Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267 Nihan

advertisement
Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
Nihan AKDEMĠR1
MODA SEKTÖRÜNDE TOPLUMSAL CĠNSĠYET KAVRAMININ
VARLIĞI
Özet
Çalışma; kadın ve erkek olmanın biyolojik yönünün, yani cinsiyetin (sex),
toplum ve kültür tarafından yüklenmiş rollerce çevrelenmiş olma durumuna
karşılık gelen toplumsal cinsiyet (gender) kavramının moda sektöründeki varlığına
ilişkin yapılan araştırmayı içermektedir. Birey ve bireyin temel örtünme objesi
giysinin kimlik bağlamı ayrıca giysinin moda ile özdeşleşen ilişkisi üzerinden
toplumsal cinsiyet kavramına moda sektörünün nasıl ve ne şekilde yaklaştığı
incelenmiştir. Yapılan araştırmanın sonuçları, moda sektörünün toplumsal cinsiyet
konusuna toplumsal sorumluluk bağlamında duyarsız kalmadığını gösterirken,
yakın moda tarihine ve günümüz modasına dair incelemeler konunun biçim ve stil
olarak da var olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Kimlik, Giysi, Moda, Moda Sektörü
THE EXISTENCE OF THE CONCEPT OF GENDER IN THE FASHION
SECTOR
Abstract
This work includes the research on the existence of the concept of gender which
means encirclement of the biological aspect of being male and female with roles
given by society and culture, in the fashion sector. Then how fashion industry
approaches to the concept of gender has been also investigated with the relation of
the individual and the basic covering object of wearing in the context of identity.
The results of the research showed that the fashion sector was not insensitive to
gender issues in terms of social responsibility. Also the analysises on close fashion
history and contemporary fashion showed that the concept of gender has been in
fashion sector boths as style and forms.
Key Words: Gender, Identity, Garment, Fashion, Fashion Sector
1
Yrd. Doç,. Altınbaş Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi., [email protected]
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
1. GĠRĠġ
Psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve biyoloji gibi hem sosyal bilimlerin hem fen
bilimlerinin inceleme alanı olan cinsiyet kavramı ile başlayan toplumsal cinsiyet olgusu insan
odaklı bir konudur. Odak insan olunca, insan yaşamının en temel ihtiyaçlarından birisi olan ve
farklı sebeplerin dürtüsüyle ortaya çıkan örtünme, giyinme eyleminin varlığı da yadsınamaz bir
gerçeklikle karşımıza çıkmaktadır. İnsanın varoluşuyla başlamış ve gelişimiyle birlikle evrilmiş,
değişmiş ve günümüze kadar gelmiş olan giysi, toplumsal cinsiyet kavramının sembolik
yansımasının, kız bebeğe pembe erkek bebeğe mavi giydirilmesiyle yüklenmeye başlayan
kalıplar gibi, bir parçasıdır. Giysilerin renk ve biçimsel olarak sahip olduğu özellikler,
kültürden kültüre farklılıklar içerse dahi, genel çerçevede toplumun cinsiyete yüklediği rollerin
veya kimliğin ortaya çıkardığı „cinsiyet kimliği‟ ya da „toplumsal cinsiyet rolleri‟ gibi
kavramların da bir nevi gösterge dili olmuştur. Bu noktadan bakıldığında toplumsal cinsiyet
konusu ve giysi arasındaki ilişkinin varlığı yadsınamaz bir durum gibi görünmektedir. Giysi ve
giyinmek söz konusu olunca diğer bir nokta; „moda‟ karşımıza çıkmaktadır. Oldukça geniş
ağları olmasına rağmen moda olgusunda ilk akla gelen kıyafet olmaktadır. Moda olgusunun
globalliği sonucuna varan M.A. Deschamps‟ın (Waquet ve Laporte, 2011: 59) on iki vektörlü
moda mekanizmasının maddelerinden üç tanesinin cinsiyet, toplum ve norm olduğu da göz
önüne alınırsa, toplumsal cinsiyet ve moda arasındaki ilişki, farklı parametreler içerse bile,
önemli bir noktadır.
Çalışmanın ilk bölümünde son yıllarda üzerinde fazlaca durulan ve durulması da gereken
toplumsal cinsiyet kavramı, çalışmanın daha iyi ifade edilebilmesi ve anlaşılabilmesi için, çok
detaya girilmeden genel çerçevesinde açıklanmıştır. İkinci bölümde toplumda birey olarak var
olma dürtüsünün ve aidiyet duygusunun giysi ile ifade buluşu, kimlik giysi ilişkisi irdelenmiştir.
Bu iki bölümden referansla ve moda olgusunun giysiye verdiği öncelikle, moda dünyasında
toplumsal cinsiyetin ifade buluşu, yakın tarihten ve günümüzden örneklerle üçüncü bölümde
ortaya konulmuştur.
2. Toplumsal Cinsiyet Kavramı
Dişi-er, kadın-erkek, kadınlık-erkeklik terimlerinin anlamsal ve fonetik benzerliği, biyolojik
boyutta ve toplumsal boyutta bu benzerliklerinden kopmamakla birlikte sıyrılmaktadırlar. Bu
boyutların farklılığı çerçevesinde oluşan ve ilk olarak Freud ve psikanalitik yaklaşımı ile
kuramsal olarak ifade edilmiş olan toplumsal cinsiyet kavramına ilişkin literatürde farklı
terminolojilerin kullanıldığı ve içerik tanımlamalarının yapıldığı görülmektedir. “Biyolojik
temeli olan farklılıkların cinsiyet, sosyokültürel temeli olan farklılıkların da toplumsal cinsiyet
ile ifade edilmesi gerektiğini savunanlar olduğu gibi, kadınlarla erkekler arasındaki farklılıkların
ikisinden de kaynaklandığını ileri sürenlerde vardır” (Dökmen, 2016: 18). Genel çerçevede;
kadın ya da erkek olmanın biyolojik yönüne „cinsiyet/sex‟ terimi, bireyin biyolojik yapısıyla
ilişkili olarak toplumun ve kültürün bireye yüklediği anlama ve beklentilere ise „toplumsal
cinsiyet/gender‟ terimi karşılık gelmektedir.
Bilimsel araştırmaların bu konuyu 1970lerde ele aldığı bilinse de üzerinde daha fazla durulmaya
başladığı zamanlar 90ların sonrasında olmuştur. 1970‟lerin başından itibaren kullanılmaya
başlayan toplumsal cinsiyet kavramını sosyolojiye dâhil eden Ann Oakley, 1972 yılında
yayımlanan Sex, Gender and Society'de cinsiyeti (seks) biyolojik açıdan erkek/kadın ayrımı,
toplumsal cinsiyeti (gender) erkeklik ile kadınlık arasındaki toplumsal bakımdan eşitsiz
bölünmeye gönderme yaparak ifade etmiştir (Pilcher ve Whelehan, 2004: 56, Vatandaş, 2007).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
250
Nihan Akdemir
Aynı zamanda Oakley‟in “toplumsal cinsiyet bir kültür meselesidir. Erkek ve kadınların eril ve
dişil olarak sosyal sınıflandırmasına işaret eder” dediği belirtilmektedir (Bhasin, 2003: 2).
Tarihsel sürecinde konuya ilişkin yapılan sosyolojik ve psikolojik çalışmalar ve
araştırmalar toplumsal cinsiyet kavramı ile ilişkilendirilen; toplumsal cinsiyet farklılıkları,
toplumsal cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet kalıp yargıları gibi
diğer alt kavramları da ortaya çıkartmıştır.
Kadın ve erkeğin doğuştan sahip olduğu biyolojik farklılıklar „cinsiyet farklılıkları‟
olarak tanımlanırken, toplum tarafından cinsiyete uygun bulunan farklılıklar ise „toplumsal
cinsiyet farklılıkları‟ olarak tanımlanmaktadır. “Biyolojik cinsiyet farklılıkları öğrenilmemiş,
doğuştan getirilen özellikler bakımından kadınlarla erkekler arasında gözlenen farklılıklardır.
Toplumsal cinsiyet farklılıkları ise öğrenilen, sosyalleşme sürecinde kazanılan özellikler
bakımından insanlar arasında gözlenen farklılıklardır. Toplumsal cinsiyet farklılıkları, bireyden
bireye, kültürden kültüre bazı değişimler gösterir” (Dökmen, 2016: 25).
Toplumsal bir varlık olarak insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve
özelliklerin bütünü olarak açıklanan kimlik kavramı, biyolojik ve toplum bağlamında cinsiyet
kimliği ve toplumsal cinsiyet kimliği olarak ifade edilmektedir. Bir kadın ya da erkek olmanın
öznel durumunu ifade eden cinsiyet kimliğini belirlemede bazı bireyler güçlük çekebilirler.
“Örneğin, transseksüeller, biyolojik olarak cinsiyetlerini bilirler ama bunu kabul edemezler,
psikolojik olarak, kendilerini diğer cinsiyette hissederler” (Dökmen, 2016: 27). “Cinsiyet ile
edinilmiş kimlik kişilerde içinde yaşanılan toplumun onlara uygun gördüğü şekillerde var
olmaktadır. Yani kişi doğum ile kazanmış olduğu cinsiyet kimliğini sonra toplumsal yaşantısı
sonucu kazandığı özelliklerle bütünler.” (Sankır, 2010). Bu bütünleme, yüklenilen rollerle
birlikte toplumsal cinsiyet kimliğini oluşturmaktadır.
Toplumsal cinsiyet rolleri ile toplumsal cinsiyet ilişkileri arasında, yakın bir bağlantının
olduğu söylenebilir. Çünkü “cinsiyet rollerinin tarihsel kökenine gelince, pek çok sosyal
bilimci, erkek-kadın ayrımcılığının temelini iş bölümü sürecinin başlamasında bulmuşlardır”
(Vatandaş, 2007). “Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kendini gösterdiği en temel durumlardan
biri olan toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü ya da cinsiyete dayalı iş bölümü kavramı
başlangıçta etnologlar tarafından, inceledikleri toplumlarda işlerin erkeklerle kadınlar arasında
„tamamlayıcı‟ biçimde paylaşılmasını dile getirmek için kullanılmıştır” (Erdoğan, 2010: 11).
Bu nokta Freud‟un „anatomi kaderdir‟ ifadesini destekleyen „doğacı argüman‟ fikrinin; iki
cinsiyet arasındaki sosyal farklılıkların doğrudan biyolojik farklılıklardan kaynaklandığı,
erkekler ve kadınlar arasındaki fiziksel farklardan dolayı mevcut toplumsal cinsel işbölümünün
toplumsal açıdan doğal ve verimli olduğu kanaatine yakındır. Buna karşılık „gelişmeci
argüman‟ cinsiyet rollerinin biyolojik olarak değil, kültürel olarak belirlendiği ve sosyal olarak
inşa edildiği inancına dayanmaktadır (Slattery, 2015: 342).
Yeni doğduğu zaman sadece cinsiyete sahip olan bir bebek, henüz toplumsal cinsiyete
ilişkin bir kimliğe sahip değilken, öğrenmeyle gelişen toplumsal sürecinde cinsiyetine bağlı
olarak kendisine yüklenen bir takım kaidelerle ve kendisinden beklenen davranışlarla
şekillendirilmeye başlar. Bu noktadaki durum, toplumsal cinsiyet rollerinin varlığına ilişkindir.
Kadınlık ve erkeklik olarak tanımlanan toplumsal cinsiyet rolleri, toplumun bireyden istediği
davranış olarak ifade edilebilir. “Ralf Dahrendorf gibi genel rol teorisi savunucuları, cinsiyet
rollerinin sosyoloji ve psikolojinin sınırında durduğunu iddia etmektedirler. Bu baskın cinsiyet
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
251
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
rolü teorisine göre, cinsiyet rollerinin öğrenilmesi, toplumsallaşması veya içselleştirme
aracılığıyla gerçekleşmektedir. Öğrenmeyi temel alan bu yaklaşıma göre, cinsiyet rolleri başka
bir şey nasıl öğreniliyorsa öyle öğrenilmektedir” (Vatandaş, 2007). Bem (1983) ise insanların
cinsiyet rollerini benimseme bakımından çeşitlendiğini ileri sürmüştür. Bazıları kendi
cinsiyetine geleneksel olarak uygun bulunan rolleri benimseyebilir (kadınsı kadın-erkeksi erkek
gibi). Bazıları ise cinsiyetine geleneksel olarak uygun bulunmayan rolleri benimseyebilir
(kadınsı erkek- erkeksi kadın gibi). Bazıları ise hem kendi cinsiyetine hem karşı cinsiyete uygun
bulunan rolleri benimseyebilir (hem kadınsı hem erkeksi gibi). Ayrıca Bem ne kadınsı ne
erkeksi yani farklılaşmamış toplumsal cinsiyet rollerinin varlığından da bahsetmiştir. Fakat
“karşı cinsiyet rolünü benimsemiş bireyin cinsel çekimle kendi cinsiyetine yönelmesi de söz
konusu değildir. Örneğin, kadınsı cinsiyet rolünü benimsemiş bir erkeğin ille de eşcinsel olması
söz konusu değildir” (Dökmen, 2016: 22). “Toplumsal cinsiyet rollerini yaşamak hem kadın
hem de erkek açısından zorlayıcı bir yapı oluşturur. Kadınlar „iyi anne‟ „iyi bir eş‟ olmak
zorundadır, ev ekonomisinden anlamaları gerekir, çocuğun eğitiminden sorumlu kişidir, aile içi
ilişkilerde dengeleyici olması beklenir, kendine iyi bakmalıdır. Erkeklerden ise her zaman güçlü
olması beklenir, ağlamamaları gerekir, askere gitmelidir, evin geçimini sağlamalar gerekir”
(Şimşekcan ve Kara, 2016).
Bütün olarak bir grubun davranışları, özellikleri hakkında genelleşmiş inançlar ve katı fikirler
olarak ifade edilen kalıpyargılar (stereotip), toplumsal cinsiyet konusunda da bulunmaktadır.
Kategorileştirilen ve kolayca değişmeyen toplumsal cinsiyet kalıyargıları; cinsiyet rollerinde
kadınları kadınsı, erkekleri de erkeksi olarak nitelendirilebilecek özellikleri taşıması gerekliliği
şeklindeki kalıplaşmış inanç, düşünce olarak açılanabilir.
3. Giysi-Kimlik ĠliĢkisi
Giyilmek için yapılmış her türlü giyim eşyasının ortak adı, giyim, giyecek „giysi‟ olarak
tanımlanmaktadır. İnsanların örtünme güdüsüyle beraber ortaya çıkmış, değişen ve gelişen
toplumsal yaşam, teknoloji gibi etmenlere bağlı olarak da süregelmiştir. Giysi, insanlığın
kaydettiği aşamalarla değişmiş, yere zamana ve mekâna göre farklı formlara girmiştir.
Giysilerin sahip olduğu anlamsal değerler ve semboller ise toplumsal yapıdan yani
toplumun biçimlere, renklere vs.ye yüklediği anlamlardan kaynaklanmaktadır. “Giysi, bütün
toplum ve kültürlerde, bir toplumdan diğerine, en yetkin bireysel ve toplumsal özdeşleşme
faktörüdür” (Waquet ve Laporte, 2011: 77). Ayrıca giyim ve toplum arasındaki ilişki, kimlik
oluşumunun kolektif yapısından dolayı da örtüşmektedir. Çünkü kimlik kavramı, kişilik
kavramının bireyin kendisini toplum içinde bir özne olarak tanımasında ve tanımlamasında
bireysel bir düzlemde ilerlemesinden farklı olarak toplumsal bir düzlemde ilerlemektedir.
Bireyin kişiliğini ve kimliğini ifade etmesinde önemli iletişim aracı olan giysi ve giyinmek,
bir anlamda kişiler arasındaki simgesel sınırların belirlenmesinde işlev gören bir “kimlikleşme”
aracıdır da. Çünkü giysi genellikle cinsiyetleri, yaşı, mesleki işlevi ve toplumsal mevkii ayırt
etmeyi sağlamaktadır ve bu simgeler başkası tarafından derhal okunabilmektedir. Bir gruba
dâhil olma, karşıtlık, uyumluluk, uyumsuzluk, kabul ediş ya da red, giysi yoluyla ifade
bulabilmektedir.
Toplumsal statünün ve cinsiyetin en belirgin göstergelerinden biri olan ve bu nedenle
sembolik sınırların korunmasında ya da yıkılmasında etkili olan giyim, tüketimin en görünür
biçimlerinden biri olarak, kimliğin kurulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Horn ve Gurel
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
252
Nihan Akdemir
(1975:2) “sözsüz bir dil olarak giyim, diğerleri ile sosyal statünün, mesleğin, rolün, kendine
güvenin, zekânın, rahatlığın, bireyselliğin ve diğer kişisel özelliklerin bir belirteci olarak
iletişim kurar” demektedirler. Flogel de, 1930'larda yayınlanan "Giysilerin Psikolojisi" adlı
kitabında giyinmenin temel niteliklerini açıklarken „Cinsel Kimlik‟ maddesinde kadınlığımızı
ya da erkekliğimizi algılama biçimimizi belirler, demiştir (Göksel, 2007).
Kimlik giysi arasındaki ilişkinin çok daha eski dönemlerde var olduğu bilinmektedir. Örneğin;
M.Ö. 509-M.Ö. 476 döneminde Roma İmparatorluğunda rütbe ve statü, toganın kimler
tarafından giyileceğini ve bu togaların ne renk olacağını belirleyen etkenlerden biriydi. Sadece
hükümdar mor renk toga giyebiliyordu. “Düşünülebilecek her giysi, çok çeşitli tarz, renk,
kesim, doku ve kumaşlardan olabilir. Moda ve giyim, bu giysilerin kültürel ve toplumsal bir
kimlik oluşturmak ve ortaya koymak amacıyla kullanıldıkları alanlardadır” (Barnard, 2002:
194). Örneğin; genç Afro-Amerikalı Zooty‟lerin salon takım elbiselerini biçimsel olarak
değiştirerek tasarladıkları „zoot suits‟, yalıtılmış siyah Amerikalı gençlerin kendilerine ayrı,
olumlu bir kimlik oluşturma çabasının parçasıydı.
Chaney da (1999: 60) "modaya uymak, hem toplumsal kimliğimizi onaylayan, bütünün
içeriğinde olduğumuz ve onun bir parçasını oluşturduğumuzu belirleyen bir göstergedir, hem de
aynı zamanda, birey olarak kendinizi başkalarından ayırt etmenizi sağlar" derken giysi kimlik
moda arasındaki ilişkiden bahsetmektedir.
4. Moda, Giyim ve Toplumsal Cinsiyet
Moda olgusunun belirleyici özü değişimdir. Polhemus (1994); modanın bir toplumsal
değişim ideolojisi ile görülmesini, değişimin mümkün ve arzu edilir bir hal olmasıyla izah
etmektedir. Moda olgusuna ilişkin diğer bir öz ise yeniliktir. Koeing (1973: 77) insan türünün
herhangi bir yeniliğe olan açıklığının başka pek çok veçhesi de bulunan moda yönelimli
davranışın bir şekilde esası olduğunu ifade ederken modanın değişken yapısının insanın
değişme olan yatkınlığı ile örtüştüğünden bahsetmektedir. Bu bağlamlar moda, cinsiyet ve
toplumsal cinsiyet çerçevesinde değerlendirilecek olursa, öncesinde tarihsel bir giriş yapmak
yerinde olacaktır.
Erken moda kuramcılarından Simmel ve Veblen moda kavramını kadınların sosyal
konumları ile ilişkilendirmişlerdir. Onlara göre kadının toplumdaki görünürlüğü, sadece
„kadınlık‟ olarak, burjuva erkeğin zenginliğinin kadın üzerinden şıklıkla sergilenmesinin bir
aracı olmuştur (Simmel, 1957 (1904), Veblen 2005 (1899). Hâlbuki daha eski dönemlere
bakıldığı zaman „şıklık‟ kavramı her hangi bir cinsiyete tabi olmamıştır. Şık, bakımlı ve güzel
olmak hem erkeğe hem kadına ait kavramlar olarak benimsenmiştir. “Moda her zaman
toplumsal cinsiyete sahip bir olgu değildi, hem kadınlar, hem erkekler 18. Yüzyıla kadar
kendilerini özenle hazırlanmış kostümlerle giydirdiler…Aristokrasinin ve onlara özenen
burjuvanın erkeleri ve kadınları bol dantelli, pahalı kadifelerden, kusursuz ipeklerden oluşan
görünümleri tercih ettiler, son derece süslü ayakkabılar giydiler, saç modelleri ve peruklar
kullandılar” (Kawamura, 2016: 28). “İpekten pembe bir takım elbise, altın ve gümüş nakışlar ve
mücevherler mükemmelen erkeksi kabul edilirdi”(Steele, 1988). Bu dönemlerde giysinin
şıklığı, giyenin sosyal konumun ne denli yüksek olduğunu aşikâr kılmaktaydı. Bu noktalar bir
önceki bölümde bahsedilen, kimliğinin sosyal statü ile ilişkilendirildiği ve bunun giysi gösterge
yoluyla ifadesine örnek teşkil etmektedir. Moda, 19. Yüzyılda kadınsılaştırılmıştır ve giysideki
toplumsal cinsiyet farkının temsili sosyal sınıfın temsilinden daha güçlü bir hal almıştır (Hunt
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
253
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
1996, Kawamura, 2016: 29). Burada bahsedilen modanın kadınsılaştırılmasından kasıt,
modanın, giyinmenin, süslenmenin, şıklığın kadınlara ithaf edilmesidir. Moda kadınsallaşırken,
18. Yüzyılın sonunda burjuva erkeği Flugel‟in „bütün giysi tarihindeki en dikkate değer olay‟
diye tarif ettiği „büyük erkesi feragat‟ olarak isimlendirilen geçişi yaşamıştır ve bütün parlak
renklerinden, neşeli ve çeşit çeşit kullandıkları aksesuarlarından vazgeçerek bunları tamamen
kadınların tasarrufuna bırakmışlardır (Flogel, 1930: 111, Kawamura, 2016: 29). Bir giysinin
biçim, kullanım ve renginin zaman içindeki gelişiminin bu giysiyi giyen kadın ve erkeğin
toplumsal değişimi ile toplumun kendi değişimini ortaya koyduğunu ifade eden Waquet ve
Laporte‟nin (2011: 76) görüşleri Flogel‟in ifadeleriyle şöyle örtüşmektedir: “Devrim
koşullarında burjuvazi kendi kökenlerini belirgin kılmaya ve aristokrasiden ayrılmaya önem
verir. İngiliz etkisi altında burjuvalar, süssüz, gösterişsiz, örnek ağırbaşlılıkla bir giysi
benimseyeceklerdir. 19. Yüzyıl burjuvasının siyah giysisi aynı modelden geliyor gibidir ve
saray soylularının görünümünü reddeden mutlak erk sahibi bu burjuvazinin ruh halini
simgelemektedir. Ahlak, ciddiyet, ağırbaşlılık, çalışma ve kendine hâkimiyet, bu egemen grup
değerler, giyside temsil edilir”. Fakat bu açıklamaları hem destekleyen hem de eklemeler yapan
farklı görüşlerde vardır: Modanın kadınsılaşmasının, Avrupa aristokrasinin reddedilmesi ve
Fransız Devrimi ile ilintili olsa da, 1789‟dan çok önce başlamış olan burjuvazinin egemenliği
hareketi ile bağlantılı olduğunu da söylenmektedir. Ayrıca; sıkı çalışma, ağırbaşlılık, tutumluluk
ve kişisel ekonomik ilerleme gibi Protestanlıkla uyumlu değerlerin belirgin biçimde Avrupa
toplumunun dönüşümünde rol oynamasının muhtemelen erkelerin ve kadınların birbirlerinden
bu denli farklı giyinmelerine neden olanında temelde burjuvazilerin bu ahlaki değerleri
yansıtma arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir (Hunt, 1996; Weber, 1947; Davis, 1992;
Kawamura, 2016). “Kral I. Charles‟ın 1649 yılında infazının ardından İngiltere, başında Oliver
Cromwell‟in olduğu ve İngiliz Devletler Topluluğu olarak adlandırılan bir ülke oldu. Bir
Protestan ve Püriten olan Cromwell, insanların dindar bir yaşam sürmeleri ve yalnızca ihtiyaca
yönelik sade kıyafetler giymeleri gerektiğine inanıyordu. Ona karşı olan kral taraftarları ise
monarşiye dönüşü destekliyor ve Fransız modasından esintiler taşıyan süslü kıyafetler
giyiyorlardı” (Ed. Orsborne, 2013: 128). Bu argümanlar ve ilişkilendirmeler şu alıntıyla
desteklenebilir: On emir kitaplarının beşincisi olan Deutéronome, XXII, 5‟de “öncelikle
cinsiyetleri ayırt etmek gerekir. Kadın erkek gibi giyinmemelidir, erkek de kadın giysisi
giymemelidir: kim ki böyle davranır, Efendimiz Tanrı‟yı tiksindirir” (Waquet ve Laporte, 2011:
61).
Bu noktayı moda tarihinden görseller ile de ortaya koymak gerekirse, Resim 1‟de yer alan
Antik Mısır Dönemine (M.Ö. 1330) ait Tutankhamun ve karısı Ankhesenamun‟un
giysilerindeki süslemeler, renkli başlıklar benzerdir. “Tutankhamun ve Ankhesenamun
gösterişli başlıklar ve çivit mavisi peruklar takmış. Firavun elbisesi süslü kemerlerle bele
bağlanmış, Ankhesenamun‟un elbisesi ise farklı yönlere doğru pililenerek bütün vücudunu
sarmış” (Ed. Orsborne, 2013: 17). 1613 yılında resmedilen ve 4. Dorset Kontu, Edward
Sackville‟in pahalı ve gösterişli kıyafetlerini betimleyen William Larkin „in yapmış olduğu
Resim 2‟de yer alan tablodaki giysinin her parçasının ayrı ayrı süslenmiş olduğu görülmektedir.
Ayakkabılardaki dekoratif detaylar ise cinsiyet farkı gözetmeksizin Rönesans ihtişamının
olduğu dönemlerde (1450-1624) erkek giyim kuşamındaki şıklığı göstermektedir. Abartılı
kıyafetleri ve saç biçimleri olan ve „Macaroni‟ olarak adlandırılan erkek stilinin yerini İngiliz
tarzı spor kıyafetlerden esinlenerek ortaya çıkartılan „Dandy‟ stilinin almasıyla gösterişli erkek
kıyafetlerinin son çırpınışlarının görüldüğü 1770‟lerden sonra, erkek giyiminde ağırbaşlı ve
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
254
Nihan Akdemir
sadeleşmeye giden bir dönem başlamıştır. Resim 3‟de bu değişimin öncüsü, moda ikonu olan
Bryan („Beau‟) Brumell‟e ait görsel yer almaktadır. Beyaz, kolalı sade keten gömlek, vücuda
oturan yelek, ön kısmı açık, çatal kuyruklu koyu renk ceket ve vücuda oturan uzun pantolonla
oluşan dandy look‟un en süslü unsuru ise pirinç düğmelerdir. Bu süreçler toplumsal cinsiyet
kavramın değişen toplum yapısıyla paralel olarak giyim kuşam ve moda davaroluşunun
zamanları olmuştur. Aşağıdaki resimlere bakınca da bu değişimi görebilmekteyiz.
Resim 1
Resim2
Resim 3
Resim 1. Kraliyet Elbisesi, Antik Mısır, (Ed. Orsborne, 2013: 17)
Resim 2. 4. Dorset Kontu, Edward Sackville, Ressam William Larkin,1613, (Ed. Orsborne,
2013: 104)
Resim 3. Brumell, Ressam Robert Dighton, 1805, (Ed. Orsborne, 2013: 182)
Erkek kadın giyim ayrımlarının belirginleşmesiyle modanın kadın ve kadınlıkla
ilişkilendirilmesi fikrinin genişlemesi ise kadın çevrelerce tepki gösterilmesine sebep olmuştur.
“Feminist akademisyenler ve yazarlar modaya ve modaya uyanlara çok karşı olmuşlardır”
(Kawamura, 2016: 30). İlk tepki geç 18. Yüzyılda Mary Wollstonecraft‟nın moda tavrının bir
kölelik, süslenmeye duyulan büyük ilginin ise zekâ geriliğine delalet ettiğine dair görüşlerinin
feminist bir eğilimle tepkisel olarak yer aldığı 1792‟de yayınlanan kitabında dile getirilmiştir.
(A Vindication of the Rights of Woman: with Strictures on Political and Moral Subjects adlı
kitap). Wilson da (1985: 13) modanın feministler için bugün de daha önceki zamanlarda da bir
sorun kaynağı olduğunu ifade ederken “feminist teori toplumsal cinsiyetin teorileştirilmesidir
ve neredeyse bütün bilinen toplumlarda toplumsal cinsiyet ayrımı kadını itaatkâr bir konuma
yerleştirir. Feminizmde alışılageldik biçimleriyle modaya uygun giyinme ya da güzelleşme
itaatkârlığın ifadesi olarak görülür; kadınları kendilerine dayatılan baskıya bağlayan moda ve
kozmetiktir” demektedir. Fakat bu düşüncenin moda endüstrisinin gelişim ve büyüme hızını
değiştirmediği de aşikârdır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
255
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
Modanın iki önemli niteliği olan yenilik ve değişim üzerine tesis edilen kadın
modasında, modaya cinsiyetçilik perspektifinden bakışın reddedilişi, toplumsal cinsiyet
rollerine ve kalıp yargılarına tepki olarak değerlendirebilecek, moda tarihindeki önemli
örneklerden biri „Le Smoking‟ smokinleri ile Yves Saint Laurent‟e (YSL) aittir (Resim 4).
“Cinsel devrim ve kadınların özgürleşmesi kadınların iş ortamına girmek için daha fazla
çabalamalarına ve sonuç olarak da erkek modasının unsurlarından etkilenmelerine neden oldu.
Fransız Tasarımcı YSL etkileyici ama tartışmalara neden olan „Le Smoking‟ smokinleri 1966
yılında tasarladı” (Ed. Orsborne, 2013: 372). Bu smokinlerin tasarlandığı tarih itibariyle
toplumsal yapıyla yine bir paralellik içinde olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü
“…kalıpyargılar, ayrımcılık, ön yargılar sosyal psikolojinin eski konularından olmasına karşın
cinsiyet temelli, özellikle de kadınlara yönelik kalıpyargılar, ayrımcılık gibi konular ancak kadın
hareketinden sonra, yani 1960‟ların sonunda ve 1970‟lerde ele alınmaya başlamıştır” (Burn
1996, aktaran Dökmen, 2016: 38). Androjen tarz olarak ifade edilen bu smokinlerin benzerleri
YSL‟nin sonraki koleksiyonlarında tekrarlanmış ve diğer tasarımcıların da benzer koleksiyonlar
hazırlamalarının yolunu açmıştır. Fakat bu smokinlerin toplum ve moda dünyasında kabulü ise
biraz sancılı olmuştur. Ünlü gazeteci Nan Kempner‟in, New York‟taki Le Côte Basque
restorandan YSL tuxedo suit (smokin) ile androjen bir görünüme sahip olduğu için geri
çevrilmesi, Kempner‟in pantolonunu indirerek ceketini kısa elbise şeklinde kullanıp içeri
girmesi hem moda hem sosyal anlamda son derece ses getiren bir olay olarak tarihe geçmiştir
(Shardlow, 2011).
Bem‟in Cinsiyet Rolü Envanterinde karşımıza çıkan „androjen‟ terimi, erkeksilik
(masculinity) ve kadınsılık (femininity) olarak 1930‟lardan 1970‟lere kadar kişiliğe yansıyan
tek boyutlu psikolojik özellik olarak görülen toplumsal cinsiyet kavramının 1970‟lerden sonra
erkeksiliğin ve kadınsılığın birbirinden bağımsız olduğu fikrine dayanmaktadır. “Adrojenlik
(androgyny), kelime olarak Yunancada erkek anlamına gelen „andro‟ ile kadın anlamına gelen
„gyne‟ kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş bir terimdir; geleneksel erkeksi ve kadınsı
kategorilerine bir karşı çıkışın ve insanların hem kadınsı hem erkeksi olabileceklerinin
ifadesidir. Hem erkeksi hem kadınsı özellikleri yüksek düzeyde gösteren kişilere de Androjen
(androgynous) denilir” (Dökmen, 2016: 74). Ayrıca feminen ve maskülen özellikleri düşük
düzeylerde olan bireyler “kayıtsız” olarak tanımlanmaktadır (Özkan ve Lajunen, 2005).
Moda tasarım terimi olarak baktığımız zamanda androjen “erkeksi ve kadınsı
özelliklerin tek bir modelde harmanlanması ya da belirgin cinsiyet kimliğinin eksikliği. Moda
da, tüvit ve kadife benzeri kumaşların kullanımıyla kuvvetlendirilmiş üniformalar, askeri
ceketler, trençkotlar ve büyük beden gömleklerle ifade edilir. Giorgio Armani, ,Pierre Cardin ve
Helmut Lang, adrojen devrim bağlamında çalışan tasarımcılardır. Androjenlik var olan
konseptlere seksilikten çok cinsiyetsizlikle meydan okuyan bir moda tarzıdır” (Ambrose ve
Harris, 2012: 22) denilmektedir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
256
Nihan Akdemir
Resim 4. „Le Smoking‟, Yves Saint Laurent, 1966.
https://www.designer-vintage.com/en/masterclass/article/masterclass-yves-saint-laurent-s-lesmoking
Aynı dönmelerde unisex (tek cins) terimiyle toplumsal cinsiyet ayrımına karşı bir
duruşu olan jean pantolonlar Amerika Birleşik Devletleri‟nde ve hızlı bir şekilde Avrupa‟da
genellikle bedene yabancılaştırıcı gelen ritüellerden ve toplumsal rollerden kurtuluşun
giyimdeki simgesi olmuştur. “Bu anlamda o dönemde egemen modanın reddinin işareti,
toplumsal ve cinsel ayrımları reddeden, grup halinde oluşmuş bir kuşağın gençlerin amblemi
olmuştur. O zamandan beri, Asya da dâhil, insanlığın dörtte üçündeki bütün toplumsal
kategoriler tarafından benimsenmiştir” (Waquet ve Laporte, 2011: 73).
Günümüzde kadınlara özgü olan topuklu ayakkabılar ise 60‟lar ve 70‟lerde cinsiyet
ayrımına tabi değillerdi (Resim 5). “Tasarımcılar, 1967 yılından itibaren en son 1940larda
popüler olan platform topuk ayakkabıların hem kadınlar hem de erkekler arasında
popülerleşmesini sağladı. Elton John ve David Bowie gibi İngiliz müzisyenler bu tarzı modada
psikedelik hareketinin bir parçası olarak benimsediler” (Ed. Orsborne, 2013: 372).
Resim 5. Elton John. https://tr.pinterest.com/pin/366058275933079202/
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
257
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
Modayı “toplum içinde kendimizi kültürel olarak konumlandırmamızın bir yolu‟ olarak
tanımlayan moda çalışmaları alanında doktora sahibi Philip Warkander‟ın ifadesi üzerinden
moda sektöründe kimliğin ifade buluşunda, toplumsal cinsiyet kavramının ilk bölümde de
vurgulanan kalıpyargılarla ilişkilendirilebilecek sınırlandırmalarına yönelik olarak
değerlendirebilecek bir örnek Minna Palmquist‟in çalışmalarıdır. Tasarımlarında temel sorunsal
olarak kadının ve bedeninin ne olmasına izin verildiğinden ve ne olmaya zorlandığından yola
çıkarak beden üzerine yoğunlaşan Palmquist‟ın bu düşünceyle ortaya koyduğu tasarımlarını bir
nevi toplumsal cinsiyet kalıpyargılarına karşı bir duruş olarak değerlendirmek mümkündür.
Palmquist, 2007–2015 yılları arasında çıkardığı koleksiyonlarında intimately social (mahrem
sosyallik) adını verdiği bir kavramı incelemiştir. Tasarımları, „mahrem, fiziksel bedenle sosyal
olarak kabul edilebilir, görülen, arzulanan beden ideali arasındaki çatışma‟ ve „gerçeklik, kişisel
arzular ve başkalarının beklentileri arasındaki çatışma‟ meselelerini irdelemektedir. „İdeal‟, taş
manken bedenine karşı gerçek, akan, kokan, kıvrılan bedeni ele alan kıyafetler bir cevap
olmaktan ziyade bir soru işaretini temsil etmektedir ve „moda dünyasının üzerinde kurulduğu
kural ve normlar üzerine şekilsel bir tartışma‟ olarak yaklaşmaktadır (Çakmak, 2017).
258
Resim 6
Resim 7
Resim 6. Minna Palmquist tasarımı http://trendvisions.lancia.it/en/article/women-on-the-vergeof-a-nervous-breakdown-intimately-social-9-12-by-minna-palmqvist
Resim 7. Fashion show by MINNAPALMQVIST for the S/S 15 collection. Shown during the
Fashion
Week
at
Bukowskis
in
Stockholm,
August
2014.
http://chentinell.com/commissions/intimately-social-s-s15/
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
Nihan Akdemir
Toplumsal cinsiyet eşitliğini dile getiren başka bir çalışma ise H&M markasında görülmektedir
(Resim 8). Markanın sonbahar 2016 reklam videosuna bakıldığı zaman kadına yönelik birçok
noktadaki ayrımcılığın dile getirilmiş olduğu görülmektedir. Bu reklamı toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanmasında medyanın rolü üzerinden değerlendirmek gerekirse, insanların
televizyon izleme, gazete ve dergi okuma alışkanlıklarının hayatlarında belli bir zaman dilimine
hâkim olduğu da göz önüne alındığında, önemli bir girişim olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Fakat öncesinde „temsil‟ kavramının medyada kadının temsilinde oynadığı rol, yani
kadının medya organlarındaki temsil ediliş biçimleri üzere yapılan değerlendirmelerden ve bazı
eleştirilerden bahsetmek yerinde olacaktır. Tanrıöver (2016), “kadınlar medyada temsil
edilirken çeşitli kalıpların içine sokulmakta, diğer bir değişle egemen ideolojiler bağlamında
çeşitli roller içinde sunulmaktadır” demektedir. Erdoğan‟da (2010: 16) “medya metinlerinde
kadın çoğu zaman basmakalıp iki tipleme içerisinde yer almaktadır: ya fettan ve kötü kadın ya
da toplumun atfettiği rollere uygun olarak anne ve iyi eş olarak kadın” şeklinde konuyu dile
getirmiştir. “Ayrıca kadınlar bedene indirgenmekte, ilgi çekme, izlenirliği artırma ve sansasyon
yaratma kaygılarıyla kadınlar bedenleri üzerlerinden sömürülmektedirler.
Toplumsal
dinamiklere koşut olarak kadının yaşamındaki değişimler ve yeni sorunlar medya metinlerinde
ihmal edilmekte, farklı kadınlık durumları medya metinlerinde temsil edilmemektedir” (Bek ve
Binark, 2000).
Bu noktadan yola çıkarak H&M reklam vidosuna dönülecek olunursa bu reklam
videosunun yukarıdaki eleştirilerin dışında kaldığı söylenebilir. Çünkü bu video kadınlığa ve
cinsiyete yüklenen normlara ve rollere karşı eleştirel bir duruş sergilemektedir. Reklam
videosunda kullanılan mankenlerden biri 73 yaşındaki aktris Lauren Hutton‟dır ve üzerinde
smokiniyle ruhundaki dinamik kadını dışa vurmaktadır. Videoda dolgun bir kadın iç çamaşırıyla
kendini hayran hayran seyretmektedir. Bu noktalar moda dünyasının yaratmış olduğu o
mükemmel „model‟ kavramına zıt karelerdir tıpkı Palmquist‟in koleksiyonlarının
sergilenmesinde profesyonel mankenlerle birlikte sokaktaki sıradan insanları da podyuma
taşıması gibi… Trans manken Hari Nef‟da H&M videosunda bütün androjen kimliği ile
karşımıza çıkmaktadır. “Çok ses getiren bu videoda, kimisi diğerlerinden daha ünlü olan farklı
vücut tiplerinde kadınlar Lion Babe ikilisinin “She‟s a Lady” şarkısı eşliğinde hayatlarını
yaşıyorlar… Kaslı bedenler, yaşlı bedenler, kısacık kazıtılmış saçlarla uzayan örnekler; arkada
çalan müzikle birleştirilerek bir “lady/hanımefendi” olmanın sonsuz biçimi olduğu resmi çizen
bir video.” (Çakmak, 2017). Ayrıca toplumsal yaşamın içinde özellikle de toplu taşım
araçlarında erkeklerin rahat ve beden diliyle kurdukları hâkimiyet tavırlarına yönelik sürekli
gündeme gelen eleştirinin de H&M reklam videosunda yer bulduğu görülmektedir (Resim 9).
Bu videonun youtube kanalında dört milyonun üzerinde bir sayıyla izlenmiş olması bir nevi
insanların toplumsal cinsiyet konusundaki duyarlılığını da gösteriyor olabilir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
259
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
Resim 8. H&M A/W 2016, https://www.youtube.com/watch?v=8-RY6fWVrQ0
Resim 9. H&M A/W 2016, https://www.youtube.com/watch?v=8-RY6fWVrQ0
Konusu kadınlık olan bu reklam kampanyasından farklı olarak, toplumsal cinsiyet konusunun
erkek cephesine bakılacak olursa, erkeklik kavramının toplumsal değerler ve görünüş açısından
değiştiğine yönelik görüşler ve görüntüler de bulunmaktadır.
Öncelikli olarak toplumsal değerlerdeki değişimler bağlamında ele alırsak;
Bourdieu‟nün „Eril Tahakküm‟u toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin vurgulanmasına yönelik olarak
değerlendirebilir. “Bourdieu‟nün esas kaygısı cinsiyetler arasındaki eşitsiz ilişkilerini
doğallaştıran her türlü etkiyi açığa çıkarmak ve bu etkilerin iktidarın toplumsal temelleri
üzerinde nasıl inşa edildiğini göstermektir“ (Maton, 2005). Bourdieu‟nün eşitsizliğe dayanan
cinsiyet düzenini doğallaştırılmış görüntüsünden arındırmak ile ilgili düşünceleri çerçevesinde
Türk (2007) “Patriarşik bir toplumsal cinsiyet düzeni içinde işleyen ve tarihsel ve toplumsal
olarak kurulmuş olan hegemonik erkeklik, belirli şartlar altında mücadeleye ve bunun sonunda
gelecek değişime açık bir kategoridir” demektedir. Bu nokta modanın toplumsal işlevi
üzerinden ele alınacak olursa, moda olgusunun toplum üzerindeki etkisinden bahsedilebilir.
“Gündelik hayatın inşasında ve bireylerin bu hayatı benimsemelerinde, kabul etmelerinde
toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve teknolojik süreçler bir bütün olarak kendisini bir
belirleyen olarak dayatır. Bu gündelikliğin biçimlenmesinde önemli bir alan olarak karşımıza
çıkan moda, sözü edilen faktörlerden etkilendiği gibi aynı zamanda toplumsal ve kültürel
düzlemde de inşa edici bir rol oynar” (Yağlı, 2013) . Bu rolün topluma iletilmesindeki en
önemli araçlardan birisi ise medyadır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
260
Nihan Akdemir
“Kurgulanmış popüler eserler bir yandan toplumsal cinsiyete dair hâlihazırdaki temsilleri
pekiştirip sürdürürken bir yandan da yeni toplumsal cinsiyet temsillerine yer açabilirler”
Sugiyama (2014). Gledhill‟e göre de (1997:364) medya endüstrileri bitmek bilmeyen mekanik
tekrarların ötesinde hep yeni bir bakış açısı peşinde olmuşlardır. Bu farklılık arayışı farklı
toplumsal cinsiyet temsillerinin de medya aracılığıyla dolaşıma girmesine sebep olmaktadır.
Moda fotoğrafında bu düşüncelerin ifade buluşuna bir örnek olarak (moda sektörünün
vazgeçilmez alanlarından biri de ayakkabı olduğu için) ayakkabı markası Cesare Paciotti‟nin
2012/Yaz döneminde yayınlanan Resim 10‟daki reklamı ele alınabilir. Fotoğraf karesinde ilk
dikkat çeken nokta yani odak noktası kadın figürüdür. Kadının seyirciye dönük vücut dili,
erkeğin geri plandaki oturma pozisyonundan daha baskın durmaktadır. Kadın erkeğe göre daha
güçlü bir karakter izlenimi yaratmaktadır. “Ataerkil toplum düzeninde erkeğin görevi ailesinin
ekonomik olanaklarını sağlamaktır, ailede çocukların bakımından kadın sorumludur. Oysa
reklamda ailenin sanki çocuğu gibi olan köpek, erkek tarafından bakımı üstlenilmiş olarak
gösterilmiştir. Toplumsal ve kültürel değerlerin dönüşümünü ifade etmektedir. Bir anlamda yeni
cinsiyet politikalarını destekleyen çağdaş bir mitten söz edilebilir. Yeni duyarlı erkek tipine
burada açıkça rastlanmaktadır” (Ulusay, 2013).
261
Resim 10. Cesare Paciotti S/S 2012, http://www.designscene.net/2012/01/cesare-paciottispring-summer-2012.html
Erkeklik olgusunda görünüş açısından değişiminden bahsetmek için 2017 İlkbahar/yaz
erkek moda trenlerinden örnekler verilebilir. Klasik çizgisinden ödün vermeyen moda evlerinin
dışında, 2017 erkek modasında genel anlamda cinsiyetsiz bir akışın olduğunu söylemek
mümkün görünmektedir. Örneğin, Alessandro Michele ile yeni ve cesur bir dünyanın kapılarını
aralayan Gucci, İlkbahar/Yaz 2017 defilesinde oldukça sıra dışı erkek tasarımları göze
çarpmaktadır (Resim 11). “Michele'nin Gucci erkeği, yine geçmişten geleceğe ve bugünden
tarihe uzanan keşfedilmemiş hikâyelerin peşinde. Bu hikâyede, romantik, bohem, cinsiyetsiz,
kahraman, tanıdık ya da tanışmayı bekleyen her şey olmak mümkün. Alessandro Michele'nin
zamansız ve mekansız hikayesini dinlerken, akışkan cinsiyetlerden bahsetmemek olmaz.
Michele'nin Gucci dünyasında tek bir nokta yok. Gucci her ne kadar erkek koleksiyonunu
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
tanıtsa da, dantel çoraplarla diz altı çorapların buluşması artık kadınlara özgü değil” (Kırdemir,
2016) (Resim 12).
Resim 11
Resim 12
Resim 11. Gucci S/S 2017 http://vogue.com.tr/trend/milano-erkek-moda-haftasinin-yukselentrendleri
Resim
12.
Gucci
06/21/s71_mfs_ss_fb6.jpg
S/S
2017
http://cdn1.vogue.com.tr/files/img/vertical_b/16-
Kadın koleksiyonlarında daha çok görmeye alıştığımız leopar desenler ise 2017 ilkbahar yaz
erkek modasında da görülmektedir (Resim 13-14).
Resim 13
Resim 14
Resim 13. Dolce&Gabbana, http://www.brandlifemag.com/2017-ilkbaharyaz-erkek-modasi/
Resim 14. Alexander McQueen, http://www.brandlifemag.com/2017-ilkbaharyaz-erkek-modasi/
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
262
Nihan Akdemir
Modanın sunulmasının olmazsa olmazlarından defilelerde de toplumsal cinsiyet konusunun var
olduğunu „Mixgender Shows‟ kavramının moda literatürüne girmiş olmasından dolayı
söylemek mümkündür. „Mixgender Showlar Erkek Moda Haftalarını Bitiriyor mu‟ sorunsalı
kulislerde gezinirken öncülüğünü Burberry ve Bottega Veneta olan bu tür defileler, toplumsal
cinsiyet ayrımcılığına yönelik bir tepki, cinsiyet farklılıklarının reddedilişi olarak da
değerlendirilebilir, moda evlerinin ekonomik yaklaşımları olarak da değerlendirilebilir.
“Paradoksal bir biçimde 20. yüzyıldan itibaren modanın cinsiyet kimliklerini
bulanıklaştırdığından söz edilmektedir” (Evecen, 2015). Modanın “cinsiyetsiz” olduğu
görüşünü vurgulayan Baudrillard “eğer moda kadından vazgeçerek genelleşiyor ve herkese
açılıyorsa bunun nedeni kadın vücudunu kapsayan yasağın pürüten baskı biçiminden daha
gelişkin genel bir cinsellikten yoksun bırakma biçimine bürünerek her yanı kaplamış olmasıdır.
Çünkü vücut ancak baskı altında tutulduğu zaman dilimi içinde güçlü bir cinsel potansiyele
sahipti ve bu aşamada insanı esir edebilen bir zorunluluğa benziyordu. Moda göstergelerine
dönüştüğü andan itibaren vücut sahip olduğu büyüleyiciliği yitirerek bir mankene
dönüşmektedir... Mankenin cinsiyeti modadır. Daha doğrusu moda cinsiyet ayrımına son
vererek (similasyon gibi) genel geçer bir referansa dönüşmektedir... (Baudrillard, 2011:172
aktaran Evecen, 2015) demektedir.
Aslında moda sektöründeki toplumsal cinsiyete ilişkin değişimi, cinsiyetsizlikten öte
cinsiyet kimliğinin çeşitlenmesinin giysiler üzerinde ifade buluşu olarak değerlendirmek daha
doğru olabilir. Bu noktada „cinsiyet kimliği‟ (kişinin kendini kişilik ve davranış olarak belli bir
cinsiyette hissetmesi ve ona göre davranması) ile „cinsel kimlik‟2 (tercih edilen cinsel yönelim)
arasındaki ince ayrım önemlidir3. Fausto-Sterling (1998 aktaran Dökmen, 2016: 21) insanların
ille de erkek ya da kadın olarak kategorileştirilmesine karşı çıkmaktadır. O‟na göre insanları iki
cinsiyetten birine ait olarak düşünmek yeterli değildir. Bazı insanların biyolojik yapıları iki
sisteme uymayabilir. Fausto beş cinsiyetten söz edilebileceğini vurgular. Kadın ve erkeğin yanı
sıra, biyolojik olarak hem erkek hem kadın olanlar (hermaphrodites), baskın olarak erkek olan
ama kadın özellikleri de taşıyanlar (male pseudohermaphrodites) ve baskın olarak kadın olan
ama erkek özellikleri de taşıyanlar (female pseudohermaphrodites). Fautso-Sterling, çok
cinsiyetliliği kabul etmenin ve bireyleri ille de ikili sisteme uygun olmaya zorlamanın bir ütopya
olduğunu ve bazı sorunlara yol açabileceğini kabul etmekle birlikle pek çok psikolojik sorunu
da halledebileceğini de belirtmektedir.
Belki de bu değişim ve bunların toplumda kabul edilişi ya da kabul ettirilme
mücadelesinde giysi kimlik ilişkisinin devreye girmesi, moda alanında cinsiyetsizlik olarak
ifade edilen durumun oluşmasının sebebi olabilir.
“Giysiler görünenden daha derin anlamlar taşıyan birer simgedir. Bu göstergeler dikkatli
okunduğunda toplumsal cinsiyet, sınıf ve kimlik üzerine ortak kültürel kodlarla bezeli olduğu
görülür. Cinsiyete dair normları da işaretleyen giyim, aynı zamanda bu sınırları belirsizleştirip
kendi koyduğu normları da yıkma gücüne sahiptir” (Yağlı, 2013). Bu noktaya ilişkin bir örnek
2
Cinsel kimlik ile ilgili kullanılan kavramların heteroseksüellik, homoseksüellik, biseksüellik,
transseksüellik ya da aseksüellik olarak sınıflandırılması mümkündür.
3
İnce ayrım demek daha uygun olacaktır. Çünkü “cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti birbirinden tamamen
ayırmak mümkün değildir. Çünkü kültürün kadından ve erkekten bekledikleri (toplumsal cinsiyet)
kadının ve erkeğin fiziksel bedenlerine (cinsiyet) ilişkin gözlemlerden tamamen ayrı değildir ( Lips,
2001).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
263
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
olarak „Hope‟ markası gösterilebilir. Moda sektöründe toplumsal cinsiyet kavramına ilişkin
diğer bir adım da Hope markasından gelmiştir. Toplumsal cinsiyet normlarının dışına çıkan
“changes/değişimler” isimli bir koleksiyon çıkartan Hope markasının reklam videosunda da
koleksiyonun temasına ve içeriğine uygun olarak farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip
modeller yer almıştır (Resim 15). Fakat bu mankenlerin moda dünyasının kalıplaşmış fiziksel
özelliklere indirgenen model kavramıyla örtüşmesi ise eleştirilmesine sebep olmuştur. “Bu
koleksiyon, normların dışına çıkma iddiasına rağmen sadece normatif şekilde ince ve beyaz
mankenler kullanmasıyla tepki topladı” (Çakmak,2016). Reklam unsurları açısından
değerlendirildiğinde ise markanın hedef kitlesine gösterge sistemleri aracılığı ile ulaşmasının
yanı sıra tipografiye de yer vererek „farklı olmaktan korkma, değişime inan‟ gibi sloganlar
kullanarak toplumsal mesajlar ilettiği izlenmektedir.
264
Resim 15. „Changes‟, Hope. http://hope-sthlm.com/changes
“Oteritenin gölgesi gibi görünen giyim tarzı yok olmaya yüz tutmuş, bir yandan sosyalist
toplumsal mücadeleler diğer yandan gelişmiş kapitalist piyasa sistemi ve değerlerinin erkek
kadın ortak tüketici anlayışıyla „unisex‟ yaklaşımları, tüm bunların yanı sıra gelişen demokratik
insan hakları konsesüsü cins ayrımını ortadan kaldırmıştır” (Anger, 1998: 27). Bu noktaya
ilişkin örnek olarak Weekday‟in 2014 yılındaki koleksiyonu gösterilebilir (Resim 16). Philip
Warkander H&M‟in alt markası Weekday‟in tasarımcılarıyla birlikte çalışarak MTWTFSS/HE
ismindeki koleksiyonu hazırlamışlardır. Toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuma amacı
güden bu koleksiyon mağazaların hem kadın hem erkek kısmında satışa sunularak müşterilerine
ulaştırılmıştır.
Resim 16. Weekday, MTWTFSS/HE, a gender-free capsule collection.
https://www.youtube.com/watch?v=i5ha8Zd5O70
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
Nihan Akdemir
SONUÇ
Son yıllarda özellikle kadına yönelik şiddet ve taciz olaylarındaki artışın da etkisiyle
daha fazla gündeme gelen ve üzerinde durulan bir konu olmuştur toplumsal cinsiyet. Bu
konuyla ilgili olarak da farklı disiplinlerin farklı çalışmaları bulunmaktadır. Spor, siyaset,
hizmet sektörü gibi disiplinlerin konuyu kendi alanları bağlamlarında ele aldığı, incelediği ve
ilişkilendirdiği görülmektedir. Bu açıdan yola çıkılarak toplumsal cinsiyet konusunun sembolik
gösterge olarak biçime dönüştüğü alan olan moda ve giyim ele alınmıştır. Moda sektöründe
toplumsal cinsiyet kavramının varlığına ilişkin olarak hazırlanan bu çalışmanın sonuçları birkaç
noktada değerlendirilebilir.
Bunlardan ilki, genel çerçevede tarihsel sürecinde ele alınan giyim modasında cinsiyet
ayrımının kökenlerini içermektedir. Elde edilen bulgular ise giyim unsurlarındaki farklılıkların
Eski Mısır ya da 14. 15. Yüzyıllarda günümüzde olduğu gibi son derece keskin ve net olmadığı
yönünde olmuştur. Özellikle süs, şıklık gibi kavramların gerek giysi biçimlerinde gerekse
kullanılan aksesuarlarda, ayakkabılarda hem erkeğe hem kadına atfedilen değerler olarak var
olduğu bilgilerine ulaşılmıştır. Hatta günümüz ve yakın geçmişimizin aksine erkek giyimin
ihtişamının son derece önemli bulunduğu, statünün en önemli göstergesi olarak kabul edildiği
görülmüştür. Yaklaşık olarak 18. Yüzyılın sonlarında 19. Yüzyılın başlarında erkek ve kadın
giyim unsurları arasındaki farklılaşmanın ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Takip eden süreç
içerisinde de bu farklılık arasındaki mesafenin iyiden iyiye açıldığı görülmüştür.
20. Yüzyılda ise bu ayrımların moda sektöründe yeniden inşası yapılması gereken bir
sorunsal olarak ele alınmaya başladığına yönelik veriler elde edilmiştir. Bu noktada büyük moda
evlerinin ve tasarımcıların koleksiyonlarında erkeklik ve kadınlık kavramlarını, erkek gibi
giyinen kadın görüntüsüyle (androjen), YSL örneğinde olduğu gibi, dışa vurdukları izlenmiştir.
21. yüzyılda yani günümüzde ise modanın cinsiyete bakışının ve toplumsal cinsiyet kavramıyla
olan ilişkisinin daha da belirgin noktalara geldiği tespit edilmiştir. 60‟ların sonlarında androjen
kavramının kadın giyimine olan yakınlığının günümüzde erkek giyimine kaymış olduğu da elde
edilen verilerin ışığında söylenebilir. Ayrıca yine yakın geçmişte literatüre giren unisex giyim
modasının da devam ettiği hatta bunun, Weekday markasında olduğu gibi, mağazacılık
bağlamında da toplumsal yaşamın içinde var olduğu görülmüştür.
Elde edilen verilere bağlı olarak, moda ve toplumsal cinsiyet kavramı arasındaki
ilişkinin bir de „konu‟ olarak, Minna Palmquist örneğinde olduğu gibi, tasarımcılar tarafından
ele alındığı ve buna ilişkin bunu dile getiren tasarımların ortaya konulduğu söylenebilir. Ayrıca
elde edilen bir başka veri de medyanın, toplumsal cinsiyet ve moda söylemlerinde topluma
iletilmek istenen mesajlarda ve dile getirilmesi istenen tepkilerde, H&M reklamlarında olduğu
gibi, üstlendiği rol olmuştur.
Sonuç olarak yapılan çalışmadan elde edilen veriler şunu göstermiştir ki; moda
sektöründe toplumsal cinsiyet kavramının ayrım bağlamında varlığı; geçmişte yokken ilerleyen
zaman içerisinde toplumsal yapı, sosyolojik sebepler ve iktidar ilişkileriyle var edilmiş, özellikle
de günümüzde tekrar ortadan kaldırılmaya çalışılan bir durum haline gelmiştir. Ayrıca gelişen
ve değişen sosyal bilimler ve araştırma ortamında cinsiyete, toplumsal cinsiyete, toplumsal
cinsiyet kimliklerine, toplumsal cinsiyet rollerine yönelik çalışmaların artması ve bunların diğer
disiplinler tarafından da ele alınıyor ve ilişkilendiriliyor olması, bu konuların giysilerde de daha
fazla temsil ediliyor olmasına olanak sağlamaktadır demek yanlış olmayacaktır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
265
Moda Sektöründe Toplumsal Cinsiyet Kavramının Varlığı
KAYNAKLAR
Ambrose, G., Harris, P.( 2012). Görsel moda Tasarım Sözlüğü, İstanbul: Literatür Kitabevi.
Anger, B. (1998). Tarih Boyunca Erkek Gibi Kadınlar, İstanbul: Kaynak Yayınları.
Barnard, M. (2002). Sanat, Tasarım ve Görsel Kültür. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Bek, G., Binark, M.( 2000). Medya ve Cinsiyetçilik, Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları
Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Kader Eğitim Kitapçığı, Nisan, s.4
Bem, S.,L. ( 1985). Gender Scheme Theory and Its Implications For child Development :
Rasing
Bhasin, K. (2003) Toplumsal Cinsiyet „Bize Yüklenen Roller‟. İstanbul: Kadın Dayanışma
Vakfı Yayınları
Chaney, D. Yaşam Tarzları, Ankara: Dost Kitabevi
Çakmak, E. (2016). Kimliğini Giyinen Bedenler: Beden Politikaları Üzerine Bir Sohbet,
http://manifold.press/kimligini-giyinen-bedenler adresinden 13.06.2017‟de alınmıştır.
Çakmak, E. ( 2017). Ya Reklamlar Yalan Söylüyor, Ya Mağazalar, http://manifold.press/yareklamlar-yalan-soyluyor-ya-magazalar adresinden 8.07.2017 tarihine alınmıştır.
Çakmak, E. (2017). Modanın İçinde Var Olmaya Çalışan Bedenin Tedirginliği
http://manifold.press/modanin-icinde-var-olmaya-calisan-bedenin-tedirginligi
adresinden 26.06.2017 tarihinde alınmıştır.
266
Davis, F. (1997) (1992). Modai Kimlik ve Kültür, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Dökmen, Z.Y. (2016) Toplumsal Cinsiyet, Sosyal Psikolojik Açıklamalar, İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Evecen, A. (2015). Baudrillard‟dan Modern Toplumlara Özgü Bir Moda Kavramı
Çözümlemesi, Sobider Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 5, s. 216-226.
Flogel, J. C. (1930). The Psychology of Clothes, Londra: Hogarth.
Göksel, N. (2007). Gençlerde Giyim Modası ve Kimlik İlişkisi, Dokuz Eylül Üniversitesi
GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ (Yedi) • Sayı: 1, s. 48-53
Horn, M.J. , Gurel, L. (1975). The Second Skin, Boston: Houghton Mifflin Co.
Hunt, A. ( 1996). Governance of the Consuming Passion: A History of Sumptuary Law, New
Yok: St. Martin‟s Press.
Kawamura, Y. (2016). Moda-loji, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Kırdemir, İ. (2016). Milano Erkek Moda Haftası'nın Yükselen
http://vogue.com.tr/trend/milano-erkek-moda-haftasinin-yukselen-trendleri
13.07.2017 tarihinde alınmıştır.
Trendleri,
adresinden
Koeing, ,R. ( 1973). The Restless Image: A Sociology of Fashion, Londra: George Allen &
Unwin
Lips, H.M. (2001). Sex and Gender: An Introduction. Mountain View, California: Mayfield
Pub. Co.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 249-267
Nihan Akdemir
Maton, K., (2005). “The Sacred and The Profane: The Arbitrary Legacy of Pierre Bourdieu”,
European Journal of Cultural Studies, vol. 8 (1), p. 101-112.
Orsborne, A. (Editör) (2013). Moda: Geçmişten Günümüze Giyim Kuşam ve Stil Rehberi,
İstanbul: Kaknüs Yayınları
Özkan,T., Lajunen, T. (2005). Masculinity, Femininty and the Bem Sex Role Inventory in
Turkey. Sex Roles, 52 (1–2), 103–110.
Pilcher, J. ve Whelehan, I. (2004) 50 Key Concepts In Gender Studies. London: Sage
Publications.
Polhemus, T. (1994). Street Style, Londra: Thames and Hudson.
Sankır, H. (2010). Hacettepe Üniversitesi, Sosyolojik Araştırmalar E-Dergisi.
Shardlow, E. (2011). How Yves Saint Laurent Revolutionized Women's Fashion By
Popularizing The "Le Smoking" Suit, http://www.businessinsider.com/ysls-greatestfashion-hits-2011-8 adresinden 10.07.2017 tarihinde alınmıştır.
Simmel, G. (1957) (1904). Fashion, The Amerikan Journal of Sociology, LXII, 6 May: 541558.
Şimşekcan N.T., Kara, Ö. (2016). Toplumsal cinsiyet Eşitliği ve Kadına Yönelik Şiddet,
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Engelli Kadın El Kitabı, Engelli Kadın Derneği, Ankara:
Altan Matbaacılık
Slattery, M. (2015). Sosyolojide Temel Fikirler, Bursa: Sentez Yayıncılık
Steele, V. (1988). Paris Fashion: A Culturel History, Oxford: Oxford University Press.
Sugiyama, A.C. (2014). RYŌMADEN DİZİSİNDE ÇİZİLEN JAPONYA‟NIN „YENİ‟
ERKEK İMAJI, Cyprus International University, folklor/edebiyat, cilt:20, sayı:80, s.
33-52.
Tanrıöver, U.H. (2006). Medyada Kadın Temsili, Uçan Süpürge Kadın Dergisi, (24), 18-19.
Türk, B.H. (2007). Eril Tahakkümü Yeniden Düşünmek: Erkeklik Çalışmaları İçin Bir İmkan
olarak Pierre Bourdieu, Toplum ve Bilim Sayı 122,s.119-146.
Ulusay, H. (2013). Moda Fotoğrafında Çağdaş erkek Figürü, Akdeniz Sanat, Yıl 4 (Kasım),
Sayı 7 Cilt 4, s. 153-156.
Vatandaş, C. (2007) Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Algılanışı, Sosyoloji
Konferansları Dergisi (Istanbul Journal of Sociological Studies), Sayı 35, s. 29-56.
Veblen, T. (2005)(1899). Ayak Sınıfın Teorisi, İstanbul: Babil Yayınları.
Yağlı, S. (2013). Gündelik Hayatın Bir alanı Olarak Moda Aracılığıyla Kültürün Yeniden İnşası
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ, Yıl: 4 (Kasım) Sayı: 7, S.157162.
Waquet ve Laporte (2011).Moda, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Weber, M. (2014)( 1947 ).Toplumsal ve Ekonomik örgütlenme Kuramı, İstanbul: Cem Yayınevi.
Wilson, E. (1985). Adorned in Dreams: Fashion and Modernity, Berkeley: University of California
Press.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:12, Ağustos 2017, s. 249-267
267
Download