Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın

advertisement
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın
Tanıklıkları1*
Merve Menekşe ÖZER**
Özet: Bu makalenin amacı kadınların çalışma hayatında tanıklık
ettikleri ataerkil problemleri açığa çıkarmaktır. Bu nedenle işçi
kadınların kamusal ve özel alanda karşılaştıkları ataerkil problemleri
ele alış biçimlerine yer verilmiştir. Bu çalışmada bulunan veriler 590
işçi ile yapılan bir araştırmaya dayanmaktadır. 10 ili kapsayan araştırma
30 ay sürmüştür. Kişilerle yapılan yüz yüze görüşmelerdeki 120 kadın
işçi ifadesi bu makalenin yorumlarının temelinde yer almaktadır. Tüm
kadın ifadelerinden ortaya çıkan ortak nokta, çalışmanın kadınların
hayatında önemli bir alanı işaret etmesidir.
Anahtar kelimeler: Ataerki, kapitalizm, kadın emeği, vardiya.
Women Witnesses In Pathriarchal Capitalist Working Life
Abstract: The aim of this article is to clarify the patriarchal problems
which women witness in their labor life. Thus, it had been given a
place to women workers’ comprehension forms of patriarchal
problems which they are facing in public and private spaces. The data
in this study base on a research done with 590 workers. The research
that encompass 10 province had taken 30 months. The expressions
of 120 women workers interviewed with face to face take part in the
basis of article’s interpretations. The common view of these women’
expressions indicates that the work takes important place in their life.
Key words: Patriarchy, capitalizm, women labor, shift.
Giriş
Ataerki ve kapitalizm arasındaki ilişki kadın emeğini doğrudan etkiler niteliktedir.
Bu sadece ataerki ya da sadece kapitalizmin yapısal sorunları bakımından
açıklanamaz. Günümüzde kadınların ücretli bir işte çalışması kapitalist üretim
sisteminde emek sömürüsünü ortaya çıkarır. Ancak onların ekonomik kaynaklara
kendi ücretli emekleri sayesinde ulaşmaları kadınları erkek bireyden bağımsız
Bu makale 2011-2014 yılları arasında gerçekleştirilen 111k221 No’lu TÜBİTAK tarafından
desteklenmiş Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modeline Doğru
başlıklı araştırmadan elde edilen verilere dayanılarak yazılmıştır.
* Makale Geliş Tarihi: 07.02.2017
** Kocaeli Üniversitesi
1
Çalışma ve Toplum, 2017/3
1397
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
kılmaktadır. Özel ve toplumsal hayatın cinsiyete dayalı işbölümü ile tanzim edilmesi
kadın işçiler açısından katmerli bir sömürü yapısı oluşturmaktadır.
Bu bağlamda çalışmanın geneli itibari ile ataerkil kapitalist bakış açısının
eleştirisi, çalışmanın sınırlarının çizilmesi ve hassasiyet noktalarının belirtilmesinde
başat olmuştur. Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modeline
Doğru adlı araştırma ile elde edilen veriler bu bağlamda ele alınmıştır.
İlk bölümde kadın emeğindeki ataerkil baskı ve bu baskının kapitalizmle birlikte
perdelenmesi üzerine kavramsal bir tartışma yürütülmüştür. Kapitalizm ve ataerki
arasındaki ilişki incelenmiştir. İkinci bölümde ise yukarıda adı geçen araştırmadaki
kadın işçilerin verileri yorumlanmıştır.
Çalışma Alanında Kadın Emeği
Üretim sistemlerinin değişimi ya da toplumsal yapılardaki değişim ataerkinin kadın
emeği üzerindeki tahakküm ve sömürüsünün mekânsal olarak değişimini de
beraberinde getirmiştir. Diğer bir ifadeyle kadınlar üzerinde var olan bu sömürü ve
tahakküm, özel ve kamusal mekânlar üzerinden genişlemiştir. Kadın emeği
üzerinde ataerki tarafından gerçekleştirilen ikincilleştirme, sömürü ve tahakkümü
gizleyen, kadın emeğinin özel ve kamusal alandaki görünürlüğünü perdeleyen
niteliğe sahiptir. Bu yüzden Sanayi Devrimi öncesinde kadınların özel alanda,
Sanayi Devrimi sonrasında ise hem özel alanda hem de kamusal alanda yaşadıkları
problemlerin ve sömürünün temelinde ataerki bulunur. Kaldı ki kadınlara yüklenen
yeniden üretim işleri ve kadın erkek arasında oluşturulan cinsiyete dayalı işbölümü
üretim ilişkilerinin biçimsel değişimleriyle varlığını sürdürmüştür. Kapitalizmle
birlikte oluşan büyük ölçekli üretimin sonucunda, ev ve iş yeri mekânının kopuşu
erkek işçi bakımından bazı dezavantajlar getirmiş olsa da kadınların yüz yüze
kaldıkları problemler daha fazladır. Dolayısıyla kapitalizm öncesi ve sonrası dönem
arasında yapısal farklılıklar söz konusudur (Donovan, 2013: 160). Ataerkinin ve
cinsiyete dayalı iş bölümünün varlığı biçim değiştirmiştir.
Bu bağlamda Sanayi Devrimi öncesinde kadınların ev eksenli çalışmaları
Sanayi Devrimi ile birlikte kamusal alana taşınmıştır. İşin mekânsal olarak ayrılması
kadınların ataerki tarafından doğallaştırılan ve görünmez kılınan ev içi emeğinin,
işin kamusal alana taşınmasıyla boyut değiştirmiştir. Kadının ücretli bir işte çalışıyor
olmasının özel alanda maruz kaldığı sömürü ve tahakkümü yok etmediği, aksine

Bu durum ataerkilliğin sürekli olması algısını beraberinde getirebilir. Fakat bu bakış açısı
yeryüzünde yaşanıldığı düşünülen anaerkil toplumları ve antropologlarca da belirlenen
kadınların ve erkeklerin topluluklara göre değişen rollerini yok sayma problemini
beraberinde taşır. Dolayısıyla ataerkilliğin sürekli olduğu algısı onun aşılmasını ve yıkılmasını
imkânsızlaştırır. Fakat bu tartışma bu makalenin sınırlarını aştığından ataerkilliğin tarihsel
süreci makale içinde ele alınmayacaktır. Bkz. Stone (2000); Erbil (2015); Atay (Güz, 2004).
1398
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
buradaki problemlere ikinci bir boyut kattığı görülmüştür. Dolayısıyla emek
piyasalarında işin yapıldığı mekânın ayrışması kadınlar açısından özel ve kamusal
alan problemlerini açığa çıkarmıştır. Kadınların doğal olarak ev mekânına ait
varlıklar olarak görülüyor olması kamusal alanda yaşadıkları problemleri beslemiştir.
Dolayısıyla kadınların emek piyasasında işçi olmaları onların her iki alandaki eşitsiz
durumlarını sona erdirmemiştir (Hartmann, 2012: 161).
Sanayi Devrimi’nin ilk dönemlerinde kadın ve çocukların emek
piyasasındaki etkinliklerinin yüksekliği kimi sorunları açığa çıkarmıştır. Kadın ve
çocukların çok düşük ücretlerle çalışıyor olması erkek işçinin direnç göstermesine
sebep olmuştur. Ucuz emek gücü olarak kadınlar, kapitalistler için cazip birer
kaynakken, ev içindeki erkek açısından otoritelerini sarsan unsurlar olarak
görülmüştür. Bir yandan özel alanın düzenlenmesi problemi açığa çıkarken diğer
yandan, ücretlerin aşağıya çekilmesi erkek işçinin çalışacak iş bulamamasına sebep
olmuştur. Bu durum kadınların emek piyasasından çekilmesi düşüncesini
geliştirmiştir (Kautsky, 1971; akt Hartmann, 2012: 182). Bu noktada kapitalizm ve
ataerki arasında gerilimli bir ilişkinin var olduğu görülmektedir. Çünkü piyasa
tarafından kamusal alandaki işe çekilmeye çalışılan ucuz emek gücü olarak kadınlar,
ataerki açısından ev içine gönderilmek istenmektedir.
Kadın işçilere karşı oluşturulan bu ön yargı işçiler adına ortaya konan hak
savaşımının seyrini değiştirmiş; hak savaşımı erkek işçinin hakları üzerinden
gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle kadınlar için ortaya konan yasalar koruyucu yasalar

Burada kastetedilen; kadınların ücretli bir işte çalışmamaları halinde sömürü ve tahakkümün
azalacağı iddiası değildir. Engels’in vurguladığı kadının kurtuluşunu geniş toplumsal ölçüde
üretime katılabilir olması (Engels F. , t.y 8. Baskı, s. 194) düşüncesinin günümüz için problemli
olmasına atfettiğim vurgudur. Kaldı ki kadınların özel alanda yaşadıkları problemler
kamusal alandaki problemlerini, kamusal alandaki problemler ise özel alandakileri etkileyen
bir niteliğe sahiptir. Dolayısıyla her iki mekândaki problemlerin giderilmesi bir diğerini
etkileyecektir.

Engels 1839’ da Avam Kamarasında yapılan bir konuşmadan alıntılayarak İngiltere’deki
dönemin işçi sayılarına dair rakamları aktarmaktadır;
Britanya imparatorluğunda 1839 yılında bulunan 419.590 işçinin 192.887’ si on sekiz yaşının
altında işçilerdir. 242.296’ sı kadındır ve kadınların 112.192 on sekiz yaşının altındadır
(Engels F. , 2008).
1861 tarihli bir yasaya atıfta bulunularak aktarılan bir bölümde ise; belirtilen işkolları
arasında dantela işkollarına dair veriler bulunmaktadır. Buna göre; bu sektörde çalışan kadın
ve kız çocuklarından, kız çocukların işe başlama yaşı altı ve çoğu durumlarda da beşin altında
olduğu belirtilmektedir (Engels F. , 2008).

Bkz. Donovan, 2013, s. 127. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri Mahkemesi’ nin 1908’
deki, kadınları korumak amaçlı çıkarılan yasayı onaylamasının ardından, kanun önünde
farklılık, genellikle eşit olmayan, aşağı ve aciz anlamında yorumlanarak; koruyucu yasa
temelinde çıkarılan Eşit Haklar Yasasında kadınların yasama görevlileri olmalarını
engelleyen 1905 yasasını geçersiz kılmayarak(Lemons,189; akt. Donovan, 2013, s. 127);
1399
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
halini almış ve bu durum, kadınların dışarıda tutulduğu, pek çok erkek işinin
oluşmasını sağlamıştır. Kadınlar, emek piyasasında da özel alana ait varlıklar olarak
görülmeye başlanmış ve bu durum, yasal mevzuat ile çerçevesi çizilen bir olgu
halini almıştır. Aile ücreti erkeklerin söz konusu işlerdeki pozisyonlarını
sağlamlaştırması için ev içindeki kadına iyi bir sebep sunmaktadır. Böylece
kadınların özel alana kapatılmalarının ve erkeklerin kamusal alandaki işleri tekrar
elde etmelerinin önü açılmıştır.
Aile ücreti talebi, kadınların emek piyasasından uzaklaştırılmasında önemli
bir rol oynamaktadır. Nitekim, erkeği ertesi güne hazırlayan, ev içini düzenleyen
kadınların bu hizmetlerini elde tutabilmek için erkek işçiler aile ücreti talep
etmişlerdir (Hartmann, 2012: 183). Erkek işçinin aile ücreti talebinde kadının ev
içindeki etkinliğinin devam ettirilmesi isteği yatar. Böylelikle hem kadınların ev
içinde kalmaları sağlanmış hem de kadınların ücretinin bir kısmı erkek işçiye
ödenerek ailenin geçimini sağlayan erkek algısı temellendirilmiştir. Bu noktada cinsiyete
dayalı iş bölümünün de mekânsal olarak genişlediği görülmektedir. Mekânsal
genişlemedeki kasıt, cinsiyet ayrımcılığının özel alandan kamusal alana doğru olan
kaymasıdır. Dolayısıyla ev mekanında gerçekleşen kopuş cinsiyete dayalı iş
bölümünün de hem kamusal alanda hem de özel alanda var olan biçimlerini
oluşturmuştur. Cinsiyete dayalı iş bölümünün emek piyasasına taşınmasının
avantajları kapitalist üretim sisteminde kadın emeğinin kullanımı açısından
önemlidir. Günümüzde de kadınların, karşı karşıya kaldıkları emek piyasasında
oluşturulan toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık uygulamaları ve bu bağlamda
ortaya çıkan erkek işi-kadın işi ayrımı emek piyasasındaki cinsiyete dayalı iş
bölümünün yansımalarındandır. Nitekim bu ayrım kapitalizmin kadın emeğini
ihtiyaca göre kullanımına neden olmaktadır.
Diğer bir yansıma ise, kadınlara özel alandaki işlerin yüklenmesi erkeklere ise
kamusal alandaki işin verilmesi olarak tanımlanabilir. Buna göre, kadınlar ev
içindeki yeniden üretim işlerinden sorumlu tutulurlar erkekler ise, emek piyasasında
ücretli bir işte çalışanlar olarak görülürler. Böylelikle hem ev içi alanın ucuz yönlü
düzenlemesi sağlanmış hem de erkek işçinin ertesi güne hazırlanmasını sağlayan
yeniden üretim işleri yerine getirilmiştir. Erkekleri daha yüksek seviyelerde
ücretlendirmek kapitalizmin sınırları açısından tercih edilebilir bir tutum olmasa
dahi kadınların faaliyet alanının ev içi ile sınırlandırılması, kapitalizme çeşitli
şekillerde yardım etmektedir. Fakat bu tutum değişkendir. Çünkü kapitalizmin
koruyucu yasaların kadınların çeşitli işlerden uzak tutulmaları amacıyla ayrımcı bir biçimde
kullanılabileceğinin örneğini oluşturabilir.
Bkz. Hartmann, 2012, s.182. ABD’ de 1854 yılında National Typographical Union (Ulusal
Matbaacılar Sendikası) kadın dizgicilerin işe alımlarında onalrı teşvik etmeme kararını
almıştır. Ayrıca ilk sendikalar kadınlara koruma sağlanması taraftarı değillerdi ve kadın
işçileri dışlama eğilimindeydiler. Uluslararası Pro Üreticileri Sendikası başkanı Adolph
Strasser kadınları sendikanın dışına itemeyeceklerini fakat günlük emek kotalarını
kısıtlayabileceklerini belirtmiştir.
1400
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
kadın emeğine yaklaşımı daima işlevsel olmuştur. Emek piyasasında kendine yer
bulabilen kadın ile erkeğin beraber çalışmaya başlamaları, kadınların özel alandaki
ücretsiz aile işçisi olma sorunu ile birleştiğinde kamusal alandaki çalışma da ucuz
işçi olma sorununa dönüşmüştür (Özkan & Özkan, 2010: 93).
Maxine Molyneux bu iş bölümünü toplumsal yaşamdaki alanların kadın ve
erkeklerce paylaşımı olarak nitelendirir (Molyneux, 2012: 147). Dolayısıyla bu
durumun kapitalizm açısından her zaman yararlı olmadığı ileri sürülebilir.
Kapitalizm ucuz emek gücüne ihtiyaç duyduğu zamanlarda kadın emek gücünü
kullanımına alır, bu zamanların dışında ise kadın emek gücünden vazgeçebilir.
Molyneux (2012) bu durumda aile ücretinin ve ev kadınlığı sendromu olarak
belirttiği durumun sağladığı yarara dikkat çekmektedir. Piyasada kadın istihdamını
kaldıracak yeterince iş olmadığında bahsi geçen iki durum kadın işsizliğini
gizlemektedir (Molyneux, 2012: 151). İşte bu noktada kapitalizm ve ataerki
arasındaki gerilimli ilişki bir ortaklaşmaya dönmektedir.
Diğer yandan özel alandaki kadın emeğinin görünmezliği ve yok sayılması
kadınların emek piyasasındaki konumlarını doğrudan etkileyen bir niteliğe sahiptir.
Kapitalizmin kadın emeğini ikincilleştirmesi onu ihtiyaç dâhilinde kullanılması ile
gerçekleşmektedir. Bu durumun ardında ise kadınların ev içinde erkekten sonra
gelen konumları bulunmaktadır. Kadınların ev içinde ortaya koydukları çalışmanın
gerçek bir çalışma olarak nitelendirilmemesi ev işleri ve bakım işlerinin onların doğal
olarak gerçekleştirdikleri eylemler olarak kabul edilmesi emek piyasasındaki
varlıklarını geçici kılmaktadır. Dolayısıyla kadının aldığı ücret, ikincil ve geçici olarak
görülür. Çünkü ataerkil kapitalist sistemde kadınların asıl etkinlik alanları özel alan
olarak kabul edilmektedir. Aile ücreti uygulaması bu noktada erkek egemenliğini iki
biçimde temellendirmektedir; kadınlardan daha yüksek ücret seviyelerine
sahiptirler; bu durum erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları maddi üstünlüğü
kalıcı hale getirerek kadınların meslek olarak ev içinde kalmayı tercih etmelerine
sebep olmaktadır (Hartmann, 2012: 184). Dolayısıyla kadın emeğinin iki ayrı biçimi
ortaya çıkmaktadır; ilk olarak ev içinde karşılıksız emek biçimini ortaya koyan kadın
emeği, ikinci olarak da emek piyasasında aynı işi yapmalarına rağmen erkeklerden
daha düşük ücret seviyelerine sahip olan ücretli kadın emeği. Fakat bu durum bu
kadar keskin bir biçimde birbirinden ayrılmayabilir. Çünkü ücretli bir işte çalışan
kadınlar da ev içindeki karşılıksız emek alanından sorumlu tutulurlar. Ev içinde
yeniden üretim işlerinden sorumlu tutulan kadınlar da emek piyasasında ücretsiz
aile işçisi olarak yer alabilirler. Her iki durumda da kadın emeğinin sömürüsü söz
konusudur. Ataerki de bu duruma temel teşkil etmektedir. Cinsiyete dayalı iş
bölümünün, kapitalist toplumda erkeğe yüklediği yeni rol de işin içine katılıp ele
alındığında, klasik ataerkide var olan babanın egemenliğinin biçim değiştirerek erkeği
ailenin geçimini sağlayan tek kişi olarak yeniden tanımlanması, kadınların ikincil
konumlarının tesadüf olmadığını göstermektedir (Öztürk, 2010: 123).
Kadın emeğindeki doğa vurgusu kapitalizm öncesi ataerkiden kalma bir artık
olmasına rağmen kapitalist ekonomide işlevselliğini kadının emek piyasasındaki
1401
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
ikincil konumunda açığa çıkarmaktadır. Kadınların özel alanda ya da kamusal
alandaki çalışma eylemleri bu sebepten gerçek bir çalışma olarak görülmemektedir.
Mies (2008) kadın emeği tanımında kadınların doğurganlıklarına ve çocuk
bakımındaki sorumluluklarına göndermede bulunulduğunu belirtmektedir. Emek
kavramının ise, kapitalist sistemde artı-değer üreten erkek işçiyi nitelendirdiğini
söylemektedir. Çünkü bu bakış açısına göre insanoğlu erkeği temsil ederken doğa
ise, dişiyi temsil etmektedir. Mies (2008)’e göre çalışmanın kendisi doğa ile insan
arasında gerçekleşen bir süreç ise, erkeklerin kadınların emeği üzerinde tahakkümü
ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla çalışma eyleminin gerçek insan olarak nitelendirilen
erkeğin doğa karşısında ortaya koyduğu tahakkümü ve eylemi olarak görüldüğünü
belirtir (Mies, 2008: 104). Dolayısıyla Mies (2008) kapitalizmde gerçek çalışma
olarak görülen şeyin erkek işçinin ortaya koyduğu çalışma olduğunu belirtmektedir.
Buradan hareketle kadınların sanayi sonrası toplumdaki emek piyasalarındaki
konumlarının geçici niteliği ve ücret seviyelerindeki erkek işçiye göre aşağıda
bulunan konumu katmerli bir sömürünün sonucudur.
Marks’a göre, emek gücünün kullanımı çalışmanın kendisi olarak kabul edilir.
Fakat bir bireyin çalışıyor olabilmesi için emek gücü üzerinde kendi egemenliğinin
bulunması ön koşuldur (Marx, 2012: 181-170). Bu bağlamda da kadınların emek
güçleri üzerinde bulunan erkek egemenliği kadınların özgür bireyler olarak emek
piyasasında var oluşlarını engeller. Ortaya çıkan kadın emeği bileşeninde kapitalizm,
ataerkil kurallar ve erkek bireyin denetimi söz konusudur.
Özetle ataerki, kapitalist üretim biçiminde emek piyasasında kadınların
emeğini ikincilleştirerek varlığını sürdürmektedir. Aynı zamanda, kapitalizm,
kadınları ucuz emek kitlesi olarak ihtiyaç dâhilinde kullanır. Kadın emeğine ihtiyaç
duymadığı zamanlarda kadınların özel alana çekilmesi ataerki tarafından
gerçekleştirilir. Kadınların varlığının özel alandaki işlerle sınırlandırılması bu geri
çekilmeyi kolaylaştırır. Bunun dışında özel alandaki cinsiyete dayalı iş bölümü emek
piyasasında kadınların kendilerine uygun işlerde çalışmaları algısını yaratarak emek
piyasasının toplumsal cinsiyetçi yapısını oluşturur. Kadın emek gücü belirli iş
gruplarında yığılırken erkek işleri ve kadın işleri ayrımı ortaya çıkar. Dolayısıyla
kadınlar kazandıkları gelirleri temel olarak ailenin geçimlik ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanmalarına rağmen çalışıyor olmaları sadece aile ekonomisine
bir katkı olarak görülmektedir (Güneş, 2011: 240). Kadının kazandığı ücretin
niteliğinin aşağıya çekilmesi ev içinde asıl ekonomik kaynağın kadın değil erkek
olarak görülmesini söz konusu kılmaktadır. Bu durum ev içindeki cinsiyete dayalı iş
bölümünü besler. Nitelik olarak kadının emek piyasasındaki konumuyla ilgili olan
sorunlar özel alan sorunlarından bağımsız değildir. Tüm bunların ışığında kadınların
pratikte yaşadıkları sorunların teoriden pek de farksız işlemediği ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda araştırmada gerçekleştirilen kadın görüşmelerinin yukarıda kurulan
teorik çerçeveyi yansıttığı söylenebilir.
Böylelikle araştırmada görüşülen kadın işçilerin işçilik hikâyeleri, emek
piyasasında maruz kaldıkları dezavantajlı durumları, çalışma sistemindeki sorunları,
1402
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
anlatılanlarla birlikte işlenip bu bakış açısı verilerin yorumlanmasında odak noktası
olarak alınacaktır. Ayrıca ataerkilliğin ve kapitalizmin kadın emeğini etkileme
biçimleri unutulmadan Türkiye’deki kadın emeğinin küçük bir bölümünün iki
faktör açısından tablosu sunulmaya çalışılacaktır.
Türkiye’de Zaman Kullanımının Kadın Emek Gücüne Etkisi
Türkiye’de kadınların emek piyasasındaki konumunun kültürel değerler,
toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyet ayrımcılığı tarafından belirlendiği görülür. Pek
çok kadının eve yakın, akraba ya da hemşerilerinin işlettiği atölyelerde çalışmayı
tercih etmesinin ya da mecbur kalmasının sebebi kadınların üzerinde oluşturulan
baskıdır (Öztürk: 39). Özellikle ev ve iş yaşamının düzenlenmesi problemi,
kadınların iş tercihlerini farklılaştırarak her iki alanın düzenlenmesi sorununu açığa
çıkarmaktadır. Bu yüzden kadınlar, aile içindeki sorumluluklar nedeniyle az saatlerle
ve daha esnek çalışma biçimlerinin, saatlerinin ve koşullarının bulunduğu; kısmi
zamanlı çalışmanın, seyahat etmemenin ya da daha az seyahat etme şansının olduğu
sektörlere ve işlere yönelmektedirler (İlkkaracan, 2010: 42). Diğer yandan söz
konusu sebepler kadınların emek piyasasından çıkmasına ya da emek piyasasına
girmemesine sebep olmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 2014
yılında gerçekleştirdiği zaman kullanım anketlerine göre kadınlar ve erkekler çalışmaya
farklı sürelerle vakit ayırmaktadırlar. Bu anketlere göre; on beş yaş üstü grup için
Türkiye’deki kadın ve erkeklerin istihdam olarak belirtilen ve çalışma, iş arama
sürelerinin de içine dâhil edildiği kategoriye ayırdıkları toplam süreler
değişmektedir. Bu süreler, kadınlar için 4 saat 32 dakika; erkekler için ise, 6 saat 25
dakikadır. Zaman kullanım anketinde dikkat çeken noktalardan bir diğeri ise,
özellikle evli kadın ve erkeklerin bu kategoriye ayırdıkları süreler arasındaki farktır.
Evli erkekler, çalışma ve iş aramaya 4 saat 48 dakika ayırırlarken evli kadınlar, 1 saat
09 dakika ayırırlar. Bu durum evlilik faktörünün kadınları çalışma yaşamından
uzaklaştırdığını ve özel alandaki işlerin kadınların çalışmasını zorlaştırdığını gösterir.
Dikkat çeken sonuçların ise bireylerin emek piyasasında aktif olmaları beklenen 2534 yaş aralığı ile 34-44 yaş aralığında olduğu görülmektedir. 25-34 yaş aralığındaki
kadınların, çalışma ve iş aramaya ayırdıkları süre 1 saat 50 dakikadır; erkeklerin ise
bu kategorideki süreleri 6 saat 2 dakikadır. Aradaki farkın yüksek olması bu yaş
grubundaki kadınların ücretli bir işte çalışmak yerine bu süreyi başka işlerle
geçirdiğini ortaya koyar (Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2014-2015). 2006
yılında TÜİK tarafından gerçekleştirilen zaman kullanım anketinin sonuçları ile
karşılaştırıldığında erkeklerin bu kategorideki varlıklarının artmadığı kadınların ise,
istihdam alanındaki sürelerinde bir artış olduğu görülmektedir. Ancak her iki sonuç
açısından da bakıldığında süreler arasında bir uçurum söz konusudur. Dolayısıyla
bu yaş grubu için kadınların ev içindeki işlere erkeklerden sekiz kat fazla zaman

Metnin geri kalanında TÜİK olarak kullanılacaktır.
1403
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
ayırması ya da sadece çocuk bakımına beş kat daha fazla zaman ayırıyor olmaları
ücretli bir işte çalışmaya ayrılacak sürenin bu işlere ayrıldığını gösterir (KEİG,
2015). 34-44 yaş aralığındaki fark ise 1 saat 48 dakika ile bu grubu takip eder.
Ayrıca başka bir TÜİK anketinin sonuçlarına göre, kişilerin emek gücüne
katılmama sebeplerini ortaya koyan bu ankette ev işleriyle meşgul olma sebebiyle
çalışmama durumu 15 yaş ve üstü gruptaki 11 milyon 498 bin kadın tarafından
sebep olarak seçilmiştir (Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015). Dolayısıyla
Türkiye’de kadınların emek piyasasına giriş kararını etkileyen başlıca unsurların özel
alandaki cinsiyete dayalı iş bölümünün onlara yüklediği işler olduğu görülmektedir.
Herhangi bir erkek tarafından bu seçeneğin sebep olarak gösterilmemesi kadınların,
erkeklerin ev içinde üstlenmeleri gereken işleri de üstlenerek onların ücretli çalışma
sürelerini yükselttikleri yorumunu yapmamızı sağlar. Bu verilere göre kadınların
evlilikle birlikte çalışmaya daha az sürelerle zaman ayırdığı hatta özel alandaki işlerin
çalışmayı engelleyen bir hal aldığını belirtmek yanlış değildir. Ayrıca doğurganlığın
yüksek biçimde var olduğu 25-34 yaş grubu için çalışmaya ayrılan sürelerin kadınlar
açsısından erkeklere göre az olması hem çocuk bakımının hem de ev işlerinin bu
yaş grubunda yoğunluklu olarak kadınlarca yapıldığını gösterir. Özellikle çocuk
bakımı konusundaki kurumsal bakım hizmetlerinin azlığı ve bu hizmetlerin
piyasaya bırakılması kadınları ya çalışma alanından uzaklaştırmakta ya da ücretli bir
işte çalışmalarını güçleştirmektedir.
Emek piyasasında istihdam edilen kadınların oranlarına ve istihdam
edildikleri mesleklerin neler olduğuna bakıldığında, kadın emek gücünün niteliği de
ortaya çıkar. Bu bağlamda, TÜİK 2015 verilerine göre, kadınların istihdam oranları
%30,5’tir. Aynı istatistiğe göre erkeklerin istihdam oranları ise %69,8’dir. Her iki
cins arasındaki istihdam oranının farkı yarıdan fazladır. Kadınların hangi alanlarda
istihdam edildiğine bakıldığında ise, oranlar şöyledir: %52,5 ile hizmetler
sektöründe, %31,3 ile tarım sektründe, %14,9 ile imalat sektöründe istihdam
edilmektedir. 2015 verileri için istihdam edilen kadınların hangi meslek gruplarında
yer aldıklarına bakıldığında ise en çok istihdam edildikleri mesleklerin %20,7’lik
oranla nitelik gerektirmeyen işler, %20,8 ile nitelikli tarım, ormancılık ve su ürünlerindeki
işler, %18,6’lık oranla hizmet ve satış elemanı olarak, %14,3 oranı ile de profesyonel
meslekler olduğu görülür. İstihdam edilen toplam kadın emek gücünün en çok niteliği
olmayan işlerde yoğunlaşmasının sebepleri arasında, bu işlerin esnek çalışmaya tabi
olması dolayısyla ev ve iş yaşamının kadınlar açısından düzenlemesini daha elverişli
kılması gösterilebilir. Çünkü yukarıda da belirtilen istatistiki verilere bakıldığında ev
içinin kadınların çalışıp çalışmama kararlarında başat sebeplerden olduğu ortadadır.
Dolayısıyla kadınların çalışılacağı işlerin onlara özel alanda yüklenen görevleri

25-34 yaş aralığı hamilelik ve doğumun en yoğun görüldüğü yaş aralığıdır (İlkkaracan,
2010: 51).

Erkekler 6 saat 12 dakika ayırmaktadırlar.
1404
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
aksatmaması önemsenen bir noktadır. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) 2015 yılı
verilerinde Türkiye’ de bulunan 15-64 yaş aralığındaki kadın emek gücünün esnek
çalışma biçimlerindeki istihdam oranlarına bakıldığında toplam emek gücü içinde
kadın emek gücünün %20,2’lik oranının esnek çalışma biçimlerini tercih ettiği
görülür (Eurostat, 2016). Erkek emek gücü açısından bu oran %6,1’dir (Eurostat,
2016). Dolayısıyla kadınlar erkeklerden daha fazla oranla esnek çalışmayı tercih
etmektedir.
Ayrıca, ev işlerinin, kadınların istihdama katılmama sebebi olarak hala büyük
bir çoğunluk tarafından sunulduğu göz önünde bulundurulduğunda ve kadınların
istihdam oranlarındaki düşüklük dikkate alındığında kadınların büyük bir
çoğunluğunun erkekler üzerinden sosyal güvenlik kapsamına dâhil edildikleri
görülür. Çünkü Türkiye’de var olan sosyal güvenlik sisteminde kadın çalışmadığı
zaman sosyal güvenlik içine erkekler üzerinden (baba-koca) dâhil edilir. Kayıtdışı
çalışan kadınlar da hesaba katıldığında bu sayı daha da yükselir. Sonuç olarak bu
veriler, kadınların çalışmalarının niteliğinin geçici ve ev içinde ekonomik kaynak
olarak kazandıkları ücretin ikincil olduğunu gösterir. Kadınların üzerindeki çocuk
ve yaşlı bakım yükü ve ev işi sorumlulukları göz önünde bulundurulduğunda
kadınların öncelikli görevlerinin özel alandaki işler olarak tanımlandığı ortadadır.
Araştırmanın Yöntemi ve Bulgular
Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modeline Doğru başlığını
taşıyan bu araştırma çok disiplinli bir bakışla 1980 sonrasındaki kapitalizmin emek
gücü piyasasında yarattığı dönüşümleri işçilerin üretim süreçlerindeki deneyimlerini
kendi algılamaları ve değerlendirmeleri zemininde bir analize tabi tutmak ve varılan
belli sonuçları tartışmaya açmayı hedeflemektedir. Araştırmanın yapıldığı 10 il
TÜİK verilerinden imalat sanayi katma değeri en yüksek ve göç alan kriterlerine
göre seçilmiştir. Tekstil, metal, petro-kimya, inşaat, taşımacılık, liman, gıda, enerji,
tarım, ağaç, temizlik ve cam işkollarında olmak üzere toplam 590 işçiyle
görüşülmüştür. 186 kişiyle tekil; 404 kişiyle grup görüşmesi yapılmıştır. 470’i erkek
120’si kadındır (111K221 Sayılı Araştırmanın Sonuç Raporu, 2014)
Araştırmadaki Kadın İşçiler
Araştırma kapsamında 120 kadın işçi ile görüşülmüştür. Yapılan yüz yüze
görüşmelerin 39 tanesi tekil görüşmedir. Geri kalan 81 kişi ise grup görüşmelerinde
yer alan kadın işçilerdir. Bu görüşmeler, İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir, Manisa,
Antalya, Hatay, Adana, Antep ve Maraş’ta farklı çalışma tecrübelerine ve farklı
çalışma kıdemine sahip kadın işçilerle yapılmıştır. Fakat çalışmanın ve ücretli bir işe
sahip olmanın kadınlar açısından hayatın dinamiğinde, kendilerini var etmenin
yollarından bir tanesi olduğu görülmüştür. Kadınların pek çoğu gerçekleştirilen
sohbetin sonlarına doğru bir yabancı ile görüşüyor olmanın rahatsız edici duygusu

Metnin geri kalanında bu biçimde kullanılacaktır.
1405
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
ortadan kalktığında üzerinde konuşulan konularda daha açık ve samimi olmuşlardır.
Özellikle fabrika düzeninde çalışan ve varsa bir sendikaya üye olan kadın işçiler
içinde bulundukları durumu çok daha net değerlendirmektedir. Doğu illerinde
yapılan ve özellikle küçük işletmelerde çalışan yaşları daha genç olan kadın işçilerin,
yaşadıkları sorunları aktarmada ya da tespit etmek de zorlandıkları söylenebilir.
Ancak bu gibi problemlere rağmen hepsinin bir biçimde kadın olarak çalışmaya ya
da kadın olmaya dair yaşadıkları deneyimleri aktardıklarını söylemek ve çalışıyor
olmanın kendini gerçekleştirmede önemli adımlardan olduğunu gördüklerini
belirtmek önemlidir.
Emek Piyasasında “Kadın” Olarak Çalışma
Daha önce de belirtildiği gibi, ev içindeki cinsiyete dayalı iş bölümü kadınların
emek piyasasına giriş kararını vermelerinde başat etkenlerdendir. Fakat kadınlar için
çalışma kavramı onların kendi kişisel hikâyelerinde önemlidir. Kadın işçilerin
deneyimlerinde çalışmak farklı noktalara denk geliyor olsa dahi bu kavramın onlara
hissettirdikleri konusunda ortaklaşmaktadırlar. Kadınlar açısından ücretli bir işte
çalışmak özgüven veren ve kendi ayakları üzerinde durabilme şansını yaratan bir
gerçekliktir. İster çocuk yaşta çalışmaya başlamış olsun ister yeni deneyimlediği bir
şey olsun kadınlar için çalışıyor olmak var olduklarını göstermenin, toplumsal
hayattaki görünmezliklerini kırmanın, farklı bir yoludur. Ekonomik olarak erkekten
bağımsız olmak, çalışma koşullarının kötü ve çalışma saatlerinin uzun olduğu
işlerdeki kadın işçiler açısından koşulların zorluğuna rağmen bir özgüven
kaynağıdır. Ailelerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve geçim şartlarının
zorlaşması kadınların emek piyasasına girişlerinde önemli etkenlerdendir. Aile
içinde ekonomik sıkıntının ortaya koyduğu kadının çalışması zorunluluğunun,
ailedeki erkek bireyin kadınların emek piyasasına girişteki izin alınacak otorite olma
ilkesini kısmen kırmaktadır. Ancak kadının sağladığı gelirin kimin elinde toplandığı
da önemli bir noktadır.
Kadın ve erkek işçiler, sendikal özgürlüklerinin işverenler tarafından
kısıtlanmasından ve uygunsuz çalışma koşullarından dolayı problem yaşamaktadır.
Ancak bu gibi durumlarda kadınların maruz kaldıkları problemler çoğalmaktadır.
Uzun çalışma süreleri, düşük ücretlendirme, genel ekonomik sistemlerin gelecek
kaygısını tetikliyor olması, gündelik hayatın devamlılığını da etkilemektedir. Uzun
kıdem seviyelerine sahip işçilerle onlara göre daha az kıdem seviyelerine sahip
işçilerin hakları ve haklarından geri kalanlar elle tutulur bir halde karşımıza
çıkmaktadır. Esnekleşmenin işçi hak ve özgürlükleri üzerinde açığa çıkardığı
kayıplar kişilerin işçileşme hikâyelerinde somutlaşmaktadır. Söz konusu duruma
örnek teşkil eden görüşmelerden biri Kocaeli’nde yaptığımız grup görüşmesidir.
Yaşları ve kültürel örgütlenmeleri farklılaşan kadınlardan oluşan bu grup
görüşmesinde ortaya çıkan çarpıcı noktalardan birisi; kadınların yıllara yayılan
çalışma hikâyelerinde üretim ve çalışma sistemlerinin değişimidir. Bu işçilerden biri
22 yaşında yaşadığı ilk iş deneyiminde işverenin kendisine yönelttiği fazla mesaiye
1406
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
kalması talebini reddederek işi bıraktığını belirtiyor. Bu durumun ardında
günümüzde böyle bir dayatma ile karşılaştığında reddetmeyi göze alamadığını
belirten bir korku da barınmaktadır. Günümüzde fazla mesai neredeyse zorunlu bir
çalışma biçimidir. Özellikle üretimin yoğun olduğu zamanlarda, işçiye sorulmasının
aksine kişiye seçim şansı bırakılmadan işçinin mesaiye kalması zorunlu
tutulmaktadır. Dolayısıyla esnek üretim biçimlerinde işçilerin birlikte
deneyimledikleri şey uzun saatlerle çalışmanın zorunlu hale getirilmesidir. Bu
durum özel alanın kadınlar açısından düzenlenme sorunuyla birleştiğinde kadınların
gün içinde üzerlerinde bulunan iş yükünü arttırmaktadır.
“…
-Şey demiştiniz. ‘80’den önce demiştiniz ya. Biz 4 kardeşiz. Bir tek babam
çalışıyordu. Ve annem ev hanımıydı. 4 tane çocuğa bakabilecek ve eşini,
ailesini geçindirebilecek ve ev yapabilecek olanaklara sahipmiş o dönemde
baktığınız zaman. Ben evliyim. Şöyle düşünüyorum, eşim ya da ben
ikimizden herhangi biri çalışmadığı zaman bizim ailemiz allak bullak olur.
Yani niye…. Nedir? ‘80’den önce neydi de 4 tane çocuğa bakabiliyor,
okutabiliyor ve eşine bakabiliyor da, neden biz iki kişiyiz ya, çocuğumuz da
yok yani. İki kişiyiz ve birimizden birimiz çalışmadığı zaman ailemiz darma
duman oluyor. Yani birçok şeyler değişiyor hayatında. Evet, ablanın dediği
gibi, kadın sosyalleşiyor. Yani iş alanlarında çok büyük sosyalleşiyor kendi.
Ben her zaman söylüyorum; yetse dahi ben çalışmak isterim. Ama çocuğuma
da bakmak isterim. Ama eşime kadınlık da yapmak isterim. Evimle de
ilgilenmek isterim. Ya da kendimi var edebileceğim bir sosyal aktiviteyle de
ilgilenmek zorundayım. Ama 12 saatte ya da 16 saate insan kendini ne kadar
var edebilir ki, kadın ne kadar var edebilsin? Yani eve geldiğin zaman bir
şekilde yemek yapmak zorundasın. Bir şekilde çocuğunla biraz da olsa
ilgilenmek zorundasın. Bu çalışma koşullarında, bu çalışma şartlarında
aldığın o maaşla ne kadar yapabilirsin? Hiçbir şey yapamıyorsun. Yani biz
ikimiz
çalıştığımız
halde
hiçbir
şey
yapamıyoruz
yani.”
(KOC130915KarmaKadın)
Kadının dışarıda bir işyerinde çalışıyor olması onun ev içindeki sorumlu
tutulduğu alanların sonlanması anlamına gelmemektedir. Delphy, kadınların
ekonomik bağımsızlığı elde edebilmeleri için iki işi birden yürütmeyi göz önüne
almaları gerekliliğinden bahsederken evi içi sorumluluklarını işaret eder (Delphy,
2012: 104). Kadınlar ikili bir vardiya halinde çalışarak ev içi alnın sorumluluğunu
taşırlar. Buna rağmen kadın işçilerin sıklıkla dile getirdiği; kendi ayakları üstünde
durabilme, kimseye muhtaç olmama, kendi özgüvenini sağlama vurguları çalışma kavramının
hayatlarında onlara çağrıştırdığı güçlü duygulardır. Özellikle kimseye muhtaç olmama
yargısının arkasında erkekler karşısında kendi kazançlarıyla durabilmenin işaretleri
vardır.
1407
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
Göç olgusu kadınların büyük şehirlerde alışılagelmiş oldukları sistemin
dışında yüz yüze geldikleri yeni sistemle baş etme sorunlarını barındırır. Dil
problemlerinden büyük şehrin gündelik örgütlenme biçiminin beraberinde getirdiği
uyum problemlerinin yanında kadınların içinde bulundukları ataerkil yapının kentkır ayrımında farklılaşması da söz konusudur. Bu noktada çalışmak kadınlar
açısından ataerkinin eski biçimine karşı da bir duruş sergilemek anlamına da
gelmektedir. Zorunlu göç sebebiyle büyükşehirlere gelen ve buralarda pek çok işte
çalışan kadınlar açısından çalışmak, bazen arka planda devam eden ataerkil sistemin
kendisine, ailelerinde var olan ataerkil baskıya karşı ve içine düştükleri yeni yaşam
düzeninin getirdiklerine karşı yürüttükleri bir mücadele halini almıştır. İstanbul’da
kadın işçilerle gerçekleştirilen grup görüşmesinde bu vurgular pek çok kez
yinelenmektedir. Yaşları, iş deneyimleri ve kıdemleri birbirinden farklı olmasına
karşın pek çoğunun verdiği mücadele birbiriyle benzerlikler taşımaktadır. Aşağıdaki
alıntıda kadın işçi çalışmanın kendisi için kimlik mücadelesi halini alışını
aktarmaktadır.
“Ya benim babam mesela, benim çalışmama izin vermedi. Aynı evde mesela
6 ay hiç konuşmadık biz babamla. Ben ne yaptıysam, ya hala ben babamın
şeyi olamadım, yani makbul çocuğu olmadım hiçbir zaman. Çünkü her
zaman onun taleplerinin dışında, aykırı bir talep olarak algılandım. O yüzden
hep şey mücadelesi veriyorsun, kimlik mücadelesi. Bir de vermediği için de,
bir de öyle bir cezalandırma yaşıyorsun, vermediği için de sokakta kendini
ezilme…. Yani iş hayatı, sokakla evin mücadelesinin, çelişkilerinin olmadığını
görüyorsun aslında. Çok benzer şeyler, aslında bir çelişki yok. Sokakla evin
kavgası
aynı.
Orada
çünkü
kimlik
mücadelesi
veriliyor.”
(İST131006karmakadınGRUP)
Yoğun Çalışma Koşullarının Etkileri
Çalışmanın mekânı değiştiğinde kendine özgü sorunları da beraberinde
getirmektedir. Fabrika usulü büyük üretimin gerçekleştiği iş yerlerinde parçalı
çalışma sistemlerinden vardiyalı çalışma sistemi, işçilerin tamamı üzerinde olumsuz
etkilere sahiptir. Özellikle vardiyalar arası değişimlerin sık olduğu iş yerlerinde
çalışan işçiler için uyku düzeninden başlayıp gündelik hayattaki işlerini düzenleme
sorununa, bu çalışma biçiminin yaşam alanlarında sosyal ilişki ağları üzerlerindeki
olumsuz etkilerine kadar uzayıp giden başlıklar halinde sorunlar ortaya çıkmıştır.
Vardiyalı çalışma sistemi başlı başına bir baskı unsuru halini almaktadır. Kadınlar
açısından bakıldığında, karşımıza yine özel alandaki işlerle kamusal alandaki ücretli
işin arasında yaşanan gerilim çıkar. Çünkü vardiya sistemi kadın işçilerin ve erkek

Türkiye’deki kent ve kır açısından bakıldığında ataerkinin dinamiğinin değiştiği görülür. Bu
bağlamda burada eski biçimi kelimesi ile kastettiğim ataerki, kadınların kırsal alanda maruz
kaldıkları ve Kandiyoti tarafından ortaya konan ataerkidir. Çünkü ataerkinin dinamikleri kır
ve kente göre farklılaşmaktadır. Bkz. Kandiyoti, 2011.
1408
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
işçilerin belirli aralklarla gece ve gündüz çalışmasını düzenlemektedir. İşçilerin
yaşam alanlarındaki gündelik ilişkilerinden, toplumsal cinsiyet rollerinin ya da
geleneklerle belirlenen rollerin yarattığı baskıya maruz kalma problemi ortaya
çıkmaktadır. Kadınlar vardiyalı çalışmanın getirdiği baskı ve cinsiyete dayalı iş
bölümünün yüklediği görevler (ev işleri, çocuğun bakımı, gündelik hayatın
düzenlenmesi v.b.) ile açığa çıkan problemlerle baş etmektedir. Vardiyalı çalışmanın
getirdiği bir sonuç olarak kadın işçiler farklı bir ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
Yaşam alanlarında ücretli bir işte çalışmayan kadınlarca farklı görülüyor olmak
vardiyalı çalışmanın işçi kadınların sosyal hayatlarını doğrudan etkileyen bir unsur
olduğunu gösterir. Çünkü belirli aralıklarla sosyal hayatın içinde yer almak,
süreklilik teşkil etmediğinden bu alandaki ilişkinin parçalı olmasına sebep
olmaktadır. Sürekliliğin olmaması kurulacak olan ilişki ağlarının geçici ya da kopuk
olmasına sebep olur. Bu açıdan başka bir olumsuz yanı ortaya çıkmaktadır. Sosyal
sonuçlarının dışında bütün işçiler adına son derece önemli fiziksel adaptasyon
sorunları söz konusudur.
“ST: Sabah, öğlen, gece, üç vardiya. Şimdi geceden çıktığın zaman diğer
vardiyaya adapte olamıyorsun. Beyin uyumamaya alışıyor çünkü. Mesela
şimdi haftanın başında farklı oluyor. Sonuna doğru, Cuma Cumartesi daha
farklı oluyor. Yatağa gidiyorsun bu sefer, gece vardiyasından sabah
geldiğinde, yatakta da uyuyamıyorsun, beyin uymamaya alışıyor. 3-11
vardiyasında gece uyuyamıyorsun. Sabaha kadar oturuyoruz artık. O
vardiyada öyle geç yatmaya alışıyorsun. Bu sefer sabaha dönüyorsun. Sabah
erken kalkman gerekiyor. Bu sefer gece uyuyamıyorsun. Böyle allak bullak
yani beynim.” (ANY130720petAG)
Çalışma ortamının durumu, çalışma koşulları ve genellikle 12 saat ve üzeri
diyebileceğimiz uzun çalışma süreleri, yabancılaşmanın ve rutinin yarattığı bıkkınlık
hissini tetikleyen etkenlerdir. Robotlaşma, yaşadıkları bu duyguyu karşılamak için
kadın işçilerin kullandıkları kelimelerdendir. Sürekli aynı işin yapılması, üretim
sırasında kendi bilgi ve beceri kullanımının fırsatının olmaması ya da sınırlı olması,
çalışma koşullarının olumsuzluğu ve zorlayıcılığı önemli tetikleyici etkenlerden
bazılarıdır. Kimileri içinse çalışmak, sadece izin günü için çalışmak ve izin gününü
beklemek eylemine dönmüştür. Bu bağlamda hissedilen rutin duygusu çalışmanın
mekânına göre farklılaşmadan araştırmadaki bütün kadınlar için yaşanılan ortak
duygudur. Antep’ te tekstil işkolunda küçük bir atölyede çalışan kadın işçi çalışma
rutinin kendisini şu şekilde belirtmektedir;
“F: Ya çalıştığım yer, ben çok sıkılıyorum yani. Günlük yaşantımı da
anlattım. Artık 7’den 7’ye böyle bir şey haline gelmiş. Hani bir robotlaşır
insan. Öyle bir şey olmuşum. Pek şey değil. Sadece haftalık gününü
bekliyorum ki, Pazar günü. Hep günün geçmesini bekliyorum. Güzel
değil.”(ANT130706tekFK)
1409
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
Vardiyalı çalışma biçimi parçalı bir çalışma sisteminin ürünü olduğundan
büyük ölçekli üretimin yapıldığı iş yerlerinde işçilerin de farklı gruplar halinde
çalışmasını açığa çıkarır. Pek çok işçi aynı yerde çalışmasına rağmen birbiri ile
karşılaşma olanağına sahip değildir. Bu durum beraberinde denetimi getirmiştir.
Gruplar halinde çalışan işçiler şefler ya da şef benzeri grup liderleri tarafından
denetlenir. Performansa dayalı çalışma veya prim usulü ücretlendirme şeflerin
gruplar üzerindeki baskısını arttırırken bu durum işçiler üzerinde ayrıca baskı
yaratmaktadır. Fakat bu denetim kimi zaman taciz ve psikolojik taciz/şiddete
dönmektedir. Bu duruma en çarpıcı örnek Antalya’da medikal sektöründe istihdam
edilen kadın işçinin aktarımlarında görülmektedir. Fabrikadaki şefleri tarafından
psikolojik taciz/şiddet uygulamalarına maruz kaldığını aktaran yirmi sekiz yaşındaki
kadın işçi; beşli ya da altılı gruplar halinde çalışılan bu fabrikada yakın arkadaşları ile
görüşmesinin işyerinde kontrol edildiğini ve arkadaşları ile iletişim kurmasının
engellenmesi için farklı gruplara dağıtıldıklarını aktarmıştır;
“-Evet, kesinlikle tek başımayım. Mesela Muharrem arkadaşım da bir
şeylerin mücadelesini veriyor. O da kendi şefiyle bir şekilde sorunlar yaşadı.
O mesela muharrem karşı vardiyada. Benimle aynı vardiyada çalışmıyor. Zor
tabii ki. Sonuçta tepki alıyorsunuz. Psikolojik baskı artıyor. Şu an mesela,
benim işyerinde iki tane çok samimi arkadaşım var. Biri bayan, biri erkek.
Mesai saatleri dışında zaman zaman görüşüyoruz diye biz takip edilmişiz.
Bunun için biz çekildik toplantı odalarına. Sorgulandık. Nedir aranızdaki
diye.” (ANY130720petMM3)
Kadınların Maruz Kaldığı Ayrımcı Uygulamalar
Çoğu kadın hem çalışma hayatında hem de toplumsal hayatında baskı
mekanizmalarıyla yüz yüzedir. Baskının mekânı, biçimi, kaynağı değişiklik
göstermektedir. Ancak var olan baskı daha fazla üretim ve daha yoğun çalışma
nedeniyle açığa çıktığında kadın işçilerin bazıları için ağır sonuçlara neden
olmaktadır. Çalışma koşullarından ve üretim sistemindeki yoğunluktan
kaynaklandığını söyleyebileceğimiz bu baskı unsuru sonuçları bakımından işçilerin
bedenlerine yansıyan olumsuz etkilere sahiptir. Fiziksel olarak aynı pozisyonda
çalışıyor olmanın verdiği rahatsızlıkları, meslek hastalıklarını açığa çıkarmaktadır.
Fakat görüştüğümüz bir grup kadın işçinin aktarımında yer alan iddia üretimi arttırma
baskısının ciddi sonuçlara yol açabileceğini göstermiştir. Bu iddiada bir fabrikada
çalışan kadın işçilerden bazılarının hamilelikleri sırasında uygun işlerde
çalıştırılmamasından ve kötü çalışma koşullarında çalıştırılmasından dolayı
kadınların çocuklarını kaybettikleri belirtilmiştir. Bu gibi durumlara dair önlemlerin
yasalarca çerçevesi çizilmiş olmasına rağmen ve örnekler özelinde, aktarıldığı
kadarıyla, kadın işçilerin taleplerine rağmen işyerindeki gebe kadınların hala aynı
pozisyonlarda çalıştırılmaya devam edilmesi, çalışma biçiminde ve yoğunluğunda
ısrarcı olunması önemsenmesi gereken noktalardır. Gebe Veya Emziren Kadınların
1410
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik’in
Ek- 1 bölümünde; hamilelerin çalışma yerleri, çalışma pozisyonları ve çalışma
saatlerine dair ayrıca çalışma hızına, çalışma yoğunluğuna dair konuların
düzenlendiği ayrıntılı yönetmelik maddeleri bulunmaktadır. Ayrıca 4857 sayılı İş
Kanunu’nun Analık halinde çalışma ve süt izni başlıklı 74. maddesinde, kadın işçilerin
doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam on altı
haftalık süre için çalıştırılmamaları belirtilmiştir. Fakat var olan durum bu yasal
düzenlemelerin pratikteki uygulamaya aktarılma sorunlarını içerdiğini
göstermektedir. Kocaeli’nde gerçekleştirilen grup görüşmesinin devamında bir
kadın işçinin işyerindeki hamile kadın işçilerin yaşadıkları ile ilgili aktardıkları son
derece dikkate çekicidir:
“-Evet, bir de şey vardı mesela. (…) bu konuda çok vukuatlı yani. Ciddi
vakaları olan bir firma. 7 kadın işçi, benim çalıştığım 5 yıl içerisinde
çocuğunu kaybediyor orda. Ve bu bayan temsilcimiz de vardı. Bu da
biliyordu onu. Hani yaşanan onca şeyi. Biz, hamile bayanların, kadınsal
içgüdülerimizle yardım ediyorduk. Onların yerine biz çalışalım işte,
işbölümü, iş değiştirme falan yapalım diye. Hani talepte bulunuyorduk
kendimiz o arkadaşların adına. İşte temsilci şey diyordu bize; ben ne
yapabilirim, ben genel müdür müyüm vs. işte. Bizi öteliyordu. Ve bir
arkadaşımız, onu hiç unutmuyoruz gerçekten, lavaboya gitti, hamile.
Çocuğunu düşürmüş, hiç farkında değil. Ve ciddi bir kanaması var. Yani
bunun durdurulması gerekiyor, yoksa kan kaybından, kanamadan ölebilir.
Böyle bir şey. Üretime geldi, utanıyor, çekiniyor söyleyemiyor. Yani
kadınların böyle bir tarafı da var. Kadın için her şey ayıptır, söylenmez. Böyle
bir tarafı da var. Vardiya amirine ısrarla söylüyor hani, ben bu gün izin alıp
gitsem olur mu diyor. Halbuki acil bir vaka kendisi ve acilen ambulansa
yetiştirilmesi gerekiyor. Ondan sonra işte, genel olarak gözlemlediğim için
orada ne oluyor, ne bitiyor, kim ne yapıyor diye. Arkadaşın oradaki
bağırtılarını falan duyduk işte. Gittim yanına, ne oldu dedim. İşte böyle
böyle, karnım çok ağrıyor dedi. Hani sancım var, şey yapamıyorum dedi,
dayanamıyorum, çalışamıyorum dedi. Çalıştığı yerde çok ağır bir yer. Masa
sürekli dönüyor. E hamile kadın, zaten başı dönüyor, dengesini kaybediyor.
Vardiya amiri, gidemezsin, işte işlerimiz yoğun, ağır falan diyor. Bunu diyen
de kadın. Ve şey yani, en sonunda ben artık işi bıraktım, gittim yanına. Ne
dedi? Anlattı. Sonra ben vardiya amirine bağırdım. Arkadaşım da duydu,
başka bir arkadaşım, geldi. Mevzu bu dedim hani, hamileydi sonuçta,
kanaması var, çocuğunu kaybetmiş. Biz azarladık vardiya amirini, sen ne

Gebe Veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım
Yurtlarına Dair Yönetmelik 28737 sayılı ve 16 Ağustos 2013 tarihli resmi gazete yayımı ile
yürürlüğe girmiştir.
1411
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
biçim kadınsın, sen ne biçim insansın dedik yani. Bu kadın böyle böyle bir
durum yaşıyor. Senin şu an ambulans çağırman gerekiyor ya da buradan bir
araç ayarlayıp hastaneye yetiştirmen gerekirken işleri düşünüyorsun dedik.
Ve zorla o arkadaşı hastaneye götürttürdük yani. Bizim baskılarımız onu
kurtardı. Yoksa belki bugün hayatta olmayabilirdi. Başka bir arkadaşımız yine
ağır kasalar kaldırdığı için, elektrik sigortaları yapıyoruz biz orada ve şey
ayakta duramıyor. Artık doğum iznine çıkma zamanı gelmiş. Benim de
yakından ilgilendiğim bir arkadaşımdı. Talep ediyor hani, yerimi değiştirin,
biraz oturmak istiyorum diyor. Hiçbir şekilde umursamıyorlar bunu. Ve
birkaç hafta geçti artık son demler. Arkadaş kendini kötü hissettiğini söyledi.
Son zamanlar kendimi çok kötü hissediyorum, işte iyi değilim falan dedi.
Ben dedim niye falan işte. Bilmiyorum dedi. Bir doktora git istersen dedim.
Ya artık halsizleşiyorum falan dedi. Son gün çalışamaz haldeydi. Benim
zorlamamla hastaneye gitti. Bebek karnında ölmüş. Ve yani o da çok sınırda
bir zamanda gitti yani. Anne, onu zehirleyebilirdi yani. 2 saat. Abartmıyorum
2 saat içinde yetişmezse kendini kaybediyordu. Yani çok olaylar yaşandı bu
şekilde. Arkadaşlarımız defalarca bebeğini kaybetti orada. Kadın yoğunluklu
çalıştığı için orada. Ama bir kadın temsilcimiz de olmasına rağmen, yönetici,
üretimdeki şef de bir kadın olmasına rağmen onlara muamelesi şuydu:
Oturuyorsunuz işte, oturduğunuz yerde çalışıyorsunuz. Çocuklarınız mı
çalışıyor, siz çalışıyorsunuz. Onlar karnınızda büyür, siz dert etmeyin. Siz
işinize bakın. Bu şekilde söylüyorlardı.” (KOC130915karmakadınGrup)
Hamilelik ve çocuk sahibi olmak kadınların emek piyasasına giriş kararlarını
etkileyen önemli unsurlardır. Kadınların bu konuda kararsız kalmalarını etkileyen
noktalar ise vicdan ve sevgi duygulanımlarını içerirken arka planda çocuk bakımının
kurumsal boşluğundan kaynaklandığı belirtilebilecek belirsizliğin oluşturduğu
karmaşık bir kararsızlık durumunu da içerir. Bu konuda çocuklarına kimin bakacağı
sorusunun cevabı kadınların emek piyasasına girmelerini etkiler. İşverenler
açısından büyük bir maliyet olarak görülen hamilelik süreci ve çocuk bakımı
konusundaki kurumsal atılımlar, onların kadın emek gücüne temkinli bir yaklaşıma
sahip olmaları sonucunu yaratmaktadır. İşverenlerce kadınlara nazaran erkeklerin
tercih edilmesi patriarkal bir tutumun yanında maliyet kaygısının tetiklediği cinsiyete
dayalı ayırımcılık uygulamasıdır. Toksöz, kamusal patriarkanın kadınların hangi
işlerde çalışması gerektiğini belirlemesinin yanında erkekleri tercihinin ardında
emek gücü maliyeti açısından kadınlara göre daha avantajlı hale gelen çalışmalarının
da bulunduğunu söyler (Toksöz, 2011: 230). İşverenlerin kadınları istihdam
etmeme tercihlerinin ardında kadınların yeniden üretim faaliyetlerinin getirdiği
hamilelik ve doğum izni, kreş gibi yükümlülükleri bulunmaktadır (Toksöz, 2011:
230). Kurumsal bakım politikalarının yetersizliği özellikle çalışan kadınlar için çocuk
bakımını zorlaştırmaktadır. Devletin ya da işyerlerinin bu gibi uygulamalara olan
mesafeli yaklaşımı kadın istihdamının düşük kalmasındaki en büyük nedenlerdir.
İşverenlerin kabul etmek istemedikleri bu sorumluluklar kadınlara karşı
1412
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
geliştirdikleri hamilelik ve çocuk yasaklama uygulamalarını açığa çıkarmaktadır.
Hamileliğin kendisi kadınlar için işverenlerce bir tehdit unsuru oluşturarak;
kullanılmaktadır. Gerekli yasal düzenlemelerde bu ayrımcılık uygulaması
yasaklanmış olmasına rağmen uygulama pratikte devam etmektedir. Antalya’da
görüşme yaptığımız bir iş yerinde benzer bir uygulama ile kadın işçilere yönelik
hamilelik yasağının yanında kadınların çocuk sahibi olmalarının belli bir sıraya göre
gerçekleştirildiği belirtilmiştir:
“MM: Yani çalışma koşulları mı? Mutlaka vardır bir şey.
N: Yani biz aslında herkese söylüyoruz. Keşke sendika olsa da herkes rahat
rahat çalışsa. Başka? Ya sıkıntılarımız oldu. Mesela bir tuvalete gitmek yoktu.
Hamilelik sıraylaydı.
MM: Ona karışıyorlardı yani.
N: Ona karışıyorlardı. Ama sendikaya üye olduktan sonra bu yok artık.
Kalktı.” (ANY130719petMM2)
Çalışma hayatında işe alımlarda ve çalışma sırasında kadınlara yönelik
toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık uygulamalarının önlenmesi amacıyla pek çok
yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Fakat yasal düzenlemelerin karşılıklarını çoğu
zaman bulamadıkları görülmektedir. İşe alımla birlikte başlayan, sosyal güvence ve
ücret politikalarına dek uzanan eşit olmayan uygulamalar söz konusudur.
Kadınların emek piyasalarında maruz kaldıkları bu ayrımcı tavırlar onların emek
piyasalarındaki konumlarının geçici görülmesi anlayışıyla yakından ilintilidir. Ataerkil
kapitalist sistemde kadının kazandığı ücretin doğasının ikincil görülmesi işverenlerin
algılarında kadınlara ödenecek ücretlerin erkek işçininkinden daha az olması
düşüncesini yaratmaktadır. Bu düşünce kadınların nazik, ince ve yorucu işlerin

Hamile kalma yasağı ve hamilelik sebebiyle işten çıkarılma durumlarında 4857 Sayılı İş
Kanunun 18. Maddesi’nin d bendinde “Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri,
hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler” şeklinde belirtilerek hamilelik
durumunun geçerli bir fesih sebebi olmayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Örneğin iç hukuktaki düzenlemelere çatı oluşturan ve Türkiye’nin 1967 yılında onayladığı
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 111 No’ lu Ayrımcılık (İş Ve Meslek) Sözleşmesi
ayrımcılık yasağı konusunda önemli sözleşmelerdendir. Buna göre; ırka, renge, cinsiyete,
din, siyasal inanca, ulusal veya sosyal menşe bakımından yapılan iş veya meslek edinmede
veya edinilen işte veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu
etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutma durumu yasaklanmıştır.
Ayrıca sözleşme taraflarını bu türlü ayırımlara dayalı oluşan uygulamaları engelleyici
tedbirler almaları ile ilgili olarak sorumlu tutulmuşlardır (ILO, 1967). Anayasa’nın 10.
maddesinde, 4857 sayılı Kanun’un 5. maddesinde ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ndaki
düzenlemeler kadın erkek eşitliğini hedefleyen ve Avrupa Birliği uyum politikaları dâhilinde
gerçekleştirilen düzenlemelerdir. Ancak cinsiyet ayrımına dayalı uygulamaların pratikte
önüne geçememiştir.
1413
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
altından kalkmalarının doğal olduğu (Molyneux, 2012: 135) varsayımı ile
birleştiğinde hem erkeklerden daha az seviyelerde ücretlendirilmelerinin rasyonel
sebebi sunulur hem de kadınlara ait olduğu iddia edilen kadın işlerinin
kategorizasyonu oluşturulur.
“-Erkeklerin maaşı kadınlardan her zaman fazlaydı.
AG: Neye göre belirleniyor?
-Erkekler ev geçindiriyor. Halbuki bayan da ev geçindiriyor. Benim eşim
hasta, ben de ev geçindiriyorum. …para vermiyorlardı. Önce erkekler, sonra
bayanlar.
-Maaş olarak da çok farklıydı. Mesela erkek makineciler 1200 alıyordu,
bayanlar 1100 alıyordu.
-Mesela bize ful mesai yaptırıyorlardı cumartesi Pazar. Üretimi biraz öne
gidene kadar bayanlara aksatıyordu. Bize veriyordu. Sonra üretim belli bir
seviyeye gelince ne yapıyordu? …. O zaman bizi aksatıyordu. İstediğin kadar
bağır. Merdivenler dolu zaten mal. O zaman bayanlara veriyordu. Sen
istediğin kadar ağla içerde. Bağır çağır önemli değil. İşe gelmesen de önemli
değil. Çünkü mal dolmuş.” (İST130828tekGrupAKAG)
Kadınların sosyal güvenceleri açısından sigorta primlerinin eksik ödenmesi
ya da hiç ödenmemesi, ücretlerinin erkeklerden daha az olması kadınların asıl
etkinlik alanlarının özel alanda tanımlanması ile de yakından bağlantılıdır. Bu
durumun ardında yer alan kadınların hepsinin evli ya da bir gün evelenecek olmaları
(Özkaplan, 2009: 16) düşüncesi emek piyasalarındaki geçici pozisyonlarını
pekiştirir. Bu yüzden kadınların pek çoğu hala erkekler üzerinden sosyal güvenlik
ağına dâhil edilmektedir. Türkiye’de ortaya çıkan tabloda, çalışan kadınlar açısından
sosyal güvenlik kapsamı altında olmak kayıt dışı çalışmanın kendisi ile dolaylı bir hale
bürünür ve kadınlar ücretli bir işe sahip olsalar dâhi erkekler üzerinden sosyal
güvenceye ulaşırlar. Kadının çalışmasının gerçek bir çalışma olmadığı algısını
olumlayan bu tavrın arkasında kadının ücretsiz aile işçisi olması, karşılıksız emek
alanının ona ait görülmesi, kazandığı ücretin ikincil olması ve aile ücreti uygulaması
sorunları yatar. Kocaeli’nde kadın işçilerle gerçekleştirilen grup görüşmesinde bu
konuda aktarılanlar şöyledir;
“-Bir sorun yine. Eşit işe eşit ücret meselesi hala oturmamış durumda
Türkiye’de. Mesela ben ustamın yaptığı her şeyi yapıyorum şu anki fabrikada.
Otomotiv sektörüne şu meşhur Ford ve Renault’un yan sanayi. Her şeyi
yapıyorum. Abartısız. Hammaddesini koyuyorum enjeksiyon makinesine,
işte çapaklarını alıyorum, işte o makinenin kusturduğu şey var, kusturma
diyorlar genelde, akıttığı bir ön maddeyi eritmesi var. Onları yapıyorum, her
şeyi yapıyorum. Hatta makinenin programlarını bile öğrendim. Kısa
zamanda. Yani 8 aylık işçiyim petrokimyada. Ama o benim standartlarımın
çok çok üstünde ücret alıyor. Ben kadın olduğum için asgari ücret alıyorum.
Kadın işte, bugün var yarın yok. İşte kocaya gider. Kocası bakar. Mantık bu
1414
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
yani, mantalite bu. Kadınlara bakış açısı da bu açıdan değişmesi gerekiyor
gerçekten.
-Ya şey olarak bakılıyor. Mesela erkekler nedir? İşte evini geçindiren, evine
bakan, yani yıllardan beri bu gelenekten şey olmuş. Kadını da, genelde
patronlar tarafından düşünülen, yani ustalarımız tarafından düşünülen şey
bu. Kadınlar da genelde eve biraz katkıda bulunayım, mesela işte işten
çıkarılacaksa, ilk önce kadınları tercih ediyorlar. Yani kadınlar nasılsa ek
ücret. Yani erkeklerin daha çok çalışmaya ihtiyaçları var. Evlerine bakmaya
ihtiyaçları var. Bu düşünülüyor ve o şekilde tercih konusu yapılıyor. Genelde
öyle.” (KOC130915karmakadınGrup)
Eşit olmayan ve içinde toplumsal cinsiyet ayrımcılığını barındıran
uygulamalar sadece çalışma hayatına dair teknik meseleler üzerinden
ilerlememektedir. Kadınlar söz konusu olumsuz tutumlarla hayatlarının her
noktasında karşılaşmaktadır. Örneğin bu tutum işyerince düzenlenen ve sadece
erkek işçilerin dâhil edildiği sosyal aktivite üzerinden de gerçekleşebilir ya da direniş
alanında olası bir gerginlikten dolayı kadınların geri planda durması fikri ile de
gerçekleşebilir. Fakat kadınlar bu ayrımcılık uygulamalarının barındırdığı sorunun
farkındadırlar. Kendilerine karşı geliştirilmesi gereken tutumun, eşitlikçi bir bakışı
içermesi gerektiğine inanmaktadırlar ve bu konudaki şikâyetlerini dile getirmişlerdir.
Antep’te gerçekleştirilen görüşmelerdeki bir işçi şunları aktarmaktadır;
“FK: Hiç anlamadım. Esnaf?
F: Sahresi diye. Böyle tatil diye. İşte bir gün izin verdiler sadece. Kızlara
hiçbir şey demediler. Bir şey de yapmadılar. Erkekleri havuza götürdüler.
Böyle bir ayrımcılık da oldu. Biz sesimizi çıkarmadık, çünkü erkekler
çoğunluğu daha çoktu. Kızlar sadece 5-6 taneydi. Bunlar da bir şey
yapamadı. Ya işe gelmeyecekler. O da kimsenin umurunda değil.
Mecburiyetten geldiler. Bu da böyle kapandı. Çıkıp da ustaya demediler, niye
ayrımcılık yapıyorsun, bizim de hakkımız değil mi? Biz kızlar arasında böyle
tartıştık. Ama çıkıp da ustaya söylemedik.” (ANT130706tekFK)
Kadın işçilerin sendikal mücadele ve dayanışma alanlarındaki varlıkları, erkek
işçilere nazaran farklı deneyimleri de içermektedir. Ataerkil toplumsal algının
kadınlığa dair ortaya koyduğu bazı işaretlerin bu alan dâhilinde de var olduğu
görülmektedir. Kadın oldukları için, direnişteki erkek işçiler tarafından,
küçümsendiklerini, yürüttükleri direnişin kendisinin küçümsendiğini, direniş
alanlarının erkek işçilere ait alanlar olduğu, kadınların doğal olarak erkeklerden zayıf
varlıklar olduğu vurgusunun yapıldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla kadınların, ataerkil
bir tutumla erkek işçiler tarafından daha zayıf ya da korunması gereken bireyler
olarak görünüyor olması, aslında bir tesadüften öte yerleşik bir düşünceye ve
direnme eyleminin erkek işi olduğunu kabul eden bir erkek algısına işaret ettiği
görülmektedir. Kocaeli’nde gerçekleştirilen grup görüşmesinde aktarılanlar bu
yönüyle dikkat çekicidir;
1415
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
“…O arada biz (…)’ nın bülteniyle çıktık limana ve Dayanışma bülteninde
arkadaşların direniş haberi vardı. Bir tanesi baktı, baktı, baktı, sesi çıkmıyor.
Okuyor, okuyor, okuyor. En sonunda bitirdi haberi. Ondan sonra dedi ki,
oğlum dedi, …..hiç unutmuyorum, lan dedi Gebze’de iki tane kadın bile o
kadar direniyor, ‘bile’, o kadar direniyor. Biz bunu o kadar erkek
beceremeyeceğiz. Hani onun gözünde şey …. çünkü, kadın bu kadar
mücadele yürütemez, yapamaz, edemez. Ama aslanlar gibi de direniyordu
kadınlar. Yani o kadar arada şehir farkı var, kültür farkı var, mücadele farkı
var, deneyim farkı var ama gerçekten çok etkisi oluyordu.”
(KOC130915karmakadın Grup)
Aynı görüşmenin başka bir yerinde aktarılan örnek ise şöyledir;
“Orada hani, fabrikada kalan makinelerin çıkarılmasını, kaçırılmasını
engellemek için işçiler nöbet tutuyor. Sözde pozitif ayrımcılık kadına, kadın
işçileri evlerine gönderiyorlar. Kadınlar zaten yoruluyor. Kış vakti, soğuk,
çoluk çocuk, canlarına minnet. Onlar da gidiyor. Halbuki tam tersine, şöyle
asıl yürütmek lazım. Ve o direnişlerin hepsi pörsüyor. Çirkinleşiyor yani
sonra, uzuyor, bilmem ne. Şöyle düşünmek lazım; ulan bu patron bizi
sömürürken kadın erkek diye ayırıyor mu? Anamızı ağlatıyor hep beraber. E
direniş yerinde niye sözde pozitif ayrımcılık kadına? Hadi bakalım sen evine
git. Karı kocalar, aynı fabrikadalar, direnişteler. İkisi birden işten atılmış.
Okuyan çocukları var. Eyvah diyorlar yani. İkimiz birden atıldık, ne olacak?
Adam diyor ki, e benim karım gelmesin. Niye? O da ekmeğini kazanıyor.
Yani onun da mesela bu grevlerde, direnişlerde falan, yani kadın işçileri
erkek işçilerden ayıracak bütün davranışlara bir kere set çekmek lazım yani.”
(KOC130915karmakadınGrup)
Bu konuda Molyneux (2012)’nün dikkat çektiği toplumsal hayatın cinsiyetçi
bir iş bölümü ile bölünmesi söz konusudur. Çünkü mücadele ve hak aramanın
kendisi bir erkek işi olarak görülmektedir. İyi niyet kılıfı ardında yaşayan ve
toplumsal bir kanı olarak yerleşen bu yansımaların ataerkil bir düşünce yapısını
işaret ettiği kuşkusuzdur. Kadınları direniş alanlarından çeken ve yerlerinin
evlerinde eşlerini beklemek olduğunu söyleyen anlayış yaygındır. Ancak kadınların
ortaya koyduğu örnekler karşısında genel algı bozulmaktadır. Bu durumda ataerkil
algı da kırılarak direnişin sadece erkeklere ait bir eylem olmadığını ortaya
çıkmaktadır. Kocaeli’nde gerçekleştirilen aynı görüşmeden başka bir kadın işçinin
aktarımları bu konuyu destekler niteliktedir:
“-Mesela orada, -sözünü kestim- güzel bir şey yaşamıştık. Biz toplum olarak,
polisten çok korkan bir toplum, hani ’80 sonrasında bunun da etkileri var.
Şimdi iki kadın, hani biliyorlar biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz,
koşturuyoruz. Fabrikada da onların gözünde bir kimliğimiz vardı, neydi?
Hani kızlar doğru şeyler yapıyorlar, yasaları biliyorlar, başlarına bir iş
1416
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
geldiğinde hani öyle hani bilmeden, düşünmeden hareket etmezler.
Çevrelerinde biriken insan var, onların sözünü dinleyen falan. Ama neticede
onların gözünde yine iki kadın işçi kapının önünde bekliyor işte. TIR şoförü
geçiyor, bu ayrı bir sorun. Tuvalet sorunumuz ciddi bir sorun. Alanda
tuvalete gidebileceğin hiçbir yer yok yani. Yok. Bekliyorsun saatlerce. Hani
desteğe gelen arkadaşlar arabayla alıp götürüyorlar. İşte benzin istasyonuna
falan. Bir gün bir çevik kuvvet ekibi geldi. Kocaman bir ekip yani. Öyle iki
tane falan adam değil. Öncesinde sivil ekip geldi. Sonrasında bir araba
dolusu çevik kuvvet polisi geldi. Bize şey söylendi, ne kadar kalacaksınız,
basın açıklamanız varmış falan diye. Sonra fabrikanın bahçesine geçtiler. O
sırada vardiyadan işçiler çıktı ama herkes böyle polisi görünce bir korktu, ne
oluyor falan diye. Bize baka baka işte servislere gittiler. O sırada polisler
çıktı. Yani aramızda sadece böyle bir şey var, demir kapı var yani. Polislerin
hepsi orada birikince bunlar iyice korkmaya başladı; hani kızlara ne
yapacaklar falan. Biz, zaten polis orda yani, çok umursamadık. Her gün
orada slogan atıyorduk sonuçta işe geri dönmek için de, bahçede yapmamız
gerekiyor. Biz slogan atınca böyle, herkesin gözünde hani bir sevinç derler
ya, hakikaten o ışığı gördük. O kadar mutlu oldular ki böyle. Servisin içinde
bir, bütün servislerde bir coşku yaşandı resmen. Mesela onu hiç unutmam.
Yani kadın işçi olarak görüyorlar, ama bir taraftan da hani kendileri
korkuyor, özellikle erkekler, belki kendilerinin bunu yapamayacağını
düşünüyorlar ama kadın işçi olarak senin bunu yapman onlar için muazzam
bir şeydi yani. Onu asla unutamam ben.” (KOC130915karmakadınGrup)
Bu yüzden direniş süreçleri kadınların ve ailelerinin dönüşümü ve bakış
açılarının değişimi için birer eğitim niteliği taşımaktadır. Özellikle dayanışma
kavramının ve dayanışma alanlarının direniş süreçlerinde dönüştürücü etkisi
önemlidir. Sistemin kendisiyle sendikal mücadele alanında ya da hak mücadelesinde
ilk defa yüzleşiyor olmak kadın işçiler için bu gibi deneyimlerde ortaya çıkan ve
dayanışma ve birlikte olma hissi aidiyet duygusunu yükselten bir etkiye sahiptir.
Çalışma koşullarının sertliği ve üretimin yoğun olarak yapılıyor olması
özellikle fabrikada çalışan işçi kadınlar açısından kadın gibi hissetme meselesini, bir
kenara koymalarını da talep eden bir durum halini almıştır. Üretim sürecinde
makinenin parçası olmak yabancılaşmanın yanında kadınların kendilerini kadın
olmaktan uzaklaştıran bir hali işaret etmekte ve bundan duyulan rahatsızlığı
giderme çabasını ortaya çıkarmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden birini
Kocaeli’nde gerçekleştirilen grup görüşmesindeki kadınlar aktarmaktadırlar;
“Mesela çok yoğun çalıştıkları için, diyelim ki hani saçını boyatmak istiyor,
boyatamıyor. Ya da mesela yüzük ya da takı takamıyor. Fabrikalarda yasak, iş
kazası olur diye. İşte çok terlediği için, kendini rahat hissetmediği için işte
makyaj yapamıyor. O kimyasallardan, şundan, bundan diyelim ki yüzü kırış
kırış oluyor. O kadar mutsuz oluyorlar ki bu yönüyle de. İşte biz böyle
1417
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
değildik, hani ben güzeldim. (Karışık konuşmalar, gülüşmeler.) Kadınlar
açısından o boyutu da çok önemli. (Gülüyorlar.) Bu önemli ki, psikolojimken
çalışırken kendilerini iyi hissetmiyorlar. Güzel ya da çekici, ya da temiz
hissetmedikleri için çok bunalıyorlar. Hep bundan şikayet ederler mesela
fabrikalarda. Ya bir küpe bile takamıyoruz, bir yüzük bile takamıyoruz. Ya da
mesela saçlarınızı makineye kaptırmamak için başörtüsü gibi ya da şapka gibi
bir şey kullandırırlar bazı işyerlerinde. Hani o saçları görünmez, hep böyle
bir boneyledir bir şeyledir, o çok bunaltır kadınları mesela. Şöyle bir gün
saçlarını salıp yürümek isterler. Çünkü hiç yapamıyor 12 saat. Ben de
normalde makyaj falan yapmam. Ama elimden geldiğince temiz gitmeye
çalışırım. Çünkü kan ter içinde çalışıyorsun. Bir gün böyle eğitime aldılar bizi
fabrikada. Yanımdaki arkadaşım bana dedi ki, Eylem dedi, sen niye kendini
hiç sevmiyorsun? Bismillah dedim, niye sevmiyormuşum kendimi? Ben
senin hiç makyaj yaptığını falan görmedim. Ya dedim makyaj yapmanın
kendini sevmekle ne ilgisi var. Tabii ki seviyorum kendimi. Hem sonra sen
niye yapmıyorsun dedim. Ya dedi, benim evde çocuğum var, benim vaktim
yetmiyor, vaktim yetse yapacağım. Böyle muhabbetler. Kendilerini çok kötü
hissediyor kadın işçiler orada. Çok yakınıyorlar mesela. Bir kere o kan ter
içinde olma temiz hissetmeme hali, çok yıpratıcı bir şey onlar açısından. Ve
fabrikada mesela erkek işçilerin bu anlamıyla aşağılamalarına da maruz
kalabiliyorlar. Yani işte çirkin olduklarına dair laflar atılıyor, bilmem ne
yapılıyor.
-Erkek gibi kadın.
-Bu acayip yaralıyor kadınları. Çok rahatsız ediyor.”
(KOC130915karmakadınGrup)
Günün yaklaşık 12 saatini ve yılın neredeyse tüm günlerini fabrika mekânı
içerisinde ve ağır çalışma koşulları altında geçiriyor olmak makyaj yapabilme ya da
saçlarını açarak çalışabilmeyi, başka bir anlamda çalışma saatleri içinde, işyeri
mekânında kadın olarak var olabilmenin bir göstergesi haline gelmiştir. Aynı
görüşmenin devamında kısaca bu durum şöyle aktarılmıştır;
“-Üretim işçilerinin genelde, servis 5 dakikalık yani, 5 dakika servise
bineceksin, ineceksin ve o iş ayakkabılarını giyeceksin, iş elbiselerini
giyeceksin. Ama üretimde çalışan bayan arkadaşlar, genelde mesela, hadi ben
açıkçasını söyleyeyim, ben ofiste çalışıyorum, topuklu ayakkabı giyebilirim,
işte etek giyebilirim falan. Ama benim böyle bir şeyim olmuyor. Böyle bir
özentim olmuyor. Neden? Çünkü her zaman giyebileceğim bir şey var.
Kadınlarda böyle bir şey yok.
-Yoksunluğunu hissediyorlar.
-Aynen öyle. Oraya giderken bile 5 dakika işte, o topuklu ayakkabıyı giymek,

Sabit olmamakla beraber kimi işyerleri için bu süreler uzayıp kısalabiliyor.
1418
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
o makyajı yapmak, o saçlarını işte düzeltmek falan onun için çok önemli
oluyor. Çünkü bütün hayatları fabrika ortamında geçiyor. 5 dakikayı
kendilerini kendi gibi, kadın gibi olmak ve öyle hissetmek için topuklu
ayakkabılarını giyiyorlar, makyaj yapıyorlar. Ama işyerlerine gelince o makyajı
ya silmek zorundalar, ya o terle gidiyor.” (KOC130915karmakadınGrup)
Bu bağlamda baskının, ayrımcılığın, eşit olmayan uygulamaların bütün
halinde kadınları hem emek piyasasında hem de ev içinde etkilediği görülmektedir.
Bu yüzden kimi kadınlar için ayrımcılığın odağı başlı başına kadın olmaktan
geçmektedir. Kadınlar gündelik hayatlarında pek çok değişkene bağlı olarak
sömürüldüklerini düşünmektedir. Söz konusu görüşmelerdeki kadın söylemlerinin
temelinde ataerkil normlar ve cinsiyete dayalı iş bölümüne dayalı yapı vardır.
Hatay’da tekstil atölyesinde çalışan bir kadın işçi, kadın emeği sömürüsünün hem
özel alan hem de kamusal alandaki varlığını şu şekilde aktarmaktadır;
“TH: Kadınların gündelik hayatta sömürüldüğünü düşünüyor musun?
OD: Bazen sömürülüyor işte cins ayrımı.
TH: Peki, nasıl oluyor mesela? İşyerinde çalışıp, evde de çalışmak zorunda
kalıyorlar diye mi?
OD: Evet. Zor oluyor. Mesela benim annemi örnek göstereyim size. Benim
annem hem sabah yemek yapıyor. Hem ev işlerini de yapıyor. Bazen geliyor
bize yardım ediyor. Eve gidiyor, evde yemek yapıyor. Burada yemeğimizi
yiyoruz beraber. Eve gidiyor. Öyle. Bazen kendine sosyal hayat da tanımaz.
Onun için de ben de birazcık zor duruma düşüyorum. Ama şimdi kendisi
biraz rahatladı yani. Eskisi gibi gelmiyor.” (HAT130703tekTH11)
Kadın İşçilerin Çalışma Koşullarına Dair Düşünceleri
İşçiler içinde bulundukları üretim sisteminin en yakın takipçileri ve onun eksik ve
aksak yanlarını en iyi bilen bileşenleridir. Bu noktada işçilerin kendi çalışma
sistemlerinin sorunlu yanlarına ya da eksik yanlarına dair fikirleri zihinlerinin bir
köşesinde bulunmaktadır. İşçilerle yapılan görüşmelerde, artı değer üretimine,
işverenin kazancına, bir günlük çalışmalarının kaçta kaçının kendilerine ödendiğine
dair çıkarımlarıyla karşılaştık. Bahsedilen bu kriterlere göre de değişen farklı çalışma
kavramı tanımlamaları işçiler tarafından aktarıldı. Ancak kadın işçilerin çalışmanın
nasıl olması gerektiğine dair cevaplarına yansıyan şey, yaşadıkları olumsuz
durumların giderilmesine yöneliktir. Kadınların maruz kaldıkları, baskı, ayrımcılık
ve eşit olmayan muameleler çalışma tanımının merkezindedir. Sadece çalışıyor
olmanın dışında çalışma koşullarından kaynaklandığını düşündükleri aksaklıklar
üzerine ya da kendilerini kontrol eden şef işçilerin tavır ve tutumlarına dair pek çok
sorunun çözüm yollarını ortaya koyuyor olmaları çalışma geleneğini değiştirecek bir
adımdır. İşçilerin üretim sırasında kendi bilgi ve becerilerini kullanamıyor
olmalarının getirdiği sıkışmışlık hissi üretme biçiminde yapılması gereken değişikliği
tetikleyen sebeplerdendir. İfadelere bakıldığında ortaya çıkan tablo daha çok
1419
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
iletişimin ön planda tutulduğu kimi zaman karar alma süreçlerinde kendilerine de
söz hakkının tanındığı daha diyalog esaslı yönetim ve organizasyon biçimlerini
işaret etmektedir. İşyerinde yönetime katılımın sağlanması ve daha demokratik bir
işyeri yönetimi talebi ön plandadır. Bahsedilenlere örnek olarak aşağıdaki alıntıda
medikal alanında çalışan kadın işçi, görüşmenin ilerleyen bölümlerinde iletişimle
ilgili yaşadıkları sıkıntılardan bahsetmektedir, fabrika içindeki hiyerarşinin ortaya
çıkardığı problemler ve herhangi bir sorun anında iletişim kanallarının sıkıntılı
olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda söyledikleri önemlidir;
“FK: Peki, o zaman ilk baştaki noktaya dönelim. Hayalinizdeki iş nasıl
olurdu?
M: Standart kuralları olsun. İletişimi rahat olsun, hiyerarşik yapısı düzgün
olsun. Mesela bizim bu açıdan sorunumuz olduğunu düşünüyorum ben,
iletişimde. Ben üstüme sıkıntıyı iletirim, o bir üstüne iletir. Ne şekilde iletir,
ben onu bilemem.
FK: Yani diyelim ki, bir yerde çalışıyorsunuz. Kuralları standart fakat günde
15 saat çalışıyorsunuz. Herkes üstüne sizin derdinizi, tasanızı anlatıyor. Bu
mu mesela sizin hayal ettiğiniz iş?
M: Hayır, 15 saat değil tabii ki. Normal standartlarda. Hani işin aslına
bakarsanız, bizim işyeri Türkiye standartlarına göre iyi. 8 saat çalışıyoruz,
servisimiz var, yemeğimiz var. Mesaiye kaldığımızda ücretimize işliyorlar.
Sigortamız maaş üzerinden gözüküyor. Türkiye standardına bakarak
söylüyorum, iyi. Ama bizi Almanya’ya yolladılar eğitim için. 6 arkadaş birlikte
gittik Almanya’ya. Almanya standardına göre tabii ki düşük. Maaş olarak
düşük, sosyal hak olarak düşük, her şey olarak düşük. Ama Türkiye
standardına göre iyi. Durup şükretmeyeceğiz tabii duruma. Ama Türkiye
standardına göre iyi. Yapacak bir şey yok yani.” (ANY130720petFK3)
Pek çok çalışma disiplininden ve toplumsal yapıdan gelen kadın işçilerle
gerçekleştirilen görüşmelerde kadınlar karşılaştıkları dezavantajlı durumlara karşı
durmaktadırlar. Görülüyor ki kadın işçiler çalışma yaşamında karşılaştıkları ayrımcı
ve eşitsiz tavırlara ya da toplumsal hayatlarında kamusal ve özel alanda
karşılaştıkları eşitsiz tavırlara çoğu zaman müdahale edebilmekteler. Genel kanının
aksine aktarımlardan görüldüğü üzere kimi durumlarda erkeklerin geride durmayı
tercih ettiği noktalarda onların boş bıraktığı alanları doldurmaktadırlar. Eğitim
durumları, aile yapıları, toplumsal hayatları ya da çalıştıkları iş nasıl olursa olsun
görüşmelerden çıkarılabilecek en önemli sonuç; kadınların çalışmayı kendi hayat
pratiklerinde önemli gördükleridir.
TA: Peki, ailede eşitlik niye olamıyor? Kadın erkek rollerinden dolayı mı?
HÇ: Yani. Erkekte ben erkeğim sen kadınsın, bunu yapamazsın. Niye? Ben
de çalışabilirim, sen geziyorsan ben de gezebilirim. Olmaz, sen kadınsın. O
açıdan bir kere eşitlik yok kadınlarda yani.
TA: Çalışmak kadını güçlendiren bir şey mi?
1420
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
HÇ: Evet. Mesela şu anda ben kendime çok güveniyorum. Eşim bir şey
dediği zaman, sesimi çıkartabiliyorum. Karşısında durabiliyorum. Şey
yapmıyorum, vardır ya maaş kartını direkt eşine veren. Ben onlardan
olmadım, bende duruyor mesela. O açıdan eşitiz eşimle. Bilmiyorum, bana
öyle geliyor. Çalışan kadın. Annemden mesela, babama sesi çıkıyor mu?
Hayır. Belki annem okusaymış, okumasaymış çalışıyor olsaydı şu anda,
babama sesi çıkar mıydı? Elbette bir yerlerde çıkardı yani. Ama şimdi annem,
tamam, hı, hı, sen öyle diyorsan öyle. Ama işte. Ben çalışıyorum, eşim hayır
dediği zaman benim sesim çıkabiliyor mu? Evet çıkabiliyor.”
(ANY130720petTA1)
Ekonomik olarak kendi kazancını elde ediyor olmak, ev içerisinde ya da
çalışma hayatında veya toplumsal hayatın her alanında eşit olma talebini
güçlendiren ve bu anlamdaki mücadeleyi geliştirici bir etkidir. Ekonomik
bağımsızlığa sahip olmak onları topluma ve erkeğe karşı güçlü hissettirmekte ve
eşitlik talebini güçlendirmektedir.
Sonuç Yerine
Araştırma sırasında görüşme yaptığımız kadın işçilerin aktarımlarından elde kalan
şey, çalışmaya başlama sebebi hangi nedene dayanırsa dayansın kadınların pek çoğu
için çalışıyor olmanın kendilerini toplum içinde var etme ve görünür kılma
yollarından biri olduğudur. Fakat Türkiye’de bulunan ataerkil kapitalist üretim
biçimlerinde ve toplum sisteminde kadınların özel alanda yaşadıkları sıkıntıların
kamusal alanda devam ettiği görülmektedir. Kadınların çalışma sırasında yüz yüze
geldikleri sorunlar onların toplumdaki ve ev içindeki konumları ile doğrudan
bağlantılıdır. Bu durum araştırmamızda görüşülen kadın işçilerin aktarımlarından da
elde ettiğimiz bir saptamadır. Pek çoğu için çalışma koşullarının ağırlığı, uzun
çalışma saatleri ve vardiya sistemi büyük sorunlar teşkil etmektedir. Bu sorunlar
erkek işçilerin de yaşadığı sorunlar olmakla birlikte özel alanın kadınlar açısından
yarattığı iş yükü ile birleştiğinde daha ağır bir tempoyu ortaya koymaktadır. Kadın
söylemlerinde gözlemlediğimiz şey toplumsal cinsiyetçi bakış açısının yarattığı
sorunların genel problemleri çoğalttığıdır.
Kadınların maruz kaldıkları en önemli ayrımcılık uygulaması erkek işçi ile
aynı işi yapıyor olmasına rağmen kadın işçilerin daha düşük ücret seviyelerine sahip
olmalarıdır. Sigorta primi ödemelerinde ve ücrette gerçekleşen bu eşitsiz
uygulamalar, kadın yoksulluğunun uzun vadeli oluşmasını tetiklemekle birlikte
kadının erkeğe bağımlı profilini desteklemektedir. Kadın görüşmelerinden
çıkardığımız bir diğer nokta ise, ayrımcılığın özel alandan ve sosyal hayattan
başlayarak çalışma alanını tetikleyen bir doğaya sahip olduğudur. Baskı, sömürü,
ayrımcılık, eşit olmayan muamelenin birbirini besleyen bir yapısı bulunmaktadır.
İşçilere yönelik baskı yöntemlerinin aşırıya kaçtığı örneklerde kişilerin iş dışındaki
yaşamlarının denetlendiği, kişiler arası dayanışmanın engellenmesi amacıyla farklı
1421
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
vardiyalara, çalışma gruplarına verildiği örnekler bulunmaktadır.
Ataerkil yapının erkeklere atfettiği ve kadınlar üzerinde oluşturduğu
hegemonik tutum sadece gündelik hayatın düzenlenmesi açısından değil çalışma
alanında da erkekler lehine pek çok avantajı barındırmaktadır. Ataerkinin ve
kapitalizmin kadın emeğini ikincilleştirmesine rağmen kadınların bu konudaki
fikirleri, problemi bütün boyutlarıyla ortaya koyarak ona dair çözüm önerilerini de
içermektedir. Araştırmamız sırasında görüştüğümüz kadın işçilerin büyük bir
çoğunluğunun, durumun bu yönünün farkında olduğu ve karşı koyduğu ya da bu
sarmalı kıramasa da farkında olduğu görülmüştür. Ayrıca eşitlik ve ayrımcılığı
anlatış, kavrayış ve aktarış hallerinin bu eşitliğin kimlere ve nelere karşı olması
gerektiği sorusunun cevabının bize çok açık ve net olarak tek bir noktayı ifade ettiği
görülmektedir. Bu her alanda yüz yüze geldikleri, baskıcı, ayrımcı ve eşit olmayan
uygulamaları ile erk olanın her türlüsüdür.
1422
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
KAYNAKÇA
TÜBİTAK 111K221 Sayılı Araştırmanın Sonuç Raporu. (2014). Toplumsal Çatışma
ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modeline Doğru. Araştırma.
Atay, T. (Güz 2004). " Erkeklik" En Çok Erkeği Ezer. Toplum ve Bilim, 11-30.
Dedeoğlu, S. (2012). Türkiye'de Refah Devleti, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın
istihdamı. S. Dedeoğlu, & A. Y. Elveren içinde, Türkiye'de Refah Devleti ve
Kadın (s. 211-229). İstanbul: İletişim Yayınları.
Delphy, C. (2012). Baş Düşman. G. A. Savran, & N. T. Demiryontan içinde,
Kadının Görünmeyen Emeği (s. 89-113). İstanbul: Yordam Kitap Basım ve
Yayın.
Donovan, J. (2013). Feminist Teori Entelektüel Gelenekler. İstanbul: İletişim Yayınları.
Engels, F. (2008). Uzlaşmaz Sınıflı Toplumlarda Çalışan Kadının Ezilmişliği ve
Sömürülmesi. F. E. Karl Marks içinde, Marx, Engels ve Lenin Kadın ve Aile (s.
15-90). Ankara: Sol Yayınları.
Engels, F. (t.y 8. Baskı). Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni . Sol Yayınları.
Erbil, P. (2015). Kibele'den Pandoraya Kadının Tarihsel Yenilgisi. Ankara : Arkadaş
Yayınevi .
Eurostat. (2016, 06 06). Eurostat. Haziran 2016 tarihinde Eurostat:
http://ec.europa.eu/eurostat/web/products-datasets/-/tesem100
adresinden alındı.
Güneş, F. (2011). Farklı Emek Kategorileri Açısından Kadın Yoksulluğu. Çalışma ve
Toplum, 217-248.
Hartmann, H. (2012). Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evliliği. G. A. Savran, & N.
T. Demiryontan içinde, Kadının Görünmeyen Emeği (s. 157-206). İstanbul:
Yordam Kitap Basın ve Yayın.
İlkkaracan, İ. (2010). Uzlaştırma Politikalarının Yokluğunda Türkiye Emek
Piyasalarında Toplumsal Cinsiyet Eşitsizlikleri. İ. İlkkaracan içinde, Emek
Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Doğru İş ve Aile Yaşamını Uzlaştırma
Politikaları (s. 21-58). İstanbul: İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide
Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi.
ILO. (1967, Eylül 21). ILO- Ankara. Aralık 29, 2014 tarihinde ILO Türkiye Ofisi
Web Sitesi:
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_111.h
tm adresinden alındı.
Kandiyoti, D. (2011). Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar Kimlikler ve Toplumsal Dönüşümler.
İstanbul : Metis Yayınları.
KEİG, K. E. (2015, Nisan). KEİG. KEİG: http://www.keig.org/wpcontent/uploads/2016/03/ebulten_nisan-2015.pdf adresinden alındı.
1423
Ataerkil Kapitalist Çalışma Yaşamından Kadın Tanıklıkları
Marx, K. (2012). Kapital Ekonomi Politiğin Eleştirisi (3. b., Cilt I). (M. Selik, & N.
Satlıgan, Çev.) İstanbul: Yordam Kitap.
Mies, M. (2008). Cinsiyete Dayalı İşbölümünün Toplumsal Kökenleri. M. Mies, V.
B. Thomsen, & C. V. Werlhof içinde, Son Sömürge Kadınlar (s. 101-138).
İstanbul: İletişim Yayınları.
Molyneux, M. (2012). Ev Emeği Tartışması ve Ötesi. G. Acar-Savran, & N. T.
Demiryontan içinde, Kadının Görünmeyen Emeği Maddeci Bir Feminizm Üzerine
(s. 115-155). İstanbul: Yordam Kitap Baım ve Yayın Tic. Ltd. Şti.
Molyneux, M. (2012). Ev Emeği Tartışması ve Ötesi. G. Acar-Savran, & N. T.
Demiryontan içinde, Kadının Görünmeyen Emeği Maddeci Bir Feminizm Üzerine
(s. 115-155). İstanbul: Yordam Kitap Baım ve Yayın Tic. Ltd. Şti.
Özkan, G. S., & Özkan, B. (2010-1). Kadın Çalışanlara Yönelik Ücret Ayrımcılığı
ve Kadın Ücretlerinin Belirleyicilerine Yönelik Bir Araştırma. Çalışma ve
Toplum, 91-104.
Özkaplan, N. (2009\2). Duygusal Emek ve Kadın İşi/Erkek İşi. Çalışma ve Toplum,
15-24.
Öztürk, M. Y. (2010). Kapitalist Gelişme ve Kriz Sürecinde Kadın Emeği. Çalışma
ve Toplum, 105-132.
Öztürk, M. Y. (tarih yok). Ücretli İş ve Ücretsiz Bakım Hizmeti Ekseninde Kadın
Emeği: 1980'lerden 2000'lere. S. Dedeoğlu, & M. Y. Öztürk içinde,
Kapitalizm Ataerkillik ve Kadın Emeği: Türkiye Örneği (s. 25-78). İstanbul: Sosyal
Araştırmalar Vakfı ( SAV) İktisadi İşletmesi.
Sennett, R. (2010). Karakter Aşınması Yeni Kapitalizmde İşin KişilikÜzeerindeki Etkileri.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Stone, M. (2000). TANRILAR KADINKEN. İstanbul: PAYEL YAYINLARI.
Toksöz, G. (2011). Kalkınmada Kadın Emeği . İstanbul: Varlık Yayınları.
(2014). Toplumsal Çatışma ve Dayanışma Hattında Alternatif Bir İletişim Modeline Doğru.
TÜİK. (2014-2015). Haziran 2017 tarihinde TÜİK:
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1009 adresinden alındı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2015). İşgücü İstatistikleri. (T. İ. (TÜİK), Dü.)
Mart 29, 2016 tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK):
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007 adresinden alındı.
1424
Download