Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi Özer Arıcan Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Kahramanmaraş Amaç: Bu makalede rozaseanın etyopatogenezi, klinik tipleri, tanı, ayırıcı tanı ve tedavisi üzerinde durularak güncel bilgiler derlenmiştir. Ana bulgular: Rozasea, sık görülen inflamatuvar deri hastalıklarından biridir ve hastalığın semptomları en sık 30-60 yaşları arasında başlamaktadır. Kronik, alevlenme ve iyilik halleri ile sürmekte ve daha çok kadınları etkilemektedir. Altıncı dekatla beraber % 1.2-5.4 oranında görüldüğü bildirilmektedir. Kliniğinde flaşing, eritem, ödem, telenjiektazi, papül, püstül ve rinofima gibi kutanöz bulguların yanı sıra çeşitli oküler bulgular farklı oran ve şiddetlerde gözlenmektedir. Hastalığın tedavisinde topikal olarak en çok azelaik asit ve metronidazol kullanılmaktadır. Sistemik olarak başta tetrasiklinler olmak üzere çeşitli antibiyotikler ve isotretinoin tercih edilmektedir. Telenjiektazi, eritem ve rinofima tedavisinde ise çeşitli lazerler kullanılabilmektedir. Sonuç: Rozaseanın ayırıcı tanısına pek çok hastalık girmekte ve tanıda güçlüğe neden olabilmektedir. Aynı zorluk tedavide de sürmekte, multidisipliner ve kombine tedavi yaklaşımlarını gerektirmektedir. Anahtar kelimeler: Rozasea, etyopatogenez, tanı, tedavi Etiopathogenesis, diagnosis and management in rosacea Objective: In this review, clinic types of rosasea, etiopathogenesis, diagnosis, differential diagnosis and treatment methods have been mentioned and updated information on this disease has been compiled. Main findings: One of the most inflammatory skin diseases is rosacea and most of the symptoms of disease begin between the ages of 30-60. It is a chronic disease, characterized by exacerbations and remissions and affects mostly women. With sixth decades, it has been observed in 1.2-5.4% of the population. In clinic presentations, together with cutaneous symptoms like flushing, erythema, edema, telangiectasia, papules, pustules and rhinophyma, various ocular symptoms can be found in different ratios. For the topical treatment, mostly azelaic acid and metronidazole are used. Systematically, at the beginning, tetracyclines and then some various antibiotics and isotretinoin are preferred. For the treatment of telangiectasia, erythema and rhinophyma, some lasers can be used. Conclusion: Since many other diseases have similar symptoms to rosasea, it becomes hard to diagnose for the disease. Same difficulty lasts during the treatment and because of this, treatment requires multidisciplinary and combined approaches. Key words: Rosacea, etiopathogenesis, diagnosis, treatment Genel Tıp Derg 2005;15(1):35-41 Rozasea, dermatolojide erişkinlerde sık görülen kronik hastalıklardan biridir (1). Eskiden akne rozasea olarak adlandırılmaktayken akne vulgaris ile bir ilişkisi olmamasından dolayı günümüzde sadece Yazışma adresi: Yrd.Doç.Dr.Özer Arıcan, Alparslan Türkeş Bulv Gülsaray Apt B Blok K:3 D:6 46050, Kahramanmaraş. e-posta: [email protected] Genel Tıp Derg 2005;15(1) rozasea terimi tercih edilmektedir (2). Rozasea semptomları her yaşta görülebilse de, en sık 30-60 yaşları arasında başlamaktadır (3). Alevlenme ve iyilik halleri ile süren bu kronik hastalık daha çok kadınları tutmakla birlikte, erkeklerde daha ciddi seyretmekte ve ırk ayrımı yapmamaktadır (4). Gerçek sıklığı bilinmemekle birlikte, 50 yaş üzerinde % 1.25.4 oranında görüldüğü bildirilmektedir (5). İsveç’te yapılan epidemiyolojik bir çalışmada (6) hastalığın Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan 35 toplumda görülme sıklığı % 10 olarak rapor edilmiştir. Hastaların % 57’si bu durumun sosyal yaşamlarını olumsuz etkilediğine inanmaktadır (3). Aslında bir sendrom olabileceği de düşünülen ve lezyonların daha çok yüz ortasına yerleştiği rozaseada, flaşing, eritem, ödem, telenjiektazi, papül, püstül ve rinofima gibi kutanöz bulguların yanı sıra bazı oküler bulgular da çeşitli oran ve şiddetlerde gözlenmektedir (7). Etyopatogenez Rozaseanın ilk tıbbî tanımlaması 14. yüzyılda Dr. Guy de Chauliac tarafından yapılmış olmasına rağmen 2000’li yıllarda hastalığın hem etyolojisi hem de patogenezi hâlâ tam açıklanamamıştır (8). Genetik eğilim, endokrin faktörler, psikolojik durum, farmakolojik etkiler, immünolojik yapı, infeksiyöz etkenler ve beslenme alışkanlıkları etyolojide suçlanmaktadır (2,3). Bunlar da hastalığın oluşumunda birden çok etyolojik faktörün bir arada rol alabileceğini düşündürmektedir (1). Herşeyden önce rozasea, bir akne olmadığı gibi primer etkilenen alan foliküller değildir. Her iki hastalığın da yaygın olması ve bazen de birlikte gözlenmesi nedeniyle rozaseanın ileri yaşlarda aknenin yerini aldığı düşünülmüştür (9). Rozaseadaki eritem, yüzdeki sürperfisyal damarların genişlemesinden kaynaklanmaktadır (10). Ayrıca kapiller damarlarda düzensizlik ve damar duvarının dışındaki elastotik plağın hasar gördüğü tespit edilerek bunu konnektif doku hasarının takip ettiği ileri sürülmüştür (11). Öte yandan, yüzdeki damarların adrenalin, histamin ve asetilkoline cevabının normal olması ve bu damarlarda anormal bir frajilitenin gözlenmemesinden dolayı rozasea tam bir vasküler bozukluk da sayılmamaktadır (12). Termal uyarılarla birlikte bazı yiyecek ve ilaçların yüzde vazodilatasyonu artırarak gelişimine katkıda bulunduğu bilinen rozasealı hastalarda, sağlıklı insanlara göre bu vazodilatasyon daha şiddetli ve daha kalıcı olmaktadır (1). Bu hastalarda vazoaktif intestinal polipeptidin arttığı gösterilmiş olup, gerek direkt gerekse de sayıca artan mast hücrelerinden heparin, histamin, tümör nekrozis faktör-α gibi anjiogenetik faktörlerin salınımına yol açarak patogenezde rolü olabileceği de düşünülmektedir (13). Ödem, yüzeysel damarlarda artan kan akımı Genel Tıp Derg 2005;15(1) 36 sonucu gelişebilmekte, belki de bu geç dönem fibroplazi ve rinofimanın sebebi olmaktadır (10). Son yıllarda Helikobakter pylori ile rozasea arasındaki ilişkileri inceleyen yayınlar dikkat çekmektedir. Bazı çalışmalarda bunların birlikte olma oranları % 90-98’lere (14-16) kadar çıkabilmekte iken genel toplumla aynı bulan (17,18) çalışmalar da mevcuttur. Bununla birlikte Helikobakter pylori eradikasyon tedavisinden hastaların yarar görebileceği de rapor edilmiştir (19). Yapılan bir çalışmada (20) da Helikobakter pylorinin varlığından çok oluşturduğu infeksiyonun şiddetinin, rozaseanın kliniğini daha çok etkilediği gösterilmiştir. Rozaseada derideki lezyonların bir mite olan Demodeks folliküloruma karşı hücresel immünite cevabına bağlı oluşan inflamatuvar infiltrasyon sonucu oluştuğu da ileri sürülmüştür (21). Rozasealı hastaların yüzlerindeki sebase foliküllerin lümenlerinde sağlıklı bireylere göre daha yoğun Demodeks miteları gözlenmiştir (22,23). Aynı bulguyu bulmakla birlikte, rozaseanın başlangıç döneminde bu miteların rolü olduğu düşünülse bile, mite yoğunluğunun aynı şiddette hastalığın kliniğine yansımamasından dolayı Demodekslerin patogenezde önemli rol oynamadığı da iddia edilmiştir (24). Bununla birlikte, hastaların bu akarları elimine etmek amacıyla % 5 permetrin krem tedavisinden yarar görmeleri de dikkate değerdir (25,26). Bu yüzden, bu etkenin hastalığın sebebinden çok artıran faktörlerden biri olabileceğini kabul etmek daha doğru olacaktır (1). Hastalığın özellikle menapozal kadınlarda gözlenmesinden dolayı aralarında diyabetin de bulunduğu bazı endokrin faktörler de etyolojide suçlanmaktadır (27). Yer yer migren, mastositoz, nöroendokrin tümörler, parkinson gibi bazı hastalıklarla eş zamanlı gözlenmesi bunların ortak yönleri üzerinde durulmasına da neden olmuştur (1). Bazı yazarlar rozaseayı seboreik hastalıklardan biri olarak kabul etse de aşırı artmış bir seboreik aktivite bu hastalıkta gözlenmemektedir (2). Hastalarda, bazı gıdalara ve ev akarlarına karşı bir duyarlıktan da bahsedilmektedir (28). Bazı otoimmün hastalıklarla birlikteliği de gösterilmiştir (3). Ayrıca antioksidan sistemde de defekt saptanmıştır (5). Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan Klinik ve tanı Rozaseanın kliniğinde lezyonlar primer ve sekonder olarak ikiye ayrılarak incelenmektedir (Tablo 1). Primer belirtiler birbirlerinden bağımsızdırlar, çoğu geçicicidir ve birçok hastada genelde birden fazla bulgu bir arada gözlenir (7). Bu lezyonlar genellikle simetrik ve belirgin olacak şekilde, burun, yanaklar, alın, çene ve glabellada dağılırlar. Bazen lezyonlar retroauriküler bölgeler, göğüs V bölgesi, boyun, sırt, saçlı deri ve ekstremiteleri de tutabilir (12). Son yapılan ve kabul gören sınıflamaya göre rozaseanın 4 alt tipi, bir tane de varyantı vardır (1,7). 1. Vasküler (eritematotelenjiektatik) rozasea: Vasküler rozaseanın en erken bulgusu yüzde tekrarlayan kızarıklıklardır. Zamanla kalıcı karakter kazanır (1). Bu geçici eritemi, sıcak çay, kahve, alkol, çikolata, baharatlar, domates, biber gibi yiyecekler, öfke ve kaygılar, sauna, hamam gibi sıcak ortamlar, nem, ateş, güneş, rüzgar, soğuk gibi faktörler artırabilir. Deri; güneş koruyucu, sabun, parfüm gibi maddelere karşı da oldukça duyarlıdır (12,29). Yüz ortasında ödem, yanma batma hisleri ve hafif skuamlar gözlenebilir (7). Telenjiektaziler tanı için önemli olmasa da sıklıkla gözlenebilirler (1). 2. Papülopüstüler (inflamatuvar) rozasea: Bu tablo, akne vulgarisi andıran küçük papül ve püstüllerle bazen de kalıcı derin nodüllerle karakterizedir (1). Komedon gözlenmez (9). Lezyonlar daha çok ağız, burun ve göz çevresine yerleşmektedir. Telenjiektaziler, yanma ve batmalar bu grupta da vardır (7). 3. Fimatöz rozasea (sebaseöz hiperplazi): Sebaseöz bezlerde aşırı büyüme bazı rozasealı hastalarda göze çarpan belirgin bulgulardan biridir. Rinofima, burun üzerindeki sebaseöz hiperplazi olup hastalıkla ilişkisi açıkça bilinmektedir (1). Deri kalın nodülarite gösteren düzensiz yüzey ve büyümeyle karakterizedir ve telenjiektaziler bulunabilir (7). Diğer lokalizasyonlar arasında alın (mentofima), çene (ginatofima), kulaklar (otofima) ve göz kapakları (blefarofima) da yer alır. Rinofima çoğu zaman erkeklere özgü bir bulgudur (9). 4. Oküler rozasea: Rozaseada göz tutulumu çok yaygın olup olguların % 50-65 kadarında gözlenmektedir. En sık gözlenen bulgular, göz kuruluğu, kaşınma, yabancı cisim hissi, konjunktival Genel Tıp Derg 2005;15(1) Tablo 1. Rozasea tanısı koyarken kullanılacak klinik belirti ve bulgular (7) Bir ya da daha fazla primer belirtinin varlığı Flaşing (Geçici eritem) Bazı uyaranlarla oluşan yüz kızarmaları hastaların öykülerinde yaygın bir bulgudur. Kalıcı eritem Kalıcı eritem rozaseanın en yaygın bulgusudur. Papül ve püstüller Kubbe şeklinde papüller ve/veya beraberinde püstüller tipiktir. Telenjiektazi Rozaseada sık gözlenmekle beraber tanı için gerekli değildir. Bir ya da daha fazla sekonder belirti eşlik edebilir Yanma-batma Sıklıkla yanaklarda gözlenir. Plak Epidermal değişiklikler göstermeyen, deriden hafif kabarık plak gözlenebilir. Kuru görünüm Yüz orta bölgesinde, daha çok kuruluğu andıran, egzamatöz dermatitlere benzeyen, sıklıkla da seboreik dermatiti düşündüren kaba ve pullanan deri. Ödem Sıklıkla uzayan eritem ve flaşinge eşlik eder. Yüzde solid ödem sıklıkla papülopüstüler tiple birliktedir. Oküler bulgular Yaygın bulgulardır ve gözde yanma, kaşıntı, konjunktival hiperemi, göz kapağında inflamasyon, arpacık ve korneal hasar şeklinde gözlenebilir. Periferal lokalizasyon Yüz dışı tutulum ve yayılım. Fimatöz değişiklikler Patulöz foliküller, deride kalınlaşma ya da fibröz ve bulböz görünüm. En yaygın formu rinofimadır. hiperemi, irit, iridosiklit, blefarit, yüzeyel noktasal keratit, korneal infiltrat ya da ülserler, ışık duyarlılığı, bulanık görme, konjunktivada telenjiektaziler, şalazyon, meibomianitis ve mikropannustur (1,7,9,12,30-32). Oküler rozasea sıklıkla deri bulguları ile birliktedir ama bazen deri bulgularından da önce başlayabilir (33). Göz tutulumu kadın ve erkekleri eşit oranda etkilerken ileri yaşlarda oküler tutulumun görülme sıklığı daha fazladır (31). Göz tutulumunun, hastalığın derideki şiddeti ile de ilgisi yoktur (1). Deri bulgularının tedavisi yapılırken, göz bulgularının tedavisi de Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan 37 ihmal edilmemeli ve bir oftalmolog tarafından takip edilmelidir (7,12). Göz muayenesi yapılmayan bir rozasea hastasının muayenesi eksik kalmış demektir (1). kadınlarda görülür ve halojenli ürünlerin kullanımı ile ilgili olabilir (2,9,12). 5. Granülomatöz (lupoid) rozasea: Sarı, kahverengi veya kırmızı sert, uniform, kutanöz papül ya da nodüllerle karakterize olup, skara doğru gidebilen rozasea varyantıdır. İnflamatuvar belirtiler daha azdır (7). Seyri kronik olan bu tabloda tipik tutulum alanları göz kapakları ve ağız çevresidir (9). Histopatolojik incelemeler, perifoliküler ve perivasküler granülomların varlığını göstermektedir (12). Akne vulgaris, daha genç yaşları tutan bir hastalık olup hastalarda eritem ve telenjiektazi gibi vasküler komponentler yoktur. Rozaseada da açık ya da kapalı komedon, fibrotik nodül ve skarların olmaması tanıyı kolaylaştırabilir (1,12). Seboreik dermatit, sıklıkla rozaseaya eşlik edebilir. Saçlı deri, kaşlar, dış kulak yolu ile retroauriküler bölgelerde eritem ve skuam gözlenmesi önemli ipuçları olabilir (1). Sistemik lupus eritematozusta yüzde gözlenen eritem, rozasea ile karıştırılabilirse de rozaseanın diğer lezyonları yoktur. Kronik diskoid lupusta ise pigmentasyon değişiklikleri, atrofi ve skarlar izlenir (1,12). Polimorf ışık erüpsiyonu, özellikle yaz başlarında eritematöz papüller ve egzamatize plaklarla seyreden bir fotodermatozdur (12). Ani ve ciddi gelişen flaşing atakları nedeniyle karsinoid sendrom da, idrarda bakılacak olan 5-hidroksiindolasetik asit düzeyi ile ekarte edilmelidir (2). Haber sendromu, nadir, ailesel, rozasea benzeri bir genodermatoz olup, kalıcı fasiyal eritem, telenjiektazi, foliküler ve verrüköz papüller ve atrofik noktasal skarlarla karakterizedir (12). Bunların dışında da lupus miliyaris disseminatus fasiei, dermatomyozit, erizipel, folikülit, dermatofit enfeksiyonları, sarkoidoz, lenfoma ve lupus vulgaris gibi pek çok dermatolojik hastalık da ayırıcı tanıda akla getirilmeli ve cevap alınamayan olgularda direkt nativ ve biyopsi gibi spesifik tanı yöntemleri ile araştırılmalıdır (29). 6. Diğerleri: Burada bahsi geçecek olan hastalıkların rozasea ile ilişkileri henüz netlik kazanmamıştır. Rozasea fulminans (pyoderma fasiyale), aniden başlayan, papül, püstül ve fluktuasyon veren ve drene olan nodüllerle karakterizedir. Özellikle genç yaştaki kadınları etkilemekte, yüzde kırmızılık ve ödem de tabloya eşlik etmektedir. Bu hastaların çoğunda daha sonra rozasea geliştiği gözlenmektedir. Tedavisinde kısa süreli sistemik steroid ve retinoik asitler kullanılabilir (7,9). Steroidlerin indüklediği akneiform erüpsiyonlar, bir rozasea formu olmamakla birlikte herhangi bir sebeple kronik kortikosteroid kullanımı ile oluşmaktadır (7). Rozasea hastalarının uzun süreli orta-yüksek potensli topikal kortikosteroidlerle tedavi edilmesi de hastalığı olumsuz etkilemektedir (9). Yine bu hastalarda, steroidlerin ani kesilmesinden de aynı sebeplerle kaçınılmalıdır (1,2). Perioral dermatitis, diğer rozasea bulguları olmasa da ağız çevresine yerleşen papül ve püstüllerle karakterize olan, daha çok 16-45 yaşlar arasındaki kadınları etkileyen, etyolojisi bilinmeyen ve kronik seyreden bir hastalık olup eskiden rozasea varyantı olarak alınmıştır. Oysa perioral dermatit, mikroveziküller, skuam ve soyulma ile karakterizedir. Bazı olgularda topikal steroid uygulamaları etken olabilir (7,9,12,34,35). Gram negatif rozasea, yeni bildirilen gram negatif infeksiyonlardandır. Çok sayıda küçük, sarı püstüller ya da derin yerleşimli nodüllerle seyreder. Oral antibiyotikler ve metronidazol hastalığı kontrol altına alamamaktadır. Kültürde etkenin gösterilmesi ile tanı koymak mümkündür (2,12). Rozasea konglobata, nadir görülen, ciddi seyreden, akne konglobataya benzeyen, yüzde, hemorajik nodüler abseler ve indüre plaklarla seyreden kronik bir tablodur. Sıklıkla Genel Tıp Derg 2005;15(1) 38 Ayırıcı tanı Tedavi Tedavisi zor bir hastalık olsa da, tedavi ile kontrol altında tutulması mümkündür (36). Kişiden kişiye değiştiğinden öncelikle, hastalığı artırdığını bildikleri faktörlerden uzak durmaları hastalara başta öğretilmelidir (Tablo 2) (3,10,37). Cilt temizliğinde sabun yerine nötr sindetlerin kullanılması hastalardaki yanma, kaşıntı ve kuruluk gibi şikayetlerin azalmasını sağlayabilmektedir (38). Flaşingin tedavisinde profilaktik olarak β-blokerler (Atenolol 12.5 mg/gün) kullanılabilir. Bunların Raynoud fenomeni, lupus sendromu, depresyon ve impotans gibi yan etkilere yol açabilecekleri akılda tutulmalıdır. Atakların tedavisinde en etkili ilaç bir Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan Tablo 2. Rozasealı hastaya önerilecek genel önlemler (3) kortikosteroid uygulamalarından mümkün olduğunca kaçınılmalıdır (2). Hava (güneş ışığı, sıcak hava, soğuk hava, nem, rüzgâr) Rozaseada tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin gibi sistemik antibiyotik tedavileri de başarılı olup çoğu zaman lokal tedavilerle birlikte uygulanırlar (1,2). Klaritromisin, azitromisin, metronidazol, trimetoprim/sülfametoksazol ve siprofloksasin de kullanılabilecek diğer ajanlardır (1,40,45,46). Genellikle üçlü uygulanan çeşitli kombine antiHelikobakter pylori tedavilerinden hastaların yararlandığı da gözlemlenmektedir (39,40). Daha çok gençlerde kullanılan oral isotretinoin tedavisinin 0.51 mg/kg/gün dozlarında rozasealı yaşlılarda da güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir (47). Persistan ödem durumunda 0.1-0.2 mg/kg/günlük düşük doz retinoik asit tedavisi önerilmektedir (2). Güneş koruyucu kullanmak. Sıcak ve nemli günlerde air-conditionlı ortamda kalmak. Soğuk kış günlerinde yüzü bir eşarp/atkı ya da nemlendirici ile korumak. Stres ve egzersiz Stres azaltıcı teknikler ve egzersizler kullanmak. Yoğun egzersizlerden kaçınmak. Kısa ve sık aralıklarla egzersiz yapmak. Sıcak havalarda egzersizleri mümkün olduğunca erken veya geç yapmak. Yiyecek ve içecekler (sıcak çorba, sıcak kahve, baharatlı gıdalar, alkol) Alkollü içkilerden kaçınmak. Karabiber ve kırmızıbiber gibi baharatlı gıdalardan uzak durmak. Sıcak kahve ve sıcak çikolata gibi gıdaları tüketmemek. Şikayetlerini artırdığını bildiği tüm gıdalardan uzak durmak. Banyo, temizlik ve kişisel bakım ürünleri Sıcak banyo ve küvetlerden uzak kalmak. Yüzü tahriş edici yöntemler kullanmamak. Erkek hastalar elektrikli traş makinlerinden yarar görebilirler. Yüzde yanma, batma ve kızarıklık yaptığını gördükleri ürünleri kullanmamak. Makyaj yaparken dikkatli olmak. İlaçlar Yüze uzun süreli topikal kortikosteroid uygulamalarından kaçınmak. α-agonist ve antihipertansif ilaç olan klonidindir. Bu amaçla önerilen hidroksizin, simetidin gibi antihistaminikler, siproheptadin, sistemik steroidler, kalsiyum kanal blokerleri, metiserjid, haloperidol, indometazin ve aspirin gibi ilaçlar genellikle etkisiz kalmaktadır (39,40). Topikal % 0.75-1 metronidazol krem ile % 15-20’lik azelaik asitin eritem ve inflamatuvar lezyonları azalttıkları bildirilmektedir (41-43). Topikal olarak uygulanan tretinoin, benzoil peroksit, eritromisin, klindamisin, sodyum sülfosetamid ve tetrasiklin gibi ürünler de, etkileri az olmakla birlikte, rozaseada alternatif olarak tercih edilebilirler (1). Lokal % 0.1’lik takrolimus kremin eritemi azaltmakla birlikte papülopüstüler lezyonları etkilemediği rapor edilmiştir (44). Topikal % 5 permetrin krem de bu hastalarda başarıyla kullanılmıştır (25,26). Topikal Genel Tıp Derg 2005;15(1) Sistemik doksisiklinin bazı göz bulgularını düzelttiği gösterilmiştir (48). Ancak bu etkiler henüz tam kanıtlanmamıştır (49). Eritem ve telenjiektazinin yok edilmesinde elektrokoterin yanısıra günümüzde lazerler de kullanılabilmektedir (1,50). Rinofimada da dekortikasyon, elektrokoterizasyon ile CO2, Nd:YAG ve argon lazerleri gibi cerrahi yöntemler gündeme gelmektedir (39,50). Ayrıca hastalara alın, yanak ve buruna uygulayacakları birkaç dakikalık çeşitli masajlar da tavsiye edilebilir. Kadınlar makyaj ile eritem ve telenjiektazileri kolaylıkla saklayabilmektedirler (2). Rozasea, hâlâ karanlık pek çok yönü olan ve sınıflamasının bile henüz günümüzde oturmadığı, yaşla birlikte sıklığı artan kronik bir tablodur. Kliniğinde gözlenen farklı lezyonlar nedeniyle ayırıcı tanısına pek çok hastalık girmekte ve tanıda güçlüğe neden olmaktadır. Aynı zorluk tedavide de sürmekte, multidisipliner ve kombine tedavi yaklaşımlarını gerektirmektedir. Hastaların yarıdan fazlasının sosyal yaşamları olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca hastaların yaşam tarzlarını da hastalığa göre ayarlamaları gerekmekte, bu bile hekimle hastayı sık sık karşı karşıya getirebilmektedir. Erken tedaviye alma ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabildiğinden, hastanın görüldüğünde bir dermatoloğa yönlendirilmesinde yarar vardır. Kaynaklar 1. Webster GF. Rosacea and related disorders. İçinde: Bolognia JL, Jorizzo JL, Rapini RP, et al (editörler), Dermatology, Vol:I, 1st ed. Mosby, USA, 2003, p:545-52. Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan 39 2. Plewing G, Jansen T. Rosacea. İçinde: Freedberg IM, Eisen AZ, Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI (editörler). Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine, Vol: I, 6th ed. McGraw-Hill Inc, USA, 2003, p:688-96. 3. Zuber TJ. Rosacea. Dermatology 2000;27:309-18. 4. Litt JZ. Rosacea: How to recognize and treat an age-related skin disease. Geriatrics 1997;52:39-47. 5. Öztaş MO, Balk M, Öğüş E, Bozkurt M, Öğüş IH, Özer N. The role of free oxygen radicals in the aetiopathogenesis of rosacea. Clin Exp Dermatol 2003;28:188-92. 6. Berg M, Liden S. An epidemiological study of rosacea. Acta Derm Venereol 1989;69:419-23. 7. Wilkin J, Dahl M, Detmar M, Drake L, Feinstein A, Odom R, Powel F. Standart classification of rosacea: Report of the National Rosacea Society Expert Committee on the Classification and Staging of rosacea. J Am Acad Dermatol 2002;46:584-7. 8. Hirsch RJ, Weinberg JM. Rosacea 2000. Cutis 2000;66:125-8. 9. Braun-Falco O, Plewing G, Wolff HH, Burgdorf WHC. Diseases of sebaceous glands. İçinde: Dermatology, 2nd ed. Springer-Verlag, Berlin, 2000, p:1051-81. 10. Cohen A, Tiemstra J. Diagnosis and treatment of rosacea. J Am Board Fam Pract 2002;15:214-7. 22. Erbağcı Z, Özgöztaşı O. The significance of Demodex folliculorum density in rosacea. Int J Dermatol 1998;37:421-5. 23. Bonnar E, Eustace P, Powell FC. The Demodex mite population in rosacea. J Am Acad Dermatol 1994;28:443-8. 24. Georgala S, Katoulis AC, Kylafis GD, KoumantakiMathioudaki E, Georgala C, Aroni K. Increased density of Demodex folliculorum and evidence of delayed hypersensitivity reaction in subjects with papulopustular rosacea. J Eur Acad Dermatol Venereol 2001;15:441-4. 25. Aydoğan K, Başkan EB, Tunali Ş. Rozasea tedavisinde %5 permetrin kremin etkisi: çift kör, plasebo kontrollü klinik deneme. T Klin Dermatol 2001;11:81-7. 26. Aydoğan K, Başkan EB, Tunali Ş. Rozasea tedavisinde %5 permetrin krem ile %0.75 metronidazol jelin etkinliğinin karşılaştırılması. T Klin Dermatol 2001;11:94-101. 27. Arıcan Ö, Hayırlıoğlu H. Rozaseada açlık kan şekeri ve tiroid hormonları. Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp Derg 2002;2:107-10. 28. Su Ö, Onsun N, Aygın S, Atılganoğlu U, Uras AR. Rozasealı hastalarda gıda ve ev tozu akarı antikorlarının araştırılması. Türkderm 2000;34:157-60. 29. Landow K. Unraveling the mystery of rosacea: Keys to getting the red out. Postgrad Med 2002;112:51-8, 82. 11. Neumann E, Frithz A. Capillaropathy and capillaroneogenesis in the pathogenesis of rosacea. Int J Dermatol 1998;37:263-6. 30. Oğuz H, Karaçorlu M, İskeleli G, Özyazgan Y, Erçıkan C, Aydemir A. Akne rozaseada oküler tutulum sıklığı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Derg 1994;25:223-5. 12. Thomas J, Plewig G. Rosacea: classification and treatment. J Royal Soc Med 1997;90:144-50. 31. Tanzi EL, Weinberg JM. The ocular manifestations of rosacea. Cutis 2001;68:112-4. 13. Şahin S, Özdamar Ş, Seçkin D, Ekşioğlu M, Yavuz İ, Turanlı AY, ve ark. Rozaseada vazoaktif intestinal polipeptid immünreaktivitesi ve mast hücreleri. Turk J Dermatopathol 1995;1-2:41-4. 32. Allı N, Güngör E, Gürbüz Ö, Artüz F, Kural G. Akne rozasea hastalarında kuru göz insidansının Schirmer testi ile tayini. T Klin Dermatol 1998;8:87-9. 14. Rebora A, Drago F, Parodi A. May Helicobacter pylori be important for dermatologist? Dermatology 1995;191:6-8. 33. Şanlı B, Aktan Ş, Yıldırım C, Özyurt C. Rozasealı hastalarda deri ve oküler bulgular arasındaki ilişkiler. Türkderm 1999;33:86-9. 15. Abrahamovyhch LI. The clinical and morphofunctional status of the esophagogastroduodenal system in patients with acne rosacea: etiological, pathogenic, and therapeutic aspects. Lik Sprava 1996;10-12:84-8. 34. Mengesha YM, Bennett ML. Pustular skin disorders. Diagnosis and treatment. Am J Clin Dermatol 2002;3:389400. 16. Gürer MA, Erel A, Erbaş D, Çağlar K, Atahan Ç. The seroprevalence of Helicobacter pylori and nitric oxide in acne rosacea. Int J Dermatol 2002;41:768-70. 17. Şavk E, Karaoğlu AÖ, Karaman G, Şendur N. RozaseaHelikobakter pylori-Üst GİS patolojisi; endoskopik değerlendirme. T Klin Dermatol 2001;11:121-5. 18. Sharma VK, Lynn A, Kaminski M, Vasudeva R, Howden CW. A study of the prevalence of Helicobacter pylori infection and other markers of upper gastrointestinal disease in patient with rosacea. Am J Gastroenterol 198;93:220-2. 19. Utaş S, Özbakır O, Turasan A, Utaş C. Helicobacter pylori eradication treatment reduces the severity of rosacea. J Am Acad Dermatol 1999;40:433-5. 20. Bozkurt M, Oruk Ş, Öztaş MO, Subaşı M. Akne rozasea, göz tutulumu ve antihelikobakter pylori antikoru ilişkisi. Türkderm 2000;34:154-6. 21. Rufli T, Büchner SA. T cell subsets in acne rosacea lesions and the possible role of Demodex folliculorum. Dermatologica 1984;169:1-5. Genel Tıp Derg 2005;15(1) 40 35. Hafeez AH. Perioral dermatitis: an update. Int J Dermatol 2003;42:514-7. 36. Savaşkan H, Acar MA, Memişoğlu HR. Yağ bezi hastalıkları. İçinde: Tüzün Y, Kotoğyan A, Aydemir EH, Baransü O (editörler). Dermatoloji, 2. baskı. Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul, 1994; p:483-94. 37. Köse O. Akne vulgaris ve rozaseada tedavi (Dirençli olgularda tedavi).T Klin Dermatol 2002; 12 Eki: 125-7. 38. Subramanyan K. Role of mild cleasing in the management of patient skin. Dermatol Ther 2004; 17: 26-34. 39. Rebora A. The management of rosacea. Am J Clin Dermatol 2002;3:489-96. 40. Katsambas AD, Nicolaidou A. Acne, perioral dermatitis, flushing, and rosacea: Unapproved treatments or indications. Clin Dermatol 2000;18:171-6. 41. Tan JKL, Girard C, Krol A, Murray HE, Pap KA, Poulin Y, Chin DA, Jeandupeux D. Randomized placebo-controlled trial of metronidazole 1% cream with sunscreen SPF 15 in the treatment of rosacea. J Cutan Med Surg 2002;6:529-34. Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan 42. Elewski BE, Fleischer AB, Pariser DM. A comparison of 15% azelaic acid gel and 0.75% metronidazole gel in the topical treatment of papulopustular rosacea: Results of a randomized trial. Arch Dermatol 2003;139:1444-50. 43. Frampton JE, Wagstaff AJ. Azelaic acid 15% gel in the treatment of papulopustular rosacea. Am J Clin Dermatol 2004;5:57-64. 44. Bamford JTM, Elliott BA; Haller IV. Tacrolimus effect on rosacea. J Am Acad Dermatol 2004;50:107-8. 45. Torresani C, Pasevi A; Manara GC. Clarithromycin versus doxycycline in the treatment of rosacea. Int J Dermatol 1997;36:938-46. 47. Ramos-E-Silva M, Jacques CMC, Pereira ALC. Dermatoses of the facial skin: Unapproved treatments. Clin Dermatol 2002;20:679-88. 48. Yaylalı V, Özyurt C. Oküler rozaseada antibiyotik tedavisinin gözyaşı fonksiyon testleri ve impresyon sitolojisine etkisi. Oftalmoloji Derg 2000;7:274-7. 49. Stone DU, Chodosh J. Oral tetracyclines for ocular rosacea: An evidence-based review of the literature. Cornea 2004;23:106-9. 50. Laube S, Lanigan SW. Laser treatment of rosacea. J Cosmet Dermatol 2002;1:188-95. 46. Bakar Ö, Demirçay Z, Gürbüz O. Therapeutic potential of azitromycin in rosacea. Int J Dermatol 2004;43:151-4. Genel Tıp Derg 2005;15(1) Rozaseada etyopatogenez, tanı ve tedavi-Arıcan 41