kanun yararına bozma

advertisement
KANUN YARARINA BOZMA
1
KANUN YARARINA BOZMA
Kanun yararına bozma Madde 309 ‐ (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. (2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün
bozulması istemini içeren yazısını Yargılayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargılayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü
kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223’üncü maddede tanımlanan ve davanın esasım çözmeyen bir karara ilişkin ise,
kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda
yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı
veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken
hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise,
aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi
doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
1412 s.K. 343. md. Tasarı 344.
KANUN YARARINA BOZMA
2
HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ ‐ Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu
öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal
nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir. Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul
hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir. Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka
aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen
yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine
verir. Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse
karar veya hükmü kanun yararına bozar. Bozma, 1. 232 ’nci maddede belirtilen ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise,
kararı veren hâkim veya mahkeme gerekli inceleme ve araştırmayı yapar, buna göre yeniden karar verir. 2. Mahkûmiyet hükmünün davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını
kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğurmuş usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme yeniden yargılama yapıp önceki mahkûmiyetten daha ağır
olmamak koşuluyla yargılama sonucuna göre hüküm kurar. 3. Davanın esasını çözen, ancak mahkûmiyet dışında kalan hükümlere ilişkin
bozmalar aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmez. 4. Eğer hükümlünün cezasının kaldırılması veya daha hafif bir cezanın verilmesi
gerekiyorsa, Yargıtay bu hususta doğrudan hüküm verir. Kanun yararına başvuru üzerine verilen bozma kararlarına karşı ilk derece
mahkemelerinin direnme hakları yoktur. Komisyon Gerekçesi Tasarının "Kanunyararına bozma" başlıklı 344’üncü maddesi ile "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına başvurması" başlıklı 345 'inci maddesi sistematik açıdan daha uygun olacağı düşüncesiyle "Kanun Yararına Bozma" başlıklı İkinci Bölüm altında düzenlenmiştir. AÇIKLAMALAR 1412 sayılı Kanunun 343. maddesindeki “yazılı emir” denilen olağanüstü kanun yolu, kısmen değiştirilerek “kanun yararına bozma” olarak maddeye alınmıştır. Kanun yararına bozma, yargıç veya mahkeme tarafından verilip de, istinaf veya temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlere karşı başvurulan bir kanun yoludur. Kanun yararına bozmaya başvurulabilmesi için, her hangi bir süre şartı öngörülmemiştir. Sözkonusu kararların istinaf veya Yargıtaydan geçmemesinin nedeni CMK’nın 272/3 ve 286/2. md. hükümleri karşısında kesin olması veya olanaklı bulunmasına karşın, istinaf veya temyiz KANUN YARARINA BOZMA
3
yoluna başvurulmamış bulunması olabilir. Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtayın incelemesinden geçerek kesinleşen kararlara karşı, kanun yararına bozma yoluna
gidilmesi olanaksızdır. Ancak temyiz edilen kararla ilgili miktar, süre veya taraf sıfatı
bulunmadığı gibi gerekçelerle temyiz isteminin reddedilmesi halinde, dosya esas yönünden incelenmemiş olduğundan kanun yararına bozma yoluna
başvurulabilecektir. Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan geçip kesinleşen
kararlar aleyhine ancak yargılamanın yenilenmesi ya da Yargıtay C.Başsavcılığınca
itiraz yoluna gidebilmesi mümkündür. Kanım yararına bozma yoluna başvuru yetkisi Adalet Bakanlığına aittir. Ancak bu
yetki bağımsız olarak Yargıtay C.Başsavcısına da tanınmıştır (CMK. 310. md.). Adalet
Bakanı, kesinleşen karar veya hükümlerin hukuka aykırılığından haberdar olması üzerine, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini Yargıtay C.Başsavcılığına
yazılı olarak bildirir. Bu yazılı bildirimde karar veya hükmün bozulmasını gerektiren
yasal nedenlerin belirtilmesi gerekir. Adalet Bakanlığının haberdar olması adalet müfettişleri aracılığıyla olabileceği gibi, sanığın başvurusu veya yerel mahkemenin
istemi üzerine olması da mümkündür. Kanun yararına başvurma için yazılı bildirim, doğrudan Adalet Bakanı tarafından
yapılırken ve Bakanlık müsteşarı veya diğer görevlilerinin yazılı bildirim yapmaya
yetkileri yokken 5560 SK’la yapılan değişiklikde (Adalet Bakanı) yerine (Adalet
Bakanlığı) sözcüklerine yer verilmekle, yazılı bildirim bizzat Adalet Bakanı tarafından
ve onun imzasıyla yapılabileceği gibi Adalet Bakanı adına onun yetki verdiği müsteşar
ya da bir görevli tarafından da yapılabilir hale gelmiş olmaktadır. Yazılı bildirimi alan Yargıtay C.Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya
hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. Yargıtay C.Başsavcısının, hüküm veya kararın yasaya uygunluğundan söz ederek, yazılı bildirimi
geri çevirmeye yetkisi yoktur. Ancak temyiz incelemesi ve denetimi hususunda
uzmanlaşmış bir kurum olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Bakanlığın istem
yazısı haricinde dosyada gördüğü hukuka aykırılıklara tebliğnamede yer verememesi
kanuni bir boşluğa işaret etmektedir.
Kanun yararına başvurma yoluna, maddi hukuka aykırılık nedeniyle gidilebileceği
gibi, yargılama hukuku (usul hükümlerine) kurallarına aykırılık nedeniyle de, başvurması olanaklıdır. Usul hükümlerinin esasa müessir olması veya savunma
hakkının kısıtlanması gibi önemli hususlara ilişkin olması gerekir. Kanun yararına
başvurma ile kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi
amaçlanmıştır. Yargıtay ceza dairesi incelemesini dosya üzerinde duruşmasız olarak yapar. İleri
sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar. İleri sürülen nedenleri yerinde bulmadığı taktirde ise, istemi reddeder. “Temyiz KANUN YARARINA BOZMA
4
yolunda verilebilecek dört tür karar (red, düzeltme, düşme ve bozma) bu yolda da
verilebilecekken, yazılı emirde ilginç olan husus, bu yola gerek yargıç kararları ve gerek mahkemelerin, hem uyuşmazlığın esasını çözen hem de çözmeyen kararlarına karşı
başvurulabilmesidir.” Bozmadan sonra bozma nedenine göre yapılacak işlem ve verilecek kararlar dört
ayrı biçimde olabilir. a.
Bozma, CMK’nın 223. maddesinde belirtilen ve davasın esasını çözmeyen bir
karara ilişkin ise (örneğin, görevsizlik, yetkisizlik, itiraz üzerine verilen merci
kararları vs.), kararı veren yargıç veya mahkeme gerekli inceleme ve araştırmayı
yapar, buna göre yeniden kararını verir. Yeni karar sanık aleyhine sonuç
doğurabilir.
b.
Bozma, mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne (örneğin;
görevsizlik, yetkisizlik) veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu
doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren yargıç veya mahkemece, yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre, gereken hüküm verilir. Yargıç veya
mahkemenin bu kez usul hükümlerine uygun davranması gerekir. Yeniden
kurulan hükümdeki ceza, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamaz. Yargıtayın bozma kararında, bozma üzerine verilen karardaki cezanın
daha ağır olamayacağı belirtilir.
c.
Bozma, davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki kararlara ilişkinse
(beraat, davanın reddi, düşme, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri
vs.) bozmalar aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama yapılmasını
gerektirmez.
d.
Bozma, eğer hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın
kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa, bu hafif
cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder. Yargıtay bu durumda yerel
mahkemenin yerine geçerek hüküm vermek suretiyle bu mahkemeye iş
bırakmamış olmaktadır.
Bozma kararı üzerine, a ve b. bentlerdeki durumlarda yeniden karar verilir.
Bu kararları önceki kararı veren yargıç veya mahkeme tarafından verilir. bentteki durumda herhangi bir karar verilmez. Yargıtay yalnızca yasaya
aykırılığı belirtmekle yetinir. 4. bentteki durumda ise yeni karar Yargıtayca verilir.
3.
Kanun yararına başvuru üzerine verilen bozma kararlarına karşı, mahkemelerin
direnme yetkileri yoktur. Direnmişler ise, inceleme YCGK.da yapılıp red‐ dolunur. (CMK’nın 309/5) Kararın incelenmesi, kanun yararına başvuruda ileri sürülen nedenlerle sınırlı
olup, yerinde görüldüğü taktirde bozulacak, yerinde görülmemesi durumunda ise
reddi gerekecektir. Yargıtay öne sürülen husus dışına çıkarak bozma KANUN YARARINA BOZMA
5
kararı veremez. Eğer Yargıtay başka sebepler olduğuna kanaat getirirse, yeni bir
müracaat yapılmasını sağlamalıdır.53 Yeni müracaat Adalet Bakanlığınca yapılabileceği
gibi, cezanın azıltılması veya kaldırılmasını gerektiriyor ise doğrudan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığınca da yapılabilir. Yargıtay C. Başsavcısı, daire kararına karşı itiraz yoluna (CMK. 308. md.) gidebilir. İtiraz öncelikle kararı veren daire tarafından incelenir. Dairenin kararını
değiştirmemesi halinde dosya incelenmek üzere Ceza Genel Kuruluna gönderilir. Kanun yararına bozma yoluna bir başka yasa yolu olanağının bulunmadığı
durumlarda gidilebilir. Kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir yol
olduğundan, yasaya aykırılığın ciddi boyutlarda olması gerekir. İnfaz aşamasında verilecek bir kararla hukuka aykırılık giderilebilecek ise bu yola
başvurulamaz. Duruşmanın devamı sırasında verilen ara kararlara karşı da bu yola başvurulması mümkün değildir. Kanıtların değerlendirilmesi ve takdirinde yanılgıya düşüldüğü gerekçesiyle
kanun yararına bozma yoluna gidilemez. Ancak yerel mahkemece yapılan
değerlendirmenin açık bir hukuka aykırılık içermemesi gerekir. Eksik kovuşturma yapılarak hüküm verilmiş olması, hükmün kanun yararına
bozma yoluyla bozulmasını haklı kılmamakta, böyle bir durumda ancak yargılamanın
yenilenmesi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Fransız hukukundan alınan kanun yararına bozma yolu, salt hukuk! konularda
yapılan yanılgılarla sınırlı olması ve kanıt değerlendirilmesiyle ilgili bulunmaması
nedeniyle olağan dışı bir yasa yoludur. Sanığın yokluğunda verilmiş ve kendisine tebliğ edilmemiş bulunduğu için henüz
kesinleşmeyen karar, kanun yararına bozma yoluyla incelenemez. Benzer şekilde
karara karşı temyiz veya itiraz yetkisi bulunan katılana tebligat yapılmamış ise, karar
henüz kesinleşmediğinden kanun yararına bozma istemi reddedilmelidir. Ayrıca
taraflara tebligat yapılmış olmasına karşın, tebligatın usulsüz olması halinde de eski hale getirme hakkı baki olduğundan istem reddedilmelidir. Kesinleşen bir hükmün sanık yararına bozulabilmesi için, cezanın bütünüyle kaldırılmasını ya da
hafifletilmesini gerektiren bir nedenin bulunması gerekir. Leh ve aleyhteki bütün kanıtların mahkemece tartışılmasından ve aleyhteki‐ lerin reddedilmesinden sonra, beraat hükmü verilmesi durumunda, kanun yararına
bozmayı gerektiren bir yön düşünülemez. Beraat kararı kanun yararına CMK’nın 309/c
md. bendi uyarınca aleyhe etkilememek koşuluyla bozulması halinde, dava dosyasının
işlemden kaldırılması gerekir. Yeniden duruşma yapılarak verilen hükümlülük
kararı geçersiz olduğundan, böyle bir kararın temyiz yeteneği de yoktur.
KANUN YARARINA BOZMA
6
Kanun yararına başvuru yoluyla sanık yararına yapılan bozmada varit görülen bozma nedenleri cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmeyip hafif bir cezanın uygulanmasını öngörmekte ise, uygulanması gereken cezanın neden ibaret olduğunun belirlenmesi CMK’nın 309. maddesinin d.bendinin buyurucu hükmü gereğidir. Kanun yararına bozma konusu yapılamayacak kararlar: -
Savcılık kararları,
-
Duruşmanın devamı sırasında verilen ara kararlar,
-
Koruma tedbirleri,
-
Temyiz incelemesinden geçmiş kararlar,
-
İstinaf incelemesinden geçmiş kararlar,
-
Kesinleşmemiş kararlar,
-
Usulsüz tebligat nedeniyle eski hale getirme imkanı bulunan kararlar,
Başka bir kanun yoluyla hukuka aykırılığın giderilebilme imkanı olan kararlar,
-
Yok hükmündeki (hukuken geçersiz) kararlar,
-
Karara karşı temyiz veya itiraz yoluna başvurulan kararlar,
-
Esasa etkili olmayan maddi hatalar,
-
Yargılamanın yenilenmesini gerektiren kararlar,
Mahkemenin takdirine ilişkin konular (takdire ilişkin hususlar açık bir hukuka
aykırılık içermiyorsa)
KANUN YARARINA BOZMA TALEPLERİNDE UYULMASI GEREKEN USUL VE ESASLAR HAKKINDA GENELGE (CEZA İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ) T.C.
ADALET BAKANLIĞI Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Sayı: B.03.0.CİG.0.00.00.05/010.06.02/15
01/01/2006
Konu: Kanun yararına bozma taleplerinde uyulması gereken usul ve esaslar
GENELGE
No: 16
Kanun yararına bozma talepleriyle ilgili olarak gönderilen dosyalarda bir
kısım aksaklıklar görülmekle birlikte, özellikle Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
"hukuka aykırılık hâlinin bulunup bulunmadığına ilişkin" gerekçeli görüşün dosyaya
eklenmediği, dağınık ve kapsamlı dosyaların dizi pusulasına bağlanmaksızın,
eksiklikleri varsa giderilmeden ve üst yazıya bağlanmadan derkenar havale ile ağır
KANUN YARARINA BOZMA
7
ceza Cumhuriyet başsavcılıkları da aracı kılınmaksızın Bakanlığımız Ceza İşleri Genel
Müdürlüğüne gönderildiği ve gereksiz yazışmalara sebebiyet verilerek işin
sonuçlanmasının gecikmesine sebebiyet verildiği gözlenmektedir.
Bilindiği üzere; kanım yararına bozma 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 309 ve 310'uncu maddelerinde düzenlenmiş olup, hâkim veya
mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur. Bu
olağanüstü kanun yolu ile kanunların eşit biçimde uygulanması, Yargıtay
denetiminden geçmeden kesinleşen kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi,
Yargıtayın kanunları yorumlayarak içtihat birliğini oluşturmak görevini yerine
getirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca; Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında da vurgulandığı gibi, bu amacın
gerçekleştirilmesi için kanun yararına bozmada ortaya konan hukuka aykırılığın
ciddî boyutlara varması gerekir. Keza 26/10/1932 tarihli ve 29/12 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, uygulamadaki hatalardan başka esas ve
hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da kanun yararına bozma yoluna
gidilebilecektir. Ancak olağanüstü ve istisnaî olma özelliğinden dolayı kanun
yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını
çözmeye devam etmesinin artık imkansız hale gelmiş olması ve kanuna aykırılığın
ortadan kaldırılabilmesi için kanun yararına bozma yolundan başka imkân
bulunmamasının gerekli olduğu da muhakkaktır.
Bu nedenle; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309'uncu maddesi
uyarınca, kanun yararına bozma talebi ile Bakanlığımız Ceza İşleri Genel
Müdürlüğüne gönderilecek olan dosyalarda dikkat edilmesi gereken hususların
hatırlatılmasında yarar görülmüştür. Bu itibarla;
1- Öncelikle karar ve hükümlerin 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun ilgili hükümlerine
göre taraflara usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek kesinleşip kesinleşmediğinin,
özellikle anılan Kanun'un 21 ve 35'inci maddeleri uyarınca yapılan tebligatta bu
maddelerde aranan şartlara uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi,
2- Hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık bulunması durumunda
öncelikle, itiraz ve temyiz kanun yollarına müracaat edilmesi, bu yollar
kullanılmadan kararın kesinleşmesi ve kanun yararına bozmada ortaya konan
hukuka aykırılığın ciddî boyutlarda bulunduğunun tespiti durumunda olağanüstü
ve istisnaî kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna başvurulması,
3- 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 310'uncu maddesinde, kanun yararına bozma yoluna başvurma
yetkisinin, anılan Kanun'un 309'uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (d)
bendindeki hükümlünün cezasının kaldırılması veya daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektiren hâllere özgü olmak üzere; re'sen Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı tarafından da kullanılabileceğinin belirtilmiş olması karşısında, başvuru
sahiplerinin bu yöndeki taleplerinin merciince değerlendirilmek üzere dosyanın;
Bakanlık aracı kılınmaksızın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, ilgili Cumhuriyet
başsavcılığınca bu yola başvurulacak ise Bakanlığımız Ceza İşleri Genel
Müdürlüğüne veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerektiği,
Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına yönelik itiraz üzerine verilen merci
kararları, adlî sicil kaydının silinmesine ilişkin kararlar ile iddianamenin iadesi gibi
kararların (d) bendi kapsamı dışında kaldığının hatırdan çıkarılmaması,
KANUN YARARINA BOZMA
8
4-Kanun yararına bozma talebine
konu kararı kapsayan dosyanın eksikliklerinin (nüfus kaydı, doktor raporu,
bağlantılı dosya ve belgeler) giderilmesi, dağınık ve kapsamlı dosyaların düzene
sokulması ile gönderilen tüm dosyaların dizi pusulasına bağlanması,
5- Cumhuriyet başsavcılığı tarafından "Hukuka aykırılık hâlinin bulunup
bulunmadığına ilişkin" olarak düzenlenecek gerekçeli görüşün dosyasına
eklenmesi,
6- Cezaların infazı aşamasında hükümlüler tarafından verilen kanun yararına
bozma talebini içeren dilekçelerin, mahkûmiyet kararına ilişkin olması ve bu kararı ver
en mahkemenin de infazın yapıldığı yerden başka bir mahalde bulunması hâlinde,
dilekçenin ilgili mahkemenin bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına iletilerek dosya
sı ile birlikte Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesinin sağlanması,
7- Dosyanın veya ilgili evrakın gözden geçirilerek, belgelerin takılı ve
bağlantılı dosyalar da eklenmek suretiyle (icra takip dosyalan, vb.) düzenli olarak,
02/11/2004 tarihli ve 25658 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Resmî
Yazışmalarda Uygulanacak Esas ve Usuller
Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun bir üst yazı ekinde ağır ceza Cumhuriyet
başsavcılığı aracılığıyla Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesi,
Konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim.
Bakan
KARARLAR Erteleme istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan, ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine ya da kabulüne ilişkin olan ve temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı, yasaya aykırılıkta bulunulduğundan söz edilerek Adalet Bakanlığınca verilen yazılı emre dayalı ihbarnameyi kabule değer bulma olanağı yoktur. (İBK,, 14.11.1977,3‐2) Yargıtay yoluna gidilmeden kesinleşen “beraat ve mahkûmiyet” hükümlerinin,
esası çözümleyen kararlardan olduğu ve bunlar hakkında Adalet Bakanlığınca yazılı emir
verilebileceği daha önce içtihadı birleştirme kararında kabul edilmiş olmasına göre, aynı
konuda yeniden içtihadı birleştirme yoluna gidilmesine gerek yoktur. (İBK., 13.1.1975, 8‐2) Bir ceza hükmüne karşı yapılan temyiz, harç tarifesi yasasına göre alınan yargılama
giderlerini de kapsar ve Yargıtayca incelenir. C. Savcılarının harçla ilgili kararları temyize
yetkisi vardır. Bu bakımdan harca ilişkin kararların yasaya aykırılık nedeniyle bozulması
için usulün 343. maddesi gereğince yazılı emir verilebilir. (İBK., 3.1.1936,128‐1)
1- Zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerinden birine
dayanılarak verilen ve Yargıtaydan geçmeksizin kesinleşen mahkeme kararları davanın
esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardandır. 2- Yazılı emir üzerine bozulan bu gibi kararlarda yargılama tekrarlanamaz. (İBK.,
3.6.1936,129‐11) KANUN YARARINA BOZMA
9
1- Adalet Bakanının, uygulamadaki yanlışlıklardan başka esas ve hükme etkili olan
usul yanlışlıklarından dolayı da yazılı emir vermeğe yetkisi vardır. 2- Yazılı emir ile bozulan mahkeme hükmü davanın esasını çözümlüyorsa
yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasını çözümlemiyorsa yargılamanın
tekrarlanması gerekir. (İBK., 26.10.1932,29‐12) Özü: CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca verilen davanın reddi kararlarının davanın
esasını çözmeyen kararlardan olması nedeniyle, yerel mahkemece sanık hakkında
verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen davanın reddine ilişkin hükmün Özel Dairece
CMK’nın 309/4‐a maddesi kapsamında kabul edilerek kanun yararına bozulmasına
karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca verilen
“davanın reddi” kararının, aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi mi yoksa (c) bendi kapsamında mı kaldığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Hakkında bakaya kalma suçundan askeri savcılık tarafından kamu davası açılan
sanığın Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince bu suçtan cezalandırılmasına karar verildiği, yokluğunda verilen kararın tebliği üzerine sanık
tarafından süresi içinde 12.09.2006 tarihinde temyiz edildiği, yapılan yasal değişiklik
nedeniyle aynı askeri mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilerek dosyanın Hozat Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, yerel mahkemece de mahkumiyet hükmünün
temyiz edildiği gözetilmeden askeri mahkeme tarafından verilen kararın kesinleştiği
gerekçesiyle CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma 5271 sayılı
CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce
verilen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk
yararına giderilecektir. Karar veya hükmün kanun yararına bozulması sonrası yapılacak işlemler ve bu
işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya
kararın türü ve bozma nedenlerine göre aynın yapılarak 309. maddenin 4. fıkrasında
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir
karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim KANUN YARARINA BOZMA
10
veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir.
Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi
davanın esasmı çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve
aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen
hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise,
(c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi,
“tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden
yargılama da yapılamayacaktır.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektirmesi halinde ise, bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan
Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan
ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede
yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde
Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı
ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçlan
ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş,
ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler
bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. CMK’nın 223. maddesine göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer
olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları” birer
hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine
yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona
erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide ve yargısal kararlarda genel bir kabul bulunmaktadır. 03.06.1936 gün ve 9‐11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;
zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak
verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen kararlardan olduğu
vurgulanmıştır. Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 169‐223 sayılı kararında da belirtildiği üzere, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının,
kanun yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki
kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri
arasında yer almayan durma kararları da davanın esasını çözen kararlardan değildir. CMK’nın 223. maddenin 7. fıkrasında; "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden
verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir" şeklindeki
düzenleme ile hüküm çeşitleri arasında sayılmış olan davanın reddi, aynı fiil KANUN YARARINA BOZMA
11
nedeniyle aynı sanık hakkında daha önceden verilen bir hüküm ya da açılmış bir dava
olup olmadığının tespitine ilişkin bir karardır. Bu yönüyle davanın reddi kararlarının
davanın esasını çözmeyen kararlardan olduğu kabul edilmelidir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alındığında; CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca verilen davanın reddi kararlarının davanın
esasını çözmeyen kararlardan olması nedeniyle, yerel mahkemece sanık hakkında
verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen davanın reddine ilişkin hükmün Öel z Dairece CMK’nın 309/4‐a maddesi kapsamında kabul edilerek kanun yararına bozulmasına karar
verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. CGK., 19.11.2013,7‐1419 Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık: verilen idari gara cezasının yapılan
başvuru üzerine kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması
halinde, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine ilişkindir. Ö ğ r e t i d e “olağanüstü temyiz” denilen, 1412 sayılı CMUK'nda “yazılı emir” olarak
adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde
“kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya
mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu
halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi,
davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması halinde anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen
hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. KANUN YARARINA BOZMA
12
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise,(c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin
hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza
dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı
bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken
kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili
aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya
mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi
hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309.
maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına
bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm”
ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen
diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. CMK’nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır.
Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine
hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. Yine “adlî yargı
dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından
hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik
tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını
çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır. Uyuşmazlık konusunun, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca başvuru üzerine
yerel mahkeme tarafından verilen kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun
yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle bu kanun ile 5271 sayılı CMK arasında
bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Kanununda hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının
değerlendirilmesi gerekmektedir. 5326 sayılı Kanunda kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku hem de usul
hukuku konularına yer verilmiş ise de, bazı konularda 5237 ve 5271 sayılı Kanun hükümlerine atıf yapılmıştır. Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md.
6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler
(md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine; 22. maddenin 4.
fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa,
bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla
yapılan değişiklikle 29. maddenin 1. ve 5. fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı
CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle, kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCK ile
5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanunun 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23
ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi
düzenlenmiştir. KANUN YARARINA BOZMA
13
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince; 5326 sayılı Kanunun 27. maddesinde "başvuru" kanun yolu düzenlenmiştir: 1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya
kamu görevlileri tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu
karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir (27/1. md.). Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali
istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır (27/8. md.). 2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı
yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir (27/5.
md.), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat
kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu
kanun yolu mercii tarafından incelenecektir (27/7. md.) 3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu
karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari
yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenecektir (27/6. md. ve CMK’nın 173. md.). Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili
sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu
kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın
buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar
verilecektir. Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının belirlenmesi halinde ise; mahkemece
son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun
reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptıran kararının kaldırılmasına karar
verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki şartların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari
para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar
verebilecektir. Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde de bu mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir. 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde
başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin
hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak kanun yollarının şartlan ve
sonuçlan ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu hükümler uyarınca, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla
yapılan değişiklik öncesinde 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dahil), değişiklik sonrasında ise 3.000 Liraya kadar (3.000 Lira dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım
kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar ile, KANUN YARARINA BOZMA
14
Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine, itiraz
merciince denetlenmesi sonucu verilen karar ile, İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine itiraz merciince verilen karar ile, 5326 sayılı Kanunda öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır. C. Savcılığınca eylemin suç oluşturaıayıp kabahat oluşturduğu belirlenerek, suç
nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev
yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından
inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesince verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili
yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü
kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir. Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan
dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde
kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma
konusu yapılabilecektir. Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem CMK
hükümlerinden farklı kendine özgü bir sistem olup, bu kanunda CMK'na atıflar yapılması da kendisine özgü bir sitem öngörüldüğü gerçeğini değiştirmeyecektir. Kabahatler Kanununun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına
ilişkin idari yaptırım kararma başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı
tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 gün ve
235‐247, 19.10.2010 gün ve 166‐197 ile 19.10.2010 gün ve 167‐195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Bu kararların bir sonucu olarak CMK'nda öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş bulunan 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira, tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre verilen kararların, CMK'nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. maddesi açısından sonuçlar çıkarılması,
hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Kabahatler Kanunu gereğince yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince
verilen idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin kararın, CMK’mn 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığında ve 309. maddesinin 4. fıkrasında yer alan 4 bendin
hiçbirisinin doğrudan kapsamına girmediğinde tereddüt bulunmamaktadır. Ancak
kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre, idari yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuru üzerine yerel mahkemece verilen ve idari yaptırımın miktarına
göre kesin nitelikte olan kararın, davanın esasını çözen bir karar olduğu da gözardı
edilmemelidir. Bu durumda, Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine
yerel mahkemece idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair verilen kesin nitelikteki
kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın
309/4‐c maddesi kapsamında kabul edilmesi, hakkaniyete uygun bir kabul olacaktır. Bu itibarla, yerel mahkemece başvuru üzerine verilen idari yaptırım kararının
kaldırılmasına ilişkin kararın Özel Dairece CMK’nın 309/4‐c maddesi uyarınca aleyhe tesir
KANUN YARARINA BOZMA
15
etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, itirazın reddine karar verilmelidir. CGK., 11.06.2013, 7‐1360/290 (Not: CGK’nın 17.09.2013 gün ve 1359‐365, 01.10.2013 gün ve 7‐1395/406 sayılı kararları da aynıdır) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, kanun yararına bozma nedeninin sanık
hakkında daha az ceza verilmesini gerektirmesi halinde, lehe olan cezaya Öez l Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi hükmolunacağının belirlenmesine ilişkindir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, kanun yararına bozma nedeninin sanık
hakkında daha az ceza verilmesini gerektirmesi halinde, lehe olan cezaya Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi hükmolunacağının belirlenmesine ilişkindir. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Kanunun 18.
maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK'da ise “yazılı emir” olarak
adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde
“kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine
göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi,
davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde
ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen
hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. KANUN YARARINA BOZMA
16
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise,
(c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi,
yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında
yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin
hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza
dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı
bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken
kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili
aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya
mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi
hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309.
maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanım yararına
bozmanın sonuçlan ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm”
ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasmı çözen veya çözmeyen
diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Katılan M...'ye karşı fiziki bir temas olmaksızın kullandığı cep telefonundan katılanın kullandığı cep telefonuna; "ay çok tatlı alo deyişin var ya, tanışmak ister misin"
şeklinde mesaj gönderen sanık hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK’nm 105.
maddesi yerine, aynı kanunun 103/1. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasına hükmolunması isabetsiz olup, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur. Ancak, bu aykırılık 5271 sayılı CMK’nın 309/4‐d maddesi kapsamında kalmakta
olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, belirlenen hukuka aykırılığın
Özel Dairece 5237 sayılı TCK’nın 105. maddesi uygulanarak cezanın belirlenmesi
suretiyle giderilmesine karar verilmesi yerine, hükmün bozulduktan sonra müteakip
işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazmın
kabulüne, belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesi için 5271 sayılı CMK’nın 309/4‐d
maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar
verilmelidir. CGK., 21.05.2013,14‐1538/255 Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma talebi üzerine,
sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nm 50. maddesinin
3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılan seçenek yaptırımlardan birine
çevrilmesi zorunluluğuna uyulmamasına ilişkin bozma nedeninin, CMK’nın 309/4‐d
maddesi kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Temyiz edilmeksizin kesinleşen hükümle ilgili olarak, hükmolunan hapis cezasının aynı kanunun 50/3. maddesi uyarınca 1. fıkrada sayılan seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu, KANUN YARARINA BOZMA
17
Özel Dairece kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek yerel mahkeme hükmünün bozulmasma ve müteakip işlemlerin mahallinde yerine
getirilmesine karar verildiği, Anlaşılmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza
Muhakemeleri Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında kanunun 18. maddesi
ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan
olağanüstü kanım yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına
bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazışma bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; karan veren hâk
im veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi,
davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe
ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde
ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hakim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen
hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise,(c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi,
yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında
yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin
hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı KANUN YARARINA BOZMA
18
bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken
kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili
aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya
mahkemede yeniden inceleme, araştınna ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi
hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309.
maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına
bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm”
ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen
diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. Uyuşmazlık konusunun çözümü için özellikle CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının
(b) bendindeki, "davanın esasını çözmeyen yönüne" ve “savunma hakkını kaldırma veya
kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerinden neyin anlaşılması gerektiğinin de açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
Mahkumiyet hükmünün davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin hukuka
aykırılıklar, savunma hakkının kısıtlanması yada kaldırılması sonucunu doğuran işlemler
dışında kalan aynı zamanda davanın esasını çözümleyen yönüne ait olmayan
aykırılıklardır. Bunlara örnek olarak, görevsiz mahkemece hüküm verilmesi, Cumhuriyet
savcısının katılması gereken bir durumda yargılamaya Cumhuriyet savcısının katılmaması
gibi haller gösterilebilir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 gün ve 94‐182 sayılı
kararında da bu husus açıkça vurgulanmıştır. Savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucu doğuran usul işlemlerine ilişkin olarak, sanığın sorgusunun CMK’nın 147. maddesine uygun olarak yapılmaması, suç niteliğinin değişmesi halinde anılan Kanunun 226. maddesine uygun olarak ek savunma hakkının verilmemesi, Kanunun 216. maddesi uyarınca hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi, bu usul işlemlerine örnek olarak verilebilirse de, bentte kastedilen usul işlemleri bunlarla sınırlı değildir. Ancak bendin bu hükmünü, her türlü usul işlemi şeklinde değil, sanığın hukuki durumunu etkileyen veya değiştirme ihtimali bulunan usul işlemi olarak yorumlamak gerekmektedir. Aksi kabul, her türlü kanuna aykırılığı bu kapsamda değerlendirme sonucunu doğurur ki, bu da kanun yararına bozma kurumunun ve kanun koyucunun amacı ile bağdaşmayan bir çözüm olacaktır. Yine aynı şekilde, hükmün 5271 sayılı Kanunun 34, 230, 232 ve 289/1‐g
maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesi, hükümde 230. maddesine aykırı olarak
sabit kabul edilen olaya ve uygulamaya yer verilmemesi ya da görevsiz mahkemece
hüküm kurulmasına ilişkin hukuka aykırılıklar da 5271 sayılı CMK’nın 309/4‐b bendi
kapsamında değerlendirilmelidir. Diğer taraftan, 5237 sayılı TCK’nın 50/3. maddesi ile daha önce hapis cezasına
mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezasının, aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu kılınmış, herhangi bir takdire bağlanmamıştır. Bu nedenle maddede yazılı şartların oluşması halinde başka herhangi bir değerlendirme yapılmadan özgürlüğü bağlayıcı ceza seçenek yaptırımlardan birisine dönüştürülecektir. Kanun yararına bozma istemi üzerine yapılan değerlendirmede, mahkûmiyet
hükmü kurulurken TCK’nın 50/3. maddesinde düzenlenen zorunluluğa uyulmamış
olmasına ilişkin hukuka aykırılık, yukarıda yer verilen açıklamalara göre 309. maddenin 4.
fıkrasının (b) bendinde sayılan mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen KANUN YARARINA BOZMA
19
yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul
işlemlerine ilişkin sayılmayacaktır. Böyle bir hukuka aykırılığı içerir hüküm, aynı
maddenin 4. fıkrasının (a) bendindeki 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan
ve davanın esasını çözmeyen bir karar ya da (c) bendindeki davanın esasını çözen
mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerden de değildir. O halde, sözkonusu hukuka
aykırılık (d) bendinde sayılan hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi
hallerinden olup, dolayısıyla Yargıtay ilgili dairesince doğrudan uygulama yapılması
zorunludur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.06.2012 gün ve 6‐215 ile 27.03.2012 gün ve 493‐
127 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da, CMK’nın 309/4‐d maddesi uyarınca, 5237 sayılı TCK’nın 50/3 maddesine göre hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara dönüştürülmesine Özel Dairece karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. 5237 sayılı TCK’nm 50. maddesinin 1. fıkrasında hüküm altına alınan kısa süreli
hapis cezası yerine uygulanabilecek seçenek yaptırımlar incelendiğinde; (a) bendinde
paraya çevirme, (b) bendinde iade ve tazmin, (c) bendinde meslek edinmeyi sağlama amacıyla bir eğitim kurumuna devam etme, (d) bendinde belirli yerlere gitmekten ve belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma, (e) bendinde ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması ile belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanma, (f) bendinde ise kamuya yararlı bir işte çalıştırma tedbirlerinin öngörüldüğü görülmektedir. Yargıtay ilgili Dairesince kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlardan birine çevrilirken, (f) bendinde öngörülen kamuya yararlı bir işte çalıştırma tedbirinin uygulanması için gönüllü olma koşulu arandığından ve Özel Dairece olağanüstü kanun yolu nedeniyle yapılan inceleme sırasında bu şartın gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilemeyeceğinden, belirtilen bent dışındaki diğer seçeneklerden uygun olanının tercihi yoluna gidilmelidir. Olağan kanun yoluna başvurmayı tercih etmeyerek hakkında kurulan hapis cezasına ilişkin hükme bir itirazı olmayan sanığın olağanüstü kanun yoluna başvurulması nedeniyle yapılan değerlendirme sonucunda belirlenen ve hapis cezasına göre lehe olduğunda tartışma bulunmayan seçenek yaptırıma razı olacağının kabulü gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilen sanığın 5237 sayılı TCK’nm 233/1 ve 62. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın aynı
Kanunun 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünde, kısa
süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nm 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılan seçenek
yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi hukuka aykırılık
oluşturmaktadır. Ancak bu aykırılık 5271 sayılı CMK’nın 309/4‐d maddesi
kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan,
gereken kararın doğrudan Özel Dairece verilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının, 5237 sayılı
TCK’nm 50. ‐maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun
gözetilmemesi” gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulması isabetli ise de; 5271
sayılı CMK’nın 309/4‐d maddesi uyarınca, hükmolunan hapis cezasının seçenek
yaptırımlardan birine dönüştürülmesine de karar verilmesi gerekirken, müteakip
işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesi yerinde değildir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire
kararının kaldırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nın 309/4‐d maddesi uyarınca karar verilmek
üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
CGK 29.01.2013,14-1324/27
KANUN YARARINA BOZMA
20
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte hükmolunan denetimli serbestlik tedbirine ilişkin hukuka aykırı uygulamaların yasa yararına bozma yasa yolu ile incelenip incelenemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir. Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 76‐77 ile 14.12.2010 gün ve 239‐
257 sayılı kararlarında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; öğretide “olağanüstü temyiz” 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Yasanın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasında “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309 ve 310. maddelerinde ise “yasa yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir. 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini de açıklamak
suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek; Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı da anılan hüküm veya kararın bozulması istemini içeren yazışma bu
nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecek, böylece ülke genelinde uygulama
birliğine ulaşılacak, hâkim veya mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya
hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi
sağlanacaktır.
Anılan Yasanın “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinin 8. fıkrası; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek ve sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel
olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek
hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, Karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur” şeklinde düzenlenmiş olup, bu fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde beş yıllık bir denetim süresi saptanarak, bu süre içerisinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemece belirlenecek süreyle denetimli serbestlik tedbiri olarak aynı fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen yükümlülüklerden birine karar verilebilecektir.
Yerine getirilmesine karar verilen yükümlülüğün hukuka aykırı bulunduğunun ileri
sürülmesi halinde hükmü veren mahkeme tarafından tedbirin değiştirilebileceğine ilişkin bir düzenlemeye ne 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında, ne de denetimli serbestlik tedbirinin ne şekilde yerine getirileceğini düzenleyen 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yasasında yer verilmiştir. KANUN YARARINA BOZMA
21
İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığım taşıyan 98. maddesinde, hükmün bünyesine dâhil bir husustaki hukuka aykınlığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile de düzeltilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle hükmün bünyesine dâhil olan bir husustaki hukuka aykırılık, ancak olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulmasıyla giderilebilir. Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 70‐159 sayılı kararında belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının itiraz yasa yoluna tabi olması nedeniyle gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi durumunda, olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku yoktur. Ancak yasa yararına bozma yasa yolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasmı çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise aynı Yasanın 223. maddesinde belirtilen hükümlerden olmaması nedeniyle Yasarım 231. maddesinin 5 ila 14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda
hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza mildan,
daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılâp
yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, Askeri Ceza Yasası ile büyükler
açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı, denetim süresi ile
denetim süresi içerisinde uygulanacak denetimli serbestlik tedbirinin doğru tayin edilip
edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, saptanan
hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği hallerde, yeniden yargılama
yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine
karar verilecek, yargılama gerekmeyen durumlarda ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili
Ceza Dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Adalet Bakanlığının “fidan diktirme yükümlülüğünün para sarfı ile yerine getirilecek maddi bir edim ihtiva ettiği, hâkimin ceza ve mükellefiyet tayininde takdir yetkisini haiz ise de bu takdirini kanundaki ilkeler çerçevesinde kullanmak durumunda olduğu, işlenen suçla ilgisi olmayan ve hükümlünün ıslahı amacına hizmet etmeyen fidan diktirme mükellefiyetine hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesinin isabetsiz olduğu” şeklindeki yasa yararına bozma isteminde belirtilen hukuka aykırılığın, hükmün infazı sırasında kararı veren mahkemeden anılan yükümlülüğün değiştirilmesi ve gerektiğinde başka bir yükümlülüğe karar verilmesinin istenmesi yoluyla giderilmesi olanaklı olmayıp, ancak yasa yararına bozma konusu yapılarak giderilmesi olanaklı bulunduğundan, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir. Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire ret kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. CGK., 03.04.2012 3-334/130
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kısa süreli hapis cezasının ertelenmiş olması durumunda mahkûm olunan cezaya bağlı olarak 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 53/1. maddesinde yazılı herhangi bir hak yoksunluğuna karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle Özel Dairece hükmün yasa yararına bozma KANUN YARARINA BOZMA
22
istemi üzerine incelenmesi aşamasında* yasa yararına bozma istemine konu edilmeyen
başkaca hukuka aykırılıkların saptanması durumunda izlenecek yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. İncelenen dosya içeriğinden; Sanık K.T’nin haksız tahrik altında kasten yaralama suçundan 5237 sayılı Türk Ceza
Yasasının 86/2, 29, 62 ve 51/1. maddeleri uyarınca yedi ay onbeş gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına, ertelemeye ve aynı Yasanın 53/1‐3, maddesinde yazılı haklardan
yoksun bırakılmasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmeksizin kesinleştiği, Adalet Bakanlığınca, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 53. maddesinin 3. fıkrasına
göre, hapis cezası ertelenen hükümlünün, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve
kayyımlık yetkileri açısından yoksun bırakma kararı verilemeyeceği görüşüyle yasa
yararına bozma yoluna başvurulduğu, Özel Dairece, yasa yararına bozma istemindeki düşünce yerinde görülerek, anılan
Yasanın 53. maddesi ile ilgili uygulama yönünden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği, Anlaşılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının “Süreli Hapis Cezası” başlıklı 49. maddesinde; Aynı Yasanın “Belli Haklan Kullanmaktan Yoksun Bırakılma” başlıklı 53. maddesinde ise; “ .....” şeklinde düzenlemeler bulunmaktadır. Buna göre, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş olan kişiler hakkında 5237 sayılı Türk
Ceza Yasasının 53. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, aynı maddenin birinci fıkra hükmünün
uygulanması olanaklı değildir. İnceleme konusu olayda, yerel mahkemece sanık hakkında tayin olunan yedi ay
onbeş günlük kısa süreli hapis cezası ertelendiği halde, sanığın anılan Yasanın 53.
maddesinde yazılı bulunan haklardan yoksun bırakılmasına karar verilmiş olup, saptanan bu hususun yukarıdaki açıklamalara göre hukuka aykırı olduğu konusunda kuşku
bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde de
durulması gerekmektedir. Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan bu yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309 ve
310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen
Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini
açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yaranna bozulacak,
yerinde görülmezse istem reddedilecektir. KANUN YARARINA BOZMA
23
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilecektir. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine
göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ceza Genel Kurulu’nun 14.07.2009 gün ve 163‐202; 07.07.2009 gün ve 155‐
192; 17.07.2007 gün ve 145‐172; 02.10.2007 gün ve 82‐196 ve 10.05.2011 gün ve 80‐90 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, yasa yararına bozmada geçerli olan “istekle bağlılık kuralı” gereği, inceleme sırasında Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıkların saptanması durumunda, isteme konu edilmeyen bu hukuka aykırılıklar yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu yönden de başvuruda bulunulmasının sağlanması ipin Adalet Bakanlığına veya koşulların varlığı halinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısma ihbarda bulunulması, başvuruda bulunulması halinde de tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi sağlanacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Adalet Bakanlığınca hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 53/3.
maddesi uyarınca kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri
açısından yoksun bırakma kararı verilemeyeceği hususuna dayanılarak yasa yararına
bozma yasa yoluna başvurulmuştur. Sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezası
5237 sayılı TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiş olmasına göre aynı Yasanın 53.
maddesinin 4. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı bulunan haklardan
yoksunluğa karar verilmesine yasal olanak bulunmamakta ise de, bu konu Adalet
Bakanlığının yasa yararına bozma istem yazısında ileri sürülmemiştir. Bu itibarla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın kabulü
ile, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasaya aykırı olduğu saptanan husus yönünden
de yasa yararına bozma başvurusu sağlandıktan sonra sonucuna göre karar verilmek
üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. CGK., 24.04.2012, 3‐
406/175 Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı ile birlikte hükmolunan denetimli serbestlik tedbirine ilişkin hukuka aykırı
uygulamaların yasa yararına bozulması üzerine, Özel Dairece 5271 sayılı CYY’nin 309.
maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca mı, yoksa aynı fıkranın (a) bendi uyarınca mı
işlem yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza
Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nm 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu, 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir. 5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet KANUN YARARINA BOZMA
24
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini
açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir
karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu
halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi,
davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın
esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu
doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca,
kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre
gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş
olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Yasa maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza
dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı
bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken
kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün yasa yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkeme tarafından yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde sıralı ve ayıncı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, yasa yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY’nin 223. maddesinde hükümler "mahkûmiyet, beraat, ceza
verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme
kararları” olarak sayılmıştır. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik
görevsizlik KANUN YARARINA BOZMA
25
kararları” da yasayolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır. 5271 sayılı CYY’nin “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılması” başlıklı 231. maddesinin 8. fıkrası; "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl
süreyle denetim süresine tabi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek ve sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kuramımda veya özel
olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda
yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine karar
verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur" şeklinde düzenlenmiş olup, anılan fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda beş yıllık bir denetim süresi saptanıp, bu süre içinde bir yıldan fâzla olmamak üzere mahkemece belirlenecek süreyle denetimli serbestlik tedbiri olarak fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen yükümlülüklerden birine karar verilebilecektir. Yerine getirilmesine karar verilen yükümlülüğün hukuka aykırı olduğunun ileri
sürülmesi halinde hükmü veren mahkeme tarafından tedbirin değiştirilebileceğine ilişkin bir düzenlemeye, ne 5271 sayılı CYY'nda, ne de hükmolunan denetimli serbestlik
tedbirinin ne şekilde yerine getirileceğini düzenleyen 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yasasında yer verilmemiştir. Aynca, infaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Yasanın
"Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama" başlığını taşıyan 98. maddesinde, hükmün bünyesine dahil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile de düzeltilmesine olanak
bulunmamaktadır. Bu nedenle hükmün bünyesine dahil olan bir husustaki hukuka
aykırılık, ancak olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulmasıyla giderilebilir. Nitekim, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 70‐159 sayılı kararında yer verildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararmın itiraz
yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz yasayoluna
başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma yasayolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı; 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise 5271 sayılı CYY’nin 223. maddesinde belirtilen hükümlerden olmaması nedeniyle, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5‐14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktan, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, Askeri Ceza KANUN YARARINA BOZMA
26
Yasası ile büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve
denetim süresi ile denetim süresi içerisinde uygulanacak denetimli serbestlik tedbirinin
doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle
bozulabilecek, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde
yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın
mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka
aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Özetlemek gerekirse; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç
doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, 5271 sayılı CYY’nin 223. maddesinde
sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararma bozulması
durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi,
davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe
ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlığın çözümüne gelince; Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı CYY’nin 223.
maddesinde hükümler arasında sayılmaması, davanın esasını çözen bir hüküm
olmaması, anılan Yasanın 309/4‐d maddesinin uygulama alanının cezanın kaldırılması ve
daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hallerle sınırlı olması, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına bağlı olarak verilen denetimli serbestlik
tedbirinin yasaya aykırı olması halinde yasa yararına bozma kararı sonrasında
belirlenecek yasaya uygun denetimli serbestlik tedbirinin seçimi ve süresinin takdire
ilişkin olması nedeniyle, bu belirlemenin sanığın şahsi ve sosyal durumunu gözlemleyen
mahkemece yapılması gerekmektedir. Bu itibarla; Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin kabulüne, Yerel mahkeme kararının 5271
sayılı CYY’nin 309/3. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına, aynı Yasanın 309/4‐a maddesi uyarınca müteakip işlemlerin mahalli mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmelidir.CGK., 17.04.2012,2‐349/166 Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma istemi üzerine, sanık
hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinin 3.
fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılı seçenek yaptırımlardan birine
çevrilmesi zorunluluğuna uyulmamasına ilişkin bozma nedeninin, CYY’nin 309/4‐d maddesi kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hükümlünün 5237 sayılı TCY’nın 151/1, 31/3, 62; 116/2, 31/3 ve 62. maddeleri
uyarınca 2 ay 6 gün ve 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezaların
aynı Yasanın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünde,
kısa süreli hapis cezalarının 5237 sayılı TCY'nın 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılan
seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi hukuka aykırılık
oluşturmaktadır. Ancak bu aykırılık 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐d maddesi KANUN YARARINA BOZMA
27
kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, yasa
yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmün bozulması ile yetinilmeyip
gereken kararın doğrudan özel dairece verilmesi zorunludur. Bu nedenle, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının, 5237 sayılı
TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun
gözetilmemesi” gerekçesiyle hükmün yasa yararına bozulması isabetli ise de; 5271 sayılı
CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca, hükmolunan hapis cezalarının seçenek yaptırımlara
dönüştürülmesine de karar verilmesi gerekirken, müteakip işlemlerin mahallinde yerine
getirilmesine karar verilmesi yerinde değildir. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının
kaldırılmasına ve 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca karar verilmek üzere
dosyanın özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. CGK., 27.03.2012,9‐493/127 özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; açıklanması geri bırakılan hükmün
içeriğine dahil olan yasaya aykırılıklara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna
başvurulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna
tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz yasayoluna
başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına
bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma
yasayolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı CYY’nin 309.
maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle
sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5‐14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullannın bulunup bulunmadığı, ceza miktan, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap
yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresinin doğru tayin
edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek,
saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama
yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine
karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza
dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Burada unutulmaması gereken
husus, bu yasa yolunda denetlenenin hüküm olmayıp, hükmün üzerine inşa edilmiş
olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğudur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan
mahkumiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve KANUN YARARINA BOZMA
28
ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir. Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yollan denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz hukuken varlık kazanmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek, yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz veyasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşullan, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir. Diğer taraftan henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş
hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “ ..... ”, 11, fıkrasının; “ .... ”, 10. fıkrasının; “ .... ”, 8. fıkrasının; “ ...... ”, Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim
yollan ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu
doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Aynca, bir kararın biri
olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir. Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi, “aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen 28.02.2007 tarihli ve 2006/418 esas, 2007/80 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra açılan ikinci davanın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/7. maddesinde yer alan ‘Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir’ hükmü gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediği” nedenine dayanmakta ise de; belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle “yasa yararına bozma” konusu yapılması olanaklı görülmediğinden, Öez l Dairece, “yasa yararına bozma isteminin reddi” yerine, kabulü ile bozma kararı verilmesi isabetli değildir. Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine ilişkin olan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenme olanağı bulunmadığından,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına
ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir. CGK, 22.05,2012,8‐498/211 KANUN YARARINA BOZMA
29
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; kısa kararın yer aldığı
duruşma tutanağının ilk 6 sayfasında zabıt kât
ibi imzasının bulunmamasının yasa
yararına bozma konusu yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir. Olağan yasayolu olan temyiz incelemesinde, hükmün ve duruşma tutanağının
hâkim veya zabıt kâtibi tarafından imzalanmamış olması, gerekçeli karar başlığında isim
eksikliğinin bulunması veya tutanaklarda buna benzer eksikliklerin yer alması belirli
koşulların da varlığı halinde, bozma konusu yapılabilir ise de, tüm yasal işlemler yerine
getirilerek kesinleştirilmiş olan hükümlerde bu tür eksiklikler, olağanüstü bir yasayolu
olan yasa yararına bozma konusu yapılmayacaktır. Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı
uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiş olup, bu yolla hükümdeki aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak ise ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi amaçlanmıştır. Duruşma tutanağındaki imza eksikliği nedeniyle yasa yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma, bu amaçlardan hiçbirine hizmet etmeyecektir. Diğer taraftan, hükümdeki bu tür noksanlıklar nedeniyle sahtelik iddiası ileri
sürülmüş olsa dahi, bu husus 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddeleri kapsamında değil, 311 vd. maddelerinde düzenlenmiş bulunan yargılamanın iadesi konusunu oluşturacaktır. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin yasa yararına
bozma kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının (2) no.lu yasa yararına bozma
isteminin reddine, (1) no.lu yasa yararına bozma istemi hakkında karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. CGK., 03.04.2012,10‐
438/141 Sanığın silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar
verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; 1)... 2) 2) Hükmün kesinleştiğinin kabulü halinde ise, hükmün esasını oluşturan kısa
karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin yasa yararına bozmaya konu olup
olamayacağının belirlenmesine ilişkindir. yazılmak suretiyle hükmün esasını oluşturan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki doğmasına neden olunmuştur. Gerekçeli karar ile kısa karar arasındaki bu çelişkinin, hükmün infazında karışıklığa neden olabileceği kuşkusuzdur. Nitekim hükmün bu haliyle kesinleşmesi üzerine yerel mahkemece de hangi kararın infaza verileceği hususunda duraksama yaşanmış ve Cumhuriyet savcılığından yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması isteminde bulunulmuştur. Yerel
mahkemenin bu yöndeki talebi kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderilmesi zorunluluğunu ortaya koymuştur. Anılan çelişkinin giderilmesi bakımından
bu aşamada yasa yararına bozma yasa yolu dışında bir kurum da bulunmadığından kısa
karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmak suretiyle meydana getirilen
hukuka aykırılığın, yasa yararına bozmaya konu edilebileceğinin kabulü gerekmektedir. KANUN YARARINA BOZMA
30
Bu itibarla, Özel Dairece anılan çelişkiye işaret eden yasa yararına bozma isteminin
kabulüne ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik
bulunmadığından ... CGK.,04.10.2011, 8‐164/203 Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari merciler tarafından verilen para cezası kararına itiraz üzerine adli mercilerce alınan kararlara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağının belirlenmesine ilişkindir. Cumhuriyet savcılığınca eylemin suç oluşturmadığı ve kabahat niteliğinde olduğu saptanıp, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu karar, Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilecek, Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan
dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu olabilecektir. Ancak yasa yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar, bu istisnalarla sınırlı
değildir. Zira 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde, hâkim veya mahkeme tarafından verilen
ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan, 12-
Anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü yasa yoluna başvurulabilmesi için,
Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
Bu karar veya hükmün, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmesi, Koşullarının bir arada bulunması yeterlidir. Açıklanan nedenlerle; yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine başvurulup,
bu mahkemece verilen karara karşı, mahkeme tarafından idari yaptırım kararının
verilmesi durumunda, mahkemece verilen karar ile, itiraz üzerine ağır ceza
mahkemesince verilen karara karşı, idari yaptırım kararının Cumhuriyet Başsavcılığınca verilmesi halinde, bu karara yönelik itiraz üzerine ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karara karşı, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoluna başvurulabilecektir. İnceleme konusu somut olayda, yasa yararına bozma konusu yapılan karar, başvuru
üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karardır. Kabahatler Yasası kapsamında verilen
bu karardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoludur. Bu itibarla; yasa yararına bozmaya konu hususunun incelenerek, istem konusunda
bir karar verilmesi yerine, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlara karşı yasa
yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine ilişkin Özel
Daire kararı isabetsiz olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile
dosyanın, istemle ilgili inceleme yapılmak üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir. CGK., 12.04.2011, 7‐21/47 KANUN YARARINA BOZMA
31
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma istemi üzerine, sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY’mn 50. maddesinin 3.
fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında sayılı seçenek yaptınmlardan birine
çevrilmesi zorunluluğuna uyulmamasına ilişkin bozma nedeninin, CYY’nin 309/4‐d
maddesi kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Hükümlünün 5237 sayılı TCY’ nın 86/1, 3‐e, 87/1‐c‐son, 29, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının TCY’mn 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünde, kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY'mn 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ancak aleyhine yasa yararına bozma yoluna başvurulan hüküm, davanın esasını çözmeyen bir karar ya da davamn esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hüküm olmadığı gibi, hükümde yer alan hukuka aykırılık da mahkûmiyete ilişkin hükmün davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerinden de değildir. 5271 sayılı TCY’mn 309/4‐
d maddesi uyarınca hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hallerden olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi zorunludur. Diğer taraftan, her ne kadar Özel Daire kararında Adalet Bakanlığının Yasa yararına bozma istemine dayanan tebliğnamedeki düşüncelerin yerinde görüldüğü belirtilmiş ise de, yerel mahkeme hükmü aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurulmuştur. Başsavcılığın yasa yararına bozma yoluna başvurma yetkisi 5271 sayılı CYY’nin 310. maddesi uyarınca aynı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallere özgü olarak kullanılabilir. Somut olayda da anılan maddenin 4. fıkrasının (d) bendine uyan bir aykırılık söz konusu olup yasa yararına bozma başvurusu Yargıtay C. Başsavcılığının yetkisi kapsamındadır. Açıklanan nedenlerle, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi” nedeniyle hükmün yasa yararına bozulması isabetli ise de; CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara dönüştürülmesine karar verilmesi gerekirken, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesi yerinde değildir. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının kabulüne ve Özel Daire kararının kaldırılmasına ve CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. CGK., 27.12.2011, 3‐205/291 Görüldüğü üzere Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlü hakkında verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen 30 günden az süreli, erteli hapis cezasından ibaret yerel mahkeme hükmüne karşı, “kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCY’mn 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğe görüşüyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması ve istemin Özel Daire tarafından kabul edilerek, hükümlü hakkındaki hapis cezasının 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐d. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi halinde, ilk KANUN YARARINA BOZMA
32
hükümde hükmedilen hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle adli para cezasının da kazanılmış hak ilkesi kapsamında ertelenmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bu nedenle yasa yararına bozma yasa yoluyla, kesinleşmiş bulunan hükümdeki hukuka aykırılıklar giderilirken yeni hukuka aykırılıkların oluşturulması bu kurumun yasaya konulma amacına aykırı olacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilebilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecektir, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi,
yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden
yargılamada gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Bu düzenleme incelendiğinde, yasa yararına bozma kararı verilmesinin sonuçları (lehe veya aleyhe bozulup bozulamayacağı) ve bozma sonrasındaki hareket tarzı belirlenirken “karar ” ve “hüküm” ayrımı yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, hükümler açısın‐ KANUN YARARINA BOZMA
33
dan da mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen ya da çözmeyen hükümler ölçütü
esas alınmıştır. 5237 sayılı TCY’nin 50/3 maddesindeki; “Daha önce hapis cezasına mahkûm
edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile
fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların
mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” şeklindeki düzenleme ile daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla mahkûm olunan 30 gün ve. daha az süreli hapis cezalarının, aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu kılınmış, herhangi bir takdire bağlanmamıştır. Bu nedenle maddede yazılı koşulların oluşması halinde başka herhangi bir değerlendirme yapılmadan özgürlüğü bağlayıcı ceza seçenek yaptıranlardan birisine dönüştürülecektir. Oysa TCY'mn 51. maddesinde düzenlenen ertelemenin belirli koşullar oluştuğunda mutlaka uygulanması gerektiği yönünde herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Erteleme için maddede
yazılı ceza miktarı ve “daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına
mahkûm edilmemiş olma” şeklindeki objektif koşullar oluşmuş olsa bile ayrıca “suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç
işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması” da gerekir. Öte yandan 647 sayılı Yasanın 6. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu ile suç
tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCY’nin 51. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu arasında uygulanma koşulları ve hukuksal sonuçlan bakımından, oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCY’nin 51/8. maddesinde; “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır” hükmü uyarınca erteleme süresi sonunda, yükümlülüklere uygun davranılsa ve herhangi bir suç işlenmese bile ceza infaz edilmiş sayılacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yerel mahkemenin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve hükümlünün 5237 sayılı
TCY'nın 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
bu cezasının TCY'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin hükmünün, Özel Dairec
e “hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCK
nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi nedenleriyle yasa yararına bozulmasında, hükmün davanın esasını çözen bir mahkûmiyet hükmü olması nedeniyle “aleyhe sonuç doğurmama” kuralı kapsamında kaldığı ve hükümlü aleyhine sonuç doğmaması gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır. Daha önce işlediği bir suç nedeniyle verilen ve 21.05.1982 tarihinde kesinleşen 10
aylık erteli hapis cezasının esasen vaki olmamış sayılması nedeniyle herhangi bir sabıkası
bulunmayan hükümlü hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nin 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca hükmedilen 30 günden az hapis cezasının aynı Yasanın 50/3.
maddesine göre 1. fıkrada sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna
uyulmaması isabetsiz olup, Ö z e l Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine
karar verilmiş olması CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca yerinde bir uygulamadır. Ancak
yerel mahkemenin kesinleşen hükmündeki bir hukuka aykırılığı bu şekilde gideren Özel Dairece, “yerel mahkeme kararında erteleme hükmünün uygulanmasının kazanılmış hak
oluşturduğu ” gerekçesiyle, yasal olanak bulunmamasına karşın hükmolunan adli para cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle yeni bir hukuka aykırılık KANUN YARARINA BOZMA
34
oluşturulmuştur. Bu uygulama yasa yararına bozma kurununum amacına uymamaktadır.
(YCGK., 23.11.2010,2‐180/233) Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, idari para cezası
ve sürücü belgesinin geri alınması kararına itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara
karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı noktasında
toplanmaktadır. C.Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç
nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev
yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından
inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturma sı
ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar
olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilecek, Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabilecektir. Ancak yasa yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar bu istisnalarla sınırlı
değildir. Zira 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde hâkim veya mahkeme tarafından verilen
ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan, Anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü yasa yoluna başvurulabilmesi için, 1- Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
2- Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmesi, Koşullarının bir arada bulunması yeterlidir. Bu itibarla yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine başvurulup, bu
mahkemece verilen karara karşı, mahkeme tarafından idari yaptırım kararının verilmesi
halinde, mahkemece verilen karar ile, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karara karşı, idari yaptınm kararının C.Başsavcılığınca verilmesi halinde, bu karara
yönelik itiraz üzerine ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karara karşı, yasa yararına
bozma olağanüstü yasa yoluna başvurulabilecektir. İnceleme konusu somut olayda, yasa yararına bozma konusu yapılan karar,
başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karardır, Kabahatler Yasası
kapsamında verilen bu karardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu yasa yararına
bozma olağanüstü yasa yoludur. Bu itibarla Yasa yararına konu hususunun incelenerek, istem konusunda bir karar
verilmesi yerine, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlara karşı yasa yararına bozma
yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine ilişkin Özel Daire kararı
isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile dosyanın istemle ilgili KANUN YARARINA BOZMA
35
inceleme yapılmak üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. (YCGK., 19.10.2010,7‐167/195) Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine dahil olan yasaya aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilip edilemeyeceğine ilişkindir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu, 5271 sayılı CYY'nin 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. maddenin 5‐14. fıkraları dikkate alınarak, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’un 305 ve 5271 sayılı CYY’nin 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır. Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvunılabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma yasayolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasmı çözümleyen
hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5‐14.
fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün
açıklanmasının geri bırakılması koşullannın bulunup bulunmadığı, ceza miktan, daha
önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap
Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı
KANUN YARARINA BOZMA
36
Askeri Ceza Yasası ile 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki
suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği gibi
hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak
karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar
verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Burada unutulmaması gereken
husus, bu yasa yolunda denetlenenin hüküm olmayıp hükmün üzerine inşa edilmiş olan
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğudur. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan
mahkûmiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir
mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak
bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları
bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir. Görüldüğü gibi hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken
varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de
olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil
bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı
bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen
incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların
olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yaranna
bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasa yollarında hakim olan temel
ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun
gerek başvuru koşullan, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu
olan yasa yaranna bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi
mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir. Özetle ifade etmek gerekir ki; Henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı
son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “...Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade
eder” 11. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar” 10. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri
bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir” 8. fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”,
Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim
yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu
doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Diğer yönden, bir
kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı KANUN YARARINA BOZMA
37
yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa
yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir. Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi, “açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki düzenlemeye rağmen sanıklar hakkında belirlenen 8 ay 10 gün hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin yasaya uygun olmadığı nedenine dayanmakta ise de; belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle “yasa yararına bozma” konusu yapılması olanaklı görülmediğinden, Özel Dairece, “yasa yararına bozma isteminin reddi” yerine, kabulü ile bozma kararı verilmesi isabetli değildir. Kaldı ki, yerel mahkeme kararı incelendiğinde, açıklanması geri bırakılan hükümde;
kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına çevrilmesinin değil, sadece hapis
cezası yanında “gün” cinsinden verilmiş bulunan “138 gün” adli para cezasının, 5237 sayılı TCY’nin 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 YTL den 2760 YTL adli para cezasına çevrilmesinin söz konusu olması nedeniyle, yasa yararına bozma isteminde belirtildiği gibi bir hukuka aykırılığın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine ilişkin olan hukuka
aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenme olanağı bulunmadığından; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir. (YCGK, 29.06.2010,11‐70159) Özü: Çevrilen tedbir kararına yönelik yasa yararına bozma
Yerel mahkemece kesinleşen hükümde kasten yaralama suçundan hükmolunan 1
yıl 13 ay hapis cezası nazara alınmaksızın bu ceza ile birlikte 6136 sayılı Yasaya aykırılık
suçundan hükmedilen 5 ay hapis cezasının TCY’nin 50/1‐f maddesi uyarınca 2 ay 15 gün
kamuya yararlı bir işte çalıştırılma tedbirine çevrilmesine karar verilmiş olup, bu
uygulamanın 5275 sayılı Yasanın 105/3 ve “Ceza İnfaz Kumullarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük”ün 51/6‐c maddelerinin açık
düzenlemelerine ayları olduğu konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın esası, bu nedene dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması ve bu istemin kabul edilmesi halinde Özel Daire tarafından nasıl bir karar verilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Yasa yararına bozma konusu yapılan husus, yerel mahkemece hükmolunan hapis cezasının kamuya yararlı bir işte çalıştırılma tedbirine çevrilmesine ilişkin olup
mahkûmiyet hükmünün, uyuşmazlığın esasını çözen bir yönüne ilişkin olması nedeniyle,
burada yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunmaktadır. 5275 sayılı CGTİH Yasanın
105/3 ve Tüzüğün 51/6‐c maddeleri hükmüne göre, yasal olarak hükümlüye verilen 5 ay
hapis cezasının kamuya yararlı bir işte çalıştırılma tedbirine çevrilmesine olanak
bulunmamakta ise de, diğer tedbirlere çevrilmesi mümkündür. Daha hafif bir ceza
kapsamında değerlendirilmesi gereken bu halde de hükmedilecek tedbire 5271 sayılı
CYY’nin 309/4‐d bendi uyarınca Özel Daire tarafından karar verilmesi zorunludur. Bu nedenle Özel Dairenin yasa yararına bozma kararı vermesi isabetli ise de
“müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine” hükmolunması isabetsizdir.
(YCGK, 06.04.2010, 8‐27/78) KANUN YARARINA BOZMA
38
özü: Yargılamanın tekrarlanması yasağı Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanıklar hakkında
soruşturma izni verilmemesi nedeniyle hükmolunan düşme kararının 5271 sayılı CYY’nin
309/4‐c maddesi anlamında davanın esasını çözen bir karar olup olmadığı noktasında
toplanmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan olağanüstü yasa yolunun
koşulları ve sonuçları “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
Karar veya hükmün yasa yararına bozulması sonrası yapılacak işlemler ve bu
işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre aynm yapılarak 309. maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bozma nedenleri; 5271 sayılı Yasanın 223’üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen
bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasmı çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde
ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen
hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise,
(c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi,
“tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da yapılamayacaktır.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektirmesi halinde ise, bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan
hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan
Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan
ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. 03.06.1936 gün ve 129‐11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere düşme kararı, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendinde belirtildiği üzere davanın esasını çözen nitelikte bir karardır. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Bir suç soruşturması nedeniyle mağdur F.Z’ı Cumhuriyet savcısına bilgi vermeksizin karakola götüren ve hakkında herhangi bir işlem yapmaksızın karakolda tutmak suretiyle
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen sanık polis memurlarının yüklenen suçu
adli görevleri sırasında işlediklerinin, kabul edilmesi nedeniyle, bu sanıklar hakkında
4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca soruşturma izni alınmasına gerek bulunmadığından,
genel hükümler gereğince açılan kamu davasında yargılamaya devam edilerek bir karar
KANUN YARARINA BOZMA
39
verilmesi gerekirken, yerel mahkeme tarafından sanıkların yüklenen suçu idari görev şuas
ında işlediklerinin kabulü ile 4483 sayılı Yasa gereğince soruşturma izni verilmemesi,
dolayısıyla yargılama şartının mevcut olmadığından bahisle 5271 sayılı CYY’nin 223/8.
maddesi uyarınca davanın düşmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır. 03.06.1936 gün ve 129‐11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere
düşme kararı mahkumiyet dışında davanın esasmı çözen nitelikte bir karar olduğundan,
yasa yararına bozma istemi üzerine Özel Dairece 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinin 4.
fıkrasının (c) bendi uyarınca aleyhe sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama
yapılmayacak şekilde yasa yararına bozma karan verilmesi yerine, hükmün anılan
Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca bozulmasına ve müteakip
işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi isabetsiz olup bu itibarla, Yargıtay C.
Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına
bozma isteminin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına
karar verilmelidir. (YCGK., 30.03.2010,8‐2/68)
‐
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kablanın
zararının karşılanmamış olması gerekçesine dayanan hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına yer olmadığına dair kararın yasa yararına bozma konusu yapılıp
yapılamayacağına ilişkindir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.1985 gün ve 453‐201 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler
hakkında verilen karar yasa yararına bozmaya konu edilemez. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; SanıkÖ .’nin, .D
katılan‐sanık U.O.’ya kasten yaralama suçundan eylemine uyan
5237 sayılı TCY’nin 86/2, 29, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1500 TL. adli para cezası ile
cezalandırılmasına, sanığın, katılan‐sanık U.O.'nun zarannı tazmin etmediğinden bahisle,
hakkında 5271 sayılı CYY’nin 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar
verildiği anlaşılmaktadır. Sanık hakkında zararın tazmin edilmemesi gerekçesine dayalı olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmamasına yönelik kararda, takdir
hakkının hatalı kullanıldığının olağan yasa yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi
olanaklı ise de, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağına yönelik
yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına
bozma konusu yapılması olanaklı değildir. (YCGK 23.03.2010, 2‐29/56) Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma
isteminde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmaması ile ilgili olarak ileri
sürülen hukuka aykırılık nedenleri yerinde bulunarak yerel mahkemenin hükmünün yasa
yararına bozulmasına karar verilmesini müteakip Özel Dairece herhangi bir karar
verilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Ortada bir zararın bulunmaması ve sabıkası olmayan sanık hakkında CYY’nin231/6. maddesi gerekçe gösterilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer KANUN YARARINA BOZMA
40
olmadığına karar verilmesi ile sanığın kendisine yediemin olarak teslim edilen malların
maliki olması sebebiyle hakkında 5237 sayılı TCY’nin 289. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca yan oranında indirim yapılması gerektiği gerekçelerine dayalı olan
Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi ve Özel Dairece de yerel mahkeme
hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesi bu açıdan isabetlidir. Ancak, objektif koşulların mevcudiyeti nedeniyle yerel mahkemece, diğer
kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen ele alınması gereken hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, sabıkası bulunmamasına karşın sabıkası
bulunduğu gerekçesiyle uygulanmamasına karar verilmesine ilişkin olan hukuka aykırılık,
yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne
ilişkin olup 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐b maddesi kapsamında kalmaktadır. Burada yasa
yararına bozma nedenine göre yargılamanın tekrarlanması yasağı da söz konusu
olmadığından, yasa yararına bozma kararı verilmesi ve yasa yararına bozma
doğrultusunda yerel mahkemece sanık hakkında yeniden yapılacak yargılama ve bunun
sonucunda ulaşılacak kanaate göre gereken hükmün tesis edilmesi gerekmektedir. Bu arada sanık hakkında TCY’nin 289. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca indirim yapılmaması nedenine dayalı olan yasa yararına bozma isteminin CYY’nin 309/4‐d maddesi kapsamında olup burada yargılamanın yenilenmesi yasağı bulunduğu ileri sürülebilecek ise de; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına dair verilen karar, CYY’nin 309/4‐b kapsamında mahkûmiyete ilişkin bir hükmün davanın esasını çözmeyen bir yönüne ilişkin olduğundan, yerel mahkeme hükmünün böyle bir nedene dayalı olarak yasa yararına bozulması halinde, bunun yanında bu kapsamda yer almayan başka nedenler bulunsa bile artık yargılamanın yenilenmesi yasağından söz edilemeyecektir. Bu nedenlerle, Özel Dairenin yasa yararına bozma istemindeki (1) no.lu nedeni CYY’nin 309/4‐d kapsamında görerek kendisi hüküm kurarken, (2) no.lu nedende yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından ise karar verilmek üzere dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermesinde isabet bulunmamaktadır. Burada, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulü ile müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının
kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile yerel
mahkeme hükmünün 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐b. maddesi uyarınca yasa yararına
bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir. (YCGK.,
16.02.2010, 2009/4‐253, 2010/28) Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; mahkûmiyet
hükmünün sanıklar aleyhine sonuç doğuracak biçimde yasa yararına bozulmasının
mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca hakum veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri KANUN YARARINA BOZMA
41
sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykrılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Ceza Genel Kurulunun 21.11.2006 gün ve 215‐259 sayılı kararında da vurgulandığı
üzere; 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesindeki düzenlemeye göre, mahkûmiyet hükmünün yasa yararına bozulması, sanık aleyhine sonuç doğurmamalıdır. Yargıtay, bu durumda
hukuka aykırılığa işaret edip, aleyhe sonuç doğurmamak üzere hükmü yasa yararına
bozmakla yetinmelidir. İncelenen dosya içeriğine göre; Sanıklara yüklenen resmi nikah olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptırmak
suçunun cezası 5237 sayılı TCY’nin 230. maddesinin 5. fıkrasında, 2 aydan 6 aya kadar hapis olarak öngörülmüştür. 5237 sayılı TCY’nin 61. maddesi gereğince sanıklar hakkında belirlenecek olan temel ceza, anılan Yasanın 45. maddesinde belirtilmiş olan cezalardan hapis cezası olup mahkeme tarafından temel cezanın, hapis yerine gün adli para cezası olarak belirlenmesi hukuka aykırıdır. Aynı şekilde sanık M. hakkında 5237 sayılı TCY’nin 230/5 ve 31/3. maddeleri uyarınca belirlenen 40 gün adli para cezasından 62. madde ile 1/6 oranında indirim
yapılırken hesap hatası sonucunda gün adli para cezasının 1 ay 3 gün yerine 16 gün olarak tespiti ve sonuç adli para cezasının da 660 YTL yerine 320 YTL şeklinde eksik olarak hükmolunması da hukuka aykırıdır. Somut olayda, temel cezanın hapis yerine gün adli para cezası olarak belirlenmesini
ve sanık M. hakkında eksik adli para cezasına hükmolunmasını hukuka aykın bulan Özel
Dairenin hükmü yasa yararına bozması isabetli ise de; ilamın sonuç bölümünde “1‐ 5237 sayılı TCY’nin 230/5. maddesi uyarınca sanıkların temel cezalarının 2 ay hapis cezası
olarak belirlenmesi, 2‐ Sanık M.S.’nin cezasından 5237 sayılı TCY’nin 31/3 ve 62.
maddeleri ile yapılan yasal indirimler sonucunda hapis cezasının 1 ay 3 gün ve sonuç adli
para cezasının da 660 YTL olarak belirlenmesine, ancak bozma sanık aleyhine sonuç
doğurmayacağından, infazın bozulan hükümdeki gibi 320 YTL üzerinden yapılmasına,
karardaki öbür hususların olduğu gibi bırakılmasına” karar verilmesinde isabet
bulunmamaktadır. Özel Dairece verilen bu karar sanıklar aleyhine sonuç doğurur
niteliktedir. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire kararının
kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının
belirtilen hukuka aykırılıklar nedeniyle CYY’nin 309/4‐c maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere, itiraza konu edilmeyen “suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık M. hakkında hükmolunan sonuç adli para cezasının ödenmemesi halinde, 5275 sayılı Yasanın 106/4. maddesi uyarınca hapis cezasına çevrilemeyeceği hususuna ilişkin istem yönünden ise CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına karar verilmelidir. (YCGK., 02.02.2010,2009/4‐326,2010/12)
Özü: Yasa yararına bozulan kararda, bozma nedeni sanık hakkında daha az ceza
verilmesini gerektiriyorsa, lehe olan ceza özel Dairece hükmedilmelidir. Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki hukuki uyuşmazlık, bozma nedenine göre sanık hakkında daha az ceza verilmesi gerektiği de nazara alındığında KANUN YARARINA BOZMA
42
lehe olan cezanın Özel Dairece mi yoksa Yerel Mahkemece mi verileceğinin
belirlenmesine ilişkindir. 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini
açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine
göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan fıkranın (d) bendi gereğince, bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Dairesince doğrudan
hükme‐ dilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay
Ceza Dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın da doğrudan ilgili
daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Somut olayda, 09.04.2005 günü evinde 25 adet 9 ınm.lik dolu mermi yakalanan
hükümlü hakkında Yerel Mahkemece 6136 sayılı Yasanın 13/son maddesi yerine, aynı
Yasanın 15/1. maddesi uyarınca alt sınırdan olmak üzere 6 ay hapis ve 450 YTL adli para
cezası tayin edilmesi, uygulanan yasa maddesinin yanlış olması ve fazla ceza tayin
edilmesi nedeniyle isabetsiz olup, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne
ve kararın bozulmasına karar verilmesi yasaya uygundur. Ancak Yerel Mahkemede yeniden yargılama yasağı nedeniyle, belirlenen hukuka
aykırılığın Özel Dairece, 6136 sayılı Yasanın 13/son maddesi uygulanarak ceza belirlenmesi suretiyle giderilmesine karar verilmesi gerektiğinden, hükmün bozularak dosyanın bozma doğrultusunda yeniden karar verilmek üzere Yerel Mahkemeye gönderilmesi yerinde değildir. Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar
verilmelidir. (YCGK., 13.05.2008, 2008/8‐84/2008/111) Özü: Hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklara karşı kanun yarama bozma yasa yoluna başvurulamaz. Çözümü gereken hukuki sorun; temel ceza miktarının yasada öngörülen sınırlar
içinde saptanması işlemi yapılırken takdirin hatalı kullanılmış olmasının, yasa yararına
bozma istemine konu edilip edilemeyeceğine ilişkindir. Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama
birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza KANUN YARARINA BOZMA
43
Yargılaması Yasası’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu,
maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması
nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine
elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza
miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve
indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar, Yargıtayın sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alabileceği hukuka aykırılıklardandır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddi gerekmektedir. (YCGK., 19.02.2008 2008/5‐19/2008/31) Özü: 1) Kanun yararına bozma isteğinde yer almayan hukuka aykırılıklar bozma
nedeni yapılamaz. İnceleme sırasında saptanan yeni hukuka aykırılıklarla ilgili olarak
kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının sağlanması gerekir. 2) Kanun yararına bozma incelemesi sırasında saptanan hukuka aykırılık sanığa
daha az ceza verilmesini gerektiriyorsa, 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐d maddesi uyarınca seçenek yaptırım veya tedbire özel dairece hükmedilmelidir. Bununla birlikte; yasa yararına bozma yasa yolunu düzenleyen 5271 sayılı CYY’nin
309. maddesinin 3. fıkrasına göre; Yargıtay ilgili ceza dairesinin yasa yararına bozma
isteminde ileri sürülen nedenlerle bağlı bulunduğu, ileri sürülen hukuka aykırılık dışında
başka bir hukuka aykırılığın tespit edilmesi halinde ise, Genel Kurulun yerleşik
kararlarında vurgulandığı üzere öncelikle bu husus hakkında yasa yararına bozma yoluna
başvurulmasının sağlanmasının gerektiği,
Aynca; yasa yararına bozma yasa yolunun, hâkim veya mahkemeler tarafından
verilen ve temyiz (veya istinaf) incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir kanun yolu
olması nedeniyle; bu yolla ancak hüküm veya kararların verildikleri anda mevcut bulunan
hukuka aykırılıkların giderilmesinin mümkün olduğu, bunun dışında sonradan yürürlüğe giren yasalarla getirilen değişikliklerin bu bağlamda değerlendirilemeyeceği, Genel Kurulun 18.09.2007 gün ve 186‐178 sayılı kararında da açıkça belirtildiği
üzere; CYY’nin 309. maddesinin 4’üncü fıkrasının (d) bendi gereğince; bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha
hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza
dairesince doğrudan hükmedilmesinin; bir başka ifadeyle, bu durumun söz konusu olduğu hallerde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza
dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire
tarafından verilmesinin icap edeceği, Bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesi durumunda ise; Yasa yararına bozma talebinde yer alan ve Özel Dairece de benimsenen hukuka aykırılıklardan; hükümlülerin 18 yaşından küçük olmalan nedeniyle hapis cezasının paraya veya 647 sayılı Yasada yazılı tedbirlerden birine çevrilme mecburiyetinin gözetilmemesi biçiminde ifade edilen hukuka aykınlığm giderilmesi halinde hükümlüler hakkındaki cezaların azaltılmasının gerekeceği, diğer bozma nedenlerine ise karar verilemeyeceği, KANUN YARARINA BOZMA
44
Görüş ve kanaati benimsenmekle; Yeniden yargılama yasağı nedeniyle, belirlenen hukuka aykınhklann giderilmesine
5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca Özel Dairece karar
verilmesi gerektiğinden, Yargıtay 6. Ceza Dairesince hükümlü hakkındaki hükmün
bozularak, dosyanın bozma doğrultusunda yeniden karar verilmek üzere Yerel
Mahkemeye gönderilmesi yerinde değildir. Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire Kararının (1) numaralı paragrafında yer alan; “Suç tarihinde 18 yaşını tamamlamadıkları anlaşılan sanıklar hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca paraya ya da maddede öngörülen tedbirlerden birine çevrilmesinde zorunluluk bulunduğunun düşünülmemesi” şeklindeki bölüm dışında kalan kısımların karardan çıkartılmasına ve verilecek kararın niteliği gereği takdir hakkının kullanılması gerektiğinden Genel Kurulca doğrudan karar verilemeyecek olması nedeniyle, CYY’nin 309/4‐d gereğince anılan bozma doğrultusunda hukuka aykırılığı giderecek vasıfta yeni bir karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. (YCGK., 02.10.2007/6‐170‐2007/195) Özü: Davanın esasını çözen mahkumiyet dışı bir hüküm yasa yararına
bozulduğunda, yerel mahkemede yeniden yargılama yapılması mümkün değildir,
Yargıtayca hükmün yasa yararına bozulmasıyla yetirilmelidir. Çözümü gereken uyuşmazlık, davanın esasını çözen mahkûmiyet dışı bir hüküm yasa yararına bozulduğunda, yerel mahkemede yeniden yargılama yapılmasının mümkün olup olmadığına ilişkindir. Özel Dairenin yasa yararına bozma kararına dayanak aldığı CYY’nin 309.
maddesinin 4. fıkrasının (b) bendindeki düzenleme, sadece mahkûmiyet hükümlerini
içermektedir. Somut olayda yasa yararına bozulan hüküm ise, sanığa ceza verilmesinden
vazgeçilmesine ilişkin olup, davanın esasını çözen, mahkûmiyet dışı bir hükümdür. 4. fıkranın (c) bendindeki emredici düzenleme uyarınca, böyle bir hükmün yasa
yararına bozulması halinde yerel mahkemede yeniden yargılama yapılması mümkün
değildir; Yargıtayca hükmün yasa yararına bozulması ile yetinilmelidir. Bu itibarla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı yerinde görülmüştür. (YCGK.,
16.10.2007,2007/6‐141‐2007/208)
Özü: Kesinleşmeyen hükümler hakkında yasa yararına bozma yoluna
başvurulamaz. .... Yapılan tebliğin geçersiz olması nedeniyle 09.11.2006 gün ve 554‐473 sayılı mahkûmiyet hükmü henüz kesinleşmemiştir. Kesinleşmeyen hükümler hakkında yasa
yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının
kabulü ile, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma
isteminin reddine, bu aşamada diğer itiraz nedeninin incelenmesine yer olmadığına
karar verilmelidir. (YCGK 26.06.2007, 2007/8-146-2007/156)
Özü: Kanun yararına bozma incelemesi sırasında mahkumiyet hükmünde
saptanan hukuka aykırılık, savunma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılmasına ilişkin
ise, 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐b maddesi uyarınca yerel mahkemece yeniden yargılama
yapılması gerekir. Ödeme şartını ihlâl eylemi nedeniyle duruşmalı yargılama yapılması gerekirken,
evrak üzerinde gerçekleştirilen inceleme sonunda borçlunun tazyik hapsi ile
cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı
KANUN YARARINA BOZMA
45
uyuşmazlık, bu kararın yasa yararına bozulması halinde mahallinde yeniden yargılama yapılması olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz" olarak adlandınlan bu olağanüstü yasa yolunun
koşullan ve sonuçlan “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip
istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini
açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykınlıklann, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile
bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre
ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bozma nedenleri; 5271 sayılı Yasanın 223'üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen
bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4.fikrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir, Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde
ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c)
bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. 4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldı‐
nlmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini
gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedi‐
lecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza
dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire
tarafından verilmesi gerekmektedir. İnceleme konusu olayda, taahhüdü ihlal eylemi nedeniyle borçlunun İİY’nın 349 ve
350. maddeleri hükümlerine aykın olarak evrak üzerinde yapılan değerlendirme
sonucunda 5358 sayılı Yasa ile değişik 340. maddesi uyarınca 10 gün tazyik hapsi ile
KANUN YARARINA BOZMA
46
cezalandırılmasına karar verilmesi savunma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılması
sonucunu doğurduğundan yasaya mutlak aykırılık oluşturmakta ve kararın bu nedenle bozulmasını gerektirmektedir. Ancak CYY’nin 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamındaki bu bozma nedeni Yerel Mahkemece yeniden yargılama
yapılmasını gerektirdiğinden ve varlığı saptanan hukuka aykırılık ceza verilmemesi
sonucuna ulaştırır nitelik taşımadığından cezanın çektirilmemesine karar verilmesinde
isabet bulunmamaktadır. Unutulmamalıdır ki; 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi
uygulamasında, suçu ya da kabahati sabit olan ve eylemi cezai yaptırımı gerektiren
kişi hakkında herhangi bir usulî nedenle “cezanın çektirilmemesine” karar
verebilmek olanağına yer verilmemiştir. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının
kabulüne karar verilmelidir.(YCGK., 26.12.2006, 2006/17.HD‐332‐2006/314)
Özü: Özel Daire incelemesi sırasında saptanıp kanun yararına bozma konusu
yapılmayan hukuka aykırılıklarla ilgili olarak anılan yasa yoluna başvurunun
sağlanması gerekir. Başvuru sağlanamaz veya belirlenen ise kanun yararına bozma isteğinin reddine karar verilmelidir. Aksi takdirde hukuka aykırılıktan giderme ve ülkede uygulama birliğini hukuka uygunlukla sağlama amacına hizmet için öngörülen "kanun yararına bozma” müessesesi bünyesinde aykırılık taşıyan hükümleri onaylama sonucunu doğuracaktır
Görüldüğü gibi; gerek Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemi, gerekse Yargıtay C.Başsavcılığının Daire kararına itirazı, hükümlü hakkında 5237 sayılı Yasanın 191/2. maddesince uygulama yapılmamasının yasaya aykırılığı esasına dayanmaktadır. Oysa incelenen dosyada Yerel Mahkemece lehe yasanın 765 sayılı Yasa olduğu kabul edilerek uygulama yapılmış durumdadır. Bu uygulama, 5237 sayılı Yasanın 191. maddenin 5. fıkrasındaki düzenleme dikkate alındığında hatalı, ayrıca 765 sayılı Yasa hükümleri lehe kabul edildiği halde, müsadereye 5237 sayılı Yasa hükümleri uyarınca karar verilmesi nedeniyle karma uygulamayı yasaklayan 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesine aykırı düşmektedir. Ne var ki bu hususlar kanun yararına bozma konusu yapılmamıştır., (YCGK., 18.04.2006, 2006,10‐113/121) Özü: Hükmedilen para cezasına ibrazı yerinde gören merciin 1412 sayılı CYY’nin
302/1 maddesi uyarınca itiraz konusu hakkında da karar vermesi gerekirken dosyayı görevsiz mahkemeye göndermesi üzerine görevsiz mahkemece verilen hüküm usulünce ortadan kaldırılıncaya kadar hukuki değere sahiptir. Bu karar olağan veya olağanüstü yasa yollanna başvurularak bozulup ortadan kaldırılıncaya kadar mercii kararının kanun yararına bozulmasının istenmesi mümkün değildir.
Somut olayda, Sulh hakimi tarafından davanın CMUK’un 386,ve müteakip
maddeleri uyarınca ceza kararnamesi ile karara bağlanmasına, sanıkların nüfus ve adli sicil kayıtlarının celbine, kayıtlar geldikten sonra dosyanın ele alınıp hüküm kurulmasına karar verilip, istenen kayıtların gelmesi üzerine de 28.02.2001 gün ve 626‐
234 sayılı ceza kararnamesi ile tüm sanıkların ağır para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Sanıklar M... S..., Z... S... ve S... U...’ın bu karara yönelik itirazları üzerine Adıyaman
Asliye Ceza Mahkemesince, hükmedilen yaptırım itibariyle itiraz konusu hakkında da
karar verilmesi gerekirken, yanılgılı bir değerlendirme ile, itirazın kabulüne, ceza kararnamesinin kaldırılmasına, sanıklar hakkında duruşma açılıp yargılama yapılması için
dosyanın yetkili ve görevli Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar KANUN YARARINA BOZMA
47
verilmiş, Sulh Ceza Mahkemesince de, bu karar benimsenip, duruşma açılarak ilk karara itiraz eden sanıklar hakkında yeni bir hüküm tesis edilmiştir. Asliye Ceza Mahkemesince itiraz üzerine verilen karar hukuka aykırı ise de, bu karara karşı herhangi bir yasayoluna başvurulmamıştır. Diğer yönden, esasen bu konuda görevsiz bulunan ancak Asliye Ceza Mahkemesinin, bu hukuka aykırı kararı ile görevli hale gelen Sulh Ceza Mahkemesince de, bu karar benimsenerek sanıklar hakkında yeniden hüküm tesis edilmiş, bu hüküm de, yasayollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Görevsiz mahkemece verilen kararın ve yapılan işlemlerin hukuki sonuçlarının ne olacağı konusunda 1412 sayılı CMUK’da bir hüküm bulunmamakta ise de, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 7. maddesinde, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu belirtilmek suretiyle, görevsiz merciilerce yapılan işlemlere yasal bir çözüm bulunmuştur. Ancak mahkemenin yasaya aykırı olarak, kendisini görevli veya yetkili görerek verdiği hükmün geçersizliği konusunda yasalarımızda bir düzenlemeye yer verilmemiş, aksine böyle bir hükmün temyizi halinde, bu hal 1412 sayılı CMUK’un 308/4 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1‐d maddelerinde hukuka kesin aykırılık nedeni arasında sayılarak, bu nitelikteki hükme karşı olağan yasayoluna başvurulduğunda verilen hükmün bozulmasına karar verileceği belirtilmek suretiyle, görevsiz mahkemece de verilmiş olsa, usulünce ortadan kaldırılıncaya kadar hukuki değere sahip olacağı kabul edilmiş, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.12.1987 gün ve 483/614, 17.02.2004 gün ve 16/33 sayılı kararlannda da ayrıntılı bir şekilde vurgulanmıştır. Görüldüğü gibi, Sulh Ceza Mahkemesince mercii kararı üzerine verilen yeni karar, olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulması neticesinde bozulup, ortadan kaldın‐ lıncaya kadar mercii kararının kanun yararına bozulmasının istenmesi mümkün değildir. Diğer yönden, mercii kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmesi veya Sulh Ceza Mahkemesi kararının kanun yararına bozulması üzerine, müteakip işlemlerin mahallince yapılmasına karar verilmesi de, 5271 sayılı CMK’da ceza kararnamesine yer verilmemesi ve 5320 sayılı Yasanın 10. maddesinin de henüz kesinleşmemiş ceza kararnameleri ile ilgili olması ve dolayısıyla Asliye Ceza Mahkemesinin görevsiz hale gelmesi nedeniyle somut olayın çözümüne bir katkı sağlamayacaktır. O halde nasıl bir çözüm tarzı benimsenmelidir. Bu sorunun çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşmak için Sulh Ceza Mahkemesince mercii kararı üzerine verilen kararın da değerlendirilmesi zorunluluk arzetmektedir. Sulh Ceza Mahkemesince, mercii kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanıklann 3285 sayılı Kanunun 47. maddesi ve TCK’nın 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 119.550.600 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin 23.01.2002 tarih ve 566‐76 sayıyla verilen mahkûmiyet kararı, 3285 sayılı Yasanın 47. maddesindeki yaptırımın, 19.04.2001 gün ve 4648 sayılı Yasanın 4. maddesi ile idari para cezasına dönüşmesi, gerek 4648 sayılı, gerekse 4854 sayılı Yasalarla 3285 sayılı “Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu”nda yapılan değişikliklerle, bu cezayı vermeye o yerin en büyük mülki amirinin yetkili kılınması nedeniyle, hukuka aykırı olup, Sulh Ceza Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine, esas hakkında karar verilmesi hüküm tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre yasaya aykırıdır. Dolayısıyla, hükümlü M... S... hakkındaki 23.01.2002 tarihli mahkûmiyet kararı hakkında belirtilen nedenle kanun yararına KANUN YARARINA BOZMA
48
bozma isteminde bulunulması yerine mercii kararının kanun yararına bozulmasının
istenmesi isabetli değildir. Diğer yönden Sulh Ceza Mahkemesince, mercii kararı üzerine verilen hüküm,
eyleme uygulanacak yaptırımın idari para cezasına dönüşmesi ve hüküm tarihinde bu yaptırımı verme yetkisinin o yerin en büyük mülki amire ait olması nedeniyle, görevsiz mahkemece verilmiş ise de, sonraki yasal değişikliklerle bu kez Sulh Ceza Mahkemesinin de, idari yaptırım kararı vermekle yetkili kılınmış olması karşısında, Sulh Ceza Mahkemesi karanna karşı da kanun yararına bozma isteminde bulunulması sorunun çözümüne katkı sağlamayacak bir başvuru olacaktır. Şöyle ki, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanu‐
nu’nun 24. maddesinde açıkça; “Kovuşturma konusu fiilin kabahat
oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı” verileceği belirtilmek suretiyle, Sulh Ceza Mahkemesi bu uyuşmazlığı çözmede görevli kılınmıştır. O halde kanun yararına bozma yasayoluna başvurulmadan da Sulh Ceza Mahkemesince 5326 sayılı Kabahatler Kanunu çerçevesinde hükümdeki bu hukuka aykırılığın giderilmesi olanaklı bulunmaktadır. Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının açıklanan bu gerekçelerle kabulüne karar
verilmelidir. (YCGK., 24.01.2006,2005/7‐171‐2006/4) Özü: Hükmün kesinleşmesinden sonra gerçekleşen yasa değişikliklerine
dayanılarak kanun yarama bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gibi, Yargıtayca da, sonraki yasa değişiklikleri kanun yararına bozma gerekçesi yapılamaz. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; hükümlü
hakkında verilen ve Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşen mahkûmiyet
kararının daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren bir nedenden dolayı bozulması halinde, hükümlü hakkında daha hafif bir cezaya hükmedilmesi yerine, kesinleşme tarihinden sonra gerçekleşen yasa değişiklikleri nazara alınarak, hükümlünün hukuki durumunun bu yasalar çerçevesinde değerlendirilmesi için dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmesine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir. Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşmak için öncelikle, gerek yürürlükten
kaldırılan 1412, gerekse 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Yasalardaki
düzenlemeler ışığında yazılı emir (kanun yararına bozma) kurumu ile hükmün
kesinleşmesinden sonra gerçekleşen yasa değişiklikleri nedeniyle hükümlülerin hukuki durumlarının değerlendirilmesine ilişkin yöntem ve koşulların belirlenmesinde
zorunluluk bulunmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz”, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Ka‐
nunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir,” 5271 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanu‐nu”nda ise “kanun yararına bozma” adıyla düzenlenen bu olağanüstü yasa yolu, 1412 sayılı CYUY’un 343. maddesine göre, Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerin, hukuka aykırılık yönünden Yargıtayca denetlenmesi için, Adalet Bakanınca başvurulan bir yasa yoludur. Anılan madde uyarınca Yargıtayca ileri sürülen nedenlerin yerinde görülmesi halinde hüküm bozulacaktır. Bozma kararının davanın esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında olması halinde dosya yeniden inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere Yerel Mahkemesine gönderilecek; davanın esasına şamil olarak verilen hükmün bozulması halinde ise; bozma sebebinin cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmesi halinde Yargıtayca önceden hükmolu‐ KANUN YARARINA BOZMA
49
nan cezanın çektirilmemesine hükmedilecek, daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirmesi halinde ise uygulanacak ceza Yargıtayca verilen kararda gösterilecektir. Görüldüğü üzere 1412 sayılı Yasa, davanın esasım halleden hükümler yönünden yazılı emir yasa yolu nedeniyle verilen bozma kararlarını, temyiz üzerine verilen bozma kararlarından farklı bir sonuca bağlamış, olağanüstü temyiz nedeniyle hükmün bozulması halinde yeniden yargılama yapılmasını engelleyerek, bu durumda bozma nedenine göre gerekli kararın Yargıtayca verileceğini öngörmüştür. 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Adalet Bakanının uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalanndan dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasım hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasım halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği”, yine 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasım halleden kararlardan olduğu” belirtilerek, “yargılamanın tekrarlanması yasağı”nın sınırlan belirlenmiştir. 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi hükmü uyarınca temyize ilişkin hükümleri yürürlükte bulunan, ancak diğer hükümleri yürürlükten kaldınlan 1412 sayılı Yasa hükümlerine göre yazılı emirle ilgili bu açıklamalardan sonra, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın konuya ilişkin hükümlerinin de açıklanmasında yarar, istisnai düzenlemeler dışında yargılama usulüne ilişkin kurullann derhal yürürlüğe gireceği ve uygulanacağına ilişkin ilke uyarınca da zorunluluk bulunmaktadır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın, “Olağanüstü Yasa yolları”nın yer aldığı “Üçüncü Kısım” 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen “kanun yararına bozma;” İstinaf ve temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kural olarak Adalet Bakanı, istisnaen de Yargıtay C.Başsavcısı tarafından başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki, gerek maddî hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklar bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Adalet Bakanı’nca bildirilen nedenler aynen yazılarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazı Yargıtay ceza dairesine verilecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile bozma kararının etkileri bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; Bozma nedenlerinin, 5271 sayılı Yasanın 223’üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin olması halinde, 309. maddesinin 4.fikrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden KANUN YARARINA BOZMA
50
karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. (4)'üncü fıkranın (d) bendi gereğince Bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. 5271 sayılı Yasanın 310. maddesinde ise, Adalet Bakanı tarafından başvurulmadığı takdirde, 309. maddenin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallerle sınırlı olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına kanun yararına başvuru yetkisi tanınmıştır. Sonraki yasa değişikliklerinin, kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı, dolayısıyla bu nedenin de bozma nedenleri arasına eklenip eklenemeyeceği hususuna gelince, Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY’nin 2. maddesinde; “İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılmaz. Eğer böyle bir ceza hükmo‐ lunmuşsa icrası ve kanunî neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.” Hükmüne yer verilip, benzer düzenleme hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nin “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde de; (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden
dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandınlamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmo‐ lunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunlann hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. (3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç;
infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. (4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulunduktan süre içinde işlenmiş olan
suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” Şeklinde yer almıştır. KANUN YARARINA BOZMA
51
Lehe yasanın belirlenmesi yöntemi ise 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararındaki ilkelere benzer şekilde, 5252 sayılı Yasanın 9. maddenin 3.
fıkrasında; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunlann ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak,
ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştınlması suretiyle belirlenir.” şeklinde düzenlenmiş, Değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen geçerliliğini koruyan 23.2.1938 gün ve
23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise, lehe yasanın belirlenebilmesi bakımından
yapılacak incelemede başvurulacak yöntem özetle; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri farklı ise, her iki yasa birbirine karıştırılmamalı,
ayn ayrı her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre
lehte olanı uygulanmalıdır” şeklinde belirtilmiştir. Bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; kesin yargı haline gelmiş bir
hükümde sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren yasaya dayalı bulunan
değişiklik yargılaması, her iki yasanın ilgili tüm hükümleri, önceki hükümde sabit kabul
edilen olaya uygulanmak suretiyle belirlenmeli, bu belirleme herhangi bir inceleme,
araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği durumlarda
evrak üzerinde1 aksi halde hükmü veren mahkemece duruşma açılıp yargılama yapılmak
suretiyle gerçekleştirilmelidir. Sonraki yasanın lehe hükümler içermesi halinde, önceki hükmün yeniden ele
alınması olanağını sağlayan istisnai ve sınırlı bu yetki, hükmü veren mahkemeye dar
kapsamlı bir yargılama ve uyarlama yetkisi vermekte olup, bu yolla, gerek olağan, gerekse olağanüstü yasa yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların
giderilmesi olanağı bulunmamaktadır. Aksi kabul, kesinleşmemiş veya kesinleşmiş
hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesi için Yargıtaya tanınan temyiz ve kanun
yararına bozma yetkisini işlevsiz bırakabileceği gibi, Yargıtaya tanınan bu yetkinin de
Yerel Mahkemece kullanılması sonucunu doğurur. Görüldüğü gibi kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde, verildiği zaman yürürlükte
bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınalı olup,
sonradan gerçekleşen yasa değişikliklerine dayanılarak bu olağanüstü yasa yoluna
başvurulamayacağı gibi, Yargıtayca da, sonraki yasa değişiklikleri kanun yararına bozma gerekçesi
yapılamaz. Kanım yararına bozma istemi üzerine, öncelikle kesinleşen hükümdeki hukuka
aykırılığın hüküm tarihindeki mevzuat uyarınca giderilmesi gerekmektedir. Hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişikliklerinin lehe hükümler
getirmesi halinde hükümlünün hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi ise kanun yararına bozma işlevinden farklı bir hüküm değiştirme yöntemi olup kendine özgü bir yargılama biçimine tabi tutulmaktadır. Bu kapsamdaki uyarlamalarda ilk hükmü veren mahkeme yetkili olmakta ve bu
mahkeme sonradan yürürlüğe giren lehteki yasanın sağladığı olanakla sınırlı olarak
kesinleşmiş ilk hükmü değiştirme yetkisiyle donatılmaktadır. Bu yeni hükmün de kendine
mahsus yasa yolu başvurusuyla denetlenmesi yapılabilmektedir. Sonradan yürürlüğe
giren lehte yasa uygulamasıyla, yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiş önceki
hükmün, kendi bünyesinde yer alan ve ancak yazılı emir yoluyla düzeltilebilir nitelik arz
eden aykırılıkların ilk hüküm merciince düzeltilmesi olanaklı bulunmamaktadır. KANUN YARARINA BOZMA
52
Bu itibarla, “kanun yararına bozma” sisteminin farklı ve kendine özgü, “lehte yasa uyarınca hükmün yeniden uyarlanması” yönteminin ise daha farklı usuli istemler olduğu ve değişik alanlara ait düzenlemeleri içerdiği tartışılmaz bir gerçektir. Kanun yararına bozma istemi üzerine, kesinleşmiş hüküm veya kararlarda verildiği zaman yürürlükte bulunan, gerek maddî hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılıkları saptayan Yargıtay, karar veya hükmü CYY’nin 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca bozmak suretiyle, hüküm ve kararın niteliğine göre aynı maddenin 4. fıkrasında belirtilen şekilde hareket etmek zorundadır. Sonradan gerçekleşen lehe yasa değişikliğinin bu hukuka aykınlığı etkisiz hale getirebileceği varsayımıyla münhasıran kendisine tanınan bu yetkiyi kullanmaktan sarfınazar edemeyeceği gibi, yetki devri anlamına gelebilecek şekilde yapılacak işlemleri Yerel Mahkemeye bırakması da mümkün değildir. Aynca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 322. maddesinde belirtilen koşullann varlığı halinde Yargıtayca, hükmü veren mahkemenin yerine geçerek karar verilmesine yasal olanak bulunmakta ise de, Yargıtaya ait bulunan yetkilerin alt dereceli mahkemelerce kullanılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Diğer yönden düşünülmelidir ki; kanun yararına bozma istemi üzerine dosyanın Yargıtayca gereği yapılmayarak hükmü veren mahkemeye gönderilmesi halinde, 5237 sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri uyarınca yapılacak sınırlı değerlendirme sonucunda, yeni yasanın lehe olmadığının saptanması durumunda yeniden bir karar verilmesine gerek duyulmayacağı için önceki hüküm tüm sonuçlarıyla hukuki geçerliliğini koruyacak, eski hükümde yer alan hukuka aykırılık düzeltilemeyecek, varlığım sürdürmeye devam edecektir. Bu durumda, aynı konuda yeniden kanun yararına bozma istemi ile Yargıtay ceza dairesine başvurulması zorunlu hale girecek, ne var ki, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde belirtilen şekilde bir hüküm kurulması da aynı mesele daha önceden Yargıtayın değerlendirmesine konu olduğu için mümkün olamayacaktır. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine hükmü veren hâkim veya mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren hal, 5271 sayılı Yasanın 4. fıkrasının (b) bendinde “bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması” halleri ile sınırlı olarak sayılmış olup, istemde ileri sürülen ve Özel Dairece de benimsenen bozma nedeni, Yasanın 4. fıkrasının (b) bendinde yazılı nedenler arasında yer almamaktadır. Somut olayda kanun yararına bozma istemi; davanın esasını çözen 2.227,70 Yeni Türk lirası ağır para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmüne yönelik bozma nedeni ise, hükümlüye daha hafif bir ceza verilmesini gerektirir niteliktedir. Yargıtay 3. Ceza Dairesince mahkûmiyet hükmünün 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 3.
fıkrası uyarınca bozulmasına karar verilmesinden sonra, aynı maddenin 4. fıkrasının (d)
bendi uyarınca erteli cezanın aynen infazına ilişkin kısmının hükümden çıkarılmasına
karar verilmesi, başka bir anlatımla daha hafif bir cezaya hükmedilmesi, dolayısıyla
uygulanacak cezanın kararda gösterilmesi gerekirken, kanun yararına bozma
isteminin kabulüyle önceki hükmün bozulmasına karar verilip, bozma nedenlerine
tamamen yerel mahkemenin takdir ve değerlendirme yetkisinde bulunan hükümden
sonra yürürlüğe giren yasal düzenlemeler ışığında sanığın hukuki durumunun yeniden
değerlendirilmesi zorunluluğunun eklenmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında ileri sürülen görüşler yerinde olup, itirazın kabulüyle, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Adalet Bakanlığının yazılı emir istemi doğrultusunda, Düzce 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 09.03.2005 gün ve 293-132 sayılı mahkûmiyet
KANUN YARARINA BOZMA
53
hükmünün CYY’nin 309’uncu maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca bozulmasına, 1412 sayılı CYUY’un 322. maddesinin verdiği yetki ve 5271 sayılı CYY’nin 309’uncu maddesinin (4)’üncü fıkrasının (c) bendi uyarınca, hükümdeki "Sanığın daha önce sabıka ilamında geçen ve tecilli olduğu anlaşılan Düzce 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1999/526 esas 2000/669 karar sayılı ilamın deneme süresi dolmadan iş bu suçu işlediği anlaşıldığından TCK’nın 95/2. maddesi gereği anılan ilamın aynen infazına ilişkin bölümünün hükümden çıkarılmasına, sair hususların aynen bırakılmasına karar verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11.07.2005 gün ve 9267‐10028 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, 3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğinin KABULÜYLE, Düzce 1. Sulh
Ceza Mahkemesinin 09.03.2005 gün ve 293‐132 sayılı kararının kanun yararına
BOZULMASINA, 4- 1412 sayılı CYUY’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı
CYY’nin 309/4‐d bendi uyarınca, Yerel Mahkeme hükmündeki, “Sanığın daha önce sabıka
ilamında geçen ve tecilli olduğu anlaşılan Düzce 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1999/526 esas 2000/669 karar sayılı ilamın deneme süresi dolmadan iş bu suçu işlediği anlaşıldığından TCK’nın 95/2. maddesi gereği anılan ilamın aynen infazına” ilişkin bölümünün HÜKÜMDEN ÇIKARILMASI suretiyle, sair hususların aynen bırakılmasına, 5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine,
25.10.2005 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi. (YCGK., 2005/3‐98‐
2005/120) Özü: Mahkumiyet hükmünün, hakkında kamu davası açılmayan M hakkında
verilmesine ilişkin hukuka aykırılık nedeni, davanın esasını çözmeyen yönüne alt olduğundan, 5271 sayılı CYY’nin 309/4‐b maddesi uyarınca yeniden yargılama
yapılması gerekmektedir. t. ve A.’dan olma 01.01.1988 d.lu Şanlıurfa H... nüfusuna kayıtlı U.B. hakkında açılıp, M. ve S.’den olma, 09.07.1989, Şanlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı U.B.’nin
mahkumiyeti ile sonuçlanan kamu davasında Yargıtay C. Başsavcılığı ile Özel daire
arasındaki sorun;
1- Yazılı emir ile bozma istemine konu edilen hükmün kesinleşip kesinleşmediği, bu itibarla yazılı emir ile bozma talebinin reddedilmesi gerekip gerekmediği, 2- Yazılı emir talebinin kabulü ve mahkûmiyet kararının bozulması halinde ise
cezanın çektirilmemesine de karar verilmesi gerekip gerekmediği, Noktalarında toplanmaktadır. incelenen dosyada; İ. ve A. oğlu, Şanlıurfa Merkez, H... köyü nüfusuna kayıtlı U.B. ile yanındaki
arkadaşının, durumundan şüphelenen polis ekibince, 26.02.2004 günü yakalandıktan,
haklarında düzenlenen hazırlık evrakı ile birlikte C.Savcılığma sevk edilip müdafi
huzurunda beyanlan saptandıktan sonra çıkanldıklan Sulh Ceza Hâkimliğince sorgularını
müteakiben tutuklandıktan, KANUN YARARINA BOZMA
54
02.03.2004 gün ve 2091‐986‐584 sayılı iddianame ile; İ. ve A.’dan olma 01.01.1988 d.lu Şanlıurfa H... nüfusuna kayıtlı U.B. ve İ. T.’nin TCY’nin 64/1. maddesi
yollamasıyla 493/1, 61, 522, 55/3 ve 40. maddeleri uyarınca cezalandınlmalan istemiyle
Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesince 30.03.2004 tarihli oturumda, Sanık U.B.’nin,
müdafii huzurunda, “M. ve S.’den olma, 09.07.1989, Şanlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı”
şeklinde kimliği saptanarak savunması ve ek savunmasının alındığı, M. ve S.’den olma 09.07.1989 Şanlıurfa Merkez, H... nüfusuna kayıtlı U.B.’ye ait
nüfus kaydı ile İ. ve A. oğlu U.B.’ye ait adli sicil kayıtlarının hazır bulunan sanığa okunarak
diyeceklerinin sorulduğu, sanığın gelen kayıtlara bir diyeceğinin olmadığını beyan etmesi
üzerine, aynı oturumda, U.B.*nin dosyada mevcut kimlik bilgilerine göre yeniden nüfus
kaydının istenmesine karar verildiği, Nüfus müdürlüğünce 07.04.2004 tarihinde; İ. ve A. oğlu 01.01.1988 d.lu U.B.’nin
nüfus kaydının çıkarılarak gönderildiği, Yerel Mahkemece de; 09.09.2004 gün ve 641‐607 sayı ile; sanıklar müdafıinin
yüzüne karşı; M. ve S.’den olma, 09.07.1989, Şanlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı U.B. ile
İ.T.’nin, TCY’nin 492/1, 522, 55/3, 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca birer
ay ara ile on eşit taksitte ödenmek üzere 2.376.000.000’er lira ağır para cezasıyla
cezalandırılmalarına ve cezalarının ertelenmesine karar verildiği, Anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, Şanlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı İ. ve A. oğlu 01.01.1988 d.lu
U.B. hakkında tutuklu olarak sürdürülen yargılamada, kimliği Şanlıurfa H... köyü
nüfusuna kayıtlı M. ve S. olma, 09.07.1989 d.lu olarak saptanıp, 09.09.2004 günlü
oturumda müdafıisi hazır olduğu halde 641‐607 sayılı mahkûmiyet hükmü tesis
edilmiştir. Gönderilen nüfus kayıtlarından aynı yer nüfusuna kayıtlı iki ayrı U.B.’nin
olduğu, Yerel Mahkemece de hakkında kamu davası açılan U.B.’nin yerine, kamu davası
açılmayan; M. ve S.’den olma, 09.07.1989, Şanlıurfa H... köyü nüfûsuna kayıtlı U.B.’nin mahkûmiyetine
karar verildiği saptanmış ise de, müdafii huzurunda savunması alınarak kimliği 09.07.1989
d.lu olarak saptanan U.B.’nin mi yoksa, iddianamede kimlik bilgilerine yer verilen
01.01.1988 d.lu U.B.’nin mi suçu işlediği iddia edilen ve yargılanan sanık olduğu
bilinmemektedir.
Ancak tartışmasız olan husus, hangi U.B. yargılanmış olursa olsun, yargılamanın
müdafıinin katılımıyla yapıldığı ve verilen hükmün müdafii huzuruyla tefhim edilmiş
olduğudur. Re’sen temyiz incelemesine tabi bulunmayan bu hüküm tefhimden itibaren
başlamış bulunan yedi günlük yasal süre içerisinde temyiz edilmemekle kesinleşmiş olup,
Yargıtay C. Başsavcılığının, hükmün kesinleşmediğine ilişkin itirazı yerinde değildir. (2) no.lu uyuşmazlık konusuna gelince;
01 Haziran 2005 tarihinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın yürürlüğe girmiş
bulunması ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Yasanın 18. maddesi ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ve
dolayısıyla yazılı emir (olağanüstü temyiz) yasa yolunu düzenleyen 343. maddesini
yürürlükten kaldırılarak, benzer bir kuruma “kanun yararına bozma” başlığı altında 309 ve 310. maddelerinde yer verilmiş olması, yargılama usulüne ilişkin normların istisnai düzenlemeler dışında derhal yürürlüğe gireceği ve uygulanacağına ilişkin ilke uyarınca uyuşmazlığın 5271 sayılı Yasa hükümleri kapsamında çözümlenmesi gerekti KANUN YARARINA BOZMA
55
ği anlaşılmakta ise de, sağlıklı bir çözüme ulaşabilmek için her iki yasanın “yazılı emir” ya da “(kanun yararına bozma)” kurumunu düzenleyen hükümlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz”, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Yasanın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir,” 5271 sayılı “CYY’nda ise “kanun yararına bozma” adıyla düzenlenen bu olağanüstü yasa yolu, 1412 sayılı CYUY’un 343. maddesine göre, Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşen karar veya
hükümlerin, hukuka aykırılık yönünden Yargıtayca denetlenmesi için, Adalet
Bakanınca başvurulan bir yasa yoludur. Anılan madde uyarmca Yargıtayca ileri sürülen
nedenlerin yerinde görülmesi halinde hüküm bozulacaktır. Bozma kararının davanın
esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında olması halinde dosya yeniden
inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere Yerel
Mahkemesine gönderilecek, davanın esasına şamil olarak verilen hükmün bozulması
halinde ise; bozma sebebinin cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmesi halinde
Yargıtayca önceden hükmolunan cezanın çektirilmemesine hükmedilecek, daha hafif bir
ceza uygulanmasını gerektirmesi halinde ise uygulanacak ceza Yargıtayca verilen kararda
gösterilecektir.
Görüldüğü üzere 1412 sayılı Yasa, davanın esasmı halleden hükümler yönünden yazılı emir yasa yolu nedeniyle verilen bozma kararlarını, temyiz üzerine verilen bozma kararlarından farklı bir sonuca bağlamış, olağanüstü temyiz nedeniyle hükmün bozulması halinde yeniden yargılama yapılmasını engelleyerek, bozma nedenine göre gerekli kararın Yargıtayca verileceğini öngörmüştür. 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Adalet Bakanının uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasını hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasmı halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği”, yine 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu” belirtilerek, “yargılamanın tekrarlanması yasağımın sınırları belirlenmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın, “Olağanüstü Yasa yollan”nın yer aldığı Üçüncü Kısım” 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen “kanun yararına bozma;” İstinaf ve temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kural olarak Adalet Bakanı, istisnaen de Yargıtay C.Başsavcısı tarafından başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarmca hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki, gerek maddî hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklar bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Adalet Bakanı’nca bildirilen nedenler aynen yazılarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazı Yargıtay ceza dairesine verilecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. KANUN YARARINA BOZMA
56
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile bozma kararının etkileri bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; Bozma nedenlerinin, 5271 sayılı Yasanın 223’üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin olması halinde, 309. maddesinin 4.fikrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” “yeniden yargılama” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. (4)’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükme‐ dilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. 5271 sayılı Yasanın 310. maddesinde ise, Adalet Bakanı tarafından başvurulmadığı takdirde, 309. maddenin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallerle sınırlı olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına kanun yararına başvuru yetkisi tanınmıştır. 1412 sayılı CYUY’un 343. maddesi ve bu maddenin uygulanma koşullarını belirten 26.10.1932 gün ve 29/12, 3.6.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca, davanın esasım halleden kararların bozulması halinde, bozma nedenleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın, yargılamanın tekrarlanması yasaklanarak, Yargıtayca verilebilecek kararlar, cezanın çektirilmemesi veya daha az cezaya hükmedilmesi ile sınırlandırılmış ise de, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinde farklı bir düzenlemeye dönülmekte ve davanın esasmı halleden kararların kanun yararına bozulması halinde, bozma nedenlerinin, davanın esasını çözmeyen veya savunma hakkım kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin
olması halinde, anılan İBK’nun öngördüğü yeniden yargılama yasağı kaldırılmak suretiyle, kararı veren hâkim veya mahkemece, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olmamak koşuluyla, yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm veya kararın verilmesi usulü öngörülmüş bulunmaktadır. Somut olayda; hakkında kamu davası açılan Şanlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı İ. ve A. oğlu 01.01.1988 d.lu U.B. hakkında değil, hakkında kamu davası açılmayan M. ve KANUN YARARINA BOZMA
57
S.’den olma, 09.07.1989, Şa
nlıurfa H... köyü nüfusuna kayıtlı U.B. hakkında mahkûmiyet
hükmü tesis edilmiştir. Hüküm tarihinde yürürlükten bulunan 1412 sayılı CYUY’un 150. maddesinin 1.
fıkrasında, “Tahkikat ve hüküm, yalnız iddianamede beyan olunan suça ve zan altına alına şahıslara hasredilir.” hükmüne yer verilmiş iken, aynı hüküm, 5271 sayılı CYY’nin 225. maddesinin 1. fıkrasında; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi hüküm her iki yasada da, sadece hakkında dava açılan sanık hakkında verilebilecektir. Aksi hal hukuka aykırılık oluşturduğundan hükmün bozulmasını gerektirmektedir.
Bozma sonrası yapılacak işlemlere gelince, kanun yararına bozma istemi; davanın
esasını çözmeyen yönüne ilişkin olduğundan, Özel Dairece cezanın çektirilmemesine
karar verilmemesinde, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendindeki
yeni düzenleme karşısında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Şöyle ki; hüküm 1412 sayılı
CYUY’un 150 ve hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nin 225/1. maddesine
aykırı olarak hakkında kamu davası açılmayan fail hakkında verilmiş olup, 1412 sayılı Yasa dönemindeki bu hukuka aykırılık, 5271 sayılı Yasa hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Diğer yönden, gerçek failin iddianamede kimlik bilgileri belirtilen ancak hakkında hüküm tesis edilmeyen U.B. mi, yoksa, hakkında dava açılmadığı halde hüküm tesis edilen U.B. mi olduğu ve hatta soruşturma evresinde failin verdiği kimliğin şahsi kimliği olup olmadığı hususları ancak yeniden yapılacak yargılama ve araştırma ile netleştirilebileceğinden olaya uygulanacak normun 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesinin 4. fıkrası (b) bendi olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Adalet Bakanının yazılı emir isteminin kabulüyle, Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.09.2004 gün ve 641 ‐607 sayılı mahkûmiyet hükmünün CYY’nin 309’uncu maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin (4)’üncü fıkrasının (b) bendi uyarmca, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir. (YCGK., 27.09.2005,2005/6‐63‐
2005/108) Özü: Hükmün kesinleşmesinden sonra gerçekleşen yasa değişikliklerine
dayanılarak kanun yararına bozma yasa yolma başvurulamayacağı gibi, Yargıtayca da, sonraki yasa değişiklikleri kanun yaratma bozma gerekçesi yapılamaz. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükümlü
hakkında verilen ve Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşen mahkûmiyet
kararının daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren bir nedenden dolayı bozulması halinde, hükümlü hakkında daha hafif bir cezaya hükmedilmesi yerine, kesinleşme tarihinden sonra gerçekleşen yasa değişiklikleri nazara alınarak, hükümlünün hukuki durumunun bu yasalar çerçevesinde değerlendirilmesi için dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmesine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir. Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşmak için 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’ndaki düzenleme ışığında “yasa yararına bozma” kurumu ile hükmün kesinleşmesinden sonra gerçekleşen yasa değişiklikleri nedeniyle hükümlülerin hukuki durumlarının değerlendirilmesine ilişkin yöntem ve koşulların belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 23.3.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Yargılama
Yasası’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 18. maddesi ile yürür KANUN YARARINA BOZMA
58
lükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü
yasa yolu, 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddelerinde de “yasa yararına bozma”
ismiyle düzenlenmiştir. 5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykmlık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini
açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile
bozma kararının etkileri bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; Bozma nedenlerinin; 5271 sayılı Yasanın 223’üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin olması halinde, 309. maddesinin 4.fıkrasınm (a) bendi uyarınca; kararı
veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar
verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar
uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığından verilecek
hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma
hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde
ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarmca karan veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki hükümlerin bozulmasında ise, (c)
bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri
muhakeme” yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da
gerekmeyecektir. (4)’üncü fıkranın (d) bendi gereğince Bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükme‐ dilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. 5271 sayılı Yasanın 310. maddesinde ise, Adalet Bakanı tarafından başvurulmadığı
takdirde, 309. maddenin 4. fıkrasının (d) bendindeki hallerle sınırlı olarak, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısına yasa yararına başvuru yetkisi tanınmıştır. Sonraki yasa değişikliklerinin, yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı,
dolayısıyla bu nedenin de bozma nedenleri araşma eklenip eklenemeyeceği hususuna gelince, KANUN YARARINA BOZMA
59
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY’nin 2. maddesinde; “İşlendiği zamanın yasasına göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı
kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan yasaya göre cürüm veya kabahat
sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılmaz. Eğer böyle bir ceza hükmo‐
lunmuşsa icrası ve kanunî neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın yasası ile sonradan neşrolunan yasanın
hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan yasa tatbik ve infaz olunur.” Hükmüne yer verilip, benzer düzenleme hükümden sonra yürürlüğe giren 5237
sayılı TCY’nin “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde de; (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan yasaya göre suç sayılmayan bir fiilden
dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra
yürürlüğe giren yasaya göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandınlamaz
ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmo‐
lunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren
yasaların hükümleri farklı ise, failin lehine olan yasa uygulanır ve infaz olunur. (3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç;
infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. (4) Geçici veya süreli yasaların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan
suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” Şeklinde yer almıştır. Lehe yasanın belirlenmesi yöntemi ise 23.2.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararındaki ilkelere benzer şekilde, 5252 sayılı Yasanın 9. maddenin 3.
fıkrasında; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki yasalarm ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak,
ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir. ” şeklinde düzenlenmiş, Değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen geçerliliğini koruyan 23.2.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise, lehe yasanın belirlenebilmesi bakımından
yapılacak incelemede başvurulacak yöntem özetle; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile
sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri farklı ise, her iki yasa birbirine karıştırılmamalı, ayrı ayrı her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre
lehte olanı uygulanmalıdır” şeklinde belirtilmiştir. Bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; kesin yargı haline gelmiş bir
hükümde sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren yasaya dayalı bulunan
değişiklik yargılaması, her iki yasanın ilgili tüm hükümleri, önceki hükümde sabit kabul
edilen olaya uygulanmak suretiyle belirlenmeli, bu belirleme herhangi bir inceleme*
araştırma* kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği durumlarda
evrak üzerinde* aksi halde hükmü veren mahkemece duruşma açılıp yargılama yapılmak
suretiyle gerçekleştirilmelidir. Sonraki yasanın lehe hükümler içermesi halinde, önceki hükmü yeniden ele alma
olanağı tanıyan istisnai ve sınırlı bu yetki, hükmü veren mahkemeye sınırlı bir yargılama
ve uyarlama yetkisi vermekte olup, bu yolla gerek olağan, gerekse olağanüstü yasa yolu
denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi olanağı bulunmamaktadır. Aksi kabul, kesinleşmemiş veya kesinleşmiş hükümlerdeki hukuka aykırılık KANUN YARARINA BOZMA
60
ların giderilmesi için Yargıtaya tanınan temyiz ve yasa yararına bozma yetkisini işlevsiz
bırakabileceği gibi, Yargıtaya tanınan bu yetkinin de Yerel Mahkemece kullanılması sonucunu doğurur. Görüldüğü gibi yasa yararına bozma, kesinleşen hükümde, verildiği zaman yürürlükte
bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykmlıklann giderilmesi ile sınırlı olup,
sonradan gerçekleşen yasa değişikliklerine dayanılarak bu olağanüstü yasa yoluna
başvurulamayacağı gibi, Yargıtayca da, sonraki yasa değişiklikleri yasa yararına bozma gerekçesi
yapılamaz. Yasa yararına bozma istemi üzerine, öncelikle kesinleşen hükümdeki hukuka
aykırılığın hüküm tarihindeki mevzuat uyarınca giderilmesi gerekmektedir. Hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişikliklerinin lehe hükümler
getirmesi halinde hükümlünün hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi ise yasa yararına bozma işlevinden farklı bir hüküm değiştirme yöntemi olup, kendine özgü bir yargılama biçimine tabi tutulmaktadır. Bu kapsamdaki uyarlamalarda ilk hükmü veren mahkeme yetkili olmakta ve bu mahkeme sonradan yürürlüğe giren lehteki yasanın sağladığı olanakla sınırlı olarak kesinleşmiş ilk hükmü değiştirme yetkisiyle donatılmaktadır. Bu yeni hükmün de kendine özgü yasa yolu başvurusuyla denetlenmesi yapılabilmektedir. İstinaf veya temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşen hükümde mevcut bulunan ve ancak olağanüstü temyiz (yasa yararına bozma) yoluyla düzeltilebilecek nitelikteki hukuka aykırılıkların, sonradan yürürlüğe giren yasanın lehe hüküm içermesi nedeniyle ilk hüküm mahkemesince gerçekleştirilecek uyarlama yargılaması sırasında düzeltilmesi mümkün değildir. Bu itibarla, esasen olağanüstü yasa yolu olan “yasa yararına bozma” ve “sonradan
yürürlüğe giren yasanın lehe hüküm içermesi nedeniyle hükmün yeniden uyarlanması”
kurumlannm yöntem ve ihdas ediliş nedenleri bakımından birbirinden farklı yargılama kurumlan olduğu, değişik alanlara ait düzenlemeleri içerdiği tartışılmaz bir gerçektir. Yasa yararına bozma istemi üzerine, kesinleşmiş hüküm veya kararlarda verildiği zaman yürürlükte bulunan, gerek maddî hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka aykınlıklan saptayan Yargıtay, karar veya hükmü CYY’nin 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca bozmak suretiyle, hüküm ve kararın niteliğine göre aynı maddenin 4. fıkrasında belirtilen şekilde hareket etmek zorundadır. Sonradan gerçekleşen lehe yasa değişikliğinin bu hukuka aykırılığı etkisiz hale getirebileceği varsayımıyla münhasıran kendisine tanınan bu yetkiyi kullanmaktan sarfınazar edemeyeceği gibi, yetki devri anlamına gelebilecek şekilde yapılacak işlemleri Yerel Mahkemeye bırakması da mümkün değildir. Ayrıca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 322. maddesinde belirtilen koşulların varlığı halinde Yargıtayca, hükmü veren mahkemenin yerine geçerek karar verilmesine yasal olanak bulunmakta ise de, Yargıtaya ait bulunan yetkilerin alt dereceli mahkemelerce kullanılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Diğer yönden düşünülmelidir ki; yasa yararına bozma istemi üzerine dosyanın
Yargıtayca gereği yapılmayarak hükmü veren mahkemeye gönderilmesi halinde, 5237
sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri uyarınca yapılacak sınırlı
değerlendirme sonucunda, yeni yasanın lehe olmadığının saptanması durumunda
yeniden bir karar verilmesine gerek duyulmayacağı için önceki hüküm tüm sonuçlarıyla
hukuki geçerliliğini koruyacak, eski hükümde yer alan hukuka aykırılık düzeltilemeyecek,
varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu durumda, aynı konuda yeniden yasa yararına
bozma istemi ile Yargıtay ceza dairesine başvurulması zorunlu hale gelecek, ne var ki, KANUN YARARINA BOZMA
61
aynı mesele daha önceden Yargıtayın değerlendirmesine konu olduğu için 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde belirtilen şekilde bir hüküm kurulması da mümkün olamayacaktır. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine hükmü veren hâkim veya mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren hal, 5271 sayılı Yasanın 4. fıkrasının (b) bendinde “bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması” halleri ile sınırlı olarak sayılmış olup, istemde ileri sürülen ve Özel Dairece de benimsenen bozma nedeni, Yasanın 4. fıkrasının (b) bendinde yazılı nedenler arasında yer almamaktadır. Somut olayda yasa yararına bozma istemi; davanın esasını çözen erteli mahkûmiyet hükmüne yönelik, bozma nedeni ise yaş küçüklüğünden dolayı hükümlüye daha az ceza verilmesini gerektirir niteliktedir, O halde, mahkûmiyet hükmü Yargıtay 3. Ceza Dairesince 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca bozulduktan sonra, 765 sayılı TCY’nin 55. maddesi uygulanmak suretiyle daha hafif bir cezaya hükmedilmesi, dolayısıyla uygulanacak cezanın Özel Dairece kararda gösterilmesi gerekmektedir. Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüyle, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, bozma nedeni doğrultusunda uygulama yapılıp hükümlüye verilecek cezanın belirlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2005 gün ve 9266‐10030 sayılı bozma
kararından, “5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nm 7. maddesinde "zaman bakımından uygulama” 5252 sayılı Türk Ceza Yasası'nm Yürürlük ve Uygulama kli Şe Hakkında Yasanın 9. maddesinde ise, “lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” kurallarının düzenlenmesi, ayrıca 5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nm yürürlükten kaldırılması, 5271 sayılı CYY ve sair Yasaların hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması karşısında; 5237 sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri uyarmca, sanığın hukuki durumunun 5271 sayılı CYY hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle dosyanın yerel mahkemesince takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine ” ifadesini taşıyan bölümün çıkartılmasına, 3- Bozma doğrultusunda 765 sayılı TCY’nin 55/3. maddesi de uygulanmak suretiyle
indirimli cezanın belirlenmesi bakımından dosyanın Öz
el Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine, 11.10.2005 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi. (YCGK., 2005/3‐97‐2005/111) Özü: Mahkemenin görevsizliği nedeniyle yazdı emir istemi üzerine bozulan kararda, cezanın çektirilmemesine karar verilemez. Fiili işlediği zaman 11‐15 yaş grubu içinde bulunan küçüklerin işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilmeleri yönünden bedeni, akli ve ruhi durumları uzman kimselerce saptandıktan sonra, farik ve mümeyyiz ise cezasından 2253 sayılı Yasanın 12/2. maddesi uyarınca indirim yapılmasına, farik ve mümeyyiz olmadıkları taktirde ise cezalarının çektirilmemesine karar verileceğinden, bu araştırma yapıldıktan sonra Özel Dairesince yazılı emir istemi hakkında karar verilmelidir. KANUN YARARINA BOZMA
62
Sanığın sürücü belgesiz araç kullanmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen
olayda; Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yazılı emirle görev
yönünden yapılan bozma üzerine cezanın Özel Dairece belirlenmesinin gerekip
gerekmediği noktasında toplanmaktadır. CYUY’un 343’ncü maddesinde, hakim tarafından ve mahkemelerden verilen
Yargıtayca incelenmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde yasaya aykırı davranıldığı‐
nın haber alınması üzerine, Adalet Bakanı tarafından karar veya hükmün bozulması için
Yargıtaya başvurulmasının sağlanması hususunda, Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir
verilebileceği ve bu istemde yasal nedenlerin gösterileceği, C.Başsavcısının
tebliğnamesinde yalnızca bu nedenleri yazarak dosyayı göndereceği, bu nedenlerin
yerinde görülmesi halinde hükmün Yargıtayca bozulacağı, ancak esasla ilgili verilen
hükümlerin bozulmasının aleyhe tesir etmeyeceği, bozmanın lehe olması halinde ise; Yerinde görülen bozma nedenleri; 1 ‐ Mahkûm olan kimsenin cezasının tamamıyla kaldırılmasını gerektiriyorsa, evvelce hükmolunan cezanın ÇEKİLMESİNİN, karara yazılacağı, Bozma cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmeyip, daha hafif bir cezanın uygulanmasını gerektiriyorsa, uygulanması gereken cezanın neden ibaret olduğunun kararda gösterileceği, Bozma, davanın esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında ise yeniden yapılacak inceleme ve araştırma neticesinde gereken kararın mahkemece verileceği öngörülmüş, 3.6.1936 gün ve 129‐11 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında ise “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu belirtilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme kararından da anlaşılacağı üzere davanın esâsını halleden ve temyiz edilmeksizin kesinleşen bir karar, kanun yararma bozma isteminin kabulü sonucunda bozulduğunda, tekrar yargılama olanağı bulunmadığından bozma nedeni cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın çektirilmemesine de karar verilecek, cezanın tamamen çektirilmemesini gerektirmeyip daha hafif bir cezanın uygulanması söz konusu ise uygulanacak ceza kararda gösterilecektir. Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 gün ve 16‐33 sayılı, 30.1.2001 gün ve 261 ‐2 sayılı kararlarında da aynı esaslar vurgulanmıştır. İnceleme konusu olayda, mahkemenin görevsizliği nedeniyle bozulan mahkûmiyet
hükmü davanın esasını halleden nitelikteki kararlardan olduğundan, görevli mahkemece
yeniden inceleme ve araştırma yapılmasına ve yeni bir hüküm kurulmasına yasal olanak
bulunmamakta, ancak bozma nedeni cezanın tamamen ortadan kaldırılmasını da
gerektirmemektedir. Bu itibarla Özel Dairece, sanık hakkında tayin olunan cezanın
çektirilmemesine değil, uygulanması gereken cezanın da kararda gösterilmesi
gerekmektedir. 2253 sayılı Yasanın 12’nci maddesinde “fiili işlediği zaman 11 yaşını bitirmiş olup da, 15 yaşını doldurmamış olan küçükler hakkında 20’nci maddeye göre yapılan inceleme, ceza tertibini gerektirmiyorsa mahkemece 10’ncu maddede yazılı tedbirlerden
biri uygulanabilir....” 20’nci maddenin 1 ’nci fıkrasında ise, “Bu kanunda gösterilen ceza ve tedbirlerin
uygulanmasından önce küçüğün işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden bedeni, akli ve ruhi durumu mütehassıs kimselere tespit ettirilir.” hükümleri yer almaktadır
KANUN YARARINA BOZMA
63
Bu itibarla, Özel Dairece sanığın 26.4.2003 tarihinde işlediği sürücü belgesiz araç
kullanmak suçunun farik ve mümeyyizi olup olmadığı araştırılıp, farik ve mümeyyiz
olmadığı takdirde cezanın çektirilmemesine, farik ve mümeyyiz olduğu anlaşıldığında ise
cezasından 2253 sayılı Yasanın 12/2’nci maddesi uyarınca indirim yapılması suretiyle
cezanın belirlenmesi gerektiğinden Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar
verilmelidir. (YCGK., 25.5.2004, 7/99‐122) Özü:
Yazılı emir yasayolu üzerine, eylemin suç oluşturmadığının saptanması halinde, cezanın çektirilmemesine karar verilmesi yeterli olmayıp, beraat kararı da
verilmelidir. Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; yazılı emirle bozma
talebinde bulunulması üzerine yapılan incelemede “beraat” kararı verilip verilemeyeceğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. “Yazılı emir”, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararların, Yargıtayca
denetlenmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur. Bu olağanüstü yola başvurulması
sonucunda dosyayı inceleyen Yargıtay Özel Dairesi, yasaya aykırılık durumunu saptaması
halinde hükmü bozmakla birlikte, CYUY’un 343. maddesi uyarınca, bozma nedenleri
cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın çekilmemesini; bozma nedenleri
daha hafif bir ceza verilmesini gerektiriyorsa bu cezanın ne olduğunu kararında
gösterecektir. Özel Dairenin beraat kararı verilmesi gerektiğini saptaması doğal olarak
cezanın da ortadan kaldırılmasını zorunlu kılar. Bu halde Özel Dairece “beraate”
değinilmesinde yasaya aykırılıktan söz etmeye olanak yoktur. Yine yazılı emirle bozma kararının davanın esasına ilişkin kararlara ilişkin olması
halinde kural olarak yargılamanın tekrarlanması olanaksızdır. Ancak, CYUY’un 343.
maddesinin son fıkrasında bozma kararının, davanın esasını halletmeyen bir mahkeme kararı ile ilgili olması halinde yargılamanın tekrarlanacağı hükme bağlanarak bu hal ayrık
tutulmuştur. 3.6.1936 gün ve 129 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında ise “mahkûmiyet ve beraat
kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak
verilen kararların davanın esasmı halleden kararlardan olduğu belirtilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme kararından da anlaşılacağı üzere davanın esasını halleden ve
temyiz edilmeksizin kesinleşen bir karar, kanun yararına bozma isteminin kabulü sonucunda bozulduğunda, tekrar yargılama olanağı bulunmadığından bozma nedeni
cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın çekilmemesine de karar verilecek,
cezanın tamamen çekilmemesini gerektirmeyip daha hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirdiği takdirde ise uygulanacak ceza kararda gösterilecektir. Nitekim bu konu
öğretide de değerlendirilmiş ve yazılı emir yoluyla yapılan incelemede bozma kararı
verildiğinde, yeniden yargılama yapma olanağı bulunmadığından, hatalı kararın da ıslah edilmesi gerektiği belirtilmiştir.5* Suçun unsurlarının gerçekleşmediğinin saptanması halinde Yargıtayca verilecek
ıslah kararı cezanın tamamen çekilmemesi, bir başka anlatımla “beraat"’ kararı olmalıdır.
Çünküa arWfîk Yerel Mahkeme hükmünün, tüm sonuçlan ile birlikte ortadan kalkması gerekmektedir. Hukuka uygun olduğu belirlenen bir eylem nedeniyle yalnızca yasa maddesinde yer almadığından bahisle beraat kararı verilmemesi, ceza hukukunun amacı olan maddi gerçeğe ulaşmayı da engelleyecektir Aksinin kabulü ile
yalnızca cezanın
54 Kunter‐Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Bası, sh.1204.
KANUN YARARINA BOZMA
64
karar verilmesi ile yetinilmesi durumunda, suçun unsurlarının oluşmadığı, sanığın hukuka
aykırı bir eyleminin bulunmadığı belirlenerek hüküm bozulduğu halde, tüm sonuçlan
ortadan kalkmayacağından, örneğin sabıka kaydında yer alması nedeniyle, dolaylı olarak
aleyhe sonuç doğurmaya devam edebilecektir. Öğretide de Kunter ve Yenisey, Ceza
Muhakemesi Hukuku adlı eserlerinde, Yargıtayca verilebilecek ıslah kararlarını
düzenleyen CYUY’un 322. maddesi ile ilgili açıklamalannda, maddenin 4. bendinde yer alan “...hiç ceza hükmolunmaması gerekirse” ibaresinin, “beraata hükmolunması
gerekirse” şeklinde yazılmamasını, yasada bu tür bir karar çeşidi bulunmadığını
söyleyerek eleştirmiş ve Yargıtayca beraat kararı verilen örneklerin doğru olduğunu
belirtmişlerdir. (11. Bası, sh.l 147‐1153) Kaldı ki, yargısal kararlarda da beraata
hükmedilmiş örnekler vardır. Ceza Genel Kurulunun 20.9.1993 gün ve 201‐201 sayılı
Kararında sanıklann beraatlarına ve aynca cezanın çektirilmemesine karar verilmiştir. İnceleme konusu somut olayda, sanığa yüklenen memura yalan beyanda bulunmak
suçunun yasal unsurlarının bulunmadığı saptanmıştır. Sanığın eyleminin hukuka aykırılık
oluşturmadığı bu durumda, beraatına karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla Özel
Dairece, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle Yerel Mahkemenin hükmü
bozulmakla birlikte sanığın beraatına karar verilmesi isabetli olup, Yargıtay C.Başsavcılığı
itirazının reddine karar verilmelidir, (oyçokluğuyla) (YCGK., 30.12.2003,6/295‐300) Özü: Davanın esasını halleden ve temyiz edilmeksizin kesinleşen bir karar, kanun
yararına bozma İsteminin kabulü sonucunda bozulduğunda, tekrar yargılama olanağı
bulunmadığından bozma nedeni cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiriyorsa
cezanın çektirilmemesine karar verilecek, daha hafif bir cezanın uygulanmasını
gerektirdiği takdirde ise uygulanacak ceza kararda gösterilecektir. Sanığın 1.11.1994 tarihinde işlediği hırsızlık suçunun farik ve mümeyyizi olup
olmadığı saptandıktan sonra, farik ve mümeyyiz olmadığı takdirde cezanın
çektirilmemesine, farik ve mümeyyiz olduğu anlaşıldığında ise cezasından 2253 sayılı
Yasanın 12/2. maddesi uyarınca indirim yapılacağından, Özel Dairece bu rapor
sağlandıktan sonra, yazılı emirle bozma istemi konusunda karar verilmelidir. Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda; Özel Daire ile
Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükmolunan cezadan 2253 sayılı Yasanın 12/2. maddesi uyarınca indirim yapılmakla yetinileceği mi, yoksa cezanın
çektirilmemesine de karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir. CYUY’un 343’ncü maddesinde, hakim tarafından ve mahkemelerden verilen
Yargıtayca incelenmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde yasaya aykırı davranıldığı‐
nın haber alınması üzerine, Adalet Bakanı tarafından karar veya hüküm bozulması için Yargıtaya başvurulmasının sağlanması hususunda, Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir verilebileceği ve bu istemde yasal nedenlerin gösterileceği, C.Başsavcısının
tebliğnamesinde yalnızca bu nedenleri yazarak dosyayı göndereceği, bu nedenlerin
yerinde görülmesi halinde hükmün Yargıtayca bozulacağı, ancak esasla ilgili verilen
hükümlerin bozulmasının aleyhe tesir etmeyeceği, bozmanın lehe olması halinde ise; Yerinde görülen bozma nedenleri; 1- Mahkûm olan kimsenin cezasının tamamıyla kaldırılmasını gerektiriyorsa,
evvelce hükmolunan cezanın ÇEKİLMEMESİNİN, karara yazılacağı, 2- Bozma cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmeyip, daha hafif bir
cezanın uygulanmasını gerektiriyorsa, uygulanması gereken cezanın neden ibaret olduğunun kararda gösterileceği, KANUN YARARINA BOZMA
65
Bozma, davanın esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında ise yeniden
yapılacak inceleme ve araştırma neticesine gereken kararın mahkemece verileceği
öngörülmüş, 3.6.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında ise
“mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme
sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu belirtilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme kararından da anlaşılacağı üzere davanın esasını halleden ve
temyiz edilmeksizin kesinleşen bir karar, kanun yararına bozma isteminin kabulü
sonucunda bozulduğunda, tekrar yargılama olanağı bulunmadığından bozma nedeni
cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın çektirilmemesine de karar
verilecek, cezanın tamamen çektirilmemesini gerektirmeyip daha hafif bir cezanın
uygulanmasını gerektirdiği takdirde ise uygulanacak ceza kararda gösterilecektir. İnceleme konusu somut olayda; sanık E....Y ...'ya 10.8.1981 doğumlu olup, 1.11.1994 tarihinde işlediği hırsızlık suçu esnasında 13 yaşındadır, 2253 sayılı Yasanın 12. maddesinde “fiili işlediği zaman 11 yaşını bitilmiş olup da, 15
yaşını doldurmamış olan küçükler hakkında 20’nci maddeye göre yapılan inceleme, ceza
tertibini gerektirmiyorsa mahkemece 10’ncu maddede yazılı tedbirlerden biri
uygulanabilir. Aksi halde idam cezası yerine 15 sene ve müebbet ağır hapis cezası yerine 10
seneden aşağı olmamak üzere hapis cezası diğer cezalar yarıya indirilir ve ağır hapis cezaları hapse çevrilir, 20’nci maddenin 1 ’nci fıkrasında ise, “Bu kanunda gösterilen ceza ve tedbirlerin uygulanmasından önce küçüğün işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden bedeni, akli ve ruhi durumu mütehassıs kimselere tespit ettirilir.” hükümleri yer almaktadır. Bu suç nedeniyle sanığın farik ve mümeyyiz olduğuna ilişkin herhangi bir araştırma
yapılmamıştır. Adlî sicil kayıtlarının incelenmesinde, 23,10.1994, 16.11.1994, 18.11.1994, 19.11.1994 ve 22.5.1995 tarihlerinde işlediği hırsızlık suçlarından dolayı
mahkûmiyetlerinin bulunduğu ve hakkında 2253 sayılı Yasanın 12. maddesinin
uygulandığı anlaşılmakta ise de, dosya arasında bulunan .... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.3.1995 gün ve 1046/177 sayılı ilamının incelenmesinde, suç tarihinin 19.11.1994
olduğu, sanığın TCY’nin 493/1, 62, 522 ve 2253 sayılı Yasanın 12. maddeleri uyarmca cezalandırılmasına karar verildiği, ilamda farik ve mümeyyiz olduğuna ilişkin bir belirleme ve rapora yer verilmediği, bu konuda bir araştırma yapıldığına ilişkin bir bilgiye rastlanılmamıştır. .... 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 7.11.1996 gün ve 123/130 sayılı ilamında ise, ...
Devlet Hastanesinin 15.7.1996 gün ve 1099 no.lu raporu ile sanığın yaralama suçunun farik ve mümeyyizi olduğunun belirlendiği belirtilmiş ise de; suç tarihi 15.7.1996 olan bu olaydaki raporun, gerek suçun türü gerekse suç tarihi yönünden 1.11.1994 tarihinde işlenen hırsızlık suçuna emsal alınamayacağı anlaşılmıştır. Bu itibarla, sanığın 1.11.1994 tarihinde işlediği hırsızlık suçunun farik ve mümeyyizi olup olmadığı saptandıktan sonra, farik ve mümeyyiz olmadığı takdirde cezanın çektirilmemesine, farik ve mümeyyiz olduğu anlaşıldığında ise cezasından 2253 sayılı Yasanın 12/2, maddesi uyarınca indirim yapılacağından, Özel Dairece bu rapor sağlandıktan sonra, ancak yazılı emirle bozma istemi konusunda karar verileceği anlaşıldığından, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazınm bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir. (YCGK., 30.1.2001,6/261‐2) KANUN YARARINA BOZMA
66
Özü: Sanığın sorgusunun CMUVun 135. maddesine uygun biçimde yapılmaması,
hükmün esasına tam ve doğrudan doğruya etkili, kesin hükmün otoritesini kaldıracak
bir usul aykırılığı niteliğinde olmadığından bu husus yazılı emirle bozma sebebi
oluşturmayacaktır. Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, olağan yasa yolunda
mutlak bozma nedeni oluşturan, CYUY’un değişik 135. maddesine uygun biçimde
yapılmayan sorgunun, olağanüstü yasa yolu olan yazılı emirle bozma sebebi oluşturup,
oluşturmayacağı hususundadır. Fransız Yargılama sisteminden Türk Yargılama Yasasına alınmış bulunan ve CYUY’un
343. maddesindedüzenlenen Yazılı Emirle Bozma OLAĞANÜSTÜ bir yasa yoludur.
Yazılı Emirle Bozma konusu yapılabilecek olan kararlar, Yargıtaydan geçmeksizin
kesinleşen ceza hakimliği ve mahkemesine ait kararlardır. Bu tür kararların yasaya
aykırılığı ileri sürülerek, bu olağanüstü yasa yoluna gidilebilir. Ancak, Yazılı Emirle Bozmaya konu olabilecek yasaya aykırılık halleri maddi hukuka
ilişkin uygulamadaki hatalardan başka, esas ve hükme etkili olan usul hatalarıdır. Bu
olağanüstü yasa yolunda, yazılı emirle bozma istemi yerinde görüldüğü takdirde, işin
esas mahkemesine bırakılmaması ve Yargıtay kararı bozmakla yetinmeyerek; daha az
ceza verilmesi gereken hallerde bunu belirlemesi veya cezanm çektirilmemesine karar
vermesi gerekir. O halde, temyizden geçmeyerek kesinleşen ve kesin hüküm halini almış bulunan bir
kararın olağanüstü yasa yolu aşamasmda denetimi söz konusu olmaktadır. Kesin kararın niteliği üzerinde durmak, konumuza ışık tutacağı için gereklidir.
Yargılama faaliyeti bir uyuşmazlığın çözümü için yapılır. Uyuşmazlık bir kararla
çözülmektedir. Bu çözümün bir noktada kesin olması yargılama faaliyetinin zaruri ve
doğal bir gereğidir. Bu şekilde elde olunan kesin kararın (Kaziye‐i muhkeme) en önemli
iki özelliği kesinliği ve değerliliğidir. Buna kısaca kesin kararın otoritesi de diyebiliriz. İşte
bu özellikleri taşıyan kesin karar, olağanüstü yasa yolu olan Yazılı Emirle bozmada esas
alınacaktır. 26.10.1932 gün ve 32/13 ve 20.5.1957 gün ve 1953/5, 1957/13 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararlarında çok özlü bir biçimde ifade edildiği üzere; a‐ Uygulamadaki hatalar, b‐ Esas ve hükme etkili olanusul hataları, Yazılı Emirle bozma konusu yapılabilirler. Böylece, olağanüstü bir yasa yolu olan Yazılı Emirle bozma müessesesinin
konusunu oluşturabilen yasaya aykırılık halleri, kurumun doğal gereği olarak, olağan
yasa yolu olan temyiz nedenlerine göre dar ve kısıtlı tutulmak suretiyle kesin hükmün
otoritesi korunmuş olur. Bu itibarla, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamalarına göre,
sorgunun CYUY’un değişik 135. maddesine uygun biçimde yapılmaması olağan yasa yolu
olan temyizde usuli bir bozma nedeni olarak kabul edildiği halde, olağanüstü yasa yolu
olan Yazılı Emirle bozmada, korunması gereken kesin kararın otoritesi nedeniyle bozma
nedeni oluşturamaz. Zira, bu aykırılık, kararın zat ve mahiyetine doğrudan doğruya ve
tam etkili bir usul hatası değildir. İnceleme konusu olayda; Yerel Mahkeme sanığın sorgusunu yapmış ancak CYUY’un
3842 sayılı Yasa ile değişik 135. maddesine uygun biçimde yapmamış ve kurduğu bu
hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Adalet Bakanının bu sebepten yazılı emirle
bozma isteği Özel Dairece yerinde görülerek kabul edilmişse de, bu husus hükmün
esasına tam ve doğrudan doğruya etkili; kesin hükmün otoritesini kaldıracak KANUN YARARINA BOZMA
67
bir usul aykırılığı niteliğinde görülmediğinden itirazın kabulüne, Özel Daire kararı
kaldırılarak, sanık Z... yönünden Yazılı Emirle bozma isteğinin reddine karar verilmelidir.
(Oyçokluğuyla) (YCGK., 25.6.1996,145‐157) Özü: Sorgusu yapılmadan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmün olağanüstü bir
kanun yolu olan yazılı emirle bozulması halinde, “hükümlü hakkındaki cezaların
çektirilmemesine" de karar verilmelidir. Kaynak Alman Yargılama Yasasında yer almayan, Fransız Usul sisteminden Türk
Yargılama Yasasına girmiş olan ve CYUY’un 343. maddesinde yer alan Yazılı Emir
olağanüstü bir yasa yoludur. Yazılı Emir konusu yapılabilecek olan kararlar, Yargıtaydan geçmeksizin kesinleşen
ceza hakimliği ve mahkemesine ait kararlardır. Ancak verilmiş olan hükmün veya kararın
yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bu yola gidilebilir. Hakimin takdirine ilişkin konularda bu yola gidilemez. Yazılı emre konu olabilecek yasaya aykırılık halleri uygulamadaki esaslı yanlışlıklar
ve esasa etkili usul hatalarıdır. Yasaya aykırılık doğal olarak, geniş bir kavram olarak
hukukun zedelenmesi biçiminde anlaşılmalı, Yargılama Yasası’nm 308. maddesinde
açıklanan mutlak bozma sebepleri yanında, maddi Ceza Yasalarına aykırılık hallerini de
kapsamalıdır. Bu olağanüstü yasa yoluna başvurulduğunda, yazılı emir isteminin yerinde
görülmesi durumunda işin esas mahkemesine bırakılmaması ve Yargıtayın kararı
bozmakla yetinmeyerek hükümlünün daha az cezaya mahkûm edilmesi gerekiyorsa
bunu belirlemesi veya hükümlüye verilen cezanın çektirilmemesine de karar vermesi
gerekir. Bu genel açıklamalardan sonra, inceleme konusu uyuşmazlığa bakıldığında, sanığın
hazırlık soruşturması sırasında ifadesi alınmadan ve son soruşturmada da sorgusu
yapılmadan, 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ve çek hesabı
açmak ve çek keşide etmekten yasaklamaya mahkûm edildiği, bu kararın Yargıtaydan
geçmeksizin kesinleştiği, bunun üzerine CYUY’un 236/2 ve 135. maddeleri uyarınca
sanığın sorgusu yapılmadan mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle Adalet Bakanının
yazılı emir yoluna gittiği,Özel Dairece yazılı emir isteminin yerinde görülmesi nedeniyle
kararın bozulmasına karar verildiği, ancak hükümlüye verilen cezanın çektirilmemesine
de karar verilmesi gerektiği halde, bu hususta karar verilmeyerek, dosyanın mahalline iadesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, Özel Dairenin yazılı emir istemini yerinde görerek
kararın bozulmasına karar verdikten sonra, işi esas mahkemeye bırakmadan bozma
gereği, cezalarının çektirilmemesine de karar vermesi gerekmektedir. Bu itibarla, itirazın kabulüne CYUY’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Özel Daire yazılı emirle bozma kararına, “hükümlü hakkında tayin edilen cezalarının tümünün çektirilmemesine” ibaresinin eklenmesine karar verilmelidir. Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire
yazılı emirle bozma kararına, “hükümlü hakkında tayin edilen cezalarının tümünün
çektirilmemesine” ibaresinin eklenmesine 16.4.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(YCGK., 16.4.1996,‐10/67‐78) Not: CMK.una ve YCGK’nın ............. sayılı kararına göre, karar sanığın sorgusunun yapılmaması nedeniyle bozulup, yerel mahkemenin yeniden yargılama yapması gerekir. KANUN YARARINA BOZMA
68
Özü: Tüm kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen
kararlarla ilgili olarak kanıtların takdir ve tercihinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle
yazılı emir yoluna başvurulamaz. ..'ye yüklenen suçun Yazılı emrin konusunu, dosyadaki kanıtların, sanık Ş.
sübutu‐na yeterli olup olmadığı hususu oluşturmaktadır. Yerel Mahkeme Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 21.1.1992 gün ve 14726‐272 sayılı kararı ile bozulan önceki kararında; sanık Ş.
..'nün hakkındaki hüküm kesinleşen E... adlı hükümlüyle teşekkül oluşturmak suretiyle ticaret maksadıyla uyuşturucu madde bulundurduklarını; olay tutanağı, sanığın kolluktaki beyanı, hükümlü E...'ın ifadesi, tutanak düzenleyicilerinin yeminli anlatımları ve tüm dosya içeriği ile sabit kabul ederken; Özel Daire; sanık Ş.
..'nün yüklenen suçtan cezalandırılmasına yeterli ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığını belirterek bozma kararı vermiştir. Yerel Mahkeme ise önceki kararındaki gerekçelerle direnme kararı vermiş ve bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Adalet Bakanlığı, Özel Daire Bozma kararı doğrultusunda, mevcut kanıtların
mahkûmiyet kararı verilmesi için yeterli ve inandırıcı olmadığını açıklayarak yazılı emir isteminde bulunmuştur. T.C.Yasası’nın 343. maddesinde düzenlenen yazılı emir; kesinleşmiş Ceza hakimliği
veya mahkemesi kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur. Yargılama
makamlannın CYUY’un 305. maddesi uyarınca kesin olarak verdikleri veya temyiz
edilmeksizin kesinleşen kararlarının, Yargıtay denetimine tabi tutulmasını sağlamakta
olup, kaynak Alman Yargılama Yasasında bulunmamaktadır. Yazılı emir yasa yolu ile; yasaların tüm insanlara eşit biçimde uygulanması, Yargıtay
denetiminden geçmeksizin kesinleşen kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Yazılı emrin konusu hukuka aykırılıkların giderilmesi olunca; ayrıntıları 26.10.1932
gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile Ceza Genel Kurulunun 28.4.1986 gün ve
35/278 sayılı Kararında; kanuna aykırılık halleri açıklanmış ve bunların uygulamadaki
yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarından ibaret olduğu belirtilmiştir. İnceleme konusunu oluşturan davada olduğu gibi olayla ilgili tüm kanıtların
toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen kararlarla ilgili olarak kanıtlann
takdir ve tercihinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma
olanağı yoktur. Bu itibarla yazılı emir isteminin reddine karar verilmelidir. (Oybirliğiyle) (YCGK.,
25.10.1993,1/260‐281) Özü: CMUY’un 138. maddesine aykırı olarak 18 yaşını bitirmemiş olan sanıklara
müdafii tayin edilmeksizin mahkumiyetlerine karar verilmesi yasaya aykırı olup, yazılı
emir üzerine kararı bozan Özel Dairenin sanıklara verilen cezalarının
çektirilmemesine karar vermesi yasaya uygundur. Çözümlenecek sorun; CMUK’un 3842 sayılı Yasayla değişik 138. maddesine aykı‐ n
olarak 18 yaşını bitirmemiş olan sanıklara müdafii tayin edilmeksizin kurulan ve Yargıtay
denetiminden geçmeksizin kesinleşen mahkûmiyet hükmünün yazılı emir üzerine sadece
bu usuli nedenle bozulması halinde hükmolunan cezaların çektirilmemesine de karar
verilip verilemeyeceğinin belirlenmesidir. KANUN YARARINA BOZMA
69
26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; Adalet Bakanlığının
tatbikattaki hatalardan başka esas ve hükme müessir olan hatalarından dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasmı hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması davanın esasını halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği, 3.6.1936 ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise “mahkûmiyet ve beraat karan ile zamanaşımı af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlar olduğu” belirtilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme Katarlarından anlaşılacağı üzere davanın esasını halleden ve
temyiz edilmeksizin kesinleşen bir karar yazılı emir yoluyla, ister maddi hukuka
aykırılıktan, isterse hükme müessir olan önemli usul hatasından dolayı bozulsun
yargılamanın tekrarlanması mümkün değildir. Yazılı emir üzerine bozulan karar eğer mahkûmiyete ilişkinse açıklanan bu kural
karşısında yargılama tekrarlanıp sanığın yüklenen suçu işleyip işlemediği
belirlenemeyeceğinden Yargıtayın ilgili Dairesinin sadece hükmü bozmakla yetinmeyip
ayrıca sanığa verilen cezanın çektirilmemesine de karar vermesi gerekmektedir. İncelenen dosyada CMUK’un 3842 sayılı Yasayla değişik 138. maddesine aykırı
olarak 18 yaşını bitirmemiş olan sanıklara müdafii tayin edilmeksizin mahkûmiyetlerine
karar verildiği saptandığına göre savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik bu usul hatası
hükme müessir olacak niteliktedir. Bu itibarla sanıklar hakkında verilip temyiz edilmeksizin kesinleşen mahkûmiyet hükmünü yazılı emir üzerine açıklanan bu usulü hatadan dolayı bozan Özel Dairenin
sanıklara verilen cezaların çektirilmemesine de karar vermesinde yasaya aylan bir yön bulunmadığından C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. (Oyçokluğuyla) (YCGK., 27.9.1993,6/205‐212) Not: CMK’nm 309/4‐b aykırılık, savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik olması
nedeniyle, kararın bozulması ve yerel mahkemenin yeniden hüküm kurması gerekir.
Özü: Yargılama Hukuku ila maddi hukuk kurallarına aykırılık yanında, mevcut kanıtların mahkûmiyet İçin yeterli olmaması, kanıt bulunmaması hallerinde yazılı emir
yoluna başvurulabilir. Delil bulunup bulunmadığının saptanması sorunu; delil
takdirinden ayrı bir sorundur. Sanıkların, üzerlerine yüklenen adam öldürme suçunu işlediklerine dair cezalandırılmalarına yeterli ve kesin kanıt bulunmamaktadır. Yazılı emir, yasal yollara başvurulmadan kesinleşen kararların Yargıtayca
denetlenmesini sağlayan “olağanüstü” bir yasa yoludur. Yazılı emir yoluyla ortadan
kaldırılması istenen karar ve hükümlerdeki Yasaya aykırılıkların ciddi boyutlara varması gerekir. Yargılama Hukuku ile maddi hukuk kurallarına aykırılık yanında, mevcut kanıtların mahkûmiyet için yeterli olmaması, kanıt bulunmaması hallerinde yazılı emir yoluna başvurulması mümkündür. Zira suç oluşmadığı halde, sanıkların
cezalandırılmalarına karar verilerek Yasaya aykırılık durumu oluşturulmuştur. Delil
bulunup bulunmadığının saptanması sorunu; delil takdirinden ayrı bir sorundur. Ceza
Genel Kurulu'nun 14.11.1988 gün 427/466 sayılı kararında belirtildiği üzere, sübut
bulmayan veya yasal unsurları itibariyle suç oluşturmadığı görülen bir eylemde,
uygulamaya ve sair Yasaya aykırılıklara ilişkin hususların yazılı emir üzerine incelenmesini
mümkün görüp, yargılamanın temelini ve esas amacını oluşturan sübut veya suçun
tekevvün edip etmediğine ilişkin incelemeyi mümkün görmemek hukuken ve mantıken
izahı mümkün olmayan bir KANUN YARARINA BOZMA
70
husustur. Bu nedenle, yazılı emir istemi üzerine inceleme yapılmasına, “dosyada var olan kanıtların takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna gidilemeyeceği”
karşı oyu ile ve oyçokluğuyla karar verildikten sonra aşağıdaki hüküm kurulmuştur. Olay tarihinden bir süre önce, maktül ve sanıkların köylüleri arasında hayvan
otlatma yüzünden çıkan kavgada, öldürülenin yakınlan ölmüş ve iki köy arasında
husumet doğmuştur. Olay günü öldürülen ile oğlu bir başka köye giderken, kayaların
arkasından ateş edilmiş, maktül hadise yerinde ölmüş, oğlu Bedel ise kaçarak köye
gelmiştir. Maddi olayda, sanıkların cezalandınlmasma yeterli delil yoktur. Şöyle ki; 1- Şikayetçi B... C. Savcılığında alınan ifadesinde, yüz metre uzakta tepede, kaya‐
lann arkasına saklanmış olan sanıkların uzun namlulu silâhlarla ateş ettiklerini,
yaralanmadan kaçtığını, 10, 15 metre önünden gitmekte olan babasının “vuruldum,
ölüyorum” diye bağırdığını, korktuğu için yanma gidemeyip köye gelerek haber verdiğini
beyan etmiştir. Duruşmada ise, sanıklarla aralarındaki mesafenin 50‐60 metre, babası ile kendi arasındaki uzaklığın 1 metre olduğunu söylemiştir. Tanık sıfatıyla, yeminli alınan
ifadesinde ve 23.1.1991 günlü dilekçesinde; 100 metre mesafeden ateş edildiğini, ateş
edenlerin başlarını gördüğünü, ancak tanıyamadığını, köye kaçtığını, arazi ihtilafı
nedeniyle şüphelendiği için sanıkların adlarını verdiğini bildirmiştir. Görüldüğü üzere, olayı gördüğünü söyleyen şikayetçinin aşamalardaki ifadeleri
çelişkili olup mahkûmiyet için yeterli değildir. 2- Maktülün eşi olan Adile, 1.11.1988 tarihli ifadesinde, sanıkların kimliği
konusunda oğlundan bir şey duymadığını söylemiştir. BedePin sanıkların adını annesine
söylememesi, failleri tanımadığını göstermektedir. 3- Tanık M..., köye gelen şikayetçi B...’in olayı anlattığını, sanıklardan bahsettiğini,
3‐4 saat sonra “çok heyecanlanmıştım, yanılmış olabilirim” dediğini beyan etmiştir. 4- Sanıklar, yüklenen suçu inkar etmişlerdir. Tanıklar, sanık M...’in olay günü
evinde hasta yattığını, S.. .’ın ise iki köy arasındaki kavga nedeniyle nöbet tutan
korucuların yanında olduğunu bildirmişler, savunmayı doğrulamışlardır. 5- Olayın vuku bulduğu yerde yapılan aramada boş kovan, çekirdek vs.
bulunamamış, suç aleti olan silâhlar ele geçirilememiştir. 6- Mahallinde yapılan keşifte, şikayetçi B...'in gösterdiği yerden yapılan atış sonucu
maktulün vurulması olanaksızdır. Çünkü ateş edilen yer tepede olup öldürülenin
bulunduğu yerle arasında %70 meyil bulunmaktadır. Bu durumda kurşunun, ayakta
bulunan maktülün vücudunda, yukarıdan aşağıya doğru bir yol seyretmesi
gerekmektedir. Halbuki yapılan otopside sağ kalçanın üst orta yarısında ateşli silâh
mermisi giriş deliği, göbek çukurunun beş santimetre sağ ve üst tarafında çıkış deliği
görülmüştür. Yani traje aşağıdan yukarıya doğrudur. Bu fenni delil karşısında şikayetçinin
beyanına itibar edilemez. 7.‐ Şikayetçi; yapılan keşifte, sanıkların ateş ettiğini söylediği yere konulan manken
şahıslan tanıyamamıştır. 8‐ Yerel Mahkemece, şikayetçinin gösterdiği yerden değil de maktülün vurulduğu
yere yakın bir başka noktadan ateş edildiği kabul edilmişse de, sanıklar tarafından buradan ateş edildiğine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Varsayımlara dayanılarak
mahkûmiyet hükmü kurulamaz. KANUN YARARINA BOZMA
71
Bu itibarla, sanıkların üzerlerine yüklenen kasten adam öldürme suçunu
işlediklerine dair, cezalandırılmalarına yeterli ve kesin kanıt bulunmadığından yazılı emir
talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri, yeterli delil bulunduğunu bu sebeple yazılı emre dayanan tebliğnamede istemin reddine karar verilmesi gerektiği doğrultusunda oy kullanmışlardır. (YCGK., 20.9.1993,1/201‐201)
Özü: Yazılı emir, yasal yollara başvurulmadan kesinleşen kamın, Yargıtayca
denetlenmesini sağlayarak, Yargıtayın yasaları yorumlamak ve İçtihat birliğini
sağlamak görevini takviye için düzenlenmiş olağanüstü bir kanun yoludur. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nm 343. maddesinin açık ve buyurucu hükmüne
göre, yazılı emir yoluyla ortadan kaldırılması istenen, hakim tarafından veya
mahkemelerden verilen karar ve hükümlerdeki yasaya aykınhklann, ciddi boyutlara
varması gerekir. CMUY’un 307. maddesinde “bir hukuk kaidesinin uygulanmaması veya yanlış tatbik
edilmesi” kanuna muhalefet olarak tanımlanmış ve 308. maddede ise yasaya aykırılık halleri sayılmıştır. “Yasaya aykırılık” geniş bir kavram olarak “Hakkın zedelenmesi” biçiminde
anlaşılması, Usul Yasası’nm 308. maddesinde açıklanan yargılama hukuku kuralları
yanında maddi hukuk kurallarına muhalefet edilmesini de kapsamalıdır. Ancak,
yargılama hukuku ile maddi hukuk kurallarına aykırılık halinde yazılı emir yoluna
başvurulması mümkün ise de, hakimin takdirine ait fiili meselelerden dolayı olağanüstü
kanun yoluna başvurulamaz 26.10.1932 gün 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, yazılı emre konu olabilecek yasaya aykırılık halleri, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarıdır. Yargıtayın duraksamasız uygulaması bu yönde olduğu gibi öğretide de aynı görüş benimsenmiştir. İncelenen dosyada, tüm kanıtların toplanıp takdir, tercih ve değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve yasal yollarına başvurulmaksızın kesinleşen beraat ve tayin
olunan cezanın TCY’nin 272. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına ilişkin hükümde, kanıtların takdirinde hataya düşüldüğünden ve cezanın ortadan kaldınlmasmın yasaya aykırı olduğundan bahisle yazılı emir yoluna başvurma olanağı yoktur. Çünkü, ortada yasaya aykırılık hali bulunmamaktadır. Mevcut kanıtların farklı değerlendirilmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur. Bu nedenle yazılı emir yolu ile inceleme yapılması mümkün olmadığından, istemin reddine karar verilmiştir. (YCGK., 18.2.1991,4/10-45)
Özü: Yazılı emre konu olabilecek yasaya aykırılık halleri, uygulamadaki esaslı
yanlışlıklar ve esasa etkili usul hatalarıdır. Uyuşmazlık konusu olayda; tüm kanıtların toplanıp takdir, tercih ve
değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtay denetiminden geçmeksizin
kesinleşen beraate ilişkin direnme hükmünde kanıtların takdirinde yanılgıya
düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluyla başvurma olanağı yoktur. Zira, ortada yasaya
aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların farklı değerlendirmesinden ibaret bir
uyuşmazlık hali söz konusudur. Görevi kötüye kullanmak suçundan sanık Avukat H...’in beraatine ilişkin, (Adapazarı Ağır Ceza Mahkemesi)nce 29.11.1989 gün ve 155‐284 sayı ile verilen hükmün KANUN YARARINA BOZMA
72
C.Savcısı tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi,
27.3.1990 gün ve 843‐1806 sayı ile;
Oluşa, tanık anlatımları ile inceleme tutanakları içeriğine göre, H... isimli kişiye
borcu olduğunu söyleyen Oya'nın hisseli taşınmazdaki payını satıp, parasını tamamen
aldığı halde, hoıüz tapuda işlem yapılmatnasından yararlanarak, diğer hissedarları ve
dolayısıyla taşınmazı satın alan kişiyi zarara uğratmak maksadıyla sanık avukatın daveti
üzerine icra dairesine giderek, takibin alacaklı Hüsnü adına değil, Adîl adına yapıldığını
bildiği halde aynı gün borcu kabullenerek icra takibini kesinleştirip, hisseli taşınmaz
üzerine haciz konulmasını sağlattığı, sanık avukatın da bu amaçla senetle ve alacakla
ilgisi bulunmayan ve bu konuda herhangi bir talimatı da olmayan müvekkili Nuri’nin,
kefaletle alacaklı olduğundan bahisle ve tahsil edeceği parayı başkasına vermek üzere,
Sakarya Birinci İcra Memurluğu'nun 1988/3964 sayılı dosyasıyla Oya aleyhine takipte
bulunarak görevini kötüye kullandığı anlaşıldığı halde beraatine karar verilmesi)
isabetsizliğinden hükmü bozmuş, Yerel Mahkeme ise, 21.5.1990 gün ve 130‐121 sayı ile; “Avukat olan sanığın,
müvekkili tarafından, icra takibine başlanmak üzere, kendisine verilen senedin, veriliş
biçim ve nedenlerini araştırmak yükümlülüğü bulunmadığı ve sanığın görevi kötüye
kullanmak kastıyla hareket ettiğine dair mahkûmiyetine yetecek ve savunmasının aksini
gösterecek nitelikte kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı” biçimindeki açıklamalarla
önceki hükümde direnmiştir. Bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Adalet Bakanının 11.7.1990 gün ve 29055 sayılı emrine dayanarak düzenlenen
13.7.1990 gün ve 962 sayılı ihbarname; “Sanığın olaya konu senetle ve alacakla ilgisi
bulunmayan ve bu konuda herhangi bir talimatı olmadığı da anlaşılan müvekkili Nuri’nin
kefaletle alacaklı olduğundan bahisle ve tahsil edeceği parayı başkasına vermek üzere,
Sakarya Birinci İcra Memurluğu’nun 1988/3964 sayılı dosyasıyla, Oya aleyhine takipte
bulunmak suretiyle yüklenen suçu işlediği gözetilmeden beraat kararı verilmesinin”
isabetsiz olması nedeniyle hükmün kanun yararına bozulması istenmiştir. Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü: Adalet Bakanınm yazılı emir yoluna başvurduğu Adapazarı Ağır Ceza Mahkemesinin
21.5.1990 gün ve 130‐121 sayılı kararının direnme kararı olması sebebiyle, inceleme
yerinin Ceza Genel Kurulu olduğu anlaşılmakla, incelenen dosyaya göre; Yazılı emir: Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararların, Yargıtayca
denetlenmesini sağlayarak, Yargıtayın yasaları yorumlamak ve içtihat birliğini sağlamak
görevini takviye için düzenlenmiş olağanüstü bir kanun yoludur. Gerek hakimlerin ve gerekse mahkemelerin, Yargıtay denetiminden geçmeksizin
kesinleşen kararlarındaki yasaya aykırılıkları yazılı emir yoluyla ortadan kaldırmak
amaçlanmaktadır. Adalet Bakanının bu olağanüstü kanun yoluna başvurabilmesi için, yasaya aykırılık halinin çok ciddi boyutlara varması gerekir. “.. .hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna
muhalefet” hali olarak gösterilmiş, aynı Yasanm 308. maddesinde ise; kanuna muhalefet
halleri ayrı ayn sayılmıştır. Bu maddeye göre; “aşağıda yazılı hallerde kanuna muhalefet
edilmiş sayılır. 1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2- Hakimlik görevine iştirakten kanunen memnu olan bir hakimin hükme iştirak
etmesi, KANUN YARARINA BOZMA
73
3- Makbul şüpheden dolayı hakkında red talebi vaki olup ta bu talep kabul
olunduğu halde hakimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak
reddo‐ lunması suretiyle hakimin hükme iştirak ettirilmesi, 4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli veya
yetkili görmesi, 5- Cumhuriyet Savcısı yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında
duruşma yapılması, 6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde, aleni muhakeme kaidesinin
ihlâl edilmesi, 7- Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi,
8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararı ile müdafaa hakkının
tahdit edilmiş olması",
usul ve yasaya aykırılık halleridir. Yasaya aykırılık halini sadece usul yasasına hasretmek olanaklı değildir. “Yasaya aykırılık” geniş bir kavram olarak “hukukun zedelenmesi” biçiminde anlaşılmalı, Usul Yasası’nm 308. maddesinde açıklanan yargılama yasası kuralları
yanında, maddi ceza yasalanna aykırılık hallerini de kapsamalıdır. O halde gerek
Yargılama Yasası ve gerekse maddi hukuk kurallarına aykınlık hallerinde yazılı emir yoluna başvurulabilmesi olanaklı olmakla beraber, hakimin kanaat ve takdirine ait fiili
sorunlardan dolayı bu yola gidilemeyeceği Yargıtayın yerleşmiş görüşüdür. Kaldı ki öğreti
de aynı görüşü benimsemektedir 55 O halde yazılı emre konu olabilecek yasaya aykırılık halleri, uygulamadaki esaslı
yanlışlıklar ve esasa etkili usul hatalarıdır. Uyuşmazlık konusu olayda, tüm kanıtların toplanıp takdir, tercih ve
değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtay denetiminden geçmeksizin
beraate ilişkin direnme hükmünde, kanıtların takdirinde yanılgıya düşüldüğünden
bahisle yazılı emir yoluna başvurma olanağı yoktur. Zira ortada yasaya aykırılık hali
bulunmamakta olup, varolan kanıtların farklı değerlendirilmesinden ibaret bir
uyuşmazlık hali söz konusudur. Yazılı emir kesinleşen hükümlere karşı gidilebilen bir yasa
yolu olduğundan, takdire yönelik işlemler yazılı emir konusu sayılırsa, kesin hüküm
müessesesi yara alır, böyle bir duruma yol açmak Yargılama Yasasına kesin aykırıdır. Bu nedenle yazılı emir yolu ile inceleme yapılması mümkün görülmediğinden
istemin reddine karar verilmelidir. (YCGK., 10.12.1990,4/305‐328) Özü: Olayda ilgili tüm deliller toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen
ve Yargıtayca tetkik edilmeksizin kesinleşen beraat hükmüne ilişkin olarak takdirde
hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma imkanı yoktur. Dosya içeriğine göre; Müdahilin evini kurşunlamak suretiyle öldürmeye teşebbüs suçundan haklarında
kamu davası açılan sanıklardan Ş... K...’nın beraatine; R... Y...’ın TCK’nın 448, 61, 55 Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, S. 1160‐1161; Faruk E rem, Ceza
Yargılama Hukuku, S.599; Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü, 4.Bası, S.402 ve
26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı. KANUN YARARINA BOZMA
74
65/3 ve 59. maddeleri gereğince ilç yıl dört ay ağır hapis cezasıyla mahkûmiyetine dair
Yerel Mahkemece verilen hükmün Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10.6.1987 gün ve
1423/2150 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesinden sonra, aynı olayın sanıklarından ve hakkındaki yargılamanın geçici olarak durdurulmasına karar verilen S... S...T...'in yakalanmasından sonra yapılan yargılama sırasında, mağdur müdahil İ... G...'in Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesince talimatla alınan 12.7.1982 tarihli ifadesinde “Evime ateş edenler ufak boylu sanşın ve ufak boylu iki kişi idi. Hatırladığım kadarı ile R... K... ve olay sırasında benim ateş edip öldürdüğüm C... B...”di demesini ve tüm dosya içeriğini göz önünde tutarak, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesini, 28.1.1988 gün ve 162/15 sayı ile, sanık S... S... T.. .'in beraatine karar vermiş, kesinleşen bu karar aleyhine yazılı emir yoluna başvurulmuştur. Kesinleşen bir beraat kararı, hukuki bir meseleye ilişkin olsaydı; meselâ TCK’nın 296/2. maddesinde sayılanlar arasında olmadığı halde, cürmün delillerini saklama suçunu işlediği kabul edilen “amca” hakkında bu maddeye dayanarak verilen beraat kararı veya hırsızlık suçunu işleyen “hala”ya verilecek cezanın TCK’nın 524. maddenin ikinci fıkrası gereğince 1/3 oranında indirilmesi gerekirken, birinci fıkraya
uygulanarak ve “fail hakkında takibat icra olunamaz” hükmüne dayanarak verilen ve
kesinleşen bir beraat kararı hakkında yazılı emir yoluna başvurulsaydı, elbette ki
sanık aleyhine tesir etmemek kaydıyla bozma nedeni yapılabilirdi.
Ancak, olayımızda olduğu gibi, olayla ilgili tüm delilleri toplayıp, değerlendirilmesini
yaptıktan sonra suçun sübut bulmadığı kanaatine varan Yerel Mahkemece verilen beraat
kararına ilişkin olarak, başka deyişle maddi (fiili) nedenlere dayanarak yazılı emir yoluna
başvurabilir mi? C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık budur. Konunun Genel Kumlumuzda müzakeresi sırasında ortaya atılan ve tüm üyelerce benimsenen bilimsel görüşler ve Yargıtay İçtihatları aşağıda özetlenmiştir. A‐ Yazılı emir ile temyize, ancak verilmiş olan hükmün veya kararın kanuna muhalif
olması halinde müracaat edilebilir. Hakimin takdirine ait fiili meselelerden dolayı bu yola
gidilemez ‐ BAHA KANTAR, Ceza Muhakemeleri Usulü, 1957,4.Bası, S.402‐. Yazılı emre konu yapılacak karar, sadece hukuki meseleye ilişkin olmalıdır. Maddi
bir meselede verilen ve sadece o davayı ilgilendiren karardaki hatanın belirtilmesinde “kanun yararı” yoktur N. KUNTER, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8.Bası, 1986, S. 1057‐ Yazılı emirle Yargıtaya başvurulduğunda, fiili ve maddi hususlar üzerinde durulmaması, sadece hukuk bakımından inceleme yapılması gerekmektedir ‐ Ö. TOSUN, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Cilt 2, 1976, 2.Bası, S.196‐. B‐ Yukarıda açıklanan bilimsel görüşler doğrultusunda: 14.11.1977 gün ve 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında: (Esası halledilmiş bir
hükümle de, ancak hakimlerin takdir alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen, objektif esaslara dayanan ve fakat son çözümde sübjektif bir karar olan ve bu özelliği yüzünden ilgili yasa hükmündeki açıklık nedeniyle ilk mahkemelerce gözetile‐bilen erteleme konusunda, isteklerin karara bağlanmaması ya da gerekçesiz karar verilmesi üzerine hüküm bozulduğu takdirde usulün 343. maddesindeki karar türlerinden birinin Yargıtayca verilemeyeceği). 2. Ceza Dairesinin 9.3.1963 gün ve 1830/2325 sayılı kararında: (Yazılı emir yolunda
deliller bakımından incelemeye yapılamaz). KANUN YARARINA BOZMA
75
Aynı Dairenin 15.7.1972 gün ve 5942/6134 sayılı kararında: (Bir Ceza davasına konu
teşkil edip, sanığına isnat olunan eylemin, toplanan delillerin hangi hal ve derecesinde vaki ve sabit sayılacağı, bir kural olarak ortaya konulabilmelidir ki; mahkemelerin buna aykırı olarak delillerin dozunu yanlış tayin ederek, şu veya bu doğrultuda hükme varması, bir hukuk kuralına aykırılık ve dolayısıyla kanuna muhalefet teşkil edebilsin. Bu düşüncenin, hukuk mantığıyla bağdaşmasının mümkün olmadığını açıklamaya lüzum yoktur. Bunun tersine, usulümüzün 254. maddesinde “Mahkeme irat ve ikame edilen delilleri, duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder” denmiştir. “Kanaat” ve “takdir” hallerinin ise; bir kuralın kalıbına sağdınlması şüphesiz mümkün değildir. Başka başka mahkemelerin, benzer olaylarda aynı düzeyde delillerle, takdire dayanarak “beraat” veya “mahkûmiyet” kararları verebilmesi ve inceleme merciilerinin de mahkemelerin aksi doğrultuda tecelli eden bu takdirlerini geçerli sayarak, hükümleri onaması mümkündür. Diğer bir ifade ile, “delillerin doğru takdir edilmesi” gibi bir kural söz konusu olamaz. İnsan tabiatına aykındır. Hatta, değişik psikolojik etkiler altında, aynı hakimin dahi delil yönünden birbirine tamamen uygun davalarda, ayn zamanlarda ters sonuçlara varması normal sayılabilir. Bir ceza davasında vaki ve sabit bulunan eylem, kanuna göre suç teşkil etmediği halde, mahkemece mahkûmiyet kararı verilmesi veya bunun aksine sabit olan fiil kanunda suç olarak gösterildiği halde, bu kanun hükmünü yanlış yorumlama neticesi, suç unsurlarının var olmadığına dayanılarak beraat kararı verilmesi, yürürlükteki kanun ve nizamlarda yer alan hukuk kurallarının uygulanma, yahut yanlış uygulanması ve bunların dışında usulün 308. maddesinde yazılı hallerde
kanuna muhalefet hali aşikâr olduğundan, bu durumlara hasren yazılı emir yoluna
gidilebilirse de; olayda olduğu gibi, “fiilin sübutu yönünden delillerin takdiri”
noktasından yazılı emir isteminin dinlenmemesi gerekir. Yazılı emrin, sübutun takdiri
mevzularında işletilmesi sakıncalar doğurur. Beraat eden kişi hakkındaki hüküm aleyhine
yıllar sonra, fiilin sabit olduğundan söz edilerek, yazılı emir yoluna gidilip, aleyhte tesir
etmese bile, beraat hükmünün bozulması hukuk düzenini zedeler. Yazılı emir yoluyla hükmü inceleyen merciin düşüncesi, kimi zaman mahkemenin kanaati doğrultusunda tecelli edebileceği gibi, bazen de ona aykırı düşmesi tabiidir. Ama, her iki halde de maddi gerçek yani sübut konusu yine örtülü kalır. Delilleri mahkemenin mi, yoksa Yargıtayın mı işin aslına uygun şekilde takdir ettiği kesinlikle ileri sürülemez. O halde, bu yola gidilmesinde bir yarar olmamak gerekir. Esasen, bize has bir usul mües‐ sesesi olan “Yazılı emir” hakkında, esbabı mucibe layihasında “tatbikatı kanuniyeden” dolayı yazılı emir verilebileceği hususunun zikredilmiş olduğu ve bu tabirin anlamının da “sübut” konusuyla telifi mümkün olmadığı düşünülürse, bu konudaki aksine yorumlamaların maksatla zıt düşeceği sonucuna varılmak gerekir), 8. Ceza Dairesinin 5.10.1976 gün ve 7025/6885 sayılı kararında: (Lehte ve aleyhteki
bütün deliller mahkemece tartışıldıktan ve aleyhtekiler çürütüldükten sonra beraat
hükmü verildiğine göre, yazılı emirle bozmayı gerektiren bir yön düşünülemez), 8. Ceza Dairesinin 5.12.1984 gün ve 5766/5900 sayılı kararında: (Tüm kanıtlar
toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtayca incelenmeksizin
kesinleşen hükümlerde, kanıtların değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğü ileri
sürülerek yazılı emir yoluna başvurma olanağı yoktur), Ceza Genel Kurulunun 28.4.1986 gün ve 35/278 sayılı Kararında: (26.10.1932 gün
ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, kanuna muhalefet halleri açıklanmış ve
bunların, uygulamadaki yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarından ibaret olduğu
belirtilmiştir. İnceleme konumuzu teşkil eden dava dosyasında olduğu gibi, olayla ilgili KANUN YARARINA BOZMA
76
tüm delillerin toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtayca ince‐
lenmeksizin kesinleşen beraat hükmüne ilişkin olarak, delillerin takdir ve tercihinde
hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma imkanı yoktur). Denilmektedir. Ceza Genel Kurulunun, 20.12.1976 gün ve 509/534, 28.4.1986 gün ve 35/278,
25.4.1988 gün ve 94/171 sayılı kararları da aynı mahiyettedir. Açıklanan hususlar göz önünde tutulduğunda, C.Başsavcılığı itirazmın reddine karar
verilmelidir (Oybirliği ile). (YCGK., 12.6.1989,1/169‐231) Özü: Araştırmaya yöneltir şekilde hükmün bozulması yazılı emirde olanaksızdır. Hakkında C. Savcılığının 15.10.1986 gün ve 244 sayılı iddianame ile kamu davası açtığı A... oğlu Hilap’den doğma, 18.2.1958 doğumlu, Arpaçay İlçesi Tomarlı Köyü
nüfusuna yazılı Y... Mutlu'nun kaydma 21.7.1977 tarihinde ölümünün düşürüldüğü
getirilen nüfus kaydında görülmüş, kimliğin kendisine ait olduğunu söyleyen sanık ölü kaydının yanlışlıkla düşürüldüğünü, düzeltilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açtığını belirtmiş, bu davanın sonucu beklenmeden yerel mahkemece yazılı emre konu
olan hüküm kurulmuştur. Bu durumun yazılı emir yolu ile düzeltilmesi söz konusu olamaz. Zira yazılı emir sonucu bozma yapıldığı takdirde Yargıtay ilgili dairesi ve itiraz üzerine de CGK’nın işin
esasına karar vermesi gerekir; araştırmaya yöneltir şekilde hükmün bozulması;
CYUK’nun 343. maddesine göre olası değildir. Olaya baktığımızda nüfus kaydında gösterildiği şekilde sanık ölü ise zaten hükmün
infazı söz konusu olamayacaktır. İnfaz aşamasında sanığın ölü olmayıp, sağ olduğu ve
nüfiıs kaydınm da kendisine ait bulunduğu belirlenirse hüküm infaz edilecektir. Yerel
Mahkemenin yukarıda açıklanan hatası cezanın çektirilmemesini veya kamu davasının
ortadan kaldırılmasını gerektirmediğinden bu açıklamaların ışığında C.Başsavcılığı
itirazının reddine karar verilmelidir. (YCGK., 14.11.1988,340‐450) Özü: Kanuna muhalefet hali sübutu da kapsar. Yazılı emre dayanan tmyiz incelemesi sırasında, suçun sübut bulmadığı anlaşılırsa, sanığın beraatine karar
verilebilir. Dosya içeriğine, göre müşteki A... D...'e ait otelde kalan sanığın müşteki ile
aralarındaki samimiyete istinaden kilitli motosikletini yazıhanenin açık çekmecesinde bulunan anahtarını almak suretiyle götürdüğü, Çorum istikametine doğru 30 kilometre
kadar gittikten sonra kaza yaptığı anlaşılmaktadır. Ceza Genel Kurulunun 30.5.1988 gün ve 1988/179‐230 sayılı Kararında da belirtildiği gibi kanuna muhalefet hali sübutu da kapsar. Sübut bulunmayan bir eylemin
uygulamaya veya sair kanuna aykırılıklara ilişkin yönlerinin incelenmesini mümkün
görüp, yargılamanın temelini oluşturan suçun sübutuna ve oluşup oluşmadığına ilişkin incelemeyi mümkün görmemenin mantıkî izahı yoktur. Bu nedenle Tebliğnamedeki düşünceye katılınmamıştır. Otel müşterilerinin parasını alıp verecek kadarı müştekiyi yakın ve onunla samimi
olan sanığın, bu yakınlık ve samimiyete dayanarak motosikletini haber vermeden
götürmesi olayından hırsızlık kastı ile hareket ettiğine ilişkin delil bulunmadığından
C. Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir. (YCGK., 7.11.1988,6/403‐437)
KANUN YARARINA BOZMA
77
Özü: Yazılı emirle yapılan bozma istemi üzerine özel Dairece verilen karara
yapılan itiraz dolayısıyla, dosyanın YCGK, da incelenmesi sırasında, sanığın eyleminin
suç oluşturmadığı anlaşılırsa, yazılı emrin konusu dışına çıkılıp, sanığın beraatine karar
verilebilir. İncelenen dosyaya göre; Yazılı emir üzerine TCK’mn 522. maddesinden dolayı bozma yapılıp yapılmayacağı
hususunda geçilmezden önce, sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmayacağı konusu
gündeme getirilmiştir. Yazılı emir de her ne kadar açıkça bu konuda bir ifade yoksa da;
bozma isteyen düşüncenin temelde dayanağı ve özü budur. İşin başlangıcına ve esasına
gidilip eylemin suç olup olmadığı belirlenmeden sonuç kararda kanuna muhalefet
hallerini araştırıp tartışmak temelsiz ve anlamsız bir çalışmadır. Bu itibarla kanuna
muhalefet nedenleri olarak açıkça ifade olunmasa dahi eylemi suç oluşturup oluşturmadığını araştırmak gerekli ve zorunludur. Bu düşüncelerle; öncelikle sanığın
eyleminin suç oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine oybirliğiyle karar verildikten
sonra yapılan incelemede; TCK’nın 513. maddesinde suçun unsurları: 1. fıkrada “hudut bozma” veya
“değiştirme” aynı madde ikinci fıkrasında: “köy hükmü şahsiyetine ait olan veya öteden
beri köylünün müşterek istifadesine terk edilmiş bulunduğunu bilerek mer'a harman
yeri, yol sulak gibi...” taşınmazları kısmen veya tamamen zapt ve tasarruf etme veya sürüp ekme olarak belirtilmiştir. Kabul edilen bu görüş karşısında TCK’nm 522. maddesinin olayda uygulama yeri olup olmadığım bu aşamada tartışmada hukuki yarar görülmemiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulü ile Yerel
Mahkeme hükmünün CMUK’un 343. maddesi uyarınca bozulmasına, hükmolunan
cezanın çektirilmemesine karar verilmelidir. (YCGK., 24.10.1988,8/310‐390) Özü: Hükümde gerekçe gösterilmemesi yazılı emir konusu olabilir. Ceza uygulamasında hakim uygulama maddesindeki alt ve üst sınırlar arasında
serbestçe takdir hakkını kullanabilir. Ancak takdir hakkım kullanırken Anayasa ve
yasaların öngördüğü biçimde yasal gerekçesini göstermeli veya takdire dayandığını belirtmelidir. Takdir hakkının serbestçe kullanılması gerekçesiz uygulama yapılmasına yol
açmamalıdır. 9.11.1982 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 141. maddesinde; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” Keza CYUY’un 32. maddesinde “bütün hakimlik ve mahkeme kararlarının muhalefet şerhleri dahil gerekçeli olarak yazılacağına” dair hükümleri karşısında gerekçesizliğin kanuna aykınhk olduğu açıktır. O halde mahkemelerin her türlü uygulamalarında yasal gerekçe göstermeleri gerekir. Bu husus kanun yollan denetiminin yapılması içinde kararda bulunması gerek ve şart olan yasal zorunluluk; bulunmaması hukuka ve kanuna kesin aykırılıktır.(YCGK., 17.10.1988, 7/336‐
368) Yazılı emir, ancak ceza mahkemeleri ve hakimlerince verilen hüküm ve kararları için
söz konusu olur. HUMK’un 150. maddesine göre hukuk mahkemesince verilen inzibati nitelikteki hafif hapis cezası yazılı emrin kapsamı dışındadır. (YCGK. 27.12.1976
‐ 7/524‐560) Kanıtların değerlendirilmesi ve takdirinde yanılgıya düşüldüğü gerekçesiyle kanun
yararına bozma cihetine gidilmeyeceği; keza eksik soruşturma yapılarak karar verilmiş KANUN YARARINA BOZMA
78
olması, hükmün kanun yararına bozma yoluyla bozulmasını haklı kılmayacağı CMK’nın 309 madde hükmünde açıkça vurgulanmıştır. İnfaz Hakimliğinin vermiş olduğu disiplin cezasının kaldırılmasına ilişkin kararında; takdirine ilişen husus, kanun yararına bozmaya konu edilmediğinden, keza süre yönündeki red kararının doğru olmadığı biçimindeki düşünce yasaların öngördüğü hükümlere uygun düşmediğinden, kanun yararına bozma isteminin bu gerekçelerle yerinde olmadığından reddine, karar vermek gerekmiştir. 1. CD., 01.07.2013, 2657/4733 Olağan üstü bir kanun yolu olan, kanun yararına bozmaya yalnızca kesin olan yada temyiz edilmeksizin kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı başvurulabileceği, yokluğunda verilen 24.09.2012 tarihli kararın katılan idare vekiline tebliğ edilmemesi nedeniyle hükmün kesinleşmediğinin anlaşılması karşısında 5271 sayılı CMK’nın 309. Maddesi uyarmca kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden REDDİNE, anılan kararın katılan idare vekiline usulüne uygun şekilde tebliği hususunun mahkemesince takdir ve ifasına, dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 3. CD., 30.05.2013,12968/22659 Dosya kapsamına göre; mahkemenin gerekçesinde, katılan sanıklar tarafından suçun, katılan sanık Gökhan'ın gerçekleştirmiş olduğu hakaret eylemi sebebiyle haksız bir fille tepki olarak işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, katılan sanıklar hakkında 5237 sayılı Kanun'un 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümleri uygulanması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde fazla cezaya hükmolunmasında isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı. Gereği görüşülüp düşünüldü: Öğ
retide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşullan ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun KANUN YARARINA BOZMA
79
14.11.1977 gün ve 3‐2 sayılı Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykınlık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgılan veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29‐56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.) Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; sanıklar hakkında kamu görevlisine karşı basit yaralama suçlarından 5237 sayılı TCK’nm 86/2, 86/3‐c, 62. maddeleri gereğince cezalandırılması yoluna gitmiştir. 5237 sayılı TCK’nm 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik uygulanıp uygulanmayacağı bizatihi mahkemenin takdirine ilişkin bir konu olup mahkeme bu hususta sanıklar lehine haksız tahrik indirimi yapmayarak takdir hakkım bu yönde kullanarak uygulama yapmıştır. Açıklanan bu nedenlerle Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebini içeren
talebi, Aydın 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.04.2008 tarihli ve 2007/46 Esas, 2008/490
sayılı Kararının, takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309.
maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 3. CD.,
10.07.2013,18415/28812 Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu,
5271 sayılı CYY’nin 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. maddenin 5‐14. fıkralarında koşular dikkate alınarak,
suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise,
bilahare davanm düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nin 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır. Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararm istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna
tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasayoluna
başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma
konusu yapılabileceğinden kuşku bulunmamaktadır. Ancak yasa yararına bozma
yasayolunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı denetlenebilecek, bu
kapsamda, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın
esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle verilen karar 5271
sayılı Yasanın
KANUN YARARINA BOZMA
80
5‐14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenecek, somut olayda hükmün
açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha
önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılap
Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, askeri ceza yasası ile 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği, gibi hususlar denetlenerek, saptanan bu hukuka aykırılıklar nedeniyle karar bozulacak, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak, karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Ancak burada unutulmaması gereken husus bu yasayolunda denetlenenin hüküm olmayıp, bu hüküm üzerine inşa edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğudur. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan
mahkûmiyet hükmü ise hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek, temyiz yasayoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde ise koşulları bulunduğu taktirde yasa yararına bozma yasayolu ile incelenebilecek ve denetlenebilecektir. Sayılan üç olasılıktan birinin gerçekleşmesi halinde hüküm varlık kazanacağından, ancak bu aşamada olağan yasayolu olan temyiz yasa yolu devreye girecek, varlık kazanan hükmün temyiz edilmesi halinde, aleyhe temyiz bulunup bulunmadığı da dikkate alınmak suretiyle temyiz incelemesi yapılacak, bu aşamada hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar denetlenebilecek, hükmün varlık kazanması ve temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde ise, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar, 5271 sayılı CYY’nin 309 ve 310. maddelerindeki koşullar dikkate alınmak suretiyle yasa yaranna bozma istemine konu olabilecektir. Görüldüğü gibi hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken
varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu
olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de
olağanüstü yasayolu denetimine konu olması mümkün değildir. Bu itibarla, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil
bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasayoluyla denetlenmesi olanağı
bulunmamakta‐ dır.Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen
incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların,
olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü yasa yararına bozma yasayoluyla
denetlenebileceğini kabul etmek yasayollarında hakim olan temel ilkelere de açıkça
aykırıdır. Aksi kabul, temyiz ve yasa yararına bozma yasayolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir. Henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son
yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “...Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder” 11. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkeme hükmü
KANUN YARARINA BOZMA
81
açıklar” 10. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri
bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir” 8.fıkrasımn; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur” şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin, doğrudan olağanüstü yasa yoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Diğer yönden,bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir."şeklindeki kararı da gözetilerek henüz hukuki varlık kazanmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının olağanüstü yasa yolu olan kanım yararına bozmaya konu edilemeyeceğinden; Gazipaşa Sulh Ceza Mahkemesinin 14.02.2011 tarihli ve 2010/211 esas, 201İ/28
sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuki varlık kazanmadığı kabul
edildiğinde; bu karara yönelik yapılan itirazın Gazipaşa Asliye Ceza Mahkemesinin
11.03.2011 tarih ve 2011/73 değişik iş sayılı kararı ile reddine karar verilmesinin de anılan hükme hukuki varlık kazandırmadığı kabul edilerek yapılan incelemede; Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede
ileri sürülen düşünce yerinde görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309.maddesinde
öngörülen şartlar oluşmadığından kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın mahallinde gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE; 3. CD., 08.02.2012,38569/4094
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.04.2009 tarih ve 2008/214 Esas, 2009/98 sayılı
kararına ve T.C. Anayasasının 40/2. maddesine göre, mahkeme, taraflara hangi kanun
yollan ve mercilere başvurulacağını ve sürelerini açıkça belirtmek zorunda olup, hüküm
usulüne uygun olarak sanık F.A'a tebliğ edilmiştir. Sanığın yokluğunda verilen hükümde
başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimde temyiz süresinin "tefhim/tebliğden itibaren
bir hafta içinde" biçiminde yazıldığı, usulüne uygun olarak tebliğ edilen bu hükmü sanığın
süresinden sonra temyiz ettiği, temyiz dilekçesinde bildirimde yer alan bu ifade
nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı hususunda bir duraksama yaşadığına
ilişkin herhangi bir anlatımın yer almadığı gibi, temyiz süresinden sonra dilekçenin
verilmesine ilişkin de herhangi bir bilginin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kararda, kanun
yolu, mercii, süresi, sürenin ne zaman başlayacağı, başvuru şekli belirtilmiş olması nedeni ile kanun yararına bozmayı gerektirir hukuka aykırılık nedeni bulunmadığı
anlaşılmakla, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma yazısına dayanan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.08.2012 tarih ve 2012/211018 sayılı
ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 3. CD, 01.11.2012,28832/37212 II- Kanun yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını itiraz üzerine inceleyen merciiin,
hükmü esastan denetleme yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri
bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirti KANUN YARARINA BOZMA
82
len objektif ve sübjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir. CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir. Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanmda merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir. CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10‐534 esas, 2013/15 sayılı Kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nm 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir. İnceleme konusu somut olayda; sanık Fatma Uğur Dağıstanlı müdafıinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik mahkeme kararına, mükerrer dava açıldığı, aynı konuda sanık hakkında Bakırköy 7. Sulh Ceza ve 4. Asliye Ceza Mahkemelerinde davaların bulunduğu yönünde itirazda bulunması üzerine, itirazı inceleyen Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesince mükerrer dava iddiasının araştırılması gerekçesiyle itiraz yerinde görülerek, itirazın kabulüne karar verilmiştir. Yukarıda yer verilen Ceza Genel Kurulu Kararında da vurgulandığı üzere itirazı inceleyen merciin hem usul hem esas yönünden inceleme yapabileceği anlaşıldığından, itirazın yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı ile sınırlı yapılması gerektiğine yönelik Kanun yararına bozma talebi yerinde görülmemiştir. IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde
görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 4. CD., 12.09.2013,23320/22066 KANUN YARARINA BOZMA
83
II- Kanun yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
İddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısının* yargılamayı yapacak olan hakimin
eşi olmasının* CMK’nın 30/2. maddesi kapsamında çekinme sebebi olarak kabul edilip
edilemeyeceğine ilişkindir. III- Hukuksal Değerlendirme:
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yaranna bozma olağanüstü
yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın
309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini
açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama
birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya
hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul
yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin
bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3‐2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun
olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa
yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine
bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29‐56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.) Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; Hakaret ve tehdit
suçlarından sanık .... hakkında, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 03/05/2012
tarihli ve 2012/3428 no.lu iddianamesi ile açılan kamu davası tevzi işlemi sonucunda, Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmiş, mahkemece 09/05/2012 tarihinde yapılan tensiple, iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısının, mahkeme hakiminin eşi olması nedeniyle, 2802 sayılı Kanunun 46. maddesi ile CMK’nın 30/1‐2. maddeleri gereğince davadan çekinme kararı verilerek, davaya bakmak üzere hakim görevlendirilmesi için dosya merci Küçükçekmece 8. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda* iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısının* mahkeme hakiminin eşi olmasının* hakimin davaya bakamayacağı haller içerisinde sayılmadığı* hakimin reddi sebeplerinin de bulunmadığı gerekçesiyle* 11/05/2012 tarih ve 2012/104 değişik iş sayılı kararla çekilme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. KANUN YARARINA BOZMA
84
Konuya ilişkin yasal mevzuat incelendiğinde; 2802 sayılı Kanun’un 46/1.
maddesinde; “Karı ‐ koca, ikinci derece dahil kan ve sihri hısımlar bir mahkemenin aynı
dairesinde görev yapamazlar.” 5271 sayılı Kanun’un 30. maddesinde; “(1) Hâkim, yasaklılığını gerektiren sebeplere
dayanarak çekindiğinde; merci, bir başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla
görevlendirir. (2) Hâkim, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde,
merci çekinmenin uygun olup olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması
halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.” hükümleri
yer almaktadır. Görüldüğü üzere* hakimin davaya bakamayacağı hallerin düzenlendiği CMK’nın 22.
maddesinde sınırlı olarak sayılan hallerin bulunması nedeniyle* davaya bakan hakimin
çekinmesi durumunda* CMK’nın 30/1. maddesi uyarınca merciin* bir başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirmesinin yasal bir zorunluluk olmasına karşın CMK’nın 30/2. maddesine göre* hâkim* tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri
sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin u y g u n olup olmadığına karar verecek ve
çekinmenin uygun bulunması halinde* davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme
görevlendirecektir. Kanun koyucu CMK’nın 30/2. maddesindeki durumda, hakimin
çekinmesinin somut olaya uygun olup olmadığını değerlendirerek* karar vermesi için
merciye takdir hakkı tanımıştır. Bu takdir hakkı kullanılarak yapılan değerlendirme
sonucu verilen kararın, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında kanun yaranna bozma
yoluyla denetlenmesi hukuka uygun görülmemiştir. IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce,
Küçükçekmece 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/05/2012 tarihli ve 2012/104 değişik iş
sayılı kararının, takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309.
maddesi koşullarını taşımayan YASA YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 4. CD., 07.03.2013,28092/6451 I- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Adli sicil kaydı bulunmayan ve bir daha suç işlemeyeceği kanaati ile hükümde yer
alan cezalarından biri ertelenen sanık hakkında, hükümde yer alan diğer bir cezası ile
ilgili erteleme kurumunun tartışılmaması suretiyle hükümde çelişki oluşturulmasına
ilişkindir. Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü
yasa yolunun koşulları ve sonuçlan, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın
309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet
Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini
açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren
yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen ne KANUN YARARINA BOZMA
85
denlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına
bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hekim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı
yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına
giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin
bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin
ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3‐2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla de‐ netlenemeyecektir.(Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29‐56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.) Kanun yararına bozma istemine konu edilen 5237 sayılı TCK'nın 51. maddesinde, iki
yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği,
fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar
bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi, a‐ Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm
edilmemiş olmak, b‐Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar
suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, koşullarına
bağlanmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08/05/2012 gün ve 4/768‐187 sayılı kararında
vurgulandığı üzere, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 07.06.1976 gün
ve 4‐3 sayılı kararında ifade edilen “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın
kişiliğine uydurulmasını öngören yargısal bir kişiselleştirme kurumudur. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; Mahkemece sanık
hakkında hakaret ve tehdit suçlarından ayrı ayrı 3 ay 22 gün ve 1 ay 7 gün hapis cezası
verilmiş, hakaret suçundan verilen 3 ay 22 günlük hapis cezası sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemeyeceği kanaati ile ertelenmesine karşın, tehdit suçundan verilen 1 ay 7 günlük hapis cezasında erteleme kurumu tartışılmamıştır. Mahkemenin bu uygulamasının kurulan hükümlerde kişiselleştirme yönünden
çelişki oluşturduğu anlaşılmakta ise de; Kanun koyucu TCK’nın 51. maddesinde
düzenlenen erteleme kurumunun uygulanıp uygulanmaması hususunda mahkemeye
takdir hakkı tanımıştır. Mahkemenin takdirine yönelik olan bu gerekçenin yerinde veya
yeterli olup olmadığı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken* takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan* Kanun yararına bozmaya konu yapılamayacak ve Yargıtay tarafından denetlenemeyecektir. KANUN YARARINA BOZMA
86
IV‐ Sonuç ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, Kanun
yararına bozma isteminin takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden,
CMK'nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN
REDDİNE, 4. CD., 06.06.2013,30992/17805 II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumunun koşullarının oluşmasına karşın, kararda tartışılmamasına yönelik hukuka
aykırılığa ilişkindir. III- Hukuksal Değerlendirme:
İnceleme konusu somut olayda; adli sicil kaydı bulunmayan sanıklar .... Ve ....
hakaret ve tehdit suçlarından adli para cezası verildiği, ancak kararda hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Kanun koyucu CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmaması hususunda mahkemeye takdir hakkı tanımıştır. Objektif koşulların oluşmasına karşın koşullu bir düşme nedeni olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmamasına yönelik mahkeme uygulamasının yerinde veya yeterli olup olmadığı temyiz incelemesinde
değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü
kanun yolu olan, Kanun yaranna bozma yoluyla denetlenemeyecektir. 4. CD., 19 09
2013 14249/22957
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık hakkında başka bir mahkemede görülmekte olan, yargılamasını yapan
hakime yönelik hakaret davasının, CMK’nın 30/2. maddesi kapsamında çekinme sebebi
olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkindir. III- Hukuksal Değerlendirme:
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandınlan kanun yararına bozma
olağanüstü yasa yolunun koşullan ve sonuçlan, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı KANUN YARARINA BOZMA
87
yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına
giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin
bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin
ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3‐2 sayılı Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hakimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgılan veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29‐56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.) Konuya ilişkin yasal mevzuat incelendiğinde; 5271 sayılı Kanun’un “Hakimin davaya bakamayacağı haller” başlıklı 22. maddesinde; “ ............... ” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun “Hakimin çekinmesi ve inceleme mercii” başlıklı 30. maddesinde ise; “....”
hükümleri yer almaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; Sanık Ü .A hakkında, hakaret suçundan Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinde görülmekte olan kamu davasının
23/01/2012 tarihli duruşmasında, sanığın sorgusu yapıldıktan sonra, söz almadan yüksek
sesle konuştuğu ve kendisini uyaran hakime yönelik olarak “satılmış ülkenin mahkemesi” şeklinde beyanda bulunması üzerine, hakkında tutanak tutularak suç duyurusunda
bulunulduğu, sanık hakkında bu ihbar nedeniyle kamu görevlisine hakaret suçundan
başka bir mahkemeye kamu davası açıldığı, mahkemece bu dava gerekçe gösterilerek, CMK’nın 30/2. maddesi uyarınca hakimin tarafsızlığından şüpheye düşülebileceğinden çekinme kararı verilerek incelenmek üzere merciye gönderildiği ve çekinme kararının merci tarafından uygun bulunmadığı anlaşılmıştır. Hakimin davaya bakamayacağı hallerin düzenlendiği CMK’nın 22/1‐a maddesinde belirtilen “Suçtan kendisi zarar görmüşse,” ibaresinin, hakimin yargılamasını yaptığı suçtan zarar görmesi olduğu, diğer bir mahkemede görülmekte olan suçtan zarar görmesi durumunu kapsamadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, hakimin davaya bakamayacağı hallerin düzenlendiği CMK’nın 22.
maddesinde sınırlı olarak sayılan hallerin bulunması nedeniyle, davaya bakan hakimin çekinmesi durumunda, CMK’nın 30/1. maddesi uyarınca merciin, bir başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirmesi yasal bir zorunluluk olmasına karşın, CMK’nın 30/2. maddesine göre, hâkim, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin uygun olup olmadığına karar verecek ve çekinmenin uygun bulunması halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkemeyi görevlendirecektir. Kanun koyucu CMK’nın 30/2. maddesindeki durumda, hakimin çekinmesinin somut olaya uygun olup olmadığını değerlendirerek, karar vermesi için merciye takdir hakkı tanımıştır. Bu takdir hakkı kullanılarak yapılan değerlendirme sonucu verilen kararın, vukanda yapılan açıklamalar ışığında kanun yararına bozma yoluyla denetlenmesi hukuka uygun görülmemiştir. IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
KANUN YARARINA BOZMA
88
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce,
(ANKARA) 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 26/04/2012 tarih ve 2012/143 değişik iş sayılı
kararının, takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309.
maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 4. CD., 21.03.2013,30195/8148 Özü: CMK 325 maddenin uygulanması ile giderilmesi mümkün hukuka aykırılıklar
için kanun yararına bozma yasa yolunagidilemez. Halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi "Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından istifade ederler." şeklindedir. Maddenin uygulanabilmesi için ‐Birden fazla sanığın aynı suçu işlemiş olması, ‐Aynı mahkemede yargılanıp aynı ilamla mahkûmiyetlerine karar verilmesi, ‐Hükmün temyiz edilebilir nitelikte olması, ‐Kanuna muhalefet edilmesi nedenine dayalı bozma kararının, sanıklann lehine olması, Gerekir. Bozma kararının, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesi için bu hususun açıkça bozma kararında belirtilmesine ya da sanığın talep etmesine gerek yoktur.
Mahkemenin kendiliğinden anılan düzenlemenin gereğini yerine getirmesi mümkündür. Somut olayda; sanıkların birlikte suç işledikleri, aynı mahkemede yargılanıp birlikte
mahkum oldukları, hükmün temyizi kabil olduğu, Dairemizce kanuna muhalefet edilmesi
nedeniyle temyiz eden lehine bozulduğu, diğer sanık Tayfun Marmara'nın süresinde
hükmü temyiz etmediği anlaşılmaktadır. Dairemizce suçun niteliğine ilişkin ilamın (b) bendi ile yapılan bozmanın aynı suçu sanık Erkan Fırlak ile birlikte işleyen sanık
Tayfun'un hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle temyiz davası açma hakkından
yararlanamayan sanık Tayfun için, yasal şartları oluştuğundan 1412 sayılı CMUK'nın 325.
maddesi gereğince bozma kararının sirayet ettirilmesi suretiyle mahallinde yargılamaya
devam edilerek yeni bir hüküm kurulması mümkündür.
İncelenen dosyada, yasaya aykırılığı, hükmün kesinleşmesini ve infazını engelleyen
usule ilişkin yasal düzenleme mevcut iken, bu yolun kullanımına başvurulmaksızın
olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilmesi mümkün değildir. 4. CD., 12/11/2012, 21911/24327 .. .davadan müştekinin haberdar edilmeksizin sanık hakkında beraet kararı
verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 03/06/2013 gün ve 94660652‐105‐07‐3451‐
2013/9097/35328 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte
KANUN YARARINA BOZMA
89
Dosya içeriğinden, müşteki A.Ul'ın şikayeti üzerine sanık SSB hakkında yapılan soruşturma sırasında dosyaya nasıl girdiği anlaşılamayan YA müdafiin dilekçesinde havale bulunmadığı gibi 07/02/2006 günlü savcılık beyanında müdafii dışında imzaların da olmadığı ve açılan dava sonucunda verilen beraet hükmüne yönelik müşteki YA vekilinin temyiz talebinin mahkemece reddedildiği, bu red kararının da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15/10/2012 gün ve 2011/1758 Esas, 2012/20750 sayılı Kararı ile "Yılmaz’ın temyiz hak ve yetkisinin bulunmaması nedeniyle reddin onanmasına" hükmolunduğu ve temyiz talebinin reddi halinde kararın temyiz incelemesinden geçmediği şeklindeki bir kabulün ancak hükmün içeriğine yönelik bir aykınlığm kanun yararına bozma konusu yapılması halinde mümkün olacağı, oysa somut olayda Yargıtay 4. Ceza Dairesince müştekinin şikayet hak ve yetkisi bulunmadığının karara bağlandığı ve şikayet hakkı olmayan birinin duruşmadan haberdar edilmesinin ise esasa bir etkisinin bulunmayacağı hususları nazara alındığında kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görülmediğinden Antalya 3.
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26/11/2007 gün ve 2007/368 Esas, 2007/439 sayılı
kararın kanun yararına bozulması talebinin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 5. CD„ 26/09/2013,10934/9422
...sanıklar arasında menfaat çatışması bulunmasına rağmen, bu durumu Baroya ve ilgili mahkemeye bildirip sanıklardan birinin müdafiiliğinden çekilerek yeni görevlendirme yapılmasını istemek yerine duruşmaları her iki sanık müdafii sıfatıyla takip ettiği hususundaki mevcut delillerin son soruşturmanın açılması için yeterli olduğu, delillerin takdir ve değerlendirmesinin de son soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 04/06/2012 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.04‐105‐49‐1940‐
2012/ 9707/33194 sayılı Kanun Yararına Bozmaya atfen C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdi kılınmakla gereği düşünüldü: Dosya içeriği ve CMK'nın 152, Avukatlık Kanununun 38, CMK Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslanna İlişkin Yönetmeliğin 5 ve 6. maddeleri hükümleri nazara alındığında sanığın zorunlu müdafii olarak atanmasının yargısal faaliyet kapsamında kaldığı ve mahkemenin takdirine bağlı olan bu hususa dayanılarak kanun yararına bozma yoluna gelinemeyeceği gibi son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair karar ile YCGK'nın 20/10/2009 gün, 2009/85‐242 sayılı Kararı da gözetildiğinde kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 5. CD., 01/11/2012,8435/10729
Özü: CMK 128. maddesi gereğince elkoyma kararına itiraz üzerine verilen karar, kanun yararına bozma konusu edilemez. Kaçak sigara naklinde kullanıldığı ve zulalı olduğu belirtilerek talep edilen Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 07.04.2013 tarihli 2013/16292 soruşturma sayılı yazısı ile 42 ... 62 plakalı Fiat Doblo Marka araca yönelik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 127.maddesi gereğince el konulmasının onaylanmasına dair Kocaeli 4.Sulh Ceza Mahkemesinin 05.04.2013 tarihli 2013/495 değişik iş sayılı kararım müteakip,
KANUN YARARINA BOZMA
90
kovuşturma aşamasında araç sahibi vekili tarafından araca yönelik el konulma kararının kaldırılması isteminin reddine ilişkin Konya 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 10.07.2013 tarihli ve 2013/411 esas sayılı kararına yapılan itirazın reddine dair KONYA l.Ağır Ceza Mahkemesinin 23.07.2013 tarihli ve 2013/666 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 02.12.2013 gün ve 72788 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.12.2013 gün ve KYB. 2013‐387997 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Mezkûr ihbarnamede; Dosya kapsamma göre karar tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükümleri çerçevesinde yapılan incelemede; 1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128/1‐b maddesinde, soruşturma
veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait olan ulaşım aracına el konulabileceğinin belirtildiği ve aidiyet kavramı ise mülkiyet ile ilgili olduğu halde, Konya 1 .Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/411 esas sayılı dosyasından yürütülen yargılamanın kovuşturma aşamasmda hakkında aracına el konulma kararı verilen araç sahibinin sanık olmadığı gözetilmeden, araca el konulmasına yönelik kararın kaldınlması isteminin reddine ilişkin karara yapılan itirazm kabulü yerine yasal gerekçe gösterilmeksizin reddine karar verilmesinde, 2- Soruşturma aşamasında, Cumhuriyet Başsavcılığının araca ilişkin el koyma talep
tarihi 07.04.2013 olduğu halde, Konya 4.Sulh Ceza Mahkemesinin anılan el konulmasının onaylanması karar tarihinin, kararda 05.04.2013 olarak gösterilmesinde, 3- Kabule göre, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 10/1.maddesinde,
bu Kanunda tanımlanan suçlarm işlenmesinde kullanılan taşıtlara, Ceza Muhakemesi Kanununun 128’inci maddesinin dördüncü fikrası hükmüne göre el konulur, hükmünün düzenlendiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128/4.maddesindeki kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen el koyma karart, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur, hükmü karşısında araca el koyma kararının icrasının aracın kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilme suretiyle olduğu belirtildiği halde aracın talep edene teslim edilmemesinde ve araçla ilgili araçla ilgili el koyma kararı sonrası taleple ilgili olarak aynı Kanun'un 131/5.maddesindeki, el konulan eşya, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhal iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebilir. Bu bırakma, teminat gösterilmesi koşuluna da bağlanabilir, hükmüne aykırı olarak aracın sahibine teslim edilmeme gerekçesinin kararda gösterilmemesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309.
maddesi uyarmca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
El koyma kararına yapılan itiraz üzerine mercii tarafından verilen kararın içeriği ve niteliği itibariyle bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden isteminin REDDİNE, 7. CD., 03.04.2014,236128826 Müteriz hakkında, restaurantında satışa sunduğu kanatlı et döner numunesinin mikrobiyolojik kriterlere uygun olmadığından, eylem tarihinde yürürlükte olan 5996 sayılı yasanın 21/5 maddesi ve aynı yasanın 40.maddesi gereğince idari para cezası verildiği, KANUN YARARINA BOZMA
91
eylem ve yaptırımın kanunda belirlendiği ve bu kanım ile ilgili yönetmeliğin yürürlüğe girmemesinin sonuca etkili olmayacağı gözetilerek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan
ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden REDDİNE, 7. CD., 02/07/2013,8228/17444 Kasten yaralama suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonunda
mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili Antalya Nöbetçi Asliye Ceza
Mahkemesine gönderilmesine dair Antalya 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/08/2010
tarihli ve 2010/686‐1 sayılı kararını müteakip, dosyanın gönderildiği Antalya 7. Asliye
Ceza Mahkemesince de verilen 29/11/2010 tarihli ve 2010/660‐789 sayılı görevsizlik kararı üzerine oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın tevdi
edildiği Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen, Antalya 7. Asliye Ceza
Mahkemesinin görevsizlik karamın kaldırılmasına ilişkin, 15/12/2010 tarihli ve
2010/2212 değişik iş sayılı kararından sonra, Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi
tarafından davaya bakmaktan çekinilmesi üzerine, çekinme kararı yerinde görülerek
bundan sonraki aşamasında davanm Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesi hakimliği
tarafından sürdürülmesine dair (ANTALYA) 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/05/2011
tarihli ve 2011/922 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyasıyla ilgili olarak; Dosya kapsamına göre, görevsizlik kararında hukukî görüş açıklanmasının 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 22. maddesinde yazılı sebepler arasında
bulunmadığı ve hakimin davaya bakmasına engel teşkil etmeyeceği gibi olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine merciin verdiği karar doğrultusunda, davaya görevsizlik kararı
kaldırılan mahkemece bakılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde
isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarmca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün
15.08.2011 gün ve 43121 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay
C.Başsavcılığının 27.09.2011 gün ve KYB‐2011/267694 sayılı ihbarnamesi ile
dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etme suçunu oluşturduğundan bahisle
görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Ceza Mahkemesine gönderildiği, dosyayı
inceleyen Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin atılı suçuıı kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabulü ile karşı görevsizlik kararı verilerek uyuşmazlığın çözümü için dosyayı
ağır ceza mahkemesine tevdi ettiği. Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince Asliye Ceza
Mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesi üzerine mahkeme hakiminin 05.05.2011 gün ve 2010/797 sayılı kararı ile görevsizlik
kararında görüş açıklamasından bulunduğundan bahisle CMK’nın 25 ve 30. maddeleri uyarınca davaya bakmaktan çekinileceğine karar verilmesi üzerine bu durumu inceleyen Antalya 1. Ağır ceza Mahkemesinin 11.5.2011 gün ve 2011/922 sayılı kararı ile Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçesinde gösterilen sebeplerle çekinme kararının yerinde olduğu kabul edilerek bundan sonraki aşamaların Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesi hakimliğince sürdürülmesine karar verildiği anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nın 30. maddesinde; 1- Hâkim, yasaklılığını gerektiren sebeplere dayanarak çekindiğinde; merci, bir
başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirir. 2- Hâkim, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde,
merci çekinmenin uygun olup olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması KANUN YARARINA BOZMA
92
halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir, hükmü
uyarınca, Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.11.2010 gün, 2010/660‐789 sayılı
görevsizlik Kararında "sanığın mağdurlardan A... ile tartışmasının ardından duyduğu
kızgınlıkla mağdurların bulunduğu yere hedef gözetmeksizin av tüfeği ile ateş etmiş
olması karşısında yaralama kastıyla ateş ettiğinin açık göstergesidir.Mağdurlann
yaralanmamış olması bu suçu ve sanığın kastını değiştirmez, yaralanma gerçekleşmediği için eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını kabul etmek gerekir. Bu nedenle bu suça bakma görevinin sulh ceza mahkemesine ait olduğu, eyleminin 5237 sayılı TCK’nm 86/2‐3 maddesinde tanımlanan kasten yaralamaya teşebbüs suçunu oluşturduğu,"
denilmek suretiyle mahkemenin görevsizlik kararında kesin olarak eylemi tanımlayarak
hukuki düşüncesini açıklamak suretiyle tarafsızlığını kaybettiği anlaşılmakla, Antalya 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin Kararında bir isabetsizlik bulunmadığından; C.Başsavcıhğınca
düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmediğinden kanun yaranna
bozma isteminin (REDDİNE) CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca müteakip işlemlerin
mahallinde yapılmasına, evrakın Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay
GBaşsavcılığına tevdiine, 8. CD., 22.03.2012,3048/9778 Özü: CMK 325 maddenin uygulanması ile giderilmesi mümkün hukuka aykırılıklar için kanun yatarına bozma yasa yoluna gidilemez. CMK’nın 309. maddesine göre kanun yararına bozma yoluna, yalnızca hakim veya
mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı gidilebilir. Hükmün lehe bozulması halinde, bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan sanıklara da uygulanmasının mümkün olması halinde, 1412 sayılı CMUK
’nın 325. maddesi uyarınca sirayet yoluyla hükmün bozulmasından istifade ettirilmesi gerekir. Dosyadaki somut olaya baktığımızda da; hükümlü MevlUt
ile suçu iştirak halinde
işledikleri iddia edilen İsmail, Mehmet, Metin ve Ayhan hakkında suç işlemek için
teşekkül oluşturma suçundan birlikte görülen dava sonucu tüm sanıklar hakkında
mahkumiyet kararı verilmesi, Mevlüt hakkındaki hüküm temyiz isteminin reddedilmesi
nedeniyle kesinleşirken, temyiz isteminde bulunan diğer 4 sanık hakkındaki hükmün,
sanıklar arasında hiyeraşi temeline dayanan sürekli bir birleşme bulunmadığından beraat
etmeleri gerektiği gerekçesiyle bozulması, bozma ilamına mahkemece uyularak bu
sanıkların beraatine karar verilmiş olması karşısında; mahkemenin hükümlü Mevlüt
hakkındaki dosyayı yeniden ele alıp duruşma açarak bozmayı hükümlüye sirayet ettirerek bir karar vermesi gerekeceği, kanuni bir zorunluluk olan sirayetin Yargıtay
bozma ilamında işaret edilmemesinin de sonuca etkili olmayacağı gözetildiğinde kanun
yararına bozma talebine konu edilen hukuki sorunun bozmanın hükümlüye sirayeti
sağlanarak çözülmesi mümkün iken olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmaya
başvuru‐ lamayacağı anlaşılmakla; 9. CD., 15.03.2012,1834/3570 Kanun yararına bozma, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve
birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine
ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu gerekse olağanüstü bir KANUN YARARINA BOZMA
93
denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alınabilecek ise de; kanun yararına bozma istemine konu edilemezler, nitekim 14.11.1977 gün ve 3/2 sayılı İBK’da da, erteleme istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan, ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine ya da kabulüne ilişkin olan ve temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı, kanuna aykırılıkta bulunulduğundan bahisle, kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağının açıkça belirtilmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için, maddedeki objektif ve sübjektif şartların gerçekleşmesi yanında, "Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği yönünde kanaate" ulaşılması gerekmektedir. Dolayısıyla müessesenin uygulanıp uygulanmaması yönünde hakimin sübjektif kanaati önem taşımaktadır. Kesin hükmün otoritesini kaldıran kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulduğunda, CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) ve (b) bentlerindeki hallerde mahkemesince yeniden yargılama yapılmasına karşın, diğer hallerde ilgili dairece karar verilmesi zorunlu olup, başka bir suça ilişkin daha önceden verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, sanık hakkında yeniden CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceğine yönelik bir kanun yararına bozma istemi üzerine, maddenin (a) ve (b) bentlerinde belirtilen yeniden yargılama şartlarının bulunmadığından ve bu müessese konusunda karar verme yetkisinin de münhasıran hükmü veren mahkemeye ait olması nedeniyle, Yargıtay'ca karar verilemeyeceği ve takdire ilişkin bu hususun kanun yararına bozma istemine de konu edilmeyeceği anlaşıldığından, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, kanun yararına bozma istemi yerinde görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın Yargıtay Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 25.11.2008 tarihli ve 2008/43‐12412 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; hakkında yakalama emri bulunan sanığın, üzerinde kimliği olmadığını söyleyerek, gerçek kimlik bilgileri yerine, kardeşi Muhammet'in kimlik bilgilerini bildirmek suretiyle kimliği hakkında resmi mercilere yalan beyanda bulunmak olarak belirlenen eyleminin, iftira niteliğinde olup 5237 sayılı Kanun'un 268/1. maddesi yollamasıyla 267/1. maddesi kapsamında kaldığı, bu suça bakma yetki ve görevinin asliye ceza mahkemesinde olduğu cihetle, Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması yerine Antalya 7. Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldınlmasma karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 04.12.2010 gün ve 2010/13732/71888 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.12.2010 gün ve KYB. 2010/322132 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü: Kanun yararına bozma, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykın‐ lıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir kanun yoludur. KANUN YARARINA BOZMA
94
5271 sayılı CMK’nm 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî
hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce
verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykınhklann, toplum ve birey
açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin
ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. İncelenen dosya içeriğine göre; sanık K.ö. hakkında resmi evrak
düzenlenmesinde yalan beyan suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılamasında
davaya bakan Antalya 7. Sulh Ceza Mahkemesince sanığın eyleminin iftira suçunu
oluşturduğu ve bu suçtan yargılama yapma görevinin mahkemenin görevini aştığından
bahisle görevsizlik kararı verildiği, dosyanın gönderildiği Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesince görevsizlik kararı kabul edilmeyerek eylemin iftira suçunu oluşturmadığı
sulh ceza mahkemesinin görevi içinde kalan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan
beyan suçunu oluşturduğu gerekçesi ile karşı görevsizlik kararı verildiği, mahkemeler arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının ortak yüksek görevli Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 06.07.2010 gün ve 2010/1244 değişik iş sayılı karar ile
Sulh Ceza Mahkemesi olduğu belirlenerek çözüldüğü, Adalet Bakanlığınca anılan bu
karara karşı Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması yerine Sulh
Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasında isabet bulunmadığı nedeniyle
kanun yararına bozma talep edildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 10.06.1942 gün ve 26‐16 sayılı kararında, yargı yerleri arasında çıkan görev uyuşmazlığı sonucunda, merci tayini yoluyla yetkili kılman mahkemenin verdiği kararın Yargıtayda incelenmesi sırasında görev hususunun tekrar incelenemeyeceği kararlaştırılmıştır. Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde kanun yararına bozma yoluna başvurma olanağının da bulunmadığı kabul edilmelidir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, kanun yararına bozma istemi yerinde
görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nm 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 11. CD., 15.03.2012,17343/3599 Özü: Kanun yararına bozma yasa yolunda, delil değerlendirmesi yapılarak bozma
kararı verilemez.. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık Eyüp’ün yapılan yargılaması
sonunda; atılı suçtan mahkûmiyetine dair Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2012
gün ve 2012/5 Esas, 2012/262 Karar sayılı hükme karşı, dosya kapsamına KANUN YARARINA BOZMA
95
göre mağdur A.D’nin 18.11.2011 tarihli kolluk ifadesine göre kendisini diğer sanıklar G.A
ve M.A'nın zorla arabaya bindirdiklerini, o sırada araçta bulunan sanık Eyüp'ün mağdura
yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna iştirak etmediği, mağdurun da kendisini
zorla araç içinde tutan kişilerin Galip ve Mehmet olduğunu beyan ederek Eyüp'ten
yalnızca kendisine hakaret ettiği için şikayetçi olduğu ve daha sonra bu şikayetinden de vazgeçtiği, mağdurun aracın içinde olduğu esnada sanık Eyüp'ün araçtan inerek kızının kaçırılması ile ilgili ifade vermek için polis karakoluna gittiğinin anlaşılması karşısında sanık Eyüp'ün mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna iştirak etmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 19.07.2013 gün ve 47213 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla gereği düşünüldü: 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 1. fıkrasında "Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık
bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması
istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak
bildirir." Anılan Kanunun 217/1. maddesinde "Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir." hükümleri yer almaktadır. Anılan kanunun 309. maddesinde düzenlenen olağanüstü kanun yoluna, hem maddi hem de usul hukukuna ilişkin aykırılıklar yönünden başvurulması olanaklıdır. Ancak hakim veya mahkemenin kanıt değerlendirmesi ya da takdir hakkını kullanmasıyla ilgili olarak bu kanun yoluna başvurulması olanaksızdır. Aksi takdirde kanıtlarla yüz yüze gelen ilk derece hakimi veya mahkemesine ait bir yetkinin,(5271 sayılı C.Y.Y.'nın 217/1. maddesi) onun yerine geçerek Yargıtay tarafından kullanılması sonucu ortaya çıkacaktır. Hakim veya mahkeme topladığı tüm delilleri tartışıp değerlendirerek sanığın eyleminin, suçun öğelerini oluşturduğu vicdani kanaatine ulaşarak mahkûmiyet hükmü kurmuş ise olağanüstü nitelikteki kanun yaranna bozma yoluyla dosyadaki kanıtların yeniden değerlendirilip tartışılması olanaksızdır. Y.C.G.K.nun 25.10.1993 tarih ve 260‐281 sayılı, 18.02.1991 tarih ve 10‐45 sayılı, 10.12.1990 tarih ve 305‐328 sayılı, 12.06.1989 tarih ve 169‐231 sayılı, 25.04.1988 tarih ve 94‐171 sayılı, 28.04.1986 tarih ve 35‐278 sayılı Kararlarıyla Yargıtay özel dairelerince verilen çok sayıda kararda da tutarlı bir biçimde bu düşünce benimsenip uygulanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3‐2 sayılı Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu kanun yolunun olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, kanını yararına bozma konusu
yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için
bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin
başvurular, temyiz kanun yolundan farklı olarak kanun yararına bozma konusu
yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010
tarih ve 2/29‐56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.) İncelenen dosyada, sanık Eyüp'ün kızı Galibe ile mağdur Ayhan'ın oğlu Ümit
arasında duygusal ilişki bulunduğu ve evlenmek istedikleri ancak sanık Eyüp'ün bu
duruma karşı çıktığı, 18.11.2011 tarihinde saat 14:00 sıralarında Galib'e ile Ümit'in rızayla
kaçtıkları, daha sonra bu durumu öğrenen sanık Eyüp'ün durumu sanık olarak yargılanıp
hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen kardeşi Sait'e bildirdiği
KANUN YARARINA BOZMA
96
Sait'in kullandığı ve sanık olarak yargılanıp haklarındaki mahkûmiyet hükümleri
Dairemizin 15.03.2013 gün, 2013/1388 Esas, 2013/2769 Karar sayılı onama ilamıyla
kesinleşen Mehmet ve Galip de bulunduğu araç ile mağdurun iş yerine kızının yerini
öğrenmek amacıyla gittikleri, Mehmet ve Galip'in araçtan inerek mağduru dışarı
çağırdıkları, mağdur yanlarına gittiğinde kollarından tutarak zorla araca bindirdikleri ve bir süre Ümit ile Galibe'nin yerlerini öğrenmek amacıyla mağduru zorla araçta tutarak dolaştırdıkları, daha sonra sanık Eyüp’ün kızının kaçırılması olayı ile ilgili ifade vermek için karakola gitmek için araçtan indiği şeklinde gelişen olayda sanık Eyüp’ün kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemine TCK’nm 37. maddesi anlamında asli fail olarak iştirak ettiği gerekçesiyle mahkûmiyet kararı verildiği ve bu kararın usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde süresinde temyiz edilmeksizin hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır. Kanun yararına bozma isteğinin kabulü durumunda dosyadaki delillerin yeniden
tartışılıp değerlendirilmesi zorunluluğuyla karşılaşılacaktır. Olağanüstü bir kanun yolu
olan kanun yararına bozmada bu nitelikte bir değerlendirme yapmanın hukuka ve
belirtilen içtihatlara uygun olmadığı açıktır. Bu nedenle kanun yararına bozma istemine
dayanan ihbarname münderecatı yerinde görülmediğinden talebin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14. CD., 16.01.2014, 9643/335
Download