Postoperatif Pulmoner Komplikasyonlar Serkan ENÖN*, Nezih ÖZDEMİR* * Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, ANKARA nür olan nitröz okside göre dilüsyonu, dokuları daha büyük miktarlarda terk etmesi, daha az çözünür olan nitrojenle karışması ve sonuç olarak da dokulara az miktarlarda girmesidir. Olayı agreve edip etkisini uzatan ikinci faktör ise, alveoler pCO2’nin dilüsyonuna bağlı alveoler hipoventilasyondur. Arteryel pO2’deki bu düşüş 10 dakikadan fazla sürmez. Diğer taraftan üst abdominal median ve paramedian insizyonlarda postoperatif 1. gün pO2’nin 20-25 mmHg düştüğü, ki bazı hastalarda bu düşüşün 5. güne kadar devam ettiği gösterilmiştir. Cerrahi prosedürün sonunda 1-2 dakikalığına nitröz oksitle oksijenin yerini değiştirerek bu etki tamamen önlenebilir. Hangi nedenle olursa olsun arteryel pO2’deki değişiklik (fink etkisi), her anestezistin pulse oksimetreleri kullanması ile anlamsız hale gelmiştir (1). Anestezi ve cerrahi birlikteliğinin ilk saatlerinden sonra anlaşılmıştır ki cerrahi girişim uygulanan hastaların, operasyonu ne olursa olsun solunum fonksiyonlarında preoperatif döneme göre az da olsa bozulma meydana gelmektedir. Bu konuda elde edilen ilk bilgiler ateş-nabız takibi, toraksın fizik muayene ve radyogramları ile tetkiki, balgam incelemeleri gibi klinik çalışmalara dayanmaktaydı. Örnek olarak; cerrahi insizyon yapılan her hastada ateş kaçınılmaz bir durum olarak görülmekte, sigara içenlerde ise anestezi varlığında pürülan balgam ve ekspiratuvar ronküsler de beklenen semptomlardı. En önemli komplikasyon da pürülan sekresyonların ekspektore edilememesiydi. Geleneksel görüşler; pulmoner komplikasyonların sigara içenlerde, önceden mevcut akciğer patolojisi olanlarda ve obezlerde daha sık meydana geleceğidir. Bu hastalar daha yüksek risk grubunda olduklarından uygun önlemler alınmalıdır (1,2). Fonksiyonel Rezidüel Kapasite Difüzyon Anoksisi (fink etkisi) Erken postoperatif dönemde fonksiyonel rezidüel kapasite (FRK)’deki değişimle arteryel pO2’deki düşme arası anlamlı bir korelasyon vardır. Bu terim arteryel pO2’deki yaklaşık 0.6-1.3 kPa veya 5-10 mmHg’lık düşüşü ifade etmek için kullanılmıştır ve soluk havasında oksijenle birlikte dönen nitröz oksit ilişkisini açıklar. Pulmoner sorun, alveoler oksijen içeriğinin çok daha çözü- Faz 1- akciğer hacmi indirgenir, gaz tuzağı olur. Bu oksijenizasyon bozukluğu inspiryumdaki oksijen konsantrasyonunun %40 kadar arttırılması ile kolaylıkla düzeltilir. Faz 2- faz 1 etkilerinin belirlendiği bazı hastalarda cerrahi sonrası ilk 24 POSTOPERATİF OKSİJENİZASON BOZUKLUKLARI Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2001; 49(4): 514-517 514 Enön S, Özdemir N. Postoperatif meydana gelebilecek 4 majör komplikasyon; hipoksemi, hiperkarbi, hava yolu obstrüksiyonu ve aspirasyon pnömonisidir. saatte klinik olarak gözlenmese de akciğer dokusunda kollaps meydana gelebilir. Bu durum rahat öksürememe, ilaçların etkisi ile respiratuar siliyer aktivitenin baskılanması gibi sebeplerle oluşan normal bronşiyal sekresyonların retansiyonu ile de agreve olur. Bu durum bakterilerin katılımı ile pnömoni gibi karakteristik klinik ve radyolojik özellikleri olan komplikasyonlarla son bulur. Önemli olan bu terminal durumun postoperatif periyodun hemen başındaki bir prosesin gelişimi ile tetiklenmesidir (1,2). Hipoksemiye yol açan mekanizmalar 6 adettir. Ventilasyon-perfüzyon (V/Q) uyumsuzluğu, sağdan sola intrapulmoner şant, alveoler hipoventilasyon, difüzyon anomalileri, inspire edilen oksijen fraksiyonunda düşme ve miks venöz oksijen parsiyel basıncında düşmedir. Önceden akciğer patolojisi olan olgularda minör operasyonlar sonrası hiperkarbi olsun olmasın arteryel hipoksemi genelde ilk 2 saatte gözükür. Sebepleri narkotik veya anestetiklerin yol açtığı respiratuar depresyon ve alveoler hipoventilasyon, pulmoner vazokonstrüktör reflekslerin ortadan kalkması, hipertonik kasların artmış oksijen tüketimi, düşük kalp debisi gibi genel anestezi ile ilişkili durumlardır (4). Postoperatif hipokseminin en sık görülen nedeni ise atelektazi ve bunun sonucunda oluşan V/Q uyumsuzluğu ve şantlardır. Atelektazinin bir tipi fizik muayene ve grafilerle tespit edilemeyen mikro veya miliyer atelektazidir ki bu pulmoner kompliyansın düşmesine bağlıdır. Klinik olarak raller, ateş, artmış balgam ve radyolojik göstergeleri olan diğer tip ise makroatelektazidir. Cerrahi haricinde atelektazi riskini arttıran faktörler; solunum fonksiyon testlerinde obstrüksiyon bulgularının varlığı, günde 10 ve daha fazla sigara içimi, obezite ve 4 saatten fazla süren anestezidir. Yaş ve cinsiyet konusunda ise kesin veriler yoktur. Brooks ve arkadaşları, abdominal cerrahi uygulanan 400 hastayı içeren çalışmada preoperatif riskli hastaları belirleyecek ve bu hastaların postoperatif bakımlarında dikkat edilecek hususları ortaya çıkaracak bir risk indeksi, rehberi sunmuşlardır. Bu çalışmaya göre 6 bağımsız risk faktörü; 60 yaş ve yukarısı, bozulmuş preoperatif kognitif fonksiyonlar, sigara öyküsü, 27 ve yukarı vücut kütle indeksi, malignite hikayesi ve üst abdominal bölgede insizyon varlığı postoperatif dönemde pnömoni ve atelektazi gibi komplikasyonların çıkışını etkilemektedir (5). Kotani ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, sigara içiminin anestezi ve cerrahi sırasında alveoler makrofajlardaki proinflamatuvar ve antimikrobiyal cevapları bozduğunu göstermişlerdir. Bronkoalveoler lavajdan alveoler immün hücrelerin kalitatif ve kantitatif olarak değerlendirmesi FRK’deki azalmanın sebepleri yara ağrısı, abdominal distansiyon, pulmoner venöz konjesyon ve postürdür (1). Abdominal insizyon ağrısı, kas tonusunda refleks artışa sebep olarak toraksa korse benzeri etki gösterir ve ekspirasyonu zorlaştırır. Abdominal cerrahiyi izleyen bağırsaklardaki tonus ve motilite kaybı, intraabdominal basınç artışı ve diyafragmada elevasyona neden olur. Kesi kapandığında yaklaşık 4 litre hava abdomen içerisinde kalır. Periton içindeki hava ile postoperatif kollabe akciğer dokusu arası korelasyon gösterilmiştir. Hem cerrah hem anestezist abdominal cerrahiyi izleyen FRK’deki düşüklükleri minimale indirecek önlemleri alabilir. Abdominal kavite içinde kalan hava minimuma indirilmeli, periton tamamen kapanırken son sütür konulmadan önce kavite tamamen aspire edilip öyle kapatılmalıdır. Oksijen nitröz oksit karışımı küçük miktarlarda verilip ağrı azaltımına da yardımcı olunabilir. Hasta erken postoperatif dönemde oturtulmalı ve ayağa kaldırılmalıdır. Postoperatif dönemde hastanın öksürüp, efektif nefes almasını sağlayarak kollaps riskini indirgeyecek analjezi mutlaka sağlanmalıdır. Özellikle pulmoner komplikasyonlar için yüksek riskli hastalarda epidural anestezi ve analjezi kullanımı; pnömoni, atelektazi ve hipoksemi gibi pulmoner komplikasyonlarla, derin ven trombozu ve pulmoner embolinin düşük insidanslarla karşımıza çıkmasını sağlamaktadır (3). Solunum egzersizleri ve fizyoterapinin etkisi daha önceden mevcut akciğer patolojili hastalarda gösterilmiştir. Akciğer patolojisi olmayan hastalarda ise postoperatif dönemde ne kadar efektif olduğu anlaşılamamıştır (1). 515 Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2001; 49(4): 514-517 Postoperatif Pulmoner Komplikasyonlar yapılmış, agrege makrofaj fraksiyonları sigara içen ve içmeyen 2 grupta da yükselmiş fakat sigara içen grupta opsonize ve nonopsonize partiküllerin fagositozu ile alveoler makrofajların mikrobisidal aktivitesinin anlamlı derecede düştüğü gösterilmiştir. Ayrıca sigara içenlerde proinflamatuvar sitokinlerin (interlökin 1 beta, gama interferon, tümör nekrozis faktör alfa) gen ekspresyonunun diğer gruba göre %50 daha az bir artış gösterdiği kanıtlanmıştır (6). Preoperatif solunum fonksiyon testlerinin varlığı bazı otörlerce yeterli görülse de anamnezdeki sigara, rekürrens, pulmoner infeksiyonlar, astma, efor dispnesi, kronik bronşit varlığı hekimi uyarmalıdır. Bunlardaki şüphe ve pozitiflik varlığında akciğer grafileri ve arteryel kan gazı değerlerine bakılmalıdır (2). Çalışmalar göstermiştir ki; hastayı derin solutacak basit egzersizler bile atelektazi oranını önemli ölçüde azaltmaktadır. Delgado ve arkadaşları, üst abdominal cerrahi uygulanan 81 hastayı 2 gruba ayırarak bir randomize klinik çalışmanın sonuçlarını yayınlamışlardır. Solunum rehabilitasyonu uygulanan grupta postoperatif komplikasyon görülme oranı %7.5 iken, kontrol grubunda ise bu oran %19.5 olmuştur. Bu değerlerle solunum rehabilitasyonunun postoperatif pulmoner komplikasyonlara karşı özellikle yüksek riskli hastalarda koruyucu olduğu, fakat cerrahinin direkt etkilediği fonksiyonel değişikliklere etkili olmadığı sonucuna varmışlardır (7). Bu egzersizler insentif spirometre, fizyoterapi, intermittan pozitif basınçlı ventilasyon (IPPB), “Continuous Positive Airway Pressure (CPAP)” gibi yöntemleri içermektedir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi yüksek riskli hastalara cerrahi girişimden önce preoperatif solunum egzersizleri konusunda bilgi verilmelidir. İdeal derin soluk 3 saniye tutulan şeklinde olanıdır. Hasta başında bir hemşire veya fizyoterapist olması sağlanmalı, tek başına egzersiz komplikasyonları engellemede etkili olmamaktadır. Refrakter olgularda CPAP mutlaka denenmelidir (4). Crowe ve arkadaşlarının koroner bypass operasyonu geçiren 185 hasta üzerinde yaptıkları çalışmaya göre ise; yalnız başına fizyoterapi ile karşılaştırıldığında fizyoterapi ve insentif spirometrenin postoperatif atelektazi, pulmoner infeksiyon ve hastanede kalış süresini azaltmadığını söylemişlerdir (8). Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2001; 49(4): 514-517 Hipokseminin bir diğer nedeni pulmoner ödem olup, yol açan etyolojinin ortadan kaldırılması temel prensiptir. Pulmoner ödeme yol açabilecek ana fizyopatolojik mekanizmalar; hidrostatik basınç artışı (kalp yetmezliği), onkotik basınçta azalma (hipoproteinemiler), tümoral ya da iltihabi lenfatik obstrüksiyon ile sodyum retansiyonudur. Pulmoner ödemin klinik semptomları belirdiğinde derhal etyoloji saptanıp gerekli tedavi başlanmalıdır. Tedaviye geçilmediği taktirde yüksek oranda mortalite görüleceği muhakkaktır. Aynı şekilde preoperatif rutin radyolojik ve kan tetkiklerinde bu duruma yol açabilecek predispozan faktörler konusunda uyanık olunmalıdır. Bir diğer sebep olan pulmoner embolide ise önemli olan nokta, embolinin ortaya çıkışını beklemeden profilaktik önlemleri almaktır, çünkü ortaya çıktığında son derece morbid ve mortal seyretmektedir. Her zaman semptom vermemesi, belirtilerinin nonspesifik olması ve birçok hastalıkla karışabilmesi yaşam sırasındaki tanı oranını düşürmektedir. Pulmoner emboli sonucunda, artan ölü boşluk volümü, pnömokonstrüksiyon, alveollerdeki sürfaktan kaybı, pulmoner hipertansiyon ve infarktüs gibi mekanizmalar hipoksinin sebebidir (1,9). Perkütan vasküler kanülasyon, travma, kot fraktürü ve mekanik ventilasyon gibi nedenlerle gelişen pnömotoraksın oluşturduğu atelektazi ve intrapulmoner şantların da hipoksemiye neden olduğu unutulmamalıdır. Hiperkarbi artmış karbondioksit üretimine, karbondioksit uzaklaştırımındaki yetersizliğe veya her ikisine birden bağlı olur (4). Karbondioksitin yetersiz uzaklaştırımı rezidüel anestetiklerin respiratuar disfonksiyon yaratmasına, bilinç kaybına, yalnız başına oluşan metabolik alkaloza ve narkotiklerin doz aşımına bağlı oluşabilir. Antikolinesterazlara bağlı oluşan kas güçsüzlüğünün meydana getirdiği hipoventilasyon diğer bir sebep olup bu olayın etkisi antibiyotikler, furosemid ve propanolol ile artar. Bu durumda tedavi minimal sedasyon, elektrolit dengesizliğinin giderilmesi olup parenteral aminofilinle de diyafragmatik disfonksiyonun düzeltilmesine çalışılmalıdır. Pulmoner kompliyansın cerrahi insizyona bağlı düşmesi, obezite, erişkin respiratuar distres sendromu restriktif akciğer patolojisi, postoperatif kalp yetmez- 516 Enön S, Özdemir N. liği gibi durumlar solunum işini arttırarak respiratuar kaslarda yorulmaya ve karbondioksit retansiyonuna sebep olabilirler. KOAH, astma ve kalp yetmezliği durumlarında ortaya çıkabilecek artmış hava yolu direnci de karbondioksit üretimini arttırarak hiperkarbiye neden olurlar. Tüm bu durumlarda tedavi şekli alttaki etyolojik nedeni ortadan kaldırmaktır (4). KAYNAKLAR Hava yolu obstrüksiyonunda semptomlar, burun kanatlarının solunuma katılması, interkostal ve suprasternal retraksiyon, stridor ve azalmış solunum seslerinden ibarettir. En sık sebep bilincin kapalı olmasına bağlı olarak dilin arkaya kaçarak farengeal obstrüksiyon yaratmasıdır. İkinci sık sebep laringospazm olup yapılacak şey endotrakeal entübasyonun, yetersiz olduğu durumda trakeostomi veya krikotiroidetomidir (4). Peroperatif aspirasyon anlamlı bir şekilde postoperatif pulmoner disfonksiyona, aspiratın miktarı ve tipine bağımlı inflamasyona yol açar. Semptomlar ve tedavi aspiratın niteliğine göre değişir. Katı aspiratlarda bronkoskopi ve antibiyotik tedavisi, yetersizse cerrahi girişim, nontoksik sıvılarda ise trakeal aspirasyon ve destek tedavisi yeterlidir. H2 reseptör blokerlerinin ve pompa inhibitörlerinin (omeprazol) bulunuşundan bu yana Mendelson sendromu korkulu rüya olmaktan çıkmıştır (4). 1. Spence AA. Postoperative complications. In: Nunn JF, Utting JE, Brown Jr BR (eds). General Anaesthesia. 5th ed. London: Butterworths, 1989: 1149-60. 2. Frost Elizabeth AM. Preanesthetic assesment. In: Frost Elizabeth AM (ed). Anesthesiology Clinics of North America. 1st ed. Philadelphia: WB Saunders Company, 1990: 657-77. 3. Grass JA. The role of epidural anesthesia and analgesia. Anesthesiology Clinics of North America 2000; 18: 407-28. 4. Pesola G, Kvetan V. Postanesthesia care unit problems. In: Benumof JL, Shapiro G (eds). Anesthesiology Clinics of North America. 1st ed. Philadelphia: WB Saunders Company, 1990: 287-310. 5. Brooks, Brunn JA. Predictors of postoperative pulmonary complications following abdominal surgery. Chest 1997; 111: 564-71. 6. Kotani N, Hashimato H. Smoking decreases alveolar macrophage function during anesthesia and surgery. Anesthesiology 2000; 92: 1268-77. 7. Chumillas S, Ponce JL, Delgado F. Prevention of postoperative pulmonary complications through respiratory rehabilitation: A controlled clinical study. Arch Physical Med Rehabilitation 1998; 79: 5-9. 8. Crowe JM, Bradley CA. The effectiveness of incentive spirometry with physical therapy for high-risk patients after coronary artery bypass surgery. Physical Therapy 1997; 77: 260-8. 9. Roizen MF. Preoperative evaluation In: Miller RD (ed). Anesthesia. 4th ed. New York: Churchill Livingstone, 1994: 827-83. Yazışma Adresi: Sonuç olarak, gerek yol açma gerekse tedavi sırasında birçok disiplini aynı anda ilgilendiren postoperatif pulmoner komplikasyonlara yaklaşımda; preoperatif hazırlık ve postoperatif bakım döneminde alınacak basit tedbirler hastanın postoperatif dönemini problemsiz geçirtebileceği gibi aksi durumlar bizi fatal komplikasyonlarla karşı karşıya getirebilir. Dr. Serkan ENÖN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Samanpazarı, ANKARA e-mail: [email protected] 517 Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2001; 49(4): 514-517