that active acupuncture
provided no greater benefit than invasive sham acupuncture in reducing systolic or diastolic
BP.
Conclusion
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 365
Results of this review showed that acupuncture is effective in reducing the blood pressure.
The effect of acupuncture on prehypertension and mild hypertension should be confirmed in
larger studies. Acupuncture can be safely used by patients with hypertension.
Keywords: acupuncture, hypertension
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 366
PB 015
THE EFFECT OF MASSAGE THERAPY IN PRETERM INFANTS
Arş. Gör. Vildan CIRIK, Prof. Dr. Emine EFE
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Introduction
Massage therapy has positive effects on physical, physiological and behavioral states of
preterm infants including weight gain, decreased stress behavior and pain, improved sleep and
mortality rate of hospitalized preterm infants.
Aim
To evaluate the effects of massage therapy in preterm infants.
Method
Akdeniz University center electronic databases including CINAHL, Cochrane Library, Web
of Science, Medline, ScienceDirect, were searched studies published in English with
“massage and preterm infants”, “massage and preterm neonates” key words. Search results
reached in the 2505 articles. Also references of the determined studies had reviewed.
Investigation of the articles published between 2010-2015, which can be accessed in full text,
the original fifteen randomized-controlled studies have been sampled.
Results
A randomized-controlled study was conducted by Ang and colleagues (2012). Immunologic
evaluations (absolute NK cells, T and B cells, T cell subsets, and NK cytotoxicity), weight,
number of infections, and length of hospital stay were also evaluated. Massage administered
to stable preterm infants was associated with higher NK cytotoxicity and more daily weight
gain. A randomized-controlled study was conducted by Saeadi and colleagues (2015) on
weight gain of premature neonates. They were randomly divided into three groups: oilmassage, massage alone and control groups. Transcutaneous feeding with medium-chain
triglyceride oil massage therapy in premature neonates can result in accelerated weight gain.
According to other studies, massage therapy was effective in reducing trans-epidermal water
loss (Nangia et al., 2015), level of transcutaneous bilirubin (Basiri-Moghadam et al., 2015),
risk of bloodstream infection (Salam et al., 2015), increasing weight gain (Kumar et al., 2013;
Diego et al., 2014) in preterm infants. Massage affects maturation of brain electrical activity
(Guzzetta et al., 2011), improves autonomic nervous system function (Smith et al., 2013) and
body fat deposition (Moyer- Mileur et al., 2013) in preterm infants.
Conclusion
The available evidence suggests that massage has positive effects in preterm infants.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 367
PB 016
COMBINED USE OF HYPERBARIC OXYGEN THERAPY AND ACUPUNCTURE
Yrd. Doç. Dr. Ali Erdal GÜNEŞ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD,
Akupunktur Uygulama Ünitesi, ŞANLIURFA
Introduction
Hyperbaric oxygen therapy(HBOT) is expressed as inhalation of 100% oxygen at a pressure
higher than 1 atmosphere. Acupuncture treatment is a basic component of traditional Chinese
medicine and commonly used method of treatment as a complementary and integrative
treatment in many countries. HBOT has begun to be used in with acupuncture therapy in the
treatment of some diseases and have been positive results. Results of studies which using
hyperbaric oxygen therapy with acupuncture treatment were examined in this study.
Method
The following databases were scanned from January 2006: MEDLINE, PubMed, Cochrane,
Scopus and EMBASE. Hyperbaric oxygen therapy, acupuncture, electroacupuncture was used
as search terms
Results
A total of 8 studies were obtained with search terms. After repeated studies have been
removed, a total of four studies were included in the evaluation. In case series, King has
benefited from the HBOT with acupuncture in the treatment of radiation damage. In case
series, Liu et al has provided a success rate of 82.2% inpatients with coma after head trauma.
In a randomized controlled trial Mao et al. has seen significant differences healing with
HBOT addition of acupuncture treatment in patients with late encephalopathy due to carbon
monoxide poisoning. Li and colleagues bring greater oxygenation of tissue with acupuncture
during HBOT.
Discussion
HBOT used in the treatment of many diseases. Physician gets help from complementary
therapies in chronic disease such as non-healing wounds, avasculer necrosis. Maggot,
acupuncture, leeches are a few of these complementary therapies. In recent years, especially
in the central nervous system(CNS) diseases treatment has been used HBOT with acupuncture
as a complementary therapy. Seeing that of patients applied in order to see benefit before
surgery because both treatment due to the lack of chemical direction. Hyperbaric medicine
specialists are needed for applying the new controlled studies of acupuncture treatment to
support theory.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 368
PB 017
THE ROLE OF ACUPUNCTURE IN EXPERIENCING PAIN AFTER CESAREAN
SECTION
Dr. Ferhat SARIBEK1, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ2
1
2
Antalya İl Sağlık Müdürlüğü
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Introduction
Acupuncture is a non-pharmacological therapy modality that can be used as a complementary
treatment of various painful conditions. The purposes of this study were investigated the
content of the evidence-based studies regarding acupuncture for women’ pain after CS and to
lead health care professionals.
Methods
The studies in the last 15 years were systematic review through the comprehensive databases
as PubMed, MEDLINE, EMBASE, the Cochrane Library, Natural Medicines.
Results
Two Randomized Controlled Trial (RCT) and observational pilot study were reached. One of
the RCTs, 60 women in China were randomly assigned to the control group, the acupuncture
group, and the electro-acupuncture group. The results showed in statistical significance that
the total dose of PCA used within the first 24 hours was 30% - 35% less in the acupuncture
group and the electro-acupuncture group when compared with the control group. However,
two hours later, there were no significant differences of the visual analogue scale scores
between either of the treatment groups and the control group. At the other RCT from Brasil,
56 patients post CS were randomly allocated to undergo up to 1 session of real acupuncture or
to a control group receiving sham acupuncture after spinal anesthesia. The sham group
showed better VAS pain scores at rest in the first 24 h. In the assessment of pain in 48 h there
was no difference between acupuncture group and sham group. Last, a prospective pilot study
stated that acupuncture for additional analgesia after CS was well accepted.
Conclusion
Only three study have been achieved to examine the effect of acupuncture in reducing
cesarean section pain at postpartum period. More well-designed studies are needed to define
the role of acupuncture on post-CS pain. It is recommended that health care professionals can
be developed themselves on pain management after CS
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 369
PB 018
ANALYSIS ON PHYTOTHERAPEUTICALS COMPLEMENTARY TREATMENT
ALGORITHMS USED FOR SOME CHRONIC DISEASES
1
Selçuk Salim ERDOĞAN,Msc, Phd (cont.), 2 Dr. Günnur Orhan,
3
1
Yard. Doç Dr. Derya DİKMEN
The Ministry of Health of the Republic of Turkey Presidency of Public Hospitals Authority
of Turkey,Traditional and Complementary Medicine Applications Programs
2
T. C. Ministry of Health, Public Health Agency of Turkey
3
Hacettepe University Department of Nutrition and Dietetics,ANKARA
World Health Organisation (WHO), reported that chronic diseases such as cardiovascular
diseases, obesity, medical 2 diabetes cause death much more than the other causes of death, in
2003. The diseases constitute 82 % of all deaths globally (WHO,2015). In our country the
incidence of nutrition-related chronic diseases cannot be disregarded and the incidence rate is
increasing day by day. In recent years despite the improvements in diagnosis and treatment of
the chronic diseases, in our country and World the use of phytotherapeutic complementary
therapies has been increasing by leaps and bounds. Phytotherapy is defined as the use of herbs
in disease prevention or treatment. In the studies, it is seen that alternative herbal medicines
are used in the treatments of the nutrition-related chronic diseases such as obesity,
hypertension and diabetes. Most of the hypertensive patients use herbal products. In the study
done in USA in 2002 it was pointed out that 36% of the ones, having cardiovascular disease,
would use one of the TAT methods, one of the most frequently prefered ones of these were
herbal products. Ecballium elaterium (Momordıca charantıa L.), cinnamon (Cinnamomum
zeylanicum L, Cinnamomum cassia L), fenugreek (Trigonella foenum-graecum L.), olive leaf
(Olea europea L.), black cumin (Nigella sativa L), White mulberry (Morus alba L.) are some
of the herbal products alternatively used in diabetes treatment. Using herbal products without
knowing their effects and side effects may cause undesired results. Therefore the treatment
algorithms should be determined by considering the factors such as active substance
concentrations of products used in herbal medicine ( root, stem, leaf etc.), and also the
description, potency, purity, biocompatibility criteria according to the amount of dose on the
basis of active substance. In fact, sufficient scientific clinical trials and evidence are required
for this.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 370
PB 019
IMPACT OF MUSIC THERAPY IN MANAGEMENT OF CHILDHOOD EPILEPSY:
A SYSTEMATIC REVIEW
Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR, Ayşegül İŞLER DALGIÇ
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD,
ANTALYA
Introduction
Epilepsy affects about 11 million children throughout the world. The management of
childhood epilepsy is difficult undertaking but music therapy is an important approach in
childhood epilepsy.
Aim
The aim of the study was to evaluate impact of music therapy in management of childhood
epilepsy.
Method
Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key
words such as “Music therapy in child with epilepsy”. Randomized control studies, original
researches, systematic reviews, international guideline were reviewed.
Result
The literature searches identified 43 potentially relevant studies of which 10 trials met the
inclusion criteria. The results of these studies (Millichap, 2015; Lin et al, 2014a; Lin et al,
2014b; Lin et al, 2013a; Lin et al, 2013b; Bodner et al, 2012; Lin et al, 2011a) indicated that
the number of seizures and epileptiform discharges in children with epilepsy decreased during
and immediately after music therapy. Lin et al (2011b) evaluated the long-term effects of
Mozart K448. %72.7 of children became seizure free or had a very good responses after 6
months of music therapy. The reduction was a significant change when compared with the
premusic therapy seizure frequency. Coppala et al (2015) said that music therapy was
associated with an improved daytime behavior and quality of nighttime sleep in children with
epilepsy. Despite Yeon et al (2014) demonstrated that music therapy were not important
approach in management of childhood epilepsy.
Conclusion
Music therapy is commonly used children with epilepsy. Research indicates that music
therapy is a useful therapeutic approach regardless of mentality. Listening to Mozart
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 371
especially decreased epileptiform discharges in children with epilepsy. However, music
should be further studied in management of childhood epilepsy.
Keywords: Music therapy, epilepsy, children.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 372
PB 020
THE EFFICIENCY OF THE ACUPRESSURE FOR CANCER RELATED FATIGUE
Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ1, Hemşire Sema DİBEKÇİ2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD
2
Akdeniz Univesitesi Hastanesi, ANTALYA
Introduction
Cancer-related fatigue (CRF) is defined as subjectively perceived, persistent fatigue and
exhaustion associated with cancer and its treatment. Acupressure offers a potential treatment
for CRF.
Aim
The aim of this review, is to examine the efficiency of the acupressure for cancer related
fatigue.
Methods
Akdeniz
University
electronic
databases
center
including
MEDLINE,
CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies
in English with “cancer, fatigue, acupressure” key words and 1423 articles were reached by
the search results. By the analysis, the original five manuscripts have been sampled.
Results
A quasi-experimentalstudy examined the effects of acupressure in managing cancer-related
fatigue. According to the study, there was a %19 improvement in fatigue levels in the
acupressure applied patients. In a study which was evaluated the effect of two intensities of
self-administered stimulating acupressure compared to relaxation acupressure on severity of
fatigue, it was found that fatigue was significantly reduced across all treatment groups. In
another study, the efficacy acupressure on fatigue severity were evaluated. According to the
study, patients experienced a significant decrease in fatigue intensity. Another study tested the
effects of acupressure on fatigue of lung cancer patients undergoing chemotherapy, it was
found that acupressure reduced fatigue of lung cancer patients. In another study, the feasibility
and tolerability of auricular point acupressure intervention to manage pain, fatigue, and sleep
disturbance in breast cancer patients were examined. According to the study, there was a %44
improvement in fatigue levels in the auricular point acupressure applied patients.
Conclusion
Results of this review showed that acupresure may reduce the intensity of cancer related
fatigue. Therefore, acupressure could be recommended as an effective, nonpharmacologic
method for cancer patients.
Keywords: Cancer, fatigue, acupressure
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 373
PB 021
THE EFFECTS OF ACUPRESSURE ON CHEMOTHERAPY INDUCED NAUSEA
AND VOMITING IN PATIENTS WITH CANCER
Hemşire Bahar GÜNTÜRKÜN1, Arş. Gör. Şefika Tuğba YANGÖZ2,
Prof. Dr. Zeynep ÖZER2
1
2
Akdeniz Univesitesi Hastanesi
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD,ANTALYA
Introduction
Chemotherapy-induced nausea and vomiting (CINV) remain difficult symptoms to manage in
chemotherapy negative effects. Non-pharmacological methods and complementary therapies
are used to control these effects. One of the non-pharmacological methods for controlling
nausea and vomiting is the use of acupressure.
Aim
The aim of this review, is to examine the effects of acupressure on CINV in patients with
cancer.
Methods
Akdeniz
University
electronic
databases
center
including
MEDLINE,
CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library, Pubmed, Wiley Interscience were searched published studies
in English with “nausea, vomiting, cancer, chemotherapy, acupressure” key words and 1151
articles were reached by the search results. By the analysis, published between 2011-2016, the
original five manuscripts have been sampled.
Results
A quasi-experimentalstudy examined the effects of acupressure on CINV in patients with
breast cancer, it was found that acupressure is effective in reducing nausea and vomiting. In a
study which was evaluated the effectiveness of acupressure using wristbands for the control
and management of CINV, no differences were found nausea and vomiting outcomes. In
another study, effects of the acupressure in prevention of the CINV. The results indicated that
acupressure wristband was not an effective approach in preventing CINV. Another study
tested the effectiveness of acupressure for the management of CINV. According to the study,
no differences were found nausea and vomiting outcomes. In another study, the effects of
auricular acupressure among breast cancer patients were examined, it was found that patients
had a significant decrease of number and intensity of nausea and vomiting.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 374
Conclusion
Results of this review showed that no clear conclusions can be drawn about the use of
acupressure wristbands in the management of CINV. However, it is suggested that nurses use
acupressure as a complementary treatment, nonpharmacological, inexpensive, non-invasive
approach for the relief of CINV.
Keywords: nausea, vomiting, cancer, chemotherapy, acupressure
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 375
PB 022
COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE THERAPIES FOR PAIN RELIEF IN
PEDIATRIC AGE GROUPS
Arş. Gör. Tanju OĞUL, Yrd. Doç.Dr. Fatma YILMAZ KURT, Öğr. Gör. Şengül ÜZEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale Sağlık Yüksekokulu, ÇANAKKALE
Aim
Our study aims to investigate the research in field of clinical nursing conducted in the last 5
years on the complementary and alternative therapies (CAT) for pain relief in pediatric age
groups in Turkey.
Methods
The research data were obtained with literature review onthe research topic performed
through COMU Internet database access on the PubMed, EBSCOhost, ScienceDirect,
ClinicalKey, Scopus, Ovid databases and Google Scholar search engine. In addition, the
Higher Education Council national central database of thesis was searched with the
“Child”,“Pain”,“Complementary and Alternative Medicine”and“Nursing” keywords. As
aresult of the searches, 4 thesis and 13 randomized-controlled experimental/quasiexperimental
clinical studies conducted in the last five years by researchers from the Nursing Departments
were included in the study for analysis.
Results
Accessed in thesis reading an educational booklet and applying the procedure on a toy, use of
techniques of coughing and blowing up balloons, massaging, and reflexology were among the
CAT methods used in thesis. Of the clinical trials, 11 were randomized controlled
experimental studies, and 2 ofthem were quasi-experimental studies. It was found that 4 of the
theses have used the distraction method, 1 used music therapy, 2 used sugar solutions such as
mother's milk, and sucrose,3 used Buzzy technique which combines vibration and external
cold,1 used ShotBlocker, and 2 used massage therapy and manual pressure methods. All of
the CAT methods considered in the studies were found to relieve pain in children, and 7
ofthem were found to reduce anxiety as well as relieving pain.
Conclusion
Although the CAT practices, carried out for relieving pain of children in Turkey in the last
five years, began to attract attention in the field ofPediatric Nursing, we believe that the
number of evidence-based studies should be increased for a wider acceptance and adoption in
nursing.
Keywords: Child, Pain, Alternative and Complementary Medicine, Nursing
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 376
PB 023
EFFECTS OF ACUPUNCTURE AND SOME CAM APLICATIONS ON IMMUNE
RESPONSE
1
Dr. Nadejda NERONOVA, MD, 2Fatih DİZMAN, Msc,
3
1
Selçuk Salim ERDOĞAN, Msc, Phd (cont.)
University of Medicine and Pharmacy "N. Testemitanu", Tetis International Co.
2
Recep Tayyip Erdoğan University The Institute of Medical Sciences
Department of Medical Biochemistry
3
The Ministry of Health of the Republic of Turkey, ANKARA
The worldwide utilization of Complementary and Alternative Medicine (CAM) generated a
lot of questions about what effects it has over human beings and how it influence our immune
system, what cells are activated, and if it is really necessary. In order to answer all of these
questions one has to dig a little deeper into the world of CAM and provide a good example on
acupuncture. Acupuncture is one of the main forms of treatment in traditional Chinese
medicine. It involves the use of sharp, thin needles that are inserted in the body at very
specific points. From immunological point of view vertebrates have a strong immune system
and are able to protect themselves. This article will talk about two types of immune system
responses: non-specific and specific. If we look back, at some of the investigations that were
conducted from 1960 - 2005, by the US, Georgia, China and Russia we will find the results
quite astonishing. For the initial experiments rats, mice, and marine animals were chosen.
During these experiments it was discovered that there were significant changes to the
stimulation of the immune system as well as the increase speed at which a cell matures
(roughly 1.5 – 2 times the norm) At the moment there is not much opposition to benefit of
acupuncturNo one, I think, is challenging the view that acupuncture is very effective kind of
CAM, which shows good results of treatment. If it will be used with some additional kind the
result of treatment can achieve 100%. I hold the view that CAM should attract more and more
investigation and from all over the world, and will stay on the first place of treatment with
low or even without side-effects for organism.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 377
PB 024
MICROBIOLOGICAL RISKS IN COMPLEMENTARY MEDICINE
1
Dr. Nadejda NERONOVA, MD, 2Fatih DİZMAN, Msc,
3
1
Selçuk Salim ERDOĞAN, Msc, Phd (cont.)
University of Medicine and Pharmacy "N. Testemitanu", Tetis International Co.
2
Recep Tayyip Erdoğan University The Institute of Medical Sciences
Department of Medical Biochemistry
3
The Ministry of Health of the Republic of Turkey,ANKARA
This paper is an update generalization on microbiological risk, infections and potential
infections, related to cupping, acupuncture, leech therapy, phytotherapy, and chiropractic.
Taking into consideration, that complementary medicine is a good way of treatment for a lot
of medical problems like gastrointestinal diseases, nervous disorders, gynecological problems,
and disorders of the eyes, nose and throat, muscled pain and etc. According to scientific
studies in countries like China, Canada, Korea, Australia, England, USA and Israel the last 10
years have identified more complex problems which pertain to microbial and viral
provenience. Some of the reasons for these problems are due to poorly trained professionals,
lack of sufficient sterilization and antisepsis as well as insufficient anamnestic, which can lead
to significant health problems. If we make a detail description of some compartments of
complementary medicine we can notice that, in the past four decades, a total of 52 isolated
cases of pyogenic bacterial infections claimed to be associated with acupuncture treatment
were reported in the English literature. Among them were bacteria’s like Methicillin-resistant
Staphylococcus aureus ( 58%), and after followed by one case: Pseudomonas aeruginosa,
Escherichia coli, Bacteroides fragilis, Staphylococcus epidermidis, group A streptococcus,
group
B
streptococcus,
Streptococcus
anginosus,
Streptococcus
bovis,
Listeria
monocytogenes, Clostridium botulinum, Clostridium histolyticum, Clostridium subterminale,
Bifidobacterium longum, Propionibacterium acnes and Klebsiella pneumonia. Tuberculosis,
infections include Micobacterium, Hepatitis B and HIV appear. Cupping, chiropractic
treatment, and acupuncture are considered dangerous as well as acupuncture by skin
infections in most cases due to Methicillin-resistant Staphylococcus aureus. Leech therapy is
dangerous because Aeromonas hydrophila can easily be transmitted. Phytotherapy is risky as
well due to the non-sterile process of acquiring medicine. As a result, specialists in
complementary medicine need to be aware of their work environment and their working
procedures such as hygiene when treating the patient’s skin.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 378
PB 025
THE USE OF ACUPRESSURE IN LABOR PAIN
Kiraz GÜLPINAR1, Arş. Gör. Fatma Dilek TURAN GÜRHOPUR2, Arş. Gör. Şefika Tuğba
YANGÖZ3, Yrd. Doç. Dr. İlkay BOZ4
1
2
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD
3
4
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD
Akdeniz Ünivers,tesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği AD
ANTALYA
Introduction
Complementary and alternative medicines are simple, safe, effective and without serious side
effects for both mother and infant. Acupressure has been used to decrease labor pain for many
years.
Aim
The aim of this systematic review is to examine the effect of using acupressure on labor pain.
Methods
Akdeniz
University
center
electronic
databases
including
MEDLINE,
CINAHL,
Sciencedirect, Cochrane library were searched studies published in English with “labor pain
and acupressure” key words. Search results reached in the 712 articles. Also references of the
determined studies had reviewed. Investigation of the articles published between 2006-2016,
which can be accessed in full text, the original four randomizedcontrolled studies have been
sampled.
Results
A randomized-controlled study was conducted by Hajiamini and colleagues in 2012. There
were three groups to receive ice massage, acupressure or placebo. The intervention was
applied at the Hegu point and pain intensity assessed using a visual analogue scale (VAS)
before and after the intervention. Ice massage and acupressure techniques reduced pain during
labor. In other two studies, labor pain was measured before the intervention, immediately
after the intervention. Active phase duration and second stage duration were shorter in the
acupressure group. The women in the acupressure group reported greater satisfaction
(Akbarzadeh, 2016; Hamidzadeh, 2012).
Similarly a randomized-controlled study was
conducted by Dabiri and colleagues in 2014. The difference in the pain scores between the
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 379
acupressure and control group was statistically significant but there was no statistically
significant difference in the duration of the first stage of labor between the three groups.
Conclusion
Acupressure is an effective and easily applicable technique to reduce labor pain. Acupressure
might improve the well-being of mother and infant, increase maternal satisfaction and reduce
pain, but the effectiveness of acupressure remain to be confirmed further studies.
Keywords: labor pain, acupressure
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 380
PB 026
THE EFFECT OF REIKI ON CANCER PAIN
Arş. Gör. Zeynep KARAKUŞ ER, Prof. Dr. Zeynep ÖZER
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Backgroud
Pain is a stressful event in patients with cancer that can affect a patient’s satisfaction and
comfort, cause suffering, discomfort and fatigue and lead to impaired quality of life. The use
of complementary alternative medicine such as aromatherapy, yoga, therapeutic touch and
reiki in hospitals is attracting growing interest from health care providers working with
patients with cancer. Reiki is a healing method that uses universal energy to achieve balance
and harmony of body, mind and soul.
Aim
The aim of this review is to indicate the effect of reiki on cancer pain.
Method
We conducted a systematic literature review to evaluate the study results within the effect of
reiki on cancer pain. Akdeniz University center electronic databases including MEDLINE,
CINAHL and PUBMED e.g. were searched studies published in English with “reiki”, “cancer
pain” and “reiki on cancer pain” key words. Randomized controlled trials evaluating the
effectiveness of reiki on cancer pain were included in this review.
Results
In the recent literature review, there are two research studies related with reiki on cancer pain.
A study conducted by Olson and colleagues (2003) indicated that Reiki when used in
conjunction with standard opioid pain management strategies, relieves pain and improves
quality of life. Another randomized controlled trial conducted by Demir and colleagues
(2015) to determine the effect of distant reiki on pain, anxiety and fatigue in oncology patients
showed that reiki may decrease pain in oncology patients. Within the scope of study Reiki
groups’ pain score decreased and non Reiki groups pain score increased.
Conclusion
At the end of the review, it can be said that reiki decrease cancer patients’ pain. Therefore,
nurses can implement reiki as a complementary method for managing cancer related pain.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 381
PB 027
EFFECTIVE OF CHINESE HERBAL MEDICINE IN TREATING RHEUMATOID
ARTHRITIS
Arş. Gör. Nurten TERKEŞ1, Hemşire Fatma KAYA2, Prof. Dr. Zeynep ÖZER1
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD
2
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi,ANTALYA
Introduction
Rheumatoid arthritis (RA) is a chronic, inflammatory and autoimmune disorder that affects
the joints in apolyarticular manner. It is associated with significant mortality and morbidity.
Disease-modifying antirheumatic drugs are effective in controlling symptoms and decreasing
radiologic progression. However, these drugs are associated with potentially serious toxicities
A traditional Chinese herbal remedy has shown similar efficacy to an approved drug therapy
for the treatment of rheumatoid arthritis in a new clinical study.
Method
Akdeniz University electronic databases center including MEDLINE, CINAHL and
PUBMED e.g. were searched studies published in English within the last ten years with key
words such as “Herbal Medicine in Rheumatoid arthritis”, “complementary therapy and
Rheumatoid arthritis” and “Herbal Medicine in Rheumatoid arthritis and Randomized control
studies”. Only randomized control studies were reviewed.
Result
The literature searches identified 46 potentially relevant studies of which tree trials met the
inclusion criteria. A randomised controlled trial was conducted by Willich and colleagues
(2010). In this study, the results indicate that patients with RA may benefit from additional
treatment with rose hip powder. Another study was conducted by He and colleagues in 2014.
In the study, traditional Chinese medicine, while effective in treating RA, appears to be less
effective than western medicine in controlling symptoms, but Traditional Chinese medicine is
associated with fewer side effects. Another study was conducted by Kogure and colleagues in
2010. According to the study, in patients whose active RA persists despite treatment with oral
methotrexate, herbal medicine in combination with oral methotrexate is safe and well
tolerated and provides clinical and economic benefits.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 382
Conclusions
The present trial was small and was not towell powered. And thus, though promising,the
values should be taken with precaution. Therefore, studies with higher sample size and
adequate power for multivariate analysis are warranted.
Keywords: Herbal medicine, Complementary therapy, Lung cancer.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 383
PB 028
USE OF SOLUTION FOCUSED APPROACH TO IMPROVE SELF EFFICACY AND
SELF ESTEEM
Öğr. Gör. Dr. Dudu KARAKAYA1, Doç. Dr. Gönül ÖZGÜR2
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, ANTALYA
2
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, İZMİR
Introduction
Self efficacy is the belief in one's capabilities to help manage situations. It has three
dimensions as a self-esteem, self-love, self-acceptance and proficiency. It is a prerequisite for
a healthy personality. Solution-focused approach is short-term, a structured counseling
approach. The aim of this review is review and discusses the appropriateness of the use of
solution-focused approach to improve self esteem and self efficacy.
Methods
The literature search was performed with key words as “self efficacy, self esteem, nursing,
solution-focused approach” in accessible databases and suitable research and reviews are
examined.
Results
To improve self-esteem, nursing interventions such as help to individuals for determine
realistic goals, focus on strengths, providing a schedule of activities that will make patients
feel a sense of success, unconditional acceptance, give positive feedback for success have
been proposed. Self-efficacy feeding elements are the individual's own experiences,
observations of own activities, the experiences of others in relation accomplish, verbal
persuasion, the good person's mental state. The common aspect of proposals to increase the
selfesteem and self-efficacy are to reveal the existing potential and supportive interaction and
to focus the strengths of the individuals. What is provided that in interviews, determined the
realistic, achievable and measurable objectives within the framework of the individual's own
life events. At this stage, there are used techniques such as coping questions, cheerleading,
rating questions and the determination exception conditions.
Conclusions
Nurses can benefit from the principles and techniques of solution focused approach when
working with individuals in shaping the planning and practice in the diagnosis of “in the
concept of self discomfort”. Although not included in the diagnostic system, the principles
and techniques of this approach are also use to increasing self-efficacy.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 384
PB 029
DOES BABY MASSAGE EFFECT THE MENTAL HEALTH OF THE MOTHER?
Dr. Pınar TEKTAŞ, Öğr. Gör. Dr. Dudu KARAKAYA1
1
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği AD, ANTALYA
Introduction
It is thought that the beginning of the massage until human history at the old time. Massage is
an effective communication tool that strengthens the emotional bond between mother and
baby and supports psychosocial development of baby. It has played an important role in the
protection of health and treatment of disease in different cultures for centuries. Infant massage
studies are related to more positive impact on babies. However it is known that massage has a
positive effects not only on babies but also applying mothers. In this review, we aimed to
investigate the impact of infant massage on the mothers mental health.
Material and methods
The literature search was performed with key words as “baby massage, mother, mental health,
anxiety, postpartum depression” in accessible databases and suitable research and reviews are
examined.
Results
According to the studies, massage affects the emotions of the mother in a positive way and
reduces the level of depression in the mother's depression and parenting stress. Infant massage
also reduces the level of depression in mothers with premature babies and improve the
mother-infant interaction. Baby massage develops physical interactions with babies, decreases
mothers depression and anxiety levels in the adolescent mothers as a special group. It also
provides a positive perception of the mother's for baby. At the same time, in the source, it is
indicated that baby massage increases breastfeeding capabilities of mothers. In addition, it is
also noted that milk production positively affected together with the increase of the hormone
prolactin.
Conclusions
Studies shows that baby massage have a positive impact on the mother as well as on the baby.
Therefore, it is recommended that the studies should be carried out related to baby massage
and baby massage practice should be increased.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 385
PB 030
IMPORTANCE OF USE OF COMPLEMENTARY AND ALTERNATIVE MEDICINE
IN THE NURSING EDUCATION
Arş. Gör. Ferya Çelik, Arş. Gör. Nurten Terkeş, Doç. Dr. Hicran Bektaş
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği AD, ANTALYA
Definition and Importance: The use of complementary and alternative medicine (CAM) is
increasing day by day among nursing practitioners, patients and families. Many patients
inquire from nurses and nursing students about this subject. Nurses should know how to
safely use of CAM and where it is used. For this reason, nurses should be receive training
about this subject.
Aim: Importance of use of CAM in the nursing education have been explained in this review.
Results: Many people who suffer from chronic health prolems such as cardiovascular disease,
cancer, diabetes, stroke, chronic obstructive pulmonary disease, renal failureuse CAM. It is
used for different purposes which breathe comfortably, reduce dyspnoea, protect and improve
health, increasing the quality of sleep. Patient’s quality of life are important for nurses. Nurses
are bridge in the gap between complementary therapies and Western medicine. They must be
a reliable source for patients seeking information. They must be improve their practices
related to the use of CAM. Patients must be guided about effective and safely use of CAM.
Behavior towards use of CAM can be affected training. CAM modalities should be teach to
nursing students before they encountering with patients. Most of CAM practices such as
massage, hot and cold application, musicotherapy, therapeutic touch, acupressure,
reflexology, reiki, aromatherapy, prayer, music therapy, progressive muscle relaxation are
similar to independent nursing interventions. Yet, the role of nurses stil has not been defined
in practice of CAM. The role of nurses can be defined if nursing leader and educator
integrated CAM to nursing education curriculum.
Conclusion: CAM modalities should be integrated to undergradute nursing curriculum and
nursing practice so that they can be used safely in nursing practice and patients can gain
advantage from them.
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 386
DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 387
SPONSORLAR
ORGANİZASYON FİRMASI
1. Uluslararası ve 3. Ulusal Tamamlayıcı Terapiler ve Destekleyici Bakım Uygulamaları Kongresi,
24-26 Kasım 2016-Antalya
Sayfa 388
Download