T.C. Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği Klinik Şefi: Prof. Dr. Asiye NUHOĞLU EPİLEPSİ HASTALARINDA ANTİEPİLEPTİK İLAÇ KULLANIMININ KEMİK METABOLİZMASI ÜZERİNE ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Uzmanlık Tezi Dr. Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL Tez Danışmanı: Dr. İhsan KAFADAR İSTANBUL-2009 TEŞEKKÜR İlkokuldan itibaren eğitimimin her safhasında yetişmemde emeği geçen tüm hocalarıma ve 5 yıllık ilkokul öğretmenim Sayın Tacir ÖZTÜRK’e, Sağladığı uygun çalışma ortamı nedeni ile hastanemiz Başhekim’i Sayın Doç. Dr. Adem AKÇAKAYA’ya, Uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve deneyimini esirgemeyen değerli hocam Klinik Şefimiz Sayın Prof. Dr. Asiye NUHOĞLU’na, Eğitimim süresince bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, tez çalışmamın yürütülmesinde yardım ve desteğini gördüğüm, hayatın her aşamasında bizlere yol gösteren, yetişmemde büyük emeği olan Klinik Şef Yardımcımız Sayın Dr. Fügen PEKÜN’e, Eğitimim boyunca her türlü yardımını gördüğüm, tezimin düzeltilmesi konusunda düşüncelerinden faydalandığım Başasistanımız Sayın Dr. Emine TÜRKKAN’a, Tez çalışmam sırasında yardımlarından yararlandığım Sayın Dr. İhsan KAFADAR ve Sayın Dr. Teoman AKÇAY’a, Hepimiz için özel bir yeri olduğuna inandığım, bizlerden her konuda yardımını ve bilgisini esirgemeyen Sayın Dr. Yeşim ACAR’a, Eğitimim süresince bilgilerinden yararlandığım, kliniğimizden ayrılan ve halen çalışmakta olan tüm uzman ağabey ve ablalarıma, Aynı ortamda çalışmaktan mutluluk duyduğum ve beraber çalıştığımız için kendimi şanslı hissettiğim, başta Dr. Erkan ASLAN olmak üzere tüm asistan arkadaşlarıma, Birlikte çalışma fırsatı bulduğum çocuk kliniği hemşire ve sağlık personeli arkadaşlarıma, yardımlarını esirgemeyen personel ve sekreter arkadaşlarıma, Rotasyonlarım süresince bilgilerinden faydalanma olanağı bulduğum İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi uzman ve hemşirelerine, Hastaların kemik mineral yoğunluklarını ölçmede büyük yardımları olan Sayın Eylem IŞINAK’a, Varlığımın sebepleri, her koşulda yanımda olan ve desteğini esirgemeyen, beni yetiştiren anne ve babama, manevi desteğini her zaman hissettiğim ağabeyim Ayhan SEVİNÇ ve yengem Dürdane SEVİNÇ’e, biricik yeğenlerim Kağan ve Efe’ye, ömrümün 25 yılını birlikte geçirdiğim, yeri doldurulamayan rahmetli anneanneciğime, bu zorlu yolda sevgi ve sabrıyla desteğini esirgemeyen canım eşim Doğan ŞENGÜL’e Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Dr. Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL i İÇİNDEKİLER Sayfa No Teşekkür İçindekiler Tablolar Dizini Şekiller Dizini Kısaltmalar Özet Summary i ii iii iv v vi ix 1. Giriş ve Amaç 2. Genel Bilgiler 1 2.1. Epilepsi 2.1.1. Tanımı ve Tarihçesi 2.1.2. Sınıflandırılması 2.1.3. Epidemiyoloji 2.1.4. Etyoloji 2.1.5. Tanı 2.1.6. Ayırıcı Tanı 2.1.7. Klinik 2.1.8. Prognoz 2 3 8 8 9 10 11 12 2.2. Epilepsi Tedavisi 2.2.1. Epilepside İlaç Tedavisi 2.2.1.1. Antiepileptik İlaçlar ve Yan etkileri 2.2.1.1.1. Valproik Asit 2.2.1.1.2. Karbamezepin 2.2.1.1.3. Okskarbazepin 2.2.1.1.4. Diğer İlaçlar 13 17 20 22 23 24 3. Kemik Metabolizması 3.1. Kemik Formasyonu 3.2. Kalsiyum Metabolizması 3.3. Fosfor Metabolizması 3.4. Alkalen Fosfataz 3.5. D Vitamini Metabolizması 3.6. Parathormon 3.7. Kalsitonin 4. Antiepileptik İlaç Tedavisi Kullanan Hastalarda Kemik Hastalığı 5. Materyal ve Metod 6. Bulgular 7. Tartışma 8. Sonuç 9. Kaynaklar 10.Ekler 25 29 32 34 34 37 37 38 40 41 55 68 69 78 ii TABLOLAR DİZİNİ No Başlık 1 Epileptik nöbetlerin sınıflandırılması (ILAE, 1981) 4 2 Epilepsiler ve epileptik sendromların sınıflaması (ILAE, 1989) 5 3 Epilepsiler ve epileptik sendromların yeni sınıflama önerisi (ILAE, 2001) 6 4 Epilepsi ile karışabilen paroksismal ataklar 10 5 Antiepileptik tedavi ilkeleri 14 6 Antiepileptik ilaçların gruplandırılması 15 7 Kimyasal yapılarına göre antiepileptik ilaçlar 16 8 Antiepileptik ilaçların etki mekanizması 18,19 9 Antiepileptik ilaçlar ve özellikleri 20 10 VPA yan etkileri 21 11 KBZ yan etkileri 22 12 OXC yan etkileri 23 13 Kemik metabolizması parametreleri normal değerleri 29 14 Kalsiyum metabolizmasının düzenlenmesi 31 15 Normal fosfor değerleri 32 16 Vitamin D metabolitlerinin normal plazma değerleri 36 17 Demografik özelliklere göre grupların değerlendirilmesi 41 18 Valproik Asit kullanan olgular ile kontrol grubunun değerlendirilmesi 42 19 Okskarbazepin kullanan olgular ile kontrol grubunun değerlendirilmesi 45 20 Karbamazepin kullanan olgular ile kontrol grubunun değerlendirilmesi 47 21 İlaç kullanan olgular (VPA Kullanan+KBZ Kullanan+OXC Kullanan) 22 Sayfa no ile kontrol grubunun değerlendirilmesi 51 Literatür özetleri 62 iii ŞEKİLLER DİZİNİ No Başlık Sayfa no 1 Epilepsi sınıflama algoritması 7 2 Kartilaj büyüme plağı epifizyal kemikleşme merkezi 26 3 Kemiğin yapısı 28 4 Serum Ca dengesinin düzenlenmesi 32 5 Serum Fosfor dengesinin düzenlenmesi 33 6 Vitamin D2 (Ergocalciferol ) ve D3’ün moleküler yapısı 34 7 1,25(OH)2D3’ün etki mekanizması 36 8 Valproik Asit ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 42 9 Valproik Asit ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı 43 10 Valproik Asit ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı 43 11 Valproik Asit ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı 44 12 Okskarbazepin ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 45 13 Okskarbazepin ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı 46 14 Karbamazepin ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 48 15 Karbamazepin ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı 48 16 Karbamazepin ve Kontrol grubunun PTH düzeylerinin dağılımı 49 17 Karbamazepin ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı 49 18 Karbamazepin ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı 50 19 İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 52 20 İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı 52 21 İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun PTH düzeylerinin dağılımı 53 22 İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı 53 23 İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı 54 iv KISALTMALAR AEİ Antiepileptik ilaç ALP Alkalen Fosfataz BDZ Benzodiazepin Ca Kalsiyum ESM Etasüksimit FBM Felbamat GBP Gabapentin GİS Gastrointestinal sistem KBZ Karbamazepin KMY Kemik Mineral yoğunluğu LEV Levatiresetam LMT Lamotrigin Mg Magnezyum Na Sodyum OXC Okskarbazepin P Fosfor PB Fenobarbital PHT Fenitoin PRM Primidon PTH Parathormon TGB Tiagabin TPM Topiramat VGB Vigabatrin VPA Valproik asit ZNS Zonizamid 25OHD 25 hidroksi D vitamini 1,25(OH)2D 1,25 dihidroksi D vitamini 25OHD2 25 hidroksi D2 vitamini (ergokalsiferol) 25OHD3 25 hidroksi D3 vitamini (kolekalsiferol) v ÖZET Epilepsi Hastalarında Antiepileptik İlaç Kullanımının Kemik Metabolizması Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Amaç: Çocukluk çağında sık rastlanan epileptik sendromların tedavisinde antiepileptik ilaçlar önemli yer tutmaktadır. Ancak uzun süreli kullanımda çeşitli yan etkilere neden olabilen bu ilaçlar ile tedavi sırasında hastaların ilaç yan etkileri açısından yakın takibi gerekmektedir. Literatürde antiepileptik ilaçların kalsiyum, fosfor ve vitamin D metabolizmaları üzerine etkileri bilinmektedir. Bu çalışmada antiepileptik ilaçların kemik yapım ve yıkımı ile ilgili biyokimyasal parametrelerden ve kemik mineral yoğunluğundan hareketle kemik metabolizmasına etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Ocak 2009-Haziran 2009 Tarihleri arasında Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Gelişim Nörolojisi polikliniğinde epilepsi tanısı ile izlenmekte olan ve yaşları 1 yıl-16 yıl arasında olan 39 çocuk çalışmaya alındı. 8 kişi Karbamazepin, 7 kişi Okskarbazepin, 24 kişi Valproik Asit kullanırken, kemik ve mineral metabolizmasını etkileyecek herhangi bir ilaç kullanımı olmayan, sağlıklı 20 kişi Kontrol grubu olarak belirlendi. Çalışmaya alınma kriterleri; 6 ay ve daha uzun süredir antiepileptik ilaç kullanıyor olması, birden fazla antiepileptik ilaç kullanımın olmaması, kalsiyum metabolizmasını etkileyen başka ilaç almaması, belirgin hareket kısıtlılığının olmaması olarak belirlendi. Çalışmaya katılan hastaların rutin takiplerinde çalışılmış olan kemik yapım ve yıkımını gösteren biyokimyasal parametreleri (Ca, P, ALP, PTH, 25 OH vit-D3, idrar Ca/Creatinin oranı ) izlem dosyalarından incelendi. Kemik mineral yoğunluğu tespiti için kantitatif kemik sonometre sistemi ile radius distal ucundan ölçüm yapıldı. Elde edilen z skorunun -1’in üzerinde olması normal, -1 ile -2 arasında olması osteopeni, -2’nin altında olması osteoporoz lehine kabul edildi. Hastalardan elde edilen veriler ile kontrol grubunun verileri karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma yaşları 1 ile 16 arasında değişmekte olan, 29’u (%49.2) kız ve 30’u (%50.8) erkek olmak toplam 59 çocuk üzerinde yapıldı. Çocukların ortalama yaşları 7.99±4.20’ydi. Karbamazepin kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 6 ay ile 22 ay arasında değişmekte olup ortalaması 11.00±5.80 aydır. Okskarbazepin kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 7 ay ile 12 ay arasında değişmekte olup ortalaması 10.14±1.77 aydır. vi Valproik Asit kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 6 ay ile 22 ay arasında değişmekte olup ortalaması 11.25±3.98 aydır. Çalışmamızda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında yalnız VPA, yalnız KBZ veya genel olarak antiepileptik ilaç kullanan olguların ortalama Ca değerleri kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşük saptandı (p<0.01). OXC kullanan hastaların ortalama Ca değerleri ise kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük saptandı (p<0.05). Hastalarımızın hiçbirinde hipofosfatemi gelişmedi ve ortalama P değerleri ile kontrol grubu ortalama P değerleri arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Hasta grubu ile kontrol grubu ALP ortalama değerlerine bakıldığında, hastaların ALP değerleri kontrol grubuna göre anlamlı farkla yüksek saptandı (p<0.01). Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde ise VPA veya KBZ kullanan hastaların ALP değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptanırken (p<0.01) OXC kullanan grubun ALP değerleri ile kontrol grubu arasında fark saptanmadı (p>0.05). Hasta grubu ile kontrol grubu PTH ortalamaları karşılaştırıldığında AEİ kullanan hastaların PTH değerleri kontrol grubuna göre anlamlı farkla yüksek saptandı (p<0.05). Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde ise VPA veya OXC kullanan hastaların PTH değerleri ile kontrol grubu arasında farklılık saptanmazken (p>0.05) KBZ kullanan grubun PTH değerleri kontrol grubu PTH değerlerinden anlamlı derecede yüksek olarak bulundu (p<0.01). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında AEİ kullanan hastaların 25 OH D3 düzeyleri anlamlı derecede düşük olarak bulundu (p<0.01). Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde kontrol grubu ile VPA, KBZ ve OXC kullanan hastaların 25 OH D3 düzeyleri arasında anlamlı farklılık saptandı (p<0.01). Çalışmamızda kontrol grubu ile ilaç kullanan hastaların kemik mineral yoğunluğu z skoru ortalamalarına bakıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). İdrarda Ca/kreatinin oranının süt çocukluğu döneminde <0,5, çocukluk döneminde ise <0,21 olması normal olarak kabul edilmekteyken bu değerlerin üzerinde olması hiperkalsiüri lehinedir. Çalışmamızda idrar Ca/kreatinin oranlarının tümü normal olarak bulunmuştur. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ise ilaç kullanan grubun idrar Ca/kreatinin oranları yüksek değil düşük olarak bulundu. vii SONUÇ: Antiepileptik ilaç kullanan hastaları değerlendirdiğimiz bu çalışmada kontrol grubu ile karşılaştırıldığında antiepileptik ilaç kullanan hastaların serum kalsiyum düzeyleri düşük, fosfor düzeyleri etkilenmemiş, alkalen fosfataz ve parathormon düzeyleri yükselmiş, 25 OH D3 düzeyleri ise düşmüş olarak bulundu. Kemik mineral yoğunluğu değerlendirildiğinde ise KBZ alan çocukların 2’si, OXC alan çocukların 1’i ve VPA alan çocukların 4’ü olmak üzere toplamda 7 çocuk osteopeni sınırında, VPA alan çocukların 1’i ve OXC alan çocukların 2’si olmak üzere toplam 3 çocuk ise osteoporoz sınırında saptandı. Osteoporozun var olan radyolojik ve biyokimyasal yöntemlerle ortaya koyulabilmesi için kemik kitlesinin %30'nun kaybolması gerekirken, klinik bulgular ise kemik kitlesinin %50 oranında kaybolmasından sonra ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle gelişen bir organizma olan çocuklarda ilaç kullanımına bağlı kemik metabolizması bozukluklarının saptanması büyük önem taşımaktadır. Kemik metabolizması bozukluğunun klinik bulgular ortaya çıkmadan erken dönemde tespit edilmesi; gerekli önlemlerin alınması ve erken tedavi açısından gereklidir. Anahtar Kelimeler: Antiepileptik ilaçlar, kemik metabolizması, uzun süreli antiepileptik tedavi viii SUMMARY Evaluation of the Effects of Antiepileptic Drugs Intake on Bone Metabolism Aim: Antiepileptic drugs are important in treatment of epileptic syndromes that are common in childhood. However, long-term medication duration may cause adverse effects and close follow-up is suggested. In this study, it is aimed to assess the effects of antiepileptic drug medication on bone metabolism. Method: In the period between January 2009 and June 2009, 39 ambulatory children between the ages of 1 and 16 that are followed up with epileptic syndrome at the Child Development Neurology Clinic of the Okmeydanı Research and Training Hospital are enrolled in the study. Children with epilepsy were being treated with carbamazepine (n=8), oxcarbazepine (n=7) and valproic acid (n=24). 20 healthy children without any medication that would affect their bone and mineral metabolism formed the control subjects group. Criteria to be included in the study were having medication for at least 6 months, no other additive medication effecting calcium metabolism and no observed movement and motor retardation. Bone formation and degradation biochemical markers of the patients enrolled in the study (Ca, P, ALP, PTH, 25 OH vit-D3, urine Ca/Creatinine ratio) were observed from the routine follow-up records. Bone mineral density measurements of the patients and control subjects were conducted using Quantitative Ultrasound Method on distal radius. Z score derived from Quantitative Ultrasound Method is regarded as being normal if z > -1. Z score between -1 and -2 are adopted for osteopenia and z scores under -2 are considered osteoporosis. Data of the study group and the control group are compared. Results: The study group (age ranging from 1 to 16, mean value is 7.99±4.20) consisted of 29 females (49.2%) and 30 males (%50,8). Medication duration of carbamazepine subjects are between 6 and 22 months with a mean and standard deviation of 11.00±5.80. Medication duration of oxcarbazepine subjects are between 7 and 12 months with a mean and standard deviation of 10.14±1.77. Medication duration of valproic acid subjects are between 6 and 22 months with a mean and standard deviation of 11.25±3.98.Study results indicate that mean Ca values of VPA single medication, CBZ single medication or in general, antiepileptic drug using subjects are very significantly lower than those of the control group (p<0.01) whereas mean Ca values of OXC medication subjects were significantly lower (p<0.05). ix No patients developed hypophosphatemia and difference between the mean P values of the study and the control group subjects was not significant (p>0.05). Mean ALP values of the study group were significantly higher than those of the control group (p<0.01). Medication-wise, it is found that ALP values of the VPA and CBZ subjects were significantly higher than the control group (p<0.01) although ALP values of the OXC subjects were not (p>0.05). PTH mean value of the study group were significantly higher than that of control group (p<0.05). Medication-wise, PTH values of VPA and OXC groups were not significantly different (p>0.05) whereas PTH values of the CBZ group were significantly higher than those of the control group (p<0.01). 25 OH D3 levels of the study group receiving antiepileptic drugs were significantly lower than those of the control group (p<0.01). Medication-wise, 25 OH D3 levels of VPA, CBZ and OXC subjects were significantly different with respect to the control group subjects. In the study, a significant difference between the bone mineral density z scores of the study subjects and control group is not observed (p>0,05). Urine Ca/Creatinine ratio is considered normal if it is <0.5 for infants and if it is <0.21 during childhood while ratios exceeding these figures suggests hypercalciuria. In the study, urine Ca/Creatinine ratios of the subjects were within normal range. While expecting the opposite, study group subjects had significantly lower ratios with respect to the control group. Conclusion: In the study, paediatric patients receiving antiepileptic drugs are examined. With respect to the control group subjects, AED receiving patients had lower serum calcium, unaffected P, elevated alkaline phosphatese, elevated parathyroid hormone and decreased 25 OH D3 levels. Evaluating bone mineral density; 7 children were detected to be developing osteopenia (two children from CBZ, 1 from OXC, 4 from VPA medication groups). 3 children were diagnosed as developing osteoporosis as per bone mineral density results (1 from VPA, 2 from OXC). In order for osteoporosis to be detected with methods of radiology and biochemistry, the bone mass is expected to have degraded by 30%, yet clinic findings become apparent after a loss of 50%. Consequently, it is very important to detect bone metabolism disorders in AED receiving children, who already have rapid metabolisms. Bone metabolism disorders diagnosis in an early period before the clinic findings has appeared is necessary for timely precautions and early treatment. Key Words: Antiepileptic drugs, bone metabolism, long-term antiepileptic treatment x 1. GİRİŞ VE AMAÇ Epilepsi çocukluk çağının en sık görülen nörolojik bozukluklarından birisi olup değişik nedenlerle merkezi sinir sisteminde ortaya çıkan anormal elektriksel deşarjlar sonucu meydana gelen geçici serebral fonksiyon bozukluğudur (2, 3). Genel populasyonda %0,5-1 sıklıkta görülen çocukluk çağının önemli kronik hastalıklarındandır ve tüm olguların % 60’ı çocukluk çağında ortaya çıkmaktadır. Tüm yaşam boyunca epilepsi insidansı %3 olup, vakaların yarıdan fazlasında epilepsi başlama yaşı çocukluk yaş grubudur (4, 11). Epilepsi tedavisinde hedef, büyüyen ve gelişen çocuğun bu büyüme potansiyeline zarar vermeden nöbet sıklığını ve şiddetini azaltmak, mümkünse tam nöbet kontrolü sağlamak, tekrarlayan nöbetlerin oluşturacağı hasarları önlemek, hastanın günlük aktivitelerini yapabilmesini sağlamak olmalıdır. Tedavinin önemli bir kısmını ilaç tedavisi oluşturur. Antiepileptikler, artmış nöronal eksitabilitenin kontrolü amacıyla kullanılan ilaçlardır. Uzun süreli tedavilerin hepsinde olduğu gibi, antiepileptik ilaçlarla yapılan tedavilerde de çeşitli yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. AEİ’ın özellikle deri, hematolojik sistem, endokrinolojik sistem, gastrointestinal sistem (GİS), üriner sistem, sinir sistemi ve bağışıklık sistemi üzerine yan etkileri saptanmıştır. AEİ’in bilinen ve kısa dönemde ortaya çıkan yan etkilerinin yanı sıra uzun dönemde endokrin sistem üzerine çeşitli etkileri olduğu görülmüştür. Ayrıca AEİ’in büyüme ve kemik mineral metabolizması, tiroid fonksiyonları üzerine olan etkileri de uzun yıllardan beri araştırılmaktadır (4). AEİ kullanımı sırasında kemik metabolizmasında olan değişiklikleri gösteren biyokimyasal parametrelerin araştırılması, antikonvulzan ilaçların kemik metabolizması üzerine etki mekanizmalarının açıklanmasının yanında, risk altındaki hastaların belirlenmesinde de yardımcı olabilecektir. Uzun süreli AEİ tedavisinin hipokalsemi, hipofosfatemi, serum alkalen fosfataz (ALP) ve paratiroid hormon (PTH) seviyelerinde artış, aktif vitamin D seviyelerinde azalma, rahitis, osteoporoz ve osteomalazi gibi kemik metabolizması bozukluklarına yol açtığı belirtilmektedir (4). Osteoporozun var olan radyolojik ve biyokimyasal yöntemlerle ortaya koyulabilmesi için kemik kitlesinin %30'nun kaybolması gerekirken, klinik bulgular kemik kitlesinin %50 oranında kaybolmasından sonra ortaya çıkmaktadır (13). Kemik metabolizması bozukluğunun klinik bulgular gelişmeden erken dönemde tespit edilmesi, gerekli önlemlerin alınması ve erken tedavi açısından önem taşıdığından bu çalışmada kemik metabolizması bozukluğunda antiepileptik ilaçların rolünü incelemek amaçlanmaktadır. 1 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Epilepsi 2.1.1. Tanımı ve Tarihçesi Epilepsi Yunanca ‘tutmak’, ‘ansızın yakalamak’ anlamına gelmektedir ve antik çağlardan beri tanınan bir hastalıktır.(1) Epileptik nöbetleri ve epilepsiyi tedavi etme denemeleri, insanlığın ilk çağlarına kadar uzanır. Tarihin her devrinde epilepsinin sebebi hakkındaki yorumlara dayanılarak tedaviler uygulanmıştır. Epilepsinin ilk bilimsel tanımını 1874’de Jackson yapmıştır.Epilepsiyi “beynin özellikle gri cevherinin akut ve lokal deşarjları” olarak tanımlamıştır.Ancak epilepsinin sınıflandırılması, tanı ve tedavisi bilimsel ve yeterli olarak 20. yüzyılda yapılabilmiştir. Nöbetler çocuğun yaşamını olumsuz etkilemekte, mental-motor gelişimde geriliğe, hatta ölümlere yol açabilmektedir.(1) İlk kez Hipokrat tarafından bir beyin hastalığı olarak görülen epilepsi, çocukluk çağının en sık görülen paroksismal nörolojik bozukluklarından birisi olup değişik nedenlerle merkezi sinir sisteminde ortaya çıkan anormal elektriksel deşarjlar sonucu meydana gelen geçici serebral fonksiyon bozukluğudur (2, 3). Epilepsiden söz edilebilmesi için 24 saat aralıklarla iki veya daha fazla tetiklenmiş nöbet geçirilmesi ve beyinde gelecekte nöbet geçirme olasılığını artıran bir bozukluğun bulunması da gerekir (4, 7). Epileptik nöbet ise zamansal olarak kesin bir başlangıcı ve bitişi olan, aralıklı olarak ortaya çıkan, anormal elektriksel deşarjların ortaya çıktığı geçici nörolojik disfonksiyon dönemidir. Epileptik atak bir hastalık olmayıp farklı etkenlere bağlı gelişen bir semptomdur. Klinik ve elektriksel bulgular olayın başladığı ve yayıldığı lokalizasyona göre farklılık gösterir. Bazı epilepsi hastalarında, çeşitli bilişsel, psikolojik ve sosyal bozukluklar bu durumun bir parçası olabilir. Çocukluk döneminde nöbet sırasında bilinç kaybı, anormal duyusal veya motor aktivite (tonik veya klonik kontraksiyon), vejetatif ve entelektüel davranışta fonksiyon bozukluğu tekrarlayıcı nitelikte ise ‘epilepsi’ deyimi kullanılır.(1, 3, 5, 6). Konvülsiyon, belirli bir zaman aralığında ani ortaya çıkan, istemsiz kas kasılmaları ile giden ataklardır. Çocukluk çağında konvülziyonlar yaygın görülmekte ve yaklaşık % 10 oranında prevalansa sahiptir. İnsan beyni bazı tetikleyici faktörlerle nöbet oluşturabilir. Çocuklardaki konvülsiyonların çoğu yüksek ateş, enfeksiyon, senkop, kafa travması, hipoksi, toksinler veya kardiak aritmi gibi beyin dışından kaynaklanan somatik hastalıklarca tetiklenir. Nefes tutma krizleri veya gastroözafajiyal reflü gibi durumlar da nöbeti başlatacak zemini hazırlayabilir. Her konvülsiyon epilepsi anlamına gelmemektedir. Çocuklardaki nöbetlerin üçte birinden azı epilepsiye bağlıdır. 2 Tetikleyici faktörlerin varlığında oluşan ve tekrarlamayan nöbetler konvülsiyon olarak kabul edilir. Epilepsi ise konvülsiyonların belirli aralıklarla tekrarlamasıdır (4, 8, 11). Çocuklarda epilepsi, çeşitli nedenlerle ortaya çıkması, yeterli tedavi yapılmazsa kalıcı epilepsi türlerine dönüşmesi ve gelişmekte olan beyin üzerine zararlı etkiler yaparak zeka gerilikleri ve psişik bozukluklara sebep olabilmesi nedeniyle önemlidir (4). 2.1.2. Epileptik nöbetlerin sınıflandırılması Epilepsilerin sınıflaması epileptik hastaların tanı ve tedavi yaklaşımlarının belirlenmesinde önemli yer tutmaktadır. Epileptik olayların görüş birliği ile yapılacak bir sınıflandırılmasının gerekliliği çok eskiden beri bilinmektedir. Epileptik nöbetlerin ilk sınıflandırması Gastaut öncülüğünde Uluslararası Epilepsi ile Savaş Derneği (ILAE) tarafından 1969 yılında kabul edilmiştir. Bu sınıflamada konvülziyonlar fokal ve jeneralize olarak ayrılmış, epileptik konvülziyon ile epileptik sendrom arasındaki fark belirtilmiştir. Bu sınıflama üzerinde 1970, 1972, 1979, 1981 yıllarında çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. ILAE sınıflandırması 1981 yılında yeniden düzenlenmiş olup günümüzde halen bu sınıflama kullanılmaktadır. Bu sınıflamada epilepsiler klinik ve elektroensefalografik olarak sınıflandırılmıştır (Tablo 1). 1981 yılından sonra bu sınıflamanın yetersiz kalacağı düşünülerek 1989 yılında ‘Epilepsi ve Epileptik Sendromların Sınıflaması’ adı ile yeni bir sınıflandırma yayınlanmıştır (Tablo 2). Bu sınıflandırmada nöbet tipi, iktal ve interiktal EEG bulguları, anatomik lokalizasyon, yaş ve etyolojik faktörler göz önüne alınmıştır. ILAE tarafından 2001 yılında epileptik nöbet tipleri ve refleks epilepsiye yol açan uyaranlar için bir sınıflama önerilmiş, fakat tam olarak henüz benimsenmemiştir (Tablo 3) (44, 45, 46). 3 Tablo 1: Epileptik Nöbetlerin Sınıflandırılması (ILAE, 1981) (44) 1-Parsiyel (Fokal, lokal) Nöbetler A.Basit parsiyel nöbetler (BPN) 1. Motor bulgular gösteren nöbetler a. Yayılımı olmayan fokal motor b. Yayılım gösteren fokal motor c. Versif d. Postural e. Fonotuvar 2. Somotosensoryel veya Özel Duysal belirtileri olan nöbetler a. Somatosensoryel b. Görsel c. İşitsel d. Kokuyla ilişkili e. Tatla ilişkili f. Vertijinöz 3. Otonomik belirti ve bulguları olan nöbetler 4. Psişik Semptomlu nöbetler a. Disfazik b. Dismnezik c. Bilişsel belirtiler d. Affektif e. İllüzyonlar f. Yapısal halüsinasyonlar B. Kompleks parsiyel nöbetler (KPN) 1. Basit parssiyel başlangıçlı nöbetler a. BPN bulguları şeklinde b. Otomatizmalar ile birlikte 2. Başlangıçta bilinç kaybı olan nöbetler a. Sadece bilinç kaybı olan b. Otomatizmalarla birlikte C. Sekonder Jeneralize olan parsiyel nöbetler 1. BPN şeklinde başlayıp sekonder jeneralize olan 2. KPN şeklinde başlayıp sekonder jeneralize (SJ) olan 3. BPN → KPN → SJN 2. Jeneralize Nöbetler A. Absans Nöbetleri 1. Tipik Absans a. Sadece bilinç kaybı b. Hafif klonik atımlarla birlikte c. Atonik komponentli d. Tonik komponentli e. Otomatizmalarla birlikte f. Otonomik belirti ve bulgular ile birlikte 2. Atipik Absans B. Miyoklonik Nöbetler C. Klonik Nöbetler D. Tonik Nöbetler E. Tonik-klonik Nöbetler F. Atonik Nöbetler 3. Sınıflandırılamayan Grup 4 Tablo 2: Epilepsiler ve Epileptik Sendromların Sınıflandırması (ILAE, 1989) (45) A. Lokalizasyon ile ilişkili (fokal, parsiyel) epilepsiler ve sendromlar 1. İdiopatik •Sentrotemporal diken dalgalı selim çocukluk çağı epilepsisi • Oksipital paroksizmleri olan çocukluk epilepsisi • Primer okuma epilepsisi 2. Semptomatik • Basit Parsiyel Nöbetlerle karakterize epilepsiler • Kompleks Parsiyel Nöbetlerle karakterize epilepsiler • Sekonder Jeneralize Nöbetlerle karakterize epilepsiler 3. Kriptojenik epilepsiler B. Jeneralize epilepsiler ve sendromlar 1. İdiopatik epilepsiler • Çocukluk çağı selim myoklonik epilepsisi Benign ailesel yenidoğan konvülzyonları • Çocukluk çağı absans / juvenil absans epilepsisi • Juvenil myoklonik epilepsi • Uyanıklıkta jeneralize tonik-klonik nöbetler • Benign yenidoğan konvülzyonları • Diğer idiopatik jeneralize epilepsiler 2. Kriptojenik veya semptomatik epilepsiler • West Sendromu ( İnfantil Spazm) • Lennox - Gastaut Sendromu • Myoklonik astatik nöbetlerle karakterize epilepsi • Myoklonik absanslı epilepsiler 3. Semptomatik epilepsiler 1. Non-spesifik etyoloji • Erken myoklonik ensefalopati • Supresyon bürstlu erken infantil epileptik ensefalopati • Diger semptomatik jeneralize epilepsiler 2. Spesifik sendromlar C. Fokal veya jeneralize oldugu belirlenemeyen epilepsi ve sendromlar 1. Hem jeneralize hem fokal olan nöbetler • Bebeklik ciddi myoklonik epilepsisi • Uyku yavas dalgası esnasında sürekli diken dalga gösteren epilepsi • Akkiz epileptik afazi ( Landau-Kleffner Sendromu) • Diger sınıflandırılamayan epilepsiler 2. Fokal veya jeneralize görünüsün belirgin olmadıgı durumlar D. Özel duruma baglı epilepsiler • Febril konvülziyonlar • İzole nöbetler veya status epileptikus • Akut toksik veya metabolik nedene baglı nöbetler 5 Tablo 3: Epileptik Nöbet Tipleri ve Refleks Nöbetlere Yol Açan Uyaranlar (Yeni Sınıflama Önerisi, ILAE, 2001) (46) I- Kendini sınırlayan nöbetler 1. Jeneralize nöbetler i. Tonik-klonik nöbetler (klonik veya myoklonik bir evreyle baslayan çesitler de içinde) ii. Klonik nöbetler 1. Tonik komponenti olanlar 2. Tonik komponenti olmayanlar iii. Tipik absans nöbetleri iv. Atipik absans nöbetleri v. Myoklonik absans nöbetleri vi. Tonik nöbetler vii. Spazmlar viii. Myoklonik nöbetler ix. Göz kapagı myoklonisi 1. Absanssız 2. Absanslı x. Myoklonik atonik nöbetler xi. Negatif myokloni xii. Atonik nöbetler xiii. Jeneralize epilepsi sendromlarındaki refleks nöbetler 2. Fokal nöbetler i. Fokal duyusal nöbetler 1. Elementer duyusal semptomlar ile 2. Karmaşık duyusal semptomlar ile ii. Fokal motor nöbetler 1. Elementer klonik motor bulgulu 2. Asimetrik tonik motor bulgulu 3. Tipik ( temporal lob ) otomatizmalı 4. Hiperkinetik otomatizmalı 5. Fokal negatif myoklonuslu 6. İnhibitör motor nöbetler iii. Jelastik nöbetler iv. Hemiklonik nöbetler v. Sekonder jeneralize nöbetler vi. Fokal epilepsi sendromlarındaki refleks nöbetler II- Süregelen epileptik nöbet tipleri 1. Jeneralize status epileptikus i. Jeneralize tonik-klonik status epileptikus ii. Klonik status epileptikus iii. Absans status epileptikus iv. Tonik status epileptikus v. Myoklonik status epileptikus 2. Fokal status epileptikus i. Kojevnikov epilepsia partialis continua ii. Aura continua iii. Limbik status epileptikus iv. Hemiparezili hemikonvulzif status 6 Tekrarlayan Tetiklenmemiş Nöbetler Fiziksel muayene ve nöbetlerin ayrıntılı tasvirini içeren öykü EEG normal mi? Evet Hayır Muhtemelen fokal epilepsi (öykü tersini içermiyorsa) Hayır Genaralize epileptiform abnormalitesi? Fokal abnormalite? Beyin MR Görüntüleme Öyküde özellik var mı? Hayır Evet EEG bulgularını açıklayan abnormal bulgular? Örneğin displazi, heterotopi, abnormal girus, eski infarkt Evet Hayır Hayır Semptomatik fokal epilepsi Kriptogenik fokal epilepsi İdiopatik fokal epilepsi İdiopatik genaralize epilepsi Beyin MR Görüntüleme Semptomatik genaralize fokal epilepsi EEG ve/veya öykü epilepsi sendromuna işaret ediyor mu? (BRECTS, JME, CAE, West, LGS) Şekil 1: Epilepsi Sınıflama Algoritması (Sullivan ve Dlugos, 2005): Sullivan E. J., Dlugos, D. J. Antiepileptic Drug Monotherapy: Pediatric Concerns, Seminars in Pediatric Neurology Volume 12, Issue 2, June 2005, 88-96. 7 2.1.3. EPİDEMİYOLOJİ Epilepsi genel populasyonda %0.5-1 sıklıkta görülen çocukluk çağının önemli kronik hastalıklarındandır (4). Tüm olguların % 60’ı çocukluk çağında ortaya çıkmaktadır. Tüm yaşam boyunca epilepsi insidansı %3 olup, vakaların yarıdan fazlasında epilepsi başlama yaşı çocukluk yaş grubudur (4). Epilepsi sıklığı, yıllara ve toplumlara göre değişmektedir. Serdaroğlu ve arkadaşlarının 1997 yılında yaptıkları epidemiyelojik araştırmada 0-17 yaş grubunda epilepsi prevelansının % 0.5-0.7 arasında olduğu saptanmıştır (14). Karaağaç ve arkadaşlarının 1999 yılında yapılan çalışmalarında epielpsi prevalansı 1.02 olarak tespit edilmiştir (16). Yine Serdaroğlu ve arkadaşlarının 0-16 yaş grubunda, 2004 yılında yapılan tarama çalışmasıyla epilepsi prevalansı %0,8 olarak bulunmuştur (15). İmmatür beyin nöbete çok daha duyarlı iken yaşla birlikte beyin matürasyonunun tamamlanması nöbete olan duyarlılığı azaltmaktadır (17). Ortalama olarak epilepsilerin %30’u 0-5 yaşlarında, %34’ü erken okul çağında, %13’ü ergenlikte ve %23’ü 20 yaşından sonra başlar (18). Yaşamın ilk beş yılında oran kızlarda hafifçe yüksek olmakla birlikte tüm yıllar ele alındığında erkeklerde epilepsi görülme oranı daha yüksektir (8, 19). 2.1.4. ETYOLOJİ Genetik eğilim, anoksi, intraserebral kanama, ,infarkt, gibi serebral nedenler, Sturge-Weber sendromu, Nörokütanöz sendromlar (Tüberoskleroz vb.), SSS malformasyonları (Porensefali, arteriyovenöz malformasyon vb.), İntrauterin enfeksiyonlar (TORCH vb.), intrauterin anoksi (Radyasyon, toksemi ve diabetes mellitus vb.)nöronal migrasyon defektleri ve prenatal ve perinatal travma gibi konjenital anomaliler, hipoksi, enfeksiyon, sarılık (Nadiren epilepsi nedenidir), prematürite gibi perinatal faktörler, SSS primer enfeksiyonları (Bakteriyel, viral ve fungal), SSS tümörleri, kafa travması, intrakranial kanamalar (K avitaminozu, Hemofili vb.) serebrovasküler hadiseler, hipertansif ensefalopati, ensefalopatiler gibi postnatal faktörler, travma, bakteriyel menenjit, beyin absesi, viral ensefalit, kronik viral enfeksiyonlar, paraziter enfeksiyonlar, aşılama (bogmaca aşısı), uzamış febril konvülzyon etkisi, infarkt, hipertansif ensefalopati, serebral venöz tromboz, anoksi sonrası ensefalopati gibi vasküler nedenler, serebral tümörler, nörodejeneratif hastalıklar, ilaçlar, ağır metal zehirlenmeleri gibi toksik nedenler, hipoglisemi-hiperglisemi, hipokalsemi-hiperkalsemi, gibi metabolik nedenler epilepsi oluşumuna neden olabilen durumlardan bazılarıdır (2, 3, 22, 23, 24). Son yıllarda spesifik epilepsilerde yapılan moleküler genetikle ilgili çalışmalar epilepsilerin genetik temeline ilişkin önemli bilgilerin elde edilmesini sağlamış ve kalıtımın epilepsi etyolojisindeki önemini daha da artırmıştır (25). 8 2.1.5 TANI Çocuklarda epilepsi tanısında öykü en önemli unsurdur. Öykü aileden ve çocuktan ve mümkün olduğu kadar da nöbeti gören kişiden alınır. Özellikle nöbet sırasında çocuğun hissettikleri nöbet tipinin tanımlanmasında çok önemlidir. Öykü tekrar tekrar anlattırılmalı, küçük ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır (5, 31). Eğer çocuğun sık nöbeti varsa ve anlatılanlar nöbet tipi hakkında aydınlatıcı değil ise, ev tipi video kayıtlarından yararlanılmalıdır. Nöbeti tetikleyen etmenler (ağrı, duygusal değişiklikler) varsa ayrıntılı olarak not edilmelidir. Çünkü bu durumlar nöbetin ayırıcı tanısında çok yardımcıdır. Epilepsi tanısında ikinci adım ayrıntılı fizik ve nörolojik incelemedir. Öncelikle antropometrik ölçümler değerlendirilmeli, deride hipo-hiperpigmente lekeler, hemanjiomlar, aşırı kıllı bölgeler, göz bulguları, kulak deformiteleri, organomegali, genital anomaliler, extremite anomalileri not edilmelidir. Bilişsel ve sosyal gelişim, kaba ve ince motor kapasiteleri, refleksler, serebellar bulgular, yürüme ve konuşma anormallikleri incelenmelidir. Tanıda üçüncü adım, EEG bulgularıdır. EEG epilepsi tanısını destekler, ancak patolojik EEG tek başına epilepsi tanısı koydurmaz. Örneğin fokal bir delta yavaşlaması yapısal bir lezyona işaret edebilir. Standart EEG çekimleri çoğunlukla yeterlidir. Çocuklarda mümkün olduğunca hem uyku, hem de uyanıklık EEG çekimleri yapılmalıdır. Hastaların yaşlarına uygun olarak aktivasyon yöntemleri (uykusuzluk, fotik uyarı, hiperventilasyon) uygulanır. Uyku ve aktivasyon yöntemleri tanı olasılığında %30’luk bir artış sağlamaktadır (31, 32). Hiperventilasyon ve fotik stimülasyon genellikle jeneralize nöbetlerde uyarıcıdır. Özellikle yenidoğanlarda ve bazı seçilmiş olgularda EMG, EKG, respirogram ve elektrookülogram değerli bilgiler verebilir. Kompleks parsiyel nöbet gibi bazı olgularda daha ileri EEG çekimleri (nazofaringeal, etmoidal gibi) gerekebilir (31, 33). Ancak tüm bu tetkiklere rağmen epilepsi hastalarının yaklaşık %10’unda EEG tanıda yetersiz kalabilir. Bu durumda uzun süreli video EEG çekimleri gerekebilir. Epileptik nöbetlerin non-epileptik paroksismal olaylardan ayırt edilmesinde video-EEG kayıtları altın standarttır. İktal EEG nöbet tiplerine göre özgül bulgular verir. Ancak frontal nöbetlerde olduğu gibi bazı nöbetlerde saçlı deri EEG kayıtları yetersiz kalabilir. Bu durumda girişimsel EEG kayıtları (subdural, epidural) yapılabilir (31, 34, 35). Epileptik nöbetlerin tanısında diğer testlerin yardımı çok azdır. Serum prolaktin düzeyi jeneralize ve bazı parsiyel nöbetlerde nöbetin ilk saatinde yükselir. Yalancı nöbetlerde prolaktin normaldir. Ancak hipoksi durumlarında da prolaktin yükseldiği için tanı değeri düşüktür (31, 36). 9 2.1.6. AYIRICI TANI Epilepsi terimi nöbetlerin tekrarı durumunda kullanılır. Epilepsi tanısı konurken titiz davranılmalıdır. Epilepsinin kişi üzerindeki psikolojik, sosyal ve ekonomik zararları unutulmamalıdır. Yanlış tanı tüm toplumlarda fazla olarak izlenmektedir. Ancak epileptik bir çocukta non-epileptik paroksismal olayların da eşlik edebileceği unutulmamalıdır. Epilepsi merkezlerine epilepsi tanısı ile gelen hastaların %20-25’ine yakını non epileptik paroksismal olay tanısı almaktadır (26, 27, 31). Yanlış olarak epilepsi tanısı alan durumların başında senkoplar gelmektedir; bunu psikiatrik bozukluklar, migren, gece korkusu izlemektedir (28, 29, 31). Bazı anoksik durumlar (katılma nöbeti, uyku apnesi), paroksismal hareket bozuklukları, migren ve periodik sendromlar, uyku bozuklukları epilepsi tanısı alabilirler (28, 29, 30, 31). Çok az sıklıkla da epileptik çocuklar, epileptik olmayan paroksismal olay tanısı alabilirler. Bu nöbetler genellikle frontal nöbetlerde olduğu gibi atipik seyirli nöbetlerdir. Bu nöbetlerde EEG bulgusu daha nadir görülür. Bazı nöbetlerde ise bilişsel ve davranış bozukluğu ön plandadır: bu hastalar, belirgin EEG değişikliği de yoksa psikiatrik hastalık tanısı alırlar. Diğer taraftan bazı motor alan nöbetleri (suplementer motor alan nöbetleri) atipik motor hareketleri nedeniyle hareket bozukluğu tanısı alabilirler (30, 31). Tablo 4: Epilepsi ile karışabilen paroksismal ataklar (37) 1. Yenidoğanın benign uyku myoklonileri 2. Bebeklikte uyku sırasında artmış motor aktivite 3. Yenidoğan jitterinesi 4. Vazovagal senkop ve diğer kardiojenik senkoplar 5. Familyal paroksismal hipnojenik distoni 6. Uyku bozuklukları-pavor nokturna 7. Tikler, Tourette Sendromu 8. Familyal paroksismal distonik koreatetoz 9. Migren ve senkop 10. Katılma nöbetleri 11. Çocuklukta benign paroksismal vertigo 12. Gastoözofageal reflü. 10 2.1.7. KLİNİK Epilepsinin tipine ve odağa göre klinik değişir. Motor, emosyonel bulgular veya otonomik semptomlarla birlikte olabilir. Basit parsiyel nöbetler Odağın bulunduğu bölgeye göre değişik klinik bulgular meydana gelir. Fokal nöbetin oluşması sıklıkla beynin fokal yapısal bir lezyonu gösterir. Tek taraflı tonik veya klonik hareketler, motor kortexde bir noktayı gösterir. Başın ve gözlerin deşarjın başladığı hemisferin karşı tarafına deviasyonu görülebilir. Parestezi, uyuşukluk gibi duyusal halusinasyonlar duyu kortexindeki bir deşarjı işaret eder. Visuel semptomlar özellikle parlayan ışıklar veya görmede bozulma bir occipital odağı gösterir. Koku halusinasyonları medial temporal lobdaki odağı gösterir. Bu tip nöbetlerde, nöbet lokalize kalır ve bilinç etkilenmez. Kompleks parsiyel nöbetler Bilincin etkilendiği fokal nöbetlerdir. Sıklıkla temporal lobdan orjin alan bir deşarj ile oluşurlar ve bazen temporal lob nöbetleri olarak refere edilirler. Semptomlar, visseral bulgular, hallusinasyonlar, hafıza bozuklukları, otomatizm ve affektif bozuklukları içerebilir. Visseral aura olarak bulantı ve karın ağrısı görülebilir. Jeneralize nöbetler Bu nöbetlere, tüm cerebral korteksin eş zamanlı olarak aktivasyonunun neden olduğu düşünülmektedir. Nöbetin başlangıcı anidir. Ataklar, bilinç kaybı ile birliktedir. Hasta tüm vücutta kasılma veya tonus kaybı ile sıklıkla yere düşer. Motor aktivite olduğu zaman tipik olarak tüm dört extremiteyi kapsar ve simetriktir. Hastalarda gözlerde deviasyon, ağız çevresinde morarma, ağızda sekresyon birikmesi görülebilir. İdrar ve dışkı kaçırma da görülebilir. En iyi bilinen generalize nöbet türleri absans (petit mal) ve tonik-klonik (grand mal) ataklarıdır. Absans epilepsilerde hastanın yaptığı aktivite durur, hasta çevrede olup bitenden, konuşulanlardan habersiz, gözleri açık, dalgın bir şekilde bakar. Uzun ve dikkatli bakış vardır ve göz kapaklarında kırpışma görülebilir, ses veya diğer uyarılara yanıt vermezler. Hastalar düşmez veya istem dışı hareketler göstermezler. Renk solar, nöbet aniden sonlanır ve hasta yaptığı aktiviteye kaldığı yerden devam eder. 11 2.1.8. PROGNOZ Çocuklarda epilepsi prognozunu değerlendirirken; başlangıç yaşı,altta yatan neden, epilepsinin tipi, nöbetlerin tekrarlama sıklığı, nörolojik defisit bulunup bulunmaması, nöbetlerin ortaya çıkışından tedavinin başlamasına kadar geçen süre, tedaviye yanıt derecesi, cerrahi şansı ve mortalite gibi bir çok faktörün gözönüne alınması gerekmektedir (38, 39). Çocukluk çağı epilepsilerinde prognoz medikal olduğu kadar sosyal ve psikolojik sonuçlarla da ilişkilidir. Genel olarak çocukluk çağı epilepsilerinin %70’inde tam nöbet kontrolü görülürken, %20-30 oranında direnç gelişimi olmaktadır. İki yaşından önce başlama, sık jeneralize nöbet geçirme, konvülsiyonların baskılanamaması, SSS hasarı ya da altta yatan bir neden, EEG’de ağır anormallikler, mental retardasyon, atonik atipik absans nöbetler prognozu olumsuz etkilemektedir (40). Kişideki epilepsi prognozunda rekürrens ya da remisyonun önemli rolü vardır. Tekrarlama hızı ile ilgili yapılan çalışmalarda vakaların ortalama %40-60’ı ilk nöbetten sonra bir daha nöbet geçirmemektedir. Tekrarlama riski en yüksek olan rolandik epilepsidir, ikinci sırada ise parsiyel epilepsiler yer almaktadır. En düşük tekrarlama oranı ise jeneralize tonikklonik nöbetlerde bulunmuştur (41, 42, 43). Remisyon oranları epilepsinin tipine bağlı olarak değişmektedir. İdiopatik epilepsilerde remisyon oranları %95’lere yakın iken, kriptojenik formlarda %68, semptomatik formlarda %45 civarındadır (5). 2.2. TEDAVİ Epilepsi tedavisinde hedef, büyüyen ve gelişen çocuğun bu büyüme potansiyeline zarar vermeden nöbet sıklığını ve şiddetini azaltmak, mümkünse tam nöbet kontrolü sağlamak, tekrarlayan nöbetlerin oluşturacağı hasarları önlemek, hastanın günlük aktivitelerini yapabilmesini sağlamak olmalıdır (44, 47). Tedavi kararı, yötem ve ilaç seçimi, tedavinin sonlandırılması gibi kararlar alırken nöbet devamının hastaya getirdiği yük ile tedavinin olası yan etkileri ve geçici ya da kalıcı zararları göz önüne alınmalıdır. Epilepsi tedavisinin ilk basamağı, nöbetleri tetikleyen nedenlerin araştırılması, varsa bu nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Sadece bu nedenlerin varlığında nöbet ortaya çıkıyorsa ilaç tedavisine gerek kalmadan, tetikleyici nedenlerden kaçınılması yararlı olabilir. Epilepsi tedavisinde ilaç tedavisi, ketojenik diyet, cerrahi tedavi ve vagal stimülasyon gibi uyarı yöntemleri yer almaktadır (48). Epileptik olguların yaklaşık 2/3’ü ilaç tedavisinden faydalanırken kalan olguların bir kısmında nöbet kontrolü cerrahi olarak sağlanır, diğerleri ise öbür seçeneklere aday olur. 12 2.2.1. EPİLEPSİDE İLAÇ TEDAVİSİ Tedavinin önemli bir kısmını ilaç tedavisi oluşturur. Antiepileptikler, artmış nöronal eksitabilitenin kontrolü amacıyla kullanılan ilaçlardır. Antiepileptik ilaçlar (AEİ) ya olaya neden olan odağı baskılar ve nöbet eşiğini yükseltirler, ya da deşarjların merkezi sinir sisteminin diğer bölgelerine yayılmasını önlerler. Epilepsi tanımında iki ve üzeri spontan nöbet geçerli olduğu için bazı istisnalar dışında bu durumda tedavi başlanır. İlk kez nöbet geçiren hastaya ailede epilepsi öyküsü yok ise, EEG ve nörolojik muayenesi normal ise hemen AEİ başlanması önerilmemektedir. İlk geçirilen konvülziyondan sonra ikinci konvülziyonun geçirilme ihtimaliyle ilgili olarak yapılmış çalışmaların meta analizinde Berg ve Shinnar bu ihtimali ortalama % 40 olarak bulmuşlardır (49). İkinci konvülziyondan sonra üçüncü konvülziyon geçirme ihtimaliyle ilgili olarak yapılmış çalışmalar yetersiz olsa da bu ihtimal ortalama % 80 olarak bulunmuştur (50). Birinci nöbetten sonraki nöbetin % 75 ihtimalle ilk altı ay içinde, büyük çoğunluğunun ise ilk birkaç hafta içinde oluştuğu bildirilmiştir. Nöbet tekrarı için risk faktörleri semptomatik etiyolojinin olması, parsiyel nöbet olması, EEG' de interiktal diken desarjların varlığı, nöbetin uykuda olması, mental ve motor retardasyondur. Uykuda olan nöbetlerin tekrarlama olasılığı (%53) uyanıklıkta olan nöbetlere (%36) göre anlamlı biçimde fazladır (48, 51). Aile öyküsü küçük bir grupta ek risk oluşturur (48, 52). Antiepileptik ilaç tedavisine ilk nöbetten hemen sonra başlanmasının çocukluk çağı epilepsilerinin uzun dönem prognozuna etkisi olmamaktadır. Bu yüzden ilaç başlanırken risk faktörlerinin doğru olarak belirlenmesi gerekmektedir. Tedaviye baslandıktan sonraki iki-dört yıl içinde konvulziyon geçirmeyen hastalarda tedavinin sonlandırılması gerekmektedir ve böyle bir yaklasımla % 70-80 oranında basarı saglanmaktadır. Tedavinin beş yıl kadar uzun süre devam edilmesinin bu basarı oranını etkilemedigi gösterilmistir (4). Epiepsi tedavisinde başarıyı etkileyen olumlu faktörler; nöbetlerin başlama yaşının 1012 yaştan önce olması, generalize konvulziyon olması, nörolojik muayenenin normal olması ve EEG'deki diken deşarjların düzelmesidir. Bu faktörlerin her birinin katkısı farklı olup, bu olumlu faktörlerden hiçbirini taşımayan hastalarda tedavi başarısı % 20-30'a kadar düşmektedir (53, 54, 55). Epilepside kesin tanı koymadan tedaviye başlamamak gerekmektedir. Epilepsi tedavisi nöbet tekrar ya da nöbet ile yaralanma riski yüksek olgularda gündeme gelmelidir. İlaç tedavisine karar verilen olgularda hastanın yaşı, nöbetin başlama yaşı, nöbetin sıklığı, cinsi, şiddeti, başka bir sistemik hastalığın varlığı, ilacın kullanım şekli, sosyoekonomik koşullar göz önüne alınmalıdır (48). 13 Tedaviye başlamadan önce aile ile ayrıntılı ve yeterli zaman verilerek konuşulmalı, bilgi verilmelidir. Epilepsi tedavisinde bazı ilkelerin benimsenmesi başarı oranını artırmaktadır (Tablo 5). Tablo 5: Antiepileptik tedavi ilkeleri (56, 57) 1. İlaç seçimi nöbet tipine göre yapılmalı 2. Tedaviye tek ilaçla başlanmalı 3. İlaçlar farmakokinetiklerinin elverdiği ölçüde seyrek aralıklarla verilmeli. 4. Kan düzeyinin stabil olması için ortalama 2 hafta gibi bir süre verilmeli 5. Hesaplanan doza yavaş ulaşılmalı 6. Nöbetler kontrol altına alınıncaya veya yan etkiler ortaya çıkıncaya kadar doz artırılmadan başka bir antiepileptik ilaca geçilmemeli 7. Nöbetleri kontrol altına alınmış hastalarda nedensiz ilaç değişimi yapılmamalı 8. Plazma antiepileptik ilaç düzeyleri gerekmedikçe bakılmamalı. 9. Preparat seçiminde yaş, mental durum, ailenin sosyoekonomik düzeyi dikkate alınmalı 10. Hastalar 6 ayda bir kontrole çağrılmalı 11. İlaç kesimi 2-4. yılın sonunda, 6-12 aylık bir sürede kontrollü olarak yapılmalı 12. Uygun ve etkin tedaviye rağmen nöbetleri devam eden vakalarda epilepsi cerrahisi, vagal stimülasyon ve ketojenik diyet gibi alternatif tedavi uygulamaları düşünülmeli Epilepsi tedavisine ilk kez 1857 yılında, potasyum bromür antiepileptik ilaç olarak kullanılmaya başlanmış, 1912 yılında fenobarbital, 1939’da hidantoinler, 1958 de süksimitler epilepsi tedavisinde kullanılmıştır. Bundan sonra klonazepam, valproik asit, karbamazepin gibi daha az toksik ilaçlar epilepsi tedavisine girmiş, 1935-1960’lı yıllarda 13 yeni AEİ daha keşfedilmiştir. Son onbeş yılda vigabatrin, okskarbazepin, lamotrijin, gabapentin, tiagabin, topiramat, levetiresetam ve zonizamid gibi yeni jenerasyon ilaçlar epilepsi tedavisinde kullanılmaya başlanmıstır. Son yıllarda epilepsi mekanizmaların daha da belirginleşmesi ile bilinçli antiepileptik üretimi artmış ve birçok yeni bileşik kullanıma sunulmuştur. Antiepileptik ilaçlar nöbeti kontrol gücü, etkinliğin süresi ve kalıcılığı ve etkin olduğu nöbet tiplerinin sayısı dikkate alınarak aşağıdaki gruplara ayrılmıştır (Tablo 6) (58). Antiepileptik ilaçlar Tablo 7’de kimyasal yapılarına göre sınıflandırılmıştır 14 Tablo 6: Antiepileptik ilaçların gruplandırılması 1. Majör İlaçlar a. Fenobarbital b. Difenilhidantoin c. Karbamazepin d. Valproat 2. Minör İlaçlar a. Diazepam b. Klonozepam c. Lorezepam d. Klobazam e. Etosüksimit f. Sultiam 3. Yeni Antiepileptikler a. Vigabatrin b. Okskarbazepin c. Gabapentin d. Lamotrijin e. Felbamat f. Zonizamid 4. Diğer İlaçlar a. ACTH b. Asetazolamid c. B6 vitamini d. Flunarizin e. Gammaglobulin 15 Tablo 7: Kimyasal yapılarına göre antiepileptik ilaçlar 1. Hidantoinler (Fenitoin ve benzerleri) 2. Barbitüratlar (Fenobarbital, mefobarbital, metarbital, primidon) 3. Karbamazepin 4. Sodyum valproik asit 5. Süksimidler 6. Oksazolidindionlar (Trimetadion, parametadion, dimetadion, etadion, allometadion) 7. Antiepileptik benzodiazepinler (Klonazepam ve diazepam) 8. Diğer antiepileptikler (Asetazolamid, Fenasemid, Sulitam ve Bromürler) Çocukluk döneminde fenobarbital, fenitoin, karbamazepin ve valproat halen majör AEİ olma özelliğini sürdürmekte ve çocukluk çağı epilepsi tedavisinde bu ilaçlardan biri ilk seçenek olarak tercih edilmektedir (2, 44, 58, 59). İdeal epilepsi tedavisi hastadaki nöbetin ya da tüm nöbet çeşitlerinin tek bir ilaç ile (monoterapi), hiç yan etki olmadan, ya da katlanılabilir yan etkilerle tam olarak kontrol altına alınabilmesidir. Nöbet türü ve epileptik sendroma yönelik uygun ilaç, hasta ile ilgili özellikler de dikkate alınarak belirlendikten sonra genellikle küçük dozlarda başlanarak 5-7 günlük artışlarla hedeflenen doza ulaşılır. Bu şekilde olası yan etkilerin aniden çıkmaması, çıksa bile kolay katlanılır olması sağlanır. Özellikle sedasyon, uyku hali gibi bilişsel etkiler hızlı doz artırımlarında daha kısa sürede çıkar ve belirgindir. Hedef doz daima nöbetleri kontrol altına alacak ve yan etki çıkarmayacak şekilde planlanmalıdır. Tedaviye yeni başlayan hastalar yan etki göstermeye eğilimlidirler. Bazı hastalarda tedavi edici dozların alt sınırlarında yan etkiler çıkarken, diğerleri çok daha yüksek dozlarda bile bu etkileri göstermeyebilirler. Başlangıç dozu ile nöbet kontrol altına alınamıyorsa yavaş yavaş en yüksek doza ulaşılır. Bu şekilde ortalama %50 hastada nöbet kontrolü sağlanır. 16 Monoterapi ile nöbet kontrolü idealdir. Politerapi ilaç etkileşimlerinin ve yan etkilerin artışına neden olabildiği için mümkün olduğunca az tercih edilmelidir. İlaç sayısı arttıkça hastaların ilaçları düzenli kullanma olasılığı azalır ve yan etkiler nöbet kontrolündeki etkinliğe göre daha çok artar (48). İlaç kombinasyonun yararlı olması için, etkinliğinin toksisiteden fazla, etkileşimlerinin en az, etki biçimleri ile toksisitelerinin farklı ve alınmalarının kolay olması gerekmektedir. Cevapsız tek ilaçtan başka bir ilaca geçerken kesilmesi planlanan ilaç ile yeni ilaç bir süre birlikte kullanılabilir ve yeni ilaç kararlı seviyeye ulaştıktan sonra eski ilaç azaltılarak kesilir. İlk ilaç 6-8 haftada yavaş olarak kesilmeli ve ilaç kesimine de ikinci başlanan ilacın etkili olduğu düzeye çıkması ile başlanmalıdır. İkinci tek ilaç denendikten sonra eğer başarılı olunmazsa ikili ilaç kombinasyonlarına geçilmelidir. Uygun tedaviye rağmen nöbetleri devam eden hastalarda yeni ilaçlar denenebilir. Yeterli sonuç alınmaz ise ya nöbet sayısının ve yan etkilerinin en az görüldüğü kombinasyonla tedavi sürdürülür ya da epileptik cerrahi uygulanır. 2.2.1.1. ANTİEPİLEPTİK İLAÇLAR VE YAN ETKİLERİ Tablo 8’de Antiepileptik ilaçlar ve özellikleri, Tablo 9‘da bazı antiepileptik ilaçların etki mekanizmaları sunulmuştur. 17 Tablo 8: Antiepileptik ilaçlar ve özellikleri Sık Kullanılan Antikonvülzan İlaçlar I (4) İlaç Karbamazepin Nöbet Tipi Genaralize tonikklonik parsiyel Klonazepam Absans, miyoklonik, infantil spazmlar, parsiyel, LennoxGastaut, akinetik, Etosuksimid Absans, tonikklonik nöbetleri artırabilir Terapötik Serum Seviyesi (µm/mL) Oral Doz – IV Yükleme Dozu Var mı? 10 mg/kg/24sa ile başla, 20-30 mg/kg/24sa tid’e kadar artır – Yok <30kg: 0,05 mg/kg/24sa başla, mg/kg/hafta artır. Maksimum 0,2 mg/kg/24sa bid veya tid. >30kg: 1,5 mg/kg/24sa tid, 20 mg/24 aşılmamalı – Yok 20 mg/kg/24sa ile başla, maks 40 mg/kg/24sa veya 1,5g/24sa’ artır, hangisi düşükse – Yok Yan Etkiler ve Toksisite 8 - 12 Baş dönmesi, uykululuk, diplopi, karaciğer fonksiyon bozukluğu, anemi, nötropeni, SIADH, kan diskrazisi nadir, hepototoksik etkiler >0,013 Sersemlik, irritabilite, ajitasyon, davranış bozuklukları, depresyon, aşırı salya 40 - 100 Karın ağrısı, cilt döküntüsü, karaciğer fonksiyon bozukluğu, lökopeni Gabapentin Nöbetler zor kontrol edildiğinde ek tedavi Çocuk: 20-50 mg/kg/24sa tid Adolesan: 900-3000 mg/kg/24sa tid – Yok Lamotrijin Nöbetler zor kontrol edildiğinde ek tedavi Yaşa ve ek konvülzanlara göre bireyseldir. - Fenobarbital Genaralize tonikklonik, parsiyel, Status epileptikus 3-5 mg/kg/24sa bid – 20 mg/kg yenidoğan 20-30 mg/kg 15 - 40 Monitorize etmek gerekli değildir Somnolas, baş dönmesi, ataksi, baş dönmesi, tremor, kusma, nistagmus, yorgunluk ve kilo artışı Döküntü, baş dönmesi, ataksi, somnolans, diplopi, başağrısı, bulantı, kusma Hiperaktivite, irritabilite, dikkat süresinde kısalık, öfke nöbetleri, uyku düzenindeki değişiklik, StevensJohnson sendromu, bilişsel fonksiyonlarda baskılanma 18 Tablo 8: Antiepileptik ilaçlar ve özellikleri (devam) Sık Kullanılan Antikonvülzan İlaçlar II (4) 10 - 20 Hirsutismus, dişeti hipertrofisi, ataksi, cilt döküntüsü, nigtasmus, bulantı, kusma, uykululuk, yüz hatlarında kabalaşma, kan diskrazisi Primidon Genaralize tonikklonik, parsiyel < 8 yaş: 10-25 mg/kg/24sa tid veya qid. > 8 yaş: normal idame dozu, 7501500 mg/24 sa tid veya qid – Yok 5 - 12 Saldırgan davranış, kişilik değişiklikleri, fenobarbitale benzer. Topiramat Nöbetler zor kontrol edildiğinde ek tedavi, dirençli kompleks parsiyel nöbetler 1-9 mg/kg/24sa bid – Yok - Yorgunluk, bilişsel baskılanma Tiagabin Kompleks parsiyel nöbetlerde ek tedavi Ortalama doz 6 mg tid – Yok - Asteni, baş dönmesi, dikkat süresinde kısalma, sinirlilik, tremor Genaralize tonikklonik, Absans, miyoklonik, parsiyel akinetik, 10 mg/kg/24sa başla 5-10 mg/kg/hft artır, idame doz 30-60 mg/kg/24sa tid veya 50 - 100 qid – IV preparatı var, çalışmalar devam ediyor. Bulantı, kusma, anoreksi, amenore, sedasyon, tremor, kilo alımı, alopesi, hepatotoksisite 30 mg/kg/24sa günde bir veya bid başla, idame doz 30-100 mg/kg/24sa günde bir veya bid – Yok Hiperaktivite, ajitasyon, heyecan, sonmolans, kilo alımı (görme alanında daralma, optik solukluk veya atrofi ve optik nörit bildirilmiştir. Fenitoin Valproik Asit Vigabatrin Genaralize tonikklonik, parsiyel, Status epileptikus 3-9 mg/kg/24sa bid – 20 mg/kg İnfantil spazmlar, zor kontrol edilen nöbetlerde ek tedavi olarak - 19 Tablo 9: Antiepileptik ilaçların etki mekanizmaları (60) Sodyum Kalsiyum GABA Eksitatuar aminoasit Valproik asit (VPA) ++ + +/? - Karbamazepin (KBZ) ++ - - - Gabapentin (GBP) ? ++ +/? - Lamotrigin (LMT) ++ + + ? Topiramat (TPM) ++ ? + + Fenitoin (PHT) ++ - - - Vigabatrin (VGB) ? ? ++ ? Levatiresetam (LEV) - + ? - ++ ? + + Etasüksimit (ESM) - ++ - - Fenobarbital/Primidon + - + - Benzodiazepin (BDZ) + - ++ - Zonizamid (ZNS) ++ ++ ? - - - ++ - Felbamat (FBM) (PB/PRM) Tiagabin (TGB) 2.2.1.1.1. VALPROİK ASİT Geniş spektrumlu bir antikonvülzandır. Voltaja bağlı sodyum kanallarını bloke eder ve kalsiyuma bağlı potasyum iletkenliğini artırarak etki gösterir. Eliminasyon yarı ömrü 6-16 saattir. VPA birçok nöbet tipinde kullanılır. Bunlar arasında generalize tonik-klonik, absans, atipik absans ve myoklonik nöbetler yer alır. İnfantil spazmlarda da yararlıdır (4, 66). VPA'e karşı hipersensitivitesi olan hastalarda, özgeçmişinde geçirilmiş karaciğer hastalığı öyküsü bulunanlarda kontrendikedir (62, 63). En sık görülen yan etkileri bulantı, kusma, karın ağrısı ve diyare gibi gastrointestinal bulgulardır ve bunlar özellikle tedavinin başlangıcında günlük doza bağlı olarak görülür. Bu nedenle tedaviye küçük dozlardan başlanıp giderek artırılması ve yemek sırasında alınması önerilmektedir. Tek başına olduğunda sedasyon yan etkisi daha az görülür. Tremor, kilo artısı, dispepsi, kusma, alopesi, periferik ödem gibi yan etkileri doza bağımlı olarak meydana gelirken, akut pankreatit, hepatotoksisite, ensefalopati, teratojenite ve trombositopeniden oluşan yan etkileri idiosenkrazik olarak gelişmektedir (60). Nadiren davranış değişikliğine neden olmaktadır. 20 VPA’nın nadir ama ciddi olan iki yan etkisi Reye benzeri sendrom ve geri dönüşümsüz hepatotoksisitedir. En büyük risk iki yaşın altında ve birden çok ilaç alan hastalar içindir. Başlangıçta aspartat aminotransferaz (AST) değerleri yükselmemiş olabilmekle birlikte sonradan anormal olabilmektedir. Pekçok ölüm tedavinin başlangıcından sonraki dört ay içerisinde meydana gelmektedir. Çocukların küçük bir grubunda ilerleyici letarji ve koma ile serum amonyağında artış ve serum karnitin seviyelerinde düşüş görülür. VPA karnitin metabolizmasını bloke edebilir, bu hastalarda bilinç durumunda değişiklik olur. VPA’nın kesilmesi birkaç gün içinde düzelme ile sonuçlanır. Tablo 10: VPA yan etkileri (4, 62, 63, 64, 65) Yan etki Hematolojik sistem Trombosit agregasyonunda azalma, fibrinojen düzeyinde düşme, trombositopeni, aplastik anemi, nötropeni, kemik iliği supresyonu ve kanama zamanında uzama Gastrointestinal sistem Bulantı, kusma, hazımsızlık, karın ağrısı, gastrit, diyare, konstipasyon, iştah artması, kilo alımı, zayıflama ve pankreatit, Karaciğer enzimlerinde yükselme ve toksik hepatit Santral sinir sistemi Sedasyon, emosyonal bozukluk, depresyon, psikoz, saldırganlık, hiperaktivite, davranış bozukluğu, kas zayıflığı, tremor, ataksi, başağrısı ve halusinasyon Metabolik etkiler Serum amonyak düzeyinde yükselme Göz,kulak,burun,boğaz Nistagmus, diplopi ve skotomlar, stomatit, hipersalivasyon Endokrinolojik sistem Hiperinsülinizm, hiperandrojenizm, obezite, leptin yüksekliği, boy kısalığı, düşük kemik mineral dansitesi, ve azalmış kemik formasyonu Diğer Alopesi, enürezis, ciltte döküntü, saçlarda kıvrılma ve dalgalanmalar, teratojenite (dismorfizm, spina bifida, nöral tüp defektleri, immatürite) 21 2.2.1.1.2. KARBAMAZEPİN Generalize tonik-klonik ve parsiyel nöbetlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Karbamazepin sodyum kanallarını bloke ederek ve depolarizasyon bağımlı kalsiyum alımını azaltarak nöronların uyarılmalarını azaltır. Jeneralize absans nöbetleri ve myoklonik nöbetleri olan hastalarda nöbetleri tetikleyebilir. AV blok, karaciğer hastalığı, akut intermitant porfiri veya ciddi kan hastalığı olanlar ile kemik iliği depresyonu hikayesi olanlar, karbamazepin hipersensitivitesi olanlarda kontrendikedir. Hepatik otoindüksiyon mekanizmasıyla kendi metabolizmasını indükler, bu nedenle tedavinin ilk birkaç haftasında dozunun giderek arttırılması gerekmektedir. Doza bağımlı yan etkileri arasında diplopi, yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, nötropeni, hiponatremi ve doza bağımlı olmayan yan etkileri arasında ise morbiliform rash, agranülositoz, aplastik anemi, hepatotoksisite, Steven-Johnson sendromu, teratojenite yer almaktadır. Özellikle tedavinin ilk 3 ayı boyunca önemli lökopeni ve hepatotoksisite oluşabilir (4, 60, 72). Tablo 11: KBZ yan etkileri (72) Yan etki Hematolojik sistem Lökopeni, trombositopeni, nadiren lökositoz ve lenfadenopati, agranülositoz, aplastik anemi, saf kırmızı hücre aplazisi, makrositik anemi, akut intermitant porfiri, retikülositoz, folik asit defisiti, trombositopenik purpura ve hemolitik anemi Nörotoksik Bulantı, kusma, baş dönmesi, ataksi, diplopi, başağrısı Diğer nörolojik sistem Davranış değişiklikleri, orofasial diskineziler, uykusuzluk, canlı rüyalar ve kabuslar Gastrointestinal sistem AST, ALT, GGT, ALP artışı, nadiren kolestatik, hepatosellüler veya mikst tip hepatit, sarılık Endokrin sistem Ödem, sıvı retansiyonu, kilo artışı ve plazma osmolalitesinde azalma. Nadiren letarji, kusma, başağrısı, mental konfüzyon ve nörolojik anormalliklerle birlikte olan su intoksikasyonu bildirilmiştir. Jinekomasti, galaktore, fT4, T4, T3 ve TSH düzeylerinde artış, plazma kalsiyum ve 25-OH D3 vitamini düzeylerinde azalma, kolesterol ve trigliserid seviyelerinde artış 22 2.2.1.1.3. OKSKARBAZEPİN Etki mekanizması açısından karbamazepine benzer ve erişkin ve çocuklarda parsiyel nöbetlerin tedavisinde ek ilaç olarak kullanılır. Okskarbazepin başlıca farmakolojik aktivitesini, metaboliti monohidroksi türevi ile gösterir. Karbamazepine karşı alerjik reaksiyonu olan hastaların %30’unda okskarbazepine karşı da reaksiyon olur. Hastaların %2,5’inde hiponatremi görülür. Okskarbazepin tedavisinin daha önceki karbamazepin tedavisine kıyasla sağladığı ilave bir fayda , kognitif fonksiyonların olumlu yönde etkilenmesi ve hastaların kendini zinde hissetmesidir (4, 60). Tablo 12: OXC yan etkileri Yan etki Gastrointestinal sistem Bulantı, kusma, kabızlık, ishal, karın ağrısı, iştahsızlık, AST,ALT ve ALP artışı, nadiren hepatit Sersemlik, uyuşukluk, ajitasyon, depresyon, göz kararması, Nörolojik sistem başağrısı, diplopi, ataksi, nistagmus, tremor, koreoatetoz, koordinasyon eksikliği ve konuşma düzensizlikleri Hematolojik sistem Seyrek olarak lökopeni, çok ender trombositopeni Allerjik cilt bozuklukları Yaygın olarak akne, alopesi, döküntü; seyrek olarak ürtiker, çok ender Stevens-Johnson sendromu, sistemik lupus eritematosus Metabolik ve beslenme Hiponatremi bozuklukları Kardiovasküler sistem Çok ender olarak aritmi (AV- blok) 23 2.2.1.1.4. DİĞER ANTİEPİLEPTİK İLAÇLAR FENİTOİN Sodyuma bağlı kanalları bloke ederek ve depolarizasyona bağlı kalsiyum alımını azaltarak etki gösterir. Primer ve sekonder generalize tonik-klonik nöbetler, parsiyel nöbetler ve status epileptikusta kullanılır. Birçok ilaçla etkileşimi vardır ve birlikte kullanıldığı antikonvülzanların düzeyini artırabilir ve azaltabilir. Doza bağımlı yan etkileri arasında nistagmus, ataksi, diş eti hipertrofisi, kusma, megaloblastik anemi, nöbetlerde artış, depresyon ve uykuya meyil bulunurken, dozdan bağımsız yan etkilerini akne, hirsutizm, döküntü, lupus benzeri sendrom, teratojenite, Steven-Johnson sendromu oluşturmaktadır (4, 60). FENOBARBİTAL Özellikle generalize tonik-klonik nöbetlerde faydalıdır. Uzun süreli tedavi alan çocukların bilişsel performansını kötü yönde etkileyebileceği yönünde kanıtlar vardır. VPA, PB’nin metabolizması ile çakışır ve PB’nin plazma seviyelerini artırarak rutin günlük dozlarda toksisiteye neden olur. Doza bağlımlı yan etkileri halsizlik, uykusuzluk, ajitasyon, depresyon, hiperkinezi, irritabilite ; dozdan bağımsız yan etkileri makülopapüler döküntü, hepatotoksisite, toksik epidermal nekroliz, artrit ve teratojenitedir (4,60). KLONAZEPAM Etki süresinin uzun olması ve antiepileptik etkinliğinin belirgin olması ile diğer benzodiazepinlerden üstündür. Etosüksimite cevapsız absans epilepsi, kompleks parsiyel epilepsi, myoklonik epilepsi, infantil spazm ve atonik nöbetlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Doza bağımlı yan etkileri halsizlik, sedasyon, agresyon, hiperkinezi ve dozdan bağımsız yan etkileri döküntü ve trombositopenidir. Antidepresan özellik gösterdiğinden panik bozuklukların tedavisinde de kullanılmaktadır (4,60). VİGABATRİN GABA transaminaz reseptörüne bağlanarak GABA seviyelerini artırır ve nörotransmisyonun inhibisyonuna neden olur. İlaç özellikle tuberosklaerozu olan infantil spazmlı çocukların tedavisinde etkilidir. Ayrıca kontrolü güç nöbetlerde ek ilaç olarak kullanılır. Plazma PB ve PHT seviyelerinde düşüşe neden olabilir. Absans epilepside nöbetlerin sıklığını arttırabilir. En önemli yan etkisi görme alanı defekti yapmasıdır (4, 73). 24 GABAPENTİN Dirençli kompleks parsiyel ve sekonder generalize tonik-klonik nöbeti olan hastalarda ilave ilaç olarak kullanılır. Etki mekanizması nöronal membranlara ilacın bağlanması ve GABA döngüsünü artırması üzerindendir. Önemli bir ilaç etkileşimi yoktur. 12 yaş ve üzeri çocuklarda tavsiye edilir. Sıklıkla uykuya eğilim, halsizlik, sersemlik, ataksi, baş ağrısı, tremor ve kilo alımı gibi yan etkiler olabilir (4, 73). ETOSÜKSİMİT Tipik absans epilepsi tedavisinde etkilidir. PB ve PRM ile birlikte kullanıldığında etosüksimit bu antikonvülzanların serum seviyelerini düşürebilir. Doza bağımlı yan etkileri iştahsızlık, kusma, ajitasyon, baş ağrısı ve letarji iken dozdan bağımsız yan etkileri döküntü, eritema multiforme, Steven-Johnson sendromu, lupus benzeri sendrom ve agranülositozdur. LAMOTRİJİN Kompleks parsiyel epilepsilerde ilave tedavi olarak kullanılmaktadır. Lennox-gastaut sendromu ve generalize absans nöbetleri olan bazı çocuklarda monoterapide de etkilidir. En önemli yan etkisi ciddi olabilen allerjik reaksiyon olup, diğer yan etkileri arasında bulantı, baş ağrısı, baş dönmesi, bulanık görme, diplopi ve ataksi yer alır (4, 74). TOPİRAMAT Diğer ilaçlara cevap vermeyen parsiyel epilepsilerde ve Lennox Gastaut sendromunda ilave ilaç olarak kullanılmaktadır (4). ASETAZOLAMİD Absans tipi epilepsi ve kompleks parsiyel epilepsilerin tedavisinde yardımcı ilaç olarak kullanılır (4). ZONİSAMİD Parsiyel nöbetlerin tedavisinde ek ilaç olarak faydalıdır, ancak etki mekanizması belli değildir. Renal taş oluşumuna neden olur (4). 25 3. KEMİK METABOLİZMASI 3.1. KEMİK FORMASYON VE RESORPSİYONU Organizmanın en büyük organlarından olan kemik vücut için destek oluşturur. Kraniyum, pelvis ve toraks içindeki yapıları korur. Eklem ve kasın yapışma noktaları ile hareketi sağlar. Kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum gibi esansiyel iyonlar için depo işlevi görür. İskelet sisteminin %80’i kortikal kompakt kemikten, %20’si de trabeküler süngerimsi kemikten oluşur. Trabeküler kemik, kafatası ve pelvisdeki yassı kemikler ve uzun kemiklerin uçlarında bulunurken, uzun kemiklerde kortikal kemiğin bulunduğu yerdir. Trabeküler kemikte geri dönüşüm (turnover) daha hızlıdır. Kortikal kemik iskeletin mekanik ve koruyucu işlevlerini, trabeküler kemik metabolik işlevleri üstlenir. Kemik fizyolojisinde model oluşturma, uzun kemiklerde büyüme ve yeniden model oluşturma (remodeling) olmak üzere üç işlem mevcuttur. Model oluşturma ve uzunlamasına büyüme Çocukluk ve adölesanda büyüme sırasında model oluşturma ile iskelet sistemi şekillenir. Büyüyen organizmada bu işlem sırasında, kartilajsız lokal mezenşimal hücrelerden intramembranöz kemik formasyonunun yanında, enkondral kemik formasyonu olarak adlandırılan kartilajın kalsifiye olması da rol oynar. Uzun kemiklerin uçlarındaki epifizer büyüme plağındaki kartilajda değişik hücre gruplarından oluşan zonlar vardır (Şekil 2) (75). Şekil 2: Kartilaj büyüme plağı epifizyal kemikleşme merkezi Dinlenme fazı Kondrositler Kondrogenesis Proliferatif kondrositler Maturasyon Hipertrofik kondrositler kalsifikasyon Vasküler alan Osteoblastlar Kemik matriks Sekonder spongiosa Osteogenesis (Primer spongiosa) 26 Kondrogenezisde dinlenme fazında yer alan hücreler prekondrositlerdir. Bunların çoğalması sonucunda proliferatif zon oluşur. Bu hücrelerden tip I kollajen, proteoglikanlar ve diğer proteinler ekstrasellüler matriksi oluşturmak üzere salgılanır (75). Hipertrofik zonda kondrositler daha büyür ve matriksin mineralizasyonu başlar. Bu iki zon kemiğin uzunlamasına büyümesini sağlar. Hipertrofik zon ve oluşan kalsifikasyon kondrogenezin maturasyon dönemidir. Bu bölge osteogenezisin oluştuğu bölgeden vasküler alanla ayrılır (75). Osteogenezis bölgesinde osteoblastlar kalsifiye kartilajda ince bir tabaka şeklinde depolanmıştır ve primer spongiosa adını alır. Lamellar kemik, sekonder spongiosa ise bu bölgedeki osteoblastların osteoklastlarca uzaklaştırılması sonucu oluşur. Mineralizasyon sırasında kollajende hidroksiapatit kristallerinin depolanması lamellar kemiğin oluşmasında rol alır. Büyüme plağındaki kartilajın yerini matur kemik almış olur (75). Remodelling Remodelling yaşam boyu sürer. Kemik devamlı olarak yenilenir. Kortikal kemikte remodelling, osteoklastların kemiğin içine doğru rezorpsiyonla tünel oluşturması ve bu tünele osteoblastların gelerek formasyonu sağlaması sonucu tünelin giderek daralarak Haversian kanallarını oluşturmaı ile meydana gelir. Yeni oluşan kemik, haversian kanalları ve kan damarları ile birlikte osteon adını alır (75, 78). Trabeküler kemikte remodelling sadece yüzeyde olur ancak metabolik aktivite ve yüzey alanı kortikal kemikten çok daha fazladır. Osteoklastik resorpsiyon 15-21 gün, yeni kemik formasyonu ise ortalama 124 gün sürer (75, 78, 79). Kortikal kemiklerde remodelling hızı her yıl %3 iken trabeküler kemikte %25 civarındadır. Erişkinlerde resorpsiyon ve formasyon eşit oranlarda iken çocuklarda ve adolesanlarda kemik formasyonu her zaman resorpsiyondan fazladır (75, 78). Kemiğin hücresel olmayan elemanları organik ve inorganik matriksten meydana gelmektedir. Organik matriks kemik kitlesinin yaklaşık %30’unu oluşturur. Bunun da %90’lık kısmını tip І kollajen oluşturur. Kemik kitlesinin %60-65’i inorganik matriksten (kemik minerali) meydana gelir. Kemik minerali ise iki formda bulunur. Ana form hidroksiapatit kristalleridir. Geri kalanını amorf kalsiyum fosfat oluşturmaktadır (Şekil 3) (75, 78). 27 Şekil 3: Kemiğin yapısı Kemik yapısı Hücresel elemanlar Hücresel olmayan elemanlar OSTEOBLAST OSTEOKLAST OSTEOSİT Kollajen Tip I kollajen %90 Diğer tip kollajenler Organik matriks Diğer proteinler Hidroksiapatit kristalleri İnorganik matriks Kalsiyum fosfat Osteokalsin Osteonektin 28 3.2. KALSİYUM METABOLİZMASI İnsan vücudunda ortalama 1 kg Ca bulunmaktadır. Vücutta kalsiyumun %99’u fosfor ile birlikte kemikte depolanmıştır. İntra ve ekstra sellüler sıvıda bulunan geriye kalan %1’lik kalsiyum; enzim kofaktörü, hücre bölünmesi ve büyümesi, koagülasyon, kas kasılması, hücre içi sinyal iletimi, nörotransmitter salınımı gibi pek çok temel vücut işlevinde rol alır. Plazmadaki Ca üç ana kısımda bulunur; 1. Serbest iyonize Ca² (%50) 2. Proteine bağlı Ca (%40) 3. Fosfor ya da sitratla kompleks halinde (%10) Proteine bağlı Ca’un %80-90’ı albümine bağlıdır ve bir gram albümin 0.8 mg/dl Ca bağlar (80). Serum albümin yoğunluğu düşüklüğünde düzeltilmiş Ca değeri hesaplanır: Düzeltilmiş Serum Ca++ (mg/dl) = (Albümin Açığı X 0,8) + Ölçülen Ca++ (mg/dl) Albümin Açığı = 4 - Hastanın Albümin Değeri (82) Serum Ca konsantrasyonu süt çocukluğu döneminde 8.8-10.8 mg/dl arasında değisir (81). Günlük dalgalanmalar 0,1 mg/dl’den azdır (75, 76). Diyetle alınan Ca’un %20-30’u duedonum ve jejunumun üst kısmından emilir. Ca’un ana besin kaynakları süt, süt ürünleri ve yeşil yapraklı bitkilerdir. Anne sütünde 34 mg/dl, inek sütünde 120 mg/dl ve endüstriyel mamalarda ortalama 60 mg/dl Ca bulunur. Kalsiyum düzeyi düşük olmasına rağmen, Ca/P oranının 2 olması ve laktoz içermesi nedeniyle anne sütünden Ca emilimi yüksek orandadır. Günlük Ca ihtiyacı; Günlük Ca ihtiyacı 0 - 6 ay arasında 210 mg, 7 - 12 ay arasında 270 mg, 1 - 3 yaş arasında 500 mg, 4 - 8 yaş arasında 800 mg’ dır (82). Tablo 13’de kemik metabolizması parametreleri normal değerleri verilmiştir (75, 90). Tablo 13: Kemik metabolizması parametreleri normal değerleri Total Ca (serum) 8,8-10,8 mg/dl İyonize Ca (serum) 4,7-5,2 mg/dl İntakt PTH (serum) 15-60 pg/ml 25-OH D vit. 12-40 ng/ml İdrarda Ca/Creatinin Süt çocuğu 0,5< Çocukluk 0,21< 29 Kalsiyum emilimini beslenme yoluyla alınan miktar da etkiler;düşük kalsiyum alımında fraksiyonel kalsiyum emilimi, yüksek kalsiyum alımına göre fazladır. İlerleyen yaşla birlikte kalsiyum emilimi azalır. Vücutta kalsiyum dengesini sağlayan en önemli mekanizma bağırsaktan kalsiyum emilimidir. Plazma kalsiyum dengesinde iki, ana mekanizma rol oynar: 1. Kalsiyum algılayan reseptörler (CaAR) 2. Kalsiotropik hormonlar Kalsiotropik hormonlar parathormon (PTH) ve vitamin D’dir. Bu hormonların hedef organları ise kemik, böbrek ve bağırsaktır. Kemikle böbreğe PTH etkisi kısa süreli iken bağırsağa etkisi daha yavaştır. Kalsiyumun bir denge içinde kemik, hücre dışı sıvı ve böbrek tübülleri arasındaki gidiş gelişini sağlayan 3 ayar noktası vardır (75, 77). 1. Renal tübüler Ca reabsorpsiyon ayar noktası 2. Kemik-hücre dışı sıvı arasındaki geçişde ayar noktası 3. PTH salınım ayar noktası Tüm bu mekanizmalar termostat gibi Ca’u plazmada 9 mg/dl düzeyinde tutmaya ayarlanmıştır. Serum Ca düzeyi artırıldıkça idrarla Ca atılımı artar. Kalsiotropik hormonlardan biri veya her ikisinin yokluğunda bu ilişki bozulmaktadır. Ayrıca PTH yokluğunda kemik-hücre dışı sıvı arasındaki geçiş ayar noktası daha aşağıya çekilerek serum Ca düzeyi normalleştirilmeye çalışılır. Kalsiotropik hormonlarda ayar noktaları arasındaki ilişkiyi CaAR’ler sağlar. Bu reseptörler paratiroid bez, böbrek ve bağırsak gibi hedef organlarda yerleşen reseptörlerdir. Reseptörün hücre dışı kısmı Ca’a göreceli olarak düşük afinite gösterdiğinden fizyolojik Ca konsantrasyonlarında artış olduğu durumlarda reseptör duyarlılığı az olduğundan ayar noktası ile Ca düzeyinin kalıcı olması sağlanır (75). Albumine Ca bağlanması pH bağımlıdır. Akut alkalozda albumine bağlanma artar ve serum Ca’nında düşüş olurken, akut asidozda albumine bağlanma azalarak serum Ca düzeyi artar. Böbreklerde henle kulpunun çıkan kısmındaki CaAR’lerin aktive olması PTH salınımının azalmasına, idrarla Ca ve Mg atılımının artmasına neden olur. Günlük hafif hipokalsemi durumlarında önce idrarla Ca atılımı azalarak olay kompanse edilmeye çalışılır. Daha güçlü hipokalsemik durum varlığında PTH sekresyonu ve kalsitriol sentezi artarak olay kompanse edilmeye çalışılır. Hiperkalsemi varlığında bunun tam tersi gerçekleşir. 30 Tablo 14: Kalsiyum metabolizmasının düzenlenmesi Kalsiyumun bağırsaktan Kemikte kalsiyum Böbrekte kalsiyum emiliminin düzenlenmesi metabolizmasının düzenlenmesi metabolizmasının düzenlenmesi Vitamin D: Kalsiyumun Vitamin D: Kemikte reseptörü Vitamin D idrara atılan kalsiyum barsaklardan emilimini arttırır olmamasına rağmen indirek etkileri miktarını azaltır. Vitamin D veya mevcuttur. Akut olarak yüksek doz D PTH’dan herhangi birinin yokluğunda vitamini, monositlerden osteoklast idrara atılan Ca miktarında artıs yapımını uyararak kemikten olabileceği, her ikisinin de eksikliğinde kalsiyum mobilizasyonunu arttırır. ise hiperkalsiürinin daha da Düsük dozda ve uzun süreli belirginleseceği bildirilmekte verildiğinde ise yeterli kan Ca ve P düzeyini sağlayarak kemik mineralizasyonunu arttırır. PTH: 1,25(OH)2D3 sentezini PTH: Osteoklastik aktiviteyi PTH böbrek tübülüslerinden Ca geri arttırarak indirek olarak etkiler uyararak Ca rezorbsiyonunu arttırır emilimini arttır Kalsitonin: Normalde etkisiz; Kalsitonin: En önemli görevi hızlı Kalsitonin hiperkalsemi durumunda büyüme, gebelik ve laktasyon büyüme, gebelik ve laktasyon uyarılarak Ca’un böbreklerden sırasında 1,25(OH)2D3 döneminde osteoklastik aktiviteyi atılımını uyarır sentezini arttırarak indirek azaltarak iskeleti korumaktır olarak etkili olur Seks steroidleri: 1,25(OH)2D3 Prostaglandinler: Prostanglandin E Akut yada kronik serum P yükselmesi sentezini uyararak indirek düşük dozda kemik olusumunu, idrara Ca atılımını azaltırken serum P olarak etkiler yüksek dozda ise kemik düzeylerindeki düsme hiperkalsiüri ile rezorbsiyonunu uyarmaktadır sonuçlanır Glukokortikoidler: Direkt etki ile barsaktan Ca emilimini inhibe eder Diyetteki laktoz miktarı ve Ca/P oranının iki olması Ca absorbsiyonunu arttırır. Fitat, oksalat, stearik ve palmitik asit barsaklardan Ca absorbsiyonunu azaltır Barsak içeriğinin asidik olması Ca emilimini arttırır 31 Şekil 4: Serum Ca dengesinin düzenlenmesi Böbrekten Ca emilimi↑ İdrarla P atılımı↑ Kemikten Ca mobilizasyonu↑ Düşük serum Ca PTH ↑ Serum Ca ↑ 1,25 (OH)2 D vitamini ↑ Gastarointestinal sistemden Ca emilimi ↑ 3.3. FOSFOR METABOLİZMASI Vücudumuzda organik ve inorganik bilesikler halinde bulunan P’un %85’i kemiklerde bulunurken %15’i hücre içi ve hücre dısı sıvılarda bulunur. Plazmadaki konsantrasyonu Ca’a göre daha değişkendir. Serum P’un %10’u proteine bağlı iken,%5’i Ca, Na ve Mg ile kompleks oluşturmuştur. %85’i serbest olarak bulunur (75, 81) . Süt, süt ürünleri, et ve tahıllarda yeterli miktarda P bulunur. Yaş, diyet ve bazı hormonlarla değişkenlik gösterir. Tablo 15’te yaş gruplarına göre normal fosfor değerleri verilmiştir. Tablo 15: Normal fosfor değerleri (75) 4,3-9,4 mg/dl Yenidoğan 1-5 ay 4,8-8,1 mg/dl 6-24 ay 4-6,8 mg/dl 2-3 yaş 3,6-6,5 mg/dl Prepubertal çocuk 3,6-5,6 mg/dl Puberte 3,3-6 mg/dl Puberte sonrası 2,5-4,3 mg/dl 32 Fosfor hücrelerde plazma membran lipidlerinin, ATP, DNA ve RNA’nın yapısında bulunur. Ayrıca hücresel işlevlerden protein fosforilasyonu için gerekli birçok protein kinazın da ana elementidir. İnorganik fosfor ise Ca ile birlikte kemik dokusunun ana elementidir. Diyet ile alınan fosforun üçte ikisi gastrointestinal sistemden absorbsiyona uğrar. Geri kalan kısım feçesle atılır. Gastrointestinal sistemden emilim önemli ölçüde D vitamini tarafından düzenlenir. Fosfor dengesini sağlayan ana organ böbrektir. İnorganik fosfor glomerülden filtre edilir ve filtre edilenin %80’ni de proksimal tübüllerden geri emilir. Serum fosforu düştüğünde üç düzenleme mekanizması devreye girer (Şekil 5); 1. 1,25(OH)2D sentezinin uyarılması 2. Kemikten fosfor ve Ca’un mobilizasyonu ile hücredışı sıvıya geçişinin arttırılması 3. Böbreklerden fosfor geri emiliminin arttırılması Şekil 5: Serum Fosfor Dengesinin düzenlenmesi Kemikten Ca, P mobilizasyonu ↑ Düşük serum P 1,25 (OH)2 D ↑ Böbrekten Ca emilimi ↓ GİS’den P emilimi ↑ Serum P ↑ PTH ↓ Böbrekten P emilimi ↑ 33 3.4. ALKALEN FOSFATAZ Serumdaki ALP aktivitesi, kemik, barsak, böbrek, karaciğer, lökosit ve hamilelikte plasenta olmak üzere değişik dokuların fosfohidrolazlarının toplamını gösterir. Osteoblastlar ALP’den zengin hücrelerdir. Bu hücrelerin aktive olması sonucunda serum ALP seviyesi artmaktadır (91). Normalde serumda ALP düzeyi 100–330 IU/L’dir (92). ALP artışında cinse göre farklılıklar olduğu belirtilmektedir. Örneğin Yunanistan’da yapılan bir çalışmada D vitamini almayan çocuklarda erkeklerin ALP değerleri, kızların ALP değerlerinden daha yüksek bulunmuştur (94). ALP düzeyi, hipotroidi, Zn eksikliği, skorbüt, malnütrisyon, hipofosfatazya, Turner sendromu, akandroplazi, D vitamini intoksikasyonu, hipomagnezemi ve masif kan transfüzyonlarında da düşük ölçülmektedir (93). ALP değerleri yorumlanırken yaş dikkate alınmalı, yenidoğanda, büyümenin hızlı olduğu ilk 2 yaşta ve adölesan döneminde fizyolojik olarak yüksek olabileceği akılda tutulmalıdır. 3.5. D VİTAMİNİ METABOLİZMASI Vitaminler vücutta sentezlenmeyip dışarıdan alınması gereken ve enzim tepkimelerinde bir yardımcı rol oynayan bileşiklerdir. D vitamini ise vücutta sentezlenebilen bir vitamindir. D vitamini terimi, hem bitkisel kaynaklı D2 vitamini (ergokalsiferol), hem de ultraviyole ışınlarının etkisi ile cilt altı dokudan endojen olarak sentezlenebilen D3 vitamini (kolekalsiferol) için kullanılmaktadır. D vitamini sağlıklı bir iskelet sisteminin gelişimi ve idamesinde önemlidir (83, 84, 85). Şekil 6’da vitamin D2 ve D3’ün molekiler yapısı görülmektedir. Şekil 6: Vitamin D2 (Ergocalciferol ) ve Vitamin D3’ün moleküler yapısı (98) 34 Her iki vitamin besinlerde mevcuttur. Ayrıca kolekalsiferol, ultraviyole ışınlarının etkisi ile deride bulunan 7-dehidrokollesterol’den de sentezlenmektedir. Yaşın ileri olması, cilt renginin koyu olması, güneş koruyucuların kullanımı ya da kapalı giyim yapımını kısıtlamaktadır. Karaciğerde kolesterolden sentez edilen 7-dehidrokolesterol (provitamin D3) kan yoluyla derinin malpighi tabakasına gelir. 230-313 nm dalga boyundaki ültraviyole ısınları ile kolekalsiferole (vitamin D3) dönüştürülür (80). Pencere camından dalga boyaları 313 nm’den düşük olan ışınları geçemediğinden, cam arkasından güneşlenmenin vitamin D sentezi açısından yararı yoktur. Hem vitamin D2 hem de vitamin D3, vitamin D bağlayıcı protein vasıtasıyla karaciğere ulaşır ve 25-hidroksilaz enzimi ile ortak ara ürün olan 25hidroksivitamin D (25 (OH) D) sentezlenir. Bu metabolit daha sonra böbrekte bulunan 1-alfa hidroksilaz enzimi sayesinde aktif D vitamini olan 1,25 dihidroksivitamin D (1,25 (OH)2D3=Kalsitriol)’ye dönüşür. Aktif D vitamininin temel görevi intestinal kalsiyum ve fosfat absorbsiyonunu sağlayarak organizmanın kalsiyum ve fosfor dengesini korumaktır (86, 87). Kalsitriol yeterli düzeye eriştiğinde, bunun üzerine eklenen kısmı böbreklerde 24,25dihidroksivitamin D3 (24,25(OH)2D3) şekline dönüştürülerek metabolize edilmektedir. 1,25(OH)2D etkisini hedef organları olan kemik, böbrek ve bağırsakta bu organlardan kana kalsiyum geçişini uyararak göstermektedir. 1,25(OH)2D üretimi PTH yapımını uyarmaktadır ve PTH üzerine doğrudan veya kalsiyum aracılıklı PTH azalması yolu ile negatif geri bildirim etkisi vardır (80, 88). Güneş ışığına maruz kalma miktarı vitamin D3’ün serum seviyesini etkilediğinden yaz aylarında daha fazla vitamin D üretilir. Bununla birlikte vitamin D zehirlenmelerinden koruyucu bir mekanizma olarak aşırı güneş ışığına maruz kalınması durumunda, previtamin D3 vitamin D3’e dönüşmekten çok, biyolojik olarak inaktif olan formlara (lumisterol, takisterol) dönüstürülür (89). D vitamininin kandaki ana metaboliti olan 25(OH)D3’ün serum düzeyinin ölçümü vücut D vitaminin deposunun en iyi göstergesi olarak kabul edilmektedir (80). 1,25(OH)2D3’ün etki yerleri ve mekanizmaları sekil 7’de görülmektedir. 35 Şekil 7: 1,25(OH)2D3’ün etki mekanizması Düşük serum Ca 1,25(OH)2D3 artar PTH artar Kemikten Ca mobilizasyonu Bağırsaktan Ca emilimi artar Serum Ca artar Tablo 16: Vitamin D Metabolitlerinin Normal Plazma Değerleri (90) Metabolit Plazma Değeri 25(OH)D2 4-10ng/ml 25(OH)D3 12-40ng/ml Total25(OH)D 15-50ng/ml 24,25(OH)2D3 1-4ng/ml 1,25(PH)2D3 Süt çocuğu 70-100pg/ml Çocukluk 30-50pg/ml Adolesan 40-80p/ml Yetişkin 20-35pg/ml 36 3.6. PARATHORMON PTH, paratiroid bezlerden Ca ve P metabolizmasında önemli etkilere sahip polipeptid yapılı bir hormondur. PTH yapım ve salınımı kandaki iyonize kalsiyum miktarı ile ilişkilidir. PTH ve Ca arasında ters bir iliski vardır. Ancak çok yüksek Ca düzeylerinde bile PTH salgılanması tam olarak baskılanamaz (88). Kalsiyuma benzer şekilde magnezyum (Mg) düzeyi ile PTH salgısı arasında ters bir ilişki olmakla birlikte kronik hipomagnezemi vakalarında PTH salınımı azalmaktadır (95, 96). Dopamin, histamin, serotonin, somatostatin, prolaktin, glukagon, kortizol, prostaglandinler, kalsitonin ve çesitli katekolaminler de PTH salınımında etkilidir (88). PTH’ın etkileri (97): 1. Böbreklerde distal tübüllerden Ca reabsorpsiyonunda artış 2. Kemikten Ca rezorpsiyonunda artış 3. 1,25(OH)2D sentezinde artış yaparak ekstrasellüler Ca konsantrasyonunu düzenler. 4. Tubuler P rearbsorpsiyonunu inhibe ederek plazma P’unu düşürür 3.7. KALSİTONİN Tiroid parafolliküler hücrelerinden salgılanır. Peptid yapıda bir hormondur. Salınımını ekstraselüler Ca düzeyi belirler. Hedef organları osteoklastlar ve renal tübüler hücrelerdir. Hiperkalsemi varlığında kalsitoin sentezi uyarılarak kemikten Ca ve P mobilizasyonu engellenir. Böbrelere olan etkisi ise P geri emilimini engellemektir. Ayrıca natriürez ve Ca’un böbrekle atılımını artırıcı etkisi de vardır (75). 37 4. ANTİEPİLEPTİK İLAÇ TEDAVİSİ ALAN HASTALARDA KEMİK HASTALIĞI Rikets büyüyen kemikteki mineralizasyon bozukluğudur ve bu nedenle çocuklarda patolojik bir durumdur. Hem büyüme plağı hem de yeni oluşan trabeküler ve kortikal kemik etkilenmektedir. Rikets aktif vitamin D, kalsiyum veya fosfor eksikliklerine sekonder gelişir. Klinikte hipotoni, kaslarda zayıflık ve ciddi vakalarda tetani olarak karşımıza çıkmaktadır. Tartı alımı uzun kemiklerde deformiteye neden olmaktadır. Kemik biyopsisi tanı için en duyarlı metoddur. Kemik biyopsisinde mineralize olmamış kemik dokuda artış saptanmaktadır. Biyokimyasal bulgular Ca, P ve 25-hidroksivitamin D ve 1,25dihidroksivitamin D düzeylerinde düşüklük ile ALP düzeylerinde yüksekliği içerir.Riketsin AEİ tedavisi alan çocuklarda geliştiği çalışmalarda bildirilmiştir (101, 102, 126). Ancak hastaların çoğu hastanede yatmaktadır ve yakın zamanda yapılan çalışmalarda ayaktan takip edilen hastalarda riketse rastlanmamıştır (102). Osteomalazi kemik matriks mineralizasyonunda yetersizlik sonucu meydana gelmektedir. Riketsin tersine, osteomalazi büyümenin durmasından sonra oluşur ve büyüme plağını içermez, sadece kemiği içerir. İlaç ile ilişkili osteomalazi Ca, P, aktif vitamin D eksikliğine (azalmış alım, bozulmuş emilim, bozulmuş aktivasyon, artmış katabolizma veya etkisine periferik direnç) sekonder gelişmektedir. Riketsde olduğu gibi, AEİ ile ilişkili osteomalazisi olan hastalardaki kemik biyopsileri osteoid veya mineralize olmamış kemik dokuda artış ile karakterizedir. Ca, P ve aktif vitamin D seviyelerinde düşüklük bulunmaktadır. Klinik olarak en sık başvuru şekli yaygın kemik ağrılarıdır ve osteomalazisi olan hastalarda kırık riski artmaktadır (102). AEİ ile tedavi edilen hastalarda osteomalazi ilk çalışmalarda ortaya konmuştur. Ancak bu çalışmalar öncelikle hastanede yatmakta olan hastaları içermektedir ve bu hastalarda beslenme yetersizliği ve güneş ışığı yetersizliği muhtemelen sonuçları etkilemektedir. Osteomalazi ile ilgili kanıtlar ayaktan takip edilen hastalarda nadiren bulunmaktadır. Tanısı halen kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümüne dayanmaktadır. Kemik mineral yoğunluğu ölçümlerini elde etmek için dual enerji x-ray absorpsiyometrisi (DEXA) kullanılmaktadır. DEXA ile kemik mineral içeriği birçok bölgede ölçülebilmekte ve kemik mineral yoğunluğundaki %5 azalma tespit edilebilmektedir. En sık kullanılan bölgeler lomber vertebralar olmakla birlikte diğerleri proksimal femur ve distal radiusu içermektedir. DEXA sonuçları mutlak KMY, T skoru ve Z skorunu vermektedir (102). Z skor: Hastanın kemik kitlesinin yaş ve cinse göre referans değer ile karşılaştırılarak standart sapma (SD) olarak tanımlanmasıdır (104, 105). 38 KMY z-skorunun -2’nin altında olması osteoporoz -1 ile -2 arasında olması ise osteopeni -1’in üzerinde olması normal olarak kabul edilmektedir (103). Zirve KMY çocukluk dönemi ve adölesan dönemde kazanıldığından AEİ’ların çocuklardaki etkilerini anlamak önemlidir. AEİ kullanmakta olan çocuklarda kemik bozukluklarını tarif eden ilk çalışmalarda rikets kanıtı bulunmuştur. İlk erişkin çalışmalarında olduğuna benzer şekilde bunlar öncelikle hastanede yatmakta olan çocukları içermektedir. Çalışmalarda ayaktan takip edilen çocuklarda rikets saptanmamıştır ancak diğer biyokimyasal anormallikler ve AEİ tedavisi almayan çocuklarla ilişkili azalmış KMY tespit edilmiştir. Pediatrik çalışmalarda kemik yapımı ve yıkımında artan belirteçler bildirilmiştir. Yakın zamandaki erişkin çalışmalarında olduğu gibi, bu artışların azalmış D vitamini metabolitleri düzeylerinden bağımsız olduğu görülmüştür. Ek olarak kemik yapım ve yıkım belirteçlerinin arttığı görülen bazı çalışmalarda PTH düzeylerinde yükselme saptanmamıştır. AEİ kullanmayan çocuklarla karşılaştırıldığında AEİ kullanmakta olan çocukların düşük KMY’na sahip oldukları görülmüştür. Bu bulguların klinik önemi açık değildir, çünkü pediatrik KMY referans veritabanları bulunmamaktadır. Antiepileptik ilaçların gelişmekte olan kemik üzerindeki uzun dönem etkilerini anlamak için daha fazla çalışma gerekmektedir (102). Osteoporozun var olan radyolojik ve biyokimyasal yöntemlerle ortaya koyulabilmesi için kemik kitlesinin %30'nun kaybolması gerekirken, klinik bulgular kemik kitlesinin %50 oranında kaybolmasından sonra ortaya çıkmaktadır (99). Kemik metabolizması bozukluğunun klinik bulgular gelişmeden erken dönemde tespit edilmesi, gerekli önlemlerin alınması ve erken tedavi açısından önem taşıdığından bu çalışmada kemik metabolizması bozukluğunda antiepileptik ilaçların rolünü incelemek amaçlanmaktadır. 39 5. MATERYAL-METOD Antiepileptik ilaçların kemik metabolizmasına olumsuz etkilerini araştırmak için yaptığımız çalışmada, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma hastanesi Çocuk Gelişim Nörolojisi polikliniğinde epilepsi tanısı ile izlenmekte olan hastalar incelendi. Çalışmaya alınma kriterleri; 1-16 yaşlar arasında olmak, 6 ay ve daha uzun süredir antiepileptik ilaç kullanıyor olması, birden fazla antiepileptik ilaç kullanımın olmaması, kalsiyum metabolizmasını etkileyen başka ilaç almaması, belirgin hareket kısıtlılığının olmaması olarak belirlendi. Çalışmamıza gelişim nöroloji polikliniğinden takipli ve antiepileptik monoterapisi almakta olan 39 hasta, kontrol grubu olarak da kemik ve mineral metabolizmasını etkileyecek herhangi bir ilaç kullanımı olmayan, sağlıklı 20 çocuk alındı. Hastaların yaşlarının, anamnezlerinin, hangi ilacı ne kadar süredir ve hangi dozda kullanmakta olduklarının, laboratuar tetkiklerinin kaydedildiği bir form hazırlandı. Çalışmaya katılan hastaların rutin takiplerinde çalışılmış olan kemik yapım ve yıkımını gösteren biyokimyasal parametreleri (Ca, P, ALP, PTH, 25 OH vit-D3, idrar Ca/Creatinin oranı ) izlem dosyalarından incelenip formlara kaydedildi. Kemik mineral yoğunluğu tespiti için farklı iskelet bölgelerinde non-invaziv olarak ses hızını (SOS) ölçen Sunlight Omnisense 7000P cihazı kullanılarak kantitatif kemik sonometre sistemi ile radius distal ucundan ölçüm yapıldı. Elde edilen z skorunun -1’in üzerinde olması normal, -1 ile -2 arasında olması osteopeni, 2’nin altında olması osteoporoz lehine kabul edildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım göstermeyen parametrelerin ikiden fazla grup arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi kullanıldı. Normal dağılım gösteren parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Student t test, normal dağılım göstermeyen parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 40 6. BULGULAR Çalışma Ocak 2009-Haziran 2009 Tarihleri arasında yaşları 1 ile 16 arasında değişmekte olan, 29’u (%49.2) kız ve 30’u (%50.8) erkek olmak toplam 59 çocuk üzerinde yapılmıştır. Çocukların ortalama yaşları 7.99±4.20’dir. 8 kişi Karbamazepin, 7 kişi Okskarbazepin, 24 kişi Valproik Asit kullanırken, 20 kişi Kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Karbamazepin kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 6 ay ile 22 ay arasında değişmekte olup ortalaması 11.00±5.80 aydır. Okskarbazepin kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 7 ay ile 12 ay arasında değişmekte olup ortalaması 10.14±1.77 aydır. Valproik Asit kullanan olguların ilaç kullanma süreleri 6 ay ile 22 ay arasında değişmekte olup ortalaması 11.25±3.98 aydır. Tablo 17: Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi Karbamazepin Okskarbazepin Valproik Asit Kontrol Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD (Medyan) (Medyan) (Medyan) (Medyan) 9,99±3,09 (11) 8,16±3,98 (7) 8,53±3,49 (7) 6,47±5,10 (5) n (%) n (%) n (%) n (%) Kız 5 (%62,5) 2 (%28,6) 15 (%62,5) 7 (%35,0) Erkek 3 (%37,5) 5 (%71,4) 9 (%37,5) 13 (%65,0) + Yaş ++ Cinsiyet p 0,103 0,167 + Kruskal Wallis test ++ Ki-kare test Gruplara göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Gruplara göre olguların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 41 Tablo 18: Valproik Asit Kullanan Olgular ile Kontrol Grubunun Değerlendirilmesi Valproik Asit (n=24) Kontrol (n=20) Ort±SD (Medyan) Ort±SD (Medyan) p ++ Ca (mg/dl) 9,62±0,45 10,19±0,35 0,001** ++ P (mg/dl) 4,74±0,56 4,79±0,39 0,745 397,25±203,37 204,00±33,03 (345,5) (197,5) + ALP (U/L) 0,001** + PTH (pg/ml) 42,14±24,54 (36,5) 30,21±8,63 (28,5) 0,081 + 25 OH D vit (mmol/L) 15,03±8,15 (13,1) 30,54±5,66 (29,2) 0,001** + İdrar Ca/Cr 0,023±0,01 (0,02) 0,072±0,05 (0,07) 0,001** + Z skoru -0,32±1,16 (-0,35) -0,29±0,75 (-0,45) 0,850 + ++ Mann Whitney U test * p<0.05 Student t Test ** p<0.01 Valproik Asit kullanan olguların Ca düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 10,2 10,1 10 9,9 9,8 9,7 9,6 9,5 9,4 9,3 Valproik Asit Kontrol Ca (mg/dl) Şekil 8: Valproik Asit ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 42 Valproik asit kullanan olgular ile Kontrol grubunun P düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Valproik Asit kullanan olguların ALP düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 350 300 250 200 150 100 50 0 Valproik Asit Kontrol ALP (U/L) Şekil 9: Valproik Asit ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı Valproik asit kullanan olgular ile Kontrol grubunun PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Valproik Asit kullanan olguların 25 OH D vit düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 30 25 20 15 10 5 0 Valproik Asit Kontrol 25 OH D vit (mmol/L) Şekil 10: Valproik Asit ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı 43 Valproik Asit kullanan olguların İdrar Ca/Cr düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 0,07 0,06 0,05 0,04 0,03 0,02 0,01 0 Valproik Asit Kontrol İdrar Ca/Cr Şekil 11: Valproik Asit ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı Valproik asit kullanan olgular ile Kontrol grubunun Z skoru düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 44 Tablo 19: Okskarbazepin Kullanan Olgular ile Kontrol Grubunun Değerlendirilmesi Okskarbazepin (n=7) Kontrol (n=20) Ort±SD (Medyan) Ort±SD (Medyan) Ca (mg/dl) 9,78±0,46 (9,7) 10,19±0,35 (10,2) 0,043* P (mg/dl) 4,81±0,64 (4,9) 4,79±0,39 (4,75) 0,637 ALP (U/L) 278,71±148,77 (227) 204,00±33,03 (197,5) 0,347 51,35±34,24 (43,2) 30,21±8,63 (28,5) 0,184 15,93±6,79 30,54±5,66 (17,6) (29,2) İdrar Ca/Cr 0,040±0,03 (0,03) 0,072±0,05 (0,07) 0,166 Z skoru -0,73±1,18 (-0,70) -0,29±0,75 (-0,45) 0,402 PTH (pg/ml) 25 OH D vit (mmol/L) Mann Whitney U test kullanıldı * p<0.05 p 0,001** ** p<0.01 Okskarbazepin kullanan olguların Ca düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p<0.05). 10,2 10,1 10 9,9 9,8 9,7 9,6 9,5 9,4 Okskarbazepin Kontrol Ca (mg/dl) Şekil 12: Okskarbazepin ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı 45 Okskarbazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun P düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Aynı şekilde, okskarbazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun ALP düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Yine benzer şekilde, okskarbazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Okskarbazepin kullanan olguların 25 OH D vit düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 30 25 20 15 10 5 0 Okskarbazepin Kontrol 25 OH D vit (mmol/L) Şekil 13: Okskarbazepin ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı Okskarbazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Okskarbazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun Z skoru düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 46 Tablo 20: Karbamazepin Kullanan Olgular ile Kontrol Grubunun Değerlendirilmesi Karbamazepin (n=8) Kontrol (n=20) p Ca (mg/dl) P (mg/dl) ALP (U/L) PTH (pg/ml) 25 OH D vit (mmol/L) İdrar Ca/Cr Z skoru Mann Whitney U test kullanıldı Ort±SD Ort±SD (Medyan) (Medyan) 9,72±0,35 10,19±0,35 (9,7) (10,2) 4,60±0,62 4,79±0,39 (4,85) (4,75) 470,50±201,13 204,00±33,03 (411) (197,5) 56,70±29,27 30,21±8,63 (41) (28,5) 18,46±14,81 30,54±5,66 (18,6) (29,2) 0,036±0,05 0,072±0,05 (0,01) (0,07) -0,38±0,88 -0,29±0,75 (-0,35) (-0,45) * p<0.05 0,006** 0,610 0,001** 0,006** 0,005** 0,035* 0,939 ** p<0.01 Karbamazepin kullanan olguların Ca düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 47 10,2 10,1 10 9,9 9,8 9,7 9,6 9,5 9,4 Karbamazepin Kontrol Ca (mg/dl) Şekil 14: Karbamazepin ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı Karbamazepin kullanan olgular ile Kontrol grubunun P düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Karbamazepin kullanan olguların ALP düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 450 400 350 300 250 200 150 100 50 0 Karbamazepin Kontrol ALP (U/L) Şekil 15: Karbamazepin ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı Karbamazepin kullanan olguların PTH düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 48 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 Karbamazepin Kontrol PTH (pg/ml) Şekil 16: Karbamazepin ve Kontrol grubunun PTH düzeylerinin dağılımı Karbamazepin kullanan olguların 25 OH D vit düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 30 25 20 15 10 5 0 Karbamazepin Kontrol 25 OH D vit (mmol/L) Şekil 17: Karbamazepin ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı İlaç kullanan olguların İdrar Ca/Cr düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p<0.05). 49 0,07 0,06 0,05 0,04 0,03 0,02 0,01 0 Karbamazepin Kontrol İdrar Ca/Cr Şekil 18: Karbamazepin ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı Karbamazepin kullanan olgular ile kontrol grubunun Z skoru düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 50 Tablo 21: İlaç Kullanan Olgular (VPA Kullanan+KBZ Kullanan+OXC Kullanan) ile Kontrol Grubunun Değerlendirilmesi İlaç (n=39) Kontrol (n=20) Ort±SD Ort±SD (Medyan) (Medyan) p ++ Ca (mg/dl) 9,67±0,43 10,19±0,35 0,001** ++ P (mg/dl) 4,73±0,58 4,79±0,39 0,645 391,00±199,14 204,00±33,03 (337) (197,5) 46,78±27,30 30,21±8,63 (37,2) (28,5) 15,90±9,47 30,54±5,66 (14,4) (29,2) 0,028±0,03 0,072±0,05 (0,02) (0,07) -0,41±1,09 -0,29±0,75 (-0,40) (-0,45) + + + + + ALP (U/L) PTH (pg/ml) 25 OH D vit (mmol/L) İdrar Ca/Cr Z skoru + Mann Whitney U test * p<0.05 ++ 0,001** 0,015* 0,001** 0,001** 0,892 Student t Test ** p<0.01 İlaç kullanan olguların Ca düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 51 10,2 10,1 10 9,9 9,8 9,7 9,6 9,5 9,4 İlaç Kontrol Ca (mg/dl) Şekil 19: İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun Ca düzeylerinin dağılımı Grupların P düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). İlaç kullanan olguların ALP düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01). 350 300 250 200 150 100 50 0 İlaç Kontrol ALP (U/L) Şekil 20: İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun ALP düzeylerinin dağılımı İlaç kullanan olguların PTH düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05). 52 40 35 30 25 20 15 10 5 0 İlaç Kontrol PTH (pg/ml) Şekil 21: İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun PTH düzeylerinin dağılımı İlaç kullanan olguların 25 OH D vit düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 30 25 20 15 10 5 0 İlaç Kontrol 25 OH D vit (mmol/L) Şekil 22: İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun 25 OH D vit düzeylerinin dağılımı İlaç kullanan olguların İdrar Ca/Cr düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01). 53 0,07 0,06 0,05 0,04 0,03 0,02 0,01 0 İlaç Kontrol İdrar Ca/Cr Şekil 23: İlaç Kullanan Olgular ve Kontrol grubunun İdrar Ca/Cr düzeylerinin dağılımı Grupların Z skoru düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 54 7. TARTIŞMA Epilepsi, çocukluk çağının en sık görülen paroksismal nörolojik bozukluklarından birisi olup değişik nedenlerle merkezi sinir sisteminde ortaya çıkan anormal elektriksel deşarjlar sonucu meydana gelen geçici serebral fonksiyon bozukluğudur (2, 3). Genel populasyonda %0.5-1 sıklıkta görülmektedir ve tüm olguların % 60’ı çocukluk çağında ortaya çıkmaktadır (4,13). Tüm yaşam boyunca epilepsi insidansı %3 olup, vakaların yarıdan fazlasında epilepsi başlama yaşı çocukluk yaş grubudur (13). Çocukluk çağında sık karşılaşılan epileptik sendromların tedavisinde antiepileptiklerin önemi büyüktür. Uzun süreli tedavilerin hepsinde olduğu gibi, antiepileptik ilaçlarla yapılan tedavilerde de çeşitli yan etkiler ortaya çıkabilmektedir (99). AEİ’in bilinen ve kısa dönemde ortaya çıkan yan etkilerinin yanı sıra uzun dönemde endokrin sistem üzerine çeşitli etkileri olduğu görülmüştür. Ayrıca AEİ’in büyüme ve kemik mineral metabolizması, tiroid fonksiyonları üzerine olan etkileri de uzun yıllardan beri araştırılmaktadır (67, 68, 69, 70). AEİ kullanımı sırasında kemik metabolizmasında olan değişiklikleri gösteren biyokimyasal parametrelerin araştırılması, antikonvulzan ilaçların kemik metabolizması üzerine etki mekanizmalarının açıklanmasının yanında, risk altındaki hastaların belirlenmesinde de yardımcı olabilecektir. Uzun süreli AEİ tedavisinin hipokalsemi, hipofosfatemi, serum alkalen fosfataz (ALP) ve paratiroid hormon (PTH) seviyelerinde artış, aktif vitamin D seviyelerinde azalma, rahitis, osteoporoz ve osteomalazi gibi kemik metabolizması bozukluklarına yol açtığı belirtilmektedir (71). Antikonvülzan ilaç kullanımına bağlı kemik hastalıklarının nedenlerine ilişkin birçok teori öne sürülmesine rağmen mekanizması kesin olarak bilinmemektedir. Hepatik sitokrom P450 enzim sistemi indüksiyonu sonucu meydana gelen D vitamini katabolizması artışı bildirilen başlıca mekanizmadır. Ancak sitokrom P450 enzim sistemi inhibisyonu yapan valproik asit gibi diğer ilaçları alan hastalardaki bulguları açıklamamaktadır (102). AEİ ile ilişkili diğer kemik metabolizma defekti gelişim mekanizmaları; bağırsaklardan kalsiyum emiliminin azalması, PTH ile ilişkili kalsiyum mobilizasyonunun bozulması, osteokalsinin inhibisyonu ve kalsiyum ve fosforun idrar ile kaybı, hiperparatiroidizm, kemik formasyonunun bozulması, kalsitonin eksikliği olarak belirtilmektedir (102, 126). Farhat G ve arkadaşlarının 2002 yılında yaptıkları çalışmada antiepileptik tedavi alan hastalarda hareket kısıtlılığının da olması durumunda %20-65 oranında rahitis ya da osteomalazi geliştiği bildirilmiştir (101). 55 Kronik olarak difenilhidantoin, fenobarbital ve karbamazepin gibi antikonvulsanların tek tek veya kombine kullanımları, kalsiyum ve vit D metobolizmasında değişiklikler oluşturur. Sitokrom P450 enzim aktivitesini indükleyen bu grup antikonvulsanlar 1,25 (OH)2 vit D ve 25 (OH) D katabolizmasını hızlandırarak biyolojik olarak inaktif metabolitlere dönüşümü arttırırlar. Sonuçta bağırsaktan kalsiyum emilimi azalır, serum fosfor düzeyi düşer ve sekonder hiperparatiroidi gelişir. Sitokrom P450 indüksiyonu yapmayan valproik asid ise nadiren osteoporoz yapar (102). Valproik asit kullanan çocuklarda kemik kütlesini değerlendiren çalışmalardan Akın ve arkadaşlarının 1998 yılında yaptığı bir çalışmada kalsiyum değerleri normal sınırlarda tespit edilmiş iken (107) Aka ve arkadaşlarının 2000 yılında epilepsi tanılı 50 çocuk ile yaptıkları çalışmada da Ca, P ve ALP düzeyleri normal sınırlar içinde bulunmuştur. İlaç kullanma süreleriyle Ca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Antiepileptik ilaç kullanımının D vitamini metabolizmasını belirgin biçimde değiştirmediği sonucuna varılmıştır (118), Kafalı ve arkadaşlarının 1999 yılında yaptığı bir başka çalışmada ise azalmış KMY (106) saptanmıştır. Gabapentin, lamotrigine, topiramat ve vigabatrin gibi yeni antikonvulzanlarda ise erişkinlerde osteoporoz rapor edilmemiştir (100). Guo C ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada tek başına veya valproik asit ile birlikte lamotrijin tedavisi alan çocuklarda kısa boy, azalmış kemik formasyonu ve azalmış kemik kütlesi geliştiği bildirilmiştir (108). Bazı araştırıcıların Ca ve P düzeylerini AEİ tedavisi sırasında normal sınırlar içinde bulmalarına karşın (101, 112, 113, 119, 129), bazıları ise düşük bulmuşlardır (109, 111, 122). Hipokalseminin patogenezinde fenobarbital, valproik asit ve fenitoinin bağırsaklardan kalsiyum emilimini azaltması, karbamazepinin ise karaciğerde mikrozomal enzim indüksiyonu yapması ve böylece vitamin D katabolizmasını arttırarak inaktif metabolitlere dönüşmesini sağlaması sorumlu tutulmuştur. Akın ve arkadaşlarının 1 yıldan uzun süre valproik asit veya karbamazepin tedavisi alan 53 epileptik çocukta yaptığı çalışmada hasta ve kontrol gruplarının her ikisinin de serum Ca düzeyleri normal olarak bulunmuştur (119). Erbayat ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada KBZ alan grupta serum Ca düzeyi düşük bulunmuştur (115). Ecevit ve arkadaşları 2004 yılında yaptıkları çalışmada KBZ ve VPA monoterapisinin çocuklardaki kemik mineral yoğunluğuna etkisini incelemişlerdir. Karbamazepin ile tedavi edilen grupta hastaların %17,6’sı hipokalsemik ve hastaların % 35,3’ü hipofosfatemik iken, valproat ile tedavi edilen grupta hastaların %25’i hipokalsemik, % 50’si hipofosfatemik çıkmıştır (109). 56 Altınbaşak ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ise total Ca düşüklüğü %4,5 oranında bulunmuşken, %83,6 oranında iyonize Ca düşüklüğü saptanmıştır (111). Çalışmamızda total serum Ca normal değeri 8,8-10,8 mg/dl olarak kabul edilmiş (75, 90) ve AEİ kullanan sadece 1 hastada düşük (8,4 mg/dl) olarak bulunmuştur. Ancak kontrol grubu ile karşılaştırıldığında AEİ kullanan olguların ortalama Ca değerleri, kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktü. İlaç kullanımına tek tek baktığımızda sadece VPA, KBZ veya OXC kullanan olguların Ca düzeyi ortalaması da kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu. Antiepileptik ilaçların hipofosfatemiye neden olduğu belirtilmekle birlikte Caksen ve arkadaşlarının 2002 yılında yaptığı çalışmada 10 ay-5 yıl arasında antiepileptik kullanan hastalarda serum fosfor düzeyinin antiepileptik alımından etkilenmediği görülmüştür (112). Farhat ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise monoterapi ve politerapi alan hastalar arasında serum P değerleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır (101). Akın ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da hasta ve kontrol gruplarının her ikisinin de P değerleri normal olarak bulunmuştur (112). Kafalı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada antiepileptik tedavinin Ca ve P düzeylerini etkilemediği saptanmıştır (106). Bizim çalışmamızda da hastalarımızın hiçbirinde P düşüklüğü saptanmadı ve hasta ve kontrol grubu ortalama P değerleri arasında anlamlı fark yoktu. Bu bulgular daha önceden antiepileptiklerin fosfor değerlerini değiştirmediğini veya minimal bir azalmaya neden olduğunu gösteren yayınlarla uyumlu olarak bulundu (120). Uzun süreli AEİ kullanımına bağlı serum ALP yüksekliğini gösteren çok sayıda yayın vardır. Erbayat ve arkadaşlarının 36 antiepileptik ilaç kullanan çocuk ve 22 kontrol grubu alarak yaptığı çalışmada KBZ kullanan çocuklarda ALP düzeyinin daha yüksek olduğu görülmüş ve bunun nedeninin de KBZ’in karaciğer enzim indüksiyonu yapması sonucu olduğu düşünülmüştür (115). Verroti ve arkadaşlarının KBZ kullanan hastalarda KMY ile ilgili yaptıkları çalışma KBZ alan hastalarda kemik turnoverının arttığını göstermiş, hastaların serum ALP düzeylerini de yüksek bulunmuştur (128). Giray ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada hastaların serum ALP, PTH değerlerinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu tesbit edilmiştir. VPA ve KBZ kullanan hastaların Ca, P, ALP, PTH düzeyleri arasında anlamlı fark saptanmamıştır (99). 57 Kafalı ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada serum ALP düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ilaç alan grupta anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (106). Voudris ve arkadaşlarının 2002 yılında yaptığı çalışmada KBZ ve PB alan hastalarda total ALP ve kemik ALP düzeyi yüksek bulunurken, VPA alan hastalarda, total ALP düzeyi normal, kemik ALP düzeyi ise yüksek saptanmıştır (113, 114). Nettekoven ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada politerapi uygulanan epilepsi hastalarında kemik alkalen fosfataz yüksekliği saptanmıştır (110). Çalışmamızda serum ALP düzeyi normal değeri 100–330 IU/L olarak kabul edilmiştir (92). KBZ kullanan 5 hastada, OXC kullanan 2 hastada ve VPA kullanan 14 hastada ALP düzeyi yüksek bulunmuştur. Hasta grubu ile kontrol grubu ALP ortalamalarına bakıldığında AEİ kullanan hastaların ALP değerleri kontrol grubuna göre anlamlı farkla yüksek saptandı. Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde ise VPA veya KBZ kullanan hastaların ALP değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptanırken OXC kullanan grubun ALP değerleri ile kontrol grubu arasında fark saptanmadı. Antiepileptik tedavi alan hastalarda kalsiyumun intestinal emiliminin bozulması sonucu sekonder hiperparatiroidi gelişebileceği bildirilmiştir. Erbayat ve arkadaşlarının 36 antiepileptik ilaç kullanan çocuk ve 22 kontrol grubu alarak yaptığı çalışmada KBZ alan grupta PTH normal bulunmuştur (115). Caksen ve arkadaşlarının (112) ve Tsuhukara ve arkadaşlarının (116) yaptığı iki ayrı çalışmada parathormon düzeyinde anlamlı artış saptanmamıştır. Yeşiltepe ve arkadaşlarının 2008 yılındaki çalışmalarında KBZ alan hastaların %12’de ve VPA alan hastaların %5.3’de serum PTH düzeyi yüksek bulunmuş, hastaların hepsinde serum Ca ve P düzeyleri normal sınırlarda olarak saptanmıştır. Çalışma grubuyla kontrol grubu serum PTH düzeyleri ve Ca, P ve ALP düzeyleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (113). Kumandas ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada KBZ tedavisi alan hastaların serum PTH düzeyleri VPA alanlara ve kontrol grubuna göre anlamlı şekilde yüksek saptanmıştır (113). Weinstein ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada İyonize Ca ve inorganik P düzeyleri düşük olarak bulunmuş ve PTH yüksekliğine rağmen serum Ca düzeyleri düşük kalmaya devam etmiştir (122). Bu bulgu antiepileptiklerin PTH ile ilişkili Ca mobilizasyonunda bozukluğa neden olabileceği olasılığını akla getirmektedir. Krause ve arkadaşlarının bir çalışmasında kemik kitlesi ve kemik mineral yoğunluğu ile serum kalsiyum ve parathormon düzeyleri arasında ilişki olduğu tesbit edilmişken aynı araştırmacı ve arkadaşları daha sonraki çalışmalarında tersi sonuçları bulmuşlardır (130). 58 Çalışmamızda normal serum PTH 15-60 pg/ml olarak kabul edilmiş olup KBZ alan 3 hastada, OXC alan 3 hastada ve VPA alan 3 hastada olmak üzere toplam 9 hastada yüksek bulunmuştur. Hasta grubu ile kontrol grubu PTH ortalamaları karşılaştırıldığında AEİ kullanan hastaların PTH değerleri kontrol grubuna göre anlamlı farkla yüksek saptandı. Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde ise VPA veya OXC kullanan hastaların PTH değerleri ile kontrol grubu arasında farklılık saptanmazken KBZ kullanan grubun PTH değerleri kontrol grubu PTH değerlerinden anlamlı derecede yüksek olarak bulundu. Uzun süreli AEİ kullanımının hepatik sitokrom P450 enzim sistemi indüksiyonu yaparak D vitamini katabolizması artışı ile aktif vitamin D seviyelerinde azalma meydana getirebileceği çeşitli çalışmalarda bildirilmiştir. Nettekoven ve arkadaşları 2008 yılında yaptıkları çalışmalarında 25-OH D vitamini yetersizliği saptamıştır. Buna göre Nettekoven ve arkadaşları hasta bazında rutin 25-OHD izlenmesi ve vitamin D takviyesi önermektedir (110). Tsuhakara ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada serum D vitamini düzeyleri normal sınırlarda bulunmuştur (116). Çalışmamızda normal serum 25(OH)D3 düzeyini 12-40ng/ml (90) olarak kabul ettik. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında AEİ kullanan hastaların 25 OH D3 düzeyleri anlamlı derecede düşük olarak bulundu. Kullanılan ilaçlara göre değerlendirdiğimizde kontrol grubu ile VPA, KBZ ve OXC kullanan hastaların 25 OH D3 düzeyleri arasında anlamlı farklılık saptandı. AEİ kullanımına sekonder gelişen kemik metabolizma bozukluğunun erken dönemde belirlenmesinde biyokimyasal testlerin rolü sınırlıdır. Esmen ve arkadaşları 2004 yılında yaptıkları araştırmalarında sekonder rahitisin belirlenmesinde biyokimyasal testlere kıyasla kemik yoğunluğu ölçümünün daha anlamlı olduğu sonucuna ulaşmışlardır (123). Ferhat ve arkadaşlarının antiepileptik ilaç tedavisi alan 71 hastada yaptığı çalışmada da ilaç kullanım süresi ile KMY arasında ters ilişki tespit edilmiştir (101). Tsuhakara ve arkadaşlarının uzun süreli antiepileptik ilaç tedavisi ile kemik mineralizasyon durumu arasındaki ilişkiyi araştırdığı çalışmada uzun süreli valproik asit veya karbamazepin kullanımı sonucunda KMY değeri kontrol grubuna göre %9 düşük bulunmuştur (116). Akın ve arkadaşlarının uzun süreli valproik asit veya karbamazepin tedavisi alan çocuklarda yaptığı çalışmada da hastaların kemik mineral yoğunluklarında anlamlı fark saptanmamıştır (119). Öner ve arkadaşları 33 hasta ve 33 kontrol grubu olmak üzere 66 çocukta VPA monoterapisi ile KMY arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma yapmışlardır. Hasta ve kontrol gruplarının serum Ca, P ve ALP seviyeleri arasında fark saptanmamış ancak VPA kullanan hastaların KMY’da azalma olduğu gösterilmiştir (129). 59 Sheth ve arkadaşları tarafından yapılan ve 26 idiopatik epilepsi tanılı çocukta kullanılan antiepileptik ilaçların KMY üzerine etkilerinin araştırıldığı çalışmada VPA kullanımının distal radiusta %10-12, lomber vertebralarda ise %14 oranında KMY’da azalmaya neden olduğu sonucuna varılmıştır. KBZ alan grupta ise KMY’da azalma saptanmamıştır. Erişkinlerde yapılan bir çalışmaya göre AEİ’lar KMY’da yıllık %1,2 kayba neden olmaktadır (127). Sheth ve arkadaşlarının çalışmalarında ise KBZ ile başka bir AEİ kombine edildiğinde KMY’daki bu kayıp yıllık %2’ye çıkmaktadır (125, 126). Giray ve arkadaşlarının idiopatik epileptik sendrom tanısıyla izlenen 50 hasta ile 40 kontrol olgu ile yaptığı çalışmada hastaların KMY değerleri ve Z skoru kontrol grubuyla karşılaştırıldığında ilişki saptanmamıştır. VPA kullanan hastaların KMY değerleri KBZ kullananlarınkinden anlamlı farkla düşük saptanmıştır. KBZ kullanan hastalarda kemik metabolizması valproik asit kullananlara göre daha az etkilenirken, kız hastaların daha fazla etkilendiği saptanmıştır (99). Kafalı ve arkadaşları 6 aydan daha uzun süredir KBZ veya VPA monoterapisi alan 19 çocukta yaptıkları çalışmada VPA kullanan kız hastalardaki KMY’da % 8 azalma saptamışlardır. KBZ alan hastaların KMY’da ise % 4,5 azalma bulunmuştur, ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (106). Ecevit ve arkadaşları 2004 yılında yaptıkları çalışmada KBZ ve VPA monoterapisinin çocuklardaki kemik mineral yoğunluğuna etkisini incelemişlerdir. VPA ile tedavi edilen çocukların kemik mineral yoğunluğunda %31,9 azalma saptanmış, diğer yandan KBZ tedavisi alan çocuklarda gözlenen %20’lik kemik mineral yoğunluk azalışı istatistiksel anlamlı bulunmamıştır. (109). Esmen ve arkadaşları 2004 yılında idiyopatik epilepsi tanısıyla izlenen PB, VPA veya KBZ kullanan 35 hastayı 29 kontrol olgusuyla kemik mineral yoğunluğu yönünden karşılaştırmıştır. Hasta ve kontrol grubu kemik yaşları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Hastaların ve kontrol grubunun KMY arasında istatistiksel olarak çok anlamlı fark olduğunu, ilaç kullanma süresi 12 aydan uzun sürdüğünde farkın arttığını, karbamazepin kullanan hastaların kemik metabolizmasının fenobarbital ve valproat kullanan hastalara kıyasla daha az etkilendiğini saptamışlardır (123). Tekgül ve arkadaşlarının VPA, PB veya KBZ monoterapisi alan 30 epileptik hasta ile yaptığı çalışmada tedavi başlangıcında ve tedavi başlangıcından 2 yıl sonra kemik metabolizması değerlendirilmiş ve %6,7 oranında osteopeni saptanmıştır (131). Erbayat ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada VPA ve KBZ kullanan hastalarda bakılan kemik mineral yoğunluklarında anlamlı fark bulunamamıştır (115). 60 KMY z-skorunun -2’nin altında olması osteoporoz, -1 ile -2 arasında olması ise osteopeni, -1’in üzerinde olması normal olarak kabul edilmektedir (103). Çalışmamızda KBZ alan çocukların 2’si, OXC alan çocukların 1’i ve VPA alan çocukların 4’ü olmak üzere toplamda 7 çocuk osteopeni sınırında, VPA alan çocukların 1’i ve OXC alan çocukların 2’si olmak üzere toplam 3 çocuk ise osteoporoz sınırında saptanmıştır. Ancak buna rağmen kontrol grubu ile ilaç kullanan hastaların z skoru ortalamalarına bakıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Kemik mineralizasyon bozukluğu gelişiminde bir diğer mekanizma da idrar ile Ca kaybıdır ve bunun göstergesi ise idrar Ca/kreatinin oranıdır. İdrarda Ca/kreatinin oranının süt çocukluğu döneminde <0,5, çocukluk döneminde ise <0,21 olması normal olarak kabul edilmekteyken bu değerlerin üzerinde olması hiperkalsiüri lehinedir. Çalışmamızda idrar Ca/kreatinin oranlarının tümü normal olarak bulunmuştur. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ise ilaç kullanan grubun idrar Ca/kreatinin oranları yüksek değil düşük olarak bulunmuştur. 61 Tablo 22: Literatür Özetleri Yazar ve Yıl Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi Sheth ve ark. (1995) (125) n=26. KBZ: 3E, 10K; VPA:6E, 7K; kontrol n=27, 15E, 12K. Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (crosssectional), yaşcinsiyet eşleme yapılmamış, yaşcinsiyet için ortadeğişken analizi kullanılmış Akın ve ark. (1998) (107) n=53. 29E, 24K. VPA: n=25 ortalama yaş 8 yıl 10 ay ±6 ay. KBZ: n=28 ortalama yaş 9 yıl 6 ay±4ay. Kontrol grubu n=26, ortalama yaş 8 yıl 11 ay±6ay. Kafalı ve ark. (1999) n=19, 10 E, 9K. 6-12 yaş. Kontrol grubu: n=57, 28E, 29K, 6-12 yaş. Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (crosssectional), ergenlik dönemi için eşleme yapılmamış Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (crosssectional), ergenlik dönemi için eşleme yapılmamış İlaçlar, tedavi süresi Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular KBZ 3,9 yıl (aralık 1,5-9) veya VPA 3,1 yıl (aralık 1,57). KBZ grubu: 693±140; VPA grubu 740±262; kontrol grubu 642±202. Vitamin D değerlendirilmemiş. Distal 1/3 radius, L2-4 KBZ: İki yerde de anlamlı olmayan azalma (<%5). VPA: L2-4 %14 azalma (p=0,003), distal 1/3 radius’ta %10 azalma (p=0,005). Diğer kemik ile ilişkili ölçümler KBZ veya VPA. Asgari 1 yıl. OrtalamaVPA 2,4 yıl; KBZ 2,6 yıl. VPA grubu 503 L2-L4. Kontrol mg, KBZ grubu edilecek farklılık 507 mg. Vitamin D bulunmamış. değerlendirilmemiş. Serum kalsiyum, fosfat, ALP, albumin, transaminaz, renal fonksiyon: normal aralıkta, antiepileptik ilaç seviyesi: normal tedavi aralığında KBZ veya VPA. Asgari 6 ay (6ay-3 yıl). OrtalamaVPA 1,8 yıl; KBZ 1,7 yıl. L1-L4, önkol. Proksimal ve orta 1/3 radiusta tedavi gören Veri bulunmuyor. hastalarda anlamlı olan azalma. VPA grup: Vitamin D değerlendirilmemiş. Orta 1/3 radiusta -%8 düşüş (p=0,04). Tedavi gören kızlarda L1-4 düşük. Serum kalsiyum, fosfat, ALT, AST: Gruplar arasında anlamlı bir fark yok. Tedavi gören grupta ALP daha yüksek. 62 Tablo 22: Literatür Özetleri (devam) Yazar ve Yıl Verroti ve ark. (2000) (128) Erbayat Altay ve ark. (2000) (115) Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş n= 12E, 17-19 yaş. Kontrol grubu n=15, yaş eşleştirilmiş. n=36, KBZ 5K, 16E; VPA 5K, 10E. KBZ grup:ortalama 12,8 yaş (5,5-18 yaş); VPA grup:ortalama 10,9 yaş (4-16 yaş). Kontrol 8K, 14E, ortalama yaş 10,68 (7-15,5). Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi Prospektif (ileriye dönük), yaş ve ergenlik dönemi eşleştirilmiş. Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (crosssectional) n=22. KBZ grubunda ergenlik dönemi daha ileri. İlaçlar, tedavi süresi KBZ asgari ve ortalama 1 yıl. Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri Hasta ve kontrol grubunda kalsiyum alımında farklılık yok. 25-OHD, 24,25 (OH) 2D3; 1,25(OH) 2D seviyeleri normal. Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular Diğer kemik ile ilişkili ölçümler Değerlendirilmemiş, kemik oluşumu ve rezorpsiyonunda artış (normal serum kalsiyum, PTH ve vitamin D seviyeleri). Artan serum ALP, osteokalsin, PICP, PINP, PIIINP, ICTP ve üriner NTX. DEXA, femoboyun, lumbar vertebra L2KBZ veya 4.Vakalar ve kontrol VPA. Asgari arasında anlamlı bir 12 ay (6ay-3 Kalsiyum alımı ve fark yok. KBZ’ye yıl). KBZ 3,7 vitamin D seviyesi kıyasla VPA yıl (1-5,5 yıl), değerlendirilmemiş. femoboyun KMÖ VPA 3,1 yıl (1düşük (ilaç veya 6 yıl). ergenliğe bağlı olup olmadığı sonucuna ulaşılamamış). Serum kalsiyum KBZ grubunda düşük (%6). Kalsitonin, PTH normal. ALP yüksek (KBZ ve VPA). Osteokalsin yüksek (KBZ). AEİ (antiepileptik ilaç) seviyesi tedavi aralıklarında. Üriner kalsiyum ve fosfat tedavi gruplarında anlamlı olarak düşük. 63 Tablo 22: Literatür Özetleri (devam) Yazar ve Yıl Guo ve ark. (2001) (108) Verrotti ve ark. (2001) (68) Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş n=53, 3-17 yaş. 27E, 26 K. Kontrol grubu yok. n=60. Yaş 6,5-19. 10E, 10K, Ergenlik öncesi. 10E, 10K, Ergenlik dönemi. 10E, 10K, Ergenlik sonrası. Kontrol grubu n=60. Cinsiyet ve yaş eşleştirilmiş. Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi Retrospektif (geriye dönük), chart inceleme. Grup fiziksel aktiviteye göre ayrılmış. Ergenlik dönemi değerlendirilmiş. Prospektif (ileriye dönük). İlaçlar, tedavi süresi VPA ve/veya LTG. Asgari 2 yıl, ortalamalar çalışmada verilmemiş. KBZ. Asgari 2 yıl, ortalama 2 yıl. Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri 3-8 yaş: 803±539 mg. 9-18 yaş: 696±416 mg. Kalsiyum takviyesi %25. Vitamin D takviyesi %31. 25(OH)D; 1,25(OH)2D seviyeleri referans aralıklarda. Daha az aktif grupta düşük vitamin D değerleri. Hasta ve kontrol grubu arasında fark yok. 25-OHD; 24,25(OH)2D3; 1,25(OH)2D seviyeleri normal aralıklarda. Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular Diğer kemik ile ilişkili ölçümler Toplam vücut KMÖ. Daha az aktif grupta KMÖ düşük. 16/53 sintigrafi görüntü kalitesinden dolayı değerlendirilmedi. Sintigrafi sayısı düşük (n=6) olduğundan VPA+LTG kombinasyonu değerlendirilmedi. PTH, osteokalsin, ICTP, 25-OHD referans aralıkları içinde. VPA+LTG kombinasyonu: Boy kısalığı, düşük KMÖ, azalmış kemik oluşumu, daha az fiziksel aktiviteye ağlanmış. Ölçülmedi. Serum osteokalsin, kemik ALP, P1CP, PINP, PIIINP, ICTP, idrar NTX. Serum proteinleri, albümin, transaminazlar, kalsiyum, magnezyum, fosfat, PTH. 25-OHD; 24,25(OH)2D3; 1,25(OH)2D3, kreatin. Sonuçlar yükselen ALP, osteokalsin, PICP, PIIINP, 2 yıl tedaviden sonra serum ICTP ve idrar NTX. 64 Tablo 22: Literatür Özetleri (devam) Yazar ve Yıl Tsukahara ve ark. (2002) (61) Öner ve ark. (2004) (129) Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş n=18. 7E, 11K. 5,515,9 yaş. Kontrol grubu yok. n=33. 16E, 17K. Hasta ortalama yaşı 7,1 (3-14). Kontrol grubu n=33, ortalama yaş 7,4 (3-14). Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi İlaçlar, tedavi süresi Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri Retrospektif (geriye dönük). Hasta grup 9 VPA, 3 toplam alım: KBZ, 3 VPA + 562±196 mg. KBZ, 1 (osteopenik grup KBZ+PHB, 1 düşük: 418±47 KBZ, mg, osteopenik ethosuximit olmayan grup +klonazepam. düşük: 618±204 Asgari 2 yıl, mg). 1,25(OH)2 aralık 2-9,7 yıl. vitamin D ve PTH normal. Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (crosssectional), ergenlik dönemi için eşleme yapılmamış Düşük kalsiyum alımı (hasta ve kontrol grubu). Hasta grubu: 624,7±231,9 (206,4 - 1.050,5); kontrol grubu: 680,7±292,6 (138,1 - 1.284,0). Vitamin D, PTH değerlendirilmedi. Hasta sayısında mevsimsel değişme. VPA. Asgari 6 ay, ortalama 12,9 ay (6-24 ay). Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular Diğer kemik ile ilişkili ölçümler DEXA: L2-4. 5/18 (%28) osteopenik, hepsi E (5/7 E). 3 VPA, 1 KBZ ve 1 KBZ (ethosuximit +klonazepam). Vitamin D reseptör geni Bsm1 dağılımı Japon nüfusu kadar normal. Kalsiyum fosfat, ALT, AST, PTH; 1,25(OH)2D: normal. 2 hasta hiperkalsiürik. Osteokalsin, P1CP, ICTP yaş ve cinsiyete göre düşük. DEXA: L2-4, femoboyun ve büyük trakanter. VPA grupta ortalama Z skorları L2-4, femoboyun ve büyük trakanterde daha düşük. 7 osteopenik hasta, osteopenik hastalarda tedavi süresi daha uzun (p<0,01) ve dozları daha yüksek (p<0,01). VPA grupta osteokalsin istatistiksel anlamda yüksek. Serum kalsiyum, fosfat, ALP hasta ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı değil. 65 Tablo 22: Literatür Özetleri (devam) Yazar ve Yıl Ecevit ve ark. (2004) (109) Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş n=33. 13E, 20K. KBZ n=17; VPA n=16, KBZ grubu ortalama yaş: 10,19; VPA grubu ortalama yaş: 10,59. Kontrol n=31. 14E, 17K. Ortalama yaş 11,5. Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi Retrospektif (geriye dönük), çapraz bölümsel (cross-sectional), ergenlik dönemi değerlendirilmiş. İlaçlar, tedavi süresi Asgari 12 ay. KBZ (ortalama 32 ay, 12-72 ay arasında) veya VPA (ortalama 24 ay, 12-48 ay arasında). Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular Diğer kemik ile ilişkili ölçümler Hasta ve kontrol grubu arasında fark yok. Vitamin D seviyeleri ölçülmemiş. DEXA: Femoboyun, Ward üçgeni, büyük trakanter. KBZ grubu: Kemik mineral ölçümleri kontrol grubuna göre düşük (istatistiksel olarak anlamlı değil). VPA grubu: Trakanterde anlamlı azalma (-%11,4); diğer yerlerde kontrol grubundan daha düşük fakat istatistiksel olarak anlamlı değil. DEXA: Serum kalsiyum, fosfat, ALP, transaminazlar ve AED düzeyi. KBZ: 3/17 hipokalsemik, 6/17 hipofosfatemik. VPA 4/16 hipokalsemik, 8/16 hipofosfatemik. 66 Tablo 22: Literatür Özetleri (devam) Yazar ve Yıl Giray ve ark. (2005) (99) Hasta cinsiyet (E/K), sayı ve yaş n=50, 25E 25K. Ortalama yaş 8,7±2,8. Kontrol n=40, 13E, 27K. Ortalama yaş 9,07±2,8. Çalışma Yöntemi, kontrol eşlemesi Çapraz bölümsel (cross-sectional), ergenlik dönemi için eşleme yapılmamış. İlaçlar, tedavi süresi 28 VPA 12E 16 K. 19 KBZ 11E 8K. VPA kullanım süreleri 6-36 ay (ortalama 16,04 ± 7,87 ay), KBZ 8-36 ay (ortalama 22,74 ± 8,23 ay). Günlük ortalama Ca alımı (mg/gün), vitamin D seviyeleri Hasta grubu en düşük Ca 8,8 mg/dl. Kontrol grubu Ca değerleri ile istatistiksel olarak anlamlı fark yok. Kemik minerali ölçümleri (KMÖ)yöntem, bulgular DEXA. Diğer kemik ile ilişkili ölçümler Serum P 4,3-7 mg/dl (5,6 ± 0,57 mg/dl), kontrol grubu P değerleri 4,1-5,9 mg/dl (5 ± 0,4 mg/dl) (p= 0,06). serum ALP 434-1219 UI/dl (733 ± 175), kontrol grubu 256-852 UI/dl (557±127) (p=0,0001). PTH değerleri 15-100 pg/ml (52,4 ± 18.6), kontrol grubu 25-58 pg/ml (39±9,1) (p=0,0001). KMYdeğerleri 0,71,08 gr/ cm2 (0,86 ± 0,1), kontrol grubun KMY değerleri 0,711,11 gr/cm2 (0,89 ± 0,08) ( p= 0,23). 67 8. SONUÇ Çocukluk çağında sık rastlanan epileptik sendromların tedavisinde antiepileptik ilaçlar önemli yer tutmaktadır. Ancak uzun süreli kullanımda çeşitli yan etkilere neden olabilen bu ilaçlar ile tedavi sırasında hastaların ilaç yan etkileri açısından yakın takibi gerekmektedir. Antiepileptik ilaç kullanımının kemik metabolizması üzerine etkilerini değerlendirmek amacıyla yaptığımız çalışmada antiepileptiklerin kemik metabolizmasını etkileyebileceği görüldü ve şu sonuçlar elde edildi. Çalışmamızda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında antiepileptik ilaç kullanan hastaların serum kalsiyum düzeyleri düşük, fosfor düzeyleri etkilenmemiş, alkalen fosfataz ve parathormon düzeyleri yükselmiş, 25 OH D3 düzeyleri ise düşmüş olarak bulundu. Kemik mineral yoğunluğu değerlendirildiğinde ise KBZ alan çocukların 2’si, OXC alan çocukların 1’i ve VPA alan çocukların 4’ü olmak üzere toplamda 7 çocuk osteopeni sınırında, VPA alan çocukların 1’i ve OXC alan çocukların 2’si olmak üzere toplam 3 çocuk ise osteoporoz sınırında saptandı. Osteoporozun var olan radyolojik ve biyokimyasal yöntemlerle ortaya koyulabilmesi için kemik kitlesinin %30'nun kaybolması gerekirken, klinik bulgular ise kemik kitlesinin %50 oranında kaybolmasından sonra ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle epilepsi tedavisinde sadece antiepileptik ilacın etkinliğinin değerlendirilmesi yeterli değildir. Özellikle gelişen bir organizma olan çocuklarda ilaç kullanımına bağlı kemik metabolizması bozukluklarının saptanması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki kemik metabolizması bozukluğunun klinik bulgular ortaya çıkmadan erken dönemde tespit edilmesi; gerekli önlemlerin alınması ve erken tedavi açısından gereklidir. Çalışmamızda saptadığımız değerler bu konunun önemini göstermektedir. 68 9. KAYNAKLAR 1-Baykan B, Gürses C, Gökyiğit A. Epilepsi. Nöroloji, Öge AE (Ed). İstanbul: Nobel Tıp Kitapevleri; 2004. s. 279-308. 2-Bebin M. Pediatric partial and generalized seizures. J Child Neurol 2002; 17: p. 65-9. 3-Yalaz K. Çocukluk çağı nöbetlerine genel bakış. Katkı Pediatri Dergisi 1994; 15(6): p. 44752. 4- Johnston MV. Çocukluk Çağı Nöbetleri. Nelson Pediatri. Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB (Eds). Akçay T (Çeviri editörü) 17. Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri 2008, p.19932009. 5-Arizmanoğlu A. General aspect. In: Aikardi’s Epilepsy in Children 3 th ed. Arizmanoglu A, Guerrini R, Aikardi J (Eds). Philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins; 2004. p.312-96. 6-Henriksen O.,Wallace S.J., Farrel K. (Eds) Epilepsy in Children 2 th ed. London: Arnold; 2004. p. 456-70. 7-International League Against Epilepsy. Guidelines for epidemiologic studies on epilepsy. Epilepsia 1993; 34 (4): p. 592-6. 8-Hauser WA, Annegers JF, Kurland LT. Incidence of epilepsy and unprovoked seizures in Rochester, Minnesota; 1935-1984. Epilepsia 1993;34: p.453-68. 9- Forsgren L. Prospective incidence study and clinical characterization of seizures in newly referred adults. Epilepsia 1990; 31, p. 292-301. 10-Forsgren L, Beghi E, Oun A, Sillanpaa M. The epidemiology of epilepsy in Europe - a systematic review. Eur J Neurol. 2005 Apr;12(4): p. 245-53. 11- Heilbroner PL, Castaneda GY. Seizures, Epilepsy, and Related Disorders. In: Pediatric Neurology: Essentials for General Practice: Essentials for General Practice, 1st Edition, 2007 Lippincott Williams & Wilkins, p.148-85. 12-International League Against Epilepsy, Report of the Commission on Classification and Terminology: Update and Recommendations, http://www.ilae.org/Visitors/Documents/CandTSummaryReportFINAL.pdf 25.04.2009 tarihinde erişilmiştir. 13- Chesney R.W., Shore R.M. The noninvasive determination of bone mineral content by photon absorptiometry. Am J Dis Child 1982; 136: p. 578- 80. 14- Serdaroğlu A, Gücüyener K. Türkiye'de epilepsi prevalansı, o-codec çalışması. Hacettepe Üniversitesi XIV. Çocuk nörolojisi sürekli eğitim semineri epilepsi genetiği. 20-21.6.1997. 69 15- Serdaroğlu A, Ozkan S, Gücüyener K, Tezcan S, Aycan S. The prevalence of epilepsy in Turkish children between the ages of 0 and 16 years. J Child Neurol. 2004 Apr; 19 (4): p. 271-4. 16- Karaağaç N, Yeni SN, Şenocak M. Prevalence of epilepsy in Silivri, a rural area of Turkey. Epilepsy 1999; 40: p. 637-42. 17- Holmes GL, Ben–Ari Y. The neurobiology and conseguences of epilepsy in the developing brain. Pediatr Res 2001; 49: p. 320-5. 18- Leviton A, Covan LD: Epidemiology of seizure disorders in children. Neuroepidemiology 1982;I: p. 40-83. 19- Hauser WA, Annegers JF, Rocca WA. Descriptive epidemiology of epilepsy: Contributions of population based studies from Rochester, Minnesota, Mayo Clinic Proceeding 1996; 71: p. 576-87. 20-Nordli DR, Pedley TA, Moshe SL. Seizure Disorders in children. In: Encyclopaedia of Paediatric Neurology Theory and Practice (2nd ed). Panteliadis CP, Darras BT. GiahoudiGiapouli OE. (Eds) Thessaloniki 1999, p. 403-39. 21-Lang P, Steiger P, Faulkner K, Glüer C, Genant HK, Lang P, Steiger P, Faulkner K, Gluer C, Genant HK. Osteoporosis: Current techniques and recent developments in quantitative bone densitometry. Radiol Clin North Am 1991;29: p. 49-76. 22-Hopkins A, Shorvon S, Cascino G. The causes of epilepsy: In: A Textbook of epilepsy. Third Ed. Hopkins A (Ed). Chapman & Hill Medical, London 1995, p. 570–5. 23-Anlar B. Konvülziyonlu hastaya yaklaşım. Katkı Pediatri Dergisi 1994;15 (6):s. 453 -57. 24-Murphy JV, Dehkhargani F. Diagnosis of childhood seizure disorders. Epilepsia 1 994; 35: p. 7-17. 25-Başoğlu M. Epilepsiler. İzmir: Akal Ofset, 2001; p. 182-8. 26-Fogarasi A, Tuxhorn I, Hegyi M, Jansky. Predictive clinical factors for the differential diagnosis of childhood extratemporal seizures. Epilepsia 2005; 46: p. 280-5. 27-Cansu A, Serdaroğlu A, Bilir E, Hırfanoğlu T, Köse G, Epileptik ve nonepileptik nöbetlerin farklılıkları, 49. Milli Pediatri Kongresi, İstanbul, 2005. 28-Gibbs J, Appleton RE, False diagnosis of epilepsy in children, Seizure 1992; 1, p. 15-8. 29-Kotagal, Costa M, Wyllie E, Wolgamuth B, Paroxysmal nonepileptik events in children and adolescence, Pediatrics 2002; 110:e46. 30-Bye AM, Kok DJ, Ferenschild FT, Vies JS, Paroxysmal nonepileptik events in children: a retrospective study over a period of 10 years. Pediatric Child Health 2000; 36: p. 244-8. 31- Serdaroğlu A, Çocukluk çağı epilepsilerinde tanı, Çocuk nörolojisi, 2006; p. 317-20. 70 32-Mizrahi EM. Electroencephalographic/polygraphic/video monitoring in childhood epilepsy. J Pediatr 1984; 105: p. 1-9. 33-Goodin DS, Aminoff MJ, Laxer KD. Detection of epileptiform activity by different noninvasive EEG methods in complex partial epilepsy. Ann Neurol, 1990;27: p. 330-4. 34-Gates JR, Dunn ME. Presurgical assessment and surgical treatment for epilepsy. Acta Neurol Belg 1999;99: p. 281-94. 35-Zumzged D, Wieser HG. Presurgical evaluation: current role of invasive EEG. Epilepsia 2000;41 Suppl 3: p. 55-60. 36- Fisher RS, Chan DW, Bare M, et al. Capillary prolactin measurement for diagnosis of seizures. Ann Neurol 1991;29: p. 187-90. 37- Tahrp BR. One overview pediatric seizure disorders and epileleptic syndromes Epilepsia 1987; 28 (suppl 1): p. 36-45. 38- Sander JWAS. Some aspect of prognosis in the epilepsies: A Review. Epilepsia 1993; 34(6): p. 1007-16. 39- Brorson LO, Wranne L. Long term prognosis in childhood epilepsy: Survival and seizure prognosis. Epilepsia 1987; 28(4): p. 324-30. 40- Pedley TA, Scheuer ML, Walczak TS. Epilepsies. In: Merritt’s Textbook of Neurology. Rowland LP (Ed). New York 1995: p. 869-84. 41-Shinnar S, Berg AT. Does antiepileptic drug therapy prevent the development of chronic epilepsy Epilepsia 1996; 37: p. 701-8. 42- Shinnar S, Berg AT, Levy SR, Testa FM, Smith-Rapaport S, Beckerman B et al. Two year remmision and subsequent relapse in children with newly diagnosed epilepsy. Epilepsia 2001; 42: p. 1553-62. 43-Lindsten H, Stenlund H, Forsgren L. Remission of seizures in a population based adult cohort with a newly diagnosed unprovoked epileptic seizure. Epilepsia 2001; 42: p. 1025-30. 44- Commission on Classification and Terminology of the International League against Epilepsy. Proposal for revised clinical and electroencephalographic classification of epileptic seizures. Epilepsia 1981; 22: p. 489–501. 45- Commission on Classification and Terminology of the International League Against Epilepsy Proposal for revised classification of epilepsy and epileptic syndromes. Epilepsia 1989; 30: p. 389–99. 46- Engel J Jr. International League Against Epilepsy (ILAE). A proposed diagnostic scheme for people with epileptic seizures and with epilepsy: report of the ILAE Task Force on Classification and Terminology. Epilepsia 2001; 42: p. 796–803 71 47- Glauser TA. Advancing the medical management of epilepsy: disease modification and pharmacogenetics. J Child Neurol 2002; 17: p. 85-93. 48- Türkdoğan D, Epilepsi tedavisi, Çocuk Nörolojisi, Aysun, S. (Ed) 2006; s. 373-85. 49-Berg AT, Shinnar S. The risk of seizure recurrence following a first unprovoked seizure: a quantitative review. Neurology. 1991; 41(7): p. 965-72. 50-Camfield PR, Camfield CS. Pediatric Epilepsy: An Overview. In: Pediatric Neurology. Principles&Practice (4th Ed). Swaiman KF, Ashwal S, Ferriero DM. (Eds). Elsevier, Philadelphia 2006: p. 981-9. 51- Shinnar S, Berg AT, Moshe SL, et al. The risk of recurrence following a first unprovoked afebrile seizure in childhood: an extended follow-up. Pediatrics 1996; 98: p. 216-25. 52- Shinnar S, O’Dell C. Treatment decision in childhood seizures. In: Pediatric Epilepsy: Diagnosis and Therapy. Pellock JM, Dodson WE and Bourgeois BFD (Eds). Demos Medical Pub. New York 2001, p. 291-300. 53- Walker MC, Sander JW. Developments in antiepileptic drug therapy. Curr Opin Neurol. 1994; 7(2): p. 131-9. 54- Pellock JM. Standard approach to antiepileptic drug treatment in the United States. Epilepsia. 1994; 35(4): p. 11-8. 55- Sidenvall R, Heijbel J, Blomquist HK, et al. An incident case-control study of first unprovoked afebrile seizures in children: a population-based study of pre and perinatal risk factors. Epilepsia 2001; 42: p. 1261-7. 56- Turanlı G. Epilepsi ve izlemi. Katkı Pediatri Dergisi 1999; 20: s. 385-95. 57- Başoğlu M. Epilepsiler. İzmir: Akal Ofset, 2001; s. 81-8. 58- Aysun S. Epilepsi tedavisi. Katkı Pediatri Dergisi 1994; 15 (5): p. 529-52. 59- Crumrine PK. Antiepileptic drug selection in pediatric epilepsy. J Child Neurol 2002; 17:p. 22-8. 60-Conway JM, Kriel RL, Birnbaum AK. Antiepileptic Drug Therapy in Children: An Overview. In: Pediatric Neurology. Principles&Practice (4th Ed). Swaiman KF, Ashwal S, Ferriero DM. (Eds). Elsevier, Philadelphia 2006: p. 1105-30. 61- Petty, S. J., O’Brien, T.J,,Wark, J.D., Anti-Epileptic Medication and Bone Health, Osteoporos Int (2007) 18:p. 129-42. 62-Rowan AJ. Valproate. In: Epilepsy. A Comprehensive Textbook. Jr Engel J, Pedley TA (Eds), Lippincott-Raven, Philadelphia 1998: p. 1599-07. 63-Loeb S. Handbook of pediatric drug therapy. WB Saunders, Pennsylvania 1990: p. 6256. 72 64-Holmes GL, Stafstrom CE. The epilepsies. In: Child and adolescent neurology. David DM (Ed). Mosby, St. Louis 1998; p. 183-234. 65-Aicardi J, Bax M, Gillberg C, et al. Diseases of the nervous system in childhood, Mac Keith Press, London 1998; p. 638-63. 66- Mattson RH, Selection of drugs for the treatment of epilepsy.1990 Dec;10(4):p. 406-13. 67- Guo CY, Romen GM, Atkinson SA. Long- term valproat and lamotrigine treatment may be a marker for reduced growth and bone mass in children with epilepsy. Epilepsia 2001; 42: p. 1141-7. 68- Verrotti A, Basciani F, Morresi S, Morgese G, Chiarelli F. Thyroid hormones in epileptic children receiving carbamazepine and valproic acid. Pediatr Neurol 2001; 25: p. 43-6. 69- Ericsson UB, Bjerre I, Forsgren M, Ivarsson SA. Thyroglobuline and thyroid hormones in patients on long-term treatment with phenytoin, carbamazepine, and valproic acid. Epilepsia 1985; 26: p. 594-6. 70- Rattya J, Vainionpaa L, Knip M, Lanning P, and Isojarvi JIT. The effects of valproate, carbamazepine, oxcarbamazepine on growth and sexual maturation in girls with epilepsy. Pediatrics 1999;103: p. 588-93. 71- Farhat G, Yamout B, Mikati MA, Demirjan S, Sawaya R, El- Hajj Fuleihan G. Effect of antiepileptic drugs on bone density in ambulatory patients. Neurology 2002; p. 58. 72-Brodie MJ, Schachter SC., Pharmacological Treatment, Epilepsia, 2002: p. 36-37. 73- Dulac O, Chiron C, Luna D, Cusmai R, Pajot N, Beaumont D, Mondragon S. Vigabatrin in childhood epilepsy. J Child Neurol 1991; p. 30-37. 74- Schlumberger E, Chavez F, Palacios L, Rey E, Pajot N, Dulac O. Lamotrigine in the treatment of 120 children with epilepsy. Epilepsia 1994;35: p. 359-67. 75- Berberoğlu M, Paratiroid gland, kalsiyum, fosfor ve vitamin D metabolizması ve hastalıkları, Kurtoğlu S. Pediatrik Endokrinoloji. 1. Basım. Pediatrik Endokrinoloji ve Oksoloji Derneği Yayınları; 2003, s. 507-74. 76-Perheentupa J. Hypoparathyroidizm and mineral homeostasis In: Pediatric Endocrinology Lifshitz F (Ed). Newyork: Marcel Peker 1996; p. 433-71. 77-Jordon J, Cohen JT, Harrington N, Madias E, Extracelluler calsium sensing receptor; Implications for calcium and magnesium handling the kidney. Kidney International 1996; 50: p. 2129-39. 78-Strewler GJ. Mineral metabolizm and metabolik bone disease In: Basic and clinical endocrinology. Greenspan FS, Strewler GJ (Eds). Stamford: A Simon and Schuster company 1997; p. 263-316. 73 79-Heath DA and Shaw NJ. Calcium and bone metabolism. In: Clinical Pediatric Endocrinology. Brook CGD and Hindmarsh PC (Eds). Oxford: Blackwell Science 2001; p. 377-89. 80- Yurdakök M, Bilginturan N, Özsoylu S.Yordan N. ve Çoskun T. D vitamini yetersizliğine bağlı rikets, Katkı Pediatri Dergisi; 11(4):s. 345-86. 81- Nicholson JF, Pesce MA. Laboratuar Tıbbı, İlaç tedavisi ve Referans Tabloları. Nelson Pediatri, Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB (Eds). Akçay T (Çeviri editörü) 17. Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri 2008, p. 2393. 82- Kutluk G, Çetinkaya F, and Başak M. Comparisons of oral calcium, high dose vitamin D and a combination of these in the treatment of nutritional rickets in children. J Trop Ped 2002; 48: p. 351-3. 83-Fitzpatrick S, Sheard N, Clark N, Ritter M. Vitamin D-deficient rickets; a multifactorial disease. Nutr Rev 2000;58: p. 218-2. 84- Şimşek E, Kocabay K. Calcium, phosphorus and magnesium homeostasis. T Klin J Pediatr 2002; 11: p. 211-20. 85- Nowson CA, Margerison C. Vitamin D intake and vitamin D status of Australians. Med J Aust. 2002 Aug 5;177(3): p. 149-52. 86- Heird WC. The Importance of Early Nutritional Management of Low-birthweight Infants. Pediatrics in Review. 1999;20: p. 43-44. 87- Vieth R. Vitamin D supplementation, 25-hydroxyvitamin D concentrations, and safety. Am J Clin Nutr. 1999;69: p. 842-856. 88- Kruse K.:Endocrine Control of Calcium and Bone Metabolism. In: Clinical Paediatric Endocrinology. Brook CGD (Ed), 3th Ed, Backwell Science Ltd.Oxford, 1995, p. 712-743. 89- Chesney R.W.: Requirements and upper limits of vitamin D intake in the term neonate, infant, and older child. The Journal of Pediatrics; 116: 1990, p. 159-66. 90-Chesney RW, Metabolik Kemik Hastalıkları, Nelson Pediatri. Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB (Eds). Akçay T (Çeviri editörü) 17. Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri 2008, p. 2341-3. 91-Murat Yurdakök. Rikets. Katkı Başasistanlık Bülteni Özel Sayı. Hacettepe Pediatri Bilim Dalı, Şubat 1981. 92-Bilir Ş. Ana ve Çocuk Sağlığı. 3. Baskı, Hacettepe Üniversitesi, Yayın No: A–14, 1979. 93-Kumandaş S, Kurtoğlu S. Çocukluk döneminde ALP enziminin değerlendirilmesi. Yeni Tıp Dergisi. 1992; 9: s. 68–71. 74 94-Lapatsanis P, Deliyanni V, Doxiadis S. Vitamin D deficiency rickets in Greece, J Pediatr 1968 Aug; 73 (2): p. 195–202 95-Kurdoğlu G., Günay S.ve Sökücü S.: Beslenme ve Beslenme Bozuklukları. Pediatri. Ed. Neyzi O. s. 395-401. 96-Markestad T., Hesse V. and Seibenhuner M.: Đntermitent high-dose vitamin D proflaxis during infancy. Effect on vit D metabolites, calcium and phosphorus. An J. Clin. Nutr. 46, 1987, p. 652-658. 97-Claude D, Felix O. The calciotropic hormones & metabolic bone disease. In: Greenspain FS, Forsham PH (Eds). Basic & Clinical Endocrinology, California, Lange Medical Publication, 1983, p. 233-40. 98-http://www.chm.bris.ac.uk/webprojects2002/schnepp/vitamind.html 22.06.2009 tarihinde erişilmiştir. 99- Giray, Tuba; Vitrinel, Ayça; Cömert, Serdar; Deniz, Neslihan, Çiçek; Erdağ, Gülay, Çiler; Kesler, Esma; Sadıkoğlu, Semiramis; Akın, Yasemin, Antiepileptik ilaçların kemik metabolizmasına etkilerinin değerlendirilmesi, Türk Pediatri Arşivi, 2005,40(3):s. 221-6. 100- Yürekli V.,Akkuş S. Uzun Süreli Antiepileptik Tedavisine Bağlı Osteomalazi. S.D.Ü.Tıp Fak. Derg. 2005;12(2): s. 34-37. 101- Farhat G, Yamaut B, Mikati MA, Demirjian S. Effect of antiepileptic drugs on bone density in ambulatory patients. Neurology 2002; 58: p. 1348- 53. 102-Pack, A. M., Gidal, B. Bone Disease Associated with Antiepileptic Drugs, Cleveland Clinic Journal Of Medicine, v 71, 2004, Supplement 42-7. 103- Baytan ve ark. Talasemi Majorda Endokrin Komplikasyonlar, Güncel Pediatri 2008; 6: s. 8-65 104- Stephen A.B.,Wallece W.A.The Managment of Osteoporosis. J Bone Jt Surg Ser B . 2001; 83 : p. 316-23 , 105-Demir M.,Özmen Ö. Kemik Yoğunluğu Ölçümlerine 99m Tc Tüm Vücut Kemik Aktivitesinin Etkileri. Cerrahpaşa J Med.2000, 31(4): s. 196-201. 106-Kafalı G, Erselcan T, tanzer F. Effect of antiepileptic drugs on bone mineral density between ages 6 and 12 years. Clin pediatr (Phila) 1999; 38: p. 93-98. 107-Akin R, Okutan V, Sarici U, Altunbas A, Gokcay E. Evaluation of bone mineral density in children recieving antiepileptic drugs. Pediatr Neurol 1998; 19: p. 129-31. 108-Guo C, Ronen GM, Atkinson SA. Long-term valproate and lamotrigine treatment may be a marker for reduced growth and bone mass in children with epilepsy. Epilepsia 2001; 42: p. 1141-7. 75 109- Ecevit Ç, Aydoğan A, Kavakli T, Altinöz S.; Effect of carbamazepine and valproate on bone mineral density. Pediatr Neurol 2004;31: p. 279-82. 110- Nettekoven, S. et.al; Effects of antiepileptic drug therapy on vitamin D status and biochemical markers of bone turnover in children with epilepsy. Eur J Pediatr 2008; 167: p. 1369–77. 111- Altınbaşak Ş, Baytok V, Duman M, Artar Ö, Burgut HR, Kayrın L. Uzun süreli antiepileptik alan hastalarda kalsiyum fosfor metabolizması ve kemik dansitesi. Epilepsi 1996; 2: s. 139- 45. 112- Caksen H, Dülger H, Cesur Y, Odabas D, Tuncer O, Atas B.No effect of long-term valproate therapy on thyroid and parathyroid functions in children. Int J Neurosci. 2002 Nov; 112(11): p. 1371-4. 113- Yesiltepe MGR, Vitrinel A, Ağzıkuru T, Cömert S, Edağ GÇ, Akın Y. Antiepileptik tedavi alan çocuklarda serum hormon düzeyleri. Ege Tıp Dergisi / Ege Journal of Medicine 2008 47(1) : s. 47 – 50. 114- Voudris K, Moustaki M, Zeis PM, Dimou S, Vagiakou E, Tsagris B, Skardoutsou A. Alkaline phosphatase and its isoenzyme activity for the valuation of bone metabolism in children receiving anticonvulsant monotherapy. Seizure.2002 Sep;11 (6): p. 377-80. 115- Erbayat Altay E, Serdaroğlu A, Tümer L, Gücüyener K, Hasanoğlu A. Evaluation of bone mineral metabolism in children receiving karbamazepine and valproic acid. J Peadiatr Endocrinol Metab 2000;13: p. 933-9. 116- Tsuhukara H, Kimura K, Todoroki Y et al. Bone mineral status in ambulatory pediatric patients on long-term antiepileptic drug therapy. Pediatr Int 2002;44: p. 247-53. 117- Kumandas S, Koklu E, Gumus H, Koklu S, Kurtoglu S, Karakukcu M, Keskin M. Effect of carbamazepine and valproic acid on bone mineral density, IGF-I and IGFBP-3. J Pediatr Endocrinol Metab. 2006 Apr; 19 (4): p. 529-34. 118- Aka S, Erverdi D, Göğcü Ş, Demirkol A, Yavrucu S ve Özgüner A. Antiepileptik ilaç kullanan çocuklarda serum kalsiyum düzeyleri, PTT Hastanesi Tıp Dergisi, 2000, 22(3): p. 154-6. 119- Akın R, Okutan V, Sarıcı U, Altunbaş A, Gökçay E. Evaluation of bone mineral density in children receiving antiepileptic drugs: a case -controlled study. Seizure 1999; 8: p. 339- 42. 120- Reynolds EH. Chronic antiepileptic toxicity: a review. Epilepsia 1975; 16: p. 319-52. 121- Bouillon R, Reynaert J, Claes JH, Lissens W, De Moor P. The effect of anticonvulsant therapy on serum levels of 25-hydroxy-vitamin D, calcium, and parathyroid hormone. J Clin Endocrinol Metab 1975; 41: p. 1130-5. 76 122- Weinstein RS, Bryce GF, Sappington LJ, King DW, Gallagher BB. Decreased serum ionized calcium and normal vitamin D metabolite levels with anticonvulsant drug treatment. J Clin Endocrinol Metab 1984; 58: p. 1003-9. 123- Esmen A, Karatoprak N, Sönmez EÖ, Yavrucu S, ve Ceran Ö. Antiepileptik ilaç kullanan çocuklarda kemik mineral dansitesinin değerlendirilmesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp Dergisi, 2004,44(2): p. 83-86. 124- Heaney DC, Shorvon S, Sander J W, Boon P, Marusıc P, Komarek D, Dravet C, Perucca E, Majkowski J, Lopes Lima JM, Arroyo S, Tomson T, Ried S, Van Donselaar CA, Eşkazan E, Peeters P, Carita P, Hung ITA, Myon E, Taleb C. 11 Avrupa ülkesinde yeni tanı konmuş epilepsili hastada antiepileptik ilaçların maliyetlerinin en aza indirilmesine ilişkin analizin Türkiye sonuçları, Epilepsi, 1999,5(3): s. 116-22. 125- Sheth RD, Wesolowski CA, Jacob JC, Penney S, Hobbs GR, Riggs JE, Bodensteiner JB. Effect of carbamazepine and valproate on bone mineral density. J Pediatr 127(2): 1995, p. 56–262. 126- Imran I. Ali, Lori Schuh, Gregory L. Barkley, and John R. Gates, Antiepileptic Drugs and reduced Bone Mineral Density, Epilepsy &Behavior 2004, p. 296-300. 127- Vestergaard P, Tigaran S, Rejnmork L, Tigaran C, Dam M, Mosekilde L. Fracture risk is increased in epilepsy. Acta Neurol Scand 1999; 99: p. 269-75. 128-Verroti A, Greco R, Morgese G, Chiarelli F. Increased bone turnover in epileptic patients treated vith carbamazepine. Ann Neurol 2000, 47(3): p. 385-8. 129-Öner N, Kaya M, Karasalihoğlu S, Karaca H, Cetlik C, Tutunculer F. Bone mineral metabolism changes in epileptic children receiving valproik acid. J Paediatr Child Health 2004, 40(8): p. 470-3. 130-Steinhoff B.J. Nebenwirkungen der Antiepileptika. In: Fröscher, Vassela, Hufnagel: Die Epilepsien. 2. Auflage Schattauer Verlag Stuttgart 2004. 131- Tekgul, H. et.al; Bone Mineral Status in Pediatric Outpatients on Antiepileptic Drug Monotherapy. J Child Neurol 2006; 21; p. 411. 77 10. EKLER 10.1. Etik Kurul Onay Formu 78 10.2. Antiepileptik İlaç Kullanan Epilepsi Hastalarında Kemik Metabolizma Bozukluğunu Gösteren Parametreler (Hasta Bilgileri) Ad-Soyadı: Doğum Tarihi: Yaşı: Cinsiyeti: Tanısı: Tanı Yaşı: Kullandığı ilaç: Tedavi Aldığı Süre: Hareket kısıtlılığı: VAR/YOK Kemik mineral dansitesi ( skor ) : Ekte sunulmuştur Kemik mineralizasyonu biyokimyasal parametreleri Tarih Kalsiyum Fosfor Alkalen Fosfataz Parathormon 25-OH vitD3 79 10.3. Gönüllü Olur Formu “Epilepsi Hastalarında Antiepileptik İlaç Kullanımının Kemik Metabolizması Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi” isimli çalışma epilepsi hastalarında yapılmaktadır. Epilepsi hastalarında kemik metabolizmasını ve kemik mineral yoğunluğunu değerlendirmek, osteoporoz gelişiminde aniepileptik ilaçların rolünü incelemek amaçlanmaktadır. Epilepsili hastaların radius distal ucundan sunlight omnisense 7000P ile kemik mineral yoğunluğu ölçülecek, kemik mineralizasyon ve yıkımını gösteren biyokimyasal parametrelere alınan kan ve idrar örnekleri ile biyokimya laboratuarında bakılacaktır. Sayın Dr Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL tarafından Okmeydanı E.A.H. Çocuk Kliniği’nde tıbbi bir araştırma yapılacağı belirtilerek bu araştırma ile ilgili yukarıdaki bilgiler bana aktarıldı. Bu bilgilerden sonra böyle bir araştırmaya “katılımcı” olarak davet edildim. Eğer bu araştırmaya katılırsam hekim ile aramda kalması gereken bana ait bilgilerin gizliliğine bu araştırma sırasında da büyük özen ve saygı ile yaklaşılacağına inanıyorum. Araştırma sonuçlarının eğitim ve bilimsel amaçlarla kullanımı sırasında kişisel bilgilerimin ihtimamla korunacağı konusunda bana yeterli güven verildi. Projenin yürütülmesi sırasında herhangi bir sebep göstermeden araştırmadan çekilebilirim. (Ancak araştırmacıları zor durumda bırakmamak için araştırmadan çekileceğimi önceden bildirmemim uygun olacağının bilincindeyim) Ayrıca tıbbi durumuma herhangi bir zarar verilmemesi koşuluyla araştırmacı tarafından araştırma dışı da tutulabilirim. Araştırma için yapılacak harcamalarla ilgili herhangi bir parasal sorumluluk altına girmiyorum. Bana da bir ödeme yapılmayacaktır. İster doğrudan, ister dolaylı olsun araştırma uygulamasından kaynaklanan nedenlerle meydana gelebilecek herhangi bir sağlık sorunumun ortaya çıkması halinde, her türlü tıbbi müdahalenin sağlanacağı konusunda gerekli güvence verildi. (Bu tıbbi müdahalelerle ilgili olarak da parasal bir yük altına girmeyeceğim). Araştırma sırasında bir sağlık sorunu ile karşılaştığımda; herhangi bir saatte, Dr. Fatma Sevinç Şengül’e 0505 258 38 31 numaralı telefon ve Okmeydanı E.A.H. Çocuk Kliniği’nden arayabileceğimi biliyorum. Bu araştırmaya katılmak zorunda değilim ve katılmayabilirim. Araştırmaya katılmam konusunda zorlayıcı bir davranışla karşılaşmış değilim. Eğer katılmayı reddedersem, bu durumun tıbbi bakımıma ve hekim ile olan ilişkime herhangi bir zarar getirmeyeceğini de biliyorum. Bana yapılan tüm açıklamaları ayrıntılarıyla anlamış bulunmaktayım. Kendi başıma belli bir düşünme süresi sonunda adı geçen bu araştırma projesinde “katılımcı” (denek) olarak yer alma kararını aldım. Bu konuda yapılan daveti büyük bir memnuniyet ve gönüllülük içerisinde kabul ediyorum. İmzalı bu form kağıdının bir kopyası bana verilecektir. GÖNÜLLÜ ONAY FORMU Yukarıda gönüllüye araştırmadan önce verilmesi gereken bilgileri gösteren metni okudum. Bunlar hakkında bana yazılı ve sözlü açıklamalar yapıldı. Bu koşullarla söz konusu klinik araştırmaya kendi rızamla hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın katılmayı kabul ediyorum. Açıklamaları yapan araştırmacının Adı-soyadı, İmzası Veli veya vasinin Adı-soyadı, İmzası, Adresi varsa telefon: Rıza alma işlemine başından sonuna kadar tanıklık eden kuruluş görevlisinin Adı-soyadı, İmzası, Görevi 80 10.4. Özgeçmiş Dr. Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL 01.02.1980 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini ve lise öğrenimini sırasıyla Mareşal Fevzi Çakmak İlkokulu, Gürsoy Özel Lisesi, Küçükçekmece Lisesi’nde tamamladı. 1997-2003 yılları arasında öğrenimine Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam etti. Haziran 2004 tarihinden itibaren S.B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde asistan Dr. olarak görev yapmaktadır. 81