Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi

advertisement
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi
Özer Arıcan
Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Kahramanmaraş
Amaç: Bu makalede rozaseanın etyopatogenezi, klinik tipleri, tanı, ayırıcı tanı ve tedavisi üzerinde durularak
güncel bilgiler derlenmiştir. Ana bulgular: Rozasea, sık görülen inflamatuvar deri hastalıklarından biridir ve
hastalığın semptomları en sık 30-60 yaşları arasında başlamaktadır. Kronik, alevlenme ve iyilik halleri ile
sürmekte ve daha çok kadınları etkilemektedir. Altıncı dekatla beraber % 1.2-5.4 oranında görüldüğü
bildirilmektedir. Kliniğinde flaşing, eritem, ödem, telenjiektazi, papül, püstül ve rinofima gibi kutanöz bulguların
yanı sıra çeşitli oküler bulgular farklı oran ve şiddetlerde gözlenmektedir. Hastalığın tedavisinde topikal olarak en
çok azelaik asit ve metronidazol kullanılmaktadır. Sistemik olarak başta tetrasiklinler olmak üzere çeşitli
antibiyotikler ve isotretinoin tercih edilmektedir. Telenjiektazi, eritem ve rinofima tedavisinde ise çeşitli lazerler
kullanılabilmektedir. Sonuç: Rozaseanın ayırıcı tanısına pek çok hastalık girmekte ve tanıda güçlüğe neden
olabilmektedir. Aynı zorluk tedavide de sürmekte, multidisipliner ve kombine tedavi yaklaşımlarını
gerektirmektedir.
Anahtar kelimeler: Rozasea, etyopatogenez, tanı, tedavi
Etiopathogenesis, diagnosis and management in rosacea
Objective: In this review, clinic types of rosasea, etiopathogenesis, diagnosis, differential diagnosis and treatment
methods have been mentioned and updated information on this disease has been compiled. Main findings: One
of the most inflammatory skin diseases is rosacea and most of the symptoms of disease begin between the ages
of 30-60. It is a chronic disease, characterized by exacerbations and remissions and affects mostly women. With
sixth decades, it has been observed in 1.2-5.4% of the population. In clinic presentations, together with cutaneous
symptoms like flushing, erythema, edema, telangiectasia, papules, pustules and rhinophyma, various ocular
symptoms can be found in different ratios. For the topical treatment, mostly azelaic acid and metronidazole are
used. Systematically, at the beginning, tetracyclines and then some various antibiotics and isotretinoin are
preferred. For the treatment of telangiectasia, erythema and rhinophyma, some lasers can be used. Conclusion:
Since many other diseases have similar symptoms to rosasea, it becomes hard to diagnose for the disease.
Same difficulty lasts during the treatment and because of this, treatment requires multidisciplinary and combined
approaches.
Key words: Rosacea, etiopathogenesis, diagnosis, treatment
Genel Tıp Derg 2005;15(1):35-41
Rozasea, dermatolojide erişkinlerde sık görülen
kronik hastalıklardan biridir (1). Eskiden akne
rozasea olarak adlandırılmaktayken akne vulgaris ile
bir ilişkisi olmamasından dolayı günümüzde sadece
Yazışma adresi: Yrd.Doç.Dr.Özer Arıcan, Alparslan Türkeş Bulv
Gülsaray Apt B Blok K:3 D:6 46050, Kahramanmaraş.
e-posta: [email protected]
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
rozasea terimi tercih edilmektedir (2). Rozasea
semptomları her yaşta görülebilse de, en sık 30-60
yaşları arasında başlamaktadır (3). Alevlenme ve
iyilik halleri ile süren bu kronik hastalık daha çok
kadınları tutmakla birlikte, erkeklerde daha ciddi
seyretmekte ve ırk ayrımı yapmamaktadır (4). Gerçek
sıklığı bilinmemekle birlikte, 50 yaş üzerinde % 1.25.4 oranında görüldüğü bildirilmektedir (5). İsveç’te
yapılan epidemiyolojik bir çalışmada (6) hastalığın
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
35
toplumda görülme sıklığı % 10 olarak rapor
edilmiştir. Hastaların % 57’si bu durumun sosyal
yaşamlarını olumsuz etkilediğine inanmaktadır (3).
Aslında bir sendrom olabileceği de düşünülen ve
lezyonların daha çok yüz ortasına yerleştiği
rozaseada, flaşing, eritem, ödem, telenjiektazi, papül,
püstül ve rinofima gibi kutanöz bulguların yanı sıra
bazı oküler bulgular da çeşitli oran ve şiddetlerde
gözlenmektedir (7).
Etyopatogenez
Rozaseanın ilk tıbbî tanımlaması 14. yüzyılda Dr.
Guy de Chauliac tarafından yapılmış olmasına
rağmen 2000’li yıllarda hastalığın hem etyolojisi hem
de patogenezi hâlâ tam açıklanamamıştır (8). Genetik
eğilim, endokrin faktörler, psikolojik durum,
farmakolojik etkiler, immünolojik yapı, infeksiyöz
etkenler ve beslenme alışkanlıkları etyolojide
suçlanmaktadır (2,3). Bunlar da hastalığın
oluşumunda birden çok etyolojik faktörün bir arada
rol alabileceğini düşündürmektedir (1). Herşeyden
önce rozasea, bir akne olmadığı gibi primer etkilenen
alan foliküller değildir. Her iki hastalığın da yaygın
olması ve bazen de birlikte gözlenmesi nedeniyle
rozaseanın ileri yaşlarda aknenin yerini aldığı
düşünülmüştür (9).
Rozaseadaki eritem, yüzdeki sürperfisyal damarların
genişlemesinden kaynaklanmaktadır (10). Ayrıca
kapiller damarlarda düzensizlik ve damar duvarının
dışındaki elastotik plağın hasar gördüğü tespit
edilerek bunu konnektif doku hasarının takip ettiği
ileri sürülmüştür (11). Öte yandan, yüzdeki
damarların adrenalin, histamin ve asetilkoline
cevabının normal olması ve bu damarlarda anormal
bir frajilitenin gözlenmemesinden dolayı rozasea tam
bir vasküler bozukluk da sayılmamaktadır (12).
Termal uyarılarla birlikte bazı yiyecek ve ilaçların
yüzde vazodilatasyonu artırarak gelişimine katkıda
bulunduğu bilinen rozasealı hastalarda, sağlıklı
insanlara göre bu vazodilatasyon daha şiddetli ve
daha kalıcı olmaktadır (1). Bu hastalarda vazoaktif
intestinal polipeptidin arttığı gösterilmiş olup, gerek
direkt gerekse de sayıca artan mast hücrelerinden
heparin, histamin, tümör nekrozis faktör-α gibi
anjiogenetik faktörlerin salınımına yol açarak
patogenezde rolü olabileceği de düşünülmektedir
(13). Ödem, yüzeysel damarlarda artan kan akımı
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
36
sonucu gelişebilmekte, belki de bu geç dönem
fibroplazi ve rinofimanın sebebi olmaktadır (10).
Son yıllarda Helikobakter pylori ile rozasea
arasındaki ilişkileri inceleyen yayınlar dikkat
çekmektedir. Bazı çalışmalarda bunların birlikte
olma oranları % 90-98’lere (14-16) kadar
çıkabilmekte iken genel toplumla aynı bulan (17,18)
çalışmalar da mevcuttur. Bununla birlikte
Helikobakter pylori eradikasyon tedavisinden
hastaların yarar görebileceği de rapor edilmiştir (19).
Yapılan bir çalışmada (20) da Helikobakter pylorinin
varlığından çok oluşturduğu infeksiyonun şiddetinin,
rozaseanın
kliniğini
daha
çok
etkilediği
gösterilmiştir.
Rozaseada derideki lezyonların bir mite olan
Demodeks folliküloruma karşı hücresel immünite
cevabına bağlı oluşan inflamatuvar infiltrasyon
sonucu oluştuğu da ileri sürülmüştür (21). Rozasealı
hastaların
yüzlerindeki
sebase
foliküllerin
lümenlerinde sağlıklı bireylere göre daha yoğun
Demodeks miteları gözlenmiştir (22,23). Aynı
bulguyu bulmakla birlikte, rozaseanın başlangıç
döneminde bu miteların rolü olduğu düşünülse bile,
mite yoğunluğunun aynı şiddette hastalığın kliniğine
yansımamasından dolayı Demodekslerin patogenezde
önemli rol oynamadığı da iddia edilmiştir (24).
Bununla birlikte, hastaların bu akarları elimine etmek
amacıyla % 5 permetrin krem tedavisinden yarar
görmeleri de dikkate değerdir (25,26). Bu yüzden, bu
etkenin hastalığın sebebinden çok artıran faktörlerden
biri olabileceğini kabul etmek daha doğru olacaktır
(1).
Hastalığın
özellikle
menapozal
kadınlarda
gözlenmesinden dolayı aralarında diyabetin de
bulunduğu bazı endokrin faktörler de etyolojide
suçlanmaktadır (27). Yer yer migren, mastositoz,
nöroendokrin tümörler, parkinson gibi bazı
hastalıklarla eş zamanlı gözlenmesi bunların ortak
yönleri üzerinde durulmasına da neden olmuştur (1).
Bazı yazarlar rozaseayı seboreik hastalıklardan biri
olarak kabul etse de aşırı artmış bir seboreik aktivite
bu hastalıkta gözlenmemektedir (2). Hastalarda, bazı
gıdalara ve ev akarlarına karşı bir duyarlıktan da
bahsedilmektedir (28). Bazı otoimmün hastalıklarla
birlikteliği de gösterilmiştir (3). Ayrıca antioksidan
sistemde de defekt saptanmıştır (5).
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
Klinik ve tanı
Rozaseanın kliniğinde lezyonlar primer ve sekonder
olarak ikiye ayrılarak incelenmektedir (Tablo 1).
Primer belirtiler birbirlerinden bağımsızdırlar, çoğu
geçicicidir ve birçok hastada genelde birden fazla
bulgu bir arada gözlenir (7). Bu lezyonlar genellikle
simetrik ve belirgin olacak şekilde, burun, yanaklar,
alın, çene ve glabellada dağılırlar. Bazen lezyonlar
retroauriküler bölgeler, göğüs V bölgesi, boyun, sırt,
saçlı deri ve ekstremiteleri de tutabilir (12). Son
yapılan ve kabul gören sınıflamaya göre rozaseanın 4
alt tipi, bir tane de varyantı vardır (1,7).
1. Vasküler (eritematotelenjiektatik) rozasea:
Vasküler rozaseanın en erken bulgusu yüzde
tekrarlayan kızarıklıklardır. Zamanla kalıcı karakter
kazanır (1). Bu geçici eritemi, sıcak çay, kahve,
alkol, çikolata, baharatlar, domates, biber gibi
yiyecekler, öfke ve kaygılar, sauna, hamam gibi sıcak
ortamlar, nem, ateş, güneş, rüzgar, soğuk gibi
faktörler artırabilir. Deri; güneş koruyucu, sabun,
parfüm gibi maddelere karşı da oldukça duyarlıdır
(12,29). Yüz ortasında ödem, yanma batma hisleri ve
hafif skuamlar gözlenebilir (7). Telenjiektaziler tanı
için önemli olmasa da sıklıkla gözlenebilirler (1).
2. Papülopüstüler (inflamatuvar) rozasea: Bu
tablo, akne vulgarisi andıran küçük papül ve
püstüllerle bazen de kalıcı derin nodüllerle
karakterizedir (1). Komedon gözlenmez (9).
Lezyonlar daha çok ağız, burun ve göz çevresine
yerleşmektedir. Telenjiektaziler, yanma ve batmalar
bu grupta da vardır (7).
3. Fimatöz rozasea (sebaseöz hiperplazi): Sebaseöz
bezlerde aşırı büyüme bazı rozasealı hastalarda göze
çarpan belirgin bulgulardan biridir. Rinofima, burun
üzerindeki sebaseöz hiperplazi olup hastalıkla ilişkisi
açıkça bilinmektedir (1). Deri kalın nodülarite
gösteren düzensiz yüzey ve büyümeyle karakterizedir
ve
telenjiektaziler
bulunabilir
(7).
Diğer
lokalizasyonlar arasında alın (mentofima), çene
(ginatofima), kulaklar (otofima) ve göz kapakları
(blefarofima) da yer alır. Rinofima çoğu zaman
erkeklere özgü bir bulgudur (9).
4. Oküler rozasea: Rozaseada göz tutulumu çok
yaygın olup olguların % 50-65 kadarında
gözlenmektedir. En sık gözlenen bulgular, göz
kuruluğu, kaşınma, yabancı cisim hissi, konjunktival
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
Tablo 1. Rozasea tanısı koyarken kullanılacak klinik
belirti ve bulgular (7)
Bir ya da daha fazla primer belirtinin varlığı
Flaşing (Geçici eritem)
Bazı uyaranlarla oluşan yüz kızarmaları
hastaların öykülerinde yaygın bir
bulgudur.
Kalıcı eritem
Kalıcı eritem rozaseanın en yaygın
bulgusudur.
Papül ve püstüller
Kubbe şeklinde papüller ve/veya
beraberinde püstüller tipiktir.
Telenjiektazi
Rozaseada sık gözlenmekle beraber
tanı için gerekli değildir.
Bir ya da daha fazla sekonder belirti eşlik edebilir
Yanma-batma
Sıklıkla yanaklarda gözlenir.
Plak
Epidermal değişiklikler göstermeyen,
deriden hafif kabarık plak gözlenebilir.
Kuru görünüm
Yüz orta bölgesinde, daha çok
kuruluğu andıran, egzamatöz
dermatitlere benzeyen, sıklıkla da
seboreik dermatiti düşündüren kaba ve
pullanan deri.
Ödem
Sıklıkla uzayan eritem ve flaşinge eşlik
eder. Yüzde solid ödem sıklıkla
papülopüstüler tiple birliktedir.
Oküler bulgular
Yaygın bulgulardır ve gözde yanma,
kaşıntı, konjunktival hiperemi, göz
kapağında inflamasyon, arpacık ve
korneal hasar şeklinde gözlenebilir.
Periferal lokalizasyon
Yüz dışı tutulum ve yayılım.
Fimatöz değişiklikler
Patulöz foliküller, deride kalınlaşma ya
da fibröz ve bulböz görünüm. En
yaygın formu rinofimadır.
hiperemi, irit, iridosiklit, blefarit, yüzeyel noktasal
keratit, korneal infiltrat ya da ülserler, ışık
duyarlılığı,
bulanık
görme,
konjunktivada
telenjiektaziler,
şalazyon,
meibomianitis
ve
mikropannustur (1,7,9,12,30-32). Oküler rozasea
sıklıkla deri bulguları ile birliktedir ama bazen deri
bulgularından da önce başlayabilir (33). Göz
tutulumu kadın ve erkekleri eşit oranda etkilerken
ileri yaşlarda oküler tutulumun görülme sıklığı daha
fazladır (31). Göz tutulumunun, hastalığın derideki
şiddeti ile de ilgisi yoktur (1). Deri bulgularının
tedavisi yapılırken, göz bulgularının tedavisi de
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
37
ihmal edilmemeli ve bir oftalmolog tarafından takip
edilmelidir (7,12). Göz muayenesi yapılmayan bir
rozasea hastasının muayenesi eksik kalmış demektir
(1).
kadınlarda görülür ve halojenli ürünlerin kullanımı
ile ilgili olabilir (2,9,12).
5. Granülomatöz (lupoid) rozasea: Sarı, kahverengi
veya kırmızı sert, uniform, kutanöz papül ya da
nodüllerle karakterize olup, skara doğru gidebilen
rozasea varyantıdır. İnflamatuvar belirtiler daha azdır
(7). Seyri kronik olan bu tabloda tipik tutulum
alanları göz kapakları ve ağız çevresidir (9).
Histopatolojik
incelemeler,
perifoliküler
ve
perivasküler granülomların varlığını göstermektedir
(12).
Akne vulgaris, daha genç yaşları tutan bir hastalık
olup hastalarda eritem ve telenjiektazi gibi vasküler
komponentler yoktur. Rozaseada da açık ya da kapalı
komedon, fibrotik nodül ve skarların olmaması tanıyı
kolaylaştırabilir (1,12). Seboreik dermatit, sıklıkla
rozaseaya eşlik edebilir. Saçlı deri, kaşlar, dış kulak
yolu ile retroauriküler bölgelerde eritem ve skuam
gözlenmesi önemli ipuçları olabilir (1). Sistemik
lupus eritematozusta yüzde gözlenen eritem, rozasea
ile karıştırılabilirse de rozaseanın diğer lezyonları
yoktur. Kronik diskoid lupusta ise pigmentasyon
değişiklikleri, atrofi ve skarlar izlenir (1,12).
Polimorf ışık erüpsiyonu, özellikle yaz başlarında
eritematöz papüller ve egzamatize plaklarla seyreden
bir fotodermatozdur (12). Ani ve ciddi gelişen flaşing
atakları nedeniyle karsinoid sendrom da, idrarda
bakılacak olan 5-hidroksiindolasetik asit düzeyi ile
ekarte edilmelidir (2). Haber sendromu, nadir,
ailesel, rozasea benzeri bir genodermatoz olup, kalıcı
fasiyal eritem, telenjiektazi, foliküler ve verrüköz
papüller ve atrofik noktasal skarlarla karakterizedir
(12). Bunların dışında da lupus miliyaris
disseminatus fasiei, dermatomyozit, erizipel, folikülit,
dermatofit enfeksiyonları, sarkoidoz, lenfoma ve
lupus vulgaris gibi pek çok dermatolojik hastalık da
ayırıcı tanıda akla getirilmeli ve cevap alınamayan
olgularda direkt nativ ve biyopsi gibi spesifik tanı
yöntemleri ile araştırılmalıdır (29).
6. Diğerleri: Burada bahsi geçecek olan hastalıkların
rozasea ile ilişkileri henüz netlik kazanmamıştır.
Rozasea fulminans (pyoderma fasiyale), aniden
başlayan, papül, püstül ve fluktuasyon veren ve drene
olan nodüllerle karakterizedir. Özellikle genç yaştaki
kadınları etkilemekte, yüzde kırmızılık ve ödem de
tabloya eşlik etmektedir. Bu hastaların çoğunda daha
sonra rozasea geliştiği gözlenmektedir. Tedavisinde
kısa süreli sistemik steroid ve retinoik asitler
kullanılabilir (7,9). Steroidlerin indüklediği
akneiform erüpsiyonlar, bir rozasea formu
olmamakla birlikte herhangi bir sebeple kronik
kortikosteroid kullanımı ile oluşmaktadır (7).
Rozasea hastalarının uzun süreli orta-yüksek potensli
topikal kortikosteroidlerle tedavi edilmesi de
hastalığı olumsuz etkilemektedir (9). Yine bu
hastalarda, steroidlerin ani kesilmesinden de aynı
sebeplerle kaçınılmalıdır (1,2). Perioral dermatitis,
diğer rozasea bulguları olmasa da ağız çevresine
yerleşen papül ve püstüllerle karakterize olan, daha
çok 16-45 yaşlar arasındaki kadınları etkileyen,
etyolojisi bilinmeyen ve kronik seyreden bir hastalık
olup eskiden rozasea varyantı olarak alınmıştır. Oysa
perioral dermatit, mikroveziküller, skuam ve soyulma
ile karakterizedir. Bazı olgularda topikal steroid
uygulamaları etken olabilir (7,9,12,34,35). Gram
negatif rozasea, yeni bildirilen gram negatif
infeksiyonlardandır. Çok sayıda küçük, sarı püstüller
ya da derin yerleşimli nodüllerle seyreder. Oral
antibiyotikler ve metronidazol hastalığı kontrol altına
alamamaktadır. Kültürde etkenin gösterilmesi ile tanı
koymak mümkündür (2,12). Rozasea konglobata,
nadir görülen, ciddi seyreden, akne konglobataya
benzeyen, yüzde, hemorajik nodüler abseler ve
indüre plaklarla seyreden kronik bir tablodur. Sıklıkla
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
38
Ayırıcı tanı
Tedavi
Tedavisi zor bir hastalık olsa da, tedavi ile kontrol
altında tutulması mümkündür (36). Kişiden kişiye
değiştiğinden öncelikle, hastalığı artırdığını bildikleri
faktörlerden uzak durmaları hastalara başta
öğretilmelidir (Tablo 2) (3,10,37). Cilt temizliğinde
sabun yerine nötr sindetlerin kullanılması
hastalardaki yanma, kaşıntı ve kuruluk gibi
şikayetlerin azalmasını sağlayabilmektedir (38).
Flaşingin tedavisinde profilaktik olarak β-blokerler
(Atenolol 12.5 mg/gün) kullanılabilir. Bunların
Raynoud fenomeni, lupus sendromu, depresyon ve
impotans gibi yan etkilere yol açabilecekleri akılda
tutulmalıdır. Atakların tedavisinde en etkili ilaç bir
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
Tablo 2. Rozasealı hastaya önerilecek genel önlemler
(3)
kortikosteroid uygulamalarından mümkün olduğunca
kaçınılmalıdır (2).
Hava (güneş ışığı, sıcak hava, soğuk hava, nem, rüzgâr)
Rozaseada tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin gibi
sistemik antibiyotik tedavileri de başarılı olup çoğu
zaman lokal tedavilerle birlikte uygulanırlar (1,2).
Klaritromisin,
azitromisin,
metronidazol,
trimetoprim/sülfametoksazol ve siprofloksasin de
kullanılabilecek diğer ajanlardır (1,40,45,46).
Genellikle üçlü uygulanan çeşitli kombine antiHelikobakter pylori tedavilerinden hastaların
yararlandığı da gözlemlenmektedir (39,40). Daha çok
gençlerde kullanılan oral isotretinoin tedavisinin 0.51 mg/kg/gün dozlarında rozasealı yaşlılarda da
güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir (47).
Persistan ödem durumunda 0.1-0.2 mg/kg/günlük
düşük doz retinoik asit tedavisi önerilmektedir (2).
Güneş koruyucu kullanmak.
Sıcak ve nemli günlerde air-conditionlı ortamda kalmak.
Soğuk kış günlerinde yüzü bir eşarp/atkı ya da nemlendirici ile
korumak.
Stres ve egzersiz
Stres azaltıcı teknikler ve egzersizler kullanmak.
Yoğun egzersizlerden kaçınmak.
Kısa ve sık aralıklarla egzersiz yapmak.
Sıcak havalarda egzersizleri mümkün olduğunca erken veya geç
yapmak.
Yiyecek ve içecekler (sıcak çorba, sıcak kahve, baharatlı
gıdalar, alkol)
Alkollü içkilerden kaçınmak.
Karabiber ve kırmızıbiber gibi baharatlı gıdalardan uzak durmak.
Sıcak kahve ve sıcak çikolata gibi gıdaları tüketmemek.
Şikayetlerini artırdığını bildiği tüm gıdalardan uzak durmak.
Banyo, temizlik ve kişisel bakım ürünleri
Sıcak banyo ve küvetlerden uzak kalmak.
Yüzü tahriş edici yöntemler kullanmamak.
Erkek hastalar elektrikli traş makinlerinden yarar görebilirler.
Yüzde yanma, batma ve kızarıklık yaptığını gördükleri ürünleri
kullanmamak.
Makyaj yaparken dikkatli olmak.
İlaçlar
Yüze uzun süreli topikal kortikosteroid uygulamalarından
kaçınmak.
α-agonist ve antihipertansif ilaç olan klonidindir. Bu
amaçla önerilen hidroksizin, simetidin gibi
antihistaminikler, siproheptadin, sistemik steroidler,
kalsiyum kanal blokerleri, metiserjid, haloperidol,
indometazin ve aspirin gibi ilaçlar genellikle etkisiz
kalmaktadır (39,40).
Topikal % 0.75-1 metronidazol krem ile % 15-20’lik
azelaik asitin eritem ve inflamatuvar lezyonları
azalttıkları bildirilmektedir (41-43). Topikal olarak
uygulanan tretinoin, benzoil peroksit, eritromisin,
klindamisin, sodyum sülfosetamid ve tetrasiklin gibi
ürünler de, etkileri az olmakla birlikte, rozaseada
alternatif olarak tercih edilebilirler (1). Lokal %
0.1’lik takrolimus kremin eritemi azaltmakla birlikte
papülopüstüler lezyonları etkilemediği rapor
edilmiştir (44). Topikal % 5 permetrin krem de bu
hastalarda başarıyla kullanılmıştır (25,26). Topikal
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
Sistemik doksisiklinin bazı göz bulgularını düzelttiği
gösterilmiştir (48). Ancak bu etkiler henüz tam
kanıtlanmamıştır (49). Eritem ve telenjiektazinin yok
edilmesinde elektrokoterin yanısıra günümüzde
lazerler de kullanılabilmektedir (1,50). Rinofimada
da dekortikasyon, elektrokoterizasyon ile CO2,
Nd:YAG ve argon lazerleri gibi cerrahi yöntemler
gündeme gelmektedir (39,50).
Ayrıca hastalara alın, yanak ve buruna
uygulayacakları birkaç dakikalık çeşitli masajlar da
tavsiye edilebilir. Kadınlar makyaj ile eritem ve
telenjiektazileri kolaylıkla saklayabilmektedirler (2).
Rozasea, hâlâ karanlık pek çok yönü olan ve
sınıflamasının bile henüz günümüzde oturmadığı,
yaşla birlikte sıklığı artan kronik bir tablodur.
Kliniğinde gözlenen farklı lezyonlar nedeniyle ayırıcı
tanısına pek çok hastalık girmekte ve tanıda güçlüğe
neden olmaktadır. Aynı zorluk tedavide de sürmekte,
multidisipliner ve kombine tedavi yaklaşımlarını
gerektirmektedir. Hastaların yarıdan fazlasının sosyal
yaşamları olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca hastaların
yaşam tarzlarını da hastalığa göre ayarlamaları
gerekmekte, bu bile hekimle hastayı sık sık karşı
karşıya getirebilmektedir. Erken tedaviye alma ile
hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabildiğinden, hastanın
görüldüğünde bir dermatoloğa yönlendirilmesinde
yarar vardır.
Kaynaklar
1.
Webster GF. Rosacea and related disorders. İçinde: Bolognia
JL, Jorizzo JL, Rapini RP, et al (editörler), Dermatology,
Vol:I, 1st ed. Mosby, USA, 2003, p:545-52.
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
39
2.
Plewing G, Jansen T. Rosacea. İçinde: Freedberg IM, Eisen
AZ, Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI (editörler).
Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine, Vol: I, 6th ed.
McGraw-Hill Inc, USA, 2003, p:688-96.
3.
Zuber TJ. Rosacea. Dermatology 2000;27:309-18.
4.
Litt JZ. Rosacea: How to recognize and treat an age-related
skin disease. Geriatrics 1997;52:39-47.
5.
Öztaş MO, Balk M, Öğüş E, Bozkurt M, Öğüş IH, Özer N.
The role of free oxygen radicals in the aetiopathogenesis of
rosacea. Clin Exp Dermatol 2003;28:188-92.
6.
Berg M, Liden S. An epidemiological study of rosacea. Acta
Derm Venereol 1989;69:419-23.
7.
Wilkin J, Dahl M, Detmar M, Drake L, Feinstein A, Odom R,
Powel F. Standart classification of rosacea: Report of the
National Rosacea Society Expert Committee on the
Classification and Staging of rosacea. J Am Acad Dermatol
2002;46:584-7.
8.
Hirsch RJ, Weinberg JM. Rosacea 2000. Cutis 2000;66:125-8.
9.
Braun-Falco O, Plewing G, Wolff HH, Burgdorf WHC.
Diseases of sebaceous glands. İçinde: Dermatology, 2nd ed.
Springer-Verlag, Berlin, 2000, p:1051-81.
10. Cohen A, Tiemstra J. Diagnosis and treatment of rosacea. J
Am Board Fam Pract 2002;15:214-7.
22. Erbağcı Z, Özgöztaşı O. The significance of Demodex
folliculorum density in rosacea. Int J Dermatol 1998;37:421-5.
23. Bonnar E, Eustace P, Powell FC. The Demodex mite
population in rosacea. J Am Acad Dermatol 1994;28:443-8.
24. Georgala S, Katoulis AC, Kylafis GD, KoumantakiMathioudaki E, Georgala C, Aroni K. Increased density of
Demodex folliculorum and evidence of delayed
hypersensitivity reaction in subjects with papulopustular
rosacea. J Eur Acad Dermatol Venereol 2001;15:441-4.
25. Aydoğan K, Başkan EB, Tunali Ş. Rozasea tedavisinde %5
permetrin kremin etkisi: çift kör, plasebo kontrollü klinik
deneme. T Klin Dermatol 2001;11:81-7.
26. Aydoğan K, Başkan EB, Tunali Ş. Rozasea tedavisinde %5
permetrin krem ile %0.75 metronidazol jelin etkinliğinin
karşılaştırılması. T Klin Dermatol 2001;11:94-101.
27. Arıcan Ö, Hayırlıoğlu H. Rozaseada açlık kan şekeri ve tiroid
hormonları. Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp Derg
2002;2:107-10.
28. Su Ö, Onsun N, Aygın S, Atılganoğlu U, Uras AR. Rozasealı
hastalarda gıda ve ev tozu akarı antikorlarının araştırılması.
Türkderm 2000;34:157-60.
29. Landow K. Unraveling the mystery of rosacea: Keys to
getting the red out. Postgrad Med 2002;112:51-8, 82.
11. Neumann E, Frithz A. Capillaropathy and capillaroneogenesis
in the pathogenesis of rosacea. Int J Dermatol 1998;37:263-6.
30. Oğuz H, Karaçorlu M, İskeleli G, Özyazgan Y, Erçıkan C,
Aydemir A. Akne rozaseada oküler tutulum sıklığı.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Derg 1994;25:223-5.
12. Thomas J, Plewig G. Rosacea: classification and treatment. J
Royal Soc Med 1997;90:144-50.
31. Tanzi EL, Weinberg JM. The ocular manifestations of
rosacea. Cutis 2001;68:112-4.
13. Şahin S, Özdamar Ş, Seçkin D, Ekşioğlu M, Yavuz İ, Turanlı
AY, ve ark. Rozaseada vazoaktif intestinal polipeptid
immünreaktivitesi ve mast hücreleri. Turk J Dermatopathol
1995;1-2:41-4.
32. Allı N, Güngör E, Gürbüz Ö, Artüz F, Kural G. Akne rozasea
hastalarında kuru göz insidansının Schirmer testi ile tayini. T
Klin Dermatol 1998;8:87-9.
14. Rebora A, Drago F, Parodi A. May Helicobacter pylori be
important for dermatologist? Dermatology 1995;191:6-8.
33. Şanlı B, Aktan Ş, Yıldırım C, Özyurt C. Rozasealı hastalarda
deri ve oküler bulgular arasındaki ilişkiler. Türkderm
1999;33:86-9.
15. Abrahamovyhch LI. The clinical and morphofunctional status
of the esophagogastroduodenal system in patients with acne
rosacea: etiological, pathogenic, and therapeutic aspects. Lik
Sprava 1996;10-12:84-8.
34. Mengesha YM, Bennett ML. Pustular skin disorders.
Diagnosis and treatment. Am J Clin Dermatol 2002;3:389400.
16. Gürer MA, Erel A, Erbaş D, Çağlar K, Atahan Ç. The
seroprevalence of Helicobacter pylori and nitric oxide in acne
rosacea. Int J Dermatol 2002;41:768-70.
17. Şavk E, Karaoğlu AÖ, Karaman G, Şendur N. RozaseaHelikobakter pylori-Üst GİS patolojisi; endoskopik
değerlendirme. T Klin Dermatol 2001;11:121-5.
18. Sharma VK, Lynn A, Kaminski M, Vasudeva R, Howden
CW. A study of the prevalence of Helicobacter pylori
infection and other markers of upper gastrointestinal disease
in patient with rosacea. Am J Gastroenterol 198;93:220-2.
19. Utaş S, Özbakır O, Turasan A, Utaş C. Helicobacter pylori
eradication treatment reduces the severity of rosacea. J Am
Acad Dermatol 1999;40:433-5.
20. Bozkurt M, Oruk Ş, Öztaş MO, Subaşı M. Akne rozasea, göz
tutulumu ve antihelikobakter pylori antikoru ilişkisi.
Türkderm 2000;34:154-6.
21. Rufli T, Büchner SA. T cell subsets in acne rosacea lesions
and the possible role of Demodex folliculorum.
Dermatologica 1984;169:1-5.
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
40
35. Hafeez AH. Perioral dermatitis: an update. Int J Dermatol
2003;42:514-7.
36. Savaşkan H, Acar MA, Memişoğlu HR. Yağ bezi hastalıkları.
İçinde: Tüzün Y, Kotoğyan A, Aydemir EH, Baransü O
(editörler). Dermatoloji, 2. baskı. Nobel Tıp Kitabevi,
İstanbul, 1994; p:483-94.
37. Köse O. Akne vulgaris ve rozaseada tedavi (Dirençli olgularda
tedavi).T Klin Dermatol 2002; 12 Eki: 125-7.
38. Subramanyan K. Role of mild cleasing in the management of
patient skin. Dermatol Ther 2004; 17: 26-34.
39. Rebora A. The management of rosacea. Am J Clin Dermatol
2002;3:489-96.
40. Katsambas AD, Nicolaidou A. Acne, perioral dermatitis,
flushing, and rosacea: Unapproved treatments or indications.
Clin Dermatol 2000;18:171-6.
41. Tan JKL, Girard C, Krol A, Murray HE, Pap KA, Poulin Y,
Chin DA, Jeandupeux D. Randomized placebo-controlled trial
of metronidazole 1% cream with sunscreen SPF 15 in the
treatment of rosacea. J Cutan Med Surg 2002;6:529-34.
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
42. Elewski BE, Fleischer AB, Pariser DM. A comparison of 15%
azelaic acid gel and 0.75% metronidazole gel in the topical
treatment of papulopustular rosacea: Results of a randomized
trial. Arch Dermatol 2003;139:1444-50.
43. Frampton JE, Wagstaff AJ. Azelaic acid 15% gel in the
treatment of papulopustular rosacea. Am J Clin Dermatol
2004;5:57-64.
44. Bamford JTM, Elliott BA; Haller IV. Tacrolimus effect on
rosacea. J Am Acad Dermatol 2004;50:107-8.
45. Torresani C, Pasevi A; Manara GC. Clarithromycin versus
doxycycline in the treatment of rosacea. Int J Dermatol
1997;36:938-46.
47. Ramos-E-Silva M, Jacques CMC, Pereira ALC. Dermatoses
of the facial skin: Unapproved treatments. Clin Dermatol
2002;20:679-88.
48. Yaylalı V, Özyurt C. Oküler rozaseada antibiyotik tedavisinin
gözyaşı fonksiyon testleri ve impresyon sitolojisine etkisi.
Oftalmoloji Derg 2000;7:274-7.
49. Stone DU, Chodosh J. Oral tetracyclines for ocular rosacea:
An evidence-based review of the literature. Cornea
2004;23:106-9.
50. Laube S, Lanigan SW. Laser treatment of rosacea. J Cosmet
Dermatol 2002;1:188-95.
46. Bakar Ö, Demirçay Z, Gürbüz O. Therapeutic potential of
azitromycin in rosacea. Int J Dermatol 2004;43:151-4.
Genel Tıp Derg 2005;15(1)
Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan
41
Download