Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler Verem Hala Önemli Bir Halk Sağlığı Sorunu 5-12 Ocak 2014 “Verem Savaşı ve Propaganda Haftası” nedeniyle, Türk Toraks Derneği tarafından yapılan açıklamada veremle savaşın sürekli ve disiplinli şekilde yürütülmesi gereken bir halk sağlığı uygulaması olduğuna dikkat çekildi. Türkiye’de 2010 yılında verem savaşı dispanserlerinde kayıtlı tüberküloz hastalarının sayısının 16 bin 551 olduğu bildirilen açıklamada, bunların 10 bin 740’ında akciğer tüberkülozu bulunduğu, hastaların yüzde 60’ının erkek, yüzde 40’ının ise kadın olduğu belirtildi. Hastaların 250’sinde çok ilaca dirençli tüberküloz görüldüğü, tedavi başarı oranının ise yüzde 90’ın üzerinde olduğu kaydedildi. Verem (tüberküloz) hastalığını yapan mikrobun 1882’de gösterildiği ve tüberküloz basilini öldüren ilaçlar ve tedavi rejimlerinin ise 19401950’li yıllarda bulunduğu bildirilen açıklamada şöyle denildi: “Dünya tarihi boyunca en çok insan ölümüne yol açan bu hastalık yok edilememiştir. Başta Hindistan ve Çin olmak üzere Asya ve Afrika’da büyük bir salgına yol açmıştır ve bu şekilde devam etmektedir. 52 Her yıl dünyada 8,7 milyon yeni tüberküloz hastası ortaya çıkmaktadır. Tüberküloz tedavi edilen bir hastalıktır. Tedavisi ucuzdur. Buna karşın hala dünya genelinde ikinci en çok ölüme yol açan bulaşıcı hastalıktır. Bir yılda 1,3 milyon insan tüberküloz nedeniyle ölmektedir. Bu, günde 3 bin 560 insan demektir. Tedavisinin olmasına ve ucuz olmasına karşın neden verem hastaları tedavi edilemiyor? Neden bu kadar insan ölüyor? Vereme erken tanı koymak hastanın daha hızlı iyileşmesi ve etrafındaki sağlıklı kişilere mikrobu bulaştırmaması açısından çok önemlidir. Bunun için hastalanan kişinin verem hastalığından şüphelenmesi gerekir. Öksürük, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik gibi yakınmaların veremi düşündürmelidir. Özellikle antibiyotik tedavisiyle bu yakınmaların geçmemesi durumunda verem hastalığının düşünülmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamada, “Bu durumda bir göğüs hastalıkları uzmanı ya da bir verem savaşı dispanserine başvurulmalıdır. Akciğer röntgen filmi de tüberkülozu akla getirir. Balgamda verem mikrobu gösterilince tanı kesinleşir. Dünyada verem hastalığının salgın şeklinde olduğu yoksul ülkelerde, röntgen, balgamda verem mikrobunun araştırılması gibi tetkikler yeterli şekilde yapılamamaktadır. Ayrıca bu ülkelerde sağlık çalışanı sayısı yetersizdir. Verem tedavisin 6 ay süreyle bir grup ilaçla yapılmaktadır. Düzenli olarak çok Actual Medicine sayıda ilacı içmek zordur. Bunun için ilaçları bir görevlinin düzenli içirmesi, yani doğrudan gözetimli tedavi uygulamasının yapılması gereklidir. Bu tedaviyle hastaların hemen tümü iyileşir. İlaç direnci varsa başka tedaviler gerekebilir. İlaç direnci olan hastaların eski Sovyetler Birliği ülkelerinde yüksek oranda olması ülkemizi de etkilemektedir. Bu ülkelerden gelen tüberküloz hastaları, ÇİD-TB ya da YİD-TB olabilmektedir.” Veremle savaşın, sürekli ve disiplinli şekilde yürütülmesi gereken bir halk sağlığı uygulaması olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Hastaların öksürükle ve solunum yoluyla saçtıkları verem mikropları hastalığı bulaştırır. Hava yoluyla bulaşma olması nedeniyle toplum sağlığını korumada her bir hastanın erken tanı alması ve hızla etkili şekilde tedavi edilmesi gereklidir. Bulaşma ancak bu yolla önlenir. Hastaların yaşadığı ekonomik sorunlar, sosyal dışlanmışlık ve yaşamlarını zorlaştıran diğer unsurlar önemlidir. Beslenme, barınma ve düzenli iş bulmada sorunlar yaşayan hastalarımız vardır. Tümüyle tedavi edilen bir hastalıkta bu çağda damgalanma ve dışlanma olmamalıdır. Sürekli ve disiplinli verem savaşı için, merkezi bir yönetici birim olmalıdır. Veremle mücadelede unutulmamalıdır ki yapılacak yanlışlıkların veya mücadelenin zayıflatılmasının etkisi yıllar sonra ortaya çıkacak ve verem savaşında gerilemeye yol açabilecektir” denildi. Ocak 2014 Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler Aileden Biri Kanser Olursa” Kitabı Tükçe’de tünün izniyle kısaltarak Türkçeleştirdi. Orijinal çizimlerinden, metin içeriğine tüm detaylarda gençlerin düşünüldüğü kitapçık, onkoloji konusunda Uzman Psikolog Dr. Aslıhan Kurt gözetiminde yayına hazırlandı. Kanserle Dans Derneği ve Kanser Savaşçıları ekibi, ABD Ulusal Kanser Enstitüsü’nce yayımlanan, yakınları kanser tanısı alan 13-19 yaş arası gençlere yönelik rehber kitabı ensti- Eskişehir’den Elazığ’a kadar pek çok şehirde dağıtılan kitapçık, ihtiyacı olan gençlerin doğrudan adreslerine ücretsiz olarak gönderiliyor. Şimdiden Türkiye’de tam 35 ilde ailelerle buluşan “Aileden Biri Kanser Olursa”’ya talep her geçen gün artıyor, rehber-kitapçık ayrıca Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Almanya, Belçika ve Avusturya’daki gençlere de gönderildi. Kitapçık, yakın zamanda il sağlık müdürlükleri aracılığıyla tedavi merkezlerinden de temin edilebilecek. Kanserle Dans Ailesi bu kitapçık gibi; Annedeki Kitle – (Çocuğa annedeki kanseri anlatan bir çocuk kitabı), Kolon Kitapçığı, Can ve Canavar DVD, Sevim’in Boya Kitabı, Ben ve Kök Hücrem, Üçlü Negatif Meme Kanseri, Kendi Kendine Meme Muayenesi Duşluk ve Kemoterapi Günlüğü Buzdolabı Magneti gibi kanser hastalarına ve yakınlarına geçirdikleri zor günlerde yardımcı olabilecek birçok yayının dağıtımını ücretsiz yapmaktadır. Kitap http://kanserledans.org/kitaplar/AiledenBiriKanserolursa/ linkinden indirilebiliyor. Türkiye’deki Çocuklar Amerikalı Yaşıtlarından Daha Hareketsiz Aktif Yaşam Derneği’nin “İlköğretim Öğrencileri Fiziksel Aktivite Araştırması”ndan elde edilen veriler Türkiye’deki çocukların Amerika ve İsveç’e göre daha az hareketli olduğu belirlendi. Türkiye’deki 7Ocak 2014 12 yaş arası ilköğretim öğrencilerinin fiziksel aktivite algı, alışkanlık ve düzeylerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen araştırmada Türkiye temsili 600 öğrenci, 1 hafta boyunca günlük adım sayısını ve sıklığı ölçen akselerometre takılarak izlendi. Buna göre; Türkiye’deki ilköğretim öğrencilerin günlük aktivite düzeyleri önerilen rakamların oldukça altında. İlköğretim öğrencileri günlük ortalama 10.330 adım atıyor. Bu rakam erkek öğrencilerde 10.924, kız öğrencilerde 9.733. Bu yaş grubu için önerilen adım sayısı erkekler için 15.000, kızlar için ise 12.000. Amerika’da aynı yaştaki erkek çocuklar günde ortalama 16.000 adım atarken, bu rakam İsveç’te Actual Medicine 12.000, Türkiye’de ise 10.330. Türkiye’de erkeklerin sadece %28’i ve kızların %16’sı, bir haftalık süre içerinde, en az 1 kez önerilen adım sayısını geçebiliyor. Araştırmada ilköğretim öğrencilerinin günlük adımlarının saatlere göre dağılımına bakıldığında, öğrencilerin fiziksel olarak aktif olduğu zamanların büyük bir bölümünün okul saatleri içinde olduğu görülüyor. Öğrencilerin aktiflik düzeyi, okul saatleri dışında dramatik bir şekilde düşüyor. Haftasonlarında öğrenciler, hafta içine kıyasla %15 daha az adım atıyor. Çocuklarda günlük fiziksel aktivite seviyesini yükselten önemli bir unsurun okula yürüyerek gitmek olduğu görülüyor. 53 Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler Araştırma sonuçlarını değerlendiren Aktif Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Haydar Demirel; “Hareketsiz yaşamdan en çok etkilenen çocuklar. Genç yaşlarda aktif bir yaşam biçiminin benimsenmesi, ileri yaşlarda daha sağlıklı, daha keyifli ve kaliteli bir yaşam sürmede önemli bir yere sahip. Bir yandan kemik ve kas kitlesinin sağlıklı olmasını, tip 2 şeker hastalığı ve kalp hastalıkları riskinin azaltılmasını, şişmanlığın önüne geçilmesini sağlarken, diğer yandan çocukta anksiyete ve depresyon gi- bi ruhsal problemlerin belirtilerinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Aileler yalnızca çocuklarının inaktif geçirdikleri zamanı kısıtlayarak değil, aktif geçirdikleri zamanı artırmalarını sağlayarak da çocuklarına yardımcı olmalı” dedi. Sertleşme Sorunu Türkiye’de 5 Milyon Erkeği Etkiliyor Erkek ve kadın cinselliği, infertilite gibi konuları kapsayan androloji alanında Avrupa genelinde bilimsel düzeyi attırmayı hedefleyen Avrupa Cinsel Tıp Derneği (ESSM)’nin bu yıl İstanbul’da düzenlenen 16. Kongresi’nin ikinci gününde düzenlenen toplantıda Avrupa Cinsel Tıp Derneği yönetim kurulunda görev almış isimlerden Türk Androloji Derneği Onursal Başkanı, İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu ve Türk Androloji Derneği Başkanı, Mersin Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Selahittin Çayan kadın ve erkeklerdeki cinsel sorunlar konusunda bilgiler verdi. Cinsel hastalıkların hem erkeği, hem kadını ilgilendiren ve kişilerin yaşam kalitesini düşüren sorunlar olduğunu vurguladı. Çiftlerin ya da kadın ve erkeklerin cinsel fonksiyon bozukluklarını hastalık olarak görüp, hekime başvurmalarının çok önemli olduğuna dikkat çekildi. 54 Sertleşme bozukluğunun (erektil disfonksiyon) dünyada birçok erkeği etkileyen yaygın bir problem olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Ateş Kadıoğlu, “Başarılı cinsel teması sağlayabilecek sertlik düzeyine ulaşamama veya sertliği sürdürememe gibi semptomların 3 ay sürmesi tanı konulması için yeterli kabul edilmektedir. Ülkemizde yaklaşık 5 milyon erkeği etkileyen bu rahatsızlık özel bir ilgiyi hak etmektedir. Yaşlanmayla birlikte sertleşme bozukluğunun ortaya çıkması normal olarak karşılanmakta ve bu nedenle hastalar tedavi arayışından uzak kalmaktadır. Sertleşme bozukluğu tanısı alan hastaların yalnızca %10’u bunun için herhangi bir tedavi almaktadır. Sertleşme bozukluğu için risk faktörleri arasında sigara ve alkol tüketimi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kan yağlarında yükseklik, kalp hastalığı, depresyon ve tedavisinde kullanılan ilaçlar sayılabilir. Türk Androloji Derneği’nin prevalans çalışmasında Türkiye’de 40 yaş üstü erkeklerde sertleşme bozukluğu oranı %34’tür. Dünyada ve Türkiye'de sertleşme bozukluğu ve prostat büyümesi 40 yaş üzeri her 10 erkekten 8'inde birlikte görülmektedir. Bu iki rahatsızlığın birlikte görülmesi halinde hem bu iki rahatActual Medicine sızlığı taşıyan erkeklerin hem de eşlerinin yaşam kalitesi nerdeyse yarı yarıya azalmaktadır. Yani erkekteki cinsel fonksiyon bozukluğu kadının da cinsel hayatını etkilemektedir.” Prof.Dr. Ateş Kadıoğlu, sertleşme bozukluğunun nedenlerinin psikolojik ya da fiziksel olabileceğini ifade etti: “Psikolojik nedenler arasında stres ve anksiyete başta gelir. Örnek vermek gerekirse cinsel olarak aktif bir erkek işten kovulduktan sonra aniden başlayan sertleşme bozukluğu yaşayabilir. Depresyon gibi psikiyatrik hastalıklar da sertleşme bozukluğuna yol açabilir. Sertleşme bozukluğunun en sık gözüken fiziksel nedeni damarla ilgili hastalıklardır. Sinir sistemi hastalıkları, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve psikiyatrik hastalıklar için kullanılan ilaçlar ve hormonal nedenler de sertleşme bozukluğunun nedeni olabilir. Sertleşme bozukluğunun teşhisi; diyabet, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, yüksek kolesterol, depresyon gibi altta yatan ciddi bir hastalığa da işaret edebileceği için oldukça önemlidir. Sertleşme konusunda yaşanılan her türlü problemde mutlaka bir doktora başvurulmalı ve mümkün olduğunca doğru ve ayOcak 2014 Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler rıntılı bilgi verilmelidir. Aslında bu rahatsızlığın çok yaygın olduğu ve utanılacak bir durum olmadığı bilinmelidir. Her yıl yeni tedavi yöntemleri ortaya çıkmaktadır ve her türlü sertleşme bozukluğunun tedavisi mümkündür.” Kongrede, kadın cinselliği ile ilgili pek çok yeni veri ve bildiri de paylaşıldı. Prof.Dr. Selahittin Çayan “Sonuçlanmamış evlilik şikayetiyle doktora başvuran çiftlerin 1/3’ünde sadece kadın faktörü görülürken, vajinismus kadında en sık görülen psikoseksüel rahatsızlıktır. Arap kadınları arasında yapılan bir çalışma da vajinusmun en sık görülen sebebinin yetersiz eğitim olduğu bildirilmiştir. Cinsel istek azlığı veya vajinusmus şikayeti olan hastaların %60’ının hiç doktora başvurmadığı rapor edilmiştir” dedi. Çeşitli hastalıklar ile cinsel fonksiyonların bağlantısına dikkat çeken Prof.Dr. Selahittin Çayan “İdrar kaçırma şikayeti ile kadın cinsel disfonksiyonu arasında da bir bağlantı olduğu 1200 Türk kadınında yapılmış bir araştırma ile ortaya konmuştur. Ayrıca hem erkek hem kadın cinselliğinin diyabet, glikoz intoleransı, şişmanlık, artmış trigliserid düzeyleri, hipertansiyon gibi hastalıklardan etkilendiği bilinmektedir. Metabolik sendromu olan kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu artmaktadır” diye konuştu. Sanofi’den “Ar-Ge Çağrısı” ne sunulması hedefleniyor. Türkiye’de ilaç sektöründeki Ar-Ge yatırımlarına öncülük eden ve klinik araştırmalar alanında Sanofi Grubu’nda stratejik bir konuma sahip olan Sanofi Türkiye, bu gücünü Türkiye’de bilim alanında hizmete dönüştürmek için, bilim insanlarını “Ar-Ge Çağrısı” ile işbirliğine davet ediyor. İlaç Ar-Ge’si ve keşfi konusunda insan kaynağı yetiştirme hedefiyle Sanofi Türkiye ekibi tarafından tasarlanan AkademiKA® Programı kapsamında hayata geçirilen “Ar-Ge Çağrısı” ile karşılanmamış tıbbi ihtiyaçlara cevap verebilecek yeni fikirleri olan bilim insanlarıyla birlikte ürün geliştirerek insanlığın hizmetiOcak 2014 Sanofi Grubu’nun uzman olduğu temel tedavi alanlarında Türkiye’ de geliştirilen yüksek potansiyelli Ar-Ge projelerinin keşfedilmesinin amaçlandığı “Ar-Ge Çağrısı”, başta Üniversitelerin Tıp ve Eczacılık Fakülteleri, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümlerindeki araştırmacılar olmak üzere tüm bilim insanlarına açık. 31 Mayıs 2014 tarihine kadar başvuruların alınacağı “Ar-Ge Çağrısı”nda projeler, özgünlük, yapılabilirlik, yaygın etki ve hukuki anlamda fikri mülkiyet oluşturma niteliğine sahip olmak gibi temel kriterlere göre değerlendirilecek. Fikirlerinin yaşamları değiştirebilecek buluş olduğunu düşünenlerin “Ar-Ge Çağrısı”na katılabilmesi için, www.sanofi.com.tr veya www. akademika.org/Arge-Cagri-Projesi adresi üzerinden başvuru formunu doldurmaları yeterli. Sanofi Türkiye Medikal Direktörü Dr. Edibe Taylan projeyle ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Sanofi Grubu, bugüne kadar TürkiActual Medicine ye’de 100’ün üzerinde klinik çalışma tamamladı. 10 senedir devam eden AkademiKA® programımız ile bugüne kadar 1700’den fazla hekime ilaç araştırmaları alanında eğitim verdik Akademi - sanayii işbirliğine güzel bir örnek teşkil eden Sanofi Türkiye ve Ege Üniversitesi İnovasyon İşbirliği kapsamında ise inovatif projeler belirleme ve global Ar-Ge ekiplerimize sunma olanağımız oldu. Tüm bu gelişmeler sonucu ve 2023 vizyonuna paralel olarak; klinik araştırmalar yanında erken dönem Ar-Ge çalışmalarında da ülkemizin söz sahibi olmasını arzuluyor ve üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. “Ar-Ge Çağrısı Projesi’ ile Türkiye’deki klinik araştırmalar yatırımlarımızı bir adım ileri taşıyarak bilim insanlarını yeni ürünler geliştirmeleri için işbirliğine davet ediyoruz. Hedefimiz, Türkiye’de geliştirilen yüksek potansiyelli Ar-Ge projelerini belirlemek ve Global Ar-Ge ekibimize yeni teknoloji ve ürünlerle işbirliği ve lisans anlaşmaları fırsatları yaratmaktır.” 55 Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler Sanovel, Amerika’dan İlaç Patenti Alan İlk Türk Şirketi Oldu Ar-Ge’ye verdiği önemi bir kez daha kanıtladı. Türkiye’nin önde gelen, yüzde yüz ulusal sermayeli ilaç firmalarından Sanovel, Türk ilaç sektörü adına büyük bir başarıya imza attı. Sanovel, mide hastalıklarının tedavisi için geliştirdiği üç ilaç formülasyonu ile epilepsi tedavisi için geliştirdiği bir ilaç formülasyonuna Amerika Patent Ofisi’nden patent onayı alan ilk Türk firması oldu. İnovatif ürünlere sahip olma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Sanovel, geliştirdiği ilaç formülasyonları için Amerika’dan 2033 yılına kadar formülasyon koruma hakkı da elde etti. Epilepsi tedavisi için geliştirdiği formülasyon ile 38 Avrupa ülkesinin üye olduğu, Avrupa Patent Sistemi’nden de onay alan Sanovel, Toksöz Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Toksöz, “Türk ilaç sektörünün dünyada hak ettiği yere gelmesi için patent başvuru sayısının artmasının önemine inanıyoruz. Sanovel olarak bu yolda önemli bir aşama kat ederek Amerika Patent Ofisi’nden patent ve 2033 yılına kadar koruma hakkı alan ilk Türk ilaç firması olduk. Bu başarıdan, ülkemiz ve Türk ilaç sanayi adına, mutluluk ve gurur duyuyoruz” dedi. Ar-ge çalışmalarına her yıl yaklaşık 15 milyon dolar ayırdıklarını ifade eden Ahmet Toksöz sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz günlerde ArGe merkezimize de onay aldık. Önümüzdeki süreçte, 100 kişilik ArGe ekibimizle yeni formülasyonlar yaratmaya devam ederek, inovatif ürün yelpazemizi genişletmeyi hedefliyoruz. 2003 yılından bu yana geliştirdiğimiz formülasyonlar için ulusal ve uluslararası 400’e yakın patent başvurusunda bulunduk ve 70’in üzerinde onay aldık. Diğer başvurularımızın ise değerlendirilme süreci devam ediyor. Avrupa Patent Ofisi farmasötik başvuru listesinde 2011 yılında 14. sıradaydık. 2013 yılında yaptığımız 127 başvuru ile bu listede ilk 10 arasında yer almayı bekliyoruz. Amacımız, sıralamada üst sıralara yükselerek; Türk ilaç sanayinin inovasyon ve patent alanındaki uluslararası başarılarını da artırmak ve sektörü geleceğe taşımak.” Sanovel, piyasadaki ilaçların yan etkilerini azaltacak veya etkilerinin süresini artıracak daha stabil ve gelişmiş formülasyonlar üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Bu formülasyonlar için hem Türkiye’de hem de Avrupa ve Amerika başta olmak üzere Rusya ile Orta Asya ülkelerinde başvurular yapan Sanovel patent koruma belgelerini almaya başladı. Ulusal ve uluslararası 400’e yakın patent başvurusu bulunan Sanovel aynı zamanda, patentli formülasyonları için aldığı 20 yıllık koruma süreleri ile de önemli bir pazar payına sahip bulunuyor. Abdi İbrahim’den Gripten Korunma Tavsiyeleri Abdi İbrahim, Türkiye’de yakın zamanda ortaya çıkan ve insanları hastaneye düşürecek kadar etkili olan söz konusu grip salgınıyla mücadele için toplumu bilinçlendiriyor. Hemen tüm solunum sistemini etkileyen, bulaşıcı bir viral enfeksiyon hastalığı olan gribe karşı Abdi 56 İbrahim Medikal Direktörlüğü, konu hakkında güncel verileri gözden geçirerek, alınması gereken önlemleri kısaca sıraladı. Hastalıkla mücadelede yapılması gerekenler “gribe yakalanmadan önce” ve “grip başlangıcında” olmak üzere 2 grupta sıralandı. Actual Medicine “Gribe Yakalanmamak İçin Yapmamız Gerekenler”in başında “mümkünse ani ısı değişimleriyle vücudu yıpratmamak” ve “kapalı ortamlar dışında, açık havadayken yeterince iyi giyinmek” geliyor. Ayrıca “ellerin sık sık bol sabun ve suyla yıkanması”, “tek seferlik kağıt mendil kullanıp daha sonra çöpe atılması”, Ocak 2014 Sağlık Sektöründen KISA KISA Haberler “kolun içine öksürülmesi ve hapşırılması”, “öpüşerek ve tokalaşarak selamlaşılmaması”, “vitamin ve mineralden zengin taze meyve ve sebzeler tüketilmesi”, “yeterince sıvı alınması” gripten korunmada etkili olabiliyor. “Grip Başlangıcında” ise, hastalığın “yatak istirahati” olmadan iyileşmeyeceği gerçeğinden hareket ederek, “mutlaka birkaç gün evden çıkmayıp sıcak bir ortamda dinlenil- mesi ve yeterli süre uyunması” ve “burnun tıkalı olmaması” büyük önem taşıyor. Ayrıca, “ılık gıdalar tüketilmesi, soğuk yiyecek ve içeceklerden uzak durulması”, “yeterince sıvı alınması”, “vitamin ve mineralden zengin bol taze meyve ve sebze tüketilmesi”, “ellerin sık sık bol sabun ve suyla yıkanması” gribin daha da ilerlemesini önleyecek tedbirlerin başında geliyor. Hastalığın etrafımıza yayılmaması için de, “öpüşerek ve tokalaşarak selamlaşmaktan” uzak durmak gerekiyor. Bütün bu önlemlere rağmen, yakınmaların şiddetlenip; örneğin nefes darlığı, balgamlı öksürük, geçmeyen baş ağrısı ve düşmeyen yüksek ateş tablosunun gelişmesi halinde ise “mutlaka bir doktora başvurmak” hem kendi sağlığımız hem de yakınlarımızın sağlığı için büyük önem taşıyor. Pfizer Türkiye’ye 5 Uluslararası Ödül Birden W.E. Upjohn Ödülü, Pfizer’in dünya çapında faaliyet gösterdiği 150’ den fazla ülkedeki çalışanlar arasından, üstün katkılarıyla Pfizer’in hekim ve hastalara en iyi hizmeti sunma misyonuna destek sağlayan Pfizer çalışanlara veriliyor. Ödül, adını Pfizer’in bünyesine kattığı şirketlerden olan Upjohn Company’ nin kurucusu Dr. William E. Upjohn’dan alıyor. 1938’den bu yana bir gelenek olarak sürdürülen Upjohn Ödülleri, Upjohn Company içerisinde bir çalışanın alabileceği en üst seviyedeki ödül olarak şirket içinde önemli bir değer taşıyor. 2013’te bu önemli ödüle layık görülen Pfizer Türkiyeliler ve görevleri şöyle sıralanıyor: Pfizer Global Tedarik İş Geliştirme Müdürü Devrim Çavuşoğlu Pfizer’in Suudi Arabistan operasyonunun kuruluşundaki liderliği ve İstanbul fabrikası başta olmak üzere Gelişen Pazarlar Operasyon Birimi fabrikalarındaki Kalite, Tedarik, BT, İş Sağlığı ve Güvenliği ve İK gibi ilgili birimlerle çalışmaları ile; Bölgesel BT Direktörü Ceren Doğan Pazarlama ve Bilişim Teknolojiler (BT) işbirliği ile geliştirilerek 13 pazarda uygulamaya konan yeni, etkili, kullanışlı bir dijital kanaldan büyük sağlık profesyoneli gruplarına ulaşmayı sağlayan Sanal Kongre platformu ile; Kurumsal ve Pazarlama Etkinlikleri Takımı Lideri Müge Özdemir takım içerisinde Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) ve Sağlık Ba- kanlığı ile yakın işbirliğinin yanı sıra hukuk ve BT ile beraber Türkiye’ deki uyum ortamını başarıyla şekillendirmesi sayesinde; Onkoloji Kıdemli Medikal Müdürü Uz.Dr. Güneş Aksoy, Medikal ve Pazarlama bölümleri liderliğinde farklı disiplinlerle akciğer kanseri hastalarında uygun ALK testi ve tedavi protokolleri konularında oluşturduğu bilinçlendirme programı ile; Pfizer Türkiye Kurumsal İletişim Müdürü Yasemin Ayginin, liderliğindeki Pfizer Türkiye Kurumsal İletişim takımının Prof. Dr. İsmail Tufan, Nebil Özgentürk gibi isimlerin desteğini alarak gerçekleştirdiği yazılı, görsel ve online mecralarda başarılı sonuçlar alan “Sen Çok Yaşa” kampanya lansmanı ile ödüle layık görüldü. ARİS’ten Yeni Bir Form: altmışmgaltmıştablet Diyabet tedavisinde kullanılan, gliklazid etken maddeli Betanorm MR’ın yeni formu Türk tıbbının hizmetine sunuldu. Ocak ayının ilk haftasında Betanorm MR’ın yeni formu 60 mg, 60 tablet ambalajı ile aris ürün portföyüne eklendi. Ocak 2014 Actual Medicine Betanorm MR’ın diyabet tedavisinde kullanılmakta olan 20 mg formu, 30-60-90 tablet ambalajları ile Türk tıbbına hizmet vermeye devam ediyor. Detaylı bilgi için www.aliraif.com. tr’ yi ziyaret edebilirsiniz. 57