MOĞULTAY B. KILIÇ (ö.762/1361) VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ

advertisement
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HADİS BİLİM DALI
MOĞULTAY B. KILIÇ (ö.762/1361)
VE
HADİS İLMİNDEKİ YERİ
İbrahim Tozlu
DOKTORA TEZİ
Danışman
Prof. Dr. Mehmet EREN
Konya 2011
I
Önsöz
Memlûkler İslam tarihinde önemli bir yeri haiz olan Türk devletidir. Tarih
sahnesinde iki buçuk asra yakın hayat sürmüştür. Moğol istilası ile başlayan İslam
dünyasının acılı günlerinde İslam dininin ihyası için önemli rol üstlenmişlerdir.
Mısır onların zamanında İslamî ilimlerin merkezi haline gelmiştir.
Orta Asya’dan çeşitli yollarla Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika’ya dağılan
Türkler, Mısır’a gruplar halinde getirildiler. Memlûkler Devleti, Kahire’ye yerleşen
Türkler tarafından kuruldu. Mısır, miladi 1250 yıllarından itibaren Kahire merkezli
yeni bir hayata başladı. Bir taraftan Moğolların, diğer taraftan Haçlıların kıskacından
kurtulan İslam dünyası, Ayni Câlût zaferi ile Kahire’den yükselişe geçti.
Hazırladığımız bu tezle, Bahrî Memlûkler devrinde hadis alanındaki
çalışmalara yöneldik. Hadis ilminin özellikle “hadis ricali” alanında dönemin ilmi
çalışmalarına yakınlık duyduk. Özellikle ülkemizde çalışmaları ile tanınmamış söz
konusu dönemin Türk muhaddisi Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki faaliyetlerini
araştırmak istedik. Tezin adını “Moğultay b. Kılıç ve Hadis İlmindeki Yeri” şeklinde
belirledik.
Hicri VII. Asrın ortalarından itibaren tıpkı Memlûkler’in tarih sahnesine
çıkması gibi, hadis ilminde de önemli şahsiyetler ortaya çıkmıştır. Bu asrın sonuna
doğru dünyaya gelen Moğultay b. Kılıç hakkında yapılacak bir çalışma, hiç şüphesiz
önem kazanacaktır.
Moğultay b. Kılıç Moğol istilası yüzünden Kahire’ye akın eden İslam
alimlerinin ilim-irfan meclislerinde yetişmiş bir hadis alimidir. “Çok sayıda eser
sahibi, muhaddislerin şeyhi, asrın imamı” gibi sıfatlarla tavsif edilen müellifin,
bilinmesine ve tanınmasına ihtiyaç vardır. O, hem neseb, tarih ve tabakatta, hem de
hadis ricali, zevaid, usul, şerh gibi alanlarda önemli eserler yazmıştır. Birer yıl arayla
dünyaya gelen ve yine birer yıl arayla vefat eden, çalışmaları ve hayatları ile hicri
sekizinci asrın hadis ilminin önemli simaları İbnü’l-Mülakkın (804/1401), el-Bulkînî
(805/1402) ve el-Irâkî (806/1403) gibi muhaddislerin de hocasıdır.
II
Bu çalışmayı; bir giriş ve iki bölüm halinde oluşturduk. Giriş bölümünde;
Moğultay’ın yetiştiği Kahire’yi tarih, yönetim, siyaset, iktisat, toplumsal yapı, eğitim
kurumları ile araştırdık. Şafii ve Sünni ekolün merkezi olarak bilinen bu bölgede
yetişen Hanefi fakihi muhaddis Moğultay’ı ve eserlerinin incelenmesini önemli
gördük.
İlk bölümde Moğultay b. Kılıç’ın hayatını, ilmî kişiliğini ve eserlerini konu
edindik. Kimlik bilgilerini, öğrenim hayatını ve öğretim yıllarını inceledik. Akranı
olan muhaddislerle irtibatını ve kendisinden istifa edenleri ele aldık. Yine bu kısımda
eserlerinden matbu olanları, yazma halinde bulunanları, kendisine nispet edilenleri,
eserleri üzerine yapılan çalışmaları tanıtım ve muhteva itibariyle inceledik.
İkinci bölümü ise, Moğultay b. Kılıç’ın çalışmalarına ve hadis ilmindeki yerine
tahsis ettik. Önce dönemindeki hadis çalışmaları hakkında bilgi verdik. Ardından
hadis usûlü, sahabe ve rical bilgisi, hadis şerhleri ve diğer çalışmalarını, özellikleri ve
metotları itibariyle “çalışmaları” ana başlığı altında işledik. “Hadis ilmindeki yeri”
adı altında önce içinde yaşadığı hicri VIII. asırda yapılan çalışmaları inceledik. Hadis
ilimlerine katkısını alt başlıklar halinde ele aldık. Tenkit ettiği muhaddislere yer
verdik. Hakkında yapılan tenkitleri tespit etmeye gayret ettik. Rivayetlerde tesahülü
olup olmadığını araştırdık. Bununla ilgili bazı örnekleri inceledik. Moğultay’ın
Hanefilerle irtibatını, cerh ve tadil hükümlerine dair tutumunu, Şia ve Mutezile’nin
kaynaklarını kullanmasına yer verdik.
Moğultay’ın kitaplarında tespit edebildiğimiz kaynakları, tezin insicamını
bozmaması için “ekler” bölümüne aldık. Bunu yapmakla müellifin, çalışmalarında
istifade etmesi muhtemel kaynakçayı oluşturmak istedik. Ancak bu eserlerin
tamamını Moğultay’ın bizzat gördüğünü ve incelediğini söylemek şüphesiz mümkün
değildir. Zaman zaman kaynakların farklı nüshalarını incelediğine, eserlerini okurken
şahit olduk. Bununla beraber bazı kaynakların tartışmalı kişilerden meydana
geldiğini gördük. Tezin “Sonuç” kısmında bu bilgileri ayrıca değerlendirip
sonuçlandırdık.
Çalışma boyunca Moğultay’ın kendi eserlerini esas aldık. Bunun yanı sıra
Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nden yazma eserlerin
III
tespitinde istifade ettik. Özellikle Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları
Merkezi (İSAM) kütüphanesindeki kaynaklardan ziyadesiyle yararlandık. Tezde
mümkün mertebe ilk kaynaklara ulaşmaya
gayret
ettik.
İlgili
olduğunu
düşündüğümüz yerlerde dipnotlarla izahlar getirdik. Şahısların vefat tarihlerini
parantez içinde verdik; bunların ilki hicri diğeri miladi tarihi, dipnotlarda verdiğimiz
parantez içi rakamlar ise hadis numarasını gösterir.
Müellifin basılmış, mevcut olan eserlerini inceledik. Kendisine veya
çalışmalarına atıf yapılan kitapları İSAM’da görme imkanı var ise, asıl kaynak olarak
onu inceledik.
Böylesi bir çalışmaya beni teşvik eden, konunun seçiminden son şekline gelene
kadar tezi okuyup inceleyen, değerli zamanlarını ihtimamla benim için seferber eden
kıymetli hocam Prof. Dr. Mehmet Eren’e şükranlarımı sunuyorum. Tezin
hazırlanmasında tavsiyelerini esirgemeyen Prof. Dr. Hidayet Işık ile Doç. Dr.
Muhiddin Uysal hocalarıma, müellifin eserlerini temin etmede katkılarından dolayı
Yrd. Doç. Dr. Dilaver Selvi’ye, İSAM Kütüphanesi’nin değerli yetkililerine ve
buradaki kaynak eserleri bizlere ulaştıran tüm hocalarıma, emeği geçen bütün
dostlara teşekkürlerimi bir borç bilir, ahirete irtihal eden hocalarımı da rahmetle yâd
ederim.
Hiç şüphesiz bu çalışma mükemmeli yakalama iddiası taşımamaktadır.
Eksiklerimizin ortaya çıkması, çalışmalarımızı aydınlatan kandiller mesabesinde
olacaktır. Gayemiz, Moğultay b. Kılıç’ı bir nebze olsun tanımak ve eserleri ile
bilinmesine vesile olmaktır.
İbrahim Tozlu
2011 Üsküdar
IV
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Öğrencinin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
İBRAHİM TOZLU
Numarası
044144022001
Ana Bilim / Bilim
Dalı
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Tez Danışmanı
Prof. Dr. MEHMET EREN
Tezin Adı
MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) VE HADİS İLMİNDEKİ
YERİ
Doktora
X
ÖZET
Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devrinde Mısır’da yaşamış Hanefi bir Türk
muhaddistir. Yüzü aşkın eseri olmasına rağmen, eserleri ve hadisçiliği üzerinde
ülkemizde her hangi bir ilmî çalışma yapılmamıştır. Özellikle hadis, tarih ve lugat
ilminde klasik kaynaklarımızın medhü sena ettikleri Moğultay b. Kılıç, esasen, hicri
VIII. Ve IX. Asra önemli katkıları olmuş muhaddislerin yetişmesinde rol oynamış bir
alimdir.
O, İbnu’s-Salah’ın hadis usulü, el-Mizzî’nin rical kitabı, Buhari, Ebu Davud,
İbn Mâce’nin hadis kitapları üzerine yaptığı şerhleri ile hicri VIII. Asırda başlayan
zevâid edebiyatının ilk ilmî çalışmalarını başlatan hadis alimi olmakla ve ikmal türü
çalışmaları
ile
dikkatleri
üzerinde
toplamaktadır.
Moğultay b.
Kılıç
ve
çalışmalarından kendisinden sonra gelen nesil hep övgüyle bahsetmektedir.
Talebelerinden İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî ile İbn Hacer onun eserlerinden
özellikle istifade etmiştir.
V
Moğultay b. Kılıç’ın eserleri –yaşadığı dönemin bir özelliği olması hasebiylesıradan bir ihtisar, ikmal ve tehzib özelliği taşımaz; o aynı zamanda iyi bir
münekkittir. Onun eserleri, telif edildiği dönemden “Saadet Devri”ne kadar hadis
ilminin problemleri ve çözümlerine ışık tutacak düzeyde bilgiler ihtiva eder. Zira o
aynı zamanda iyi bir neseb alimi, kuvvetli bir hadis hafızı, alanında ilk telifleri
kaleme alan asrın imamı, muhaddislerin şeyhi sıfatlarıyla meşhur olmuş, bir sünnet
müdafiidir.
Muasırı olan Zehebi ve İbn Kesir gibi alimler kadar tanınmamasının bir sebebi,
pek çok eserinin kayıp olması ise de diğer bir nedeni Kahire’den dışarı fazla
çıkmayışı, daha sakin bir hayat sürmüş olmasıdır. Moğultay b. Kılıç’ı son yıllarda
ilim dünyasına daha fazla tanıtan, vaktiyle pek çok alimin başvuru eseri olarak elden
düşürmedikleri, şimdilik onu aşkın ilmî çalışmasının basılmış olmasıdır.
Anahtar kelimeler: Moğultay b. Kılıç, Memlûk, ikmâl, şerh, rical, zevâid
VI
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
İBRAHİM TOZLU
Numarası
044144022001
Öğrencinin
Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Mehmet EREN
Tezin İngilizce Adı
THE IMPORTANCE OF MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) IN THE
STUDY OF HADITHS
X
SUMMARY
Moğultay b. Kılıç Bahrî was a Turkish hadith scholar who lived in Egypt
during Mamelukes era. Although he had more than one hundred books, no scholarly
study has been done yet on his hadith studies in our country. Prised particularly by
hadith, history and our classical dictionary resources, Moğultay b. Kılıç was a
scholar who played a great role in raising hadith scholars who had great contributions
to the hijri VIII and IX. Centuries.
He stood out with the hadith style of İbnu’s Salah, dignitaries book of el-Mizzi,
and his comments of hadith books of Buhari, Ebu Davud, İbn Mace and being the
hadith scholar starting the first scholarly studies of zevaid literature that started in
VIII. Century.
Following generation after him praises him and his studies. Some of his
students called İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî and İbn Hacer took especially
advantage of his books.
The books of Moğultay b. Kılıç didn’t have an ordinary perfection style – since
his time had a distinction; he was also a good critic. His books contain information to
VII
shed light on the problems and solutions of hadith studies from the time of their
writing time to “Era of Bliss.” He was also a scholar of genealogy, a strong hadith
hafız, imam of the era that wrote the first compilations, and a sunnah scholar
becoming famous as the title “sheikh of hadith scholars.”
Whereas one reason why he wasn’t known as much as his contemporaries such
as Zehebi and İbn Kesir was that many of his books are lost, the other reason was
that he didn’t get out of Cairo much and he lived very quietly. The factor that has
made him widely known to scholar world is the fact that his more than ten books
which were once used as reference books have been published recently.
Key words: Moğultay b. Kılıç, Mameluk, perfection, comment, dignitaries,
zevaid.
VIII
Kısaltmalar
a.g.e :Adı geçen eser
b.: İbn, bin (oğlu)
bkz. : Bakınız
c. : Cilt
çev.: Çeviren
DİA :Diyanet İslam Ansiklopedisi
Fak.: Fakültesi
H. no: Hadis no
h.: Hicri
haz.: Hazırlayan
HTD: Hadis Tetkikleri Dergisi
krş.: Karşılaştırınız
m.: Miladi
nr. : Numara
nşr.: Neşreden
ö.: Ölümü
r.a: Radıyallahu anh/anhâ
s. : Sayfa
s.a.s : Sallallahü aleyhi ve sellem
Sy.: Sayı
ter. : Tercüme eden
thk.: Tahkik eden
trs.: Tarihsiz
tsh.: Tashih eden
Ü. : Üniversitesi
vb. : ve benzeri
vd.: Ve devamı
vr.: Varak
yay.: Yayınlayan
ix
İÇİNDEKİLER
Önsöz…………………………………………………………………………………............................................................I
Özet……………………………………………………………………………………………………………………………………………..IV
Abstract……………………………………………………………………………….........................................................VI
Kısaltmalar…………………………………………………………………………………………………………………………………VIII
GİRİŞ
I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER ............................................................................................ 1
A. KONUSU VE ÖNEMİ ........................................................................................................................ 1
B. AMACI VE METODU ........................................................................................................................ 5
C. KAYNAKLARI ................................................................................................................................... 7
D. YAPILAN ÇALIŞMALAR .................................................................................................................... 7
II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ ....................................................... 9
A. TARİHÇE .......................................................................................................................................... 9
B. YÖNETİM ...................................................................................................................................... 14
C. İKTİSAT .......................................................................................................................................... 19
D. TOPLUM, DİN VE KÜLTÜR ............................................................................................................ 22
E. EĞİTİM VE ÖĞRETİM ..................................................................................................................... 27
BİRİNCİ BÖLÜM
MOĞULTAY B. KILIÇ’IN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
I- HAYATI ........................................................................................................................................ 35
A. KİMLİK BİLGİLERİ .......................................................................................................................... 35
B. İLİM SEVGİSİ, AZMİ VE SEYAHATLERİ............................................................................................ 44
C. VEFATI........................................................................................................................................... 45
II. İLMÎ KİŞİLİĞİ .............................................................................................................................. 47
A. ÖĞRENİM HAYATI......................................................................................................................... 47
1. Talebelik Yılları ......................................................................................................................... 48
2. Okuduğu Eserler ....................................................................................................................... 49
3. Hocaları .................................................................................................................................... 53
B. ÖĞRETİM HAYATI ......................................................................................................................... 64
1. Döneminde Kahire’deki Medreseler ........................................................................................ 64
2. Görev Yerleri ............................................................................................................................ 65
3. Talebeleri.................................................................................................................................. 70
C. AKRANI OLAN BAZI MEŞHUR MUHADDİSLERLE İRTİBATI ............................................................. 81
D. ÇALIŞMALARINDA KENDİSİNDEN İSTİFADE EDENLER .................................................................. 86
x
III. ESERLERİ .................................................................................................................................... 89
A. MATBU OLANLAR ......................................................................................................................... 89
1. Şerh .......................................................................................................................................... 89
2. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................... 92
3. Rical ve Tabakat........................................................................................................................ 96
4. Hadis Usûlü............................................................................................................................. 111
5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 115
B. MEVCUT YAZMA ESERLERİ ......................................................................................................... 118
1. Şerh Çalışmaları ...................................................................................................................... 118
2. Hadis İlimleri........................................................................................................................... 120
3. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................. 121
4. Rical ve Tabakat...................................................................................................................... 122
5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 123
C. MEVCUT OLDUĞU BİLİNMEYENLER............................................................................................ 126
1. Cüzler ..................................................................................................................................... 126
2. Tabakat ve Rical...................................................................................................................... 128
3. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................. 136
4. Hadis İlimleri........................................................................................................................... 137
5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 147
D. ESERLERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR.................................................................................. 149
İKİNCİ BÖLÜM
MOĞULTAY B. KILIÇ’IN ÇALIŞMALARI VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ
I. ÇALIŞMALARI ............................................................................................................................. 153
A. HADİS USÛLÜ.............................................................................................................................. 153
1. Islahu Kitâbi İbni’s-Salah......................................................................................................... 153
B. SAHABE VE RİCAL BİLGİSİ ........................................................................................................... 164
1. el-İktifâ fî Tenkîhi Kitabi’d Duafâ ............................................................................................ 165
2. el-İnâbe ilâ Ma’rifeti’l-Muhtelef Fîhim mine’s-Sahabe .......................................................... 170
3. İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl ............................................................................................................ 178
4. İntihâbu Kitâbi Men Vâfekât Künyetühû İsme Ebîh ............................................................... 186
C. HADİS ŞERHLERİ .......................................................................................................................... 187
1.Sünen-i İbn Mâce Şerhi: el-İ’lâm ............................................................................................ 187
2. Sahih-i Buharî Şerhi: et-Telvîh ................................................................................................ 202
D. DİĞER ESERLERİ .......................................................................................................................... 208
1. el-İşâre ilâ Sîreti’l-Mustafa ..................................................................................................... 208
2. el-Vâdıhu’l-Mübin fî Zikri Men Üstüşhide mine’l-Muhıbbîn .................................................. 213
II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ .............................................................................................................. 219
A. HİCRİ VIII. ASIRDA YAPILAN HADİS ÇALIŞMALARI ...................................................................... 219
B. HADİS İLİMLERİNE KATKISI ......................................................................................................... 223
1. Ahkâmü’l-Hadîs ...................................................................................................................... 225
2. Rivayetçiliği ............................................................................................................................ 226
3. Tenkitçiliği .............................................................................................................................. 227
xi
4. Hadis Ravileri İlmi ................................................................................................................... 230
5. Cerh-Ta’dil Bilgisi .................................................................................................................... 233
6. Hadis Şerhçiliği ....................................................................................................................... 234
C. TENKİT ETTİĞİ MUHADDİSLER .................................................................................................... 240
D. HAKKINDAKİ TENKİTLER ............................................................................................................. 263
1. Bazı Hocalarından Sema Yoluyla Hadis Alıp Almaması ........................................................... 263
2. Hapse Atılması ve Kitabının Piyasadan Toplatılması .............................................................. 264
3. Zayıf Rivayetlere Yer Vermesi................................................................................................. 269
4. Mu’tezile ve Şia’nın Kaynaklarını Kullanması ......................................................................... 283
E. HANEFİLER VE HADİS .................................................................................................................. 285
F. RAVİ TANITIMLARI VE CERH TADİL HÜKÜMLERİ ......................................................................... 287
G. TASAVVUF İLE İRTİBATI .............................................................................................................. 289
SONUÇ ............................................................................................................................................ 293
BİBLİYOGRAFYA .............................................................................................................................. 296
EKLER .............................................................................................................................................. 314
1. Moğultay b. Kılıç’ın Kitaplarında Adı Geçen Kaynak Eserler ................................................... 314
2. Moğultay b. Kılıç’ın Muasırı Olan Bazı Muhaddisler (Hicri VIII. Asır) ...................................... 351
1
GİRİŞ
I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER
A. KONUSU VE ÖNEMİ
Memlûkler devrinde Kahire’de hadis ilmi alanındaki faaliyetlerin oldukça canlı
olduğuna şahit oluruz. Devletin özellikle yükseliş yıllarında bu coğrafyada zuhur
eden ilmi hareketliliğin elbette pek çok tarihi, siyasi, sosyal, dini vb. sebepleri
bulunmaktadır.
Moğultay’ın yaşadığı yıllar, devrin saltanat merkezi olan Kahire’de oldukça
hareketli ve bir o kadar da İslamî ilimler yönüyle önemlidir. Bir yandan Kahire,
önemli şahsiyetlerin akın ettiği ilmi faaliyetlerin merkezidir. Diğer yandan devrin
önemli muhaddisleri hadis ilmine dair önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu sebeple
Kahire, söz konusu yıllarda hadis ilminin de merkezi hüviyetindedir. İşte Moğultay,
bu ilmî muhitte özellikle tarihçi ve muhaddis kimliği ile birçok kitap telif eden bir
alim olarak kaynaklarda adı geçer.
Öncelikle kaydetmek gerekir ki, Moğultay b. Kılıç hicri yedinci asırdan
itibaren başlayan ve hicri onuncu asra kadar devam eden hadis ilminin “Olgunlaşma
Dönemi”1 şahsiyetlerindendir. Zira hicri yedinci asra kadar, hadis ilmine ait eserler
telif anlamında artık kemale ermiştir. Mesela “İbnu’s-Salah” adıyla meşhur olan
müteahhirun devri hadis alimi Ebû Amr Osman b. Salah (643/1245), usul konularını
daha metodolojik bir şekil içinde tasnif etmişti.2
Moğultay; ilk öğrenim yıllarını olgunlaşma devrinin önemli şahsiyetleri içinde
tamamladı. Müteahhirûn ulemasının muhaddisleri arasında yer aldı. Bu sebeple tezin
konusunu ortaya koyarken Moğultay’ı ve telif ettiği eserlerini şu üç temel üzerinde
tahlil etmek istiyoruz:
Birincisi; Moğultay’tan önce, İbnu’s-Salah’a kadar ki safhada hadis alimleri
“kaynak” niteliği taşıyan önemli eserler verdiler. Hadis tedvin faaliyeti, tamamen
gelişti. Eserlerin ihtiva ettiği bilgiler senedleriyle derlenip toparlandı. Bunun sonucu
ihtisar, nazma dökme, şerh, talik ve tahkik çalışmaları başlamış oldu. Böylece
1
2
Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 143
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 328; Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 144
2
müteahhirun devri alimleri, metin ve senedlerdeki ince ayrıntıları anlamaya ve bunu
eserlerine yansıtmaya başladılar.
İkincisi; Moğultay b. Kılıç’ı yetiştiren nesil, bu bakımdan İbnu’s-Salah’ı
metodolojik olarak taklit eden; ancak bir o kadar da tenkide tabi tutan şahıslar olarak
tanınmaya başladı. Mesela Memlûkler devrinin Şam’daki meşhur muhaddisi Nevevi
(676/1277), İbnu’s-Salah’ın Mukaddime’sini et-Takrib adıyla ihtisar etti. Moğultay
da bu ihtisar çalışmalarına katıldı. Hadis ilminin bir çok alanında kendini gösterdi;
Kütüb-i Sitte’ye en geniş ve en muteber şerhlerin Nevevi ile başlayan bu dönem şerh
çalışmalarına üç önemli eseri ile katıldı.
Üçüncüsü ise; Moğultay b. Kılıç, yetiştirmiş olduğu Irâkî, İbnü’l-Mülakkin
gibi, hadisin en meşhur otoritelerinden ve müteahhirun ulemasından İbn Hacer, Aynî
gibi devrin hadis şârihlerini, otoritelerini yetiştiren bir neslin de büyük hocası
olmaktadır. Bu bakımdan Moğultay b. Kılıç’ın daha sonraki devrin şöhretli
alimlerine eserleri ve görüşleri ile kaynaklık yapması muhtemel olmalıdır.
Moğultay b. Kılıç Türk bir muhaddistir. Ancak bu çalışmada biz, Moğultay b.
Kılıç’ı ve hadisçiliğini araştırırken, onun bir Türk olması sebebiyle hamasî bir
duyguyu öne çıkartmak istemiyoruz. Fakat hadise gönül vermiş hatta hadis ilmine
dair yüze yakın eser telif etmiş bir Türk muhaddisin, ülkemiz dışında yapılan bazı
tahkik
çalışmalarında
“Müsta’rabe/Araplaşmış”
olarak
tanıtılmasını
kabul
edemiyoruz. 3
Moğultay b. Kılıç’ı; eserleri, kendisinden sonrakilere etkileri, hadisçiliği ve
hadis ilmine verdiği ilmi mesaisi ile “Moğultay b. Kılıç (ö. 762/1361) ve Hadis
İlmindeki Yeri” adıyla doktora tez konusu olarak araştırmaya değer önemli bir hadis
alimi olarak kabul ediyoruz.
Memlûkler devrinin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin
yıkıldığı 648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” 4 adıyla
bir kadın ismini zikretmiş ise de tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre Memlûkler
3
Moğultay b. Kılıç’ın, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, adlı eserini tahkik edip ilim dünyasına kazandıran
Nâsır Abdülaziz Ferec Ahmed’in giriş bilgileri için bkz. s. 41 (Advâu’s-selef, Riyad, 1428/2007)
4
Makrîzî, el-Hıtat, II, 237
3
devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlamakta ve
Mısır’ın ilk Türk sultanı sıfatını almaktadır.5
Bu itibarla biz 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde
önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz.
Zira hadis ilminde otorite olan pek çok hadis şarihi ve rical alimi bu devrin önemli
simaları arasındadır ve onlar Moğol istilası öncesinde Şam’da, istila sonrasında ise
Mısır’da temayüz etmiş önemli alimlerdir.
Bir tarafta ekonomik, siyasi ve ilim merkezi olarak Şam, Moğol istilasına
maruz kalmaktadır. Öte yandan Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı seferleri ve
Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı halini almaktadır.
Bu tarihi süreç göz önüne alındığında, İslami ilimler sahasında pek çok ilim
gibi hadis ilmi de bu bölgede gelişir. Memlûkler ile başlayan (648/1250) hicri
yedinci asır, hadis ilminin de bir anlamda dönüm noktasıdır. Bu ilmin çok değerli
alimleri, bu dönemde özellikle şerh ve rical konusunda pek çok eser telif ederler.
Moğultay b. Kılıç Nevevî’ye (676/1277) yetişemese de İbn Kesîr ile aynı
dönemin şahsiyeti olup aynı hocadan, yani Mizzî’den (742/1342) icazet almıştır.6 İbn
Kesîr (774/1363), İbnu’s-Salah’a yer yer itiraz edip Mukaddime’yi ihtisar etmiş ve
çalışması ilim dünyasında tanınmıştır. Moğultay’ın da Islahu kitâbi İbni’s-Salâh
adıyla aynı esere bir ihtisar çalışması bulunmakta ve bu çalışmasında İbnu’s-Salah’a
(643/1245) itirazları yer almaktadır. Tezde Moğultay’ın itirazlarını Zerkeşi
(794/1391) ve İbn Hacer’in (852/1448) değerlendirmekleri ile ele alacağız.
Moğultay’ın tezde vurgulanan önemli özelliklerinden biri ricale dair
çalışmaları olacaktır. Zira ricalu’l hadiste, Kütüb-i Sitte ricaline mahsus olmak üzere
ilk eseri yazan Hafız Abdülgani b. Abdulvâhid el-Makdisi (600/1203)’dir. Eserinin
adı el-Kemal fî esmâi’r-rical’dir. el-Kemâl, kendisinden sonra pek çok esere ilham
kaynağı olmuştur. Aslı on cilt olan bu eser, Tehzîbu’l-kemâl adıyla Moğultay’ın
hocası Ebû’l-Haccac Mizzî tarafından genişletilmiş ve dönemin en meşhur eserleri
arasına girmiştir. Öyle ki Mizzî’nin bu kitabı asıl kitap el-Kemâl’i unutturmuştur.
Çünkü Mizzî’den sonra Kütüb-i Sitte ricaline dair kitap yazanların tamamı onun
5
İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 58;
Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8
6
Özaydın Abdülkerim, İbn Kesir “Ebû’l-Fida”, DİA, XX, s. 132-133
4
kitabını esas almışlardır. Ne var ki Mizzî’nin yapmış olduğu bu çalışma eksiktir.7
Devrin alimleri tarafından hüsnü kabul gören bu eser Moğultay b. Kılıç tarafından
“benzeri telif edilmemiş büyük bir kitap” 8 olarak tarif edilir. Moğultay, Tehzîbu’lkemâl’e daha sonra İkmâlü tezhibi’l-kemâl fî esmâi’r-rical9 adıyla bir ikmal çalışması
yapacaktır.10
Tezde Moğultay’ı usul ve rical ilmi çalışmaları yanı sıra cerh ve ta’dil ilmi ile
de incelemeye önemli gördük. Zira Moğultay b. Kılıç, bu alanda da etkin bir rol
üstlenmiştir. Mesela devrin önemli alimlerinden İbnü’l-Cevzî’yi (597/1200) edDuafâ ve’l-metrûkîn adlı eserinde aşırı bir şekilde cerh ettiğini düşündüğü kişileri,
yine aynı müellifin kaynak gösterdiği cerh ve tadil imamlarının görüşleri ile tenkit
etmiştir. Çalışması el-İktifâ fî tenkîh-i kitabi’d-duafâ adını taşımaktadır. 11 Aslında
Moğultay, bunu yapmakla mesned olarak görüşleri serdedilen alimlerin fikirleri ile
ed-Duafâ ve el-Mevzûât’ında İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) görüşlerini cerh ve tadil
ilmi açısından tenkit etmekte ve onun hata ettiği yerleri tek tek açıklamakta,
yanlışlarını ortaya koymakta hatta ravilerin künyelerine işaret etmekte, isimlerdeki
karışıklıkları gidermektedir. Moğultay, İbnü’l-Cevzî’nin delilsiz öne sürdüğü
görüşleri reddetmekte, tabir yerinde ise, eserin adından da (el-İktifâ fî tenkîh-i
kitabi’d-duafâ) anlaşılacağı üzere bir manada “ayıklama” yapmaktadır.
Tez konusunun hadis şerh edebiyatı yönüyle de önemli olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü hicri dördüncü asırdan itibaren yüzlerce şerh, haşiye ve ta’lik yazılmış, hiç
kuşkusuz, hadis edebiyatında onların her birinin önemli katkıları olmuştur.
Moğultay’ın yaşadığı yıllarda hadis ilimleri şerh edebiyatında yine önemli eserler
şüphesiz kaleme alınmıştır. Ancak özellikle Buharî’nin “es-Sahih”i üzerine yapılan
şerh çalışmalarının hala talep gördüğünü, devrin önemli tarihçilerinden İbn
Haldun’un (808/1406), Buharî’ye şerh yazmanın zor ve müşkil bir iş olduğunu
7
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s.312
Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-Kemal, I, 3
9
İkmâlü tehzibi’l-kemâl’in ilk baskısı, on iki cilt halinde Kahire’de 1422/2001 yılında Daru’l-Faruk
yayınevinde yapılmıştır.
10
Moğultay devrinde “asıl”lar telif edilmiş bulunuyordu. Asıl “hadis rivayet eden ravinin veya şeyhin,
hadislerini toplamış olduğu kitabına verilen bir isimdir. Şeyhin rivayet esnasında hafızasının destek
ve dayanağını teşkil eder. (Bkz. Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 54) Bu “asıl”lar daha geniş bir
tabanda “ikmal” edilmeye; tamamlanmaya, kemale erdirilmeye, eksikleri giderilmeye, noksan kalan
ricali asıl kitaba dahil edilmeye başlanmıştır.
11
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209; el-İktifâ fî tenkîhi kitâbi’d-duafâ adlı bu eser, Mısır, Daru’lEzher’de 1430/2009 yılında üç cilt halinde basılmıştır.
8
5
zikretmesinden anlıyoruz.12 Bilindiği üzere bu konudaki çalışmalar müellifimizden
sonra da devam edecek ve meşhur Buharî şârihleri İbn Hacer (852/1448), Aynî
(855/1451), Kastallânî (923/1517) ile zirveye ulaşacaktır. Bir anlamda Moğultay b.
Kılıç, kendisinden sonraki şarihlere ufuk açmış ve şerh çalışmaları dikkate alınmıştır.
Moğultay, Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ini, Ebû Davud ile İbn Mace’nin esSünen’lerini şerh etmiştir. Ne yazık ki bu şerhlerden sadece İbn Mace şerhi el-İ’lâm
matbu olarak bulunmaktadır. Tezin ilerleyen bölümlerinde ayrıca üzerinde
durulacağı gibi, hiç kuşkusuz onun şerh çalışmaları, bir hadis hafızı olarak hadis
ilimlerine dair bilgilerini ortaya koyan önemli bilgiler ihtiva etmektedir.
B. AMACI VE METODU
Moğultay b. Kılıç’ın yaşamış olduğu dönem (miladi 1291-1361), aynı zamanda
İslam dünyasında önemli değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. İslam âlemi
miladi 1258 yılında Bağdat’taki Abbasi hilafetini yok eden ve bütünüyle İslam
medeniyetini yok etmeyi hedefleyen meşhur Moğol istilasına maruz kalır.
İslam âleminin parlayan yıldızı Memlûkler, Moğolların egemenliğini
Aynicâlût’ta kırınca Müslümanların umudu olur. Öte yandan Eyyubîler devri
boyunca devam eden Haçlı seferlerinin duraklatılması hatta bu seferlerin aralıklarla
da olsa daima bu bölgede görülüyor olması bir tesadüf eseri değildir.
Bu tarihi süreçte Memlûklerin başkenti Kahire, artık İslam âleminin merkezidir.
Mısır’ın Memlûklerle başlayan ilmî, siyasi, ekonomik, tarihi önemi bir Türk devleti
ile ortaya çıkmaktadır. İslam dünyasının bu merkezî rolü, Osmanlı Sultanı Yavuz
Sultan Selim’in miladi 1517’deki Mısır Fethi’ne kadar Türk asıllı Müslümanların
uhdesinde kalacaktır.
Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devri hadis alimidir. Onun döneminde
Memlûkler, devletin kuruluş aşamasını tamamlamış, devleti yükselişe geçirmişlerdir.
Bu yükselişte Memlûklerin dini ve askeri alanda yetkin olan sultan ve emirlerinin de
hiç şüphesiz önemli rolü vardır. Siyasi otoriteyi güçlendiren hilafet, kurumsal olarak
Moğultay’ın yaşadığı yıllarda Mısır’dadır. Saltanat merkezi Kahire, Müslüman
alimleri bağrına basmakta, İslam ilimlerinde olsun tıp, matematik gibi fen
12
İbn Haldun, el-Iber, I, 441; Sezgin, Fuad, Buharînin Kaynakları, s. 158
6
bilimlerinde olsun ilim ve medeniyetin başkenti olarak pek çok ilim ehline ev
sahipliği yapmaktadır.
İslam tarihinin ilim, irfan, sanat ve medeniyette terakki gösterdiği bir zamanda
ve mekanda Moğultay b. Kılıç, 267 yıl gibi bir zaman diliminde İslam’ın
bayraktarlığını yapacak olan bir ülkede babasının ısrarlarına rağmen askeri ve
yönetim alanında yükselmek yerine ilmi mesaiyi tercih etmiş bir Türk ve Hanefi
hadis alimidir. Onun yaşadığı bu muhit öteden beri Şafii ve Sünni bir ekolün merkezi
olarak bilinir. Memlûk Türkleri zamanında bu bölgede cereyan eden pek çok siyasi
olay gibi ilmî gelişmeler de dikkat çekmektedir. Moğultay b. Kılıç, ilmî gelişmelerin
içindedir; rical ve hadis ilimlerine dair pek çok eserler vermiş, bu sebeple de
dikkatimizi çekmiştir. Onun hakkında ülkemizde doktora düzeyinde bir araştırma
yapılmamış olması bizi Moğultay b. Kılıç ve eserleri üzerinde çalışmaya sevk
etmiştir.
Memlûkler devri ve bu devrin mümeyyiz hadis alimi Moğultay b. Kılıç’ın
kaynaklarda ismi ve eserleri zikredilmesine rağmen ilim dünyasında kendisinden
sıklıkla bahsedilmemiş olması üzücüdür. Bu sebeple amacımız; yaşamış olduğu
devrin tarihi, sosyal ve ilmi açıdan önemine binaen muhaddis Moğultay b. Kılıç’ı
eserleri, hayatı, etkileri ve hadis ilmindeki yerini, “Moğultay b. Kılıç (ö.762/1361) ve
hadis ilmindeki yeri” adıyla çalışmaktır.
Tez bir giriş ve iki bölümden meydana gelmektedir.
“Giriş”te Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı hicri 689-762 (1290-1361) yıllar temel
alınacaktır. Bu zaman dilimi tezin konusu, önemi, amacı, metodu ve kaynakları başta
olmak üzere tarihi, sosyal ve ilmi şartları, toplum, din ve kültür ile eğitim-öğretim
faaliyetleri ile ele alınacaktır. Bu yapılırken Türkçe veya yabancı dilde yazılmış en
son dönem eserler öncelikli olarak taranacak, ardından asıl kaynak eserlere
bakılacaktır. Söz konusu devre ait yüksek lisans veya doktora tezlerinin olup
olmadığı araştırılacak, ardından telif edilen kitap, ansiklopedi maddeleri, makaleler
v.b çalışmalar incelenecektir.
“Birinci Bölüm”de kaynak niteliği taşıyan eserlerden istifade edilmeye
çalışılacaktır. Tabakat (biyografi) kitapları başta olmak üzere Moğultay b. Kılıç’tan
bahsetmesi mümkün olabilecek özellikle o dönemin (muasır) müellifleri ile hadis
edebiyatı dikkate alınacaktır. Mizzî (742/1341), İbn Seyyidünnâs (734/1334) gibi
7
hadis âlimleri yanında yetişmesi göz önünde bulundurularak kendisi ile irtibatı
olabilecek hadis alimlerinin eserlerine imkanlar ölçüsünde bakılacaktır. Bu bağlamda,
kendisinden sonra hadis ilminin otorite âlimlerinden kabul edilen İbn Hacer Askalânî,
Irakî, Bulkînî, Aynî, Sehavî, Suyûtî… gibi alimlerin eserleri bu bölümün asli
kaynakları arasında yer alacaktır.
“İkinci Bölüm”de Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki yeri, eserlerinde
görülen genel özellikleri ele alınırken, özellikle kendisi tarafından yazılmış eserleri
incelenecek, çalışmalarındaki metotları tespit edilecektir. Bu sebeple kendi eserleri
bu bölümün asli kaynaklarını meydana getirecektir. Moğultay’ın çalışmaları ve hadis
ilmindeki yeri bu bölüm içinde incelenecek, onun hadis ilmine katkıları, tenkit ettiği
muhaddisler ve hakkındaki tenkitler yine bu bölümün konusu olarak ele alınacaktır.
C. KAYNAKLARI
Tezin desteklendiği asıl kaynaklar, öncelikle Moğultay’ın matbu ve mahtut
kendi eserleri başta olmak üzere, onun muasırı olan çalışmalardır.
Bunların yanı sıra Moğultay b. Kılıç’ın muasırı Halil b. Aybek es-Safedî’nin
(764/1363), A’yânü’l-asr ve a’vânü’n-nasr’ı ile Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât’ı, Ebû’lMehâsin Hüseynî’nin (765/1364) Zeylü tezkireti’l-huffâz li’z-Zehebî’si, İbnü’r-Râfi’
Takıyyüddin Ebû’l Meâlî es-Sellâmî’nin (774/1372) el-Vefeyât’ı, İbn Haldûn elMağribî’nin (808/1405), Kitâbu’l-ıber ve’l-dîvâni mübtedei ve’l-haber’i, İbn Hacer
Askalânî’nin (852/1448), ed-Dürerü’l-kâmine fî a’yâni’l-mieti’s-sâmine ile İnbâul
ğumr bi ebnâi’l-umr fi’t-târih adlı eserleri, İbn Fehd Ebü'l-Fazl Takıyyüddîn
Hâşimî’nin (871/1466), Lahzu’l-elhâz bi zeyli tabakati’l-huffaz’ı, Makrizî’nin
(845/1441) Kitâbü’l-mevâiz ve’l i’tibar bi zikri’l-hıtat ve’l-âsâr (Hıtatu’l Makrizîyye)
ile el-Mükaffa’l-kebir’i, İbn Kutluboğa’nın (879/1474) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe
mine’l-hanefiyye’si, Sehâvî’nin (902/1496), ed-Dav’ül-lâmî’ li ehli’l-karni’t-tâsi’i,
Celâleddin Suyûtî’nin (911/1505) Husnü’l-muhadara fî ahbâri Mısr ve’l-Kâhire adlı
eserleri aslî müracaat kaynaklarımız olmuştur.
D. YAPILAN ÇALIŞMALAR
Müellifi esas alan ilk çalışma Moğultay b. Kılıç’ın eserlerinden sadece elVâdıhu’l Mübin ile ortaya çıkmaktadır. Oryantalist Otto Spies tarafından bu eser bir
8
makale ile tanıtılmış ve bir kısmı Almanca’ya tercüme edilmiş ve Stuttgart’ta 1936
yılında yayımlanmıştır.13
Yakın dönemde, Moğultay b. Kılıç’ın Islâhu kitabi’bni’s-Salah’ı14 üzerine bir
doktora ve İkmâlü tehzîbi'l-kemâl’i
çalışmaları yapılmıştır.
15
hakkında ise yüksek lisans ve doktora
16
Türkçemizde Moğultay hakkında ilk derli toplu bilgi Diyanet İslam
Ansiklopedisi’nde (DİA) “Moğultay b. Kılıç” adıyla bir madde hazırlanmak suretiyle
verilmiştir. Bu maddede zikredilen konulardan ve tespitlerden ziyadesiyle istifade
ettik. Verilen kaynaklara ayrıca müracaat ettik.
Bu çalışmalara İkmâl-ü tehzibi’l kemal17, el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhi’s-selam
şerh süneni İbni Mâce el-İmam” 18 ile aynı eserin bir diğer baskısında verilen
malumatı19, Mazin b. Muhammed es-Sersâvî’nin neşre hazırladığı el-İktifâ fî tenkîhi
kitabi’d-duafâ’daki bilgileri 20 , el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l muhtelef fihim mine’ssahabe’ye hazırlanan mukaddimeyi 21 , el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men
ba’dehû mine’l-hulefâ’da22 muhakkik Muhammed Nizamüddin Füteyyih tarafından
verilen
13
bilgileri
de
ekleyebiliriz.
J. S. Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538
Nasır Abdülaziz Ferec Ahmed, Islâhu kitabi’bni’s-Salah, Dâr-u Advâi’s-Selef, Riyad, 1428/2007
15
bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230
16
Eser hakkında Medine’de el-Câmiatü'l-İslâmiyye külIiyyetü'l-hadîs'te Bedr b. Muhammed b.
Muhsin Ammâş 1414/1993’te, Avvâd b. Humeyd b. Muhammed er-Ruveysî de 1416/1995 yılında
yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Yine aynı yerde Muhammed Ali Kasım Ahmed el-Umerî
1403/1983 yılında Hâfız Moğultay ve Kitâbü İkmâli Tehzîbi'l-Kemâl adıyla bir doktora tezi
yapmıştır. bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s. 230
17
Daru’l-Faruk, 1422/2001, Mısır, 1. Baskı, thk. Adil b. Muhammed, Üsame b. İbrahim
18
Mektebetü İbn Abbas, 1428/2007, 1. Baskı, thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebû’l-Ayneyn
I-V cilt
19
Daru’l-kütübi’l-ilmiye, 1428/2007, thk. Muhammed Ali Semmak, Ali İbrahim Mustafa I-III, 1.
Baskı, Beyrut
20
Sersâvî, Mazin b. Muhammed, el-İktifâ fî kitabi’d-duafâ, Daru’l-Ezher, 1430/2009
21
Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1420/2000, 1. Baskı, I-II, thk. Seyyid Izzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdı,
Mecdî Abdülhalık Şâfiî
22
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehû mine’l-hulefâ, Daru’l-Kalem/
Dâru’ş-Şâmiyye, thk. Muhammed Nizamüddin Futeyyih, 1416/1996, 1. Baskı, Dımaşk
14
9
II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ
A. TARİHÇE
Memlûklerin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin yıkıldığı
648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” adıyla bir kadının
sultan olduğunu zikreder.
23
Ancak tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre
Memlûkler devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlar.
Mısır’da sultan olan Türklerin ilki olur.24
Erol Güngör’ün “Bir şeyin izahını yapmak, her şeyden önce onun tarihine
bakmaktır” dediği gibi, biz de 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde
önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz.
Moğol istilası öncesinde Şam’da ve istila sonrasında Mısır’da bu önemli şahsiyetler
temayüz etmiştir. Bir tarafta Şam, tarihin ekonomik, siyasi ve ilmi merkezi olarak
Moğol istilasına maruz kalıyor, diğer tarafta Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı
seferleri ve Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı haline
geliyordu. Moğultay böylesi bir geçmişe dayanan bir şehirde, Kahire’de yaşıyordu.
Memlûkler devletinin başkenti Kahire, yönetim merkezi de Kal’atü’l-Cebel idi.25
Memlûk kelime itibariyle bir şeye sahip olmak anlamına gelen Arapça
“meleke” fiilinden türetilmiş ismi mefuldür. Memlûk, sahibinin mülkiyet ve tasarrufu
altında olan şeyler demektir; bir kişinin mülkiyetinde bulunan esir anlamında
kullanılmaktadır. 26
23
Makrîzî, el-Hıtat, II, 237
İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II,
58; Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8
25
Memlûk sultanları, saltanat merkezi “Kal’atü’l-Cebel”de ikamet ederdi. Burada her gece iki defa
kös çalınırdı. Kalede sultana ait saray, emirlere tahsis edilmiş köşkler, cami, medrese, hamamlar,
askeri kışlalar, depolar, çarşı-pazar ve ahırlar bulunurdu. Memlûk sultanların ikametine tahsis
edilmiş askeri kışlalar, “Kal’atü’l-Cebel Nâibi” tarafından kontrol edilir ve her gece onun
tarafından açılır ve kapatılırdı. bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 185
26
İbnu’l-Manzur, Lisanu’l-arab, XIII, 183
24
10
Memlûkler; halife, hükümdar veya emirlerin köle olarak satın alıp özel
usullerle terbiye ettikleri ücretli askerlerin kurduğu devletin adıdır. Bu hususi askeri
birlikler özellikle Kıpçak ve Harizmlilerden oluşan Türk asıllı askerlerden meydana
geliyordu.27
Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Râşidin devrinde İslam ordusu, Arap asıllı askerlerden
meydana geliyordu. Hz. Ömer (r.a) zamanında gerçekleştirilen fetihlerle İranlı ve
Kıbtî şahıslar orduya ücretli olarak alınmaya başladı. Türk askerlerin; İslam orduları
arasına katılmaya başlaması ise Emevilerin Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın
54/674 yılında Buhara seferi dönüşünde 2000 kişilik Türk okçu birliğini getirmesi ile
başlar.28
Memlûklerin idari görevlerde ve saray işlerinde görevlendirilmeleri ise
Abbasiler devrinde gerçekleşir. Abbasiler’deki Türk asıllı Memlûkler, çok daha
farklı bir konuma gelmişler adeta denge unsuru olarak görülmüşlerdir. Hatta İbn
Haldûn (808/1406) 29 ile Robert Irwin gibi Batılı İslam araştırmacıları 30 Halife
Mu’tasım’ın, birlikte oturacağı bu Türk Memlûkler için Samarra şehrini kurduğunu
kaydeder.
Mısır’da ilk Memlûk Türklerinin istihdamı ise Tulunoğulları devrinde olmuştur.
O dönemde 24.000 Türk Memlûk istihdam edilmişti.31 Onlardan sonra İhşidiler de
Memlûk unsuruna önem verdiler. Daha sonra gelen Fatımîler bunu devam ettirdiler
ve Türklerden oluşan özel birlikler kurdular. Artık Eyyûbiler devrinde üstün
meziyetleri sebebiyle Memlûkler “Türk” adıyla şöhret kazanmaya başlamış idi.32
Nihayet Eyyûbi hükümdarı Necmeddin Eyyub (637/1240), satın aldığı Türk
Memlûkleri, en çok güvendiği askeri birlikler olarak, Nil nehri üzerindeki Ravza
adasındaki kalelere yerleştirdi. Necmeddin Eyyub devlet ricalini, komutanlarını, has
Memlûklerini ve muhafızlarını bunlar arasından seçiyordu.33
27
Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 4
Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, s., 82
29
İbn Haldun, el-Iber, III, 371;
30
Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 5
31
İbn Tağriberdî, en-Nücûm, III, 21; Makrîzî, el-Hıtat, I, 94
32
İbn Haldun, el-Iber, V, 373
33
Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 2; İbn Haldun, el-Iber, V, 373; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VI,
319
28
11
İşte o zamandan itibaren buradaki birliklerde asker kökenli Türkler “Bahrî
Memlûkler” adıyla meşhur oldu. Nihayet bu Türklere Allah Teâlâ, düşmüş oldukları
esarete bedel olarak Müslüman olmayı ve Mısır’da bir devlet kurmayı nasip etti.34
Memlûklar devletinin iki önemli dönemi vardır:
1. Bahri Memlûkler 648 - 784 (Miladi 1250 - 1382)
2. Burcî Memlûkler 784 - 923 (Miladi 1382 - 1517)
658 /1277 yıllarında, Memlûkluların başında Baybars Rükneddin Bundukdârî
vardır. Bu zat, kazanılmasında büyük rol oynadığı “Aynicâlût/İstiklal Savaşı”ndan
itibaren yaklaşık 18 yıl sultanlık yapmıştır. Kaynaklara göre Baybars, Abbasi
Hilafetini Mısır’da yeniden tesis etmiş, Moğol ve Haçlılara karşı Şam’dan sonra
Halep ve Hama’da mücadele etmiştir. Hatta Filistin yakınlarındaki Kaysâriyye’ye,
Hayfa’ya kadar devletin sınırlarını genişletmiş ve oradan da Birecik, Adana, Kayseri
ve Tokat’a kadar uzanmıştır. Baybars bu fetih harekâtı sırasında Halep, Hama ve
Gazze seferini kaynaklara göre 663/1265 yılında yapmıştır.35
O dönemde Moğollar Anadolu’ya sürekli akın etmekteydiler. Selçuklu Sultanı
İzzeddin Keykavus tek başına onlarla baş edemeyeceğini idrak etmiş bulunuyordu.
Bu sebeple de Memlûk Sultanı Baybars ile mektuplaşıyordu. Bu mektuplaşmalarda
İzzeddin Keykavus, Sultan Baybars’ın kendilerini Moğol tahakkümünden kurtarması
karşılığında Anadolu’dan bazı yerleri de Memlûklere verebileceğini taahhüt ediyordu.
660/1262 yılında başlayan bu mektuplaşmalar ve davet, Anadolu’da yaşanan
Selçuklu – Moğol savaşı nedeniyle Mısır’daki Memlûklerin aynı zamanda
Anadolu’ya müdahalesi anlamına geliyordu. 36 Bu müdahalenin ardında, Anadolu
topraklarının giderek Moğol hakimiyeti/nüfuzu altına girmeye başladığını gören
Muineddin Pervane gibi devlet adamları etkin bir rol oynuyorlardı. Zira Anadolu
Selçukluları o vakit kardeşler arasında bir rekabete düçar kalmıştı; II. Gıyaseddin
Keyhüsrev’in geride bırakmış olduğu üç oğlundan İzzeddin Keykavus ile Rükneddin
34
İbn Haldun, el-Iber, V, 373
İbn Haldun, el-Iber, V, 385; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155
36
Güneş, İbrahim, “Memlûk Sultanı I. Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi”, Fırat Ü. Sosyal
Bilimler Dergisi, Temmuz, 2010, c. XX, Sy. II, s. 344
35
12
Kılıç arasında bir mücadele vardı. Muinüddin Pervane, Memlûk Sultanı Sultan
Baybars’a derin bir sevgi besliyordu.37
Sultan Baybars döneminde Memlûkler, İslâm âleminde çok etkin olmaya başlar.
Moğultay b. Kılıç’ın babasının da orduda aktif olduğu zamanlar onun sultan olduğu
döneme tekabül eder. Babasının katılmış olduğu Kaysariyye Seferini 38
Baybars (663/1265) yılında gerçekleştirir. Moğultay b. Kılıç’ın babası
Sultan
gibi bu
seferde pek çok Türkmen de yer almıştır. Bu Türkmenler Gazze’den Diyarbakır’a
kadar olan bölgede çeşitli mıntıkalarda ikamet edebiliyor ve istendiğinde de 180.000
kişilik atlı askeri birliği teşekkül ettirebiliyorlardı.39
Burada adı geçen 663/1265 yıllarında gerçekleştirilen Kaysariyye seferini,
Moğultay’ın vermiş olduğu bilgilerden yola çıkarak tespit etmiş bulunuyoruz. Zira o
bir eserinde, babasının bu seferde Sultan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî ile
beraber olduğunu zikrederek, onun kendisine şöyle dediğini nakleder:
“Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, Kaysariyye’ye sefere çıktığı zaman ben
de onunla beraberdim ve bu seferde Beyt-i Makdis’i ziyaret ettim.”40
Buradan anlıyoruz ki, Moğultay b. Kılıç’ın babası sultanlar ve emirlerle iç içe
bir hayat yaşamaktadır. Kimi kaynaklar babasının, ısrarla Moğultay’ı bir asker olarak
yetişmesinden ve onu ok ve kılıç talimi yapan merkezlere göndermek istediğinden
bahseder.
41
Öyle anlaşılıyor ki babası, onu devrin ümerası arasına katmak için
yetiştirme düşüncesindedir.
Memlûk devletinin ilk kurulduğu yıllarda doğudan gelen Moğol saldırıları dur
durak bilmiyordu. Bağdat’ta Abbasi devleti 656/1258’de yıkılıyor, Moğollar Suriye
istikametine doğru ilerliyor hatta Şam 658/1260 senesinde istila ediliyordu. Bu istila
37
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, 548; Keleş, Bahaeddin, “Sultan Baybars’ın
Kayseri’ye Gelişlerinin Türkiye Selçukluları Bakımından Değerlendirilmesi”, II. Kayseri ve
Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), Erciyes Ü. Kayseri Ve Yöresi Tarih
Araştırmaları Merkezi Yayınları No: 3, Kayseri, 1998, s. 282
38
Kaysariyye: Filistin’de Hayfa ile Yafa arasında kalan tarihi bir şehirdir. Ayrıca Kaysariyye; Arap
İslâm dünyasında dükkân, atölye, depo gibi satış ve imalât yerlerinin bir arada bulunduğu,
genellikle üstü kapalı revaklı binalar, pazar yeri ve çarşıya verilen isim olarak da kullanılmıştır. Bu
isim Osmanlı dönemi Türk şehirlerinde ise ticaret bölgesinin çarşı içindeki merkezi ve değerli
malların saklanıp satıldığı bir bina türü olarak “Bedesten” adıyla karşımıza çıkar. Bedestenler
başta mücevher ve değerli taşlar olmak üzere silâhlar, koşum takımları ile değerli kumaşların da
satıldığı yerlerdi. Osmanlı dönemi bedestenleriyle, Memlûk devri kaysâriyyesi esas bakımından
birbirinin benzeridir. bkz. Eyice, Semavi, “Bedesten”, DİA, V, s. 303 vd.
39
Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 130
40
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 117
41
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
13
esnasında Moğollar hemen hemen bütün Suriye ve el-Cezîre’yi42 işgal ettikleri halde
bununla yetinmeyi düşünmüyorlardı ve biliyorlardı ki, işgal ettikleri bu topraklarda
tam manasıyla yerleşebilmek için Mısır’ı da itaat altına almak gerekiyordu.43
O yıllarda Moğol hükümdarı Hülâgu’yu durduracak güçlü bir devlet
görülemiyordu. Avrupa’da Papa, Avrupalıları yeni bir Haçlı seferine hazırlıyor,
Kudüs’ü fethedilecek bir hedef olarak gösteriyordu. Baybars Bundukdârî, Kalavun
Salihî, Aybek Türkmânî, Kutuz gibi Bahrî Memlûk emirleri, Memlûklerin istiklalini
ilan ettikleri Aynicâlût Savaşı’nda Moğolları mağlup edince, İslam âleminde tarihi
bir dönüm noktası zuhur etmiş oldu. Savaşın ardından artık Moğollar, Mısır’ı ve
dolayısıyla İslam âlemini hiç bir zaman tehdit edemeyeceklerdi.44
Bahri Memlûkler devleti, kurulduktan on yıl gibi bir sürenin ardından artık
İslam dünyasının lideri olarak görülmeye başlandılar.45 Savaş sonunda batıdan gelen
önemli tehdit Haçlılarla, doğudan Memlûkleri kıskaca alan Moğol istilasındaki bir
manada dayanışma kırılmış oldu. 46 Hatta Fırat’tan Nil’e kadar bütün Suriye ve
Mısır’ın yönetimi Memlûklere geçti. Bu meydan savaşının sonunda, Moğollara karşı
zafer kazanmak bir yana, herkesin savaşmaya bile cesaret edemediği bir dönemde
Moğollara karşı İslam âleminin kendine özgüveni geldi. Memlûkler bu savaş
sonunda sadece kendilerini korumuş olmakla kalmadılar, aynı zamanda Moğolların,
Irak’ta olduğu gibi Suriye’ye yerleşmesini engellediler.47
Filistin’de Nablus yakınlarında Aynicâlût Savaşı ile kazandığı Şam’ın bu özel
statüsü, Memlûkler tarihinde her zaman çok önemli olacak; hatta Kahire devletin
42
el-Cezîre; İslâm coğrafyacıları tarafından Yukarı Mezopotamya'ya verilen bölgenin adıdır. Bu bölge
Dicle'nin doğusunda kalan Meyyâfârikin (Silvan), Erzen, Siirt, Zap havzası ve Fırat'ın batısındaki
Adıyaman bölgesini de içine alır. Fırat-Diyarbekir arasındaki Karacadağ, Mardin ve Cizre
arasındaki Tür Abdîn, Belih ve Habur ırmakları arasındaki Cebeliabdülazîz, Habur ile Dicle
arasındaki Sincar dağı, Musul'un güneyindeki Cebelimekhûl bu bölgede yer alır. el-Cezîre'nin
batısında Suriye, kuzey­batısında Gaziantep, Maraş ve Malatya yer alır. Bölgenin doğusunda Doğu
Anadolu, güneyinde Irak bulunur. (Geniş bilgi için bkz. Şeşen, Ramazan, “Cezîre”, DİA, VII, 509)
43
Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s. 187
44
Levis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, I, 222;
45
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
46
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 39
47
Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s.
200-201
14
başkenti olsa bile Şam’daki emire her zaman “nâibu’s-saltana” olarak hep önem
atfedilecektir.48
Memlûklerin üstlenmiş olduğu bu tarihî rol, batılılar tarafından da önemli
görülür. Nitekim batılı Memlûk tarihçisi Andre Clot şöyle der:
“Moğolların, Memlûkleri ezerek Kahire’ye girdiklerini düşünebiliyor musunuz?
Eğer Moğollar, Şam’ı ve Memlûkleri geçebilselerdi, bütün doğuyu fethettikten sonra
Avrupa’ya da akın edeceklerdi. Ancak Baybars ve diğer emirler, en kritik bir
zamanda Akdeniz dünyasının hâmisi oldular.”49
İşte Memlûkler bu savaşla büyük bir itibar kazanmış oldular. Osmanlılar’ın
yükselme devrine kadar İslam âleminin hâmisi ve en büyük devleti olarak kabul
edildiler. 50 Hatta Haçlılara ve Moğollara karşı kazandığı zaferleri ile Baybars,
İslam’ın mücahidi sayılmıştı.51 Bütün bunlar Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği Kahire’yi
daha iyi anlayabilmek adına önemliydi.
B. YÖNETİM
Bahri
Memlûklerde
devletin
temel
unsurları
Baybars
Rükneddin
Bundukdârî’nin yönetim anlayışına dayanır. Bahri Memlûkler’in en önemli ilk
komutanlarından olan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî 18 yıla yakın bir süre
sultanlık yaptı. Bu sultanlık süreci, onu Mısır ve Suriye’deki Memlûk Devleti’nin de
gerçek kurucusu haline getirdi.52
Onun saltanatı sırasında belki de Yakın Şark İslam dünyası, tarihinin en zor
dönemini yaşıyordu. Karşı koyulamaz hale gelen haçlı seferleri ile doğudan gelen
küçüklü büyüklü yerleşim merkezlerini yerle bir ederek halkı kılıçtan geçiren müşrik
ve medeniyet düşmanı Moğolların korkunç saldırıları vardı. Her yönden düşmanla
sarılan Suriye ve Mısır halkı, büyük bir korku içindeydi. Sultan Baybars elBundukdârî, başarılı yönetimiyle içte bütünlüğü sağladı. Korkunç saldırıları önledi.
48
Nâibu’s-saltana: Sultanın vekili sıfatıyla iş gören kimsedir. Adeta ikinci sultandır. Sultana sormadan
askeri toplar ve istihdam eder, iktâ işlerini yönetir, memur ve kâtipleri tayin ederdi. Veziri, dört
mezhep baş kadılarını ve emirleri değiştirmek için sultandan izin almak zorundaydı. Ancak bu
konularda bile izin talebi pek az reddedilirdi. (bkz: el-Makrîzî, el-Hıtat, II, 215)
49
Clot, Andre, Kölelerin İmparatorluğu, (Ter. Turhan Ilgaz, Epsilon, 2005), s. 158
50
Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, s. 23-24; Özaydın, Abdülkerim, “Aynicâlût Savaşı”, DİA, IV, s.
275-276
51
Turan Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 544
52
İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155; Kopraman, Kazım Yaşar, “Baybars I”, DİA, V, 221
15
Böylece Müslümanların himayesini üstlenmiş bulunan Memlûk devletinin de
temellerini sağlamlaştırdı. Böylece, kendisinden sonra gelecek olan sultanların adeta
siyasi yol haritalarını belirlemiş oldu.53
Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yılları dikkate aldığımızda, Memlûklerin asker
kökenli Türkler olduğu için siyasi ve idari yapıda askerî anlayışın hakim olduğunu
söylemek gerekir. “Erbab-ı Seyf” de denilen emirler (umera) önemli idari ve askeri
vazifelerde söz sahibi idi. Erbab-ı kalem ise daha ziyade devletin yazışma işlerini
yürütürdü. Emirler arasında asıl yetkili ve etkili olanlar “Erbab-ı Seyf” idi.54
Mısır, Suriye ve civarı ile Hicaz bölgesini de içine alan bir nüfuza sahip olan
Memlûk sultanları XIII. ve XIV. Asırda çok ihtişamlı ve kudretli idi. İslam âleminde
“Sultan” unvanını taşımak için Kahire’deki halifeden izin alan veya almayan bir çok
hükümdarın mevcut olduğu bu dönemde Memlûk sultanları “Sultanü’l-İslam ve’lmüslimin” unvanına sahip olabiliyor ve kendilerini de İslam’ın en büyük müdafii
olarak görebiliyorlardı.
İki buçuk asır devam eden Bahrî ve Burcî Memlûkler devletinde, 24’ü
Bahrîlerden, 23’ü de Burcîlerden olmak üzere toplam 47 sultan hüküm sürmüştür.55
Öte yandan halifelik Abbasiler soyundan gelen halifeler nezdinde korunmak
üzere Mısır’da bulunuyordu. Sultan olan her emir, halife tarafından tasdik alır, onun
sultan olduğuna dair halife tarafından bir ahidnâme verilirdi. Halife, emirlerin
sultanlığını tasdik etmiş olurdu.
Memlûk devleti, bir sultana bağlı idi. Ve bu sultanın “Nâibu’s-saltana” adı
verilen genel valileri (nâib) olurdu. İki önemli eyalet vardı: Mısır ve Şam. Başkent
Kahire hariç Mısır; İskenderiye, Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere üç nâib
tarafından yönetilirdi. Şam’daki Nâibu’s-saltana, Mısır’daki ile eşdeğer konuma
sahipti. Trablusşam, Dımaşk, Dımaşk Kalesi ve Halep naibliği ile dört bölgeye
ayrılmıştı.56
53
Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, samimi bir Müslüman idi. Fert ve devlet başkanı olarak Kuran
ve sünnete uygun hükümler verirdi. İçki yasağı koyar, fuhşu yasaklardı. Devrin büyük hadis alimi
Nevevi, ona devamlı mektuplar yazar, devlet yönetiminde ona yol gösterirdi. Dini konularda
yapılan hatalar sebebi ile de hiç çekinmeden Baybars’ı ikaz ederdi. İslam birliğinin sağlanmasında
çok önemli rol oynamıştı. O devrin emsalsiz sultanlarından biri idi. bkz. İbn Hallikân, Vefeyât, IV,
155 ; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, 104 vd.
54
İbn Haldun, Mukaddime, I, 220
55
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 181
56
Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 126, 127; Makrizî, el-Hıtat, II, 215
16
Devlet dairelerinde “Divan” adıyla oluşturulan birimler vardı. Mesela; dahili ve
harici resmi yazışmaları sağlayan, her türlü beratı kaleme alan “Divanu’l-inşa” 57 ,
askerî işlerin tamamından sorumlu olan “Divanu’l-ceyş”, maliye ile ilgili her türlü
işin bağlı olduğu “Divanu’n-nazar” bunlardan bir kaçı idi.58
Memlûklerin ilk sultanlarından Aybeg Türkmânî’nin (648/1250) veziri olan
Şerefeddin Hibetullah el-Fâizî (665/1257), sultan ile ilişkilerini daha iyi şekilde
sürdürmek ve konumunu muhafaza etmek için, emirlerle iyi ilişkiler kurmak ve
bunun içinde de emirlerin kendi aralarında ve sultanla olan konuşmalarına vakıf
olabilmek için Türkçe bilen bir naib edinmiştir.59
Buradan anlıyoruz ki devlet erkanı, sultan ve vezirler kendi aralarında Türkçe
konuşmaktadırlar.60 Hatta İbn Hacer’in (852/1448), Zeynüddin Yusuf b. Abdullah etTürkmânî’nin biyografisini verirken ifade ettiği gibi 61, Kahire’ye gelip yerleşen ve
Türkler arasına katılan alimler de vardır. Buradan da anlıyoruz ki Türkler, Kahire
toplumunun en mümeyyiz bir parçası konumundadır.
Memlûkler’de dini ve adli teşkilat “Daru’l-adl” adıyla tesis edilmiş en yüksek
şer’î makamdır. Sultanın seçtiği dört mezhebin kadısı buraya bağlıdır. Halkın
çoğunluğu Şafii olduğundan Şafii mezhebine mensup olan kadı, resmi prosedüre
göre daha önceliklidir. Saltanat merkezi Kahire’deki “Kal’atü’l-Cebel”de Cuma
hutbesini Şafii kadısı verirdi. Askeri kadılık sistemi ise “Kadıasker” tarafından icra
edilmekteydi.62
57
Divanu’l-inşa İslam tarihinin en meşhur edip ve münşilerini yetiştiren bir nevi edebiyat enstitüsü
gibidir. Bu dairede görev alabilmek için, resmi yazışmaları hakkıyla yürütebilmeyi sağlayacak
genel kültür ve diplomasi yanında, muhatabın ve işlerin özelliğine göre her konuda rahatlıkla
yazabilecek bir edebi şahsiyete sahip olmak gerekiyordu. Bu dönemde, bu özelliklere sahip olan
ediplerin bolluğu da dikkat çekicidir. Bunlardan Moğultay b. Kılıç ile aynı şehirde yaşamış olan
Fadlullah el-Umerî ((749/1349) hicri 709-741 yılları arasında Divanu’l-inşa riyasetliği yapmıştır.
Nüveyrî ise (733/1333), münşî, müstensıh ve edib olarak Kahire’de görev yapmıştır. Her ikisi de
kaynak eserler bırakmışlardır. (bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 336, 338, 360)
58
Makrizî, el-Hıtat, II, 24; Yiğit İsmail, Memlûkler, s.196-197
59
Nüveyrî, Nihayetü’l-ereb, XXIX, 459; Makrizî, el-Hıtat, II, 90
60
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
61
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 211 (536)
62
Suyûtî, Tarihul-hulefa, s. 480 (Burada Moğultay’ın hocalarından Ebû Hayyân Endelûsî’nin söz
konusu dönemde Mısır’da bulunduğuna ve Türk dili bakımından ayrı bir önemi olduğuna işaret
etmekte fayda vardır. Çünkü o dönemde Türk dilinin Mısır'da sahip olduğu itibar Ebû Hayyan’ı
Türkçe üzerinde çalışmaya yöneltmiştir. Nitekim o, Türk dilinin en eski gramer kitaplarından biri
olan Kitâbü'l-idrâk li - lisânı'1-etrâk’i kaleme almıştır. Ayrıca Zehvü'1-mülk fî nahvi't-Türk, elEf'âl fî lisâni't-Türk ve ed-Dürretü'1-mudıyye fî luğati't-Türkiyye adlı henüz ele geçmeyen eserleri
de o telif etmiştir. bkz: Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyân Endelûsî”, DİA, X, 153)
17
Memlûk ordusu üç sınıftan oluşuyordu:
1) Memâlikü’s-Sultaniyye (Kapıkulu askerleri, muhafız alayı)
2) Ecnâdü’l-Halka (Askeri hizmet karşılığında arazi verilen –İktalı- askerler)
3) Memâlikü’l-Umera (Emirlerin muhafız kıtaları)
Bu son grup özellikle Memlûk emirlerine bağlı ihtiyat askerleri idi. Ayrıca bu
sınıf, gönüllü birliklerin katıldığı yerlerdi. Nitekim Moğultay’ın hocaları İbn
Teymiye ile İbn Dakîku’lîd, Moğol ve Haçlılar’a karşı yapılan savaşlarda bu gruplar
içinde cihad etmişlerdi.63
Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yıllar, Memlûk sultanlarının altın çağlarıdır.
Onun devrindeki sultanlar, büyük birer devlet adamıdır. İslam dinine samimiyetle
bağlı, alimlere hürmetkâr, ilim ve amel ehli İslam mücahididir. İslam’ı Haçlı ve
Moğol saldırılarına karşı savunuyorlardı. Onun yaşadığı yıllardan sonra Bahrî
Memlûkler neredeyse düşüşe geçmişler, hatta Burcî Memlûkler’de Mısır ve Suriye
en karışık, en karanlık zamanlarını yaşamış, emirler çeşitli gruplara ayrılmış, her biri
siyasi nüfuz ve servet peşine düşmüşlerdir.64
Moğultay b. Kılıç’ın doğduğu yılı esas aldığımızda onun yaşadığı yıllarda
hüküm süren Bahrî Memlûk sultanlarının isimleri ve sultan olarak ilan edildikleri
yıllar şöyledir:
1) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Kalavun (678/1279)
2) Melikü’l-Eşref Halil b. Kalavun (689/1290)
3) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -1. Saltanat- (693/1293)
4) Melikü’l-Âdil Zeyneddin Ketboğa (694/1294)
5) Melikü’l-Mansur Hüsameddin Laçin (696/1296)
6) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -2. Saltanat- (698/1299)
7) Melikü’l-Muzaffer Baybars Çaşnigir (709/1309)
8) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -3. Saltanat- (709/1310)
9) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Ebûbekir (741/1341)
10) Melikü’l-Eşref Alâeddin Küçük ((742/1341)
11) Melikü’n-Nâsır Ahmed (742/1342)
12) Melikü’s-Salih İsmail (743/1342)
63
64
a.g.e, s. 217
Hitti, İslam Tarihi (ter. Salih Tuğ), IV, 1127
18
13) Melikü’l-Kamil Seyfeddin Şaban (746/1345)
14) Melikü’l-Muzaffer Zeyneddin Haccî (747/1346)
15) Melikü’n-Nâsır Hasan -1. Saltanat- (748/1347)
16) Melikü’s-Salih Selahaddin (752/1351)
17) Melikü’n-Nâsır Hasan -2. Saltanat- (755/1354)
18) Melikü’l-Mansur Selahaddin (762/1361)
Moğultay b. Kılıç’ın dünyaya geldiği yıl (689/1290), “Elfî, Kebir, Melik,
Mansur” sıfatlarıyla meşhur olan Seyfeddin Kalavun, saltanatının son yılında
bulunuyordu.65 Moğultay b. Kılıç hayatı boyunca Seyfeddin Kalavun’un oğulları ve
torunları tarafından idare edilen Bahri Memlûkler devrinin bir ferdi olarak hayatını
devam ettirecektir.
Seyfeddin Kalavun, Sultan Baybars’tan sonra henüz 4 yaşında iken sultan ilan
edilen oğlu Bereke’nin sadece iki yıl kadar süren sultanlığının ardından, 7 yaşındaki
diğer oğlu Bedreddin Sulamış’ın “Müdebbirü’l-memâlik/Atabek”i ilan edilmişti. 66
Saltanatı ancak 100 gün süren çocuk sultan Sulamış zamanında idare, anlaşılacağı
gibi aslında Atabek Seyfeddin Kalavun’un yetkisindedir. Onun adı hutbelerde
okunduğu gibi, sikke üzerine de sultanın adıyla birlikte yazılıyordu.67
O devirde çocuk yaşta ilan edilen sultanlara bir vâsi ve müdebbirin tayin
edilmesi söz konusu idi. Bu durumda vezirler de sultan üzerinde etkin olmaya
başlayabiliyorlardı. Bu durumu sultan, zaman zaman lehine çevirebilirse de pek
çoğunda vezirler arasında etkin bir saltanat kavgası yaşanıyordu. Bu sıkıntılı durum
dikkate alındığından, diğer İslam devletlerinin aksine vezirlik, Bahri Memlûklerde
zaman içinde tam bir idare memurluğuna dönüştürülecektir.68 Seyfeddin Kalavun’un
oğullarından Sultan Muhammed b. Kalavun zamanında ise (712-723) kaldırılacak ve
65
Seyfeddin Kalavun, aslen Kıpçak Türklerindendi. Küçüklüğünde Mısır’a getirilmiş, Eyyubi
hükümdarı Necmeddin Eyyub’un azatlısı Alaeddin Aksungur tarafından bin altına satın alınmıştı.
Bu yüzden de kendisine Elfî (binlik) denilmişti. (Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 110)
66
Veliahd ilan edilen sultan evlatlarının mürebbisi anlamına gelen bu kavramlar, Selçuklular
zamanında da kullanılmıştır. Memlûkler devletinin nâibu’s-saltana makamından sonra gelen en üst
düzey komutanları arasında seçilirdi. Çocuk yaştaki veliahdin sultan ilan edilmesi halinde, çocuk
sultan ergenlik çağına gelinceye kadar devlet idaresi, bu mürebbi tarafından yürütülürdü. bkz.
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 183, 187
67
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 58
68
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s.188
19
yerine “nezâretü’l-hâss”
69
ihdas edilecek ve böylece vezirlik etkin değerini
kaybetmeye başlayacaktır.70
Baybars’ın oğullarının kısa süren çocuk sultanlıklarının ardından askerî
kanadın muhalifi olarak sultan olan Seyfeddin Kalavun, Memlûkler devletinin idari
yapısında önemli bir sima olduğunu göstermiştir. Memlûk sultanları içinde, uzun
süre iktidarda kalmayı başaran ve bir hanedan kuran da sadece o olmuştur. Onun
oğulları ve torunları, 784/1382 yılına kadar beş nesil Memlûk tahtında oturdular.71
Seyfeddin Kalavun, genel olarak Sultan Rükneddin Baybars’ın devlet politikasını
takip etmiştir. Moğollara karşı Müslüman ve Hıristiyan müttefikler kurmaya
çalışmıştır. Hatta bu gayeye matuf olmak üzere Hıristiyan Avrupa hükümdarları ile
de çeşitli antlaşmalar yapmıştır.72
C. İKTİSAT
Eyyûbiler devrinde Haçlılara karşı ekonomik olarak da mücadele eden Selâhaddîn-i Eyyûbî, Uzakdoğu'dan Kızıldeniz yoluyla Mısır'a gelen ve buradan hem
İslâm topraklarına hem Avrupa'ya yönelen baharat ticaretini yahudi ve hıristiyanların
tekelinden kurtararak Müslüman tüccarlarına vermiş bulunuyordu. 73
İktisadî hayat, Memlûklerde sultan ve emirler için hayatın bir parçasıdır.
Çünkü dış ticaret devletin kontrolünde olduğu için, sultan ve emirler de aynı
zamanda ülkenin en büyük tahıl tüccarlarıdır. Bu yüzden gelir seviyeleri de oldukça
yüksektir.74
Kalavun ve onun halefleri zamanında Memlûk halkı, devrinin en müreffeh
69
Nezâretü’l-hâss:Muhammed b. Kalavun’un ihdas ettiği bir vazife olup, sultana ait arazi ve mallarla
ilgilenirdi. Vezirlik ortadan kaldırıldığında, vezire ait işlerin büyük bir kısmı ona bırakılmıştır.
Gerekli yerlere tayinleri o yapardı. Bütün devlet görevlilerine verilen hil’atler ve civar
memleketlerin sultanlarına sunulacak hediyeler onun sorumluluğundaydı. (bkz: Makrizî, el-Hıtat,
II,227; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 129; Ayaz, Fatih Yahya, Memlûk Döneminde Vezirlik, s. 68)
70
Ayaz, Fatih Yahya, Memlûkler Döneminde Vezirlik, s. 79
71
Seyfeddin Kalavun uzun süreli bir hanedanlık kurmuştur. Kalavun’un oğulları ve torunları ile devam
eden sultanlar arasında sadece şu üç sultan, onun neslinden değildir: Zeyneddin Ketboğa (694696/1294-1296), Hüsameddin Laçin (696-698/1296-1299), Baybars Muzaffer Çaşnigir (708709/1309)
72
Lewis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, s.227; Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 62
73
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
74
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 380
20
günlerini yaşadı. Özellikle Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'un Mısır'a istikrar
getiren üçüncü saltanatı boyunca (1310-1341) ekonomik genişleme Memlûk
dönemindeki en yüksek düzeyine ulaştı. Bu devirde halka yüklenen haksız vergilerin
büyük bir kısmı kaldırıldı. Aldığı tedbirlerle iktisadî yapıyı yeniden nizama sokan,
kıtlıklara ve pahalılığa karşı önlemler alan sultanın yanı sıra emirler de ülkenin imarına, bilim ve sanatın gelişmesine büyük katkıda bulundular.75
Aslında tarihin her safhasında olduğu gibi Memlûkler devrinde de iktisadi
hayat Nil nehrinin sularının kabarmasına bağlı idi. Nil nehrinin suları yükseldiği
zaman, devlet ricali gemilere biner, nehirde erkan-ı devlet seyreder ve sultan, nehrin
seddini açarak kanallara su verirdi. Memlûk sultanları ülkede zirai faaliyetleri teşvik
etmek için yeni köyler ve ziraat alanları kurmuşlardı. 76
Melikü'n-Nâsır Muhammed, uzun süren yönetimi sırasında Kahire ile
İskenderiye arasında büyük bir kanal (Halîcu’n-nâsırî) açtırmış idi. Bunun sonucu
başkentin ünü artmış, taşradan pek çok kişi buraya göç etmişti. O yıllar en fazla cami
inşa edilen dönemlerden biri oldu. Miladi 1293-1340 yılları arasında 54 cami ve
medrese yapıldı. Bu, Memlûkler tarihi boyunca yapılan 198 mimari yapının dörtte
birinden çoğu demekti.77
Memlûk sultanları Güney Avrupa ülkeleri ile çok güçlü ticari ilişkiler kurdular.
Kalavun, ülkesine gelecek Çinli, Hindistanlı, Yemenli, Sindli ve diğer ülke
tüccarlarının
güvenliğini
sağlamak
için
“Ülkemizde
göreceklerinin,
söylediklerimizden fazla olduğunu bulacaklardır” diyerek yabancı tüccarı, Kahire’de
ticari yatırım yapmaya sevk ediyordu.
İskenderiye şehri, zamanın en büyük ticaret merkezi idi. Venedik, Ceneviz,
Piza şehir cumhuriyetlerinin burada konsoloslukları vardı. Bunlar, vatandaşları olan
tüccarlardan sorumlu idi. Dolayısıyla ülkede ithalat ve ihracat yapan yabancı
tüccarlar kayıt altına alınmış oluyordu ve bunlara “Tüccâru’l-kârimî” deniliyordu. 14.
Yüzyılın ilk yarısında Mısır’da onların sayısı 200 civarında idi. Memlûkler bu
75
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
Kehhâle, Ömer Rıza, el-Ulûmu’l-ameliyye, s. 181-182
77
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
76
21
tüccarlar için özel hanlar (funduk) yaptırdılar. Bu tüccarlar, devlete borç verebilecek
kadar da zengin duruma geldiler. Tüccarlar Dımaşk ve Halep’e Kızıldeniz ve Basra
üzerinden Hindistan ve Çin malları getiriyorlardı. O zaman Halep için “Küçük
Hindistan” deniliyordu.
Melikü'n-Nâsır Muhammed’in uzun süren yönetiminin ardından siyasî
istikrarsızlıklarla birlikte, çeşitli ekonomik ve sosyal problemler de ortaya çıktı. Buna
ilaveten bir de miladi 1309 ve 1347-1349 yılları arasında meydana gelen büyük veba
salgını yüzünden başta halkın sağlığı olmak üzere, ekonomik hayatta da büyük
sıkıntılar yaşandı. Neredeyse hayat durdu; pek çok değerli emir ve umera hayatını
kaybetti.78
Miladi 1349 yılının güz mevsiminde veba salgını azaldı; ama bu defa da kıtlık
baş gösterdi. Yüksek oranda nüfusun yok olması nedeniyle, şehirdeki zanaatkârlar
azaldı. Bu da üretimin azalmasına ve dolayısıyla pahalılığın artmasına sebep oldu.
Halkın hayat standardı düştü. Tarım ürünleri ve ete talep azaldı. Bu da iktâların79
gelirlerinin azalmasına neden oldu.80
Hâsılı, her ne kadar iktisadi ve ekonomik hayatta iniş çıkışlar olsa da Bahri
Memlûkler; Avrupa’dan uzak doğuya uzanan dış ticareti ve buna bağlı olarak da ülke
içindeki ticari hayatı, Ümit Burnu’nun yine Memlûklerin hüküm sürdüğü ve
Moğultay b. Kılıç’tan 87 yıl sonra miladi 1488’de keşfedileceği yıla kadar etkin
olarak ellerinde tutmayı başarmışlardır. Güney Afrika’daki Cape yarımadasının en uç
noktası olan fırtınalarla ünlü Ümit Burnu’nun keşfi, o yıllarda Avrupalılar için bir
umut yolu olmuş ve burası devrin Portekiz kralı II Joao tarafından Avrupa’dan
Hindistan’a
ulaşma
umudunu
güçlendirdiği
için
“Ümit
Burnu”
adıyla
isimlendirilmişti. 81 Çünkü o yıllarda doğuya giden tüccarların yolu Ortadoğu
78
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s.88-89; Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s.
95
79
İktâ: Kamu otoritesinin, tasarrufundaki arazi ve taşınmaz malların mülkiyet, işletme veya
faydalanma hakkını kişilere tahsis etmesine verilen isimdir. Terim olarak, devlet başkanı veya
onun adına yetki kullanan merci tarafından özellikle arazi gibi taşınmaz mallarla maden ocağı ve
benzeri tabii kaynakların mülkiyet (temlik), işletme (irfâk) yahut faydalanma (intifa, istiğlâl) hak
veya imtiyazlarının ya da bir bölgenin vergi gelirlerinin uygun gördüğü kimselere tahsisini ifade
eder. bkz. Demirci, Mustafa, “İktâ”, DİA, XXII, s. 45
80
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 90
81
AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, XXI, 467
22
ülkelerinden geçmek zorunda kalıyordu ve Bahri Memlûkler bu durumu iyi
değerlendirmekteydi.82
D. TOPLUM, DİN VE KÜLTÜR
Doğudan Moğolların, batıdan Haçlılar’ın aynı dönemde İslam’a saldırıya
geçmiş olmaları, İslam aleminin pek çok ilim ve sanat ehli münevver şahsiyetini,
güvenilir yerler aramaya sevk etti. Moğol istilasından kaçan bir çok ilim ve sanat ehli
Anadolu’ya sığınmaya başladı. Bu durum, Anadolu topraklarında ilim ve kültürün
neşv-ü nema bulmasına sebep oldu.83
Memlûklerin tarih sahnesine çıktığı yıllar ise Selçukluların son devresine
rastlar. Bu kez Kahire, İslam dünyasının yeni güvenli bölgesi haline gelmektedir.
Abbasi halifeliği bu coğrafyayı mesken tutmakta ve Bağdat yıllardır taşımakta
olduğu ilmî ve kültürel mirası da manen devir etmektedir. Memlûk ülkesine akış
sadece doğu İslam ülkesinden gelmemekte, Endülüs ve Kuzey Afrika’dan da
görülebilmektedir.84
Nitekim devrin önemli simalarından İbn Haldun (808/1406), o devirdeki dini
ve kültürel bir merkez olan Kahire’ye Mağrip’ten hicret ederek gelip yerleşmiş ve
burada Türklerin yapmış olduklarını görmüştür. İbn Haldûn o günkü hareketliliği
“Yüce Allah, buraya çok güçlü Türk kabileleri göndermek suretiyle, Mısır’ı kafirlere
karşı bir kale yaptı” diyerek anlatır.85
Memlûk toplumunda bir Memlûk için üç önemli etken vardı: Osmanlı
yeniçerilerinde olduğu gibi, Müslüman olmayan bir kökenden gelmek, yabancı bir
ülkede tercihen Kıpçak steplerinde yetişmiş ve yeni yetmelik çağında satın alınmış
genç bir köle olmak.”86
Memlûkler asker kökenli olduklarından ülkede askeri unsurların hakim olduğu
bir toplum yapısı vardı. Siyasetten, iktisada kadar pek çok alan asker memlûklerin
elinde idi. Siyasi, idari ve iktisadi otorite askeri sınıfın elinde bulunuyordu. İdareciler
82
Geniş bilgi için bkz: Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 392
84
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 243
85
İbn Haldun, el-Iber, I, 441
86
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, (Ter. Turhan Ilgaz, Epsilon, 2005), s. 34; Robert Irwin, The
Middle East in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 5, 15
83
23
sadece dini, adlî, ve divani görevleri halk kesimine mensup bulunan ilim ehline
tevcih etmişlerdi.
Devletin başkenti Kahire sürekli göç alıyordu. Çünkü Moğol istilasından
kurtulanlar, her an Haçlı ve Moğol tehdidi altında görülen Şam’ın jeopolitik
konumuna bakarak, saltanat merkezi Kahire’yi daha güvenli görüyorlardı.
Tahminlere göre (Moğultay b. Kılıç zamanında miladi on dördüncü asrın ortaları)
Mısır’ın nüfusu takriben üç-dört milyon iken, Şam’da ikamet eden insan sayısı ise
dokuz yüz bin civarındaydı.87
Makrizî, o devirde Mısır’ın toplum yapısını yedi gruba taksim ederek anlatır:
“Sultan, emirler ve askeri erkanın yer aldığı erbâbu’d-devle, ticaretle uğraşan tüccar
ve fukahanın zenginleri, çarşı pazar esnafı olan orta gelirliler, ziraatla uğraşan
çiftçiler, bedevi ve köylüler, sanatkâr olan erbab-ı san’at ve ihtiyaç sahibi olan
miskinler. Bunlar arasında erbabı ilmi beşinci grup olarak zikreder. Bunların
çoğunun da “Ecnâdü’l-Halka” yani askeri hizmet karşılığında arazi verilen –iktalıaskerlerden olduğunu ifade eder.”88
Memlûkler devrinde kadınların da önemli roller üstlendiklerini söyleyebiliriz.
Nitekim, daha kuruluş yıllarında Şeceretü’d-dürr’ün sultan olması bunun bir
misalidir. Öte yandan ilmî mesaîde kadınların bir çoğu okuma ve yazma biliyordu ve
kendi çocuklarının da eğitimini üstlenebiliyorlardı. Kızlar ve erkekler eşit derecede
eğitim görebiliyor ve öğretim faaliyetlerinde yer alabiliyordu.89
Bir misal vermek gerekirse; İbn Hacer ile İbn Fehd’in Moğultay’ın şeyhleri
arasında zikretmiş olduğu 90 Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah Ömer b. Es’ad b.
Müneccâ Tenûhıyye ed-Dımaşkıyye el-Hanbeliyye (716/1316) dönemin tanınmış
kadın hadis alimlerindendi. Zehebi’ye göre o, Şafiî’nin el-Müsned’ini sema yoluyla
rivayet eden en son kimse olup Dımaşk ve Mısır’da bulunmuştu. Şafiî’nin elMüsned’ini ve Sahih-i Buharî’yi okutuyordu. 91 Hanımı Mülûk binti Ali Hüzeynî de
kocası Moğultay’dan sema’ metoduyla hadis kıraat ediyor ve onun yanında hadis
87
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 85
Makrizî, İğâsetü’l-ümme, s. 72-75
89
André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 208
90
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136
91
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 78 (1801); İbn Tağriberdî, en-Nücûm, IX, 237; İbn Fehd,
Lahzu’l-elhâz, s.136
88
24
öğrenen talebelere hadislerini ezberinden veya kitaptan okumak suretiyle (tesmî)
naklediyordu.92
Memlûklerde giyim kuşama gelince; sultan, ümera ve halk üzerinde bu da çok
önemli idi. Kıyafet, kişinin toplumsal statüsünü gösterirdi. Şehirlerde ve kırsal
kesimlerde oturan halk, her zaman ve her yerde olduğu gibi kendi imkânları
ölçüsünde giyinirdi. Ancak sultan, önemli görevlilerine “reng” denilen ve batı
dünyasında yaygınlaşan armaların da kaynağı olan bir nevi amblem dağıtırdı. Bu
amblem, aslında, Sultan Baybars’ın güç ve cesaretini simgelemekteydi. Ulemanın ve
vüzeranın kullandığı takke ve sarıklar ise, taşıyan kişinin konumuna göre değişik
renk ve biçimde oluyordu.93
Çoğunluğu Müslüman olan Memlûklerde Hıristiyan ve Yahudiler de vardı.
Etkin görevlere getirilmeseler de kâtiplik gibi işlerde istihdam edilirlerdi. Onlar
İslam hukukuna uygun olarak cizye öderlerdi. Fakat 700’lü yıllarda gayri Müslimler
toplum içinde farklı davranışlar göstermeye başladılar. Bunun üzerine cizyeden farklı
olarak “Cevâlî1” denilen bir vergi uygulaması getirilmek istendi. Moğultay b.
Kılıç’ın şeyhi olan İbn Teymiyye’nin hicri 709 yılında verdiği bir fetva ile bundan
vazgeçildi. 94 Takip eden hicri 721, 751 ve 755 yıllarında Müslümanları çeşitli
davranışları ile rahatsız eden gayri Müslimler, bir takım anlaşmalarla kontrol altına
alındılar.95 Gulat-ı Şia’dan olan Nusayriler ise 717/1317 yılında Cebele şehrini talan
edip camileri meyhaneye çevirince gönderilen birlikler tarafından silinip kökleri
kazındı.96
Alimler, askeri erkan ile halk arasında bir güven unsuru oluşturuyorlardı. Zira
Müslüman halk, ilme ve alime itibar ediyordu. Halkın büyük bir çoğunluğu dört
mezhebe mensup idi. İmam Nevevi, İbn Teymiyye, İbn Dakîku’lîd gibi Moğultay b.
92
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268 (Bu bilgilerden Moğultay b. Kılıç’ın, hanımı Mulûk
binti Ali Hüseynî’yi hadis ilminde yetiştirmiş, onun hadis ilminde icazetli bir âlime olmasını
sağlamış olduğunu söylemek mümkün görülebilir. Zira hadis ıstılahında tesmi’ yani sema metodu
ile rivayette bulunmanın özel bir anlamı vardır. Sema’ hadis tahammül yollarının en üstün olanı
kabul edilir. (Bkz. Suyûtî, Tedrib, II, 8; Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 394) İbn
Nâsıruddin’in, Mülûk binti Hüseynî adını tespit ederken, hadis usulündeki “tesmî’” kavramını
kullanması, Moğultay’ın hanımının rivayette bulunmuş olmasını muhtemel gösterebilir. Ancak bu
bilgiye başka kaynaklarda rastlamadık. (Haz.)
93
André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 210-211
94
Suyûtî, Tarihu’l-hulefa, s. 485
95
Makrizî, el-Hıtat, II, 497
96
İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 83
25
Kılıç’ı yetiştiren pek çok alim zaman zaman vermiş oldukları fetvalarla halk üzerinde
etkili olurlardı.
Pek çok İslami ilimlerde olduğu gibi tasavvuf da; Abbasilerin hakim olduğu
devirlerden Moğolların Bağdat’ı işgal edip İslam dünyasını talan etme istilasına
kadar (656/1258) Kahire’de varlığını sürdürmektedir. Nitekim tarikatlar ve vahdet-i
vücud düşüncesinin kurulması ve yaygınlık kazanması Selçuklu, Memlûkler devrini
de içine almaktadır.97
Kahire’de Muhyiddin-i Arabî (638/1240) ve İbnül Fârız (632/1235) gibi iki
büyük tasavvuf büyüğünün etkin olduğunu görüyoruz. Daha sonra Mısır’da Rifâiyye,
Şazeliyye, Düsûkiyye, Bedeviyye gibi tasavvufî düşünceler de gelişti. Hatta
Memlûklerin önemli sultanlarından Baybars, şeyhi Hızır b. Ebûbekir’e (676/1277)
karşı çok hürmetkâr idi ve devlet işlerinde dahi onun tavsiyelerinden dışarı
çıkmıyordu.98
Orta Asya’da olsun, Memlûkler devrinde Mısır’da olsun veya daha sonraki
yıllarda Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlılar üzerinde olsun, tasavvufun Türk
toplumu üzerinde yaygın olmasının hatta Türk hükümdarları arasında kabul
görmesinin bir takım sebepleri olmalıdır. İbrahim Kafesoğlu’na göre sufiler, birer
Sünni Müslüman olarak İslam birliğinin koruyuculuğunu yaptıklarından , Şiilik ve
kolları ile de mücadele ediyorlar ve bu yüzden de Türkmen hükümdarlar nezdinde
makbul tutuluyordu. Mısır’daki Şeyh Hızır da bunlardan biri idi. Türk İslam
devletlerinde bir yandan aydınlara hitap etmek diğer taraftan halkı temsil etmek
üzere gelişen ve yayılan sufilik her iki cephesi ile Türkmenler arasında etkin
oluyordu.99
Kaynakların kaydettiğine göre Mısır’da çok etkin olan Şazelî tarikatının
büyüklerinden Taceddin Atâullah el-İskenderî’nin
100
kardeşi Ebû’l-Berekât
Şemseddin b. Atâ Muhammed b. Muhammed b. Abdülkerim eş-Şazelî (758/1356)
97
bkz. Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 102
Makrizî, el-Hıtat, II, 430
99
Kafesoğlu İbrahim, Türk Milli Kültürü, s. 366-367
100
Ebü'l-Abbas (Ebü'l-Fazl) Taceddin Atâullah İskenderî eş-Şâzelî (709/1309) Şâzeliyye tarikatının
pîri Ebü'l-Hasan Şâzelî’nin halifesi Ebü'l-Abbas el-Mürsî’den icazet aldı. Aynı yıllarda Mısır'da
bulunan İbn Teymiyye ile İbn Atâullah ve müridleri arasında çıkan yoğun tartışmalarda İbn
Teymiyye'nin hapse atılmasına yol açtı. O, vahdet-i vücûd ile vahdet-i şühûd arasındaki dengeyi
korumuştur. (bkz. Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337).
98
26
Moğultay’ın aynı zamanda hadis şeyhi idi. 101 Yine Moğultay’ın diğer hadis şeyhi
Şeyh Nasr b. Süleyman el-Menbicî (719/1319) ise, devrin sultanı Baybars Çaşnigir
üzerinde çok etkili ve devlet ricali üzerinde büyük nüfuz sahibi idi.102
Memlûklerde Sufilere ibadet ve zikir yapacakları yerler tahsis edildiği gibi,
dini ilimleri tahsil edebilecekleri tedris imkanları dahi veriliyordu. Buralarda namaz,
halvet, zikre ait bölümler olabildiği gibi, dershane, kütüphane, mutfak ve hamam
imkanları sağlanıyordu. Bu müesseselerin her biri vakıflar marifetiyle kontrol altında
tutuluyordu.103
Memlûkler, hicri yılbaşı olan Muharrem’in birinci gününe ayrı bir önem verir,
saltanat merkezi Kal’atü’l-Cebel’de sultan ve emirler o gün tebrikleri kabul ederlerdi.
Aşure günü de halk arasında etkin olarak kutlanır, aile, eş dost ve kabir ziyaretleri
yapılırdı. Peygamberimizin doğum tarihi 12 Rebiulevvel günü, sabaha kadar Kuran
tilaveti, mevlid-i nebi ile devam eder, dini sohbetler yapılır, ikramlar olurdu. Sultan
özel olarak halka ve tekkelere o gün yiyecek dağıtırdı. Kahire’de Recep ayında ve
Şevval ayında olmak üzere iki defa Kâbe-i Muazzama’nın örtüsü dolaştırılırdı. Buna
“Deverânü’l mahmîli’ş-şerif” denilirdi. O gün halk sokaklara dizilir, evler süslenir,
sokaklar meşalelerle donatılırdı. Kabe örtüsünü taşıyan hac emiri başkanlığında hac
kafilesi Hicaz’a uğurlanırdı.104
Ramazan ve Kurban bayramı günleri de büyük bir coşku içinde kutlanırdı.
Sultanların saltanata çıkışları, sefere gidiş ve dönüşleri, elçilerin şehre girişleri hep
coşkulu olurdu. Sultanlar, düğünlerde epeyce ikramlarda bulunur, çocuklarının
sünnet merasimlerinde ümera ve asker çocuklarının yanı sıra halkın çocukları da
merasime dahil edilirdi. Nil nehrinin en yüksek seviyeye ulaştığı gün de bayram
şenliği gibi kutlanırdı. At yarışları ve savaş oyunları ise törenlerin vazgeçilmezi
idi.105
Memlûkler daima Türk isimleri kullanmışlardır; bu durum onların toplumun
geri kalanından ayrılmaları, birlik olmaları ve kendi özgün kimliklerini korumaları
hususunda büyük önem taşımıştır. Memlûklerin ırk olarak Türk menşeli olup
101
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 560
Makrizî, el-Hıtat, II, 432
103
Makrizî, el-Hıtat, 392-421
104
Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 147-148
105
İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 157; Makrizî, el-Hıtat, 225, 302; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 155
vd.
102
27
olmamasının Türk ismi taşımalarına etkisi yoktu; Türk asıllı olmayanlar da Türk adı
almak zorundaydı ve bu isim değişikliği genellikle kölenin tüccar tarafından ilk
efendisine satışı sırasında yapılırdı. Çeşitli kavimlere mensup olan ve Türk adları
taşıyan memlûklerin konuştukları dil de Türkçe idi; dolayısıyla Türk veya Etrâk diye
çağrılıyorlardı. Kurdukları devlete Memlûkler'in yanı sıra “Devletü’t-Türk” veya
“Devletü'l-Etrâk” de deniliyordu.106
E. EĞİTİM VE ÖĞRETİM
Kahire, öteden beri eğitim faaliyetlerinin merkezi olma özelliğini koruyordu.
Memlûkler'in iktidara gelmesiyle (650/I252) daha da önem kazandı. Memlûkların
Moğol zaferi ile başlayan yükselişleri, Kahire’yi önemli bir dini eğitim ve öğretim
merkezi haline getirdi. Halifenin Bağdat’tan Kahire’ye gelip yerleşmesi, Memlûk
sultanının meşruiyetini yükseltti. Kahire, Doğu İslâm âleminin dinî merkezi oldu.107
Burada daha önceden Fatımîlerin ve Eyyubîlerin yapmış olduğu eğitim ve
öğretim mekanları vardı. Onlar yapılacak olan ilmi çalışmalara sağlam bir zemin
oluşturdu. Kahire saygın medreseleri ve her türden dini kurumlarıyla, İslam
âlimlerinin kaynaşmasına vesile olan güvenli bir yerleşim merkezi haline geldi. 108
Memlûk sultanları ve emirleri adeta birbirleri ile yarışırcasına burada
medreseler, camiler, hangah ve zaviyeler inşa ettiler. Bunları da vakıflarla maddeten
desteklediler. İlim ehli hoca ve talebeleri teşvik ettiler. Ehli sünnete bağlı dört büyük
mezhebi, İslami ilimlerde öne çıkardıkları gibi, dini ilimlerde Daru’l-hadis ve Daru’lKuran bölümlerini de ihdas ettiler.109
Makrizî’nin verdiği bilgilere göre Moğultay b. Kılıç devrinde Kahire’de, dört
mezhebe mensup olan ilim ehlinin ayrı ayrı ilim tedris ettiği toplam yetmiş kadar
medrese vardır.110
Dârü’l-hadis adıyla müstakil bir öğretim müessesesi olarak ilk defa Dımask'ta
(Şam) kurulan “Dârü'l-hadîsi'n-Nûriyye”nin ardından Suriye ve Mısır'da bu
106
Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 2
Seyyid, Eymen Fuad, “Kahire”, DİA, XXIV, s. 174
108
André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 158
109
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 245
110
Makrizî, el-Hıtat, II, 362-405
107
28
müesseselerin sayısı artmaya başladı. Memlûkler devrinde Dımaşk'ta yeni dârü’lhadisler kuruldu. Bunlar arasında, Melikü'n-Nasır II. Selâhaddîn tarafından kurulan
Nâsıriyye (654/1256), İbn Şükayşika tarafından tesis edilen Şükayşakiyye
(657/1259), Sultan Baybars tarafından yenilenen Sükkeriyye (674/1275), Nefîs
İsmail Harrânî’nin kurduğu Nefîsiyye (696/1297), Seyfeddin Sâmerrî'nin kurduğu
Sâmerriyye (696/1297) ve Alemüddin Sencer'in kurduğu Devâdâriyye (698/1299)
dârü’l-hadisleri zikredilebilir.111
Zahiriyye,
Karasunguriyye,
Sâbıkıyye,
Cemaliyye,
Mansuriyye
gibi
medreselerin pek çoğu fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf vb. dini ilimlerin tedris edildiği,
yetim ve yoksullar için yapılmış yatılı medreseler olmakla beraber aynı zamanda
büyük kütüphaneleri ile de şöhret bulmuştu.112
Kuruluşu, Moğultay’ın çocukluk yıllarına tekabül eden ve 703/1303'te açılan
dört eyvanlı Nâsıriyye Medresesi dört mezhep fıkhının aynı bina içinde okutulduğu
ilk medrese idi.113
Öte yandan, daru’l-hadislerin menşei hüviyetinde olan camilerdeki eğitim
öğretim faaliyetleri de Memlûklerde etkin olarak devam etmiştir. Mesela;
Moğultay’ın çocukluk yıllarında Memlûk Sultanı Baybars Çaşnigir’in, 704/1304
yılında tamir ettirdiği “Hâkim Camii”nde dört mezhep fıkhına dair dersler verilmesi
geleneği başlatıldı. Çaşnigir orada (Moğultay’ın kendisinden ders alacağı) Ebû
Hayyan Endelûsî’yi nahiv hocası olarak tayin etmiş bulunuyordu.114
Zahiri ilimlerin yanı sıra tasavvuf gibi batınî ilimler de o dönemde oldukça
yaygındı. Zira hangah, ribat, zaviyeler tasavvuf ehli zevatın ilim ve amel merkezleri
konumundaydı. Devrin meşhur tarihçisi Makrizî’nin kaydettiğine göre tasavvuf
dersleri yanında mesela “Şeyhû Hangah”ında dört mezhep fıkhı, hadis, kıraat dersleri
de okutuluyordu. 400 sufi ve 100 askerin bulunduğu Baybars Çaşnigir Hangahı’nda
ise hadis dersi veriliyor, kurraya ait bölümde gece gündüz devamlı Kuran-ı kerim
okunuyordu. Buna mukabil kimi hangahlar ise sadece bir mezhebe ait olabiliyor ama
aynı zamanda burası bir medrese gibi hizmet verebiliyordu. Hatta sadece kadınların
111
Bozkurt Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 528
Makrizî, el-Hıtat, 378, 383, 406
113
Bozkurt Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 528
114
Suyutî, Tarihul-hulefa, 484
112
29
eğitim ve öğretim gördüğü hanımlara ait medreseler de vardı.115 Mısır ve Suriye’deki
hangahlardan birine bağlı olan sufi şeyhler de bütün medreselerdeki âlimler gibi
ulemadandı ve medreselerinin her biri kendince isim yapmıştı.
Moğultay b. Kılıç zamanında Kahire’de Makrizî’nin de ifade ettiği gibi,
sultanların, emirlerin, ulemanın imar ettiği “Zahiriyye”, “Nâsıriyye”, “Cemâliyye”
gibi onlarca medrese vardır. İlk tahsil yıllarında Moğultay’ın öğrenimi tamamlayıp
ileride müderrislik yapacağı “Zahiriye Medresesi”nin, bir Pazar günü (5 Safer 662)
alimlerden ve kurrâdan müteşekkil bir ulema grubu ile açılışı yapılır. 116 Bu
medresenin hadis müderrisi de Moğultay b. Kılıç’ın kendisinden ders aldığı
Abdülmümin b. Halef Dimyâtî’dir (705/1305 )117.
Kütüphanecilerin çok muteber olduğu bu devirde, kütüphaneleri ile de şöhret
bulmuş pek çok kişi vardır. Mesela tarihçi Şâfî b. Ali Askalânî (730/1330) devrin
meşhur kütüphanecilerinden olup 18 ayrı kütüphanesi vardı. 118 Elbette kitaplar o
dönemde elle kopya edilmektedir ve belli başlı kişilerde nadir eserler vardır.119
Burada, Moğultay hakkında bilgi veren kaynakların “Onun çok eseri vardı”120
şeklindeki beyanatlarını ve onun yazmış olduğu eserlerin kaynakları olarak
zikredilen hatta günümüze kadar ulaşmayan bazı eserleri tezin ekler bölümünde
verdiğimiz kullandığı kaynak kitapları düşünürsek, onun da önemli bir kütüphanesi
olduğu sonucunu çıkartabiliriz.
Melikü’z-Zâhir Baybars tarafından yaptırılan Baybars Medresesi yanında bir
kütüphane vardır. Burası dini ilimlere dair pek çok temel esere kaynaklık
etmektedir.121 Öte yandan “Mansuriye Medresesi”nin kütüphanesi de çok meşhurdur.
Makrizî, bu medrese ve kütüphaneyi şöyle medhü sena eder: “Mısır ve Şam’da bu
güne kadar onun bir benzeri yoktur. Orada aklî ve naklî ilimlere dair pek çok eser
vardır. Burası Mısır medreselerinin en güzelidir.”122
115
Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421
Makrîzî, el-Hıtat, II, 362, 363, 378
117
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-Kemal, II, 78
118
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 251
119
André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 167
120
İbnül Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Irâkî Ebû Zur’a,
Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296
121
Makrizî, el-Hıtat, II, 379
122
Makrizî, el-Hıtat, II, 382
116
30
Memlûkler devrinde ilim merkezlerinin bu derece artmış olması, ilmi
faaliyetleri de tabiatı ile arttırmış, ilim öğrenme ve tahsil etme yollarını
kolaylaştırmıştır. İlim talipleri, eğitim ve öğretim kurumları başta medreseler olmak
üzere hangah, ribat, zaviye vb. yerlerde dini ve akli ilimleri tedris edebiliyordu. Bu
da ilim ehli kimselerin sayısını ve niteliğini arttırmaktaydı. Onun içindir ki, devrin
pek çok âlimi gibi Moğultay da iyi bir eğitim ve öğretim almış; tarih, tabakat, ensab,
dirayetü’l-hadis, rivayetü’l-hadis, ilm-i rical, nahiv gibi çeşitli ilim dallarında yüzü
aşkın ilmi eser yazmıştır.123
Bütün ilim ve sanat ehlinin toplanma merkezi haline gelen Kahire, ilk devirde
ilim aşkını cihada dönüştürmeyi hedefleyen Memlûk sultanlarının desteği ile inşa
edilen camilerin, medreselerin, hangah ve tekkelerin ilmî ve kültürel pek çok
faaliyetine tanık oluyordu. Devrin meşhur tarihçilerinden Makrizî, o devirde
Kahire’de 70 civarında medrese olduğunu söyler.124
Kahire’deki ilmi hayatı canlandıran asıl merkez hiç kuşkusuz Dımaşk’tır.
Nuaymî ilk dâru’l-hadisler hakkında bilgi verirken, Dımaşk’taki ilk daru’l-hadis
“Eşrefiyye Medresesi”nden bahseder ve Dımaşk’ta görev yapan müderrislerin adını
zikreder.125 Onun burada zikrettiği ve Moğultay b. Kılıç’ın hocalarından olan Mizzî
(742/1341) ile Takıyyüddin es-Sübkî de (756/1355); İbnu’s-Salah ile başlayan
Dımaşk’taki Eşrefiyye Dâru’l-Hadis’i ekolünün Mısır’daki temsilcileridir.
Bu demektir ki Kahire ve Şam; Moğol istilası ardından tefsir, fıkıh, hadis,
tasavvuf, nahiv, kelam, lügat başta olmak üzere bütün İslami ilimlerde yükselişe
geçiyordu. Hatta ilk Osmanlı medresesi olan İznik Medresesi’nin ilk Başmüderrisi
olarak tayin edilecek olan Davûd-i Kayserî (756/1350) de Moğultay b. Kılıç ile aynı
dönemde yaşamış olup naklî ve aklî ilimlerdeki tahsilini Mısır medreselerinde
tamamlayarak Osmanlı ülkesine geri dönmüş idi.126
Öyle anlaşılıyor ki, Memlûkler, Eyyubilerden devraldıkları ilim merkezlerinin
sayılarını artırmışlardır. Moğultay’ın vefatının akabinde Kahire’de neredeyse 45
medrese daha yapılmış, yukarıda Makrizî’nin de ifade ettiği gibi Mısır’da bulunan
medreselerin adedi 70’i geçmiştir. Bu veriler, Osmanlı devletinde ilk medresenin
123
Suyûtî, Tedrib, s. I, 174 (1 Numaralı dipnot); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337
Makrizî, el-Hıtat, II, 362-405
125
Nuaymî, ed-Dâris fî tarihi’l-medaris, I, 19 vd., 35, 36
126
Taşköprîzâde, eş-Şakâiku’n-nu’mâniyye, s. 26
124
31
Sultan Orhan zamanında inşa edildiği ile birlikte mukayese edilirse, Memlûklerde
ilmî manada hareketlilik olduğu görülecektir.
Öte yandan Memluklerde aklî ilimlerden astronomi, matematik ve tıp alanında
da önemli gelişmeler oluyordu. Bu konuda Memlûk sultanları devrin en gelişmiş
tıbbî cihazları ile donatılan hastaneler açıyorlardı. Mesela Halepli Halife b. Ebû’lMehasin, tek gözlü bir hastaya başarılı katarakt ameliyatı gerçekleştirebiliyordu. Göz
hastalıkları başta olmak üzere tıp ilmi, dünyanın başka yerlerinden olduğundan daha
çok Mısır ve Suriye’de ilmî temeller üzerine oturtuluyordu.127
Memlûkler devrinde Kahire’de medreselerin yanı sıra pek çok cami ve mescit
eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yaygın eğitim kurumları idi.
Ezher Camii; İslâm dünyasının halen yaşamakta olan en eski dinî eğitim
kurumu durumundaki külliyesidir. Burası Fâtımîler döneminde Halife MuizLidînillâh'ın emriyle şehrin cuma camii olarak yaptırılmış ve 361 yılı Ramazan
ayında ibadete açılmıştır. “Ezher” (çok parlak, çok güzel) adının Şiî Fâtımîler
tarafından, bu kelimenin müennesi olan Hz. Fatma'nın “Zehra” lakabından
esinlenerek konulmuş olabileceği ileri sürülür. Memlûklerin, Ezher'in bir külliye
haline gelmesinde büyük rolü olmuştur. Özellikle Şafiî fıkhının okutulması için
Taybarsiyye adıyla bir medresenin 709/1309'da bitirilmesi, Fâtımîler'den sonra
binaya ilk büyük ilâve yapılmış olması bakımından önemlidir. O zamana kadar
sadece camide yürütülen ve gittikçe artan eğitim faaliyetlerini karşılamak için Ezher
bünyesinde ayrı mekânlar yapma geleneği başlatılmış oldu. Yine külliyenin solunda
bulunan Akboğaviyye Medresesi, 739/1338 yılında Emîr Alâeddin Akboğa
Abdülvâhid tarafından Şafiî ve Hanefî fıkhının okutulması için yaptırılmış idi.128
Amr b. Âs Camii de Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği ilk yıllarda önemli bir eğitim
ve öğretim mahalli olup Kahire'deki İslam’ın ilk dini yapılarından biridir. Temelleri,
Mısır fatihi sahabi Amr b. As tarafından atılmıştır. Öteden beri bu camide ders
verildiği bilinmektedir. Kahire’nin en eski ilim yuvası Ezher’den farklı tarafı,
buradaki derslerin fahrî olarak yapılmasıdır. Camide ders yapılan yerlere zaviye de
deniliyordu.129 Makrizî’nin anlattığına göre 749/1348 yılındaki meşhur veba salgını
127
Hitti, İslam Tarihi (ter. Salih Tuğ), IV, 1105-1110
bkz. Uzun, Mustafa, “Ezher/Memlûkler Dönemi”, DİA, XII, s.55-56
129
Bkz: Eyice, Semavi, “Amr b. As Camii”, DİA, III, s. 82
128
32
öncesine kadar Amr b. Âs Camii’nde Allâme Şemseddin Muhammed b.
Abdurrahman Hanefî gibi alimlerin devam ettiği kırk kadar ilim halkası vardı.130
Baybars Camii Memlûk sultanlarının Kahire'de yaptırdığı camiler arasında
günümüze ulaşanların en eskisidir. Camii 667/1269 yılında tamamlanmıştır.
Hâkim Camii; Kahire’de Fatımî döneminden kalma önemli bir ilim merkezidir.
Burası 702/1303 yılındaki depremin ardından o zaman henüz “üstâdü’d-dâr”
makamında olan Memlûk Sultanı II. Baybars tarafından 703/1304'te büyük onarım
gördü.131
Tolunoğlu Camii Arapça kaynaklarda Câmiu (Mescidü) İbn Tûlûn, Türkçe
eserlerde ise Tolunoğlu Camii diye anılır. Memlûk Sultanı Lâçin tarafından camide
önemli hizmetler yapılmıştır. Mesela Sultan Laçin, İslâm fıkhındaki dört mezhebe
dair eğitim ve öğretim faaliyetini, hatta tıp eğitimini de burada yaptırmıştır.132
Memlûkler asker kökenli olduklarından askeri alanda eğitim ve öğretim
faaliyetleri önem kazanmıştır. Sultan tarafından satın alınan bir memlûk, önce
Kal’atü’l-Cebel’in (Kahire Kalesi) kışlalarında yer alan ve “tabaka” denilen askerî
okula yerleştirilirdi. Bu okulda memlûke Sünnî esaslara göre İslâm dini öğretilir, katı
disiplin kuralları içinde askerî bilgiler verilmeye başlanırdı. Öğrenimini bitiren
memlûk azat edildikten sonra askerî teçhizatını alır ve sultanın hassa birliğine
katılırdı.
Bir memlûkün meslek hayatındaki en önemli kişi onu en son satın alan ve azat
eden kimsedir. Azat edilen memlûke “atik”, azat edene de “mu'tık, mevlâ, üstat,
seyyid” denirdi. Memlûk, son efendisine karşı onun ölümüne kadar büyük saygı ve
sadakat duyguları beslerdi. Bir memlûk mevlâsına sadakat gösterdiği gibi
arkadaşlarına da sadıktı. Memlûkün kölelik ve azatlık arkadaşlarına “huşdaşiye”
(huşdaş) denirdi. Huşdaşlar tam bir dayanışma içindeydi; uzun zamandan beri huşdaş
olanların arasına sonradan katılanlara “ecnebi” (yabancı) denir ve kendilerine bir
süre yabancı gibi davranılırdı. Huşdaşiye arasında görülen karşılıklı dayanışma yaşça
130
Makrizî, el-Hıtat, II, 256
Abouseif, Doris Behrens, “Hâkim Camii”, DİA, XV, s. 184-185
132
Makrizî, el-Hıtat, II, 269
131
33
büyük olanın küçüğü gözetmek için görev almasıyla başlar ve büyük memlûke “ağa”,
küçük memlûke de “ini” denilirdi.133
Memlûk köle asker demektir; satın alınan bir Memlûkün, iyi bir eğitim alması
şarttır. Bu yüzden başlangıçta ona okuma yazma öğretilir ve Kuranı kerim okutulur.
Daha sonra askeri eğitime tabi tutulabilir; ata binmeyi, yüzmeyi, kılıç, kalkan, mızrak
ve topuz gibi savaş aletlerini kullanmayı öğrenebilirdi. Zira bir Memlûk, din ve
vatanı müdafaa edebilmek için her türlü tehlikeyi göze alabilecek mahir birer
askerdir.134
Moğultay b. Kılıç’ın ilk tahsil yıllarında Kahire’de Türk dil âlimi Fahreddin
Divriği (713/1313) Memlûk sultanlarından Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'a
hocalık yapmış, Türkçe konusunda (Moğultay’ın hocası) Ebû Hayyân Endelüsî’ye
ders vermiştir.135
Görüldüğü üzere Moğultay’ın yaşadığı yıllar (689-762/ 1290-1361) Kahire
önemi haiz bir tarihe sahiptir. Bu zaman dilimi Memlûkler’in İslam’ın liderliğini
üstlendiği Bahrî Memlûkler devrini içine alır. Devlet yönetim ve iktisadi gelişmeler
ile dikkat çekici bir yükseliş gösterir. Toplum pek çok alanda olduğu gibi sosyal
sahada, eğitim ve öğretimde kurumları ile ilim ve irfana sahip çıkmaktadır. Bölge ise
İslam alimlerinin güven buldukları bir merkez olmaktadır.
Kaynaklar bize Moğultay’ın, Memlûklerin ilk yıllarına rastlayan bu süreçte iyi
bir eğitim aldığını, pek çok İslam aliminden istifade ettiğini söylemektedir. Tezin
bundan sonraki bölümünde Moğultay’ın hayatını, ilmî kişiliğini ve eserlerini
inceleyecek, onun hadisçiliği hakkında bize ışık tutacak bilgilere ulaşmaya
çalışacağız.
133
Yiğit, İsmail, “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 93-94
İbn Haldun, el-Iber, V, 370
135
İzgi, Cevat, “Fahreddin Divriği”, DİA, XII, 82
134
34
BİRİNCİ BÖLÜM
MOĞULTAY B. KILIÇ’IN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE
ESERLERİ
35
I- HAYATI
A. KİMLİK BİLGİLERİ
Araştırmamıza konu ettiğimiz müellifin kaynaklarda isim ve künyesi tam
olarak Ebû Abdullah Alâuddin Moğultay b. Kılıç b. Abdullah el-Bekcerî el-Hukrî (?)
şekliyle yer almaktadır. 136
Moğultay b. Kılıç ilmî sahada çalışmaları ile temayüz etmiş olup asrının hadis
hafızı, devrinin imamı, neseb ilminin önemli alimlerinden olup Hanefi mezhebine
mensup allâme ve muhaddis bir Türk’tür.137
Arapça kaynaklarda geçen
(‫)احلكر‬
kelimesini İbn Kâdî Şühbe (851/1447)
“Tarih”inde138 “Hukr” şeklinde zabt etmiş olduğu için biz de onu tercih ettik. Şehir,
belde isimlerini alan eserlerde Hukr veya Bekcer adıyla zikredilen bir yerleşim yeri
adını bulamadık. Ancak Moğultay’ın talebesi Şihabü’d-din İbn Receb Hanbelî’nin
(774/1372) Mısır’da bir yerleşim yeri olduğuna dair139 ve Makrizî’nin de Kahire’de
el-Hukr el-Bekcerî, Hukr Camii 140 adıyla bilinen cami isimlerini verdiği dikkate
alınır ise müellifin nispet edildiği Bekcer ve Hukr’in Kahire’de bir yerleşim yeri
olduğu söylenebilir.
Kaynaklar Moğultay b. Kılıç adının okunuşu hakkında farklı rivayetlere yer
vermiştir. Tezde Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki141 kullanım şeklini tercih ettik
ve bu çalışmada Moğultay b. Kılıç şeklinde zikrettik. Ancak burada onun ismi
hakkında kaynaklarda yer alan bilgilere de kısaca yer vermek istiyoruz:
136
Safedî, A’yânül-asr, V, 433; İbnür-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
215; Lisanü’l-mizan, VII, 15; İbn Kutluboğa, Tacüt-terâcim, s. 269; İbn Fehd, Lahzül-elhâz, s. 133;
Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365; Tabakatü’l-huffaz, 538; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl
ale’l-ıber, I, 71-73; Bağdadî, Hediyyetü’l-arifin, VII, 413 (8174); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII,
337; Şevkânî, el-Bedrü’t-tâli’, II, 312; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275; Kehhâle, Mucem, XII, 313
137
İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, 268
138
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198
139
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142
140
Makrizî, el-Hıtat, II, 324
141
Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230
36
Moğultay adını Zirikli 142 , Suyutî 143 “Muğaltay” şeklinde zabt ederken; İbn
Fehd’in “Lahzu’l elhaz”ına yapmış olduğu ta’likinde Zahid Kevserî, “Temîmî
Tabakat’ında onun ismini Muhammed Muğaltay, Burhaneddin Imâdî’nin ise
Alâüddin Ali Muğaltay” olarak zikrettiğini kaydeder.
şeklinde kaydetmiştir.
145
144
Kehhâle “Muğlatay”
Yine bazı kaynaklarda müellifin adı, “Muhammed
Muğultay” ve “Alâüddin Ali Muğultay” şeklinde de zabt edilir. 146 Yaygın kullanım
şekli “Kılıç” olan baba adını ise nadir de olsa “Kalîc” veya “Kulîc” şeklinde yanlış
ifade eden müellifler de olmuştur.147
Moğultay b. Kılıç, Kahire’de Kal’atü’l-Cebel’de dünyaya gelmiştir.148
Kaynaklar Moğultay’ın doğum tarihi hakkında farklı rivayetlere yer verir.
Kasım b. Kutluboğa 149 , Suyûtî 150 , Ziriklî 151 , İbn Hacer 152 ve Moğultay’ın
muasırlarından devrin önemli biyografi alimi İbn Fehd’in 153 verdiği bilgiye göre
Moğultay b. Kılıç, 689/1290 yılında dünyaya gelir. Tercih edilen görüş de budur.
Nitekim talebesi Şihabüddin İbn Receb Hanbelî (774/1372), hocalarını anlattığı eseri
meşîhası el-Müntekâ’da Moğultay’ın vefat tarihini 689/1290 olarak zikrederken154,
142
Zirikli, el-A’lâm, VII, 275
Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, s.538
144
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 (1 numaralı ta’lik)
145
Kehhâle, Mu’cem, XII, 313
146
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
147
bkz. İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Tagriberdî, en-Nücûm, IX, 11; Zirikli, el-A’lâm, VII,
275
148
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 256 [Kal’atü’l-Cebel; Eyyûbiler devrinde Selâhaddin-i Eyyûbî
tarafından yapımına başlanmış ancak tamamlanamamış bir kale şehirdir. Bu kalenin yapılması,
Kahire şehrinin ileride onun etrafında gelişip büyümesini sağlayacaktır. Buraya Kahire Kalesi / İç
kale de denir. Selâhaddin-i Eyyûbî’den sonra oğlu Melikül Âdil Seyfeddin devrinde tamamlanan
kale, o tarihten itibaren sultanların ikâmetgâhı olmuştur. Selahaddin-i Eyyûbî, Kal’atü’l-Cebel’i
yaptırırken, yeni bir başkent kurmak ister. Bu nedenle, Kahire’de Mukattam dağı tepesinde bu
kaleyi yaptırır. (Makrîzî, el-Hıtat, II, 202; Seyyid, Eymen Fuad, “Kahire”, DİA, XXIV, 174)
Memlûkler devrinde burası, geniş bir yerleşim alanıdır. Nasır Muhammed bir at meydanı
kurdurmuş, bayramlarda merasimler tertip ettirmiştir. Tepenin yamaçlarında emirlerin evleri,
Memlûklerin kalabilecekleri binalar, muazzam bir camii, adalet sarayı ile kütüphane
bulunmaktaydı. (Adrea Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 177-178)]
149
İbn Kutluboğa, Tâcüt-terâcim, 269
150
Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Husnü’l-muhâdara, I, 307; Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365
151
Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275
152
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15
153
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133
154
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142
143
37
bir diğer talebesi Ebû’l Fadl Irakî (806/1403) ise, hocasına bir defasında doğum
tarihini sorduğunda 689/1290 yılını işaret ettiğini kaydetmektedir.155
Öte yandan bu tarihi farklı zikredenler de vardır. Devrin önemli biyografi
alimlerinden ve meşhur “el-Vefeyat” müelliflerinden İbn Râfî’ Sellâmî (774/1372),
onun doğum tarihini 690/1290 olarak vermektedir.156
Moğultay b. Kılıç’ın doğum tarihini 690/1290 sonrası olarak kaydedenler
arasında, aynı dönemin şahsiyeti ve meşhur biyografik eserlerin müellifi Safedî
(764/1363) ile Takıyyüddin es-Sübkî (756/1355 ) de bulunmaktadır.157
Moğultay
b.
Kılıç’ın
ailesi
hakkında
kaynaklarda
detaylı
bilgiye
rastlayamıyoruz. Ancak İbn Nâsıruddin’in (842/1438) vermiş olduğu bir bilgiye göre
Moğultay’ın, hanımına sema yolu ile hadis yazdırdığını anlıyoruz. İsminin Mülûk
binti Ali Hüseynî olduğunu öğrendiğimiz hanımı, kocası Moğultay b. Kılıç’tan
rivayette bulunmaktadır.158
Kimlik bilgileri hakkında biraz daha umumi malumat elde edebilmek için
yaşadığı toplumda bir Memlûk ailesi hakkında bazı değerlendirmeleri paylaşmak
isteriz. Memlûk tarihçisi David Ayalon’un yapmış olduğu bir tespitte; Memlûkler
şahsî meziyetleri, sosyal farklılıkları ve askerî alandaki başarıları ile Mısır
toplumunda özel bir aristokrat sınıfı oluşturmuştu. Memlûk olmak demek “tek nesilli
bir soyluluk” anlamına geliyordu; yani soylu olmak memlûkün memlûk olmasıyla
başlayıp ölümüyle sona eriyordu ve çocuklarına bu özellik intikal etmiyordu. Çünkü
bir memlûkün oğlu kölelik veya esirlikten gelmediği için memluk olamıyor ve bu
sıfatı taşıyamıyordu. Onlar, özellikle yüksek rütbeli komutanların oğulları,
memlûklerle siviller arasında zamanla siviller tarafından yutulan bir orta sınıf
oluşturmaktaydı. Çok az istisnalar dışında torunlar herhangi bir askeri imtiyaza sahip
olamamışlardır.159
Bu verileri dikkat alırsak, Moğultay b. Kılıç’ın veya babasının bir memlûk
olduğunu veya olmadığını söylemek mümkün olabilir mi? Hiç şüphesiz sonuç ne
155
İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, 133
157
Es-Safedî, A’yanu’l-asr, V, 433; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
216; Şevkânî, el-Bedrü’t-tâli’, II, 312
158
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268
159
Ayalon, David, “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih
İncelemeleri Dergisi, IV, s. 235, 236, İzmir, 1989
156
38
olursa olsun bu özellik, müellif ve ailesinin Memlûkler devrinde yaşamış Türk’lerden
olmadığı anlamına gelmeyecektir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, Moğultay b. Kılıç’ın babası eğer memlûk
olsaydı, kendisinin aristokrat bir sınıf içinde olması icap ederdi. Oysa onun bir kılıç
ustası olarak Mısır’da yaşamış olduğunu; ancak emirlerle iyi bir irtibatı bulunduğunu
düşünürsek, Moğultay b. Kılıç ve babasının, Memlûklerde babası memlûk olan
çocuklara verilen özel statü “evlâdu’n-nâs” içinde olmadıklarını da söyleyebiliriz.
Moğultay b. Kılıç’ın “evlâdü’n-nâs” ile bir ilişkisi olup olmadığını anlamak
için öncelikle “evlâdü’n-nâs”ın ne manaya geldiğini açıklamak yerinde olacaktır
kanaatindeyiz.
Memlûk geleneğinde toplumun en üst tabakasını gayri müslim bir anne
babanın çocuğu olarak doğan, çocukluk çağında iken esir alınan, köle olarak
büyüyen, İslâmlaştırılan, askerî eğitimlerini tamamladıktan sonra azat edilen ve
Arapça bir isim taşımayan kişiler oluşturmaktaydı. Memlûk emîrlerinin çocukları ise
tamamen farklı bir statüde bulunuyordu. Bunlar Memlûk Sultanlığı'nın toprakları
içinde hür ve Müslüman bir anne babanın çocuğu olarak doğmuşlardı ve Arap ismi
taşıyabiliyorlardı.
Onlar,
babaları
ve
dedelerinin
geçtikleri
merhalelerden
geçmemişler, dolayısıyla onların ulaştıkları derecelere de ulaşamamışlardı. Bu
sebeple Memlûk geleneğinin daha aşağı sosyal tabakası olan “halka” sınıfına dahil
ediliyorlar ama bu halkanın da en üst grubunu oluşturuyorlardı. Bundan dolayı onlara
“asil halkın çocukları” anlamında evlâdü'n-nâs deniliyordu.
Evlâdu’n-nâs, babalarının makam ve mevkilerini tevarüs edemiyordu. Bunlar
nizami orduyu teşkil eden “Memâlikü’s-sultaniyye” (kapıkulu askeri, muhafız alayı),
“Ecnâdü’l-halka” (İktalı askerler) ve “Memâlikü’l-ümera” (emirlerin muhafız kıtaları)
gibi üç sınıfın yanında sadece savaş zamanında orduda ihtiyat kuvvetleri olarak
bulunuyordu. Hatta savaş olmadığı zamanlarda da ücret alıyorlardı.160
Bu tespiti yaptıktan sonra şunu da öğrenmek istiyoruz:
Kaynakların verdiği bilgiye göre vaktiyle Memlûkluların sultanı Baybars
Rükneddin el-Bundukdârî Miladi 1265 yılında Halep, Hama ve Gazze seferini tertip
160
Seyyid, Muhammed Seyyid, “Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525
39
etmişti. 161 Bu sefer sırasında Moğultay b. Kılıç’ın babası da Kaysariyye seferine
katılmıştır. 162 Peki, Moğultay b. Kılıç’ın babası bu sefere hangi sıfatla katılmış
olabilir?
Maalesef bu seferde babasının hangi sıfatla orduya katıldığını kaynaklarda
bulamadık. Ancak yukarıdaki tespitlerimizi dikkat alır ve müellifin eserinde verdiği
bilgiye göre babasının; “Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, Kaysariyye’ye sefere
çıktığı zaman ben de onunla beraberdim ve bu seferde Beyt-i Makdis’i ziyaret
ettim.”163 sözlerini de az önceki bilgilerle birlikte bir bütün halinde değerlendirmeye
çalışırsak buradan şöyle bir netice çıkartmak mümkün olabilir:
Moğultay b. Kılıç ve babası bir memlûk değil ise de, büyük babalarından
birinin memlûk olması söz konusu olabilir. Yoksa sıradan bir kılıç ustasının,
özellikle askerî bir yapıya sahip olan memlûk ordusunda, o günkü şartlarda bir emirle
beraber olmasının ve “Beyt-i Makdisi” ziyaret edebiliyor olmasının bir anlamı
olmasa gerektir.
Şimdi gelelim müellifimizin “evlâdü’n-nâs” olup olmamasına…
Evet, “Evlâdü’n-nas” içinde yukarıda da izah ettiğimiz gibi “Ecnâdü’lhalka”ya dahil olanlar, devletin iç ve dış seferlerine katılabiliyor, kalelerin
korunmasında görev yapabiliyor, hatta bu hizmetlerin karşısında maaş ve erzak da
elde edebiliyorlardı. Dahası onların arasında halk ile kaynaşan, başka meslekleri
hatta ilmiye sınıfını tercih edenler de olabiliyordu.”164
Gerçi son dönem araştırmacılardan Şakir Mustafa, Moğultay’ı evlâdü’n-nâs
olarak takdim etmektedir.165 Memlûkler üzerine yapmış olduğu çalışmaları ile öne
çıkan oryantalist David Ayalon ise Moğultay’ı evlâdü’n-nâs olarak gösterir ve şöyle
der: “Genellikle evlâdü’n-nâs olan Memlûkler, daha ziyade Arap isimlerini
çocuklarına vermiş olsalar da Türkçe isimlerini çocuklarına vermekten asla
çekinmezlerdi. Nitekim fakih Moğultay b. Kılıç da onlardan biriydi ve Mısır’da
161
Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 95; İbn Haldun, el-Iber, V, 385; İbn Hallikân, Vefeyât, IV,
155
162
Kayseriyye; Filistin’de Hayfa ile Yafa arasında kalan tarihi bir şehirdir. Kayserânî nisbesi de
buradan gelir. bkz. Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 343
163
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 117
164
Seyyid, Muhammed Seyyid, “Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525
165
bkz. Şakir Mustafa, et-Târihu’l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218
40
dünyaya gelmişti.” 166 Ancak biz klasik kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın veya
babasının açıkça evladün-nâs olarak zikredildiğine dair bir bilgiye rastlamadık.
Ancak bizim burada özellikle dikkatimizi çeken husus, babasının Sultan
Baybars Rükneddin Bundukdârî’nin yanında orduda bulunmuş olmasıdır.
Memlûklerde sultan, yetiştirip azat ettiği ve emir yaptığı memlûklerini hoş
tutup kendisine gösterdikleri sadâkatlarının karşılığında onları hep desteklerdi.
Emirlerin oğulları, yetişkin çağa gelince ordunun “halka” adlı birliğine girebilirdi.
Çünkü ordunun bu birliği memlûk olmayan askerlerden oluşurdu. Evlâdü’n-nâs’ın
dışında Mısırlılar, Suriyeliler, bedevîler ve Türkmenler de bu birliğe katılabilirdi.167
Ecnâdü’l-halka diye adlandırılan bu askerler, asıl memlûk olmadıkları için en
mükemmel askerî eğitim veren kışlalara girmezdi. 168 Onlar, ordunun kaymak
tabakasını oluşturan asıl memlûklere göre askerî eğitim, maaş ve ikta’ bakımından
hiyerarşide daha aşağıda yer alırlardı. Nadiren memlûk ordusunun en yüksek makamı
olan “Emîru’l-elf” (binler emiri) rütbesine ulaşırlardı.169
Çünkü “ecnâdü’l-halka”nın (iktâlı askerler) en üst düzeyde olanlarına
“evlâdü’n-nâs” deniliyordu. Moğultay’ın büyükbabalarından birinin daha alt
kademelerde bulunması muhtemel görülebilir. Kaldı ki zaman içinde prestiji sarsılan
“evlâdü’n-nâs”, askerî imtiyazlarını da kaybetmişlerdi. Hatta onların büyük bir
bölümü orduda onbaşı (emîr-i aşere) ve kırkbaşıdan (emîr-i tablhâne) daha yüksek
rütbelere gelemediği gibi idarî hayatta da önemli mevki ve makamlara terfi
edemiyordu.”170
Bu iktâlı askerler arasında sadece Türklere, Kürtlere ve Araplara özel sınıflar
olabiliyordu. Bir harp vukuunda onlar, beylerinin komutasında Memlûk ordusunda
yerlerini alıyorlardı.171
Öte yandan Memlûk devletinin bel kemiğini oluşturan memlûk sistemi, başka
Müslüman Ortaçağ devletlerinden farklılık göstermekteydi. Dışarıdan gelen, sultan
166
Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 229
Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 128, 129
168
Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 132
169
Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 61
170
Seyyid, Muhammed Seyyid,” Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525
171
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 216
167
41
tarafından satın alınıp kışlalara girme hakkına sahip olan, orduda ve devlet
yönetiminde en üst makamlara ilerleyen memlûkler bile, oğullarının kendileri gibi
yükselmelerini sağlayamazdı. Evlâdü’n-nâs, yani oğulları, Mısır’da doğdukları ve
satın alınmadıkları için, kışlaya giremezlerdi ve onun getirdiği avantajlardan mahrum
kalırlardı.
Onlar,
ancak
memlûk
olmayanlardan
oluşan
halka
birliğine
katılabilirlerdi.172
Moğultay’ın kimlik bilgilerine dair ayırmış olduğumuz bu bölümde bir konuya
daha temas etmekte fayda görüyoruz; o da şudur:
Sultandan erine kadar bütün Memlûkler Türkçe isimlere önem vermekteydi.
Bir manada Türkçe ad kullanmak Memlûk olmanın da adeta bir gereği olarak kabul
ediliyordu. Ailesi evladına isim verirken hangi kavme mensup olursa olsun özellikle
Türk adını vermeyi tercih ediyordu. Aileler, genellikle hakimiyeti, güç ve kuvveti
temsil eden hayvanları, altın gümüş gibi sağlamlığı ifade eden cansızları çocuklarına
isim olarak veriyorlardı. Bu arada isimler içinde epeyce Moğol adı da
görülebiliyordu. Bunun sebebi, Moğolların Memlûklere sığınması olarak görülebilir.
Zira bunların pek çoğu aynı zamanda sultan ve emir de olabiliyordu. Bu durum,
Muğal, Mungol veya Moğol da denilen ismin, kavmî bir nitelik taşımasından ziyade
siyasi bir güç olarak ortaya çıkması şeklinde ele alınabilir.173
Müellifimizin isminde geçen “tay” adına gelince; “tay” kelimesi Çolumca,
Altayca, Kırgızca’da ana tarafından akrabaya veya Tofaca, Tatarca, Dolganca, Şorca,
Özbekçe, Kumandıca’da olduğu gibi dayıya verilen bir isim olarak kullanılmaktaydı.
Nitekim bu manada Uygur ve Çolumca dillerinde dayıya “taya”, Hakasça,
Kumandıca ve Şorca’da ise “tayı” denilmektedir.174 Bunun yanı sıra ince, genç, taze
anlamlarına da gelen “tay” kelimesi, aynı zamanda dağ ve atın yavrusuna verilen
isim olarak da kullanılmaktadır. Nitekim Azerbaycan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek,
Tatar, Türkmen ve Uygur Türkçesinde ise tay üç yaşına kadar olan atın yavrusuna
172
Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 59, 67,
68
173
Sümer Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I, 373
174
Binler, Mehmet Ziya, Türk Ailesi ve Akrabalık Terimleri Sözlüğü, 262-263
42
verilen isimdir. 175 Bugün Türk dünyasının Doğu Türkistan, Kırgız, Türkmen ve
Kazak kollarının aralarında paylaşamadıkları, her birince kendilerine mal edilmek
istenen Kâşgarlı Mahmud'un 464/1072 yılında bitirmiş olduğu 176 veya 466/1074
yılında tamamladığı da söylenilen eseri “Divânü lügâti’t-türk”te de kelime aynı
anlamda kullanılır.177
Özellikle hicri yediyüzlü yıllardaki Bahrî Memlûk devrinde yaşamış Aydoğdu
Harezmî (729/1328), Seyfeddin Ayıtmış (736/1336), Esenboğa Bahâdırî (776/1374),
Esen Sargatmış (771/1370), Aruk Tay (750/1349), Akkuş Rüstemî (709/1309),
Alâeddin Aydoğmuş (743/1342), Ayna Bey Bektemur (763/1362), Melikü’z-Zahir
Baybars (709/1310)… gibi pek çok emirin, nâibin toplum içinde var olduğunu
görebilmek mümkündür.178
Memlûklerin yaşadıkları toplum içinde özellikle Türk isimlerini yaygın olarak
kullanmış olmaları ve bu konuda özellikle Bahrî Memlûkler devrinde Türk adlarının
öne çıkmasını, Moğultay ve dönemini daha iyi anlamak için önem arz ettiğini
düşünüyoruz. Çünkü Memlûk Devleti’nde köle olarak getirilenlerin hepsi özellikle
Bahrîler döneminde Türk isimleri taşıyordu. Sonradan Arapça isim ve lakaplarla
birlikte anılmaya başladı.179
Öte yandan bu dönem Memlûklerinin, emirden erine kadar daha ulvî
duygularla tarih sahnesinde yer aldıkları görülür. Mısır gibi Arap dünyasının egemen
olduğu topraklarda bir Memlûk’ün Türk adını taşıması; onları, içinde yaşamış
oldukları toplumda farklı bir konuma yükseltmektedir. 180 Moğultay’ın yaşadığı
dönem, tarih itibariyle Bahrî Memlûklerin ilk devresine takâbül ettiğine, hatta
özellikle devletin ilk kuruluşunun gerçekleştiği yıllardan itibaren yeni kurulan
devlete aynı zamanda “Devletü’t-Türk” veya “Devletü’l-Etrâk” 181 adı verildiğine
hatta halkın büyük bir kısmının Türkçe konuştuğuna, ilim dilinin Arapça ama saray
175
Gülensoy, Tuncer, Köken Bilgisi Sözlüğü, I, 872; Ercilasun A. Bican ve komisyon, Karşılaştırmalı
Türk Lehçeleri Sözlüğü, I, 858-859
176
Akün, Ömer Faruk, “Kaşgârlı Mahmut”, DİA, XX, 12
177
Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügâti’t-Türk, (çev. Serap Tuğba Yurteser), s. 5, 544
178
bkz. Sümer, Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I, 399-440
179
Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 203
180
Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 59
181
Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 1, 2; Makrizî, el-Hıtat, III, 350
43
dilinin Türkçe olduğuna göre182 müellife ailesi tarafından Moğultay b. Kılıç adının
verilmiş olması bir kat daha anlamlı olmalıdır. Nitekim Memlûkler üzerine yapmış
olduğu araştırmaları ile tanınan David Ayalon gibi batılı araştırmacılar o günkü
toplumda Türk adının verilmesini ve Türkçe konuşulmasını en önemli unsur kabul
etmektedir.183
Öte yandan David Ayalon’un; Kalkaşendî’nin eserlerinden edindiği bilgiye
göre özellikle ilk dönemlerde Memlûk Türkleri, isimlerini anayurtlarındaki çevrede
bulunan canlı ve cansız objelerden seçmeye devam etmektedir. Zira bu objeler,
onların aşina oldukları nesneleri ifade etmektedir. Bunu yapmakla onlar, bir anlamda
değişmezliğin, sabrın ve gücün simgelerini yaşatmak istemektedirler. Bu adlar
genellikle bir hayvan veya metal isimleri ile kullanılmaktaydı; en yaygın kullanılan
isimlerden biri de boğa idi. Aileler çocuklarına Tayboğa, Altunboğa, Gümüşboğa,
Timurboğa (Demirboğa), Baydumur (Baydemir), Taydumur (Taydemir), Arslan,
Tankiz (Deniz) gibi isimler vermekteydi.” 184
Moğultay b. Kılıç’ın ismi hakkında kaynaklarımızda onun Moğol olduğuna
dair her hangi bir bilgiye rastlamadık. Tespit edebildiğimiz kadarıyla o dönemlerde
Ruslar, Moğollar ile Türkleri birbirinden ayırt etmek için Türk kökenli olanlara Tatar
adını veriyorlardı. Nitekim Cengiz Han’ın komutası altında önüne çıkanı talan eden
Moğol ordusu Moskova, Anadolu, Bağdat ve Mısır gibi önemli merkezleri istila
ettiğinde, bu ordunun büyük bir çoğunluğunu Kıpçak Türkleri meydana getiriyordu.
Moğol ordusunun büyük bir çoğunluğu da Türklerden oluşuyordu. Ancak bütün
komuta kademeleri, onbaşılık dahil, Moğolların tekelinde bulunuyordu. Kıpçaklar ve
öteki Türk boylarından gelenler rütbesiz askerlerdi.185
Babasının ısrarla Moğultay’ı askeri alanda yetiştirmek istemesini de
unutmamak gerekir. O günkü şartlar altında Moğultay’ın, ileride ümera içinde
bulunabilmesi için gereken şartları taşıyor olabileceğini ve babasının da bundan
dolayı onu askeri alanda yetiştirmek istiyor bulunabileceğini düşünmek gerekir. Zira
182
Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 63
Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 196
184
Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 200
185
Maksudoğlu, Mehmed, “Tatarlar: Moğol mu, Türk mü?”, 205-210, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Sy. 11-12, 1993-1994
183
44
o günkü şartlarda “bir asker olarak” oğlu Moğultay’ı askerî okullarda (tıbak)
yetiştirmesini mümkün görmeseydi, bu konuda ısrarcı olmasının bir manası olmazdı.
B. İLİM SEVGİSİ, AZMİ VE SEYAHATLERİ
Moğultay b. Kılıç, devrin önemli alimleri yanında ve ilmî mesailerin
harcandığı bir çevrede yetişmiştir. Israrla ilim halkalarına gitmek istemiştir. Çünkü
Moğultay b. Kılıç’ta Allah vergisi bir ilim aşkı vardır. Nitekim İbn Fehd şöyle der:
“Moğultay b. Kılıç, yaşıtları gibi ata binme ve ok atma yerine ilmi eserlere
daha düşkün, yazmaya ve okumaya karşı çok gayretli idi. Onun gerçekten çok kitabı
vardı. Vefat edinceye kadar da yazmaktan ve okumaktan hiç ayrı kalmadı.”186
David Ayalon’un yapmış olduğu tespite göre, “Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği
dönemde Sultan tarafından satın alınan bir memluk özel bir okula yerleştirilirdi.
Orada yetişkin çağına gelinceye ve mükemmel bir asker oluncaya kadar askeri talim
ve dini bir eğitim alırdı. Öğrenimi bitirdikten sonra azat edilirdi. Böylece genç, askerî
techizatını alır, sultanın memlük bölümüne tayin edilirdi. Tıbâk veya atbâk adı
verilen bu askerî okullar Kahire kalesinin (Kal’atü’l-Cebel) kışlaları arasında
bulunurdu.”187
Kaynaklarda Moğultay’ın bu askeri okullarda okuduğu bilgisine rastlamadık.
Ancak onun istikrarlı bir ilim hayatı olduğunu görebiliyoruz. Moğultay, yaşadığı
devrin ileri gelen ilim ehlinden istifade etmekte muvaffak olmuş, hatta alimlerin ilim
meclislerinde hadis semaında bulunmuştur.
188
Onun aşırı ilim sevgisinin bir
göstergesi de talebesi Irâkî’ye, Moğultay’ın, ne zaman sema’a başladığına dair
kendisine yöneltilen bir soru üzerine vermiş olduğu “Yediyüzlü yıllardan sonra
Şam’a geldiği”189 şeklindeki cevaptır.
186
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn
Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
187
Ayalon, David, “Memlûk Devleti’nde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih
İncelemeleri Dergisi, IV, s. 221, 222, İzmir, 1989; Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin,
“Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 57
188
İbn Hacer, Lisanü’l-mizan, VII, 15
189
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17 (Irâkî’den naklen)
45
Zira bu tarih, onun çok erken yaşlardan itibaren ilim çevrelerine muhabbet
duyduğu bir döneme uygun düşmektedir. Bu zaman dilimi, Moğultay’ın kendi
ifadesiyle, ilim tahsili için Humus’a gittiği 709/1309 yılıdır.190
Safedî ve İbn Hacer’in de kaydettikleri gibi191, Moğultay’ın aşırı ilim sevgisi
ve geniş bir kütüphaneye sahip olması en büyük etken olmalıdır. Yine kaynakların
ifade ettiğine göre192, çoğu zaman insanların içine karışmaması, bir ilim aşığı alimin
azim, sebat ve kararlılığı içinde ilmi heyecanı tetikleyen çok önemli bir etken olarak
değerlendirilmelidir.
C. VEFATI
Kaynakların pek çoğu Moğultay b. Kılıç’ın vefat tarihinin 762/1361 yılı
olduğunda hemen hemen ittifak halindedirler.193 Bazı kaynaklar ise onun 760/1359
yılında vefat ettiğini kaydetmektedir. 194 Kâtip Çelebi Moğultay b. Kılıç’ın Buharî
şerhi et-Telvîh adlı eseri hakkında bilgi verirken 762/1361 ve 792/1389 gibi iki vefat
tarihi zikretmektedir.195 Katip Çelebi’nin eserinde bu kadar farklı iki tarihin verilmesi
istinsah hatası olmalıdır.
Moğultay b. Kılıç’ın vefat ettiği ay olarak Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî196,
Suyutî197, İbnü’l-Imâd198; İbnü’l-Irâkî199 762/1361 yılının şaban ayının on dördünü
işaret ederlerken, bazı kaynaklara göre de Moğultay b. Kılıç, Şaban ayının yirmi
dördü Salı günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.200
Moğultay b. Kılıç, Mühezzebiyye Medresesi’nde vefat etmiştir. Bu medrese,
devrin meşhur tıb alimlerinin reisi İbn Ebû Halîka Mühezzebüddin Muhammed b.
190
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 513; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
192
bkz. İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
193
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 141; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; Makrizî, Kitâbü’s-sülûk, VII, 71; İbn
Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
194
İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244
195
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534
196
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142
197
Suyûtî, Tabakatu’l-huffaz, 538
198
İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337
199
İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 70
200
İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296
191
46
Ebû’l-Vahş tarafından yaptırılmıştır. Bu zat, meşhur Mansuriyye Mâristanı’nda tıp
müderrisi olarak görev yapmıştı.201
O günkü şehir hayatında Kahire’ye giriş onbir farklı kapıdan yapılıyordu.
Şehrin kıble istikametinde birbirine birleşik iki kapı vardı; buraya “Zevîle” adı
veriliyordu. İnsanların en sık olarak kullandığı yer burası idi. Şehrin Nil nehrine
bakan tarafında ise iki kapı daha vardır. Bunlardan birine “Futûh”, diğerine de
“Nasr” adı verilmekteydi. Doğu istikametinde de üç kapı bulunuyordu; Berkıyye,
Bâbu’l-Cedid, Mahrûk. Güneyde ise Kantara, Ferec, Bâbu Seâdet, Bâbu Hâce
bulunmaktaydı.202
Söz konusu edilen Mühezzebiyye medresesi, Kahire’de kıble istikametinde
bulunan Zevîle kapısının dışında yer alıyordu.
Moğultay b. Kılıç’ın cenaze namazını Kâdı İzzeddin İbn Cemâa kıldırdı. Bu zat,
710/1310 yılından itibaren özellikle hadis tahsili için İskenderiye, Şam, Mekke ve
Medine başta olmak üzere çeşitli ilim merkezlerini dolaşmış bir hadis alimi idi.
İbnü’l-Cevzî, Abdülmümin b. Halef Dimyâtî, Ebû Hayyân Endelüsî gibi birçok
âlimden hadis, usûl-i fıkıh, kelâm, nahiv gibi dersler almış, Zehebî ile de
birbirlerinden hadis dinlemişlerdi. Kahire'deki Sâlihiyye Medresesi'nde müderris
oldu. Zehebî, Zeynü’d-din lrâki, Ebü'l-Mehâsin Hüseynî ve İbnü's-Sübkî gibi meşhur
şahsiyetler onun talebeleri arasında idi. 767/1366 yılında vefat etmiştir.203
Bu özelliklerde bir alimin, Moğultay’ın cenaze namazını kıldırmasından onun
ve devrin ileri gelenlerinin Moğultay’a ne kadar değer verdiği sonucunu çıkartmamız
mümkün görülebilir. Zira İzzeddin İbn Cemâa, müellifimizin vefat ettiği yıl
Kahire’de kâdı’l-kudât görevini icra etmekte olup devlet erkanı ile de irtibatı güçlü
olan bir kişidir.204
201
Makrizî, el-Hıtat, II, 369
Makrizî, el-Hıtat, I, 380
203
Kallek, Cengiz, “İbn Cemâa İzzeddin”, DİA, XIX, 393
204
Makrizî, Kitâbü’s-sülûk, VII, 50
202
47
Moğultay b. Kılıç, Kahire önlerinde Matariye ile Cebelüahmer arasında yer
alan devrin Ridâniye mezarlığına defnedilmiştir.205
II. İLMÎ KİŞİLİĞİ
Hadis ilmi; bir yönüyle rivayetü’l-hadis, diğer yönüyle de dirayetü’l-hadisten
meydana gelir. Hadis ilminde bir alimin ilmî kişiliğini hadis ilminin bu iki önemli
unsuru “Rivayetü’l-hadis” ve “Dirayetü’l-hadis” yönüyle ele almak gerekir, diye
düşünüyoruz. Çünkü bir sözün (özellikle hadisin) veya bir metnin (özellikle hadis
metninin) doğruluğu, hem isnadın hem de metnin incelenmesi ve araştırılması ile
mümkün olabilir. Sözü nakleden (ravi) güvenilir mi, ittisali hakkında şüphe var mı,
rivayeti nakledenler arasında beraberlik gerçekleşmiş mi, senette bir inkıta söz
konusu olmuş mu, metin (hadis adı verilen yazı veya söz) hangi ölçülere göre
değerlendirilmiş?... Bu sorular, bir sözü naklederken muhaddisin ilmî kişiliğini
ortaya çıkartan özelliklerden sadece bir kısmıdır. Zira hem isnadın hem metnin
incelenmesi, hadis ilminde rivayetin red veya kabulü için büyük bir önem arz eder.
Bu sebeple tezde Moğultay b. Kılıç’ın, önce bir hadis talibi olarak geçirdiği
öğrenim yıllarını, ardından onun bir muhaddis sıfatıyla müderrislik yaptığı öğretim
dönemini ve hadis ilmine dair vermiş olduğu kıymetli eserleri ile tanımaya ve
tanıtmaya, bu sayede ilmî kişiliğini ortaya koymaya gayret edeceğiz.
A. ÖĞRENİM HAYATI
Moğultay’ın doğum tarihi tercih edilen görüşe göre (689/1291) yılıdır. Onun
ilk çocukluk yılları olan 695-700’lü yıllarda Memlûk devleti, artık bölgede istiklalini
kazanmış bir devlettir. Devlete istiklalini kazandıran ve Memlûk Devleti’ni İslam
dünyasının lideri konumuna yükselten Sultan Baybars’ın oğullarının ardından
sahneye çıkan sultan Seyfeddin Kalavun Elfî (678-689/ 1277-1290), Moğultay’ın ilk
dünyaya geldiği yıllarda Memlûk sultanı olarak son günlerini yaşamaktadır.
Kahire henüz tam olarak asude bir şehir hüviyetinde değildir. Zira Suriye
sahillerinin bir kısmı hala Haçlıların ellerinde bulunduğundan Sultan Kalavun
205
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 141; İbn Kesir, el-Bidâye, VII,
296
48
Trabluşşam başta olmak üzere Akka, Sur, Sayda şehirlerinin düşman işgali ile
uğraşmaktadır.
Moğultay b. Kılıç’ın babası öteden beri devletin yöneticilerine ve askeri erkana
kılıç tedarik eden bir kılıç ustası olarak hayatını idame ettirmektedir. Memlûkler,
kılıç kullanımını diğer silahlara göre çok daha önemli görmekte, ateşli silahlara ise
fazla itibar etmemektedir. Memlûkler, şaşırtıcı mücadele ve çevirme teknikleriyle,
başarılı pusularıyla, yüksek manevra kabiliyetleriyle, mükemmel okçuluklarıyla
temayüz etmişlerdir. Bu yüzden onlar için en önemli silah kılıçtır.206
1. Talebelik Yılları
Moğultay b. Kılıç’ın öğrenim hayatının ilk yılları, her ne kadar devletin
bölgedeki istikrar arayışı içinde süren bir devreye rastlasa da, bu yıllar, Memlûklerin
tarih sahnesine tamamen çıkacakları altın çağa oldukça yakındır. Müellifin dünyaya
geldiği 689/1291 yılında Suriye sahillerinin tamamen kontrolünü ellerine geçirmeleri
ile artık Memlûkler, 200 yılı aşkın bir süredir bölgeye taarruz eden Haçlılardan
kurtulmuştur. Bu sebeple Moğultay’ın ilk çocukluk yıllarında muhtemelen Kahire
çok daha huzurlu bir dönem yaşamaktadır.
Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği bu dönem aslında bir devrin de başlangıcıdır.
Zira ilim, irfan, sanat ve medeniyetin yükselişe geçtiği Kahire, artık pek çok alimin
rağbet ettiği bir yer haline gelmeye başlamıştır. Hatta bu yıllarda Kahire, henüz
Osmanlı devleti kuruluş zamanını yaşadığından Anadolu için ilmin merkezi
konumundaydı. O devirde sadece Kahire’de 74 medrese bulunuyordu. Bu ilmî
hareketlilik Osmanlı ülkesinden Mısır’a tahsile gelen talebeleri çekiyordu. Deyim
yerindeyse Osmanlı, ilmiye sınıfını burada tekamül ettirmekte, Kahire’deki
medreseler ilim taliplerinin gözdesi olmaktaydı. Nitekim Moğultay b. Kılıç’ın
muasırı olan Davûd-i Kayserî (756/1355), Orhan Bey zamanında ilk Osmanlı
medresesi olarak bilinen İznik Medresesi’nin ilk başmüderrisidir. Naklî, aklî
ilimlerdeki tahsilini Mısır’da tamamlayarak Anadolu’ya dönmüştür.207
206
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 219-220; Lewis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, s.239;
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 131-132
207
Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 8
49
2. Okuduğu Eserler
Moğultay b. Kılıç’ın ilk öğrenim yıllarında hangi medreselere devam ettiğine
dair kaynaklarda somut bir bilgiye rastlayamadık. Ama bu konuda henüz kitapları
okuyup kendini ilim meclislerine kabul ettirdiğine dair İbn Fehd’in kaydettiklerinin
önemli olduğu kanaatini taşıyoruz. Ona göre “Moğultay b. Kılıç, 712/1312 yılından
itibaren ilim meclislerinde dikkat çekmeye başlamıştır.” 208
Bu tarihi doğrulayan başka bilgiler de vardır. 706/1306 yılında Dımaşk’a
giderek orada Eşrefiyye Daru’l-hadisi’nde hocalık yapan es-Sübkî 209 , 707/1307
yılından itibaren 716/1316 yılında hacca gidene kadar Kahire’de telif, fetva ve tedris
faaliyetleri ile meşgul olmaktadır.210 Moğultay aynı yıllarda, talebesi Irâkî’ye göre,
daha sakalı bile terlemeden (erken yaşlarda) hocası Takıyyüddin es-Sübkî’nin
(756/1355) Kahire’de ilim meclislerine katılmaktadır.211
Kaynaklar onun ilim meclislerinde okumuş olduğu bazı eserleri misal olarak
zikretmektedir. İlk öğrenim yıllarda, hocası Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355)
İbnü’l-Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eserini 715/1315 yılında arz
metoduyla okuduğunu söyler.212
Moğultay b. Kılıç kendisi İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l-mütehaffız
adlı eseri bir başka hocası Ebû Hayyan Endelûsî’den (745/1344) kıraat yoluyla
rivayet ettiğini zikretmekte ancak bir tarih vermemektedir.213
Bilindiği üzere Ebû Hayyân Muhammed b. Yûsuf Endelüsî (745/1344)
Endülüslü dil âlimi, muhaddis ve müfessir kimliği ile tanınır. 677/1278 yılında
bilgisini arttırmak ve bir hocası ile arasında çıkan anlaşmazlıkların meydana getirdiği
huzursuz ortamdan uzaklaşmak için Endülüs'ten ayrılıp doğuya seyahat etmiştir.
Önce Kuzey Afrika'ya; oradan da İskenderiye, Kahire, Mekke, Medine, Bağdat ve
Dımaşk'a geçmiştir. Hac farizasını tamamladıktan sonra Mısır'a dönmüş, Kahire'de
208
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133
İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 309
210
Aybakan, Bilal, “Takıyyüddin Sübkî”, DİA, XXXVIII, 14
211
Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
212
Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine,
IV, 216, İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
213
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326
209
50
“Mansuriyye Medresesi”nde ders verme ve telifle meşgul olmaya başlamıştır.
Burada Câmiu’l-Akmer’de kıraat, Kubbetü’l-Mansûriyye’de tefsir okutmuştur.
Hayatta iken Ebû Hayyân'ın derslerinden pek çok âlim faydalanmıştır. Bunlar
arasında Tâceddin es-Sübkî ile babası Takıyyüddin es-Sübkî de vardır. Ebû Hayyan,
hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş ve 28 Safer 745/1344'te Kahire'de
vefat etmiştir.”214
Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri yazan Trabluslu İbnü’l-Ecdâbî (470/1077) Arap
dili, aruz ve ensâb âlimidir. Bu eser, çeşitli konularda aynı anlama gelen kelimeler
arasındaki mana farklılıklarını gösteren bir nevi kavram sözlüğü ve “fıkhu’l-lüga”
mahiyetindedir. Büyük kısmını canlılara dair kelimeler oluşturur. Müellif eserinde
önce insan, ardından deve, at, savaş, silah, yırtıcı hayvanlar, kuşlar ve böceklere dair
kelimelere yer vermiştir. Yeryüzü şekilleri, dağlar, binalar, insan toplulukları,
rüzgârlar, bulutlar ve sularla devam eden eser, bitkilere dair kelimelerle sona
ermektedir. Yakût Hamevî’nin dediği gibi “Eser, hacmi küçük ancak menfaati büyük
bir kitaptır.” 215
Öte yandan kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın okuduğu bir başka eserin adını da
vermektedir. Bu eserin ismi Kitabu’l-fasîh’tir.216
Kitabu’l-fasîh; Sa’leb adıyla meşhur Ebû’l Abbas Ahmed b. Yahya
Şeybânî’ye (291/903) ait Arap diline ait bir bir eserdir. Sa’leb; devrin meşhur hadis
ve lügat alimidir. Nasıl ki “Müberred”217 adıyla maruf Ebû'l Abbâs Muhammed b.
Yezîd b. Abdilekber b. Umeyr Müberred Ezdî (286/900) Basra’da devrin meşhur
Arap dili ve edebiyatı âlimi ise, Sa’leb de kendi devrinde Kufelilerin hadis, lügat
alimidir. Ahmed b. Hanbel’in talebelerinden olan Sa’leb, Arap dili ve belagatında
yazmış olduğu eserleri ile büyük bir nüfuza sahiptir. Kitabu’l-fasîh asırlarca kabul
gören bir çalışmadır. Bu eserin en temel özelliği Arap dilindeki yanlış ve doğruları
kalıplar halinde öğretiyor olmasıdır.218 Eser öylesine şöhret bulmuştur ki mesela aradan geçen zamana rağmen- vaktiyle Nizamiyye Medresesinde Ebû Zekeriya Hatib
214
Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyân Endelûsî”, DİA, X, 153
İbnü’l Ecdâbî, Kitâbü kifâyeti’l-mütehaffız, s. 25 (Ayrıca krş. Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, I, 51)
216
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 256; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s.
133
217
Durmuş, İsmail, “Müberred”, DİA, XXXI, s. 432
218
Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, II, 536-553
215
51
Tebrîzî’nin ardından ders vermeye başlayan Esterâbazlı Ebû Ali Ali b. Muhammed b.
Ali el-Fasîhî (516/1122) gibi devrin nahiv ilmi üstadı okutmuş olduğu bu eserden
dolayı “Fasîhî” nispetini almakla meşhur olmuştur.219
“İbn Dürüsteveyh (347/958) şöyle demiştir: ‘Kitabu’l-fasîh’i ezberleyen kimse
meramına ermiştir. Onu ezberlemeyen de, her türlü maksattan ve şereften nakıs
kalmıştır.”
(Eseri şerh eden) Ebû Sehl el-Herevî de “Evlatlarının terbiyesine önem veren
insanların pek çoğu, çocuklarına daha lügat kitaplarını öğretmeden önce bu kitabı
ezberletirlerdi” bilgisini vermektedir.
Ebû’l-Abbas Tedmûrî ise eserin, çocuklara edebiyatın özünü öğretmek için
önemli bir anahtar olduğunu ve Arapça’yı öğrenmek isteyen kimsenin muhkakkak
okuması gereken bir eser olduğunu ifade eder.220
Yakut Hamevî’nin naklettiğine göre bu eser, insanların en çok rağbet ettiği
kitaplardandı. Mesela Ebû Muhammed Yahya b. Muhammed el-Erzenî (415/1024)
gibi devrin kimi alimleri, ikindi vakti çarşıya çıkar, bu eseri istinsah eder ve onunla
günlük maişetini temin edebilirdi. Bu eseri tanıtan kaynakların kimisi devrin
ulemasından Ahmed b. Küleyb Nahvî el-Endelûsî gibi, çok sevdiği kişilere bu eserin
istinsah edilmiş nüshasını hediye ettiğini ve kitaba şu ifadeleri kaydettiğini
zikrederler:
‫بكل لفظ مليح‬
‫هذا كتاب الفصيح‬
‫وهبته لك طوعا كما وهبتك روحي‬
Bu, Kitâbu’l-fasîh’tir; her bir sözüyle güzeldir
Sana gönülden bağışladım onu; sevincimi karşılıksız verdiğim gibi221
219
Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, V, 1964
Sa’leb, Kitâbu’l-fasîh, s. 19-24 ( Muhakkikin giriş bilgilerinden ihtisar edilmiştir.) Eser, Ahmed b.
Saîd b. Muhammed Kaşşâş tarafından tahkik edilerek, Ebû Sehl Muhammed b. Ali b. Muhammed
el-Herevî en-Nahvî’nin (433/1041) şerhi ile birlikte Kitâbu isfâri’l-fasîh adıyla Medine’de elCâmiatü’l-İslamiye’de hicri 1420 yılında iki cilt halinde basılmıştır.
221
Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, I, 425; VI, 2830
220
52
Kitabu’l-fasîh, Sibeveyh’in eseri kadar büyük bir şöhrete sahip olmuştur. Bir
ilim ehli için okunması gereken eser kabul edilmiş, fasih Arapça’nın başlangıcı
olarak rağbet görmüş, alimler ona itibar etmiş ve hatta onu okumayanı ilimde noksan
kabul etmişlerdir.
Hiç şüphe yok ki bu eserlerin bir ilim talibi tarafından zamanında okunmuş
olması ve bu bilgilerin kaynaklarda Moğultay’ı tanıtırken yer almasının bir anlamı
olmalıdır; o da şudur:
Moğultay b. Kılıç, kendisini devrin alimleri nezdinde hüsnü kabul ile takdir
ettirecek ilmî mesai öncesinde, okunması gereken en temel eserleri okumak suretiyle
iyi bir ilk öğretim süreci geçirmiş, medresedeki sıra dersleri aksatmadan
tamamlamıştır. Henüz eğitim ve öğretim yıllarının başlangıcı sayılabilecek zamanda
Kifâyetü’l-mütehaffız ve Kitâbu’l-fasîh gibi eserleri okuması, onun dil konusuna
vukufunu artırmıştır.
Moğultay’ın okumuş olduğu eserler kuşkusuz sadece iki tane olmamalıdır.
Bunlar onun nasıl bir ilmî çevrede tahsil hayatına başlamış olduğunu göstermesi
bakımından önem arz etmektedir.
Nitekim Moğultay b. Kılıç, bazı eserlerinde hocası Ebû’n-Nûn Fethuddin
Debûsî Yunus b. İbrahim b. Abdülkavî Askalânî Mısrî’den (729/1328) Hakim
Nisâbûrî’nin (405/1014) usulü hadise dair eseri Ulûmü’l-hadis’i 222 , Vâhıdî’nin
Esbâbü’n- nüzûl’ünü 223 Debûsî’den kıraat yoluyla rivayet etmeyi ve İbn Mace
şerhinde ifade ettiğine göre Ebû Muhammed Abdullah b. Berrî’ye (582/1187) ait
olan et-Tenbîh ve’l-ifsâh amme vaka’a fî kütübi’s-sıhah adlı eseri İbn
Dakîkul’lîd’den (723/1323) nakletme izni aldığını açıklamaktadır.224
Yine hadis rivayet etmiş olduğu hocası Rukayye binti Muhammed b. Ali b.
Mutî Ümmü Abdurrahman Kuşeyriyye’den (741/1340) 225 , Keccî’nin es-Sünen’ini
okumuş olması da muhtemeldir. Zira bu hanım muhaddis, kaynakların ifade ettiğine
göre, Kahire’de söz konusu eser hakkında icazet verme yetkisine sahip olmakla
222
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 454
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam III, 177
224
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 325
225
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 267
223
53
şöhret bulmuştu.226 Öte yandan Moğultay, Ebû İshak Şîrâzî’nin (476/1083) Kitâbu
gasli’r-ricleyn adlı eserini hocası Ali b. Salâh’a okuduğunu da ifade eder.227
3. Hocaları
Moğultay b. Kılıç’ın ilim tahsil ettiği yıllarda Buhara, Bağdat, Şam ve daha
nice ilim dünyasından sayısız alimler, hem Moğol istilâsından kurtulmak için, hem
de halifeliğin merkezi haline gelmesinin etkisiyle Kahire’ye akın etmeye
başlamışlardı. Tabii ki Memlûk sultanlarının ilim ve irfan sevgisinin, özellikle
Kahire ve civarını bu meyanda ilim, irfan ve sanat merkezi haline getirmiş olmasının
da etkisi büyüktür.
Moğultay b. Kılıç’ın yetişmesine katkı sağlayan, kaynaklarda ve eserlerinde
tespit edebildiğimiz hocalarının isimlerini vermeden önce bir konuya temas etmekte
fayda mülahaza ediyoruz.
Aşağıda Moğultay b. Kılıç’ın hocalarının isimlerini sıralarken, kaynaklarda adı
geçen hocaları yanı sıra inceleme imkanı bulabildiğimiz eserlerinde yer alan tahdis
siygaları “ahberana, ahberenî, enbeenâ, enbeenî, kıraaten aleyh, semi’tü” vb.
ifadelere rastlamış isek bunları dikkate aldık, Moğultay’ın “Şeyhunâ/Şeyhimiz”
dediği yerleri de önemsedik. Çünkü hadis usülü kaynaklarına göre şeyh; umumiyetle
hadis talibinin meclisine devam ederek hadislerini rivayet ettiği muhaddise verilen
isim olup, hadisini sema ile tahdis eden talibin sema ettiği cüz veya kitabı rivayet
etmesi için kendisine icazet veren kimsedir.228
Moğultay b. Kılıç’ın hadis rivayet ettiği hocaları şunlardır:
1. Ahmed b. Ebûbekir b. Tayy b. Hatim b. Ceyş b. Bekkâr Şihâb Zübeyrî
Mısrî (740/1339)
226
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 65; Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, XIV, 142
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472
228
İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 72
227
54
Moğultay b. Kılıç, eserinde onu hocaları arasında zikrederek, ondan hadis
rivayetinde bulunduğunu bildirmektedir.229
2. Ahmed b. Muhammed Ali b. Şücâ Kuraşî el-Abbasî (721/1321)
Kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında sayılmaktadır. 230
3. Ali b. Salah (?)
Moğultay b. Kılıç, eserinde Ebû İshak Şîrâzî’nin Kitâbu gasli’r-ricleyn adlı
eserini hocası Ali b. Salâh’a okuduğunu ifade etmektedir.231
4. Cemaleddin Yusuf b. Abdurrahman Ebû’l-Haccac el-Mizzî (741/1341)
Moğultay b. Kılıç, Kütüb-i sitte ricali hakkında kaynak eserlerden biri olan
Tehzibu’l-kemal adlı eserin müellifi Mizzi’nin (741/1341) eserine İkmâlü tehzibi’lkemâl adlı bir ikmal yazmış ve bu eserin mukaddimesinde Mizzi’yi (741/1341)
“Şeyhunâ/şeyhimiz” sıfatıyla medhü sena etmiştir. 232
5. Ebû Abdullah b. Sa’dullah b. Cemâa b. Ali b. Cemâa el-Hamevî
(733/1333)
İlim ve amel ehli bir aileden gelen Ebû Abdullah İbn Cemâa diye bilinen,
İbnü's-Salâh'ın talebesi kâdı’l-kudât Takıyyüddin İbn Rezîn el-Âmirî’den hadis
dinlemiştir. Hatiplik ve müderrislik görevleri yanında, 701/1301 yılında Dımaşk'taki
Sümeysâtiyye Hankahı sûfılerinin isteği üzerine buraya şeyhüşşüyûh olarak tayin
edilmiştir. İbn Cemâa, Mısır kâdılkudâtlığı yanında Nâsıriyye Medresesi müderrisliği,
Kâmiliyye Dârü’l-hadis’i şeyhliği, Tolunoğlu Camii, Sâlihiyye ve Nâsıriyye
229
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 372
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 260; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
231
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472
232
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 3 (Ayrıca bkz. İbn Tagriberdî, en-Nücûm, X, 86)
230
55
medreseleri müderrisliği de yapmıştır. 233 Moğultay b. Kılıç, kendisinden sema
yoluyla hadis tahdis ettiğini ifade etmektedir.234
6. Ebû Ali Kürdî ed-Dımaşkî Hasan b. Ömer b. İsa b. Halil (720/1320)
Ebû Ali Kürdî, Mısır’da Dârimi’nin Müsned’ini, İmam Malik’in Muvatta’ı’nı
nakleden son ravilerden biridir. 235 Moğultay b. Kılıç, Ebû Ali Kürdî’den hadis
rivayetinde bulunmuştur.236
7. Ebû Ali Abdülkerim b. Abdünnûr b. Münîr el-Halebî el-Mısrî
(735/1334)
Moğultay b. Kılıç, bu zatı şeyhlerinden biri olarak zikreder. 237 Es-Safedî de
Moğultay’ın ondan hadis tahdis ettiğini belirtir.238
8. Ebû Hayyan Endelûsî Muhammed b. Yusuf el-Gırnâtî (745/1344)
Moğultay b. Kılıç, bu hocasına İbnü’l-Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetül
mütehaffız adlı eserini kıraat metodu ile okuduğunu söyler.239
9. Ebû Muhammed Abdülmümin b. Halef ed-Dimyâtî (705/1306)
Daha hocaları hayatta iken hadis rivayet etmeye başlayan Dimyâtî, Kahire'de
Mansûriyye Medresesi'nde muhaddislerden meydana gelen bir topluluğa hadis
okutmakla ve burada ders veren ilk âlim olmakla tanınır. Eserleriyle meşhur olan bir
çok âlim ve muhaddis ona talebelik etmiştir. Bunlar arasında Moğultay’ın hocaları
olan İbn Seyyidünnâs, Mizzî, Ebû Hayyân Endelûsî, Takıyyüddin es-Sübkî de gelir.
Dimyâtî, hadis rivayet ve dirayet ilminden başka fıkıh, kıraat, nahiv, lügat ve
edebiyata, özellikle ensâb ilmine nüfuzu ile de tanınmaktadır.240 İmam, allâme, hafız,
233
Geniş bilgi için bkz. Akpınar, Cemil, “İbn Cemâa Bedreddin”, DİA, XIX, 339 vd.
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 247, 303
235
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 18 (1546); Suyutî, Husnü’l-muhadara, I, 332
236
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.
269
237
Moğultay b. Kılıç, İkmâlu tehzibi’l-kemal, VI, 144
238
Safedî, A’yânu’l-asr, III, 137; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, VII, 337
239
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326
240
Ateş, Ali Osman, “Dimyatî Abdülmü'min b. Halef”, DİA, IX, s. 311,
234
56
huccet, nessâb, fakîh, şeyhü’l-muhaddisin sıfatları ile meşhur olan bu hocasından,
Moğultay’ın, eserinde “şeyhimiz” diyerek hadis naklettiğini görmekteyiz.241
10. Ebû Muhammed Makdisî İsa b. Abdurrahman b. Meâlî b. Ahmed esSalihî el-Hanbelî (717/1317)
Moğultay b. Kılıç, kendisinden hadis rivayeti konusunda icazet aldığını
söylemektedir. 242
11. Ebû Muhammed Esedüddin Abdülkadir b. Abdülaziz b. Eyyûb
(737/1336)243
12. Ebû Zekeriya Makdisî Yahya b. Yusuf b. Ebû Muhammed b. Ebû’lFütûh el-Mısrî (737/1336)
Abdullah b. el-Mübarek’in “et-Tarih”ini de kendisine okumuş olduğu 244 bu
hocası hakkında Moğultay b. Kılıç, onu şeyhlerinden biri olarak zikreder.245
13. Ebû’l-Abbas b. Ebû’l-Feth Ahmed b. Mansur b. İbrahim b. Mansur
Cevherî el-Halebî el-Kâdı (738/1337)
Moğultay b. Kılıç, bu zattan sema ve kıraat yolu ile hadis tahdis etmiştir.246
14. Ebû’l-Abbas Ahmed b. Ebû Talib Haccar İbnü’ş-Şıhne (730/1329)
Moğultay b. Kılıç, “şeyhimiz” diye tavsif ederek ondan hadis nakleder. İbn
Fehd, bu zatı Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında zikretmektedir. 247
15. Ebû’l-Berekât Muhammed b. Abdülkerim Şemseddin b. Atâ elİskenderî eş-Şâzelî (758/1356)
Bu zat, Ebû'l-Abbas Tâcüddîn Ahmed b. Muhammed b. Abdilkerîm b.
Atâullâh Şâzelî el-İskenderî’nin (709/1309) kardeşidir.248 İbn Atâullah el-İskenderî,
241
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitab-i İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 360
243
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 277
244
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 235
245
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 117; 322; IV, 72
246
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 342
247
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134
242
57
Şâzeliyye tarikatının Ebû'l-Hasan Şâzelî ve halifesi Ebû'l-Abbas el-Mürsî’den sonra
üçüncü büyük şahsiyetidir.249 Moğultay, bu muhaddisten hadis rivayet etmiştir.250
16. Ebû’l-Fadl Abdülmuhsin b. Ahmed b. Muhammed b. Ali Emînüddin
es-Sâbûnî (736/1335)251
17. Ebû’l-Feth (Ebû’l Hak) b. Halebî İbrahim b. Ali b. Muhammed b. Ali
eş-Şâhid (738/1337)252
18. Ebû’l Feth Muhammed b. Muhammed Ya’merî İbn Seyyidünnâs
(734/1334)
Aslen Endülüslü olan İbn Seyyidünnas, Kahire’de çeşitli medreselerde görev
yapmıştır. İbn Dakikul’îd’in ardından “Kâmiliyye Dârü’l-hadisi”nde hocalık yaptı.
Birçok hocadan erken yaşta icazet aldığı için âlî isnadlara sahip oldu. Zâhiriyye ve
Mühezzebiyye medreselerinde hadis hocalığı yaptı. Hadisi, hadis râvilerini ve
tabakalarını, muhtelefü’l-hadis ilmini, hadislerdeki gizli kusurları iyi bilen, rivayet
ettiği konularda kendisine güvenilen bir âlimdi.253 Mısır’da devrin en önemli hadis
hafızı olan İbn Seyyidünnâs, Moğultay’ın hadis şeyhlerindendi. 254 Moğultay, onun
vefatı üzerine “Zahiriyye Medresesi”nde hocalık yapmaya başlamıştı.255
19. Ebû’l-Feth Takıyyüddin Kuşeyrî İbn Dakikul’îd (702/1302)
İbn Dakikul’îd hadis, tefsir, kelâm, Arap dili ve edebiyatında “Şeyhü’l-İslam Huccetü’l-İslam” sıfatları ile tanındı. Kahire’de bulunduğu yıllarda Fâzıliyye,
Kâmiliyye, Nâsıriyye, Salâhiyye, Sâlihiyye ve Mansûriyye medreselerinde ders verdi.
Takıyyüddin es-Sübkî onun “mutlak müctehid” olduğunu, hicri yedinci asrın başında
248
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 117 (4487)
Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337
250
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 696
251
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 363
252
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 243
253
Kandemir, Yaşar, “İbn Seyyidünnas”, DİA, XX, s. 317
254
İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 138
255
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s.
140; Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142; Suyûtî, Tabakâtu’l-huffâz, 538; İbn
Kutluboğa, Tacü’t-teracim, 269
249
58
gönderilen müceddidlerden olduğu konusunda hocalarının görüş birliği içinde
bulunduğunu kaydeder. Talebesi İbn Seyyidünnâs da, onun, her yüzyılın başında dini
tecdid için gönderilen âlimlerden biri olduğunu söyler.
256
Kaynaklar İbn
Dakikul’îd’in, Moğultay’ın hocaları arasında adını zikreder. 257 Ancak bu konu
üzerinde durulmaya değerdir. Zira Moğultay’ın doğumunu (689/1290) ve onun
vefatını (702/1302) dikkate alırsak, Moğultay’ın henüz on bir yaşlarında iken
hocasından okuması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bu mümkün olamaz. Tezin ikinci
bölümünde Moğultay’ın tenkit edilmesi ile ilgili bölümde bu konu üzerinde ayrıca
durulacaktır.
20. Ebû’l-Hasan Takıyyüddin es-Sübkî Abdülkâfî b. Temmâm (756/1355)
Hadis ilmini Dimyâtî’den, tasavvuf ilmini ise İbn Atâullah İskenderî’den alan
Sübkî, Şam kadılığı da yapmıştır. Kaynaklar, 715/1315 yılında Moğultay’ın onun
yanında olduğunu ve Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri kendisine kıraat ettiğini haber
vermektedir.258 Sultan Nasır b. Muhammed Kalavun, 720/1320 yılında onun ikameti
için Kahire’de saltanat merkezi Kal’atü’l-Cebel’de bir zaviye yaptırmıştı. Bu zaviye
o zaman “Takıyyüddin Zaviyesi” olarak tanınıyordu. Sübkî, devrin emirleri yanında
hürmete layık bir alim olarak kabul ediliyordu.259
21. Ebû’l-Hasan Ali b. Nasrallah İbnü’s-Savvâf Şafiî (712/1312)
İbnü’s-Savvâf, İmam Nesaî’nin Sünen’ini rivayet eden ravilerden biridir.
Moğultay el-Vadıhu’l-mübin adlı eserinde İbnü’s-Savvâf”tan rivayette bulunduğunu
ifade ederken260, bazı kaynaklar da bu hocasından ismen bahseder.261
22. Ebû’l-Hasan el-Mahzûmî Nureddin Ali b. Tâc İsmail b. İbrahim
(732/1331)
256
Özel, Ahmed, “İbn Dakikul’îd”, DİA, XIX, 407
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
216
258
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
259
Makrizî, el-Hıtat, II, 432
260
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 194
261
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 135; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15
257
59
Moğultay’ın, sema ve kıraat yolu ile hadis naklettiğini söylediği Ebû’l-Hasan
Mahzûmî’yi262, İbn Fehd de hocaları arasında sayar.263
23. Ebû’l-Hasan Nureddin Ali b. Ömer Vânî Hılâtî Sûfî
Bazı kaynaklar, Moğultay’ın, Ebû’l-Hasan Vânî’den sema ve kıraat yoluyla
hadis tahdisinde bulunduğuna işaret etmekte 264 , kendisi de hicri 717/1317 yılında
Vânî’den kıraat yoluyla hadis tahdis ettiğini söylemektedir.265
24. Ebû’l-Kasım b. Tevbe266
25. Ebû’l-Mehâsin Bedreddin Yusuf b. Ömer el-Hutenî el-Mısrî el-Hanefî
(731/1330)
Huten, Türkistan’da bir yerleşim yeridir. 267 Moğultay b. Kılıç arz ve sema
metodu ile hadis tahdis ederken, aslen Türk olan bu hocasını bazı yerlerde Bedreddin
Türkî adıyla da zikretmektedir.268 Kasım b. Kutluboğa 269, Suyûtî270, Ziriklî271, İbn
Hacer272 ve devrin önemli biyografi alimi İbn Fehd273 eserlerinde onu Moğultay b.
Kılıç’ın hocaları arasında zikretmişlerdir.
26. Ebû’n-Nûn Fethuddin ed-Debûsî Yunus b. İbrahim b. Abdülkavî elAskalânî el-Mısrî (729/1328)
262
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 636
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134
264
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât,
VIII, 337
265
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 447
266
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, 406
267
Yâkût, Mu’cemü’l-büldân, II, 397
268
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 197, 281, 318; el-Vâdıh, s. 43
269
İbn Kutluboğa, Tâcüt-terâcim, 269
270
Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Husnü’l-muhâdara, I, 307; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365
271
Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275
272
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15
273
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134
263
60
Ebû’n-Nûn Fethuddin ed-Debûsî, Moğultay b. Kılıç’ın kıraat metodu ile hadis
rivayetinde bulunduğu hocaları arasında yer alır.274 Moğultay b. Kılıç ondan, Hakim
Nisâbûrî’nin (405/1014) Ulûmü’l-hadis’ini 275 , Vâhıdî’nin Esbâbü’n-nüzûl’ünü 276
kıraat yoluyla rivayet etmiştir.
27. Ebû’s-Senâ Şihabüddin Mahmud b. Süleyman b. Fehd b. Mahmud elHalebî ed-Dımaşkî (725/1324)277
28. Ebûbekir Sanhâcî el-Hımyerî es-Sûfî Abdullah b. Ali b. Ömer b. Şibl
b. Râfi’ b. Muhammed (724/1323)278
29. Ebü’t-Tükâ Takıyyüddin Salih b. Muhtar b. Ebû’l Fâris Üşnehî
(738/1337)
Moğultay b. Kılıç bu hocasından kıraat ve sema metodu ile rivayette
bulunmuştur.279
30. Celâl Muhammed b. Muhammed b. İsa b. Hasan el-Kahirî (718/1318)
İbn Hacer ile İbn Fehd bu hadis alimini Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında
zikreder.280
31. Ebû’l-Meâlî Celâleddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân b.
Ömer b. Ahmed el-Kazvînî eş-Şâfiî (739/1338)
Kazvînî, Şam'da geçirdiği uzun yıllar ve Mısır'da kaldığı on bir yıl boyunca
fıkıh, usûl-i fıkıh, usûlü'd-dîn, hadis, tefsir, Arap dili ve belagatı gibi alanlarda çok
sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Arapça'nın yanında Türkçe ve Farsça da bilen Kazvînî
başta Arap belagatı olmak üzere Arap dili, fıkıh, fıkıh usulü ve kelâm sahalarında
zamanın otoritesi kabul edilir. Kazvînî’nin eserleri, özellikle Osmanlı medreselerinde
274
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 454¸553; el-Vâdıh, s. 132; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn
Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnu’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Kutluboğa, Tâcü’tterâcim, s. 269
275
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472
276
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 177
277
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 290, 367
278
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, IV, 171
279
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 318; IV, 36
280
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134
61
ders kitabı olarak okutulmuştur. Halen de üzerlerine şerh, ta’lik inceleme türü
çalışmalar yapılmaktadır.281 Kaynaklar Moğultay’ın, onun ilim meclislerinden hemen
hemen hiç ayrılmadığını ve istifade ettiğini kaydeder.282
32. Kemaleddin Abdurrahim b. Abdülmuhsin b. Dargam el-Mısrî elMinşâvî (720/1320) 283
33. Muhammed b. İsmail b. Es’ad b. Ahmed Emîr Şemseddin el-Âmidî
İbnü’t-Tîtî (704/1304)
Aslen Diyarbakırlı olan İbnü’t-Tîtî, devrin Mardin emirlerindendi. Bağdat,
Şam, Mısır’dan pek çok kişi kendisinden sema yoluyla hadis nakletmiştir. Târihu
Âmid adlı eseri vardır. Mısır’da vefat etmiştir. 284 İbn Nâsıruddin (842/1438),
Moğultay’ın kendisinden rivayette bulunduğunu zikreder.285
34. Rukayye binti Muhammed b. Ali b. Mutî Ümmü Abdurrahman elKuşeyriyye (741/1340)
Bu hadis alimi hanım, İbn Dakikul’îd’in kızı olup Kahire’de hadis rivayet
etmekle meşhur olmuştur. Keccî’nin Sünen’ini sema metodu ile rivayet eder ve
eserin rivayeti konusunda icazet verirdi.
286
Moğultay, Ümmü Abdurrahman
Kuşeyriyye’den hadis rivayet ettiğini söyler.287
35. Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah b. Ömer b. Es’ad el-Müneccâ
(716/1316)
281
Durmuş, İsmail, “Kazvînî Hatîb”, DİA, XXV, s. 157
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Tağriberdî, Menhelü’ssâfî, XI, 205
283
Moğultay b. Kılıç, İkmal-i tehzibi’l-kemal, VI, 144; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134
284
Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, II, 227
285
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, II, 67
286
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 65; Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, XIV, 142
287
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 671
282
62
İbn Kâdî Şühbe, İbn Hacer ile İbn Fehd, bu hadis alimi hanımı Moğultay b.
Kılıç’ın şeyhleri arasında zikretmişlerdir. 288
36. Şeyh Nasr b. Süleyman b. Ömer Ebû’l-Feth el-Menbicî (719/1319)
Türkiye’den kaynağını alarak Fırat’a kavuşan Sacur çayının güneyinde Halep’i
Urfa’ya bağlayan, miladi on dördüncü yüzyılın önemli ticaret yolu üzerinde Kuzey
Suriye, günümüz de ise Halep ili sınırları içinde Menbic şehrine 289 nispet edilen
Ebû’l Feth el-Menbicî’den Moğultay, kıraat yoluyla hadis tahdisinde bulunduğunu
söyler.290 Ebû’l Feth el-Menbicî, insanların arasına fazla karışmaz, devlet büyükleri
ile içli dışlı olmazdı. Baybars Rükneddin Çaşnigîr ona çok hürmet edip gönülden
bağlıydı. el-Menbicî, Muhyiddin İbn Arabî’ye muhabbetle bağlı bir sufi idi. İbn
Teymiyye’ye karşı onu savunmuştur.291
37. Şeyh Zahid Diyâuddin Musa b. Ali b. Musa b. Yusuf b. Muhammed
ez-Zerzârî (730/1329)
Moğultay, Şeyh Zahid’den sema ve kıraat yolu ile hadis tahdisinde
bulunmuştur.292
38. Şeyhul İslam İbn Teymiyye Ebû’l-Abbas el-Harrânî (728/1327)
Moğultay, Memlûk devrinin önemli simalarından Şeyhülislam İbn Teymiyye
(728/1327) hakkında “Şeyhunâ/Şeyhimiz” ifadesini kullanır, kendisinden rivayette
bulunur.293
39. Taceddin Ebû’l-Abbas b. Muhammed İbn Dakikul’îd (723/1323)
Kaynaklara göre meşhur İbn Dakiku’lîd’in (702/1302) kardeşi olan Taceddin
Ebû’l Abbas, 636/1239 yılında dünyaya geldi. Malikî ve Şafiî mezhebi fıkhı ile
288
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s.
136
289
Demirkent, Işın, “Menbic”, DİA, XXIX, s. 123, 124
290
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 514
291
Makrizî, el-Hıtat, II, 432
292
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 303; II, 724
293
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, V, 83 (1687)
63
meşgul oldu. Necibiyye Medresesi’nde ders verdi. Kendisinden Birzâlî (739/1339),
Kutbuddin Halebî (736/1336), İbn Cemâa (733/1332), İbn Seyyidünnâs (734/1333)
gibi alimler hadis tahdis etti. Kasım b. Fadl Sakafî İsfehânî’nin (489/1096)
(Sakafiyyât), Hüseyn b. İsmail b. Muhammed Mehâmilî Dabbî’nin (330/942) on altı
cüzden oluşan (Emâli’l-mehâmilî) hadis cüzlerinden ve Sa’dân b. Yahya b. Salih
Lahmî (190/805) gibi önceki hadis alimlerinden hadis naklederdi. Taceddin İbn
Dakikul’îd, ömrünün sonlarına doğru ihtilata maruz kalmıştır. 294 Moğultay, ondan
sema ve kıraat yolu ile hadis nakletmiştir.295
40. Takıyyüddin
Ebû
Abdullah
Muhammed
b.
Abdülhamid
b.
Abdülgaffar el-Hemedânî el-Mısrî (721/1321) 296
Buraya kadar adını verdiğimiz hocaları hakkında Moğultay’ın, hadis ilminde
meçhul veya rivayetleri, eserleri zayıf kabul edilen kişilerden öğrenim gördüğünü
belirgin bir şekilde anlatan ifadeye rastlayamadık. Ancak Moğultay’ın, el-Mehâmilî
ed-Dabbî297 gibi emâlî, sakafiyyat ve cüz sahibi kişilerden nakilde bulunması dikkat
çekicidir.
İcazetli olduğu kitaplardan kaynak belirtmeden bir semâ kaydı olan “ahberenâ”
sîgasını kullanmak suretiyle nakillerde bulunan Mu’tezilî Ebû Ubeydullâh
Muhammed b. İmrân el-Merzübânî (384/994) 298 gibi şahıslardan Moğultay’ın
rivayette bulunması da önemli görülmelidir. Nitekim Moğultay, Merzübânî’nin
Mu’cemü’ş-şuarâ’sını 738/1337 yılında istinsah etmiş299 ve el-Vâdıhu’l mübin adlı
çalışmasında onun Kitâbü’l müstenîr 300 ; Kitâbü’l müteyemmîn 301 ; Kitâbü’z-zühûl
ve’n-nuhûl302; Mu’cemü’ş-şuarâ303 adlı eserlerinden istifade etmiştir.
294
Geniş bilgi için bkz. Safedî, A’yânu’l-asr, I, 298; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, I, 398
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 215; İbnu’l-ımâd, eş-Şezerât,
VIII, 337
296
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, IV, 135
297
Yaşaroğlu, Kâmil, “Mehâmilî Hüseyin b. İsmail”, DİA, XXVIII,
298
Yazıcı, Hüseyin, “Merzübânî”, DİA, XXIX, s. 256-257
299
bkz. Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, II, 516, Kahire, 1354 , thk. Fritz Krenkow
300
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıhu’l-mübin, s. 98
301
a.g.e, s. 49
302
a.g.e, s. 221
303
a.g.e, s. 279
295
64
Öte yandan Moğultay; Dahhâk b. Müzâhim’in (105/723) et-Tefsir 304 , İbn
Merdûye İsbehânî’nin (498/1104) Esmâ-ü evlâdi’l-muhaddisin
305
, Mukâtil b.
Süleyman Belhî’nin (150/767) Nevâdiru’t-tefsir , Ebû’l-Hasen Medâînî’nin –
Ahbâru’l havâric 306 , Ahfeş’in – Emâlî 307 , Ebû Muhammed İshak b. İbrahim
Büstî’nin - Tefsir 308 , Ebûbekir Harâitî’nin (327/938) - İ’tilâlü’l kulûb 309 , Ebû’l
Hasen Ali b. Ahmed Vâhıdî’nin (468/1075) – Esbâbü’n-nüzûl310, Hafız Cûzekânî’nin
(543/1148) – Ebâtîl311 Hakîm Tirmizî’nin (320/932) - Nevâdiru’l-usul312, İbn ebî’ddünyâ’nın (281/894) – Hevâtifü’l-cinân 313 ile Fetâvâ’s-Semerkandî 314 ; Tefsiru
Evzâî 315 ; Kitâbü’s-Sakâfatî 316 ; Tefsiru İbn Abbas 317 …vb. hadis ilimleri açısından
zayıf görülen eserleri kullandığını görmekteyiz.
Moğultay’ın yukarıda adını zikrettiğimiz hocaları arasında ilimde şöhret sahibi
olanlar bulunduğu gibi, rivayetinde titiz davranmayan ve hadis ilimleri ile meşhur
olmayanlar da vardır ve Moğultay onların eserlerinden nakiller yapabilmektedir.
B. ÖĞRETİM HAYATI
1. Döneminde Kahire’deki Medreseler
Memlûkler dönemi medreselerinde hadis hocalarına muhaddis, şeyhü'l-hadîs
veya şeyhü'r-rivâye adı verilirdi. Muhaddis; bölgesindeki hadis şeyhlerini, onların
doğum ve ölüm tarihlerini ve ilmî durumlarını bilmek zorundaydı. Yardımcıya
müstemlî, dil hocalarına ise nahvî deniliyordu. Kıraat hocaları da hadis hocaları gibi
304
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 208
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39
306
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 141
307
a.g.e, IV, 213
308
a.g.e, II, 324
309
a.g.e, II, 285; III, 24
310
a.g.e, III, 177
311
a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146
312
a.g.e, I, 233
313
a.g.e, IV, 117
314
a.g.e, II, 405
315
a.g.e, IV, 230
316
a.g.e, V, 272
317
a.g.e, V, 211
305
65
şeyh (şeyhü'l-kırâa) olarak adlandırılmaktaydı. Ribât, zaviye ve hankahlarda ders
verenlere de şeyh denilmekteydi.318
Makrîzî’nin kaydettiğine göre Kahire medreselerinin on dördü Şafiî, dördü
Mâlikî, onu Hanefî, üçü Şafiî-Mâlikî, altısı Şafiî-Hanefî, biri Mâlikî-Hanefî, dördü
ise dört Sünnî mezhebin fıkhı üzerine eğitim yapıyordu. Ayrıca iki dârü’l-hadîs ve
yirmi beş kadar da medrese bulunuyordu.319
Yukarıdaki rakamlar, Kahire’de Moğultay zamanında eğitim ve öğretim
faaliyetinin yaygın olduğuna işaret etmesi bakımından önemlidir. Öğretim
merkezlerinin bu kadar çok olduğu bir yerde Moğultay, ilmi kişiliği ile temayüz
etmiş ve asrın hadis imamı olarak kabul görmüştür. Aşağıda ilmî mesaisi hakkında
bilgi vermek üzere, Kahire’de görev aldığı medreselerden bahsetmek istiyoruz.
2. Görev Yerleri
Kahire’deki ilim merkezleri devrin en gözde mekanlarıdır. Memlûk sultanları
medreselerde
görev
yapacak
müderrisleri
kendileri
görevlendirmektedir.
Medreselerde talebe okutacak ve onları iyi bir din alimi olarak yetiştirecek
müderrislerde aranan bir takım özellikler önem arz eder. Mesela müderrisin belagat
sahibi, cömert ve iyi ahlak sahibi, ilmine itibar edilen önemli alimlerin meclislerinde
yetişen asaletli bir alim olması, fazilette emsallerinden önde bulunması ve takva
sahibi olması bunlardan bir kısmıdır. Bu hassasiyet Memlûklerde sayıları giderek
artan medreselerdeki eğitim seviyesini de yükseltmiştir. Moğultay’ın görev aldığı
eğitim kurumları şöyledir:
1. Zahiriyye Medresesi
Bu medrese, Sultan Rükneddin Zahir Baybars tarafından 662/1263 yılında
yapılmış olup Kahire’deki devrin en seçkin eğitim kurumudur. Kur’ân-ı kerim talimi
yapılan yetimlere ait bir bölümü ile bütün ilimlere dair çeşitli eserler ihtiva eden
büyük bir kütüphanesi bulunuyordu. Moğultay b. Kılıç’ın hadis şeyhi Şerefüddin
318
319
Bozkurt, Nebi, “Medrese”, DİA, XXVIII, s. 326
Makrizî, el-Hıtat, II, 362, 363
66
Abdülmü’min b. Halef Dimyâtî burada müderrislik yapmıştı.320 Moğultay b. Kılıç,
bir diğer hocası İbn Seyyidünnâs’ın 734/1333’te vefatı ile boşalan bu medresede
müderris olarak görev aldığını kaynaklar zikretmektedir. Ancak Zahiriyye
Medresesi’nde göreve ne zaman başladığı ve ne zamana kadar burada devam ettiği
hakkında kesin bir bilgi vermez. 321
Moğultay’ın
eserlerinden
“Terkü’l-mirâ”
adlı
çalışmasını
incelerken,
ulaştığımız bilgiler bize bir nebze de olsa ışık tutar. Bu eserin bir nüshasının
Berlin’de bulunduğu bilinmektedir.322 Eserin bu nüshası esas alınarak basılan “Ebû
Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eserinin ikinci cildinin sonunda,
istinsahının Moğultay’a ait olduğu görülmektedir. Buradaki bilgiler şöyledir:
“Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eseri, şânı yüce
Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her
ikisini ve bütün Müslümanları bağışlasın: 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü,
Zahiriyye Medresesi, Kahire…”323
Buradan anlıyoruz ki, Moğultay, 738/1337’li yıllarda Zahiriyye Medresinde
görev yapmaktadır. Hocası İbn Seyyidünnâs’ın 734/1333 yılında vefatı ile boşalan bu
medresede müderris olarak görev aldığını ifade eden kaynakların vermiş olduğu
bilgiyi dikkate alırsak Moğultay, yaklaşık olarak beş yıl süreyle burada görev yapmış
olmalıdır. 324
2. Kal’a Camii
Memlûk Sultanı Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun’un, Kal’atü’lCebel’de 718/1318 yılında yaptırmış olduğu bu camide Moğultay b. Kılıç, hocası
Hatib el-Kazvînî’nin (739/1338) tavassutu ile ders vermiştir.325
320
Makrizî, el-Hıtat, II, 378, 379; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 229
İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII,
337; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538;
İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; İbn
Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255
322
Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 (Ayrıca bkz. Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198)
323
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, II, 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow)
324
İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII,
337; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538;
İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73; İbn
Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255
325
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 33
[Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun camiyi inşa ettirdiğinde, artık tamamen bölgede hakim
güç olan devletin imarı için geniş bir çalışma başlatmış oldu. Bu yüzden Kahire’de önceden
321
67
3. Sargatmış Medresesi
Bu medrese Kal’atü’l-Cebel ile Ahmed b. Tûlun Camii arasında yer alıyordu.
Nispeten Kahire’nin dışında sayılırdı. Memlûk sultanlarından Nasıruddin Hasan enNâsır’ın ikinci defa saltanata geldiği dönemin (755-762/1354-1361) meşhur
vezirlerinden Emir Seyfeddin Sargatmış Aytemüş en-Nâsırî (759/1358), Sargatmış
Medresesi’ni 756/1355 yılında yaptırmıştır. Sargatmış Medresesi Hanefi fakihlerinin
kullanımına tahsis edilmişti. Emir Seyfeddin Sargatmış Aytemüş en-Nâsırî
(759/1358) burada hadis
derslerini
başlatmış,
daha sonra bu
medreseyi
vakfetmiştir.326 Kaynaklar, ilk hizmete girdiği yıl Moğultay b. Kılıç’ın burada ders
verdiğini nakleder.327
4. Salih Talâyî Camii
Salih Talâyî Camii, Fatımîler devrinde imar edilmiş, şehrin Zevîle kapısı
dışında cami meşheddir. Makrizî’ye göre, Fâtımîlerin Haçlılarda mücadele ettiği ve
Suriye sınırındaki Askalan şehrini işgal ettikleri sırada (548/1153), Fâtımîlerin güçlü
vezirlerinin sonuncusu Salih Talâyî b. Ruzzik, meşhedi Haçlılardan korumak
maksadıyla Salih Camii’ni yaptırmış, Hazreti Hüseyn’in (r.a) meşhedi olarak meşhur
olmuştur. 328 İbn Fehd’e (871/1476) göre Salih Talâyî Camii, Moğultay’ın hadis
tedris ettiği yerler arasında yer alır.329
5. Necmiyye Medresesi (Sâlihiyye)
yapılan pek çok yapıyı da imar ettirip güzelleştirdi. Kal’a Camii’nin hatip, kurrâ ve müezzinlerini
bizzat imtihanlar yaparak belirlemiş, göreve uygun görülenler burada dersler vermeye başlamıştır.
Daha sonra Sultan, Kal’a Camii’ni vakfa dönüştürmüştür. Kal’a Camii, Mısır’ın en güzel ve en
büyük camilerinden biri kabul edilir. Mısır sultanları burada Cuma namazını kıldırır ve hutbe
okurlardı. Bkz. Makrizî, el-Hıtat, II, 325]
326
Makrizî, el-Hıtat, II, 403; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 231
327
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Kutluboğa, Tacü’t-terâcim,
s. 269; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205
328
Makrizî, el-Hıtat, II, 293 [Meşhed dinî bir özelliğe sahip veya topluma mal olmuş kimselerin şehîd
olduğu yahut defnedildiği yer anlamına gelir. Cami meşhed ise içinde türbe bulunan cami
anlamına gelir. Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Peygamber’in (s.a.s) torunu Hz. Hüseyin’in (r.a)
(61/680) kesik başının nereye gömüldüğü ihtilaflıdır. Medine’de Baki’ Mezarlığı'na, Necef’te
babasının yanına, Kûfe dışında bir yere, Kerbelâ’da cesedinin konulduğu kabre, Dımaşk’ta
bilinmeyen bir yere, Rakka’ya hatta Kahire'ye gömüldüğüne dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
(Fığlalı Ethem Ruhi, DİA, “Hüseyin”, XVIII, 520) Çeşitli tadilatlar geçiren camii, günümüzde
Kahire Hüseyin Meydanı’ndadır. Karşısında Ezher Camii ve Üniversitesi vardır. “Seyyidünâ
Hüseyin Camii Meşhedi” olarak bilinir. (bkz. www//Kahire.net)]
329
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140
68
Bu medresenin ilk bânisi, Eyyûbi hükümdarı Melikü’s-Salih Necmeddin b.
Eyyub Kamil idi. Memlûkler devrine gelindiğinde bu medrese epeyce tahrip olmuştu.
İlk yapıldığı zaman burada dört mezhebin fakihleri ders veriyordu. Memlûk Sultanı
Melikü’l-Muiz İzzeddin Aybeg Türkmânî (648/1250) burayı yeniden ihya etti ve adli
işlerde aktif olarak kullanmaya başladı. 330 Şehrin Zevîle kapısı dışında kalan
Sâlihiyye Medresesi’nde Moğultay’ın da müderrislik yaptığı bilinmektedir.331
6. Rükneddin Baybars Hankâhı
Henüz sultan olmadan önce Rükneddin Baybars Çaşnigîr, “Rükneddin Baybars
Hankâhı” adıyla bilinen ribatın yapımına hicri 706 yılında başladı ve sultan olduğu
yılda (709/1309) inşaatı tamamladı. Makrizî’nin332, “Kahire’de binası en güzel, ebadı
en geniş ve sanat yönüyle en iyi olanı” diye tavsif ettiği ribatta, Moğultay’ın
müderrislik yaptığına işaret eden kaynaklar vardır. 333 Hankâh’ta sürekli Kuran-ı
kerim okunmakta, müderrisler hadis tedris etmekte, gelip gidenlere yemekler ikram
edilmekte, çocuklar dahi bu ikramlardan mahrum edilmemektedir. 400 kadar sufi ile
100 civarında talebe ise daimi olarak hadis dersi almaktaydı.334
7. Mecdiyye Haliliyye Medresesi
Bu medrese, Mecdüddin Ebû Muhammed Abdülaziz b. eş-Şeyh Emînüddin
Ebû Ali Hüseyn b. Ali b. İbrahim el-Halîli ed-Dârî (680/1281) tarafından 663/1264
yılında yapılmıştı. Bu kişi, devrin önemli vezirlerinden Fahreddin b. Ömer b.
Abdülaziz b. el-Halilî’nin (711/1312) babasıydı. 680/1281 yılında vefat edinceye
kadar burada kendisi de müderrislik yapmıştır. Vezir olan oğlu vefat edinceye kadar
burada dersler verdi. Bu medresede başka müderrisler, muîdler, müezzin ve imamlar
görev almıştır.335 Moğultay b. Kılıç da onlardan birisidir.336
8. Nâsıriyye Medresesi
Melikü’l-Âdil Zeynüddin Ketboğa Mansûrî (694/1294) tarafından yapımına
başlanan bu medresenin tamamlanması Sultan Melik’ün-Nâsır Muhammed b.
330
Makrizî, el-Hıtat, II, 374
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl
ale’l-Iber, I, 73
332
Makrizî, el-Hıtat, II, 415; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 229
333
İbn Râfi, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140
İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Serkis, Mu’cem, 1768, 1769
334
Makrizî, el-Hıtat, II, 416
335
Makrizî, el-Hıtat, II, 400
336
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 141
331
69
Kalavun tarafından 703/1303 yılında gerçekleştirildi. Kahire’nin en güzel
medreselerinden biri idi. Zeynüddin Ali b. Mahlûf Malikî, Şerefüddin Abdülgani
Harrâni, Ahmed b. Surûcî Hanefî, İbn Vekîl Sadreddin b. Muhammed Şâfiî gibi dört
büyük mezhebin kâdı’l-kudatları burada müderrislik yapmıltı.
337
Moğultay b.
Kılıç’ın da görev yaptığı bu medrese, Mısır’da yapılan ilk medrese unvanına
sahipti.338
9. Mühezzebiyye Medresesi
Mühezzebiyye Medresesi, “İbn Ebî Halîka” adıyla meşhur olmuş, Mısır
diyarının tabipler reisi Hakîm Mühezzebüddin Muhammed b. Ebû’l-Vahş tarafından
ilim hizmetine kazandırılmıştır. Bu medrese Kahire’nin dışında Halep civarında
bunuyordu.339 Kaynakların ifade ettiğine göre burası Moğultay’ın hadis tedris ettiği
kurumlardan biridir.340
10. Karasungûriyye Medresesi
Karasungur b. Abdullah Şemseddin Mansuriyye (728/1327), Sultan Melikü’lMansur Seyfeddin Kalavun (678/1279) devrinde onun hizmetinde bulunarak
yükselmiş emirlerdendi. Daha sonradan Halep Nâibü’s-Saltanası oldu. Kahire’de
Baybars Hankâhı yanında bir medrese yaptırdı. Burada yetim çocuklara Kuran-ı
kerim öğretilmesini sağladı. Moğultay’ın hadis okuttuğu bu medresede aynı zamanda
fakihlere de ders veriliyordu. 770/1368 yılına kadar burası eğitim ve öğretimine
devam etmiştir.341
Buraya kadar ismini ve hakkında kısaca malumatını vermiş olduğumuz
Kahire’deki önemli eğitim ve öğretim kurumları, Moğultay’ın ders vermiş olduğu
nadide ilim merkezleridir. Moğultay, hem halk arasında, hem umera, hem de ulema
arasında hüsnü kabul gören ve tanınan biridir. İbnu’s-Salah’ın eserine yazmış olduğu
kitabın mukaddimesinde, Moğultay’ın etrafında ilim öğrenen kimseler olduğunu
bilinmektedir. Moğultay, Mukaddime’yi okuturken talabelerinin sorduğu soruların
artması üzerine Islâhu kitâb-i İbni’s-Salah’ını ihtisar ederek telif ettiğini söyler.342
Onun hadis usulü okuttuğunu gösteren bir diğer bilgi, talebesi Ebû Muhammed
337
Makrizî, el-Hıtat, II, 382
Makrizî, el-Hıtat, II, 363 İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269
339
Makrizî, el-Hıtat, II, 369
340
İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73
341
Makrizî, el-Hıtat, II, 388
342
Moğultay b. Kılıç, Islah-u kitâb’İbni’s-Salah, s. 7-8
338
70
Ebnâsî’nin (802/1400) “Şeyhimiz Moğultay b. Kılıç’a İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’lhadis’ini kıraat ettim; o da bana icazet verdi”343 ifadesidir. Kaynaklarda onun hangi
dersleri ne şekilde okuttuğuna dair bir bilgiye rastlamadık. Yukarıdaki bilgiler,
Moğultay’ın Kahire’deki medreselerde görev aldığını açıkça gösterir ve ondan ders
alan talebelerin sayısı hiç de az değildir.
3. Talebeleri
Moğultay b. Kılıç devrinde Kahire’de dini eğitim alanındaki çalışmaların
merkezinde hiç kuşkusuz İslami ilimler gelir. İlim ehli, halkın ve idarecilerin en çok
önem verdiği kişilerdir. Ulema bir taraftan camilerde, medreselerde görev yaparken,
diğer yandan sosyal hayatın merkezinde ve siyasi hareketliliğin de bir parçası olarak
hayat sürmektedir. Camilere, medreselere, saltanatın merkezine (Kal’atü’l-Cebel),
Kahire’nin en meşhur kurumlarına, devrin en seçkin alimleri tayin edilmekte,
mukriler, hafızlar Kuran tilaveti ile sultanların dikkatlerini çekmektedirler. Öte
yandan hankâhlar, ribatlar, zaviyelerde görev yapan tasavvuf ehli de ehli ilim
arasından hatta adlî yapının hakimleri de ulema arasından seçilmektedir. Çünkü
İslamî ilimler revaçtadır, alimlere de büyük önem atfedilmektedir.
İslam âleminde talip başlangıç eğitimini tamamladıktan sonra, İslami ilimlerin
yanı sıra tarih, matematik, edebiyat vb. bilimleri öğrenir. Öte yandan öğrencilerin
hocaları ile irtibatları, hocanın ilmî alandaki ünü ile de alakalıdır. Eğer hocası,
toplumda ve ümera nezdinde kabul gören biri ve geniş ilişkiler içinde ise, eğitimini
başarı ile tamamlayan öğrenci, hayata adım attığı zaman büyük bir imkana sahip
olabilir. Önemli bir okulda (medrese) göreve getirilmekle öğrenci, hocasının ve
kendi ilmî mesaisinin değerini arttırabilirdi.344
Bunun bir misali olarak, hocası İbn Seyyidünnâs’ın vefatı ile boşalan “Zahiriye
Medresesi”nde göreve başlatılan Moğultay’ı örnek vermek yerinde olacaktır. 345
Büyük bir muhaddisin yerini doldurmak elbette kolay değildir. Hele hele onun
makamında ders vermek, hatta o günkü şartlar altında dini ilimlerde oldukça seviyeli
343
Ebnâsî, eş-Şezâ’l-feyyah, I, 64
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 166-167
345
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s.
140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a,
ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73
344
71
bir toplumda bunu yapabilmek, hatta başarabilmek elbette ki zordur. Moğultay, bu
göreve getirilirken öncelikle hocasının ve diğer ilim ehlinin değer verdiği en gözde
kişi konumunda olmalıdır. Zira devrin seçkin alimi Celaleddin el-Kazvînî bu göreve
getirilirken Moğultay’a tavassut etmektedir. Zahiriyye Medresesi’nde göreve
başladıktan sonra halkın, ulemanın ve umeranın hoşnutsuzluğunu çekecek bir hadise
zuhur etmemiştir; olsaydı muhakkak kaynaklarımız bundan bahsederdi.
İbn Kâdî Şühbe’nin de (851/1447) ifade ettiği gibi Moğultay b. Kılıç’ın rahle-i
tedrisinde yetişenler, ilimde maharet kesbedinceye kadar hocalarının faziletlerinden
istifade etmişler ve onun izini takip etmişlerdir. 346 Devrin pek çok ilim talibi,
Moğultay ve diğerlerinin şahsında ilme ve salih amele yönelmişler, ilmi asıl
kaynağından öğrenip, kendilerini gelecek nesiller tarafından otorite kabul edilecek
kişiler olarak hazırlamışlardır. Moğultay’ı yetiştiren İbn Seyyidünnâs, Dimyâtî, Ebû
Hayyan Endelûsî, İbn Cemâa gibi tanınmış hocalar bulunduğu gibi, Moğultay’ın da
aşağıda görüleceği üzere yetiştirmiş olduğu Bulkînî, Irâkî, İbnü’l-Mülakkin gibi
ilimde şöhretli talebeleri olmuştur.
Hicri yedinci asrın sonu ile başlayan Kahire merkezli bu ilmî hareketlilik, hicri
sekizinci ve dokuzuncu asırda kendini daha güçlü şekilde gösterecek, Ebû’l Fida İbn
Kesîr (774/1373), Zerkeşî (794/1391), İbn Receb el-Hanbelî, (795/ 1392), Heysemî
(807/1404), Sıbt İbnü’l-Acemî (841/1437) İbn Hacer el-Askalânî (852/1448), Aynî
(855/1451) vb. alimlerle devam edecektir.
Moğultay b. Kılıç, söz konusu yıllarda Memlûklerin ilim, irfan ve sanatta
yükselişe geçtiği yıllar olan Bahrî Memlûkler devrinin bir muhaddisi olmakla önem
kazanır. Zira Memlûklerin “Burcî” kabul edilen yılları siyasî yönden oldukça karışık
zamanlardır.
Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, anlıyoruz ki diğer zamanlarda olduğu
gibi Memlûkler devrinde de İslami eğitim sisteminde, bir talebeyi sadece tek hoca ve
tek eğitim kurumu yetiştirmemektedir. İlim talibi, bal arısı misali bal alacağı verimli
346
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 250
72
yerleri arayıp bulmaktadır. Dolayısıyla bir ilim talibi, topyekûn bir İslamî ilim
kültürü içinde yetişiyor demektir.
Bunu bir misalle izah etmek gerekirse; Moğultay’ın talebelerinden Ebû Hafs
Sirâcüddîn Ömer b. Raslân (805/1403), bir Şafiî fakihi ve müctehididir. 737/1336-37
yıllarında Kahire'ye gelmiştir. O, aynı zamanda Moğultay b. Kılıç’ın hocaları olan
Takıyyüddin es-Sübkî, Celâleddin Hatîb el-Kazvînî ve Ebû Hayyân Endelüsî, Yûsuf
b. Abdurrahman Mizzî’den de ilim okumuş ve icazet almıştır.347
Buradan anlıyoruz ki, bir hadis talibinin, aynı zamanda hem yaş hem de ilim
itibari ile büyük olan zevattan ilim tahsil ettiğini, hocası olan alimin bir başka yerde
talebe hüviyetinde olabildiğini ve böylece o günkü toplumda sürekli bir öğrenme
sistemi bulunduğunu, “sürekli öğrenen” de diyebileceğimiz bu sistem içinde, hem
talebenin hem hocanın daimi olarak ilmî mesailerde bulunmakta olduğunu ifade
edebiliriz. Hatta Moğultay’ın yetiştirdiği alimlerin bir kısmı ilim ve amel cihetiyle
ümmete Yüce Allah’ın bir lütfu olmuştur. Nitekim Moğultay b. Kılıç kendisinden
sonra İbn Hacer’in de kendi hocaları arasında isimlerini zikrettiği 80 yaşını aşmış,
ilimde rehber olan üç büyük İslam alimine hocalık yapmıştır. Bu hususu İbn Hacer
eserinde şu sözlerle kaydetmektedir:
“Bu üç büyük alim; İbnü’l-Mülakkin (804/1401), Bulkînî (805/1402) ve Irakî
(806/1403) hicri dokuzuncu asrın başında vefat ettiklerinde geride bırakmış oldukları
ilimleri ve hayatları ile herkesi hayrette bırakmışlardır. Eserlerinin çokluğu ile
İbnü’l-Mülakkin, Şâfiî mezhebindeki engin bilgisiyle Bulkînî, hadis ilimlerinde Irakî
birer sene ara ile vefat etmişlerdir. Onların doğumları da çok manidardır; İbnü’lMülakkin 723/1323, Bulkînî 724/1324 ve Irakî de 725/1325 yılında dünyaya
gelmişlerdi.”348
İşte aşağıda Moğultay b. Kılıç’a talebe olma sıfatıyla isimlerini vereceğimiz
büyük İslam âlimleri, kendilerinden sonra pek çok ilim ehline, önceki alimlerin
rahle-i tedrisinde yetişmiş bir ilim talibi olarak eserleri, fikirleri, ilim, ahlak ve
davranışları ile kimi zaman bir talibe rehberlik yapmış, kimi zaman da bir hoca
347
348
Uzunpostalcı, Mustafa, “Bulkînî Ömer b. Raslân”, DİA, VI, 411
İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 309
73
yanında yetişmiş çok değerli kişilerdir. Bir manada kendilerinden öncekilerle daha
sonra gelen nesil arasında köprü vazifesi görmüşlerdir. Bu alimlerden her birini
incelemek ve belirgin vasıflarını araştırmak elbette ayrı ayrı tez konusudur. Kaldı ki,
onların her biri sadece bir ilim dalında da değil, o dönemin en etkili olan pek çok ilmi
branşta eserler vermiştir.
Biz burada Moğultay b. Kılıç’tan bahseden kaynaklarda rastladığımız
talebelerinin isimlerini vermekle yetiniyoruz:
1. Hüseyn b. Ali b. Seb’ı Ebû Ali Bûsırî el-Kahirî el-Malikî (838/1434)
Kimi kaynakların hicri 745 veya 755 olarak doğum yılını kaydettikleri Bûsırî,
arz metodu ile Moğultay’tan hadis okumuş ve kendisinden icazet almıştır. O aynı
zamanda Ebû Ümâme Nakkâş ve Takıyüddin es-Sübkî’den de ilim tahsil etmiştir.
Şeyhûniyye dergahındaki sufiler yanına sıkça uğrardı. Kendisinden pek çok kişi
hadis rivayet etti. Tulunoğlu Camii yakınındaki evinde 838/1434 yılında vefat etti.349
2. Ebû Abdullah Bedreddin Zerkeşî Muhammed b. Bahadır (794/1391)
Zerkeşî muhaddis ve aynı zamanda fakih idi. Usul ve dil konularında da
şöhretliydi. Halep, Dımaşk gibi devrin pek çok ilim merkezinde bulundu. Kaynaklar
onun pek çok konuda faziletli bir kimse olduğunu zikreder. Bir yandan fetva ehli
olarak fetva verir, diğer yandan da medreselerde müderrislik görevini icra ederdi.
Bunun yanı sıra Karâfe’de Kerimüddin Hankâhı’nda da meşihat görevini de yerine
getirmekteydi. Bir işi tamamlayınca diğer işe koyulmak onun en belirgin
özelliklerindendi. Ravda, en-Nüket alâ’l-Buharî, Şerhu cem’ı’l-cevâmi’ gibi pek çok
eseri vardır. 350 Moğultay hakkında, kendisinden “Şeyhimiz” 351 diye bahseder. İbn
Kâdî Şühbe, İbn Hacer, İbn Tağriberdî ile Suyûtî, onun, Moğultay’tan sema
metoduyla hadis rivayetinde bulunduğunu nakleder.352
349
İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VIII, 362; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, III, 150 (572); İbnu’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 330
350
İbnu’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 573
351
Zerkeşî, en-Nüket, I, 10, 380
352
İbn Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, III, 167; İbn Hacer, İnbâü’l-ğumr, III, 138; İbn Tağriberdî, enNücûm, XII, 134; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, I, 366
74
3. Ebû Hâmid Muhammed b. Aybek es-Sürûcî el-Hafız (744/1343)353
4. Ebû Hafs Siracüddin Bulkînî Ömer b. Raslân (805/1402)
Kahire'de Amr b. Âs Camii’nde otuz yıl kadar ders veren Bulkînî, ayrıca
Tolunoğlu (İbn Tolun) Camii'nde, Berkıyye, Hicâziyye ve benzeri medreselerde fıkıh,
tefsir, hadis okutmuş, çeşitli mezheplere mensup birçok ilim ehlinin yetişmesine ya
doğrudan veya talebeleri vasıtasıyla katkıda bulunmuş, ayrıca kadılık da yapmıştır.
Sufilere vakfedilen Salahiyye Medresesi’nde (Saîdü’s-Süedâ Hankâhı) hadis rivayet
ederdi. Onun en tanınmış öğrencileri arasında İbn Hacer Askalânî, Aynî,
Veliyyüddin Irâkî gibi alimler gelmektedir. Kahire’de vefat etmiştir. 354
5. Ebû Hafs Siracüddin İbnü’l-Mülakkin Ömer b. Ali (804/1401)
İbnü’l-Mülakkin Şafiî fakihi, muhaddis ve biyografi alimlerindendir. Kendisi
1000 hadis cüzü dinlediğini söyler. İbn Seyyidünnâs, Halîl b. Keykeldî el-Alâî,
Moğultay b. Kılıç, Takıyyüddin es-Sübkî, Cemâleddin İsnevî, İzzeddin İbn Cemâa,
Ebû Hayyân Endelüsî, Mizzî ve Zehebî'den icazet almıştır. Talebeleri arasında İbn
Hacer Askalânî, Sıbt İbnü'l-Acemî, Takıyyüddin Makrîzî gibi alimler vardır.
Kaynaklarda “fakih, imam, şeyh, muhaddis, hafız, allâme” gibi unvanlarla anılan
İbnü'l-Mülakkın, genç yaşta tahsile başlaması, geçim sıkıntısı çekmemesi, iyi bir
kütüphaneye sahip olması ve uzun süre resmî görev almaması sebebiyle telife erken
dönemde başlamış ve çeşitli konularda yaklaşık 300 kitap yazmıştır. 355 Kâdı İbn
Şühbe (851/1447) onun, hocası Moğultay b. Kılıç’tan pek çok eseri bizzat yazdığını
nakletmektedir. 356
6. Zeynüddin Ebû Hureyre (Ebû Zeyd) Abdurrahman b. Necmeddin
Ömer b. Abdurrahman el- Kıbâî el-Makdisî el-Hanbelî (838/1434)
353
bkz. İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, X, 108; İbnu’l-Imâd, eşŞezerât, VIII, 244
354
Makrizî, el-Hıtat, II, 416; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, VI, 85 (286); Suyuti, Tabakâtü’l-huffaz, 542;
Husnü’l-muhadara, I, 283; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 80, 81
355
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 307-309; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî,
VI, 100 (330); Suyuti, Tabakâtü’l Huffaz, 542; Husnül-muhadara, I, 367; İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât,
IX, 71, 72
356
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 283; İbn Kâdî Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, IV, 44
75
Hem Moğultay b. Kılıç’tan, hem de onun bazı talebelerinden istifade etmiştir.
Kahire’nin doğu tarafında bulunan Kıbâ köyüne nisbetle “el-Kıbâî” olarak da şöhret
yapmıştır. Kudüs’teki önemli fukaha arasında ismi zikredilir. İbn Hacer’in hocaları
arasındadır. Beytü’l Makdis’te vefat etmiştir. 357
7. Ebû Muhammed Ebnâsî Burhaneddin İbrahim b. Musa b. Eyyûb elKahirî el-Makdisî (802/1399)
Kaynaklar, onun Moğultay b. Kılıç’tan hadis tahric ettiğini söyler. Kahire’deki
pek çok medresede dersler vermiştir. Hadis, fıkıh, usul, Arap dili konularında devrin
ileri gelenlerindendi. İbn Hacer Askalânî’nin fıkıh ilmine dair müktesabatını ondan
aldığı zikredilir.
358
Ebnâsî (802/1400) eserinde Moğultay’tan, İbnu’s-Salah’ın
Ulûmü’l-hadis’ini kıraat ettiğini ve icazet aldığını söyler.”359
8. Zeynüddin Ebûbekir b. Hüseyn b. Ömer b. Muhammed Osmânî elMerâğî el-Mısrî (816/1413)
Ebû’l-Abbas İbnü’ş-Şıhne, Mizzî, Birzâlî, Haccâr gibi hocalarınının yanı sıra
Moğultay’tan da icazet alan Merâğî, Halep ve Kahire’de bulundu. İbnü’l-Hüseyn
Merâğî olarak tanınır. Hocalarının pek çoğundan rivayetiyle teferrüd etmiştir.
Nitekim İbn Hacer, onun kırk hocasından kırk ayrı rivayeti tahric etmiştir. 809/1406
yılında Medine’de kadılık görevlerinin yanı sıra hitabet ve imametlik görevlerini de
icra etmekteydi. Ömrünün 50 yılını Medine’de geçirdiği söylenir. Ravza-i şerif’te
hadis rivayet ederdi. Medine’de vefat etti; Bakî mezarlığına defnedildi. Hocası
Moğultay b. Kılıç’ın ez-Zehrü’l-bâsim’ini ihtisar etmiş ve ona er-Revâihu’z-zehr
adını vermiştir. 360
9.
Ebû’l-Abbas Şihabüddin Ahmed b. Receb el-Bağdadî el-Hanbelî
(774/1372)
357
Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, IV, 114 (302); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 331
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 108; İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, IV, 144; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, I, 172;
İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 27
359
Ebnâsî, eş-Şezâ’l-feyyah, I, 64
360
İbn Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, III, 167; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, XI, 28-30 (80); İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 177; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIV, 125
358
76
Şihâbüddin İbn Receb Hanbelî (774/1372), meşhur muhaddis İbn Receb
Hanbelî’nin (795/1392) babasıdır. Aslen Bağdatlı olup Kahire’ye ilim için hicret
etmiştir.361
Yaklaşık 400-500 şeyhten hadis semaında bulunmuştur. İbn Teymiyye, Mizzî,
Birzâlî, Zehebî, Ebû Hayyan Endelûsî onun en meşhur hadis şeyhleri arasında yer
alır. Kaynaklarda bu zatın kendisine ait olduğu söylenilen tek eseri “el-Müntekâ”
adlı kitabıdır.362
el-Müntekâ adlı bu eserinde o, kendisinden hadis semaında bulunduğu hocaları
hakkında (Meşyeha) bilgi vermektedir. Muhakkik Kenderî’nin eserin girişinde
verdiği bilgiye göre el-Müntekâ, müellifin oğlu Ebû’l-Ferec Zeynüddin İbn Receb
Hanbelî’nin (795/1392) kendi hattıyla gelen rivayet esas alınarak basılmıştır.363
Alfabetik olan eserde Şihabüddin İbn Receb Hanbelî’nin hocalarına dair
bilgiler yer almaktadır. Moğultay b. Kılıç’ın biyografisi ve çalışmaları hakkında bilgi
veren kaynakların İbn Receb Hanbelî’ye atfettikleri “Moğultay’ın yüzden fazla eseri
olduğu” hakkındaki malumat 364 , tarih itibarıyla düşünülürse ise en yakın kaynak
olmasından dolayı muhtemelen burada verilen bilgiye dayanıyor olmalıdır. elMüntekâ’da, zikredildiğine göre, Şihabüddin İbn Receb Hanbelî, bu görüşünü yakın
dostu Saîd Zühlî’ye isnad etmektedir. Sema yoluyla hadis okuduğu Moğultay’ın
müellif nüshası olan bir hadis cüzünde bu eserleri gördüğünü söyler.365
10. Ebû’l-Abbas et-Tunbuzî el-Kahirî Bedreddin Ahmed b. Ömer b.
Muhammed (809/1406)
Fıkıh, tefsir, hadis, usul, Arap dili, meânî, beyan gibi konularda devrin ileri
gelen alimlerindendi. Vermiş olduğu fetvaları, yapmış olduğu dersleri ve vaazları ile
tanındı. İlimlerde arif, fıkıhta mahir Arap lisanında çok fasîh idi. Hayatı boyunca hiç
evlenmedi. Kaynaklara göre Ebû’l-Abbas et-Tunbuzî, Moğultay’a kıraat metodu ile
361
İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, VIII, 396
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 15 (Tahkik edenin giriş bilgileri); İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, I, 79 (364)
363
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 14
364
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 141; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine,
IV, 216; Suyûtî, Tedrib, s. I, 174 (1 Numaralı dipnot); Serkis, Mu’cem, 1768, 1769
365
Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 141
362
77
759/1358 yılında hadis cüzü okumuştur. İsnevî (772/1370) ve Bulkînî (805/1402) ile
de sıkı bir beraberliği vardı.366
11. Ebû’l-Bekâ Kemaleddin Demîrî Muhammed b. Musa b. İsa b. Ali
(808/1405)
Şeyhülislam lakabı ile anılan Ebü'1-Beka Kemâlüddîn Demîrî; fıkıh, tefsir,
hadis ve Arap dilinin önemli şahsiyetlerindendir. Pek çok eseri vardır. Doğu’da ve
Batı’da büyük şöhret kazanan “Hayâtü'I-hayevân” adlı meşhur eseri; hayvanlarla
ilgili hadisler, şerî ahkam, darb-ı meseller ve onların rüya ile ilgili ilişkilerini ihtiva
eden bir nevi zooloji eseri olmakla beraber, ansiklopedik bir özellik de arz etmektedir.
367
Demîrî, aynı zamanda hadis ve fıkıh âlimidir. Moğultay’ın talebelerinden
İbnü'1-Mülakkın ve Bulkinî gibi tanınmış âlimlerden ders almıştır. Tefsir, hadis,
fıkıh ve fıkıh usulünde, dil ve edebiyat ilimlerinde mütehassıstır, sufi meşreptir, zühd
ve takvası dolayısıyla Kahire'de mensubu olduğu Dârü saîdi's-süedâ (Salâhiyye
Hankahı) dervişleri arasında büyük bir şöhret kazanmıştı. Ezher’de ve Baybars
Hankâh’ında dersler vermiş, Mekke-i Mükerreme gibi çok farklı yerlerde uzun yıllar
eğitim öğretim faaliyetlerinde bulunmuştur. Mekke’de kaldığı yıllarda ibadete
düşkünlüğünden
ve
kerametlerinden
çokça
bahsedilir.
Moğultay’ın
Islahu
368
Demîrî,
kitâb’İbni’s-Salâh adlı eserini hicri 795/1392 yılında istinsah da eden
Kahire’de vefat etmiştir.
369
12. Zeynüddin Ebû’l-Fadl Irâkî (806/1403)
Ebü'1-Fadl Zeynüddîn Irâkî, önce kıraat ilmine ilgi duymakta iken daha sonra
752/1351 yılından itibaren tamamen hadis ilmine yönelerek zamanını okuma,
okutma ve yazmaya hasretmiştir. İbnü’s-Salâh’tan itibaren uzunca bir süre ihmal
edilmiş olan hadis imlâ meclislerini yeniden canlandırdı. Kahire'de hem talebe
yetiştirdi hem hatiplik yaptı. Hocası İzzeddin İbn Cemâa onu Mısır'ın hadis otoritesi
366
Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, II, 56 (161); İbnü’l-Imâd, eş- Şezerât, IX, 124
Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 344
368
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 582
369
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 130; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 59 (204)
367
78
sayarken, İbn Hacer de hadis ilmini ondan daha iyi bilen bir kimseyi görmediğini
belirtir. Süyûtî’ye göre Irâkî, hicri sekizinci yüzyılın müceddidir. 370
13. Ebû’l-Meâlî Abdullah b. Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Bedr elUryânî (810/1407)
Kaynaklar 752/1351 yılında dünyaya gelen bu alimin, Moğultay’ın ancak son
yıllarında kendisine mülâki olduğunu söyler. Ebû’l-Meâlî devrin pek çok aliminden
hadis semaında bulunmuş ve dönemin meşhur sufileri ile de irtibatı olmuştur. 371
14. Cemâlüddin Yusuf b. Musa b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah elMalatî el-Hanefî (803/1400)
Aslen Malatyalı olan Ebû’l-Mehâsin İbnü’ş-Şeref, Mısır’a gelince Kıvâmüddin
İtkânî, Alâeddin Türkmânî, İbn Hişâm Nahvî, İzzeddin İbn Cemâa’dan dersler aldı.
Devrin önemli fakihleri arasında yer aldı. Mısır Hanefî kadılığı yaptı. Halep’te
bulundu. Moğultay b. Kılıç'tan sema yoluyla hadis rivayet etti ve ondan 760/1358
yılında es-Sîretü’n-nebeviye ile ed-Dürrü’-l-manzûm eserlerini okudu. 372
Dönemin önemli vezirlerinden Sargatmış Nâsırî (759/1357) tarafından Hanefi
fakihlerine tahsis edilmiş ve daha sonra bir vakfa bağışlanmış “Sarkatmışiyye
Medresesi”nde ders verdi.
373
Bedreddin Aynî başta olmak üzere birçok talebe
yetiştirmiştir. Kahire’de vefat etti.374
15. Ebûbekir Dücvî Takıyyüddin
Muhammed
b. Muhammed
b.
Abdurrahman b. Haydere Kahirî (809/1406)
Nil nehri kenarındaki Dücve köyüne nispet edilen Dücvî, Arap dili ve
edebiyatında olduğu kadar tarih, garibu’l-hadis ve hadis ilminde de meşhur olmuştur.
İbn Hacer Askalânî’nin kendisinden ders aldığı Dücvî, Müslim’in Sahih’ini rivayet
370
bkz. İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, 245, 247; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, IV, 171; Suyuti
Tabakâtü’l-huffaz, 543; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 78
371
Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, V, 8; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 132
372
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIII, 24; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, X,
335
373
Makrizî, el-Hıtat, II, 404
374
İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, IX, 64, 65
79
etmekle meşhurdu. Moğultay’dan hadis tahdis eden Dücvî’den, Zeylâî ve Irâkî gibi
pek çok fakih ve muhaddis hep faziletle söz etmiştir.375
16. Ebûl Hasan Nureddin Heysemî Ali b. Ebûbekir b. Süleyman b. Ömer
İbnu’s-Salih (807/1405)
Heysemî, Moğultay b. Kılıç’ın talebesi ise de en çok istifade ettiği alim,
kendisinden on beş yaş büyük olan Zeynüddin lrâki'dir. O, Irâkî’nin birçok kitabını,
hatta derslerde birlikte takip ettikleri eserleri dahi ondan bir kere daha okumuş, imlâ
meclislerinde yazdırdığı hadisleri kaydetmiş ve Irâkî’nin bütün eserlerini istinsah
etmiştir. Irâki hayatta olduğu sürece Heysemî onun şahsına ve hadis alanındaki
otoritesine olan saygısından dolayı hadis rivayetinden kaçınmıştır. İbn Hacer
Askalânî ve Aynî gibi isimler başta olmak üzere pek çok talebe ondan ders almıştır.
Heysemî Kahire’de vefat etmiştir.376
17. Kadı Musa b. Muhammed b. Muhammed Ebûbekir b. Cümu’a elHalebî Şerefüddin Ensarî Şafiî (803/1400)
Kaynaklarda İbn Cümu’a el-Halebî adıyla zikredilen ve Haleb kadısı olarak
meşhur Şerefüddin Ensarî; Şihâbüddin Erzaî, İsnevî, Bulkînî ve Moğultay b. Kılıç
gibi devrin hadis alimleri yanında yetişti. Ardından Haleb’e gitti. Oradaki Esediyye
ve Asrûniyye medreselerinde hadis okuttu. Fazilet sahibi, dini ilimlerde kâmil, haya
sahibi bir alim olarak tanındı. Kaynaklar, onun, bir ramazan ayının üçüncü gününde
Haleb’te vefat ettiğini söyler. 377
18. Kâdı’l-kudât Ebû’l-Fidâ Mecdüddin Kinânî Hanefî İsmail b. İbrahim
b. Muhammed b. Ali b. Musa Bülbeysî (802/1399)
Zeylâî’nin yakın öğrencileri arasında yer alıyordu. Hadisin yanı sıra nahiv,
kıraat, fıkıh, ferâiz ve hesab konularında tanındı. Moğultay b. Kılıç ve Türkmânî gibi
alimlerden hadis tahric etti. Bunun yanı sıra Ruşâtî’nin (466/1073) ensaba dair
375
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, IX, 91; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX,
129
376
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 239; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, V, 200; Suyuti, Tabakâtü’l-huffaz, 545;
İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 105
377
İbn Hacer, İnbâü’l-ğumr, IV, 343; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 312; Sehâvî, ed-Dav’u’llâmî, X, 189; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 63, 64
80
İktibâsu’l-envâr kitabını ihtisar ederek İbnü’l Esîr’in ziyadeleri ile birlikte 797/1394
yılında yazmıştır. Eserin adı Kabesü’l-envar telhîsü iktibâsi’l-envâr’dır. Bülbeysî,
Kahire’de Hanefi mezhebinin kadı’l-kudatı olarak görev almış, 802/1399 yılının
rebîülevvel ayının başında bu şehirde vefat etmiştir. 378
19. Mülûk binti Ali Huseynî
Bu alime muhaddis, Moğultay b. Kılıç’ın hanımıydı. Kocasından hadis
rivayetine dair icazet almıştı. Hadis kıraatinde bulunmuş ve sema metodu ile
Moğultay’dan hadis rivayet etmiştir. 379
20. Cemâlüddin Ebûbekir Abdullah b. Muğaltay
Kaynaklarda hakkında malumat verilmediği ancak muahhar eserlerden elMevsûâtü’l-arabiyye’de, Moğultay’ın oğlu olduğu ve kendisinden sema yoluyla
rivayette bulunduğu zikredilmektedir.380
Buraya kadar isimlerini verdiğimiz alimlerin biyografilerini kısacık da olsa
onları tanımak için zikrettik. Kaynaklarda görülen o ki, başta eşi olmak üzere
Kahire’de devrin tanınan ilim talipleri Moğultay b. Kılıç’tan mutlak surette istifade
etmek istemişler ve onun hadis meclislerine katılmışlardır.
Moğultay’ın ilim meclisleri ile öğretimde bulunduğu yerlerdeki okuttuğu
kitaplara dair kaynaklarda geniş bilgiler bulamadık. Ancak Moğultay’ın, hocaları,
öğrencileri ve görev yaptığı yerler hakkında yukarıda verilen bilgilere ulaşabildik. Bu
bilgilerden edindiğimiz kanaate göre Moğultay b. Kılıç, Kahire gibi devrin önemli
ilim şehrinde öğrenim ve öğretim hayatı boyunca kabul görmüş, ilim meclislerinde
hocaları ve öğrencileri tarafından tanınan, bilinen bir muhaddistir. Bunun bir başka
göstergesi ise, Moğultay’ın muasırları ile olan irtibatıdır. Aşağıda onun bazı akranları
ile olan irtibatına ayrıca değinmek istiyoruz.
378
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, II,
286; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 30
379
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268
380
el-Mevsûâtü’l-arabiyye, XIX, 187
81
C. AKRANI OLAN BAZI MEŞHUR MUHADDİSLERLE İRTİBATI
Bir muhaddisin akranları arasındaki yerini tespit edebilmek için zamanındaki
hadis alimlerini belirlemek yerinde olacaktır. Moğultay b. Kılıç’ın Kahire’de
yaşadığı yıllarda bu şehre uğramış, Kahire’de yaşamış veya burada kısa süre de olsa
ikamet etmiş, çalışmaları ve eserleri ile hadis ilminde meşhur olanları ve kendilerini
öne çıkaran özellikleri burada zikretmek isteriz.
1. İbn Dakikul’îd Ebû’l Feth Takıyyüddin (702/1302); kaynaklara göre
Moğultay b. Kılıç bu büyük hadis aliminden hadis tahdisinde bulunmuştur.381 Ancak
ileride üzerinde ayrıca durulacağı gibi Moğultay’ın ondan hadis rivayeti bazı
tartışmaları beraberinde getirmiştir. Çünkü İbn Dakikul’îd’in vefatında, 689/1290
olan doğum tarihi dikkate alınırsa Moğultay henüz 12-13 yaşlarındadır. Moğultay’ın
ondan hadis rivayeti elbette ayrıca değerlendirilmelidir. Burada değinmek istediğimiz
husus, Moğultay’ın, İbn Dakikul’îd’in ilim meclislerine devam etmesidir. İleride bir
fakih olarak onun hadis usulüne dair görüşlerine değer verecek ve el-İktirâh adlı
eserinden yer yer alıntılar yapacaktır. 382 İbn Fehd’in (871/1466) dediği gibi 383 ;
Moğultay’ın, Kahire’deki ilim meclislerine devam ediyor olmasını bu bağlamda
ayrıca hatırlamakta fayda var.
2. Şerefüddîn Abdülmü'min b. Halef Dimyâtî ( 705/1306); Mısır’ın en
önemli muhaddislerindendir. Moğultay b. Kılıç, Dimyâtî’den sema yoluyla hadis
naklettiğine göre 384 , Dimyâtî ile karşılaşıp kendisinden hadis dinlemiş demektir.
Ayrıca Dimyâtî’nin günümüzde maalesef kayıp olan Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü
Hazrec)’ine sahiptir ve ondan istifade etmektedir. 385 Moğultay, ilim ehli arasında
“ensab ilmini gerçekten iyi bilir ve asrın en iyisidir” 386 şeklinde husnü şehadette
381
İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198
bkz. Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâb’ İbni’s-Salâh, s. 15, 157, 159, 223, 283, 365, 383, 414, 444
383
bkz. İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133
384
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399
385
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 282
386
İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Kehhâle, Mucem, XII,
313; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440
382
82
bulunulmasına sebep olacak seviyedeki ensab ilmini bu zattan almış olmalıdır.
Suyûtî’nin ifade ettiğine göre Dimyâtî, döneminde neseb ilminin reisiydi. 387 Öte
yandan Moğultay’ın “Şeyhimiz Hafız Dimyâtî’nin İbn Mugaffel’den gelen rivayetini
bizzat kendi yazmış olduğu kitabın kenar notunda (hâşiye) da gördüm…” 388
demesinden, hocasının bizzat kaleme aldığı bazı nüsahalara sahip olduğunu ve
hocasının eserleri ile irtibatlı olduğunu söyleyebiliriz.
3. Şeyh Nasr b. Süleyman b. Ömer Ebû’l Feth Menbicî (719/1319);
Moğultay b. Kılıç, kıraat yoluyla kendisinden hadis tahdis ettiğine göre389, devrin bu
muhaddis sufisi ile irtibatlı olduğunu ifade edebiliriz. Hatta irtibatı o derecedir ki,
hocası Menbicî’nin hattı ile elde etmiş olduğu Şafiî’nin el-Müsned’ine de vakıf
olduğunu iftiharla söylemektedir.390
4. İbn Cemâa Bedreddin Hamevî (ö. 733/1333); Moğultay ile muasır olan
bir başka önemli hadis alimi, devrin fakihi, müderris ve kâdıl kudâtıdır. Moğultay b.
Kılıç sema yoluyla hadis rivayet ettiğini zikrettiğine göre391; buradan kendisinin İbn
Cemâa’nın hadis meclislerine devam ettiği sonucunu çıkartabiliriz.
5. İbn Seyyidünnâs Ebû’l-Feth Muhammed Ya’merî (734/1334): Hocası
İbn Seyyidünnâs’ın vefatından sonra “Zahiriyye Medresesi”nde müderrislik yapan
Moğultay, İbn Seyyidünnâs’ın hadis meclislerine devam etmek suretiyle kendisinden
istifade etmiştir. 392 Kimi hocalarının bizzat hadis meclislerine katılmış olmasının
yanı sıra; İbn Teymiye’nin el-Müntekâ’sından 393 , İbn Dakikul’îd’in el-İktirâh fî
beyâni’l-ıstılâh’ından
394
, Ebû’l-Haccâc Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’inden
395
ve
Kitabü’l-etrâf’ından 396 istifade eden Moğultay b. Kılıç’ın, hocaları ile mevcut
irtibatını daha da güçlendirdiğini söyleyebiliriz.
387
Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 515
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147
389
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 514
390
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, V, 215
391
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 247
392
İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 138-140; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât,
VIII, 337; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, 538; İbn Kutluboğa, Tacü’t-teracim, 269
393
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 320
394
a.g.e. I, 15, 159, 223, 283, 365, 414
395
a.g.e. I, 135, 200
396
a.g.e. II, 185
388
83
6. Kutbuddin Abdülkerim b. Abdünnûr Ebû Ali el-Mısrî (735/1335);
Moğultay
b.
Kılıç’ın
hadis
meclislerine
devam
ettiği
devrin
önemli
simalarındandır.397 Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ini şerh etmiştir; adı Şerhu Sahîhi’lBuhârî’398dir. Bazı kaynaklar Moğultay’ın et-Telvîh399 ismiyle Buharî şerhini kaleme
alırken, hocası Kutbüddîn el-Halebî’nin (735/1335) eserinden istifade ettiğini
kaydetmektedir.400
7. Ebû’l-Meâlî Celâleddin Hatîb Kazvînî (739/1338); Moğultay b. Kılıç’ın
Kahire’de en çok beraber olduğu kimsedir. Hatta Moğultay, el-İşâre adlı çalışmasını
kaleme alırken, kitabın hazırlanmasında Kazvînî’nin etkili olduğunu söyler. 401
Kazvînî, Moğultay’ın yakın dostu ve ilimde kendine çok itibar ettiği ve zaman zaman
da kendisine “şeyhimiz” diye hitap ettiği biridir. Bu sebeple, Moğultay’ın hayatında
önemli bir yeri vardır. Nitekim Kazvînî, ileride açıklanacağı üzere Moğultay hapse
girdiği dönemde hep yanında yer almış, devrin emirine tavassut ederek onu hapisten
kurtarmış
402
ve Kahire’de Kal’a Camii’ne müderris olarak tayin edilmesini
sağlamıştır. 403 İbn Seyyidünnâs’ın yerine Zahiriyye Medresesi’nde Moğultay’ın
göreve başlatılmasında da rol oynamıştır.404
8. Ebû Hayyan Endelûsî (745/1344); kaynaklara göre Ebû Hayyan Endelûsî
Moğultay’ın hocaları arasındadır.
405
İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l-
mütehaffız’ı kıraat yoluyla ondan rivayet ettiğine göre Moğultay’ın irtibatından söz
edebiliriz.
406
Ancak kaynaklarda Moğultay’ın, Kahire’de yaşayan muhaddis,
müfessir ve dil alimi Endelûsî ile irtibatı hakkında geniş bilgiye rastlayamadık.
397
Safedî, A’yânu’l-asr, IV, 433-434
Ebû’l-Mehâsin, Zeylü tabakâti’l-huffâz li’z-Zehebî s. 14; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 535
399
Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72
400
Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, I, 534; Zirikli, el-A’lâm, II, 132; Kehhâle, Mucem, V, 318; Leknevî,
el-Fevâidü’l-behiyye, s. 170; Sandıkçı, Kemal, Sahihi Buharî Üzerine Yapılan Çalışmalar, s. 34
401
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s., 41
402
Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 ; Safedî, A’yânu’l-asr, V,
334
403
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 33;
Serkis, Mu’cem, 1768, 1769
404
İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII,
337; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn
Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73
405
bkz. Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 15; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I, 79 (364)
406
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326
398
84
9. Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah bint-i Ömer b. Es’ad Müneccâ
(716/1316) 407 ve Zeyneb binti Ahmed b. Muhammed b. Osman Müneccâ
(750/1349)408 ile Kahire’de hadis rivayetiyle meşhur İbn Dakikul’îd’in kızı Rukayye
binti Muhammed
b.
Ali
b. Mutî Ümmü
Abdurrahman
(741/1340)’den hadis rivayet ettiğini dikkate alırsak
409
Kuşeyriyye
; Moğultay’ın, hanım
muhaddislerle irtibatı olduğunu söyleyebiliriz.
10. Devrin muhaddislerinden Halîl b. Keykeldî el-Alâî (761/1360) ile
Moğultay’ın arası iyi değildir. İleride ayrıca üzerinde durulacağı gibi el-Alâî, elVâdıhu’l-mübin’i telif etmesi sebebiyle Moğultay b. Kılıç’ın tevkif edilmesine sebep
olur. Kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın bu hadise dolayısı ile muhalifine karşı hasım
olduğuna veya kötü söz sarf ettiğine dair herhangi bir bilgi vermez.410
11. Ebû’l-Mehâsin Hüseynî (765/1364); Moğultay ile aynı asırda yaşayan
birbirileri ile mukayase edilen alimlerdendi. Irâkî; Moğultay b. Kılıç (762/1361),
Ebû’l-Fida İbn Kesîr (774/1372), İbnü’r-Râfi (774/1372) ve Ebû’l-Mehâsin Hüseynî
hakkındaki görüşleri sorulunca “Bu dört kişi arasında ensabı en iyi bilen Moğultay,
metin ve tarih konusunda hıfzı en iyi olan İbn Kesîr, mu’telif ve muhtelif ilminde en
hafız olan İbnü’r-Râfi’, muasır şeyhleri en iyi bilen ve tahrici en iyi olan ise Ebû’lMehâsin’dir” cevabını vermiştir. 411
12. Moğultay’ın Ebû Abdullah Bedreddin Zerkeşî (794/1391) ile de bir
irtibatı olduğunu görüyoruz. Moğultay, İbn’us-Salah’ın Mukaddime’si üzerine bir
ikmal/ıslah çalışması yapma düşüncesi olduğu günlerde fikrini, devrin önemli
muhaddisleri arasında yer alan ve aynı zamanda talebesi olan Zerkeşî (794/1391) ile
paylaşmıştır. Zerkeşî en-Nüket alâ İbni’s-Salah’ında Moğultay’ın önce kitabı telife
407
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s.
136
408
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 118
409
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 671
410
Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Safedî, A’yânu’l-asr, V,
334
411
Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, s. 537; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440
85
yanaşmadığını ve İbnü’l-Lebbân el-İs’ırdî ed-Dımaşkî (749/1348) ile görüşmesinin
ardından bu eserini telif ettiğini kaydeder; ancak içeriğine dair bir bilgi vermez.412
Moğultay’ın, muasırı olan muhaddislerle irtibatı bağlamında ilim yolculukları
yaptığını söyleyemeyiz. O, Kahire’de genelde sakin bir hayat sürmüş413, ilk öğrenim
yıllarında sadece Humus ve Şam’a gitmiştir. 414 Kayıp kitaplarından olan ve hadis
ilminde çok önemli bir yeri bulunan rihlete (hadis ilmi yolculukları) dair en-Nihle fî
fevâidi’r-rıhle415 adlı çalışmasının olması, hocalarının arasında Dımaşk ve Halep’te
ikamet edenlerinin de bulunması, Moğultay’ın bazı alimlerlerle irtibatı olabileceği
ihtimalini akla getiriyor.
Netice itibari ile Moğultay b. Kılıç, muasırı olan alimlerle irtibata geçmek için
devrinde hala geçerli olan –Humus ve Şam yolculuğu dışında- ilim yolculuklarına
(rıhlet) çıktığı hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunamamıştır. Ancak o, Kahire’de
devrin önemli şahsiyetleri ile yakın irtibat içinde olmuştur. Özellikle ensab alimi
olarak dikkat çekmiş, devrin alimleri arasında yer almıştır. İlim meclislerinde kimi
zaman sema, kimi zaman da kıraat metodu ile hadis tahdis etmiştir. Çalışmalarında
dönemin mühim alimlerinin eserlerinden istifade etmiş, onların güvenilir farklı
nüshalarına sahip olmuştur. Kendisini tenkit edenlere karşı ilim edebine muhalif
davranışlar göstermemiştir.
412
Zerkeşî, en-Nüket, I, 10
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
414
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 328
415
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, II, 27
413
86
D. ÇALIŞMALARINDA KENDİSİNDEN İSTİFADE EDENLER
İslâmi ilimler Memlûkler devrinde adeta altın çağını yaşar. Sadece Kahire’de
yetmişin üzerinde medrese vardır. Her birinde çok değerli onlarca ilim ehli yetişip
kıymetli eserler telif etmektedir. Bu arada şehir sürekli dışarıdan gelen ilim ve irfan
aşığı çok sayıda alime merkez olmaktadır.
Moğultay b. Kılıç’ın ilmî şahsiyetinin öne çıktığı yıllar, hicri sekizinci asrın ilk
çeyreğidir. Memlûklerde ilim ehlinin mevkiinin yükselişe geçtiği bu altın yıllar, hicri
onuncu asra kadar devam eder. Bu dönemde adeta hoca ile talebeler adeta birbirinden
ayrılamayacak seviyede eserler kaleme almaktadır. Zira hocalarının eserlerini ikmal
ve istidrak eden birbirinden değerli talebeler yetişmiştir bu dönemde. Hicri sekizinci
asrın bu güzide muhaddislerinin eserleri, daha sonra gelen nesiller tarafından esas
alınmaya başlanmıştır.
Hicri sekizinci asırda başlayan Buharî’nin “es-Sahih”i hakkında en muteber
şerh yazma faaliyetleri pek çok örnekleri ile zuhur etmeye başlamış ve dokuzuncu
hicri asır bu konuda en güzide örnekleri ile dikkat çekmiştir. İbn Dakikul’îd ve
Abdülmü'min Dimyâtî gibi alimler ile başlayan bu dönem, asrın meşhur
muhaddisleri Mizzî, Alâeddin İbnü’t-Türkmânî, Zehebî, Moğultay b. Kılıç ile devam
eden yükselişini İbn Receb Hanbelî, Hafız Irâkî, Heysemî, İbn Hacer Askalânî,
Bedreddin Aynî ve Şemseddin Sehâvî gibi meşhur alimler ile sürdürmüştür.
Moğultay b. Kılıç’ın eserlerinden belirgin ifadelerle bahsedenlerden biri
Bedreddin Zerkeşî (794/1391)’dir. Moğultay’ın yazmış olduğu İbn’us-Salah’ın
Mukaddimesi üzerine ikmal/ıslah çalışmasından istifade ederek eseri en-Nüket alâ
İbni’s-Salah’ını kaleme almıştır. İbnu’s-Salah, ulûmü’l-hadis’ini yazdıktan sonra,
usul konusundaki tartışmaların yegane kaynağı olmuştur. Takip eden nesilde
usulcüler hep onun çalışmasını esas alıp üzerine yüzlerce ihtisar, şerh, nüket,
ıslah/ikmal çalışması yapmıştır.416 Zerkeşî, Moğultay b. Kılıç’ın, ikmal çalışmasını
416
Kandemir, Yaşar, “İbnü’s-Salah Şehrezûrî”, DİA, XXI, s. 199
87
yapmadan önce kendisi ile görüştüğünü ve fikrini aldığını söyler. 417 Daha sonra
Zerkeşî de en-Nüket alâ İbni’s-Salah’ını telif edecektir.
Moğultay’dan istifade eden bir başka müellif İbn Hacer Askalânî (852/1448)
olmuştur. O, Kütübi sitte ricalini toplamayı hedeflediği eseri Tehzîbü't-tehzîb’in
mukaddimesinde Moğultay’ın İkmâlü tehzibi’l-kemâl’ini çalışmasına kaynak
göstermiş418 ve özellikle isimlerin tespitinde ondan istifade etmiştir.419
İbn Hacer Askalânî (852/1448/), İsâbe’de de Moğultay’dan istifade etmiş,
kaynak verdiği eserlerini kendi el yazısı ile bizzat gördüğünü ifade etmiştir. İbn
Hacer, İsabe’de bazı kişilerin biyografilerini verirken Moğultay’dan istifade ettiğini
söylemektedir.420
Moğultay b. Kılıç’ın el-İşare ila sireti’l-Mustafa ve men badehu mine’lhulefa’sının nazma çekildiğini, şerhedildiğini, ihtisarının yapıldığını, siyer-i Nebî
çalışmalarının başvuru eseri olduğunu kaynaklarda görmekteyiz.421 Moğultay kendi
eserlerinde de bazen ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım” 422 bazen el-İşâre ilâ
sîreti’l-Mustafâ 423 isimleriyle atıflarda bulunmaktadır. İbn Hacer’in talebelerinden
Ebû’l-Kasım Necmeddin İbn Fehd (885/480) Moğultay’ın bu çalışmasından
nakillerde bulunur.424
Siyer-i nebi alanında önemli bir yeri haiz olan Şâmî de (942/1535) Sübülü’lhüdâ adlı eserindeki bazı bilgilerde Moğultay b. Kılıç’ı kaynak kabul etmekte ve
417
bkz. Zerkeşî, en-Nüket, I, 10
İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7
419
İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 14 (12), 53 (106); 104 (213), 190 (407), 259 (547), 279 (582), 311
(649), 376 (792), 410 (864)); II, 68 (121), 131 (257), 227 (479), 330 (663); III, 31 (56), 37 (69), 94
(202), 315 (670), 320 (679); IV, 344 (673); VI, 134 (402); VIII, 203 (419); X, 107 (216); 136
(286); XI, 169 (323)
420
İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345); 686
(1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); 242 (3813); IV, 29 (4596); 111
(4766); 222 (5036); 239 (5090); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216 (6832);
VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929)
421
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251 (Hadis no: 1063); Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218;
Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmi’, VII, 114 (249); İbn Fehd, İthâfu’l-verâ, I,
123; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, II, 421; Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431
422
Moğultay b. Kılıç, İkmâl-ü tehzibi’l kemâl, I, 4; III, 186; X, 170; el-İ’lâm, I, 165; II, 581; III, 782,
973; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 958; Kehhâle,
Mucem, XII, 313
423
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 581
424
İbn Fehd Ebû’l Kasım, İthâfu’l-verâ, I, 123
418
88
onun ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım’ını (İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ) referans
olarak göstermektedir. Hatta müellif hattıyla yazılmış ez-Zehrü’l-bâsim nüshasını
gördüğünü söyler ve atıflarda bulunur.425
Kastallânî el-Mevâhibü'l-ledünniyye’sinde Moğultay’dan haccın farz, içkinin
haram kılındığı yılları tespit etme, siyer alimlerinin icmaı olduğuna dair görüşe yer
verme gibi talik türü bilgilerinden faydalanır. 426 Diyarbekrî Târîhu'l-hamîs’inin
mukaddimesinde kaynakları arasında zikreder.427
Moğultay b. Kılıç, siyer-i Nebi yazan önemli muahhar eserlerin kaynakları
arasında da yer almaktadır. Gerek Takıyyüddin el-Fâsî (832/1428)428 ve gerekse esSehâvî (902/1496)429 ile es-Semhûdî (911/1505) olsun430 Moğultay’dan bahsetmişler,
özellikle tarihlerin tayin ve tespitinde istifade etmişlerdir.
Kaynaklarda yüzü aşkın eseri olduğu kaydedilen Moğultay b. Kılıç’ın
günümüze ulaşan çalışmaları ne yazık ki sadece bir elin parmakları sayısıncadır.
Aşağıda bunlardan ulaşabildiklerimiz hakkında ilgili vereceğiz.
425
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 185, 198, 330, 411
Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniye, I, 98, 180, 257, 302, 304, 343
427
Diyarbekrî, Tarihu’l-hamîs, s. 3, 222
428
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217, 218
429
Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 128
430
Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431
426
89
III. ESERLERİ
Moğultay b. Kılıç’ın kaynaklarda ifade edildiğine göre çok sayıda eseri
bulunmaktadır. Ancak pek çoğuna bu gün maalesef sahip değiliz. Adlarına
baktığımızda eserlerinin çoğunun hadis, siyer, tabakat ve lügata dair olduğunu
görmekteyiz. Ulaşabildiğimiz matbu, yazma ve kendisine ait olduğu ifade edilen
eserleri aşağıda tanıtmak istiyoruz:
A. MATBU OLANLAR
1. Şerh
el-İ’lâm bi sünnetihî aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm şerh-u sünen İbn Mâce
İmâm
a.
Baskıları
Kaynaklarda verilen bilgilere göre Moğultay b. Kılıç söz konusu İbn Mâce
şerhini tamamlayamamıştır.431 el-İ’lâm yazma nüshaları karşılaştırılarak eksik haliyle
yayınlanmıştır. Üç ayrı baskısı bulunmaktadır:
1. Mekke’de 1419/1999 tarihli ilk baskısı. Bunu görme imkanı bulamadık.
Mektebetü Nazzar marifetiyle yayınlanmış, tahkikini Kamil Uveyda neşrini ise
Mustafa Bâz gerçekleştirmiştir. 432 Kahire ve Beyrut’ta yapılan iki ayrı baskısında
muhakkikler, bu baskıda hatalı ve noksan kelimelerin çok fazla olduğu
kanaatindedir.433
2. Kahire’de gerçekleştirilen 1427/2007 tarihli beş ciltlik baskısı. Mektebet-ü
İbn Abbas tarafından yayınlanmıştır. Tezde incelediğimiz nüsha budur. Eserin
tahkiki Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebî’l Ayneyn tarafından yapılmıştır.
431
İbn Hacer, ed-Dürerü’l kâmine, IV, 216; İbn Hacer, Lisanu’l mizan, VII, 16; Suyûtî, Tabakatu’l
huffaz, 538; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l huffaz, s. 365; Şevkani, el-Bedrü’t-tâli’, II, 313
432
Türcan, Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, s. 41; Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı, Ankara, 2008
(Basılmamış doktora tezi)
433
Şerhu Süneni İbn Mâce, I, s. 21 Dâru’l kütübi’l-ilmiyye, Lübnan, 2007, 1. Baskı (thk.Ebû Abdullah
Muhammed Ali Semmâk); Şerhu Süneni İbn Mâce, I, 22, Mektebetü İbn Abbas, Kahire, 2007, 1.
Baskı (thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebi’l-Ayneyn)
90
Muhakkikin verdiği bilgilere göre Kahire Dâru’l-kütübi’l-Mısriyye, Haydarâbad,
Süleymaniye Feyzullah Efendi, Câmiatü’l-İslâmiyye nüshaları karşılaştırılarak
basılmıştır.
3. Beyrut’ta 1428/2007 tarihinde basılan üç ciltlik baskısı. Daru’l kütübi’lilmiye tarafından yayınlanmıştır. Tahkiki Ebû Abdullah Muhammed Ali Semmak ve
Ali b. İbrahim b. Mustafa tarafından yapılmıştır. Bu baskıda Daru’l-kütübi’l-ilmiyye
nüshası esas alınmıştır. Muhakkikler, girişte Sünen sahibi İbn Mace hakkında kısa bir
bilgi verdikten sonra, şârih Moğultay hakkında İbn Hacer’in ed-Dürerü’lkâmine’sinden derledikleri bilgileri zikrederler. Riyad baskısında nüsha hataları
olduğunu beyan ederek , hata sevap cetveli olarak bir de tablo verirler.
Son iki çalışmada hadislerin tahric ve tahkiki yapılmıştır. Her iki şerhte ilk
konu Kitâbü’t-tahare’nin abdest suyunun miktarı ile ilgili bölümle başlar. Son konu
Kitâbü ikâmeti’s-salat ve’s-sünne’nin erkek ve kadınların namazda tesbihleri bölümü
ile sona erer.
b. Muhtevası
Mektebet-ü İbn Abbas’ın neşrettiği beş ciltlik eserde yapmış olduğumuz
değerlendirmeler şu şekildedir: 434
İlk cildin istinsah tarihinin 807/1405 olarak ifade edildiği 435 İbn Mâce şerhi
Kitabü’t-tahare ile başlamaktadır. 436 Temizlik, misvak kullanımı, tuvalet, istinca,
istibra, abdest ile ilgili meseleler, hayız, nifas ve bunlarala ilgili konular, mesh,
cünüplük, abdestli olarak Kur’ân okumak, namaz vakitleri, ezan, ikamet, mescit ve
cemaat ile ilgili konular, mescitlerin temizliği, namazdaki kıraat, beş vakit namazda
okunacaklar, secde ve rükû ile alakalı tesbihat, Hz. Peygambere (s.a.s) salat ve selam,
namazdaki imametlik, safların tertip ve düzeni, kıble gibi konularla ilgili hadisler
bölüm (bab) adı altında nakledilmektedir. Eserdeki en son hadis, cemaate namaz
kıldıran bir imamın hata yaptığında nasıl uyarılacağına dair zikredilen şu hadistir:
434
Mektebet-ü İbn Abbas, Kahire, I-V,1427/2007, 1. Baskı (thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b.
Ebî’l Ayneyn)
435
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 565
436
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 67
91
“Resulullah (s.a.s) kadınlar için tasfîke (el çırpmaya), erkekler için de sübhanellah
demeye izin verdi.”437
Her ciltte hadisler ayrı numaralandırılmıştır. Birinci ciltte 210, ikinci ciltte 96,
üçüncü ciltte 91 hadis bulunmaktadır. Dördüncü cildin 68, beşinci cildin 258 hadisi
numaralanan bu baskısında toplam 723 hadis olduğu görülmektedir. el-İ’lâm’daki bu
numaralandırmaya göre Moğultay, toplam 723 hadisin şerhini yapmıştır. İbn
Mace’nin Sünen’ini neşreden Muhammed Fuad Abdülbâkî’nin vermiş olduğu
bilgileri dikkate alırsak, Sünen’de mukaddimesi hariç 4341 hadis bulunduğuna
göre 438 Moğultay, İbn Mace’nin Sünen’inin yaklaşık olarak % 17’sini şerh etmiş
demektir.
c.
Önemi
Makdisî’ye (507/1113) kadar “Kütübi hamse” adıyla bilinen beş temel hadis
kaynağı vardır; Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî. Onun Sünen-i İbni
Mâce’yi Etrâf’ına dahil etmesiyle Kütüb-i Sitte (Altı Kitap) kavramı meşhur olmaya
başlar. Makdisî’nin İbn Mâce’nin Sünen’ini Etrâfu’l-kütübi’s-sitte ve Şurûtü’leimmeti’s-sitte 439 adlı eserinde en sahih 6. hadis kitabı olarak zikretmesi bu
bakımdan önemlidir.
Moğultay b. Kılıç devrinde Sünen-i Erbea bağlamında İbn Mâce’nin
Sünen’inin ricali ile ilgili Zehebî’nin (748/1347) el-Mücerred’i, Ebû’l-Hüseyn
Ahmed b. Ahmed el-Hakkârî’nin (763/1361) Ricâlü’s-Süneni’l-Erbea adlı eseri gibi
bazı rical çalışmaları bulunmaktadır. 440 Ancak şerh özelliği taşıyan Moğultay’ın
kaleme almış olduğu el-İ’lam’ı, bildiğimiz kadarıyla ilk şerhtir. Nitekim Kâtip Çelebi
ve Fuad Sezgin de İbn Mâce’nin şerhlerini zikrederken ilk şerh olarak Moğultay’ın
kitabını zikreder ama eksik olduğunu vurgular.441
437
Buharî, el-Amel fi’s-salat, 5; Müslim, Salat, 107; Ebû Davud, Salat, 169; Tirmizi, Mevâkît, 155;
Nesai, Sehv,15; İbn Mâce, İkâme, 65
438
Abdülbâkî, Muhammed Fuad, Mukaddimetü Süneni İbni Mâce, s. 1519, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-arabî,
1373/1953
439
Bkz: Makdîsî, Şurûtu eimmeti’s-sitte, s. 24
440
bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 308, 309
441
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1004; Sezgin, Fuâd, Târihu’t-türâsi’l-arabî, Ulûmü’l-hadis, I, 287
92
Sünen’in meşhur şerhleri Moğultay b. Kılıç’ın vefatından sonra yazılmıştır.
İbnü’l-Mülakkin’in (804/1401) Mâ temessü ileyhi’l-hâce, Ebû’l Bekâ Muhammed b.
Musa Demîrî’nin (808/1405) Dîbâce fî şerhi sünen İbni Mâce, Sıbt İbnü’l-Acemî
Burhaneddin Halebî’nin (841/1437) Şerhu süneni İbni Mâce, Sûyûtî’nin (911/1505)
Misbâhu’z-zücâce, İbnu’l-Hasen Zebîdî’nin (913/1507) Mâ ted’u ileyhi’l-hâce,
Sindî’nin (1139/1726) Kifâyetü’l-hâce, Abdülganî Dihlevî’nin (1273/1856) İncâhu’lhâce, Mevlevî Vahîdüzzaman’ın (?) Ref’u’l-ucâce, Muhammed b. Abdullah
Bencâbî’nin (?) Miftâhu’l-hâce, Ali b. Süleyman Bâcem’avî (1306/1888) Nuru
misbâhi’z-zücâce adlı şerhleri hep Moğultay b. Kılıç sonrası çalışmalardır.442
2. Siyer-i Nebî
el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafa / ez-Zehrü’l-bâsim
Peygamberimizin (s.a.s) sîretine dair bir takım işaretlerin, hatırlatıcı mahiyette
bilgilerin verildiği bu eser, müellifin yaşadığı devre kadar yapılan bazı eserlerin bir
nevi özeti mahiyetindedir. Moğultay b. Kılıç, bu çalışmasında uzun uzun bilgiler
vermez. Bunun yerine ehline malum olan ancak ihmal edildiğini düşündüğü konulara
işaret etmektedir.
el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ ve târîhu men ba’dehû mine’l-hulefâ” adlı eser,
Dâru’l-Kalem ve Dâru’ş-Şâmiyye tarafından müşterek olarak 1416/1996 yılında
basılmış, tahkik, tahric ve ta’liki Ebû Abdullah Muhammed Nizâmüddin Futeyyih
tarafından yapılmıştır.
Kaynaklar Moğultay’ın bu çalışmasını el-İşâre fi’sîreti’n-nebeviyye443, el-İşâre
ilâ sîreti’l-Mustafâ ve târîhu men ba’dehû mine’l-hulefâ444, Kitâbü’l-işâre fî telhîsi
sîreti seyyidinâ Resûlülillah (s.a.s) ve âsâri men ba’dehu mine’l-hulefâ 445 , ezZehrü’l-bâsim fî sireti’l-Mustafâ Ebi’l-Kâsım 446 , Muhtasaru sîreti’n-nebî 447 , es442
Geniş bilgi için bkz. Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 404-405 Sezgin, Fuad,
Târihu’t-türâsi’l-arabî,Ulûmü’l-hadis, I, 287-289; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1004; Türcan,
Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, s. 41; Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı, Ankara, 2008,
(Basılmamış doktora tezi)
443
Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275
444
Katip Çelebi, Keşfu’z-zünûn, I, 98; Kehhâle, Mucem, XII, 313
445
Kettânî, er- Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221
446
Kettânî, er- Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221; Kehhâle, Mucem, XII, 313
93
Sîretü’l-muhtasara 448 , es-Sîretü’s-suğrâ 449 , es-Sîretü’n-Nebeviyye 450 gibi farklı
isimlerle zikretmektedir.
Moğultay b. Kılıç’ın kendi eserlerinde de bazen ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti
Ebi’l-Kâsım
451
bazen de el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ
452
isimleriyle atıflarda
bulunduğunu görebiliyoruz.
a.
Baskısı
Pek çok nüsha arasından mutemet olanlarını karşılaştıran Ebû Abdullah
Muhammed Nizâmüddin Füteyyih tahkik, şerh ve tahricleri ile eseri ilim dünyasına
kazandırmış bulunmaktadır. Matbu olan bu eser tek cilt halinde basılmış olup elİşâre ila sîreti’l-Mustafa ve men badehu mine’l-hulefa adını taşır.453
Muhakkik
şöyle
diyor:
“el-İşâre’yi
hazırlarken,
muhtelif
nüshaları
karşılaştırdım. İmla ve nahivle ilgili hataları inceledim. Metni Arapça’ya uygun
şekilde zabt ettim. Ayetleri belirttim, hadisleri tahric ettim. Bazen garib ifadeleri
açıkladım. Parantez içinde küçük konu başlıkları koydum. Bir de eserin sonuna
fihrist ekledim.”454
b. Muhtevası
“Mukaddime”sini incelediğimizde eserin hazırlanmasında yakın dostu ve
ilimde kendine çok itibar ettiği ve zaman zaman da “şeyhimiz” dediği Celâleddin
Hatîb Kazvînî’nin (739/1338) etkisi ve teşviki olduğunu görmekteyiz.455
Müellif; eserini büyük hacimli kitaplardaki kadar faydalı olacak şekilde
hazırlamış; bunu yaparken de -adından da anlaşılacağı üzere- bir takım işaretlerde
bulunmayı asıl gaye edinmiştir. Hedefi, bütün Müslümanların bir başvuru eseri
olacak, hatta ilim sahibi olanların da müstağnî kalamayacakları bir eser vücuda
getirmektir. İki bölümden meydana gelir:
447
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73
Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218
449
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217
450
İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 73
451
Moğultay b. Kılıç, İkmâl-ü tehzibi’l-kemâl, I, 4
452
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 581
453
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafa ve men badehu mine’l-hulefa, Dâru’l-kalem,
Dâru’ş-şâmiyye, Beyrut, 1416/1996, 1. Baskı
454
a.g.e, s. 23-24
455
a.g.e, s. 41
448
94
Sîretü’n nebeviye: İlk bölümü Peygamberimizin (s.a.s) isimleri, künyesi,
nesebi şerifleri ile başlar. Vilâdeti, peygamberlik öncesi meydana gelen olaylar,
vahyin başlaması, evliliği, Habeşistan’a ve Medine’ye yapılan hicret, İsra ve Miraç,
İslam’a davet yılları, Medine’ye hicret sonrası olaylar, gazalar, seriyyeler ve elçilerin
gönderilmesi, Mekke’nin fethi, Huneyn, Tebük gazveleri ve Efendimizin (s.a.s)
ahirete irtihali gibi temel siyer konularını ihtiva etmektedir. Bölüm Peygamberimizin
(s.a.s) hizmetçileri, kullandığı binitleri, savaş malzemeleri, giysileri, kâtipleri,
zevceleri ve ahlakı, fazileti, mucizeleri ile hasâise dair konularla bitirilmektedir.
Târihu’l hulefa: İkinci bölümü Hulefâ-i raşidin Hazreti Ebûbekir, Ömer,
Osman, Ali ve Hasan (r.anhüm) devrine ait verilen özet bilgilerle başlamaktadır.
Emevî ve Abbasî halifelerine dair malumat ile son bulmaktadır.
Son kısmında Abbasî halifelerinden Mu’tazıd-Billah’ın vefat tarihi 763/1362
olarak verilmektedir. 456 Bu tarih düşündürücü olmakla birlikte, kaynakların pek
çoğunun Moğultay b. Kılıç’ın vefat tarihini 762/1361 yılı olduğu hatta bazı
kaynakların 457 hicri 762 yılının (kamerî) ay farklarını beyan ederek vefat tarihini
zikrettiği dikkate alınırsa, Moğultay b. Kılıç’ın bu eserini ahir ömründe yazmıştır
veya daha kuvvetli bir ihtimalle bu bilgi kitaba bir başkası tarafından ilave edilmiştir.
c. Önemi
Mukaddimesinde de belirtildiği gibi bu kitap, pek çok Müslümanın elinden
düşürmediği ve ilim ehlinin kendisinden müstağnî kalamadığı bir çalışma olmuştur.
Nitekim nazma çekildiği, şerhedildiği, ihtisarının yapıldığını, siyer-i Nebî
çalışmaların başvuru eseri olduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz.458 Taşköprîzâde
Moğultay’ın bu eserine İbn Hişam ile İbn İshak’in siyer ve megazisine dair
çalışmalar arasında yer verir.459
456
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 564; Ebû Bekir b. Süleyman Ebû'l-Feth Mu’tazıd-Billâh (763/1362)
Mısır’daki Abbasî halifesidir. 1352-1362 yılları arasında görev yapmıştır. Memlûk tarihi
kaynaklarının övgüyle andıkları Mu’tazıd-Billâh hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Hilâfete
geldiği yıl, Halep naibi ve yandaşlarının isyanını bastırmak amacıyla Suriye'ye doğru sefere çıkan
Sultan Melikü's-Sâlih'le birlikte Dımaşk'a giden Mu'tazıd'a, huzurunda bir hadis cüzü okuduğunu
söyleyen Ebü'l-Fidâ İbn Kesîr onu güzel konuşan ve keskin zekâlı bir kişi olarak tanımlar.
Cemâziyelevvel 763’te (Mart 1362) vefat etmiştir. bkz. Câsim Ubâdî, “Mu’tazıd- Billah”, DİA,
XXXI, s. 385
457
Suyutî, Tabakâtü’l-Huffaz, 538; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337
458
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218
459
Taşköprîzâde, Miftâhu’s-saâde, I, 260
95
Moğultay b. Kılıç, ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım’ını, Süheylî'nin
(581/1185) Ravdü'l-ünüf’ ünü tenkit ve tashih etmek amacıyla yazmıştır. Süheylî’nin
verdiği bilgilerin neredeyse tamamının İbn Abdilberr’in (463/1071) ed-Dürer fî
ihtisari’l-megâzî ve’s-siyer’ine dayandığı kanaatindedir. “Benim ez-Zehrü’l-Bâsim
ile el-İşâre’ye bakanlar kitapta daha çok bilgiye ulaşacaklardır”
460
der. Bu
düşüncesini bazen Kitâbü’s-sahabe (Ma’rifetü’s-sahabe) 461 adlı eseriyle İkmâlü
tehzibi’l-kemâl’inin başvuru kaynaklarından Ebû Ahmed Askerî’den (382/992)
yaptığı alıntıda gösterir. Ravi hakkında daha geniş rical bilgisini ez-Zehrü’l-Bâsim’de
zikrettiğini söyler.462 Bazen de İbn Mâce şerhinde ravi hakkında doyurucu bilgiyi ezZehrü’l-Bâsim’de açıkladığını ifade eder.463 Moğultay hem İkmâlü tehzibi’l-kemâl de
olsun hem de el-İ’lâm adlı İbn Mâce şerhinde olsun, Süheylî’nin verdiği ricalle ilgili
bilgileri yeterli görmemekte ve geniş bilgi için ez-Zehrü’l bâsim’i referans
göstermektedir.
Çalışması ilim ehli tarafından ilgi görünce müellif, hocası Hatîb el-Kazvînî’nin
isteği üzerine kitabını el-İşâre ilâ sîreti'l-Mustafâ ve târihi men ba’dehû mine'lhulefâ adıyla ihtisar etmiştir.464 Buna göre de ez-Zehrü’l-bâsim daha geniş, İşâre ise
onun kısaltılmış şekli olmaktadır.
el-İşâre’nin; Bedreddin Aynî (855/1451) tarafından şerh edildiği söylenir.465
Kitap 1000 beyit halinde iki alim tarafından nazma çekilmiştir. Bunlardan ilki
Moğultay’ın öğrencisi Irâkî (806/1403) 466 diğeri Muhammed b. Ahmed el-Bâğûnî
ed-Dımaşkî (870/1465)’dir. el-Bâğûnî’nin eseri Minhatü’l-lebîb fî sîreti’l-Habib
adını taşır.467 Necmeddin İbn Fehd (885/1480) el-İşâre’yi başvuru kaynağı olarak ele
zikredip ondan alıntılar yapmıştır. 468 İbn Hacer de bu kitabı referans olarak
gösterir.469
460
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 4
a.g.e. III, 70
462
a.g.e. III, 186
463
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 399
464
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 42
465
Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, II, 421
466
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 163, 164
467
Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmî, VII, 114 (249)
468
İbn Fehd, İthâfu’l-verâ, I, 123
469
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251 (Hadis no: 1063)
461
96
el-Hasâisü’n-nebeviyye
“Hasâisü'r-resûl”, “Mu’cizâtü'r-resûl” adları ile de anılan ve Resûl-i Ekrem'in
(s.a.s) hasâisine ait bazı konuların kısaca anlatıldığı bu risaleyi; Brockelmann
Hasâisü'l-Mustafâ adıyla Kahire’de 1319/1901 yılında yayımlandığı kaydetmiş ise
de, maalesef eseri görme imkanımız olmadı. 470 Kitap hakkında tezin yazma eserler
kısmında ayrıca bilgi vereceğiz.
3. Rical ve Tabakat
 el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-Sahabe
Hz. Peygamber’in (s.a.s) hayatı, sözleri, fiilleri ve davranışlarına dair her türlü
bilgiye sayelerinde ulaştığımız Sahabe-i kiram hakkında telif edilmiş pek çok eser
vardır. Biyografilerini, rivayetlerini, faziletlerini v.b. konuları kadınıyla erkeğiyle ele
alan eserlerden farklı olarak bu çalışmada Moğultay b. Kılıç, sahabi olup olmadığı
konusunda ihtilaf edilenler hakkında malumat vermeyi asıl gaye edinmektedir.
Günümüzde matbu olarak sahip olduğumuz Moğultay b. Kılıç’ın el-İnâbe ilâ
ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-Sahabe” adlı eseri üzerinde yapmış olduğumuz
çalışmalarda ulaştığımız bilgileri şöylece özetleyebiliriz:
a. Baskısı
Seyyid İzzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdî’nın tahric ve tahkiki ile ilim
dünyasına kazandırılmış olup, 2 cilt halinde 1420/2000 yılında “Mektebet-ü Rüşd”
tarafından Riyad’da ilk baskısı yapılmıştır.
Moğultay’ın kitabında bizzat adını zikrettiği el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef
fîhim mine’s-Sahabe 471 , Kahire’deki yazma nüsha esas alınarak hazırlanmıştır.
Müellif hattı ile yazılmış olan nüshasının iki cilt halinde tab edildiği eserde Moğultay
b. Kılıç, el-İnâbe’yi cüzlere ayırmıştır. Birinci cildi 5, ikinci cildi de 4 olmak üzere
470
471
Brockellmann, GAL, Suplement, II, s. 48
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, IX, 273
97
çalışma dokuz cüzden müteşekkildir. 472 Eserde her bir biyografi için muhakkikler
tarafından numara verilmiştir. Toplam 1203 kişi hakkında malumat vardır.473
b. Muhtevası
Moğultay b.Kılıç bu eserinde adından da anlaşılacağı üzere hakkında sahabe
olup olmadığında ihtilaf edilen kişileri incelemektedir. Söz konusu olan kişileri
alfabetik sıralamaya tâbi tutar. Kendilerinden nakledilen hadis rivayetlerini ve bu
rivayetlerin isnadlarını, muteber hadis eserlerinden örnekler vermek suretiyle
zikreder. Daha sonra bu bilgileri değerlendirir. Hatalar varsa tashih eder. Eserde kimi
zaman ravinin rivayeti verilirken, kimi zaman da sadece ravi tanıtımı ile iktifâ
edilmektedir.
c.
Önemi
Senedlerde adı geçen ravinin, sahabi olup olmadığına dair bir araştırmanın
muteahhirun uleması tarafından yapılması gerçekten zordur; ama bu tür bir çalışma
özellikle ricalu’l hadis yönüyle çok önemlidir.
Kaynakların ifade ettiği gibi Moğultay b. Kılıç; kaleme aldığı eserle titiz
çalışmalar yapması, değerlendirmelerinde ise müdekkik bir kişiliğe sahip olması ile
tanınmaktadır. Kaynaklar onu müdekkik, muhakkik ve çok sayıda esere sahip bir
alim olarak tavsif etmektedir.474
Bir hadis ravisinin sahabi olduğunu beyan edebilmek için, sahabe hakkında
kendi devrine kadar yazılan eserleri iyi tanıması gerekir. Moğultay’ın kendi devrinde
bunu yapabilmek için kitap yazması anlamlıdır. Tezin sonunda ekler bölümünde
ayrıca verileceği gibi Moğultay’ın kitaplarında istifade ettiği veya geniş bir
kütüphaye sahip olduğu sonucunu çıkardığımız eserlerin sayısı hiç de az değildir.
Hiç kuşkusuz sahabilerin sayısı hakkında kesin bir tespit yapılamamıştır.
Sahabe biyografileri için yazılan kitaplardaki sayı, takdir edilen sayının onda birine
472
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 41-113 (1. Cüz); 114-158 (2. Cüz); 159-210 (3. Cüz); 211-316 (4.
Cüz); 317-399 (5. Cüz); II, 5-? (6. Cüz); ?-138 (7. Cüz); 139-215 (8. Cüz); 216-288 (9. Cüz)
473
a.g.e, II, 288
474
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
216; Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275
98
bile ulaşamaz. Üstelik bu kitaplarda, Hz. Peygamber (s.a.s) hayatta iken ölen ve
muasırı olduğu halde onu görememiş olan Müslümanlar ile sahabeden olmadığı
bilinenler de zikredilmektedir. Hatta mükerrer olanlar da bulunmaktadır. Mesela Ebû
Abdullah b. Mende’nin Marifetü’s-sahabe’sinde 3800, İbn Abdilberr’in elİstîâb’ında 3500 ve ona zeyl yazan İbn Fethun’un kitabında da 3502’ye yakın kişi
olduğu bilinmektedir. Önceki kitapların çoğunu bir araya getiren İbnü’l Esîr’in
Üsdü’l-ğâbe’sinde 7554, onu ilavelerle ihtisar eden Zehebî’nin Tecrid’inde yaklaşık
8000 ve nihayet bu konuda en geniş telif olan İbn Hacer’in el-İsâbe’sinde de 12294
kişi bulunmaktadır.” 475
Elbette sahabe biyografileri hakkında malumat veren “Tabakat”, “Siyer” gibi
başka eserler de vardır. Bütün bunlara vakıf olan bir muhaddisin, ancak bir ravi
hakkında onun Hz. Peygamber’le (s.a.s) sohbeti olup olmadığını ortaya
koyabileceğini dikkate aldığımız zaman, iki ciltlik bir eser de olsa Moğultay b.
Kılıç’ın; alanında ne kadar mühim bir çalışmaya tevessül ettiği aşikardır. O, bu
eserinde çok geniş bir tetebbuata sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Eserini hazırlarken Moğultay b. Kılıç; Arap dili, kıraat, hadis ricali ve râvileri
hakkında zamanın ileri gelen âlimlerinden istifade etmektedir. Mesela özellikle
hattıyla meşhur olan Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed b. Halef b. Bâziş Ensârî Girnâtî
(528/1133)
476
bunlardan biridir. Onun kaleme aldığı nüshalardan bahsettiğini
görmekteyiz.477 Aynı şekilde Moğultay; el-İnâbe’de Ebû Saîd İbn Yunus Mısrî’nin
(347/958) Tarihu’l-gurebâ 478 , Tarihu’l-Mısriyyîn 479 , gibi bazı eserlerin farklı
475
Geniş bilgi için bkz. Eren Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 230
İbnü’l-Bâziş, Endülüs'ün üç büyük nahiv âliminden biridir. Ayrıca onun, zamanında Kitâbü
Sîbeveyhi'yi ezbere bilen sayılı dilcilerden biri olduğu kaydedilir. bkz: Çelebi Muharrem, “İbnü’lBâziş”, DİA, XX, s. 528)
477
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178
478
a.g.e, I, 145, 258
479
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 145, 189 (Ebû Saîd Abdurrahmân b. Ahmed b. Yûnus Sadefî elMısrî’nin (347/958) ailesi ilim ehlidir. Dedesi Yûnus, Müslim, Nesâî, İbn Mâce gibi muhaddislere
hocalık yapmıştır. İbn Yûnus babasından ve Nesâî’den hadis dinlemiştir. Nehhâs ve Ebû Abdullah
İbn Mende onun önemli talebeleridir. Hadisleri ve hadis ricalini iyi bilirdi. İbn Mâkûlâ'nın İkmâl'i
ve İbn Hacer'in el-İsâbe'si başta olmak üzere pek çok kitaba kaynaklık etmiş olan İbn Yûnus'un
Târîhu Mısr ile Mısır'a dışarıdan gelenleri konu edinen Kitâbü'l-gurebâ adını taşıyan iki eserinin
günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Geniş bilgi için bkz. Akyüz Ali, “İbn Yunus”, DİA,
XX, s. 450
476
99
nüshalarına vâkıf olduğunu 480 , Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’ine ait farklı nüshaları
incelediğini, bazı nüshalarına sahip bulunduğunu söyler.481
Bu verilerden anlıyoruz ki, çalışmasını ikmal ederken bu gün matbu veya
mahtut olarak var olup olmadığına dair kat’i bilgimiz olmayan pek çok eseri mütalaa
etmiş veya hakkında bilgi sahibidir. Yeri geldikçe görüleceği üzere bu durum sadece
bu eserine mahsus değildir.
Eserin önemine dair dikkatimizi çeken bir başka husus da şudur:
Bir kişinin sahabi olup olmadığına dair bilinen ilk çalışma meşhur hadis hafızı
Ebû’l-Fedâil Hasen b. Muhammed Sağânî (650/1252) tarafından Uklatü’l-aclân
adıyla yapılmıştır. Sağânî, Moğultay b. Kılıç’ın hocası Abdülmümin b. Halef
Dimyâtî’nin de (705/1306) hocasıdır. el-İnâbe’yi yazmasında etkilerinin olması
muhtemeldir.
Son dönemlerde Sağânî hakkında yapılan önemli bir çalışmanın Mehmet Eren
tarafından “Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı”
adıyla yayına hazırlandığını biliyoruz. Bu çalışmada kaydedildiğine göre Sağânî,
eseri
Uklatü’l-‘aclân’ı
ihtisar
etmiş
olduğu
eseri
Nuk‘atü's-sadyân’ın
mukaddimesinde bahis mevzuu yapmaktadır.
Sağânî’ye ait Uklatü’l-‘aclân’dan sonra Moğultay’ın el-İnâbe adıyla bir eser
telif etmesini manidar buluyoruz. Bildiğimiz kadarıyla müellifin bu çalışması, bu
konuda bilinen önemli ikinci eserdir.
Sağânî’nin; Nuk‘atü's-sadyân’da, sahâbî olup olmadığında ihtilâf edilmiş
kişilerin durumlarını “…fî suhbetihî nazar/uhtülife fî suhbetihî…” cümleleri ile dile
getirdiği, kitapta kullanılan kaynaklara hemen hemen hiç atıf yapılmadığı, hatta onun
neredeyse sadece dört yerde bazı kaynaklara işaret ettiği ve bunların da İbn
Yûnus’un (347/958) Târîhu Mısr’ı, Hâfız Ebû Ahmed el-Hâkim el-Kebîr’in (378/988)
el-Künâ’sı ve İbn Sa‘d’in (230/844) et-Tabakât’ı ile İbn ‘Abdilber’in (463/1070) el-
480
481
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 356
Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, II, 6
100
İstî‘âb’ı olduğuna dair verilen bilgileri482 dikkate aldığımızda Moğultay b. Kılıç’ın,
söz konusu eserinde şu önemli hususun daha fazla öne çıktığını söyleyebiliriz:
Tezin ekler bölümünde de tespit ettiğimiz gibi neredeyse iki yüze varan
kaynağı araştırmıştır. Pek çoğunu da müellif nüshaları başta olmak üzere bizzat
görmüş olmalıdır. Nitekim Radıyyüddin Sâğânî’yi üstad tavsif ederek “O, Nuk’atü’ssadyân eserinde Beşir Hâris’i, Beşir b. Ma’bed zannetmiştir” 483 dediğini dikkate
alırsak, Moğultay b. Kılıç’ın bu eseri gördüğünü ve incelediğini söyleyebiliriz.
Şu halde, gerek el-İnâbe’de gerekse hacimli bir eser olarak yazdığı İkmâlü
Tehzibi’l-Kemâl adlı çalışmasında; Sağânî’den özellikle istifade etmesinden 484 ve
değerlendirmelerine müracaat etmesinden şunu anlıyoruz:
Moğultay b. Kılıç; sahabe ricaline dair eser yazarken, kendi dönemine kadar
yazılmış olan özellikle sahabe ile ilgili kitapları ya görmüş veya incelemiş yahut
yukarıda da örneklerini verdiğimiz gibi bazı eserlerin nüshalarına vâkıf olmuştur. Bu
sebeple İnâbe kendi alanında yapılmış önemli bir çalışma olduğunu düşünüyor ve bu
konuda araştırma yapmak isteyenlerin onu bir başvuru eseri olarak görmeleri
gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Metodu ve özellikleri itibarıyla ikinci bölümde kitabı incelerken üzerinde
durulacağı gibi Moğultay’ın el-İnâbe’si, ravinin sahabi olup olmadığının bilinmesi
bakımından önemli bilgiler içermektedir. Burada bir örnek vererek anlatmak isteriz:
Moğultay b. Kılıç Ebû Muaviye b. Hakîm hakkında bilgi verirken; hadîs hafızı,
fıkıh, tarih ve ensâb âlimi İbn Ebî Hayseme’nin (279/892-93) onu Sahabe adlı
eserine aldığını söyler. İbn Abdilber’e (463/1071) göre, Ebû Muaviye b. Hakîm’in
sahabiler arasında zikredilmesi açık bir hatadır. İbn Ebî Hayseme’den başka kimse
onu sahabiler arasında zikretmemiş, Behz b. Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin babası
ve dedesi tariki ile nakledilen
‫يا رسول اهلل مب ارسلك ربنا‬
“Ey Allah’ın Resûlü,
Rabbimiz seni ne ile gönderdi?” 485 hadisini ondan başka rivayet eden olmamıştır.
482
Bkz: Eren, Mehmet, Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 32
(Basılmamış çalışma)
483
Moğultay b. Kılıç, İkmalü tehzibi’l-kemal, II, 428
484
Moğultay b. Kılıç, İkmalü tehzibi’l-kemal, IV, 124; VII, 51, 357
485
İbn Mâce, İkâmet, 194
101
Hadis bu isnadıyla illetlidir. Doğrusu Abdülvâris b. Saîd, Behz b. Hakim’in babası ve
dedesi tariki ile gelen hadistir. Bu hadisin isnadı sahihtir. Muaviye b. Hayde aracılığı
ile gelir. Hakîm Ebî Muaviye vasıtasıyla gelmez.
Görüldüğü gibi Moğultay, sahabi olup olmadığı tartışılan bir kişiyi rivayeti ile
değerlendiren İbn Abdilber’e itimat etmektedir. Moğultay b. Kılıç; İbn Mende ve
Ebû Nuaym’ın eserlerinde bu zatın nisbesinin “Nümeyrî” olarak zikredilme
ihtimalini de sorgular. Bu sebeple Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’ine ve et-Tarihu’levsat’ına baktığını söyleyerek orada bulamadığını; ancak Buharî’nin bunu bir başka
yerde zikretmiş olabileceği ihtimalini de söyler. Moğultay bu kişinin İbn Ebî Asım
Nebîl’in (287/900) el-Âhâd ve’l-mesânî’sinde geçtiğini söyleyerek, Abdülvâhid b.
Necde, Bakıyye b. Velid, Saîd b. Sinan, Yahya b. Cabir Tâî’nin, Muaviye b. Hakim,
babası ve Hakîm tariki ile nakledilen aynı hadisin bir başka senedini zikreder.
Moğultay b. Kılıç’ın; İbn Ebî Hayseme ( 279/893) gibi bir hadîs hafızı, fıkıh,
tarih ve ensâb âliminin eserinden tespit etmiş olduğu hadisi almakla yetinmediğini
görüyoruz. Bunu İbn Abdilber (463/1070) gibi bir muhaddis ve tabakat alimin
eserine (dolayısı ile isnada) bakmakla da teyit etmiş olmaktadır. Öte yandan bu
eserleri bir de Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’i ve et-Tarihu’l-evsat’ı gibi kaynaklara
müracaat etmekle kontrol etmektedir. Nihayet her iki senedde isnadı tek kişide,
Hakîm b. Muaviye b. Hayde üzerinde birleştirmekte ve hadisini muhaddislerin tahric
ettiğini söylemektedir.486
İbnü’l-Esîr (630/1232) Muaviye b. Hayde’nin Basralı olduğunu ve Horasan’da
vefat ettiğini söyler. Oğlu Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin sahabi olduğuna dair bir
bilgi vermez. Muaviye, Behz b. Hakim’in dedesidir. Hakîm, babası Muaviye b.
Hayde’den hadis nakletmiş olup isnadı sahihtir.487 İbn Hacer’e göre ise Sağânî’nin
Fîmen ühtülife fi suhbetihi adlı çalışmasında bu kişiyi sahabe arasında göstermesi
hatadır. Çünkü o kesinlikle tabiindendir. Hakîm b. Muaviye b. Hayde, Iclî ve İbn
Hibban’a göre sika biridir.488
Bu durumda Moğultay, Sağanî’den ve İbnü’l Esir’den bahsetmediğine göre
kitaplarını da da görmemiş olmalıdır. Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin hadisinin
486
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 179-180
İbnü’l-Esîr, İzzüddin, Üsdü’l-ğâbe, IV, 153 (4983)
488
İbn Hacer, Tehzîbü’t-tehzib, 387, 388
487
102
tahric edilmesinde imamların ittifakından bahsedip bu ittifaka dair herhangi bir
açıklama yapmaması hatta tabiin olduğuna dair bir bilgi vermemesi eksiklik kabul
edilmelidir.
el-İktifâ fî tenkîhi kitab ed-duafâ li’bni’l Cevzî
Gerek kendi eserlerinde489 ve gerekse Moğultay b. Kılıç’a atıfta bulunan veya
ondan bahseden kaynaklarda 490 müellifin el-İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ li’bni’lCevzî adıyla bir eser kaleme aldığı bilgisi bulunmaktadır.
Moğultay b. Kılıç bir başka kitabında bu eserini İbnü’l-Cevzî’nin eserini
“tehzib” etmek için yazdığını ifade etmektedir.491 Tehzib ve tenkîh gözden geçirip
güzelleştirme çalışmasıdır. Adından da anlaşılacağı üzere Moğultay’ın çalışması
tenkîh hakkındadır. Arapça’da tenkîh
( ‫)تنقيح‬
ayıklama, seçme, temizleme, kitabı
düzene koyma, kusurlarını giderme, araştırma ve tetkiki güzelleştirme anlamına gelir.
Zira Moğultay b. Kılıç’ın kullandığı tenkîh ve tehzîb
( ‫تنقيح‬
ve
‫ )هتذيب‬kelimeleri
aynı manaya gelmektedir. 492
a. Baskısı
el-İktifâ’nın günümüze kadar ulaşan nüshası maalesef eksiktir. Hakkında
kaynaklar, eserin tamamlanamadığına dair her hangi bir bilgi vermez. Bu sebeple
mevcut eserin muhtemelen bir kısmı kayıp olmalıdır. Üç cilt halinde basılmıştır.
Dâru’l-Ezher tarafından 1430/2009 yılında Beyrut’ta ilk baskısı yapılan eserin
tahkikini Mâzin b. Muhammed Sersâvî üstlenmiştir. Muhakkik Sersâvî’nin girişte
kaydettiği gibi el-İktifâ, eksik ve tek nüsha olmasına rağmen “tamamı ele geçmeyen
şeyin azı terk edilmez” düşüncesiyle, Moğultay’ın tanınması ve eserlerinden istifade
489
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209; İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, I, 26; II, 49; III, 103, 207; IV, 22, 23,
184, 308, 343; V, 79, 322; VI, 177; VIII, 375; IX, 143; X, 47; XII, 321, 361
490
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269
491
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209
492
Tehzîb ve Tenkîh kelimelerinin anlamı için bkz. İbnu’l-Manzur, Lisanu’l-Arab, XIV, 253; XV, 63
103
edilmesi gayesiyle basılmıştır.493 el-İktifâ’nın esas alınan tek nüshası Kahire Dar’u’lkütüb’de bulunmaktadır.494
Zayıf ravileri konu edinen el-İktifâ, dipnot ve tahricleri dışında metin kısmı iki
bölümden meydana gelir: el-İktifâ ve Kitâbu’d-duafâ. Sersâvî, Moğultay’ın kitabına
aldığı isimleri ayrı numaralandırmıştır. İbnü’l-Cevzî’nin kitabında karşılık gelen
raviyi ayrıca göstermiştir. el-İktifâ, İbnü’l Cevzî’nin kitabında yer alan bilgiler dahil
edilerek birlikte basılmıştır.
b. Muhtevası
Sika ravileri esas alan eserler “es-Sikât” adıyla anılırken, zayıf ravileri konu
edinen eserler ise “ed-Duafâ” olarak zikredilir. Duafâ türü eserlerde ravi gerek hıfz
ve itkan gerekse zabt veya herhangi bir kusuru sebebiyle zayıf görülebilir.
el-İktifâ’yı
İbnü’l-Cevzî’nin
Kitâbu’d-duafâ’sı
ile
karşılaştırdığımızda
Moğultay’ın kitabına aldığı şahısları seçtiği görülmektedir. İsimlerin bir kısmı yer
değiştirdiğine göre Moğultay’ın sıralaması tam alfabetik sayılmaz. Üçüncü cildin son
kişisi Amr b. Atıyye Kûfî, Moğultay’ın kitabındaki sıralamaya göre 827. İbnü’l
Cevzî’nin eserindeki sıralamaya göre de 2576. sırada yer almaktadır. Asıl nüshadan
alındığı anlaşılan üçüncü cildin sonundaki notta istinsah tarihi 732/1332 olarak
verilmiştir ve “ikinci cildin sonu” denilmektedir.495 Ancak ilk ciltte, asıl nüshaya ait
ikinci cildin başlangıcı olduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. Dolayısıyla mevcut
baskısına bakıldığında asıl nüsahada olması gereken ikinci cildinin başlangıcı eksik
demektir. İktifâ, aslın üçte birine tekabül ediyor olmalıdır. Zira Moğultay b. Kılıç, bir
ravi hakkında değerlendirme yaparken bu çalışmaya atıfta bulunmakta ve orada şöyle
demektedir. “el-İktifâ; üç büyük cildden meydana gelen bir çalışmadır.” 496
Muhakkik Sersâvî’nin de ifade ettiği gibi 497 el-İktifâ’nın baskısı eksiktir ve
Dâru’l-kütübi’l mısriyye’deki tek nüsha esas alınmıştır. Bu nüshaya göre, matbu
493
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 7
Fihrisü’ş-şâmil, I, 216 (nr.1240)
495
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 558
496
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, III, 103
497
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 7
494
104
eserin ilk cildi
(‫ ) س‬harfinin hemen hemen yarısından itibaren ravi Saîd b. Zür’a
Cezzâr Hımsî ile başlar. Üçüncü cildi ise ravi Amr b. Atıyye Kûfî hakkında verilen
bilgilerle sona erer. Buna göre yazma nüsha hem başından hem sonundan eksiktir.
Başta
(‫ ) س‬harfinin ortasına kadar sondan da Amr b. Atıyye’den sonraki bölüm
noksandır.
Moğultay b. Kılıç, mezkur ravileri cerh ve ta’dil yönüyle değerlendirmektedir.
Ravilerin kimlerden rivayette bulunduğunu ve hakkında söylenenleri hadis
otoritelerini referans göstererek zikreder.
c. Önemi
İbn Adî’nin (365/975) el-Kâmil adlı eseri kendi dönemine kadar zayıf ravilere
ait pek çok bilgiyi ihtiva eden önemli bir çalışma olarak kabul edilir. Telif edilen
cerh kitaplarının en mükemmeli sayılır. İbn Adî’nin (365/975) raviler hakkında
verdiği hükümlere mütekaddimun ve müteahhirun uleması itibar etmektedir. 498 elKâmil üzerine pek çok çalışma bulunmaktadır; mesela Zehebî’nin (748/1347)
Mîzânu’l-i’tidâl’i
ve
İbn
Hacer’in
(852/1448)
Lisânu’l-mizan’ı
bunların
meşhurlarıdır. Bir anlamda Moğultay, zayıf ravilere dair kendi dönemine kadar
yapılan çalışmaları yazmış olduğu el-İktifâ ile tenkide, tezhibe, tenkîhe veya tashihe
tâbi tutmuştur.
İbnü’l Cevzî’nin (597/1200); Kitâb-u esmâi’d-duafâi ve’l-vâdıîn adını verdiği
ancak yaygın isminin Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn olarak zikredilen çalışmasının
mukaddimesinde bu çalışma çerçevesini kendisi şöyle açıklar: “Vahî hadisleri ihtiva
eden ‘Kitâbu’l-ileli’l-mütenâhiye’ den sonra mevzû haberlere dair ‘Kitâbu’lmevzuât’ı yazdım. Bu kitabı da büyük hadis imamlarının cerh etmiş oldukları zayıf
ve vâdı’ (hadis uyduran, vaz’ eden) kişilere tahsis ettim.” 499
İbnü’l-Cevzî, kendi dönemine kadar bu alanda söz sahibi olan Ahmed b.
Hanbel, Yahya b. Maîn, Ali b. Medînî, Buharî, Müslim, Cûzcânî, Ebû Hafs Amr b.
498
499
Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, Ter. Özbek), s. 317
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 7
105
Ali Fellâs, İbn Ebî Hâtim, Ebû Hâtim, Ebû Zür’a, Zekeriyya Sâcî, Ukaylî, Ebû’l
Hasen Ali b. Cüneyd, İbn Adî, Ebû’l Feth Ezdî, Dârekutnî… gibi cerh ve ta’dil
alimlerini otorite olarak göstermektedir. Ravileri alfabetik olarak zikretmekte ve
toplam 4018 ravi hakkında bilgi vermektedir.
Muhakkik Ebû’l Fidâ Abdullah Kâdî’nin eserin girişinde ifade ettiği gibi;
ravileri cerhte çok aşırı gitmiş kimi yerde illetli gördüğünü bir başka yerde mazur
göstermek suretiyle hata etmiştir. Mesela İbn Abbas’ın azatlı kölesi Ikrime’nin
kezzab olduğunu söylemek500 ve sahabi olan Târık b. Abdullah Muhâribî’yi tevsik
etmemek501, sahabi Ma’mer b. Ebî Serh’i meçhul göstermek502 gibi…
Moğultay b. Kılıç, İbnü’l Cevzî’nin düştüğü hataları, vehimleri, kusurları, ravi
isimleri ile ilgili karışıklıkları düzeltmek maksadıyla el-İktifâ’yı kaleme almaktadır.
Kitabın isnad edildiği Kitâbü’d-duafâ’da 4018 ravi hakkında bilgi verilmektedir.
Moğultay’ın el-İktifâ’sında ise bilgi vermiş olduğu ravi sayısı 827’dir. Basımı
yapılan el-İktifâ’nın eksik nüshalardan meydana geldiği de dikkate alınırsa asıl
eserin %20’sine tekabül etmektedir.
Moğultay b. Kılıç’ın özellikle zayıf ravileri tespit maksadıyla muasırı
Zehebî’nin (748/ 1348) Dîvânü’d-duafâ ve'l-metrûkîn, Zeylü dîvâni’d-duafâ, elMuğnî fi’d-duafâ, Mîzânü’1-i’tidâl fî nakdir-rical eserlerini de gözden geçirmesini
beklerdik. Ancak Moğultay b. Kılıç’ın –tezin ekler bölümünde de kaydettiğimiz gibi125 kadar farklı kaynağı inceleyerek hazırlamış olduğunu gördüğümüz elİktifâ’sında, Zehebî’nin zayıf ravilerle ilgili kitaplarını kullanmadığını gördük.
Zehebî’den 12 yıl sonra vefat eden Moğultay adına bunun bir eksiklik olması
akla gelse de, esasen ikisi de aynı dönemin önemli şahsiyetleridir. Araştırmacılar
tarafından Moğultay’ın raviler hakkındaki düşüncelerine ve vermiş olduğu bilgilere
müracaat edilmesinde özellikle fayda mülahaza ediyoruz. el-İktifâ, tamamı mevcut
olsaydı daha ziyade önemli bir kaynak olarak şöhret bulabilirdi.
500
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 182 (2334); Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 254
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 62 (1722); Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 482
502
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, III, 132 (3384)
501
106
Burada eksik de olsa eserin zayıf ricale dair mevcut bilgilerde önemli bilgiler
içerdiğini söylemekle iktifa ediyor ve el-İktifâ’sındaki hadisçiliği hakkında bize ışık
tutacak sonuçları ve onda nasıl bir metot takip ettiğini tezimizin ikinci bölümünde ele
almak üzere şimdi bir başka eserin tanıtımına geçiyoruz.
İkmâlü tehzibi’l kemâl fî esmâir-rical
Gerek Moğultay’ın çalışmalarında
kaynaklarda olsun
504
503
ve gerekse biyografisini veren
, kendine atfedilen İkmâlü tehzibi’l-kemâl fî esmâir-rical adıyla
bir eseri bulunduğunu görüyoruz. Mevcut baskısını incelemiş bulunduğumuz bu eser
hakkındaki bilgileri aşağıda, eserin hadis ilmi açısından değerlerdirmesini ise tezin
ikinci bölümünde ele alacağız.
a. Baskıları
Dâru’l-Mektebeti’l Ezheriyye, Kılıç Ali Paşa ve Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye’deki
birbirini tamamlayan nüshalar bir araya getirilmek suretiyle, 1422/2001 yılında
Kahire’de Fâruku’l-Hadisiyye yayınevi tarafından -eksik de olsa- 12 cilt halinde
basılmıştır.
Eseri tahkik edenlerin girişte verdikleri bilgiye göre İkmâlü tehzîbi'l-kemâl’in
baskısı, birbirini tamamlayan iki farklı nüshaya dayandırılmıştır. Biri Kahire’de
“Mektebetü’l Ezheriyye”deki nüsha diğeri de İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi
Kılıç Ali Paşa’daki nüshadır. İbnü’l-Mülakkin’e isnad edilen ve Mısır’da bulunan bir
başka nüsha daha varsa da muhakkikler bunun bir hatadan kaynaklandığı ifade
etmektedir.505
Kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın İkmâlü tehzibi’l-kemal adında bir kitabı
olduğunu söylerken506, talebesi İbnü’l-Mülakkin’in de aynı adı taşıyan bir çalışması
bulunduğunu kaydetmektedir. 507 İki çalışmanın adı gibi içeriği de birbirine yakın
bulunabilir veya bir başka ihtimalle aynı eser de olabilir. Zira Kâdı İbn Şühbe’nin
(851/1447) ifadesine göre İbnü’l-Mülakkin, hocası Moğultay b. Kılıç’tan pek çok
503
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 168; el-İ’lâm, V, 1469; Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 483
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; Safedî, A’yanu’l-asr, V, 433; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
216; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312
505
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi'l-kemâl, I, 50
506
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216
507
Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, VI, 102; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, I, 509; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57
504
107
eseri bizzat cüzler halinde kaydetmiştir. 508 Buna göre İbnü’l-Mülakkın, hocasının
İkmâl’ini istinsah etmiş de olabilir.
Ancak Süleymaniye kütüphanesindeki nüshanın, mukaddimesindeki bilgileri
dikkate
aldığımızda,
onun
yanlışlıkla
İbnü’l-Mülakkın’a
anlaşılmaktadır. Zira buradaki ifadeler Moğultay’a aittir.
509
nispet
edildiği
İki cilt olan bu nüsha
yıpranmıştır. Bilhassa ikinci cildin sayfaları ayrılmıştır. 11. Varağın bir cüz, on cüz
yani 110 varağın da bir sifr kabul edildiği bu nüsha, 65 cüz olup Abdullah b.
Mugaffel ile sona ermektedir.”510
İkmâlü tehzibi’l-kemal üzerine Medine Câmiatü'l-İslâmiyye külIiyyetü'lhadîs'te yüksek lisans çalışmaları (1416/1995) yapılmış ve aynı yerde Hafız
Moğultay ve Kitâbü ikmâli tehzîbi'l-kemâl adıyla bir de doktora tezi (1403/1983)
hazırlanmıştır.511
b. Muhtevası
Moğultay b. Kılıç’ın mukaddimede verdiği bilgilere göre İkmâlü tehzîbi'lkemâl; alanında bir benzerinin tasnif edilmediği ve pek çok faydalar ihtiva eden
hocası Mizzî’nin (742/1341) Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-rical adlı eseri üzerine
yazılmış bir tehzib çalışmasıdır. Kitap; isim, künye, rical, vefeyât, cerh ve tadile dair
özellikle kütübi sittede rivayeti bulunan ravilerin haberleri ile tabiûndan bazı hadis
ravileri hakkında önemli malumatı ihtiva etmektedir.
Ravilerin isimlerine göre hazırlanmıştır. İlk cildi Ahmed b. İbrahim b. Halid
Ebû Ali Mevsılî ile başlar. On ikinci cildin sonunda adı zikredilen ravi ise Yahya b.
Yemân Iclî Ebû Zekeriya Kûfî’dir. Eserde tespit edilemeyen ravilerin isimleri, sakıt
olan bölümleri eseri tahkik edenler tarafından ayrıca belirtilmektedir. Hakkında
malumat verilen ravi sayısı toplam 5228’dir. Eser; iki önemli çalışmanın tezhibi,
ikmâli, zeyli niteliğindedir. Asıl nüsha Abdülgani Makdîsî’ye (600/1203) ait elKemâl fî esmâi’r-rical adını taşımaktadır. Bu eserin tehzibi de Mizzî’nin (742/1341)
kaleme aldığı Tehzibü’l-kemâl fî esmâi’r-rical adlı kitaptır.
508
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 283; İbn Kâdî Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, IV, 44
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, Süleymaniye Kütüphanesi, Kılıç Ali Paşa, 190, 2a
510
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316, 1 numaralı dipnot
511
Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230
509
108
c.
Önemi
Moğultay b. Kılıç, Mizzî’nin el-Kemâl fî esmâi’r-rical’i hakkında neden bir
çalışma yapma ihtiyacı hissetmiş olabilir? Onun devrin iki önemli muhaddisi
Makdîsî ile Mizzî’den farklı düşündüğü nedir?
Makdîsî’nin (600/1203) eseri kütübi sittede rivayeti bulunan hadis ricali
hakkında derli toplu bilgileri ihtiva etmesiyle önem kazanır. Makdisî’ye kadar hadis
ricali hakkındaki bilgiler elbette vardır; ancak bu bilgiler biraz daha genel ricale aittir.
Devrin önemli alimlerinden gerek Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’i ile Zehebî’nin
Tehzîbü’t-tehzîb ve el-Kâşif’i gerekse diğer muhaddislerin; bir eser üzerine ikmal,
tehzib veya ihtisar yapmalarının elbette bir gerekçesi olmalıdır. Tâcüddin es-Sübkî
(771/1369) kitabında şöyle der: “Asrımızın Mısır muhaddislerinden Kahire’deki
Zahiriyye Medresesi hadis şeyhi Alâüddin Moğultay (Mizzî’nin kitabına) bir istidrak
çalışması yapmıştır. Tehzibü’l-kemâl’i ikmal ve tezhib etmiştir.”512
Moğultay b. Kılıç zamanında rical ilmindeki asıl kaynaklar tamamlanmış
olduğundan artık temel eserler üzerine daha geniş bir tabanda “ikmal” çalışmaları
önem kazanmıştı. İkmal tamamlamak, kemale erdirmek, eksiklerini gidermek ve
mükemmelleştirmek demektir.
Tehzîbü’l-kemâl’i “benzeri telif edilmemiş büyük bir kitap, ulemanın ihtilaf
ettikleri zaman aralarında hakem tayin ettikleri eser” 513 diyerek öven Moğultay,
747/1346 yılında sekseninci cüzü 514 , 760 yılı safer ayının yirmisi Cuma gününde
doksanıncı cüzü tamamlamış olduğu anlaşılmaktadır.515 Matbu eserin son cildindeki
bilgiye bakılır ise, Moğultay b. Kılıç 119. cüzünü ravi Yahya b. Yemân Iclî Ebû
Zekeriya Kûfî hakkında verdiği malumat ile tamamlamaktadır.516
Buna göre müellif, “İkmâlü tehzibi’l kemâl”i 16 yılı aşan bir sürede cüz cüz
yazmıştır. Öte yandan Moğultay’ın vefat tarihini (762/1361) de dikkate aldığımızda
eserin, 73 yıllık ömrün en önemli birikimlerini ihtiva eden hadis ricali kitabı olduğu
sonucunu ortaya çıkartabiliriz.
512
Tâcüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, X, 408
Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 3
514
a.g.e., IX, 253
515
a.g.e., X, 256
516
a.g.e. XII, 394
513
109
Moğultay’ın mukaddimede verdiği bilgilerden Mizzî’nin, Makdisî’nin elKemâl fî esmâi’r-rical’ini dağınık bilgilerden derlediği, hazırlarken Makdisî’nin hata
yaptığı yerleri tespit ettiği ve tahkik ederek geliştirdiğini görüyoruz. Moğultay şöyle
demektedir: “Ben de buna dikkat etmekle birlikte kitaba bir takım ilavelerde
bulundum. Maksadım Allah’ın rızasıdır; yanlış bilgiler koymaktan Allah’a sığınırım.
Gayem, alimlerin sözlerini hiçbir şekilde tahrif etmeden uygun yerlerde kaynağından
zikretmektir.”517
Kütüb-i sitte ricali üzerine yapılan buna benzer tahkikli çalışmalar o devrin bir
özelliği olup sadece Moğultay’a özgü bir tahkikat değildir. Mizzî’nin diğer talebesi
fakih ve biyografi müellifi Tacüddin es-Sübkî de (771/1370) hicri 754 yılında
Kahire’den Dımaşk’a dönerken, hocasının eseri Tehzibu’l-kemal’in nüshalarını
babası Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355) tashih ettirmek üzere beraberinde
götürdüğünü ve onları babasına tashih ettirdiğini söylemektedir.518
Bu sebeple ikmal çalışmaları önemli görülmelidir. Zira bu ilmî faaliyetler bir
eserin aynen yazılması ve çoğaltılması anlamına gelmemektedir. Moğultay’ın asıl
gayesi, Mizzî’nin gördüğü eksiklikleri tamamlamak olmuştur. Zaten bir müellifin bir
rical kitabına İkmâl adıyla çalışma yapması demek, onda eksik bıraktığı ricali
zikretmek veya bir o kadarını ona ilave etmek anlamına gelir.519
İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû isme ebîhi
Rical ilminde ravilerin isim, künye, lakap ve nispetlerinin tespiti önemlidir.
Zira bunlar bize bir raviyi tarif eden kimlik bilgilerinin tespit edilmesini sağlar. Bir
ismin herhangi bir şekilde yanlış tayin edilmesi karışıklığa sebep olur.
İsimler, künyeler şahsın tanınmasında birbirini tamamlayan iki önemli
unsurdur. Her ikisinin de bilinmesi icap eder. Hadis alimlerini ravilerin isim,
künyelerini araştırıp toplamaya sevk eden başlıca sebepler olmuştur. Bunlardan bir
kısmını şöylece zikredebiliriz:
1. Bazılarının künyesinde ihtilaf edilmesi ve kimilerinin birden çok künyeye
sahip olması
2. Söyleniş ve yazı şekli olarak benzer künyelerin doğru şekilde tespiti
517
a.g.e. I, 6
Tâcüddin Sübkî, Tabakâtü’ş-şafiyyeti’l-kübrâ, X, 408
519
Miras, Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 360
518
110
3. Sahabe zamanından itibaren uzun bir dönem geçtiği için, hadislerin
senedindeki ravi sayısının artması. İsim ve künyeler bu sayıyı kısaltmakta yardımcı
olmaktadır. Ravinin meşhur künyesi, lakabı zikredildiği zaman, isimlerinin
belirtilmemesi yahut bir yerde sadece adıyla başka bir yerde de künyesi veya lakabı
ile kaydedilmesi yeterli görülebilir.520
Moğultay’ın İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû isme ebîhi eserine
kaynaklarda rastlamadık. Ancak bazı son dönem araştırmalarda Moğultay b. Kılıç’a
nispet edilen Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) isim ve künyelere ait eserlerinden bir
Müntehab’ı olduğu ifade edilmektedir.521
Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) eserini yayınlayan Bâsim Faysal Ahmed
Cevâbire şöyle diyor:
Men vâfekat künyetühû isme ebîhi adlı üç eser vardır: Bunlardan ikisi Ebû’l
Feth Ezdî’ye (409/1018) üçüncüsü de Hatib el-Bağdadî’ye aittir. Ezdî’nin iki eserinin
adı; Men vâfeka ismühü isme ebîhi, diğeri ise Men vâfeka ismühü künyete ebîhi’dir.
Hatib’in eserinin adı Men vâfekat künyetühü isme ebîhi’dir. Moğultay, Hatib elBağdadî’nin bu eserini intihab etmiştir.522
İntihab sözlükte seçmek anlamına gelir. İslam dünyasında geniş hacimli
eserlerin içinden belirli kısım veya konuların seçilmesi, tekrardan arındırılıp yeniden
düzenlenmesi ile meydana gelen tanınmış müelliflerin eserlerinden yapılan derleme
türü çalışmalar “Müntehab” olarak adlandırılır.523
Cevâbire söz konusu eseri; Hatîb Bağdâdî'nin İstanbul III. Ahmed
Kütüphanesi’nde 624 numarada kayıtlı bulunan Men vâfekat künyetühû isme ebîh
mimmâ lâ yü’menü vukû’ul-hata'i fîh524 adlı tek nüshasını esas alarak hazırlamıştır.525
Moğultay’ın bir “el-Müntehab”ı olduğuna dair bilgiyi Ekrem Ziya Umerî de
vermektedir. Onun verdiği bilgiye göre; Moğultay’ın, Hatib el-Bağdadî’nin
520
Geniş bilgi için bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 80
Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230
522
Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 7 Cemiyyetü’t-türâsi’l-İslamiyye, (thk.
Bâsim Faysal Ahmed Cevâbire),1408/1988
523
Uzun Mustafa, “Müntehabât”, DİA, XXXII, s. 28
524
Fihrisü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, III, 833, el-Câmiatü’l-İslamiyye, 1405/1985
525
Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 75
521
111
eserinden yapmış olduğu “el-Müntehab”ı 17 varaktan meydana gelmektedir. Bu
nüsha “el-Câmiatü’l-İslamiyye”de bulunmaktadır.526
Muhakkik 238 isim etrafındaki bu seçmeyi (intihâb) yukarıda ifade ettiğimiz
gibi; Ezdî’nin iki eseri Men vâfeka ismühü isme ebîhi ile Men vâfeka ismühü künyete
ebîhi adıyla, üçüncüsünü de Hatib el-Bağdadî’nin Men vâfekat künyetühü isme ebîhi
ismiyle neşretmiş ve bu son eserin de Moğultay b. Kılıç tarafından intihab edildiğini
söylemiştir. Ayrıca Cevâbire, künyesi babasının ismine benzeyen 160 kişinin
biyografisini de kaynaklarını göstermek suretiyle ilâve etmiştir.527
4. Hadis Usûlü
Islâhu kitabi İbni’s-Salah
İbnu’s-Salah (643/1245) Şam bölgesi, Kudüs ve Dımaşk medreselerinin
muhaddisi olarak pek çok imlâ meclisi yapmış, hadis rivayeti ile maruf olup özellikle
“Mukaddime” adlı hadis usulü eseriyle meşhur olmuştur. Bu eserinde, hadis usulü
konularını ele almış ve onları yeni bir metodoloji ile sunmuştur. Daha sonra
“Mukaddime” üzerine çoğu şerh ve ihtisar olmak üzere yüzlerce çalışma yapılmış,
ayrıca manzum hale getirilmiş, bu ihtisarlar ve manzumeler üzerine tekrar şerhler
bile yazılmıştır.
İşte bu eser üzerine çalışma yapalardan biri de Moğultay b. Kılıç’tır. Islâhu
kitabi İbni’s-Salah’ı, İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yönelttiği bazı tenkitleri,
istidrakleri ihtiva eden bir çalışmadır.528
a.
Baskısı
Eseri Nasır Abdülaziz Ferec Ahmed tahkik ve tahricini yaparak ilim dünyasına
kazandırmıştır. Muhakkik, eserin Mısır’da Mektebetü’l Ezher’de bulunan 111 varak
müellif nüshasını esas almıştır. “Islâhu kitabi İbni’s-Salah”’ın ilk baskısı 1428/2007
yılında Advâü’s-selef tarafından yapılmıştır. Muhakkik, eserin ilk bölümünde
Moğultay b. Kılıç’ın hayatı ve eserleri hakkında bir kısım malumat vermektedir. Bu
526
Umerî, Mevâridü’l Hatîbi’l-Bağdâdî, s. 73 (2 nolu dipnot); ayrıca bkz. Fihrisu mahtûtati câmiati
Ümmi’l-Kurâ, II, 833
527
Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 77
528
İbn Hacer, Lisânü'l-mîzân, VII, 17; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 150
112
bilgileri değerlendirirken, klasik kaynaklarda yer alan Moğultay b. Kılıç hakkındaki
bilgilerin yorumlanmadan “derleme niteliğinde” nakledildiğini görmekteyiz.
b. Muhtevası
Islâhu kitabi İbni’s-Salah, “Mukaddime”nin bir nevi ikmal ve istidraki
anlamında daha iyi anlaşılması için yazılmasını hedeflemektedir. Moğultay b. Kılıç,
onda görmüş olduğu bir takım önemli eksikliklere işaret etmektedir.
c.
Önemi
İbn Hacer (852/1448); İbnu’s-Salah’ın Dımaşk’te yaşamış bir muhaddis
olduğunu ve buradaki Eşrefiyye Medresesi’nde müderrislik yaparken “Mukaddime”
adıyla tanınan meşhur eseri Ulûmül hadis’ini talebelerine yazdırdığını ifade ederek
şöyle der: “İbnu’s-Salah Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) çeşitli eserlerini kaynak
almış, onlardaki dağınık konuları bir araya getirmiş hatta bazı ilaveler de yapmış,
kendinden önceki hadis usulüne dair konuları bir nevi derli toplu sunmuştur.” 529
İbnu’s-Salah’ın eserinde öne çıkan özellik; hadis usûlü konularını metodolojik
olarak yeniden ele almasıdır. Onun zamanına kadar pek çok muhaddis zaten hadis
usûlü üzerine söz söylemişlerdir. İbnu’s-Salah bu söylenenleri daha derli toplu bir
hale getirmiş, bir manada tehzib etmiştir. Zaten ders ortamında yazılmış olması da
bunun doğal bir sonucudur.
İbnu’s-Salah’ın vefatından henüz kısa bir zaman geçmesine rağmen Nevevî
(676/1277) söz konusu esere önce İrşâd ve ardından Takrîb adıyla çalışma yapmış,
bunu İbn Ferec İşbilî’nin (699/1299) Manzûme fî usuli’l-hadis’i takip etmiştir.
Moğultay’ın ilim ehli arasında tanınmaya başladığı yıllarda İbn Cemâa (733/1332)
el-Menhelü’r-revî’yi, İbnu’t-Türkmânî (750/1349) Muhtasaru ulûmi’l-hadis’i, İbn
Kesîr (774/1372) de İhtisâru ulûmi’l-hadis’i ile bu alanda eser verenler arasında yer
almıştır.
Burada önemli olan Moğultay’ın çalışmasının taşıdığı özelliklerdir. Onun
özelliklerini incelemeden önce, özellikle söz konusu eseri hakkında kaynaklarda
529
İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 36
113
ulaşabildiğimiz bazı bilgileri zikretmek suretiyle temel vasıflarına dikkat çekmek
istiyoruz:
İbnü’s-Salah’ın Ulûmü’l hadis’i üzerine çalışma yapan Zerkeşî (794/1391);
“şeyhimiz” dediği Moğultay’ın görüşlerinden müstağnî kalmamış, ricale dair
konularda nakillerde bulunmuştur.530 İbnu’s-Salah’ın Ebû Tahir Silefî’den (576/1180)
naklettiği “Ebû Davud’un Sünen’inin batıda ve doğudaki alimlerin ittifakıyla Kütüb-i
hamse arasında sayıldığı” görüşünü incelerken, Moğultay’ın bu görüşü kabul
etmediğini, sözün mutlak manada olmadığı ve ifadenin Sünen’in usûlüne dair
olduğunu söylediğini zikreder.531
Irâkî (806/1403) Moğultay’ın Islâhu İbni’s-Salah’ı yazması nedeniyle telifini
geciktirdiği et-Takyîd ve’l-Îzâh’ın mukaddimesinde, Moğultay’ın çalışmasının bir
kısmını okuduğunu ama daha sonra göremediğini, bir çok kişinin onu ihtisar ettiğini
söyler.532
Bulkînî (805/1402) ise hocası Moğultay’ın bu eserini ihtisar etmek suretiyle
yeni bir çalışma yapmış ve adını da Mehâsinü’l-ıstılâh koymuştur. Talebesi İbn
Hacer’in belirttiğine göre Bulkînî, Moğultay’ın işaret etmediği konulara yer yer
dikkatleri çekmiş, pek çok yerde hocasını aynen taklit etmiştir. 533 İbn Hacer’e göre
hocalarının pek çoğu Islâhu kitabi İbni’s-Salah’tan istifade etmiştir. 534 Sehâvî
(902/1496) ile Abdürraûf el-Münâvî’de (1031/1622) olduğu gibi, daha sonraki
dönemlerde de istidrak türü bir çalışma olarak hadis usûlü ve biyografi kaynaklarında
zikredilmiştir.535
Moğultay b. Kılıç Ulûmü’l-hadis’in açıklanmaya muhtaç yönlerini hadis
usulüne dair vermiş olduğu derslerde hissetmiş ve incelemeye tâbi tutmuştur. O,
kitabını neden yazdığını mukaddimesinde şöyle izah eder:
530
Zerkeşî, en-Nüket, III, 372
Zerkeşî, en-Nüket, I, 380
532
Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzâh, s. 12
533
İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 302
534
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17
535
Sehâvî, Fethu’l-muğîs, IV, 177; el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 150; el-Münâvî, el-Yevâkît ve’d-dürer, I, 221;
Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174)
531
114
“Asrın biriciği, devrin eşsiz allâmesi İbnu’s-Salah’ın eserini bana okuyan
cemaat, eserde açıklama gerektiren ve maksadı anlatan izahat yapmamı sürekli
benden talep ettiler. Ben de Buharî şerhi et-Telvîh ile meşgul olduğumdan bu işi tehir
etmiştim. İstekler tekrar edince ben de kısa notlar (ihtisar) halinde onu yazdım. Adını
Islahu kitâbi İbni’s-Salah” koydum.”536
İçeriğine dair bilgileri ikinci bölümde ele alacağız.
536
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 7-8
115
5. Diğer Çalışmaları
el-Vâdıhu’l-mübin fî zikri men üstüşhide mine’l-muhıbbîn
Kaynaklar edebiyat, lügat, tarih, gibi farklı yönleri adeta cem eden el-Vâdıhu’lmübin’in Moğultay b. Kılıç’a ait olduğunu kaydeder.
müellifin kendisi de bazı çalışmalarında bahsetmektedir.
a.
537
Söz konusu kitaptan
538
Baskıları
Moğultay b. Kılıç’ın el-Vâdıh’ul-mübin’i günümüze ulaşmıştır. Eser üzerinde
bilinen ilk çalışma Alman oryantalist Otto Spies tarafından yapılmış olup,
Stuttgart’ta 1936 yılında basılmıştır. Ayrıca bir makalesinde bu eseri tanıtarak, onun
bir kısmını Almanca'ya da tercüme etmiştir. 539
Daha sonra el-Vâdıhu’l-mübîn 1997 yılında Beyrut’ta Dârü'l-kütübi'lMısriyye'deki bir nüshası esas alınarak neşredilmiştir. Tezde değerlendirmeye esas
aldığımız kitabın basımı 1426/2005 yılında Dâru’l-kütübi’l-ilmiye tarafından
Beyrut’ta gerçekleştirilmiştir. Tahkikini Seyyid Kesrevî Hasen yapmıştır. Eserin esas
alındığı nüshanın müstensihi Muhammed b. Ali b. Sûdûn İbrahimî Hanefî olup
istinsah tarihi 873/1474’tür.
b. Muhtevası
İlk cildi giriş olmak üzere toplam beş ciltten oluşan çalışma iki bölümden
meydana gelmektedir.
Birinci bölümde, Hz. Peygamber'e (s.a.s) veya İbn Abbas'a (r.a) nispet edilen
daha önce de geçen “Kim âşık olur, aşkını gizler ve sabrederse, Allah onu bağışlar
ve cennete koyar” mealindeki hadisin farklı rivayetleri ele alınarak, bunların sahih
veya hasen olduğu ileri sürülmekte, bir kısım âlimlerin bu rivayetin güvenilir
sayıldığını belirten ifadelere yer verilmekte, âşıkların halleri ve bazı tanınmış
şahsiyetlerin bu konudaki görüşleri zikredilmektedir.
537
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275; J.S.Meisami, Paul Starkey,
Encyclopedia of arabic literature, II, 538
538
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VI, 165; el-İ’lâm, I, 447
539
J.S.Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538
116
İkinci bölümde ise, sevgilisinden ayrıldığı için ölen âşıkların hikâyeleri,
zikredilen kişilerin isimleri esas alınarak yarı alfabetik sırayla anlatılmaktadır. Kuran
ayetleri okununca kendinden geçip vefat eden zatların hayatlarından kesitler sunan
Moğultay b. Kılıç, gönülleri bir an olsun teskin etmek ve dinlendirmek için yazdığını
söylemektedir.540
Tezin ekler bölümünde kaynaklarını ayrıca zikredeceğimiz bu çalışmada,
Moğultay’ın önceki dönemin bazı dil ve belağat alimleri ile çalışmalarından ilham
aldığını söylemek mümkündür. Nitekim sıklıkla başvurduğu kaynaklardan Ebû İshak
Husrî (413/1022) aşk, sevgi ve muhabbet üzerine yazmış olduğu eserleri ile tanınan
bir edibtir. el-Masûn adlı çalışmasından menkıbesi zikredilen aşk ehli 58 kişinin
adını verir.541
Moğultay ehli aşktan bahsetmeye geçmeden önce eserin girişinde aşka dair
uzunca malumat vermiştir. Peygamber Efendimizin (s.a.s) rakîk bir kalbe sahip
olarak yaratıldığı, esasen onun rahmet peygamberi olduğu, ashabının küffara karşı
şiddetli ama kendi aralarında çok merhametli olduklarına dair Kuran’dan seçilen
ayetler ve ilgili hadislerle başlayan bu giriş kısmı; tasavvufî, felsefî ve psikolojik
tahliller içeren pek çok alıntılar ile devam etmektedir.
el-Vâdıhu’l-mübîn; aşıkların, sevenlerin kıssalarını ihtiva eden, sevgi ve aşkı
konu edinen, gerçek sevenlerin elemlerini ve aşklarının nedenlerini inceleyen bir
çalışmadır. Buradaki aşk, Moğultay’ın mukaddimede ifade ettiği gibi “aşk illetiyle
yaşayan ve bu hali üzere ölüp rabbine şehid olarak kavuşan”ın zikredildiği bir
sevgiden kaynaklanmaktadır. 542
c. Önemi
İlk anda edebiyata dair bir çalışma gibi anlaşılsa da el-Vâdıhu’l-mübîn,
rivayetlerin ve nakillerin yer aldığı bir kitaptır. Muhaddis kimliği ile Moğultay’ın
hadisçiliğine ışık tutması bakımdan bizim için önemlidir. Tezde ikinci bölümde onun
bu çalışmasında yer alan bazı hadisleri inceleyeceğiz. Hadis ilmi açısından
540
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 25
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 73
542
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 15
541
117
dikkatimizi çeken tespitleri ve değerlendirmeleri ele alacağız. Burada eseri tanıtan
genel bilgiler üzerinde durmak istiyoruz:
Moğultay’ın bu eseri yazarken ayet ve hadislerden ilham alarak yola çıktığını
söyleyebiliriz. Konu ile ilgili olup kullandığı İbn Düreyd el-Ezdî’nin (321/933) elEmâlî 543 , Ebû İshak el-Husrî’nin (413/1022) Kitâbu’l-masûn 544 , İbn Hazm’ın
(456/1064) Tavku’l –hamâme’sini 545 görmüş ve incelemiş olacağını muhtemel
görüyoruz.
Bu eserin batılı İslam araştırmacıları tarafından dikkatle takip edildiğini
görmekteyiz. İbn Hazm’ın eserinde olduğu gibi, Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışması
üzerine ilk tercüme faaliyeti bir müsteşrik yapmıştır; daha önce de ifade ettiğimiz
gibi Alman oryantalist Otto Spies tarafından Stuttgart’ta 1936 yılında basılmıştır.
Diğer yandan bir başka oryantalist Robert Irwin’in, Moğultay’ı tanıtırken elVâdıhu’l-mübin’i öne çıkarttığını görüyoruz. Memlûklere ait literatürü konu edindiği
bir makalesinde “ensab ve biyografi alanında Memlûk devrinin önemli bir şahsiyeti
Hanefi mezhebine mensub bir muhaddis” 546 diye tanıtır.
543
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 168
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 78
545
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 128, 375
546
Irwin Robert, Mamluk Studies Rewiev, VII, s. 14; J. S. Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of
arabic literature, II, 538
544
118
B. MEVCUT YAZMA ESERLERİ
Moğultay b. Kılıç’ın maalesef pek çok çalışması kayıptır. Bazı kütüphanelerde
eksik yazma kitapları bulunmaktadır. Bu bölümde onun mevcut yazma eserlerini
kısaca tanıtmak istiyoruz.
1. Şerh Çalışmaları
et-Telvîh şerhu’l Câmiı’s-Sahih
Hem Moğultay b. Kılıç’ın547 hem kaynakların adını zikrettiği et-Telvîh’in büyük
bir şerh olduğu ve yirmi cilt olarak telif edildiği ifade edilmektedir.548
Yazma nüshaları
et-Telvîh’in 328 varaktan oluşan hicri 767/1366 tarihli nesih bir yazma nüshası
(sadece 12. cildi) Beyazıd Devlet Kütüphanesi’nde bölümünde kayıtlıdır. 549 204
varaktan oluşan aynı istinsah tarihli bir başka eksik nüshası ise “Evkâfu’l Musul”da
bulunmaktadır. Fas’ta “Hizânetü Tatvân”da bir eksik nüshasının daha bulunduğu
bilinmektedir.550
et-Telvîh”in Süleymaniye’deki nüshası; Buharî’nin Kitabu’s-sulh’unun 2. babı
ile başlamakta ve Kitabu’l-enbiya’nın 54. babı ile son bulmaktadır. Buradaki son
hadis Üsame (r.a)’den rivayetle gelen “Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya
girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba çıkmış ise oradan da ayrılmayınız” 551
mealindeki hadistir.
552
Bu hadisten sonra aynı babta Buharî’nin el-Câmiu’s-
Sahih’inde şerhi yapılmamış 14 hadis daha bulunmaktadır.
Bu bilgilerden ortaya çıkan sonuç şudur: Moğultay et-Telvîh’in bu cildinde
Kitabu’s-sulh’un ilk babı hariç, Kitabü’ş-şurût, Kitabu’l-vasâyâ, Kitabu’l-cihad ve’s-
547
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 59, 108, 428, 440
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, Lisanu’lmizan, VII, 17; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534
549
Süleymaniye Kütüphanesi Beyazıd bölümü no:1105
550
Fihrisü’ş-şâmil, I, 411 (nr. 608); II, 967 (nr. 224)
551
Buharî, Enbiya, 50; Tıb, 30; Hıyel, 13; Müslim, Selam, 92 (2218); Tirmizi, Cenaiz, 66; Muvatta,
Câmi’, 23
552
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 328b
548
119
siyer, Kitâbu’l-farzı’l humus, Kitabu’l-cizye, Kitâbu bed’i’l-halk ile Kitâbu’lenbiya’nın son 14 hadisi hariç şerhini yapmış olduğu anlaşılmaktadır.
Önemi
et-Telvîh; İbn Haldun’un (806/1405) “Buharî’nin kitabının şerh edilmesi bu
ümmetin üzerine bir borçtur. Bunu gereği gibi şimdiye kadar kimse yapamamıştır”553
diye yakındığı bir devrin mahsulüdür. Moğultay’ın, bundan başka Ebû Davud’un
Sünen’i ile İbn Mace’nin Sünen’ine şerh yazdığını biliyoruz. Maalesef Ebû Davud
şerhi kayıp, İbn Mâce şerhi eksiktir; sadece beş cild halinde basılmıştır. et-Telvih’in
Süleymaniye Kütüphanesinde 12. cildine sahibiz. Bu nüsha üzerinde elde ettiğimiz
incelemeyi ikinci bölümde ayrıca değerlendireceğiz.
Kaynaklar et-Telvih’ten özellikle talebesi İbnü’l-Mulakkin’in çok istifade
ettiğini söyler. Onun hem bu eserden, hem de Moğultay’ın hocalarından Ebû
Muhammed Kutbüddîn Halebî’nin (735/1335)554 Şerhu sahîhi'l-Buhârî’sinden çokça
istifa etmek suretiyle bir şerh meydana getirdiğini kaydeder.555 Hatta İbn Hacer’in
verdiği bilgi dikkate alınır ise, İbnü’l-Mulakkın’in eseri, Moğultay’ın eseri kadar
olup 20 cildi bulmaktadır. Zira İbnü’l-Mulakkın, hocasının yapmış olduğu şerhe
esasen pek az bir ziyadede bulunmuştur. 556 İbnü’l-Mulakkın’in şerhi et-Tevdîh li
şerhi’l-Câmiı’s-Sahih 557 günümüze kadar ulaşmış olup Kahire, Berlin, İstanbul,
Halep’teki yazma eserler kütüphanelerinin farklı kısımlarında 29 farklı nüshası
bulunmaktadır.558
Şemsüddîn Kirmânî (786/1384) şerhinin mukaddimesinde, özellikle lafızların
şerhinde ve manaların izahında Moğultay’ın şerhinden istifade ettiğini, yapılan
taliklerin kitabın maksadını ifade etmediğini ve bu sebeple çalışmayı yeterli
görmediğini söyler. Moğultay’ı daha ziyade etraf vb. kitapların tamamlayıcısı ve
553
İbn Haldun, el-Iber, I, 441; Sezgin, Buharînin Kaynakları, s. 158
Kutbüddin Halebî’nin (735/1335) âlî ve nazil isnadla hadisler yazdığı ve hocalarının sayısının 1000
yahut 1300'ün üzerinde olduğu belirtilir. Kıraat ve hadis alanında döneminin ileri gelenlerinden
biridir. Hanefî mezhebine mensup, mütevazi, güzel ahlâklı, dindar bir kişiliğe sahiptir. bkz.
Toksarı Ali, “Kutbuddin Halebî”, DİA, XXVI, s. 484
555
Ebû’l Mehâsin, Zeylü tabakâti’l-huffâz li’z-Zehebî s. 14 (Kevserî’nin ta’likinde); Sandıkçı, Kemal,
Sahihi Buharî Üzerine Yapılan Çalışmalar, s. 35
556
İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 308; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî’, VI, 102
557
Ziriklî, el-A’lâm, V, 57
558
bkz. Fihrisü’ş-şâmil, I, 445, 967, 1040
554
120
tashih edeni olarak görür. Kendi şerhinin daha kuşatıcı olduğunu bununla beraber
Moğultay gibi selefi olan alimlerin çalışmalarından istifade ettiğini kaydeder.559
Kamil Miras, Buharî muhtasarı “Tecrid-i Sarih” tercümesinde Aynî ve
Kastallanî gibi hadis şarihlerinden iktibasla Moğultay’ın özellikle fıkha dair
konulardaki görüşlerine temas etmektedir.560
2. Hadis İlimleri
İttisâlü muhtelifi'n-nisbe
Moğultay’ın kendi çalışmalarında atıflarda bulunduğu561 eserin müellif hattıyla
mevcut bir nüshası Fas'ta Mektebetü’l-Kettâniyye’de 4183 numarada kayıtlıdır.562
ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafâ ma’sûm
Moğultay’ın bu çalışmada Kütüb-i sitte hadislerinin ahkama dair olan
rivayetlerini cem etmiş ve en sahih olan hadisleri toplamak istemiştir. Kitabını önce
ed-Dürrü’l-masûn fî kelâmi’l-Mustafa’l-meymûn adıyla; ancak daha sonra bu
çalışmasını ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafa’l-ma’sûm ismiyle yazdığını
belirtmektedir.563
Takıyyüddîn İbn Fehd’in (871/1466) verdiği bilgiye göre bu kitap kütübi sitte
imamlarının ittifak ettiği ahkama dair hadisleri ihtiva etmektedir.
564
Sehâvî
(902/1496) Ebû’l-Mehâsin Yusuf b. Musa b. Şeref Malatî’nin (803/1400) hocası
Moğultay’a bu eseri okuduğunu zikreder.565
Yazma nüshaları
ed-Dürrü’l-manzûm’un yazma bir nüshası Mekke’de Câmiatü Ümmi’l-Kurâ’da
bulunmaktadır. Otuz yedi varaktan meydana gelen bu nüshanın ilk sayfası mevcuttur.
Burada nâsihin adı Muhammed b. Ahmed b. Ömer b. Muhammed olarak zikredilir.
559
Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159
Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, IV, 237, 275; V, 166, 167, 206, 371; VI, 462; VII, 4, 363,
418
561
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399
562
Zirikli, el-A’lâm, VII, 275
563
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 111
564
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139
565
Sehavî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 335; Kehhâle, Mu’cem, XII, 313
560
121
Katalogda eserin istinsah tarihin olmadığı kaydedilmiştir.566 Eserin bir başka nüshası
ise Kahire’de (Teymûriyye) Daru’l-Kütüb’tedir ve 2. cildi mevcuttur.567
Önemi
Ahkam denildiğinde dinin hükümlerinin ihtiva eden hadisler akla gelir. Amelî
hükümlerin kaynağı olan âyetlere ahkâm âyetleri, aynı türden hadislere ise ahkâm
hadisleri denilmektedir.568
Moğultay; eserin adından da anlaşılacağı üzere bu çalışmasında ahkam
hadisleri konu edinmiş olmalıdır. Nitekim bazı kaynaklar onun Kütübi sitte’nin
ittifak etmiş olduğu ahkama dair hadisleri “el-Ahkâm” adlı eserinde cem ettiğini
kaydetmektedir.569
3. Siyer-i Nebî
el-Hasâisü’n-nebeviyye
Brockelmann’ın; Moğultay b. Kılıç’ın Hasâisü'l-Mustafâ adıyla Kahire’de
1319/1901 yılında yayımlandığını kaydettiği 570 bu eseri maalesef göremedik. Bu
yüzden onu “yazma eserleri” bölümünde ayrıca zikretmeyi uygun gördük. Moğultay,
bu eserine Islâhu kitabi İbni’s-Salah’ında atıfta bulunur.571
a. Yazma nüshaları
el-Hasâisü’n-nebeviyye
Kahire’deki
Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de
4909,
Mektebetü’l-Ezheriyye’de 1789, Fas’ta Mektebetü’l-Meğâribe’de ise 93629 numara
ile kayıtlıdır.572
Eserin bir de İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut bir nüshası vardır.
Buradaki nüsha 1219/1803 istinsah tarihli olup, 51 varaktan meydana gelen Kitâbu
zikri’l-gufrân fî şehri Ramazan adını taşıyan bir risaledir. Hâc Muhammed b. Arif
Hâc Mahmûd Eyyûbî tarafından kaleme alınmıştır. Ramazan ayı, faziletleri, Kadir
gecesi, Kadir suresinin nüzul sebebi, tefsiri, Ramazan bayramı gecesinin fazileti,
566
Fihrisü mahtûtati Câmiati Ümmi’l-Kurâ, II, 65
Fihrisü’ş-şâmil, II, 772 (nr. 29)
568
Geniş bilgi için bkz. Özel Ahmet, “Ahkâm”, DİA, I, 550
569
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl
ale’l-ıber, I, 73
570
Brockellmann, GAL, Suplement, II, s. 48
571
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 111
572
Eserin yazma nüshaları için bkz. Fihrisü mahtûtati Câmiati Ümmi’l-Kurâ, II, 65
567
122
Şevval ayı, Berat gecesi, Beyt-i Makdis ve fazileti, Mescid-i Aksâ’da kılınan
namazın fazileti gibi konuları ihtiva etmekte ve ilgili hadisleri ele almaktadır.
Risalenin 35-43 varak arası Moğultay b. Kılıç’ın Hasâsü’n-nebî adlı eserinin 8
sayfalık muhtasarıdır. Moğultay’ın çalışması
‫=اخلصائص املختصرة‬
Hasâisü’l-
muhtasara şeklinde anılır. Hz. Peygamberin (s.a.s) doğumu ile meydana gelen
Kisra’nın sarayındaki sütünların yıkılması, Sevr mağarasındaki örümceğin ağ örmesi,
inşikâk-ı kamer, İsra, yemeğin bereketlenmesi vb. mucizelerin anlatımı ile devam
eder.
‫=من خصائصه‬
Mucizelerinden (biri) denilerek Moğultay’ın kitabından
alıntılar nakledilmiş, rivayetlerde senedler hazfedilmiş, hadislerin kaynakları
verilmiştir.573
b. Önemi
Hasâis sözlükte meziyetler ve üstün özellikler anlamına gelen bir kavramdır.574
Hz. Peygambere (s.a.s), Allah'ın lütfettiği özellikleri ifade eden tabir olarak kullanılır.
Hasâis aynı zamanda bu konuda yazılmış eserlerin de ortak adıdır. Hasâis müellifleri,
Resûl-i Ekrem'e (s.a.s) münhasır kılınan ilâhî hüküm ve lutufları genellikle farzlar,
haramlar, mubahlar ve sadece ona lütfedilen üstünlükler olmak üzere gruplara
ayırmaktadırlar.575
4. Rical ve Tabakat
Târîhu selâtîni Mısır ve'ş-Şâm ve'l-Haleb
Adından da anlaşılacağı üzere Moğultay’ın Mısır, Şam ve Haleb şehirlerindeki
sultanlarla ile ilgili işlediği bu eserin, yazma nüshasının Berlin Kütüphanesi’nde
9835 numara ile kayıtlı olduğu bilinmektedir.576
573
Moğultay b. Kılıç, Hasâisü’n-nebî, Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi 428M/4 vr. 42b, 28a
İbnu’l-manzûr, Lisanu’l-arab, IV, 109, 110
575
Geniş bilgi için bkz. Ahatlı, Erdinç, “Hasâisü’n-Nebî”, DİA, XVI, 277
576
Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218
574
123
5. Diğer Çalışmaları
el-Îsâl fi’l-lüga
Gerek Moğultay’ın577 ve gerekse kaynakların adını zikretmekle iktifa ettiği ve
adından lügata dair bir çalışma olduğu anlaşılan eserin, müellifimizin kendi hattıyla
olan yazma nüshasının bir cildi, Fas Hizânetü'r-Rabat’ta (no. 361) bulunmaktadır. 578
Terkü’l mirâ fi’z-ziyade alâ mu’cemi’ş-şuarâ li’l-Merzübânî
Moğultay b. Kılıç, bu kitabından “Terkü’l mirâ” ismiyle söz etmektedir. 579
Brockelmann bu eseri Terkü’l-mirâs fi’z-ziyade alâ mu’cemi’ş-şuarâi li’l-Merzübânî
adıyla vermekte ve Berlin’de bulunduğunu söylemektedir.580
Brockelmann’ın Terkü’l-mirâs olarak zabtı doğru olmasa gerektir; zira “Mirâ”
kelimesi lugatta “cedel, münazara, tartışma” anlamına gelmekte, kişinin bir
münakaşada son sözü söyleyip şüpheyi gidermesi manasını taşımaktadır.581 Buradan
yola çıkarak eserin adının tartışmayı bitiren ve sona erdiren, şüpheyi yok eden
anlamında Terkü’l- mirâ olmasının daha doğru olabileceği kanaatindeyiz. Nitekim
el-Vâdıhu’l-mübîn’de de kelime “miras” değil “Mirâ” şeklindedir.
Terkü’l-mirâ’nın,
Merzübânî’nin
Mu’cemü’ş-şuarâ’sı
üzerine
yapılan
ziyadelikleri konu aldığı anlaşılmaktadır. Mu’cemü’ş-şuarâ’yı neşreden Abdüssettar
Ahmed Ferec, girişte kitabın aslının Berlin’deki nüsha olduğunu ve istinsahının
Moğultay b. Kılıç tarafından yapıldığını kaydetmektedir. O, söz konusu edilen
cüz’ün sonunda yer alan şu malumata eserin giriş bilgilerinde yer vermektedir:
“Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sı eseri şânı yüce Rabbine
muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her ikisini ve
bütün Müslümanları bağışlasın: Hicri 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü,
Zahiriyye Medresesi, Kahire… Nüshanın tamamı Muhammed b. Ali b. Yusuf b. Ziyâ
577
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 175
Zirikli, el-A’lâm, VII, 275
579
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198
580
Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48
581
İbn Manzur, Lisanu’l-arab, XIII, s. 90
578
124
Rıdâ (Radıyyüddin) Şâtıbî tarafından tashih edilmiştir. Hâmiş’te “Tı” harfi ile buna
işaret ettim. Allah ona merhamet etsin. Onu ve bütün Müslümanları bağışlasın…”582
Moğultay’ın, yapmış olduğu istinsahta hâmiş olarak tespitlerde bulunduğu
anlaşılmaktadır. Eserin musahhihi Şâtıbî, lügat ilminde devrin en önemli imamıdır ve
hicri 684 yılında vefat etmiştir. Merzübânî (384/994) rivayetleri ile Moğultay’ın
önem verdiği ve eserlerinden istifade ettiği alimlerden biri olmuştur. Merzübânî
mutezilî olmakla suçlanmış ise de, Hattâbî ve İbnü’l Cevzî gibi hadisçiler; bu inanca
sahip olmakla hadis rivayetinde gayri sika olacağı manası taşımayacağına
hükmetmişlerdir. Nitekim Moğultay, onun rivayetleri ile ilgilenmiş ama mutezilî
olduğu için onu medhü sena etmemiştir. Moğultay’ın görüşleri nedeniyle Mutezile’yi
tenkit ettiği görülür.583
a. Yazması (Baskısı)
Ebû Ubeydullâh Merzübânî Mu’cemü’ş-şuarâ’sında 5000 kadar Arap şairinin
biyografisine alfabetik olarak yer vermektedir. Ne yazık ki ikinci cüzü zamanımıza
ulaşmıştır. Kitabın iki baskısı gerçekleştirilmiştir. İlk baskısı Kahire’de 1354/1934
yılında Mektebetü’l-Kudüs tarafından yapılmış, ta’lik ve tashihini müsteşrik Fritz
Krenkow gerçekleştirmiştir. Bu çalışma Âmidî’nin (371/981) 584 el-Mü’telif ve’lmuhtelif’i ile birlikte basılmıştır. İlk 198 sayfası Âmidî’nin el-Mü’telif ve’l-muhtelif’i,
200 ile 556 sayfaları arasındaki kısmı da Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sıdır.
Diğer baskı Abdüssettar Ahmed Ferec’in tahkiki ile Dâru ihyâi’l-kütübi’l- arabiyye
1379/1960 yılında Kahire’de gerçekleştirilmiştir. Her iki basım, Kahire’de Daru’lkütüb’ün “Tarih” kısmında 5149 numara ile kayıt altına alınan Berlin’deki nüshanın
aynısıdır.585
b. Önemi
582
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/1934 , thk.Fritz Krenkow)
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380
584
Ebû'l-Kâsım Hasen b. Bişr b. Yahya Âmidî (371/981) Arap dili ve edebiyatı münekkitlerindendir.
Eseri el-Mü’telif ve'l-muhtelif’in en önemli özelliği; belli bir sahada, meşhur adları, aynı olan
şahısları birbirinden ayırmak maksadıyla yazmasıdır. bkz. Durmuş, İsmail, “Âmidî”, DİA, III, 5556
585
Sâmerrâî, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, s. 8
583
125
Moğultay, Merzübânî’nin eseri hakkında; “ziyade” niteliğinde bir çalışması
bulunduğunu ve adının Terkü’l-mirâ olduğunu belirtmektedir.586 Bir başka yerde bu
çalışmasının bir nevi istidrak olduğunu görmekteyiz.587
Eserin Berlin’de Brockelmann tarafından
edilmesi
588
Terkü’l-mirâs adıyla tespit
, Mu’cemü’ş-şuarâ’nın ilk baskısının Berlin’deki nüshanın fotokopisinden
Kahire’de 1354/1934 yılında ta’lik ve tashihini yapılarak müsteşrik Fritz Krenkow
neşredilmesi 589 ve bu nüshanın sonunda Moğultay tarafından kalem alındığını
gösteren “Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sı eseri şânı yüce Rabbine muhtaç
Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur…”590 şeklinde bir ibarenin
yer
alması
Terkü’l-mirâ
ile
Mu’cemü’ş-şuarâ
arasında
irtibat
olduğunu
göstermektedir. Ancak bu konuda İslam Ansiklopesi’ninin yukarıda adı geçen
müelliflerle ile ilgili maddelerinde yaptığımız tetkiklerde eserin Moğultay b. Kılıç ile
irtibatından bahsedildiğini göremedik.
Öte yandan İbn Hacer’in, adı geçen çalışmada musahhih Rıdâ (Radıyyüddin)
Şâtıbî’nin (684/1285) görüşlerine (Terkü’l-mirâ hâmişinde) kıymet verdiği de
anlaşılmaktadır. Mesela Sahabi Cessâme b. Kays’ın (r.a) annesi, Ebû Süfyan’ın
kızkardeşi Fâhıte binti Harb’tir. Nebi (s.a.s) ile birlikte Merzübânî’ye göre
Huneyn’de bulunmuştur. Moğultay hâmişte Huneyn değil de Hayber Vak’ası diye
düzeltmiştir.
591
İbn Hacer bunu dikkate almış, Fâhıte binti Harb’in Hayber
Vak’as’ında bulunduğunu söylemiştir.592
586
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 215
588
Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48
589
Sâmerrâî, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, s. 8
590
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow)
591
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 253
592
İbn Hacer, el-İsâbe, V, 512 (7580)
587
126
C. MEVCUT OLDUĞU BİLİNMEYENLER
Bu bölümde Moğultay b. Kılıç’ın yazma veya matbu olarak mevcut olduğu
bilinmeyen ancak kaynaklarda kendisine nipet edilen eserlerden bahsetmek istiyoruz:
1. Cüzler
Cüz ellezî harracehû li-nefsihî
Ebû Abdullah Sürûcî Şemseddin Muhammed b. Ali b. Aybek müellifimizin
talebeleri arasında yer almaktadır. 593 İbn Hacer, bu kişiden bahsederken, onun
Moğultay b. Kılıç’ın yanında ders gördüğünü ve hocasına ait bir cüz kıraat ettiğini
kaydeder. Surûcî, o cüz’ü kıraat metodu ile rivayet etmiştir. İbn Hacer bu cüzü
gördüğünü söylemektedir. Ona göre Moğultay, küçük hacmine rağmen bazı
vehimlere işaret etmektedir.594
Cüz fî ezâni’n-nebî ve salâtihi alâ’r-râhıle
İsminden de anlaşılacağı üzere bu çalışma binek üzerinde kılınacak namazın
hükmüne dair bir hadis cüz’üdür. Moğultay bir eserinde Cüz’ün fî ezâni’n-nebiyy ve
salâtihi alâ’r-râhıle 595 ve Salâtü’n alâ’r-râhıle 596 adları ile hadis cüzüne atıfta
bulunmaktadır. Her iki eserin de aynı olması kuvvetle muhtemel gibi görünüyor. Zira
hadis cüzünün içeriğine dair bize yol gösteren karîne, Moğultay’ın el-İnâbe’sinde
Ümeyye b. Amr b. Osman b. Ya’lâ b. Mürre’nin babası ve dedesi tariki ile naklettiği
aşağıdaki hadistir. Moğultay hadisi, devrin emirlerinin çokça sorular sorması üzerine
720/1320 yılında tertip ettiğini ifade etmektedir. Söz konusu hadis şöyledir: “Ashabı
kiram Resûlullah (s.a.s) ile (seferde) beraber bulunuyorlardı. Namaz vakti geldi.
Hepsi yağmura tutuldular. Tepeden tırnağa ıslandılar. Resûlullah (s.a.s) ezan
593
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, X, 108; İbnu’l-Imâd, eş-Şezerât,
VIII, 244
594
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136-137
595
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 90
596
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, X, 118
127
okumaları için müsaade etti. Efendimiz (s.a.s) bineği ile öne geçti. Ashabına ima ile
namaz kıldırdı. Secde yaparken rükûdan biraz daha fazla eğiliyordu.”597
el-Kıdhu’l muallâ fi’l-kelâmi alâ hadisi Ya’lâ
Sözlükte doyurucu bilgi vererek, hak olanı söylemek, büyük payı olmak, ok
gibi düzgün olmak anlamına gelen “el-Kıdhu’l-muallâ” ifadesi, Ya’lâ hadisi
konusunda yeterli sözü söylemek, en iyi şekilde tesviye etmek, düzeltmek şeklinde
tercüme edilebilir. 598 Zira Moğultay, bu cüzden İbn Mâce’deki “ezanın fazileti ve
müzzinlerin sevabı” bab başlığında bahsetmektedir. Moğultay, sahabeden Enes b.
Malik’e (r.a) ref edilen “Müezzinin imam olması mekruhtur” 599 mealindeki hadisi
açıklarken ona atıfta bulunur. Şerhte ezanın fazileti ve müezzinlerin sevabına dair
pek çok rivayeti değerlendiren müellif, yukarıda geçen hadise muarız veya mütabi
olacak rivayetleri açıklamaktadır. Binek üzerinde kılınan namazdan, imamın aynı
zamanda kamet de getirebileceğine dair merfu ve mevkuf haberleri zikreder. Hadiste
geçen ricali tahlil eder. Yukarıda nakledilen hadisin 600 ravisi Ömer b. Rammâh
Belhî’nin, Ömer b. Osman b. Ya’lâ’dan gelen rivayetini inceler. Hadisin tahricini
yapar. Süheylî’nin (581/1185) bu hadiste, rivayetin Ebû Hureyre’den olduğuna dair
görüşünü tenkit eder. Bu hususta farklı nüshalara baktığını söyler. Görüşünü Ahmed
b. Hanbel, Taberânî, el-Hâkim en-Nisâbûrî, Hatib el-Bağdadî, Ebûbekir Esrem,
Dârekutnî’nin kitaplarına dayandırarak, yukarıdaki hadiste müezzinin ayağa
kalktığını ve ezan okuduğunu savunur.
Moğultay burada özetini verdiğimiz “Ebû Ya’lâ” hadisini el-Kıdhu’l muallâ
fi’l-kelâmi alâ hadisi Ya’lâ601 cüzünde 714/1314 yılında topladığını söyler. Bu tarih,
onun ilk öğrencilik yıllarına rastlamaktadır. Bazı kaynaklar aynı yıllarda hocası
Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355) İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l597
Tirmizi, Salat, 186; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 174; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, XXII,
266, 267
598
Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, s. 494; İbnü’l Esîr, en-Nihâye, IV, 20; İbnu’l-Manzûr, Lisânü’l-arab,
XI, 51; İbn Hacer, Gırâsü’l-esâs, s. 354
599
İbn Adî, el-Kâmil, III, 200; İbnü’l-Cevzî, el-Ilel, I, 397; (İbn Hacer, İbn Adî’deki isnadın zayıf, İbn
Hibban’ın ed-Duafâ’sında zikrettiğinin isnadının vâhî olduğunu söyler. bkz. İbn Hacer, ed-Dirâye,
I, 121)
600
Tirmizi, Salat, 186; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 174; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, XXII,
266, 267
601
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 141-142
128
Mütehaffız
adlı
eserini
715/1315
yılında
arz
metoduyla
okuduğunu
kaydetmektedir.602
Zeylâî’ye (762/1361) göre imamın müezzinlik yapması ile ilgili kaynaklarda
geçen iki rivayet bulunmaktadır. Bunlardan ilki İbn Adî’nin el-Kâmil’inde tahric
ettiği ve Sellâm Tavîl, Zeydü’l-ammî, Katade, Enes tariki ile gelen “Müezzinin imam
olması mekruhtur” şeklindeki rivayettir. İbn Adî, hadisin münker olduğunu söyler.
Sellâm’ın Zeyd’den veya Zeyd’in Sellâm’dan karşılıklı rivayetleri metruk ve münker
kabul edilir. İkinci hadis İbn Hibban’ın ed-Duafâ’sında yer verdiği Muallâ b. Hilal
Muhammed b. Sevka, Muhammed b. Münkedir, Cabir senedi ile gelen “Resûlullah
(s.a.s) imamın müezzin olmasını yasakladı” rivayetidir. Senedde geçen Muallâ
hakkında Yahya b. Main, kizb ve hadis va’z etmekle, Ahmed b. Hanbel de metrukü’l
hadis olmakla maruf olmuştur der. Rivayeti mevzudur.”603
Verdiği bilgiler ışığı altında sözünü ettiği cüzde Moğultay’ın; imamın
müezzinlik yapmasının hadislere göre yasaklanmadığını, Tirmizi’de geçen rivayette
Ömer b. Rammâh Belhî ile Ömer b. Osman b. Ya’lâ’nın sika kişiler olduğunu,
hadisin metninde garabet bulunmadığını asıl garabetin isnadda olduğunu söyleyerek
rical tahlili yaptığını ve rivayeti savunduğunu söyleyebiliriz.
Cüz fi’ş-şürb kâimen
Bu cüzün adına İbn Hacer’in vermiş olduğu bilgilerden yola çıkarak ulaşmış
bulunuyoruz. O, Moğultay’ın öğrencisi Tunbuzî’nin şöyle dediğini nakletmektedir:
“Moğultay b. Kılıç’a “Cüz fi’ş-şürb kâimen” adlı eserini 759/1357 yılında kıraat
ettim.”604
2. Tabakat ve Rical
Evhâmü’l Etraf
Etrâf; Mizzî’nin (742/1341) meşhur eseri Tuhfetü’l-eşrâf bi ma’rifeti’l-etrâf
adını taşıyan çalışmasıdır. Mizzî bu eserinde sahabe, tabiîn ve tebeu’t-tâbiîne ait
602
Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine,
IV, 216, İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
603
Zeylâî, Nasbu’r-râye, I, 293
604
İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VI, 22
129
1391 müsnedde mevcut 19.626 hadisi ravilerin isimlerini alfabetik vermek zuretiyle
ele almaktadır. Kütüb-i sittedeki bütün hadisler ravilerine göre eserde tedvin edilmiş,
musannif tarafından hadisler müsned veya mürsel olmasına göre tasnife tabi
tutulmuştur.605
Moğultay bu kitaba dair tenkitlerini bir araya getirmek için Evhâmü'1-Etrâf’ını
yazmıştır. Böylece onun bu konuda ilk tetkiki başlatmış olması sebebiyle önemli bir
görevi icra ettiği kanaatini taşımaktayız. Sonraki muhaddislerinden İbn Hacer
Askalânî; Mizzî’nin söz konusu eserindeki bazı hataları tashih ve eseri ikmal
maksadıyla en-Nüketü'z-zırâf ale’l-Etrâf adlı bir kitap telif etmiştir. Moğultay’ın
çalışmasının günümüze ulaştığı bilinmiyor, İbn Hacer’in kitabı ise mevcuttur.
İbn Hacer’in bu eseri ile Moğultay’ın kitabı arasındaki irtibat nedir?
İbn Hacer, Moğultay b. Kılıç’ın çalışmasının ismini Teakkub ale’l-Etraf olarak
zikrederken
606
,
en-Nüketü'z-zırâf
ale’l-Etrâf’ında
ondan
“cüz”
olarak
bahsetmektedir.607
en-Nüketü'z-zırâf’ın mukaddimesinde verdiği bilgilere göre İbn Hacer,
Moğultay b. Kılıç’ın hatalarına dikkat çekmektedir. Esasen, onu böylesi bir
çalışmaya iten sebep özellikle Fas bölgesinden bir kısım ilim ehlinin ısrarlı talebi
olmuştur. Anlaşılan o ki, İbn Hacer, eserinde konu ile ilgili hem hocası Veliyyüddin
Irâkî’nin (826/1422) haşiyelerinden, hem de Moğultay ’ın Evhâmü’l-Etraf’ından
istifade etmiştir.608 Moğultay’ın Etrâf bi tehzibi’l-Etrâf609 adını taşıyan çalışması ile
Evhâmu’l-Etraf’ının aynı olduğu da düşünebilir.
Etraf eserler, ravi adı (sahabi veya tabiî) dikkate alınarak alfabetik olarak
hazırlandığından bir manada müsned türü çalışmalar kabul edilebilir. Ancak
müsnedlerde hadislerin tamamı yer aldığı halde bu eserlerde rivayetlerin sadece belli
bir kısmı verilmektedir. Moğultay’ın etraf çalışmalarını yaptığı zaman, hiç kuşkusuz
günümüzdeki mu’cem (concordance) veya miftah türü eserler yoktur. Bu yüzden
çalışmasının, rivayetleri bir arada görmek için önemli yeri olduğu düşünebilir.
605
Mizzî, Tuhfetü’l-eşrâf, I, 12-15 (Muhakkikin verdiği eserin giriş bilgilerinden ihtisarla)
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19
607
İbn Hacer, en-Nüketü’z-zırâf, I, 7
608
İbn Hacer, en-Nüketü’z-zırâf, I, 4, 5, 6; ayrıca bkz. Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 538
609
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, V, 85,86
606
130
Mizzî’nin eserine Ebû Zür’a Irâkî ve Zehebi de birer ihtisar yapmış ve
hocalarının yanılgıya düşmüş olduğu yerleri açıklamayı hedeflemişlerdir. Ebû Zür’a
Irâkî’nin eserinin adı el-Etrâf bi evhâmil’l-Etrâf’tır.
İbn Hacer Askalânî, hocası Mizzî’nin eseri Tuhfetü’l-eşrâf’ta yapmış olduğu
hatalar ile eksiklikleri ikmal etmek için en-Nüketü’z-zırâf adlı eserini yazmıştır. İbn
Hacer’in bu eseri ile asıl kitap Tuhfe’yi İbn Fehd Mekkî (760/1359) de İşrâf ale’lcem’ beyne Nüketi’z-zırâf ve Tuhfeti’l-İşrâf adlı eserinde bir araya getirmiştir.610
Ebû Zür’a Irâkî eseri el-Etrâf bi evhâmi’l Etrâf’ta hocasının hatalarını tespit
ettikten sonra bunları bir kitap haline getirdiğini; Moğultay b. Kılıç’ın bu konudaki
eserine sonradan vâkıf olduğunu ve Mizzî’nin vehme düştüğü yerlerde Moğultay’a
mutâbaat
ettiğini
zikretmektedir.
611
Moğultay’ın
bu
eserinin,
Mizzî’nin
talebelerinden Ebû’l-Fidâ İmâdüddin İsmail b. Muhammed b. Berdis Alâüddin
Ba‘lebekkî (786/1384) tarafından Buğyetü’l-erîb fî ihtisâri’t-tehzîb adıyla ihtisar
edildiği de söylenir; ancak kitap mevcut değildir. 612
Kitâbu’l mûdıh
Moğultay’ın başka kaynaklarda zikredilmeyen bu kitabına eserinde atıflar
yaptığını görmekteyiz. Harb b. Meymûn Ensarî’nin biyografisini ele alırken, onun
Ebû’l Hattab ile karıştırıldığını, bu iki kişinin aynı şahıs olabileceğini, bunu Kitâbu’lmûdıh’ta geniş olarak ele aldığını zikreder.613
Kitabın bir başka yerinde biraz daha açıklayıcı bilgi vardır. Burada Moğultay,
Ali b. Ebî Talha Salim b. Muhârik Hâşimî hakkında bilgi verirken şunları kaydeder:
“Mizzi; ‘Hatib el-Bağdadî; Ahmed b. Hanbel, Sevrî’den rivayette bulunan Ali b. Ebî
Talha’nın Kufeli değil de Şamlı olduğunu söylerken yanılmıştır’ diyor. Oysa biz bu
konuyu Kitâbu’l-mûdıh’ta açıkladık.”
Moğultay daha sonra Hatib el-Bağdadî’nin Kitâbu’l mûdıh li evhâmi Ebî
Abdillah Buhârî fi’t-Târihi’l-kebir 614 adlı kitabına atıfta bulunur ve şöyle der:
610
bkz: Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, ter. Yusuf Özbek), s. 371, 6 nolu dipnot
İbnü’l Irâkî, el-Etrâf bi evhâmi’l-Etrâf, s. 31
612
Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl, I, 64 (muhakkikin giriş bilgilerinde); Şenel, Abdülkadir, “İbn Berdis”,
DİA, XIX, 370; Kandemir, Yaşar, “Kemâl”, DİA, XXV, 224
613
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, IV, 26
614
Kettânî, er-Risaletü’l-Mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 242
611
131
“Kitâbu’l-mûdıh buradaki Ali olsun veya ismi Ali olan kişileri içine alan (müfredât
türü) bir kitap değildir.” 615
Moğultay eserinde Hatib el-Bağdadî’nin Mûdıhu evhâmi’l cem’ı ve’t-tefrîk’ını
kaynak olarak kullandığına göre eseri görmüş de olabilir. 616
Hadis edebiyatında ravinin bilinmesinden ibaret cehalete yol açan aynı raviye
ait değişik isim, künye, lakap veya nisbeleri açıklayan; bu konuda düşülen hataları
izah etmek üzere yazılan kitaplara Mûdıh denilir. Müfredât ise isim, künye ve
lakapları tek olan veya nadir görülen şahısları ihtiva eden çalışmalardır.617
Bu bilgileri dikkate alarak Moğultay’ın Kitâbu’l-mûdıh çalışmasının nâdir
isimler, künyeler, lakapları içine alan bir kitabı olduğunu söyleyebiliriz.
el-Fâsıl beyne’l-Hâfil ve kitabi’l Kâmil
el-Kâmil’in müellifi İbn Adî (365/976) devrin önemli hadîs hafızı ve
münekkitlerindendir. Güçlü bir hafızaya sahiptir, hadislerde bulunan gizli kusurlar
(illetler) ve hadis ricali konularında otoritedir. Hemen hemen bütün cerh ve ta'dîl
âlimleri onun hadis râvileri hakkındaki görüşlerini delil kabul eder. İbn Adî’den önce
de elbette zayıf râvileri ele alan eserler yazılmıştır; ancak onlar, el-Kâmil kadar geniş
muhtevalı değildir. Nitekim Tâcüddin es-Sübkî, el-Kâmil gibi bir eserin daha önce
yazılmadığını söylemiş, onun adına uygun mükemmellikte bir kitap olduğunu
belirtmiştir. İbn Adî'den sonraki cerh ve ta'dîl imamları bu eserden nakillerde
bulunmuşlardır.618
Diğer eser ise İbnü'r-Rûmiyye Ebü'l-Abbâs Ahmed b. Muhammed İşbîlî
(637/1239) tarafından yazılmış hacimli bir zeyl olan el-Hâfil fî tekmileti’l-Kâmil adlı
kitaptır. İbnü'r-Rûmiyye de muhaddislerin hayatını ve güvenilirlik derecelerini iyi
bilen devrin önde gelen münekkit hadis alimlerinden biridir. İbn Nukta onun sika bir
hadis hafızı olduğunu söyler. Kendisinden Bağdat’ta İbnü'd-Dübeysî, Mısır'da İbn
Nukta gibi âlimler faydalanmıştır.619
615
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, IX, 347
a.g.e, II, 229
617
Konu ile ilgili çalışmalar ve geniş bilgi için bkz. Uğur, Müctebâ, Hadis İlimleri Edebiyatı, s. 188
618
Bkz: Başaran, Selman, “İbn Adî”, DİA, XIX, s. 297
619
Kandemir, Yaşar, “İbnü’r-Rûmiyye”, DİA, XXI, s.188-189
616
132
Moğultay b. Kılıç’ın el-Vâdıhu’l-mübin’inde de ismen bahsettiği620 ve el-Fâsıl
beyne’l- Hâfil ve kitabi’l-Kâmil” adını vermiş olduğu bu eseri, yukarıda adı geçen
ricalu’l hadis ilminin önemli alimleri İbn Adî ile İbnü’r-Rûmiyye’nin söz konusu iki
eseri üzerine yapılan bir çalışmadır.
Moğultay’ın bu çalışması hakkında kaynaklarda yazma veya matbu herhangi
bir nüshası olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kitabın, el-Hâfil ve el-Kâmil
adıyla tanınan iki rical çalışmasının ravileri ile ilgili ikmal niteliğinde olmasını ve
mukayeseli bir çalışma niteliği taşımasını muhtemel görüyoruz.
Hâşiye alâ Üsdi’l-ğâbe li’bni’l-Esîr
Moğultay b. Kılıç; bu haşiye çalışmasını İzzüddin İbnü’l Esîr’in (630/1233)
Üsdü’l-ğâbe adlı eseri üzerine yapmıştır.
İbn Hacer Askalânî sahabe biyografilerine ayırmış olduğu eseri el-İsabe’de
Hâşiye alâ Üsdi’l-ğâbe adlı çalışmayı kaynak göstermekte ve onu müellifin el
yazısından okuduğunu ifade ederek nakillerde bulunmaktadır.621
Kitabü’l-muhadramîn
Moğultay b. Kılıç, bu eserinden Islâhu kitabi İbni’s-Salah adlı çalışmasında
bahsetmektedir.622
Adından da anlışılacağı gibi çalışma muhadramlar hakkındadır. Muhadram;
cahiliye devrinde yaşayan, Hazreti Peygamberin (s.a.s) devrini idrak eden fakat
onunla sohbeti bulunmayan Müslümanlara verilen özel bir isimdir. 623 Muhadram,
Resûl-i Ekrem (s.a.s) döneminde yaşadığı için ashap arasında yer alması gerekirken,
Peygamberimizi (s.a.s) mümin sıfatıyla göremediği için de sahabeden sayılamamıştır.
Sahabe ile görüştüğü için tabiînden sayılsa da Resûlullah’ın (s.a.s) devrinde
yaşadığından muhadramları farklı görenler de olmuştur.
620
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıhu’l-mübin, s.44
İbn Hacer, el-İsâbe, I, 377 (544); 485 (829); 648 (1345); IV, 29 (4596); V, 216 (6832)
622
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 470
623
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 266
621
133
Müslim b. Haccâc'ın (261/874) günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen ve
yirmi kadar muhadram râvinin adına yer verilen Kitâbü'l-muhadramîn adlı eseri bu
konuda telif edilmiş ilk eser kabul edilir.624
Hakim Nisabûrî (405/1014), İmam Müslim’in (261/874) kitabını kendi hattıyla
okuduğunu söylemekte ve eserinde 20 kadar muhadramın ismini vermektedir.625
Moğultay b. Kılıç; İbnu’s-Salah’ın, Kitâbü'l-muhadramîn’deki isimlere iki kişi
daha ilave ettiğini açıklar.626 Söz konusu edilen muhadram isimlerin sayısını yüze
çıkardığını, hatta bu konuda bir de kitap telif ettiğini zikreder.627
Moğultay b. Kılıç Kitâbü'l-muhadramîn’in kaybolduğuna dair bir bilgi
vermemektedir. Dolayısıyla Müslim’in kitabını kendi devrinde görmüş olmalıdır.
Men urife bi-ümmihî
Gerek Moğultay b. Kılıç’ın kendi eserlerinde 628 ve gerekse ondan bahseden
kaynaklarda Men urife bi-ümmihî 629 adlı bir çalışma bulunduğundan bahsedilir.
Suyutî Tedrîbu’r-râvi’de müttefik ve müfterik konusunu kısımlara ayırarak
açıklarken, annelerine nispet edilerek tanınan ravilere sözü getirir. Bu konuda
Moğultay b. Kılıç’ın 63 varak halinde çok güzel bir eser tasnif ettiğini, ancak
kendisinin bunu görme imkanı olmadığını ifade eder.630
Muâhazât alâ kitabi’s-Sikât li’bni Hibban
Moğultay’ın eserlerinde atıf yapmış olduğu bu çalışma, Kitabü’s-sikât’ına sika
olmayan ravileri de alması sebebiyle muhaddis İbn Hibban’ı tenkit etmiş olduğu
eseridir. 631
Moğultay’ın aynı konuda olduğunu düşündüğümüz bir birine benzer iki
çalışması daha vardır. Bunlardan ilki Tenkîhu’l ezhân fî tehzîbi’s-sikât li’bni
624
Efendioğlu Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395
el-Hâkim, en-Nisabûrî, Marifetü ulûmi’l-hadis, s. 44
626
İbnu’s-Salah’ın ilave ettiği iki kişinin isimleri şöyledir: Ebû Müslim Havlânî (62/682) ve Ahnef b.
Kays (67/687) (Bkz: İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 152)
627
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 470 (Moğultay’ın talebeleri yanında yetişmiş olan
Sıbt İbnü’l Acemî de (841/1437) günümüze ulaşan Tezkiretü't-tâlibi'1-mu'allem bi-men yükâlu
innehû muhadram, adlı eserinde 155 muhadram hakkında bilgi vermektedir.) Bkz: Efendioğlu,
Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395
628
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 54 ;
629
bkz. İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73
630
Suyûtî, Tedrib, II, 337
631
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 6
625
134
Hibban’ıdır. Müellifin rical tenkidine dair eseri İktifâ’da bu çalışmasından
bahsettiğine ve vermiş olduğu bilgide bu eserine isnad ettiğine göre 632 Tenkîhu’l
ezhân’ın İbn Hibbân’ın eserindeki ricali hakkında olduğunu söyleyebiliriz. Zira
Moğultay, adına es-Sikat dediği halde İbn Hibban’ı, söz konusu eserine sika olmayan
ravileri de almakla eleştirmektedir. Nitekim; Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım isimli
raviyi İbn Hibban’ın bir defasında “es-Sahih”inde, diğer bir keresinde de Kitabu’lmecrûhîn’de zikretmesini doğru bulmaz. Muâhazât alâ kitâbi’s-sikât’ta bunun neden
bu şekilde olduğunu izah ettiğini açıklayarak İbn Hibban’ı bu eseriyle tenkit eder. 633
Moğultay’ın aynı konudaki diğer çalışmasının adı Nazmu’l mercan fi’l kelâmi
alâ sahihi İbni Hibban’dır.634
Muhtasaru İkmâli tehzibi’l-Kemâl
Moğultay’ın talebesi Irâkî’den (806/1403) nakleden oğlu Veliyyüddin Irâki
(826/1422); babasının, Moğultay b. Kılıç’ın, Mizzî’nin Tehzibü’l-Kemâl’ine bir
ikmal çalışması yaptığını belirtir. Kitabında onun sert ifadeleri bulunduğunu,
çalışmasının pek çok faydaları haiz olduğunu ve müellifin daha sonra bu eserini
ihtisar ettiğini nakleder.635 İbn Fehd de (871/1466) bu bilgiye yer verir.636 Anlaşılan
o ki, Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-Kemâl’ini kendisi ihtisar etmiştir.
Ahzü bi’l-cezm fî zikri mâ fihi hûlife İbn Hazm
İbn Hazm’ın hadis anlayışı ile ehli sünnetin hadis ilmine bakışı arasında
bilindiği üzere farklar söz konusudur. İbn Hazm; isnadın muttasıl olmasını hadislerin
sıhhatinin vazgeçilmez şartı olarak kabul etmekte ve mürsel hadisi delil kabul
etmeleri sebebiyle Hanefîler’le Mâlikîler’i ve aynı gerekçeyle Buhârî’deki muallak
hadisleri eleştirmektedir. O, iki ve daha fazla ravinin rivayet ettiği hadisi, her
tabakada çok sayıda râvi tarafından rivayet edilen hadisler gibi mütevâtir olarak
kabul eder. Hadislerin semâ, kıraat, mükâtebe ve münâvele yollarından biriyle
öğrenileceğini; icazet, i'lâm, vasiyyet ve vicâde usulleriyle hadis rivayet etmenin
doğru olmadığını söylemektedir. İbn Hazm, sahabenin “Şöyle yapmak bize
632
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 190
bkz. Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 5; el-İ’lâm, I, 155; V, 413
634
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 60
635
İbnü’l Irâkî, Zeyl ale’l-ıber, s. 72
636
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139
633
135
emredildi” veya “Şunu yapmak bize yasaklandı” şeklindeki ifadelerine bakarak, o
emir veya yasağın kesin biçimde Hz. Peygamber'e (s.a.s) nisbet edilmesini doğru
bulmaz. Nitekim Zehebî ve Sehâvî gibi hadis âlimleri, hadis münekkitleri arasında
zikrettikleri İbn Hazm’ın yaklaşık 880 râvi hakkında cerh veya ta'dîl hükmü
verdiğini tespit etmişler; ancak onun ravi ve hadislerle ilgili eleştirilerinin ihtiyatla
karşılanması gerektiğine dikkat çekmişlerdir.637
İbn Hazm’ın hadis ilmindeki yerine bu şekilde kısaca işaret ettikten sonra,
Moğultay’ın, günümüze ulaşmayan Ahzü bi’l-cezm adlı eserinin adından yola çıkarak,
İbn Hazm’ın görüşlerine katılmadığı bazı hadislerin rivayetine dair bilgileri tahlil
etmiş olabilir diye düşünüyoruz.
Zahid Kevserî’nin de belirttiğine göre hocası Kutbuddin Halebî el-Kıdhu’lmuallâ fi’l kelâmi alâ ba’zı ehâdisi’l-muhalla li’bni Hazm adlı eserini, İbn Hazm’ın
Muhallâ adlı kitabında yer alan raviler hakkında yazmıştı. Burada onun bazı
sahabilerle güvenilir ravileri, cerh ve tadile yönelik evhamlarını, rivayet etmiş olduğu
kimi rivayetlerin tashih ve illetlerini ortaya koymak istemiştir.638
Bu arada hadisçiliği hakkında yapılan araştırmalarda İbn Hazm’ın, fazla
araştırma yapmadan ravileri meçhul olarak nitelendirmekle itham edilen alimlerden
biri olarak kabul edildiğini hatırlamakta fayda vardır. Nitekim onun, Endülüs’ün
çeşitli merkezleri dışında bir ilim yolculuğu yapmadığı ve bu yüzden de doğuyu ve
oralarda yetişmiş alimler hakkında bilgiyi kendisine ulaşan kitaplardan ve şifahî
rivayetlerden elde ettiği söylenmektedir.639 Hiç kuşkusuz, her muhaddisin raviyi cerh
ve tadil ederken bir metodu bulunduğu gibi İbn Hazm’ın da kendine özgü bir
yaklaşımı vardır.640
Moğultay b. Kılıç, ravi İsrail b. Yunus b. Ebî İshak Sebîî hakkında malumat
verirken, İbn Hazm’ın ondan rivayette bulunan Ebû’l-Anbese’nin meçhul olduğuna
dair görüşünü tenkit eder. İbn Hazm’a göre Ebû’l-Anbese zayıftır; Moğultay b. Kılıç
ise onun zayıf olmadığı söyler. Onunla ilgili görüşlerini “İbn Hazm’ın âlimlere ters
637
Ünal, İsmail Hakkı, “İbn Hazm/Hadis İlmindeki Yeri”, DİA, XX, s. 58
İbn Fehd, Lahzu’l elhâz, s. 14
639
Başaran, Selman, “Tirmizi ve İbn Mâce’yi İbn Hazm’ın Mechul Olarak Vasıflandırması”, Uludağ
Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, c. 2, 1987, s. 21
640
Başaran, Selman, “İbn Hazm’a Göre Hadis rivayetinde ‘Mechûl’”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Sy. 2, c. 2, 1987, s. 11-12
638
136
düştüğü hususlar” diye tercüme edebileceğimiz Ahzü bi’l-cezm’inde ele aldığını
zikreder.641
Kitabu’l-muhallel
Bu çalışmanın ricale dair olmasını kuvvetle muhtemel buluyoruz. Moğultay bu
kitaptan; Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab Umerî’nin biyografisini
verirken bahsetmekte ve Bezzar, İbnu’l-Carud, İbn Sa’d, Ukaylî, gibi alimlerin onu
zayıf gösterdiklerini, Buharî’nin de onu “Münkeru’l hadis” kabul ettiğini
söylemektedir. Müellif; İbn Hibban ile İbn Şahin’in ise onu Sikât adlı eserlerine
almış olmalarına bir mana veremez. “İbn Hibban onun hakkında “lâ yecûzü’l
ihticâcu bihi” dediği halde Sikât’ine neden alıyor? İbn Şahin, onu “es-Sikât”ında
neden zikrediyor?” diye sorar. Ardından şöyle der: “Biz buradaki hususları
delilleriyle birlikte el-Muhallel adlı kitabımızda izah ettik.”642
Moğultay’ın
yine
ricale
dair
el-İktifâ’sında
643
bu
çalışmaya
atıfta
bulunmasından onun ricale dair bir eser olduğu sonucunu çıkartmak mümkündür.
Ref’u’l irtiyâb fi’l kelâm ale’l-Lübâb
Moğultay b. Kılıç’ın zikrettiği644 bu çalışması, adından da anlaşılacağı üzere elLübab adlı eser ile ilgilidir. el-Lübâb meşhur ensab kitapları arasında yer alan
Sem’ânî’nin (562/1166) Kitâbü’l-Ensâb’ına İzzüddin İbnül Esir Cezerî’nin
(630/1232) yazmış olduğu ihtisar çalışması olup el-Lübâb fi ma’rifeti ensâb=elLübâb fî tehzibi’l ensab adını taşımaktadır.
3. Siyer-i Nebî
Delâilü’n-nübüvve
Bilindiği üzere Delâilü’n-nübüvve adını taşıyan eserler, peygamberlik
müessesesini özellikle Hz. Muhammed'in (s.a.s) peygamberliğini ispatlamak
amacıyla kaleme alınan çalışmaların ortak adıdır; bir peygamberin bizzat gösterdiği
641
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 129
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112
643
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 5, 6
644
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251
642
137
veya peygamberliğine alâmet olmak üzere kendisi dışında meydana gelen tabiat üstü
olayları konu edinen, peygamberin getirdiği ilkeleri ilmî tahlillere tâbi tutarak
bunların ilâhî kaynaklı olduğunu, dolayısıyla o peygamberin de hak peygamber
olduğunu ispatlamayı amaçlayan çalışmalardır.645
Siyer-i Nebî’ye dair çalışmaları ile bilinen Muhammed b. Yusuf Şâmî
Sâlihî’nin (942/1535) eserinde
646
ismini gördüğümüz Moğultay’ın Delâilü’n-
nübüvve’sinin mevcudiyeti hakkında bilgimiz yoktur.
Tuhfetü’l cesîme li- İslâmi’s-Seyyide Halime
Bazı kaynakların zikrettiği bilgiye göre, cüz niteliği taşıyan bu eserinde
Moğultay b. Kılıç, Peygamberimizin (s.a.s) süt annesi Halime’nin Müslüman
olmadığına dair ortaya atılan iddialara cevap vermekte ve hocası Dimyâtî’nin hata
ettiği konuları açıklamaktadır.647 Eser günümüzde kayıptır.
4. Hadis İlimleri
ez-Zeyl alâ kitâbi İbn Nukta
Moğultay b. Kılıç’ın yazmış olduğu bu eser; hadis ilminin önemli konularından
biri olan muhtelif ve mu’telif ilmiyle ilgilidir.
Muhtelif ve mu’telif; lakap ve neseblerden yazılış (hat) yönünden aynı, fakat
okunuş itibariyle farklı olanlara verilen bir isimdir. Hadiste geçen ravilerin; isim,
lakap ve neseplerinin doğru olarak bilinmesi icap eder. Çünkü raviler, adalet ve zabt
yönünden birbirlerinden farklı oldukları gibi rivayet etmiş oldukları hadisleri de aynı
derecede olmaz. Bu sebeple, bir hadisçinin hadis ravilerinin isimlerini, anıldıkları
lakap ve neseplerini, bilhassa yazılış yönünden aynı oldukları halde okunuş ve
söyleniş itibariyle farklı olanların ayırt edilmelerini bilmesi ilmî bir zorunluluk kabul
edilir.648
645
Yavuz, Şevki Yusuf, “Delâilü’n-nübüvve”, DİA, IX, 115
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 330, 347
647
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 382, 383, 384; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174)
648
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 336
646
138
Geçen ravi adlarının iyi tespit edilebilmesi için pek çok çalışma yapılmıştır. Bu
konuda eser veren önemli isimlerden ilki Dârekutnî (385/995) ile halefi Abdülganî b.
Saîd (409/1018) olmuştur.
Muhtelif ve mu’telif konusunda yapılan pek çok eser içinde en güzel bulunanı
“İbn Mâkûla” diye bilinen Ebû Nasr Alî b. Hibetullâh b. Alî Iclî’nin (475/1082)
yapmış olduğu çalışma kabul edilir. Hocası Hatîb Bağdâdî’den sonra “ikinci Hatîb”
diye meşhur olmuştur; eserinin adı İkmâl’dir.649
Moğultay b. Kılıç’ı öne çıkaran en önemli özellik yazdığı ikmal ve
istidrakleridir.
Bazı
kaynaklar,
onun
okuduğu
eserlerde
gördüğü
hataları
düzeltmesini ve onlara ilâvelerde bulunmasını en önemli meşgalesi olarak
zikretmektedir.650
Katip Çelebi, Moğultay b. Kılıç’ın zeyli hakkında “Onun eseri büyük bir
zeyldir. O, İbn Nukta’nın kitabında geçen isimlerin çoğuna şairleri ve arapların
neseplerini de eklemiştir” demektedir. 651
İbn Hacer; İbn Nukta’nın İkmâl’i üzerine yapılan çalışmaları değerlendirirken,
Moğultay b. Kılıç’ın yazdığı zeyl hakkında şöyle demektedir:
“Onun bu eseri büyük bir zeyldir; ancak içinde pek çok hata, gereksiz bilgi ve
tekrarlar bulunmaktadır.”652
Moğultay b. Kılıç’ın mu’telif ve muhtelif konusuna dair bu çalışması bazı
kaynaklarda farklı isimlerle zikredilir.
Sehavi onun, Zeyl alâ kitab-i Ebû Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve Mansur b.
Süleym İskenderî (672/1273) adıyla Mansur b. Selîm ile İbnü’s-Sâbûnî’nin zeyllerini
bir araya getirdiğini ifade eder.653 Katip Çelebi (1067/1657) de eserin ismini aynen
zikrettiğine göre654 muhtemelen Sehâvî’den nakletmiştir.
Öte yandan müellifimizin bazı eserlerinde rastladığımız ve aynı konu ile ilgili
olduğunu düşündüğümüz el-İttisâl fi’l-muhtelif ve’l-mu’telif 655 adlı eserin esasen
649
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Topaloğlu,
Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168
650
İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnül Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312
651
Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, II, 1637
652
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Tebsîr’ül-müntebih, s. 2
653
Sehavî, Fethu’l-muğîs, IV, 229
654
Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, II, 1637
655
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399
139
farklı bir çalışma olacabileceğini düşünsek de, hatta bu esere Ziriklî 656 atıfta
bulunmuş olsa da, pek çok kaynakta İttisâl’den bahsedildiğini göremedik.
Moğultay’dan ve onun eserlerinden bahseden kaynaklar daha ziyade onun bu
Zeyl’ini bahis mevzuu yapmaktadır. 657 Moğultay’ın; Islâhu kitabi İbni Salah’ında
verdiği ve İkmâlü tehzibi’l-kemâl’inde de İbn Mâkûlâ’yı zikrettiğini göz önüne
alırsak658, el-İttisâl adlı çalışmanın “Zeyl”den farklı bir kitabı olmaması gerekir diye
düşünüyoruz.
Moğultay b. Kılıç’a göre İbn Nukta’nın (629/1231); İbn Mâkûlâ’nın eserine
yazdığı zeyl
659
, İbnu’s-Salah (643/1245) zamanında yazılmış olup onun
değerlendirmelerine muhatap olmuştur.660
Mâ esnedehû İbnu Abbas min seyyidi’n-nâs sallallahu aleyhi ve sellem
İbn Abbas’ın (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a.s) isnad ederek rivayet etmiş olduğu
hadislerle ilgili olan bu çalışmasına Moğultay eserinde atıfta bulunmaktadır.661
Moğultay, İsbehan muhaddislerinden Ebû Zekeriya Yahya b. Abdulvehhâb İbn
Mende’yi (511/1117), 13 yaşında bir genç olduğu halde çok hadis rivayet eden
sahabilerden biri olması hasebiyle Abdullah b. Abbas’tan nakledilen hadisleri
araştırmaya tabi tutar. İmam Cüveynî’nin (478/1085) el-Varakât fî usûli'1-fıkh adlı
eserinde Abdullah b. Abbas’ın Hazreti Peygamberden (s.a.s) 10 hadisi sema’ ettiğini,
İbnu’l Kattan’nın da (628/1231)662 bu konuda bir eseri olduğuna ve o bu eserde İbn
Abbas’ın (r.a) 18 hadisi sema ile rivayet ettiğinin yer aldığına dikkat çeker.
Cüveynî’nin el-Varakât’ını şerh eden meşhur muhaddis İbnu’s-Salah (643/),
sahabe mürsellerini daha önceden tespit etmiş ve konu hakkında şunları kaydetmiştir:
656
Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 (Mektebetü’l-Kettânî, Fas, 4183)
Ayrıca bkz. Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, ter. Özbek), s. 240
658
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399; Islâhu kitâbi İbni’s-Salah,
s. 424; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275
659
İbn Nukta’nın; İbn Mâkûlâ’nın almadıkları, ondan sonra yeni olarak ortaya çıkanları ilave etmek
suretiyle meydana getirdiği bu eseri hakkında Zehebî “Bu eser onun imamlığının ve hıfzının bir
göstergesidir” demektedir. Söz konusu eser birkaç farklı isimle de anılır: el-Müstedrek ale’l-İkmâl
=İstidrak ale’l-İkmâl = İkmâlu’l-İkmâl = el-Mu’telef ve’l muhtelif bkz: Kettâni, Risâle, (Hadis
literatürü, Ter. Özbek), s. 239
660
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, 425
661
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VIII, 12
662
İbnü’l-Kattan Mağribî büyük bir muhaddis ve devlet adamıdır. Titiz bir münekkittir. Hadislerin
tariklerini, hadis ilimlerini ve hadis ricalini iyi bilir. Rivayeti sırasında çok dikkatli davranır. Şiiri
ve nesri güçlüdür. Belli başlı hadis kaynaklarını bizzat istinsah etmiştir. Bkz: Ünal, İsmail Hakkı,
“İbnü'l-Kattân Mağribî”, DİA, XXI, s. 107
657
140
“Cüveynî, İbn Abbas’ın (r.a) sadece on hadisi, bir rivayete göre de on dört
hadisi sema’ ettiğini söylüyor. Oysa Sahihayn’da İbn Abbas’ın (r.a) Hz.
Peygamber’den (s.a.s) sema yoluyla naklettiği daha fazladır. O rivayet ettiği 1660
hadisin bir kısmını bizzat Hazreti Peygamberden (s.a.s) duymuş, çoğunu ise Hz.
Ömer, Ali, Muâz, babası Abbas, Abdurrahman b. Avf, Ebû Süfyân, Ebû Zer, Übey b.
Kâ'b, Zeyd b. Sabit, İbn Mesud (r.a) ve diğer sahâbîlerden öğrenmiştir. Rivayet ettiği
75 hadisi Buhârî ve Müslim müştereken, 120 hadisi yalnız Buharî, 9 hadisi de sadece
Müslim tahric etmiştir”663
Buna göre Moğultay b. Kılıç, Eş’arî kelamcısı ve şafiî fakihi olan Cüveynî’yi
Mâ esnedehû İbnu Abbas min seyyidi’n-nâs sallallahu aleyhi ve sellem eserinde, İbn
Abbas’ın (r.a) rivayet etmiş olduğu haberleri bir muhaddis gözüyle incelemeye tabi
tutmuş olabilir.
Moğultay, Cüveynî gibi şafiî fukahasının eserlerini, devrin önemli alimlerinin
fıkıh kitaplarını, İbnü’l Kattân gibi zamanın hadis otoritelerinin çalışmalarını bir
muhaddis olarak tetkik ettiğini ve selefi İbnu’s-Salahı da fikirleri ve eserleri ile çok
iyi takip ettiğini söyleyebiliriz.
Hanefi mezhebinin bir fakihi olarak Moğultay’ı; hadisçiler ile fukaha arasında
bir anlaşmazlık olduğu zaman -burada olduğu gibi- İbnu’s-Salah’ın görüşlerini
savunurken ve Şafî mezhebinin usulcüsü Cüveynî’yi de eleştirirken görebiliriz. Bu
durum onun muhaddislerin görüşlerine daha yatkın olduğunu gösterir.
Menâru’l-İslam
Menâru’l-İslam, İbnu’l-Kattân’ın bir eseri üzerine yapılmış çalışmasıdır.
Moğultay’ın bu kitabına atıflarda bulunduğunu görmekteyiz.
664
Kaynaklar
onun Menâru’l-İslam’ı ile birlikte Tertîbu beyâni’l-ilm adıyla İbnü’l-Kattân’ın
Beyânu’l-vehm ve’l-îhâm’ı üzerine yaptığı bir çalışmasından daha bahsetmektedir. 665
Ancak her iki kitabın içeriği hakkında geniş bir bilgiye ulaşamadık. Sadece İbn
663
İbnu’s-Salah, Kitabu Şerhi’l-Varakât, s. 378-379
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 120; IX, 135
665
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XI,
9; el-Mevsûâtü’l arabiyye, XIX, 187
664
141
Hacer Askalânî (852/1448) Moğultay’ın söz konusu eserini görüp incelediğini ancak
eksik bulduğunu söylemektedir.666
İbnü’1-Kattân
Beyânu’l-vehm’inde,
İbnü’l-Harrât
İşbîlî’yi
(518/1124)
eleştirmektedir. İşbilî’nin el-Ahkâmü’1-vüstâ’sında bir araya getirdiği ahkâm
hadislerinde görülen rivayete dair hataları on iki babda, dirayetle ilgili olanları da
yirmi bir babda ele almaktadır.667
Muahhar kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın; İbnü’l-Kattân’ın Beyânü'1-vehm’i
üzerine Tertîbü’l-beyâni’l-ilmi’ni kaleme aldığını, İbnu’l Kattân ile kendi kitaplarını
Menâru’l-İslâm adlı çalışmasında bir araya getirdiğini zikretmektedir. 668 İbnü’lKattân’ın kitabının neşrini gerçekleştiren Hüseyn Âyt Saîd eser üzerine yapılan
çalışmaları zikrederken Moğultay’ın eseri Menâru’l-İslam’ın da ismini verir.669
Nefhu’t-tîb fî tenkîhi kitâbi’l-müttefik ve’l-müfterik li’l-Hatîb
Suyutî
“Tedrîbu’r-râvi”de
müttefik
ve
müfterik
konusu
açıklarken,
Moğultay’ın bu eserinden bahseder.670
Moğultay b. Kılıç, Asım b. Süleyman Kûziyy’in biyografisini verirken, İbnü’lCevzî’nin farklı bir kişiden bahsettiğini, aslında mecruh olanın Asım b. Süleyman
Temîmî Ahvel Hazzâ Abdî olduğunu beyan eder. Bu açıklamayı yaparken konunun
asıl yerinin el-İktifâ olmadığını ve kendisinin bu meseleyi Nefhu’t-tîb adlı eserinde
incelediğini söyleyerek, asıl doyurucu bilgiyi orada zikrettiğini söyler. 671
Buradan anlıyoruz ki Moğultay b. Kılıç bu çalışmasında Hatib el-Bağdadî’nin
(463/1071) Kitâbü’l müttefik’ini gözden geçirerek, Nefhu’t-tîb’ini yazmıştır.
en-Nihle fî fevâidi’r-rihle
İbn Nâsıruddin Moğultay’ın en-Nihle fî fevâidi’r-rihle adlı bir çalışması
olduğunu zikretmektedir.672
es-Senen fi’l kelam alâ ehâdisi’s-Sünen
666
İbn Hacer, Lisanu’l mizan, VII, 19
Koçkuzu, Ali Osman, “İbnü’l-Harrât”, DİA, XXI, s. 71
668
el-Mevsûâtü’l-arabiyye, XIX, 187
669
İbnu’l Kattân, Beyânu’l-vehm, I, 336
670
Suyûtî, Tedrib, II, 337
671
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 515; İkmâlü tehzibi’l-kemal, V, 192 (Eserin adı burada “Zeylü’l
müttefik ve’l-müfterik” olarak geçer.); Suyûtî, Tedribu’r-râvî, II, 316
672
İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l müştebih, II, 67
667
142
Kaynaklar günümüzde kayıp olan Moğultay’ın bu Ebû Davud şerhinin eksik
olduğunu söylemektedir.673
ez-Ziyâdât alâ “Kitabi’l-vuhdân” li’l-İmam Müslim
Moğultay’ın, Müslim’in eseri üzerine yaptığı bir çalışması olup bu kitabına atıf
yaptığını görmekteyiz.674 Moğultay burada, Müslim’in Kitabü’l-Vuhdân’ının iki ayrı
nüshasına sahip olduğunu söyler. Bunlardan biri Muhammed b. Tahir Makdisî
(507/1113)675 hattıyla yazılmış bulunan nüshadır. Bu esere ziyadelerde bulunduğunu
açıklar. Diğer nüsha hakkında ise bilgi vermez.676
Ziyâdat; ıstılah anlamında zevaid çalışması olmayıp Müslim’in kitabındaki
isimlere ilave adlar bulması ile ilgili bir çalışmasıdır. Vuhdan ise kendisinden sadece
tek ravinin rivayette bulunduğu kişiler anlamına gelmektedir ve bu kişilerin
rivayetlerini toplayan eserlere de vuhdan denilir.
677
Müslim’in (261/874) el-
Münferidât ve’l-vuhdân’ı 678 günümüze ulaşmış ve basılmıştır. Kitabı neşredenler
Moğultay’ın çalışmasından bahsetmemiştir.679
ez-Ziyâdât alâ kitabi’l-Fasl li’l vasl’il-müdrec fi’n-nakl li’l Hafız Ebûbekir
el-Hatîb
Moğultay b. Kılıç’ın üzerinde ziyadeler yapmış olduğu Hatib el-Bağdadî’nin
(463/1070) eseri el-Faslü li’l vasli’l-müdrec fi’n-nakl müdrec hadisleri işleyen ilk
eser olması bakımından önemlidir. Bu eser günümüze ulaşmış ve basılmıştır. 680
673
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 16
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 507
675
Ebü'l-Fazl Tâhir el-Makdisî (507/1113), İbnü’l-Kayserânî diye bilinen hadîs hafızı ve sûfîdir. Hicri
448-507 yılları arasında yaşadı. Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) nesebini, hayatını ve hadislerini
kendisinden daha iyi bilen bir kimsenin bulunmadığını söyleyen İbnü'l-Kayserânî, güçlü bir hadis
hafızı, ilmi ve hadisi önde tutan bir sûfî idi. Kandemir, Yaşar, “İbnü’l-Kayserânî”, DİA, XXI,
s.109
676
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 507; el-İ’lâm, I, 177
677
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 181, 191
678
Süleymaniye Kütüphanesi, İsmail Hakkı, nr. 262/1’de kayıtlı olan eser, 34 sayfadır. Haydarabad,
Dairetü’l-Meârif Matbaası’nda basılmıştır. ( bkz.Kettâni, Risâle, Hadis literatürü, Ter. Özbek, s.
185); Eserin bir diğer baskısı Abdulgaffar Süleyman ile Muhammed Zağlûl’ün tahkiki ile
1408/1988 yılında Beyrut’ta basılmıştır. (bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve
Kaynakları, s. 190, 4 numaralı dipnot)
679
Müslim, el-Münferidât ve’l-vuhdân, Fâruku’l-hadisiyye, 1. Baskı (thk. Ebû Süfyan Yasir b.
Memduh İsmâîlî), Kahire, 1431/2010, 1. Baskı (thk. Ebû Süfyan Yasir b. Memduh İsmâîlî)
680
Hatib el-Bağdadî, el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec fi’n-nakl, I-II, Dâru’l hicre, 1. Baskı (thk.
Muhammed b. Matar Zehrânî), Riyad, 1418/1997 (Eseri tahkik eden Zehrânî, girişte Hatib elBağdadî’den sonra, onun eseri üzerine yapılan çalışmaları zikrederken müellifimizden
674
143
Bilindiği üzere müdrec; rivayetin senet veya metnine, aslında olmayan bîr şeyin ilâve
edilmesi demektir.681
Hadisin metin veya senedinde olmayan bir fazlalık, fazlalığı yapanın cerh ve
ta’dil yönünden incelenmesine sebep olur. Metin veya senedde yapılan fazlalıklar,
muhaddisler tarafından incelenmiş ve üzerinde önemle durulmuştur. Müdrec
kavramına dair ilk defa derli toplu eser kaleme alan Hatib el-Bağdadî olmuştur. İbn
Hacer (852/1448) onun eseri üzerine bir telhis çalışması yapmış, hatta yaptığı
ilavelerle onu iki katına çıkardığını belirtmiştir.682
Moğultay b. Kılıç ez-Ziyâdât alâ kitabi’l-Fasl’i ile ilave yapmaya İbn
Hacer’den daha önce başlamıştır. Moğultay; “İbnu’s-Salah, müdrec konusunda Hatib
el-Bağdadî’nin her yönüyle yeterli bir çalışma yaptığını söylüyor.683 Halbuki, Hatib
el-Bağdadî’nin eserinin müdrec konusunda her yönüyle tam olması söz konusu
değildir. Zira ben bu konuda o esere pek çok ziyade yaptım”684 demektedir.
ez-Ziyâdât fî zikri teâlîkı’l-İmam Müslim
Ta’lik; bir musannifin kitabında naklettiği bir hadisin isnadından kendi şeyhini
veya kendi şeyhi ile birlikte sırasıyla bir kaç şeyhi veyahut hadisin bütün isnadını
hazf ederek “kâle fulân”, “Kâle Resûlullah (s.a.s)” diyerek hadisi zikrettiği ilk
kaynağa isnad etmesidir. Ta’lik kavramını ilk kullanan ve Buharî ile Müslim’in
“Sahih”lerini ciddi olarak ilk defa tenkide tâbi tutan âlim Dârekutnî olmuştur.685
Buharî ta’lik kavramı ile adı anılan bir muhaddis olmuştur. el-Câmiu’s-sahih’i
diğer hadis kitaplarına nispetle ta’lik diye adlandırılan isnadsız haberleri de ihtiva
etmektedir.686
Dârekutnî’den sonra Buharî ve Müslim’in sahihlerini ilk defa tenkide tâbi tutan
Humeydî (420/1029) olmuştur.
687
Fuad Sezgin Humeydî’den sonra, muallak
bahsetmemekte, Sehavî’den (Fethu’l-muğîs) ve Suyûtî’den (Fasl ile’l-müdrec) yaptığı alıntılarla
çalışmaların İbn Hacer ile başladığını kaydetmektedir. bkz. Hatib el-Bağdadî, el-Müdrec, s. 32, 33,
84
681
İbn Hacer, en-Nüket, s. 124; Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, s. 253
682
İbn Hacer, en-Nüket, s. 125
683
bkz. İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 47
684
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 282
685
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 427
686
bkz. Sezgin, Fuad, Buharî’nin Kaynakları, s. 83
687
İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 31
144
hadislere dair ilk defa İbn Hacer’in Tağliku’t-ta’lîk adıyla müstakil bir eser telif
ettiğini ifade eder.688
Moğultay; Buharî’nin pek çok yerde ta’lik yaptığını buna mukabil Müslim’de
çok az olduğuna dair İbnu’s-Salah’ın görüşünü değerlendirirken, onun bu konudaki
görüşlerine katılmadığını ifade ederek “ez-Ziyâdât fî zikri teâlîkı’l-İmam Müslim”
adlı eserine atıfta bulunur ve şöyle der:
“İbn Seyyidünnâs, Müslim’in “Sahih”inde yetmiş kadar yerde ta’lik
bulunduğunu tespit etmiştir. Ben de yetmiş kusur yerde ziyâdât tespit edip onları bir
risalede kaleme aldım.”689
Anlaşılan o ki, Moğultay’ın bu çalışması Sahih-i Müslim’deki muallak
hadislere ilaveler hakkındadır. İbn Hacer’in kitabı ise Sahihi Buharî’deki muallak
hadisler içindir. Talebesi Zerkeşî; Moğultay’ın, Buharî’nin ta’likleri hakkında farklı
düşündüğünü ve onun, Buharî’nin cezm siygası ile vermiş olduğu rivayetleri
zikrettiğini, temriz siygası ile verdiklerini de kitabının başka yerinde muttasıl senetle
tahric ettiği görüşünde olduğunu zikretmektedir.690
Buharî özellikle bab başlıklarında, bazı hadisleri, sahabe ve sonraki nesillerden
alimlerin sözlerini, isnadsız olarak çok zikretmektedir. Muallak adı verilen bu
rivayetlerin hükmü, aktarılış biçimine göre değişir. Eğer cezm sıygası yani ma’lum
filler ile nakledilmişse, Buharî onların sıhhatine hükmetmiş demektir. Temrîz sıygası
yani meçhul fiil ile aktarılmış ise sıhhatine dair bir hüküm vermediği anlaşılır. Ancak
atılacak (vâhî) cinsten de değildir. Çünkü öyle olsaydı Buharî Sahih adını verdiği
kitaba onları almazdı. Buharî’nin “el-Câmi’”e sadece sahih rivayetleri aldım” sözü
ile, “müsned rivayetlerden sadece sahih olanları aldım” anlamı kastedilmiş
olmaktadır.691
Buharî’nin veya Müslim’in Sahih’inde geçen ta’likler hakkında İbnu’s-Salah
(463/1070) ve onu takip eden müteahhirundan İbn Hacer (852/1448) gibi
muhaddisler; Buharî’nin cezm siygası ile verdiği bu tür rivayetlerin zayıflık olmadığı
688
bkz. Sezgin, Fuad, Buharî’nin Kaynakları, s. 84
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 83
690
Zerkeşî, en-Nüket, I, 240
691
Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahihi ve Hocaları, s. 54
689
145
ve onun bu rivayetleri bir başka yerde delili ile birlikte mevsul olarak zikrettiği
kanaatindedir.692
Zevâidü İbn Hibban ale’s-Sahihayn
Zevâid fazlalık anlamına gelen “zâid” kelimesinin çoğuludur. Hadis ıstılahında
zevâid; bir musannefin, diğer musanneflere göre ihtiva ettiği fazla hadislerin tasnif
edilip bir kitapta toplanmasından ibarettir.693
Hadislerin tasnif edildiği altın çağda sahih hadis kitapları Buharî, Müslim, Ebû
Davud, Tirmizi, İbn Mâce, Muvatta v.b. pek çok eser telif edilmiş bulunuyordu.
Moğultay’ın bu çalışmasının; İbn Hibban’ın (354/965) es-Sahih’inin Buharî ve
Müslim’in Sahih’leri ile bir mukayesesi niteliğinde olması gerekir. Bir anlamda eser,
“Sahihayn”in şartlarını taşıyıp da orada yer almayan ama İbn Hibban’ın
“Sahih”inde bulunan hadisleri cem ettiği bir eser özelliğini haiz bulunmalıdır.
Hadis edebiyatında zevâid çalışmalarının özellikle hicri dokuzuncu asırdan
itibaren hız kazandığını düşünürsek, eğer eser günümüze kadar ulaşmış olsaydı; İbn
Hibban’ın Buharî ve Müslim ile mukayesesini ortaya koymada önemli bir kaynak
olabilirdi. Ziyâdât ve zevaide dair ilk çalışmaları yapan müellifin Moğultay b. Kılıç
olduğunu düşünüyoruz. Zira hicri dokuzuncu asrın muhaddislerinden Heysemî
(807/1405) ile hız
kazanan zevâid
edebiyatının
önemli
bir eseri onun
Mevâridüz’zam’ân694 adlı çalışmasıdır. Heysemî bu eserini İbn Hibbân’ın zevaidleri
üzerine hazırlamış, onun Sahih’inde bulunup da Sahihayn’da yer almayan 2647
hadisi toplamıştır. Mukaddimede söylediğine göre Heysemî (807/), İbn Hibban'ın
(354/965) sahih hadisleri bir araya getirmedeki değerlendirmesine güvenerek,
senedlerden sahâbiler dışındaki râvileri çıkarmayı düşünmüş, fakat hocası Irâkî'nin
(806/1403) oğlu İbnü’l-Irakî’nin (826/1422) uyarısı üzerine eserdeki bazı hadislerin
muhaddislerce tenkit edildiğini dikkate alarak senedleri aynen muhafaza etmiştir.695
692
İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 32; İbn Hacer, Tağliku’t-ta’lik, V, 346
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 472
694
Heysemî’nin, Mevâridü’z-zam’ân ilâ zevâidi İbn Hibbân adlı bu eseri 9 cilt halinde Dâru’ssekâfeti’l-arabiyye tarafından 1411/1990 yılında Beyrut’ta basılmıştır. (thk. Hüseyn Selîm Esed
Dârânî); Nâsıruddin Elbânî eserin zayıf ve sahih olan rivayetleri üzerine iki ayrı çalışma yapmış,
her iki eser aynı yayınevi tarafından 1411/1990’da neşredilmiştir. bkz. Daîfü mevâridi’z-zam’ân
ilâ zevâidi İbn Hibbân, Sahihu mevâridi’z-zam’ân ilâ zevâidi İbn Hibbân, I-II, Dâru’s-samîiy, 1.
Baskı, 1422/2002, Riyad,
695
Heysemî, Mevâridü’z-zam’ân, I, 89
693
146
Heysemî İbn Hibban’ın es-Sahih’ini dönemin iki önemli hadis hafızından rivayet
etmiştir: Birincisi Allâme Bahâüddin Abdullah b. Muhammed b. Ebûbekir b. Halil
Mekkî ve İzzüddin İbn Cemâa el-Kinânî (767/1366)’dir.696
Moğultay’ın
697
ulaşmamıştır.
Zevâidü
ibn
Hibban
ale’s-sahihayn’ı
günümüze
de
Ancak bu kitabı Heysemî’nin (807/1404) görmüş ve istifade etmiş
olması ise kuvvetle muhtemeldir. Zira aynı dönemin şahsı olan İbn Kâdî Şühbe
(851/1447) kitabında Moğultay’ın çalışmasından bahsetmektedir.
698
İbn Hacer
(852/1448) ise Moğultay’ın Zevâid’inin müellif hattıyla olan nüshasını gördüğünü
ancak çalışmanın eksik olduğunu kaydetmektedir.699
Öte yandan Moğultay b. Kılıç’ın başlatmış olduğu zevâid türü çalışmalar aynı
yıllarda başka örnekleri yine Moğultay’ın talebesi İbnü’l-Mülakkin ile devam
etmektedir. Kaynaklar onun Şerhu zevâidi Müslim ale’l-Buharî, Şerhu zevâidi Ebî
Davud ale’s-sahihayn, Şerhu zevâidi’t-Tirmizi ale’s-selâse, Şerhu zevâidi’n-Nesâî
alâ erbaa, Şerhu zevâidi İbn Mâce ale’l-kütübi’l-hamse adlı eserleri olduğunu
zikretmektedir.700
Tertîbü kitabi’l mübhemât alâ ebvâb
Hadislerin metinlerinde veya senedlerinde isimleri açıkça zikredilmeyerek bir
adam, bir kadın, filanın oğlu, kızı vb. şekilde tanıtılan kişiler için terim olarak
“müphemât” denilmiştir. Bunlar daha ziyade hadis metinlerinde geçen müphem
isimlerdir. Müphemât kitaplarında hemen hemen hadis metinlerindeki isimler konusu
işlendiği için, sahabe biyografileri hakkında geniş malumat bulunabilir.701
Moğultay’ın günümüze ulaşmayan ancak bazı kaynakların adını zikretmiş
oldukları Tertîbü kitabi’l-mübhemât’ının bu özelliği haiz bir telif olduğu kanaatini
taşımaktayız. İbn Hacer, kitabın müellif hattı nüshasını gördüğünü söylemektedir.702
696
a.g.e., I, 90-91
a.g.e., I, 49
698
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198
699
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 19; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s.
366; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139
700
Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmi’, VI, 102; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57
701
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s.180, 191
702
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Katip Çelebi, Keşfü’zzünûn, II, 1915
697
147
Tertîbü Sahihi İbni Hibban alâ ebvâbi’l-fıkh
Moğultay b. Kılıç’ın tertibe ait bu eserin isminden onun İbn Hibban’ın esSahih’i üzerine yapılmış bir çalışma olduğunu anlıyoruz. İbn Hacer, Moğultay’ın İbn
Hibbân'ın el-Müsnedü's-Sahîh’ini bablara göre yeniden düzenlendiğini, bu kitabın
müellif hattıyla olan nüshasını gördüğünü, fakat çalışmanın eksik olduğunu ifade
etmektedir.703
5. Diğer Çalışmaları
Hâmişü Mu’cem ma’sta’cem li’l Bekrî
Genellikle muhtasar yazılmış meşhur bir metnin şerhi üzerine yapılmış olan
haşiyeler, hem şerhte hem de metindeki bazı kelime ve terkiplerle ya da metinde
geçen özel isim, âyet, hadis, şiir gibi hususlarla ilgili olarak yapılan kısa açıklamalar
mahiyetindedir. Arap edebiyatında gramerde, belagat alanında, pek çok risalelerde,
kelam, hadis ilminin dirayet ve rivayet konularında, fıkıh ve usulünde, tefsir
ilimlerinde, mantık ilminde pek çok haşiye türü eserler yazılmıştır.704
Moğultay b. Kılıç’ın; üzerine haşiye yazmış olduğu eser “Mu’cem ma’sta’cem
min esmâi’l-bilâd ve’l-mevâdî” de Endülüslü meşhur coğrafyacı ve edip Abdullah b.
Abdilazîz b. Muhammed b. Eyyûb b. Amr Ebû Ubeyd Bekrî’nin (487/1094) kaleme
aldığı bir çalışmadır.
Günümüze kadar ulaşmayan bu eserde; kelime veya isim v.b. tashihlerin
yapıldığını kaynakların vermiş olduğu şu bilgiden yola çıkarak tahmin etmekteyiz:
Ebû Ubeyd Bekrî’nin Adn ve Basra arasında kalan yer isminin zaptını “Ammân veya
Ummân” şeklinde değil de “Umân” şeklinde yaptığını söyleyen 705 Abdülkadir b.
Ömer el-Bağdadî (1093/1682), Moğultay b. Kılıç’ın da bu eser üzerine yapmış
olduğu haşiyesinde kelimenin “Umân” şeklinde zabt ettiği bilgisini vermektedir.706
703
İbn Hacer, Lisânü 'l-mîzân, VII, 19; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139
Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Hâşiye”, DİA, XVI, 419-420
705
Bekrî, Endelûsî, Mu’cem ma’sta’cem, II, 970
706
el-Bağdadî, Hazânetü’l-edeb ve lübb-ü lübâbi Lisani’l-Arab, X, 261
704
148
el-Kıdhu’l âlî fi’l-kelami alâ’l-Leâlî
Moğultay bu adlı kitabına el-Vâdıhu’l-mübin’inde değinir. Burada insanın bir
şeyi sevmesinin gözü kör, kulağı sağır ettiğine işaret ederken çeşitli görüşler aktarır.
Muhaliflerin fikirlerine atıflarda bulunur. Ancak konunun teferruatına girmez.
Delilleriyle birlikte konuyu el-Kıdhu’l âlî’de ele aldığını söylemekle yetinir. 707
Buradan yola çıkarak Moğultay’ın bu kitabının; Ebû Ubeyd Abdullah b.
Abdülaziz Bekrî Endelûsî’nin (487/1094) el-Leâlî fî şerhi’l-Emâlî adlı eseri üzerine
yazılmış bir çalışma olduğunu düşünüyoruz. Şerhedilen el-Emâlî, Ebû Ali Kâlî’ye
(356/967) ait olup dil ve edebiyat ile ilgilidir. Çeşitli konulara dair bilgileri (ahbâr),
şiirleri, atasözlerini (emsal) ve garîb kelimeleri (nevâdir) ihtiva etmektedir. Garîbü’lKur'ân ve Hz. Peygamber'in (s.a.s) hadisleriyle ilgili konulara yer verir.708
Kitâbu’l meys alâ “Leyse fî kelâmi’l arab kezâ”
Çalışma; meşhur Arap dili ve lugat alimi İbn Hâleveyh’in (370/980) Leyse fî
kelâmi'l-arab kezâ’ı üzerine yapılmıştır.709
İbn Hâleveyh, bu eseri Arap dilindeki şâz, nâdir ve garîb kelimelere ve onların
kullanımlarına dair bir sözlük niteliğinde hazırlamıştır. Müellifin bütün bilgi ve
kabiliyetini ortaya koyduğu çalışmada Leyse fî kelâmi’l-arab keza (Arap dilinde şu
yoktur) şeklindeki kalıplaşmış ifadeyi tekrar ettiğinden esere bu ad verilmiştir.
Hacmine dair bilgi vermek gerekirse şu ifade kişide bir kanaat oluşturabilir: Bazı
kaynaklarda müstakil bir eser olarak kaydedilen, mesela aslana dair 500 ismin yer
aldığı Esmâü'l-esed adlı eser, Leyse fî kelâmi'l-arab’ın sadece bir bölümüdür.710
Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışması bir nevi teakkubât niteliği taşımaktadır.
Teakkubât; eserin ilgili yerlerinde açıklama yapmak, konu ile ilgili verilen hükmü
tasdik veya tenkit etmek maksadıyla küçük notlar düşmek suretiyle dikkat çekici
açıklamalar yapmaktır. el-Hâkim’in (405/1014) el-Müstedrek’i hakkında Zehebî’nin
yapmış olduğu telhıs çalışmasının bir nevi teakkubât niteliği taşıması gibi 711 ,
707
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 44, 77
Elmalı, Hüseyin, “Emâlî”, DİA, XI, s. 72
709
İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 257 (8519)
710
Bkz: Tural, Hüseyin, “İbn Hâleveyh”, DİA, XX, 15
711
Ahmed Naim, Tecridi Sarih Tercemesi, I, 258-259
708
149
Moğultay b. Kılıç’ın Kitâbu’l-meys adlı eseri de712 Leyse fî kelâmi’l-arab kezâ adlı
esere yapılan bir nevi telhıs özelliği taşımaktadır.
Suyûtî; İbn Hâleveyh’in bu eserini çok önceden incelediğini ve ondan çok
istifade ettiğini ama el-Müzhir’i kaleme aldığı günlerde ona sahip olmadığını beyan
eder. O, Moğultay b. Kılıç’ın eserinden de bahsederek onun bir nevi teakkubat
niteliği taşıdığını söyler; adını Meysü alâ leyse olarak kaydeder.713
Müellif Buharî şerhi et-Telvih’te bu çalışmasına atıf yapmaktadır.714
Men arafe billâhi
Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışmasına sadece Katip Çelebi yer vermektedir.715
D. ESERLERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR
Pek çok kitabı bulunan Moğultay’ın eserleri ile ilgili çalışmalar yok denecek
kadar azdır. Aşağıda görüleceği üzerine daha çok siyer-i Nebî ile ilgili bazı kitaplar
öne çıkmaktadır. Ne yazık ki, birinci dereceden hadisçiliğini ortaya koyan eserleri ile
ilgili bir çalışmaya rastlamadık. Kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın kitapları ile ilgili
olduğu zikredilen çalışmalar şöyledir:
el-Cevâhiru’s-seniyye fî sîreti’n-nebeviyye
Kaynaklarda el-İşâre fi’sîreti’n-nebeviyye, ez-Zehrü’l-bâsim, Muhtasaru
sîreti’n-nebî,
es-Sîretü’l-muhtasara,
es-Sîretü’n-nebeviyye,
es-Sîretü’s-suğrâ…
gibi716 farklı adlarla anılan Moğultay’ın siyer-i Nebi çalışması üzerinde Takıyyüddin
el-Fâsî (832/1429) el-Cevâhirü’s-seniyye adıyla bir ihtisar yapmıştır. Ayrıca o,
Mekke tarihi ile ilgili el-Ikdü’s-semîn adlı kitabının siyerle ilgili bilgilerini de
Moğultay’ın es-Sîretü’s-suğrâ’sından almıştır.717
712
İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 257 (8519)
Suyûtî, el-Müzhir, II, 3
714
bkz. Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 321a
715
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1823
716
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73; Katip Çelebi,
Keşfu’z-zünûn, I, 98; Kehhâle, Mucem, XII, 313; Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275; Kettânî, er-Risaletü’lmustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221; Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218
717
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217
713
150
Nazmu’s-sireti’l-muhtasara
Moğultay b. Kılıç’ın siyer-i Nebî kitabı ile ilgili bir başka çalışmayı Zeynüddin
Irâkî yapmıştır. 718 Takıyyüddin el-Fâsî, hocası Zeynüddin Irâkî’nin bu eseri 1000
beyitten oluşan nazma döktüğünü ifade etmektedir.719
er-Revâihu’z-zehr
Kaynaklarda Moğultay’ın siyer-i Nebî kitabı üzerine yapılan bir çalışma daha
vardır. ez-Zehrü’l-bâsim üzerine yapıldığı ifade edilen bu eser, Moğultay’ın talebesi
İbnü’l-Hüseyn Zeynüddin Ebûbekir el-Merâğî’ye (816/1413) aittir. Moğultay’ın ezZehrü’l-bâsim’ini ihtisar etmiş ve er-Revâihu’z-zehr adını vermiştir.720
Öte yandan Moğultay’ın çağdaşlarından Ebû’l-Berekât Muhammed b.
Abdürrahîm, sadece Süheylî'ye yapılan itirazlarını bir araya getirmek suretiyle ezZehrü'l-bâsim’i kısaltmıştır. 721 Ancak kaynaklarda bunu teyit eden bir bilgiye
rastlamadık.
İhtisâru şerhi’l-Buharî
Aslen Amasyalı ama daha sonra Mısır’daki Tebbân’a yerleştiği için oraya
nispet edilen, döneminde Hanefilerin reisi konumundaki muhaddis ve fakîh Ahmed b.
Yusuf Rûmî Kâhirî Celâleddin Tebbânî (793/1391)722, Moğultay b. Kılıç’ın Buharî
şerhi olan et-Telvîh’i; İhtisâru şerhi’l-Buharî adıyla ihtisar etmiştir. 723
Tebbânî, Mısır’da devrin en muteber Hanefî fakihleri arasında yer alıyordu.
Çeşitli medreselerde görev yaptı. Devrin sultanı Melikü’n-Nâsır, onu Kahire’ye
davet ettiyse de o bunu kabul etmemiştir.724
718
İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251; Kehhâle, Mucem,
XII, 313
719
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218
720
İbn Şühbe, Tabakatü’ş-Şafiiyye, III, 167; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, XI, 28-30 (80); İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 177; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIV, 125
721
el-Mevsûâtü’l-Arabiyye, XIX, 187
722
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 230 (588); İbnü’l Hınnâî, (Kınalızâde) Tabakâtü’lhanefiyye, III, 49; Zirikli, el-A’lâm, II, 132;
723
İbnü’l Hınnâî, (Kınalızâde) Tabakatü’l-hanefiyye, III, 51; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534
724
Takıyyüddin Temîmî, Tabakâtü’s-seniyye fî terâcümi’l hanefiyye, III, 248 (872); İbnü’l Hınnâî,
(Kınalızâde) Tabakâtü’l-hanefiyye, III, 50
151
Tebbânî’nin pek çok eseri bulunmaktadır. Bunlar arasında Moğultay’ın
kitabına yapmış olduğu muhtasarı bizim için önemlidir. Ancak eserin mevcut bir
nüshasını tespit edemedik.
Moğultay’ın eserlerini matbu, mevcut yazma nüshalar ile matbu veya yazma
olarak mevcut olduğu bilinmeyenler ile eserleri üzerine yapılan çalışmalar başlığı
altında tanıtım bilgilerine yer verdiğimiz bu bölümde netice olarak şunları söylemek
isteriz:
Moğultay b. Kılıç’ın hadis şerhi olarak maalesef bir kitabı (el-İ’lâm’ı)
basılmıştır; o da eksiktir. Hatta ilk baskısı hatalı olup, diğer baskılarda muhakkiklerin
verdiği bilgiye göre bazı tashihler yapılmıştır. Yazma olan yirmi ciltlik Buharî
şerhinin (et-Telvîh) sadece tek cildi ülkemizdedir. Ebu Davud şerhi hakkında
kaynaklarda bir bilgiye ulaşamadık, kayıp olduğu anlaşılmaktadır. Siyer-i Nebî
hakkında iki önemli çalışmasından biri (el-İşâre) basılmış, yazma olanı ise (elHasâisün-Nebeviyye) eksiktir. Rical ve tabakata dair dört çalışmasını (el-İnâbe, elİktifâ, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, İntihâbu men Vâfekât künyetühü isme ebîh) bu
bölümde tanıttık, içerikleri hakkında ikinci bölümde bilgi vereceğiz. Hadis usûlüne
dair tek eseri mevcut olup, tahkiki yapılarak basılmıştır. el-Vâdıhu’l-mübin gibi sevgi
ve aşka dair kitabı da olan Moğultay’ın, yedi yazma eseri –eksik de olsa- bazı
kütüphanelerde mevcuttur. Bunlardan ülkemizde bulunan ikisini inceledik. Cüzler
başta olmak üzere matbu veya yazma olarak mevcut olduğu bilinmeyen otuz üç
çalışması daha vardır. Kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak bu çalışmalarını
tanıttık. Moğultay’ın siyer-i Nebî ile ilgili olan kitapların daha ziyade bilindiğini ve
üzerine çalışma yapıldığını söyleyebiliriz. Yüzü aşkın kitabı olduğu zikredilen
Moğultay’ın, maalesef günümüzde sadece dokuz çalışması basılmış haldedir.
İkinci bölümde Moğultay’ın adı geçen çalışmalarını özellikleri ve metotları
itibariyle inceleyip, hadis ilmindeki yerini tespit etmeye çalışacağız.
152
İKİNCİ BÖLÜM
MOĞULTAY B. KILIÇ’IN ÇALIŞMALARI VE HADİS
İLMİNDEKİ YERİ
153
I. ÇALIŞMALARI
Bir önceki bölümde görüldüğü üzere Moğultay’ın hadis usûlü, rical ve tabakat,
hadis şerhi, siyer-i Nebî gibi bir çok sahada eseri bulunmaktadır. Bu bölümde
Moğultay’ın ulaşabildiğimiz kitaplarını yine başlıklar altında inceleyeceğiz.
Hadisçiliğine ışık tutacağını düşündüğümüz ve çalışmalarından elde ettiğimiz
bilgileri kısa başlıklar altında değerlendirerek, kaynaklarda görebildiğimiz konu ile
alakalı hususlara ve hadis alimlerinin görüşlerine yer vereceğiz.
Moğultay’ın inceleyeceğimiz ilk eseri hadis usûlü ile ilgili olup, İbnu’sSalah’ın (643/1245) Ulûmü’l-hadis’i ile ilgili ikmal niteliği taşıyan kitabıdır.
A. HADİS USÛLÜ
1. Islahu Kitâbi İbni’s-Salah
Bu çalışmasında Moğultay b.Kılıç’ın, selefi İbnu’s-Salah’ın gerek eseri
okuturken eksiklerini görüp kaleme alması gibi sebepler hususunda olsun, gerekse
kitapta takip ettiği metotlarda olsun, “usul” açısıyla takip ettiğini söyleyebiliriz. Ona
katılmadığı veya izah gerektiren yerleri yeri geldikçe açıklamaktadır. Genellikle
İbnu’s-Salah’ın ifadelerini (‫الشيخ‬
‫( = )قال‬Şeyh dedi) diyerek başlatmakta ve ( ‫انتهى‬
‫( = )كالمه‬onun sözü burada sona erdi) ifadesiyle kendi sözlerinden İbnu’s-Salah’ın
kelamını ayırt etmektedir.
Islâhu Kitab ibni’s-Salah’ı incelediğimizde Moğultay’ın tespit edebildiğimiz
kadarıyla eserde işlediği metotlar ile bu çalışmada dikkatimizi çeken başlıca
özellikler şunlar olmuştur:
Eserin mukaddimesi
Moğultay b. Kılıç, besmele, salat ve selamdan sonra eseri neden yazdığını,
kitabın yazılış sebebini, konusunu, amacını, önemini belirtmiştir. İbnu’s-Salah
eserini kendisine okuyan ilim talibleri nezdinde kaleme almıştır. Satır satır okunan ve
154
hadis usulü ilmindeki müzakerelerin metodolojik temelini oluşturan bu eseri
müellifimiz açıklamaya muhtaç görmüştür. Kitabın mukaddimesinde bunu şöyle dile
getirir:
“İstekler tekrar edince kısa notlar (ihtisar) halinde onu cüz cüz yazdım. Adını
da “Islahu kitâbi’İbni’s-Salah” koydum”725
Üslup ve muhteva
Hadis usulüne dair konuları “Mukaddime”sinde 65 “nevi” halinde ele alan
İbnu’s-Salah, naklettiği rivayetlerin senetlerini hazf etmiştir. Moğultay’ın da bu
üslubu koruduğunu görmekteyiz. Onun “Ulûmu’l hadis”in konuları sıralama ve
işlemedeki özelliklerine dokunmadığını ve muhtevasındaki konulara dair verilen
bilgilerde bir takım şerhler (ta’lîk) düştüğünü, İbnu’s-Salah’ın fikirlerine katılmadığı
konularda zaman zaman itiraz ettiğini görüyoruz.726
Görüşlerini dayandırdığı kaynakları vermesi
Moğultay b. Kılıç, İbnu’s-Salah’a itiraz ederken veya söz konusu olan yerde
bir bilgi eklemesi yaparken hadis ilminin dirayet ve rivayet yönüyle güvenilir
otoritelerini ve eserlerini referans gösterip açıklamalar yapmaktadır. 727 Bunlardan
İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’i ile el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin Ma’rifetü ulûmi’lhadis’inden yapılan alıntılara bakıp mukayese ettiğimizde verilen bilgilerin dikkatle
aktarıldığını gördük. Ancak Moğultay’ın kullandığı kaynakların yine de, mukayese
edilerek değerlendirilmesini daha yerinde buluyoruz. Zira Moğultay, Übeyy b.
Ka’b’tan nakledilen “Resûlullah (s.a.s) birine dua edeceği vakit önce kendisine dua
ederek başlardı” hadisinde görüldüğü gibi, Tirmizi’nin hadis hakkında hasen sahih
dediğini nakletmektedir. 728 Halbuki Tirmizi hadis hakkında “hasen garib sahih”
hükmünü vermektedir.729
725
Moğultay b. Kılıç, Islah-u kitâbi İbni’s-Salah, s. 7-8
Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 96, 111, 164,197, 256, 344, 457,
538
727
bkz. Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 187, 202, 258, 354
728
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 11
729
Tirmizi, Deavât, 10 (3382) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 121, 122
726
155
Görüşlerine mesned olan hadisleri tahric etmesi
Moğultay b. Kılıç, zikrettiği hadisin hangi eserlerde rivayet edildiğini verdiği
gibi kimi zaman da söz konusu edilen hadisin hangi kitapta hangi tarikle
nakledildiğini de açıklar. Bunun bir örneğini kitapta mu’dal konusunu incelerken
görmekteyiz. Burada Moğultay “Allah’ım, senden işte sebat etmeyi istiyorum” 730
hadisinin senedini örnek verir. Hadiste Şeddad b. Evs’ten rivayet eden ravinin adı
senette düşmektedir. Kimi yerde Hanzala oğullarından bir kişi veya iki kişi şeklinde
nakledilmektedir. Moğultay rivayetin Tirmizi ve Nesai’nin Ebû’l Alâ Şihhîr
Basrî’den gelen tarikinde bu ifadenin “Hanzala oğullarından bir kişi” şeklinde
olduğunu söylemektedir. el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin731 bu senedi munkatı’ı türünden
ele aldığını ve Şeddad b. Evs ile Ebû’l Alâ Şihhîr arasında iki meçhul ravi
bulunduğunu söylediğini aktarır. Ancak İbnu’s-Salah’ın bu bilgiyi ondan aşırdığını,
bunun ise dinen ve örfen caiz olmadığını kaydeder.732
 Yanlış anlaşılmalara mahal vermeyecek bilgileri kaynağını vererek
hatırlatması ve açıklamalarda bulunması
Moğultay b. Kılıç’ın bazen, İbnu’s-Salah’ın sözlerini (
‫ = فيه نظر من حيث‬Bu
şu yönden tartışmalıdır) cümlesi ile keserek okuyucunun konuya dikkatini çektiğini
görmek mümkündür. Ayrıca
yanlış anlaşılması muhtemel olan hususlara
hatırlatmalarda bulunur. Mesela esahhu’l-esânidi izah ederken “Buharî’ye göre
esahhu’l-esanidin Mâlik, Nâfi’, İbn Ömer şeklinde olduğuna dair” görüşü
zikrederken şöyle demektedir:
“Bu durum, mezkur sahabiye ulaşan senedin sıhhatine göredir. Yoksa mutlak
manada senetlerin sıhhatine işaret etmez. Nitekim el-Hâkim en-Nisâbûrî (405/1014)
bunu “her bir sahabinin tâbiinden, tâbiînin de sahabiden ravileri vardır. Bu ravilerden
çoğu sikadır. Mutlak olarak tek bir sahabinin isnadının en sahih olduğu şeklinde bir
hüküm vermek doğru olmaz”733 sözleri ile açıklamıştır. Onun için biz diyoruz ki, ehli
730
Nesâi, Sehv, 61; Tirmizi, Deavât, 23; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 123, 125
el-Hâkim en- Nisâbûrî, Ma’rife, s. 27, 28
732
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 208
733
el-Hâkim en-Nisâbûrî, Ma’rife, s. 54-55
731
156
beytin esahhu’l-esânidi Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib
tariki ile gelendir. Hz. Ebûbekir’in (r.a) esahhu’l-esânidi İsmail b. Ebî Halid, Kays b.
Ebî Hâzim’in Hz. Ebûbekir vasıtası ile olanıdır.”
734
Moğultay örnek olarak
verdiğimiz bu sahabilerin yanı sıra Hz. Ömer, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, İbn
Mesud, Abdullah b. Ömer (r.a) gibi sahabilerle Mekkelilerin, Yemenlilerin,
Mısırlıların, Horasanlıların esahhul esanidlerine dair örnekleri de zikreder.735

Devrinin hadis anlayışını yansıtan bilgiler vermesi
Moğultay sahih kavramını işlerken İbnu’s-Salah’ın, “hadis cüzlerinden sahih
isnatla rivayet edilen bir hadisi Sahihayn’den birinde bulamadığımız ve meşhur hadis
imamlarının kitaplarında hadisin sıhhatine dair bir hüküm göremediğimizde, hadisin
sahih olmadığına hükmetmeyiz. Çünkü takip eden dönemde hadisin sıhhati
konusunda isnada itibar edilmektedir” görüşlerine izahat getirir. Bunun muhaddislere
göre olduğunu söyler. Fukahanın muhaddis ismini; hadisi yazan, kırat eden, sema’da
bulunup ezberleyen, beldelere ilim yolculuğu (rıhlet) yapan, hadisin illetlerini,
kişilerin isimlerini, âli ve nâzil isnadı bilen, bin kadar da hadis cüzü bilen kişi
hakkında kullandığını kaydeder.736
Bu ifadeler, Moğultay dönemindeki fıkıh alimlerinin hadise bakışını yansıtması
açısından önemlidir. Selefi olan alimler döneminde olduğu gibi Moğultay devrinde
de halâ hadislerin farklı tariklerini bir araya getirme gayretinin olduğu ve her türlü
rivayeti isnadlı olarak nakletme hedefinin bulunduğu anlaşılmakta, muhaddis ve ravi
kavramına yüklenen mana konuşulmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki; İbnu’s-Salah’ın, adalet ve zabt sıfatını haiz bir ravinin,
hadisi tashih etme selahiyeti olduğunu ifade ettiği gibi, müellifimiz de vasıflarını
haiz olduktan sonra bir muhaddisin, daha sonraki dönemlerde hadise “sahih”
hükmünü verebileceğini söylemektedir. Çünkü ona göre ehli hadisin cumhuru
müteahhirun alimleri de hadisi sahih veya sakim kabul edebilmektedir.
734
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 39-43
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 44-48
736
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 54
735
157
Moğultay’ın bu fikirde olmasının bir sebebi kendisini yetiştiren hocalarından
kaynaklanıyor olmasıdır, diyebiliriz. Zira hocası İbn Dakîku’lîd’den sıkça yaptığı
nakillerle fukahanın hadis anlayışını yansıtmaktadır.737 Moğultay’ın diğer hocası İbn
Seyyidünnâs’ın (734/1334) yaptığı aşağıdaki muhaddis tarifinin o döneme ışık
tuttuğunu söyleyebiliriz:
“Mütekaddimun alimlerinin, hadis imla meclislerinde en az yirmi bin hadis
yazmayan kişiyi muhaddis kabul etmemelerine dair görüşleri kendi zamanlarına
göredir. Asrımızda bir muhaddisin; rivayet ve dirayet yönüyle hadis ilmi ile meşgul
olması, bütün ravileri ve özellikle de kendi devrindeki ravileri ve onların rivayetlerini
bilmesi, onları iyi tanıması, birbirlerinden ayırt etmesi, hatta her tabakadan şeyhleri
ve şeyhlerinin de şeyhleri hakkında bilgi sahibi olması gerekir.”738
Başta verilen bilgileri dikkate alır ve İbn Seyyidünnas’ın yukarıdaki muhaddis
tarifinden yola çıkarsak, Moğultay’ın, İbnü’s-Salah’ın dediği gibi hadisler hakkında
sahih, zayıf gibi hükümler verme döneminin önceki asırlarda sona erdiği görüşünde
olmadığını söyleyebiliriz. Zira Moğultay’ı yetiştiren nesil muhaddis kavramına
açıklık getirmeye çalışmaktadır. Moğultay ise sahih hadis kavramını bir muhaddis
olarak değerlendirmekte ancak fakih olan muhaddislerin görüşlerinden de istifade
etmektedir.
Fevâid ihtiva etmesi
Moğultay b. Kılıç’ın, herhangi bir konu ile ilgili verilen faydalı bilgiler”
anlamına gelen “Fevâid”e yer verdiğini görebiliriz. İhmal edilen bilgileri uygun
gördükçe ve yeri geldikçe vermektedir. Kitabından seçmiş olduğumuz bunlarla ilgili
örnekleri şöylece zikretmek isteriz:
Moğultay Buharî’nin ta’liklerinin kimi zaman sahih, isnadının hasen kimi
zaman da zayıf görülmesinin sebebini açıklamaktadır. Buharî’nin ta’lik lafızlarını,
kitabının bir başka yerinde zikrettiğini veya bunları çeşitli konularda ihticac için
kitabına aldığını söyler. Bu usulü Buharî’nin uyguladığı farklı metot olarak
737
738
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 15, 157, 159, 223, 283, 365, 383, 414, 444
Suyûtî, Tedrib, I, 48
158
değerlendiren Moğultay, Buharî şerhi et-Telvîh’te konuyu daha geniş açıkladığını
söylemektedir. 739
Moğultay’ın İbnu’s-Salah’a itiraz ettiği yerlerde görüşlerini genellikle
Hattâbî’ye dayandırdığını740, bazen de Tirmizi’ye isnad ettiğini söyleyebiliriz.741
İbnu’s-Salah’ın müsnedlerin sahabe isimlerine göre tasnif edildiği görüşünü
zikrederken, Darimî’nin “Sünen”ine dikkat çektiğini görmekteyiz. Onun bablara
göre tasnif edildiğini söyleyen Moğultay, aynı zamanda Darimî’nin Müsned’ini bazı
hadis hafızlarından –ki bunlardan sonuncuları olarak takdim ettiği hocası- İbn
Dakîku’lîd’in “Sahih” olarak kabul ettiğini söyler.742 Moğultay’ın Müsned’lere bir
dönem Sahih adının verilmesi tespitine muasırı İbn Kesîr (774/1363) de katılmakta
ve
Buharî’nin
kitabına
el-Câmiu’l-Müsnedi’s-Sahih
denildiği
bilgisini
vermektedir.743
Burada Moğultay’ın tespitini, ittisal yönünden sahih olan hadisleri ihtiva eden
kitaplara bir dönem müsned adının verilmesi anlamında değerlendirmek daha yerinde
olacaktır. Çünkü muttasıl isnadla merfu olarak Hz. Peygamberden (s.a.s) rivayet
edilen hadislere müsned ve bu tür hadisleri ihtiva eden eserlere müsned adı
verilmektedir.
Moğultay’ın, kitapta fevaîd türü bilgileri verirken bazen eleştirilerde
bulunduğunu görüyoruz. Ancak eleştirilerin her zaman yerinde olduğunu söylemek
pek mümkün görünmüyor. Bunu bir misalle açalım:
Moğultay kitabının bir yerinde Hatîb el-Bağdadî’nin (463/1070) el-Câmi’ liahlâkı’r-râvî’sini referans vererek “Onun verdiği kaynağa baktım; atfettiği konuyu
orada bulamadım” demektedir.
744
Burada Moğultay’ın bulamadığını söylediği
Muğîre b. Şu’be’nin (r.a) “[Ashabı kiram Resûlullah’ın (s.a.s)] kapısını parmak
uçları ile vuruyorlardı” 745 mevkuf haberidir. Hâtîb el-Bağdadî, eserinde bu hadisin
Enes b. Mâlik tariki ile gelen rivayeti verir. İbn Hacer, Moğultay’ın itirazının yersiz
olduğunu şu ifadeleriyle izah etmektedir:
739
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 96, 109
a.g.e, s. 120, 169, 226, 256, 348
741
a.g.e, s. 121, 258
742
a.g.e, s. 152, 157, 444
743
İbn Kesir, İhtisaru ulûmi’l-hadis, s. 15
744
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 178
745
el-Hâkim, en-Nisâbûrî, Ma’rife, s. 19; Hatîb el-Bağdadî, el-Câmi’ ahlâkı’r-râvî, I, 240, hadis no:
227, 228
740
159
“İbnu’s-Salah’ın maksadı, el-Hâkim ve el-Hatib’in söz konusu rivayetini
mevkuf olarak zikretmektir. Eğer hadiste açıkça Nebî (s.a.s)’in adı zikredilseydi
Moğultay’ın dediği doğru olurdu. Musannif burada fiilin sahabiden meydana gelmesi
ve haberin takrir oluşuna dikkat çekiyor. Takrir, fiili yapana göre merfudur. Ancak
musannif bütün takrirlerin mevkuf olarak anlaşılmasından çekinmiştir. Çünkü fiili
yapan Nebi (s.a.s) dışındakiler yani sahabedir.746
Moğultay İbnu’s-Salah’ın verdiği isimleri bazen tahkik eder; ravinin, sahabi
olup olmadığına dair bilgi verir, muarız görüşleri ve kaynaklarını zikreder. 747
Hadisleri zikrederken tahvillere (‫ ) ح‬harfi ile işaret eder.748
Moğultay, kimi zaman İbnu’s-Salah’ı ravinin rivayetiyle teferrüd ettiğini
söyleyerek tenkit etmekte ve kendisinin mütâbî olan rivayeti kaynağı ile zikrettiğini
ifade etmektedir.749
Moğultay kimi zaman da bilginin eksik aktarıldığı kanaatindedir. Mesela
İbnu’s-Salah’ın; Hatîb el-Bağdadî’nin, sika bir ravinin rivayetinde tek kalması
halinde ziyadenin makbul olduğunu söyleyerek, ehli hadisin bir hükmün taalluk ettiği
veya etmediği bir ziyade ile, ziyade ihtiva etmeyen bir haberin hüküm yönünden
noksanlığa sebep olacak ziyadesi arasında fark görmediğini, nakleder.
Moğultay, İbnu’s-Salah’ın verdiği bu bilginin eksik alındığı kanaatindedir.
Hatîb el-Bağdadî’den yaptığı nakillerle konuyu biraz daha genişletir ve şöyle der:
Ehli hadis; muhaddis rivayetinde ziyadeyi yapmasa, bir başka rivayetinde yapmış
olsa, hatta onu başkası rivayet etse, kendisi rivayet etmemiş olsa bile yine ayrım
yapmaz. Yaptığı ziyade ile tek kalan adil kişinin ziyadesini kabul edenler, bu
ziyadenin hüküm ifade ederse kabul edileceğini, bir hüküm ifade etmezse kabul
edilmeyeceğini söylemektedir.750
Bunun ciddi bir eksiklik olduğunu söylemek zordur. Çünkü, Moğultay, İbnu’sSalah’ın nakilde bulunduğu aynı yerden bilgi aktarmaktadır. Aynı bilgiyi Hatib elBağdadî’den aktarmak, İbnu’s-Salah’ın kitabının hacmini artırmaktır. İbnu’s-Salah,
yaptığı nakilde tasarrufta bulunmuş ve alıntıyı kâfi görmüştür.
746
İbn Hacer, en-Nüket, II, 518, 519
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 187, 195
748
a.g.e, s. 199, 457
749
a.g.e, s. 243, 247, 252, 253
750
a.g.e, s. 256, 257
747
160
Ancak Moğultay’ın tespitleri kimi zaman az ve özdür. Yerinde yapılmaktadır.
Mesela İbnu’s-Salah, raviyi cerh ve ta’dil edenlerin sayısı eşit olduğunda cumhura
göre sahih olanın, cerhin tercih edilmesi olduğu görüşünü verir. Moğultay bu ifadeye
“Bu konunun açıklamaya ihtiyacı var” diyerek şu kısa notu düşer: Cârih veya
muaddil muasır olmalı. Eğer onlardan biri muasır, diğeri değilse muasır olanın sözü
dikkate alınır. 751 Moğultay’ın, tespitleri kimi zaman hatırlatıcı bir özellik taşır ve
nettir. Mesela Hz. Peygamberle (s.a.s) birlikteliği maruf olan sahabenin adaletinin
tartışmasız olduğunu söylemesi,
752
yer yer ehli sünnet dışında kalan küçük
mezheplerin (mesela gulat-ı şiadan Hattâbiyye’nin, yalan söylemeyi asla tecviz
etmediğini, onlara göre yalan söylemenin mezhepten çıkmak olduğu gibi)
görüşlerine dair bilgiler vermesi,753 bazen de Hanefi ve Şafii mezhebinin görüşlerini
mukayeseli olarak değerlendirmesi gibi. Moğultay Şafii mezhebine göre; kişinin fıskı
sebebiyle şahadetinin reddedildiğini, Hanefilere göre muhsin bir kimseye iftira atanın
tövbe etse bile ebediyen şahadetinin kabul edilmediği görüşlerini kısa ve öz olarak
zikreder.754
Zerkeşî (794/1391) ve İbn Hacer’e (852/1448) Etkisi
Moğultay b. Kılıç Islâhu kitabi İbni’s-Salah’ını muasırı Zerkeşî’den önce
kaleme almıştır. Zerkeşî kitabının önsözünde Moğultay ile aralarında bir görüşme
yapıldığını söyler. Moğultay, Kuzey Afrika’dan gelen bazı ilim taliplerinin Ulûmü’lhadis’in bazı yerlerini anlamakta zorlandıklarını ve kendisinden kitabın daha iyi
anlaşılması için bir çalışma yapmasını istediklerini Zerkeşî’ye söylemiştir. Daha
sonra İbnü’l-Lebbân el-İs’ırdî’nin (749/1348) isteği üzerine Moğultay kitabını telif
etmeye başlamıştır. Zerkeşî, Moğultay’ın vermiş olduğu bilgileri yeterli görmemiş ve
onun az açıklamalar yaptığını düşünmüştür. Bu sebeple Ulûmü’l-hadis üzerine şerhe
benzer bir çalışmayı kendisi yapmak istemiş, bu yüzden de en-Nüket alâ İbni’sSalah’ını telif etmiştir.755
751
a.g.e, s. 323
a.g.e, s. 330
753
a.g.e, s. 335
754
a.g.e, s. 342
755
Zerkeşî, en-Nüket, I, 10, 11
752
161
Tarihu Kurtuba ve İbni Ebî Hayseme’nin Tarih’inden yaptığı rical ile ilgili
Moğultay’dan tartışmasız aktardığı verdiği bilgilere bakılırsa Zerkeşî, daha ziyade
Moğultay’ın rical bilgisine itimat ediyor olmalıdır. Zerkeşî Buharî’nin ta’lik ile ilgili
görüşlerinde Moğultay’ın İbnu’s-Salah’tan farklı düşündüğünü söyler. ancak onun bu
itirazının yerinde olmadığı söyler. Moğultay’a göre Buharî, talikinde zikretmediği
ravinin adını bir başka yerde de vermemiştir. Zerkeşî, bu görüşünde Moğultay’ın
hatalı olduğunu, Buharî’nin muallak olarak verdiği hadisleri, bir başka yerde
isnadının tamamını vererek zikrettiğini, eğer ihtisar yaparak bir hadisi mana ile
rivayet etmişse, bunu temriz sıygası ile değil cezm sıygası ile verdiğini söyler. Konu
ile ilgili hadislerin isnadını verir.756
Buharî’nin merkuf, merfu ve maktu’ bütün talikleri hakkında ilk çalışmayı
Tağliku’t-ta’lîk adıyla kalem alan ve bütün senetlerin muttasıl isnadlarını tespit eden
İbn Hacer, İsmaîlî’nin el-Müstahrec’inde, Buharî’nin muallak rivayetin isnadını
açıkça zikrettiğini söyleyerek, Moğultay’ın görüşünü reddetmekte ve onun bu
konudaki itirazını doğru bulmamaktadır.757
Moğultay’ın, Mizzî’nin Etrâf’ı ile ilgili bir çalışması olduğunu kaydeden
Zerkeşî, İbnu’s-Salah’ın Ebû Tahir Silefî’den naklettiği Kütüb-i hamse hakkında
bütün doğu ve batıdaki ulemanın ittifak ettiği görüşünü inceler. Moğultay’ın İbnu’sSalah’a bu hususta itiraz ettiğini ancak bunun yerinde olmadığını kaydeder. 758
İbn Hacer’in (852/1448) en-Nüket alâ kitâbi İbni’s-Salah’ında Moğultay’ın
Islâhu kitab İbni’s-Salah’ından istifa ettiğini söyleyebiliriz. O, Moğultay b. Kılıç’ın
İbnu’s-Salah’a yapmış olduğu itirazları yer yer değerlendirir ve görüşleri tahlil
ederek bazı açıklamalarda bulunur.
İbnu’s-Salah “sahih” kavramını incelerken, ehli hadisin icma etmiş olduğu
sahih hadislerin isnadına dair bilgi verdikten sonra sözü esahhu’l-esânide getirir. Ebû
Mansur Abdülkâhir b. Tahir el-Bağdadî’ye dayandırdığı (427/) bir görüşe göre,
Şafii’nin esahhu’l-esânidinin “Şafiî, Mâlik, Nâfi’, İbn Ömer” şeklinde olduğunu
756
Zerkeşî, en-Nüket, III, 372
İbn Hacer, en-Nüket, II, 599
758
Zerkeşî, en-Nüket, I, 255, 380
757
162
söyler.759 Moğultay, Ebû Hanife’nin (150/767) Mâlik’ten (179/795) İbn Vehb Kuraşî
(197/) ve Ka’nebî (221/) tariki ile gelen bir rivayet daha olduğunu söyleyerek karşı
çıkar Moğultay bu isnaddaki ravilerin daha sika olduğunu zikreder. 760 Ancak
hocasının görüşlerini değerlendiren Irâki (806/1403), Moğultay’ın söz konusu ettiği
hadislerin, Dârekutnî’nin (385/995) Kitâbü’l-müdebbec’inden, Ebû Hanife, Malik,
Nâfi’, İbn Ömer tarikiyle nakledildiğini söylediğini ancak onların hiç birisinin
Mâlik’ten rivayetinin sabit olmadığını söyler. Irâkî’nin bu itirazını talebesi İbn Hacer
de (852/1448) teyit etmekte ve Moğultay’ın itirazını doğru bulmamaktadır. Ona göre
Dârekutnî ile Hatîb el-Bağdadî’nin kitaplarına aldıkları bahsedilen raviler zayıftır ve
Ebû Hanife’nin Mâlik’ten rivayeti sabit değildir.761
Öyle anlaşılıyor ki, bu bilgilere göre Moğultay, Hatîb Bağdadî’nin kitabında
hadisi görmüş olmakla iktifa etmektedir. İtirazını Dârekutnî’ye isnad ederek
aktarmakta ama rivayeti incelememektedir. Talebesi Irâkî Kitâbu’l-müdebbec’i
gördüğüne göre762 Moğultay’ın da görmüş olması gerekirdi. Ancak Moğultay, her
hangi bir araştırma yapmaksızın İbnu’s-Salah’a itiraz etmektedir. Irâkî’nin ve İbn
Hacer’in de tespit ettiği gibi bu itirazı kabul görmemektedir. Bu durum Moğultay
adına bir eksikliktir, tesâhüldür.
İbnu’s-Salah ilk defa sahih hadis konusunda kitap tasnif edenin Buharî
olduğunu söylerken763 Moğultay bu görüşe karşı çıkar ve sahih hadisler konusunda
ilk defa kitap tasnif edenin Malik b. Enes (179/795), Ahmed b. Hanbel (241/855) ile
Dârimî (255/868) olduğunu ifade eder. 764 Moğultay bu görüşünü, adı geçen
muhaddislerin kitaplarını –İbn Dakîku’lîd gibi- “Sahih” kabul eden hadis hafızlarına
dayandırmaktadır. Ancak burada sahih kavramına atfedilen mana söz konusu
olduğundan muhaddisler arasında farklı görüşler ileri sürenler vardır. Mesela Malik b.
Enes’in, el-Muvatta’ını tasnif ederken sadece mücerred sahih hadisleri toplamayı
759
İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 11
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 52
761
Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzah, s. 23; İbn Hacer, en-Nüket, I, 263
762
(Irâki, günümüzde kayıp olan Dârekutnî’nin Kitâbu’l-müdebbec’inin sahih bir nüshasına sahip
olduğunu söyler. Müdebbec bir hadis terimidir. Yaşça ve isnad bakımından akran ravilerin
rivayetlerine müdebbec adı verilir. Bunu ilk defa dile getiren ve kitap telif eden muhaddis
Dârekutnî olmuştur. bkz. Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzah, s. 334)
763
İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 11
764
bkz. Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 62, 155, 156, 157
760
163
gaye edinmediğini ve kitabına mürsel ve munkatı’ haberleri de dahil ettiğini
söyleyenler gibi… Nitekim Irâkî ile İbn Hacer bu yüzden Moğultay’ı itirazında haklı
görmezler. İbn Hacer hocası Irâkî’nin görüşünü özetledikten sonra Moğultay’ın
itirazını kısaca özetini ihtisar edeceğimiz şu sözleriyle reddeder:
“Her ne kadar Buharî’de muallak haberler varsa da bunlar Malik’in elMuvatta’ında olduğu gibi sadece Buharî’nin mesmûâtı değildir. Mâlik munkatı’
rivayetleri şeyhlerinden kendisi sema etmiştir. Mâlik’e göre huccettir. Buharî ise
munkatı rivayetleri mevsul olarak kitabının bir başka yerinde nakletmektedir. Eğer
kitabın başka yerinde mevsul olarak zikredilmeyenler varsa, bunlar Buharî’nin
istişhad ve bazı Kur’ân ayetlerini tefsir maksadıyla verilmiştir.” 765
Moğultay b. Kılıç’ın (762/1361) dönemine kadar Buharî’nin (256/870) en
sahih kitap olarak kabul edildiği, hadis ıstılahlarının ve buna bağlı olarak sahih
kavramının yerleştiği, Kütüb-i hamse ve Kütüb-i sitte kavramlarının kabul gördüğü
dikkate alınırsa, Moğultay’ın İbnu’s-Salah’a (643/1245) itiraz etmesinin büyük bir
anlamı yoktur diyebiliriz. Çünkü Mâlik b. Enes’in (179/795) el-Muvatta’ı, Ahmed b.
Hanbel’in (241/855) el-Müsned’i, Dârimî’nin (255/868) es-Sünen’i gibi eserler,
Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’inden önceki dönemin en muteber tasnifatı arasındadır.
Onları Kütüb-i sitte veya hamseye göre daha muteber görenlerin sayısı azınlıkta
kalmaktadır. Nitekim o dönemin en yetkin alimlerinden Şafiî (204/819) , yaşadığı
devri özetler mahiyette “Allah’ın kitabından sonra en sahih kitap Mâlik’in
Muvatta’ıdır” demektedir. Moğultay’ın da kendi döneminde hadis ilminin
olgunlaşma sürecini dikkate alarak itiraz etmesi beklenirdi.
İbn Hacer, Moğultay’ın, İbnu’s-Salah’a Ebû Hâzim Eşcaî’yi Tâbiûnun
küçüklerinden olmadığı gerekçesiyle yaptığı itirazına Nüket’inde yer verir. Hocası
İbn’ul-Mulakkin’in de (805/1402) tespit ettiği gibi Moğultay, bu kişiyi karıştırmıştır.
İbnu’s-Salah’ın kast ettiği kişi Ebû Hâzim Seleme b. Dinar el-Medenî
(32/652)’dir.766
765
766
İbn Hacer, en-Nüket, I, 276, 277
İbn Hacer, en-Nüket, s. 559
164
İbn Hacer’in (852/1448) en-Nüket’inde Moğultay’a itiraz ettiği diğer yerler;
Ebû Hureyre (r.a) tarikı ile gelen “Yeryüzü bana temiz ve mescit kılındı” 767
meâlindeki hadiste zikredilen (Mescit kelimesindeki) ziyade 768 ile İbnu’s-Salah’ın
fert hadisleri iki kısma ayırdığı ancak Moğultay’ın bu taksimi üçe çıkarmakla hata
ettiği ile ilgilidir. 769
Görüldüğü üzere Moğultay, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ta İbnu’s-Salah’a yer yer
itiraz etmekte ve notlar düşmektedir. Ancak bunların hepsinde isabetli davrandığı
söylenemez. Hatta hem Zerkeşî hem İbn Hacer’in, Moğultay’a itiraz ettikleri
hususlara vermiş olduğu cevapları dikkate alırsak, hadis ilimlerine dair bilgi
aktarmakta kendisine tam itimat etmediklerini ve rivayetleri değerlendirmesini
ihtiyatla karşıladıklarını söyleyebiliriz. Nitekim İbn Hacer, Moğultay hakkında
“ensabı iyi bilen bir alimdir; ancak hadis ilimlerinde orta seviyede bir bilgiye
sahiptir”
770
şeklinde bir kanaate sahiptir. Bir başka çalışmasında ise Moğultay
hakkındaki bu düşüncelerini “Ulûmü’l-hadis’e yaptığı ilavelerin pek çoğu yanlış
anlama ve hatadan kaynaklanır”771 sözleriyle teyit etmektedir. Hem Zerkeşî olsun,
hem de el-Irâkî ve İbn Hacer gibi alimlerin Moğultay’a itiraz ettiği yerleri incelerken
de anlıyoruz ki Moğultay’ın tenkitleri, genelde usul yönüyle zayıf kalmaktadır.
B. SAHABE VE RİCAL BİLGİSİ
Moğultay’ın sahabe ve ricale dair çalışmalarına baktığımızda dört önemli
çalışmasının günümüzde basılı olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bu kitaplarını
incelerken işaret edeceğimiz gibi Moğultay, sahabe ve rical konusunda önemli
tespitleri bulunmaktadır. Onun sahabe ve ricale dair tespitlerde en belirgin özelliği,
ravinin isim, künye, nisbe anlamında maharetidir.
Moğultay’ın aşağıda inceleyeceğimiz çalışması İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200)
Kitâbü’d-duafâ’sı hakkında kaleme aldığı eseridir.
767
Müslim, Mesâcid, 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 222 (Müslim’in diğer rivayetinde Huzeyfe
(r.a) tarikı ile gelen hadisteki ifade “Su bulamadığımız zaman yeryüzünün toprağı bize temiz ve
yeryüzünün tamamı bize mescid kılındı” şeklindedir. bkz. Müslim, Mesâcid, 4)
768
İbn Hacer, en-Nüket, II, 701
769
İbn Hacer, en-Nüket, II, 703
770
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
771
İbn Hacer, Lisanu’l-mîzan, VII, 17
165
1. el-İktifâ fî Tenkîhi Kitabi’d Duafâ
Moğultay b. Kılıç eserin asıl tertibini bozmamış; alfabetik şekli muhafaza
etmiştir. Mesela İbnü’l Cevzî
‫سعيد بن زرعة عن ثوبان قال أبو حامت الرازي جمهول‬
“Saîd b. Zür’a, Sevbân’dan rivayette bulunmuştur. Ebû Hâtim Râzi (onun hakkında)
mechuldür, demiştir” şeklinde bilgiyi aktarırken, Moğultay b. Kılıç “Saîd b.
Zür’a’nın meçhul olmadığını kısa ve özlü bir şekilde şöyle ifade eder:
‫سعيد بن زرعة اجلرار احلمصي يروي عن ثوبان روي عنه حسان بن ابراهيم و مرزوق ابو‬
‫عبداهلل الشامي‬
“Saîd b. Zür’a Cerrâr el-Hımsî, Sevbân’dan nakilde bulunmuş; kendisinden de
Hassân b. İbrahim ile Ebû Abdullah Merzûk Şâmi hadis rivayet etmiştir.”772 Burada
görüldüğü gibi Moğultay, Saîd’den iki kişinin rivayet naklettiğini belirtmekte ve Ebû
Hâtim er- Râzî’nin dediği gibi onun meçhul olmadığını açıklamakla iktifa etmektedir.
Hatalara işaret etmesi ve kaynakları zikretmesi
Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin düştüğü hatalara işaret ederken cerh ve ta’dil
konusunda çok sayıda hadis otoritesinin görüşlerine yer vermektedir. İbnü’l
Cevzî’nin vehme düştüğü yerlerde hadisin isnadlarını tetkik etmek suretiyle,
rivayetin bütün tariklerini bir araya toplayıp gözden geçirmiş olmaktadır. Mesela
İbnü’l Cevzî, Ebû Osman Saîd b. Ebî Saîd ez-Zebîdî hakkında bilgi verirken, ondan
Bakıyye 773 ve başkalarının rivayette bulunduğunu söyler. Moğultay, İbn Adî’nin
onun mechul olduğunu kaydettiğini zikreder.774
Moğultay b. Kılıç, adı geçen ravi hakkında İbnü’l Cevzî’nin, İbn Adî’ye tâbi
olmakla hata ettiği kanaatindedir. Ona göre Hatib el-Bağdadî el-Müttefik ve’lmüfterik adlı eserinde söz konusu ravinin babasının adını Abdülcebbâr olarak
vermektedir. Öte yandan Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin aynı kişiyi Ebû Osman Saîd b.
772
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 71-72
Ebû Yuhmid Bakıyye b. Velîd hakkında İbnül Cevzî, eserinin bir başka yerinde onun müdellis
olduğunu söylemektedir. Bkz: İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 146 (546)
774
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 89 (1397)
773
166
Abdülcebbâr Hımsî775 olarak verdiğini de söyleyerek hata ettiğini söylemiştir. Bunu
yaparken Moğultay görüşlerini, İbn Ebî Hâtim, Yahya b. Main, Dârekutnî, Mervezî,
İbn Hibban Büstî, İbnü’l-Medînî gibi cerh ve ta’dil ulemasına dayandırmaktadır.
İbnü’l Cevzî’nin bahsettiği kişi aslında, aynı kişidir; ama o tek kişiyi farklı iki şahıs
olarak zikretmiştir” demektedir.776
İbnül Cevzî’nin vehimlerine işaret etmekle kalmayıp aynı zamanda görüşlerini
dayandırmış olduğu cerh ve ta’dil ilmindeki otorite şahsiyetleri zikretmesini,
Moğultay b. Kılıç’ın hataya düşmemek için hassasiyet göstermesi olarak
değerlendirilebiliriz.
Bilgi hatalarını tashih etmesi ve İbnü’l Cevzî’nin cerh etmiş olduğu raviyi
tevsik etmesi
İbnü’l Cevzî’nin; Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman’ın biyografisini verirken
onun hakkında İbn Adî’den naklettiği “Hadisine mutâbât edilmez. Maruf değildir”
sözlerine karşı çıkarak şöyle der:
“Burada iki önemli husus söz konusudur: Birincisi; bu sözü İbn Adî, kendisi
için söylememiş, Buharî’den nakletmiştir. İbnü’l Cevzî, Buharî’yi gizlememeli
açıklamalı idi. İkincisi İbnü’l Cevzî’nin “Ma’ruf değildir” sözüdür. Oysa Ebû Şeybe
Saîd b. Abdurrahman’dan; Sevrî, Ebû Cafer Râzî, Abdülvâhid b. Ziyâd, Züheyr b.
Muaviye, Cerir b. Abülhamid, İbn Fudayl… hadis nakletmişlerdir. İbn Hibban ona
es-Sikât’ında yer verir. Buharî onun hadisini almazdı. Ukaylî ve İbnu’l-Cârûd Duafâ
arasında zikretmiştir. İbn Halfûn ile Yahya b. Main’in onu sika raviler arasında
zikretmişlerdir. Bu sebeple Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman hakkında İbnü’l
Cevzî’nin “Ma’ruf değildir” sözü doğru değildir.”777
Buradan anlıyoruz ki Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman, “hadisine mutabaat
edilmez” lafzıyla bir yandan cerh edilirken, diğer taraftan onu tevsik eden hadis
alimleri bulunmaktadır. Ravi, ihtilaf edilen ravilerden biridir. Burada görüldüğü
üzere Moğultay; İbnü’l Cevzî’nin cerh etmiş olduğu ravinin, hadis imamlarına göre
rivayetiyle tanındığını ortaya koymuş olmaktadır.
775
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 321 (1411)
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 89-92 (1397)
777
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 97-99
776
167
Moğultay b. Kılıç’ın, İbnü’l Cevzî’yi tesâhül ile tenkit etmesi
Moğultay b. Kılıç, İbnü’l Cevzî’nin ravi hakkındaki değerlendirmelerine
hemen tâbi olmamış, bazı raviler hakkında geçmiş ulemadan aktarmış olduğu
bilgilerin asıl kaynaklarını incelemiştir. Onun cerh ve ta’dil otoritelerinden yanlış
aktardığı bilgileri tespit edip, hatalarını tashih etmiştir. Bu düzeltmeyi yaparken
Moğultay, kim hangi sözü söylemiş ise onları ayrı ayrı zikretmiştir.
Mesela; Ebû Davud ve Nehâî, Süleyman b. Amr b. Abdullah b. Vehb hakkında
bilgi verirken İbnü’l Cevzî’nin Buharî’den aktarmış olduğu “O, yalancılıkla
ma’ruftur” 778 sözünü tenkit eder. Moğultay “Bu söz Buharî’ye ait değildir. O, bu
ifadeyi, İshak ve Kuteybe’den nakletmiştir” 779 diyerek, söz konusu ravi hakkında
Hakim Nisâbûrî, İbn Adî, İbn Abdilberr, İbn Vâre, Ebû Hâtim Râzî, Iclî, Yahya b.
Maîn, Ukaylî, Ebû’l-Arab Kayravânî, Hatîb el-Bağdadî, Ali b. Medînî, İbn Râhuye,
Ya’kub b. Süfyan Fesevî, Sa’dî, Cûzekânî vb. hadis otoritelerinin isimlerini vermek
suretiyle görüşlerini bir bir nakleder.
Burada görüldüğü gibi Moğultay’ın, raviler hakkında önceki alimlerin ne
söylemiş olduklarına aslında vakıf olduğunu görebilmek mümkündür. Onun yanlış
nakle
müsamahası
olmadığı
anlaşılmaktadır.
Nitekim
Buharî’nin
kitabına
baktığımızda, adı geçen ravinin kizble maruf gösterildiğini görmekteyiz. Buharî bu
görüşünü, kendisinden 380 rivayetinin olduğu “Kuteybe” 780 adıyla meşhur Ebû
Recâ’ Kuteybe b. Saîd (240/855) ile İshak b. Râhûye’ye (238/853)
781
dayandırmaktadır.782
İbnü’l Cevzî’nin Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sünen’leriyle elHâkim'in el-Müstedrek’i ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned’inden pek çok hadisi
Mevzûât’ına alması, hatta Müslim’de nakledilen hadise 783 bu eserinde yer vermiş
778
İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 22 (1537)
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 180 (1537)
780
Geniş bilgi için bkz. Çakın, Kâmil, “Kuteybe”, DİA,XXVI, 492
781
İshak b. Râhûye, hadis, fıkıh ve tefsir âlimidir. Buharî, Müslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesâî ondan
hadis rivayet etmişlerdir. 100.000 hadis bildiği ve 70.000 hadisi talebelerine ezbere yazdırdığı
rivayet edilir. Geniş bilgi için bkz. Aydınlı, Abdullah, “İbn Râhûye”, DİA, XX, 241
782
Buharî, et-Tarihu’l-kebir, IV, 28 (1853)
783
Müslim, Kitâbü’l cenne, 53 (hadis no: 2857)
779
168
bulunması, onun hadisçiliğine gölge düşürmesi olarak değerlendirilmiştir.784 Ancak
hakkında söylenenler farklı da olsa, Zehebî’nin de işaret ettiği gibi o bir hadis
hafızıdır.785
Burada sadece birkaç misalini vermiş olduğumuz gibi Moğultay, İbnü’l
Cevzî’nin vehmine işaret etmekle, rical tespitinde ne kadar mütehassıs olduğunu
ortaya koymuş olmaktadır.
Ravi adlarına vukufu ve isimleri tashih etmesi
Moğultay b. Kılıç’ın özellikle isim tespitindeki hassasiyeti, bir ensab alimi
olarak rical ilmindeki vukufu ile kendini daha çok göstermektedir. Moğultay, İbnü’l
Cevzî’nin eserinde gördüğü raviler arasındaki isim karışıklıkları varsa onları mutlaka
tashih etmektedir.
İbnül Cevzî kitabında aynı kişiyi, bir yerde Saîd b. Hâşim b. Salih Mahzûmî’,
bir başka yerde Saîd b. Hâşim Feyyûmî adıyla iki ayrı kişi olarak zikreder. 786
Moğultay, Hatib el-Bağdadî’nin el-Müttefik ve’l-müfterik adlı eserine atıfta
bulunarak söz konusu edilen nisbenin aynı zata ait olduğunu söylemektedir. Saîd b.
Hâşim’in, Mahzûmoğullarının azatlı kölesi olduğunu ve nisbesinin de Mısır’daki
Feyyûm şehrine nispetle “Feyyûmî” olarak meşhur olduğunu zikreder, vefat
tarihlerini verir.787
Moğultay, isim ve künyelerin tespit edilmesinde hassas olduğunu gösteren bir
başka misalde, onun İbnü’l Cevzî’nin verdiği ravi adında isim tashihini yaptığını
görmekteyiz. Kitapta yer alan Saîd b. Yusuf Yemâmî 788 ile Selem b. Atıyye
Fakîmî’nin mensubiyetlerinde789 veya Ömer b. Hafs b. Zekvân’ın “Ebû Hafs” diye
bir künyesinin olmadığının tespit edilmesinde bunun örneklerini görebilmek
mümkündür. 790
784
bkz. Suyutî, Tedrib, I, 174; İbnü’l Cevzî, el-Mevzûât, neşredenin önsözü s. 117-119
Zehebî, Tezkiretü’l-huffâz, IV, 1342
786
İbnü’l-Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 327 (1443, 1444)
787
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 126-127
788
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 129 (1447)
789
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 250 (1474)
790
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 375 (2449)
785
169
Moğultay’ın kimi zaman rivayette bulunan ravileri tespit ettiği de
anlaşılmaktadır. Mesela o, Abdullah b. Abdurrahman adlı ravinin, aynı adla İbn
Ömer’den (r.a) rivayette bulunan farklı bir ravi olduğunu açıklamaktadır.791
Moğultay, eğer ravi hakkında İbnü’l-Cevzî’nin verdiği bilginin yanlış
olduğunu düşünüyorsa, incelemeden geçmez. Ravi Ömer b. Hakem b. Sevbân
örneğinde bunu görmek mümkündür. Moğultay burada isim karışıklığı olan rivayeti
açıklamaktadır.792
Netice itibariyle Moğultay b. Kılıç; İbn Hibban, Mizzî, İbnu’s-Salah’ın
kitapları hakkında kaleme almış olduğu rical tenkit çalışmaları bulunduğu gibi, elİktifâ adlı bu eserinde de İbnü’l Cevzî’nin tesâhülünü ortaya koymaya çalışmaktadır.
Bunu yaparken yukarıda değindiğimiz gibi, Moğultay’ın hatalı davrandığı yerleri de
unutmamak gerekir. Nitekim İbn Hacer, İbnü’l Cevzî hakkında yerinde bir tespitte
bulunmakta ve şöyle demektedir:
“İbnü’l Cevzî’nin tesâhülü, Hakim’in tesâhülünün tam tersidir. Hakim,
Şeyhayn’in “sahih” demediğine sahih demiş, İbnül Cevzî ise “mevzû” olmayan bazı
hadislere mevzu demiştir.”793
Burada İslam âlimlerinden Ahmed Nâim’in “el-Hakim en-Nisabûrî’nin elMüstedrek’ini mütalâa edecek kimse Zehebî’nin Teakkubat’ı ile birlikte mütâlaa
etmelidir794 sözünden ilham alarak şunu ifade etmek istiyoruz:
Moğultay b. Kılıç’ın el-İktifâ’sına bakmadan İbnü’l Cevzî’nin Kitâbü’d-duafâ
ve’l-metrûkîn adlı eserini mütâlaa etmek fazla yararlı olmaz. Zira Moğultay’ın bu
eseri bir nevi teakkubat, tenkîh ve tehzîb niteliğindedir. Bu konuda İbnü’l Cevzî’yi
değerlendirmeye tâbi tutan ve onun Mevzûât’ında yer alan, mevzu dediği hadisleri elKavlu’l-müsedded adlı eserinde izah eden ve onların mevzu olmadığını savunan İbn
Hacer gibi alimlerin yeri hiç kuşkusuz tartışılmaz. Ancak Moğultay b. Kılıç onların
selefi olması hasebiyle incelenmeye ve anlaşılmaya layıktır kanaatini taşımaktayız.
791
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 151 (2055)
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 381 (2452)
793
Suyûtî, Tedrib, I, 279
794
Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 259
792
170
2. el-İnâbe ilâ Ma’rifeti’l-Muhtelef Fîhim mine’s-Sahabe
Moğultay b. Kılıç’ın, sahabi olup olmadığı ihtilaflı olan kişileri konu edindiği
el-İnâbe adlı bu çalışmasının, rical tespiti anlamında önemli bir yeri haiz olduğunu
düşünüyoruz. Kitap alanında yazılan ikinci önemli çalışmadır. İlki Radıyyüddin esSağânî’ye (650/1252) ait olup Uklatü’l-aclân adıyla bilinir. Aynı müellif, söz konusu
eserini Nukatü’s-sadyân adıyla ihtisar etmiştir. Aşağıda el-İnâbe ile Nukatü’sSadyân’ı mukayeseli olarak inceleyecek, eserler hakkında elde ettiğimiz bilgileri
paylacağız.
Eserin incelenmesi
Eseri ilim dünyasına kazandıran araştırmacıların da ifade ettiği gibi795 İnâbe’de;
istinsah eksiklikleri bulunmaktadır ve tek nüsha halinde elde edilmiştir.
Mukaddimesi bulunmamaktadır. Muhtemelen kayıp olmalıdır. Moğultay b. Kılıç,
kitaptaki isimleri alfabetik olarak sıralar.
Moğultay b. Kılıç’ın Radıyyüddin Sağânî’ye (650/1252) itimat etmesi
Birinci bölümde değindiğimiz gibi Sağânî, eseri Uklatü’l-‘aclân’ı, Nuk‘atü'ssadyân fî men fî suhbetihim nazar mine's-sahâbe ve ğayri zâlik adıyla ihtisar
etmiştir.796
Bu eserin, alanında bilinen ilk çalışma olduğunu dikkate alırsak, Moğultay b.
Kılıç’ın yer yer bazı isimler hakkında farklı kaynaklara başvurduğu halde “Sağânî”
adı söz konusu olunca hiç yorum yapmadan zikretmesini, doğrudan onu referans
olarak kabul etmesi ve ona ilmî anlamda itimâdının olduğu sonucu çıkartılabilir.797
Sağânî’nin eseri ile Moğultay’ın çalışmasının mukayesesi
795
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 20, 27, 30
Eren, Mehmet, Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 32
(Basılmamış çalışma)
797
Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 49, 68, 71, 206, 261, 218, 247, 281, 312, II, 35,
41
796
171
Sağânî girişte verdiği bilgilere göre kitabını dört bölüm halinde hazırlamıştır.
Peygamberimizle (s.a.s) birlikteliği şüpheli olanlar, annelerine nispetle adları
bilinenler, Peygamberimizin (s.a.s) isimlerini değiştirdikler ile adları müellef-i kulûb
arasında olanlar.
Moğultay b. Kılıç, Sağânî’nin çalışması başta olmak üzere aşağıda anlatılacağı
gibi bir çok kitabı da inceleyerek sahabi olup olmadıkları hakkında ihtilaf bulunan
isimleri el-İnâbe’sinde incelemektedir.
Her iki çalışmayı karşılaştırdığımızda, Sağânî’nin eserinde dört gruba ayırdığı
isimleri, kendi içlerinde alfabetik sırada verdiğini görmekteyiz. Sağânî, kişiler
hakkında pek nadir açıklamalar yapmaktadır. Hemen hemen bir cümleyi geçmez.
Moğultay ise Sağânî’nin kitabında geçen 149 ismi seçerek almıştır. Bir çok
çalışmadan alıntılar yaparak bunları değerlendirmiştir. Moğultay, Sağânî’yi referans
gösterdiği yerlerde, kaynaklarını göstermek suretiyle şahıslarla ilgili bilgiler de
vermektedir.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Moğultay’ın, Sağânî’nin kitabından 149 ismi
seçip almaktadır.798 Sağâni kitabının tamamında toplam 321 isim zikretmektedir.799
Moğultay el-İnâbe’sinde 1203 şahıs adını verip değerlendirir. 149 isim ortak
olduğuna göre Moğultay, Sağânî’nin kitabında geçen 172 kişiyi kitabına almamıştır.
Moğultay, seçtiği isimleri incelerken İbn Abdilberr’in (463/1070) el-İstîâb’ı,
Buharî’nin (256/869) et-Tarihu’l-kebir’i, Ebû Hâtim Râzî’nin (327/938) el-Cerh ve
Ta’dil’i, İbn Hibban’ın (354/965) es-Sikât’ı, İzzüddin İbnü’l-Esîr’in (630/1232)
Üsdü’l-ğâbe’si, İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) Telkîh’i, İbnü’l-Kelbî’nin (204/819) elCemheretü’n-neseb’i, Ebû Nuaym (430/1038) ile İbn Mende’nin (395/1005)
Ma’rifetü’s-Sahabe’si başta olmak üzere pek çok kaynağı referans vermektedir.
798
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 62, 65, 68, 71, 76, 81, 86, 96, 99, 110, 117, 127, 128, 129, 133, 150,
152, 153, 155, 156, 167, 185, 199, 203, 207, 208, 214, 216, 228, 232, 236, 241, 244, 252, 253, 259,
260, 264, 265, 268, 270, 274, 289, 295, 301, 307, 312, 320, 324, 330, 339, 341, 345, 348, 351, 354,
356, 357, 363, 371, 374, 376, 386, 398; II, 6, 18, 23, 27, 32, 35, 41, 45, 49,50, 54, 55, 76, 81, 85,
90, 91, 95, 102, 103, 108, 110, 112, 113, 114, 116, 124, 130, 132, 133, 138, 141, 147, 152, 156,
172, 173, 175, 177, 181, 185, 186, 193, 197, 202, 205, 223, 228, 232, 234, 236, 239, 241, 248, 252,
256
799
bkz. Sâğânî, Nuk’atü’s-sadyân, s. 204-219
172
Moğultay’ın kitabı Sağânî’nin eserine göre hem daha geniştir, hem de rical
hakkında fazla bilgi vardır. Moğultay, Sâğânî sonrası sahabe biyografilerini ele alan
kaynakları kullanmıştır. Bizzat incelememiş ihtimali de olsa, en azından atıflar
yapması
önemlidir.
Moğultay’ın
kitabına
almadığı
ama
Sağânî’nin
Nuk’atü’sadyân’ında yer alan 172 kişi hakkında yapılacak mukayeseli bir çalışma
Sağânî’nin rical tenkidine ışık tutacaktır. Zira Sağanî, mevzû derecesinde olmayan
bazı rivayetleri, mevzû olarak değerlendirmesinden dolayı eleştirilir.800
Moğultay haklarında bir bilgi bulamadığı için 172 şahsı kitabına almamış
olabilir veya söz konusu edilen kişilerin sahabi veya tabiûndan olduğu kesinlik
kazanmış olabilir. Moğultay onlar hakkında bir bilgi bulabilseydi büyük ihtimalle
bunu izah ederdi. Sâğâni başta da ifade ettiğimiz gibi çalışmasını dört bölümde ele
almakta ve isimleri genelde her hangi bir açıklama yapmadan sıralamaktadır.
Moğultay, kitabının bir çok yerinde sadece Sâğânî’den alıntı yaptığı bazı isimlerde
“Sâğâni bunu kitabında zikretmiştir” demekle yetinmektedir.
Konuyla ilgili kaynakları birlikte kullanması
Kendilerine atıf yapılan önemli alimlere ve eserlerine bakılırsa İnâbe, sahabe
isimlerine dair yapılan çalışmaların farklılıklarını ortaya koyan bir çalışmadır.
Kitabın ana konusu, sahabi olup olmadıkları hakkında ihtilaf bulunan kişileri
incelemektir. Kitapta bir nevi mukayese yapılmaktadır. Zira ilgili kaynakların birlikte
kullanımı söz konusudur. Bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz:
1- Moğultay b. Kılıç’ın, referans gösterdiği çalışmalardan biri Ebû Abdullah
b. Mende’nin (395/1005) Ma’rifetü’s-sahabe’sidir. O, ayrıca bu eser üzerine Ebû
Mûsâ Muhammed b. Ömer Medînî (581/1185) tarafından yazılan Tetimmetü
ma’rifeti’s-sahabe’yi de zikreder.
800
Görmez, Mehmet, “Sâğânî, Radıyyüddin”, DİA, XXXV, 488
173
Sıkça ‫موسي‬
‫قال أبو‬
“Ebû Musa (şöyle) dedi…”801 veya
‫“ منده‬İbn Mende onu ‘Ma’rifetü’s-sahabe’de zikreder.”
802
‫ذكره يف الصحابة ابن‬
ifadeleri dikkate alınır ise,
Moğultay b. Kılıç hem İbn Mende’nin (395/1005) Ma’rifetü’s-sahabe’sini, hem de
onun üzerine yazılmış bulunan tetimmeyi (zeyl) birlikte kullanmış olduğu sonucu
çıkabilir.
2- Moğultay b. Kılıç; İbnü’l-Esir’in (630/1232) Üsdü’l-ğâbe’sini de kaynak
olarak kullanmaktadır. Onu seçmesinin bir anlamı da şudur:
İbnü’l Esîr; eserinin mukaddimesinde dört önemli biyografi aliminin adını
zikredip, eserlerini kaynak seçtiğini kabul söyleyerek bu eserini hazırladığını
söylemektedir. Bu müellifler ve eserleri şunlardır: Ebû Abdullah b. Mende (395/1005)
Ma’rifetü’s-sahabe, Ebû Nuaym İsfehânî (430/1038) Mu’cemü’s-sahabe, İbn
Abdilber (463/1070) el-İstîâb fî ma’rifeti’l-ashab, Ebû Musa Muhammed b. Ömer
Medînî (581/1185) Tetimmetü ma’rifeti’s-sahabe803 Moğultay b. Kılıç; İbnü’l Esir’in
(630/1232) Üsdü’l-ğâbe’sini kaynak alınca, burada adı geçen dört çalışmayı da esas
almış olmaktadır.
Eserde zaman zaman iyi bir neseb alimi olduğunu belli etmesi
Moğultay b. Kılıç; İbrahim b. Abdurrahman b. Avf Zührî hakkında bilgi
verirken şöyle der:
“Ebû İshak künyesi ile tanınır; Ebû Muhammed de denildiği olur. Buharî, bu
künyenin
İmam
Buharî,
onun
çocuklarından
biri
hakkında
kullanıldığını
söylemektedir. Ben bunun (Ebû Muhammed denilmesinin) bir hata olduğunu
düşünüyorum. Annesi bellidir; Ümmü Kulsûm bint Ukbe b. Ebî Muayt. Bunu
Müslim (261/874) et-Tabakat’ında zikrediyor. İbn Hibban (354/965) onu tabiûn
801
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 65, 116, 163, 171, 205, 220, 294; II, 82,100, 118,138,180, 242, 271,
286
802
a.g.e., I, 77, 82, 95, 118, 127,156, 199; II, 29, 42, 58, 78, 120, 165, 181, 229, 257
803
Moğultay b. Kılıç, Ebû Musa Medinî’ye ait olan Tetimmetü ma’rifeti’s-sahabe adlı eserin Hafız
Sayrafî hattı ile yazılmış olan nüshasına sahip olduğunu ifade etmektedir. bkz. el-İnâbe, I, 147
174
arasında sayar. İbn Mende (395/1004) Ma’rifetü’s-sahabe’sinde onu zikretmiş. Ebû
Nuaym (430/1038) ise İbrahim b. Münzir’den (309/921) naklettiği habere dayanarak,
onun Hz. Peygamberin (s.a.s) devrinde dünyaya geldiğini ve hicri 75 yılında vefat
ettiğini söylüyor; ama bu vefat tarihi doğru değil… Çünkü İbrahim b. Münzir’in
bende mevcut bulunan nüshasına804 göre o, hicri 95 yılında vefat etmiştir. İbn Hibban,
Karrâb (529/1134) ve İbn Kâni’ (351/962) de aynı görüştedir. Tabakat ve neseb
alimleri de İbrahim b. Abdurrahman b. Avf Zührî’nin annesinin Ümmü Kulsûm
olduğunu söylemektedir. Kocası Zeyd b. Hârise hicretin 8. yılında şehit edilince
Zübeyr b. Avvâm onunla evlenmiş, Zeyneb adında bir de çocukları olmuştur. Zübeyr
b. Avvâm (r.a) onu boşayınca, bu kez Abdurrahman b. Avf onunla evlenmiştir.
İbrahim, Abdurrahman b. Avf’ın (r.a) Ümmü Kulsûm’den dünyaya gelen
oğludur.”805
Bazı müellifleri tenkit etmesi ve onların katılmadığı görüşlerine işaret
etmesi
Moğultay b. Kılıç oldukça hassastır. Hadis ve tabakat alimi Ebû Nuaym’ı bu
yüzden tenkit eder ve onun vermiş olduğu isme dikkat çeker. Ebû Nuaym, “Allah’ım!
Dirimizi,
ölümüzü,
burada
bulunanımızı,
bulunmayanımızı,
küçüğümüzü,
büyüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı bağışla!” 806 mealindeki hadisi tahric ederken
isnaddaki ravinin adını İsmail b. İbrahim Eşhelî olarak zikreder. Moğultay hadisin
senedinde geçen bu ismi tashih ederek şunları kaydeder:
“Buradaki ‘İbrahim Eşhelî’ şeklinde verilen ismi, Ebû Nuaym yanlış anlamış,
İbnü’l Esîr ravi adını ondan bu yanlış haliyle aktarmıştır. Halbuki Askerî bu ismin,
Ebû İbrahim b. Abdi’l Eşhel Ensârî olduğunu, aynı hadisi rivayet ederken açıkça
ifade etmiştir. Maalesef İbnü’l Esîr, ‘Abdü’l-Eşhel’i ravinin babası zannetmiştir.”807
804
Moğultay İbnü’l-Münzir’in burada geçen eserinin adını vermemektedir. Fıkhî konularda imamların
ihtilaflarını, bunların leh ve aleyhinde delil niteliği taşıyan haberleri, isnadları ile birlikte ele aldığı,
zaman zaman kendi görüşlerine de yer verdiği el-Kitâbu’l evsat fi’s-Sünen veya el-Kitâbu’l- evsat
min muhtasarı Kitâbi’s-Sünen ve’l-icmâ ve’l-ihtilaf’ı olabilir. Ona atfedilen Kitâbu’l-işrâf alâ
mezâhibi ehli’l-ilmi fi’l-ictimâ’ı ve’l-ihtilâf, Tefsîr, İcmâ ile Mebsût adlı eserleri de vardır. bkz.
Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 41, 111
805
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 42-43
806
Tirmizi, Cenâiz, 38; Nesâi, Cenâiz, 7; İbn Mâce, Cenâiz, 23; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 268;
IV, 170; V, 299, 308, 412
807
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 41
175
Tarih hatalarına dikkat çekmesi, müellifleri ve eserlerini incelemesi
Moğultay b. Kılıç Ümeyye b. Sa’d Kuraşî’nin biyografisini incelerken; Ebû
Musa el-Medînî’den (581/1185) bir rivayet nakleder. Bu rivayette Ebû Musa, Ebû
Zekeriya b. Mende’ye (512/1119) atıfta bulunarak, Rıdvan Biati’nde yer alan
sahabenin 71 kişi olduğunu nakletmektedir. Aynı haberin, İbn Hamdûye’nin
Târihu’l-Merâveze’sinde de geçtiğini söyleyen Moğultay’ın tespit ettiği hususlar
şöyledir:
1. Ebû Musa el-Medînî’nin, naklettiği bu rivayetin isnadında ravi eksikliği
vardır.
2. Ebû Musa el-Medînî, rivayeti naklettiği Ebû Zekeriya b. Mende’nin
kitabında esasen üzerinde durulması gereken iki hususa dikkat çekmemiştir. Birincisi,
Ümeyye b. Sa’d’in bahsedilen hususta bir rivayeti bulunduğu bilinmemektedir.
İkincisi “Rıdvan Biati’nde bulunanlar 71 kişiydi” ifadesi ona ait değildir. Hem o
vakit sahabe, yetmiş kusur kişi değildi, bilakis bin iki yüz kişiden fazlaydı.808
Görüldüğü gibi Moğultay b. Kılıç; Ebû Musa el-Medînî’den aldığı bilgileri,
selefi Ebû Zekeriya b. Mende’den nakledilenlerle teyit etmektedir. İsnad edilen
rivayeti değerlendirip, mervînin durumunu tahlil etme ihtiyacı duymaktadır. Rivayet
edilen hususa dair bir hata varsa tashih etmektedir.
Peygamberimizle (s.a.s) birlikteliği olanları belirtmesi
Moğultay b. Kılıç; pek çok yerde söz konusu ettiği kişinin Peygamberimizle
(s.a.s) birlikteliği olup olmadığına dikkat çektiğini görüyoruz. Zira kişinin sohbet
veya rü’yetinin olması onu sahabi yapacaktır. Sahabi olan ravi adil kabul edilecek,
adil ravinin rivayeti makbul olacak ve ona göre değer bulacaktır.
Bu bakımdan Moğultay’ın ravinin Peygamberimizle (s.a.v ) sohbeti ve rü’yeti
var ise –ve bu hususu tespit etmişse- açıkladığını; yok ise delileri ile birlikte zikredip;
‫“ وكل هذا ال داللة فيه علي صحبته‬Bunların hiç birinde sohbetinin olduğuna dair
808
Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, I, 87 [Kaynaklardaki rivayetlere göre Rıdvan Biati’nde bulunan
sahabilerin sayısı 700, 1300, 1400, 1525, ve 1600 olarak gösterilir. Güvenilir kaynaklarda 700 kişi
olduğu geçmez. 1400 kişi bulunduğuna dair rivayet (Buharî, Megazi, 35) daha yaygındır.] bkz.
Fayda, Mustafa, “Bey’atürrıdvân”, DİA, VI, 39
176
delalet yoktur.”809‫صحبته‬
‫ليس فيه داللة علي‬
“Onda ravinin sohbetine dair bir işaret
yoktur”810 gibi ifadelerle beyan ettiğini görmekteyiz. Bu konuda şüpheli raviler var
ise, bunları da ayrıca zikretmekte811, konu ile ilgili en açık delili ortaya koymakta812,
meçhul raviler varsa onları da izah etmektedir.813
Ravi adını geniş yönlü araştırmaya tabi tutması
Moğultay b. Kılıç’ın rical bilgisinde güçlü bir donanıma sahip olması,
hadislerin isnadında yer alan ravileri daha iyi tanımasına ve onlar hakkında daha
geniş bilgi sunmasını sağlamaktadır. Ravinin ismini tespit etmek maksadıyla İbnü’lKelbî, Belâzûrî, İbn Hazm, Kasım b. Sellâm, İbn Ebî Hayseme, Ya’kub b. Süfyan…
gibi nesebe dair çalışması olan pek çok müellife ve eserine atıflarda bulunmakta
ayrıca hocası Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’ini zikretmekte ve eserlerine baktığını
kaydetmektedir.814
Mesela Bicâd (Bihâr?) b. Sâib b. Uveymir b. Âiz b. Imran b. Mahzûm
hakkında bilgi verirken, İbn Abdilber’den (463/1070) sadece bilgiyi nakletmekle
yetinmez. Başka neseb eserlerine de müracaat eder. Zira adını verdiği ravi [Bihâr
(Bicâd?) b. Sâib] hakkında Peygamberimizle (s.a.s) sohbeti olup olmadığına dair
şüphesi vardır. Oysa İbn Abdilber “O, Yemâme harbinde şehit oldu” demekle
yetinmektedir. Moğultay b. Kılıç şöyle der:
“Bu konuda Mus’ab b. Abdullah’ın eserine, yeğeni Zübeyr’in kitabına, İbnü’lKelbî’nin Cemhere ile Câmi’ adlı çalışmalarına, Ebû Ubeyd’in eserine, Muhammed
b. Yezid, Belâzûrî ile onlardan sonra gelenlerin kitaplarına da baktım. Sâib’in
“Bicâd” adında bir oğlu olduğunu tespit edemedim. Doğrusu “Bihâr” olmalıdır.”815
Ancak Moğultay onun sahabi olup olmadığı hususunda bir açıklama yapmaz.
809
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 95
a.g.e., I, 97
811
a.g.e., I, 103, 108, 115, 124; II, 103, 184, 197
812
a.g.e., I, 95-96
813
a.g.e., II, 163, 194
814
a.g.e., II, 171
815
a.g.e., II, 105
810
177
O halde Moğultay b. Kılıç’ın el-İnâbe’sine muhakkak bakılmalı, kişi hakkında
onun bir kanaati var mı araştırılmalıdır.
Rivayetlerin muttasıl, mürsel olup olmadığını açıklaması
Mürsel olan hadis, yaygın kabule göre tabiûnun büyüklerinin isnadındaki raviyi
atlayıp Hz. Peygamber’den (s.a.s) naklettikleri hadistir.
Moğultay b. Kılıç’ın kitabında bazı rivayetleri incelerken şöyle bir sonuca
vardık:
Moğultay, rivayetlerin merfu olup olmadığını, isnadın mevsul bulunup
bulunmadığını, senedinde kopukluk söz konusu edilip edilmediğini açıklamaktadır.816
Hadisin Hz. Peygamber’e (s.a.s) dayandırılmasında (ref’) ihtilaf varsa bu hususu izah
etmektedir. 817 Senedinde ızdırab yahut bir zayıflık söz konusu olduğunda, bu
zayıflığa işaret etmektedir. Bunun anlamı şudur: Eğer ravinin Hz. Peygamber’le
(s.a.s) birlikteliği varsa, sohbet edip rü’yette bulunmuş ise o kimseyi sahabi olarak
kabul etmektedir. Bu bakımdan rivayetin merfu olduğunu ortaya koymaktadır. Eğer
ravinin Hz. Peygamber’le (s.a.s) beraberliği ve görüşmesi söz konusu değilse, o
zaman rivayetini de mürsel ilan etmiş, raviyi tâbiinden saymıştır. 818
Moğultay b. Kılıç’ın bu görüşleri, İbnu’s-Salah gibi hadis alimlerinin
ekserisinin “mürsel” kavramına yükledikleri anlam ile örtüşmektedir. Çünkü İbnü’sSalah’a göre mürsel hadis, sadece tabiinin rivayetidir. Bir tâbii, ister büyük isterse
küçük olsun, Hz. Peygamber’den (s.a.s) rivayette bulunuyor ise, onun rivayeti mürsel
demektir.819
Bu yüzden Moğultay’ın mürsel tanımında ehli hadisle uyum içinde olduğunu
söyleyebiliriz. Nitekim o, mürsel hadis hakkında Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ta da bu
hususta aksi bir görüş zikretmez. Tabiinin büyüklerinin rivayetine dair nakilleri
mürsel hadis olarak kabul edenler arasında İbn Hibban (354/965), İbn Abdilber
816
a.g.e., II, 165, 176, 178, 184, 185
a.g.e., II, 16
818
a.g.e., II, 176
819
İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 25-26
817
178
(463/1070) ve Ebû Abdullah İbn Mende (375/985) gibi alimlerin bulunduğuna dikkat
çeker.820
Moğultay’ın; el-İnâbe’de ravilerin mürsel rivayetlerine açıkça işarette
bulunduğunu da görebiliriz. Mesela O, Mudâr Iclî’den bahsederken, onun Hz.
Peygamber ile (s.a.s) mülakatı olmadığına işaret ederek, hadisini mürsel kabul
ettiğini şu sözlerle açıklamaktadır:
‫“ ال صحبة له وحديثه مرسل‬Onun sohbeti yoktur; hadisi mürseldir.”
821
Moğultay’ın el-İnâbe’si adından da anlaşılacağı gibi, sahabi olup olmadığı
hakkında ihtilaf edilen kişileri inceleyen bir çalışmasıdır. Bu yönüyle önemli bilgileri
ihtiva etmekte ve araştırmacıya sahabe ve tabiini daha iyi tanıma fırsatı sunmaktadır.
Özellikle ravinin sahabi veya tabiinden biri olup olmaması bakımından önemli bir
kitap olup, başvuru kaynağıdır. Müellifin, kişileri tarihçi kimliği yanı sıra hadis ricali
açısından da ele alması, eserin önemini daha da artırmaktadır. Görüşlerini ilim ehli
tarafından güvenilir bulunan yüzü aşkın âlime ve onların eserlerine dayandırmaktadır.
3. İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl
Moğultay’ı öne çıkartan en önemli unsurlardan biri onun ikmâl, istidrak gibi
konularda hadis ilminde önemli bir yeri haiz olmasıdır. Zira okuduğu eserlerde
gördüğü hataları düzelten ve ilâvelerde bulunmakla temayüz etmiş bulunan
müdekkîk
bir
hadis
hafızıdır.
İkmâlü
tehzibi’l-Kemâl
fî
esmâir-rical’ini
incelediğimizde onun ne denli önemli bir çalışma yapmış olduğunu görmek
mümkündür.
Moğultay’ın hadisçiliğini ortaya koyan, kendisini sonraki nesillere en iyi
tanıtan eserlerinden biri de ahir ömründe yazmış bulunduğu hatta bizde son eseri
olduğu kanaati oluşan İkmâlü tehzibi’l-Kemâl fî esmâir-rical adlı eseridir.
820
821
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 187
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, II, 185
179
Eserin temel özellikleri
Moğultay’ın son dönem çalışmalarından biri olan İkmal, Kütüb-i sitte ricalini
incelemeyi esas alan ve alanında ilk kitap olan özelliği bulunan Cemmâîlî’nin
çalışmasına dayanır. Cemmâîlî’ye kadar Kütübi sitte ricali hakkında derli toplu
kaleme alınmış bir eser yazılmamıştı. Cemmâîlî’nin, Kütüb-i sittede rivayeti bulunan
bütün ravilerin biyografilerini hazırlamak için kaleme aldığı çalışması, sonraki
alimlere de ilham kaynağı oldu. Kitapta yer almayan ravileri bu çalışmaya dahil eden
bazı eserler kaleme alındı. Bunlardan en önemlisi, Moğultay’ın hocası Mizzî’nin
yazmış
olduğu
kitaptır.
Mizzî’nin
çalışması
Tehzîbü’l-Kemâl
adını
taşır.
Cemmâîlî’nin eksik bıraktığı ravileri, kitabı gözden geçirerek ikmal etmeyi
hedeflemiştir. Mizzî, Cemmâilî’nin Kemâl’inde olduğu gibi ravi adı esas alınarak
kitabını alfabetik hazırlamıştır. Moğultay b. Kılıç da Tehzîbü’l-Kemâl’i gözden
geçirerek, kitabın eksik gördüğü kısımlarını ikmal etmiş, adını da İkmâlü tehzîbi’lKemâl koymuştur.
Moğultay İkmâl’inde, zikredilen kişilerin sahabe, tâbiin olup olmamasına dair
bilgileri tahlil ettiği, hadis ricali literatüründen olduğu kadar siyer ve tarih
kitaplarından da ziyadesiyle istifade ettiği, hadis, haber ve eserler ile görüşlerin
müsned, sahih, mucem gibi pek çok alan mütedavel kaynakları zikrettiği
görülmektedir.
Günümüzde
İkmâl’in
bazı
cüzlerinin
(ciltleri)
kayıp
olduğu
anlaşılmaktadır.Yine de mevcut nüshalar esas alınarak basılmış ve ilim dünyasına
kazandırılmıştır.
Moğultay çalışmasını, kaynakları itibariyle güvenilir müelliflerin eserlerine
dayandırmaktadır. Mesela Yahya b. Saîd Kattân (198/813), Yahya b. Maîn (233/847),
Ebû Hâtim er-Râzî (277/890) gibi tenkitlerinde aşırı olduğu kabul edilen ilk dönem
muhaddisleri yanı sıra, Tirmizi (279/892), el-Hâkim en-Nisaburî (405/1014) gibi
mütesahil sayılan cerh ve ta’dil alimlerinden, hatta İbn Adî (365/975), Dârekutnî
180
(385/995) gibi mutavassıt kabul edilen822 pek çok hadis ricali aliminin görüşlerinden
istifade etmiştir.
Girişte kitabı tahkik edenlerin de kaydetmiş olduğu gibi; Moğultay b. Kılıç’ın
adını zikrettiği kaynaklardan pek çoğuna bugün maalesef sahip değiliz. Onları sadece
ismen biliyoruz. Ebû Muhammed er-Ruşâtî’nin (466/1073)“İktibâsü’l envâr”ı 823 ,
Ebû Ya’kub İshak b. İbrahim el-Karrâb’ın, (429/1037) Târih’i824 gibi...
“Moğultay’ın İkmâl’i, Tehzîbü’l-kemâl kadar hacimlidir. O, ‘bir benzeri
yazılmamış, faydası çok’ olarak tavsif ettiği Tehzîbü’l-kemâl’de Mizzî’nin âlî isnatlı
hadislerini zikretmesini uygun görmemiştir. Çünkü kitabın konusu şahısları tanıtmak,
doğum-vefat tarihlerini belirtmek ve cerh-tadil durumunu açıklamak gibi hususlardır.
Ona göre, şahsın ilmî yüksekliği veya düşüklüğü ile alakası olmayan bilgiler bu
kitaptan çıkartılmalıdır. Moğultay, Mizzî’nin kitabından, ancak ona nispet ederek
nakilde bulunmuştur. Az sayıda şahsın hoca ve talebelerine ilave yapmıştır.825
Moğultay, kitapta zikredilen bazı hadislerde rical tenkidi yapar. Fukaha ile
muhaddis arasında, hükümlere dair farklılıklar olduğunu düşünüyorsa açıklamalarda
bulunur. Ancak ricale dair bilgileri kitapta daha öne çıkartmakta ve ilgili bir
çalışması varsa, konuyu orada detaylı olarak ele aldığını ifade etmektedir. Bu
bakımdan Moğultay’ın hem muhaddis, hem fakih, hem neseb, hem lugat alimi bir
hadis hafızı olduğu eserde kendini göstermektedir. Görüşler ve kaynaklar
hassasiyetle taranmıştır. Gerekli durumlarda Cemmâîlî (600/1203) ve Mizzî’nin
(742/1341) vermiş olduğu bilgilerle yetinilmemiş, konu detaylandırılmıştır.
Moğultay’ın kitabı ikmâl etmesinin hedefi Mizzî’nin hatalarına işaret edip,
onları ayıklamaktır; yoksa Moğultay’ın hocası Mizzî’yi çekememesi değildir. Zira
Moğultay’dan bahseden kaynaklarda bu hususta her hangi bir bilgiye rastlanmaz.
Ancak müellifin zaman zaman Mizzî’yi şiddetli bir şekilde tenkit ettiği de gerçektir.
Moğultay, Mizzî’nin genelde İbn Asâkir’den bilgi aktarmış ve ondan
etkilenmiş olduğunu söyler. Onun yanlış bilgi aktarımları yeri geldikçe tashih
edilmektedir.
822
Bkz. Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 363-364
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 74
824
a.g.e, s., I, 92, 360; II, 52
825
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316
823
181
Moğultay’ın İkmâl’i, kendisinden sonra aynı konuda çalışmalar yapan İbn
Hacer Askalânî’nin (852/1448) el-İsabe ve Tehzibü’t-tehzîb eserlerinde olduğu gibi
pek çok muhaddise ilham kaynağı olmuştur.
Eserde takip edilen metot
Moğultay b. Kılıç’ın, hocası Mizzî’nin hata yaptığını düşündüğü yerleri açık ve
net delillerle izah ettiğini görmekteyiz. Bunu gerçekleştirirken, önce ravinin adını ve
nesebini doğru tayin etmeyi kendine ön şart kabul ederek yola çıkar. Daha sonra
gerekli ilaveleri ekler. Mizzî’den farklı düşündüğü yerlere
‫ فيه نظر‬diyerek dikkat
çeker ve konuyu açıklar.826
Moğultay’ın, özel kütüphanesinde bulunan nüshaları zaman zaman önemsediği
ve yapmış olduğu düzeltmelerin doğruluğuna itimat ettiği anlaşılmaktadır. Mesela
Halife b. Hayyat’ın Tarih’ine ait nüshasının dünyada eşi ve benzeri olmadığını827 ve
elindeki nüshanın Mizzî’deki nüshadan daha güvenilir olduğunu savunur.828
Bazen Mizzî’nin vehmine işaret etmek üzere kaynak olarak göstermiş olduğu
eserlere özellikle baktığını ancak söylenilen bilgiyi orada bulamadığını, daha sonra
görüşünü destekleyen tarih, neseb ve tabakat sahibi pek çok müellifin adını eserleri
ile sıraladığını görmekteyiz.829
Moğultay’ın bilgileri bulamama sebebi iki ihtimale dayanabilir. Birincisi nüsha
farklılıkların olması diğeri de müelliflerin kaynaklarını bizzat görmeyip onlardan
nakleden eserlerden alması. Moğultay’ın raviyi değerlendirirken çok titiz
davrandığını dikkate alırsak, Mizzî’yi sözün kaynağını iyice tahkik etmeden
aktarmakla tenkit ettiğini görürüz. Bir misal vermek gerekirse, bir yerde Buharî’nin
görüşünü aynen aktaran Ebû Bişr Dûlâbî’nin görüşü aktarırken hata yaptığını
söylemekte830, başka bir yerde İbn Mâkûlâ’dan hatalı bilgi aktarmakla Mizzî’yi tenkit
826
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, I, 4-5; 270
a.g.e, I, 163
828
a.g.e, III, 219
829
a.g.e, I, 314
830
a.g.e, II, 6
827
182
etmektedir.831 Bir başka yerinde de Mizzî’nin yapmış olduğu bahis mevzuu edilen
hatayı, onun Lâlekâî’den (418/1027) naklettiği hatalı açıklama olduğunu zikreder.
“Buharî, Tarih’inde böyle bir şey söylememiştir” ifadesini kullanır.832 Öyle anlaşıyor
ki Moğultay, ikinci ihtimale daha yakındır; yani müelliflerin kaynaklarını bizzat
görmeyip onlardan nakleden eserlerden bilgi almaktadır.
Diğer taraftan Moğultay’ın, kimi zaman teferrüd eden muhaddisi açıkladığını833,
zaman zaman Mizzî’ye “hayır, böyle değildir” diyerek karşı çıkıp farklı görüşlerini
zikrettiğini 834 , tenkitlerini yaparken muhakkak mesnedini verdiğini, ravi ile mervi
arasındaki irtibata dikkat çektiğini, cerh ve ta’dil bilgilerini aktardığını görürüz.
Mesela Mizzî’nin Buharî’ye dayandırmış olduğu bir görüşünde, Buharî’nin
Sahih’inin iki farklı nüshasına bakarak tenkit etmekte ve sözlerine katılmadığını
söylemektedir.835
Moğultay, bir şahıs hakkında değerlendirme yaparken aynı zamanda ensab ve
tarih kitaplarını da araştırarak bir kanaate varmayı temel metot olarak kabul eder.
Değerlendirmelerini buna göre yapar. 836 Elbette bu yaklaşım, hadise veya raviye
ensab ve tarih kitaplarını referans vermek için değil, bilakis bu ilim dallarından bir
muhaddis nazarıyla istifade etmek için yapılmaktadır.
Moğultay, çalışmasında sıklıkla vurguladığı “İbn Asâkir” misalinde olduğu
gibi Mizzî’nin hiç araştırmadan taklit ettiği başka alimleri de zikretmektedir.837 Mizzî
hakkında kimi zaman oldukça sert ifadelerine de rastlayabiliyoruz. Mesela bir yerde
şöyle der: “Açıkça gösteriyor ki Mizzî, İbn Hibban’ın Mecrûhîn’ini incelememiş ve
görmemiştir. Zira İbn Hibban’dan tek kelime aktardığını şimdiye kadar hiç
görmedim.”838
Moğultay b. Kılıç İkmâl’ini hazırlarken, Mizzî’nin el-Kemal’i ile Cemmâîlî’nin
(600/1203) hata yaptığını zannettiği yerleri tespit etmiş ve bazı tashihlerde
831
a.g.e, II, 11
a.g.e, II, 51
833
a.g.e, II, 18
834
a.g.e, II, 75
835
a.g.e, II, 152
836
a.g.e, II, 158
837
a.g.e, II, 181
838
a.g.e, II, 190
832
183
bulunmuş
839
olmasına bakarsak, her iki eseri gördüğü ve mukayese ettiğini
söyleyebiliriz.
Mizzi bazen İbn Mace’nin ilgili hadisi tahric etmediğini söylerken Moğultay b.
Kılıç, İbn Mace’nin hadisi nerede tahric ettiğini açıkladığını görmekteyiz.840 Buradan
yola çıkarak Mizzî ile Moğultay’ın farklı Süneni İbni Mâce nüshalarına sahip
olabileceklerine işaret edebiliriz.
Moğultay b. Kılıç; (mesela sahabiden Sabit b. Dahhâk b. Halife Eşhelî ile Sabit
b. Dahhak b. Sa’lebe Ensari hakkında bilgi verirken olduğu gibi) kimi zaman
Mizzi’nin iki kişinin biyografisini birbirine karıştırdığını söyler. O bu tespiti
yaparken hem ensab, hem de vefeyat kitaplarını tarayarak karar vermektedir. Ayrıca
adı geçen sahabi tariki ile gelen hadisleri de incelemektedir. Söz konusu ravi
Eşhelî’nin Tirmizi ve Buharî’deki tariklerini incelemiş ve onun ashabı suffadan
olduğunu tespit etmiştir. İşte bu ve benzeri durumlarda Moğultay, vehminden dolayı
Mizzî’nin kaynaklardan aktardığı bilgilere güvenmemektedir. Onları bizzat
taramakta ve doğru olan bilgiye ulaşmayı hedeflemektedir. 841
Moğultay b. Kılıç bir ravi hakkında delilsiz zikredilen ve hata olduğu ileri
sürülen ifadeleri kabul etmez, muhakkak araştırır. Mesela; Sa’lebe b. Süheyl
Zıhrî’nin biyografisini verirken, Mizzî’nin İbn Mâce’nin rivayetinde onu Sa’lebe b.
Ebî Mâlik olarak zikrettiğini kaydeder. Moğultay “Bu konuda daha geniş araştırmaya
ihtiyaç vardır. Diğer alimlerin de eserlerine bakmak gerek” diyerek İbn Mace’de
geçen söz konusu ravi hakkında Buharî, İbn Ebî Hâtim, Fesevî, İbn Ebî Hayseme vb.
alimlerin eserlerine müracaat ettiğini söyler. Nihayet İbn Mace’nin adını zikrettiği
ravinin Sa’lebe b. Süheyl Zıhrî olduğunu ortaya çıkartır. İbn Mâce’yi “muhaddislerin
şeyhi” diyerek sena eder ve onun hadisçiliğini över.842
Moğultay bir ravi hakkında bilgi verirken, söz konusu ravinin rivayetini tahric
eden eserleri verir. Bunu yapmakla ravinin ve rivayetin durumundan bahsetmiş
olmaktadır. Mesela İbn Hazm’ın mechul diye cerh ettiği ravi “Sa’lebe b. Abbad Abdî
Basrî” hakkında, onun hadisinin el-Hakim en-Nisaburî’nin el-Müstedrek’inde
zikredildiğini ve söz konusu rivayetin Buharî ve Müslim’in şartlarını haiz olduğunu
839
a.g.e, II, 201
a.g.e, III, 72
841
a.g.e, III, 75-76
842
a.g.e, III, 96-97
840
184
söyler. Ayrıca onun rivayetleri hakkında, Tirmizi ile Ebû Ali Tûsî’nin “hasen sahih”
hükmünü verdiklerini söyler. Böylece İbn Hazm’ın “ravi meçhuldür” demesini tenkit
etmiş; rivayeti hakkında da bilgi vermiş olur.843
Moğultay b. Kılıç; Mizzî hakkında vehme sebep olabilecek hususların genelde
ravinin nesebi, ismi, mensubiyeti, adının zabt ediliş şekli, vefat tarihi, lakabı, künyesi,
hadis ilminin bazı ıstılahları ile beldelerin isimleri hakkında ele aldığını
söyleyebiliriz.
Moğultay’ın sağlıklı tespitlerde bulunabilmek için süalât türü eserlerden cerh
ve tadile, tarih kitaplarından dirayet eserlerine kadar pek çok eseri gözden geçirdiği
anlaşılmaktadır.844
Moğultay, kaynaklardan bilgi naklederken kendine özgü bir metot takip
etmiştir. Buna göre “ravâ fülan an fülan veya ravâ anhü fülân şeklindeki nakillerle
aktardığı malumat, mutlaka Mizzî’nin söylediklerine ilavedir. Kâle fülân şeklinde
olanlar, o kişinin kitabından alınmıştır. Kitabı bizzat görmemişse, mesuliyetten
kurtulmak için onu nakleden vasıtayı da zikretmiştir. Cemmâîlî’nin bu alanda eser
yazmaktaki öncelik faziletine dikkat çekerek, Mizzî’nin onun kitabından kullandığı
nüshanın, tehzib edilmiş bir nüsha olmadığını bildirmiştir. Mizzî’nin şahsın hoca ve
talebelerini sayarken, onlardan semaı olanla olmayanları ayırmamasını eleştirerek
“doğru olan ayırmaktır, imamların uygulaması da böyledir” demiştir.845
Moğultay b. Kılıç ricali değerlendirirken zaman zaman onun rivayetlerini de
konu edindiğini görmekteyiz. Mesela Esma b. Hakem’in biyografisini verirken İbn
Hibban, İbnu’l-Cârûd, İbn Ebî Hayseme’den onun hakkındaki görüşleri aktardıktan
sonra, Esma b. Hakem’in isnadında yer aldığını niyet hadisine sözü getirir. Mizzî’nin
sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin nesillerinde sadece birer ravisi olduğu hususunda
hadisçilerin ortak görüşü bulunduğuna dair tespitine karşı çıkar ve şunları söyler:
“Niyet hadisinin (her nesilden sadece) birer ravisinin olduğunu söylenmesi
doğru değildir. Dârekutnî hadisi Ebû Saîd Hudrî ve Ebû Hureyre tariki ile rivayet
etmektedir. Bu hususta bazı ulema eser yazmıştır; ancak ben onu görmedim.
Ashabımızdan bir kısmı, bu cüzde rivayetin sahabeden ondan fazla tariki olduğunu
843
a.g.e, III, 98
a.g.e, IV, 360
845
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316
844
185
söylemektedir. Ancak İbn Mende’nin Müstahrec’inde Ali, İbn Ebî Vakkas, Ebû Saîd,
ibn Mes’ûd, Ubâde b. Sâmit, İbn Abbas, Enes (r.a)… gibi sahabeden 17 kişinin bu
hadisi birbirlerinden naklettiğini söylediğini gördüm.”846
Elbette Moğultay’ın buradaki ifadeleri doğru değildir ve tartışılır. Zira muasırı
Zeylâî, Moğultay’ın delil olarak ele aldığı bu rivayeti, Dârekutnî’nin Kitâbü’l-ılel’de
zikrettiğini ancak hadisin mutâbiinin olmadığını yani hadisin rivayetinde tek kaldığı
sanılan ravinin şeyhinden veya şeyhinin şeyhinden bir başka ravi tarafından tespit
edilmediğini söyler. Zeylâî, Dârekutnî’nin bilakis Mâlik, Yahya b. Saîd, Muhammed
b. İbrahim Teymî, Alkame b. Vakkas ve Ömer tariki ile hadisi rivayet ettiğini ve
doğrusunun da bu olduğunu kaydeder.847
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, rical tenkidini yaparken gösterdiği titizliği hadis
rivayeti ile ilgili hususlarda bazen göstermemektedir. Onun bu tür yaklaşımları
sonraki nesil tarafından tenkit edilecektir. Nitekim “Moğultay ensabı iyi bilen bir
alimdir; ancak hadis ilimlerinde orta seviyede olup, uzmanlığı yoktur” 848 diyen İbn
Hacer, onu Mizzî hakkında yapmış olduğu itirazların genelini kabul etmemektedir.
Moğultay İkmâl’in girişinde, Cemmâilî olsun Mizzî olsun her ikisinin cerh ve
ta’dile dair vermiş olduğu bilgi kadar, kendisinin de ziyadelerde bulunduğunu ifade
etmektedir. 849
İkmâlü tehzibi’l Kemâl”in etkileri
Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’i; üzerine pek çok çalışma yapılan eserlerden
biridir. Bunlar arasında Moğultay’ın İkmâl’i, sonraki hadis alimlerinin kendisinden
müstağni kalamadığı çalışmalardan biri olmuştur.
Birinci bölümde de ifade ettiğimiz gibi Moğultay’ın bu eserinden İbn Hacer
Askalânî (852/1448) çok istifade etmiş, kütübi sitte ricalini toplamayı hedeflediği
eseri Tehzîbü't-tehzîb’inin mukaddimesinde ondan istifade ettiğini söylemiştir.850
846
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 136-137
Zeylâî, Nasbu’r-râye, 302, 303
848
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
849
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 8
850
İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7
847
186
Ayrıca yaptığımız araştırmaya göre İbn Hacer, kitabının pek çok yerinde de
Moğultay’ın görüşlerine başvurmuş,851 el-İsâbe’sinde de Moğultay’ın tespitlerinden
yararlanmıştır.852
Bazı kaynaklar hem Moğultay’a853, hem de İbnü’l-Mulakkin’e854 nispet ederek
İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl adıyla aynı adı taşıyan bir kitap bulunduğu bilgisini
vermektedirler.
4. İntihâbu Kitâbi Men Vâfekât Künyetühû İsme Ebîh
Rical ilminde ravilerin isim, künye, lakap ve nispetlerinin önemi büyüktür. Zira
bunlar bize bir raviyi tarif eden mühim kimlik bilgilerinin tespit edilmesini
sağlamaktadır.
Ravilerin isimleriyle, künyelerindeki ayrılığı konu edinen hadis edebiyatında
üç önemli eser vardır. Bunlardan ikisi Ebû’l Feth el-Ezdî’ye diğeri de Hatib elBağdadî’ye aittir. el-Ezdî’nin iki eserinin adı; Men vâfeka ismühû isme ebîhi
diğerinin adı da Men vâfeka ismühü künyete ebîhi’dir. Hatib’in çalışması da Men
vâfekat künyetühü isme ebîhi adını taşır. Moğultay b. Kılıç, Hatib el-Bağdadî’nin bu
eserini intihab etmiştir.855
İntihâb’ın iyisini kötüsünden seçip ayırt etmek anlamına geldiğini dikkate
alırsak, müntehab seçilmiş ve ayrılmış demektir. Buna göre Moğultay, Hatib’in
kitabındaki isimlerden bazısını uygun görüp almış, diğerlerinden seçip elemiştir.
İsimler ve künyeleri toplayan eserlerin tasnif metodu genelde alfabetik olmakla
beraber özellikle ilk dönemlerde yazılanlarda aynı harf içinde bir alfabetik tertibin
uygulanmadığı da görülebilmektedir. Bu tür eserleri konuları incelemesi bakımından
851
İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7; 14 (12), 53 (106); 104 (213), 190 (407), 259 (547), 279 (582), 311
(649), 376 (792), 410 (864)); II, 68 (121), 131 (257), 227 (479), 330 (663); III, 31 (56), 37 (69), 94
(202), 315 (670), 320 (679); IV, 344 (673); VI, 134 (402); VIII, 203 (419); X, 107 (216); 136
(286); XI, 169 (323)
852
bkz. İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345);
686 (1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); IV, 29 (4596); 111 (4766);
222 (5036); 239 (5090); 242 (3813); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216
(6832); VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929)
853
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216
854
Sehâvî, ed-Dav’u-l-lâmî, VI, 102; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, I, 509; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57
855
Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 7
187
ikiye ayırmak mümkündür: Büyük bir bölümü, sadece şahsın künyesini, ismini ve
nispetini, hoca ve talebelerinden bir kısmını belirtmekle iktifa ederken, ikinci
gruptakiler ise, bu bilgilerin yanında kişinin rivayetlerinden bazı örnekler verir ve yer
yer onlar hakkında değerlendirmeler yapar.856
Moğultay’ın İntihâbu kitâbi men vâfekât künyetühû isme ebîh li’l-Hatîb elBağdadî adlı çalışmasını tahkik eden Cevâbire’nin verdiği bilgiye göre Men vâfekat
künyetühû isme ebîhi adlı eserinde Bağdadî; isimleri alfabetik sıraya göre
vermektedir. Diğer yandan künyesi babasının ismine benzeyen raviyi açıklarken,
ravinin ismini babasının adıyla birlikte vermekte ve nispet edilen şehri de gerekli
oldukça zikretmektedir. Ardından ravinin bazı şeyhleri ile talebelerinden misaller de
kaydetmektedir. Nadiren de olsa, ravi hakkında cerh ve ta’dil bilgilerine rastlamak da
mümkündür.857
Moğultay b. Kılıç, el-Bağdadî’nin çizmiş olduğu bu metoda sadık kalmıştır.
İlk ravi künyesi İbrahim b. İsmail’dir. Son ravi Yüreym b. Alâ ismi ve Ebû’l
Alâ künyesi ile verilmektedir. Bu son ravi 238 numara ile zikredilmiştir. Aynı isimle
zikredilen birden çok ravi olursa, her biri hakkında açıklayıcı bilgiler verilerek
karışık giderilmektedir. Hz. Peygamber’le (s.a.s) birlikteliği olan sahabiler de
açıklanmaktadır.
C. HADİS ŞERHLERİ
1.Sünen-i İbn Mâce Şerhi: el-İ’lâm
Moğultay b. Kılıç’ın el-İ’lâm’ında tespit edebildiğimiz kadarıyla takip ettiği
metotları ana hatları ile şu şekilde sıralayabiliriz:
Zayıf ravilerin durumunu doyurucu bilgilerle açıklaması
Moğultay b. Kılıç, hadisin isnadında yer alan raviyi cerh ve ta’dile tâbi tutarken
sadece cerh ve tadil lafızlarıyla yetinmez; doyurucu bilgiler verir. Bunu örnek bir
hadisle açıklayalım: “Resulullah (s.a.s) abdesti olmayan veya uyuyakalan kişinin
856
857
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 81
Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 75
188
arkasında namaz kılınmasını yasakladı.”858 Mealindeki hadisin tahricine geçmeden
sıhhati hakkında bilgi verdiğinden, hemen isnadında yer alan Ebû’l-Mikdâm adlı
raviden bahis açarak şöyle der:
“Bu hadis, senedinde Ebû’l-Mikdâm olduğu için zayıftır. Bu kişi, Ebû’lMikdâm Hişam b. Ziyâd b. Hişam el-Ümevîdir. Ümevî olmasının sebebi, onların
azatlı kölesi (mevlâ) olmasındandır. İbnü’l-Mübarek, onun hadisini almamış ve
rivayetini terk etmiştir. Hatta onun hakkında “irmi bihi/işe yaramaz kaldır at”
şeklindeki aşırı cerh lafzını kullanmıştır. Ebû Hâtim er-Râzî “leyse bi kavî”, “zaîfu’lhadis” cerh ifadelerini kullanır. Bu kişi, Ebû Davud et-Tayâlîsî’nin komşusu idi. etTayâlîsî kendisinden razı değildi ve hadisini almazdı. Ona atfedilen pek çok münker
hadis vardır. Ebû Zür’a da onun hakkında “zaîfu’l hadis” derdi. Buharî, “Hakkında
konuşulan biridir, zayıftır” demiştir. Ahmed b. Hanbel ise “leyse bir şeyin”, İbn
Hibban “hadisi ile ihticac caiz değildir” diyerek onu cerh etmiştir. Hattâbi
senedindeki zayıflık nedeniyle bu hadis hakkında “sahih değildir” hükmünü
vermiştir.”859
Fıkhî hükümleri zikretmesi
Moğultay b. Kılıç, İbn Mes’ud’dan (r.a) rivayet edilen “Sizden biri, rükû’
yaptığında üç defa ‘Sübhâne rabbiyel azîm’ desin. Böyle yaparsa rükûu tamam olur.
Sizden biri secde edince üç defa ‘Sübhâne rabbiyel a’lâ’ desin. Böyle yaparsa
secdesi tamam olur. Bu en az olanıdır”860 hadisini şerh ederken şunları kaydeder:
“ Âlimler, rükû ve secdedeki tesbihat ve sair zikirler konusunda farklı görüşler
ileri sürmüştür. İmam Şafiî, bütün zikirlerin sünnette varid olduğu görüşündedir;
ancak söylenmesi vacip değildir, der. Kişi bilerek terk etse günahkâr olmaz. Namazı
sahihtir. İster unutarak isterse kasten olsun bu durum namazın sıhhatine mani
değildir. Bununla birlikte kasten terk olunması mekruh görülmüştür. Malik, Ebû
Hanife, cumhur-u ulema da bu şekilde fetva vermiştir. İshak b. Râhûye ise tesbihatın
vacip olduğunu, kasten terk edilmesi halinde namazın batıl olacağı görüşündedir;
858
Ebû Dâvûd, Salat, 105; İbn Mâce, İkâme, 40
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 441
860
İbn Mâce, İkâme, 20
859
189
“unutarak terk ederse namaz batıl olmaz” der. Ahmed b. Hanbel rükû ve secdedeki
tesbihat hakkında şöyle der: “Semiallahü limen hamideh” ve secdelerde bütün
tekbirleri getirmek vaciptir. Bunlardan biri bilerek terk edilirse, namaz batıl olur.
Unutulursa secdesi lazım gelir; her ne kadar sünnet olduğuna dair nakledilen bir
rivayet var ise de, Ahmed b. Hanbel’in mezhebine göre en sahih olan budur.” İbn
Battal rükû ve secdede yapılan dualarda ulemanın ihtilaf ettiğini söyler ama doğru
değildir. Zira Malik rükû sırasında dua etmeyi mekruh görürken, secdede dua
yapmayı kerih görmez…”861
Bu misalde görüldüğü gibi Moğultay’ın, hadisleri şerh ederken fıkhî hükümleri
zikretmeyi ihmal etmediğini görebilmek mümkündür.862
Hadislerin tahricini yapması
Moğultay b. Kılıç, hadisleri şerh etmeye başlamadan önce metin ve senedini
verdiği hadisin tahricini yapar. Kimi zaman Kütüb-i Sitte’yi 863 , kimi zaman da
Kütüb-i Sitte dışında kalan eserleri müellifinin adıyla zikreder. Mesela: Dârekutnî,
Sünen’inde 864 ; Ebû Davud, hadisi Sünen’inde 865 ; İbnü’l Esîr, hadisi Ma’rifetü’sSahabe’sinde 866 ; Taberânî, onu el-Mucemu’l-evsat’ında 867 ; Kerâbîsî, Kitâbu’lmüdellisin’de zikretmiştir868 gibi…
Hadis otoritelerinin görüşlerine yer vermesi
Moğultay, hadisleri şerh ederken hadis otoritesi pek çok meşhur ulemanın
görüşlerine yer vermektedir. Ravi bilgisi olsun, metne dair nüsha farklılıkları olsun,
hadiste geçen kelimeler olsun, hadisin sıhhati ile ilgili tüm bilgileri hadis alimlerinin
görüşlerine başvurarak açıklar. Bununla ilgili olarak şu misalleri verebiliriz:
861
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 327-328
bkz: Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 157; V, 49, 201
863
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 181, 227, 266, 428; II, 76, 183, 350; III, 17, 130; V, 15, 423
864
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 68
865
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 71
866
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 75
867
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 150
868
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 163
862
190
1) Ebû İsa (Tirmizi), hadis hakkında “hasen sahih” demiştir. Benzeri bir
hükmü de Ebû Ali et-Tûsî el-Ahkam’ında söyler.869
2) Dârekutnî, isnadında İsa Hennâd olduğu için bu hadisi zayıf kabul eder.
Yahya b. Maîn (233/847) onun hakkında “leyse bişeyin”, Nesâî “metrûk”, İbn Sa’d
“lâ yuhteccü bihi”, İbn Hibban ise “Terke müstehaktır” gibi cerh lafızları
kullanırlar.870
3) Buharî, “İbn Mehdî (o raviyi) terk etti” demiştir. İbn Hibbân ise onun
hakkında “rivayeti itibar için yazılır; ancak ihticac olunmaz” diyor. Ebû Zür’a
“leyyin”, Iclî “zayıf”, İbn Hazm “kezzab” demektedir. Berkî “ed-Duafâ”da onu
zayıf olarak nitelemiş hatta Râfızî olduğunu söylemiştir. Ebû Davud onun hakkında
“leyse bi kavî”, Nesâî “metruk” der. Ebû Hanife ise “ondan daha yalancısına
rastlamadım” demiştir.871
Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür.
Moğultay b. Kılıç’ın el-İ’lâm’da; Yahya b. Maîn, İmam Buharî, Ebû Hâtim
Râzî, İbn Hibban el-Büstî, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel, Dârekutnî, İbn Huzeyme,
Ebû Davud, Nesâî, İbn Adî, İbn Hazm, İbn Mende… başta olmak üzere yüzlerce
hadis otoritesine yer vermekte ve bu alimlerin değerlendirmelerini dikkate alarak
hadisin sahih, illetli, zayıf vb. olup olmadığını söylemektedir.
Hadisin illetli yönlerini, ihtilafları beyan etmesi ve kanaatini açıklaması
İbn Mâce’nin Muhammed b. Ziyâd’dan, onun Hammad b. Zeyd’den, onun
Sinan b. Rebîa, onun Şehr b. Havşeb’ten, onun da Ebû Ümâme’den naklettiği hadiste
Resûlullah (s.a.s) : “Kulaklar başa dahildir” buyurmuştur. Resûlullah (s.a.s), başını
bir defa mesh ederdi.” 872 Hadisin şerhinde Moğultay b. Kılıç şöyle der:
“Bu hadis; merfu, mevkuf, hasen ve zayıf olma yönü ile üzerinde ihtilaf
edilmiş bir rivayettir. Hadisi Ebû Davud, Kitabü’t-teferrüd adlı eserinde zikreder.
Tirmizî; hadis, bu isnadıyla tanınmıyor, der. Dârekutnî hadisin ref’inde hata
olduğunu söyler. Doğrusu, hadisin mevkuf olmasıdır. Dârekutnî, Şehr b. Havşeb’e
869
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 150
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 182
871
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251
872
İbn Mâce, Taharet, 53
870
191
mülâki olanın Râşid b. Sa’d olduğunu zikreder ama o zayıftır. Cafer b. Zübeyr tarikı
ile gelen rivayette Kâsım var; o da metruktur. Hadisin zayıf isnadları vardır; onların
en meşhur Şehr b. Havşeb tariki ile gelendir. Bu bakımdan hadisin iki illeti vardır:
Birincisi ravilerin bir kısmı zayıftır. Diğeri ise, hadisin ref’inde şüphe söz konusudur.
Şehr b. Havşeb hakkında bir kısım “Kulaklar başa dahildir” hadisinde zayıf isnadlar
vardır; ancak yine de en meşhuru, Şehr b. Havşeb tarikı ile gelendir. Hadis iki
yönüyle illetlidir: Birincisi; ravilerin bir kısmı zayıftır. Diğeri ise hadisin ref’inde şek
söz konusudur. Şehr b. Havşeb hakkında bir kısım ulema sika derken bir kısım
alimler de zayıftır demişlerdir. Ebû Hâtim, Sinan b. Rebîa hakkında şöyle der: O,
muzdaribu’l-hadis kabul edilen bir muhaddistir. Yahya b. Maîn onun hakkında
“leyse bi kavî” demiştir. Buharî onun hadislerini tahric etmiştir. Bu hadisin merfu
değil mevkuf olması daha yerindedir.”873
Rivayetlerde hadis usûlü konularına dair bilgiler vermesi
Moğultay, Mikdâm b. Ma’dîkerib’ten nakledilen “Resûlullah (s.a.s) abdest alır,
kulaklarının içi ve dışı ile beraber başını da mesh ederdi” 874 mealindeki hadisin
şerhinde raviler hakkında bilgiler verirken, Abdurrahman b. Meysere’den bahseder.
Onun mechûlü’l-hâl olduğunu, isnaddaki Harîz b. Osman’ın bu kişiden rivayet
etmekle tanındığını, Velid b. Müslim’in de tedlisi gizlediğini zikreder ve şöyle der:
“Tesviyenin en kötü olanı, hadisin isnadında yer alan zayıf raviyi gizlemektir.”875
Fıkıh ve mezhep ihtilaflarını izah etmesi
“Resûlullah (s.a.s) abdest almış ve başını iki defa mesh etmiştir”876 mealindeki
hadisin şerhinde Moğultay b. Kılıç, rivayeti değerlendirdikten sonra hadisin farklı
tarikleri hakkında bilgi verir ve daha sonra fıkhî görüşleri zikrederek şöyle der:
“Fukahâ, başın bir kısmının mesh edilmesi konusunda farklı görüşler beyan
etmişlerdir:
873
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 447-448
İbn Mâce, Taharet, 56
875
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 441- 442
876
İbn Mâce, Taharet, 6, 39, 46
874
192
İmam Malik, başın tamamının mesh edilmesini farz görür. İbn Uleyye de
“Yüce Allah başın tamamının mesh edilmesini emretmiştir” görüşündedir. Nitekim o,
teyemmüm konusunda da yüzün mesh edilmesinin emir olduğunu söyler. Bu sebeble
Mâlikî uleması teyemmümde yüzün tamamını mesh etmekte icma etmiştir. Onlara
göre ayette“Başınızı meshedin”877 diye emredilmesinin anlamı da budur.
Şâfiî ise; başın bir kısmını meshetmeyi farz kabul eder. Bunun üçte biri veya
daha az olması caizdir. Şâfiî, bu konuda bir sınır tayin etmemiştir. Nitekim “Başınızı
meshedin”878 mealindeki ayet de, başın bir kısmının mesh edilmesine muhtemeldir.
Sünnetteki uygulama buna delil teşkil eder. Teyemmüm hakkında “Yüzünüzü
meshedin”879 mealindeki ayette emir, yüzü tamamen yıkamak yerine (bedel olarak)
zikredilmiştir.
Ebû Hanife ve ashabı ise şöyle der: Abdest alan, başın dörtte birini mesh ederse
bu kâfi gelir. Fazlasını yaparsa da caizdir. Dâvud Zahirî ve ashabı farklı görüşler
beyan etmişlerdir: Bir kısmı Mâlik ile aynı görüştedir. Diğer bir kısmı ise “kişinin,
başın bir kısmını mesh etmesi yeterlidir” der. Sevrî, Evzâî, Leys, başın önden bir
kısmını mesh etmeyi yeterli kabul eder. Bu aynı zamanda Ahmed b. Hanbel’in de
görüşüdür. Malik, Şâfiî ve Ebû Hanife ile ashabı, başı mesh ederken suyun
müsta’mel olmaması görüşündedir. Başın meshedilmesinde kadın da, erkek de aynı
uygulamaya tâbidir.”880
Moğultay’ın; hadisleri şerh ederken bu şekilde fıkhî mezheplerin görüşlerini
incelediği881, meşhur fıkıh mezhepleri ile müctehid imamların görüşlerini zikrettiği882,
yer yer Şiî-Sünnî farklılığına işaret ederek İmamiyyenin görüşlerini tetkik ettiği 883,
kimi zaman Mu’tezileyi tenkid ederek ehli sünneti ise tercih ettiği 884, sahabe kavlini
877
Maide, 5/6
Maide, 5/6
879
Maide, 5/6
880
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 438-439
881
a.g.e., V, 109 vd.
882
a.g.e., V, 298, 342, 466
883
a.g.e., I, 481
884
a.g.e., I, 232, 380
878
193
zikrettiği 885 , hadisten fıkhî hükümler çıkardığı 886, fukahanın istidlal ettiği hadisleri
şahid olarak kullandığı da görülmektedir.887
Tekrara düşmemesi
Moğultay b. Kılıç’ın; konu ile ilgili daha önce açıklamaların yapıldığına dair
bir takım hatırlatmalarda bulunduğunu görürüz.
888
Bazı konuları açıklarken onları
ileride ele alacağına dair bilgiler verdiğini görmek de mümkündür. Mesela “Konu
nikah bölümünde gelecektir”889; “Hac bölümünde gelecektir”890; “Oruç bölümünde
geçecektir”891 gibi…
Rivayetleri karşılaştırması ve yapılan ziyadelere dikkat çekmesi
İbn Mâce’nin; Abdullah b. Mesud’dan (r.a) rivayet ettiği teşehhüdde
okunacaklara dair babındaki hadisinde Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kuşkusuz Yüce Allah, selam (sıfatına layık olan)ın ta kendisidir. Namazda
oturduğunuzda şöyle deyin: ‘Bütün tahıyyât, salât ve senâlar Allah’a mahsustur. Ey
Nebî, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı senin üzerine olsun. Selam bizim ve
Allah’ın kullarından salih olanların üzerine olsun.’ Böyle söylediğinde, bu duası
yerde ve gökteki bütün salih kullara isabet etmiş olur. Allah’tan başka hiçbir ilahın
olmadığına ve Muhammedin (s.a.s) onun kulu ve resulü olduğuna iman ederim.”892
Hadisin metninde geçen:
‫اذا قال ذلك أصابت كل عبد صاحل يف السماء واألرض‬
“…Böyle söylediğinde, bu duası yerde ve gökteki bütün salih kullara isabet
etmiş olur. …” kısmına dair farklı rivayetlere dikkat çeken Moğultay b. Kılıç, bu
ifadenin, hadisi nakleden ravi Abdullah b. Mesud’a ait olup olmadığı hakkındaki
görüşlere yer verir ve şöyle der:
885
a.g.e., I, 475; II, 20, 21; III, 38; IV, 144
a.g.e., III, 320; IV, 182
887
a.g.e., IV, 117
888
a.g.e., II, 351, 361
889
a.g.e., III, 160, 214
890
a.g.e., III, 211
891
a.g.e., IV, 94
892
Buharî, el-Amel fi’s-salat, 4; Müslim, Salât, 56; Ebû Davud, Salât,178; Tirmizi, Salât, 100; Nesâî,
Tatbîk, 23; İbn Mâce, İkâme, 24
886
194
“Ebû’l-Ahvas tarikı ile gelen Ebû Davud’daki hadiste:
‫اذا قلت هذا أو قضيت هذا فقد قضيت صالتك‬
(Bunu söylediğinde veya
bitirdiğinde namazını bitirmiş olursun) şeklinde geçmektedir. Dârekutnî bu ifadenin
Resûlullah’a vasl edilmesini doğru bulmaz. Dolayısı ile hadiste bir idrac söz
konusudur. Hatta Beyhakî, hadis hafızlarının bu tür ifadeleri hata telakki ettiğini
nakleder. Hatîb el-Bağdadî el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec’inde, bunun Resûlullah’a
(s.a.s) ait bir ifade olmadığını, İbn Mesud’un sözü olduğunu beyan etmektedir.
Hattâbi ise; ‘Bu sözün Resûlullah’a mı, yoksa İbn Mesud’a mı ait olduğu konusunda
ulema arasında ihtilaf olduğunu söyler ve şayet Peygamber’e vasl edilmesi sahih
olsaydı bunun, teşehhüdde peygambere salât okumanın vacip olmamasına delalet
etmesi gerekeceğine dikkat çeker. Çünkü hadisin bazı rivayetinde;
‫قد قضيت‬
‫‘صالتك‬namazın tamam olmuştur’ demektedir.”
Muhaddis İşbîlî, hadisteki bu ziyadenin İbn Mes’ud’un sözü (idrac) olduğunu
kabul etmektedir. Nesâi hadisi ceyyid bir senedle ‫التحيات‬
‫قولوا يف كل جلسة‬
şeklinde
nakleder.
Tirmizi’ye göre (yukarıda metni verilen) hadis, namazdaki teşehhüd konusunda
rivayet edilen en sahih rivayettir. Sahabe ve tâbiûndan pek çok ilim ehlinin
uygulaması da böyledir. Bu aynı zamanda Sevrî, İbnü’l-Mübârek, Ahmed ve İshak b.
Râhuye’nin de görüşüdür. Hattâbî’ye göre de bu konudaki rivayetlerin en sahih ve en
meşhuru İbn Mesud tarikı ile gelen söz konusu bu rivayettir. Nevevî, mezkur İbn
Mes’ud hadisinin muhaddislerin ittifakı ile teşehhüd rivayetleri içinde en sahih
olduğunu beyan etmiştir.”893
893
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 338-341 (Ziyâdâta dair bilgiler hakkında ayrıca bkz: a.mlf. el-İ’lâm,
V, 472)
195
Garibü’l-hadise dair açıklamalarda bulunması
Moğultay b. Kılıç’ın, rivayetlerde geçen garib lafızları açıkladığını
görmekteyiz.894
Örnek:
Taberânî’nin Evsat’ında nakletmiş olduğu ve “Ümmetim abdest azalarının
parlaklığı ile tanınır” anlamına gelen
‫أميت الغر احملجلون من أثار الوضوء‬
parlaklık olarak tercüme ettiğimiz kısmın Arapçası
hadisinde;
‫الغر احملجلون‬
(gurrul
(‫)غرة‬
kelimesi
muhaccelûn)’dur. Moğultay b. Kılıç, bu kelimeleri açıklarken gurre
ile kast edilen anlamın, kişinin yüzündeki beyazlık olduğunu ifade eder. Bu
kelimenin kavmin seçkin kişileri, efendisi ve seyyidi için de kullanıldığını söyler ve
şiirlerle istişhad ederek, bu görüşlerin kaynaklarını verir. Muhaccelûn
)‫)احملجلون‬
kelimesini izah ederken; bu kelimenin atın yüzündeki beyazlığa verildiğine işaret
eder. İnsan bedeninde elin içi ve ayakların altındaki beyazlığı da bu kelime ile
anlatır.895
Moğultay b. Kılıç’ın bu bilgileri aktarırken referans gösterdiği garibu’l-hadis
alimleri ve eserlerinden bir kısmı şunlardır: Abdülmelik b. Kureyb Esmaî (215/830)
– Kitâbu’l-garibi’l-hadis ve’l-Kur’an; Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm (224/838) –
Garîbu’l-hadis ve’l-âsâr; İbn Kuteybe Dineverî (276/889) – Mesâil fî meânî garibi’lKur’an ve’l-Hadis; Ebû Nasr İsmail b. Hammad Cevherî (393/1002) – es-Sıhahu
tâci’l-lüga ve sıhahi’l-arabiyye; Ebû Ubeyd Herevî (401/1010) - Kitâbu’l-garîbeyn…
Moğultay’ın şerhinde garibü’l-hadis ile ilgili pek çok örnek bulunmaktadır.896
894
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 141
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 106, 107
896
Bkz: Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 164, 165, 198, 217, 262; IV, 54, 173, 200; V, 33, 179, 234, 319
895
196
Muhtelefün fih hadisler hakkında açıklamalar yapması
Moğultay b. Kılıç, İbn Mâce’nin Sünen’inde yer alan muhtelefün fih hadisleri
tespit etmiştir:
‫حدثنا حممد بن بشار ثنا أبو داود ثنا شعبة عن عاصم األحول عن ايب حاجب عن‬
‫احلكم بن عمرو أن رسول اهلل صلي اهلل عليه و سلم هني أن يتوضأ الرجل بفضل وضوء‬
‫املرأة‬
“Resûlullah (s.a.s) bir erkeğin, kadının abdest suyunun fazlası ile abdest
almasını yasaklamıştır” 897 hadisinin şerhinde Moğultay b. Kılıç şu açıklamaları
yapmaktadır:
Bazı alimler bu hadisi sahih kabul ederken, bir grup ulema onun zayıf
olduğunu söylemiştir. Hadisi sahih görenler arasında İbn Hazm, Ebû Hâtim Büstî;
zayıf kabul edenler arasında da ise Buharî, Tirmizi bulunur. Tirmizi, hadisin sıhhati
hakkında Buharî’ye görüşünü sormuş o da “sahih değil” hükmünü vermiştir. Nitekim
Tirmizi’nin
el-İlel’inde,
Buharî’nin
et-Tarihu’l-Kebir’inde
de
bu
konu
zikredilmektedir. Hadisin isnadında geçen Ebû Hâcib’in, Gıfârî mi yoksa Basrî mi
olduğu konusu tartışmalıdır. Onun bu durumu hadisin zayıflığını gösterecek bir
husus değildir. Tirmizi el-İlel’inde bu hususta bir hüküm vermemiş, Buharî de
Tarih’inde bir izah yapmamıştır. Diğer bir konu ise, hadisin isnadında inkıta olması;
yani Ebû Hâcib’in, Hakem b. Amr ile irtibatı konusudur. İbn Mende, hadisin sened
yönüyle sabit olmadığını ve bu konudaki haberlerin muzdarib olarak nakledildiğini
söylemektedir. Dârekutnî ise, hadisin senedindeki Ebû Hâcib hakkında ihtilaf
edildiğini kaydeder. Öyle anlaşılıyor ki, hadisi sahih görenlerin sözleri, zayıf kabul
edenlerinkinden daha ziyade tercihe şayandır. Zira hadisin isnadının zahirinden
897
Ebû Dâvud, Taharet, 40; Nesâî, Taharet, 146; İbn Mâce, Taharet, 34; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, IV, 110, 111; V, 369
197
zayıflık ve inkıta anlaşılmıyor. Bu durumda da İbn Mende’nin sözleri daha yerinde
oluyor.
Burada iki husus dikkatimizi çekmektedir:
Birincisi; Ebû Hâcib’ten kimlerin rivayette bulunduğu… Ondan Süleyman
Teymî, Âsım, Imran b. Hudeyr, Şu’be hadis nakletmiş; Yahya b. Main ise onu tevsik
etmiştir. Müslim Sahih’ine onun hadisini almıştır.
Diğer konu ise, Âsım Ahvel’in tedlisine dairdir. Bunu da İbn Hibban’ın
zikrettiği hadis izâle etmektedir. İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde geçtiği gibi Ebû
Hâcib (Haddesenâ Ebû’l-Hâcib diyerek) semâını tasrih etmiştir. Tirmizi hadisi hasen
kabul eder. Ahmed b. Hanbel’in Âsım’ın rivayetinde teferrüd ettiğini söylemesi
hadisin sıhhatine mani değildir. Ebû Davud Tayâlîsî’nin Şu’be’den gelen rivayeti
mevkuftur. Taberânî Kebir’inde, İbn Binti Menî’ Mu’cem’inde ziyadelerle hadisi
tahric etmişlerdir. Ziyadeler aynıdır: ‫املرأة‬
‫ = بفضل وضوء‬kadının artan abdest suyu ile.
Buna göre ihtilaf yok demektir. Sahabi ismindeki kapalılık (ibhâm) ise hadisin
sıhhatine engel olmaz. Çünkü sahabenin tamamı adalet sahibidir.898
Zayıf hadislerin zayıflık sebeplerini incelemesi
İbn Mâce’nin; Enes b. Mâlik’ten (r.a) aktarmış olduğu hadiste Resûlullah (s.a.s)
şöyle buyurmuştur: “Benden ezâyı gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamd
olsun.”899
Moğultay b. Kılıç, bu hadisin zayıf olduğunu ve sebebinin senedde yer alan
ravi İsmail b. Müslim olduğunu zikreder. Daha sonra bu kişi hakkında araştırma
yapar. Başvurduğu hadis alimlerinin İsmail b. Müslim hakkındaki düşüncelerini
şöylece zikreder:
“Süfyan Sevrî, onun hadiste hatalar yaptığını, İbnü’l-Mübarek zayıf olduğunu,
Ahmed b. Hanbel münkeru’l-hadis görüldüğünü, Yahya b. Maîn’in “Leyse bişeyin”
lafzıyla cerh ettiğini söyler. İbnü’l-Medînî’nin zayıf görüp hadislerini terk ettiğini,
Nesâî’nin onu metruk’u’l-hadis diye nitelediğini, Ebû Hâtim’in zayıf bulduğunu ve
hadiste ihtilât yaptığını söylediğini zikreder. Fellâs’a göre o, batıl rivayetleri hadis
898
899
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 288-291
İbn Mâce, Taharet, 10
198
diye aktarmaktadır. İlim ehlinin, hadislerini terk etme konusunda icmaı
bulunmaktadır.”
Moğultay b. Kılıç, İsmail b. Müslim’in hadis naklettiği kişileri de
incelemektedir. Bu konuda İbnü’l-Cevzî ve İbn Adî’nin eserlerinde bu kişilerden
nasıl bahsettiklerine dair bilgiler verir. Hakim Nisabûrî’nin Tarih’inde benzer
görüşlerin olduğunu söyler. Farklı tarik ile gelen rivayeti misal getirir ve hadisten şu
sonucu çıkarır: Helada iken Allah’ın zikrinden uzak kalan kişinin istiğfar etmesi
gerekir.900
Ravi isimlerini tashih etmesi
‫حدثنا أمحد بن عبدة أنبأ محاد بن زيد ثنا موسى بن جهضم أبو جهضم ثنا عبيداهلل‬
‫بن عبد اهلل بن عباس عن ابن عباس قال أمرنا رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم باسباغ‬
‫الوضوء‬
İbn Mâce’nin rivayet ettiği bu hadiste: “İbn Abbas (r.a) ‘Resûlullah (s.a.s) bize
abdesti güzel almamızı emretti.’ dedi.”901
Moğultay b. Kılıç, hadisi açıklarken, iki yerde İbn Mâce’nin vehme düştüğünü
söyleyerek, seneddeki hataları tashih etmektedir. Ona göre İbn Mâce; hadisin
isnadında yer alan Musa b. Cehdam’ı yanlış zikretmiştir. Oysa burada geçen ravinin
adı Musa b. Salim olmalıdır. İkincisi de Ubeydullah b. Abdullah şeklinde olan
ravinin ismi de yanlıştır. Ravinin tam adı Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas olmalıdır.
Moğultay b. Kılıç’ın, yazma nüshadan karışmış olması muhtemel olan bu gibi
hataları düzeltirken bile hassas davranıp, kaynakları zikretmektedir. Bu hadiste
olduğu gibi, Tirmizi’nin tashihini referans göstermekte ve onun nakletmiş olduğu
senedi vermektedir. Ayrıca Ubeydullah b. Abdullah şeklinde olan ravi adını, doğrusu
ile yani Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas olarak veren Kurre b. Halid, Ebû Bişr
Dûlâbî, Müslim b. Haccâc, İbn Abdilber, İbn Asâkîr’in adlarını da zikreder. İbn
900
901
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 140
İbn Mâce, Taharet, 54, 55
199
Mâce’nin hocası İbn Abede’den gelen senedi ise İbn Huzeyme es-Sahih’inde
nakletmektedir.902
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, hadisleri rical konusunda sıkı bir tetkike
tâbi tutmaktadır. İbn Mâce’yi de bu yönüyle tenkit etmektedir. Zira İbn Mâce,
hadisin senedindeki isimleri zikrederken bazen vehme düşmüştür. Bu sebeple
Moğultay, İbn Mâce’deki hadisleri tetkik ederken, rivayetlerine vakıf olduğunu ve
hadislerin farklı tariklerini bildiğini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Zengin bir kütüphaneye sahip olması; farklı kaynak ve nüshaları
araştırması
“Ey oğulcuğum, sünnete aykırı davranmaktan sakın. Ben, Resûlulllah (s.a.s),
Ebûbekir, Ömer, Osman (r.anhüm) ile beraber namaz kıldım. Onlardan hiç biri
besmeleyi açıktan okumuyordu. Fatihayı okuyacağın zaman, (besmeleyi cehren
okumadan) “elhamdülillahi rabbil âlemin” diye okumaya başla” 903 hadisini şerh
ederken hadisin farklı rivayetlerini ve nüsha farklılıklarına dair düşüncelerini şöyle
açıklar:
“Hatîb Bağdâdî’nin (463/1071) kendi hattıyla yazdığı Ref’u’l-irtiyâb’ında
Züfer’in Ebû Süfyan ve Abdullah b. Yezid b. Mugaffel’in babasından gelen,
Resûlullah’ın (s.a.s) besmeleyi cehren okuduğuna dair bir başka rivayet daha vardır.
Hatib bu rivayetin Muhammed b. Hasen, Ebû Yahya Hammâmî (?) ve Lü’lüî tarikı
ile Ebû Hanife’ye dayandırıldığını söyler. Doğrusu da budur. İbnü’l-Cevzî’nin, bu
rivayetin Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’inde zikredildiği söylemesi hatadır. Hocamız
Hafız Dimyâtî’nin İbn Mugaffel’den gelen rivayeti bizzat kendi yazmış olduğu
hâşiyede gördüm. Hatta, Kays’a isnad edilen İbn Mugaffel rivayetini bir Tirmizî
nüshasında da gördüm. İkisi de birbirine benziyor. Beyhâki ve Ebû Ömer İbn
Abdilber; Kays’ın teferrüd ettiğini söylüyorlar. Oysa Müsedded b. Müserhed
Sünen’inde; -Kays rivayetinin bir benzeri olan - ashabtan Ebûbekir, Ömer, Osman’ın
(r.anhüm) cehren besmele okumadan “elhamdülillahi rabbil âlemin” diye
902
903
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 402-403
İbn Mâce, İkâme, 40
200
başladıkları- Abdullah b. Büreyde rivayetini tahric etmiştir. Anlaşılıyor ki Kays,
rivayetinde teferrüd etmemiştir…”904
Bu örnekte de görüldüğü gibi, bir hadis hafızının sahip olduğu nüshaları
incelemesi
aslında
yapması
gereken
bir
iştir.
Ancak
Moğultay’ın
bunu
gerçekleştirirken zengin bir kütüphanesi olduğu ortaya çıkıyor. Şerhte bunu teyit
başka ifadeleri de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmını şöylece zikredebiliriz:
Moğultay; Tirmizi’nin Ilel’ine ait nüshayı görmüştür.905 Buharî’nin el-Camiu’sSahih’inin en güvenilir nüsha kabul edilen Ebû Zer Herevî hattıyla yazılmış nüshaya
sahiptir.906 Ebû Davud’un Sünen’inin Lü’lüî, İbn Dâse, İbnü’l-A’râbî ve İbnü’l-Abd
nüshalarını incelemiştir.907 Taberî’nin Müzeyyel adlı eserinin müellif hattıyla yazılmış
nüshasını görmüş908, Ebû Abdullah el-Birzâlî’nin (636/1238) kendi hattıyla yazmış
olduğu nüshası onun özel kütüphanesinde yer almıştır.909 Ebû Ali el-Ceyyânî’nin etTakyîdü’l-mühmel adlı eserinin Ebû Muhammed el-Asîlî nüshasına sahiptir.910
Moğultay hadisleri farklı nüshalarda veya kaynaklarda ararken veyahut
rivayetlerin kaynağını tespit ederken, son derece müdekkik davranmaktadır. Bunu
mesela “Dârekutnî bu rivayeti, zikredilen kitabın bir başka yerinde de nakletmiştir”
911
ifadesinden anlayabiliriz. Moğultay, el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin el-İklîl’ini
incelemiştir; bu nüsha aynı zamanda İmam Beyhâkî’nin hocası Hakim’e okumuş
olduğu müellif nüshasıdır.912
İbn Mâce’nin farklı nüshalarını görerek inceleyen ve buna göre değerlendirme
yapan 913 Moğultay, Şafiî’nin Müsned’inde gördüğü bir rivayet farklılığının, hocası
904
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 186,
906
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178
907
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 193, 218; II, 268; III, 5, 97, 201, 218, 329; IV, 229; V, 193
(Bilindiği üzere bu üç nüshanın Ebû Davud’un Sünen’i açısından büyük bir önemi vardır. Zira
Sünen’in en güvenilir rivayet nüshası Lü’lüî’ninki olduğu kabul edilir. Nitekim Robson,
Moğultay’ın hocası Mizzî’nin (741/1341) Tuhfetü’l-eşrâf’ında bu nüshayı esas alarak, Sünen’in
İbn Dâse ve İbn Abd nüshaları arasındaki farkları işaret ettiğini ifade etmektedir. Bkz: Robson,
James; “Sünen-i Ebû Davud Nüshalarının Rivayeti”, ter. Koçyiğit, Talat, İlahiyat Fak. Dergisi,
1956, V, Sy. I-IV, s. 175-182
908
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 203
909
a.g.e., I, 302
910
a.g.e., I, 458; II, 113, 210; III, 41
911
a.g.e., V, 229
912
a.g.e., III, 136
913
a.g.e., IV, 6; V, 504
905
201
Ebû Muhammed el-Menbicî’nin müellif hattı ile elde etmiş olduğu nüsha ile aynı
olduğunu söylemektedir.914
Hadisleri zikrederken Moğultay’ın, rivayetin kaynaklarda daha sağlam bir
senedle nakledilen tariki var ise onu zikrettiğini görmekteyiz. Bir yerde bu bağlamda
şöyle demektedir: “Ravînin nakletmiş olduğu hadisin sağlam bir senedle mütâbî
olanını bulduk.”915
Moğultay,
rivayetlerin
durumunu
farklı
nüshalara
bakmak
suretiyle
araştırmakta ve hangi ravinin hangi ravi ile arasında semaı olup olmadığını veya
aralarında inkıta bulunup bulunmadığını tespit ettiği de görülmektedir.916
Moğultay, böylesine geniş bir arama yaparken, kaynaklarda rastladığı ve yer
yer müteahhirun ulemasının nakillerinde hataları varsa düzeltmektedir. Mesela bu
bağlamda onun şu ifadeleri dikkat çekicidir:
“…İbn Huzeyme’nin es-Sahih’ine baktım. Orada söz konusu ifadeyi
bulamadım.”917 “Şeyhimiz Mizzî, Hz. Peygamberin (s.a.s) abdest azalarını birer birer,
ikişer ikişer yıkadığına dair hadisi İbn Mace ve Ebû Davud’un tahric etmediğini
söylüyor. Oysa bu konuda İbn Mâce’de müstakil bir bab başlığı vardır; hadis nasıl
olmasın?”918
Şerhte bazı zayıf kaynaklara yer vermesi
İbn Mâce şerhinde hadisçiliğini yansıttığını gördüğümüz Moğultay’ın,
kaynaklarda hadis ilminde meçhul veya rivayetleri, eserleri zayıf kabul edilen
kişilerden nakiller yapan biri olarak tanıtıldığını görmedik. Ancak onun
çalışmalarında, nakillerde bulunduğu kişi ve eserlere dikkatle baktığımız zaman,
tetkiklerinin güzelliğine gölge düşüren bazı durumlar olduğu göze çarpmaktadır.
Surelerin faziletine dair mevzu hadislere, Şia kaynaklı bazı asılsız rivayetlere
ve İsrâiliyyat türü kıssa ve haberlere yer vermesi açısından eleştirilen Ebû İshak
914
a.g.e., V, 215
a.g.e., V, 247
916
a.g.e., V, 388
917
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 261
918
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 367
915
202
Sa’lebî Nisabûrî’nin (427/1035) 919 el-Keşf ve’l-beyân fî Tefsiri’l-Kur’ân’ından 920
istifade etmesi düşündüren bir husustur.
Öte yandan; Dahhâk b. Müzâhim’in (105/723) et-Tefsir 921 , İbn Merdûye elİsbehânî’nin (498/1104) Esmâü evlâdi’l-muhaddisin 922 , Mukâtil b. Süleyman elBelhî’nin (150/767) Nevâdiru’t-tefsir , Ebû’l-Hasen el-Medâînî’nin Ahbâru’lhavâric 923 , Ahfeş’in el-Emâlî 924 , Ebû Muhammed İshak b. İbrahim el-Büstî’nin
Tefsir 925 , Ebûbekir el-Harâitî’nin (327/938) İ’tilâlü’l-kulûb 926 , Ebû’l Hasen Ali b.
Ahmed el-Vâhıdî’nin (468/1075) Esbâbü’n-nüzûl927, el-Cûzekânî’nin (543/1148) elEbâtîl 928 , Hakîm et-Tirmizî’nin (320/932) Nevâdiru’l-usul 929, İbn Ebü’d-dünyâ’nın
(281/894) el-Hevâtifü’l-cinân 930 ile Fetâvâ’s-Semerkandî 931 ; Tefsiru Evzâî 932 ;
Kitâbü’s-Sakâfatî933; Tefsiru İbn Abbas934 adlı eserleri kullanmıştır.
2. Sahih-i Buharî Şerhi: et-Telvîh
İbn Mâce şerhinden sonra Moğultay b. Kılıç’ın kısmen de olsa, bilgi sahibi
olduğumuz diğer şerh çalışması et-Telvîh’tir.
935
Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’i
üzerine yazılan bu şerh, ne yazık ki eksiktir. Ulaşabildiğimiz 328 varaktan oluşan
hicri 767/1366 istinsah tarihli nesih bir yazma nüshası bulunmaktadır. Şerhin sadece
12. cildi mevcuttur. et-Telvîh’in tanıtıcı bilgilerini birinci bölümde ele almıştık. Bu
bölümde ise şerhte dikkatimizi çeken hususları, metotları ve özellikleri itibariyle
aşağıda “Eserin İncelenmesi” başlığı altında ele alacağız.
919
Mertoğlu, Suat Mehmet, “Sa’lebî”, DİA, XXXVI, 29
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 268
921
a.g.e, IV, 208
922
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39
923
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 141
924
a.g.e, IV, 213
925
a.g.e, II, 324
926
a.g.e, II, 285; III, 24
927
a.g.e, III, 177
928
a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146
929
a.g.e, I, 233
930
a.g.e, IV, 117
931
a.g.e, II, 405
932
a.g.e, IV, 230
933
a.g.e, V, 272
934
a.g.e, V, 211
935
Beyazıd Devlet Kütüphanesi no:1105
920
203
Eserin incelenmesi
Kaynaklar et-Telvîh’in büyük bir şerh olduğunu ifade eder. Ancak Moğultay’ın
bu çalışmasını tamamlayamadığına dair bir bilgi vermez. 936 Bu bakımdan şerhin
kendisinden sonra hüsnü kabul gördüğü bir çalışma olduğu ve müellifin, eserini daha
hayatında iken tamamladığı sonucunu çıkartmak mümkün görülebilir. Zira Moğultay
b. Kılıç, bu isimde bir şerhi olduğunu kendi eserinde de ifade etmektedir.937
Kirmânî’nin (786/1384) el-Kevâkibü’d-derârî adlı şerhini yazarken, lafızların
şerhinde ve manaların izahında Moğultay’ın çalışmasından istifade ettiği, yapılan
taliklerin kitabın maksadını ifade etmediği ve bu sebeple çalışmayı yeterli görmediği
bilgilerini dikkate alırsak et-Telvîh, kendi devrinde çok kapsamlı bir şerh olarak
kabul edilmemektedir. Zira Kirmanî’ye göre Moğultay; daha ziyade etraf vb.
kitapları tamamlayan ve tashih eden biridir.938 Ancak Moğultay’ın kitabındaki “Ben
bu hususu et-Telvîh’te açıkladım”939 gibi yaklaşımlarına bakılırsa et-Telvîh’in içeriği,
metodu ve niteliği bir yana, müellif onu tamamlamış hatta şerhi bitirmediği halde ona
atıflar yapmış da olabilir. Bu hususta kesin bir bilgi yoktur.
et-Telvîh’te dikkati çeken en önemli metot, şerhin “kavlühû” tarzında
yazılmasıdır. İncelediğimiz nüshanın ilk hadisi Hz. Peygamberin (s.a.s): “Halk
arasını düzelten ve bunun için iyi niyetle söz taşıyan veya hayır kasdıyla yalan
söyleyen yalancı sayılmaz” 940 mealindeki rivayettir. Bu hadisin hem “Kitabu’sSulh”ün ikinci babındaki hadis olması, hem de hadisin yarısından başlıyor olması, bu
nüshada akla ilk sayfanın da kayıp olduğunu getirmektedir.941
Moğultay b. Kılıç, hadisi şerh ederken öncelikle hadisin lügavî yönlerini ele
aldığını görebiliriz. Garîbü’l-musannef adıyla da bilinen nâdir kelimeler hususunda
konulara göre tertip edilen ilk lügat kitabı Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm’ın (224/838)
eseri ile alanında önemli yeri haiz olan es-Sıhah gibi çalışmaları referans
göstermektedir. Bazen İbn Dürüsteveyh, Kelbî, Ezherî, İbnü’s-Sîde, Sa’leb gibi lugat
936
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, Lisanu’lmizan, VII, 17; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534
937
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 59
938
Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159
939
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 108, 428, 440
940
Buharî, Sulh, 2
941
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2b
204
alimlerinin görüşlerine başvurulmaktadır. 942 Bazen de İbn Düreyd ve Asmaî gibi
şairlerin sözlerine yer verilmektedir.943
Moğultay’ın kelimenin hakiki ve mecazi anlamlarını inceledikten sonra, fıkhî
bahisler de açtığı görülmektedir. Ancak bunlar kısa kısa bilgiler şeklinde olup geniş
açıklamalar içermez.
Moğultay, yanlış kişi zannedilmesi muhtemel raviler hakkında bilgi
vermektedir. Mesela yukarıdaki hadisin isnadında geçen İbrahim b. Sa’d adlı ravinin
Ya’kub b. İbrahim b. Sa’d olduğunu açıklar. Hakim, İbnü’s-Seken, Ebû Nuaym,
Kelabâzî gibi muhaddislerin isim tespitindeki görüşlerini zikreder.944
Moğultay konu ile ilgili gördüğü hadisleri genelde senedsiz olarak istişhad
kabilinden vermektedir.945
Hudeybiye Musâlahası’nda muahedenin gerçekleştiği anı, Süheyl’in anlaşma
için gelmesi, Hz. Peygamberin (s.a.s) huzurunda duruşu, muahedenin yazdırılması,
Süheyl’in “Resûlullah” sıfatına itirazı… gibi verilen bilgilerden Moğultay’ın tarih ve
rical bilgisini öne çıkardığı anlaşılmaktadır.946
Moğultay b. Kılıç; Hattâbî (388/998) ile İbn Battâl (449/1057) gibi, Buharî’nin
el-Câmiu’s-Sahih’ine şerh yazan hadis şârihlerinin görüşlerinden şerhte sıklıkla
istifade etmektedir.947
Moğultay’ın bazen de hadisleri isnadıyla birlikte verdiği görülmektedir. 948
Senedlerde Haddesenâ tahdis sıygasını kullanır. Hadisin farklı tariklerine işaret eder.
Hadisin tahricini yaparken “Buharî, Ebû Davud, İbn Mâce, İbn Ebî Şeybe ve
başkaları rivayet etmişlerdir” vb. ifadeler kullanır. Alimlerin konu ile ilgili
görüşlerine ayrıca yer verir.949
Eserlerinde senedin ricalini yanlış verdiğini düşündüğü muhaddisler varsa izah
eder. Hz. Peygamberin (s.a.s) Hz. Hasan ile Hz. Hüseyn’in (r.a) iki büyük topluluğun
arasını sulh edeceğine dair hadiste olduğu gibi, rivayetin farklı senedleri varsa
zikreder.
942
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 3b, 5a, 321a
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5a
944
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a
945
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 3ab, 6b
946
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 6ab, 7ab, 8 ab, 9b
947
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5ab; 6b; 14a
948
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 9a, 15a
949
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 9b
943
205
Şerhte Moğultay’ın muhaddislerin hata yaptığını düşündüğü yerler varsa
açıkladığını, ricale dair bilginin ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Moğultay’ın
hadisin mürsel veya merfu olup olmadığını zikrettiği, hadisin sıhhatine dair bilgilere
yer verdiği, ilgili hadisi verirken “Bir Müslüman, diğer bir Müslüman’ı İslam’dan
çıkartamaz” hükmünü verip, detaya girmeden fıkhî sonuçlar çıkardığını söylemek de
mümkündür.950
Buharî’nin sulh kitabının “İmam sulhe işaret edebilir mi?” babında olduğu
gibi 951 , bazen, hadisin isnadını hazfetmekte ve senedin sahabi ismini zikretmekle
iktifa ettiği görülmektedir.952
Moğultay’ın diğer eserlerinde olduğu gibi, geniş bir kaynak taraması yaptığı
anlaşılmaktadır. Ebû Nuaym’ın el-Müstahrec’i, Zübeyrî’nin et-Tabakât’ı, Mühelleb
b. Ebî Sufra’nın Muhtasaru’l-nasîh’si, İsmâîlî’nin el-Müstahracât’ı, Taberî’nin
Tarih’i, Tahâvî’nin Müşkilü’l-âsâr’ı, Ebû İshak es-Sebîî’in Cüz’ü, İbnü’l-Kattân’ın
Kitâbü’l-vehmi ve’l-îhâm’ı, İbn Merdûye, Dahhâk, İbn Abbas ile Mükâtil’in
Tefsir’leri gibi çeşitli kitaplar bunlardan bir kısmıdır.
Hz. İsa’nın (a.s) Şam’a nüzûlü kısmında olduğu gibi, hadisleri açıklarken
bazen konu ile ilgili gördüğü rivayetleri senediyle birlikte verdiğini görebiliriz.
Burada hadisin sıhhatine dair değerlendirmeler yapar. İsnadının ceyyid olup
olmadığını, rivayetin merfu veya mevkuf bulunup bulunmadığını izah eder.
Hadislerin farklı rivayetlerine işaret ederken konu ile ilgili görüyorsa sorular yöneltir.
Mesela Ebû Davud et-Tayâlîsî’nin Müsned’inden, Taberânî’nin Mucem’inden,
Beyhakî’nin Şuabü’l-iman’ından aldığı rivayetlere yer verken, Moğultay’ın “İsa b.
Meryem”in yeryüzünüze indirilmesindeki hikmet nedir?” diye bir başlık açtığını
görüyoruz.
Burada
Kurtubî’den
yapmış
olduğu
alıntılarla
konuyu
detaylandırmaktadır. 953 Bu bakımdan Moğultay’ın hadisleri şerh ederken, yer yer
küçük başlıklar halinde konuyu izah ettiği söylenebilir. Mesela Deccâl’in çıkması ile
ilgili hadisleri verirken “Deccal’in çıkışından önceki alametler” başlığını kullanması
gibi… 954 Öte yandan Deccâl’in Medine’ye giremeyeceğine dair rivayetlerdeki
950
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 10a, 11b
Buharî, Sulh, 10
952
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 12b
953
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 311ab, 312 ab
954
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh 320a
951
206
hikmeti Mühelleb İbn Ebî Sufra’dan yaptığı nakille açıklamakta, kabul etmediği
görüşlerini ayrıca izah etmektedir.955
Buharî’nin söz konusu hadisi başka yerlerde zikretmiş ise Moğultay b. Kılıç,
bunu açıklamaktadır. Eğer aynı hadisi nakleden mesela Ebû Avâne, Müsedded b.
Müserhed vb. bir başka muhaddis var ise, onu da şerh ederken zikrettiğini görebiliriz.
Moğultay’ın bu isimleri zikretmesinden maksadın; Buharî’nin, Ebû Zer rivayetini
kontrol etmek istemesi olduğu anlaşılmaktadır. Moğultay’ın bunu hadisin farklı
tariklerini bulmak için yapması muhtemeldir. Zira o, rivayetlerden hangisinin daha
doğru olduğunu tespit etmeye çalışırken, Sahih’in ravilerinden Ebû Zer’in
hocalarından
Hamevî’yi
(Hammûyî?)
956
ve
Nesefî’nin
957
nüshasını
delil
göstermektedir. 958 Buna göre Moğultay’ın Sahih’in Ebû Zer rivayetini esas aldığı
veya en azından nüsha farklılıklarını dikkate aldığı söylenebilir.
Bazen Moğultay b. Kılıç, konu ile ilgili hadisleri sened vermeksizin ardı ardına
sıralamakta, bu rivayetleri genelde mevkuf haberler olarak vermektedir. Daha sonra
bunlar hakkında ihtilaflı olanları zikrederek aralarını telife çalışmaktadır. Burada
zikretmiş olduğu rivayetleri Taberânî, Begavî, İbn Hibbân ve Ebû Nuaym gibi
muhaddislere isnad etmektedir.
959
Buharî’nin farklı yerlerdeki rivayetleri ile
Müslim’in yapmış olduğu ziyadelere yer vermesi de dikkat çeken özelliklerinden
birisidir.960
Moğultay; Deccâl’in çıkacağına dair görüşün ehli sünnetin bir itikadı olduğunu
söyler. Buna karşı çıkan Haricîler ile bazı Mutezile’nin bulunduğunu ifade eden
görüşlere yer verir. Konuyu izah etme gereği duyduğu yerde “fihi nazar” diyerek
konuya dikkat çeker ve açıklamalarda bulunur. 961 Deccâl konusunu izah ederken
zikretmiş olduğu hadislerin hepsinin sahih olduğunu iddia eder. “Deccâl sağ gözü
955
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 317a
Buharî’nin Sahih’ini Fîrebrî’den nakleden ravi Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Hammûye
b. Yusuf b. A’yan Hammûyî (381/991), 315/927 yılında Fîrebrî’den (320/932) Sahih’i rivayet
etmiştir. Ebû Zer el-Herevî’nin en önemli üç şeyhinden biriydi. bkz. el-Mühelleb İbn Ebû Sufre,
Muhtasaru’n-nasîh, I, 53 (Tahkik edenin giriş bilgileri)
957
İbrahim b. Ma’kıl Nesefî (295/908); Buharî’nin Sahih’ini kendisinden rivayet eden dört kişiden
biridir. bkz. Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahihi ve Hocaları, s. 33
958
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 313a
959
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 316ab
960
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 317b
961
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 318b
956
207
şaşı birisidir”962 mealindeki hadiste olduğu gibi en sahih gördüğü rivayetleri verir.
Kadı İyaz (544/1149) ve Kurtûbî’den (671/1273) yaptığı iktibaslarla konuyu
açıklar.963
“Ashabı kehf ve Ashabı rakîm”e dair rivayeti; İbn Merdûye, Dahhâk, İbn
Abbas ile Mükâtil’in Tefsir’964ine göre tahlil ettikten sonra, Buharî’nin ilgili babta
“Kalplerini metin kıldık, onlara sabır ilham ettik” 965 ifadelerini, ilham olunan
kişilerle ilgili hadisleri zikrederek açıklar. Hz. Ömer (r.a) ile ilgili vârid olan şu
rivayeti verir: 966 “Andolsun ki, sizden önceki ümmetler içinde kendilerine ilham
olunanlar vardı. Benim ümmetim içinde de Ömer b. Hattab onlardan biridir.”967
Moğultay b. Kılıç, hadisin farklı tariklerinde geçen “muhaddesûn ve
mülhemûn” ifadelerinden yola çıkarak bazı açıklamalarda bulunur. “Sâriye hadisi”
adıyla bilinen Hz. Ömer’in (r.a) “Ey Sâriye! Dağa, dağa (sırtını ver)” mevkuf
haberini zikreder. “İsrailoğulları zamanında bir adam vardı. Doksan dokuz kişiyi
öldürmüştü…”968 ve mağara ashabının kıssasını anlatan “Sizden önce yaşayanlardan
üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) gecelemek için bir mağaraya sığındılar ve
içeriye girdiler. Dağdan bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine
kapadı…”969 hadislerini de verir. Ardından sözü Muhyiddîn İbn Arabî’nin (638/1240)
vahdeti vücûd ile ilgili görüşlerine getirir ve onu tenkit eder.970
et-Telvîh’in incelemiş olduğumuz bu nüshasının 328. varağında, istinsah tarihi
hicri 767 (1366) yılı receb ayının yedisi olarak zikredilmektedir. Müstensihin adı ise
İbrahim b. Muhammed el-Abbâsî’dir.971
962
Buharî, Fiten, 27; Müslim, Fiten, 100, 103
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 319ab
964
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 324ab
965
Buharî, Enbiya, 52
966
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 325a
967
Buharî, Fedâilü’s-sahabe, 6, 23; Enbiya, 54; Tirmizi, Menakıb, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,
VI, 55
968
Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Tevbe, 46; İbn Mâce, Diyât, 2
969
Buharî, Enbiya, 50, Büyû’, 98, İcâre, 12, Hars, 13, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100; Ebû Davud, Büyû’,
29
970
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab
971
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 328ab
963
208
D. DİĞER ESERLERİ
1. el-İşâre ilâ Sîreti’l-Mustafa
Moğultay b. Kılıç’ın kitabın mukaddimesinde açıkladığına göre, Celâleddin
Hatîb Kazvînî’nin (739/1338) eseri Telhîsu sîreti’l-Mustafa ve âsâru men ba’dehu
mine’l-hulefâ’sının üzerine yazılmış ve bir takım fevâidi ihtiva eden siyer
çalışmasıdır.972 el-İşâre’nin esas alındığı Kazvînî’nin Telhîs’ine973 kaynaklar ismen
yer vermektedir. Mevcut olmadığı için her iki çalışmayı mukayese etme imkanı elde
edemedik.
Moğultay, siyer-i Nebî’de dikkati çeken pek çok hususu bu çalışmasında ele
aldığını görmekteyiz. Hz. Peygamber (s.a.s) devri olaylarını kronolojik sıraya göre
ele almakta, yaşadığı döneme kadarki halifelerin önemli olaylarına yılları da dikkate
alarak işaret etmektedir.
Eserin İncelenmesi
Hatalı bilgilere işaret edilmesi
Moğultay b. Kılıç, gerek duyduğu yerlerde vehimlere, aktarmış olduğu
bilgilerdeki hatalara işaret etmektedir. 974 Bunu İbn İshak’tan aktarmış olduğu bilgiyi
tashih etmesini örnek vererek açıklayabiliriz:
Kadınlardan ilk Müslüman olan ve peygamberliği tasdik edenleri açıklarken
İbn İshak’ın es-Sîre’sinde; “İlk Müslüman olan kadın, Hz. Hatice’den sonra Hz.
Abbas’ın hanımı Ümmü Fazl, Hz. Ebûbekir’in kızı Esma ile onun kızkardeşi Aişe..”
yi ilk Müslüman olan isimler arasında zikrettiğini nakleder. Moğultay, bunun bir hata
olduğunu tespit ederek şu soruyu yöneltir?
“Henüz doğmamış iken Hz. Aişe’nin Müslüman olduğu nasıl ifade edilebilir?
Onun doğumu, nübüvvetin dördüncü yılında meydana gelmiştir.”975
Bilgilerin rivayetlere dayandırılması
972
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 41
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s.
221
974
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 77
975
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 109
973
209
Hadiseler hakkında rivayetler varsa muhakkak onları değerlendirmekte ve bunu
yaparken sebeb-i vürûda dair bilgileri göz önünde bulundurmaktadır. Bir anlamda
hadis ile tarih bilgisini el-İşâre’de bir araya getirmektedir. Mesela Ebû Yusuf Yakub
b. Süfyan Fesevî’nin (277/890) günümüze ulaşmayan Kitâbü’t-teferrüd’ünden
nakledilen976 ve Hz. Ebû Hureyre’ye (r.a) isnad edilen şu mevkuf haberdeki bilgiyi
tashih etmesi gibi.
Ebû Hureyre (r.a) şöyle diyor: “Rukayye (r.a)’nin yanına vardım. Elinde bir
tarak vardı. Dedi ki; Nebi (s.a.s) az önce yanımdaydı. Onun başını taradım.”977
Moğultay bu bilgiyi şöyle tashih etmektedir:
“Fesevî’nin (herhangi bir açıklama yapmaksızın kitabında) naklettiği978 ve Ebû
Hureyre’ye isnad ettiği bu rivayet doğru değildir. Çünkü Ebû Hureyre (r.a), Hz.
Rukayye’nin (r.a) vefatından iki sene sonra Medine’ye gelmiştir.”979
Moğultay’ın tespiti, Buharî’nin vermiş olduğu bilgiye dayanıyor olmalıdır. Zira
Buharî, Muhammed Ebû Yahya’dan; Hz. Rukayye’nin (r.a) Bedir’den sonra vefat
ettiğini, Ebû Hureyre’nin Hayber gazvesinden sonra Medine’ye geldiğini rivayet
etmektedir. 980 Kütüb-i sitte’de geçen rivayetleri vermesi, bilgileri rivayetlere isnad
ederken son derece titiz davrandığını gösterir.981
Sağlam isnadlar kullanılması
Moğultay b. Kılıç zikretmiş olduğu hadislerin isnadını vermez. Büyük bir
ihtimalle hadisin sıhhatine güvendiği için onları hazf etmiş olmalıdır. Hadisleri
zikrederken kullandığı ifadelerin bir kısmı şöyledir:982
‫“ فقال هلم عليه الصالة و السالم‬Resûlullah (s.a.s) onlara şöyle buyurdu.”
‫“ فقال النيب صلي اهلل عليه و سلم‬Nebî (s.a.s) şöyle buyurdu.”
‫“ وكذالك قوله صلي اهلل عليه و سلم‬Nebî (s.a.s)’in ifadesi de böyledir.”
976
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 98
Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 129 (388)
978
Fesevî, Kitabu’l-ma’rife, III, 162
979
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 98
980
Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 130
981
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 104
982
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 114, 123, 149, 173, 194, 202-217, 285, 335, 418, 419, 422
977
210
Lügat bilgilerine yer vermesi
Moğultay b. Kılıç, bazı isimlerin dünya coğrafyasındaki kullanımına işaret
etmektedir. Mesela Necaşî ismini verirken; melik ismini de açıklar. Necaşî’nin
Habeşistan krallarına, Hakânın Türk sultanlarına, Kaysar’ın Bizans imparatoruna,
Tübba’ın Yemen meliklerine, Batlamyus’un Yunan krallarına, Fityavn’ın Yahudi
krallarına, Nemrud’un Sâbiî meliklerine, Fağfûr’un Hind sultanlarına, Ğâne’nin Zenc
melikine, Kisra’nın Acem kralına, İhşid’in Fergana melikine, Nu’man’ın Acem
öncesi Araplarına verildiğini, Câlût’un Berberi meliki olan kişiye verildiğini,
Firavn’ın Mısır ve Şam krallarına, İskenderiye kralına da Aziz veya Mukavkıs
denildiğini açıklar.983
Tarihi rivayetlerin sahih hadislere arz edilmesi
Moğultay b. Kılıç; zaman zaman tarih bilgilerini hadislerle kıyaslar. Siyer
kaynaklarında hatalı gördüğü bilgiler varsa, hadislerle bunları tashih eder. Özellikle
İbn İshak’ı tenkit edip o hatalarını hadislerle düzelttiğini görebiliriz. 984 Fıkıh
kitaplarından iktibas yapılmış ve yapılan nakilleri hadise aykırı buluyorsa aynı
şekilde tashih etmektedir.985
İslam’da cihad sırasında ilk defa ok atanın Sa’d b. Ebî Vakkâs olduğuna dair
rivayette, İbn İshak’ın onu ilk defa mızrağına bayrak asan kimse olarak tanıtmasını
tenkit eder.986
Moğultay’ın bu hususta ele aldığı bir başka hadise de Hz. Hamza’nın (r.a)
yıkanmadan defnedildiğini ve bu konuda icma bulunduğunu zikrederken, incelediği
Süheylî’nin (581/1185), İbn İshak’tan (151/768) yaptığı nakildir.
İbn Hişam (219/834) es-Sîre’sinde, İbn İshak’tan rivayet etmiş olduğu
“Resulullah (s.a.s) Hz. Hamza (r.a) için cenaze namazı kılınmasını emretti” hadisini,
senedi verirken “müttehem olmayan biri bana rivayet etti” diyerek cerhe delalet eden
983
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 117-119
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 130, 140, 274
985
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 181
986
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 189
984
211
bir lafızla nakletmektedir. Süheylî “burada kast edilen kişi, eğer Hasen b. Umâre ise,
ehli hadis onun zayıf biri olduğuna dair görüş birliği yapmıştır. Bir başkası ise o
zaman ravi meçhuldür” diyerek, Uhud şehidleri dışında Hz. Peygamber’in (s.a.s) bir
başka şehidin cenaze namazını kılmadığını söyler.
Moğultay onun bu görüşüne “Bilakis Hz. Peygamber (s.a.s) bir başka gazvede
bedevi bir ashabın cenaze namazını kılmıştır” diyerek karşı çıkar ve sadece Nesâî’de
geçen bir rivayeti hatırlatır.987
Bu rivayette bir bedevi gelip Hz. Peygamber’e (s.a.s) iman eder. Daha sonra
harbe katılır. Savaş sonunda ganimetler taksim edilir. Hz. Peygamber (s.a.s) bütün
ashabına taksim ettiği gibi, ona da ganimetini gönderir. Ancak o, Resûlullah’ın (s.a.s)
yanına gelir. Ben sana bunun için tâbi olmadım, der. Boğazını göstererek “Bana ok
atılıp buradan isabet almam ve dolayısıyla cennete girmem için sana katıldım” der.
Hadisin devamında bu kişinin bir savaş sırasında şehit olduğu, sonra onu Hz.
Peygamber’in (s.a.s) cübbesine sardığı, önüne alıp cenaze namazını kıldığı ardından
şöyle dua ettiği rivayet edilmektedir:
“Allah’ım! Bu kul, senin yolunda muhacir olarak çıktı. Şehit olarak öldürüldü.
Ben buna şahidim.”988
Süveyd b. Nasr, İbnü’l-Mübarek, İbn Cüreyc, İkrime b. Ammâr, İbn Ebî
Ammâr ve Şeddâd tariki ile gelen bu rivayette raviler güvenilir olup, söz konusu
sahabinin harb sırasında değil de savaşın bittiği zaman şehit olması muhtemel
görülmektedir. Süheylî’nin zikrettiği hadis, Zeylâî’nin (743/1342) Beyhakî’den
(458/1065) naklettiği görüşe göre, senedde ravinin adı geçmediği için munkatı’ kabul
edilmektedir.989
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, kitabında Süheylî’nin öne sürdüğü zayıf
bir rivayeti, daha sağlam görülen bir başka hadisle tenkit etmektedir. Uhud’da
meydana gelen bir hadiseyi, bir başka olay ile açıklamakta ve tarihi bir gerçeği,
hadislere arz ederek ortaya koymaktadır.
Ancak; Hz. Hamza (r.a) için kılınan bir namazın, bir başka sahabi için eda
edilen namazla kıyaslanarak istidlâl edilmesi, rivayetin değerlendirilmesi açısından
987
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 236
Nesâi, Cenâiz, 61, Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 15, 16
989
Zeylâî, Nasbu’r-râye, 312, 313
988
212
doğru ise de hadisenin birleştirilmesi bakımından düşündürücüdür. Nitekim Sindî
“Hz. Peygamber (s.a.s) hiçbir kimse için Hz. Hamza’ya kıldığı gibi cenaze namazını
defalarca kılmamıştır. Bir başkası için namazı sadece bir defa kılmıştır”
demektedir.990
Sebebi nüzûl ve esbâbı vurûda dair bilgiler verilmesi
Moğultay, ilgili olduğunu düşündüğü bir olayda hadis vârid olmuşsa buna
bazen işaret ettiğini görmekteyiz. Moğultay’ın işaret etmiş olduğu bazı örnekler
şöyledir:
Hz. Peygamber (s.a.s) Alkame b. Mücezziz Müdlicî’yi bir müfrezenin başında
Habeşistan’a göndermiş bulunuyordu. Aralarından bir grup ayrılmak istedi. Alkame
de onların başına Abdullah b. Huzâfe’yi komutan tayin etti. Yolda ısınmak veya
yemek için ateş yaktıklarında (şaka yapma huyu olan) komutanları ateşe atlamalarını
istedi. Bir kısmı ateşe atlamak için hazırlanırken komutan, sakın ha yapmayın, ben
size şaka yaptım, dedi. Savaştan döndüklerinde hadiseyi anlattıkları zaman, Hz.
Peygamber (s.a.s) “Onlardan her kim size Allah’a karşı isyanı emrederse, itaat
etmeyin”991 buyurdu.992
Moğultay’ın esbâb-ı vürûda dair verdiği diğer bir örnek Hudeybiye
anlaşmasının yapıldığı yıl, güneşin tutulduğunu ve ramazan ayında yağmur duasına
çıkıldığını söylemesidir.993
Moğultay hadislerin yanı sıra bazı ayetlerin nüzûl sebebi ile ilgili olayları da
zikreder: Mesela “Ondan (Kur’an’dan) önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da
iman ederler” 994 mealindeki ayetin nüzul sebebinin, Necâşî ve ashabı hakkında
olduğuna
995
; Abdullah b. Cahş seriyyesi ganimetle dönünce Kureyş’in, Hz.
Peygamber’in (s.a.s) haram ayda kan döktüğünü söylenmesi üzerine de “Sana haram
990
Sindî, Haşiyetü’s-Sindî, IV, 62
İbn Mâce, Cihad, 40; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 67
992
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 330-331
993
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 278
994
Kasas, 25/52
995
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 131
991
213
aydan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığını soruyorlar” 996 ayetinin nâzil
olduğuna işaret etmiştir.997
Diğer taraftan Moğultay b. Kılıç; Hendek muharebesinde ashabın, ikindi
namazını kılmaya fırsat bulamadıkları ile alakalı rivayetin isnadında bulunan
ravilerin sika olduğunu ifade etmektedir. 998 Hz. Peygamberin (s.a.s) vefatında
kefeninin üç elbiseden oluştuğuna dair Yezid b. Ebî Ziyâd rivayeti ile kabre en son
indirenin Hz. Ali (r.a) olduğu ile ilgili Muğîre hadisinin zayıf olduğuna işaret ettiğini
söyleyebiliriz.999
Netice olarak Moğultay, el-İşare’sinde siyer ve halifelere dair önemli gördüğü
fevaide ilişkin kısa bilgiler vermiş, bunu yaparken tarihçi kimliğinin yanı sıra
muhaddis vasfını da ortaya koymuştur.
2. el-Vâdıhu’l-Mübin fî Zikri Men Üstüşhide mine’l-Muhıbbîn
Birinci bölümde kitabı tanıtırken, onun ana konusu aşk ve sevgi olduğunu ifade
etmiştik. Bu bölümde Moğultay’ı öncelikle bu tür bir eser yazmaya sevk eden örnek
çalışmaların olup olmadığını araştırmakla kitabı incelemeye başlayacağız. Daha
sonra kitabın özellikleri ve hadis ilmi ile irtibatının nasıl olduğuna bakacağız.
Kitaba örnek olan çalışmalar
el-Vâdıhu’l-mübin’e
ışık
tuttuğunu
düşündüğümüz
bazı
çalışmalar
bulunmaktadır. Zira Moğultay kitabın içeriği ile örtüşen bu eserlere zaman zaman
atıflar yapmakta ve onlardan çeşitli örnekler sunmaktadır. Selefin bu kitaplarını,
müelliflerinin vefat tarihini dikkate alarak şu şekilde zikredebiliriz.
996
Bakara, 2/217
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 194 (Diğer örnekler için bkz. a.g.e., s. 225, 245, 252, 275, 320, 329,
344)
998
Moğultay b. Kılıç, el-İşare, s. 141
999
Moğultay b. Kılıç, el-İşare, s. 355
997
214
1. Emâlî
Moğultay b. Kılıç’ın zikrettiği Emâlî 1000 ; Ebû Bekr İbn Düreyd el-Ezdî’ye
(321/933) aittir. İbn Düreyd dilde, şiirde, eski Arap tarihi ve ensâb konularında
döneminin en büyük âlimi kabul edilmekte ve kendisine “âlimlerin en şairi, şairlerin
en âlimi” unvanı verilmektedir.
İbn Düreyd’in şiirlerinin önemli kısmı takip edilen dersler sırasında kaleme
alınmıştır. Ders notları mahiyetinde olduğu kabul edilir. Muhaddislerden Dârekutnî
(385/995) onu sert bir şekilde tenkit ederken, Suyûtî eleştirmenin doğru olmadığı
kanaatindedir. Emâlî, İbn Düreyd’in vermiş olduğu derslerde öğrencileri tarafından
tutulan notlardan oluşur. Bu yüzden tespit edilemediği söylenir. Ancak günümüze
ulaşan bazı nüshalarından anlaşıldığına göre, haber ve hikayelerin yer aldığı beyitler
halinde bir çalışmadır. 170 meşhur râviden nakledilmiş şiir parçalarından meydana
gelmektedir.1001
2. Kitâbü’l-masûn fî sırri’l-hevâ’l-meknûn
Moğultay’ın adını verdiği bu eser1002, Ebû İshak Temîm el-Husrî’ye (413/1022)
aittir. Husrî, ince bir ruh ve edebî bir zevkle seçilmiş en güzel nesir ve nazım
örneklerinden
oluşan
Arap
edebiyatının
temel
eserlerini
kaleme
almakla
tanınmaktadır. Onun edebî fıkra, hikmet, vecize, latife, güldürücü, eğlendirici ve
ibretli hikâye, güzel ve nükteli sözlerden oluşan çalışmaları vardır. Kitâbu’l-masûn
da bunlardan biridir. Ana teması aşktır. Manzum ve mensur parçalardan bazı
seçmeler ihtiva etmektedir. Eserde aşk, aşkın tezahürleri, iffet, kıskançlık, hicran,
vuslat gibi konular ele alınmaktadır. Görüşlerine yer verilen düşünürler arasında sık
sık Yunan filozoflarının adları geçmektedir. Eserin, Kurtubalı İbn Hazm’ın
(456/1064) Tavku'l-hamâme’sine etkisi olduğu kabul edilir.1003
1000
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 168
Karaarslan, Nasuhi Ünal, “İbn Düreyd”, DİA, XIX, s. 419
1002
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 78
1003
Durmuş, İsmail, “Husrî Ebû İshak”, DİA, XVIII, s. 416-417
1001
215
3.
Tavku’l -hamâme (Güvercin Gerdanlığı)
Moğultay’ın işaret ettiği bir başka çalışma1004, İbn Hazm’ın (456/1064) aşk ve
âşıklar konusunda nazım ve nesir karışımı kaleme aldığı bu kitabıdır. İbn Hazm,
bizzat yaşadığı aşka dair, seven ve sevilenlere ait pek çok konuyu hikaye üslubuyla
ele alır. Kitapta bizzat İbn Hazm’ın yazmış olduğu şiirler de vardır. Çalışmasının
hemen hemen her sayfasında fertlerin psikolojik tahlillerini yapmaktadır. Kimi yerde
manzum ifadeler var ise de eser, esasen düz yazılarıyla dikkat çekmektedir.
Okuyucuyu üslubuyla eğlendirir. Eseri tercüme etmeye ilgi duyan ilk kişi, Hollandalı
müsteşrik Reinhart Pieter Anne Dozy (Ö. Miladi 1883) olmuştur.1005
el-Vâdıhu’l-mübin’in özellikleri
Özellikle İbn Mâce şerhi el-İ’lâm, Kütüb-i sitte ricalinin konu edinen İkmâlü
tehzîbi’l-Kemâl gibi kaleme aldığı hacimli çalışmaları içinde bir nebze olsun
gönülleri dinlendirmek için bu eseri yazdığını öğrendiğimiz1006 Moğultay b. Kılıç, elVâdıhu’l-mübin’inde kaynağı bilinen ve ravileri zikredilen hadiseleri anlatmaktadır.
Bu sebeple o, hayal mahsulü olan bir sevginin eseri değil, rivayet niteliğini haiz
haberlerdir.
Moğultay, eserinde mecazi aşkı konu edinmemiştir. Özellikle sahabe, tabiûn
neslinde vâki olan ilahi aşkı konu edinmektedir. Bu yönüyle İbn Düreyd’in
Emâlî’sinden,
Husrî’nin
Kitâbu’l-masûn’undan
ve
İbn
Hazm’ın
Tavku’l-
Hamâme’sinden ayrılmaktadır. Bu bakımdan kitap hadis, tarih, dil ve edebiyat ile
lügatin bir araya getirildiği bir çalışmadır.
Moğultay b. Kılıç, bir yerde cahiliye devrinde Medine’de yaşanan bir olayı
anlatır; o hadisede bir baba veba nedeniyle ölen oğluna bir gün boyunca ağlamaktan
çocuğunun kabri başında vefat etmiştir. 1007 Bir yerde Lokman Hakîm’den 1008 , bir
1004
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 128, 375
İbn Hazm, Tavku’l-hamâme, s. 57-62 (ter. Mahmut Kanık, Güvercin Gerdanlığı)
1006
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 86
1007
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 445
1008
a.g.e., s. 188
1005
216
yerde de Allah korkusundan dolayı abid kız ile erkeğin şehadetinden 1009 bahseden
rivayetlere, sahabeye, tabiuna isnad edilen başka haberlere yer verir.
Anlatılanlar bazen aşk ehli olarak takdim edilen ve kendisinden haber
nakledilen bir kişidir. Bazen Malik b. Dinar (131/747) gibi tabiînden bir zahid1010,
bazen de Ömer b. Abdülaziz’in (101/719) kızı Ümmü’l-Benîn1011 gibi şahsiyetlerdir.
Moğultay muhaddis Harâitî’den (327/939) naklettiği ölünceye kadar ağlaması
dinmeyen cezbe ehli bir hanımın manzum sözlerine de yer vermiştir. 1012 Hocası
Fethuddin ed-Debûsî’den (729/1328) mescitte hadis kıraati sırasında ders
halkasındaki bir kişinin “Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler” 1013
mealindeki ayet okunduğunda ahu figan içindeki (manevi istiğrak hâlindeki) bir vefat
haberini zikretmiştir.1014
Kimi zaman muhaddis İbn Ebü’d-dünyâ’ya (281/894) dayandırılan bir
hâdiseye 1015 , Yemâme harbinde şehit düşen bir gencin menkıbesine 1016 , İbnü’l
Merzübânî’den (384/994) naklettiği Allah aşkından ağladığı için ölen bir gencin
haberine yer vermektedir.1017
Bu sebeple el-Vâdıhu’l-mübin, ravisi ile zikredilen, isnadı verilen veya bir
kaynağa dayandırılan özellikle aşk ehli kimselerin haberlerini içeren bir eserdir. Ama
bu aşk sıradan bir sevgi değildir, eser de bir aşk kitabı değildir. Allah aşıklarının ilahi
sevgiden dolayı şehit olanlarına ait haberleri ihtiva eder.
Aşıkların adları esas alınmış olup, yarı alfabetik bir çalışma niteliği
taşımaktadır. Hadis ve tefsir gibi İslami ilimlerin yanında bu çalışmada tasavvuf ve
felsefe gibi ilim dallarından istifade edilmiştir, alıntılar yapılmıştır.
Sergilediği aşıklar portresinin bir bölümünü Kuran aşıkları gibi ilahi aşkı
gönlünde hisseden kimseler oluşturmaktadır. Bunu eserin geneline yansıtmasının
1009
a.g.e., s. 208
a.g.e., s. 28,
1011
a.g.e., s. 32,
1012
a.g.e., s. 122,
1013
Hûd, 11/108
1014
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 132
1015
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 134
1016
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 166
1017
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 414
1010
217
yanı sıra bölüm başlığı yaptığı (Mesela zikir meclislerinde ölen kişiler gibi)
kısımlarda da müstakil olarak görebilmek mümkündür. Ancak bu, baştan sona devam
eden bir usul değildir.
Hadis ilmi ile irtibatı
el-Vâdıhu’l-mübin; Moğultay’ın ilmi kişiliğine zafiyet getiren bir çalışmasıdır.
Onu bu konuda ilk defa tenkit eden muasırı el-Alâî (761/1360) olmuştur. el-Alâî,
kitabın muhtevasını açığa çıkartmış ve nasıl bir değer taşıdığını ortaya koymuştur.
Daha önce de geçtiği gibi Moğultay bu kitabından dolayı tutuklanmış; ama sonradan
salıverilmiştir. Gerek içerdiği bilgileri olsun, gerekse savunduğu hadisler olsun,
tenkide tâbi tutulabilecek bir kitaptır. Moğultay’ın şiddetle savunduğu ve sahih
olduğunu iddia ettiği aşağıdaki hadis, el-Vâdıhu’l-mübin’in ana omurgasını meydana
getirir.
Moğultay “Kim aşık olur ve aşkını gizleyerek ölürse şehit olur” 1018 hadisini
nakleden Ebû Muhammed Süveyd b. Saîd’in biyografisini verirken de ayrıca elVâdıhu’l-mübîn’i referans gösterir. 1019 Hakim Nisâbûrî’nin (405/1014) “Hadisi
Süveyd’den başkası rivayet etmemiştir” sözünün doğru olmadığını açıklayarak
hadisin sahih olduğunu savunur.1020
el-Vâdıhu’l-mübin; Moğultay’ın hadis ilminde mütesahil olarak nitelenmesine
bir sebep görülebilir. Zira yukarıda geçtiği gibi zaman zaman o, bu eserini diğer
çalışmalarında referans olarak göstermektedir. İbn Hacer’in de dediği gibi Moğultay,
el-Vadıhu’l-mübin’ininde yer alan rivayetlerinden ötürü zafiyet ve sorumsuzluk
taşımaktadır.1021 Bu eseri nedeniyle döneminde oldukça sıkıntı çekmiş ve akranları
arasında alay konusu olmuştur. 1022 Muasırı İbnü’r-Râfi’ (774/1372); Moğultay’ın
hadis ilimlerine dair bilgisinin az olduğunu kanaatini taşımaktadır.1023
1018
Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 156; V, 262; VI, 51; XI, 297; XII, 479; XIII, 184; İbnü’l
Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258; Tacüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-şâfiyyeti’l-kübrâ, II, 288
1019
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281
1020
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281
1021
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-Kâmine, IV, 216; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 313
1022
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16
1023
İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73
218
Tezde Moğultay’ın hadisçiliğini ortaya koymak istediğimiz için, onun özellikle
bu kitabındaki hadisçiliğine dair yaklaşımlarını öğrenmek istedik. el-Vâdıhu’lmübin’in içeriği müellifin dediği gibi, gönülleri dinlendirmek içindir, ama ihtiva
ettiği rivayetler hadis ilmi açısından tartışılır. Rivayetlerdeki yaklaşımını incelerken
kitaptaki bazı rivayetleri ve kitabı yazma sebebi olan hadisi ayrıca değerlendireceğiz.
219
II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ
A. HİCRİ VIII. ASIRDA YAPILAN HADİS ÇALIŞMALARI
Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki yeri tespit etmeden önce onu hazırlayan
devri kısaca hatırlamakta fayda vardır. Moğultay’ın 689-762/1290-1361 yılları
arasında Kahire’de hayat sürdüğü göz önüne alınırsa, hadis ilminin hicri VII. Asırdan
itibaren
başlayan
ve
X.
Asra
kadar
devam
edecek
olan
“Olgunlaşma
Dönemi”ni1024devam ettirmekte olduğunu söyleyebiliriz. Moğultay işte bu dönemin
muhaddisleri arasında yer alır.
VII. (XIII.) yüzyıl ve sonraki dönemlerde hadis rivayeti geleneği eskiye göre
azalarak devam etmiştir. İbnü's-Salâh (463/1070), Mukaddime olarak da bilinen ve
hadis usûlü çalışmalarının mihverini teşkil ederek üzerine yüzlerce çalışma yapılan
Ulûmü'1-hadîs’sini kaleme almış bulunuyordu. Moğultay’ın hocalarından bazısını
yetiştiren Radıyyüddin es-Sâgânî’nin (650/1252) mevzû hadisler üzerine bazı
risaleleri 1025 , es-Sahihayn’ı cem eden Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye’si 1026 şöhret
bulmuştu. Hadis usûlünün önemli simalarından Nevevî, Müslim şerhi el-Minhâc’ını
telif etmiş, günümüzde elden düşmeyen Riyâzu’s-salihîn adlı eserini, dua ve zikir
konusundaki hadisleri bir araya getiren el-Ezkâr’ını tasnif etmiş bulunuyordu.
Hicri V. Asırdan itibaren ilki Bağdat'ta olmak üzere teşekkül eden ve tanınmış
ilim ehlini bünyesinde toplayan Nizamiye medreseleri, hicri VI. Yüzyıldan itibaren
“Dârü’l-hadîs” adıyla önce Dımaşk'ta, daha sonra Mısır ve Bağdat’ta kurulup
yaygınlık kazanmıştı. 1027 Mısır’da Memlûkler, İslâm dünyasının en büyük devleti
olarak ilmin ve irfanın merkezi haline gelmiş ve bu özelliklerini Osmanlıların
yükselme devrine kadar korumaya devam edeceklerdi.1028
1024
Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 96
Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 326, 329; Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda
Hadis İlimleri Literatürü, s. 228
1026
Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 376; Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda
Hadis İlimleri Literatürü, s. 88
1027
Kandemir, Yaşar, “Hadis/Dirâyetü’l Hadis Kitapları”, DİA, XV, s. 36
1028
Yiğit, İsmail, “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 94
1025
220
Hicri VIII. Asrın hemen başlarında hadis usulünde, metot ve sistem bilgilerinin
senedsiz olarak aktarıldığı usul kitapları devri başladı. Bu konuda İbnü’s-Salâh’ın,
Ulûmü'l-hadîs’i kendinden sonra gelen çalışmalara bir ufuk açmış oldu. Nevevî’nin
Takrîb’i ile başlayan ihtisar çalışmalarına Moğultay’ın hocalarından; İbn
Dakîku’lîd’in (702/1302) el-İktirâh, İbn Cemâa’nın (733/1332) el-Menhelü’r-revî,
Huseyn b. Abdullah et-Tîbî’nin (743/1342) Hulâsa gibi eserleriyle katıldığını
görmekteyiz. Moğultay ise bu çalışmalara Islahu kitâbi İbni’s-Salah’ı ile katılacaktır.
Moğultay döneminde, önem arz eden bazı rical çalışmaları arasında; Mizzî’nin
(744/1343) Tehzîbu’l-kemâl’i, Tarihu’l-İslam’ı, el-Iber fî haberi men ğaber’i,
Tezkiretü’l-huffaz ile Siyeru a’lâmi’n-nübelâ’sı sayılabilir. Abdulvehhâb ezZübeyrî’nin (730/1329) Zeylü alâ siyeri a’lâmi’n-nübelâ’sı, Hatîb Tebrîzî’nin
(749/1348) Esmâu ricali’l-hadis mine’l-mişkât’ı, Safedî’nin (764/1363) A’vânu’nnasr fî a’yâni’l-asr’ı, İbn Hamze ed-Dımaşkî’nin (765/1364) et-Tezkire bi ricali’laşere’si ile İbn Kesîr’in (774/1372) el-Bidâye ve’n-nihaye’si bu kategoride
sayılabilecek önemli çalışmalardandır.
Moğultay b. Kılıç’ın tanınmasına sebep olan bu alandaki en önemli kitabı,
İkmâlü tehzibi’l-kemâl adını taşır.
Sahabeyi esas alan rical kitapları arasında Muhıbbü’t-Taberî (694/1294)
Riyâdu’n-nadîra, Abdullah b. Muhammed Mahzumî (703/1303) Marifetüs-sahabe,
Muhammed b. Muhammed el-Kaşgârî (705/1305) Muhtasaru üsdi’l-ğâbe, Zehebî
(744/1343) Tecrîdu esmâis-sahabe, Abbâdî (776/1374) Ğaysu’s-sihâbe, adlı kitapları
yazmış bu devrin mühim ilim ehli arasında yer almaktaydı.1029
Bu çalışmalar arasında Moğultay’ın da Hâşiyetü alâ üsdi’l-ğâbe, , Kitabü’lmuhadramîn, el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-sahabe adlı kitapları
bulunmaktadır.1030
H. VIII. Asırda özellikle sika olan ravilerle ilgili, cerh-ta’dil hükümlerini
uygulayan ravilere özel eserler de kaleme alınmıştır. Mesela Ahmed b. Aybek esSurûcî’nin (744/1343) Kitâbu’s-sikat’ı, Zehebî’nin (748/1347) Ma’rifetü’r-ruvâti’lmütekellem’i, İbn Kesîr’in (774/1372) Tekmiletü’s-sikat’i gibi.
1029
1030
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 235-249
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi ibni’s-Salah, s. 470; İbn Hacer, el-İsabe, I, 377 (544); 485 (829);
648 (1345) IV, 29 (4596) V, 216 (6832)
221
Moğultay’ın bu alanda telif ettiği kitaplar şunlardır: Tenkîhu’l-ezhân fî
tehzîbi’s-sikâti li’bni-Hibban1031 , el-Muâhazât alâ kitab-i’s-Sikâti li’bni-Hibban1032,
İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ li’bni’l-Cevzî
Bu asırda isim ve künyelerle ilgili önemli çalışmalar yapılmıştır. En bilineni
Zehebî’ye (748/1347) ait olan Muktenâ fî serdi’l-künâ’dır. Moğultay b. Kılıç’ın da
aynı alanda bir intihabı vardır. Adı Müntehabü min kitâbi ‘Men vâfekât künyetühû
isme ebîhi li’l-Hatîb el-Bağdadî’dir.1033
Müttefik ve müfterik alanında Moğultay’a kadar en temel çalışma Hatib elBağdadî (463/1071) tarafından yazılmış bulunuyordu. 1034 İbnü’ş-Şecerî Hibetullah
(542/1147), Ebû Musa Medînî (518/1185), Ebûbekir Hâzimî (584/1188) gibi alimler
ma’ttefeka lafzuhû va’htelefe ma’nâhu adları ile bilinen bazı çalışmalar kaleme
almışlardı. Hicri VII. asırda da bazı çalışmalar yapılmıştı. Ancak hicri VIII. asra
gelindiğinde Moğultay dışında bir başkası tarafından müttefik ve müfterik bilgisi ile
ilgili çalışma yapıldığını tespit edemedik. 1035 Moğultay’ın kaleme aldığı eserlerin
adları ise şöyledir: Kitâbu’l-müttefik ve’l-müfterik, Nefahâtü’t-tîb fî tenkîhi kitâbi’lmüttefik ve’l-müfterik li’l-Hatîb el-Bağdadî , Men urife bi-ümmihî ile üzerinde
çalışmayı düşündüğü Kitabün kezâ fealahû Hatîb fi’l-mu’tenif.1036
Bu asırda mu’telif ve muhtelif alanındaki bazı çalışmalar ise şunlardır: İbnü’l
Fuvâtî (723/1323) Kitabu’l-muhtelif ve’l-mu’telif, İsa b. Mesud Zevâvî (743/1342),
İkmâlu’l-ikmâl, Zehebî (748/1347) Müştebehü’n-nisbe İbnü’l-Imâd Hemedânî
(773/1371) ez-Zeyl ale’t-takyîd li ma’rifeti’s-sünen ve’l-esânid. Bazı kaynaklar
Moğultay’ın Zeylü alâ kitabi Ebî Hamid b. Sâbûnî ve Mansur b. Süleym İskenderî
adıyla bir eserinin bulunduğunu kaydetmektedirler.”1037
Zayıf ravilere (Duafâ) dair yapılan çalışmalara gelince Moğultay b. Kılıç
döneminde özellikle Zehebî tarafından yazılan üç eser çok meşhur olmuştu; bunlar
1031
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 190
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 6
1033
Fihrisü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, III, 833
1034
İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s.179 ; Suyutî, Tedrîbu’r-râvî, II, 316
1035
Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 150-153
1036
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, IV, 390
1037
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1637; Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, Ter. Özbek), s. 216, 240
1032
222
el-Muğnî fi’d-duafâ, Mîzanu’l-i’tidâl fî nakdi’r-rical ve ed-Divânu’d-duafâ ve’lmetrûkîn adlarını taşımaktaydı. Bunlardan Mîzan üzerine İbn Hamze (765/1364) etTa’lik alâ mizani’l-i’tidâl’ini telif etmişti. İbnu’t-Türkmâni (750/1350) ed-Duafa ve’l
metrukûne min ashabi’l-hadis, İbn Kesîr Kitabu’t-tekmîl fi’l-cerhi ve’t-ta’dil ve
ma’rifeti’s-sikât ve’d-duafâ ve’l-mecâhîl, adlı eserler kaleme almışlardı.1038 Konuyla
alakalı Moğultay b. Kılıç’ın kitabının ismi İbnü’l-Cevzi’nin (597/1200) Kitabu’dduafâ’sı üzerine yazdığı el-İktifâ bi tenkîhi kitâbi’d-duafâ’sıdır.
Bu asrın kayda değer en önemli faaliyetlerinden biri zevâid konusunda
Moğultay
tarafından
yapılmıştır.
Zevâid
türü
kitaplar,
musannefin
diğer
müsanneflere göre ihtiva ettiği fazla hadislerin tespit edilip ayrı bir kitapta
toplanması maksadıyla yazılmaktaydı. 1039 Zevâid türü çalışmalar bir çeşit ikmal
çalışmalarıdır. Alimler öncelikle fazlalık ihtiva eden hadisleri tek tek tespite
çalışmışlar, bunları daha sonradan hacimli eserler haline getirmişlerdir. Zevaid adı
altında cem edilmeye başlanan bu literatürden, Moğultay sonrası Nureddin
Heysemî’nin el-Mecmeu’z-zevâid’i meşhur olmuş 1040 , hicri IX. asırdan itibaren
zevâidlerin tasnifi yaygınlaşmıştır. Kaynaklarda Moğultay’a ait olduğu kaydedilen
Zevâidü ibn Hibban alâ’s-Sahihayn adlı eser, bildiğimiz kadarıyla bu alanın ilk
çalışmasıdır.
İbn
Hacer,
Moğultay’ın
tamamlayamadığını ifade eder.
1041
bu
eserini
gördüğünü
ancak
onu
Heysemî’nin günümüze ulaşan önemli eseri
Mevâridü’z-Zam’ân’ı1042, İbn Hibban’ın es-Sahihayn’i üzerine bir çalışma olduğuna
göre Heysemî, Moğultay’ın bu çalışmasından istifade etmiş olmalıdır. Nitekim bu
kitabın giriş bilgilerinde muhakkik Esed Dârânî, İbn Hibban’ın eseri üzerine Emir
Alâeddin el-Fârisî’nin (739/1338) el-İhsân fî takrîbi Sahihi İbn Hibban adlı bir tertib
çalışması olsa da esasen Moğultay’ın zevâid türü çalışmada önemli bir adımı
başlattığını kaydetmektedir.1043
1038
Kettâni, Risale, (Hadis literaratürü, Ter. Özbek) s. 319, 321
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 472; Uğur Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 432
1040
Çakan, Lütfi, Hadis Edebiyatı, s. 118-119
1041
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 19
1042
Heysemi, Mevâridü’z-zam’ân, Dâru’s-sekâfeti’l-arabiyye, I-VIII, 1. Baskı (thk.Hüseyin Selim
Esed Dâranî, Abdullah Ali Kuşek), Beyrut, 1411/1990
1043
Heysemi, Mevâridü’z-zam’ân, I, 49 (Zevâid türü çalışmalar için ayrıca bkz. Kettâni, Risale,
(Hadis literatürü, Ter. Özbek) s.373-375; Miras Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 223-226)
1039
223
Ahkâm hadisleri ile ilgili Moğultay’ın hocalarından İbn Cemâa (733/1333) elİ’lâm bi-ehâdîsi'1-ahkâm’ı, Kutbuddin el-Halebî (735/1334) el-İhtimâm bi-telhîsi
kitâbi'l-ilmâm’ı, İbn Dakîku’lîd (702/1302) el-İmâm fî ma'rifeti ehâdîsi'l-ahkâm’ı ile
İlmâm bi-ehâdîsi'l-ahkâm’ı telif ederken Moğultay el-Ahkâm 1044 adıyla bir çalışma
yapmaktadır.
Hadis cüzlerinde Dimyâtî (705/1306) Cüz'ün fîhi zikrü'l-muhacirin min Kureyş’i,
Risale fî kırâ'ati âyeti'l-kürsî, İbn Teymiyye (728/1327) Kelimü't-tayyibe min
ezkâri'n-Nebî, er-Risale fî şerhi hadîsi Ebî Zer, er-Risale fi's-sünne gibi cüz ve
risaleler kaleme almışlardır. Aynı şekilde Moğultay’ın da Cüz ellezî harracehû linefsihî1045, Cüz fî ezâni’n-Nebiyy ve salâtihi alâ’r-râhıle1046, Cüz fi’ş-şürbi kâimen1047,
Salâtü’n alâ’r-râhıle 1048 adlı çalışmalar yaptığını kaynaklar zikretmektedir. Hocası
İbn Cemâa, Muhtasaru Sahîhi'l-Buhâri’yi yazarken Moğultay bir rical kitabını ihtisar
etmektedir. Adı: Muhtasar ikmâlü tehzibi’l-kemâl
1049
Bu asırda hocalarından
Kutbuddin el-Halebî (735/1334) Şerhu Sahîhi'l-Buhârî,
1050
İbn Seyyidünnâs
(734/1335) Nefhu'ş-şezî şerhu Câmiı't-Tirmizî, İbn Teymiyye (728/1327) İn'âmü'1bârî fî şerhi hadîsi Ebî Zerri'l-Ğifârî, Şerhu hadîsi'n-nüzûl, Şerhu hadîsi ‘İnneme'Ia'mâlü bi'n-niyyât’ gibi şerh çalışmaları yaparken Moğultay’ın el-İ’lâm, et-Telvîh,
es-Senen fi’l-kelami alâ ehâdisi’s-Sünen adlı kitaplarının bulunduğunu görürüz.
B. HADİS İLİMLERİNE KATKISI
Hiç şüphesiz Moğultay’ın hadis ilmindeki başarısının arkasında onu yetiştiren
hocaları ve onların hadis ilmine katmış oldukları ilmî ufuk bulunur. Önceki bölümde
değindiğimiz gibi Moğultay’ın yetiştiği yıllarda Mısır çok önemli bir ilim yuvası
haline gelmiştir. Kahire, İslam ülkelerinin güven duyduğu bir yerdir. İlim irfan,
medeniyet ve sanat üssü konumundadır. Pek çok İslam âlimi burada eserler kaleme
almıştır.
1044
İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA,
XXX, s.230
1045
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136-137
1046
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 90
1047
İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VI, 22
1048
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, X, 118
1049
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139
1050
Ebû’l Mehâsin, Zeylü tabakâti’l huffâz li’z-zehebî s. 14
224
Hicri VIII. asırdaki hadis çalışmalarını incelerken işaret ettiğimiz gibi
Moğultay’ın hocaları; sahih hadis kitapları üzerine başta Buharî’nin el-Câmiu’sSahih’i olmak üzere hadis şerh çalışmaları, usûl kitapları, rical edebiyatında cerh ve
tadil kitapları, biyografiler, risale ve cüzler, ahkama dair kitaplar, miftah özelliğini
haiz tertip çalışmaları yapmışlardır.
Tezin sonundaki ekler bölümünde bir tablo halinde de sunulduğu gibi Mısır’da
yetişen pek çok muhaddis vardır. Moğultay yüzlerce İslam âlimi ve kitaplarından
istifade etmiştir. Bu sebeple Moğultay’ın hadis ilmindeki yerini incelerken, onun
kaleme almış olduğu bazı eserlere ilham kaynağı olabileceğini düşündüğümüz
çalışmaların hocaları tarafından başlatılmış olmasını veya bu eserlerin kendisine etki
etmiş olmasını da muhtemel gördüğümüz için bu konudaki bilgileri bir önceki
bölümde ele almıştık.
Moğultay b. Kılıç hicri VIII. asrın başlarında ilim dünyasında neş’et etmeye
başladığında, devrin ilim ehli tarafından ilmî mesainin mahsulünü devşirmeye
hazırdır. Hadis ilminin önemli görülebilecek ilim dallarında hocalarını takip etmiş;
ancak bu takip ilmî eserleri tetkik, telif, tahlil, istidrak, ikmâl vb. olmak üzere bir
takım çalışmalarla kendini göstermiştir. Moğultay b. Kılıç yazmış olduğu kitapları ile
yaşadığı yıllarda temayüz etmiş asrın hadis hafızı, devrin imamı, neseb ilminin
önemli bir şahsiyeti ve muhaddistir.1051
Eseri üzerinde Moğultay’ın ikmal çalışmaları da yapmış olduğu İbn Nukta’nın
(629/1231) isabetle kaydettiği gibi ‘her insaf sahibi bilir ki; Hatib el-Bağdadî’den
sonraki muhaddisler, onun eserlerinin yetiştirdiği kişilerdir.’ Bu sebeple ‘bana
hocasını söyle sana talebesini anlatayım’ 1052 kabilinden Moğultay b. Kılıç’tan sonra
gelen muhaddislerce kendisini öne çıkartan ilmî özellikleri burada vurgulamakta
fayda görüyoruz.
1051
Safedî, A’yânül-asr, V, 433; İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV,
215; İbn Kutluboğa, Tacüt-terâcim, s. 269; İbn Fehd, Lahzül-elhâz, s. 133
1052
Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı, s. 142
225
1. Ahkâmü’l-Hadîs
Moğultay
b.
Kılıç’ın
hadisçiliğinde
fıkıh
söyleyebiliriz. Bazı kaynaklar onun el-Ahkâm
ilminin
1053
önemli
olduğunu
adlı bir çalışmasından
bahsederlerse de, bunun Kütüb-i Sitte’nin en sahih rivayetlerinin bir araya getirdiği
çalışması olduğu kanaatindeyiz. Zira Moğultay bir çalışmasında, önce ed-Dürrü’lmusûn adıyla kaleme aldığı ancak daha sonra ed-Dürrü’l-manzûm’ adını verdiği
kitabında, Kütüb-i sitte hadislerinin ahkama dair rivayetlerini bir araya getirdiğini
söyler. 1054 İbn Fehd de onun Kütüb-i sitte imamlarının ittifak ettiği ahkama dair
hadisleri ihtiva eden bir kitabı olduğu söylemektedir.1055 Talebelerinden Cemâlüddin
Yusuf el-Malatî (803/1400), bu kitabını hocasına okuduğunu ifade eder.1056
Moğultay’ın ahkâmu’l-hadise dair verdiği bilgiler İbn Mâce şerhinde sıkça
görülür. 1057 Akşam namazının vakti ile ilgili bölümde, adeti olduğu üzere önce
rivayetleri değerlendiren Moğultay, rical hakkında bilgi verir. Konuyla ilgili gördüğü
Ukbe b. Âmir’den rivayet edilen şu hadisi zikreder. “Resûlullah (s.a.s); ümmetim
akşam namazını yıldızlar çokça görülünceye kadar geciktirmedikçe fıtrat üzere
devam eder.”1058
Moğultay şöyle der: Ebû Davud bu hadisi, tek başına (münferid olarak) Ukbe b.
Âmir’den nakletmemiş, bilakis bir önceki ravi Mersed b. Abdullah’ın şu sözüyle
nakletmiştir: Ukbe b. Âmir Mısır’da bulunurken, Ebû Eyyûb (r.a) yanına geldi.Ukbe
akşam namazını geciktirmişti. Ebû Eyyûb (r.a) yanına geldi, namazı neden geç
bıraktığını sordu. O da meşguliyetin alıkoyduğunu söyleyince, sen işitmedin mi
diyerek yukarıdaki hadisi nakletti. O da işittiğini söyledi. Bunu Ebû Davud, hadisten
hüküm çıkarmak için (istinbat) yapmıştır. Ebû Ali Tûsî’nin Ahkâm’ında zikrettiği ve
bunun bir benzeri olan Ümmü Habibe (r.a) hadisi de aynıdır. Bu hadisler akşam
namazının erken kılınmasının müstehab olduğuna işaret etmektedir. Şiiler dışında
ulema arasında bu konuda ihtilaf yoktur.1059
1053
İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 111
1055
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139
1056
Sehavî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 335; Kehhâle, Mu’cem, XII, 313
1057
Diğer örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 157; V, 49, 201, 327, 328
1058
Ebû Davud, Salat, 6, Nesâî, Mevâkît, 43, 45; İbn Mâce, Salat, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV,
147; V, 417
1059
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 320
1054
226
İbn Mâce şerhinin mescitlerin sıvanıp yükseltilmesi ile ilgili kısımda ise
Moğultay’ın “Ameli bozulan her topluluk, mescitlerini süslemeye yönelmiştir” 1060
hadisini açıklarken, açıklamaların ardından “bu hadis, namazın malla müdafaa
edilmeyeceğine bir delildir” diyerek hüküm çıkardığını görebiliriz.1061
Onun bu özelliğini Buharî şerhi et-Telvîh’te de görmek mümkündür. Mesela
“Halk arasını düzelten ve bunun için iyi niyetle söz ulaştıran veya hayır kasdıyla
yalan söyleyen yalancı değildir” 1062 hadisini şerh ederken, harb sırasında yalan
söylemekle ilgili bahisler açmakta, İbn Battâl gibi alimlerin fıkhî görüşlerine yer
vermektedir. 1063
Moğultay’ın fıkhî yaklaşımını hadis usûlünde de görebilmek mümkündür. Zira
o, yer yer fakihlerin hadis anlayışına önem verdiğini gösterir. Nitekim İbnu’s-Salah’a
yapmış olduğu ikmâl çalışmasında, rivayeti kabul edilen kişilerle ilgili mürüvvet
kavramını incelerken şöyle demektedir: Hadis ve fıkıh imamlarının cumhuru,
rivayetiyle ihticac olunan ravinin rivayetinde adil ve zâbıt olmasını şart
koşmaktadırlar.1064
Görüldüğü üzere Moğultay, fıkıh imamlarının görüşünü de önemseyerek, aynı
zamanda fıkıh ilminin birikimlerini yansıtmaktadır. Ancak bunlar, onu bir fakih
sıfatıyla öne çıkartacak seviyede değildir. Rivayetlere daha fazla yer vermekte, nadir
de olsa fıkhî hükümler çıkartmakta ve bazı tespitlerde bulunmaktadır.
2. Rivayetçiliği
Moğultay’ın rivayetlerde zaman zaman çok hassas davranırken, bazen de
dikkatle eğilmediğini görüyoruz. Hadisin senedinde geçen ravinin tespitinde
hassasiyet gösterirken, bir kaynaktan alıntı yaparken aynı titizliği göstermemektedir.
Mesela Moğultay, bir yerde kitapta verilen kaynaklara baktığını ama orada denileni
bulamadığını ifade ederken, Buharî’nin görüşünü aynen aktaran Ebû Bişr Dûlâbî’nin
görüşü aktarırken hata yaptığını söyler. Başka bir yerde ise İbn Mâkûlâ’dan hatalı
bilgi aktarmakla Mizzî’yi tenkit eder, bir başka yerde Mizzî’nin yapmış olduğu
hatanın, onun Lâlekâî’den (418/1027) naklettiği hatalı bir açıklama olduğunu
1060
İbn Mâce, Mesacid, 6
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 182
1062
Buharî, Sulh, 2
1063
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a
1064
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 299
1061
227
zikreder ve “Buharî, Tarih’inde böyle bir şey söylememiştir” der. 1065 Bu tür
ifadelerinden anlıyoruz ki Moğultay, zaman zaman müelliflerin kaynaklarını bizzat
görmeyip onlardan nakleden eserlerden de bilgi aktarmaktadır.
Moğultay bazen ricali değerlendirirken rivayetlerini de konu edinir. Mesela
niyet hadisinin (her nesilden sadece) birer ravisinin olduğunun söylenmesini kabul
etmez. 1066 Bu görüşünü Dârekutnî’nin rivayetine dayandırmakta ve hadisin iki ayrı
tariki olduğunu dile getirerek karşı çıkmaktadır. Niyet hadisinde bazı alimlerin kitap
yazdığını ama kendisinin görmediğini ifade ettiği bir cüzde rivayetin çok tariki
bulunduğunu söylemektedir. Fakat bu sözlerini rivayet yönüyle tahkik etmez.
Halbûki Moğultay’ın delil olarak ele aldığı yukarıdaki rivayet, Zeylâî’nin
verdiği bilgilere göre, Dârekutnî’nin Kitâbü’l-ılel’inde geçmektedir. Hadisin mütâbii
de yoktur. Rivayetin tek kaldığı sanılan ravinin şeyhinden, bir başka ravi tarafından
nakledilmesi söz konusu olmamıştır. Dârekutnî, niyet hadisini Mâlik, Yahya b. Saîd,
Muhammed b. İbrahim Teymî, Alkame b. Vakkas ve Ömer tariki ile
nakletmektedir.1067 İşte bu yüzden Moğultay’ın, rical tenkidini yaparken gösterdiği
titizliği bazen rivayetlerde göremeyebiliyoruz.
3. Tenkitçiliği
Moğultay b. Kılıç’tan bahseden kaynaklar, yaşadığı asırda onu öne çıkaran
özelliğin, ikmal ve istidrakleri bağlamında tenkitçiliği olduğunu kaydeder. Gördüğü
hataları düzeltmek ve bu eserlere ilâvelerde bulunmasını en önemli meşgalesi olarak
zikrederler.1068
Moğultay’ın kaleme aldığı eserler, önceki musennafatın derli toplu bir sunumu
şeklindedir. Yaşadığı devrin getirmiş olduğu özelliğin sonucu olarak eserlerini ve
çalışmalarını ikmal ve istidrak ehli biri olarak, ince eleyip sık dokumaktadır.
Moğultay kimi zaman mesela; el-Medhal’inde olsun 1069 veya el-Müstedrek’inde
1065
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 314; II, 6, 11, 51
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 136, 137
1067
Zeylâî, Nasbu’r-râye, 302, 303
1068
İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; İbnü’l-Irâkî Ebû Zur’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312
1069
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 103; II, 259
1066
228
olsun 1070 el-Hakim en-Nisâbûrî’yi (405/1014) mütesâhil davranmakla tenkit eder.
Kimi zaman da onu bir muhaddisin işinin esasen metin ve isnad konusunda çok titiz
olmasının gereğini söylerken buluruz. 1071
Bazen rivayet veya bir fikir hakkında icma olduğunu söyleyen biri varsa,
icmaın nerede ve kimler tarafından sağlandığını sıkı bir şekilde araştırırken görürüz.
Zira bir meselede veya rivayette icma olduğunu ifade etmek iddialı bir cümledir.
Moğultay adeta bu ifadeyi söker alır ve tenkide tabi tutar. Mesela Ebûbekir b. Şeybe,
Şureyk, Mikdâm b. Şureyh b. Hânî, babasından onun da Hz. Âişe’den (r.a) naklettiği
“Hz. Peygamber (s.a.s) yanına geldiğinde misvak kullanmaya başlardı” 1072 hadisi
naklederken, İbn Mende’nin (375/985) hadisin sıhhati hakkında icma vardır demesini
eleştirir. Buharî ve Tirmizi’de muhalif rivayetler varken icma nasıl olabilir? diye
sorar.1073
Moğultay ravilerin nesepleri konusunda uzman olduğunu sıkça gösterir. Sahabi
ismini yanlış zabt eden Ebû Ahmed el-Askerî’nin (382/992) söz konusu hatasını
tashih etmeden geçmez. 1074 Yanlış kişi zannedilmesi muhtemel raviler hakkında
muhakkak bilgi verir. Mesela hadisin isnadında geçen İbrahim b. Sa’d adlı ravinin,
Ya’kub b. İbrahim b. Sa’d olduğunu açıklaması gibi. el-Hâkim, İbnü’s-Seken, Ebû
Nuaym, Kelabâzî gibi muhaddislerin isim tespitindeki görüşlerini verir.1075
Moğultay’ın aynı rivayetin, kitaplardaki durumu hakkında engin bir bilgiye
sahip olduğunu görürüz. Mesela Ebû Davud es-Sicistânî’yi (275/889) hadisi bir
keresinde mürsel olarak verdiğini, bir başka yerde ise aynı hadisi mahfuz olarak
rivayet ettiğini tespit eder. Bunu bir hata olarak kabul eder ve düzeltir.1076
Moğultay, hadisi açıklarken ravi ve rivayeti hakkında geniş bir araştırma
yapmaktadır. Ayrıca kendi zamanına ulaşan diğer bazı şerhlere de ulaştığını ve
Hattâbî (388/998), İbn Battâl (449/1057) gibi Buharî’nin es-Sahih’ine şerh yazan
hadis alimlerinin görüşlerinden istifade ettiğini söyleyebiliriz.1077
1070
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 110, 142, 185; II, 95; V, 39
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 154
1072
İbn Mâce, Taharet, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 42, 110, 183, 186, 188
1073
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 115
1074
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 210, 211
1075
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a
1076
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 344
1077
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5ab; 6b; 14a
1071
229
Moğultay’ın senedde geçen ravileri cerh-tadil hükümleri yönüyle incelerken,
rical kitaplarında olduğu gibi, söylenenleri iyice tahkik eder. Mesela Ebû’l-Fadl
Tahir el-Makdîsî’nin Tezkire’sinde geçen bir ravi hakkında muhaddislerin zayıflığına
dair icma olduğunu zikretmesine karşı çıkarak şöyle der: “Iclî, Tarih’inde onun
bahsettiği raviye yer vermiş ve hakkında saduk, câizü’l-hadis ve sahibü’s-sünne
sıfatlarını kullanmıştır. O halde ravinin zayıf olduğuna dair nasıl icma olabilir?1078
Buradan anlıyoruz ki Moğultay, önceki alimlerin kitaplarını, çalışmalarında
kaynak olarak ele alırken eleştirel bir gözle de incelemektedir. Bunun sonucunda
geçmiş kaynaklarla kendisinin telif ettiği eserler arasında bir mukayese yapmayı
hedeflemektedir. Zaten onu öne çıkartan bu tenkitçi yönü olmuştur.
Sehavî, Moğultay’ın ez-Zeyl alâ kitabi Ebî Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve
Mansur b. Süleym el-İskenderî (672/1273) adıyla Mansur b. Selîm ile İbnü’sSâbûnî’nin zeyllerini bir araya getirdiğini ifade etmektedir. 1079 Katip Çelebi’ye
(1067/1657) göre bu büyük bir zeyldir. Moğultay burada geçen isimlerin çoğuna
şairlerin ve arapların neseplerini de eklemiştir.”1080
Moğultay’ın el-İnâbe’yi kaleme alırken Izzüddin İbnü’l-Esir’in (630/1232)
Üsdü’l-ğâbe’sini kaynak vermesi de onun tenkitçi yönünü gösteren bir yaklaşım
olarak görülebilir.
Moğultay’ın yaptığı ilavelerin, ikmallerin hepsi yerinde ve olması gereken
midir? sorusuna en sağlıklı cevabı kanaatimizce İbn Hacer (852/1448) vermektedir.
İbn Hacer, Ebû Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve Mansur b. Süleym el-İskenderî’nin
(672/1273) kitaplarına yazmış olduğu zeyl hakkında bilgi verirken, Moğultay’ın
yaklaşım tarzını da ifade etmekte ve “Moğultay’ın bu eseri büyük bir zeyldir; ancak
içinde pek çok hata, gereksiz bilgiler ve tekrarlar bulunmaktadır”1081demektedir. İbn
Hacer, Moğultay’ın Ulûmü’l-hadis’e yaptığı ikmâl çalışmasında da aynı düşünceye
sahiptir. Ona göre Moğultay, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ındaki ilavelerin pek çoğunu
yanlış anlama ve hatadan kaynaklanarak ilave etmiştir.” 1082 İbn Hacer’in bu kitap
1078
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 259
Sehavî, Fethu’l-muğîs, IV, 229
1080
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1637
1081
İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Tebsîrü’l-müntebih, s. 2
1082
İbn Hacer, Lisanu’l-mîzan, VII, 17
1079
230
hakkındaki değerlendirmelerini ve tenkitlerini, Moğultay’ın Islahu kitâbi İbni’sSalah adlı eserini tezde ele alırken inceledik.
4. Hadis Ravileri İlmi
Hadis rivayetinde hadise “sahih” hükmünü verebilmek için öncelikle söz
konusu hadisin ricali sika olmalıdır. Bu bakımdan muhaddisler, hadis ricalini
önemsemişler ve hadisi rivayet eden kişilerin cerh-tadil durumlarını araştırmaya
önem vermişlerdir.
Hadis ravileri ilmi; hadis ravilerinin hadis rivayeti bakımından tetkik edilmesi
ile ilgilenir.1083 Bu ilim dalında Buharî’nin (256/869) et-Tarihü’l-kebir adlı eserinin,
kendisinden sonraki rical kitaplarına kaynak teşkil ettiği ifade edilir.1084
Tarih ve tabakat adı altında ravilerden bahsetmek, önemli bir ilim dalıdır; zira
ravinin sika olması veya çeşitli kusurlarla tenkit ediliyor olması, onun rivayetinin
değerini gösterir.
Moğultay b. Kılıç hadisi nakleden ravilerin durumunu önemsemektedir. Bu
bakımdan o, rical ve tabakata dair kaleme aldığı eserlerinde, ravilerin tanınması ve
bilinmesi hakkındaki kanaatlerini, kendinden önceki alimlerin de görüşlerini alarak
açıklar. Senedlerde ravi isimlerindeki karışıklığı giderir. Bu sebeple isnadın üzerinde
daha çok durmaktadır. Zira hadis ilminde pek çok alim, hadisin isnadını dinin
korunması olarak değerlendirmektedir. Nitekim Muhammed b. Sirin (110/728) “Bu
ilim dindir; dininizi kimden aldığınıza dikkat edin” 1085 şeklindeki uyarısı, isnada
titizlik gösteren alimlerin en belirgin özelliklerinden biri kabul edilir.
Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse Moğultay, mesela Asım b. Ömer b. Hafs
b. Asım ismindeki bir raviyi, İbn Hibban’ın (354/965), bir defasında es-Sikât’ında
diğer bir keresinde de Kitabu’l-mecrûhîn’inde münkerü’l-hadis olmakla tavsif
ettiğini ifade söyler. Kitabu’l-mecrûhîn’de onun sika ravilere muvafık olacak şekilde
rivayeti tespit edilmedikçe, hadisi ile ihticac olunmayacağını söylediğini nakleder.
İbn Hibban gibi bir muhaddisin böylesi bir hatayı nasıl yapabildiğine dikkat çeker.
1083
Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 89
Kettâni, Risâle, (Hadis Literatürü, Ter. Özbek), s. 260
1085
Müslim, Mukaddime, 7
1084
231
es-Sikat’ı bu yönüyle tetkik ettiğini telmih ederek “biz, bu konuyu delilleri ile elMuâhazât alâ kitâbi’s-Sikât ismini verdiğimiz eserimizde açıkladık” der.
İbn Hibban hadis ricali hakkında mevsuk olan hadis otoritelerini referans
göstererek; Asım b. Ömer b. Hafs’ı İbn’ul-Cârud’un (307/919) zayıf gördüğünü ve
hadisini huccet almadığını söyler. Bezzâr (286/899) Sünen’ine hadisini almış ise de
onun hafız olmadığını kaydeder. İbn Sa’d’a (230/844) göre o, şiir ile meşhurdur.
Ukaylî (324/935) ve Ebû Yahya Sâcî (307/919) onu zayıf ravilerden sayar.
Moğultay; Asım b. Ömer b. Hafs’ın İbn Şahin’in (385/995) es-Sikat adlı
eserinde mevsuk olarak zikredildiğini, Darekutnî’den (385/995) nakledilen bir
rivayette de bunun teyit edildiğine dikkat çeker. İki büyük hadis imamının şu tespiti
yaptıklarını söyler: “Asım b. Ömer b. Hafs’ın soyu Ömer b. Hattab’a (r.a) uzanır.
Dört oğlu vardır, hepsi de sikadır: Abdullah, Ubeydullah, Asım ve Ebûbekir. İşte
Asım b. Ömer bu dört kardeşten biridir. Hadis rivayeti az ise de kendisi sikadır.”
Moğultay İmam Nesai’nin (303/915) bu dört kişi hakkında sika olduklarına
dair görüşünü verir. İbn Huzeyme’nin (311/923) Sahih’inden bu raviyi teyit eden
rivayeti zikreder. Ardından “Bana göre Asım, Abdullah ve Ubeydullah’ın kardeşidir”
görüşünü aktarır.1086
Bu izahlardan anlıyoruz ki, Moğultay b. Kılıç; hadis ravileri ilminde söz
sahibidir. Raviler hakkındaki bilgilere geniş ölçüde hâkimdir. Hadis otoritesi kabul
edilen müdekkik âlimlerin görüşlerinden ve nakillerinden istifade eder. Hükmü
muhakkak bir delile ve alanında söz sahibi bir muhaddise dayandırır.
Moğultay’ın en güçlü olduğu alan nesep ilmidir. Kişilerin nesep ve künyelerini
tespit etmekte belirgin bir özelliğe sahiptir. Moğultay ensab ilmindeki maharetini
hocası Dimyâtî’den almış olma ihtimali olabilir. Zira kitaplarında Dimyâtî’den sema
yoluyla hadis naklettiğini görüyoruz.1087
Buradan onun Dimyâtî ile karşılaşıp kendisinden hadis dinlemiş olduğu
sonucunu çıkartabiliriz. Moğultay’ın bu konuda alt yapısını Dimyâtî’nin aldığının bir
göstergesi olarak, günümüzde maalesef kayıp olan Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü Hazrec)
1086
1087
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 5
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399
232
1088
gibi eserlerine vaktiyle sahip olmasına ve ondan istifade ettiğine bağlayabiliriz.
Ancak onun bu konuda kendisinden bizzat ders aldığını tespit edemedik.
Kaynakların Moğultay’ın ensab ilmini gerçekten iyi bildiğini ifade etmesi1089,
hocası Dimyâtî’nin devrinin neseb ilminde önde gelen alimi olması 1090 , hatta
kendisinin bizzat Dimyâtî’nin yazmış olduğu bazı kitaplara sahip olduğunu ifade
etmesi1091, ensab ilminin temelini meydana getiren isim, nesep, künye gibi hususlar
da onun öne çıkmasını desteklemiş olabilir.
İbn Hacer gibi alimlere göre Moğultay, ensabı iyi bilen bir alimdir ama hadis
ilminde uzmanlığı olmayıp orta seviyede bir bilgiye sahiptir.1092 Irâkî’ye aynı asırda
yaşayıp da birbirleri ile mukayese etmesi istenen dört âlim Moğultay b. Kılıç
(762/1361), Ebû’l-Fida İbn Kesîr (774/1372), İbnür’-Râfi’ (774/1372) ve Ebû’lMehâsin el-Hüseynî (765/1364) hakkında görüşü sorulunca “bu dört kişi arasında
bilgisi en geniş olup ensabı en iyi bileni Moğultay’dır”1093 diyerek, onu muhaddisleri
öne çıkartan ilim dallarında değil de ensab ilmi arasında bir alim olduğunu takdir
etmiştir.
Moğultay’ın çalışmalarında yararlandığı ensab ilmi kaynaklarının sayısı hiç de
az değildir. Mesela İbnü’l Esîr’in (630/1232) el-Lübâb fî tezhibi’l-ensab1094, İbnü’l
Kelbî’nin (204/819) el-Cemhere
Kureyş
1096
1095
, Zübeyr b. Bekkâr’ın (256/869) Nesebü
, Ebû Ubeyd Kâsım b. es-Sellâm’ın (224/838) Kitâbü’n-neseb 1097 , el-
Kelebî’nin (146/763) Nesebü Mead ve’l-Yemeni’l-kebir
1088
1098
, İbn Kudâme el-
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 282
İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Kehhâle, Mucem, XII,
313; Kettânî, Fihrisü’l fehâris, I, 440
1090
Suyûtî, Tabakatü’l-huffâz, s. 515
1091
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147
1092
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
1093
Suyûtî, Tabakatü’l-huffaz, s. 537; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440
1094
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, s. II, 51
1095
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 36
1096
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 20
1097
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 248; el-İ’lâm, I, 460; III, 120
1098
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, s. I, 83
1089
233
Makdisî’nin (620/1223) el-İstibsâr fî nesebi’s-sahabe mine’l-ensâr1099 adlı kitaplar
gibi…
Ravilerin sahabi olup olmadığını araştırdığı el-İnâbe’sinde ve Kütüb-i Sitte
ricalini esas alan İkmâlü tehzibi’l-kemâl’inde Moğultay’ın, ravilerin isim tespitine ve
nesebine dair verdiği bilgileri de dikkate aldığımızda 1100 özetle şunu tespit etmiş
bulunmaktayız: Moğultay, hadis ravilerine dair önemli bir donanıma sahiptir. Bunu
ensab ilmi ile de birleştirmiştir. Çalışmalarında hadis ravilerine dair vermiş olduğu
bilgileri hem rical, hem de ensaba dair pek çok kaynağın adını zikrederek
aktarmaktadır.
5. Cerh-Ta’dil Bilgisi
İbnu’s-Salah “Ulûmül hadis”inde “rivayeti kabul olunan ravinin sıfatını”
açıklarken ravinin rivayetinde adil ve zâbıt olmasını gerekli şartlardan biri görür;
hadis ve fıkıh imamlarının cumhurunun da bunu şart koştuğunu dile getirir. Şart
koşulanlar arasında ravinin Müslüman, âkil bâliğ olması, fısk belirtilerinin olmaması
v.b. özelliklerinin yanı sıra saygınlığına zarar verecek davranışlarda (Havârimu’l
mürûet) bulunulmasını da zikreder.1101
Moğultay b. Kılıç ise ravinin saygınlığına zarar verecek davranışın esasen bu
şartlar arasında bulunmadığını; bunu sadece Şafiî ve ashabının ifade ettiğini, Hatib
el-Bağdadî gibi alimlerden yaptığı nakillerle İbnu’s-Salah’ın koyduğu bu şarta itiraz
eder.1102
Moğultay b. Kılıç’ın, İbn’us-Salah’ın görüşüne itirazının sebebi, mürüvvet
kavramına yüklediği anlamdan kaynaklanıyor olmalıdır. Ona göre mürüvvet, geniş
anlamda kullanılmaktadır. Nitekim talebesi Irâkî’nin de ifade ettiği gibi; ravide
adaletin şartı –genel kabule göre- beştir. Bunlar, Müslüman ve ergen olmak, akıl
sahibi olup büyük günah işlememek veya küçük günahlarda ısrar etmemek ve
mürüvveti yok edecek şeylerden uzaklaşmaktır. 1103
1099
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 216, 120, 216
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, 242; II, 230; İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 36, 69
1101
İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 50
1102
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 299
1103
Irâkî, Fethu’l-muğîs, s. II, 5
1100
234
Öyle anlaşılıyor ki, Moğultay b. Kılıç’ın, İbnu’s-Salah gibi müteahhiriun
ulemasının görüşünü kabul etmekle birlikte, “mürüvvetin çok genel anlamda
değerlendirilmemesi gerektiği” düşüncesinde olduğu sonucunu çıkartıyoruz. Çünkü:
“Ulemaya göre adalet; insanın, mürüvvetini ihlal edecek şeylerden sakınmasını
gerektiren bir sıfattır. Ancak bu, şahsın örf ve âdetine göre değerlendirilir. Mesela bir
defaya mahsus olmak üzere işlenen bir günah kasıtsız yapılmış olmaları ihtimali
dolayısıyla, mürüvveti ihlal edici bir özelliğe sahip değildir. Fakat insan, günah
işlemeyi âdet haline getirir yahut bu filler o şahıstan sık sık tekerrür ederse, kişi
mürüvvet sıfatını kaybeder. Mürüvvetin ihlali ya onu ihlal edenin aklındaki bozukluk,
ya dinindeki noksanlık, ya da hayasındaki azlık sebebiyle olur. Bunlar, o kimsenin
sözüne karşı olan güven duygusunu yok eden amillerdir. Bu sebeple hadisçiler,
mürüvvetten yoksun kişilerin hadislerini almaktan ve onları rivayet etmekten
titizlikle sakınmışlardır.”1104
6. Hadis Şerhçiliği
Arapça’da “şerh” kelimesi bir şeyi kesmek, açmak, parça parça etmek, bir
konuyu izah etmek, açıklamak, sözü kast edilen anlamda anlatmak gibi anlamlara
gelir.1105
İslamî ilimlerden özellikle hadis ilminde pek çok şerh çalışması yapılmıştır.
Hakkında pek çok çalışma yapılmış olması sebebiyle olsa gerek Taşköprîzâde ve
Katip Çelebî gibi kitabiyat üzerine çalışma yapan alimler “şerh”i bir hadis ilim dalı
olarak kabul etmekte; onu Resûlullah’ın (s.a.s) muradını şer’i şerife ve Arap diline
uygun kaidelere göre anlamak, şeklinde tarif etmektedir.1106 Tek bir hadis hakkında
şerhler yapıldığı gibi, bir hadis kitabı üzerine, hatta hadis usulü kitaplarına dair şerh
çalışmaları yapılmıştır.
Hadis şerhleri, lügat açısından önemli lafızlar ve müşkil manalar ihtiva eden
hadisleri açıklamak için yazılır. Hadislerin irabını, hükümlerini ve bu hükümlerle ile
ilgili fakihlerin görüşlerinin tespit edildiği eserlerdir.
1104
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 299
İbn Manzur, Lisânü’l-arab, VII, 73 -74
1106
Taşköprîzâde, Miftâhus-saâde, II, 341; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 318
1105
235
Her ne kadar Mâlik b. Enes’in (179/) el-Muvatta’ adlı eseri üzerine Ebû
Mervân Abdülmelik b. Süleyman İbn Habib es-Sülemî el-Mâlikî’nin (239/854)
Şerhu’l-Muvatta’ 1107 ve Ahmed b. İmran b. Selâme Ahfeş’in (250/864) Tefsiru
garibi’l-Muvatta’ı1108 gibi bazı eserler var ise de, esasen şerh çalışmaları ilk asırlarda,
hadislerdeki garib ve nadir kullanılan kelimelerin açıklamalarını ihtiva eden hadis
lügatları (garibu’l-hadis) ile hicri üçüncü asırda görülmeye başlamıştır.
Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, Moğultay b. Kılıç’ın
yaşadığı yıllardaki hadis şerhi anlayışı ve özellikle Moğultay b. Kılıç’ın hadis
şerhleridir. O dönemde şerh edebiyatı açısından önemli eserlerin yazıldığına tanık
oluyoruz. Özellikle Buharî’nin es-Sahih’i, üzerine kapsamlı bir şerh arayışı devam
etmektedir. İbn Hacer (852/1448), el-Aynî (855/1451) ve el-Kastallânî (923/1517)
gibi muhaddislere Moğultay b. Kılıç gibi pek çok hadis şarihi alimlerinin öncülük
ettiğini söyleyebiliriz.
Moğultay b. Kılıç zamanında hadislerin şerh edilmesi zaruret mesabesinde bir
ihtiyaçtı. Moğultay, Buharî şerhi et-Telvîh şerhu’l-Câmiı’s-Sahih’in1109 yanı sıra Ebû
Davud 1110 ve İbn Mace’nin es-Sünen şerhi el-İ’lâm’ıyla hicri VIII. asırdaki bu
çalışmalara katılmıştır.
Hiç kuşkusuz Moğultay b. Kılıç devrinde Buharî, Ebû Davud ve İbn Mace
başta olmak üzere şerh niteliği taşıyan bazı çalışmalar vardı. Mesela Muhammed b.
İbrahim Yakûrî’nin (707/1307) İkmâlu ikmâli’l-mu’lim bi fevâidi Müslim’i, İbn
Teymiyye’nin (728/1327) Şerhu hadisi “Fehacce Âdem alâ Musa”’sı ile Şerhu
Hadisi Cibril’i , İsa b. Mesud Zevâvî’nin (743/1342) Şerhu Sahihi Müslim’i,
Abdülbâki b. Abdülmecid Yemânî’nin (743/1342) el-Mutribu’s-sem fî şerhi hadisi
Ümmi Zer’i, Takıyyüddin es-Sübkî’nin (756/1355) Kelâmu (İbrâzu’l Hikem) alâ
hadisi “Rufia’l kalem” ile Kelâm alâ hadisi “İzâ mâte’bnu Âdem”i, el- Alâî’nin
(761/1361) er-Ref’u’l-işkâl an hadisi sıyâmi sitteti eyyâm min şevvâl’i, İbnu’nNakîb’in (769/1367) en-Nüket ale’l-minhâc’ı, Tilemsânî’nin (781/1379) Şerhu’lBuharî’si, Abdülmümin Kirmânî’nin (783/1381) Şerhu Sahihi Müslim ile Şerhu’l1107
Katip Çelebî, Keşfü’z-zünûn, II, 1907; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, II, 90
Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 8
1109
Katip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 534; Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a,
ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205
1110
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251
1108
236
Buharî’si, Yusuf Kirmânî’nin (786/1384) el-Kevâkibü'd-derârî’si, Zerkeşî’nin
(794/1391) et-Tenkîh fî şerhi’l Camiı’s-sahih’i, İbn Receb Hanbelî’nin (795/1392)
Fethu’l-bâri’si gibi…
Görüldüğü üzere Moğultay devrinde Kütüb-i Sitte üzerine müstakil şerhler
yapıldığı gibi, kısmî şerh niteliği taşıyan talik ve haşiye türü şerhler de yapılmıştır.
Hatta bir hadisi konu edinen, ele aldıkları hadisin tariklerini, ravilerini, kaynağı ve
nihayet sıhhati gibi konuları derinliğine inceleyen hadis şerhleri de vardır.
Mansur Ali Nasıf’ın da ifade ettiği gibi şerh yazabilmek “hadis usulü
tekniklerine göre her hadisi değerlendirebilmek, kaynaklardaki durumunu tahkik
edebilmek, ihtiva ettiği lafızlar ve manalarla ilgili edebi ve ilmî yönleri
kavrayabilmek, taşıdığı fıkhî hükümleri doğru tespit edebilmek, her şârihin
kolaylıkla yapabileceği işler değildir. Bu sebeple şerh, telif türlerinin en zor olanı,
hadis alanında yapılacak çalışmaların boyutları en geniş bulunanıdır.”1111
Moğultay b. Kılıç’ın Kütüb-i Sitte’den üç eser üzerine şerh yazması, bir
muhaddis olarak bütün hadis ilimlerine dair bilgilerini tezahür ettirebileceği alandır,
diyebiliriz.
Moğultay, şerhlerde rivayetlerin tahricini yapması, illetlerini araştırması,
ravilerini tahlil etmesi, fıkhî hükümlere ve cerh-tadile dair hükümlerin verilmesi gibi
konularda epeyce kaynak taraması yapmaktadır. Ancak onun nakillerde bulunduğu
kişi ve eserlere dikkatle baktığımızda, tetkiklerinin güzelliğine gölge düşüren bazı
durumlar olduğunu görmekteyiz. Şiîliği ile dikkat çeken Mu’tezilî Merzübânî
(384/994) 1112 gibi şahıslardan rivayette bulunması gibi… Bu kişiden rivayetinin
sadece belli bir dönem yapılmaması dikkat çekicidir. Kitaplarını çalışmalarında
referans göstermiş bulunması, tartışmalı eseri el-Vâdıhu’l-mübin’inde ondan
nakillerde bulunmuş olması mühimdir. Diğer taraftan Şia kaynaklı bazı asılsız
rivayetlere ve İsrâiliyyat türü haberlere yer veren Ebû İshak es-Sa’lebî en-Nisabûrî
(427/1035) 1113 başta olmak üzere; Dahhâk b. Müzâhim (105/723) 1114, İbn Merdûye
İsbehânî (498/1104) 1115 , Mukâtil b. Süleyman (150/767), Harâitî (327/938) 1116 ,
1111
Nâsıf Mansur Ali, Ğâyetü’l-me’mûl, I, 13
Yazıcı, Hüseyin, “Merzübânî”, DİA, XXIX, s. 256-257
1113
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 268
1114
a.g.e, IV, 208
1115
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39
1112
237
Cûzekânî (543/1148)1117 gibi muhaddisler tarafından tenkit edilen kişilerden rivayette
bulunması onun şerhlerdeki yorumlarına dikkatle yaklaşmayı gerekli kılar
kanaatindeyiz.
Bununla beraber Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmine katkısı hadis hafızı sıfatıyla
elbette küçümsenemez. Moğultay b. Kılıç’ın pek çok kitabı vardır. Ancak bunların
pek azı günümüze ulaşmıştır.
Kaynaklarda zikredilen bilgilerden yola çıkarak, Moğultay’dan istifade eden
pek çok alim olduğunu ifade etmeliyiz. Hanefi imamlarından fakîh Celâl b. Ahmed
Yusuf el-Kâhirî Celâleddin et-Tebbânî (793/1391) 1118 İhtisâru Şerhi’l-Buharî liMuğaltay
1119
adıyla muhtasarında, Irâkî (806/1403) siyer-i Nebî konusundaki
çalışmasının nazmında 1120 , Şihab el-Bâğûnî Dımaşkî (870/1465) manzum eseri
Minhatü’l-Lebîb’inde
1121
, İbnü’l-Mülakkın (805/1402) Tevzîh gibi Buharî
şerhinde 1122 , Takıyyüddin el-Fâsî (832/1428) el-Ikdü’s-semin 1123 ile el-Cevâhirü’sseniyye’sinde 1124 , İbn Hacer (852/1448) Tehzibü’t-tehzib 1125 ile el-İsabe’sinde 1126 ,
Sehâvî (902/1496) el-İ’lân’ında 1127 , Semhûdî (911/1505) Vefâu’l-vefâ’sında 1128 ,
Salihî Şâmî (942/1535) Sübülü’l-hüdâ’sında
1129
, İbn Hacer’in talebelerinden
Necmeddin İbn Fehd(885/480) İthâfu’l-verâ’sında 1130 , Kastallânî (923/1517) elMevâhibü’l- ledünniye’sinde 1131 , Diyârbekrî (990/1582) “Târîhu'l-hamîs’inde 1132
Hafız Moğultay’ın görüşlerine başvurmuşlardır.
1116
Moğultay b. Kılıç, İkmâl, II, 285; III, 24
a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146
1118
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 230 (588); Zirikli, el-A’lâm, II, 132
1119
Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534
1120
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-Semîn, I, 218; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 163, 164
1121
Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmî, VII, 114 (249)
1122
İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 308; İnbâu’l-ğumr, V, 43
1123
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217
1124
Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218
1125
İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7
1126
İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345; 686
(1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); 242 (3813); IV, 29 (4596); 111
(4766); 222 (5036); 239 (5090); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216 (6832);
VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929)
1127
Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 128
1128
Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431
1129
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 185, 198, 330, 411
1130
İbn Fehd Ebû’l Kasım, İthâfu’l-verâ, I, 123
1131
Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniye, I, 98, 180, 257, 302, 304, 343
1117
238
Yukarıda adı geçen kaynaklarda Moğultay’ın referans olarak alınmasının bir
sebebi de hadis hafızı olarak kabul ediliyor olmasıdır. Hadiste muhaddis; isnadları,
illetleri, ravilerin isimlerini, âlî ve nâzil isnadları biliyor ve bunlara ek olarak hatırı
sayılır kadarıyla hadis metnini ezberinde bulunduruyor, Kütüb-i Sitte’den, İmam
Malik’in(179/795)
el-Muvatta’ından,
Ahmed
b.
Hanbel’in
(241/855)
el-
Müsned’inden, Taberânî’nin (360/971) el-Mu’cem’inden, Beyhakî’nin (458/1066)
es-Sünen’inden rivayette bulunabiliyor ve bin (1000) hadis cüzünü ezberinde
bulunduruyor demektir.1133
Hafız ise; muhaddisten daha üst bir mertebedir. Derece ve makam itibari ile de
üstündür. Hafız’da bulunması gereken özellikler; Allah Resûlü’nün (s.a.s)
sünnetlerini bilmesi, bunların tariklerine vakıf olup aralarındaki farklılıkları
görebilmesi, ezberinde çok sayıda sünnet bulundurması, ilim ehlinin sıhhatinde icma
ettikleri ile rivayetinde ihtilaf ettikleri rivayetlere vâkıf olması, asrındaki çoğu
ravinin hallerine ve tedavüldeki rivayetlere muttali bulunması, her tabakada bildiği
bilmediğinden daha çok olacak şekilde kendi şeyhlerini tabaka tabaka bilmesi ve de
zabtı ile şöhret bulmuş olmasıdır. Hafız, sadece çokça rivayeti ezberinde
bulundurmakla kalmaz; aynı zamanda o, ilim, idrak, ve dirayette derinlik kazanmış
bir alimdir.1134
Hâsılı demek istiyoruz ki Moğultay b. Kılıç, bazı kitaplarında ve rivayetlerde
tesâhül gerektiren durumları olsa da hadis ilminde hafız kabul edilen bir muhaddistir.
Yazmış olduğu eserleriyle hem yaşadığı yıllarda, hem de daha sonraki zamanlarda bu
sıfatla anılmıştır.
Öte yandan Moğultay; haberleri sadece aktaran bir müverrih değildir. Bilakis o,
hem tarih, hem de siyere dair yazmış olduğu eserlerde araştırıcı yönüyle dikkat çeker.
Nitekim, rivayetlerde adı geçen bir raviyi tespit ederken -sahabi olup olmadığına dair
eseri el-İnâbe’sinde olduğu gibi- tarih ve siyer ilminden de istifade etmektedir. elİnâbe’sini hazırlarken o; Arap dili ve edebiyatı ile kıraat ve hadis ricali sahalarında
zamanın ileri gelen âlimlerinden biri olarak kabul edilen Ebû’l-Hasen Bâziş el-Ensârî
1132
Diyarbekrî, Tarihu’l-hamîs, s. 3, 222
Suyûtî, Tedrib, 4; Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 75
1134
Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 76
1133
239
el-Girnâtî (528/1133)1135 gibi kimi seçkin zevatın kaleme aldığı çalışmalardan istifade
ettiğini zikretmektedir. 1136 Kitabının bir başka yerinde Ebû Saîd İbn Yunus elMısrî’nin (347/958) Tarihu’l-gurebâ 1137 , Tarihu’l- Mısriyyîn 1138 gibi kitaplarını
gördüğünü zikretmektedir.
1139
Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’in farklı nüshaları
incelemiş, onun bazı nüshalarına da sahip olmuştur.1140
Bütün bunlar, hadis ilmine destek mahiyetindedir. Zira Moğultay, tarih ve
siyere dair sadece el-İnâbe adlı eserinde bile –tezin ekler bölümünde işaret ettiğimiz
gibi- neredeyse iki yüzü aşkın hadis, tarih ve siyer kaynağını araştırmıştır.
el-Vâdıh’ul-mübîn adlı eserinde Moğultay’ın, rivayetleri genelde isnad
sistemini kullanarak verdiğini görmekteyiz. Hadis ve tefsir gibi İslami ilimler başta
olmak üzere kitapta tasavvuftan, felsefeden vb. ilim dallarından istifade edildiğine
şahit oluyoruz. Ancak onun bu eseri tenkit açıktır. Ondan seçtiğimiz bazı rivayetleri,
zayıf rivayetlere yer vermesi ile ilgili kısımda ele alacağız.
1135
Endülüs'ün üç büyük nahiv âliminden biridir. Ayrıca onun, zamanında Kitâbü Sîbeveyhi'yi ezbere
bilen sayılı dilcilerden biri olduğu kaydedilir. Gırnata Ulucamii'nde imamlık yapan İbnü'l-Bâziş
çeşitli eserler kaleme alarak güzel hattı ile bunları istinsah etmiş ve öğrenci yetiştirmekle meşgul
olmuştur. Bkz: Çelebi Muharrem, “İbnü’l-Bâziş”, DİA, XX, s. 528)
1136
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178
1137
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 145, 258
1138
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 189
1139
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 356
1140
Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, II, 6
240
C. TENKİT ETTİĞİ MUHADDİSLER
Moğultay b. Kılıç’ın görüşlerine değer verip kitabında yer verdiği bazı
muhaddisleri bazen eleştirdiğini söyleyebiliriz. Rical kitaplarında genelde cerh-tadil
hükümleri ve ravilerin tayin ve tespiti gibi konulara giren Moğultay, tenkit ettiği
veya görüşlerine katılmadığı kişilere İbn Mâce şerhi el-İ’lâm’da daha çok yer
vereceğini düşündük. Hadisçiliğini daha geniş yansıtabileceğini düşündüğümüz için
genelinde İbn Mâce şerhi olmak üzere, çalışmalarında görebildiğimiz tenkit ettiği
muhaddisleri aşağıda ele almak istiyoruz.
Moğultay bazı muhaddislerin görüşlerine başvursa da yeri geldiğinde onları
izah etmekten geri durmadığını söyleyebiliriz. Mesela ‫كذلك‬
‫ليس هو عندي‬
“Bana
göre öyle değil”1141 diyerek tenkit ederken, tenkidi yersiz de olabilir. Hiç şüphesiz
aşağıda misalleri görüleceği gibi gayemiz, eserleri ve görüşleri ile ilim ehli arasında
hüsn-ü kabul gören bir alimin bir yerde eksiğini bulup, Moğultay’ın ilimde o kişiden
daha üstün olduğu iddiasını ortaya koymak değildir. Bilakis Moğultay’ın yapmış
olduğu bir tespiti görmek, bunu yaparken de Moğultay’ın haklı veya haksızlığını
ölçmekten ziyade, onun bir muhaddis olarak yaklaşım tarzını anlayabilmek ve
hadisçiliğine ışık tutacak fikirler bulabilmektir. Tenkit ettiği kişi veya kişilerden
vefat tarihlerini de dikkate alarak bazı örnekler vermek istiyoruz:
İbn Sa’d (230/844)
Moğultay b. Kılıç; İbn Mâce’nin bir rivayetinde yer alan Muhammed b.
Abdurrahman b. Ebî Leylâ Yesâr’ın zayıf olduğunu söyler. Yahya b. Saîd, Ahmed b.
Hanbel, Yahya b. Maîn, Darekutnî gibi cerh-tadil otoritelerinin, onu seyyiü’l-hıfz,
leyse bi zâke, Kesîru’l-vehm, fâhışü’l-hata’, gibi ağır cerh lafızları ile mecruh kabul
ettiklerini söyler. Aynı kişiyi İbn Sa’d’ın “maruf” olarak nitelemesini kabul etmez,
1141
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 146
241
hayır böyle değildir, der.
1142
Moğultay bu tespiti yapmakla Muhammed b.
Abdurrahman b. Ebî Leylâ Yesâr’ın, maruf olmadığını yani hadis alimlerince rivayet
ile meşgul olan bir kimse olarak kabul edilmediğini ortaya koymuş oluyor.
Müslim b. el-Haccâc (261/874)
Moğultay, İbn Mâce’de bir hadisin senedinde Eş’as b. Ebî Kays’ın, Cafer b.
Ebî Sevr’den onun da Câbir b. Semüre’den gelen rivayetini inceler. Cafer b. Ebî
Sevr’in nesep ehline göre adı Mesleme’dir. Zira Cabir b. Semüre’nin üç oğlu vardır;
adları Halid, Talha ve Mesleme. Mesleme’nin künyesi Ebû Sevr’dir. Moğultay bu
tespit yaptıktan sonra, Müslim’in el-Künâ’sında geçen Câbir b. Semüre’den rivayette
bulunan kişinin isminin Müslim olarak zikredilmesine dikkat çeker. Ebû Hâtim İbn
Hibbân’ın Kitâbü’s-sikât’inde bu ismin Cafer b. Ebî Sevr olarak doğru verildiğini
ancak Mesleme adıyla bu ismin bazen karıştırıldığını söyleyerek, Tirmizi’nin
Ilel’inde de Cafer b. Ebî Sevr’in meşhur biri olarak verildiğini ifade eder. 1143
İmam Tirmizi (273/886)
Berâ b. Âzib’den gelen rivayete göre devenin hörgücünde saklanan su ile
abdest alınıp alınamayacağı sorulunca Resûlullah’ın (s.a.s) “O su ile abdest
alabilirsiniz” 1144 buyurmuş olduğu hadisi Moğultay izah ederken, hadisin farklı
tariklerini de verir.1145
Aynı babta Tirmizi’nin Sünen’inde yer alan “Bu konuda ayrıca Cabir b.
Semüre ile Üseyd b. Hudayr’dan (r.a) nakledilen iki hadis daha vardır” 1146 ifadesine
sözü getirir. Tirmizi Üseyd b. Hudayr’a isnad edilen iki tariki vermekte, bunlardan
birinde ise Ubeyde Dabbî, Abdullah b. Abdullah Râzî, Abdurrahman b. Ebî Leylâ,
Zülğurre Cühenî’nin bulunduğu senedi zikretmektedir.
Moğultay b. Kılıç burada Tirmizî’nin senedi Zülğurre Cühenî ile vermiş
olmasını doğru bulmaz. Zira onun tespitine göre Tirmizi “Kitabü’l Ilel”inde
1142
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 263
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 69
1144
İbn Mâce, Taharet, 67; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 352
1145
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 64
1146
Tirmizi, Taharet, 60 (81)
1143
242
Zülğurre’nin kim olduğu bilinmiyor?” ifadesini kullanmaktadır. Ona göre Tirmizi,
bir taraftan bir ravi hakkında “bilinmiyor, tanınmıyor” demekte, diğer taraftan ona ait
bir senedin varlığından söz etmektedir. Moğultay bu yüzden Tirmizi hakkında ‫فأخطأ‬
‫“ فيه‬Bu konuda hata etmiştir” ifadesini kullanmaktadır.1147
Moğultay b. Kılıç, İmam Tirmizi’nin “Zülğurre tanınmıyor” ifadesini ve
“Üseyd b. Hudayr’a isnad edilen iki farklı tarik daha var” sözünü bu sebeple
değerlendirmeye tâbi tutar ve şöyle izah eder:
“Birincisi; öncelikle Beyhakî “Kitabü’l-ma’rife”de “Zülğurre”nin adını
zikretmektedir. Begavî “Mu’cem”inde ondan bahsetmekte, kendisini “Yaîş” olarak
isimlendirmekte ve onu Cühenî nisbesi ile anmaktadır. İbn Kânî’ ve İbn Ebî Hâtim
ise, onu Tây kabilesine mensup kabul eder. Zülğurre sahabidir. Yahya b. Maîn de bu
görüştedir. Öte yandan Buharî, et-Târihu’l-Kebir’inde onun Gıfar kabilesine mensup
olduğunu söylemekte ve kendisini sahabi kabul etmektedir. Ebû Abdullah
Müsned’inde, Ebû Hayseme Tarih’inde, İbnü’l Cevzî Kitabü’s-sahabe’sinde ondan
bahsetmektedir. Hatta kimi ilim ehli, hadisin isnadında adı geçen “Berâ”nın aynı zat
olduğunu, yüzündeki beyazlık sebebiyle kendisine “Zülğurre” denildiğini de
söylemişlerdir. İbn Ebî Davud Sünen’inde Zülğurre hadisini zikretmiştir. Dârekutnî
el-Muhtelif ve’l-mu’telif’inde, Taberî el-Müzeyyel’inde ondan bahsetmekte, hatta
bizzat Tirmizi kendisi de Kitabüs-sahabe’sinin başında (Zikru tesmiyeti ashâbi’n
nebî’de) bu kişiden söz etmektedir. O halde Tirmizi, “Zülğurre’nin kim olduğu
bilinmiyor” diye nasıl söyleyebilir? İkincisi de; İmam Tirmizi bu konuda Cabir b.
Semüre ile Üseyd b. Hudayr’dan (r.a) nakledilen iki hadis daha vardır, diyor. Biz de
diyoruz ki, bu konuda başka iki rivayet daha vardır.”1148
Öyle anlaşılıyor ki, bütün bu anlatılanlar, “Zülğurre”nin kimliğinin tam olarak
tespit edilemediğini gösterir. Onun kimlik bilgilerinin bilinmezlik veya karışıklığı
söz konudur.
1147
1148
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, IV, 300
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 65-66
243
Ebû Davud (275/888)
Moğultay kitabının bir yerinde 1149 Ebû Davud’u, “Biriniz secde ettiğinde
köpeklerin yaptığı gibi ellerini yere yayıp döşemesin” hadisini naklederken (
‫“ ) بالركب‬dizlerinizden yardım alarak secdeye gidin.”
1150
‫استعينوا‬
kısmını Sünen’inde
( ‫باب‬
‫ )الرخصة يف ذلك للضرورة‬şeklinde bab başlığı yapmasını doğru bulmaz. Ruhsat olarak
değerlendirmesine karşı çıkar. Zira İbn Mâce aynı hadisi “Secdede i’tidal” adıyla
bab başlığı yaparak kitabında nakletmektedir.1151
İbn Mâce (273/888)
Moğultay b. Kılıc’ın İbn Mâce’yi oldukça zayıf olan rivayetlerinden ötürü
tenkid eder. Ona göre İbn Mâce kimi zaman uydurma (batıl), kezzab hadisleri tahric
etmiş, kimi zaman da metrukü’l-hadis ravilerden rivayetlerde bulunmuştur.
Moğultay b. Kılıç bu tür rivayetleri açıklarken İbn Ebû Hâtim, Ebû Hâtim erRâzî, Ukaylî, İbn Hazm, Beyhakî, Buharî, Berkânî, Âcurrî, İbn Abdilber, İbnü’lCevzî, Ahmed b. Hanbel, Cûzekânî… gibi cerh ve ta’dil alimlerinin görüşlerini
aktararak hadisler hakkındaki hükmü verir. Gerekli gördüğü durumlarda aynı konuda
vârid olan diğer hadisleri de zikreder. Bu rivayetlerde Moğultay’ın öncelikle hadisin
isnadında geçen ravileri tenkide tâbi tuttuğunu ve bunu yaparken selef ulemasının en
yetkin şahsiyetlerinin eserlerinden istifade ettiğini görüyoruz. Moğultay b. Kılıç; İbn
Mâce’nin nakletmiş olduğu zayıf hadislerin senedinde ta’n edilecek ravi hakkında
farklı bilgiler varsa onları da açıklar. Ravinin durumuna göre zayıf ile çok zayıf
(metruk, batıl) olanı ayırt eder, ravi hakkındaki görüşleri nakleder. 1152 Moğultay’ın
cerh ve tadile tâbi tuttuğu raviler hakkında bilgiler verirken görüşlerine itibar ettiği
1149
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 330
Ebû Davud, Salât, 155; Tirmizi, Mevâkît, 96; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 340
1151
İbn Mâce, İkâme, 21
1152
Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 207- 209, 216-217; IV, 70, 71, 76
1150
244
bazı muhaddisler vardır. Bunların adlarını tezin ekler bölümünde liste halinde
vereceğiz.
Ebû Cafer et-Tahâvî (321/933)
Moğultay b. Kılıç; Şerhu meâni’l-âsar’da, bevlederken selamı almanın men
edildiğine dair İbn Ömer’den (r.a) nakledilen;
‫مر رجل علي رسول اهلل صلي اهلل عليه و سلم وهو يبول فسلم عليه فلم يرد عليه‬
“Bir kimse Resûlullah (s.a.s) bevl ederken kendisine selam verdi. Peygamberimiz
(s.a.s) onun selamını almadı”1153 hadisinin, abdest ayeti ile nesh edildiği görüşünde
olan Ebû Cafer et-Tahavî’yi (321/923) tenkit etmekte ve konu ile ilgili hadisin
tariklerini zikretmektedir.1154
Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Saîd İbn Ukde (332/944)
İbn Ukde, Taberânî’nin kendisinden hadis rivayet ettiği bir muhaddistir. İbn
Ebü'd-Dünyâ, Ebû Müslim Keccî, İbn Ebû Hayseme gibi muhaddislerden ders almış,
kendisinden de İbn Adî, İbn Şahin, Taberânî, Dârekutnî gibi zatlar hadis rivayetinde
bulunmuştur. Şii hadis hafızıdır. Yaşadığı dönemde Kûfe'nin en büyük muhaddis ve
hafızı olduğu kabul edilir. Âlî ve nazil rivayetleri toplamıştır. Zehebî onun aşırı
Şiîler'den olmadığını söyler.1155
Moğultay b. Kılıç İbn Mâce’nin rivayet ettiği bir hadisin senedini açıklarken,
senedin ravilerinden Yahya b. Eyyub hakkında açıklama yapar. İbn Ukde’nin onu,
Mısırlıların teferrüd ettiği kişilerden olduğunu göstererek Kitabü’t-teferrüd’üne dahil
etmesini doğru bulmaz. İbn Yunus’un (347/958), Tarih’inde bu kişinin Mısırlı
olmadığını söylediğini zikreder ve konu ile ilgili rivayetleri verir. 1156
İbn Hibban (354/965)
Eserin bir yerinde Moğultay b. Kılıç; İbn Hibban’ı, yemek hazırken kişinin
cemaate gelmemesini mazur görenlere dair görüşünde şöyle tenkit eder: “Eğer İbn
1153
İbn Mâce, Taharet, 27 (Hadisin farklı tarikleri için bkz: Ebû Davud, Taharet, 8; Tirmizi, Taharet,
67; İsti’zan, 27; Nesai, Taharet, 32, 33; Dârimî, İsti’zan, 13)
1154
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 243
1155
Sandıkçı, Kemal, “İbn Ukde”, DİA, XX, s. 427
1156
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 271
245
Hibban bu görüşe katılmadığını ifade ederek, Ebû Davud’un Cabir’den (r.a)
naklettiği “Namaz yemek için tehir edilir; bir başkası için değil!”1157 hadisini delil
olarak ileriye sürüyorsa ona şöyle denilir: Söz konusu edilen o hadis zayıftır. Çünkü
senedinde Muhammed b. Meymun Zağferânî ile Muallâ b. Mansur var; her ikisi de
zayıftır.”1158
Ebû Abdullah Muhammed b. İshak İbn Mende (375/985)
Moğultay b. Kılıç eserin bir yerinde İbn Mende’nin; “Dikkat edin size kişinin
yapmakla hatalarını silen, yapanı üstün derecelere ulaştıran şeyi haber vereyim mi?
Abdesti güzel almak, mescide giderken adımları çoğaltmak, bir namaz vaktinden
sonra diğer namaz vaktini beklemek…”1159 meâlindeki Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ile
İbn Hucr’un İsmail b. Ca’fer’den, onun İbn Eyyûb, İsmail tariki ile gelen ve Alâ’nın
babasından onun da Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet etmiş oldukları hadisi İbn Mende
Sahih’inde zikrettikten sonra Buharî dışında hadis imamlarının bu rivayeti tahric
ettiğini söyler.
Moğultay b. Kılıç; İbn Mende’nin Buharî’nin rivayetini istisna etmesine karşı
çıkar. İbn Mende’nin, Buharî’nin Alâ b. Abdurrahman’dan gelen bu rivayetini,
sadece istişhad kabilinden naklettiğini zannetmekle hata ettiğini ve bu ifadeyi
kendisinden başka kimseden işitmediğini söyler.1160
Ebû Ahmed el-Askerî (382/992)
Muhaddis ve Arap dili ve edebiyatı âlimi olarak tanınan Ebû Ahmed el-Askerî
(382/992); İbn Düreyd, İbn Ebû Dâvûd Sicistânî, İbn Cerîr Taberî gibi seçkin hocalar
yanında yetişmiş hadis ve edebiyat alanında Hûzistan bölgesinin en yetkili âlimi
olarak tanınan biridir.1161
Ebû Nuaym İsfahânî, Ahmed b. Muhammed b. ez-Zencûye gibi büyük
âlimlerin de kendisinden rivayetlerde bulunduğu Askerî’yi Moğultay b. Kılıç, el1157
Ebû Davud, Et’ıme, 10
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 413
1159
Müslim, Taharet, 41; Tirmizi, Taharet, 39; Nesai, Taharet, 106; İbn Mâce, Taharet, 49
1160
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 405
1161
Arslan, Ahmet Turan, “Askerî, Hasan b. Abdullah”, DİA, III, s. 491
1158
246
İ’lâm’da, bir sahabi ismini yanlış ifade etmekle tenkid eder. Moğultay’a göre Askerî;
sahabi Ebû Sa’d Hayr’i (r.a), Mükennâ ve Ebû’l-Bişr adlarıyla hatalı bir şekilde “Ebû
Sa’d Enmârî” olarak tanıtmaktadır.1162
Bu kişinin sahabi olup olmadığı konusu ihtilaflıdır. Bu kişinin künyesinin Ebû
Sa’d veya Ebû Saîd olduğunu, Ebû Davud’un İbn Dâse nüshasında, Hz. Peygamberle
(s.a.s) beraberliği olduğunun nakledildiğini söyleyen Moğultay, el-İnâbe’sinde ona
yer vermemiştir. İbn Abdilber’in Ebû Saîd Hayr olarak kitabına aldığını zikreder.
Dârekutnî (385/995)
Moğultay
b.
Kılıç,
Dârekutnî’yi,
Kitâbu’l-ılel’inde
Muhammed
b.
Abdurrahman’ın Cabir’den (r.a) rivayetinde, hadisin senedini verdiğini ancak mevsul
isnadla zikretmediğini ve rivayeti sahih görmediğini söyleyerek tenkit etmiştir. 1163
Bir başka yerde sika olduğunu söylediği ravi Leys b. Sa’d’ın aslında sika olmadığını,
hadisini ref’ etmekle hata etmiş olduğunu söylemektedir.1164
Yine el-Ilel adlı eserinden verdiği örnekle de, Haccâc Savâff’ın rivayetini bir
başkasının rivayeti imiş gibi zikrettiğini ifade eder. Bazı muhaddislerin
Dârekutnî’nin yaptığı gibi rivayeti aynen aktardıklarından hataya düştüklerini, bunun
sebebinin ravi ile şeyhi arasındaki ihtilafı beyan etmemesi olarak değerlendirir. “Bir
başkasının ifadesini umuma teşmil etmeden önce tespit etmesi; hatta ayrıştırması ve
rivayetin ihtilafını ortaya koyması icap ederdi,” der.1165
Ebû Hafs İbn Şahin (385/995)
Moğultay b. Kılıç; İbn Mâce’nin tahric etmiş olduğu namaz kılan kişinin
önünden köpek, kadın ve eşeğin geçmesi halinde namazın bozulacağına dair
hadiste1166; rivayet ile ilgili görüşleri verirken İbn Şahin’in hadisi mensuh gördüğünü
zannederek yanıldığını söyler. Konu ile ilgili rivayetleri zikreder.1167
1162
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 210, 211
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 221
1164
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 203
1165
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 197-198
1166
İbn Mâce, İkâme, 36, 38 (Diğer rivayetler için bkz: Müslim, Salât, 241, 244; Ebû Davud, Salât, 10,
109; Nesai, Kıble, 4,7; Dârimî, Salât, 128; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 161, 162, II, 129)
1167
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 431
1163
247
Ebû Abdullah el-Hâkim en-Nisâbûrî (405/1014)
Moğultay b. Kılıç şöyle diyor: “el-Hakim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek’ine aldığı
“Önünüze sütre koymadan namaza durmayın ki önünüzden kimse geçmesin…” 1168
hadisinin Müslim’in şartlarına uyduğunu söylüyor; oysa böyle değildir.”1169
Moğultay b. Kılıç’ın, el-Hâkim ile ilgili tenkitlerinde onun gerek elMedhal’inde olsun1170 ve gerekse el-Müstedrek’inde olsun1171, tesahülü hakkında bir
değerlendirme yapmakta olduğunu görmekteyiz. Moğultay’ın ifadesiyle “bir
muhaddisin metin ve isnad konusunda çok titiz olması gerekir. 1172 Moğultay elHâkim’in tesahülüne örnek olarak, rivayetlerinde mülakatı olmayan ravilerden
nakillerde bulunduğunu ifade etmektedir.1173
Ebûbekir Ahmed b. Ali İbn Mencûye el-İsbehânî (428/1036)
Moğultay b. Kılıç, bevletmenin kabir azabına sebep olduğuna dair; Ebûbekir b.
Şeybe, Ebû Muaviye, A’meş, Zeyd b. Vehb, Abdurrahman b. Hasene tariki ile gelen
hadisi şerh ederken, isnadında geçen Zeyd b. Vehb hakkında bilgi verir. Bu kişinin
babası (Vehb), Peygamberimizi (s.a.s) görmek üzere yola çıkmış, ancak ömrü vefa
etmeyip yolda iken vefat etmiştir. Bu yüzden muhadramûn arasında yer almıştır. Bu
kişinin ismi ve nesebi şöyledir: Ebû Süleyman İbn Vehb Cühenî Kûfî…
Moğultay b. Kılıç, ibn Mencûye’yi tenkid ederken; onun söz konusu zatın
oğlunu (Zeyd’i) Kûfeli olduğu halde Hemedanlı olarak değerlendirmesini bir eksiklik
olarak kabul etmektedir.1174
Ebû Zeyd ed-Debûsî (430/1039)
Debûsî; Hanefîlerce “kudâtü’s-seb’a” (yedi kadı) diye bilinen fakihler arasında
yer alır. O, hilaf ilmini sistematik bir şekilde inceleyen ilk hukukçu sayılması
yanında, Ebü’l-Yüsr Pezdevî ve Şemsü’l eimme Serahsî ile birlikte Hanefî fıkıh
usulünün üç kurucusundan biri kabul edilir. Hatta Serahsî’nin birçok usul meselesini
1168
el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 251(Zehebî Telhıs’inde hadisin Müslim’in şartlarına uyduğu ifade
etmektedir.)
1169
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 437
1170
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 103; II, 259
1171
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 110, 142, 185; II, 95; V, 39
1172
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 154
1173
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 150
1174
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 226
248
ondan naklettiği bilinmektedir. Eserleri incelendiğinde fıkıh ilmindeki mertebesinin
en az “meselede müctehid” seviyesinde olduğu görülür. Nitekim kendisi de el-Esrâr
adlı eserinde bunu açıkça ifade etmiştir. 1175
Moğultay hilaf ilminin kurucusu kabul edilen Hanefî fakihi Debûsî’yi
(430/1039) tenkit etmekle, böylece fıkıh eserlerine de vâkıf olan bir muhaddis
olduğunu göstermiş olmaktadır. Abdest konusunda zekere dokunmakla ilgili
rivayetleri değerlendirirken konu başlığını “Bu konudaki ruhsatlar” adıyla takdim
etmektedir.1176
Moğultay’ın Debûsî’yi tenkit ettiği husus şudur:
Ebû Ümâme tariki ile gelen ‫منك‬
‫“ امنا هو جزء‬O ancak senden bir parçadır”
1177
hadisinde sözü Ebû Zeyd Debûsî’nin meşhur eseri Kitâbü’l-esrâr fi’l-usûl ve’lfurû’”a getirir. Onda bu hadisin isnadı verilmeksizin zikredilmesini tenkit eder ve
hadisin zayıf olduğunu söyler. 1178 Ancak fıkıh kitaplarında hadislerin isnadsız
zikredildiğini dikkate alırsak, Moğultay’ın tenkit olarak değerlendirilmesini,
Debûsî’nin aslında zayıf bir hadisi kitabına alması bağlamında değerlendirmek daha
isabetli görülebilir.
Ebû’l-Kasım el-Mühelleb İbn Ebû Sufra (435/1044)
Hz. Cabir’den (r.a) nakledilen bir hadiste Muaz b. Cebel’e (r.a) Resûlullah
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Fettân mı olmak istiyorsun. Öyle yapma; Şems
ve Duhâ surelerini oku. A’lâ ve alak surelerini oku. Leyl suresini oku”1179
Moğultay
b.
Kılıç;
bu
hadisi
açıklarken
Muaz
b.
Cebel’in
(r.a)
Peygamberimizle (s.a.s) gündüz namaz kıldıktan sonra kavmine gelerek onlara gece
(yatsı) namazlarında imamlık yapmasından ve namazdaki kıraatinden bahseder.
Sonra aralarından birinin gelerek Resûlullah’a (s.a.s) durumu haber vermesini;
1175
Bkz: Akgündüz, Ahmet, “Debûsî”, DİA, IX, s. 66
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 6
1177
İbn Mâce, Taharet, 64
1178
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 18
1179
Buharî, Ezan, 74; Müslim, Salat, 178; Ebû Davud, Salat, 124; Nesai, İmame, 39; İbn Mâce, İkâme,
48
1176
249
kendilerinin gündüz vakti çalıştığını Muaz’ın (r.a) ise gece namazını (Yatsı namazı)
uzun tuttuğunu ve bunun üzerine bu hadisin vârid olduğunu anlatır.1180
Bunları anlatırken, çeşitli görüşlere yer verir. “el-Mühelleb b. Ebî Sufra’nın, bu
hadisenin kurrânın az olduğu zamanlarda ve zaruret nedeniyle olduğu günlerde
meydana geldiğini söylemesi hatadır. Çünkü biz bunu İbn Rifâ’a hadisinde de
açıkladık; hadisin vârid olma zamanı Uhud Savaşı’ndan öncedir” 1181 ifadeleriyle
tenkit eder.
İbn Battâl (449/1057)
Moğultay b. Kılıç bir yerde İbn Battal’ı; Şâ’bî’nin, İbn Ömer’e isnad ettiği
rivayetinde yanılmakla1182, bir başka yerde de rükû/secde sırasındaki tesbihat ile ilgili
bir konuda ulemanın ihtilaf ettiğini zannetmekle yanıldığını söyler.1183
Ebû Muhammed b. Hazm (456/1063)
Moğultay b. Kılıç’ın; el-Muhallâ 1184 ; Kitâbu’l-eşribe 1185 ; el-Cemhere 1186 ; elAhkâm 1187 ; Kitâbü’l-a’râb 1188 ; Kitâbü’l-îsâl 1189 ; el-Cevâmiu’s-siyer 1190 ; Tavku’lhamâme
1191
gibi pek çok eserinden sıklıkla istifade etmekle birlikte, Zahiri
mezhebinin imamı İbn Hazm’ı tenkit ettiğine şahit oluyoruz.
Mesela el-Muhallâ’da ; mazmazanın farz olmadığını, kişi bunu ister kasten,
isterse unutarak terk etse bile abdestinin tamam olacağını, çünkü bu konuda Nebi
(s.a.s)’den sahih bir rivayet olmadığını, Peygamberimize (s.a.s) ait uygulamanın
olmasının ise bir fill olduğunu, fiilin ise farz olmadığını söyler.
1180
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 213
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 219
1182
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 205
1183
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 327
1184
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 197, 503; II, 38; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 184; el-İnâbe, I, 126,
300; el-İ’lâm, I, 421; II, 11; III, 218; IV, 31
1185
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 101, 271
1186
Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 95
1187
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 457
1188
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 463, 465
1189
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 148
1190
Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 192
1191
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 29, 128
1181
250
Moğultay İbn Hazm’ı bu görüşünü şöyle tenkit eder:
“Hayır, durum onun zannettiği gibi değildir; mazmazanın yapılması sahih bir
rivayete dayanmaktadır. Ebû Davud’ın “Sünen”inde geçtiği üzere İbn Fâris, Ebû
Âsım ve İbn Cüreyc tarikı ile gelen rivayette Nebi (s.a.s) “Abdest aldığın zaman
mazmaza yap”1192 buyurmuştur. Bu ise apaçık bir emirdir. İsnadı da sahihtir.”1193
Burada görüldüğü üzere Moğultay b. Kılıç, İbn Hazm’ı kendi görüşlerine
paralel ilmî anlayış metodu içinde tenkit etmektedir. Çünkü İbn Hazm’a göre
“Hükmü Kur’an’da veya Hz. Peygamber’in (s.a.s) beyanında açıkça belirtilmeyen bir
olayın meydana gelmesi mümkün görülmez. Dolayısıyla din sadece Kur’an’dan ve
Hz. Peygamber’den (s.a.s) sahih olarak sabit olan sünnetten alınır ve bağlayıcılık
açısından her ikisi de eşit kabul edilir.1194
Moğultay hadisin açıklamasını söyledikten sonra mazmazanın; apaçık bir emir
siygası ile gelen diğer rivayetleri ve senedleriyle zikrederek İbn Hazm’ı eleştirir.1195
Yine abdest alırken ayakları yıkamakla ilgili konuda İbn Hazm’ın ayete
dayandırarak “yıkamak” yerine “meshetmeyi” savunmasını tenkit eder.1196 Bir başka
yerde de onu Ebû Abdullah Cedelî ismindeki raviyi cerh etmede hata yapmakla
eleştirir. Oysa adı geçen ravinin İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Maîn, İbn Hibban
nezdinde adalet sahibi olduğunu ve sika biri olarak kabul gördüğünü dile getiren
Moğultay, İbn Hazm’ın bu hususta açık bir şekilde hataya düştüğünü açıklar.1197
Ebûbekir Beyhakî (458/1065)
Moğultay b. Kılıç, zaman zaman bazı muhaddislerce bir ravinin zayıflığı
hakkında hadis alimlerinin icmaı olduğunun ifade edilmesine özellikle karşı çıkar.
Bu yüzden şayet bir icmadan söz edilmiş ise, muhalif olan görüşleri muhakkak
zikreder.
1192
Ebû Davud, Taharet, 56
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 363
1194
Apaydın, Yunus, “İbn Hazm/Usûl Görüşleri”, DİA, XX, 42
1195
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 363-365
1196
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 476- 483
1197
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 257
1193
251
İsnadında İbn Lehîa’nın bulunduğu bir hadiste Beyhakî’yi tenkit ederken; İbn
Lehîa’nın zayıf olduğuna dair icma bulunduğu görüşünü uzun bir açıklamanın
ardından şu sözlerle kabul etmemiştir:
“Bütün bunları açıklamamın sebebi, Beyhakî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sında ‘ehli
hadis onun (İbn Lehîa) zayıflığı konusunda icma etmişlerdir, demesidir. Ebû Nuaym,
İsmâilî, Süheylî, Âcurrî, Ebû Davud, Ahmed b. Hanbel, Malik b. Enes gibi pek çok
kişinin muhalif olduğu bir görüşte nasıl icma olabilir?”1198
Moğultay b. Kılıç, bir başka yerde Beyhakî’nin mürsel bir hadisin mevsul
olarak rivayet edilmesi görüşünü “Bu doğru değil” diyerek eleştirir. Ardından da
hadisin müsned ve sahih olarak tarikini zikrettiğini açıklar.1199
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay rivayetlerin mevsul, müsned, mürsel gibi
farklılıklarına vakıftır. Mecruh olmayan ravileri iyi tanımaktadır. Hadisin sahih seya
sakimini ayırt etmeye çalışmaktadır. Nitekim “Namaz kılmanın mekruh görüldüğü
yerler” ile ilgili bölümde bir hadisi açıklarken, Moğultay’ın konuyu Ebû’l-Hattab b.
Dıhye’nin Kitâbu’l-mevlid’inden yapmış olduğu “Ebû Saîd hadisi bu tariki ile sahih
değildir. Nitekim onu alimler izah etmiştir” diye özetlediğini ve “Biz de bu yüzden
cerhten salim olan hadisi tercih ettik” dediğini görmekteyiz.1200
Ebû Ömer İbn Abdilber en-Nemerî (463/1071)
Moğultay b. Kılıç; Yakub b. Humeyd b. Kâsib, Yahya b. Süleym, İbn Haysem,
Yunus b. Habbâb, Ya’lâ b. Mürre tarikı ile gelen “Nebi (s.a.s) büyük abdest için
çıktığında insanlardan uzaklaşırdı”1201 hadisini izah ederken el-İstîâb adlı eserindeki
görüşleri nedeniyle İbn Abdilber’i tenkit etmiştir.
İbn Abdilber eserinde sahabi Ya’lâ b. Mürre b. Vehb b. Cabir es-Sakafî’nin (r.a)
nesebi hakkında bilgi verirken; onun Basra’da bir evi olduğunu ve kendisinin
Hudeybiye, Hayber, Mekke fethi, Huneyn ve Taif’te bulunduğunu zikreder. İbn
Abdilberr, görüşlerini Taberî’nin Kitabu’l-müzeyyel adlı eserine isnad etmektedir.
1198
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 179
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 192
1200
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 193
1201
İbn Mâce, Taharet, 72
1199
252
Bu bilgileri İbn Abdilber’den aktaran Moğultay b. Kılıç “Bende Taberî’nin
Kitabu’l-müzeyyel eserinin bir müellif nüshası var. İbn Abdilber’in söylediklerini
oradakilerle karşılaştırdım. Ama onun söylediği gibi olmadığını gördüm” der.1202
Moğultay’ın aktardığı bu bilgi eksikliğinin nüsha farklılığından kaynaklanması
da muhtemel görülebilir.
İbn Mâkûlâ (475/1083)
Hadis hafızı ve rical âlimi, rivayetlerine güvenilir bir kişi, gramer bilgisi
kuvvetli bir şair ve Hatîb el-Bağdâdî’den sonra “İkinci Hatîb” diye anılan 1203 İbn
Mâkûlâ’yı Moğultay b.Kılıç; bazen Kitâbü’l-ikmal’inden alıntı yaptığı konularda,
bazı kelimelerin zabtı ile ilgili hataları olduğu gerekçesi ile tenkit etmiştir.1204
Ebû İshak İbrahim b. Ali eş-Şîrâzî (476/1083)
Moğultay b. Kılıç Mühezzeb adlı eserinde Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin; İmam
Şafiî’ye atfettiği kelâm-ı cedidine ait görüşünde tesvîbi (sabah ezanında es-salâtü
hayrun minen nevm ifadesini söyleyerek namaza davet etmeyi) mekruh gördüğünü
söylemekle hataya düştüğünü ifade eder. Çünkü Şîrazi; bu görüşü –aynı zamanda
Şâfiî mezhebine mensup olan İmam Beyhakî’ye isnad ederek- Ebû Mahzûre’nin (r.a)
hadisinde geçmediğini söylemektedir. Moğultay “Oysa biz, (Şafîi’nin görüşünü
savunduğu) Ebû Mahzûre hadisini tashih ederek verdik,” diyerek onun bu görüşünü
reddeder. Beyhakî’nin eseri es-Sünenü’l-kübra ve başka eserleri de zikretmek
suretiyle hadis ile ilgili değerlendirmelerini yapar.1205
Ebûbekir es-Serahsî (483/1090)
Moğultay b. Kılıç:
‫اذا مسعتم املؤذن فقولوا كما يقول‬
“Müezzini işittiğinizde onun söylediğini siz de
tekrarlayın…”
1202
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 203
Topaloğlu, Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168
1204
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 174
1205
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 87
1203
253
‫من قال حني يسمع النداء اللهم رب هذه الدعوة التامة والصالة القائمة‬
“Kim
ezanı işittiği zaman ‘Şu tam davetin, kılınmak üzere olan şu namazın… rabbi olan Ey
Allah’ım…” derse, kıyamet günü ona şefaatim vacip olur” 1206 hadislerini şerh
ederken, Hanefi mezhebi müctehid imamlarından es-Serahsî’yi, eseri ez-Zehîra’da,
ezan okunduğunda ezan sözlerine icabet etmekle ilgili sözlerin tekrar edilmesi ile
ilgili görüşünden dolayı tenkit etmiştir.1207
es-Serahsî’nin, “ezandaki icabet, ayakla gitmektir; lisanla takip etmek değil…
Bunun anlamı, mescide gitmek demektir. Hatta orada hazır bulunmak anlamına
gelir” şeklindeki bazı alimlerin sözlerini kitabına almasını Moğultay şu sözleriyle
tenkit eder: “Şayet kişi ezan sözlerini söylerse sevaba nail olur. Söylemez ise
günahkâr olmaz, kerahiyet de olmaz.”1208
Ebû’l Fadl Kâdı Iyâd (543/1148)
Moğultay b. Kılıç; şerhte “Mevâkîtü’s-salat” babında akşam namazı ile ilgili
hadisi açıklarken, şafak kelimesinin iki anlamı olduğunu, birincisinin akşam
namazının girdiğini gösteren kırmızılık diğerinin de beyazlık olduğunu inceler. Kâdı
Iyâd’ı, lugat ehli alimleri ile Hicaz fukahasının çoğunun
‫احلمرة‬
“kırmızılık”
kelimesine yüklediği mana ile ilgili olarak ve kelimenin iştikakı hakkındaki yorumu
nedeniyle tenkit eder ve konuyu lugat ilmi yönüyle açıklar. 1209
Ebûbekir İbnü’l Arabî ( 543/1148)
Moğultay b. Kılıç;
‫مفتاح الصالة الطهور‬
“Namazın anahtarı abdesttir” 1210
hadisini şerh ederken, bu hadisi tahric eden Tirmizi’nin isnadının en sahih isnad
1206
İbn Mâce, Ezan, 4
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 102, 117
1208
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 118
1209
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 238
1210
İbn Mâce, Taharet, 32
1207
254
olduğunu ifade etmektedir. 1211 Ancak İbnül Arabî’nin, Ebû Davud rivayetinin bu
isnaddan daha sahih olduğunu söylemesini de “söylediğinin tutarlı bir yönü yok”
diyerek tenkit eder.1212
Moğultay b. Kılıç, eserinin bir başka yerinde ise İbnü’l-Arabî’nin, “Bu babta
en sahih rivayet şudur” dediği bir konuda onu “Biz daha önce bu husustaki en sahih
hadisleri vermiştik” 1213 diyerek hatta bir başka yerde de hatalı görüş naklettiğini
söyleyerek İbnü’l Arabî’yi tenkit etmiştir.1214
İbn Asâkîr (571/1175)
Moğultay b. Kılıç; İbn Asâkîr’i zaman zaman Mizzî’yi Kitabü’l- etrâf’ında
verdiği yanlış bilgilerle etkilediğini,
1215
hatta verdiği bu bilgilerde ihmalkâr
davrandığını, 1216 ayrıca tahric edilen hadisin verilen kaynağının da bazen yanlış
verildiğini1217 ifade ederek onu tenkit etmiştir.
Ebû’l-Kasım es-Süheylî (581/1185)
Moğultay b. Kılıç; es-Süheylî’nin “Ebû Hureyre tariki ile gelen hadis,
Tirmizî’nin Câmi’ adlı eserinde geçmektedir” ifadesini ele alarak tenkit eder ve şöyle
der:
“Ben Tirmizî’nin Sünen’inin bütün nüshalarını araştırdım. Adı geçen rivayetin
sadece Ebû Ya’lâ tarikı ile geldiğini tespit ettim. Etrâf’ında, İşbîlî Ahkâm’ında,
Ahmed b. Hanbel Müsned’inde, Taberânî Mucem’inde, Ahmed b. Menî’
Müsned’inde, Hatîb el-Bağdadî Tarih’inde, Ebûbekir Esrem en-Nâsih ve’lMensûh’unda, Adenî Müsned’inde, Darekutnî Sünen’inde onu hep aynı şekilde (Ebû
Ya’lâ tariki ile) rivayet etmişlerdir.”1218
1211
Nitekim Tirmizi hadisi verirken şöyle der: Bu babta en sahih olan hadis budur. bkz. Tirmizi,
Taharet, 3
1212
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 83 (Mezkur hadisin rivayetleri için bkz: Ebû Davud, Taharet, 31;
Salat, 73; Mevâkît, 62)
1213
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 87
1214
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 439
1215
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 109; II, 129, 294; III, 161, 264; IV, 6, 74; V, 181
1216
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70; V, 181
1217
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 306; III, 161, 264; IV, 5, 74; V, 181
1218
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 142
255
Ebû Muhammed Abdülhak el-İşbîlî (582/1186)
el-Hâkim’in tahric etmiş olduğu;
‫فاذا دخل أحدكم الغائط فليقل أعوذ باهلل من الرجس النجس الشيطان الرجيم‬
“Sizden biriniz büyük abdeste çıktığında ‘Allah’ım, kovulmuş şeytanın görünür
görünmez her türlü pisliğinden sana sığınırım’ desin”
1219
hadisi, Buharî ve
Müslim’in şartlarını haiz olduğu halde Sahihayn’a almadıkları bir rivayettir.
Moğultay b. Kılıç, Buharî ve Müslim’in Nadr b. Zeyd ile ihticac etmiş
olduklarını söyledikten sonra şunları kaydeder: “İşbîlî, bu hadisin isnadının
muhtelefün fih olduğunu söylemekle hata etmiştir.”1220
Ebûbekir Zeynüddin el-Hâzimî (584/1188)
el-Hâzimî’nin (584/1188), ezanın okunuşu ile ilgili gelen rivayetler içinde
bazılarının “Hâlid Hazzâ” hadisini, senedinin daha sahih olduğu gerekçesiyle nâsih
olarak değerlendirmesini, Moğultay “Bu onun zikrettiği nâsihin şartlarından değildir”
diyerek tenkit eder. Konu ile ilgili rivayetleri genişçe tahlil ederek verir.1221
Ebû Kılâbe’nin Enes b. Malik’ten naklettiği Hâlid Hazzâ hadisinde Moğultay b.
Kılıç; İbn Mende ve İbnü’l-Medînî’nin Sahih’lerinde olduğu şekli ile hadisin İbn
Uleyye tariki ile rivayet edildiğini söyler. Hadisin isnadında idrac ve irsal problemi
olduğuna dikkat çeker. Çünkü “Namaza alem olacak şeyi araştırın. Bilal’den ezanı
ikişer ikişer, kâmeti de teker teker okuması istendi”1222 hadisi; her ne kadar Enes b.
Mâlik’e isnad edilse ve onun söylediği şekli ile (mevkuf haber olarak) İbn Mâce’nin
kitabında tahric edilse de Moğultay’a göre merfu bir hadistir. Hadiste Bilal’e ezanı
ikişer defa okumasını emreden bizzat Hz. Peygamber (s.a.s)’dir.1223 Nitekim Hâlid
1219
el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 187 (Zehebî, Telhîs’inde bu hadisin Buharî’nin şartlarına uygun
olduğunu zikreder.)
1220
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 131
1221
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 155, 156
1222
İbn Mâce, Ezan, 6
1223
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 144
256
Hazzâ tariki ile gelen Enes b. Mâlik hadisi Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi
Nesâî de bu şekilde açıkça zikredilmektedir.1224
Ebû’l Hasen Burhaneddin el-Merginânî (593/1197)
Moğultay b. Kılıç’ın ed-Debûsî’yi tenkidinde de ifade ettiğimiz gibi, onun fıkıh
ilmine ve fıkıh kitaplarındaki hadis rivayetlerine vukufuna meşhur Hanefi fıkıh kitabı
el-Hidaye adlı eserinde Merğinânî’yi tenkid ederken de görmekteyiz.
Moğultay b. Kılıç, el-Merğinânî’yi: ‘“Su iki kulle olduğunda pislik taşımaz”1225
hadisini Ebû Davud zayıf kabul etmiştir’ diyor sözleri ile tenkit eder ve şöyle der:
“Ben Ebû Davud’un Sünen’ine baktım. Orada Merğinânî’nin bahsetmiş olduğu şekli
ile bir ifade göremedim!”1226
İbnü’l-Cevzî (597/1200)
Moğultay b. Kılıç’ın belki de en çok tenkit ettiği kişilerden biri İbnü’lCevzî’dir. Bu eleştirilerinden birinde Moğultay, onun “Namazda Fatiha’dan önce
besmele çekilmesi” ile ilgili bir rivayetin Buharî’nin et-Târihu’l-Kebir’inde
zikrettiğini söylemekle yanıldığını ifade ederek şöyle der:
“Ben Hafız Dimyâtî’nin kendi hattı ile yazmış olduğu Hâşiye’sindeki Zeyd’den,
Tirmizi’nin Kays’tan gelen Utbe b. Abdullah b. Mugaffel’den gelen rivayet gibi
Sünen’inin bazı nüshalarına da baktım; orada da İbnü’l-Cevzî’nin vermiş olduğu
şekliyle bulamadım. Dolayısı ile onun verdiği hatalı gözüküyor.”1227
Görüldüğü gibi Moğultay burada da genellikle yapmış olduğu tenkidi ile öne
çıkmaktadır. İsnadda yer alan ravilerin tespiti onun en üstün olduğu alandır.
Ravilerin nesebi, künyesi, lakabı, nisbesini tespit etmekte emsallerinden fark edilir
bir yönü bulunmaktadır.
1224
bkz. Buharî, Ezan, 1,3; Müslim, Salat, 2, 3,5; Ebû Davud, Salat, 29; Tirmizi, Salat, 27; Nesâî,
Ezan, 2; İbn Mâce, Ezan, 6; Dârimî, Salat, 6; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 103, 189
1225
Ebû Davud, Taharet, 33; Tirmizi, Taharet, 50; Nesâî, Taharet, 43; Miyâh, 3; İbn Mâce, Taharet,
75; Dârimî, Vudû’, 55; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 23, 27, 107
1226
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 142 Ebû Davud, lafzın İbnu’l-Alâ’ya ait bulunduğunu söyler.
Hadisin isnadında bulunan Osman b. Ebî Şeybe ve Hasan b. Ali tarikı ile ayrıca gelen Muhammed
b. Abbâd b. Cafer rivayetinin daha doğru olduğunu ifade eder. bkz. Ebû Davud, Taharet, 33
1227
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147
257
Ebü's-Seâdât Mecdüddin İbnü’l-Esîr el-Cezerî (606/1210)
Moğultay b. Kılıç; İbnü’l Esîr’i Kitâbü’ş-şâfî fî şerhi müsnedi’ş-Şâfiî adlı
eserinde, Nesâî’nin İbn Ömer’den (r.a) “Namazın bir rekatına yetişen namaza
yetişmiş olur. Sadece kılamadığı rekatleri tamamlar” 1228 hadisini merfu olarak
zikrettiğini söylemekle hata ettiğini ifade eder. Şafîi’nin “namaz vakti çıkmış olsa
bile namazı kılan kalan rekatları tamamlar” görüşünü zikrederek, Malik, Ahmed b.
Hanbel, Ebû Hanife, İshâk b. Râhûye, Ebû Sevr gibi alimlerin görüşlerini verir.1229
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, rivayeti verirken zaman zaman mezheplerin fıkhî
görüşleri ile de konuyu desteklemekte, hadisin istidlal edildiği hususa hem rivayet
hem de fıkhî yönden yaklaşmaktadır.
Ebû’l-Hasan İbnü’l-Kattân (628/1231)
Moğultay Resûlullah’ın (s.a.s) kazâ-i haceti ve istinca yapması ile ilgili Ebû
Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiği hadisi açıklarken, hadisin senedinde yer alan ravi
Şurayk’ın tedlisi konusunda İbnu’l-Kattân’ın, Abdülhak İşbîlî’ye yapmış olduğu
itirazı konu edinir. Burada İbnu’l-Kattân, İşbîlî’yi el-Ahkâmu’l-vustâ’sında hadisi
zikrettikten sonra ravi “Şurayk” hakkında bir malumat vermemekle tenkit
etmektedir.1230
İbnu’l-Kattân’a göre Şurayk tedlis yapmaktadır. İşbîlî onun tedlisinden hiç
bahsetmemektedir. Öte yandan İbnu’l-Kattân, Şurayk’tan hadis naklettiği ravi
İbrahim b. Cerir’i de mechulü’l-hâl olmakla suçlamaktadır.
Moğultay b. Kılıç Şurayk’ın müdellis olmadığını, İbn Hibban, Müslim başta
olmak üzere ondan hadis tahric edenleri ve Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, İbn
Sa’d, Ebû Davud, Âcurrî… gibi muhaddisi zikretmek suretiyle İbnu’l-Kattân’ı hem
eleştirir hem de ravi Şurayk’ın İbn Ebî Leyla ile kıyaslamasını hata kabul eder.
Ardından Şurayk’ın halinin mechul olduğunu söyleyen İbnu’l Kattân’ın tenkidine
1228
Buharî, Mevâkît, 28, 38, 39; Müslim, 161; Ebû Davud, Taharet, 60, Tirmizi, Salat, 23, Nesai,
Mevâkît, 11, 28, İbn Mâce, İkâme, 91; Darimî, Salat, 33
1229
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 12
1230
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 258
258
cevap vermek üzere İbrahim b. Cerir’i tanıtır. Şurayk’ın yanı sıra ondan rivayet eden
başka ravilerin isimlerini zikreder. Ebû Hâtim ve İbn Adî’nin onun hakkındaki
olumlu ifadelerini aktarır.1231
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay oldukça müdekkiktir. Ensab alimi olarak da hadis
ricaline oldukça vâkıftır. Nitekim, eserinin bir başka yerinde İbnu’l Kattân’ı hadis
ricalindeki hatası sebebiyle eleştirir. Mübhem ilan ettiği diğer isimleri açıklar. 1232
İmam Müslim’in teferrüd etmiş olduğu bir hadiste onu kusurlu bulur. Hadisi Buharî
istişhad, Müslim ise rivayet olarak nakletmişlerdir diyerek tenkit eder.1233Bir başka
hadisin açıklamasında Moğultay, onun görüşlerine katılmadığını ifade ederek şöyle
der: “Doğrusu, her ravinin rivayetine ve rivayetin değerine göre araştırma gerekir.
Zira hadis bir tariki ile sahih olabilir, diğer bir tariki ile de zayıf görülebilir.”1234
Ancak burada Moğultay’ın, İbnü’l-Kattân’ın üslubunu bilemediği için tenkit
etmiş olmasını muhtemel görüyoruz. Zira Leknevî’nin de (1304/1886) dediği gibi,
“İbnü’l-Kattân’ın kendine has bir meçhul ravi tarifi vardır. O, muasırı olan bir kimse,
ravi hakkında bir şey söylememişse “Lâ yu’rafu lehû hâlühû/hali bilinmiyor veya
hüve mimmen lem tesbüt adâletühû/ âdil biri olduğu tespit edilmemiştir” gibi ifadeler
kullanır. Nitekim Zehebî de Hafs b. Buğayl hakkında bilgi verirken, İbnu’l Kattân’ın
“hali bilinmiyor” ifadesini kullandığını söyleyerek nakilde bulunmaktadır.”1235
Ebû Muhammed Zekiyyüddin el-Münzirî (656/1258)
Moğultay b. Kılıç; Peygamberimizin (s.a.s) bevletmek için ayrıldığı sırada Hz.
Ömer’in (r.a) de onu takip ettiği ve abdest suyu götürdüğüne dair İbn Mâce’nin 1236
tahric etmiş olduğu hadisi açıklarken Münzîrî’yi vehme düşmekle tenkit ettiğini
görmekteyiz.
Moğultay’ın işaret ettiği gibi Ebû Davud’un Sünen’inde istibra konusunda bab
başlığı yapılmış olan bu hadisin 1237 isnadında geçen ve Hazreti Aişe’den (r.a)
1231
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 259-260
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 294; III, 299; V, 50
1233
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 271
1234
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 168
1235
Leknevî, er-Ref’u ve’t-tekmîl, s. 258, 259
1236
bkz. İbn Mâce, Taharet, 63
1237
bkz. Ebû Davud, Taharet, 22
1232
259
nakleden kişinin ismi zikredilmemektedir.
(‫ = )عن ابن أيب مليكة عن امه‬İbn Ebî
Müleyke annesinden rivayet etmekte, denilmektedir. Moğultay; senedde İbn Ebî
Müleyke’nin annesinin adının verilmemesini tenkit eder. Hz. Aişe’den (r.a) nakleden
kişi mechuldür ifadesini kullanarak hadisi reddeden Münzirî’yi eleştirir. Buradaki
kapalılığı delilleriyle özetle şu şekilde izah etmektedir:
“(‫بشئ‬
‫)وليس ذلك‬
Burada bir problem yoktur. Çünlü İbn Ebî Müleyke’nin
annesi bilinmektedir, maruftur. İbn Hibban “Kitâbü’s-Sikât”inde onun ismini
Meymûne binti’l Velîd b. Ebî Huseyn b. Hâris b. Âmir b. Nevfel b. Abdi Menâf
olarak verir. İbn Hibban, Hz. Aişe (r.a) tariki ile İbn Ebî Müleyke’nin annesinden
naklettiği hadisi rivayet etmiştir. Müslim de Kitâbü’l-vuhdân’da aynı hanımdan hadis
nakleder. Bu rivayetiyle İbn Ebî Müleyke teferrüd etmiştir.
Diğer taraftan Münzirî’nin, hadisin senedinde geçen Abdullah b. Yahya
Tev’eme’den hiç bahsetmemiştir. Oysa bu kişi muhtelefün fih olan bir ravidir. İbn
Mâin, İmam Nesâi onu zayıf kabul eder. İbn Hibban ise sika görür. Yine bazı hadis
hafızları da bu hadisin garib olduğunu söylemektedir.” 1238
İmam Nevevî (676/1277)
Moğultay b. Kılıç; eserinin “Bâbüs-Sücûd” adlı kısmında Enes b. Mâlik’ten
rivayet edilen “Ben Resûlullah’ın (s.a.s) tekbirle birlikte rükûa gittiğini ve ellerini
dizine koyduğunu gördüm”
1239
hadisinin tariklerini incelerken Nevevî’nin,
Beyhakî’ye (458/1065) atfettiği bir görüşünde hadisi taz’îf ettiğini tenkit ederek,
ilgili rivayetleri verip değerlendirir.1240
1238
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 191
Dârekutnî, es-Sünen, I, 345; el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 226 (el-Hâkim hadisin Şeyhayn’in
şartlarına uygun olduğunu ve illetinin bulunduğunu bilmediğini söylemiş, Zehebî de onu teyit
etmiştir.)
1240
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 316
1239
260
Ebû’l-Haccâc Mizzî (742/1341)
Moğultay b. Kılıç; hocası Mizzî’yi zaman zaman ilmî usul çerçevesinde tenkit
etmiştir. Misallerden bir kısmı şöyledir:
“İbn Mâce’nin Kitabü’t-tahare’de tahric etmiş olduğu “Resûlullah (s.a.s)
efendimiz gece namazını ikişer ikişer kılar sonra namazını tamamlar ve misvak
kullanırdı”1241 mealinde İbn Abbas (r.a) rivayeti ile gelen hadisi; Mizzî, İbn Asâkir’in
Kitâbü’l-etrâf’ta aynı isnadla Kitabüs-sünne’de tahric ettiğini zannetmiştir. Oysa
böyle değildir; Mizzî de (rivayeti incelemeden) İbn Asâkîr’e tâbi olmuştur.”1242
“Şeyhimiz Mizzî, İbn Mâce’nin ve Ebû Davud’un mezkur hadisi tahric
etmediğini zannetmektedir. Oysa bu babta İbn Mâce ve Ebû Davud da (abdest
alırken azaları teker teker yıkamak ile ilgili) bir başlığı bile bulunmaktadır.”1243
“İbn Mâce’nin kitabında olduğu halde Mizzî, ‘devenin sütüyle abdest almakla
ilgili hadisi’ Kitabü’l-etrâf’ında zikretmemiştir.”1244
Görüldüğü üzere Moğultay b. Kılıç; çoğunlukla Mizzî’nin, İbn Asâkir’den
yapmış olduğu alıntılarda inceleme yapmadan nakillerde bulunduğunu ve bu sebeple
İbn Asâkir’in düşmüş olduğu hataya, hadisi ya tahric etmemekle veya yanlış yerde
göstermekle Mizzî’nin de ortak olduğunu söylemiş olmaktadır. Bunu söylerken
Moğultay, İbn Mâce’nin farklı nüshalarını incelemekte ve yapmış olduğu
araştırmada bu hususları tespit etmekte, hatta kimi zaman bahsedilen rivayeti adı
geçen yerde bulamadığını da zikretmektedir.1245
Moğultay b. Kılıç’ın dikkat çektiği husus o derece manidardır ki bazen bu
vehim; İbn Asâkir, Münzirî ve Mizzî üçlüsünde de görülebilmekte mesela Ebû
Davud’un bir rivayetinde üçü de teferrüd ettiğini söyleyebilmektedirler.1246
1241
İbn Mâce, Taharet, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 218
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 109
1243
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 367 (Hadis için bkz. Ebû Davud, Taharet, hadis no: 138; İbn Mace,
Taharet, 46; Dârimî, Vudû’, 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 125, 219)
1244
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70
1245
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70, 129, 233, 274, 306; III, 87, 161; IV, 5, 74; V, 181
1246
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 294
1242
261
Hanefi fakihler
Hanefi mezhebine bağlı fakih bir muhaddis olarak Moğultay b. Kılıç, İbn Mâce
şerhi el-İ’lâm’da fıkha dair konuları açıklarken görebildiğimiz kadarıyla zaman
zaman Hanefi fukahasını da tenkit edip, muhaddislerin görüşünü tercihe şayan
bulmuş, genelde Hanefi fakihlerinin görüşlerini zikretmemiştir.1247
Bazen, Hanefilerin istidlal etmiş olduğu hadisin sahih olmadığını dile
getirmiştir. Mesela bazı Hanefilerin, Cabir b. Semüre (r.a) tariki ile nakledilen
“Neler görüyorum! Huysuz atın kuyrukları gibi ellerinizi kaldırıyorsunuz” 1248
hadisini istidlal etmeleri gibi.
Burada Moğultay, hadisin namazdaki rükû ile alakalı olmadığını ve namaz
kıldıktan sonra ellerini kaldırıp arkadaşlarına işaret edenlerin yaptıklarını yasaklamak
için bu şekilde söylendiğini ifade eder. Buharî’nin farklı nüshalarından rivayetlere
yer verir.” 1249 Kimi zaman da hadisin isnadına dair değerlendirmeler yaparken,
Hanefi fukahasından bazılarının söz konusu ravileri taz’îf ettiklerini tenkit ederek
beyan etme ihtiyacı hisseder.1250
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, Hanefi mezhebinde mutaassıb bir
muhaddis değildir. Hanefi fukahasının ele aldığı hadisleri, diğer rivayetlere kıyas
ederek açıklamaktadır.
Bazı müteahhirun alimleri
Moğultay b. Kılıç bazen el-İ’lâm’da isim vermeksizin tenkitler de yapmaktadır.
Mesela bir yerde şöyle der: “… Müteahhirundan biri; İbn Huzeyme, söz
konusu hadisi Sahih’ine almakla vehme düşmüştür diyor. Oysa ben İbn Huzeyme’nin
Sahih’ine baktım. Bahsedilen hadisi orada göremedim.”1251
1247
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 30
Müslim, Salat, 119, 121; Ebû Davûd, Salat, 184; Nesâi, Sehv, 5, 69, 73; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, V, 86, 88, 93, 101, 102, 107
1249
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298
1250
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 466
1251
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 261; III, 232
1248
262
Netice itibari ile Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam’ı başta olmak üzere çalışmalarında
tefsir, fıkıh, akaid, lugat, tarih, tabakat, siyer, sahabe gibi yüzlerce kaynak eserin yanı
sıra müsned, câmi, müstahrec, musannef, mu’cem, sahih, ılel, usûl, delâil, fevâid,
nâsih ve mensuh, sikat, duafâ, süelât, hasâis, garâib, elkab ve neseb, ruvât, emâlî
özelliğini haiz birçok eserden yararlanmıştır. İstifade ettiği bu çalışmaları ekler
bölümünde liste halinde verdik. Anlaşılan o ki, bu çalışmaların büyük bir kısmını
görüp incelemiş veya özel kütüphanesinde sahip olmuş veyahut görmeden de bilgi
naklettiği olabilmiştir. Özellikle ravinin adı, künyesi, lakabı, nisbesi gibi nesebine
dair bilgilerde emsalleri yanında üstün tutulmuş, hadis ilimleri hususunda ise
uzmanlığı tartışılmıştır. Onun ricale ait bilgileri tarihçiliğine de yansımış, kaleme
aldığı siyer-i Nebî çalışmasındaki bilgileri, sonraki alimler tarafından takip edilmiş,
fıkıh ile ilgili konularda ise bazı tespitleri olmuş, bunları zaman zaman yansıtmıştır.
263
D. HAKKINDAKİ TENKİTLER
Moğultay b. Kılıç bazı konularda tenkide maruz kalmıştır. Bunları iki temel
başlık altında ele alacağız.
1. Bazı Hocalarından Sema Yoluyla Hadis Alıp Almaması
Dimyâtî’nin (705/1306) vefat tarihi dikkate alındığı zaman Moğultay b.
Kılıç’ın bu hocasından semada bulunmasının mümkün olmadığını iddia eden aynı
dönemin meşhur hadis alimlerinden el-Alâî (761/1359)
1252
gibi muasırlarının
görüşlerini kaynaklar zikreder. 1253 Ancak biz, özellikle Moğultay’ın eserlerinde
“Şeyhunâ/Şeyhimiz”
1254
diyerek hocası Dimyâtî’ye isnadlarda bulunmasını ve
kaynakların Dimyâtî’yi onun şeyhi olarak tespit etmesini 1255 buluşma için yeterli
görüyoruz. Zira hadis usulünde şeyh demek; umumiyetle bir hadis talibinin,
derslerine devam ederek hadislerini rivayet ettiği muhaddis demektir.1256
Aynı şekilde el-Alâî, bir diğer hocası İbn Dakîku’lîd’in vefat tarihi (702/1302)
dikkate alındığında Moğultay b. Kılıç’ın bu hocasından da semada bulunmasının
mümkün olmadığı iddia etmektedir.1257
Oysa dikkatimizi çeken bir tespit Moğultay’ın muasırı olan meşhur muhaddis
İbnü’r-Râfi’
es-Sellâmî’nin
(774/1372)
Moğultay
b.
Kılıç’ın,
hocası
Dakîku’lîd’den sema yoluyla hadis rivayetinde bulunduğunu kaydetmesidir.
İbn
1258
Moğultay b. Kılıç’ın el-Alâî ile arası iyi değildir. Hapse gitmesine, devrin sultanına
1252
Moğultay b. Kılıç ile aynı dönemin meşhur hadis alimlerinden Ebû Saîd Halîl b. Keykeldî el-Alâî
(761/1360), Türk asıllı bir asker çocuğudur. Zamanının hafızı, fıkıh, usul ve benzeri ilimlerde
imam, zeki, araştırıcı, cömert ve belagat sahibi bir âlim diye anılan el-Alâî'yi, Irâkî “Doğu'nun ve
Batı'nın hafızı” diye nitelendirir. bkz. Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 332
1253
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16
1254
Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 78, 79, 282; III,
399; el-İ’lâm, V, 147
1255
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 382, 383, 384; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174)
1256
Uğur, Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 377
1257
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 313
1258
İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243
264
şikayet etmesine kaynaklar yer verir. 1259 İlim ehli arasında bu tür durumlar
Kevserî’nin de tespit ettiği gibi zaman zaman meydana gelebilir.1260 Ancak burada
asıl üzerinde durulması gereken husus şudur:
Muhaddislerin kendilerinden istifade ettikleri hocalarını iki şekilde düşünmek
gerekir: Sema hocaları ve icazet hocaları. Sema hocaları, hadis talibinin bizzat
derslerine katılıp, hadis semaında bulunduklarıdır. İcazet hocaları ise hocasının
verdiği icazetten istifade ederek, kendisinden veya kitabından rivayette bulunduğu
kimselerdir. Bu bakımdan Dimyâtî de Moğultay’ın sema hocalarından ziyade icazet
hocalarından sayılır. Çünkü sema hocalarından olabilmesi için bizzat derslerine
katıldığının tespit edilmesi icap eder. Ancak biz kaynaklarda Dimyâtî veya İbn
Dakîku’lîd’den derslerine devam edip sema yoluyla hadis aldıklarını tespit edemedik.
Bu sebeple İbnü’r-Râfi’ es-Sellâmî’nin sema yoluyla hadis rivayet ettiğini
söylemesini de ihtiyatla karşılamaktayız. Çünkü Moğultay’ın sema yoluyla rivayeti
söz konusu ise de kitaplarda biz bu hususta bir bilgi bulamadık. Bu bakımdan elAlâî’nin tenkidinin tamamen yersiz olduğunu söyleyemeyiz.
2. Hapse Atılması ve Kitabının Piyasadan Toplatılması
Kahire’deki “Zahiriyye Medresesi”, Rükneddin Zahir Baybars tarafından
662/1263 yılında yapılmış olup devrin en seçkin eğitim kurumuydu. Moğultay b.
Kılıç’ın hadis şeyhi Abdülmü’min b. Halef Dimyâtî burada müderrislik yapmıştı. Bir
diğer hocası İbn Seyyidünnâs da burada görevli iken vefat etmişti: 734/1333
Moğultay b. Kılıç hocası İbnü Seyyidünnâs’tan boşalan müderrislik kadrosuna tayin
edildi ve burada hadis tedris etmeye başladı.1261
İbn Seyyidünnas gibi devrin çok önemli bir hadis şeyhinin ardından “Zahiriyye
Medresesi” müderrisliğine getirilmesi evvel emirde halkın tepkisini çeker. Halk onun
göreve getirilmesini istemez. Ancak devrin önemli muhaddislerinden ve onun rahle-i
tedristeki dostu Hatîb Celâleddin el-Kazvînî (739/1338), devrin sultanı ile konuşarak
1259
Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 ; Safedî, A’yânu’l-asr,
V, 334
1260
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139-140
1261
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Zeylü tabakâti’lhuffaz, s. 365; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205
265
onun bu medresede göreve başlamasını sağlar. Onun aracılığı sayesinde halk ikna
olur.1262
Kaynaklar Moğultay’ın bu medreseye tayin edildiği tarihi vermediği için
zikredemiyoruz. Ancak eserlerinde atıfta bulunduğu Terkü’l-mirâ adlı çalışmasının
Berlin’de bulunan1263 Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eserinin
ikinci cildinin sonunda, istinsahın Moğultay’a ait olduğu ifade bize bir ışık
tutmaktadır. Kitaptaki ifade şöyledir:
“Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eseri, şânı yüce
Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her
ikisini ve bütün Müslümanları bağışlasın: 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü,
Zahiriyye Medresesi, Kahire…”1264
Yukarıda verdiğimiz İbn Seyyidünnâs’ın vefat tarihi ile bu tarih arasında
Moğultay, hep Zahiriyye Medresesi’nde görev yaptı mı? Buradaki görevi ne zaman
sona erdi? Moğultay’ın burada göreve başlatılırken halkın karşı koyduğu asıl sebep
neydi? Bu süre içinde neler oldu? Kaynaklar bu konularda maalesef net bir açıklama
yapmamaktadır.
Ancak kaynaklardan öğrendiğimize göre, Moğultay b. Kılıç “Zahiriyye
Medresesi”ne müderris olarak tayin edildiği zaman onu eleştiren iki kişi vardır:
Ahmed b. Abdülkadir b. Ahmed b. Mektûm el-Kaysî ile Ebû Muhammed Tacüddin
Hanefî en-Nahvî.1265
Bu kişiler tarafından tenkide maruz kalırken Moğultay b. Kılıç’ın, onlara karşı
gösterdiği olumsuz bir tepkiden kaynaklar bahsetmez. Bu da bize şunu gösterir:
Moğultay, ilme düşkün ve halkın sözleri ile hemen harekete geçmeyen bir şahsiyet
olup, çevresine güven verdiği kişiler bulunmaktadır.
1262
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433-434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, VIII, 337; Serkis, Mu’cem, 1768, 1769
1263
Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 (Ayrıca bkz. Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198)
1264
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Mektebetü’l-Kudüs, el-Âmidî’nin (371/981) el-Mü’telif ve’lmuhtelif”i ile birlikte, Kahire, 1354/1935, 1. Baskı (ta’lik ve tashih Fritz Krenkow)
1265
İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 137
266
İbn Hacer’in kaydettiğine göre; Moğultay’ın muhalifi olan el-Alâî, (761/1360),
734/1333 yılında Kahire’ye gelmiştir.1266 O, Şam bölgesi alimlerindendi. Tahsil için
Kudüs, Mekke, Mısır gibi ilim merkezlerine birçok seyahatler yapmış, aralarında İbn
Teymiyye, Mizzî ve Zehebî gibi alimlerin bulunduğu 700'den fazla âlimden ilim
almıştır.1267
el-Alâî, Mısır çarşısında satılmakta olan Moğultay’ın el-Vâdıhu’l-mübin adlı
eserini gördü. Bu kitap, Hazreti Âişe validemizin (r.anha) Peygamberimizle (s.a.s)
izdivacına yer veriyordu. el-Alâî, Hz. Peygamberin (s.a.s) Hz. Âişe’ye (r.a) aşkına
dair bilgileri reddetti. Eserin muhtevası hakkındaki görüşlerini devrin Kâdı’l-kudât’ı
Muvaffakuddin Ebû Muhammed İbn Ebû Abdullah el-Makdisî el-Hanbelî’ye
(769/1367) bildirdi. Kâdı’l-kudât Muvaffakuddin’in sert mizaçlı bir yapısı vardı.
Moğultay b. Kılıç’ı söz konusu eseri ile huzuruna getirtti. Moğultay b. Kılıç, kitabı
kendisinin yazdığını ikrar etti. Bunun üzerine Muvaffakuddin Hanbelî hiç tereddüt
etmeden onu tevkif ettirdi ve eserinin toplatılmasını emretti.1268
Moğultay b. Kılıç’ın şikayet edilme sebebi, Hazreti Aişe’yi (r.a) layık olmadığı
şekilde takdim etmesi ve rivayetlerin zafiyet içermesi idi. Bir müddet sonra
Moğultay, Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun döneminin ilmiyle amil, soyu
İbrahim b. Edhem’e uzanan Emir Bedreddin Canikli b. Muhammed el-Bâba’nın
(746/1345)1269 tavassutu ile serbest bırakıldı. 1270
Eserde, bu ithama delil olduğu iddia edilen ve İmam Zühri’ye isnad edilen
haber şudur: “İslam’da bilinen ilk aşk, Hz. Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan
sevgisidir.”1271 Kitapta bu ifadenin akabinde gelen rivayet şöyledir:
“Abdullah b. Amr b. As’ın mevlası Ebû Kays’tan nakledildiğine göre Abdullah
b. Amr, Ümmü Seleme’ye (r.a) bir kişi gönderdi. Ona Nebi (s.a.s)’in hanımını oruçlu
iken öpmesini sormasını istedi. Ümmü Seleme (r.a) şöyle dedi: “Hazreti Peygamber
(s.a.s) oruçlu iken hanımını öpmüyordu. Soru soran kişi dedi ki: Aişe (r.a) diyor ki;
1266
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 332
1268
Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, IV, 119
1269
Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, III, 75
1270
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
1271
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 27
1267
267
“Nebi (s.a.s), hanımını oruçlu olduğu halde iken öpüyordu.” 1272 Bunun üzerine
Ümmü Seleme (r.a) şöyle dedi: “Nebi (s.a.s), Aişe’yi (r.a) gördüğü zaman bunu
yapıyordu; ama beni gördüğü zaman öyle yapmıyordu.”
Hazreti Peygamberin (s.a.s) oruçlu iken hanımlarını öptüğüne dair sahih
rivayetler kaynaklarda zikredilmektedir.1273 Bu rivayetlerde asıl anlatılmak istenen,
sıradan bir insan nefsinin, bu konuda mukavemet edemeyeceği ve oruç ibadetine
zarar verebileceği gerçeğidir. Zaten bunun için Hazreti Aişe (r.a) de hadisin
devamında: “Peygamberiniz (s.a.s), nefsine tam anlamıyla sahip olandı” demekle, siz,
bu mubah olan işi yapmayınız, sonra kusur işlemiş olursunuz uyarısında
bulunmaktadır.1274
Moğultay kitabının toplatıldığı ve hapse atıldığı yıllarda gerçekten çok sıkıntı
çektiğini gösteren bir başka bilgiyi Safedî (764/1363) vermektedir. 723-728/13231324 yılları arasında Kahire’de Safed emiri Candaroğlu Hüseyin b. Ebûbekir’in
yanında kâtiplik görevinde bulunan Safedî, hicri 739/1338 Şam’da bulunduğu sırada
Moğultay’ın kendisine bir mektup yazdığını zikreder. Safedî her ne kadar Şam’da
olsa da Kahire’de Dîvan-ı inşâ ve beytül mâl vekili sıfatıyla emirin yanında sıkça
bulunmaktadır.1275
Moğultay’ın onunla dostluk kurması muhtemelen Kahire’de görev yaptığı
yıllara dayanıyor olmalıdır. Nazma döktüğü mektubunda Safedî’den yardım
talebinde bulunur. Safedî, Moğultay’ı kişilik özelliklerinden dolayı medhü sena
ederken, ilmî gerçeği de ifade etmeden geçemez ve manzumesinde şöyle der:
‫وما لك فيه من شبيه وال مثل‬
‫لك الفضل سباقا به كل غاية‬
‫وقد كنت مسعودا لو أين سابق بكتين عن شوقي ولكن بكت قليب‬
1272
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 248 (26205)
Bkz: Buharî, Savm, 23, 24; Müslim, Sıyam, 62, 63; Ebû Davud, Savm, 33; Tirmizi, Savm, 3162-65;
Muvatta’, Sıyam, 14
1274
Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, VI, 273
1275
Durmuş, İsmail, “Safedî”, DİA, XXXV, 447
1273
268
Bütün maksadı aşan fazilet senin için, fazilette bir benzerin ve misalin yok
Keşke yapabilseydim mesut olacaktım, şevkim beni ağlattı, yüreğimi yaktı.
Safedî, Moğultay’ın Hz. Aişe’ye (r.a) atfettiği “İslam’da bilinen ilk aşk, Hz.
Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan sevgisidir” rivayetinin, el-Alâî’ye göre sahih
olmadığını ifade eder. Bir zamanlar kendisinden hadis ilmini aldığı devrin bu önemli
hadis hocasını över. Moğultay’a verilen kararın yerinde olduğunu hatırlatır ve şöyle
der: “el-Alâî, Hz. Aişe (r.a) hakkında zikredilen rivayetin sahih olmadığını söylemiş
ve rivayetin tenkidini yapmıştır. Zira o, bu hususta engin görüşleri olan bir
kimsedir.”1276
Öyle anlaşılıyor ki bu dönemde Moğultay oldukça yalnız kalmış, yardım
çabaları netice vermemiştir. Hem muasırı Safedî1277, hem daha sonraki kaynaklar1278,
Moğultay’ın içine kapanık olduğunu, gece gündüz demeden kitapları ve telifleri ile
uğraştığını kaydederek ömrünü tamamladığını zikreder. Moğultay’ın ithama maruz
bırakılması ve söz konusu edilen gerekçeler hakkında kaynaklarımız daha başka
tafsilata yer vermez.
Moğultay, hocası İbnü Seyyidünnâs’ın (734/1333) ardından Zahiriyye
Medresesi’nde göreve başlatıldığı hicri 734-739 yıllarında Hatîb el-Kazvînî
(739/1338)’nin sahiplendiği bir konumdadır. Ancak yukarıda geçtiği gibi el-Alâî
(761/1360) ve Safedî (764/1363) de onun ilmî hususlardaki eksikliğine dikkat
çekmekte ve hatasını açıkça ortaya koymaktadır. Bu sebeple Moğultay’ın, Kahire’de
ilmî çalışma yapmakla sevilip sayıldığını ancak hataları ile de tanındığını söylemek
mümkün görülebilir.
Moğultay’ın söz konusu yıllarını tezde araştırırken asıl aradığımız husus,
sıkıntılı yılları hazırlayan sebeplerdir. Moğultay’ın, Zahiriyye Medresesi’nde görev
almasına halk neden karşı çıkmış ve Hatib el-Kazvîni onu neden savunmuştur?
1276
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 438
Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434
1278
İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216
1277
269
Hapse atılıp kitabının toplatılması, ilmî kişiliğine zarar veren bir durum olabilir mi?
Bu yüzden tenkidine sebep olabilir mi? düşüncesiyle inceledik. Ancak görülen o ki,
el-Vâdıhu’l-mübin kitabı dışında bir başka çalışması ile bu yıllarda Moğultay,
tenkide tâbi tutulmamıştır. Kahire’de teliflerine devam etmiş ve ilmî faaliyetlerde
bulunmuştur.
3. Zayıf Rivayetlere Yer Vermesi
Moğultay b. Kılıç’ın çalışmalarında zaman zaman çok müdekkik davranıp, ravi
ve rivayetini farklı kaynaklara göre değerlendirdiğine bazen de bu hassasiyeti
göstermediğine şahit olabiliyoruz. Bu bölümde ele alacağımız örnek rivayetler,
Moğultay’ın, zayıf hatta mevzu rivayetlere nasıl yer verdiğine dikkat çekmek
maksadıyla seçilmiş olup, muteber kaynaklarda yer alan bazı meşhur rivayetlerdir.
Örnek: 1
‫من عشق وكتم وعف وصرب غفر اهلل له وأدخله اجلنة‬
“Kim aşık olur, aşkını gizler, iffetine sahip çıkar ve sabrederse, Allah onun
günahlarını affeder ve cennetine koyar” 1279
Moğultay b. Kılıç; sevdiği uğruna aşk illetine düçar olan ve Allah korkusundan
şehit olarak vefat edenleri konu edindiği eseri el-Vâdıhu’l-mübîn’in mukaddimesinde
ana temayı bu rivayete dayandırır.
a) Tahrici ve sıhhat durumu
İbn Adî (365/975); Süveyd b. Saîd’in Enbâr yakınlarında bir köyde ikamet
ettiğini ve Süveyd b. Saîd Ebû Muhammed el-Hadesânî el-Enbârî olarak tanındığını
kaydeder. İbn Adî; Buharî’den (256/869) yapmış olduğu nakilde Süveyd’in 240/854
yılında vefat ettiğini ve gözleri görmez olduğunda telkine maruz kaldığını
söylemektedir. Nesâî’nin onu zayıf gördüğünü, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in de
babasının kendisine Dımâm b. İsmail b. Malik el-Murâdî Ebû İsmail el-Mısrî tariki
ile gelen rivayetlerini yazmasını söylediğini ifade eder. Malik’in el-Muvatta’ından
1279
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 15; el-İktifâ, I, 281
270
pek çok nakilleri olduğunu zikreder. Ancak aşağıda geleceği üzere bizim burada söz
konusu ettiğimiz ve onun tariki ile gelen hadise dair bir bilgi vermez.1280
Hatîb el-Bağdadî (463/1070); ravi Ebû Abdullah İbrahim b. Muhammed b.
Arafe’nin, vefatının son demlerinde Merzübânî’nin (384/994) yanında girdiğini ve
bu hadisi kendisinden naklettiğini kaydetmektedir.1281 Hatib el-Bağdâdî, hadisin bir
çok tarikinin olduğunu söyleyerek hepsini zikreder. 1282 Bunlar arasında İbn Abbas
tariki ile gelen rivayeti mahfuz bulur.1283
İbnü’l-Kayserânî (507/1113); Süveyd b. Saîd’i Yahya b. Mâin’in sika
görmediğini ve onun hakkında olumsuz konuştuğunu ve onun bu hadisini münker
kabul ettiğini söyler; başka yorum yapmaz. 1284
İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200); Zemmü’l-hevâ’sında hadisin farklı isnadlarını
zikrettiğini görmekteyiz. Rivayetlerin mevzu olduğuna veya zayıf olduğuna dair bir
bilgi vermez.
1285
el-Ilelü’l-mütenâhiye”sinde ise hadisin üç farklı tarikini verir.
Hadisin sahih olmadığını zikreder. Süveyd’den hadis nakleden Muhammed b.
Zekeriya’nın ise hadis vaz’ ettiğini söyler. Darekutnî’den yaptığı nakille Süveyd’in
ahir ömründe hadisleri karıştırdığı bilgisini verir.1286
Zehebî (748/1347); İbnü’l-Cevzî’nin el-Ilelü’l-mütenâhiye’sine yazmış olduğu
Telhıs’inde, rivayetin hüccet olmadığını ve muhaddislerin zayıf gördüklerini
kaydeder.1287
Tâcüddin es-Sübkî (774/1372); bu hadis hakkında bir yorum yapmaz. Ancak
el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin “Bu hadisin sıhhat durumuna şaşıyorum; zira onu Süveyd
b. Saîd’den ve iki sika ravi (Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zâhirî ile oğlu)
nakletmiştir” şeklindeki ifadesine yer verir.1288
İbn Kesîr (774/1372); hadisi İbn Adî’nin el-Kamil’inde mevkuf ve merfu hadis
olarak kitabına aldığını söyledikten sonra şu yorumu yapar: “Bir kimse kendi iradesi
1280
İbn Adî, el-Kâmil, III, 1263-1265
Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 256-262 (2750)
1282
Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, Abdullah İbn Abbas (r.a) tariki ile V, 156; VI, 50-51; XI, 297;
XIII; 184
1283
Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, Hz. Aişe (r.a) tariki ile XII, 479
1284
İbnü’l-Kayserânî, Tezkiretü’l-huffâz, s. 340 (861)
1285
İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258
1286
İbnü’l Cevzî, el-Ilelü’l-mütenâniye, II, 771-772 (Hadis no: 1286, 1287, 1289)
1287
Zehebî, Telhîsü kitabi’l-ılel, s. 276 (822)
1288
Tacüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiyyeti’l-Kübrâ, II, 288
1281
271
olmadan aşka müptelâ olur ve ona sabrederse yani aşkını ifşa etmez ve bu sebeple
ölürse şehit olur. Büyük ecre ulaşır. Eğer bu hadis sahih ise o zaman bu tür bir ölüm
de şehitliğin bir çeşidi olur, iffet şartıyla bu tür bir aşk da mübah sayılır.”1289
İbn Hacer (852/1448); bu konuda meşhur olan rivayetin Süveyd b. Saîd’den
İbn Abbas tariki ile geldiğini söyler. İbn Adî’nin ve Beyhakî’nin bu hadisi münker
gördüğünü söyler. Müslim’in Süveyd’den rivayette (telkine maruz kalmadan önce
nakilde bulunduğu için) mazur görülmesi gerektiği kanaatindedir. Ebû Hâtim erRâzî’nin, Süveyd’i rivayetinde saduku’l-hadis gördüğünü söyler. Dârekutnî’ye göre
de o, yaşı ilerlediği sıralarda münker rivayetleri kıraat etmiştir.1290
Suyûtî (911/1505); hadis hakkında farklı bir bilgi vermez. Yahya b. Maîn’e
atfedilen “Bir atım, bir de mızrağım olsaydı, Süveyd’e karşı sefere çıkardım” sözünü
zikretmekle iktifa eder.1291
İbn Arrâk (963/1556); Süveyd b. Saîd tariki ile gelen bu hadisi pek çok
musannifin zikrettiğini dile getirmekte ve adı geçen ravinin Müslim’in ricalinden
oluşuna dikkat çekmekte, İbnü’l-Cevzî’nin ise hadisi mevzu kabul ettiğini
söylemektedir. Darekutnî’nin hadisi tahric ettiğini ve hadisin mevzu olduğuna dair
ittifak olmadığını dile getirmektedir.1292
Ali el-Müttekî (975/1567), hadisi Hz. Aişe (r.a) ile İbn Abbas (r.a) tariki ile
gelen ve Hatib el-Bağdâdî’nin Tarih’inde zikretmiş olduğu şekliyle nakleder.1293
Ali el-Kârî (1014/1605), el-Hâkim’e isnad ettiği bilgide Yahya b. Main’den
aktarılan sözleri zikrederek, Sehâvî’nin Süveyd b. Saîd’in bu rivayetiyle teferrüd
etmediğini söylediğini nakleder. Zübeyr b. Bekkâr’ın, hadisi sahih bir isnadla
naklettiğini ve İbn Hazm’ın hadisle ihticac ettiğini söyler. Hakim’in Tarihu
Nisabur’unda, Hatib el-Bağdadî’nin Tarihu Bağdad’ında, İbn Asâkir’in Tarihu
Dımaşk’inda ve Deylemî’nin senedini vermeksizin Müsned’inde hadisi tahric
ettiklerini söyler. 1294 Eserinin bir başka yerinde hadisin mevzu olduğunu zikreden
hocası Sehâvî’ye (902/1496) karşı çıkar. Hadisin mevzu olmadığını açıklar.1295
1289
İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 71, 759
İbn Hacer, Telhîsü’l-habîr, II, 149, 150
1291
Suyûtî, Tahzîru’l-havâs, s. 169
1292
İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîa’, s. 364
1293
Ali el-Müttekî, Kenzu’l-ummâl, IV, 416 (11179), 420 (11203)
1294
Ali el-Kârî, el-Esrâru’l-merfûa’, s. 352, 353 (Hadis no: 509)
1295
Ali el-Kârî, el-Esrâru’l-merfûa’, s. 496
1290
272
Abdurraûf el-Münâvî (1031/1621); Hatib el-Bağdadî’nin Tarihu Bağdad’da
hadisin tahric edildiğini tespit etmekle yetinir.1296
Aclûnî (1162/1749); hadisin merfu olarak rivayet edildiğini, İbnü’l
Merzübânî’nin hadisi mevkuf, Yahya b. Maîn’in Süveyd b. Saîd’in rivayetlerini
münker gördüğünü, Zübeyr b. Bekkâr’ın hadisin isnadını sahih gördüğünü, İbn
Hazm’ın hadisle ihticac ettiğini, hadisin İbn Abbas’a isnad edilen tariki olduğunu,
İbn Asâkir ve Deylemî’nin hadisi tahric ettiğini söylemekte ve mevzu veya zayıf
olduğuna dair bir yorum yapmamaktadır.1297
En geniş malumatı Zebîdî’nin (1205/1790) verdiğini söyleyebiliriz. O, zinaya
düşmemenin faziletine dair açtığı konuda bu hadis ile istidlal etmektedir. Özellikle
şehvetini Allah için terk etmenin sıddık mertebesinde bulunan kulların bir özelliği
olduğunu kaydeder ve hadisi şöyle yorumlar: Dinin helal olan evlilik akdini
düşünerek ve iffetli davranarak bir kimse aşka düçar olsa ve bunu hiç kimseye ifşa
etmeden ölse nefsine muhalefet ederek Allah yolunda cihad eden kimse gibi
mükâfatını alır. Irâkî, bu hadisi Hakim’in Tarihu Nisabur’unda naklettiğini ve Yahya
b. Maîn’in (daha önce de geçen ifadesini) zikrettiğini söylüyor. Zebîdî’ye göre, elHâkim ve Hatib el-Bağdadî’nin Tarih’lerinde zikretmiş olduğu rivayet, Zahiriye
mezhebinin imamlarından Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zâhirî İsbehânî ile
babasından merfu olarak nakledilmektedir.
Zebîdi; bu hadisi sahih görmeyen muhaddisin İbnü’l-Cevzî olduğunu ve onu
Mevzûât’ına aldığını, ona bu konuda İbn Teymiyye’nin de tâbi olduğunu söyler.
Sehâvî, Zerkeşî’nin görüşüne tâbi olarak Süveyd b. Saîd’in rivayetinde teferrüd
etmediğini söyler. Deylemî Müsned’inde hadisi Zübeyr b. Bekkâr tariki ile
nakletmekte ve rivayetini Abdullah b. Abdülmelik b. Mâcişûn’a dayandırmaktadır.
Süveyd b. Saîd’in hâli Zebîdî’ye göre maruftur; ancak hadisi ondan nakleden Ahmed
b. Mesruk zayıftır. Zebîdî’ye göre Irâkî, Ebûbekir Muhammed b. Cafer Harâitî’nin
(327/939) senedinde Süveyd b. Amr olmadan bu hadisi rivayet ettiğini ifade etmekte
ve hadisin senedi hakkında tevakkuf etmektedir.1298
1296
el-Münâvî, Kenzü’d-dekâik, II, 196 (7605), 198 (7629)
Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, II, 363, 364
1298
Zebîdî, İthâfü’s-sâde, VII, 439-440
1297
273
Şevkânî (1250/1834), Süveyd b. Saîd’in rivayetinin münker olduğuna dikkat
çekerek, hakkında “fihi nazar” denildiğini ve sıhhati hakkında tevakkuf edildiğini
söyler. Mevzu olduğuna dair bir bilgi vermez. 1299
b) Moğultay b. Kılıç’ın değerlendirmeleri
Moğultay b. Kılıç; Ebû Muhammed Süveyd b. Saîd Hadesânî, Ali b. Müshir,
Ebû Yahyâ Kattât, Mücahid, İbn Abbas tarikı ile gelen “Kim aşık olur ve aşkını
gizleyerek ölürse şehid olur” hadisinin isnadını sahih kabul ettiğini söyler.1300 Hatta
bu konuda Şâfiî fukahasından olan İmam er-Râfiî (623/1225) gibi alimlerin bu
hadisle istidlal ederek aşkından dolayı vefat edeni şehit olarak kabul ettiğini
zikreder.1301
Süveyd b. Saîd’in sika olduğunu savunan Moğuştay, bir başka eserinde Süveyd
tariki ile gelen “Kulaklar başa dahildir”1302 hadisinde İbn Mâce’yi hatalı görmez.
Zira ona göre İbn Mâce, Süveyd b. Saîd’den gelen rivayeti ihtilatından önce
almıştır.1303 Moğultay; Süveyd b. Saîd’in İbn Hibbân, Beyhakî, Dârekutnî tarafından
sika kabul edildiğini söylemekte hatta söz konusu edilen bu hadisin rivayet edildiği
tarihi de zikretmektedir.1304
Yukarıda verdiğimiz isimleri zikreden ve daha bir çok alimin de görüşlerine
yer veren Moğultay’ın; ilk dönem muhaddislerinden İbn Adî (365/975), Dârekutnî
(385/995), el-Hâkim en-Nisabûrî (405/1014), Hatib el-Bağdadî (463/1070)’nin yanı
sıra farklı kişilerin görüşlerine yer verdiğini görmekteyiz.
Moğultay’ın ifadelerine göre; Süveyd hakkında Ebû Ahmed el-Hâkim
(378/988), onun ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybettiğini ancak âma olmadan
önceki rivayetlerinin hasen seviyesinde olduğunu ifade etmektedir. Ebû Talib’in bir
rivayetinde Süveyd değil, ondan nakleden kişiler zayıf kabul edilmiştir. Kitâbu’l-
1299
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 255 (114)
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 17
1301
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 18
1302
Ebû Davud, Taharet, 51; Tirmizi, Taharet, 39; İbn Mâce, Taharet, 53
1303
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 446
1304
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 446-447
1300
274
meymûnî’de ise onun hakkında hayırdan başka söylenecek bir ifade yoktur
denilmektedir.1305
Moğultay; Ebû Davud’un, Süveyd hakkında “saduk olmasını umuyorum veya
Lâ be’se bihi” lafızlarını kullandığını kaydeder. Yahya b. Main’in ise Süveyd
hakkında “telkine maruz kalmadan önceki hadislerini yaz, diğerini de yazma! Yakub
b. Şeybe onun saduk ama muzdaribu’l-hadis olduğunu söylemiştir”1306 rivayetine yer
verir.
Ali b. el-Medîni Süveyd hakkında “Leyse bi şey’in” demiştir. Saîd b. Amr elBerzeî’ye (292/904) göre, Ebû Zür’a ed-Dımaşkî (281/894) onun kitaptan yaptığı
nakillerini sahih, hıfzından yaptıkları ise sahih görmezdi.1307
Moğultay b. Kılıç’ın Hamza es-Sehmî’den naklettiği rivayete göre Dârekutnî,
Süveyd’i zayıf gösterirken Yahya b. Maîn’in görüşüne itibar etmektedir. Mesleme b.
Kasım Kitabü’s-sıla’sında onu sika olarak tavsif etmektedir.1308
Lâlekâî, Ebû Hâtim’den gelen bir rivayete göre onu Müslim’in şeyhleri
arasında saymıştır. Ancak Moğultay bu ifadeyi görmediğini söyler. Moğultay’a göre
Ebû’l-Hasen el-Iclî, Süveyd’in sika olduğunu söylemekte, el-Beyhakî, ömrünün son
dönemlerinde
Süveyd’in
hıfzının
değiştiğini
ve
hatasının
arttığını
ifade
etmektedir.1309
Moğultay’a göre, Kitabü’z-zühre müellifi Ebûbekir Muhammed b. Davud b.
Ali b. Halef el-İsbehânî (297/909), Müslim’in (261/874) Süveyd b. Saîd’den
(240/854) 60 hadisi rivayet ettiğini nakletmektedir.1310 Halîli de el-İrşad’ında Süveyd
b. Saîd’in sika olduğunu; Ebû Yahya ed-Dabbî es-Sâcî’nin (307/919) onu zayıf kabul
ettiklerini söyler. İbnü’l-Cevzî ise Süveyd b. Saîd’leri karıştırmaktadır. Moğultay,
Süveyd b. Saîd adında iki farklı kişi daha olduğunu söyler. Biri Süveyd b. Saîd edDekkâk diğeri Süveyd b. Saîd el-Mekkî’dir. İbn Asâkir Süveyd b. Saîd el-Mekkî’den
nakilde bulunmuştur.1311
1305
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 277; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 278; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 165
1307
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 279; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 166
1308
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 280; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164
1309
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 165
1310
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 166
1311
Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 282; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164-166
1306
275
c) Değerlendirme
Moğultay b. Kılıç’ın, raviyi bütün yönleriyle tahlil etmeye gayret ettiğini ve
bazı farklı muhaddislerin görüşlerine başvurduğunu görmekteyiz. Moğultay bir
rivayetin isnadını sahih kabul ederken, cerh ve tadil konusunda otorite olan pek çok
alimin görüşünü değerlendirmeye almakta ve ona göre bir hüküm ortaya
koymaktadır.
Yukarıdaki
bilgileri
dikkate
aldığımızda
Moğultay’dan
sonraki
bazı
muhaddislerin, seleflerindeki bilgiyi nakledip kitaplarında genellikle tekrara
düştüklerini ifade edebiliriz. Moğultay, daha erken dönemlerde, hadisin ricalini tahlil
etmekte
ve
görüşlerini
günümüzde
pek
çoğunu
göremediğimiz
eserlere
dayandırmaktadır.
Gerçi isnadın detaylı olarak incelenmesi, Moğultay döneminin en karakteristik
özelliğidir. Ancak burada bizim dikkat çekmek istediğimiz husus şudur: Moğultay’ın
Yahya b. Maîn, İbn Adî, ed-Dârekutnî vb. alimlere referans gösterdiği kişiler, cerhta’dil hakkında değerlendirmelerine sıkça müracaat edilen meşhur alimler değildir.
Şayet olsalardı, Yahya b. Maîn, İbn Adî, ed-Dârekutnî gibi ravi tenkidinde otorite
alimlerin (Moğultay’ın verdiği) bu bilgileri de aktarmaları beklenirdi. Çünkü onların
bu tür bir bilgiyi gizlemeleri düşünülemez.
Ayrıca Moğultay’ın, görüşlerini isnad ederken –mesela Şafii ulemasından
İmam er-Râfiî’nin (623/1225) yukarıdaki hadisle istidlal ederek, aşkından dolayı
ölenin şehit olacağına hükmetmesi ve İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) “Süveyd”leri
karıştırdığını iddia etmesi gibi durumlarda- kaynak zikretmemesi akla şu soruyu
getirmektedir: Süveyd hakkında pek çok kişiden alıntı yaparken kaynak veren
Moğultay, bu hususta neden kaynak tespiti yapmamaktadır?
Öte yandan Moğultay’ın el-Vâdıhu’l-mübin’ine esas aldığı söz konusu
rivayetin “aşk” kelimesi ile zikrediliyor olması üzerinde durmak gerekir. Bu
kelimenin açıkça geçtiği bir ayet Kur’an-ı Kerim’de yoktur. Ayrıca aşk kelimesi ile
zikredilen sahih bir rivayete el-Mu’cemü’l-müfehres (concordance) ile Miftâhu
künûzi’s-sünne gibi çalışmalarda rastlanmamaktadır. Bu fihristler Kütüb-i Sitte’ye
ilaveten Dârimî’nin (255/868) es-Sünen’i, Mâlik’in (179/795) el-Muvatta’ı, Ahmed b.
Hanbel’in (241/855) el-Müsned’i, Tayâlîsî’nin (204/819) el-Müsned’i, İbn Hişam’ın
276
(219/834) es-Sire’si, İbn Sa’d’ın (230/844) et-Tabakât’ı, Vâkıdî’nin (207/822) elMegâzî’si, Zeyd b. Ali’nin (122/739) el-Müsned’ini ihtiva eden kitaplardır.
Hiç şüphesiz, bu temel kaynaklar dışında da elbette sahih hadis bulunabilir.
Ancak bu durumda rivayetin, senedi itibariyle sağlam olup olmaması önem kazanır.
O zaman şu konunun incelenmesi gerekmektedir: Moğultay’ın da ifade ettiği gibi,
söz konusu rivayetin yegane ravisi Süveyd b. Said ömrünün sonuna doğru ihtilata
maruz kalmıştır. Ancak buradaki rivayetinde hem Moğultay, hem de diğer
muhaddisler Süveyd b. Said’in bu hadisi ihtilatından önce mi sonra mı nakilde
bulunduğuna dair herhangi bir bilgi vermemektedir. Bu durum metnin sıhhatine
manidir ve şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca yukarıda geçtiği gibi rivayet, senedi
dikkate alınarak değerlendirildiğinde alimlerin görüşleri içinde farklılıklar görülür.
Hadisin sıhhatine dair kat’i bir bilgi birlikteliği yoktur. 1312
Biz bu bilgileri dikkate aldığımızda, Moğultay’ın da tespit ettiği gibi öncelikle
rivayetin mevzu olmadığını kabul ediyoruz. İsnadı sağlam gibi görünse de muasırı
Zehebî’nin (748/1347) işaret ettiği -ravinin zayıf olduğuna dair- görüşün ise daha
sağlıklı bir değerlendirme olduğunu düşünüyoruz. Bu düşüncemizin oluşmasında;
aşk kelimesi yerine Kur’anı Kerim’de ve sahih rivayetlerde “hub, muhabbet,
meveddet” gibi kavramların geçmesi, hatta ilk dönem sufilerin bu kavramları
kullanması ile daha sonra “aşk”a dair rivayetlerin tasavvuf ve İslam felsefesine giriş
yapması da etki yapmaktadır. Bu sebeple Moğultay’ın, sadece senedi itibariyle
incelediği bu rivayetin en mâkul seviyede metin yönüyle zayıf kabul edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
1312
İbn Adî, el-Kâmil, III, 1263-1265; Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 256-262 (2750); VI, 5051; XI, 297; XII, 479; XIII; 184; İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258; el-Ilelü’lmütenâniye, II, 771-772; İbnü’l-Kayserânî, Tezkiretü’l-huffâz, s. 340 (861); Zehebî, Telhîsü
kitabi’l-ılel, s. 276 (822); Tacüddin es-Sübkî, et-Tabakâtü’ş-Şâfiyyeti’l-kübrâ, II, 288; İbn Kesir, elBidaye, XIV, 71, 759; İbn Hacer, Telhîsü’l-habîr, II, 149, 150; Suyûtî, Tahzîru’l-havâs, s. 169; İbn
Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîa’, s. 364; Ali el-Müttekî, Kenzu’l-ummâl, IV, 416 (11179), 420 (11203); Ali
el-Kâri, el-Esrâru’l-merfûa’, 352, 353, 496; el-Münâvî, Kenzü’d-dekâik, II, 196 (7605), 198 (7629);
Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, II, 363, 364; ez-Zebîdî, İthâfü’s-sâde, VII, 439-440; Şevkânî, el-Fevâidü’lmecmûa, s. 255 (114)
277
Örnek: 2
‫حبك الشيئ يعمي ويصم‬
“Bir şeyi (çok) sevmen, gözü köreltir, kulağı sağırlaştırır”1313
Taberânî, Bilâl b. Ebî’d-Derdâ’nın babasından naklettiği bu rivayette Ebûbekir
b. Ebî Meryem’in teferrüd ettiğini kaydeder, hadisin tek isnadının bulunduğunu ifade
eder. 1314 Bir başka eserinde de aynı tarikle hadisi tekrarlar. 1315 Beyhakî Ebû’dDerdâ’ya isnad edilen bu hadisin mevkuf olduğunu söylemektedir. 1316 Bir başka
yerde ise Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin, Ali b. Katâde’ye aşk ile muhabbet
arasındaki farkın ne olduğunun sorulması üzerine bu ifadeyi Hz. Peygamberin (s.a.s)
sözü olarak kaydetmektedir. 1317 Buharî’nin hadis hakkında yorum yapmadığını ve
Ebû’d-Derdâ tariki ile hadisin Hz. Peygambere (s.a.s) isnad edildiğini söylediğini
görmekteyiz. 1318 Aclûnî hadisin değerlendirmelerini incelerken Sehâvî, Irâkî, İbn
Hacer, Ali el-Kârî’nin görüşlerini vermektedir. İsnadında Ebûbekir b. Ebî Meryem’in
bulunduğunu, hadisin bu yüzden zayıf olduğunu ancak Ahmed b. Hanbel’in bu kişi
hakkında yorum yapmadığını (tevakkuf ettiğini) zikreder. Sağânî’nin hadisi mevzu
kabul etmesi ile ilgili hükmünün isabetli olmadığını zikreder. Ebû Davud’un hadis
hakkında yorum yapmayıp sükût etmesinin yeterli görüldüğünü, rivayetin bu sebeple
mevzu olmadığını ve ravinin şiddetli zayıf görülen biri olmadığı için de rivayetin
hasen derecesinde bulunduğunu kaydeder.1319
Bazı kaynaklar bu rivayetin Sağânî’ye göre mevzu olduğunu ifade ederken,
Moğultay’ın
hocası
Ebû’l-Mehâsin
Yusuf
b.
Ömer
el-Hanefî’ye
rivayeti
dayandırmakla yetinmesi ve rical ile ilgili bir çalışmasına atıfta bulunmaması 1320 ,
1313
Ebû Davud, Edeb, 116; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 194, VI, 450
Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, V, 183 (4356)
1315
Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, II, 340 (1454), 346 (1468)
1316
Beyhakî, Şüabü’l-iman, I, 368 (411, 412)
1317
Beyhakî, Şüabü’l-iman, I, 379 (457)
1318
Buharî, et-Tarihu’l-kebir, III, 172 (584)
1319
Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 306 (1093); el-Hût, Esne’l-metâlib, s. 181 (550)
1320
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 43
1314
278
hatta Eflatun ve Aristo’dan alıntılar yaparak konuyu aktarması dikkat çekmektedir.
Zira onun hasen derecesindeki bu rivayete daha ziyade sahip çıkmasını ve tahlil
etmesini beklerdik.
Örnek: 3
‫ال جتالسوا أبناء امللوك فإن األنفس تشتاق إليهم ماال تشتاق إيل اجلوار العواتق‬
“Meliklerin çocukları ile oturmayın. Çünkü nefisler, azat edilmiş cariyelere (güzel ve
genç kızlar) düşkün olmadıkları kadar onları çeker.”1321
Zehebî’ye göre rivayet, Amr b. Ezher el-Atakî’den gelmekte Ebân ve Enes b.
Malik tariki ile ref etmektedir. Amr b. Ezher kizb ile müttehemdir. Yahya b. Main
onu sika kabul etmezdi. Buharî’ye göre kezzab, Nesâi’ye göre metruk, Ahmed b.
Hanbel’e göre de hadis uyduran biridir. 1322 İbn Arrâk, bu rivayeti İbn Adî ile
Beyhakî’nin mevzu kabul ettiğini zikreder. 1323 Şevkânî’ isnadında kezzab ravi
bulunduğundan mevzu kabul eder.1324 İbn Hacer ise, Cürcan kadılığı da yapan Amr b.
Ezher el-Atekî hakkında yukarıdaki bilgilere ilaveten şunları kaydetmektedir:
“Talebesi Abbas ed-Dûrî’ye göre Yahya b. Mâin onu kezzab olarak nitelemekte ve
zayıf görmektedir. ed-Dulâbî’ye göre metruk, Cûzcâni’ye göre de adı geçen kişi sika
değildir.”1325
Ricali hakkında kaynaklara başvurduğumuz Amr b. Ezher el-Atekî’nin bu
rivayetini kitabına alan Moğultay, mütesahil davranmaktadır. Zira, yukarıda adı
geçen cerh ve tadil alimlerini pek çok yerde değerlendirmelerinde otorite olarak
kabul ederken, bu rivayette neden dikkate almadığı düşündürücüdür.
Örnek: 4
‫إن كانت احلامل لتى يوسف عليه السالم فتضع محلها‬
1321
Hatib el-Bağdadî, Tarihu Bağdad, V, 198 (2666)
Zehebî, Mîzânu’l-itidâl, III, 246 (6328)
1323
İbn Arrâk, Tenzîh, II, 214 [krş. Beyhakî, Şüabü’l-iman, IV, 358 (5397)]
1324
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 206 (23)
1325
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, V, 283-285 (6295)
1322
279
“Kadın (rüyasında) Yusuf Aleyhisselam’ı görseydi, çocuğunu düşürürdü.”1326
Kaynaklar hadisin isnadında bulunan üç ravi Kâsım, Cafer, Ebû’l-Fadl elEnsarî’nin metruk olduğuna işaret ederek rivayetin mevzu olduğuna işaret etmektedir.
Ravi Cafer’den yaptığı nakillerinde İbn Mâce ise hatalı bulunmaktadır. 1327 İbnü’lCevzî’ye göre bütün mevzu özellikleri bu rivayette toplanmıştır.1328
Zehebî’den öğrendiğimize göre Ebû Ümâme’den rivayette bulunan Kâsım (b.
Abdurrahman Ebû Abdurrahman ed-Dımaşkî), Ahmed b. Hanbel’e göre Ebû
Ümâme’den (r.a) garib haberler nakleden biridir. İbn Hibban, onun pek çok sahabi
ile mülakatı olduğunu ve mu’dal rivayetleri bulunduğunu söylemektedir. Hadisiyle
ihticac edilmez. Yahya b. Main, Tirmizi, Cûzcâni gibi alimleri ise onu sika kabul
etmez. İbn Sa’d’a göre 112/728 yılında vefat etmiştir.1329
Burada görüldüğü üzere rivayetlere yaklaşımında Moğultay’ın zaman zaman
tesâhül içinde olabildiğini söyleyebiliriz. Zira Moğultay bu haberi kitabına alırken
hiç tenkit etmemiş, senedinde üç kişinin metruk olduğu halde isnadını
araştırmamıştır.
Örnek: 5
‫البحر من جهنم أحاط هبم سرادقها و اهلل الأدخلها حيت أعرض علي اهلل عز و جل‬
“Etrafı çepeçevere kuşatılan bu deniz, cehennemden bir parçadır. Andolsun ki,
Allah bana oraya girmemi emretmedikçe girmem” 1330
Moğultay b. Kılıç Şam’a yapmış olduğu yolculuk sırasında bu hadisi rivayet
etmekte ancak sema yoluyla naklettiğini söylememektedir. Yolculuk sırasında
başından geçen aşağıdaki hadise ile bu rivayeti bir araya getirmesi, Moğultay’ın
1326
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 36
Deylemî, Firdevs, I, 241 (928); Suyûtî, el-Leâlî, I, 150; İbn Arrâk, Tenzih, I, 233; Şevkânî, elFevâidü’l-mecmûa, s. 494 (69)
1328
İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 305 (398)
1329
Zehebî, Mîzânu’l-itidâl, III, 373 (6817)
1330
Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 70 (170) [Daha çok illetli hadisleri zikrettiği bu eserinde Buharî, hadis
hakkında her hangi bir açıklama yapmamaktadır.]
1327
280
rivayetlere yaklaşımını göstermesi bakımından önemli görülebilir. Moğultay b. Kılıç
şöyle anlatır:
“709/1309 yılında Şam’a giderken Şevval ayının dokuzunda Salı günü deniz
kenarında bulunan Arîş Han’ında konakladık. 1331 Boy abdesti almam gerekti. Deniz
suyu ile boy abdesti almayı düşündüm. Ancak sahilde gecenin karanlığında ışık
olduğunu ve pek çok insanın dolaştığını fark ettim. Kalabalık belki dağılır diye biraz
uyumak istedim. Rüyamda ateş yakmış büyük bir kalabalık gördüm. Ateş almak
istedim. O sırada birinin şöyle dediğini işittim: ‘Bu deniz tuzlu, onu eski haline
getirir kontrol et veya Allah onu kıyamet günü ateşe dönüştürür, sakın ona
yaklaşma!’ Korku içinde uyandım. Deniz suyu ile boy abdesti almaktan vazgeçtim.
Şam’a vardığımızda (yukarıda geçen) bu hadisi pek çok kimsenin müsned olarak
rivayet ettiğini gördüm. Bunun üzerine kötülükten beni koruyan ve rüyamı tasdik
eden Allah’a şükrettim.”1332
Yolculuğu yaptığı yıllarda 18-19 yaşlarında olduğu dikkate alınırsa Moğultay,
rüya ile amel etmeye müsait gibi görünmektedir. Ancak bunu, henüz yetişme
yıllarında olmasına bağlı olarak değerlendirmekte fayda vardır. Her ne kadar sufi
hocaları varsa da İbn Hacer onun tasavvufu bir geçim vesilesi yapmadığını ve
meylinin olmadığını söyler.1333 Çalışmalarında onun rüya ve ilham yolu ile rivayette
bulunduğunu ve bu usulü savunduğunu tespit edemedik.
Örnek: 6
‫أن النيب صلي اهلل عليه وسلم كان يقرأ عند فراغه من وضوئه سورة القدر مث يرفع رأسه‬
‫فيقول أشهد أن ال اله اال اهلل وأن حممدا رسول اهلل‬
1331
Arîş, Mısır'da Kuzey Sînâ bölgesinin idarî merkezidir. Sînâ yarImâdasının kuzeyinde Akdeniz
sahilinde kurulan bir yerleşim yeridir. İbn Battûtâ ve Yakut el-Hamevî, “Arîş”i anlatırken “Han”
adı verilen misafirhanelerden ve buradaki alışveriş merkezlerinden bahsederler. (bkz. Bilge,
Mustafa, “Ariş”, DİA, III, s. 378)
1332
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 328
1333
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19
281
“Nebi (s.a.s), abdestini bitirdiği zaman Kadr suresini okurdu. Sonra başını kaldırır
ve Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s) Allah’ın resulü ve
kulu olduğuna şahitlik ederim, derdi.” 1334
Moğultay b. Kılıç Şam yolculuğu sırasında Humus’a gittiğini ifade etmektedir.
Başından geçen aşağıdaki hadise, rivayete yaklaşımını göstermesi bakımından bir
fikir verebilir düşüncesiyle burada zikretmek istiyoruz. Moğultay şöyle anlatır:
“709/1309 yılında Humus şehrine vardığım zaman, bazı fazilet erbabı kimseler
bana bir hadis cüzü verdiler. O cüzde şimdi tahric edeni ve senedini
hatırlayamadığım şu mealde bir hadis vardı: “Nebi (s.a.s), abdestini bitirdiği zaman
Kadr suresini okurdu. Sonra başını kaldırır ve Allah’tan başka hiçbir ilah
olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s) Allah’ın resulü ve kulu olduğuna şahitlik ederim,
derdi.”
Moğultay bu rivayeti, İbn Mâce şerhinde Kitâbü’t-Tahare’de abdest aldıktan
sonra
okunacak
nakletmektedir.
dualara
dair
Senedli olarak
rivayetleri
zikrederken,
senedini
vermeden
şerhte geçen rivayet şöyledir: “Bir Müslüman
güzelce abdest alır ve ‘Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in
(s.a.s) Allah’ın resulü ve kulu olduğuna şahitlik ederim’ derse, cennetin sekiz kapısı
onun için açılır ve o dilediğinden cennete girer.”1335
Her ne kadar senedi verilen rivayetle bu nakil arasında bir fark yok ise de
yukarıda ifade ettiğimiz gibi Moğultay’ın, bu rivayeti senedini zikretmeden, senedini
verdiği rivayetlerden sonra zikretmesi, hatta bu konudaki bütün rivayetlerin
senedinde inkıta vardır, diyerek aslını görmediği bir cüzden şahit getirmesi dikkat
çekicidir.
Örnek: 7
‫أربع ال يشبعن من أربع أرض من مطر وأنثي من ذكر وعني من نظر وعامل من علم‬
1334
1335
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 513
Müslim, Taharet, 17; Ebû Davud, 169; Nesâi, Taharet, 111; İbn Mâce, Taharet, 60; el-Hâkim, elMüstedrek, I, 399
282
“Dört şey birbirine doymaz: Yer suya, kadın erkeğe, göz bakmaya, alim
ilme.”1336
Rivayet iki tarikle gelmektedir. İbn Arrâk rivayetin Ebû Hureyre’ye (r.a) isnad
edilen tarikinde Muhammed b. Zebâle’nin bulunduğuna dikkat çeker. Bu kişinin
Ebû Davud’un rivayetlerinde bulunan biri olduğu söylense de İbn Hacer Tehzibü’ttehzib’inde ondan Ebû Davûd’un nakilde bulunmadığını ifade etmektedir. Ebû Hâtim
onu münkerü’l-hadis kabul eder. Aişe (r.a) tariki ile gelen rivayetin senedinde ise
Abdüsselam b. Abdülkuddûs vardır. Bu kişiden Abbas b. Velid el-Hallâl garib
nakillerde bulunmaktadır. Zehebi bu kişinin zayıf olduğunu, Ebû Davud’un onu
“leyse bi şey’in” lafzıyla cerh ettiğini, Ukaylî’nin hadisinin mutâbaat için
alınamayacağını, İbn Hibban’ın onun mevzu hadisler naklettiğini söylediğini
zikreder. İbn Adî’ye göre bütün rivayetleri gayr-i mahfuzdur. İbn Arrâk, Abdüsselam
b. Abdülkuddûs’ün, İbn Hibban’ın es-Sikat’ında yer almasını, Taberânî’nin elEvsat’ında rivayetinin bulunmasını, İbn Mâce’deki rivayetlerinin dikkate alınmasını
göz önüne alarak, hadisin zahirinin “Âlimin cennete kavuşuncaya kadar ilme
doymayacağı”1337 gibi şahitlerinin bulunduğunu hatırlatır. İbnü’l-Cevzî söz konusu
edilen her iki rivayetin Ebû Hureyre ve Aişe’den (r.a) gelen senedlerinde münker,
kezzab, metruk raviler bulunduğu için delil olarak ele alınamayacağını ve sahih
olmadığını açıklar.1338
Görüldüğü gibi Moğultay, en çok tartışılan eseri el-Vâdıh’ta özellikle bu tür
rivayetleri araştırmadan aldığı görülmektedir. el-Vâdıhu’l-mübin’i bir hadis kitabı
değildir. Ancak onun zayıf, mevzu rivayetlere yer vermiş olması tesâhülünün bir
göstergesi olarak kabul edilmelidir. Zira Moğultay, bu eserine zaman zaman
çalışmalarında atıflarda bulunmaktadır.1339
1336
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 40
Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’an, 14; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’an, 1; Mukaddime, 32
1338
İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 385 (464); Zehebi, Mizan, II, 617 (5054); İbn Arrâk, Tenzih, I, 262,
263; Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, I, 95 (309)
1339
Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VI, 165; el-İ’lâm, I, 447; el-İktifâ, I, 281
1337
283
Örnek: 8
‫أول حب كان يف االسالم حب النيب صلي اهلل عليه و سلم لعائشة‬
“İslam’da bilinen ilk sevgi, Hazreti Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan
sevgisidir”1340
Moğultay’ın İbn Şihab ez-Zühri’ye (124/742) ait olduğunu ifade ettiği1341 bu
sözü araştırmadan kitabına aldığını söyleyebiliriz. Çünkü ed-Dârekutnî’nin Enes’ten
merfu olarak naklettiği bu rivayetin senedinde iki kezzab ravi bulunmaktadır. 1342
İbnü’l-Cevzî’ye göre de bu rivayet kezzab ravileri olduğu için mevzudur.1343
4. Mu’tezile ve Şia’nın Kaynaklarını Kullanması
Moğultay’ın çalışmalarında Mu’tezile ve Şia’ya ait olan bazı kaynaklara yer
vermesi de dikkat çekicidir. Gerçi, Moğultay’ın biyografisi hakkında kaynaklarda
olsun, çalışmalarında olsun, Şiîliğe meylettiğine veya Mu’tezile taraftarı olduğuna
dair bir bilgiye rastlamadık. Ancak kitaplarında yer yer Mu’tezile ve Şia ile ilgili
malumat verdiğini görülür. Bu konuya yer vermesinin bir sebebi Mısır’da Şia’nın
çalışması olabilir. Zira İbn Kesîr’in (742/1341) verdiği bir bilgiye göre Gulat-ı
Şia’dan olan Nusayriler 717/1317 yılında Mısır’da Cebele şehrini talan edip camileri
meyhaneye çevirmişlerdi. Bunun üzerine Memlûk yönetimi aşırı olan bu gruba
birlikler göndererek müdahale etmiş ve köklerini kazımıştı.1344
Moğultay’ın çalışmalarında Mu’tezilî Kâdı Abdülcebbâr’ın (415/1024)
Tabakâtü’l-Mu’tezile 1345 gibi kitaplarını kullanması bir zenginlik olmalıdır. Zira
Moğultay mesela İbn Mâce şerhinde kimi hadisleri şerh ederken hem fıkhî
mezheplerin görüşlerini incelemekte 1346 ve meşhur fıkıh mezhepleri ile müctehid
1340
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 126
Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 27
1342
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 126 (25)
1343
İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, II, 61 (1272)
1344
İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 83
1345
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232
1346
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 109 v.d.
1341
284
imamların görüşlerine yer vermekte 1347, hem de Şiî-Sünnî farklılığına işaret ederek
İmamiyyenin görüşlerini tetkik ettiği görülmektedir. 1348 Bazen Mu’tezileyi ehli
sünnet ile mukayese ederek tenkid ettiği ve ehli sünnetin görüşünü tercihte
bulunduğu görülmektedir.1349 Bazen de ehli sünnet dışında kalan küçük mezheplerin
mesela gulat-ı şiadan Hattâbiyye’nin, yalanı helal sayma gibi görüşlerine dair bilgiler
vermektedir.1350 Ancak bunlar kısa ve özdür.
Moğultay’ın Şia ve Mu’tezile kaynaklarını kullandığına işaret eden en önemli
bilgi Mu’cemü’ş-şuarâ müellifi Ebû Ubeydullâh Merzübânî (384/994) ile alakalıdır.
Merzübânî, rivayetleri ile Moğultay’ın dikkatine çeken ve eserlerinden istifade ettiği
alimlerden
biridir.
Moğultay
Kahire’nin
meşhur
medresesi
“Zahiriyye”de
müderrislik yapmakta iken, ve Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ kitabını istinsah
etmiş, bir de hâmiş yazmıştır. 1351 Moğultay’ın bu ilgisi Merzübânî’nin rivayetlere
ağırlık vermesidir; yoksa inancı ve fikrî yapısı değildir.
Merzübânî mutezilîdir. Hattâbî ve İbnü’l Cevzî gibi hadisçiler; Merzübânî’nin
bu inanca sahip olmasının, hadis rivayetinde gayri sika olacağı manası taşımadığı
kanaatindedir. Nitekim Moğultay, Merzübânî’nin rivayetleri ile ilgilenmiş ayrıca
mutezilî olduğu için onu medhü sena etmemiştir. Hatta Moğultay’ın, mesela İbn
Mâce şerhi el-İ’lâm’ında kabir azabı ile ilgili meşhur rivayetler bulunduğu halde, bu
rivayetlere Mu’tezile dışında muhalif olanın bulunmadığına dair bir başlık açarak
Mutezile’yi tenkit ettiği ve kabir azabına işaret eden pek çok hadis bulunduğunu
zikrettiğini görmekteyiz.1352
1347
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298, 342, 466
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 481
1349
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380
1350
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 335
1351
Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow)
1352
bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380
1348
285
E. HANEFİLER VE HADİS
Moğultay’ın bazı Hanefî fakihlerinin delil getirdiği hadisleri incelediğini
görmekteyiz. Onların yanlış istidlalini yer yer tenkit etmektedir. Bilindiği üzere
rükûda ellerin kaldırılması Hanefilerle diğer mezhepler arasındaki ihtilaflı
konulardandır. Şafii, Ahmed b. Hanbel, Malik, ile tâbiundan Hasan Basri, İbn Sîrin,
Atâ b. Ebî Rebah, sahabilerden Cabir b. Abdullah, Ebû Hureyre ve diğerleri rükûdan
doğrulurken ellerin kaldırılmasını savunur. Hanefiler, Süfyan Sevrî ise iftitah
tekbirinden başka yerde ellerin kaldırılmaması gerektiği kanaatindedir.1353
Moğultay bu konuda bazı Hanefilerin, Cabir b. Semüre (r.a) tariki ile
nakledilen
“Neler
görüyorum!
Huysuz
atın
kuyrukları
gibi
ellerinizi
kaldırıyorsunuz”1354 hadisini istidlal etmelerini tenkit eder ve şöyle der:
“Bu hadis namazdaki rükû ile alakalı değildir. Namaz kıldıktan sonra ellerini
kaldırıp arkadaşlarına işaret edenlerin yaptıklarını yasaklamak için bu şekilde
söylenmiştir.” 1355 Buradan Moğultay’ın, Hanefi mezhebinde taassubu reddettiği ve
hadisin yanlış yerde delil getirilmesine karşı koyduğu sonucunu çıkartabiliriz.
Bazen rivayet tariklerini incelerken Moğultay, Hanefilerden kimilerinin
hadisteki ziyadeyi karıştırmasını eleştirir. Mesela teşehhüdde okunan tahiyyat duası
ile ilgili rivayetteki ziyade de olduğu gibi… İbn Mesûd’dan (r.a) Ebû Davûd’da
nakledilen “(Ettehıyyâtü duasını okuduktan sonra) Bu şekilde dersen namazın tamam
olur. Kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur” 1356 hadisini verdikten sonra
Moğultay şu tespitte bulunur: “Bazı Hanefiler bu ziyadeyi hadisin aslından
zannetmişlerdir. Oysa bu söz İbn Mesud’a (r.a) aittir.”1357
1353
Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, II, 698
Müslim, Salat, 119, 121; Ebû Davûd, Salat, 184; Nesâi, Sehv, 5, 69, 73; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, V, 86, 88, 93, 101, 102, 107
1355
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298
1356
Ebû Davûd, Salat, Hadis no: 970
1357
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 342-343
1354
286
Moğultay b. Kılıç mürsel rivayetlerin de sahih hadis kapsamına alınması
kanaatindedir. O, fakih bir muhaddistir. İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yazmış
olduğu ikmalde, sahih kavramına açıklık getirir. Usulcüler ve fukaha nezdindeki
sahih hadis kavramını tahlil eder. Tarifte geçen adalet ve zabt sıfatını haiz ravinin
rivayetinin şaz ve illetli olmamasını şöyle açıklar:
“Sahih kavramı, sadece İbnu’s-Salah’ın zikretmiş olduğu (adalet ve zabt
sıfatını haiz ravinin şâz ve muallel olmayan rivayetindeki) özelliklere münhasır
değildir. Fukaha ve usulcülere göre de ele alınmalıdır. Nitekim İbn Dakîku’lîd
(702/1302) fukaha ve usulcülere göre sahih kavramını tarif etmiştir. Onlardan
mürseli kabul etmeyenler, sahihin içine müsnedi de katmaktadır.”1358
Moğultay; bu bilgilere işaret ederken hadisçilerle, fıkıhçılar arasındaki mürsel
hadisin tanım farkına da değinmektedir. Çünkü mürselin; hadisçilere ve fıkıhçılara
göre iki farklı tanımı bulunmaktadır: “Hadisçilerin ıstılahında mürsel; tâbiinin “Kâle
Resûlullah” diyerek rivayet etmiş oldukları hadistir. Buna göre, tabiinden önceki
ravisi düşen haber munkatı’, daha fazla ravisi düşen ise mu’dal olmaktadır.
Usulcülere göre ise, bu hadis çeşitlerinin tamamı mürseldir. Hanefi usulcüleri de
mürseli bu son anlamıyla kullanmışlar ve bütün munkatı’ haberleri mürsel olarak
tanımlamışlardır.”1359
Hanefi uleması mürseli dört kısımda değerlendirmektedir: Sahabe, tabiun, her
asrın adil kimselerinin mürseli ile bir yönüyle mürsel diğer yönüyle de muttasıl olan
haberler. Sahabenin mürseli icma ile huccettir. Hanefiler hicri ikinci ve üçüncü asrın
mürsellerini de huccet kabul ederler; ancak üçüncü asrın mürsellerinin aralarında
ittifak yoktur.”1360
Moğultay b. Kılıç usulcüler ile fukaha ve muhaddisler arasındaki mürsel
hadislerin değerine dair tartışmaya kapı aralamaktadır. Hadislerin bir çoğu mürseldir
ve özellikle Hanefi mezhebinde bunlar yaygın olarak kullanılır. 1361 Bu yüzden
Moğultay’ın, Hanefi mezhebine mensup bir muhaddis olarak Hanefiler yanında yer
1358
İbn Dakîku’lîd, el-İktirâh, s. 186; Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 15
İbn Hacer, Nuhbetü’l-fiker şerhi, s. 53 (ter. Talat Koçyiğit)
1360
Geniş bilgi için bkz: Ünal, İsmail Hakkı, Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, s. 174-175
1361
Ünal, İsmail Hakkı, Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, s. 176
1359
287
aldığını görmekteyiz. Moğultay şöyle der: “İbnu’s-Salah’ın belirlemiş olduğu bu
sınırlama (sahih hadisin şâz ve illetten uzak olma şartı) üzerinde muhaddisler hem
fikirdir, ama usulcülerin ve fukahanın sahih kavramı daha kapsamlıdır.” 1362
F. RAVİ TANITIMLARI VE CERH TADİL HÜKÜMLERİ
Moğultay b. Kılıç, rical çalışmalarında bazı muhaddislerin verdiği bilgilerde
ravi farklılığı olduğunu düşünüyorsa bunları düzeltmektedir. Mesela:
İbn Mâce’de Ziyâd b. Hâris es-Sudâî’den 1363 rivayet edilen“Nebî (s.a.s) ile
birlikte bir seferde bulunuyorduk. Ezan okumamı emir buyurdu. Ben de ezanı
okudum. Bilal (r.a) de kamet getirmek istedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s); ezanı
kardeşiniz Sudâ okudu. Kâmeti ezan okuyan getirir, buyurdu” 1364 hadisini şerh
ederken, önce hadisin senedini değerlendirmektedir. Ardından farklı rivayetleri
incelemekte ve rical tenkidi yapmaktadır.
Moğultay daha sonra sözü isnadda yer alan ravinin araştırmasına getirir.
İsnaddaki Abdullah b. Muhammed’in kim olduğunu açıklar. Ebû’l-Umeys Utbe b.
Abdullah ile Muhammed b. Sirin’den hadis naklettiğini Senedde yera alan ravi
Muhammed b. Amr’ın Basralı olduğunu, Medineli bir şeyh olduğunu düşünen İbn
Sürûr’ın bu konuda yanıldığını ve bu kişinin hadisin sıhhatine mani biri olduğunu
söylediğini zikreder. Rivayette sıhhate asıl mani olanın Abdullah b. Muhammed ile
ceddi arasında meydana geldiğini açıklar. Burada söz konusu olan inkıtâı, İbn
Hibban ile Ebû Hâtim er-Râzî’nin de kaydettiğini zikreder.1365
Moğultay’ın sahabe üzerine bir takım tetkiklerini bulunmaktadır. Raviler
hakkında bilgi verirken hadisin isnadında geçen meçhul kişileri açıklar. “Resûlullah
(s.a.s) rükûdan doğrulurken semiallâhü limen hamideh der ve rabbenâ leke’l hamd’i
söylerdi” 1366 hadisini naklederken, “hadisin senedinin sıhhati üzerinde durmak
1362
Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 16
Biyografisi için bkz. Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, V, 99; İbn Hacer, Tehzib, III, 310
1364
İbn Mâce, Ezan, 3; Tirmizi, Salat, 34; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 169
1365
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, 87-92
1366
Müslim, Salat, 194, 202, 206; Tirmizi, Mevâkît, 82; Deavât, 32; Nesâî, Tatbîk, 25; İbn Mâce,
İkâme,18
1363
288
gerekir” diyerek açıklamalarda bulunur. Sahabi Ebû Cühayfe’den (r.a) hadisi semi’tü
lafzı ile rivayet eden ravi Ebû Ömer el-Münebbihî’nin durumunun bilinmediği izah
eder.1367
Moğultay’ın, hadisin zayıflık sebebi olarak gördüğü husus ravi ise asla
ihmalkâr davranmadığını söyleyebiliriz. Zira o, ricale dair oldukça zengin bir kaynak
taraması yaparak ravinin durumunu incelemektedir. Mesela Kesîr b. Abdullah b.
Amr b. Avf el-Müzenî’nin babası ve dedesi tariki ile gelen ve Bilal b. Hâris elMüzenî’den rivayet edilen “Resûlullah (s.a.s) tuvalet ihtiyacı için (insanların
yanından) uzağa giderdi.”
1368
hadisini açıklarken, rivayetin zayıf olduğuna
hükmetmektedir. Zayıflığın nedeni olan ravi Kesîr b. Abdullah b. Amr b. Avf elMüzenî hakkında doyurucu bilgiler verir. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, Nesai,
Dârekutnî, Şafii, Ebû Zür’a, İbn Hibban, İbnü’s-Seken, Tirmizi, Buharî başta olmak
üzere pek çok muhaddisin görüşünü zikreder. 1369
Mesela “Müezzinlerin boyunlarında Müslümanlar adına iki sorumluluk vardır;
kıldıkları namaz, tuttukları oruç” 1370 hadisinde olduğu gibi Moğultay’ın, hadisin
senedinde inkıta veya zayıf ravi varsa açıkladığını görürüz. İsnatta geçen raviler
arasında inkıta olduğunu düşünüyorsa veya ravi, metruk gibi ağır cerh lafızları ile
mecrûh ise izah eder. Konu ile ilgili hadisin farklı tarikleri varsa zikreder. Bu
rivayetleri verirken mesela “A’meş hadisindeki zayıflığın sebebi, A’meş ile Ebû
Salih arasında inkıta olmasıdır” şeklinde konuyu açıklar.1371
Moğultay zaman zaman hadisle irtibatı olduğunu düşündüğü isimleri yeri
geldikçe açıklamakta1372, ravi tanıtımları ve cerh tadile dair daha pek çok örneği,
müstakil olarak İkmâlü tehzibi’l-Kemâl gibi rical kitabında işlemekte, ayrıca rical
1367
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 308
Ebû Davûd, Taharet, 1; Tirmizi, Taharet, 16; Nesai, Taharet, 16/2; İbn Mâce, Taharet, 33, Dârimi,
Mukaddime, 4
1369
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 205-208; 496, 497; IV, 71; V, 20, 21, 38
1370
İbn Mâce, Ezan, 3
1371
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 69, 70
1372
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 38
1368
289
ağırlıklı şerh niteliği taşıyan İbn Mâce’nin es-Sünen şerhi el-İ’lâm’da da ravileri
mukayese ederek vermektedir.1373
G. TASAVVUF İLE İRTİBATI
Abbasilerin hakim olduğu devirlerden Moğol istilasına kadar (656/1258),
Kahire’de tasavvufi hayat, toplumla iç içedir. Bu süreçte vahdet-i vücud düşüncesi
kurulma aşamasını neredeyse geçmiş hatta yaygınlık kazanmıştır. Kahire’de
Muhyiddin İbn Arabî (638/1240) ve İbnül Fârız (632/1235) gibi iki büyük tasavvuf
büyüğü etkindir. Daha sonra Rifâiyye, Şazeliyye, Düsûkiyye, Bedeviyye gibi
tasavvufî düşünceler de gelişir. Memlûkler devrinde ise vahdet-i vücud düşüncesi
başta İbn Teymiye (728/1328) olmak üzere pek çok İslam âlimi tarafından tenkid
edilmeye başlanır.1374
Memlûkler’in
tasavvufa
yatkın
olmalarının
bazı
sebeplerinin
olması
muhtemeldir. Zira Memlûkler asker kökenli bir toplumdur. Kölelikten gelen bir
devlet kurmuşlardır ve istiklali korumak istemektedirler. Sufilerin, birer Sünni
Müslüman olarak İslam birliğinin koruyuculuğunu yapmaları, Şiilik ve kolları ile
mücadele etmeleri ve bu sebeple Türk hükümdarları tarafından kabul görmeleri1375
onları tasavvufa yakınlaştırmış olabilir. Nitekim Meşhur Memlûk sultanı Baybars’ın
şeyhi Hızır b. Ebûbekir (676/1277) idi. Baybars bu sufiye çok saygı duyuyor ve
devlet işlerinde kendisine danışıyordu.1376
Kaynaklarda Moğultay’ın tasavvuf ile içli dışlı olduğuna dair bir bilgiye
rastlamadık. Ancak o, devrin sufileri ile birlikte bazı dersler yapmıştır. Nitekim
Mısır’da çok etkin olan Şazelî tarikatının pîri Ebû’l-Abbas İbn Atâullâh eş-Şâzelî elİskenderî’nin (709/1309) kardeşi1377 Ebû’l-Berekât Şemseddin b. Atâ Muhammed b.
Muhammed b. Abdülkerim eş-Şazelî (758/1356), Moğultay’ın hadis aldığı bir
sufidir.
1378
Tasavvuf ilmini İbn Atâullah el-İskenderî’den alan Ebû’l-Hasan
Takıyyüddin es-Sübkî Abdülkâfî b. Temmâm (756/1355) de Moğultay’a ders
1373
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 155, 251, 267, 308, 387, 449, 457, 467, 470, 476
bkz. Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 102, 319
1375
bkz. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, s. 366-367
1376
Makrizî, el-Hıtat, II, 430
1377
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 117 (4487); Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA,
XIX, s. 337
1378
Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 560; II, 696
1374
290
vermiştir. Moğultay bu hocası ile Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri 715/1315 yılında
okuduğunu söyler.1379
Memlûklerde sufilere ait olan müesseselerde bir yandan ibadet ve zikir yapılır
diğer taraftan dini ilimler de tahsil edilirdi. Bu medreselerin her birinde halvet ve
zikre ait bölümler bulunur; dershane, kütüphane, mutfak ve hamam imkanları
olurdu.1380 Moğultay’ın da görev aldığı Zahiriyye, Karasunguriyye gibi medreselerin
pek çoğu fıkıh, tefsir, hadis gibi ilimlerin yanı sıra tasavvufî derslerin de yapıldığı
yerlerdendir. 1381 Makrizî’nin kaydettiğine göre “Şeyhû Hangah”ında dört mezhep
fıkhı, hadis, kıraat dersleri okutulmakta ve 400 sufi de Baybars Çaşnigir Hangahı’nda
hadis dersi görmekteydi.1382 Devrin sultanı Baybars Çaşnigir üzerinde çok etkili olan
dönemin önemli sufilerinden Şeyh Nasr b. Süleyman el-Menbicî (719/1319),
Moğultay’ın hadis rivayet ettiği hocaları arasında yer almaktaydı.1383
Moğultay’ın çalışmalarında sufilik yönünün baskın olduğunu görmedik. Ancak
el-Vâdıh’ul-mübîn adlı eserinde o, bazı sufilerin aşk hallerinden örnekler verir. Her
ne kadar hadis ilminde sufi hocaları varsa da Moğultay, İbn Hacer’in dediği gibi
tasavvufu bir geçim vesilesi yapan ve tasavvufun bizzat içinde yer alan biri
değildir. 1384 Çalışmalarında onun rüya ve ilham yolu ile rivayete yaklaştığını ve
savunduğunu da tespit edemedik. Bilakis o, vahdeti vücuda işaret eden Muhyiddin
İbn Arabî (638/1240) gibi mutasavvıfları görüşlerinden dolayı tenkit etmiş ve vahdeti
vücud fikrine karşı çıkmıştır.1385
Moğultay’ın, Muhyiddin İbn Arabî’nin (638/1240) teayyün fikirlerine, kalbi
sâfi olan bir velinin kalbine doğrudan veya bir melek aracılığıyla levh-i mahfuzda
olanın yansıyacağına dair görüşlerine katılmadığını görüyoruz. Nitekim Buhari
şerhinde Hz. Ömer (r.a) ile ilgili vârid olan “Andolsun ki, sizden önceki ümmetler
içinde kendilerine ilham olunanlar vardı. Benim ümmetim içinde de Ömer b. Hattab
1379
İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133
Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421
1381
Makrizî, el-Hıtat, II, 378, 383, 406
1382
Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421
1383
Makrizî, el-Hıtat, II, 432
1384
İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19
1385
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab
1380
291
onlardan biridir” 1386 hadisi verirken Moğultay, ilgili rivayetin farklı tariklerinde
geçen “muhaddesûn/kendileriyle konuşulan
ve mülhemûn/kendilerine ilham
olunanlar” kelimelerini et-Tirmizi (279/892), el-Humeydî (219/834), İbn Vehb elFihrî el-Mısrî (197/813), İbnü’t-Tîn (?), el-Kâbisî (403/1012) gibi alimlerin
rivayetlerini dikkate alarak açıklar. Daha sonra, muhteva ile ilgili olduğunu
düşündüğü örnekleri zikreder. Mesela Hz. Ömer’in (r.a) şahsında “Sâriye
Hadisi”nde 1387 keramet meydana geldiğini ve Ahmed er-Rıfâî (578/1183) ve
Abdülkadir el-Geylâni (561/1166) gibi velilerde de bunun görüldüğünü ancak umum
ifade etmediği kanaatinde olan Moğultay, hadiste zikredilen “…onlardan biridir.”
ifadesinin, ilim ehli arasında muhaddesûn özelliğini haiz kişilerin azlığına işaret
ettiğine dikkat çeker.1388
“Sâriye Hadisi” olarak bilinen bu mevkuf haberin bazı alimler tarafından zayıf
kabul edildiğini kaydeden Moğultay1389, Abdurrahman es-Sülemî’nin (412/1021) ileri
sürdüğü rivayetin senedini sahih bulmaz. es-Sülemî’nin kitabının adını vermez ve
sadece isme atıf yapmakla yetinir “eğer hadisin ceyyid ve salih bir isnadını bulmuş
olsaydık, sıhhatine hükmederdik” ifadesini kullanır. Ancak şerhte Moğultay’ın adı
geçen hadisin sıhhatine dair net bir hüküm verdiğini göremedik. es-Sülemî’nin
rivayetine dair başka bilgi de vermeyen Moğultay’ın, eğer bu rivayet gerçekten zayıf
ise veya zayıf gören muhaddisler varsa şerhte rivayeti konu ettiği yerde açıklamasını
ümit ederdik. Zira hem İbn Hacer (852/1448)1390, hem de Süyûtî (911/1506)1391 söz
konusu rivayetin isnadını hasen kabul etmektedir.
1386
Buhari, Fedâilü’s-sahabe, 6, 23; Enbiya, 54; Tirmizi, Menakıb, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,
VI, 55
1387
Sâriye bin Züneym ed-Düelî (30/650), Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği sırasında İran tarafına sefere
çıkan İslâm ordusunun sahabi komutanı idi. Ordu Nihâvend’de iken, Medine’de Hz. Ömer (r.a.)
bir cuma günü minberde hutbe verir. Bir ara hutbesini keserek “Ya Sâriye, el-Cebel” diye seslenir.
Cemaat “Herhalde şaşırdı” diye düşünür. Daha sonra Abdurrahman bin Avf ona giderek “İnsanlar
seni tenkid ediyorlar. Sen hutbe arasında; ‘Ya Sâriye, el-Cebel’ diye seslendin. Bunun anlamı
nedir?” diye sorar. Hz. Ömer (r.a.) ona: “Allah’a yemin ederim ki ben, kendime hakim değildim.
Sariye’nin ordusunu bir dağın yanında savaşırken gördüm. Onları, önlerinden ve arkalarından
düşman kuşatmıştı. Ben de elimde olmayarak ‘Ya Sâriye el-Cebel/Sâriye dağa çekil’ diye
seslendim. Sırtlarını dağa verip savaşsınlar istedim.” Bir süre sonra Sâriye’nin habercisi
Medine’ye gelir ve şöyle der. “Ey müminlerin emiri! Biz mağlup olmak üzereydik. Bu sırada; “Ya
Sariye, el-Cebel” diye bir nida işittik. Bunun üzerine arkamızı dağa verdik ve Allah
düşmanlarımızı mağlup etti.” İlgili rivayet için bkz.İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 259 (1887); İbn
Kesir, el-Bidaye, VII, 134; Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 240
1388
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 325a
1389
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab
1390
İbn Hacer, el-İsâbe, III, 5 (3041)
292
et-Telvîh’te aynı konuyu incelerken Moğultay “İsrailoğulları zamanında bir
adam vardı. Doksan dokuz kişiyi öldürmüştü…” 1392 mealindeki hadisi de zikreder.
Muhyiddin-i Arabî’nin (638/1240) “Allah Teâla tövbe edecek kişinin kalbinde olanı
bildiği için, insan suretinde bir melek göndermiş ve hakem tayin etmiştir” şeklinde
salih kula melek gönderilmesi yorumuna, hadisin devamında aslında alim olan
kişinin medhedildiğine ve günahkâr olan kişinin, âlimin hakemliğine yönlendirilip,
alimin abide karşı üstünlüğünün vurgulandığına dikkat çeker. 1393
Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, Muhyiddin-i Arabî’nin mükaşefe yoluyla
rivayeti kabul etmesi ve evliyanın mazhar-ı Hak olarak tecelliyatı gibi, hadise
tasavvufi yorumlar katan fikirlerine katılmamaktadır. “Andolsun ki, sizden önceki
ümmetler içinde kendilerine ilham olunanlar vardı…” şeklinde Buhari’de geçen
yukarıdaki hadisi açıklarken, konu ile ilgili olduğuna hükmettiği başka hadisleri yeri
geldikçe örnek olarak zikretmesi yerinde bir yaklaşımdır. Ancak bu misallerden
Moğultay hakkında genel bir sonuç çıkartmak çok doğru olmasa da, Moğultay’ın,
sufilerin delil olarak ileri sürdükleri bazı rivayetlerden çıkardığı karînelerle tasavvufi
yorumu öne çıkartan tespitler yapmadığı hakkında bize bazı işaretler verebilir.
Nitekim onun, hadis metnine bağlı kaldığı ve buna uygun izahlarla iktifâ ettiği
görülmektedir. Ancak bu tür tespitler bir şerh niteliği taşıyan kitap için az olmalıdır.
Öte yandan Moğultay’ın, mutasavvıfların tasavvufî yorum kattığı bazı hadisleri,
sıhhat yönünden değerlendirmeye tabi tutma ve seçici davranma gayretleri kısmen
görülse de bu açıklamalar, rivayetin sıhhatine dair yeterli seviyede değildir.
1391
Suyûtî, Târihu'l-hulefâ, s.125
Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Tevbe, 46; İbn Mâce, Diyât, 2
1393
Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 324b
1392
293
SONUÇ
Moğultay b. Kılıç (ö.762/1361) ve Hadis İlmindeki Yeri adıyla hazırlamış
olduğumuz doktora tezinde ulaştığımız sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
Memlûkler devrinin İslam tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Özellikle
Memlûkler’in “Bahrîler” devri; yönetim ve iktisadı, toplum yapısı, din ve kültürü ile
eğitim-öğretim faaliyetlerinde mühim bir yükseliş göstermiştir. Bahrî Memlûkler,
devrinde yetişen pek çok alim, fertlerin dini ve kültürel anlamda yetişmesinde,
toplumun kalkınmasında aktif rol almış, İslamî ilimlerin üstün tutulmasında etkin
olmuşlardır.
Moğultay b. Kılıç; Bahrî Memlûkler devrinde Kahire’de doğmuş, orada
yetişmiş ve hadis otoriteleri tarafından, “asrın imamı, muhaddislerin şeyhi, vefatıyla
bir dönemin kapandığı İslam alimi” sıfatıyla anılmıştır. Hayatı boyunca ilme
düşkünlüğü ile meşhur olmuş, nispeten sakin bir hayat yaşamıştır. Hadis ilminde
olduğu kadar ensab, tarih, siyer, lügat, fıkıh alanlarında da çalışmalar yapmıştır.
Eserleri kendisinden sonra başvuru kaynağı olmuş; pek çoğu ihtisar, ikmal edilmiş ve
nazım hâline getirilmiştir. İstidrak, ikmal, ıslah, tehzib çalışmaları ile dikkatleri
üzerine çekmiştir. Özellikle hadis ricali konusunda künye, nisbe, lakap gibi hususları
ilgilendiren ensab ilmindeki ünüyle meşhurdur. Pek çok hadis ricalinin kimliğinin
tespitinde müracaat mercii haline gelmiştir.
Moğultay’ın eserleri sıradan bir tekmile niteliği taşımaz., yer yer itiraz da eder.
Ancak İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yazmış oılduğu Islahu kitâbi İbni’sSalah’ında olduğu gibi İbnu’s-Salah’a itirazları pek yerinde görülmez. Devrin muasır
muhaddislerinden Zerkeşî, Irâkî, gibi alimlerle sonraki neslin hadis otoritelerinden
İbn Hacer bu tenkitlerin çoğunu yersiz bulur. Moğultay, Mizzî’nin Tehzîbü’lkemâl’ine bir ikmâl yapmış; hem Mizzî’nin, hem de rical çalışması yapan diğer
müelliflerin hataya düştükleri hususları tespit etmiştir. Siyer-i Nebî ve sahabe ricaline
dair de önemli kitaplar telif etmiştir.
294
Moğultay’ın yaşadığı yıllar, Kütüb-i Sitte’ye yapılacak şerh çalışmaları önem
kazanır. Bu çalışmalara o, Sahih-i Buharî, Sünen-i Ebû Davud ve Sünen-i İbn Mâce
şerhlerine yaptığı şerhlerle katılmıştır. Bunlardan Ebû Davud şerhi kayıptır. Buharî
şerhi’nin 12. cildi mahtut haldedir. İbn Mace şerhinin sadece beş cildi matbudur.
Kaynaklar bu şerhin eksik olduğunu kaydeder. Moğultay, Sünen-i İbn Mâce şerhini
ilk kez şerheden muhaddistir. Hadisleri şerh ederken, daha çok rical tahlili yapar.
Kimi zaman fıkhî hükümlere yer verir, kimi zaman da usule dair bilgiler zikreder.
Kaynaklar İbnü’l-Mulakkın’ın, Moğultay’ın pek çok eserini istinsah ettiğini söyler.
Moğultay, hicri IX. asırdan itibaren el-Heysemî ile başlayan zevâidlere örnek olacak
ziyâdâtları kaleme almıştır. Merzübânî’nin (384/994) Mu’cemü’ş-şuarâ’sı onun
yazdığı nüshalardan basılmıştır. Moğultay’ın bu kitabının adı Terkü’l-mirâ adını taşır.
Berlin’de olan bu nüshayı görme imkanımız olmadı.
Moğultay; el-Irâkî, el-Bulkînî, İbnü’l-Mülakkın gibi hicri VIII. asırda ilmî
çalışmaları ve hayatları ile İslam dünyasının dikkatini çeken büyük hadis alimlerinin
yetişmesinde katkısı olmuştur. Moğultay “muhaddislerin şeyhi” olarak anılır. Devrin
güçlü sünnet müdafilerindendir. Mısır’da vahdeti vücud anlayışına meyletmemiştir.
Sünnî tasavvufa karşı değildir. Devrin sufi hocalarından istifade etmiş, medrese ve
hangahlarda sufilerle bir arada bulunmuş ancak - talebesi İbnü’l-Mülakkın gibitasavvufun bizzat içinde yer almamıştır.
Hayatının en sıkıntılı yılları, sevgi ve aşka dair el-Vâdıhu’l-mübîn’ini yazmış
olduğu zamana rastlar. Kitaba aldığı rivayetler, kendi döneminde ve daha sonra
tartışılmıştır. Miladi XX. asrın başında Batılı İslam araştırmacıları el-Vâdıhu’lmübîn’i, ne yazık ki sıradan bir aşk kitabı olarak takdim etmişlerdir. Moğultay, bu
eserinde sahabe, tabiûn ve selefi salihinin ilahi aşk hallerini, menkıbeler ve senetli
bilgilerle anlatır, ayrıca aldığı şiirlerle kitabını süsler.
Genellikle o, mevzu ve zayıf olduğu söylenen rivayetlere önce senedi tahlil
ederek karşı çıkar. Ona göre senedi sahih olmayan hadisin zayıf olmasından
bahsetmenin bir anlamı yoktur. Ancak bu, onun hiç metin tenkidinde bulunmadığı
anlamına gelmez.
295
Moğultay’ın el-İktifâ’sı bir nevi taakkubat niteliği taşır. Bu çalışmasında
İbnü’l-Cevzî’nin Kitâbu’d-duafâ’sını tenkit eder. İbnü’l Cevzî’den etkilenerek
vehme düşen İbn Asâkir, Mizzî gibi alimlerin ve başkalarının hatalarını bu kitapta
tespit etmektedir. el-İktifâ’yı, Zehebî’nin el-Hâkim’in el-Müstedrek’ine yaptığı
Telhıs’ine benzetmek mümkündür.
Moğultay’ın; Zehebî, İbn Kesîr vb. muasırları gibi meşhur olamayışının iki
önemli sebebi olabilir: Biri çalışmalarının pek çoğunun kayıp olması, diğeri de
Kahire dışına fazla çıkmamış ve dolayısıyla eserlerinin tanınmamış olmasıdır.
Moğultay, görüşlerine başvurulur bir alimdir. Kahire’de çoğunluğu Şafiî olan bir
toplum içinde Hanefi mezhebine bağlı bir muhaddis olarak yaşamıştır. Eserlerinde
taassub, mezhep ve meşrep itibari ile cedel metodu görülmez. Hanefi mezhebine
bağlı olsa da sünneti tercih eder.
Moğultay’ın yurt dışında bulunan yazma eserlerine maalesef ulaşamadık.
Bunun bir eksiklik olduğunu kabul ediyoruz. el-Vâdıhu’l-mübîn’i üzerinde müstakil
bir çalışma yapılabilir. Biz bu kitabı sadece içinde geçen hadisler yönüyle inceledik.
Moğultay’ın rical ilmine dair görüşleri, ravilerin nesep ve künyeleri ile alakalı ensab
bilgisi, muhaddisler tarafından farklı yönü olarak kabul edilir. Bu yönüyle Moğultay
müracaat mercii kabul edilmelidir.
Tezde Moğultay’ın tesâhülüne işaret edebilecek tespitlerimiz de oldu. Yeri
geldiğinde oldukça müdekkik davranan Moğultay, bazen bir muhaddisin kitabında
gördüğü hadisle iktifa edebilir. Bu sebeple özellikle İbnu’s-Salah’a itirazları pek
isabetli bulunmamıştır. Sünen-i İbn Mâce şerhinde; hatalı nüsha yazanlardan, emâlî,
sakafiyyat ve cüz sahibi kişilerden hadis nakletmiştir. Çalışmalarında mevzu
hadislere, Şia kaynaklı asılsız rivayetlere ve İsrâiliyyat türü kıssa ve haberlere yer
vermesi, Dahhâk b. Müzâhim (105/723), Mukâtil b. Süleyman (150/767), İbn Ebü’ddünyâ (281/894), Ebûbekir el-Harâitî (327/938), İbn Merdûye el-İsbehânî (498/1104),
el-Cûzekânî (543/1148), gibi müelliflerden nakiller yapması, onun tesâhülüne işaret
kabul edilmelidir. Tesâhül gerektiren durumları olsa da Moğultay, hadis hafızı olarak
tanınır.
296
BİBLİYOGRAFYA
…………..AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi”, I-XXII, Ana Yayıncılık, 1990, İstanbul, 15.
Baskı
…………..Fihrisü’ş-şâmil li’t-türâsi’l-arabîyyi’l-İslami’l-mahtût; (Hadisü’n-nebeviyyi’ş-şerif ve
ulûmihi ve ricâlihi, I-III, Müessesetü âli beyt, Mecmau’l-Melikî/Umman, 1991
………….el-Mevsûâtü’l
arabiyye,
Cumhûriyyetü’l-arabiyyetü’s-Sûriyye,
I-XXI,
Hey’etü’l-
mevsûâti’l-arabiyye, Dımaşk, 2007, 1. Baskı
………….www//Kahire.net.
Abdülhayy el-Kettânî, Muhammed b. Abdülkebir, (1380/1962) Fihrisü’l-fehâris ve’l-esbât , Daru’lgarbi’l-İslami, I-III, 2. Baskı, 1402/1982
Abouseif, Doris Behrens, “Hakim Camii”, DİA, XV, s. 184-185, İstanbul, 1997,
Aclûnî, İsmail b. Muhammed (1162/1748), Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs ammâ iştehere mine’lehâdisi alâ elsineti’n-nâs, I-II, (Tashih ve ta’lik: Ahmed Kalâş), Mektebetü’t-türâsi’l-İslâmî,
Haleb, trs.
Ahatlı, Erdinç, “Hasâisü’n-Nebî”, DİA, XVI, s. 227-281, İstanbul, 1997
Ahmed b. Hanbel (241/855), el-Müsned, (thk. Abdullah Muhammed Dervîş), Dâru’l-fikr, I-X,
Beyrut, 1411/1991,
Akgündüz, Ahmet, “Debûsî”, DİA, IX, s. 66-67, İstanbul, 1992,
Akpınar, Cemil, “İbn Cemâa Bedreddin”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIX,
388-392
Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynu Câlut Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, S. 10, Yıl, Erzurum,
1991
Akün, Ömer Faruk, “Kaşgârlı Mahmut”, DİA, XX, 9-15, İstanbul, 1999,
Akyüz, Ali, “İbn Yunus”, DİA, XX, s. 450, İstanbul, 1999,
Ali el-Kârî, Nureddin Ali b. Muhammed (1014/1605), el-Esrâru’l-merfûa’ fi’l-ehbâri’l-mevzûa’, (thk.
Muhammed Sebbâğ), Müessesetü’r-risale, Beyrut, 1391/1971,
297
Ali el-Müttekî, Alâüddin Ali b. Hüsâmüddin el-Hindî (975/1567), Kenzu’l-ummâl fî süneni’l-ekvâl
ve’l-ef’âl, (thk. Bekrî Hayyânî, Safvet Sekâ), Müessesetür’r-risâle, I-XVI, 5. Baskı, Beyrut,
1405/1985
Altan, Çetin, “Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat”, (Basılmış Doktora Tezi), Eren Yayıncılık,
İstanbul, 2007
Apaydın, Yunus, “İbn Hazm/Usûl Görüşleri”, DİA, XX, 39-61, İstanbul, 1999
Arslan, Ahmet Turan, “Askerî, Hasan b. Abdullah”, DİA, III, 491-492, İstanbul, 1992
Ateş, Ali Osman, “Dimyatî, Abdülmü'min b. Halef”, DİA, IX, 310-312, İstanbul, 1992
Aybakan, Bilal, “Takıyyüddin Sübkî”, DİA, XXXVIII, 14-15, İstanbul, 2010
Ayalon, David, (1914-1998), The Mamluk military society, ‘names, titles and nisbas of the Mamluks’,
Collected Studies, Varioum Reprints, London, 1979
……….. “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih İncelemeleri
Dergisi, IV, s. 211-247, İzmir, 1989
Aydınlı, Abdullah,” İbn Râhûye”, DİA, XX, 241, İstanbul, 1999
el-Bağdadî, Abdülkadir b. Ömer (1093/1682), Hızânetü’l-edeb ve lübb-ü lübâbi lisani’l-arab, Dâru’lkütübi’l-ilmiye, I-XIII, 1. Baskı, Beyrut, 1418/1998
Bağdatlı, İsmail Paşa b. Muhammed Emin (1339/1920), Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve
âsârü’l-musannifîn min Keşfi’z-zünûn (Keşfüz’-zünûn ile birlikte), Dâru’l-kütübi’l ilmiye, IVII, Beyrut, 1. Baskı, 1429/2008
Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 331-332, İstanbul, 1992
……….. “İbn Adî”, DİA, XIX, s. 296-298, İstanbul, 1999
……….. “İbn Hazm’a Göre Hadis Rivayetinde “Mechûl”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2,
C. 2, s. 8-18, Bursa, 1987
……….. “Tirmizi ve İbn Mâce’yi İbn Hazm’ın Mechul Olarak Vasıflandırması”, Uludağ Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sy. 2, C. 2, s. 19-25, Bursa, 1987
Baybars Mansûrî, Emîr Rükneddin ed-Devâdâr (725/1325), Zübdetü’l-fikre fî tarihi’l-hicre, (thk.
Donald S. Richards), Das Arabische Buch Berlin, (Müessesetü’l-Almâniyye li’l-buhusi’l-ilmî
ve vezâreti’s-sekâfe), 1. Baskı, Beyrut,1419/1998
298
Bekrî el-Endelûsî, Ebû Ubeyd Abdullah b. Abdülaziz (487/1094), Mu’cemu ma’sta’cem min esmâi’lbilâdi ve’l-mevâdı’, (thk. Mustafa Sekâ), Âlemü’l kütüb, I-II, Beyrut, trs.
Beyhakî, Ebûbekir Ahmed b. Hüseyin (458/1065), Şüabü’l-iman, (thk. Muhammed Saîd Zağlûl) I-IX,
Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1421/2000
Bilge, Mustafa, “Ariş”, DİA, III, 378- 379, İstanbul, 1992
Binler, Mehmet Ziya, Türk Dünyası Aile ve Akrabalık Terimleri Sözlüğü, Selenge Yayınları, İstanbul,
2007
Bozkurt, Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 527-533, İstanbul, 1992
……….. “Medrese”, DİA, XXVIII, s. 323-340
Brockelmann, Carl Geschıchte der arabischen litteratur, GAL (supplement) I-II , E.J. Brill, Leiden,
1938, 1943
Buhârî, Muhammed b. İsmail (256/869), el-Câmiu’s-Sahih, Mektebetü’l-İslâmiyye, I-VIII, İstanbul,
trs.
……….. et-Târihü’l-kebir, Dâru’l-fikr, I-XII, Beyrut, 1407/1986
Câsim, Ubâdî, “Mu’tazıd-Billah”, DİA, XXXI, s. 385, İstanbul, 2006
Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu Memlûklerin Mısır’ı, (Çev. Turhan Ilgaz), Epsilon Yayınları, 1.
Baskı, İstanbul, 2005
Çakan, İsmail Lütfi, Ana Hatlarıyla Hadis, Ensar Neşriyat, 2. Baskı, İstanbul, 1985
Çakın, Kâmil, “Kuteybe b. Saîd”, DİA, XXVI, 491-492, Ankara, 2002
Çelebi, Muharrem, “İbnü’l Bâziş Ebû’l Hasen”, DİA, XX, s. 528, İstanbul, 1999
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman (255/868), es-Sünen, (thk. Hüseyn Selim
Esed Dârânî), I-IV; Dâru’l-muğnî, 1. Baskı, Riyad, 1421/2000
Demirci, Mustafa, “İktâ”, DİA, XXII, s. 43-52, İstanbul, 2000
Demirkent, Işın, “Menbic”, DİA, XXIX, s. 123, 124, Ankara, 2004
Diyarbekrî, Kadı Hüseyin b. Muhammed b. Hasen (990/1582) Tarihu’l-hamîs fî ahvâli enfesi nefîs, III, Müessesetü şa’bân, Beyrut, trs.
Durmuş, İsmail, “Âmidî”, DİA, III, 55-56, İstanbul, 1992
299
……….. “Husrî Ebû İshak”, DİA, XVIII, s. 416-417, İstanbul, 1998
……….. “Kazvînî Hatîb”, DİA, XXV, s. 157-158, Ankara, 2002
……….. “Müberred”, DİA, XXXI, s. 432-434, İstanbul, 2006
……….. “Safedî”, DİA, XXXV, 447-450, İstanbul, 2008
el-Ebnâsî, Burhaneddin İbrahim b. Musa b. Eyyub (802/1399) eş-Şezâ’l-feyyâh min ulûmi İbni’sSalah, (thk.Ebû Abdullah Muhammed Ali Semmak), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut,
1418/1998
Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as (275/888), es-Sünen, (Ta’lik ve tahşiye; Muhammed Muhyiddin
Abdülhamîd), I-IV, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul, trs.
Efendioğlu, Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395-396, İstanbul, 2005
Elmalı, Hüseyin, “Emâlî”, DİA, XI, 70-72, İstanbul, 1995
Ercilasun, Ahmet Bican ve dğr. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, I-II, Kültür Bakanlığı,
Kaynak Eserler/54, Ankara, 1992
Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahih’i ve Hocaları, Nükte Kitap, Konya, 2003
……….. Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, Konya, 2001
……….. Radıyyüddîn Sâğânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, (Basılmamış çalışma)
Eyice, Semâvî, “Amr b. As Camii”, DİA, III, 81-82, İstanbul, 1992
……….. “Bedesten”, DİA, V, 302-311, İstanbul, 1992
Fayda, Mustafa, “Bey’atürrıdvân”, DİA, VI, s. 39-40, İstanbul, 1992
el-Fesevî, Ebû Yusuf Yakub b. Süfyan (262/875), Kitâbu’l-ma’rife ve’t-târih, (thk.Ekrem Ziya
Umerî), I-IV, Mektebetü’d-dâr, 1. Baskı, Medine, 1410/1990
Fığlalı, Ethem Ruhi, “Hüseyin”, DİA, XVIII, 518-521, İstanbul, 1998
Fihristü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, Câmiatü’l-İmam Muhammed b. Suûd İslamiyye, C. III,
Hadisü’ş-şerif, 1405/1985
Görmez, Mehmet, “Sâğânî, Radıyyüddin”, DİA, XXXV, 487-489, İstanbul, 2008
Gülensoy, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, I-II, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara, 2007
300
Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, Konya, 2002
Güner, Osman, “Rical Tenkidi Sisteminin Temel Karakteristiği ve Aktüel Değeri”, HDT (Hadis
Tetkikleri Dergisi), II, 127-137, 2004
Güneş, İbrahim, “Memlûk Sultanı I. Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi”, Fırat Ü. Sosyal
Bilimler Dergisi, C. XX, S. II, s. 344-360, Temmuz, Elazığ, 2010
el-Hâkim, Ebû Abdullah en-Nisâbûrî (405/1014), Târihu Nisâbur, (thk. Ebû Muaviye Mâzin b.
Abdurrahman Beyrûtî), Dâru’l beşâiri’l İslamiyye, 1. Baskı, Beyrut, Lübnan, 1427
……….. Ma’rifetü ulûmi’l-hadis, (thk. Seyyid Muazzam Hüseyn), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut,
1397/1977
……….. el-Müstedrek ale’s-sahihayn, Dâru’l-ma’rife, I-V, Beyrut, trs.
el-Hamavî, Yâkut b. Abdullah er-Rûmî (626/1228), Mu’cemu’l-udebâ irşâdü’l-erîb ilâ ma’rifeti’ledîb, (thk. İhsan Abbas), Dâru’l-garbi’l-İslamî, I-VII, 1. Baskı, Beyrut, 1993
Hatîb el-Bağdadî, Ebûbekir Ahmed b. Ali (463/1070), Câmiu li-ahlâkı’r-râvî, ve âdâbi’s-sâmi’, I-II,
Müessesetü’r-risâle, 1. Baskı, Beyrut, 1412/1991
……….. Târihu Bağdad, I-XIV, Dâru’l-fikr, Beyrut, trs.
……….. el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec fi’n-nakl, (thk. Muhammed b. Matar Zehrânî), Dâru’l-hicre, I-II,
1. Baskı, Riyad, 1418/1997
……….. el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, Mektebetü’l-ilmiyye, Haydarâbad, 1357
el-Heysemi, Nureddin Ali b. Ebûbekir, Mevâridü’z-zam’ân ilâ zevâidi İbni Hibbân, (thk.Hüseyin
Selim Esed Dâranî, Abdullah Ali Kûşek), Dâru’s-sekâfeti’l-arabiyye, I-VIII, 1. Baskı, Beyrut,
1411/1990
Hitti, Philip K., “Siyasi Kültürel İslam Tarihi” , I-IV, (ter. Salih Tuğ), Boğaziçi Yayınları, İstanbul,
1981
el-Hût, Ebû Abdullah Muhammed b. Derviş (1276/), Esne’l-metâlib fî ahâdise muhtelifeti’l-merâtib,
(thk.Mahmud Arnâvud), Dâru’l-fikr, Beyrut, 1412/1991
el-Hüseynî, Ebû’l-Mehâsin ed-Dımaşkî (765/1364), Zeylü tezkireti’l huffâz li’z-Zehebî, (Suyûtî’nin
(911/1505) Zeylü tabakâti’l-huffâz’ı ve İbn Fehd’in (760/1360) Lahzu’l-elhâz’ı ile birlikte) IIV, Dâr-u ihyâi’t-türâsi’l-arabî, 1347/1929.
301
el-Irâkî, Ebû’l Fadl Zeynüddin (806/1403), Fethu’l-muğîs bi şerhi elfiyeti’l-hadis, (thk. Ali Hüseyn
Ali), Mektebetü’s-sünne, I-IV, Kahire, 1424/2003
……….. et-Takyîd ve’l-îzâh şerhu mukaddimeti’bni’s-salah, (thk. Abdurrahman Muhammed Osman),
Dâru’l-fikr, 1401/1981
Irwin, Robert, Mamluk literature, Mamluks studies rewiev, VII, Middle East Documentation Center
(MEDOC), The University of Chicago, 2003
İbn Adî, Ebû Ahmed Abdullah (365/975), el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl, Dâru’l-fikr, I-VIII, 1. Baskı
Beyrut, 1404/1984
İbn Arrâk, Ebû’l Hasen Ali b. Muhammed el-Kinânî (963/973), Tenzîhü’ş-şerîati’l-merfû’a ani’lahbâri’ş-şenîati’l mevzûa, (thk. ve ta’lik: Abdülvehhâb Abdüllatîf, Abdullah Muhammed
Sıddîk), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 2. Baskı, Beyrut, 1401/1981
İbn Dakîku’lîd, Ebû’l Muhammed b. Ali (702/1293), el-İktirâhu fî beyâni’l-ıstılâh ve mâ uzîfe ilâ
zâlike mine’l-ahâdîsi’l-ma’dûdeti fi’s-sıhah, (thk. Âmir Hasen Sabri), Dâru’l-beşâiri’lİslâmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1417/1996
İbn Fehd, Ebû'l-Kâsım Necmeddin el-Hâşimî el-Mekkî (885/1480), İthâfu’l-verâ bi ahbâri ümmi’lkurâ, (thk. Fehim Muhammed Şeltût), Mektebetü’l-hâncî, I-III, Kahire, 1403/1983
İbn Fehd, Ebü'l-Fazl Takıyyüddîn el-Hâşimî el-Mekkî (871/1466), Lahzu’l-elhâz bi zeyli tabakati’lhuffaz (Züyûlü tezkireti’l-huffaz li’z-Zehebî içinde Suyûtî’nin (911/1505) Zeylü tabakâti’lhuffâz’ı ile birlikte) Dâr-u ihyâi’t-türâs, 1347/1929
İbn Hacer, Şihabüddin Ahmed b. Ali el-Askalânî (852/1448), ed-Dirâye fî tahrici’i-ahâdisi’l-Hidaye,
(thk. Abdullah Hâşim Yemânî), Dâru’l-ma’rife, I-II, Beyrut, trs.
……….. ed-Dürerü’l-kâmine fî a’yâni’l-mieti’s-sâmine, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-IV, Beyrut,
1417/1997
……….. Fethu’l-bârî bi şerhi sahihi’l-buharî”, (thk. Abdülaziz b. Abdullah b. Bâz), I-XV, Dâru’l fikr,
1. Baskı, Beyrut, 1414/1993
……….. Gırâsü’l-esâs, Mektebetü vehbe, 1. Baskı, Kahire, 1411/1990
……….. Nüzhetü’n-nazar fî tavzîhi nuhbeti’l-fiker, (Hadis Istılahları Hakkında nuhbetü’l-fiker şerhi;
Ter. Talat Koçyiğit) Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi yayınları, Ankara, 1971
……….. İnbâu’l-ğumr bi ebnâi’l-umr fi’t-târih, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-IX, 2. Baskı, Beyrut,
1406/1986
302
……….. el-İsâbe fî temyîzi’s-sahabe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvız),
Dâr-ul-kütübi’l-ilmiye, I-IX, Beyrut, 1415/1995
……….. Tehzibü’t-tehzib, Dâru’l-fikr, I-XIV, 1. Baskı, Beyrut, 1404/1984
……….. Lisanu’l-mîzan, Dâr-u ihyâi’t-türasi’l arabî, I-X, Beyrut, 1416/1996
……….. Mecmau’l-müesses li’l-mu’cemi’l-müfehres, (thk. Ebû Mahmud Meyâdînî), Müessesetü’rrisale, Beyrut, 1417/1996
……….. en-Nüket alâ nüzheti’n-nazar fî tevzîhi nuhbeti’l-fiker”, (thk. Ali b. Hasen b. Ali Halebî
Eserî), Dâru İbni’l-Cevzî, 2. Baskı, Riyad, 1414/1994
……….. Nüketü’z-zırâf alâ’l etrâf, (ta’lik ve tashih: Abdüssamed Şerefüddin, Mizzî’nin Tuhfetü’leşrâf’ı ile birlikte), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XIV, Beyrut, trs.
……….. Nüzhetü’n-nazar fî tavzîhı nühbetü’l-fiker fî mustalahı ehli’l-eser, (thk. Nureddin Itr),
Dâru’l-hayr matbaatü’s-sabah, 1. Baskı, Dımaşk, 1414/1993
……….. Tağliku’t-ta’lik alâ Sahihi’l-Buharî, (thk. Saîd Abdurrahman Musa), I-V, Mektebü’l İslâmî,
1. Baskı, Beyrut, 1405/1985
……….. Tebsîrü’l-müntebih bi tahrîri’l-müştebih, Mektebetü’l-ilmiye, I-IV, (thk. Muhammed Ali
Neccâr), Beyrut, trs.
……….. Telhîsü’l-habîr fî tahrîci ehâdisi’r-Râfiîyyi’l-kebir”, (thk. Şa’ban Muhammed İsmail), I-IV,
Mektebetü külliyyâti’l-Ezher, Kâhire, 1399/1979
İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed el-Mağribî (808/1406), el-Iber ve Dîvânü’l mübtedei ve’l
haber, Müessesetü’l-a’lâmî li’l-matbûât, I-VII, Beyrut, 1391/1971
……….. Mukaddime, I-II, (Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergah Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1983
İbn Hallikân, Ebû’l-Abbas Şemseddin (681/1282), Vefeyâtü’l-a’yân ve enbâü ebnâi’z-zamân, Dâru
sâdır, I-VIII, Beyrut, trs.
İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed el-Kurtubî (456/1064), Tavku’l-hamâme, (Ter. Mahmut
Kanık, Güvercin Gerdanlığı), İnsan yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995
İbn Kâdî Şühbe, Takıyyüddin Ebûbekir b. Ahmed (851/1447), Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, (Ta’lik ve tashih:
Hafız Abdülalîm Hân), Âlemü’l-kütüb, I-IV, 1. Baskı, Beyrut,1407/1987
……….. Târihu İbni Kâdî Şühbe, (thk. Adnan Dervîş), Ma’hedü’l-ilmiyyi’l-fransî’d-dirâseti’l-arabî,
I-IV, Dımaşk, 1994
303
İbn Kesîr, Ebû’l Fidâ ed-Dımaşkî (774/1363), İhtisâru ulûmi’l-hadis, (el-Bâisü’l-hasîs ile birlikte),
Dâru’l-cîl, Beyrut, 1408/1987
……….. el-Bidâye ve’n-nihâye, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XIV, 3. Baskı, Beyrut, 1407/1987
İbn Kutluboğa, Zeynüddin Ebû’l-Adl Kâsım (879/1475) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe mine’lhanefiyye, (thk. İbrahim Salih), Dâru’l-me’mun li’türâs, 1. Baskı, Beyrut, 1412/1992
İbn Mâce, Ebû Abdullah el-Kazvînî, es-Sünen, (thk. M. Fuad Abdülbâkî), I-II, Dâru ihyâi’t-türâsi’larabiyye
İbn Mâkûlâ, Ebû Nasr Ali b. Hibetullâh b. Ali (475/1082), el-İkmâl fî ref’ı’l-irtiyâb ani’l-mu’telif
ve’l-muhtelif fi’l-esmâi ve’l-künâ ve’l-ensâb, (Tashih ve thk. Abdrurrahman b. Yahya Muallâ
Yemânî), I-VII, Dâiretü’l-meârifi’l-osmaniyye, Haydarâbad, 1967
İbn Manzûr, Ebû’l-Fazl Cemâlüddin (711/1311), Lisânu’l-arab, (thk. Emin Muhammed
Abdülvehhâb, Muhammed Sadık Ubeydî), I-XVIII, Dâru ihyâi’t-türâsil’l-arabî, 2. Baskı,
Beyrut, 1418/1997
İbn Nâsıruddin, Şemseddin Muhammed ed-Dımaşkî (842/1438), Tavzîhu’l-müştebih fî zabtı esmâi’rruvâti ve ensâbihim ve elkâbihim ve künâhüm, (thk. Muhammed Naîm Arkasûsî), Müessetü’rrisale, I-X, Beyrut, (1414/1993)
İbn Nukta, Ebûbekir Abdülganî el-Bağdadî (629/1231), et-Takyîd li ma’rifeti ruvâti’s-sünne ve’lmesânîd, (thk. Kemal Yusuf Hût), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1408/1988
İbn Tağriberdî, Cemaleddin Ebû’l Mehâsin Yusuf (874/1470), en-Nücûmü’z-zâhire fî mulûki Mısr
ve’l-Kâhire, I-XVI, Dar’ul-kütüb, Kahire, 1383/1973
……….. Menhelü’s-sâfî ve’l-müstevfâ ba’del-vâfî”, I-XIII, Dâru’l-kütüb, Kahire,1426/2005
İbnu’s-Salah, Ebû Amr Takıyyüddîn Osman Şehrezûrî ( 643/1245) Mukaddimetü İbni’s-Salah fî
ulûmi’l-hadis, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, 1398/1978
……….. Kitâbu Şerhi’l-Varakât, (thk. Ebû Salih Muhsin Salih), nşr. Mustafa Bâz, Mektebetü nazzâr,
2. Baskı, Mekke, 1428/2007
İbnü’l-Cevzî, Ebû’l-Ferec Ali b. Muhammed (597/1200), el-Ilelü’l-mütenâhiye fi’l-ehâdîsi’l-vâhiye,
(Takdim ve zabt; Halil Meys), I-II, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1403/1983
……….. el-Mevzûât mine’l-ehâdisi’l-merfûât, Advâu’s-selef, I-IV, 1. Baskı, Riyad, 1418/1997
……….. Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn, (thk. Ebû’l-Fidâ Abdullah Kâdî), I-III, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye,
1. Baskı, Beyrut, 1406/1986
304
……….. Zemmü’l-hevâ, (Tashih ve zabt: Ahmed Abdüsselam Atâ), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı,
Beyrut, 1407/1987
İbnü’l-Ecdâbî Ebû İshâk İbrâhîm b. İsmâîl (470/1077), Kifâyetü’l-mütehaffız fi’l-lüga, (thk. Sâîh Ali
Hüseyn), Dâru ikra, trs.
İbnü’l-Esîr, İzzüddin Ebû’l-Hasen el-Cezerî (630/1232), Üsdü’l-ğâbe fî ma’rifeti’s-sahabe, (thk.
Halil Me’mun Şeyhâ), I-V, Dâru’l-ma’rife, 1. Baskı,Beyrut, 1418/1997
İbnü’l-Esîr, Mecdüddin Ebû’s-Seâdât, (606/), en-Nihâye fî garîbi’l-hadis, I-V, Mektebetü’l-ilmiyye,
Beyrut, trs.
İbnü’l-Hannâî, Alâüddin Ali b. Emir el-Hamîdî (Kınalızâde) (979/1572), et-Tabakâtü’l-hanefiyye,
(thk. Muhyî Hilal Serhan), I-III, Matbaatü dîvâni’l-vakf, 1. Baskı, Bağdat, 1426/2005
İbnü’l-Imâd, Şihâbüddin Felâh (1089/1679) eş-Şezârâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, (thk.
Abdülkadir Arnaûd, Mahmud Arnaûd), Dâru İbn Kesîr, I-X, Dımaşk, 1412/1991
İbnü’l-Irâkî, Ebû Zür’a Veliyyüddin (826/1422) Zeylü alâ’l-ıber fî haberi men aber, (thk. Salih
Mehdî Abbas), Müessesetü’r-risâle, I-III, 1. Baskı, 1409/1989
……….. el-Etrâf bi evhâmi’l etrâf, (thk. Kemal Yusuf Hût), Müessesetü’l-kütübi’s-sekâfiyye, 1.
Baskı, 1406/1986
İbnü’l-Kattân, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed el-Fâsî (628/1231), Beyânu’l-vehmi ve’l-îhâmi’lvâkıayni fî kitâbi’l-ahkâm, (thk. Huseyn Âyt Saîd), Dâru Taybe, I-VI, 1. Baskı, 1418/1997
İbnü’l-Kayserânî, Muhammed b. Tahir el-Makdîsî (507/1113), Şurûtu’l-eimmeti’s-sitte, Dâru’lkütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1405/1984
……….. Tezkiretü’l-huffâz etrâfu ehâdisi’l-kütübi’l-mecrûhîn li’bni Hibbân, (thk. Hamdî b.
Abdülmecid b. İsmail Selefî), Dâr’us-samîîy, 1. Baskı, Riyad, 1415/1994
İbnü’r-Râfi’, Takıyyüddin Ebû’l-Meâlî es-Sellâmî (774/1372), el-Vefeyât, (thk. Salih Mehdi Abbas,
Beşşâr Avvâd Ma’ruf), Müessesetür’r-risale, Beyrut, 1402/1982
İzgi, Cevat, “Fahreddin Divriği”, DİA, XII, 82-83, İstanbul, 1992
Julie, Scott Meisami ve Paul, Starkey, Encyclopedia of arabic literature, I-II, First published,
Routledge, London and New York, 1998
Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyan Endelûsî”, DİA, X, 152-153, İstanbul, 1992
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1984
305
Kallek, Cengiz, “İbn Cemâa İzzeddin”, DİA, XIX, 393-394, İstanbul, 1999
Kandemir , Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.229-231, İstanbul, 2005
……….. “İbnül Kayserânî”, DİA, XXI, s.109-111, İstanbul, 2000
……….. “Hadis/Dirâyetü’l Hadis Kitapları”, DİA, XV, s. 27-64, İstanbul, 1997
……….. “İbn Seyyidünnas”, DİA, XX, s. 316-318, İstanbul, 1999
……….. “İbnü’r-Rûmiyye”, DİA, XXI, s.188-189, İstanbul, 2000
……….. “İbnü’s-Salah Şehrezûrî”, DİA, XXI, 198-200, İstanbul, 2000
……….. “Kemâl”, DİA, XXV, 222-224, Ankara, 2002
Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337-338, İstanbul, 1999
……….. Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990
Karaarslan, Nasuhi Ünal, “İbn Düreyd”, DİA, XIX, s. 416-419, İstanbul, 1999
Karaman, Hayreddin, Başlangıçtan Zamanımıza Kadar İslam Hukuk Tarihi, İrfan Yayınevi, İstanbul,
trs.
el-Kastallânî,
Ahmed
b.
Muhammed
(923/1517),
el-Mevâhibü’l-ledünniye
bi’l-minahı’l-
Muhammediyye, Mektebetü’l-tevfîkiyye, I-III, Kahire, trs.
Kaşgarlı Mahmud (…./….) Divânü Lügati’t-Türk (çev. Serap Tuğba Yurteser), Kabalcı Yayınevi,
İstanbul, 2005
Katib Çelebi (1067/1657) Keşfü’z-zünûn an esâmî’l-kütübi ve’l-fünûn, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-VII,
Beyrut, 1429/2008
el-Kehhâle, Ömer Rıza, (1408/1987) Mu’cemü’l-müellifîn terâcümi musannıfi’l-kütübi’l-arabiyye”, IXIV, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-arabiyye, Beyrut, trs.
……….. el-Ulûmu’l-ameliye fi’l-usûri’l-İslâmiyye, Mektebetü’l-arabiyye, Dımaşk, 1396/1972
Keleş, Bahaeddin, “Sultan Baybars’ın Kayseri’ye Gelişlerinin Türkiye Selçukluları Bakımından
Değerlendirilmesi”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), s.
281-287, Erciyes Ü. Kayseri Ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları No: 3, Kayseri,
1998
el-Kenevî, Muhammed b. Osman ve Hâşim Abdülvâhid Ahmed, Fihristü mahtûtâti câmiati ümmi’lkurâ”, Hadisü’ş-şerif 1-2, Mekke, 1407/1987
306
el-Kettâni, Muhammed b. Ca’fer (1345/1927) Risâletü’l-müstatrafe li beyâni meşhûri kütübi’ssünneti’l-müşerrefe, (Hadis Literatürü, Ter. Yusuf Özbek), İz Yayıncılık, İstanbul, 1994
el-Kirmânî, Şemsüddin Muhammed b. Yusuf (786/1384), el-Kevâkibü’d-derârî, Dâru’l-kütübi’lilmiye, I-XII, 1. Baskı, Beyrut, 2010
Koçkuzu, Ali Osman, “İbnü’l-Harrât”, DİA, XXI, 70-71, İstanbul, 2000
Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1985
……….. “İlm-u Usûli’l-Hadis veya İlmu Mustalahahi’l-Hadis”, İlahiyat F. Dergisi, s. 132-135, C.
XVII, Yıl: 1969, Ankara, 1971
Kopraman, Kazım Yaşar, “Baybars I”, DİA, V, 221-223, İstanbul, 1992
Kortantamer, Samira, “Memlûklerde İkinci Nesil: Evlâdün-nâs”, (Editör: Prof. Dr. Yavuz Akpınar),
Tunca Kortantamer İçin, s. 60-61, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları yayın no: 6,
İzmir, 2007
el-Leknevî, Abdülhayy (1304/1886), el-Fevâidü’l-behiyye fî terâcimi’l-hanefiyye, Dâru’l-erkam, 1.
Baskı, Beyrut, 1418/1998
……….. er-Ref’u ve’t-tekmîl fi’l-cerhi ve’t-ta’dil, Dâru’l-Aksar, 3. Baskı, Beyrut, 1407/1987
Lewis, Bernard, The Cambridge history of İslam, (İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti ter. Hamdi
Aktaş, İlhan Kutluer ve dğr.), Hikmet Yayınları, İstanbul, 1988
Linda, S. Northrup, Qalawun’s patronage of the medical sciences in thirteenth-century egypt,
Mamlûks Studies Rewiev, V, 2001
el-Makrizî, Takıyyüddin Ebû’l-Abbas Ahmed b. Ali (845/1441), İğâsetü’l-ümme bi keşfi’l-ğumme,
(nşr. Muhammed Mustafa Ziyade, Cemâlüddin Şeyyâl), Matbaatü’l-cenne, 2. Baskı, Kahire,
1957,
……….. el-Mükaffa’l-kebir, (thk. Muhammed Ya’lâvî), Dâru’l-garbi’l-İslâmî, I-VIII, Beyrut,
1411/1991
……….. Kitâbü’l-mevâiz ve’l-i’tibar bi zikri’l-hıtat ve’l-âsâr (Hıtatu’l-Makrizîyye), Dâru sâdır, I-II,
Beyrut, trs.
……….. Kitâbü’s-sülûk li ma’rifeti düveli’l-mülûk, (thk. Saîd Abdülfettah Âşûr), I-XII, Vezâretü’ssakafiyye, Matbaatü dâri’l-kütüb, 1970
307
Maksudoğlu, Mehmed, “Tatarlar: Moğol mu Türk mü?”, s. 205-210, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, S. 11-12, 1993-1994
Mâlik b. Enes (179/795), el-Muvatta’, (Tahric ve ta’lik: Muhammed Fuâd Abdülbâkî), Dâru ihyâi’ttürâsi’l-arabî, I-II, Beyrut, 1406/1985
el-Merzübânî, Ebû Ubeydullâh Muhammed b. İmrân (384/994), Mu’cemü’ş-şuarâ, (ta’lik ve tashih:
Fritz Krenkow), Mektebetü’l-Kudüs, el-Âmidî’nin (371/981) el-Mü’telif ve’l-muhtelif’i ile
birlikte, 1. Baskı, Kahire, 1354/1935.
el-Mizzî, Abdurrahman b. Yusuf (742/1341), Tuhfetü’l-eşrâf bi ma’rifeti’l-etrâf, (ta’lik ve tashih:
Abdüssamed Şerefüddin, İbn Hacer’in Nüketü’z-zırâf alâ’l-etrâf’ı ile birlikte) Dâru’l-kütübi’l-ilmiye,
I-XIV, Beyrut, trs.
……….. Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-rical, (thk. Beşşâr Avvâd, Müessesetü’r-risale, I-XXXV, Beyrut,
1406/1985
Moğultay b. Kılıç, Alâüddin (762/1361),
et-Telvîh şerhu’l-câmiı’s-sahih, C. XII, 328 vr., Beyâzıd
Devlet Kütüphanesi, no:1106, istinsah tarihi: 767/1366
……….. el-Hasâisü’n-nebeviyye, Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi Bölümü, 1428M/4, 8 vr.
(Kitâbu zikri’l-gufrân fî şehri Ramazan adlı risalenin 35-43 varak arası), Müstensih: Hâc
Muhammed Arif b. Hâc Mahmûd Eyyûbî, 1219/1803
……….. Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, (thk. Nâsır Abdülaziz Ferec Ahmed), Advâu’s-selef, Riyad,
1428/2007
……….. el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhi’s-selam şerhu süneni İbn-i Mâce el-İmâm, (thk. Ebû Abdullah
Ahmed b. İbrahim b. Ebi’l-Ayneyn), I-V, Mektebetü İbn Abbas, 1. Baskı 1427/2007
……….. İkmâlü tehzîbi’l-kemâl fî esmâi’r-rical, (thk. Ebû Abdurrahman Adil b. Muhammed ve Ebû
Muhammed Üsâme b. İbrahim), I-XII, nşr. Fâruku’l-hadîse, 1. Baskı,Kahire, 1422/2001
……….. el-İktifâ fî tenkîhı kitâbi’d-duafâ, (thk. Mâzin b. Muhammed Sersâvî), I-III, Dâru’l-ezher,
1430/2008
……….. el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fihim mine’s-sahabe, (thk. Seyyid İzzet Mürsî, İbrahim
İsmail Kâdî), I-II, Mektebetü’r-rüşd, Riyad, 1420/2000
……….. İntihâbu kitâbi men vâfakat künyetühû isme ebîhi mimmâ lâ yü’menü vukû’u’l-hatai fihi, (thk.
Bâsim Faysal Ahmed Cevâbire), Hatib Bağdâdî’nin Men vâfaka ismühû isme ebîhi ve Men
vâfaka ismühû künyete ebîhi eserleri ile birlikte, Cemiyyetü ihyâi’t-türâsi’l-İslami, 1408, 1.
Baskı, 1988
308
……….. el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehu mine’l-hulefâ, (thk. Muhammed
Nizamuddin Füteyyıh, Dâru’ş-şâmiyye, Dımaşk, 1416/1996
……….. el-Vâdıhu’l-mübîn fî zikri men üstüşhide mine’l-muhıbbîn, (thk. Seyyid Kesrevî Hasen),
Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, 1426/2005
el-Mühelleb, Ebî Sufre Teymî el-Mâlikî (435/1044), Muhtasaru’n-nasîh fî tehzîbi’l-Câmiı’s-Sahih, IIV, Dâru’t-tevhîd, 1. Baskı, Riyad, 1430/2009
el-Münâvî, Abdurraûf, (1021/1612), Kenzü’d-dekâik min hadisi hayri’l-halâik, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye,
I-II, 1. Baskı, Beyrut, 1417/1996
……….. el-Yevâkît ve’d-dürer fî şerhi nuhbet-i İbni Hacer, (thk. Mürtezâ Zeyn Ahmed), I-II,
Mektebetü’r-rüşd, 1. Baskı, Riyad, 1420/1999
Müslim, b. Haccâc el-Kuşeyrî (261/874), el-Münferidât ve’l-vuhdân, (thk. Ebû Süfyan Yasir b.
Memduh), Fâruku’l-hadisiyye, 1. Baskı, Kahire, 1431/2010
……….. el-Câmiu’s-Sahih, (thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî), I-V, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul,
trs.
Nâsıf, Mansur Ali, Ğâyetü’l-me’mûl (et-Tâcü’l-câmi’ı’l-li’l usûli fî ehâdisi’l’-r-resûl ile birlikte), I-V,
Temel Neşriyat, İstanbul, trs.
en-Nesâî, Ebu Abdurrahman, es-Sünen, (nşr. Abdulfettâh Ebû Gudde), I-IX, Dâru’l-beşâiri’lİslâmiyye, 2. Baskı, 1409/1988
en-Nuaymî, Abdülkadir b. Muhammed ed-Dımaşkî (928/1521), ed-Dâris fî târihi’l-medâris, (thk.
Cafer Hasenî), I, II, Mektebetü’s-sakâfiyye, 1401/1981
Nur, Seyf Muhammed Ahmed, ed-Duafa ve’l-metrûkîn, DİA, IX, 540-541, İstanbul, 1992
Okiç, M. Tayyib (1398/1977), Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi
Yayınları, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul, 1959
Ömerî, Ekrem Ziyâ, Mevâridü’l-Hatîb el-Bağdadî fî Târihi Bağdad, Dâru Taybe, 2. Baskı, Riyad,
1405/1985
Özaydın, Abdülkerim, “Ayni Câlût Savaşı”, DİA, IV, s. 275-276, İstanbul, 1991
……….. “İbn Kesîr Ebû’l Fida”, DİA, XX, s. 132-134, İstanbul, 1999
Özel, Ahmet, “Ahkâm”, DİA, I, s. 550-551, İstanbul, 1988
……….. “İbn Dakîku’lîd”, DİA, XIX, 407-409, İstanbul, 1999
309
Robson, James, “Sünen-i Ebû Davud Nüshalarının Rivayeti”, (ter. Talat Koçyiğit, Ankara Ü. İlahiyat
Fak. Dergisi, c. V, Sayı: 1-4, s. 173-182, Ankara, 1956
es-Sa’leb, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya eş-Şeybânî (291/903) Kitâbu’l-fasîh (thk. Ahmed b. Saîd b.
Muhammed Kaşşâş), Kitâbu isfâri’l fasîh adıyla ve Ebû Sehl Muhammed b. Ali b. Muhammed
el-Herevî en-Nahvî’nin (433/1041) şerhi ile birlikte, Câmiatü’l-İslamiyye, 1. Baskı, Medine,
1420
es-Safedî, Salâhuddin Halil b. Aybek (764/1363), A’yânü’l-asr ve a’vânü’n-nasr , (thk. Ali Ebû Zeyd,
Mahmud Salim Muhammed), Dâru’l-fikr, I-VI, Beyrut, 1. Baskı, 1418/1998
……….. Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, Dâru Sadr, I-XXII, 2. Baskı, Beyrut, 1411/1991
es-Sâğânî, Hasan b. Muhammed b. Hasan (650/1252), Nuk’atü’s-sadyân fîmen fî suhbetihim nazar
mine’s-sahabe ve ğayr-i zâlik, (thk. Seyyid Kisrevî Hasan), Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1. Baskı,
Beyrut, 1410/1990
Salih, Subhi, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (ter. M. Yaşar Kandemir), Diyanet İşleri Başkanlığı
yayınları, 4. Baskı, Ankara, trs.
es-Sâmerrâî, İbrahim, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, Müessesetü’r-risâle, 2. Baskı, Beyrut,
1407/1986
Sandıkçı, Kemal, “İbn Ukde”, DİA, XX, s. 427-428, İstanbul, 1999
……….. Sahihi Buhârî Üzerine Yapılan Çalışmalar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,
1991
es-Sehâvî, Şemsüddin b. Muhammed (902/1497), ed-Dav’ü’l-lâmî’ li ehli’l-karni’t-tâsi’, Dâru
mektebeti’l-hayat, I-VI, Beyrut, trs.
……….. Fethu’l-muğîs bi şerhi elfiyeti’l-hadis li’l-Irâkî, (thk. Şeyh Ali Hüseyn Ali), Dâru’l-İmam
Taberî, I-III, 2. Baskı, 1412/1992
……….. el-İ’lân bi’t-tevbîh limen zemme’t-târih, (thk. Franz Rosenthal, trc. Salih Ahmed Ali),
Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, trs.
es-Semhûdî, Nuruddin Ali b. Abdullah, (911/1505), Vefâü’l-vefâ bi ahbâri dâri’l-Mustafâ,
Müessesetü’l-furkân, I-V, Medine, 1422/2001
Serkis, Yusuf Elyân, el-Mu’cemü’l-matbûâti’l-arabiyye ve’l-muarrebe, Matbaatü Serkis, Mısır,
1346/1928
Seyyid Muhammed, Seyyid, “Evlâdün-Nâs”, DİA, XI, 525-526, İstanbul, 1995
310
Seyyid, Eymen Fuâd “Kahire”, DİA, XXIV, 173-175, İstanbul, 2001
Sezgin, Fuad, (…/…), Buharî’nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi
Yayınları, İbrahim Horoz Basımevi, İstanbul, 1956
es-Sıddîkî, M. Zübeyr (…/…), Hadis Edebiyatı Tarihi, Yeni Zamanlar Yayınları, 2. Baskı, İstanbul,
2004
es-Sindî, Muhammed b. Abdulhâdî, (1136/1726) Hâşiye alâ Süneni’n-Nesâî (thk. Abdülfettah Ebû
Gudde, Sünen-i Nesâi ile birlikte), Dâru’l-beşâiri’l-İslamiyye, Beyrut, 1409/1988
es-Suyûtî, Celâleddin Abdurrahman (911/1506) Husnü’l-muhadara, fî ahbâri Mısr ve’l-Kâhire,
Dâru’l-kütübi’- ilmiye, 1. Baskı, I-II, Beyrut, 1418/1997
……….. el-Leâli’l-masnûa fî ahâdisi’l-mevzûa, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, (thk. Ebû Abdurrahman
Uveyda), Beyrut, 1417/1996
……….. el-Müzhir fî ulûmi’l-lüga ve envâihâ, (Şerh ve ta’lik: Muhammed Ahmed Câd Mevlâ, Ali
Muhammed Becâvî, Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim), Dâru-ihyâi’l-kütübi’l-arabiyye, I-II, trs.
……….. Tabakâtü’l-huffaz, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1403/1983
……….. Tahzîru’l-havâs min ekâzîbi’l-kussâs, (thk. Muhammed b. Lutfî Sabbâğ), Mektebetü’lİslâmiyye, 2. Baskı, Beyrut, 1404/1984,
……….. Tarihu’l-hulefâ”, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), trs.
……….. Zeylü tezkireti’l-huffaz li’z-Zehebî, (İbn Fehd’in (760/1360) Lahzu’l-elhâz’ı ile birlikte),
Dâru ihyâi’t-türâs, Beyrut, 1347/1929
……….. Tedrîbü’r-râvî fî şerhi takrîbi’n-Nevevî, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-II, 2. Baskı, Beyrut,
1399/1979
es-Sübkî, Tâcüddin Ali b. Abdülkâfî (771/1369), et-Tabakâtü’ş-Şafiyyeti’l-kübrâ, (thk. Abdülfettah
Muahammed Hulv, Mahmud Muhammed Tanâhî, I-X, Matbaatü İsâ b. Bâbî Halebî, Kahire,
1383/1964, 1. Baskı
Sümer, Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I-II, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı,
İstanbul, 1999
Şa’ban, Zekiyyüddin, İslam Hukuk İlminin Esasları, (ter. İbrahim Kâfi Dönmez), Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 1990
Şakir Mustafa, et-Târihu’l-arabî ve’l-müerrihûn, Dâru’l-ilmi li’l’melâyin, I-IV, Beyrut, 1990
311
eş-Şâmî, Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî (942/1535), Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîret-i hayri’l-ıbâd,
(thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvad), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XII, 1.
Baskı, Beyrut, 1414/1993
Şenel, Abdülkadir, “İbn Berdis”, DİA, XIX, 369-370, İstanbul, 1999
Şeşen, Ramazan, “Cezîre”, DİA, VII, 509-511, İstanbul, 1993
eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali (1250/1834), el-Fevâidü’l-mec’mûa’ fi’l-ehâdisi’l-mevzûa’, (thk.
Abdurrahman
b.
Yahya
Muallimî,
Abdulvehhâb
Abdullatîf),
Matbaatü’s-sünneti’l-
Muhammediyye, 1. Baskı, Kahire, 1380/1960
……….. el-Bedru’t-tâli’ bi mehasin men ba’de’l-karni’s-sâbi’, Dâru’l-kütübi’l-İslâmiyye, I-II Kahire,
trs.
Şihâbü’d-din İbn Receb el-Hanbelî, (795/1392), el-Müntekâ min mu’cemi şüyûhi Şihabiddin Ebi’lAbbas Ahmed b. Receb Hanbelî (774/1372) (thk. Ebû Yahya Abdullah Kenderî), Garas li’nneşr, Kuveyt, 1426/2006
et-Taberânî, Ebû’l-Kasım Süleyman b. Ahmed (360/970), el-Mu’cemü’l-evsat, (thk. Mahmud
Tahhân), I-XI, Mektebetü’l-meârif, Riyad, 1415/1995
……….. Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, (thk. Hamdi Abdülmecid Selefî), I-IV, Müessesetü’r-risale, Beyrut,
1417/1996
Takıyyüddin el-Fâsî, Ebû’t-Tayyib (832/1428), el-Ikdü's-semîn fî târihi’l-beledi’l-emin, Matbaatü’ssünneti’l-Muhammediyye, I-VIII, Kahire, trs.
……….. Zühûrü’1-muktatafe min târihi Mekkete’l-Müşerrefe, (Haz. Mühennâ Hamd Mühennâ),
Mektebetü’l-evkâf, Kuveyt, 1417/1996
Taşköprîzâde, Ahmed b. Mustafa (968/1560) eş-Şakâiku’n-nu’mâniyye fî ulemâi’d-devleti’lOsmâniyye, Dersaadet, İstanbul, trs.
……….. Miftâhu’s-saâde ve misbâhu’s-siyade fî mevzûâti’l-ulûm, I-III, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1.
Baskı , Beyrut, 1405/1985
et-Temîmî, Takıyyüddin, Abdülkâdir Dârî el-Mısrî el-Hanefî (1010/1601), et-Tabakâtü’s-seniyye fî
terâcimi’l-hanefiyye, (thk. Abdülfettah Muhammed Hulv), Dâru’r-rifâî, I-IV, 1. Baskı, Riyad,
1403/1983
et-Tirmizî, Muhammed b. İsa (279/892), es-Sünen, I-V, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul, trs.
Toksarı, Ali, “Kutbuddin Halebî”, DİA, XXVI, s. 484, Ankara, 2002
312
Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 553-586, Ankara, 2004
Topaloğlu, Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168-169, İstanbul, 1999
Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Hâşiye”, DİA, XVI, 419-422, İstanbul, 1997
Tural, Hüseyin, “İbn Hâleveyh”, DİA, XX, 14-16, İstanbul, 1999
Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken Yayınları, (5. Baskı), İstanbul, 2005
……….. Selçuklular Zamanında Türkiye, (Siyasi Tarih: Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye 1071-1318),
Boğaziçi Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1993
Türcan, Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, (Basılmamış doktora tezi), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı,
Ankara, 2008
Uğur, Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,
1992
……….. Hadis İlimleri Edebiyatı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996
Uzun, Mustafa, “Ezher/Memlûk Dönemi”, DİA, XII, 53-63, İstanbul, 1992
……….. “Müntehabât”, DİA, XXXII, s. 28-30, İstanbul, 2006
Uzunpostalcı, Mustafa, “Bulkînî Ömer b. Raslân”, DİA, VI, 411, İstanbul, 1992
……….. “Cemal Malatî”, DİA, VII, 305, İstanbul, 1992
Ünal, İsmail Hakkı, “İbn Hazm’ın Hadis İlmindeki Yeri”, DİA, XX, s. 39-61, İstanbul, 1999
……….. “İbnü'l-Kattân Mağribî”, DİA, XXI, s. 107-108, İstanbul, 2000,
……….. İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1994
Wensick, Arent Jean (1358/1939), el-Mu’cemu’l-müfehres li-elfâzı’l-hadisi’n-nebevi, (Concordance
et İndices de la tradition musulmane), I-VII, Çağrı yayınları, İstanbul, 1986
Yaşaroğlu, Kâmil, “Mehâmilî, Hüseyin b. İsmail”, DİA, XXVIII,
Yavuz, Yusuf Şevki, “Delâilü’n-Nübüvve”, DİA, IX, 115-117, İstanbul, 1992
Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İstanbul, 1976
313
Yiğit, İsmail, “Aynî’yi Yetiştiren Memlûkler Dönemi İlmî Hareketine Bir Bakış”, Marmara Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, s. 27-45, S. 11-12, İstanbul, 1997
……….. “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 90-100, Ankara, 2004
……….. “Memlûkler”, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2008
ez-Zebîdî, Seyyid Muhammed el-Hüseynî (1205/1791), İthâfü’s-sâdet’il-müttekîn bi şerhi ihyâi
ulûmi’d-din, I-X, Dâru’l fikr, trs.
ez-Zebîdî, Zeynüddin Ahmed b. Ahmed b. Abdüllatif (893/1488), Sahihi Buharî Muhtasarı Tecrid-i
Sarih Tercemesi, (ter.Ahmed Naim-Kamil Miras), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, I-XIII,
Ankara, 1984
ez-Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed (748/1374), Mîzânu’l-i’tidâl fî nakdi’r-rical, (thk. Ali
Muhammed Becâvî), I-IV, Dâru’l-fikr, Beyrut, trs.
……….. Mu’cemü şüyûhi’z-Zehebî, (thk. Abdurrahman Süyûfî), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı,
Beyrut,1410/1990
……….. Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, Müessesetü’r-risale, I, XXVI, Beyrut, 1410/1990
……….. Telhîsü kitabi’l-ileli’l-mütenâhiye li’bni’l-Cevzî, (thk. Ebû Temîm Yâsir b. İbrahim b.
Muhammed), Mektebetü’r-rüşd, 1. Baskı, Riyad, 1419/1998
ez-Zemahşerî, Cârullah Ebû’l-Kâsım, (538/1143), Esâsü’l-belâğa, Dâru Beyrut, 1. Baskı, Beyrut,
1412/1992
ez-Zerkeşî, Cemâlüddin Abdullah b. Bahadır (794/1391), en-Nüket alâ mukaddime İbni’s-Salâh, (thk.
Zeynülâbidin b. Muhammed Belâfrîc), I-III, Advâü’s-selef, 1. Baskı, Kahire, 1419/1998
ez-Zeylâî, Cemâleddin Yusuf el-Hanefî (762/1361), Nasbu’r-râye li-ehâdisi’l-hidaye, I-IV,
Mektebetü’r-Riyâd, 3. Baskı trs.
Zeytun Adil, Târihu’l-memâlik, nşr. Külliyetü’l-Âdâb Câmiatü Dımaşk, 7. Baskı, 1421/2000
ez-Ziriklî, Hayreddin (1396/1976) el-A’lâm kâmûsu terâcim li eşheri’r-ricâl ve’n-nisâi minel-arab
ve’l-müsta’rabîn ve’l-müsteşrikîn, Dâru’l-ilmi li’l-melâyin, I-VII, 10. Baskı, Beyrut, 1992
314
EKLER
1. Moğultay b. Kılıç’ın Kitaplarında Adı Geçen Kaynak Eserler
Moğultay’ın hem hocalarını tespit etmek, hem de kitaplarında kullandığını
kaynakları belirlemek maksadıyla çalışmalarını inceledik. Moğultay’ın bizzat
görerek veya bir başka müellifin verdiği bilgilerden istifade ederek yararlanmış
olabileceğini düşündüğümüz çalışmalarının kaynaklarını müellif adlarına göre
listeledik. Hiç kuşkusuz bunların tamamının Moğultay tarafından kullanıldığı
hususundan emin olamayız. Referans olarak gösterdiği başlıca kitapları, müellif
adlarını dikkate alarak aşağıda verdik. Bu çalışmaların, en az bir defa olsun
Moğultay’ın kitaplarında geçen sayfa numaralarını dipnotlarda gösterdik.
1.
Abdân b. Muhammed el-Mervezî (293/906) – Ma’rifetü’s-Sahabe1394
2.
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (290/) – el-Ilel1395; Süelât li Ahmed b. Hanbel1396
3.
Abdullah b. Mübarek (181/797) – et-Târih1397 ; Kitâbü’l-ılel1398
4.
Abdurrahman b. Abdullah İbn Abdülhakim (/) – Fütûhu Mısr1399
5.
Abdurrezzak b. Hemmam (211/826) – el-Musannef1400
6.
el-Âcurrî Ebûbekir (360/970) - Süelâtü Âcurrî li- Ebî Davud1401; en-Nasîha1402
7.
el-Ahfeş – el-Emâlî1403
8.
Ahmed b. Hanbel (241/855) – el-Hayz1404; el-Müsned1405; et-Târih1406; Kitabü’z-zühd1407; el-Ilel
ve ma’rifetü’r-rical1408;
1394
el-İnâbe, I, 128, 144; II, 164; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251
el-İnâbe, s. I, 355
1396
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 383; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 316; II, 85
1397
el-İktifâ s. I, 110; III, 186; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 63; el-İ’lâm I, 396, 427, II, 6
1398
el-İktifâ s. II, 230; III, 186
1399
el-İ’lâm I, 316; II, 271
1400
el-İ’lâm I, 277; II, 26, 289
1401
el-İ’lâm, I, 111, 115; II, 8; el-İnâbe, s. I, 111, 134; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 10; II, 53; III, 26; elİktifâ, s. I, 74, 111, 121, 136, 336; III, 137
1402
el-İ’lâm, I, 268
1403
el-İ’lâm, IV, 213
1404
el-İ’lâm III, 100
1405
el-İ’lâm I, 133; II, 12; III, 12; IV, 7; V, 511; el-İktifâ s. III, 155; el-İnâbe, s. II, 281; el-Vâdıh, s. 23;
el-İşâre, s. 442; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 182; II, 41; III, 69
1406
el-İ’lâm I, 539
1407
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 217; III, 64; el-İktifâ s. I, 352; el-İnâbe, s. I, 164; II, 281
1395
315
9.
Ahmed b. Sinan (/) – el-Müsned1409
10. Alâeddin es-Semerkandî el-Hanefî (/) - Tuhfetü'l-fukahâ1410
11. Ali b. el-Medînî (234/848) – Kitâbu ıleli’l-kübra 1411 ; Kitâbu ıleli’s-sağîr 1412 ; Hadisü’lMuallele 1413 ; Kitâbü’s-Sahabe 1414 / Kitâbü’l-müstefâd fi’-sahabe 1415 ; Kitâbü’t-terğîb ve’tterhîb1416, el-Cerh ve ta’dil1417
12. el-Âmîdî Ebû’l Kasım Hasen b. Bişr (370/980) – el-Mu’telif ve’l-muhtelif1418
13. el-Askerî Ebû Ahmed Hasan b. Abdullah (382/992) – Kitâbü’s-Sahabe 1419 ; Kitâbü’sserâyir1420; Şerhu’t-tashîf1421 ; Kitâbü’t-telhıs1422
14. el-Askerî Ali b. Saîd (313/925) – el-Ebvâb1423; el-Efrâd1424; es-Sahabe1425
15. el-Askerî Ebû Hilâl (395/1004) – Kitâbü’t-telhîs1426 Ahbaru’l-Medâin1427
16. el-Asmâî (616/1219) –Hikâyâtü’l-Mecmûa1428; Kitabu’l-Ahbâr1429
17. el-Asmaî Abdülmelik b. Kureyb – Ma’ttefeka lafzuhu ve ma’htelefe ma’nâhu1430
18. el-Bâcî Ebû’l Velid (474/1081) – et-Ta’dil ve’l cerh limen harrace lehu’l-Buharî fi’l Câmiı’sSahih1431; el-Müntekâ Şerhü’l-Muvattâ’1432
19. el-Bâkıllânî Ebûbekir Muhammed b. Hatib (403/1012) – el-İntisâr li’l-Kurân1433
20. Bakî b. Mahled el-Endelûsî (276/889) – el-Müsned1434
21. el-Bâtarkânî Ahmed b. Fadl el-İsbehânî (460/1067) –Tabakâtü’l-mukriîn1435
22. el-Bâverdî Ebû Mansur (310/922) – Kitâbu’s-Sahabe1436
1408
el-İnâbe, s. II, 281; el-İktifâ s. I, 79
el-İnâbe, s. I, 126
1410
el-İ’lâm IV, 118; V, 68
1411
el-İ’lâm III, 75; IV, 31; el-İktifâ s. III, 36; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 317
1412
el-İ’lâm I, 336
1413
el-İ’lâm II, 252
1414
el-İ’lâm I, 471; V, 80
1415
el-İ’lâm V, 209
1416
el-İ’lâm I, 463
1417
el-İktifâ; el-İnâbe
1418
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s.
1419
el-İktifâ, s. ;İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 7, III, 70; el-İ’lâm, I, 98; II, 161; III, 248; IV, 32; el-İnâbe,
s. I, 169; II, 29
1420
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 20
1421
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221; III, 49
1422
el-İ’lâm, I, 216; II, 47
1423
el-İnâbe, s.
1424
el-İnâbe, s. I, 164, 248
1425
el-İnâbe, s. I, 163
1426
el-Vâdıh, s. 74
1427
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1428
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 387
1429
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 93; III, 106
1430
el-İ’lâm, I, 482
1431
el-İktifâ, s.; el-İnâbe, s. ; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 29; II, 62; el-İ’lâm, I, 459; II, 271; V, 346
1432
el-İ’lâm, V, 258
1433
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 115
1434
el-İ’lâm III, 64
1435
el-İnâbe, s. II, 36
1409
316
23. el-Begavî Ebû Muhammed (317/929) – Ma’rifetü’s-sahabe1437; Mu’cemü’s-sahabe1438 Şerhu’ssünne1439
24. el-Bekrî Ebû Ubeyd Abdullah b. Abdilazîz (487/1094) – Mu’cem mâ’s ta’cem1440
25. el-Belâzûrî Ahmed b. Yahya (279/892) - Ensâbu’l-eşrâf ve ehbâruhüm
1441
; et-
Târih1442 ;Kitâbu’l-Futûh1443
26. el-Belhî Ebû Abdullah Muhammed b. Akîl (316/928) – et-Târîh1444
27. el-Berdîcî Ebûbekir Ahmed b. Harun (301/913) –Kitâbü’l-Merâsîl 1445; Ma’rifetü’l-muttasıl
ve’l-mevkûf1446; Kitâbu’l-müfredât1447 ;
28. el-Berkânî (425/1033) –Şüyûhü’l-Buharî1448 ; Süelâtü’l-Berkânî li’d-Dârekutnî1449
29. el-Berkî Ebû Abdullah b. Abdürrahim (249/863) – et-Tabakât1450; et-Târih1451; et-Tarihu’l
Kebir1452; Kitâbu’d-duafâ1453; er-Ruvâtu’l-Muvatta’1454 Ma’rifetü’s-Sahabe1455;
30. el-Berzeî Saîd b. Amr (292/904) – es-Süelât1456
31. el-Beyhakî (458/1065) – ed-Delâilü’n-Nübüvve1457; el-Hılâfiyyât1458; es-Sünenü’l –Kübrâ 1459;
Ma’rifetü’s-Sünen ve’l-Âsâr1460; Şüabü’l-iman1461
32. el-Bezzâr Ebûbekir (292/904) – el-Müsned1462; es-Sünen1463; Mesâilü Abdullah b. Ahmed li
Ebîhi
1436
el-İnâbe, s. I, 74, 188, 191; II, 29; el-İ’lâm, III, 268; IV, 88; V, 108; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 12,
130
1437
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 55
1438
el-İnâbe, s. II, 29, 70; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 210; el-İ’lâm, I, 189; II, 64
1439
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 260; el-İ’lâm, III, 5; IV, 49; el-İktifâ, I, 283; II, 119; III, 227; el-İ’lâm, I,
76, 111, 142; II, 23, 260; V, 346
1440
el-İ’lâm, I, 256
1441
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 279; II, 119; el-İ’lâm, III, 24; el-İktifâ, s. II, 48
1442
el-İ’lâm, III, 135
1443
el-İnâbe, s. I, 75; II, 201
1444
el-İ’lâm, I, 70, 83
1445
el-İ’lâm, III, 299; V, 238; el-İnâbe, s. I, 132; II, 186
1446
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 48, 329
1447
el-İnâbe, s. II, 99
1448
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 147
1449
el-İktifâ, s. I, 82, 168, 491; III, 56; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 145; el-İnâbe, s.
1450
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 53; el-İktifâ, s. I, 77; II, 55; el-İ’lâm, I, 74; V, 246
1451
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 180; el-İ’lâm, I, 180; II, 36, 130
1452
el-İktifâ, II, 48
1453
el-İ’lâm, III, 188; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 13
1454
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 134; el-İnâbe, s. I, 126, 311, 360, 368; II, 27, 123
1455
el-İnâbe, s. II, 21
1456
el-İktifâ, II, 462; III, 124
1457
el-İ’lâm, I, 399; III, 345; el-İnâbe, s. II, 145; el-İşâre, s. 69, 283
1458
el-İ’lâm, I, 185; II, 17; IV, 95; el-İnâbe, s. II, 145; el-İktifâ, s.I, 148; II, 199; İkmâlü tezhibi’lkemâl, II, 101
1459
el-İ’lâm, I, 86, 130; II, 19, 278; III, 23, 33; IV, 122; el-İnâbe, s. II, 145; el-İktifâ, s. I, 377; II, 100;
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 134
1460
el-İ’lâm, I, 125; II, 12; V, 100; el-İnâbe, s. II, 145; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 349; III, 205; III,
230
1461
el-İ’lâm, II, 401; IV, 113, 128
317
33. el-Buharî Muhammed b. İsmail (256/869) –et-Târîhu’s-Sağîr1464; et-Tarihu’l-Kebir1465 ; edDuafâü’s-sağîr1466; et-Tarihu’l-evsat1467; el-Camiu’s-sahih1468; el-Edebü’l Müfred1469; el-Kırâa
halfe’l İmam; Kitabü’l-Vuhdân1470 Kitâbü’l-künâ
34. Burhaneddin Ahmed b. Sadr (616/1219) - Muhîtu’l-Burhân fi’l fıkhi’l-Hanefî1471
35. el-Bûsencî Ebûbekir İbn Ebi’l Ezher– Kitab’ul-herc ve’l-merc1472
36. el-Büstî Ebû Muhammed İshak b. İbrahim – et-Tefsir1473
37. Câhız Amr b. Bahr (255/868) –el-Urcân 1474 ; el-Beyân ve’t-tebyîn 1475 ; el-Burhan 1476 ; eşŞükür1477; Kitabu’l avarân1478; Kitâbül merdân1479; Kitâbü’l-hayevân1480
38. Cerir b. Abd Humeyd (188/803) – el-Müsned1481
39. el-Cevâlîkî Ebû Mansur b. Ahmed (539/1144) – el-Muarreb1482; el-Lahnü’l-âmme
40. el-Cevherî Ebû Nasr İsmail b. Hammad (393/1002) – el-Câmi’1483; es-Sıhah tâcü’l-lüga ve
sıhah el-arabiyye 1484
41. el-Cevzekâni Ebû Abdullah (543/1148) –el-Mevzûât1485
42. el-Ciâbî (355/965) – es-Sahabe ellezîne sahıbû en-nebiyye (s.a.s) 1486 ; Men haddese güve ve
ebûhü1487; et-Tarihu’t-tâlibîn1488
43. el-Cîzî Ebû Abdullah Muhammed b. Rebî’ (324/935) - Men dehale min Mısr
1462
el-İ’lâm, I, 85, 126, 130; II, 156; IV, 9; el-İktifâ, s. I, 118, 271; II, 51; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III,
20
1463
el-İ’lâm, I, 338; V, 88; el-İktifâ, s. I, 86; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 86; II, 69
1464
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 385; III, 163; el-İktifâ s. III, 219; el-İnâbe, s. I, 231; el-İ’lâm I, 305; V,
176
1465
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,; el-İktifâ s. I, 106, 110; el-İnâbe, s. I, 54, 60, 89; II, 35; İkmâlü tezhibi’lkemâl, I, 28; II, 31; III, 13; el-İ’lâm I, 73, 115
1466
el-İnâbe, s. II, 67; el-İktifâ s. I, 77; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1467
el-İktifâ s. I, 198; II, 96; III, 100; el-İ’lâm I, 99, 116; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 48; II, 150; III, 61;
el-İnâbe, s. I, 180, 231
1468
el-İşâre, s. 68, 91, 137; el-İktifâ, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 36; elİ’lâm I, 134; el-İnâbe, s. I, 166
1469
el-İ’lâm II, 71
1470
el-İnâbe, s. II, 29
1471
el-İ’lâm II, 405; IV, 42, 118
1472
el-İşâre, s. 465
1473
el-İ’lâm, II, 324
1474
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 276; II, 21
1475
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 276; II, 93; III, 19
1476
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1477
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 281
1478
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 184
1479
el-İ’lâm, I, 468
1480
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 468; el-İktifâ, III, 262; el-İ’lâm, III, 139
1481
el-İnâbe, s.
1482
el-İ’lâm, I, 127; IV, 43
1483
el-İ’lâm, IV, 220
1484
el-İ’lâm, I, 82, 106, 119, 135; II, 75; III, 13; IV, 43
1485
el-İnâbe, s. II, 93; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 169; II, 197; III, 8
1486
el-İnâbe, s. II, 214; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 75
1487
el-İnâbe, s. I, 349; II, 27
1488
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
318
44. el-Cûzcânî Ebû İshak es-Sa’dî (259/872) - Ahvâlü’r-rical1489; Kitâbu’d-duafâ1490;et-Târih1491
45. el-Cûzekânî (543/1148) - el-Ebâtîl ve'1-menâkîr ve's-Sıhâh ve'1-mesâhîf”
mevzûât
1492
; Kitâbu’l
1493
46. Da’lec el-Bağdadî Ebû Muhammed (351/962) – el-Müsned1494
47. ed-Dahhâk b. Müzâhim – et-Tefsir1495
48. ed-Dârekutnî (385/995) – el-Mu’telif ve’l muhtelif1496; Kitâbu’d-duafâ ve’l metrûkîn1497 ; elIlelü’l Kebir 1498 ; es-Sünen 1499 ; Garâib-u ehâdîs-i Mâlik 1500 ; el-Efrâd ve’l-garâib 1501 ; Kitâbü
Ehâdisi’l-Muvatta’1502; el-Evsat1503; el-İlzâmât1504; es-Sağîr1505; Tetebbu’ lima fi’s-Sahihayn1506;
Kitâbu’t-tashîf1507; Kitâbü’l-mukıllîn min enbâi’l-muksirîn1508; er-Ruvât ani’ş-Şâfiî1509; Esmâü
ricâli’ş-şeyhayn1510; et-Ta’dîl ve’l cerh1511;et- Tabakât1512
49. ed-Dârimî (255/868) – el-Müsned (Sahih)1513
50. ed-Darîr Ebû’l Abbas - Makâmâtü’t-Tenzîl1514
51. ed-Deverî (271/884) – Tarihu Yahya b. Maîn1515
52. ed-Devrakî Ahmed b. İbrahim (246/860) - Müsnedü Abdullah b. Mesud
53. ed-Deylemî Ebû Şücâ' eş-Şîrûye (509/1115) – Tarihu Hemedân, Târih-u Herat1516
54. ed-Dımaşkî Ebû Zür’a Nasrî (281/894) – et-Târihu’l Kebir1517
1489
el-İktifâ, s. I, 217, 320, 467; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
el-İ’lâm, I,251
1491
el-İ’lâm, I,111
1492
el-İktifâ, I, 237; III, 176; el-İ’lâm, I, 306; II, 237; IV, 146
1493
el-İktifâ, III,172, 174
1494
el-İ’lâm I, 522
1495
el-İ’lâm IV, 208
1496
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh; İktifâ, s. I, 209; el-İnâbe, I, 65, 330; el-İ’lâm, II, 66; İkmâlü tezhibi’lkemâl,
1497
el-İktifâ, s. I, 113;İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 196; III, 72
1498
el-İktifâ, s.; el-İnâbe, s. I, 114; II, 72, 86; İkmâlü tezhibi’l-kemâl; İ’lâm, I, 69; III, 10; Islâhu kitâbi
İbni’s-salâh,s. 234
1499
el-İktifâ, s. I, 91; el-İ’lâm, I, 68, 75, 85; II, 83, 261; IV, 32; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 219
1500
el-İnâbe, s. I, 65, 330; el-İktifâ, s. II, 100
1501
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 211; el-İ’lâm, 74, 474; II, 35; IV, 117; V, 224
1502
el-İ’lâm, II, 101; IV, 102; V, 132, 245
1503
el-İ’lâm, I, 147; II, 203; III, 20
1504
el-İ’lâm, I, 76
1505
el-İ’lâm, I, 268; II, 205
1506
el-İ’lâm, I, 161; II, 210
1507
el-İ’lâm, III, 323
1508
el-İ’lâm, I, 265
1509
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 152; III, 339
1510
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1511
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 184; III, 13
1512
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1513
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 103; III, 20; el-İ’lâm, I, 67; II, 335; III, 42; V, 44; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh,s. 444
1514
el-İ’lâm, IV, 39
1515
el-İnâbe, s.
1516
el-İşâre, s. 467
1517
el-İktifâ, s. I, 439; II, 154
1490
319
55. ed-Dimyâtî (705/1306) – Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü Hazrec)1518
56. ed-Dineverî Ahmed b. Muhammed (364/974) - Amelü’l yevm ve’l-leyle
57. ed-Dolâbî Ebû Bişr Muhammed b. Ahmed (310/922) –el-Cem’1519; el-Künâ ve’l-Esmâ1520;
Kitâbu’d-duafâ1521; et-Târih1522
58. ed-Dûrî Abbas b. Muhammed– Târihu İbn Maîn1523
59. Ebû Abdullah Muhammed b. Muallâ el-Ezdî – Kitâbü’t-terkîs1524
60. Ebû Abdullah ez-Zübeyrî el-Medenî (136/753) – el-Ensâb1525
61. Ebû Ahmed el-Cürcânî (/) – Esmâü ricâli’l-Buharî1526
62. Ebû Ahmed el-Hâkim (378/988) – Kitabu’l-Künâ1527
63. Ebû Ali Muhammed b. Saîd el-Kuşeyrî (334/945) – Tarihu’r-Rakka1528
64. Ebû Ali el-Ceyyânî el-Gassânî (475/1082) –Esmâu Şüyûhi Ebî Davud 1529 ; et-Takyîdü’lmühmel1530
65. Ebû Ali Hasan b. Ali ibn Şebib el-Umerî – Kitâbu yenbağî li’r-racul en yesta’milehu fî
yevmihî ve’l-leyletihi1531
66. Ebû Ali el-Fârisî – et-Tezkire1532
67. Ebû Ali Harun b. Zekeriya el-Hecerî (/) – Kitâbü’n-nevâdir1533
68. Ebû Ali Kâlî el-Bağdadî, (356/966) – el-Emâlî1534
69. Ebû Ali el-Kevkebî (327/938) – el-Ahbâr1535
70. Ebû Ali Medînî (581/1185) – et-Terğîb ve’t-terhîb1536
71. Ebû Ali et-Tûsî (312/924) – el-Ahkâm1537; el-Müstahrec alâ Câmiı’t-Tirmizi1538
72. Ebû Amr ed-Dânî (444/1052) – et-Tabakâtü’l-kurrâ1539
1518
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 9, 282
el-İ’lâm, I, 358
1520
el-İktifâ, s. I, 207; II, 185; el-İnâbe, s.; el-İ’lâm, II, 161; IV, 82; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 141
1521
el-İktifâ, s. III, 203
1522
el-İşâre, s. 89, 182
1523
el-İktifâ, s. I, 87, 117, 129; el-İnâbe, s. II, 152; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 250; II, 25; III, 98
1524
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 48
1525
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 310
1526
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 143
1527
el-İ’lâm I, 302; IV, 163; el-İnâbe, s. I, 103; II, 93; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 11; II, 83; III, 62
1528
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 68; el-İ’lâm I, 419; II, 34
1529
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 42; III, 205
1530
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 539, 550; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 18; II, 85; III, 245; el-İ’lâm, I,
458; II, 113, 210; III, 41; el-İktifâ, I, 192
1531
el-İ’lâm I, 502
1532
el-İ’lâm III, 156
1533
el-İ’lâm V, 34; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 383
1534
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,,
1535
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 398
1536
el-İ’lâm I, 228
1537
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 139; el-İnâbe, s.; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 40; I, 58, II, 167; III, 90;
el-İ’lâm, I, 67; II, 203; III, 19; IV, 16, 124, 125; el-İktifâ, s. I, 443
1538
el-İktifâ, s. I, 260
1539
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 86
1519
320
73. Ebû Amr el-Kisrevî (/) – Kitâbu’l-Hısâl1540
74. Ebû Arûbe b. Ebî Meş’ar es-Sülemî (322/933) – Tabakâtu ehli Harran1541; es-Sahabe1542
75. Ebû Âsım en-Nebîl (287/900) – el-Âhâd ve’l-mesânî1543
76. Ebû Avâne (316/928) –es-Sahih1544 ; el-Müstahrec1545
77. Ebû Bişr Harun b. Hâtim et-Temîmî (/) – et-Tarih1546
78. Ebû Bişr İsmail b. Abdullah es-Semûye el-İsbehânî –el-Fevâid1547
79. Ebû Cafer Ahmed b. Davud es-Sâî – Şerhu edebi’l-kitab1548
80. Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim b. Ebî Halid (/) – et-Ta’rif bi sarîhi’t-Târih1549
81. Ebû Cafer Ahmed b. Sinan el-Kattân el-Vâsıtî (256/869) – el-Müsned1550
82. Ebû Cafer Muhammed b. Hüseyn el-Bağdadî (/) – Süelâtü Abdullah b. Ahmed b. Hanbel1551
83. Ebû Cafer en-Nahhâs (338/949) – en-Nâsih ve’l mensûh1552; el-İştikâk1553
84. Ebû Davud (275/888) - Kitabu’l-merâsîl1554 ; Kitâbü’n-nâsih ve’l mensûh1555; Kitabu’l-ıhve1556 ;
es-Sünen1557; Süleâtü Ebî Davud li Ahmed1558
85. Ebû Davud et-Tayâlisî (204/819) – el-Müsned1559
86. Ebû Ferec el-İsbehânî Ahmed b. Hüseyn (/) – et-Tarihu’l-kebir1560
87. Ebû Hafs el-Fellâs (/) – et-Târih1561
88. Ebû Hanife ed-Dineverî (282/895) –es-Sikât1562
89. Ebû Hâtim er-Râzî Muhammed b. İdris Münzir (277/890) – Süelâtü’l Kettânî1563; Kitâbü’sSikât1564; et-Tarih1565 Kitabu’l-cerh ve’t-ta’dil1566
1540
el-İnâbe, s. II, 225
el-İktifâ s. II, 265; el-İnâbe, s. I, 57; II, 99;
1542
el-İnâbe, s. I, 392; II, 29
1543
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 505; el-İktifâ, III, 309
1544
el-İktifâ I, 140; el-İ’lâm I, 76, 81, 115; II, 210; III, 104; IV, 34
1545
el-İktifâ III, 227
1546
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 65
1547
el-İ’lâm IV, 135
1548
el-İ’lâm III, 293
1549
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 166; II, 19, 122; III, 140; el-İ’lâm I, 315, II, 121; III, 289; V, 251; elİktifâ III, 304
1550
el-İ’lâm I, 353
1551
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 66
1552
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 362
1553
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 533
1554
el-İ’lâm, I, 189; III, 82; IV, 174; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 202
1555
el-İ’lâm, V, 499, 500
1556
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 89; III, 61; el-İ’lâm I, 227
1557
el-İktifâ s. I, 256; el-İşâre, s. 104, 313, 428; el-İnâbe, s. I, 300; II, 212; İkmâlü tezhibi’l-kemâl; elİ’lâm, I, 71, 132; II, 35; V, 209
1558
el-İnâbe, s.
1559
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 255; el-İ’lâm, I, 76; III, 78; V, 76; el-İnâbe, s. I, 201; II, 35
1560
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 154
1561
el-İktifâ, s. I, 109
1562
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1563
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İ’lâm, III, 212
1564
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 131; el-İ’lâm, II, 91
1541
321
90. Ebû Hâtim el-Hanzalî – Kitâbü’l-ılel1567
91. Ebû Hâtim er-Râzî (327/938) – el-Cerh ve’t-ta’dîl1568
92. Ebû Hâtim es-Sicistânî (/) – et-Takvîmu’l-müfsid1569
93. Ebû Hilâl – Kitâbu’t-telhîs1570
94. Ebû Hilâl el-Askerî Sehl b. Saîd (/) – el-Evâil1571
95. Ebû İshak b. Yâsin el-Haddâd (334/945) – Tarihu Herât1572
96. Ebû İshak el-Habbâl (482/1089) – Esmâü ricâli’ş-şeyhayn1573; Ricalü Müslim1574
97. Ebû İshak İbrahim b. Muhammed b. Ubeyd – Müsnedü Ebi’d-Derdâ1575
98. Ebû İshak İbrahim b. Muhammed el-Müzekkî (362/972) –Fevâidü’l-Müzekkî1576
99. Ebû İshak es-Sa’lebî en-Nisabûrî (427/1035) – el-Keşf ve’l-beyân fî Tefsiril’l-Kur’ân1577
100. Ebû İshak eş-Şecerî (/) – Kitabu’l-muhtelif ve’l-mü’telif1578
101. Ebû Kasım Abdüssamed el-Kâdî (324/935) – Sahabetü’l-Mısriyyîn
Hımsıyyîn
1579
; Tabakâtü’l-
1580
102. Ebû Kurre Musa b. Târık es-Seksekî – es-Sünen1581
103. Ebû Mansur Ezher b. Talha el-Ezherî el-Lügavî (370/980) – Tehzîbü’l-lüga1582
104. Ebû Mesûd İbrahim b. Muhammed ed-Dımaşkî (401/1010) – Etrâfu’s-sahihayn1583
105. Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-İsbehânî (369/979) – Kitâbu’t-terhîb 1584 ;
Kitâbü’s-sahabe1585
106. Ebû Muhammed Abdülganî el-Cemmâîlî (600/1203) – el-Kemâl fî esmâi’r-ricâl1586
107. Ebû Muhammed Abdullah b. el-Berrî (582/1187) – et-Tenbîh ve’l-ifsâh amme vaka’a fî
kitâbi’s-Sıhah1587
108. Ebû Muhammed b. Şeddâd (/) – Ahbâru Kayrevân1588
1565
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 39; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İktifâ, el-İnâbe, s. I, 60, 61, 69, 88
el-İnâbe, s. I, 60, 61, 69, 88
1567
el-İ’lâm, I, 449; III, 20
1568
el-İktifâ, s. I, 100
1569
el-İ’lâm, I, 273
1570
el-İ’lâm, III, 238
1571
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 469
1572
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 251
1573
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 46; II, 95
1574
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 201
1575
el-İ’lâm, I, 400; III, 251; V, 230
1576
el-İ’lâm, I, 512
1577
el-İ’lâm, I, 268
1578
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 105
1579
el-İnâbe, s. I, 391; II, 275
1580
el-İnâbe, s. I, 391; II, 275
1581
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1582
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 547, İkmâlü tezhibi’l-kemâl
1583
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1584
el-İ’lâm, II, 28
1585
el-İ’lâm, III, 27
1586
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 530
1587
el-İ’lâm, I, 325
1566
322
109. Ebû Muhammed el-Begavî (516/1122) – Mesâbîhu’s-sünne1589
110. Ebû Musa el-Medînî (581/1185) – Kitâbün fî ma’rifeti’s-sahabe1590 , Hasâisu’l müsned1591 ; elMüstefâd bi’n-nazar1592; el-Muğîs fî garibeyi’l Kuran ve’l Hadis 1593 ; Esmâü’t-tâbiîn1594; Kitâbu
men edrake’t-tâbiîn1595; Kitâbü ehâdisi’t-tâbiîn1596; Men ravâ ani’t-tâbiîn1597;
111. Ebû Müslim el-Keccî (292/904) – es-Sünen1598; Târihu’l-Kudüs1599
112. Ebû Nasr el-Cevherî (393/1002) – es-Sıhah Tâcü’l-lüga 1600
113. Ebû Nuaym Fadl b. ed-Dükeyn (219/834) – et-Tabakât1601; et-Tarihu’l-kebir1602
114. Ebû Nuaym el-İsbehânî (430/1038) – Delâilü’n-nübüvve 1603 ; el-Müstahrec 1604 ; Ulûmü’lhadis 1605 ; Ma’rifetü’s-sahabe 1606 ; Târîhu İsbehân 1607 ; Amelü’l-yevm ve’l-leyle 1608 ; Hılyetü’lEvliya1609; Kitâbu’l-mesâcid1610; er-Ruvât ani’z-Zührî ve’l a’lâm mine’l eimme1611;
115. Ebû Ömer el-Kindî (/) – A’yânu’l-mevâlî1612; et-Târih1613;
116. Ebû Recâ Muhammed b. Hamdûye (603/1206) –Tarihu Merrâveze1614; Tarihu Merv1615
117. Ebû Saîd en-Nisâbûrî Abdülmelik b. Muhammed (406/1015) - Kitabu Şerefi’l-Mustafâ1616
118. Ebû Saîd el-Bekrî (/) – Kitâbu’l-leâlî fî şerhi’l-emâlî1617
119. Ebû Saîd es-Sîrâfî el-Merzübânî (368/978) – el-İknâ’1618
1588
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 492
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 146
1590
el-İktifâ, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 469, 487; el-İnâbe, s. I, 74; II, 250; el-İ’lâm, I, 429; 472; II,
169; IV, 35; III, 25, 50; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251; II, 39; 374; el-Vâdıh, s. 146
1591
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, İ’lâm, I, 255; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 275
1592
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 215; III, 77
1593
el-İ’lâm, I, 135; II, 189; III, 39, 253; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 429
1594
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1595
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 20
1596
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 230
1597
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 71
1598
İ’lâm, I, 69, 77; II, 36; IV, 9, 137
1599
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 58; II, 73
1600
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1601
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 23
1602
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 158; II, 167
1603
el-İşâre, s. 67, 86
1604
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 108, 109; el-İnâbe, I, 41, 59, 76, 128, 141; II, 14, 29; el-İ’lâm, I, 466;
II, 67; III, 32; IV, 66
1605
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1606
el-İnâbe, I, 41, 59, 76, 128, 141; II, 14, 29; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, ; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I,
243; II, 60; el-İ’lâm, I, 375; II, 67; IV, 64
1607
el-İ’lâm, I, 84, 142, 186; II, 8; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 284; II, 19; III, 167
1608
el-İ’lâm, V, 403
1609
el-İ’lâm, I, 468; II, 381; V, 397
1610
el-İ’lâm, III, 148; IV, 164
1611
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251; II, 163
1612
el-İnâbe, s. II, 210; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 43; II, 250
1613
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 107
1614
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1615
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1616
el-İ’lâm, II, 244; IV, 132
1617
el-Vâdıh, s. 44
1589
323
120. Ebû Saîd es-Sükkerî (/) – Kitâbü’n-nakâis1619
121. Ebû Salih en-Nisabûrî Ahmed b. Abdülmelik el-Müezzin (470/1077) – el-Efrâd1620 Kitabü’ssahabe1621; Kitabü’t-teferrüd1622
122. Ebû Tahir es-Silefî (576/1180) – Mukaddimetü Meâlimi’s-sünen1623; Şartu’l kıraat1624
123. Ebû Ubeyd el-Bekrî (487/1094) – el-Leâlî şerhi’l-emâlî1625
124. Ebû Ubeyd el-Herevî Ahmed b. Muhammed (401/1010) – Garîbu’l hadis1626
125. Ebû Ubeyd Kâsım b. es-Sellâm (224/838) – el-Ensâb1627 ; Garibu’l hadis1628
126. Ebû Ubeydullah el-Bağdadî el-Merzübânî (384/994) – el-Mufaddal1629
127. Ebû Ya’lâ Halil b. Abdullah el-Kazvinî el-Halîlî (446/1054) – el-İrşâd fî ulemâi’l bilâd1630
128. Ebû Ya’lâ el-Mevsılî (307/919) – el-Mu’cem1631 ; el-Müsned1632
129. Ebû Yusuf el-Kâdî el-Medâinî (/) – Letâifu’l meârif1633
130. Ebû Zekeriya Yezid b. Muhammed el-Ezdî (334/945) - Târîhu’l-Mevsılî1634
131. Ebû Zekeriya Yezid b. Muhammed el-Mevsılî (364/974) - Tabakâtü’l-ulemâ bi’l-Mevsıl1635
132. Ebû Zer el-Herevî (434/1042) – el-Müstahrec alâ’l İlzâmât1636
133. Ebû Zeyd ed-Debûsî – Kitabü’l-Esrâr1637
134. Ebû Zeyd en-Nümeyrî en-Nahvî (262/875) – el-Ahbâr1638
135. Ebû Zeyd Saîd b. Evs el-Ensârî (215/830) – Kitâbü Esmâi’ş-şecer1639; Kitâbü’l İbl1640
136. Ebû Zür’a Abdurrrahman ed-Dımaşkî (281/894) - Süelâtü Saîd b. Amr el-Berzeî 1641 ;
Tabakâtü’ş-Şâmiyyîn1642; Müsnedü’ş-Şâmiyyîn1643; Târihu Dımaşk1644; et-Tarihu’l-Kebir1645; esSahabe1646 ; el-Ihve1647; Kitâbu’l-muhtasar1648; Kitâbü’l-ılel1649
1618
el-İ’lâm, V, 478
el-Vâdıh, s. 44
1620
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1621
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 5
1622
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 382
1623
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 121
1624
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 300, 363
1625
el-İnâbe, s. I, 289
1626
el-İ’lâm, IV, 180
1627
el-İktifâ, s. II, 48; el-İnâbe, s. İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 248
1628
el-İktifâ, s.
1629
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 387, 396, 403
1630
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 14; II, 84; III, 24; el-İktifâ, II, 117, 205; III, 12; el-İ’lâm, II, 118; IV, 89,
161
1631
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 14;
1632
el-İnâbe, s. I, 96; el-İ’lâm, I, 407; III, 154; V, 77
1633
el-İnâbe, s.; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 328
1634
el-İ’lâm, I, 148, 407
1635
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 173; el-İ’lâm, I, 112; II, 134; IV, 83
1636
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 350
1637
el-İ’lâm, I, 435, 555; II, 18; III, 12
1638
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1639
el-İ’lâm, I, 263
1640
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 168
1641
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 173
1642
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,; el-İnâbe, s. I, 345
1619
324
137. Ebû’l Abbas Ahmed b. Muhammed b. İsa ed-Dânî (/) – el-Etrâf li’l-Muvatta’1650
138. Ebû’l Abbas es-Sellâmî (/) – Tarihu Horasan1651
139. Ebû’l Alâ el-Ma’rî – Kitâbu’l eyk ve’l ğusûn1652
140. Ebû’l Arab el-Kayrevânî (333/944) – ed-Duafâ1653; Tabakâtu ulemâi’l Kayrevân1654
141. Ebû’l Fadl Ahmed b. Ali b. Amr es-Süleymânî (/) – el-Hıss alâ İktibâsi’l hadis1655
142. Ebû’l Fadl el-Herevî (438/1046) – el-Ilel 1656 ; el-Müştebih li-esâmi’l-muhaddisîn 1657 ; elMüttefik ve’l müfterik1658
143. Ebû’l Ferec Cemaleddin el-Bağdadi (/) – Kitabu’l miftâh1659
144. Ebû’l Ferec el-İsbehânî (356/966) – el-Eğânî1660; et-Târihu’l kebir1661
145. Ebû’l Feth el-Ezdî Muhammed b. Hüseyn (374/984) – ed-Duafâ1662 ; Kitâbü’s-sirâc1663; esSahabe1664; el-Esmâü’l-münferide1665; Kitâbül Mahzûn1666;
146. Ebû’l Feth İbrahim b. Ali İbnü’l el-Haymî (738/1337) – Kitâbü’ş-şâmili’l-müfîd1667
147. Ebû’l Feth el-Mutarrizî el-Havârezmî (616/1219) – el-Muğreb fî Tertîbi’l Muarreb1668
148. Ebû’l Hasan Ahmed b. Abdullah b. Ruzzîk el-Bağdadî (391/1000) – el-Efrâd1669
149. Ebû’l Hasan b. Muzaffer (379/989) - Garaibu hadisi Şu’be1670
150. Ebû’l Hasan el-Bağdadî – Garâibu Malik1671
151. Ebû’l Hasan İbnu’l Hassar el-Hazrecî (/) – Takrîbu’l-Medârik1672
1643
el-İnâbe, s. I, 270; II, 86
el-İ’lâm, II, 268; III, 98; V, 71; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 212; II, 37
1645
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 39; II, 157; III, 140; el-İnâbe, s. I, 179
1646
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İnâbe,
1647
el-İ’lâm, I, 227; IV, 73
1648
el-İ’lâm, I, 493
1649
el-İ’lâm, I, 467
1650
el-İ’lâm, IV, 102; V, 131
1651
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 269; III, 196
1652
el-İ’lâm, III, 29
1653
el-İ’lâm, I, 70; II, 9; III, 23, 217; IV, 76; el-İktifâ, s. I, 306
1654
el-İnâbe, s. I, 189, 396; II, 253; el-İ’lâm, II, 120, 121; el-İktifâ, I, 148; II, 183
1655
el-İ’lâm, I, 98
1656
el-İ’lâm, I, 467; II, 291
1657
el-İktifâ, I, 300
1658
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 353; III, 43
1659
el-Vâdıh, s. 405
1660
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1661
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 339; el-Vâdıh, s. 242
1662
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 162
1663
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 383; III, 48; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 508
1664
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 196; el-İnâbe, s.
1665
el-İnâbe, s. II, 209
1666
el-İnâbe, s. I, 375; II, 38; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 7; III, 5; el-İ’lâm, I, 79; II, 165
1667
el-Vâdıh, s. 234
1668
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 273
1669
el-İ’lâm, I, 133; III, 13, 37;
1670
el-İ’lâm, I, 305
1671
el-İ’lâm, I, 543
1672
el-İ’lâm, I, 185; II, 87, 270; IV, 88; V, 131
1644
325
152. Ebû’l Hasan el-Makberî (/) – el-Ilel
153. Ebû’l Hasan Muhammed b. Ali b. Sahr el-Ezdî (443/1051) - Fevâidü İbn Sahr1673
154. Ebû’l Hasen Ali b.Ömer (/) – Kitâbü’l-garâib1674
155. Ebû’l Hasen Bahşel Eslem b. Süheyl el-Vâsıtî (292/904) - Târîhu Vâsit1675
156. Ebû’l Hasen el-Medâînî – Ahbâru’l-havâric1676; et-Tefsîr
157. Ebû’l Hasen Şeybânî el-Kıftî (646/1248) – Tarihu’n-nuhât1677
158. Ebû’l Hasen Yahya b. Cafer el-Huseynî (/) – en-Neseb1678
159. Ebû’l Hattâb b. Dıhye el-Kelbî – el-Müstevfâ1679
160. Ebû’l Huseyn Ahmed b. Fâris er-Râzî (395/1004) – Kitâbü Meâhızi’l-Ilm1680
161. Ebû’l Huseyn Ahmed b. Ömer en-Nisâbûrî (395/1004) - Kitâbü’s-salat
162. Ebû’l Huseyn Reşidüddin el-Kuraşî el-Emevî (662/1263) – Gureru’l fevâidi’l mecmûa1681
163. Ebû’l Huseyn Yahya b. Ali (597/1200) – el-Fevâidü’l mecmûa1682
164. Ebû’l Kasım Abdullah Ahmed b. Mahmud el-Belhî – Kitâbu’d-duafâ1683
165. Ebû’l Kasım Abdurrahman b. Muhammed el-Fevarânî – el-Fark beyne’l firak1684
166. Ebû’l Kasım Abdussamed b. Saîd el-Kâdî (324/935) – Tarihu Hıms1685; es-Sahabe ellezine
nezelû Hımsa’ş Şâm1686
167. Ebû’l Kasım Abdülaziz b. Ali b. Ahmed b. Fadl el-Ezcî – Kitâbu’l menâhî1687
168. Ebû’l Kasım Ali b. Abdurrahman b. el-Cevzî (630/1232) – et-Terğîb ve’t-terhîb1688
169. Ebû’l Kasım Ali b. Cafer b. Ali (515/1121) – el-Ef’âl
170. Ebû’l Kasım Ali b. Hasen b. el-Kadîd – Kitâbu’s-sahabe1689
171. Ebû’l Kasım Belhî Ahmed b. Mahmud – Kabûlü’l Ahbar ve ma’rifeti’r-rical1690; Kitâbu’dduafâ1691
172. Ebû’l Kasım el-Hüseynî el-Mağribî (418/1027) - Edebü’l havvâs1692
173. Ebû’l Kasım İsmail b. Muhammed b. Fadl el-Cevzî – et-Tefsir1693
1673
e-İ’lâm, I, 323; II, 78
el-Vâdıh, s. 40
1675
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 50; II, 123; III, 201; el-İ’lâm, I, 84; II, 40
1676
el-İ’lâm, III, 141
1677
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 376
1678
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1679
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 19
1680
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 358, 380
1681
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1682
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 529
1683
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 53; III, 13
1684
el-İ’lâm, III, 142
1685
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 110
1686
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 382; el-İ’lâm, V, 125
1687
el-İ’lâm, I, 268
1688
el-İ’lâm, IV, 61, 127
1689
el-İ’lâm, IV, 89
1690
el-İ’lâm, I, 150
1691
el-İ’lâm, I, 497; II, 16, 352; IV, 161; el-İktifâ, I, 148; II, 192
1692
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 343; el-İ’lâm, II, 175; III, 24; V, 134
1674
326
174. Ebû’l Kasım el-Lügavî Ali b. Hamza (/) – Beyânu hatai’r-ruvât1694
175. Ebû’l Kasım Mesleme b. Kasım el-Endelûsî (353/964) – Kitâbü’s-sıla1695
176. Ebû’l Kasım Osman b. Ğânim (412/1021) – et-Tarih1696
177. Ebû’l Kasım el-Vezîr (/) Kitâbü’l-mensûr fî selci zâti’l-hudûr1697
178. Ebû’l Meâlî el-Cüveynî İmamül Harameyn (478/1085) – Şerhu’l-varakât1698
179. Ebû’l Muzaffer Tahir b. Muhammed el-İsferâyînî (/) – Kitabü’l-makâlât1699
180. Ebû’l Münzir İbnü’l Kelebî (204/819) – el-Câmi li ensâbi’l-arab’1700; el-Cemhere 1701
181. Ebû’n-Nûr İbn Sudâ’ (/) – en-Neseb1702
182. Ebû’r-Recâ Necmeddin ez-Zâhidî (658/1259) - Gunyetü’l münye litetmîmi’l ğunye1703
183. Ebû’s-Senâ Hammad b. Hibetullah (/) – Tarihu Harrân1704
184. Ebû’s-Serâ Abdürrahim b. Muhammed b. Ahmed (/) – Kitâbü’l bint ve’l benât1705
185. Ebû’ş-Şeyh Abdullah b. Muhammed el-İsfehânî (369/979) - Kitabu’l ezan1706; el-Fevâidü’l
İsbehâniyyîn1707; el-Hâdî Aşar min fevâidi’l Irâkıyyîn1708 ; el-Akrân1709 et-Tarih1710
186. Ebû’t-Tayyib Abdülvâhıd b. Ali (351/962) - Ahbâru’n-nahviyyîn1711
187. Ebûbekir Abdullah b. Muhammed b. Ziyâd en-Nisâbûrî – Kitabu’l-ebvâb1712
188. Ebûbekir Abdullah b. Muhammed el-Mâlikî – er-Riyâdu’n-nüfûs 1713 ;Tabakâtü ulemâi’l
Kayrevân1714
189. Ebûbekir Ahmed b. Abdurrahman eş-Şîrâzî (407/1016) – el-Elkâb1715
190. Ebûbekir Ahmed b. Ali b. Saîd Emevî el-Kâdî el-Mervezî (292/904) – Müsnedü Osman1716
191. Ebûbekir b. Ebî İsa (/) – Tarihu’l-Mısriyyîn1717
192. Ebûbekir b. Eş’as – es-Sünen1718
1693
el-İ’lâm, V, 130
el-İktifâ, III, 507
1695
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1696
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1697
el-İnâbe, s. II, 98
1698
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 203
1699
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 227
1700
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1701
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1702
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1703
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 371
1704
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 330
1705
el-İ’lâm, I, 256
1706
el-İ’lâm, IV, 31, 130
1707
el-İ’lâm, I, 498; II, 52; III, 105; IV, 112
1708
el-İ’lâm, III, 27
1709
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 204
1710
el-İnâbe, s. I, 142; II, 9
1711
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 530
1712
el-İ’lâm, II, 217
1713
el-İ’lâm, II, 121
1714
el-İ’lâm, I, 316; İktifâ, III, 265
1715
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 85; II, 57
1716
el-İ’lâm, I, 432
1717
el-İnâbe, s. II, 77
1694
327
193. Ebûbekir el-Bağdadî Ahmed b. Haysem Züheyr b. Harb (279/892) – el-İ’râb1719
194. Ebûbekir el-Esrem (273/886) – en-Nâsih ve’l-Mensûh1720; es-Süelât1721
195. Ebûbekir el-İsmâîlî (/) – Mu’cemu şüyûhi’l-İsmâîlî1722
196. Ebûbekir Muhammed b. Abdullah Fehm – Edebü’r-rivâye
197. Ebûbekir Muhammed b. Abdullah b. Abdûye (354/965) – Ğaylâniyyâtü fevâidi hadisiyye1723
198. Ebûbekir Muhammed b. Hârun er-Rûyânî (307/919) – el-Müsned1724
199. Ebûbekir Muhammed b. Ziyâd el-Mevsılî (451/1059) - Tefsîru’n-Nakkâş/Şifâu’s-Sudûr
200. Ebûbekir en-Nisâbûrî – Kitâbu’l-emvât1725
201. Ebûbekir es-Serahsî (483/1090) – el-Mebsût1726
202. Ebûl Abbas Muhammed b. İshak (313/925) – Kitabü’l-Fihrist1727
203. Ebûl Ferec el-Umevî el-İsfehânî (356/966) – el-Eğânî1728
204. el-Ecdâbî (470/1077) – el-Kifâye1729
205. el-Ensarî Ebû Abdullah Muhammed b. Hüseyn (536/1141) – el-Cem’u beyne’s-Sahihayn
206. Esrem el-Horasânî Ebûbekir (273/886) – Kitabü’s-sünen1730
207. Esrem et-Tâî, Ebûbekir Ahmed b. Muhammed (273/886) – Süelâtü’l Esrem1731
208. el-Ezcî Zeyd b. Ebi’l Ma’mer Ubeydullah (261/874) – Ulûmü’l-hadis1732
209. el-Ezdî Abdülganî b. Saîd (409/1018) – el-Muhtelif ve’l mu’telif 1733 ; el-Küna’l abâ ve’lecdâd1734; Kitâbu îzâhı’l-işkâl1735
210. el-Ezdî Ebû Abdullah Muhammed b. Muallâ – Kitâbü’t-terkîs1736
211. el-Ezdî Ebû’l Feth (374/984) – es-Sirâc fî esmâi’s-sahabe1737
212. el-Ezherî (370/980) – Tehzîbü’l-lüga1738
213. el-Ezrakî Ebû’l Velîd Muhammed b. Abdullah – Ahbâru Mekke1739
214. el-Fahru’l Fârisî (/) – Kitâbü selveti’l-müsâfir1740
1718
el-İ’lâm, II, 52
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 419
1720
el-İ’lâm, I, 294; IV, 108, 142
1721
el-İ’lâm, I, 286; IV, 49
1722
el-İktifâ, II, 70
1723
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1724
el-İ’lâm, III, 59
1725
el-İ’lâm, II, 222, 224
1726
el-İ’lâm, IV, 41, 118; V, 68
1727
el-İ’lâm, II, 155
1728
el-İnâbe, s.
1729
el-İ’lâm, I, 326; II, 167
1730
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 297
1731
el-İktifâ, s. I, 120
1732
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 374
1733
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 238; el-İnâbe, s.
1734
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 260; el-İ’lâm, IV, 73
1735
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 168; el-İktifâ, ; el-İ’lâm, I, 386; II, 59
1736
el-İ’lâm, V, 35
1737
el-İktifâ, s. II, 50
1738
el-İ’lâm, I, 148
1739
el-İ’lâm, IV, 177
1719
328
215. el-Fârâbî (/) - Dîvânü’l-edeb1741
216. el-Ferrâ (/) – el-Câmi’1742
217. el-Ferrâ Ebû Ya’lâ Muhammed b. el-Kâdî (/) – et-Tabakât1743
218. el-Fesevî Ya’kub b. Süfyan (277/890) – el-Ma’rife ve’t-ta’rif1744; el-Müsned1745; ed-Duafâ1746;
et-Târîhu’l-Kebir1747; Kitâbü’t-teferrüd1748; Mâ ravâ ehlü’l-Kûfe Muhalifen li ehli’l-Medine1749
219. el-Fevkânî Ebû Ömer (/) – Kitâbu’l-muhabbet1750; Mihnetü’z-zırâf1751
220. el-Firyâbî Ebûbekir (301/913) – el-Müsned1752; Kitabü’s-Salat1753
221. el-Gazalî Ebû Hamid (505/1111) - İhyâu ulûmiddin1754
222. el-Gaznevî Ebû Muhammed b. Muhammed (/) – Zemmü’l-hevâ1755
223. el-Guncâr (412/1021) – Tarihu Buhara1756
224. el-Hadramî Muhammed b. Abdullah (297/909) –el-Mefârîd1757
225. Hafız Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Ebnûsî (/) – Kitâbu’l-Ahbâr1758
226. Hafîdü’l kâdî Ebûbekir Muhammed (/) – Edebü’r-rivâye1759
227. el-Hâkim en-Nisâbûrî Ebû Abdullah (405/1014) –el-Müstedrek alâ’s-sahihayn 1760; Tarîh-u
Nisâbur 1761 ; Mea es’ileti’l Bağdadiyyîn an ahvâli’r-rical; Fedâilü’ş-Şâfiî 1762 ; el-Medhal alâ
kitâbi’l İklîl 1763 ; el-Medhal ilâ’s-Sahih 1764 ; Marifetü ulûmi’l hadis 1765 ; Ricâlü’l Buharî 1766 ;
Delâilü’n-nübüvve1767; Süelâtü’d-Dârekutnî1768;
1740
el-Vâdıh, s. 70
el-İ’lâm, I, 134
1742
el-Vâdıh, s, 75
1743
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 14
1744
el-İnâbe, s. I, 67, 148, 273; el-İktifâ, s. I, 96, 149, 377; II, 49; el-İşâre, s. 57, 89, 466
1745
el-İnâbe, s. I, 166; el-İktifâ, II, 160, 174
1746
el-İktifâ, s. III, 11; el-İ’lâm, III, 23
1747
el-İ’lâm, I, 111; II, 72, 130; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 197; II, 101; III, 43
1748
el-İşâre, s. 98
1749
el-İşâre, s. 84, 466
1750
el-Vâdıh, s. 79, 298
1751
el-Vâdıh, s. 36
1752
el-İşâre, s. 94
1753
el-İ’lâm, IV, 141; V, 135
1754
el-İ’lâm, I, 235
1755
el-Vâdıh, s. 129
1756
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 534; el-İktifâ, II, 58; III, 474
1757
el-İnâbe, s. II, 164
1758
el-Vâdıh, s. 236
1759
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 9
1760
el-Vâdıh, s. 168, 194; el-İşâre, s. 69, 76, 124, 148; el-İktifâ, s. I, 76, 78, 96, 111, 113, 149; II, 14;
el-İnâbe, s. I, 368; II, 208; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 15; II, 7; III, 13; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s.
67; el-İ’lâm, I, 71, 74, 90, 98, 114; II, 5; IV, 10, 151; V, 78
1761
el-İşâre, s. 72; el-İktifâ, s. I, 134, 140, 244, 337; III, 53; el-İ’lâm, I, 224, 366; V, 5; İkmâlü
tezhibi’l-kemâl,I, 15; II, 69; III, 22; I, 15; II, 69; III, 22; el-İ’lâm, I, 79, 80, 139; II, 7; III, 79; elİnâbe, s. II, 206; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 485
1762
el-Vâdıh, s. 99; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 52
1763
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 18, 30, 253; el-İ’lâm, II, 166; III, 120; IV, 151; el-İnâbe, s. II, 206; elİşâre, s. 148; el-İktifâ, s. I, 182, 215; II, 199; III, 53; el-Vâdıh, s. 195
1764
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 35; II, 110; el-İ’lâm, I, 103; II, 114; III, 259; IV, 99; V, 116
1741
329
228. el-Hâkim Ebû Ahmed Kebir (378/988) – el-Künâ1769
229. Hakîm et-Tirmizi (320/932) - Nevâdiru’l usul1770
230. Halife b. Hayyât (240/854) – et-Tabakât1771; et-Târîh1772
231. el-Halîmî Ebû Abdullah Huseyn b. Hasan (403/1012) – el-Minhâc fî şuabi’l iman1773
232. Hallâl Ebûbekir Ahmed b. Muhammed (311/923) – el-Ilel1774
233. Hamid b. Mahled b. Kuteybe el-Ezdî en-Nesaî (251/865) – et-Tergîb
234. Hamze es-Sehmî (428/1036) – Süelâtü Hamze li’d-Dârekutnî1775; Tarihu Cürcân1776
235. el-Harâitî Ebû Bekr Muhammed b. Ca'fer (327/939) – Kitâbu’l-i’tilâl1777
236. Harb b. İsmail el-Kirmânî (280/893) - Süelâtü Harb b. İsmail el-Kirmânî li Ahmed b.
Hanbel1778
237. el-Harbî Ebû İshak (285/898) – ed-Duafâ1779; el-Ilel1780; et-Târihu’l Kebir1781
238. Hâris b. Ebî Üsâme (282/)895 – el-Müsned1782
239. Harun b. Abdullah (243/857) – el-Müsned1783
240. Hasan b. Süfyan (/) – el-Vuhdân1784
241. Hatib el-Bağdadî ( 463/1070) – el-Müttefik ve’l müfterik1785; Kitâbu’t-telhîs1786; el-Fakîh ve’l
mütefekkîh1787 ; Kitâbü’r-ruvât1788; el-Kifaye1789; el-Mü’tenif1790; e-Mübhemât1791; es-Sâbık ve’llâhık 1792 ; Kitâbü’n-nücûm 1793 ; Mûdıhu evhâmi’l cem’ı ve’t-tefrîk 1794 ; Ref’ul irtiyâb (râfiu’l
1765
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 157; III, 30; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 39, 173, 197, 207, 229, 351; elİ’lâm, IV, 205; V, 107, 366; el-İnâbe, s. I, 266; el-İktifâ, s. I, 111, 134; III, 132
1766
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50
1767
el-İ’lâm, IV, 183
1768
el-İ’lâm, I, 79; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I,73, 216; II, 5, 373; III, 7; el-İktifâ, s. I, 75, 232
1769
el-İktifâ, s.
1770
el-İ’lâm, I, 233; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 456
1771
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 288; III, 48; el-İnâbe, s.; el-İ’lâm, III, 120; el-İşâre, s.466
1772
el-İktifâ, III, 194
1773
el-İ’lâm, I,244
1774
el-İ’lâm, I, 338; II, 10; IV, 90; V, 26
1775
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 309; II, 57
1776
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 309; III, 253
1777
el-Vâdıh, s. 21, 23, 24, 63, 122, 149; el-İnâbe, s. I, 381; el-İ’lâm, II, 285; III, 24
1778
el-İ’lâm, I, 253, II, 231; III, 195; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1779
el-İ’lâm, I, 70
1780
el-İ’lâm, I, 85, 111, 115; II, 10; III, 99; V, 19; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 190; II, 205; III, 91; elİktifâ, s.
1781
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, İktifâ, s. I, 323, 337
1782
el-İnâbe, s.
1783
el-İnâbe, s. I, 137
1784
el-İnâbe, s. I, 183
1785
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, İ’lâm, II, 121; V, 287; el-İnâbe, s. I, 257; el-İktifâ, s. I, 90, 127
1786
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 109; II, 32, 362; III, 56
1787
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 3111
1788
el-Vâdıh, s. 98; el-İktifâ, s. I, 127; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 192; III, 15
1789
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 163
1790
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221
1791
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1792
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 73
330
irtiyâb) 1795 ; Târîh-u Bağdat 1796 ; el-Faslü li’l vasli’l müdrec fi’n-nakl 1797 ; es-Sahabe ellezîne
ravev ani’t-tâbiîn1798; es-Sünen1799; Kitâbü’n-nücûm1800;el-Muhtelif ve’l mu’telif1801; el-Câmi’ li
ahlâkı’r-râvî1802; el-Kifâye1803; er-Rıhle fî talebi’l hadis1804; Telhîsü’l müteşâbih1805; Tarih-u Ebî
Hayseme Ahmed b. Züheyr1806; Zemmü’n-nücûm1807
242. Hatîb et-Tebrîzî (737/1336) – el-Arûzu’l-kebir1808; Kitâbu’l-mûdıh1809
243. el-Hâtimî (/) – Kitabü’n-nisvân1810
244. el-Hattâbî (388/998) - Garibu’l hadis1811; Meâlimü’s-sünen1812; İ’lâmu’s-sünen1813; el-Mükmel fî
beyani’l mühmel1814 ;
245. Hayyânî – en-Nevâdir1815
246. el-Hâzimî Ebûbekir b. Hâzim (584/1188) – en-Nâsih 1816 ; Şürûtu eimmeti’l hamse 1817 ;
Tühfetü’s-sefîne1818; el-Ilel1819; en-Nâsih ve’l mensûh1820; Kitâbu’l i’tibâr1821
247. el-Hecerî, Ebû Ali Harun b. Zekeriyya (/) – el-Emâlî1822; en-Nevâdir1823
248. el-Hennâî Ali b. Hasen Kerrâ’un-neml – el-Müntehabü’l-Mücerred1824
249. el-Herevî Ahmed b. Süleyman (/) – Kitâbüd’-delâil1825
250. el-Herevî Ebû’l Fadl (438/1046) – el-Mu’cemu’l müştebih esâmi’l muhaddisin1826
1793
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 229
1795
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 234; III, 238
1796
el-İ’lâm, I, 331; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 21; II, 62; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 464; el-İktifâ, s. I,
245; III, 124, 161; el-İşâre, s. 466
1797
el-İ’lâm, I, 452; II, 339
1798
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 206
1799
el-’lâm, I, 334
1800
el-İ’lâm, I, 405
1801
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 542
1802
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
1803
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 169, 211, 214, 256, 297, 327, 329; el-İktifâ, s. III, 115
1804
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 422
1805
el-İnâbe, s.
1806
el-İşâre, s. 70, 71
1807
el-İşâre, s. 141
1808
el-İ’lâm, IV, 44
1809
el-İ’lâm, III, 13
1810
el-Vâdıh, s. 45
1811
el-İ’lâm, I, 202
1812
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 327
1813
el-İktifâ, III, 508
1814
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 319
1815
el-İ’lâm, I, 313; V, 118
1816
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,58, 216
1817
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,. 65
1818
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,58
1819
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1820
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 7; el-İ’lâm, II, 11, 286; III, 48
1821
el-İ’lâm, II, 115
1822
el-Vâdıh, s. 353
1823
el-Vâdıh, s. 249
1824
el-İ’lâm, III, 29; IV, 242
1825
el-İnâbe, s. II, 158
1794
331
251. Heysem b. Adî (207/822) – el-Avârif mine’l eşrâf1827; et-Tabakât1828; et-Târihu’l Kebir1829; etTârihu’s-sağîr1830
252. Heysem b. Küleyb (335/946) – el-Müsned
253. Hibetullah b. Kasâfe Nasrullah b. Ebi’l Izz (/) – Kitâbu’l Câmi’1831
254. Hişam b. Muhammed b. Sâib (/) – Kitâbü’l lübâb1832
255. Hişam el-Kelebî (204/819) – el-Câmi’1833; el-Menzil1834
256. el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (219/834) – el-Müsned 1835
257. el-Husrî Ebû İshak İbrâhîm b. Alî (413/1022) - Kitâbu’l masûn fî sırri’l hevâl meknûn1836
258. el-Huttelî Ebû İshak İbrahim b. Abdullah (260/873)– Süelâtü İbn Cüneyd1837
259. el-Iclî Ahmed b. Abdullah Ebû’l Hasan (261/874) - Târîhu’s-Sikât
1838
; el-Ilelü’l
mütenâhiye1839; el-Mevzûât1840; et-Tahkîk fî ihtilâfi’l hadis1841; Telkîhu fühûmi ehli’l eser1842; etTarihu’l kebir1843; Ma’rifetü’s Sahabe1844
260. Imran b. Muhammed b. Imran (/) – Kitâbü’t-tabakât1845; Rical-u Hemedân1846
261. İbn Abdi Rabbih el-Endelüsî (328/940) – el-Ikdü’l ferîd1847
262. İbn Abdilber (463/1070) – Câmiu beyâni’l-ilm1848; el-İstîâb fî ma’rifeti’l-ashab1849 ; el-İstiğnâ fî
marifeti’l meşhûrîn 1850 ; el-İstizkâr 1851 ; el-Künâ 1852 ; el-Lübâb fi ihtisâri’l-istîâb fî ma’rifeti’l1826
el-İnâbe, s. I, 247
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 20
1828
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1829
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İ’lâm, III, 24
1830
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 297
1831
el-Vâdıh, s. 50
1832
el-Vâdıh, s. 253
1833
el-İnâbe, s.
1834
el-İnâbe, s. I, 121
1835
el-İ’lâm, I, 150; IV, 79
1836
el-Vâdıh, s. 53, 63, 78
1837
el-İktifâ, I, 162, 346; III, 70; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1838
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 167; II, 89; III, 24; el-İ’lâm, I, 259; II, 339; IV, 89; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh,s. 187; el-İktifâ, s. I, 77, 82, 111; el-İnâbe, s. I, 98, 131
1839
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1840
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 26; II, 116
1841
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 215
1842
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 197
1843
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 277
1844
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 220; III, 49
1845
el-İnâbe, s. I, 391
1846
el-İnâbe, s. I, 258
1847
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 45
1848
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 316; el-İ’lâm, II, 337; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 383; el-İnâbe, s. ; elİktifâ, s. II, 96
1849
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 41; II, 55; el-İ’lâm, I, 203; III, 27, 98; V, 163; el-İnâbe, s. I, 61, 74, 77,
147, 318; II, 8, 29, 39; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 187, 369, 479; el-İşâre, s. 88, 189; el-İktifâ, s. I,
123; II, 50
1850
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 22; II, 166; el-İ’lâm, I, 261; II, 149; IV, 111; el-İnâbe, s. I, 318; II, 68,
263; el-İktifâ, I, 171, 457; II, 72
1851
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 315; II, 8; el-İ’lâm, I, 549; II, 74; III, 18; V, 123
1852
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1827
332
ashab 1853 ; et-Temhîd 1854 ; el-İnsâf fîmâ beyne ulemâi’l-müslimin 1855 ; Kitâbü’l-künâ 1856 ; elBehcetü’l-mecâlis1857 Tarihu Kurtuba1858
263. İbn Abdülhak Ebû Abdullah el-Kûfî el-Berberî (625/1227) – er-Redd alâ İbn Hazm1859
264. İbn Abdülhakim (/) – Fütûhu Mısr1860
265. İbn Adî Curcânî (365/975) - Meşâyihu’l Buharî1861; el-Kâmil fi’d-duafâi’r-rical1862
266. İbn Adîs – Kitâbü’l müsennâ1863; Kitâbü’s-savâb1864
267. İbn Asâkîr (571/1175) – el-Etrâf1865; Kitabu’n-nebil1866 ; Kureyb el-Makberî1867; el-Mu’cemu’l
müştemil 1868 ; Mecmûu’r-rağâib fî ehâdîs-i Mâlik ğarâib 1869 ; Tarihu’l-Mizze 1870 ; Tarihu
Dımaşk1871
268. İbn Battâl Ebû’l Hasen (449/1057) – Şerhu Sahihi’l Buharî1872
269. İbn Beşir el-Basrî Ebû Saîd Ahmed b. Muhammed (340/951) – el-Mu’cem li’bni’l A’râbî
270. İbn Beşkuvâl (578/1182) (/) – Telhısü’l-habîr1873
271. İbn Bezîze (/) – Şerhu’l-ahkâm1874
272. İbn binti Menî’ Ebûl Kasım – el-Mu’cemu’l-kebir1875; es-Sahabe1876
273. İbn Bişrân (448/1056) – et-Tarihu’l kebir1877
274. İbn Cidâr (/) – Tabakâtü’ş-şuarâ1878
275. İbn Cinnî Ebû’l Feth el-Mevsılî (392/1001) - Şerhu Şi’ri’l Mütenebbî 1879
1853
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 63
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 160; III, 114; el-İ’lâm, I, 99; II, 20; III, 18; V, 120; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh, s. 247, 426
1855
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 275; el-İktifâ, s.
1856
el-İktifâ, I, 207
1857
el-Vâdıh, s. 64
1858
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 285; III, 338
1859
el-İktifâ, II, 38
1860
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 75
1861
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 81; III, 44
1862
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 23; II, 56; III, 10; el-Vâdıh, s. 17, 24, 44; el-İktifâ, s. I, 77, 87, 96, 110;
el-İnâbe, s. I, 331; II, 7; el-İ’lâm, I, 70, 75, 79, 112, 134; II, 36; IV, 8; V, 227
1863
el-İ’lâm, V, 271
1864
el-İ’lâm, III, 252
1865
el-İ’lâm, I, 109; II, 70; V, 42; el-İ’lâm, II, 39; V, 114
1866
el-İ’lâm, I, 458; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 55; II, 167
1867
el-İ’lâm, V, 86
1868
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 31
1869
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 192; el-İ’lâm, I, 151
1870
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 54
1871
el-İşâre, s. 70, 337, 466; el-İktifâ, s. I, 130; el-İnâbe, s. I, 67, 137; el-Vâdıh, s. 99, 149; el-İ’lâm, I,
210
1872
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 102; el-İ’lâm, I, 79, 225; III, 83; IV, 17; V, 352
1873
el-İşâre, s. 85
1874
el-İ’lâm, II, 328; III, 281
1875
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 199; el-İ’lâm, I, 347; II, 18; III, 12
1876
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 74
1877
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1878
el-İnâbe, s. II, 71
1879
el-İ’lâm, I, 273
1854
333
276. İbn Dakîku’lîd (702/1302) – el-İktirâh fî beyâni’l-ıstılâh1880
277. İbn Dıhye el-Kelbî, Ebû’l Hattâb (633/1235) –el-İntisâr limâ sahha fi’l Besmele minel âsâr1881;
en-Nihâyetü’s-sûl fî hasâisi’r-resûl1882; et-Tenvîr fî mevlidi’l beşîri’n-nezîr1883; el-Müstevfâ1884;
el-Ilmü’l meşhur fî fedâili’l eyyâmi veş’-şühûr1885;
278. İbn Dureyd Ebûbekir el-Ezdî (321/933) –el-İştikâk1886; İştikâku’l Kebir1887; el-Vişâh1888; elEmâlî1889 el-Cemheretü’l-lüga1890; Kitabu’l-mensûr1891;
279. İbn Dükeyn Ebû Nuaym (219/834) - Kitâbü’s-salât1892
280. İbn Dürüsteveyh Ebu Muhammed (347/958) – Kitabu Şerhi’l-Fasîh1893
281. İbn Ebî Ahade Aşare Ebû Abdullah Ensarî (488/1095) –el-Cem’u beyne’s-Sahihayn1894
282. İbn Ebî Âsım (287/900) –Kitâbu’l-âhâd ve’l musennâ1895; et-Târih1896; es-Sîre1897;
283. İbn Ebî Davud (316/928) – Kitabü’t-tahâre 1898 /Kitâbu’t-tuhûr; el-Mesâhıf 1899 ; Kitâbü’tteferrüd1900; Kitâbü’z-zühre1901
284. İbn Ebî Ğarze Ahmed b. el-Hâzim (276/889) – el-Müsned1902
285. İbn Ebî Hâtim (327/938) – el-Cerh ve’t-ta’dîl1903; el-Ilel1904; et-Tefsîr1905; Kitâbü’l-merâsil1906;
Sevâbü’l a’mâl 1907 ; el-Beyânu hatai’l Buharî fî Tarihihi 1908 ; Kitâbü hatai Muhammed b.
İsmail1909
1880
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 15, 159, 223, 283, 365, 414
el-İktifâ, II, 173; el-İ’lâm, V, 155
1882
el-İ’lâm, IV, 193
1883
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, ; el-İşâre, s. 45, 351, 501
1884
el-İnâbe, s.
1885
el-İktifâ, I, 379
1886
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 462
1887
el-İ’lâm, I, 388; II, 174; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 314; II, 281; III, 154
1888
el-İ’lâm, II, 175; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 62
1889
el-Vâdıh, s. 168
1890
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,; el-İ’lâm, I, 262; III, 13
1891
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 265
1892
el-İ’lâm, III, 14, 247; IV, 77, 120
1893
el-İ’lâm, V, 271
1894
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 20; II, 128; el-İ’lâm, III, 27
1895
el-İ’lâm, I, 348; el-İnâbe, s. I, 95, 139, 256; II, 65, 92
1896
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1897
el-İşâre, s. 71, 89
1898
el-İ’lâm, III, 49
1899
el-İ’lâm, III, 296
1900
el-İ’lâm, I, 171; II, 6
1901
el-Vâdıh, s. 135, 286, 371
1902
el-İnâbe, s. I, 370; el-İ’lâm, I, 510
1903
el-İ’lâm, I, 372; IV, 72; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 205; el-İnâbe, s. II, 249; el-İktifâ, s. I, 74, 75, 80,
83
1904
el-İ’lâm, II, 10, 73; IV, 21
1905
el-İ’lâm, III, 243
1906
el-İ’lâm, I, 97, 116; II, 100; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 189; II, 131; III, 17; el-İktifâ, s. III, 537; elİnâbe, s. I, 225, 268; II, 13
1907
el-İ’lâm, IV, 171
1908
el-İnâbe, s.
1909
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 151; III, 17
1881
334
286. İbn Ebî Hayseme (297/909) – Ahbâr-u Basra1910; Kitâbü’l Mu’cem1911; et-Tarihu’l-Kebir1912;
et-Târihu’l-evsat1913
287. İbn Ebî İyâs Âdem el-Askalânî (220/835) – Sevâbü’l-a’mâl1914
288. İbn Ebî Ömer – el-Müsned1915
289. İbn Ebî Şeybe Ebûbekir (235/849) – el-Musannef1916; el-Müsned1917; et-Târîh1918; Sevâbü’lKur’ân1919; el-Künâ1920
290. İbn Ebi Şeybe Ebû Osman (297/909) – Süelâtü Osman b. Ebî Şeybe li Ali b. el-Medînî1921
291. İbn Ebî Tahir (280/893) – el-Mensûr ve’l manzûm1922; Kitâbü’l müvellihîn1923
292. İbn Ebi’d-Dîme el-Hemedânî (/) – el-İklîl1924
293. İbn Ebü’d-dünyâ – el-Hevâtifü’l-cinân1925; Kitabü’d-da’ve1926
294. İbn Ebû Arûbe el-Harrânî (322/933) – el-Musannef1927; Târihu’l Cezîre1928; et-Tabakât1929;
Tarihu Harrân1930
295. İbn Fâris – el-Muhkem1931
296. İbn Fethûn Muhammed b. Halef (520/1126) – Ma’rifetü’s-sahabe1932; el-İstidrak alâ’l İstîâb fî
ma’rifeti’l-ashâb1933
297. İbn Fütûh el-Humeydî (488/1095) – el-Beyân ani’l-hadisi’l-müsned 1934 ; el-Cem’u beyne’ssahihayn1935
298. İbn Habib el-Mâlikî (/) – eş-Şühedâ1936
1910
el-İnâbe, s. I, 56, 362; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 283
el-İnâbe, s. II, 77
1912
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 17, 47; el-İktifâ, s. II, 42; el-İnâbe, s. I, 66, 179; II, 71
1913
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 14; II, 45; el-İ’lâm, I, 489; II, 14; III, 132
1914
el-İnâbe, s. I, 237; el-İ’lâm, V, 24
1915
el-İ’lâm, I, 527; II, 29
1916
el-İ’lâm, I, 70,82; II, 363; III, 15; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 290; III, 335
1917
el-İ’lâm, I, 81, 91; II, 130; IV, 101; V, 45; el-İnâbe, s. I, 355
1918
el-İ’lâm, III, 20
1919
el-İ’lâm, V, 129
1920
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 8
1921
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 322; II, 338; el-İktifâ, I, 269
1922
el-Vâdıh, s. 44, 63
1923
el-Vâdıh, s. 302
1924
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 11
1925
el-İ’lâm, IV, 117
1926
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1927
el-İ’lâm, I 414
1928
el-İ’lâm, I, 201
1929
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 49
1930
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 27; II, 194
1931
el-İ’lâm, I, 325
1932
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 215, 374
1933
el-İnâbe, I, 213
1934
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 325
1935
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s.
1936
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 270; III, 374
1911
335
299. İbn Halfûn el-Evnebî el-Endelûsî (636/1238) –el-A’lâm1937; el-Mu’lim fî esmâi ricâli’l Buharî
ve’l Müslim1938; Şüyûhu’l eimme1939; et-Tabakât1940; Kitâbü’s-sikât (Müntekâ)1941;
300. İbn Hallikân Ebû’l-Abbas (681/1282) – Vefeyâtü’l a’yân1942
301. İbn Hamdûye el-Vâsıtî Halef b. Muhammed (400/1009) – el-Etrâf
302. İbn Hazm (406/1015) –el-A’râb 1943 ; el-Cemhere 1944 ; el-Cevâmius-siyer 1945 ; el-Ahkâm 1946 ;
Kitâbü’l A’râb 1947 ; Kitâbü’l-Îsâl 1948 ; el-Muhallâ bi’l Âsâr 1949 ; el-İhkâm fî usûli’l-ahkâm 1950 ;
Kitâbu’l-eşribe1951; Tavku’l-hamâme1952
303. İbn Hibban el-Bustî (354/965) – es-Sîretü’n-nebeviyye ve ahbâru’l-hulefâ1953; es-Sahih1954; edDuafâ 1955 ; el-Mecrûhûn mine’l-Muhaddisîn 1956 ; Kitâbü’s-sahabe 1957 ; et-Târih 1958 Sikâtü’ttâbiîn1959; Müsnedü’l vuhdan1960; Mâ yülhanü fih1961 Kitâbu’l-akl1962
304. İbn Hişâm (211/826) – es-Sîre1963; Kitabu’l-Besmele1964; es-Sahih1965
305. İbn İshak (151/768) – el-Megâzî1966
306. İbn İshak Ebûbekir es-Sülemî – es-Sahihayn1967
1937
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 73; III, 12
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 13; II, 139
1939
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 89
1940
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 60
1941
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 12; II, 15; III, 20; el-İnâbe, s. I, 66, 113, 126; el-İktifâ, s. I, 78, 82, 95, 99,
140
1942
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 469
1943
el-İnâbe, s.
1944
el-İnâbe, s. I, 95; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1945
el-İşâre, s. 192; el-İnâbe, s.
1946
el-İ’lâm, V, 457
1947
el-İ’lâm, V, 463, 465
1948
el-İ’lâm, II, 148
1949
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 184; el-İ’lâm, I, 421; II, 11; III, 218; IV, 31; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s.
426; el-İktifâ, s. I, 197, 503; II, 38; el-İnâbe, s. I, 126, 300
1950
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 371
1951
el-İktifâ, s. I, 101, 271
1952
el-Vâdıh, s. 29, 128
1953
el-İşâre, s. 67, 466
1954
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 17; III, 13; I, 14; II, 35; el-İşâre, s. 466; el-İ’lâm, I, 68, 78, 86, 91, 102,
132; II, 136; IV, 51, 123; el-İnâbe, s. I, 58, 66; el-İktifâ, I, 72, 80, 91; III, 26; el-İktifâ, s. I, 82, 136;
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 135, 468; el-İ’lâm, I, 76, 91, 102, 126, 130; II, 11
1955
el-İ’lâm, I, 319; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 15; el-İktifâ, s. I, 78
1956
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 152; III, 13; el-İ’lâm, III, 186; el-İnâbe, s. II, 239; el-İktifâ, s. I, 87
1957
el-İktifâ, s. II, 49; el-İ’lâm, I, 389; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 6; II, 41; el-İnâbe, s. I, 60, 126, 168;
II, 8, 15
1958
el-İ’lâm, III, 135
1959
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 335
1960
el-İnâbe, s. II, 85
1961
el-İktifâ, s. I, 116
1962
el-İ’lâm, I, 443
1963
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 417; el-İ’lâm, II, 398; III, 135; IV, 39; V, 507; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I,
39
1964
el-İ’lâm, V, 146
1965
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 263; el-İktifâ, I, 82, 136; III, 474; el-İ’lâm, I, 71, 77, 114, 129, 130; II,
12; III, 18; IV, 7
1966
el-İnâbe, s. II, 240; el-Vâdıh, s. 194; el-İ’lâm, IV, 217; el-İnâbe, s. I, 236
1938
336
307. İbn İyâs Ebû Zekeriya el-Ezdî (384/994) – Tabakâtü’l ulemâ bi’l Mevsıl1968
308. İbn Kâni’ Abdülbâkî (351/962) – el-Mu’cemü’s-Sahabe1969 et-Târih1970; el-Vefeyât1971;
309. İbn Kudâme el-Makdisî (620/1223) – el-İstibsâr fî nesebi’s-sahabe mine’l ensâr 1972 ; elMuğnî1973; el-Mütehâbbîn1974
310. İbn Kudeyd (312/924) – Sahâbetü’l-Mısriyyîn1975
311. İbn Kuteybe (276/889) – et-Tabakât 1976 ; Müşkilü’l hadis 1977 ; el-Meârif 1978 ; el-Muhtelifu’lhadis1979; Edebü’l kâtib; Garîbu’l hadis1980
312. İbn Ma’tın – el-Bedîu’l manzûm1981
313. İbn Mace (273/886) –es-Sünen1982
314. İbn Mâkûlâ (475/1082) – el-İkmâl1983; Tehzîbu müstemirri’l-Evhâm1984
315. İbn Mencûye el-İsbehânî Ebûbekir Ahmed b. Ali (428/1036) - Ricâlü Sahihi Müslim1985
316. İbn Mende (395/1004) – Şüyûhi Ebî Abdullah Müşâfihîn lehu’ 1986 ; Kitâbül Vüdû’ 1987 ; esSahih1988; Ma’rifetü’s-Sahabe1989
317. İbn Mende Ebû Zekeriya (512/1119) – et-Târih1990
318. İbn Mende Muhammed b. İshak (470/1077) – el-Müstahrec min kütübi’n-nâs li’t-tezkire1991 ;
319. Ebû Cafer Ahmed b. Menî’ el-Begavî (244/858) – Müsned-ü Ali b. Talk1992; el-Müsned1993 ; esSahabe1994
1967
el-İ’lâm, I, 532
el-İktifâ, II, 32, 35; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 34; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 353
1969
el-İktifâ, s. II; 51; el-İşâre, s. 466; el-İnâbe, s. I, 86, 97, 101, 230 ; el-İ’lâm, II, 238, 397
1970
el-İ’lâm, III, 75
1971
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 23; II, 79; III, 83
1972
el-İnâbe, I, 216, 120, 216
1973
el-İ’lâm, IV, 117; V, 199, 473
1974
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 299
1975
el-İnâbe, I, 130, 145,
1976
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
1977
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 141
1978
el-İktifâ, s. I, 118, 372; el-İşâre, s. 54, 136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 377
1979
el-İ’lâm, II, 369
1980
el-İ’lâm, I, 326; IV, 221
1981
el-İ’lâm, IV, 55
1982
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 55
1983
el-İ’lâm, II, 174; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 424; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50; III, 153; el-İktifâ, I,
209, 325; II, 41; III, 128; el-İnâbe, s. I, 65, 76,
1984
el-İnâbe, s. I, 219, 223
1985
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 20; el-İ’lâm, I, 226
1986
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 67
1987
el-İ’lâm, I, 339
1988
el-İ’lâm, I, 405
1989
İnâbe, s. I, 77, 141; el-İ’lâm, I, 17, III, 355; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 188, 412; İkmâlü
tezhibi’l-kemâl,II, 286
1990
el-İnâbe, s. I, 65; II, 127
1991
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 235
1992
el-İ’lâm II, 131
1993
el-İ’lâm, I, 69, 99; II, 157; III, 25; IV, 116
1994
el-İnâbe, s. I, 197
1968
337
320. İbn Merdûye Ebûbekir el-İsbehânî (498/1104) - Esmâ-ü evlâdi’l muhaddisin1995
321. İbn Miskeveyh Ebû Ali (421/1030) – Tecâribu’l-ümem1996
322. İbn Nukta (629/1231) – el-Mu’telif ve’l-muhtelif1997 Tekmiletü’l-ikmâl1998
323. İbn Rüşd Malikî Ebû’l Velîd (594/1197) – el-Kavâid1999
324. İbn Sa’d ( 230/844) –et-Tabakâtu’s-suğrâ2000; et-Tabakâtü’l Kübrâ2001
325. İbn Sîde el-Batalyevsî Ebû Muhammed (521/1127) – el-Fark beyne’l Ahrufi’l-Müşkile2002 elİktidâb fî şerhi edebi’l kitab2003; Kitâbu’l kâmil2004
326. İbn Sînâ – Kitâbu’l-kânûn2005
327. İbn Şahin Ebû Hafs (385/995) – ed-Duafâ 2006 ; el-Fedâil 2007 ; el-Müsned 2008 ; en-Nasih ve’l
Mensûh 2009 ;
2010
Kitâbü’s-sikât 2011 el-Mecâhîl 2012 ; es-Sahabe 2013 ; ed-Duafâ ve’l kezzâbûn 2014 ;
Tarihu Esmâi’s-Sikât2015
328. Ebû Zeyd Ömer b. Şebbe en-Nümeyri el-Basrî (ö. 262/876) – Ahbâru Muhammed b. Sellâm
Cumhâ2016 Ahbâru Medine2017 Ahbâru Medine2018 Ahbâru’l Basra2019
329. İbn Tarîf Abdülmelik b. Tarîf el-Endelûsî (400/1009) – el-Ef’âl
330. İbn Teymiye (728/1327) – el-Müntekâ2020
331. İbn Ukde, Ahmed b. Muhammed (332/943) – el-Müfredât2021; es-Sahabe2022
332. İbn Vehb Abdullah b. Vehb b. Müslim el-Feherî (?) (197/812) – el-Câmi’, el-Müsned2023
1995
el-İktifâ, I, 357; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 148; II, 66; III, 39; el-İ’lâm, IV, 72; V, 208
el-İşâre, s.465
1997
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 282
1998
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İnâbe,
1999
el-İ’lâm, III, 71
2000
a.g.e, s.
2001
el-İşâre, s. 109, 148; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 38; el-İ’lâm, I, 76; II, 72, 398; III, 75; IV, 48; elİktifâ, s. I, 111, 121, 199; III, 45
2002
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 194
2003
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 354, 422
2004
el-İktifâ, I, 327
2005
el-İ’lâm, III, 198
2006
el-İktifâ, s. II, 146; III, 26
2007
el-İ’lâm, IV, 126
2008
el-İ’lâm, V, 480
2009
el-İ’lâm, I, 269; II, 9, 79; IV, 38
2010
el-İnâbe, s. I, 69
2011
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 43; III, 65; el-İ’lâm, V, 250
2012
el-İnâbe, II, 235
2013
el-İnâbe, s.I, 226
2014
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 286
2015
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 72; el-İktifâ, s. I, 88, 136, 241
2016
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 461
2017
el-İşâre, s. 359
2018
el-İ’lâm, I, 538; II, 56; IV, 174
2019
el-İnâbe, s.
2020
el-İ’lâm, III, 320
2021
el-İ’lâm, I, 218
2022
el-İnâbe, s. I, 149
2023
el-İ’lâm, I, 180; II, 362; IV, 15
1996
338
333. İbn Yunus Ebû Saîd el-Mısrî (347/958) –Kitâbu’l gurebâ2024; Tarih-u ulemâ-i Mısr2025 Harfu’l
hâ’2026; Tarihu’l Mısriyyîn2027
334. İbn Zafîr (565/1169) - Nücebâü’l ebnâ
335. İbn Zebr Ebû Süleyman ed-Dımaşkî (379/989) –Kitâbü’l-Kebir2028; Ma’rifetü’s-sahabe2029
336. İbn Zencûye – Fedâilü’l A’mâl2030
337. İbnü’l-Cevzî (597/1200) - Kitâbu’l vefâ bi fedâili’l Mustafâ2031; et-Tahkîk fî ihtilâfi’l hadis2032;
Kitâbu’s-Sahabe2033; Takvîmu’l-lisan2034; ed-Duafâ ve’l metrûkîn2035; el-Ilelü’l mütenâhiye2036;
el-Mevzûât2037 ; Ucâletü’l müntezar fî şerhi hâli’l hadar2038; Kitâbu’r-rûh2039; el-Eğânî2040; etTelkîh fühûmi ehli'1-eşer uyûni't-târih ve's-siyer.2041; Ucâletü’n-nazar2042 ; Sıfatü’s-safve2043
338. İbnu’l Cârûd (307/919) – ed-Duafâ 2044 ; el-Ebâtîl 2045 ; es-Sahabe 2046 ; el-Müntekâ mine’ssünen2047
339. İbnü’l-Kattân (628/1230) – el-Vehm ve’l Îhâm2048; Esmâü’n-nikâh, Beyânü’l vehm ve’l îhâm2049
340. İbnu’n-Nu’mân (/) – Misbâhu’z-zulâm2050
341. İbnu’s-Salah (463/1070)– el-Ulûmü’l-hadis2051
342. İbnü’d-Debbâğ Ebû’l Velid (546/1151) – el-İstidrak alâ’l-İstîâb2052
2024
el-İktifâ, III, 12, 144; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 248; II, 167; III, 12; el-İ’lâm, II, 272; el-İnâbe, s. I,
145, 258
2025
el-İ’lâm, I, 158, 316; II, 122
2026
el-İnâbe, I, 130
2027
el-İnâbe, I, 145, 189; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 529, 580; el-İktifâ, I, 127; İkmâlü tezhibi’lkemâl,II, 126; III, 47; I, 152; el-İ’lâm, IV, 90; V, 63
2028
el-İnâbe, s. II, 26; el-İktifâ, s. II, 51
2029
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 16, 211
2030
el-İ’lâm, IV, 101, 126
2031
el-İ’lâm, III, 242
2032
el-İ’lâm, I, 309; II, 277; III, 196; IV, 161
2033
el-İ’lâm, I, 489; II, 66; el-İnâbe, s. I, 57, 70, 303; II, 39
2034
el-İ’lâm, II, 177
2035
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 529; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 59; el-İ’lâm, I, 139; IV, 208
2036
el-İ’lâm, I, 137; II, 92; el-İktifâ, s. III, 345
2037
el-İktifâ, s. I, 86, 104, 107, 201; el-İnâbe, s. II, 13, 206; el-İ’lâm, 403; III, 14; IV, 80
2038
el-İktifâ, I, 218; II, 149
2039
el-Vâdıh, s. 278
2040
el-Vâdıh, s. 17, 35, 182
2041
el-İnâbe, s. I, 57, 62, 86; II, 126
2042
el-İnâbe, s. I, 57, 70, 303; II, 39
2043
el-İşâre, s. 100
2044
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 169; II, 24; el-İnâbe, s. I, 150; el-İktifâ, s. I, 98; II, 182; III, 489
2045
el-İnâbe, s. I, 150
2046
el-İnâbe, s. I, 378
2047
el-İnâbe, s. I, 150; el-İktifâ, s. I, 136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 25; el-İ’lâm, I, 137, 145; II, 12; III,
19; IV, 49
2048
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 135, 215; el-İktifâ, s. I, 271, 379, 451; II, 117; III, 68; el-İnâbe, s. II,
143; el-İ’lâm, I, 358; II, 147
2049
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 318; II, 58; III, 213
2050
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 327
2051
el-İnâbe, s.
2052
el-İnâbe, II, 65, 68, 84, 234
339
343. İbnü’d-Dehhân Ebû Şucâ’ el-Bağdadî (590/1193) – et-Târih’2053
344. İbnü’l Ahdar Ebû Muhammed (/) – Meşîhatü’l-Begavî2054
345. İbnü’l Arabî Ebûbekir (543/1148) - Ârizatü’l Ahvezî Şerh Tirmizî
meşrikîn ve’l mağribîn
2055
; Tebrîn bi fevâidi’l
2056
346. İbnü’l Beytâr – Kitabu’l-câmi’2057
347. İbnü’l Cezzâr Kayravânî Ebû Cafer (369/979) – et-Ta’rîf bi sahihi’t-târih2058
348. İbnü’l Ebbâr (/) – A’tâb2059
349. İbnü’l Enbârî Ebûbekir el-Bağdadî (328/939) – et-Tezkîr ve’t-Te’nîs 2060 ;ez-Zâhir fî meânî
kelimâti’n-nâs2061 el-Emâlî2062; Mesâriu’l uşşâk2063
350. İbnü’l Esîr Ebû’s-Seâdât – (606/1209) – Menâlü’t-tâlib 2064 ; en-Nihâye fî garibi’l hadis;
Şerhu’l Müsned2065; Marifetü’s-sahabe2066; el-Câmiu’l usûl2067
351. İbnü’l Esîr İzzeddin (630/1233) – Üsdü’l-ğâbe2068; el-Lübâb fî tezhibi’l Ensab
352. İbnü’l Ferec Ali b. Hüseyn el-İsbehânî el-Emevî (356/966) – el-Eğânî
353. İbnü’l Hâcib İzzüddin Ömer b. Muhammed b. Mansur – el-Emâlî2069
354. İbnü’l Kayserânî (507/1113) – et-Tashîhu’l ılel2070; el-Yevâkît2071; Safvetü’t-tasavvuf2072
355. İbnü’l Kelbî Ebû’l Münzir– (204/819) – el-Cemhere2073; el-Câmi’2074
356. İbnü’l Kurkûl Ebû Mansur b. Ahmed (569/1173) – el-Metâli’2075
357. İbnü’l Merzübâni Ebü'l-Kasım Abdullah b. Muhammed (317/929) – Mu’cemü’s-sahabe2076
358. İbnü’l Mukrî (/) – el-Mu’cem2077
2053
el-İktifâ, s. II, 11, 48; III, 473
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 64; II, 143
2055
el-İ’lâm, I, 83; V, 185
2056
el-İ’lâm, V, 496
2057
el-İ’lâm, III, 198
2058
el-İşâre, s. 50, 131, 467
2059
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 251
2060
el-İ’lâm, I, 134
2061
el-İ’lâm, II, 188; IV, 55
2062
el-Vâdıh, s. 169
2063
el-Vâdıh, s. 224
2064
el-İnâbe, s. I, 84, 296
2065
el-İ’lâm, V, 284, 352
2066
el-İ’lâm, I, 75
2067
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 128
2068
el-Vâdıh, s. 146; el-İnâbe, s. I, 41, 84,136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 130; III, 199; el-İ’lâm, II,
238; el-İşâre, s. 466; el-İktifâ, s. II, 51,62
2069
el-İ’lâm, I, 483
2070
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 257, 275
2071
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 216
2072
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 115
2073
el-İ’lâm, I, 106; II, 175; I, 460; III, 99; el-İnâbe, s. I, 55, 95; el-İktifâ, III, 36
2074
el-İ’lâm, I, 460
2075
el-İ’lâm, I, 148
2076
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 382, 479; el-İktifâ, II, 388
2077
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 210
2054
340
359. İbnü’l Münzir en-Nisabûrî (318/930) – el-İcmâ’ 2078 ; el-İşrâf 2079 ; el-İknâ’ 2080 ; el-İşrâf fî
ihtilâfi’l ulemâ2081
360. İbnü’s-Seken Ebû Ali (353/964) – es-Sahabe2082 ;el-Musannef 2083 ; es-Sahih 2084 el-Hurûf fi’ssahabe2085
361. İbnü’s-Sem’ânî (/) – Zeylü Tarihi Bağdad2086
362. İbnü’s-Sîde Ali b. İsmail (458/1065) – Kitabü’l-Muhkem2087
363. İbnü’s-Sikkît Ebû Yusuf Yakub b. İshak (244/858) – Kitâbu’l-Elfâz2088; Kitâbu’l-ezdâd2089
364. İbnü’t-Tahhân, Ebû’l Kasım el-Hadramî (/) – er-Ruvâtu an Mâlik2090
365. İbnü’t-Teyyâni Ebû Galib el-Kurtubî (436/1044) – el-Muhkem ve’l-muhît A’zâm fi’l-lüga2091
366. İbrahim b. Münzir el-Hızâmî (236/850) – et-Tabakât2092
367. İbrahim b. Muhammed b. Ubeyd – el-Müsned2093
368. İdrisî Ebû Sa’d Abdurrahman (405/1014) – Tarihu Semerkand2094
369. İsa b. Ebân b. Sadaka – Kitâbü’l hıcec2095
370. İsa b. İbrahim el-Kaysî (/) – el-Âbâ ve’l ümmühât2096
371. Ebû Nuaym el-İsbehânî (430/1038) – el-Müstahrec 2097 ; Ma’rifetü’s-sahabe 2098 ;Târih-u
İsbehân2099
372. İshak b. Râhûye (238/852) – el-Müsned
373. İshak b. Süveyd er-Remlî (131/748) –es-Sahabe2100
374. İsmail b. Abdulgâfir el-Fârisî (529/1134) - Mecmau’l garâib fî garibi’l hadis2101
375. İsmail b. Ebî Ziyâd eş-Şâmî – et-Tefsîr2102
376. İsmail b. Hammâd el-Cevherî (393/1002) – es-Sıhâh tâcü’l-lüga2103
2078
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
2080
el-İ’lâm, I, 80; III, 192; IV, 49
2081
el-İ’lâm, I, 283; II, 94; IV, 41
2082
el-İnâbe, s. I, 169; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 61; III, 71
2083
el-İ’lâm, I, 321
2084
el-İ’lâm, II, 221
2085
el-İnâbe, s. I, 316
2086
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2087
el- İ’lâm, I, 273; II, 175; III, 29; IV, 44
2088
el-İ’lâm, I, 232, 326
2089
el-İ’lâm, III, 109
2090
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 319
2091
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
2092
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 135
2093
el-İ’lâm, I, 381
2094
el-İktifâ, s. III, 456; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 47; II, 20; III, 37; el-İ’lâm, V, 391
2095
el-İ’lâm, V, 526
2096
el-İ’lâm, I, 256
2097
el-İktifâ, s. II, 100
2098
el-İktifâ, s. II, 62
2099
el-İktifâ, s. I, 139
2100
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2101
el-İ’lâm, IV, 180
2102
el-İ’lâm, III, 305
2079
341
377. İsmail b. Harb el-Kirmânî (280/893) - Süelâtü Harb b. İsmail el-Kirmânî li Ahmed b.
Hanbel2104
378. İsmail b. İshak b. Hammad el-Ezdî el-Basrî (282/895) - Müsnedü İbn Abbas2105
379. el-İsmâîlî Ahmed b. İbrahim el-Cürcanî (371/981) – el-Cem’u Müsnedü’l Hasan 2106 ; esSahih2107; Müsnedü Fâtıma2108
380. el-İşbîlî Ebû Abdullah – İhtisâru’t-temhîd2109
381. el-İşbîlî el-Ezdî Ebû Muhammed Abdülhak (581/1185) – el-Cem’u Beyne’s-Sahihayn2110 ;elMusannef2111; el-Ahkâmü’l kübrâ2112; el-Ahkâmü’l vustâ2113
382. Kâdı Abdülcebbâr (415/1024) – Tabakâtü’l Mu’tezile2114
383. Kâdı Ebû Yusuf Ya’kub b. İbrahim (/) – el-Letâifu’l meârif2115
384. Kâdı Iyad Ebû’l Fadl el-Yahsubî (544/1149) – İkmâlu’l-mu’lim2116 Meşâriku’l-envâr2117
385. Kâdî Şemseddin – Şerhu’l-Hidâye2118
386. el-Kantarî Ebû Abdullah Muhammed b. Cafer (/) – el-Emâlî2119
387. el-Karrâb Ebû Ya’kub İshak b. İbrahim (429/1038) –Tarihu’l-Karrâb2120
388. el-Kâsânî Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd (587/1191) –el-Bedâiu’s-sanâî2121
389. Kâsım b. Sellâm el-Herevî (224/838) - Garîbu’l-musannef2122; Kitâbü’n-Neseb2123
390. el-Kastalî Ahmed b. Derrâc – el-Hâşiye2124
391. Kayrât el-Azerî Ebû Ali b. İsmail b. Muhammed (?) - Müsnedü Enes b. Malik2125
392. el-Kazzâz Ebû Abdullah Temîmî (412/1021) – el-Câmi’2126
393. el-Keccî Abd b. Humeyd (249/863) – el-Müntehab mine’s-Sünen2127; et-Tefsîr2128
2103
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
el-İktifâ, I, 300
2105
el-İ’lâm, II, 40
2106
el-İ’lâm, I, 498
2107
el-İ’lâm, I, 1163; II, 350
2108
el-İ’lâm, V, 9
2109
el-İ’lâm, V, 209
2110
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 102
2111
el-İ’lâm, I, 75
2112
el-İ’lâm, II, 342; IV, 9; V, 44
2113
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 126; el-İ’lâm, I, 147; II, 12; III, 31
2114
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2115
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 490
2116
el-İşâre, s. 141
2117
el-İ’lâm, I, 108
2118
el-İ’lâm, V, 328
2119
el-Vâdıh, s. 203
2120
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 493; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 29; II, 82; III, 6; el-İnâbe, s. I, 92, 360;
II, 52
2121
el-İ’lâm, IV, 118; V, 68
2122
el-İ’lâm, I 134; III, 13
2123
el-İ’lâm, I, 460; III, 120
2124
el-İ’lâm, III, 135
2125
el-İ’lâm, I, 143
2126
el-İ’lâm, I, 256; IV, 174
2127
el-İ’lâm, I, 464
2104
342
394. el-Kelâbâzî (398/1007) –el-Hidaye ve’l-irşâd2129; Ricâlu Sahihi’l-Buharî2130
395. el-Kelbî Hişam b. Muhammed b. Sâib Ebû’n-Nadr (146/763) –el-Câmiu’l-Kebir 2131 elCemheretü’l-cemhere 2132 ; el-Cemhere 2133 ; el-Câmi li ensâbi’l-arab’ 2134 ; el-Münezzel’ 2135 ; elElkâb2136 et-Tefsîr2137 Kitâbü’s-Sevrî2138; Nesebü Mead ve’l-Yemen Kebir2139
396. el-Kelebâzî, Ebû Nasr b. Muhammed (397/1006) – el-Hidaye ve’l-irşâd fî ma’rifeti ehli sika
ve’s-Sedâd2140
397. el-Kennecî (/) – Tarihu Kudüs2141
398. el-Kerâbîsî (248/862) - Kitâbü’l -Müdellisîn2142
399. el-Keşşî (/) – et-Tefsir2143
400. el-Kudâî Ahmed b. Muhammed es-Sellâme (/) – el-Hıtat2144
401. el-Kudâî Ebû Abdillâh (454/1062) – el-Muhtâr fî zikri'l-hıtat ve'1-âsâr2145
402. el-Kudâî Muhammed b. Selâme b. Cafer b. Ali (404/1013) – et-Târih
403. el-Kuraşî Ebû Abdullah Muhammed b. Âiz (232/846) – el-Megâzî2146; el-Mevlid2147
404. el-Kuraşî Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (125/742) - Müsnedü İbn Vehb2148
405. el-Kurtubî (/) – et-Tezkire2149
406. el-Kuşeyrî Ebû Ali Muhammed b. Saîd (334/945) – Tarihu’r-Rakka2150
407. el-Lahmî Ebû Abdullah b. Abdik - Târihu’l-Kudüs2151
408. el-Lâlikâî Ebû’l Kasım Hibetullah (418/1027) – es-Sünen2152
409. el-Lusûlî (335/946) – Tarihu Mısr2153
410. Ma’mer b. Raşid (153/770) – el-Câmi’2154
2128
el-İ’lâm, II, 405; V, 31
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 578
2130
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 36
2131
el-İktifâ, II, 48
2132
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313
2133
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313; II, 299; III, 75
2134
el-İ’lâm, I, 226; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 11, 285
2135
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 16
2136
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2137
el-İ’lâm, I, 435
2138
el-İnâbe, s. I, 326
2139
el-İnâbe, s. I, 83
2140
el-İ’lâm, II, 271
2141
el-Vâdıh, s. 234
2142
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 310; el-İ’lâm, I, 155; IV, 70, 166
2143
el-Vâdıh, s. 21
2144
el-İnâbe, s. I, 160, 191
2145
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 246
2146
el-İşâre, s. 61
2147
el-İşâre, s. 71
2148
el-İ’lâm, II, 178
2149
el-İ’lâm, I, 233
2150
el-İktifâ, s. II, 228
2151
el-İnâbe, s.
2152
el-İktifâ, III, 551; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 31
2153
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2129
343
411. el-Makdisî Abdülğanî (600/1203) – el-Kemâl fî esmâir-rical2155
412. el-Makdîsî Diyâuddin (643/1245) – es-Sünen ve’l-ahkâm 2156 ; es-Sahih 2157 ; el-Ehâdisü’lmuhtâre2158; el-Ilelü’t-Tekâsîm ve’l-envâ2159
413. el-Makdisî Ebû’l Fadl b. Tâhir (507/1113) - Tezkiretü’l-huffâz 2160 ; Sıfatü’t-tasavvuf 2161 ;
Etrafü’l-garâib; el-Mensûr 2162 ; Kitâbü’z-zehîra 2163 ; Ensâbu’l-müttefika 2164 ; Tashîhu’t-ta’dîl
Îzâhu’l-işkâl2165
414. Malik b. Enes (179/795) – el-Muvatta’2166; el-Müdevvene2167
415. el-Kayrevânî Ebû’l Arab el-Mâlikî et-Temîmî (333/944) – ed-Duafâ2168; Tabakâtu ulemâi’lIfrikıyye2169; Tabakâtü’l-Kayrevân2170
416. el-Mâverdî – el-Hâvî’l-Kebir2171
417. el-Mâverdî Ebû’l Hasen (450/1058) – Edebü’d-dünya ve’d-din2172
418. el-Mâzerî Ebû Abdullah (536/1141) – el-Mu’lim bi fevâidi Şerhi Müslim
419. el-Meâfirî Ebûbekir el-Kâdî –el-Ahvezî2173 Kitâbü’l-enîs2174
420. el-Medâinî Ali b. Muhammed b. Abdullah – es-Siyer2175
421. el-Merğînânî – el-Hidaye2176
422. el-Mervezî, Ebûbekir Ahmed b. Ali (294/906) - Müsnedü Ebibekir es-Sıddîk2177
423. el-Merzübânî Ebû Abdullah İmran b. Musa (384/994) – Kitâbü’l-kâmil 2178 ; Kitâbü’lmünharifîn mine’ş-şuarâ an emîri’l-mü’minîn2179; Kitâbü’l-müstenîr2180; Mu’cemü’ş-şuarâ2181;
Kitâbü’t-tabakât2182
2154
el-İ’lâm, I, 130; III, 51; V, 80
el-İ’lâm, I, 73
2156
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 56; el-İ’lâm, I, 229; V, 40
2157
el-İ’lâm, II, 108
2158
el-İ’lâm, I, 83; II, 106; III, 64; V, 455
2159
el-İ’lâm, IV, 94, 216
2160
el-Vâdıh, s. 17; el-İ’lâm, I, 121; III, 188; V, 98, 262
2161
el-İ’lâm, I, 91
2162
el-İktifâ, II, 191
2163
el-İ’lâm, I, 133; IV, 102; el-İktifâ, II, 199; el-Vâdıh, s. 17
2164
el-İktifâ, I, 130
2165
el-İnâbe, s. II, 121
2166
el-İ’lâm, I, 96, 122; II, 224; III, 34
2167
el-İ’lâm, V, 272
2168
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 67; II, 46; III, 13
2169
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2170
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313; II, 380 III, 41; 194
2171
el-İ’lâm, V, 111, 327
2172
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 385
2173
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 59
2174
el-Vâdıh, s. 200
2175
el-İ’lâm, II, 26
2176
el-İ’lâm, IV, 119
2177
el-İ’lâm, I, 112
2178
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312
2179
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312
2180
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312; el-İ’lâm, III, 24
2155
344
424. Mesleme b. Kâsım (353/964) – Kitâbüs’s-sıla2183
425. Mesud b. Ali es-Sicizzî (/) – el-Muhtelif ve’l-mu’telif2184; es-Süelât li Ebû Abdullah el-Hâkim2185
426. el-Mesûdî Ebû’l Hasan Ali b. Hüseyn (345/956) – Mürûcü’z-zeheb2186; et-Tenbîh ve’l-işrâf2187;
427. el-Mevsılî el-Bağdadî Abdüllatîf b. Süleyman (629/1231) – el-Vâdıha fî i’râbi’l-fâtiha2188
428. el-Mizzî Ebû’l Haccâc (742/1341) – Tehzîbu’l-kemâl2189; Kitabü’l-etrâf2190
429. Moğultay b. Kılıç (672/1273) – İkmâlü tehzîbi’l-kemâl 2191 ; el-Kıdhu’l âlî fi’l-kelâmi ala’lLeâlî
2192
ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafâ Ma’sûm
2193
; el-İ’lâm bi sünnetihi
aleyhisselam2194; et-Telvîh şerhu Câmiı’s-Sahih2195
430. Muhammed b. Abdullah Sencer el-Cürcânî (258/871) – el-Müsned2196
431. Muhammed b. Ahmed b. Temîm – Kitâbu Tabakât-i ehli İfrıkıyye2197
432. Muhammed b. Halef el-Merzübân (305/917) – el-Emâlî2198
433. Muhammed b. Muhammed b. Abdik (/) - Târîhu Beyti’l-Makdis2199
434. Muhammed b. Ömer el-Adenî (243/857) – el-Müsned2200
435. Mukâtil b. Süleyman el-Belhî (150/767) – Nevâdiru’t-tefsir2201
436. Murâdî Ebû’l Hasen (544/1149) el-Umyân2202
437. Murteza b. Hâtim – Kitâbü’l-Muânaka2203
438. Musa b. Ukbe (141/758) – el-Megâzî2204
439. el-Mutarrizî Havârezmî Ebû’l Feth (616/1219) – el-Muğrîb fî tertîbi’l-Mu’reb; Kitab’ulYâkût2205
440. el-Mutayyen Kûfî Muhammed b. Abdullah (297/909) –el-Müsned 2206 ; el-Vuhdân 2207 ; esSahabe2208; et-Tarih2209
2181
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 10, 183
el-İ’lâm, I, 233
2183
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 9; II, 50; el-İ’lâm, IV, 226; el-İktifâ, I, 141, 264, 281
2184
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 36
2185
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 9
2186
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 503; el-İşâre, s. 467; el-İ’lâm, I, 481
2187
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 460
2188
el-İ’lâm, V, 119
2189
el-İktifâ, s. I, 135, 200; el-İnâbe, s. II, 28, 109; el-İ’lâm, I, 116; III, 8
2190
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 185
2191
el-İktifâ, I, 239; el-İnâbe, s. I, 168
2192
el-Vâdıh, s. 44, 77
2193
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 111
2194
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,59, 428
2195
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,59, 108, 428, 440
2196
el-İktifâ, s. III, 118; el-İnâbe, s. I, 189
2197
el-İ’lâm, IV, 89
2198
el-Vâdıh, s. 171
2199
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 53; el-İ’lâm, IV, 228
2200
el-İ’lâm, II, 224; IV, 79
2201
el-İnâbe, s.
2202
el-İnâbe, s. II, 69
2203
el-İ’lâm, II, 398
2204
el-İ’lâm, IV, 184; el-İşâre, s. 256, 259
2205
el-İ’lâm, I, 273
2182
345
441. el-Müberred el-Ezdî Ebû’l Abbas (286/899) –el-Ensâb2210; el-Kâmil2211
442. …………..– Fetâvâ’s-Semerkandî 2212 ; Kitâbu İbn dâse 2213 ; Musannefu Vekî’ b. Cerrâh 2214 ;
Müsnedü İbn Uyeyne2215; Süneni Harmele2216; Şerhu Cevâhirzâde2217; Tefsiru Evzâî2218; el-Vukûf
alâ ma’rifeti’l-Mevkûf 2219 ; Kitâbu şüyûhi’z-Zührî 2220 ; Kitâbu’l-vâî 2221 ; Kitâbü’d-Diverî 2222 ;
Kitâbü’s-Safâkatî2223; Müsnedü’l-Hâris b. Üsâme2224; Sahihu’l-cevkânî2225; Şerhu’d-Demîrî2226;
Tefsiru İbn Abbas 2227 ; Süelâtü Mudar b. Muhammed 2228 ; el-İktisâr alâ Sahihi’l-Ahbâr 2229
Meşîhatü Ebî Ahmed İbn Adî2230; ez-Zühretü’l müteallimîn fî esmâi meşâhîri’l-muhaddisîn2231;
Süelâtü’l-hamîsi’l-hûzî2232; Tarihu Kudüs2233; Teskîfu’l-lisan2234
443. Müleyh b. Abdullah (/) - Târîhu İbn Hayseme2235
444. el-Müntecîlî Ebû Ömer (350/961) – et-Târihu’l-Kebir fî esmâi’r-rical 2236
445. el-Müsebbihî Muhammed b. Ubeydullah (400/1009) – et-Târih2237
446. el-Müsedded b. Müserhed (228/842) – el-Müsned2238
447. Müslim b. Haccâc (261/874) – el-Künâ ve’l-esmâ 2239 ; Kitabü’l-vuhdân 2240 ; et-Tabakât 2241 ;
Kitâbu şüyûhi Şu’be2242; el-Camiu’s-sahih2243; Kitâbü’t-temyîz2244; Kitabu’l-Muhadramîn2245
2206
el-İnâbe, s.
el-İnâbe, s. II, 172
2208
el-İnâbe, s. I, 135, 232
2209
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 65
2210
el-İnâbe, s.
2211
el-İnâbe, s. I, 54; II, 265; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 93; III, 38; el-İ’lâm, I, 215; Islâhu kitâbi
İbni’s-salâh, s. 409, 535
2212
el-İ’lâm, II, 405
2213
el-İ’lâm, II, 228
2214
el-İ’lâm, II, 14
2215
el-İ’lâm, V, 520
2216
el-İ’lâm, V, 430
2217
el-İ’lâm, V, 68
2218
el-İ’lâm, IV, 230
2219
el-İ’lâm, I, 323
2220
el-İ’lâm, II, 212
2221
el-İ’lâm, V, 118
2222
el-İ’lâm, I, 335
2223
el-İ’lâm, V, 272
2224
el-İ’lâm, IV, 39
2225
el-İ’lâm, II, 190
2226
el-İ’lâm, II, 364
2227
el-İ’lâm, V, 211
2228
el-İ’lâm, I, 550
2229
el-İşâre, s. 117
2230
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 308
2231
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 11; II, 75; el-İ’lâm, I, 458
2232
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50
2233
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 367
2234
el-İnâbe, s. II, 190
2235
el-İ’lâm, I, 118; II, 66; IV, 229
2236
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 527; el-İnâbe, s. I, 75; II, 51, 71; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 114; III, 29;
el-İktifâ, I, 341; III, 263; el-İ’lâm, IV, 89
2237
el-İnâbe, s. I, 54
2238
el-İ’lâm, II, 217; III, 328; IV, 171
2207
346
448. el-Müstağfirî Ebû’l Abbas Cafer b. Muhammed (432/1040) – Tıbbu’n-nebî2246; es-Sahabe2247
449. en-Nahhâs Ebû Cafer (/) – en-Nâsih ve’l-mensûh2248
450. en-Nakkâş Ebû Saîd Muhammed b. Ali b. el-Mehdi (414/1023) – ed-Duafâ 2249 ; elMevzûât2250
451. Nasr b. Mezrû’ – Kitâbu’l-ukemâ mine’l-eşrâf2251
452. en-Nasrî – et-Târih2252
453. en-Nesai (303/915) - Amelü’l-yevm ve’l-Leyle 2253 ; el-Esmâ ve’l-Künâ 2254 ; el-Müctebâ 2255 ;
Müsnedü Hadisi Mâlik 2256 Esâmî’ş-şüyûh 2257 ; Kitâbü’l-cerh ve’t-ta’dil 2258 ; es-Sünen 2259 ; etTemyîz2260;ed-Duafâ ve’l-metrûkîn2261;
454. en-Nevevî (676/1277) – el-Ahkâm; el-Ehâdîsü’l-muhtâre; el-Ezkâr2262; el-Mecmû’2263; el-Minhâc
Şerhu Müslim İbni Haccâc2264; Şerhu’l-mühezzeb2265; et-Takrîb2266
455. en-Nisâbûrî Ebû Saîd Abdülmelik 406/1015) – Şerefü’l-Mustafa2267
456. Ömer b. Halef b. el-Mekkî es-Sakalî el-Hamîrî – Kitâbü’t-teskîfi’l-Lisân2268
457. er-Rakkî Abdülmelik b. Abdülhamid Ebû’l Hasan (284/897) - Süelâtü’l Meymûnî2269
2239
el-İnâbe, s. I, 219; el-İ’lâm, 165; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 32; III, 205; el-İktifâ, s. I, 88; II, 195
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 321; II, 164; el-İktifâ, II, 62; el-İ’lâm, I, 76; II, 47; el-İnâbe, s. I, 372; II,
145
2241
el-İnâbe, s. I, 170; el-İ’lâm, I, 291
2242
el-İ’lâm, I, 353
2243
el-İşâre, s. 68, 69, 267; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 370; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 29; el-İktifâ, s.
I, 96, 140; III, 29; el-İ’lâm, I, 67, 102, 123, 125, 129, 131, 132; II, 33; III, 19, 25; IV, 21
2244
el-İ’lâm, II, 242; V, 16; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 354
2245
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 216
2246
el-İktifâ, s.
2247
el-İnâbe, s. I, 313; II, 92
2248
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 260, 359
2249
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 356; el-İktifâ, s. I, 115, 216; el-İ’lâm, IV, 227
2250
el-İ’lâm, V, 73
2251
el-İ’lâm, II, 175
2252
el-İ’lâm, IV, 82
2253
el-İ’lâm, I, 512; IV, 114; V, 402
2254
el-İ’lâm, I, 261; II, 33; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 350; el-İktifâ, s. II, 185; İkmâlü tezhibi’lkemâl,I, 243
2255
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 139; el-İ’lâm, I, 260
2256
el-İ’lâm, I, 99
2257
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 21; III, 59
2258
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 5; el-İktifâ, s. I, 137, 148; III, 26; el-İnâbe, s. I, 113
2259
el-İ’lâm, I, 68, 123; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 89; III, 55, 139; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 209; elİktifâ, s. I, 252
2260
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 213; el-İnâbe, s. I, 113; el-İ’lâm, I, 69, 78; el-İktifâ, s. I, 83, 111; III, 30
2261
el-İktifâ, s. I, 74, 80, 118, 129; el-İnâbe, s. I, 113
2262
el-İ’lâm, V, 395
2263
el-İ’lâm, V, 201
2264
el-İ’lâm, V, 471
2265
el-İ’lâm, II, 327; V, 111
2266
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 204, 216
2267
el-İşâre, s. 330
2268
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 292; el-İ’lâm, I, 327
2269
el-İ’lâm, I, 393; III, 195; IV, 83; V, 99; el-İktifâ, I, 277
2240
347
458. er-Râmehurmuzî (360/970) – el-Muhaddisü’l-fâsıl2270
459. Reyyân b. Ali Edîb (/) – Ukalâu’l-mecânnîn2271
460. er-Ruşâtî Ebû Muhammed (466/1073) – el-Ensâb2272; İktibâsü’l envâr2273
461. es-Sa’leb Ebû’l Abbas Ahmed b. Yahya (291/903) – el-Fasîh2274
462. es-Sâcî Ebû Yahya Dabbî (307/919) –Kitabü’d-duafâ2275; et-Ta’dil ve’t-tecrih2276
463. es-Sadefî Ebû Ali (/) – Şüyûhu İbni’l-Cârûd2277
464. es-Sadefî, Ebû Saîd Abdurrahman (347/958) -Târîhu Mısr; Şerefü’l-Mustafa
465. es-Sağânî Ebû’l Fedâil Hasen b. Muhammed Umerî el-Bağdadî (650/1252) – es-Sahabe
ellezîne fî suhbetihim nazar2278; el-Muhtelef fî suhbetihim2279; Nuk’atü’s-sadyân2280
466. Saîd b. Mansur (227/841) – es-Sünen2281
467. es-Sarîfînî Ebû İshak Takıyyüddin Irâkî (641/1243) –Kitâbu’l-künâ2282
468. es-Saydâvî Ebû’l Huseyn Muhammed b. Ahmed (402/1011) –Mu’cemü’ş-şüyûh2283
469. es-Sehmî Hamza b. Yusuf (428/1036) – es-Süelât li’d-Dârekutnî2284
470. es-Sellâmî Ebû’l Abbas Ahmed b. Hüseyn (/) – Tarihu Horasan2285
471. es-Sem’ânî Ebû Sa’d (562/1166) – Edebü’l imlâ ve’l istimlâ2286; el-Ensâb2287; Men haddese
hüve ve ebûhü mine’s-sahabe2288; el-Emâlî2289;
472. es-Sem’ânî Ebû’l Muzaffer (/) – el-Emâlî2290
473. es-Serakostî Kasım b. Sabit (302/914) – ed-Delâil fî garibi’l-hadis2291
474. es-Serrâc Ebû’l Abbas b. İshak (313/925) – el-Müsned2292; Kitâbu’l-iştikâk2293; es-Sahabe2294
475. Seyf b.Ömer (200/815) – er-Ridde2295
2270
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 359
el-Vâdıh, s. 207
2272
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 74
2273
el-İnâbe, s. II, 55; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 74
2274
el-İ’lâm, I, 148, 517
2275
el-İ’lâm, I, 397; II, 9; el-İktifâ, II, 136
2276
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 178; II, 53; el-İ’lâm, I, 70; 73
2277
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 17
2278
el-İktifâ, II, 62
2279
el-İnâbe, s. I, 348
2280
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221; III, 197; el-İnâbe, s. I, 62, 65, 68, 127, 128, 150
2281
el-İnâbe, s. I, 298; el-İ’lâm, II, 296; III, 148; V, 109
2282
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 117; el-İktifâ, s. I, 89
2283
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,
2284
el-İktifâ, III, 171
2285
el-İnâbe, s. I, 86, 339
2286
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 9, 124, 295, 301, 368, 403
2287
el-İktifâ, s. I, 77, 110, 167, 369; III, 38; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 12
2288
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 130
2289
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 57; II, 63
2290
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 371
2291
el-İ’lâm, II, 334; III, 32
2292
el-Vâdıh, s. 23; el-İ’lâm, I, 207; II, 31; IV, 102
2293
el-İ’lâm, III, 13
2294
el-İnâbe, s.
2295
el-İnâbe, s. I, 173
2271
348
476. es-Siczî Mes’ûd b. Ali (438/1046) – Süelâtü’l-Mes’ûdî li’l-Hâkim2296
477. es-Sincî Ebû Recâ b. Hamdûye (306/918) – Tarihu Merâveze2297
478. es-Surûcî Ali b. Abdullah (648/1250) – el-Lügatü’z-zurefâ fî zikri Tevârihi’l-hulefâ2298
479. es-Surûcî Şemseddin Ebû Abdullah b. Aybek – el-Ğâye alâ şerhi’l-Hidâye2299
480. es-Süheylî Ebû’l Kasım (581/1185) – Ravdu’l ünüf2300
481. es-Sülemî Ebû Abdurrahman (412/1021) – Kitâbü’s-Semâ2301; Kitâbu’t-tabakât2302; Süelâtü
Abdurrahman es-Sülemî li’d-Dârekutnî2303
482. eş-Şafiî (204/819) - İhtilâfu’l-hadis2304 ; Kitâbu’l-menâsik2305; Kitâbu’l-ümm2306; Müsnedü İmam
Şafiî2307
483. eş-Şâşî Ebûbekir Muhammed b. Ahmed (507/1113) – el-Hılye2308
484. eş-Şehristânî – el-Milel ve’n-nihâl2309
485. Şeyhülislam Ebû İsmail el-Ensârî (/) - Zemmü’l-kelâm2310
486. eş-Şîrâzî Ebû İshak el-Fîrûzâbâdî (486/1093) - Kitâbü gasli’r-ricleyn2311; el-Mühezzeb2312
487. eş-Şîrâzî Ebû’l Kasım (/) – Ravdatü’l-kulûb ve nüzhetü’l-muhıbb ve’l-mahbûb2313
488. eş-Şîrâzî Ebûbekir Ahmed b. Abdurrahman (407/1016) – el-Elkâb2314
489. eş-Şurûtî Ebû’l Kasım Hibetullah (/) – Kitabü’t-tesellî2315
490. et-Taberânî (360/970) – el-Mucemü’l-Evsat2316; el-Mucemü’l-Kebir2317; el-Mucemü’s-Sağîr2318;
Kitabü’d-duâ2319 ; et-Tarih2320
2296
el-İktifâ, II, 199; III, 161
el-İnâbe, s.I, 87
2298
el-İşâre, s. 467
2299
el-İ’lâm, IV, 67, 118; V, 303
2300
el-İşâre, s. 51, 70, 78, 156; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 177; el-İktifâ, II, 191; el-İ’lâm, I, 179; II,
398; IV, 39
2301
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 207
2302
el-İ’lâm, III, 83
2303
el-İ’lâm, I, 397; el-İktifâ, s. I, 88; II, 116; III, 171
2304
el-İ’lâm, V, 347; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 284
2305
el-İ’lâm, I, 325
2306
el-İ’lâm, V, 68, 112
2307
el-İ’lâm, I, 472; IV, 120; V, 471
2308
el-İ’lâm, II, 329
2309
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 179; el-İ’lâm, III, 141
2310
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 73
2311
el-İ’lâm, I, 472
2312
el-İ’lâm, IV, 87; V, 346
2313
el-Vâdıh, s. 160, 203, 366
2314
el-İ’lâm, IV, 99
2315
el-Vâdıh, s. 321
2316
el-İ’lâm, I, 74, 80, 86, 105, 112, 133; III, 11; V, 238; el-İnâbe, s. I, 96, 291; II, 26; Islâhu kitâbi
İbni’s-salâh,s. 447; el-İktifâ, s. II, 51
2317
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 61; III, 5; el-İnâbe, s. I, 233; el-İ’lâm, I, 75, 105; II, 5
2318
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 261; el-İ’lâm, II, 400 el-İnâbe, s. I, 91;
2319
el-İ’lâm, IV, 100, 116
2320
İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 58
2297
349
491. et-Taberî (310/922) –Târihu’t-Taberî 2321 ; Tehzîbu’l Âsar 2322 ; Tehzîbü’l-âsâr2323 ; Ma’rifetü’ssahabe 2324 ; Tabakâtü’l-fukaha 2325 ; el-Müzeyyel 2326 ; el-Müntehab min zeyli’l-müzeyyel 2327 ;
Zeylü’l-müzeyyel fî ma’rifeti’s-sahabe2328 Câmiu’l beyân an te’vil-i âyi’l Kuran2329
492. et-Tağrânî (/) – Meydânu’l-âşıkîn fî şerhi ahvâli’l-kâmiîn2330
493. et-Tahâvî Ebû Cafer (321/933) – Kitâbü haddesenâ ve ahberanâ2331; Müşkilü’l âsar2332; enNâsih ve’l Mensuh; Şerhu Meâni’l-âsar 2333 Beyânü’l müşkil2334
494. et-Tahlîl – et-Târih2335
495. et-Tâkî Yahya b. Ebî’r-Rıza (/) - Nasratü’s-sıhah2336
496. et-Tartûşî Ebûbekir Muhammed b. Velid (520/1126) – el-Bid’u2337
497. et-Temîmî Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed (/) – Kitâbu imtizâci’r-rûh2338
498. Temmâm b. Muhammed er-Râzî (414/1023) – el-Fevâid2339
499. et-Teyfâşî Ahmed b. Yusuf Şerefüddin (/) – Faslu’l-hitâb2340
500. et-Tirmizi (279/892) – el-Câmiu’s-sahih 2341 ; el-Ilelü’l-Kebir 2342 ; es-Sünen 2343 ; eş-Şemâil 2344 ;
Kitâbür-ravda2345; Tesmiyetü ashab-i Resûlillah (s.a.s)2346 ; et-Târih’2347
501. et-Tuleytılî Ebû İshak b. Emîn (/) – Ma’rifetü’s-Sahabe2348; el-İstidrâk alâ’l-İstîâb2349
502. et-Tüsterî Ebû Muhammed Hasen b. Ahmed – İftirâku’l-ümme2350
503. el-Ukaylî (322/933) – ed-Duafâü’l-Kebir2351 ; Kitâbü’s-sahabe2352; el-Cerh ve’t-ta’dil2353
2321
el-İşâre, s. 351, 465; el-İktifâ, s. I, 232; el-İnâbe, s. I, 173
el-İ’lâm, II, 58; III, 45; V, 263
2323
el-İnâbe, s. I, 173
2324
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 374
2325
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 328, III, 5
2326
el-İktifâ, II, 51; el-İ’lâm, I, 77; II, 66; V, 134
2327
el-İnâbe, s. I, 173
2328
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 226; III, 135
2329
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İ’lâm, III, 301, el-İnâbe,
2330
el-Vâdıh, s. 34, 75
2331
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 357
2332
el-İ’lâm,, 278; III, 26; IV, 9; V, 70; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 263; el-İktifâ, II, 346
2333
el-İ’lâm, I, 87; IV, 31
2334
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 179; el-İ’lâm, II, 110, 145
2335
el-İ’lâm, I, 207, 419
2336
el-İ’lâm, I, 117
2337
el-İktifâ, III, 474
2338
el-Vâdıh, s. 30, 31, 42, 49, 64
2339
el-İ’lâm, II, 238
2340
el-İ’lâm,, 256
2341
Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 11, 258; el-İ’lâm, I, 83, 84, 102, 130; II, 11; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II,
162; el-İktifâ, s. I, 76; II, 40; el-İnâbe, s. I, 90, 154, 168
2342
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 316; II, 25; el-İ’lâm, I, 97, 130; II, 133; V, 206; el-İnâbe, s. I, 56
2343
el-İşâre, s. 70, 76, 314
2344
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 291; el-İşâre, s. 70; el-İktifâ, s. I, 256
2345
el-Vâdıh, s. 83
2346
el-İnâbe, s. I, 127, 360; II, 29
2347
el-İnâbe, s. I, 178; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 285; III, 73; el-İ’lâm, II, 287
2348
el-İnâbe, s. II, 34
2349
el-İnâbe, s. I, 199
2350
el-İ’lâm, III, 141
2322
350
504. el-Uklîşî Ahmed b. Mead b. İsa et-Tücîbî ed-Dânî (550/1155) – Kitâbu’l-İnfirâd2354
505. el-Vâhıdî Ebû’l Hasen Ali b. Ahmed (468/1075) – Esbâbü’n-nüzûl2355
506. el-Vâkıdî (207/822) – el-Megâzî2356; et-Tarih2357
507. Vesîme b. Musa (/) – er-Ridde2358
508. Yahya b. Maîn (233/847) – et-Târîh
509. Yahya b. Yunus (/) – el-Mesâbîh
510. Yakub b. Şeybe el-Fuhl (249/863) – el-Müsned2359
511. Yâkut b. Abdullah el-Hamavî (/) – el-Müttefiku’l vad’an ve’l-muhtelif sa’kan2360
512. el-Yemenî Ebû Abdullah Muhammed b. Hüseyn (/) – et-Târih2361
513. Yusuf b. er-Râfi’ b. Temim İbn Şeddâd – Delâilü’l-Ahkâm2362
514. ez-Zeccâcî – el-Muhtasar Kitabi’z-Zâhir2363
515. ez-Zehebî (748/1347) – Tecrîdü esmâi’s-sahabe2364
516. ez-Zemahşerî (/) – Mecmau’l-emsâl2365; el-Muhtelif ve’l-mü’telif2366; el-Müstasfâ fi’l-emsâl2367;
Esâsü’l-belâğa2368; Kitâbu’l-buldân2369; el-Müteşâbih2370; er-Rebîu’l-ebrâr2371
517. Zübeyr b. Bekkâr (256/869) – Nesebü Kureyş2372
518. ez-Zühlî Ebu’-Hasen en-Nisâbûrî (252/865 ?) - Kitâbu ılel-i hadisi’z-Zührî2373
2351
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 111; II, 68; III, 11; el-İ’lâm, I, 70, 79, 139; II, 7; III, 7; IV, 76; el-İktifâ, s.
I, 78, 80, 86, 98, 105; III, 34
2352
el-İnâbe, s. I, 366, 378
2353
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 158; II, 46
2354
el-İktifâ, I, 249; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 29
2355
el-İ’lâm, III, 177
2356
el-İşâre, s. 88, 142
2357
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 244; III, 48
2358
el-İnâbe, s.
2359
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 209; II, 103; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 138
2360
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 193
2361
el-İ’lâm, I, 271
2362
el-İ’lâm, V, 285
2363
el-İ’lâm, V, 18
2364
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,
2365
el-Vâdıh, s. 420
2366
İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 7
2367
el-İ’lâm, III, 146
2368
el-İ’lâm, I, 173; II, 178
2369
el-İ’lâm, V, 18
2370
el-İktifâ, II, 305
2371
el-İktifâ, I, 359
2372
el-İktifâ, II, 20
2373
el-İ’lâm, I, 418
351
2. Moğultay b. Kılıç’ın Muasırı Olan Bazı Muhaddisler (Hicri VIII. Asır)
Moğultay b. Kılıç ile aynı asırda yaşayan pek çok muhaddis vardır. Tezde
işaret ettiğimiz gibi Moğultay, bunlardan bazıları ile hoca-talebe irtibatı bağlamında
görüşmüş, bazıları ile de hiç görüşmemiştir. Hatta Moğultay’ın doğduğu yıla ölümü
rastlayan muhaddislerle irtibatı bile söz konusu edilmiştir. Bu nedenle çalışmalarını
değerlendirirken, Moğultay’ın muasırı olan muhaddislerin bir listesini vermek isteriz.
Bunu yaparken Kettânî’nin Risaletü’l-müstatrafe’sinde asırlara göre yapılan listeden
de istifade ettik. Moğultay’ın gerek bizzat ve gerekse eserleri ile buluşmasını
muhtemel gördüğümüz bazı meşhur muhaddislerin adları şöyledir:
Sıra no
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
VEFATI
Hicri
Miladi
690
1287
702
1302
703
1304
705
1306
705
1306
721
1321
722
1322
728
1328
729
1329
733
1333
734
1334
735
1335
737
1337
738
739
742
743
744
744
745
748
749
750
751
756
1338
1339
1341
1342
1343
1343
1345
1347
1348
1349
1350
1355
MUHADDİS
Ebû’l Hasan Ali b. Ahmed İbnü’l-Buharî
İbn Dakîku’lîd
Abdullah b. Muhammed el-Mahzumî
Muhammed b. Muhammed el-Kaşâğî
ed-Dimyâtî Abdülmümin b. Halef
Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer İbn Rüşeyd
İbrahim b. Muhammed Radıyyüddin et-Taberî
İbn Teymiyye Ebû’l Abbas el-Harrânî
İbn Nukta Abdülgani el-Bağdadî
İbn Cemâ’a Bedreddin
İbn Seyyidünnâs
Abdünnur Kutbuddin el-Halebî
Hatib et-Tebrizî Ebû Abdullah Muhammed b.
Abdullah
Hibetullah b. Abdürrahim el-Hamevî
Alâüddin Ebû’l-Hasan Ali b. Balaban
Yusuf b. Abdurrahman el-Mizzî
Fahru’z-Zeylâî Osman b. Ali b. Muhammed
Cemaleddin Abdullah b. Ali İbn el-Ganâim
Şemseddin Muhammed b. Ahmed İbn Abdi’l-Hâdî
Ebû Hayyan el-Endelûsî
Zehebî Ebû Abdullah et-Türkmânî
Ebû’l-Hasan Ahmed b. Aybek ed-Dimyâtî
İbnü’t-Türkmânî Ali b. Osman el-Mardînî
İbn Kayyim el-Cevziyye
Takıyyüddin es-Sübkî
352
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
758
761
762
763
765
767
769
1357
1360
1361
1362
1364
1366
1368
33.
34.
35.
771
774
774
1370
1373
1373
36.
37.
38.
39.
40.
774
775
781
783
786
1373
1374
1379
1381
1384
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
786
786
788
790
794
794
795
800
802
804
805
806
808
1384
1384
1386
1388
1392
1392
1393
1400
1402
1404
1403
1404
1405
Ebû Saîd el-Kâzerûnî
Halil b. Keykeldî el-Alâî
Ebû Muhammed Yusuf b. Abdullah ez-Zeylâî
Ebû’l-Hüseyn Ahmed b. Ahmed el-Kürdî el-Hakkârî
Ebû’l-Mehâsin Muhammed b. Ali İbn Hamza
İbn Cemâ’a İzzüddin
İbn Ferhûn Ebû Muhammed Abdullah b.
Muhammed
Tâcüddin es-Sübkî
İbnü’r-Râfi’ Takıyyüddin es-Sellâmî
Şihabüddin Ebû’l-Abbas İbn Receb el-Hanbelî
(Babası)
İmâdüddin Ebû’l-Fida İbn Kesîr
Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkâdir el-Kuraşî
İbn Merzûk el-Hatîb
Muhammed b. Abdülmümin el-Kirmânî
Ebû’l-Fidâ İmâdüddin İsmail b. Muhammed b.
Berdis Alâüddin el-Ba‘lebekkî
Ekmelüddin el-Bâbertî
Yusuf b. Ali el-Kirmânî
Muhammed b. Yusuf el-Konevî
İbnü’l-Küveyk er-Rib’î
Muhammed b. Yakub el-Makdisi
Abdullah b. Bahadır ez-Zerkeşî
İbn Receb el-Hanbelî (oğlu)
Burhâneddin Ahmed b. Abdülvâhid et-Tenûhî
İbrahim b. Musa el-Ebnâsî
Nureddin el-Heysemî
Sirâcüddin el-Bulkînî
Zeynüddin el-Irâkî
Musa b. Ömer ed-Demîrî
353
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı
İBRAHİM TOZLU
Doğum yeri
ACIPAYAM/DENİZLİ
Doğum tarihi
20/03/1967
Medeni durumu
EVLİ
Öğrenim durumu
ÜNİVERSİTE/ YÜKSEK LİSANS
Derece
Okulun adı
Programın
Yer
Yıl
İlköğretim
27 MAYIS İLKOKULU
DENİZLİ
1973-1978
Ortaöğretim
İMAM HATİP LİSESİ
DENİZLİ
1978-1981
Lise
İMAM HATİP LİSESİ
DENİZLİ
1981-1985
BURSA
1986-1991
BURSA
1991-1995
Lisans
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT
Yüksek lisans
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER
FAKÜLTESİ
ENSTİTÜSÜ
Becerileri
Editöryal faaliyetler
İlgi alanları
Görsel ve yazılı basın (Kitap, dergi, radyo, televizyon)
İş deneyimi
2007-2011 Radyo-Televizyon program sorumluluğu, yapım, koordinatörlük,
moderatörlük (Üsküdar TV A.Ş/İstanbul)
2002-2007 Özel Biltek Koleji İlköğretim Müdür Yardımcılığı/İstanbul
2000-2002 Kitap Editörlüğü (Semerkand Yayınları/İstanbul)
1991-2000 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği – Bursa ( Hamdi Çalış
İlköğretim Okulu, Yıldırım Merkez İmam Hatip Lisesi)
Hakkımda bilgi
Prof. Dr. Enbiya Yıldırım
almak için
Cumhuriyet Ü. İlahiyat Fakültesi Hadis Öğretim Üyesi
önerebileceğim
Doç.Dr. Kemal Yıldız
şahıslar
Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi
Doç. Dr. İbrahim Gürses
Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Din Psikoloji Öğretim Üyesi
Telefon
Ev 0 216 521 65 37 İş 0 216 564 25 00 Gsm 0 505 673 17 96
E- posta
[email protected] [email protected]
Adres
Bulgurlu Mah. Talat Paşa Cad. Yıldırım sok. Sümer Apt. No: 9 Daire: 5 Üsküdar - İSTANBUL
Download