BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 1 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 2 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli asl›nda anayasalar de¤ildir; Lozan Anlaflmas›'d›r ‹ktisat Dergisi'nden ‹lker Aktükün ve Gündüz F›nd›kç›o¤lu 22.11.2008 tarihinde Kuran Okay'la 1908 üzerine bir söylefli gerçeklefltirdi. Kuran Okay'a kat›l›m› için teflekkür ediyoruz. kuran okay- Bence önce anayasa nedir, onu tarif etmek laz›m. fiöyle bir tarif buldum: Anayasa, politik düzenin ak›lc› insan çabas›yla yeniden inflas›d›r. Bu tarifin unsurlar›na girdi¤imiz zaman flunlar› görüyoruz: Bir defa, anayasa dedi¤imiz fley politik düzenle, yani kamusal alan ile ilgili. Ancak, bu arada flunu da unutmamam›z laz›m; toplumla ilgili oldu¤u için bir de özel hukuk alan› var. Ancak zaman k›s›tl› oldu¤u için, bunlar›n üzerinde maddeler halinde gidece¤im. Bu tarifin ikinci noktas›, anayasan›n ak›lc› olmas›d›r. Anayasay› yapan güçler aras›nda gerilim her zaman için olabilir, çünkü hiçbir toplum yeknesak de¤ildir, dolay›s›yla gerilimleri giderici bir ak›lc› mekanizman›n olmas› laz›m. 3 Üçüncüsü, insan çabas›yla yap›l›yor olmas›. Bu da, do¤rudan do¤ruya aflk›n hukukla iliflkisinin kopart›lmas›, yani seküler bir dünyayla iliflki kurulmas› anlam›na geliyor. Dördüncü unsur da yeniden infla. Yeniden infla dedi¤imiz zaman, iki tane olay önümüze ç›k›yor. Birincisi, eskiyle bir kopuflu ifade ediyor. ‹kincisi de kurucusu var, infla edenleri var. Zaten infla edenler ve kopufl meseleleri üzerinde durabilmemiz laz›m, anayasal yap›lar›n yürümesi aç›s›ndan. Burada flu soruyu sormak gerekiyor: Özgürlükler anayasadan m› kaynaklan›r, yoksa anayasa toplumdaki özgürlüklerin kullan›lmas›n›n bir sonucu mudur? Yani, Türkiye'deki yayg›n anlay›fl, asl›nda özgürlüklerin anayasadan kaynakland›¤› yönünde. Halbuki benim kanaatime göre anayasalar; toplumda varolan, zorla da olsa, çekiflmeli de olsa, kullan›lan özgürlüklerin yans›mas›. O yüzden de anayasa yap›c›lar› aras›nda bir gerilim oluyor ve bu gerilimin ak›lc› bir flekilde çözümlenmesi gerekiyor. Bir de Bat›yla Osmanl›’n›n veya ‹slam dünyas›n›n hukuk anlay›fllar› aç›s›ndan da biraz meselenin üzerinde durmak laz›m. Kuran Okay Türkiye'deki yayg›n anlay›fl, asl›nda özgürlüklerin anayasadan kaynakland›¤› yönünde. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ilker aktükün- Geçti¤imiz y›l 1908 hareketinin 100. y›l dönümüydü. 1908 hareketi bu vesileyle birçok aç›dan tart›fl›ld›. Son dönemlerde Türkiye’de yeniden bafllayan bir anayasa tart›flmas› da var. Bu söyleflide, 1908’e biraz farkl› bir noktadan bakarak, Türkiye’nin modernleflme maceras›nda anayasalar›n rolü üzerinde dural›m istiyoruz. Say›n kuran okay sizden bafllayal›m, 1908’i nas›l anlamak laz›m? 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK AÇIK OTURUM 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 4 osmanl›da ve bat›da anayas›c›l›k gelenekleri kat Osmanl› enteresan bir fley yap›yor; ilker aktükün- 1908 ba¤lam›nda? devlet dine hâkim oluyor. Kanunnamelerde, yaz›l›fl tarz› itibariyle zaten 17. yüzy›la kadar islami terimler, yani fleriat terimleri hiç kullan›lmaz. 17. Yüzy›lda Osmanl› kanunnamelerinin içerisinde fleriat›n terminolojisini görmeye bafll›yoruz; çünkü art›k devlet büyüktür, dini kontrol alt›na alm›flt›r ve art›k dinden bir korkusu yoktur. 18. Yüzy›lda da kanunnamelere fleyhülislam›n onay›n› getirdiler, hiçbir korkular› kalmad›¤› için. Fakat, di¤er taraftan da özel hukuk alan›nda da fleriat devam ediyor. Özel hukuk alan›n› tanzim edifl flekli de yine kiflilere b›rak›lm›fl de¤il asl›nda, devletin orada da müdahalesi var, çünkü kad›lar› devlet gönderiyor. Yani, Osmanl› toplum düzeni içerisindeki hukukun tecellisi, hukukun ne oldu¤unun tespit edilmesi gibi bütün unsurlar devletin kontrolünde. kuran okay- Tabii ki. 1908’de e¤er bir anayasal olaydan bahsediyorsak, burada anayasal hareketlerin Bat›da ve bizim toplumumuzda nas›l ortaya ç›kt›¤› ile ilgili bir yap›y› kurabilmemiz laz›m ki, iki düflünce sistemi aras›nda, iki toplum düzeni aras›ndaki farkl›l›klar› kavrayarak, bizimle Bat›n›n anayasac›l›klar› aras›ndaki farklar› görebilelim. Osmanl›’n›n örfi hukukunu yani kamuyu ilgilendiren taraf›n› konufluyor isek, o zaman ‹ran ve Türk-Mo¤ol gelene¤inin meczedilmesinden bahsediyoruz demektir. Burada Bat› hukuk gelene¤ine bakt›¤›m›z zaman, seküler, gelenekselci bir Roma hukuku, art› aflk›n H›ristiyan hukukunu görürüz. Hukuku flöyle belirleyebiliriz: Sonuç olarak toplumsal iliflkilerin içerisinden normlar ç›kart›l›yor. E¤er aflk›n hukukla u¤rafl›yor isek, -bu fleriat aç›s›ndan Osmanl›’da önemli- o zaman buna biz “hukuk bulma” tabirini daha rahat kullanabiliriz. Yani yeni bir olay var ve bu yeni olay›n hukuksal iliflkisinin ne oldu¤unu geriye dönüp aflk›n hukukun içerisinde ar›yoruz. Yaln›z, kilise kurumunun oluflmas› burada flöyle bir olay yarat›yor: Kilisenin meclisleri önce hukuk “bulurken”, ondan sonra hukuk “yapmaya” bafll›yor. Osmanl›’n›n, özellikle de ‹slam dünyas›yla H›ristiyan dünyan›n aras›ndaki en temel meselelerden biri bu. Osmanl›’n›n, yani Müslüman dünyan›n içerisinde fleriat aç›s›ndan “hukuk bulma” var, fakat bunun “hukuk yapma” yönü yok. Hiçbir zaman için olmam›fl, çünkü “kiliseleflme” olmam›fl. Osmanl› toplumunda Müslümanl›ktan kaynaklanan bir beklenti var; yöneticilerden adalet bekleniyor. Yani, bugün toplumda “fleriat isteriz” mottosunun arkas›nda asl›nda bir adalet iste¤i vard›r. Dolay›s›yla yönetici adil olmak durumundad›r, bu Hazreti Ömer’in adaletinden itibaren gelmifl bir fleydir. Ancak, burada yönetici, fleriat hukukuyla ba¤l› de¤ildir ve bunun için kanunnameler ç›kart›lm›flt›r. Kanunnamelerin kayna¤›na bakt›¤›m›z zaman, ‹ran’da ‹slam öncesinde devletin bütçe ve harcamalar›yla ilgili bir kavram oldu¤unu görüyoruz. Yasa da Türk-Mo¤ol gelene¤i içerisindeki yasaknamelerden ç›km›fl. Dolay›s›yla e¤er Osmanl›’n›n örfi hukukunu yani kamuyu ilgilendiren taraf›n› konufluyor isek, o zaman burada bir ‹ran ve Türk-Mo¤ol gelene¤inin meczedilmesinden bahsediyoruz demektir. Demek ki bizim içinde bulundu¤umuz dünya düzeninde; birincisi, gelenekten kaynaklanan böyle bir örfi hukuk var; ikincisi de, fler’i hukuk var. fier’i hukuk, hukuk bulma yöntemiyle gidiyor, fa- Mesela ‹slam dünyas› içerisinde ‹ran’da böyle geliflmiyor. ‹ran’da fiii anlay›fl içerisinde özellikle 18. ve 19. Yüzy›lda uleman›n fleriat› uygulama konusunda tekelleri var ve o özel hukukun uygulanmas› konusundaki uleman›n tekeli, daha sonra yine 1906’lar civar›nda san›yorum, ‹ran’daki anayasal hareketlerde uleman›n alm›fl oldu¤u yer ve ondan sonraki Musadd›k hareketlerine kadar süren gelgitli dönemler ve en sonunda hukuku meydana getiren bir içtihat olarak “velayeti fakih’”e bu ifli taçland›rd›lar, en son flah› gönderdikten sonra. Yani, ‹slam dünyas›n›n içerisinde hukuk anlay›fl› farkl›, Osmanl› gelene¤inin hukuk anlay›fl› da ‹ran’dan farkl›. Bunun asl›nda en temel göstergelerinden biri, benim kanaatime göre bizim Senedi ‹ttifak’la “Magna Carta”y› karfl›laflt›rmak. Senedi ‹ttifak’ta 3 tane niteli¤i asl›nda burada belirtmek laz›m. ilker aktükün- Biri 1215, di¤eri 1856, arada 600 y›ldan fazla bir fark var. kuran okay- Evet. Fakat, Senedi ‹ttifak’›n 3 tane niteli¤ini flimdi sayaca¤›m ben size. Bunlardan bir tanesi, fleriata uygun bir sözleflme olmas›, yani aflk›n hukuka ait bir sözleflmeyle yap›lm›fl olmas›. Sözleflmenin taraf› sultan de¤il, devlet. Üçüncü önemli nokta, yine benim kanaatime göre, sözleflmeye uymayan âyanlara di¤er âyanlar›n kefil olmas›. Bu yap›y› “Magna Carta” n›n içerisinde arad›¤›m›z takdirde, bir defa oradaki sözleflme, tamam›yla seküler bir sözleflme, dini hiçbir referans› olmayan bir sözleflme. Sözleflmenin bir taraf› kral; devlet de¤il ve sözleflmeye uymas› gereken, kral. Do¤al olarak bu hareketlerin sonuçland›rd›¤› olaylar da de¤iflik olaylar oluyor. Senedi ‹ttifak, merkezi devlet yap›s›na do¤ru gö- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK türüyor Osmanl›’y›, “Magna Carta” ise merkezin gücünü s›n›rlanmas›na do¤ru götürüyor. Dolay›s›yla bir tanesi anayasal olarak güçlerin s›n›rland›r›lmas› yönünde giderken, ötekisi merkezin güçlendirilmesi yönünde. Bunlar çok temel farkl›l›klar benim kanaatime göre. osmanl›'n›n toprak düzeninde de¤iflim kuran okay- Benim kanaatim flu: Bir defa Arazi Kanunnamesi'nden önce, yani afla¤› yukar› 1700’lü y›llarda, Lale Devri'ni falan kapsayan dönemde, Osmanl›’da toprak düzenlemesinde bir de¤ifliklik yaflan›yor. Bu dönemde eski t›mar sistemi de¤ifliyor; t›mar sisteminin yerini malikaneler ve çiftlikler almaya bafll›yor. Bunun da bir sebebi var asl›nda; bat›, o zaman devrimlerini yapm›fl ve sömürge peflinde. Sömürgelefltirdi¤i en önemli alanlar da Müslümanlar›n yaflam›fl olduklar› bölgeler. Bu yap› içerisinde Osmanl›, Bat›ya karfl› direnebilmek için devletin gücünü artt›rabilmesi gerekiyor. Devletin gücünü artt›rabilmesi için toprakta verimlili¤i artt›rmas› laz›m. Topraktaki verimlili¤i de t›mar sisteminden malikane sistemine ve çiftlik sistemine geçerek yap›yor. Osmanl›’n›n zaten kuvvetli ademi merkeziyetçi yap›s›n›n üstüne, sermaye birikimi olan ayanlar›n ortaya ç›k›fl›yla birlikte merkeze karfl› baflkald›r› bafll›yor; ki Senedi ‹ttifak’a gidilen nokta buras›. Bu dönem flu aç›dan da önemli: H›ristiyan dünyan›n içerisinde, Osmanl›’n›n H›ristiyan dünyas› içerisinde bu zenginleflmeyle beraber uluslararas› pazarla iliflki içine giren bir tüccar s›n›f› do¤uyor ve Yunanistan’›n Osmanl›’dan ayr›lmas› da benzer, 1820’ler civar›nda meydana geliyor. Dolay›s›yla Osmanl›’n›n Ortodoks H›ristiyan bölgeleri, dünya pazarlar›yla bu artan verimlilikle iliflki içerisine girerken, Müslüman dünya bunun d›fl›nda kal›yor, ama onlar da âyanlar vas›tas›yla zaten Osmanl› düzeni içerisinde olan ademi merkeziyetçili¤i daha da kuvvetlendiriyorlar. O yüzden Senedi ‹ttifak’a kadar geliyorlar, fakat ondan sonra merkezi devlet kuvvetlenmeye bafll›yor. Ancak, burada ciddi sorunlar var, çünkü daha önce olmayan bir bürokrasi yaratmak durumunda devlet, merkezileflti¤i anda bürokrasi yaratabilmesi laz›m. Bürokrasiyi yaratmaya bafllad›¤› zaman, bir kamu alan› tarif edebilmesi laz›m. Bu kamu alan›n› tarif edebilmesi için bir hukuk düzeni, bu hukuk düzeninin olabilmesi için devletin hukukun üstünlü¤üne inanc›n› getirmesi gerekiyor ve Reflit Pafla, Ali Pafla ve Fuat Pafla dönemi, Tanzimat dedi¤imiz bu dönem, zaten böyle bir dönem ve merkezi devlet oluflmaya bafll›yor. Bu merkezi devletin ülkesi var, yani co¤rafi olarak belli bir s›n›rlar› var, fakat millet ne? Çünkü, bir de insan unsuru olmas› gerekiyor devletin içerisinde. Milliyet meseleleri orada iflin içerisine girmeye bafllayacak. Bu arada 1840’larda belki bir âyan meclisi denemesi var, baflar›s›z olan ve bugünü de etkileyen as›l büyük geliflme, asl›nda Kuran Okay 5 Osmanl›’n›n zaten kuvvetli ademi merkeziyetçi yap›s›n›n üstüne, sermaye birikimi olan ayanlar›n ortaya ç›k›fl›yla birlikte merkeze karfl› baflkald›r› bafll›yor BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ilker aktükün- Burada bir fley sormak istiyorum. Kimi Osmanl› tarih yaz›c›lar›, özellikle Senedi ‹ttifak ve sonras›n› bir feodalleflme olarak anlat›rlar. Yani, Osmanl›’daki merkezi iktidar›n toprak sahipleri ad›na s›n›rlanmas› olarak adland›r›rlar. “Magna Carta” konusunda size tamamen kat›l›yorum; “Magna Carta”, esas olarak toprak sahibi soylular›n kral›n yetkisini k›s›tlayan -vergiyi verenin verginin harcanmas› konusunda da söz sahibi olmas› anlam›nda- “merkezi” iktidar›n› k›s›tlayan bir belgeydi. Dolay›s›yla “sen benden habersiz vergi salamazs›n, çünkü vergiyi ben veriyorum, bunun nereye harcanaca¤›na da ben karar veririm.” deniyordu Fakat, Osmanl›’daki yap› biraz de¤iflik. Bunun gerisine biraz gitmek laz›m asl›nda. Kimi tarih yaz›c›lar› aç›s›ndan özellikle Senedi ‹ttifak ve Arazi Kanunnamesi, bir tür geç feodalleflme olarak anlat›l›r. Bu tespit hakk›nda ne düflünüyorsunuz? 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 6 1856 Arazi Kanunnamesi. Bu Arazi Kanunnamesi, asl›nda çok atlan›l›r ama en önemli konudur. Çünkü, verimlili¤in artt›¤›, devletin askeri olarak Bat›n›n karfl›s›nda güçlü olmad›¤› ve Bat›n›n karfl›s›nda gerilemifl olmas›na ra¤men modern e¤itimi, sa¤l›¤›, sosyal güvenli¤i vesaire gibi birçok konuyu finanse edebiliyor ve burada bir modernist yap› ortaya ç›k›yor. Bu tamam›yla Arazi Kanunnamesi'yle ilgili verimlilik art›fl›ndan kaynaklan›yor. osmanl›’da “türklü¤ün” ortaya ç›k›fl› Kuran Okay Abdülhamit’in millet tasavvuru tam olarak Osmanl›c›l›k de¤il, onda bir ‹slami vurgu da var. Arazi Kanunnamesi'nde bu arada bir fley daha var tabii: Bu dönemde Rusya’dan özellikle Darül Harpten Dar-ül ‹slam’a göçüfller var. Alt›nordu Devletinin Rusya’da ink›raz›yla beraber Rusya’n›n etkisi alt›nda yaflamak istemeyen Müslümanlar, özellikle Kafkasya taraf›ndaki Müslümanlar Osmanl›’ya göçüyor ve Osmanl›’da bunlar çeflitli yerlere yerlefltiriliyor. Burada vatan kavram› ç›kacak karfl›m›za. Çünkü, hikaye flu: Vatan denildi¤i zaman, insanlar›n baflka gidebilece¤i hiçbir yer olmayacak, o topra¤a ba¤l› olacaklar, o toprakta zengin olacaklar ve sonuçta o toprak için ölebilecek hale gelecekler. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Bunu flurada da görüyoruz: San›yorum 1880’lerde Bulgaristan’daki Türklerin vatan için direniflleri var. Yani, ilk ad›m Rusya’dan gelifl, ikinci ad›m Balkanlardan gelifl. Oraya gelece¤iz. Vatan kavram› aç›s›ndan 1880’lerde Bulgaristan’daki olaylar önemli, çünkü orada Abdülhamit’in iste¤ine ra¤men, yani savafl› b›rakma isteklerine ra¤men, oradaki Türkler savaflmaya devam ediyorlar, vatan aflk› için. Bunu bir tarafa koymak laz›m, çünkü vatan ve ülke meselelerinde birtak›m problemlerimiz var, hâlâ da var, yani bugünkü Kürt meselesinde de ayn› olaylar var diye düflünüyorum. Arazi Kanunnamesi'yle zenginleflen bir orta s›n›f ortaya ç›kmaya bafll›yor. Zenginleflen bu orta s›n›f, kendi çocuklar›n› modern e¤itim kurumlar›na ve Rusya’da geliflmifl olan Nakflibendi’ye art›k gönderebilecek durumda. Bunlar hem modernler, asl›nda hem zengin olmay› istiyorlar hem de dinlerine ba¤l› Nakflibendi hareketini de kuracak olanlar; yani Osmanl› co¤rafyas› içerisinde kuracak olanlar da bu kesimin içerisinden ç›k›yor. Fakat, bir taraftan da bürokrasi var. fiunu unutmamam›z laz›m: Hâlâ devlet bir taraftan ‹slam’› kontrol ederken, bir taraftan da ‹slam’›n hizmetinde; hâlâ o yap› devam ediyor. Onun için Osmanl›, Hicaz topraklar›na çok önem veriyor. Hacca serbest olarak gidilebilmesi, hac farizas›n›n yerine getirilmesi son derece önemli. Bunu sa¤lamak Osmanl› halifelerinin zorunlulu¤u. Bürokrasi, sonuç olarak geliyor ve Abdülhamit’in karfl›s›na anayasay› day›yor. Bu anayasada enteresan bir nokta var, yani birkaç tane nokta var da, bunlardan bir tanesi resmi dil. Resmi dil Türkçe. Bu, Türklü¤ün ilk defa olarak Osmanl›’n›n içerisinde ortaya ç›kt›¤› yer, asl›nda 76 Anayasas›. 76 Anayasas›'nda bayrak yok, 76 Anayasas›'nda milli marfl yok, hiçbir fley yok; ama dil var, Türkçe. Bürokrasi, ilk anayasan›n kurucusu ve ondan sonra 93 Harbi ç›k›yor. Anayasan›n kurucu iradesi savafl› kaybediyor. Savafl› kaybetti¤i zaman, tekrar eski düzene dönüyor ve Abdülhamit olaya hâkim oluyor. Abdülhamit’in millet tasavvuru tam olarak Osmanl›c›l›k de¤il, onda bir ‹slami vurgu da var. Ama bir taraftan da modernci; okullar› kuruyor, ticareti yay›yor, demiryollar›n› yapt›r›yor ve devlet için bir millet yaratmaya çal›fl›yor. ‹slamc›, fakat Panislamc› de¤il Abdülhamit. O esnada ortaya bu Arazi Kanunnamesi neticesinde zenginleflmifl orta s›n›f›n çocuklar›, ciddi bir flekilde e¤itimden geçmeye bafll›yorlar, modern okullarda e¤itim görüyorlar. Art›k bu insanlar ciddi, bürokratlar›n çocuklar› öbür taraftan Jön türklere do¤ru gidiyor. Onlar›n hâlâ amaçlar›, tepeden bir yap›y› kurabilmek. Ara s›n›flar, yani o flekilde tar›mdan kaynaklanan orta s›n›flar›n ortaya ç›k›fl› ise, art›k dünyayla eklemlenmek istiyorlar, bunlar modern hayat›n içerisine girmek istiyorlar, ticaret istiyorlar vesaire… Bütün bu yap›lar›n içerisinde H›ristiyan milletinde de d›fl etkili olmakla beraber, dile dayal› bir milliyetçilik geliflmeye bafll›yor, Bulgar milleti oluflmaya bafll›yor, S›rp milleti oluflmaya bafll›yor, o kadar fazla nüfusu olmamas›na ra¤men bir Makedon milleti oluflmaya bafll›yor, Karada¤ milleti olufluyor. Bunlar›n hepsi dil kökenli. O aç›dan, Osmanl›’da, Rum kilisesine ba¤l› H›ristiyanlar içerisinde dile dayal› bir milliyetçilik olay› ortaya ç›k›yor. Bunlar ilk önce Osmanl›’dan ayr›lmay› çok fazla istemiyorlar. Ama, bir taraftan vatan fikri gelifliyor, çünkü bulunmufl olduklar› topraklarda ciddi olarak ç›karlar› art›k oluflmaya bafllam›fl, Arazi Kanunnamesi neticesinde art›k herkesin özel mülkü var, topra¤› var. Burada ‹ttihat ve Terakki, hem H›ristiyanlar›, hem Müslüman ara kesimleri, bütün bunlar›n hepsini etraf›nda toplayan bir Osmanl›c›l›kla or- Abdülhamit bir anlamda Osmanl›’n›n içerisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini at›yor; çünkü sarayda Türkçe konufluluyor, e¤itim sistemi Türkçe yap›l›yor. Yani, Abdülhamit’in gelifltirdi¤i, herkese zorunlu tutulan iptidai ilkokul sistemi var; ‹ptidaiden sonra rüfltiye, idadi ve sultaniye. Abdülhamit’in gelifltirmifl oldu¤u e¤itim sistemi bu yap›n›n içerisinde gidiyor ve idadiye gelindi¤i zaman Arapça, Farsça ve Frans›zca iflin içerisine giriyor. Ondan önceki e¤itim sistemi Türkçe’dir. Arnavut bölgesinde Arnavutça yap›l›r, Arap bölgesinde k›smen Arapça iflin içerisine kat›lm›flt›r, Said-i Nursi’nin asl›nda gelip Abdülhamit’e “Bu okullar›n› Kürtçe olarak bizim orada da aç, medreseden kurtulal›m.” demifltir. Çünkü, medreseler de Nizamiye medresesidir, Nizamülmülk’ten kalmad›r ve tamam›yla fiafii ‹slam anlay›fl›n› yayar. Bugün Türkiye'nin en önemli problemlerinden biri de odur. fiu anda Türkiye'deki ‹slamc›lar, asl›nda fiafii anlay›fl üzerinden gidiyorlar. Yani ibadet yönü hariç f›khi olarak Türkiye’deki bugünkü ‹slam anlay›fl›, Hanefi ‹slam anlay›fl› de¤il, fiafii ‹slam anlay›fl›d›r. Orada bir Türkçülük geliflmeye bafll›yor, fakat bu s›rada önemli bir olay daha oluyor. O da Balkanlarda Avusturya ‹mparatorlu¤u'nun Bosna’y› almas›. Balkan Savafl› esnas›nda Arnavutlar, bak›yorlar ki Osmanl› kendilerini koruyabilecek durumda de¤il, o zaman Prizren Birli¤i'ni kuruyorlar ve Müslüman birli¤i içerisinde çok fazla itirazlar› olmamas›na ra¤men, ayr› bir millet olarak Arnavut milleti ortaya ç›kmaya bafll›yor. Ayn› geliflme Araplarda ortaya ç›kmaya bafll›yor ve o zaman ‹ttihat ve Terakki’nin tek bir seçene¤i var zaten elinde, o da Türkçülük. ilker aktükün- 1908 sonras›na gelirsek; kuran okay- Oraya geldi¤imizde, iki tane önemli problem var. Bunlardan bir tanesi, demokratik meclisin bütün kesimleri, H›ristiyan milletinin geliflmifl kesimleri, Müslüman milletinin biraz önce söyledi¤imiz zenginleflen kesimlerinin hepsinin deste¤ini alm›fl, bürokrasinin deste¤ini alm›fl olan bir ‹ttihat Terakki iktidara geliyor. Mecliste çok ciddi bir demokrasi var, bu ciddi demokratik yap›n›n içerisinden kuvvetli bir yürütmenin ç›kabilmesi mümkün de¤il, ç›kmaz. O zaman ne oluyor? ‹ttihat ve Terakki k›vranmaya bafll›yor, bu birincisi. ‹kincisi, Balkan Savafl› olmufl. Balkan Savafl› oldu¤u zaman, ‹ttihat ve Terakki’nin H›ristiyan milletini de içine alan Osmanl› milleti tezi art›k gündemden ç›k›yor. Bunun üzerine yeni bir fley kuracaklar. Yeni kuracaklar› olan fley de neye ba¤l› olacak; bir defa ‹slam’a ba¤l› olacak. O zamana kadar da hiçbir Müslüman’›n, Arnavut olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Türk’e bir itirazlar› yok, Türk olarak bunlar›n kendilerinin adland›r›lmas›- ‹ki tane üçlemeye girece¤iz orada. Bir tanesi, Akçura’n›n Osmanl›c›l›k, Türkçülük, ‹slamc›l›k; ötekisi Ziya Gökalp'in ‹slamc›l›k, Türkçülük, Bat›c›l›k. Bunlar›n ikisinde muas›rc›l›k fikri var. gündüz f›nd›kç›o¤lu- Türk tarih yaz›m›na bakt›¤›m›z zaman, 1908 için hakim vurgu “yukar›dan devrim”, “kontrollü devrim” gibi tan›mlard›. ‹lk defa 1908’in bir halk hareketi kisvesinde oldu¤u, Aykut Kansu’nun MIT’te yazd›¤› doktora tezinin kitap olarak bas›lmas›yla anlafl›ld›. Ama, ondan sonra yaz›lm›fl olan monografiler döneme iliflkin son derece zengin bilgiler sunmaya bafllad›. Türk tarihçili¤i 1985 y›l›nda oldu¤u yerden çok uzaklaflt›, bunu kabul etmemiz laz›m. Avrupa tarih yaz›m›nda kilise kay›tlar› oldu¤u için, kilise kay›tlar›n›n yaratt›¤› tarihçili¤in avantaj›yla bizden çok ilerideydi. Bu kay›tlar tarih yaz›m›nda muazzam bir aç› yaratt›. Fakat, daha sonra bu aç› bir flekilde yavafl yavafl kapanmaya bafllad›. Aykut Kansu ile bafllam›fl olan hadise, enteresan bir fleydir. “1908 nedir?” sorusu, Marksistler aç›s›ndan son derece basit, çünkü o zaman Lenin, “Mustafa Kemal, emperyalistlerin gururunu k›ran bir adamd›r” demiflti, ama bu bir analiz de¤il. 1908’e yak›n tarihlere bakt›¤›m›z zaman, çok net bir flekilde görüyoruz: 1911’de Sun Yat Sen, 1910’da Meksika, yani Panço Villa, 1908 Hindistan, 1908 Osmanl›, 1905 Rusya, 1906 ‹ran ve 1909 Yunanistan.1908’e bakt›¤›m›z zaman, enteresan bir flekilde bunun evrensel oldu¤unu ve imparatorluklarda bir anayasal devrimler kufla¤› oldu¤unu görüyoruz. Burjuva devrimi, bana 1908 için çok manal› gelmiyor, çünkü burjuva devrimi kavram›, Frans›z Devrimi Gündüz F›nd›kç›o¤lu 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK na bir itirazlar› yok. Çünkü, devletin dini ‹slam. Devletin dini ‹slam oldu¤u için, devletin resmi dili de Türkçe, anayasada yaz›lm›fl bunlar›n hepsi, buna hiçbir itirazlar› yok. Devlet zaten ‹slam’›n koruyucusu, ‹slam’›n hizmetinde. Dolay›s›yla Müslümanlar aç›s›ndan o kadar büyük bir problem yok. Avrupa tarih yaz›m›nda kilise kay›tlar› oldu¤u için, kilise kay›tlar›n›n yaratt›¤› tarihçili¤in avantaj›yla bizden çok ilerideydi. 7 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK taya ç›k›yor ve Abdülhamit’in istibdad›n›n kötü oldu¤unu söylüyorlar. Asl›nda bu yap›y› ortaya koydu¤umuz zaman, zenginleflme ve modernleflmeyle beraber otomatik olarak gelen bir hürriyet fikri var. Bu do¤al olarak geliflen bir fley ve ‹ttihat ve Terakki etraf›nda bu yap› olufluyor. Bununla beraber 1908’e geliniyor. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK üzerinden modellenmifl olan bir fleydir. Gündüz F›nd›kç›o¤lu 1908’i anlamak için san›r›m ‹mparatorluk kavram›n›n üstünde durmak gerekir. 8 1908’i anlamak için san›r›m ‹mparatorluk kavram›n›n üstünde durmak gerekir. ‹mparatorluk kavram›nda o kadar ilginç unsurlar var ki; bir kere çok etnili, çok dinli, çok kültürlü bir yap› var. ‹kincisi, masonluk gibi muazzam uluslararas› a¤lar var. Hiçbir zaman 1908 öncesinde bu iliflkinin bu kadar önemli olabilece¤i vurgulanmam›flt›r. Ama zaten burjuva devrimini düflündü¤ümüz zaman, ayd›nlanmay› düflündü¤ümüz zaman, bunlar›n uluslararas› a¤lar olmadan baflar›lmad›¤› görülür. Özellikle de 19. Yüzy›l masonlu¤unun da alt›n› k›saca çizmek laz›m. Benim 1908 üzerine söyleyece¤imiz en önemli fleylerden birisi flu: Buna ra¤men burada inan›lmaz bir kitlesellik var. Önce bir kontrol, ondan sonra kontrolün b›rak›lmas›, hatta kontrolü b›rak›rken, kontrolü hareketin daha ileri aflamalar›na gitmesi. 1908 son derece popüler bir harekettir. 1908, bu manada gerçekten Türkiye'de bir “demokratik” devrimdir. Gerçekten potansiyelin ve insanlar›n herhangi bir flekilde ald›klar› inisiyatiflerin önünü kesme karar›n›n ‹ttihat Terakki taraf›ndan dahi al›namad›¤›, onlar›n onlar› teflvik etti¤i de¤il, o hareketin onlar› ileriye itti¤i bir hadisedir. ‹kincisi de, Kuran Okay’›n söyledi¤i gibi, çok farkl› milliyetçilikler var, Rusya’dan gelenler de ayn› de¤il ama Rus kaynakl› bir milliyetçilik var. Ki Rus kaynakl› olmas› çok önemli; çünkü Rusya çok ileride. Rusya o kadar ileride ki, Rusya’daki Kadetler (anayasac› demokratlar) , Marksist literatürde sa¤ say›l›r, normal burjuva devrimi çerçevesinde sol saymak laz›md›r. kuran okay- Yusuf Akçura da ‹ttihat Terakkicileri cahil bulur ve onun için ‹ttihat ve Terakki’nin içine girmez, hep mesafelidir. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ittihat ve terakki’nin milli politikalar› gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ben daha da uzatmak istemiyorum. Henüz Cumhuriyet dönemine gelmedik. Ama, flunu söylemek istiyorum burada: Mesela Cumhuriyetin çok daha dar, çok daha az evrensel oldu¤u, çok daha az kaliteli kadrolarla yürütüldü¤ü do¤ru olmakla beraber, Cumhuriyetin ilk dönemleri hâlâ daha Osmanl›’dan ç›kan kadrolarla yap›ld›¤› için de muhteflemdir. kuran okay- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluflunda Lozan’› unutmayal›m. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli asl›nda anayasalar de¤ildir, Lozan Anlaflmas›'d›r. Onun alt›na Türkiye Cumhuriyetinin taraf olmufl oldu¤u uluslararas› anlaflmalar› koymak laz›m. Çünkü hiçbir anayasam›z bu anlaflmalara ayk›r› olamaz. Burada flunu unutma- mak laz›m; normlar›n hepsi, kendisinden önceki döneminin içerisinde yerini al›r, oradan gelir ve geliflir. Bu yap›n›n içerisinde bakt›¤›m›z zaman, flöyle bir noktaya geliyoruz: Devlet, millet yaratma zorunda, art›k kesin belli. Bu millet kim olacak, sorun burada. Millet Türk olacak, oras› da belli, çünkü 1876 Anayasas›'ndan itibaren bir Türklük unsurunu getirdik koyduk iflin içerisine. Prizren Birli¤i'yle Arnavutlar Müslüman milletinden ayr›ld›lar. Cihan Savafl› ç›k›yor, Araplar Osmanl›’n›n Müslüman milletinden ayr›l›yorlar. O zaman ‹ttihat ve Terakki’nin elinde devletin insan unsuru olarak Türkler kal›yor. Devlet nedir; bir co¤rafya üzerindeki insan toplulu¤unun üzerindeki egemenlik hakk› olan kurulufl. Burada sorunlu olmas›na ra¤men co¤rafya var, o toprak parças›n›n üzerinde birtak›m insanlar var, bu insanlar bu devletin milleti olacaklar. Kim bunlar, flimdi kimlik vermen laz›m, tan›mlaman laz›m, devlet aç›s›ndan siyasi olarak bunlar› tan›mlayabilmen laz›m. ‹flte o zaman iflin içerisine Türkçülük tart›flmalar› giriyor. 1914’ten sonras› zaten ‹ttihat ve Terakki’nin milli politikalar›n› uygulad›¤› dönemdir. Milli politikalardan kas›t, tamam›yla Ziya Gökalp’in anlay›fl› içerisindeki bir Türkçülüktür. gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ayn› zamanda Müslümanlar› iskân politikas›d›r. kuran okay- Tabii. Çünkü, Ziya Gökalp’in Türkçülük anlay›fl›, ‹slamiyet’i d›flar›da b›rakmaz. Biraz önce ne dedik; bir Akçura ekibi vard› dedik, bir de Ziya Gökalp ekibi vard› dedik. ‹ttihat ve Terakki, Ziya Gökalp Türkçülü¤ünü ele al›p gelifltirdi. Ancak Atatürk taraf›ndan kurulan devlette, millet oluflturulurken Türk Tarih Kurumu'nun kurulmas› ideolojik olarak son derece önemli bir fley ve orada Ziya Gökalp yoktur. Türk Tarih Kurumunun bafl›nda Akçura vard›r. Zaten Ziya Gökalp’in milliyetçili¤i, ‹ttihat ve Terakki’nin savafl› kaybetmesiyle beraber hiçbir k›ymeti harbiye ifade etmez, biter. Dolay›s›yla Mustafa Kemal’in önündeki milliyetçilik art›k aç›k ve nettir, bir tek fleyin üzerine gidecek; Akçura’n›n milliyetçilik ideolojisi üzerine gidecek. Burada bak›n, yine Fuat Köprülü’ye bir nokta koymak laz›m. Fuat Köprülü, Ziya Gökalp ekolündendir, fakat gençtir. Dolay›s›yla Mustafa Kemal’i etkileyemez, Tarih Kurumu'nu da etkileyemez. ‹deolojik olarak Türk’ün tan›m›, Akçura taraf›ndan etnik Türkçülük olmaya bafllar. Bunun etkisini nerede görece¤iz; bunun etkisini daha sonra anayasalarda, siyasi yap›larda vs... hepsinde görece¤iz. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Bir defa vatan fikri var. Yani, vatan› ne diye tarif ettik; insanlar›n bir toprak üzerinde kendi zenginliklerini ürettikleri ve oradan baflka hiçbir yere gidemedikleri, dolay›s›yla bunu savunabilmek için ölümü göze alm›fl olduklar› toprak parças›. Kurtulufl Savafl›'nda bu vatan fikri son derece önemli. Yaln›z, ülkeyle vatan aras›nda nas›l bir iliflki kurmak laz›m, onu tam flekillendiremiyorum, ama herkesin bir vatan anlay›fl› var ve herkes kendi vatan›n› savunuyor. Buras› Anadolu art›k ve baflka gidecek yerleri de yok, yani ya ölecekler ya o topraklar›n› savunacaklar. Bunun için de reddi ilhak cemiyetleri kuruluyor, müdafai hukuk cemiyetleri kuruluyor, her yerde p›trak gibi ve 400 tane kongre yap›yor bunlar, yerel kongreler, yani yerel iktidar odaklar› olufluyor. gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ayn› zamanda ‹ttihat ve Terakki, hâlâ devam etti¤i için, her tür örgütlenmeye de devam ediyor. kuran okay- Kat›l›yorum. Bak›n, 1921’in Anayasas›'n›n özelliklerini söyleyeyim, çünkü Türkiye’nin bugün asl›nda tart›flmas› gereken noktalardan birisinin de 1921 oldu¤u kanaatindeyim ben. 21 Anayasas›'nda çok önemli bir yap›lanma var; Siyasi olarak millet fikri ilk defa ortaya ç›k›yor çünkü “hâkimiyet kay›ts›z flarts›z milletindir” ifadesi ile siyasi millet kavram› ilk defa olarak ortaya ç›k›yor. Milletin kay›ts›z flarts›z hâkimiyet sa¤lamas›, otomatik olarak do¤rudan demokrasinin asl›nda dolays›z ifadesidir. Buna ba¤l› olarak da tabii yasama, yürütme, milletin yegane mümessili olan Büyük Millet Meclisindedir. Madde 2, Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi taraf›ndan idare edilir. Burada da de jure de¤il, de facto devlet tan›m› var. Çünkü, de jure devlet ‹stanbul’da, de facto devlet Ankara’da. Buradan 24 y›l›nda de jure devlete geçecek. De jure devlete geçebilmesi için neyi yapmas› laz›m; Lozan Anlaflmas›'n› yapmas› laz›m. Lozan Anlaflmas›'n› yapabilmesi için ne yapmas› laz›m; bu de facto devletin millet egemenli¤iyle Lozan’› imzalamas› laz›m. Bizim Millet Meclisimiz imzal›yor mu? Bizim Millet Meclisimiz Lozan’› reddediyor. Bak›n, bugünkü problemlerin temellerinden biri orada yat›yor. 21 Anayasas›'n›n vilayet modeli ve vilayet müfettiflleri denilen iki tane kavram› var. Vilayeti tarif etti¤i zaman 1921 Anayasas›, flunu söylüyor: Bugünkü icrac› bakanl›klar dedi¤imiz bakanl›klar var ya, o fonksiyonlar›n hepsini nereye b›rak›yor biliyor musunuz? Bugün il genel meclisi dedi¤imiz, oy verdi¤imiz bir kurulufl var ya, bu ta Osmanl›’n›n 1864’teki denemesinden ve ondan sonra 76 Anayasas›'na girmifl olan yap›s›ndan kalm›fl Bugün il genel meclisi hâlâ var, ama kadük. 1921 Anayasas›'nda, Teflkilat› Esasiye Kanunu'nda bu çok önemli; çünkü bugün icrac› bakanl›k dedi¤imiz Sa¤l›k Bakanl›¤›, E¤itim falan var ya, onlar›n hepsinin görevlerini vilayetlerde bugünkü il genel meclisi üyeleri taraf›ndan yap›l›yor. Bir de bunun üstünde bir baflka fley daha yarat›yorlar, o da müfettifllik. Bu müfettifllik de çok enteresan bir flekilde umumi müfettifllik denilen bir yap›. Bu da asl›nda bugün ‹spanya’daki siyasi yap›lanmaya çok benzeyen bir yap›lanma. “Vilayetler, iktisadi ve içtimai nedenlerle birlefltirilir”, Anayasa maddesi 24 ve bu umumi müfettifller, birlefltirilen vilayetlerin umumi müfettiflleri Gündüz F›nd›kç›o¤lu 9 Kuran Okay BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Burada tabii ilk savafl ve 21 Anayasas› var. 21 Anayasas›, dünyan›n bence say›l› do¤rudan demokrasinin oldu¤u anayasalar›ndan bir tanesidir. Burada flöyle bir olay oluyor: ‹ttihat ve Terakki yenildi mi; yenildi. Kurtulufl hareketini, Türkiye’deki kurtulufl hareketini kim yapt›? Erzurum Kongresine kadar 400 yerel kongre yap›l›yor. Bak›n, bu yerel kongreler iktidar yap›s› aç›s›ndan son derece önemli, çünkü yerel iktidar›n gücünü gösteriyor. Yani, Türkiye Cumhuriyetini kuracak olan Kurtulufl Savafl›n› yapan merkezi-askeri hareketlerin ötesinde, çok daha önceden bafllam›fl ademi merkezi kurtulufl hareketleri var. Milletin kay›ts›z flarts›z hâkimiyet sa¤lamas›, otomatik olarak do¤rudan demokrasinin asl›nda dolays›z ifadesidir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Kuran Okay Türk Tarih Kurumu, ideolojik olarak öyle bir tarih yaratt› ki, bu tarihin de asl›nda Türklükle ‹slam aras›nda hiçbir alakas› yoktur. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 10 hem koordinasyon, hem de vesayet makam› olarak ifl görüyor. Burada asl›nda çok net bir flekilde, 1921’de bir eyalet sistemi kuruluyor. Neden bu eyalet sistemi kurulmak ihtiyac›nda? Çünkü, do¤rudan demokrasi var. Bak›n, kurtuluflu sa¤layanlar yerel iktidarlar, yerel iktidarlar merkezi iktidardan daha kuvvetliler ve bunun için federatif bir yap›ya, tam federatif olmamakla birlikte federatif bir yap›ya giden devletin siyasi flekilleniflini, organik yap›s›n› bu flekilde belirliyorlar. Yerel iktidarlar hiçbir zaman için zaten kendi iktidarlar›n› merkeze vermiyor. Merkeze gönderdikleri bütün milletvekilleri, her ne kadar anayasan›n içinde milletvekilleri temsili demokrasinin unsuruymufl gibi ki, bu 76’dan kalma arkaik bir fley, “kendi geldikleri bölgeyi temsil etmiyorlar” diyorlar, ama kendi geldikleri bölgeyi temsil ediyor bütün hepsi. Çünkü vekilleri onlar seçiyorlar, yani bir kabine yok art›k burada. Burada vekiller Meclise karfl› sorumlu. Vekillerin Meclise karfl› sorumlu olmas›, do¤rudan demokrasinin çok tipik göstergelerinden bir tanesi. Onun için, ne kadar yerel kuvvetliyse, o kadar do¤rudan demokrasiye gidersiniz. Ne kadar yerel zay›flar, merkezi idare kuvvetlenir, o kadar temsili demokrasiye gidersiniz. 21’den sonra bir 23 de¤iflikli¤i var. Burada ilk defa olarak devletin flekli giriyor, cumhuriyet oluyor, yani 24 Anayasas›'ndan önce. Yaln›z, hâlâ devletin dini ‹slam olarak devam ediyor. 24 Anayasas›'na geldi¤imiz zaman, 21 Anayasas›'nda merkez zay›f, de¤il mi? Lozan Anlaflmas›'n› yapabilmek için Meclisi iptal ediyorlar. Yeni Meclis olufltu¤u zaman, bunda Mustafa Kemal çok etkin. Yaln›z, burada Mustafa Kemal gayri meflru de¤il. Meflruiyet aç›s›ndan bakt›¤›m›z zaman, meflruiyetin 3 tane kayna¤› var. Bunlardan bir tanesi gelenek, burada bir gelenek kopuflundan bahsediyoruz. ‹kincisi, hukuk düzenidir. Hukuk düzeni var m›; o da yok. Üçüncüsü de karizmatik liderlik. Burada Mustafa Kemal’in hakk›n› teslim etmek gerekiyor. Mustafa Kemal, karizmatik bir lider olarak meflruiyeti sa¤l›yor. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün meflruiyeti 24 Anayasas›'ndan kaynaklan›r, onun meflruiyetinin kayna¤› da Mustafa Kemal’dir. Onun için, bugün Mustafa Kemal’e herhangi bir fley söylemek çok ciddi oranda Türkiye Cumhuriyetinin asl›nda meflruiyetini sorgulamak demektir. 24 Anayasas› ile birlikte art›k merkezi devletimiz var. Yerel iktidarlar› art›k yenmifl bir merkezi iktidar var. Yaln›z, burada iki nokta önemli; bunlardan bir tanesi 28 ve 28 öncesinde yap›lm›fl olan kanunlar, bir de 37. 28, çok ciddi bir laiklik getiriyor ve 28 öncesinde 61 Anayasam›z›n arkas›na derpifl edilmifl olan Devrim Kanunlar› var ya, o Devrim Kanunlar› ç›kart›l›yor. Böylece millet fikri etraf›nda ‹slamiyet’le Türklü¤ün iliflkisi kesilmeye çal›fl›l›yor, her türlü kurumun içerisinde. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasalar› derseniz, cumhuriyet anayasalar›, 1. cumhuriyet 21, 2. cumhuriyet 24, 3. cumhuriyet 28, 4. cumhuriyet 37, 5. cumhuriyet 60 olarak belirlenebilir 37’deki de¤ifliklikler, CHP’nin 6 okunun anayasaya girmesidir ve devrimci bir tutumdur, Sovyetler Birli¤i Anayasas›'ndan sonraki, asl›nda yaln›z o da de¤il, varolan bir anayasan›n sonradan ideolojik hale dönüfltürüldü¤ü tek anayasad›r, bütün anayasa tarihi içerisinde, baflka bir tane daha anayasa yok böyle. Çünkü, devletin önemli unsurlar›ndan biri olan milletin ne olaca¤›n› ve devletin bu milleti yaratmak için neler yapmas› gerekti¤ini ilk defa olarak 37 y›l›nda koyuyoruz. Çünkü, 28 sekülerli¤i getiriyor, milletin Müslüman niteli¤ini bir kenara b›rak›yor. Ama, 37, yeni bir millet inflas›. Orada da Atatürk milliyetçili¤i dedi¤imiz bir kavram var. Atatürk milliyetçili¤i enteresan bir flekilde etnik milliyetçilik, muhafazakâr milliyetçilikten farkl›. Yani, 1970’lerde getirilen bir muhafazakâr milliyetçilik kavram› var ve onun içerisine din unsuru vesaire koyuyor. Atatürk milliyetçili¤i etnisiteye dayal›, düflünce de flu: Diyorlar ki, “Art›k biz bir defa ‹slam’la Türklük aras›ndaki ba¤› kopartt›k 28 de¤ifliklikleriyle. Arkas›ndan Türk Tarih Kurumunu kurduk. Türk Tarih Kurumu, ideolojik olarak öyle bir tarih yaratt› ki, bu tarihin de asl›nda Türklükle ‹slam aras›nda hiçbir alakas› yoktur. Ama, moderniteyle son derece yak›ndan iliflkilidir. O zaman art›k biz, toplumu ideolojik olarak flekillendirmek noktas›na geldik. Onun için, anayasay› da toplumu flekillendirecek flekilde bir de¤iflikli¤e u¤ratmam›z laz›m. Bunun için bunun içerisinde bu unsurlar› ekliyoruz.” Art›k merkez, kendisine millet yarat›yor, yani varolan milletin devleti olmaktan ç›k›yor ve devlet, kendisine insan unsuru olan milleti, yani Türk Milletini yaratacak. Neydi, Türklü¤ün bafl› nereden ç›km›flt›; 1876 Anayasas›nda Türklük ortaya ç›km›flt›. Ondan sonra Türkçülük hareketi olarak geliflmiflti, yani önce 1908’den sonra, 1914’ten sonra Türklük, Türkçülük haline dönüflüyor ve ondan sonra art›k bir Türk Milleti oluflturulmas› gerekiyor. Asl›nda 24 Anayasas›, Türk Milleti oluflturmaya hedeflemifl vaziyette. Ama, Türk gündüz f›nd›kç›o¤lu- Mübadele ilginç bir örnektir asl›nda. Türkçe konuflan, ama H›ristiyan Rum olanlar›n Rum olarak kabul edildi¤i, tam tersine, dilin de¤il, dinin önemli oldu¤u bir mübadeledir o. Burada din kurucu ö¤e olarak ortaya ç›kar. Dil, baya¤› önemli bir unsur olarak daha önce karfl›m›za ç›km›flt› milletin kurulmas›nda. Halbuki burada dinin üzerinden kurulmufltur millet. kuran okay- Evet, bu dedi¤in do¤ru. Zaten çeliflki buradan ç›k›yor ve bu halledilememifl olan noktas›d›r, bugüne kadar da halledilememifl olan nokta oradan kaynaklan›r. Çünkü, Türklük dedi¤imiz zaman, ‹slam’dan hiçbir zaman için ay›ramamam›z›n en önemli nedenlerinden bir tanesi, mübadeledir, hatta mübadelenin de sonras›nda, Birinci Dünya Savafl›'ndan sonra 1950’lerin ortas›na kadar Yugoslavya’dan Türkiye’ye gelmifl olan göçmenlerdir; Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan gelen göçmenlerdir. Dolay›s›yla her ne kadar Kemalistler, din unsurundan, Müslümanl›k unsurundan Türkleri ay›rmaya çal›flm›fl olsalar da, bunu baflaramam›fllard›r, zaten Demokrat Parti’nin seçim bildirgesi, yani seçim slogan› çok enteresand›r: “Yeter, söz milletindir.” Burada flunu söylüyor asl›nda Demokrat Parti: Diyor ki, “sen beni ‹slami unsurlar›mdan ayr› bir millet olarak tan›ml›yorsun. Dur art›k. Ben millet olarak konuflmaya bafll›yorum ve ben Müslüman›m.” Zaten Fuat Köprülü’nün as›l problemi burada ç›k›yor, çünkü Fuat Köprülü, Türkiye’de kültürel ve heteredoks bir ‹slam oldu¤u hayali içerisinde. gündüz f›nd›kç›o¤lu- Mesela, Durmufl Hocao¤lu gibi enteresan bir figür var ve bu resmen Türkiye’nin milli camisinden bahsediyor. Sekülarizm kaynakl› bir fikirdir, ama MHP saflar›nda dahi yer bulamam›flt›r. kuran okay- Asl›nda bugünkü MHP’nin içerisindeki iki kanat bunu zaten gösterir. MHP’nin iki tane amblemi vard›r; bunlardan bir tanesi 3 hilaldir, bir tanesi bozkurttur. 3 hilal ‹slam’la ba¤lant›l› Müslümanl›¤› simgeler, bozkurt ise tamam›yla ›rki Türklü¤ü simgeler. Türkiye’de zaten kelimelere konulamam›fl, bence analiz de yeteri kadar edilememifl olan nokta buras›; Türk milliyetçili¤inin içerisinde ne kadar ‹slam boyutu var, ne kadar ‹slam boyutu yok? Fakat, 50’de Fuat Köprülü’nün Türkçülü¤üyle, yani ‹slam’› kabul eden Bu, flu aç›dan önemli: Bugüne geldi¤imiz zaman, o zamanki ‹slam’la bu zamanki ‹slam aras›nda da fark olacak. Buradan asl›nda Türkiye’nin flu andaki ‹slami problemine gelece¤iz. Bugün Türkiye’deki ‹slam anlay›fl›, çok ciddi olarak Kürtler taraf›ndan belirlenmifl bir ‹slam anlay›fl› ve fiafii bir ‹slam anlay›fl›. Hanefi’nin ‹slam anlay›fl›nda ak›l var, yani ona ‹slami terminoloji içerisinde “rey” diyorlar ve rey öyle bir noktaya geliyor ki, ayetleri günün flartlar›na göre yorumlamak mecburiyetinde kald›¤›n›z zaman, yaz›lan› de¤il, akl›n›z›n söyledi¤ini uygulaman›z laz›m. Bu, flu demek: Kur’an-› Kerim’i bile asl›nda ayette kelime itibariyle o yaz›lm›fl olmas›na ra¤men, saymayacaks›n›z demek, bu çok önemli bir fark asl›nda. fiafilik ise, bütün Sünni inan›fllar içerisinde Hanefilikten sonra en fazla reyi kullan›r, ama hukuk bulma aç›s›ndan meseleye bakt›¤›m›z zaman, asr› saadete çok daha fazla referans vermektedir. Türkiye’deki Kürtler, Türklerden çok daha fazla dinlerine sahiptirler ve Kürtler fiafii’dirler. fiafii olmalar›, bugünkü Kürtlerin yaflad›¤› yerlerde medreselerin hâlâ varl›¤›n› sürdürmesiyle çok rahatl›kla anlafl›labilir. Bugün bak›yoruz, bir sürü insan›n; mesela Mehmet Ayd›n gibi, bakanl›k yapm›fl, hatta ‹ngiltere’de felsefe doktoras› yapm›fl olan birinin ç›km›fl oldu¤u yer medrese. Bu medreselerde tamam›yla asl›nda Selçuklu döneminde Nizamülmülk’ün oluflturmufl oldu¤u Nizamiye medreselerinin bizim Kürt bölgelerinde kalmas›d›r. Dolay›s›yla bizim Kürt bölgelerindeki dini kurumlar›m›z›n hepsi fiafii anlay›fl› içerisindedir ve dikkat edersek, son dönemde ‹slamc› olarak bilinenlerin içerisinde a¤›rl›k Kürtlerdedir; yani Ali Bulaç’t›r, Mehmet Metiner’dir. Ki bunlar›n hepsi asr› saadet, çok hukukluluk tart›flmalar›n› gündeme getirmifl olan kiflilerdir. Bu Türkiye’de flöyle bir olay› da neticelendirmifltir: Türklerin asl›nda mensup olmufl olduklar› ‹slamiyet’in Hanefi anlay›fl›, yaln›zca ibadet k›sm›na kapal› kalm›flt›r, f›k›h aç›s›ndan Hanefiler, bütün anlay›fllar›n› kaybetmifllerdir, Kürtlerden kaynaklanm›fl olan bu fiafii anlay›fl›n içerisine girmifllerdir. Türkiye’deki ‹slam’da problemlerden bir tanesi de bu, bunun da çözümlenebilmesi la- Kuran Okay 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK ‹slam ve türklük bir Türkçülük anlay›fl›yla devletin tarif etmifl oldu¤u millet kavram›na ayk›r› bir politika güdülüyor ve “yeter, söz milletindir” deniyor. O zaman ortaya ne ç›k›yor, biliyor musunuz? O zaman ortaya çok ciddi, Fuat Köprülü’nün hayalinden bile geçirmemifl oldu¤u, Türklü¤ün içerisindeki ‹slam’›n Ortodoks ‹slam oldu¤u ortaya ç›k›yor. Fuat Köprülü’nün Türkçülü¤üyle, devletin tarif etmifl oldu¤u millet kavram›na ayk›r› bir politika güdülüyor ve “yeter, söz milletindir” deniyor. 11 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Milletinin içerisinde neyi görmek istemiyorlar; Müslüman unsurunu görmek istemiyorlar. Ama sonras› geliflmeler ilginçtir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Gündüz F›nd›kç›o¤lu Anayasa'n›n eklerinin anayasadan çok daha önemli oldu¤unu söylüyoruz. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 12 z›m ve bunun bugün Hanefi f›kh›n› savunan ve bunu popülerlefltirmesi gereken din adamlar›na ihtiyaç vard›r bana göre. ilker aktükün- 1960 Anayasas›’na gelirsek, di¤erlerinden ne fark› var? kuran okay- Yine flafl›rt›c› bir fley olabilir, ama anayasal hukuk dedi¤imiz zaman, asl›nda anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Meclis içtüzü¤ünden olufluyor anayasal hukuk dedi¤imiz fley. 60, bizim en özgürlükçü anayasam›z, de¤il mi; hep öyle alg›l›yoruz. Peki, 60’›n Siyasi Partiler Kanunu'na girdi¤imiz zaman neyi görüyoruz, size özetleyeyim: Milli devlet niteli¤inin korunmas›, madde 86: “Manda isteyen parti kurulamaz. Ülke bütünlü¤ünü bozma amac› güden parti kurulamaz.” 60 Anayasas›'n›n Siyasi Partiler Yasas›. Bu onun ekidir ve bu 60 Anayasas›'n›n asl›nda uygulanmas›d›r; siyasi belge oldu¤u zaman, siyasi belgenin uygulanmas›d›r. O zaman ne dedik; iki tane maddeyi söyledik. Manda yok, manday› kimse savunamaz, yasak. Ülke bütünlü¤ünü bozacak bir fleyi insanlar söyleyemez, bitti. Üniter devletin aleyhine bir fley ç›kamaz, yani federasyon falan, yok böyle bir fley. gündüz f›nd›kç›o¤lu- Anayasa'n›n eklerinin anayasadan çok daha önemli oldu¤unu uygulamada söylüyoruz. kuran okay- Evet, aynen öyle. 89.maddesi, “ Hiçbir parti az›nl›k oldu¤unu ileri süremez. Dolay›s›yla dini, ›rki ve dil aç›s›ndan Türk dili ve kültüründen gayr›s› milli bütünlü¤e zarar verdi¤inden dolay› bunlar› savunan hiçbir parti olamaz. Böyle veya ›rk esas›na dayanan bir parti kurulamaz.” Bak›n, korkular›n neler oldu¤unu görüyoruz flimdi burada, bugüne yans›yacak olan korkular ortaya ç›k›yor. Bunlar neydi; milli devlet niteli¤inin korunmas›yd›. Bir de laik devlet niteli¤i ve Atatürk devrimcili¤inin korunmas›: “Halifelik istenemez. Devletin temel düzeni dini esasa oturtulamaz, din istismar edilemez. Din, mez- hep, tarikat esas›na dayal› parti kurulamaz. Partiler dini tören düzenleyemez, devrim kanunlar›na ayk›r› amaç güdemezler. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na karfl› ç›k›lamaz, çünkü Diyanetin amac›, Atatürk devrimlerini hayata geçirmektir. Atatürk’ün flahsiyet ve hat›ras›n› küçük düflüremezler.” Bir de, demokratik düzenin meflruluk ve temelinin korunmas›yla ilgili birtak›m maddeler daha var. Ondan sonra, as›l flimdi bir fley daha söyleyece¤im: Bir de genel yasaklar var. Genel yasaklar ne? “Genel ahlaka ayk›r› amaç güdemezler”, “Komünist, anarflist, faflist, nasyonal sosyalist ad›yla parti kurulamaz.” Burada ortaya ç›kan yap›, çok net bir flekilde 1. Kürt milliyetçili¤inin ortaya ç›kmas›n› istemiyorlar. 2. Türk Milleti içerisindeki ‹slam’›n ortaya ç›kmas›n› istemiyorlar, çok net. 1. Di¤er anayasan›n unsurlar› var ya, özgürlükler falan; aynen 1908 Anayasa de¤iflikli¤inde oldu¤u gibi, yürütmeyi zay›flatt› o hürriyetler ve onun üzerine yürütmenin kuvvetlendirilmesi için 71’de bunlar›n hepsi tekrar de¤ifltirildi. Ben burada keseyim, çünkü ben “hikayeyi” asl›nda sizlere kendime göre özetledim. Yani, bu tart›flma e¤er yap›lacaksa, bu resmin içerisinde asl›nda düflünmek laz›m diye düflünüyorum. Bu resim do¤ru olmayabilir, ama benim görmüfl oldu¤um resim, böyle bir resim. ilker aktükün- Hepinize çok teflekkür ederiz. II. Meflrutiyet’in en temel nedenlerinden biri Abdülhamit’e karfl› verilen asker kökenli tepki Nevin Atefl- Sizin de söyledi¤iniz gibi 1908’in 100. y›ldönümündeyiz. Asl›nda I. Meflrutiyet tarihi itibariyle düflünecek olursak, yani 1876 Kanuni Esasi’den bakt›¤›m›z zaman, ilk anayasa ilan›n›n üzerinden 100 y›l› aflan bir süre geçti. Ben 1908’i, 1876’da yürürlü¤e giren ve k›sa bir süre sonra özellikle de Osmanl›-Rus Savafl›n›n etkisiyle Abdülhamit taraf›ndan yürürlükten kald›r›lan Kanuni Esasi’nin, yaklafl›k 31 y›l sonra, 23 Temmuz 1908’de yeniden yürürlü¤e konmas› olarak de¤erlendiriyorum. Yani bana göre, 1908 bir devrim de¤il, 1876’daki Kanuni Esasi’nin yeniden yürürlü¤e konmas› olay›d›r ve ne derece "devrim" say›labilece¤i tart›flmal›d›r. 1876 tarihli Kanuni Esasi’nin içeri¤ini ve ilan koflullar›n› özellikle anayasa hukukçular› çok farkl› de¤erlendirmekteler. Genel olarak iki e¤ilim var: Bunlardan biri 1876 tarihli Kanuni Esasi’yi padiflah›n tek tarafl› bir ferman›, olarak de¤erlendiriyor. Di¤er görüfl ise bunun asl›nda klasik anayasa anlay›fl› içerisinde geliflen bir olgu oldu¤undan söz etmektedir. Bu tart›flmalara bir hukukçu olmad›¤›m için girmiyorum, ancak flu kadar›n› söyleyebilirim: 1876’n›n içeri¤ine bakt›¤›m›z zaman, meflruti bir monarfliye gidifl, mutlak›yetten bir ç›k›fl söz konusu. Ama meflruti monarflinin savunmas› gereken birçok sorunlar› var. Çünkü 1908’de yeniden yürürlü¤e konulduktan sonra 1909’da yani 31 Mart Vakas›’ndan sonra yap›lan tadilatlara bakt›¤›m›z zaman; o tadilatlarla, 1876 ve 1908’de yürürlü¤e giren metinler aras›nda flöyle bir fark ortaya ç›kmaktad›r. Bir hukukçu olmad›¤›m›n yeniden alt›n› çizmek istiyorum, ama benim aç›mdan temel fark flu: 1876 ve 1908’de tekrar yürürlü¤e girdi¤i tarih itibariyle padiflah›n tek tarafl› bir berat ya da anayasa niteli¤i olma- s›ndan yola ç›karak daha çok padiflah›n hak ve yetkilerinin k›s›tlanmas›, ancak Abdülhamit örne¤ini düflündü¤ümüz zaman bu hak ve yetkilerin de baya¤› iyi korundu¤u bir metin karfl›m›za ç›kmakta. Ancak 1909 tadilatlar›na bakt›¤›m›z zaman orada ciddi bir de¤iflikli¤in oldu¤unu, tebaan›n da birtak›m hak ve yetkilerinin oldu¤una iliflkin tadilatlar› görürüz. “1908’in yeniden yürürlü¤e girdi¤i konusundaki fikriniz nereden kaynaklan›yor?” derseniz; Abdülhamit Kanuni Esasi’yi 1877’de yürürlükten kald›r›lm›flt›r; ama yürürlükten kald›rd›¤› dönemden sonraki geliflmelere bakt›¤›m›z zaman, Abdülhamit asl›nda yapt›¤› bütün tasarruflarda anayasan›n s›n›rlar› içerisinde hareket etmifltir. Mesela bak›n›z, her y›l düzenlenen salnamelerin bafl›nda Kanuni Esasi yeniden öncelikle dile getirilir. Ayanlar atanmaya devam eder. Yani Abdülhamit Anayasay› yürürlükten çekmifltir ama kendi tasarruflar›nda bile Kanuni Esasi’ye uygun bir davran›fl içerisindedir. ‹ktisat Dergisi- 1908 söz konusu oldu¤unda tart›fl›lan bir di¤er konuda iki hürriyet ilan›n›n bulunmas›; ‹ttihat Terakki’nin de etkisiyle 23 Temmuzda al›nan bir hürriyet var ve hemen bir gün sonra Abdülhamit’in verdi¤i bir hürriyet var. ‹ttihat ve Terakki’nin rolünü nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Nevin Atefl- Tabii flunu da söylemek laz›m; her ne kadar geliflmeyi bu biçimde de¤erlendiriyorsam da, 19. yüzy›l için ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un en uzun yüzy›l› tan›mlamas›n› yapar. Gerçekten de bu çok do¤ru bir saptamad›r. Uzun yüzy›l›n sonlar›nda yer alan II. Meflrutiyet’i, rahmetli Tar›k Zafer Tunaya hocam›z Türk siyasi yaflam›n›n siyasi laboratuar› olarak de¤erlendiriyordu. ‹ttihat Terakki’nin rolü bu anlamda önemli bir geliflmedir. Çünkü 100 y›ll›k süre içerisinde bakt›¤›m›z zaman özellikle günümüz aç›s›ndan geriye bakt›¤›m›z zaman ittihatç›l›k anlam›nda dile getirirsek siyasi bir üslubun Cumhuriyet Türkiye’sine tevarüs etti¤ini görürüz. Örne¤in kimi güncel siyasi geliflmelerde ittihatç›l›k söylemi s›k s›k dile getirilir ve do¤rudur. Yani böyle bir tevarüs var. Ancak flunu da eklemek laz›m ki, bu gerçek olmakla beraber çok ciddi birtak›m da de¤ifliklikler olmufltur. Yaflan›lan gerçekler de, tecrübeler de onu göstermektedir. Bir kere çok uluslu Nevin Atefl Abdülhamit Anayasay› yürürlükten çekmifltir ama kendi tasarruflar›nda bile Kanuni Esasi’ye uygun bir davran›fl içerisindedir. 13 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ‹ktisat Dergisi- 1908 hareketinin 100. y›l›nday›z. 1908 ile ilgili, içinde bulundu¤umuz sene, birçok toplant›, panel ve sempozyum yap›ld›; 1908’in tarihsel önemine iliflkin çok fley söylendi. fiimdi isterseniz en çok tart›fl›lan konulardan birinden bafllayal›m: 1908 olaylar› Türk tarih yaz›m› aç›s›ndan ne anlam ifade ediyor? Bir devrim mi? Osmanl›n›n toplumsal evriminde bir kopufl mu? Yoksa sadece I. Meflrutiyet’te ilan edilmifl olan Anayasa’n›n yeniden Abdülhamit Döneminde yürürlü¤e konmas› m›? 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK SÖYLEfi‹ 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK bir imparatorluktan bir ulus devlete, cumhuriyete geçifl süreci gerçeklefltirilmifltir. Bu anlamda bir kopufl söz konusudur ancak süreklili¤i de göz ard› edemeyiz. II. Meflrutiyet yeniden ilan edildi¤inde, o k›sa süre içerisinde müthifl bir hürriyet ortam› yafl›yor insanlar. 14 ‹ktisat Dergisi- Evet, imparatorluktan cumhuriyete bir geçifl sürecinin bafllad›¤›n› en az›ndan bugünden bakt›¤›m›zda söyleyebiliyoruz. Ama özellikle 1908’in ilk dönemine bakt›¤›m›zda, 31 Mart’a kadarki olan döneme bakt›¤›m›zda iki fley dikkati çekiyor. Bir tanesi belli ki toplumda o güne kadar mayalanan bir süreç var. O güne kadar örgütlenmenin tamamen yasak oldu¤u bir toplumda hemen hemen her alanda cemiyetler, dernekler, aç›lmaya bafllan›yor. Ayn› flekilde bir yay›n patlamas› da yaflan›yor. Nevin Atefl- Özellikle de II. Meflrutiyet yeniden ilan edildi¤inde, o k›sa süre içerisinde müthifl bir hürriyet ortam› yafl›yor insanlar. Zaten II. Meflrutiyet’in yürürlü¤e girmesinin en temel nedenlerinden biri Abdülhamit’in istibdad›na karfl›, asker kökenli bir tepkinin, Manast›r ve Selanik’te geliflmesidir. Asl›nda ‹stanbul, Manast›r ve Selanik’te geliflen olaylardan genel olarak bihaberdi ama Manast›r ve Selanik’teki olaylar bir noktada Abdülhamit’i anayasay› yeniden yürürlü¤e koymas› hususunda zorlad›. Yine Frans›z Devrimi’nin, hepimizin bildi¤i özgürlük, eflitlik ve kardefllik söylemlerinin, fliarlar›n›n yan›na biraz daha yerli, belki biraz daha bizden -hani günümüz anlam›nda bir sosyal adalet elbette de¤il ama- bir adalet ilkesinin de eklenmesi manidard›r. Sanki bu adalet kavram›, özgürlük ve eflitlik gibi daha radikal söylemleri biraz daha dengelemek ve toplumsal bir meflruiyet yaratma çabas› olarak da yorumlanabilir. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ‹ktisat Dergisi- Anayasa’n›n ilan›ndan sonra adalet kavram›n›n da ön plana ç›kt›¤› bu dönemde, k›sa süreli de olsa bir etnik bar›fltan söz edebiliriz san›r›m. Yani o dönemin meflhur foto¤raflar›na bak›ld›¤› zaman bir Hristiyan, Yahudi, Müslüman din adamlar›n› genelde ayn› kare içinde görebiliyoruz. Nevin Atefl- Evet, bir aradalar ve üstelik kad›nlar bile bu özgürlük ortam›ndan çok büyük beklentiler içerisindeler. Düflünebiliyor musunuz, insanlar bu özgürlük ortam›ndan o kadar heyecana kap›l›yorlar ki, özgürlük ve eflitlikle “ifle gitmek istemiyorum” deyip ifle gitmeyebiliyorlar. K›sa bir süre sonra ‹ttihat Terakki Cemiyeti, düzeni yeniden sa¤lamak için, “herkes ifllerine dönsün” benzeri birtak›m beyannameler yay›nlamaya bafllam›flt›. Çünkü insanlar›n, büyük ço¤unlu¤u Abdülhamit’e karfl› kendilerini bir zafer kazanm›fl olarak görüyorlard›. Ancak hemen sonraki geliflmelere bakt›¤›m›z zaman Abdülhamit’le bir uzlaflma ya da konsensüs oluflturulur ve ‹ttihat Terakki bu dönemde, sonradan piflman olsa da, bir denetleyici hükümet olarak pozisyon al›r. Zaten bu durum ‹ttihat Terakki kadrolar›n›n kendi söylemlerinde ve an›lar›nda da dile getirilecektir. ‹ktisat Dergisi- Bizim tarih yaz›m›nda genelde hani biraz içe kapanmam›z›n da etkisiyle 1908 hareketinin daha çok içsel dinamikleri üzerinde durulur. Oysa 1908 asl›nda Avrupa’dan do¤uya do¤ru kaym›fl uluslararas› bir dalgan›n da içinde. 1905 Rus Devrimi, yine 1907’de ‹ran’da bir meflrutiyetin ilan edilme süreci var. Nevin Atefl- Çok do¤ru ve gerçek bir saptama. Asl›nda bu toplumlarda, bu süreçleri haz›rlayan insanlar zaten bat›l› düflüncede, birço¤u bat›da yaflayan ya da ülkedeki bat› tipi kurumlarda bat›l› felsefe ve siyaset alanlar›nda büyüyen ya da yetiflen insanlar. ‹kktisat Dergisi- Nitekim hepsinde de ortak olarak Frans›z Devrimi’nin kavramlar›n›, hedeflerini al›p kendi toplumlar›na uygulama biçiminde olmufl. Nevin Atefl- Evet, bu durum büyük oranda cumhuriyetle de devam eder. Yani her ne kadar ulusal mücadele döneminde birincil elden Sovyetler Birli¤i’nin deste¤i varsa da ve bu Türkiye’yi çok uzun bir dönem tafl›m›fl olsa da dipnotumuzun Frans›z ya da Frans›z Devrimi olmas›n›n nedeni bu insanlar›n o iklim içerisinde büyümesinden kaynaklanan bir fley. ‹ktisat Dergisi- Cumhuriyetin ilan› sonras›nda 1930’lara kadar kutlanan bir Hürriyet Bayram› var. Yani 1908, 1930’lara kadar kutlan›yor ve ilginçtir ki 1923’te Cumhuriyet ilan edildikten sonra o zamanki rejim birçok konuda çok radikal kararlar alsa da, Hürriyet Bayram›n› öyle hemen bir yasaklama yerine, giderek bir unutturmaya çal›flan görüntüsü var. 1923 sonras›ndaki rejimin 1908’e bak›fl› neydi? Nevin Atefl- Onlar nas›l görüyor tam olarak bilemiyoruz tabii, ama onlar›n nas›l gördü¤ünü hayata geçirdiklerinden yola ç›karak bir biçimde yorumlamak e¤ilimindeyiz. Oradan yola ç›karsak flunu söyleyebilirim ancak: Öncelikle biliyorsunuz ki 20 Nisan 1924 Teflkilat› Esasiye’nin yürürlü¤e girdi¤i tarihe kadar 1876 tarihli Kanunu Esasi I. TBMM'nin kabul etti¤i ilk anayasa olan 1921 tarihli Teflkilat› Esasiye’yle birlikte yürürlüktedir. Bunu bir biçimde hiç unutmamak gerekmektedir. ‹kinci olarak bakt›¤›m›z zaman cumhuriyete gi- Bugün Türkiye’nin Cumhuriyet Tarihi ya da resmi ad›yla ‹nk›lap Tarihi ö¤rencisine Günefl-Dil Teorisi’nin o dönemki meflrulu¤unu anlatmakta zorluk çekiyorsunuz. Ama o günün koflullar› içerisinde, Cumhuriyet Türkiyesi kendi varl›¤›n› o reddiye üzerine kurmufltur. Zaten o yüzden Orta Asya ile Etiler ile ya da Sümerler ile organik bir ba¤ kurma çabas› içerisindedir. Çünkü yeni rejimin bütün varl›¤›n›n ve süreklili¤inin en önemli k›r›lma noktas› siyasi rejimdir. Meflrutiyetten, yani meflruti monarfliden cumhuriyet rejimine geçilmifltir. ‹ttihat Terakki mensuplar›n›n bütün siyasal rejime iliflkin hedefleri, “bu devlet nas›l kurtulur?” sorusuna verdikleri yan›t, iktidar›n ya da daha do¤rusu padiflah›n yetkilerini s›n›rlamaktan ibaretti - ki bu konuda san›yorum çok fazla ayr› düflünce yok-. Yetki s›n›rlamas› da bir meclis yoluyla yap›lacakt›. Bat›ya gittikleri zaman ya da ülkelerindeki bat› tarz› kurumlarda bunu hayata geçirmeye çal›flt›klar› zaman, o bat›n›n geliflmifl toplumsal ve siyasal kurumlar›ndan ciddi bir biçimde etkilenmifllerdi. Ancak Bat›da hayran olduklar› bu sistemin ard›nda yatan ekonomik iliflkileri, geliflmenin nas›l olufltu¤unu gözden kaç›rm›fllard›. O yüzden de, ‹ttihat Terakki’nin ilk kadrolar›n›n kafalar›nda böyle bir cumhuriyet hedefi oldu¤unu düflünmüyorum aç›kças›. Bu nedenle Cumhuriyetin ilan› esas kopufl noktas›n› simge- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK lemektedir bana göre. ‹ktisat Dergisi- Bu önemli noktan›n alt› çokça çizilir. ‹ttihat Terakki kadrolar›n›n temel düflüncelerinden en önemlisi devleti kurtarmak. Bat› karfl›s›nda gerileyen bir devlet var ve bu bat› karfl›s›nda gerileyen devleti nas›l kurtar›r›z temel soru oluyor. Bu anlay›fl, ‹ttihat Terakki sonras› siyaseti de etkileyen temel bir yaklafl›m olmad› m›? Bat›da burjuvazinin ve iflçi s›n›f›n›n devlete karfl› yapt›¤› bir mücadele devrim süreçlerini belirledi. Oysa 1908 ile bafllay›p devam eden süreçte devletin alan›n›n s›n›rlanmas›ndan ziyade, devleti güçlü olarak nas›l kurtarabiliriz sorusunun ortaya ç›kt›¤› görülüyor. Bunu flunun için soruyoruz, 1908, 1921, 1924, 1960, 1971, 1982 Anayasalar›n›n hepsinde de ordunun önemli bir rolü var. Yani toplumdan ziyade ordunun bir rolü var. Bu anayasalara karfl›laflt›rd›¤›m›z zaman, hani o bafllang›çta var olan zihniyet ve yaratt›¤› gelenek aradan 100 y›l geçmesine ra¤men hâlâ devam m› ediyor? Nevin Atefl- Bu soruya cevap vermeden önce e¤er izin verirseniz, tarihsel bir zemin üzerine oturtmak aç›s›ndan, k›sa bir geriye dönüfl yapal›m. Birincisi, Türkiye’de yaflanan devrimin yukardan afla¤› bir burjuva demokrasisi kurma süreci oldu¤unun alt›n› çizelim. Tarih içerisindeki ulus devletlerin oluflma sürecine bakt›¤›m›z zaman, afla¤›dan yukar›ya, maddi koflullar› oluflmufl ulus devletini oluflturan bir orta s›n›f›n öncülü¤ündeki devrimler iflte ‹ngiliz Devrimi’dir, Frans›z Devrimi’dir, Amerikan Devrimi’dir. Türkiye bu örne¤in d›fl›ndad›r. 1908 ile bafllay›p devam eden süreçte devletin alan›n›n s›n›rlanmas›ndan ziyade, devleti güçlü olarak nas›l kurtarabiliriz sorusunun ortaya ç›kt›¤› görülüyor. 15 Türkiye’de zaten Osmanl› ‹mparatorlu¤unun üretim tarz›n›n ortaya ç›kard›¤› bir Bat› tipi bir s›n›f yap›s› yok. Evet, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun toplumsal yap›s›, üretim tarz› bat›da gördü¤ünüz örneklerinde oldu¤u gibi bir orta s›n›f›n ortaya ç›kmas›na izin vermemifltir ama bu toplumsal yap› asker-sivil bürokrat olarak adland›rabilece¤imiz bir baflka s›n›f› ortaya ç›kard›. Asker-sivil bürokratlar›n ortaya ç›k›fl› cumhuriyetle birlikte bafllayan bir süreç de¤ildir. ‹mparatorlu¤un bat›yla ilk karfl›laflmas› ya da bat›yla karfl›laflt›¤›nda ilk hezimete u¤rad›¤› alanlar savafl alanlar› olmufltur. Zaten dikkat ederseniz imparatorlu¤un bat›l›laflma süreci içerisinde en önemli gördü¤ü alan askeri okullard›r. Modernleflmenin ilk ad›m› askeri okullardaki ö¤rencilerin yetifltirilmesine iliflkindir. Bütün yenilik ve modernleflme geliflmeleri öncelikle bu okullar üzerinden ve bu okullardaki insanlarla beraber yürümüfltür. Bu anlamda asker-sivil bürokrat›n gelifli- BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK den süreç içerisinde, yani o ulusal mücadelenin bafllang›ç ve geliflme safhalar› içerisine bakt›¤›n›z zaman flunu net bir biçimde görmek mümkün. Cumhuriyetin kurucu kadrosuyla ‹ttihat Terakki Cemiyeti ya da partisinin ileri gelenlerini do¤rudan özdefllefltirmek mümkün de¤ildir. Ancak ciddi bir sürekli¤in ve bir tevarüsün oldu¤u da kesindir. Yani bugün de siyasi üslup anlam›nda bunun varoldu¤unu çok rahatl›kla söyleyebilirim. Ancak siz de bilirsiniz ki dünya üzerindeki tüm “devrim” dedi¤imiz dönemlere bakt›¤›m›z zaman, bütün yeni rejimler kendilerini eski rejimin reddiyesi üzerine kurarlar ve orada da kopuflu gündeme getirirler. Halbuki diyalektik olarak bunu size anlatmak zaten abesle ifltigaldir; ama kopuflun yan›nda süreklilik her zaman söz konusudur. Yeni kurulan rejim, her zaman kendi meflruiyetini, eski rejimin reddi üzerine, kopuflu üzerine kurar ve süreklili¤i görmezden gelir. Ancak 1930’lu y›llarda bafllayan ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Fuat Köprülü gibi tarihçilerin yeni bir tarih yaz›m›yla birlikte, Osmanl› Devleti üzerine yazd›klar› kitaplarda, süreklili¤e vurgu yap›lmaya baflland›¤›n› görüyoruz. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Modernleflmenin ilk ad›m› askeri okullardaki ö¤rencilerin yetifltirilmesine iliflkindir. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 16 mi, imparatorluk sürecinden bafllam›flt›r. Sözünü etti¤imiz 1908 ve cumhuriyete geçifl süreci içerisinde ortaya ç›kan sonuçlar da bu yap›ya uygun olmufltur. Yani bu ‹mparatorlu¤un ya da en az›ndan Cumhuriyetin tercihi de¤ildir; ‹mparatorlukta bafllayan bir sürecin ortaya ç›kard›¤› bir s›n›fsal yap›d›r. Bu s›n›fsal yap› da dedi¤im gibi bir tevarüsle cumhuriyetin içerisinde devam etmifltir. Ancak anayasalar ba¤lam›nda bakmam› istiyorsan›z, özellikle cumhuriyet dönemi içerisinde devam edersek 1921 Anayasas›’n›n -asl›nda hukukçular buna “Teflkilat› Esasiye benzeri Anayasa” derler, çünkü 23 esas maddeden ve bir de geçici maddeyle 24 maddeden oluflmufltur- iki önemli aya¤› vard›r. Biri siyasi bir olayd›r, imparatorluktan cumhuriyete geçifl sürecini oluflturmaktad›r. ‹kincisi de anayasa bizatihi Büyük Millet Meclisinin içerisinden ç›k›p gelmifltir. Yani bizatihi Büyük Millet Meclisi anayasay› yapm›flt›r. Bu nedenle kendi dönemi içerisindeki kurtulufl hareketleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda önemli bir özelli¤i vard›r. Çünkü o kurtulufl, yani savafl dönemi içerisinde bile hukukili¤inin ve meflrulu¤unun zeminini ortaya koymufltur. Yani meflru bir zemin üzerinde yürümeye çal›flm›flt›r. Bu anlamda o metnin ortaya ç›kard›¤› yap› bir meclis hükümeti yap›s›d›r. Belli ki geçici bir yap›d›r. Zaten Cumhuriyetin ilan›na iliflkin maddeler de bu geçici yap›n›n en önemli göstergelerinden biridir. Ard›ndan 1924 Anayasas› gelir. 1921 Osmanl›Türk anayasac›l›¤›nda ciddi bir s›çramad›r ancak 1924 Cumhuriyetin ilan›yla beraber esas olarak yürütmenin, daha kiflilikli ve tek bafl›na ortaya ç›kma sürecini hayata geçirecektir. Süreç içerisinde de olsa bir demokratik yap›s› vard›r, klasik anayasa anlay›fl›n›n sistematikli¤ini tafl›r. Ancak, günümüz dünyas›ndan bakt›¤›m›zda elbette bu anayasan›n demokratik, ço¤ulcu bir yap›s› oldu¤unu söylememiz mümkün de¤ildir. Ço¤unlukçu ve bütüncü bir anayasad›r. Yani iktidarlar›n çok da fazla ayr›flmas›ndan yana de¤ildir. Her ne kadar bir kuvvetler ayr›l›¤›na gidifl varsa da. Ancak 1924’ün dünya konjonktürü içinde var olan ülkelerin sahip olduklar› anayasalardan bakt›¤›n›z zaman da onlardan çok ayr› düflmemektedir. Ama o günün dünyas›nda, plüralist bir yap›s› ve ayr›flt›r›c›, paylafl›mc› bir yap›s› yoktur. ‹ktisat Dergisi- Biraz evvel yapt›¤›n›z saptamalardan yola ç›karak, Türkiye’de yürürlü¤e giren anayasalara bakt›¤›m›z zaman “‹ttihat Terakki”den bafllayarak bir gelenekten söz etmek mümkün mü? Varolan anayasalar›n hepsi asl›n- da bir tür toplum mühendisli¤ine soyunmufl metinler olarak okunabilirler mi? Yeni bir toplum yaratma yolunda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çok etnili, çok kültürlü, çok dinli yap›s›ndan ulus devlete geçifl var. Bu ulus devlete geçifl s›ras›nda yap›lan müdahaleleri ve ortaya konulan anayasalar›, sizin vurgulad›¤›n›z asker-sivil bürokrasi diyebilece¤imiz grubun asl›nda, ço¤u tar›msal nüfusa sahip olan, “köylü” bir toplumdan, sanayileflmifl modern bir toplum ç›kartmaya yönelik bir toplum mühendisli¤i çabas› olarak da okuyabilir miyiz? Zorlama bir yorum mu olur? Nevin Atefl- Çok da zorlama bir yorum olmayabilir. Çünkü özellikle 1908 gelene¤inden devam edecek olursak, bunu hayata geçirenler bir biçimde Osmanl› ayd›nlanmas›n›n insanlar›d›rlar. O gün için gerçekten halklar›na, toplumdaki tüm bireylere içtenlikle ve duygusall›kla ba¤l› olduklar›n› görebilirsiniz. Ancak bir yandan da geçirdikleri dönüflüm, reformasyon süreçleriyle birlikte, o kendilerini duygusal olarak ba¤l› olduklar›n› düflündükleri halkla ciddi bir yabanc›laflma sürecine gireceklerdir. Osmanl›’dan tevarüs eden halk kitleleri, özellikle medreseyle olan iliflkiler ba¤lam›nda, yukar›dan yap›lan dönüflümler giderek zaten o yabanc›laflman›n makas›n› daha da açacakt›r. Bu çerçeve içerisinde ‹ttihatç›lar her yeni reform ya da yenili¤i hayata geçirirken toplumun yerleflik kurumlar›nda ister istemez kendi anti-tezlerini de yaratacaklard›r ve sonuçta o yabanc›laflmayla birlikte, devleti kurtarmak amac›nda olan bu genç insanlar birdenbire kendilerini böyle bir misyonla görevli addedeceklerdir. Yani belki de o dönemde bafllam›flt›r cumhuriyete tevarüs eden e¤ilimlerden ya da siyasi üslup içerisinde sayaca¤›m›z varolufl biçimlerinden biri. Halk ne düflünürse düflünsün kendi do¤ru bildi¤ini kabul ettirme e¤ilimi ve çabas› bu dönemde ortaya ç›km›flt›r. ‹ktisat Dergisi- Burada belki baflka bir soru gündeme geliyor. Bu anlay›fla bir gelenek gibi de bakt›¤›m›zda, bu, günümüzde hala sürmekte midir? Cumhuriyet Halk Partisi’ni kuran kadrolar›n büyük ço¤unlu¤u ulusal kurtulufl mücadelesine kat›lm›fl olan kadrolar. Bu kadrolar ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonlar›na kadar yönetimde olan bir kadro. Kendi aralar›nda uyuflmazl›klar, anlaflmazl›klar var ama sonuçta ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonlar›na kadar bilfiil iktidardalar. ‹kinci Dünya Savafl› sonras› çok farkl› bir rejime geçifl sürecine bakt›¤›m›z zaman Demokrat Parti var. Birçok siyaset bilimci bunu “Yeni Dönem” olarak adland›rsa da asl›nda Demokrat Parti, Cumhuri- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK bakt›¤›m›zda ordunun hep bir biçimde Atatürk ilke ve ink›laplar›n›, demokratik yaflam›n sekteye u¤ramas›n› ve bunlar›n yeniden hayata geçirilmesi ad›yla bir biçimde iktidara el koymas›n› ama ne yaz›k ki görünen o ki demokratik bir rejimin hayata geçirilmesini sa¤lamak yerine ordunun meflruiyetini sa¤layan ya da militarizmin meflruiyetini sa¤layan bir süreç içerisinde kald›k. Bu da bizim bir gerçe¤imiz. fiunu da görmek laz›m: Tarihsel süreç içerisindeki olaylar› daha net ve so¤ukkanl› bir biçimde bakmak gerekiyorsa, 31 Mart’tan sonraki ‹ttihat Terakki’nin toplant›s›nda Mustafa Kemal’in ordu ve siyasetin ayr›lmas› konusundaki ›srar› 31 Mart tecrübesinden sonra hayata geçen bir fleydir. Mustafa Kemal tarihi iyi okuyan bir devlet adam›d›r. Kald› ki 5 Aral›k 1923’te örne¤in Meclis’ten bir kanun ç›kar. Bu kanun askeri mebuslara ait bir kanundur. Tabii bunun alt›nda farkl› bir anlam vard›r. Yani tam da o tarihlerde bir muhalif parti, üstelik de Mustafa Kemal’e ra¤men bir muhalif parti kartopu gibi büyümektedir. Bir anlamda Mustafa Kemal’de kendi kontrolünü sa¤lama konusunda o kanunla, o güne kadar askerlik ve mebuslu¤u ayn› kimlikte tafl›yan insanlar›n ikisinden birini seçmesini isteyecektir. ‹ttihat Terakki’nin toplant›s›nda Mustafa Kemal’in ordu ve siyasetin ayr›lmas› konusundaki ›srar› 31 Mart tecrübesinden sonra hayata geçmifltir. 17 fiunu söylemek laz›m ki, Türkiye o günden bu güne toplumsal anlamda da, ekonomik anlamda da, ba¤›ml›l›klar›m›za ra¤men, önemli dönüflümler geçirmifltir. Ancak siyasal anlamda bu dönüflümleri demokratik bir hale getiremedi¤imiz çok aç›k. ‹ktisat Dergisi- Bunun nedenleri nedir sizce? Nevin Atefl- Do¤rusunu isterseniz önce flunu söylemeliyim; Türk siyasal yaflam›na Osmanl›’dan gelen bir süreç içerisinde damgas›n› vuran iki temel siyasi ak›m var: ‹ttihat ve Terakki gelene¤i içerisinde Ahmet R›za ve bunun düflüncelerinin hayata geçirdi¤i, Cumhuriyet Halk F›rkas› olarak devam eden bir devletçi yap› var. Bir di¤eri de çok uza¤a gitmeden, Ahrar F›rkas›yla ve daha sonra Hürriyet ve ‹tilaf gelene¤inden gelen ademi merkeziyetçi partiler, erken Cumhuriyet döneminde Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas›, Serbest F›rka, Demokrat Parti ve Adalet Partisi, 60’l› y›llardan sonra ortaya ç›kan Milli Nizam Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüfltürülen partiler de hep merkez sa¤ içerisinde kendilerini konumland›rm›fl partilerdir. Bunlar›n da ekonomik ayaklar›n›n biri devletçi bir gelene¤e oturtulmuflken, bir di¤eri ademi merkeziyetçi gelene¤e yak›nd›r. Ancak Türk siyasal yaflam›na, özellikle seçimler dönemi itibariyle bakt›¤›m›z zaman ben BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK yet Halk Partisi’nin içinden kopan bir parti. Ayn› zamanda baflta Celal Bayar olmak üzere o dönemde yönetimde ve iktidarda bulunmufl olan kadrolar. Sonras›nda bak›yorsunuz ortaya ç›kan partilerin hemen hepsi bu partilerin içinden do¤uyorlar. Bu anlam›yla bakt›¤›m›zda, siyasal yap›da asl›nda ‹ttihat Terakki gelene¤inin bir kesintisizli¤inden, en az›ndan söylemsel anlamda söz edebilir miyiz veya bugün hâlâ bu etki kalm›fl m›d›r? Bunun Cumhuriyet Halk Partisi’nde kalm›fl olmas› anlafl›l›r, ama bir taraf›yla da bakt›¤›m›z zaman ‹ttihat Terakki’nin o söylemlerinin, toplum mühendisli¤i anlay›fl›n›n, devleti kurtarma misyonun sürekli hale gelmesi anlam›yla bu gelene¤in izlerini bugünkü siyasal yap›da da bulabiliriz miyiz ? Nevin Atefl- Cumhuriyetin ilk y›llar› itibariyle bakt›¤›m›z zaman, Ulusal Kurtulufl Savafl› ve erken cumhuriyetin kurucular›n›n özellikle de Kurtulufl Savafl› öncesi Sivas Kongresindeki en hararetle tart›flma konular›ndan biri bir yemin meselesidir. Bu yemini sadece Mahzar Müfit Kansu hariç Mustafa Kemal de dahil olmak üzere yapm›fllard›r. Yani her ne olursa olsun ‹ttihat ve Terakki’yi canland›rmayacaklar›na, daha do¤rusu ‹ttihat ve Terakki’yle bir iliflkilerinin olmad›¤›na dair bir yemin formülü bulmufllard›r. Bu yemin Meclisi Mebusan seçimlerine giderken de, ‹stanbul Hükümetiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ortak bir protokol düzenledi¤i, Amasya Görüflmelerinde de tekrar edilecektir. Yani buradan yola ç›karak flunu görüyoruz ki, ciddi bir biçimde kendilerini ‹ttihat ve Terakki sürecinden ayr› olarak de¤erlendirilmesi konusunda çok ›srarl› ve hassaslar. Ancak geliflmelere bakt›¤›m›z zaman -o yüzden de bunun alt›n› çiziyorum- ‹ttihat Terakki’yle bir özdefllik yok, ama ciddi bir tevarüs ve e¤ilim vard›. Yani sizin dedi¤iniz ‹ttihat Terakki gelene¤inin, hatta ‹ttihat Terakki içerisinde yer alm›fl bir biçimde insanlar›n ta 1950’lere kadar devam etti¤ini, hatta onu biraz daha geniflleterek ittihatç› bir “gerilla” olarak Celal Bayar’› da bunun içerisine katabiliriz. Yani bu soruyu asl›nda bir de flöyle mi sormak laz›m? Ordunun Türk siyasal yaflam› içerisindeki rolü derken, bütün dönemler itibariyle bakt›¤›m›z zaman, ordunun en önemli ve zafer kazanm›fl, bir ulus devlet kurucusu olarak Mustafa Kemal ve ‹smet ‹nönü dönemlerini d›flar›da b›rak›rsak hani orada etkisi yok demiyorum, ama aktif müdahalesi yoktur-. Bu iki dönemi, Mustafa Kemal ve ‹smet ‹nönü dönemini bir biçimde ayr› tutarsak, o günden bu güne bir biçimde bakt›¤›m›zda, özellikle yap›lan darbeler süreci itibariyle 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK en az›ndan flunu görüyorum ve bundan da tabii çok da hoflnut de¤ilim aç›kças›: Özellikle seçim dönemleri itibariyle bakt›¤›m›z zaman Türkiye’de insanlar›n ya da bizlerin s›n›fsal bir bilinç do¤rultusunda oy vermekte çok zorland›¤›m›z›, hatta beceremedi¤imizi görüyorum. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 18 Cumhuriyetin ilk y›llar›nda ise cumhuriyet kendi modernleflme projesini kad›n›n modern, e¤itimli, ça¤dafl prototipi üzerinden kurmufltu. Bugün elimizde 1982 Anayasas› var, Siyasi Partiler Kanunu var ve Seçim Kanunu var. Fevkalade antidemokratik bu süreç içerisinde kabul edilen 82 Anayasas›n›n birçok maddesini de¤ifltirerek Avrupa Birli¤i müktesebat› içerisinde yol al›yoruz. Yani 82 Anayasas› içerisinde demokrasiyi aramak bana sorarsan›z bafll› bafl›na bir handikapt›r. Cuntan›n hayata geçirdi¤i ve 15 inci maddeyle buram buram asker kokan, asker eliyle yap›lm›fl bir anayasan›n kurallar› içerisinde ça¤dafl dünyaya eklemlenme çabas› içerisindeyiz. ‹ktisat Dergisi- Hocam, tekrar sizin de ilgilendi¤iniz bir alanla 1908’e geri dönersek, kad›nlar 1908’le birlikte neredeyse ilk defa Anadolu topraklar›nda, Osmanl›’da siyaset sahnesine ç›k›yorlar. Kad›nlar›n o siyaset sahnesine ç›kmas›nda günümüze kadar geçen 100 y›l. O dönemin modernleflme hareketindeki kad›n›n konumuyla, bugün gelinen noktadaki kad›n›n konumu karfl›laflt›r›ld›¤›nda yüzy›l içinde ne de¤iflti¤ini görüyorsunuz? Nevin Atefl- Tabii, modernleflme süreci içerisinde biraz önce sözünü etti¤imiz “Devlet nas›l kurtulur?” sorusuna e¤er cevab›m›z› bat›l›laflma ve/veya modernleflme olarak verirsek, en sanc›l› sorun kad›n sorunu içerisinde ortaya ç›kmakta. Tanzimat’tan bu yana elbette büyük bir de¤iflim ve dönüflümün oldu¤unu söylemek mümkün. Yani Tanzimat’ta kad›n evinden soka¤a ç›k›yor. Belirli dönemler içerisinde, günümüze geldi¤iniz zaman, özellikle de kad›n hareketinin imparatorluk ve cumhuriyet aras›ndaki en önemli k›r›lma noktas› yukar›dan afla¤›ya verilmifl olan kad›n›n seçme ve seçilme hakk›d›r. Ancak bu öylesine bir hakt›r ki, insanlar›n gö¤üslerini gere gere, özellikle de erkeklerin “birçok bat› ülkesinden önce kad›nlara seçme ve seçilme hakk› verdik” övüncü, o günden bu güne, 1934-1935’ten günümüze kadar bütün iktidarlar›n sahiplendi¤i bir kazan›m olup, onun ötesinde kad›n sorunsal›n› tart›flmay› siyasetin d›fl›na itmifltir. ‹ktisat Dergisi- O zaman modernleflmenin belli alanlar›nda bir t›kanmadan söz edebiliyoruz. Nevin Atefl- Kuflkusuz modernleflmenin belli alanlar›nda belli bir t›kanma mevcut. Hele ki bizim gibi ‹slam co¤rafyas›nda yer alan bir ülkede, bir hukuk devleti olarak kendimizi tan›mlamam›za ra¤men, günümüzde yaflad›¤›m›z kad›n meselesindeki sorunlara bakt›¤›m›z zaman, gerçekten modernleflmenin kad›n üzerinde çok ciddi sanc›l› bir süreç yaratt›¤›n› görüyoruz. Burada siyasi iktidarlarla, kad›n aras›ndaki iliflkiye bakmak laz›m. Tüm siyasi iktidarlar, bunun en demokratik olan› da dahil olmak üzere, bu konuda fevkalade muhafazakar bir tav›r sergiliyorlar. Örne¤in 1908’de bu kad›nlar müthifl bir zafer coflkusuyla sokaklara ç›km›flken, onlarca ve yüzlerce dergiler yay›nlarken k›sa süre sonra siyasi iktidar›n k›s›tlamalar›, siyasi iktidar›n bask›s›yla kendilerine sunulan özgürlük, eflitlik ve kardefllik söyleminin asl›nda tamamen erkeklerin kendileri aras›nda bir mesele oldu¤unu ve kad›nlar olarak kendilerinin o kardefllik duygusu içerisinde çok da yer almad›klar›n› göreceklerdir. K›sa bir süre sonra Birinci Dünya Savafl› patlayacakt›r. Birinci Dünya Savafl› devam ederken ve sonras›nda kad›nlar mecburen ekonomik yaflama gireceklerdir. Dönemin anlay›fl› içerisinde kad›n›n çal›flmas› çok da uygun görülmeyen ifl kollar›nda, örne¤in silah fabrikalar›nda çal›flmaya bafllayacaklard›r. Yani kad›n sorununda yaflananlar› da d›fl dünyadan ay›rmak pek mümkün de¤il. Birinci Dünya Savafl› sonras›nda ise “hadi k›zlar, sizler art›k evinize” diyeceklerdir. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda ise cumhuriyet kendi modernleflme projesini kad›n›n modern, e¤itimli, ça¤dafl prototipi üzerinden kurmufltu. 1950’de ciddi bir iktidar k›r›lmas› yaflanacakt›r. Asl›nda bunun siyasi anlamda söylemi önemlidir. Yani bu tek parti iktidar›n›n demokratik bir seçim sonucunda, Türkiye’de ilk defa uygulanan demokratik bir seçim sonucunda Demokrat Parti sand›ktan alacakt›r. Bu çok önemlidir Türk siyasi yaflam›nda. Ancak ayn› Demokrat Parti’nin 19501960 y›llar› aras›ndaki kad›n figürüne bakt›¤›n›z zaman hayli de¤iflti¤ini göreceksiniz. Art›k o ilkokullarda, orta mekteplerde okutulan ders kitaplar›ndaki foto¤raflarda evin oturma odas›nda babayla birlikte oturup, üçlü bir söylemi gerçeklefltiren kad›n yoktur. Art›k baba çocukla salonda otururken anne mutfaktad›r. Kontrol edebiliyorsa ya da söyleme kat›labiliyorsa mutfaktan kat›lacakt›r. Yani uluslararas› siyasetin ülkeler üzerindeki etkileri do¤rultusunda buna paralel bir söylem ve davran›fl da geliflecektir. 70’li y›llar›n ikinci yar›s› itibariyle dünya siyasi ve ekonomik sisteminde ciddi bir dönüflüm söz konusu. Söz konusu bu dönüflüm sizin kendi iç dinamikleriniz üzerinde ciddi bir etki yaratmakta. Bir ülkedeki demokrasinin varl›¤›, sürdürülebilmesi, demokratik bir rejimin kendisini ifade edebilmesinin en önemli koflulu, o ülkedeki farkl› düflüncelerin kendi aralar›nda bir rekabet ve uzlaflma zeminini oluflturmalar›d›r. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Örne¤in 80’de darbe gerçeklefltikten sonraki 3-4 y›ll›k bir sürece bakt›¤›m›z zaman, kad›n meselesi, kad›n sorunu çok ciddi olarak kendine bir söylem alan› bulmufltur. Orada da mesele çok önemsenmemifltir, marjinal bir süreç olarak de¤erlendirilmifltir. Bugün de çok önemsendi¤ini iktidarlar taraf›ndan söyleyemem, ancak kendilerini bugün Avrupa Birli¤i süreci içerisinde görmek isteyen iktidarlar, bir biçimde imzalad›¤› ve yürürlü¤e koydu¤u uluslar aras› sözleflmeler yoluyla en az›ndan kad›nlar›n siyaset alan›ndaki kotas›n› kabul etmifllerdir. Dolay›s›yla yak›n gelecekte en önemli sorunlardan biri olarak hükümetlerin önüne gelecektir. ‹ktisat Dergisi- Epey uzun bir sohbet oldu; son olarak eklemek istedikleriniz var m›? Nevin Atefl- 2008’in içinde yaflad›¤›m›z ve önümüzdeki siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar›na ra¤men elbette 2008, 1908’den çok daha ilerde. Bu daha da bir ileriye gidebilir. Gerçekten 1908’den 2008’e geldi¤imizde daha önemli bir noktaya gidebilmemizin en önemli ç›k›fl noktas›; ki 1908 ve 2008 aras›ndaki en önemli s›çrama noktas›n›n Cumhuriyet rejimi oldu¤unu düflünüyorum. Cumhuriyetin her ne olursa olsun mutlak surette demokratik bir cumhuriyet haline dönüflmesi, yüz y›ld›r yap›lmaya çal›fl›lan bir fleydir. Cumhuriyet, ama demokratik bir cumhuriyet olmak zorundad›r. Zaten bir ülkedeki demokrasinin varl›¤›, sürdürülebilmesi, demokratik bir rejimin kendisini ifade edebilmesinin en önemli koflulu, o ülkedeki farkl› düflüncelerin, farkl› ideolojilerin kendi aralar›nda bir rekabet ve uzlaflma zeminini oluflturmalar›d›r. Yak›n gelecekteki amaç ve hedefimizin bunun olmas›n› umudediyorum. ‹ktisat Dergisi- De¤erli katk›lar›n›z için çok teflekkür ederiz. 19 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Bugün bu liberal sistemin, ekonomik anlamda özgürlükçü, devletin asla yer almad›¤›, arz ve talebin piyasada kendili¤inden ifl görebildi¤i; kifli temel hak ve özgürlüklerinin sonsuz olmas› gerekti¤i söylemiyle ç›kan liberal sistem tam tersi bir biçimde kad›nlar üzerinde hiç de onlar› o ifl alanlar›n da istihdam etmeye hevesli de¤il. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1908 Bosna-Hersek krizi 1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi ile bafllayan kriz gerçekte 1878’deki Ayestefanos Antlaflmas› ve Berlin Kongresi kararlar›n›n yaratm›fl oldu¤u bir sürecin sonucudur. krizin sonuçlar› Balkanlar› aflarak Avrupa güç dengesini de direkt ilgilendiren bir geliflim göstermifltir. Burak Gülboy* Balkan co¤rafyas› 19. yüzy›l›n sonunda çok uluslu imparatorluklar›n da¤›lma sürecinde oldukça önem tafl›yan bir bölge olmufltur. Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Avusturya-Macaristan ve Rusya gibi üç çok uluslu imparatorluk özellikle 19. yüzy›l›n son çeyre¤inden itibaren bu co¤rafya üzerinde bir güç mücadelesi verirken, bölgede kurulan ulus devletler de bu mücadelenin birer parças› konumuna gelmifllerdir. 1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi ile bafllayan kriz gerçekte 1878’deki Ayestefanos Antlaflmas› ve Berlin Kongresi kararlar›n›n yaratm›fl oldu¤u bir sürecin sonucudur. Di¤er taraftan krizin sonuçlar› Balkanlar› aflarak Avrupa güç dengesini de direkt ilgilendiren bir geliflim göstermifltir. berlin kongresi ve sonras› 20 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan 1873’te oluflturduklar› Üç ‹mparatorlar Ligi ile Avrupa’daki güç dengesini kontrol alt›nda tutabilecek bir uzlaflma içine girmifllerdi. Bu çerçevede üç devlet diplomatik alanda yak›n iliflkiler kurmufllard›. 1875’te Osmanl› ‹mparatorlu¤u kontrolündeki Balkan topraklar›nda bafllayan isyanlar bir anda Avrupal› devletlerin dikkatini Balkanlara yöneltti. 1876’da Avusturya-Macaristan ve Rusya D›fl ‹flleri Bakanlar›, Andrassy ve Gorçakov, Reichstadt’ta bir araya gelerek söz konusu durumun mevcut statükoda yarataca¤› etkileri de¤erlendirdiler. Sonuçta var›lan uzlaflmada Osmanl› ‹mparatorlu¤unun kazanmas› durumunda mevcut toprak da¤›l›m›ndaki statükonun korunmas›; aksi halde ise Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile savafl halinde olan Balkan devletleri lehine pay- * ‹stanbul Üniversitesi, ‹ktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü Ö¤retim Üyesi lafl›mlar›n düzenlenmesi kararlaflt›r›ld›. Bu kararlar çerçevesinde oluflacak yeni statüko Balkanlarda kesinlikle büyük bir Slav devletinin kurulmamas›n› öngörüyordu; di¤er yandan, S›rbistan ve Karada¤ bir miktar toprak alarak s›n›rlar›n› geniflletecek, Yunanistan ise Teselya ve Girit’i elde edecekti. Bulgaristan, Rumeli ve Arnavutluk s›n›rlar› sonradan belirlenecek olan üç özerk devlet olarak yap›lanacak, ‹stanbul ise serbest flehir haline gelecekti. Bu düzenlemelerin d›fl›nda Rusya Beserabya’y› alacak ve Kafkaslar’da da kendi lehine düzenlemeler yapacakt›; buna karfl›l›k da Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’te baz› imtiyazlar elde edecekti.1 ‹lerleyen aylarda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun S›rbistan ve Karada¤’› yenmesi ve Bulgaristan’daki isyanlar› bast›rmas›n›n ard›ndan, Avrupal› devletlerin Balkanlarda reform yap›lmas› bask›s› ile ‹stanbul’da bir konferans toplanmas›na karfl›n, I. Meflrutiyet’in ilan› ile Osmanl› ‹mparatorlu¤u reform taleplerini reddetmesinin ard›ndan, Rusya Osmanl› ‹mparatorlu¤una savafl açt›. Savafl Rusya’n›n ezici galibiyeti ile sonuçland›. 93 Harbi diye de adland›r›lan 1877 Osmanl› Rus Savafl›n›n ard›ndan imzalanan Ayastefanos Antlaflmas› Rusya’n›n Osmanl› ‹mparatorlu¤una, 19. yüzy›l boyunca di¤er Bat›l› güçlerin müdahalesine f›rsat b›rakmadan, isteklerini kabul ettirebildi¤i ender diplomatik baflar›lar›ndan biri olmufltur. Anlaflma çerçevesinde S›rbistan, Karada¤ ve Romanya’n›n ba¤›ms›zl›klar› tan›n›rken, Makedonya ve Rumeli’nin tamam›n› da içeren bir Bulgar Krall›¤›n›n kurulmas› da kabul edilmifltir. Özellikle Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Balkan topraklar›n› Rusya’n›n etkisine sokacak düzenlemelere sahip bu antlaflma k›sa süre içinde bu bölgedeki ç›karlar› sars›lan di¤er Avrupal› devletlerin tepkisini çekmifltir. Di¤er taraftan Reichstadt’taki görüflmelerde var›lan uzlaflman›n tersine maddeler tafl›yan antlaflman›n hemen ertesindeki günlerde Avusturya-Macaristan D›fliflleri Bakan› Andrassy taraf›ndan, Berlin’de Ayastefanos Antlaflmas›n›n revizyonu ile ilgilenecek bir uluslararas› konferans›n toplanmas› için yap›lan ça¤r› k›sa süre içinde Avrupa’n›n di¤er büyük güçlerinin deste¤ini alm›flt›r. Uluslararas› bir koalisyon ile mücadele edebilecek askeri güce 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK redir Rusya’n›n etkisi ve deste¤i ile organize olmufl S›rp Krall›¤›’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›, Rusya’n›n Balkanlar›n do¤usunda da önemli bir etki alan›na kavuflmas›n› sa¤lamaktayd›. Kendi s›n›rlar›n›n yak›n›nda bir Rus uydusundan rahats›z olan Avusturya-Macaristan’›n giriflimleri, bu devlete Balkanlar›n do¤usunda ç›karlar›n› koruyabilece¤i bir dizi düzenlenmenin kabul edilmesi ile sonuçland›. Bu çerçevede Bosna-Hersek resmen Osmanl› topra¤› olarak kalmas›na ra¤men, Avusturya-Macaristan’›n yönetimine b›rak›l›yordu. Buna karfl›l›k Avusturya-Macaristan’›n bu bölgeyi ilhak etmesi yasaklan›yordu. Yine bu bölgeye komflu Novi Pazar Sanca¤› ise Osmanl› yönetiminde kalmas›na karfl›n, Avusturya-Macaristan ordusu taraf›ndan güvenlik alt›na al›nacakt›. Bu düzenlemeler sonucunda AvusturyaMacaristan S›rbistan ve Karada¤’›n ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar› ile Balkanlar›n do¤usunda yükselmekte olan Slav etkisini s›n›rlayacak bir denge üretebilmeyi hesaplamaktayd›. Bu çerçevede Bosna-Hersek ve stratejik konumdaki Novi Pazar Sanca¤›’n› kontrolü alt›nda tutarak S›rbistan’› politik ve askeri anlamda bask› alt›nda tutabilecek ve ayn› zamanda bu devletin denizele ba¤lant›s›n› ve ticari aç›l›mlar›n› da kontrolü alt›na alabilecekti. Gerçekte Avusturya-Macaristan Reichsatdt’taki görüflmelerde al›nan kararlar›n Ayestefanos Antlaflmas›nda uygulanmam›fl olmas›ndan rahats›zd› ve Berlin’de kazand›¤› diplomatik baflar› ile hem Rusya’n›n Balkanlardaki etkisini s›n›rlamay› baflarm›fl; hem de Balkanlar›n do¤usunu kontrol alt›nda tutabilece¤i bir statüko oluflturmufltu. Bat›l› di¤er güçler de Berlin Kongresi’ndeki düzenlemelerden memnunlard›. AvusturyaMacaristan ad›na yap›lan düzenlemeler, art›k bir denge unsuru olma özelli¤ini kaybeden Osmanl› ‹mparatorlu¤unun yerine, Rusya’n›n etkisini azaltacak bir düalizm yaratabilecek politik ve askeri anlamda daha güçlü bir devletin almas›n› sa¤lama konusunda tatmin edici gözükmekteydi. Avusturya-Macaristan Berlin Kongresi sonras›nda Balkanlarda kendi lehine oluflmufl olan statükoyu gelifltirmeye devam etti. Bu geliflimde Rusya’n›n Bulgar yanl›s› tutumunun da pay› büyüktü. 1880’lerde Avusturya-Macaristan yaln›zca S›rbistan ve Romanya ile olan iliflkilerini gelifltirmekle kalmad›, ayn› zamanda demiryolu yap›mlar› ve yat›r›mlar ile bölgede ekonomik anlamda da konumunu güçlendirdi.3 Bu dönemde S›rbistan taht›ndaki Milan Obrenoviç’e verilen diplomatik ve ekonomik destek, bu ülkeyi AvusturyaMacaristan’›n kontrolüne sokarken, Romanya ile yap›lan 1883’teki ittifak antlaflmas› da Avustur- Do¤u Rumeli bölgesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun kontrolüne b›rak›lm›fl; fakat, bu bölgede yap›lacak reformlar›n Avrupal› bir komisyonun kontrolü ve dan›flmanl›¤› çerçevesinde olmas› kabul edilmiflti. 21 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ve diplomatik deste¤e sahip olmayan Rusya da bu ça¤r›y› kabul etmifltir. 13 Haziran’da Berlin’de toplanan uluslararas› kongre 13 Temmuz’a kadar görüflmelerini devam ettirmifl ve nihayet Ayastefanos Antlaflmas›n› revize etmifltir. Söz konusu revizyonun hedefi Balkanlarda Aystefanos Antlaflmas› sonras›nda ortaya ç›km›fl olan ve aç›kça Rusya’n›n lehine geliflecek olan durumun Avrupal› güçler aras›ndaki dengeye göre yeniden düzenlenmesidir. 13 Temmuz’da kabul edilen yeni düzenlemeler sonucunda Ayastefanos Antlaflmas› çerçevesinde kurulmas› hedeflenen Bulgar Krall›¤›n›n statüsü ve s›n›rlar› yeniden belirlenmifltir. Krall›¤›n önceden kabul edilmifl olan ba¤›ms›zl›k statüsü kald›r›larak, krall›k iç ifllerinde ba¤›ms›z, d›fl ifllerinde ise Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› bir vassall›k statüsüne indirgenmifltir. Arnavutluk’tan Trakya’ya ve Dobruca’dan Teselya’ya de¤in uzanan alanda kurulmas› hedeflenen Bulgar Krall›¤›n›n s›n›rlar› ise üç ayr› bölgeye ayr›larak daralt›lm›flt›r. Bu bölgeler Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› bir vassal›k olan Bulgar Krall›¤›, Balkan Da¤lar›n›n güneyini kapsayan Do¤u Rumeli bölgesi ve Makedonya’n›n tamam›n› kapsayan topraklard›r.2 Bafl›na Battenberg ailesinden Aleksander’›n kral olarak geçirildi¤i ve Rusya’n›n belirledi¤i bir komisyon taraf›ndan organize edilmesi planlanan Bulgar Krall›¤›’n›n Osmanl› ‹mparatorlu¤una olan ba¤l›l›¤›n›n fleklen bir düzenleme oldu¤u aç›kt›. 1877 savafl›nda kazand›¤› baflar›n›n ard›ndan Rusya’n›n Balkanlarda kazand›¤› prestiji ve etkiyi gözard› edemeyecek olan Bat›l› güçler Bulgar Krall›¤›n› Rusya’n›n etki alan›na b›rakarak, Rusya’n›n ç›karlar›n› gözetmeyi amaçlam›fllard›. Di¤er taraftan konferans›n di¤er düzenlemeleri Rusya’y› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratacak nitelikteydi. Bulgar Krall›¤› ile birleflmesi yasaklanan Do¤u Rumeli bölgesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun kontrolüne b›rak›lm›fl; fakat, bu bölgede Osmanl› ‹mparatorlu¤unun reform yapmas› ve yap›lacak reformlar›n da Avrupal› devletler taraf›ndan oluflturulacak bir komisyonun kontrolü ve dan›flmanl›¤› çerçevesinde olmas› kabul edilmiflti. Makedonya ise Osmanl› ‹mparatorlu¤unun idaresinde kalacakt›. Söz konusu düzenlemelerin amac› Rusya’n›n Balkanlar›n güneyinde etkisini artt›rmas›na engel olmak, Osmanl› imparatorlu¤unu bölgede bir denge unsuru olarak korumak ve nihayet bölgeyi Avrupal› devletlerin gözetiminde ve denetiminde tutabilmekti. Berlin’de toplanan kongre yaln›zca Balkanlar›n güneyini de¤il, ayn› zamanda do¤usuna da de¤erlendirmifltir. 1877 savafl› ertesinde uzun sü- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1882’deki ‹kinci Üç ‹mparatorlar Ligi ve bunun ard›ndan da 1882’deki Alman ile yap›lan ittifak antlaflmas› AvusturyaMacaristan’›n Orta Avrupa’daki konumunu güçlendirmiflti. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 22 ya-Macaristan’›n Balkanlardaki konumunu pekifltirdi.4 1882’deki ‹kinci Üç ‹mparatorlar Ligi ve bunun ard›ndan da 1882’deki Alman ile yap›lan ittifak antlaflmas› Avusturya-Macaristan’›n Orta Avrupa’daki konumunu güçlendirmiflti. Almanya’n›n deste¤ini yan›na alan Avusturya-Macaristan, Balkanlarda güçlü bir hegemonya oluflturmak yönünde önemli ad›mlar atm›flt›. fiubat 1887’de Avusturya-Macaristan ‹ngiltere ile Akdeniz, Adriyatik, Ege ve Karadeniz’de statükonun devaml›l›¤›n›n sa¤lanmas› üzerinde anlaflarak Birinci Akdeniz Uzlaflmas›’n› oluflturdu. Bunun hemen ard›ndan da Almanya ve ‹talya ile Üçlü ‹ttifak’› yeniledi. Bu iki diplomatik atak Avusturya-Macaristan’›n Avrupa güvenli¤i içindeki yerini sa¤lamakla kalmam›fl, ayn› zamanda Rusya’y› da yaln›zlaflt›rm›flt›.5 1900’lerin bafl›nda güç dengesindeki de¤iflimler ve bu durumun balkanlara etkisi Berlin Kongresinin ertesinde Balkanlardaki giriflimlerinin baflar›s›zl›¤› ile büyük prestij kayb›na u¤rayan Rusya, Avrupa politikas›nda daha dengeli bir yaklafl›m benimseyerek Uzak Do¤u’da emperyalist yay›lmaya yöneldi. 1880’lerde Kafkasya ve Türkistan’› kontrolüne alan Rusya, 1890’larda da Çin üzerinde etki kurdu. 1890’lar›n sonuna gelinirken Rusya, Uzak Do¤u’daki Avrupal› devletler aras›nda en güçlü ve hakim konumda olan devletti. Mançurya üzerinde elde edilen demiryolu imtiyazlar› ve ekonomik ayr›cal›klar› takiben, 1898’de Port Arthur ve Dalny limanlar›n›n Çin’den kiralanmas› ile de Rusya, Balkanlarda ulaflamad›¤› hakim konumu Uzak Do¤u’da yakalam›fl görünmekteydi. Nihayet Çarl›k topraklar›n› bat›dan do¤uya geçen TransSibirya demiryolu da tamamlanmak üzereydi. 1900 y›l›nda Çin’de bafllayan Boxer Ayaklanmas›n› takip eden süreçte Rus askeri güçleri Mançurya’y› kontrol alt›na alm›fllard›. Rusya’n›n son hedefi ise Kore olarak gözükmekteydi. Rusya’n›n Uzak Do¤u’daki varl›¤›n› sona erdiren geliflmeler de Kore yüzünden oldu. 1895 Çin-Japon Savafl›n›n ard›ndan gerilmeye bafllayan Rus-Japon iliflkilerinin nihai bir hesaplaflmaya dönüflece¤i kesin olarak gözükmekteydi. 1902’de ‹ngiltere ile ittifak içine giren Japonya da, Rusya gibi, Kore üzerinde kontrol kurmak istiyordu. ‹ki devlet aras›nda devam eden gerginlik 1904’ün son günlerinde s›cak bir savafla dönüfltü. Rusya bu savaflta çok a¤›r bir yenilgi ald›. Kore ve Mançurya’daki büyük yenilgiler d›fl›nda denizlerde de Rusya büyük kayba u¤rad›. Özellikle Japon donanmas› ile yap›lan savafllar- da Rusya hem Pasifik Filosunun tamam›n› ve Balt›k Filosunun da büyük bir k›sm›n› kaybetti. 1905’teki Portsmouth Anlaflmas› imzaland›¤›nda Rusya yaln›zca Kore ve Mançurya üzerindeki hakimiyetini kaybetmekle kalmad›; ayn› zamanda Çin üzerindeki hegemonyas›n› da yitirdi. Böylece Rusya’n›n Uzak Do¤u’daki hakimiyeti sona erdi. Di¤er taraftan askeri kay›p da çok büyüktü. Rus ordusunun prestiji tamamen sars›lm›fl ve Karadeniz Filosu ile Balt›k’taki bir kaç gemi d›fl›nda Rus Donanmas›n›n bütün gücü yok olmufltu. Büyük yenilgiler ülke içinde de sivil rahats›zl›¤› artt›rm›fl ve Çarl›k karfl›t› devrimci ayaklanmalar bafl göstermiflti. 1905 y›l› sona ererken Çarl›k yönetimi anayasal reformlara giderek Duma Meclisini yeniden açt›. ‹çteki devrimci ayaklanmalar bast›r›l›rken askeri gücün yeniden yap›lanmas› için de çal›flmalar bafllat›ld›. Yaflanan krizlerin yaratm›fl oldu¤u hassas durum Rus d›fl politikas›n› da etkiledi. Çarl›k yönetimi ülke yeniden toparlanan de¤in sorunlardan uzak duracak ihtiyatl› bir d›fl politika uygulanmas›n› kararlaflt›rd›. Bu yaklafl›m›n ilk önemli göstergesi ise Rusya’n›n en emperyalist yar›flta en önemli rakibi konumundaki ‹ngiltere ile 1907’de yapt›¤›, ‹ran ve Afganistan üzerinde iki devlet aras›ndaki anlaflmazl›klara son veren, sömürge antlaflmas› oldu. Rusya’n›n geçirdi¤i çalkant›l› süreç ve özellikle Asya’ya yönelik ilgisi Orta Avrupa’da ve Balkanlar’da hissedilir bir denge üretmiflti. Rusya’n›n Balkanlara mesafeli yaklafl›m› ve Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bölgedeki h›zl› güç kayb›, Avusturya-Macaristan’›n bölgedeki etkisini rahatça artt›rmas›na neden olmufltu. Di¤er taraftan devletin dual monarflik yap›s› ve ülke içindeki çok etnikli nüfus Avusturya-Macaristan’›n d›fltaki etkisini s›n›rlamaktayd›. 1867’deki “Ausgleich” uzlaflmas› ile ülke içindeki Macarlar›n yönetime ortak edilmesi ile tek kral ve iki meclisli bir yönetime dönüflen Avusturya-Macaristan’›n bu yeni yönetimsel statüsü ilerleyen y›llarda yavafl ilerleyen ama önlenemeyen bir düflüflü bafllatm›flt›. ‹ki yönetiminde etki alan› ondan fazla etnik grubu kapsamaktayd›. Alman kökenli olanlar ya da Avusturya kültürüne aflina olan etnik topluluklar›n Avusturya taht›na ba¤l›l›klar› sorunsuzdu; fakat özellikle Macar yönetim alan›nda kalan Slav kökenli topluluklar›n memnunsuzlu¤u zaman içinde artmaktayd›.6 1880’lerden itibaren Balkanlarda kurulan dolayl› kontrol bu bölgedeki Slav kökenli devletlerin Avusturya-Macaristan yönetimindeki Slav kökenli etnik gruplar üzerinde milliyetçi yaklafl›mlar üretmelerini engellemiflti. Bu dönemde Rusya’n›n Balkan politikas›na bosna hersek krizi 1908 y›l›n›n bafl›ndan itibaren bafllayan geliflmeler yaln›zca Rusya’n›n de¤il, Avrupa’n›n bütün büyük güçlerinin ilgisinin Balkanlara yo¤unlaflmas›na neden oldu. Ocak 1908’de AvusturyaMacaristan D›fliflleri Bakan› Aehrenthal, resmen Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› olan, ancak 1878 Berlin kongresi karar› ile Avusturya-Maca- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK komflu devlet ile savaflarak göstermesi gerekti¤ini düflünen Conrad von Hotzendorf’un gelmiflti. D›fliflleri Bakanl›¤›ndaki de¤iflim ise daha dramatikti. Eski D›fliflleri Bakan› Goluchowski Avusturya-Macaristan’›n ç›karlar›n› Almanya ile olan ortakl›¤›na yak›nlaflt›rarak Almanya’n›n deste¤ini canl› tutmaktayd›. Onun ard›ndan atanan Aehrenthal ise Almanya’n›n Avrupa politikas›nda Avusturya-Macaristan’›n ortakl›¤›na ihtiyaç duydu¤unun fark›nda olarak, bu durumu diplomasi alan›nda kullanma niyetindeydi. Bu çerçevede Almanya yaln›z kalmamak için AvusturyaMacaristan’›n her türlü agresif politikas›na destek olmak zorunda idi.10 1906’da Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan’›n ihraç ürünlerine bafllatt›¤› ve “domuz savafl›” olarak adland›r›lan ambargo da Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan’a yönelik yeni politikas›n› temsil etmekteydi. Bu ambargo paradoksal bir biçimde S›rbistan’› Avusturya-Macaristan’›n ekonomik hegemonyas›ndan ç›kartt›. 1880’lerden beridir ticari olarak Avusturya-Macaristan’a ba¤l› olan S›rbistan, söz konusu ambargonun bafllar›ndaki floku atlatt›ktan sonra h›zla yeni d›fl pazarlar›n aray›fl›na giriflti ve bunda da baflar›l› oldu. Daha önemli bir geliflme olarak ise S›rbistan d›fla aç›lan ticari yollar›n›n ve denize olan ba¤lant›lar›n›n Avusturya-Macaristan taraf›ndan kontrol alt›nda tutulmas›n›n yaratt›¤› sak›ncalar› daha net alg›lad›.11 S›rbistan’›n yeni politikas› yaln›zca Avusturya-Macaristan’› s›k›flt›racak bir diaspora milliyetçili¤i de¤il, ayn› zamanda ülkenin ekonomik ba¤›ms›zl›¤›n› ve geliflimini sa¤layacak denize ç›k›fl noktalar›na do¤ru genifllemeci bir strateji üzerine de yo¤unlaflmaya bafllad›. Bu yeni yaklafl›m ise S›rbistan’›n yaslanabilece¤i bir denge devletine ihtiyaç göstermekteydi. Bu devlet ise Pasiç’in de yaklafl›m›n› anlamland›ran bir biçimde Rusya idi. Rusya ise S›rbistan ile ç›karlar›n›n ortaklaflt›¤›n› fark etmekteydi; fakat bu yak›nlaflma ayn› zamanda 1905’in y›k›m›ndan ç›kmaya çal›flan Rusya için de riskler tafl›maktayd›. S›rplar›n umutlar›n› bofla ç›kartacak bir diplomatik baflar›s›zl›k gerek Balkanlarda ve gerekse de Avrupa politikas›nda Rusya’n›n büyük güç statüsünü gölgeleyecek büyük bir prestij kayb› olacakt›.12 1900’lerin bafl›nda gerek dünya politikas›ndaki de¤iflimler ve gerek Balkanlardaki politik de¤ifliklikler hem AvusturyaMacaristan’›n, hem de Rusya’n›n bölgedeki konjonktürlerinde önemli de¤iflimlere neden oldu. 23 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK mesafeli yaklafl›m› da bu duruma katk›da bulunmaktayd›. Nisan 1897’de Franz Joseph’in St Petersburg ziyareti vesilesi ile biraraya gelen iki ülkenin d›fliflleri bakanlar› “hal ve durum izin verdi¤i süreçte Balkanlardaki statükonun korunmas›”n› öngören bir uzlaflmaya vard›lar. “statükonun devaml›l›¤› mümkün olmad›¤› süreçte ise iki devlet bölgedeki iflgal ve ilhak hareketlerini reddetmek üzerine kurulu yeni bir uzlaflma” içine gireceklerdi.7 ‹ki devlet aras›nda var›lan uzlaflma gerçekte bölge üzerinde var olan duruma bir yenilik getirmemekteydi; buna karfl›l›k, bu uzlaflma iki devlet içinde arad›klar› bir ortam›n oluflmas› için faydal›yd›. Rusya Uzak Do¤u’daki ilgisini da¤›tmak istemedi¤i gibi Balkanlarda AvusturyaMacaristan’› tek b›rakmak istemiyordu. Avusturya-Macaristan ise Balkanlarda kurmufl oldu¤u hegemonyan›n Rusya taraf›ndan dolayl› kabulünden memnundu. Fakat ortaya ç›kan bu ›l›ml› ve iflbirli¤ine aç›k ortam uzlaflmada belirtildi¤i flekilde “hal ve durumun izin verdi¤i süreç”e ba¤l›yd›. 1900’lerin bafl›nda gerek dünya politikas›ndaki de¤iflimler ve gerek Balkanlardaki politik de¤ifliklikler hem Avusturya-Macaristan’›n, hem de Rusya’n›n bölgedeki konjonktürlerinde önemli de¤iflimlere neden oldu. Bu geliflmelerden en önemlisi S›rbistan’daki iktidar de¤iflikli¤iydi. 1882’den beridir Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan üzerindeki hakimiyetinin sembolü olan Obrenoviç Hanedan›n›n 1903’te milliyetçi bir darbe ile tahttan indirilmesi ve yerine ba¤›ms›zl›k mücadelesi ile özdeflleflmifl bir isim olan Karayorgeviç ailesinden Peter’in milliyetçi radikallerin hakim oldu¤u S›rp ulusal meclisi taraf›ndan tahta ç›kar›l›fl› Slavc› milliyetçili¤in Balkanlara dönüflünün habercisiydi.8 Peter Karayorgeviç’in tahta geliflinde büyük etki sahibi olan ve yeni kabinede Baflbakanl›k görevini üstlenen Nicholas Pasiç de yaln›zca S›rp milliyetçili¤inin ateflli bir destekçisi de¤il, ayn› zamanda Avusturya-Macaristan’›n bölgedeki hakimiyetine karfl› Rusya’n›n deste¤ine inanan bir yöneticiydi.9 S›n›rlar› içinde oldukça büyük bir S›rp kökenli nüfus bulunduran Avusturya-Macaristan için S›rbistan’daki de¤iflimin sonucu bu ülkeye karfl› yürütülen etki kurma politikas› yerine tehdit ile kar›fl›k bir bask› üretme politikas›na dönmek oldu. Bu durum 1906’da Avusturya-Macaristan’›n Genel Kurmay Baflkanl›¤› ve D›fl ‹flleri Bakanl›¤› görev de¤ifliklikleri ile de pekiflmekteydi. Genel Kurmay Baflkanl›¤›na imparatorlu¤un askeri gücünün bir savafl yürütmekteki yeterlili¤i konusunda flüpheci bir ihtiyatl›l›k mant›¤›na sahip Beck’in yerine Avusturya-Macaristan’›n gücünü ‹talya ya da S›rbistan gibi henüz güçsüz olan bir 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK II. Meflrutiyetin ilan› Avrupa’n›n büyük güçlerinin ilgisini de yeniden Avrupa’n›n yak›n do¤usuna toplam›flt›. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 24 ristan taraf›ndan iflgal edilen Novi Pazar Sanca¤›na bir demiryolu yap›m›n›n planland›¤›n› duyurdu.13 Bu demiryolu sayesinde Avusturya-Macaristan Karada¤ ve S›rbistan aras›na bir hat çekerek iki ülkenin siyasi birli¤e gitmesini engellemek ve ayn› zamanda bu demiryolunu Makedonya üzerinden selanik’e ulaflt›rarak etki alan›n› Ege denizine de¤in gelifltirmeyi hedeflemekteydi.14 Söz konusu demiryolu projesi ilk amac›yla S›rbistan, ikinci amac›yla da Rusya için kabul edilemez nitelikteydi. S›rbistan’›n itirazlar›ndan farkl› olarak Rusya Avusturya-Macaristan taraf›ndan ortaya at›lan projeyi bir pazarl›k konusu olarak kullanma yoluna gitti. Rusya’n›n bu yaklafl›m›n›n arkas›nda yatan nedenler gerçekte farkl›yd›. ‹lk olarak Rusya 1905’te yaflad›¤› y›k›m›n etkisindeydi ve kriz yaratacak sorunlardan uzak bir d›fl politika izlemeye niyetliydi. ‹kinci olarak ise 1907’de ‹ngiltere ile imzalanan antlaflma ile bu iki devlet aras›ndaki iliflkiler yak›nlaflmaya bafllam›flt›. Böylece Rusya 1893’ten beridir ittifak içinde oldu¤u Fransa’n›n yan›nda yeni bir ortak daha buldu¤una inanmaktayd› ve bu nedenle Rusya diplomatik alanda kendini kuvvetli hissetmekteydi. Bütün bunlardan öte Rusya hala Balkanlarda Avusturya-Macaristan ile 1897’de oldu¤u gibi uzlaflma içinde kalabilece¤ini düflünmekteydi ve bu uzlaflma karfl›l›¤›nda daha fazla önemsedi¤i, 1878’den beridir savafl gemilerinin geçifline kapal› olan, Osmanl› bo¤azlar›n› tek yönlü olarak kendi savafl gemilerinin geçifline açabilecek bir taviz koparmak niyetindeydi. Söz konusu statünün y›llard›r savunucusu konusunda olan ‹ngiltere ile kurulan yak›nlaflma Rusya’y› umutland›rm›flt› ve flimdik de Avusturya-Macaristan’a verilebilecek tavizler karfl›l›¤›nda Rusya istedi¤i deste¤i elde edebilece¤ini ummaktayd›. Novi Pazar Sanca¤›na yap›lacak olan demiryolunun yaratt›¤› durum herhangi bir ilerleme göstermeden beklenmedik bir geliflme Balkanlar› bir kez daha hareketlendirdi. Temmuz 1908’de Osmanl› ‹mparatorlu¤u hakimiyetindeki Makedonya’da ordu içinde bafllayan isyan Osmanl› devlet yap›s›nda önemli bir iktidar de¤iflikli¤ini de beraberinde getirdi. Sultan Abdülhamit nihayet II. Meflrutiyet ad› alt›nda bir dizi önemli reformu kabul etmek zorunda kald›. Yeni reformlar 1876’da kabul edilmifl olan anayasan›n gelifltirilmifl bir halini içermekteydi. Yeni anayasa Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bölünmezli¤i ilkesi üzerine kuruluydu ve imparatorlu¤un tüm uyruklar›na politik ve dinsel özgürlük vadedetmekteydi. Bu çerçevede din ve etnik kökenine bak›lmaks›z›n imparatorlu¤un tüm uyruklar›n›n temsil edilece¤i bir parlamenter rejimin kurulmas› öngörülmekteydi. II. Meflrutiyetin ilan› yaln›zca Balkanlardaki durumu de¤il, ayn› zamanda Avrupa güç dengesindeki iliflkileri de etkileyecek nitelikteydi. Balkanlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤undaki de¤iflim iki devleti Avusturya-Macaristan ile Bulgaristan’› yak›ndan ilgilendirmekteydi. Bulgaristan 1878 Berlin Kongresi kararlar› itibari ile fleklen de olsa hala Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› bir prenslik statüsündeydi. Gerçekte ise ba¤›ml›l›k flekilden öteye bir anlam tafl›mamaktayd›. Ortaya ç›kan yeni anlay›fl ve ‹stanbul’da oluflmas› muhtemel yeni ve kuvvetli bir yönetimin Bulgaristan’›n resmen olmasa da fiilen yaflamakta oldu¤u ba¤›ms›zl›¤›n sonunu getirecek bir düzenleme üretmesi muhtemeldi. Di¤er taraftan Avusturya-Macaristan da geliflmeler konusunda rahats›zd›. Halen kontrolü alt›nda tuttu¤u Bosna Hersek ve Yeni Pazar hukuken Osmanl› topra¤› say›lmaktayd› ve yeni Osmanl› yönetiminin baflar›s› durumunda Avusturya-Macaristan’›n bu bölgeler üzerindeki iflgali gereksiz kalmas› ve bu durumun Osmanl› ‹mparatorlu¤unun sa¤layaca¤› olas› d›fl destek ile Avusturya-Macaristan’›n aleyhine geliflmesi muhtemeldi. II. Meflrutiyetin ilan› Avrupa’n›n büyük güçlerinin ilgisini de yeniden Avrupa’n›n yak›n do¤usuna toplam›flt›. Özellikle ‹ngiltere 1900’lerin bafllar›ndan beridir Osmanl› ‹mparatorlu¤u üzerinde artmakta olan Alman nüfuzundan rahats›zd› ve Alman yanl›s› Sultan Abdülhamit’in otoritesini s›n›rlayarak uyruklar›n tamam›n›n temsiline dayanan yeni parlamenter rejimin d›fl destek ihtiyac›n› kendinin karfl›layabilece¤ini hesaplamaktayd›. Di¤er taraftan ‹ngiltere II. Meflrutiyetin Rusya’y› rahats›z edece¤ini hesaplamaktayd›. Özellikle Balkanlarda Avusturya-Macaristan ile Rusya’y› karfl› karfl›ya getirecek bir krizin baflgöstermesi, Rusya’n›n ilgisini ‹ngiltere ile rekabet halinde oldu¤u ‹ran ve Afganistan üzerinden bu bölgeye kayd›rabilme olas›l›¤›n› artt›raca¤›ndan ‹ngiltere için olumluydu. Böylesine bir krizde ‹ngiltere’nin Osmanl› lehine verece¤i destek hem yeni Osmanl› hükümeti nezdinde ‹ngiliz nüfusunu artt›rabilecek, hem de ‹ngiltere’yi Karadeniz ve Balkanlardaki yeni statükonun oluflumunda söz sahibi olmas›na neden olacakt›. II. Meflrutiyetin ilan›ndan dolayl› olarak da olsa en çok etkilenen devlet Almanya idi. Sultan Abdülhamit’in yönetimi süresince Osmanl› ‹mparatorlu¤u üzerinde kurmufl oldu¤u nüfuz, yeni oluflan yap› ile tehlike alt›na girmiflti. ‹stanbul’da kurulan yeni rejimin tak›naca¤› tavr›n belirsizli¤i ve bunun ötesinde bu rejimin gelece¤i ile ilgili kuflkular Almanya’n›n II. Meflrutiyet’e ihtiyatl› yaklaflmas›na neden olmufltu. Di¤er taraftan Almanya Avusturya-Macaristan’›n düfltü¤ü durumun 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK raras› konferans›n Avusturya-Macaristan için olumlu sonuçlar üretece¤inden flüpheliydi. Di¤er taraftan ‹stanbul’daki yeni yönetimin otoritesini sa¤lamlaflt›ramadan Avusturya-Macaristan’›n h›zl› bir flekilde istedi¤ini almas› gerekti¤ini hesaplamaktayd›. Üstelik böylesi bir hareket henüz Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun yeni yönetimine so¤uk bakan ve Avusturya-Macaristan ile olan ittifak›na gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyan Almanya’n›n da mecburi deste¤ini yan›na alacakt›. Nihayetinde Aehrenthal Bulgaristan’›n durumunun da fark›ndayd› ve Eylül ay›nda gerginleflmeye bafllayan Bulgar-Osmanl› iliflkilerinin sonunda Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k ilan› an meselesi olarak görülmekteydi. Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k ilan› Berlin Kongresi kararlar›n›n de¤iflimi için fiili bir durum do¤uraca¤›ndan AvusturyaMacaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi de normal bir durum olacakt›.17 5 Ekim 1908’de Bulgaristan’›n Osmanl› ‹mparatorlu¤undan ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesinin ard›ndan, 6 Ekim’de Avusturya-Macaristan’da Bosna Hersek’i ilan etti¤ini aç›klad›. Bosna Hersek’in ilhak›na karfl›l›k Avusturya-Macaristan Novi Pazar Sanca¤›ndaki askeri güçlerini çekerek bu bölgenin kontrolünü Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na vermekteydi.18 Her ne kadar bu tarihten itibaren bafllayan alt› ayl›k diplomatik süreç Bosna Hersek Krizi olarak adland›r›lmaktaysa da farkl› iki boyutu içermektedir. Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k ilan›, daha küçük çapta Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve Balkan devletlerini içeren bir diplomatik süreç bafllatm›flt›r.19 Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak› ise Avrupa’n›n büyük güçlerini karfl› karfl›ya getiren ve daha büyük çapta bir diplomatik süreci ortaya ç›kartm›flt›r. 6 Ekim’deki ilhak karar› uluslararas› ortamda Avusturya-Macaristan’›n beklemedi¤i bir tepki ortaya ç›kard›. ‹ngiltere Avusturya-Macaristan’› bir oldu bitti ile suçlayarak, ‹stanbul’daki yeni rejimi zor duruma soktu¤unu belirterek Osmanl› ‹mparatorlu¤una destek vermifltir. Almanya ise Avusturya-Macaristan’a söz konusu ilhak› kendine haber vermedi¤inden dolay› ve mevcut durumun Osmanl› ‹mparatorlu¤undaki Alman ç›karlar›n› tehlikeye att›¤› yönünde flikayetlerini bildirmifltir. Uluslararas› deste¤i arkas›nda hisseden Osmanl› ‹mparatorlu¤u Avusturya-Macaristan’›n ilhak karar›n› tan›mayarak Avusturya-Macaristan mallar›n› boykota bafllam›flt›r. S›rbistan hükümeti ise nüfusunun önemli miktar› S›rp olan Bosna Hersek’in ilhak›n› tan›mad›¤› gibi, S›rp kamuoyunda da savafl söylemi de içeren büyük çapl› bir tepki oluflmufltur. ‹lhak karar›ndan en büyük hayal k›r›kl›¤›na u¤ra- Bulgaristan’›n Osmanl› ‹mparatorlu¤undan ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesinin ard›ndan, AvusturyaMacaristan’da Bosna Hersek’i ilan etti¤ini aç›klad›. 25 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK da fark›ndayd› ama bundan öte Avrupa dengesinde kendi de sorunlu bir dönemin içindeydi. 1905’teki Fas Krizi ve bunu takiben toplanan Algeciras Konferans›nda Almanya Fransa, ‹ngiltere ve Rusya’ya karfl› yaln›z kalm›flt› ve bu yaln›zl›¤› k›rabilmek için müttefiki Avusturya-Macaristan’›n deste¤ine ihtiyaç duymaktayd›; olas› bir krizde ise gelece¤i kesin olmayan yeni Osmanl› hükümetine destek vermektense Avusturya-Macaristan’› kazanacak bir diplomatik deste¤in daha önemli oldu¤unun fark›ndayd›.15 ‹ngiltere ve Almanya’n›n tersine Rusya ‹stanbul’daki yönetim de¤iflikli¤ine mesafeli kalma yolunu seçti. Gerçektende ilk bak›flta ortaya ç›kan durum Rusya’n›n ç›karlar› aç›s›ndan oldukça olumlu gözükmekteydi. Germen kökenli Ferdinand’›n yönetiminde Avusturya-Macaristan ile yak›nlaflm›fl olan Bulgaristan’›n zor durumda kalmas› Rusya için memnun ediciydi. Bosna Hersek’in durumu nedeniyle de zor durumda olan Avusturya-Macaristan ise art›k Rusya için daha olumlu flartlarda görüflme masas›na oturabilirdi. Bütün bunlar›n yan›nda Rus D›fliflleri Bakan› ‹zlovski’nin temel hesab› bo¤azlar›n statüsü ile ilgiliydi ve Rusya mevcut durum itibariyle kendini kuvvetli bir durumda görmekteydi. Eylül 1907’de Marienbad’da ve Haziran 1908’de Reval’de ‹zlovski ‹ngiliz Kral› Edward ile yapt›¤› görüflmelerde bo¤azlardan geçifl konusunda ‹ngiltere’den bekledi¤i deste¤i ald›¤›n› düflünüyordu. Bu görüflmelerin hemen ard›ndan ‹zlovski bu sefer de Aehrenthal ile görüflerek bo¤azlar›n statüsünde Rusya lehine yap›lacak de¤iflikliklere verilecek destek karfl›l›¤›nda Avusturya-Macaristan’›n da Bosna Hersek’i ilhak etmesi durumunda Rusya’n›n diplomatik destek verebilece¤ini bildirdi. II. Meflrutiyetin yaratt›¤› yeni ortam çerçevesinde ‹ki d›fliflleri bakan›n›n Haziran ay›n›n bafl›ndaki bu görüflmenin ard›ndan Eylül ay›nda Buchlov’da bir araya gelerek yapt›klar› görüflmede ‹zlovski gerek bo¤azlardaki statü de¤iflikli¤inin ve gerekse de Bosna Hersek’in ilan› meselesinin, 1878 Berlin Kongresi kararlar›nda birer de¤iflikli¤i ifade etmesi nedeniyle, uluslararas› bir konferans ile çözülmesini önerdi.Herhangi bir yaz›l› anlaflma yap›lmamas›na karfl›n Aehrenthal’den olumsuz bir tepki almayan ‹zlovski önerisinin Avusturya-Macaristan taraf›ndan kabul edildi¤ini düflünerek söz konusu uluslararas› konferans için destek aramak üzere di¤er Avrupa devletlerini ziyarete gitti.16 Buchlov’daki görüflmede tak›nd›¤› olumlu tavra ra¤men Aehrenthal çok daha farkl› hesaplar içindeydi. Aehrenthal II. Meflrutiyetin Avrupa’da toplad›¤› sempatinin fark›ndayd› ve olas› bir ulusla- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile olan uzlaflmac› yaklafl›ma karfl›l›k AvusturyaMacaristan ilhak sonras› d›fl politikas›n› S›rbistan’a karfl› bask› üretme üzerine kurdu. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 26 yan kifli ise Rus D›fliflleri Bakan› ‹zlovskiydi. Henüz do¤ru dürüst bir görüflme yapamadan gelen ilhak karar› ile flafl›ran ‹zlovski, Rusya’da ilhak karar›na karfl› büyüyen kamuoyu tepkisi ve Baflbakan Stolpyin’in Çar nezdindeki protestolar›n›n haberlerini ald›¤›nda en az›ndan kendi durumunu kurtarabilecek bir diplomatik baflar›n›n hesaplar› ilfle bo¤azlardaki de¤ifliklikler için destek aramaya devam etti. Fakat ‹zlovski’nin beklentilerinin tersine görüfltü¤ü Frans›z D›fliflleri Bakan› Pichon Rus tezlerine karfl› herhangi bir yak›nl›k göstermedi.20 Di¤er taraftan ‹ngiltere ise ‹zlovski’nin bo¤azlar ile ilgili talebi karfl›s›nda aç›k bir ret cevab› verdi. Bu ret cevab›n›n bafll›ca nedeni ‹ngiltere’nin bo¤azlar›, ‹ran’daki Rus ç›karlar›na karfl› bir koz olarak elde tutmak istemesiydi.21 ‹ngiltere’de arad›¤›n› bulamayan ‹zlovski Rusya’ya döndü¤ünde bo¤azlar ile ilgili giriflimlerinden vazgeçerek, S›rbistan’a destek verecek yeni bir yol izlemeye bafllad›. Bu amaçla ilhak konusunu de¤erlendirecek bir uluslararas› konferans›n ça¤r›s›n› yapt›. Gerçekte böyle bir konferans ile ilgili görüflmeleri daha önce yapm›flt›.22 Fakat bu konferansa Avusturya-Macaristan’›n verdi¤i cevap olumsuz oldu. Bu noktadan sonra Rusya S›rbistan’a kesin destek veren bir politika takip etmeye bafllad›. Avusturya-Macaristan taraf›nda da durum de¤iflmekteydi. ‹lhak karar›n›n ertesinde Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bafllatt›¤› boykot Aehrenthal’e Avusturya-Macaristan tüccarlar›ndan gelen flikayetleri artt›rsa da, o bu konuyu diplomatik bir prestij olarak görmekteydi. Dahas› ne Avusturya, ne de Macar hükümetleri Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile parasal ödentiyi içerecek bir çözüm istememekteydiler ve bu da Aehrenthal’i Osmanl› ‹mparatorlu¤una karfl› uzlaflmac› öneriler sunacak bir tav›rdan al›koymaktayd›.23 Gene de Avrupa diplomasisinde yaflad›¤› sorunlar AvusturyaMacaristan’› Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile anlaflma yoluna itti. 12 Ocak 1909 iki devlet aras›nda yap›lan anlaflma sonucunda Avusturya-Macaristan ilhaka karfl›l›k Osmanl› ‹mparatorlu¤una maddi tazminat ödemeyi kabul etti. Anlaflman›n imzalanmas›na karfl›l›k miktar ve ayr›nt›lar ile ilgili görüflmeler ilerleyen aylarda devam etti ve iki devlet aras›ndaki iliflkiler 1909 yaz›n›n sonuna kadar normale dönemedi. Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile olan uzlaflmac› yaklafl›ma karfl›l›k Avusturya-Macaristan ilhak sonras› d›fl politikas›n› S›rbistan’a karfl› bask› üretme üzerine kurdu. 1906’dan beridir var olan gerilim flimdilik daha da a盤a ç›kmaktayd›. AvusturyaMacaristan mevcut durumu Habsburg Monarfli- sisinin Avrupa güç dengesindeki konumunu restore edebilecek bir f›rsat olarak görmeye bafllamas› ile gerilim h›zla artmaya bafllam›flt›. Genelkurmay Baflkan› Conrad mevcut durumu önemli bir f›rsat olarak görmekteydi. Haz›rlad›¤› raporlarda Rusya’n›n var olan zay›fl›¤›na dikkat çekerek, imparatorlu¤un rölatif olarak güçsüz olan S›rbistan’a karfl› bir güç gösterisi için önemli bir f›rsat yakalad›¤›n› ve bu f›rsat›n da kullan›larak S›rbistan’›n sindirilmesi gerekti¤ini belirtmekteydi.24 Franz Joseph’in pek ilgi göstermedi¤i bu askeri yaklafl›ma karfl›n, Aehrenthal elindeki diplomasi silahlar›n› S›rbistan’a karfl› kullanma yolunu seçti. Özellikle daha krizin ilk ay›nda Avusturya-Macaristan’a deste¤ini veren Almanya da flimdi krizden faydalanmay› hesaplamaktayd›. T›pk› Avusturya-Macaristan Genelkurmay› gibi Alman Genelkurmay› da Rusya’n›n S›rbistan için bir savafl› göze alamayacak durumda oldu¤u fikrindeydi.25 Bu nedenle de ortam Almanya’n›n Rusya’y› köfleye s›k›flt›racak bir diplomatik manevra yapmas›na uygundu. Bundan öte Almanya’n›n sa¤layabilece¤i diplomatik zafer ‹ngiltere, Fransa ve Rusya aras›nda oluflturulmufl olan uzlaflmay› da k›rabilirdi. Bu amaçla Almanya ‹ngiltere’ye ve Fransa’ya tavizler vererek Rusya’y› yaln›zlaflt›rma yoluna baflvurdu. ‹ngiltere ile yap›lan görüflmelerde bir uzlaflma ç›kmasa da Almanya ‹ngiltere’nin Balkanlarda ç›kacak bir savafla taraf olmamak iste¤ini fark etmiflti. Fransa ile yap›lan görüflmelerde ise Almanya daha baflar›l›yd›. Fransa ile fiubat 1909’da imzalanan bir deklarasyon ile Almanya Fransa’ya Fas’taki ç›karlar› konusunda tavizler verdi. Bu uzlaflma Fransa’n›n tarafs›zl›¤› için yeterli oldu. Fransa’n›n tarafs›zl›¤›n›n belli olmas›n›n ard›ndan Rusya için opsiyonlar azalm›flt›. Görünüfle göre ‹ngiltere hala bir uluslararas› konferansa taraf olmaya haz›rd› ama art›k böyle bir toplant›dan Rusya’n›n kazanaca¤› fazla bir fley kalmam›flt›. ‹zlovski’nin bo¤azlar›n statüsünün de¤iflimi planlar›n›n ard›ndan, S›rbistan’›n hamili¤i yaklafl›m› da iflas etmiflti. 13 Mart’ta Tsarkoe Selo’da toplanan Çarl›k Konseyi Rusya’n›n olas› bir savafl durumunda S›rbistan’a askeri destek veremeyece¤i karar›n› ald›.26 Rusya geri ad›m atmaya bafllam›flt›. Rusya’n›n geri ad›m atmas› ile ortam AvusturyaMacaristan’a kalm›flt›. Almanya’n›n deste¤i ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile olan sorunlar›n giderilmesi ile beraber Aehrenthal S›rbistan üzerine yüklendi. fiubat ay›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile yap›lan anlaflmay› takiben Avusturya-Macaristan S›rbistan’a ilhak› tan›mas›n›, maddi tazmi- bosna hersek krizinin ard›ndan... Bosna Hersek Krizi Avrupa güç politikas› aç›s›ndan rutin bir karfl›laflma gibi gözükmesine karfl›n k›sa ve uzun vadede önemli sonuçlar›n ortaya ç›kmas›na neden olmufltur. Bu sonuçlardan en önemlisi flüphesiz ki Rusya’n›n yaflam›fl oldu¤u diplomatik yenilgidir. Rusya 1905’teki Japon yenilgisinden sonra bu sefer de Avrupa politikas›nda önemli bir darbe alm›flt›r. Krizin sonunda Almanya’n›n tavr› Rusya’da büyük bir hayal k›r›kl›¤› ve öfke yaratmakla beraber, ‹ngiltere’n›n ve müttefik Fransa’n›n krizin sonundaki yaklafl›mlar› da Rusya’n›n bu iki devlete yaslanan bir güç dengesine olan güvenini y›pratm›flt›r. Krizin sonundaki diplomatik yenilginin fark›nda olan Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan ile olas› bir yeniden karfl›laflma durumunda, Avrupa güç dengesinin iflleyiflinden çok, yaln›z bafl›na bir karfl› duruflu üretebilecek politikalar› üretebilecek aray›fllara bafllad›. Bu aray›fllardan ilki Rusya’n›n Balkanlara dönüflüydü. Rusya kriz süresince Balkanlarda Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan aleyhine oluflan havay› sezinlemiflti ve dahas› krizin hemen ertesinde Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile Balkan devletleri aras›nda bafllayan ittifak görüflmelerini takip etmiflti. Bu çerçevede Balkan devletlerini bir araya toparlayabilecek bir Balkan ittifak› oluflturman›n ve yeni bir kontrol alan› yaratman›n aray›fllar› 1909 sonras› Rus 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK d›fl politikas›nda Balkanlar› bir kez daha öne ç›kard›. Böyle bir ittifak gerekti¤inde AvusturyaMacaristan’a karfl› bir araç olarak kullan›labilecekti. Bu ittifak 1912’de Rusya’n›n giriflimleri ile baflar›lacakt› ama sonuçlar› Rusya’n›n hesaplar›ndan çok daha farkl› olacakt›. 1905’teki Fas Krizi’nde Avrupa’da bafllam›fl olan saflaflma Bosna Hersek Krizi ile daha da netleflti. Almanya’n›n Avusturya-Macaristan ile olan ortakl›¤›na daha ba¤›ml› hale geldi¤i gözükmekteydi. Avusturya-Macaristan ise Almanya’n›n gücü üzerinden belki de hesab›n›n ötesinde bir diplomatik zafer kazanm›flt›. Buna karfl›l›k krizin sonuçlar› k›sa vadede Avusturya-Macaristan’›n lehine gibi gözükse de uzun vadede ciddi sorunlar›n habercisiydi. Gün geçtikçe zay›flamakta olan Avusturya-Macaristan bu tarihten sonra da Almanya kart›na güvenerek bölgesinde sürekli bir sorunlu güç politikas›n›n takipçisi olacak ve bu istikrars›zl›k Avrupa güç politikas›ndaki saflaflmay› sürekli artt›racakt›. Almanya ise ilerleyen süreçte Avusturya-Macaristan’›n problemli d›fl politikas›na daha ba¤›ml› hale gelecekti. Avusturya-Macaristan için di¤er bir sorun ise ilhak etti¤i Bosna Hersek ile zaten problemli olan çok uluslu yap›s›n› daha da geniflletmifl ve ülke içindeki en problemli nüfus olan Slavlar›n say›s› önemli oranda artm›fl olmas›yd›. Farkl› bir deyiflle Avusturya-Macaristan söz konusu ilhak ile bir Slav sorunu ithal etmiflti. Bosna Hersek Krizinin ‹ngiltere ve Fransa üzerinde yaratt›¤› etkiler ise daha baflkayd›. ‹ngiltere’nin Fas ve Bosna krizlerinin ard›ndan Almanya’n›n Avrupa güç politikas›nda mevcut dengeyi y›kma ve hakimiyet kurma yolundaki emelleri konusunda olan kuflkular› daha da artm›flt›. ‹ngiltere 1905’te yaln›z olan Fransa’y› destekleyerek Almanya’n›n bu yaklafl›m›n› engelledi¤ini düflünmekteydi ama 1908’deki bu krizde durum farkl› olmufltu. Almanya’n›n Avrupa güç dengesindeki güçleri yaln›zlaflt›rarak izole etme çabalar› –Fas Krizinde Fransa ve Bosna Hersek Krizinde de Rusya- ‹ngiltere için tedirgin ediciydi. 1904’te Fransa ve 1907’de Rusya ile yap›lm›fl olan antlaflmalar Almanya’n›n Avrupa’da tek bafl›na hakim konuma gelmesini önlemenin en önemli yolu olarak alg›lanmaktaysa da bunlar ‹ngiltere için Almanya ile savafla yönelik birer ittifak olarak görmekten çok, Almanya’ya karfl› yaln›z kalmamak için yap›lm›fl birer uzlaflma olarak alg›lan›yordu. Fakat gerek Fas ve gerekse de Bosna krizleri s›ras›ndaki sald›rgan Alman d›fl politikas› ‹ngiltere’yi endiflelendirmiflti. Di¤er taraftan ‹ngiltere ç›karlar›n›n çok az oldu¤u Balkanlar gibi kenar bölgeler yüzünden olas› bir Avrupa savafl›na 1905’teki Fas Krizi’nde Avrupa’da bafllam›fl olan saflaflma Bosna Hersek Krizi ile daha da netleflti. 27 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK nat beklentisinden vazgeçmesini, “do¤ru ve bar›flç› bir iyi komfluluk politikas›” izlemesini talep eden ve Mart ay›n›n sonuna kadar olumlu cevap verilmezse bunun savafl demek oldu¤unu bildiren bir ültimatom verdi.27 Avusturya-Macaristan’›n notas›ndan sonra s›ra Almanya’ya gelmiflti. 21 Mart’ta bu sefer Almanya Rusya’ya bir nota vererek, Avusturya-Macaristan’›n 1878 Berlin Kongresi kararlar›n›n imzac› devletlerine birer nota vererek, ilhak karar›n› olumlayan bir de¤iflikli¤ini kabul etmelerini talep edece¤ini bildirdi. Fakat notan›n sonunda Rusya’n›n Avusturya-Macaristan’›n ilhak karar›n›n kabulü anlam›na gelen bu notay› kabul edip etmeyece¤i soruluyor ve bundan öte “evet ya da hay›r”dan biri olmak üzere net bir cevap isteniyordu. Anlafl›laca¤› üzere bu üstü kapal› savafl tehdidiydi. 22 Mart 1909’de Çar II. Nikola, II. Wilhelm’e çekti¤i telgraf ile, Rusya’n›n ilhak› kabul etti¤ini bildirdi. Rusya’n›n deste¤inden yoksun kalan S›rbistan ise her an bafllamas› muhtemel bir savafl› göze alamad› ve Rusya’n›n ilhak› kabul etmesinden on gün sonra S›rbistan’da ilhak› ve Avusturya-Macaristan notas›ndaki bütün maddeleri kabul etti¤ini aç›klad›.29 Bosna Hersek Krizi Sona ermiflti. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1908 krizi Avrupa’da zaten zor ayakta duran dengeyi temelden sarsarak ülkeler aras›ndaki güveni tamamen ortadan kald›rm›flt›r. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 28 dahil olmak da istememekteydi. Bu açmaz ise bu sefer ‹ngiltere’yi durdururken Almanya’ya istedi¤ini vermiflti. Bu nedenle ‹ngiltere bundan sonraki olas› krizlerde daha aktif bir rol üstlenmeye haz›rlanmakla beraber d›fl politikada da daha etkin bir Alman karfl›tl›¤› benimsemeye bafllad›. Fransa ise ‹ngiltere’ye benzer bir flekilde ç›karlar›n›n az oldu¤u Balkanlar konusunda herhangi bir çat›flmaya taraf olmak istemiyordu. Di¤er taraftan müttefiki olan Rusya’ya destek verememenin de sanc›s›n› çekiyordu. Bosna Hersek Krizinde Fransa’n›n gösterdi¤i pasifli¤in Almanya’n›n güç gösterisine meydan verdi¤inin de fark›nda olan Fransa da bir dahaki sefere müttefiki olan Rusya’n›n benzer bir flekilde afla¤›lanmas›na f›rsat vermemeye niyetliydi. 1908 Bosna Hersek Krizinin Osmanl› ‹mparatorlu¤u için de paradoksal sonuçlar› olmufltur. Krizin ilk aflamas›nda ‹stanbul’daki yeni hükümete gelen uluslararas› destek memnun edici düzeyde olmas›na karfl›l›k, bu deste¤i olumlu bir flekilde kullanabilecek bir d›fl politikan›n üretilememesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unu bafllad›¤› noktan›n daha da gerisine götürmüfltür. Krizin bafl›nda durumun çok da uygun olmas›na karfl›n S›rbistan ve Yunanistan ile yap›lmas› muhtemel bir ittifak›n gerçeklefltirilmemesi ve Avusturya-Macaristan’›n Balkanlarda yaratt›¤› negatif havan›n da kullan›lmas› ile, ilerleyen süreçte imparatorluk vatandafll›¤›n› üretebilecek olan, Osmanl›c›l›k yaklafl›m›na yönelik reformlar›n hayata geçirilememesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Balkanlardaki varl›¤›n› daha da sorgulan›r hale getiren bir süreci bafllatm›flt›r. Novi Pazar Sanca¤›n›n geri al›nmas› ise herhangi bir fayda getirmedi¤i gibi Osmanl› ‹mparatorlu¤unu ilerleyen süreçte S›rbistan ve Karada¤ ile daha fazla karfl› karfl›ya getirmeye bafllam›flt›r. Belki de Osmanl› ‹mparatorlu¤unun krizin bafl›nda kaç›rd›¤› ittifak f›rsat›, 1913’te kendinin içinde almad›¤› bir Balkan ittifak›n›n kendine karfl› hareketlenmesine de neden olmufltur. Nihayetinde 1908 Bosna Hersek Krizi 1900’lerin bafl›ndan itibaren Avrupa’da bafllayan cepheleflmenin gövde gösterilerinden biriydi. Bu nedenle de Birinci Dünya Savafl›na giden süreçte önemli bir kilometre tafl› olarak görülebilir. Savafl tehditleri içermesine karfl›n, savafla yol açma riski çok düflük bir kriz olmakla beraber, sonuçlar› itibari ile gerek S›rbistan’a ve gerekse de destekçisi Rusya’ya büyük bir prestij kayb› getirmifltir. Do¤al olarak bu durumda Balkanlarda bafl gösterecek yeni bir krizde bu iki devletin daha dirençli bir iflbirli¤ine gitmeleri sonucunu getire- cekti. ‹ngiltere ve Fransa’n›n yaklafl›mlar› da bu anlamda ele al›nd›¤›nda 1914’te A¤ustos ay›n›n bafl›nda bafllayan savafl›n Balkanlardaki bir krizin sonunda bafllam›fl olmas› da Bosna Hersek Krizi ile iliflkilendirilebilir. sonuç 1908 Bosna Hersek Krizi 1878’deki Berlin Kongresinden itibaren bafllam›fl olan Balkanlardaki Avusturya-Macaristan ve Rusya aras›ndaki güç rekabetinin ulaflm›fl oldu¤u en uç noktalardan biridir. 1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak›n›n ard›ndan bafllayan süreç, 1900’lerin bafl›nda netleflmeye bafllayan Avrupa güç dengesi içindeki bloklaflman›n yaratm›fl oldu¤u saflaflman›n da etkisi ile, önemli bir Avrupa krizine dönüflmüfltür. Bu krizin sonucunun da Balkanlardan çok Avrupa güç dengesindeki iliflkileri etkiledi¤i söylenebilir. 1905 Fas Krizinin Bat› Avrupa’da Almanya’n›n Fransa ile olan kutuplaflmas›n› yo¤unlaflt›rmas›n›n benzeri olarak, 1908 Bosna Hersek Krizi de bu sefer Do¤u Avrupa’da Almanya’n›n Rusya ile olan kutuplaflmas›n› tamamlaflt›rm›flt›r. Böylece Almanya 1905’ten 1909’a kadar iki komflusu üzerinde kurdu¤u bask› ile Avrupa’daki kutuplaflmay› artt›rm›flt›r. Gene kriz süresince Avusturya-Macaristan’a verilen s›n›rs›z destek, bu ülkenin de d›fl politikada gücünün ötesinde bir tav›r içine girmesine neden olmufltur. 1908 krizi Avrupa’da zaten zor ayakta duran dengeyi temelden sarsarak ülkeler aras›ndaki güveni tamamen ortadan kald›rm›flt›r. Bosna Hersek Krizi daha dar anlam›yla Balkanlardaki statükoyu da sarsm›flt›r. 1908’e de¤in Avusturya-Macaristan ile Rusya belirsiz de olsa bir iflbirli¤i içinde kalarak bu bölgedeki küçük Balkan devletlerini dengeleyebilmekte baflar›l› olabilmifllerdir. Fakat 1908 krizinin ard›ndan Balkan devletleri Avusturya-Macaristan’a karfl› flüpheci yaklaflmaya ve Rusya’ya daha yak›n durmaya bafllayacaklard›r. Rusya ise bu küçük Balkan devletlerinin toprak taleplerini destekleyerek, onlar› Avusturya-Macaristan üzerine yönlendirmeye çal›flacakt›r. Bu süreç ise Rusya’n›n da pek beklemedi¤i bir flekilde Osmanl› Makedonyas› üzerine yo¤unlaflacak ve Balkan Savafl›na giden süreci bafllatacakt›r. II. Meflrutiyetin getirdi¤i olumlu havan›n içte ve d›flta yaratt›¤› deste¤e karfl›n, Osmanl› yönetimi bu avantajlar› ne kriz süresince ne de krizden sonraki süreçte de¤erlendirememifltir. Rusya’n›n pasifize oldu¤u kriz ve sonras› sürecinde Osmanl› diplomasisinin Balkanlarda lehine iflleyen havay› kullanarak bir birlefltirici rolü oyna- dipnotlar 1 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzy›llar, ‹stanbul, 2006, Küre Yay›nlar›, s 385 2 Norman Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, Mc Graw-Hill, s 226-227 3 Rumeli Demiryollar› ‹flletme fiirketi’nin fiubat 1878’de AvusturyaMacaristan tabiiyetine geçmesinin ard›ndan, bu bölgedeki demiryolu iflletimi ve yap›m› üzerinde bu devlet söz hakk›n› kendi üzerine alm›flt›r. Bu konu ile ilgili bkz. Vahdettin Engin, Rumeli Demiryollar›, ‹stanbul, 1993, Eren Yay›nc›l›k, s 181-182 4 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich,The Establishment of Balkan National States 1804-1920, 4. Bask›, Seattle, 2000,Washington University Press, s 186-187 5 A.g.e., s 179 6 Barbara Jelavich, , Balkan Tarihi 20. Yüzy›l, ‹stanbul, 2006, Küre Yay›nlar› , s 80-81; ayr›ca Ausgleich uzlaflmas› ve AvusturyaMacaristan’›n yönetim yap›s› için bkz.Richard Rickett, A Breif Survey of Austrian History, 6. Bas›m,Viyana, 1978,Georg Prachner Verlag,, s 99-102 7 Rich, a.g.e., s 335 8 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich, a.g.e., s 190-191, Mathew Smith Anderson, Do¤u Sorunu 1774-1923, çeviren: ‹dil Esen, ‹stanbul, 2001, Yap› Kredi Yay›nlar›, s 288-289 9 Rich, a.g.e., s 409 10 A.J.P. Taylor, Struggle for Mastery in Europe1848-1918, 2. bas›m, Londra, 1971, Oxford University Press, s 450 11 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich, a.g.e., s 192 12 G.D. Clayton, Britain and the Eastern Question, Londra, 1971, London University Press, s 206 13 Baron Von Aehrenthal’in Üçlü ‹ttifak, Makedonya Sorunu ve Sancak Demiryolu Projesi ile ilgili yapt›¤› aç›klamadan al›nt›. Belge No: 235, British Documents on the Origins of the War, editörler: G.P. Hooch ve Harold Temperley, Londra, 1928, Johnson Reprint Company ltd, Cilt V, s 337 14 Rich, a.g.e., s 409 15 1905 y›l›nda Fransa’n›n Fas’› iflgal etme iste¤ine karfl›l›k Almanya’n›n bu durumu kabul etmeyerek uluslararas› bir konferans ça¤r›s› yapmas› ile bafllayan kriz. Algeciras Konferans› ile sonuçlanmas›na karfl›l›k Almanya ile Fransa aras›ndaki iliflkileri oldukça y›pratm›flt›r. Ayr›nt›l› bilgi için bkz. Taylor, a.g.e., s 427442 16 Clayton, a.g.e., s 206-207, Anderson,a.g.e., s 290-291 17 Burada belirtilen görüfllerin tersine Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etme karar›n›n arkas›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤unda yeni kurulmufl olan rejimin gelece¤inin belirsizli¤inin ve bu durumda do¤acak olas› bir istikrars›zl›¤›n Avusturya-Macaristan kontrolündeki topraklara s›çrama endiflesinin yer ald›¤› yönünde görüfller de bulunmaktad›r. Bu konu ile ilgili bkz. F.R. Bridge, “Habsburg Monarflisi ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u”, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Sonu ve Büyük Güçler, editör: Marian Kent, çeviren: Ahmet Fethi, ‹stanbul, 1999, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, s 44 18 Avusturya-Macaristan ‹mparatoru Franz Joseph’in Bosna-Hersek’in ilhak› ile ilgili yapt›¤› 6Ekim 1908 tarihli aç›klaman›n metni için Bkz. London Weekly Times, 9 Ekim 1908, Çevrimiçi: www.lib.byu.edu/rdh/wwi/1914m/bosherz.html , Son Güncelleme: fiubat 1996 19 Bu süreç için bkz. Hasan Ünal, “Balkan Diplomasisinden Bir Kesit: Bulgaristan’›n Ba¤›ms›zl›k ‹lan› ve Osmanl› D›fl Politikas›, 19081909”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, editörler: Kemali Saybafl›l›, kaynakça Anderson, Mathew Smith; Do¤u Sorunu 1774-1923, çeviren: ‹dil Esen, ‹stanbul, 2001, Yap› Kredi Yay›nlar›. Bridge, F.R. ; “Habsburg Monarflisi ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u”, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Sonu ve Büyük Güçler, editör: Marian Kent, çeviren: Ahmet Fethi, ‹stanbul, 1999, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar› Clayton, G.D. ; Britain and the Eastern Question, Londra, 1971, London University Press. Engin, Vahdettin; Rumeli Demiryollar›, ‹stanbul, 1993, Eren Yay›nc›l›k. Hooch, G.P. ve Temperley, Harold (Editörler); British Documents on the Origins of the War, Londra, 1928, Johnson Reprint Company Ltd. Jelavich, Barbara; Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzy›llar, ‹stanbul, 2006, Küre Yay›nlar›. Jelavich, Charles ve Jelavich, Barbara;The Establishment of Balkan National States 1804-1920, 4. Bask›, Seattle, 2000,Washington University Press. Rich, Norman; Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, Mc Graw-Hill. Rickett, Richard; A Breif Survey of Austrian History, 6. Bas›m,Viyana, 1978,Georg Prachner Verlag. Taylor, A.J.P. ; Struggle for Mastery in Europe1848-1918, 2. bas›m, Londra, 1971, Oxford University Press. Ünal, Hasan; “Balkan Diplomasisinden Bir Kesit: Bulgaristan’›n Ba¤›ms›zl›k ‹lan› ve Osmanl› D›fl Politikas›, 1908-1909”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, editörler: Kemali Saybafl›l›, Gencer Özcan, ‹stanbul, 1997, Ba¤lam Yay›nlar›. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Gencer Özcan, ‹stanbul, 1997, Ba¤lam yay›nlar›, s 53-70 20 Sir F. Bertie’den Sir Edward Grey’e telgraf, 13 Ekim 1908, Belge no: 368, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 432 21 Görüflmeler ile ilgili bkz.Sir C. Hardinge’den Sir A. Nicholson’a telgraf, 13 Ekim 1908, Belge No: 372, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 434-436, Sir Edward Grey’den M.‹zlovski’ye telgraf, 15 Ekim 1908, belge No: 387, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 451-452 22 Sir F. Bertie’den Sir Edward Grey’e telgraf, 4 Ekim 1908, Belge No: 293, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 384-386 23 F.R. Bridge, a.g.m., s 45 24 Rich, a.g.e., s 413 25 Taylor,a.g.e., s 453 26 Anderson, a.g.e., s 293-294 27 Rich,a.g.e., s 413 28 Sir E. Goschen’den Sir Edward Grey’e telgraf, 22 Mart 1909, Belge No: 742, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 721 29 Taylor, a.g.e.,s 455 29 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK mas› muhtemel olmas›na karfl›l›k bu yol seçilmemifltir. Böyle bir politikan›n Avusturya-Macaristan’› karfl›ya almak sonucunu getirme olas›l›¤› olsa da, baflta ‹ngiltere olmak üzere, Avrupal› devletlerin Balkanlar› pasifize edebilecek bir Osmanl› dengecili¤ine destek vermesi muhtemel gözükmektedir. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda ç›kar ve yat›r›m hesaplar› olan Almanya’n›n da böyle bir durumda Avusturya-Macaristan’› dizginlemesi muhtemeldir. Fakat bu yol Osmanl› ‹mparatorlu¤u taraf›ndan hiç seçilmedi¤i gibi kriz sonras›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u Balkan devletlerine karfl› dolayl› bir küçümseme politikas›na girecek ve Balkan topraklar›n›n tamam›n›n elinden ç›kmas›na neden olacak Balkan Savafllar›na giden süreçte etkisiz kalacakt›r. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK II. Meflrutiyetin ilk günlerinde M›s›rl› milliyetçiler, ‘Vataniyyun’ ve Jöntürkler * ‹flgalden kurtulmak isteyen M›s›rl› milliyetçiler de, kurduklar› yeni rejimi ayakta tutmaya çal›flan Jöntürkler de uluslararas› dengeleri pragmatik bir yaklafl›mla analiz ederek tutum alm›fllard›r. Adil Bakt›aya* BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 30 * ‹stanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Ö¤retim Üyesi II.Meflrutiyet’in ilan› M›s›r’da büyük bir heyecanla karfl›land›. Bu heyecan di¤er vilayetlerde flahit olunandan do¤al olarak farkl›yd›. Zira M›s›r, fiili olarak Osmanl› yönetiminde de¤il, ‹ngiliz yönetimindeydi. Uzun zamandan beridir ‹ngilizlerin M›s›r’› boflaltmas› için faaliyetlerde bulunan radikal milliyetçiler de, ‹ngiltere’yi M›s›rl›lar›n yönetime daha etkin ve daha yayg›n bir flekilde kat›lmas› ve daha demokratik, daha kat›l›mc› bir yönetim kurulmas› yönünde reformlar yapmaya zorlamay› amaçlayan daha ›l›ml› milliyetçiler de II.Meflrutiyet’in ilan›n› bir f›rsat olarak alg›lad›lar. Kimi milliyetçiler bunu bir f›rsat›n ötesinde bir hak olarak gördüler ve bunu Osmanl› Devleti ile M›s›r aras›ndaki hukuki ba¤a dayand›rd›lar. Jöntürk Devrimi sonras›nda M›s›r’da oluflan hararetli atmosferin ve M›s›r-Osmanl› ba¤›ndan dolay› ayn› haklardan M›s›r’›n da yararlanmas›na dair gittikçe daha yüksek sesle dile getirilmeye bafllanan argüman›n kimler taraf›ndan ileri sürüldü¤ü ve nas›l tart›flmalar yaratt›¤›n›n anlafl›lmas› için M›s›r’›n yak›n tarihinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Afla¤›da M›s›r milliyetçileri aras›nda 1908’in on y›l kadar öncesinde bafllayan ayr›flman›n bu milliyetçileri Osmanl› Devleti’ne karfl› farkl› tutumlar almaya itti¤i; buna karfl›n kendilerine yönelmifl beklentiler karfl›s›nda Jöntürklerin de ‹ngiliz deste¤ini yanlar›na almak ve böylece yeni rejimi ayakta tutmak ad›na M›s›rl› milliyetçilere s›rt çevirmekte tereddüt etmedi¤i gösterilmeye çal›fl›lacakt›r. Anlafl›laca¤› gibi her iki taraf›n da tutumu pragmatik endiflelerden kaynaklanmaktad›r ve her bir taraf›n tutumu ile konumu karfl›laflt›r›ld›¤›nda, asl›nda durum ironiktir. Özerk bir vilayetin milliyetçilerinin merkezle daha s›k› iliflkiler kurmaya çal›flmas› da, afla¤›da gösterilece¤i gibi merkezin bu talebi geri çevirmekle yetinmeyip bu milliyetçilerle mesafeyi elden geldi¤ince açmaya çal›flmas› da ironiktir. Bu ironik durumu yaratan fley ‹ngiliz iflgalidir. M›s›r’›n iflgal edilmesi pek çok fleyi tersine çevirmifl, taraflar› kimi konularda kuramsal olarak kendilerinden beklenecek tutumlar›n çok uza¤›nda konumlara sürüklemifltir. Sözgelimi ‹ngiliz iflgalinin yaratt›¤› bir baflka ironik durum “M›s›r M›s›rl›lar›nd›r” slogan›n›n peflinde koflan M›s›rl› milliyetçilerin kapitülasyonlardan yana tav›r almas›d›r. Bunun sebebi kapitülasyonlar›n -di¤er Avrupa devletlerinin M›s›r üzerindeki haklar›n›n tan›nmas› ve bunlar›n uygulamaya konulmas› anlam›na geldi¤inden- iflgalci güç olan ‹ngiltere’nin M›s›r’daki egemenlik alan›n› s›n›rlay›c› bir özellik tafl›mas›, iflgalin bütün Avrupa devletlerinin ç›karlar›n› korumak üzere yap›lm›fl geçici bir önlem oldu¤unu hat›rlatmas›d›r.1 Sonuçta, tekrar etmek gerekirse, iflgalden kurtulmak isteyen ve bu nedenle Osmanl› Devleti’nden yard›m bekleyen M›s›rl› milliyetçiler de, kurduklar› yeni rejimi ayakta tutmaya çal›flan ve bu nedenle ‹ngiltere’den destek bekleyen Jöntürkler de uluslararas› dengeleri pragmatik bir yaklafl›mla analiz ederek tutum alm›fllard›r. 1. 1908 öncesinde m›s›rl› milliyetçiler aras›nda ayr›flma Bilindi¤i gibi ‹ngiltere 1882’de M›s›r’› iflgal etmifl, ancak uluslararas› konjonktür bu iflgali ilhaka çevirmesine elvermemifl, M›s›r resmi olarak Osmanl› padiflah›na ba¤l› kalm›flt›. M›s›r’›n fiili hakimi olan ‹ngiltere I.Dünya Savafl›na kadar bu statüde bir de¤ifliklik yapma yoluna gitmemifl, “M›s›r Genel Valisi” gibi çal›flan ‹ngiliz yöneticisi, yetkisini ve görevini daha iyi ifade edecek bu s›fat yerine “M›s›r Baflkonsolosu” unvan›n› kullanmak durumunda kalm›flt›. Bu fiili durum iflgal sonras›nda M›s›r seçkinlerinin Osmanl› Devleti’ne olan bak›fl›n› ciddi bir flekilde etkilemifltir. M›s›r-Osmanl› ba¤› ilhak› engelleyen en önemli unsur olarak görülmüfl ve Osmanl› Devleti’nin ‹ngiltere’yi M›s›r’dan ç›kartmada önemli bir rol oynayabilece¤i düflünülmüfltür. Bu düflünceye göre Osmanl› Devleti özellikle Fransa ile iflbirli¤i yapt›¤› takdirde ‹ngiltere’yi M›s›r’› terk etmeye zorlayacak bir güç ortaya ç›karabilirdi. Söz konusu ak›l yürütme M›s›r’da Osmanl›c›l›¤›n (iflgal öncesine göre) ciddi bir s›çrama yapmas›na sebep olmufl, daha önce Osmanl› Devleti’ne karfl› 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK da baz› M›s›rl› milliyetçilerin ve özellikle de Hidiv’in gözünde de¤er yitirmiflti. Asl›nda de¤er yitiren yaln›zca Fransa olmam›fl, Frans›z deste¤ini içeren bütün bir strateji ve dolay›s›yla da Osmanl› Devleti’nin potansiyel deste¤i de de¤er yitirmiflti. Fransa art›k bu stratejide hesaba kat›lamazd› ve Fransa olmadan Osmanl› Devleti ‹ngiltere’yi M›s›r’dan ç›kartmak için gerekli gücü bir araya getiremezdi. 1904’te Fransa ile ‹ngiltere aras›ndaki sorunlar›n çözümlendi¤i ve Fransa’n›n ‹ngiltere’nin M›s›r üzerindeki haklar›n› tan›d›¤› Entente Cordiale’nin imzalanmas› son umutlar› da tüketti. 1898’den beri ‹ngiltere’ye karfl› politikas›n› yumuflatan ve bu nedenle himaye etti¤i milliyetçilerin de deste¤ini yitiren Hidiv, 1904 sonras›nda ‹ngiltere’yi art›k tamamen birlikte yaflamak zorunda oldu¤u bir güç olarak alg›layacak ve kendisine yak›n baz› milliyetçiler de onu takip edecektir. Öbür tarafta ‹ngiliz iflgaliyle uzlaflmaya yanaflmayacak olan kimi milliyetçiler de vard›r ki bunlar art›k Hidiv’in himayesinden ç›km›fl kendi gazetelerini yay›nlamaya ve bir süre sonra ‹ngiltere’yle birlikte Hidiv’e de muhalefet etmeye bafllam›fllard›r. M›s›r milliyetçi hareketi (özellikle de Mustafa Kâmil’le fieyh Ali Yusuf) 1906’da patlak veren ve Dinflevey olarak bilinen bir olay› M›s›r milliyetçili¤ini dünyaya duyurmak amac›yla çok iyi kullanm›fl ve Dinflevey olay›n› milliyetçilerin tarihinde bir dönüm noktas›na ve önemli bir at›l›m›n ilk ad›m›na dönüfltürmeyi baflarm›flt›r. Osmanl› Devleti’yle ‹ngiltere’yi karfl› karfl›ya getiren ve Osmanl› aleyhine sonuçlanan bir krizin (Taba krizi) hemen ertesinde patlak veren bu olay ‹ngiliz askerleriyle M›s›rl› köylüler aras›nda ortaya ç›km›flt› ve bir ‹ngiliz askerin (sonradan muhte- M›s›r milliyetçi hareketi 1906’da patlak veren Dinflevey olay›n›, M›s›r milliyetçili¤ini dünyaya duyurmak amac›yla çok iyi kullanm›flt›r. 31 Lord Cromer BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK çok sert bir dil kullananlar da dahil olmak üzere M›s›rl› seçkinlerin büyük bir k›sm› Osmanl› Devleti’ne olan sadakatlerini her f›rsatta ifade etmeye bafllam›fllard›.2 Örne¤in iflgalden önce Osmanl› Devleti aleyhinde keskin sözler eden Muhammed Abduh’un söyleminde de¤iflim çok barizdi. 1882 öncesinde “ulemadan olsun, fellah, zanaatç› veya tacir olsun, asker veya sivil, siyasetçi ya da siyasetçi de¤il, her M›s›rl› Türklerden nefret eder ve onlar›n b›rakt›¤› nahofl hat›ralardan i¤renir. Türkler arkalar›nda M›s›r’a, halen kalplerimizi yaralamaya devam eden belalar b›rakm›fl olan müstebitlerdi. Onlar› bir daha istemeyiz, onlarla birlikte yapmak isteyece¤imiz bir fley olamaz” diyen Muhammed Abduh, iflgalden sonra kendi kimli¤ini flöyle ifade etmektedir: “Ben inanç bak›m›ndan Müslüman›m, sadakat bak›m›ndan ise Osmanl›y›m.. dilim Arapça olsa bile!”3 1884’te Cemaleddin Afgani ile birlikte ç›kard›¤› Urvet-ül Vüska’da ise flöyle deniyordu: “Müslümanlar içlerindeki bu buruklukla Osmanl› Devleti’ne bakmakta ve yüzlerini M›s›r topraklar›n› kurtarmas› ümidiyle onun maddi ve manevi gücüne çevirmektedirler. Osmanl› Devleti M›s›r’› düflmanlar›n tuzaklar›ndan kurtararak Müslümanlar›n çi¤nenen flereflerini yüceltmeli ve flanlar›n› yükseltmelidir. ‹slam ülkeleri ancak onun sayesinde bu dini yok etmek isteyen ‹ngilizlerin pençelerinden korunabilir.”4 ‹flgal sonras›nda M›s›rl›lar›n Osmanl› Devleti’ne yöneliminin bir di¤er göstergesi de 1882-1914 döneminin fliirinde (büyük oranda politik olan fliirdir) Osmanl› Devleti’nin ve Abdülhamit’in övülmesine s›k rastlan›lmas› ve M›s›rl›lar›n her ikisine sad›k olmaya ça¤r›lmas›d›r. Di¤er Araplar›n, özellikle de Suriyelilerin Osmanl›ya karfl› faaliyetleri, 1908 devrimi, ‹talya’n›n 1911’deki müdahelesi, 1912-13’teki Balkan savafllar› gibi gündemin hareketli oldu¤u bunal›mlarda M›s›rl› flairlerin büyük k›sm› yine Osmanl› bütünlü¤ünü savunan fliirler yazm›fllard›r.5 1892’de iktidara gelen Hidiv Abbas Hilmi de bafllang›çta M›s›r-Osmanl› ba¤›n›n önemi konusunda milliyetçilerle ayn› fikirdeydi. Halihaz›rda M›s›r içiflleriyle ilgili olarak ‹ngiliz Baflkonsolosu Lord Cromer’e karfl› olan mücadelesinde güç toplamay› da önemseyen Hidiv bu amaçla M›s›r milliyetçilerine destek vermifl, onlar›n gazetelerini himaye etmiflti. Ancak 1908’i önceleyen on y›l içinde yaflanan baz› geliflmeler milliyetçiler aras›nda baz› ayr›flmalar yaflanmas›na sebep olmufltu. ‹lk olarak 1898’de yaflanan Fafloda krizi s›ras›nda Fransa ‹ngiltere karfl›s›nda küçük düflmüfl, bu nedenle potansiyel bir müttefik olarak 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Milliyetçilerin gayretiyle Dinflevey olay› tüm Avrupa’n›n yan› s›ra ‹ngiltere’de de ses getirmifl, bask›lar karfl›s›nda Lord Cromer emeklili¤ini istemifl. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 32 melen günefl çarpmas› nedeniyle) ölümünü takiben yap›lan cezaland›rmalarda elliyi aflk›n köylünün baz›lar› as›lm›fl, baz›lar› k›rbaçlanm›fl, baz›lar› çok uzun hapis cezalar›na çarpt›r›lm›flt›.6 Böylece güvercin avlayan ‹ngiliz askerlerin yanl›fll›kla köyün imam›n›n kar›s›n› yaralamalar›yla bafllayan olaylarda köylülerin orant›s›z bir fliddetle karfl›laflmalar› milliyetçi bas›n› harekete geçirmiflti. Bir örnek vermek gerekirse fieyh Ali Yusuf gazetesinde Dinflevey’yle ilgili 23 yaz› yay›nlam›flt›.7 Milliyetçilerin gayretiyle Dinflevey olay› tüm Avrupa’n›n yan› s›ra ‹ngiltere’de de ses getirmifl, bask›lar karfl›s›nda Lord Cromer emeklili¤ini istemifl, böylece M›s›r’da -Lord Cromer’le temsil edilen- bir dönem kapanm›flt›.8 Milliyetçi gazete çevreleri Dinflevey olay›n› takip eden milliyetçi atmosferde ertesi y›l siyasi partilere dönüfltü. El Ceride grubu sonraki y›llar›n Vafdç› (Wafdist) hareketini haber veren el Ümma partisine dönüfltü. Bu parti Muhammed Abduh’un çevresinin içinden türemiflti ve geliflmelerden ‹ngiltere’nin mücadele yoluyla yenilgiye u¤rat›lamayaca¤› sonucunu ç›karm›flt›. Hizb el Ümma modern-ülkesel bir M›s›r ulusal devletinin kurulmas›n› ve ‹ngiltere’yle iflbirli¤i yaparak M›s›r’›n kendi kendini yöneten bir ülke haline gelmesini savunuyordu. ‹ngiltere ile ne olursa olsun uzlaflmamaya yeminli olan Mustafa Kâmil’in grubuyla el Liva gazetesi ise el Hizb el Vatani’ye (ço¤u zaman taraftarlar› Vataniyyun, [Vatanc›lar] olarak an›lm›flt›r) dönüfltü. En genifl tabana sahip olan Hizb el Vatani tam ba¤›ms›zl›¤› ve Hidiv’in iktidar›na s›n›rlama getirecek bir anayasan›n ilan›n› savunuyordu. Bu iki partinin yan› s›ra Hidiv’in yak›n dostu Ali Yusuf’un kurdu¤u Hizb el Islah ala-l Mabadi el-Düsturiyya da siyaset sahnesinde yerini alm›flt›. Parti, amac›n› Osmanl› Devleti’nin M›s›r’a fermanlarla ihsan etti¤i s›n›rlar çerçevesinde Hidiv’in otoritesini desteklemek olarak ilan etmiflti.9 Özetle ifade etmek gerekirse M›s›r milliyetçilerini çat›lar› alt›nda toplayan bu üç parti özellikle üç noktada birbirinden farkl›lafl›yordu: Osmanl› Devleti’yle M›s›r aras›ndaki ba¤›n niteli¤i, ‹ngiliz iflgaline karfl› tutum ve Hidiv’le iliflkiler. (i) Osmanl› Devleti’yle iliflkiler konusunda Hizb el Vatani Padiflahla uzlaflma, uyumlu hareket etme ve dayan›flma gösterme taraftar›yd›; Hizb el Ümma Osmanl› karfl›t›yd›; Hizb el Islah el Düsturî’nin lideri Ali Yusuf’un Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m› ise genelde lehteydi, ama Hidiv’le yak›n iliflkileri nedeniyle ço¤u zaman dikkatli bir mesafe içeriyordu.10 Mustafa Kâmil M›s›r’›n Osmanl› Devleti’ne tabi olmas›n› ‹ngiltere’yi M›s›r’› ilhak etmekten al›koyan mutlu bir olay olarak gö- Muhammed Abduh rüyordu. Hizb el Ümma’n›n ideologu Es Seyyid ise Mustafa Kâmil’in Osmanl› Devleti’yle iliflkisine hep flüpheyle bakm›fl, onun padiflahtan para ald›¤›na inanm›flt›; Es Seyyid’in istedi¤i ba¤›ms›zl›k hem ‹ngiltere’ye hem de Osmanl› Devleti’ne karfl› bir ba¤›ms›zl›kt›: buna göre Hepsinin sahip ç›kt›¤› “M›s›r M›s›rl›lar›nd›r” slogan› Osmanl›c›l›kla suland›r›lmamal›yd›. Es Seyyid, Ali Yusuf taraf›ndan Bab›ali’ye isyan etmekle, Mustafa Kâmil taraf›ndan da ‹ngiliz yanl›s› olmakla suçlanmaktayd›. (ii) ‹ngiliz iflgali sözkonusu oldu¤unda her üç parti de ‹ngiliz iflgaline karfl›yd›; ama bunun dereceleri farkl›yd›. fieyh Ali Yusuf’un politikas› Hidiv’e ba¤l›yd›. Mustafa Kâmil ‹ngiltere’yle her türlü iflbirli¤ini ihanet olarak görüp “derhal tahliye” talebinde bulunurken, es Seyyid ‹ngiltere’nin M›s›r’› terk etme koflullar›yla ilgili olarak masaya oturmaya haz›rd› ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› kolay kolay terk etmeyece¤ine inand›¤› için halihaz›rda hangi reformlar›n yap›labilece¤i üzerine düflünüyordu. Bir baflka de¤iflle Mustafa Kâmil ‹ngiltere M›s›r’› terk etti¤inde reformlar›n otomatik olarak gerçekleflece¤ini söylerken, Es Seyyid reformlar› hemen istiyordu; yap›lacak reformlar›n ‹ngiltere’nin M›s›r’› terk etmesine yol açaca¤›n› düflünüyordu. (iii) Hidiv’le iliflkilere gelince Mustafa Kâmil baflta Hidiv’den himaye görmüfl, sonradan aralar› aç›ld›¤›nda halk›n tek s›¤›na¤› olarak görmeye bafllad›¤› anayasal rejimin tesis edilmesinden yana tav›r koymufltu. Es Seyyid ise Hidiv’i hep reformlar›n önünde bir engel olarak görmüfltü. fieyh Ali Yusuf anayasal rejim konusunda baz› II.Meflrutiyet ilan edildi¤inde M›s›r Hidiv’i Abbas Hilmi Cenevre’deydi. Meflrutiyetin ilan›n›n hemen ertesi günü Cenevre, Lozan ve Neuchatel’den gelen ö¤rencilerden oluflan bir heyet Hidiv’le görüflmüfl ve ondan anayasa talep etmifllerdi.13 Takip eden ilk günlerde Hidiv’e yak›nl›¤›yla bilinen, eskinin radikal, ama uzun zamand›r ›l›ml›laflm›fl el Müeyyed gazetesi bu olay›n M›s›r’da bir anayasa ilan›na yard›mc› olabilece¤ini yazm›fl; iflgal karfl›t› el Minber gazetesi M›s›rl› milliyetçi ve liberallerin M›s›r’da oldu¤u gibi despotizme karfl› mücadele eden her milleti destekleyece¤ini ilan etmiflti. Hizb el Vatani’nin yay›n organ› el Liva ise her M›s›rl›n›n Sultan›n yolundan gidece¤ini ve Hidiv’in M›s›rl›lara “mutluluk, özgürlük, güç, fleref ve eflitli¤e gelin” diyece¤ini ümit etti¤ini yazm›flt›. Gazete ayr›ca Sultan’›n her zaman M›s›rl›lar› destekleyece¤ini ve himaye edece¤ini umuyordu.14 Nitekim el Liva baflta olmak üzere baz› M›s›r gazeteleri ‹stanbul’a Sultan’dan anayasa ilan etmesi için Hidiv’e tavsiyelerde bulunmas›n› rica eden telgraflar gönderdiler.15 O zamana kadar milliyetçilere mesafeli duran el Ahram dahi milliyetçi bas›n›n anayasa ve ba¤›ms›zl›k istikametindeki taleplerine kat›lm›fl, onlarla ayn› çizgide yay›n yapmaya bafllam›flt›. Kampanyaya kat›lmayan tek gazete ‹ngiliz iflgalini ve ‹ngiliz ç›karlar›n› savunmak fleklindeki genel yay›n çizgisini devam ettiren el Mukattam’di.16 M›s›r’daki Arapça bas›n›n sayfalar›ndaki köfle yaz›lar› tebriklerle doluydu.17 Sokaklardaki kutlama gösterilerine Türkler kadar M›s›rl›lar da kat›lm›fl, el Liva gazetesinin himayesi alt›nda Genç Türkler’e özenerek “Genç M›s›rl›lar” ad›nda bir parti kurulmufltu; postanelerden yeni rejimi kutlayan ya da M›s›r’da da benzeri bir anayasan›n yürürlü¤e konulmas›n› talep eden telgraflar s›ra s›ra çekiliyordu. Jöntürklerin beklenmeyen zaferi M›s›rl› milliyetçilerin c›l›z umutlar›na canl›l›k getirmiflti. Halihaz›rda M›s›r’›n Osmanl› Devleti’yle olan hukuki ba¤› M›s›r’›n da Türkiye’nin yeniden kazand›¤› özgürlüklerden yararlanmas› için yeterli görülebilir, baflta ‹ngiltere olmak üzere belki de dünya buna ikna edilebilirdi.18 Anayasa talepleri fliddetlenerek ve s›klaflarak devam etti. Adeta sözcüsü haline geldi¤i Hidiv’i takip ederek ‹ngiltere’ye karfl› politikas›n› yumuflatm›fl olan Hizb el Düsturiyya Meflrutiyetle bir- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 2. 1908: ilk tepkiler ve beklentiler likte h›zla prestij kaybetmifl, hem Hidiv’e hem de ‹ngiliz iflgaline muhalif olan Hizb el Ümma’›n saflar› ise kalabal›klaflmaya bafllam›flt›.19 Hizb el Vatani cephesine gelince 1908 y›l› içinde Mustafa Kâmil ölmüfl, yerine parti liderli¤ine Muhammed Ferid gelmiflti. Böylece Vatanc›lar (Vataniyyun) Jöntürk devrimini M›s›r milliyetçili¤inin “Christoph Colomb”u20 say›lan liderleriyle de¤il, sonradan her ad› geçti¤inde Mustafa Kâmil’in yerini dolduramad›¤› söylenecek olan Muhammed Ferid’le karfl›lam›fllard›. Ferid de 1893’te Tarih ed’Devla l’Aliyya l’Usmaniyya (Osmanl› Devlet-i Aliyesi Tarihi) ad›yla bir kitap yazm›fl ve M›s›rl›lar› Osmanl› Devleti’ni desteklemeye davet etmiflti.21 Osmanl› Devleti’yle ilgili düflünceleri Mustafa Kâmil’le ayn›yd›. Dolay›s›yla Ferid Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m aç›s›ndan herhangi bir de¤ifliklik yapmam›fl, II.Abdülhamid’in “Pafla” unvan›yla onurland›rd›¤› Mustafa Kâmil’in Osmanl› yönelimini devam ettirmiflti. Hizb-el Vatani devrimin çok heyecan verdi¤i kesim olmufltu. Muhammed Ferid devrimin ard›ndan yapt›¤› bir konuflmada “Mesaimiz yüzde on iken bundan sonra yüzde bin olmal›, kiflisel anlaflmazl›klardan uzak durarak birlik olmal› ve Sultan-› Âzâm›m›z arac›l›¤›yla M›s›r için Kanuni Esasi’nin yay›nlanmas›n› Hidiv Hazretlerinden talep etmeli, Osmanl› ricalinin yard›m›n› almal› ve bundan böyle ‹stanbul’u siyasi bir ziyaretgâh saymal›y›z. Çünkü biz Osmanl› milletinin bir parças› say›l›r›z ve her ne kadar özel imtiyazlara sahipsek de yine de Osmanl›y›z” demiflti.22 “Her fleye ra¤men yine de Osmanl›” olmak, Osmanl› say›lmak M›s›rl› milliyetçilerin Osmanl› Devleti ile M›s›r aras›ndaki ba¤a ilginç bir yorum getirmesine de olanak veriyordu: M›s›rla Osmanl› Devleti aras›ndaki hukuki ba¤ nedeniyle M›s›r, meflrutiyet parlamentosunda temsil edilebilir, mebus gönderebilirdi. 23 Ekim 1908’de Avam Kamaras›nda J. M. Robertson D›fliflleri Bakan›’na bir k›s›m M›s›rl› siyasinin Osmanl› parlamentosunda temsil edilme taleplerinden haberdar olup olmad›¤›n›; bu talep do¤rultusunda Kahire’deki ‹ngiliz Baflkonsolosu’ndan M›s›r hükümetindeki anayasal unsurlar›n güçlendirilmesini isteyip istemeyece¤ini sordu. Sir Edward Grey böylesi bir giriflimden haberdar de¤ildi. Buna karfl›n bu y›l içinde temsili vilayet meclislerine dair ayr›nt›l› bir tasar› haz›rlanm›flt›. Sorulan bir baflka soru üzerine Edward Grey yeni geliflmelerin ‹ngiliz egemenli¤ini zorlayacak sonuçlar ortaya ç›kartmayaca¤›n› düflündü¤ünü söyledi.23 Geçen birkaç ayl›k zaman içinde Jöntürklerin konuya dair yaklafl›mlar›yla ilgili fikir sahibi olmufl Jöntürklerin beklenmeyen zaferi M›s›rl› milliyetçilerin c›l›z umutlar›na canl›l›k getirmiflti. 33 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK istekleri olsa da ölene kadar Hidiv’e sad›k kald›.11 Partisi de¤im yerindeyse bir “tabela partisi”ydi ve Hidiv’e destek vererek Kâmil’in faaliyetlerine karfl› dengeleyici bir a¤›rl›k oluflturmak amac›yla kurulmufltu.12 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Osmanl› Parlamentosu’nda temsil edilmek için giriflimde bulunanlar Hizb el Vatani mensubu milliyetçilerdi. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 34 olan Grey haks›z ç›kmad›. fiubat 1909’da ‹stanbul’daki ‹ngiliz Büyükelçisi Gerard Lowther da benzeri gözlemleri aktar›yordu. “Beklenece¤i gibi anayasan›n burada yeniden yürürlü¤e konulmas› M›s›r’da paralel bir hareket ortaya ç›kartmad›. Baz› heyecanl› milliyetçiler buraya (‹stanbul’a) gelip yard›m ve destek için feryat ettiler. Ancak bunlara yüz verilmedi. Kendilerine onlar›n ›st›rab›n› çekti¤i yozlaflm›fl bir yönetim olmad›¤› söylendi; ‹ngiliz vesayeti alt›nda olduklar›ndan kaynaklar›n›n heba edilmedi¤i, halk›n›n bask› alt›nda tutulmad›¤›, medeni özgürlüklere sahip olduklar› ve daha önce var olmayan bir güvenlik ve refaha kavuflmufl olduklar› söylendi. Temsilciler yaln›zca yüz bulmamakla kalmad›lar, ayr›ca görüfllerini burada duyurmalar› fiilen yasakland›.” 24 Osmanl› Parlamentosu’nda temsil edilmek için giriflimde bulunanlar Hizb el Vatani mensubu milliyetçilerdi. Bu giriflim M›s›r’da tüm milliyetçi kesimlerin görüfl beyan etti¤i bir tart›flmaya yol açm›flt›. Getirilen yorumlar yukar›da genel siyasi çizgileri özetlenen partilerin geçmifl tutumlar›yla uyumluydu. Soru bu giriflimin hukuki temelinin ne oldu¤uyla ilgiliydi. M›s›r Osmanl›’dan ba¤›ms›z m› yoksa ona ba¤l› m› say›lmal›yd›? Osmanl› parlamentosunda temsil edilmeyi savunan Hizb el Vatani’nin tavr› belliydi: M›s›r Osmanl›n›n bir parças›yd›. Hizb el Ümma liderli¤i de partinin M›s›r-Osmanl› ba¤›na nas›l bakt›¤›n› ayn› aç›kl›kla ortaya koymufltu: M›s›r Osmanl›’dan ba¤›ms›zd›; Londra Antlaflmas›na göre Büyük Güçler Mehmet Ali liderli¤indeki M›s›r’›n ba¤›ms›zl›¤›n› tan›mak suretiyle bütün yönetme imtiyazlar›n› M›s›r milletini temsilen Mehmet Ali’ye vermifllerdi.25 Ayn› s›ralarda Hidiv yanl›s› Hizb el Düsturiyya’n›n lideri fieyh Ali Yusuf ise partilileri önünde yapt›¤› konuflmada beklenece¤i gibi özerk bir vilayet olarak M›s›r’›n yönetim imtiyazlar›n›n M›s›r milletine de¤il, Mehmet Ali hanedan›na verildi¤ini kan›tlamaya çal›fl›yordu. Öte yandan fieyh Ali Yusuf’a göre Osmanl› anayasas›na dahil olma hakk›n› elde etmek ve parlamentoda al›nacak kararlar› etkileyebilecek bir sese sahip olmak önemliydi ve bunun için gerekenler yap›lmal›yd›. Ama bu, M›s›rl›lar için (ABD ve Almanya’da oldu¤u gibi) ayr› bir anayasa talep etmeye engel olmamal›yd›.26 *** Elbette M›s›r’da parlamento talebi II.Meflrutiyetin yaratt›¤› atmosferde ortaya ç›km›fl de¤ildi, uzun bir mücadele geçmifli vard›; ancak Jöntürk Devrimi bu konudaki taleplerin sahiplerine yeni bir cesaret getirmifl, üstünde durduklar› zemini güçlendirmiflti. May›s 1908’de Muhammed Ferid dahi ‹ngiltere’yi ziyaret etmifl ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› boflaltmas› baflta olmak üzere M›s›rl› milliyetçilerin taleplerini iletmiflti. ‹ngiltere’yi ziyaret eden ve baz› parlamento üyeleriyle ya da hükümetle görüflen baflka heyetler de oluyordu. Kimi zaman M›s›r’›n sorunlar›na ilgi uyan›yor ve mesela “M›s›r henüz kendi kendini yönetecek olgunlukta de¤il” fleklindeki basmakal›p argüman sorgulan›yordu. Sözgelimi Temmuz sonlar›nda Sir Eldon Gorst’un (Lord Cromer’dan sonra göreve gelmifl olan M›s›r Baflkonsolosu) M›s›rl›lar›n ço¤unun oylar›n› kullanmad›klar›n› bildiren bir raporu Sir Edward Grey’in karfl›s›na bir soru olarak ç›km›flt›: M›s›rl›lar›n oy kullanmamalar›n›n sebebi halihaz›rdaki seçim sisteminin çok karmafl›k olmas› ve nihayetinde seçilenlerin yetkilerinin dan›flmayla s›n›rl› olmas›yd›. M›s›rl›lar›n gerçek anlamda bir parlamento ve bu parlamentoya gönderecekleri vekilleri do¤rudan seçmek yönündeki talepleri çok makuldü ve ancak bu gerçekleflti¤inde entelektüel bir geliflme ortaya ç›kabilir, M›s›rl›lar ancak bu yolla kendi kendilerini yönetecek bir olgunlu¤a eriflebilirdi. ‹ngiltere’nin bu konudaki politikas› ne olacakt›? Laisser faire (‘b›rak›n›z yaps›nlar’) mi yoksa non possumus (‘mümkün de¤il’) mu?28 ‹ngiltere’nin M›s›r’› iflgalinin 26. y›ldönümünde bir miting yapan M›s›rl› milliyetçiler iflgali protesto etmek üzere Sir Edward Grey’e telgraflar gönderirken29 M›s›rl› bir heyet Grey’le görüflüyor ve daha öncekilere benzer bir cevap al›yordu: fiimdilik M›s›r’da meflruti yönetimin ilan› söz konusu de¤ildi.30 Ayn› tarihlerde Hidiv’in Londra’ya yapt›¤› bir ziyaret ve bu ziyaretle ilgili yay›lan müjdeli söylentiler de¤iflim umutlar›n› kamç›lad›. el-Müeyyed’te yay›nlanan ve Hidiv’in görüfllerini yans›tt›¤› için ‘yar›-resmi bir aç›klama’ olarak alg›lanan bir yaz›, söylentilerin de güç verdi¤i hali haz›rdaki atmosfere uygun olarak de¤iflim bekleyen milliyetçiler aras›nda bir tepki ve hareketlilik yaratt›. Yaz›ya göre Hidiv de asl›nda anayasadan yanayd›. 16 y›ll›k iktidar› s›ras›nda çok zor dönemlerden geçti¤i halde gerçek anlamda bir siyasi hataya düflmemiflti. Halk› ancak bütün gücü elinde tutan otokratik bir kral anayasadan mahrum edebilirdi ki kendisi böylesi bir hükümdar de¤ildi. Buna karfl›l›k ‹ngiltere’nin r›zas› olmadan M›s›r hükümetinde radikal bir de¤ifliklik yapmak mümkün de¤ildi. Bu yaz›n›n yay›nlanmas›n›n ard›ndan milliyetçiler bir gösteri düzenlemeye karar verdiler ve binlerce küçük bayrak haz›rlad›lar. Hemen ard›ndan el Müeyyed’te yay›nlanan bir di¤er yar›-resmi yaz› gösteriyi düzenleyenlerin ortaya ç›kacak kar›fl›kl›klardan sorumlu tutulaca¤›n› bildiriyor, milliyetçilere gözda¤› veriyordu. Buna ra¤- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 3. devrimin ilk günlerinde Jöntürk d›fl politikas›nda statükoculuk ve m›s›r Jöntürklerin gücünü önceden kestirememifl olduklar› için meflrutiyetin ilan› ‹ngilizlere bir ölçüde sürpriz olmufltu.34 M›s›r’daki heyecan ve sevincin ‹ngiltere’deki karfl›l›¤› da do¤al olarak endifleydi. Hindistan ve M›s›r’da halifenin dinsel otoritesini tan›yan milyonlarca Müslüman› egemenli¤i alt›nda tutan ‹ngiltere, Meflrutiyete, egemenli¤i alt›nda bulundurdu¤u bu topraklarda yarataca¤› etki aç›s›ndan bak›yordu. Bunun sonuçlar› “muazzam olabilir, öngörülebilece¤in çok ötesi”ne geçebilirdi. E¤er Meflrutiyet rejimi ayakta kalmay› baflar›rsa ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u’nun bir parças› olan Hindistan’dan farkl› olarak hukuki düzeyde Osmanl› Devleti’ne ba¤l› olan M›s›r’da sorunlar ç›kacak, M›s›r kendisini Hindistan gibi hissetmeye bafllayacakt›. fiimdiye kadar ülkeleri ‹ngiltere taraf›ndan geçici olarak iflgal edilmifl olan M›s›rl›lara (ve di¤er tüm Müslüman uyruklara) hep flu söylenmiflti: ‘Kendi dini liderinizin egemenli¤i alt›nda insanlar kötü yönetimden dolay› ›st›rap çekiyorlar. Sultan›n yönetimi alt›nda bulunan Müslümanlar›n içinde bulundu¤u koflullar›, bizim yönetti¤imiz Müslümanlar›n içinde bulunduklar› koflullarla karfl›laflt›r›n; arada büyük bir fark oldu¤unu göreceksiniz.’ ‹ngilizler bu karfl›laflt›rmay› yapma f›rsat› bulan Müslümanlar›n flimdiye kadar hep ‹ngiltere lehine sonuçlara vard›¤›n› belirtiyorlard›. Buna karfl›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda hayat bulacak bir anayasal rejim bu karfl›laflt›rman›n sonuçlar›n› de¤ifltirme potansiyeline sahipti. Anayasal rejim iyi ifllerse M›s›rl›lar›n ayn› talebi yükseltece¤i kesindi ve ‹ngiltere’nin bu talebe direnme kapasitesi çok azalacakt›. Bu mesele “er ya da geç nazik bir muamele gerektiriyordu”.35 Nitekim yeni rejimin ‹ngiltere taraf›ndan desteklenmesini istemeyen Alman ‹mparatoru da ‹ngiliz büyükelçisinin gözünü korkutmak için Jöntürk rejimi tutunabilirse s›ran›n M›s›r’a gelece¤ini ima ediyordu.36 Sir Edward Grey endifleyle “Hidiv’e M›s›r’da anayasa meselesiyle ilgili elden geldi¤ince az fley söylemeliyim” diyordu. “Türkiye’de özgür ve ayd›n bir yönetim kurulacak olursa bunun M›s›r ve M›s›r’daki yönetimimiz üzerinde çok büyük bir etkisi olacakt›r.”37 Öte yandan Jöntürk Devrimi’nin Hindistan Müslümanlar› aras›nda coflkuyla karfl›lanm›fl olmas› da ‹ngiltere’nin yeni rejimle ilgili endiflelerini art›rm›fl olmal›yd›.38 ‹ngiltere aç›s›ndan bu, sadece sorunun bir boyutuydu; sorunun bir baflka boyutu Jöntürklerin anavatanda ifllerinin yolunda gidip gitmedi¤inden ba¤›ms›z olarak M›s›r ve panislamizm konular›nda nas›l bir siyaset izleyece¤iyle ilgiliydi. Za- Meflrutiyet rejimi ayakta kalmay› baflar›rsa Hindistan’dan farkl› olarak hukuki düzeyde Osmanl› Devleti’ne ba¤l› olan M›s›r’da sorunlar ç›kacak, M›s›r kendisini Hindistan gibi hissetmeye bafllayacakt›. 35 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK men 2000 kadar gösterici önceden kararlaflt›r›lan yerde topland›. Polis taraf›ndan durdurulan göstericiler aras›ndan baz› kifliler tutukland›, bayraklara el konuldu. Ancak küçük bir grup gösteriye devam edebildi, bir anl›¤›na Hidiv’i arabas›ndan inerken gördü ve tezahüratlarda bulundu. Bu grubun gösterisi de saray muhaf›zlar› taraf›ndan sona erdirildi. Ancak bu tarihten itibaren Hidiv gitti¤i, göründü¤ü halka aç›k her yerde göstericiler taraf›ndan “el Düstur” sloganlar›yla rahats›z edildi.31 Eylül sonunda Hizb el Vatani’nin yeni lideri Muhammed Ferid bir yaz›da Hidiv’in daha önceleri milliyetçileri destekledi¤ini, ancak bu deste¤inin asl›nda Cromer’e karfl› mücadelesinin bir gere¤i olarak ortaya ç›kt›¤›n› ifade etti. Buna göre Hidiv, Cromer’den sonra onun yerini alan Gorst’la iyi iliflkiler gelifltirmiflti. Dolay›s›yla art›k milliyetçilerin ideallerini desteklemesine gerek kalmam›flt›. Yani vaktiyle Hidiv asl›nda ‹ngiliz iflgaline de¤il, Cromer’e karfl› ç›km›flt›. Muhammed Ferid’in bu yaz›s› büyük tepki çekti. Hatta M›s›r’daki baz› ‹ngilizler bile Hidiv’e hakaret eden ve Hidiv makam›n› hedef alacak aleni elefltirilere kap› açan bu küstahl›¤›n cezaland›r›lmas›n› istediler. Muhammed Ferid bununla kalmam›fl ‹stanbul’daki ileri gelenlerden birine yazd›¤› bir yaz›da Hidiv’in rütbesinin düflürülmesi gerekti¤i fleklinde yorumlanabilecek sözler yazm›flt›; sözü edilen kifli de Muhammed Ferid’e son derece so¤uk ve memnuniyetsiz bir cevap yazm›flt›. Bu cevap özünde Jöntürklerin M›s›rl› milliyetçilere tak›nd›¤› tavr› yans›t›yordu. Buna göre Hidiv’in geçmiflte yapt›klar›na dair Ferid’in öne sürdü¤ü bir tak›m iddialar do¤ru olsa bile flimdiki rejim için bunlar›n bir önemi bulunmamaktayd›. Öte yandan “Osmanl› ‹mparatorlu¤u M›s›r’›n endifleleri ve flikayetlerine bulaflamayacak kadar kendi iflleriyle meflguldü ve ‹ngiltere’nin verdi¤i deste¤in de fazlas›yla fark›ndayd›”.32 ‹ngiltere’nin M›s›r’› ilhak edece¤ine dair yayg›n bir dedikodu, Gorst taraf›ndan 1908 Ekim’inde el Mukattam’e verdi¤i bir röportajla yalanland›. Kulaktan kula¤a yay›lan bir baflka söylenti de Türkiye’deki geliflmeler üzerine Gorst’a M›s›r’da da anayasal rejime geçme talimat› verildi¤iydi ki Gorst bunu da yalanlam›flt›. ‹ngiltere M›s›r’daki rejimin tedrici olarak gelifltirilmesi konusunda M›s›rl›larla iflbirli¤ine aç›kt›. Ancak “majestelerinin hükümeti” M›s›r halk› için en iyi olan› düflünmüfl ve halihaz›rdaki sistemi uygun görmüfltü. “Bu konuda yap›lan vahfli ve ak›ls›z ajitasyon M›s›r’›n kendi kendini yönetmeye haz›r olmad›¤›n› bir kez daha tasdik etmeye” yar›yordu.33 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Devrimin ilk günlerinde Jöntürklerin en az isteyece¤i fley, do¤al olarak, Avrupa devletleriyle bir sorunun ç›kmas›yd›. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 36 ferin coflkusuyla Jöntürk liderleri umut da¤›t›yordu. Times muhabirinin gözlemlerine göre Jöntürklerin demeçlerinde kullan›lan dil, kimi mükelleflerde art›k vergi vermelerine gerek kalmayaca¤› düflüncesini uyand›rm›flt›.39 Acaba M›s›rl›lara da ayn› flekilde umut verilecek miydi? Bu, ‹ngiliz yönetimini zor durumda b›rak›rd›. Bu konulardaki endifleler bir yana -ki endifleleri k›sa zamanda Jöntürkler taraf›ndan giderilecekti- ‹ngiltere’nin Osmanl› anavatan›na karfl› tak›naca¤› tutum konusunda “mesele aç›k”t›: olaylar›n geliflimi beklenecek, gerekti¤inde reform hareketine ‹ngiliz sempatisi gösterilecek ve Jöntürkler teflvik edileceklerdi.40 Alt› ay kadar sonra ‹ngiltere’nin Osmanl› Büyükelçisi Lowther ‹ngiltere’nin izlemesi gereken politikay› flöyle formüle etmekteydi: Yeni rejim desteklenmeli, ancak daha önce kaybedilmifl vilayetlerin kazan›lmas› konusunda bir giriflimde bulunmamal›.41 Lowther’a göre zaten kiflisel olarak temas kurdu¤u hareketin liderleri ›l›ml› ve makul kiflilerdi. Kendilerini ‹ngiltere’nin tavsiyelerine uymaya haz›r kifliler olarak gösteriyorlard›42 ve zaten Jöntürklerdeki genel kanaate göre K›br›s ve M›s›r’daki ‹ngiliz yönetimi uygulamak istedikleri iyi yönetimin birer örne¤iydi.43 Devrimin ilk günlerinde Jöntürklerin en az isteyece¤i fley, do¤al olarak, Avrupa devletleriyle bir sorunun ç›kmas›yd›. ‹ttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden Ahmet R›za Bey ile Prens Mehmet Ali,44 Avrupa’n›n Bosna-Hersek, M›s›r, K›br›s, Tunus ve baflka her yerde sahip oldu¤u imtiyazlara ve statülere sayg› göstermenin Komite’nin temel prensibi oldu¤unu belirtmifllerdi. Bu nedenle –en az›ndan flimdilik- statükoya sayg› duyulmas› kararlaflt›r›lm›flt›; Komite ‹mparatorlu¤un flu anki s›n›rlar› içinde faaliyet gösterecek, bunun d›fl›na taflmayacakt›. Bununla birlikte Komite gelecekteki politikas›na iliflkin baz› kap›lar› aç›k b›rakmak istemifl, Bosna-Hersek’in durumuyla M›s›r’›n durumunun birbirinden tamamen farkl› oldu¤unu belirtmiflti. Avusturya-Macaristan’›n iflgal alt›ndaki Bosna-Hersek’te üstüne ald›¤› özel vazifenin sonunda bu iki bölgenin hukuki olarak ‹mparatorlu¤a geri dönmesi gerekiyordu. M›s›r’a gelince bu vilayet çok uzun y›llardan beridir Osmanl› fermanlar›yla tan›nm›fl bir özerkli¤e sahipti. Osmanl› liberal çevreleri ‹ngiltere’nin Osmanl› Devleti’yle masaya oturup bir anlaflma yaparak ya da gönüllü olarak M›s›r’dan çekilece¤i günü bekliyorlard›.45 Kabine d›fl politikayla u¤raflmak zorunda kalmamay› temenni ediyor, bütün enerjisini iç politikaya, yap›lacak reformlara vermek istiyordu. Bu konuda Avrupa devletlerinin Osmanl› içifllerine Ahmet R›za Bey müdahele olarak görülebilecek davran›fllar göstermemesinin ve yeni rejime iyi niyetle yaklaflmas›n›n hoflnutlukla karfl›lanaca¤› ifade ediliyordu.46 Jöntürklerin bu statükocu tutumlar› rejimin gelece¤i aç›s›ndan hayatiydi. Bu nedenle bas›n da ayn› istikamette yay›n yapmaya ya da en az›ndan aksi istikamette yay›n yapmamaya davet edildi. Selanik’teki merkez komite ‹stanbul’daki bütün gazetelere hitap eden bir telgrafta Osmanl› birli¤ini sarsacak, di¤er milliyetlerden insanlar›n duygular›n› incitecek yay›n yapmamalar› ve hükümet mensuplar›na kiflisel sald›r›lar›n yap›lmamas› talimat›n› verdi. Telgrafta bunun d›fl›nda Bosna ve M›s›r sorunlar›n› da kesinlikle tart›flmamalar› isteniyordu. Telgraf “Bu bizim bu konudaki ilk ve son uyar›m›zd›r” diye bitiyordu.47 22 Eylül 1908 tarihli Times’ta da bu sefer Sadrazam Kâmil Pafla’n›n bu konudaki tavr› haber yap›lm›flt›: devlet bütün enerjisini pek çok iç sorunla u¤raflmaya sarf etmek durumundayken ‹mparatorlu¤u bir de Büyük Güçlerle karfl› karfl›ya getirecek Girit, M›s›r, Bosna-Hersek gibi sorunlar›n gündeme getirilmesi hofl görülemezdi.48 Yine hayati denilebilecek bir ihtiyatl›l›kla Jöntürkler Osmanl› Devleti’nin borçlar› konusunda kreditörleri rahatlatacak aç›klamalar› hemen yapt›lar. Frans›z uzman Joseph Laurent hükümetin mali dan›flman› olarak atand›.49 M›s›r’da çal›flm›fl olan ‹ngiliz mühendis Sir William Willcocks’la (haz›rlad›¤› haritalar I.Dünya savafl›nda ‹ngiltere’nin çok ifline yarayacakt›) ise sulama sistemiyle ilgili dan›flmanl›k yapmas› için anlaflma ya- 4. jöntürklerin m›s›rl› milliyetçilere karfl› tav›rlar› Devrimin ilk günlerinde Fransa’daki Osmanl› Büyükelçisi Münir Pafla’n›n Frans›z bas›n›nda genifl yer bulan aç›klamalar› hem Jöntürklerin ilk günlerdeki diplomatik pozisyonunu çok iyi ifade ediyor hem de ‹ttihat ve Terakki’nin M›s›r’la ilgili olarak ‹ngiltere’nin bafl›n› a¤r›tmayaca¤›na dair bir ipucu veriyordu. Münir Pafla yeni rejimin ‹ngiltere ve Fransa’yla iyi iliflkiler kurmak istedi¤ini söylüyordu. Osmanl› Devleti’nde ve Osmanl› seçkinlerinde Frans›z dili ve kültürünün yerinden ve bunun Türk kültürünün bir parças› haline geldi¤inden söz etmifl, modern kanunlar ve kurumlar›n Frans›z kanun ve kurumlar›n› model alarak haz›rland›¤›n› anlatm›fl ve Fransa ile Osmanl› Devleti’nin tarihsel dostlu¤undan söz etmiflti. Münir Pafla ‹ngiltere’den de benzer flekilde söz 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK ettikten sonra M›s›r’›n iflgaline de¤inme gere¤i durmufl ve “nezaket göstererek” ‹ngiltere’nin M›s›r’› ancak baflka çare kalmad›¤›nda iflgal etti¤ini söylemiflti.55 ‹lginç olan Münir Pafla’n›n eski dönem ricalinden ve Abdülhamid’in en sad›k adamlar›ndan olup birkaç gün sonra görevinden al›nacak olmas›yd›.56 Tabii bu, yeni dönemde izlenecek d›fl politikay› iyi kavramas›na engel de¤ildi. A¤ustos’un ortalar›nda ortal›kta M›s›r’da Osmanl› Devleti’ndekine benzer bir darbenin haz›rl›¤›n›n yap›ld›¤› dedikodular› dolaflmaya bafllad›¤›nda Jöntürkler ad›na Ahmet R›za Bey ‹ngiltere’ye çok kesin bir garanti verdi: Böyle bir fley gerçekleflecek olursa M›s›r’daki isyanc›lar ‹stanbul’da kendilerine destek bulamayacaklard›.57 Böylece daha ilk günlerde ‹ngiltere korktu¤unun bafl›na gelmeyebilece¤ine dair izlenimler edinmeye bafllam›flt›; bu konuda baflkaca f›rsatlarda da Jöntürk liderleri taraf›ndan yeterince temin edilmifllerdi. ‹ngiliz büyükelçisinin Londra’ya bildirdi¤ine göre Jöntürkler programlar›nda panislamizme yer vermemifllerdi, bu onlar›n vizyonunda yoktu; ‹ngiltere’nin M›s›r’daki ifllerine kar›flmayacaklard› ve ajitatörlere yüz vermeyeceklerdi.58 ‹kdam’da yay›nlanan bir yaz› ‹ngilizlerin M›s›r’da çok rahats›z edilmeyecekleri beyan›n›n çok ötesine geçmifl, M›s›rl›lar› k›zd›racak flekilde bir ‹ngiliz övgüsü derecesine varm›flt›. Baflmakaleyi yazan Ali Kemal bu yaz›da Cromer’i övmüfl ve bu nedenle tepki toplam›flt›. Ali Kemal, geri ad›m atmad›¤› gibi gelen tepkiler sonras›nda daha da ileri gitmiflti. ‹lk yaz›s›na gelen elefltirilere cevap yazarken, Araplar›n geliflmifllik düzeyi konusunda flüpheli oldu¤unu ve Araplarla Türklerin dünyaya farkl› pencerelerden bakt›klar›n› ima etmiflti. Ona göre M›s›rl›, Tunuslu ve di¤er Müslüman bölgelerdeki gençlerle Türk gençleri aras›nda “endiflece, emelce, tefekkürce, irfanca” bir fark kdam’da yer alan ve ‹ngiliz-Osmanl› dostlu¤unu talep eden bir yaz› geçmiflte Layard’›n Mithat Pafla’n›n reformlar›na verdi¤i deste¤i hat›rlat›yordu. 37 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK p›lm›flt›.50 Ard›ndan Osmanl› gümrüklerini düzene sokmas› için yine M›s›r’da gümrüklerden sorumlu Chitty Bey’in (Sir Arthur Chitty) tayin edilmesi için ‹ngiltere’den izin istendi.51 Belli ki Jöntürkler ‹ngiltere’nin dostlu¤una ayr› bir önem veriyorlard›. Nitekim görevine bafllamak üzere ‹stanbul’a gelen ‹ngiliz Büyükelçisi Lowther Sirkeci Gar›nda devasa bir kalabal›k taraf›ndan karfl›lanm›fl, karfl›lamada ‹ngiliz-Türk iliflkilerinde yeni bir dönemin aç›lmas›ndan sevinçle söz eden çok say›da konuflma yap›lm›flt›. Ayn› samimi karfl›lama Abdülhamit’le ilk görüflmesinden elçili¤e dönüflü s›ras›nda da gerçekleflmifl, saraydan elçili¤e kadar olan yola kalabal›klar dizilmifl ve yine ‹ttihatç›lar ‹ngiliz elçili¤inin ve Bab›ali’nin önünde konuflmalar yapm›flt›. ‹ngiltere’ye bu tür sevgi gösterileri sonraki haftalarda da devam etti.52 Lowther iade-i ziyaret maksad›yla gitti¤i resmi kurumlarda da memurlar›n “Yaflas›n ‹ngiltere, Yaflas›n Türkiye” nidalar›yla karfl›laflm›flt›.53 ‹kdam’da yer alan ve ‹ngiliz-Osmanl› dostlu¤unu talep eden bir yaz› geçmiflte Layard’›n Mithat Pafla’n›n reformlar›na verdi¤i deste¤i hat›rlat›yordu. Osmanl›lar her ne kadar bundan çok yararlanmam›fllarsa da ‹ngiltere’nin yard›m elini uzatt›¤›n›, “eski günlerin hat›ras›”n› unutmam›fllard›. ‹ngiltere’nin sonradan Osmanl› Devleti’ne düflmanca davrand›¤› do¤ruydu; ama asl›nda düflmanca davrand›¤› Osmanl›lar de¤il Osmanl› Devleti’nin eski rejimiydi ve zaten o eski rejim kendi halk›na da düflmand›.54 ‹kdam’daki ‹ngiltere’yle dostluk isteyen bu yaz› ‹ngiltere’nin M›s›r’› iflgalinin 26. y›ldönümü dolay›s›yla M›s›rl›lar›n bir miting düzenleyip Sir Edward Grey’e protesto telgraflar› çekmelerinden sadece birkaç gün sonra yaz›lm›flt›. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Jöntürklerin ‹ngiltere’nin deste¤ine ihtiyaç duyduklar› verili iken M›s›rl› milliyetçilerden yana tav›r tak›narak M›s›r sorununu t›rmand›rmalar› beklenemezdi. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 38 vard›. Arkas›ndan Ali Kemal, Cromer’i ve genel olarak adem-i merkeziyetçi olarak de¤erlendirdi¤i ‹ngiliz sömürge yönetiminin baflar›s›n› daha da fliddetle savunmakta, hayranl›¤›n› göstermekteydi; “‹ngilizlerin hakk›n› yememek gerekir” diyerek ‹ngiliz memurlar›n ne kadar ideal oldu¤unu aç›kl›yordu. Buna göre y›ll›k raporlar verme yükümlülü¤ü d›fl›nda Londra taraf›ndan icraat›nda serbest b›rak›lan Lord Cromer’in atad›¤› ‹ngiliz memurlar “hep cehd ve adl” ile çal›fl›rd›. “Son derece faal, son derece adildirler. Zaten umumiyetle dinç, genç adamlard›r. Hareketi severler. Memuriyetlerini geceyi gündüze katarak kesintisiz bir flekilde her taraf› dolaflmaya ve teftifle ç›karak geçirirler. Ufak bir çiftçi ile bir paflay› (hatta ne kadar büyük olursa olsun) adalet ve hakça eflit tutarlar. Bazen büyü¤e vermediklerini, küçü¤e verirler, hat›r gönül bilmezler. Bir hatay› kim taraf›ndan yap›lm›fl olursa olsun cezaland›r›rlar. Hatta büyükleri, zenginleri, önde gelenleri daha büyük bir cezaya çarpt›r›rlar.” Ali Kemal nihayet “Ah bulabilsek! Hep o vilayetlere birer Lord Cromer göndermeli” diyecektir.59 Bu arada Osmanl› parlamentosuna temsilci göndermeyle ilgili M›s›r’da süren tart›flmaya da ‹kdam’da birkaç sat›rla, ama çok kesin ifadelerle de¤inilmiflti: “Arap gazetelerinde M›s›rl›lar›n Osmanl› Parlamentosuna mebus gönderip göndermemesi tart›flmas› yap›l›yor. M›s›r’›n özerk bir vilayet olmas› ve içifllerinde ba¤›ms›z olmas› nedeniyle içifllerine iliflkin meseleler için Osmanl› Parlamentosuna müdahelesi caiz de¤ildir. M›s›r’›n d›fliflleriyle ilgili meselelere gelince bu konular Osmanl› hükümetinin M›s›r’a verdi¤i fermanlara göre ele al›n›r.” 60 Jöntürklerin ‹ngiltere’nin deste¤ine ve tavsiyelerine ihtiyaç duyduklar› verili iken M›s›rl› milliyetçilerden yana tav›r tak›narak M›s›r sorununu t›rmand›rmalar› beklenemezdi. ‹smi verilmeyen Jöntürk liderlerinden birinin ifadesiyle “fiimdiki rejim ayakta kal›rsa –ki biz kalaca¤›na inan›yoruzdo¤rudan kendisine ba¤l› vilayetlerde yönetimin örgütlenmesi ve kaynaklar›n gelifltirilmesi konusunda zaten karfl›s›na yap›lacak yeterince ifl ç›kacak; bu halde takdir etti¤imiz ve güvendi¤imiz bir güçle çat›flmaya girmeyi isteyecek kadar ak›ls›z de¤iliz.” Sonuçta bu konuda çok flüpheci olmas› beklenebilecek ‹ngiliz bas›n›na göre bile Jöntürklerin M›s›rl› milliyetçilere bak›fl› son derece so¤uktu. Times’ta yay›nlanan bir yoruma göre, yukar›da da belirtildi¤i gibi, ‹stanbul’daki Meflrutiyet baflta M›s›r’daki milliyetçilere taze bir soluk getirmifl, taleplerini art›rm›flt›; ancak Jöntürkler ile M›s›r milliyetçilerinin ço¤unun idealleri ara- s›nda herhangi bir ortakl›k bulunmamaktayd›. Bir kere Jöntürkler yaln›zca ›rksal ve dini düflmanl›¤a de¤il, ayn› zamanda Müslümanlar›n yönetici s›n›f olmalar› gelene¤ine de s›rt çevirmifllerdi. M›s›rl› milliyetçilerse her ne kadar Mustafa Kâmil dinsel eflitlikten yana oldu¤unu beyan etse ve Muhammed Ferid de onun izinden giden aç›klamalar yapsa da milliyetçilerin Arapça yay›nlar› liderlerini yalanl›yordu. Öte yandan M›s›r’› ve M›s›rl›lar› tan›yan ço¤u Jöntürk hem M›s›r’›n bir parlamentoya haz›r oldu¤u konusunda hem de liderlerinin samimiyeti konusunda flüphelerini dile getirmiflti. Zira özgürlükçü Türk ve Suriyeli Araplar daha önce M›s›rl› milliyetçiler taraf›ndan Bab›ali’ye ihbar edilmifl, komplocu olduklar› söylenmiflti. fiimdi hararetle parlamento isteyen ve iflgalin “tiranl›¤›na” karfl› ç›kan milliyetçi yay›nlar, zaman›nda Hamidiye rejimine düzdükleri b›kt›r›c› methiyelerle ve Makedonyal›lara, Ermenilere ve Jöntürklere düflmanl›klar›yla öne ç›km›fllard›.61 Jöntürklerin M›s›rl›larla aralar›na koydu¤u mesafenin çok vurucu bir örne¤i olarak gösterilebilecek bir olay da A¤ustos ay›nda ortaya ç›km›flt›. Önde gelen M›s›rl› bir milliyetçi Beyo¤lu’nda bir miting düzenlemek için ‹ttihat ve Terakki’den izin istemiflti. Söz konusu kifliye istedi¤i izin verildi, ancak konuflma yapacak kiflinin ‹ngiltere’ye sald›rmaktan kaç›nmas› ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› boflaltmas›n› talep etmemesi flart›yla! Biraz daha gevflek olmalar› için yap›lan ricalar fayda etmemifl, milliyetçi lider son koz olarak Jön Türklere kendilerinden fierif Hüseyin’e bar›fl ve uzlaflma mesaj› götürmek üzere arac›l›k edebilece¤ini söylemifl, ancak Cemiyet insafa gelmeyince önceden o kadar reklam› yap›lan miting bir bir fiyaskoyla sonuçlanm›flt›. Mitinge sadece bir kaç Müslüman kat›lm›flt›.62 Birkaç ay içinde M›s›rl›lar aç›s›ndan Jöntürklerin rengi az çok belli olmaya bafllam›flt›. Anlad›klar›na göre Jöntürkler ‹ngiltere’yi gücendirmekten kaç›nmalar› bir yana M›s›r’daki ‹ngiliz yönetimini takdir de ediyorlard›. Bunun üzerine M›s›r bas›n›nda Jöntürkleri elefltiren yaz›lar yay›nlanmaya baflland›. Bu elefltirilere cevaben çok etkili olmayan bir Jöntürk, Fuad Mithat Pafla, ‹skenderiye’den Times’e zehir zemberek bir mektup yazd›. Fuat Mithat Pafla M›s›rl› milliyetçilerin Jöntürklerin ‹ngiltere ve Fransa’yla dostça iliflkiler kurmas›na gücendi¤ini, fakat özellikle ‹kdam gazetesinde Lord Cromer’in M›s›r’daki icraat›n›n takdir edilmesini ve Jöntürk liderlerinin bu yaz›ya sahip ç›kmas›n› elefltirdi¤ini söylüyor ve bunu tuhaf buluyordu. Fuat Mithat Pafla’ya “bunun öncesinde övülüyorduk, sonras›nda suçlanmaya bafllad›k” diyordu. Ona göre “Avrupa’n›n sempatisine, dostça yard›m›na ve halen bakir durum- Sonuç Sonuçta M›s›rl› milliyetçiler ‹ngiltere’ye yaklafl›mlar› nedeniyle Jöntürkler’in dostlar›n›n kendilerinin dostu olamayaca¤›n› anlam›fllard›; ancak Jöntürkler’in düflmanlar›n› düflman olarak görmeye devam ettiler. 1908 sonbahar›nda bu konuda çoktan bir fikir edindikleri halde Osmanl› Devleti’nin Avusturya’ya karfl› uygulad›¤› boykota M›s›rl› milliyetçiler de kat›ld›lar. Boykotun en göze çarpan sonucu milliyetçilerin Avusturya mamulü k›rm›z› tarbufl (fes) yerine ‹stanbul’da üretilen beyaz tarbuflu kullanmaya bafllamalar›yd›.66 Muhammed Ferid 1909’da iki kez ‹stanbul’u ziyaret etmifl, ‹ttihat ve Terakki’yle daha yak›n iliflkiler kurmaya çal›flm›flt›r. Birinci ve talihsiz ziyaretinde ‹stanbul’a var›fl›n›n hemen ertesi gününde 31 Mart olay› patlak verdi¤inden cemiyetle yak›n iliflkiler kurmak yerine muhabirlik yaparak sürekli el Liva’ya haber geçmek durumunda kalm›flt›. ‹kinci gidiflini 23 Temmuz 1909’daki meflrutiyet kutlamalar›na denk getirmifl, M›s›r’dan yan›nda Hizb el Vatani’den bir delegasyonla birlikte yola ç›km›flt›.67 Muhammed Ferid’in an›la- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK r›ndan bunun baflar›l› bir ziyaret oldu¤u izlenimi uyansa da asl›nda ‹ttihat ve Terakki’nin M›s›rl› milliyetçilere yaklafl›m›nda bir de¤ifliklik olmam›flt›. Sadrazam Hüseyin Hilmi Pafla’n›n M›s›r’la ilgili olarak yapt›¤› bir aç›klama durumu çok net ortaya koyuyordu: “M›s›rl› milliyetçilerle bir alakam›z yoktur ve olmas›n› da istemiyoruz. M›s›r’daki durumla ilgilenmiyoruz, flu an ki halinden memnunuz. E¤er halihaz›rdaki durum M›s›rl›lar›n istedi¤i istikamette de¤iflirse elbette bir diyece¤imiz olamaz; fakat biz bunun için bir fley yapmayaca¤›z.”68 Bafllarda yanl›fl tercüme edildi¤i düflünülen ve inan›lmayan bu aç›klama sonradan çeflitli flekillerde teyit edildi¤inde M›s›rl› milliyetçilerde flaflk›nl›¤›n yerini öfke ald› ve çekilen telgraflarla Osmanl› yetkilileri protesto edildi. Muhammed Ferid’in Les Nouvelles’teki bir yaz›s› konuyla ilgili bir iç dökme gibiydi: “Bütün bu olanlar karfl›s›nda afallad›m, çünkü beni Temmuz’daki meflrutiyet kutlamalar›nda yer almak üzere gönderilmifl Hizb el Vatani lideri s›fat›mla kabul etti¤inde Hilmi Pafla, bana, Osmanl› Devleti’nin M›s›r’› hiç unutmayaca¤›n› ve halihaz›rdaki durumu kabul etti¤ini gösterecek ya da durumu daha da kötülefltirebilecek hiçbir eylemde bulunmayaca¤›n› söyledi. ‘Ancak’, dedi, ‘Hükümet yeterince güçlendi¤inde kesinlikle bu konuya el atacaksa da flu an için M›s›r sorununun içinde yer alacak kadar güçlü de¤il’. E¤er Hilmi Pafla kendi sözlerini inkar etmek niyetindeyse bafl›nda benim bulundu¤um on kiflilik delegasyonun halen hayatta oldu¤una dikkat çekmek isterim.” 69 Jöntürk yönetimi ‹ngiltere’nin Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m›n› yanl›fl anlam›fl, II.Abdülhamid yönetiminin mutlak›yetçili¤inin ona yönelen ‹ngiliz hücumlar›n›n temel sebebi oldu¤unu düflünmüfltü. Bu durumda liberal bir yönetimin ve M›s›r baflta olmak üzere çeflitli nazik konulara girmemenin ‹ngiltere’nin deste¤ini kazanmak için yeterli olmas› gerekirdi. Bu nedenle Osmanl› yönetimi ‹ngiltere’yi kendisinden uzaklaflt›racak konularda rahat durmaya, ortal›¤› buland›rmamaya ve buland›rtmamaya çal›fl›yordu. Oysa ‹ngiltere için önemli olan Osmanl› Devleti’nin ne flekilde yönetildi¤i de¤il Rusya’ya karfl› durup duramayaca¤›yd› ki 1907’de Rusya’yla anlaflma imzaland›¤›nda bunun dahi bir önemi kalmam›flt›. Dolay›s›yla Osmanl› Devleti’yle iyi iliflkiler kurmak ad›na Rusya’y› dar›ltmay› asla göze alamayacak olan ‹ngiltere, denge siyaseti izleyip yeni Osmanl› yönetimine yak›nl›k içeren, ama kaçamak aç›klamalarda bulunuyordu.70 Jöntürkler’in ‹ngiliz-Frans›z-Rus iliflkilerini do¤ru yorumlam›fl olsalard› M›s›rl› milliyetçilere nas›l yaklaflacaklar›n› kestirmek kolay de¤ildir; muhtemelen ulusla- Osmanl› Devleti’nin Avusturya’ya karfl› uygulad›¤› boykota M›s›rl› milliyetçiler de kat›ld›lar. 39 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK daki zengin kaynaklar›n› de¤erlendirmek üzere sermayesine” ihtiyaç vard›. Buna karfl›n “M›s›r art›k fanatik olmad›¤› konusunda Avrupa’y›, fakat özellikle de ‹ngiltere’yi ikna etmelidir; iflgalden önceki konumunu geri istiyorsa Avrupa’n›n güvenine lay›k oldu¤unu göstermelidir. Aksi takdirde kendi cenazesini kendi kald›racak ve kendi a¤›t›n› kendi yakacakt›r.”63 Chitty Bey’in, yani M›s›r’da halen görev yapmakta olan bir ‹ngiliz memurun Osmanl› gümrüklerine atanmas›n›n istenmesi de anlaml›yd›. Chitty Bey ‹kdam’da flöyle tan›t›lm›flt›: “‹ngiltere’nin M›s›r’daki en seçkin ve en aktif memurlar›ndan biridir ki M›s›r’›n gümrüklerini harikulade bir tarzda ›slah eyledi, geliri yüzde k›rk oran›nda art›rd›, dost düflman herkesin takdirini kazand›. Bu hizmetlerine ödül olarak sonradan yine M›s›r Maliye Nezareti’nde Müfettifl-i Umumili¤e aranm›flt›r. […] Aranmakla bulunmaz bir müdir ve müdebbir-i umurdur”.64 Jöntürklerin Chitty Bey’i atamak istemesi Lord Cromer’in M›s›r’daki icraat›na yöneltilen ve Times’taki ifadeyle “milliyetçilerin vatanseverlik sand›klar› kötü niyetli ve saçma elefltirilere” kulak asmad›¤›n› gösteriyordu. Bu, ayr›ca ‹kdam baflta olmak üzere hükümet yanl›s› gazetelerin bu milliyetçileri takbih ediflinin ve “Fuat Mithat Pafla’n›n ‹skenderiye’den gönderdi¤i keskin mektubun içeri¤inin onaylanmas›” olarak görülebilirdi.65 Jöntürkler M›s›rl› milliyetçileri umursam›yor ve onaylam›yordu. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Mustafa Kâmil’in ölümünden sonra sürekli kan kaybeden Vatanc›lar M›s›rl› milliyetçiler aras›nda Osmanl› Devleti’ne en yak›n kesim olmaya devam ettiler. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 40 raras› dengeleri do¤ru analiz etmifl olsalar da M›s›r sorununu gündeme tafl›maktan kaç›n›rlard›. Her halükarda bilinen M›s›r’l› milliyetçilerden uzak durduklar›d›r. Muhammed Ferid’in liderli¤indeki Vatanc›lar her fleye ra¤men Osmanl› Devleti’yle temasta olmaya ve daha yak›n iliflkiler aramaya hep devam ettiler. Bu arada M›s›rl› milliyetçilerin M›s›r’dakinin yan› s›ra Avrupa’daki mücadeleleri de devam ediyordu. Hamburg Fremdenblatt’a ve di¤er baz› Alman gazetelerine kal›rsa Türkiye’den sonra M›s›r’da da bir devrim beklenmekteydi; M›s›rl›lar patlamaya haz›r bir volkan gibiydi ve devrimin eli kula¤›ndayd›. M›s›rl›lar ‹ngilizlerden nefret ediyorlard› ve yap›lacak bir devrimle ‹ngilizleri denize dökeceklerdi.71 ‹flgalin 1909’daki y›ldönümünde binlerce kifli bir kez daha ‹ngiliz iflgalini protesto etmifl, Asquith’e gönderilen bir telgrafta Kraliçe Viktorya’n›n hükümetinin taahhütlerine uyaca¤›na ve resmen verdi¤i sözlerde duraca¤›na inand›klar›n› belirtmifllerdi. “‹ngilizlerin onuru için bizim dostlu¤umuzu kazanmak, kalplerimizi ve deste¤imizi yitirmekten daha tercih edilirdir” demifllerdi. Protestocular Hilmi Pafla’ya da bir telgraf göndermifllerdi. Cenevre’de 120 delegenin kat›l›m›yla Genç M›s›rl›lar Kongresi toplanm›fl, milliyetçiler ‹flçi Partisi’nin kurucusu ve parlamento üyesi ‹skoçyal› sosyalist James Keir Hardie ile sonradan ‹flçi Partisinin liderlik koltu¤unu terk edece¤i George Barnes’› da saflar›na kazanm›fllard›. Muhammed Ferid yapt›¤› bir konuflmada ‹ngilizler’den hiçbir zaman anayasa talep etmeyeceklerini, ancak Hidiv’in pek yak›nda bunu yürürlü¤e koyaca¤›n› söylüyordu. Avam Kamaras›na çekilen bir telgraf M›s›r’›n tahliye edilece¤ine dair sözleri hat›rlat›yor, ayr›ca Hilmi Pafla’ya gönderilen bir telgrafla da kendisinden ‹ngiliz birliklerinin M›s›r’› boflaltmas› için nüfuzunu kullanmas› isteniyordu. Hardie Avam Kamaras›nda M›s›r davas›n› savunaca¤›na söz verdi. Kongreye kat›lan ‹rlandal› lider Kettle ise ‹rlanda Kongesi’nin iyi niyetlerini bildirmifl ve ‹ngiltere’nin M›s›r’da haddinden fazla kalm›fl oldu¤unu söylemiflti.72 Mustafa Kâmil’in ölümünden sonra sürekli kan kaybeden Vatanc›lar M›s›rl› milliyetçiler aras›nda Osmanl› Devleti’ne en yak›n kesim olmaya devam ettiler. Trablusgarp savafl› s›ras›nda Osmanl› Devleti’ne destek olmak üzere bir kampanya bafllatt›lar. (fieyh Ali Yusuf da Osmanl› Devleti’ne destek olmak üzere kampanya düzenleyenler aras›ndad›r.) Muhammed Ferid, M›s›r’da kalmas› zorlaflt›¤›ndan 1912 sonras›n› Avrupa’da geçirdi. I.Dünya savafl›n›n patlak vermesi nihayet Osmanl› hükümetiyle iliflkileri gelifltirmek bak›m›ndan önemli bir f›rsat yaratt›, ancak M›s›rl› milliyetçilerin bu iliflkiden fayda ummas› için de art›k çok geçti. dipnotlar * Bu çal›flmada ‹kdam gazetesi d›fl›nda kullan›lan tüm gazeteler ilgili yay›nlar›n elektronik-t›pk›bas›m-arflivlerinin yer ald›¤› internet sitelerinden al›nm›flt›r. ‹kdam’dan yap›lan al›nt›larda dil benim taraf›mdan sadelefltirilmifltir. A.B. 1 Örne¤in bas›n yasas›n›n yapt›r›mlar›ndan kaçmak isteyen bir gazetenin (Misr-el Fetat) gazetenin mülkiyetini bir Alman vatandafl›na devretmesi ya da bir baflka gazetenin (el Liva) siyasi ifller müdürünün Amerikan vatandafl› oldu¤unu ileri sürerek bir tak›m yasal muafiyetler elde etmeye çal›flmas› ancak kapitüler ayr›cal›klar›n oldu¤u bir ortamda mümkün olabilirdi. Bkz. Arthur Goldschmidt Jr, “The Egyptian Nationalist Party: 1892-1919”, Political and Social Change in Modern Egypt içinde, P.M. Holt (der.), London: Oxford University Press, 1968, s.324-325 2 M›s›rdaki Osmanl›c›l›k Jankowski taraf›ndan ayr›nt›l› bir flekilde incelenmifltir. Bkz. James Jankowski, “Ottomanism and Arabism in Egypt, 1860-1914”, Muslim World, Cilt 70, Say› 3-4, 1980, s.226-259. 3 ‹bid, s.231-232. 4 Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Urvetu’l-Vuska, çev: ‹brahim Ayd›n, ‹stanbul: Bir Yay›nc›l›k, 1987, s.508. 5 Israel Gershoni, Egypt, Islam, and the Arabs : The Search for Egyptian Nationhood, 1900-1930, Cary, NC, USA: Oxford University Press, 1987, s.6. Bunun bir istisnas› Osmanl› karfl›t› olarak bilinen flair Veliyiddin Yakan’›n fliirleridir. Bkz. Jankowski, s.250. 6 Amine Yousef Bey, “The British Occupy Egypt”, The Middle East: Selected Readings, Don Peretz (ed.), Boston: Houghton Mifflin Co., 1973, s.117-118. 7 Afaf Lutfi Al Sayyid, Egypt and Cromer: a Study in Anglo-Egyptian Relations, Frederick A. Praeger, New York-Washington, 1969, s.174. 8 Anlafl›ld›¤›na göre kendisinin emeklili¤e ayr›lmas›yla sonuçlanan bu süreçte Cromer, Mustafa Kâmil’e çok k›zm›flt›r. Kendisine karfl› duydu¤u nefret nedeniyle olsa gerek, M›s›r’la ilgili yazd›¤› iki kitapta tuhaf bir flekilde Mustafa Kâmil’in ad›n› hiç anmam›fl, kendisinden söz etmesinin kaç›n›lmaz oldu¤u bir yerde Mustafa Kâmil’den yine ismini anmadan “serseri yeniyetme” ya da “Frans›zlaflm›fl M›s›rl›” gibi s›fatlarla söz etmifltir. Bkz. Ziad Fahmy, “Francophone Egyptian Nationalists, Anti-British Discourse, and European Public Opinion, 1885-1910: The Case of Mustafa Kamil and Ya'qub Sannu'”, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, Cilt 28, Say› 1, 2008, s.183. 9 Abbas Kelidar, “Shaykh ‘Ali Yusuf: Egyptian Journalist and Islamic Nationalist”, Intellectual Life in the Middle East, 1890-1939 içinde, Marwan R. Buheiry (der.), Beirut: American University of Beirut, 1981, s.13. 10 Ali Yusuf’un Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m›n›n büyük oranda hamisi durumundaki Hidiv’in yaklafl›m›na ba¤l› oldu¤unu gösteren ve Ali Yusuf’la gazetesi el Müeyyed’in Osmanl› Devleti’ne farkl› dönemlerdeki yaklafl›m tarz›n› analiz eden bir çal›flma için bkz. Adil Bakt›aya, “El Müeyyed’in ‹ttihat Ve Terakki’ye Cevab›: M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili Görüflleri”, ‹.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, say› 38, ‹stanbul, 2008, s.69-87. 11 Al Sayyid, s.190-191. 12 Elie Kedouri, Arabic Political Memoirs and Other Studies, London: Frank Cass, 1974, s.32. 13 Times, 27 Temmuz 1908. 14 Times, 27 Temmuz 1908; Ayr›ca bkz. Wanganui Herald, 28 Temmuz 1908. 15 Times, 20 A¤ustos 1908. 16 Abbas Kelidar, “The Political Press in Egypt, 1882-1914”, Contemporary Egypt: through Egyptian Eyes (Essays in honour of Professor P.J. Vatikiotis) içinde, Charles Tripp (ed.), London: Routledge, 2001, s.11-12. 17 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908; J. Alexander, The Truth About Egypt, London: Cassell And Company, Ltd., 1911, s.168-169. 18 ‹bid. 19 C. A. Beard ve C. H. Hayes, “Record of Political Events”, Political Science Quarterly, Cilt 23, Say› 4 (Aral›k, 1908), s.776. 20 Abd al-Rahman al-Rafi‘i, Mustafa Kamil ba‘ith al-haraka alqawmiyya:Tarikh Misr al-qawmi min sant 1892-1908, Kahire, 1950’den aktaran Yoav Di-Capua, “Embodiment of the Revolutionary Spirit: The Mustafa Kamil Mausoleum in Cairo”, History & Memory - Volume 13, Number 1, Spring/Summer 2001, s. 91. Kast› anlafl›lmakta birlikte M›s›r’›n ünlü milliyetçi tarihçisinin bu benzetmesi asl›nda tuhaft›r. Sonuçta sömürgecilere karfl› mücadele eden Mustafa Kâmil sömürgecili¤in sembollerinden birine benzetilmifltir. Bkz. ‹bid, dn.24. 21 Jankowski, s.238. 22 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908. kaynakça 1.Bas›l› Arfliv Belgeleri: G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914, Cilt 5, Londra, 1928. 2.Süreli Yay›nlar: ‹kdam Hawera & Normanby Star The New York Times Times Wanganui Herald 3.Makale ve Kitaplar: Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh (1987) , Urvetu’l-Vuska, çev: ‹brahim Ayd›n, ‹stanbul: Bir Yay›nc›l›k. J. Alexander (1911), The Truth About Egypt, London: Cassell And Company, Ltd. Adil Bakt›aya (2008), “El Müeyyed’in ‹ttihat Ve Terakki’ye Cevab›: M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili Görüflleri”, ‹.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, say› 38, ‹stanbul, s.69-87. C. A. Beard ve C. H. Hayes (1908), “Record of Political Events”, Political Science Quarterly, Cilt 23, Say› 4 December, s.746-776. Yoav Di-Capua (2001), “Embodiment of the Revolutionary Spirit: The Mustafa Kamil Mausoleum in Cairo”, History & Memory - Volume 13, Number 1, Spring/Summer, s.85-113. Ziad Fahmy (2008), “Francophone Egyptian Nationalists, Anti-British Discourse, and European Public Opinion, 1885-1910: The Case of Mustafa Kamil and Ya'qub Sannu'”, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, Cilt 28, Say› 1, s.17-183. Muhammed Ferid (2007), M›s›r M›s›rl›lar›nd›r: ‹ngiliz ‹flgaline Karfl› Osmanl› Hilafeti, çev. Ali Benli, ‹stanbul: Macit Karagözo¤lu, Klasik Y. Arthur Goldschmidt Jr (1968), “The Egyptian Nationalist Party: 18921919”, Political and Social Change in Modern Egypt içinde, P.M. Holt (der.), London: Oxford University Press, 1968, s.308-333. M. fiükrü Hanio¤lu (1985), Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jöntürklük (1889-1902), ‹stanbul: ‹letiflim Y. James Jankowski (1980) , “Ottomanism and Arabism in Egypt, 18601914”, Muslim World, Cilt 70, Say› 3-4, 1980, s.226-259. Israel Gershoni (1987), Egypt, Islam, and the Arabs : The Search for Egyptian Nationhood, 1900-1930, Cary, NC, USA: Oxford University Press. Aykut Kansu (1997), The Revolution of 1908 in Turkey, Leiden: E. J.Brill, 1997. Elie Kedouri (1974), Arabic Political Memoirs and Other Studies, London: Frank Cass. Abbas Kelidar (1981), “Shaykh ‘Ali Yusuf: Egyptian Journalist and Islamic Nationalist”, Intellectual Life in the Middle East, 1890-1939 içinde, Marwan R. Buheiry (der.), Beirut: American University of Beirut, s.10-21. Abbas Kelidar (2001), “The Political Press in Egypt, 1882-1914”, Contemporary Egypt: through Egyptian Eyes (Essays in honour of Professor P.J. Vatikiotis) içinde, Charles Tripp (ed.), London: Routledge, s.1-21. Azmi Özcan (1992), Pan-‹slamizm: Osmanl› Devleti, Hindistan Müslümanlar› ve ‹ngiltere (1877-1914), ‹stanbul: TDV ‹slam Araflt›rmalar› Merkezi, 1992. Tachat Ramavarma Ravindranathan (1970), The Young Turk Revolution (July 1908 to April 1909): its Immediate Effects, Yüksek Lisans Tezi, Simon Fraser University. Afaf Lutfi Al Sayyid (1969), Egypt and Cromer: a Study in Anglo-Egyptian Relations, Frederick A. Praeger, New York-Washington. Bayram Soy (2008), “1908 Jöntürk Devrimi’ne ‹ngiltere’nin Yaklafl›m›”, Do¤ubat›, Say› 46, Ekim, s.150-152. Amine Youssef Bey (1973), “The British Occupy Egypt”, The Middle East: Selected Readings, Don Peretz (ed.), Boston: Houghton Mifflin Co., s.114-121 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 65 Times, 18 Eylül 1908. Sonradan ‹ngiliz hükümeti Chitty Bey’in tayini talebine olumsuz cevap verecektir. Times, 2 Ekim 1908. 66 Ancak k›rm›z› tarbufl uzun bir süreç içinde M›s›rl›l›¤›n simgesi haline gelmiflti ve dolay›s›yla yerine bir baflka renkte bir tarbuflun giyilmesi ortalama bir M›s›rl›n›n sahip oldu¤u medeni cesaretten daha fazlas›n› gerektiriyordu. Muhammed Ferid dahi bir tak›m alayc› yaklafl›mlar sonras›nda daha az dikkat çeken bir bafll›k kullanmaya bafllam›flt›. Bkz. Alexander, s.173. 67 Muhammed Ferid, M›s›r M›s›rl›lar›nd›r: ‹ngiliz ‹flgaline Karfl› Osmanl› Hilafeti, çev. Ali Benli, ‹stanbul: Macit Karagözo¤lu, Klasik Y., 2007, s.13-16. 68 Alexander, s.282. 69 ‹bid, 282-283. 70 Soy, s.175. 71 The New York Times, 12 May›s 1909. 72 Hawera & Normanby Star, 16 Eylül 1909. 41 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 23 Times, 23 Ekim 1908. 24 Sir G.Lowther’dan Sir Edward Grey’e, 17 fiubat 1909-22 fiubat 1909, 105 no’lu belgeye ek, G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.257. 25 Alexander, s.171. Hizb el Ümma sonradan bafllardaki tutumunu yumuflat›p teknik –ve denilebilir ki sembolik- olarak Osmanl› Devleti’nin egemenli¤ini kabul etmeye yanaflsa da Osmanl› Devleti’yle M›s›r’›n parlamentoda temsili yoluyla ya da di¤er yollarla daha yak›n iliflki kurulmas›na muhalefet etmeye devam etmifltir. Bkz. Gershoni, s.8. 26 Alexander, s.171. 27 Muhammed Ferid’in ziyareti için bkz. ibid , s.161-163, di¤er pek çok heyetten biri için bkz. ‹bid, 167-168. 28 Times, 28 Temmuz 1908 29 Times, 16 Eylül 1908. 30 ‹kdam, 22 Eylül 1908. 31 Alexander, s.180. 32 ‹bid, s.182-183. 33 Times, 24 Ekim 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.185-186. Bu konuda Avam Kamaras›’nda sorulan bir soru üzerine ‹ngiliz hükümeti Gorst’un aç›klamalar›n›n gerçe¤i yans›tt›¤›n›, Gorst’a destek verdi¤ini aç›klam›flt›. Times, 10 Kas›m 1908. 34 Bayram Soy, “1908 Jöntürk Devrimi’ne ‹ngiltere’nin Yaklafl›m›”, Do¤ubat›, Say› 46, Ekim 2008, s.150-152. 35 Sir Edward Grey’den Sir G.Lowther’a, 31 Temmuz 1908 (no 204), G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.263. 36 Tachat Ramavarma Ravindranathan, The Young Turk Revolution (July 1908 to April 1909): its Immediate Effects, Yüksek Lisans Tezi, Simon Fraser University, 1970, s.117. 37 Sir Edward Grey’den Sir Gerard Lowther’a, 11 A¤ustos 1908 (no 214), G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.306. 37 Ravindranathan, s.117. 38 Müslüman bas›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki geliflmeler “do¤unun uyanmas›n›n bir iflareti, ‹slamdaki demokrasi ruhunun ortaya ç›kmas› ve Hindistan Müslümanlar› için de yeni bir ümit” olarak de¤erlendirilmiflti. Bkz. Azmi Özcan, Pan-‹slamizm: Osmanl› Devleti, Hindistan Müslümanlar› ve ‹ngiltere (1877-1914), ‹stanbul: TDV ‹slam Araflt›rmalar› Merkezi, 1992, s.187-188. 39 Times, 18 Eylül 1908. 40 Sir Edward Grey’den Sir G.Lowther’a, 31 Temmuz 1908 (no 204), G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.264. 41 Sir G.Lowther’dan Sir Edward Grey’e, 17 fiubat 1909-22 fiubat 1909, 105 no’lu belgeye ek, G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, 248-s.257. 42 ‹bid. 43 Soy, s.155. 44 Uzun zamandan beridir Ahmet R›za’yla iliflki içinde olan Prens Mehmed Ali, M›s›r masonlar›n›n lideri olarak bilinmektedir. (Bkz. M. fiükrü Hanio¤lu, Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jöntürklük (18891902), ‹stanbul: ‹letiflim Y., 1985, s.90). Times birkaç kez Prens Mehmed Ali’nin demeçlerine yer vermifl, Kavalal› Mehmet Ali Pafla’n›n torunlar›ndan olan Prens, M›s›r ve panislamizm konular›nda ‹ngilizleri rahatlat›c› aç›klamalar yapm›flt›r. Bkz. Times, 3 A¤ustos 1908. 45 Times, 27 A¤ustos 1908. 46 ‹kdam, 2 Eylül 1908. 47 Times, 4 Eylül 1908; Times, 18 Eylül 1908. 48 Times, 22 Eylül 1908. 49 ‹kdam, 20 Eylül 1908; Frans›z uzman Times’ta “M.Laurent” olarak an›lmaktad›r. Times, 18 Eylül 1908. 50 Chitty Bey gibi Willcocks da M›s›r’da çal›flmaktayd›. Y›ll›k bin lira ve seyahate ç›kt›¤›nda günlük bir lira ve harc›rah karfl›l›¤›nda befl y›ll›k bir sözleflme imzalam›flt›. Willcocks Osmanl› Devleti’yle anlaflma yapar yapmaz ilifli¤ini kesmek ve sonra da Ba¤dat’a gitmek üzere M›s›r’a do¤ru yola koyulmufltu. Bkz. ‹kdam, 20 Eylül 1908; ‹kdam, 23 Eylül 1908. 51 Times, 18 Eylül 1908. 52 Ravindranathan, s. 101-102. 53 ‹kdam, 28 A¤ustos 1908. 54 Times, 21 Eylül 1908. 55 Ravindranathan, s.128-129. 56 Aykut Kansu, The Revolution of 1908 in Turkey, Leiden: E. J.Brill, 1997, s.141-142. 57 Ravindranathan, s.103-104. 58 Times, 1 Eylül 1908. 59 ‹kdam, 27 A¤ustos 1908. Ali Kemal’in Lord Cromer’la ilgili yorumlar› Times’ta da yank› bulmufltu. Bkz. Times, 28 August 1908. 60 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908. 61 Times, 29 August 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.170-171. 62 Times, 29 August 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.172. 63 Times, 18 Eylül 1908. 64 ‹kdam, 16 Eylül 1908. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Türkiye’de merkez sol siyasetin tarihsel kaynaklar› ve ‘ortan›n solu’ Türkiye’de sosyal demokrasi, bir iflçi s›n›f› hareketi olarak ortaya ç›kmad›¤› gibi, Marksizmin belirleyici etkisine maruz kalmam›flt›r. Derya Kömürcü* Ana referans noktas›n› oluflturan ideolojik bir temel, ç›karlar› için mücadele verilen belirli bir toplumsal taban, tutarl› bir kimlik ve konjonktüre göre de¤iflim gösterebilen stratejilerden yoksun bir ak›m olarak Türkiye merkez sol siyasetinin 1990’larda derinleflen krizi, 2000’lerle birlikte aç›k bir varolufl meselesine dönüflmüfl görünmektedir. Kuflkusuz Türkiye’de merkez sol, hiçbir zaman Bat› Avrupa’daki anlamda bir sosyal demokrat gelenek üretememifltir. Bu siyasal ak›m› temsil etme iddias›ndaki partiler, ne ideoloji, ne toplumsal taban, ne de somut politikalar anlam›nda Bat›l› sosyal demokrat partilerin özelliklerine benzer özellikler sergileyebilmifllerdir. 1970’lerin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ya da 1980’lerdeki Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ve Sosyal demokrat Halkç› Parti (SHP) gibi örnekler, k›smi ‘sosyal demokratlaflma’ deneyimleri olarak de¤erlendirilebilir nitelikte olsalar da, merkez sol siyasetin hep sorunlu bir karakteri olmufltur. 42 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK girifl Türkiye’de sosyal demokrasi, bir iflçi s›n›f› hareketi olarak ortaya ç›kmad›¤› gibi, ideolojik aç›dan da Marksizmin belirleyici etkisine maruz kalmam›flt›r. Tarihinin hiçbir döneminde devletle çat›flma içinde girmemifl, asla kurulu düzene alternatif bir yaklafl›m gelifltirmemifltir. Bu farkl› geliflimin nedenlerini kavramak aç›s›ndan Türkiye’de sosyal demokrat düflüncenin tarihsel kaynaklar›n›n ortaya konmas› son derece önemlidir. Bu kaynaklar, merkez sol siyasetin devlet odakl›, ‘milliyetçi’ nosyonlarla donanm›fl ve s›n›f siyasetinden kopuk olmas›n›n nedenlerini anlamada anahtar rol oynamaktad›r. * Y›ld›z Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü Ö¤retim Üyesi Her ne kadar Türkiye’de merkez sol siyasetin bafllang›ç noktas›, 1965 y›l›nda CHP Genel Baflkan› ‹smet ‹nönü’nün partinin siyasal yelpaze içindeki konumunu “ortan›n solu”1 biçiminde ifade etmesi olarak kabul edilse de, sol siyasal düflüncenin bu topraklar üzerinde çok daha gerilere giden bir geçmifli vard›r. Bu geçmifli, II. Meflrutiyet dönemine kadar götürmek mümkündür. Bu anlamda, Türkiye merkez sol siyaseti içinde, kayna¤›n› II. Meflrutiyet döneminden alan ve günümüze kadar varl›¤›n› sürdüren ikili bir yap›n›n oldu¤u öne sürülebilir. Bu ikili yap›n›n bir aya¤›n›, ‘devletçi-merkeziyetçi’ anlay›fl olufltururken, öteki aya¤›n› daha ‘evrenselci’ bir sosyal demokrasi/sosyalizm anlay›fl› oluflturur. Bu makalede, CHP içindeki ‘ortan›n solu’ aç›l›m›n›n yukar›da belirtilen ve ‘devletçi’ ile ‘evrenselci’ sosyal demokrasi anlay›fllar› olarak adland›rd›¤›m›z ikili yap› içindeki konumu irdelenmeye çal›fl›lacakt›r. Bu do¤rultuda, CHP’de 1950’lerin sonunda bafllayan ve 1960’lar›n ortas›nda ‘ortan›n solu’ slogan›yla somut kimli¤ine kavuflan de¤iflimin temel dinamikleri ele al›nacakt›r. geçmiflin miras› 23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen II. Meflrutiyet’le birlikte son dönem Osmanl› siyasal yaflam›nda, etkileri Cumhuriyet Türkiye’sine dek uzanacak önemli de¤ifliklikler yaflanm›flt›r. K›sa bir süre için de olsa, siyasal hayata ço¤ulculuk gelmifltir. Dahas› Osmanl› toplumu yaln›zca çok partili sistemle tan›flmakla kalmam›fl, kamu özgürlükleri genifllemifl, bask› azalm›fl, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri tan›nm›flt›r. Bu ‘hürriyet’ ortam›nda filizlenen çeflitli siyasal ak›mlar aras›nda sol düflünce de vard›r.2 Özellikle adalet, eflitlik ve kardefllik gibi ilkelerin siyaset sahnesinde yerini almas› ve hatta bir süre için adeta resmi söylem haline gelmesi, sol siyasetin gelifliminin temelini haz›rlam›flt›r. Bu süreç, sol siyaset içinde biri güçlü, di¤eri zay›f iki farkl› çizginin oluflumunu da beraberinde getirmifltir. Buna göre, bir yanda, ‹ttihat ve Terakki’nin anti-demokratik, bask›c›, devletin bekas›n› öncelikli olarak gören milli siyasetinde gözlemlenen ve Cumhuriyet’le birlikte CHP gelene¤inde somutlanarak günümüze kadar varl›¤›n› sürdüren devletçi anlay›fltan; di¤er yanda, ilk Osmanl› sosyalistlerinden kayna¤›n› alan ve 1918’deki Sosyal Demokrat F›rkas›, 1946’daki Türk Sosyal Demokrat Partisi gibi denemelerde gözlemlenen, 1960’lar›n ‘ortan›n solu’, 1970’lerin Öte yandan, II. Enternasyonal çizgisiyle bafllay›p sosyal demokrasinin revizyonist gelene¤i do¤rultusunda evrimleflen sol anlay›fl taraf›ndan temsil edilen ikinci çizginin de düflünsel kayna¤›, II. Meflrutiyet’tir. Her ne kadar II. Meflrutiyet’in siyasi fikir ak›mlar› içinde en zay›f olan› sosyalizm olsa da, bu dönemle birlikte bafllayan yay›n ve parti faaliyetleri daha sonras› için önemli bir taban oluflturmufl, sol düflünceyi besleyen ana damarlardan birini teflkil etmifltir. Bu topraklardaki ilk sosyalist parti olan Osmanl› Sosyalist F›rkas›, Hüseyin Hilmi taraf›ndan 1910 y›l›nda II. Meflrutiyet’in sa¤lad›¤› siyaset ortam›nda kurulmufltur.7 Ayr›ca, Mebusan Meclisi’nde yer alan ve ço¤unlu¤u Ermeni olan Vlahof, Vartakes, Zöhrap, ‹brahim Vasfi, Mecdi, Past›rmac›yan ve Dagavaryan gibi sosyalist mebuslar arac›l›¤›yla sosyalizm düflüncesi, Osmanl› Mebusan›’nda s›k s›k gündeme gelmifltir.8 Bununla birlikte, dönemin sosyalistlerinin siyasal görüflleri Marksist düflünceden çok Frans›z sosyalistlerine dayanmaktad›r. Osmanl› Sosyalist F›rkas›, ilk flubesini Paris’te açm›fl, Frans›z sosyalistlerinin lideri Jean Jaures ile iliflkiye geçmeye çal›flm›fl, II. Enternasyonal’e üye olmufl ve esas olarak sosyalizmi Frans›z sosyalistleri üzerinden kavram›flt›r.9 Bu F›rka, ‹ttihat ve Terakki’nin bask›c› rejimi alt›nda faaliyetlerini sürdürememifl, ancak Mütareke döneminin bafllamas›yla birlikte Hüseyin Hilmi liderli¤inde yeniden 1919 y›l›nda, Türkiye Sosyalist F›rkas› ad› alt›nda faaliyetlerine bafllayabilmifltir.10 Öte yandan konumuz aç›s›ndan önem teflkil eden bir baflka tarihsel dayanak, 1918 y›l› sonlar›nda Sosyal Demokrat F›rkas› (SDF) isimli bir II. Enternasyonal’le iliflki kurmaya çal›flan ve kendisine Frans›z Sosyalist Partisi’ni örnek alan Hasan R›za, mütareke döneminin yol açt›¤› yönetim bofllu¤undan faydalanarak 1918 y›l›nda Sosyal Demokrat F›rkas›’n› kurmufltur. F›rka, 1922 sonras›nda da¤›lm›flsa da kurucusu Hasan R›za’n›n sosyal demokrat faaliyetleri devam etmifl, partiyi 1925 y›l›nda canland›rma teflebbüsü Cumhuriyet yönetimi taraf›ndan yasaklanm›flt›r. Hasan R›za’n›n 1930 y›l›nda Serbest Cumhuriyet F›rkas›’n›n kurulmas›ndan cesaret alarak yeniden Sosyal Demokrat F›rka’y› kurma teflebbüsü de baflar›s›zl›¤a u¤ram›flt›r.13 Ancak Sosyal Demokrat F›rka’n›n açt›¤› yol 1946’da çok partili sisteme geçiflle birlikte yeni bir sosyal demokrat partinin kurulmas›na ön ayak olmufltur. 1918’de kurulan SDF’nin kurucular› aras›nda yer alan Cemil Arif (Alpay) 1946’da Türk Sosyal Demokrat Partisi’ni kurmufl, parti 1950 seçimlerine ‹stanbul’dan 9 adayla kat›lm›flt›r.14 Her 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Düflünsel kaynaklar›n› Yusuf Akçura3 ve Parvus Efendi’ye4 kadar geri götürülebilece¤imiz birinci çizgi, ‹ttihat ve Terakki’nin 1913-1918 aras›ndaki bask›c› rejiminin ‘milli iktisatç›’ mant›¤› ve CHP’nin ‘halk için halka ra¤men’ fliar›ndan beslenir. Sol içinde özellikle Kadro Dergisi5 ve Yön Dergisi6 gibi çevrelerin, devletçili¤i salt iktisadi alana yönelik bir politikalar demeti olman›n ötesinde, ‘yeni Türk milleti’nin yarat›lmas›nda temel öneme sahip bir toplum projesi olarak gören anlay›fl› taraf›ndan temsil edilir. Bu anlay›fl, 1960’lardan günümüze CHP’nin merkez sol bir partiye dönüflme çabalar› içinde hep belirleyici unsur olarak varl›¤›n› sürdürmüfltür. partinin kurulmufl olmas›d›r. SDF’nin kurucusu Dr. Hasan R›za, daha 1912 y›l› bafllar›nda Osmanl› ‹flçi ve Çiftçi F›rkas› ad›yla bir parti kuramaya çal›flm›fl ancak izin alamam›flt›r. Bu y›llardan itibaren II. Enternasyonal’le iliflki kurmaya çal›flan ve kendisine Frans›z Sosyalist Partisi’ni örnek alan Hasan R›za, nihayet mütareke döneminin yol açt›¤› yönetim bofllu¤undan faydalanarak 1918 y›l›nda Sosyal Demokrat F›rkas›’n› kurmufltur. 18 Aral›k 1919 seçimlerinden önce SDF, Türkiye Sosyalist F›rkas› ve Türkiye ‹flçi Çiftçi Sosyalist F›rkas› ile bir araya gelerek Amele Sosyalist Birli¤i’ni oluflturmufl, ancak ortak adaylar üzerinde anlafl›lamay›nca birlik da¤›lm›flt›r. Bunun üzerine F›rka tek bafl›na aday ç›karm›fl ancak baflar›l› olamam›flt›r.11 II. Enternasyonal ile iliflki içinde olan ve tüm iflçi, amele ve çiftçilerin çal›flma koflullar›n› sosyal demokrat esaslara uygun hale getirmeyi vaat eden F›rka, sermaye flirket ve örgütlerinin de bu esaslara uymas›n› sa¤lamay›, zirai, s›nai, iktisadi sendikalar kurmay› ve bunlar› birlefltirmeyi, bütün iflçi haklar›n›n özellikle sermayedarlara karfl› korunmas› için yard›m cemiyetleri oluflturulmas›n› hedeflemektedir.12 43 ‹smet ‹nönü BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ‘demokratik sol’ aç›l›mlar›nda izleri sürülen, 1980’lerin SODEP ve SHP tecrübelerinde varl›¤›n› hissettiren bir ‘evrenselci’ sosyal demokrasi aray›fl›ndan bahsedilebilir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 44 ne kadar bu parti, kayda de¤er bir baflar› elde edememiflse de, 1918’den 1960’a uzanan zaman dilimi içinde CHP’den ayr› bir baflka sosyal demokrat çizginin oldu¤unu göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Bununla birlikte, Türkiye’de merkez sol siyasetin kurumsallaflmas› aç›s›ndan dönüm noktas› 1960’lar›n ortas›nda CHP içinde yaflanan dönüflüm olmufltur. CHP’deki Dönüflüm Merkez solun Türkiye siyaseti içinde var olmaya bafllamas›, ne tek bafl›na kapitalizminin gelifliminin geldi¤i noktadaki yap›sal unsurlarla, ne de CHP merkezli, siyasal aktöre odaklanan aç›klamalarla anlafl›labilir. CHP’nin 1960’lar›n ortas›ndan itibaren merkez sol bir çizgiye yönelmesinin nedenlerine yönelik de¤erlendirmeler aras›nda iki yaklafl›m dikkat çekmektedir: Türkiye’nin 1960’larda yaflad›¤› dönüflüme ba¤l› olarak yap›sal unsurlar›n belirleyicili¤ine a¤›rl›k veren yaklafl›m; ve CHP’nin bir siyasal aktör olarak kendi içinde yaflad›¤› dönüflüme a¤›rl›k veren fail odakl› yaklafl›m. Birinci yaklafl›m›n kalk›fl noktas› Türkiye’nin 1950’lerden itibaren içinden geçmeye bafllad›¤› dönüflüm sürecidir. Buna göre, sanayileflme, kentleflme ve nüfustaki art›fla ba¤l› olarak toplumsal yap›da meydana gelen de¤iflim, baflka bir ifadeyle yeni toplumsal s›n›flar›n (özellikle iflçi s›n›f› ve kentli orta s›n›flar›n) siyasal bir güç olarak kendilerini var etmeye bafllamas›, merkez sol siyasetin de ortaya ç›k›fl koflullar›n› yaratm›flt›r. Dahas› ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi üzerine kurulu bir planl› kalk›nma anlay›fl›n›n egemen olmas›, merkez sol bir siyasal iradenin oluflumunu gerekli k›lm›flt›r. ‹kinci yaklafl›m ise, siyasal aktöre ve taktiksel unsurlara gönderme yapar. Buna göre CHP, çok partili siyasal hayata geçiflin ard›ndan Demokrat Parti (DP) ve 1960’larda Adalet Partisi (AP) karfl›s›nda ald›¤› seçim yenilgileri neticesinde yeni bir kimlik ve stratejiye yönelmifl, DP-AP çizgisinin “sa¤ popülizm”inin karfl›s›na “sol popülizm” ile ç›km›flt›r. Ayn› yaklafl›ma dâhil bir baflka bak›fl aç›s› ise CHP’nin merkez sola kay›fl›n›, genel olarak sol düflünce ak›mlar› ve özellikle Türkiye ‹flçi Partisi’yle (T‹P) di¤er sosyalist hareketlerin yükselifline set çekme amac›yla aç›klamaya çal›flmaktad›r.15 Buna göre yükselen sosyalist hareket karfl›s›nda, devletle özdeflleflmifl parti olarak CHP, sol siyaseti sistemin içine çekme görevini üstlenmifltir. Türkiye’de merkez sol siyasetin ortaya ç›k›fl›n›n koflul ve nedenlerini kavramada her iki yaklafl›m›n da sa¤lad›¤› avantajlar olmakla birlikte, esas olarak ikisi de gerçekli¤in sadece bir yüzünü görmemize neden olmaktad›r. Bir siyasal ak›m olarak merkez solun Türkiye siyaseti içinde var olmaya bafllamas›, ne tek bafl›na kapitalizminin gelifliminin geldi¤i noktadaki yap›sal unsurlarla, ne de CHP merkezli, siyasal aktöre odaklanan aç›klamalarla anlafl›labilir. Bu do¤rultuda öncelikli olarak CHP’de yaflanan de¤iflimin nas›l bir stratejik ba¤lamda meydana geldi¤inin tespit edilmesi; ancak bunun yan›nda, söz konusu ba¤lam›n CHP (ve parti içinde güç mücadelesine giriflen farkl› gruplar) taraf›ndan nas›l alg›land›¤›n›n, dahas› bu stratejik ba¤lam›n, niçin ‘ortan›n solu’ stratejisini, parti içindeki güç mücadelesinde di¤erlerine k›yasla daha avantajl› k›ld›¤›n›n ortaya konmas› gerekmektedir. 1960’lar boyunca CHP içinde yaflanan güç mücadelesi, partinin yeni bir kimlik ve program benimseyerek çok partili sistemin rekabetçi do¤as›n›n gereklerini yerine getirmesini savunanlarla daha statükocu bir duruflu savunanlar aras›ndaki çekiflme olarak özetlenebilir. Bu mücadele, özellikle ‘ortan›n solu’ slogan›n›n Genel Baflkan ‹smet ‹nönü taraf›ndan 1965 milletvekili genel seçimlerinin hemen öncesinde ortaya at›lmas›n›n ard›ndan daha da fliddetlenmifl ve nihayetinde yenilikçi grubun üstünlü¤üyle sonuçlanm›flt›r. Seçimlerin hemen öncesinde, parti içinde ciddi bir güç dengesi de¤iflimi yaflanmam›flken Genel Baflkan’›n “ortan›n solu” ç›k›fl›n› ve sonras›nda geliflen CHP’nin merkez sola aç›lma sürecini de¤erlendirirken flu dört olgunun göz önünde bulundurulmas› gerekmektedir: 1. ‘Ortan›n solu’ slogan›yla bafllayan de¤iflim, tarihsel olarak izlenen bir mecrada ya da baflka bir anlat›mla, geçmifl deneyimlere uygun olarak gerçekleflen bir de¤iflimdir. Anl›k stratejik hamleler ve tekil aktörlerin kararlar›yla de¤il, kayna¤›n› geçmiflten alan, yani 1950’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren bafllam›fl ve varolan stratejik ba¤lam taraf›ndan flekillendirilen/s›n›rlar› konan bir de¤iflimdir. 2. Parti içi mücadele sürecinde yer alanlar aras›nda yenilikçiler ve statükocular gibi bir ayr›m yapmak analitik bir araç olarak faydal› olsa da, esas olarak tek de¤il, birbiriyle rekabet eden birden çok yenilenme stratejisi oldu¤unu tespit etmek gerekmektedir. Dolay›s›yla “ortan›n solu”, yenilikçi kanad›n bir bütün halinde savundu¤u bir yaklafl›m de¤ildir. 3. Dahas› “ortan›n solu hareketi”, içi doldurulmufl, somut projelere sahip de¤ildir. ‹çinde flekillendi¤i stratejik ba¤lam ve birbiriyle etkileflim halindeki farkl› aktörlerin etkisiyle biçimlenerek bir strateji halini alm›flt›r. Bafllang›çta bir slogan olarak ortaya ç›kan “ortan›n solu” ifadesi, k›sa süre- De¤iflen Siyasal ve Toplumsal Yap› Karfl›s›nda CHP 1960’lar ve 1970’ler boyunca siyasal aktörlerin davran›fllar›n›n içinde biçimlendi¤i stratejik ba¤lam›n temel bileflenlerinden biri ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi ve ona ba¤l› olarak flekillenen üretim iliflkileri olmufltur. 1960 askeri darbesini takip eden dönemdeki iktisat politikalar›n› anlamak aç›s›ndan anahtar sözcük planlama kavram›d›r. 1950’lerin aksine 1960’lar ve 1970’ler planlama kavram›n›n ön plana ç›kt›¤›, buna paralel olarak devletin bölüflüm iliflkileri üzerindeki rolünün daha da belirginleflti¤i bir dönemdir. 1963 y›l›ndan bafllanarak yürürlü¤e konan ve 1980 y›l›na dek Türkiye ekonomisine yön veren dört adet kalk›nma plan›n›n en belirgin ortak özelli¤i sanayileflmeye öncelik vermeleridir.16 Bu planlar›n temelini ise ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi oluflturmaktad›r. Bu yeni strateji, Bat› demokrasilerinde görülen türden bir toplumsal yap›n›n geliflimini öngörmektedir. Buna göre sanayileflmeye paralel olarak iflçi s›n›f› geliflecek, sistem bu s›n›f›n yeni siyasal ve toplumsal taleplerine yan›t vermek durumunda kalacakt›r. Aksi takdirde çat›flma kaç›n›lmaz olacakt›r. Bölüflüm iliflkileri aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi, genifl halk kesimlerinin k›sa vadeli ç›karlar›n›, egemen blo¤un uzun vadeli ç›karlar›yla çat›flmad›¤› sürece gerçeklefltirme potansiyeline sahiptir. Her fleyden önce ithal ikâmesine dayal›, iç pazar için tüketim mallar› üreten yerli bir sanayinin geliflme koflulu, genifl halk kesimlerinin bu ürünlere talebinin olmas› ve ortaya ç›kan iç pazar›n dinamizminin sürdürülebilmesi oldu¤u için, gerek iflçi ve memur ücretleri, gerekse tar›mdaki küçük üreticilerin gelirleri, sanayici için bir maliyet unsuru olman›n yan›nda talep unsuru olma özelli¤ini de tafl›maktad›r.17 Dolay›s›yla toplumun geneli aç›s›ndan de¤erlen- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 4. Bu üç tespitten hareketle, hem niçin di¤er gruplar›n de¤il de Ecevit liderli¤indeki grubun bu mücadeleden baflar›yla ç›kt›¤›n› anlamak, hem de CHP’nin merkez sola evriliflinin nedenlerini kavrayabilmek için ilgili dönemdeki stratejik ba¤lam›n ‘ortan›n solu’ stratejisini di¤erlerine k›yasla avantajl› k›lan yap›s›n›n ortaya konmas› gerekmektedir. dirildi¤inde ithal ikâmeci sanayileflme stratejisini karakterize eden özelliklerden biri gelirin yeniden bölüflümü vaadidir. Bu vaat, CHP’nin 1950’lerin sonunda flekillenmeye bafllam›fl olan sosyal adaletçi söylemiyle örtüfltü¤ü gibi18, parti ideolojisinin halkç›l›k ve devletçilik ayaklar›ndan kayna¤›n› alan korporatist anlay›fl› da desteklemektedir. Toplumsal s›n›flar aras›nda ç›kar çat›flmalar› göz ard› edilmekte, popülist politikalar›n da yard›m›yla bir uzlaflma sa¤lanmakta ve bir bütün olarak ulusal kalk›nma hedefi öne ç›kar›lmaktad›r. Yeniden bölüflüm vaadi CHP içerisinde 1960 öncesinde ortaya ç›km›fl olsa da, somut bir içerik kazanmas› için ihtiyaç duydu¤u ideolojik ortam ve toplumsal taban 1960’larla birlikte oluflmufltur. Yeniden bölüflüm vaadinin ortaya ç›k›fl›, t›kanan bir sermaye birikimi modeli karfl›s›nda egemen s›n›flar›n yeni bir birikim modelinin bilefleni olmas›n›n ötesinde bir temele sahiptir. Bu temel Türkiye’nin 1950’lerin sonu ve 1960’lar›n bafl›nda yaflad›¤› sosyo-ekonomik dönüflümle do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Baflka bir anlat›mla, ithal ikâmeci modelin bir bilefleni olarak gündeme gelen gelirin toplumun genifl kesimlerine transferi, yaln›zca iç pazar yaratman›n gere¤i de¤il, ayn› zamanda yeni toplumsal s›n›f ve gruplar›n yükselen taleplerinin bir ürünüdür. 1950’li y›llarla birlikte bafllayan toplumsal dönüflüm, Türkiye’de siyasetin niteli¤inin de¤iflimini de beraberinde getirmifltir. Bu de¤iflimin kökeninde, temelini göç olgusunun oluflturdu¤u ve sanayileflme ekseninde gündeme gelen bir süreçle birlikte yeni toplumsal s›n›f ve gruplar›n toplumsal ve siyasal aktörler olarak sahneye ç›kmas› yatmaktad›r. Yeni toplumsal s›n›f ve gruplar ve bunlar›n taleplerini örgütlü bir biçimde dile getirmelerine olanak tan›yan hukuki çerçeve, 1960 öncesinde olmayan bir fleyi, ideolojik siyaseti gündeme getirmifltir. 27 May›s askeri darbesini takip eden süreçte siyasal yap› yeniden flekillenirken, iktisadi ve toplumsal sorunlar siyasal söylemin önemli bir k›sm›n› oluflturmaya bafllam›flt›r. Bu durumda siyasal partiler de kendilerini ideolojik aç›dan daha net bir biçimde ifade etme gere¤i duymufllard›r. Türkiye siyasetinde yepyeni meselelerin gündem oluflturmas›nda 1961 Anayasas› da önemli rol oynam›flt›r. Özellikle yeni Anayasa’ya damgas›n› vuran “sosyal devlet” anlay›fl›, dönemin siyasal ve ideolojik atmosferinin biçimleniflinde etkili olmufltur. 1961 Anayasas›, ulusal kalk›nmac› modelin toplumsal s›n›flar aras›ndaki belir- 950’li y›llarla birlikte bafllayan toplumsal dönüflüm, Türkiye’de siyasetin niteli¤inin de¤iflimini de beraberinde getirmifltir. 45 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK de liderli¤ini Ecevit’in yapt›¤› yenilikçi bir grubun kullan›m›na girmifl, daha sonra da “sosyal demokrat” bir içerik kazanarak demokratik sola do¤ru evrilmifltir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 46 Ecevit, Ortan›n Solu adl› kitab›nda da CHP’nin ortan›n solu anlay›fl› sayesinde Türkiye’nin, Bat› toplumlar›nda görülen s›n›f çat›flmalar› ve siyasal gerginliklerden korunabilece¤ini öne sürmektedir: li düzeyde bir uzlaflmaya dayanan anlay›fl›na paralel olarak sosyal politika alan›nda da Cumhuriyet tarihinde daha önce görülmemifl aç›l›mlar getirmifl, emekçileri önemli haklarla donatm›fl, dahas› devleti belirli ödevleri yerine getirmekle yükümlü k›lm›flt›r. Örne¤in Anayasa’n›n 40. maddesine göre “devlet, özel teflebbüslerin milli iktisad›n gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararl›l›k içinde çal›flmas›n› sa¤layacak tedbirleri” almakla yükümlüdür: “‹ktisadî ve sosyal hayat, adalete, tam çal›flma esas›na ve herkes için insanl›k haysiyetine yarafl›r bir yaflay›fl seviyesi sa¤lanmas› amac›na göre düzenlenir. ‹ktisadî, sosyal ve kültürel kalk›nmay› demokratik yollarla gerçeklefltirmek; bu maksatla, millî tasarrufu art›rmak, yat›r›mlar› toplum yarar›n›n gerektirdi¤i önceliklere yöneltmek ve kalk›nma planlar›n› yapmak Devletin ödevidir.”19 1961 Anayasas›’n›n öngördü¤ü sosyal devlet, Bat›’daki refah devleti anlay›fl›n›n ötesinde bir boyuta sahiptir. Bu yüzden de ulusal kalk›nmac›l›k ideolojisi ve ithal ikâmeci sanayileflme mode- liyle tam uyum içindedir. Anayasa, devleti sadece gelirin adil bir biçimde yeniden paylaflt›r›lmas› ve böylelikle her bireye asgari bir yaflam düzeyi sunulmas›n› sa¤lamakla yükümlü k›lmamakta, ayn› zamanda bir bütün olarak ülkenin h›zla kalk›nmas› için gerekli önlemleri alma göreviyle donatmaktad›r. Bu do¤rultuda devlet, iktisadi ve sosyal yap›da temel de¤ifliklikler yapmakla yükümlüdür.20 1961 Anayasas›’n›n 46. maddesi çal›flanlar ve iflçilere izin almaks›z›n sendika kurma ve bunlara üye olma hakk› tan›makta; 47. madde ise, toplu sözleflme ve grev hakk›n› konu almaktad›r.21 Nitekim 24 Temmuz 1963’te CHP-YTPCKMP koalisyonu taraf›ndan ç›kar›lan 274 say›l› Sendikalar Kanunu ve 275 say›l› Toplu ‹fl Sözleflmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’yla gerekli düzenlemeler yap›lm›fl, çal›flma yaflam› yeni sermaye birikim modelinin gereklerine uygun hale getirilmifltir. ‹flçi sorunlar›na ve sosyal adalet kavram›na gösterilen bu ilginin temelinde genel bir kayg› yatmaktad›r. 1960’lar h›zl› kentleflme ve sanayileflmeye paralel olarak toplumsal bütün içindeki farkl›laflmalar› da beraberinde getirmiflti. Dolay›s›yla, bir anlamda, siyasal çat›flma ve kitlesel s›n›f mücadelesinin de ortaya ç›k›fl koflullar› olgunlaflm›flt›. Gerek entelektüel düzeyde sosyalist fikirlerin kazand›¤› önem, gerekse T‹P gibi ilk defa emekçilerin ç›karlar›n›n savunuculu¤unu yaparak özellikle gençler, ayd›nlar ve çal›flanlar aras›nda destekçi bulan bir partinin varl›¤›, sosyal adalet meselesinin hükümetlerin gündemine gelmesinde etkili oldu. Nitekim dönemin Çal›flma Bakan› olarak Bülent Ecevit, Sendika ile Toplu ‹fl Sözleflmesi, Grev ve Lokavt kanunlar›n› TBMM’ye sunarken yapt›¤› konuflmada, Türkiye’nin toplumsal yap›s›nda yaflanmakta olan dönüflümü nas›l alg›lad›¤›n› da ortaya koymaktad›r: “Bat› demokrasilerinin hemen hepsinde, bu kanunla Türk iflçisine tan›mak üzere bulundu¤umuz haklar ancak uzun ve kanl› mücadeleler sonunda elde edilmifltir... fiu birkaç gün içinde bu haklar›, bu tür mücadelelere gerek kalmaks›z›n Türk iflçisine tan›mak suretiyle toplum ve tarihe büyük bir hizmette bulunmufl olaca¤›n›z flüphesizdir... Bat› ülkelerinde, tatbikat önden, kanunlar arkadan gelmifltir.... bizde önce kanun gelecek, tatbikat arkadan gelecektir.” 22 Ecevit, Ortan›n Solu adl› kitab›nda da CHP’nin ortan›n solu anlay›fl› sayesinde Türkiye’nin, Bat› toplumlar›nda görülen s›n›f çat›flmalar› ve siya- Öte yandan 1960’lar›n ilk yar›s›ndan itibaren siyaset sahnesinde meydana gelen geliflmeler de “sol”u önemli bir siyasal aktör haline getirmektedir. Gerek sosyalizm düflüncesinin kazand›¤› yayg›nl›k, gerek devrimci gençlik ve iflçi hareketinin yükselifli, gerekse T‹P gibi toplumun genelinin ç›karlar› retori¤inin d›fl›na ç›kan ve emekçilerin ç›karlar›n› korumay› hedefleyen bir partinin ortaya ç›kmas›, Türkiye’nin siyasal yaflam›na yeni bir soluk getirmifltir. yön dergisi, T‹P ve sosyalist hareket 1961 Anayasas›’n›n görece demokratik yap›s›, farkl› toplumsal s›n›f ve gruplar›n sözcülü¤ünü yapacak yeni siyasal partilerin kurulabilmesinin hukuki temelini haz›rlam›fl; bu çerçevede, sosyalist fikirleri savunan bir partinin, Türkiye ‹flçi Partisi’nin kurulmas› mümkün olabilmifltir. Bununla birlikte, Ahmad’›n da belirtti¤i üzere, 1960’lar için hukuki temelden daha önemlisi, özgür bir ideolojik tart›flma ortam› ve solun siyasal örgütlenmesine olanak tan›yan özgürlükçü bir atmosferin ülkeye hâkim olmas›d›r.25 1960’lar›n ilk yar›s›nda, özellikle Yön hareketi ve T‹P’in CHP’nin yeni strateji aray›fl› üzerindeki etkisi yads›namayacak niteliktedir. 1962’de Meh- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Bu çerçevede Ecevit, yükselen sol ak›mlar› Türkiye için bir tehlike olarak alg›lamaktad›r. Kitab›n›n ikinci bölümünü “Sol Bas›nçlar Alt›nda Türkiye” olarak adland›ran Ecevit’e göre afl›r› sol ak›mlar karfl›s›nda tek alternatif Türkiye’ye özgü bir sosyal demokrasidir. Ecevit’e göre 1960’lar Türkiye’si, h›zl› sanayileflme ve kentleflmeye ba¤l› olarak çok yo¤un bir sosyo-ekonomik dönüflümden geçmektedir. Böyle bir ortamda sosyalist fikirler yay›lmakta, yeni ortaya ç›kan toplumsal gruplar ‘yabanc› ideolojilerin etkisi’ alt›nda kalmaktad›r: “Halk› adaletsizlikten, yoksulluktan, bask›dan kurtar›c› ve toplumu sosyal adalet içinde kalk›nd›r›c› tedbirler al›nmazsa, ezilen, yoksulluk çeken insanlarda birikecek isyan duygular›, kabar›p taflma noktas›na varabilir. S›naîleflmeye bafllam›fl toplumlarda bu tehlike daha da büyüktür. ‹flte o zaman, afl›r› sol ak›mlar, bu isyan duygusunu, y›k›c› ve yayg›n bir sel haline getirebilir. Ortan›n solu, bu sele karfl› en sa¤lam duvar, en etkili settir.”24 met Ali Aybar’›n genel baflkanl›¤a getirilmesiyle yeni bir kimlik kazanan T‹P, özellikle ö¤retim üyeleri ve üniversite ö¤rencileri için çekim merkezi haline gelmifltir. Bu çekimden en olumsuz etkilenen siyasal parti ise CHP olmufltur. 1950’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren kentli yeni toplumsal gruplara seslenme u¤rafl›nda olan CHP karfl›s›nda T‹P’in varl›¤› ciddi bir meydan okuma halini alm›flt›r.26 T‹P’in baflar›s›, asl›nda solun 1960’l› y›llarda elde etti¤i çok daha genifl bir ideolojik baflar›n›n uzant›s›d›r. Yeni Anayasa’n›n yaratt›¤› özgür ortamla bafllayan ve sosyalist fikirlerin k›sa sürede yay›lmas›n› sa¤layan bu süreç, farkl› örgütlenme biçimleriyle 1960’l› ve 1970’li y›llara damgas›n› vurmufltur. Özellikle T‹P’in parlamentoya girmesi, sol siyasetin halk›n gözünde meflruluk kazanmas›nda son derece etkili olmufltur. Bununla birlikte solun esas gücü kitlesellik ve seçim baflar›s›ndan çok, savunulan görüfllerin gücü, yenili¤i ve sözcülerinin etkilili¤inden geliyordu.27 1960’larda sol düflüncenin geliflimi ve kamuoyunda meflruluk kazanmas›nda, çeflitli dergiler çevresinde kümelenen ayd›nlar oldukça etkili oldu. Bu dergiler aras›nda Yön dergisi, T‹P’le birlikte ideolojik atmosferin de¤iflimine en çok katk› sa¤layan unsurlardan birisi oldu.28 1960’lar›n ilk yar›s›ndan itibaren siyaset sahnesinde meydana gelen geliflmeler de “sol”u önemli bir siyasal aktör haline getirmektedir. 47 1961 y›l›n›n Aral›k ay›nda yay›n hayat›na bafllayan Yön dergisi, bünyesinde solun hemen hemen tüm renklerini bar›nd›ran ve özellikle CHP’nin geleneksel çizgisinden rahats›z kentlie¤itimli toplum kesimlerinden destek alan bir çizgiye sahipti. Derginin ilk say›s›nda kamuoyuna duyurulan ve hareketin temel konulardaki duruflunu ortaya koyan Yön Bildirisi’ne imza atan isimler ve bu isimlerin mesleki da¤›l›mlar›, bu genifl yelpazeyi do¤rular niteliktedir. Metni imzalayanlar›n ço¤unlu¤unu, “üniversite ö¤retim üyeleri, müfettifller, mühendisler ve memurlardan oluflan kamu görevlileri oluflturmaktad›r.”29 Dergi, ayn› zamanda, 27 May›s sonras› oluflan siyasal atmosferin ürünü bir “siyasal fermantasyon ortam›” ifllevi de görür. Küçük burjuva radikalizminin etkisi alt›ndaki Kemalistlerden, sosyal demokrat reformculara ve daha sonra Milli Demokratik Devrim ve T‹P aç›l›mlar›n›n ön saflar›nda yer alacak sosyalistlere kadar pek çok farkl› e¤ilimi içinde bar›nd›r›r.30 Bu ‘fermantasyon ortam›’ sosyal demokrat düflüncenin Türkiye’deki geliflimi aç›s›ndan da son derece önemlidir. Bat› Avrupa sosyal demokrasisine Yön sayfalar›nda az›msanmayacak bir yer ayr›lmakta; pek çok Yön yazar›, aç›kça sosyal demokrat görüflleri savunmaktad›r.31 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK sal gerginliklerden korunabilece¤ini öne sürmektedir: “... sanayileflmeye bafllayan bir toplumda, ifller oluruna b›rak›l›rsa, özel sermaye birikimi öylesine tekelcili¤e yönelir, belirli ellerde toplanan servet öylesine büyür ki, sosyal adalet de, demokrasi de imkans›zlafl›r.”23 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Solun adeta hegemonikleflen Türkiye ve dünya tahlilleri, CHP’nin ideolojik yenilenmesi üzerinde de kaç›n›lmaz bir etki yaratm›flt›r. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 48 Sosyalist düflüncenin 1960’larla birlikte kazanmaya bafllad›¤› meflruiyete bir baflka örnek 18 Aral›k 1962’de kurulan Sosyalist Kültür Derne¤i’dir.32 Amac›, Türk sosyalizmini incelemek ve yaymak olarak tespit edilen derne¤in yöneticilerinin kimlikleri, 27 May›s darbesi sonras›nda tesis edilen yeni rejim içinde bir kalk›nma ideali olarak ‘sosyalizm’in meflru konumunu göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Derne¤in baflkan› Osman Nuri Torun, Devlet Planlama Teflkilat› eski Müsteflar›; Genel Sekreteri Necat Erder, DPT Sosyal Planlama Dairesi eski Baflkan›; Araflt›rma ve Dokümantasyon ‹flleri sorumlusu Atilla Karaosmano¤lu, DPT ‹ktisadi Planlama Dairesi eski Baflkan›’d›r. Hatta Derne¤in Teflkilatlanma sorumlusu S›rr› Hocao¤lu, CHP Hatay milletvekilidir.33 Sosyalist düflüncenin 1960’larda kazand›¤› meflruiyet, toplumda buldu¤u deste¤in yan› s›ra yenilik aray›fl›ndaki CHP’lilerin görüfllerini de etkilemifltir. Ancak T‹P’le birlikte sosyalist düflüncenin yükseliflinin CHP aç›s›ndan pratik bir sonucu daha vard›r. T‹P, tam da CHP’nin 1960’larla birlikte seslenmeyi hedefledi¤i toplum kesimlerine seslenen bir söylemi hegemoniklefltirme gayreti içindedir. Yaln›zca iflçi s›n›f›n› de¤il, orta s›n›flar› ve köylülü¤ü de kapsayacak biçimde tüm emekçilerin ç›karlar›n› temsil etmeyi hedeflemektedir.34 Bu yüzden CHP’nin “ortan›n solu” aç›l›m›, yaln›zca ülkede esen sol rüzgâr›n rejim için tehlikeli bir boyuta ulaflmas›n› engellemeyi hedefleyen ‘devlet partisi’nin tarihsel misyonundan kaynaklanan bir görevi olarak de¤il, bir siyasal partinin iktidar olmak için giriflilen mücadelede genifl toplum kesimlerine seslenme stratejisinin bir uzant›s› olarak de¤erlendirilmelidir. T‹P, kuruluflundan itibaren CHP’liler için bir kayg› unsuru olmufltur. 1961 seçimlerinde 27 May›s darbesinin sa¤lad›¤› CHP yanl›s› ortama ra¤men partinin tek bafl›na iktidar olacak oy oran›na ulaflamamas›, buna karfl›l›k DP’nin devam› olarak kurulan AP’nin kat›ld›¤› ilk seçimde neredeyse CHP kadar oy almas›, partinin gelece¤i hakk›nda ciddi s›k›nt›lar yaratm›flt›r.35 Merkez sa¤ oylar› kazanmak için giriflilen mücadelede 1950’den beri her seçimde DP’ye karfl› yenilgi alan CHP, bu kez de AP karfl›s›nda baflar›s›z olmufltur. Bu baflar›s›zl›k, de¤iflen toplumsal yap›, yükselen yeni de¤erler, yenilenen strateji ve politikalar ekseninde CHP için yeni bir toplumsal taban aray›fl›n› da beraberinde getirmektedir. Sosyalist hareketin gerek ideolojik atmosfer, gerekse toplumsal hareketlilik ba¤lam›nda 1960’lara damga vur- mas›, CHP’nin söz konusu aray›fl›na yön vermesi anlam›nda son derece önemlidir.36 Ö¤renci hareketinin giderek devrimcileflmesi37, iflçi s›n›f› hareketindeki yükselifl ve T‹P’in parlamentoya girifliyle sosyalist düflüncenin meflru siyaset alan›ndaki etkisini artt›rmas›, CHP’nin ortan›n solu aç›l›m›n›n içeri¤ini doldurma sürecinde etkili olan unsurlar aras›nda yer almaktad›r. Yön Dergisi, T‹P ve di¤er sosyalist oluflumlar, CHP’nin potansiyel oy destekçileri bir yana, esas olarak potansiyel CHP kadrolar› için çekim merkezi haline gelmektedir. Ancak bunun da ötesinde, bir bütün olarak sosyalist hareketin yaratt›¤› ideolojik etki ve bu çerçevede solun adeta hegemonikleflen Türkiye ve dünya tahlilleri, CHP’nin ideolojik yenilenmesi üzerinde de kaç›n›lmaz bir etki yaratm›flt›r. Bu etki alt›nda CHP, 1960’lar›n sonundan itibaren kentli orta s›n›flar, iflçi s›n›f› ve köylülü¤ün deste¤ini almaya yönelik bir söylem benimsemifl; bu s›n›flar›n taleplerine daha duyarl› hale gelmifltir. Bu s›n›flar›n deste¤ini kazanma çabas›, kaç›n›lmaz bir biçimde CHP’nin kendi sa¤›yla oldu¤u kadar soluyla da mücadele etme gereklili¤ini beraberinde getirmifltir. Bu anlamda CHP, bir yandan AP’nin popülist söyleminin karfl›s›nda köylülü¤e yönelik toprak reformu (“Toprak ‹flleyenin Su Kullanan›n” ve “Kalk›nma Köyden Bafllayacakt›r”) eksenli bir söylem gelifltirirken, di¤er yandan da iflçi s›n›f› ve kentli orta s›n›f›n deste¤ini kazanmak için mücadeleye giriflmifltir. Dolay›s›yla CHP’nin 1950’lerin ikinci yar›s›nda bafllayan ve 1960’larda ‘ortan›n solu’ aç›l›m›yla somutlanan merkez sola yöneliflinin içinde gerçekleflti¤i stratejik ba¤lam›n temel bileflenleri flu flekilde s›ralanabilir: 27 May›s darbesi sonras›nda yürürlü¤e konan yeni sermaye birikim modeli; Türkiye’nin 1950 sonras›nda içinden geçti¤i h›zl› sosyo-ekonomik dönüflüm; 1961 Anayasas›’n›n genel hatlar›n› belirledi¤i hukuki-kurumsal çerçeve; ve Yön Dergisi, T‹P, devrimci ö¤renci ve iflçi hareketinin etkisiyle sosyalist düflüncenin ülkenin ideolojik atmosferi üzerinde hegemonik bir güç kazanmas›. Bununla birlikte CHP içindeki de¤iflimi tüm boyutlar›yla kavrayabilmek için, parti içindeki farkl› gruplar›n ‘ortan›n solu’ aç›l›m› üzerinden girifltikleri mücadelenin ortaya konmas› da son derece önemlidir. parti içi iktidar mücadelesinin arac› olarak ortan›n solu 1960’lar›n bafl›nda CHP içinde partinin gelece¤i Gerek 17. CHP Kurultay›’nda kabul edilen “‹leri Türkiye Ülkümüz” bafll›kl› bildirinin içeri¤i, gerekse 1965 seçimlerinde partinin benimsedi¤i strateji, seçmenlere sundu¤u politika önerileri ve kulland›¤› söylem, parti içinde 1950’lerin ortas›ndan beri süregelen reformcularla muhafazakârlar aras›ndaki mücadeleden reform yanl›lar›n›n galip ç›kt›¤›n› aç›kça göstermektedir. Ne var ki yenilikçiler ya da reformcular olarak adland›r›lan kanad›n homojen bir bütün oldu¤unu söylemek güçtür. Reformcu kanat, kendi içinde, partinin tek parti döneminden miras kalan imaj›n› yenilemek ve CHP’yi çok partili siyasal sistemin kendine özgü kurallar›na göre iflleyen bir parti haline getirmek konusunda birlikte hareket eden, ama CHP’nin 1960’lar Türkiye’sinde nas›l bir programatik yenilenme yaflamas› gerekti¤i konusunda çok farkl› görüfllere sahip unsurlardan oluflmaktad›r. Bu kanat içindeki görüfl ayr›l›¤›n›n belirginleflmesini sa¤layan Genel Baflkan ‹nönü’nün 1965 seçimlerinin hemen öncesindeki “ortan›n solu” ç›k›fl› olmufltur. Özellikle seçimlerde elde edilen kötü sonuca ba¤l› olarak, bu baflar›s›zl›kta ortan›n solu söyleminin rolü üzerine parti içinde yürütülen tart›flmalar, reformcu kanat içindeki farkl› yaklafl›mlar› ortaya ç›karm›flt›r. Asl›nda Feyzio¤lu, K›rca ve Paksüt gibi isimler CHP’nin yenilenmesi ve Türkiye toplumunun 1961 Anayasas› do¤rultusunda yeniden düzenlenmesi düflüncesine inan›yor, sosyal adalet kavram›n› benimsiyorlard›.41 Hatta 1961–1965 y›llar› aras›ndaki dönemde ülke CHP liderli¤indeki koalisyon hükümetleri taraf›ndan yönetilir ve 27 May›s sonras›ndaki yeni rejimin temelleri at›l›rken Feyzio¤lu, partinin muhafazakâr kanad›ndan Melen ve Çelikbafl gibi bakanlarla ekonomi politikalar› konusunda anlaflmazl›klar yafl›yordu. Dahas›, 1965 seçim bildirgesini ‹nönü’yle birlikte haz›rlayanlar Feyzio¤lu, Ecevit ve K›rca’yd›. Dolay›s›yla, Ecevit grubu gibi Feyzio¤lu grubu da CHP yönetiminin 1960 sonras› döneme dair analizini benimsiyor, parti söylemi ve politikalar›ndaki de¤iflimin gereklili¤ini kabul ediyordu. Feyzio¤lu grubundaki esas rahats›zl›k, bu yeni yönelimi isimlendirme noktas›nda ortaya ç›kt›. Bu yüzden de “ortan›n solu” slogan›, –‹nönü’den sonra kimin genel baflkan olaca¤›n›n da hararetle tart›fl›ld›¤› bir ortamda– birden bire parti içindeki iktidar mücadelesinin etraf›nda flekillendi¤i bir sorun haline geldi. Ortan›n solu slogan›n›n Ecevit grubuyla özdeflleflmesiyle birlikte Feyzio¤lu liderli¤indeki kanat muhafazakârlarla yak›nlaflt›. Seçim sonras›nda CHP’nin ortan›n solu aç›l›m›na yönelik üç farkl› ve birbirine z›t bak›fl aç›s› vard›r. Birincisi, Kas›m Gülek, Ferit Melen ve fievket Raflit Hatipo¤lu gibi parti içinde a¤›rl›¤› olan muhafazakâr isimlerin bafl›n› çekti¤i ve hem 1965 milletvekilli¤i genel, hem de 1966 k›smi senato39 seçimlerindeki oy kayb›n› CHP’nin solla özdeflleflmesine ba¤layan bak›fl aç›s›d›r. Bu bak›fl aç›s›na göre, söz konusu yenilgiler Feyzio¤lu’nun yorumlad›¤› haliyle CHP’nin yenilenmesi, merkez sol bir çizgiden ziyade, partinin tarihsel olarak savunageldi¤i ilkelerinin birer uzant›s› olarak planl› kalk›nma ve sosyal adalete vurgu yapan bir yaklafl›ma denk düflüyordu.42 Hatta ona göre sosyal adaletin 1961 Anayasas›’n›n çizdi¤i çerçeve do¤rultusunda gerçeklefltirilmesi, komünizmi durdurmaya yönelik en önemli tedbirlerden biri olarak de¤erlendirilmeli- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Ekim 1964’te gerçeklefltirilen 17. CHP Kurultay›’nda kabul edilen “‹leri Türkiye Ülkümüz” bafll›kl› bildiri38, refah devleti, sosyal adalet, sosyal güvenlik, planl› ekonomi, iktisadi kalk›nma, toprak reformu ve vergi reformu gibi konular› gündeme getirmesi itibariyle hem parti içi mücadelede reformcu kanad›n ne kadar etkili olmaya bafllad›¤›n›, hem de bir y›l sonra aç›kça dile getirilecek olan ‘ortan›n solu’ stratejisini haber veriyordu. sonras›nda CHP’nin ‘sol’ politikalar› devam ettirmesi büyük hata olacakt›r, çünkü sosyalist ideoloji genifl kitlelerin lanetledi¤i bir fleydir. ‹kinci bak›fl aç›s›, liderli¤ini Bülent Ecevit’in yapt›¤› ortan›n solu grubuna aittir. Bu gruba göre seçim baflar›s›zl›klar›n›n nedeni, ortan›n solu aç›l›m› de¤il, CHP yetkililerinin ço¤unlu¤unun partinin bu yeni stratejisi do¤rultusunda hareket etmemeleridir. Üçüncü yaklafl›m ise liderli¤ini Turhan Feyzio¤lu’nun yapt›¤› ve içinde Coflkun K›rca, Emin Paksüt, Fethi Çelikbafl, Orhan Öztrak gibi deneyimli parlamenterlerin bulundu¤u gruba aittir. Bu gruba göre sorun CHP’nin reformcu bir çizgiyi benimsemesi de¤il, 1965 seçimlerinde “ortan›n solu” slogan›na afl›r› vurgu yap›lm›fl olmas›d›r. Bu vurgu, partiyi solcu bir siyasal örgüt gibi göstermifl ve oy kayb›na neden olmufltur.40 “ortan›n solu” slogan›, birden bire parti içindeki iktidar mücadelesinin etraf›nda flekillendi¤i bir sorun haline geldi. 49 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK hakk›nda çok yo¤un bir tart›flma süreci yaflanmaktad›r. Tart›flman›n esas olarak iki taraf› vard›r: Birincisi, 1957 sonras›ndaki gençlefltirme sürecinde partide etkin hale gelmifl olan ve partinin ilke ve politikalar›n› toplumun ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden formüle etmesi gerekti¤ini savunan ‘reformcu’ kanat; ikincisi, CHP’nin tek parti döneminden beri tafl›d›¤› karakterini korumas› gerekti¤ini savunan ‘muhafazakâr’ kanat. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK dir. Feyzio¤lu’na göre “reform taraftar› olmayanlar, Türk milletinin iyili¤ine karfl›d›r. (...) ‹smimizin de belirtti¤i gibi, biz Halk Partisi’yiz. Biz sosyal adalete inan›yoruz. Komünizmi yenmenin tek yolu sosyal adaleti sa¤lamakt›r.”43 Ona göre CHP, merkez bir partidir ve öyle kalmal›d›r. Partinin merkezde yer almas› 1961 Anayasas›’n›n öngördü¤ü reformlar› gerçeklefltirmeye engel de¤ildir. Oortan›n solu deyimiyle birlikte CHP’nin sol bir parti haline geldi¤i yönündeki elefltiriler fliddetle reddedilmekte, CHP’de de¤iflen hiçbir fley olmad›¤› öne sürülmektedir. 50 Bu çerçevede de¤erlendirildi¤inde, reformcu olarak nitelendirilen kanat içindeki iki grup aras›ndaki ayr›flman›n, yaln›zca Ecevit ve Feyzio¤lu aras›nda gerçekleflmesi beklenen bir liderlik mücadelesi çerçevesinde de¤erlendirilmemesi gerekir. ‹ki grup aras›ndaki çekiflme, liderlikle oldu¤u kadar, ideolojik duruflla da ilgili bir çekiflmedir. Feyzio¤lu ekibi, sosyal adalet kavram›n› parti söyleminin bir unsuru olman›n ötesinde emekçi s›n›flara seslenmenin bir arac› olarak ele alacak bir ideolojik durufla sahip de¤ildir. Her ne kadar hedeflenen politikalar ve savunulan kalk›nma modeli ‘ortan›n solu’ ekibiyle büyük benzerlikler tafl›sa da, iki grup aras›ndaki temel çeliflki, CHP’nin seslenece¤i toplum kesimleriyle ilgilidir. Feyzio¤lu taraftarlar›, partinin geleneksel taban›n› korumay›, tüm toplumun partisi olarak kalmay› CHP’lilerin önüne sunarken, ‘ortan›n solundakiler’ partiyi bir tercihe zorlamaktad›rlar: geçmifliyle hesaplaflan, halk›n›n kültürü ve de¤erleriyle bar›fl›k, ama en önemlisi eme¤iyle geçinen toplum kesimlerinin ç›karlar›n› savunan bir parti. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK ‹ki grup aras›nda, ‘ortan›n solu’ ifadesi etraf›nda yo¤unlaflan tart›flmalar, 18 Ekim 1966 tarihinde gerçeklefltirilen 18. Kurultay’da aç›k bir mücadeleye dönüflmüfltür. Kurultay öncesinde, özellikle Haziran ay›nda yap›lan k›smi senato seçimlerinden itibaren CHP içinde ‘ortan›n solu’ aç›l›m›na karfl› ç›kan görüfller aç›kça ifade edilmeye bafllanm›flt›r. Bu karfl› ç›k›fllar›n en önemlisi, Feyzio¤lu ekibi ve muhafazakâr kanad›n kontrolünde olan CHP Meclis Grubu’nun 10 Temmuz’da yay›nlad›¤› bildiridir.44 Bu bildiriyle CHP’nin TBMM’deki milletvekillerinin ço¤unlu¤u, ortan›n solunu parti için yeni bir yönelim olarak görmemekte, partinin Alt› Ok do¤rultusundaki ideolojisinin oldu¤u gibi devam etti¤ini savunmaktad›rlar. Ayr›ca bildiride, ortan›n solu deyimiyle birlikte CHP’nin sol bir parti haline geldi¤i yönündeki elefltiriler de fliddetle reddedilmekte, adeta CHP’de de¤iflen hiçbir fley olmad›¤› öne sürülmektedir. CHP, kendi süreklili¤i içinde tarihsel ilkelerine ba¤l›l›¤›n› sürdür- mektedir. Böylelikle muhafazakâr kanatla iflbirli¤i halindeki Feyzio¤lu ekibi, “ortan›n solu”nun yaln›zca bir önceki seçimde kullan›lan ve baflar›s›zl›¤› tescil edildikten sonra terk edilen içi bofl bir slogan olarak kalmas›n› sa¤lamaya ve bu aç›l›m etraf›nda kümelenen Ecevit ekibini cephanesiz b›rakmaya çal›flmaktad›r. Ancak Kurultay sürecinde CHP lideri ‹nönü, ‹stanbul ‹l Kongresi’nde yapt›¤› konuflmayla partisinin ortan›n solu aç›l›m›n› sahiplenmeye devam etti¤ini ve buna karfl› faaliyet yürütenlerin partideki görevlerini kaybetme durumunda kalacaklar›n› aç›kça ifade ederek Ecevit grubuna olan deste¤ini ortaya koymufltur.45 Sonuçta, Ecevit liderli¤indeki grupla Feyzio¤lu liderli¤indeki grup aras›nda çetin bir mücadeleye sahne olan 18. Kurultay’dan zaferle ç›kan ‘ortan›n solu’ hareketi olmufltur. Bir yandan Genel Baflkan ‹nönü’nün aç›k deste¤i, di¤er yandan Ecevit’in parti örgütüyle olan yak›n iliflkisi sayesinde ‘ortan›n solu’ hareketi parti yönetiminde üstünlük elde etmifl, bunun sonucunda da Ecevit, parti meclisindeki 43 üyeden 31’inin oylar›n› alarak CHP Genel Sekreterli¤i’ne seçilmifltir. 18. Kurultay’› CHP’nin merkez solda bir çizgiye geçifli aç›s›ndan önemli bir dönüm noktas› haline getiren bir baflka özelli¤i de Kurultay’›n “ortan›n solu” aç›l›m›n› benimsedi¤ini aç›kça ifade eden bir bildiri yay›nlam›fl olmas›d›r: “CHP halkç›l›k ilkemizin gere¤i olarak, büyük halk kitlelerinin yan›nda onlar›n yarar›na çal›flan, onlar›n sömürülmesine karfl› ç›kan ortan›n solunda bir partidir. Kurultay, yukar›da belirtilen kay›tlarla, CHP’nin ortan›n solunda bir parti oldu¤u bilincinin ve bunun söylenmesinin de önemli ve ileri bir anlam tafl›d›¤›n› tespit eder.”46 Böylelikle CHP, kendisini merkez sol bir parti olarak ilan etmekte, sadece söylemini de¤il, kadrolar›n› da bu do¤rultuda yenilemektedir. Her ne kadar k›sa bir süre için daha parti içinde gruplar aras›ndaki güç mücadelesi devam edecekse de, partinin yönelimi art›k aç›kça ortaya ç›km›flt›r. Sonraki süreçte ‘8’ler’ olarak adland›r›lan Feyzio¤lu ve 7 arkadafl›n›n Ecevit’e karfl› aç›kça tav›r almas› üzerine 4. Ola¤anüstü Kurultay’›n toplanmas› kaç›n›lmaz hale gelmifltir.47 Kurultay’da parti tüzü¤ünün baz› maddelerinde de¤ifliklik yap›larak “8’ler”in disiplin kuruluna verilmesi kararlaflt›r›lm›fl, bunun üzerine Feyzio¤lu ve arkadafllar› partiden istifa ederek Güven Partisi’ni kurmufllard›r. Güven Partisi’nin kurulufl sürecinde 48 milletvekili ve 15 senatör CHP’den ayr›lm›flt›r. Bu ayr›flma, ‘ortan›n solu’ ekibinin parti içindeki Buna karfl›l›k Ecevit, partinin sola aç›l›m›n› tamamlamak gayretiyle söylemini daha da radikallefltirmekte, parti içindeki yo¤un elefltirilere karfl›n özellikle toprak reformu ve genel grev hakk›n› aç›kça savunmaktad›r. AP hükümetinin bir türlü hayata geçirmedi¤i toprak reformuna karfl› gerçeklefltirilen toprak iflgallerini “devrimci eylemler” olarak olumlayan ve genel grevin “demokratik bask› araçlar›n›n en güçlüsü, en yararl›s›”49 oldu¤unu savunan Ecevit, böylelikle CHP’yi toplumdan yükselen talepler karfl›s›nda kaç›n›lmaz bir biçimde tav›r almaya zorlamaktad›r. Toprak iflgalleri ve genel grev hakk› üzerinden parti içinde alevlenen tart›flma ortam›nda 3 Temmuz 1970 günü toplanan 20. CHP Kurultay›, Ecevit ekibi ile Sat›r ekibi aras›nda Parti Meclisi seçimleri çerçevesinde verilen mücadeleye tan›kl›k etmifl; ‹nönü’nün tarafs›z kalmas›na karfl›n, Ecevit ekibi Parti Meclisi’ni bütünüyle ele geçirmifl, Ecevit yeniden Genel Sekreter seçilmifltir.50 Böylelikle 1970’lere girerken CHP, kesin bir biçimde merkez sola aç›lma e¤iliminin egemen k›l›nd›¤›, bu stratejinin savunucular›n›n parti örgütü ve söylemi üzerinde belirleyici oldu¤u bir parti haline gelmifltir. Sonuç Sonuç olarak CHP içindeki güç mücadelesini kazanan sadece Ecevit liderli¤indeki bir hizip de¤il, ayn› zamanda belirli bir ideolojik duruflu simgeleyen, CHP’nin gelece¤ine yön verme hedefi tafl›yan bir fikir, bir strateji olmufltur. Bu stratejiyi, di¤erlerine göre avantajl› k›lan etkenler yukar›da ayr›nt›l› bir biçimde ele al›nm›flt›r. Burada vurgulanmas› gereken, ‘ortan›n solu’ aç›l›m›n›n CHP için kaç›n›lmaz bir yazg› olmad›¤›d›r. Farkl› bir stratejik ba¤lamda, ‘ortan›n solu’ gibi bir aç›l›m›n 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Feyzio¤lu ekibinin partiden ayr›lmas›n›n ard›ndan, Genel Sekreter Ecevit’in liderli¤indeki ekip, partiye ortan›n solu aç›l›m› do¤rultusunda daha belirgin ve kararl› bir yön vermeye çal›fl›rken, parti içindeki güç mücadelesi baflka isimler alt›nda varl›¤›n› sürdürmüfltür. Özellikle 1969 y›l›ndan itibaren Genel Baflkan ‹nönü’nün Ecevit hareketine yönelik deste¤inin azalmaya bafllad›¤›; Nihat Erim ve Kemal Sat›r gibi isimler etraf›ndan örgütlenen parti içi muhalefetin Ecevit’i ve ‘ortan›n solu’ hareketini hedef ald›klar› gözlemlenmektedir.48 baflar›s›zl›kla sonuçlanma olas›l›¤› çok yüksek olacakt›r. 1960’lar›n ortas›nda bu aç›l›m› CHP içinde baflar›ya tafl›yan, bu düflüncenin tafl›y›c›s› konumunda olan aktörlerin, söz konusu ba¤lama dair yapt›klar› stratejik muhasebe sonucunda gerçeklefltirdikleri stratejik hamleler olmufltur. ‘Ortan›n solu’ deneyimi göstermektedir ki, siyasetin dinamik yap›s› kimi zaman, ortaya at›lan içi doldurulmam›fl sloganlar› k›sa sürede bir siyasal strateji haline getirebilmektedir. Gerek çevre unsurlar›n, gerekse parti içi unsurlar›n etkisi, ‘ortan›n solu’ gibi üzerine çok da düflünülüp tart›fl›lmam›fl, içi doldurulmam›fl bir slogan› zaman içinde CHP içindeki güç mücadelesinin en önemli arac› haline getirebilmifltir. Bu ba¤lamda, CHP’nin 1960’larda yaflad›¤› dönüflüm üzerinde birden fazla etkenin etkili oldu¤u tespit etmek gerekir. Dahas›, bafllang›çta hangi amaçla ortaya at›lm›fl olursa olsun, parti içi güç mücadelesinin de etkisiyle ‘ortan›n solu’, bir slogan olmaktan ç›karak CHP’yi yenilemeye yönelik bir strateji halini alm›flt›r. Bu dönüflüm üzerinde etkili olan etkenleri göz ard› ederek onu sadece siyasal bir manevra olarak de¤erlendirmek, yaln›zca söz konusu dönüflümü de¤il, o günden bugüne 40 y›l› aflk›n bir süredir Türkiye siyasal yaflam›nda yer alan ana siyasal ak›mlardan biri olan merkez solun tarihsel evriminin de tam olarak kavranmas›n› engelleyecektir. CHP’nin bu de¤iflim do¤rultusunda flekillendirdi¤i yeni siyasal söylemiyle 1970’li y›llarda yap›lan iki seçimden de en çok oyu alan parti olarak ç›kmas› bile, partideki yenilenmenin basit bir manevradan öte oldu¤unu göstermek için yeterlidir. ‘Ortan›n solu’ deneyimi göstermektedir ki, siyasetin dinamik yap›s› kimi zaman, ortaya at›lan içi doldurulmam›fl sloganlar› k›sa sürede bir siyasal strateji haline getirebilmektedir. 51 Dipnotlar 1 ‹smet ‹nönü’nün hangi koflullar alt›nda ve hangi amaçla “ortan›n solu”nu benimsedi¤ine dair ayr›nt›l› bilgi için bkz. Suna Kili, 1960-1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Geliflmeler, ‹stanbul: Bo¤aziçi Üniversitesi Yay›nlar›, 1976, s. 211-222 ve Hikmet Bilâ, CHP 1919-1999, ‹stanbul: Do¤an Kitap, 1999, s. 211-215. 2 II. Meflrutiyet’in siyasi düflüncesi için bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayat›nda Bat›l›laflma Hareketleri, ‹stanbul: Yenigün Matbaas› 1960, s. 75-99. 3 Yusuf Akçura’n›n görüfllerinin ayr›nt›l› bir analizi için bkz. François Georgeon, Türk Milliyetçili¤inin Kökenleri: Yusuf Akçura. Ankara: Yurt yay›nlar›, 1986. 4 Parvus’un görüfllerinin ayr›nt›l› bir analizi için bkz. Winfried B. Scharlau ve Zbynek A. Zeman, Devrim Taciri: ‹ttihat ve Terakki’nin Bolflevik Teorisyeni, Çev. Süheyla Kaya, ‹stanbul: Kalkedon Yay›nc›l›k, 2007. 5 Bu çizginin Kadro çevresi üzerindeki izleri için bkz. Mustafa Türkefl, Kadro Hareketi: Uluscu Bir Sol Ak›m, Ankara: ‹mge Yay›nlar›, 1999, s. 99-101. 6 Bkz. Hikmet Özdemir, Kalk›nmada Bir Strateji Aray›fl›: Yön Hareketi, Ankara: Bilgi Yay›nevi, 1986. 7 Osmanl› Sosyalist F›rkas› hakk›nda bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: ‹kinci Meflrutiyet Dönemi, Cilt I, 2. Bask›, ‹stanbul: Hürriyet Vakf› Yay›nlar›, 1984, s. 247-262. 8 Osmanl› Mebusan›’ndaki sosyalist grubun üyeleri için bkz. Tunaya, BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK güç mücadelesinden kesin bir galibiyetle ç›kt›¤›n› göstermenin yan› s›ra CHP’nin art›k geri dönülmez biçimde yeni bir yöne do¤ru evrilmekte oldu¤una da iflaret etmektedir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 52 1984, s. 253, dipnot 20. 9 Tunaya, 1960, s. 96. 10 Bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: Mütareke Dönemi, Cilt II, ‹stanbul: Hürriyet Vakf› Yay›nlar›, 1986, s. 398-436; ve Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Ak›mlar: 1908-1925, Ankara: Sevinç Matbaas›, 1967, s. 48-57. 11 Hasan ‹leri, “Atatürk’ün Yasaklad›¤› Sosyal Demokrat F›rka”, Toplumsal Tarih, Say› 53, 1998, s. 36-38. 12 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler; Cilt 2, Mütareke Dönemi, Geniflletilmifl 2. Bas›m, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2003, s.237-241. 13 ‹leri, 1998, s. 37. 14 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler; 1859-1952, 2. Bas›m, ‹stanbul: Alba Yay›nlar›, 1995, s.695-696. 15 Örne¤in bkz. Erol Tuncer, “Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Geliflimi”, ‹ktisat Dergisi, Say› 392-393, A¤ustos-Eylül 1999, s. 15; ve Nihat Sarg›n, T‹P’li Y›llar (1961-1971) An›lar – Belgeler I, ‹stanbul: Felis Yay›nevi, 2001, s. 378. 16 Türkiye’de sanayileflme için bkz. Yakup Kepenek, “Türkiye’nin Sanayileflme Süreçleri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 7, 1983, s. 1760-1796. 17 Mustafa Sönmez, 1980’lerden 1990’lara ‘D›fla Aç›lan’ Türkiye Kapitalizmi, ‹stanbul: Gerçek Yay›nevi, 1992, s. 16. 18 1957’den itibaren CHP söyleminde meydana gelen dönüflümün izini sürmek için bkz. “‹lk Hedefler Beyannamesi” içinde CHP, Milletin Hizmetinde 40 Y›l, Ankara: Ankara Bas›m ve Ciltevi, 1963, s. 49-51. Bu beyanname ilk olarak 1957 milletvekili seçimlerinde CHP taraf›ndan kamuoyuna duyurulmufl, 1959’daki 14. Kurultay’da da resmen benimsenmifltir. 19 “1961 Anayasas›”, Madde 41, Servet Arma¤an, En son de¤ifliklikleriyle 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasas› ve 1876, 1921, 1924, 1961 Anayasalar›m›z›n do¤ru ve eksiksiz metinleri, 2. Bask›, ‹stanbul: Ça¤r› Yay›nlar›, 2007, s. 380. 20 Mümtaz Soysal ve Faz›l Sa¤lam, “Türkiye’de Anayasalar”, CDTA, cilt 1, 1983, s. 35. 21 1961 Anayasas›’n›n 46. ve 47. Maddeleri için bkz. Arma¤an, 2007, s. 381. 22 Türk-‹fl, Sendikalar ve Grev, Lokavt Haklar›: Sendikalar ve Toplu ‹fl Sözleflmesi, Grev ve Lokavt Yasalar› ile ‹lgili Meclis Tutanaklar› Derlemesi, Ankara: Türk-‹fl Yay›n›, 1964, s. 131’den aktaran Alpaslan Ifl›kl›, “Ücretli Emek ve Sendikalaflma”, içinde Irvin Cemil Schick ve Ertu¤rul Ahmet Tonak (der.) Geçifl Sürecinde Türkiye, 3. Bask›, ‹stanbul: Belge Yay›nlar›, 1998, s. 336. 23 Bülent Ecevit, Ortan›n Solu, 4. Bask›, ‹stanbul: Tekin Yay›nevi, 1968, s. 17. 24 Ecevit, 1968, s. 21. 25 Feroz Ahmad, The Turkish Experiment in Democracy, 1950-1975, Boulder, Colorado: Westview Press, 1977, s. 218. 26 1963 y›l›n›n Ocak ay›nda 16. CHP Kurultay›’n›n hemen ard›ndan CHP gençlik örgütünden birçok genç gruplar halinde partiden istifa etmifl, bunlardan baz›lar› T‹P’e kat›lm›flt›r. Bkz. Bilâ, 1999, s. 203 ve Ahmad, 1977, s. 218-219. CHP’nin Atatürk ilkeleri ve partinin genel ilkelerinden ödün verdi¤i gerekçesiyle gençlik kollar›n›n Alt›nda¤ ve Yenimahalle örgütleri ile genel merkez gençlik kollar› yönetim kurulu üyesi Kemal Anadol, 8 Ocak 1963’te partiden istifa etmifllerdir. 26 Ocak’ta da ‹stanbul Üniversitesi Hukuk ve ‹ktisat Fakültesi ö¤rencisi 24 CHP gençlik kolu üyesi partiden istifa etmifltir. (Bkz. Turan Feyzio¤lu, Türkiye’de Devrimci Gençlik Hareketleri Tarihi 1960-68, ‹stanbul: Belge Yay›nlar›, 1993, s. 135 ve s. 140). Üniversite gençli¤inin 1960’lar›n bafl›ndan itibaren CHP’nin kopufluna dair daha fazla veri için bkz. Turhan Feyzio¤lu, Fikir Külüpleri Federasyonu (Demokrasi Mücadelesinde Sosyalist Bir Ö¤renci Hareketi), ‹stanbul: Ozan Yay›nc›l›k, 2002, s. 107 ve s. 119. 27 Landau’nun yorumuyla “küçük ve bölünmüfl olsa da, Türk solunun önemi, say›sal olmaktan çok, kamuoyu üzerindeki etkisine dayanmaktayd›” (Jacob Landau, “Images of the Turkish Left”, Problems of Communism, c. XXXII, Temmuz-A¤ustos 1980, s. 72’den aktaran Artun Ünsal, Umuttan Yaln›zl›¤a Türkiye ‹flçi Partisi; 1961-1971, ‹stanbul: Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 2002, s. vi). 28 Ayd›no¤lu’na göre Yön, Türkiye’de entelijansiyan›n en genifl kesimleriyle radikal siyasete yöneldi¤i bir dönemin olgusu olarak, hem ülkenin genel siyasal atmosferini, hem de tüm kesimleriyle solu derinden etkilemifl bir yay›n organ›d›r (Ergun Ayd›no¤lu, Türk Solu (Elefltirel Bir Tarih Denemesi 1960-1971), ‹stanbul: Belge Yay›nlar›, 1992, s. 38). 29 Özdemir, 1986, s. 53. Bildiride imzas› bulunanlar›n tam listesi için bkz. s. 301-327. Ayr›ca imzac›lar›n mesleki da¤›l›mlar› için bkz. Tablo 1, s. 52. 30 Ayd›no¤lu, 1992, s. 39-42. 31 Ayd›no¤lu, 1992, s. 44-45. 32 Derne¤in kuruluflu ve T‹P’le iliflkileri için bkz. Sarg›n, 2001, s. 99-104. 33 Bkz. Özdemir, 1986, s. 58. 34 Bkz. T‹P, Türkiye ‹flçi Partisi Program›, ‹stanbul: Ersa Matbaac›l›k, 1964, s. 14. 35 1961 seçimlerinde CHP % 36,7 oy oran›yla 173, AP % 34,8 oy oran›yla 158, YTP % 13,7 oy oran›yla 65, CKMP % 14,0 oy oran›yla 54 milletvekilli¤i kazanm›flt›r. Ayr›ca, ço¤unluk sistemine göre yap›lan senato seçimlerinde CHP’nin ülke genelindeki % 37,2’lik oy oran›yla 36 senatörlük kazanmas›na karfl›l›k % 35,5 oy alan AP’nin 71 senatörlük kazanmas› CHP aç›s›ndan son derece kayg› vericidir. 36 Ünsal’a göre T‹P’in ortaya ç›k›fl›, CHP’yi yaln›z oy kayg›s› ba¤lam›nda de¤il, program aç›s›ndan da etkilemifltir. CHP’nin 1969 seçimleri öncesinde kulland›¤› “düzen de¤iflikli¤i” ve “toprak iflleyenin su kullanan›n” sloganlar›, bunun göstergeleridir (Ünsal, 2002, s. 214-215). 37 Ö¤renci hareketinin geliflimi ve devrimcileflme süreciyle ilgili olarak bkz. Feyzio¤lu, 1993; ve Feyzio¤lu, 2002. 38 Bildirinin tam metni için bkz. Rahmi Kumafl, CHP’nin Soya¤ac›, ‹stanbul: Ça¤dafl Yay›nlar›, 1999, s. 142-157. 39 1966 k›smi senato seçimlerinde AP % 56,2 oran›nda oy al›rken, CHP % 29,6’da kalm›flt›r. Seçim propagandas› sürecinde CHP liderli¤i, bilinçli bir biçimde “ortan›n solu” ifadesini kullanmaktan kaç›nm›flt›r. 40 Sabri Mustafa Sayar›, “Party Politics in Turkey: Dimensions of Competition and Organization”, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi, Columbia Üniversitesi, 1972, s. 161-162. 41 Feyzio¤lu’nun kalk›nma, karma ekonomi ve sosyal devlete iliflkin görüfllerini ortaya koydu¤u Senato ve TBMM konuflmalar› için bkz. Ferruh Bozbeyli, Türkiye’de Siyasi Partilerin Ekonomik ve Sosyal Görüflleri – Belgeler; Kalk›nma ve Planlama; Cumhuriyet Halk Partisi, ‹kinci Kitap, ‹kinci Cilt, ‹stanbul: Ak Yay›nlar›, 1969. 42 Nitekim Feyzio¤lu ekibi, parti içi güç mücadelesinde baflar›s›zl›¤a u¤ramas›n›n ard›ndan CHP’den ayr›larak Güven Partisi’ni kurdu¤unda da, ayn› kalk›nmac›, planlamac›, sosyal devletçi görüflleri savunmaya devam etmifltir. Bkz. GP, Güven Partisi Program›, Ankara: Ajans-Türk Matbaas›, 1967; özellikle s. 9-16 ve s. 27-29. 43 Bkz. Ahmad, 1977, s. 250. 44 CHP, XVII. ve XVIII. CHP Kurultaylar› aras› dönemde CHP TBMM Gruplar›nca Yay›nlanan Bildiriler. Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1966, s. 26-28’den aktaran Kili, 1976, s. 223. 45 CHP, CHP Genel Baflkan› ‹smet ‹nönü’nün ‹stanbul, Ankara, ‹zmir ‹l Kongreleriyle Ankara ‹l Merkezinde Yapt›¤› Konuflmalar. Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1966, s. 9-10’dan aktaran Kili, 1976, s. 224. 46 CHP, CHP XVIII. Kurultay› Bildirisi. Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1966 aktaran Kili, 1976, s. 231. 47 Genel Baflkan ‹nönü’nün bu sürece iliflkin de¤erlendirmeleri ve ‘ortan›n solu’ aç›l›m›na dair devame den tan›mlama gayretleri için bkz. CHP, CHP Genel baflkan› ‹smet ‹nönü’nün IV. Ola¤anüstü Kurultaydaki Aç›fl-Kapan›fl Konuflmalar› (28-29 Nisan 1967), Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1967. 48 Bkz. Hikmet Bilâ, CHP Tarihi 1919-1979, Ankara: Doruk Matbaac›l›k Sanayii, 1979, s. 451-461. 49 Bilâ, 1979, s. 457 ve s. 461. 50 Bilâ, 1979, s. 461-471. Osmanl› ‹mparatorlu¤u millet sistem incelendi¤inde buradaki sosyal ve siyasal de¤iflimin bürokrasiye de yans›d›¤› görülecektir bürokratik yap›n›n evrimi Osmanl› ‹mparatorlu¤u millet sistem incelendi¤inde buradaki sosyal ve siyasal de¤iflimin bürokrasiye de yans›d›¤› görülecektir. 19 yüzy›l Osmanl› merkezi bürokrasisinde gayr› Müslim memur istihdam› devrin benzer devletleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda daha genifl bir orandad›r.1 1908 ve sonras› incelendi¤inde bu sürecin h›zla gayr› Müslim yap›n›n aleyhine geliflti¤i bu çal›flman›n konusunu oluflturmaktad›r. “Bu noktada geliflme ve ça¤dafllaflma sürecindeki toplumlar›n bürokrasi sorunlar› farkl› boyutlarda oluflmaktad›r. Ça¤dafllaflma aflamas›ndaki toplumlarda, çevreden sisteme yönelen istemlerin çeflitlenmesi ve s›klaflmas›na denk bir yap›- n›n oluflturulmas› temel sorundur. Bu toplumlarda, istemleri yükselten yap› de¤iflikli¤iyle bürokratlaflmay› gerçeklefltiren yap› de¤iflikli¤inin farkl› zaman boyutlar›n› ayn› mekân üzerinde geçirmeleri, söz konusu toplumlar›n en güncel sorunu olmaktad›r. Bir yandan istemleri yükselen, di¤er yandan bu yükselen istemleri yan›tlamada yeterli bürokratik yap›y› gelifltirememifl siyasal sistem, günümüz az geliflmifl toplumlar›n›n belirgin özelli¤i oluyor.2 Bu yap›sal dengesizli¤in sonucu, G. Myrdal’›n deyimiyle ‘gevflek devlet’ olgusunu karfl›m›za ç›karmaktad›r.” Bu gevflek devlet olgusu Cemil Oktay’›n vurgusuyla ele al›n›rsa “kamu kurulufllar›n› yang›n yerine çeviren rüflveti, yönetilenleri bunaltan kay›rmalar›, flafl›rt›c› boyutlara varan siyasallaflmay› ve genel bir bozulma görünümüyle az geliflmifl ülke siyasal ve yönetsel sisteminin kat›ks›z bir örne¤idir”.3 Bu yönetsel sistemin zafiyetleri tarihsel geliflimi içinde incelenip ele al›nmal›d›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda yönetim zafiyetini elefltirme ve giderme aray›fllar› milliyetçi söylemle biçimlenmifltir. Milliyetçi söylem sisteme yap›lan elefltirilerin örtüsünü de oluflturmaktad›r. Benzer bir flekilde “‹ttihat Terakki Cemiyeti bünyesinde iki milliyetçilik biçimi buluflmaktad›r; Devlet ç›karlar›n› dikkate alan bürokratik türde bir milliyetçilik ve sivil toplumdan ç›km›fl, ‘ulus’ sorununa daha duyarl› bir milliyetçilik. Bu buluflman›n odak noktas›nda da Ziya Gökalp yer almaktad›r. Ama bu iki e¤ilim aras›ndaki eklemlenmeyi daha iyi anlamak için, ‹ttihat Terakki Cemiyeti’nin yar›-resmi yay›n organ› olan Tanin’in baflyazar› ve ayn› zamanda ulusal davan›n sempatizan› olan Hüseyin Cahit (Yalç›n) gibi flahsiyetleri daha yak›ndan incelemek gerekir.”4 Bürokratik türde bir milliyetçilik anlay›fl›n›n, sivil toplumla (devletle) örtüflmemesi karfl›s›nda, ‹ttihat Terakki kadrolar› bu uyumlaflt›rmay› Türkçülük anlay›fl›yla sa¤lamaya çal›flacaklard›r. Bunu yapabilmek için kuflkusuz Osmanl›c›l›k tart›flmalar›n› sona erdirmek durumundad›rlar. Levent Ürer* osmanl›c›l›k düflüncesinin tasfiyesi * Doç. Dr., ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü Ö¤retim Üyesi Tanzimat’tan Osmanl›c›l›k düflüncesini devralan Abdülhamit döneminde ‹slamc›l›k ve Türkçülük anlay›fllar›n›n özellikle biçimlendi¤i ve özellikle 53 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Bat›da yaflanan milliyetçilik dalgas›n›n bir sonucu olarak ortaya ç›kan de¤iflimler Osmanl› ‹mparatorlu¤unda da Parlamentolu bir meflruti monarfliye geçilme zorunlulu¤una iliflkin tart›flmalar› hep s›cak tutmufltur. Tüm bu süreçte Osmanl›’da “milliyetçi” düflünce, “öncelikle devletin devam›n›” sa¤lamak temelinde bafllang›ç söylemindeki dinsel içeri¤inden h›zla evirilerek günümüze kadar de¤iflecektir. Dahas›, ‹ktidar›n varl›¤›n› ‘meflru’ k›lmak için kendisini dayand›racak zemin aray›fl›n›n bir biçimi olarak millet söyleminin, iktidar› de¤ifltirip dönüfltürmesine ilginç örnek olarak 1908 Darbesi ve II. Meflrutiyet bu çal›flman›n inceleyece¤i konular aras›ndad›r. ‹ktidar için millet kavram›n›n bir özne olarak ön plana ç›kmaya bafllamas›ndan sonra gerek iktidar gerekse millet tarihsel anlamda ciddi içerik de¤iflimin bask›s›na maruz kalm›flt›r. Kavram›n içeri¤inin nas›l de¤iflti¤ini tespit edebilmenin en kolay yolu kuflkusuz döneminde söylem ile toplumsal yap›s›n›n içeri¤inin nas›l de¤iflti¤ini belirlemekten geçmektedir. Bafllang›çtaki “ümmet” içeri¤inden, günümüz “etnik” içeri¤ine kadar tamamen farkl› bir millet anlay›fl›n›n yine Osmanl› yerel elitleri aras›nda h›zla daha da yüksek sesle ifade edilmesi adeta yerel elitler arac›l›¤›yla toplumun parçalara ayr›lmas› ve dahas› atomize olmas› yine bu dönem incelemeleri içerisinde etkin ve verimli sonuçlar elde etmemizi kolaylaflt›racakt›r. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK II. meflrutiyet dönemi türk milliyetçili¤inin inflas›nda sivil ve askeri bürokrasinin dönüflümü 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 54 Meflrutiyet’e yönelik geliflmeler incelendi¤inde meflruti monarfli fikrine hiç de s›cak bakmayan Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek yerine daha liberal bir düflünceye sahip olan V. Murat’›n padiflah yap›ld›¤› görülür. Türkçülü¤ün 1908 darbesiyle taçland›r›ld›¤› ifade edilebilir. “Türkçülü¤ün tarihini 1860 sonras› kitle iletiflim araçlar›n›n yayg›nlaflmas›na ba¤l› olarak bafllatmak mümkündür.”5 David Kushner, özellikle ‘dil’de yürütülen tart›flmalar çerçevesinde bu süreci ‘kültürel Türkçülük’ olarak, II. Abdülhamit dönemi içinde nitelendirmektedir.6 “1905 sonras›n›n en önemli dönüflümü, meflrutiyet ve özgürlük düflüncesinin asker çevreleri sarmas› ve buralardaki gizli örgütlenmelerdir.”7 Bu örgütlenmeler Rus ve ‹ran devrimlerinin etkisi, subaylar›n yetiflme tarzlar›ndaki de¤iflim, ordu içinde ayr›mc›l›k ve nihayet imparatorlu¤un parçalanma tehlikesine karfl› Abdülhamit’e karfl› olmak fleklinde biçimlenmifltir. Örgütlenmelerin en yo¤un oldu¤u bölgenin Makedonya olmas›, paylaflma hesaplar›n›n da en çok ortaya ç›kt›¤› yer olmas›n› getirecektir. “II. Meflrutiyet hareketi, ‹mparatorluktaki Türk ve Türk olmayan unsurlar›n demokratik ve liberal bir anlaflma zemini içinde girifltikleri ilk ve son harekettir. Bu nedenle de, eylemin ön plandaki ideolojisi “Osmanl›c›l›kt›r”. Bununla birlikte II. Meflrutiyet esas olarak Türk Liberal-reformist ayd›nlar›n›n a¤›r bast›klar› harekettir. Bu nedenle de ba¤r›nda Türk ulusçulu¤unu tafl›r.”8 Meflrutiyet’e yönelik geliflmeler incelendi¤inde meflruti monarfli fikrine hiç de s›cak bakmayan Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek yerine daha liberal bir düflünceye sahip olan V. Murat’›n padiflah yap›ld›¤› görülür. V. Murat’›n sa¤l›k sorunlar› nedeniyle arzu edilen hiçbir de¤iflimin gerçekleflememesi sonucunda liberal devrimci gruba anayasay› ilan edece¤i teminat›n› vermesi üzerine beklenmedik bir aday olarak fiehzade Abdülhamit Efendi padiflah ilan edilir.9 Abdülhamit Kanun-› Esasi’yi ilan edip Meclisi Mebusan’› toplamakla birlikte k›sa bir süre sonra Osmanl›Rus Savafl›’n›n yaratt›¤› ola¤anüstü koflullar› ileri sürerek anayasa ve meclisi tatil eder. Bu flekilde kurgulad›¤› otuz üç y›ll›k bask› yönetiminin ard›ndan 24 Temmuz 1908’de Kanun-i Esasi’yi Makedonya ordusundan gelen darbe tehditleri karfl›s›nda yeniden yürürlü¤e koymay› kabul eder. “‹mparatorluktaki milletlerin ço¤unlu¤unun (Yunanl›lar, Bulgarlar, Ermeniler, hatta Arnavutlar ve Araplar) uzun süredir ulusal bir sürece girmifl bulunduklar› bu dönemde, Türk Milliyetçili¤inden oluflumunu tamamlam›fl bir hareket olarak söz etmek mümkün görünmüyor.”10 Araplar›n bak›fl›n› tümüyle temsil etti¤ini söyleyemesek de 1908 darbesine karfl› El Müeyyed gazetesinin yay›nlam›fl oldu¤u broflür’den aktard›¤›m›z yaklafl›m oldukça ilginçtir. Broflür ‹ttihat ve Terakki Cemiyetinin askerden kendisini soyutlamas›n›n gere¤ine yapt›¤› vurguyla önem kazanmaktad›r. Broflüre göre; “E¤er ‹ttihat ve Terakki kendini askerlerden soyutlayabilirse Cemiyetin ortadan kalkmas›n›n arzu edilmesi bir yana, varl›¤›, meflrutiyetin korunmas› ve güçlendirilmesi bak›m›ndan zorunlu olan bir siyasi parti haline gelebilir. Fakat Cemiyet nüfuzunu art›rmak için orduya dayan›rsa meflrutiyetin ruhunu ihlal eder ve bu durumda yaln›zca bir flah›s diktatörlü¤ü gitmifl, yerine bir cemiyet diktatörlü¤ü gelmifl olur. Bir farkla ki o flah›s Osmanl› iktidar› üzerinde irsi olarak hak sahibi iken, cemiyet, Osmanl› toplumunun çeflitli tabakalar›ndan insanlardan oluflmaktad›r ve dolay›s›yla cemiyeti oluflturan her bir bireyin ona denk bir benzerini veya bir muar›z›n› bulmak mümkündür. Benzerler haysiyetçe askeri yap›daki dönüflümün “milli” söyleme yans›mas› Askeri yap›n›n h›zla siyasi kadrolara ve politik yap›ya dönüflmesi, hatta etkin ve belirleyici olmas› sonucunda ‹ttihat Terakki Cemiyeti kadrolar›n›n h›zla askerlerden oluflmas› gerekçelerini tarihsel dönüflüm içinde ele al›p incelemek gerekmektedir. Kuflkusuz 1826’da Yeniçeri Oca¤›’n›n kald›r›lmas› Osmanl› ordu teflkilatlanmas›nda önemli bir de¤iflimin habercisidir. Birkaç yüzy›l bozulma süreci geçirmifl olan Yeniçeri Oca¤› ve tabii ki buna ba¤l› olan devflirme sistemi, ordunun subay ihtiyac› bak›m›ndan yeni kaynaklar›n aray›fl›n› kaç›n›lmaz k›lacakt›. Çözüm olarak Bat›’l› tarzda teknik e¤itimi de ihtiva eden ilk askeri okullar (hendesehaneler), ö¤renci kayna¤›n› do¤rudan halktan temin etmek durumunda kalacakt›r.13 Stefanos Yerasimos, Tanzimat’› da içine alan bir dizi reformlar sürecinde klasik sürecin aksine medrese ö¤rencilerine ve alayl› askerlere yükselme yollar›n›n kapanm›fl oldu¤unu ifade edecek, küçük burjuvazi ad›n› verdi¤i bu s›n›f›n ideolojisini milliyetçi ve hareketlerini ise ihtilalc› davran›fllar›n biçimlendirdi¤ini ifade edecektir.14 Bu dönemde Osmanl› zabitinin zihniyetini tamamlayan bir di¤er çizgi, Rumeli’de 1902-1908 y›llar› aras›nda sürüp giden çetecilik faaliyetlerine karfl› mücadele verirken kazan›lan ‘komitac›’ davran›fl kal›b›d›r.15 Askeri yap›n›n prati¤inden elde etti¤i ideolojik “milli” söylemi anlayabilmek için kla- osmanl› imparatorlu¤unun klasik ordu yap›s› ve dönüflümü Osmanl› Devletinde ordu temelde Müslümanlardan oluflmak-ta ve asker ihtiyac›, özellikle 18. ve 19. yüzy›llarda tamamen bu kesimden sa¤lanmaktayd›. Her ne kadar, 18. yüzy›la kadar Kap›kulu ocaklar› H›ristiyan tebaa çocuklar›ndan devflirilen gençlerden oluflturulmuflsa da, bu gençler, orduya kesinlikle H›ristiyan kimlikleriyle al›nmazd›.16 Türk örf ve adetlerini, ‹slam dinini ve Türkçe’yi ö¤renmek için bir süre e¤itime tabi tutulan devflirmeler, ancak eski kimliklerinden s›yr›l›p Müslüman olduktan sonra asker olabilirlerdi.17 Bunun d›fl›nda, gayr› Müslim tebaa devlete cizye vergisi ödedi¤inden dolay›, ilke olarak askerlik hizmetinden muaft›.18 Ancak Osmanl›lar, bu genel kurala ra¤men, özellikle asker ihtiyac›n›n artt›¤› dönemlerde gayr› Müslimlerden yararlanmakta hiçbir sak›nca görmemifllerdi. Bu uygulaman›n ilk örnekleri, komflu H›ristiyan devletlerinden sa¤la-nan savaflç› askerlerdi. Sözgelimi, I. Murad’›n ordusunda, vergi ödeyen beyliklerin gönderdikleri önemli say›da H›ristiyan askerler vard› ve bunlar yaln›z Anadolu seferlerinde de¤il, Kosova meydan muharebesinde de (1389) Osmanl› kuvvetleri içinde yer alm›fllard›.19 Ayn› flekilde, Y›ld›r›m Bayezid’›n Ankara savafl›na (1402) kat›lan ordusunda S›rp askerleri bulunuyordu.20 1432-l433’de Osmanl› ülkesini ziyaret eden Bertrandon adl› bir Frans›z seyyah, II. Murad’›n ordusunda S›rp despotlu¤unu, Arnavutluk ve Bulgaristan’dan gönderilmifl çok say›da H›ristiyan sipahi ve askerlerin oldu¤unu görmüfltü.21 Osmanl› Devleti, Rumeli fethinin genifllemesiyle birlikte, yukar›da sözü edilen ilk dönem uygulamalar› yerine, Balkanlarda karfl›laflt›¤› eski döneme ait H›ristiyan kaynakl› askeri organizasyonlardan yararlanmaya bafllad›.22 Osmanl›lar, Balkanlar› ele geçirdiklerinde buralarda yeterli miktarda Türk ve Müslüman nüfus yoktu. Anadolu’da ise arzu edilen Türk birli¤i henüz tam anlam›yla kurulamam›flt›. Buna karfl›n Rumeli’deki geniflleme baflar›yla devam ediyor, bu durum Balkan co¤rafyas›nda askere duyulan ihtiyac› art›r›yordu. Devlet, problemin çaresini daha önce bölgedeki eski askeri teflkilatlar içinde yer alm›fl küçük toprak sahibi ve asilzade H›ristiyan gruplar› yerinde b›rakmak veya onlar› yeniden organize etmekte buldu. Üstelik bu yaklafl›m Osmanl›n›n fetih politikas›na yön veren esaslar ve- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK sik dönem askeri yap›n›n nas›l dönüfltü¤ünü ve bu dönüflüme millet söylemine nas›l uyumlaflt›r›ld›¤›n› ortaya koymam›z gerekmektedir. Bu amaçla Osmanl› millet sistemine iliflkin anayasal geliflmelerin incelemesi de zorunluluktur. Askeri yap›n›n h›zla siyasi kadrolara ve politik yap›ya dönüflmesi sonucunda ‹ttihat Terakki Cemiyeti kadrolar›n›n h›zla askerlerden oluflmas› gerekçelerini tarihsel dönüflüm 55 içinde ele al›p incelemek gerekmektedir. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK kendisine denk olsun ya da olmas›n baflkalar›n›n diktatörlü¤üne katlanamazlar. Bu nedenle meclis topland›ktan sonra Cemiyetin siyasi tart›flmalarda bile rakiplerini ordu ve süngü ile susmaya zorlamas› 31 Mart Vakas› gibi daha pek çok olay›n ortaya ç›kmas›na sebep olabilir ve meflrutiyeti yerlefltirme ad›na yap›lan uygulamalar da tam tersine büyük ayr›l›klara sebep olabilir.” 11 Asl›nda zamanla ‹ttihat ve Terakki Cemiyetinin alm›fl oldu¤u biçimi ve içeri¤i oldukça güzel tan›mlam›flt›r. Bu dönemde ‹slam’›n ümmet anlay›fl›n›n özellikle ‹slam toplumlar›nda öteledi¤i her türlü milli ve etnik temelde bilince karfl›n gizli bir Türk kimli¤i bilincinin varl›¤›ndan söz edilebilir. Bu dönem “meflruti bir düzeni geri getirmeye dönük liberal bir hareket olarak” ifade edilecektir. Osmanl› ‹mparatorlu¤unun parlamenter sisteme geçifl süreci Tanzimat Dönemine kadar uzan›rken, bu dönem padiflah›n mutlak otoritesinin dönüfltü¤ü ve bürokrasinin otoritesinin geliflmeye bafllad›¤› bir dönem olarak da ele al›nabilir. Mustafa Reflit Pafla, Ali Pafla ve Keçecizade Fuat Pafla bu devrin en seçkin ve etkili kiflileridir.12 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Reaya Osmanl› askeri s›n›f›na kesinlikle al›nmazken, “sipahi kafirler” ise kabul edilmekteydi BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 56 ya ideallerle de çeliflmiyor, aksine örtüflüyordu.23 Köylüler topraklar› üzerinde tasarruf haklar›yla b›rak›l›rken, fetihten önceki asil s›n›flar ve askeri unsurlar ise, genelde Osmanl› askeri örgütü içine al›nmaktayd›. Zira devlet bunlar› reaya’dan ayr› tutuyor ve defterlere sipahi s›fat›yla müstakil olarak kaydediyordu.24 H›ristiyan olsun, Müslüman olsun reaya için, herhangi bir flekilde silah tafl›mak yasakt›. Reaya Osmanl› askeri s›n›f›na kesinlikle al›nmazken, “sipahi kafirler” ise kabul edilmekteydi. Osmanl›lar›n H›ristiyan sipahiler hakk›nda takip etti¤i bu siyaset, yerli askeri s›n›flar›n olas› direnifllerini k›rarak Rumeli’nin fethini kolaylaflt›rm›flt›. Devlet, H›ristiyan sipahilere genellikle eski topraklar› üzerinde geçimlerini sa¤lamalar› amac›yla t›marlar veriyor ve yeni düzen içersinde bunlara, eski kon-umlar›na uygun bir statü sa¤l›yordu. Üstelik Osmanl› askeri s›n›f›na dâhil olabilmek için Müslüman olmak gibi bir ön flart da yoktu.25 Bu sayede çok say›da H›ristiyan sipahi, sahip oldu¤u dini ve etnik kimli¤inde bir de¤ifliklik yapmaks›z›n Osmanl› egemenli¤i alt›nda askeri hizmetler görmeye bafllad›. 1473’de Fatih’in ordusundaki H›ristiyanlardan bahseden kaynaklar, asl›nda bu gerçe¤i ifade etmekteydi. Gerek t›marl› sipahi olarak, gerekse Voynuk ve Martolos veya baflka isimler alt›nda Osmanl› ordusunda küçümsenmeyecek kadar H›ristiyan asker vard›. Askeri yap›n›n içindeki teknik kadrolar incelendi¤inde, Klasik döneme ait arfliv kay›tlar›, gayr› Müslimlerin topçuluk, tüfenkçilik ve zenberekçilik gibi teknik bilgi ve uzmanl›k gerektiren askeri alanlarda da istihdam edildiklerini göstermektedir.26 Gayr› Müslim Osmanl› tebaas›, ayr›ca, donanmaya ait gemiler ile ‹stanbul’daki Tersane-i Amire’de de yayg›n olarak istihdam edilmekteydi. Osmanl›lar, ilk dönemlerden itibaren donanma ve ter-sanede ustal›k gerektiren teknik ifllerle, kürekçilik gibi daha çok kol kuvvetine dayanan hizmetlerde gayr› Müslimlerden istifade etmiflti.27 Sonralar› donanmada de¤erlendirilen Müslüman olmayan kürekçi say›s› h›zla artt›. ‹stanbul’da bulunan Yahudi, Ermeni ve Rum esnaftan bile ocakl›k olarak kürekçiler al›n›yordu. Gayr› Müslim esnaf kendilerinden istenen kürekçileri ocakl›k olarak ayni veya bedel fleklinde vermek zorundayd›.28 Tüm bu örneklere ra¤men gayr› Müslimlerin Osmanl› ordusunda muvazzaf asker statüsüyle istihdamlar›na ise, donanma ile s›n›rl› olarak, ilk defa 1835’de bafllanacak ve ülke genelini kapsamayan bu s›n›rl› uygulama ilk günden itibaren yo¤un tepkilerle karfl›laflacakt›. H›ristiyan ve Yahudi Osmanl› vatandafllar›n›n Müslümanlarla birlikte asker olmalar›, ayn› man- ga veya bölüklerde bulunmalar›, ayn› ko¤ufllar› paylaflmalar› özlenen “ittihad-› anas›r”›n gerçekleflmesi aç›s›ndan en az maarif kadar önemli görülmekteydi. Dönemin önde gelen yazarlar›ndan Hüseyin Cahid, köflesinde, “En birinci emelimiz olan ittihad›n en birinci sebebi olmak üzere orduyu ve maarifi tan›yoruz” diye yazacakt›.29 Birbirine kenetlenmifl bir Osmanl› toplumu kurma idealiyle gelece¤e yönelik siyasi kayg›lar ve sosyal dengelerin sa¤lanmas› gibi hedefler Meflrutiyetle birlikte mali endiflelerin önüne geçmiflti. Bunlara eflitlik ilkesini tavizsiz uygulama iste¤i, parlamentoda bulunan H›ristiyan mebuslar›n destekleri ve Müslüman kamuoyunun bask›-lar› da eklenince, Bab›âli, 1909 A¤ustosunda kabul edilen bir kanunla bedel-i askeri vergisini kald›rarak gayr› Müslim Osmanl› vatandaflla-r›n›n bundan sonra askerlikle mükellef tutulaca¤›n› ve bu konuda daha önce var olan bütün ayr›cal›klar›n da kald›r›laca¤›n› aç›klad›. Haber, H›ristiyan patrikler ve cemaat reisleri aras›nda flaflk›nl›k ve endifle meydana getirdiyse de, karara karfl› ç›kmay›p muvafakat edeceklerini bildirdiler.30 Arkas›ndan, hükümetten, bir dizi istekler-de bulundular. H›ristiyanlar›n ayr› taburlarda istihdam edilmeleriyle k›fllalara papaz tayin edilmesi gibi hususlar isteklerinin ilk s›ras›nda yer almaktayd›. “1909’da askerlik muamelelerine bafllayan Osmanl› hükümeti, 1910’dan itibaren gayr› Müslimleri fiilen askere almaya bafllad›. Askerlik muayeneleri, kur’a ifllemleri ve gayr› Müslim askerin sevkiyat› aflamalar›nda ülkenin birçok yerinde olaylar ç›kt›. H›ristiyan halk, askerlik karar›ndan duydu¤u memnuniyetsizli¤i baz› yerlerde pasif direnifller, baz› mahallerde ise aleni ve toplumsal tepkilerle ortaya koydu. Özellikle adalar ve Rumeli taraf›nda gösterilen tepkiler yüzünden, kur’a ve askere alma ifllemleri yerine getirilemedi ya da ertelendi. Ayn› flekilde, H›ristiyan nüfusu tespit etmek amac›yla baz› bölgelerde yap›lmas› planlanan say›mlar (tahrir) ileri tarihe b›rak›ld›. Nüfus say›m› yap›lamayan bölgeler, askerlik kapsam›ndan ç›kar›ld›. Çok say›da H›ristiyan, asker olmamak için baflta Amerika ve M›s›r olmak üzere ülke d›fl›na veya vilayetleri haricine kaçt›. Bütün bunlara ra¤men Osmanl› Devleti, askerlik karar›n› uygu-lamaktan vazgeçmedi. 1910’dan bafllayarak 1918’e kadar gayr› Müslim tebaas›ndan muvazzaf veya redif s›fat›yla asker almaya devam etti. Balkan Harbi ve I. Dünya Savafl›nda Osmanl› ordusunda çok say›da H›ristiyan ve Yahudi asker görev yapmaktayd›. Balkan sava-fl›nda silahl› olarak orduya al›nan gayr› Müslimler aras›nda, mevzile-rini b›rak›p düflman saflar›na firar edenler oldu¤u gibi, üstün gayret ve fedakârl›kla 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK ni din, cemaat ve dahili birlik ve uyumun di¤er soyut etkenleri de ikinci s›raya itildi.”36 osmanl› millet sistemine iliflkin anayasal geliflmeler Z›mmilikden ekaliyete do¤ru giden de¤iflim çizgisinde seküler bir kavram olan ekalliyet yine de dini ve mezhebi unsurlardan ar›nmad›¤› için, muhtevadan çok, ba¤lama iliflkin bir dönüflüm yaflam›flt›r. Bu dönüflüm Kedourie’ye göre befleri yaflama standartlar›nda bir geliflmeye iflaret etmemektedir.37 Türk milliyetçili¤inde bu karmafla kolayl›kla görülmektedir. Türk milliyetçili¤inin geliflimi Jön Türk döneminin temel özelli¤i olarak bu çal›flmada s›kl›kla vurgulanmaktad›r. Ancak dikkate al›nmas› gereken en önemli husus, milliyetçi fikirleri kendisine fliar edinmifl olan iki grup, Osmanl› Türkleri ile Rusya’dan göç eden Türkler aras›ndaki farkl›l›kt›r. “Rusya’dan göç etmifl olanlar›n göç etmeden önce Çarl›k yönetiminden kurtulmaya yönelik milliyetçi hareketlere önderlik etmifllerdi. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda ise, çokuluslu imparatorlu¤un çeflitli uyruklar›ndan bir sözde ulus devlet kurmay› amaçlayan çekici bir Osmanl› ulusu fikri vard›.”38 1876 tarihli Kanun-› Esasinin hükümleri dinsel topluluk örgütlenmesini anayasallaflt›rm›flt›r. Afla¤›da incelendi¤i gibi, pek çok anayasa hükmünde, “milleti muhtelife”nin (de¤iflik milletler) ayr›cal›klar› korunmufltur. Ancak anayasan›n as›l önemi Tazimatla birlikte bafllayan hukuki eflitlik ilkesini koymas› ve dinsel farkl›l›¤›, hukuki farkl›¤›n temeli olmaktan ç›karmas›, Osmanl› vatandafll›¤› ba¤›n› gelifltirmesidir.39 Bu bak›mdan Kanun-› Esasi, çok dinli bir toplumda, art›k devlet-yurttafl ba¤›n›n kurulmas›nda dinsel ba¤› dikkate almayan bir anayasad›r. Anayasaya göre devletin dini ‹slam d›r (Madde 11); bu gerçeklikle beraber, halk›n huzurunu ve genel adab› bozmamak kayd›yla “bilcümle edvan›n serbesti-i icras›*” ve “cemaat› muhtelifeye verilmifl olan imtiyazat› mezhebiyenin” eskisi gibi yerine getirilmesi devlet güvencesi alt›na al›nm›flt›r (madde. 11).40 Bu flekilde dinsel topluluklar›n eski ayr›cal›klar› anayasal güvence alt›na al›n›rken, di¤er dinlere de özgürlük tan›nm›flt›r. Anayasan›n 8 ila 26. maddeleri aras›ndaki hükümler Osmanl› vatandafll›¤›n› düzenlemektedir.41 Anayasan›n 8. maddesine göre, “Devlet-i Osmaniye tabiiyetinde bulunan efrad›n cümlesine her hangi din ve mezhepten olur ise olsun bila-istisna Osmanl› tabir olunur ve Osmanl› s›fat› kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir”.42 Vatandafll›k kavram›n›n tan›m› içindeki dinsel ö¤eler ar›narak, vatandafll›k ile din aras›ndaki ba¤lant› kopar›lm›fl-t›r. Bu türden bir Dinsel topluluklar›n eski ayr›cal›klar› anayasal güvence alt›na al›n›rken, di¤er dinlere de özgürlük tan›nm›flt›r 57 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK görev yapanlar da vard›. Ayn› hadiseler, I. Dünya Savafl› esnas›nda da yafland›. Amele taburlar›nda istihdam edilen baflta Ermeni ve Rumlar olmak üzere, birçok gayr› Müslim Osmanl› askeri firar etti. Böylece, 1909’da bafllayan gayr› Müslim Osmanl› tebaas›n›n zorunlu askerlik hizmetleri, ac›-tatl› hat›ralar›yla birlikte, 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’yle fiilen sona erdi”.31 1919’da ise, ‹tilaf devletlerinin iste¤i üzerine al›nan bir kararla, Osmanl› ordusunda bulunan bütün gayr› Müslim askerler terhis edilecektir.32 Osmanl› imparatorlu¤unun ‘do¤u sorunu’ olarak ele al›n›p paylafl›m›n›n yap›lmas› bu sürecin sonunu ifade eder. ‹mparatorlu¤un içinde bulundu¤u olumsuz koflullar› fark edenler, bu durumu en yak›ndan gören, Balkanlarda görevli subay ve sivil Osmanl› ayd›nlar› oldu. Osmanl›c›l›k siyasetinin son bulmas›, Osmanl›da padiflaha bak›fl› da de¤ifltirecek, Osmanl›n›n ekonomik aç›dan iflas etmesinde, devletin parçalanmas›nda, temel neden olarak, padiflah sorumlu tutulacakt›r. Bu anlam›yla padiflah›n yönetimine alternatif gelifltirmeyle devletin kurtuluflu aras›nda bir ba¤›n varl›¤› kabul edilecektir. 1908-1909 darbesi bu anlamda büyük umutlar› da beraberinde getirmifltir. Çünkü “19. yüzy›l›n bafl›na gelindi¤i zaman Osmanl› devleti hemen hemen ordusuz bir devlet haline gelmifl bulunuyordu, bunca askeri yard›ma karfl›l›k, yard›m›n diplomatik sonuçlar› da benzer sonuçlar veriyordu. Moskof tehlikesini yok edemedikten baflka ‹ngiliz-Frans›z rekabetini de çekmiflti.33 Niyazi Berkes’in ifade etti¤i gibi Türk ulusçulu¤u da kendisine has bir özellikte ortaya ç›kacakt›r. Anadolu’da yaflayanlar›n içinde bulundu¤u duruma bak›ld›¤›nda “Üç çeyrek yüzy›l içeride, d›flar›da Osmanl›l›k davas› gütmenin zararlar›n› bu yaln›z kalm›fl halk çekecekti. Bütün dünyada hatta Osmanl› yöneticileri ve ayd›nlar› aras›nda Türk, bu imparatorlukta sadece önemsiz bir unsur olarak tan›n›yordu. Abdülhamit zaman›nda Anadolu’da dolaflan Avrupal› araflt›r›c› ve gözlemcilerin bu dönemdeki ifadeleri, Türklerin Anadolu’da i¤reti bir az›nl›k oldu¤u, nüfuslar›n›n azald›¤› ekonomice yok say›labilecek durumda olduklar›” yolundad›r.34 Jön Türklerin devleti yenileme düflüncesi, pozitivizmi kendilerinin temel felsefi ö¤reti olarak benimsemelerinden sonra daha farkl› bir boyut kazanm›fl olacakt›r.35 “Pozitivizmin en önemli etkilerinden biri, toplumsal ve siyasal olgular için nedensel aç›klamalar› somut olarak kavranabilir etkenler içinde aramak ve dini, bilime karfl› olarak görmek oldu. Türklü¤e iliflkin her fley ile birlikte ›rk ve etnik kökenin yurt d›fl›nda Jön Türkler aras›nda birincil önem kazanmas› bu kapsam içindedir. Ayn› zamanda bunun tersi de do¤ruydu, ya- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1876 Kanun-› Esasi’si ile bütün Osmanl› uyru¤u hukuken eflit bir vatandafl toplulu¤u olarak düzenlenmek istenmekteydi. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 58 düzenlemeden anlafl›lan, Osmanl› ‹mparatorlu¤unun geleneksel, din temelli millet sistemini art›k terk etti¤idir. Bu terk edifl, modern ulus-devlet anlam›nda devlet yurttafl iliflkisinin bafllad›¤›n› göstermektedir. Nitekim ayn› bölüm içindeki 17. madde, “Osmanl›lar›n” bütünü için yasa önünde eflitlik ilkesini getirmifltir. Din ve mezhep ayr›m› olmaks›z›n tüm Osmanl› vatandafllar› devlet önünde eflit k›l›nm›flt›r. 16. maddeyle ise, e¤itim ve ö¤retim devlet denetimine al›n›rken, “milel-i muhtelifenin” okullar›nda kendi inançlar›na uygun ö¤retimin korunaca¤› belirtilmifltir. 18. ve 19. maddeler ile resmi dil olan Türkçe’yi bilmek kofluluyla devlet bünyesinde kamu hizmetine girmede eflitlik ilkesi getirilmifltir.43 Dinsel topluluklar için öngörülen yerinden yönetim olgusu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda uluslaflman›n siyasal yata¤› olmufltur. II. Meflrutiyetle birlik-te, yeni iktidar dinsel topluluklar›n özerkliklerini tart›flma konusu yapm›flt›r. Çünkü yeni iktidar demokratik bir siyasal yaflam›n bafllamas›yla birlikte Osmanl› Devleti’ndeki de¤iflik dinsel toplulukla-r›n parlamentoya temsilci soktuklar›n› ve parlamentoda ç›karlar›n› savunabileceklerini ileri sürerek dinsel topluluk örgütlenmelerine dönük kuflkular›n› belirtmekteydi. Gerçekten örne¤in I. Meflrutiyet’in toplanan ilk meclisinde, Müslüman olmayanlar›n oran› üçte birdir. 1908 y›l›na gelindi¤inde de benzer bir durum söz konusudur. Yeniden aç›lan Meclisi Mebusan’da seçilmifl olan 275 mebusun 142’si Türk, 60’› Arab, 25’i Arnavut, 23’ü Rum, 12’si Ermeni, 5’i Yahudi, 4’ü Bulgar, 3’ü S›rp, birisi Ulah’d›r.44 Nihayet 1908-1909 öncesinde 186.200 kilometrekare olan yüzölçümü ve yaklafl›k 7 milyon nüfusu olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Avrupa kesimi 1913’de 26.000 kilometrekareye düflmüfl ve nüfusu 1.635.000 kifliye inmifltir.45 Kemal Karpat’a göre 20.884.63046 olan toplam nüfus 1914 y›l›nda 18,520.016 d›r. Bu dönemde Osmanl›’n›n kaybetmifl oldu¤u topraklar›n yüz ölçümü de dikkate al›nd›¤›nda de¤iflimin boyutlar› oldukça önemlidir. 1912 seçimlerinde ise parlamentoya seçilen 284 mebustan, 15’i Rum, 13’ü Ermeni, 4’ü Yahudi ve 9’u Slav47 kökenlidir. 1908 meclisindeki Müslümanlar›n mesleki da¤›l›m›na bakt›¤›m›zda, 220 Müslüman üyeden yaklafl›k yüzde 35’i ulemâ (sar›kl›) s›n›f›ndan, yüzde 30’u çiftçi, yüzde 20’si devlet memuru, yüzde 10’u serbest mesleklerden, yüzde 5’i di¤er bafll›klar› alt›nda s›n›fland›r›labilir. ‹flte bu nedenledir ki 40 küsur gayr-i Müslim mebus, Türk radikallerinin gözünde say›lar›n› çok aflan bir önem kazanacakt›. “Yeni seçilen meclis 1908 Aral›k ay›nda toplanmaya bafllay›nca, Genç Türkler kendi köktenci programla- r›n›n baz› noktalar› için bu gibi (sol durufl içinde ki –yazar›n notu) milletvekillerinin deste¤ine güvendiler. 1908-12 Meclisi’nin Sosyal bileflimine bak›nca Jön Türklerin daha yüksek e¤itimli, toplumsal aç›dan da daha ilerici olan az›nl›k cemaatleri milletvekillerinin ideolojik tutsaklar› olduklar› anlafl›l›r.”48 1914 y›l›nda yap›lan seçime ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti, ‹stanbul ve Edirne’de tek parti olarak girecektir. Bu dönemde meclise giren 259 mebusun 13’ü Rum as›ll›, 14’ü Ermeni as›ll› ve 4’ü Yahudi as›ll›d›r. Balkanlar elden ç›km›fl oldu¤u için Slav kökenli mebus kalmam›flt›r.49 Tanzimat’la birlikte dinsel topluluk özerkli¤i önemli ölçüde dinsel içerikte bir özerklikten ç›km›fl, siyasal özerkli¤e yaklaflm›flt›. Buna karfl›l›k, çok dinli bir imparatorlukta bu malzemeyi bir arada tutabilecek bir yap›ya gerek vard›r. Bu ba¤lamda laikleflme süreci ve parlamentonun üstünlü¤ünün yaflama geçmesi ile birlikte “her-kes için ayn› yasa” ve toplumun bütününün yasama sürecine kat›-l›m› sa¤lanacakt›r.50 Bu durum kuflkusuz ‹ttihat Terakki Cemiyetine dinsel topluluk özerkli¤inin en az›ndan siyasal boyutunun ortadan kald›r›lmas› için önemli bir avantaj sa¤layacakt›. 1876 Kanun-› Esasi’si de bu statülere güvence tan›m›flt›r. Bütün Osmanl› uyru¤u hukuken eflit bir vatandafl toplulu¤u olarak düzenlenmek istenmekteydi. Bu süreçte dinsel topluluk örgütlenmesi terk edilmekte; bu örgütlenmede dinsel: otoritenin geleneksel a¤›rl›¤› k›r›lmaktayd›. Ayr›ca Müslüman olmayan uyru¤a gerek merkez, gerekse taflra örgütünde yer verilmesi ilkesi benimsenmekteydi Bunun amac› yönetime Müslüman ol-mayan uyru¤un da kat›l›m›n› sa¤layarak, uluslaflma ak›m›n› önlemekti. Fakat yeni ilkeler gerek Müslüman gerekse, Müslüman olmayan halk üzerinde olumlu etki yapmam›flt›r. Çünkü Müslüman halk, Müslüman olmayanlarla eflitli¤i benimsememiflti. Müslüman olmayan halk ise, uluslaflma sürecine girdi¤i için, bu yeni ilkelerle tatmin olmam›flt›. Üstelik din adamlar› geleneksel otoritelerini yitirmekteydiler ve din adamlar›n›n etkisi alt›ndaki tabakalar bu yeni geliflmelere adeta onlar›n tepkileriyle yaklafl›yorlard›.51 Nas›l ve nereden okunursa okunsun, Tanzimat belgeleri Osmanl› ülkesinde boy gösteren uluslaflma ak›m›n›n, oldukça iyi birer kan›t›d›r. Tanzimat belgeleri Osmanl› toplum yaflam›nda, siyasal haklar› ve hukuki eflitli¤i bütün uyru¤a yayarak genifl bir çerçeve ile tüm uyruklar› kapsamaya dönük çabalar› anlat›r. Ulusal hareketlerin ba¤›ms›zl›k biçiminde yay›lmas›n› önlemeye dönük, d›fl bask›n›n da etkili oldu¤u bir giriflimdir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK kan Savafllar› sonras›nda h›zla “milli bir politik söyleme” dönüflecektir. sonuç Osmanl› imparatorlu¤unun an›lan dönemde h›zla nüfusunu yitirmesi, Balkanlarda geliflen direnifller karfl›s›nda tutunamaz hale gelmesi ve yukar›da ana hatlar›yla gösterilmeye çal›fl›ld›¤› gibi, co¤rafi ve toplam nüfusunun özünde yaflanan köklü de¤iflimler. An›lan dönemde sürekli hareket halinde bir Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve yo¤un ulusçu kopufllar sonucu yine yo¤un mülteci trafi¤i sonras› sürekli de¤iflen millet tan›m› karfl›s›nda reel duruma toplumsal yap›y› adapte etmeye çal›flan bürokratik merkezci bir anlay›fl55 özellikle vurgulanmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu geliflmelerin bir sonucu olarak, II. Meflrutiyet’ten sonra siyasal iktidarlar art›k dinsel topluluklar›n özerkli¤ine çok s›cak bakmam›flt›r. Nihayet bu topluluklar›n siyasal boyutu, Cumhuriyetin kurulmas›yla birlikte tamamen kald›r›lacakt›r. II. Meflrutiyet için yap›lan elefltiride Ali Yusuf, “‹stanbul’daki gazete sahiplerinin baz›lar› oturup düflünürlerse Abdülhamit yönetimini meflrutiyet yönetimine tercih etmelerinin daha makul oldu¤unu fark edeceklerdir. Çünkü Abdülhamit, hükümeti elefltirmesinler diye onlara bol bol para verirdi. Oysa flimdi hükümeti elefltirmek bir yana divan-› harp korkusuyla her fleyi yalan yanl›fl alk›fllamak zorundalar”56 demekteydi. Netice ‹tibariyle Birinci Dünya Harbi’ne girerken, Osmanl› Siyasi hayat›nda bütün meflruti kurumlar›n Cemiyet’in de ötesinde “askeri bir dikta” yönetiminin kontrolüne girmesi, büyük ümitlerle teflebbüs edilen ilk kapsaml› demokrasi tecrübesini, uzun y›llar kendini toparlayamayacak ölçüde zaafa u¤ratm›fl bulunuyordu. Milli Mücadele ve Cumhuriyet y›llar›n› da içine alan dönemde, “askeri yönetici-devlet adam›-diplomat ve bürokrat” tipinin oluflmas›nda ve gelifliminde, Meflrutiyet y›llar›n›n pay› hayli büyüktü. Bu manada hala önemini koruyan “Ordu ve Siyaset” iliflkilerine sa¤l›kl› bir yorum getirebilmek için, Meflrutiyet y›llar› içinde yaflanan tecrübeleri anlaman›n gereklili¤i aflikârd›r.57 Birinci Balkan Savafl› sonras›nda art›k ellerinde kalan nüfusun da iyice azalm›fl oldu¤unun bilincine varan Osmanl› yöneticileri, bu dönemle birlikte ellerinde kalan toplam nüfus üstünde Türkçülük dozunu art›rmay› bir çare olarak alg›lam›fllard›r. Türkçülük siyasetinin bedeli ise Arap milliyetçilik hareketi biçiminde oldu. Osmanl›’n›n yeni siyaseti kuflkusuz Arap milliyetçili¤ini do¤uran tek sebep de¤ildir. Bu dönemde Osmanl›n›n Türkçülük siyaseti izlemesi, daha önce zaten II. Meflrutiyet’ten sonra siyasal iktidarlar art›k dinsel topluluklar›n özerkli¤ine çok s›cak bakmam›flt›r 59 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Dinsel topluluk örgütlenmesinde ruhani liderlikleri s›n›rland›rmak ve bir anlamda laikleflmenin bafllat›lmas›n› sa¤lamak amac›ndad›r. Ancak aksine bu kurumlar›n idari ve siyasal yönlerini belirginlefltirmifl ve art›k dinsel topluluk örgütlenmeleri bu dönemle adeta yar›-siyasal kurumlar konumuna gelmifltir.52 Anayasal süreç içinde z›mmilerin haklar›n›n yavafl yavafl, vatandafll›k haklar› içinde tan›mlanmaya bafllanmas›yla birlikte toplumsal yap› içinde gruplar›n da h›zl› bir flekilde dönüflümleri bafllam›flt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun geleneksel dönemleri boyunca z›mmiler padiflah›n himayesi alt›nda, adeta korunmufl olmaktad›rlar, Müslümanlar ise askerlik hizmetleri içinde kalarak, savafl›n temel kayna¤› konumunda olurlarken, sermaye birikiminin d›fl›na itilmekte ve kent soylu niteli¤inde, milliyetçilik hareketlerinin öznesi konumunda olan s›n›fsal yap›n›n oluflmas›nda d›fllanm›fl olmaktad›rlar. Bu d›fllanm›fll›k, milliyetçilik hareketinin Osmanl›’da geliflti¤i alanlar incelendi¤inde de karfl›m›za ç›kar. Osmanl› ‹mparatorlu¤u içinde en son Müslümanlar›n milliyetçilik hareketinin peflinde koflmas› bu anlamda kuflkusuz rastlant›sal de¤ildir. Zimmilerin Osmanl› askeri yap›s›n›n d›fl›na itilerek, Osmanl› ekonomik yap›s› içinde daha etkin durumda kalmas›, büyük anlamda ticaret burjuvazisini oluflturmas›, zamanla di¤er gruplar›n da Osmanl›’da adeta az›nl›k statüsü peflinde koflmalar›na neden olmufltur.53 Anayasal geliflmelerle bu farkl›l›klar›n topyekun reddedilmesine karfl›n, bu dönemde az›nl›klar›n huzursuzluklar› ve eski konumlar›na dönük talepleri incelendi¤inde, z›mmilik statüsü ile avantajl› konumlar›, Tanzimat dönemiyle en üst noktaya ulaflacakt›r. 1876 Anayasas› millet sisteminin yeniden tan›mlanmas›na do¤ru at›lm›fl önemli bir ad›md›r. Meclisi Umumi ad› alt›nda temsili bir meclisin oluflturulmas›, mebuslar›n tayinle de¤il, seçimle belirlenmesi, dini ba¤lamdan ba¤›ms›z olarak, seçimlerde nispi temsilin uygulanmas›, bütün vatandafllar›n devlet karfl›s›nda eflit hak ve yükümlülüklere sahip birer ‘Osmanl›’ olarak tan›mlanmas›, böylece millet ayr›m›n›n anlams›zlaflt›r›lmas›, temsili kolektif olmaktan ç›karak kiflisel düzeye tafl›maktayd›. 1876 Anayasas›’n›n 8. maddesi vatandafll›¤› siyasi eflitlik temelinde tan›mlamaktayd›. Nihayet devlet memuriyetine giriflte 19. maddeye göre dini ba¤lanma de¤il, liyakat usulü temel al›nmaya bafllanm›flt›r. Tüm bu geliflmeler asl›nda Osmanl› Tanzimat bürokratlar›n›n “ayr›l›kç›” ulusçuluk tehdidine karfl› bir çözüm aray›fl› niteli¤indedir.54 Bu hukuksal aray›fl ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar›n› sa¤lamlaflt›rd›¤› dönemde özellikle Bal- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 60 Bu dönemde Türkçülük düflüncesinin ve ona dayal› merkezci ulusçuluk alt yap›s›n›n temelleri at›lm›fl olmas›na karfl›n y›llarca bir karfl› durufl gibi sunulmak durumunda kal›nacakt›r Bat›l› devletlerce uyar›lm›fl olan Arap milliyetçili¤ini k›flk›rtmak bir tarafa daha çok Müslümanl›k ba¤› üstüne yap›lan referanslar› zay›flatmas›na, Araplar›n birbiri ard›na Bat› Avrupa’n›n nüfus ve etkisi alt›na girmesine neden oluyordu.58 Bu dönemde ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karfl› yapt›klar› elefltiri dönüflümü öngörmek aç›s›ndan oldukça ilginçtir. “Zorba bir hükümdar›n zulmü ile bir kaç kiflinin zulmü ve zorbal›¤› aras›nda bir fark vard›r. Birincisinde bireyler zalim hükümdar›n gidip yerine adil bir hükümdar›n gelmesi için dua edebilir ya da ellerinden geliyorsa onu tahttan indirebilirler. ‹kincisinde ise durum çok farkl›d›r.” Ali Yusuf’un iddias›na göre bütün M›s›rl›lar idare-i örfiye’nin devam ettirilmesini bu flekilde de¤erlendirmektedir. Di¤er gazetelerin flu anki yönetime düzdü¤ü övgülere aldanmamak gerekir. Bu tutum genel bir kuraldan dolay›d›r: “En nas me’a ‘l kaim”. [“‹nsanlar ayakta kalan›n yan›nda olurlar.”]”59 Gerçekte ‹ttihat Terakki ve politikalar› Ba¤›ms›zl›k Savafl› sonras›nda “ayakta kalanlar” taraf›ndan topyekûn reddedilecektir. Bu dönemde Türkçülük düflüncesinin ve ona dayal› merkezci ulusçuluk alt yap›s›n›n temelleri at›lm›fl olmas›na karfl›n y›llarca bir karfl› durufl gibi sunulmak durumunda kal›nacakt›r. dipnotlar 1Bu konuda ayr›nt›l› bir çal›flma için bkz. Nam›k Sinan Turan, “Tefrik’ten ‹ttihad’a” Osmanl› Devleti’nde Gayr› Müslimler’in Toplumsal ve Siyasal Statülerinde De¤iflim Süreci”, ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi Mecmuas›, 2008, c. 58/ 1, s. 22-39; ayr›ca ‹lber Ortayl›, “II. Abdülhamid Devrinde Taflra Bürokrasisinde Gayr›müslimler”, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ‹ktisadi ve Sosyal De¤iflim, Turhan Yay›nlar›, Ankara 2000, s. 193-199. 2 Cemil Oktay, Siyasal Sistem ve Bürokrasi, Yükselen ‹stemler Karfl›s›nda Türk Siyasal Sistemi ve Kamu Bürokrasisi, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1997. s,65. 3 Oktay, Age.s.65. 4 François Georgeon, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev. Ali Berktay, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul,2006, s.33. 5 Mehmet Ö Alkan, “Laik Bir ‹deolojinin Oluflumu Ya Da II. Meflrutiyet’te Türkçülü¤ün Toplumsal ‹deolojisi: Yeni Hayat ve Yeni Felsefe Mecmuas›”, s.377-407,Tar›k Zafer Tunaya’ya Arma¤an, ‹stanbul Barosu Yay›n›,1992, s. 377. 6 David Kushner, Türk Milliyetçili¤inin Do¤uflu, Kervan Yay›nlar›, ‹stanbul, 1979. 7 Bülent Tanör. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Anayasal Geliflmeler, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1991s.98-99. 8 Age.s.101. 9 ‹lber Ortayl›, “Osmanl› Devleti ve Meflrutiyet”,Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 1985, s. 954. 10 François Georgeon, “Osmanl› Devletinde Türk Milliyetçili¤inin Yükselifli (1908-1914)”, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev. Ali Berktay, , Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul, 2006, s. 23. 11 “Kahire’de bas›lan el Müeyyed gazetesi 1909 tarihinde el Beyan ad›yla ayr› bir broflür yay›nlad›. Bir taraf› Arapça bir taraf› Osmanl›ca olarak bas›lan broflür ‹ttihat ve Terakki yanl›s› ‹stanbul bas›n›n›n gazeteye yöneltti¤i baz› suçlamalar› cevapland›rmak amac›yla kaleme al›nm›flt› ve suçlamalar›n niteli¤i nedeniyle gazete, Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Osmanl› hilafetiyle ilgili görüfllerini özetle ve aç›kça ilan etmek durumunda kalm›flt›.” Bu çal›flman›n genifl bir tahlili için bkz. Adil Bakt›aya, “El Müeyyed’in ‹ttihat ve Terakki’ye Cevab› M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili Görüflleri”, ‹stanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2008, say› 38, s. 69-87 12 Bu döneme ‹lber Ortayl› “Bab›âli Diktatoryas›” ad›n› vermektedir. Bkz. ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›”, Hil Yay›nlar›, ‹stanbul, 1983. 13 Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynaklar›, A.Ü.S.B.F., Ankara, 1982,s. 67. 14 Stefanos Yerasimos, Azgeliflmifllik Sürecinde Türkiye, Gözlem Yay›nlar›, ‹stanbul 1980, s. 335-338. 15 Ahmet Turan Alkan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitaplar›, ‹stanbul, 2. Bask›, 2001,s.41. 16 Toktam›fl Atefl, Osmanl› Toplumunun Siyasal Yap›s›, Ümit Yay›nlar›, Ankara 1996, s. 155-160. 17 Bu konuda genifl bilgi için flu çal›flmalara bak›labilir. ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devleti Teflkilat›nda Kap›kulu Ocaklar›, I, Ankara 1988; Ayn› yazar, “Devflirme”, Islam Ansiklopedisi, Mili E¤itim Bas›mevi, ‹stanbul 1977, c. III, 563-565, Speros Vryonis Jr, “Selçuklu Gulam› ve Osmanl› Devflirmesi, Sö¤üt’ten ‹stanbul’a: Osmanl› Devleti’nin Kuruluflu Üzerine Tart›flmalar, Ed. Oktay ÖzelMehmet Öz, ‹mge Yay›nlar›, Ankara 2000, s. 517-554. 18 Gülnihal Bozkurt, Gayr› Müslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukuki Durumu (1839-1914), Ankara 1989, s. 23. 19 Halil ‹nalc›k, Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1993, s. 73. 20 Uzunçarfl›l›, Osmanl› Tarihi, C.1, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1982, s. 311. 21 Halil ‹nalc›k, “Stefan Duflan’dan Osmanl› ‹mparatorlu¤una 15. As›rda Rumeli’de H›ristiyan Sipahiler ve Menfleleri”, Osmanl› ‹mparatorlu, Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 1993, s. 73. 22 Yavuz Ercan Osmanl› Yönetiminde Gayr› Müslimler, Kurulufltan Tanzimat’a kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumlar›, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001, s. 138-157; ayn› yazar, Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Bulgarlar ve Voynuklar, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, 1986, s. 2. 23 ‹nalc›k, Age., s. 106-107; Ercan, Ayn› eser, s. 8. 24 Halil ‹nalc›k, “Mehmed II", ‹slam Ansiklopedisi, Milli E¤itim Bas›mevi, c. 7, s. 518. 25 ‹nalc›k, "Mehmed II", 519. 26 Ufuk Gülsoy, Osmanl› Gayr› Müslimlerinin Askerlik Serüveni, ‹stanbul, Simurg Yay›nlar›, ‹stanbul 2000, s. 12-13. 27 ‹. H. Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devletinin Merkez ve Bahriye Teflkilat›, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1984, s. 484, 487488, 493; Ali Ihsan Gencer, Bahriye’de Yap›lan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezareti'nin Kuruluflu (1789-1867), ‹stanbul, ‹.Ü.E.F. Yay›nlar›, 1985, s. 235. 28 Bostan, 199. 29 Ufuk Gülsoy, Age, s.21-27. 30 Ufuk Gülsoy,Age, s.130-131. 31 Ufuk Gülsoy, Age. s.183. 32 Bu konuda bkz. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya, c.1, ‹stanbul, 1977, s.47. 33 Niyazi Berkes, Türk Düflününde Bat› Sorunu, Ankara, Bilgi Yay›nevi, 1975, s.179. 34 Age, s.261. 35 Jön Türk Hareketi ve pozitivizm aras›ndaki iliflki için bkz. M. fiükrü Hanio¤lu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanl› ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük I, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1989; ayn› yazar, Bir Siyasal Düflünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal Neflriyat, ‹stanbul 1980. 36 Kemal H. Karpat, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, Çev. Recep Boztemur,‹mge Kitabevi, ‹stanbul, 2001, s.152-153. 37 Elie Kedourie, “Ethnicity, Majorityu and Minorityin The Middle East”, Ethnicity, Pluralism and The State in The Middle East, Milton J. Esman, Itamar Rabinovich, Ithaca, Cornell University Press, 1988, ss. 26-27. 38 Masami Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili¤i, Çev. Tansel Demirel, ‹stanbul, 2. Bask›,‹letiflim Yay›nlar›, 2000, s.20. 39 Tarhan Erdem, Anayasalar ve Seçim Kanunlar› 1876-1982, ‹stanbul, Milliyet Yay›nlar›, 1982, s.3-18. ve Server Tanilli, Türk Anayasalar› ve ‹lgili Mevzuat, ‹stanbul, Fakülteler Matbaas›, 1980, s.3-19 * bütün dinlerin gere¤ini serbestçe yerine getirmesi. 40 T.Eldem, Age. s.4, Tanilli, Age, s.4. 41 T Erdem, Age. s.3-5, Tanilli Age, s.4-5. 42 T.Erdem, Age. s.3, Tanilli Age, s,4 43 T.Erdem, Age. s. 4, Tanilli Age, s,5. 44 Mehmet Ali Ayni, Ulusçuluk (Milliyetçilik), Derleyen, Nezih H. Neyzi, ‹stanbul, Reva Yay›nlar›, 1997. s.5. 45 Engin Deniz Akarl›, “XIX. Yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Avrupa'daki Nüfusunun Dini ve Irki Bileflimi,” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Say› 59, A¤ustos 1972, s. 21. 46 Karpat, Age, s.228. 47 F.Ahmad-D.A.Rustow; “‹kinci Meflrutiyet Döneminde Meclisler” ‹.Ü. Güney-Do¤u Avrupa Araflt›rmalar› Dergisi, Say›:4-5,1975-76, ‹stanbul,1976.s.245-84. 48 Mete Tunçay- Erik Jan Zürcher, (Derleyen), Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik /1876-1923), ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2000,s.21. 49 F.Ahmad- D.A Rustw,Age.s.247. 50 Bu süreçle ilgili olarak bkz. Nam›k Sinan Turan’›n bu dergideki, “Tanzimat Bürokratlar›ndan Jön Türklere: Osmanl› Siyasal Yap›s›nda De¤iflim ve Laikleflme”, bafll›kl› yaz›s›. AHMAD, F.-RUSTOW,D.A. “‹kinci Meflrutiyet Döneminde Meclisler” Güney-Do¤u Avrupa Araflt›rmalar› Dergisi, Say›:4-5,1975-76, ‹stanbul,1976. ALKAN, Ahmet Turan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitaplar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2001, ALKAN, Mehmet Ö., “Laik Bir ‹deolojinin Oluflumu Ya Da II.Meflrutiyet’te Türkçülü¤ün Toplumsal ‹deolojisi: Yeni Hayat ve Yeni Felsefe Mecmuas›”s.377-407,Tar›k Zafer Tunaya’ya Arma¤an, ‹stanbul Barosu Yay›n›,1992. AKARLI, Engin Deniz “XIX. Yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Avrupa'daki Nüfusunun Dini ve Irki Bileflimi,” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Say› 59, A¤ustos 1972. ARA‹, Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili¤i, Çev. Tansel Demirel, ‹stanbul, 2. Bask›,‹letiflim Yay›nlar›, 2000. ATEfi, Toktam›fl, Osmanl› Toplumunun Siyasal Yap›s› . AYN‹, Mehmet Ali, Ulusçuluk (Milliyetçilik), Derleyen, Nezih H. Neyzi, ‹stanbul, Reva Yay›nlar›, 1997. BAKTIAYA, Adil, “EL MÜEYYED’‹N ‹TT‹HAT VE TERAKK‹’YE CEVABI, M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili Görüflleri, ‹ktisat Fakültesi Dergisi, BOZDEM‹R, Mevlüt, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynaklar›, A.Ü.S.B.F., Ankara,1982. BOZKURT, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukuki Durumu (1839-1914), Ankara 1989. ERCAN, Yavuz, Osmanl› Yönetiminde Gayrimüslimler, Kurulufltan Tanzimat’a kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumlar›, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001. ERCAN, Yavuz, Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Bulgarlar ve Voynuklar, Ankara, 1986. ERDEM, Tarhan, Anayasalar ve Seçim Kanunlar› 1876-1982, ‹stanbul, Milliyet Yay›nlar›, 1982, GENCER, Ali Ihsan, Bahriye’de Yap›lan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezareti'nin Kuruluflu (1789-1867), ‹stanbul, ‹.Ü.E.F. Yay. 1985. GEORGEON, François, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev. Ali Berktay, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul,2006. GÜLSOY, Ufuk, Osmanl› Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni, ‹stanbul, Simurg Yay›nlar›,2000. ‹NALCIK, Halil, Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1993. KARPAT, Kemal H, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, Çev. Recep Boztemur,‹mge Kitabevi, ‹stanbul, 2001. KEDOUR‹E, Elie, “Ethnicity, Majorityu and Minorityin The Middle East”, Ethnicity, Pluralism and The State in The Middle East, Milton J. Esman, Itamar Rabinovich, Ithaca, Cornell University Press, 1988. KUSHNER, David, Türk Milliyetçili¤inin Do¤uflu, Kervan Yay›nlar›, ‹stanbul, 1979. OKTAY, Cemil, Siyasal Sistem ve Bürokrasi, Yükselen ‹stemler Karfl›s›nda Türk Siyasal Sistemi ve Kamu Bürokrasisi, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1997. ORTAYLI, ‹lber, “Osmanl› Devleti ve Meflrutiyet”,Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.IV, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul,1985. ORTAYLI, ‹lber, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›”,Hil Yay›nlar›, ‹stanbul,1983. SAMEL,Selçuk Akflin, “Osmanl› Reform Ça¤›nda Osmanl›c›l›k Düflüncesi 1839-1913), Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹stanbul, ‹letiflim Yay, 2000. TAN‹LL‹, Server, Türk Anayasalar› ve ‹lgili Mevzuat, ‹stanbul, Fakülteler Matbaas›, 1980. TANÖR, Bülent. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Anayasal Geliflmeler, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1991s.98-99. TUNÇAY, Mete - Erik Jan ZÜRCHER, (Derleyen), Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik /1876-1923), ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2000. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK seçilmifl kaynakça TURAN, Nam›k Sinan, ““Tefrik’ten ‹tti,had’a”Osmanl› Devleti’nde Gayr› Müslimler’in Toplumsal ve Siyasal Statülerinde De¤iflim Süreci”, ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi Dergisi, UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, Osmanl› Devleti Teflkilat›nda Kap›kulu Ocaklar›, I, Ankara 1988. UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, “Devflirme”, IA, III, UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, Osmanl› Tarihi, C.1, TTK, Ankara 1982. UZUNÇARfiILI, ‹. H. Osmanl› Devletinin Merkez ve Bahriye Teflkilat›, Ankara, TTK Yay. 1984, ÜRER, Levent, Az›nl›klar ve Lozan Tart›flmalar›, Derin Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003. YERAS‹MOS, Stefanos, Azgeliflmifllik Sürecinde Türkiye, YILDIZ, Ahmet, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”, Türk Ulusal Kimli¤inin Etno-Seküler S›n›rlar› (1919-1938), ‹stanbul, ‹letiflim Yay›nlar›, 2001. 61 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 51 Bu konuda bkz. Selçuk Akflin Samel, “Osmanl› Reform Ça¤›nda Osmanl›c›l›k Düflüncesi 1839-1913), Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹stanbul, ‹letiflim Yay, 2001, s.96-97. 52 ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›, ‹stanbul, Hil Yay., 1983, s.76-87. 53 Bu konuda bkz. fievket Pamuk, Osmanl›-Türk ‹ktisat Tarihi 1500-1914, Gerçek Yay›nlar›, ‹stanbul 1993, s. 146 vd. 54 Ahmet Y›ld›z, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”, Türk Ulusal Kimli¤inin Etno-Seküler S›n›rlar› (1919-1938), ‹stanbul, ‹letiflim Yay›nlar›, 2001, s.56-57. 55 Levent Ürer, Az›nl›klar ve Lozan Tart›flmalar›, Derin Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003, s.122-189. 56 Bakt›aya, Age., s. 70. 57 Ahmet Turan Alkan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitaplar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2001,s.230. 58 Hasan Kayal›, Arabs and Young Turks: Ottomanism, Arabism and Islamism in the Second Constitutional Period of the Otoman Empire 1908-1918, University of California Pres, Berkeley 1997, 59 Bakt›ya, Age., s. 83-85. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 62 Meflrutiyet döneminde kad›nlar konumlar›n› sorgulamaya bafllad› Meflrutiyet döneminin kad›nlar aç›s›ndan yaratt›¤› etkiler konusunda, Osmanl› kad›n hareketi ile ilgili kitab› bulunan ‹.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi ö¤retim üyesi Serpil Çak›r’dan görüfl ald›k. Toplumlar›n bekas› için hem yeni kuflaklar›n yetifltirilmesinde, hem de toplumsal kodlar›n iletilmesinde kad›nlar, annelik rolleri nedeniyle, toplumsal projelerde merkeze al›n›rlar iktisat dergisi: Sizce, 1908 hareketi ve sonras›nda do¤an atmosfer kad›nlar aç›s›ndan ne gibi sonuçlar do¤urdu? Serpil Çak›r: 1908, geleneksel temeller üzerine kurulu Osmanl› toplumunun sosyal, siyasal, e¤itim, hukuk gibi alanlarda farkl›laflt›¤›, de¤iflti¤i dönemin bafllang›c›n› gösteren simge tarihtir. Ancak, dönemin hakim anlay›fl›nda -ki bu anlay›fl 19.yüzy›l›n hakim anlay›fl›d›r, Osmanl›’da bundan azade de¤ildir- kad›nlara verilen en önemli rol, annelik ve annenin toplumsallaflt›rma ifllevidir. Toplumlar›n bekas› için hem yeni kuflaklar›n yetifltirilmesinde, hem de toplumsal kodlar›n iletilmesinde kad›nlar, annelik rolleri nedeniyle, toplumsal projelerde merkeze al›n›rlar. Bu dönemde geleneksel cinsiyet rollerine yap›lan vurgu evi geçindiren erkek ve ev bak›m›n› üstlenen kad›n olarak biçimlenir. kad›na geleneksellik ile modernlik aras›ndaki dengeyi kurma görevi biçiliyor Bu görüfller Osmanl› modernleflmesinde ve daha sonra Türk milliyetçili¤inde de kendini bulur. Terimleri ve çerçevesi erkekler taraf›ndan tan›mlanan bu modernleflmeci zihniyette, kad›na bir birey olarak bakmaktan ziyade, biçimlendirilecek bir nesne olarak bak›l›r. Toplumda her aç›dan h›zl› bir de¤iflim yaflan›rken, bu de¤iflimde kad›nlara geleneksellik ile modernlik aras›nda dengeyi kurma rolü biçilir. Aile, ulusun ahlaki bir ünitesi, kad›n ise bu üniteyi bir aradan tutan en önemli unsur olarak görülür. Kad›nlara bir yandan modernleflmenin tafl›y›c›l›¤› rolü verilir, di¤er yandan bu rolün s›n›rlar› erkekler taraf›ndan s›k›ca çizilir. Meflrutiyet döneminde e¤itimin yayg›nlaflt›r›lmas›, ilk ö¤retimin zorunlu olmas› gibi uygulamalar bafllat›l›r, kad›nlar için e¤itim kurumlar› aç›l›r. K›z rüfltiyelerinin 6 y›ll›k k›z ilkokullar›na dönüfltürülmesi, k›z ö¤retmen okullar›n›n aç›lmas›, 1914’te ‹stanbul’da bir k›z üniversitesi’nin aç›lmas› dikkat çeken oluflumlard›r. Kad›n erkek eflitli¤inin ilk yasalar› arazi üzerindeki miras ifllemlerinde eskiye göre kad›nlara eflitlik getiren 1856 tarihli Arazi Kanunnamesi’dir. 1917’de ç›kar›lan Hukuk-i Aile Kararnamesi ile -yürürlükte iki y›l kalsa da- evlilik birli¤inin kurulmas›nda ilk modern uygulamalar bafllat›l›r. Tüm bu yap›lanmalar gündelik yaflama da yans›r. Ayn› tarihsel süreç içerisinde 20’ye yak›n kad›n dergisi ç›kar›l›r. 30’a yak›n kad›n derne¤i kurulur Kad›nlar›n baflkald›r›lar›, elde edilen kazan›mlar›n da etkisiyle bir harekete dönüflür. Süreç içinde ba¤›ms›z bir kad›n hareketi ortaya ç›kar. Bu dönemde milli bir kimlik oluflturma çabalar›n›n örnekleri ve kad›nlar› bu çerçevede konumland›rma istekleri de vard›r. kad›nlar örgütleniyor Meflrutiyet döneminde yaflanan de¤iflim ve geliflim süreçlerine koflut olarak, hak ve özgürlük taleplerini gündeme getiren kad›nlar, erkeklere nazaran bulunduklar› konumu sorgulayarak bir kad›nl›k bilinci gelifltirirler. Dergiler, kad›nlara kendilerini birey olarak ifade etme, sorunlar›n› dillendirme ortam›n› sa¤lar. Her kesimden kad›nlar›n yazma ürkekli¤ini, çekimserli¤ini gidermede, taleplerini iletmede ve sesini duyurmada önemli ifllev görür. Erkeklerle kendi durumlar›n› k›yaslayan, bu duruma isyan eden, kad›nlar, fiüküfezar, Kad›nlar Dünyas› gibi sahibi, yaz› kadrosu, hatta mürettipleri bile kad›nlardan oluflan dergiler ç›kar›rlar. Dernekler ise, bireysel talepleri örgütlü birliklere dönüfltürmede, sorunlar›n çözümünde, ortaya konulan önerileri uygulamaya geçirmede yard›mc› olur. ‹lk kurulan dernekler savafllar›n açt›¤› yaralar› sarmaya yönelik yard›m dernekleridir. Dernekler aras›nda k›z çocuklar›n›n e¤itiminin temel amaç olarak al›nd›¤›, kad›nlar›n ifl yaflam›na girebilmeleri için mesleki e¤itimin verildi¤i dernekler de vard›r. Osmanl› Müdafaa-› Hukuk-u Nisvan Cemiyeti (Osmanl› kad›n›n›n Hakk›n› Savunma Derne¤i) ise Kad›nlar Dünyas› (1913-1921) adl› yay›n organ› ile Osmanl›daki feminist hak mücadelesinin en önemli örne¤idir. 1923 y›l›nda Nezihe Muhittin taraf›ndan kurulan bir siyasal parti olan Kad›nlar Halk F›rkas› -yasal olarak kurulufluna sonradan izin verilmese de- deneyimi, yine bu dönemin kad›n mücadelesinin bir uzant›s› olarak Türkiye’de kad›nlar›n siyasal hak mücadelesinde önemli bir örnek olarak tarih sayfalar›nda yerini alm›flt›r. ‹ktisat dergisi:1908 hareketinin nas›l tan›mlars›n›z? Sizce 1908 bir burjuva devrimi mi, de¤il mi? ‹flaya Üflür:* Önce bu sorgulamaya kat›lma yönündeki nazik davetiniz için teflekkür ederim. Sorunuz çok güzel ve yerinde; ama bir o kadar da zor, karmafl›k ve uzun çözümlemeleri gerektirecek boyutta. Efendim, y›llard›r flu düflüncemi söyleyip yerlefltirmeye çal›fl›yorum: Biz sözcüklerle konufluruz ama kavramlarla düflünürüz. Bunun yan›nda; kavramlar›n kendi tarihleri, kendi ba¤lamlar› mevcuttur. Bu "tarih"i, bu "ba¤lam›" göz ard› etti¤imizde inceleme nesnemiz ile çözümlememiz aras›ndaki ba¤/iliflkisellik kopma tehlikesi ile yüz yüze kalabilir. Di¤er bir deyiflle, kavramlar bir kez tan›mland›¤›nda, tan›mland›klar› gibi/tan›mland›klar› kadar›yla donup kalmazlar, tafllaflmazlar. T›pk› "demokrasi" gibi , "sanayileflme" gibi… ‹flte, "burjuva devrimi" kavram› da bizde , bu deyimi kullanmak kabal›k say›lmayacaksa , tafllaflm›fl kavramlardan.. Özellikle de Marksist solun bir kolu taraf›ndan alg›lan›lageldi¤i gibi.. Sorunuz ne güzel! Önce "hareket" deyimini kullan›yor, arkas›ndan bu hareketin bir "burjuva devrimi" olup olmad›¤›n› sorguluyorsunuz. 1908'in bir "hareket" oldu¤u do¤ru da , bir burjuva devrimi olup olmad›¤› bir hayli tart›flmal›… Önce, yayg›n, ancak do¤ru olmayan bir tespitle bafllamama izin veriniz. Zannedilenin aksine, burjuva devrimi "kavram›" münhas›ran ilk defa, Marx ve Marksistler taraf›ndan kullan›lm›fl de¤ildir. 1789 ve 1830 Frans›z devrimlerinin klasik say›labilecek tarihçileri taraf›ndan kullan›ld›¤›na tan›k olunabilinir: C. Comte, Dunoyer, Thierry, F. Hignet, Guizot gibi. Tabii bu arada,1789 ile 1830 aral›¤›nda "liberal" tarihçilerin "burjuva " ve "burjuva devrimi" hakk›ndaki kanaatleri/de¤erlendirmelerinin köklü say›labilecek de¤ifliklikler geçirdi¤ini belirtmeliyiz.Örne¤in 1789 "serbestiyeti" öne ç›kard›¤› için olumlan›rken ,1830 devriminden sonra "burjuva" , "burjuvazi küçültücü/ kötüleyici" bir anlamda kullan›l›r genellikle ..Örne¤in Saint-Simon'nun ve Saint-Simoncular›n yaz›lar›nda, bu tutum ,doruk noktas›na varm›flt›r diye- biliriz. "Burjuva",burjuvazi "parazit", "asalak", "gerici/tutucu" bir "s›n›f " olarak de¤erlendirilir. Onun yerine "sanayiciler", "sanayinin kaptanlar›" ön plana ç›kart›l›r. Bu özet ve çok genel bilgiyi flu nedenle veriyorum: bu tarihçiler/düflünürler "burjuva" ve "burjuva devrimi" kavramlar›n› katiyen, bir tarih ve toplum teorisi d›fl›nda ele almam›fllard›. Bir az sonra de¤inece¤im üzere bu durum, Marx için de geçerlidir.O halde ,1908'in bir "burjuva devrimi" olup olmad›¤› tart›flmas›, bir tarih ve toplum teorisinin içine oturtulmad›¤› taktirde bofl ve fazlaca anlaml› bir çaba olmayacakt›r. Birinci tespitim budur. Di¤er taraftan, Marx ve Engels'e gelince. Marx'da bu kavrama s›k rastlanmaz. Engels'de biraz daha s›k rastlan›l›r ancak, do¤rusu istenirse, kullan›l›fl›n›n sistematik oldu¤u söylenemez. Marx, okuyabildi¤im hemen hemen bütün yaz›lar›nda , "devrim"i -kopufl/s›çrama- olumlar , yol ve yöntemleri üzerinde farkl› ve de¤iflik imâlarda bulunsa da.. Nitekim gazete yaz›lar›n›n birinde devrimi dönemin befl gücü yan›nda "alt›nc› güç" fleklinde niteler. .Burjuvazi ise "inkâr›n inkâr›"d›r… "Burjuva devrimi" kavram›n›n ayr›nt›lar›na (maalesef) girmeksizin, birbiriyle ba¤lant›l› bir kaç anlamda kullan›ld›¤›n› ileri sürebiliriz: a-) kapitalizm-öncesi ve modernleflme –öncesi tarzlardan kapitalist ve modern tarzlara geçifl sürecidir. Bu geçifl sürecinin uluslararas›l›¤› vurgulanm›flt›r. Neue Rheinische Zeitung'daki yaz›lar›n›n birinde 1648 ve 1789'dan bahsederken bu "burjuva devrimi"mi basitçe ve sadece burjuvazinin zaferi olarak de¤il fakat ayn› zamanda yeni bir toplumsal düzenin zaferi fleklinde nitelemekteydi. b-) devrim ani bir kopufl,s›çray›fl olay›d›r. c-) devrimlerin "politik", "iktisadi" ve "toplumsal" boyutlar› sahnenin her zaman önündedir. d-) Burjuva devrimleri uluslararas› bir oluflumdur ama ulus temelinde gerçekleflir. e-) bu devrimler tafl›y›c›lar›n›n kat›, kesin, s›n›f aidiyetlerinden daha çok sonuçlar› itibariyle de¤erlendirilirler (a fl›kk› ); ve nihayet metodolojik 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Burjuva Devrimleri aç›s›ndan 1908’e iliflkin önemli de¤erlendirmelerde bulunan, Ankara Üniversitesi ‹ktisat Bölümü’nde ö¤retim üyeli¤i yapan ‹flaya Üflür’e 1908 Devrimi ile ilgili düflüncelerini sorduk. 63 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 1908 tek bafl›na bir “olay” de¤ildir, uluslararas›l›¤› içinde ele al›nmal›d›r 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 64 bir de¤erlendirme: f-) Her bir burjuva devrimi, genelli¤i göz ard› edilmeksizin kendi özgüllü¤ü ile yeniden (ve yeniden) incelenmelidir, e¤er araflt›rma nesnesi ile çözümleme aras›nda bir tekabüliyet aranacaksa… 1908 Tanzimat'›n bir devam› gibidir 1908'in bir burjuva devrimi fleklinde nitelendirilip nitelendirilemeyece¤i sonucuna gelince… Bir sefer, e¤er III. Selim'e kadar gitmeyeceksek; 1908, Tanzimat'›n bir devam› gibidir. Nitekim, 1908'in resmi s›fat› ‹kinci Meflrutiyet'in ‹lan›'d›r.[Birincisi 1876] . Osmanl› kendini hiç bir zaman resmen ‹mparatorluk olarak nitelendirmedi. Padiflahlar nominal olarak "‹mparator" de¤illerdi. Ne var ki bu olgu, Osmanl› Devleti'nin fiilen bir imparatorluk oldu¤u gerçe¤ine görmemizi engellememeli: Tarihteki di¤er imparatorluklar gibi, çok etnikli, çok dinli, çok dilli, çok kültürlü …topluluklardan oluflan bir devletti .Devlet-i ebed müddet idi; Roma gibi… Kabaca Onalt›nc› yüzy›ldan itibaren Avrupa'da kapitalist üretim tarz› ve ulus-devletler yeflermeye/filizlenmeye (tabii ki eflitsiz bir biçimde) bafllad›¤›nda, ‹mparatorluk iktisadiyat› ve genel olarak egemen toplulu¤un zihniyet dünyalar› aras›nda çeliflkiler,farkl›laflmalar meydana geldi.Osmanl› Devleti kabaca onsekizinci yüzy›l›n son çeyre¤inden itibaren Avrupa'daki çifte devrim'in [1789 Frans›z Siyasi Devrimi ve ‹ngiliz Sanayi Devrimi] etkisi alt›ndayd›. Nitekim,1838'i Sanayi Devrimi'ni , 1839'u ise Frans›z Siyasi Devrimi'nin etkileri ›fl›¤›nda de¤erlendirmek mümkün ve isabetli olacakt›r. Ondokuzuncu yüzy›lda Avrupa'n›n befl büyükleri (düvel-i muazzama) aras›ndaki çeliflkiler ve ulusçuluk keskinlefltikçe toprak kayb› artacakt›r.Topraklar›n kaybedilmesi di¤er ‹mparatorluklarda oldu¤u gibi, zaman içinde travmatik etkiler ortaya ç›karacakt›r. 1908'i ve onun görünürdeki yüzü ‹ttihad Terakki'yi - fiili örgütsel yap› olarak de¤ilde zihniyetler dünyas› aç›s›ndan- Genç Osmanl›lardan bafllatmak do¤ru olabilir. Di¤er taraftan 1908'i tek bafl›na bir "olay" de¤il, uluslararas›l›¤› içinde ele al›p de¤erlendirmek daha isabetli bir yaklafl›m olacakt›r. Örne¤in ‹.T. Frans›z Siyasi Devrimi'nden ,oradaki masonik örgütlenmelerden, ‹talya'n›n Carbionari örgütlenmesinden ve zaman içinde Rus,‹ran ve Meiji Restorasyonu'ndan hem haberdard›lar, hem bu "devrim"lerden etkilenmifllerdi. 1908'e uzanan süreçte a-) Afla¤› yukar› onalt›nc› yüzy›ldan sonra, içten içe çürüyen palamut a¤ac› örne¤i Osmanl›'n›n iktisaden zay›flamaya bafllamas›n› ve "düvel-i muazzama"n›n kendi aralar›ndaki çeliflkilerin, ‹mparatorlu¤un hemen her bölgesine, baflta M›s›r, Hicaz bölgesi ve ‹stanbul ile Bat› Anadolu olmak üzere yay›ld›¤›n›; 1873-1896 krizinden sonra iktisadiyat›n daha da kötüleflti¤i/derinleflti¤i; kapitalizmin emperyalist devletler aflamas›na geldi¤i ve devlet aras› çeliflkilerin emperyalist devler aras› çeliflkiye dönüfltü¤ünü; b-) uluslaflma ideolojisinin ‹mparatorlu¤u etkisi alt›na almakta gecikmedi¤ini ve bu etkinin fiiliyata dökülmesini (baflta Yunan Ayaklanmas› hat›rlanabilir); c-) kabaca 1839'dan bu yana "demokratikleflme" sürecinin kesintili ve sarsak ad›mlarla da olsa "geliflti¤i"ni göz ard› etmemeliyiz. ‹flte 1908'in bu ba¤lam içinde, "burjuva devrimi" olup olmad›¤› de¤erlendirilmelidir bana göre.. ‹ttihat terakki daha kuruluflundan itibaren, burjuva devrimlerinde oldu¤u gibi, mevcut devleti "y›k›p" onun yerine "yeni bir devlet" kurmak; di¤er bir anlat›m ile ittihat terakki'nin "sorun"u devlet ile de¤il yöneticileri ile idi. Bunu hangi temelde ve hangi yollarla gerçeklefltirece¤i hususunda kafas› berrak de¤ildi. "Üç tarz-› siyaset" bunun için kaleme al›nm›flt›. Keza, "Ayd›nlanma"dan etkilenmifllerdi ama onu tam olarak alg›lad›klar› ya da içsellefltirdiklerini ileri sürmek pek kolay de¤il. Buna tipik bir örnek "esir-i aflk›n olduk ey didâr-› hürriyet" diyen flairdir. Dize hayli etkileyici olabilir; ne var ki bu tipik bir ayd›nlanmac› tavr› de¤ildir. Çünkü tipik bir ayd›nlanmac› "hürriyet"in bile "esir"i olmay› düflünemez... Bu hürriyet aflk› ittihat terakki'yi geçici bir süre, ‹mparatorluktaki etniler aras›nda bir tür "koalisyon"a bile götürmüfltü. Kastamonu'dan Erzurum'a, Van'a kadar kartpostallarda dahi bu durumu gözlemek mümkündür. 1908'e kadar hareketin, eksik gedik de olsa bir tür kozmopolitizme aç›k oldu¤u da kendi yaz›lar›ndan izlenebilir. "‹ktidar" bir kez ele geçirildikten sonra ifller iyi gitmemeye bafllad›. Zaten zay›f olan koalisyonlar bozuldu. Tek bir hizip (afliret) "güc"ü ele geçirdi. Bu "güç" de¤iflerek de olsa kendi zihniyet dünyas› içinde, varl›¤›n› sürdüre geldi. Arkas›ndan 1912-1913 Balkan Harbi ve hemen sonras›nda Almanlar'›n yan›nda I. Cihan Harbi'ne girilmesi. Sonuç, bilinen sonuçtur... 1923'e giden süreç.. Sonçlar› itibari ile de olsa 1908'i bir burjuva devrimi fleklinde nitelemek pek mümkün görünmemektedir. Bir kere, bir "‹mparatorluk" içinde ve formunda "burjuva devrimi" gerçeklefltirmek tan›m gere¤i mümkün de¤ildi. Ulusal para basma otoritesini bile akl›na getirmemiflti. Hareketin "demokratik" yönü üzerinde düflünmedi¤ini söy- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK aranacaksa 1923; 1908'de daha elveriflli bir konakt›r. 1923 süreklilik içinde kopufltur. Hiç bir "devrim", aniden ortaya ç›kmad›¤› gibi, yeni olanda eskileri tümden ve ebediyen y›karak yerine geçmez, geçemez. Bu 1923'te de böyle olmufltur. Örne¤in "modern"li¤i; (önce liberal, sonra devletçi) kapitalizmi norm almas›, cumhuriyetçili¤i, laisite gibi alg›lay›fllar› gösterge olarak al›nabilir. 1923, bir sac aya¤› zihniyeti dünyas› üzerine kurulmufltu ki bu sac aya¤›n›n ayaklar›na yap›lan vurgu, zaman içinde ton ve gölge farkl›l›klar› olsa da, mevcudiyetini sürdüregelmektedir. 65 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK lemek haks›zl›k say›labilir ama 1908 sonras› uygulamalar›n 1876'y› aflt›¤› her halde ileri sürülemez. Abdülhamit'i aflal›m derken Abdülhamit ile k›yaslan›r hale gelmifllerdi. ‹ktisat Dergisi: Tarih yaz›m› aç›s›ndan 1908'in 1923 ile süreklili¤i ve kopufllar› nelerdir? ‹flaya Üflür: Sosyalistler, Marksist model içinde, "sosyalist devrim"e giden yolda, kendilerine bir "burjuva devrimi" kona¤› ararlarken (Lenin'in bir paragraf›n› tutamak yaparak) 1908'in iyi bir konak olaca¤›n› düflünmüfllerdi. Bu düflünüfl, bugün de yayg›nl›¤›n› sürdürmektedir, dünkü kadar olmasa da. Benim kanaatime göre, bir burjuva devrimi kona¤› 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 100. y›ldönümünde ikinci meflrutiyet, çal›flma yaflam› ve iflçi hareketleri üzerine bir de¤erlendirme Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nda 1908 sonras›nda bir grev patlamas› yaflan›yordu... Ahmet Makal* 66 100 y›l sonra geriye dönüp bak›ld›¤›nda, 1908’de yaflananlar nas›l nitelenmelidir? Söz konusu olan bir devrim midir, yoksa bir darbe mi? ‹kinci Meflrutiyet’in niteli¤i konusunda radikal biçimde birbirlerinden farkl›laflan görüfller, hâlâ tart›fl›lmaya devam edilmektedir. Ancak, niteleme hangi flekilde yap›l›rsa yap›ls›n, hiç flüphe yoktur ki, 1908 Osmanl›-Türk tarihinin en kritik dönüm noktalar›ndan biridir. Bu dönüm noktas› olma durumu, ‹kinci Meflrutiyet’te yaflananlar›n Osmanl›-Türk tarihinin daha sonraki dönemlerinde yaflananlar üzerindeki önemli etkileri itibariyledir ve tam da bu noktada Tunaya’n›n ‹kinci Meflrutiyet’i “Cumhuriyetin siyaset laboratuar›” olarak niteleyen sözleri hat›rlanmal›d›r. ‹kinci Meflrutiyet, çal›flma iliflkileri aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da Osmanl›-Türk çal›flma iliflkileri tarihinin en önemli dönüm noktalar›ndan biri ve bir laboratuar olarak nitelenebilir. Tarihte bir olay› önemli k›lan, Carr’›n ifadesiyle toplumsal etkileri ve sonuçlar› ise; 1908’de gerçekleflen iflçi hareketleri ve bu hareketlerin iktisadi, siyasi ve hukuksal sonuçlar› bu tarihi bir dönüm noktas› olma mertebesine yükseltmektedir. Yaz›m›zda, 1908’in 100. y›ldönümünde, bundan bir yüzy›l önce yaflananlar› gözden geçirerek, tarihsel anlamlar› ve süreklilikler-geçifllilikler ba¤lam›nda Cumhuriyet dönemine etkileri konusunda özlü bir de¤erlendirmeye ulaflmay› amaçl›yoruz. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 1908 y›l›nda gerçekleflen iflçi hareketleri * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Çal›flma Ekonomisi ve Endüstri ‹liflkileri Bölümü Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda iflçiler taraf›ndan gerçeklefltirilen ilk grevin 1872 y›l›nda yap›ld›¤› genel kabul görüyor. Bunu izleyen dönemlerde de çeflitli grevler yap›lm›fl. Bu grevler, daha çok iflveren taraf›ndan ödenmeyen, hak edilmifl ücret alacaklar›na iliflkin olarak gerçeklefliyor.1 1872-1908 tarihleri aras›nda saptanabilen az say›da grev varken, 1908 sonras›nda bir grev patlamas› yaflan›yor. Meflrutiyetin hemen arkas›ndan, 2-2.5 ayl›k bir sürede, birçok iflkolunda, on binlerce iflçinin kat›ld›¤› grevler gerçeklefltiriliyor. Bu kadar k›sa bir sürede gerçeklefltirilen grevler, say›ca, daha önceki uzun y›llar toplam›n› defalarca aflmaktad›r.2 Saptanabilen grevlerin say›s› zaman içerisinde art›fl gösterirken, Karak›flla, 1908 y›l›nda gerçekleflen 146 grev saptad›¤›n› belirtmektedir. Ancak bunlar›n ço¤u, k›sa süreli ve belki de ifl-b›rakma olarak de¤erlendirilmesi daha do¤ru olan olaylard›r.3 ‹kinci Meflrutiyet’in ilân›n› takibeden bu grevler, “‹lân-› Hürriyet” grevleri olarak niteleniyorlar. Bu grevlerin nedenleri, büyük ölçüde, 1908 öncesinde gerçekleflen grevlerle ortakt›r. Bunlar da, öncekiler gibi, büyük ölçüde ücret konusuna iliflkindir. Geçmifl dönemlerde hak kazan›ld›¤› halde ödenmeyen iflçi ücretlerinin ödenmesini sa¤lamak amac› yan›nda, daha önceki dönemlerde fiyat art›fllar› nedeniyle gerileyen sat›n alma güçlerindeki düflüflü, sa¤lanacak yeni ücret art›fllar›yla telafi etme düflüncesi de egemen olmufltur. 1879-1896 y›llar›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ücretlerin göreli olarak gerileme gösterdi¤i bir dönemdir.4 Bu nedenle, her ne kadar bu grevlerin gerçeklefltirilifl biçimleri dönemin koflullar›ndan da etkilenerek, siyasi olarak nitelendirilebilecek görünümler tafl›yorsa da, özünde ekonomik amaçl› olduklar› söylenebilir. 1908 grevleri, daha önceki dönemlerde gerçeklefltirilen grevlere göre daha organize hareketler olarak nitelendirilebilirlerse de, onlar gibi, büyük ölçüde formel sendikal yap› d›fl›nda gerçeklefltirilmifllerdir. Bir iflçi s›n›f› bilinci yüklemenin pek de do¤ru olmayaca¤› bu grev patlamas›, zaman içerisinde iflçi sorunlar›n›n, büyük ölçüde de ücret konusuna iliflkin sorunlar›n çözülemeden birikmesine ba¤l› olmakla birlikte, bu birikimi harekete geçiren ve grev biçiminde tezahür etmesine olanak sa¤layan, kuflkusuz ‹kinci Meflrutiyet’in getirmifl oldu¤u göreli özgürlük ortam›d›r. Bir baflka deyiflle, “hürriyet, müsavat, uhuvvet, adalet” ilkelerinin vurguland›¤› bu ‹kinci Meflrutiyet ortam›nda, varolan sorunlar›n ifade edilmesi kolaylaflt›¤› için, grevlerde bir t›rmanma yaflanm›flt›r. “Köklü de¤iflmeler yapmak isteyen her büyük siyasi hareket gibi, ‹kinci Meflrutiyet de, ani bir refah ihtiyac›n›n ifadesi olan büyük bir ümit ile bafllam›fl”5, “Meflrutiyet’in gelmesi, iflçilere de müreffeh bir hayata kavuflmak konusunda büyük umutlar vermifltir.”6 “De¤iflen durumun gerçeklerine kar- 1908 iflçi hareketlerinin ekonomik, siyasal ve hukuksal sonuçlar› oldu. Ekonomik aç›dan bak›ld›¤›nda, grevler, baflta ücretler ve çal›flma süreleri olmak üzere, ba¤›ml› çal›flanlar›n çal›flma koflullar› üzerinde önemli iyilefltirmeler yap›lmas› sonucunu do¤urdu. Ücret, iflçilerin çal›flma koflullar›n›n en önemlisi oldu¤una göre, 1908 y›l›nda gerçekleflen grevlerde yap›lan taleplerin büyük ölçüde bu konu üzerinde odaklanmas› do¤ald›r. Grevler sonucunda elde edilen kazan›mlar›n büyük bölümü de, ücretler üzerinde yo¤unlaflmaktad›r. Bu konudaki tüm çal›flmalar, 1908 y›l›nda yap›lan grevler sonucunda, iflçilerin önemli ücret art›fllar› elde etti¤ini ortaya koymaktad›r. Hatta, ço¤u zaman, bu ücret art›fllar›n›n kolayl›kla elde edildi¤i, iflçilerin sadece talep ederek, yüzde10 ila 25 aras›nda ücret art›fllar› sa¤lad›¤› belirtilmektedir.8 1839-1920 y›llar› aras›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ücretlerin geliflimini ‹ngiltere ile karfl›laflt›rmal› olarak inceleyen Boratav, Ökçün ve Pamuk; ‹kinci Meflrutiyet sonras› gözlenen ücret art›fllar›n›n savafl ve seferberlik nedeniyle eme¤in k›tlaflmas› ile iflçi örgütlenmeleri ve grevlerin büyük bir s›çrama göstermesi biçiminde iki temel nedeni oldu¤unu saptamaktad›rlar. Onlara göre, “Bu etkenler nominal ücretlerin 1908 sonras›nda yüzde 20 dolaylar›nda bir s›çrama daha göstermesine yol açm›flt›r.”9 Boratav, baflka bir çal›flmas›nda da nominal ücretlerdeki bu art›fl›, fiyat düzeyi ile irtibatland›rmaktad›r: “Nominal ücretler, 1908-1913 y›llar› aras›nda yüzde19 civar›nda artm›flt›r. Fiyatlar bu y›llarda göreli olarak istikrarl› oldu¤u için, bu art›fl›n büyük ölçüde reel ücret art›fl› olarak yorumlanmas› do¤ru olur. Hürriyetin ilân›n› izleyen y›llarda sa¤lanan bu geliflmenin, h›zla patlak veren iflçi hareketleri ile yak›n ilgisi olmas› do¤ald›r.”10 1908 grevleri ile ücret art›fllar› aras›ndaki bu ilifl- 1908 grevlerinin ücretler üzerinde olumlu etkileri olmufltur 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK grevlerin ücretler ile di¤er çal›flma koflullar› üzerindeki etkileri ki, ‹mparatorlu¤un en önemli sanayi kentlerinden biri olan Selanik’e iliflkin daha somut bilgilerle do¤rulanabilir. 1850-1912 dönemi itibariyle bu kentteki iflçilerin durumunu inceleyen Quataert, 1908 grevlerinin iflçiler aç›s›ndan ne tür ekonomik sonuçlar do¤urdu¤unu ayr›nt›l› olarak belirlemektedir: “Temmuz 1908 Jön-Türk ‹htilali ve yeni anayasal hükümet, Osmanl› iflçilerine yeni haklar ve özgürlükler vaad etti. Daha sonraki haftalar, daha yüksek ücretler için yüzlerce grevle doluydu. Baflar›l› iflçi eylemleri, Osmanl› hükümeti taraf›ndan karfl› önlemler al›nmas›na yol açt›. ‹mparatorluktaki istisnas›z her iflçi kategorisi eylemlere kat›ld›. Tekstil iflçileri, garsonlar, berberler, demiryolu iflçileri, eczac›lar, ma¤aza çal›flanlar›, yükleme-boflaltma iflçileri -liste uzay›p gitmektedir.- daha yüksek ücretler talep ettiler ve bunu elde ettiler. Olympos bira fabrikas›ndaki niteliksiz iflçiler için ücret daha önce günlük 7-8 kuruflken, grevlerden sonra önce 11, sonra 12 kurufla yükseldi. 1909’da, iki haftal›k bir lokavttan sonra, Allatini un de¤irmenindeki iflçiler, önemli ücret art›fllar› elde ettiler. Ücretler, 10-11 kurufltan, yaklafl›k 15 kurufla yükseldi. 1913’te, Selanik’teki ortalama kad›n iflçi ücretleri, 7 kurufltan daha az de¤ildi. Bu miktar, 1906’daki düzeyin iki kat›ndan daha fazlayd›.”11 Dönemin ‹zmir’deki ‹ngiliz konsolosu ise ‹ngiliz Hükümetine 9 Eylül 1908 tarihinde gönderdi¤i bir memorandumda, Selanik’teki bir flirkette gerçekleflen greve iliflkin olarak, çok somut bilgiler aktar›yor. Buna göre, fiark Demiryollar› fiirketinde greve giden iflçilerin, de¤iflik konulardaki talepleri yan›nda, yüzde 30-40 ücret art›fl› ile di¤er 67 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK fl› ilk uyan›fl, iflçi grevleri biçiminde ortaya ç›kt›. Kelimenin kendisi, daha önce Türkiye’de bilinmiyordu. Çal›flan s›n›flar, ücretlerinden memnun olduklar› için de¤il... Ücretlerinin yetersiz oldu¤unu gayet iyi biliyorlard›, ama ücret art›fllar› için ya da ne kadar masum da olsa, her hangi bir fley için- eylemler ortaya koymak ve gösteriler düzenlemek, eski rejim alt›nda hayal edilemeyecek fleylerdi. K›flk›rt›c› ayaklanmac›lar olarak nitelendirilebilirlerdi. Mamafih, Anayasa taraf›ndan ilân edilen “özgürlük”ün gelmesiyle, çal›flan s›n›flar, koflullar›n› iyilefltirme haklar›n› ifade etmek f›rsat›n› kulland›lar.” 7 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1908 grevlerinin siyasi düzlemdeki büyük etkisi, kendisine karfl› oluflan tepkiler ba¤lam›nda de¤erlendirilmelidir 68 ek ödemelerde art›fl istekleri de bulunuyordu. 4 Eylül 1908 tarihinde gerçeklefltirilen anlaflmayla ise grev sona eriyor ve günlük 14 kurufla kadar olan ücretlerde 3 kurufl, günlük 15-24 kurufl aras›ndaki ücretlerde 2 kurufl ve günlük 24 kuruflun üzerindeki ücretlerde 1 kuruflluk art›fl getiriliyordu. Ayr›ca, pazar günleri ile Christmas ve Paskalya gibi dini günlerde yap›lacak çal›flmalar için yüzde 50 oran›nda zaml› ücret ödenmesi de kabul ediliyordu.12 1908 grevlerinin ücretler üzerindeki olumlu etkileri, sanayi yan›nda di¤er kesimlerde, örne¤in madencilikte de gözlenmifltir. Ere¤li Kömür Havzas›’nda yabanc› sermayeli Ere¤li fiirketi’nin iflçileri, 1908 sonras› 4 grev gerçeklefltirdiler. Bu grevler sonucunda, flirket taraf›ndan iflçi ücretlerine, ortalama yüzde 30 dolaylar›nda zam yap›ld›.13 Anadolu Demiryolu fiirketi’nde gerçeklefltirilen grevde de, iflçiler ücret art›fl› taleplerinin bir bölümünü elde ettiler.14 Sonuç olarak, 1908 grevlerinin, genel olarak, iflçi ücretleri üzerinde olumlu, yükseltici etkiler yapt›¤› rahatl›kla söylenebilir. 1908 y›l›nda gerçeklefltirilen grevlerde, ücret art›fllar›na ilave olarak, di¤er çal›flma koflullar›n›n iyilefltirilmesi yolunda talepler de öne sürülmüfltür.15 Örne¤in, yukar›da aktard›¤›m›z belgedeki bilgilere göre fiark Demiryollar› fiirketi’nde gerçeklefltirilen grevde, ücret d›fl›ndaki çal›flma koflullar›na iliflkin olarak, flu talepler ortaya konmufltur: Daha k›sa çal›flma süreleri, t›bbi hizmetlerin gelifltirilmesi, iflveren taraf›ndan hastal›k ve ölüm yard›mlar› yap›lmas›. Grevleri sona erdiren anlaflmada, bu koflullar üzerinde de uzlaflma sa¤lanm›flt›.16 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK grevlerin siyasal ve hukuksal sonuçlar› ‹kinci Meflrutiyet’ten sonra, 1908-1913 y›llar› aras›nda 5 y›ll›k bir süre için çok partili bir rejimin varl›¤›ndan söz edilebilir.17 Bu dönem içerisinde farkl› görüfller tafl›yan çok say›da siyasal parti kurulmufltur. Bu çerçevede, ‹kinci Meflrutiyet sonras› oluflan çok partili siyasal yaflam içerisinde, 1908 grevlerinin bu siyasal partiler üzerinde de etkileri oldu¤u da gözlenmektedir.18 1908 grevleri bu anlamda, bir “sosyal sorun” ya da farkl› bir biçimde ifade edecek olursak, bir “iflçi sorunu” oldu¤una dikkatleri çekmifltir. Bu siyasal partilerden bir bölümünün programlar›nda, k›sa da olsa iflçi sorunlar›na yer verilmifltir.19 Ancak, bunun büyük ölçüde sembolik düzeyde kald›¤› söylenebilir. 1908 grevlerinin siyasi düzlemdeki büyük etkisi, kendisine karfl› oluflan tepkiler ba¤lam›nda de¤erlendirilmelidir. Bu tepkiler, çal›flma iliflkileri alan›nda da, özellikle sendika kurmay› yasaklayarak, grevler konusunda s›n›rland›r›c› düzenlemeler yapan Tatil-i Eflgal Kanunu’nun ç›kar›lmas› biçiminde tezahür etmifltir. Ancak, bu tepkilerin tümünü, genellikle yap›ld›¤› gibi, sadece iflçi hareketlerine yönelik tepkiler olarak de¤erlendirmek eksik kalacakt›r. Bu tepkilerin ve getirdi¤i önlemlerin, iflçi hareketleri de içinde bulunmak üzere, daha genel bir tepki oldu¤u belirtilmelidir. Kapani, bu koflullar› flöyle ifade etmektedir: “‹kinci Meflrutiyet’in ilân› ile 31 Mart Olay› aras›ndaki k›sa süre içinde, bafl›bofl, s›n›rs›z ve dizginsiz bir hürriyet havas›n›n esti¤i, devlet otoritesini temelinden sarsan bu anarflik havan›n iktidarda bulunan adamlar› ürkütmüfl ve onlar› sert tedbirler akma¤a zorlam›fl oldu¤u ileri sürülebilir. Bir bak›ma bu afl›r›, sorumsuz, bilinçsiz davran›fllar ve taflk›nl›klar içinde ‘hürriyetin yine hürriyet taraf›ndan y›k›ld›¤›’ do¤rudur. Öte yandan, gerçeklerin tam pay›n› vermek için flunu da söylemek gerekir ki, sürekli iç çalkant›lar, d›fl bask›lar ve hemen aral›ks›z devam eden savafllar, liberal bir düzenin yerleflmesi ve geliflmesi için pek elveriflli bir ortam say›lamazd›.”20 Tanör de, ‹kinci Meflrutiyet sonras› ortaya ç›kan geliflmelerde iflçi hareketlerinin rolüne de¤inmektedir: “...Esen özgürlük rüzgar›yla ortaya ç›kan kad›n hareketleri ve iflçi grevleri, bunlara al›fl›k olmayan kamuoyunu tedirgin ediyordu. Devlet otoritesinin sa¤lanamam›fl olmas› da, baz›lar›nca Meflrutiyet aleyhine bir puand›. Bu aç›dan bir iktidar bofllu¤undan da söz edilebilirdi.”21 Quataert’e göre de, “bazan fliddetin de oldu¤u bu grevler, rejimi gerçekten korkuttu.”22 Karak›flla da, bu grevlerin birkaç›nda kan döküldü¤ünü ifade ediyor.23 Kuflkusuz geliflmeler, kamu düzenini sa¤lama gibi bir amaç yan›nda, iktidara hâkim olan hareket ve ideolojisi aç›s›ndan da de¤erlendirilmelidir: “‹ttihat ve Terakki bafllang›çta istibdat dönemine karfl› devrimi pekifltirme ve kitleleri kazanma özlemiyle grevleri hoflgörüyle karfl›lar bir tav›r alm›flsa da, grevlerin giderek 1908 devrimi kadrolar›n›n ideolojik do¤rultular›na ters düflmesi ‹ttihatç›lar› tutum de¤ifltirmeye sevketmifl(ti).”24 Akflin, ‹ttihat Terakki’nin, 1907 Kongresi bildirgesinde, hitap edilen s›n›f ve zümreler s›ralan›rken iflçilerin ›srarla ihmale u¤ramas›n›, Hürriyetin ilân›ndan sonra iflçi grevlerine karfl› tak›n›lan olumsuz tavr›, burjuva olmad›klar› halde bat›dan etkilenen bir burjuva ideolojisine sahip olan ‹ttihat ve Terakki’nin bu ideolojisine uygun bulmaktad›r.25 Evet, 1908’i tümüyle s›n›fsal bir öze ba¤lamak mümkün görünmüyorsa da, s›n›fsal bir veçhesi oldu¤unda da kuflku yoktur ve yaflananlar bu osmanl›’dan cumhuriyete tatil-i eflgal kanunu Tatil-i Eflgal Kanunu, Türkiye çal›flma iliflkileri tarihinde, toplu ifl iliflkileri konusunda dolays›z bir biçimde düzenlemeler yapan ilk kanundur. Ancak, yasan›n önemi, sadece ilk oluflundan kaynaklanmamaktad›r. Yasa, bunun yan› s›ra, içeri¤i itibariyle de, çal›flma iliflkilerinin o tarihe kadar düzenlenmeyen temel konular›na iliflkin önemli düzenlemeler getirmifltir. Bunlar aras›nda, “sendikalar”, ifl uyuflmazl›klar› konusunda bir “uzlaflma” süreci ile “grev” bulunmaktad›r. Bu temel düzenlemelerin bir bölümünün, Cumhuriyet dönemine de sarkarak, 1936 y›l›nda ç›kar›lan 3008 say›l› ‹fl Kanunu’na kadar yürürlükte kalmas› da, uygulama aç›s›ndan yasan›n önemini art›rmaktad›r.30 Bunlar›n d›fl›nda, Tatil-i Eflgal Kanunu, getirdi¤i düzenlemelerin Türk sosyal politika literatüründe yaratt›¤› tart›flmalar nedeniyle de özel bir önem kazanmaktad›r. Türk çal›flma iliflkileri tarihinde, üzerinde bu kadar çok anlaflmazl›¤›n ve tart›flman›n oldu¤u bir baflka yasan›n mevcut olmad›¤› söylenebilir. Bu nedenlerle, yasan›n ayr›nt›l› bir biçimde de¤erlendirilmesi ve tart›flmal› noktalar›n aç›kl›¤a kavuflturulmas› önem tafl›maktad›r. Yasaya ismini de veren “Tatil-i Eflgal” kavram›; iflin b›rak›lmas›, terkedilmesi anlam›na gelmektedir. Bu kavram›, günümüzün terimleriyle “grev” olarak nitelendirebiliriz.31 Kanunun temel düzenlemelerini, “kapsam”, “iflçi örgütlenmeleri ve sendikalar”, “ifl uyuflmazl›klar›n›n çözümü” ile 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK “grev”e iliflkin düzenlemeleri aç›s›ndan de¤erlendirmek yararl› olacakt›r: Kapsam aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, Tatil-i Eflgal Kanunu tüm ba¤›ml› çal›flanlar› kapsam›na almamakta, yasa kapsam›na “umuma müteallik bir hizmet ile mükellef bulunan her nevi müessesat ile müstahdemin ve amele” yani “kamuya yönelik hizmet veren kurulufllarda çal›flanlar” girmektedir. Kamuya yönelik hizmet veren bu kurulufllara örnek olarak, yasan›n 1. maddesinde, “demiryolu, tramvay, liman, genel ayd›nlatma kurulufllar›” gösterilmektedir. Yasan›n ayn› maddesindeki “gibi” sözcü¤ü, ayn› özellikleri tafl›yan benzeri kurulufllarda çal›flanlar›n da Tatil-i Eflgal Kanunu kapsam›nda olaca¤›n› göstermektedir. Dönem itibariyle, Tatil-i Eflgal Kanunu kapsam›na giren bu kurulufllar›n ortak özellikleri aras›nda, çok say›da iflçi çal›flt›r›yor olmalar› ve sermaye paylar›n›n daha çok yabanc› iflverenlere ait olmas› bulunmaktad›r. ‹flçi örgütlenmeleri ve sendikalar aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, Tatil-i Eflgal Kanunu kendi kapsam›na giren kurulufllarda sendika kurulmas›n› yasaklarken, bu kurulufllarda sendika kuran kifliler aç›s›ndan cezai düzenlemeler de getirilmektedir. Yasa, yay›nland›¤› tarihten önce, bu kurulufllarda amele ve müstahdem ile sermayedarlar taraf›ndan kurulan sendikalar›n da, yasan›n yürürlü¤e girmesi ile ortadan kalkaca¤› hükmünü getirmektedir. Böylece, iflçi ve iflverenlerin formel bir biçimde sendikalar kurmas› yasaklanm›fl olmaktad›r. Her ne kadar bu yasaklama, yasan›n kapsam›na giren kurulufllarla s›n›rl›ysa da, dönem itibariyle bu kurulufllar›n gerek say›ca, gerek çal›flt›rd›klar› iflçi say›s› aç›lar›ndan tafl›d›¤› a¤›rl›k, bu yasa¤›n önem derecesini de yükseltmektedir. Tatil-i Eflgal Kanunu’nun en ilginç ve yoruma muhtaç düzenlemeleri ise ifl uyuflmazl›klar›n›n çözümü ve grev konusundad›r. ‹fl uyuflmazl›klar›n›n “bar›flç› çözüm yollar›ndan biri olan uzlaflt›rma kurumu, ilk kez 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu ile düzenlenmifltir.” 32 Bu uzlaflt›rma sürecinin ayr›nt›lar›, uyulmas› gerekli koflullar ve taraflar aç›s›ndan getirilen yapt›r›mlar, yasan›n de¤iflik maddelerinde düzenlenmifltir. Yasa, kapsama giren kurulufllarda iflçilerle iflverenler aras›nda ç›kan ifl uyuflmazl›klar›n›n, getirdi¤i mekanizmalarla çözülmesini öngörmektedir. ‹flçileri ve iflverenleri temsil yetkisine haiz vekillere Ticaret ve Naf›a Nezaretinin atayaca¤› bir memurun da eklenmesiyle oluflacak bir kurul, görüflmeler yolu ile ifl uyuflmazl›klar›n› ortadan kald›rmaya çal›flacakt›r. Görüflmeler sonucunda, uyuflmazl›¤a neden olan sorunlar›n çözümü üzerinde bir oy birli¤ine Tatil-i Eflgal Kanunu’nun en ilginç ve yoruma muhtaç düzenlemeleri ifl uyuflmazl›klar›n›n çözümü ve grev konusundad›r 69 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK durumu aç›kça ortaya koymaktad›r.26 Böyle bir ortamda, 1908 iflçi grevleri; önce fiili, sonra da özellikle yasal alanda bir dizi olufluma yol açm›flt›r. Fiili olarak, “...Art›k grevler zab›ta ve asker gücüyle bast›r›l›yor, elebafl› ve teflvikçiler yakalan›yordu. Bu yüzden çat›flmalar ç›k›yor, baz› iflyerleri y›k›l›yordu.”27 Bunu takiben ise bu grev hareketlerine tepki olarak, bu hareketleri ortadan kald›rmaya yönelik yasalaflt›rma çal›flmalar› ortaya ç›km›flt›r. Bu çerçevede, önce 8 Ekim 1908’de “Tatil-i Eflgal Cemiyetleri Hakk›nda Kanun-› Muvakkat” ad›n› tafl›yan geçici yasa, daha sonra 27 Temmuz 1909 tarihinde ise “Tatil-i Eflgal Kanunu” ç›kar›lm›flt›r.28 ‹flçiler, bu yasalaflt›rmaya karfl› tepki de göstermifllerdir. Örne¤in, Meclis-i Mebusan’›n gündemine al›nan Tatil-i Eflgal Kanun tasar›s›n› protesto etmek için, Selanik’te, 23 iflçi örgütünün biraraya gelerek düzenledi¤i bir miting yap›lm›flt›r.29 1908 y›l›nda yo¤un olarak gerçeklefltirilen iflçi eylemlerini zay›flatmak ve ortadan kald›rmak amac›yla ç›kar›lan Tatil-i Eflgal Kanunu’nun yorumlanmas›nda, bu amaç unsuru çok önemlidir ve bunu dikkate almadan yap›lacak yorumlar sa¤l›kl› olmayacakt›r. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 70 Tatil-i Eflgal Kanunu, biçimsel bir grev özgürlü¤ü getirmifl, ama bu özgürlü¤ün fiili kullan›m›n› zorlaflt›ran ya da engelleyen tüm düzenlemeler de, gene ayn› yasa taraf›ndan yap›lm›flt›r var›l›r ise uyuflmazl›k ortadan kalkacakt›r. Ancak taraflar anlaflamazlar ise, o andan itibaren iflçi taraf› terk-i hizmette (yani ifli b›rakmada) muhtar (yani özgür) olmaktad›r. Günümüzün terimleriyle düflünecek olursak, uyuflmazl›klar›n bar›flç› yollarla çözümü amac›yla yap›lan uzlaflt›rma toplant›lar›nda bir anlaflma sa¤lanamamas› durumunda, iflçiler greve gitme özgürlü¤üne sahip oluyorlar. Yasa ile grev özgürlü¤üne s›n›rlamalar ve cezai yapt›r›mlar da getirilmekte, çal›flma özgürlü¤ünü ortadan kald›rmaya yönelik her türlü hareket ve gösteri yasaklan›rken, çal›flmak isteyen iflçilere yönelik korkutma, cebir, fliddet kullanma gibi, greve zorlama suçu niteli¤indeki eylemler cezaya tabi k›l›nmaktad›r. Bu s›n›rlamalar, grevi yasaklama do¤rultusunda düzenlemeler olmay›p, bugünkü anlam› ile “çal›flma hürriyetine karfl› suç” kategorisine girmekte ve “çal›flmak isteyen bir kimseyi ifli b›rakmaya zorlamak, suç say›larak cezaland›r›lmaktad›r”.33 Tatil-i Eflgal Kanunu’nun, hukuken tan›d›¤› grev özgürlü¤ünü uygulamada tümüyle ortadan kald›rabilecek bir baflka s›n›rlamaya göre ise genel hizmetlerde istikrar› sa¤lamak için, gerekli oldu¤u takdirde kamu güçlerinin kullan›laca¤›, savafl veya savafl tehlikesi durumlar›nda hükümetin iflçi taleplerini incelemeyi ertelemesi veya tamamen vazgeçmesinin mümkün oldu¤u konusu düzenlenmektedir. Yasan›n bu düzenlemeleri, dönemin kendine özgü koflullar› içinde de¤erlendirilmelidir. Demokratik bir yap›n›n ö¤elerinin bulunmad›¤›, çal›flma iliflkilerinin taraflar›n›n örgütlenmelerine dahi izin verilmedi¤i koflullarda, hiç bir kesin ölçüt içermeyen ve her hangi bir merci nezdinde itiraz edilmesi mümkün olmayan bu gibi kararlarla, grev özgürlü¤ünün sa¤lanamayaca¤› aflikârd›r. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK tatil-i eflgal kanunu’na iliflkin bir de¤erlendirme Tatil-i Eflgal Kanunu, Türkiye çal›flma iliflkileri tarihinin belki de en çok tart›fl›lan hukuksal düzenlemesidir.34 Yasan›n sendikal örgütlenme konusunda getirdi¤i aç›k yasaklama ile uzlaflt›rma sürecine iliflkin düzenlemeleri konusunda bir tart›flmaya mahal olmamakla birlikte, grev konusundaki düzenlemeleri konusunda, uzun y›llar süren ciddi görüfl farkl›l›klar› ortaya ç›km›flt›r. Buna göre baz› araflt›rmac›lar, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun grevleri yasaklad›¤›n› savunmaktad›rlar. Örne¤in Saymen’e göre, Kanun, kapsam›na giren “müesseselerde grev yasa¤›n› 1909 y›l›nda vazetmifltir.”35 Talas ise daha esnek bir ifade kullanmaktad›r: “yasa, bir tür eylemsel grev yasa¤› getiriyordu.”36 Buna karfl›l›k, yasan›n bir grev özgürlü¤ü rejimi getirdi¤ini savunan araflt›rmac›lar da bulunmaktad›r. Örne¤in, O¤uzman’a göre, “Kanun dikkatlice gözden geçirildi¤i takdirde grev yap›lmas›n› de¤il, greve icbar› cezaland›rd›¤› görülmektedir.”37 Kan›m›zca, Türk sosyal politika literatüründe bu konuda süren uzun tart›flmalar sonucunda durum netleflmifltir ve Gülmez’in ifadesiyle, “1909 Tatil-i Eflgal Yasas›, düzenledi¤i yal›n uzlaflma sürecinin baflar›s›z kalmas› durumunda iflçilerin ifli b›rakabileceklerini aç›kça kabul ederek, grev rejimi aç›s›ndan 1936 ‹fl Yasas›’n›n ç›kar›lmas›na de¤in süren ‘grev özgürlü¤ü dönemini’ açm›flt›r.”38 Ancak, özellikle sosyal politika alan›n›n d›fl›ndan ve tarihçiler taraf›ndan yap›lan de¤erlendirmelerde, yasan›n grevleri yasaklad›¤› düflüncesi hâlâ varl›¤›n› sürdürebilmektedir.39 Kan›m›zca, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun sa¤l›kl› bir de¤erlendirmesi, ancak yasan›n ç›kar›l›fl amac›, de¤iflik düzenlemeleri aras›ndaki içsel ba¤lant›lar, de¤iflik konulardaki hükümlerinin Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun o dönemdeki koflullar›nda uygulanma olas›l›¤› ile yasa uygulamas›n›n ortaya ç›kard›¤› sonuçlar göz önünde tutularak yap›labilir. Yasan›n ç›kar›l›fl amac›, flüphe yoktur ki, 1908 y›l›nda yo¤un bir biçimde gerçekleflen grevlerin engellenmesidir. Tatil-i Eflgal Kanunu, bunun hukuki arac› olarak ortaya ç›kmaktad›r. Yasa, bu amac›na, kan›m›zca iki biçimde ulaflacakt›r: Her fleyden önce, baflar›l› iflçi hareketlerinin organize edilebilmesi için gerekli formel örgütlenmeyi yasaklayarak. Gülmez’in de belirtti¤i gibi, “...grevin özünde ‘toplu’ nitelikli bir eylem biçimi oldu¤u, tüm gücünü bu özelli¤inden ald›¤› gözönüne al›n›rsa, 1909 yasas›nca yasaklanmayan grevin, sendika hakk›n›n kesinlikle yasaklanm›fl olmas› dolay›s›yla, daha bafl›nda etkisizli¤e ve baflar›s›zl›¤a mahkûm edilmifl oldu¤u kendili¤inden anlafl›l›r.”40 ‹kinci olarak ise iflçi hareketlerinin önüne, geçilmesi zorunlu hukuksal süreçler getirerek. Bu hukuksal süreçlerin yasaklanan sendikal örgütlenmeler d›fl›nda gerçeklefltirilmeleri zorunlulu¤u, uygulamadaki baflar› flans›n› azaltacakt›r. Buna ilave olarak, dönemin kendine özgü koflullar› da, bu sürecin ifllemesini zorlaflt›racakt›r. Yasan›n ç›kar›ld›¤› 1909 tarihi itibariyle, uzlaflt›rmaya iliflkin hükümlerinin özgür bir biçimde iflleyebilece¤ini düflünmek, kan›m›zca mümkün de¤ildir. Örgütsel özgürlükler ve haklardan önce, kiflisel özgürlüklerin ve haklar›n dahi, gerek yasal tan›nma, gerekse fiili durum itibariyle ifllerli¤e kavuflmas›n›n çok zor oldu¤u dönemlerde; iflçilerin aralar›nda temsilciler seçip, bakanl›¤a dilekçe vererek uzlaflt›rma sürecini bafllatmalar› ve yürütmelerinin kolay oldu¤u düflünülemez. Bu koflullar›, grev özgürlü¤ünün kullan›m›n› son derecede zorlaflt›ran hukuki ve fiili süreçler olarak de¤erlendirmek daha ikinci meflrutiyet’ten cumhuriyet’e kalan 1908, siyaset alan›nda oldu¤u gibi, çal›flma iliflkileri alan›nda da önemli bir dönüm noktas›d›r. Çal›flma yaflam›na iliflkin baz› sorunlar, rüfleym halinde de olsa bu dönemde ortaya ç›km›fl, mücadelelere konu olmufl, nihayetinde hukuki-fiili önlemlerle bast›r›lmalar› yoluna gidilmifltir. ‹kinci Meflrutiyet dönemi, bu anlamda, sorunlar›n içinde yafland›¤› ve gelece¤e yönelik derslerin ç›kart›ld›¤› bir laboratuar olarak nitelenebilir. Os- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK manl›-Türk tarihinin ilk yo¤un grev hareketlerinin gerçekleflti¤i bu dönem, iflçiler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, örgütlenme ve iflçi hareketlerinin çal›flma koflullar› üzerindeki olumlu etkilerinin bizzat yaflanarak gözlendi¤i bir dönemdir. Bunu, dönemin özel koflullar›nda bir anlamda el yordam›yla da olsa, s›n›fsal bilince varmasa da; sorunlar›n ve çözüm yollar›n›n gözlenmesi anlam›nda bir s›n›f fark›ndal›¤›n›n oluflmas› olarak nitelendirebiliriz. Yönetim aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da sorun, gözleme ve fark›na varma ba¤lamlar›nda hiç de farkl› de¤ildir. Dönem, yönetim taraf›ndan “sosyal sorun”un de¤iflik boyutlar›yla aç›k biçimde gözlendi¤i, buna karfl›l›k içerik itibariyle sorunun hafifletilmesi do¤rultusunda önlemlere yönelmek yerine, sorunun bast›r›lmaya ve tezahür yollar›n›n engellenmeye çal›fl›ld›¤› bir dönem olarak belirginlefliyor. Çal›flma iliflkilerinin de¤iflik ve önemli kurumlar›na de¤gin hukuksal düzenlemeler ilk defa yap›l›rken; bir taraftan bu tezahürün en önemli arac› olarak iflçi örgütlenmeleri yasaklanmakta, di¤er taraftan da iflçi hareketleri ince ve dolambaçl› hukuksal düzenlemelerle engellenmeye çal›fl›lmaktad›r. Gözden kaç›r›lmamas› gereken bir nokta, bu tür yasaklay›c› önlemlerin sadece iflçilere de¤il, tüm toplumsal kesimlere de yönelmesi ve Cemiyetler Kanunu, Matbuat Kanunu gibi düzenlemelerle hem di¤er kesimlerin örgütlenmeleri, hem de bas›n özgürlü¤ü aç›s›ndan özgürlükleri s›n›rland›r›c› hükümler getirilmesidir. Kan›m›zca, erken cumhuriyet döneminde özgürlükleri s›n›rland›r›c› hukuksal düzenlemeler ve uygulamalar yap›l›rken, yöneticiler bizzat yaflad›klar› ‹kinci Meflrutiyet döneminin zihinsel çerçevesinden ve deneyiminden büyük ölçüde etkilenmifl olmal›d›rlar. Tek parti yönetiminin bas›na, derneklere karfl› tavr›, ‹kinci Meflrutiyet sonras›ndakilerle büyük bir benzerlik ve süreklilik içerisinde görünüyor. Cumhuriyet yöneticilerinin çal›flma yaflam›na ve iflçilere yaklafl›mlar›nda da bizzat deneyimledikleri bu sürecin etkileri gözleniyor. ‹flçi hareketine karfl› duyulan ve paranoya düzeyine varan kuflkuda, bat› ülkelerinin endüstrileflme deneyimleri s›ras›nda yaflanan kanl› s›n›f mücadeleleri kadar, 1908’de yaflanan grev hareketleri de etkili olmufl olmal›d›r. Di¤er taraftan, kapsam›na giren kurulufllarda sendikal örgütlenmeyi yasaklayan; grevi ise hukuksal olarak serbest b›rakmakla birlikte, gerçekleflmesini o dönemde sa¤lanabilmesi çok güç koflullara ba¤layarak engellemeye yönelen 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu Cumhuriyet döneminde de yürürlükte kalmaya devam etmektedir. 1936 tarihli ‹fl Kanunu, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun grevleri engellemeye yönelik ince düzenlemelerine dahi ihtiyaç duymayacak, “grev ve lo- ‹flçi hareketine karfl› duyulan kuflkuda, bat› ülkelerinin endüstrileflme deneyimleri s›ras›nda yaflanan kanl› s›n›f mücadeleleri kadar, 1908’de yaflanan grev hareketleri de etkili olmufl olmal›d›r 71 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK do¤ru olacakt›r. Tüm bu de¤erlendirmeler bir arada ele al›nd›¤›nda, 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu’nun, biçimsel bir grev özgürlü¤ü getirdi¤i, ama bu özgürlü¤ün fiili kullan›m›n› zorlaflt›ran ya da engelleyen tüm düzenlemelerin de, gene ayn› yasa taraf›ndan yap›ld›¤› belirtilmelidir. Ersoy’un flu yorumu, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun de¤erlendirilmesi aç›s›ndan anlaml›d›r: “...sendika kurmay› yasaklamalar› ve o zamanki teflebbüslerin büyük ço¤unlu¤unu ve en çok iflçi çal›flt›ran›n› teflkil eden kamu hizmetlerinde grev yap›lmas›n› kay›tlara tabi tutmalar› dolay›s›yla fiilen grevleri s›n›rlay›c› mahiyettedirler. Ancak Cumhuriyetten sonra 1936 tarihli ve 3008 say›l› ‹fl Kanunu’nun grevi kendi uygulama alan›nda yasaklamas›na kadar, fiilen olmasa bile hukuken grev hürriyeti rejimi söz konusu olmufltur.”41 Yasa uygulamas› de¤erlendirildi¤inde ise Cumhuriyet dönemine de sarkarak, grev konusundaki düzenlemeleri itibariyle 1936 tarihli ve 3008 say›l› ‹fl Kanunu’na kadar uzun süre yürürlükte kalan Tatil-i Eflgal Kanunu sonras›nda, grev hareketleri olumsuz yönde etkilenmifltir.42 O halde yasan›n ç›kar›l›fl amac›na ulaflt›¤›, grevlerin ortadan kald›r›lmas›na katk›da bulundu¤u ve bu konuda genel bir mutabakat oldu¤u söylenmelidir. Ürünü oldu¤u ‹kinci Meflrutiyet rejiminin kendine özgü koflullar›n›n etkisini tafl›yan Tatil-i Eflgal Kanunu, yapt›¤› düzenlemelerle Türkiye çal›flma iliflkileri tarihinde önemli bir yer alm›flt›r. Sendikalar›n yasaklanmas› gibi çal›flma iliflkileri aç›s›ndan s›n›rlay›c› düzenlemelerine karfl›l›k; hukuksal olarak ifl uyuflmazl›klar›n bar›flç› yollarla çözümü mekanizmalar›n› ilk defa getirmifl olmas›, fiilen olmasa bile hukuken grev özgürlü¤ü olarak de¤erlendirilebilecek bir rejimi kabul etmifl olmas› yasan›n dönemi itibariyle olumlu olarak de¤erlendirilebilecek özellikleri aras›ndad›r. “Sermaye-emek iliflkilerini yok sayan istibdat döneminin yasaklamalar›n›n aksine bu kanun, s›n›f mücadelesi gerçe¤ini gözledikten sonra, sorunu sermaye lehine k›s›tlamalarla çözmeye çal›flan modern, yani kapitalistçe, bir düzenleme say›lmal›d›r.”43 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 72 kavt yasakt›r” fleklindeki aç›k düzenlemesiyle 1963 y›l›na kadar sürecek bir grev-lokavt yasa¤› rejimi getirecek; “s›n›f esas›na ve ad›na dayanan” örgütlenmeleri yasaklayan 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu, ‹fl Kanunu ile birlikte tek parti dönemindeki uygulamalar›n hukuki temelini oluflturacakt›r.44 Kuflkusuzdur ki, siyaset alan›nda oldu¤u gibi, çal›flma iliflkileri alan›nda da, ‹kinci Meflrutiyet’i anlamak, ayn› zamanda Cumhuriyet’i daha iyi anlamak demektir!.. dipnotlar 1 1908 öncesi dönemdeki grevler konusunda bak›n›z, Makal, 1997, s.255-261. 2 1908 grevlerinin dökümü için bak›n›z, Onur, 1977, s. 282-283. Daha genifl ve yeni bir döküm için bak›n›z, Gülmez, 1996, ss. 176-177. 3 Karak›flla, 2008, s. 23. 4 Boratav; Ökçün; Pamuk, 1984, s. 69. 5 Tunaya, 1959, s. 53. 6 Akflin, 1980, s. 97. 7 Issawi, 1980, s. 50. 8 Quataert, 1993, s. 28. 9 Boratav; Ökçün; Pamuk, 1984, s. 70. 10 Boratav, 2003, s. 34. 11 Quataert, 1995, s. 72. 12 Issawi, 1980, ss. 51-52. ‹flçi taleplerinin, grevci iflçilerin etnik ve dinsel kökenlerini de yans›t›yor olmas› dikkat çekicidir. Ayn› döneme ve ayn› sorunlara iliflkin olarak, Fransa’n›n Selanik konsolosunun hükümetine gönderdi¤i iki rapor için bak›n›z, Güzel, 1983, ss. 46-49. 13 Quataert, 1987, s. 63. 14 Quataert, 1987, ss. 75-82. 15 Bak›n›z, Gülmez, 1996, ss. 176-177. 16 Issawi, 1980, ss. 51-52. 17 Tunaya, 1984, s. 12. 18 Akkaya, 1992, s. 62. 19 De¤iflik siyasal partilerin programlar› için bak›n›z, Tunaya, 1984, ss. 131-355. Parti programlar›ndaki çal›flma hayat›na iliflkin görüfller için bak›n›z, Akkaya, 1992; Gülmez, 1991, ss. 174-177. Parti programlar›n›n “grev” aç›s›ndan de¤erlendirilmesi için bak›n›z, Sülker, 1976, ss. 46-50. 20 Kapani, 1993, s. 107. 21 Tanör, 1992, s. 150. Meflrutiyet sonras› geliflen kad›n hareketleri konusunda bak›n›z, Akflin, 1980, ss. 93-96. 22 Quataert, 1993, s. 28. 23 Karak›flla, 2008, s. 23. 24 Onur, 1977, s. 277. ‹ttihat Terakki’nin 1908 Ekiminde kabul etti¤i siyasi program›nda, iflçi sorunlar›na iliflkin olarak yap›lan de¤erlendirmeler için bak›n›z, Onur, 1977, ss. 293-295. 25 Akflin, 1980, s. 79. Berkes de, bu ideolojiyi flöyle de¤erlendirmektedir: “‹ttihat ve Terakki’nin toplumsal temeli de tüm biçimini bulamad›; bu, uzun süre bir oluflum halinde kald›. ‹lk önce, “halk” terimiyle bu temelsizlik kapat›lmaya çal›fl›ld›. Ancak daha sonra bu belirsiz terimin içindeki ögeler, özellikle köylü, esnaf, memur ve bir özlem olarak burjuvazi, aristokrasi gibi, s›n›f unsurlar›na dayanma fikri yavafl yavafl belirmeye bafllad›. O aflamaya gelinceye dek, her fley vatan, özgürlük (hürriyet), eflitlik (müsavat) ve kardefllik (uhuvvet), terakki (ilerleme) ve birlik (ittihat) sözcüklerinin büyüsü alt›nda yürüyordu... ...koca bir ‹mparatorluktaki halklar›n temsilcisi olmak isteyen bir parti, yamal› bir ideolojiyle yetinmek zorunda kald›.” Bak›n›z, Berkes, 1973, s. 356. 26 Kansu’ya göre, 1908 iflçi hareketlerini engellemek amac›yla ç›kar›lan Tatil-i Eflgal Kanunu “1908 Devrimi’nin tam anlam›yla hangi s›n›flar›n ç›karlar›n› koruyup kollad›¤› konusunda flüpheye yer b›rakmayacak kadar aç›k bir ipucu vermektedir.” Bak›n›z, Kansu, 2006, s. 372. 27 Akflin, 1980, s. 98. 28 “Tatil-i Eflgal Cemiyetleri Hakk›nda Kanun-› Muvakkat”›n tam metni için bak›n›z, Baydar, 1982, ss. 128-129. Tatil-i Eflgal Kanunu’nun tam metni için bak›n›z, Gülmez, 1983, ss. 201-203; Ökçün, 1970, ss. 133-135. 29 Dumont, 1977, ss. 35-36. 30 1936 tarihli ‹fl Kanunu, 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu’nun kendi düzenlemelerine muhalif hükümlerini ortadan kald›rm›flt›r. Bunlar, büyük ölçüde “uzlaflma”ya ve “grev”e iliflkin düzenlemelerdir. Buna karfl›l›k, ‹fl Kanunu sendikalara iliflkin bir düzenleme yapmad›¤› için, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun kamuya yönelik iflyerlerinde çal›flanlar için getirdi¤i sendika yasa¤›n›n, 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu’na kadar sürmüfltür. Bu konunun kapsaml› bir tart›flmas› için bak›n›z, Gülmez, 1981-1982, ss. 77-79. Gülmez, ‹fl Kanunu ile “grev özgürlü¤ü” reji- minin de sona erdi¤ini belirtmektedir. Bak›n›z, Gülmez, 1981-1982, s. 77. 31 “Tatil-i eflgal” ve o dönemde kullan›lan di¤er kavramlar konusunda bak›n›z, Sülker, 1976, ss. 7-8. 32 Süral, 1982, s. 84. 33 Ersoy, 1973, s. 68. 34 Örne¤in, Mesut Gülmez, fiehmus Güzel ve Zafer Toprak aras›ndaki Tatil-i Eflgal Kanunu tart›flmalar› için, Toplum ve Bilim dergisinin, Say›: 13, Bahar 1981 ve Say›: 15, Güz 1981 / K›fl 1982 say›lar›na bak›labilir. 35 Saymen, 1954, s. 343, dn. 47. 36 Talas, 1992, s. 42. 37 O¤uzman, 1967, s. 17. Bu nedenle O¤uzman, 1936 tarihli ‹fl Kanunu’na kadar olan dönemi “grev hürriyeti” dönemi olarak nitelendirmektedir. 38 Gülmez, 1991, s. 320. 39 Örne¤in bak›n›z, Kansu, 2006, s. 372; Karak›flla, 2008, s. 27. Bu durumu, sosyal politikac›larla tarihçiler aras›ndaki iletiflim ve bilgi kopuklu¤unun tipik bir örne¤i olarak de¤erlendiriyoruz. Bu kopuklu¤un de¤iflik boyutlar› ile ortadan kald›r›lmas›na yönelik önerilerimiz için bak›n›z, Makal, 2007, ss. 73-76. 40 Gülmez, 1991, s. 320. 41 Ersoy, 1973, s. 69. 42 Tatil-i Eflgal Kanunu’na iliflkin s›n›rl› say›daki uygulama için bak›n›z, Gülmez, 1991, ss. 441-442; Gümüfl, 1972, ss. 31-35. Cumhuriyet dönemine de sarkan bir baflka uygulama için bak›n›z, Güzel, 1993, ss. 76-77. 43 Boratav, 2003, s. 31. 44 Bu düzenlemeler konusunda bak›n›z, Makal, 1999, ss. 353-412. kaynakça: Akkaya, Yüksel; “‹kinci Meflrutiyet Dönemi Siyasal Partileri ve Çal›flma Hayat›”, Mülkiyeliler Birli¤i Dergisi, fiubat 1992, Say›: 140, ss. 66-72; Mart 1992, Say›: 141, ss. 57-62. Akflin, Sina; Jön Türkler ve ‹ttihat Terakki, Gerçek Yay›nevi, ‹stanbul, 1980. Baydar, Oya; Türkiye ‹flçi S›n›f› Tarihi (I), Infograph, Frankfurt a Main, 1982. Berkes, Niyazi; Türkiye’de Ça¤dafllaflma, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1973. Boratav, Korkut; Türkiye ‹ktisat Tarihi: 1908-2002, Yedinci Bask›, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara, 2003. Boratav, Korkut; Ökçün, Gündüz; Pamuk, fievket; “Osmanl› Ücretleri ve Dünya Ekonomisi: 1839-1913”, Yap›t, Say›: 49-4, Nisan-May›s 1984, ss. 62-76. Dumont, Paul; “20. Yüzy›l Bafllar› Osmanl› ‹mparatorlu¤u ‹flçi Hareketleri ve Sosyalist Ak›mlar Tarihi Üzerine Yay›mlanmam›fl Kaynaklar”, Toplum ve Bilim, Say›: 3, Güz 1977, ss. 31-50. Ersoy, Yüksel; Çal›flma Hürriyetine Karfl› Suçlar, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›n›, Ankara, 1973. Gülmez, Mesut; “Bir ‹nsan Hakk› Olarak Sendika Hakk› Konusunda Türkiye’de Yasakç›l›ktan ‘Yasal Tan›ma’ya Geçifl”, Türkiye ve Orta Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü, ‹nsan Haklar› Y›ll›¤›, Y›l 3-4, 19811982, ss. 76-108. Gülmez, Mesut; Türkiye Belgesel Çal›flma ‹liflkileri Tarihi (1936 Öncesi), TODA‹E Yay›n›, Ankara, 1983. Gülmez, Mesut; Türkiye’de Çal›flma ‹liflkileri (1936 Öncesi), ‹kinci Bask›, TODA‹E Yay›n›, Ankara, 1991. Gülmez, Mesut; “1908 Grevleri (‹lân-› Hürriyet Grevleri)”, Türkiye Sendikac›l›k Ansiklopedisi, Birinci Cilt, Kültür Bakanl›¤› ve Tarih Vakf› Yay›n›, ‹stanbul, 1996, ss. 175-178. Gümüfl, Fatih; Türk ‹fl Hukukunda ‹fl Uyuflmazl›klar› ve Uzlaflt›rma, Emel Matbaac›l›k Sanayii, Ankara, 1972. Güzel, fiehmus; Grev-Grevin Yap›sal ve ‹fllevsel Aç›dan ‹rdelenmesine Katk›, Bilimsel Yay›nc›l›k, Ankara, 1980. Güzel, fiehmus; “1908 Grevleri: ‹ki Rapor”, Yap›t, Say›: 46-1, Ekim-Kas›m 1983, ss. 45-50. Güzel, fiehmus; Türkiye’de ‹flçi Hareketi (Yaz›lar-Belgeler), Sosyalist Yay›nlar, ‹stanbul, 1993. Issawi, Charles; The Economic History of Turkey: 1800-1914, The University of Chicago Press, Chicago, 1980. Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, Dördüncü Bask›, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2006. Kapani, Münci; Kamu Hürriyetleri, Yedinci Bask›, Yetkin Yay›nlar›, Ankara, 1993. Karak›flla, Yavuz Selim (ile Y. Do¤an Çetinkaya’n›n röportaj›); ‹stanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Say›: 38, Mart 2008, ss. 7-30. Makal, Ahmet; Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Çal›flma ‹liflkileri, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara, 1997. Makal, Ahmet; Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çal›flma ‹liflkileri: 19201946, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara, 1999. Makal, Ahmet; Ameleden ‹flçiye – Erken Cumhuriyet Dönemi Emek Tarihi Çal›flmalar›, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2007. O¤uzman, Kemal; Hukuki Yönden Grev ve Lokavt, ‹kinci Bas›, Fakülteler Matbaas›, ‹stanbul, 1967. Onur, Hakk› (Toprak, Zafer); “1908 ‹flçi Hareketleri ve Jön Türkler”, Yurt ve Dünya, Mart 1977, Say›: 2, ss. 277-295. Meflrutiyetin siyasal ve hukuki birikimi, laik devlet yap›s›n›n tarihsel zeminidir maatlerin örgütleyici misyonu Osmanl› düzeninin dinselli¤ine vurgu yapan unsurlard›r.8 Ancak burada dine yüklenen rol geçmifl dönemlerin klasik Arap-‹slam ‹mparatorluklar›ndan çok Bizans sisteminde göze çarpan siyasi otoritenin meflruiyet kazanmas›nda etkili olan; ancak üst bafll›k olmay›p tam tersi bir durumla üst bafll›k konumundaki devlet taraf›ndan kuflat›lan bir alan rolüdür. Devletin eylemlerini meflrulaflt›rmada en önemli at›flar› aras›nda yer alan ‹slam seküler aç›l›mlar içerdi¤i ileri sürülen örf-i hukuku meflrulaflt›rmakta da etkilidir.9 Osmanl› resmi ideolojisinin en temel özelli¤inin siyaset ve ‹slam’›n ayr›flmaz biçimde iç içe girmiflli¤i oldu¤una dikkat çeken Ahmet Yaflar Ocak, bu özdeflli¤i “her fley devlet içindir, din de devlet içindir” fleklinde formüle edilebilece¤ini belirtir.10 Bu yönüyle Osmanl› toplumu için ‹slam bir yönüyle ideal di¤er yönüyle yaflam stratejilerini belirleyen bir söylem ve gerek seçkin gerek halk için ortak bir tasavvur oluflturuyordu. Söz konusu durum bireysel ve toplumsal yaflam›n ‹slami bir söylemle belirlendi¤i anlam›na geliyordu.11 Osmanl› üst tabakas›n›n bir üyesi olarak kabul edilebilmek için kiflinin Müslüman olmas›, yaz›l› ve sözlü Osmanl›ca’y› bilmesi ve bu tabakada geçerli olan davran›fl kal›plar›na uymas› zorunlulu¤u dinin toplumsal yaflam içindeki belirleyicili¤ine iflaretti.12 Osmanl› siyasal sisteminde laik aç›l›mlar arama çabalar› bu yönüyle bak›ld›¤›nda klasik dönemin geleneksel yap› ve kurumlar› aç›s›ndan sa¤l›kl› sonuçlara ulaflmay› engelleyecektir.13 Bu yaln›zca Osmanl› toplumu aç›s›ndan de¤il modern Bat› toplumlar›n›n geliflim tarihi için de benzer bir süreçtir.14 Sanayileflme öncesi geleneksel tar›m toplumlar›n›n ortak özellikleri aras›nda otoritenin dayanaklar›n›n dinsel-geleneksel oluflu bulunmaktad›r. Söz konusu durum dinin teolojik bir süreç olarak yorumlanmas›n›n çok ötesinde sosyal bir olgu olarak de¤erlendirilmesinin sonucudur. Dinin toplumsal ifllevindeki de¤iflim süreci modernleflme süreciyle birlikte bafllayacakt›r. H›zl› Nam›k Sinan Turan* 73 Yrd. Doç. Dr. ‹Ü. ‹ktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Osmanl› siyasal sistemi içinde dinin, özellikle merkezi hükümet aç›s›ndan ‹slam’›n yeri, belirleyicili¤i siyaset bilimci ve tarihçilerin tahlillerinde farkl› flekillerde yorumlanmaktad›r. Baz› yaklafl›mlarda Osmanl› siyasal kültürü tamam›yla dini-teokratik bir alan›n etkisinde de¤erlendirirken1, baz› yorumlarda yar›-teokratik bir model çizilmesi dikkat çeker. Osmanl› hukuku özelinde bak›ld›¤›nda dini hukukun yan›nda hükümdarl›k otoritesine dayal› olarak haz›rlanan örf-i sultani’nin varl›¤› Osmanl› siyasal sisteminin nim-teokratik (yar›-dinsel) bir yap› olarak alg›lanmas›na neden olur. Örne¤in Sadri Maksudi Arsal 17. ve 18. yüzy›lda Osmanl› devletini nim-teokratik bir devlet olarak tan›mlarken, 18. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren Osmanl› Sultanlar›n›n “resmen halife ilan edilmesiyle” tamamen teokratik bir devlete dönüfltü¤ünü iddia eder.2 Ömer Lütfi Barkan da Osmanl› kamu hukuku ve toprak hukukuna dair birçok hükmün fler’i hukukun uygulamalar›yla çat›flt›¤›na dikkat çeker.3 Benzer bir yoruma Osmanl› ceza hukukunda fleraite ayk›r› uygulamalar› konu edinen Coflkun Üçok’ta rastlan›r.4 Hükümdar›n kanun koyuculu¤u ve güncel gereksinimlere dayal› olarak gelifltirilen kanunnameler, ço¤u bölgelerde merkezi bir dini hukuk uygulamas› yerine mahalli geleneklere baflvurulmas› sistemin tan›mlanmas›nda tek bafl›na fler’i bir anlay›fl›n olmad›¤›na iflaret etmektedir.5 Elbette aksini savunan yaklafl›mlar da söz konusudur.6 Bununla birlikte burada dinin etki alan› olarak kabul edilen tek geçerli veri normatif hukuktur. Oysa toplumsal yaflam›n gündelik unsurlar›ndan, farkl› dini cemaatler aras› iliflkilere, bunlar›n devletçe alg›lanma ve kabullenilme biçimlerine bak›ld›¤›nda dinin belirleyici oldu¤u görülmektedir. Buradan hareket edildi¤inde Osmanl› siyasal düzeninin dinin etkisinde olmad›¤›n› söylemek güçleflmektedir.7 Kamu hukuku alan›ndaki uygulamalar›n aksine özel hukuk alan›n›n dini hukukun tekelinde oluflu, toplumun dini mensubiyete göre s›n›fland›r›lmas› baflka ifadeyle millet sistemi, vergilerin bu düzene göre tarh ve tevzii, yarg› düzeni ve e¤itimde dini ce- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Tanzimat bürokratlar›ndan jöntürklere: Osmanl› siyasal yap›s›nda de¤iflim ve laikleflme 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK ‹ttihad-› Osmani projesi yeni döneme hem kimlik hem de devletin resmi ideolojisi anlam›nda damgas›n› vuracakt›r BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 74 bir de¤iflimin yafland›¤›, ideolojilerin baflat hale geldi¤i modernleflmenin yaflam›n her alan›n› biçimlendirdi¤i 19. yüzy›l›n siyasal sürecinde üç e¤ilim göze çarpmaktad›r. ‹lk olarak devlet merkezileflmekte ve otoritenin geleneksel kaynaklar› zay›flamaktad›r. Dinsel, geleneksel, ailevi ve etnik otoritelerin yerini tek, dünyevi, ulusal siyasal bir otorite almaktad›r. ‹kinci olarak siyasal kurumlar farkl›laflmakta ve özgülleflmektedir. Üçüncü olarak siyasete olan ilgi artmaktad›r. Ayn› süreçte devletin çevreye nüfuzu artmakta hukuk dünyevi ve flahsi olmayan biçimde, Weber’in deyifliyle “yasal ussal bir otoriteye dayanmaktad›r”15 Modernleflme etkileri giderek artan, birbirini tamamlayan bir süreç olarak siyasal anlamda merkezi bir örgütün kurulmas›n›, ulusal kimli¤in yarat›lmas›n› gerektirir. “Bunlara, siyasi kat›l›m›, kent yaflam›n› ve kamunun e¤itimini imkân dahiline sokan haklar›n yayg›nlaflt›r›lmas›n› eklemek gerekir. Sözü edilen de¤iflimlerin alt›nda da kurallar›n ve de¤erlerin laikleflmesi yatar.”16 Modernleflme toplum yaflam›n›n maddi boyutu kadar düflünce evreninde ve davran›fl kal›plar›nda de¤iflimlere yol açar. Bu yönüyle de¤erlendirildi¤inde modernlik, gündelik hayat›n pratiklerini ve ortak bilgiyi kapsayan kültürün dönüflümüdür.17 Düflünce dünyas›nda meydana gelen geliflmelerin en belirgin olan› dünyevileflmedir. Geleneksel toplumun insan ve do¤ay› aç›klamaya yönelik giriflimleri yo¤un olarak do¤aüstü güçlere dayand›r›l›rken, modern toplumda birbirinden ba¤›ms›z ussall›k zeminleri oluflur. ‹nsani faaliyetler ve toplumun örgütlenmesi dini akidelerden ba¤›ms›zlafl›r. “Aflk›nl›k (transcendance) içeren de¤erlerin yerini, içkinlik (immanence) içeren de¤erler al›r.” Böylelikle siyasi ve etik de¤erlerin tek kayna¤›n›n evren ve insanl›k oldu¤u sonucuna ulafl›l›r.18 Laikleflme, siyasetin özerk bir eylem alan› olarak görülmesini kolaylaflt›ran bir süreç oldu¤u kadar, demokratikleflme sürecini de iki yönde etkiler. ‹lk olarak, kültürde laikleflme, do¤al, toplumsal ve ekonomik çevrenin insan taraf›ndan denetlenebilece¤i inanc›n› kolaylaflt›r›r. ‹nsanlar›n iktidar›n eylemlerini etkileyerek çevrelerinde de¤ifliklik yaratabileceklerine inanmalar› siyasete kat›l›m› art›ran bir etken olmaktad›r. ‹kinci olarak, laikleflme iktidar›n kayna¤›n› Tanr›saldan uzaklaflt›rd›¤› ölçüde, iktidar›n denetlenebilmesi ve de¤ifltirilebilmesi olana¤›n› ortaya ç›kar›r.19 modernleflme ve geleneksel millet sisteminin çözülmesi Osmanl› modernleflmesi olarak tan›mlanan süreç geç 18. yüzy›l›n geliflmeleri ve 19. yüzy›lda modern devletin oluflumu süreciyle ele al›nmak zorundad›r. Tanzimat reformlar› Avrupa’da ayd›n despotizmi olarak yaflanan devletin merkezileflme ve çevreye nüfuz çabalar›n›n, belki de Friedrich Prusya’s›n›n, ‹mparatoriçe Maria Theresa ve o¤lu II. Joseph Avusturya’s›n›n, Petro Rusya’s›n›n kurumsallaflt›rd›¤› yeni devlet ve toplum modelinin gecikmifl bir Osmanl› versiyonu olmakla birlikte özgün koflullar› da bar›nd›r›yordu. Osmanl› Tanzimat’›n› kendi içinde iddial› k›lan durum o döneme de¤in dini cemaatlere dayal› millet sisteminden eflitlik anlay›fl›na dayal› tebaa geçifle iflaret etmesiydi. Bu klasik adaletname biçiminde kaleme al›nm›fl bir hatt-› hümayun’un çözebilece¤inden çok daha zorlu bir süreçti. Bila tefrik din ü mezhep bir toplum yaratma ideali yeni bir üst kimlik ve resmi ideoloji ihtiyac›n› gündeme getiriyordu. ‹ttihad-› Osmani projesi yeni döneme hem kimlik hem de devletin resmi ideolojisi anlam›nda damgas›n› vuracakt›r. Özelllikle cemaatlerin temsil edildi¤i millet sisteminin çözülüflü dinin bireyin kendini tan›mlama kodlar› aras›ndaki yerini tümüyle yok etmese bile sarsacakt›r. Millet kavram› geçmifl dönemlerde “din ve devlet, mülk ve millet” terkibinde oldu¤u gibi Müslümanlar› ifade etmekteyken, 19. yüzy›lda yeni bir içerik kazanm›flt›r. II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde “millet” sözcü¤ünün Avrupa’daki anlam› Osmanl› resmi lügatine girmeye bafllar.20 Görünürde devlet tüm dinlere karfl› eflit bir çizgide durmay› hedeflemektedir; ancak bu toplumla olan iliflkide dinin belirleyici olmayaca¤› anlam›na gelmemektedir. Aksine reformlar döneminde devlet mekanizmas›n›n daha etkin çal›flabilmesi amac›yla farkl›l›klar› etnik-dinsel kümeler olarak kurumsallaflt›rmak zorunda kal›r. Böylece, cemaat yeni eyalet ve taflra sistemine kaydedilirken, bu kat›l›m dini kurumlar arac›l›¤›yla gerçekleflir. Yerel iktidarlar›n yeniden düzenlenmesiyle iki unsurun önemi artar: Bir bölgenin baflkentinin rolü ve dini hiyerarflinin yerel düzeydeki rolü. Millet, cemaatler toplam› olarak gayr› Müslim cemaatlerin Osmanl› kurumsal yap›s›na kat›l›m› ve ayn› zamanda Osmanl› iktidar›n›n meflrulu¤unu sa¤layan ara alan›, paralel yap›y› oluflturur. Yeni koflullara göre tüm gayr› Müslim unsurlar öncelikle kendi milletlerine ait olduklar› için Osmanl› milletine aittirler. Bununla birlikte reformlar san›lan›n aksine ruhani reisliklerin yetkilerini art›rmam›fl, tam tersine s›n›rlamalar getirmifltir. Ferman›n okunup kadife keseye konulmas›n›n ard›ndan Rum patri¤inin bir daha hiç ç›kar›lmamas›n› diledi¤i fleklindeki geleneksel aktar›m, ruhani reislerin geliflmelerden duyduklar› rahats›zl›¤› ortaya koymaktad›r. Dikkat çekici bir baflka geliflme ise fludur: Reformlar dini liderlerin 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK yer verilmesidir. Örne¤in ilk olarak bir nevi mali meclis olan Meclis-i Muhassilin’lerde Müslüman temsilcilerin yan›nda gayr› Müslim üyeler yer alm›flt›r. Ayn› durum Tanzimat sonras› oluflturulan Vilayet ‹dare Meclislerinde yer alan üyeler için de söz konusudur. Bununla birlikte mahalli idare organlar›nda ruhani reislerin tabii üye olarak yer almalar› itirazlara sebep olmufltur. ‹lk Meclis-i Mebusan’da Sofya Mebusu Feyzi Efendi; “Ruhani liderlerin dünyevi müesseselerde ifli olmad›¤›n›” söylemesi üzerine H›ristiyan mebuslar; “Al›nan kararlar› cemaatlerine tebli¤ etmeleri için orada bulunmalar› flartt›r” diye karfl› ç›km›fllard›r. Bu konuda Osmanl› yöneticilerinin mütereddit davrand›klar› anlafl›lmaktad›r. Örne¤in 1872 y›l›nda Bursa ‹dare Meclisine Rum metropoliti al›nmam›fl, ‹stanbul’daki Rum patri¤inin bu konudaki baflvurusu ise reddedilmifltir. Red gerekçesi olarak; “Bu takdirde Bursa Müftüsünün de meclise al›nmas› gerekti¤i, oysa müftünün üye olmad›¤›” bildirilmifltir. Osmanl› yönetiminin bu davran›fl› müftüyü ruhani bir reis de¤il, merkezi hükümetin memuru sayd›¤›n› ortaya koymaktad›r.23 Hukukta Romanizasyon ve Laik E¤itim Kurumlar› Yeni dönemde laikleflmenin alt yap›s›na yönelik düzenlemeler özellikle hukuk alan›nda göze çarpmaktad›r. 1838 Baltaliman› Ticaret Antlafl- Geleneksel yap›n›n çözülüflünün dinsel cemaatler aras›ndaki en tipik yans›malar›ndan biri reformlar sonras› oluflturulmaya bafllanan temsili organlarda gayr› Müslimlere yer verilmesidir 75 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK cemaatler üzerindeki iktidar›n›n tan›nmas›n› onaylasa bile Osmanl› kurumlar›n›n laikleflmesi yönünde bir ad›m olmufltur. Tanzimat projesi millet temelinde bir ayr›m› tan›rken millet içinde ruhban s›n›f›ndan olmayanlar›n gücünün artmas›n›, böylelikle ruhban›n dünyevi yetkilerinin s›n›rland›r›lmas›n› hedeflemifltir. “H›ristiyan vesair tebaa-i gayr-i Müslime cemaatlerinin milletçe olan maslahatlar›n›n idaresi, her bir cemaatin ruhban ve avam› beyninde müntehab azadan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazas›na havale k›l›nmas›” fleklindeki düzenleme örne¤in Rum patrikhanesi taraf›ndan “Patrikhane’nin as›rl›k haklar›n›n gasp›” olarak de¤erlendirilse de Kutsal Sinod’un yan›nda halktan kimselerden oluflan bir kurul resmen güvence alt›na al›nm›flt›r.21 1856 Hatt-› Hümayun’unda da söz konusu duruma vurgu yap›lm›flt›r. ‹mparatorluk içindeki gayr› Müslimlerin milletçe olan maslahatlar›n›n idaresi her cemaatin dinsel-laik kar›fl›k heyetine b›rak›lm›flt›r. ‹nflaat planlar› için “rüesâ-y› millettin tasvibi” al›nmas› gerekmektedir. Baflvuran “herhangi bir milletin olursa olsun”, devlet bürokrasisinde kendisine ifl verilebilecektir. Ayn› flekilde cemaatlerin milletçe mektepler kurmas›n›n yolu aç›lm›flt›r.22 Geleneksel yap›n›n çözülüflünün dinsel cemaatler aras›ndaki en tipik yans›malar›ndan bir di¤eri reformlar sonras› oluflturulmaya bafllanan temsili organlarda gayr› Müslimlere 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 76 Tanzimat döneminde, geleneksel toplumlarda her dini cemaatin denetim tekelinde bulunan e¤itim anlay›fl› modernleflmeyle birlikte yerini evletin kendi ideolojisini afl›lad›¤› merkeziyetçi bir e¤itime b›rakt› mas›’yla Avrupa ekonomik sistemi içine adapte olmaya çal›flan imparatorluk hukuki mevzuat›n› buna göre düzenlemektedir. Hukuk düzeninde dini kaynaklar d›fl›ndaki normlara dayal› kanunlar hangi dine mensup olursa olsun tüm topluma eflit uygulanma iddias›yla gündeme geldi¤inde fleriat›n hukuk üzerindeki hakimiyeti sars›lacakt›r. Bu sonuç cemaatlerin özel hukuklar› alan›nda olmasa bile kamu alan›nda Romanist hukuk temelli yeni bir sisteme ba¤›ml› olmalar›na neden olacakt›r. ‹lk ad›m Tanzimat Ferman›’n›n ilan›ndan 7 ay sonra 3 May›s 1840’da Ceza Kanunun kabul edilmesiyle at›lm›flt›r. Ceza Kanunnamesi tüm tebaa için ayr›cal›ks›z olarak uygulanacak olan ilk kanundur. 1851’de Kanun-› Cedit olarak an›lan yeni bir ceza kanunu yap›ld›¤›nda veresenin k›sas› gerektirecek durumlarda suçluyu affetmesinin, devletçe ba¤lay›c› olmamas› ilkesinin getirilmesi ‹slam ceza hukukunun, özel hukuka yaklaflan bir ilkesinin kald›r›lmas› ve kamu davas› anlay›fl›na geçifle olanak sa¤lam›flt›r. Nihayet 1858’de Frans›z Ceza Kanunundan adapte edilen Ceza Kanunu ile Romanizasyon süreci h›z kazanm›flt›r. Hukuktaki resepsiyon süreciyle birlikte yeni kavram ve kurumlar da Osmanl› toplumunun gündemine giriyordu. 1879’da Frans›z Ceza Yarg›lama Kanununun çevrilip yürürlü¤e girmesiyle modern ceza mahkemeleri, bu arada ‹slam hukukunda bulunmayan savc›l›k uygulamas› bafllam›flt›. Özel hukuk alan›nda ç›kar›lan ilk kanun olan 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret ‹slam hukukuyla çat›flan uygulamalar getirmiflti. Özellikle faiz ve adi ortakl›klar d›fl›ndaki ortakl›klar› tan›mas› büyük çekiflmelere neden olmufltu. Ticari ifllerden do¤an sorunlar ayr› bir yarg› bölümüne b›rak›lmas› amac›yla 1861 y›l›nda Usul- Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi, 1863’te Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi kabul edildi.24 Özellikle uluslararas› ticari iliflkilerdeki ba¤›ml›l›¤›n artmas› ticari davalara bakacak nizamiye mahkemelerinin kurulmas›na imkan sa¤lad›. Böylelikle fler’i mahkemelerin yetkileri d›fl›na ç›k›ld›. Bu mahkemelerde yeni hukukçular kadar dini cemaatlerin mahalli temsilcileri de yer almaktayd›. Hukuk sahas›nda laikleflme medeni hukuk alan› söz konusu oldu¤unda daha sanc›l› bir süreç oluyordu. Âli Pafla’n›n Frans›z Medeni Kanunu’ndan yap›lacak bir medeni hukuk aray›fl› muhafazakarlar›n elefltirilerine neden olmufltu. 1868-1876 aras›nda hukukçu Ahmet Cevdet Pafla baflkanl›¤›nda çal›flan bir komisyon 16 kitap ve 1851 maddeden oluflan Mecelle-i Ahkam-› Adliye’yi haz›rlad›. Görünürde muhafazakarlar›n bir zaferi gibi alg›lanabilecek bu giriflimle ‹slam hukuk tarihinde ilk kez daha önce olmad›k ölçü- de tedvin ifllemi gerçeklefltirilmiflti. Esas olarak Sünni-Hanefi doktrini kaynak alan bu önemli yap›tta mali alanda daha çok borçlar hukukuna dair düzenlemeler getirilirken aile hukukuna dair bölümler ihmal edilmiflti. Bununla birlikte Mecelle ‹slam hukukunu esas almakla birlikte Bat› hukuk tekni¤ine dayanan önemli bir giriflimdi.25 ‹slam hukuk tekni¤inin Bat›l›laflt›r›lmas›na yönelik bir baflka önemli giriflim ise 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’dir. 132 maddelik kanunda topra¤›n bölümlendirilmesi klasik ‹slam prati¤ine göre yap›lmakla birlikte içerik olarak bilhassa mülkiyet anlay›fl›nda laik hükümler içermifltir. Özellikle miras konusunda k›z çocu¤una da yer verilmesi sonraki dönemde Osmanl› kad›n›n›n toplumsal ve hukuki konumunun gelifliminde öncü bir ad›m olmufltur.26 Tanzimat’›n gerekçeleri aras›nda her ne kadar fleriattan uzaklaflman›n neden oldu¤u toplumsal ve siyasal sonuçlar dile getiriliyorsa da yeni bürokrasi anlay›fl› dinsel müdahalelerden ar›nd›r›lm›fl bir alandan, yeni e¤itim kurumlar›ndan yetifltiriliyordu. Yeni bürokrat figürü Mekteb-i Maarif-i Adliyye ve Mekteb-i Ulûm-› Edebiyye gibi fler’i makamlardan ba¤›ms›z iflleyen okullarda e¤itiliyordu. Gerçi klasik Osmanl› düzeninde de bürokrat s›n›f medresenin d›fl›nda hikmet-i hükümet anlay›fl›na hizmet için yetifltirilmekteydi; ancak onun çevrelendi¤i siyasal kültür dinin etkisindeydi. Tanzimat döneminde bürokrasinin hakimiyeti büyük ölçüde artm›flt›. Bürokrat egemenli¤i Padiflah dahil devletin tüm alanlar›nda kendini hissettiriyordu. Örne¤in Fermanla belirtildi¤i gibi Halife-Sultan, Sadrazam, fieyhülislam, Ulemâ ve tüm memurlara yeminle göreve bafllama usulü getirilmesi, Abdülmecid’in her y›l Meclis-i Vâlâ’y› bir nutukla açmas›, buna karfl›l›k meclis azas›n›n teflekkür mazbatas› düzenleyerek Padiflaha sunmas› gibi hususlar bürokrasinin devlet içindeki etkinli¤ine iflaret ediyordu. Tanzimat’›n tesis etmeye çal›flt›¤› s›k› merkeziyetçi anlay›fl modernleflme ve laikleflmeyi haz›rl›yordu. Bu merkeziyetçi yaklafl›m içinde halifesultan de¤il, Bab›ali merkez olarak belirginlefliyordu.27 Geleneksel toplumlarda her dini cemaatin denetim tekelinde bulunan e¤itim anlay›fl› modernleflmeyle birlikte yerini devletin kendi ideolojisini afl›lad›¤› merkeziyetçi bir e¤itime b›rak›rken Tanzimat’›n e¤itim kurumlar›nda laik nitelikli modern okullar yer edinmeye bafllam›flt›r. Özellikle Müslümanlar söz konusu edildi¤inde uleman›n yeni kurulan okullar üzerindeki denetim alan› kalkm›flt›r. Osmanl› ulemas›n›n ‹ran’da fiii ulema örne¤inde oldu¤u gibi ekonomik beslen- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK nifli etkiliydi. E¤itimde laikleflme, üniversite (Darülfünun), 1851 Encümen-i Danifl ve 1862 Cemiyet-i ‹lmiyye-i Osmaniyye gibi kurumsal aray›fllar dini bilimler d›fl›nda do¤al bilimler aras›ndaki geliflmeleri de dikkate alan yeni bir insan tipinin yarat›lmas›nda etkili oldular.29 1846 y›l› plan›nda karma e¤itimin bafllayaca¤›na vurgu yap›l›yor olmas› “modern-seküler” e¤itim sisteminin kurumsallaflmas›nda önemli yere sahipti. Devletin e¤itime yönelik tüm giriflimlerinin ard›nda yaln›zca Müslüman toplumun e¤itim düzeyini yükseltmek de¤il, çeflitli din ve mezhep mensuplar›ndan müteflekkil olup, ortak de¤erler üretebilen bir imparatorluk oluflturma ideali yatmaktayd›.30 E¤itimde, hukukta görülen laikleflme e¤ilimi yaln›zca gayr› Müslim ruhban›n de¤il, ‹slam ulemas›n›n da yetkilerinde daralmalar yaratm›flt›r. Gerçi II Mahmut döneminden itibaren yo¤unlaflan dönüflümde uleman›n meflruiyet kazand›r›c› bir kaynak olarak etkinlik sa¤lad›¤› düflünülebilir. Nitekim bu dönemde ilmiye s›n›f› otonomi, politik güç, prestij ve mali imkanlar aç›s›ndan yetki y›pranmas›na ra¤men varl›¤›n› koruyabilmifltir. Hatta III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde Divan-› Hümayun’un fonksiyonlar›n› üstlenen Meflveret Meclislerinde aktif bir rol oynayabilmifllerdir.31 Öte yandan yeni oluflturulan Meclis-i Vükela ve daimi nitelikli di¤er organize meclislerde ilmiye mensuplar›n›n varl›¤› oldukça s›n›rl› hale gelmifltir. ‹lmiyenin nisbi gücünü azaltan temel etkenler fonksiyonel farkl›laflma ve uzmanlaflma olmufltur. 1830 sonras›ndaki bürokratik reformlar uzman ihtiyac›n› art›rd›¤› gibi Yeniçerili¤in kald›r›lmas›yla güçlenen merkeziyetçi devlet düflüncesi de geleneksel bask› gruplar›ndan uleman›n gücüne darbe indirmifltir. 1856 sonras›nda yerel düzeyde temsil kurumlar›nda gayr› Müslimlerin yer almaya bafllamas› uleman›n yerel ve merkezi düzeyde nüfuzunun gerilemesine neden olmufltur. ‹lmiyenin sosyo-politik gücünün kayna¤›n› klasik dönemde kaza, tedris ve ifta makamlar›ndaki merkez konuma sahip olmalar› belirlemekteydi.32 Bu gücün zay›flamas›n›n en bariz yans›malar›n› yine hukuk, e¤itim ve toplumsal konumlar›ndaki de¤iflmeyle tespit etmek mümkündür. Yeni meclisler uleman›n fler’i konulardaki yarg› fonksiyonlar› hariç mali ve idari alanlardaki yetkilerini devralm›flt›r. Nizamiye Mahkemeleri ve Ticaret Mahkemeleri gibi Bat›l› hukuku temsil eden yarg› organlar› karfl›s›nda kad›lar fler’i hukuku uygulama konusunda etkilerini sürdürdüler. Ancak 1864 sonras› mahalli idare kanunun uygulamaya konmas› ve 1868’te gerçeklefltirilen düzenleme yasama ve yarg› fonksiyonlar›n› göreceli olarak birbirinden ay›rm›fl, fiura-y› Devleti yasama Laik e¤itim kurumlar›na geçifl Osmanl› gayr› Müslimleri aras›nda Avrupa’yla kurulan ticari ve kültürel iliflkilerin yan› s›ra ulusçuluk düflüncesinin etkisiyle oldu 77 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK me kaynaklar› geliflmifl olmad›¤›ndan e¤itim üzerindeki etkilerinin zay›flamas›, idari, toplumsal ve kültürel alanlardaki müdahale güçlerini de zay›flatm›flt›r. Tanzimat’›n e¤itim konusundaki giriflimleri Osmanl›l›k idealini güçlendirmeye yöneliktir. Böylelikle milliyetçili¤in neden oldu¤u tahribat›n önlenebilece¤i düflünülmektedir. Önceleri bürokrasiye memur yetifltirmek üzere kurulan laik nitelikli okullar zamanla sivil alana do¤ru yay›lm›flt›r. Geleneksel dünyan›n erke¤e yönelik egemen söylemi bu dönemde e¤itimde k›z rüfldiyelerinin aç›lmas›yla sars›lmaya bafllam›flt›r. E¤itimde yaln›zca erkek ö¤renciler de¤il, k›z ö¤renciler de yarat›lmaya çal›fl›lan Osmanl› milletinin parças› olarak alg›lanm›flt›r. 1859’da ‹stanbul’da aç›lan Cevri Kalfa ‹nas Rüfldiye’sini di¤erleri izlemifltir. Rüfldiyelerin aç›lmas› devletin denetlemekte güçlük çekti¤i geleneksel dini-uhrevi karakterli s›byan mektepleri karfl›s›na dinidünyevi karakterli bir okul açma girifliminin sonucudur. Yeni yap›lan okullar yap› olarak eski okul gelene¤inden farkl› olarak camilerden ayr› yerlere infla edilmeleri ayr›flmay› mekansal anlamda gözler önüne sermektedir. Ayn› flekilde mesle¤e yönelik e¤itim veren okullar Midhat Pafla’n›n valilik yapt›¤› Tuna, Suriye ve Ba¤dat gibi bölgeler baflta olmak üzere kurumsallaflmaya bafllam›flt›r. Safvet Pafla’n›n Maarif Naz›rl›¤› döneminde ç›kar›lan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi Osmanl›c› bir bak›fl› yans›t›yordu. Buna göre zorunlu hale getirilen ilkö¤retim her din ve mezhepten halk›n çocuklar› için Türkçe olarak düzenleniyordu. Osmanl›c›l›k idealini yans›tan en önemli giriflim ise din ve mezhep ayr›m› yap›lmaks›z›n tüm Osmanl› uyruklar›na aç›k olan Mekteb-i Sultani’ydi. Laik nitelikli bu okul özellikle cemaat d›fl› e¤itime hofl bakmayan gayr› Müslimler aras›nda tepki toplam›fl, Papal›k ç›kard›¤› iki emirname ile fiark Katoliklerinin bu okula çocuklar›n› göndermesini yasaklam›flt›.28 Laik e¤itim kurumlar›na geçifl Osmanl› gayr› Müslimleri aras›nda Avrupa’yla kurulan ticari ve kültürel iliflkilerin yan› s›ra ulusçuluk düflüncesinin etkisiyle oldu. Din adamlar›n›n itirazlar›na ra¤men Rum, Ermeni ve Musevi cemaat aras›nda do¤makta olan yeni burjuvazi e¤itimin niteli¤ine müdahale etti. Museviler’in laik Alyans okullar› gibi Rum ve Ermeniler de özellikle ‹zmir, Ayval›k gibi d›fl dünyayla iliflkileri bulunan bölgelerde yeni e¤itim kurumlar› açt›lar. Kald› ki baflar›l› olan laik e¤itim kurumlar› sayesinde yabanc› misyon okullar›n›n yay›lmas›na engel oluflturabildiler. Örne¤in Balkanlarda Protestanl›¤›n ve Amerikan misyonerlik kurumlar›n›n Suriye ve Anadolu’da oldu¤u gibi tutunamamas›n›n nedenleri aras›nda laik ulusal e¤itim kurumlar›n›n dire- 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Tanzimat Osmanl› ulusunu yaratmay› hedeflerken, Abdülhamid bu süreci esasen seküler bir yükümlülük üstlenerek Müslüman ulusu inflas›na dönüfltürdü BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 78 kurumu olarak ortaya ç›karm›flt›r. 1869’dan sonra yarg› sistemindeki fonksiyonel farkl›laflman›n h›z kazanmas›yla ilmiyenin yarg› üzerindeki rolü daralm›flt›r. Ayn› durum e¤itim alan›nda uleman›n modern kurumlarda yeni ö¤retmen tipi karfl›s›nda gücünün s›n›rlanmas› fleklinde yaflanm›flt›r.33 Bir sosyal-statü grubu olarak uleman›n de¤iflen konumu hiyerarflinin en tepesindeki fleyhülislam›n durumundan da tespit edilebilir. Tanzimat’la birlikte geliflen Meclis-i Vükela’da resmen yer alan fleyhülislam, görünürde makam ve derece olarak sadrazamdan sonra ikinci s›rada bulunmas›na ra¤men, klasik dönemdeki prestijini koruyamad›¤› gibi, reformlar döneminde siyasi ve idari karar organlar›nda kazand›¤› etkinli¤i de yitirmifltir.34 Tanzimat’›n yaratt›¤› siyasal kültür ve kurumlardaki laikleflmeye karfl› 1876’da Meflrutiyet’in ilan› ve Kanun-› Esasi devletin niteli¤inin belirlenmesinde geleneksel at›flar› anayasal bir söylemle güçlendirdi.35 Anayasan›n üçüncü maddesi “Saltanat-› seniyye-i Osmaniye, hilafet-i kübra-y› ‹slamiyeyi haiz olarak sülale-i al-i Osman’dan usul-i kadimesi vechile ekber evlada aittir” derken, dördüncü madde “zat-› hazret-i padiflahi hasbel-hilafe din-i ‹slam›n hamisi ve bilcümle tebaa-i Osmaniye’nin hükümdar ve padiflah›d›r” ifadesine yer vermekteydi. Anayasada hilafetle ilgili ifadeler asl›nda Tanzimat ile ortaya ç›kan yeni hilafet anlay›fl›n›n anayasal bir kurum olarak yans›mas›yd›. ‹ttihad-› anas›r ve eflitlik anlay›fl› gere¤i gayr› Müslimler ve Müslümanlar üzerinde saltanat›n kuflat›c›l›¤› düflünülmüfltü. Söz konusu durum en yüksek dini liderlik makam›ndaki kiflinin yetkilerinden saltanat lehine kimi k›s›tlamalara gitmesi anlam›na geliyordu ki, bu hukuki afl›nma anayasada aç›kl›k kazanacakt›.36 Kanun-› Esasi’deki hilafet vurgusuna karfl›l›k Tanzimat’›n yaratt›¤› yeni temsil anlay›fl›, baflka ifadeyle dünyevileflmenin en belirgin yans›malar›ndan biri de Osmanl› parlamentosunun kozmopolit yap›s›d›r. ‹lk Osmanl› parlamentosundaki gayr› Müslim mebuslar›n bulunmas›n› yaln›zca d›fl bask›larla aç›klamak mümkün de¤ildir. Tanzimat’tan beri içine girilen laikleflme ve kozmopolitleflmenin do¤al sonucuydu parlamentoya yans›yan. Halife-Sultan›n parlamentosunda gayr› Müslim mebuslar›n oran› toplam say›n›n üçte birinin üzerindeydi. Söz konusu durum son yüzy›l›nda imparatorlu¤un ‘Mundi Ottomanorum’ oldu¤una iflaret etmekteydi.37 II. Abdülhamid yönetimi Tanzimat modernleflmesinin siyasal yap› üzerindeki etkilerine tepki nitelikli bir siyaset benimser görünmesine karfl›n e¤itim alan›nda ve siyasal kurumlardaki süreci devam ettirdi. Bununla birlikte ‹ttihad-› ‹slam politikas›n›n e¤itim alan›ndaki ve toplumsal yaflam içindeki yans›malar› dinin siyasal bir güç olarak popülerlefltirilmesi fleklinde belirlendi. “Merkezi hükümetin e¤itim, yönetim, mali da¤›t›m ve ideolojik önderlik politikalar›, bu “ulusal-‹slami” geliflmelere koflut bir yol izledi. Sultan II. Abdülhamid taraf›ndan benimsenen ‹slami siyaset, kendisinin ülke içi toplumsal uyumu gerçeklefltirmek amac›yla seçkinlerin daha Ortodoks ‹slami ideolojileri arac›l›¤›yla köktendincilik üzerinde hakimiyet sa¤lamak, onu s›n›rland›rmak, denetim alt›na almak ve köktendincilikle seçkinlerin ‹slam’› aras›nda eflgüdüm yaratmak için kulland›¤› halifelik konumu etraf›nda odaklanmaktayd›. Sonunda bu politika, Suriye ve Kuzey Irak kentlerindeki Araplar da dahil olmak üzere Müslüman orta ve üst s›n›flar›n büyük bölümünün ve göçmenlerin, yeni Osmanl› Müslüman ulusu olarak belirgin biçimde ortaya ç›kan göreli olarak birleflik siyasal toplumsal bir birimle düflünsel ve kültürel bir birleflimi de gerçeklefltirdi.”38 Tanzimat Osmanl› ulusunu yaratmay› hedeflerken, Abdülhamid bu süreci esasen seküler bir yükümlülük üstlenerek Müslüman ulusu inflas›na dönüfltürdü. II. Abdülhamid’in izledi¤i politikada e¤itime özel bir önem verildi¤i, kimlik aktar›m›nda e¤itime umut ba¤land›¤› bilinmektedir. Çevreye nüfuz araçlar›ndan biri olarak kullan›lan e¤itimde dinselleflme dönemin belirgin özelli¤i olmakla birlikte e¤itimin modernlefltirilmesi h›z kesmeden sürdürüldü. Ders kitaplar›n›n içeri¤inde Tanr›, Peygamber ve Padiflah olarak belirginleflen hiyerarfliye yönelik oluflturulan sadakat ve itaat üçgeni usûl-ü cedid tarz›yla genç kuflaklara aktar›lmaktayd›. Özellikle ilkö¤retimde ibtidai mektebi s›byan mektebi karfl›s›nda desteklendi. Mehmet Ö. Alkan ilkö¤retimde dini anlay›fl›n II. Abdülhamid döneminde de sürdü¤ünü ancak en h›zl› kopuflun da yine bu dönemde oldu¤una dikkat çeker.39 Tanzimat sonras› Osmanl› siyasal söyleminde din ve dünyevi alan› ayr› olarak de¤erlendiren resmi nitelikli yaz›lara rastlan›yor olmas› siyasal kültürün dünyevileflmesine dair ipuçlar› sunmaktad›r. Örne¤in “maârif” ve “ulum”un ülke kalk›nmas›nda ve sanayileflmede temel araçlar olarak sunuldu¤u bir lâyihada “ulûm-u diniyye vesile-i necât-› âhiret oldu¤u misillû fünûn-u sâire dahi muafleret-i nev’i beni âdemin kemâline sebeb olaca¤› vareste-i kayd beyân ve iflâretdir.” denilmesi bu yaklafl›m›n yans›mas›d›r. Ayn› flekilde ahlak anlay›fl›nda da referans kayna¤› olarak dinsel/geleneksel at›flardan çok dünyevi at›flara yer verildi¤i görülmektedir. R›fat Pafla’n›n S›byan mektepleri için sade bir dille kaleme al›nm›fl olan ve yap›lan baz› de¤iflikliklerle II. Abdülha- 1908 Meflrutiyeti ve ard›ndan gelen 1909 Anayasa tadillerinde fleriata ba¤l›l›k vurgusu yap›l›yor olmas› siyasal geliflmeler aç›s›ndan çeliflkili bir tablo sunmaktad›r.42 Buna karfl›n II. Meflrutiyet döneminde sekülerleflme hukuk ve e¤itim gibi kamusal otoritenin belirledi¤i dönüflümlerin yan›nda farkl› ideolojik yaklafl›mdaki ayd›nlar aras›nda da özellikle toplumsal içeri¤i ön plana al›narak örne¤in kad›n ve aile sorunu gibi meseleler ana tema yap›larak tart›flmaya aç›lacakt›r. Dönemin yay›n organlar›nda Bat›c›, Türkçü ve ‹slamc› düflünürler aras›nda din ve devlet kurumlar› aras›ndaki iliflkinin niteli¤i, gündelik geliflmelerin ›fl›¤›nda tart›fl›lacakt›r. Bununla birlikte dikkat çekici husus dinin alg›lanma biçimidir. T›pk›, Said Halim Pafla, Ahmet Naim ya da di¤er ‹slamc› yazarlar gibi Ahmet R›za Bey, Abdullah Cevdet örne¤inde bu konuda çok radikal ç›k›fllar yapabilen isimlerin de dinin toplumsal birlik aç›s›ndan önemine de¤inen sat›rlar kaleme alabilmelerinde söz konusu alg›lama etkilidir. Ancak Bat›c›larla ‹slamc›lar aras›ndaki radikal kopufl ‹slam’›n yorumlan›fl›nda gözlenmektedir. ‹slamc›lar için ‹slam maddi ve manevi tüm yaflam alan›n› kuflatan bir inanç alan›yken, Bat›c›lar için siyasal ifllevlerinden tamamen yoksun b›rak›lm›fl kültürel bir kimliktir.42 ‹skoçyal› Do¤ubilimci E.J. Wilkinson Gibb ilk bask›s› 1907’de Londra’da bas›lan Osmanl› fiiirine dair eserinin 5. cildinde Osmanl› ayd›nlar›ndaki bu de¤iflimi ve toplumsal görünümünü son derece dikkat çekici ifadelerle ortaya koymaktad›r. Yazara göre Türkiye’de son yirmi y›lda yaflananlar ahlaki ve kültürel de¤erleri önemli ölçüde tebdil etmifl, haz›rlanmakta olan büyük de¤iflikli¤in sonuçlar›n› tam olarak görülmese de her yerde hissedilir hale getirmifltir. Gibb’in ifadesiyle aktaracak olursak “Bütün s›n›flardan ve iki cinsten de insanlar aras›nda e¤itimin genel olarak yayg›nlaflmas› dolay›s›yla, t›pk› bat›da H›ristiyan dogmatizminin, ilmin halk›n benimseyece¤i biçime girmesi ve her tür bilginin yayg›nlaflmas›yla çok geri planlara itilmesi gibi ‹slami dogmalar da geri planlara itilmifltir. Modern Türk erke¤i hala kendisini Muhammedi veya Müslüman kabul etmektedir fakat; onun ‹slam’a karfl› olan tavr›yla bugünün tipik Avrupal› bilim adam›n›n H›ristiyanl›¤a karfl› olan tutumu aras›nda çok az bir fark bulunmaktad›r.”43 Meflrutiyet laikleflme yönünden bir geçifl dönemidir. Toplumsal normlardaki zihniyet de¤iflimi 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Tanzimat Birikiminin Kristalleflmesi: Meflrutiyet ve Laikleflme di¤er alanlara yans›makta gecikmemifltir. Özellikle ç›kar›lan baz› yasa ve kararnameler Tanzimat’tan beri belirginleflen dualist yap›y› güçlendirmifltir. 1913 tarihli Kiliseler Kanunu, Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda medrese ö¤rencilerinin ayr›cal›klar›n›n kald›r›larak askere al›nmalar›, cizye-i fler’iyenin la¤vedilerek gayr› Müslimlerin askere al›nmas› gibi uygulamalar laikleflme yönünde radikal ad›mlar olarak görülebilir.44 Dünyevileflmenin toplumsal etkilerini gündelik tart›flma konular›n›n içeri¤inden ç›karmak mümkündür. Toplumun gündelik yaflam›ndaki de¤iflimlerin yaratt›¤› psikoloji özellikle muhafazakarlar›n elefltirilerinde görülmektedir. Dini tevekkül anlay›fl›n›n yerini bat›l› sigorta gibi kurumlara b›rakmas› toplumun baz› kesimlerince yad›rganacakt›r. K›l›çzade Hakk› Bey taraf›ndan kaleme al›nan ve ‹çtihad Dergisi’nin 55. ve 57. say›lar›nda yay›mlanan 1912 tarihli bir programda binalar›n üstüne as›lan “Ya Haf›z” levhas› alt›na bir de sigorta levhas› as›lmas› fleklindeki öneri Bat›c›larca desteklenirken muhafazakarlar›n hofluna gitmeyecektir. Her türlü felaket karfl›s›nda sigortan›n zorunlulu¤unu kavrayan ve bu amaçla ‹slami bir sigorta sistemi öneren Abdürreflid ‹brahim bile görüfllerini kaleme al›rken “bu meseleyi a¤za ald›¤›m gibi ulemam›z meyan›nda birçok güft ü güya sebebiyet verilece¤i hat›ra gelir. Fakat ortal›kta birde menâfi‘i âmme oldu¤u için her nev‘ ta‘ruzâta hedef olaca¤›m› göze ald›rarak bu hususta fikrimi beyan etmek isterim” 45 demekten kendini al›koyamayacakt›r. Özellikle faiz ya da riba gibi ekonomik kurumlar hakk›ndaki yorumlar, kad›n haklar›, kültürel kurumlar›n yaratt›¤› sosyal durum konusundaki tart›flmalar gazetelerin sayfalar›ndan eksik olmamaktad›r. Bu yorumlarda kabuk de¤ifltiren bir toplumun havas› aç›kça görülmektedir. Laikleflmeye dair en iddial› ad›mlar ‹ttihatç›lar›n 1332 (1916) tarihli kongresindeki kararlardan sonra gündeme gelmifltir. ‹ttihat ve Terakki’nin bu kongresi savafl›n neden oldu¤u buhran ortam›nda toplanm›flt›r. Parti ideolojik olarak bu kongrede yeni yönelimler belirlemifltir. Osmanl›c› politikalar yerini Türkçü ve milliyetçi nitelikli bir söyleme b›rakm›flt›r. Bunda Arap isyan›n›n ve cihad›n beklenen karfl›l›¤› bulmamas› etkilidir denebilir. Bu kongrede fler’i ve dini mahkemeler birbirinden ayr›lm›fl, hukuk ve adalet alan›nda laik içerikli ilkeler dikkate al›nm›flt›r. ‹ttihat ve Terakki’nin laikleflme siyasas›nda özellikle hukuk alan›nda yap›lanlar etkili olmufltur. Yaln›zca din iflleriyle u¤raflacak olup, laik e¤itime müdahale hakk› olmayan Dar-ül-hikmet-i ‹slamiye’nin kurulmas› ve yarg› yetkisinin dinilikten ar›nd›r›larak do¤rudan Adliye Nezareti’ne ba¤lanmas› sivil ve Laikleflmeye dair en iddial› ad›mlar ‹ttihatç›lar›n 1916 tarihli kongresindeki kararlardan sonra gündeme gelmifltir 79 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK mid döneminde okutulan bafll›ca ahlak kitaplar›ndan Ahlak Risalesi kul/teba anlay›fl›ndan birey/yurttafl ahlak›na geçifli temsil etmektedir.40 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Meflrutiyetin ilan› ulema aras›nda da büyük beklentiler yaratt› BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 80 dini bürokrasi aras›ndaki gerilimi ortaya koymufltur. Örne¤in Sultan Reflad’›n ameliyat› nedeniyle vekiller Çit Köflkü’nde topland›klar›nda fieyhülislam Hayri Efendi ve Enver Pafla aras›nda yaflanan münakaflada Enver Pafla’n›n “Makam-› Meflihat’›n kazaî ifllerle ifltigal ederek ‹slâmiyeti i’lâ edecek hususta hasr-› eflgal eylemesi daha faideli olaca¤›n›” söylemesi fieyhülislam’›n “Bu fikir hep Türkçülerin eser-i ilkaat›d›r” fleklinde tepkisine neden olmufltur.46 ‹ttihat ve Terakki’nin bu kongresi sonraki düzenlemelerin tart›flma zemini olmufltur. Nitekim 1916’dan itibaren Meflihat-› ‹slamiye örgütü yeniden düzenlenmifl, yarg› yetkisi elinden al›nm›fl, tüm mahkemeler Adliye Nezareti’ne ba¤lanm›fl47, bütün okullar Maarif Nezaretinin sorumlulu¤una b›rak›l›rken, ilmiyenin toplumsal üretim kayna¤› olan medreselerin ›slah›na karar al›nm›flt›r. Evkaf Nezaretine ba¤l› ö¤retim kurumlar›n›n da bunlar›n d›fl›nda tutulmamas› hükümetin kararl›l›¤›n› ortaya koymaktayd›. Böylece Evkaf idaresinin Meflihat’tan ayr›larak devletin ayr› bir mali-ticari dairesi halinde dinden tamamen ayr›flt›r›lmas› ve kabine üyelerinden birinin yönetimi alt›na konmas›; cami, medrese gibi bütün dini kurumlar›n mali ifllerinin yeni kurulacak Evkaf Nezareti’ne verilmesiyle Tevhid-i Tedrisat’a uzanan süreç bafllat›lm›flt›r. Dinin, devlet idaresinde, e¤itimde, yasamada, adliye ve maliyede güç yitirmesi Ziya Gökalp’in formülasyonu ile ‘diyanet’ alan›yla s›n›rland›r›lmas› son derece cüretkar ad›mlar olmufltur.48 ‹ttihat ve Terakki’nin özellikle hukuk alan›nda laik uygulamalara yer vermesi, muhafazakar çevrelerin tepkilerini gö¤üsleyebilmesi biraz da 1908-1918 aras›nda yapt›¤› ve say›s› binden fazla olan kavanin-i muvakkate (geçici kanunlar) sayesindeydi. Yine bu flekilde haz›rlanan 1917 tarihli Hukuk-› Aile Kararnamesi farkl› din ve mezhep mensuplar›n›n monist bir hukuka ba¤›ml› k›l›nmas› projesiydi. Halil Bey’e göre kanunun amac› aile hukukunu yaz›l› hale getirip birlefltirmenin yan›nda fler’i mahkemeleri ilga etmek ve patrikhanelerin imtiyazlar›n› kald›rmak için haz›rl›k yapmakt›. O bu geliflmeyi “…bu gayet mühim bir kanundur. Hatta diyebilirim ki ve o iddiaday›m ki, bu devletimizde yap›lacak ›slahat› adliyenin mühim bir mebdeidir. Nitekim Meclisi Mebusan mehakim-i fler’iyeyi rabt etmek suretiyle tevhid-i kuzat esas›n›n devletçe ne kadar mühim bir mesele oldu¤unu tasdik etmifl ve beni de bir an evvel bu meselenin mevki-i fiile vaz’›na memur eylemiflti ki bu hususta söyleyece¤im bundan ibarettir” fleklinde yorumlam›flt›.49 Asl›nda aile hukukuna dair yeni aray›fllar Mecel- le’nin kabulünden sonra da sürmüfltü. Frans›z Medeni Kanunu 1885’te dava vekili Nazaret Hilmi taraf›ndan, ‹sviçre Medeni Kanunu 1912’de hukuk hocas› Haçeriyan Efendi taraf›ndan çevrilerek Ceride-i Adliye Dergisi’nde yay›nlanm›flt›. Tercümenin bafl›na fiuray-› Devlet Tanzimat Dairesi eski reislerinden Said Bey yazd›¤› mukaddimede kanunu “medeniyet alemine ›fl›k saçan bir eser” olarak de¤erlendirmekteydi. ‹ttihat ve Terakki’nin aile hukukuna yönelik giriflimleri ‹hzar-› Kavanin Komisyonlar›nca haz›rlanan 25 Ekim 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnamesi ile sonuçlanm›flt›r.50 Böylelikle ‹mparatorluk halklar›n›n tümü din ve mezhep ayr›m› yap›lmaks›z›n medeni hukuk alan›nda birlefltirilmesi hedeflenmifltir. Kararname kad›na boflanma hakk› vermifl, erke¤in ikinci eflle evlenmesini ilk eflin r›zas›na ba¤layarak monogaminin önünü açm›flt›r. Kararname hem bunu kendi hukuklar›na müdahale gören gayr› Müslimler51 hem de Müslümanlar aras›ndan tenkide u¤ram›flt›r. Müslümanlar aras›nda elefltiriler ço¤unlukla farkl› mezheplerden yap›lan al›nt›lar üzerinde yo¤unlafl›yordu.52 Muhafazakar bas›na göre düzenleme fleriatla uyuflmuyordu.53 Tüm unsurlar› monist bir hukuk sistemine ba¤lama giriflimleri gayr› Müslim cemaatlerle olan iliflkileri nedeniyle Avrupa devletlerinin de tepkisine neden olmufltu.54 Söz konusu tepkiler ve ‹stanbul’daki iflgalci devletlerin giriflimleriyle kararname 19 Haziran 1919’da muvakkat bir kanunla yürürlükten kald›r›lm›flt›. Meflrutiyetin ilan› ulema aras›nda da büyük beklentiler yaratm›flt›. Meflruti sistemin ‹slam’la uyufltu¤una dair yorumlara gazete ve dergilerin sayfalar›nda s›kl›kla rastlan›yor olmas› ilmiyenin reformlar süreciyle bafllayan güç kayb›n›n telafi edilebilece¤ine yönelik beklentilere iflaret ediyordu.55 Benzer flekilde destekleyici tav›rlar 31 Mart hadisesinin ard›ndan Abdülhamid’in tahtan indirilmesi sonras›nda da gelmiflti.56 Dervifl Vahdeti ve Volkan Gazetesi’nin rolüne karfl›l›k ulema içinden yükselen tepkiler ilmiye s›n›f›n›n konumundaki dengelerin alt üst olmas›n› engelleyemedi.57 31 Mart sonras› ilmiye s›n›f› çok yönlü ve a¤›r ithamlara muhatap oldu. ‹rtica ve Abdülhamid ile Meflrutiyeti y›kmak için iflbirli¤i bunlardan en s›k dillendirilenlerdi. Bunun karfl›s›nda savunma yöntemi olarak siyasileflme yolunu seçeceklerdi. Bu tercihle ulema medresede de¤ilse bile Meclis’te, ‹ttihat ve Terakki içinde, bas›n hayat›nda önceki dönemle k›yaslanmayacak bir yer edinecektir; ancak bu kez yeni kurallar karfl›s›nda daha ciddi sorunlar gündeme gelecektir. ‹lmiyenin Meflruti sistem içindeki yeri ve seküler alana müdahalesi tart›flma yaratacakt›r. Örne¤in ‹stanbul fiehremini Hüseyin Kaz›m Kadri’nin “Meca- Sonuç Yerine Osmanl› modernleflmesi tarihsel süreç olarak laik devletin oluflumunda belirleyici bir miras oluflturur. Kurumsal dönüflümler, dinin devlete müdahale imkanlar›n›n daralmas› süreci Tanzimat’la bafllamakla birlikte as›l olarak laikleflme Jön Türk hareketinin geliflmesi ve II. Meflrutiyet’ten itibaren ivme kazan›r. Asl›nda Genç Osmanl›lar›n düflüncelerinde de rastlanan ve ço¤unlukla pratik amaçlarla beliren bat›l›-modernseküler kavramlar bu dönemde siyasetin gündemini oluflturmaya bafllar. Laikleflme “geleneksel toplumsal yap› ve düflünce sistemini modernlefltirme amac› do¤rultusunda seküler/modern de¤erlere duyulan siyasal/düflünsel ba¤l›l›k ve amaçlarla izlenen siyasetin” sonucudur. Arka plan›nda toplumsal yap›y› dönüfltürmeye yönelik bir siyasal program bulunmaktad›r.61 Tanzimat ve Meflrutiyet projelerinin laikleflme süreci pratik ihtiyaçlar karfl›s›nda devlet örgütünü dönüfltürmeye yönelik ad›mlar›n bir sonucudur. Yasama ve hukuk alan›nda görülen laik aç›l›ml› düzenlemeler, e¤itim ve toplumsal alanda da etkilerini Dipnotlar 1 ‹lhan Arsel, Teokratik Devlet Anlay›fl›ndan Laik Devlet Anlay›fl›na, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, Ankara 1975, s. 4 vd. 2 Bu yaklafl›ma göre 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaflmas›’yla Osmanl› Sultan›n›n K›r›m’daki Müslümanlar›n ruhani merkezi olarak tan›nmas› Osmanl› Devleti’ne teokratik bir nitelik kazand›rm›flt›r. Sadri Maksudi Arsal, “Teokratik Devlet ve Laik Devlet”, Tanzimat I, Maarif Vekaleti Yay›nlar›, ‹stanbul 1940, s. 90. 3 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Teflkilat ve Müesseselerinin fier’ili¤i Meselesi”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c. XII, say› 3-4, (1946), s. 713-733. 4 Coskun Üçok, “Osmanl› Kanunnamelerinde ‹slam Ceza Hukuku’na Ayk›r› Hükümler I”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c. III, HFM., say› I, (1946), s. 125-146; “Osmanl› Kanunnamelerinde ‹slam Ceza Hukuku’na Ayk›r› Hükümler II”, c. III, say› 2-4, (1946), s. 365-383. 5 Bu konuya dair flu iki çal›flmaya bak›labilir: Halil ‹nalc›k, “Osmanl› Hukukuna Girifl: Örfi Sultan› Hukuk ve Fatih’in Kanunlar›”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. XIII, (1958), s. 102-126; Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de Sultanlar›n Teflrii S›fat ve Salahiyetleri ve Kanunnameler”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c. XI, say› 3-4, s. 203224. 6 Özellikle Osmanl› hukuk sisteminin fler’ili¤i konusunda ›srarl› bir yaklafl›m için bkz. Ahmet Akgündüz, Osmanl› Kanunnameleri, OSAV. Yay›nlar›, ‹stanbul 1990, c. I, s. 102-237. 7 Ejder Okumufl, Klasik Dönem Osmanl› Devleti’nde Din Devlet ‹liflkisi, Lotus Yay›nlar›, ‹stanbul 2006. 8 ‹lber Ortayl› Osmanl› toplumsal örgütlenmesini geleneksel ve fler’i bir düzen olarak nitelendirir. Bu durum flüphesiz bugün alg›land›¤› biçimiyle ülkenin heryerinde eflitlik ilkesi gere¤i uygulanan akla dayal› ve güncel gereksinimlere göre belirlenen standardize edilmifl hukuki mevzuat ve merkeziyetçi devlet olgusuyla çat›flmaktad›r. Türkiye ‹dare Tarihi, Türkiye ve Ortado¤u Amme ‹daresi Enstitüsü Yay›nlar›, Ankara 1979, s. 138-139. 9 ‹nalc›k’›n belirtti¤i gibi örf-i hukuk alan›nda hüküm koymak için konu hakk›nda fler’i alanda aç›k bulunmas›, konulan hükümlerin de fler’i ilkelerle çat›flmamas› gerekmekteydi. Halil ‹nalc›k, Osmanl› ‹mparatorlu¤u Klasik Ça¤, çev. Ruflen Sezer, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul 2008, s. 76-83. 10 Söz konusu yaklafl›mda din ve devlet aras›ndaki iliflkiyi tan›mlarken klasik ‹slam devlet ö¤retisinde hakim olan “herfley din içindir devlette din içindir” yaklafl›m›n›n “herfley devlet içindir, din de devlet içindir” fleklinde dönüfltürülmüfl bir model oldu¤una dikkat çekilir. Ahmet Yaflar Ocak, Osmanl› Toplumunda Z›nd›klar ve Mülhidler, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 73 vd. 11 fierif Mardin, “The Just and the Unjust”, Deadulas, Summer (1991), s. 118’den aktaran Nuray Mert, Laiklik Tart›flmas›na Kavramsal Bir Bak›fl, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 1994, s. 48. 12 Suraiya Faroqhi, Osmanl› Kültürü ve Günlük Yaflam, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, ‹stanbul 1997, s.4-5. 13 Geleneksel Osmanl› toplum yap›s› içinde laikli¤e kaynak bulma aray›fllar›nda en dikkat çekici iddialardan biri Neflet Ça¤atay’a aittir. ‹slam tarihi uzman› olan Prof. Ça¤atay’a göre II. Mehmet, “din ifllerini ‹stanbul kad›s› H›z›r Bey Çelebi’ye (1407-1459) b›rakarak laiklik yolundaki ilk ad›m› atm›flt›r.”, Neflet Ça¤atay, “Türkiye’de Laikli¤e Geçifl”, Güncel Konular Üzerine Makaleler, Türk Tarih Kurumu 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK göstermifltir. Özellikle II. Meflrutiyet dönemindeki düzenlemeler düalist hukuk yap›s›n› modern hukuk sistemi lehine dönüfltürürken gündelik yaflam ve de¤erler sisteminde de yeniliklerin habercisi olmufltur. Tanzimat ve Meflrutiyet’le güç kazanan yeni devlet ve toplum anlay›fl›n›n sonucu olarak laikli¤in ulus devletin infla süreciyle paralel olarak modernleflme projesinin en önemli halkalar›ndan biri fleklinde devlet örgütlenmesinden, gündelik yaflam›n pratiklerine kadar belirleyici bir siyasal süreç haline dönüflmesinde cumhuriyetin yeri büyüktür. 1924 y›l›nda hilafetin kald›r›lmas›, 1926 Medeni Kanun’un kabulü, dinin bireysel bir olgu olarak de¤erlendirilip, siyasal alana müdahalesinin engellenmesi, kad›n haklar›, siyaset, hukuk ve toplumsal yaflam›n birçok alan›nda göze çarpan dönüflümler laik devletin kurgulanmas›nda ve kurumsallaflmas›nda belirleyici olacakt›r. II. Meflrutiyet dönemindeki düzenlemeler gündelik yaflam ve de¤erler sisteminde yeniliklerin habercisi olmufltur 81 BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK lis-i Belediye ‹ntihabat›’n›” feshetmesi üzerine Cemiyet-i ‹lmiye-i ‹slamiye bir beyanname yay›mlayarak karfl› ç›kacak, yaratt›¤› etki sonucunda fiehremini istifa edecektir. Ancak bu defa cemiyetin giriflimi bas›n ve ‹ttihatç› çevrelerde ulema siyasete kar›flmas›n fleklinde elefltirilere maruz kalacakt›r.58 Ulema ve siyaset konusundaki k›r›lmalardan biri de fleyhülislam’›n sadrazamla birlikte Meclis’e giderek Heyet-i Vükela program›n›n okunufluna kat›lmas› sonucu yaflanm›flt›r. Volkan gazetesinde yer alan a¤›r elefltiriler karfl›s›nda Elmal› Hamdi Efendi gibi isimler konuyu hayli laik bir mant›kla de¤erlendiren yorumlar yaparak ‹slamiyet’te ruhban s›n›f›n›n olmad›¤›na dikkat çekip, fieyhülislam›n halifenin vekili olmas›n›n ona hiçbir ayr›cal›k tan›mayaca¤›n›, çünkü halifenin ‹slam hükümetinin reisinden baflka bir anlama gelmedi¤ini ifade edeceklerdir.59 Meflrutiyetin entelektüel tart›flma ortam›nda din ve devlet iliflkisi ulema üzerinden sorgulan›rken, geleneksel kurumlar “hakimiyet-i milliye” anlay›fl› çerçevesinde yeniden yorumlanacakt›r. Bu durum özellikle hilafet makam›n›n de¤erlendiriliflinde görülür. Yeni dönemde halife adeta milli bir konuma indirgenerek, “seküler” bir nitelik kazanacakt›r. Dini bir iktidar kayna¤› olarak de¤il, dünyevi bir siyaset figürü olarak tan›mlanacakt›r.60 Meflrutiyetin entelektüel miras› erken cumhuriyetin toplumsal projelerinin hareket noktas›n› olufltururken siyasal ve hukuki birikimi laik devlet yap›s›n›n tarihsel zemini olarak belirecektir. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 82 Yay›nlar›, Ankara 1994, s. 220 (ss. 219-223). 14 Toktam›fl Atefl, Dünyada ve Türkiye’de Laiklik, Ümit Yay›nc›l›k, Ankara 1994, s. 37-67. 15 Mehmet Ö. Alkan, “Resmi ‹deolojinin Do¤uflu ve Evrimi Üzerine Bir Deneme”, Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 2001, s. 377-407. 16 Jürgen Habermas, Le Discours Philosophique de la Modernite, Douze Conferences, Gallimard, 1988, s.2-3’den aktaran Cemil Oktay, Siyaset Bilimi ‹ncelemeleri, Alfa Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, s.238. 17 Oya Paker, “Gündelik Bilginin ‹nflas› Ba¤lam›nda Sosyal Temsiller: Modernlik, Gelenek ve Din”, Kültür ve Modernite, Ed. Gönül Pultar/ Bahattin Akflit, Tetragon Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, s. 239. 18 Oktay, age., s.251-252. 19 ‹lter Turan, “Türkiye’de Siyasal Kültürün Oluflumu”, Türk Siyasal Hayat›n›n Geliflimi, Beta Yay›nlar›, ‹stanbul 1986, s. 464. 20 Benjamin Braude, “Foundation Myths of the Millet System”, Christians and Jews in the Ottoman Empire; The Functioning of a Plural Society, Ed. Benjamin Braude/ Bernard Lewis, Holmes&Meier Publishers, New York 1982, s. 72-73. 21 Athanasia Anagnostopulu, “Tanzimat ve Rum Milletinin Kurumsal Çerçevesi: Patrikhane, Cemaat Kurumlar›, E¤itim”, 19. Yüzy›l ‹stanbul’unda Gayr› Müslimler, Ed. Pinelopi Stathis, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, s. 3-4. 22 Braude; age., s. 73-74. 23 Ancak bunun genifl imparatorluk co¤rafyas›n›n her yerinde ayn› flekilde uyguland›¤›n› söylemek gerçekçi de¤ildir. Nitekim Ba¤dat Vilayeti ‹dare Meclisinde tabii üyeler aras›nda; Hanefi Müftüsü Mehmed Feyzi Efendi ve fiafii Müftüsü Abd’ul¤afur Efendi’nin bulundu¤u görülmektedir. Burada iki mezhebe mensup halk›n ifllerini görmek ve denge sa¤lamak için bu yola gidildi¤i anlafl›lmaktad›r. ‹lber Ortayl›, Tanzimattan Sonra Mahalli ‹dareler 1840-1878, Türkiye ve Orta Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü Yay›nlar›, Ankara 1974, s. 58-59. 24 Coflkun Üçok-Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, Ankara 1981, s. 221-129. 25 Ebul’ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Pafla, ‹stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, ‹stanbul 1946, s. 61159. 26 Ömer Lütfi Barkan, “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274 (1858) Tarihli Arazi Kanunnamesi”, Tanzimat I, Maarif Vekaleti Yay›n›, ‹stanbul 1940, 1-101. 27 Ejder Okumufl, Türkiye’nin Laikleflme Serüveninde Tanzimat, ‹nsan Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, s. 284-287. 28 ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›, Hil Yay›nlar›, ‹stanbul 1983, s. 135-138, ayr›ca Mehmet Ö. Alkan, Ölçülebilir Verilerle Tanzimat Sonras› Osmanl› Modernleflmesi, ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bas›lmam›fl Doktora Tezi, 1996, s. 129. 29 Ortayl›, age., s. 139-142. 30 Alkan, age., s. 130. 31 Uriel Heyd, “III. Selim ve II. Mahmut Dönemlerinde Bat›l›laflma ve Osmanl› Ulemas›”, çev. Erbay Ayd›n, ‹slam Dünyas› ve Osmanl› Ulemas›, Yönelifl Yay›nlar›, ‹stanbul 1997, s. 13-56. 32 Klasik dönemde ilmiyenin konumu ve fonksiyonlar› için bkz. ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devleti’nin ‹lmiye Teflkilat›, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1985. 33 Ahmet Cihan, Reform Ça¤›nda Osmanl› ‹lmiyye S›n›f›, Birey Yay›nlar›, ‹stanbul 2004, s. 253-261. 34 Cihan, age., s. 262 vd. 35 I. Tertip Düstur, cilt. 4, sah. 4-20. 36 Suna Kili, Türk Anayasalar›, Tekin Yay›nlar›, ‹stanbul 1982, s.9-10. 37 ‹lber Ortayl›, “‹lk Osmanl› Parlamentosu ve Osmanl› Milletlerinin Temsili”, Kanun-› Esasi’nin 100. Y›l› Arma¤an›, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›n›, Ankara 1978, s. 169-176. 38 Kemal H. Karpat, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, ‹mge Yay›nlar›, Ankara 2001, s. 71-72. 39 Mehmet Ö. Alkan, Ölçülebilir Verilerle Tanzimat Sonras› Osmanl› Modernleflmesi, ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bas›lmam›fl Doktora Tezi, 1996, s. 141-144. 40 Mehmet Ö. Alkan, “Resmi ‹deolojinin Do¤uflu ve Evrimi Üzerine Bir Deneme”, Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 2001, s. 383-384. 41 Düstur, II. Tertip, c. I, 638-644; 7 Zilhicce 1293 tarihli Kanun-› Esasi’nin baz› mevadd-› muaddelesine dair kanun, 8 A¤ustos 1325/ 5 fiaban 1327. 42 M. fiükrü Hanio¤lu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1989, s. 619626. 43 E. J. Wilkinson Gibb, Osmanl› fiiir Tarihi, çev. Ali Çavuflo¤lu, Akça¤ Yay›nlar›, Ankara 1999, s. 523-524. 44 ‹lber Ortayl›, “Osmanl› Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine”, Türk Siyasal Hayat›n›n Geliflimi, Ed. Ersin Kalayc›o¤lu-Ali Yaflar Sar›bay, Beta Yay›nlar›, ‹stanbul 1986, s. 167. 45 Abdürreflid ‹brahim, “Harik Münasebetiyle: Sigortac›l›k”, S›rat-› Müstakim, VII/ 160, s. 53-54, 1.10.1327. 46 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: ‹kinci Meflrutiyet Dönemi 1908-1918, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, c. I, s. 62-68. 47 ‹dare-i Umumiye’i Vilayat fier’i Mahkemelerin Adliye Nezaretine ba¤lanmas› gibi kanunlar da dinin hukuk sistemindeki etkisini azaltmaya yönelik giriflimlerdendir. Bu karar fieyhülislam Hayri Efendi’nin görevden ayr›lmas›na, yerine Musa Kaz›m Efendi’nin getirilmesine neden olacakt›r. Dini mahkemelerin Adliye Vekaletine ba¤lanmas› ‹slamc› bas›nda çok elefltiler alacakt›r. Mehmed Hamdi, “Dinimiz, Devletimiz”, Sebîlürreflâd, XV, s. 323-329, 12.12.1918. 48 Niyazi Berkez, Türkiye’de Ça¤dafllaflma, Yay. Haz. Ahmet Kuyafl, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul 2002, s. 459. 49 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: ‹ttihat ve Terakki, Bir Ça¤›n, Bir Kufla¤›n, Bir Partinin Tarihi, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 2007, c. III, s. 466-468. 50 Gülnihal Bozkurt, Bat› Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1996, s. 163-172. 51 Meclis-i Mebusan’da yapt›¤› konuflmada Emanuel Efendi yarg› birli¤i ilkesi gere¤i cemaat mahkemelerinin yetkilerinin kald›r›lmas›n› ve tüm cemaatlerin tek bir mahkemenin yarg› alan›na sokulmas›n› Kanun-› Esasi’nin ilkeleriyle çeliflti¤i savunmufltur. Meclis-i Mebusan Zab›t Ceridesi, I/4-3, (1333), s. 26 vd. 52 Sadrettin, “Hukûk-› Âile ve Usûl-i Muhâkemât-i fier’iyye Kararnâmeleri Hakk›nda”, Sebîlürreflâd, XV/382 (1334), s. 321-322. 53 Örne¤in ‹slamc› yay›n organ› Sebîlürreflâd dergisinin 15 ve 18. ciltlerinde neflr edilen muhtelif say›larda bu konu defalarca dile getirilmiflti. Sadreddin Efendi, “Hukuk-› Aile ve Usul-i Muamelât-› fier‘iye Kararnameleri Hakk›nda”, Sebîlürreflâd, XV, s. 321-323, 12.12.1918; XVII, 21-22, 5.6.1919. 54 Hukuk-› Aile Kararnamesi’nin Yunan Hükümeti taraf›ndan da protesto edilmifltir. BOA., HR. HMfi. IfiO. 66/27, 28 Ha. 1335. 55 Bereketzade ‹smail Hakk›, “‹slâm ve Usûl-i Meflveret”, S›rat-› Müstakim, 1324, c. 1, sa. 5, s. 70-73; Ebu’l-ulâ, “Sure-i fiura”, S›rat-› Müstakim, 1324, c.1, sa.1, s. 6-7. 56 “Culûs-› mesud-› hazret-i padiflahîyle ihrâz-› metanet ve iktisâb-› ciddiyet eden meflrutiyet idarenin tesirat-› hasenesi dahilen ve haricen görülmekde, kâffe-i enzâr-› alemde hukuk ve haysiyetimiz takdir ve tebcil olunmaktad›r. Binâenaleyh bu gün suret-i katiyede tayin eden hakay›ka nazaran hüküm verilmekdedir ki; e¤er mukaddema ilân olunan Kanûn-› Esâsî ilgâ olunmayarak o zamandan itibaren mer‘îü’l-ahkâm tutulsayd›, idare-i hükümet usûl-i meflrutiyetle temfliyet edilseydi giriftar oldu¤u felaket ve musibetlerden devlet ve milletimiz tamamen masûn kalacak idi.”, Manast›rl› ‹smail Hakk›, “Mevâis”, S›rât-› Müstakîm, III, s. 1-3, 10.9.1909. 57 Manast›rl› ‹smail Hakk›, “31 Mart Vakas› Merteplerinin Maksad-› Hainaneleri; 31 Mart Vakas› Esbab› lâ Diniyesi; 31 Mart’ta Düflmanlar›n Hücum Tedarikât›”, S›rât-› Müstakîm, II, s. 255, 271, 2.7.9.7.1909 58 ‹smail Kara, “‹slamc›l›k Hareketi ve ‹lmiye S›n›f›”, Türk Ayd›n› ve Kimlik Sorunu, Ed. Sabahattin fien, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 1995, s. 306-307. 59 Kara, age., s. 310-311. 60 Nam›k Sinan Turan, “Osmanl› Hilafetinin 19. Yüzy›lda Zorlu S›nav›: II. Meflrutiyet’e Giden Süreçte ve Sonras›nda Makam-› Hilafet” Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, ‹stanbul, Mart 2008, say› 38, s. 294-308. 61 Nuray Mert, Laiklik Tart›flmas›na Kavramsal Bir Bak›fl, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 1994, s. 57. Çetinkaya, 1908 boykotunu bir toplumsal hareket olarak ele ald›¤› çal›flmas›yla tarihi, bir siyasal müdahale alan› olarak gördü¤ünü beyan etmifl oluyor historiografide ak›nt›n›n tersine kürek çekmek Y. Do¤an Çetinkaya’n›n 1908 boykotunu, hani flu meflhur “fes boykotu”nu ele alan çal›flmas›n›n belki de tayin edici özelli¤i bu ak›nt›n›n tam tersine do¤ru kürek çekmesi. Bilindi¤i gibi, 1908 boykotu, Meflrutiyet’in ilan›n›n üzerinden pek az zaman geçtikten sonra Avusturya-Macaristan’›n 1878’den beri fiilen elinde tuttu¤u Bosna Hersek’i resmen ilhak, Bulgaristan’›n da ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesine tepki olarak geliflen bir eylem. Çetinkaya boykotu uluslararas› iliflkiler tarihinin bir parças› olmaktan ziyade bir toplumsal hareket olarak ele al›yor ve boykotu kitle siyaseti ve toplumsal mobilizasyon süreçleriyle ba¤lant›l› olarak irdeliyor. Bu anlamda çal›flman›n güncel bir anlam› oldu¤unu tespit etmek gerekiyor. Ta- rihin sonunun geldi¤inin, kapitalizmin kendisini alternatifsiz k›ld›¤›n›n söylendi¤i bir dönemde alternatif küreselleflme hareketinin yayg›nlaflmas›, sosyal forum süreçlerinin derinleflmesi, toplumsal hareketleri bir kez daha gündeme getiriyor. Solun kendisini ancak toplumsal hareketler içerisinde ve onlar arac›l›¤›yla yenileyebilece¤inin aflikâr hale geldi¤i bir devirde toplumsal hareketlere iliflkin tarihsel bir perspektif daha da anlaml› oluyor. Bu ba¤lamda Çetinkaya, 1908 boykotunu bir toplumsal hareket olarak ele ald›¤› çal›flmas›yla tarihi, geçmifle dair bir tür antikac›l›k faaliyeti de¤il, bir siyasal müdahale alan› olarak gördü¤ünü beyan etmifl oluyor. Foti Benlisoy* afla¤›dan bir bak›fl Çetinkaya çal›flmas›yla son yirmi y›ld›r iyice yayg›nlaflan bir tarihsel perspektife de dolayl› yoldan yan›t vermifl oluyor. Bu perspektif, devlet ve sivil toplum aras›nda liberalizme has bir karfl›tl›ktan yola ç›karak Türkiye’de hakim “ceberrut devlet” gelene¤inin güçlü bir sivil toplumun geliflimini engelledi¤ini varsayar. Buna göre Türkiye tarihi “güçlü devlet-zay›f toplum” flemas›yla aç›klanabilir. Bu yaklafl›m dahilinde Türkiye tarihinde toplumsal hareketler güdük kalm›fl ve dolay›s›yla da kitlelerin kendi hayatlar› üzerinde tayin edici müdahalede bulunma kapasiteleri zay›f olagelmifltir. Do¤u toplumlar›n› “do¤alar› gere¤i” edilgen addeden oryantalist dizgenin belirgin izlerini tafl›yan bu perspektif, “devlet/elit/merkez karfl›t›” bir boyuta sahip olmuflsa bile bu topraklardaki geçmifl direnifl ve mücadeleleri az›msa- 83 * Bo¤aziçi Üniversitesi Tarih Bölümü BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK Tarih, geçmiflte öylece durup bizim, daha do¤rusu tarihçilerin, onlar› keflfetmesini bekleyen nesnel olgular demetinden ibaret de¤ildir. Geçmifl ve gelece¤e dair tahayyüllerimiz bugünün siyasal-toplumsal hadiselerinden ba¤›ms›z olmay›p, tam aksine bizzat bu geliflmelere dair alg›lar›m›z taraf›ndan flekillenir. Mesela Türkiye’de son y›llarda iyiden iyiye kan›ksanan siyasetin jeopolitik mülahazalara indirgenip belirli “merkezlerde” tezgâhlanarak “servis edilen” komplolardan ibaret bir fleymiflçesine alg›lanmas›n›n tarihsel ufkumuzu da cenderesine almamas› beklenemez. Tarihçilik bizde zaten esas olarak kuru siyasal tarihçilik olarak alg›lan›r ve devlet merkezli bir savafllar ve anlaflmalar tarihine indirgenir. ‹flin içine bir de komplo meftunlu¤u girince tarih saray darbelerine, elitler aras› çat›flmalara hapsedilir. 1908 devrimi sonras› tarihe bak›fl da bu çerçevede flekillenmifltir. ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “komitac›” havas› da bu anlay›fla zemin sunmufltur do¤rusu. Bu suretle 1908 sonras›, hükümet darbe ve karfl› darbelerinin aral›ks›z birbirini takip etti¤i, siyasal cinayetler ve komplolarla dolu bir dönem olarak okunmufltur. Bu tarih kavray›fl›nda aktörler elitlerle s›n›rl›d›r ve s›radan insanlar tarihsel anlat›da kendilerine ancak elitlerin siyasetle iliflkilendikleri anlarda pasif kat›l›mc›lar olarak yer bulurlar. Has›l› böylesi bir tarih anlay›fl› s›radan insanlara özne konumu tan›maz. 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK 1908 boykotu: siyasal müdahale ve tarih 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK Y. Do¤an Çetinkaya, 1908 Osmanl› Boykotu, Bir Toplumsal Hareketin Analizi, (‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2004) ma, bunlar›n sesini bast›rma gibi bir ifllev de görmüfltür. Böylesi bir anlay›fl, Türkiye toplumunun dönüfltürücü, eyleyici potansiyelleri hakk›nda mevcut karamsarl›¤› pekifltirmifl, günümüzde toplumsal dönüflüm imkânlar› hususunda “afla¤›dan” bir bak›fl› k›s›tlam›flt›r. Oysa Çetinkaya, 1908 boykotuna hükümet ya da ‹ttihat ve Terakki’nin diplomasi arenas›nda bir koz olarak kulland›klar› bir eylemden ziyade kitlelerin farkl› saiklerle kat›l›p kendi ç›karlar› için mücadele ettikleri bir süreç olarak bakarak s›radan insanlara reaksiyoner olmakla s›n›rl› olmayan bir eyleyicilik atfetmifl oluyor. Çetinkaya, hükümetin, bilhassa da ‹ttihat ve Terakki’nin boykotu örgütleme ve yönlendirme yönündeki çabalar›n› atlamaks›z›n farkl› toplumsal gruplar›n, örne¤in tüccarlar›n ya da liman iflçilerinin eylemler içerisinde yer al›r ve bunlar› örgütlerken nas›l kendi ba¤›ms›z ç›karlar›n› da öne sürdüklerine dikkat çekiyor. Boykottan Greve 84 Çetinkaya, 1908 boykotunun çok yönlü ve kapsaml› bir görüntüsünü ortaya koymakta hayli baflar›l› oluyor Böylece 1908 boykotu karfl›m›za yekpare bir bütün olarak de¤il, de¤iflik toplumsal kesimlerin üzerinde pay iddia etti¤i ve onun arac›l›¤›yla kendi ç›kar ve konumlar›n› meflrulaflt›rma aray›fl›na girdikleri dinamik ve çat›flmal› bir süreç haline geliyor. Örne¤in liman iflçileri, boykot hareketinin belki de en dinamik, en militan kanad›n› oluflturmaktayd›. Üstelik, boykotçu liman iflçileri, bu “millî” harekete kat›lmakla yetinmeyip, hareket içerisinde ücret art›fl› ve örgüt yap›lar›na iliflkin, yani kendi s›n›f ç›karlar›na de¤in talepler de öne sürmüfllerdir. Hatta boykotun sonlar›na do¤ru boykot silah›n› grev gibi kullanmaya çal›flm›fllard›r. K›sacas› boykot, liman iflçilerine kendi s›n›f ç›karlar›n› “millî” bir söylem çerçevesinde sunma olana¤› vermifltir. Bu suretle liman iflçileri kendi ç›karlar›n› öne sürdükleri eylemlerden daha genifl bir meflruiyet alan›n› kullanmay› bilmifllerdir. BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK farkl› bir osmanl›c›l›k anlat›s› 1908 boykotunun belki de en önemli özeliklerinden biri, daha sonra gerçekleflecek olan boykotlar›n aksine milliyetçi de¤il, “Osmanl›c›” bir çerçevede cereyan etmifl olmas›d›r. Bilindi¤i gibi daha sonra boykot silah›, “milli burjuvazi yaratma” siyaseti çerçevesinde Rum ve Ermenilere yöneltilecektir. Fakat Osmanl›c›l›k düflüncesinin henüz pek revaçta oldu¤u 1908’de hareket kendisini Osmanl›c› diye tarif edilebilecek bir tür “imparatorluk milliyetçili¤i” zemininde kurmufl, eylemlere ve boykota farkl› unsurlar kat›lm›flt›r. Fakat Çetinkaya çal›flmas›nda nahif bir “Osmanl›c›l›k” övgüsüne ve nostaljisine de kendisini kapt›rm›yor do¤rusu ve gayrimüslimlerin eylemleri- nin Müslüman bas›n taraf›ndan “takdirle” karfl›lansa da zaman zaman bunlar›n “misafir” ve sade kat›l›mc› olarak tarif edildiklerini de eklemeyi ihmal etmiyor. Burada önemli olan, her grubun kendi kapal› dünyas›nda yaflad›¤› ve birbirine çok az temas etti¤i “kapal›” bir Osmanl› toplumu anlay›fl›na da son derece uyumlu, farkl› etnik-dini cemaatlerin hoflgörü ve bar›fl içerisinde yaflad›¤› bir Osmanl› “çokkültürlü” toplumu görüflüne de mesafe alabilmek ve farkl› gruplar aras›nda uyumu da çat›flmay› da içeren dinamik bir perspektifi öne ç›karabilmek. Osmanl› tarihinin son evresini farkl› milliyetçilikler aras›ndaki çat›flmalara indirgemekten ya da farkl› cemaatlerden Osmanl› elitleri aras›nda oluflan kozmopolit bir kültürün kayb›na hay›flanmaktansa, Çetinkaya’n›n örne¤inde oldu¤u gibi genifl kitlelerin kendi hayatlar›n› kurma mücadeleleri içerisindeki uyum ve çat›flmalara odaklanmak tarihin milliyetçi kurgulan›fl›na alternatif aray›fl›nda çok daha etkili olabilecek bir yöntem asl›nda. Bu suretle milliyetçilik çal›flmalar›n› milliyetçi düflünürleri incelemenin ötesine, ya da baflka deyiflle “afla¤›lara” tafl›mak mümkün. Bu çerçevede Çetinkaya ‹ran, Çin ve M›s›r’daki boykot örneklerini de tart›flarak 1908 boykotunu “iktisadi milliyetçilik” düflüncesinin geliflimindeki önemini vurguluyor. Yazara göre 1908 boykotu, klasik liberalizmin hakim oldu¤u bir dönemden “milli iktisat” siyasetine bir geçifl evresini oluflturuyor. Zira boykot içerisinde yerli mal› kullanman›n, yerli bir sanayi teflkil etmenin önemi fikri giderek yayg›nlafl›yor. Bu de¤iflimin “Osmanl›c›” boykottan “milli” boykotlara do¤ru nas›l geliflti¤i ise irdelenmesi gereken bir konu olarak ortada duruyor. “baflka” bir gelecek tahayyülü, “baflka” bir geçmifl fluuru Çetinkaya, 1908 boykotunun çok yönlü ve kapsaml› bir görüntüsünü ortaya koymakta hayli baflar›l› oluyor. Hükümetin ve ‹ttihat ve Terakki’nin boykot hareketini yönlendirme, eylemlerin kendi kontrollerinden ç›kabilecek yönlerini törpüleme çabalar›, bas›n›n rolü, boykot içerisinde flekillenen örgütlerin konumu, kitlelerin politize olma biçimleri, eylem stratejileri, boykotun sembolleri ve dili hep enine boyuna tart›fl›lan meseleler. Yukarda da ifade edildi¤i gibi kitab›n en önemli boyutu, bu meselelerin hep bugünden yola ç›kan bir bak›flla, güncele müdahale perspektifiyle ele al›n›yor oluflu. Örne¤in Osmanl›’ya ithal edilen en önemli mamullerden olan ve boykotun kamusal alanda en somut görünümü olan feslerin terk edilerek kalpak ya da keçe külah gibi yeni ve de¤iflik serpufllar›n benimsenmesi, üstelik feslerin BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 85 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 86 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 87 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 88 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 89 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 90 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 91 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 92 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 93 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 94 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 95 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 96 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 97 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 98 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 99 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK 100 1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK