ic sayfalar

advertisement
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
1
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
2
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli asl›nda
anayasalar de¤ildir; Lozan Anlaflmas›'d›r
‹ktisat Dergisi'nden ‹lker Aktükün ve Gündüz F›nd›kç›o¤lu 22.11.2008 tarihinde Kuran
Okay'la 1908 üzerine bir söylefli gerçeklefltirdi. Kuran Okay'a kat›l›m› için teflekkür ediyoruz.
kuran okay- Bence önce anayasa nedir, onu tarif etmek laz›m. fiöyle bir tarif buldum: Anayasa,
politik düzenin ak›lc› insan çabas›yla yeniden inflas›d›r. Bu tarifin unsurlar›na girdi¤imiz zaman
flunlar› görüyoruz: Bir defa, anayasa dedi¤imiz
fley politik düzenle, yani kamusal alan ile ilgili.
Ancak, bu arada flunu da unutmamam›z laz›m;
toplumla ilgili oldu¤u için bir de özel hukuk alan›
var. Ancak zaman k›s›tl› oldu¤u için, bunlar›n
üzerinde maddeler halinde gidece¤im.
Bu tarifin ikinci noktas›, anayasan›n ak›lc› olmas›d›r. Anayasay› yapan güçler aras›nda gerilim
her zaman için olabilir, çünkü hiçbir toplum yeknesak de¤ildir, dolay›s›yla gerilimleri giderici bir
ak›lc› mekanizman›n olmas› laz›m.
3
Üçüncüsü, insan çabas›yla yap›l›yor olmas›. Bu
da, do¤rudan do¤ruya aflk›n hukukla iliflkisinin
kopart›lmas›, yani seküler bir dünyayla iliflki kurulmas› anlam›na geliyor.
Dördüncü unsur da yeniden infla. Yeniden infla
dedi¤imiz zaman, iki tane olay önümüze ç›k›yor.
Birincisi, eskiyle bir kopuflu ifade ediyor. ‹kincisi
de kurucusu var, infla edenleri var. Zaten infla
edenler ve kopufl meseleleri üzerinde durabilmemiz laz›m, anayasal yap›lar›n yürümesi aç›s›ndan.
Burada flu soruyu sormak gerekiyor: Özgürlükler
anayasadan m› kaynaklan›r, yoksa anayasa
toplumdaki özgürlüklerin kullan›lmas›n›n bir sonucu mudur? Yani, Türkiye'deki yayg›n anlay›fl,
asl›nda özgürlüklerin anayasadan kaynakland›¤›
yönünde. Halbuki benim kanaatime göre anayasalar; toplumda varolan, zorla da olsa, çekiflmeli de olsa, kullan›lan özgürlüklerin yans›mas›.
O yüzden de anayasa yap›c›lar› aras›nda bir
gerilim oluyor ve bu gerilimin ak›lc› bir flekilde
çözümlenmesi gerekiyor.
Bir de Bat›yla Osmanl›’n›n veya ‹slam dünyas›n›n hukuk anlay›fllar› aç›s›ndan da biraz meselenin üzerinde durmak laz›m.
Kuran Okay
Türkiye'deki yayg›n
anlay›fl, asl›nda
özgürlüklerin
anayasadan
kaynakland›¤›
yönünde.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
ilker aktükün- Geçti¤imiz y›l 1908 hareketinin
100. y›l dönümüydü. 1908 hareketi bu vesileyle
birçok aç›dan tart›fl›ld›. Son dönemlerde Türkiye’de yeniden bafllayan bir anayasa tart›flmas›
da var. Bu söyleflide, 1908’e biraz farkl› bir noktadan bakarak, Türkiye’nin modernleflme maceras›nda anayasalar›n rolü üzerinde dural›m istiyoruz. Say›n kuran okay sizden bafllayal›m,
1908’i nas›l anlamak laz›m?
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
AÇIK OTURUM
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
4
osmanl›da ve bat›da anayas›c›l›k gelenekleri
kat Osmanl› enteresan bir fley yap›yor;
ilker aktükün- 1908 ba¤lam›nda?
devlet dine hâkim oluyor. Kanunnamelerde, yaz›l›fl tarz› itibariyle zaten 17. yüzy›la kadar islami
terimler, yani fleriat terimleri hiç kullan›lmaz. 17.
Yüzy›lda Osmanl› kanunnamelerinin içerisinde
fleriat›n terminolojisini görmeye bafll›yoruz; çünkü art›k devlet büyüktür, dini kontrol alt›na alm›flt›r ve art›k dinden bir korkusu yoktur. 18. Yüzy›lda da kanunnamelere fleyhülislam›n onay›n› getirdiler, hiçbir korkular› kalmad›¤› için. Fakat, di¤er taraftan da özel hukuk alan›nda da fleriat devam ediyor. Özel hukuk alan›n› tanzim edifl flekli de yine kiflilere b›rak›lm›fl de¤il asl›nda, devletin orada da müdahalesi var, çünkü kad›lar› devlet gönderiyor. Yani, Osmanl› toplum düzeni içerisindeki hukukun tecellisi, hukukun ne oldu¤unun tespit edilmesi gibi bütün unsurlar devletin
kontrolünde.
kuran okay- Tabii ki. 1908’de e¤er bir anayasal
olaydan bahsediyorsak, burada anayasal hareketlerin Bat›da ve bizim toplumumuzda nas›l ortaya ç›kt›¤› ile ilgili bir yap›y› kurabilmemiz laz›m
ki, iki düflünce sistemi aras›nda, iki toplum düzeni aras›ndaki farkl›l›klar› kavrayarak, bizimle Bat›n›n anayasac›l›klar› aras›ndaki farklar› görebilelim.
Osmanl›’n›n örfi
hukukunu yani
kamuyu ilgilendiren
taraf›n› konufluyor
isek, o zaman ‹ran
ve Türk-Mo¤ol
gelene¤inin
meczedilmesinden
bahsediyoruz
demektir.
Burada Bat› hukuk gelene¤ine bakt›¤›m›z zaman, seküler, gelenekselci bir Roma hukuku, art› aflk›n H›ristiyan hukukunu görürüz. Hukuku
flöyle belirleyebiliriz: Sonuç olarak toplumsal
iliflkilerin içerisinden normlar ç›kart›l›yor. E¤er
aflk›n hukukla u¤rafl›yor isek, -bu fleriat aç›s›ndan Osmanl›’da önemli- o zaman buna biz “hukuk bulma” tabirini daha rahat kullanabiliriz. Yani yeni bir olay var ve bu yeni olay›n hukuksal
iliflkisinin ne oldu¤unu geriye dönüp aflk›n hukukun içerisinde ar›yoruz.
Yaln›z, kilise kurumunun oluflmas› burada flöyle
bir olay yarat›yor: Kilisenin meclisleri önce hukuk
“bulurken”, ondan sonra hukuk “yapmaya” bafll›yor. Osmanl›’n›n, özellikle de ‹slam dünyas›yla
H›ristiyan dünyan›n aras›ndaki en temel meselelerden biri bu. Osmanl›’n›n, yani Müslüman dünyan›n içerisinde fleriat aç›s›ndan “hukuk bulma”
var, fakat bunun “hukuk yapma” yönü yok. Hiçbir zaman için olmam›fl, çünkü “kiliseleflme” olmam›fl. Osmanl› toplumunda Müslümanl›ktan
kaynaklanan bir beklenti var; yöneticilerden adalet bekleniyor. Yani, bugün toplumda “fleriat isteriz” mottosunun arkas›nda asl›nda bir adalet iste¤i vard›r. Dolay›s›yla yönetici adil olmak durumundad›r, bu Hazreti Ömer’in adaletinden itibaren gelmifl bir fleydir.
Ancak, burada yönetici, fleriat hukukuyla ba¤l›
de¤ildir ve bunun için kanunnameler ç›kart›lm›flt›r. Kanunnamelerin kayna¤›na bakt›¤›m›z zaman, ‹ran’da ‹slam öncesinde devletin bütçe ve
harcamalar›yla ilgili bir kavram oldu¤unu görüyoruz. Yasa da Türk-Mo¤ol gelene¤i içerisindeki
yasaknamelerden ç›km›fl. Dolay›s›yla e¤er Osmanl›’n›n örfi hukukunu yani kamuyu ilgilendiren
taraf›n› konufluyor isek, o zaman burada bir ‹ran
ve Türk-Mo¤ol gelene¤inin meczedilmesinden
bahsediyoruz demektir.
Demek ki bizim içinde bulundu¤umuz dünya düzeninde; birincisi, gelenekten kaynaklanan böyle bir örfi hukuk var; ikincisi de, fler’i hukuk var.
fier’i hukuk, hukuk bulma yöntemiyle gidiyor, fa-
Mesela ‹slam dünyas› içerisinde ‹ran’da böyle
geliflmiyor. ‹ran’da fiii anlay›fl içerisinde özellikle
18. ve 19. Yüzy›lda uleman›n fleriat› uygulama
konusunda tekelleri var ve o özel hukukun uygulanmas› konusundaki uleman›n tekeli, daha sonra yine 1906’lar civar›nda san›yorum, ‹ran’daki
anayasal hareketlerde uleman›n alm›fl oldu¤u
yer ve ondan sonraki Musadd›k hareketlerine
kadar süren gelgitli dönemler ve en sonunda hukuku meydana getiren bir içtihat olarak “velayeti
fakih’”e bu ifli taçland›rd›lar, en son flah› gönderdikten sonra. Yani, ‹slam dünyas›n›n içerisinde
hukuk anlay›fl› farkl›, Osmanl› gelene¤inin hukuk
anlay›fl› da ‹ran’dan farkl›.
Bunun asl›nda en temel göstergelerinden biri,
benim kanaatime göre bizim Senedi ‹ttifak’la
“Magna Carta”y› karfl›laflt›rmak. Senedi ‹ttifak’ta
3 tane niteli¤i asl›nda burada belirtmek laz›m.
ilker aktükün- Biri 1215, di¤eri 1856, arada 600
y›ldan fazla bir fark var.
kuran okay- Evet. Fakat, Senedi ‹ttifak’›n 3 tane
niteli¤ini flimdi sayaca¤›m ben size. Bunlardan
bir tanesi, fleriata uygun bir sözleflme olmas›,
yani aflk›n hukuka ait bir sözleflmeyle yap›lm›fl
olmas›. Sözleflmenin taraf› sultan de¤il, devlet.
Üçüncü önemli nokta, yine benim kanaatime göre, sözleflmeye uymayan âyanlara di¤er âyanlar›n kefil olmas›. Bu yap›y› “Magna Carta” n›n içerisinde arad›¤›m›z takdirde, bir defa oradaki sözleflme, tamam›yla seküler bir sözleflme, dini hiçbir referans› olmayan bir sözleflme. Sözleflmenin bir taraf› kral; devlet de¤il ve sözleflmeye uymas› gereken, kral. Do¤al olarak bu hareketlerin
sonuçland›rd›¤› olaylar da de¤iflik olaylar oluyor.
Senedi ‹ttifak, merkezi devlet yap›s›na do¤ru gö-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
türüyor Osmanl›’y›, “Magna Carta” ise merkezin
gücünü s›n›rlanmas›na do¤ru götürüyor. Dolay›s›yla bir tanesi anayasal olarak güçlerin s›n›rland›r›lmas› yönünde giderken, ötekisi merkezin
güçlendirilmesi yönünde. Bunlar çok temel farkl›l›klar benim kanaatime göre.
osmanl›'n›n toprak düzeninde de¤iflim
kuran okay- Benim kanaatim flu: Bir defa Arazi
Kanunnamesi'nden önce, yani afla¤› yukar›
1700’lü y›llarda, Lale Devri'ni falan kapsayan dönemde, Osmanl›’da toprak düzenlemesinde bir
de¤ifliklik yaflan›yor. Bu dönemde eski t›mar sistemi de¤ifliyor; t›mar sisteminin yerini malikaneler ve çiftlikler almaya bafll›yor. Bunun da bir sebebi var asl›nda; bat›, o zaman devrimlerini yapm›fl ve sömürge peflinde. Sömürgelefltirdi¤i en
önemli alanlar da Müslümanlar›n yaflam›fl olduklar› bölgeler. Bu yap› içerisinde Osmanl›, Bat›ya
karfl› direnebilmek için devletin gücünü artt›rabilmesi gerekiyor. Devletin gücünü artt›rabilmesi
için toprakta verimlili¤i artt›rmas› laz›m. Topraktaki verimlili¤i de t›mar sisteminden malikane
sistemine ve çiftlik sistemine geçerek yap›yor.
Osmanl›’n›n zaten kuvvetli ademi merkeziyetçi
yap›s›n›n üstüne, sermaye birikimi olan ayanlar›n ortaya ç›k›fl›yla birlikte merkeze karfl›
baflkald›r› bafll›yor; ki Senedi ‹ttifak’a gidilen
nokta buras›.
Bu dönem flu aç›dan da önemli: H›ristiyan dünyan›n içerisinde, Osmanl›’n›n H›ristiyan dünyas›
içerisinde bu zenginleflmeyle beraber uluslararas› pazarla iliflki içine giren bir tüccar s›n›f› do¤uyor ve Yunanistan’›n Osmanl›’dan ayr›lmas›
da benzer, 1820’ler civar›nda meydana geliyor.
Dolay›s›yla Osmanl›’n›n Ortodoks H›ristiyan bölgeleri, dünya pazarlar›yla bu artan verimlilikle
iliflki içerisine girerken, Müslüman dünya bunun
d›fl›nda kal›yor, ama onlar da âyanlar vas›tas›yla zaten Osmanl› düzeni içerisinde olan ademi
merkeziyetçili¤i daha da kuvvetlendiriyorlar. O
yüzden Senedi ‹ttifak’a kadar geliyorlar, fakat
ondan sonra merkezi devlet kuvvetlenmeye
bafll›yor.
Ancak, burada ciddi sorunlar var, çünkü daha
önce olmayan bir bürokrasi yaratmak durumunda devlet, merkezileflti¤i anda bürokrasi yaratabilmesi laz›m. Bürokrasiyi yaratmaya bafllad›¤›
zaman, bir kamu alan› tarif edebilmesi laz›m. Bu
kamu alan›n› tarif edebilmesi için bir hukuk düzeni, bu hukuk düzeninin olabilmesi için devletin
hukukun üstünlü¤üne inanc›n› getirmesi gerekiyor ve Reflit Pafla, Ali Pafla ve Fuat Pafla dönemi, Tanzimat dedi¤imiz bu dönem, zaten böyle
bir dönem ve merkezi devlet oluflmaya bafll›yor.
Bu merkezi devletin ülkesi var, yani co¤rafi olarak belli bir s›n›rlar› var, fakat millet ne? Çünkü,
bir de insan unsuru olmas› gerekiyor devletin
içerisinde. Milliyet meseleleri orada iflin içerisine
girmeye bafllayacak. Bu arada 1840’larda belki
bir âyan meclisi denemesi var, baflar›s›z olan ve
bugünü de etkileyen as›l büyük geliflme, asl›nda
Kuran Okay
5
Osmanl›’n›n zaten
kuvvetli ademi
merkeziyetçi
yap›s›n›n üstüne,
sermaye birikimi
olan ayanlar›n
ortaya ç›k›fl›yla
birlikte merkeze
karfl› baflkald›r›
bafll›yor
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
ilker aktükün- Burada bir fley sormak istiyorum.
Kimi Osmanl› tarih yaz›c›lar›, özellikle Senedi ‹ttifak ve sonras›n› bir feodalleflme olarak anlat›rlar. Yani, Osmanl›’daki merkezi iktidar›n toprak
sahipleri ad›na s›n›rlanmas› olarak adland›r›rlar.
“Magna Carta” konusunda size tamamen kat›l›yorum; “Magna Carta”, esas olarak toprak sahibi soylular›n kral›n yetkisini k›s›tlayan -vergiyi
verenin verginin harcanmas› konusunda da söz
sahibi olmas› anlam›nda- “merkezi” iktidar›n› k›s›tlayan bir belgeydi. Dolay›s›yla “sen benden
habersiz vergi salamazs›n, çünkü vergiyi ben
veriyorum, bunun nereye harcanaca¤›na da ben
karar veririm.” deniyordu Fakat, Osmanl›’daki
yap› biraz de¤iflik. Bunun gerisine biraz gitmek
laz›m asl›nda. Kimi tarih yaz›c›lar› aç›s›ndan
özellikle Senedi ‹ttifak ve Arazi Kanunnamesi,
bir tür geç feodalleflme olarak anlat›l›r. Bu tespit
hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
6
1856 Arazi Kanunnamesi.
Bu Arazi Kanunnamesi, asl›nda çok atlan›l›r
ama en önemli konudur. Çünkü, verimlili¤in artt›¤›, devletin askeri olarak Bat›n›n karfl›s›nda
güçlü olmad›¤› ve Bat›n›n karfl›s›nda gerilemifl
olmas›na ra¤men modern e¤itimi, sa¤l›¤›, sosyal
güvenli¤i vesaire gibi birçok konuyu finanse edebiliyor ve burada bir modernist yap› ortaya ç›k›yor. Bu tamam›yla Arazi Kanunnamesi'yle ilgili
verimlilik art›fl›ndan kaynaklan›yor.
osmanl›’da “türklü¤ün” ortaya ç›k›fl›
Kuran Okay
Abdülhamit’in
millet tasavvuru
tam olarak
Osmanl›c›l›k de¤il,
onda bir ‹slami
vurgu da var.
Arazi Kanunnamesi'nde bu arada bir fley daha
var tabii: Bu dönemde Rusya’dan özellikle Darül Harpten Dar-ül ‹slam’a göçüfller var. Alt›nordu
Devletinin Rusya’da ink›raz›yla beraber Rusya’n›n etkisi alt›nda yaflamak istemeyen Müslümanlar, özellikle Kafkasya taraf›ndaki Müslümanlar Osmanl›’ya göçüyor ve Osmanl›’da bunlar çeflitli yerlere yerlefltiriliyor.
Burada vatan kavram› ç›kacak karfl›m›za. Çünkü, hikaye flu: Vatan denildi¤i zaman, insanlar›n baflka gidebilece¤i hiçbir yer olmayacak, o
topra¤a ba¤l› olacaklar, o toprakta zengin olacaklar ve sonuçta o toprak için ölebilecek hale
gelecekler.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Bunu flurada da görüyoruz: San›yorum 1880’lerde Bulgaristan’daki Türklerin vatan için direniflleri var. Yani, ilk ad›m Rusya’dan gelifl, ikinci ad›m
Balkanlardan gelifl. Oraya gelece¤iz. Vatan kavram› aç›s›ndan 1880’lerde Bulgaristan’daki olaylar önemli, çünkü orada Abdülhamit’in iste¤ine
ra¤men, yani savafl› b›rakma isteklerine ra¤men, oradaki Türkler savaflmaya devam ediyorlar, vatan aflk› için. Bunu bir tarafa koymak laz›m, çünkü vatan ve ülke meselelerinde birtak›m
problemlerimiz var, hâlâ da var, yani bugünkü
Kürt meselesinde de ayn› olaylar var diye düflünüyorum.
Arazi Kanunnamesi'yle zenginleflen bir orta s›n›f
ortaya ç›kmaya bafll›yor. Zenginleflen bu orta s›n›f, kendi çocuklar›n› modern e¤itim kurumlar›na
ve Rusya’da geliflmifl olan Nakflibendi’ye art›k
gönderebilecek durumda. Bunlar hem modernler, asl›nda hem zengin olmay› istiyorlar hem de
dinlerine ba¤l› Nakflibendi hareketini de kuracak
olanlar; yani Osmanl› co¤rafyas› içerisinde kuracak olanlar da bu kesimin içerisinden ç›k›yor.
Fakat, bir taraftan da bürokrasi var.
fiunu unutmamam›z laz›m: Hâlâ devlet bir taraftan ‹slam’› kontrol ederken, bir taraftan da ‹slam’›n hizmetinde; hâlâ o yap› devam ediyor.
Onun için Osmanl›, Hicaz topraklar›na çok
önem veriyor. Hacca serbest olarak gidilebilmesi, hac farizas›n›n yerine getirilmesi son derece önemli. Bunu sa¤lamak Osmanl› halifelerinin zorunlulu¤u.
Bürokrasi, sonuç olarak geliyor ve Abdülhamit’in karfl›s›na anayasay› day›yor. Bu anayasada enteresan bir nokta var, yani birkaç tane
nokta var da, bunlardan bir tanesi resmi dil.
Resmi dil Türkçe.
Bu, Türklü¤ün ilk defa olarak Osmanl›’n›n içerisinde ortaya ç›kt›¤› yer, asl›nda 76 Anayasas›.
76 Anayasas›'nda bayrak yok, 76 Anayasas›'nda milli marfl yok, hiçbir fley yok; ama dil
var, Türkçe.
Bürokrasi, ilk anayasan›n kurucusu ve ondan
sonra 93 Harbi ç›k›yor. Anayasan›n kurucu iradesi savafl› kaybediyor. Savafl› kaybetti¤i zaman, tekrar eski düzene dönüyor ve Abdülhamit
olaya hâkim oluyor. Abdülhamit’in millet tasavvuru tam olarak Osmanl›c›l›k de¤il, onda bir ‹slami vurgu da var. Ama bir taraftan da modernci;
okullar› kuruyor, ticareti yay›yor, demiryollar›n›
yapt›r›yor ve devlet için bir millet yaratmaya çal›fl›yor. ‹slamc›, fakat Panislamc› de¤il Abdülhamit. O esnada ortaya bu Arazi Kanunnamesi neticesinde zenginleflmifl orta s›n›f›n çocuklar›, ciddi bir flekilde e¤itimden geçmeye bafll›yorlar,
modern okullarda e¤itim görüyorlar. Art›k bu insanlar ciddi, bürokratlar›n çocuklar› öbür taraftan
Jön türklere do¤ru gidiyor. Onlar›n hâlâ amaçlar›, tepeden bir yap›y› kurabilmek. Ara s›n›flar, yani o flekilde tar›mdan kaynaklanan orta s›n›flar›n
ortaya ç›k›fl› ise, art›k dünyayla eklemlenmek istiyorlar, bunlar modern hayat›n içerisine girmek
istiyorlar, ticaret istiyorlar vesaire…
Bütün bu yap›lar›n içerisinde H›ristiyan milletinde de d›fl etkili olmakla beraber, dile dayal› bir
milliyetçilik geliflmeye bafll›yor, Bulgar milleti
oluflmaya bafll›yor, S›rp milleti oluflmaya bafll›yor, o kadar fazla nüfusu olmamas›na ra¤men
bir Makedon milleti oluflmaya bafll›yor, Karada¤
milleti olufluyor. Bunlar›n hepsi dil kökenli. O aç›dan, Osmanl›’da, Rum kilisesine ba¤l› H›ristiyanlar içerisinde dile dayal› bir milliyetçilik olay›
ortaya ç›k›yor. Bunlar ilk önce Osmanl›’dan ayr›lmay› çok fazla istemiyorlar. Ama, bir taraftan
vatan fikri gelifliyor, çünkü bulunmufl olduklar›
topraklarda ciddi olarak ç›karlar› art›k oluflmaya
bafllam›fl, Arazi Kanunnamesi neticesinde art›k
herkesin özel mülkü var, topra¤› var.
Burada ‹ttihat ve Terakki, hem H›ristiyanlar›,
hem Müslüman ara kesimleri, bütün bunlar›n
hepsini etraf›nda toplayan bir Osmanl›c›l›kla or-
Abdülhamit bir anlamda Osmanl›’n›n içerisinde
Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini at›yor; çünkü
sarayda Türkçe konufluluyor, e¤itim sistemi
Türkçe yap›l›yor. Yani, Abdülhamit’in gelifltirdi¤i,
herkese zorunlu tutulan iptidai ilkokul sistemi
var; ‹ptidaiden sonra rüfltiye, idadi ve sultaniye.
Abdülhamit’in gelifltirmifl oldu¤u e¤itim sistemi
bu yap›n›n içerisinde gidiyor ve idadiye gelindi¤i
zaman Arapça, Farsça ve Frans›zca iflin içerisine giriyor. Ondan önceki e¤itim sistemi Türkçe’dir. Arnavut bölgesinde Arnavutça yap›l›r,
Arap bölgesinde k›smen Arapça iflin içerisine
kat›lm›flt›r, Said-i Nursi’nin asl›nda gelip Abdülhamit’e “Bu okullar›n› Kürtçe olarak bizim orada
da aç, medreseden kurtulal›m.” demifltir. Çünkü,
medreseler de Nizamiye medresesidir, Nizamülmülk’ten kalmad›r ve tamam›yla fiafii ‹slam anlay›fl›n› yayar. Bugün Türkiye'nin en
önemli problemlerinden biri de odur. fiu anda
Türkiye'deki ‹slamc›lar, asl›nda fiafii anlay›fl üzerinden gidiyorlar. Yani ibadet yönü
hariç f›khi olarak Türkiye’deki bugünkü ‹slam anlay›fl›, Hanefi ‹slam anlay›fl› de¤il, fiafii ‹slam anlay›fl›d›r.
Orada bir Türkçülük geliflmeye bafll›yor, fakat bu
s›rada önemli bir olay daha oluyor. O da Balkanlarda Avusturya ‹mparatorlu¤u'nun Bosna’y› almas›. Balkan Savafl› esnas›nda Arnavutlar, bak›yorlar ki Osmanl› kendilerini koruyabilecek durumda de¤il, o zaman Prizren Birli¤i'ni kuruyorlar
ve Müslüman birli¤i içerisinde çok fazla itirazlar›
olmamas›na ra¤men, ayr› bir millet olarak Arnavut milleti ortaya ç›kmaya bafll›yor. Ayn› geliflme
Araplarda ortaya ç›kmaya bafll›yor ve o zaman
‹ttihat ve Terakki’nin tek bir seçene¤i var zaten
elinde, o da Türkçülük.
ilker aktükün- 1908 sonras›na gelirsek;
kuran okay- Oraya geldi¤imizde, iki tane önemli
problem var. Bunlardan bir tanesi, demokratik
meclisin bütün kesimleri, H›ristiyan milletinin geliflmifl kesimleri, Müslüman milletinin biraz önce
söyledi¤imiz zenginleflen kesimlerinin hepsinin
deste¤ini alm›fl, bürokrasinin deste¤ini alm›fl
olan bir ‹ttihat Terakki iktidara geliyor. Mecliste
çok ciddi bir demokrasi var, bu ciddi demokratik
yap›n›n içerisinden kuvvetli bir yürütmenin ç›kabilmesi mümkün de¤il, ç›kmaz. O zaman ne oluyor? ‹ttihat ve Terakki k›vranmaya bafll›yor, bu
birincisi.
‹kincisi, Balkan Savafl› olmufl. Balkan Savafl› oldu¤u zaman, ‹ttihat ve Terakki’nin H›ristiyan milletini de içine alan Osmanl› milleti tezi art›k gündemden ç›k›yor. Bunun üzerine yeni bir fley kuracaklar. Yeni kuracaklar› olan fley de neye ba¤l› olacak; bir defa ‹slam’a ba¤l› olacak. O zamana kadar da hiçbir Müslüman’›n, Arnavut olsun,
Kürt olsun, Arap olsun, Türk’e bir itirazlar› yok,
Türk olarak bunlar›n kendilerinin adland›r›lmas›-
‹ki tane üçlemeye girece¤iz orada. Bir tanesi,
Akçura’n›n Osmanl›c›l›k, Türkçülük, ‹slamc›l›k;
ötekisi Ziya Gökalp'in ‹slamc›l›k, Türkçülük, Bat›c›l›k. Bunlar›n ikisinde muas›rc›l›k fikri var.
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Türk tarih yaz›m›na bakt›¤›m›z zaman, 1908 için hakim vurgu “yukar›dan
devrim”, “kontrollü devrim” gibi tan›mlard›. ‹lk defa 1908’in bir halk hareketi kisvesinde oldu¤u,
Aykut Kansu’nun MIT’te yazd›¤› doktora tezinin
kitap olarak bas›lmas›yla anlafl›ld›. Ama, ondan
sonra yaz›lm›fl olan monografiler döneme iliflkin
son derece zengin bilgiler sunmaya bafllad›.
Türk tarihçili¤i 1985 y›l›nda oldu¤u yerden çok
uzaklaflt›, bunu kabul etmemiz laz›m.
Avrupa tarih yaz›m›nda kilise kay›tlar› oldu¤u
için, kilise kay›tlar›n›n yaratt›¤› tarihçili¤in avantaj›yla bizden çok ilerideydi. Bu kay›tlar tarih yaz›m›nda muazzam bir aç› yaratt›. Fakat, daha
sonra bu aç› bir flekilde yavafl yavafl kapanmaya bafllad›. Aykut Kansu ile bafllam›fl olan hadise, enteresan bir fleydir. “1908 nedir?” sorusu,
Marksistler aç›s›ndan son derece basit, çünkü o
zaman Lenin, “Mustafa Kemal, emperyalistlerin
gururunu k›ran bir adamd›r” demiflti, ama bu bir
analiz de¤il. 1908’e yak›n tarihlere bakt›¤›m›z
zaman, çok net bir flekilde görüyoruz: 1911’de
Sun Yat Sen, 1910’da Meksika, yani Panço Villa, 1908 Hindistan, 1908 Osmanl›, 1905 Rusya,
1906 ‹ran ve 1909 Yunanistan.1908’e bakt›¤›m›z zaman, enteresan bir flekilde bunun evrensel oldu¤unu ve imparatorluklarda bir anayasal
devrimler kufla¤› oldu¤unu görüyoruz. Burjuva
devrimi, bana 1908 için çok manal› gelmiyor,
çünkü burjuva devrimi kavram›, Frans›z Devrimi
Gündüz F›nd›kç›o¤lu
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
na bir itirazlar› yok. Çünkü, devletin dini ‹slam.
Devletin dini ‹slam oldu¤u için, devletin resmi dili de Türkçe, anayasada yaz›lm›fl bunlar›n hepsi,
buna hiçbir itirazlar› yok. Devlet zaten ‹slam’›n
koruyucusu, ‹slam’›n hizmetinde. Dolay›s›yla
Müslümanlar aç›s›ndan o kadar büyük bir problem yok.
Avrupa tarih
yaz›m›nda kilise
kay›tlar› oldu¤u
için, kilise
kay›tlar›n›n yaratt›¤›
tarihçili¤in
avantaj›yla bizden
çok ilerideydi.
7
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
taya ç›k›yor ve Abdülhamit’in istibdad›n›n kötü
oldu¤unu söylüyorlar. Asl›nda bu yap›y› ortaya
koydu¤umuz zaman, zenginleflme ve modernleflmeyle beraber otomatik olarak gelen bir hürriyet fikri var. Bu do¤al olarak geliflen bir fley ve
‹ttihat ve Terakki etraf›nda bu yap› olufluyor. Bununla beraber 1908’e geliniyor.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
üzerinden modellenmifl olan bir fleydir.
Gündüz F›nd›kç›o¤lu
1908’i anlamak için
san›r›m
‹mparatorluk
kavram›n›n üstünde
durmak gerekir.
8
1908’i anlamak için san›r›m ‹mparatorluk kavram›n›n üstünde durmak gerekir. ‹mparatorluk
kavram›nda o kadar ilginç unsurlar var ki; bir kere çok etnili, çok dinli, çok kültürlü bir yap› var.
‹kincisi, masonluk gibi muazzam uluslararas› a¤lar var. Hiçbir zaman 1908 öncesinde bu iliflkinin
bu kadar önemli olabilece¤i vurgulanmam›flt›r.
Ama zaten burjuva devrimini düflündü¤ümüz zaman, ayd›nlanmay› düflündü¤ümüz zaman,
bunlar›n uluslararas› a¤lar olmadan baflar›lmad›¤› görülür. Özellikle de 19. Yüzy›l masonlu¤unun da alt›n› k›saca çizmek laz›m. Benim 1908
üzerine söyleyece¤imiz en önemli fleylerden birisi flu: Buna ra¤men burada inan›lmaz bir kitlesellik var. Önce bir kontrol, ondan sonra kontrolün b›rak›lmas›, hatta kontrolü b›rak›rken, kontrolü hareketin daha ileri aflamalar›na gitmesi. 1908
son derece popüler bir harekettir. 1908, bu manada gerçekten Türkiye'de bir “demokratik” devrimdir. Gerçekten potansiyelin ve insanlar›n herhangi bir flekilde ald›klar› inisiyatiflerin önünü
kesme karar›n›n ‹ttihat Terakki taraf›ndan dahi
al›namad›¤›, onlar›n onlar› teflvik etti¤i de¤il, o
hareketin onlar› ileriye itti¤i bir hadisedir.
‹kincisi de, Kuran Okay’›n söyledi¤i gibi, çok
farkl› milliyetçilikler var, Rusya’dan gelenler de
ayn› de¤il ama Rus kaynakl› bir milliyetçilik var.
Ki Rus kaynakl› olmas› çok önemli; çünkü Rusya çok ileride. Rusya o kadar ileride ki, Rusya’daki Kadetler (anayasac› demokratlar) ,
Marksist literatürde sa¤ say›l›r, normal burjuva
devrimi çerçevesinde sol saymak laz›md›r.
kuran okay- Yusuf Akçura da ‹ttihat Terakkicileri
cahil bulur ve onun için ‹ttihat ve Terakki’nin içine girmez, hep mesafelidir.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
ittihat ve terakki’nin milli politikalar›
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ben daha da uzatmak istemiyorum. Henüz Cumhuriyet dönemine gelmedik. Ama, flunu söylemek istiyorum burada: Mesela Cumhuriyetin çok daha dar, çok daha az
evrensel oldu¤u, çok daha az kaliteli kadrolarla
yürütüldü¤ü do¤ru olmakla beraber, Cumhuriyetin ilk dönemleri hâlâ daha Osmanl›’dan ç›kan
kadrolarla yap›ld›¤› için de muhteflemdir.
kuran okay- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluflunda Lozan’› unutmayal›m. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli asl›nda anayasalar de¤ildir, Lozan
Anlaflmas›'d›r. Onun alt›na Türkiye Cumhuriyetinin taraf olmufl oldu¤u uluslararas› anlaflmalar›
koymak laz›m. Çünkü hiçbir anayasam›z bu anlaflmalara ayk›r› olamaz. Burada flunu unutma-
mak laz›m; normlar›n hepsi, kendisinden önceki
döneminin içerisinde yerini al›r, oradan gelir ve
geliflir. Bu yap›n›n içerisinde bakt›¤›m›z zaman,
flöyle bir noktaya geliyoruz: Devlet, millet yaratma zorunda, art›k kesin belli. Bu millet kim olacak, sorun burada. Millet Türk olacak, oras› da
belli, çünkü 1876 Anayasas›'ndan itibaren bir
Türklük unsurunu getirdik koyduk iflin içerisine.
Prizren Birli¤i'yle Arnavutlar Müslüman milletinden ayr›ld›lar. Cihan Savafl› ç›k›yor, Araplar Osmanl›’n›n Müslüman milletinden ayr›l›yorlar. O
zaman ‹ttihat ve Terakki’nin elinde devletin insan
unsuru olarak Türkler kal›yor. Devlet nedir; bir
co¤rafya üzerindeki insan toplulu¤unun üzerindeki egemenlik hakk› olan kurulufl. Burada sorunlu olmas›na ra¤men co¤rafya var, o toprak
parças›n›n üzerinde birtak›m insanlar var, bu insanlar bu devletin milleti olacaklar. Kim bunlar,
flimdi kimlik vermen laz›m, tan›mlaman laz›m,
devlet aç›s›ndan siyasi olarak bunlar› tan›mlayabilmen laz›m. ‹flte o zaman iflin içerisine Türkçülük tart›flmalar› giriyor.
1914’ten sonras› zaten ‹ttihat ve Terakki’nin milli politikalar›n› uygulad›¤› dönemdir. Milli politikalardan kas›t, tamam›yla Ziya Gökalp’in anlay›fl›
içerisindeki bir Türkçülüktür.
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ayn› zamanda Müslümanlar› iskân politikas›d›r.
kuran okay- Tabii. Çünkü, Ziya Gökalp’in Türkçülük anlay›fl›, ‹slamiyet’i d›flar›da b›rakmaz. Biraz önce ne dedik; bir Akçura ekibi vard› dedik,
bir de Ziya Gökalp ekibi vard› dedik. ‹ttihat ve
Terakki, Ziya Gökalp Türkçülü¤ünü ele al›p gelifltirdi. Ancak Atatürk taraf›ndan kurulan devlette, millet oluflturulurken Türk Tarih Kurumu'nun
kurulmas› ideolojik olarak son derece önemli bir
fley ve orada Ziya Gökalp yoktur. Türk Tarih Kurumunun bafl›nda Akçura vard›r. Zaten Ziya Gökalp’in milliyetçili¤i, ‹ttihat ve Terakki’nin savafl›
kaybetmesiyle beraber hiçbir k›ymeti harbiye ifade etmez, biter. Dolay›s›yla Mustafa Kemal’in
önündeki milliyetçilik art›k aç›k ve nettir, bir tek
fleyin üzerine gidecek; Akçura’n›n milliyetçilik
ideolojisi üzerine gidecek.
Burada bak›n, yine Fuat Köprülü’ye bir nokta
koymak laz›m. Fuat Köprülü, Ziya Gökalp ekolündendir, fakat gençtir. Dolay›s›yla Mustafa Kemal’i etkileyemez, Tarih Kurumu'nu da etkileyemez. ‹deolojik olarak Türk’ün tan›m›, Akçura taraf›ndan etnik Türkçülük olmaya bafllar. Bunun
etkisini nerede görece¤iz; bunun etkisini daha
sonra anayasalarda, siyasi yap›larda vs... hepsinde görece¤iz.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Bir defa vatan fikri var. Yani, vatan› ne diye tarif
ettik; insanlar›n bir toprak üzerinde kendi zenginliklerini ürettikleri ve oradan baflka hiçbir yere gidemedikleri, dolay›s›yla bunu savunabilmek için
ölümü göze alm›fl olduklar› toprak parças›. Kurtulufl Savafl›'nda bu vatan fikri son derece
önemli. Yaln›z, ülkeyle vatan aras›nda nas›l bir
iliflki kurmak laz›m, onu tam flekillendiremiyorum, ama herkesin bir vatan anlay›fl› var ve herkes kendi vatan›n› savunuyor. Buras› Anadolu
art›k ve baflka gidecek yerleri de yok, yani ya
ölecekler ya o topraklar›n› savunacaklar. Bunun
için de reddi ilhak cemiyetleri kuruluyor, müdafai
hukuk cemiyetleri kuruluyor, her yerde p›trak gibi ve 400 tane kongre yap›yor bunlar, yerel kongreler, yani yerel iktidar odaklar› olufluyor.
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Ayn› zamanda ‹ttihat ve Terakki, hâlâ devam etti¤i için, her tür örgütlenmeye de devam ediyor.
kuran okay- Kat›l›yorum. Bak›n, 1921’in Anayasas›'n›n özelliklerini söyleyeyim, çünkü Türkiye’nin bugün asl›nda tart›flmas› gereken noktalardan birisinin de 1921 oldu¤u kanaatindeyim
ben. 21 Anayasas›'nda çok önemli bir yap›lanma
var; Siyasi olarak millet fikri ilk defa ortaya ç›k›yor çünkü “hâkimiyet kay›ts›z flarts›z milletindir”
ifadesi ile siyasi millet kavram› ilk defa olarak ortaya ç›k›yor. Milletin kay›ts›z flarts›z hâkimiyet
sa¤lamas›, otomatik olarak do¤rudan demokrasinin asl›nda dolays›z ifadesidir.
Buna ba¤l› olarak da tabii yasama, yürütme, milletin yegane mümessili olan Büyük Millet Meclisindedir. Madde 2, Türkiye Devleti Büyük Millet
Meclisi taraf›ndan idare edilir. Burada da de jure
de¤il, de facto devlet tan›m› var. Çünkü, de jure
devlet ‹stanbul’da, de facto devlet Ankara’da.
Buradan 24 y›l›nda de jure devlete geçecek. De
jure devlete geçebilmesi için neyi yapmas› laz›m; Lozan Anlaflmas›'n› yapmas› laz›m. Lozan
Anlaflmas›'n› yapabilmesi için ne yapmas› laz›m;
bu de facto devletin millet egemenli¤iyle Lozan’›
imzalamas› laz›m. Bizim Millet Meclisimiz imzal›yor mu? Bizim Millet Meclisimiz Lozan’› reddediyor. Bak›n, bugünkü problemlerin temellerinden biri orada yat›yor.
21 Anayasas›'n›n vilayet modeli ve vilayet müfettiflleri denilen iki tane kavram› var. Vilayeti tarif etti¤i zaman 1921 Anayasas›, flunu söylüyor:
Bugünkü icrac› bakanl›klar dedi¤imiz bakanl›klar
var ya, o fonksiyonlar›n hepsini nereye b›rak›yor
biliyor musunuz? Bugün il genel meclisi dedi¤imiz, oy verdi¤imiz bir kurulufl var ya, bu ta Osmanl›’n›n 1864’teki denemesinden ve ondan
sonra 76 Anayasas›'na girmifl olan yap›s›ndan
kalm›fl Bugün il genel meclisi hâlâ var, ama kadük. 1921 Anayasas›'nda, Teflkilat› Esasiye Kanunu'nda bu çok önemli; çünkü bugün icrac› bakanl›k dedi¤imiz Sa¤l›k Bakanl›¤›, E¤itim falan
var ya, onlar›n hepsinin görevlerini vilayetlerde
bugünkü il genel meclisi üyeleri taraf›ndan yap›l›yor. Bir de bunun üstünde bir baflka fley daha
yarat›yorlar, o da müfettifllik. Bu müfettifllik de
çok enteresan bir flekilde umumi müfettifllik denilen bir yap›. Bu da asl›nda bugün ‹spanya’daki
siyasi yap›lanmaya çok benzeyen bir yap›lanma.
“Vilayetler, iktisadi ve içtimai nedenlerle birlefltirilir”, Anayasa maddesi 24 ve bu umumi müfettifller, birlefltirilen vilayetlerin umumi müfettiflleri
Gündüz F›nd›kç›o¤lu
9
Kuran Okay
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Burada tabii ilk savafl ve 21 Anayasas› var. 21
Anayasas›, dünyan›n bence say›l› do¤rudan demokrasinin oldu¤u anayasalar›ndan bir tanesidir. Burada flöyle bir olay oluyor: ‹ttihat ve Terakki yenildi mi; yenildi. Kurtulufl hareketini, Türkiye’deki kurtulufl hareketini kim yapt›? Erzurum
Kongresine kadar 400 yerel kongre yap›l›yor.
Bak›n, bu yerel kongreler iktidar yap›s› aç›s›ndan son derece önemli, çünkü yerel iktidar›n gücünü gösteriyor. Yani, Türkiye Cumhuriyetini kuracak olan Kurtulufl Savafl›n› yapan merkezi-askeri hareketlerin ötesinde, çok daha önceden
bafllam›fl ademi merkezi kurtulufl hareketleri var.
Milletin kay›ts›z
flarts›z hâkimiyet
sa¤lamas›,
otomatik olarak
do¤rudan
demokrasinin
asl›nda dolays›z
ifadesidir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Kuran Okay
Türk Tarih Kurumu,
ideolojik olarak
öyle bir tarih yaratt›
ki, bu tarihin de
asl›nda Türklükle
‹slam aras›nda
hiçbir alakas›
yoktur.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
10
hem koordinasyon, hem de vesayet makam›
olarak ifl görüyor. Burada asl›nda çok net bir flekilde, 1921’de bir eyalet sistemi kuruluyor. Neden bu eyalet sistemi kurulmak ihtiyac›nda?
Çünkü, do¤rudan demokrasi var. Bak›n, kurtuluflu sa¤layanlar yerel iktidarlar, yerel iktidarlar
merkezi iktidardan daha kuvvetliler ve bunun için
federatif bir yap›ya, tam federatif olmamakla birlikte federatif bir yap›ya giden devletin siyasi flekilleniflini, organik yap›s›n› bu flekilde belirliyorlar. Yerel iktidarlar hiçbir zaman için zaten kendi
iktidarlar›n› merkeze vermiyor. Merkeze gönderdikleri bütün milletvekilleri, her ne kadar anayasan›n içinde milletvekilleri temsili demokrasinin
unsuruymufl gibi ki, bu 76’dan kalma arkaik bir
fley, “kendi geldikleri bölgeyi temsil etmiyorlar”
diyorlar, ama kendi geldikleri bölgeyi temsil ediyor bütün hepsi. Çünkü vekilleri onlar seçiyorlar,
yani bir kabine yok art›k burada. Burada vekiller
Meclise karfl› sorumlu. Vekillerin Meclise karfl›
sorumlu olmas›, do¤rudan demokrasinin çok tipik göstergelerinden bir tanesi. Onun için, ne kadar yerel kuvvetliyse, o kadar do¤rudan demokrasiye gidersiniz. Ne kadar yerel zay›flar, merkezi idare kuvvetlenir, o kadar temsili demokrasiye
gidersiniz.
21’den sonra bir 23 de¤iflikli¤i var. Burada ilk defa olarak devletin flekli giriyor, cumhuriyet oluyor,
yani 24 Anayasas›'ndan önce. Yaln›z, hâlâ devletin dini ‹slam olarak devam ediyor. 24 Anayasas›'na geldi¤imiz zaman, 21 Anayasas›'nda
merkez zay›f, de¤il mi? Lozan Anlaflmas›'n› yapabilmek için Meclisi iptal ediyorlar. Yeni Meclis
olufltu¤u zaman, bunda Mustafa Kemal çok etkin. Yaln›z, burada Mustafa Kemal gayri meflru
de¤il. Meflruiyet aç›s›ndan bakt›¤›m›z zaman,
meflruiyetin 3 tane kayna¤› var. Bunlardan bir tanesi gelenek, burada bir gelenek kopuflundan
bahsediyoruz. ‹kincisi, hukuk düzenidir. Hukuk
düzeni var m›; o da yok. Üçüncüsü de karizmatik liderlik. Burada Mustafa Kemal’in hakk›n› teslim etmek gerekiyor. Mustafa Kemal, karizmatik
bir lider olarak meflruiyeti sa¤l›yor. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün meflruiyeti 24 Anayasas›'ndan kaynaklan›r, onun meflruiyetinin kayna¤› da Mustafa Kemal’dir. Onun için, bugün
Mustafa Kemal’e herhangi bir fley söylemek çok
ciddi oranda Türkiye Cumhuriyetinin asl›nda
meflruiyetini sorgulamak demektir.
24 Anayasas› ile birlikte art›k merkezi devletimiz
var. Yerel iktidarlar› art›k yenmifl bir merkezi iktidar var. Yaln›z, burada iki nokta önemli; bunlardan bir tanesi 28 ve 28 öncesinde yap›lm›fl olan
kanunlar, bir de 37. 28, çok ciddi bir laiklik getiriyor ve 28 öncesinde 61 Anayasam›z›n arkas›na
derpifl edilmifl olan Devrim Kanunlar› var ya, o
Devrim Kanunlar› ç›kart›l›yor. Böylece millet fikri
etraf›nda ‹slamiyet’le Türklü¤ün iliflkisi kesilmeye çal›fl›l›yor, her türlü kurumun içerisinde.
Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasalar› derseniz,
cumhuriyet anayasalar›, 1. cumhuriyet 21, 2.
cumhuriyet 24, 3. cumhuriyet 28, 4. cumhuriyet
37, 5. cumhuriyet 60 olarak belirlenebilir
37’deki de¤ifliklikler, CHP’nin 6 okunun anayasaya girmesidir ve devrimci bir tutumdur, Sovyetler Birli¤i Anayasas›'ndan sonraki, asl›nda
yaln›z o da de¤il, varolan bir anayasan›n sonradan ideolojik hale dönüfltürüldü¤ü tek anayasad›r, bütün anayasa tarihi içerisinde, baflka bir tane daha anayasa yok böyle. Çünkü, devletin
önemli unsurlar›ndan biri olan milletin ne olaca¤›n› ve devletin bu milleti yaratmak için neler
yapmas› gerekti¤ini ilk defa olarak 37 y›l›nda koyuyoruz. Çünkü, 28 sekülerli¤i getiriyor, milletin
Müslüman niteli¤ini bir kenara b›rak›yor. Ama,
37, yeni bir millet inflas›. Orada da Atatürk milliyetçili¤i dedi¤imiz bir kavram var. Atatürk milliyetçili¤i enteresan bir flekilde etnik milliyetçilik,
muhafazakâr milliyetçilikten farkl›. Yani,
1970’lerde getirilen bir muhafazakâr milliyetçilik
kavram› var ve onun içerisine din unsuru vesaire koyuyor.
Atatürk milliyetçili¤i etnisiteye dayal›, düflünce
de flu: Diyorlar ki, “Art›k biz bir defa ‹slam’la
Türklük aras›ndaki ba¤› kopartt›k 28 de¤ifliklikleriyle. Arkas›ndan Türk Tarih Kurumunu kurduk.
Türk Tarih Kurumu, ideolojik olarak öyle bir tarih
yaratt› ki, bu tarihin de asl›nda Türklükle ‹slam
aras›nda hiçbir alakas› yoktur. Ama, moderniteyle son derece yak›ndan iliflkilidir. O zaman art›k
biz, toplumu ideolojik olarak flekillendirmek noktas›na geldik. Onun için, anayasay› da toplumu
flekillendirecek flekilde bir de¤iflikli¤e u¤ratmam›z laz›m. Bunun için bunun içerisinde bu unsurlar› ekliyoruz.”
Art›k merkez, kendisine millet yarat›yor, yani varolan milletin devleti olmaktan ç›k›yor ve devlet,
kendisine insan unsuru olan milleti, yani Türk
Milletini yaratacak. Neydi, Türklü¤ün bafl› nereden ç›km›flt›; 1876 Anayasas›nda Türklük ortaya
ç›km›flt›. Ondan sonra Türkçülük hareketi olarak
geliflmiflti, yani önce 1908’den sonra, 1914’ten
sonra Türklük, Türkçülük haline dönüflüyor ve
ondan sonra art›k bir Türk Milleti oluflturulmas›
gerekiyor. Asl›nda 24 Anayasas›, Türk Milleti
oluflturmaya hedeflemifl vaziyette. Ama, Türk
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Mübadele ilginç bir örnektir asl›nda. Türkçe konuflan, ama H›ristiyan Rum
olanlar›n Rum olarak kabul edildi¤i, tam tersine,
dilin de¤il, dinin önemli oldu¤u bir mübadeledir
o. Burada din kurucu ö¤e olarak ortaya ç›kar.
Dil, baya¤› önemli bir unsur olarak daha önce
karfl›m›za ç›km›flt› milletin kurulmas›nda. Halbuki burada dinin üzerinden kurulmufltur millet.
kuran okay- Evet, bu dedi¤in do¤ru. Zaten çeliflki buradan ç›k›yor ve bu halledilememifl olan
noktas›d›r, bugüne kadar da halledilememifl
olan nokta oradan kaynaklan›r. Çünkü, Türklük
dedi¤imiz zaman, ‹slam’dan hiçbir zaman için
ay›ramamam›z›n en önemli nedenlerinden bir
tanesi, mübadeledir, hatta mübadelenin de sonras›nda, Birinci Dünya Savafl›'ndan sonra
1950’lerin ortas›na kadar Yugoslavya’dan Türkiye’ye gelmifl olan göçmenlerdir; Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan gelen göçmenlerdir.
Dolay›s›yla her ne kadar Kemalistler, din unsurundan, Müslümanl›k unsurundan Türkleri ay›rmaya çal›flm›fl olsalar da, bunu baflaramam›fllard›r, zaten Demokrat Parti’nin seçim bildirgesi,
yani seçim slogan› çok enteresand›r: “Yeter, söz
milletindir.” Burada flunu söylüyor asl›nda Demokrat Parti: Diyor ki, “sen beni ‹slami unsurlar›mdan ayr› bir millet olarak tan›ml›yorsun. Dur
art›k. Ben millet olarak konuflmaya bafll›yorum
ve ben Müslüman›m.”
Zaten Fuat Köprülü’nün as›l problemi burada ç›k›yor, çünkü Fuat Köprülü, Türkiye’de kültürel ve
heteredoks bir ‹slam oldu¤u hayali içerisinde.
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Mesela, Durmufl Hocao¤lu gibi enteresan bir figür var ve bu resmen Türkiye’nin milli camisinden bahsediyor. Sekülarizm
kaynakl› bir fikirdir, ama MHP saflar›nda dahi yer
bulamam›flt›r.
kuran okay- Asl›nda bugünkü MHP’nin içerisindeki iki kanat bunu zaten gösterir. MHP’nin iki tane amblemi vard›r; bunlardan bir tanesi 3 hilaldir, bir tanesi bozkurttur. 3 hilal ‹slam’la ba¤lant›l› Müslümanl›¤› simgeler, bozkurt ise tamam›yla ›rki Türklü¤ü simgeler. Türkiye’de zaten kelimelere konulamam›fl, bence analiz de yeteri kadar edilememifl olan nokta buras›; Türk milliyetçili¤inin içerisinde ne kadar ‹slam boyutu var, ne
kadar ‹slam boyutu yok? Fakat, 50’de Fuat Köprülü’nün Türkçülü¤üyle, yani ‹slam’› kabul eden
Bu, flu aç›dan önemli: Bugüne geldi¤imiz zaman, o zamanki ‹slam’la bu zamanki ‹slam aras›nda da fark olacak.
Buradan asl›nda Türkiye’nin flu andaki ‹slami
problemine gelece¤iz. Bugün Türkiye’deki ‹slam
anlay›fl›, çok ciddi olarak Kürtler taraf›ndan belirlenmifl bir ‹slam anlay›fl› ve fiafii bir ‹slam anlay›fl›. Hanefi’nin ‹slam anlay›fl›nda ak›l var, yani
ona ‹slami terminoloji içerisinde “rey” diyorlar ve
rey öyle bir noktaya geliyor ki, ayetleri günün
flartlar›na göre yorumlamak mecburiyetinde kald›¤›n›z zaman, yaz›lan› de¤il, akl›n›z›n söyledi¤ini uygulaman›z laz›m. Bu, flu demek: Kur’an-›
Kerim’i bile asl›nda ayette kelime itibariyle o yaz›lm›fl olmas›na ra¤men, saymayacaks›n›z demek, bu çok önemli bir fark asl›nda. fiafilik ise,
bütün Sünni inan›fllar içerisinde Hanefilikten
sonra en fazla reyi kullan›r, ama hukuk bulma
aç›s›ndan meseleye bakt›¤›m›z zaman, asr› saadete çok daha fazla referans vermektedir.
Türkiye’deki Kürtler, Türklerden çok daha fazla
dinlerine sahiptirler ve Kürtler fiafii’dirler. fiafii olmalar›, bugünkü Kürtlerin yaflad›¤› yerlerde
medreselerin hâlâ varl›¤›n› sürdürmesiyle çok
rahatl›kla anlafl›labilir. Bugün bak›yoruz, bir sürü
insan›n; mesela Mehmet Ayd›n gibi, bakanl›k
yapm›fl, hatta ‹ngiltere’de felsefe doktoras› yapm›fl olan birinin ç›km›fl oldu¤u yer medrese. Bu
medreselerde tamam›yla asl›nda Selçuklu döneminde Nizamülmülk’ün oluflturmufl oldu¤u Nizamiye medreselerinin bizim Kürt bölgelerinde kalmas›d›r. Dolay›s›yla bizim Kürt bölgelerindeki dini kurumlar›m›z›n hepsi fiafii anlay›fl› içerisindedir ve dikkat edersek, son dönemde ‹slamc› olarak bilinenlerin içerisinde a¤›rl›k Kürtlerdedir; yani Ali Bulaç’t›r, Mehmet Metiner’dir. Ki bunlar›n
hepsi asr› saadet, çok hukukluluk tart›flmalar›n›
gündeme getirmifl olan kiflilerdir.
Bu Türkiye’de flöyle bir olay› da neticelendirmifltir: Türklerin asl›nda mensup olmufl olduklar› ‹slamiyet’in Hanefi anlay›fl›, yaln›zca ibadet k›sm›na kapal› kalm›flt›r, f›k›h aç›s›ndan Hanefiler, bütün anlay›fllar›n› kaybetmifllerdir, Kürtlerden kaynaklanm›fl olan bu fiafii anlay›fl›n içerisine girmifllerdir. Türkiye’deki ‹slam’da problemlerden
bir tanesi de bu, bunun da çözümlenebilmesi la-
Kuran Okay
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
‹slam ve türklük
bir Türkçülük anlay›fl›yla devletin tarif etmifl oldu¤u millet kavram›na ayk›r› bir politika güdülüyor
ve “yeter, söz milletindir” deniyor. O zaman ortaya ne ç›k›yor, biliyor musunuz? O zaman ortaya
çok ciddi, Fuat Köprülü’nün hayalinden bile geçirmemifl oldu¤u, Türklü¤ün içerisindeki ‹slam’›n
Ortodoks ‹slam oldu¤u ortaya ç›k›yor.
Fuat Köprülü’nün
Türkçülü¤üyle,
devletin tarif etmifl
oldu¤u millet
kavram›na ayk›r› bir
politika güdülüyor
ve “yeter, söz
milletindir” deniyor.
11
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Milletinin içerisinde neyi görmek istemiyorlar;
Müslüman unsurunu görmek istemiyorlar. Ama
sonras› geliflmeler ilginçtir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Gündüz F›nd›kç›o¤lu
Anayasa'n›n
eklerinin
anayasadan çok
daha önemli
oldu¤unu
söylüyoruz.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
12
z›m ve bunun bugün Hanefi f›kh›n› savunan ve
bunu popülerlefltirmesi gereken din adamlar›na
ihtiyaç vard›r bana göre.
ilker aktükün- 1960 Anayasas›’na gelirsek, di¤erlerinden ne fark› var?
kuran okay- Yine flafl›rt›c› bir fley olabilir, ama
anayasal hukuk dedi¤imiz zaman, asl›nda anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve
Meclis içtüzü¤ünden olufluyor anayasal hukuk
dedi¤imiz fley. 60, bizim en özgürlükçü anayasam›z, de¤il mi; hep öyle alg›l›yoruz. Peki, 60’›n Siyasi Partiler Kanunu'na girdi¤imiz zaman neyi
görüyoruz, size özetleyeyim: Milli devlet niteli¤inin korunmas›, madde 86: “Manda isteyen parti
kurulamaz. Ülke bütünlü¤ünü bozma amac› güden parti kurulamaz.” 60 Anayasas›'n›n Siyasi
Partiler Yasas›. Bu onun ekidir ve bu 60 Anayasas›'n›n asl›nda uygulanmas›d›r; siyasi belge oldu¤u zaman, siyasi belgenin uygulanmas›d›r. O
zaman ne dedik; iki tane maddeyi söyledik.
Manda yok, manday› kimse savunamaz, yasak.
Ülke bütünlü¤ünü bozacak bir fleyi insanlar söyleyemez, bitti. Üniter devletin aleyhine bir fley ç›kamaz, yani federasyon falan, yok böyle bir fley.
gündüz f›nd›kç›o¤lu- Anayasa'n›n eklerinin anayasadan çok daha önemli oldu¤unu uygulamada söylüyoruz.
kuran okay- Evet, aynen öyle. 89.maddesi, “
Hiçbir parti az›nl›k oldu¤unu ileri süremez. Dolay›s›yla dini, ›rki ve dil aç›s›ndan Türk dili ve kültüründen gayr›s› milli bütünlü¤e zarar verdi¤inden dolay› bunlar› savunan hiçbir parti olamaz.
Böyle veya ›rk esas›na dayanan bir parti kurulamaz.” Bak›n, korkular›n neler oldu¤unu görüyoruz flimdi burada, bugüne yans›yacak olan korkular ortaya ç›k›yor. Bunlar neydi; milli devlet niteli¤inin korunmas›yd›. Bir de laik devlet niteli¤i
ve Atatürk devrimcili¤inin korunmas›: “Halifelik
istenemez. Devletin temel düzeni dini esasa
oturtulamaz, din istismar edilemez. Din, mez-
hep, tarikat esas›na dayal› parti kurulamaz. Partiler dini tören düzenleyemez, devrim kanunlar›na ayk›r› amaç güdemezler. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na karfl› ç›k›lamaz, çünkü Diyanetin amac›, Atatürk devrimlerini hayata geçirmektir. Atatürk’ün flahsiyet ve hat›ras›n› küçük düflüremezler.” Bir de, demokratik düzenin meflruluk ve temelinin korunmas›yla ilgili birtak›m maddeler daha var. Ondan sonra, as›l flimdi bir fley daha
söyleyece¤im: Bir de genel yasaklar var. Genel
yasaklar ne? “Genel ahlaka ayk›r› amaç güdemezler”, “Komünist, anarflist, faflist, nasyonal
sosyalist ad›yla parti kurulamaz.” Burada ortaya
ç›kan yap›, çok net bir flekilde 1. Kürt milliyetçili¤inin ortaya ç›kmas›n› istemiyorlar. 2. Türk Milleti içerisindeki ‹slam’›n ortaya ç›kmas›n› istemiyorlar, çok net.
1. Di¤er anayasan›n unsurlar› var ya, özgürlükler falan; aynen 1908 Anayasa de¤iflikli¤inde oldu¤u gibi, yürütmeyi zay›flatt› o hürriyetler ve
onun üzerine yürütmenin kuvvetlendirilmesi için
71’de bunlar›n hepsi tekrar de¤ifltirildi. Ben burada keseyim, çünkü ben “hikayeyi” asl›nda sizlere kendime göre özetledim. Yani, bu tart›flma
e¤er yap›lacaksa, bu resmin içerisinde asl›nda
düflünmek laz›m diye düflünüyorum. Bu resim
do¤ru olmayabilir, ama benim görmüfl oldu¤um
resim, böyle bir resim.
ilker aktükün- Hepinize çok teflekkür ederiz.
II. Meflrutiyet’in en temel nedenlerinden biri
Abdülhamit’e karfl› verilen asker kökenli tepki
Nevin Atefl- Sizin de söyledi¤iniz gibi 1908’in
100. y›ldönümündeyiz. Asl›nda I. Meflrutiyet tarihi itibariyle düflünecek olursak, yani 1876 Kanuni Esasi’den bakt›¤›m›z zaman, ilk anayasa ilan›n›n üzerinden 100 y›l› aflan bir süre geçti. Ben
1908’i, 1876’da yürürlü¤e giren ve k›sa bir süre
sonra özellikle de Osmanl›-Rus Savafl›n›n etkisiyle Abdülhamit taraf›ndan yürürlükten kald›r›lan Kanuni Esasi’nin, yaklafl›k 31 y›l sonra, 23
Temmuz 1908’de yeniden yürürlü¤e konmas›
olarak de¤erlendiriyorum. Yani bana göre, 1908
bir devrim de¤il, 1876’daki Kanuni Esasi’nin yeniden yürürlü¤e konmas› olay›d›r ve ne derece
"devrim" say›labilece¤i tart›flmal›d›r.
1876 tarihli Kanuni Esasi’nin içeri¤ini ve ilan koflullar›n› özellikle anayasa hukukçular› çok farkl›
de¤erlendirmekteler. Genel olarak iki e¤ilim var:
Bunlardan biri 1876 tarihli Kanuni Esasi’yi padiflah›n tek tarafl› bir ferman›, olarak de¤erlendiriyor. Di¤er görüfl ise bunun asl›nda klasik anayasa anlay›fl› içerisinde geliflen bir olgu oldu¤undan söz etmektedir. Bu tart›flmalara bir hukukçu
olmad›¤›m için girmiyorum, ancak flu kadar›n›
söyleyebilirim: 1876’n›n içeri¤ine bakt›¤›m›z zaman, meflruti bir monarfliye gidifl, mutlak›yetten
bir ç›k›fl söz konusu. Ama meflruti monarflinin
savunmas› gereken birçok sorunlar› var. Çünkü
1908’de yeniden yürürlü¤e konulduktan sonra
1909’da yani 31 Mart Vakas›’ndan sonra yap›lan
tadilatlara bakt›¤›m›z zaman; o tadilatlarla, 1876
ve 1908’de yürürlü¤e giren metinler aras›nda
flöyle bir fark ortaya ç›kmaktad›r. Bir hukukçu olmad›¤›m›n yeniden alt›n› çizmek istiyorum, ama
benim aç›mdan temel fark flu: 1876 ve 1908’de
tekrar yürürlü¤e girdi¤i tarih itibariyle padiflah›n
tek tarafl› bir berat ya da anayasa niteli¤i olma-
s›ndan yola ç›karak daha çok padiflah›n hak ve
yetkilerinin k›s›tlanmas›, ancak Abdülhamit örne¤ini düflündü¤ümüz zaman bu hak ve yetkilerin de baya¤› iyi korundu¤u bir metin karfl›m›za
ç›kmakta. Ancak 1909 tadilatlar›na bakt›¤›m›z
zaman orada ciddi bir de¤iflikli¤in oldu¤unu, tebaan›n da birtak›m hak ve yetkilerinin oldu¤una
iliflkin tadilatlar› görürüz.
“1908’in yeniden yürürlü¤e girdi¤i konusundaki
fikriniz nereden kaynaklan›yor?” derseniz; Abdülhamit Kanuni Esasi’yi 1877’de yürürlükten
kald›r›lm›flt›r; ama yürürlükten kald›rd›¤› dönemden sonraki geliflmelere bakt›¤›m›z zaman, Abdülhamit asl›nda yapt›¤› bütün tasarruflarda
anayasan›n s›n›rlar› içerisinde hareket etmifltir.
Mesela bak›n›z, her y›l düzenlenen salnamelerin
bafl›nda Kanuni Esasi yeniden öncelikle dile getirilir. Ayanlar atanmaya devam eder. Yani Abdülhamit Anayasay› yürürlükten çekmifltir ama
kendi tasarruflar›nda bile Kanuni Esasi’ye uygun
bir davran›fl içerisindedir.
‹ktisat Dergisi- 1908 söz konusu oldu¤unda tart›fl›lan bir di¤er konuda iki hürriyet ilan›n›n bulunmas›; ‹ttihat Terakki’nin de etkisiyle 23 Temmuzda al›nan bir hürriyet var ve hemen bir gün sonra Abdülhamit’in verdi¤i bir hürriyet var. ‹ttihat ve
Terakki’nin rolünü nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
Nevin Atefl- Tabii flunu da söylemek laz›m; her
ne kadar geliflmeyi bu biçimde de¤erlendiriyorsam da, 19. yüzy›l için ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un en uzun yüzy›l› tan›mlamas›n› yapar. Gerçekten de bu çok do¤ru bir saptamad›r. Uzun
yüzy›l›n sonlar›nda yer alan II. Meflrutiyet’i, rahmetli Tar›k Zafer Tunaya hocam›z Türk siyasi
yaflam›n›n siyasi laboratuar› olarak de¤erlendiriyordu. ‹ttihat Terakki’nin rolü bu anlamda önemli bir geliflmedir. Çünkü 100 y›ll›k süre içerisinde
bakt›¤›m›z zaman özellikle günümüz aç›s›ndan
geriye bakt›¤›m›z zaman ittihatç›l›k anlam›nda
dile getirirsek siyasi bir üslubun Cumhuriyet Türkiye’sine tevarüs etti¤ini görürüz. Örne¤in kimi
güncel siyasi geliflmelerde ittihatç›l›k söylemi s›k
s›k dile getirilir ve do¤rudur. Yani böyle bir tevarüs var. Ancak flunu da eklemek laz›m ki, bu gerçek olmakla beraber çok ciddi birtak›m da de¤ifliklikler olmufltur. Yaflan›lan gerçekler de, tecrübeler de onu göstermektedir. Bir kere çok uluslu
Nevin Atefl
Abdülhamit
Anayasay›
yürürlükten
çekmifltir ama
kendi
tasarruflar›nda bile
Kanuni Esasi’ye
uygun bir davran›fl
içerisindedir.
13
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
‹ktisat Dergisi- 1908 hareketinin 100. y›l›nday›z.
1908 ile ilgili, içinde bulundu¤umuz sene, birçok
toplant›, panel ve sempozyum yap›ld›; 1908’in
tarihsel önemine iliflkin çok fley söylendi. fiimdi
isterseniz en çok tart›fl›lan konulardan birinden
bafllayal›m: 1908 olaylar› Türk tarih yaz›m› aç›s›ndan ne anlam ifade ediyor? Bir devrim mi?
Osmanl›n›n toplumsal evriminde bir kopufl mu?
Yoksa sadece I. Meflrutiyet’te ilan edilmifl olan
Anayasa’n›n yeniden Abdülhamit Döneminde
yürürlü¤e konmas› m›?
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
SÖYLEfi‹
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
bir imparatorluktan bir ulus devlete, cumhuriyete
geçifl süreci gerçeklefltirilmifltir. Bu anlamda bir
kopufl söz konusudur ancak süreklili¤i de göz
ard› edemeyiz.
II. Meflrutiyet
yeniden ilan
edildi¤inde, o k›sa
süre içerisinde
müthifl bir hürriyet
ortam› yafl›yor
insanlar.
14
‹ktisat Dergisi- Evet, imparatorluktan cumhuriyete bir geçifl sürecinin bafllad›¤›n› en az›ndan bugünden bakt›¤›m›zda söyleyebiliyoruz. Ama
özellikle 1908’in ilk dönemine bakt›¤›m›zda, 31
Mart’a kadarki olan döneme bakt›¤›m›zda iki fley
dikkati çekiyor. Bir tanesi belli ki toplumda o güne kadar mayalanan bir süreç var. O güne kadar
örgütlenmenin tamamen yasak oldu¤u bir toplumda hemen hemen her alanda cemiyetler,
dernekler, aç›lmaya bafllan›yor. Ayn› flekilde bir
yay›n patlamas› da yaflan›yor.
Nevin Atefl- Özellikle de II. Meflrutiyet yeniden
ilan edildi¤inde, o k›sa süre içerisinde müthifl bir
hürriyet ortam› yafl›yor insanlar. Zaten II. Meflrutiyet’in yürürlü¤e girmesinin en temel nedenlerinden biri Abdülhamit’in istibdad›na karfl›, asker
kökenli bir tepkinin, Manast›r ve Selanik’te geliflmesidir. Asl›nda ‹stanbul, Manast›r ve Selanik’te
geliflen olaylardan genel olarak bihaberdi ama
Manast›r ve Selanik’teki olaylar bir noktada Abdülhamit’i anayasay› yeniden yürürlü¤e koymas›
hususunda zorlad›. Yine Frans›z Devrimi’nin,
hepimizin bildi¤i özgürlük, eflitlik ve kardefllik
söylemlerinin, fliarlar›n›n yan›na biraz daha yerli, belki biraz daha bizden -hani günümüz anlam›nda bir sosyal adalet elbette de¤il ama- bir
adalet ilkesinin de eklenmesi manidard›r. Sanki
bu adalet kavram›, özgürlük ve eflitlik gibi daha
radikal söylemleri biraz daha dengelemek ve
toplumsal bir meflruiyet yaratma çabas› olarak
da yorumlanabilir.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
‹ktisat Dergisi- Anayasa’n›n ilan›ndan sonra
adalet kavram›n›n da ön plana ç›kt›¤› bu dönemde, k›sa süreli de olsa bir etnik bar›fltan söz edebiliriz san›r›m. Yani o dönemin meflhur foto¤raflar›na bak›ld›¤› zaman bir Hristiyan, Yahudi,
Müslüman din adamlar›n› genelde ayn› kare
içinde görebiliyoruz.
Nevin Atefl- Evet, bir aradalar ve üstelik kad›nlar
bile bu özgürlük ortam›ndan çok büyük beklentiler içerisindeler. Düflünebiliyor musunuz, insanlar bu özgürlük ortam›ndan o kadar heyecana
kap›l›yorlar ki, özgürlük ve eflitlikle “ifle gitmek istemiyorum” deyip ifle gitmeyebiliyorlar. K›sa bir
süre sonra ‹ttihat Terakki Cemiyeti, düzeni yeniden sa¤lamak için, “herkes ifllerine dönsün” benzeri birtak›m beyannameler yay›nlamaya bafllam›flt›. Çünkü insanlar›n, büyük ço¤unlu¤u Abdülhamit’e karfl› kendilerini bir zafer kazanm›fl
olarak görüyorlard›. Ancak hemen sonraki geliflmelere bakt›¤›m›z zaman Abdülhamit’le bir uzlaflma ya da konsensüs oluflturulur ve ‹ttihat Terakki bu dönemde, sonradan piflman olsa da, bir
denetleyici hükümet olarak pozisyon al›r. Zaten
bu durum ‹ttihat Terakki kadrolar›n›n kendi söylemlerinde ve an›lar›nda da dile getirilecektir.
‹ktisat Dergisi- Bizim tarih yaz›m›nda genelde
hani biraz içe kapanmam›z›n da etkisiyle 1908
hareketinin daha çok içsel dinamikleri üzerinde
durulur. Oysa 1908 asl›nda Avrupa’dan do¤uya
do¤ru kaym›fl uluslararas› bir dalgan›n da içinde.
1905 Rus Devrimi, yine 1907’de ‹ran’da bir meflrutiyetin ilan edilme süreci var.
Nevin Atefl- Çok do¤ru ve gerçek bir saptama.
Asl›nda bu toplumlarda, bu süreçleri haz›rlayan
insanlar zaten bat›l› düflüncede, birço¤u bat›da
yaflayan ya da ülkedeki bat› tipi kurumlarda bat›l› felsefe ve siyaset alanlar›nda büyüyen ya da
yetiflen insanlar.
‹kktisat Dergisi- Nitekim hepsinde de ortak olarak
Frans›z Devrimi’nin kavramlar›n›, hedeflerini al›p
kendi toplumlar›na uygulama biçiminde olmufl.
Nevin Atefl- Evet, bu durum büyük oranda cumhuriyetle de devam eder. Yani her ne kadar ulusal mücadele döneminde birincil elden Sovyetler
Birli¤i’nin deste¤i varsa da ve bu Türkiye’yi çok
uzun bir dönem tafl›m›fl olsa da dipnotumuzun
Frans›z ya da Frans›z Devrimi olmas›n›n nedeni
bu insanlar›n o iklim içerisinde büyümesinden
kaynaklanan bir fley.
‹ktisat Dergisi- Cumhuriyetin ilan› sonras›nda
1930’lara kadar kutlanan bir Hürriyet Bayram›
var. Yani 1908, 1930’lara kadar kutlan›yor ve ilginçtir ki 1923’te Cumhuriyet ilan edildikten sonra o zamanki rejim birçok konuda çok radikal kararlar alsa da, Hürriyet Bayram›n› öyle hemen bir
yasaklama yerine, giderek bir unutturmaya çal›flan görüntüsü var. 1923 sonras›ndaki rejimin
1908’e bak›fl› neydi?
Nevin Atefl- Onlar nas›l görüyor tam olarak bilemiyoruz tabii, ama onlar›n nas›l gördü¤ünü hayata geçirdiklerinden yola ç›karak bir biçimde
yorumlamak e¤ilimindeyiz. Oradan yola ç›karsak flunu söyleyebilirim ancak: Öncelikle biliyorsunuz ki 20 Nisan 1924 Teflkilat› Esasiye’nin yürürlü¤e girdi¤i tarihe kadar 1876 tarihli Kanunu
Esasi I. TBMM'nin kabul etti¤i ilk anayasa olan
1921 tarihli Teflkilat› Esasiye’yle birlikte yürürlüktedir. Bunu bir biçimde hiç unutmamak gerekmektedir.
‹kinci olarak bakt›¤›m›z zaman cumhuriyete gi-
Bugün Türkiye’nin Cumhuriyet Tarihi ya da resmi ad›yla ‹nk›lap Tarihi ö¤rencisine Günefl-Dil
Teorisi’nin o dönemki meflrulu¤unu anlatmakta
zorluk çekiyorsunuz. Ama o günün koflullar› içerisinde, Cumhuriyet Türkiyesi kendi varl›¤›n› o
reddiye üzerine kurmufltur. Zaten o yüzden Orta
Asya ile Etiler ile ya da Sümerler ile organik bir
ba¤ kurma çabas› içerisindedir. Çünkü yeni rejimin bütün varl›¤›n›n ve süreklili¤inin en önemli
k›r›lma noktas› siyasi rejimdir. Meflrutiyetten, yani meflruti monarfliden cumhuriyet rejimine geçilmifltir.
‹ttihat Terakki mensuplar›n›n bütün siyasal rejime iliflkin hedefleri, “bu devlet nas›l kurtulur?”
sorusuna verdikleri yan›t, iktidar›n ya da daha
do¤rusu padiflah›n yetkilerini s›n›rlamaktan ibaretti - ki bu konuda san›yorum çok fazla ayr› düflünce yok-. Yetki s›n›rlamas› da bir meclis yoluyla yap›lacakt›. Bat›ya gittikleri zaman ya da ülkelerindeki bat› tarz› kurumlarda bunu hayata
geçirmeye çal›flt›klar› zaman, o bat›n›n geliflmifl
toplumsal ve siyasal kurumlar›ndan ciddi bir biçimde etkilenmifllerdi. Ancak Bat›da hayran olduklar› bu sistemin ard›nda yatan ekonomik iliflkileri, geliflmenin nas›l olufltu¤unu gözden kaç›rm›fllard›. O yüzden de, ‹ttihat Terakki’nin ilk kadrolar›n›n kafalar›nda böyle bir cumhuriyet hedefi
oldu¤unu düflünmüyorum aç›kças›. Bu nedenle
Cumhuriyetin ilan› esas kopufl noktas›n› simge-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
lemektedir bana göre.
‹ktisat Dergisi- Bu önemli noktan›n alt› çokça çizilir. ‹ttihat Terakki kadrolar›n›n temel düflüncelerinden en önemlisi devleti kurtarmak. Bat› karfl›s›nda gerileyen bir devlet var ve bu bat› karfl›s›nda gerileyen devleti nas›l kurtar›r›z temel soru
oluyor. Bu anlay›fl, ‹ttihat Terakki sonras› siyaseti de etkileyen temel bir yaklafl›m olmad› m›?
Bat›da burjuvazinin ve iflçi s›n›f›n›n devlete karfl›
yapt›¤› bir mücadele devrim süreçlerini belirledi.
Oysa 1908 ile bafllay›p devam eden süreçte
devletin alan›n›n s›n›rlanmas›ndan ziyade, devleti güçlü olarak nas›l kurtarabiliriz sorusunun ortaya ç›kt›¤› görülüyor. Bunu flunun için soruyoruz, 1908, 1921, 1924, 1960, 1971, 1982 Anayasalar›n›n hepsinde de ordunun önemli bir rolü
var. Yani toplumdan ziyade ordunun bir rolü var.
Bu anayasalara karfl›laflt›rd›¤›m›z zaman, hani o
bafllang›çta var olan zihniyet ve yaratt›¤› gelenek aradan 100 y›l geçmesine ra¤men hâlâ devam m› ediyor?
Nevin Atefl- Bu soruya cevap vermeden önce
e¤er izin verirseniz, tarihsel bir zemin üzerine
oturtmak aç›s›ndan, k›sa bir geriye dönüfl yapal›m. Birincisi, Türkiye’de yaflanan devrimin yukardan afla¤› bir burjuva demokrasisi kurma süreci oldu¤unun alt›n› çizelim. Tarih içerisindeki
ulus devletlerin oluflma sürecine bakt›¤›m›z zaman, afla¤›dan yukar›ya, maddi koflullar› oluflmufl ulus devletini oluflturan bir orta s›n›f›n öncülü¤ündeki devrimler iflte ‹ngiliz Devrimi’dir, Frans›z Devrimi’dir, Amerikan Devrimi’dir. Türkiye bu
örne¤in d›fl›ndad›r.
1908 ile bafllay›p
devam eden
süreçte devletin
alan›n›n
s›n›rlanmas›ndan
ziyade, devleti
güçlü olarak nas›l
kurtarabiliriz
sorusunun ortaya
ç›kt›¤› görülüyor.
15
Türkiye’de zaten Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
üretim tarz›n›n ortaya ç›kard›¤› bir Bat› tipi bir s›n›f yap›s› yok. Evet, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun
toplumsal yap›s›, üretim tarz› bat›da gördü¤ünüz
örneklerinde oldu¤u gibi bir orta s›n›f›n ortaya
ç›kmas›na izin vermemifltir ama bu toplumsal
yap› asker-sivil bürokrat olarak adland›rabilece¤imiz bir baflka s›n›f› ortaya ç›kard›.
Asker-sivil bürokratlar›n ortaya ç›k›fl› cumhuriyetle birlikte bafllayan bir süreç de¤ildir. ‹mparatorlu¤un bat›yla ilk karfl›laflmas› ya da bat›yla
karfl›laflt›¤›nda ilk hezimete u¤rad›¤› alanlar savafl alanlar› olmufltur. Zaten dikkat ederseniz imparatorlu¤un bat›l›laflma süreci içerisinde en
önemli gördü¤ü alan askeri okullard›r. Modernleflmenin ilk ad›m› askeri okullardaki ö¤rencilerin
yetifltirilmesine iliflkindir. Bütün yenilik ve modernleflme geliflmeleri öncelikle bu okullar üzerinden ve bu okullardaki insanlarla beraber yürümüfltür. Bu anlamda asker-sivil bürokrat›n gelifli-
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
den süreç içerisinde, yani o ulusal mücadelenin
bafllang›ç ve geliflme safhalar› içerisine bakt›¤›n›z zaman flunu net bir biçimde görmek mümkün. Cumhuriyetin kurucu kadrosuyla ‹ttihat Terakki Cemiyeti ya da partisinin ileri gelenlerini
do¤rudan özdefllefltirmek mümkün de¤ildir. Ancak ciddi bir sürekli¤in ve bir tevarüsün oldu¤u
da kesindir. Yani bugün de siyasi üslup anlam›nda bunun varoldu¤unu çok rahatl›kla söyleyebilirim. Ancak siz de bilirsiniz ki dünya üzerindeki
tüm “devrim” dedi¤imiz dönemlere bakt›¤›m›z
zaman, bütün yeni rejimler kendilerini eski rejimin reddiyesi üzerine kurarlar ve orada da kopuflu gündeme getirirler. Halbuki diyalektik olarak
bunu size anlatmak zaten abesle ifltigaldir; ama
kopuflun yan›nda süreklilik her zaman söz konusudur. Yeni kurulan rejim, her zaman kendi meflruiyetini, eski rejimin reddi üzerine, kopuflu üzerine kurar ve süreklili¤i görmezden gelir. Ancak
1930’lu y›llarda bafllayan ‹smail Hakk› Uzunçarfl›l›, Fuat Köprülü gibi tarihçilerin yeni bir tarih yaz›m›yla birlikte, Osmanl› Devleti üzerine yazd›klar› kitaplarda, süreklili¤e vurgu yap›lmaya baflland›¤›n› görüyoruz.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Modernleflmenin ilk
ad›m› askeri
okullardaki
ö¤rencilerin
yetifltirilmesine
iliflkindir.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
16
mi, imparatorluk sürecinden bafllam›flt›r. Sözünü
etti¤imiz 1908 ve cumhuriyete geçifl süreci içerisinde ortaya ç›kan sonuçlar da bu yap›ya uygun
olmufltur. Yani bu ‹mparatorlu¤un ya da en az›ndan Cumhuriyetin tercihi de¤ildir; ‹mparatorlukta
bafllayan bir sürecin ortaya ç›kard›¤› bir s›n›fsal
yap›d›r. Bu s›n›fsal yap› da dedi¤im gibi bir tevarüsle cumhuriyetin içerisinde devam etmifltir.
Ancak anayasalar ba¤lam›nda bakmam› istiyorsan›z, özellikle cumhuriyet dönemi içerisinde devam edersek 1921 Anayasas›’n›n -asl›nda hukukçular buna “Teflkilat› Esasiye benzeri Anayasa” derler, çünkü 23 esas maddeden ve bir de
geçici maddeyle 24 maddeden oluflmufltur- iki
önemli aya¤› vard›r. Biri siyasi bir olayd›r, imparatorluktan cumhuriyete geçifl sürecini oluflturmaktad›r. ‹kincisi de anayasa bizatihi Büyük Millet Meclisinin içerisinden ç›k›p gelmifltir. Yani bizatihi Büyük Millet Meclisi anayasay› yapm›flt›r.
Bu nedenle kendi dönemi içerisindeki kurtulufl
hareketleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda önemli bir özelli¤i vard›r. Çünkü o kurtulufl, yani savafl dönemi
içerisinde bile hukukili¤inin ve meflrulu¤unun zeminini ortaya koymufltur. Yani meflru bir zemin
üzerinde yürümeye çal›flm›flt›r. Bu anlamda o
metnin ortaya ç›kard›¤› yap› bir meclis hükümeti
yap›s›d›r. Belli ki geçici bir yap›d›r. Zaten Cumhuriyetin ilan›na iliflkin maddeler de bu geçici yap›n›n en önemli göstergelerinden biridir.
Ard›ndan 1924 Anayasas› gelir. 1921 Osmanl›Türk anayasac›l›¤›nda ciddi bir s›çramad›r ancak 1924 Cumhuriyetin ilan›yla beraber esas
olarak yürütmenin, daha kiflilikli ve tek bafl›na ortaya ç›kma sürecini hayata geçirecektir. Süreç
içerisinde de olsa bir demokratik yap›s› vard›r,
klasik anayasa anlay›fl›n›n sistematikli¤ini tafl›r.
Ancak, günümüz dünyas›ndan bakt›¤›m›zda elbette bu anayasan›n demokratik, ço¤ulcu bir yap›s› oldu¤unu söylememiz mümkün de¤ildir. Ço¤unlukçu ve bütüncü bir anayasad›r. Yani iktidarlar›n çok da fazla ayr›flmas›ndan yana de¤ildir. Her ne kadar bir kuvvetler ayr›l›¤›na gidifl
varsa da. Ancak 1924’ün dünya konjonktürü
içinde var olan ülkelerin sahip olduklar› anayasalardan bakt›¤›n›z zaman da onlardan çok ayr›
düflmemektedir. Ama o günün dünyas›nda, plüralist bir yap›s› ve ayr›flt›r›c›, paylafl›mc› bir yap›s› yoktur.
‹ktisat Dergisi- Biraz evvel yapt›¤›n›z saptamalardan yola ç›karak, Türkiye’de yürürlü¤e giren
anayasalara bakt›¤›m›z zaman “‹ttihat Terakki”den bafllayarak bir gelenekten söz etmek
mümkün mü? Varolan anayasalar›n hepsi asl›n-
da bir tür toplum mühendisli¤ine soyunmufl metinler olarak okunabilirler mi? Yeni bir toplum yaratma yolunda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çok
etnili, çok kültürlü, çok dinli yap›s›ndan ulus devlete geçifl var. Bu ulus devlete geçifl s›ras›nda
yap›lan müdahaleleri ve ortaya konulan anayasalar›, sizin vurgulad›¤›n›z asker-sivil bürokrasi
diyebilece¤imiz grubun asl›nda, ço¤u tar›msal
nüfusa sahip olan, “köylü” bir toplumdan, sanayileflmifl modern bir toplum ç›kartmaya yönelik
bir toplum mühendisli¤i çabas› olarak da okuyabilir miyiz? Zorlama bir yorum mu olur?
Nevin Atefl- Çok da zorlama bir yorum olmayabilir. Çünkü özellikle 1908 gelene¤inden devam
edecek olursak, bunu hayata geçirenler bir biçimde Osmanl› ayd›nlanmas›n›n insanlar›d›rlar.
O gün için gerçekten halklar›na, toplumdaki tüm
bireylere içtenlikle ve duygusall›kla ba¤l› olduklar›n› görebilirsiniz. Ancak bir yandan da geçirdikleri dönüflüm, reformasyon süreçleriyle birlikte, o kendilerini duygusal olarak ba¤l› olduklar›n›
düflündükleri halkla ciddi bir yabanc›laflma sürecine gireceklerdir. Osmanl›’dan tevarüs eden
halk kitleleri, özellikle medreseyle olan iliflkiler
ba¤lam›nda, yukar›dan yap›lan dönüflümler giderek zaten o yabanc›laflman›n makas›n› daha
da açacakt›r. Bu çerçeve içerisinde ‹ttihatç›lar
her yeni reform ya da yenili¤i hayata geçirirken
toplumun yerleflik kurumlar›nda ister istemez
kendi anti-tezlerini de yaratacaklard›r ve sonuçta o yabanc›laflmayla birlikte, devleti kurtarmak
amac›nda olan bu genç insanlar birdenbire kendilerini böyle bir misyonla görevli addedeceklerdir. Yani belki de o dönemde bafllam›flt›r cumhuriyete tevarüs eden e¤ilimlerden ya da siyasi üslup içerisinde sayaca¤›m›z varolufl biçimlerinden
biri. Halk ne düflünürse düflünsün kendi do¤ru
bildi¤ini kabul ettirme e¤ilimi ve çabas› bu dönemde ortaya ç›km›flt›r.
‹ktisat Dergisi- Burada belki baflka bir soru gündeme geliyor. Bu anlay›fla bir gelenek gibi de
bakt›¤›m›zda, bu, günümüzde hala sürmekte midir? Cumhuriyet Halk Partisi’ni kuran kadrolar›n
büyük ço¤unlu¤u ulusal kurtulufl mücadelesine
kat›lm›fl olan kadrolar. Bu kadrolar ‹kinci Dünya
Savafl›’n›n sonlar›na kadar yönetimde olan bir
kadro. Kendi aralar›nda uyuflmazl›klar, anlaflmazl›klar var ama sonuçta ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonlar›na kadar bilfiil iktidardalar. ‹kinci
Dünya Savafl› sonras› çok farkl› bir rejime geçifl
sürecine bakt›¤›m›z zaman Demokrat Parti var.
Birçok siyaset bilimci bunu “Yeni Dönem” olarak
adland›rsa da asl›nda Demokrat Parti, Cumhuri-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
bakt›¤›m›zda ordunun hep bir biçimde Atatürk ilke ve ink›laplar›n›, demokratik yaflam›n sekteye
u¤ramas›n› ve bunlar›n yeniden hayata geçirilmesi ad›yla bir biçimde iktidara el koymas›n›
ama ne yaz›k ki görünen o ki demokratik bir rejimin hayata geçirilmesini sa¤lamak yerine ordunun meflruiyetini sa¤layan ya da militarizmin
meflruiyetini sa¤layan bir süreç içerisinde kald›k.
Bu da bizim bir gerçe¤imiz.
fiunu da görmek laz›m: Tarihsel süreç içerisindeki olaylar› daha net ve so¤ukkanl› bir biçimde
bakmak gerekiyorsa, 31 Mart’tan sonraki ‹ttihat
Terakki’nin toplant›s›nda Mustafa Kemal’in ordu
ve siyasetin ayr›lmas› konusundaki ›srar› 31
Mart tecrübesinden sonra hayata geçen bir fleydir. Mustafa Kemal tarihi iyi okuyan bir devlet
adam›d›r. Kald› ki 5 Aral›k 1923’te örne¤in Meclis’ten bir kanun ç›kar. Bu kanun askeri mebuslara ait bir kanundur. Tabii bunun alt›nda farkl›
bir anlam vard›r. Yani tam da o tarihlerde bir muhalif parti, üstelik de Mustafa Kemal’e ra¤men
bir muhalif parti kartopu gibi büyümektedir. Bir
anlamda Mustafa Kemal’de kendi kontrolünü
sa¤lama konusunda o kanunla, o güne kadar
askerlik ve mebuslu¤u ayn› kimlikte tafl›yan insanlar›n ikisinden birini seçmesini isteyecektir.
‹ttihat Terakki’nin
toplant›s›nda
Mustafa Kemal’in
ordu ve siyasetin
ayr›lmas›
konusundaki ›srar›
31 Mart
tecrübesinden
sonra hayata
geçmifltir.
17
fiunu söylemek laz›m ki, Türkiye o günden bu
güne toplumsal anlamda da, ekonomik anlamda
da, ba¤›ml›l›klar›m›za ra¤men, önemli dönüflümler geçirmifltir. Ancak siyasal anlamda bu dönüflümleri demokratik bir hale getiremedi¤imiz çok
aç›k.
‹ktisat Dergisi- Bunun nedenleri nedir sizce?
Nevin Atefl- Do¤rusunu isterseniz önce flunu
söylemeliyim; Türk siyasal yaflam›na Osmanl›’dan gelen bir süreç içerisinde damgas›n› vuran
iki temel siyasi ak›m var: ‹ttihat ve Terakki gelene¤i içerisinde Ahmet R›za ve bunun düflüncelerinin hayata geçirdi¤i, Cumhuriyet Halk F›rkas›
olarak devam eden bir devletçi yap› var. Bir di¤eri de çok uza¤a gitmeden, Ahrar F›rkas›yla ve
daha sonra Hürriyet ve ‹tilaf gelene¤inden gelen
ademi merkeziyetçi partiler, erken Cumhuriyet
döneminde Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas›,
Serbest F›rka, Demokrat Parti ve Adalet Partisi,
60’l› y›llardan sonra ortaya ç›kan Milli Nizam
Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüfltürülen
partiler de hep merkez sa¤ içerisinde kendilerini
konumland›rm›fl partilerdir. Bunlar›n da ekonomik ayaklar›n›n biri devletçi bir gelene¤e oturtulmuflken, bir di¤eri ademi merkeziyetçi gelene¤e
yak›nd›r. Ancak Türk siyasal yaflam›na, özellikle
seçimler dönemi itibariyle bakt›¤›m›z zaman ben
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
yet Halk Partisi’nin içinden kopan bir parti. Ayn›
zamanda baflta Celal Bayar olmak üzere o dönemde yönetimde ve iktidarda bulunmufl olan
kadrolar. Sonras›nda bak›yorsunuz ortaya ç›kan
partilerin hemen hepsi bu partilerin içinden do¤uyorlar. Bu anlam›yla bakt›¤›m›zda, siyasal yap›da asl›nda ‹ttihat Terakki gelene¤inin bir kesintisizli¤inden, en az›ndan söylemsel anlamda söz
edebilir miyiz veya bugün hâlâ bu etki kalm›fl m›d›r? Bunun Cumhuriyet Halk Partisi’nde kalm›fl
olmas› anlafl›l›r, ama bir taraf›yla da bakt›¤›m›z
zaman ‹ttihat Terakki’nin o söylemlerinin, toplum
mühendisli¤i anlay›fl›n›n, devleti kurtarma misyonun sürekli hale gelmesi anlam›yla bu gelene¤in izlerini bugünkü siyasal yap›da da bulabiliriz
miyiz ?
Nevin Atefl- Cumhuriyetin ilk y›llar› itibariyle bakt›¤›m›z zaman, Ulusal Kurtulufl Savafl› ve erken
cumhuriyetin kurucular›n›n özellikle de Kurtulufl
Savafl› öncesi Sivas Kongresindeki en hararetle
tart›flma konular›ndan biri bir yemin meselesidir.
Bu yemini sadece Mahzar Müfit Kansu hariç
Mustafa Kemal de dahil olmak üzere yapm›fllard›r. Yani her ne olursa olsun ‹ttihat ve Terakki’yi
canland›rmayacaklar›na, daha do¤rusu ‹ttihat ve
Terakki’yle bir iliflkilerinin olmad›¤›na dair bir yemin formülü bulmufllard›r. Bu yemin Meclisi Mebusan seçimlerine giderken de, ‹stanbul Hükümetiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti ortak bir protokol düzenledi¤i, Amasya
Görüflmelerinde de tekrar edilecektir. Yani buradan yola ç›karak flunu görüyoruz ki, ciddi bir biçimde kendilerini ‹ttihat ve Terakki sürecinden
ayr› olarak de¤erlendirilmesi konusunda çok ›srarl› ve hassaslar. Ancak geliflmelere bakt›¤›m›z
zaman -o yüzden de bunun alt›n› çiziyorum- ‹ttihat Terakki’yle bir özdefllik yok, ama ciddi bir tevarüs ve e¤ilim vard›. Yani sizin dedi¤iniz ‹ttihat
Terakki gelene¤inin, hatta ‹ttihat Terakki içerisinde yer alm›fl bir biçimde insanlar›n ta 1950’lere
kadar devam etti¤ini, hatta onu biraz daha geniflleterek ittihatç› bir “gerilla” olarak Celal Bayar’› da bunun içerisine katabiliriz. Yani bu soruyu asl›nda bir de flöyle mi sormak laz›m? Ordunun Türk siyasal yaflam› içerisindeki rolü derken, bütün dönemler itibariyle bakt›¤›m›z zaman, ordunun en önemli ve zafer kazanm›fl, bir
ulus devlet kurucusu olarak Mustafa Kemal ve
‹smet ‹nönü dönemlerini d›flar›da b›rak›rsak hani orada etkisi yok demiyorum, ama aktif müdahalesi yoktur-. Bu iki dönemi, Mustafa Kemal
ve ‹smet ‹nönü dönemini bir biçimde ayr› tutarsak, o günden bu güne bir biçimde bakt›¤›m›zda, özellikle yap›lan darbeler süreci itibariyle
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
en az›ndan flunu görüyorum ve bundan da tabii çok da hoflnut de¤ilim aç›kças›: Özellikle seçim
dönemleri itibariyle bakt›¤›m›z zaman Türkiye’de
insanlar›n ya da bizlerin s›n›fsal bir bilinç do¤rultusunda oy vermekte çok zorland›¤›m›z›, hatta
beceremedi¤imizi görüyorum.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
18
Cumhuriyetin ilk
y›llar›nda ise
cumhuriyet kendi
modernleflme
projesini kad›n›n
modern, e¤itimli,
ça¤dafl prototipi
üzerinden
kurmufltu.
Bugün elimizde 1982 Anayasas› var, Siyasi Partiler Kanunu var ve Seçim Kanunu var. Fevkalade antidemokratik bu süreç içerisinde kabul edilen 82 Anayasas›n›n birçok maddesini de¤ifltirerek Avrupa Birli¤i müktesebat› içerisinde yol al›yoruz. Yani 82 Anayasas› içerisinde demokrasiyi aramak bana sorarsan›z bafll› bafl›na bir handikapt›r. Cuntan›n hayata geçirdi¤i ve 15 inci
maddeyle buram buram asker kokan, asker eliyle yap›lm›fl bir anayasan›n kurallar› içerisinde
ça¤dafl dünyaya eklemlenme çabas› içerisindeyiz.
‹ktisat Dergisi- Hocam, tekrar sizin de ilgilendi¤iniz bir alanla 1908’e geri dönersek, kad›nlar
1908’le birlikte neredeyse ilk defa Anadolu topraklar›nda, Osmanl›’da siyaset sahnesine ç›k›yorlar. Kad›nlar›n o siyaset sahnesine ç›kmas›nda günümüze kadar geçen 100 y›l. O dönemin
modernleflme hareketindeki kad›n›n konumuyla,
bugün gelinen noktadaki kad›n›n konumu karfl›laflt›r›ld›¤›nda yüzy›l içinde ne de¤iflti¤ini görüyorsunuz?
Nevin Atefl- Tabii, modernleflme süreci içerisinde biraz önce sözünü etti¤imiz “Devlet nas›l kurtulur?” sorusuna e¤er cevab›m›z› bat›l›laflma
ve/veya modernleflme olarak verirsek, en sanc›l› sorun kad›n sorunu içerisinde ortaya ç›kmakta.
Tanzimat’tan bu yana elbette büyük bir de¤iflim
ve dönüflümün oldu¤unu söylemek mümkün.
Yani Tanzimat’ta kad›n evinden soka¤a ç›k›yor.
Belirli dönemler içerisinde, günümüze geldi¤iniz
zaman, özellikle de kad›n hareketinin imparatorluk ve cumhuriyet aras›ndaki en önemli k›r›lma
noktas› yukar›dan afla¤›ya verilmifl olan kad›n›n
seçme ve seçilme hakk›d›r. Ancak bu öylesine
bir hakt›r ki, insanlar›n gö¤üslerini gere gere,
özellikle de erkeklerin “birçok bat› ülkesinden
önce kad›nlara seçme ve seçilme hakk› verdik”
övüncü, o günden bu güne, 1934-1935’ten günümüze kadar bütün iktidarlar›n sahiplendi¤i bir
kazan›m olup, onun ötesinde kad›n sorunsal›n›
tart›flmay› siyasetin d›fl›na itmifltir.
‹ktisat Dergisi- O zaman modernleflmenin belli
alanlar›nda bir t›kanmadan söz edebiliyoruz.
Nevin Atefl- Kuflkusuz modernleflmenin belli
alanlar›nda belli bir t›kanma mevcut. Hele ki bizim gibi ‹slam co¤rafyas›nda yer alan bir ülkede,
bir hukuk devleti olarak kendimizi tan›mlamam›za ra¤men, günümüzde yaflad›¤›m›z kad›n meselesindeki sorunlara bakt›¤›m›z zaman, gerçekten modernleflmenin kad›n üzerinde çok ciddi sanc›l› bir süreç yaratt›¤›n› görüyoruz.
Burada siyasi iktidarlarla, kad›n aras›ndaki iliflkiye bakmak laz›m. Tüm siyasi iktidarlar, bunun
en demokratik olan› da dahil olmak üzere, bu konuda fevkalade muhafazakar bir tav›r sergiliyorlar. Örne¤in 1908’de bu kad›nlar müthifl bir zafer
coflkusuyla sokaklara ç›km›flken, onlarca ve
yüzlerce dergiler yay›nlarken k›sa süre sonra siyasi iktidar›n k›s›tlamalar›, siyasi iktidar›n bask›s›yla kendilerine sunulan özgürlük, eflitlik ve kardefllik söyleminin asl›nda tamamen erkeklerin
kendileri aras›nda bir mesele oldu¤unu ve kad›nlar olarak kendilerinin o kardefllik duygusu
içerisinde çok da yer almad›klar›n› göreceklerdir.
K›sa bir süre sonra Birinci Dünya Savafl› patlayacakt›r. Birinci Dünya Savafl› devam ederken
ve sonras›nda kad›nlar mecburen ekonomik yaflama gireceklerdir. Dönemin anlay›fl› içerisinde
kad›n›n çal›flmas› çok da uygun görülmeyen ifl
kollar›nda, örne¤in silah fabrikalar›nda çal›flmaya bafllayacaklard›r. Yani kad›n sorununda yaflananlar› da d›fl dünyadan ay›rmak pek mümkün de¤il. Birinci Dünya Savafl› sonras›nda ise
“hadi k›zlar, sizler art›k evinize” diyeceklerdir.
Cumhuriyetin ilk y›llar›nda ise cumhuriyet kendi
modernleflme projesini kad›n›n modern, e¤itimli,
ça¤dafl prototipi üzerinden kurmufltu. 1950’de
ciddi bir iktidar k›r›lmas› yaflanacakt›r. Asl›nda
bunun siyasi anlamda söylemi önemlidir. Yani
bu tek parti iktidar›n›n demokratik bir seçim sonucunda, Türkiye’de ilk defa uygulanan demokratik bir seçim sonucunda Demokrat Parti sand›ktan alacakt›r. Bu çok önemlidir Türk siyasi yaflam›nda. Ancak ayn› Demokrat Parti’nin 19501960 y›llar› aras›ndaki kad›n figürüne bakt›¤›n›z
zaman hayli de¤iflti¤ini göreceksiniz. Art›k o ilkokullarda, orta mekteplerde okutulan ders kitaplar›ndaki foto¤raflarda evin oturma odas›nda babayla birlikte oturup, üçlü bir söylemi gerçeklefltiren kad›n yoktur. Art›k baba çocukla salonda
otururken anne mutfaktad›r. Kontrol edebiliyorsa
ya da söyleme kat›labiliyorsa mutfaktan kat›lacakt›r. Yani uluslararas› siyasetin ülkeler üzerindeki etkileri do¤rultusunda buna paralel bir söylem ve davran›fl da geliflecektir.
70’li y›llar›n ikinci yar›s› itibariyle dünya siyasi ve
ekonomik sisteminde ciddi bir dönüflüm söz konusu. Söz konusu bu dönüflüm sizin kendi iç dinamikleriniz üzerinde ciddi bir etki yaratmakta.
Bir ülkedeki
demokrasinin
varl›¤›,
sürdürülebilmesi,
demokratik bir
rejimin kendisini
ifade edebilmesinin
en önemli koflulu,
o ülkedeki farkl›
düflüncelerin
kendi aralar›nda bir
rekabet ve uzlaflma
zeminini
oluflturmalar›d›r.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Örne¤in 80’de darbe gerçeklefltikten sonraki 3-4
y›ll›k bir sürece bakt›¤›m›z zaman, kad›n meselesi, kad›n sorunu çok ciddi olarak kendine bir
söylem alan› bulmufltur. Orada da mesele çok
önemsenmemifltir, marjinal bir süreç olarak de¤erlendirilmifltir. Bugün de çok önemsendi¤ini iktidarlar taraf›ndan söyleyemem, ancak kendilerini bugün Avrupa Birli¤i süreci içerisinde görmek
isteyen iktidarlar, bir biçimde imzalad›¤› ve yürürlü¤e koydu¤u uluslar aras› sözleflmeler yoluyla en az›ndan kad›nlar›n siyaset alan›ndaki kotas›n› kabul etmifllerdir. Dolay›s›yla yak›n gelecekte en önemli sorunlardan biri olarak hükümetlerin önüne gelecektir.
‹ktisat Dergisi- Epey uzun bir sohbet oldu; son
olarak eklemek istedikleriniz var m›?
Nevin Atefl- 2008’in içinde yaflad›¤›m›z ve önümüzdeki siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar›na
ra¤men elbette 2008, 1908’den çok daha ilerde.
Bu daha da bir ileriye gidebilir. Gerçekten
1908’den 2008’e geldi¤imizde daha önemli bir
noktaya gidebilmemizin en önemli ç›k›fl noktas›;
ki 1908 ve 2008 aras›ndaki en önemli s›çrama
noktas›n›n Cumhuriyet rejimi oldu¤unu düflünüyorum. Cumhuriyetin her ne olursa olsun mutlak
surette demokratik bir cumhuriyet haline dönüflmesi, yüz y›ld›r yap›lmaya çal›fl›lan bir fleydir.
Cumhuriyet, ama demokratik bir cumhuriyet olmak zorundad›r. Zaten bir ülkedeki demokrasinin varl›¤›, sürdürülebilmesi, demokratik bir rejimin kendisini ifade edebilmesinin en önemli koflulu, o ülkedeki farkl› düflüncelerin, farkl› ideolojilerin kendi aralar›nda bir rekabet ve uzlaflma
zeminini oluflturmalar›d›r. Yak›n gelecekteki
amaç ve hedefimizin bunun olmas›n› umudediyorum.
‹ktisat Dergisi- De¤erli katk›lar›n›z için çok teflekkür ederiz.
19
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Bugün bu liberal sistemin, ekonomik anlamda
özgürlükçü, devletin asla yer almad›¤›, arz ve talebin piyasada kendili¤inden ifl görebildi¤i; kifli
temel hak ve özgürlüklerinin sonsuz olmas› gerekti¤i söylemiyle ç›kan liberal sistem tam tersi
bir biçimde kad›nlar üzerinde hiç de onlar› o ifl
alanlar›n da istihdam etmeye hevesli de¤il.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1908 Bosna-Hersek krizi
1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi ile bafllayan kriz gerçekte
1878’deki Ayestefanos Antlaflmas› ve Berlin Kongresi kararlar›n›n yaratm›fl oldu¤u bir
sürecin sonucudur. krizin sonuçlar› Balkanlar› aflarak Avrupa güç dengesini de direkt
ilgilendiren bir geliflim göstermifltir.
Burak Gülboy*
Balkan co¤rafyas› 19. yüzy›l›n sonunda çok
uluslu imparatorluklar›n da¤›lma sürecinde oldukça önem tafl›yan bir bölge olmufltur. Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Avusturya-Macaristan ve Rusya gibi üç çok uluslu imparatorluk özellikle 19.
yüzy›l›n son çeyre¤inden itibaren bu co¤rafya
üzerinde bir güç mücadelesi verirken, bölgede
kurulan ulus devletler de bu mücadelenin birer
parças› konumuna gelmifllerdir.
1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi ile bafllayan kriz gerçekte
1878’deki Ayestefanos Antlaflmas› ve Berlin
Kongresi kararlar›n›n yaratm›fl oldu¤u bir sürecin sonucudur. Di¤er taraftan krizin sonuçlar›
Balkanlar› aflarak Avrupa güç dengesini de direkt ilgilendiren bir geliflim göstermifltir.
berlin kongresi ve sonras›
20
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan
1873’te oluflturduklar› Üç ‹mparatorlar Ligi ile
Avrupa’daki güç dengesini kontrol alt›nda tutabilecek bir uzlaflma içine girmifllerdi. Bu çerçevede üç devlet diplomatik alanda yak›n iliflkiler kurmufllard›. 1875’te Osmanl› ‹mparatorlu¤u kontrolündeki Balkan topraklar›nda bafllayan isyanlar bir anda Avrupal› devletlerin dikkatini Balkanlara yöneltti. 1876’da Avusturya-Macaristan ve
Rusya D›fl ‹flleri Bakanlar›, Andrassy ve Gorçakov, Reichstadt’ta bir araya gelerek söz konusu
durumun mevcut statükoda yarataca¤› etkileri
de¤erlendirdiler. Sonuçta var›lan uzlaflmada Osmanl› ‹mparatorlu¤unun kazanmas› durumunda
mevcut toprak da¤›l›m›ndaki statükonun korunmas›; aksi halde ise Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile
savafl halinde olan Balkan devletleri lehine pay-
* ‹stanbul Üniversitesi,
‹ktisat Fakültesi, Siyaset
Bilimi ve Uluslararas›
‹liflkiler Bölümü
Ö¤retim Üyesi
lafl›mlar›n düzenlenmesi kararlaflt›r›ld›. Bu kararlar çerçevesinde oluflacak yeni statüko Balkanlarda kesinlikle büyük bir Slav devletinin kurulmamas›n› öngörüyordu; di¤er yandan, S›rbistan ve Karada¤ bir miktar toprak alarak s›n›rlar›n› geniflletecek, Yunanistan ise Teselya ve Girit’i
elde edecekti. Bulgaristan, Rumeli ve Arnavutluk
s›n›rlar› sonradan belirlenecek olan üç özerk
devlet olarak yap›lanacak, ‹stanbul ise serbest
flehir haline gelecekti. Bu düzenlemelerin d›fl›nda Rusya Beserabya’y› alacak ve Kafkaslar’da
da kendi lehine düzenlemeler yapacakt›; buna
karfl›l›k da Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’te baz› imtiyazlar elde edecekti.1 ‹lerleyen
aylarda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun S›rbistan ve
Karada¤’› yenmesi ve Bulgaristan’daki isyanlar›
bast›rmas›n›n ard›ndan, Avrupal› devletlerin Balkanlarda reform yap›lmas› bask›s› ile ‹stanbul’da
bir konferans toplanmas›na karfl›n, I. Meflrutiyet’in ilan› ile Osmanl› ‹mparatorlu¤u reform taleplerini reddetmesinin ard›ndan, Rusya Osmanl› ‹mparatorlu¤una savafl açt›. Savafl Rusya’n›n ezici galibiyeti ile sonuçland›.
93 Harbi diye de adland›r›lan 1877 Osmanl› Rus
Savafl›n›n ard›ndan imzalanan Ayastefanos Antlaflmas› Rusya’n›n Osmanl› ‹mparatorlu¤una,
19. yüzy›l boyunca di¤er Bat›l› güçlerin müdahalesine f›rsat b›rakmadan, isteklerini kabul ettirebildi¤i ender diplomatik baflar›lar›ndan biri olmufltur. Anlaflma çerçevesinde S›rbistan, Karada¤ ve Romanya’n›n ba¤›ms›zl›klar› tan›n›rken,
Makedonya ve Rumeli’nin tamam›n› da içeren
bir Bulgar Krall›¤›n›n kurulmas› da kabul edilmifltir. Özellikle Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Balkan
topraklar›n› Rusya’n›n etkisine sokacak düzenlemelere sahip bu antlaflma k›sa süre içinde bu
bölgedeki ç›karlar› sars›lan di¤er Avrupal› devletlerin tepkisini çekmifltir. Di¤er taraftan Reichstadt’taki görüflmelerde var›lan uzlaflman›n tersine maddeler tafl›yan antlaflman›n hemen ertesindeki günlerde Avusturya-Macaristan D›fliflleri
Bakan› Andrassy taraf›ndan, Berlin’de Ayastefanos Antlaflmas›n›n revizyonu ile ilgilenecek bir
uluslararas› konferans›n toplanmas› için yap›lan
ça¤r› k›sa süre içinde Avrupa’n›n di¤er büyük
güçlerinin deste¤ini alm›flt›r. Uluslararas› bir
koalisyon ile mücadele edebilecek askeri güce
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
redir Rusya’n›n etkisi ve deste¤i ile organize olmufl S›rp Krall›¤›’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›,
Rusya’n›n Balkanlar›n do¤usunda da önemli bir
etki alan›na kavuflmas›n› sa¤lamaktayd›. Kendi
s›n›rlar›n›n yak›n›nda bir Rus uydusundan rahats›z olan Avusturya-Macaristan’›n giriflimleri, bu
devlete Balkanlar›n do¤usunda ç›karlar›n› koruyabilece¤i bir dizi düzenlenmenin kabul edilmesi
ile sonuçland›. Bu çerçevede Bosna-Hersek resmen Osmanl› topra¤› olarak kalmas›na ra¤men,
Avusturya-Macaristan’›n yönetimine b›rak›l›yordu. Buna karfl›l›k Avusturya-Macaristan’›n bu
bölgeyi ilhak etmesi yasaklan›yordu. Yine bu
bölgeye komflu Novi Pazar Sanca¤› ise Osmanl› yönetiminde kalmas›na karfl›n, Avusturya-Macaristan ordusu taraf›ndan güvenlik alt›na al›nacakt›. Bu düzenlemeler sonucunda AvusturyaMacaristan S›rbistan ve Karada¤’›n ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar› ile Balkanlar›n do¤usunda
yükselmekte olan Slav etkisini s›n›rlayacak bir
denge üretebilmeyi hesaplamaktayd›. Bu çerçevede Bosna-Hersek ve stratejik konumdaki Novi
Pazar Sanca¤›’n› kontrolü alt›nda tutarak S›rbistan’› politik ve askeri anlamda bask› alt›nda tutabilecek ve ayn› zamanda bu devletin denizele
ba¤lant›s›n› ve ticari aç›l›mlar›n› da kontrolü alt›na alabilecekti.
Gerçekte Avusturya-Macaristan Reichsatdt’taki
görüflmelerde al›nan kararlar›n Ayestefanos
Antlaflmas›nda uygulanmam›fl olmas›ndan rahats›zd› ve Berlin’de kazand›¤› diplomatik baflar› ile hem Rusya’n›n Balkanlardaki etkisini s›n›rlamay› baflarm›fl; hem de Balkanlar›n do¤usunu
kontrol alt›nda tutabilece¤i bir statüko oluflturmufltu. Bat›l› di¤er güçler de Berlin Kongresi’ndeki düzenlemelerden memnunlard›. AvusturyaMacaristan ad›na yap›lan düzenlemeler, art›k bir
denge unsuru olma özelli¤ini kaybeden Osmanl› ‹mparatorlu¤unun yerine, Rusya’n›n etkisini
azaltacak bir düalizm yaratabilecek politik ve askeri anlamda daha güçlü bir devletin almas›n›
sa¤lama konusunda tatmin edici gözükmekteydi.
Avusturya-Macaristan Berlin Kongresi sonras›nda Balkanlarda kendi lehine oluflmufl olan statükoyu gelifltirmeye devam etti. Bu geliflimde Rusya’n›n Bulgar yanl›s› tutumunun da pay› büyüktü. 1880’lerde Avusturya-Macaristan yaln›zca
S›rbistan ve Romanya ile olan iliflkilerini gelifltirmekle kalmad›, ayn› zamanda demiryolu yap›mlar› ve yat›r›mlar ile bölgede ekonomik anlamda
da konumunu güçlendirdi.3 Bu dönemde S›rbistan taht›ndaki Milan Obrenoviç’e verilen diplomatik ve ekonomik destek, bu ülkeyi AvusturyaMacaristan’›n kontrolüne sokarken, Romanya ile
yap›lan 1883’teki ittifak antlaflmas› da Avustur-
Do¤u Rumeli
bölgesi Osmanl›
‹mparatorlu¤unun
kontrolüne
b›rak›lm›fl; fakat,
bu bölgede
yap›lacak
reformlar›n
Avrupal› bir
komisyonun
kontrolü ve
dan›flmanl›¤›
çerçevesinde
olmas› kabul
edilmiflti.
21
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
ve diplomatik deste¤e sahip olmayan Rusya da
bu ça¤r›y› kabul etmifltir.
13 Haziran’da Berlin’de toplanan uluslararas›
kongre 13 Temmuz’a kadar görüflmelerini devam ettirmifl ve nihayet Ayastefanos Antlaflmas›n› revize etmifltir. Söz konusu revizyonun hedefi Balkanlarda Aystefanos Antlaflmas› sonras›nda ortaya ç›km›fl olan ve aç›kça Rusya’n›n lehine geliflecek olan durumun Avrupal› güçler
aras›ndaki dengeye göre yeniden düzenlenmesidir. 13 Temmuz’da kabul edilen yeni düzenlemeler sonucunda Ayastefanos Antlaflmas› çerçevesinde kurulmas› hedeflenen Bulgar Krall›¤›n›n statüsü ve s›n›rlar› yeniden belirlenmifltir.
Krall›¤›n önceden kabul edilmifl olan ba¤›ms›zl›k
statüsü kald›r›larak, krall›k iç ifllerinde ba¤›ms›z,
d›fl ifllerinde ise Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l›
bir vassall›k statüsüne indirgenmifltir. Arnavutluk’tan Trakya’ya ve Dobruca’dan Teselya’ya
de¤in uzanan alanda kurulmas› hedeflenen Bulgar Krall›¤›n›n s›n›rlar› ise üç ayr› bölgeye ayr›larak daralt›lm›flt›r. Bu bölgeler Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› bir vassal›k olan Bulgar Krall›¤›,
Balkan Da¤lar›n›n güneyini kapsayan Do¤u Rumeli bölgesi ve Makedonya’n›n tamam›n› kapsayan topraklard›r.2
Bafl›na Battenberg ailesinden Aleksander’›n kral
olarak geçirildi¤i ve Rusya’n›n belirledi¤i bir komisyon taraf›ndan organize edilmesi planlanan
Bulgar Krall›¤›’n›n Osmanl› ‹mparatorlu¤una
olan ba¤l›l›¤›n›n fleklen bir düzenleme oldu¤u
aç›kt›. 1877 savafl›nda kazand›¤› baflar›n›n ard›ndan Rusya’n›n Balkanlarda kazand›¤› prestiji
ve etkiyi gözard› edemeyecek olan Bat›l› güçler
Bulgar Krall›¤›n› Rusya’n›n etki alan›na b›rakarak, Rusya’n›n ç›karlar›n› gözetmeyi amaçlam›fllard›. Di¤er taraftan konferans›n di¤er düzenlemeleri Rusya’y› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratacak nitelikteydi. Bulgar Krall›¤› ile birleflmesi yasaklanan
Do¤u Rumeli bölgesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
kontrolüne b›rak›lm›fl; fakat, bu bölgede Osmanl› ‹mparatorlu¤unun reform yapmas› ve yap›lacak reformlar›n da Avrupal› devletler taraf›ndan
oluflturulacak bir komisyonun kontrolü ve dan›flmanl›¤› çerçevesinde olmas› kabul edilmiflti.
Makedonya ise Osmanl› ‹mparatorlu¤unun idaresinde kalacakt›. Söz konusu düzenlemelerin
amac› Rusya’n›n Balkanlar›n güneyinde etkisini
artt›rmas›na engel olmak, Osmanl› imparatorlu¤unu bölgede bir denge unsuru olarak korumak
ve nihayet bölgeyi Avrupal› devletlerin gözetiminde ve denetiminde tutabilmekti.
Berlin’de toplanan kongre yaln›zca Balkanlar›n
güneyini de¤il, ayn› zamanda do¤usuna da de¤erlendirmifltir. 1877 savafl› ertesinde uzun sü-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1882’deki ‹kinci
Üç ‹mparatorlar Ligi
ve bunun ard›ndan
da 1882’deki
Alman ile yap›lan
ittifak antlaflmas›
AvusturyaMacaristan’›n
Orta Avrupa’daki
konumunu
güçlendirmiflti.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
22
ya-Macaristan’›n Balkanlardaki konumunu pekifltirdi.4
1882’deki ‹kinci Üç ‹mparatorlar Ligi ve bunun
ard›ndan da 1882’deki Alman ile yap›lan ittifak
antlaflmas› Avusturya-Macaristan’›n Orta Avrupa’daki konumunu güçlendirmiflti. Almanya’n›n
deste¤ini yan›na alan Avusturya-Macaristan,
Balkanlarda güçlü bir hegemonya oluflturmak
yönünde önemli ad›mlar atm›flt›.
fiubat 1887’de Avusturya-Macaristan ‹ngiltere
ile Akdeniz, Adriyatik, Ege ve Karadeniz’de statükonun devaml›l›¤›n›n sa¤lanmas› üzerinde anlaflarak Birinci Akdeniz Uzlaflmas›’n› oluflturdu.
Bunun hemen ard›ndan da Almanya ve ‹talya ile
Üçlü ‹ttifak’› yeniledi. Bu iki diplomatik atak Avusturya-Macaristan’›n Avrupa güvenli¤i içindeki
yerini sa¤lamakla kalmam›fl, ayn› zamanda
Rusya’y› da yaln›zlaflt›rm›flt›.5
1900’lerin bafl›nda güç dengesindeki de¤iflimler ve bu durumun balkanlara etkisi
Berlin Kongresinin ertesinde Balkanlardaki giriflimlerinin baflar›s›zl›¤› ile büyük prestij kayb›na
u¤rayan Rusya, Avrupa politikas›nda daha dengeli bir yaklafl›m benimseyerek Uzak Do¤u’da
emperyalist yay›lmaya yöneldi. 1880’lerde Kafkasya ve Türkistan’› kontrolüne alan Rusya,
1890’larda da Çin üzerinde etki kurdu. 1890’lar›n
sonuna gelinirken Rusya, Uzak Do¤u’daki Avrupal› devletler aras›nda en güçlü ve hakim konumda olan devletti. Mançurya üzerinde elde
edilen demiryolu imtiyazlar› ve ekonomik ayr›cal›klar› takiben, 1898’de Port Arthur ve Dalny limanlar›n›n Çin’den kiralanmas› ile de Rusya,
Balkanlarda ulaflamad›¤› hakim konumu Uzak
Do¤u’da yakalam›fl görünmekteydi. Nihayet
Çarl›k topraklar›n› bat›dan do¤uya geçen TransSibirya demiryolu da tamamlanmak üzereydi.
1900 y›l›nda Çin’de bafllayan Boxer Ayaklanmas›n› takip eden süreçte Rus askeri güçleri Mançurya’y› kontrol alt›na alm›fllard›. Rusya’n›n son
hedefi ise Kore olarak gözükmekteydi.
Rusya’n›n Uzak Do¤u’daki varl›¤›n› sona erdiren
geliflmeler de Kore yüzünden oldu. 1895 Çin-Japon Savafl›n›n ard›ndan gerilmeye bafllayan
Rus-Japon iliflkilerinin nihai bir hesaplaflmaya
dönüflece¤i kesin olarak gözükmekteydi.
1902’de ‹ngiltere ile ittifak içine giren Japonya
da, Rusya gibi, Kore üzerinde kontrol kurmak istiyordu. ‹ki devlet aras›nda devam eden gerginlik 1904’ün son günlerinde s›cak bir savafla dönüfltü. Rusya bu savaflta çok a¤›r bir yenilgi ald›. Kore ve Mançurya’daki büyük yenilgiler d›fl›nda denizlerde de Rusya büyük kayba u¤rad›.
Özellikle Japon donanmas› ile yap›lan savafllar-
da Rusya hem Pasifik Filosunun tamam›n› ve
Balt›k Filosunun da büyük bir k›sm›n› kaybetti.
1905’teki Portsmouth Anlaflmas› imzaland›¤›nda Rusya yaln›zca Kore ve Mançurya üzerindeki hakimiyetini kaybetmekle kalmad›; ayn› zamanda Çin üzerindeki hegemonyas›n› da yitirdi.
Böylece Rusya’n›n Uzak Do¤u’daki hakimiyeti
sona erdi. Di¤er taraftan askeri kay›p da çok büyüktü. Rus ordusunun prestiji tamamen sars›lm›fl ve Karadeniz Filosu ile Balt›k’taki bir kaç gemi d›fl›nda Rus Donanmas›n›n bütün gücü yok
olmufltu. Büyük yenilgiler ülke içinde de sivil rahats›zl›¤› artt›rm›fl ve Çarl›k karfl›t› devrimci
ayaklanmalar bafl göstermiflti.
1905 y›l› sona ererken Çarl›k yönetimi anayasal
reformlara giderek Duma Meclisini yeniden açt›.
‹çteki devrimci ayaklanmalar bast›r›l›rken askeri
gücün yeniden yap›lanmas› için de çal›flmalar
bafllat›ld›. Yaflanan krizlerin yaratm›fl oldu¤u
hassas durum Rus d›fl politikas›n› da etkiledi.
Çarl›k yönetimi ülke yeniden toparlanan de¤in
sorunlardan uzak duracak ihtiyatl› bir d›fl politika
uygulanmas›n› kararlaflt›rd›. Bu yaklafl›m›n ilk
önemli göstergesi ise Rusya’n›n en emperyalist
yar›flta en önemli rakibi konumundaki ‹ngiltere
ile 1907’de yapt›¤›, ‹ran ve Afganistan üzerinde
iki devlet aras›ndaki anlaflmazl›klara son veren,
sömürge antlaflmas› oldu.
Rusya’n›n geçirdi¤i çalkant›l› süreç ve özellikle
Asya’ya yönelik ilgisi Orta Avrupa’da ve Balkanlar’da hissedilir bir denge üretmiflti.
Rusya’n›n Balkanlara mesafeli yaklafl›m› ve Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bölgedeki h›zl› güç kayb›, Avusturya-Macaristan’›n bölgedeki etkisini
rahatça artt›rmas›na neden olmufltu. Di¤er taraftan devletin dual monarflik yap›s› ve ülke içindeki çok etnikli nüfus Avusturya-Macaristan’›n d›fltaki etkisini s›n›rlamaktayd›. 1867’deki “Ausgleich” uzlaflmas› ile ülke içindeki Macarlar›n yönetime ortak edilmesi ile tek kral ve iki meclisli bir
yönetime dönüflen Avusturya-Macaristan’›n bu
yeni yönetimsel statüsü ilerleyen y›llarda yavafl
ilerleyen ama önlenemeyen bir düflüflü bafllatm›flt›. ‹ki yönetiminde etki alan› ondan fazla etnik
grubu kapsamaktayd›. Alman kökenli olanlar ya
da Avusturya kültürüne aflina olan etnik topluluklar›n Avusturya taht›na ba¤l›l›klar› sorunsuzdu;
fakat özellikle Macar yönetim alan›nda kalan
Slav kökenli topluluklar›n memnunsuzlu¤u zaman içinde artmaktayd›.6 1880’lerden itibaren
Balkanlarda kurulan dolayl› kontrol bu bölgedeki
Slav kökenli devletlerin Avusturya-Macaristan
yönetimindeki Slav kökenli etnik gruplar üzerinde milliyetçi yaklafl›mlar üretmelerini engellemiflti. Bu dönemde Rusya’n›n Balkan politikas›na
bosna hersek krizi
1908 y›l›n›n bafl›ndan itibaren bafllayan geliflmeler yaln›zca Rusya’n›n de¤il, Avrupa’n›n bütün
büyük güçlerinin ilgisinin Balkanlara yo¤unlaflmas›na neden oldu. Ocak 1908’de AvusturyaMacaristan D›fliflleri Bakan› Aehrenthal, resmen
Osmanl› ‹mparatorlu¤una ba¤l› olan, ancak
1878 Berlin kongresi karar› ile Avusturya-Maca-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
komflu devlet ile savaflarak göstermesi gerekti¤ini düflünen Conrad von Hotzendorf’un gelmiflti. D›fliflleri Bakanl›¤›ndaki de¤iflim ise daha dramatikti. Eski D›fliflleri Bakan› Goluchowski Avusturya-Macaristan’›n ç›karlar›n› Almanya ile olan
ortakl›¤›na yak›nlaflt›rarak Almanya’n›n deste¤ini canl› tutmaktayd›. Onun ard›ndan atanan
Aehrenthal ise Almanya’n›n Avrupa politikas›nda Avusturya-Macaristan’›n ortakl›¤›na ihtiyaç
duydu¤unun fark›nda olarak, bu durumu diplomasi alan›nda kullanma niyetindeydi. Bu çerçevede Almanya yaln›z kalmamak için AvusturyaMacaristan’›n her türlü agresif politikas›na destek olmak zorunda idi.10
1906’da Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan’›n ihraç ürünlerine bafllatt›¤› ve “domuz savafl›” olarak adland›r›lan ambargo da Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan’a yönelik yeni politikas›n› temsil
etmekteydi. Bu ambargo paradoksal bir biçimde
S›rbistan’› Avusturya-Macaristan’›n ekonomik
hegemonyas›ndan ç›kartt›. 1880’lerden beridir
ticari olarak Avusturya-Macaristan’a ba¤l› olan
S›rbistan, söz konusu ambargonun bafllar›ndaki
floku atlatt›ktan sonra h›zla yeni d›fl pazarlar›n
aray›fl›na giriflti ve bunda da baflar›l› oldu. Daha
önemli bir geliflme olarak ise S›rbistan d›fla aç›lan ticari yollar›n›n ve denize olan ba¤lant›lar›n›n
Avusturya-Macaristan taraf›ndan kontrol alt›nda
tutulmas›n›n yaratt›¤› sak›ncalar› daha net alg›lad›.11 S›rbistan’›n yeni politikas› yaln›zca Avusturya-Macaristan’› s›k›flt›racak bir diaspora milliyetçili¤i de¤il, ayn› zamanda ülkenin ekonomik
ba¤›ms›zl›¤›n› ve geliflimini sa¤layacak denize
ç›k›fl noktalar›na do¤ru genifllemeci bir strateji
üzerine de yo¤unlaflmaya bafllad›. Bu yeni yaklafl›m ise S›rbistan’›n yaslanabilece¤i bir denge
devletine ihtiyaç göstermekteydi. Bu devlet ise
Pasiç’in de yaklafl›m›n› anlamland›ran bir biçimde Rusya idi. Rusya ise S›rbistan ile ç›karlar›n›n
ortaklaflt›¤›n› fark etmekteydi; fakat bu yak›nlaflma ayn› zamanda 1905’in y›k›m›ndan ç›kmaya
çal›flan Rusya için de riskler tafl›maktayd›. S›rplar›n umutlar›n› bofla ç›kartacak bir diplomatik
baflar›s›zl›k gerek Balkanlarda ve gerekse de
Avrupa politikas›nda Rusya’n›n büyük güç statüsünü gölgeleyecek büyük bir prestij kayb› olacakt›.12
1900’lerin bafl›nda
gerek dünya
politikas›ndaki
de¤iflimler ve gerek
Balkanlardaki
politik de¤ifliklikler
hem AvusturyaMacaristan’›n,
hem de Rusya’n›n
bölgedeki
konjonktürlerinde
önemli de¤iflimlere
neden oldu.
23
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
mesafeli yaklafl›m› da bu duruma katk›da bulunmaktayd›. Nisan 1897’de Franz Joseph’in St Petersburg ziyareti vesilesi ile biraraya gelen iki ülkenin d›fliflleri bakanlar› “hal ve durum izin verdi¤i süreçte Balkanlardaki statükonun korunmas›”n› öngören bir uzlaflmaya vard›lar. “statükonun devaml›l›¤› mümkün olmad›¤› süreçte ise iki
devlet bölgedeki iflgal ve ilhak hareketlerini reddetmek üzerine kurulu yeni bir uzlaflma” içine gireceklerdi.7 ‹ki devlet aras›nda var›lan uzlaflma
gerçekte bölge üzerinde var olan duruma bir yenilik getirmemekteydi; buna karfl›l›k, bu uzlaflma
iki devlet içinde arad›klar› bir ortam›n oluflmas›
için faydal›yd›. Rusya Uzak Do¤u’daki ilgisini da¤›tmak istemedi¤i gibi Balkanlarda AvusturyaMacaristan’› tek b›rakmak istemiyordu. Avusturya-Macaristan ise Balkanlarda kurmufl oldu¤u
hegemonyan›n Rusya taraf›ndan dolayl› kabulünden memnundu. Fakat ortaya ç›kan bu ›l›ml›
ve iflbirli¤ine aç›k ortam uzlaflmada belirtildi¤i
flekilde “hal ve durumun izin verdi¤i süreç”e ba¤l›yd›.
1900’lerin bafl›nda gerek dünya politikas›ndaki
de¤iflimler ve gerek Balkanlardaki politik de¤ifliklikler hem Avusturya-Macaristan’›n, hem de
Rusya’n›n bölgedeki konjonktürlerinde önemli
de¤iflimlere neden oldu. Bu geliflmelerden en
önemlisi S›rbistan’daki iktidar de¤iflikli¤iydi.
1882’den beridir Avusturya-Macaristan’›n S›rbistan üzerindeki hakimiyetinin sembolü olan Obrenoviç Hanedan›n›n 1903’te milliyetçi bir darbe ile
tahttan indirilmesi ve yerine ba¤›ms›zl›k mücadelesi ile özdeflleflmifl bir isim olan Karayorgeviç
ailesinden Peter’in milliyetçi radikallerin hakim
oldu¤u S›rp ulusal meclisi taraf›ndan tahta ç›kar›l›fl› Slavc› milliyetçili¤in Balkanlara dönüflünün
habercisiydi.8 Peter Karayorgeviç’in tahta geliflinde büyük etki sahibi olan ve yeni kabinede
Baflbakanl›k görevini üstlenen Nicholas Pasiç
de yaln›zca S›rp milliyetçili¤inin ateflli bir destekçisi de¤il, ayn› zamanda Avusturya-Macaristan’›n bölgedeki hakimiyetine karfl› Rusya’n›n
deste¤ine inanan bir yöneticiydi.9
S›n›rlar› içinde oldukça büyük bir S›rp kökenli
nüfus bulunduran Avusturya-Macaristan için S›rbistan’daki de¤iflimin sonucu bu ülkeye karfl› yürütülen etki kurma politikas› yerine tehdit ile kar›fl›k bir bask› üretme politikas›na dönmek oldu.
Bu durum 1906’da Avusturya-Macaristan’›n Genel Kurmay Baflkanl›¤› ve D›fl ‹flleri Bakanl›¤›
görev de¤ifliklikleri ile de pekiflmekteydi. Genel
Kurmay Baflkanl›¤›na imparatorlu¤un askeri gücünün bir savafl yürütmekteki yeterlili¤i konusunda flüpheci bir ihtiyatl›l›k mant›¤›na sahip
Beck’in yerine Avusturya-Macaristan’›n gücünü
‹talya ya da S›rbistan gibi henüz güçsüz olan bir
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
II. Meflrutiyetin ilan›
Avrupa’n›n büyük
güçlerinin ilgisini
de yeniden
Avrupa’n›n yak›n
do¤usuna
toplam›flt›.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
24
ristan taraf›ndan iflgal edilen Novi Pazar Sanca¤›na bir demiryolu yap›m›n›n planland›¤›n› duyurdu.13 Bu demiryolu sayesinde Avusturya-Macaristan Karada¤ ve S›rbistan aras›na bir hat çekerek iki ülkenin siyasi birli¤e gitmesini engellemek ve ayn› zamanda bu demiryolunu Makedonya üzerinden selanik’e ulaflt›rarak etki alan›n› Ege denizine de¤in gelifltirmeyi hedeflemekteydi.14 Söz konusu demiryolu projesi ilk amac›yla S›rbistan, ikinci amac›yla da Rusya için kabul
edilemez nitelikteydi.
S›rbistan’›n itirazlar›ndan farkl› olarak Rusya
Avusturya-Macaristan taraf›ndan ortaya at›lan
projeyi bir pazarl›k konusu olarak kullanma yoluna gitti. Rusya’n›n bu yaklafl›m›n›n arkas›nda
yatan nedenler gerçekte farkl›yd›. ‹lk olarak Rusya 1905’te yaflad›¤› y›k›m›n etkisindeydi ve kriz
yaratacak sorunlardan uzak bir d›fl politika izlemeye niyetliydi. ‹kinci olarak ise 1907’de ‹ngiltere ile imzalanan antlaflma ile bu iki devlet aras›ndaki iliflkiler yak›nlaflmaya bafllam›flt›. Böylece
Rusya 1893’ten beridir ittifak içinde oldu¤u Fransa’n›n yan›nda yeni bir ortak daha buldu¤una
inanmaktayd› ve bu nedenle Rusya diplomatik
alanda kendini kuvvetli hissetmekteydi. Bütün
bunlardan öte Rusya hala Balkanlarda Avusturya-Macaristan ile 1897’de oldu¤u gibi uzlaflma
içinde kalabilece¤ini düflünmekteydi ve bu uzlaflma karfl›l›¤›nda daha fazla önemsedi¤i,
1878’den beridir savafl gemilerinin geçifline kapal› olan, Osmanl› bo¤azlar›n› tek yönlü olarak
kendi savafl gemilerinin geçifline açabilecek bir
taviz koparmak niyetindeydi. Söz konusu statünün y›llard›r savunucusu konusunda olan ‹ngiltere ile kurulan yak›nlaflma Rusya’y› umutland›rm›flt› ve flimdik de Avusturya-Macaristan’a verilebilecek tavizler karfl›l›¤›nda Rusya istedi¤i deste¤i elde edebilece¤ini ummaktayd›.
Novi Pazar Sanca¤›na yap›lacak olan demiryolunun yaratt›¤› durum herhangi bir ilerleme göstermeden beklenmedik bir geliflme Balkanlar› bir
kez daha hareketlendirdi. Temmuz 1908’de Osmanl› ‹mparatorlu¤u hakimiyetindeki Makedonya’da ordu içinde bafllayan isyan Osmanl› devlet
yap›s›nda önemli bir iktidar de¤iflikli¤ini de beraberinde getirdi. Sultan Abdülhamit nihayet II.
Meflrutiyet ad› alt›nda bir dizi önemli reformu kabul etmek zorunda kald›. Yeni reformlar 1876’da
kabul edilmifl olan anayasan›n gelifltirilmifl bir
halini içermekteydi. Yeni anayasa Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bölünmezli¤i ilkesi üzerine kuruluydu ve imparatorlu¤un tüm uyruklar›na politik
ve dinsel özgürlük vadedetmekteydi. Bu çerçevede din ve etnik kökenine bak›lmaks›z›n imparatorlu¤un tüm uyruklar›n›n temsil edilece¤i bir
parlamenter rejimin kurulmas› öngörülmekteydi.
II. Meflrutiyetin ilan› yaln›zca Balkanlardaki durumu de¤il, ayn› zamanda Avrupa güç dengesindeki iliflkileri de etkileyecek nitelikteydi. Balkanlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤undaki de¤iflim iki devleti Avusturya-Macaristan ile Bulgaristan’› yak›ndan ilgilendirmekteydi.
Bulgaristan 1878 Berlin Kongresi kararlar› itibari
ile fleklen de olsa hala Osmanl› ‹mparatorlu¤una
ba¤l› bir prenslik statüsündeydi. Gerçekte ise
ba¤›ml›l›k flekilden öteye bir anlam tafl›mamaktayd›. Ortaya ç›kan yeni anlay›fl ve ‹stanbul’da
oluflmas› muhtemel yeni ve kuvvetli bir yönetimin Bulgaristan’›n resmen olmasa da fiilen yaflamakta oldu¤u ba¤›ms›zl›¤›n sonunu getirecek
bir düzenleme üretmesi muhtemeldi. Di¤er taraftan Avusturya-Macaristan da geliflmeler konusunda rahats›zd›. Halen kontrolü alt›nda tuttu¤u
Bosna Hersek ve Yeni Pazar hukuken Osmanl›
topra¤› say›lmaktayd› ve yeni Osmanl› yönetiminin baflar›s› durumunda Avusturya-Macaristan’›n bu bölgeler üzerindeki iflgali gereksiz kalmas› ve bu durumun Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
sa¤layaca¤› olas› d›fl destek ile Avusturya-Macaristan’›n aleyhine geliflmesi muhtemeldi.
II. Meflrutiyetin ilan› Avrupa’n›n büyük güçlerinin
ilgisini de yeniden Avrupa’n›n yak›n do¤usuna
toplam›flt›. Özellikle ‹ngiltere 1900’lerin bafllar›ndan beridir Osmanl› ‹mparatorlu¤u üzerinde artmakta olan Alman nüfuzundan rahats›zd› ve Alman yanl›s› Sultan Abdülhamit’in otoritesini s›n›rlayarak uyruklar›n tamam›n›n temsiline dayanan yeni parlamenter rejimin d›fl destek ihtiyac›n› kendinin karfl›layabilece¤ini hesaplamaktayd›. Di¤er taraftan ‹ngiltere II. Meflrutiyetin Rusya’y› rahats›z edece¤ini hesaplamaktayd›. Özellikle Balkanlarda Avusturya-Macaristan ile Rusya’y› karfl› karfl›ya getirecek bir krizin baflgöstermesi, Rusya’n›n ilgisini ‹ngiltere ile rekabet halinde oldu¤u ‹ran ve Afganistan üzerinden bu bölgeye kayd›rabilme olas›l›¤›n› artt›raca¤›ndan ‹ngiltere için olumluydu. Böylesine bir krizde ‹ngiltere’nin Osmanl› lehine verece¤i destek hem yeni Osmanl› hükümeti nezdinde ‹ngiliz nüfusunu
artt›rabilecek, hem de ‹ngiltere’yi Karadeniz ve
Balkanlardaki yeni statükonun oluflumunda söz
sahibi olmas›na neden olacakt›.
II. Meflrutiyetin ilan›ndan dolayl› olarak da olsa
en çok etkilenen devlet Almanya idi. Sultan Abdülhamit’in yönetimi süresince Osmanl› ‹mparatorlu¤u üzerinde kurmufl oldu¤u nüfuz, yeni oluflan yap› ile tehlike alt›na girmiflti. ‹stanbul’da kurulan yeni rejimin tak›naca¤› tavr›n belirsizli¤i ve
bunun ötesinde bu rejimin gelece¤i ile ilgili kuflkular Almanya’n›n II. Meflrutiyet’e ihtiyatl› yaklaflmas›na neden olmufltu. Di¤er taraftan Almanya Avusturya-Macaristan’›n düfltü¤ü durumun
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
raras› konferans›n Avusturya-Macaristan için
olumlu sonuçlar üretece¤inden flüpheliydi. Di¤er
taraftan ‹stanbul’daki yeni yönetimin otoritesini
sa¤lamlaflt›ramadan Avusturya-Macaristan’›n
h›zl› bir flekilde istedi¤ini almas› gerekti¤ini hesaplamaktayd›. Üstelik böylesi bir hareket henüz
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun yeni yönetimine so¤uk bakan ve Avusturya-Macaristan ile olan ittifak›na gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyan Almanya’n›n da mecburi deste¤ini yan›na alacakt›. Nihayetinde Aehrenthal Bulgaristan’›n durumunun da fark›ndayd› ve Eylül ay›nda gerginleflmeye bafllayan Bulgar-Osmanl› iliflkilerinin sonunda Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k ilan› an meselesi olarak görülmekteydi. Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k ilan› Berlin Kongresi kararlar›n›n de¤iflimi
için fiili bir durum do¤uraca¤›ndan AvusturyaMacaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak etmesi de
normal bir durum olacakt›.17
5 Ekim 1908’de Bulgaristan’›n Osmanl› ‹mparatorlu¤undan ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesinin ard›ndan, 6 Ekim’de Avusturya-Macaristan’da Bosna
Hersek’i ilan etti¤ini aç›klad›. Bosna Hersek’in ilhak›na karfl›l›k Avusturya-Macaristan Novi Pazar Sanca¤›ndaki askeri güçlerini çekerek bu
bölgenin kontrolünü Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na
vermekteydi.18 Her ne kadar bu tarihten itibaren
bafllayan alt› ayl›k diplomatik süreç Bosna Hersek Krizi olarak adland›r›lmaktaysa da farkl› iki
boyutu içermektedir. Bulgaristan’›n ba¤›ms›zl›k
ilan›, daha küçük çapta Osmanl› ‹mparatorlu¤u
ve Balkan devletlerini içeren bir diplomatik süreç
bafllatm›flt›r.19 Avusturya-Macaristan’›n Bosna
Hersek’i ilhak› ise Avrupa’n›n büyük güçlerini
karfl› karfl›ya getiren ve daha büyük çapta bir
diplomatik süreci ortaya ç›kartm›flt›r.
6 Ekim’deki ilhak karar› uluslararas› ortamda
Avusturya-Macaristan’›n beklemedi¤i bir tepki
ortaya ç›kard›. ‹ngiltere Avusturya-Macaristan’›
bir oldu bitti ile suçlayarak, ‹stanbul’daki yeni rejimi zor duruma soktu¤unu belirterek Osmanl›
‹mparatorlu¤una destek vermifltir. Almanya ise
Avusturya-Macaristan’a söz konusu ilhak› kendine haber vermedi¤inden dolay› ve mevcut durumun Osmanl› ‹mparatorlu¤undaki Alman ç›karlar›n› tehlikeye att›¤› yönünde flikayetlerini bildirmifltir. Uluslararas› deste¤i arkas›nda hisseden
Osmanl› ‹mparatorlu¤u Avusturya-Macaristan’›n
ilhak karar›n› tan›mayarak Avusturya-Macaristan mallar›n› boykota bafllam›flt›r. S›rbistan hükümeti ise nüfusunun önemli miktar› S›rp olan
Bosna Hersek’in ilhak›n› tan›mad›¤› gibi, S›rp
kamuoyunda da savafl söylemi de içeren büyük
çapl› bir tepki oluflmufltur.
‹lhak karar›ndan en büyük hayal k›r›kl›¤›na u¤ra-
Bulgaristan’›n
Osmanl›
‹mparatorlu¤undan
ba¤›ms›zl›¤›n› ilan
etmesinin ard›ndan,
AvusturyaMacaristan’da
Bosna Hersek’i
ilan etti¤ini aç›klad›.
25
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
da fark›ndayd› ama bundan öte Avrupa dengesinde kendi de sorunlu bir dönemin içindeydi.
1905’teki Fas Krizi ve bunu takiben toplanan Algeciras Konferans›nda Almanya Fransa, ‹ngiltere ve Rusya’ya karfl› yaln›z kalm›flt› ve bu yaln›zl›¤› k›rabilmek için müttefiki Avusturya-Macaristan’›n deste¤ine ihtiyaç duymaktayd›; olas› bir
krizde ise gelece¤i kesin olmayan yeni Osmanl›
hükümetine destek vermektense Avusturya-Macaristan’› kazanacak bir diplomatik deste¤in daha önemli oldu¤unun fark›ndayd›.15
‹ngiltere ve Almanya’n›n tersine Rusya ‹stanbul’daki yönetim de¤iflikli¤ine mesafeli kalma
yolunu seçti. Gerçektende ilk bak›flta ortaya ç›kan durum Rusya’n›n ç›karlar› aç›s›ndan oldukça olumlu gözükmekteydi. Germen kökenli Ferdinand’›n yönetiminde Avusturya-Macaristan ile
yak›nlaflm›fl olan Bulgaristan’›n zor durumda
kalmas› Rusya için memnun ediciydi. Bosna
Hersek’in durumu nedeniyle de zor durumda
olan Avusturya-Macaristan ise art›k Rusya için
daha olumlu flartlarda görüflme masas›na oturabilirdi. Bütün bunlar›n yan›nda Rus D›fliflleri Bakan› ‹zlovski’nin temel hesab› bo¤azlar›n statüsü
ile ilgiliydi ve Rusya mevcut durum itibariyle kendini kuvvetli bir durumda görmekteydi.
Eylül 1907’de Marienbad’da ve Haziran 1908’de
Reval’de ‹zlovski ‹ngiliz Kral› Edward ile yapt›¤›
görüflmelerde bo¤azlardan geçifl konusunda ‹ngiltere’den bekledi¤i deste¤i ald›¤›n› düflünüyordu. Bu görüflmelerin hemen ard›ndan ‹zlovski bu
sefer de Aehrenthal ile görüflerek bo¤azlar›n
statüsünde Rusya lehine yap›lacak de¤iflikliklere verilecek destek karfl›l›¤›nda Avusturya-Macaristan’›n da Bosna Hersek’i ilhak etmesi durumunda Rusya’n›n diplomatik destek verebilece¤ini bildirdi. II. Meflrutiyetin yaratt›¤› yeni ortam
çerçevesinde ‹ki d›fliflleri bakan›n›n Haziran ay›n›n bafl›ndaki bu görüflmenin ard›ndan Eylül
ay›nda Buchlov’da bir araya gelerek yapt›klar›
görüflmede ‹zlovski gerek bo¤azlardaki statü de¤iflikli¤inin ve gerekse de Bosna Hersek’in ilan›
meselesinin, 1878 Berlin Kongresi kararlar›nda
birer de¤iflikli¤i ifade etmesi nedeniyle, uluslararas› bir konferans ile çözülmesini önerdi.Herhangi bir yaz›l› anlaflma yap›lmamas›na karfl›n Aehrenthal’den olumsuz bir tepki almayan ‹zlovski
önerisinin Avusturya-Macaristan taraf›ndan kabul edildi¤ini düflünerek söz konusu uluslararas›
konferans için destek aramak üzere di¤er Avrupa devletlerini ziyarete gitti.16
Buchlov’daki görüflmede tak›nd›¤› olumlu tavra
ra¤men Aehrenthal çok daha farkl› hesaplar içindeydi. Aehrenthal II. Meflrutiyetin Avrupa’da toplad›¤› sempatinin fark›ndayd› ve olas› bir ulusla-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Osmanl›
‹mparatorlu¤u ile
olan uzlaflmac›
yaklafl›ma karfl›l›k
AvusturyaMacaristan ilhak
sonras› d›fl
politikas›n›
S›rbistan’a karfl›
bask› üretme
üzerine kurdu.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
26
yan kifli ise Rus D›fliflleri Bakan› ‹zlovskiydi.
Henüz do¤ru dürüst bir görüflme yapamadan
gelen ilhak karar› ile flafl›ran ‹zlovski, Rusya’da
ilhak karar›na karfl› büyüyen kamuoyu tepkisi ve
Baflbakan Stolpyin’in Çar nezdindeki protestolar›n›n haberlerini ald›¤›nda en az›ndan kendi durumunu kurtarabilecek bir diplomatik baflar›n›n
hesaplar› ilfle bo¤azlardaki de¤ifliklikler için destek aramaya devam etti. Fakat ‹zlovski’nin beklentilerinin tersine görüfltü¤ü Frans›z D›fliflleri
Bakan› Pichon Rus tezlerine karfl› herhangi bir
yak›nl›k göstermedi.20 Di¤er taraftan ‹ngiltere ise
‹zlovski’nin bo¤azlar ile ilgili talebi karfl›s›nda
aç›k bir ret cevab› verdi. Bu ret cevab›n›n bafll›ca nedeni ‹ngiltere’nin bo¤azlar›, ‹ran’daki Rus
ç›karlar›na karfl› bir koz olarak elde tutmak istemesiydi.21
‹ngiltere’de arad›¤›n› bulamayan ‹zlovski Rusya’ya döndü¤ünde bo¤azlar ile ilgili giriflimlerinden vazgeçerek, S›rbistan’a destek verecek yeni bir yol izlemeye bafllad›. Bu amaçla ilhak konusunu de¤erlendirecek bir uluslararas› konferans›n ça¤r›s›n› yapt›. Gerçekte böyle bir konferans ile ilgili görüflmeleri daha önce yapm›flt›.22
Fakat bu konferansa Avusturya-Macaristan’›n
verdi¤i cevap olumsuz oldu. Bu noktadan sonra
Rusya S›rbistan’a kesin destek veren bir politika
takip etmeye bafllad›.
Avusturya-Macaristan taraf›nda da durum de¤iflmekteydi. ‹lhak karar›n›n ertesinde Osmanl› ‹mparatorlu¤unun bafllatt›¤› boykot Aehrenthal’e
Avusturya-Macaristan tüccarlar›ndan gelen flikayetleri artt›rsa da, o bu konuyu diplomatik bir
prestij olarak görmekteydi. Dahas› ne Avusturya, ne de Macar hükümetleri Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile parasal ödentiyi içerecek bir çözüm istememekteydiler ve bu da Aehrenthal’i Osmanl›
‹mparatorlu¤una karfl› uzlaflmac› öneriler sunacak bir tav›rdan al›koymaktayd›.23 Gene de Avrupa diplomasisinde yaflad›¤› sorunlar AvusturyaMacaristan’› Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile anlaflma
yoluna itti. 12 Ocak 1909 iki devlet aras›nda yap›lan anlaflma sonucunda Avusturya-Macaristan
ilhaka karfl›l›k Osmanl› ‹mparatorlu¤una maddi
tazminat ödemeyi kabul etti. Anlaflman›n imzalanmas›na karfl›l›k miktar ve ayr›nt›lar ile ilgili görüflmeler ilerleyen aylarda devam etti ve iki devlet aras›ndaki iliflkiler 1909 yaz›n›n sonuna kadar normale dönemedi.
Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile olan uzlaflmac› yaklafl›ma karfl›l›k Avusturya-Macaristan ilhak sonras› d›fl politikas›n› S›rbistan’a karfl› bask› üretme
üzerine kurdu. 1906’dan beridir var olan gerilim
flimdilik daha da a盤a ç›kmaktayd›. AvusturyaMacaristan mevcut durumu Habsburg Monarfli-
sisinin Avrupa güç dengesindeki konumunu restore edebilecek bir f›rsat olarak görmeye bafllamas› ile gerilim h›zla artmaya bafllam›flt›. Genelkurmay Baflkan› Conrad mevcut durumu önemli bir f›rsat olarak görmekteydi. Haz›rlad›¤› raporlarda Rusya’n›n var olan zay›fl›¤›na dikkat çekerek, imparatorlu¤un rölatif olarak güçsüz olan
S›rbistan’a karfl› bir güç gösterisi için önemli bir
f›rsat yakalad›¤›n› ve bu f›rsat›n da kullan›larak
S›rbistan’›n sindirilmesi gerekti¤ini belirtmekteydi.24 Franz Joseph’in pek ilgi göstermedi¤i bu askeri yaklafl›ma karfl›n, Aehrenthal elindeki diplomasi silahlar›n› S›rbistan’a karfl› kullanma yolunu seçti.
Özellikle daha krizin ilk ay›nda Avusturya-Macaristan’a deste¤ini veren Almanya da flimdi krizden faydalanmay› hesaplamaktayd›. T›pk› Avusturya-Macaristan Genelkurmay› gibi Alman Genelkurmay› da Rusya’n›n S›rbistan için bir savafl› göze alamayacak durumda oldu¤u fikrindeydi.25 Bu nedenle de ortam Almanya’n›n Rusya’y›
köfleye s›k›flt›racak bir diplomatik manevra yapmas›na uygundu. Bundan öte Almanya’n›n sa¤layabilece¤i diplomatik zafer ‹ngiltere, Fransa ve
Rusya aras›nda oluflturulmufl olan uzlaflmay› da
k›rabilirdi. Bu amaçla Almanya ‹ngiltere’ye ve
Fransa’ya tavizler vererek Rusya’y› yaln›zlaflt›rma yoluna baflvurdu. ‹ngiltere ile yap›lan görüflmelerde bir uzlaflma ç›kmasa da Almanya ‹ngiltere’nin Balkanlarda ç›kacak bir savafla taraf olmamak iste¤ini fark etmiflti. Fransa ile yap›lan
görüflmelerde ise Almanya daha baflar›l›yd›.
Fransa ile fiubat 1909’da imzalanan bir deklarasyon ile Almanya Fransa’ya Fas’taki ç›karlar›
konusunda tavizler verdi. Bu uzlaflma Fransa’n›n tarafs›zl›¤› için yeterli oldu.
Fransa’n›n tarafs›zl›¤›n›n belli olmas›n›n ard›ndan Rusya için opsiyonlar azalm›flt›. Görünüfle
göre ‹ngiltere hala bir uluslararas› konferansa taraf olmaya haz›rd› ama art›k böyle bir toplant›dan Rusya’n›n kazanaca¤› fazla bir fley kalmam›flt›. ‹zlovski’nin bo¤azlar›n statüsünün de¤iflimi planlar›n›n ard›ndan, S›rbistan’›n hamili¤i
yaklafl›m› da iflas etmiflti. 13 Mart’ta Tsarkoe Selo’da toplanan Çarl›k Konseyi Rusya’n›n olas› bir
savafl durumunda S›rbistan’a askeri destek veremeyece¤i karar›n› ald›.26 Rusya geri ad›m atmaya bafllam›flt›.
Rusya’n›n geri ad›m atmas› ile ortam AvusturyaMacaristan’a kalm›flt›. Almanya’n›n deste¤i ve
Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile olan sorunlar›n giderilmesi ile beraber Aehrenthal S›rbistan üzerine
yüklendi. fiubat ay›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u
ile yap›lan anlaflmay› takiben Avusturya-Macaristan S›rbistan’a ilhak› tan›mas›n›, maddi tazmi-
bosna hersek krizinin ard›ndan...
Bosna Hersek Krizi Avrupa güç politikas› aç›s›ndan rutin bir karfl›laflma gibi gözükmesine karfl›n
k›sa ve uzun vadede önemli sonuçlar›n ortaya
ç›kmas›na neden olmufltur. Bu sonuçlardan en
önemlisi flüphesiz ki Rusya’n›n yaflam›fl oldu¤u
diplomatik yenilgidir. Rusya 1905’teki Japon yenilgisinden sonra bu sefer de Avrupa politikas›nda önemli bir darbe alm›flt›r. Krizin sonunda Almanya’n›n tavr› Rusya’da büyük bir hayal k›r›kl›¤› ve öfke yaratmakla beraber, ‹ngiltere’n›n ve
müttefik Fransa’n›n krizin sonundaki yaklafl›mlar› da Rusya’n›n bu iki devlete yaslanan bir güç
dengesine olan güvenini y›pratm›flt›r. Krizin sonundaki diplomatik yenilginin fark›nda olan Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan ile olas›
bir yeniden karfl›laflma durumunda, Avrupa güç
dengesinin iflleyiflinden çok, yaln›z bafl›na bir
karfl› duruflu üretebilecek politikalar› üretebilecek aray›fllara bafllad›. Bu aray›fllardan ilki Rusya’n›n Balkanlara dönüflüydü. Rusya kriz süresince Balkanlarda Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan aleyhine oluflan havay› sezinlemiflti ve
dahas› krizin hemen ertesinde Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile Balkan devletleri aras›nda bafllayan ittifak görüflmelerini takip etmiflti. Bu çerçevede
Balkan devletlerini bir araya toparlayabilecek bir
Balkan ittifak› oluflturman›n ve yeni bir kontrol
alan› yaratman›n aray›fllar› 1909 sonras› Rus
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
d›fl politikas›nda Balkanlar› bir kez daha öne ç›kard›. Böyle bir ittifak gerekti¤inde AvusturyaMacaristan’a karfl› bir araç olarak kullan›labilecekti. Bu ittifak 1912’de Rusya’n›n giriflimleri ile
baflar›lacakt› ama sonuçlar› Rusya’n›n hesaplar›ndan çok daha farkl› olacakt›.
1905’teki Fas Krizi’nde Avrupa’da bafllam›fl olan
saflaflma Bosna Hersek Krizi ile daha da netleflti.
Almanya’n›n Avusturya-Macaristan ile olan ortakl›¤›na daha ba¤›ml› hale geldi¤i gözükmekteydi. Avusturya-Macaristan ise Almanya’n›n gücü üzerinden belki de hesab›n›n ötesinde bir diplomatik zafer kazanm›flt›. Buna karfl›l›k krizin sonuçlar› k›sa vadede Avusturya-Macaristan’›n lehine gibi gözükse de uzun vadede ciddi sorunlar›n habercisiydi. Gün geçtikçe zay›flamakta olan
Avusturya-Macaristan bu tarihten sonra da Almanya kart›na güvenerek bölgesinde sürekli bir
sorunlu güç politikas›n›n takipçisi olacak ve bu
istikrars›zl›k Avrupa güç politikas›ndaki saflaflmay› sürekli artt›racakt›. Almanya ise ilerleyen
süreçte Avusturya-Macaristan’›n problemli d›fl
politikas›na daha ba¤›ml› hale gelecekti.
Avusturya-Macaristan için di¤er bir sorun ise ilhak etti¤i Bosna Hersek ile zaten problemli olan
çok uluslu yap›s›n› daha da geniflletmifl ve ülke
içindeki en problemli nüfus olan Slavlar›n say›s›
önemli oranda artm›fl olmas›yd›. Farkl› bir deyiflle Avusturya-Macaristan söz konusu ilhak ile bir
Slav sorunu ithal etmiflti.
Bosna Hersek Krizinin ‹ngiltere ve Fransa üzerinde yaratt›¤› etkiler ise daha baflkayd›. ‹ngiltere’nin Fas ve Bosna krizlerinin ard›ndan Almanya’n›n Avrupa güç politikas›nda mevcut dengeyi
y›kma ve hakimiyet kurma yolundaki emelleri konusunda olan kuflkular› daha da artm›flt›. ‹ngiltere 1905’te yaln›z olan Fransa’y› destekleyerek
Almanya’n›n bu yaklafl›m›n› engelledi¤ini düflünmekteydi ama 1908’deki bu krizde durum farkl›
olmufltu. Almanya’n›n Avrupa güç dengesindeki
güçleri yaln›zlaflt›rarak izole etme çabalar› –Fas
Krizinde Fransa ve Bosna Hersek Krizinde de
Rusya- ‹ngiltere için tedirgin ediciydi. 1904’te
Fransa ve 1907’de Rusya ile yap›lm›fl olan antlaflmalar Almanya’n›n Avrupa’da tek bafl›na hakim konuma gelmesini önlemenin en önemli yolu olarak alg›lanmaktaysa da bunlar ‹ngiltere için
Almanya ile savafla yönelik birer ittifak olarak
görmekten çok, Almanya’ya karfl› yaln›z kalmamak için yap›lm›fl birer uzlaflma olarak alg›lan›yordu. Fakat gerek Fas ve gerekse de Bosna
krizleri s›ras›ndaki sald›rgan Alman d›fl politikas›
‹ngiltere’yi endiflelendirmiflti. Di¤er taraftan ‹ngiltere ç›karlar›n›n çok az oldu¤u Balkanlar gibi kenar bölgeler yüzünden olas› bir Avrupa savafl›na
1905’teki Fas
Krizi’nde Avrupa’da
bafllam›fl olan
saflaflma Bosna
Hersek Krizi ile
daha da netleflti.
27
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
nat beklentisinden vazgeçmesini, “do¤ru ve bar›flç› bir iyi komfluluk politikas›” izlemesini talep
eden ve Mart ay›n›n sonuna kadar olumlu cevap
verilmezse bunun savafl demek oldu¤unu bildiren bir ültimatom verdi.27
Avusturya-Macaristan’›n notas›ndan sonra s›ra
Almanya’ya gelmiflti. 21 Mart’ta bu sefer Almanya Rusya’ya bir nota vererek, Avusturya-Macaristan’›n 1878 Berlin Kongresi kararlar›n›n imzac› devletlerine birer nota vererek, ilhak karar›n›
olumlayan bir de¤iflikli¤ini kabul etmelerini talep
edece¤ini bildirdi. Fakat notan›n sonunda Rusya’n›n Avusturya-Macaristan’›n ilhak karar›n›n
kabulü anlam›na gelen bu notay› kabul edip etmeyece¤i soruluyor ve bundan öte “evet ya da
hay›r”dan biri olmak üzere net bir cevap isteniyordu. Anlafl›laca¤› üzere bu üstü kapal› savafl
tehdidiydi. 22 Mart 1909’de Çar II. Nikola, II. Wilhelm’e çekti¤i telgraf ile, Rusya’n›n ilhak› kabul
etti¤ini bildirdi. Rusya’n›n deste¤inden yoksun
kalan S›rbistan ise her an bafllamas› muhtemel
bir savafl› göze alamad› ve Rusya’n›n ilhak› kabul etmesinden on gün sonra S›rbistan’da ilhak›
ve Avusturya-Macaristan notas›ndaki bütün
maddeleri kabul etti¤ini aç›klad›.29 Bosna Hersek
Krizi Sona ermiflti.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1908 krizi
Avrupa’da zaten
zor ayakta duran
dengeyi temelden
sarsarak ülkeler
aras›ndaki güveni
tamamen ortadan
kald›rm›flt›r.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
28
dahil olmak da istememekteydi. Bu açmaz ise
bu sefer ‹ngiltere’yi durdururken Almanya’ya istedi¤ini vermiflti. Bu nedenle ‹ngiltere bundan
sonraki olas› krizlerde daha aktif bir rol üstlenmeye haz›rlanmakla beraber d›fl politikada da
daha etkin bir Alman karfl›tl›¤› benimsemeye
bafllad›.
Fransa ise ‹ngiltere’ye benzer bir flekilde ç›karlar›n›n az oldu¤u Balkanlar konusunda herhangi
bir çat›flmaya taraf olmak istemiyordu. Di¤er taraftan müttefiki olan Rusya’ya destek verememenin de sanc›s›n› çekiyordu. Bosna Hersek
Krizinde Fransa’n›n gösterdi¤i pasifli¤in Almanya’n›n güç gösterisine meydan verdi¤inin de fark›nda olan Fransa da bir dahaki sefere müttefiki
olan Rusya’n›n benzer bir flekilde afla¤›lanmas›na f›rsat vermemeye niyetliydi.
1908 Bosna Hersek Krizinin Osmanl› ‹mparatorlu¤u için de paradoksal sonuçlar› olmufltur. Krizin ilk aflamas›nda ‹stanbul’daki yeni hükümete
gelen uluslararas› destek memnun edici düzeyde olmas›na karfl›l›k, bu deste¤i olumlu bir flekilde kullanabilecek bir d›fl politikan›n üretilememesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unu bafllad›¤› noktan›n daha da gerisine götürmüfltür. Krizin bafl›nda durumun çok da uygun olmas›na karfl›n S›rbistan ve Yunanistan ile yap›lmas› muhtemel bir
ittifak›n gerçeklefltirilmemesi ve Avusturya-Macaristan’›n Balkanlarda yaratt›¤› negatif havan›n
da kullan›lmas› ile, ilerleyen süreçte imparatorluk vatandafll›¤›n› üretebilecek olan, Osmanl›c›l›k yaklafl›m›na yönelik reformlar›n hayata geçirilememesi Osmanl› ‹mparatorlu¤unun Balkanlardaki varl›¤›n› daha da sorgulan›r hale getiren bir
süreci bafllatm›flt›r. Novi Pazar Sanca¤›n›n geri
al›nmas› ise herhangi bir fayda getirmedi¤i gibi
Osmanl› ‹mparatorlu¤unu ilerleyen süreçte S›rbistan ve Karada¤ ile daha fazla karfl› karfl›ya
getirmeye bafllam›flt›r. Belki de Osmanl› ‹mparatorlu¤unun krizin bafl›nda kaç›rd›¤› ittifak f›rsat›,
1913’te kendinin içinde almad›¤› bir Balkan ittifak›n›n kendine karfl› hareketlenmesine de neden
olmufltur.
Nihayetinde 1908 Bosna Hersek Krizi 1900’lerin
bafl›ndan itibaren Avrupa’da bafllayan cepheleflmenin gövde gösterilerinden biriydi. Bu nedenle
de Birinci Dünya Savafl›na giden süreçte önemli bir kilometre tafl› olarak görülebilir. Savafl tehditleri içermesine karfl›n, savafla yol açma riski
çok düflük bir kriz olmakla beraber, sonuçlar› itibari ile gerek S›rbistan’a ve gerekse de destekçisi Rusya’ya büyük bir prestij kayb› getirmifltir.
Do¤al olarak bu durumda Balkanlarda bafl gösterecek yeni bir krizde bu iki devletin daha dirençli bir iflbirli¤ine gitmeleri sonucunu getire-
cekti. ‹ngiltere ve Fransa’n›n yaklafl›mlar› da bu
anlamda ele al›nd›¤›nda 1914’te A¤ustos ay›n›n
bafl›nda bafllayan savafl›n Balkanlardaki bir krizin sonunda bafllam›fl olmas› da Bosna Hersek
Krizi ile iliflkilendirilebilir.
sonuç
1908 Bosna Hersek Krizi 1878’deki Berlin Kongresinden itibaren bafllam›fl olan Balkanlardaki
Avusturya-Macaristan ve Rusya aras›ndaki güç
rekabetinin ulaflm›fl oldu¤u en uç noktalardan biridir.
1908’de Avusturya-Macaristan’›n Bosna Hersek’i ilhak›n›n ard›ndan bafllayan süreç, 1900’lerin bafl›nda netleflmeye bafllayan Avrupa güç
dengesi içindeki bloklaflman›n yaratm›fl oldu¤u
saflaflman›n da etkisi ile, önemli bir Avrupa krizine dönüflmüfltür. Bu krizin sonucunun da Balkanlardan çok Avrupa güç dengesindeki iliflkileri
etkiledi¤i söylenebilir. 1905 Fas Krizinin Bat› Avrupa’da Almanya’n›n Fransa ile olan kutuplaflmas›n› yo¤unlaflt›rmas›n›n benzeri olarak, 1908
Bosna Hersek Krizi de bu sefer Do¤u Avrupa’da
Almanya’n›n Rusya ile olan kutuplaflmas›n› tamamlaflt›rm›flt›r. Böylece Almanya 1905’ten
1909’a kadar iki komflusu üzerinde kurdu¤u
bask› ile Avrupa’daki kutuplaflmay› artt›rm›flt›r.
Gene kriz süresince Avusturya-Macaristan’a verilen s›n›rs›z destek, bu ülkenin de d›fl politikada
gücünün ötesinde bir tav›r içine girmesine neden
olmufltur. 1908 krizi Avrupa’da zaten zor ayakta
duran dengeyi temelden sarsarak ülkeler aras›ndaki güveni tamamen ortadan kald›rm›flt›r.
Bosna Hersek Krizi daha dar anlam›yla Balkanlardaki statükoyu da sarsm›flt›r. 1908’e de¤in
Avusturya-Macaristan ile Rusya belirsiz de olsa
bir iflbirli¤i içinde kalarak bu bölgedeki küçük
Balkan devletlerini dengeleyebilmekte baflar›l›
olabilmifllerdir. Fakat 1908 krizinin ard›ndan Balkan devletleri Avusturya-Macaristan’a karfl› flüpheci yaklaflmaya ve Rusya’ya daha yak›n durmaya bafllayacaklard›r. Rusya ise bu küçük Balkan devletlerinin toprak taleplerini destekleyerek, onlar› Avusturya-Macaristan üzerine yönlendirmeye çal›flacakt›r. Bu süreç ise Rusya’n›n
da pek beklemedi¤i bir flekilde Osmanl› Makedonyas› üzerine yo¤unlaflacak ve Balkan Savafl›na giden süreci bafllatacakt›r.
II. Meflrutiyetin getirdi¤i olumlu havan›n içte ve
d›flta yaratt›¤› deste¤e karfl›n, Osmanl› yönetimi
bu avantajlar› ne kriz süresince ne de krizden
sonraki süreçte de¤erlendirememifltir. Rusya’n›n pasifize oldu¤u kriz ve sonras› sürecinde
Osmanl› diplomasisinin Balkanlarda lehine iflleyen havay› kullanarak bir birlefltirici rolü oyna-
dipnotlar
1 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzy›llar, ‹stanbul, 2006, Küre
Yay›nlar›, s 385
2 Norman Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, Mc
Graw-Hill, s 226-227
3 Rumeli Demiryollar› ‹flletme fiirketi’nin fiubat 1878’de AvusturyaMacaristan tabiiyetine geçmesinin ard›ndan, bu bölgedeki demiryolu
iflletimi ve yap›m› üzerinde bu devlet söz hakk›n› kendi üzerine
alm›flt›r. Bu konu ile ilgili bkz. Vahdettin Engin, Rumeli Demiryollar›,
‹stanbul, 1993, Eren Yay›nc›l›k, s 181-182
4 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich,The Establishment of Balkan
National States 1804-1920, 4. Bask›, Seattle, 2000,Washington
University Press, s 186-187
5 A.g.e., s 179
6 Barbara Jelavich, , Balkan Tarihi 20. Yüzy›l, ‹stanbul, 2006, Küre
Yay›nlar› , s 80-81; ayr›ca Ausgleich uzlaflmas› ve AvusturyaMacaristan’›n yönetim yap›s› için bkz.Richard Rickett, A Breif Survey
of Austrian History, 6. Bas›m,Viyana, 1978,Georg Prachner Verlag,,
s 99-102
7 Rich, a.g.e., s 335
8 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich, a.g.e., s 190-191, Mathew Smith
Anderson, Do¤u Sorunu 1774-1923, çeviren: ‹dil Esen, ‹stanbul,
2001, Yap› Kredi Yay›nlar›, s 288-289
9 Rich, a.g.e., s 409
10 A.J.P. Taylor, Struggle for Mastery in Europe1848-1918, 2. bas›m,
Londra, 1971, Oxford University Press, s 450
11 Charles Jelavich ve Barbara Jelavich, a.g.e., s 192
12 G.D. Clayton, Britain and the Eastern Question, Londra, 1971, London
University Press, s 206
13 Baron Von Aehrenthal’in Üçlü ‹ttifak, Makedonya Sorunu ve Sancak
Demiryolu Projesi ile ilgili yapt›¤› aç›klamadan al›nt›. Belge No: 235,
British Documents on the Origins of the War, editörler: G.P. Hooch
ve Harold Temperley, Londra, 1928, Johnson Reprint Company ltd,
Cilt V, s 337
14 Rich, a.g.e., s 409
15 1905 y›l›nda Fransa’n›n Fas’› iflgal etme iste¤ine karfl›l›k Almanya’n›n
bu durumu kabul etmeyerek uluslararas› bir konferans ça¤r›s› yapmas› ile bafllayan kriz. Algeciras Konferans› ile sonuçlanmas›na
karfl›l›k Almanya ile Fransa aras›ndaki iliflkileri oldukça y›pratm›flt›r.
Ayr›nt›l› bilgi için bkz. Taylor, a.g.e., s 427442
16 Clayton, a.g.e., s 206-207, Anderson,a.g.e., s 290-291
17 Burada belirtilen görüfllerin tersine Avusturya-Macaristan’›n Bosna
Hersek’i ilhak etme karar›n›n arkas›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤unda
yeni kurulmufl olan rejimin gelece¤inin belirsizli¤inin ve bu durumda
do¤acak olas› bir istikrars›zl›¤›n Avusturya-Macaristan kontrolündeki topraklara s›çrama endiflesinin yer ald›¤› yönünde görüfller de
bulunmaktad›r. Bu konu ile ilgili bkz. F.R. Bridge, “Habsburg
Monarflisi ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u”, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun
Sonu ve Büyük Güçler, editör: Marian Kent, çeviren: Ahmet Fethi,
‹stanbul, 1999, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, s 44
18 Avusturya-Macaristan ‹mparatoru Franz Joseph’in Bosna-Hersek’in
ilhak› ile ilgili yapt›¤› 6Ekim 1908 tarihli aç›klaman›n metni için Bkz.
London Weekly Times, 9 Ekim 1908, Çevrimiçi:
www.lib.byu.edu/rdh/wwi/1914m/bosherz.html , Son Güncelleme:
fiubat 1996
19 Bu süreç için bkz. Hasan Ünal, “Balkan Diplomasisinden Bir Kesit:
Bulgaristan’›n Ba¤›ms›zl›k ‹lan› ve Osmanl› D›fl Politikas›, 19081909”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, editörler: Kemali Saybafl›l›,
kaynakça
Anderson, Mathew Smith; Do¤u Sorunu 1774-1923, çeviren: ‹dil Esen,
‹stanbul, 2001, Yap› Kredi Yay›nlar›.
Bridge, F.R. ; “Habsburg Monarflisi ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u”, Osmanl›
‹mparatorlu¤u’nun Sonu ve Büyük Güçler, editör: Marian Kent,
çeviren: Ahmet Fethi, ‹stanbul, 1999, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›
Clayton, G.D. ; Britain and the Eastern Question, Londra, 1971, London
University Press.
Engin, Vahdettin; Rumeli Demiryollar›, ‹stanbul, 1993, Eren Yay›nc›l›k.
Hooch, G.P. ve Temperley, Harold (Editörler); British Documents on the
Origins of the War, Londra, 1928, Johnson Reprint Company Ltd.
Jelavich, Barbara; Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzy›llar, ‹stanbul, 2006, Küre
Yay›nlar›.
Jelavich, Charles ve Jelavich, Barbara;The Establishment of Balkan
National States 1804-1920, 4. Bask›, Seattle, 2000,Washington
University Press.
Rich, Norman; Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, Mc
Graw-Hill.
Rickett, Richard; A Breif Survey of Austrian History, 6. Bas›m,Viyana,
1978,Georg Prachner Verlag.
Taylor, A.J.P. ; Struggle for Mastery in Europe1848-1918, 2. bas›m,
Londra, 1971, Oxford University Press.
Ünal, Hasan; “Balkan Diplomasisinden Bir Kesit: Bulgaristan’›n
Ba¤›ms›zl›k ‹lan› ve Osmanl› D›fl Politikas›, 1908-1909”, Yeni
Balkanlar Eski Sorunlar, editörler: Kemali Saybafl›l›, Gencer Özcan,
‹stanbul, 1997, Ba¤lam Yay›nlar›.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Gencer Özcan, ‹stanbul, 1997, Ba¤lam yay›nlar›, s 53-70
20 Sir F. Bertie’den Sir Edward Grey’e telgraf, 13 Ekim 1908, Belge no:
368, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 432
21 Görüflmeler ile ilgili bkz.Sir C. Hardinge’den Sir A. Nicholson’a telgraf,
13 Ekim 1908, Belge No: 372, British Documents on the Origins of
the War, Cilt V, s 434-436, Sir Edward Grey’den M.‹zlovski’ye telgraf, 15 Ekim 1908, belge No: 387, British Documents on the Origins
of the War, Cilt V, s 451-452
22 Sir F. Bertie’den Sir Edward Grey’e telgraf, 4 Ekim 1908, Belge No:
293, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 384-386
23 F.R. Bridge, a.g.m., s 45
24 Rich, a.g.e., s 413
25 Taylor,a.g.e., s 453
26 Anderson, a.g.e., s 293-294
27 Rich,a.g.e., s 413
28 Sir E. Goschen’den Sir Edward Grey’e telgraf, 22 Mart 1909, Belge No:
742, British Documents on the Origins of the War, Cilt V, s 721
29 Taylor, a.g.e.,s 455
29
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
mas› muhtemel olmas›na karfl›l›k bu yol seçilmemifltir. Böyle bir politikan›n Avusturya-Macaristan’› karfl›ya almak sonucunu getirme olas›l›¤›
olsa da, baflta ‹ngiltere olmak üzere, Avrupal›
devletlerin Balkanlar› pasifize edebilecek bir Osmanl› dengecili¤ine destek vermesi muhtemel
gözükmektedir. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda ç›kar
ve yat›r›m hesaplar› olan Almanya’n›n da böyle
bir durumda Avusturya-Macaristan’› dizginlemesi muhtemeldir. Fakat bu yol Osmanl› ‹mparatorlu¤u taraf›ndan hiç seçilmedi¤i gibi kriz sonras›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u Balkan devletlerine karfl› dolayl› bir küçümseme politikas›na girecek ve Balkan topraklar›n›n tamam›n›n elinden
ç›kmas›na neden olacak Balkan Savafllar›na giden süreçte etkisiz kalacakt›r.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
II. Meflrutiyetin ilk günlerinde M›s›rl›
milliyetçiler, ‘Vataniyyun’ ve Jöntürkler *
‹flgalden kurtulmak isteyen M›s›rl› milliyetçiler de, kurduklar› yeni rejimi ayakta tutmaya
çal›flan Jöntürkler de uluslararas› dengeleri pragmatik bir yaklafl›mla analiz ederek
tutum alm›fllard›r.
Adil Bakt›aya*
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
30
* ‹stanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi
Ö¤retim Üyesi
II.Meflrutiyet’in ilan› M›s›r’da büyük bir heyecanla karfl›land›. Bu heyecan di¤er vilayetlerde flahit
olunandan do¤al olarak farkl›yd›. Zira M›s›r, fiili
olarak Osmanl› yönetiminde de¤il, ‹ngiliz yönetimindeydi. Uzun zamandan beridir ‹ngilizlerin M›s›r’› boflaltmas› için faaliyetlerde bulunan radikal
milliyetçiler de, ‹ngiltere’yi M›s›rl›lar›n yönetime
daha etkin ve daha yayg›n bir flekilde kat›lmas›
ve daha demokratik, daha kat›l›mc› bir yönetim
kurulmas› yönünde reformlar yapmaya zorlamay› amaçlayan daha ›l›ml› milliyetçiler de II.Meflrutiyet’in ilan›n› bir f›rsat olarak alg›lad›lar. Kimi
milliyetçiler bunu bir f›rsat›n ötesinde bir hak olarak gördüler ve bunu Osmanl› Devleti ile M›s›r
aras›ndaki hukuki ba¤a dayand›rd›lar.
Jöntürk Devrimi sonras›nda M›s›r’da oluflan hararetli atmosferin ve M›s›r-Osmanl› ba¤›ndan
dolay› ayn› haklardan M›s›r’›n da yararlanmas›na dair gittikçe daha yüksek sesle dile getirilmeye bafllanan argüman›n kimler taraf›ndan ileri
sürüldü¤ü ve nas›l tart›flmalar yaratt›¤›n›n anlafl›lmas› için M›s›r’›n yak›n tarihinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Afla¤›da M›s›r milliyetçileri aras›nda 1908’in on y›l kadar öncesinde bafllayan ayr›flman›n bu milliyetçileri Osmanl› Devleti’ne karfl› farkl› tutumlar almaya itti¤i; buna
karfl›n kendilerine yönelmifl beklentiler karfl›s›nda Jöntürklerin de ‹ngiliz deste¤ini yanlar›na almak ve böylece yeni rejimi ayakta tutmak ad›na
M›s›rl› milliyetçilere s›rt çevirmekte tereddüt etmedi¤i gösterilmeye çal›fl›lacakt›r.
Anlafl›laca¤› gibi her iki taraf›n da tutumu pragmatik endiflelerden kaynaklanmaktad›r ve her
bir taraf›n tutumu ile konumu karfl›laflt›r›ld›¤›nda,
asl›nda durum ironiktir. Özerk bir vilayetin milliyetçilerinin merkezle daha s›k› iliflkiler kurmaya
çal›flmas› da, afla¤›da gösterilece¤i gibi merkezin bu talebi geri çevirmekle yetinmeyip bu milliyetçilerle mesafeyi elden geldi¤ince açmaya çal›flmas› da ironiktir. Bu ironik durumu yaratan
fley ‹ngiliz iflgalidir. M›s›r’›n iflgal edilmesi pek
çok fleyi tersine çevirmifl, taraflar› kimi konularda
kuramsal olarak kendilerinden beklenecek tutumlar›n çok uza¤›nda konumlara sürüklemifltir.
Sözgelimi ‹ngiliz iflgalinin yaratt›¤› bir baflka ironik durum “M›s›r M›s›rl›lar›nd›r” slogan›n›n peflinde koflan M›s›rl› milliyetçilerin kapitülasyonlardan yana tav›r almas›d›r. Bunun sebebi kapitülasyonlar›n -di¤er Avrupa devletlerinin M›s›r
üzerindeki haklar›n›n tan›nmas› ve bunlar›n uygulamaya konulmas› anlam›na geldi¤inden- iflgalci güç olan ‹ngiltere’nin M›s›r’daki egemenlik
alan›n› s›n›rlay›c› bir özellik tafl›mas›, iflgalin bütün Avrupa devletlerinin ç›karlar›n› korumak üzere yap›lm›fl geçici bir önlem oldu¤unu hat›rlatmas›d›r.1
Sonuçta, tekrar etmek gerekirse, iflgalden kurtulmak isteyen ve bu nedenle Osmanl› Devleti’nden yard›m bekleyen M›s›rl› milliyetçiler de,
kurduklar› yeni rejimi ayakta tutmaya çal›flan ve
bu nedenle ‹ngiltere’den destek bekleyen Jöntürkler de uluslararas› dengeleri pragmatik bir
yaklafl›mla analiz ederek tutum alm›fllard›r.
1. 1908 öncesinde m›s›rl› milliyetçiler aras›nda ayr›flma
Bilindi¤i gibi ‹ngiltere 1882’de M›s›r’› iflgal etmifl,
ancak uluslararas› konjonktür bu iflgali ilhaka çevirmesine elvermemifl, M›s›r resmi olarak Osmanl› padiflah›na ba¤l› kalm›flt›. M›s›r’›n fiili hakimi olan ‹ngiltere I.Dünya Savafl›na kadar bu statüde bir de¤ifliklik yapma yoluna gitmemifl, “M›s›r Genel Valisi” gibi çal›flan ‹ngiliz yöneticisi,
yetkisini ve görevini daha iyi ifade edecek bu s›fat yerine “M›s›r Baflkonsolosu” unvan›n› kullanmak durumunda kalm›flt›. Bu fiili durum iflgal
sonras›nda M›s›r seçkinlerinin Osmanl› Devleti’ne olan bak›fl›n› ciddi bir flekilde etkilemifltir.
M›s›r-Osmanl› ba¤› ilhak› engelleyen en önemli
unsur olarak görülmüfl ve Osmanl› Devleti’nin
‹ngiltere’yi M›s›r’dan ç›kartmada önemli bir rol
oynayabilece¤i düflünülmüfltür. Bu düflünceye
göre Osmanl› Devleti özellikle Fransa ile iflbirli¤i
yapt›¤› takdirde ‹ngiltere’yi M›s›r’› terk etmeye
zorlayacak bir güç ortaya ç›karabilirdi. Söz konusu ak›l yürütme M›s›r’da Osmanl›c›l›¤›n (iflgal
öncesine göre) ciddi bir s›çrama yapmas›na sebep olmufl, daha önce Osmanl› Devleti’ne karfl›
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
da baz› M›s›rl› milliyetçilerin ve özellikle de Hidiv’in gözünde de¤er yitirmiflti. Asl›nda de¤er yitiren yaln›zca Fransa olmam›fl, Frans›z deste¤ini içeren bütün bir strateji ve dolay›s›yla da Osmanl› Devleti’nin potansiyel deste¤i de de¤er yitirmiflti. Fransa art›k bu stratejide hesaba kat›lamazd› ve Fransa olmadan Osmanl› Devleti ‹ngiltere’yi M›s›r’dan ç›kartmak için gerekli gücü bir
araya getiremezdi. 1904’te Fransa ile ‹ngiltere
aras›ndaki sorunlar›n çözümlendi¤i ve Fransa’n›n ‹ngiltere’nin M›s›r üzerindeki haklar›n› tan›d›¤› Entente Cordiale’nin imzalanmas› son
umutlar› da tüketti. 1898’den beri ‹ngiltere’ye
karfl› politikas›n› yumuflatan ve bu nedenle himaye etti¤i milliyetçilerin de deste¤ini yitiren Hidiv, 1904 sonras›nda ‹ngiltere’yi art›k tamamen
birlikte yaflamak zorunda oldu¤u bir güç olarak
alg›layacak ve kendisine yak›n baz› milliyetçiler
de onu takip edecektir. Öbür tarafta ‹ngiliz iflgaliyle uzlaflmaya yanaflmayacak olan kimi milliyetçiler de vard›r ki bunlar art›k Hidiv’in himayesinden ç›km›fl kendi gazetelerini yay›nlamaya ve
bir süre sonra ‹ngiltere’yle birlikte Hidiv’e de muhalefet etmeye bafllam›fllard›r.
M›s›r milliyetçi hareketi (özellikle de Mustafa Kâmil’le fieyh Ali Yusuf) 1906’da patlak veren ve
Dinflevey olarak bilinen bir olay› M›s›r milliyetçili¤ini dünyaya duyurmak amac›yla çok iyi kullanm›fl ve Dinflevey olay›n› milliyetçilerin tarihinde
bir dönüm noktas›na ve önemli bir at›l›m›n ilk
ad›m›na dönüfltürmeyi baflarm›flt›r. Osmanl›
Devleti’yle ‹ngiltere’yi karfl› karfl›ya getiren ve
Osmanl› aleyhine sonuçlanan bir krizin (Taba
krizi) hemen ertesinde patlak veren bu olay ‹ngiliz askerleriyle M›s›rl› köylüler aras›nda ortaya
ç›km›flt› ve bir ‹ngiliz askerin (sonradan muhte-
M›s›r milliyetçi
hareketi 1906’da
patlak veren
Dinflevey olay›n›,
M›s›r milliyetçili¤ini
dünyaya duyurmak
amac›yla çok iyi
kullanm›flt›r.
31
Lord Cromer
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
çok sert bir dil kullananlar da dahil olmak üzere
M›s›rl› seçkinlerin büyük bir k›sm› Osmanl› Devleti’ne olan sadakatlerini her f›rsatta ifade etmeye bafllam›fllard›.2
Örne¤in iflgalden önce Osmanl› Devleti aleyhinde keskin sözler eden Muhammed Abduh’un
söyleminde de¤iflim çok barizdi. 1882 öncesinde
“ulemadan olsun, fellah, zanaatç› veya tacir olsun, asker veya sivil, siyasetçi ya da siyasetçi
de¤il, her M›s›rl› Türklerden nefret eder ve onlar›n b›rakt›¤› nahofl hat›ralardan i¤renir. Türkler
arkalar›nda M›s›r’a, halen kalplerimizi yaralamaya devam eden belalar b›rakm›fl olan müstebitlerdi. Onlar› bir daha istemeyiz, onlarla birlikte
yapmak isteyece¤imiz bir fley olamaz” diyen
Muhammed Abduh, iflgalden sonra kendi kimli¤ini flöyle ifade etmektedir: “Ben inanç bak›m›ndan Müslüman›m, sadakat bak›m›ndan ise Osmanl›y›m.. dilim Arapça olsa bile!”3 1884’te Cemaleddin Afgani ile birlikte ç›kard›¤› Urvet-ül
Vüska’da ise flöyle deniyordu:
“Müslümanlar içlerindeki bu buruklukla Osmanl›
Devleti’ne bakmakta ve yüzlerini M›s›r topraklar›n› kurtarmas› ümidiyle onun maddi ve manevi
gücüne çevirmektedirler. Osmanl› Devleti M›s›r’›
düflmanlar›n tuzaklar›ndan kurtararak Müslümanlar›n çi¤nenen flereflerini yüceltmeli ve flanlar›n› yükseltmelidir. ‹slam ülkeleri ancak onun
sayesinde bu dini yok etmek isteyen ‹ngilizlerin
pençelerinden korunabilir.”4
‹flgal sonras›nda M›s›rl›lar›n Osmanl› Devleti’ne
yöneliminin bir di¤er göstergesi de 1882-1914
döneminin fliirinde (büyük oranda politik olan fliirdir) Osmanl› Devleti’nin ve Abdülhamit’in övülmesine s›k rastlan›lmas› ve M›s›rl›lar›n her ikisine sad›k olmaya ça¤r›lmas›d›r. Di¤er Araplar›n,
özellikle de Suriyelilerin Osmanl›ya karfl› faaliyetleri, 1908 devrimi, ‹talya’n›n 1911’deki müdahelesi, 1912-13’teki Balkan savafllar› gibi gündemin hareketli oldu¤u bunal›mlarda M›s›rl› flairlerin büyük k›sm› yine Osmanl› bütünlü¤ünü savunan fliirler yazm›fllard›r.5
1892’de iktidara gelen Hidiv Abbas Hilmi de bafllang›çta M›s›r-Osmanl› ba¤›n›n önemi konusunda milliyetçilerle ayn› fikirdeydi. Halihaz›rda M›s›r içiflleriyle ilgili olarak ‹ngiliz Baflkonsolosu
Lord Cromer’e karfl› olan mücadelesinde güç
toplamay› da önemseyen Hidiv bu amaçla M›s›r
milliyetçilerine destek vermifl, onlar›n gazetelerini himaye etmiflti. Ancak 1908’i önceleyen on y›l
içinde yaflanan baz› geliflmeler milliyetçiler aras›nda baz› ayr›flmalar yaflanmas›na sebep olmufltu. ‹lk olarak 1898’de yaflanan Fafloda krizi
s›ras›nda Fransa ‹ngiltere karfl›s›nda küçük düflmüfl, bu nedenle potansiyel bir müttefik olarak
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Milliyetçilerin
gayretiyle Dinflevey
olay› tüm
Avrupa’n›n yan›
s›ra ‹ngiltere’de de
ses getirmifl,
bask›lar karfl›s›nda
Lord Cromer
emeklili¤ini istemifl.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
32
melen günefl çarpmas› nedeniyle) ölümünü takiben yap›lan cezaland›rmalarda elliyi aflk›n köylünün baz›lar› as›lm›fl, baz›lar› k›rbaçlanm›fl, baz›lar› çok uzun hapis cezalar›na çarpt›r›lm›flt›.6
Böylece güvercin avlayan ‹ngiliz askerlerin yanl›fll›kla köyün imam›n›n kar›s›n› yaralamalar›yla
bafllayan olaylarda köylülerin orant›s›z bir fliddetle karfl›laflmalar› milliyetçi bas›n› harekete
geçirmiflti. Bir örnek vermek gerekirse fieyh Ali
Yusuf gazetesinde Dinflevey’yle ilgili 23 yaz› yay›nlam›flt›.7 Milliyetçilerin gayretiyle Dinflevey
olay› tüm Avrupa’n›n yan› s›ra ‹ngiltere’de de
ses getirmifl, bask›lar karfl›s›nda Lord Cromer
emeklili¤ini istemifl, böylece M›s›r’da -Lord Cromer’le temsil edilen- bir dönem kapanm›flt›.8
Milliyetçi gazete çevreleri Dinflevey olay›n› takip
eden milliyetçi atmosferde ertesi y›l siyasi partilere dönüfltü. El Ceride grubu sonraki y›llar›n
Vafdç› (Wafdist) hareketini haber veren el Ümma partisine dönüfltü. Bu parti Muhammed Abduh’un çevresinin içinden türemiflti ve geliflmelerden ‹ngiltere’nin mücadele yoluyla yenilgiye
u¤rat›lamayaca¤› sonucunu ç›karm›flt›. Hizb el
Ümma modern-ülkesel bir M›s›r ulusal devletinin
kurulmas›n› ve ‹ngiltere’yle iflbirli¤i yaparak M›s›r’›n kendi kendini yöneten bir ülke haline gelmesini savunuyordu. ‹ngiltere ile ne olursa olsun
uzlaflmamaya yeminli olan Mustafa Kâmil’in grubuyla el Liva gazetesi ise el Hizb el Vatani’ye
(ço¤u zaman taraftarlar› Vataniyyun, [Vatanc›lar] olarak an›lm›flt›r) dönüfltü. En genifl tabana
sahip olan Hizb el Vatani tam ba¤›ms›zl›¤› ve Hidiv’in iktidar›na s›n›rlama getirecek bir anayasan›n ilan›n› savunuyordu. Bu iki partinin yan› s›ra
Hidiv’in yak›n dostu Ali Yusuf’un kurdu¤u Hizb el
Islah ala-l Mabadi el-Düsturiyya da siyaset sahnesinde yerini alm›flt›. Parti, amac›n› Osmanl›
Devleti’nin M›s›r’a fermanlarla ihsan etti¤i s›n›rlar çerçevesinde Hidiv’in otoritesini desteklemek
olarak ilan etmiflti.9
Özetle ifade etmek gerekirse M›s›r milliyetçilerini çat›lar› alt›nda toplayan bu üç parti özellikle üç
noktada birbirinden farkl›lafl›yordu: Osmanl›
Devleti’yle M›s›r aras›ndaki ba¤›n niteli¤i, ‹ngiliz
iflgaline karfl› tutum ve Hidiv’le iliflkiler.
(i) Osmanl› Devleti’yle iliflkiler konusunda Hizb
el Vatani Padiflahla uzlaflma, uyumlu hareket etme ve dayan›flma gösterme taraftar›yd›; Hizb el
Ümma Osmanl› karfl›t›yd›; Hizb el Islah el Düsturî’nin lideri Ali Yusuf’un Osmanl› Devleti’ne
yaklafl›m› ise genelde lehteydi, ama Hidiv’le yak›n iliflkileri nedeniyle ço¤u zaman dikkatli bir
mesafe içeriyordu.10 Mustafa Kâmil M›s›r’›n Osmanl› Devleti’ne tabi olmas›n› ‹ngiltere’yi M›s›r’›
ilhak etmekten al›koyan mutlu bir olay olarak gö-
Muhammed Abduh
rüyordu. Hizb el Ümma’n›n ideologu Es Seyyid
ise Mustafa Kâmil’in Osmanl› Devleti’yle iliflkisine hep flüpheyle bakm›fl, onun padiflahtan para
ald›¤›na inanm›flt›; Es Seyyid’in istedi¤i ba¤›ms›zl›k hem ‹ngiltere’ye hem de Osmanl› Devleti’ne karfl› bir ba¤›ms›zl›kt›: buna göre Hepsinin
sahip ç›kt›¤› “M›s›r M›s›rl›lar›nd›r” slogan› Osmanl›c›l›kla suland›r›lmamal›yd›. Es Seyyid, Ali
Yusuf taraf›ndan Bab›ali’ye isyan etmekle, Mustafa Kâmil taraf›ndan da ‹ngiliz yanl›s› olmakla
suçlanmaktayd›.
(ii) ‹ngiliz iflgali sözkonusu oldu¤unda her üç
parti de ‹ngiliz iflgaline karfl›yd›; ama bunun dereceleri farkl›yd›. fieyh Ali Yusuf’un politikas› Hidiv’e ba¤l›yd›. Mustafa Kâmil ‹ngiltere’yle her türlü iflbirli¤ini ihanet olarak görüp “derhal tahliye”
talebinde bulunurken, es Seyyid ‹ngiltere’nin M›s›r’› terk etme koflullar›yla ilgili olarak masaya
oturmaya haz›rd› ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› kolay kolay terk etmeyece¤ine inand›¤› için halihaz›rda
hangi reformlar›n yap›labilece¤i üzerine düflünüyordu. Bir baflka de¤iflle Mustafa Kâmil ‹ngiltere
M›s›r’› terk etti¤inde reformlar›n otomatik olarak
gerçekleflece¤ini söylerken, Es Seyyid reformlar› hemen istiyordu; yap›lacak reformlar›n ‹ngiltere’nin M›s›r’› terk etmesine yol açaca¤›n› düflünüyordu.
(iii) Hidiv’le iliflkilere gelince Mustafa Kâmil baflta Hidiv’den himaye görmüfl, sonradan aralar›
aç›ld›¤›nda halk›n tek s›¤›na¤› olarak görmeye
bafllad›¤› anayasal rejimin tesis edilmesinden
yana tav›r koymufltu. Es Seyyid ise Hidiv’i hep
reformlar›n önünde bir engel olarak görmüfltü.
fieyh Ali Yusuf anayasal rejim konusunda baz›
II.Meflrutiyet ilan edildi¤inde M›s›r Hidiv’i Abbas
Hilmi Cenevre’deydi. Meflrutiyetin ilan›n›n hemen ertesi günü Cenevre, Lozan ve Neuchatel’den gelen ö¤rencilerden oluflan bir heyet Hidiv’le görüflmüfl ve ondan anayasa talep etmifllerdi.13 Takip eden ilk günlerde Hidiv’e yak›nl›¤›yla bilinen, eskinin radikal, ama uzun zamand›r
›l›ml›laflm›fl el Müeyyed gazetesi bu olay›n M›s›r’da bir anayasa ilan›na yard›mc› olabilece¤ini
yazm›fl; iflgal karfl›t› el Minber gazetesi M›s›rl›
milliyetçi ve liberallerin M›s›r’da oldu¤u gibi despotizme karfl› mücadele eden her milleti destekleyece¤ini ilan etmiflti. Hizb el Vatani’nin yay›n
organ› el Liva ise her M›s›rl›n›n Sultan›n yolundan gidece¤ini ve Hidiv’in M›s›rl›lara “mutluluk,
özgürlük, güç, fleref ve eflitli¤e gelin” diyece¤ini
ümit etti¤ini yazm›flt›. Gazete ayr›ca Sultan’›n
her zaman M›s›rl›lar› destekleyece¤ini ve himaye edece¤ini umuyordu.14 Nitekim el Liva baflta
olmak üzere baz› M›s›r gazeteleri ‹stanbul’a Sultan’dan anayasa ilan etmesi için Hidiv’e tavsiyelerde bulunmas›n› rica eden telgraflar gönderdiler.15 O zamana kadar milliyetçilere mesafeli duran el Ahram dahi milliyetçi bas›n›n anayasa ve
ba¤›ms›zl›k istikametindeki taleplerine kat›lm›fl,
onlarla ayn› çizgide yay›n yapmaya bafllam›flt›.
Kampanyaya kat›lmayan tek gazete ‹ngiliz iflgalini ve ‹ngiliz ç›karlar›n› savunmak fleklindeki genel yay›n çizgisini devam ettiren el Mukattam’di.16
M›s›r’daki Arapça bas›n›n sayfalar›ndaki köfle
yaz›lar› tebriklerle doluydu.17 Sokaklardaki kutlama gösterilerine Türkler kadar M›s›rl›lar da kat›lm›fl, el Liva gazetesinin himayesi alt›nda Genç
Türkler’e özenerek “Genç M›s›rl›lar” ad›nda bir
parti kurulmufltu; postanelerden yeni rejimi kutlayan ya da M›s›r’da da benzeri bir anayasan›n
yürürlü¤e konulmas›n› talep eden telgraflar s›ra
s›ra çekiliyordu. Jöntürklerin beklenmeyen zaferi M›s›rl› milliyetçilerin c›l›z umutlar›na canl›l›k
getirmiflti. Halihaz›rda M›s›r’›n Osmanl› Devleti’yle olan hukuki ba¤› M›s›r’›n da Türkiye’nin yeniden kazand›¤› özgürlüklerden yararlanmas›
için yeterli görülebilir, baflta ‹ngiltere olmak üzere belki de dünya buna ikna edilebilirdi.18
Anayasa talepleri fliddetlenerek ve s›klaflarak
devam etti. Adeta sözcüsü haline geldi¤i Hidiv’i
takip ederek ‹ngiltere’ye karfl› politikas›n› yumuflatm›fl olan Hizb el Düsturiyya Meflrutiyetle bir-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
2. 1908: ilk tepkiler ve beklentiler
likte h›zla prestij kaybetmifl, hem Hidiv’e hem de
‹ngiliz iflgaline muhalif olan Hizb el Ümma’›n saflar› ise kalabal›klaflmaya bafllam›flt›.19
Hizb el Vatani cephesine gelince 1908 y›l› içinde
Mustafa Kâmil ölmüfl, yerine parti liderli¤ine Muhammed Ferid gelmiflti. Böylece Vatanc›lar (Vataniyyun) Jöntürk devrimini M›s›r milliyetçili¤inin
“Christoph Colomb”u20 say›lan liderleriyle de¤il,
sonradan her ad› geçti¤inde Mustafa Kâmil’in
yerini dolduramad›¤› söylenecek olan Muhammed Ferid’le karfl›lam›fllard›. Ferid de 1893’te
Tarih ed’Devla l’Aliyya l’Usmaniyya (Osmanl›
Devlet-i Aliyesi Tarihi) ad›yla bir kitap yazm›fl ve
M›s›rl›lar› Osmanl› Devleti’ni desteklemeye davet etmiflti.21 Osmanl› Devleti’yle ilgili düflünceleri Mustafa Kâmil’le ayn›yd›. Dolay›s›yla Ferid
Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m aç›s›ndan herhangi bir de¤ifliklik yapmam›fl, II.Abdülhamid’in “Pafla” unvan›yla onurland›rd›¤› Mustafa Kâmil’in
Osmanl› yönelimini devam ettirmiflti.
Hizb-el Vatani devrimin çok heyecan verdi¤i kesim olmufltu. Muhammed Ferid devrimin ard›ndan yapt›¤› bir konuflmada
“Mesaimiz yüzde on iken bundan sonra yüzde
bin olmal›, kiflisel anlaflmazl›klardan uzak durarak birlik olmal› ve Sultan-› Âzâm›m›z arac›l›¤›yla M›s›r için Kanuni Esasi’nin yay›nlanmas›n› Hidiv Hazretlerinden talep etmeli, Osmanl› ricalinin
yard›m›n› almal› ve bundan böyle ‹stanbul’u siyasi bir ziyaretgâh saymal›y›z. Çünkü biz Osmanl› milletinin bir parças› say›l›r›z ve her ne kadar özel imtiyazlara sahipsek de yine de Osmanl›y›z” demiflti.22
“Her fleye ra¤men yine de Osmanl›” olmak, Osmanl› say›lmak M›s›rl› milliyetçilerin Osmanl›
Devleti ile M›s›r aras›ndaki ba¤a ilginç bir yorum
getirmesine de olanak veriyordu: M›s›rla Osmanl› Devleti aras›ndaki hukuki ba¤ nedeniyle
M›s›r, meflrutiyet parlamentosunda temsil edilebilir, mebus gönderebilirdi. 23 Ekim 1908’de
Avam Kamaras›nda J. M. Robertson D›fliflleri
Bakan›’na bir k›s›m M›s›rl› siyasinin Osmanl›
parlamentosunda temsil edilme taleplerinden
haberdar olup olmad›¤›n›; bu talep do¤rultusunda Kahire’deki ‹ngiliz Baflkonsolosu’ndan M›s›r
hükümetindeki anayasal unsurlar›n güçlendirilmesini isteyip istemeyece¤ini sordu. Sir Edward
Grey böylesi bir giriflimden haberdar de¤ildi. Buna karfl›n bu y›l içinde temsili vilayet meclislerine
dair ayr›nt›l› bir tasar› haz›rlanm›flt›. Sorulan bir
baflka soru üzerine Edward Grey yeni geliflmelerin ‹ngiliz egemenli¤ini zorlayacak sonuçlar ortaya ç›kartmayaca¤›n› düflündü¤ünü söyledi.23
Geçen birkaç ayl›k zaman içinde Jöntürklerin konuya dair yaklafl›mlar›yla ilgili fikir sahibi olmufl
Jöntürklerin
beklenmeyen zaferi
M›s›rl›
milliyetçilerin c›l›z
umutlar›na canl›l›k
getirmiflti.
33
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
istekleri olsa da ölene kadar Hidiv’e sad›k kald›.11
Partisi de¤im yerindeyse bir “tabela partisi”ydi ve
Hidiv’e destek vererek Kâmil’in faaliyetlerine karfl› dengeleyici bir a¤›rl›k oluflturmak amac›yla
kurulmufltu.12
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Osmanl›
Parlamentosu’nda
temsil edilmek için
giriflimde
bulunanlar Hizb el
Vatani mensubu
milliyetçilerdi.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
34
olan Grey haks›z ç›kmad›. fiubat 1909’da ‹stanbul’daki ‹ngiliz Büyükelçisi Gerard Lowther da
benzeri gözlemleri aktar›yordu.
“Beklenece¤i gibi anayasan›n burada yeniden
yürürlü¤e konulmas› M›s›r’da paralel bir hareket
ortaya ç›kartmad›. Baz› heyecanl› milliyetçiler
buraya (‹stanbul’a) gelip yard›m ve destek için
feryat ettiler. Ancak bunlara yüz verilmedi. Kendilerine onlar›n ›st›rab›n› çekti¤i yozlaflm›fl bir
yönetim olmad›¤› söylendi; ‹ngiliz vesayeti alt›nda olduklar›ndan kaynaklar›n›n heba edilmedi¤i,
halk›n›n bask› alt›nda tutulmad›¤›, medeni özgürlüklere sahip olduklar› ve daha önce var olmayan bir güvenlik ve refaha kavuflmufl olduklar› söylendi. Temsilciler yaln›zca yüz bulmamakla
kalmad›lar, ayr›ca görüfllerini burada duyurmalar› fiilen yasakland›.” 24
Osmanl› Parlamentosu’nda temsil edilmek için
giriflimde bulunanlar Hizb el Vatani mensubu
milliyetçilerdi. Bu giriflim M›s›r’da tüm milliyetçi
kesimlerin görüfl beyan etti¤i bir tart›flmaya yol
açm›flt›. Getirilen yorumlar yukar›da genel siyasi
çizgileri özetlenen partilerin geçmifl tutumlar›yla
uyumluydu. Soru bu giriflimin hukuki temelinin
ne oldu¤uyla ilgiliydi. M›s›r Osmanl›’dan ba¤›ms›z m› yoksa ona ba¤l› m› say›lmal›yd›? Osmanl› parlamentosunda temsil edilmeyi savunan
Hizb el Vatani’nin tavr› belliydi: M›s›r Osmanl›n›n
bir parças›yd›. Hizb el Ümma liderli¤i de partinin
M›s›r-Osmanl› ba¤›na nas›l bakt›¤›n› ayn› aç›kl›kla ortaya koymufltu: M›s›r Osmanl›’dan ba¤›ms›zd›; Londra Antlaflmas›na göre Büyük Güçler
Mehmet Ali liderli¤indeki M›s›r’›n ba¤›ms›zl›¤›n›
tan›mak suretiyle bütün yönetme imtiyazlar›n›
M›s›r milletini temsilen Mehmet Ali’ye vermifllerdi.25 Ayn› s›ralarda Hidiv yanl›s› Hizb el Düsturiyya’n›n lideri fieyh Ali Yusuf ise partilileri önünde
yapt›¤› konuflmada beklenece¤i gibi özerk bir vilayet olarak M›s›r’›n yönetim imtiyazlar›n›n M›s›r
milletine de¤il, Mehmet Ali hanedan›na verildi¤ini kan›tlamaya çal›fl›yordu. Öte yandan fieyh Ali
Yusuf’a göre Osmanl› anayasas›na dahil olma
hakk›n› elde etmek ve parlamentoda al›nacak
kararlar› etkileyebilecek bir sese sahip olmak
önemliydi ve bunun için gerekenler yap›lmal›yd›.
Ama bu, M›s›rl›lar için (ABD ve Almanya’da oldu¤u gibi) ayr› bir anayasa talep etmeye engel
olmamal›yd›.26
***
Elbette M›s›r’da parlamento talebi II.Meflrutiyetin
yaratt›¤› atmosferde ortaya ç›km›fl de¤ildi, uzun
bir mücadele geçmifli vard›; ancak Jöntürk Devrimi bu konudaki taleplerin sahiplerine yeni bir
cesaret getirmifl, üstünde durduklar› zemini güçlendirmiflti.
May›s 1908’de Muhammed Ferid dahi ‹ngiltere’yi ziyaret etmifl ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› boflaltmas› baflta olmak üzere M›s›rl› milliyetçilerin taleplerini iletmiflti. ‹ngiltere’yi ziyaret eden ve baz›
parlamento üyeleriyle ya da hükümetle görüflen
baflka heyetler de oluyordu. Kimi zaman M›s›r’›n sorunlar›na ilgi uyan›yor ve mesela “M›s›r
henüz kendi kendini yönetecek olgunlukta de¤il”
fleklindeki basmakal›p argüman sorgulan›yordu.
Sözgelimi Temmuz sonlar›nda Sir Eldon
Gorst’un (Lord Cromer’dan sonra göreve gelmifl
olan M›s›r Baflkonsolosu) M›s›rl›lar›n ço¤unun
oylar›n› kullanmad›klar›n› bildiren bir raporu Sir
Edward Grey’in karfl›s›na bir soru olarak ç›km›flt›: M›s›rl›lar›n oy kullanmamalar›n›n sebebi halihaz›rdaki seçim sisteminin çok karmafl›k olmas›
ve nihayetinde seçilenlerin yetkilerinin dan›flmayla s›n›rl› olmas›yd›. M›s›rl›lar›n gerçek anlamda bir parlamento ve bu parlamentoya gönderecekleri vekilleri do¤rudan seçmek yönündeki talepleri çok makuldü ve ancak bu gerçekleflti¤inde entelektüel bir geliflme ortaya ç›kabilir,
M›s›rl›lar ancak bu yolla kendi kendilerini yönetecek bir olgunlu¤a eriflebilirdi. ‹ngiltere’nin bu
konudaki politikas› ne olacakt›? Laisser faire (‘b›rak›n›z yaps›nlar’) mi yoksa non possumus
(‘mümkün de¤il’) mu?28 ‹ngiltere’nin M›s›r’› iflgalinin 26. y›ldönümünde bir miting yapan M›s›rl›
milliyetçiler iflgali protesto etmek üzere Sir Edward Grey’e telgraflar gönderirken29 M›s›rl› bir
heyet Grey’le görüflüyor ve daha öncekilere
benzer bir cevap al›yordu: fiimdilik M›s›r’da
meflruti yönetimin ilan› söz konusu de¤ildi.30
Ayn› tarihlerde Hidiv’in Londra’ya yapt›¤› bir ziyaret ve bu ziyaretle ilgili yay›lan müjdeli söylentiler de¤iflim umutlar›n› kamç›lad›. el-Müeyyed’te
yay›nlanan ve Hidiv’in görüfllerini yans›tt›¤› için
‘yar›-resmi bir aç›klama’ olarak alg›lanan bir yaz›, söylentilerin de güç verdi¤i hali haz›rdaki atmosfere uygun olarak de¤iflim bekleyen milliyetçiler aras›nda bir tepki ve hareketlilik yaratt›. Yaz›ya göre Hidiv de asl›nda anayasadan yanayd›.
16 y›ll›k iktidar› s›ras›nda çok zor dönemlerden
geçti¤i halde gerçek anlamda bir siyasi hataya
düflmemiflti. Halk› ancak bütün gücü elinde tutan
otokratik bir kral anayasadan mahrum edebilirdi
ki kendisi böylesi bir hükümdar de¤ildi. Buna
karfl›l›k ‹ngiltere’nin r›zas› olmadan M›s›r hükümetinde radikal bir de¤ifliklik yapmak mümkün
de¤ildi. Bu yaz›n›n yay›nlanmas›n›n ard›ndan
milliyetçiler bir gösteri düzenlemeye karar verdiler ve binlerce küçük bayrak haz›rlad›lar. Hemen
ard›ndan el Müeyyed’te yay›nlanan bir di¤er yar›-resmi yaz› gösteriyi düzenleyenlerin ortaya ç›kacak kar›fl›kl›klardan sorumlu tutulaca¤›n› bildiriyor, milliyetçilere gözda¤› veriyordu. Buna ra¤-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
3. devrimin ilk günlerinde Jöntürk d›fl politikas›nda statükoculuk ve m›s›r
Jöntürklerin gücünü önceden kestirememifl olduklar› için meflrutiyetin ilan› ‹ngilizlere bir ölçüde sürpriz olmufltu.34 M›s›r’daki heyecan ve sevincin ‹ngiltere’deki karfl›l›¤› da do¤al olarak endifleydi. Hindistan ve M›s›r’da halifenin dinsel
otoritesini tan›yan milyonlarca Müslüman› egemenli¤i alt›nda tutan ‹ngiltere, Meflrutiyete, egemenli¤i alt›nda bulundurdu¤u bu topraklarda yarataca¤› etki aç›s›ndan bak›yordu. Bunun sonuçlar› “muazzam olabilir, öngörülebilece¤in çok
ötesi”ne geçebilirdi. E¤er Meflrutiyet rejimi ayakta kalmay› baflar›rsa ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u’nun
bir parças› olan Hindistan’dan farkl› olarak hukuki düzeyde Osmanl› Devleti’ne ba¤l› olan M›s›r’da sorunlar ç›kacak, M›s›r kendisini Hindistan
gibi hissetmeye bafllayacakt›. fiimdiye kadar ülkeleri ‹ngiltere taraf›ndan geçici olarak iflgal edilmifl olan M›s›rl›lara (ve di¤er tüm Müslüman uyruklara) hep flu söylenmiflti: ‘Kendi dini liderinizin egemenli¤i alt›nda insanlar kötü yönetimden
dolay› ›st›rap çekiyorlar. Sultan›n yönetimi alt›nda bulunan Müslümanlar›n içinde bulundu¤u koflullar›, bizim yönetti¤imiz Müslümanlar›n içinde
bulunduklar› koflullarla karfl›laflt›r›n; arada büyük
bir fark oldu¤unu göreceksiniz.’ ‹ngilizler bu karfl›laflt›rmay› yapma f›rsat› bulan Müslümanlar›n
flimdiye kadar hep ‹ngiltere lehine sonuçlara vard›¤›n› belirtiyorlard›. Buna karfl›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda hayat bulacak bir anayasal rejim
bu karfl›laflt›rman›n sonuçlar›n› de¤ifltirme potansiyeline sahipti. Anayasal rejim iyi ifllerse M›s›rl›lar›n ayn› talebi yükseltece¤i kesindi ve ‹ngiltere’nin bu talebe direnme kapasitesi çok azalacakt›. Bu mesele “er ya da geç nazik bir muamele gerektiriyordu”.35 Nitekim yeni rejimin ‹ngiltere
taraf›ndan desteklenmesini istemeyen Alman
‹mparatoru da ‹ngiliz büyükelçisinin gözünü korkutmak için Jöntürk rejimi tutunabilirse s›ran›n
M›s›r’a gelece¤ini ima ediyordu.36 Sir Edward
Grey endifleyle “Hidiv’e M›s›r’da anayasa meselesiyle ilgili elden geldi¤ince az fley söylemeliyim” diyordu. “Türkiye’de özgür ve ayd›n bir yönetim kurulacak olursa bunun M›s›r ve M›s›r’daki yönetimimiz üzerinde çok büyük bir etkisi olacakt›r.”37 Öte yandan Jöntürk Devrimi’nin Hindistan Müslümanlar› aras›nda coflkuyla karfl›lanm›fl
olmas› da ‹ngiltere’nin yeni rejimle ilgili endiflelerini art›rm›fl olmal›yd›.38
‹ngiltere aç›s›ndan bu, sadece sorunun bir boyutuydu; sorunun bir baflka boyutu Jöntürklerin
anavatanda ifllerinin yolunda gidip gitmedi¤inden ba¤›ms›z olarak M›s›r ve panislamizm konular›nda nas›l bir siyaset izleyece¤iyle ilgiliydi. Za-
Meflrutiyet rejimi
ayakta kalmay›
baflar›rsa
Hindistan’dan farkl›
olarak hukuki
düzeyde Osmanl›
Devleti’ne ba¤l›
olan M›s›r’da
sorunlar ç›kacak,
M›s›r kendisini
Hindistan gibi
hissetmeye
bafllayacakt›.
35
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
men 2000 kadar gösterici önceden kararlaflt›r›lan yerde topland›. Polis taraf›ndan durdurulan
göstericiler aras›ndan baz› kifliler tutukland›,
bayraklara el konuldu. Ancak küçük bir grup
gösteriye devam edebildi, bir anl›¤›na Hidiv’i
arabas›ndan inerken gördü ve tezahüratlarda
bulundu. Bu grubun gösterisi de saray muhaf›zlar› taraf›ndan sona erdirildi. Ancak bu tarihten
itibaren Hidiv gitti¤i, göründü¤ü halka aç›k her
yerde göstericiler taraf›ndan “el Düstur” sloganlar›yla rahats›z edildi.31
Eylül sonunda Hizb el Vatani’nin yeni lideri Muhammed Ferid bir yaz›da Hidiv’in daha önceleri
milliyetçileri destekledi¤ini, ancak bu deste¤inin
asl›nda Cromer’e karfl› mücadelesinin bir gere¤i olarak ortaya ç›kt›¤›n› ifade etti. Buna göre
Hidiv, Cromer’den sonra onun yerini alan
Gorst’la iyi iliflkiler gelifltirmiflti. Dolay›s›yla art›k
milliyetçilerin ideallerini desteklemesine gerek
kalmam›flt›. Yani vaktiyle Hidiv asl›nda ‹ngiliz iflgaline de¤il, Cromer’e karfl› ç›km›flt›. Muhammed Ferid’in bu yaz›s› büyük tepki çekti. Hatta
M›s›r’daki baz› ‹ngilizler bile Hidiv’e hakaret
eden ve Hidiv makam›n› hedef alacak aleni
elefltirilere kap› açan bu küstahl›¤›n cezaland›r›lmas›n› istediler. Muhammed Ferid bununla
kalmam›fl ‹stanbul’daki ileri gelenlerden birine
yazd›¤› bir yaz›da Hidiv’in rütbesinin düflürülmesi gerekti¤i fleklinde yorumlanabilecek sözler
yazm›flt›; sözü edilen kifli de Muhammed Ferid’e son derece so¤uk ve memnuniyetsiz bir
cevap yazm›flt›. Bu cevap özünde Jöntürklerin
M›s›rl› milliyetçilere tak›nd›¤› tavr› yans›t›yordu.
Buna göre Hidiv’in geçmiflte yapt›klar›na dair
Ferid’in öne sürdü¤ü bir tak›m iddialar do¤ru olsa bile flimdiki rejim için bunlar›n bir önemi bulunmamaktayd›. Öte yandan “Osmanl› ‹mparatorlu¤u M›s›r’›n endifleleri ve flikayetlerine bulaflamayacak kadar kendi iflleriyle meflguldü ve
‹ngiltere’nin verdi¤i deste¤in de fazlas›yla fark›ndayd›”.32
‹ngiltere’nin M›s›r’› ilhak edece¤ine dair yayg›n
bir dedikodu, Gorst taraf›ndan 1908 Ekim’inde el
Mukattam’e verdi¤i bir röportajla yalanland›. Kulaktan kula¤a yay›lan bir baflka söylenti de Türkiye’deki geliflmeler üzerine Gorst’a M›s›r’da da
anayasal rejime geçme talimat› verildi¤iydi ki
Gorst bunu da yalanlam›flt›. ‹ngiltere M›s›r’daki
rejimin tedrici olarak gelifltirilmesi konusunda M›s›rl›larla iflbirli¤ine aç›kt›. Ancak “majestelerinin
hükümeti” M›s›r halk› için en iyi olan› düflünmüfl
ve halihaz›rdaki sistemi uygun görmüfltü. “Bu
konuda yap›lan vahfli ve ak›ls›z ajitasyon M›s›r’›n kendi kendini yönetmeye haz›r olmad›¤›n›
bir kez daha tasdik etmeye” yar›yordu.33
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Devrimin ilk
günlerinde
Jöntürklerin en az
isteyece¤i fley,
do¤al olarak,
Avrupa devletleriyle
bir sorunun
ç›kmas›yd›.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
36
ferin coflkusuyla Jöntürk liderleri umut da¤›t›yordu. Times muhabirinin gözlemlerine göre Jöntürklerin demeçlerinde kullan›lan dil, kimi mükelleflerde art›k vergi vermelerine gerek kalmayaca¤› düflüncesini uyand›rm›flt›.39 Acaba M›s›rl›lara da ayn› flekilde umut verilecek miydi? Bu, ‹ngiliz yönetimini zor durumda b›rak›rd›.
Bu konulardaki endifleler bir yana -ki endifleleri
k›sa zamanda Jöntürkler taraf›ndan giderilecekti- ‹ngiltere’nin Osmanl› anavatan›na karfl› tak›naca¤› tutum konusunda “mesele aç›k”t›: olaylar›n geliflimi beklenecek, gerekti¤inde reform hareketine ‹ngiliz sempatisi gösterilecek ve Jöntürkler teflvik edileceklerdi.40 Alt› ay kadar sonra
‹ngiltere’nin Osmanl› Büyükelçisi Lowther ‹ngiltere’nin izlemesi gereken politikay› flöyle formüle etmekteydi: Yeni rejim desteklenmeli, ancak
daha önce kaybedilmifl vilayetlerin kazan›lmas›
konusunda bir giriflimde bulunmamal›.41 Lowther’a göre zaten kiflisel olarak temas kurdu¤u
hareketin liderleri ›l›ml› ve makul kiflilerdi. Kendilerini ‹ngiltere’nin tavsiyelerine uymaya haz›r kifliler olarak gösteriyorlard›42 ve zaten Jöntürklerdeki genel kanaate göre K›br›s ve M›s›r’daki ‹ngiliz yönetimi uygulamak istedikleri iyi yönetimin
birer örne¤iydi.43
Devrimin ilk günlerinde Jöntürklerin en az isteyece¤i fley, do¤al olarak, Avrupa devletleriyle bir
sorunun ç›kmas›yd›. ‹ttihat ve Terakki’nin önde
gelenlerinden Ahmet R›za Bey ile Prens Mehmet Ali,44 Avrupa’n›n Bosna-Hersek, M›s›r, K›br›s, Tunus ve baflka her yerde sahip oldu¤u imtiyazlara ve statülere sayg› göstermenin Komite’nin temel prensibi oldu¤unu belirtmifllerdi. Bu
nedenle –en az›ndan flimdilik- statükoya sayg›
duyulmas› kararlaflt›r›lm›flt›; Komite ‹mparatorlu¤un flu anki s›n›rlar› içinde faaliyet gösterecek,
bunun d›fl›na taflmayacakt›. Bununla birlikte Komite gelecekteki politikas›na iliflkin baz› kap›lar›
aç›k b›rakmak istemifl, Bosna-Hersek’in durumuyla M›s›r’›n durumunun birbirinden tamamen
farkl› oldu¤unu belirtmiflti. Avusturya-Macaristan’›n iflgal alt›ndaki Bosna-Hersek’te üstüne ald›¤› özel vazifenin sonunda bu iki bölgenin hukuki olarak ‹mparatorlu¤a geri dönmesi gerekiyordu. M›s›r’a gelince bu vilayet çok uzun y›llardan
beridir Osmanl› fermanlar›yla tan›nm›fl bir özerkli¤e sahipti. Osmanl› liberal çevreleri ‹ngiltere’nin
Osmanl› Devleti’yle masaya oturup bir anlaflma
yaparak ya da gönüllü olarak M›s›r’dan çekilece¤i günü bekliyorlard›.45
Kabine d›fl politikayla u¤raflmak zorunda kalmamay› temenni ediyor, bütün enerjisini iç politikaya, yap›lacak reformlara vermek istiyordu. Bu
konuda Avrupa devletlerinin Osmanl› içifllerine
Ahmet R›za Bey
müdahele olarak görülebilecek davran›fllar göstermemesinin ve yeni rejime iyi niyetle yaklaflmas›n›n hoflnutlukla karfl›lanaca¤› ifade ediliyordu.46
Jöntürklerin bu statükocu tutumlar› rejimin gelece¤i aç›s›ndan hayatiydi. Bu nedenle bas›n da
ayn› istikamette yay›n yapmaya ya da en az›ndan aksi istikamette yay›n yapmamaya davet
edildi. Selanik’teki merkez komite ‹stanbul’daki
bütün gazetelere hitap eden bir telgrafta Osmanl› birli¤ini sarsacak, di¤er milliyetlerden insanlar›n duygular›n› incitecek yay›n yapmamalar› ve
hükümet mensuplar›na kiflisel sald›r›lar›n yap›lmamas› talimat›n› verdi. Telgrafta bunun d›fl›nda
Bosna ve M›s›r sorunlar›n› da kesinlikle tart›flmamalar› isteniyordu. Telgraf “Bu bizim bu konudaki ilk ve son uyar›m›zd›r” diye bitiyordu.47 22
Eylül 1908 tarihli Times’ta da bu sefer Sadrazam
Kâmil Pafla’n›n bu konudaki tavr› haber yap›lm›flt›: devlet bütün enerjisini pek çok iç sorunla
u¤raflmaya sarf etmek durumundayken ‹mparatorlu¤u bir de Büyük Güçlerle karfl› karfl›ya getirecek Girit, M›s›r, Bosna-Hersek gibi sorunlar›n
gündeme getirilmesi hofl görülemezdi.48
Yine hayati denilebilecek bir ihtiyatl›l›kla Jöntürkler Osmanl› Devleti’nin borçlar› konusunda kreditörleri rahatlatacak aç›klamalar› hemen yapt›lar. Frans›z uzman Joseph Laurent hükümetin
mali dan›flman› olarak atand›.49 M›s›r’da çal›flm›fl
olan ‹ngiliz mühendis Sir William Willcocks’la
(haz›rlad›¤› haritalar I.Dünya savafl›nda ‹ngiltere’nin çok ifline yarayacakt›) ise sulama sistemiyle ilgili dan›flmanl›k yapmas› için anlaflma ya-
4. jöntürklerin m›s›rl› milliyetçilere karfl›
tav›rlar›
Devrimin ilk günlerinde Fransa’daki Osmanl› Büyükelçisi Münir Pafla’n›n Frans›z bas›n›nda genifl yer bulan aç›klamalar› hem Jöntürklerin ilk
günlerdeki diplomatik pozisyonunu çok iyi ifade
ediyor hem de ‹ttihat ve Terakki’nin M›s›r’la ilgili
olarak ‹ngiltere’nin bafl›n› a¤r›tmayaca¤›na dair
bir ipucu veriyordu. Münir Pafla yeni rejimin ‹ngiltere ve Fransa’yla iyi iliflkiler kurmak istedi¤ini
söylüyordu. Osmanl› Devleti’nde ve Osmanl›
seçkinlerinde Frans›z dili ve kültürünün yerinden
ve bunun Türk kültürünün bir parças› haline geldi¤inden söz etmifl, modern kanunlar ve kurumlar›n Frans›z kanun ve kurumlar›n› model alarak
haz›rland›¤›n› anlatm›fl ve Fransa ile Osmanl›
Devleti’nin tarihsel dostlu¤undan söz etmiflti.
Münir Pafla ‹ngiltere’den de benzer flekilde söz
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
ettikten sonra M›s›r’›n iflgaline de¤inme gere¤i
durmufl ve “nezaket göstererek” ‹ngiltere’nin M›s›r’› ancak baflka çare kalmad›¤›nda iflgal etti¤ini söylemiflti.55 ‹lginç olan Münir Pafla’n›n eski
dönem ricalinden ve Abdülhamid’in en sad›k
adamlar›ndan olup birkaç gün sonra görevinden
al›nacak olmas›yd›.56 Tabii bu, yeni dönemde izlenecek d›fl politikay› iyi kavramas›na engel de¤ildi.
A¤ustos’un ortalar›nda ortal›kta M›s›r’da Osmanl› Devleti’ndekine benzer bir darbenin haz›rl›¤›n›n yap›ld›¤› dedikodular› dolaflmaya bafllad›¤›nda Jöntürkler ad›na Ahmet R›za Bey ‹ngiltere’ye
çok kesin bir garanti verdi: Böyle bir fley gerçekleflecek olursa M›s›r’daki isyanc›lar ‹stanbul’da
kendilerine destek bulamayacaklard›.57 Böylece
daha ilk günlerde ‹ngiltere korktu¤unun bafl›na
gelmeyebilece¤ine dair izlenimler edinmeye
bafllam›flt›; bu konuda baflkaca f›rsatlarda da
Jöntürk liderleri taraf›ndan yeterince temin edilmifllerdi. ‹ngiliz büyükelçisinin Londra’ya bildirdi¤ine göre Jöntürkler programlar›nda panislamizme yer vermemifllerdi, bu onlar›n vizyonunda
yoktu; ‹ngiltere’nin M›s›r’daki ifllerine kar›flmayacaklard› ve ajitatörlere yüz vermeyeceklerdi.58
‹kdam’da yay›nlanan bir yaz› ‹ngilizlerin M›s›r’da
çok rahats›z edilmeyecekleri beyan›n›n çok ötesine geçmifl, M›s›rl›lar› k›zd›racak flekilde bir ‹ngiliz övgüsü derecesine varm›flt›. Baflmakaleyi
yazan Ali Kemal bu yaz›da Cromer’i övmüfl ve
bu nedenle tepki toplam›flt›. Ali Kemal, geri ad›m
atmad›¤› gibi gelen tepkiler sonras›nda daha da
ileri gitmiflti. ‹lk yaz›s›na gelen elefltirilere cevap
yazarken, Araplar›n geliflmifllik düzeyi konusunda flüpheli oldu¤unu ve Araplarla Türklerin dünyaya farkl› pencerelerden bakt›klar›n› ima etmiflti. Ona göre M›s›rl›, Tunuslu ve di¤er Müslüman
bölgelerdeki gençlerle Türk gençleri aras›nda
“endiflece, emelce, tefekkürce, irfanca” bir fark
kdam’da yer alan
ve ‹ngiliz-Osmanl›
dostlu¤unu talep
eden bir yaz›
geçmiflte Layard’›n
Mithat Pafla’n›n
reformlar›na verdi¤i
deste¤i
hat›rlat›yordu.
37
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
p›lm›flt›.50 Ard›ndan Osmanl› gümrüklerini düzene sokmas› için yine M›s›r’da gümrüklerden sorumlu Chitty Bey’in (Sir Arthur Chitty) tayin edilmesi için ‹ngiltere’den izin istendi.51
Belli ki Jöntürkler ‹ngiltere’nin dostlu¤una ayr› bir
önem veriyorlard›. Nitekim görevine bafllamak
üzere ‹stanbul’a gelen ‹ngiliz Büyükelçisi Lowther Sirkeci Gar›nda devasa bir kalabal›k taraf›ndan karfl›lanm›fl, karfl›lamada ‹ngiliz-Türk iliflkilerinde yeni bir dönemin aç›lmas›ndan sevinçle
söz eden çok say›da konuflma yap›lm›flt›. Ayn›
samimi karfl›lama Abdülhamit’le ilk görüflmesinden elçili¤e dönüflü s›ras›nda da gerçekleflmifl,
saraydan elçili¤e kadar olan yola kalabal›klar dizilmifl ve yine ‹ttihatç›lar ‹ngiliz elçili¤inin ve Bab›ali’nin önünde konuflmalar yapm›flt›. ‹ngiltere’ye bu tür sevgi gösterileri sonraki haftalarda
da devam etti.52 Lowther iade-i ziyaret maksad›yla gitti¤i resmi kurumlarda da memurlar›n “Yaflas›n ‹ngiltere, Yaflas›n Türkiye” nidalar›yla karfl›laflm›flt›.53
‹kdam’da yer alan ve ‹ngiliz-Osmanl› dostlu¤unu
talep eden bir yaz› geçmiflte Layard’›n Mithat
Pafla’n›n reformlar›na verdi¤i deste¤i hat›rlat›yordu. Osmanl›lar her ne kadar bundan çok yararlanmam›fllarsa da ‹ngiltere’nin yard›m elini
uzatt›¤›n›, “eski günlerin hat›ras›”n› unutmam›fllard›. ‹ngiltere’nin sonradan Osmanl› Devleti’ne
düflmanca davrand›¤› do¤ruydu; ama asl›nda
düflmanca davrand›¤› Osmanl›lar de¤il Osmanl›
Devleti’nin eski rejimiydi ve zaten o eski rejim
kendi halk›na da düflmand›.54 ‹kdam’daki ‹ngiltere’yle dostluk isteyen bu yaz› ‹ngiltere’nin M›s›r’›
iflgalinin 26. y›ldönümü dolay›s›yla M›s›rl›lar›n bir
miting düzenleyip Sir Edward Grey’e protesto
telgraflar› çekmelerinden sadece birkaç gün
sonra yaz›lm›flt›.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Jöntürklerin
‹ngiltere’nin
deste¤ine ihtiyaç
duyduklar› verili
iken M›s›rl›
milliyetçilerden
yana tav›r tak›narak
M›s›r sorununu
t›rmand›rmalar›
beklenemezdi.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
38
vard›. Arkas›ndan Ali Kemal, Cromer’i ve genel
olarak adem-i merkeziyetçi olarak de¤erlendirdi¤i ‹ngiliz sömürge yönetiminin baflar›s›n› daha
da fliddetle savunmakta, hayranl›¤›n› göstermekteydi; “‹ngilizlerin hakk›n› yememek gerekir”
diyerek ‹ngiliz memurlar›n ne kadar ideal oldu¤unu aç›kl›yordu. Buna göre y›ll›k raporlar verme yükümlülü¤ü d›fl›nda Londra taraf›ndan icraat›nda serbest b›rak›lan Lord Cromer’in atad›¤›
‹ngiliz memurlar “hep cehd ve adl” ile çal›fl›rd›.
“Son derece faal, son derece adildirler. Zaten
umumiyetle dinç, genç adamlard›r. Hareketi severler. Memuriyetlerini geceyi gündüze katarak
kesintisiz bir flekilde her taraf› dolaflmaya ve teftifle ç›karak geçirirler. Ufak bir çiftçi ile bir paflay›
(hatta ne kadar büyük olursa olsun) adalet ve
hakça eflit tutarlar. Bazen büyü¤e vermediklerini, küçü¤e verirler, hat›r gönül bilmezler. Bir hatay› kim taraf›ndan yap›lm›fl olursa olsun cezaland›r›rlar. Hatta büyükleri, zenginleri, önde gelenleri daha büyük bir cezaya çarpt›r›rlar.”
Ali Kemal nihayet “Ah bulabilsek! Hep o vilayetlere birer Lord Cromer göndermeli” diyecektir.59
Bu arada Osmanl› parlamentosuna temsilci göndermeyle ilgili M›s›r’da süren tart›flmaya da ‹kdam’da birkaç sat›rla, ama çok kesin ifadelerle
de¤inilmiflti:
“Arap gazetelerinde M›s›rl›lar›n Osmanl› Parlamentosuna mebus gönderip göndermemesi tart›flmas› yap›l›yor. M›s›r’›n özerk bir vilayet olmas› ve içifllerinde ba¤›ms›z olmas› nedeniyle içifllerine iliflkin meseleler için Osmanl› Parlamentosuna müdahelesi caiz de¤ildir. M›s›r’›n d›fliflleriyle ilgili meselelere gelince bu konular Osmanl›
hükümetinin M›s›r’a verdi¤i fermanlara göre ele
al›n›r.” 60
Jöntürklerin ‹ngiltere’nin deste¤ine ve tavsiyelerine ihtiyaç duyduklar› verili iken M›s›rl› milliyetçilerden yana tav›r tak›narak M›s›r sorununu t›rmand›rmalar› beklenemezdi. ‹smi verilmeyen
Jöntürk liderlerinden birinin ifadesiyle “fiimdiki rejim ayakta kal›rsa –ki biz kalaca¤›na inan›yoruzdo¤rudan kendisine ba¤l› vilayetlerde yönetimin
örgütlenmesi ve kaynaklar›n gelifltirilmesi konusunda zaten karfl›s›na yap›lacak yeterince ifl ç›kacak; bu halde takdir etti¤imiz ve güvendi¤imiz
bir güçle çat›flmaya girmeyi isteyecek kadar ak›ls›z de¤iliz.” Sonuçta bu konuda çok flüpheci olmas› beklenebilecek ‹ngiliz bas›n›na göre bile
Jöntürklerin M›s›rl› milliyetçilere bak›fl› son derece so¤uktu. Times’ta yay›nlanan bir yoruma göre, yukar›da da belirtildi¤i gibi, ‹stanbul’daki Meflrutiyet baflta M›s›r’daki milliyetçilere taze bir soluk getirmifl, taleplerini art›rm›flt›; ancak Jöntürkler ile M›s›r milliyetçilerinin ço¤unun idealleri ara-
s›nda herhangi bir ortakl›k bulunmamaktayd›. Bir
kere Jöntürkler yaln›zca ›rksal ve dini düflmanl›¤a de¤il, ayn› zamanda Müslümanlar›n yönetici
s›n›f olmalar› gelene¤ine de s›rt çevirmifllerdi. M›s›rl› milliyetçilerse her ne kadar Mustafa Kâmil
dinsel eflitlikten yana oldu¤unu beyan etse ve
Muhammed Ferid de onun izinden giden aç›klamalar yapsa da milliyetçilerin Arapça yay›nlar› liderlerini yalanl›yordu. Öte yandan M›s›r’› ve M›s›rl›lar› tan›yan ço¤u Jöntürk hem M›s›r’›n bir parlamentoya haz›r oldu¤u konusunda hem de liderlerinin samimiyeti konusunda flüphelerini dile getirmiflti. Zira özgürlükçü Türk ve Suriyeli Araplar
daha önce M›s›rl› milliyetçiler taraf›ndan Bab›ali’ye ihbar edilmifl, komplocu olduklar› söylenmiflti. fiimdi hararetle parlamento isteyen ve iflgalin
“tiranl›¤›na” karfl› ç›kan milliyetçi yay›nlar, zaman›nda Hamidiye rejimine düzdükleri b›kt›r›c› methiyelerle ve Makedonyal›lara, Ermenilere ve Jöntürklere düflmanl›klar›yla öne ç›km›fllard›.61
Jöntürklerin M›s›rl›larla aralar›na koydu¤u mesafenin çok vurucu bir örne¤i olarak gösterilebilecek bir olay da A¤ustos ay›nda ortaya ç›km›flt›.
Önde gelen M›s›rl› bir milliyetçi Beyo¤lu’nda bir
miting düzenlemek için ‹ttihat ve Terakki’den izin
istemiflti. Söz konusu kifliye istedi¤i izin verildi,
ancak konuflma yapacak kiflinin ‹ngiltere’ye sald›rmaktan kaç›nmas› ve ‹ngiltere’nin M›s›r’› boflaltmas›n› talep etmemesi flart›yla! Biraz daha
gevflek olmalar› için yap›lan ricalar fayda etmemifl, milliyetçi lider son koz olarak Jön Türklere
kendilerinden fierif Hüseyin’e bar›fl ve uzlaflma
mesaj› götürmek üzere arac›l›k edebilece¤ini
söylemifl, ancak Cemiyet insafa gelmeyince önceden o kadar reklam› yap›lan miting bir bir fiyaskoyla sonuçlanm›flt›. Mitinge sadece bir kaç
Müslüman kat›lm›flt›.62
Birkaç ay içinde M›s›rl›lar aç›s›ndan Jöntürklerin
rengi az çok belli olmaya bafllam›flt›. Anlad›klar›na göre Jöntürkler ‹ngiltere’yi gücendirmekten
kaç›nmalar› bir yana M›s›r’daki ‹ngiliz yönetimini
takdir de ediyorlard›. Bunun üzerine M›s›r bas›n›nda Jöntürkleri elefltiren yaz›lar yay›nlanmaya
baflland›. Bu elefltirilere cevaben çok etkili olmayan bir Jöntürk, Fuad Mithat Pafla, ‹skenderiye’den Times’e zehir zemberek bir mektup yazd›. Fuat Mithat Pafla M›s›rl› milliyetçilerin Jöntürklerin ‹ngiltere ve Fransa’yla dostça iliflkiler
kurmas›na gücendi¤ini, fakat özellikle ‹kdam gazetesinde Lord Cromer’in M›s›r’daki icraat›n›n
takdir edilmesini ve Jöntürk liderlerinin bu yaz›ya
sahip ç›kmas›n› elefltirdi¤ini söylüyor ve bunu tuhaf buluyordu. Fuat Mithat Pafla’ya “bunun öncesinde övülüyorduk, sonras›nda suçlanmaya
bafllad›k” diyordu. Ona göre “Avrupa’n›n sempatisine, dostça yard›m›na ve halen bakir durum-
Sonuç
Sonuçta M›s›rl› milliyetçiler ‹ngiltere’ye yaklafl›mlar› nedeniyle Jöntürkler’in dostlar›n›n kendilerinin dostu olamayaca¤›n› anlam›fllard›; ancak
Jöntürkler’in düflmanlar›n› düflman olarak görmeye devam ettiler. 1908 sonbahar›nda bu konuda çoktan bir fikir edindikleri halde Osmanl›
Devleti’nin Avusturya’ya karfl› uygulad›¤› boykota M›s›rl› milliyetçiler de kat›ld›lar. Boykotun en
göze çarpan sonucu milliyetçilerin Avusturya mamulü k›rm›z› tarbufl (fes) yerine ‹stanbul’da üretilen beyaz tarbuflu kullanmaya bafllamalar›yd›.66
Muhammed Ferid 1909’da iki kez ‹stanbul’u ziyaret etmifl, ‹ttihat ve Terakki’yle daha yak›n iliflkiler kurmaya çal›flm›flt›r. Birinci ve talihsiz ziyaretinde ‹stanbul’a var›fl›n›n hemen ertesi gününde 31 Mart olay› patlak verdi¤inden cemiyetle
yak›n iliflkiler kurmak yerine muhabirlik yaparak
sürekli el Liva’ya haber geçmek durumunda kalm›flt›. ‹kinci gidiflini 23 Temmuz 1909’daki meflrutiyet kutlamalar›na denk getirmifl, M›s›r’dan
yan›nda Hizb el Vatani’den bir delegasyonla birlikte yola ç›km›flt›.67 Muhammed Ferid’in an›la-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
r›ndan bunun baflar›l› bir ziyaret oldu¤u izlenimi
uyansa da asl›nda ‹ttihat ve Terakki’nin M›s›rl›
milliyetçilere yaklafl›m›nda bir de¤ifliklik olmam›flt›. Sadrazam Hüseyin Hilmi Pafla’n›n M›s›r’la
ilgili olarak yapt›¤› bir aç›klama durumu çok net
ortaya koyuyordu: “M›s›rl› milliyetçilerle bir alakam›z yoktur ve olmas›n› da istemiyoruz. M›s›r’daki durumla ilgilenmiyoruz, flu an ki halinden
memnunuz. E¤er halihaz›rdaki durum M›s›rl›lar›n istedi¤i istikamette de¤iflirse elbette bir diyece¤imiz olamaz; fakat biz bunun için bir fley yapmayaca¤›z.”68 Bafllarda yanl›fl tercüme edildi¤i
düflünülen ve inan›lmayan bu aç›klama sonradan çeflitli flekillerde teyit edildi¤inde M›s›rl› milliyetçilerde flaflk›nl›¤›n yerini öfke ald› ve çekilen
telgraflarla Osmanl› yetkilileri protesto edildi.
Muhammed Ferid’in Les Nouvelles’teki bir yaz›s› konuyla ilgili bir iç dökme gibiydi:
“Bütün bu olanlar karfl›s›nda afallad›m, çünkü
beni Temmuz’daki meflrutiyet kutlamalar›nda
yer almak üzere gönderilmifl Hizb el Vatani lideri s›fat›mla kabul etti¤inde Hilmi Pafla, bana, Osmanl› Devleti’nin M›s›r’› hiç unutmayaca¤›n› ve
halihaz›rdaki durumu kabul etti¤ini gösterecek
ya da durumu daha da kötülefltirebilecek hiçbir
eylemde bulunmayaca¤›n› söyledi. ‘Ancak’, dedi, ‘Hükümet yeterince güçlendi¤inde kesinlikle
bu konuya el atacaksa da flu an için M›s›r sorununun içinde yer alacak kadar güçlü de¤il’. E¤er
Hilmi Pafla kendi sözlerini inkar etmek niyetindeyse bafl›nda benim bulundu¤um on kiflilik delegasyonun halen hayatta oldu¤una dikkat çekmek isterim.” 69
Jöntürk yönetimi ‹ngiltere’nin Osmanl› Devleti’ne
yaklafl›m›n› yanl›fl anlam›fl, II.Abdülhamid yönetiminin mutlak›yetçili¤inin ona yönelen ‹ngiliz hücumlar›n›n temel sebebi oldu¤unu düflünmüfltü.
Bu durumda liberal bir yönetimin ve M›s›r baflta
olmak üzere çeflitli nazik konulara girmemenin
‹ngiltere’nin deste¤ini kazanmak için yeterli olmas› gerekirdi. Bu nedenle Osmanl› yönetimi ‹ngiltere’yi kendisinden uzaklaflt›racak konularda
rahat durmaya, ortal›¤› buland›rmamaya ve buland›rtmamaya çal›fl›yordu. Oysa ‹ngiltere için
önemli olan Osmanl› Devleti’nin ne flekilde yönetildi¤i de¤il Rusya’ya karfl› durup duramayaca¤›yd› ki 1907’de Rusya’yla anlaflma imzaland›¤›nda bunun dahi bir önemi kalmam›flt›. Dolay›s›yla Osmanl› Devleti’yle iyi iliflkiler kurmak
ad›na Rusya’y› dar›ltmay› asla göze alamayacak
olan ‹ngiltere, denge siyaseti izleyip yeni Osmanl› yönetimine yak›nl›k içeren, ama kaçamak
aç›klamalarda bulunuyordu.70 Jöntürkler’in ‹ngiliz-Frans›z-Rus iliflkilerini do¤ru yorumlam›fl olsalard› M›s›rl› milliyetçilere nas›l yaklaflacaklar›n› kestirmek kolay de¤ildir; muhtemelen ulusla-
Osmanl› Devleti’nin
Avusturya’ya karfl›
uygulad›¤› boykota
M›s›rl› milliyetçiler
de kat›ld›lar.
39
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
daki zengin kaynaklar›n› de¤erlendirmek üzere
sermayesine” ihtiyaç vard›. Buna karfl›n “M›s›r
art›k fanatik olmad›¤› konusunda Avrupa’y›, fakat özellikle de ‹ngiltere’yi ikna etmelidir; iflgalden önceki konumunu geri istiyorsa Avrupa’n›n
güvenine lay›k oldu¤unu göstermelidir. Aksi takdirde kendi cenazesini kendi kald›racak ve kendi a¤›t›n› kendi yakacakt›r.”63
Chitty Bey’in, yani M›s›r’da halen görev yapmakta olan bir ‹ngiliz memurun Osmanl› gümrüklerine atanmas›n›n istenmesi de anlaml›yd›. Chitty
Bey ‹kdam’da flöyle tan›t›lm›flt›:
“‹ngiltere’nin M›s›r’daki en seçkin ve en aktif memurlar›ndan biridir ki M›s›r’›n gümrüklerini harikulade bir tarzda ›slah eyledi, geliri yüzde k›rk
oran›nda art›rd›, dost düflman herkesin takdirini
kazand›. Bu hizmetlerine ödül olarak sonradan
yine M›s›r Maliye Nezareti’nde Müfettifl-i Umumili¤e aranm›flt›r. […] Aranmakla bulunmaz bir
müdir ve müdebbir-i umurdur”.64
Jöntürklerin Chitty Bey’i atamak istemesi Lord
Cromer’in M›s›r’daki icraat›na yöneltilen ve Times’taki ifadeyle “milliyetçilerin vatanseverlik
sand›klar› kötü niyetli ve saçma elefltirilere” kulak asmad›¤›n› gösteriyordu. Bu, ayr›ca ‹kdam
baflta olmak üzere hükümet yanl›s› gazetelerin
bu milliyetçileri takbih ediflinin ve “Fuat Mithat
Pafla’n›n ‹skenderiye’den gönderdi¤i keskin
mektubun içeri¤inin onaylanmas›” olarak görülebilirdi.65 Jöntürkler M›s›rl› milliyetçileri umursam›yor ve onaylam›yordu.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Mustafa Kâmil’in
ölümünden sonra
sürekli kan
kaybeden
Vatanc›lar M›s›rl›
milliyetçiler
aras›nda Osmanl›
Devleti’ne en yak›n
kesim olmaya
devam ettiler.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
40
raras› dengeleri do¤ru analiz etmifl olsalar da
M›s›r sorununu gündeme tafl›maktan kaç›n›rlard›. Her halükarda bilinen M›s›r’l› milliyetçilerden
uzak durduklar›d›r.
Muhammed Ferid’in liderli¤indeki Vatanc›lar her
fleye ra¤men Osmanl› Devleti’yle temasta olmaya ve daha yak›n iliflkiler aramaya hep devam
ettiler. Bu arada M›s›rl› milliyetçilerin M›s›r’dakinin yan› s›ra Avrupa’daki mücadeleleri de devam ediyordu. Hamburg Fremdenblatt’a ve di¤er baz› Alman gazetelerine kal›rsa Türkiye’den
sonra M›s›r’da da bir devrim beklenmekteydi;
M›s›rl›lar patlamaya haz›r bir volkan gibiydi ve
devrimin eli kula¤›ndayd›. M›s›rl›lar ‹ngilizlerden
nefret ediyorlard› ve yap›lacak bir devrimle ‹ngilizleri denize dökeceklerdi.71 ‹flgalin 1909’daki
y›ldönümünde binlerce kifli bir kez daha ‹ngiliz
iflgalini protesto etmifl, Asquith’e gönderilen bir
telgrafta Kraliçe Viktorya’n›n hükümetinin taahhütlerine uyaca¤›na ve resmen verdi¤i sözlerde
duraca¤›na inand›klar›n› belirtmifllerdi. “‹ngilizlerin onuru için bizim dostlu¤umuzu kazanmak,
kalplerimizi ve deste¤imizi yitirmekten daha tercih edilirdir” demifllerdi. Protestocular Hilmi Pafla’ya da bir telgraf göndermifllerdi. Cenevre’de
120 delegenin kat›l›m›yla Genç M›s›rl›lar Kongresi toplanm›fl, milliyetçiler ‹flçi Partisi’nin kurucusu ve parlamento üyesi ‹skoçyal› sosyalist James Keir Hardie ile sonradan ‹flçi Partisinin liderlik koltu¤unu terk edece¤i George Barnes’› da
saflar›na kazanm›fllard›. Muhammed Ferid yapt›¤› bir konuflmada ‹ngilizler’den hiçbir zaman
anayasa talep etmeyeceklerini, ancak Hidiv’in
pek yak›nda bunu yürürlü¤e koyaca¤›n› söylüyordu. Avam Kamaras›na çekilen bir telgraf M›s›r’›n tahliye edilece¤ine dair sözleri hat›rlat›yor,
ayr›ca Hilmi Pafla’ya gönderilen bir telgrafla da
kendisinden ‹ngiliz birliklerinin M›s›r’› boflaltmas›
için nüfuzunu kullanmas› isteniyordu. Hardie
Avam Kamaras›nda M›s›r davas›n› savunaca¤›na söz verdi. Kongreye kat›lan ‹rlandal› lider
Kettle ise ‹rlanda Kongesi’nin iyi niyetlerini bildirmifl ve ‹ngiltere’nin M›s›r’da haddinden fazla kalm›fl oldu¤unu söylemiflti.72
Mustafa Kâmil’in ölümünden sonra sürekli kan
kaybeden Vatanc›lar M›s›rl› milliyetçiler aras›nda
Osmanl› Devleti’ne en yak›n kesim olmaya devam ettiler. Trablusgarp savafl› s›ras›nda Osmanl› Devleti’ne destek olmak üzere bir kampanya bafllatt›lar. (fieyh Ali Yusuf da Osmanl›
Devleti’ne destek olmak üzere kampanya düzenleyenler aras›ndad›r.) Muhammed Ferid, M›s›r’da kalmas› zorlaflt›¤›ndan 1912 sonras›n› Avrupa’da geçirdi. I.Dünya savafl›n›n patlak vermesi nihayet Osmanl› hükümetiyle iliflkileri gelifltirmek bak›m›ndan önemli bir f›rsat yaratt›, ancak
M›s›rl› milliyetçilerin bu iliflkiden fayda ummas›
için de art›k çok geçti.
dipnotlar
* Bu çal›flmada ‹kdam gazetesi d›fl›nda kullan›lan tüm gazeteler ilgili
yay›nlar›n elektronik-t›pk›bas›m-arflivlerinin yer ald›¤› internet
sitelerinden al›nm›flt›r. ‹kdam’dan yap›lan al›nt›larda dil benim
taraf›mdan sadelefltirilmifltir. A.B.
1 Örne¤in bas›n yasas›n›n yapt›r›mlar›ndan kaçmak isteyen bir gazetenin
(Misr-el Fetat) gazetenin mülkiyetini bir Alman vatandafl›na
devretmesi ya da bir baflka gazetenin (el Liva) siyasi ifller
müdürünün Amerikan vatandafl› oldu¤unu ileri sürerek bir tak›m
yasal muafiyetler elde etmeye çal›flmas› ancak kapitüler
ayr›cal›klar›n oldu¤u bir ortamda mümkün olabilirdi. Bkz. Arthur
Goldschmidt Jr, “The Egyptian Nationalist Party: 1892-1919”,
Political and Social Change in Modern Egypt içinde, P.M. Holt (der.),
London: Oxford University Press, 1968, s.324-325
2 M›s›rdaki Osmanl›c›l›k Jankowski taraf›ndan ayr›nt›l› bir flekilde incelenmifltir. Bkz. James Jankowski, “Ottomanism and Arabism in Egypt,
1860-1914”, Muslim World, Cilt 70, Say› 3-4, 1980, s.226-259.
3 ‹bid, s.231-232.
4 Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Urvetu’l-Vuska, çev: ‹brahim
Ayd›n, ‹stanbul: Bir Yay›nc›l›k, 1987, s.508.
5 Israel Gershoni, Egypt, Islam, and the Arabs : The Search for Egyptian
Nationhood, 1900-1930, Cary, NC, USA: Oxford University Press,
1987, s.6. Bunun bir istisnas› Osmanl› karfl›t› olarak bilinen flair
Veliyiddin Yakan’›n fliirleridir. Bkz. Jankowski, s.250.
6 Amine Yousef Bey, “The British Occupy Egypt”, The Middle East:
Selected Readings, Don Peretz (ed.), Boston: Houghton Mifflin Co.,
1973, s.117-118.
7 Afaf Lutfi Al Sayyid, Egypt and Cromer: a Study in Anglo-Egyptian
Relations, Frederick A. Praeger, New York-Washington, 1969,
s.174.
8 Anlafl›ld›¤›na göre kendisinin emeklili¤e ayr›lmas›yla sonuçlanan bu
süreçte Cromer, Mustafa Kâmil’e çok k›zm›flt›r. Kendisine karfl›
duydu¤u nefret nedeniyle olsa gerek, M›s›r’la ilgili yazd›¤› iki kitapta
tuhaf bir flekilde Mustafa Kâmil’in ad›n› hiç anmam›fl, kendisinden
söz etmesinin kaç›n›lmaz oldu¤u bir yerde Mustafa Kâmil’den yine
ismini anmadan “serseri yeniyetme” ya da “Frans›zlaflm›fl M›s›rl›”
gibi s›fatlarla söz etmifltir.
Bkz. Ziad Fahmy, “Francophone Egyptian Nationalists, Anti-British
Discourse, and European Public Opinion, 1885-1910: The Case of
Mustafa Kamil and Ya'qub Sannu'”, Comparative Studies of South
Asia, Africa and the Middle East, Cilt 28, Say› 1, 2008, s.183.
9 Abbas Kelidar, “Shaykh ‘Ali Yusuf: Egyptian Journalist and Islamic
Nationalist”, Intellectual Life in the Middle East, 1890-1939 içinde,
Marwan R. Buheiry (der.), Beirut: American University of Beirut,
1981, s.13.
10 Ali Yusuf’un Osmanl› Devleti’ne yaklafl›m›n›n büyük oranda hamisi
durumundaki Hidiv’in yaklafl›m›na ba¤l› oldu¤unu gösteren ve Ali
Yusuf’la gazetesi el Müeyyed’in Osmanl› Devleti’ne farkl› dönemlerdeki yaklafl›m tarz›n› analiz eden bir çal›flma için bkz. Adil
Bakt›aya, “El Müeyyed’in ‹ttihat Ve Terakki’ye Cevab›: M›s›rl› Bir
Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili
Görüflleri”, ‹.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, say› 38, ‹stanbul,
2008, s.69-87.
11 Al Sayyid, s.190-191.
12 Elie Kedouri, Arabic Political Memoirs and Other Studies, London:
Frank Cass, 1974, s.32.
13 Times, 27 Temmuz 1908.
14 Times, 27 Temmuz 1908; Ayr›ca bkz. Wanganui Herald, 28 Temmuz
1908.
15 Times, 20 A¤ustos 1908.
16 Abbas Kelidar, “The Political Press in Egypt, 1882-1914”,
Contemporary Egypt: through Egyptian Eyes (Essays in honour of
Professor P.J. Vatikiotis) içinde, Charles Tripp (ed.), London:
Routledge, 2001, s.11-12.
17 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908; J. Alexander, The Truth About Egypt, London:
Cassell And Company, Ltd., 1911, s.168-169.
18 ‹bid.
19 C. A. Beard ve C. H. Hayes, “Record of Political Events”, Political
Science Quarterly, Cilt 23, Say› 4 (Aral›k, 1908), s.776.
20 Abd al-Rahman al-Rafi‘i, Mustafa Kamil ba‘ith al-haraka alqawmiyya:Tarikh Misr al-qawmi min sant 1892-1908, Kahire,
1950’den aktaran Yoav Di-Capua, “Embodiment of the
Revolutionary Spirit: The Mustafa Kamil Mausoleum in Cairo”,
History & Memory - Volume 13, Number 1, Spring/Summer 2001, s.
91. Kast› anlafl›lmakta birlikte M›s›r’›n ünlü milliyetçi tarihçisinin bu
benzetmesi asl›nda tuhaft›r. Sonuçta sömürgecilere karfl› mücadele
eden Mustafa Kâmil sömürgecili¤in sembollerinden birine benzetilmifltir. Bkz. ‹bid, dn.24.
21 Jankowski, s.238.
22 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908.
kaynakça
1.Bas›l› Arfliv Belgeleri:
G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the Origins
of the War, 1898–1914, Cilt 5, Londra, 1928.
2.Süreli Yay›nlar:
‹kdam
Hawera & Normanby Star
The New York Times
Times
Wanganui Herald
3.Makale ve Kitaplar:
Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh (1987) , Urvetu’l-Vuska, çev:
‹brahim Ayd›n, ‹stanbul: Bir Yay›nc›l›k.
J. Alexander (1911), The Truth About Egypt, London: Cassell And
Company, Ltd.
Adil Bakt›aya (2008), “El Müeyyed’in ‹ttihat Ve Terakki’ye Cevab›: M›s›rl›
Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili
Görüflleri”, ‹.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, say› 38, ‹stanbul,
s.69-87.
C. A. Beard ve C. H. Hayes (1908), “Record of Political Events”, Political
Science Quarterly, Cilt 23, Say› 4 December, s.746-776.
Yoav Di-Capua (2001), “Embodiment of the Revolutionary Spirit: The
Mustafa Kamil Mausoleum in Cairo”, History & Memory - Volume 13,
Number 1, Spring/Summer, s.85-113.
Ziad Fahmy (2008), “Francophone Egyptian Nationalists, Anti-British
Discourse, and European Public Opinion, 1885-1910: The Case of
Mustafa Kamil and Ya'qub Sannu'”, Comparative Studies of South
Asia, Africa and the Middle East, Cilt 28, Say› 1, s.17-183.
Muhammed Ferid (2007), M›s›r M›s›rl›lar›nd›r: ‹ngiliz ‹flgaline Karfl›
Osmanl› Hilafeti, çev. Ali Benli, ‹stanbul: Macit Karagözo¤lu, Klasik
Y.
Arthur Goldschmidt Jr (1968), “The Egyptian Nationalist Party: 18921919”, Political and Social Change in Modern Egypt içinde, P.M. Holt
(der.), London: Oxford University Press, 1968, s.308-333.
M. fiükrü Hanio¤lu (1985), Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti ve
Jöntürklük (1889-1902), ‹stanbul: ‹letiflim Y.
James Jankowski (1980) , “Ottomanism and Arabism in Egypt, 18601914”, Muslim World, Cilt 70, Say› 3-4, 1980, s.226-259.
Israel Gershoni (1987), Egypt, Islam, and the Arabs : The Search for
Egyptian Nationhood, 1900-1930, Cary, NC, USA: Oxford University
Press.
Aykut Kansu (1997), The Revolution of 1908 in Turkey, Leiden: E. J.Brill,
1997.
Elie Kedouri (1974), Arabic Political Memoirs and Other Studies, London:
Frank Cass.
Abbas Kelidar (1981), “Shaykh ‘Ali Yusuf: Egyptian Journalist and Islamic
Nationalist”, Intellectual Life in the Middle East, 1890-1939 içinde,
Marwan R. Buheiry (der.), Beirut: American University of Beirut,
s.10-21.
Abbas Kelidar (2001), “The Political Press in Egypt, 1882-1914”,
Contemporary Egypt: through Egyptian Eyes (Essays in honour of
Professor P.J. Vatikiotis) içinde, Charles Tripp (ed.), London:
Routledge, s.1-21.
Azmi Özcan (1992), Pan-‹slamizm: Osmanl› Devleti, Hindistan
Müslümanlar› ve ‹ngiltere (1877-1914), ‹stanbul: TDV ‹slam
Araflt›rmalar› Merkezi, 1992.
Tachat Ramavarma Ravindranathan (1970), The Young Turk Revolution
(July 1908 to April 1909): its Immediate Effects, Yüksek Lisans Tezi,
Simon Fraser University.
Afaf Lutfi Al Sayyid (1969), Egypt and Cromer: a Study in Anglo-Egyptian
Relations, Frederick A. Praeger, New York-Washington.
Bayram Soy (2008), “1908 Jöntürk Devrimi’ne ‹ngiltere’nin Yaklafl›m›”,
Do¤ubat›, Say› 46, Ekim, s.150-152.
Amine Youssef Bey (1973), “The British Occupy Egypt”, The Middle East:
Selected Readings, Don Peretz (ed.), Boston: Houghton Mifflin Co.,
s.114-121
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
65 Times, 18 Eylül 1908. Sonradan ‹ngiliz hükümeti Chitty Bey’in tayini
talebine olumsuz cevap verecektir. Times, 2 Ekim 1908.
66 Ancak k›rm›z› tarbufl uzun bir süreç içinde M›s›rl›l›¤›n simgesi haline
gelmiflti ve dolay›s›yla yerine bir baflka renkte bir tarbuflun giyilmesi
ortalama bir M›s›rl›n›n sahip oldu¤u medeni cesaretten daha
fazlas›n› gerektiriyordu. Muhammed Ferid dahi bir tak›m alayc›
yaklafl›mlar sonras›nda daha az dikkat çeken bir bafll›k kullanmaya
bafllam›flt›. Bkz. Alexander, s.173.
67 Muhammed Ferid, M›s›r M›s›rl›lar›nd›r: ‹ngiliz ‹flgaline Karfl› Osmanl›
Hilafeti, çev. Ali Benli, ‹stanbul: Macit Karagözo¤lu, Klasik Y., 2007,
s.13-16.
68 Alexander, s.282.
69 ‹bid, 282-283.
70 Soy, s.175.
71 The New York Times, 12 May›s 1909.
72 Hawera & Normanby Star, 16 Eylül 1909.
41
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
23 Times, 23 Ekim 1908.
24 Sir G.Lowther’dan Sir Edward Grey’e, 17 fiubat 1909-22 fiubat 1909,
105 no’lu belgeye ek, G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.),
British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt
5, Londra, 1928, s.257.
25 Alexander, s.171. Hizb el Ümma sonradan bafllardaki tutumunu
yumuflat›p teknik –ve denilebilir ki sembolik- olarak Osmanl›
Devleti’nin egemenli¤ini kabul etmeye yanaflsa da Osmanl›
Devleti’yle M›s›r’›n parlamentoda temsili yoluyla ya da di¤er yollarla
daha yak›n iliflki kurulmas›na muhalefet etmeye devam etmifltir. Bkz.
Gershoni, s.8.
26 Alexander, s.171.
27 Muhammed Ferid’in ziyareti için bkz. ibid , s.161-163, di¤er pek çok
heyetten biri için bkz. ‹bid, 167-168.
28 Times, 28 Temmuz 1908
29 Times, 16 Eylül 1908.
30 ‹kdam, 22 Eylül 1908.
31 Alexander, s.180.
32 ‹bid, s.182-183.
33 Times, 24 Ekim 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.185-186. Bu konuda
Avam Kamaras›’nda sorulan bir soru üzerine ‹ngiliz hükümeti
Gorst’un aç›klamalar›n›n gerçe¤i yans›tt›¤›n›, Gorst’a destek
verdi¤ini aç›klam›flt›. Times, 10 Kas›m 1908.
34 Bayram Soy, “1908 Jöntürk Devrimi’ne ‹ngiltere’nin Yaklafl›m›”,
Do¤ubat›, Say› 46, Ekim 2008, s.150-152.
35 Sir Edward Grey’den Sir G.Lowther’a, 31 Temmuz 1908 (no 204), G.P.
Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the
Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.263.
36 Tachat Ramavarma Ravindranathan, The Young Turk Revolution (July
1908 to April 1909): its Immediate Effects, Yüksek Lisans Tezi,
Simon Fraser University, 1970, s.117.
37 Sir Edward Grey’den Sir Gerard Lowther’a, 11 A¤ustos 1908 (no 214),
G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the
Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.306.
37 Ravindranathan, s.117.
38 Müslüman bas›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki geliflmeler “do¤unun
uyanmas›n›n bir iflareti, ‹slamdaki demokrasi ruhunun ortaya
ç›kmas› ve Hindistan Müslümanlar› için de yeni bir ümit” olarak
de¤erlendirilmiflti. Bkz. Azmi Özcan, Pan-‹slamizm: Osmanl› Devleti,
Hindistan Müslümanlar› ve ‹ngiltere (1877-1914), ‹stanbul: TDV
‹slam Araflt›rmalar› Merkezi, 1992, s.187-188.
39 Times, 18 Eylül 1908.
40 Sir Edward Grey’den Sir G.Lowther’a, 31 Temmuz 1908 (no 204), G.P.
Gooch and H.M.V.Temperley (ed.), British Documents on the
Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt 5, Londra, 1928, s.264.
41 Sir G.Lowther’dan Sir Edward Grey’e, 17 fiubat 1909-22 fiubat 1909,
105 no’lu belgeye ek, G.P. Gooch and H.M.V.Temperley (ed.),
British Documents on the Origins of the War, 1898–1914 içinde, Cilt
5, Londra, 1928, 248-s.257.
42 ‹bid.
43 Soy, s.155.
44 Uzun zamandan beridir Ahmet R›za’yla iliflki içinde olan Prens Mehmed
Ali, M›s›r masonlar›n›n lideri olarak bilinmektedir. (Bkz. M. fiükrü
Hanio¤lu, Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jöntürklük (18891902), ‹stanbul: ‹letiflim Y., 1985, s.90). Times birkaç kez Prens
Mehmed Ali’nin demeçlerine yer vermifl, Kavalal› Mehmet Ali
Pafla’n›n torunlar›ndan olan Prens, M›s›r ve panislamizm
konular›nda ‹ngilizleri rahatlat›c› aç›klamalar yapm›flt›r. Bkz. Times,
3 A¤ustos 1908.
45 Times, 27 A¤ustos 1908.
46 ‹kdam, 2 Eylül 1908.
47 Times, 4 Eylül 1908; Times, 18 Eylül 1908.
48 Times, 22 Eylül 1908.
49 ‹kdam, 20 Eylül 1908; Frans›z uzman Times’ta “M.Laurent” olarak
an›lmaktad›r. Times, 18 Eylül 1908.
50 Chitty Bey gibi Willcocks da M›s›r’da çal›flmaktayd›. Y›ll›k bin lira ve
seyahate ç›kt›¤›nda günlük bir lira ve harc›rah karfl›l›¤›nda befl y›ll›k
bir sözleflme imzalam›flt›. Willcocks Osmanl› Devleti’yle anlaflma
yapar yapmaz ilifli¤ini kesmek ve sonra da Ba¤dat’a gitmek üzere
M›s›r’a do¤ru yola koyulmufltu. Bkz. ‹kdam, 20 Eylül 1908; ‹kdam, 23
Eylül 1908.
51 Times, 18 Eylül 1908.
52 Ravindranathan, s. 101-102.
53 ‹kdam, 28 A¤ustos 1908.
54 Times, 21 Eylül 1908.
55 Ravindranathan, s.128-129.
56 Aykut Kansu, The Revolution of 1908 in Turkey, Leiden: E. J.Brill, 1997,
s.141-142.
57 Ravindranathan, s.103-104.
58 Times, 1 Eylül 1908.
59 ‹kdam, 27 A¤ustos 1908. Ali Kemal’in Lord Cromer’la ilgili yorumlar›
Times’ta da yank› bulmufltu. Bkz. Times, 28 August 1908.
60 ‹kdam, 29 A¤ustos 1908.
61 Times, 29 August 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.170-171.
62 Times, 29 August 1908; Ayr›ca bkz. Alexander, s.172.
63 Times, 18 Eylül 1908.
64 ‹kdam, 16 Eylül 1908.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Türkiye’de merkez sol siyasetin tarihsel
kaynaklar› ve ‘ortan›n solu’
Türkiye’de sosyal demokrasi, bir iflçi s›n›f› hareketi olarak ortaya ç›kmad›¤› gibi, Marksizmin
belirleyici etkisine maruz kalmam›flt›r.
Derya Kömürcü*
Ana referans noktas›n› oluflturan ideolojik bir temel, ç›karlar› için mücadele verilen belirli bir toplumsal taban, tutarl› bir kimlik ve konjonktüre göre de¤iflim gösterebilen stratejilerden yoksun bir
ak›m olarak Türkiye merkez sol siyasetinin
1990’larda derinleflen krizi, 2000’lerle birlikte
aç›k bir varolufl meselesine dönüflmüfl görünmektedir. Kuflkusuz Türkiye’de merkez sol, hiçbir zaman Bat› Avrupa’daki anlamda bir sosyal
demokrat gelenek üretememifltir. Bu siyasal ak›m› temsil etme iddias›ndaki partiler, ne ideoloji,
ne toplumsal taban, ne de somut politikalar anlam›nda Bat›l› sosyal demokrat partilerin özelliklerine benzer özellikler sergileyebilmifllerdir.
1970’lerin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ya da
1980’lerdeki Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP)
ve Sosyal demokrat Halkç› Parti (SHP) gibi örnekler, k›smi ‘sosyal demokratlaflma’ deneyimleri olarak de¤erlendirilebilir nitelikte olsalar da,
merkez sol siyasetin hep sorunlu bir karakteri olmufltur.
42
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
girifl
Türkiye’de sosyal demokrasi, bir iflçi s›n›f› hareketi olarak ortaya ç›kmad›¤› gibi, ideolojik aç›dan
da Marksizmin belirleyici etkisine maruz kalmam›flt›r. Tarihinin hiçbir döneminde devletle çat›flma içinde girmemifl, asla kurulu düzene alternatif bir yaklafl›m gelifltirmemifltir. Bu farkl› geliflimin nedenlerini kavramak aç›s›ndan Türkiye’de
sosyal demokrat düflüncenin tarihsel kaynaklar›n›n ortaya konmas› son derece önemlidir. Bu
kaynaklar, merkez sol siyasetin devlet odakl›,
‘milliyetçi’ nosyonlarla donanm›fl ve s›n›f siyasetinden kopuk olmas›n›n nedenlerini anlamada
anahtar rol oynamaktad›r.
* Y›ld›z Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve
Uluslararas› ‹liflkiler
Bölümü Ö¤retim Üyesi
Her ne kadar Türkiye’de merkez sol siyasetin
bafllang›ç noktas›, 1965 y›l›nda CHP Genel Baflkan› ‹smet ‹nönü’nün partinin siyasal yelpaze
içindeki konumunu “ortan›n solu”1 biçiminde ifade etmesi olarak kabul edilse de, sol siyasal düflüncenin bu topraklar üzerinde çok daha gerilere giden bir geçmifli vard›r. Bu geçmifli, II. Meflrutiyet dönemine kadar götürmek mümkündür.
Bu anlamda, Türkiye merkez sol siyaseti içinde,
kayna¤›n› II. Meflrutiyet döneminden alan ve günümüze kadar varl›¤›n› sürdüren ikili bir yap›n›n
oldu¤u öne sürülebilir. Bu ikili yap›n›n bir aya¤›n›, ‘devletçi-merkeziyetçi’ anlay›fl olufltururken,
öteki aya¤›n› daha ‘evrenselci’ bir sosyal demokrasi/sosyalizm anlay›fl› oluflturur.
Bu makalede, CHP içindeki ‘ortan›n solu’ aç›l›m›n›n yukar›da belirtilen ve ‘devletçi’ ile ‘evrenselci’ sosyal demokrasi anlay›fllar› olarak adland›rd›¤›m›z ikili yap› içindeki konumu irdelenmeye
çal›fl›lacakt›r. Bu do¤rultuda, CHP’de 1950’lerin
sonunda bafllayan ve 1960’lar›n ortas›nda ‘ortan›n solu’ slogan›yla somut kimli¤ine kavuflan de¤iflimin temel dinamikleri ele al›nacakt›r.
geçmiflin miras›
23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen II. Meflrutiyet’le birlikte son dönem Osmanl› siyasal yaflam›nda, etkileri Cumhuriyet Türkiye’sine dek uzanacak önemli de¤ifliklikler yaflanm›flt›r. K›sa bir
süre için de olsa, siyasal hayata ço¤ulculuk gelmifltir. Dahas› Osmanl› toplumu yaln›zca çok
partili sistemle tan›flmakla kalmam›fl, kamu özgürlükleri genifllemifl, bask› azalm›fl, toplanma
ve örgütlenme özgürlükleri tan›nm›flt›r. Bu ‘hürriyet’ ortam›nda filizlenen çeflitli siyasal ak›mlar
aras›nda sol düflünce de vard›r.2 Özellikle adalet, eflitlik ve kardefllik gibi ilkelerin siyaset sahnesinde yerini almas› ve hatta bir süre için adeta resmi söylem haline gelmesi, sol siyasetin gelifliminin temelini haz›rlam›flt›r.
Bu süreç, sol siyaset içinde biri güçlü, di¤eri zay›f iki farkl› çizginin oluflumunu da beraberinde
getirmifltir. Buna göre, bir yanda, ‹ttihat ve Terakki’nin anti-demokratik, bask›c›, devletin bekas›n› öncelikli olarak gören milli siyasetinde gözlemlenen ve Cumhuriyet’le birlikte CHP gelene¤inde somutlanarak günümüze kadar varl›¤›n›
sürdüren devletçi anlay›fltan; di¤er yanda, ilk
Osmanl› sosyalistlerinden kayna¤›n› alan ve
1918’deki Sosyal Demokrat F›rkas›, 1946’daki
Türk Sosyal Demokrat Partisi gibi denemelerde
gözlemlenen, 1960’lar›n ‘ortan›n solu’, 1970’lerin
Öte yandan, II. Enternasyonal çizgisiyle bafllay›p sosyal demokrasinin revizyonist gelene¤i
do¤rultusunda evrimleflen sol anlay›fl taraf›ndan
temsil edilen ikinci çizginin de düflünsel kayna¤›,
II. Meflrutiyet’tir. Her ne kadar II. Meflrutiyet’in siyasi fikir ak›mlar› içinde en zay›f olan› sosyalizm
olsa da, bu dönemle birlikte bafllayan yay›n ve
parti faaliyetleri daha sonras› için önemli bir taban oluflturmufl, sol düflünceyi besleyen ana damarlardan birini teflkil etmifltir. Bu topraklardaki
ilk sosyalist parti olan Osmanl› Sosyalist F›rkas›,
Hüseyin Hilmi taraf›ndan 1910 y›l›nda II. Meflrutiyet’in sa¤lad›¤› siyaset ortam›nda kurulmufltur.7
Ayr›ca, Mebusan Meclisi’nde yer alan ve ço¤unlu¤u Ermeni olan Vlahof, Vartakes, Zöhrap, ‹brahim Vasfi, Mecdi, Past›rmac›yan ve Dagavaryan
gibi sosyalist mebuslar arac›l›¤›yla sosyalizm
düflüncesi, Osmanl› Mebusan›’nda s›k s›k gündeme gelmifltir.8
Bununla birlikte, dönemin sosyalistlerinin siyasal
görüflleri Marksist düflünceden çok Frans›z sosyalistlerine dayanmaktad›r. Osmanl› Sosyalist
F›rkas›, ilk flubesini Paris’te açm›fl, Frans›z sosyalistlerinin lideri Jean Jaures ile iliflkiye geçmeye çal›flm›fl, II. Enternasyonal’e üye olmufl ve
esas olarak sosyalizmi Frans›z sosyalistleri üzerinden kavram›flt›r.9 Bu F›rka, ‹ttihat ve Terakki’nin bask›c› rejimi alt›nda faaliyetlerini sürdürememifl, ancak Mütareke döneminin bafllamas›yla birlikte Hüseyin Hilmi liderli¤inde yeniden
1919 y›l›nda, Türkiye Sosyalist F›rkas› ad› alt›nda faaliyetlerine bafllayabilmifltir.10
Öte yandan konumuz aç›s›ndan önem teflkil
eden bir baflka tarihsel dayanak, 1918 y›l› sonlar›nda Sosyal Demokrat F›rkas› (SDF) isimli bir
II. Enternasyonal’le
iliflki kurmaya
çal›flan ve
kendisine Frans›z
Sosyalist Partisi’ni
örnek alan Hasan
R›za, mütareke
döneminin yol
açt›¤› yönetim
bofllu¤undan
faydalanarak 1918
y›l›nda Sosyal
Demokrat F›rkas›’n›
kurmufltur.
F›rka, 1922 sonras›nda da¤›lm›flsa da kurucusu
Hasan R›za’n›n sosyal demokrat faaliyetleri devam etmifl, partiyi 1925 y›l›nda canland›rma teflebbüsü Cumhuriyet yönetimi taraf›ndan yasaklanm›flt›r. Hasan R›za’n›n 1930 y›l›nda Serbest
Cumhuriyet F›rkas›’n›n kurulmas›ndan cesaret
alarak yeniden Sosyal Demokrat F›rka’y› kurma
teflebbüsü de baflar›s›zl›¤a u¤ram›flt›r.13 Ancak
Sosyal Demokrat F›rka’n›n açt›¤› yol 1946’da
çok partili sisteme geçiflle birlikte yeni bir sosyal
demokrat partinin kurulmas›na ön ayak olmufltur. 1918’de kurulan SDF’nin kurucular› aras›nda yer alan Cemil Arif (Alpay) 1946’da Türk Sosyal Demokrat Partisi’ni kurmufl, parti 1950 seçimlerine ‹stanbul’dan 9 adayla kat›lm›flt›r.14 Her
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Düflünsel kaynaklar›n› Yusuf Akçura3 ve Parvus
Efendi’ye4 kadar geri götürülebilece¤imiz birinci
çizgi, ‹ttihat ve Terakki’nin 1913-1918 aras›ndaki bask›c› rejiminin ‘milli iktisatç›’ mant›¤› ve
CHP’nin ‘halk için halka ra¤men’ fliar›ndan beslenir. Sol içinde özellikle Kadro Dergisi5 ve Yön
Dergisi6 gibi çevrelerin, devletçili¤i salt iktisadi
alana yönelik bir politikalar demeti olman›n ötesinde, ‘yeni Türk milleti’nin yarat›lmas›nda temel
öneme sahip bir toplum projesi olarak gören anlay›fl› taraf›ndan temsil edilir. Bu anlay›fl,
1960’lardan günümüze CHP’nin merkez sol bir
partiye dönüflme çabalar› içinde hep belirleyici
unsur olarak varl›¤›n› sürdürmüfltür.
partinin kurulmufl olmas›d›r. SDF’nin kurucusu
Dr. Hasan R›za, daha 1912 y›l› bafllar›nda Osmanl› ‹flçi ve Çiftçi F›rkas› ad›yla bir parti kuramaya çal›flm›fl ancak izin alamam›flt›r. Bu y›llardan itibaren II. Enternasyonal’le iliflki kurmaya
çal›flan ve kendisine Frans›z Sosyalist Partisi’ni
örnek alan Hasan R›za, nihayet mütareke döneminin yol açt›¤› yönetim bofllu¤undan faydalanarak 1918 y›l›nda Sosyal Demokrat F›rkas›’n› kurmufltur. 18 Aral›k 1919 seçimlerinden önce
SDF, Türkiye Sosyalist F›rkas› ve Türkiye ‹flçi
Çiftçi Sosyalist F›rkas› ile bir araya gelerek Amele Sosyalist Birli¤i’ni oluflturmufl, ancak ortak
adaylar üzerinde anlafl›lamay›nca birlik da¤›lm›flt›r. Bunun üzerine F›rka tek bafl›na aday ç›karm›fl ancak baflar›l› olamam›flt›r.11 II. Enternasyonal ile iliflki içinde olan ve tüm iflçi, amele
ve çiftçilerin çal›flma koflullar›n› sosyal demokrat
esaslara uygun hale getirmeyi vaat eden F›rka,
sermaye flirket ve örgütlerinin de bu esaslara uymas›n› sa¤lamay›, zirai, s›nai, iktisadi sendikalar
kurmay› ve bunlar› birlefltirmeyi, bütün iflçi haklar›n›n özellikle sermayedarlara karfl› korunmas›
için yard›m cemiyetleri oluflturulmas›n› hedeflemektedir.12
43
‹smet ‹nönü
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
‘demokratik sol’ aç›l›mlar›nda izleri sürülen,
1980’lerin SODEP ve SHP tecrübelerinde varl›¤›n› hissettiren bir ‘evrenselci’ sosyal demokrasi
aray›fl›ndan bahsedilebilir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
44
ne kadar bu parti, kayda de¤er bir baflar› elde
edememiflse de, 1918’den 1960’a uzanan zaman dilimi içinde CHP’den ayr› bir baflka sosyal
demokrat çizginin oldu¤unu göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Bununla birlikte, Türkiye’de merkez sol siyasetin kurumsallaflmas› aç›s›ndan dönüm noktas› 1960’lar›n ortas›nda CHP içinde yaflanan dönüflüm olmufltur.
CHP’deki Dönüflüm
Merkez solun
Türkiye siyaseti
içinde var olmaya
bafllamas›, ne tek
bafl›na
kapitalizminin
gelifliminin geldi¤i
noktadaki yap›sal
unsurlarla, ne de
CHP merkezli,
siyasal aktöre
odaklanan
aç›klamalarla
anlafl›labilir.
CHP’nin 1960’lar›n ortas›ndan itibaren merkez
sol bir çizgiye yönelmesinin nedenlerine yönelik
de¤erlendirmeler aras›nda iki yaklafl›m dikkat
çekmektedir: Türkiye’nin 1960’larda yaflad›¤›
dönüflüme ba¤l› olarak yap›sal unsurlar›n belirleyicili¤ine a¤›rl›k veren yaklafl›m; ve CHP’nin bir
siyasal aktör olarak kendi içinde yaflad›¤› dönüflüme a¤›rl›k veren fail odakl› yaklafl›m.
Birinci yaklafl›m›n kalk›fl noktas› Türkiye’nin
1950’lerden itibaren içinden geçmeye bafllad›¤›
dönüflüm sürecidir. Buna göre, sanayileflme,
kentleflme ve nüfustaki art›fla ba¤l› olarak toplumsal yap›da meydana gelen de¤iflim, baflka
bir ifadeyle yeni toplumsal s›n›flar›n (özellikle iflçi s›n›f› ve kentli orta s›n›flar›n) siyasal bir güç
olarak kendilerini var etmeye bafllamas›, merkez
sol siyasetin de ortaya ç›k›fl koflullar›n› yaratm›flt›r. Dahas› ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi
üzerine kurulu bir planl› kalk›nma anlay›fl›n›n
egemen olmas›, merkez sol bir siyasal iradenin
oluflumunu gerekli k›lm›flt›r.
‹kinci yaklafl›m ise, siyasal aktöre ve taktiksel
unsurlara gönderme yapar. Buna göre CHP, çok
partili siyasal hayata geçiflin ard›ndan Demokrat
Parti (DP) ve 1960’larda Adalet Partisi (AP) karfl›s›nda ald›¤› seçim yenilgileri neticesinde yeni
bir kimlik ve stratejiye yönelmifl, DP-AP çizgisinin “sa¤ popülizm”inin karfl›s›na “sol popülizm”
ile ç›km›flt›r. Ayn› yaklafl›ma dâhil bir baflka bak›fl aç›s› ise CHP’nin merkez sola kay›fl›n›, genel
olarak sol düflünce ak›mlar› ve özellikle Türkiye
‹flçi Partisi’yle (T‹P) di¤er sosyalist hareketlerin
yükselifline set çekme amac›yla aç›klamaya çal›flmaktad›r.15 Buna göre yükselen sosyalist hareket karfl›s›nda, devletle özdeflleflmifl parti olarak CHP, sol siyaseti sistemin içine çekme görevini üstlenmifltir.
Türkiye’de merkez sol siyasetin ortaya ç›k›fl›n›n
koflul ve nedenlerini kavramada her iki yaklafl›m›n da sa¤lad›¤› avantajlar olmakla birlikte,
esas olarak ikisi de gerçekli¤in sadece bir yüzünü görmemize neden olmaktad›r. Bir siyasal
ak›m olarak merkez solun Türkiye siyaseti içinde
var olmaya bafllamas›, ne tek bafl›na kapitalizminin gelifliminin geldi¤i noktadaki yap›sal unsurlarla, ne de CHP merkezli, siyasal aktöre
odaklanan aç›klamalarla anlafl›labilir. Bu do¤rultuda öncelikli olarak CHP’de yaflanan de¤iflimin
nas›l bir stratejik ba¤lamda meydana geldi¤inin
tespit edilmesi; ancak bunun yan›nda, söz konusu ba¤lam›n CHP (ve parti içinde güç mücadelesine giriflen farkl› gruplar) taraf›ndan nas›l alg›land›¤›n›n, dahas› bu stratejik ba¤lam›n, niçin
‘ortan›n solu’ stratejisini, parti içindeki güç mücadelesinde di¤erlerine k›yasla daha avantajl› k›ld›¤›n›n ortaya konmas› gerekmektedir.
1960’lar boyunca CHP içinde yaflanan güç mücadelesi, partinin yeni bir kimlik ve program benimseyerek çok partili sistemin rekabetçi do¤as›n›n gereklerini yerine getirmesini savunanlarla
daha statükocu bir duruflu savunanlar aras›ndaki çekiflme olarak özetlenebilir. Bu mücadele,
özellikle ‘ortan›n solu’ slogan›n›n Genel Baflkan
‹smet ‹nönü taraf›ndan 1965 milletvekili genel
seçimlerinin hemen öncesinde ortaya at›lmas›n›n ard›ndan daha da fliddetlenmifl ve nihayetinde yenilikçi grubun üstünlü¤üyle sonuçlanm›flt›r.
Seçimlerin hemen öncesinde, parti içinde ciddi
bir güç dengesi de¤iflimi yaflanmam›flken Genel
Baflkan’›n “ortan›n solu” ç›k›fl›n› ve sonras›nda
geliflen CHP’nin merkez sola aç›lma sürecini de¤erlendirirken flu dört olgunun göz önünde bulundurulmas› gerekmektedir:
1. ‘Ortan›n solu’ slogan›yla bafllayan de¤iflim, tarihsel olarak izlenen bir mecrada ya da baflka bir
anlat›mla, geçmifl deneyimlere uygun olarak
gerçekleflen bir de¤iflimdir. Anl›k stratejik hamleler ve tekil aktörlerin kararlar›yla de¤il, kayna¤›n›
geçmiflten alan, yani 1950’lerin ikinci yar›s›ndan
itibaren bafllam›fl ve varolan stratejik ba¤lam taraf›ndan flekillendirilen/s›n›rlar› konan bir de¤iflimdir.
2. Parti içi mücadele sürecinde yer alanlar aras›nda yenilikçiler ve statükocular gibi bir ayr›m
yapmak analitik bir araç olarak faydal› olsa da,
esas olarak tek de¤il, birbiriyle rekabet eden birden çok yenilenme stratejisi oldu¤unu tespit etmek gerekmektedir. Dolay›s›yla “ortan›n solu”,
yenilikçi kanad›n bir bütün halinde savundu¤u
bir yaklafl›m de¤ildir.
3. Dahas› “ortan›n solu hareketi”, içi doldurulmufl, somut projelere sahip de¤ildir. ‹çinde flekillendi¤i stratejik ba¤lam ve birbiriyle etkileflim halindeki farkl› aktörlerin etkisiyle biçimlenerek bir
strateji halini alm›flt›r. Bafllang›çta bir slogan olarak ortaya ç›kan “ortan›n solu” ifadesi, k›sa süre-
De¤iflen Siyasal ve Toplumsal Yap›
Karfl›s›nda CHP
1960’lar ve 1970’ler boyunca siyasal aktörlerin
davran›fllar›n›n içinde biçimlendi¤i stratejik ba¤lam›n temel bileflenlerinden biri ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi ve ona ba¤l› olarak flekillenen üretim iliflkileri olmufltur. 1960 askeri darbesini takip eden dönemdeki iktisat politikalar›n›
anlamak aç›s›ndan anahtar sözcük planlama
kavram›d›r. 1950’lerin aksine 1960’lar ve
1970’ler planlama kavram›n›n ön plana ç›kt›¤›,
buna paralel olarak devletin bölüflüm iliflkileri
üzerindeki rolünün daha da belirginleflti¤i bir dönemdir. 1963 y›l›ndan bafllanarak yürürlü¤e konan ve 1980 y›l›na dek Türkiye ekonomisine yön
veren dört adet kalk›nma plan›n›n en belirgin ortak özelli¤i sanayileflmeye öncelik vermeleridir.16
Bu planlar›n temelini ise ithal ikâmeci sanayileflme stratejisi oluflturmaktad›r.
Bu yeni strateji, Bat› demokrasilerinde görülen
türden bir toplumsal yap›n›n geliflimini öngörmektedir. Buna göre sanayileflmeye paralel olarak iflçi s›n›f› geliflecek, sistem bu s›n›f›n yeni siyasal ve toplumsal taleplerine yan›t vermek durumunda kalacakt›r. Aksi takdirde çat›flma kaç›n›lmaz olacakt›r. Bölüflüm iliflkileri aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, ithal ikâmeci sanayileflme
stratejisi, genifl halk kesimlerinin k›sa vadeli ç›karlar›n›, egemen blo¤un uzun vadeli ç›karlar›yla çat›flmad›¤› sürece gerçeklefltirme potansiyeline sahiptir. Her fleyden önce ithal ikâmesine
dayal›, iç pazar için tüketim mallar› üreten yerli
bir sanayinin geliflme koflulu, genifl halk kesimlerinin bu ürünlere talebinin olmas› ve ortaya ç›kan iç pazar›n dinamizminin sürdürülebilmesi oldu¤u için, gerek iflçi ve memur ücretleri, gerekse tar›mdaki küçük üreticilerin gelirleri, sanayici
için bir maliyet unsuru olman›n yan›nda talep unsuru olma özelli¤ini de tafl›maktad›r.17
Dolay›s›yla toplumun geneli aç›s›ndan de¤erlen-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
4. Bu üç tespitten hareketle, hem niçin di¤er
gruplar›n de¤il de Ecevit liderli¤indeki grubun bu
mücadeleden baflar›yla ç›kt›¤›n› anlamak, hem
de CHP’nin merkez sola evriliflinin nedenlerini
kavrayabilmek için ilgili dönemdeki stratejik ba¤lam›n ‘ortan›n solu’ stratejisini di¤erlerine k›yasla avantajl› k›lan yap›s›n›n ortaya konmas› gerekmektedir.
dirildi¤inde ithal ikâmeci sanayileflme stratejisini
karakterize eden özelliklerden biri gelirin yeniden bölüflümü vaadidir. Bu vaat, CHP’nin
1950’lerin sonunda flekillenmeye bafllam›fl olan
sosyal adaletçi söylemiyle örtüfltü¤ü gibi18, parti
ideolojisinin halkç›l›k ve devletçilik ayaklar›ndan
kayna¤›n› alan korporatist anlay›fl› da desteklemektedir. Toplumsal s›n›flar aras›nda ç›kar çat›flmalar› göz ard› edilmekte, popülist politikalar›n da yard›m›yla bir uzlaflma sa¤lanmakta ve bir
bütün olarak ulusal kalk›nma hedefi öne ç›kar›lmaktad›r.
Yeniden bölüflüm vaadi CHP içerisinde 1960
öncesinde ortaya ç›km›fl olsa da, somut bir içerik kazanmas› için ihtiyaç duydu¤u ideolojik ortam ve toplumsal taban 1960’larla birlikte oluflmufltur. Yeniden bölüflüm vaadinin ortaya ç›k›fl›,
t›kanan bir sermaye birikimi modeli karfl›s›nda
egemen s›n›flar›n yeni bir birikim modelinin bilefleni olmas›n›n ötesinde bir temele sahiptir. Bu
temel Türkiye’nin 1950’lerin sonu ve 1960’lar›n
bafl›nda yaflad›¤› sosyo-ekonomik dönüflümle
do¤rudan ba¤lant›l›d›r. Baflka bir anlat›mla, ithal
ikâmeci modelin bir bilefleni olarak gündeme gelen gelirin toplumun genifl kesimlerine transferi,
yaln›zca iç pazar yaratman›n gere¤i de¤il, ayn›
zamanda yeni toplumsal s›n›f ve gruplar›n yükselen taleplerinin bir ürünüdür.
1950’li y›llarla birlikte bafllayan toplumsal dönüflüm, Türkiye’de siyasetin niteli¤inin de¤iflimini
de beraberinde getirmifltir. Bu de¤iflimin kökeninde, temelini göç olgusunun oluflturdu¤u ve
sanayileflme ekseninde gündeme gelen bir süreçle birlikte yeni toplumsal s›n›f ve gruplar›n
toplumsal ve siyasal aktörler olarak sahneye ç›kmas› yatmaktad›r. Yeni toplumsal s›n›f ve gruplar ve bunlar›n taleplerini örgütlü bir biçimde dile
getirmelerine olanak tan›yan hukuki çerçeve,
1960 öncesinde olmayan bir fleyi, ideolojik siyaseti gündeme getirmifltir. 27 May›s askeri darbesini takip eden süreçte siyasal yap› yeniden flekillenirken, iktisadi ve toplumsal sorunlar siyasal
söylemin önemli bir k›sm›n› oluflturmaya bafllam›flt›r. Bu durumda siyasal partiler de kendilerini
ideolojik aç›dan daha net bir biçimde ifade etme
gere¤i duymufllard›r.
Türkiye siyasetinde yepyeni meselelerin gündem oluflturmas›nda 1961 Anayasas› da önemli
rol oynam›flt›r. Özellikle yeni Anayasa’ya damgas›n› vuran “sosyal devlet” anlay›fl›, dönemin
siyasal ve ideolojik atmosferinin biçimleniflinde
etkili olmufltur. 1961 Anayasas›, ulusal kalk›nmac› modelin toplumsal s›n›flar aras›ndaki belir-
950’li y›llarla birlikte
bafllayan toplumsal
dönüflüm,
Türkiye’de
siyasetin niteli¤inin
de¤iflimini de
beraberinde
getirmifltir.
45
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
de liderli¤ini Ecevit’in yapt›¤› yenilikçi bir grubun
kullan›m›na girmifl, daha sonra da “sosyal demokrat” bir içerik kazanarak demokratik sola
do¤ru evrilmifltir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
46
Ecevit, Ortan›n
Solu adl› kitab›nda
da CHP’nin ortan›n
solu anlay›fl›
sayesinde
Türkiye’nin, Bat›
toplumlar›nda
görülen s›n›f
çat›flmalar› ve
siyasal
gerginliklerden
korunabilece¤ini
öne sürmektedir:
li düzeyde bir uzlaflmaya dayanan anlay›fl›na
paralel olarak sosyal politika alan›nda da Cumhuriyet tarihinde daha önce görülmemifl aç›l›mlar getirmifl, emekçileri önemli haklarla donatm›fl, dahas› devleti belirli ödevleri yerine getirmekle yükümlü k›lm›flt›r. Örne¤in Anayasa’n›n
40. maddesine göre “devlet, özel teflebbüslerin
milli iktisad›n gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararl›l›k içinde çal›flmas›n› sa¤layacak tedbirleri” almakla yükümlüdür: “‹ktisadî ve sosyal hayat, adalete, tam çal›flma esas›na ve herkes için insanl›k haysiyetine yarafl›r bir yaflay›fl seviyesi sa¤lanmas› amac›na göre düzenlenir. ‹ktisadî, sosyal ve kültürel
kalk›nmay› demokratik yollarla gerçeklefltirmek;
bu maksatla, millî tasarrufu art›rmak, yat›r›mlar›
toplum yarar›n›n gerektirdi¤i önceliklere yöneltmek ve kalk›nma planlar›n› yapmak Devletin
ödevidir.”19
1961 Anayasas›’n›n öngördü¤ü sosyal devlet,
Bat›’daki refah devleti anlay›fl›n›n ötesinde bir
boyuta sahiptir. Bu yüzden de ulusal kalk›nmac›l›k ideolojisi ve ithal ikâmeci sanayileflme mode-
liyle tam uyum içindedir. Anayasa, devleti sadece gelirin adil bir biçimde yeniden paylaflt›r›lmas› ve böylelikle her bireye asgari bir yaflam düzeyi sunulmas›n› sa¤lamakla yükümlü k›lmamakta, ayn› zamanda bir bütün olarak ülkenin
h›zla kalk›nmas› için gerekli önlemleri alma göreviyle donatmaktad›r. Bu do¤rultuda devlet, iktisadi ve sosyal yap›da temel de¤ifliklikler yapmakla yükümlüdür.20
1961 Anayasas›’n›n 46. maddesi çal›flanlar ve
iflçilere izin almaks›z›n sendika kurma ve bunlara üye olma hakk› tan›makta; 47. madde ise,
toplu sözleflme ve grev hakk›n› konu almaktad›r.21 Nitekim 24 Temmuz 1963’te CHP-YTPCKMP koalisyonu taraf›ndan ç›kar›lan 274 say›l› Sendikalar Kanunu ve 275 say›l› Toplu ‹fl Sözleflmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’yla gerekli düzenlemeler yap›lm›fl, çal›flma yaflam› yeni sermaye birikim modelinin gereklerine uygun hale
getirilmifltir.
‹flçi sorunlar›na ve sosyal adalet kavram›na gösterilen bu ilginin temelinde genel bir kayg› yatmaktad›r. 1960’lar h›zl› kentleflme ve sanayileflmeye paralel olarak toplumsal bütün içindeki
farkl›laflmalar› da beraberinde getirmiflti. Dolay›s›yla, bir anlamda, siyasal çat›flma ve kitlesel s›n›f mücadelesinin de ortaya ç›k›fl koflullar› olgunlaflm›flt›. Gerek entelektüel düzeyde sosyalist fikirlerin kazand›¤› önem, gerekse T‹P gibi ilk
defa emekçilerin ç›karlar›n›n savunuculu¤unu
yaparak özellikle gençler, ayd›nlar ve çal›flanlar
aras›nda destekçi bulan bir partinin varl›¤›, sosyal adalet meselesinin hükümetlerin gündemine
gelmesinde etkili oldu.
Nitekim dönemin Çal›flma Bakan› olarak Bülent
Ecevit, Sendika ile Toplu ‹fl Sözleflmesi, Grev ve
Lokavt kanunlar›n› TBMM’ye sunarken yapt›¤›
konuflmada, Türkiye’nin toplumsal yap›s›nda yaflanmakta olan dönüflümü nas›l alg›lad›¤›n› da
ortaya koymaktad›r: “Bat› demokrasilerinin hemen hepsinde, bu kanunla Türk iflçisine tan›mak
üzere bulundu¤umuz haklar ancak uzun ve kanl› mücadeleler sonunda elde edilmifltir... fiu birkaç gün içinde bu haklar›, bu tür mücadelelere
gerek kalmaks›z›n Türk iflçisine tan›mak suretiyle toplum ve tarihe büyük bir hizmette bulunmufl
olaca¤›n›z flüphesizdir... Bat› ülkelerinde, tatbikat önden, kanunlar arkadan gelmifltir.... bizde
önce kanun gelecek, tatbikat arkadan gelecektir.” 22
Ecevit, Ortan›n Solu adl› kitab›nda da CHP’nin
ortan›n solu anlay›fl› sayesinde Türkiye’nin, Bat›
toplumlar›nda görülen s›n›f çat›flmalar› ve siya-
Öte yandan 1960’lar›n ilk yar›s›ndan itibaren siyaset sahnesinde meydana gelen geliflmeler de
“sol”u önemli bir siyasal aktör haline getirmektedir. Gerek sosyalizm düflüncesinin kazand›¤›
yayg›nl›k, gerek devrimci gençlik ve iflçi hareketinin yükselifli, gerekse T‹P gibi toplumun genelinin ç›karlar› retori¤inin d›fl›na ç›kan ve emekçilerin ç›karlar›n› korumay› hedefleyen bir partinin
ortaya ç›kmas›, Türkiye’nin siyasal yaflam›na
yeni bir soluk getirmifltir.
yön dergisi, T‹P ve sosyalist hareket
1961 Anayasas›’n›n görece demokratik yap›s›,
farkl› toplumsal s›n›f ve gruplar›n sözcülü¤ünü
yapacak yeni siyasal partilerin kurulabilmesinin
hukuki temelini haz›rlam›fl; bu çerçevede, sosyalist fikirleri savunan bir partinin, Türkiye ‹flçi
Partisi’nin kurulmas› mümkün olabilmifltir. Bununla birlikte, Ahmad’›n da belirtti¤i üzere,
1960’lar için hukuki temelden daha önemlisi, özgür bir ideolojik tart›flma ortam› ve solun siyasal
örgütlenmesine olanak tan›yan özgürlükçü bir
atmosferin ülkeye hâkim olmas›d›r.25
1960’lar›n ilk yar›s›nda, özellikle Yön hareketi ve
T‹P’in CHP’nin yeni strateji aray›fl› üzerindeki etkisi yads›namayacak niteliktedir. 1962’de Meh-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Bu çerçevede Ecevit, yükselen sol ak›mlar› Türkiye için bir tehlike olarak alg›lamaktad›r. Kitab›n›n ikinci bölümünü “Sol Bas›nçlar Alt›nda Türkiye” olarak adland›ran Ecevit’e göre afl›r› sol
ak›mlar karfl›s›nda tek alternatif Türkiye’ye özgü
bir sosyal demokrasidir. Ecevit’e göre 1960’lar
Türkiye’si, h›zl› sanayileflme ve kentleflmeye
ba¤l› olarak çok yo¤un bir sosyo-ekonomik dönüflümden geçmektedir. Böyle bir ortamda sosyalist fikirler yay›lmakta, yeni ortaya ç›kan toplumsal gruplar ‘yabanc› ideolojilerin etkisi’ alt›nda kalmaktad›r: “Halk› adaletsizlikten, yoksulluktan, bask›dan kurtar›c› ve toplumu sosyal adalet
içinde kalk›nd›r›c› tedbirler al›nmazsa, ezilen,
yoksulluk çeken insanlarda birikecek isyan duygular›, kabar›p taflma noktas›na varabilir. S›naîleflmeye bafllam›fl toplumlarda bu tehlike daha
da büyüktür. ‹flte o zaman, afl›r› sol ak›mlar, bu
isyan duygusunu, y›k›c› ve yayg›n bir sel haline
getirebilir. Ortan›n solu, bu sele karfl› en sa¤lam
duvar, en etkili settir.”24
met Ali Aybar’›n genel baflkanl›¤a getirilmesiyle
yeni bir kimlik kazanan T‹P, özellikle ö¤retim
üyeleri ve üniversite ö¤rencileri için çekim merkezi haline gelmifltir. Bu çekimden en olumsuz
etkilenen siyasal parti ise CHP olmufltur.
1950’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren kentli yeni
toplumsal gruplara seslenme u¤rafl›nda olan
CHP karfl›s›nda T‹P’in varl›¤› ciddi bir meydan
okuma halini alm›flt›r.26
T‹P’in baflar›s›, asl›nda solun 1960’l› y›llarda elde etti¤i çok daha genifl bir ideolojik baflar›n›n
uzant›s›d›r. Yeni Anayasa’n›n yaratt›¤› özgür ortamla bafllayan ve sosyalist fikirlerin k›sa sürede
yay›lmas›n› sa¤layan bu süreç, farkl› örgütlenme
biçimleriyle 1960’l› ve 1970’li y›llara damgas›n›
vurmufltur. Özellikle T‹P’in parlamentoya girmesi, sol siyasetin halk›n gözünde meflruluk kazanmas›nda son derece etkili olmufltur.
Bununla birlikte solun esas gücü kitlesellik ve
seçim baflar›s›ndan çok, savunulan görüfllerin
gücü, yenili¤i ve sözcülerinin etkilili¤inden geliyordu.27 1960’larda sol düflüncenin geliflimi ve
kamuoyunda meflruluk kazanmas›nda, çeflitli
dergiler çevresinde kümelenen ayd›nlar oldukça
etkili oldu. Bu dergiler aras›nda Yön dergisi,
T‹P’le birlikte ideolojik atmosferin de¤iflimine en
çok katk› sa¤layan unsurlardan birisi oldu.28
1960’lar›n ilk
yar›s›ndan itibaren
siyaset sahnesinde
meydana gelen
geliflmeler de
“sol”u önemli bir
siyasal aktör haline
getirmektedir.
47
1961 y›l›n›n Aral›k ay›nda yay›n hayat›na bafllayan Yön dergisi, bünyesinde solun hemen hemen tüm renklerini bar›nd›ran ve özellikle
CHP’nin geleneksel çizgisinden rahats›z kentlie¤itimli toplum kesimlerinden destek alan bir çizgiye sahipti. Derginin ilk say›s›nda kamuoyuna
duyurulan ve hareketin temel konulardaki duruflunu ortaya koyan Yön Bildirisi’ne imza atan
isimler ve bu isimlerin mesleki da¤›l›mlar›, bu genifl yelpazeyi do¤rular niteliktedir. Metni imzalayanlar›n ço¤unlu¤unu, “üniversite ö¤retim üyeleri, müfettifller, mühendisler ve memurlardan oluflan kamu görevlileri oluflturmaktad›r.”29
Dergi, ayn› zamanda, 27 May›s sonras› oluflan siyasal atmosferin ürünü bir “siyasal fermantasyon
ortam›” ifllevi de görür. Küçük burjuva radikalizminin etkisi alt›ndaki Kemalistlerden, sosyal demokrat reformculara ve daha sonra Milli Demokratik
Devrim ve T‹P aç›l›mlar›n›n ön saflar›nda yer alacak sosyalistlere kadar pek çok farkl› e¤ilimi içinde
bar›nd›r›r.30 Bu ‘fermantasyon ortam›’ sosyal demokrat düflüncenin Türkiye’deki geliflimi aç›s›ndan da son derece önemlidir. Bat› Avrupa sosyal
demokrasisine Yön sayfalar›nda az›msanmayacak bir yer ayr›lmakta; pek çok Yön yazar›, aç›kça
sosyal demokrat görüflleri savunmaktad›r.31
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
sal gerginliklerden korunabilece¤ini öne sürmektedir: “... sanayileflmeye bafllayan bir toplumda,
ifller oluruna b›rak›l›rsa, özel sermaye birikimi
öylesine tekelcili¤e yönelir, belirli ellerde toplanan servet öylesine büyür ki, sosyal adalet de,
demokrasi de imkans›zlafl›r.”23
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Solun adeta
hegemonikleflen
Türkiye ve dünya
tahlilleri, CHP’nin
ideolojik
yenilenmesi
üzerinde de
kaç›n›lmaz bir etki
yaratm›flt›r.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
48
Sosyalist düflüncenin 1960’larla birlikte kazanmaya bafllad›¤› meflruiyete bir baflka örnek 18
Aral›k 1962’de kurulan Sosyalist Kültür Derne¤i’dir.32 Amac›, Türk sosyalizmini incelemek ve
yaymak olarak tespit edilen derne¤in yöneticilerinin kimlikleri, 27 May›s darbesi sonras›nda tesis edilen yeni rejim içinde bir kalk›nma ideali
olarak ‘sosyalizm’in meflru konumunu göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Derne¤in baflkan› Osman Nuri Torun, Devlet Planlama Teflkilat› eski
Müsteflar›; Genel Sekreteri Necat Erder, DPT
Sosyal Planlama Dairesi eski Baflkan›; Araflt›rma ve Dokümantasyon ‹flleri sorumlusu Atilla
Karaosmano¤lu, DPT ‹ktisadi Planlama Dairesi
eski Baflkan›’d›r. Hatta Derne¤in Teflkilatlanma
sorumlusu S›rr› Hocao¤lu, CHP Hatay milletvekilidir.33
Sosyalist düflüncenin 1960’larda kazand›¤›
meflruiyet, toplumda buldu¤u deste¤in yan› s›ra
yenilik aray›fl›ndaki CHP’lilerin görüfllerini de etkilemifltir. Ancak T‹P’le birlikte sosyalist düflüncenin yükseliflinin CHP aç›s›ndan pratik bir sonucu daha vard›r. T‹P, tam da CHP’nin 1960’larla birlikte seslenmeyi hedefledi¤i toplum kesimlerine seslenen bir söylemi hegemoniklefltirme
gayreti içindedir. Yaln›zca iflçi s›n›f›n› de¤il, orta
s›n›flar› ve köylülü¤ü de kapsayacak biçimde
tüm emekçilerin ç›karlar›n› temsil etmeyi hedeflemektedir.34 Bu yüzden CHP’nin “ortan›n solu”
aç›l›m›, yaln›zca ülkede esen sol rüzgâr›n rejim
için tehlikeli bir boyuta ulaflmas›n› engellemeyi
hedefleyen ‘devlet partisi’nin tarihsel misyonundan kaynaklanan bir görevi olarak de¤il, bir siyasal partinin iktidar olmak için giriflilen mücadelede genifl toplum kesimlerine seslenme stratejisinin bir uzant›s› olarak de¤erlendirilmelidir.
T‹P, kuruluflundan itibaren CHP’liler için bir kayg› unsuru olmufltur. 1961 seçimlerinde 27 May›s
darbesinin sa¤lad›¤› CHP yanl›s› ortama ra¤men
partinin tek bafl›na iktidar olacak oy oran›na ulaflamamas›, buna karfl›l›k DP’nin devam› olarak
kurulan AP’nin kat›ld›¤› ilk seçimde neredeyse
CHP kadar oy almas›, partinin gelece¤i hakk›nda ciddi s›k›nt›lar yaratm›flt›r.35 Merkez sa¤ oylar› kazanmak için giriflilen mücadelede 1950’den
beri her seçimde DP’ye karfl› yenilgi alan CHP,
bu kez de AP karfl›s›nda baflar›s›z olmufltur. Bu
baflar›s›zl›k, de¤iflen toplumsal yap›, yükselen
yeni de¤erler, yenilenen strateji ve politikalar ekseninde CHP için yeni bir toplumsal taban aray›fl›n› da beraberinde getirmektedir. Sosyalist hareketin gerek ideolojik atmosfer, gerekse toplumsal hareketlilik ba¤lam›nda 1960’lara damga vur-
mas›, CHP’nin söz konusu aray›fl›na yön vermesi anlam›nda son derece önemlidir.36
Ö¤renci hareketinin giderek devrimcileflmesi37,
iflçi s›n›f› hareketindeki yükselifl ve T‹P’in parlamentoya girifliyle sosyalist düflüncenin meflru siyaset alan›ndaki etkisini artt›rmas›, CHP’nin ortan›n solu aç›l›m›n›n içeri¤ini doldurma sürecinde etkili olan unsurlar aras›nda yer almaktad›r.
Yön Dergisi, T‹P ve di¤er sosyalist oluflumlar,
CHP’nin potansiyel oy destekçileri bir yana,
esas olarak potansiyel CHP kadrolar› için çekim
merkezi haline gelmektedir. Ancak bunun da
ötesinde, bir bütün olarak sosyalist hareketin yaratt›¤› ideolojik etki ve bu çerçevede solun adeta
hegemonikleflen Türkiye ve dünya tahlilleri,
CHP’nin ideolojik yenilenmesi üzerinde de kaç›n›lmaz bir etki yaratm›flt›r. Bu etki alt›nda CHP,
1960’lar›n sonundan itibaren kentli orta s›n›flar,
iflçi s›n›f› ve köylülü¤ün deste¤ini almaya yönelik bir söylem benimsemifl; bu s›n›flar›n taleplerine daha duyarl› hale gelmifltir. Bu s›n›flar›n deste¤ini kazanma çabas›, kaç›n›lmaz bir biçimde
CHP’nin kendi sa¤›yla oldu¤u kadar soluyla da
mücadele etme gereklili¤ini beraberinde getirmifltir. Bu anlamda CHP, bir yandan AP’nin popülist söyleminin karfl›s›nda köylülü¤e yönelik
toprak reformu (“Toprak ‹flleyenin Su Kullanan›n” ve “Kalk›nma Köyden Bafllayacakt›r”) eksenli bir söylem gelifltirirken, di¤er yandan da iflçi s›n›f› ve kentli orta s›n›f›n deste¤ini kazanmak
için mücadeleye giriflmifltir.
Dolay›s›yla CHP’nin 1950’lerin ikinci yar›s›nda
bafllayan ve 1960’larda ‘ortan›n solu’ aç›l›m›yla
somutlanan merkez sola yöneliflinin içinde gerçekleflti¤i stratejik ba¤lam›n temel bileflenleri flu
flekilde s›ralanabilir: 27 May›s darbesi sonras›nda yürürlü¤e konan yeni sermaye birikim modeli; Türkiye’nin 1950 sonras›nda içinden geçti¤i
h›zl› sosyo-ekonomik dönüflüm; 1961 Anayasas›’n›n genel hatlar›n› belirledi¤i hukuki-kurumsal
çerçeve; ve Yön Dergisi, T‹P, devrimci ö¤renci
ve iflçi hareketinin etkisiyle sosyalist düflüncenin
ülkenin ideolojik atmosferi üzerinde hegemonik
bir güç kazanmas›.
Bununla birlikte CHP içindeki de¤iflimi tüm boyutlar›yla kavrayabilmek için, parti içindeki farkl›
gruplar›n ‘ortan›n solu’ aç›l›m› üzerinden girifltikleri mücadelenin ortaya konmas› da son derece
önemlidir.
parti içi iktidar mücadelesinin arac› olarak
ortan›n solu
1960’lar›n bafl›nda CHP içinde partinin gelece¤i
Gerek 17. CHP Kurultay›’nda kabul edilen “‹leri
Türkiye Ülkümüz” bafll›kl› bildirinin içeri¤i, gerekse 1965 seçimlerinde partinin benimsedi¤i strateji, seçmenlere sundu¤u politika önerileri ve
kulland›¤› söylem, parti içinde 1950’lerin ortas›ndan beri süregelen reformcularla muhafazakârlar aras›ndaki mücadeleden reform yanl›lar›n›n
galip ç›kt›¤›n› aç›kça göstermektedir. Ne var ki
yenilikçiler ya da reformcular olarak adland›r›lan
kanad›n homojen bir bütün oldu¤unu söylemek
güçtür. Reformcu kanat, kendi içinde, partinin
tek parti döneminden miras kalan imaj›n› yenilemek ve CHP’yi çok partili siyasal sistemin kendine özgü kurallar›na göre iflleyen bir parti haline
getirmek konusunda birlikte hareket eden, ama
CHP’nin 1960’lar Türkiye’sinde nas›l bir programatik yenilenme yaflamas› gerekti¤i konusunda
çok farkl› görüfllere sahip unsurlardan oluflmaktad›r. Bu kanat içindeki görüfl ayr›l›¤›n›n belirginleflmesini sa¤layan Genel Baflkan ‹nönü’nün
1965 seçimlerinin hemen öncesindeki “ortan›n
solu” ç›k›fl› olmufltur. Özellikle seçimlerde elde
edilen kötü sonuca ba¤l› olarak, bu baflar›s›zl›kta ortan›n solu söyleminin rolü üzerine parti içinde yürütülen tart›flmalar, reformcu kanat içindeki farkl› yaklafl›mlar› ortaya ç›karm›flt›r.
Asl›nda Feyzio¤lu, K›rca ve Paksüt gibi isimler
CHP’nin yenilenmesi ve Türkiye toplumunun
1961 Anayasas› do¤rultusunda yeniden düzenlenmesi düflüncesine inan›yor, sosyal adalet
kavram›n› benimsiyorlard›.41 Hatta 1961–1965
y›llar› aras›ndaki dönemde ülke CHP liderli¤indeki koalisyon hükümetleri taraf›ndan yönetilir
ve 27 May›s sonras›ndaki yeni rejimin temelleri
at›l›rken Feyzio¤lu, partinin muhafazakâr kanad›ndan Melen ve Çelikbafl gibi bakanlarla ekonomi politikalar› konusunda anlaflmazl›klar yafl›yordu. Dahas›, 1965 seçim bildirgesini ‹nönü’yle
birlikte haz›rlayanlar Feyzio¤lu, Ecevit ve K›rca’yd›. Dolay›s›yla, Ecevit grubu gibi Feyzio¤lu
grubu da CHP yönetiminin 1960 sonras› döneme dair analizini benimsiyor, parti söylemi ve politikalar›ndaki de¤iflimin gereklili¤ini kabul ediyordu. Feyzio¤lu grubundaki esas rahats›zl›k, bu
yeni yönelimi isimlendirme noktas›nda ortaya
ç›kt›. Bu yüzden de “ortan›n solu” slogan›, –‹nönü’den sonra kimin genel baflkan olaca¤›n›n da
hararetle tart›fl›ld›¤› bir ortamda– birden bire parti içindeki iktidar mücadelesinin etraf›nda flekillendi¤i bir sorun haline geldi. Ortan›n solu slogan›n›n Ecevit grubuyla özdeflleflmesiyle birlikte
Feyzio¤lu liderli¤indeki kanat muhafazakârlarla
yak›nlaflt›.
Seçim sonras›nda CHP’nin ortan›n solu aç›l›m›na yönelik üç farkl› ve birbirine z›t bak›fl aç›s›
vard›r. Birincisi, Kas›m Gülek, Ferit Melen ve
fievket Raflit Hatipo¤lu gibi parti içinde a¤›rl›¤›
olan muhafazakâr isimlerin bafl›n› çekti¤i ve
hem 1965 milletvekilli¤i genel, hem de 1966 k›smi senato39 seçimlerindeki oy kayb›n› CHP’nin
solla özdeflleflmesine ba¤layan bak›fl aç›s›d›r.
Bu bak›fl aç›s›na göre, söz konusu yenilgiler
Feyzio¤lu’nun yorumlad›¤› haliyle CHP’nin yenilenmesi, merkez sol bir çizgiden ziyade, partinin
tarihsel olarak savunageldi¤i ilkelerinin birer
uzant›s› olarak planl› kalk›nma ve sosyal adalete vurgu yapan bir yaklafl›ma denk düflüyordu.42
Hatta ona göre sosyal adaletin 1961 Anayasas›’n›n çizdi¤i çerçeve do¤rultusunda gerçeklefltirilmesi, komünizmi durdurmaya yönelik en
önemli tedbirlerden biri olarak de¤erlendirilmeli-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Ekim 1964’te gerçeklefltirilen 17. CHP Kurultay›’nda kabul edilen “‹leri Türkiye Ülkümüz” bafll›kl› bildiri38, refah devleti, sosyal adalet, sosyal
güvenlik, planl› ekonomi, iktisadi kalk›nma, toprak reformu ve vergi reformu gibi konular› gündeme getirmesi itibariyle hem parti içi mücadelede
reformcu kanad›n ne kadar etkili olmaya bafllad›¤›n›, hem de bir y›l sonra aç›kça dile getirilecek
olan ‘ortan›n solu’ stratejisini haber veriyordu.
sonras›nda CHP’nin ‘sol’ politikalar› devam ettirmesi büyük hata olacakt›r, çünkü sosyalist ideoloji genifl kitlelerin lanetledi¤i bir fleydir. ‹kinci
bak›fl aç›s›, liderli¤ini Bülent Ecevit’in yapt›¤› ortan›n solu grubuna aittir. Bu gruba göre seçim
baflar›s›zl›klar›n›n nedeni, ortan›n solu aç›l›m›
de¤il, CHP yetkililerinin ço¤unlu¤unun partinin
bu yeni stratejisi do¤rultusunda hareket etmemeleridir. Üçüncü yaklafl›m ise liderli¤ini Turhan
Feyzio¤lu’nun yapt›¤› ve içinde Coflkun K›rca,
Emin Paksüt, Fethi Çelikbafl, Orhan Öztrak gibi
deneyimli parlamenterlerin bulundu¤u gruba aittir. Bu gruba göre sorun CHP’nin reformcu bir
çizgiyi benimsemesi de¤il, 1965 seçimlerinde
“ortan›n solu” slogan›na afl›r› vurgu yap›lm›fl olmas›d›r. Bu vurgu, partiyi solcu bir siyasal örgüt
gibi göstermifl ve oy kayb›na neden olmufltur.40
“ortan›n solu”
slogan›, birden bire
parti içindeki
iktidar
mücadelesinin
etraf›nda
flekillendi¤i bir
sorun haline geldi.
49
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
hakk›nda çok yo¤un bir tart›flma süreci yaflanmaktad›r. Tart›flman›n esas olarak iki taraf› vard›r: Birincisi, 1957 sonras›ndaki gençlefltirme sürecinde partide etkin hale gelmifl olan ve partinin
ilke ve politikalar›n› toplumun ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden formüle etmesi gerekti¤ini savunan ‘reformcu’ kanat; ikincisi, CHP’nin tek parti
döneminden beri tafl›d›¤› karakterini korumas›
gerekti¤ini savunan ‘muhafazakâr’ kanat.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
dir. Feyzio¤lu’na göre “reform taraftar› olmayanlar, Türk milletinin iyili¤ine karfl›d›r. (...) ‹smimizin
de belirtti¤i gibi, biz Halk Partisi’yiz. Biz sosyal
adalete inan›yoruz. Komünizmi yenmenin tek
yolu sosyal adaleti sa¤lamakt›r.”43 Ona göre
CHP, merkez bir partidir ve öyle kalmal›d›r. Partinin merkezde yer almas› 1961 Anayasas›’n›n
öngördü¤ü reformlar› gerçeklefltirmeye engel
de¤ildir.
Oortan›n solu
deyimiyle birlikte
CHP’nin sol bir
parti haline geldi¤i
yönündeki
elefltiriler fliddetle
reddedilmekte,
CHP’de de¤iflen
hiçbir fley olmad›¤›
öne sürülmektedir.
50
Bu çerçevede de¤erlendirildi¤inde, reformcu
olarak nitelendirilen kanat içindeki iki grup aras›ndaki ayr›flman›n, yaln›zca Ecevit ve Feyzio¤lu aras›nda gerçekleflmesi beklenen bir liderlik
mücadelesi çerçevesinde de¤erlendirilmemesi
gerekir. ‹ki grup aras›ndaki çekiflme, liderlikle oldu¤u kadar, ideolojik duruflla da ilgili bir çekiflmedir. Feyzio¤lu ekibi, sosyal adalet kavram›n›
parti söyleminin bir unsuru olman›n ötesinde
emekçi s›n›flara seslenmenin bir arac› olarak ele
alacak bir ideolojik durufla sahip de¤ildir. Her ne
kadar hedeflenen politikalar ve savunulan kalk›nma modeli ‘ortan›n solu’ ekibiyle büyük benzerlikler tafl›sa da, iki grup aras›ndaki temel çeliflki, CHP’nin seslenece¤i toplum kesimleriyle ilgilidir. Feyzio¤lu taraftarlar›, partinin geleneksel
taban›n› korumay›, tüm toplumun partisi olarak
kalmay› CHP’lilerin önüne sunarken, ‘ortan›n solundakiler’ partiyi bir tercihe zorlamaktad›rlar:
geçmifliyle hesaplaflan, halk›n›n kültürü ve de¤erleriyle bar›fl›k, ama en önemlisi eme¤iyle geçinen toplum kesimlerinin ç›karlar›n› savunan bir
parti.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
‹ki grup aras›nda, ‘ortan›n solu’ ifadesi etraf›nda
yo¤unlaflan tart›flmalar, 18 Ekim 1966 tarihinde
gerçeklefltirilen 18. Kurultay’da aç›k bir mücadeleye dönüflmüfltür. Kurultay öncesinde, özellikle
Haziran ay›nda yap›lan k›smi senato seçimlerinden itibaren CHP içinde ‘ortan›n solu’ aç›l›m›na
karfl› ç›kan görüfller aç›kça ifade edilmeye bafllanm›flt›r. Bu karfl› ç›k›fllar›n en önemlisi, Feyzio¤lu ekibi ve muhafazakâr kanad›n kontrolünde
olan CHP Meclis Grubu’nun 10 Temmuz’da yay›nlad›¤› bildiridir.44
Bu bildiriyle CHP’nin TBMM’deki milletvekillerinin ço¤unlu¤u, ortan›n solunu parti için yeni bir
yönelim olarak görmemekte, partinin Alt› Ok
do¤rultusundaki ideolojisinin oldu¤u gibi devam
etti¤ini savunmaktad›rlar. Ayr›ca bildiride, ortan›n solu deyimiyle birlikte CHP’nin sol bir parti
haline geldi¤i yönündeki elefltiriler de fliddetle
reddedilmekte, adeta CHP’de de¤iflen hiçbir fley
olmad›¤› öne sürülmektedir. CHP, kendi süreklili¤i içinde tarihsel ilkelerine ba¤l›l›¤›n› sürdür-
mektedir. Böylelikle muhafazakâr kanatla iflbirli¤i halindeki Feyzio¤lu ekibi, “ortan›n solu”nun
yaln›zca bir önceki seçimde kullan›lan ve baflar›s›zl›¤› tescil edildikten sonra terk edilen içi bofl
bir slogan olarak kalmas›n› sa¤lamaya ve bu
aç›l›m etraf›nda kümelenen Ecevit ekibini cephanesiz b›rakmaya çal›flmaktad›r. Ancak Kurultay sürecinde CHP lideri ‹nönü, ‹stanbul ‹l Kongresi’nde yapt›¤› konuflmayla partisinin ortan›n
solu aç›l›m›n› sahiplenmeye devam etti¤ini ve
buna karfl› faaliyet yürütenlerin partideki görevlerini kaybetme durumunda kalacaklar›n› aç›kça
ifade ederek Ecevit grubuna olan deste¤ini ortaya koymufltur.45
Sonuçta, Ecevit liderli¤indeki grupla Feyzio¤lu liderli¤indeki grup aras›nda çetin bir mücadeleye
sahne olan 18. Kurultay’dan zaferle ç›kan ‘ortan›n solu’ hareketi olmufltur. Bir yandan Genel
Baflkan ‹nönü’nün aç›k deste¤i, di¤er yandan
Ecevit’in parti örgütüyle olan yak›n iliflkisi sayesinde ‘ortan›n solu’ hareketi parti yönetiminde
üstünlük elde etmifl, bunun sonucunda da Ecevit, parti meclisindeki 43 üyeden 31’inin oylar›n›
alarak CHP Genel Sekreterli¤i’ne seçilmifltir. 18.
Kurultay’› CHP’nin merkez solda bir çizgiye geçifli aç›s›ndan önemli bir dönüm noktas› haline
getiren bir baflka özelli¤i de Kurultay’›n “ortan›n
solu” aç›l›m›n› benimsedi¤ini aç›kça ifade eden
bir bildiri yay›nlam›fl olmas›d›r: “CHP halkç›l›k ilkemizin gere¤i olarak, büyük halk kitlelerinin yan›nda onlar›n yarar›na çal›flan, onlar›n sömürülmesine karfl› ç›kan ortan›n solunda bir partidir.
Kurultay, yukar›da belirtilen kay›tlarla, CHP’nin
ortan›n solunda bir parti oldu¤u bilincinin ve bunun söylenmesinin de önemli ve ileri bir anlam
tafl›d›¤›n› tespit eder.”46
Böylelikle CHP, kendisini merkez sol bir parti
olarak ilan etmekte, sadece söylemini de¤il, kadrolar›n› da bu do¤rultuda yenilemektedir. Her ne
kadar k›sa bir süre için daha parti içinde gruplar
aras›ndaki güç mücadelesi devam edecekse de,
partinin yönelimi art›k aç›kça ortaya ç›km›flt›r.
Sonraki süreçte ‘8’ler’ olarak adland›r›lan Feyzio¤lu ve 7 arkadafl›n›n Ecevit’e karfl› aç›kça tav›r
almas› üzerine 4. Ola¤anüstü Kurultay’›n toplanmas› kaç›n›lmaz hale gelmifltir.47 Kurultay’da
parti tüzü¤ünün baz› maddelerinde de¤ifliklik yap›larak “8’ler”in disiplin kuruluna verilmesi kararlaflt›r›lm›fl, bunun üzerine Feyzio¤lu ve arkadafllar› partiden istifa ederek Güven Partisi’ni kurmufllard›r. Güven Partisi’nin kurulufl sürecinde
48 milletvekili ve 15 senatör CHP’den ayr›lm›flt›r.
Bu ayr›flma, ‘ortan›n solu’ ekibinin parti içindeki
Buna karfl›l›k Ecevit, partinin sola aç›l›m›n› tamamlamak gayretiyle söylemini daha da radikallefltirmekte, parti içindeki yo¤un elefltirilere karfl›n özellikle toprak reformu ve genel grev hakk›n› aç›kça savunmaktad›r. AP hükümetinin bir
türlü hayata geçirmedi¤i toprak reformuna karfl›
gerçeklefltirilen toprak iflgallerini “devrimci eylemler” olarak olumlayan ve genel grevin “demokratik bask› araçlar›n›n en güçlüsü, en yararl›s›”49 oldu¤unu savunan Ecevit, böylelikle
CHP’yi toplumdan yükselen talepler karfl›s›nda
kaç›n›lmaz bir biçimde tav›r almaya zorlamaktad›r. Toprak iflgalleri ve genel grev hakk› üzerinden parti içinde alevlenen tart›flma ortam›nda 3
Temmuz 1970 günü toplanan 20. CHP Kurultay›, Ecevit ekibi ile Sat›r ekibi aras›nda Parti Meclisi seçimleri çerçevesinde verilen mücadeleye
tan›kl›k etmifl; ‹nönü’nün tarafs›z kalmas›na karfl›n, Ecevit ekibi Parti Meclisi’ni bütünüyle ele geçirmifl, Ecevit yeniden Genel Sekreter seçilmifltir.50 Böylelikle 1970’lere girerken CHP, kesin bir
biçimde merkez sola aç›lma e¤iliminin egemen
k›l›nd›¤›, bu stratejinin savunucular›n›n parti örgütü ve söylemi üzerinde belirleyici oldu¤u bir
parti haline gelmifltir.
Sonuç
Sonuç olarak CHP içindeki güç mücadelesini
kazanan sadece Ecevit liderli¤indeki bir hizip de¤il, ayn› zamanda belirli bir ideolojik duruflu simgeleyen, CHP’nin gelece¤ine yön verme hedefi
tafl›yan bir fikir, bir strateji olmufltur. Bu stratejiyi,
di¤erlerine göre avantajl› k›lan etkenler yukar›da
ayr›nt›l› bir biçimde ele al›nm›flt›r. Burada vurgulanmas› gereken, ‘ortan›n solu’ aç›l›m›n›n CHP
için kaç›n›lmaz bir yazg› olmad›¤›d›r. Farkl› bir
stratejik ba¤lamda, ‘ortan›n solu’ gibi bir aç›l›m›n
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Feyzio¤lu ekibinin partiden ayr›lmas›n›n ard›ndan, Genel Sekreter Ecevit’in liderli¤indeki ekip,
partiye ortan›n solu aç›l›m› do¤rultusunda daha
belirgin ve kararl› bir yön vermeye çal›fl›rken,
parti içindeki güç mücadelesi baflka isimler alt›nda varl›¤›n› sürdürmüfltür. Özellikle 1969 y›l›ndan itibaren Genel Baflkan ‹nönü’nün Ecevit hareketine yönelik deste¤inin azalmaya bafllad›¤›;
Nihat Erim ve Kemal Sat›r gibi isimler etraf›ndan
örgütlenen parti içi muhalefetin Ecevit’i ve ‘ortan›n solu’ hareketini hedef ald›klar› gözlemlenmektedir.48
baflar›s›zl›kla sonuçlanma olas›l›¤› çok yüksek
olacakt›r. 1960’lar›n ortas›nda bu aç›l›m› CHP
içinde baflar›ya tafl›yan, bu düflüncenin tafl›y›c›s› konumunda olan aktörlerin, söz konusu ba¤lama dair yapt›klar› stratejik muhasebe sonucunda gerçeklefltirdikleri stratejik hamleler olmufltur.
‘Ortan›n solu’ deneyimi göstermektedir ki, siyasetin dinamik yap›s› kimi zaman, ortaya at›lan içi
doldurulmam›fl sloganlar› k›sa sürede bir siyasal
strateji haline getirebilmektedir. Gerek çevre unsurlar›n, gerekse parti içi unsurlar›n etkisi, ‘ortan›n solu’ gibi üzerine çok da düflünülüp tart›fl›lmam›fl, içi doldurulmam›fl bir slogan› zaman
içinde CHP içindeki güç mücadelesinin en
önemli arac› haline getirebilmifltir.
Bu ba¤lamda, CHP’nin 1960’larda yaflad›¤› dönüflüm üzerinde birden fazla etkenin etkili oldu¤u tespit etmek gerekir. Dahas›, bafllang›çta
hangi amaçla ortaya at›lm›fl olursa olsun, parti
içi güç mücadelesinin de etkisiyle ‘ortan›n solu’,
bir slogan olmaktan ç›karak CHP’yi yenilemeye
yönelik bir strateji halini alm›flt›r. Bu dönüflüm
üzerinde etkili olan etkenleri göz ard› ederek onu
sadece siyasal bir manevra olarak de¤erlendirmek, yaln›zca söz konusu dönüflümü de¤il, o
günden bugüne 40 y›l› aflk›n bir süredir Türkiye
siyasal yaflam›nda yer alan ana siyasal ak›mlardan biri olan merkez solun tarihsel evriminin de
tam olarak kavranmas›n› engelleyecektir.
CHP’nin bu de¤iflim do¤rultusunda flekillendirdi¤i yeni siyasal söylemiyle 1970’li y›llarda yap›lan
iki seçimden de en çok oyu alan parti olarak ç›kmas› bile, partideki yenilenmenin basit bir manevradan öte oldu¤unu göstermek için yeterlidir.
‘Ortan›n solu’
deneyimi
göstermektedir ki,
siyasetin dinamik
yap›s› kimi zaman,
ortaya at›lan içi
doldurulmam›fl
sloganlar› k›sa
sürede bir siyasal
strateji haline
getirebilmektedir.
51
Dipnotlar
1 ‹smet ‹nönü’nün hangi koflullar alt›nda ve hangi amaçla “ortan›n solu”nu
benimsedi¤ine dair ayr›nt›l› bilgi için bkz. Suna Kili, 1960-1975
Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Geliflmeler, ‹stanbul:
Bo¤aziçi Üniversitesi Yay›nlar›, 1976, s. 211-222 ve Hikmet Bilâ,
CHP 1919-1999, ‹stanbul: Do¤an Kitap, 1999, s. 211-215.
2 II. Meflrutiyet’in siyasi düflüncesi için bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’nin
Siyasi Hayat›nda Bat›l›laflma Hareketleri, ‹stanbul: Yenigün
Matbaas› 1960, s. 75-99.
3 Yusuf Akçura’n›n görüfllerinin ayr›nt›l› bir analizi için bkz. François
Georgeon, Türk Milliyetçili¤inin Kökenleri: Yusuf Akçura. Ankara:
Yurt yay›nlar›, 1986.
4 Parvus’un görüfllerinin ayr›nt›l› bir analizi için bkz. Winfried B. Scharlau
ve Zbynek A. Zeman, Devrim Taciri: ‹ttihat ve Terakki’nin Bolflevik
Teorisyeni, Çev. Süheyla Kaya, ‹stanbul: Kalkedon Yay›nc›l›k, 2007.
5 Bu çizginin Kadro çevresi üzerindeki izleri için bkz. Mustafa Türkefl,
Kadro Hareketi: Uluscu Bir Sol Ak›m, Ankara: ‹mge Yay›nlar›, 1999,
s. 99-101.
6 Bkz. Hikmet Özdemir, Kalk›nmada Bir Strateji Aray›fl›: Yön Hareketi,
Ankara: Bilgi Yay›nevi, 1986.
7 Osmanl› Sosyalist F›rkas› hakk›nda bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de
Siyasal Partiler: ‹kinci Meflrutiyet Dönemi, Cilt I, 2. Bask›, ‹stanbul:
Hürriyet Vakf› Yay›nlar›, 1984, s. 247-262.
8 Osmanl› Mebusan›’ndaki sosyalist grubun üyeleri için bkz. Tunaya,
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
güç mücadelesinden kesin bir galibiyetle ç›kt›¤›n› göstermenin yan› s›ra CHP’nin art›k geri dönülmez biçimde yeni bir yöne do¤ru evrilmekte
oldu¤una da iflaret etmektedir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
52
1984, s. 253, dipnot 20.
9 Tunaya, 1960, s. 96.
10 Bkz. Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: Mütareke Dönemi,
Cilt II, ‹stanbul: Hürriyet Vakf› Yay›nlar›, 1986, s. 398-436; ve Mete
Tunçay, Türkiye’de Sol Ak›mlar: 1908-1925, Ankara: Sevinç
Matbaas›, 1967, s. 48-57.
11 Hasan ‹leri, “Atatürk’ün Yasaklad›¤› Sosyal Demokrat F›rka”, Toplumsal
Tarih, Say› 53, 1998, s. 36-38.
12 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler; Cilt 2, Mütareke
Dönemi, Geniflletilmifl 2. Bas›m, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2003,
s.237-241.
13 ‹leri, 1998, s. 37.
14 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler; 1859-1952, 2. Bas›m,
‹stanbul: Alba Yay›nlar›, 1995, s.695-696.
15 Örne¤in bkz. Erol Tuncer, “Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Geliflimi”,
‹ktisat Dergisi, Say› 392-393, A¤ustos-Eylül 1999, s. 15; ve Nihat
Sarg›n, T‹P’li Y›llar (1961-1971) An›lar – Belgeler I, ‹stanbul: Felis
Yay›nevi, 2001, s. 378.
16 Türkiye’de sanayileflme için bkz. Yakup Kepenek, “Türkiye’nin
Sanayileflme Süreçleri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,
cilt 7, 1983, s. 1760-1796.
17 Mustafa Sönmez, 1980’lerden 1990’lara ‘D›fla Aç›lan’ Türkiye
Kapitalizmi, ‹stanbul: Gerçek Yay›nevi, 1992, s. 16.
18 1957’den itibaren CHP söyleminde meydana gelen dönüflümün izini
sürmek için bkz. “‹lk Hedefler Beyannamesi” içinde CHP, Milletin
Hizmetinde 40 Y›l, Ankara: Ankara Bas›m ve Ciltevi, 1963, s. 49-51.
Bu beyanname ilk olarak 1957 milletvekili seçimlerinde CHP
taraf›ndan kamuoyuna duyurulmufl, 1959’daki 14. Kurultay’da da
resmen benimsenmifltir.
19 “1961 Anayasas›”, Madde 41, Servet Arma¤an, En son de¤ifliklikleriyle
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasas› ve 1876, 1921, 1924, 1961
Anayasalar›m›z›n do¤ru ve eksiksiz metinleri, 2. Bask›, ‹stanbul:
Ça¤r› Yay›nlar›, 2007, s. 380.
20 Mümtaz Soysal ve Faz›l Sa¤lam, “Türkiye’de Anayasalar”, CDTA, cilt
1, 1983, s. 35.
21 1961 Anayasas›’n›n 46. ve 47. Maddeleri için bkz. Arma¤an, 2007, s.
381.
22 Türk-‹fl, Sendikalar ve Grev, Lokavt Haklar›: Sendikalar ve Toplu ‹fl
Sözleflmesi, Grev ve Lokavt Yasalar› ile ‹lgili Meclis Tutanaklar›
Derlemesi, Ankara: Türk-‹fl Yay›n›, 1964, s. 131’den aktaran
Alpaslan Ifl›kl›, “Ücretli Emek ve Sendikalaflma”, içinde Irvin Cemil
Schick ve Ertu¤rul Ahmet Tonak (der.) Geçifl Sürecinde Türkiye, 3.
Bask›, ‹stanbul: Belge Yay›nlar›, 1998, s. 336.
23 Bülent Ecevit, Ortan›n Solu, 4. Bask›, ‹stanbul: Tekin Yay›nevi, 1968,
s. 17.
24 Ecevit, 1968, s. 21.
25 Feroz Ahmad, The Turkish Experiment in Democracy, 1950-1975,
Boulder, Colorado: Westview Press, 1977, s. 218.
26 1963 y›l›n›n Ocak ay›nda 16. CHP Kurultay›’n›n hemen ard›ndan CHP
gençlik örgütünden birçok genç gruplar halinde partiden istifa etmifl,
bunlardan baz›lar› T‹P’e kat›lm›flt›r. Bkz. Bilâ, 1999, s. 203 ve
Ahmad, 1977, s. 218-219. CHP’nin Atatürk ilkeleri ve partinin genel
ilkelerinden ödün verdi¤i gerekçesiyle gençlik kollar›n›n Alt›nda¤ ve
Yenimahalle örgütleri ile genel merkez gençlik kollar› yönetim kurulu üyesi Kemal Anadol, 8 Ocak 1963’te partiden istifa etmifllerdir. 26
Ocak’ta da ‹stanbul Üniversitesi Hukuk ve ‹ktisat Fakültesi ö¤rencisi
24 CHP gençlik kolu üyesi partiden istifa etmifltir. (Bkz. Turan
Feyzio¤lu, Türkiye’de Devrimci Gençlik Hareketleri Tarihi 1960-68,
‹stanbul: Belge Yay›nlar›, 1993, s. 135 ve s. 140). Üniversite
gençli¤inin 1960’lar›n bafl›ndan itibaren CHP’nin kopufluna dair
daha fazla veri için bkz. Turhan Feyzio¤lu, Fikir Külüpleri
Federasyonu (Demokrasi Mücadelesinde Sosyalist Bir Ö¤renci
Hareketi), ‹stanbul: Ozan Yay›nc›l›k, 2002, s. 107 ve s. 119.
27 Landau’nun yorumuyla “küçük ve bölünmüfl olsa da, Türk solunun
önemi, say›sal olmaktan çok, kamuoyu üzerindeki etkisine dayanmaktayd›” (Jacob Landau, “Images of the Turkish Left”, Problems of
Communism, c. XXXII, Temmuz-A¤ustos 1980, s. 72’den aktaran
Artun Ünsal, Umuttan Yaln›zl›¤a Türkiye ‹flçi Partisi; 1961-1971,
‹stanbul: Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 2002, s. vi).
28 Ayd›no¤lu’na göre Yön, Türkiye’de entelijansiyan›n en genifl kesimleriyle radikal siyasete yöneldi¤i bir dönemin olgusu olarak, hem
ülkenin genel siyasal atmosferini, hem de tüm kesimleriyle solu
derinden etkilemifl bir yay›n organ›d›r (Ergun Ayd›no¤lu, Türk Solu
(Elefltirel Bir Tarih Denemesi 1960-1971), ‹stanbul: Belge Yay›nlar›,
1992, s. 38).
29 Özdemir, 1986, s. 53. Bildiride imzas› bulunanlar›n tam listesi için bkz.
s. 301-327. Ayr›ca imzac›lar›n mesleki da¤›l›mlar› için bkz. Tablo 1,
s. 52.
30 Ayd›no¤lu, 1992, s. 39-42.
31 Ayd›no¤lu, 1992, s. 44-45.
32 Derne¤in kuruluflu ve T‹P’le iliflkileri için bkz. Sarg›n, 2001, s. 99-104.
33 Bkz. Özdemir, 1986, s. 58.
34 Bkz. T‹P, Türkiye ‹flçi Partisi Program›, ‹stanbul: Ersa Matbaac›l›k,
1964, s. 14.
35 1961 seçimlerinde CHP % 36,7 oy oran›yla 173, AP % 34,8 oy oran›yla
158, YTP % 13,7 oy oran›yla 65, CKMP % 14,0 oy oran›yla 54 milletvekilli¤i kazanm›flt›r. Ayr›ca, ço¤unluk sistemine göre yap›lan senato seçimlerinde CHP’nin ülke genelindeki % 37,2’lik oy oran›yla 36
senatörlük kazanmas›na karfl›l›k % 35,5 oy alan AP’nin 71 senatörlük kazanmas› CHP aç›s›ndan son derece kayg› vericidir.
36 Ünsal’a göre T‹P’in ortaya ç›k›fl›, CHP’yi yaln›z oy kayg›s› ba¤lam›nda
de¤il, program aç›s›ndan da etkilemifltir. CHP’nin 1969 seçimleri
öncesinde kulland›¤› “düzen de¤iflikli¤i” ve “toprak iflleyenin su kullanan›n” sloganlar›, bunun göstergeleridir (Ünsal, 2002, s. 214-215).
37 Ö¤renci hareketinin geliflimi ve devrimcileflme süreciyle ilgili olarak bkz.
Feyzio¤lu, 1993; ve Feyzio¤lu, 2002.
38 Bildirinin tam metni için bkz. Rahmi Kumafl, CHP’nin Soya¤ac›, ‹stanbul: Ça¤dafl Yay›nlar›, 1999, s. 142-157.
39 1966 k›smi senato seçimlerinde AP % 56,2 oran›nda oy al›rken, CHP
% 29,6’da kalm›flt›r. Seçim propagandas› sürecinde CHP liderli¤i,
bilinçli bir biçimde “ortan›n solu” ifadesini kullanmaktan kaç›nm›flt›r.
40 Sabri Mustafa Sayar›, “Party Politics in Turkey: Dimensions of
Competition and Organization”, Yay›mlanmam›fl Doktora Tezi,
Columbia Üniversitesi, 1972, s. 161-162.
41 Feyzio¤lu’nun kalk›nma, karma ekonomi ve sosyal devlete iliflkin
görüfllerini ortaya koydu¤u Senato ve TBMM konuflmalar› için bkz.
Ferruh Bozbeyli, Türkiye’de Siyasi Partilerin Ekonomik ve Sosyal
Görüflleri – Belgeler; Kalk›nma ve Planlama; Cumhuriyet Halk
Partisi, ‹kinci Kitap, ‹kinci Cilt, ‹stanbul: Ak Yay›nlar›, 1969.
42 Nitekim Feyzio¤lu ekibi, parti içi güç mücadelesinde baflar›s›zl›¤a
u¤ramas›n›n ard›ndan CHP’den ayr›larak Güven Partisi’ni
kurdu¤unda da, ayn› kalk›nmac›, planlamac›, sosyal devletçi
görüflleri savunmaya devam etmifltir. Bkz. GP, Güven Partisi
Program›, Ankara: Ajans-Türk Matbaas›, 1967; özellikle s. 9-16 ve s.
27-29.
43 Bkz. Ahmad, 1977, s. 250.
44 CHP, XVII. ve XVIII. CHP Kurultaylar› aras› dönemde CHP TBMM
Gruplar›nca Yay›nlanan Bildiriler. Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1966, s.
26-28’den aktaran Kili, 1976, s. 223.
45 CHP, CHP Genel Baflkan› ‹smet ‹nönü’nün ‹stanbul, Ankara, ‹zmir ‹l
Kongreleriyle Ankara ‹l Merkezinde Yapt›¤› Konuflmalar. Ankara:
Ulusal Bas›mevi, 1966, s. 9-10’dan aktaran Kili, 1976, s. 224.
46 CHP, CHP XVIII. Kurultay› Bildirisi. Ankara: Ulusal Bas›mevi, 1966
aktaran Kili, 1976, s. 231.
47 Genel Baflkan ‹nönü’nün bu sürece iliflkin de¤erlendirmeleri ve ‘ortan›n
solu’ aç›l›m›na dair devame den tan›mlama gayretleri için bkz. CHP,
CHP Genel baflkan› ‹smet ‹nönü’nün IV. Ola¤anüstü Kurultaydaki
Aç›fl-Kapan›fl Konuflmalar› (28-29 Nisan 1967), Ankara: Ulusal
Bas›mevi, 1967.
48 Bkz. Hikmet Bilâ, CHP Tarihi 1919-1979, Ankara: Doruk Matbaac›l›k
Sanayii, 1979, s. 451-461.
49 Bilâ, 1979, s. 457 ve s. 461.
50 Bilâ, 1979, s. 461-471.
Osmanl› ‹mparatorlu¤u millet sistem incelendi¤inde buradaki sosyal ve siyasal de¤iflimin
bürokrasiye de yans›d›¤› görülecektir
bürokratik yap›n›n evrimi
Osmanl› ‹mparatorlu¤u millet sistem incelendi¤inde buradaki sosyal ve siyasal de¤iflimin bürokrasiye de yans›d›¤› görülecektir. 19 yüzy›l
Osmanl› merkezi bürokrasisinde gayr› Müslim
memur istihdam› devrin benzer devletleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda daha genifl bir orandad›r.1
1908 ve sonras› incelendi¤inde bu sürecin h›zla
gayr› Müslim yap›n›n aleyhine geliflti¤i bu çal›flman›n konusunu oluflturmaktad›r.
“Bu noktada geliflme ve ça¤dafllaflma sürecindeki toplumlar›n bürokrasi sorunlar› farkl› boyutlarda oluflmaktad›r. Ça¤dafllaflma aflamas›ndaki toplumlarda, çevreden sisteme yönelen istemlerin çeflitlenmesi ve s›klaflmas›na denk bir yap›-
n›n oluflturulmas› temel sorundur. Bu toplumlarda, istemleri yükselten yap› de¤iflikli¤iyle bürokratlaflmay› gerçeklefltiren yap› de¤iflikli¤inin
farkl› zaman boyutlar›n› ayn› mekân üzerinde
geçirmeleri, söz konusu toplumlar›n en güncel
sorunu olmaktad›r. Bir yandan istemleri yükselen, di¤er yandan bu yükselen istemleri yan›tlamada yeterli bürokratik yap›y› gelifltirememifl siyasal sistem, günümüz az geliflmifl toplumlar›n›n
belirgin özelli¤i oluyor.2 Bu yap›sal dengesizli¤in
sonucu, G. Myrdal’›n deyimiyle ‘gevflek devlet’
olgusunu karfl›m›za ç›karmaktad›r.” Bu gevflek
devlet olgusu Cemil Oktay’›n vurgusuyla ele al›n›rsa “kamu kurulufllar›n› yang›n yerine çeviren
rüflveti, yönetilenleri bunaltan kay›rmalar›, flafl›rt›c› boyutlara varan siyasallaflmay› ve genel bir
bozulma görünümüyle az geliflmifl ülke siyasal
ve yönetsel sisteminin kat›ks›z bir örne¤idir”.3 Bu
yönetsel sistemin zafiyetleri tarihsel geliflimi içinde incelenip ele al›nmal›d›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda yönetim zafiyetini elefltirme ve giderme
aray›fllar› milliyetçi söylemle biçimlenmifltir. Milliyetçi söylem sisteme yap›lan elefltirilerin örtüsünü de oluflturmaktad›r. Benzer bir flekilde “‹ttihat
Terakki Cemiyeti bünyesinde iki milliyetçilik biçimi buluflmaktad›r; Devlet ç›karlar›n› dikkate alan
bürokratik türde bir milliyetçilik ve sivil toplumdan
ç›km›fl, ‘ulus’ sorununa daha duyarl› bir milliyetçilik. Bu buluflman›n odak noktas›nda da Ziya
Gökalp yer almaktad›r. Ama bu iki e¤ilim aras›ndaki eklemlenmeyi daha iyi anlamak için, ‹ttihat
Terakki Cemiyeti’nin yar›-resmi yay›n organ›
olan Tanin’in baflyazar› ve ayn› zamanda ulusal
davan›n sempatizan› olan Hüseyin Cahit (Yalç›n) gibi flahsiyetleri daha yak›ndan incelemek
gerekir.”4 Bürokratik türde bir milliyetçilik anlay›fl›n›n, sivil toplumla (devletle) örtüflmemesi karfl›s›nda, ‹ttihat Terakki kadrolar› bu uyumlaflt›rmay› Türkçülük anlay›fl›yla sa¤lamaya çal›flacaklard›r. Bunu yapabilmek için kuflkusuz Osmanl›c›l›k tart›flmalar›n› sona erdirmek durumundad›rlar.
Levent Ürer*
osmanl›c›l›k düflüncesinin tasfiyesi
* Doç. Dr., ‹stanbul
Üniversitesi ‹ktisat
Fakültesi, Siyaset Bilimi
ve Uluslararas› ‹liflkiler
Bölümü Ö¤retim Üyesi
Tanzimat’tan Osmanl›c›l›k düflüncesini devralan
Abdülhamit döneminde ‹slamc›l›k ve Türkçülük
anlay›fllar›n›n özellikle biçimlendi¤i ve özellikle
53
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Bat›da yaflanan milliyetçilik dalgas›n›n bir sonucu olarak ortaya ç›kan de¤iflimler Osmanl› ‹mparatorlu¤unda da Parlamentolu bir meflruti monarfliye geçilme zorunlulu¤una iliflkin tart›flmalar› hep s›cak tutmufltur. Tüm bu süreçte Osmanl›’da “milliyetçi” düflünce, “öncelikle devletin devam›n›” sa¤lamak temelinde bafllang›ç söylemindeki dinsel içeri¤inden h›zla evirilerek günümüze kadar de¤iflecektir. Dahas›, ‹ktidar›n varl›¤›n› ‘meflru’ k›lmak için kendisini dayand›racak
zemin aray›fl›n›n bir biçimi olarak millet söyleminin, iktidar› de¤ifltirip dönüfltürmesine ilginç örnek olarak 1908 Darbesi ve II. Meflrutiyet bu çal›flman›n inceleyece¤i konular aras›ndad›r. ‹ktidar için millet kavram›n›n bir özne olarak ön plana ç›kmaya bafllamas›ndan sonra gerek iktidar
gerekse millet tarihsel anlamda ciddi içerik de¤iflimin bask›s›na maruz kalm›flt›r. Kavram›n içeri¤inin nas›l de¤iflti¤ini tespit edebilmenin en kolay yolu kuflkusuz döneminde söylem ile toplumsal yap›s›n›n içeri¤inin nas›l de¤iflti¤ini belirlemekten geçmektedir. Bafllang›çtaki “ümmet” içeri¤inden, günümüz “etnik” içeri¤ine kadar tamamen farkl› bir millet anlay›fl›n›n yine Osmanl› yerel elitleri aras›nda h›zla daha da yüksek sesle
ifade edilmesi adeta yerel elitler arac›l›¤›yla toplumun parçalara ayr›lmas› ve dahas› atomize olmas› yine bu dönem incelemeleri içerisinde etkin
ve verimli sonuçlar elde etmemizi kolaylaflt›racakt›r.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
II. meflrutiyet dönemi türk milliyetçili¤inin
inflas›nda sivil ve askeri bürokrasinin dönüflümü
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
54
Meflrutiyet’e
yönelik geliflmeler
incelendi¤inde
meflruti monarfli
fikrine hiç de s›cak
bakmayan Sultan
Abdülaziz’in tahttan
indirilerek yerine
daha liberal bir
düflünceye sahip
olan V. Murat’›n
padiflah yap›ld›¤›
görülür.
Türkçülü¤ün 1908 darbesiyle taçland›r›ld›¤› ifade edilebilir. “Türkçülü¤ün tarihini 1860 sonras›
kitle iletiflim araçlar›n›n yayg›nlaflmas›na ba¤l›
olarak bafllatmak mümkündür.”5 David Kushner,
özellikle ‘dil’de yürütülen tart›flmalar çerçevesinde bu süreci ‘kültürel Türkçülük’ olarak, II. Abdülhamit dönemi içinde nitelendirmektedir.6 “1905
sonras›n›n en önemli dönüflümü, meflrutiyet ve
özgürlük düflüncesinin asker çevreleri sarmas›
ve buralardaki gizli örgütlenmelerdir.”7 Bu örgütlenmeler Rus ve ‹ran devrimlerinin etkisi, subaylar›n yetiflme tarzlar›ndaki de¤iflim, ordu içinde
ayr›mc›l›k ve nihayet imparatorlu¤un parçalanma tehlikesine karfl› Abdülhamit’e karfl› olmak
fleklinde biçimlenmifltir. Örgütlenmelerin en yo¤un oldu¤u bölgenin Makedonya olmas›, paylaflma hesaplar›n›n da en çok ortaya ç›kt›¤› yer
olmas›n› getirecektir.
“II. Meflrutiyet hareketi, ‹mparatorluktaki Türk ve
Türk olmayan unsurlar›n demokratik ve liberal
bir anlaflma zemini içinde girifltikleri ilk ve son
harekettir. Bu nedenle de, eylemin ön plandaki
ideolojisi “Osmanl›c›l›kt›r”. Bununla birlikte II.
Meflrutiyet esas olarak Türk Liberal-reformist ayd›nlar›n›n a¤›r bast›klar› harekettir. Bu nedenle
de ba¤r›nda Türk ulusçulu¤unu tafl›r.”8
Meflrutiyet’e yönelik geliflmeler incelendi¤inde
meflruti monarfli fikrine hiç de s›cak bakmayan
Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek yerine daha liberal bir düflünceye sahip olan V. Murat’›n
padiflah yap›ld›¤› görülür. V. Murat’›n sa¤l›k sorunlar› nedeniyle arzu edilen hiçbir de¤iflimin
gerçekleflememesi sonucunda liberal devrimci
gruba anayasay› ilan edece¤i teminat›n› vermesi üzerine beklenmedik bir aday olarak fiehzade
Abdülhamit Efendi padiflah ilan edilir.9 Abdülhamit Kanun-› Esasi’yi ilan edip Meclisi Mebusan’›
toplamakla birlikte k›sa bir süre sonra Osmanl›Rus Savafl›’n›n yaratt›¤› ola¤anüstü koflullar› ileri sürerek anayasa ve meclisi tatil eder. Bu flekilde kurgulad›¤› otuz üç y›ll›k bask› yönetiminin
ard›ndan 24 Temmuz 1908’de Kanun-i Esasi’yi
Makedonya ordusundan gelen darbe tehditleri
karfl›s›nda yeniden yürürlü¤e koymay› kabul
eder. “‹mparatorluktaki milletlerin ço¤unlu¤unun
(Yunanl›lar, Bulgarlar, Ermeniler, hatta Arnavutlar ve Araplar) uzun süredir ulusal bir sürece girmifl bulunduklar› bu dönemde, Türk Milliyetçili¤inden oluflumunu tamamlam›fl bir hareket olarak söz etmek mümkün görünmüyor.”10 Araplar›n
bak›fl›n› tümüyle temsil etti¤ini söyleyemesek de
1908 darbesine karfl› El Müeyyed gazetesinin
yay›nlam›fl oldu¤u broflür’den aktard›¤›m›z yaklafl›m oldukça ilginçtir. Broflür ‹ttihat ve Terakki
Cemiyetinin askerden kendisini soyutlamas›n›n
gere¤ine yapt›¤› vurguyla önem kazanmaktad›r.
Broflüre göre; “E¤er ‹ttihat ve Terakki kendini askerlerden soyutlayabilirse Cemiyetin ortadan
kalkmas›n›n arzu edilmesi bir yana, varl›¤›, meflrutiyetin korunmas› ve güçlendirilmesi bak›m›ndan zorunlu olan bir siyasi parti haline gelebilir.
Fakat Cemiyet nüfuzunu art›rmak için orduya
dayan›rsa meflrutiyetin ruhunu ihlal eder ve bu
durumda yaln›zca bir flah›s diktatörlü¤ü gitmifl,
yerine bir cemiyet diktatörlü¤ü gelmifl olur. Bir
farkla ki o flah›s Osmanl› iktidar› üzerinde irsi
olarak hak sahibi iken, cemiyet, Osmanl› toplumunun çeflitli tabakalar›ndan insanlardan oluflmaktad›r ve dolay›s›yla cemiyeti oluflturan her
bir bireyin ona denk bir benzerini veya bir muar›z›n› bulmak mümkündür. Benzerler haysiyetçe
askeri yap›daki dönüflümün “milli” söyleme
yans›mas›
Askeri yap›n›n h›zla siyasi kadrolara ve politik
yap›ya dönüflmesi, hatta etkin ve belirleyici olmas› sonucunda ‹ttihat Terakki Cemiyeti kadrolar›n›n h›zla askerlerden oluflmas› gerekçelerini
tarihsel dönüflüm içinde ele al›p incelemek gerekmektedir. Kuflkusuz 1826’da Yeniçeri Oca¤›’n›n kald›r›lmas› Osmanl› ordu teflkilatlanmas›nda önemli bir de¤iflimin habercisidir. Birkaç
yüzy›l bozulma süreci geçirmifl olan Yeniçeri
Oca¤› ve tabii ki buna ba¤l› olan devflirme sistemi, ordunun subay ihtiyac› bak›m›ndan yeni kaynaklar›n aray›fl›n› kaç›n›lmaz k›lacakt›. Çözüm
olarak Bat›’l› tarzda teknik e¤itimi de ihtiva eden
ilk askeri okullar (hendesehaneler), ö¤renci kayna¤›n› do¤rudan halktan temin etmek durumunda kalacakt›r.13
Stefanos Yerasimos, Tanzimat’› da içine alan bir
dizi reformlar sürecinde klasik sürecin aksine
medrese ö¤rencilerine ve alayl› askerlere yükselme yollar›n›n kapanm›fl oldu¤unu ifade edecek, küçük burjuvazi ad›n› verdi¤i bu s›n›f›n ideolojisini milliyetçi ve hareketlerini ise ihtilalc› davran›fllar›n biçimlendirdi¤ini ifade edecektir.14 Bu
dönemde Osmanl› zabitinin zihniyetini tamamlayan bir di¤er çizgi, Rumeli’de 1902-1908 y›llar›
aras›nda sürüp giden çetecilik faaliyetlerine karfl› mücadele verirken kazan›lan ‘komitac›’ davran›fl kal›b›d›r.15 Askeri yap›n›n prati¤inden elde etti¤i ideolojik “milli” söylemi anlayabilmek için kla-
osmanl› imparatorlu¤unun klasik ordu yap›s› ve dönüflümü
Osmanl› Devletinde ordu temelde Müslümanlardan oluflmak-ta ve asker ihtiyac›, özellikle 18. ve
19. yüzy›llarda tamamen bu kesimden sa¤lanmaktayd›. Her ne kadar, 18. yüzy›la kadar Kap›kulu ocaklar› H›ristiyan tebaa çocuklar›ndan
devflirilen gençlerden oluflturulmuflsa da, bu
gençler, orduya kesinlikle H›ristiyan kimlikleriyle
al›nmazd›.16 Türk örf ve adetlerini, ‹slam dinini ve
Türkçe’yi ö¤renmek için bir süre e¤itime tabi tutulan devflirmeler, ancak eski kimliklerinden s›yr›l›p Müslüman olduktan sonra asker olabilirlerdi.17 Bunun d›fl›nda, gayr› Müslim tebaa devlete
cizye vergisi ödedi¤inden dolay›, ilke olarak askerlik hizmetinden muaft›.18 Ancak Osmanl›lar,
bu genel kurala ra¤men, özellikle asker ihtiyac›n›n artt›¤› dönemlerde gayr› Müslimlerden yararlanmakta hiçbir sak›nca görmemifllerdi. Bu uygulaman›n ilk örnekleri, komflu H›ristiyan devletlerinden sa¤la-nan savaflç› askerlerdi. Sözgelimi, I. Murad’›n ordusunda, vergi ödeyen beyliklerin gönderdikleri önemli say›da H›ristiyan askerler vard› ve bunlar yaln›z Anadolu seferlerinde de¤il, Kosova meydan muharebesinde de
(1389) Osmanl› kuvvetleri içinde yer alm›fllard›.19
Ayn› flekilde, Y›ld›r›m Bayezid’›n Ankara savafl›na (1402) kat›lan ordusunda S›rp askerleri bulunuyordu.20 1432-l433’de Osmanl› ülkesini ziyaret
eden Bertrandon adl› bir Frans›z seyyah, II. Murad’›n ordusunda S›rp despotlu¤unu, Arnavutluk
ve Bulgaristan’dan gönderilmifl çok say›da H›ristiyan sipahi ve askerlerin oldu¤unu görmüfltü.21
Osmanl› Devleti, Rumeli fethinin genifllemesiyle
birlikte, yukar›da sözü edilen ilk dönem uygulamalar› yerine, Balkanlarda karfl›laflt›¤› eski döneme ait H›ristiyan kaynakl› askeri organizasyonlardan yararlanmaya bafllad›.22 Osmanl›lar,
Balkanlar› ele geçirdiklerinde buralarda yeterli
miktarda Türk ve Müslüman nüfus yoktu. Anadolu’da ise arzu edilen Türk birli¤i henüz tam anlam›yla kurulamam›flt›. Buna karfl›n Rumeli’deki
geniflleme baflar›yla devam ediyor, bu durum
Balkan co¤rafyas›nda askere duyulan ihtiyac›
art›r›yordu. Devlet, problemin çaresini daha önce bölgedeki eski askeri teflkilatlar içinde yer alm›fl küçük toprak sahibi ve asilzade H›ristiyan
gruplar› yerinde b›rakmak veya onlar› yeniden
organize etmekte buldu. Üstelik bu yaklafl›m Osmanl›n›n fetih politikas›na yön veren esaslar ve-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
sik dönem askeri yap›n›n nas›l dönüfltü¤ünü ve
bu dönüflüme millet söylemine nas›l uyumlaflt›r›ld›¤›n› ortaya koymam›z gerekmektedir. Bu
amaçla Osmanl› millet sistemine iliflkin anayasal
geliflmelerin incelemesi de zorunluluktur.
Askeri yap›n›n h›zla
siyasi kadrolara ve
politik yap›ya
dönüflmesi
sonucunda ‹ttihat
Terakki Cemiyeti
kadrolar›n›n h›zla
askerlerden
oluflmas›
gerekçelerini
tarihsel dönüflüm
55
içinde ele al›p
incelemek
gerekmektedir.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
kendisine denk olsun ya da olmas›n baflkalar›n›n diktatörlü¤üne katlanamazlar. Bu nedenle
meclis topland›ktan sonra Cemiyetin siyasi tart›flmalarda bile rakiplerini ordu ve süngü ile susmaya zorlamas› 31 Mart Vakas› gibi daha pek
çok olay›n ortaya ç›kmas›na sebep olabilir ve
meflrutiyeti yerlefltirme ad›na yap›lan uygulamalar da tam tersine büyük ayr›l›klara sebep olabilir.” 11 Asl›nda zamanla ‹ttihat ve Terakki Cemiyetinin alm›fl oldu¤u biçimi ve içeri¤i oldukça güzel
tan›mlam›flt›r.
Bu dönemde ‹slam’›n ümmet anlay›fl›n›n özellikle ‹slam toplumlar›nda öteledi¤i her türlü milli ve
etnik temelde bilince karfl›n gizli bir Türk kimli¤i
bilincinin varl›¤›ndan söz edilebilir. Bu dönem
“meflruti bir düzeni geri getirmeye dönük liberal
bir hareket olarak” ifade edilecektir. Osmanl› ‹mparatorlu¤unun parlamenter sisteme geçifl süreci Tanzimat Dönemine kadar uzan›rken, bu dönem padiflah›n mutlak otoritesinin dönüfltü¤ü ve
bürokrasinin otoritesinin geliflmeye bafllad›¤› bir
dönem olarak da ele al›nabilir. Mustafa Reflit Pafla, Ali Pafla ve Keçecizade Fuat Pafla bu devrin
en seçkin ve etkili kiflileridir.12
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Reaya Osmanl›
askeri s›n›f›na
kesinlikle
al›nmazken, “sipahi
kafirler” ise kabul
edilmekteydi
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
56
ya ideallerle de çeliflmiyor, aksine örtüflüyordu.23
Köylüler topraklar› üzerinde tasarruf haklar›yla
b›rak›l›rken, fetihten önceki asil s›n›flar ve askeri unsurlar ise, genelde Osmanl› askeri örgütü
içine al›nmaktayd›. Zira devlet bunlar› reaya’dan
ayr› tutuyor ve defterlere sipahi s›fat›yla müstakil
olarak kaydediyordu.24
H›ristiyan olsun, Müslüman olsun reaya için,
herhangi bir flekilde silah tafl›mak yasakt›. Reaya Osmanl› askeri s›n›f›na kesinlikle al›nmazken, “sipahi kafirler” ise kabul edilmekteydi. Osmanl›lar›n H›ristiyan sipahiler hakk›nda takip etti¤i bu siyaset, yerli askeri s›n›flar›n olas› direnifllerini k›rarak Rumeli’nin fethini kolaylaflt›rm›flt›.
Devlet, H›ristiyan sipahilere genellikle eski topraklar› üzerinde geçimlerini sa¤lamalar› amac›yla t›marlar veriyor ve yeni düzen içersinde bunlara, eski kon-umlar›na uygun bir statü sa¤l›yordu. Üstelik Osmanl› askeri s›n›f›na dâhil olabilmek için Müslüman olmak gibi bir ön flart da yoktu.25 Bu sayede çok say›da H›ristiyan sipahi, sahip oldu¤u dini ve etnik kimli¤inde bir de¤ifliklik
yapmaks›z›n Osmanl› egemenli¤i alt›nda askeri
hizmetler görmeye bafllad›. 1473’de Fatih’in ordusundaki H›ristiyanlardan bahseden kaynaklar,
asl›nda bu gerçe¤i ifade etmekteydi. Gerek t›marl› sipahi olarak, gerekse Voynuk ve Martolos
veya baflka isimler alt›nda Osmanl› ordusunda
küçümsenmeyecek kadar H›ristiyan asker vard›.
Askeri yap›n›n içindeki teknik kadrolar incelendi¤inde, Klasik döneme ait arfliv kay›tlar›, gayr›
Müslimlerin topçuluk, tüfenkçilik ve zenberekçilik
gibi teknik bilgi ve uzmanl›k gerektiren askeri
alanlarda da istihdam edildiklerini göstermektedir.26 Gayr› Müslim Osmanl› tebaas›, ayr›ca, donanmaya ait gemiler ile ‹stanbul’daki Tersane-i
Amire’de de yayg›n olarak istihdam edilmekteydi. Osmanl›lar, ilk dönemlerden itibaren donanma ve ter-sanede ustal›k gerektiren teknik ifllerle, kürekçilik gibi daha çok kol kuvvetine dayanan hizmetlerde gayr› Müslimlerden istifade etmiflti.27 Sonralar› donanmada de¤erlendirilen
Müslüman olmayan kürekçi say›s› h›zla artt›. ‹stanbul’da bulunan Yahudi, Ermeni ve Rum esnaftan bile ocakl›k olarak kürekçiler al›n›yordu.
Gayr› Müslim esnaf kendilerinden istenen kürekçileri ocakl›k olarak ayni veya bedel fleklinde
vermek zorundayd›.28 Tüm bu örneklere ra¤men
gayr› Müslimlerin Osmanl› ordusunda muvazzaf
asker statüsüyle istihdamlar›na ise, donanma ile
s›n›rl› olarak, ilk defa 1835’de bafllanacak ve ülke genelini kapsamayan bu s›n›rl› uygulama ilk
günden itibaren yo¤un tepkilerle karfl›laflacakt›.
H›ristiyan ve Yahudi Osmanl› vatandafllar›n›n
Müslümanlarla birlikte asker olmalar›, ayn› man-
ga veya bölüklerde bulunmalar›, ayn› ko¤ufllar›
paylaflmalar› özlenen “ittihad-› anas›r”›n gerçekleflmesi aç›s›ndan en az maarif kadar önemli görülmekteydi. Dönemin önde gelen yazarlar›ndan
Hüseyin Cahid, köflesinde, “En birinci emelimiz
olan ittihad›n en birinci sebebi olmak üzere orduyu ve maarifi tan›yoruz” diye yazacakt›.29 Birbirine kenetlenmifl bir Osmanl› toplumu kurma idealiyle gelece¤e yönelik siyasi kayg›lar ve sosyal
dengelerin sa¤lanmas› gibi hedefler Meflrutiyetle birlikte mali endiflelerin önüne geçmiflti. Bunlara eflitlik ilkesini tavizsiz uygulama iste¤i, parlamentoda bulunan H›ristiyan mebuslar›n destekleri ve Müslüman kamuoyunun bask›-lar› da
eklenince, Bab›âli, 1909 A¤ustosunda kabul edilen bir kanunla bedel-i askeri vergisini kald›rarak
gayr› Müslim Osmanl› vatandaflla-r›n›n bundan
sonra askerlikle mükellef tutulaca¤›n› ve bu konuda daha önce var olan bütün ayr›cal›klar›n da
kald›r›laca¤›n› aç›klad›. Haber, H›ristiyan patrikler ve cemaat reisleri aras›nda flaflk›nl›k ve endifle meydana getirdiyse de, karara karfl› ç›kmay›p
muvafakat edeceklerini bildirdiler.30 Arkas›ndan,
hükümetten, bir dizi istekler-de bulundular. H›ristiyanlar›n ayr› taburlarda istihdam edilmeleriyle
k›fllalara papaz tayin edilmesi gibi hususlar isteklerinin ilk s›ras›nda yer almaktayd›.
“1909’da askerlik muamelelerine bafllayan Osmanl› hükümeti, 1910’dan itibaren gayr› Müslimleri fiilen askere almaya bafllad›. Askerlik muayeneleri, kur’a ifllemleri ve gayr› Müslim askerin
sevkiyat› aflamalar›nda ülkenin birçok yerinde
olaylar ç›kt›. H›ristiyan halk, askerlik karar›ndan
duydu¤u memnuniyetsizli¤i baz› yerlerde pasif
direnifller, baz› mahallerde ise aleni ve toplumsal tepkilerle ortaya koydu. Özellikle adalar ve
Rumeli taraf›nda gösterilen tepkiler yüzünden,
kur’a ve askere alma ifllemleri yerine getirilemedi ya da ertelendi. Ayn› flekilde, H›ristiyan nüfusu tespit etmek amac›yla baz› bölgelerde yap›lmas› planlanan say›mlar (tahrir) ileri tarihe b›rak›ld›. Nüfus say›m› yap›lamayan bölgeler, askerlik kapsam›ndan ç›kar›ld›. Çok say›da H›ristiyan,
asker olmamak için baflta Amerika ve M›s›r olmak üzere ülke d›fl›na veya vilayetleri haricine
kaçt›. Bütün bunlara ra¤men Osmanl› Devleti,
askerlik karar›n› uygu-lamaktan vazgeçmedi.
1910’dan bafllayarak 1918’e kadar gayr› Müslim
tebaas›ndan muvazzaf veya redif s›fat›yla asker
almaya devam etti.
Balkan Harbi ve I. Dünya Savafl›nda Osmanl›
ordusunda çok say›da H›ristiyan ve Yahudi asker görev yapmaktayd›. Balkan sava-fl›nda silahl› olarak orduya al›nan gayr› Müslimler aras›nda, mevzile-rini b›rak›p düflman saflar›na firar
edenler oldu¤u gibi, üstün gayret ve fedakârl›kla
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
ni din, cemaat ve dahili birlik ve uyumun di¤er
soyut etkenleri de ikinci s›raya itildi.”36
osmanl› millet sistemine iliflkin anayasal geliflmeler
Z›mmilikden ekaliyete do¤ru giden de¤iflim çizgisinde seküler bir kavram olan ekalliyet yine de
dini ve mezhebi unsurlardan ar›nmad›¤› için,
muhtevadan çok, ba¤lama iliflkin bir dönüflüm
yaflam›flt›r. Bu dönüflüm Kedourie’ye göre befleri yaflama standartlar›nda bir geliflmeye iflaret
etmemektedir.37 Türk milliyetçili¤inde bu karmafla kolayl›kla görülmektedir. Türk milliyetçili¤inin
geliflimi Jön Türk döneminin temel özelli¤i olarak
bu çal›flmada s›kl›kla vurgulanmaktad›r. Ancak
dikkate al›nmas› gereken en önemli husus, milliyetçi fikirleri kendisine fliar edinmifl olan iki grup,
Osmanl› Türkleri ile Rusya’dan göç eden Türkler
aras›ndaki farkl›l›kt›r. “Rusya’dan göç etmifl
olanlar›n göç etmeden önce Çarl›k yönetiminden
kurtulmaya yönelik milliyetçi hareketlere önderlik
etmifllerdi. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda ise, çokuluslu imparatorlu¤un çeflitli uyruklar›ndan bir
sözde ulus devlet kurmay› amaçlayan çekici bir
Osmanl› ulusu fikri vard›.”38
1876 tarihli Kanun-› Esasinin hükümleri dinsel
topluluk örgütlenmesini anayasallaflt›rm›flt›r.
Afla¤›da incelendi¤i gibi, pek çok anayasa hükmünde, “milleti muhtelife”nin (de¤iflik milletler)
ayr›cal›klar› korunmufltur. Ancak anayasan›n
as›l önemi Tazimatla birlikte bafllayan hukuki
eflitlik ilkesini koymas› ve dinsel farkl›l›¤›, hukuki
farkl›¤›n temeli olmaktan ç›karmas›, Osmanl› vatandafll›¤› ba¤›n› gelifltirmesidir.39 Bu bak›mdan
Kanun-› Esasi, çok dinli bir toplumda, art›k devlet-yurttafl ba¤›n›n kurulmas›nda dinsel ba¤› dikkate almayan bir anayasad›r. Anayasaya göre
devletin dini ‹slam d›r (Madde 11); bu gerçeklikle beraber, halk›n huzurunu ve genel adab› bozmamak kayd›yla “bilcümle edvan›n serbesti-i icras›*” ve “cemaat› muhtelifeye verilmifl olan imtiyazat› mezhebiyenin” eskisi gibi yerine getirilmesi devlet güvencesi alt›na al›nm›flt›r (madde.
11).40 Bu flekilde dinsel topluluklar›n eski ayr›cal›klar› anayasal güvence alt›na al›n›rken, di¤er
dinlere de özgürlük tan›nm›flt›r.
Anayasan›n 8 ila 26. maddeleri aras›ndaki hükümler Osmanl› vatandafll›¤›n› düzenlemektedir.41 Anayasan›n 8. maddesine göre, “Devlet-i
Osmaniye tabiiyetinde bulunan efrad›n cümlesine her hangi din ve mezhepten olur ise olsun bila-istisna Osmanl› tabir olunur ve Osmanl› s›fat›
kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve
izae edilir”.42 Vatandafll›k kavram›n›n tan›m› içindeki dinsel ö¤eler ar›narak, vatandafll›k ile din
aras›ndaki ba¤lant› kopar›lm›fl-t›r. Bu türden bir
Dinsel topluluklar›n
eski ayr›cal›klar›
anayasal güvence
alt›na al›n›rken,
di¤er dinlere de
özgürlük
tan›nm›flt›r
57
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
görev yapanlar da vard›. Ayn› hadiseler, I. Dünya Savafl› esnas›nda da yafland›. Amele taburlar›nda istihdam edilen baflta Ermeni ve Rumlar olmak üzere, birçok gayr› Müslim Osmanl› askeri
firar etti. Böylece, 1909’da bafllayan gayr› Müslim Osmanl› tebaas›n›n zorunlu askerlik hizmetleri, ac›-tatl› hat›ralar›yla birlikte, 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’yle fiilen sona erdi”.31
1919’da ise, ‹tilaf devletlerinin iste¤i üzerine al›nan bir kararla, Osmanl› ordusunda bulunan bütün gayr› Müslim askerler terhis edilecektir.32
Osmanl› imparatorlu¤unun ‘do¤u sorunu’ olarak
ele al›n›p paylafl›m›n›n yap›lmas› bu sürecin sonunu ifade eder. ‹mparatorlu¤un içinde bulundu¤u olumsuz koflullar› fark edenler, bu durumu en
yak›ndan gören, Balkanlarda görevli subay ve
sivil Osmanl› ayd›nlar› oldu. Osmanl›c›l›k siyasetinin son bulmas›, Osmanl›da padiflaha bak›fl›
da de¤ifltirecek, Osmanl›n›n ekonomik aç›dan iflas etmesinde, devletin parçalanmas›nda, temel
neden olarak, padiflah sorumlu tutulacakt›r. Bu
anlam›yla padiflah›n yönetimine alternatif gelifltirmeyle devletin kurtuluflu aras›nda bir ba¤›n
varl›¤› kabul edilecektir. 1908-1909 darbesi bu
anlamda büyük umutlar› da beraberinde getirmifltir. Çünkü “19. yüzy›l›n bafl›na gelindi¤i zaman Osmanl› devleti hemen hemen ordusuz bir
devlet haline gelmifl bulunuyordu, bunca askeri
yard›ma karfl›l›k, yard›m›n diplomatik sonuçlar›
da benzer sonuçlar veriyordu. Moskof tehlikesini
yok edemedikten baflka ‹ngiliz-Frans›z rekabetini de çekmiflti.33 Niyazi Berkes’in ifade etti¤i gibi
Türk ulusçulu¤u da kendisine has bir özellikte
ortaya ç›kacakt›r. Anadolu’da yaflayanlar›n içinde bulundu¤u duruma bak›ld›¤›nda “Üç çeyrek
yüzy›l içeride, d›flar›da Osmanl›l›k davas› gütmenin zararlar›n› bu yaln›z kalm›fl halk çekecekti. Bütün dünyada hatta Osmanl› yöneticileri ve
ayd›nlar› aras›nda Türk, bu imparatorlukta sadece önemsiz bir unsur olarak tan›n›yordu. Abdülhamit zaman›nda Anadolu’da dolaflan Avrupal›
araflt›r›c› ve gözlemcilerin bu dönemdeki ifadeleri, Türklerin Anadolu’da i¤reti bir az›nl›k oldu¤u,
nüfuslar›n›n azald›¤› ekonomice yok say›labilecek durumda olduklar›” yolundad›r.34 Jön Türklerin devleti yenileme düflüncesi, pozitivizmi
kendilerinin temel felsefi ö¤reti olarak benimsemelerinden sonra daha farkl› bir boyut kazanm›fl
olacakt›r.35 “Pozitivizmin en önemli etkilerinden
biri, toplumsal ve siyasal olgular için nedensel
aç›klamalar› somut olarak kavranabilir etkenler
içinde aramak ve dini, bilime karfl› olarak görmek oldu. Türklü¤e iliflkin her fley ile birlikte ›rk
ve etnik kökenin yurt d›fl›nda Jön Türkler aras›nda birincil önem kazanmas› bu kapsam içindedir. Ayn› zamanda bunun tersi de do¤ruydu, ya-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1876 Kanun-›
Esasi’si ile
bütün Osmanl›
uyru¤u hukuken
eflit bir vatandafl
toplulu¤u olarak
düzenlenmek
istenmekteydi.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
58
düzenlemeden anlafl›lan, Osmanl› ‹mparatorlu¤unun geleneksel, din temelli millet sistemini art›k terk etti¤idir. Bu terk edifl, modern ulus-devlet
anlam›nda devlet yurttafl iliflkisinin bafllad›¤›n›
göstermektedir. Nitekim ayn› bölüm içindeki 17.
madde, “Osmanl›lar›n” bütünü için yasa önünde
eflitlik ilkesini getirmifltir. Din ve mezhep ayr›m›
olmaks›z›n tüm Osmanl› vatandafllar› devlet
önünde eflit k›l›nm›flt›r. 16. maddeyle ise, e¤itim
ve ö¤retim devlet denetimine al›n›rken, “milel-i
muhtelifenin” okullar›nda kendi inançlar›na uygun ö¤retimin korunaca¤› belirtilmifltir. 18. ve 19.
maddeler ile resmi dil olan Türkçe’yi bilmek kofluluyla devlet bünyesinde kamu hizmetine girmede eflitlik ilkesi getirilmifltir.43
Dinsel topluluklar için öngörülen yerinden yönetim olgusu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda uluslaflman›n siyasal yata¤› olmufltur. II. Meflrutiyetle
birlik-te, yeni iktidar dinsel topluluklar›n özerkliklerini tart›flma konusu yapm›flt›r. Çünkü yeni iktidar demokratik bir siyasal yaflam›n bafllamas›yla birlikte Osmanl› Devleti’ndeki de¤iflik dinsel
toplulukla-r›n parlamentoya temsilci soktuklar›n›
ve parlamentoda ç›karlar›n› savunabileceklerini
ileri sürerek dinsel topluluk örgütlenmelerine dönük kuflkular›n› belirtmekteydi. Gerçekten örne¤in I. Meflrutiyet’in toplanan ilk meclisinde, Müslüman olmayanlar›n oran› üçte birdir. 1908 y›l›na
gelindi¤inde de benzer bir durum söz konusudur. Yeniden aç›lan Meclisi Mebusan’da seçilmifl olan 275 mebusun 142’si Türk, 60’› Arab,
25’i Arnavut, 23’ü Rum, 12’si Ermeni, 5’i Yahudi,
4’ü Bulgar, 3’ü S›rp, birisi Ulah’d›r.44 Nihayet
1908-1909 öncesinde 186.200 kilometrekare
olan yüzölçümü ve yaklafl›k 7 milyon nüfusu
olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Avrupa kesimi
1913’de 26.000 kilometrekareye düflmüfl ve nüfusu 1.635.000 kifliye inmifltir.45 Kemal Karpat’a
göre 20.884.63046 olan toplam nüfus 1914 y›l›nda 18,520.016 d›r. Bu dönemde Osmanl›’n›n
kaybetmifl oldu¤u topraklar›n yüz ölçümü de dikkate al›nd›¤›nda de¤iflimin boyutlar› oldukça
önemlidir.
1912 seçimlerinde ise parlamentoya seçilen 284
mebustan, 15’i Rum, 13’ü Ermeni, 4’ü Yahudi ve
9’u Slav47 kökenlidir. 1908 meclisindeki Müslümanlar›n mesleki da¤›l›m›na bakt›¤›m›zda, 220
Müslüman üyeden yaklafl›k yüzde 35’i ulemâ
(sar›kl›) s›n›f›ndan, yüzde 30’u çiftçi, yüzde 20’si
devlet memuru, yüzde 10’u serbest mesleklerden, yüzde 5’i di¤er bafll›klar› alt›nda s›n›fland›r›labilir. ‹flte bu nedenledir ki 40 küsur gayr-i
Müslim mebus, Türk radikallerinin gözünde say›lar›n› çok aflan bir önem kazanacakt›. “Yeni seçilen meclis 1908 Aral›k ay›nda toplanmaya bafllay›nca, Genç Türkler kendi köktenci programla-
r›n›n baz› noktalar› için bu gibi (sol durufl içinde
ki –yazar›n notu) milletvekillerinin deste¤ine güvendiler. 1908-12 Meclisi’nin Sosyal bileflimine
bak›nca Jön Türklerin daha yüksek e¤itimli, toplumsal aç›dan da daha ilerici olan az›nl›k cemaatleri milletvekillerinin ideolojik tutsaklar› olduklar› anlafl›l›r.”48
1914 y›l›nda yap›lan seçime ‹ttihat ve Terakki
Cemiyeti, ‹stanbul ve Edirne’de tek parti olarak
girecektir. Bu dönemde meclise giren 259 mebusun 13’ü Rum as›ll›, 14’ü Ermeni as›ll› ve 4’ü
Yahudi as›ll›d›r. Balkanlar elden ç›km›fl oldu¤u
için Slav kökenli mebus kalmam›flt›r.49
Tanzimat’la birlikte dinsel topluluk özerkli¤i
önemli ölçüde dinsel içerikte bir özerklikten ç›km›fl, siyasal özerkli¤e yaklaflm›flt›. Buna karfl›l›k,
çok dinli bir imparatorlukta bu malzemeyi bir arada tutabilecek bir yap›ya gerek vard›r. Bu ba¤lamda laikleflme süreci ve parlamentonun üstünlü¤ünün yaflama geçmesi ile birlikte “her-kes için
ayn› yasa” ve toplumun bütününün yasama sürecine kat›-l›m› sa¤lanacakt›r.50 Bu durum kuflkusuz ‹ttihat Terakki Cemiyetine dinsel topluluk
özerkli¤inin en az›ndan siyasal boyutunun ortadan kald›r›lmas› için önemli bir avantaj sa¤layacakt›.
1876 Kanun-› Esasi’si de bu statülere güvence
tan›m›flt›r. Bütün Osmanl› uyru¤u hukuken eflit
bir vatandafl toplulu¤u olarak düzenlenmek istenmekteydi. Bu süreçte dinsel topluluk örgütlenmesi terk edilmekte; bu örgütlenmede dinsel:
otoritenin geleneksel a¤›rl›¤› k›r›lmaktayd›. Ayr›ca Müslüman olmayan uyru¤a gerek merkez,
gerekse taflra örgütünde yer verilmesi ilkesi benimsenmekteydi Bunun amac› yönetime Müslüman ol-mayan uyru¤un da kat›l›m›n› sa¤layarak,
uluslaflma ak›m›n› önlemekti. Fakat yeni ilkeler
gerek Müslüman gerekse, Müslüman olmayan
halk üzerinde olumlu etki yapmam›flt›r. Çünkü
Müslüman halk, Müslüman olmayanlarla eflitli¤i
benimsememiflti. Müslüman olmayan halk ise,
uluslaflma sürecine girdi¤i için, bu yeni ilkelerle
tatmin olmam›flt›. Üstelik din adamlar› geleneksel otoritelerini yitirmekteydiler ve din adamlar›n›n etkisi alt›ndaki tabakalar bu yeni geliflmelere
adeta onlar›n tepkileriyle yaklafl›yorlard›.51
Nas›l ve nereden okunursa okunsun, Tanzimat
belgeleri Osmanl› ülkesinde boy gösteren uluslaflma ak›m›n›n, oldukça iyi birer kan›t›d›r. Tanzimat belgeleri Osmanl› toplum yaflam›nda, siyasal haklar› ve hukuki eflitli¤i bütün uyru¤a yayarak genifl bir çerçeve ile tüm uyruklar› kapsamaya dönük çabalar› anlat›r. Ulusal hareketlerin
ba¤›ms›zl›k biçiminde yay›lmas›n› önlemeye dönük, d›fl bask›n›n da etkili oldu¤u bir giriflimdir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
kan Savafllar› sonras›nda h›zla “milli bir politik
söyleme” dönüflecektir.
sonuç
Osmanl› imparatorlu¤unun an›lan dönemde h›zla nüfusunu yitirmesi, Balkanlarda geliflen direnifller karfl›s›nda tutunamaz hale gelmesi ve yukar›da ana hatlar›yla gösterilmeye çal›fl›ld›¤› gibi, co¤rafi ve toplam nüfusunun özünde yaflanan köklü de¤iflimler. An›lan dönemde sürekli
hareket halinde bir Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve
yo¤un ulusçu kopufllar sonucu yine yo¤un mülteci trafi¤i sonras› sürekli de¤iflen millet tan›m›
karfl›s›nda reel duruma toplumsal yap›y› adapte
etmeye çal›flan bürokratik merkezci bir anlay›fl55
özellikle vurgulanmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu geliflmelerin bir sonucu olarak, II. Meflrutiyet’ten sonra
siyasal iktidarlar art›k dinsel topluluklar›n özerkli¤ine çok s›cak bakmam›flt›r. Nihayet bu topluluklar›n siyasal boyutu, Cumhuriyetin kurulmas›yla
birlikte tamamen kald›r›lacakt›r.
II. Meflrutiyet için yap›lan elefltiride Ali Yusuf, “‹stanbul’daki gazete sahiplerinin baz›lar› oturup
düflünürlerse Abdülhamit yönetimini meflrutiyet
yönetimine tercih etmelerinin daha makul oldu¤unu fark edeceklerdir. Çünkü Abdülhamit, hükümeti elefltirmesinler diye onlara bol bol para
verirdi. Oysa flimdi hükümeti elefltirmek bir yana
divan-› harp korkusuyla her fleyi yalan yanl›fl alk›fllamak zorundalar”56 demekteydi.
Netice ‹tibariyle Birinci Dünya Harbi’ne girerken,
Osmanl› Siyasi hayat›nda bütün meflruti kurumlar›n Cemiyet’in de ötesinde “askeri bir dikta” yönetiminin kontrolüne girmesi, büyük ümitlerle teflebbüs edilen ilk kapsaml› demokrasi tecrübesini, uzun y›llar kendini toparlayamayacak ölçüde
zaafa u¤ratm›fl bulunuyordu. Milli Mücadele ve
Cumhuriyet y›llar›n› da içine alan dönemde, “askeri yönetici-devlet adam›-diplomat ve bürokrat”
tipinin oluflmas›nda ve gelifliminde, Meflrutiyet
y›llar›n›n pay› hayli büyüktü. Bu manada hala
önemini koruyan “Ordu ve Siyaset” iliflkilerine
sa¤l›kl› bir yorum getirebilmek için, Meflrutiyet
y›llar› içinde yaflanan tecrübeleri anlaman›n gereklili¤i aflikârd›r.57
Birinci Balkan Savafl› sonras›nda art›k ellerinde
kalan nüfusun da iyice azalm›fl oldu¤unun bilincine varan Osmanl› yöneticileri, bu dönemle birlikte ellerinde kalan toplam nüfus üstünde Türkçülük dozunu art›rmay› bir çare olarak alg›lam›fllard›r. Türkçülük siyasetinin bedeli ise Arap milliyetçilik hareketi biçiminde oldu. Osmanl›’n›n yeni siyaseti kuflkusuz Arap milliyetçili¤ini do¤uran
tek sebep de¤ildir. Bu dönemde Osmanl›n›n
Türkçülük siyaseti izlemesi, daha önce zaten
II. Meflrutiyet’ten
sonra siyasal
iktidarlar art›k
dinsel topluluklar›n
özerkli¤ine
çok s›cak
bakmam›flt›r
59
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Dinsel topluluk örgütlenmesinde ruhani liderlikleri s›n›rland›rmak ve bir anlamda laikleflmenin
bafllat›lmas›n› sa¤lamak amac›ndad›r. Ancak
aksine bu kurumlar›n idari ve siyasal yönlerini
belirginlefltirmifl ve art›k dinsel topluluk örgütlenmeleri bu dönemle adeta yar›-siyasal kurumlar
konumuna gelmifltir.52
Anayasal süreç içinde z›mmilerin haklar›n›n yavafl yavafl, vatandafll›k haklar› içinde tan›mlanmaya bafllanmas›yla birlikte toplumsal yap› içinde gruplar›n da h›zl› bir flekilde dönüflümleri bafllam›flt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun geleneksel
dönemleri boyunca z›mmiler padiflah›n himayesi alt›nda, adeta korunmufl olmaktad›rlar, Müslümanlar ise askerlik hizmetleri içinde kalarak, savafl›n temel kayna¤› konumunda olurlarken, sermaye birikiminin d›fl›na itilmekte ve kent soylu
niteli¤inde, milliyetçilik hareketlerinin öznesi konumunda olan s›n›fsal yap›n›n oluflmas›nda d›fllanm›fl olmaktad›rlar. Bu d›fllanm›fll›k, milliyetçilik hareketinin Osmanl›’da geliflti¤i alanlar incelendi¤inde de karfl›m›za ç›kar. Osmanl› ‹mparatorlu¤u içinde en son Müslümanlar›n milliyetçilik
hareketinin peflinde koflmas› bu anlamda kuflkusuz rastlant›sal de¤ildir. Zimmilerin Osmanl› askeri yap›s›n›n d›fl›na itilerek, Osmanl› ekonomik
yap›s› içinde daha etkin durumda kalmas›, büyük anlamda ticaret burjuvazisini oluflturmas›,
zamanla di¤er gruplar›n da Osmanl›’da adeta
az›nl›k statüsü peflinde koflmalar›na neden olmufltur.53
Anayasal geliflmelerle bu farkl›l›klar›n topyekun
reddedilmesine karfl›n, bu dönemde az›nl›klar›n
huzursuzluklar› ve eski konumlar›na dönük talepleri incelendi¤inde, z›mmilik statüsü ile avantajl› konumlar›, Tanzimat dönemiyle en üst noktaya ulaflacakt›r. 1876 Anayasas› millet sisteminin yeniden tan›mlanmas›na do¤ru at›lm›fl
önemli bir ad›md›r. Meclisi Umumi ad› alt›nda
temsili bir meclisin oluflturulmas›, mebuslar›n tayinle de¤il, seçimle belirlenmesi, dini ba¤lamdan
ba¤›ms›z olarak, seçimlerde nispi temsilin uygulanmas›, bütün vatandafllar›n devlet karfl›s›nda
eflit hak ve yükümlülüklere sahip birer ‘Osmanl›’
olarak tan›mlanmas›, böylece millet ayr›m›n›n
anlams›zlaflt›r›lmas›, temsili kolektif olmaktan ç›karak kiflisel düzeye tafl›maktayd›. 1876 Anayasas›’n›n 8. maddesi vatandafll›¤› siyasi eflitlik temelinde tan›mlamaktayd›. Nihayet devlet memuriyetine giriflte 19. maddeye göre dini ba¤lanma
de¤il, liyakat usulü temel al›nmaya bafllanm›flt›r.
Tüm bu geliflmeler asl›nda Osmanl› Tanzimat
bürokratlar›n›n “ayr›l›kç›” ulusçuluk tehdidine
karfl› bir çözüm aray›fl› niteli¤indedir.54 Bu hukuksal aray›fl ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar›n› sa¤lamlaflt›rd›¤› dönemde özellikle Bal-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
60
Bu dönemde
Türkçülük
düflüncesinin ve
ona dayal› merkezci
ulusçuluk
alt yap›s›n›n
temelleri at›lm›fl
olmas›na karfl›n
y›llarca bir karfl›
durufl gibi
sunulmak
durumunda
kal›nacakt›r
Bat›l› devletlerce uyar›lm›fl olan Arap milliyetçili¤ini k›flk›rtmak bir tarafa daha çok Müslümanl›k
ba¤› üstüne yap›lan referanslar› zay›flatmas›na,
Araplar›n birbiri ard›na Bat› Avrupa’n›n nüfus ve
etkisi alt›na girmesine neden oluyordu.58 Bu dönemde ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karfl› yapt›klar› elefltiri dönüflümü öngörmek aç›s›ndan oldukça ilginçtir. “Zorba bir hükümdar›n zulmü ile
bir kaç kiflinin zulmü ve zorbal›¤› aras›nda bir
fark vard›r. Birincisinde bireyler zalim hükümdar›n gidip yerine adil bir hükümdar›n gelmesi için
dua edebilir ya da ellerinden geliyorsa onu tahttan indirebilirler. ‹kincisinde ise durum çok farkl›d›r.” Ali Yusuf’un iddias›na göre bütün M›s›rl›lar
idare-i örfiye’nin devam ettirilmesini bu flekilde
de¤erlendirmektedir. Di¤er gazetelerin flu anki
yönetime düzdü¤ü övgülere aldanmamak gerekir. Bu tutum genel bir kuraldan dolay›d›r: “En
nas me’a ‘l kaim”. [“‹nsanlar ayakta kalan›n yan›nda olurlar.”]”59 Gerçekte ‹ttihat Terakki ve politikalar› Ba¤›ms›zl›k Savafl› sonras›nda “ayakta
kalanlar” taraf›ndan topyekûn reddedilecektir.
Bu dönemde Türkçülük düflüncesinin ve ona dayal› merkezci ulusçuluk alt yap›s›n›n temelleri
at›lm›fl olmas›na karfl›n y›llarca bir karfl› durufl
gibi sunulmak durumunda kal›nacakt›r.
dipnotlar
1Bu konuda ayr›nt›l› bir çal›flma için bkz. Nam›k Sinan Turan, “Tefrik’ten
‹ttihad’a” Osmanl› Devleti’nde Gayr› Müslimler’in Toplumsal ve
Siyasal Statülerinde De¤iflim Süreci”, ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat
Fakültesi Mecmuas›, 2008, c. 58/ 1, s. 22-39; ayr›ca ‹lber Ortayl›, “II.
Abdülhamid Devrinde Taflra Bürokrasisinde Gayr›müslimler”,
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ‹ktisadi ve Sosyal De¤iflim, Turhan
Yay›nlar›, Ankara 2000, s. 193-199.
2 Cemil Oktay, Siyasal Sistem ve Bürokrasi, Yükselen ‹stemler Karfl›s›nda
Türk Siyasal Sistemi ve Kamu Bürokrasisi, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1997. s,65.
3 Oktay, Age.s.65.
4 François Georgeon, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev. Ali
Berktay, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul,2006, s.33.
5 Mehmet Ö Alkan, “Laik Bir ‹deolojinin Oluflumu Ya Da II. Meflrutiyet’te
Türkçülü¤ün Toplumsal ‹deolojisi: Yeni Hayat ve Yeni Felsefe
Mecmuas›”, s.377-407,Tar›k Zafer Tunaya’ya Arma¤an, ‹stanbul
Barosu Yay›n›,1992, s. 377.
6 David Kushner, Türk Milliyetçili¤inin Do¤uflu, Kervan Yay›nlar›, ‹stanbul,
1979.
7 Bülent Tanör. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Anayasal Geliflmeler, Der
Yay›nlar›, ‹stanbul,1991s.98-99.
8 Age.s.101.
9 ‹lber Ortayl›, “Osmanl› Devleti ve Meflrutiyet”,Tanzimat’tan Cumhuriyete
Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 1985, s.
954.
10 François Georgeon, “Osmanl› Devletinde Türk Milliyetçili¤inin Yükselifli
(1908-1914)”, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev. Ali
Berktay, , Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul, 2006, s. 23.
11 “Kahire’de bas›lan el Müeyyed gazetesi 1909 tarihinde el Beyan ad›yla
ayr› bir broflür yay›nlad›. Bir taraf› Arapça bir taraf› Osmanl›ca olarak
bas›lan broflür ‹ttihat ve Terakki yanl›s› ‹stanbul bas›n›n›n gazeteye
yöneltti¤i baz› suçlamalar› cevapland›rmak amac›yla kaleme
al›nm›flt› ve suçlamalar›n niteli¤i nedeniyle gazete, Kanun-i Esasi,
‹dare-i Örfiye ve Osmanl› hilafetiyle ilgili görüfllerini özetle ve aç›kça
ilan etmek durumunda kalm›flt›.” Bu çal›flman›n genifl bir tahlili için
bkz. Adil Bakt›aya, “El Müeyyed’in ‹ttihat ve Terakki’ye Cevab›
M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili
Görüflleri”, ‹stanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
2008, say› 38, s. 69-87
12 Bu döneme ‹lber Ortayl› “Bab›âli Diktatoryas›” ad›n› vermektedir. Bkz.
‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›”, Hil Yay›nlar›, ‹stanbul, 1983.
13 Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynaklar›, A.Ü.S.B.F.,
Ankara, 1982,s. 67.
14 Stefanos Yerasimos, Azgeliflmifllik Sürecinde Türkiye, Gözlem
Yay›nlar›, ‹stanbul 1980, s. 335-338.
15 Ahmet Turan Alkan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk
Kitaplar›, ‹stanbul, 2. Bask›, 2001,s.41.
16 Toktam›fl Atefl, Osmanl› Toplumunun Siyasal Yap›s›, Ümit Yay›nlar›,
Ankara 1996, s. 155-160.
17 Bu konuda genifl bilgi için flu çal›flmalara bak›labilir. ‹smail Hakk›
Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devleti Teflkilat›nda Kap›kulu Ocaklar›, I,
Ankara 1988; Ayn› yazar, “Devflirme”, Islam Ansiklopedisi, Mili
E¤itim Bas›mevi, ‹stanbul 1977, c. III, 563-565, Speros Vryonis Jr,
“Selçuklu Gulam› ve Osmanl› Devflirmesi, Sö¤üt’ten ‹stanbul’a:
Osmanl› Devleti’nin Kuruluflu Üzerine Tart›flmalar, Ed. Oktay ÖzelMehmet Öz, ‹mge Yay›nlar›, Ankara 2000, s. 517-554.
18 Gülnihal Bozkurt, Gayr› Müslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukuki
Durumu (1839-1914), Ankara 1989, s. 23.
19 Halil ‹nalc›k, Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Toplum ve Ekonomi Üzerinde
Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1993, s. 73.
20 Uzunçarfl›l›, Osmanl› Tarihi, C.1, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara
1982, s. 311.
21 Halil ‹nalc›k, “Stefan Duflan’dan Osmanl› ‹mparatorlu¤una 15. As›rda
Rumeli’de H›ristiyan Sipahiler ve Menfleleri”, Osmanl› ‹mparatorlu,
Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren
Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 1993, s. 73.
22 Yavuz Ercan Osmanl› Yönetiminde Gayr› Müslimler, Kurulufltan
Tanzimat’a kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumlar›, Turhan
Kitabevi, Ankara, 2001, s. 138-157; ayn› yazar, Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Bulgarlar ve Voynuklar, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›,
Ankara, 1986, s. 2.
23 ‹nalc›k, Age., s. 106-107; Ercan, Ayn› eser, s. 8.
24 Halil ‹nalc›k, “Mehmed II", ‹slam Ansiklopedisi, Milli E¤itim Bas›mevi, c.
7, s. 518.
25 ‹nalc›k, "Mehmed II", 519.
26 Ufuk Gülsoy, Osmanl› Gayr› Müslimlerinin Askerlik Serüveni, ‹stanbul,
Simurg Yay›nlar›, ‹stanbul 2000, s. 12-13.
27 ‹. H. Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devletinin Merkez ve Bahriye Teflkilat›,
Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1984, s. 484, 487488, 493; Ali Ihsan Gencer, Bahriye’de Yap›lan Islahat Hareketleri
ve Bahriye Nezareti'nin Kuruluflu (1789-1867), ‹stanbul, ‹.Ü.E.F.
Yay›nlar›, 1985, s. 235.
28 Bostan, 199.
29 Ufuk Gülsoy, Age, s.21-27.
30 Ufuk Gülsoy,Age, s.130-131.
31 Ufuk Gülsoy, Age. s.183.
32 Bu konuda bkz. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya, c.1, ‹stanbul, 1977, s.47.
33 Niyazi Berkes, Türk Düflününde Bat› Sorunu, Ankara, Bilgi Yay›nevi,
1975, s.179.
34 Age, s.261.
35 Jön Türk Hareketi ve pozitivizm aras›ndaki iliflki için bkz. M. fiükrü
Hanio¤lu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanl› ‹ttihat ve Terakki
Cemiyeti ve Jön Türklük I, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1989; ayn›
yazar, Bir Siyasal Düflünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve
Dönemi, Üçdal Neflriyat, ‹stanbul 1980.
36 Kemal H. Karpat, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, Çev.
Recep Boztemur,‹mge Kitabevi, ‹stanbul, 2001, s.152-153.
37 Elie Kedourie, “Ethnicity, Majorityu and Minorityin The Middle East”,
Ethnicity, Pluralism and The State in The Middle East, Milton J.
Esman, Itamar Rabinovich, Ithaca, Cornell University Press, 1988,
ss. 26-27.
38 Masami Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili¤i, Çev. Tansel Demirel,
‹stanbul, 2. Bask›,‹letiflim Yay›nlar›, 2000, s.20.
39 Tarhan Erdem, Anayasalar ve Seçim Kanunlar› 1876-1982, ‹stanbul,
Milliyet Yay›nlar›, 1982, s.3-18. ve Server Tanilli, Türk Anayasalar›
ve ‹lgili Mevzuat, ‹stanbul, Fakülteler Matbaas›, 1980, s.3-19
*
bütün dinlerin gere¤ini serbestçe yerine getirmesi.
40 T.Eldem, Age. s.4, Tanilli, Age, s.4.
41 T Erdem, Age. s.3-5, Tanilli Age, s.4-5.
42 T.Erdem, Age. s.3, Tanilli Age, s,4
43 T.Erdem, Age. s. 4, Tanilli Age, s,5.
44 Mehmet Ali Ayni, Ulusçuluk (Milliyetçilik), Derleyen, Nezih H. Neyzi,
‹stanbul, Reva Yay›nlar›, 1997. s.5.
45 Engin Deniz Akarl›, “XIX. Yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
Avrupa'daki Nüfusunun Dini ve Irki Bileflimi,” Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, Say› 59, A¤ustos 1972, s. 21.
46 Karpat, Age, s.228.
47 F.Ahmad-D.A.Rustow; “‹kinci Meflrutiyet Döneminde Meclisler” ‹.Ü.
Güney-Do¤u Avrupa Araflt›rmalar› Dergisi, Say›:4-5,1975-76, ‹stanbul,1976.s.245-84.
48 Mete Tunçay- Erik Jan Zürcher, (Derleyen), Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda
Sosyalizm ve Milliyetçilik /1876-1923), ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul,
2.Bask›, 2000,s.21.
49 F.Ahmad- D.A Rustw,Age.s.247.
50 Bu süreçle ilgili olarak bkz. Nam›k Sinan Turan’›n bu dergideki,
“Tanzimat Bürokratlar›ndan Jön Türklere: Osmanl› Siyasal
Yap›s›nda De¤iflim ve Laikleflme”, bafll›kl› yaz›s›.
AHMAD, F.-RUSTOW,D.A. “‹kinci Meflrutiyet Döneminde Meclisler”
Güney-Do¤u Avrupa Araflt›rmalar› Dergisi, Say›:4-5,1975-76, ‹stanbul,1976.
ALKAN, Ahmet Turan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk
Kitaplar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2001,
ALKAN, Mehmet Ö., “Laik Bir ‹deolojinin Oluflumu Ya Da II.Meflrutiyet’te
Türkçülü¤ün Toplumsal ‹deolojisi: Yeni Hayat ve Yeni Felsefe
Mecmuas›”s.377-407,Tar›k Zafer Tunaya’ya Arma¤an, ‹stanbul
Barosu Yay›n›,1992.
AKARLI, Engin Deniz “XIX. Yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
Avrupa'daki Nüfusunun Dini ve Irki Bileflimi,” Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, Say› 59, A¤ustos 1972.
ARA‹, Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçili¤i, Çev. Tansel Demirel,
‹stanbul, 2. Bask›,‹letiflim Yay›nlar›, 2000.
ATEfi, Toktam›fl, Osmanl› Toplumunun Siyasal Yap›s› .
AYN‹, Mehmet Ali, Ulusçuluk (Milliyetçilik), Derleyen, Nezih H. Neyzi,
‹stanbul, Reva Yay›nlar›, 1997.
BAKTIAYA, Adil, “EL MÜEYYED’‹N ‹TT‹HAT VE TERAKK‹’YE CEVABI,
M›s›rl› Bir Gazetecinin Kanun-i Esasi, ‹dare-i Örfiye ve Hilafet ‹le ‹lgili
Görüflleri, ‹ktisat Fakültesi Dergisi,
BOZDEM‹R, Mevlüt, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynaklar›, A.Ü.S.B.F.,
Ankara,1982.
BOZKURT, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanl› Vatandafllar›n›n Hukuki
Durumu (1839-1914), Ankara 1989.
ERCAN, Yavuz, Osmanl› Yönetiminde Gayrimüslimler, Kurulufltan
Tanzimat’a kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumlar›, Turhan
Kitabevi, Ankara, 2001.
ERCAN, Yavuz, Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Bulgarlar ve Voynuklar,
Ankara, 1986.
ERDEM, Tarhan, Anayasalar ve Seçim Kanunlar› 1876-1982, ‹stanbul,
Milliyet Yay›nlar›, 1982,
GENCER, Ali Ihsan, Bahriye’de Yap›lan Islahat Hareketleri ve Bahriye
Nezareti'nin Kuruluflu (1789-1867), ‹stanbul, ‹.Ü.E.F. Yay. 1985.
GEORGEON, François, Osmanl›-Türk Modernleflmesi (1900-1930), Çev.
Ali Berktay, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul,2006.
GÜLSOY, Ufuk, Osmanl› Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni, ‹stanbul,
Simurg Yay›nlar›,2000.
‹NALCIK, Halil, Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Toplum ve Ekonomi Üzerinde
Arfliv Çal›flmalar›, ‹ncelemeler, Eren Yay›nc›l›k, ‹stanbul 1993.
KARPAT, Kemal H, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, Çev.
Recep Boztemur,‹mge Kitabevi, ‹stanbul, 2001.
KEDOUR‹E, Elie, “Ethnicity, Majorityu and Minorityin The Middle East”,
Ethnicity, Pluralism and The State in The Middle East, Milton J.
Esman, Itamar Rabinovich, Ithaca, Cornell University Press, 1988.
KUSHNER, David, Türk Milliyetçili¤inin Do¤uflu, Kervan Yay›nlar›, ‹stanbul, 1979.
OKTAY, Cemil, Siyasal Sistem ve Bürokrasi, Yükselen ‹stemler Karfl›s›nda
Türk Siyasal Sistemi ve Kamu Bürokrasisi, Der Yay›nlar›, ‹stanbul,1997.
ORTAYLI, ‹lber, “Osmanl› Devleti ve Meflrutiyet”,Tanzimattan
Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.IV, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul,1985.
ORTAYLI, ‹lber, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›”,Hil Yay›nlar›, ‹stanbul,1983.
SAMEL,Selçuk Akflin, “Osmanl› Reform Ça¤›nda Osmanl›c›l›k Düflüncesi
1839-1913), Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹stanbul, ‹letiflim
Yay, 2000.
TAN‹LL‹, Server, Türk Anayasalar› ve ‹lgili Mevzuat, ‹stanbul, Fakülteler
Matbaas›, 1980.
TANÖR, Bülent. Osmanl› ‹mparatorlu¤unda Anayasal Geliflmeler, Der
Yay›nlar›, ‹stanbul,1991s.98-99.
TUNÇAY, Mete - Erik Jan
ZÜRCHER, (Derleyen), Osmanl›
‹mparatorlu¤u’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik /1876-1923), ‹letiflim
Yay›nlar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2000.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
seçilmifl kaynakça
TURAN, Nam›k Sinan, ““Tefrik’ten ‹tti,had’a”Osmanl› Devleti’nde Gayr›
Müslimler’in Toplumsal ve Siyasal Statülerinde De¤iflim Süreci”,
‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi Dergisi,
UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, Osmanl› Devleti Teflkilat›nda Kap›kulu
Ocaklar›, I, Ankara 1988.
UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, “Devflirme”, IA, III,
UZUNÇARfiILI, ‹smail Hakk›, Osmanl› Tarihi, C.1, TTK, Ankara 1982.
UZUNÇARfiILI, ‹. H. Osmanl› Devletinin Merkez ve Bahriye Teflkilat›,
Ankara, TTK Yay. 1984,
ÜRER, Levent, Az›nl›klar ve Lozan Tart›flmalar›, Derin Yay›nlar›, ‹stanbul,
2003.
YERAS‹MOS, Stefanos, Azgeliflmifllik Sürecinde Türkiye,
YILDIZ, Ahmet, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”, Türk Ulusal Kimli¤inin
Etno-Seküler S›n›rlar› (1919-1938), ‹stanbul, ‹letiflim Yay›nlar›,
2001.
61
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
51 Bu konuda bkz. Selçuk Akflin Samel, “Osmanl› Reform Ça¤›nda
Osmanl›c›l›k Düflüncesi 1839-1913), Tanzimat ve Meflrutiyet’in
Birikimi, ‹stanbul, ‹letiflim Yay, 2001, s.96-97.
52 ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›, ‹stanbul, Hil Yay., 1983,
s.76-87.
53 Bu konuda bkz. fievket Pamuk, Osmanl›-Türk ‹ktisat Tarihi 1500-1914,
Gerçek Yay›nlar›, ‹stanbul 1993, s. 146 vd.
54 Ahmet Y›ld›z, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”, Türk Ulusal Kimli¤inin
Etno-Seküler S›n›rlar› (1919-1938), ‹stanbul, ‹letiflim Yay›nlar›,
2001, s.56-57.
55 Levent Ürer, Az›nl›klar ve Lozan Tart›flmalar›, Derin Yay›nlar›, ‹stanbul,
2003, s.122-189.
56 Bakt›aya, Age., s. 70.
57 Ahmet Turan Alkan, ‹kinci Meflrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk
Kitaplar›, ‹stanbul, 2.Bask›, 2001,s.230.
58 Hasan Kayal›, Arabs and Young Turks: Ottomanism, Arabism and
Islamism in the Second Constitutional Period of the Otoman Empire
1908-1918, University of California Pres, Berkeley 1997,
59 Bakt›ya, Age., s. 83-85.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
62
Meflrutiyet döneminde kad›nlar
konumlar›n› sorgulamaya bafllad›
Meflrutiyet döneminin kad›nlar aç›s›ndan yaratt›¤› etkiler konusunda, Osmanl› kad›n hareketi
ile ilgili kitab› bulunan ‹.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi ö¤retim üyesi Serpil Çak›r’dan görüfl ald›k.
Toplumlar›n bekas›
için hem yeni
kuflaklar›n
yetifltirilmesinde,
hem de toplumsal
kodlar›n
iletilmesinde
kad›nlar, annelik
rolleri nedeniyle,
toplumsal
projelerde
merkeze al›n›rlar
iktisat dergisi: Sizce, 1908 hareketi ve sonras›nda do¤an atmosfer kad›nlar aç›s›ndan ne gibi
sonuçlar do¤urdu?
Serpil Çak›r: 1908, geleneksel temeller üzerine
kurulu Osmanl› toplumunun sosyal, siyasal, e¤itim, hukuk gibi alanlarda farkl›laflt›¤›, de¤iflti¤i
dönemin bafllang›c›n› gösteren simge tarihtir.
Ancak, dönemin hakim anlay›fl›nda -ki bu anlay›fl 19.yüzy›l›n hakim anlay›fl›d›r, Osmanl›’da
bundan azade de¤ildir- kad›nlara verilen en
önemli rol, annelik ve annenin toplumsallaflt›rma
ifllevidir. Toplumlar›n bekas› için hem yeni kuflaklar›n yetifltirilmesinde, hem de toplumsal
kodlar›n iletilmesinde kad›nlar, annelik rolleri nedeniyle, toplumsal projelerde merkeze al›n›rlar.
Bu dönemde geleneksel cinsiyet rollerine yap›lan vurgu evi geçindiren erkek ve ev bak›m›n›
üstlenen kad›n olarak biçimlenir.
kad›na geleneksellik ile modernlik aras›ndaki dengeyi kurma görevi biçiliyor
Bu görüfller Osmanl› modernleflmesinde ve daha sonra Türk milliyetçili¤inde de kendini bulur.
Terimleri ve çerçevesi erkekler taraf›ndan tan›mlanan bu modernleflmeci zihniyette, kad›na bir
birey olarak bakmaktan ziyade, biçimlendirilecek
bir nesne olarak bak›l›r. Toplumda her aç›dan
h›zl› bir de¤iflim yaflan›rken, bu de¤iflimde kad›nlara geleneksellik ile modernlik aras›nda dengeyi kurma rolü biçilir. Aile, ulusun ahlaki bir ünitesi, kad›n ise bu üniteyi bir aradan tutan en
önemli unsur olarak görülür. Kad›nlara bir yandan modernleflmenin tafl›y›c›l›¤› rolü verilir, di¤er yandan bu rolün s›n›rlar› erkekler taraf›ndan
s›k›ca çizilir.
Meflrutiyet döneminde e¤itimin yayg›nlaflt›r›lmas›, ilk ö¤retimin zorunlu olmas› gibi uygulamalar
bafllat›l›r, kad›nlar için e¤itim kurumlar› aç›l›r. K›z
rüfltiyelerinin 6 y›ll›k k›z ilkokullar›na dönüfltürülmesi, k›z ö¤retmen okullar›n›n aç›lmas›, 1914’te
‹stanbul’da bir k›z üniversitesi’nin aç›lmas› dikkat
çeken oluflumlard›r. Kad›n erkek eflitli¤inin ilk
yasalar› arazi üzerindeki miras ifllemlerinde eskiye göre kad›nlara eflitlik getiren 1856 tarihli
Arazi Kanunnamesi’dir. 1917’de ç›kar›lan Hukuk-i Aile Kararnamesi ile -yürürlükte iki y›l kalsa
da- evlilik birli¤inin kurulmas›nda ilk modern uygulamalar bafllat›l›r. Tüm bu yap›lanmalar gündelik yaflama da yans›r. Ayn› tarihsel süreç içerisinde 20’ye yak›n kad›n dergisi ç›kar›l›r. 30’a
yak›n kad›n derne¤i kurulur Kad›nlar›n baflkald›r›lar›, elde edilen kazan›mlar›n da etkisiyle bir
harekete dönüflür. Süreç içinde ba¤›ms›z bir kad›n hareketi ortaya ç›kar. Bu dönemde milli bir
kimlik oluflturma çabalar›n›n örnekleri ve kad›nlar› bu çerçevede konumland›rma istekleri de
vard›r.
kad›nlar örgütleniyor
Meflrutiyet döneminde yaflanan de¤iflim ve geliflim süreçlerine koflut olarak, hak ve özgürlük taleplerini gündeme getiren kad›nlar, erkeklere nazaran bulunduklar› konumu sorgulayarak bir kad›nl›k bilinci gelifltirirler. Dergiler, kad›nlara kendilerini birey olarak ifade etme, sorunlar›n› dillendirme ortam›n› sa¤lar. Her kesimden kad›nlar›n
yazma ürkekli¤ini, çekimserli¤ini gidermede, taleplerini iletmede ve sesini duyurmada önemli ifllev görür. Erkeklerle kendi durumlar›n› k›yaslayan, bu duruma isyan eden, kad›nlar, fiüküfezar, Kad›nlar Dünyas› gibi sahibi, yaz› kadrosu,
hatta mürettipleri bile kad›nlardan oluflan dergiler ç›kar›rlar. Dernekler ise, bireysel talepleri örgütlü birliklere dönüfltürmede, sorunlar›n çözümünde, ortaya konulan önerileri uygulamaya geçirmede yard›mc› olur. ‹lk kurulan dernekler savafllar›n açt›¤› yaralar› sarmaya yönelik yard›m
dernekleridir. Dernekler aras›nda k›z çocuklar›n›n e¤itiminin temel amaç olarak al›nd›¤›, kad›nlar›n ifl yaflam›na girebilmeleri için mesleki e¤itimin verildi¤i dernekler de vard›r. Osmanl› Müdafaa-› Hukuk-u Nisvan Cemiyeti (Osmanl› kad›n›n›n Hakk›n› Savunma Derne¤i) ise Kad›nlar
Dünyas› (1913-1921) adl› yay›n organ› ile Osmanl›daki feminist hak mücadelesinin en önemli örne¤idir. 1923 y›l›nda Nezihe Muhittin taraf›ndan kurulan bir siyasal parti olan Kad›nlar Halk
F›rkas› -yasal olarak kurulufluna sonradan izin
verilmese de- deneyimi, yine bu dönemin kad›n
mücadelesinin bir uzant›s› olarak Türkiye’de kad›nlar›n siyasal hak mücadelesinde önemli bir
örnek olarak tarih sayfalar›nda yerini alm›flt›r.
‹ktisat dergisi:1908 hareketinin nas›l tan›mlars›n›z? Sizce 1908 bir burjuva devrimi mi, de¤il mi?
‹flaya Üflür:* Önce bu sorgulamaya kat›lma yönündeki nazik davetiniz için teflekkür ederim.
Sorunuz çok güzel ve yerinde; ama bir o kadar
da zor, karmafl›k ve uzun çözümlemeleri gerektirecek boyutta.
Efendim, y›llard›r flu düflüncemi söyleyip yerlefltirmeye çal›fl›yorum: Biz sözcüklerle konufluruz
ama kavramlarla düflünürüz. Bunun yan›nda;
kavramlar›n kendi tarihleri, kendi ba¤lamlar›
mevcuttur. Bu "tarih"i, bu "ba¤lam›" göz ard› etti¤imizde inceleme nesnemiz ile çözümlememiz
aras›ndaki ba¤/iliflkisellik kopma tehlikesi ile yüz
yüze kalabilir. Di¤er bir deyiflle, kavramlar bir
kez tan›mland›¤›nda, tan›mland›klar› gibi/tan›mland›klar› kadar›yla donup kalmazlar, tafllaflmazlar. T›pk› "demokrasi" gibi , "sanayileflme"
gibi…
‹flte, "burjuva devrimi" kavram› da bizde , bu deyimi kullanmak kabal›k say›lmayacaksa , tafllaflm›fl kavramlardan.. Özellikle de Marksist solun
bir kolu taraf›ndan alg›lan›lageldi¤i gibi..
Sorunuz ne güzel! Önce "hareket" deyimini kullan›yor, arkas›ndan bu hareketin bir "burjuva
devrimi" olup olmad›¤›n› sorguluyorsunuz.
1908'in bir "hareket" oldu¤u do¤ru da , bir burjuva devrimi olup olmad›¤› bir hayli tart›flmal›…
Önce, yayg›n, ancak do¤ru olmayan bir tespitle
bafllamama izin veriniz. Zannedilenin aksine,
burjuva devrimi "kavram›" münhas›ran ilk defa,
Marx ve Marksistler taraf›ndan kullan›lm›fl de¤ildir. 1789 ve 1830 Frans›z devrimlerinin klasik
say›labilecek tarihçileri taraf›ndan kullan›ld›¤›na
tan›k olunabilinir: C. Comte, Dunoyer, Thierry, F.
Hignet, Guizot gibi. Tabii bu arada,1789 ile 1830
aral›¤›nda "liberal" tarihçilerin "burjuva " ve "burjuva devrimi" hakk›ndaki kanaatleri/de¤erlendirmelerinin köklü say›labilecek de¤ifliklikler geçirdi¤ini belirtmeliyiz.Örne¤in 1789 "serbestiyeti"
öne ç›kard›¤› için olumlan›rken ,1830 devriminden sonra "burjuva" , "burjuvazi küçültücü/ kötüleyici" bir anlamda kullan›l›r genellikle ..Örne¤in
Saint-Simon'nun ve Saint-Simoncular›n yaz›lar›nda, bu tutum ,doruk noktas›na varm›flt›r diye-
biliriz. "Burjuva",burjuvazi "parazit", "asalak",
"gerici/tutucu" bir "s›n›f " olarak de¤erlendirilir.
Onun yerine "sanayiciler", "sanayinin kaptanlar›"
ön plana ç›kart›l›r. Bu özet ve çok genel bilgiyi flu
nedenle veriyorum: bu tarihçiler/düflünürler
"burjuva" ve "burjuva devrimi" kavramlar›n› katiyen, bir tarih ve toplum teorisi d›fl›nda ele almam›fllard›. Bir az sonra de¤inece¤im üzere bu
durum, Marx için de geçerlidir.O halde ,1908'in
bir "burjuva devrimi" olup olmad›¤› tart›flmas›, bir
tarih ve toplum teorisinin içine oturtulmad›¤› taktirde bofl ve fazlaca anlaml› bir çaba olmayacakt›r. Birinci tespitim budur.
Di¤er taraftan, Marx ve Engels'e gelince.
Marx'da bu kavrama s›k rastlanmaz. Engels'de
biraz daha s›k rastlan›l›r ancak, do¤rusu istenirse, kullan›l›fl›n›n sistematik oldu¤u söylenemez.
Marx, okuyabildi¤im hemen hemen bütün yaz›lar›nda , "devrim"i -kopufl/s›çrama- olumlar , yol
ve yöntemleri üzerinde farkl› ve de¤iflik imâlarda bulunsa da.. Nitekim gazete yaz›lar›n›n birinde devrimi dönemin befl gücü yan›nda "alt›nc›
güç" fleklinde niteler. .Burjuvazi ise "inkâr›n inkâr›"d›r…
"Burjuva devrimi" kavram›n›n ayr›nt›lar›na (maalesef) girmeksizin, birbiriyle ba¤lant›l› bir kaç
anlamda kullan›ld›¤›n› ileri sürebiliriz:
a-) kapitalizm-öncesi ve modernleflme –öncesi
tarzlardan kapitalist ve modern tarzlara geçifl
sürecidir. Bu geçifl sürecinin uluslararas›l›¤› vurgulanm›flt›r. Neue Rheinische Zeitung'daki yaz›lar›n›n birinde 1648 ve 1789'dan bahsederken
bu "burjuva devrimi"mi basitçe ve sadece burjuvazinin zaferi olarak de¤il fakat ayn› zamanda
yeni bir toplumsal düzenin zaferi fleklinde nitelemekteydi.
b-) devrim ani bir kopufl,s›çray›fl olay›d›r.
c-) devrimlerin "politik", "iktisadi" ve "toplumsal"
boyutlar› sahnenin her zaman önündedir.
d-) Burjuva devrimleri uluslararas› bir oluflumdur
ama ulus temelinde gerçekleflir.
e-) bu devrimler tafl›y›c›lar›n›n kat›, kesin, s›n›f
aidiyetlerinden daha çok sonuçlar› itibariyle de¤erlendirilirler (a fl›kk› ); ve nihayet metodolojik
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Burjuva Devrimleri aç›s›ndan 1908’e iliflkin önemli de¤erlendirmelerde bulunan, Ankara
Üniversitesi ‹ktisat Bölümü’nde ö¤retim üyeli¤i yapan ‹flaya Üflür’e 1908 Devrimi ile ilgili
düflüncelerini sorduk.
63
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
1908 tek bafl›na bir “olay” de¤ildir,
uluslararas›l›¤› içinde ele al›nmal›d›r
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
64
bir de¤erlendirme:
f-) Her bir burjuva devrimi, genelli¤i göz ard› edilmeksizin kendi özgüllü¤ü ile yeniden (ve yeniden) incelenmelidir, e¤er araflt›rma nesnesi ile
çözümleme aras›nda bir tekabüliyet aranacaksa…
1908 Tanzimat'›n bir devam› gibidir
1908'in bir burjuva devrimi fleklinde nitelendirilip
nitelendirilemeyece¤i sonucuna gelince…
Bir sefer, e¤er III. Selim'e kadar gitmeyeceksek;
1908, Tanzimat'›n bir devam› gibidir. Nitekim,
1908'in resmi s›fat› ‹kinci Meflrutiyet'in ‹lan›'d›r.[Birincisi 1876] .
Osmanl› kendini hiç bir zaman resmen ‹mparatorluk olarak nitelendirmedi. Padiflahlar nominal
olarak "‹mparator" de¤illerdi. Ne var ki bu olgu,
Osmanl› Devleti'nin fiilen bir imparatorluk oldu¤u
gerçe¤ine görmemizi engellememeli: Tarihteki
di¤er imparatorluklar gibi, çok etnikli, çok dinli,
çok dilli, çok kültürlü …topluluklardan oluflan bir
devletti .Devlet-i ebed müddet idi; Roma gibi…
Kabaca Onalt›nc› yüzy›ldan itibaren Avrupa'da
kapitalist üretim tarz› ve ulus-devletler yeflermeye/filizlenmeye (tabii ki eflitsiz bir biçimde) bafllad›¤›nda, ‹mparatorluk iktisadiyat› ve genel olarak
egemen toplulu¤un zihniyet dünyalar› aras›nda
çeliflkiler,farkl›laflmalar meydana geldi.Osmanl›
Devleti kabaca onsekizinci yüzy›l›n son çeyre¤inden itibaren Avrupa'daki çifte devrim'in [1789
Frans›z Siyasi Devrimi ve ‹ngiliz Sanayi Devrimi]
etkisi alt›ndayd›. Nitekim,1838'i Sanayi Devrimi'ni , 1839'u ise Frans›z Siyasi Devrimi'nin etkileri ›fl›¤›nda de¤erlendirmek mümkün ve isabetli olacakt›r. Ondokuzuncu yüzy›lda Avrupa'n›n befl büyükleri (düvel-i muazzama) aras›ndaki çeliflkiler ve ulusçuluk keskinlefltikçe toprak
kayb› artacakt›r.Topraklar›n kaybedilmesi di¤er
‹mparatorluklarda oldu¤u gibi, zaman içinde
travmatik etkiler ortaya ç›karacakt›r.
1908'i ve onun görünürdeki yüzü ‹ttihad Terakki'yi - fiili örgütsel yap› olarak de¤ilde zihniyetler
dünyas› aç›s›ndan- Genç Osmanl›lardan bafllatmak do¤ru olabilir.
Di¤er taraftan 1908'i tek bafl›na bir "olay" de¤il,
uluslararas›l›¤› içinde ele al›p de¤erlendirmek
daha isabetli bir yaklafl›m olacakt›r. Örne¤in ‹.T.
Frans›z Siyasi Devrimi'nden ,oradaki masonik
örgütlenmelerden, ‹talya'n›n Carbionari örgütlenmesinden ve zaman içinde Rus,‹ran ve Meiji
Restorasyonu'ndan hem haberdard›lar, hem bu
"devrim"lerden etkilenmifllerdi.
1908'e uzanan süreçte a-) Afla¤› yukar› onalt›nc› yüzy›ldan sonra, içten içe çürüyen palamut
a¤ac› örne¤i Osmanl›'n›n iktisaden zay›flamaya
bafllamas›n› ve "düvel-i muazzama"n›n kendi
aralar›ndaki çeliflkilerin, ‹mparatorlu¤un hemen
her bölgesine, baflta M›s›r, Hicaz bölgesi ve ‹stanbul ile Bat› Anadolu olmak üzere yay›ld›¤›n›;
1873-1896 krizinden sonra iktisadiyat›n daha da
kötüleflti¤i/derinleflti¤i; kapitalizmin emperyalist
devletler aflamas›na geldi¤i ve devlet aras› çeliflkilerin emperyalist devler aras› çeliflkiye dönüfltü¤ünü; b-) uluslaflma ideolojisinin ‹mparatorlu¤u etkisi alt›na almakta gecikmedi¤ini ve bu etkinin fiiliyata dökülmesini (baflta Yunan Ayaklanmas› hat›rlanabilir); c-) kabaca 1839'dan bu yana "demokratikleflme" sürecinin kesintili ve sarsak ad›mlarla da olsa "geliflti¤i"ni göz ard› etmemeliyiz.
‹flte 1908'in bu ba¤lam içinde, "burjuva devrimi"
olup olmad›¤› de¤erlendirilmelidir bana göre..
‹ttihat terakki daha kuruluflundan itibaren, burjuva devrimlerinde oldu¤u gibi, mevcut devleti "y›k›p" onun yerine "yeni bir devlet" kurmak; di¤er
bir anlat›m ile ittihat terakki'nin "sorun"u devlet ile
de¤il yöneticileri ile idi. Bunu hangi temelde ve
hangi yollarla gerçeklefltirece¤i hususunda kafas› berrak de¤ildi. "Üç tarz-› siyaset" bunun için
kaleme al›nm›flt›. Keza, "Ayd›nlanma"dan etkilenmifllerdi ama onu tam olarak alg›lad›klar› ya
da içsellefltirdiklerini ileri sürmek pek kolay de¤il.
Buna tipik bir örnek "esir-i aflk›n olduk ey didâr-›
hürriyet" diyen flairdir. Dize hayli etkileyici olabilir; ne var ki bu tipik bir ayd›nlanmac› tavr› de¤ildir. Çünkü tipik bir ayd›nlanmac› "hürriyet"in bile
"esir"i olmay› düflünemez... Bu hürriyet aflk› ittihat terakki'yi geçici bir süre, ‹mparatorluktaki etniler aras›nda bir tür "koalisyon"a bile götürmüfltü. Kastamonu'dan Erzurum'a, Van'a kadar kartpostallarda dahi bu durumu gözlemek mümkündür. 1908'e kadar hareketin, eksik gedik de olsa
bir tür kozmopolitizme aç›k oldu¤u da kendi yaz›lar›ndan izlenebilir.
"‹ktidar" bir kez ele geçirildikten sonra ifller iyi gitmemeye bafllad›. Zaten zay›f olan koalisyonlar
bozuldu. Tek bir hizip (afliret) "güc"ü ele geçirdi.
Bu "güç" de¤iflerek de olsa kendi zihniyet dünyas› içinde, varl›¤›n› sürdüre geldi. Arkas›ndan
1912-1913 Balkan Harbi ve hemen sonras›nda
Almanlar'›n yan›nda I. Cihan Harbi'ne girilmesi.
Sonuç, bilinen sonuçtur... 1923'e giden süreç..
Sonçlar› itibari ile de olsa 1908'i bir burjuva devrimi fleklinde nitelemek pek mümkün görünmemektedir. Bir kere, bir "‹mparatorluk" içinde ve
formunda "burjuva devrimi" gerçeklefltirmek tan›m gere¤i mümkün de¤ildi. Ulusal para basma
otoritesini bile akl›na getirmemiflti. Hareketin
"demokratik" yönü üzerinde düflünmedi¤ini söy-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
aranacaksa 1923; 1908'de daha elveriflli bir konakt›r.
1923 süreklilik içinde kopufltur. Hiç bir "devrim",
aniden ortaya ç›kmad›¤› gibi, yeni olanda eskileri
tümden ve ebediyen y›karak yerine geçmez, geçemez. Bu 1923'te de böyle olmufltur. Örne¤in "modern"li¤i; (önce liberal, sonra devletçi) kapitalizmi
norm almas›, cumhuriyetçili¤i, laisite gibi alg›lay›fllar› gösterge olarak al›nabilir. 1923, bir sac aya¤›
zihniyeti dünyas› üzerine kurulmufltu ki bu sac
aya¤›n›n ayaklar›na yap›lan vurgu, zaman içinde
ton ve gölge farkl›l›klar› olsa da, mevcudiyetini sürdüregelmektedir.
65
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
lemek haks›zl›k say›labilir ama 1908 sonras› uygulamalar›n 1876'y› aflt›¤› her halde ileri sürülemez.
Abdülhamit'i aflal›m derken Abdülhamit ile k›yaslan›r hale gelmifllerdi.
‹ktisat Dergisi: Tarih yaz›m› aç›s›ndan 1908'in
1923 ile süreklili¤i ve kopufllar› nelerdir?
‹flaya Üflür: Sosyalistler, Marksist model içinde,
"sosyalist devrim"e giden yolda, kendilerine bir
"burjuva devrimi" kona¤› ararlarken (Lenin'in bir
paragraf›n› tutamak yaparak) 1908'in iyi bir konak
olaca¤›n› düflünmüfllerdi. Bu düflünüfl, bugün de
yayg›nl›¤›n› sürdürmektedir, dünkü kadar olmasa
da.
Benim kanaatime göre, bir burjuva devrimi kona¤›
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
100. y›ldönümünde ikinci meflrutiyet,
çal›flma yaflam› ve iflçi hareketleri üzerine
bir de¤erlendirme
Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nda 1908 sonras›nda bir grev patlamas› yaflan›yordu...
Ahmet Makal*
66
100 y›l sonra geriye dönüp bak›ld›¤›nda,
1908’de yaflananlar nas›l nitelenmelidir? Söz
konusu olan bir devrim midir, yoksa bir darbe
mi? ‹kinci Meflrutiyet’in niteli¤i konusunda radikal biçimde birbirlerinden farkl›laflan görüfller,
hâlâ tart›fl›lmaya devam edilmektedir. Ancak, niteleme hangi flekilde yap›l›rsa yap›ls›n, hiç flüphe yoktur ki, 1908 Osmanl›-Türk tarihinin en kritik dönüm noktalar›ndan biridir. Bu dönüm noktas› olma durumu, ‹kinci Meflrutiyet’te yaflananlar›n Osmanl›-Türk tarihinin daha sonraki dönemlerinde yaflananlar üzerindeki önemli etkileri itibariyledir ve tam da bu noktada Tunaya’n›n
‹kinci Meflrutiyet’i “Cumhuriyetin siyaset laboratuar›” olarak niteleyen sözleri hat›rlanmal›d›r.
‹kinci Meflrutiyet, çal›flma iliflkileri aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da Osmanl›-Türk çal›flma iliflkileri tarihinin en önemli dönüm noktalar›ndan biri ve bir
laboratuar olarak nitelenebilir. Tarihte bir olay›
önemli k›lan, Carr’›n ifadesiyle toplumsal etkileri
ve sonuçlar› ise; 1908’de gerçekleflen iflçi hareketleri ve bu hareketlerin iktisadi, siyasi ve hukuksal sonuçlar› bu tarihi bir dönüm noktas› olma mertebesine yükseltmektedir. Yaz›m›zda,
1908’in 100. y›ldönümünde, bundan bir yüzy›l
önce yaflananlar› gözden geçirerek, tarihsel anlamlar› ve süreklilikler-geçifllilikler ba¤lam›nda
Cumhuriyet dönemine etkileri konusunda özlü
bir de¤erlendirmeye ulaflmay› amaçl›yoruz.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
1908 y›l›nda gerçekleflen iflçi hareketleri
* Prof. Dr., Ankara
Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi,
Çal›flma Ekonomisi ve
Endüstri ‹liflkileri Bölümü
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda iflçiler taraf›ndan
gerçeklefltirilen ilk grevin 1872 y›l›nda yap›ld›¤›
genel kabul görüyor. Bunu izleyen dönemlerde
de çeflitli grevler yap›lm›fl. Bu grevler, daha çok
iflveren taraf›ndan ödenmeyen, hak edilmifl ücret alacaklar›na iliflkin olarak gerçeklefliyor.1
1872-1908 tarihleri aras›nda saptanabilen az say›da grev varken, 1908 sonras›nda bir grev patlamas› yaflan›yor. Meflrutiyetin hemen arkas›ndan, 2-2.5 ayl›k bir sürede, birçok iflkolunda, on
binlerce iflçinin kat›ld›¤› grevler gerçeklefltiriliyor.
Bu kadar k›sa bir sürede gerçeklefltirilen grevler,
say›ca, daha önceki uzun y›llar toplam›n› defalarca aflmaktad›r.2 Saptanabilen grevlerin say›s›
zaman içerisinde art›fl gösterirken, Karak›flla,
1908 y›l›nda gerçekleflen 146 grev saptad›¤›n›
belirtmektedir. Ancak bunlar›n ço¤u, k›sa süreli
ve belki de ifl-b›rakma olarak de¤erlendirilmesi
daha do¤ru olan olaylard›r.3 ‹kinci Meflrutiyet’in
ilân›n› takibeden bu grevler, “‹lân-› Hürriyet”
grevleri olarak niteleniyorlar.
Bu grevlerin nedenleri, büyük ölçüde, 1908 öncesinde gerçekleflen grevlerle ortakt›r. Bunlar
da, öncekiler gibi, büyük ölçüde ücret konusuna
iliflkindir. Geçmifl dönemlerde hak kazan›ld›¤›
halde ödenmeyen iflçi ücretlerinin ödenmesini
sa¤lamak amac› yan›nda, daha önceki dönemlerde fiyat art›fllar› nedeniyle gerileyen sat›n alma güçlerindeki düflüflü, sa¤lanacak yeni ücret
art›fllar›yla telafi etme düflüncesi de egemen olmufltur. 1879-1896 y›llar›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ücretlerin göreli olarak gerileme gösterdi¤i bir dönemdir.4 Bu nedenle, her ne kadar bu
grevlerin gerçeklefltirilifl biçimleri dönemin koflullar›ndan da etkilenerek, siyasi olarak nitelendirilebilecek görünümler tafl›yorsa da, özünde ekonomik amaçl› olduklar› söylenebilir. 1908 grevleri, daha önceki dönemlerde gerçeklefltirilen
grevlere göre daha organize hareketler olarak
nitelendirilebilirlerse de, onlar gibi, büyük ölçüde
formel sendikal yap› d›fl›nda gerçeklefltirilmifllerdir. Bir iflçi s›n›f› bilinci yüklemenin pek de do¤ru
olmayaca¤› bu grev patlamas›, zaman içerisinde
iflçi sorunlar›n›n, büyük ölçüde de ücret konusuna iliflkin sorunlar›n çözülemeden birikmesine
ba¤l› olmakla birlikte, bu birikimi harekete geçiren ve grev biçiminde tezahür etmesine olanak
sa¤layan, kuflkusuz ‹kinci Meflrutiyet’in getirmifl
oldu¤u göreli özgürlük ortam›d›r. Bir baflka deyiflle, “hürriyet, müsavat, uhuvvet, adalet” ilkelerinin vurguland›¤› bu ‹kinci Meflrutiyet ortam›nda, varolan sorunlar›n ifade edilmesi kolaylaflt›¤›
için, grevlerde bir t›rmanma yaflanm›flt›r. “Köklü
de¤iflmeler yapmak isteyen her büyük siyasi hareket gibi, ‹kinci Meflrutiyet de, ani bir refah ihtiyac›n›n ifadesi olan büyük bir ümit ile bafllam›fl”5,
“Meflrutiyet’in gelmesi, iflçilere de müreffeh bir
hayata kavuflmak konusunda büyük umutlar
vermifltir.”6 “De¤iflen durumun gerçeklerine kar-
1908 iflçi hareketlerinin ekonomik, siyasal ve hukuksal sonuçlar› oldu. Ekonomik aç›dan bak›ld›¤›nda, grevler, baflta ücretler ve çal›flma süreleri olmak üzere, ba¤›ml› çal›flanlar›n çal›flma koflullar› üzerinde önemli iyilefltirmeler yap›lmas›
sonucunu do¤urdu. Ücret, iflçilerin çal›flma koflullar›n›n en önemlisi oldu¤una göre, 1908 y›l›nda gerçekleflen grevlerde yap›lan taleplerin büyük ölçüde bu konu üzerinde odaklanmas› do¤ald›r. Grevler sonucunda elde edilen kazan›mlar›n büyük bölümü de, ücretler üzerinde yo¤unlaflmaktad›r. Bu konudaki tüm çal›flmalar, 1908
y›l›nda yap›lan grevler sonucunda, iflçilerin
önemli ücret art›fllar› elde etti¤ini ortaya koymaktad›r. Hatta, ço¤u zaman, bu ücret art›fllar›n›n
kolayl›kla elde edildi¤i, iflçilerin sadece talep
ederek, yüzde10 ila 25 aras›nda ücret art›fllar›
sa¤lad›¤› belirtilmektedir.8
1839-1920 y›llar› aras›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ücretlerin geliflimini ‹ngiltere ile karfl›laflt›rmal› olarak inceleyen Boratav, Ökçün ve Pamuk; ‹kinci Meflrutiyet sonras› gözlenen ücret art›fllar›n›n savafl ve seferberlik nedeniyle eme¤in
k›tlaflmas› ile iflçi örgütlenmeleri ve grevlerin büyük bir s›çrama göstermesi biçiminde iki temel
nedeni oldu¤unu saptamaktad›rlar. Onlara göre,
“Bu etkenler nominal ücretlerin 1908 sonras›nda
yüzde 20 dolaylar›nda bir s›çrama daha göstermesine yol açm›flt›r.”9 Boratav, baflka bir çal›flmas›nda da nominal ücretlerdeki bu art›fl›, fiyat
düzeyi ile irtibatland›rmaktad›r:
“Nominal ücretler, 1908-1913 y›llar› aras›nda
yüzde19 civar›nda artm›flt›r. Fiyatlar bu y›llarda
göreli olarak istikrarl› oldu¤u için, bu art›fl›n büyük ölçüde reel ücret art›fl› olarak yorumlanmas›
do¤ru olur. Hürriyetin ilân›n› izleyen y›llarda sa¤lanan bu geliflmenin, h›zla patlak veren iflçi hareketleri ile yak›n ilgisi olmas› do¤ald›r.”10
1908 grevleri ile ücret art›fllar› aras›ndaki bu ilifl-
1908 grevlerinin
ücretler üzerinde
olumlu etkileri
olmufltur
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
grevlerin ücretler ile di¤er çal›flma koflullar›
üzerindeki etkileri
ki, ‹mparatorlu¤un en önemli sanayi kentlerinden biri olan Selanik’e iliflkin daha somut bilgilerle do¤rulanabilir. 1850-1912 dönemi itibariyle bu
kentteki iflçilerin durumunu inceleyen Quataert,
1908 grevlerinin iflçiler aç›s›ndan ne tür ekonomik sonuçlar do¤urdu¤unu ayr›nt›l› olarak belirlemektedir:
“Temmuz 1908 Jön-Türk ‹htilali ve yeni anayasal
hükümet, Osmanl› iflçilerine yeni haklar ve özgürlükler vaad etti. Daha sonraki haftalar, daha
yüksek ücretler için yüzlerce grevle doluydu. Baflar›l› iflçi eylemleri, Osmanl› hükümeti taraf›ndan karfl› önlemler al›nmas›na yol açt›. ‹mparatorluktaki istisnas›z her iflçi kategorisi eylemlere
kat›ld›. Tekstil iflçileri, garsonlar, berberler, demiryolu iflçileri, eczac›lar, ma¤aza çal›flanlar›,
yükleme-boflaltma iflçileri -liste uzay›p gitmektedir.- daha yüksek ücretler talep ettiler ve bunu elde ettiler. Olympos bira fabrikas›ndaki niteliksiz
iflçiler için ücret daha önce günlük 7-8 kuruflken,
grevlerden sonra önce 11, sonra 12 kurufla yükseldi. 1909’da, iki haftal›k bir lokavttan sonra, Allatini un de¤irmenindeki iflçiler, önemli ücret art›fllar› elde ettiler. Ücretler, 10-11 kurufltan, yaklafl›k 15 kurufla yükseldi. 1913’te, Selanik’teki
ortalama kad›n iflçi ücretleri, 7 kurufltan daha az
de¤ildi. Bu miktar, 1906’daki düzeyin iki kat›ndan daha fazlayd›.”11
Dönemin ‹zmir’deki ‹ngiliz konsolosu ise ‹ngiliz
Hükümetine 9 Eylül 1908 tarihinde gönderdi¤i
bir memorandumda, Selanik’teki bir flirkette gerçekleflen greve iliflkin olarak, çok somut bilgiler
aktar›yor. Buna göre, fiark Demiryollar› fiirketinde greve giden iflçilerin, de¤iflik konulardaki talepleri yan›nda, yüzde 30-40 ücret art›fl› ile di¤er
67
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
fl› ilk uyan›fl, iflçi grevleri biçiminde ortaya ç›kt›.
Kelimenin kendisi, daha önce Türkiye’de bilinmiyordu. Çal›flan s›n›flar, ücretlerinden memnun
olduklar› için de¤il... Ücretlerinin yetersiz oldu¤unu gayet iyi biliyorlard›, ama ücret art›fllar› için ya da ne kadar masum da olsa, her hangi bir fley
için- eylemler ortaya koymak ve gösteriler düzenlemek, eski rejim alt›nda hayal edilemeyecek
fleylerdi. K›flk›rt›c› ayaklanmac›lar olarak nitelendirilebilirlerdi. Mamafih, Anayasa taraf›ndan ilân
edilen “özgürlük”ün gelmesiyle, çal›flan s›n›flar,
koflullar›n› iyilefltirme haklar›n› ifade etmek f›rsat›n› kulland›lar.” 7
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1908 grevlerinin
siyasi düzlemdeki
büyük etkisi,
kendisine karfl›
oluflan tepkiler
ba¤lam›nda
de¤erlendirilmelidir
68
ek ödemelerde art›fl istekleri de bulunuyordu. 4
Eylül 1908 tarihinde gerçeklefltirilen anlaflmayla
ise grev sona eriyor ve günlük 14 kurufla kadar
olan ücretlerde 3 kurufl, günlük 15-24 kurufl aras›ndaki ücretlerde 2 kurufl ve günlük 24 kuruflun
üzerindeki ücretlerde 1 kuruflluk art›fl getiriliyordu. Ayr›ca, pazar günleri ile Christmas ve Paskalya gibi dini günlerde yap›lacak çal›flmalar için
yüzde 50 oran›nda zaml› ücret ödenmesi de kabul ediliyordu.12
1908 grevlerinin ücretler üzerindeki olumlu etkileri, sanayi yan›nda di¤er kesimlerde, örne¤in
madencilikte de gözlenmifltir. Ere¤li Kömür Havzas›’nda yabanc› sermayeli Ere¤li fiirketi’nin iflçileri, 1908 sonras› 4 grev gerçeklefltirdiler. Bu
grevler sonucunda, flirket taraf›ndan iflçi ücretlerine, ortalama yüzde 30 dolaylar›nda zam yap›ld›.13 Anadolu Demiryolu fiirketi’nde gerçeklefltirilen grevde de, iflçiler ücret art›fl› taleplerinin bir
bölümünü elde ettiler.14 Sonuç olarak, 1908
grevlerinin, genel olarak, iflçi ücretleri üzerinde
olumlu, yükseltici etkiler yapt›¤› rahatl›kla söylenebilir.
1908 y›l›nda gerçeklefltirilen grevlerde, ücret art›fllar›na ilave olarak, di¤er çal›flma koflullar›n›n
iyilefltirilmesi yolunda talepler de öne sürülmüfltür.15 Örne¤in, yukar›da aktard›¤›m›z belgedeki
bilgilere göre fiark Demiryollar› fiirketi’nde gerçeklefltirilen grevde, ücret d›fl›ndaki çal›flma koflullar›na iliflkin olarak, flu talepler ortaya konmufltur: Daha k›sa çal›flma süreleri, t›bbi hizmetlerin gelifltirilmesi, iflveren taraf›ndan hastal›k ve
ölüm yard›mlar› yap›lmas›. Grevleri sona erdiren
anlaflmada, bu koflullar üzerinde de uzlaflma
sa¤lanm›flt›.16
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
grevlerin siyasal ve hukuksal sonuçlar›
‹kinci Meflrutiyet’ten sonra, 1908-1913 y›llar›
aras›nda 5 y›ll›k bir süre için çok partili bir rejimin
varl›¤›ndan söz edilebilir.17 Bu dönem içerisinde
farkl› görüfller tafl›yan çok say›da siyasal parti
kurulmufltur. Bu çerçevede, ‹kinci Meflrutiyet
sonras› oluflan çok partili siyasal yaflam içerisinde, 1908 grevlerinin bu siyasal partiler üzerinde
de etkileri oldu¤u da gözlenmektedir.18 1908
grevleri bu anlamda, bir “sosyal sorun” ya da
farkl› bir biçimde ifade edecek olursak, bir “iflçi
sorunu” oldu¤una dikkatleri çekmifltir. Bu siyasal
partilerden bir bölümünün programlar›nda, k›sa
da olsa iflçi sorunlar›na yer verilmifltir.19 Ancak,
bunun büyük ölçüde sembolik düzeyde kald›¤›
söylenebilir.
1908 grevlerinin siyasi düzlemdeki büyük etkisi,
kendisine karfl› oluflan tepkiler ba¤lam›nda de¤erlendirilmelidir. Bu tepkiler, çal›flma iliflkileri
alan›nda da, özellikle sendika kurmay› yasaklayarak, grevler konusunda s›n›rland›r›c› düzenlemeler yapan Tatil-i Eflgal Kanunu’nun ç›kar›lmas› biçiminde tezahür etmifltir. Ancak, bu tepkilerin tümünü, genellikle yap›ld›¤› gibi, sadece iflçi
hareketlerine yönelik tepkiler olarak de¤erlendirmek eksik kalacakt›r. Bu tepkilerin ve getirdi¤i
önlemlerin, iflçi hareketleri de içinde bulunmak
üzere, daha genel bir tepki oldu¤u belirtilmelidir.
Kapani, bu koflullar› flöyle ifade etmektedir:
“‹kinci Meflrutiyet’in ilân› ile 31 Mart Olay› aras›ndaki k›sa süre içinde, bafl›bofl, s›n›rs›z ve dizginsiz bir hürriyet havas›n›n esti¤i, devlet otoritesini
temelinden sarsan bu anarflik havan›n iktidarda
bulunan adamlar› ürkütmüfl ve onlar› sert tedbirler akma¤a zorlam›fl oldu¤u ileri sürülebilir. Bir
bak›ma bu afl›r›, sorumsuz, bilinçsiz davran›fllar
ve taflk›nl›klar içinde ‘hürriyetin yine hürriyet taraf›ndan y›k›ld›¤›’ do¤rudur. Öte yandan, gerçeklerin tam pay›n› vermek için flunu da söylemek gerekir ki, sürekli iç çalkant›lar, d›fl bask›lar
ve hemen aral›ks›z devam eden savafllar, liberal
bir düzenin yerleflmesi ve geliflmesi için pek elveriflli bir ortam say›lamazd›.”20 Tanör de, ‹kinci
Meflrutiyet sonras› ortaya ç›kan geliflmelerde iflçi hareketlerinin rolüne de¤inmektedir:
“...Esen özgürlük rüzgar›yla ortaya ç›kan kad›n
hareketleri ve iflçi grevleri, bunlara al›fl›k olmayan kamuoyunu tedirgin ediyordu. Devlet otoritesinin sa¤lanamam›fl olmas› da, baz›lar›nca
Meflrutiyet aleyhine bir puand›. Bu aç›dan bir iktidar bofllu¤undan da söz edilebilirdi.”21 Quataert’e göre de, “bazan fliddetin de oldu¤u bu grevler, rejimi gerçekten korkuttu.”22 Karak›flla da, bu
grevlerin birkaç›nda kan döküldü¤ünü ifade ediyor.23
Kuflkusuz geliflmeler, kamu düzenini sa¤lama
gibi bir amaç yan›nda, iktidara hâkim olan hareket ve ideolojisi aç›s›ndan da de¤erlendirilmelidir: “‹ttihat ve Terakki bafllang›çta istibdat dönemine karfl› devrimi pekifltirme ve kitleleri kazanma özlemiyle grevleri hoflgörüyle karfl›lar bir tav›r alm›flsa da, grevlerin giderek 1908 devrimi
kadrolar›n›n ideolojik do¤rultular›na ters düflmesi ‹ttihatç›lar› tutum de¤ifltirmeye sevketmifl(ti).”24
Akflin, ‹ttihat Terakki’nin, 1907 Kongresi bildirgesinde, hitap edilen s›n›f ve zümreler s›ralan›rken
iflçilerin ›srarla ihmale u¤ramas›n›, Hürriyetin ilân›ndan sonra iflçi grevlerine karfl› tak›n›lan olumsuz tavr›, burjuva olmad›klar› halde bat›dan etkilenen bir burjuva ideolojisine sahip olan ‹ttihat ve
Terakki’nin bu ideolojisine uygun bulmaktad›r.25
Evet, 1908’i tümüyle s›n›fsal bir öze ba¤lamak
mümkün görünmüyorsa da, s›n›fsal bir veçhesi
oldu¤unda da kuflku yoktur ve yaflananlar bu
osmanl›’dan cumhuriyete tatil-i eflgal kanunu
Tatil-i Eflgal Kanunu, Türkiye çal›flma iliflkileri tarihinde, toplu ifl iliflkileri konusunda dolays›z bir
biçimde düzenlemeler yapan ilk kanundur. Ancak, yasan›n önemi, sadece ilk oluflundan kaynaklanmamaktad›r. Yasa, bunun yan› s›ra, içeri¤i itibariyle de, çal›flma iliflkilerinin o tarihe kadar
düzenlenmeyen temel konular›na iliflkin önemli
düzenlemeler getirmifltir. Bunlar aras›nda, “sendikalar”, ifl uyuflmazl›klar› konusunda bir “uzlaflma” süreci ile “grev” bulunmaktad›r. Bu temel
düzenlemelerin bir bölümünün, Cumhuriyet dönemine de sarkarak, 1936 y›l›nda ç›kar›lan 3008
say›l› ‹fl Kanunu’na kadar yürürlükte kalmas› da,
uygulama aç›s›ndan yasan›n önemini art›rmaktad›r.30 Bunlar›n d›fl›nda, Tatil-i Eflgal Kanunu,
getirdi¤i düzenlemelerin Türk sosyal politika literatüründe yaratt›¤› tart›flmalar nedeniyle de özel
bir önem kazanmaktad›r. Türk çal›flma iliflkileri
tarihinde, üzerinde bu kadar çok anlaflmazl›¤›n
ve tart›flman›n oldu¤u bir baflka yasan›n mevcut
olmad›¤› söylenebilir. Bu nedenlerle, yasan›n
ayr›nt›l› bir biçimde de¤erlendirilmesi ve tart›flmal› noktalar›n aç›kl›¤a kavuflturulmas› önem
tafl›maktad›r.
Yasaya ismini de veren “Tatil-i Eflgal” kavram›;
iflin b›rak›lmas›, terkedilmesi anlam›na gelmektedir. Bu kavram›, günümüzün terimleriyle “grev”
olarak nitelendirebiliriz.31 Kanunun temel düzenlemelerini, “kapsam”, “iflçi örgütlenmeleri ve
sendikalar”, “ifl uyuflmazl›klar›n›n çözümü” ile
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
“grev”e iliflkin düzenlemeleri aç›s›ndan de¤erlendirmek yararl› olacakt›r:
Kapsam aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, Tatil-i
Eflgal Kanunu tüm ba¤›ml› çal›flanlar› kapsam›na almamakta, yasa kapsam›na “umuma müteallik bir hizmet ile mükellef bulunan her nevi müessesat ile müstahdemin ve amele” yani “kamuya yönelik hizmet veren kurulufllarda çal›flanlar”
girmektedir. Kamuya yönelik hizmet veren bu
kurulufllara örnek olarak, yasan›n 1. maddesinde, “demiryolu, tramvay, liman, genel ayd›nlatma kurulufllar›” gösterilmektedir. Yasan›n ayn›
maddesindeki “gibi” sözcü¤ü, ayn› özellikleri tafl›yan benzeri kurulufllarda çal›flanlar›n da Tatil-i
Eflgal Kanunu kapsam›nda olaca¤›n› göstermektedir. Dönem itibariyle, Tatil-i Eflgal Kanunu
kapsam›na giren bu kurulufllar›n ortak özellikleri
aras›nda, çok say›da iflçi çal›flt›r›yor olmalar› ve
sermaye paylar›n›n daha çok yabanc› iflverenlere ait olmas› bulunmaktad›r.
‹flçi örgütlenmeleri ve sendikalar aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, Tatil-i Eflgal Kanunu kendi
kapsam›na giren kurulufllarda sendika kurulmas›n› yasaklarken, bu kurulufllarda sendika kuran
kifliler aç›s›ndan cezai düzenlemeler de getirilmektedir. Yasa, yay›nland›¤› tarihten önce, bu
kurulufllarda amele ve müstahdem ile sermayedarlar taraf›ndan kurulan sendikalar›n da, yasan›n yürürlü¤e girmesi ile ortadan kalkaca¤› hükmünü getirmektedir. Böylece, iflçi ve iflverenlerin
formel bir biçimde sendikalar kurmas› yasaklanm›fl olmaktad›r. Her ne kadar bu yasaklama, yasan›n kapsam›na giren kurulufllarla s›n›rl›ysa da,
dönem itibariyle bu kurulufllar›n gerek say›ca,
gerek çal›flt›rd›klar› iflçi say›s› aç›lar›ndan tafl›d›¤› a¤›rl›k, bu yasa¤›n önem derecesini de yükseltmektedir.
Tatil-i Eflgal Kanunu’nun en ilginç ve yoruma
muhtaç düzenlemeleri ise ifl uyuflmazl›klar›n›n
çözümü ve grev konusundad›r. ‹fl uyuflmazl›klar›n›n “bar›flç› çözüm yollar›ndan biri olan uzlaflt›rma kurumu, ilk kez 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu ile düzenlenmifltir.” 32 Bu uzlaflt›rma sürecinin
ayr›nt›lar›, uyulmas› gerekli koflullar ve taraflar
aç›s›ndan getirilen yapt›r›mlar, yasan›n de¤iflik
maddelerinde düzenlenmifltir. Yasa, kapsama giren kurulufllarda iflçilerle iflverenler aras›nda ç›kan ifl uyuflmazl›klar›n›n, getirdi¤i mekanizmalarla çözülmesini öngörmektedir. ‹flçileri ve iflverenleri temsil yetkisine haiz vekillere Ticaret ve Naf›a Nezaretinin atayaca¤› bir memurun da eklenmesiyle oluflacak bir kurul, görüflmeler yolu ile ifl
uyuflmazl›klar›n› ortadan kald›rmaya çal›flacakt›r.
Görüflmeler sonucunda, uyuflmazl›¤a neden
olan sorunlar›n çözümü üzerinde bir oy birli¤ine
Tatil-i Eflgal
Kanunu’nun
en ilginç ve
yoruma muhtaç
düzenlemeleri
ifl uyuflmazl›klar›n›n
çözümü ve grev
konusundad›r
69
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
durumu aç›kça ortaya koymaktad›r.26
Böyle bir ortamda, 1908 iflçi grevleri; önce fiili,
sonra da özellikle yasal alanda bir dizi olufluma
yol açm›flt›r. Fiili olarak, “...Art›k grevler zab›ta ve
asker gücüyle bast›r›l›yor, elebafl› ve teflvikçiler
yakalan›yordu. Bu yüzden çat›flmalar ç›k›yor,
baz› iflyerleri y›k›l›yordu.”27 Bunu takiben ise bu
grev hareketlerine tepki olarak, bu hareketleri ortadan kald›rmaya yönelik yasalaflt›rma çal›flmalar› ortaya ç›km›flt›r. Bu çerçevede, önce 8 Ekim
1908’de “Tatil-i Eflgal Cemiyetleri Hakk›nda Kanun-› Muvakkat” ad›n› tafl›yan geçici yasa, daha
sonra 27 Temmuz 1909 tarihinde ise “Tatil-i Eflgal Kanunu” ç›kar›lm›flt›r.28 ‹flçiler, bu yasalaflt›rmaya karfl› tepki de göstermifllerdir. Örne¤in,
Meclis-i Mebusan’›n gündemine al›nan Tatil-i
Eflgal Kanun tasar›s›n› protesto etmek için, Selanik’te, 23 iflçi örgütünün biraraya gelerek düzenledi¤i bir miting yap›lm›flt›r.29 1908 y›l›nda yo¤un olarak gerçeklefltirilen iflçi eylemlerini zay›flatmak ve ortadan kald›rmak amac›yla ç›kar›lan
Tatil-i Eflgal Kanunu’nun yorumlanmas›nda, bu
amaç unsuru çok önemlidir ve bunu dikkate almadan yap›lacak yorumlar sa¤l›kl› olmayacakt›r.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
70
Tatil-i Eflgal
Kanunu, biçimsel
bir grev özgürlü¤ü
getirmifl, ama bu
özgürlü¤ün
fiili kullan›m›n›
zorlaflt›ran ya da
engelleyen
tüm düzenlemeler
de, gene ayn› yasa
taraf›ndan
yap›lm›flt›r
var›l›r ise uyuflmazl›k ortadan kalkacakt›r. Ancak
taraflar anlaflamazlar ise, o andan itibaren iflçi taraf› terk-i hizmette (yani ifli b›rakmada) muhtar
(yani özgür) olmaktad›r. Günümüzün terimleriyle
düflünecek olursak, uyuflmazl›klar›n bar›flç› yollarla çözümü amac›yla yap›lan uzlaflt›rma toplant›lar›nda bir anlaflma sa¤lanamamas› durumunda, iflçiler greve gitme özgürlü¤üne sahip oluyorlar. Yasa ile grev özgürlü¤üne s›n›rlamalar ve
cezai yapt›r›mlar da getirilmekte, çal›flma özgürlü¤ünü ortadan kald›rmaya yönelik her türlü hareket ve gösteri yasaklan›rken, çal›flmak isteyen iflçilere yönelik korkutma, cebir, fliddet kullanma gibi, greve zorlama suçu niteli¤indeki eylemler cezaya tabi k›l›nmaktad›r. Bu s›n›rlamalar, grevi yasaklama do¤rultusunda düzenlemeler olmay›p,
bugünkü anlam› ile “çal›flma hürriyetine karfl›
suç” kategorisine girmekte ve “çal›flmak isteyen
bir kimseyi ifli b›rakmaya zorlamak, suç say›larak
cezaland›r›lmaktad›r”.33 Tatil-i Eflgal Kanunu’nun,
hukuken tan›d›¤› grev özgürlü¤ünü uygulamada
tümüyle ortadan kald›rabilecek bir baflka s›n›rlamaya göre ise genel hizmetlerde istikrar› sa¤lamak için, gerekli oldu¤u takdirde kamu güçlerinin
kullan›laca¤›, savafl veya savafl tehlikesi durumlar›nda hükümetin iflçi taleplerini incelemeyi ertelemesi veya tamamen vazgeçmesinin mümkün
oldu¤u konusu düzenlenmektedir. Yasan›n bu
düzenlemeleri, dönemin kendine özgü koflullar›
içinde de¤erlendirilmelidir. Demokratik bir yap›n›n
ö¤elerinin bulunmad›¤›, çal›flma iliflkilerinin taraflar›n›n örgütlenmelerine dahi izin verilmedi¤i koflullarda, hiç bir kesin ölçüt içermeyen ve her hangi bir merci nezdinde itiraz edilmesi mümkün olmayan bu gibi kararlarla, grev özgürlü¤ünün sa¤lanamayaca¤› aflikârd›r.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
tatil-i eflgal kanunu’na iliflkin bir
de¤erlendirme
Tatil-i Eflgal Kanunu, Türkiye çal›flma iliflkileri tarihinin belki de en çok tart›fl›lan hukuksal düzenlemesidir.34 Yasan›n sendikal örgütlenme konusunda getirdi¤i aç›k yasaklama ile uzlaflt›rma sürecine iliflkin düzenlemeleri konusunda bir tart›flmaya mahal olmamakla birlikte, grev konusundaki düzenlemeleri konusunda, uzun y›llar süren
ciddi görüfl farkl›l›klar› ortaya ç›km›flt›r. Buna göre baz› araflt›rmac›lar, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun
grevleri yasaklad›¤›n› savunmaktad›rlar. Örne¤in Saymen’e göre, Kanun, kapsam›na giren
“müesseselerde grev yasa¤›n› 1909 y›l›nda vazetmifltir.”35 Talas ise daha esnek bir ifade kullanmaktad›r: “yasa, bir tür eylemsel grev yasa¤›
getiriyordu.”36 Buna karfl›l›k, yasan›n bir grev özgürlü¤ü rejimi getirdi¤ini savunan araflt›rmac›lar
da bulunmaktad›r. Örne¤in, O¤uzman’a göre,
“Kanun dikkatlice gözden geçirildi¤i takdirde
grev yap›lmas›n› de¤il, greve icbar› cezaland›rd›¤› görülmektedir.”37 Kan›m›zca, Türk sosyal
politika literatüründe bu konuda süren uzun tart›flmalar sonucunda durum netleflmifltir ve Gülmez’in ifadesiyle, “1909 Tatil-i Eflgal Yasas›, düzenledi¤i yal›n uzlaflma sürecinin baflar›s›z kalmas› durumunda iflçilerin ifli b›rakabileceklerini
aç›kça kabul ederek, grev rejimi aç›s›ndan 1936
‹fl Yasas›’n›n ç›kar›lmas›na de¤in süren ‘grev
özgürlü¤ü dönemini’ açm›flt›r.”38 Ancak, özellikle
sosyal politika alan›n›n d›fl›ndan ve tarihçiler taraf›ndan yap›lan de¤erlendirmelerde, yasan›n
grevleri yasaklad›¤› düflüncesi hâlâ varl›¤›n› sürdürebilmektedir.39
Kan›m›zca, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun sa¤l›kl› bir
de¤erlendirmesi, ancak yasan›n ç›kar›l›fl amac›,
de¤iflik düzenlemeleri aras›ndaki içsel ba¤lant›lar, de¤iflik konulardaki hükümlerinin Osmanl›
‹mparatorlu¤u’nun o dönemdeki koflullar›nda uygulanma olas›l›¤› ile yasa uygulamas›n›n ortaya
ç›kard›¤› sonuçlar göz önünde tutularak yap›labilir. Yasan›n ç›kar›l›fl amac›, flüphe yoktur ki,
1908 y›l›nda yo¤un bir biçimde gerçekleflen
grevlerin engellenmesidir. Tatil-i Eflgal Kanunu,
bunun hukuki arac› olarak ortaya ç›kmaktad›r.
Yasa, bu amac›na, kan›m›zca iki biçimde ulaflacakt›r: Her fleyden önce, baflar›l› iflçi hareketlerinin organize edilebilmesi için gerekli formel örgütlenmeyi yasaklayarak. Gülmez’in de belirtti¤i
gibi, “...grevin özünde ‘toplu’ nitelikli bir eylem biçimi oldu¤u, tüm gücünü bu özelli¤inden ald›¤›
gözönüne al›n›rsa, 1909 yasas›nca yasaklanmayan grevin, sendika hakk›n›n kesinlikle yasaklanm›fl olmas› dolay›s›yla, daha bafl›nda etkisizli¤e ve baflar›s›zl›¤a mahkûm edilmifl oldu¤u kendili¤inden anlafl›l›r.”40 ‹kinci olarak ise iflçi
hareketlerinin önüne, geçilmesi zorunlu hukuksal süreçler getirerek. Bu hukuksal süreçlerin
yasaklanan sendikal örgütlenmeler d›fl›nda gerçeklefltirilmeleri zorunlulu¤u, uygulamadaki baflar› flans›n› azaltacakt›r. Buna ilave olarak, dönemin kendine özgü koflullar› da, bu sürecin ifllemesini zorlaflt›racakt›r. Yasan›n ç›kar›ld›¤›
1909 tarihi itibariyle, uzlaflt›rmaya iliflkin hükümlerinin özgür bir biçimde iflleyebilece¤ini düflünmek, kan›m›zca mümkün de¤ildir. Örgütsel özgürlükler ve haklardan önce, kiflisel özgürlüklerin ve haklar›n dahi, gerek yasal tan›nma, gerekse fiili durum itibariyle ifllerli¤e kavuflmas›n›n çok
zor oldu¤u dönemlerde; iflçilerin aralar›nda temsilciler seçip, bakanl›¤a dilekçe vererek uzlaflt›rma sürecini bafllatmalar› ve yürütmelerinin kolay
oldu¤u düflünülemez. Bu koflullar›, grev özgürlü¤ünün kullan›m›n› son derecede zorlaflt›ran hukuki ve fiili süreçler olarak de¤erlendirmek daha
ikinci meflrutiyet’ten cumhuriyet’e kalan
1908, siyaset alan›nda oldu¤u gibi, çal›flma iliflkileri alan›nda da önemli bir dönüm noktas›d›r.
Çal›flma yaflam›na iliflkin baz› sorunlar, rüfleym
halinde de olsa bu dönemde ortaya ç›km›fl, mücadelelere konu olmufl, nihayetinde hukuki-fiili
önlemlerle bast›r›lmalar› yoluna gidilmifltir. ‹kinci
Meflrutiyet dönemi, bu anlamda, sorunlar›n içinde yafland›¤› ve gelece¤e yönelik derslerin ç›kart›ld›¤› bir laboratuar olarak nitelenebilir. Os-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
manl›-Türk tarihinin ilk yo¤un grev hareketlerinin
gerçekleflti¤i bu dönem, iflçiler aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, örgütlenme ve iflçi hareketlerinin çal›flma koflullar› üzerindeki olumlu etkilerinin bizzat
yaflanarak gözlendi¤i bir dönemdir. Bunu, dönemin özel koflullar›nda bir anlamda el yordam›yla
da olsa, s›n›fsal bilince varmasa da; sorunlar›n
ve çözüm yollar›n›n gözlenmesi anlam›nda bir
s›n›f fark›ndal›¤›n›n oluflmas› olarak nitelendirebiliriz. Yönetim aç›s›ndan bak›ld›¤›nda da sorun,
gözleme ve fark›na varma ba¤lamlar›nda hiç de
farkl› de¤ildir. Dönem, yönetim taraf›ndan “sosyal sorun”un de¤iflik boyutlar›yla aç›k biçimde
gözlendi¤i, buna karfl›l›k içerik itibariyle sorunun
hafifletilmesi do¤rultusunda önlemlere yönelmek
yerine, sorunun bast›r›lmaya ve tezahür yollar›n›n engellenmeye çal›fl›ld›¤› bir dönem olarak
belirginlefliyor. Çal›flma iliflkilerinin de¤iflik ve
önemli kurumlar›na de¤gin hukuksal düzenlemeler ilk defa yap›l›rken; bir taraftan bu tezahürün en önemli arac› olarak iflçi örgütlenmeleri yasaklanmakta, di¤er taraftan da iflçi hareketleri ince ve dolambaçl› hukuksal düzenlemelerle engellenmeye çal›fl›lmaktad›r. Gözden kaç›r›lmamas› gereken bir nokta, bu tür yasaklay›c› önlemlerin sadece iflçilere de¤il, tüm toplumsal kesimlere de yönelmesi ve Cemiyetler Kanunu,
Matbuat Kanunu gibi düzenlemelerle hem di¤er
kesimlerin örgütlenmeleri, hem de bas›n özgürlü¤ü aç›s›ndan özgürlükleri s›n›rland›r›c› hükümler getirilmesidir. Kan›m›zca, erken cumhuriyet
döneminde özgürlükleri s›n›rland›r›c› hukuksal
düzenlemeler ve uygulamalar yap›l›rken, yöneticiler bizzat yaflad›klar› ‹kinci Meflrutiyet döneminin zihinsel çerçevesinden ve deneyiminden büyük ölçüde etkilenmifl olmal›d›rlar. Tek parti yönetiminin bas›na, derneklere karfl› tavr›, ‹kinci
Meflrutiyet sonras›ndakilerle büyük bir benzerlik
ve süreklilik içerisinde görünüyor. Cumhuriyet
yöneticilerinin çal›flma yaflam›na ve iflçilere yaklafl›mlar›nda da bizzat deneyimledikleri bu sürecin etkileri gözleniyor. ‹flçi hareketine karfl› duyulan ve paranoya düzeyine varan kuflkuda, bat›
ülkelerinin endüstrileflme deneyimleri s›ras›nda
yaflanan kanl› s›n›f mücadeleleri kadar, 1908’de
yaflanan grev hareketleri de etkili olmufl olmal›d›r. Di¤er taraftan, kapsam›na giren kurulufllarda
sendikal örgütlenmeyi yasaklayan; grevi ise hukuksal olarak serbest b›rakmakla birlikte, gerçekleflmesini o dönemde sa¤lanabilmesi çok
güç koflullara ba¤layarak engellemeye yönelen
1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu Cumhuriyet döneminde de yürürlükte kalmaya devam etmektedir. 1936 tarihli ‹fl Kanunu, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun grevleri engellemeye yönelik ince düzenlemelerine dahi ihtiyaç duymayacak, “grev ve lo-
‹flçi hareketine
karfl› duyulan
kuflkuda, bat›
ülkelerinin
endüstrileflme
deneyimleri
s›ras›nda yaflanan
kanl› s›n›f mücadeleleri kadar,
1908’de yaflanan
grev hareketleri de
etkili olmufl
olmal›d›r
71
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
do¤ru olacakt›r. Tüm bu de¤erlendirmeler bir
arada ele al›nd›¤›nda, 1909 tarihli Tatil-i Eflgal
Kanunu’nun, biçimsel bir grev özgürlü¤ü getirdi¤i, ama bu özgürlü¤ün fiili kullan›m›n› zorlaflt›ran
ya da engelleyen tüm düzenlemelerin de, gene
ayn› yasa taraf›ndan yap›ld›¤› belirtilmelidir. Ersoy’un flu yorumu, Tatil-i Eflgal Kanunu’nun de¤erlendirilmesi aç›s›ndan anlaml›d›r:
“...sendika kurmay› yasaklamalar› ve o zamanki
teflebbüslerin büyük ço¤unlu¤unu ve en çok iflçi
çal›flt›ran›n› teflkil eden kamu hizmetlerinde grev
yap›lmas›n› kay›tlara tabi tutmalar› dolay›s›yla
fiilen grevleri s›n›rlay›c› mahiyettedirler. Ancak
Cumhuriyetten sonra 1936 tarihli ve 3008 say›l›
‹fl Kanunu’nun grevi kendi uygulama alan›nda
yasaklamas›na kadar, fiilen olmasa bile hukuken
grev hürriyeti rejimi söz konusu olmufltur.”41
Yasa uygulamas› de¤erlendirildi¤inde ise Cumhuriyet dönemine de sarkarak, grev konusundaki düzenlemeleri itibariyle 1936 tarihli ve 3008 say›l› ‹fl Kanunu’na kadar uzun süre yürürlükte kalan Tatil-i Eflgal Kanunu sonras›nda, grev hareketleri olumsuz yönde etkilenmifltir.42 O halde yasan›n ç›kar›l›fl amac›na ulaflt›¤›, grevlerin ortadan kald›r›lmas›na katk›da bulundu¤u ve bu konuda genel bir mutabakat oldu¤u söylenmelidir.
Ürünü oldu¤u ‹kinci Meflrutiyet rejiminin kendine
özgü koflullar›n›n etkisini tafl›yan Tatil-i Eflgal
Kanunu, yapt›¤› düzenlemelerle Türkiye çal›flma
iliflkileri tarihinde önemli bir yer alm›flt›r. Sendikalar›n yasaklanmas› gibi çal›flma iliflkileri aç›s›ndan s›n›rlay›c› düzenlemelerine karfl›l›k; hukuksal olarak ifl uyuflmazl›klar›n bar›flç› yollarla
çözümü mekanizmalar›n› ilk defa getirmifl olmas›, fiilen olmasa bile hukuken grev özgürlü¤ü
olarak de¤erlendirilebilecek bir rejimi kabul etmifl
olmas› yasan›n dönemi itibariyle olumlu olarak
de¤erlendirilebilecek özellikleri aras›ndad›r.
“Sermaye-emek iliflkilerini yok sayan istibdat döneminin yasaklamalar›n›n aksine bu kanun, s›n›f
mücadelesi gerçe¤ini gözledikten sonra, sorunu
sermaye lehine k›s›tlamalarla çözmeye çal›flan
modern, yani kapitalistçe, bir düzenleme say›lmal›d›r.”43
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
72
kavt yasakt›r” fleklindeki aç›k düzenlemesiyle
1963 y›l›na kadar sürecek bir grev-lokavt yasa¤›
rejimi getirecek; “s›n›f esas›na ve ad›na dayanan” örgütlenmeleri yasaklayan 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu, ‹fl Kanunu ile birlikte tek parti
dönemindeki uygulamalar›n hukuki temelini
oluflturacakt›r.44 Kuflkusuzdur ki, siyaset alan›nda oldu¤u gibi, çal›flma iliflkileri alan›nda da,
‹kinci Meflrutiyet’i anlamak, ayn› zamanda Cumhuriyet’i daha iyi anlamak demektir!..
dipnotlar
1 1908 öncesi dönemdeki grevler konusunda bak›n›z, Makal, 1997,
s.255-261.
2 1908 grevlerinin dökümü için bak›n›z, Onur, 1977, s. 282-283. Daha
genifl ve yeni bir döküm için bak›n›z, Gülmez, 1996, ss. 176-177.
3 Karak›flla, 2008, s. 23.
4 Boratav; Ökçün; Pamuk, 1984, s. 69.
5 Tunaya, 1959, s. 53.
6 Akflin, 1980, s. 97.
7 Issawi, 1980, s. 50.
8 Quataert, 1993, s. 28.
9 Boratav; Ökçün; Pamuk, 1984, s. 70.
10 Boratav, 2003, s. 34.
11 Quataert, 1995, s. 72.
12 Issawi, 1980, ss. 51-52. ‹flçi taleplerinin, grevci iflçilerin etnik ve dinsel
kökenlerini de yans›t›yor olmas› dikkat çekicidir. Ayn› döneme ve
ayn› sorunlara iliflkin olarak, Fransa’n›n Selanik konsolosunun
hükümetine gönderdi¤i iki rapor için bak›n›z, Güzel, 1983, ss. 46-49.
13 Quataert, 1987, s. 63.
14 Quataert, 1987, ss. 75-82.
15 Bak›n›z, Gülmez, 1996, ss. 176-177.
16 Issawi, 1980, ss. 51-52.
17 Tunaya, 1984, s. 12.
18 Akkaya, 1992, s. 62.
19 De¤iflik siyasal partilerin programlar› için bak›n›z, Tunaya, 1984, ss.
131-355. Parti programlar›ndaki çal›flma hayat›na iliflkin görüfller için
bak›n›z, Akkaya, 1992; Gülmez, 1991, ss. 174-177. Parti programlar›n›n “grev” aç›s›ndan de¤erlendirilmesi için bak›n›z, Sülker, 1976,
ss. 46-50.
20 Kapani, 1993, s. 107.
21 Tanör, 1992, s. 150. Meflrutiyet sonras› geliflen kad›n hareketleri
konusunda bak›n›z, Akflin, 1980, ss. 93-96.
22 Quataert, 1993, s. 28.
23 Karak›flla, 2008, s. 23.
24 Onur, 1977, s. 277. ‹ttihat Terakki’nin 1908 Ekiminde kabul etti¤i siyasi
program›nda, iflçi sorunlar›na iliflkin olarak yap›lan de¤erlendirmeler
için bak›n›z, Onur, 1977, ss. 293-295.
25 Akflin, 1980, s. 79. Berkes de, bu ideolojiyi flöyle de¤erlendirmektedir:
“‹ttihat ve Terakki’nin toplumsal temeli de tüm biçimini bulamad›; bu,
uzun süre bir oluflum halinde kald›. ‹lk önce, “halk” terimiyle bu
temelsizlik kapat›lmaya çal›fl›ld›. Ancak daha sonra bu belirsiz terimin içindeki ögeler, özellikle köylü, esnaf, memur ve bir özlem olarak
burjuvazi, aristokrasi gibi, s›n›f unsurlar›na dayanma fikri yavafl
yavafl belirmeye bafllad›. O aflamaya gelinceye dek, her fley vatan,
özgürlük (hürriyet), eflitlik (müsavat) ve kardefllik (uhuvvet), terakki
(ilerleme) ve birlik (ittihat) sözcüklerinin büyüsü alt›nda yürüyordu...
...koca bir ‹mparatorluktaki halklar›n temsilcisi olmak isteyen bir parti,
yamal› bir ideolojiyle yetinmek zorunda kald›.” Bak›n›z, Berkes,
1973, s. 356.
26 Kansu’ya göre, 1908 iflçi hareketlerini engellemek amac›yla ç›kar›lan
Tatil-i Eflgal Kanunu “1908 Devrimi’nin tam anlam›yla hangi s›n›flar›n
ç›karlar›n› koruyup kollad›¤› konusunda flüpheye yer b›rakmayacak
kadar aç›k bir ipucu vermektedir.” Bak›n›z, Kansu, 2006, s. 372.
27 Akflin, 1980, s. 98.
28 “Tatil-i Eflgal Cemiyetleri Hakk›nda Kanun-› Muvakkat”›n tam metni için
bak›n›z, Baydar, 1982, ss. 128-129. Tatil-i Eflgal Kanunu’nun tam
metni için bak›n›z, Gülmez, 1983, ss. 201-203; Ökçün, 1970, ss.
133-135.
29 Dumont, 1977, ss. 35-36.
30 1936 tarihli ‹fl Kanunu, 1909 tarihli Tatil-i Eflgal Kanunu’nun kendi
düzenlemelerine muhalif hükümlerini ortadan kald›rm›flt›r. Bunlar,
büyük ölçüde “uzlaflma”ya ve “grev”e iliflkin düzenlemelerdir. Buna
karfl›l›k, ‹fl Kanunu sendikalara iliflkin bir düzenleme yapmad›¤› için,
Tatil-i Eflgal Kanunu’nun kamuya yönelik iflyerlerinde çal›flanlar için
getirdi¤i sendika yasa¤›n›n, 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu’na kadar
sürmüfltür. Bu konunun kapsaml› bir tart›flmas› için bak›n›z, Gülmez,
1981-1982, ss. 77-79. Gülmez, ‹fl Kanunu ile “grev özgürlü¤ü” reji-
minin de sona erdi¤ini belirtmektedir. Bak›n›z, Gülmez, 1981-1982,
s. 77.
31 “Tatil-i eflgal” ve o dönemde kullan›lan di¤er kavramlar konusunda
bak›n›z, Sülker, 1976, ss. 7-8.
32 Süral, 1982, s. 84.
33 Ersoy, 1973, s. 68.
34 Örne¤in, Mesut Gülmez, fiehmus Güzel ve Zafer Toprak aras›ndaki
Tatil-i Eflgal Kanunu tart›flmalar› için, Toplum ve Bilim dergisinin,
Say›: 13, Bahar 1981 ve Say›: 15, Güz 1981 / K›fl 1982 say›lar›na
bak›labilir.
35 Saymen, 1954, s. 343, dn. 47.
36 Talas, 1992, s. 42.
37 O¤uzman, 1967, s. 17. Bu nedenle O¤uzman, 1936 tarihli ‹fl Kanunu’na
kadar olan dönemi “grev hürriyeti” dönemi olarak nitelendirmektedir.
38 Gülmez, 1991, s. 320.
39 Örne¤in bak›n›z, Kansu, 2006, s. 372; Karak›flla, 2008, s. 27. Bu durumu, sosyal politikac›larla tarihçiler aras›ndaki iletiflim ve bilgi kopuklu¤unun tipik bir örne¤i olarak de¤erlendiriyoruz. Bu kopuklu¤un
de¤iflik boyutlar› ile ortadan kald›r›lmas›na yönelik önerilerimiz için
bak›n›z, Makal, 2007, ss. 73-76.
40 Gülmez, 1991, s. 320.
41 Ersoy, 1973, s. 69.
42 Tatil-i Eflgal Kanunu’na iliflkin s›n›rl› say›daki uygulama için bak›n›z,
Gülmez, 1991, ss. 441-442; Gümüfl, 1972, ss. 31-35. Cumhuriyet
dönemine de sarkan bir baflka uygulama için bak›n›z, Güzel, 1993,
ss. 76-77.
43 Boratav, 2003, s. 31.
44 Bu düzenlemeler konusunda bak›n›z, Makal, 1999, ss. 353-412.
kaynakça:
Akkaya, Yüksel; “‹kinci Meflrutiyet Dönemi Siyasal Partileri ve Çal›flma
Hayat›”, Mülkiyeliler Birli¤i Dergisi, fiubat 1992, Say›: 140, ss. 66-72;
Mart 1992, Say›: 141, ss. 57-62.
Akflin, Sina; Jön Türkler ve ‹ttihat Terakki, Gerçek Yay›nevi, ‹stanbul, 1980.
Baydar, Oya; Türkiye ‹flçi S›n›f› Tarihi (I), Infograph, Frankfurt a Main,
1982.
Berkes, Niyazi; Türkiye’de Ça¤dafllaflma, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1973.
Boratav, Korkut; Türkiye ‹ktisat Tarihi: 1908-2002, Yedinci Bask›, ‹mge
Kitabevi Yay›nlar›, Ankara, 2003.
Boratav, Korkut; Ökçün, Gündüz; Pamuk, fievket; “Osmanl› Ücretleri ve
Dünya Ekonomisi: 1839-1913”, Yap›t, Say›: 49-4, Nisan-May›s
1984, ss. 62-76.
Dumont, Paul; “20. Yüzy›l Bafllar› Osmanl› ‹mparatorlu¤u ‹flçi Hareketleri
ve Sosyalist Ak›mlar Tarihi Üzerine Yay›mlanmam›fl Kaynaklar”,
Toplum ve Bilim, Say›: 3, Güz 1977, ss. 31-50.
Ersoy, Yüksel; Çal›flma Hürriyetine Karfl› Suçlar, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›n›, Ankara, 1973.
Gülmez, Mesut; “Bir ‹nsan Hakk› Olarak Sendika Hakk› Konusunda
Türkiye’de Yasakç›l›ktan ‘Yasal Tan›ma’ya Geçifl”, Türkiye ve Orta
Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü, ‹nsan Haklar› Y›ll›¤›, Y›l 3-4, 19811982, ss. 76-108.
Gülmez, Mesut; Türkiye Belgesel Çal›flma ‹liflkileri Tarihi (1936 Öncesi),
TODA‹E Yay›n›, Ankara, 1983.
Gülmez, Mesut; Türkiye’de Çal›flma ‹liflkileri (1936 Öncesi), ‹kinci Bask›,
TODA‹E Yay›n›, Ankara, 1991.
Gülmez, Mesut; “1908 Grevleri (‹lân-› Hürriyet Grevleri)”, Türkiye
Sendikac›l›k Ansiklopedisi, Birinci Cilt, Kültür Bakanl›¤› ve Tarih
Vakf› Yay›n›, ‹stanbul, 1996, ss. 175-178.
Gümüfl, Fatih; Türk ‹fl Hukukunda ‹fl Uyuflmazl›klar› ve Uzlaflt›rma, Emel
Matbaac›l›k Sanayii, Ankara, 1972.
Güzel, fiehmus; Grev-Grevin Yap›sal ve ‹fllevsel Aç›dan ‹rdelenmesine
Katk›, Bilimsel Yay›nc›l›k, Ankara, 1980.
Güzel, fiehmus; “1908 Grevleri: ‹ki Rapor”, Yap›t, Say›: 46-1, Ekim-Kas›m
1983, ss. 45-50.
Güzel, fiehmus; Türkiye’de ‹flçi Hareketi (Yaz›lar-Belgeler), Sosyalist
Yay›nlar, ‹stanbul, 1993.
Issawi, Charles; The Economic History of Turkey: 1800-1914, The
University of Chicago Press, Chicago, 1980.
Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, Dördüncü Bask›, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul,
2006.
Kapani, Münci; Kamu Hürriyetleri, Yedinci Bask›, Yetkin Yay›nlar›, Ankara,
1993.
Karak›flla, Yavuz Selim (ile Y. Do¤an Çetinkaya’n›n röportaj›); ‹stanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Say›: 38, Mart 2008,
ss. 7-30.
Makal, Ahmet; Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Çal›flma ‹liflkileri, ‹mge Kitabevi
Yay›nlar›, Ankara, 1997.
Makal, Ahmet; Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çal›flma ‹liflkileri: 19201946, ‹mge Kitabevi Yay›nlar›, Ankara, 1999.
Makal, Ahmet; Ameleden ‹flçiye – Erken Cumhuriyet Dönemi Emek Tarihi
Çal›flmalar›, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2007.
O¤uzman, Kemal; Hukuki Yönden Grev ve Lokavt, ‹kinci Bas›, Fakülteler
Matbaas›, ‹stanbul, 1967.
Onur, Hakk› (Toprak, Zafer); “1908 ‹flçi Hareketleri ve Jön Türkler”, Yurt ve
Dünya, Mart 1977, Say›: 2, ss. 277-295.
Meflrutiyetin siyasal ve hukuki birikimi, laik devlet yap›s›n›n tarihsel zeminidir
maatlerin örgütleyici misyonu Osmanl› düzeninin dinselli¤ine vurgu yapan unsurlard›r.8 Ancak
burada dine yüklenen rol geçmifl dönemlerin klasik Arap-‹slam ‹mparatorluklar›ndan çok Bizans
sisteminde göze çarpan siyasi otoritenin meflruiyet kazanmas›nda etkili olan; ancak üst bafll›k
olmay›p tam tersi bir durumla üst bafll›k konumundaki devlet taraf›ndan kuflat›lan bir alan rolüdür. Devletin eylemlerini meflrulaflt›rmada en
önemli at›flar› aras›nda yer alan ‹slam seküler
aç›l›mlar içerdi¤i ileri sürülen örf-i hukuku meflrulaflt›rmakta da etkilidir.9
Osmanl› resmi ideolojisinin en temel özelli¤inin
siyaset ve ‹slam’›n ayr›flmaz biçimde iç içe girmiflli¤i oldu¤una dikkat çeken Ahmet Yaflar
Ocak, bu özdeflli¤i “her fley devlet içindir, din de
devlet içindir” fleklinde formüle edilebilece¤ini
belirtir.10 Bu yönüyle Osmanl› toplumu için ‹slam
bir yönüyle ideal di¤er yönüyle yaflam stratejilerini belirleyen bir söylem ve gerek seçkin gerek
halk için ortak bir tasavvur oluflturuyordu. Söz
konusu durum bireysel ve toplumsal yaflam›n ‹slami bir söylemle belirlendi¤i anlam›na geliyordu.11 Osmanl› üst tabakas›n›n bir üyesi olarak
kabul edilebilmek için kiflinin Müslüman olmas›,
yaz›l› ve sözlü Osmanl›ca’y› bilmesi ve bu tabakada geçerli olan davran›fl kal›plar›na uymas›
zorunlulu¤u dinin toplumsal yaflam içindeki belirleyicili¤ine iflaretti.12
Osmanl› siyasal sisteminde laik aç›l›mlar arama
çabalar› bu yönüyle bak›ld›¤›nda klasik dönemin
geleneksel yap› ve kurumlar› aç›s›ndan sa¤l›kl›
sonuçlara ulaflmay› engelleyecektir.13 Bu yaln›zca Osmanl› toplumu aç›s›ndan de¤il modern Bat› toplumlar›n›n geliflim tarihi için de benzer bir
süreçtir.14 Sanayileflme öncesi geleneksel tar›m
toplumlar›n›n ortak özellikleri aras›nda otoritenin
dayanaklar›n›n dinsel-geleneksel oluflu bulunmaktad›r. Söz konusu durum dinin teolojik bir
süreç olarak yorumlanmas›n›n çok ötesinde sosyal bir olgu olarak de¤erlendirilmesinin sonucudur.
Dinin toplumsal ifllevindeki de¤iflim süreci modernleflme süreciyle birlikte bafllayacakt›r. H›zl›
Nam›k Sinan Turan*
73
Yrd. Doç. Dr.
‹Ü. ‹ktisat Fakültesi
Siyaset Bilimi ve
Uluslararas› ‹liflkiler
Bölümü
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Osmanl› siyasal sistemi içinde dinin, özellikle
merkezi hükümet aç›s›ndan ‹slam’›n yeri, belirleyicili¤i siyaset bilimci ve tarihçilerin tahlillerinde
farkl› flekillerde yorumlanmaktad›r. Baz› yaklafl›mlarda Osmanl› siyasal kültürü tamam›yla dini-teokratik bir alan›n etkisinde de¤erlendirirken1, baz› yorumlarda yar›-teokratik bir model çizilmesi dikkat çeker. Osmanl› hukuku özelinde
bak›ld›¤›nda dini hukukun yan›nda hükümdarl›k
otoritesine dayal› olarak haz›rlanan örf-i sultani’nin varl›¤› Osmanl› siyasal sisteminin nim-teokratik (yar›-dinsel) bir yap› olarak alg›lanmas›na neden olur. Örne¤in Sadri Maksudi Arsal 17.
ve 18. yüzy›lda Osmanl› devletini nim-teokratik
bir devlet olarak tan›mlarken, 18. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren Osmanl› Sultanlar›n›n “resmen
halife ilan edilmesiyle” tamamen teokratik bir
devlete dönüfltü¤ünü iddia eder.2 Ömer Lütfi
Barkan da Osmanl› kamu hukuku ve toprak hukukuna dair birçok hükmün fler’i hukukun uygulamalar›yla çat›flt›¤›na dikkat çeker.3 Benzer bir
yoruma Osmanl› ceza hukukunda fleraite ayk›r›
uygulamalar› konu edinen Coflkun Üçok’ta rastlan›r.4 Hükümdar›n kanun koyuculu¤u ve güncel
gereksinimlere dayal› olarak gelifltirilen kanunnameler, ço¤u bölgelerde merkezi bir dini hukuk
uygulamas› yerine mahalli geleneklere baflvurulmas› sistemin tan›mlanmas›nda tek bafl›na fler’i
bir anlay›fl›n olmad›¤›na iflaret etmektedir.5
Elbette aksini savunan yaklafl›mlar da söz konusudur.6 Bununla birlikte burada dinin etki alan›
olarak kabul edilen tek geçerli veri normatif hukuktur. Oysa toplumsal yaflam›n gündelik unsurlar›ndan, farkl› dini cemaatler aras› iliflkilere,
bunlar›n devletçe alg›lanma ve kabullenilme biçimlerine bak›ld›¤›nda dinin belirleyici oldu¤u görülmektedir. Buradan hareket edildi¤inde Osmanl› siyasal düzeninin dinin etkisinde olmad›¤›n› söylemek güçleflmektedir.7 Kamu hukuku alan›ndaki uygulamalar›n aksine özel hukuk alan›n›n dini hukukun tekelinde oluflu, toplumun dini
mensubiyete göre s›n›fland›r›lmas› baflka ifadeyle millet sistemi, vergilerin bu düzene göre
tarh ve tevzii, yarg› düzeni ve e¤itimde dini ce-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Tanzimat bürokratlar›ndan jöntürklere:
Osmanl› siyasal yap›s›nda de¤iflim ve laikleflme
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
‹ttihad-› Osmani
projesi yeni
döneme hem kimlik
hem de devletin
resmi ideolojisi
anlam›nda
damgas›n›
vuracakt›r
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
74
bir de¤iflimin yafland›¤›, ideolojilerin baflat hale
geldi¤i modernleflmenin yaflam›n her alan›n› biçimlendirdi¤i 19. yüzy›l›n siyasal sürecinde üç
e¤ilim göze çarpmaktad›r. ‹lk olarak devlet merkezileflmekte ve otoritenin geleneksel kaynaklar› zay›flamaktad›r. Dinsel, geleneksel, ailevi ve
etnik otoritelerin yerini tek, dünyevi, ulusal siyasal bir otorite almaktad›r. ‹kinci olarak siyasal kurumlar farkl›laflmakta ve özgülleflmektedir.
Üçüncü olarak siyasete olan ilgi artmaktad›r. Ayn› süreçte devletin çevreye nüfuzu artmakta hukuk dünyevi ve flahsi olmayan biçimde, Weber’in deyifliyle “yasal ussal bir otoriteye dayanmaktad›r”15 Modernleflme etkileri giderek artan,
birbirini tamamlayan bir süreç olarak siyasal anlamda merkezi bir örgütün kurulmas›n›, ulusal
kimli¤in yarat›lmas›n› gerektirir. “Bunlara, siyasi
kat›l›m›, kent yaflam›n› ve kamunun e¤itimini imkân dahiline sokan haklar›n yayg›nlaflt›r›lmas›n›
eklemek gerekir. Sözü edilen de¤iflimlerin alt›nda da kurallar›n ve de¤erlerin laikleflmesi yatar.”16 Modernleflme toplum yaflam›n›n maddi
boyutu kadar düflünce evreninde ve davran›fl
kal›plar›nda de¤iflimlere yol açar. Bu yönüyle
de¤erlendirildi¤inde modernlik, gündelik hayat›n
pratiklerini ve ortak bilgiyi kapsayan kültürün dönüflümüdür.17 Düflünce dünyas›nda meydana
gelen geliflmelerin en belirgin olan› dünyevileflmedir. Geleneksel toplumun insan ve do¤ay›
aç›klamaya yönelik giriflimleri yo¤un olarak do¤aüstü güçlere dayand›r›l›rken, modern toplumda birbirinden ba¤›ms›z ussall›k zeminleri oluflur. ‹nsani faaliyetler ve toplumun örgütlenmesi
dini akidelerden ba¤›ms›zlafl›r. “Aflk›nl›k (transcendance) içeren de¤erlerin yerini, içkinlik (immanence) içeren de¤erler al›r.” Böylelikle siyasi
ve etik de¤erlerin tek kayna¤›n›n evren ve insanl›k oldu¤u sonucuna ulafl›l›r.18
Laikleflme, siyasetin özerk bir eylem alan› olarak
görülmesini kolaylaflt›ran bir süreç oldu¤u kadar,
demokratikleflme sürecini de iki yönde etkiler. ‹lk
olarak, kültürde laikleflme, do¤al, toplumsal ve
ekonomik çevrenin insan taraf›ndan denetlenebilece¤i inanc›n› kolaylaflt›r›r. ‹nsanlar›n iktidar›n
eylemlerini etkileyerek çevrelerinde de¤ifliklik
yaratabileceklerine inanmalar› siyasete kat›l›m›
art›ran bir etken olmaktad›r. ‹kinci olarak, laikleflme iktidar›n kayna¤›n› Tanr›saldan uzaklaflt›rd›¤› ölçüde, iktidar›n denetlenebilmesi ve de¤ifltirilebilmesi olana¤›n› ortaya ç›kar›r.19
modernleflme ve geleneksel millet sisteminin çözülmesi
Osmanl› modernleflmesi olarak tan›mlanan süreç geç 18. yüzy›l›n geliflmeleri ve 19. yüzy›lda
modern devletin oluflumu süreciyle ele al›nmak
zorundad›r. Tanzimat reformlar› Avrupa’da ayd›n despotizmi olarak yaflanan devletin merkezileflme ve çevreye nüfuz çabalar›n›n, belki de Friedrich Prusya’s›n›n, ‹mparatoriçe Maria Theresa
ve o¤lu II. Joseph Avusturya’s›n›n, Petro Rusya’s›n›n kurumsallaflt›rd›¤› yeni devlet ve toplum
modelinin gecikmifl bir Osmanl› versiyonu olmakla birlikte özgün koflullar› da bar›nd›r›yordu.
Osmanl› Tanzimat’›n› kendi içinde iddial› k›lan
durum o döneme de¤in dini cemaatlere dayal›
millet sisteminden eflitlik anlay›fl›na dayal› tebaa geçifle iflaret etmesiydi. Bu klasik adaletname
biçiminde kaleme al›nm›fl bir hatt-› hümayun’un
çözebilece¤inden çok daha zorlu bir süreçti. Bila tefrik din ü mezhep bir toplum yaratma ideali
yeni bir üst kimlik ve resmi ideoloji ihtiyac›n› gündeme getiriyordu. ‹ttihad-› Osmani projesi yeni
döneme hem kimlik hem de devletin resmi ideolojisi anlam›nda damgas›n› vuracakt›r. Özelllikle cemaatlerin temsil edildi¤i millet sisteminin çözülüflü dinin bireyin kendini tan›mlama kodlar›
aras›ndaki yerini tümüyle yok etmese bile sarsacakt›r.
Millet kavram› geçmifl dönemlerde “din ve devlet, mülk ve millet” terkibinde oldu¤u gibi Müslümanlar› ifade etmekteyken, 19. yüzy›lda yeni bir
içerik kazanm›flt›r. II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde “millet” sözcü¤ünün Avrupa’daki anlam› Osmanl› resmi lügatine girmeye bafllar.20
Görünürde devlet tüm dinlere karfl› eflit bir çizgide durmay› hedeflemektedir; ancak bu toplumla
olan iliflkide dinin belirleyici olmayaca¤› anlam›na gelmemektedir. Aksine reformlar döneminde
devlet mekanizmas›n›n daha etkin çal›flabilmesi
amac›yla farkl›l›klar› etnik-dinsel kümeler olarak
kurumsallaflt›rmak zorunda kal›r. Böylece, cemaat yeni eyalet ve taflra sistemine kaydedilirken, bu kat›l›m dini kurumlar arac›l›¤›yla gerçekleflir. Yerel iktidarlar›n yeniden düzenlenmesiyle
iki unsurun önemi artar: Bir bölgenin baflkentinin
rolü ve dini hiyerarflinin yerel düzeydeki rolü. Millet, cemaatler toplam› olarak gayr› Müslim cemaatlerin Osmanl› kurumsal yap›s›na kat›l›m› ve
ayn› zamanda Osmanl› iktidar›n›n meflrulu¤unu
sa¤layan ara alan›, paralel yap›y› oluflturur.
Yeni koflullara göre tüm gayr› Müslim unsurlar
öncelikle kendi milletlerine ait olduklar› için Osmanl› milletine aittirler. Bununla birlikte reformlar
san›lan›n aksine ruhani reisliklerin yetkilerini art›rmam›fl, tam tersine s›n›rlamalar getirmifltir.
Ferman›n okunup kadife keseye konulmas›n›n
ard›ndan Rum patri¤inin bir daha hiç ç›kar›lmamas›n› diledi¤i fleklindeki geleneksel aktar›m,
ruhani reislerin geliflmelerden duyduklar› rahats›zl›¤› ortaya koymaktad›r. Dikkat çekici bir baflka geliflme ise fludur: Reformlar dini liderlerin
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
yer verilmesidir. Örne¤in ilk olarak bir nevi mali
meclis olan Meclis-i Muhassilin’lerde Müslüman
temsilcilerin yan›nda gayr› Müslim üyeler yer alm›flt›r. Ayn› durum Tanzimat sonras› oluflturulan
Vilayet ‹dare Meclislerinde yer alan üyeler için
de söz konusudur. Bununla birlikte mahalli idare
organlar›nda ruhani reislerin tabii üye olarak yer
almalar› itirazlara sebep olmufltur. ‹lk Meclis-i
Mebusan’da Sofya Mebusu Feyzi Efendi; “Ruhani liderlerin dünyevi müesseselerde ifli olmad›¤›n›” söylemesi üzerine H›ristiyan mebuslar;
“Al›nan kararlar› cemaatlerine tebli¤ etmeleri için
orada bulunmalar› flartt›r” diye karfl› ç›km›fllard›r.
Bu konuda Osmanl› yöneticilerinin mütereddit
davrand›klar› anlafl›lmaktad›r. Örne¤in 1872 y›l›nda Bursa ‹dare Meclisine Rum metropoliti
al›nmam›fl, ‹stanbul’daki Rum patri¤inin bu konudaki baflvurusu ise reddedilmifltir. Red gerekçesi olarak; “Bu takdirde Bursa Müftüsünün de
meclise al›nmas› gerekti¤i, oysa müftünün üye
olmad›¤›” bildirilmifltir. Osmanl› yönetiminin bu
davran›fl› müftüyü ruhani bir reis de¤il, merkezi
hükümetin memuru sayd›¤›n› ortaya koymaktad›r.23
Hukukta Romanizasyon ve Laik E¤itim Kurumlar›
Yeni dönemde laikleflmenin alt yap›s›na yönelik
düzenlemeler özellikle hukuk alan›nda göze
çarpmaktad›r. 1838 Baltaliman› Ticaret Antlafl-
Geleneksel yap›n›n
çözülüflünün dinsel
cemaatler aras›ndaki en tipik
yans›malar›ndan
biri reformlar
sonras›
oluflturulmaya
bafllanan temsili
organlarda
gayr› Müslimlere
yer verilmesidir
75
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
cemaatler üzerindeki iktidar›n›n tan›nmas›n›
onaylasa bile Osmanl› kurumlar›n›n laikleflmesi
yönünde bir ad›m olmufltur. Tanzimat projesi
millet temelinde bir ayr›m› tan›rken millet içinde
ruhban s›n›f›ndan olmayanlar›n gücünün artmas›n›, böylelikle ruhban›n dünyevi yetkilerinin s›n›rland›r›lmas›n› hedeflemifltir. “H›ristiyan vesair
tebaa-i gayr-i Müslime cemaatlerinin milletçe
olan maslahatlar›n›n idaresi, her bir cemaatin
ruhban ve avam› beyninde müntehab azadan
mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazas›na havale k›l›nmas›” fleklindeki düzenleme örne¤in
Rum patrikhanesi taraf›ndan “Patrikhane’nin
as›rl›k haklar›n›n gasp›” olarak de¤erlendirilse
de Kutsal Sinod’un yan›nda halktan kimselerden
oluflan bir kurul resmen güvence alt›na al›nm›flt›r.21
1856 Hatt-› Hümayun’unda da söz konusu duruma vurgu yap›lm›flt›r. ‹mparatorluk içindeki gayr› Müslimlerin milletçe olan maslahatlar›n›n idaresi her cemaatin dinsel-laik kar›fl›k heyetine b›rak›lm›flt›r. ‹nflaat planlar› için “rüesâ-y› millettin
tasvibi” al›nmas› gerekmektedir. Baflvuran “herhangi bir milletin olursa olsun”, devlet bürokrasisinde kendisine ifl verilebilecektir. Ayn› flekilde
cemaatlerin milletçe mektepler kurmas›n›n yolu
aç›lm›flt›r.22 Geleneksel yap›n›n çözülüflünün
dinsel cemaatler aras›ndaki en tipik yans›malar›ndan bir di¤eri reformlar sonras› oluflturulmaya
bafllanan temsili organlarda gayr› Müslimlere
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
76
Tanzimat
döneminde,
geleneksel
toplumlarda
her dini cemaatin
denetim tekelinde
bulunan e¤itim
anlay›fl›
modernleflmeyle
birlikte yerini
evletin kendi
ideolojisini afl›lad›¤›
merkeziyetçi bir
e¤itime b›rakt›
mas›’yla Avrupa ekonomik sistemi içine adapte
olmaya çal›flan imparatorluk hukuki mevzuat›n›
buna göre düzenlemektedir. Hukuk düzeninde
dini kaynaklar d›fl›ndaki normlara dayal› kanunlar hangi dine mensup olursa olsun tüm topluma
eflit uygulanma iddias›yla gündeme geldi¤inde
fleriat›n hukuk üzerindeki hakimiyeti sars›lacakt›r. Bu sonuç cemaatlerin özel hukuklar› alan›nda olmasa bile kamu alan›nda Romanist hukuk
temelli yeni bir sisteme ba¤›ml› olmalar›na neden olacakt›r. ‹lk ad›m Tanzimat Ferman›’n›n ilan›ndan 7 ay sonra 3 May›s 1840’da Ceza Kanunun kabul edilmesiyle at›lm›flt›r. Ceza Kanunnamesi tüm tebaa için ayr›cal›ks›z olarak uygulanacak olan ilk kanundur. 1851’de Kanun-› Cedit
olarak an›lan yeni bir ceza kanunu yap›ld›¤›nda
veresenin k›sas› gerektirecek durumlarda suçluyu affetmesinin, devletçe ba¤lay›c› olmamas› ilkesinin getirilmesi ‹slam ceza hukukunun, özel
hukuka yaklaflan bir ilkesinin kald›r›lmas› ve kamu davas› anlay›fl›na geçifle olanak sa¤lam›flt›r.
Nihayet 1858’de Frans›z Ceza Kanunundan
adapte edilen Ceza Kanunu ile Romanizasyon
süreci h›z kazanm›flt›r.
Hukuktaki resepsiyon süreciyle birlikte yeni kavram ve kurumlar da Osmanl› toplumunun gündemine giriyordu. 1879’da Frans›z Ceza Yarg›lama Kanununun çevrilip yürürlü¤e girmesiyle
modern ceza mahkemeleri, bu arada ‹slam hukukunda bulunmayan savc›l›k uygulamas› bafllam›flt›. Özel hukuk alan›nda ç›kar›lan ilk kanun
olan 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret ‹slam hukukuyla çat›flan uygulamalar getirmiflti. Özellikle
faiz ve adi ortakl›klar d›fl›ndaki ortakl›klar› tan›mas› büyük çekiflmelere neden olmufltu. Ticari
ifllerden do¤an sorunlar ayr› bir yarg› bölümüne
b›rak›lmas› amac›yla 1861 y›l›nda Usul- Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi, 1863’te Ticaret-i
Bahriye Kanunnamesi kabul edildi.24 Özellikle
uluslararas› ticari iliflkilerdeki ba¤›ml›l›¤›n artmas› ticari davalara bakacak nizamiye mahkemelerinin kurulmas›na imkan sa¤lad›. Böylelikle fler’i
mahkemelerin yetkileri d›fl›na ç›k›ld›. Bu mahkemelerde yeni hukukçular kadar dini cemaatlerin
mahalli temsilcileri de yer almaktayd›.
Hukuk sahas›nda laikleflme medeni hukuk alan›
söz konusu oldu¤unda daha sanc›l› bir süreç
oluyordu. Âli Pafla’n›n Frans›z Medeni Kanunu’ndan yap›lacak bir medeni hukuk aray›fl› muhafazakarlar›n elefltirilerine neden olmufltu.
1868-1876 aras›nda hukukçu Ahmet Cevdet Pafla baflkanl›¤›nda çal›flan bir komisyon 16 kitap
ve 1851 maddeden oluflan Mecelle-i Ahkam-›
Adliye’yi haz›rlad›. Görünürde muhafazakarlar›n
bir zaferi gibi alg›lanabilecek bu giriflimle ‹slam
hukuk tarihinde ilk kez daha önce olmad›k ölçü-
de tedvin ifllemi gerçeklefltirilmiflti. Esas olarak
Sünni-Hanefi doktrini kaynak alan bu önemli yap›tta mali alanda daha çok borçlar hukukuna dair düzenlemeler getirilirken aile hukukuna dair
bölümler ihmal edilmiflti. Bununla birlikte Mecelle ‹slam hukukunu esas almakla birlikte Bat› hukuk tekni¤ine dayanan önemli bir giriflimdi.25
‹slam hukuk tekni¤inin Bat›l›laflt›r›lmas›na yönelik bir baflka önemli giriflim ise 1858 tarihli Arazi
Kanunnamesi’dir. 132 maddelik kanunda topra¤›n bölümlendirilmesi klasik ‹slam prati¤ine göre
yap›lmakla birlikte içerik olarak bilhassa mülkiyet
anlay›fl›nda laik hükümler içermifltir. Özellikle
miras konusunda k›z çocu¤una da yer verilmesi
sonraki dönemde Osmanl› kad›n›n›n toplumsal
ve hukuki konumunun gelifliminde öncü bir ad›m
olmufltur.26
Tanzimat’›n gerekçeleri aras›nda her ne kadar
fleriattan uzaklaflman›n neden oldu¤u toplumsal
ve siyasal sonuçlar dile getiriliyorsa da yeni bürokrasi anlay›fl› dinsel müdahalelerden ar›nd›r›lm›fl bir alandan, yeni e¤itim kurumlar›ndan yetifltiriliyordu. Yeni bürokrat figürü Mekteb-i Maarif-i
Adliyye ve Mekteb-i Ulûm-› Edebiyye gibi fler’i
makamlardan ba¤›ms›z iflleyen okullarda e¤itiliyordu. Gerçi klasik Osmanl› düzeninde de bürokrat s›n›f medresenin d›fl›nda hikmet-i hükümet anlay›fl›na hizmet için yetifltirilmekteydi; ancak onun çevrelendi¤i siyasal kültür dinin etkisindeydi. Tanzimat döneminde bürokrasinin hakimiyeti büyük ölçüde artm›flt›. Bürokrat egemenli¤i Padiflah dahil devletin tüm alanlar›nda
kendini hissettiriyordu. Örne¤in Fermanla belirtildi¤i gibi Halife-Sultan, Sadrazam, fieyhülislam,
Ulemâ ve tüm memurlara yeminle göreve bafllama usulü getirilmesi, Abdülmecid’in her y›l Meclis-i Vâlâ’y› bir nutukla açmas›, buna karfl›l›k
meclis azas›n›n teflekkür mazbatas› düzenleyerek Padiflaha sunmas› gibi hususlar bürokrasinin devlet içindeki etkinli¤ine iflaret ediyordu.
Tanzimat’›n tesis etmeye çal›flt›¤› s›k› merkeziyetçi anlay›fl modernleflme ve laikleflmeyi haz›rl›yordu. Bu merkeziyetçi yaklafl›m içinde halifesultan de¤il, Bab›ali merkez olarak belirginlefliyordu.27
Geleneksel toplumlarda her dini cemaatin denetim tekelinde bulunan e¤itim anlay›fl› modernleflmeyle birlikte yerini devletin kendi ideolojisini
afl›lad›¤› merkeziyetçi bir e¤itime b›rak›rken
Tanzimat’›n e¤itim kurumlar›nda laik nitelikli modern okullar yer edinmeye bafllam›flt›r. Özellikle
Müslümanlar söz konusu edildi¤inde uleman›n
yeni kurulan okullar üzerindeki denetim alan›
kalkm›flt›r. Osmanl› ulemas›n›n ‹ran’da fiii ulema örne¤inde oldu¤u gibi ekonomik beslen-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
nifli etkiliydi. E¤itimde laikleflme, üniversite (Darülfünun), 1851 Encümen-i Danifl ve 1862 Cemiyet-i ‹lmiyye-i Osmaniyye gibi kurumsal aray›fllar
dini bilimler d›fl›nda do¤al bilimler aras›ndaki geliflmeleri de dikkate alan yeni bir insan tipinin yarat›lmas›nda etkili oldular.29 1846 y›l› plan›nda
karma e¤itimin bafllayaca¤›na vurgu yap›l›yor olmas› “modern-seküler” e¤itim sisteminin kurumsallaflmas›nda önemli yere sahipti. Devletin e¤itime yönelik tüm giriflimlerinin ard›nda yaln›zca
Müslüman toplumun e¤itim düzeyini yükseltmek
de¤il, çeflitli din ve mezhep mensuplar›ndan müteflekkil olup, ortak de¤erler üretebilen bir imparatorluk oluflturma ideali yatmaktayd›.30
E¤itimde, hukukta görülen laikleflme e¤ilimi yaln›zca gayr› Müslim ruhban›n de¤il, ‹slam ulemas›n›n da yetkilerinde daralmalar yaratm›flt›r. Gerçi II Mahmut döneminden itibaren yo¤unlaflan
dönüflümde uleman›n meflruiyet kazand›r›c› bir
kaynak olarak etkinlik sa¤lad›¤› düflünülebilir.
Nitekim bu dönemde ilmiye s›n›f› otonomi, politik
güç, prestij ve mali imkanlar aç›s›ndan yetki y›pranmas›na ra¤men varl›¤›n› koruyabilmifltir. Hatta III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde Divan-›
Hümayun’un fonksiyonlar›n› üstlenen Meflveret
Meclislerinde aktif bir rol oynayabilmifllerdir.31
Öte yandan yeni oluflturulan Meclis-i Vükela ve
daimi nitelikli di¤er organize meclislerde ilmiye
mensuplar›n›n varl›¤› oldukça s›n›rl› hale gelmifltir. ‹lmiyenin nisbi gücünü azaltan temel etkenler
fonksiyonel farkl›laflma ve uzmanlaflma olmufltur. 1830 sonras›ndaki bürokratik reformlar uzman ihtiyac›n› art›rd›¤› gibi Yeniçerili¤in kald›r›lmas›yla güçlenen merkeziyetçi devlet düflüncesi de geleneksel bask› gruplar›ndan uleman›n
gücüne darbe indirmifltir. 1856 sonras›nda yerel
düzeyde temsil kurumlar›nda gayr› Müslimlerin
yer almaya bafllamas› uleman›n yerel ve merkezi düzeyde nüfuzunun gerilemesine neden olmufltur.
‹lmiyenin sosyo-politik gücünün kayna¤›n› klasik
dönemde kaza, tedris ve ifta makamlar›ndaki
merkez konuma sahip olmalar› belirlemekteydi.32
Bu gücün zay›flamas›n›n en bariz yans›malar›n›
yine hukuk, e¤itim ve toplumsal konumlar›ndaki
de¤iflmeyle tespit etmek mümkündür. Yeni meclisler uleman›n fler’i konulardaki yarg› fonksiyonlar› hariç mali ve idari alanlardaki yetkilerini devralm›flt›r. Nizamiye Mahkemeleri ve Ticaret
Mahkemeleri gibi Bat›l› hukuku temsil eden yarg› organlar› karfl›s›nda kad›lar fler’i hukuku uygulama konusunda etkilerini sürdürdüler. Ancak
1864 sonras› mahalli idare kanunun uygulamaya konmas› ve 1868’te gerçeklefltirilen düzenleme yasama ve yarg› fonksiyonlar›n› göreceli olarak birbirinden ay›rm›fl, fiura-y› Devleti yasama
Laik e¤itim
kurumlar›na geçifl
Osmanl›
gayr› Müslimleri
aras›nda Avrupa’yla
kurulan ticari ve
kültürel iliflkilerin
yan› s›ra ulusçuluk
düflüncesinin
etkisiyle oldu
77
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
me kaynaklar› geliflmifl olmad›¤›ndan e¤itim
üzerindeki etkilerinin zay›flamas›, idari, toplumsal ve kültürel alanlardaki müdahale güçlerini de
zay›flatm›flt›r. Tanzimat’›n e¤itim konusundaki
giriflimleri Osmanl›l›k idealini güçlendirmeye yöneliktir. Böylelikle milliyetçili¤in neden oldu¤u
tahribat›n önlenebilece¤i düflünülmektedir. Önceleri bürokrasiye memur yetifltirmek üzere kurulan laik nitelikli okullar zamanla sivil alana do¤ru yay›lm›flt›r. Geleneksel dünyan›n erke¤e yönelik egemen söylemi bu dönemde e¤itimde k›z
rüfldiyelerinin aç›lmas›yla sars›lmaya bafllam›flt›r. E¤itimde yaln›zca erkek ö¤renciler de¤il, k›z
ö¤renciler de yarat›lmaya çal›fl›lan Osmanl› milletinin parças› olarak alg›lanm›flt›r. 1859’da ‹stanbul’da aç›lan Cevri Kalfa ‹nas Rüfldiye’sini di¤erleri izlemifltir. Rüfldiyelerin aç›lmas› devletin
denetlemekte güçlük çekti¤i geleneksel dini-uhrevi karakterli s›byan mektepleri karfl›s›na dinidünyevi karakterli bir okul açma girifliminin sonucudur. Yeni yap›lan okullar yap› olarak eski okul
gelene¤inden farkl› olarak camilerden ayr› yerlere infla edilmeleri ayr›flmay› mekansal anlamda
gözler önüne sermektedir. Ayn› flekilde mesle¤e
yönelik e¤itim veren okullar Midhat Pafla’n›n valilik yapt›¤› Tuna, Suriye ve Ba¤dat gibi bölgeler
baflta olmak üzere kurumsallaflmaya bafllam›flt›r. Safvet Pafla’n›n Maarif Naz›rl›¤› döneminde
ç›kar›lan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi Osmanl›c› bir bak›fl› yans›t›yordu. Buna
göre zorunlu hale getirilen ilkö¤retim her din ve
mezhepten halk›n çocuklar› için Türkçe olarak
düzenleniyordu. Osmanl›c›l›k idealini yans›tan
en önemli giriflim ise din ve mezhep ayr›m› yap›lmaks›z›n tüm Osmanl› uyruklar›na aç›k olan
Mekteb-i Sultani’ydi. Laik nitelikli bu okul özellikle cemaat d›fl› e¤itime hofl bakmayan gayr› Müslimler aras›nda tepki toplam›fl, Papal›k ç›kard›¤›
iki emirname ile fiark Katoliklerinin bu okula çocuklar›n› göndermesini yasaklam›flt›.28
Laik e¤itim kurumlar›na geçifl Osmanl› gayr›
Müslimleri aras›nda Avrupa’yla kurulan ticari ve
kültürel iliflkilerin yan› s›ra ulusçuluk düflüncesinin etkisiyle oldu. Din adamlar›n›n itirazlar›na
ra¤men Rum, Ermeni ve Musevi cemaat aras›nda do¤makta olan yeni burjuvazi e¤itimin niteli¤ine müdahale etti. Museviler’in laik Alyans okullar› gibi Rum ve Ermeniler de özellikle ‹zmir, Ayval›k gibi d›fl dünyayla iliflkileri bulunan bölgelerde
yeni e¤itim kurumlar› açt›lar. Kald› ki baflar›l›
olan laik e¤itim kurumlar› sayesinde yabanc›
misyon okullar›n›n yay›lmas›na engel oluflturabildiler. Örne¤in Balkanlarda Protestanl›¤›n ve
Amerikan misyonerlik kurumlar›n›n Suriye ve
Anadolu’da oldu¤u gibi tutunamamas›n›n nedenleri aras›nda laik ulusal e¤itim kurumlar›n›n dire-
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Tanzimat Osmanl›
ulusunu yaratmay›
hedeflerken,
Abdülhamid
bu süreci esasen
seküler bir
yükümlülük
üstlenerek
Müslüman ulusu
inflas›na
dönüfltürdü
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
78
kurumu olarak ortaya ç›karm›flt›r. 1869’dan sonra yarg› sistemindeki fonksiyonel farkl›laflman›n
h›z kazanmas›yla ilmiyenin yarg› üzerindeki rolü
daralm›flt›r. Ayn› durum e¤itim alan›nda uleman›n modern kurumlarda yeni ö¤retmen tipi karfl›s›nda gücünün s›n›rlanmas› fleklinde yaflanm›flt›r.33 Bir sosyal-statü grubu olarak uleman›n de¤iflen konumu hiyerarflinin en tepesindeki fleyhülislam›n durumundan da tespit edilebilir. Tanzimat’la birlikte geliflen Meclis-i Vükela’da resmen yer alan fleyhülislam, görünürde makam ve
derece olarak sadrazamdan sonra ikinci s›rada
bulunmas›na ra¤men, klasik dönemdeki prestijini koruyamad›¤› gibi, reformlar döneminde siyasi ve idari karar organlar›nda kazand›¤› etkinli¤i
de yitirmifltir.34
Tanzimat’›n yaratt›¤› siyasal kültür ve kurumlardaki laikleflmeye karfl› 1876’da Meflrutiyet’in ilan› ve Kanun-› Esasi devletin niteli¤inin belirlenmesinde geleneksel at›flar› anayasal bir söylemle güçlendirdi.35 Anayasan›n üçüncü maddesi
“Saltanat-› seniyye-i Osmaniye, hilafet-i kübra-y›
‹slamiyeyi haiz olarak sülale-i al-i Osman’dan
usul-i kadimesi vechile ekber evlada aittir” derken, dördüncü madde “zat-› hazret-i padiflahi
hasbel-hilafe din-i ‹slam›n hamisi ve bilcümle tebaa-i Osmaniye’nin hükümdar ve padiflah›d›r”
ifadesine yer vermekteydi. Anayasada hilafetle
ilgili ifadeler asl›nda Tanzimat ile ortaya ç›kan
yeni hilafet anlay›fl›n›n anayasal bir kurum olarak yans›mas›yd›. ‹ttihad-› anas›r ve eflitlik anlay›fl› gere¤i gayr› Müslimler ve Müslümanlar üzerinde saltanat›n kuflat›c›l›¤› düflünülmüfltü. Söz
konusu durum en yüksek dini liderlik makam›ndaki kiflinin yetkilerinden saltanat lehine kimi k›s›tlamalara gitmesi anlam›na geliyordu ki, bu hukuki afl›nma anayasada aç›kl›k kazanacakt›.36
Kanun-› Esasi’deki hilafet vurgusuna karfl›l›k
Tanzimat’›n yaratt›¤› yeni temsil anlay›fl›, baflka
ifadeyle dünyevileflmenin en belirgin yans›malar›ndan biri de Osmanl› parlamentosunun kozmopolit yap›s›d›r. ‹lk Osmanl› parlamentosundaki
gayr› Müslim mebuslar›n bulunmas›n› yaln›zca
d›fl bask›larla aç›klamak mümkün de¤ildir. Tanzimat’tan beri içine girilen laikleflme ve kozmopolitleflmenin do¤al sonucuydu parlamentoya
yans›yan. Halife-Sultan›n parlamentosunda gayr› Müslim mebuslar›n oran› toplam say›n›n üçte
birinin üzerindeydi. Söz konusu durum son yüzy›l›nda imparatorlu¤un ‘Mundi Ottomanorum’ oldu¤una iflaret etmekteydi.37
II. Abdülhamid yönetimi Tanzimat modernleflmesinin siyasal yap› üzerindeki etkilerine tepki
nitelikli bir siyaset benimser görünmesine karfl›n
e¤itim alan›nda ve siyasal kurumlardaki süreci
devam ettirdi. Bununla birlikte ‹ttihad-› ‹slam politikas›n›n e¤itim alan›ndaki ve toplumsal yaflam
içindeki yans›malar› dinin siyasal bir güç olarak
popülerlefltirilmesi fleklinde belirlendi. “Merkezi
hükümetin e¤itim, yönetim, mali da¤›t›m ve ideolojik önderlik politikalar›, bu “ulusal-‹slami” geliflmelere koflut bir yol izledi. Sultan II. Abdülhamid taraf›ndan benimsenen ‹slami siyaset, kendisinin ülke içi toplumsal uyumu gerçeklefltirmek
amac›yla seçkinlerin daha Ortodoks ‹slami ideolojileri arac›l›¤›yla köktendincilik üzerinde hakimiyet sa¤lamak, onu s›n›rland›rmak, denetim alt›na almak ve köktendincilikle seçkinlerin ‹slam’›
aras›nda eflgüdüm yaratmak için kulland›¤› halifelik konumu etraf›nda odaklanmaktayd›. Sonunda bu politika, Suriye ve Kuzey Irak kentlerindeki Araplar da dahil olmak üzere Müslüman orta
ve üst s›n›flar›n büyük bölümünün ve göçmenlerin, yeni Osmanl› Müslüman ulusu olarak belirgin biçimde ortaya ç›kan göreli olarak birleflik siyasal toplumsal bir birimle düflünsel ve kültürel
bir birleflimi de gerçeklefltirdi.”38 Tanzimat Osmanl› ulusunu yaratmay› hedeflerken, Abdülhamid bu süreci esasen seküler bir yükümlülük üstlenerek Müslüman ulusu inflas›na dönüfltürdü.
II. Abdülhamid’in izledi¤i politikada e¤itime özel
bir önem verildi¤i, kimlik aktar›m›nda e¤itime
umut ba¤land›¤› bilinmektedir. Çevreye nüfuz
araçlar›ndan biri olarak kullan›lan e¤itimde dinselleflme dönemin belirgin özelli¤i olmakla birlikte e¤itimin modernlefltirilmesi h›z kesmeden sürdürüldü. Ders kitaplar›n›n içeri¤inde Tanr›, Peygamber ve Padiflah olarak belirginleflen hiyerarfliye yönelik oluflturulan sadakat ve itaat üçgeni
usûl-ü cedid tarz›yla genç kuflaklara aktar›lmaktayd›. Özellikle ilkö¤retimde ibtidai mektebi s›byan mektebi karfl›s›nda desteklendi. Mehmet Ö.
Alkan ilkö¤retimde dini anlay›fl›n II. Abdülhamid
döneminde de sürdü¤ünü ancak en h›zl› kopuflun da yine bu dönemde oldu¤una dikkat çeker.39
Tanzimat sonras› Osmanl› siyasal söyleminde
din ve dünyevi alan› ayr› olarak de¤erlendiren
resmi nitelikli yaz›lara rastlan›yor olmas› siyasal
kültürün dünyevileflmesine dair ipuçlar› sunmaktad›r. Örne¤in “maârif” ve “ulum”un ülke kalk›nmas›nda ve sanayileflmede temel araçlar olarak
sunuldu¤u bir lâyihada “ulûm-u diniyye vesile-i
necât-› âhiret oldu¤u misillû fünûn-u sâire dahi
muafleret-i nev’i beni âdemin kemâline sebeb
olaca¤› vareste-i kayd beyân ve iflâretdir.” denilmesi bu yaklafl›m›n yans›mas›d›r. Ayn› flekilde
ahlak anlay›fl›nda da referans kayna¤› olarak
dinsel/geleneksel at›flardan çok dünyevi at›flara
yer verildi¤i görülmektedir. R›fat Pafla’n›n S›byan mektepleri için sade bir dille kaleme al›nm›fl
olan ve yap›lan baz› de¤iflikliklerle II. Abdülha-
1908 Meflrutiyeti ve ard›ndan gelen 1909 Anayasa tadillerinde fleriata ba¤l›l›k vurgusu yap›l›yor olmas› siyasal geliflmeler aç›s›ndan çeliflkili
bir tablo sunmaktad›r.42 Buna karfl›n II. Meflrutiyet döneminde sekülerleflme hukuk ve e¤itim gibi kamusal otoritenin belirledi¤i dönüflümlerin
yan›nda farkl› ideolojik yaklafl›mdaki ayd›nlar
aras›nda da özellikle toplumsal içeri¤i ön plana
al›narak örne¤in kad›n ve aile sorunu gibi meseleler ana tema yap›larak tart›flmaya aç›lacakt›r.
Dönemin yay›n organlar›nda Bat›c›, Türkçü ve
‹slamc› düflünürler aras›nda din ve devlet kurumlar› aras›ndaki iliflkinin niteli¤i, gündelik geliflmelerin ›fl›¤›nda tart›fl›lacakt›r. Bununla birlikte
dikkat çekici husus dinin alg›lanma biçimidir.
T›pk›, Said Halim Pafla, Ahmet Naim ya da di¤er
‹slamc› yazarlar gibi Ahmet R›za Bey, Abdullah
Cevdet örne¤inde bu konuda çok radikal ç›k›fllar
yapabilen isimlerin de dinin toplumsal birlik aç›s›ndan önemine de¤inen sat›rlar kaleme alabilmelerinde söz konusu alg›lama etkilidir. Ancak
Bat›c›larla ‹slamc›lar aras›ndaki radikal kopufl ‹slam’›n yorumlan›fl›nda gözlenmektedir. ‹slamc›lar için ‹slam maddi ve manevi tüm yaflam alan›n› kuflatan bir inanç alan›yken, Bat›c›lar için siyasal ifllevlerinden tamamen yoksun b›rak›lm›fl
kültürel bir kimliktir.42 ‹skoçyal› Do¤ubilimci E.J.
Wilkinson Gibb ilk bask›s› 1907’de Londra’da
bas›lan Osmanl› fiiirine dair eserinin 5. cildinde
Osmanl› ayd›nlar›ndaki bu de¤iflimi ve toplumsal
görünümünü son derece dikkat çekici ifadelerle
ortaya koymaktad›r. Yazara göre Türkiye’de son
yirmi y›lda yaflananlar ahlaki ve kültürel de¤erleri önemli ölçüde tebdil etmifl, haz›rlanmakta olan
büyük de¤iflikli¤in sonuçlar›n› tam olarak görülmese de her yerde hissedilir hale getirmifltir.
Gibb’in ifadesiyle aktaracak olursak “Bütün s›n›flardan ve iki cinsten de insanlar aras›nda e¤itimin genel olarak yayg›nlaflmas› dolay›s›yla, t›pk› bat›da H›ristiyan dogmatizminin, ilmin halk›n
benimseyece¤i biçime girmesi ve her tür bilginin
yayg›nlaflmas›yla çok geri planlara itilmesi gibi
‹slami dogmalar da geri planlara itilmifltir. Modern Türk erke¤i hala kendisini Muhammedi veya Müslüman kabul etmektedir fakat; onun ‹slam’a karfl› olan tavr›yla bugünün tipik Avrupal›
bilim adam›n›n H›ristiyanl›¤a karfl› olan tutumu
aras›nda çok az bir fark bulunmaktad›r.”43
Meflrutiyet laikleflme yönünden bir geçifl dönemidir. Toplumsal normlardaki zihniyet de¤iflimi
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Tanzimat Birikiminin Kristalleflmesi: Meflrutiyet ve Laikleflme
di¤er alanlara yans›makta gecikmemifltir. Özellikle ç›kar›lan baz› yasa ve kararnameler Tanzimat’tan beri belirginleflen dualist yap›y› güçlendirmifltir. 1913 tarihli Kiliseler Kanunu, Birinci
Dünya Savafl› s›ras›nda medrese ö¤rencilerinin
ayr›cal›klar›n›n kald›r›larak askere al›nmalar›,
cizye-i fler’iyenin la¤vedilerek gayr› Müslimlerin
askere al›nmas› gibi uygulamalar laikleflme yönünde radikal ad›mlar olarak görülebilir.44 Dünyevileflmenin toplumsal etkilerini gündelik tart›flma konular›n›n içeri¤inden ç›karmak mümkündür. Toplumun gündelik yaflam›ndaki de¤iflimlerin yaratt›¤› psikoloji özellikle muhafazakarlar›n
elefltirilerinde görülmektedir. Dini tevekkül anlay›fl›n›n yerini bat›l› sigorta gibi kurumlara b›rakmas› toplumun baz› kesimlerince yad›rganacakt›r. K›l›çzade Hakk› Bey taraf›ndan kaleme al›nan ve ‹çtihad Dergisi’nin 55. ve 57. say›lar›nda
yay›mlanan 1912 tarihli bir programda binalar›n
üstüne as›lan “Ya Haf›z” levhas› alt›na bir de sigorta levhas› as›lmas› fleklindeki öneri Bat›c›larca desteklenirken muhafazakarlar›n hofluna gitmeyecektir. Her türlü felaket karfl›s›nda sigortan›n zorunlulu¤unu kavrayan ve bu amaçla ‹slami
bir sigorta sistemi öneren Abdürreflid ‹brahim bile görüfllerini kaleme al›rken “bu meseleyi a¤za
ald›¤›m gibi ulemam›z meyan›nda birçok güft ü
güya sebebiyet verilece¤i hat›ra gelir. Fakat ortal›kta birde menâfi‘i âmme oldu¤u için her nev‘
ta‘ruzâta hedef olaca¤›m› göze ald›rarak bu hususta fikrimi beyan etmek isterim” 45 demekten
kendini al›koyamayacakt›r. Özellikle faiz ya da
riba gibi ekonomik kurumlar hakk›ndaki yorumlar, kad›n haklar›, kültürel kurumlar›n yaratt›¤›
sosyal durum konusundaki tart›flmalar gazetelerin sayfalar›ndan eksik olmamaktad›r. Bu yorumlarda kabuk de¤ifltiren bir toplumun havas› aç›kça görülmektedir.
Laikleflmeye dair en iddial› ad›mlar ‹ttihatç›lar›n
1332 (1916) tarihli kongresindeki kararlardan
sonra gündeme gelmifltir. ‹ttihat ve Terakki’nin
bu kongresi savafl›n neden oldu¤u buhran ortam›nda toplanm›flt›r. Parti ideolojik olarak bu kongrede yeni yönelimler belirlemifltir. Osmanl›c›
politikalar yerini Türkçü ve milliyetçi nitelikli bir
söyleme b›rakm›flt›r. Bunda Arap isyan›n›n ve cihad›n beklenen karfl›l›¤› bulmamas› etkilidir denebilir. Bu kongrede fler’i ve dini mahkemeler
birbirinden ayr›lm›fl, hukuk ve adalet alan›nda laik içerikli ilkeler dikkate al›nm›flt›r. ‹ttihat ve Terakki’nin laikleflme siyasas›nda özellikle hukuk
alan›nda yap›lanlar etkili olmufltur. Yaln›zca din
iflleriyle u¤raflacak olup, laik e¤itime müdahale
hakk› olmayan Dar-ül-hikmet-i ‹slamiye’nin kurulmas› ve yarg› yetkisinin dinilikten ar›nd›r›larak
do¤rudan Adliye Nezareti’ne ba¤lanmas› sivil ve
Laikleflmeye dair
en iddial› ad›mlar
‹ttihatç›lar›n
1916 tarihli
kongresindeki
kararlardan sonra
gündeme gelmifltir
79
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
mid döneminde okutulan bafll›ca ahlak kitaplar›ndan Ahlak Risalesi kul/teba anlay›fl›ndan birey/yurttafl ahlak›na geçifli temsil etmektedir.40
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Meflrutiyetin ilan›
ulema aras›nda da
büyük beklentiler
yaratt›
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
80
dini bürokrasi aras›ndaki gerilimi ortaya koymufltur. Örne¤in Sultan Reflad’›n ameliyat› nedeniyle vekiller Çit Köflkü’nde topland›klar›nda fieyhülislam Hayri Efendi ve Enver Pafla aras›nda yaflanan münakaflada Enver Pafla’n›n “Makam-›
Meflihat’›n kazaî ifllerle ifltigal ederek ‹slâmiyeti
i’lâ edecek hususta hasr-› eflgal eylemesi daha
faideli olaca¤›n›” söylemesi fieyhülislam’›n “Bu
fikir hep Türkçülerin eser-i ilkaat›d›r” fleklinde
tepkisine neden olmufltur.46
‹ttihat ve Terakki’nin bu kongresi sonraki düzenlemelerin tart›flma zemini olmufltur. Nitekim
1916’dan itibaren Meflihat-› ‹slamiye örgütü yeniden düzenlenmifl, yarg› yetkisi elinden al›nm›fl,
tüm mahkemeler Adliye Nezareti’ne ba¤lanm›fl47, bütün okullar Maarif Nezaretinin sorumlulu¤una b›rak›l›rken, ilmiyenin toplumsal üretim
kayna¤› olan medreselerin ›slah›na karar al›nm›flt›r. Evkaf Nezaretine ba¤l› ö¤retim kurumlar›n›n da bunlar›n d›fl›nda tutulmamas› hükümetin
kararl›l›¤›n› ortaya koymaktayd›. Böylece Evkaf
idaresinin Meflihat’tan ayr›larak devletin ayr› bir
mali-ticari dairesi halinde dinden tamamen ayr›flt›r›lmas› ve kabine üyelerinden birinin yönetimi alt›na konmas›; cami, medrese gibi bütün dini kurumlar›n mali ifllerinin yeni kurulacak Evkaf
Nezareti’ne verilmesiyle Tevhid-i Tedrisat’a uzanan süreç bafllat›lm›flt›r. Dinin, devlet idaresinde, e¤itimde, yasamada, adliye ve maliyede güç
yitirmesi Ziya Gökalp’in formülasyonu ile ‘diyanet’ alan›yla s›n›rland›r›lmas› son derece cüretkar ad›mlar olmufltur.48
‹ttihat ve Terakki’nin özellikle hukuk alan›nda laik uygulamalara yer vermesi, muhafazakar çevrelerin tepkilerini gö¤üsleyebilmesi biraz da
1908-1918 aras›nda yapt›¤› ve say›s› binden
fazla olan kavanin-i muvakkate (geçici kanunlar)
sayesindeydi. Yine bu flekilde haz›rlanan 1917
tarihli Hukuk-› Aile Kararnamesi farkl› din ve
mezhep mensuplar›n›n monist bir hukuka ba¤›ml› k›l›nmas› projesiydi. Halil Bey’e göre kanunun amac› aile hukukunu yaz›l› hale getirip birlefltirmenin yan›nda fler’i mahkemeleri ilga etmek ve patrikhanelerin imtiyazlar›n› kald›rmak
için haz›rl›k yapmakt›. O bu geliflmeyi “…bu gayet mühim bir kanundur. Hatta diyebilirim ki ve o
iddiaday›m ki, bu devletimizde yap›lacak ›slahat› adliyenin mühim bir mebdeidir. Nitekim Meclisi Mebusan mehakim-i fler’iyeyi rabt etmek suretiyle tevhid-i kuzat esas›n›n devletçe ne kadar
mühim bir mesele oldu¤unu tasdik etmifl ve beni de bir an evvel bu meselenin mevki-i fiile
vaz’›na memur eylemiflti ki bu hususta söyleyece¤im bundan ibarettir” fleklinde yorumlam›flt›.49
Asl›nda aile hukukuna dair yeni aray›fllar Mecel-
le’nin kabulünden sonra da sürmüfltü. Frans›z
Medeni Kanunu 1885’te dava vekili Nazaret Hilmi taraf›ndan, ‹sviçre Medeni Kanunu 1912’de
hukuk hocas› Haçeriyan Efendi taraf›ndan çevrilerek Ceride-i Adliye Dergisi’nde yay›nlanm›flt›.
Tercümenin bafl›na fiuray-› Devlet Tanzimat
Dairesi eski reislerinden Said Bey yazd›¤› mukaddimede kanunu “medeniyet alemine ›fl›k saçan bir eser” olarak de¤erlendirmekteydi. ‹ttihat
ve Terakki’nin aile hukukuna yönelik giriflimleri
‹hzar-› Kavanin Komisyonlar›nca haz›rlanan 25
Ekim 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnamesi ile
sonuçlanm›flt›r.50 Böylelikle ‹mparatorluk halklar›n›n tümü din ve mezhep ayr›m› yap›lmaks›z›n
medeni hukuk alan›nda birlefltirilmesi hedeflenmifltir. Kararname kad›na boflanma hakk› vermifl, erke¤in ikinci eflle evlenmesini ilk eflin r›zas›na ba¤layarak monogaminin önünü açm›flt›r.
Kararname hem bunu kendi hukuklar›na müdahale gören gayr› Müslimler51 hem de Müslümanlar aras›ndan tenkide u¤ram›flt›r. Müslümanlar
aras›nda elefltiriler ço¤unlukla farkl› mezheplerden yap›lan al›nt›lar üzerinde yo¤unlafl›yordu.52
Muhafazakar bas›na göre düzenleme fleriatla
uyuflmuyordu.53 Tüm unsurlar› monist bir hukuk
sistemine ba¤lama giriflimleri gayr› Müslim cemaatlerle olan iliflkileri nedeniyle Avrupa devletlerinin de tepkisine neden olmufltu.54 Söz konusu
tepkiler ve ‹stanbul’daki iflgalci devletlerin giriflimleriyle kararname 19 Haziran 1919’da muvakkat bir kanunla yürürlükten kald›r›lm›flt›.
Meflrutiyetin ilan› ulema aras›nda da büyük beklentiler yaratm›flt›. Meflruti sistemin ‹slam’la
uyufltu¤una dair yorumlara gazete ve dergilerin
sayfalar›nda s›kl›kla rastlan›yor olmas› ilmiyenin
reformlar süreciyle bafllayan güç kayb›n›n telafi
edilebilece¤ine yönelik beklentilere iflaret ediyordu.55 Benzer flekilde destekleyici tav›rlar 31 Mart
hadisesinin ard›ndan Abdülhamid’in tahtan indirilmesi sonras›nda da gelmiflti.56 Dervifl Vahdeti
ve Volkan Gazetesi’nin rolüne karfl›l›k ulema
içinden yükselen tepkiler ilmiye s›n›f›n›n konumundaki dengelerin alt üst olmas›n› engelleyemedi.57 31 Mart sonras› ilmiye s›n›f› çok yönlü ve
a¤›r ithamlara muhatap oldu. ‹rtica ve Abdülhamid ile Meflrutiyeti y›kmak için iflbirli¤i bunlardan
en s›k dillendirilenlerdi. Bunun karfl›s›nda savunma yöntemi olarak siyasileflme yolunu seçeceklerdi. Bu tercihle ulema medresede de¤ilse bile
Meclis’te, ‹ttihat ve Terakki içinde, bas›n hayat›nda önceki dönemle k›yaslanmayacak bir yer edinecektir; ancak bu kez yeni kurallar karfl›s›nda
daha ciddi sorunlar gündeme gelecektir. ‹lmiyenin Meflruti sistem içindeki yeri ve seküler alana
müdahalesi tart›flma yaratacakt›r. Örne¤in ‹stanbul fiehremini Hüseyin Kaz›m Kadri’nin “Meca-
Sonuç Yerine
Osmanl› modernleflmesi tarihsel süreç olarak laik devletin oluflumunda belirleyici bir miras oluflturur. Kurumsal dönüflümler, dinin devlete müdahale imkanlar›n›n daralmas› süreci Tanzimat’la bafllamakla birlikte as›l olarak laikleflme
Jön Türk hareketinin geliflmesi ve II. Meflrutiyet’ten itibaren ivme kazan›r. Asl›nda Genç Osmanl›lar›n düflüncelerinde de rastlanan ve ço¤unlukla pratik amaçlarla beliren bat›l›-modernseküler kavramlar bu dönemde siyasetin gündemini oluflturmaya bafllar. Laikleflme “geleneksel
toplumsal yap› ve düflünce sistemini modernlefltirme amac› do¤rultusunda seküler/modern de¤erlere duyulan siyasal/düflünsel ba¤l›l›k ve
amaçlarla izlenen siyasetin” sonucudur. Arka
plan›nda toplumsal yap›y› dönüfltürmeye yönelik
bir siyasal program bulunmaktad›r.61 Tanzimat
ve Meflrutiyet projelerinin laikleflme süreci pratik
ihtiyaçlar karfl›s›nda devlet örgütünü dönüfltürmeye yönelik ad›mlar›n bir sonucudur. Yasama
ve hukuk alan›nda görülen laik aç›l›ml› düzenlemeler, e¤itim ve toplumsal alanda da etkilerini
Dipnotlar
1 ‹lhan Arsel, Teokratik Devlet Anlay›fl›ndan Laik Devlet Anlay›fl›na,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, Ankara 1975, s. 4 vd.
2 Bu yaklafl›ma göre 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaflmas›’yla Osmanl›
Sultan›n›n K›r›m’daki Müslümanlar›n ruhani merkezi olarak
tan›nmas› Osmanl› Devleti’ne teokratik bir nitelik kazand›rm›flt›r.
Sadri Maksudi Arsal, “Teokratik Devlet ve Laik Devlet”, Tanzimat I,
Maarif Vekaleti Yay›nlar›, ‹stanbul 1940, s. 90.
3 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Teflkilat ve
Müesseselerinin fier’ili¤i Meselesi”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c.
XII, say› 3-4, (1946), s. 713-733.
4 Coskun Üçok, “Osmanl› Kanunnamelerinde ‹slam Ceza Hukuku’na
Ayk›r› Hükümler I”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c. III, HFM., say› I,
(1946), s. 125-146; “Osmanl› Kanunnamelerinde ‹slam Ceza
Hukuku’na Ayk›r› Hükümler II”, c. III, say› 2-4, (1946), s. 365-383.
5 Bu konuya dair flu iki çal›flmaya bak›labilir: Halil ‹nalc›k, “Osmanl›
Hukukuna Girifl: Örfi Sultan› Hukuk ve Fatih’in Kanunlar›”, Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. XIII, (1958), s. 102-126; Ömer Lütfi
Barkan, “Türkiye’de Sultanlar›n Teflrii S›fat ve Salahiyetleri ve
Kanunnameler”, Hukuk Fakültesi Mecmuas›, c. XI, say› 3-4, s. 203224.
6 Özellikle Osmanl› hukuk sisteminin fler’ili¤i konusunda ›srarl› bir
yaklafl›m için bkz. Ahmet Akgündüz, Osmanl› Kanunnameleri,
OSAV. Yay›nlar›, ‹stanbul 1990, c. I, s. 102-237.
7 Ejder Okumufl, Klasik Dönem Osmanl› Devleti’nde Din Devlet ‹liflkisi,
Lotus Yay›nlar›, ‹stanbul 2006.
8 ‹lber Ortayl› Osmanl› toplumsal örgütlenmesini geleneksel ve fler’i bir
düzen olarak nitelendirir. Bu durum flüphesiz bugün alg›land›¤›
biçimiyle ülkenin heryerinde eflitlik ilkesi gere¤i uygulanan akla
dayal› ve güncel gereksinimlere göre belirlenen standardize edilmifl
hukuki mevzuat ve merkeziyetçi devlet olgusuyla çat›flmaktad›r.
Türkiye ‹dare Tarihi, Türkiye ve Ortado¤u Amme ‹daresi Enstitüsü
Yay›nlar›, Ankara 1979, s. 138-139.
9 ‹nalc›k’›n belirtti¤i gibi örf-i hukuk alan›nda hüküm koymak için konu
hakk›nda fler’i alanda aç›k bulunmas›, konulan hükümlerin de fler’i
ilkelerle çat›flmamas› gerekmekteydi. Halil ‹nalc›k, Osmanl› ‹mparatorlu¤u Klasik Ça¤, çev. Ruflen Sezer, Yap› Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul
2008, s. 76-83.
10 Söz konusu yaklafl›mda din ve devlet aras›ndaki iliflkiyi tan›mlarken
klasik ‹slam devlet ö¤retisinde hakim olan “herfley din içindir devlette
din içindir” yaklafl›m›n›n “herfley devlet içindir, din de devlet içindir”
fleklinde dönüfltürülmüfl bir model oldu¤una dikkat çekilir. Ahmet
Yaflar Ocak, Osmanl› Toplumunda Z›nd›klar ve Mülhidler, Tarih
Vakf› Yurt Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, s. 73 vd.
11 fierif Mardin, “The Just and the Unjust”, Deadulas, Summer (1991), s.
118’den aktaran Nuray Mert, Laiklik Tart›flmas›na Kavramsal Bir
Bak›fl, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 1994, s. 48.
12 Suraiya Faroqhi, Osmanl› Kültürü ve Günlük Yaflam, Tarih Vakf› Yurt
Yay›nlar›, ‹stanbul 1997, s.4-5.
13 Geleneksel Osmanl› toplum yap›s› içinde laikli¤e kaynak bulma
aray›fllar›nda en dikkat çekici iddialardan biri Neflet Ça¤atay’a aittir.
‹slam tarihi uzman› olan Prof. Ça¤atay’a göre II. Mehmet, “din ifllerini ‹stanbul kad›s› H›z›r Bey Çelebi’ye (1407-1459) b›rakarak laiklik
yolundaki ilk ad›m› atm›flt›r.”, Neflet Ça¤atay, “Türkiye’de Laikli¤e
Geçifl”, Güncel Konular Üzerine Makaleler, Türk Tarih Kurumu
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
göstermifltir. Özellikle II. Meflrutiyet dönemindeki düzenlemeler düalist hukuk yap›s›n› modern
hukuk sistemi lehine dönüfltürürken gündelik yaflam ve de¤erler sisteminde de yeniliklerin habercisi olmufltur.
Tanzimat ve Meflrutiyet’le güç kazanan yeni devlet ve toplum anlay›fl›n›n sonucu olarak laikli¤in
ulus devletin infla süreciyle paralel olarak modernleflme projesinin en önemli halkalar›ndan biri fleklinde devlet örgütlenmesinden, gündelik yaflam›n pratiklerine kadar belirleyici bir siyasal süreç haline dönüflmesinde cumhuriyetin yeri büyüktür. 1924 y›l›nda hilafetin kald›r›lmas›, 1926
Medeni Kanun’un kabulü, dinin bireysel bir olgu
olarak de¤erlendirilip, siyasal alana müdahalesinin engellenmesi, kad›n haklar›, siyaset, hukuk
ve toplumsal yaflam›n birçok alan›nda göze çarpan dönüflümler laik devletin kurgulanmas›nda
ve kurumsallaflmas›nda belirleyici olacakt›r.
II. Meflrutiyet
dönemindeki
düzenlemeler
gündelik yaflam ve
de¤erler sisteminde
yeniliklerin
habercisi olmufltur
81
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
lis-i Belediye ‹ntihabat›’n›” feshetmesi üzerine
Cemiyet-i ‹lmiye-i ‹slamiye bir beyanname yay›mlayarak karfl› ç›kacak, yaratt›¤› etki sonucunda fiehremini istifa edecektir. Ancak bu defa cemiyetin giriflimi bas›n ve ‹ttihatç› çevrelerde ulema siyasete kar›flmas›n fleklinde elefltirilere maruz kalacakt›r.58
Ulema ve siyaset konusundaki k›r›lmalardan biri
de fleyhülislam’›n sadrazamla birlikte Meclis’e
giderek Heyet-i Vükela program›n›n okunufluna
kat›lmas› sonucu yaflanm›flt›r. Volkan gazetesinde yer alan a¤›r elefltiriler karfl›s›nda Elmal›
Hamdi Efendi gibi isimler konuyu hayli laik bir
mant›kla de¤erlendiren yorumlar yaparak ‹slamiyet’te ruhban s›n›f›n›n olmad›¤›na dikkat çekip,
fieyhülislam›n halifenin vekili olmas›n›n ona hiçbir ayr›cal›k tan›mayaca¤›n›, çünkü halifenin ‹slam hükümetinin reisinden baflka bir anlama gelmedi¤ini ifade edeceklerdir.59
Meflrutiyetin entelektüel tart›flma ortam›nda din
ve devlet iliflkisi ulema üzerinden sorgulan›rken,
geleneksel kurumlar “hakimiyet-i milliye” anlay›fl›
çerçevesinde yeniden yorumlanacakt›r. Bu durum özellikle hilafet makam›n›n de¤erlendiriliflinde görülür. Yeni dönemde halife adeta milli bir
konuma indirgenerek, “seküler” bir nitelik kazanacakt›r. Dini bir iktidar kayna¤› olarak de¤il,
dünyevi bir siyaset figürü olarak tan›mlanacakt›r.60 Meflrutiyetin entelektüel miras› erken cumhuriyetin toplumsal projelerinin hareket noktas›n›
olufltururken siyasal ve hukuki birikimi laik devlet
yap›s›n›n tarihsel zemini olarak belirecektir.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
82
Yay›nlar›, Ankara 1994, s. 220 (ss. 219-223).
14 Toktam›fl Atefl, Dünyada ve Türkiye’de Laiklik, Ümit Yay›nc›l›k, Ankara
1994, s. 37-67.
15 Mehmet Ö. Alkan, “Resmi ‹deolojinin Do¤uflu ve Evrimi Üzerine Bir
Deneme”, Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹letiflim Yay›nlar›,
‹stanbul 2001, s. 377-407.
16 Jürgen Habermas, Le Discours Philosophique de la Modernite, Douze
Conferences, Gallimard, 1988, s.2-3’den aktaran Cemil Oktay,
Siyaset Bilimi ‹ncelemeleri, Alfa Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, s.238.
17 Oya Paker, “Gündelik Bilginin ‹nflas› Ba¤lam›nda Sosyal Temsiller:
Modernlik, Gelenek ve Din”, Kültür ve Modernite, Ed. Gönül Pultar/
Bahattin Akflit, Tetragon Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, s. 239.
18 Oktay, age., s.251-252.
19 ‹lter Turan, “Türkiye’de Siyasal Kültürün Oluflumu”, Türk Siyasal
Hayat›n›n Geliflimi, Beta Yay›nlar›, ‹stanbul 1986, s. 464.
20 Benjamin Braude, “Foundation Myths of the Millet System”, Christians
and Jews in the Ottoman Empire; The Functioning of a Plural
Society, Ed. Benjamin Braude/ Bernard Lewis, Holmes&Meier
Publishers, New York 1982, s. 72-73.
21 Athanasia Anagnostopulu, “Tanzimat ve Rum Milletinin Kurumsal
Çerçevesi: Patrikhane, Cemaat Kurumlar›, E¤itim”, 19. Yüzy›l ‹stanbul’unda Gayr› Müslimler, Ed. Pinelopi Stathis, Tarih Vakf› Yurt
Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, s. 3-4.
22 Braude; age., s. 73-74.
23 Ancak bunun genifl imparatorluk co¤rafyas›n›n her yerinde ayn› flekilde
uyguland›¤›n› söylemek gerçekçi de¤ildir. Nitekim Ba¤dat Vilayeti
‹dare Meclisinde tabii üyeler aras›nda; Hanefi Müftüsü Mehmed
Feyzi Efendi ve fiafii Müftüsü Abd’ul¤afur Efendi’nin bulundu¤u
görülmektedir. Burada iki mezhebe mensup halk›n ifllerini görmek ve
denge sa¤lamak için bu yola gidildi¤i anlafl›lmaktad›r. ‹lber Ortayl›,
Tanzimattan Sonra Mahalli ‹dareler 1840-1878, Türkiye ve Orta
Do¤u Amme ‹daresi Enstitüsü Yay›nlar›, Ankara 1974, s. 58-59.
24 Coflkun Üçok-Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, Ankara 1981, s. 221-129.
25 Ebul’ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Pafla,
‹stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay›nlar›, ‹stanbul 1946, s. 61159.
26 Ömer Lütfi Barkan, “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274
(1858) Tarihli Arazi Kanunnamesi”, Tanzimat I, Maarif Vekaleti
Yay›n›, ‹stanbul 1940, 1-101.
27 Ejder Okumufl, Türkiye’nin Laikleflme Serüveninde Tanzimat, ‹nsan
Yay›nlar›, ‹stanbul 1999, s. 284-287.
28 ‹lber Ortayl›, ‹mparatorlu¤un En Uzun Yüzy›l›, Hil Yay›nlar›, ‹stanbul
1983, s. 135-138, ayr›ca Mehmet Ö. Alkan, Ölçülebilir Verilerle
Tanzimat Sonras› Osmanl› Modernleflmesi, ‹stanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Bas›lmam›fl Doktora Tezi, 1996, s. 129.
29 Ortayl›, age., s. 139-142.
30 Alkan, age., s. 130.
31 Uriel Heyd, “III. Selim ve II. Mahmut Dönemlerinde Bat›l›laflma ve
Osmanl› Ulemas›”, çev. Erbay Ayd›n, ‹slam Dünyas› ve Osmanl›
Ulemas›, Yönelifl Yay›nlar›, ‹stanbul 1997, s. 13-56.
32 Klasik dönemde ilmiyenin konumu ve fonksiyonlar› için bkz. ‹smail
Hakk› Uzunçarfl›l›, Osmanl› Devleti’nin ‹lmiye Teflkilat›, Türk Tarih
Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1985.
33 Ahmet Cihan, Reform Ça¤›nda Osmanl› ‹lmiyye S›n›f›, Birey Yay›nlar›,
‹stanbul 2004, s. 253-261.
34 Cihan, age., s. 262 vd.
35 I. Tertip Düstur, cilt. 4, sah. 4-20.
36 Suna Kili, Türk Anayasalar›, Tekin Yay›nlar›, ‹stanbul 1982, s.9-10.
37 ‹lber Ortayl›, “‹lk Osmanl› Parlamentosu ve Osmanl› Milletlerinin
Temsili”, Kanun-› Esasi’nin 100. Y›l› Arma¤an›, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›n›, Ankara 1978, s. 169-176.
38 Kemal H. Karpat, Ortado¤u’da Osmanl› Miras› ve Ulusçuluk, ‹mge
Yay›nlar›, Ankara 2001, s. 71-72.
39 Mehmet Ö. Alkan, Ölçülebilir Verilerle Tanzimat Sonras› Osmanl›
Modernleflmesi, ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bas›lmam›fl Doktora Tezi, 1996, s. 141-144.
40 Mehmet Ö. Alkan, “Resmi ‹deolojinin Do¤uflu ve Evrimi Üzerine Bir
Deneme”, Tanzimat ve Meflrutiyet’in Birikimi, ‹letiflim Yay›nlar›,
‹stanbul 2001, s. 383-384.
41 Düstur, II. Tertip, c. I, 638-644; 7 Zilhicce 1293 tarihli Kanun-› Esasi’nin
baz› mevadd-› muaddelesine dair kanun, 8 A¤ustos 1325/ 5 fiaban
1327.
42 M. fiükrü Hanio¤lu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanl› ‹ttihad ve Terakki
Cemiyeti ve Jön Türklük, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1989, s. 619626.
43 E. J. Wilkinson Gibb, Osmanl› fiiir Tarihi, çev. Ali Çavuflo¤lu, Akça¤
Yay›nlar›, Ankara 1999, s. 523-524.
44 ‹lber Ortayl›, “Osmanl› Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine”, Türk
Siyasal Hayat›n›n Geliflimi, Ed. Ersin Kalayc›o¤lu-Ali Yaflar Sar›bay,
Beta Yay›nlar›, ‹stanbul 1986, s. 167.
45 Abdürreflid ‹brahim, “Harik Münasebetiyle: Sigortac›l›k”, S›rat-›
Müstakim, VII/ 160, s. 53-54, 1.10.1327.
46 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: ‹kinci Meflrutiyet
Dönemi 1908-1918, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1998, c. I, s. 62-68.
47 ‹dare-i Umumiye’i Vilayat fier’i Mahkemelerin Adliye Nezaretine ba¤lanmas› gibi kanunlar da dinin hukuk sistemindeki etkisini azaltmaya
yönelik giriflimlerdendir. Bu karar fieyhülislam Hayri Efendi’nin
görevden ayr›lmas›na, yerine Musa Kaz›m Efendi’nin getirilmesine
neden olacakt›r. Dini mahkemelerin Adliye Vekaletine ba¤lanmas›
‹slamc› bas›nda çok elefltiler alacakt›r. Mehmed Hamdi, “Dinimiz,
Devletimiz”, Sebîlürreflâd, XV, s. 323-329, 12.12.1918.
48 Niyazi Berkez, Türkiye’de Ça¤dafllaflma, Yay. Haz. Ahmet Kuyafl, Yap›
Kredi Yay›nlar›, ‹stanbul 2002, s. 459.
49 Tar›k Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: ‹ttihat ve Terakki, Bir
Ça¤›n, Bir Kufla¤›n, Bir Partinin Tarihi, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul
2007, c. III, s. 466-468.
50 Gülnihal Bozkurt, Bat› Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi, Türk
Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara 1996, s. 163-172.
51 Meclis-i Mebusan’da yapt›¤› konuflmada Emanuel Efendi yarg› birli¤i
ilkesi gere¤i cemaat mahkemelerinin yetkilerinin kald›r›lmas›n› ve
tüm cemaatlerin tek bir mahkemenin yarg› alan›na sokulmas›n›
Kanun-› Esasi’nin ilkeleriyle çeliflti¤i savunmufltur. Meclis-i Mebusan
Zab›t Ceridesi, I/4-3, (1333), s. 26 vd.
52 Sadrettin, “Hukûk-› Âile ve Usûl-i Muhâkemât-i fier’iyye Kararnâmeleri
Hakk›nda”, Sebîlürreflâd, XV/382 (1334), s. 321-322.
53 Örne¤in ‹slamc› yay›n organ› Sebîlürreflâd dergisinin 15 ve 18. ciltlerinde neflr edilen muhtelif say›larda bu konu defalarca dile getirilmiflti. Sadreddin Efendi, “Hukuk-› Aile ve Usul-i Muamelât-› fier‘iye
Kararnameleri Hakk›nda”, Sebîlürreflâd, XV, s. 321-323,
12.12.1918; XVII, 21-22, 5.6.1919.
54 Hukuk-› Aile Kararnamesi’nin Yunan Hükümeti taraf›ndan da protesto
edilmifltir. BOA., HR. HMfi. IfiO. 66/27, 28 Ha. 1335.
55 Bereketzade ‹smail Hakk›, “‹slâm ve Usûl-i Meflveret”, S›rat-› Müstakim,
1324, c. 1, sa. 5, s. 70-73; Ebu’l-ulâ, “Sure-i fiura”, S›rat-› Müstakim,
1324, c.1, sa.1, s. 6-7.
56 “Culûs-› mesud-› hazret-i padiflahîyle ihrâz-› metanet ve iktisâb-› ciddiyet eden meflrutiyet idarenin tesirat-› hasenesi dahilen ve haricen
görülmekde, kâffe-i enzâr-› alemde hukuk ve haysiyetimiz takdir ve
tebcil olunmaktad›r. Binâenaleyh bu gün suret-i katiyede tayin eden
hakay›ka nazaran hüküm verilmekdedir ki; e¤er mukaddema ilân
olunan Kanûn-› Esâsî ilgâ olunmayarak o zamandan itibaren
mer‘îü’l-ahkâm tutulsayd›, idare-i hükümet usûl-i meflrutiyetle
temfliyet edilseydi giriftar oldu¤u felaket ve musibetlerden devlet ve
milletimiz tamamen masûn kalacak idi.”, Manast›rl› ‹smail Hakk›,
“Mevâis”, S›rât-› Müstakîm, III, s. 1-3, 10.9.1909.
57 Manast›rl› ‹smail Hakk›, “31 Mart Vakas› Merteplerinin Maksad-›
Hainaneleri; 31 Mart Vakas› Esbab› lâ Diniyesi; 31 Mart’ta Düflmanlar›n Hücum Tedarikât›”, S›rât-› Müstakîm, II, s. 255, 271, 2.7.9.7.1909
58 ‹smail Kara, “‹slamc›l›k Hareketi ve ‹lmiye S›n›f›”, Türk Ayd›n› ve Kimlik
Sorunu, Ed. Sabahattin fien, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 1995, s.
306-307.
59 Kara, age., s. 310-311.
60 Nam›k Sinan Turan, “Osmanl› Hilafetinin 19. Yüzy›lda Zorlu S›nav›: II.
Meflrutiyet’e Giden Süreçte ve Sonras›nda Makam-› Hilafet” Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, ‹stanbul, Mart 2008, say› 38, s. 294-308.
61 Nuray Mert, Laiklik Tart›flmas›na Kavramsal Bir Bak›fl, Ba¤lam
Yay›nlar›, ‹stanbul 1994, s. 57.
Çetinkaya, 1908 boykotunu bir toplumsal hareket olarak ele ald›¤› çal›flmas›yla tarihi, bir siyasal müdahale alan› olarak gördü¤ünü beyan etmifl oluyor
historiografide ak›nt›n›n tersine kürek çekmek
Y. Do¤an Çetinkaya’n›n 1908 boykotunu, hani
flu meflhur “fes boykotu”nu ele alan çal›flmas›n›n
belki de tayin edici özelli¤i bu ak›nt›n›n tam tersine do¤ru kürek çekmesi. Bilindi¤i gibi, 1908 boykotu, Meflrutiyet’in ilan›n›n üzerinden pek az zaman geçtikten sonra Avusturya-Macaristan’›n
1878’den beri fiilen elinde tuttu¤u Bosna Hersek’i resmen ilhak, Bulgaristan’›n da ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesine tepki olarak geliflen bir eylem.
Çetinkaya boykotu uluslararas› iliflkiler tarihinin
bir parças› olmaktan ziyade bir toplumsal hareket olarak ele al›yor ve boykotu kitle siyaseti ve
toplumsal mobilizasyon süreçleriyle ba¤lant›l›
olarak irdeliyor. Bu anlamda çal›flman›n güncel
bir anlam› oldu¤unu tespit etmek gerekiyor. Ta-
rihin sonunun geldi¤inin, kapitalizmin kendisini
alternatifsiz k›ld›¤›n›n söylendi¤i bir dönemde alternatif küreselleflme hareketinin yayg›nlaflmas›,
sosyal forum süreçlerinin derinleflmesi, toplumsal hareketleri bir kez daha gündeme getiriyor.
Solun kendisini ancak toplumsal hareketler içerisinde ve onlar arac›l›¤›yla yenileyebilece¤inin
aflikâr hale geldi¤i bir devirde toplumsal hareketlere iliflkin tarihsel bir perspektif daha da anlaml› oluyor. Bu ba¤lamda Çetinkaya, 1908 boykotunu bir toplumsal hareket olarak ele ald›¤› çal›flmas›yla tarihi, geçmifle dair bir tür antikac›l›k faaliyeti de¤il, bir siyasal müdahale alan› olarak
gördü¤ünü beyan etmifl oluyor.
Foti Benlisoy*
afla¤›dan bir bak›fl
Çetinkaya çal›flmas›yla son yirmi y›ld›r iyice yayg›nlaflan bir tarihsel perspektife de dolayl› yoldan yan›t vermifl oluyor. Bu perspektif, devlet ve
sivil toplum aras›nda liberalizme has bir karfl›tl›ktan yola ç›karak Türkiye’de hakim “ceberrut devlet” gelene¤inin güçlü bir sivil toplumun geliflimini engelledi¤ini varsayar. Buna göre Türkiye tarihi “güçlü devlet-zay›f toplum” flemas›yla aç›klanabilir. Bu yaklafl›m dahilinde Türkiye tarihinde
toplumsal hareketler güdük kalm›fl ve dolay›s›yla da kitlelerin kendi hayatlar› üzerinde tayin edici müdahalede bulunma kapasiteleri zay›f olagelmifltir. Do¤u toplumlar›n› “do¤alar› gere¤i”
edilgen addeden oryantalist dizgenin belirgin izlerini tafl›yan bu perspektif, “devlet/elit/merkez
karfl›t›” bir boyuta sahip olmuflsa bile bu topraklardaki geçmifl direnifl ve mücadeleleri az›msa-
83
* Bo¤aziçi Üniversitesi
Tarih Bölümü
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
Tarih, geçmiflte öylece durup bizim, daha do¤rusu tarihçilerin, onlar› keflfetmesini bekleyen nesnel olgular demetinden ibaret de¤ildir. Geçmifl
ve gelece¤e dair tahayyüllerimiz bugünün siyasal-toplumsal hadiselerinden ba¤›ms›z olmay›p,
tam aksine bizzat bu geliflmelere dair alg›lar›m›z
taraf›ndan flekillenir. Mesela Türkiye’de son y›llarda iyiden iyiye kan›ksanan siyasetin jeopolitik
mülahazalara indirgenip belirli “merkezlerde”
tezgâhlanarak “servis edilen” komplolardan ibaret bir fleymiflçesine alg›lanmas›n›n tarihsel ufkumuzu da cenderesine almamas› beklenemez.
Tarihçilik bizde zaten esas olarak kuru siyasal
tarihçilik olarak alg›lan›r ve devlet merkezli bir
savafllar ve anlaflmalar tarihine indirgenir. ‹flin
içine bir de komplo meftunlu¤u girince tarih saray darbelerine, elitler aras› çat›flmalara hapsedilir. 1908 devrimi sonras› tarihe bak›fl da bu çerçevede flekillenmifltir. ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “komitac›” havas› da bu anlay›fla zemin
sunmufltur do¤rusu. Bu suretle 1908 sonras›,
hükümet darbe ve karfl› darbelerinin aral›ks›z
birbirini takip etti¤i, siyasal cinayetler ve komplolarla dolu bir dönem olarak okunmufltur. Bu tarih
kavray›fl›nda aktörler elitlerle s›n›rl›d›r ve s›radan insanlar tarihsel anlat›da kendilerine ancak
elitlerin siyasetle iliflkilendikleri anlarda pasif kat›l›mc›lar olarak yer bulurlar. Has›l› böylesi bir tarih anlay›fl› s›radan insanlara özne konumu tan›maz.
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
1908 boykotu: siyasal müdahale ve tarih
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Y. Do¤an Çetinkaya,
1908 Osmanl› Boykotu,
Bir Toplumsal Hareketin
Analizi,
(‹stanbul: ‹letiflim
Yay›nlar›, 2004)
ma, bunlar›n sesini bast›rma gibi bir ifllev de görmüfltür. Böylesi bir anlay›fl, Türkiye toplumunun
dönüfltürücü, eyleyici potansiyelleri hakk›nda
mevcut karamsarl›¤› pekifltirmifl, günümüzde
toplumsal dönüflüm imkânlar› hususunda “afla¤›dan” bir bak›fl› k›s›tlam›flt›r. Oysa Çetinkaya,
1908 boykotuna hükümet ya da ‹ttihat ve Terakki’nin diplomasi arenas›nda bir koz olarak kulland›klar› bir eylemden ziyade kitlelerin farkl› saiklerle kat›l›p kendi ç›karlar› için mücadele ettikleri
bir süreç olarak bakarak s›radan insanlara reaksiyoner olmakla s›n›rl› olmayan bir eyleyicilik atfetmifl oluyor. Çetinkaya, hükümetin, bilhassa da
‹ttihat ve Terakki’nin boykotu örgütleme ve yönlendirme yönündeki çabalar›n› atlamaks›z›n
farkl› toplumsal gruplar›n, örne¤in tüccarlar›n ya
da liman iflçilerinin eylemler içerisinde yer al›r ve
bunlar› örgütlerken nas›l kendi ba¤›ms›z ç›karlar›n› da öne sürdüklerine dikkat çekiyor.
Boykottan Greve
84
Çetinkaya, 1908
boykotunun çok
yönlü ve kapsaml›
bir görüntüsünü
ortaya koymakta
hayli baflar›l›
oluyor
Böylece 1908 boykotu karfl›m›za yekpare bir bütün olarak de¤il, de¤iflik toplumsal kesimlerin
üzerinde pay iddia etti¤i ve onun arac›l›¤›yla
kendi ç›kar ve konumlar›n› meflrulaflt›rma aray›fl›na girdikleri dinamik ve çat›flmal› bir süreç haline geliyor.
Örne¤in liman iflçileri, boykot hareketinin belki
de en dinamik, en militan kanad›n› oluflturmaktayd›. Üstelik, boykotçu liman iflçileri, bu “millî”
harekete kat›lmakla yetinmeyip, hareket içerisinde ücret art›fl› ve örgüt yap›lar›na iliflkin, yani
kendi s›n›f ç›karlar›na de¤in talepler de öne sürmüfllerdir. Hatta boykotun sonlar›na do¤ru boykot silah›n› grev gibi kullanmaya çal›flm›fllard›r.
K›sacas› boykot, liman iflçilerine kendi s›n›f ç›karlar›n› “millî” bir söylem çerçevesinde sunma
olana¤› vermifltir. Bu suretle liman iflçileri kendi
ç›karlar›n› öne sürdükleri eylemlerden daha genifl bir meflruiyet alan›n› kullanmay› bilmifllerdir.
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
farkl› bir osmanl›c›l›k anlat›s›
1908 boykotunun belki de en önemli özeliklerinden biri, daha sonra gerçekleflecek olan boykotlar›n aksine milliyetçi de¤il, “Osmanl›c›” bir çerçevede cereyan etmifl olmas›d›r. Bilindi¤i gibi
daha sonra boykot silah›, “milli burjuvazi yaratma” siyaseti çerçevesinde Rum ve Ermenilere
yöneltilecektir. Fakat Osmanl›c›l›k düflüncesinin
henüz pek revaçta oldu¤u 1908’de hareket kendisini Osmanl›c› diye tarif edilebilecek bir tür “imparatorluk milliyetçili¤i” zemininde kurmufl, eylemlere ve boykota farkl› unsurlar kat›lm›flt›r. Fakat Çetinkaya çal›flmas›nda nahif bir “Osmanl›c›l›k” övgüsüne ve nostaljisine de kendisini kapt›rm›yor do¤rusu ve gayrimüslimlerin eylemleri-
nin Müslüman bas›n taraf›ndan “takdirle” karfl›lansa da zaman zaman bunlar›n “misafir” ve sade kat›l›mc› olarak tarif edildiklerini de eklemeyi
ihmal etmiyor. Burada önemli olan, her grubun
kendi kapal› dünyas›nda yaflad›¤› ve birbirine
çok az temas etti¤i “kapal›” bir Osmanl› toplumu
anlay›fl›na da son derece uyumlu, farkl› etnik-dini cemaatlerin hoflgörü ve bar›fl içerisinde yaflad›¤› bir Osmanl› “çokkültürlü” toplumu görüflüne
de mesafe alabilmek ve farkl› gruplar aras›nda
uyumu da çat›flmay› da içeren dinamik bir perspektifi öne ç›karabilmek. Osmanl› tarihinin son
evresini farkl› milliyetçilikler aras›ndaki çat›flmalara indirgemekten ya da farkl› cemaatlerden
Osmanl› elitleri aras›nda oluflan kozmopolit bir
kültürün kayb›na hay›flanmaktansa, Çetinkaya’n›n örne¤inde oldu¤u gibi genifl kitlelerin kendi hayatlar›n› kurma mücadeleleri içerisindeki
uyum ve çat›flmalara odaklanmak tarihin milliyetçi kurgulan›fl›na alternatif aray›fl›nda çok daha etkili olabilecek bir yöntem asl›nda. Bu suretle milliyetçilik çal›flmalar›n› milliyetçi düflünürleri
incelemenin ötesine, ya da baflka deyiflle “afla¤›lara” tafl›mak mümkün.
Bu çerçevede Çetinkaya ‹ran, Çin ve M›s›r’daki
boykot örneklerini de tart›flarak 1908 boykotunu
“iktisadi milliyetçilik” düflüncesinin geliflimindeki
önemini vurguluyor. Yazara göre 1908 boykotu,
klasik liberalizmin hakim oldu¤u bir dönemden
“milli iktisat” siyasetine bir geçifl evresini oluflturuyor. Zira boykot içerisinde yerli mal› kullanman›n, yerli bir sanayi teflkil etmenin önemi fikri giderek yayg›nlafl›yor. Bu de¤iflimin “Osmanl›c›”
boykottan “milli” boykotlara do¤ru nas›l geliflti¤i
ise irdelenmesi gereken bir konu olarak ortada
duruyor.
“baflka” bir gelecek tahayyülü, “baflka” bir
geçmifl fluuru
Çetinkaya, 1908 boykotunun çok yönlü ve kapsaml› bir görüntüsünü ortaya koymakta hayli baflar›l› oluyor. Hükümetin ve ‹ttihat ve Terakki’nin
boykot hareketini yönlendirme, eylemlerin kendi
kontrollerinden ç›kabilecek yönlerini törpüleme
çabalar›, bas›n›n rolü, boykot içerisinde flekillenen örgütlerin konumu, kitlelerin politize olma biçimleri, eylem stratejileri, boykotun sembolleri ve
dili hep enine boyuna tart›fl›lan meseleler. Yukarda da ifade edildi¤i gibi kitab›n en önemli boyutu, bu meselelerin hep bugünden yola ç›kan
bir bak›flla, güncele müdahale perspektifiyle ele
al›n›yor oluflu. Örne¤in Osmanl›’ya ithal edilen
en önemli mamullerden olan ve boykotun kamusal alanda en somut görünümü olan feslerin terk
edilerek kalpak ya da keçe külah gibi yeni ve de¤iflik serpufllar›n benimsenmesi, üstelik feslerin
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
85
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
86
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
87
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
88
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
89
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
90
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
91
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
92
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
93
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
94
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
95
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
96
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
97
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
98
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
99
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
BURAYA DERG‹N‹N TAR‹H‹ YAZILACAK
100
1908-2008: ANAYASAL DEVR‹MLER KUfiA⁄INA YEN‹DEN BAKMAK
Download