ÖN SÖZ - Nobel Akademik Yayıncılık

advertisement
ÖN SÖZ
Bir yöne doğru yola çıkıp, yürüyüp yürüyüp,
yolun bittiğini, tükendiğini; örneğin
bir uçuruma, bir duvara, bir deniz kıyısına
dayandığını gören kişi— ne yapar?
Düşmez, kırılmaz, boğulmazsa,
yeni bir yol arar, herhalde…
—“Bizi durduran, yürütür”…
Yolda yürüyen kişi, durduğunda,
bir daha yürüyemeyecek hâlde düşebilir yere
—ama, bir de, yeniden soluklanıp,
yeniden yürümeye başlayabilir.
her (yeni) yol için temel belirleyici,
(eski) bir yolun yürünmesidir.
Oruç Aruoba, Yürüme, 1992
Umut, Oruç Aruoba’nın ifadesinde hayat bulduğu hâliyle bir hedefe doğru ilerlemek; yollar kapandığında yeni yollar bulup yürümeye
devam etmek demektir; kısacası insanının bir yönünün ve yolların
olması umudun olması anlamına gelmektedir. Öte yandan yönünü
belirlemek, o yöne gitmek için yollar bulmak ve vazgeçmemek bireyler
ve hatta toplumlar için her zaman çok kolay olmayabiliyor. Bireylerin
ve toplumların kendilerini nasıl tanımladığı; içsel ve çevresel sınırlarını nasıl anlamlandırdığı hedefleri belirlemede önemli bir etmen olarak
ön plana çıkıyor.
Bu sınırlar psikolojinin çok uzun süre dikkatini üzerinde toplamıştır. Oysa sınırlara odaklanmak; onların işlevini ve gücünü tanımlamak vazgeçilmez bir öneme sahip olsa da uzun vadede umusuzluğun
teorisini üretmektedir. Oysa hem bireysel düzlemde hem de toplumsal
açıdan sınırların ne kadar zorlu ve katı olduğuna odaklanmak yerine
tüm olumsuz şartlar içinde bile bir yol bulma, hedefler koyabilme ve
bu hedeflerden vazgeçmemenin gerektirdiği dinamikleri çözümlemek
-xiii-
hem bireyleri hem toplumları nihilizme giden yoldan çıkaran önemli
bir paradigma değişimi anlamına gelmektedir.
Bu yeni bakış açısına uygun olarak pozitif psikoloji bağlamında
Snyder ve arkadaşları bize Umut’un teorisini kazandırmışlardır. Önceleri umut teorisi bağlamında ağırlıklı olarak bireysel akademik ve sportif başarı için hedef koyma ve yollar bulup vazgeçmeme üzerine çalışmalar yapılmış olsa da; günümüzde sadece bireylerin değil çiftlerin ve
hatta toplumların kendilerine uygun bir yön seçmeleri; hedef koymaları ve bu hedefe giden yolda sınırları aşmak için nelere ihtiyaç duyduklarını umut teorisinin çalışma alanına dahil olmuştur. Somutlaştırmak
adına ifade etmek gerekirse en temel hâliyle ülkenin şartlarını bilmek,
toplumsal ve politik kısıtlayıcıların farkında olmak ülkemizde 18 milyon öğrencinin geleceklerini planlamada gerçekçi hedefler koyabilmeleri için gerekli olmakla beraber; bu şartların onları kısıtlayıcı ve engelleyici olamaması için nelere ihtiyaç duyduklarını bilmemiz gerekmektedir. Ünlü şairin dediği gibi “bir yöne doğru yola çıkıp, yürüyüp yürüyüp, yolun bittiğini, tükendiğini; örneğin bir uçuruma, bir duvara, bir
deniz kıyısına dayandığını gören kişi” yeni bir yol bulup devam etmek
için nelere ihtiyaç duyar? Biz bu 18 milyon öğrencinin ne kadarını
yollarda kaybediyoruz? Kaybetmemek için okullarımızda ve psikolojik
danışma merkezlerimizde nelere ihtiyacımız var?
Son yıllarda ülkemizde bütün bu sorulara cevap arayan önemli
araştırmalar gerçekleştirilmektedir. Ancak tüm bu araştırmalar birbirinden kopuk ve habersiz gerçekleştirilmektedir; bu dağınık hâl araştırma sonucu edinilen birikimin özellikle uygulama alanına aktarımını
güçleştirmektedir. Tüm bu sorulara cevap arayan alan uzmanları için
hem uluslararası literatürü bütünleştiren hem de Türkiye’de yapılan
çalışmaları bir araya getiren bir kaynağın alana önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmüştür.
Bu fikirler doğrultusunda oluşturulan kitap, umuda dair dört temel tema bağlamında bir araya getirilmiş bölümlerden oluşmuştur. İlk
tema dünyada ve Türkiyede umut alanında yapılan çalışmalar ve umut
ölçmek için kullanılan yolları konu edinmiştir. İkinci tema “Gelişim
dönemlerine göre umut” adını taşımaktadır ve farklı gelişim dönemlerinde umut gelişimi ve umudun önemi ele alınmıştır. Üçüncü tema
pozitif psikolojinin önemli kavramları ile umut arasındaki ilişki üzerine yoğunlaşmaktadır. Zira yapılan çalışmalar öz yeterlik, optimizm, iyi
oluş, psikolojik sağlamlık gibi kavramlarla umut arasında önemli bir
ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Son tema ise psikolojik danışma için
önemli uygulama alanları olan kariyer danışmanlığı, stres bozukluğu,
-xiv-
travma sonrası stres bozukluğu gibi alanlarda umudun rolünü inceleyen bölümleri kapsamaktadır. Dahası Snyder ve arkadaşlarının bilişsel
davranışçı terapilerde umudun rolüne odaklanan çalışması Türkiye’de
bu alanda çalışmayı düşünen araştırmacılara ışık tutması adına çevrilmiştir. Ayrıca eğitim ortamlarında umudun yerini belirtmeyi amaçlayan bir bölüm ile endüstri psikolojisi ile ilgilenen çalışmacılara yönelik olarak örgüt içi oluşumlarda umudun rolünü irdeleyen bir araştırma kitapta yer almıştır.
Son söz olarak, başta Prof. Dr. Fidan Korkut olmak üzere kitaba
katkı veren tüm hocalarıma ve meslektaşlarıma teşekkür ederim. Her
biri son derece özgün çalışmaları ile katkı verdiler. Ben de onların
Türkçe’ye çevrilen kavramlardaki tercihlerine müdahil olmamayı tercih ettim. Zira, aynı kavramın farklı biçimlerde Türkçeye kazandırılmasının doğal bir süreç olduğunu ve en güzel karşılığın genel kullanıma zaman içerisinde yerleşeceğini düşünüyorum. Okuyucunun da
zihninde kavramların Türkçesi ile ilgili seçeneklere ilişkin bu karşılaştırmaları yapma fırsatına sahip olmasını istedim.
-xv-
Download