. EHL- BEYT VE TÜRKLER Baki Yaşa ALTINOK Araştırmacı

advertisement
.
EHL- BEYT VE TÜRKLER
Baki Yaşa ALTINOK
Araştırmacı- Yazar
The position of Turkish people in Eh 1-1 Beyt approach (The people who are
descended from the famiiy of prophet Muhammed). The love of Ehl-i Beyt of Turkish people
in the course of timeand their efforts in living their teachings.
Muaviye‟nin Arap ırkçılığına dayalı Türkleri İslamlaştırma siyaseti Türkistan halkına
hiç de cazip gelmiyordu. Ayrıca M. 705-715 yıllarında Emevi halife si olan Velid b.
Abdülmelik‟in Horasan valiliğine atadığı bn. Kuteybenin Türkistan halkını çoluk çocuk
demeden kılıçtan geçirmiş olması Türk halkında Emevi saltanatına karşı derin nefret
uyandırmıştır.
Yerli halka bir nevi soykırım uygulayan İbn. Kuteybe, Buhara‟yı ele geçir dikten
sonra Türklerden oturdukları evlerinin yarısını Arap ailelere vermeleri ni emretmiştir. Bu
siyasetiyle Türkleri anane, gelenek ve kültürlerinden yok sun bırakıp Araplaştırmayı
amaçlayan Kuteybe, uygulamaya direnen Türk aileleri türlü işkencelerden geçirerek
sindirmeyi başarmıştır. (1)
Emevi nefretine rağmen, 681 „de Kerbel Hz. Hüseyin‟in şehit edilmesi sonucu
Tükistan‟a göç eden Hz. Peygamberin torunlarının lehine Horasan ve Maveraünnehir (Aşağı
Türkistan) bölgelerinde derin bir itibar oluşmuştu. Emeviler tarafından mağdur edilen
Ehlibeyt‟in İslam‟a davet çağrıları Türkler arasında büyük rağbet görmüştür.
Emevi saltanatçısı Muaviye, oğlu Yezidi kendi yerine atamasıyla hilafetin ikinci kez
şahsi çıkar ve saltanata dönüştürüldüğünü gören Ehlibeyt ve taraftarları İrak bölgesinden
sonra tüccar adı altında Horasan bölgelerine giderek, Kur‟an ve Ehlibeyt‟e dayalı İslamiyet‟in
ve hilafetin hakimiyetini sağla maya çalışıyorlardı.
Önceleri Hz. Hüseyin, sonra da Abdullah b. Zübeyr‟in başlattığı mücadele, Haccac b.
Yusuf‟un ağır baskı ve zulümlerine rağmen İmam Zeyd‟in şahsında zirveye ulaşmış
bulunuyordu.(2) Daha çok Horasan yöresinde gelişen mücadele Hişam‟ın direktifiyle Horasan
valilerince sıkı bir şekilde izleniyordu.
Takip edildiğini bilmesine rağmen bazı bölgeleri ziyaretten geri kalmayan İmam
Zeyd‟in Kufeye gitmesi, Hişam‟ın hiç hoşuna gitmemişti. Çünkü onun ünvanından ve
faziletlerinden ol dukça korkuyordu. Emevilerin Kufe‟deki adamları gözetiminde başkent
Şam‟a getirilen Zeyd, Hişam‟ın huzurunda azarlanmış ve saatlerce ayakta bekletilerek hiç
haketmediği ağır hakaretlere maruz kalmıştır. (3)
Bu hakaretlerden yılmayarak tekrar Kufe‟ye dönen İmam Zeyd, taraftarlarını etrafına
toplamaya ve onlardan biat almaya başlamıştır. Bu davette Zeyd‟e onbeşbin kişinin biat ettiği
bildirilmektedir. Zeyd, isyan bayrağını çektiğinde taraftarlarına şu sözleri söyledi. “Sizleri
Allah‟ın kitabına, Resulullahın sünneti ne, zalimlerle cihad ederek garipleri korumaya, yoksun
bırakılanlara haklarını vermeye, zulmü önleyip haklılara yardımcı olmaya çağırıyorum”. (4)
Diğer yandan İmam Azam Ebu Hanife‟de Zeyd‟e yazdığı mektubunda; “Deden Hz.
Peygamber için Bedir savaşının önemi ne ise Emevi zalimlerine karşı başlattığın kıyam da
senin için aynı anlamı taşımaktadır. Kendim sana bizzat yardıma gelemiyorsam da
öğrencilerimden bir grubu senin yanında savaşmaya gönderiyorum”. Diyordu. Ebu Hanife
talebeleriyle İmam Zeyd‟e bin dirhem para yollayarak Zeyd‟in bu kıyamına destek
vermiştir.(5)
Gelişmeleri dikkatle takip eden yeğeni İmam Cafer Sadık, dedeleri Hz. Ali, Hz.
Hasan, Hz. Hüseyin‟i arkadan vuran Irak ve Kufelilere güvenmeyerek amcası Zeyd‟in
Emevilerle giriştiği silahlı mücadeleye onay vermedi. (6)
İsyanı duyan Kufe valisi Yusuf b. Ömer, askerlerine Zeyd‟in tutuklanıp adamlarıyla
birlikte bir yerde hapsedilmesi için emir verdi. Yandaşları Zeyd‟de Hz. Ali‟den önceki diğer
üç halife hakkında ağır sözler söylemesini istediler. Onların bu isteğine karşılık Zeyd; “Ben
onlar hakkında ailemden hayırdan başka bir şey duymadım. Z ten ben bayrağımı ceddimi
katleden Ümeyye oğullarına karşı açmış bulunu yorum” dedi. Bu sözler üzerine taraftarları
kendisini terketti. İmam Zeyd, yanında kalan az bir adamıyla Kufe valisi Yusuf b. Ömer‟in
komutasındaki Emevi ordusuyla yiğitçe savaştı. Emevi askerleri, Zeyd ve adamlarına bir türlü
karşı koyamıyordu. Askerlerinin yavaş yavaş dağıldığını gören Yuzuf b. Ömer, mancınık
ekibi getirterek Zeyd ve arkadaşlarına karşı saldırıya geçti. Çarpışmalarda yakın dövüşe bir
türlü cesaret edemeyen Emevilerin askerleri, uzaktan attıkları bir okla İmam Zeyd‟i şehit
ettiler.
“Hz. Hüseyin‟i Kerbela‟da çok elimce şehit eden Emevilerin Süfyani kolu Kerbela
hadisesinden sonra yok olup gitmiş, yerine Mervaniler hakim olmuş tu. Emevilerin Mervani
kolunun en acımasız hükümdarlarından birisi olduğu18-206
nu İmam Zeyd‟i bu şekilde öldürmekle ortaya koyan Hişam zamanındaki zulümler de
Mervanileri yıktığı gibi, tümüyle Emevi Devletinin kökünden kazınmasına sebep
olmuştur.”(7)
Emevi ordusuyla yiğitçe savaşarak şehit olan Zeyd‟in cesedini oğlu Yahya ile birlikte
taraftarları gizli bir yere gömdüler. Tutsaklardan birisi para almak için cesedin yerini vali
Yusuf‟a gösterdi. 0 da cesedin başını Şam‟a gönderdi. Bütün bu gelişmelerden sonra oralarda
barınamayacağını anlayan Zeyd‟in oğlu Yahya, gizlice Türklerin yaşadığı Horasan‟a kaçmak
zorunda kalmıştır. (8)
İmam Zeydin acıklı akıbeti Ehlibeyt ve taraftarlarının üzüntüsü ve öfkesini daha da
arttırdı. Onlar bu zamana kadar gizli yürütmekte oldukları davetlerini başka çareleri
kalmadığını anlayıp, açıkça söylemeye başladılar.
Horasan‟da bulunan akrabalarının yanına kaçan Yahya, Belh‟te saklan makta iken o
sırada Emevi Halifesi olan İkinci Velid, bir emirnameyle Yahya‟nın hür olduğunu bildirdi.
Serbest kalan Yahya önce Nişabur‟a oradan da Herat ve Cüzcan‟a geçerek, Emevi iktidarına
karşı bazı faaliyetlerde bulundu. Bunun üzerine üstüne kuvvet gönderilerek öldürüldü ve başı
Şam‟a gönderil di. Cesedi Cüzcandaki meydanlığa asıldı. M. 743. (9)
Bu olaydan sonra Emevi zulmün den iyice bunalan Hz. Peygamberin diğer akrabaları
da kurtuluşu Türkistana ve Türklerin yanına göçmekte buldular. Hz. Peygamberin evlatlarının
haksız yere Emevilerce öldürülmüş olması bu kırımda arta kalanlarının da perişan bir
vaziyette göç ederek aralarına sığınmaları Türklerin Ehlibeyt‟e muhabbetini daha da
kuvvetlendirmiştir. Çünkü Türkler, Emevilerin Arap ırkçılığına da yalı siyasal İslamcılığına
karşı Ehli beyt‟in sevgi ve hoşgörüye dayanan iman prensiplerini seviyorlar ve
benimsiyorlardı. (10)
Diğer yandan bu gelişmelerden çıkar sağlamak isteyen Hz. Peygamberin amca
soyundan gelen Abbasoğu han, Ehlibeyt namına yürüttükleri davet neticesinde halk, Hz.
Peygamberin akrabalarına büyük bir muhabbet besliyor. Buna karşı iktidarı entrikalarla elinde
tutan Emevi hanedanında ise nefret ediyordu. Olayları köşesinde dikkatle izleyen
Abbasoğullarından İbrahim, İsfahanlı bir Türk olan Ebu Müslim‟i propaganda maksadıyla
Horasan‟a yolladı. (11)
Ebu Müshim‟in babası Horasanhı Esed, Ehlibeyt taraftarı olduğu için Haccac şehit
etmiştir. Bu sırada üç yaşlarında olan Ebu Müslim‟i Haccac tarafından gözlerine mil çekilen
annesi Kelime büyütmüştür. Abbasoğullarından İbrahim‟in hizmetine giren Müslim, verdiği
mücadele neticesinde babasını katleden, annesinin gözlerine mil çek tiren Emevi hanedanını
ortadan kaldır mayı başarmıştır. (12)
Horasan‟da İbrahim lehine propaganda yürüten Ebu Müslim, Bununla da
yetinmeyerek Horasan ve civarında ki bölgeleri iki kez dolaşarak Abbasoğullarının
faziletlerini Hz. Peygamber ve Ehlibeyt‟e yakınlıklarını asıl hilafet sahibi olduklarını,
Emevilerin yaptığı zulümleri, işledikleri cinayetleri ateşli ve etkili konuşmalarıyla anlatarak
İbrahim‟e halktan biat alıyordu. (13)
Ebu Müslim‟in Türk olması bu mücadelesinde kendisine büyük avantajlar sağlamış,
M. 1 7 Mayıs 747‟de parolaları giydikleri siyah elbiseler olan Ehlibeyt taraftarları ile Türkler
Ebu Müslim‟in etrafında örgütlenmişlerdi. Koşulların oluştuğunu gören Ebu Müslim, Emevi
idaresine açıktan isyan etti. Etrafına toplananlara şöyle emretti. “Kalplerinizde cesaret şiarınız
olsun. Çünkü cesaret zafer sebeplerindendir. İtaatten ayrılmayın. kaat bir savaşçının yıkılmaz
kalesidir.” (14) Emevilerin Hora- san valisi Nasır bir süvari birliğiyle is yanı bastırmaya
çalıştıysa da gönderi len birlik Müslim tarafından bozguna uğratıldı. M. 15 Ocak 748‟de
Müslim ordusuyla Merv‟e girdi. Vali Nasır şehirden kaçarak canını zor kurtardı.
Merv‟de İbrahime biat alan Ebu Müslim taraftarlarına özetle şu sözleri söyledi; “Size
Allah‟ın kitabı, peygamberin sünneti ve Allah elçisinin ailesin den biri üzerinde sonradan
ittifak edilecek bir şahsa itaat etmenizi söylüyorum. Kumandanlarımız sizden hiçbir surette
iaşe ve maaş talep etmeyecektir.
Emir ve müsaade alınmadan ayaklarınızın altına serilmiş düşmanlarınıza bile kötülük
yapmamanızı tavsiye ediyorum.” (15)
Halife Mervan, isyanın gizli lideri Abbasoğullarından İbrahim‟i oturmakta olduğu H
umeyme köyünden getirterek hapsettirdi. İbrahim hapiste iken adamları vasıtsıyla Ebu
Müslim Horasani ile gizlice mektuplaşmayı başardı. Merv şehrinin Müslim‟in eline geçtiğini
öğre nen Mervan, isyanın sorumlusu olarak gördüğü İbrahim‟i öldürttü. Öldürüle ceğini
anlayan İbrahim, oğlu Ebu Ab bas Abdullah‟ı sağlığında yerine halife tayin etmiştir.
Emevilerin yıkılmasıyla Abbasilerin ilk halifesi olacak olan Ab bas, Humeyme‟den oturmanın
sakıncalarını göz önünde tutarak Kufedeki yakınlarının yanına giderek bir müddet
gizlenmiştir.
Horasan ve civarını baştan başa hakimiyeti altına alan Ebu Müslim, Emevilerin
Irak‟taki egemenliğine son ver di. Halife Mervan son olarak Zap suyu kenarında Abbasilerle
yaptığı savaşta kesin yenilgiye uğrayınca Musul‟a sığınmak istedi. Musul halkı kendisini
kabul etmeyince Mısır‟a kaçtı. Mervan‟ın Mısır‟da bir mabet içinde gizlendiğini öğrenen
Abbasiler Mabedi bastılar ve Mervan‟ı öldürdüler. Mervan‟ın öldürülmesiyle Emevi devleti
tarih sah nesinden çekilerek yerine Abbasoğullarından Ebu Abbas‟ın başkanlığında Abbasi
devleti kurulmuş oldu. Yıl M. 750. Abbasi devletinin kuruluşunda büyük emeği geçen Ebu
Müslim Horasani, bir halk kahramanı olarak çok seviliyordu. Abbasi halifesi Mansur
Gücünden korktuğu için onu Mısır‟a vali tayin ederek merkezden uzaklaştırmak istemiştir.
“Horasan‟da bizim yurdu muzdur” diyerek verilen görevi kabul etmeyip halifenin oyununu
bozan Müslim, bir müddet sonra bazı arkadaşlarıyla birlikte hile yoluyla saraya davet edilerek
halifenin huzurunda acı bir şekilde öldürülmüştür. M. 755. (16)
Yıllarca Emevilerin baskı ve zulmünden ezilen Ali oğulları, Ebu Müslim‟in
öldürülmesiyle birlikte akrabaları olan Abbasilerin katı bir baskısıyla karşı karşıya kaldılar.
Özellikle Medine‟de oturan Ali oğulları, Abbasiler ta rafından sürekli takip ediliyordu. Bir
yerden bir yere gitmeleri dahi izine bağlanmıştı. Baskılardan iyice bunalan Ali oğullarının bir
çok isyanı Abbasi yöneticileri tarafından acımasızca der hal bastırılıyordu. (1 7)
Abbasi halifesi Harun Reşit M. 809 yılında 44 yaşında ölünce oğulları saltanat
kavgasına tutuştu. Kardeşler arasında meydana gelen savaşta Emin‟e galip gelen Memun‟un
anasının Hora sanlı bir Türk olması, Ehlibeyt ve taraftarlarını sevindirmiştir. Bunu fırsat bilen
Memun, Ebu Talip soyunun yaşa yan en faziletlisini halife atayarak ülke sindeki kargaşayı
bastırıp iktidarını sağ lamlaştırmayı tasarlıyordu.
Bu sebeple Ehlibeytin sekizinci İmamı Ali Rıza‟ya bir mektup yollayarak İmamın
lehine hilafetten çekileceğini bildirdi. İmam Rıza, teklifi defalarca reddetmesine rağmen
Medine valisi Reca b. Dehhak‟a emir veren Memun, mam Rızayı saygıda kusur etmemek
şartıyla ve çok sevildiği için halktan gizleyerek Basra ve Ehvaz yoluyla Merv‟e getirmesini
istedi. İmam gitmek istemedi ise de mecbur kalınca Medine‟de dedesi Hz. Peygamberin
mübarek kabrini ziyaret etti. Oradaki akrabalarıyla vedalaştı ve Mekke‟ye giderek haccını eda
eyledi. M. 816‟da vali ile birlikte Mekke‟den yola çıkan İmam Rıza‟yı Merv‟e yaklaşınca
başta halife Memun olmak üzere alimlerle Ehli beytten bir çok insan yolda karşılayıp saraya
getirdiler. (18)
Ülkesindeki karışıklıklardan kurtulmak isteyen Memun, hilafeti İmam Ali Rıza‟ya
vereceğini ilan etti. İmam bu teklife şiddetle karşı çıktı ise de Memun ısrarından bir türlü
vazgeçmedi. Sonuçta “Hüküm Allah‟ındır‟ diyen İmam Rıza, teklifi kabul etmek zorunda
kaldı. Ehlibeytmn Türkler tarafından sevilip sayılması, halkın Hz. Peygamberin torunlarına
aşırı muhabbeti Abbasi hüküm darı Memun lehine geçici de olsa bir rahatlama sağlamıştır.
İmanı Ali Rıza‟nın veliahtlığı döneminde önemli görevlere getirilen Türkler zaman
içinde Abbasi yönetiminde söz sahibi olmaya ve kendilerini kabul ettirmeye başlamışlardır.
Kendisine suikast düzenleyen Arap komutanlara ve İranlılar‟a güvenmeyen halife Mutasım,
çoğunluğu Semerkant, Fergana, Usruşana ve diğer Türk bölgelerinden büyük paralar
harcanarak getirilen ve genelde Türklerden oluşturulan üçbin kişilik bir ordu kurmuştur. (19)
Çok bakımlı bu ordunun halkla te masını önlemek isteyen Mutasım, Bağdat‟a bir
günlük mesafedeki geniş bir araziye yine büyük paralar harcayarak tarihi Samarra şehrini
kurdurdu. (20) Samarrada oturan Afşin, Aşnas, Ha kan, Büyük Boğa, Urtuç, Vasıf ve İnak
adlı Türk komutanlara özel yerler ayrılarak onurlandırıldı.
Arap Ordusu saflarına katılan Türkler Abbasi ordu kademelerinden yükselip başarı
sağladıktan sonra İslamiyet‟le düzenli bir şekilde tanışmışlar, Türkistan‟a giden tüccarlar,
tasavvuf erbabı şeyhler ve Ehlibeyt‟ten imamlar da İslamiyetin Türkler arasında yayılmasına
katkıda bulunmuşlardır.
Ehli Beyt ve Türkler arasında öteden beri var olan bu iyi ilişkiler İmam Ali Rıza‟nın
veliaht tayiniyle doruk nokta sına ulaşmış bulunuyordu. Bu iki topluluğu dikkatle izleyen
Abbasi halifeleri, Ehlibeyt‟ten İmam Naki‟yi Samarra‟ya getirterek çoğunluğu Türk asker ve
komutanlardan oluşan bölgeye yerleştir diler. Samarra‟da zorunlu oturmaya tabi tutulan
imamlar, Kur‟an‟ın Türkçe anlamını, Hz. Peygamberin sünnetini, İslamın temel prensiplerini
sade bir dille Türklere anlatıyorlardı. Sevgi ve saygıya dayalı bu birlikteliğin müsbet yönde
geliştiğini gören Türkler onbirinci İmam Hasan‟a Asker (bizden) diye hitap etmişlerdir.
Horasan Fatihi İmam Ali Rıza‟yla genişletilen Ehlibeyt‟in Türkleri İslamlaştırma
siyaseti, Arap ırkçılığın ı öngörmeyen evrensel bir İslam inancıydı. Çünkü Hz. Muhammed
Kur‟an‟sal deyimle yalnız Arapların peygamberi değil, bütün insanlığın peygamberi idi.
Kur‟an ışığıyla Hz. Peygamberin söylem ve düşüncelerini kendilerine rehber edinen Ehlibeyt,
iç içe birlikte yaşadıkları Türklere Mevali (köle) gözüyle bakmamışlardır. Türk dilini çok iyi
bilen bu imamlar, (21) zaman içinde da ha da kaynaşarak kız alıp vermek suretiyle Türklerle
akrabalık bağlarını kuvvetlendirmeye büyük çaba sarfetmişlerdir.
Birliktelikler neticesinde eski dinleri Şamanizmi, bırakarak Müslümanlığı kabul etmiş
olan Türkler bu yeni dini oba oba, oymak oymak çeşitli derecelerde benimsiyorlardı. Şehir
merkezle rinde bütün şartlarıyla benimsenip yerine getirilen İslam dini, eski gelenek ve
göreneklerin henüz canlılığını yitirmediği göçebe toplumlarda ise eski din ve inanışlarla
yoğrularak kabul ediliyordu.
(22)
Türk kavimleri arasında Türkmenlerin ilk Müslüman topluluk olduğu mu hakkaktır.
“Oğuz” sözcüğünün zaman içinde Türkmen olarak anılmasının sebebi de bu olsa gerektir. M.
960 yılın da Karahanlı Türk Hakanı Satuk Buğra Hanın himayesinde 200 çadırlık bir
Türkmen kitlesi toplu olarak Müslüman olmuştur. (23)
Geçiş sürecinde coğrafi yapının el verdiği çalışma şartları ile, oymak, töre ve
geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Türk Bilge Kam‟larının o günkü dünya görüşleri
doğrultusunda, İslamiyeti algılama ve uygulamadaki etkisi de yadsınmamalıdır.
Türklerin eski dini Şamanilikte ruhun ölmezliği Tanrıya ve ecdada kur ban sunma
inançları İslamiyette daha gelişmiş olduğundan bu inançlar Türkler arasında kolay
benimsenebiliyordu. Keramet sahibi, her derde deva bulan, gaipten haber veren, müşkülleri
çözen bilge Türk Kamlarının yerini İslamın tasavvuf önderleri evliyalar, şeyhler ve imamların
almasında da zorluk çekilmiyordu. Bu geçiş neticesinde Türk Ata, Dede ve Babaları hem
Şamanlara, hem Evliyalara, hem de İmamlara benziyordu. Bu sebeptendir ki Türk Alp
(kahramanları) yine zaman içinde İslami bir kimlik kazanarak Alp-Eren ismiyle
kutsileştirilmiştir.
Kur‟an ve sünnetin öngördüğü din esaslarını Ehlibeyt‟in eşitlik, hoşgörü ve muhabbete
dayalı yorumundan alan Türkler, yüce Peygamberin önderliği koşuluyla Hz. Ali ve
evlatlarının İslam anlayışını benimseyip kabul etmişlerdir.
İslamlaşma sürecini Ehlibeyt imamlarının öncülüğünde devam ettiren Türklerden bir
bölümü itikat bakımın dan imam M Ehli Sünnet anlayışını benimsemişlerdir. M. 944‟te vefat
eden, Semerkand‟a bağlı Matürid kasabasında yetişen İmam Ebu Mansur Mâturidi bir Türk
aileye mensuptu. (24) Nakli bilgilerin yanısıra akli bilgilere önem veren M Mâturidi‟nin
itikâdi sistemini benimseyenler ise genelde yine K bir Türk aileye mensup olan İmam Azam
Ebu Hanife‟nin fıkhını benimsemişlerdi. (25) Bu ekolde olanlar da siyasi tercihlerini Hz. Ali
ve Ehlibeyt‟ten yana koymuşlardı. Türklerde ki Hz. Ali ve Ehlibeyt sevgisinin kaynağının bir
nedeni de bu olsa gerektir. Yi ne tercihini Hz. Ali ve Ehlibeyt‟e yapan ve Türkistan tasavvuf
okulunda yetişen Ahmed Yesevinin de Vahdet‟i Vücuda dayalı tasavvuf anlayışı,
Mâturidi‟nin zat sıfat birlemesiyle genelde örtüşü yordu. (26) Anadolu‟nun Türkleşme ve
İslamlaşma sürecinde bu düşünce, başta Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alperenlere itici güç
olmuş ve rehberlik etmiştir.
Kaynakça
1 - Wambri, A. Tarih‟u Buhara, 5. 66, Kahire, 1995.
2 - İbn Sa‟d. Tabakatu‟l-Kübra, v, 238, Beyrut, 1968.
3 - Muhammed Ebu Zehra. Mezhepler Tarihi, Çev. Sıbgatullah Kaya. S. 226-227,
Şura Yayınları, İstanbul 1993.
4 - İbnü‟l Esir, El Kamil, C. 5, S. 68, Bahar Yayınları, istanbul 1969.
5 - Karderi. Menakılju‟l İmamu‟l Azam. S. 267.
6 - lbn. Kesir, Ebu Muhamed Abdullah b. Müslim. El- mame Ve‟s-Siyase, Thk. Taha
Muhammed Ez-zeyni, Beyrut. Kitabu‟l Mearif, Thk. Ukkaşe Servet, Kahire 1969,
7 - Doç. Dr. Ahmed Ağırakça. Emeviler Döneminde Kıyamlar, 5. 281, Şafak
Yayınları, İstanbul, 1994.
8 - İbnü‟l Esir, Aynı Eser, C. 5, S. 229-247.
9 - Büyük İslam Tarihi, C. 2, 5. 419, Çağ Yayınları, İstanbul.
10 -Emel Esin. İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama giriş, S. 147, is
tanbul 1978.
11 -Claude Cahen. İslamiyet, Türkçesi, Yıl dız Erendor. 5. 57, E. Yayınları, 1984.
12 -Dağıstanlı Çelebizade Mehmed. El Kitab-ı Eba Müslim, 5. 5-6.
13 -El Hudari, Muhadarat Fi Tarihi‟d-Dev leti‟l-Abbasiye, 5. 28,
14 -İbn Abd-i Rabbih. El-lkdu‟l-Ferid, 1, 158. Kahire, 1928.
15 -Dr. Nuri Ünlü. İslam Tarihi, C. 1, 5. 220, İlahiyat Fak. Vak. Yay. İstanbul, 1994.
16 -Mesudi, [ Hasan Ali b. Hüseyin. Murucu‟z-Zeheb ve Meadinü‟l Cevher, Thk. M.
Muhyiddin Abdulhamid, Terc. Prof. Ali Genceli, Il, 225; İbnu‟l Esir, V. 177-178; İbn Haldun,
El-İber, 111, 183-184.
17 -Taberi, Ebu Cafer, Muhammed lbn. Cerir, Et-Taberi, 111, 245-265-315.
18 -Mesudi, Murucu‟z-Zeheb, 111, 5. 18.
19 -Taberi Tarihi, C. 5, 5. 235-243.
20 -Hakkı Dursun Yılduz. İslamiyet ve Türkler, 5. 50-54. Caude Cahen, İs lamiyet, 5.
166-167.
21 -Abdulbaki Gölpınarlı. Tarihi Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, 5. 504, Der
Yayınları, İstanbul, 1987.
22 -Doç. Dr. Mehmet Eröz. Türkiyede Alevilik Bektaşilik, İstanbul, 1977.
23 - Gazi Bahadır Han, Secerei Terak kime, 5. 246.
24 -Mustafa Said Yazıcıoğlu, M Kel Ekolünün İki Büyük Siması, 5. 285-287.
25 -Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatler Tarihi, 5. 34. Türkiye Basımevi,
İstanbul, 1964.
26 - Baki Yaşa Altınok, Alevilik Hacı Bektaş Veli Bektaşilik, 5. XV, Oba Kitabevi,
Ankara 1998.
Download