SEMERKANT `TAN GÜNÜMÜZ ORTADOĞU`

advertisement
SEMERKANT ‘TAN GÜNÜMÜZ ORTADOĞU’SUNA
İnsanlık tarihi Ortadoğu tarihi ile bir tutulabilir. Mezopotamya günümüzde Türkiye, Irak, İran, Suriye
sınırlarını içinde yer alan coğrafyayı kapsayan, tarihsel ve kültürel anlamda insanlığın birikimlerinin en
yoğun yaşandığı bölgedir. Uygarlığın bu bölgede Sümer Rahip Devleti ile filizlenmesi ve Ortaçağda
özellikle akdeniz çevresinde medeniyetin zirveye ulaşması; gerek yaşanmışlık gerekse kültürel
etkileşim sonucu oluşan çeşitliliğin edebi eserlerdeki yansımalarını görmek çok zor değil. Arka planı
zengin bir tarihsellikle süslenen edebi eserler yaşanmışlığımızın yani toplumsal hafızamızda olanların
dışa vurumudur. Bu eserlerde anlatılan kişilikler özünde ya yaşamış ya da yaşamış olması muhtemel
olan kısacası çevremizdeki kişiliklerden oluşur.
Amin Maalouf Semerkant adlı romanında tarihe adını yazdırmış kişilikleri kullanmakla beraber
(Hasan Sabbah, Ömer Hayyam) geriye kalan kişilerin hayal ürünü olabileceğine dair en ufak bir
güvensizlik sezdirmemiştir ki gerçek olmama ihtimalleri var. Ancak bu gerçeklik monoton bir anlatım
tarzıyla sunulmamış aksine tarihsel bir temellendirmeyle gayet akıcı masalsı bir anlatıma sahip.
Sanırım yazarın okuyucuyu kendine bağladığı nokta da bu anlatımda gizli. Temalar ortak ancak
destansı bir anlatımla, okuyucuyu kendini olayların yaşandığı o çoğrafyadan bu çoğrafya
sürüklenirken buluyor. Geçmişle gelecek arasında bağ kurarak zaman ve mekan olgusunu istediği gibi
yönlendiriyor yazar. Örneğin bu romanında 1072 Rubaiyatın gerçekliğiyle Semerkant’ta başlayan
olayın gidişatı 1912’de Titanic adlı geminin batmasıyla son buluyor. Bu geniş coğrafya ve tarih aralığı
yazara geniş bir manevra alanı sağlamış ve yazar da bu manevraları başarıyla okuyucuya iletmiş.
Özellikle tarihsel arka planı oluştururken anlatıcının yaşamı tarihsel kişilik ve olaylarla kesiştirilerek
bütünleştirilmiş olması eserin iyi kurgulanmış ve ince bir zekanın ürünü olduğunun gösteriyor.
Bir diğer can alıcı nokta ise Benjamin adlı karakter üzerinden İran tarihi konusunda çarpıcı bilgiler
verip yorumda bulunulması ; 19 yy sonları 20 yy başlarında gelişen İran’ın modernleşme anlayışının
yansımalarını, düşüncelerdeki çelişkilerini kişiliklerde ve olaylarda bulmak mümkün. Ancak Ortadoğu
gerçekliğini tarihsel olarak farkında olan birinin yapabileceği saptamalar bunlar. Sadece Ömer
Hayyam ile Cihan’ın veya Benjaminle Şirin arasında geçen bir aşk romanı olarak bakmamak
gerekiyor. Ortada çok daha büyük bir tarihsel gerçeklik var.
Din olgusunu birçok yazar kullanmasına ragmen Amin Maalouf’u diğerlerinden farklı kılan; dini bir
malzeme olarak kullanan değil dini çözümleyen ve tüm gerçekliğiyle ortaya çıkarma amacı güden bir
anlayışa sahip olmasıdır. Haşhaşiyun tarikatı üzerinden açıklanmaya ve farkındalık yaratılmaya
çalışılan nokta mezhep aidiyetinin tehlikeli durumu, her şeyden önce (kimlik, din) kendini mezheple
tanımlamasının altındaki psikolojiyi ve neler yapılabileceği topluma göstermektir. Öte yandan
oluşumu yaratan kişiliğin ne için kurduğu nasıl yönlendirdiği ve aslında ortaya sanal bir gerçeklik öne
sürerek kitleyi nasıl yozlaştırdığı günümüzün anlaşılması için de önemli bir etkendir. Romanın
gerçekliğini koruması sorunları veya olgulara çözümleyici bir şekilde neden sonuç ilişkisi içerisinde
yaklaşmasından kaynaklanıyor. Yazar sadece bir roman yazmamıştır bu roman aynı zamanda
Ortadoğu’da yaşanan sorunları ortaya koyan bir incelemedir.
Ortadoğu bugün benzer bir tehlikeyle karşı karşıyadır ve her gün onlarca insan din savaşları adı
altında hayatlarını kaybetmektedir. Sözde din ve mezhepçilik adı altında yapılan bu katliamlara
tepkisiz kalmak da bu tutumların devam etmesini tetikleyecek hatta destekleyecektir. Bu
coğrafyalarda yaşanan olaylardan toplum olarak ders çıkarmak konusunda eksiğiz. Bazı sanatçılar
üstlerine düşen görevleri yapmaktalar ancak biz ne kadar bu yazılanlara kıymet verip okuyoruz. Bilgi
güçtür ve bu bilgi tarihte gizlidir; neden gücü elimize almıyoruz? Neden tarihsel gerçekliklerden ders
çıkarmıyoruz, neden yüzyıllardır Ortadoğu coğrafyası bir kaç on yılda bir aynı şeyleri yaşıyor? Aslında
cevapların bulunması zor değil. Roman bu noktada aslında ortadoğu gerçekliğini ortaya koyarak bu
sorunları ve soruları gözler önüne seriyor.
Semerkant romanında yaşamın gerçekliği bir o kadar masalsı bir dille insana sunuluyor. Ortadoğu’da
yaşanan son gelişmeler özünde yüzyıllardır çözülemeyen çelişkilerin yeniden topluma yansımasından
başka birşey değildir ve yazar bunları çarpıcı bir gerçeklikle gün yüzüne çıkartıyor. Bu coğrafyada
yaşanan sorunların çözülmesi isteniyorsa çözüm basit; bilgilenmek neyin ne olduğunun farkına
varmak. Farkındalık çözüm için en önemli noktayı oluşturuyor. Semerkan’tan günümüz
Ortadoğu’suna tüm çelişkiler toplumun içindedir ve toplumun bunu değiştirip dönüştürme
dinamiğine sahiptir. Bu yaklaşım Ortadoğu toplumuna barış dolu günleri getirecektir.
MUSTAFA ÖZGÜR DEMİROĞLU
Download