BİTKİLERLE GELEN TEHLİKE Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gökhan Budak’ın 2013 yılı Ocak ayının son hafta sonunda intiharının ardından Erzurum Valiliğinin soruşturma başlatması, Sağlık Bakanlığı Tıbbi Cihaz ve İlaç Eczacılık Kurumunun ise, negatif listesinde bulunan "Ginkgo Biloba" ile antidepresan ilacın etkileşim analizini yapacak olması bitkilerle ilaç etkileşimi konusunu gündeme taşımıştır. Prof. Dr. Gökhan Budak'ın intiharının arkasından eşi ve eniştesinin, Prof. Budak'ın 20 yıldır 'gevşetici' antidepresan kullandığı ve son dönemde Ginkgo Biloba ilacını zayıflamak için kullandığından bahsederek bitkisel ilaçlar stres, ateş basması, terleme ve iştahsızlık yaratıyordu. O nedenle perşembe gününden itibaren ilaçları kullanmayı bıraktığını ifade etmiştir. Konu akademisyenlere de danışılmış olup, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Mehmet Melli “Prozac ile etkileşime girdiği için intihar eden bir hastaya daha önce rastlamadıysam da böyle bir etkileşim ve istenmeyen yan etki söz konusu olabilir. Bitkisel ürünleri kansere, şekere iyi geliyor diyerek pazarlayan insanlar bunun sorumluluğunu bilmez. İlaç kimyasaldır, laboratuvarda yapılır, zararlıdır denilerek bitkisel ürünlere yönlendiriliyor. Bunlara kesinlikle inanmamak lazım” derken; Memorial Hastanesi İç Hastalıkları ve aynı zamanda Farmakoloji Uzmanı Prof. Dr. Aykan Canberk ise “Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların birçoğu tedavi esnasında intihar etme gibi yan etkiler ortaya çıkarabilir. Prozac'ın ana maddesi ile birçok bitkisel ürün etkileşim gösterebilir. Prozac kullanan bir kişi bilinçsizce antibiyotik aldığı taktirde beyinde toksik etkisi ortaya çıkabilir. Aspirin başta olmak üzere ağrı kesiciler, romatizma ve bazı mantar tedavilerinde kullanılan ilaçlarının çoğu Prozac ile birlikte alındığında intihar riskini artırır. Balık yağı, omega-3, gingko biloba, ginseng gibi ürünler de Prozac'la etkileşime girerek kan düzeylerinin yükselmesine ve toksik etkisinin artmasına neden olarak intihar girişime neden olabilir” demiştir. Bu yazımızdaki amacım bu acı intihar olayının kriminal incelemesi değil, ancak ilaçbitki etkileşimlerinin ne derece tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin örneklerinden sadece bir tanesinin altını çizmektir. Eğer bu vakadaki ifadeler doğru ise, Micromedex 2.0 veri tabanında (http://www.thomsonhc.com/micromedex2/librarian) kayıtlı olan gingo-biloba ve fluoksetin (prozac ticari isimli antidepresan ilacın etken maddesi) arasındaki etkileşim söz konusudur ve mental durum değişikliklerine yol açması beklenmektedir1. Dikkat çekmek istediğim önemli bir nokta şu ki, Alternatif Tıp terimi, ilk kullanıldığında “Tıbbın alternatifi mi olur!” tepkisi ile karşılaşınca şimdilerde masum niyetler yüklenilerek yaygınlaşmaya başlanan Tamamlayıcı Tıp tercih edilmekte ise de; kimi zaman her ikisi beraber kullanılmaktadır (Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp: Complementary and Alternative medicine). Çok önemli bir rant kapısı olan hatta zayıflama, sağlıklı yaşam kampları ve tatil köylerinin bile yer aldığı bu arenada konuşmak çok pahalıdır. Hele medya desteği (her iki taraflı) oldu mu ya da bu işi yapanların kendi TV kanalları da varsa “Doğal ürün”, “Bitkisel mucize ürün”, “Şifa kaynağı” vb sihirli bazen de dini motifli kelimeler de seçilirse, bu işin sahiplerinin isimlerinin önlerinde de Prof, Yrd. Doç. Dr. yazarsa (ne profesörü olduğu bile araştırılmadan) artık insanlarda ön-koşullanma ile kabul periyodu başlar. Bununla beraber yine masum gibi görünen ilaçlar da zaten bitkilerden elde edilmiyor mu? gibi sorular da türetilir. Ayrıca bunlar ilaç değil (yasal olarak ilaç demek suç olduğu için) ürün, formül veya kür gibi klişe ifadelerle de süslemeler yapılır. Tarım Bakanlığından ruhsat alınan ve çoğunun bitkisel içerikli, takviye amaçlı mineral-vitamin olduğu şeklinde sunumu yapılan ürün veya formüller ilaçlarla ilgili Faz çalışmalarından geçmez. Farmakovijilans araştırmaları yapılamaz. Titrasyonları ile ilgili çok ciddi şüpheler içerir. En önemlisi ise etkileşimler bilinmez. Oysa bitkisel kaynaklı bir ilaç, 1 mesela dijitaller (Digitalis purpura denen bitkinin yapraklarından elde edilen bir kalp glikozitidir) yukarıda sayılan Faz çalışmaları sonucunda Farmakokinetik (absorbsiyon, dağılım, metabolizma ve atılım) ve Farmakodinamik (etki, etkinlik, güvenlik, toksisite ve etkileşim vb) gibi uygulamalara tabii tutulur. Dolayısı ile dijital bir ilaçla beraber kullanılacak başka ilacın ne gibi etkilere yol açabileceği (mesela terapotik penceresi dar olan dijitalin kan konsantrasyonu ne olacak) önceden tahmin edilebilmektedir. Oysa kullanılması önerilen bitki/ürün ile ilgili etkileşimler hakkında hiçbir bilgi olmadan, kullanılan ilacın yanına ya da o ilaç kesildikten sonra -ki bazı ilaçlarda ilaç kesilse bile vücuttaki etkileri devam etmektedirgönül rahatlığı ile (cahil cesur olur) eklenebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, halen özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan toplumların sağlık ihtiyaçlarının %80’nini bitkisel kaynaklardan karşıladıklarını ve 21.000 civarındaki bitki türünün de bu amaçla kullanıldığını belirtmiştir. Dolayısı ile bu kadar önemli bir halk sağlığı problemine ciddi düzeyde akademisyenlerin ve Sağlık Bakanlığın el atması gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemizde Sağlık Bakanlığı nezdinde düzenlemeler hızla başlamıştır şöyle ki, Sağlık Bakanlığının en son yayımlanan Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik (19 Ağustos 2011 Cuma Resmî Gazete Sayı: 28030) içindeki ilaç tanımı şöyledir: “İlaç/beşeri tıbbi ürün: Hastalığı önlemek, teşhis etmek ve/veya tedavi etmek, fizyolojik bir fonksiyonu düzeltmek, düzenlemek veya değiştirmek amacıyla insana uygulanan doğal, sentetik veya biyoteknoloji kaynaklı etkin maddeyi veya maddeler kombinasyonu”. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere ilacın doğal veya sentetik kökenli olması, ilaç olması açısından bir farklılık oluşturmaz. Sağlık Bakanlığı ve uluslararası düzenlemeler, ilacın doğal veya sentetik kökeni ile ilacın etkililiği veya güvenliliği arasında herhangi bir ilişki kurmamaktadır. Söz konusu Yönetmelikte “Geleneksel bitkisel tıbbi ürün” kavramı “Bileşiminde yer alan tıbbi bitkilerin başvuru tarihinden önce Türkiye’de veya Avrupa Birliği üye ülkelerinde en az on beş yıldır, diğer ülkelerde ise otuz yıldır kullanılıyor olduğu bibliyografik olarak kanıtlanmış; terkip ve kullanım amaçları itibarıyla, hekimin teşhis için denetimi ya da reçetesi ya da tedavi takibi olmaksızın kullanılması tasarlanmış ve amaçlanmış olan, geleneksel tıbbi ürünlere uygun özel endikasyonları bulunan, sadece spesifik olarak belirlenmiş doz ve pozolojiye uygun özel uygulamaları olan, oral, haricen uygulanan veya inhalasyon yoluyla kullanılan müstahzarları” şeklinde tanımlanarak resmi bir boyut kazandırılmıştır. Sağlık Bakanlığı, 2 Kasım 2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün görevleri arasına “Geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak ve sağlık beyanı ile yapılacak her türlü uygulamalara izin vermek ve denetlemek, düzenleme ve izinlere aykırı faaliyetleri ve tanıtımları durdurmak” faaliyetini dahil etmiştir. Bu tanımlamaların dışında kalan ürün ve uygulamaları, Tarım Bakanlığından ruhsatlı olsa bile aşağıdaki uygulamalara tabii tutmuştur: 25 Kasım 2011 tarih ve 93182 sayılı TC Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Müdürlüğü’nün 81 İl Valiliklere gönderdiği yazıda, “Beşeri tıbbi ürün ruhsat/iznine sahip olmayan, endikasyon belirterek piyasaya arz edilen ekli listedeki tüm ürünler ve benzerlerinden-piyasada başka markaların da olabileceği göz önünde bulundurularak- ambalaj bilgilerinde endikasyon (ağrı, migren, eklem, kas, kas gevşetici, romatizma, dolaşım bozukluğu, soğuk algınlığı ve benzeri iddialar) belirtilenlerinin piyasadan toplanması” kararı mevcuttur. Buraya kadar olan durum tespitinden sonra ne yapılabilir konusunda bahsedilecek öneriler olgunlaştırılabilir: 1. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün zaten başlatmış olduğu “Akılcı ilaç uygulaması” kapsamını tabana iyice yayarak ilaç dışı olan ürün ve formüller 2 hakkında detaylı bilgilendirmeler ve sonuçları her türlü eğitim-öğretim materyalleri ile desteklenmelidir. 2. Yeni yayımlanan Klinik Araştırmalar Hakkındaki Yönetmelikte yer alan geleneksel bitkisel tıbbi ürün kavramı ve tanımlamaları gereği Tarım Bakanlığından ruhsat alan bu ve benzeri ürün, formül ve kürlerin ruhsatlandırma işlemleri ivedilikle Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğüne devir edilmelidir. 3. Bakanlık düzeyinde nasıl ki “Ulusal Zehir Danışma Merkezi” varsa aynı şekilde İlaç-Bitki Etkileşimleri ile ilgili bilgi alınıp yönlendirmelerin yapılacağı birime ihtiyaç bulunmaktadır. 4. Bu sorunun akademik düzeyde ve bilimsel platformlarda masaya yatırılıp, AR-GE çalışmaları ile karanlık nokta olarak kalan özellikle etkileşim ve toksisite kısımları iyice aydınlatılmalıdır. 5. Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinde, hekim adaylarına mesleğe başlamadan önce yeterli düzeyde fitoterapi dersleri verilmelidir. Hatta ebe-hemşire gibi insan tedavisine müdahalesi olan yardımcı sağlık personeline de bu eğitimler yaygınlaştırılmalıdır. 6. Hekimlerin anamnez (öykü) alırken (çoğu zaman hasta söylemekten çekinse-ya da korksa bile) ilaç-bitki etkileşimlerini göz önünde bulundurarak hatta yakın zamanda kullanımı terk edilmiş olsa bile hastanın bitkisel ürün veya bitki türevlerini kullanıp kullanmadığını sorgulamalıdır. Özellikle kanser vakaları gibi özel durumlarda, umut tacirlerine fırsat vermemek için ilgili hekimler tarafından iyi bir iletişim metodu ile detaylı bilgilendirmeler yapılmalıdır. 7. Poliklinik ve servislerde İlaç-Bitki etkileşimleri” ile ilgili kaynak kitap ve ilgili sitelere (paralı olsa dahi) etkin ulaşım imkanı olmalıdır. 8. Hastalarımızın bitkisel kaynaklı ürün/formülleri hekimlerine danışmadan kullanmamaları, ayrıca önceden kullanmaya başlamışlarsa da bunu hekimlerinden gizlememeleri gerekmektedir. Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. İsmail ÇELİK’in dediği gibi “Unutulmaması gerekir ki, kanserden korunmak için bir ilaç yoktur. İnsanlar sağlıklı iken ilaç kullanmamalı, hasta ise tedavi edilmelidir. Yemek ürünleri ilaç değildir, ilaç gibi kullanılmaz, kullanılamaz, önerilemez!” Doç. Dr. Hakan PARLAKPINAR (Malatya Tabip Odası Beyaz Misyon Dergisi-2013: 16-17) 3