İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ ULUSLARARASI KONGRESİ 2017 BUSINESS AND MANAGEMENT SCIENCES INTERNATIONAL CONGRESS 2017 BİLDİRİ KİTAPÇIĞI PROCEEDINGS BOOKLET İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 11 EYLÜL 2017 SEPTEMBER 11, 2017 İSTANBUL İSTANBUL İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ KONGRESİ (IYBK) 2017 BİLDİRİ KİTAPÇIĞI Editör Yrd.Doç.Dr. Zeki Yüksekbilgili Tarih / Yer 11 Eylül 2017 / İstanbul - Türkiye II İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 BUSINESS AND MANAGEMENT SCIENCES INTERNATIONAL CONGRESS (BMSC) 2017 PROCEEDINGS BOOKLET Editor Assc. Prof. Zeki Yüksekbilgili Date / Location 11 September 2017 / Istanbul - Turkey III İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 KONGRE EKİBİ Kongre Sekreterleri / Congress’ Secretary Doruk Gülsever Genel Sekreter Sinem Tuncay Genel Sekreter Asistanı Kapak Tasarımı / Cover Page Design Naime Şimşek Yüksekbilgili Yayıncı / Publisher İndense Eğitim ve Dış Kaynak Hizmetleri Ltd.Şti. Yazışma Adresi / Address Eski Üsküdar Yolu Cad. No:4 / 5 İçerenköy / Ataşehir – İstanbul Telefon: 0216 575 06 51 / E-Posta: [email protected] Not Kongre bildiri kitapçığında yer alan bildiri metinlerinin her türlü bilimsel ve mali sorumluluğu yazarlarına aittir. © 2017 Yayın Hakları Saklıdır. IV İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 KONGRE BAŞKANI / CHARIMAN of CONGRESS Yrd. Doç. Dr. Zeki Yüksekbilgili / Nişantaşı Üniversitesi BİLİM KURULU / SCIENCE COMMITTEE Prof. Dr. Anarkül URDALETOVA / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Prof. Dr. Bayram Kaya / Giresun Üniversitesi Prof. Dr. Can BİLGİLİ / Hasan Kalyoncu Üniversitesi & World Experience Campus Founder Prof. Dr. David SCHWARTZ / Jerusalem University Prof. Dr. Ercan GEGEZ / İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Prof. Dr. Gerhard BERCHTOLD / Universidad Azteca Prof. Dr. Güneri AKALIN / İstanbul Aydın Üniversitesi Prof. Dr. Müge İŞERİ / İstanbul Kültür Üniversitesi Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ / Beykent Üniversitesi Prof. Dr. Ramayahs THURASAMY /Universiti Sains Malaysia Prof. Dr. Tatyana KOTZEVA / Burgas Free University Prof. Dr. Tuncay GÖRGÜLÜ / Siirt Üniversitesi Prof. Dr. Yaşar SUCU / Nişantaşı Üniversitesi Doç. Dr. Hasan AYYILDIZ / Karadeniz Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Jeyhun MİKAYİLOV / Azerbaijan State Economic University Doç. Dr. Kazım Ozan ÖZER / Nişantaşı Üniversitesi Doç. Dr. Raqif QASIMOV / Bakü İktisat Üniversitesi Doç. Dr. Saim OCAK / Marmara Üniversitesi Doç. Dr. Serkan DİLEK / Kastamonu Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Atakan GENÇ / İstinye Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU / Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Cunus GANİYEV / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Helena NOBRE / University of Aveiro Yrd. Doç. Dr. Necla DÖNMEZ USTA / Giresun Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nermin KİŞİ / Bülent Ecevit Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Osman SİRKECİ / Giresun Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Saadet UĞURLU / İstanbul Kültür Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Seyil NAJİMUDİNOVA / Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sezen BOZYİĞİT / Mersin Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Serkan AKGÜN / Nişantaşı Üniversitesi V İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yrd. Doç. Dr. Uğur KAPLANCALI / Yeditepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zeki YÜKSEKBİLGİLİ / Nişantaşı Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zeynep HATİPOĞLU / Nişantaşı Üniversitesi Dr. Bahar GÜRDİN / Adnan Menderes Üniversitesi Dr. Erin HILL / Aston American University Dr. Gülbeniz AKDUMAN / İstanbul Bilgi Üniversitesi Dr. Jabrayil VALİYEV / Azerbaycan Dr. Kandice SMITH / Aston American University Dr. Keith A. WADE / Aston American University Dr. Liat GOLDSTEIN / UNEM Universidad Empresarial de Costa Rica Dr. Muhammet GÜNAY / Kamu İhale Kurumu Dr. Semih Serkant AKTUĞ / Siirt Üniversitesi Dr. Şükrü ASLANYÜREK / Retail Vision Süleyman TUNÇ / Universidad Azteca VI İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 DESTEKLEYEN ÜNİVERSİTE / SUPPORTING UNIVERSITY Aston American University DESTEKLEYEN KURUMLAR / SUPPORTERS Taraklı Termal Turizm A.Ş. Retail Vision E-Academy Infinity Teknoloji Trakya Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi A.Ş. Subcon Turkey Hayat Yayın Grubu Kurum ve kuruluşlarına İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 (IYBK)’ne vermiş oldukları desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. VII İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Amaç / Purpose İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi akademik hakemli bir kongredir. Kongrenin amacı; ekonomi, bankacılık, finans, iktisat, maliye, sigortacılık, sosyal bilimler alanlarında özgün çalışmalara dayanan bildirilere yer vererek ulusal ve uluslararası alanda işletme ve yönetim literatürüne katkıda bulunmaktır. Bu kapsamda İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi; konuyla ilgilenen bütün disiplinlerden gelecek araştırmalara açıktır. Ayrıca kongre, sadece akademisyenlerden gelen yazıları değil, araştırmacı ve uygulamacılardan gelecek yazıları da değerlendirmek arzusundadır. Yasal Sorumluluk / Legal Responsibility Bildiri kitabında yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına ve çevirmenlerine aittir. The authors and translators are responsible for the content of their papers. Yayın Hakları / Copyright and Permissions Tüm yayın hakları saklıdır. Bu bildiri kitabının hiçbir bölümü yazılı ön izin olmaksızın hiçbir biçimde ve hiçbir yolla yeniden üretilemez ve dağıtılamaz, kaynakçada gösterilmeden atıf yapılamaz. All rights reserved. No part of this publication may be reproduced and disseminated in any means without the prior written permission of Business and Management Sciences International Congress (IYBK). No citation can be made without reference. VIII İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 IX İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İÇİNDEKİLER KONGRE EKİBİ...................................................................................................................... IV BİLİM KURULU ...................................................................................................................... V DESTEKLEYEN ÜNİVERSİTE / SUPPORTING UNIVERSITY .......................................VII DESTEKLEYEN KURUMLAR / SUPPORTERS.................................................................VII AMAÇ ................................................................................................................................... VIII YAYIN HAKLARI ............................................................................................................... VIII İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... X HEDONİZM – KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN SATIN ALMA DAVRANIŞI ÜZERİNE ETKİSİNİ İRDELEYEN ALMAN VE TÜRK KADIN TÜKETİCİLER ÜZERİNE BİR UYGULAMA. 1 TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE KAYITLARI ................. 17 MÜLKİYET HAKKININ SINIRLANDIRILMASINA YÖNELİK OLARAK VERGİLENDİRMEDE YASALLIK İLKESİNİN MÜKELLEF HAKLARI BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ......................................................................................................... 24 KREDİ FAİZ ORANLARI NASIL DÜŞÜRÜLEBİLİR? ....................................................... 40 STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ AÇISINDAN KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI .................................................................................... 49 TÜRK ULUSAL VARLIK FONU, FIRSATLAR VE OLASI YAPISAL TEDBİRLER ...... 69 A SUCCESS STORY FOR A TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP BEST OF EXCELLENCE JOURNEY ..................................................................................................... 14 LİDERLİK TARZLARININ ÇALIŞANLARIN POZİTİF PSİKOLOJİK SERMAYESİNE ETKİSİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR ARAŞTIRMA ...................................... 23 KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ............................................................................................. 38 FAİZSİZ FİNANS ARACI OLARAK SUKUK: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DEKİ DURUMU ................................................................................................................................ 52 ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNIG) UYGULAMALARININ GELİŞİMİ VE UYGULAMA SÜREÇLERİNDE KRİTİK BAŞARI FAKTÖRÜ OLARAK ÜST YÖNETİM DESTEĞİ İLE İLGİLİ ALAN YAZINI TARAMASI ............................................................ 67 ETİK TÜKETİM KAVRAMININ İNCELENMESİ VE PROMETHEE TEKNİĞİ İLE KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA ....................................................... 77 KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ ................................................................................................................................. 101 X İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TÜRKİYE’DE FİNANSAL RAPORLAMADAN ENTEGRE RAPORLAMAYA GEÇİŞ SÜRECİ VE TÜRKİYE SINAİ KALKINMA BANKASI ENTEGRE RAPORUNUN İÇERİK ÖĞELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ .............................................................. 124 ÖRGÜTSEL TÜKENMİŞLİK VE KUŞAKLAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ............... 145 E-EĞİTİM KULLANIMI: BİR E-ÖĞRENME PORTALI ÜZERİNE ARAŞTIRMA......... 158 YAZAR İNDEKSİ ................................................................................................................. 176 XI İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 XII İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 HEDONİZM – KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN SATIN ALMA DAVRANIŞI ÜZERİNE ETKİSİNİ İRDELEYEN ALMAN VE TÜRK KADIN TÜKETİCİLER ÜZERİNE BİR UYGULAMA A RESEARCH ON GERMAN AND TURKISH FEMALE CONSUMERS DETERMINING THE EFFECT OF CULTURE- HEDONIZM ON BUYING BEHAVIOUR Emine KAVAS* Dr., AVRASYA Üniversitesi, [email protected], Türkiye * Özet: Küreselleşen ekonomide sürekli değişen koşulların, firmaların satış politikalarında ihtiyaçlarına yönelik hizmet önerilerinin geliştirilmesi ve pazarlama alanında hedef kitlenin tüketim alışkanlıklarının bilinmesi önemlidir. Uluslararası pazarlama alanında ise, kültürel farklılıklar ve kültürel farklılıkların tüketici davranışlarını etkileme boyutu oldukça önemlidir. Kültürlerarası karşılaştırmalı çalışmaların neticesinde, işletmeler farklı kültürlerdeki tüketici taleplerine yönelik farklı ürün ve hizmetler sunabilirler. Bu çalışmada, Alman ve Türk kadın tüketicilerin hedonizimkültür ilişkisinin tekstil ürünlerini satın alma kararına etkilerini incelemektedir. Araştırmanın alan yazın taramasında kültür, tüketimin antropolojisi; hedonizm, tüketim, satın alma davranışı ve alışveriş teorileri konu ile bağlantılı olarak ele alınarak tüketicilerin satın alma kararına kültürel etkilerin mi yoksa hedonik tutumların mı baskın olduğu tespit edilecektir. Çalışmanın yöntemi kapsamında, araştırma deseni, örneklem seçimi, hipotezler ve veri toplama bilgileri detaylı olarak verildikten sonra, son bölümde araştırmanın sonuçları ve analizler yer almaktadır. Sonuç kısmında ise, her iki kültürdeki alışveriş tutumlarında kültür ve hedonik davranışların etkisi irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hedonizm, Kültür, Satın Alma Davranışı Abstract: İt is aimed that developing new service offers for the needs of constantly changing conditions within the global economy and selling policies of the firms. It is important to know the consumption habits of target group in marketing. In consequence of intercultural comparative studies, different products and services are offer able for consumer demand in different cultures. The aim of this study is to examine the effects of cultural and hedonical behaviors on purchasing decisions of women consumers on two different cultures. It will be determined that if cultural effects or hedonical behaviors are dominant on purchasing decisions after considering culture; modernism, postmodernism and anthropology of consumption; hedonism, consumption, purchasing behavior and shopping theories in literature review of research. Conclusions and analyses of research are given after method of study, research design, selection of samples, hypotheses and data gathering information are given in detail in method chapter. In conclusion section, the effect of hedonic behaviors and culture in shopping behaviors will be studied. Key Words: Hedonism, Culture, Purchasing Behavior İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 GİRİŞ Bir milletin kültürü dil, din, sanat, dünya görüşü, tarih gelenek ve görenek bileşiminden oluşmaktadır. Algılamak ise duyu organları yardımıyla olguyu tanımaktır. Young'un modeline göre; Algılamak, herhangi bir olayı, nesneyi veya ilişkiyi görmek, duymak, dokunmak, koklamak, tatmak ya da hissetmektir (Chisnall, 1985: 13). Algılama ve algılananı yorumlama sübjektiftir. Birey dünyayı görüşü, inançları ve değer yargılarına göre algılar. Algılar, duyumların sonucu olarak ortaya çıkarlar. Algılar, bireyin eski yaşantılarına ya da bilgilerine göre şekil alırlar. Bu sebeple, algı, bir kişilik tepkisidir. En önemli belirtisi de duyumların, belli bir nesne ve şekle ait olduğuna dair bir bilinç halinin kişide ortaya çıkmasıdır. Bu tanıyı Prof. Dr. Kartarı (2014), farklı kültürlerin üyelerinde aynı geçerliliği kendi algı süreçlerinde, izin verdiği şekilde algılayıp kendi referans çevrelerine göre değerlendirip, kendi kültürlerinin belirlediği iletişim davranışlarıyla şekillendirdiği ve dışa vurduğu anlamında tanımlamıştır. Buna en güzel örnek tarih kavramıdır. Tarih; Amerika‘da Ay/Gün/Yıl, Avrupa ‘da Gün/Ay/Yıl ve Uzak Doğu ‘da Yıl/Ay/Gün olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamalar ülke kültüründeki kodlamalardan kaynaklıdır. Uzak doğuda yazışmalar dilinde tarihin yazımı o ülke kodlamasına, algısına göre şekillenecektir. Ancak genel olarak bakıldığında ise tarih kavramının sözlük tanımı, algısı her ülkede aynıdır. Kültürel farklılıklardan kaynaklı algısal tanımlamalar, bu durum mal ve hizmet satın alarak kullanan kişileri yani tüketicileri de etkilemektedir. Tüketiciler, alışverişlerinde farklı güdülerin etkisiyle hareket etmektedirler. Tüketim günümüzde ihtiyaçların karşılanmasından öte kişilerin konumunu belirleyen bir niteliktedir. Bu da “tüketim kültürünü” ortaya koymaktadır. Tüketim toplumunun temel özelliği kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak yerine duygusal anlamda haz duyabileceği ya da alışveriş esnasında zevk alabileceği alışverişler yapmaktır. Kısacası, günümüzde tüketiciler sadece ihtiyaçlarına yönelik alışveriş yapmayıp modern tüketim toplumlarında tüketim olgusunun duygusal veya hissel boyutunu ön plana çıkarmışlardır. Alınan ürün ya da hizmetle kişilik ve imaj arasında bağ kurulduğu söylenebilir. Dolayısıyla satın alma sürecinde geleneksel anlayıştan belirgin derecede farklılıklar gösteren hedonik (hazcı) tüketim, tüketici davranışları ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada haz alma güdüsüyle satın alma davranışını sergileyen Türk ve Alman kadın tüketicilerin kültürel farklılıklarının hedonik alışveriş yapma davranışları üzerindeki etkileri irdelenerek karşılaştırılmıştır. Tüketimde özellikle kadınların yaş gruplarına ve eğitim düzeylerine göre hedonik alışveriş davranışlarının tekstil ürünlerinin satın alma anında farklılık gösterip göstermediğinin test edilmesi, farklı iki kültürde yapılacak çalışma ile bu konuda kültürel farklılığın etkisini ortaya çıkaracaktır. Bu çalışma sonucunda, Almanya - Türkiye perakendeciler ile burada girişim yapmayı planlayan uluslararası aktörlerin, kültürel değişimlerin bulunduğu farklı şehirlerdeki hedonik değeri görmeleri halinde ve özellikle de alışveriş yönelimlerindeki kilit farklılıkları tespit edebilmeleri durumunda oldukça önemli bir kazanım elde edecekleri söylenebilir. 2 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1. LİTERATÜR TARAMASI 1.1. Kültür Kavramı Kültür kavramının, kapsamı oldukça geniş olan, bağlamı çoğunlukla muğlak kalan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel anlamı itibarı ile kültür, her ölçekten toplumların belirli bir tarihsellik içinde geliştirdikleri simgeler toplamı olarak ele alınabilir. “Kültür; hedef kitleyi oluşturan bireylerin ihtiyaç, istek ve davranışları üzerinde en temel belirleyici unsurlardan biridir diyebiliriz. Ait olunan alt kültür grubu ise kişinin yiyecek, içecek tercihinden, seçtiği giyim tarzına kadar istek, ihtiyaç ve tercihleri üzerinde belirleyici rol oynar” (Kocabaş, Elden, Yurdakul, 1999: 124). Kültür diğer taraftan spesifik bilgi, motivasyon ve davranış şeklidir (Earley ve Ang, 2003: 84). Epstein ve Gang’a göre (2010: 7) kültür, aynı zamanda kimliği belirleyen ve ekonomik konularla da bağlantılı bir kavramdır. Bu bağlamda kültür, kapsamlı bir kavramdır ve değişik anlamlara gelebilmektedir. Bir başka ilginç nokta ise kültür kavramının ve olgusunun dinamik bir karaktere sahip olmasıdır. Bu bağlamda kültür, insan elinden çıkan ve dolayısı ile asla bitmeyen bir süreçtir. Raymond Williams (1983), kültürün daha kapsamlı bir olgu olduğunu ifade eder ve kültürün bütün bir yaşamı kapsadığına dikkat çeker. Buna göre kültür örf adetleri, inançlar sistemini, toplumsal ahlakı ve hatta sanatsal faaliyetleri kapsamaktadır. Bu kadar kapsamlı kültür kavramını özetlemek gerekirse şu özellikleri kavrama atfetmek mümkündür: öğrenilir, tarihidir ve süreklidir, toplumsaldır, ideal ve idealleştirilmiş kurallar sistemidir, ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcıdır, değişir, bütünleştiricidir ve bir soyutlamadır (Kocabaş, Elden, Yurdakul, 1999: 117). Bu bağlamda kültür formal ya da formal olmayan öğrenme ve öğretme biçimleri ile nesilden nesle aktarılır ve bu aktarımlar süresince mutlak bir şekilde değişime uğrar. Kültür herhangi bir ölçekteki toplumun cari hafızasıdır. Bu hafızanın oluşmasında birbirinden çok farklı etmenler mevcuttur. Bu çok boyutlu bir yapıyı ifade etmektedir. Bu boyutlar arasında sürekli bir biçimde bir etkileşim hali mevcuttur. Bu boyutlar ve kültür, aslında toplumlar arasında bir süreksizlik ifade eder. Bu bağlamda kültür, toplumdan topluma farklılık gösterir. Çünkü her toplumun hafızası ve bu hafızayı oluşturma mekaniği farklıdır. Kültür, cinsiyetler arasında da farklılık gösterebilen bir kavramdır (Pfau-Effinger, 2012: 534). Bu açıdan, kadın ve erkek davranışlarını ve dolayısı ile tüketim alışkanlıklarını değiştiren bir yaklaşımda da kültür önemli bir yere sahiptir (Epple vd. 2015: 2). Kültürün bir soyutlama olduğu daha önce ifade edilmişti. Kültürün soyutlama olması kültürün aslında hayali değerler silsilesinden ve biçimlerden oluştuğunu ifade etmektedir. Bu değerler ve biçimler kültürün kökenindeki farklılaşmayı anlamamıza yardım edebilir. Bu bağlamda Fukuda dört temel kültür işleyişinden ve farklılaşma biçiminden söz eder (Fukuda, 1991: 40). Bunlar: Uyumlu Sistemler Olarak Kültür: Uyumlu sistemler olarak kültür, toplumsal olan ve aktarılan davranışlar biçimidir. İnsanın çevresi ile uyumlu bir şekilde ortaya çıkar ve yine bu uyumun gerektirdiği biçimde farklılaşır. Dolayısı ile farklılık toplumların çevre ile olan ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda farklı çevrelerde farklı kültürlerin oluşması olağandır. En basit hali ile kutuplarda yaşayan toplumlar ile tropik iklimlerde yaşayan toplumlar arasında fark olağandır ve çevresel etkilerden kaynaklanmaktadır. 3 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bilişsel Sistemler Olarak Kültür: Bu anlayışa göre kültür temel olarak kavrama ve anlama gücümüze göre oluşur ve değişir. Burası yani bellek, dilin etkin olduğu ve dilin kültürü biçimlendirdiği alandır. Bu bağlamda farklı diller konuşan toplumlarda farklı bir kültür ve hafıza mevcuttur. Yapısal Sistemler Olarak Kültür: Bu anlayışa göre kültürel farklılıklar yapısal farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Burada yapılar insan aklının tarihsel süreçler boyunca oluşturduğu yaratılardır. Simgesel Sistemler Olarak Kültür: Burada kültür insanların oluşturduğu simgeler bağlamında ele alınır. Bu simgeler çok farklı düzeyde oluşabilmektedir. Dini simgeler, düşünsel simgeler ya da daha farklı popüler simgeler kültür alanına etki eder ve kültürler arasında farklılıklar oluşturur. Bütün bu farklılıklar göz önüne alındığında kültür aslında çok katmanlı bir kavramdır (Williams, 1983: 5). İlk katmanda kültür akli faaliyetler bağlamında ortaya çıkar. Burada kültür, estetik ve entelektüel gelişimi içeren süreç algısı olarak ele alınır. Bu bağlamda kültür, seçkin grup tarafından üretilen ve yönlendirilen bir alan haline gelir. Tekil, seçkin ve tek gruba aittir. İkinci katmanda kültür bir toplumun yaşam biçimi ile ilgilidir. Burada söz konusu olan sadece sanatsal yaratılar değil, aynı zamanda kültürün daha gündelik işleyişidir. Buna göre kültür, dini ritüeller, okuma yazma oranları, spor, yemek alışkanlıkları gibi çok daha gündelik öğeleri kapsamaktadır. Diğer taraftan kültür günlük faaliyetlerimiz içinde yeniden üretilen, bireylerin aktif bir biçimde etkileşim içinde olduğu anlamlar, değerler, semboller ve ritüeller bütünüdür. Bu açıdan kültür değişime direnme eğilimi yüksek, fakat bireylerin aktif etkileşimi ve bağımsız kullanma kabiliyeti nedeniyle de kırılgan bir olgudur (Küçükcan, 2011: 29). Williams (1983) kültürün bir üçüncü katmanı olduğunu ifade eder ve bunun anlam üretmek ile ilgili olduğunu belirtir. Örneğin televizyonlarda izlediğimiz diziler ya da reklamlar kültürel olarak anlam üretme işlevi de görürler. Bütün bu tanımlar da göz önünde bulundurulduğunda, kültür, kimin ve hangi bağlamda kullanıldığına göre tanımlanabilirken, anlam ise konuyu ele alan bilim dallarına göre değişebilmektedir (Özgür, 2007: 5). Bilim dallarına göre kültür şu şekillerde tanımlanabilir; Edward T. Hall'a (1976: 433) göre "kültür iletişim, iletişim de kültürdür". Birdwhistell'e (1972: 121) göre ise kültürel yapıyı ifade ederken, iletişim, süreç üzerinde yoğunlaşmıştır. Brislin'e (1994: 79) göre "bir kültür, ortak inançları, deneyimleri ve değer yargıları ile belirlenebilen, bu ortak deneyimleri ile birbirine bağlanmış ve ortak tarihi geçmişe sahip grup olarak anlaşılabilir". Goodenough’a (1964: 36) göre, ‘’Bir toplumun kültürü, onun üyelerinin kabul edebileceği bir tarzda işlemesi için kişinin bilmesi veya inanması gerekenlerden ibarettir. 4 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1.1.1. Tüketim Kavramı Tüketim en yalın hali ile üretim ve değiş tokuş sürecini takiben ortaya çıkan faaliyetler toplamı olarak tanımlanabilir. Özdemir’e (2007: 4) göre, tüketim anlamı üç farklı açıdan ele alınabilir; gelirin harcanması, piyasadan belli mal ve hizmetin alınması ve ev halkının faydalanmasıdır. Tüketim satın alma kararı sonucunda oluşan süreç olarak tanımlanabilir ve bireysel bir davranıştır (Özdemir, 2007: 4). Tüketim endüstriyel kapitalizmin vazgeçilmez olgusudur. Tüketim bu bağlamda gerekli ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullandığımız hizmetler ve mallardır. Ancak günümüzde tüketim bu yalın anlamının ötesine geçmiş, anlamsal ve etki alanı genişlemiştir. Yani bir ideolojiye, ilişkilenme ve varoluş biçimine dönüşmüştür. Althusser’ci anlamda kişinin kendisini özneleştirdiği bir süreç haline dönüşmüştür. Bu bağlamda Baudrillard’ın tanımı oldukça anlamlıdır. “Tüketim etkin ve kolektif bir davranıştır, bir zorlama, bir ahlak ve bir kurumdur. Tüketim tam olarak bir toplumsal değerler sistemi, bu terimin grup bütünleşmesi ve toplumsal denetim işlevi olarak içerimlendiği bir toplumsal değerler sistemidir ” (Baudrillard, 2004: 95). Dolayısı ile tüketim ekonomik bir kavram olmanın ötesine geçmiş, varoluşu betimleyen ve niteleyen bir değerler silsilesine dönüşmüştür. Bu noktada bu değerler yapısını üreten ve içerimleyen iki farklı tüketim sürecinden bahsetmek mümkündür. Baudrillard’a göre bu süreçler şunlardır (Baudrillard, 2004: 67). Tüketim faaliyetlerinin kaydolduğu ve anlamlarını kazandığı koda dayanan anlamlandırma ve iletişim süreci, Nesnelerin bir kod içerisinde sadece anlamlandırılışı farklar olarak değil, aynı zamanda statüyle ilgili değerler olarak, toplumsal sınıflandırma ve farklılaşma süreci. Tüketim diğer taraftan iletişim süreci olarak da ele alınabilir. İletişim insanların toplum ile yaptığı aktiviteler toplamı ve kişinin kendisini toplumun bir parçası olduğunu ifade ettiği süreci niteler. Diğer taraftan farklılaşma sürecinde kişi parçası olduğu toplumda yerini belirleyerek, ait olmadığı diğer gruplar ile ayrımı ve fark koymayı ifade etmektedir. Mallar canlı bir bilgi sisteminin parçasıdır, denilebilir (Özdemir, 2007: 4). Böylelikle tüketim bir mal olarak somut kavramdan dışarı doğru taşarak imaj haline dönüşüp soyut bir kavramlar dizisi haline gelmiştir. Bu noktada tüketimin algı ve algı yaratımı ile ilgisi de önemli alanlardır. Çalışmanın konusunu temel alan hedonizm kültür ilişkisi ve satın alma davranışı da tüketim algısının değişmesi ile ilişkilendirilebilir. 1.1.2. Hedonizm Kavramı Kişilerin yaşamlarını idame ettirebilmeleri için fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaları gerekir. Haz kavramı da karşılanması gereken bu gereksinimlerden birisidir. Hatta bu haz kavramı birçok filozof tarafından irdelenmiş, geliştirilmiş ve adına hazcılık (hedonizm) denen bir felsefi akım yaratmışlardır. Antik Yunan mitolojisinde Dionysos’ta vücut bulan gelenek hazzı temel ahlak ilkesi olarak kabul eder. Kavramsal olarak haz herhangi bir şeyden duyusal ve manevi mutluluk alma anlamına gelmektedir. 5 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Aristoteles’ e göre zevk, insan varlığının doğal durumunun gerektirdiği bir etkinliktir. İnsanı en çok tatmin eden zevk etkinlikleri geliştirir ve sonuçta hayatı mükemmelleştirir (Özdemir, 2007: 71). Bu bağlamda haz kavramsal olarak yaşamı tanımlayan, onu çevreleyen ve bir varoluş problemi olarak ortaya çıkar. Ancak bu önermeler oldukça geneldir ve çok sayıda filozofun uğraştığı bu kavram oldukça çeşitlenmiştir. Bu farklı yaklaşımlar arasında Aristippos’un yaklaşımını, Epikuros’un anlayışını, Spencer’ın kuramını, geleneksel hedonizmi ve modern hedonizmi saymak mümkündür. Geleneksel anlamda hedonizm felsefi ve psikolojik olarak iki başlıkta ele alınmaktadır. Felsefi hedonizmde bireyin en üst amacı, hazzı en yüksek düzeyde elde etmektir. Psikolojik hedonizm ise güdülenme ile açıklanmaya çalışılır. Birey haz duyduğu şeylerin tüketimine yönelir (Fromm, 1991: 19– 20). Bir diğer ayırım ise geleneksel ve modern hedonizmdir. Duyular aracılığıyla alınan hazlar geleneksel hedonizmdir (Yanıklar, 2006: 102). Hedonizmin derecesi kişiden kişiye, toplumdan topluma ve durumdan duruma farklılık gösterebilir. Bireyde sabır yerine hemen tatmin isteği ön plandadır (Odabaşı, 2006: 111). Tüketiciler ise, ilke olarak haz alma ile ilgilenen, bireyci ve kendi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan, diğerlerine aldırmayan hedonistler olarak tanımlanmaktadır. Haz almanın düzeyi demografik, sosyo- ekonomik, kişilik özellikleri, değerler, yaşam tarzı gibi birçok değişkene bağlı olmaktadır (Yanıklar, 2006: 101). Spencer diğer taraftan haz kavramını ikili bir karşıtlık ve psiko- evrimsel bir çerçevede ele alır. Ona göre haz karşıtı ile birlikte organik bir olgudur ve biyolojik bir fonksiyondur. Geleneksel haz ise haz meselesini bir iktidarlaşma biçimi olarak ele alır. Diğer taraftan modern hazcılık haz kavramını üretilebilen ve tüketilebilen bir kavram olarak ele alır. Modern hazcılıkta tüketim ve pazar değeri olan her şey bir haz nesnesine dönüşebilir. Duygular da içeriğinden bağımsız bir şekilde bu hazzın konusu olabilmektedir. Burda önemli olan duygunun hedonik amaçlar için kullanılmadan önce hangi ön koşulların sağlanması gerektiğidir (Özdemir, 2007: 76). Bu bağlamda haz kavramı günümüz tüketim kültürünün önemli ve tanısal bir işlevi haline gelmiştir. Alışveriş artık ihtiyaç meselesi değil bir haz meselesidir. 1.1.3. Hedonizm, Tüketim ve Alışveriş Alışveriş deneyimine bütünsel bir açıdan bakıldığında, tüketicilerin alışveriş esnasındaki davranışları gittikçe daha belirgin bir hale gelmektedir. Bu bütünsellik bakış açısı perakendecilerin, tüketici duyguları üzerine odaklanmasını zorunlu kılmaktadır. Böylece perakendecinin odaklandığı nokta, mağazanın kendisinden ziyade mağazanın müşteriler için ne anlam ifade ettiğidir. Bunun anlamı, perakendecinin aynı mağazanın farklı müşterilerce algılanma “biçimini” idrak etmesi gerektiğidir. Müşterilerin herhangi bir perakende mağazasına bakış “biçimini” etkileyen üç önemli boyut görülmüştür. Alışveriş ortamı Sosyo- kültürel şartlar Bireysel roller, motivasyon kaynakları ve davranış Bu boyutlar sadece müşteriler arasındaki farklılıkları bireysel motivasyon kaynağı açısından görmeyip aynı zamanda kültürel etki unsurlarının müşteriler üzerinde yol açtığı değişikliklerin modellenmesine de çalışmaktadır. 6 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Alışveriş deneyimine bütünsellik açısından bakıldığında, tüketicilerin alışveriş esnasındaki davranışları giderek daha belirgin hale gelmektedir. Alışverişin deneyimsel yönü, ürün bağlılığından başlayıp satın alma sonrası kullanım aşamasına kadar tüketim sürecini bir bütün olarak ele almaktadır ve alışverişin hedonik yönünü var olan, temel bilişsel- rasyonel bilgi sürecine dâhil etmektedir (Hirschman ve Holbrook, 1982). Hedonik alışveriş değeri, müşterilerin bir mağazada alışveriş yaparken satın alma deneyimleri boyunca aldıkları zevk ve hazla ilgili olup (Griffin, Babin ve Modianos, 1996) bu değerin farkına varılması (Woodruffe, Eccles ve Elliott, 2002); (1) Bireysel alışveriş yönelimlerine, (2) Kültürel yönelimlere, (3) Tüketicinin alışveriş yaptığı ekonomik ve rekabetçi ortama bağlı olarak değişebilmektedir. 2.ARAŞTIRMA 2.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırma kültürler arası açıklayıcı bir çalışma olarak yapılandırılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı, kültürün hedonik satın alma davranışına etkisini, yaş, eğitim ve ülkeye göre incelemektir. Bu bağlamda örneklem Türkiye’den seçilen kadın kümeleri ile Almanya’dan seçilen kadın kümelerinden oluşmaktadır. Çalışma bu iki küme arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri de irdelemektedir. 2.2. Araştırmanın Kapsamı ve Kısıtları Kültürler arası çalışmaların bir takım zorlukları vardır. Bu zorluklar örneklem seçimi, örnekleme ulaşım ve ölçülecek değişkenler gibi konuları kapsamaktadır. Burada en önemli sorun, ulaşılacak sonuçların kültürel farklılıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek noktasında olmaktadır. Bu sorundan kaçınabilmek için örneklemi farklı kültürlerden seçerken olabildiğince demografik olarak birbirine benzer olan gruplardan seçmek gerekmektedir. Bu bağlamda kültürlerarası çalışmalarda karşılaşılan en büyük zorluk bu benzerliği yakalayabilmektir. Araştırmanın sonucu ölçeklerde yer alan ifadelere verdikleri cevaplar sonucunda elde edilen bulgularla sınırlıdır. 2.3. Araştırmanın Yapılanması Anketin hazırlık aşamasından önce, iki mekanizmadan faydalanılmıştır. Bunlardan ilki var olan anketlerden faydalanmaktır. Diğeri ise farklı çevrelerden gelen kişiler ile ön çalışma yapmaktır. Bu bağlamda herhangi bir ölçeğe rastlanamamış olmak ile birlikte literatürde kullanılan başka ölçeklerden yararlanılarak “Kültür Ölçeği” ve “Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği” hazırlanmıştır. 7 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Ölçeklere dair önceki çalışmalar incelenmiş, çalışmalardan kullanılabilinecek ölçekler alınmış hipotezimizi sağlayacak verilerin elde edilmesi için özgün yeni iki ölçek geliştirilerek kullanılmıştır. Anketler Türkçe ve Almanca olmak üzere iki dilde düzenlenmiştir. 3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ Bu çalışmada nicel araştırma metodolojisi kullanılmıştır. Bununla birlikte çalışmayı gerekli kılan gözlemler, literatür taramaları ve anket çalışmasıyla elde edilen verilerin analizi süreci ortaya çıkan iki yeni ölçekle nitel boyutlara ulaşmıştır. 3.1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi Örneklem seçimi tüm araştırmalarda oldukça önemli bir noktadır. Seçilen örneklemin birbirine benzer olması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda tesadüfî örnekleme yoluna başvurularak Türkiye’ den 150 kadın tüketici Almanya ‘dan 120 kadın tüketici rastgele seçilmiştir. Çalışmamızda örneklem sayısı için SPSS değer sonuçlarına göre verinin dağılımı uygun, AMOS uyumluluk indeks değerleri uyumludur. 3.2. Veri Toplama Yöntem ve Aracı Araştırmada veri toplama aracı olarak üç bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Veri toplama aracının ilk bölümünde katılımcıların ülke, eğitim ve yaş bilgilerinden oluşan kişisel bilgi formu yer almaktadır. Veri toplama aracının ikinci bölümde geliştirilen “Kültür Ölçeği” ve üçüncü bölümünde araştırmacı tarafından tekstil/giyim sektörü için geliştirilen “Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği” yer almaktadır. Ölçekteki ifadeler “kesinlikle katılmıyorum” ile “kesinlikle katılıyorum” aralığında 5’li likert tipindedir. 3.2.1. Araştırmada Kullanılan Faktörler ve Değişkenler Tablo 3.1 de, araştırmanın modelinde kullanılan iki ölçek faktör grupları altında toplanmış, değişkenler ve faktörler semboller şeklinde ifade edilerek gösterilmiştir. Semboller ‘e’ ve ‘f’ olarak tanımlanmıştır. Tablo 3. 1 : Ölçmede Kullanılan Faktör, Değişken ve Semboller FAKTÖRLER Aile Değerleri DEĞİŞKENLER Öğretiler Birlikte Yaşam Başarı Zorunluluğu Hareketler İtaat Ailenin Sosyal Konumu SEMBOLLER e1 e2 e3 e4 e5 e6 f4 8 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September Statü Sembolü Olarak Alınan Ürünler Materyalizm Kollektivist Referans Grupları Ailenin Statüsü Kişiye Karşı Saygı Kişinin Başarısı Keyif/Zevk Konfor Daha Mutlu İyi Hissetme Çok Mutluluk Komşu Tavsiyeleri Komşu Görüşleri Arkadaş Beklentileri Gözlemler ISBN No 978-605-82729-1-0 e7 e8 e9 e10 f2 e11 e12 e13 e14 e15 e16 f1 f3 e17 e18 3.2.2. Araştırmanın Yöntemi ve Sonucu Araştırmada istatistikî yöntemler kullanılmıştır. Veri analizinde SPSS 15.0 ve AMOS 22.0 programları kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi ve yapısal eşitlik modellerinde, model uyumunun değerlendirilmesinde Ki-kare (x²) istatistiğinin serbestlik derecesine oranı (x²/sd), tahmin edilen bireysel parametre tahminlerinin istatistiksel anlamlılığı (t değeri), “kalıntılara dayanan” (SRMR, GFI), “bağımsız modele dayanan” (NFI, NNFI, CFI) ve “yaklaşık hataların ortalama karekökü” (RMSEA) olarak sınıflandırılan uyum indeksleri kullanılmaktadır (Bayram, 2010). 4. ARAŞTIRMANIN BULGULARI 4.1. Kültür Ölçeğinin Güvenirliği Güvenirlik analizi sonuçları incelendiğinde ‘Kültür Ölçeğinin’ Cronbach Alpha katsayısı 0,79 olarak bulunmuştur. Ölçekteki tüm maddeler için madde-toplam korelasyonlarının 0,30’dan yüksek (0,48 ile 0,67 aralığında) olduğu, tüm maddelerin alt ve üst % 27’lik kısımlarının karşılaştırılmasına ait t değerlerinin 0,01 düzeyinde anlamlı olduğu tablo 4. 1’de görülmektedir. Tablo 4. 1: Kültür Ölçeği Madde Analizi Sonuçları Maddeler t (n1=n2=73) r (n=270) M1 -13,08** 0,54 M2 M3 -18,74** -15,34** 0,67 0,62 M4 -10,37** 0,57 M5 -12,90** 0,48 r: Madde Toplam Korelasyonu t: Alt ve üst %27 t testi α 0,79 α: Cronbach Alpha **p<0,01 9 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 4.2. Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeğinin Güvenirliği Güvenirlik analizi sonuçları incelendiğinde ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı 0,85; alt boyutların alpha katsayıları 0,81 – 0,82 ve 0,77 bulunmuştur. Ölçekteki tüm maddeler için madde- toplam korelasyonlarının 0,30’dan yüksek (0,35 ile 0,60 aralığında) olduğu, tüm maddelerin alt ve üst % 27’lik kısımlarının karşılaştırılmasına ait t değerlerinin 0,01 düzeyinde anlamlı olduğu tablo 4.2 ’de görülmektedir. Tablo 4. 2: Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği Madde Analizi Sonuçları Faktör ve Maddeler t (n1=n2=73) r (n=270) α -10,36** -11,09** -10,96** -11,47** 0,44 0,56 0,52 0,54 0,81 α Statü Sembolü Olarak Alınan Ürünler M1 M2 M3 M4 Materyalizm M5 M6 -8,74** -11,66** 0,47 0,53 M7 -13,72** 0,60 M8 M9 -10,13** -6,26** 0,53 0,35 M10 M11 -12,49** -11,28** 0,58 0,53 M12 -10,79** 0,50 -13,04** t:Alt ve üst %27 t testi 0,53 0,85 0,82 Kolektivist Referans Grupları M13 r: Madde Toplam Korelasyonu 0,77 α:CronbachAlpha**p<0,01 Bu sonuçlar, ölçekte yer alan maddelerin geçerliklerinin yüksek olduğu, ölçmek istenen davranış bakımından örneklemi ayırt ettikleri ve ölçeklerde yer alan maddelerin ölçek içinde aynı davranışı ölçmeye yönelik maddeler oldukları şeklinde yorumlanabilir. 10 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 4. 3 Değişkenleri Ölçmede Kullanılan İfadeler ve Kodları KODLAR İFADELER M1 Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); içinde yaşadığım çevrede ailemin sosyal konumunu yansıtmaktadır. M2 Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); içinde yaşadığım çevrede ailemin statüsünü arttırmıştır. M3 Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); diğer insanların bana karşı olan saygısını arttırmıştır. M4 Satın almış olduğum ürünler (kıyafetler); diğer insanlara, hayatta ne kadar başarılı olduğuma dair fikir verecektir. M1 Hayatınızdaki başarılar ve başarısızlıklar, ebeveynlerinizin size öğrettikleriyle sıkıca ilişkilidir. M2 Bakıma muhtaç olan yaşlı ebeveynler, çocuklarıyla birlikte yaşamalıdır. M3 Ebeveynlerinize karşı hayatta başarılı olmak zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz. M4 Ebeveynlerinizin tasvip etmeyeceği hareketleri yapmamaya çalışırsınız. M5 18 yaşının altındaki çocuklar, kendilerinden yaşça daha büyük erkek ve kız kardeşlerine itaat etmelidir. Erkek ve kız kardeşlerinizle kurmuş olduğunuz ilişkilerde kendinizi emniyette hissedersiniz. M10 Satın alacağım ürün (kıyafetler) için; etkin bir şekilde komşularımın tavsiyelerini alırım. M11 Komşularımın görüşleri, satın alacağım ürünleri (kıyafetleri) etkiler. M5 Ürünü (kıyafeti) satın almam, bana çok keyif/zevk verdi. M6 Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra, yaşantımın sanki biraz daha fazla konforlu/rahat olduğunu hissettim. M7 Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra, yaşantımın daha mutlu geçtiğini hissettim. M8 Satın aldığım ürün (kıyafet), kendimi daha iyi hissetmeme neden olmuştur. M9 Ürün (kıyafet) satın almak, beni çok mutlu ediyor. Ürünü (kıyafeti) satın aldıktan sonra; diğer insanlardan daha fazla saygı gördüğümü hissettim. Satın aldığım ürünün (kıyafetin), içinde yaşadığım çevrede statümü arttırdığını düşünüyorum. M12 M13 FAKTÖRLER STATÜ SEMBOLU OLARAK ALINAN ÜRÜNLER AİLE DEĞERLERİ DEĞERLEME DIŞI KOLLEKTİVİST REFERANS GRUPLARI MATERYALİZM DEĞERLEME DIŞI Satın aldığım ürünlerde (kıyafetlerde), arkadaşlarımın beklentileri, beni etkilemiştir. Ürünü (kıyafeti) satın almadan önce; arkadaşlarımın kullanmakta olduğu ürünleri (kıyafetleri) gözlemledim. KOLLEKTİVİST REFERANS GRUPLARI 11 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 4. 4 de görüldüğü gibi ölçeklerin betimsel istatistikleri incelendiğinde “Kültür Ölçeği” puanlarının yani aile değerlerinin 3,47 ile orta-yüksek düzeyde; “Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçek” puanlarının ise statü sembolü olarak alınan ürünlerin 2,90; materyalizm 3,45; kollektivist referans grupları 2,71 ile üç faktör ortalamasının sonucu olarak 3,06 ile orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Tablo 4. 4: Ölçeklere Ait Betimsel İstatistikler Ölçek ve Alt Boyut Madde Sayısı Min. Maks. X SS Çarpıklık Kültür Ölçeği 5 1,00 5,00 3,47 0,86 -0,647 Aile Değerleri 5 1,00 5,00 3,47 0,86 -0,647 13 1,00 4,85 3,06 0,70 -0,011 4 5 4 1,00 1,00 1,00 5,00 5,00 5,00 2,90 3,45 2,71 0,97 0,84 0,91 -0,023 -0,764 0,210 Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği Statü Sembolü Olarak Alınan Ürünler Materyalizm Kolektivist Referans Grupları 4.3. Araştırmanın Hipotez Yorumları Araştırmanın hipotezleri ile ilgili sonuçlar tablo 4. 5 ‘de detaylı olarak gösterilmektedir. Tablo 4. 5 Hipotez Sonuçları Kültür Yaş Hedonik Satın Alma Hedonik Satın Alma B(SE) β t 0,37 (0,07) 0,50 5,19** -0,01 (0,00) -0,22 R2 P 0,000 -3,19** 0,005 Eğitim Hedonik Satın Alma -0,02 (0,03) -0,05 -0,70 Ülke Hedonik Satın Alma -0,10 (0,08) -0,09 -1,26 0,30 0,493 0,223 12 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September X²/sd 2,09 RMSEA 0,06 SRMR 0,05 GFI 0,95 NFI 0,89 ISBN No 978-605-82729-1-0 NNFI 0,91 CFI 0,94 Hedonik satın alma davranışı üzerinde kültür (β= 0,50; t= 5,19; p<0,01) ve yaş (β= -0,22; t= 3,19; p<0,01) değişkenlerinin anlamlı etkisi vardır. Kültür değişkeninin etkisi pozitif yönlü, yaş değişkeninin etkisi negatif yönlüdür. Diğer bir ifadeyle ataerkil, geleneksel Türk ailesi davranışları yüksek olduğunda hedonik satın alma davranışı da artmaktadır. Yaş ilerledikçe hedonik satın alma davranışı azalmaktadır. Eğitim (β= -0,05; t= -0,70; p>0,05) ve ülke (β= 0,09; t= -1,26; p>0,05) değişkenlerinin hedonik satın alma davranışı üzerinde anlamlı etkisi bulunmamaktadır. Hipotezlerin değerleme sonuçlarında kültür ve yaş faktörleri, hedonik kaynaklı satın alma davranışı üzerine etkisi kabul edilirken, eğitim ve ülke faktörlerinde hedonik kaynaklı satın alma davranışına etkisi reddedilmiştir. SONUÇ Toplumların, olgu ve olaylar karşısında niçin farklı davranışlar sergilediği; yerken, içerken, konuşurken, alışveriş yaparken kısacası yaşarken neden her toplumun birbirinden ayrıldığının cevabı toplumların kültürlerinde gizlidir. Tüketici davranışını etkileyen bir faktör olarak kültür farklılıkları çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Araştırma yöntemi her ne olursa olsun, kültür hiçbir pazarlamacının kayıtsız kalamayacağı bir konudur. Kültür kavramı, pazarlamanın ilk adımlarından son adımlarına, ürünün üretilmesinden, paketlenmesinden, müşteriye iletilme sürecine, satış stratejilerinin belirlenmesine kadar tüm süreçte etkilidir. Hedonizm, tüketimin ihtiyaç bazlı fiziksel boyutundan ziyade, duygusal boyutunu ve ürünlerin tüketicide uyardığı fantezi ve arzuların güdülendiği davranışları ifade eder. Kuşkusuz, zevk almak, arzu duymak insanın doğal bir psikolojik yönelimi olarak değerlendirilebilir. Temel olarak insana acıdan ziyade, keyif veren, haz veren nesnelere yöneldiğini belirtmek yerinde olacaktır. Günümüzde insanların tüketim yönelimleri ve motivasyonları farklılaşmaktadır. Bunun temel sebebi insanların mutlu olma arayışıdır. İnsanlar artık postmodern dünyada yaşadıkları ya da daha keskin bir ifade ile mahkûm kaldıkları yabancılaşma, umutsuzlaşma, gibi problemlerden kaçabilmek için fantezilere, yeni zevk alanlarına doğru bir arayış içerisine girmektedirler. Bu arayış ile birlikte insanlar, ürünler, hizmetler, nesneler ya da markalar ile duygusal ve hazcı bir bağ kurmaktadırlar. Bu çerçevede çalışma kültürlerarası açıklayıcı bir karşılaştırma çalışmasıdır. Bu amaçla kültürün hedonik satın alma davranışına etkisini, ülkeye; yaş ve eğitime göre karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Örneklem Türkiye’den seçilen kadın kümeleri ile Almanya’dan seçilen kadın kümelerinden oluşmaktadır. Çalışma bu iki küme arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri de irdelemektedir. Örneklem 270 katılımcıdan oluşmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre “Hedonik Satın Alma Davranışı” üzerinde kültür (t= 5,19) ve yaş (t= -3,19) değişkenlerinin anlamlı etkisi vardır. Kültür değişkeninin etkisi pozitif yönlü, yaş 13 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 değişkeninin etkisi negatif yönlüdür. Diğer bir ifadeyle ataerkil, geleneksel aile davranışları yüksek olduğunda hedonik satın alma davranışı da artmaktadır. Yaş ilerledikçe hedonik satın alma davranışı azalmaktadır. Eğitim ( t= -0,70) ve ülke (t= -1,26) değişkenlerinin hedonik satın alma davranışı üzerinde anlamlı etkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte tüketime ait alt boyutlar ve boyutların kültürel olarak farklılaşması da incelenmiştir. Bu alt boyutlar, “Hedonik Satın Alma Davranışı” (ort.=3,06) değerleri etkisi altında; “Materyalizm” (3,45) , “Statü Sembolü Olarak Alınan ürünler” (2,90), “Kolektivist Referans Gruplarından” (2,71) oluşmaktadır. Bulgulara göre bu iki grup (Türk ve Alman kümeler), materyalizm, statü sembolü olarak alınan ürünler ve kolektivist referans grupları boyutlarında benzerken, aile değerleri boyutunda farklılaşmaktadırlar. Katılımcıların materyalizm boyutunda ve statü sembolü olarak alınan ürünler boyutlarında benzer olması, tüketimin bir anlamı ile evrensel hedonik yönünü ortaya koymaktadır. Kültür bu anlamda bir etken olmamaktadır. Farklı kültürden insanlar benzer güdülerle tüketim yapmaktadırlar. Bu olgu bu çalışmanın önemli bulgularındandır.Bu araştırmanın da ortaya çıkardığı diğer bir konu, insanların temel alışveriş motivasyonu materyalist duygularını beslemek ve onları tatmin etmek olduğudur. Çalışmada materyalist boyutun, tüketimin duygusal boyutu üzerindeki etkileri irdelenmektedir. “Hedonik Satın Alma Davranışı Ölçeği” faktör analizinde 3,45 ile en yüksek ortalamaya sahip olması bu bağlamda oldukça anlamlıdır. Araştırmaya katılan kadınların temel dürtüsü tüketim yaparken hazcı duygularını tatmin etmektir. Bunun yanında aile değerleri de oldukça yüksektir. Bunu Türkiye’den katılan katılımcılara ve onların daha geleneksel olmasına bağlamak mümkündür. Bütün bu çalışma sonuçları ile bilgi kullanıcı, araştırmacı ve tekstil firmaları geliştirilen iki ölçeğin göstergeleriyle, tüketim alışkanlıklarının tespit edilmesinde ve hedef kitlenin belirlenmesinde kullanabileceklerdir. Bu sayede ülkelerin tüketim şekillerinin ortaya çıkarılması, hedef kitlelerin belirlenmesi ve uluslararası pazarlama araştırmaları ilgililerce değerlendirilip uygulamada faydalanabilmeleri hedeflenmektedir. İşletmeler reklam ve tutundurma çalışmalarında tekstil ürününün farklılık yarattığı, kişilerin özelliklerine uygun, iddialı, enerji sağlayan bir ürün olduğunu vurgulamalı, tüketicilerle ürün arasında duygusal bir bağ kurmaya çalışmalıdırlar. Dolayısıyla, işletmelerin reklam ve tutundurma faaliyetlerinin ürün ve hizmet kapsamında tüketicilerin hedonik beklentilerine yönelik geliştirilmeleri işletmelere rekabet avantajı sağlayabilecektir. Hedonik tüketim davranışlarının yaygın olduğu toplumlarda; bireyin kendini ifade edişi ve toplumsal kabullenişi tükettiği ürünlere bağlanmaktadır. Bu durum materyalist bireyler yaratmakta, bireyi başkalarına bağımlı kılmakta ve kendine yabancılaştırmaktadır. Mutluluğu nesnelerde arayan birey gerçek mutluluk kaynakları olan boş zaman etkinlikleri, iş yaşamında saygınlık, toplumsal ve aile ilişkileri gibi çok önemli değerleri göz ardı etmektedir. Yaratılan sahte ihtiyaçlar giderilmeden bir yenisinin arzulandığı hedonik tüketim davranışları oluşmakta ve toplumsal etkileri için ihtiyaçlar asla karşılanamamaktadır. İhtiyaçların karşılanamaması baskı, stres, tasarruf edememe, iflas ve suç oranlarının artması gibi önemli toplumsal sonuçlara 14 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 yol açmaktadır. Ayrıca aşırı tüketim, toplumların devamlılığını sağlayan doğal sistemlere de zarar vermektedir. Bu yönüyle hedonik tüketim, tüketim davranışının olumsuz boyutunu ifade etmektedir. Aile, bireylerin yaşamında değerli, dolayısıyla aileden öğrenilen şeyler kişinin yaşantısında daha değerlidir. Davranışlar ve aile değerleri ailede öğrenilen en önemli konulardır. Aile bireyleri kültürel anlamda birbirlerine benzer, ailede öğrenilen doğrular ve kabullenilen gerçekler birçoğu aynıdır, karar mekanizmaları benzerdir. Aile kavramı kültürün bir parçası ve kültürden kültüre değişen farklı roller üstlenmektedir. Bazı ülkelerde aile bireyleri öğrenme süreçlerini ya da karar süreçlerini kendileri öğrenir ve tercihlerini yapar aile etken rol üstlenmez. Bazı ülkelerde ise aile bireyleri geçmişten gelen tercihi yapılmış yada tavsiye edilmiş önceden denenmiş şeyleri tercih eder ve konforunu bozmadan yaşantısına devam eder. Bu sebeple toplumsal ve aile yapıları üzerine yapılacak çalışmalar pazarlama üzerine çalışan kişiler için önemlidir. REFERANSLAR Baudrillard, J. (2004). "International Journal of Baudrillard Studies”. Canada: Bishop University. Bayram, N. (2010). "Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş”. Ezgi Kitabevi. Bursa. Birdwhistell, Ray L. (1972). "Personal Communication”. Philadelphia: Director of the studies in Human Communication, Pennsylvania Psychiatric Institute. Brislin, R. W., T. Yoshida (1994). "Improving intercultural interactions”: Models for crosscultural training programs. Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Chisnall, Peter M. (1985). "Marketing: A Behavioural Analysis”. UK: McGraw Hill Book. Earley, P.C., S. Ang (2003). "Cultural Intelligence". Stanford, CA.: Stanford University Press. Edwafrd, T. Hall (1976). "Beyond Culture". Newyork: Division of Random House. Elliot, R., Susan Eccles, Helen Woodruffe-Burton (2002). “Towards a Theory of Shopping: A Holistic Framework”. Journal of Consumer Behavour, 1: 256-266. Epstein, Gil S., Ira N. Gang (2010). “Chapter 1 Migration and Culture”. in Gil S. Epstein, Ira N. Gang (ed.). Migration and Culture. Iowa, USA: Emerald Group Publishing Limited, . 1-21. Fromm, E. (1991). “Sahip Olmak ya da Olmak”(Çev. Aydın Arıtan). İstanbul: Arıtan Yayınevi. Fukuda, K. John (1991). “Japanese-Style Management Transferred”, Londra: Routledge. Goodenough, W.H. (1964). “Explorations in Cultural Antropology”. New York: McGraw-Hill Book Company. Griffin, Mitch, Barry J. Babin, Jill S. Attaway (1996). “Anticipation of Injurious Consumption Outcomes and Its Impact on Consumer Attribution of Blame”. Journal of the Academy of Marketing Science, 24: 314-327. Hirschman, E. B.; B. Holbrook, (1982). “Hedonic Consumption: Emerging Concepts, Methods and Propositions”. Journal of Marketing, 46:92-93-101. Kartarı, A. (2014). "Kültür, Farklılık ve İletişim”. İstanbul: İletişim Yayınları. Kocabaş, Füsun, Müge Elden, Nilay Yurdakul (1999). "Reklam ve Halkla İlişkilerde Kitle”. 15 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İstanbul: İletişim Yayınları. Küçükcan, T. (2011). "Avrupa’da Yaşayan Türkler”, T.C. : T.C.Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı. Odabaşı, Y. (2006). “Tüketim Kültürü.“.İstanbul: Sistem Yayıncılık. Özdemir, Ş. (2007). “Hazcı (Hedonik) Tüketim Davranışlarında Televizyonun Rolü”. SDÜ Öğrencileri Üzerine Bir Araştırma. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta. Özgür, T. (2007). “Kültürel farklılıklar ve yönetimi”.Yüksek Lisans Projesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kahramanmaraş. Pfau-Effinger, B. (2012). “Women’s employment in the institutional and cultural context”. International Journal of Sociology and Social Policy, Vol. 32 No. 9, pp. 530-543. Williams, R. (1983).“Culture and Society’’. New York: Columbia University Press. Yanıklar, C. (2006). “Tüketimin Sosyolojisi”.İstanbul: Birey Yayıncılık. 16 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE KAYITLARI BASIC ACCOUNTING RECORDS IN AGRICULTURE CREDIT COOPERATIVES Hande ÖZOLGUN* Öğretim Görevlisi, Namık Kemal Üniversitesi, [email protected] Yüksek lisans tezinden faydalanılarak hazırlanmıştır. * Özet: Kooperatifin asıl amacı diğer şirketlerde olduğu gibi kar elde edebilmek değil, kooperatifin ortaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilmektir. Kooperatiflerin odağında bireyin kendisi bulunmaktadır. Artık son zamanlarda sadece sermaye odaklı olan anlayışın yanlış olduğu düşünülmüş, böylece kooperatifler gibi insan odaklı girişimlere ilgi artmıştır. Tarım kredi kooperatifleri de bu anlayıştan hareketle, ortaklarına uygun koşullarda kredi sağlamak temel amaç olmuştur. Bankalar büyük çiftçilere kredi vermekte, küçük çiftçi işletmelerine zorluk çıkartmaktadırlar. Bu çiftçilerin teminat olarak gösterebileceği varlığı yok denecek kadar azdır. Bu durumda da çiftçilerin başvuracakları tek kuruluş tarım kredi kooperatifleridir. Tarım kredi kooperatiflerinin öneminin artması, bu kooperatiflerin yaptığı işlemlerini ve bunların muhasebe kayıtlarını daha detaylı incelemeyi gerektirmektedir. Ayrıca bu kayıtlar ortaklara çeşitli konularda karar alabilmelerinde yardımcı olacaktır. Çalışmada ilk olarak bilimsel yayınlardan elde edilen kooperatifçilikle ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra detaylı olarak tarım kredi kooperatifleri hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde çeşitli bilimsel yayınlar ve çeşitli kanunlar kullanılarak kooperatiflerde muhasebenin gereği ve kooperatiflerde tutulacak defterler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise tarım kredi kooperatiflerinde yapılan temel muhasebe kayıtları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kooperatifçilik, Tarım kredi kooperatifi, alış, satış, gider Abstract: The main of the cooperative is not to make profit like other companies, but to meet the needs of the cooperative members. Individuals are in the spotlight of cooperatives. Capital oriented perception has recently been found wrong, so interest in individual oriented enterprises, such as cooperatives has increased. Considering this fact, it is mainly aimed to provide credits in appropriate conditions to the members in agricultural credit cooperatives. Providing credits at low interest rate and low cost to the small and medium farmers is the main aim. Banks give credits to big farmers, whereas they lay difficulties to small farmers. The wealth of small farmers which they can provide as collateral for a credit is in minute amount. Therefore, agricultural credit cooperatives are the only institution that farmers can apply. The increase in the importance of agricultural credit cooperatives requires examining the actions and accounting records of these cooperatives in detail. These records may also help the members to make a decision in various subjects. The explanations about the cooperatives obtained from the scientific publications were given firstly in the study, and then detailed information about the agricultural credit cooperatives was given. In the second part, various scientific publications and various laws are used in the cooperatives to keep accounts and to keep them in cooperatives. In the third part of the study, basic accounting records of agricultural credit cooperatives are emphasized. Keywords: Cooperative, Agricultural credit cooperative, purchase, sale, cost 17 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 GİRİŞ Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan kooperatifler, ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle de meslek ve geçimlerine dair ihtiyaçlarını sağlamayı amaçlarken bireyler arasında işbirliğini sağlar ve bunun sonucunda toplumsal dayanışma ve kalkınmayı da sağlamış olur. Bu sebepten dolayı anayasamızın 171. maddesinde “Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin geliştirilmesini sağlayacak tedbirleri alır” diye belirtilerek kooperatifçiliğin önemi vurgulanmıştır. Ekonomik anlamda gelişmiş ülkelerin iktisadi yapılarına bakıldığında kooperatifçilik hareketine verilen önemin değerli bir taşıyıcı rol üstlendiği görülmektedir. Fakat ülkemize bakıldığında, tarım kooperatiflerinin sorunları oldukça fazladır. Üreticilerde örgütlenme bilincinin tam olarak oluşmaması, yöneticilerin ve ortakların kooperatifçilik ilkelleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları gibi sorunlar kooperatifçilik hareketinin gelişimini önlemektedir (İnan, 2008:279). Türkiye nüfusunun yaklaşık %50’si tarımla uğraşmaktadır. Dolayısıyla da Türkiye ekonomisinin içinde tarımın yeri büyüktür. Tarımın sahip olduğu ekonomik yapının güçlenmesi, Türk ekonomisinin güçlenmesiyle eş anlama gelmektedir. Türkiye’de genel olarak küçük çiftçi işletmelerinin yer alması nedeniyle bu işletmeler yıllık ihtiyaçlarını ancak sağlayabilecek durumdadırlar. Yeni üretim yapabilmeleri için herhangi bir tasarrufta bulunmaları ya da yatırım yapabilmeleri mümkün olmamaktadır. Fakat üretim yapabilmek için birçok üretim aracına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle küçük çiftçiye en uygun şartlarda krediyi Tarım Kredi Kooperatifleri sağlamaktadır ve bu bakımdan da Türkiye için önemi çok büyüktür (http://www.baib.org.tr/proje/kooperatif.pdf). Tarım kredi kooperatiflerindeki muhasebe konusunda yeni bilgi ve kaynaklara ihtiyaç duyulmasının yanında, bu konuda bilgi sahibi olan yetişmiş muhasebeci sayısının artması beklenmekte ve bu sayede tarım kredi kooperatiflerinde muhasebenin gelişimine katkıda bulunacaktır. Yapılan bu çalışma ile amaç küçük çiftçi işletmelerine kredi sağlayan tarım kredi kooperatiflerinde meydana gelen mal alışları, alış giderleri, ortaklara mal satışları, alıştan iadeler ve ortaklardan mal alışları hakkında bilgi vererek bunların muhasebe kayıtlarını göstermektir. 1. TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ Dünya genelinde tarımsal üretimde küçük aile işletmelerinin çoğunlukta olduğu bir gerçektir. Küçük işletmeler finansman sorunlarını gidermede her zaman güçlük yaşamışlardır. Kamu destek ve yardımlarının olmadığı durumlarda, kredi bulma güçlükleri yanında, bulunan kredinin faiz, vade gibi koşulları da ağır olmuştur. Üreticiler bir araya gelerek toplu güvence yaratmaları, kredi kaynakları karşısında toplu pazarlık gücü kazanarak koşulları kendi çıkarları doğrultusunda iyileştirme gayretleri kredi kooperatifleri ortaya çıkmıştır(Rehber, 2011: 395). Tarım kredi kooperatifleri genellikle küçük çiftçilerin kredi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kurulurlar. Bu kooperatiflerin toplumsal ve ekonomik etkilerini aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (Çıkın ve Karacan,1994. 469): 18 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Üretimi teşvik ettiğinden kredilerin geri dönüşü sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Ortaklarla olan ilişkilerini canlı tutmak için dinamik bir yapıya sahiptir. Kredi, özellikle tarımsal yayım ve teknik girdi ile beraber gittiğinden etkinliği artmaktadır. Kredi belirli kuralarla göre verildiğinden kredi verenle kredi alan arasında önemli anlaşmazlıklar doğmamaktadır. Kredi genellikle denetlenmektedir. Devlet tarım kesimini desteklemek istediğinde bu kooperatiflerden yararlanabilmektedir. Birçok ülkede kredi kooperatifleri mevduat topladığından, sektör içinde oluşan tasarruflar yine aynı sektörde finansman kaynağı olabilmektedir. 2 . TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİNDE TEMEL MUHASEBE KAYITLARI Tarım kredi kooperatifleri genel olarak kırsal alanlarda kurulan ve o yöredeki çiftçilerin veya üreticilerin kredi ve diğer tarımsal ihtiyaçlarının ucuz fiyatlarla karşılanmasına yardımcı olan kooperatiflerdir. Tarım kredi kooperatiflerinin esas amacı; ortakların yapacakları üretimin daha verimli ve daha kaliteli yapmalarına destek vermek ve üretilen ürünlerin aracı olmaksızın daha yüksek satışlarını gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktır. Böylece ortakların daha yüksek gelir edeceklerdir. Bu da çiftçilerin ekonomik durumlarının daha iyi olmasına destek olarak köyden göçü de azaltabilmektedir. Bunun yanında kaliteli tohum, gübre, tarım araç- gereçleri gibi imkânlar da sağlamaktadır (Karanlık, 2009:93). 2.1. Mal Alışları Tarım Kredi Kooperatifleri, ortaklarının ihtiyacını karşılamak için gerekli malzemeleri satın alırlar. Bunlar genellikle tarımsal araçlar-gereçler, tarımsal gübre ve ilaçlardır(Karanlık,2009: 94). Örnek: Marmara Ereğlisi Tarım Kredi Kooperatifi 08.11.2016 tarihinde ortaklarına mal satmak üzere 300 no’lu fatura ile Aksan Yem Fabrikasından tamamı için çek vererek 50 ton büyükbaş hayvan yemi satın almıştır. Yemin kg. Fiyatı KDV hariç 0,80 TL.’dir. KDV’ler %10 olarak alınmaktadır. 153 TİCARİ MALLAR HESABI 40.000 153.11 Büyük baş hayvan yemi 21.000 191 İNDİRİLECEK KDV HESABI 4.000 103 VERİLEN ÇEKLER VE ÖDEME EMİRLERİ HESABI 44.000 2.2. Alış Giderleri Alınan malların kooperatife taşınması veya kullanıma ya da satışa hazır duruma getirilmesi için yapılan nakliye, yükleme, komisyon, sigorta, gümrük gibi giderler alış giderlerini oluşturur. Alışlarla ilgili olarak yapılan bu tür masrafların alınan malların bedeline eklenmesi, yani “153 Ticari Mallar Hesabı”nın borçlu kısmına kaydedilmesi gerekmektedir. Alış giderleri kapsamındaki masrafların, satıcılar tarafından üstlenilmesi durumunda ise, kooperatiften 19 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ödeme yapılmayacağından, buna ait bir kaydın da yapılmasına gerek kalmamaktadır (Karanlık, 2009:94). Örnek: Malkara Tarım Kredi Kooperatifi, satın aldığı küçükbaş hayvan yemlerinin kooperatife taşınması için X nakliye şirketine 15.02.2016 tarih ve 2154 no’lu fatura ile 2.000 TL. nakliye bedeli ve ayrıca 200 TL Katma değer vergisini peşin ödemiştir. 153 TİCARİ MALLAR HESABI 153.04 Küçük baş hayvan yemi 2.000 191 İNDİRİLECEK KDV HESABI 103 VERİLEN ÇEKLER VE ÖDEME EMİRLERİ HESABI 15.02.2016 tarih ve 2154 nolu fatura ile yem alımı 2.000 200 2.200 2.3. Ortaklara Mal Satışı Kooperatiflerde ortaklara genellikle vadeli olarak mal satışı yapılmaktadır. Vadeli satışlardan kaynaklanan alacakların “120 Alıcılar Hesabı”na borç yazılarak takip edilmesi gerekir. Ancak Tarım Kredi Kooperatifleri genel bir uygulama olarak vadeli satışların ortağa açılmış bir kredi olduğunu değerlendirmekte ve ortaya çıkan alacakların “123 İşletme Kredileri Hesabı”nın borçlu kısmına yazılarak takip edilmesini benimsemektedir. Bu kayıt şekli Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğince öngörülen ve Ülkemizdeki Tarım Kredi Kooperatiflerince de uygulanan bir yöntemdir. Bu durumda hangi hesap kullanılırsa kullanılsın her ortak için bir “yardımcı hesap” açılarak vadeli alacakların ayrı ayrı takip edilmesi gerekmek-tedir (Karanlık,2009:95). Tarım Kredi kooperatifler satış işlemlerinde “devamlı envanter yöntemi”ni kullanmaktadırlar. Örnek: Söke Tarım Kredi Kooperatifince, alış fiyatı 10.550 TL. ve nakliye gideri 800 TL. olan gübre makinesi, ortak Ahmet Altay’a KDV hariç 16.000 TL’ye vadeli olarak satılmıştır. Satılan malın alış bedeli 10.550 Alış gideri 800 Satılan malın maliyeti 11.350 -Satış kaydı (120) 123 İŞLETME KREDİLERİ HESABI 123.02 Ahmet ALTAY 17.600 17.600 600 YURTİÇİ SATIŞLAR HESABI 600.11 Gübre Makinesi 16.000 16.000 391 HESAPLANAN KDV HESABI 1.600 Ort. Ahmet ALTAY’a mal satışı 20 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 -Satış maliyetinin devri 621 SATILAN TİCARİ MAL.MALİYETİ HESABI 621.10. Gübre Makinesi 11.350 11.350 153 TİCARİ MALLAR HESABI 153.14 Gübre Makinesi 11.350 11.350 Satışların maliyet hesabın devri 2.4. Alıştan İadeler Alınan mallardan bir kısmının veya tamamının çeşitli nedenlerle satıcılara iadesi söz konusu olabilir. İade edilecek mallar, kooperatifin mal stoklarından çıkarılarak satıcılara gönderildiğinden, stoklarda da bu miktar kadar azaltma işleminin yapılması gerekir. Mal stokları “153 Ticari Mallar Hesabı”nda görüldüğü için iade tutarı hesabın alacağına yazılarak stoklar azaltılır. İade edilen malların alış işlemi iptal edilirken, katma değer vergisinin de düzeltilmesi gerekir(Karanlık,2009:96). Örnek: Yıldız Yem Fabrikasından daha önce vadeli olarak alınan KDV dahil 40.200 TL.’lik büyük baş hayvan yeminin KDV dahil 29.700 kısmı kalite düşüklüğü nedeniyle iade ediliyor ve bedeli açık hesaptan düşülüyor. 320 SATICILAR HESABI 320.10 Yıldız Yem Fabrikası A.Ş. 29.700 29.700 153 TİCARİ MALLAR HESABI 153.30 B.baş Hay. Yem 18.000 27.000 391 HESAPLANAN KDV HESABI 2.700 Yıldız Yem Fabrikasına mal iadesi 2.5. Ortaklardan Mal Alışı Tarım Kredi Kooperatifleri, temelde ortaklara ucuz tarım girdileri sağlamaya yönelik faaliyetler sürdürürler. Ancak bazen ortaklarca üretilmiş ürünlerin yüksek fiyatlarla satışını sağlamak amacıyla bir çalışma da yapabilmektedirler. Bu tür çalışmalar daha çok üyesi oldukları “Kooperatif Birlikleri”nin yardım ve desteğiyle gerçekleştirilmektedir. Bunun için de yapılan pazar araştırmalarından faydalanılmaktadır. Böylece ortak ürünleri, kooperatif veya Kooperatif Birlikler tarafından satılarak ortakların tek başlarına elde edemeyecekleri gelirlerin elde edilmeleri sağlanmış olmaktadır. Zirai mahsullerin alımı sırasında ödenecek bedellerden; Ticaret Borsalarına tescil ettirilerek satın alınanlar için % 2, Ticaret Borsası dışında kalanlar için ise % 4 gelir vergisi kesintisinin yapılması gerekmektedir(Karanlık,2009:96-97). Örnek: Babaeski Tarım Kredi Kooperatifi 24.03.2016 tarihinde 48 no’lu fatura ile ortak Ahmet Yılmaz’dan 7.000 kg. buğday satın alıyor. Buğdayın kilogram fiyatı 0,70 TL.’dir. Ürün ticaret borsasına kaydedilmemiştir. Buğday Gelir vergisi 7.000kg x 0,70 4.900x 0,04 : : 4.900 196 (-) 21 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September Ortağa ödenecek net tutar : 153 TİCARİ MALLAR HESABI 153.20 Ortak Ürünleri 4.900 ISBN No 978-605-82729-1-0 4.704 4.900 320 SATICILAR HESABI 320.15 Ahmet Yılmaz 4.704 4.704 360 ÖD. VERGİ VE FONLAR HESABI 196 360.10 Gelir Vergisi 196 23.03.2011 Tarih ve 21 Nolu müstahsil makbuzu ile buğday alımı Ortaktan 4.900 TL.’ye satın alınan buğday 04.04.2016 tarihinde 53 no’lu fatura ile Y Bölge Birliğine KDV hariç 7.000 TL’ye vadeli olarak satılmıştır. 120 ALICILAR HESABI 120.10 (X) Bölge Birliği 7.700 7.700 600 YURTİÇİ SATIŞLAR HESABI 600.20 Ortak Ürünleri 7.000 7.000 391 HESAPLANAN KDV HESABI 700 04.04.2016 Tarih ve 53 nolu fatura ile mal satışı. SONUÇ Kooperatifçilik hareketinin ülke ekonomisi açısından sahip olduğu önem tartışılmazdır. Gelişmiş ekonomilere sahip olan ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin kooperatifçiliğe verdiği önem açıkça gözükmektedir. Fakat ülkemizde ‘kooperatif’ dendiğinde ilk akla gelen yapı kooperatifleri olmaktadır. Faaliyetlerinin sonuçları olumsuz olan bazı yapı kooperatifleri nedeniyle olumsuz imaj tüm kooperatifleri de etkilemektedir. Oysa, başarılı olan kooperatif sayısı çok daha fazladır. Kooperatiflerin ülke için sahip olduğu değer, kooperatiflerin çiftçiye sağladığı büyük katkılar tam olarak kavranamamıştır. Kooperatifler hakkında olumsuz imaj, kooperatifleri rakip gören şirketler vb. tarafından çıkartılmaktadır. Tarım kredi kooperatiflerinin kurulması, çiftçilerin düşük maliyetle kredi temin etmelerine yardımcı olmuştur. Sanayi, ticaret, tarım gibi sektörlerde görülen tarım kredi kooperatifleri kendi imkânlarıyla ortaklarına kredi sağlamanın yanı sıra devletten de önem ölçüde destek almaktadırlar. Tarım kredi kooperatifleri, ortak olan çiftçilere üretim döneminde kredi vermekte, hasat mevsimi sonunda ise verdikleri kredileri geri almaktadırlar. Küreselleşen dünyada başarı sağlayabilmenin en önemli yolu örgütlü kuruluşlardır. Bu sebeple, kooperatif çatısı altında bütünleşmek son derece faydalı olmaktadır. Ülkemizde bulunan tarım işletmelerinin çoğu küçük işletmelerdir. Bu işletmelerin çoğunun tarım kredi kooperatiflerinin dışında kalan kaynaklardan kredi sağlayabilmeleri, yeterli teminat gösterememeleri sebebiyle 22 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle, çiftçilerin desteklenmesi kooperatiflerinin devlet tarafından desteklenmesiyle olacaktır. ancak tarım kredi Bütün kooperatiflerde olduğu gibi tarım kredi kooperatifleri de ekonomik ve sosyal niteliğe sahip olan kuruluşlardır. Diğer şirketlerde olduğu gibi alış, satış, borç ve alacak gibi birçok faaliyet gerçekleştirmekte ve yaptıkları bu işlemleri de muhasebe defterlerine Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine uygun olarak kaydetmektedirler. Dönem sonlarında ise temel mali tablolar olan bilanço ve gelir tablolarını düzenleyerek dönemde elde edilen kar veya zarar gibi faaliyet sonucuna ulaşmaktadırlar. Tarım kredi kooperatifleri, tüm faaliyetleri sırasında mali yasaların hükümlerine uymakla yükümlüdürler. Bu sebeple kooperatifte iyi bir muhasebe sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Muhasebe sistemi ile edinilen sonuçlar sadece ortaklar açısından bir gereklilik değildir, bunun yanında alacaklılar ve mali nitelikteki tüm yükümlülükler açısından da gereklidir. Tüm ticaret ve sermaye şirketlerinde olduğu gibi çeşitli kanunlarda belirlenmiş yükümlülüklerle tarım kredi kooperatifleri de yaptığı tüm faaliyetleri usulüne uygun olarak muhasebe defterlerine kaydetmek zorundadırlar. Böylece dönem sonlarında faaliyet sonuçlarını görerek buna uygun olarak bir strateji geliştireceklerdir. Bu muhasebe bilgileri kooperatif açısından gerekli olduğu gibi bunun yanında bu bilgilere ihtiyaç duyan kişiler için de gereklidir. Tüm sermaye ve ticaret şirketleri ve kooperatifler aynı hesap planını kullanmakta, tüm işlemlerini Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine uygun olarak gerçekleştirmektedirler. Kooperatiflerin kullandığı ve esas aldığı tüm kurallar birbirinin aynısıdır. İster bir adi şirket olsun, ister bir tarım kredi kooperatifi olsun burada yapılacak olan kayıtlar ve kullanılacak olan hesaplar birbirinin aynısıdır. Sadece kooperatiflerin sahip olduğu özellikleri nedeniyle ve Kooperatifler Kanunu gereğince bazı işlemler sermaye ve ticaret şirketlerinde farklılaşmaktadır. REFERANSLAR Çıkın, A. ve Karacan, A. (1994). Genel Kooperatifçilik, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Yayın No:511, İzmir. İnan, İ.H. (2008). Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik ve AB Modeli, İTO Yayınları, İstanbul Karanlık, S. (2009). Kooperatifler ve Muhasebesi, Nobel Yayıncılık, Ankara. Rehber, E. ( 2011). Kooperatifçilik, Ekin Yayıncılık, Bursa. T.C. Anayasası http://www.baib.org.tr/proje/kooperatif.pdf, (Erişim Tarihi:21/06/2017) 23 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 MÜLKİYET HAKKININ SINIRLANDIRILMASINA YÖNELİK OLARAK VERGİLENDİRMEDE YASALLIK İLKESİNİN MÜKELLEF HAKLARI BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION THE PRINCIPLE OF LEGISLATION OF TAXATION WITHIN THE PRINCIPLE OF OWNERSHIP RIGHTS FOR THE LIMITATION OF PROPERTY Serdar DUMLUPINAR* * Araştırma Görevlisi, Siirt Üniversitesi Üniversitesi, [email protected], Türkiye. Özet: Diğer bireysel hak ve özgürlüklerin çıkış noktası olarak görülen mülkiyet hakkı, ilk toplum yapılarından günümüze üzerinde düşünülen ve tartışılan bir kavramdır. Mülkiyet hakkı, devletler tarafından, kamu yararı gözetilerek ve yasal olması koşulu ile çeşitli yollarla müdahaleye uğramaktadır. Günümüzde, devletlerin, mülkiyet hakkına en önemli müdahale aracı o vergilemedir. Mülkiyet hakkına müdahale aracı olan vergileme, modern toplumlarda kanunla uygulanmaktadır. Gerek mükellefi kanun ile korumak gerekse kanun yapıcıları seçen mükelleflerin, yine bu kanunlar ile mülkiyet hakkının kısıtlanmasına razı olacağı düşüncesi, vergilendirmede yasallık ilkesini önemli kılmaktadır. Bu çalışmada mülkiyet hakkı kavramı, vergilendirme yetkisi ve anayasa ile uluslararası hukuktaki yeri, verginin yasallığının anlamı ve kapsamı incelenerek, Türk Vergi Hukuku’ndaki uygulamaları Anayasa Mahkemesi kararları ile açıklanacaktır. Anahtar Kelimeler: Vergileme, Yasallık, Mülkiyet Abstract: The right to property, which is regarded as the starting point of other individual rights and freedoms, is a concept that is considered and discussed on the day-to-day basis from the early social structures. The right to property is intervened in various ways by the state, with due regard to the public interest, and with legal certainty. Nowadays, states are the most important means of intervening in the right of property. Taxation, which is a means of intervening in the right to property, is applied by law in modern societies. The principle of legality in taxation is important because the taxpayers who choose lawmakers to comply with the restriction of their ownership rights by these laws, if they have to protect them with a taxpayer law. In this study, the concepts of right of ownership, taxation authority and constitution and its place in international law, the meaning and scope of the legality of the tax, and the applications in Turkish Tax Law will be explained by the decisions of the Constitutional Court. Keywords: Taxation, Legality, Property GİRİŞ İlk toplum yapılarının ortaya çıkmasından günümüze kadar mülkiyet hakkı, üzerinde düşünülen ve tartışılan bir kavram olmaya devam etmektedir. Birlikte yaşamanın gereksinimi olarak kişisel hakların içinde yaşanılan toplum yararına sınırlandırılması düşüncesi, tarih boyunca gelişerek çeşitli hukuki yapılar altında dönüşümünü devam ettirmektedir. 24 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İnsan olmanın gereksinimlerini karşılama açısından mülkiyet hakkı, diğer bireysel hak ve özgürlüklerin çıkış noktası olarak görülmektedir. Bu hakkın sınırlandırılmasına ilişkin düşüncelerin gelişimi ise mülkiyet hakkının dayandığı bu özellikten kaynaklı olarak oldukça hassas özellikler taşımaktadır. Devletlerin ortak ihtiyaçları karşılamak üzere mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yönelik en önemli müdahale araçlarından birisi vergilendirmedir. Kamu yararı gözetilerek ve kamusal ihtiyaçların karşılanmasına dönük olarak yürütülen vergilendirmeye ilişkin sınırlar gerek ulusal gerekse uluslararası kurallarla sınırları çizilmiştir. Devletlerin keyfi uygulamalarını engellemek adına kişilerin mülkiyet hakkını korumaya yönelik en önemli vergileme ilkesi yasallıktır. Vergilendirme, kişilerin oluşturduğu demokratik yönetimlerin ve yasalarının sınırları içinde kaldığı sürece meşruluk kazanmaktadır. Çalışma bu bağlamda, mülkiyet hakkının sınırlandırılması yönelik olarak vergilendirmede yasallık ilkesini incelemektedir. Çalışmanın amacı, mülkiyet hakkının korunmasına yönelik olarak verginin yasallığı ilkesinin Türk Vergi Hukuku açısından sınırlarını tespit etmektir. Çalışma girişin giriş bölümü, mülkiyet hakkı, mükellef hakları ve vergilendirme yetkisinin tanımlandığı, mülkiyet hakkının ulusal ve uluslararası sınırlarının belirtildiği ve vergilendirme yetkisinin anayasal sınırlarının ifade edildiği ikinci bölüm, mükellefin mülkiyet hakkının korunmasına yönelik yasallık ilkesinin açıklanarak içeriğinin ifade edildiği üçüncü bölüm ve sonuç bölümü olmak üzere toplam 4 bölümden oluşmaktadır. 1. MÜLKİYET HAKKI, MÜKELLEF VE VERGİLENDİRME KAVRAMLARI 1.1. Mülkiyet Hakkı Kavramı Mülkiyet, doğa ile insan arasındaki ilişkileri kapsayan geniş bir kavramdır. İnsanın yaşamını ve varlığını devam ettirebilmek adına gerekli şeyleri elde etmesi, zorunlu ve vazgeçilmez bir unsurdur. Yaşamını sürdürebilmesi için, zaruri olan pek çok şeylere muhtaç olan insanın bu durumu, insanda bu şeylere sahip olma istek ve azmini doğurur. Çalışma ve gayretine kendisinin sahip olmak istemesi, insanın doğuştan gelen mal ve mülk edinmeye meyilli olması ile ilişkilidir (Tuğrul, 2004: 3). Mülkiyet en yalın haliyle malik ile şey arasındaki bir ilişki olarak tanımlanabilmektedir. Mülkiyet, malike, edinme ve elde bulundurma, engel olma, kullanma, yararlanma, tasarruf etme ve elden çıkarma olmak üzere bir kısım yetkiler bahşeden bir hak olarak tarihin ilk dönemlerinden beri var olmaya devam etmektedir. İktisadi ve hukuki hayatında en önemli unsurlarından olan mülkiyet kavramının gelişimine bağlı olarak sosyalleşen insan yaşamının düzenlenmesi konusunda devletlerin ortaya çıkışında belirleyici olmuştur (Nazalı ve Demirci, 2009: 84). Diğer bütün hakların kendinden türediğinin kabul edilmesi nedeniyle temel hak ve özgürlükler arasında özel bir konuma sahip olan mülkiyet hakkı, 19. yüzyıla kadar sınırsız ve mutlak bir hak olarak kabul edilirken, 20. Yüzyıla gelindiğinde sınırsız olma özelliğini gittikçe artan bir şekilde kaybetmiştir. Ferdiyetçi doktrinlerin altında malikin kişiliğine bağlı, kutsal ve dokunulmaz bir hak olarak görülen mülkiyet hakkı, günümüzde 20. yüzyıl boyunca gelişen ve değişen düşünce yapısına bağlı olarak malike toplum yararına bazı hak ve ödevler yükleyen sosyal bir hak olarak tanımlanmaktadır (Şimşek, 2010: 182). 25 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İlk toplum hayatından bugüne kadar hukukun ve kurumların gelişimi ile birlikte ortaya çıkması sebebiyle toplumlar ve devletler nezdinde uzlaşılmış bir tanıma sahip olmasa da günümüzde bir başkasına ve toplum yararına zarar vermemek üzerinden tanımlanmaktadır. Mülkiyet hakkının konusunu oluşturan mal, eşya gibi unsurlar, toplumların benimsediği kurallar neticesinde farklılıklar gösterse de günümüzde mülkiyet hakkı, bir kimsenin başkasının ve toplumun yararına zarar vermeden, Anayasa ve yasaların getirdiği kurallara uymak koşuluyla, kendisine ait olan bir şeyi kullanma, kendisinden ve ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme ve olan müdahaleleri önleme ve defetme yetkilerini kapsayan bir hak olarak tanımlanmaktadır (Altan, 2008: 78-79). 1.2. Mülkiyet Hakkının Uluslararası ve Ulusal Hukukta Yeri ve Sınırları Genel olarak sınırlama, bir hakla ilgili olarak, bu hakkı ve bu katan doğan yetkiyi hiç kullanamama, belirli bir derecede kullanma veya belli koşullarla kullanabilme demektir. Sınırlamalar düzenlemelerle getirilmektedir. Düzenleyici işlemler yasama, yürütme ve yargı organları tarafından yapılabilir (Tuğrul, 2004: 14). Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yönelik uluslararası hukukta ve anayasada çeşitli sınırlar konulmuştur. Bu sınırlar, mülkiyet hakkının sınırları çizerek devletleri bu hakkın sınırlandırılması konusunda uyulacak kurallar ve gerekçeler nezdinde kısıtlamıştır. 1.2.1. Uluslararası Hukukta Mülkiyet Hakkı ve Sınırları Uluslararası hukukta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokolünün 1. maddesinde mülkiyet hakkının garanti altına alındığı görünmektedir. Madde; ‘‘Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.’’ olarak düzenlenmiştir. Bu madde çerçevesinde bireyin mallarını barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahip olmasıyla birlikte devletin malından yoksun bırakma hakkı kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Bu istisna ise ancak kamu yararı, uluslararası hukukun genel ilkeleri ve hukukun aradığı koşullar neticesinde mümkün kılınmıştır (Soydan, 2000: 103). Bununla birlikte ikinci bir istisna olarak ise mülkiyeti denetim altına alma ve vergilerin ödenmesini sağlama mülkiyet hakkına müdahalenin kamu yararına uygun ve yasalara uygun şekilde kullanımı konusunda devletlere hak tanımış ve bu hakkı bu kuralla birlikte sınırlandırmıştır. Bu konuya ilişkin ek protokolde mal ve mülk dokunulmazlığına ilişkin olarak kurallar bütününü, kanun tarafından öngörülmüş, kamu yararını amaçlayan ve demokratik bir toplumda gerekli olan düzenlemeler olarak ifade etmek mümkündür (Nazalı, 2009: 126). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vergilendirmenin mülkiyet hakkına bir müdahale olarak algılandığını ortaya koymakla birlikte bu müdahalede daha önemli olan unsurların; müdahalenin kamu yararının bulunup bulunmadığı, kamu yararıbireysel çıkar arasında adil dengenin gözetilip gözetilmediği, adil dengenin gerçekleştirilmesinde orantılık ilişkisinin kurulup kurulmadığı, vergi kanunlarıyla bireysel ve aşırı yük getirilip getirilmediği ve müdahalenin ulaşılabilir ve öngörülebilirliği olduğu çıkarımlarında bulunmuştur (Bozdoğan, 2012: 228). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre 26 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 hukukun üstünlüğü demokratik toplumun temel prensiplerinden biridir. Devlete düşen sorumluluk ise mülkiyet hakkına saygı gösterilmesi bağlamında her şeyden önce ulusal hukuka uygun davranılmasını gerektirmektedir (Sarı, 2006: 51). Mülkiyet hakkına müdahale etmeye yönelik işlemler kamu yararı gözetilerek yapılmalıdır. Kamu yararının ne olduğu konusunda toplumların ihtiyaçlarının belirlenmesi açısından devletler uluslararası hukuktan daha etkin tespit yapma yeteneğine sahiptir. Bu açıdan bir olayın kamu yararı gözetip gözetmediğinin tespiti konusunda ulusal yargılar uluslararası yargıdan daha uygun konumdadırlar (Sarı, 2006: 56). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kamu yararı kavramına ilişkin tanım yapmaktan kaçınarak kavramın kendini irdelemeyi tercih etmiştir. Kavramın durağan bir yapıya sahip olmaması, devletler nezdinde farklı tanımlar ve içerikler içermesi sebebiyle mahkeme kararında müdahalenin kamu yararı gözetip gözetmediği durumuyla ilgilenmektedir. Mahkeme; dar gelirli ailelerin barınma problemlerinin çözülmesi, ormanların korunması, tarımda verimliliğin artırılması, çevrenin korunması, ülkenin ekonomik çıkarları ile bağdaşmayan sözleşmelerin ortadan kaldırılması, ülkenin ekonomik çıkarlarının korunması, ana yolların geliştirilmesi, ülkenin sanatsal ve kültürel mirasının korunması gibi amaçları kamu yararına uygun olarak görmektedir. (Şimşek, 2012: 182). Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yönelik iç hukuktan doğan işlemler için belirli bir takdir yetkisi öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bunun sınırı ise adil denge ve ölçülü olmak olarak belirlemiştir. Buna göre yapılan düzenlemelerin dengesi, toplumun genel yararı ile bireylerin temel haklarının aynı anda korunması olarak belirlenmiştir. Mülkiyetten yoksun bırakma sonucunu doğuran işlemler için, başvurulan araç ile makul araç arasında makul ve dengeli bir orantının olup olmadığı ve bireye aşırı, olağan dışı ve ölçüsüz bir külfet yüklenip yüklenilmediği konusu adil denge olarak belirtilmiştir (Gemalmaz, 2011: 655). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları incelendiğinde ölçülü olma durumunun sınırlama amacıyla sınırlama aracı arasındaki denge olarak anlaşılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yapılan işlem sonucunda kullanılan araç sonucu, aracın kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hak kaybının daha baskın olması, bir başka deyişle hedeflenen hak kaybının kamu yararına göre daha baskın olması orantısızlık olarak belirlenmektedir (Gökpınar, 2016: 185). Ayrıca mülkiyet hakkına sınır olarak sözleşmenin 14. Maddesi ‘‘Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.’’ olarak düzenlenmiştir. Buna göre ayrımcılık yasağı olarak düzenlenen madde hükmü gereği, mülkiyet hakkının kullanımı açısından benzer durumda olan bireylere nesnel ve meşru gerekçeye dayanmayan sebeplerle ayrımcılık yapılamayacağı ifade edilmiştir (Soydan, 2000: 112). 1.2.2. Anayasada Mülkiyet Hakkı ve Sınırları Anayasa’da mülkiyet hakkı 35. Madde kapsamında düzenlenmiştir. Madde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklinde ifade edilmiştir. Madde hükmünde mülkiyet hakkının hukuki niteliği açıkça ortaya konmamakla birlikte, bu hakka ilişkin güvence alanı sağlayarak, bir yandan bu hakka müdahalenin sınırlarını çizmesinin yanı sıra kamu yararı-bireysel yarar dengesinin gözetilmesini de öngörmüştür (Bozdoğan, 2012: 223). Mülkiyet hakkını tanımlamayan hüküm bu hakkın müdahale sınırını kanunla konuşmuş, kamu yararı gözeten ve toplum yararına aykırı olmayan düzenlemeler olarak belirtmiştir. 27 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bunun yanı sıra Anayasa’nın 13. Madde’si temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını konu almaktadır. Madde hükmü ‘‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’’ olarak düzenlenmiştir. Buna göre maddeni lafzından temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına yönelik bazı ilkeleri çıkarmak mümkündür (Nazalı ve Demirci, 2009: 85); 1. Sınırlama kanunla olmalıdır. 2. Sınırlama Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun olmalıdır. 3. Sınırlama Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sebeplere bağlı olmalıdır. 4. Sınırlama temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunmamalıdır. 5. Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamalıdır. 6. Sınırlama Laik Cumhuriyet’in gereklerine aykırı olmamalıdır. 7. Sınırlama ölçülülük ilkesine aykırı olmamalıdır. 1.3. Vergilendirme Kavramı, Yetkisi ve Anayasa’daki Yeri Devletler, kamu hizmetlerini yerine getirebilmek adına mali kaynaklara ihtiyaç duymaktadır. Devletler ülkesinde yaşayan kişiler ve nerede yaşamış olurlarsa olsunlar vatandaşları üzerinde egemenlik hakkına sahiptir. Devletlerin egemenlik yetkisini kullandığı en önemli alanlardan birisi de vergilemedir (Şenyüz ve diğerleri, 2011: 57). Hukuki niteliği zaman içinde değişen ve gelişen vergilendirme karşılıklılık, ulusal görev, fedakârlık gibi çeşitli düşünce dönüşümleri yaşaması ile birlikte günümüzde egemenlik yetkisi ile birlikte tanımlanmaktadır (Öncel ve diğerleri, 2015: 33). Mülkiyet ve miras hakları vergilendirmeye karşı en duyarlı haklardır. Çünkü her vergi veya mali yükümlülük mülkiyete yönelen bir müdahale niteliğindedir (Güneş, 2008: 51). Vergilerin tanım olarak zora dayanması ve kamu gücü kullanması durumu, mülkiyet haklarının korunması açısından vergilerin yasallığını önemli bir konuma getirmektedir. Devletin kamu hizmetlerin karşılamak için hukuki zora dayanarak alınan verginin yasallığı, devlet açısından, zor kullanmanın sınırlarının çizilmesi ve bu sınırlar dışına çıkılamayacağını belirtmesi ve aynı zamanda bu hak kullanımından da kaçınılamayacağı ifade etmesi açısından önemlidir (Çomaklı ve diğerleri, 2013: 34). Bireyler açısından ise verginin yasallığı, bireyin vergilendirme dolayısıyla mülkiyetine yapılan müdahalenin sınırlarının ifade edilmesi yoluyla keyfi ve takdiri uygulamaları önleyecek, bireyin özgürlüklerini devlete karşı koruyacak güvenlik sınırını çizmektedir (Gümüş, 2005: 126). Anayasa’da vergilendirme yetkisi esasen 73. Madde kapsamında düzenlenmiştir. Bu maddeyle birlikte, maddeyi etkileyecek başka anayasa maddeleri de bulunmaktadır. Anayasa’nın 73. Madde’si; ‘‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.’’ olarak ifade edilmiştir. Madde’nin 3. fıkrasından anlaşılacağı üzere vergilendirme yetkisi kanun yapıcı TBMM’ye tanınmıştır. 28 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İlkesel olarak vergilemenin mali güce göre yapılması gerektiği, adaletli ve dengeli dağılım gözetmesi, kamu hizmetlerin karşılığı olması gereği kanunda belirtilen ilkeler olarak ifade edilmiştir. Bununla birlikte çıkarılacak yasal metnin Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı olamayacağı kuralını içeren Anayasa’nın 11. maddesi gereği, Anayasa’nın 2. Madde’sinde ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.’’ belirtildiği üzere kullanılacak vergilendirme yetkisinin, toplumun huzuruna aykırı olmayan, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal devlet ilkesine dayanan düzenlemeler içermesi gerekmektedir. Anayasa’nın 73. Madde’si 1. fıkrasında belirtilen ‘‘herkes’’ ifadesi gereği kanun önünde eşit olma ilkesi, Anayasa’nın 10. Madde’sinde belirtilen ‘‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.’’ hükmü ile de uyumludur. 1.4. Mükellef Hakkı Kavramı ve Önemi Vergi hukuku, kamu hukukunun alt dalı konumundadır. Vergi ilişkilerinde taraflar özel hukukta olduğu gibi eşit değillerdir. Devlet, vergileme ilişkisinde kamu gücünü kullanmaktadır (Özpehriz, 2006: 109). Mükelleflere devletle olan mali konularına ilişkin işleri adına tanınan haklar olarak tanımlanan mükellef hakları, mükellefler adına hak ve ödev olarak iki boyuta sahiptir. Devlet, mükelleflerin yükümlülüklerini yerine getirmelerini isterken bir yandan da hukuk kuralları ile bu görevin kullanımını kısıtlamaktadır. Mükellefler adına da devlet, ödevlerini yerine getirmeleri ve sonrası adına bu hakların kullanımı konusunu garanti altına almaktadır. Bu sayede devlet ile mükellef arasındaki çıkar dengesinin kurulması ve korunması sağlanacaktır (Türkay, 2013: 153). Vergi ilişkisi, devletin vergilendirme yetkisinin gelişmesinin yanı sıra mükellef haklarının da paralel olarak geliştiği tarihsel bir sürecin ürünüdür. Bu sebeple vergi kanunların sistematik olmasını kadar mükellef haklarının da aynı ölçüde öneme sahip olması gerekmektedir. Mükellef hakları, mükelleflere kendilerine verilen hakların güvencesini hissetmenin yanı sıra devletle herhangi bir anlaşmazlığa düşmesi halinde de güvenle hareket etmelerine de yardımcı olacaktır. Bu sayede mükellefler, devletin haklarını kötüye kullanmaları ya da istemsiz olarak hata yapmaları halinde kendilerini koruyabilecekleri haklara sahip olacaktır (Bakar, 2011: 4). 2. MÜKELLEFİN MÜLKİYET HAKKININ KORUNMASINA YÖNELİK VERGİNİN YASALLIĞI 2.1. Verginin Yasallığının Anlamı Her çeşit mali yükün yasa ile belirlenerek uygulamanın bu yasalar çerçevesinde yapılmasını öngören verginin yasallığı ilkesi, mali uygulamaların icrasında uyulacak kuralların belirlenmesi ve bu işlemlere dayanarak oluşturması açısından idareyi bağlamaktadır. Mükellef açısından ise vergileme dolayısıyla karşılaşacağı yükü önceden bilmek, bu işlemin uygulamasında karşılaşacağı ödev ve haklar konusunda bilgi sahibi olmak gibi anlamlar taşımaktadır (Budak ve Yakar, 2007: 140). 29 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Anayasal temel hak ve hürriyetler kapsamında 35. Madde’de düzenlenen mülkiyet hakkı, maddede belirtildiği üzere ancak kamu yararı adına ve kanunla sınırlandırılabilecektir. Mülkiyet hakkına yöneltilen en önemli müdahalelerden olan vergilendirme ise Anayasa’nın temel hak ve hürriyetler bölümüne ilişkin siyasi hak ve ödevler başlığı altında düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkının korunması yönelik olarak vergilendirme yetkisinin Anayasa’nın diğer hükümleri ile uyumlu olması gerekliliği göz önüne alındığında, yetkinin yasalarla belirtilmiş ve sınırlanırın çizilmiş olması, Anayasa’da yer alan diğer eşitlik ve adalet hükümlerini gözetmesi gerekmektedir (Çomaklı ve diğerler, 2013: 43). 2.1.1. Mükellef Yönünden Anlamı Verginin yasallığı ilkesi temelinde kişilerin gelirleri, mal varlıkları ve harcamaları üzerine konulacak vergilerde, kendi temsilcilerinden oluşan yasama organı aracılığıyla belirlenmesi konusunda rıza gösterecekleri yatar. Bu sayede vergi, temsilciler aracılığıyla halk adına kanun yapan demokratik sistemin belirlediği kurallar bütünü olacaktır (Çağan, 1980: 148). Devletin egemenliği altındaki yönelttiği, karşı konulamaz ve kurallar gereği zora dayanarak alınan verginin haraç niteliğinden yasal bir toplama olayına bürünmesi ve bu sayede hukuki bir boyut kazanması ancak halkın demokratik bir yönetim yoluyla ortak payda da kendini kısıtlaması sayesinde mümkün olmaktadır (Çomaklı ve Gödekli, 2011: 39). Verginin temsile dayanması ve yalnız yasa eliyle düzenlenmesi bireylerin anayasal temel hak ve hürriyetlerinin etkin şekilde korunması ve temsil organının iradesiyle güvence altına alınmasını sağlamaktadır. Kişi ve kurumların mülkiyet hakkının sınırlandırılması yönelik en önemli olaylardan olan vergilemenin yasalar marifetiyle öngörülebilir olması, herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık ve anlaşılır olması, vergilerin yasallığına mükellefler adına devletin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir görev yüklemektedir. Bununla birlikte mükelleflerin yasada belirtilen kuralların dışına çıkamaması, özel sözleşmeler ile sorumluluklarını devredememesi gibi bağlayıcı kurallarda tıpkı devlette olduğu gibi kişi ve kurumları da keyfi uygulamalardan alıkoymaktadır (Çomaklı ve Gödekli, 2011: 46). 2.1.2. Devlet Yönünden Anlamı Verginin yasallığı ilkesi, birey-kamu gücü ilişkisinde her iki tarafa da sorumluluk ve haklar yükleyen bir ilkedir. Vergilemeye yönelik düzenlemelerin gerek şekli gerekse maddi anlamda kanunla yapılmasını ifade eden ilke, devletin vergilendirme yetkisini genel, soyut, kişisel olmayan, yasama organı tarafından anayasal usullere uygun çıkartılan kanunlar ile kullanılması ve verginin kanuna uygun ve doğru alınması olarak ifade edilebilir. Bir başka ifade ile verginin yasallığı ilkesi, idarenin sınırsız güce sahip olamayacağını, vergileme yetkisinin sınırının mükellefin hak ve özgürleri ile evrensel hukuk ve normlara uygun olması gerektiğini, vergi istisna ve muafiyetlerinin yasal çerçeve ile çizilmesi gerektiğini ve bu ilkeye dayanarak yargısal denetimine de kaynak oluşturduğunu ifade etmektedir (Gerçek ve diğerleri, 2014: 91). Verginin yasallığı ilkesi, devletin kanunun yanı sıra ona eşit ve daha üstün yasal kaynaklara da uygun davranmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla anayasa, uluslararası anlaşma ve anayasal yetki devrinin koşullarının gerçekleşmesi halinde düzenleyici genel idari işlemlere uygunluk göstermekte yasallık ilkesinin devlet açısından koşulunu oluşturmaktadır (Çağan, 1980: 134). Devleti sınırlandırmanın yanı sıra vergilerin yasallığı ilkesi, vergilendirme yetkisini kullanmaktan kaçınılamayacağını da ifade etmektedir. Vergilendirme yetkisinin sınırlarını çizerek idarenin keyfiliğini önlemesinin yanı sıra bir yandan da yasallık ilkesi, bu yetkinin kullanımını devlet açısından hakkı yerine getirmek açısından da zorunlu kılmaktadır (Erkin, 2013: 1121). 30 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 2.2. Verginin Yasallığının Kapsamı 2.2.1. Genellik ve Eşitlik İlkesi Verginin genelliği ilkesi, kamusal yükün herkese dağıtılması ile ilgili olmasının yanı sıra verginin kanuniliği bağlamında, kanunun genelliği ile ilgilidir (Erkin, 2012: 242). Yalnızca soyut olan ve öznel olmayan yasalar herkese yönelebilir. Verginin yasallığı ilkesinin yasasız vergi olması ilkesinin boyutu, vergi kanunlarının soyut ve gayrişahsi olmasını gerektirmekte ve bu sayede de verginin genelliği ilkesinin gerçeklemesini de sağlamaktadır (Güneş, 2008: 97). Vergi kanunlarının genelliği ve bu açıdan gayrişahsi olması, hakların tanınması ve yükümlülüklerin konulması konusunda kimliği belirli kişilere hak ve yükümlülük yüklenmemesini ifade etmektedir (Tekbaş, 2010: 150). Bu durum vergi yasalarının, subjektif vergileme tekniklerine sahip olmaması olarak algılanmamalıdır. Gelir Vergisi, Vergi Usul Kanunu gibi subjektif öğeler içeren yasaların varlığı açıktır. Burada belirtilen gayrişahsi olma durumu, subjektif kıstasların objektif karakterlere sahip olmasını ifade etmektedir. Yasalarda oluşturulan ekonomik ve sosyal amaçlar gözetilerek bazı özel durumlar oluşturulsa bile, bu durumlar kişilerin kendi niyet ve yorumlarına bırakılmaksızın objektif olarak belirtilmelidir (Çomaklı ve Gödekli, 2011: 53). Vergilendirmenin genel olması eşit olmasının da ön koşuludur. Ancak vergilendirmede eşitlik ilkesi genellik ilkesini kapsayıcı niteliktedir. Hukuk devletinin adalet anlayışını yansıtan vergilemede eşitlik, aynı ve benzer ekonomik ve sosyal durumda olanların eşit muamele görürken, farklı ekonomik ve sosyal statüye sahip kimselerin ise farklı muamele görmelerini ifade etmektedir. Şekli hukuki eşitlik olarak ifade edilen aynı ve benzer durumda olanların eşit olma durumu, kanun önünde eşit muamele görmek olarak belirtilmektedir. Maddi hukuki eşitlik ise farklı ekonomik ve sosyal olanaklara sahip kimselerin vergi yüklerinin farklılaştırılması olarak belirtilmektedir. Vergilendirme konusunda farklı imkanlara sahip kimselere eşit davranılması, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır (Çağan, 1980: 139). Anayasa’nın 73. Madde’si 1. Fıkra’sında ‘‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.’’ şeklinde bir deyimleme ile vergi yükünün belirli bireylere veya belirli bir toplumsal kesime yüklenmeyip vatandaşlar ve yurtta yaşayan yabancıların tümüne dağıtılması öngörülmüştür. Aynı şekilde Anayasa’nın 10. Madde’sinde herkesin kanun önünde eşit olduğunu belirtilerek, devlet organları ve idari makamların bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun davranmasını zorunlu kılmıştır. Eşitlik ve genellik ilkesi Anayasa Mahkemesi kararlarında birlikte değerlendirilmekte ve birbirinden ayrıştırılmadan kararlar verilmektedir. Aynı ve benzer durumda olanların aynı muamale görmesine ilişkin eşitlik kuralının uygulanmasına yönelik olarak 15.10.2009 karar tarihli, 2006/119 Esas ve 2009/145 Karar sayılı; 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna 27.6.2006 günlü, 5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen 'Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır.' biçiminde ifade edilmiş olan cümlenin Anayasa'ya aykırı olduğuna yönelik vermiş olduğu iptal kararında ‘‘… Anayasa'nın 73. maddesindeki temel ayırım ve karşılaştırma ölçütü mükellef türü değil 'malî güç' ve 'vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı' ilkeleridir. Vergi sistemimizde dar ve tam yükümlülük arasında elde edilen gelirin niteliği ve unsurları yönünden herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Vergi yükü farklılaştırması mükellefin tam ya da dar olmasına göre değil, ödeme güçlerinin durumuna göre yapılabilir.… Tam ve dar mükelleflerde vergi yükü dışında 31 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 biçimsel ve usule ilişkin kimi farklılıklar olabilir. Ancak bu mükelleflerin, kendilerinden tahsil edilmesi gereken malî yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması ve mali güçlerine göre vergi ödemeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları kuşkusuzdur. Aynı menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarından aynı miktarda gelir elde eden dar ve tam mükellef arasındaki yerleşmeye dayalı farklılık, bunlar arasında aynı gelir unsuru yönünden malî gücün farklı olduğunu göstermez. Ekonomik amaçlı değişikliklerin verginin temel yapısını bozmayacak şekilde yapılması, anayasal ilkelere de aykırı olmaması gerekir…. Vergilemeyle ilgili anayasal denetimde, sınıflandırma ve karşılaştırma malî güce, diğer bir deyişle gelirdeki büyüklük ölçüsüne göre yapılmak zorundadır. Gelirin niteliğinde farklılık yoksa mükellefin mukimliği farklılığın nedeni olamaz. Aynı gelir unsuru yönünden eşit olan tam ve dar mükelleflerden birincisinin yasayla %15 oranında vergi tevkifatına tabi tutulup ikincisinin %0 oranında tevkifata tabi tutularak tersine ayrımcılık yapılması, makul ve adil olmayıp malî gücü aynı olanların aynı, malî gücü farklı olanların ise ayrı oranda vergilendirilmesini öngören 'mali güç' ve 'vergide eşitlik' ilkelerine aykırılık oluşturur.’’ ifadelerine yer vererek yasa hükümlerince tam ve dar mükellef açısından farklı vergilendirmenin yapılamayacağını, bu durumun ancak mali güçlerinde farklılık olması koşuluyla oluşabileceğini ifade etmiştir. Konuya ilişkin bir başka örnekte Motorlu Taşıtlar Vergisi mükelleflerine ek vergi yükü uygulanmasına ilişkin 3.4.2003 günlü ve 4837 sayılı “Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun”un 1. Madde’sine yönelik olarak Anayasa Mahkemesi’nin 23.07.2003 Karar tarihli, 2003/48 Esas ve 2003/76 Karar Sayılı kararında, ‘‘…Yasa'nın iptali istenen 1. maddesiyle 2003 yılı içinde alınan motorlu taşıtlar vergisi aynı yıl içinde aynı miktarda ek vergi adı altında ikinci kez alınmaktadır. Oysa, 197 sayılı Yasa gereğince 2003 yılı için motorlu taşıtlar vergisinin Vergi Usul Kanunu'na göre yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle zaten güncelleştirilerek alınmaktadır. Güncelleştirilen yeni miktar üzerinden 2003 yılında ikinci kez ek vergi tahakkuk ve tahsil edilmek suretiyle vergi yükü araç sahipleri aleyhine ağırlaştırılmakta, gelir ve kurumlar vergisi yükümlüleri gibi diğer vergi mükelleflerine de yansıtılmamaktadır. Bu durum, vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit dağılımını engelleyerek Anayasa'nın 73. maddesinde öngörülen vergilendirme ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır…’’ ifadesiyle iptal kararının eşitlik ve genellik ilkelerinin ihlaline dayandırmıştır. 2.2.2. Belirlilik İlkesi Vergi mükellefleri, verginin ödenmesinden kimin sorumlu olacağını, verginin matrah, oran, ödeme zamanı yeri ve şekli gibi maddi ve şekli unsurlarını yasalarda belirtildiği üzere önceden bilmek durumundadır. Vergi kanunlarının belirtilen konularda, mükellefleri kuşkuya sevk etmeyecek mükelleflerin vergi ile ilgili konularda yükümlülüklerini gereğine uygun bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacak, vergilendirme dolayısıyla ortaya çıkan işlemleri yürütme adına sorumluluk üstlenen idari görevlilerin ise bu kanunların tam olarak uygulanmasına izin verecek ölçüde açık ve anlaşılır olarak düzenlemesi gerekmektedir (Akdoğan, 2015: 216). Verginin belirlilik ilkesi, yasallık ilkesinin bir işlevi olarak iki temel sonuç doğurmaktadır. Bunlar; yasaların zaman bakımından uygulanması açısından geriye yürümezlik ilkesi ile yasanın konuya ilişkin düzenlenmemiş ya da açık olmayan alanlarına ilişkin kıyas yasağı ilkesidir. 32 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bir hukuksal soruna ilişkin yasada boşluk olması halinde, kıyaslama olarak ifade edilen, benzeri bir olay hakkında yasada yer alan kuralın, nitelikleri ve koşulları ona benzeyen fakat yasada düzenlenmemiş diğer bir olaya uygulanması yöntemiyle çözümlenmesi mümkündür. Vergi hukukunda ise bu durumun vergilerin ancak kanunla konulabileceği hükmü gereği, o an kanunda hüküm bulunmayan bir olaya ilişkin benzeri bir olayın verginin konusunu oluşturması mümkün bulunmamaktadır. Bu durum vergilemenin belirliliği ilkesi gereği yasaların girişilecek işin sonuçlarına dair öngörüye açık olması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin vergi hukukunda kıyas yasağına ilişkin olarak verdiği bir karara rastlanmamakla birlikte bir kararında yasadaki bir boşlukla ilgili olarak bu boşluğun tüzük hükümleriyle doldurulamayacağından bahsedilmiştir (Anayasa Mahkemesi, 27.1.1981, 27/9; AMKD, Ankara 1982, ss: 19-24, akt; Güneş, 2008: 144). Geriye yürümezlik ilkesi, vergi yasalarının özellikle vergi yükünü artırıcı hükümlerinin geriye yürütülmemesi açısından belirlilik ilkesinin bir uygulamasıdır. Bu ilke çerçevesinde mükellefler aldıkları ekonomik karar neticesinde o an yürürlükte olan yasaların öngördüğü yükümlülüklerle sınırlandırılacaklarını bilerek buna göre hareket edeceklerdir. Anayasa Mahkemesi geriye yürütülmenin kabul edilebilmesinin sınırı olarak, mükelleflere yaptırım uygulamayan, vergiyi artıran olaylar olmaması olarak belirtirken aksine mükellefler lehine düzenlemelerin ve düzenlemenin yasallaşması itibariyle vergiyi doğuran olayın gerçeklememesi halinde yasaların geriye yürütülebileceğine ilişkin görüş belirtmiştir (Güneş, 2008: 136-139). Anayasa Mahkemesi’nin 22.12.2011 tarihli, 2010/7 Esas ve 2011/172 Karar Sayılı 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 3. maddesi kapsamında gelir vergisi stopajı teşvikinden eksik yararlandırılan tutarın iadesi istemiyle açılan davaya ilişkin Gaziantep Vergi Mahkemesi’nin iptal istemine yönelik olarak kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle geriye yürütülmesinin hak kaybına sebebiyet verdiğini tespit etmiş ve düzenlemeyi iptal etmiştir. Kararda Anayasa Mahkemesi; ‘‘…Hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü, kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. 'Yasaların geriye yürümezliği ilkesi' uyarınca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir… Belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerekli kılar… İtiraz konusu kuralla, yükümlüler için uygulanacak gelir vergisi stopajı teşvik sisteminin geriye dönük olarak değiştirilmesiyle belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ihlal edilmiş; yatırımcı, teşvikli yatırıma başladığında yürürlükte olan kurallar yerine, daha az teşvikten yararlanacağı, yatırımı yaparken bilmediği kurallarla karşı karşıya kalmıştır. 6.6.2008 tarihinden önce başlayan ve bu tarihten sonra da devam eden teşvikli yatırımlar için yasayla geriye dönük olarak açık bir müdahale yapılmıştır…. …Geçici 73. madde 6.6.2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış, 5084 sayılı Kanun kapsamındaki yatırımcılar gelir vergisi stopajı teşviki sisteminde öncelikle asgari geçim indiriminin uygulanacağını, bu uygulamanın da 1.1.2008 tarihine kadar geriye yürütüleceğini, 33 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 6.6.2008 tarihinde öğrenmişlerdir. Ücretlilerin asgari geçim indiriminden kaynaklanan hakları korunurken, yatırımcı mükelleflerin teşvik hakları korunmamış, geçmişte başlayan yatırım teşvikleri geriye dönük olarak azaltılmıştır. Kanun'un yayımı tarihinden öncesine yönelik bir düzenleme getirmesi, bu tarihten önce yatırıma başlayan yükümlülerin öngöremeyecekleri şekilde, aleyhlerine sonuç doğurmuştur.’’ hükümlerine yer vererek düzenlemeyi iptal etmiştir. Karardan anlaşılacağı üzere, geriye dönük yapılacak düzenlemenin hak kaybı oluşturacak şekilde aleyhte bir durum oluşturması iptal edilme sebebi olarak sunulurken yasaların kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi lehte oluşacak durumlar haricinde ilkesel olarak geriye yürütülemeyeceği ifade edilmiştir. Mükellefler açısından karşılaşacağı yükümlülükleri önceden bilmek ekonomik karar almanın en önemli öğesi iken, devlet açısından ise, hukuk devletinin sağlanması ve mali kaynaklarının öngörülebilirliği ile birlikte ekonominin başarılı bir şekilde yönetilmesi adına verginin belirliliği ilkesi, yasallık ilkesinin en önemli işlevlerinden biri konumundadır (Akdoğan, 2015: 216). Anayasa’nın 73. Madde’si 4. Fıkrası ile Bakanlar Kurulu’na vergileme alanında düzenleme yapma yetkisinin verilebileceği ifade edilmiştir. ‘‘Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.’’ Hükmü ile vergilendirmeye ilişkin Bakanlar Kurulu’na düzenleme yetkisinin verilebileceği öngörülmüşken aynı zamanda bu yetkinin sınırları da çizilmiştir. Düzenleme yapma yetkisinin ilgili kanunda Bakanlar Kurulu’na tanınmış olması, kanunda belirtilen yukarı ve aşağı sınırlar içerisinde düzenleme yapma durumu ve indirim, istisna ve muafiyete ilişkin düzenleme yapma yetkisi bu yetki kullanımının sınırları olarak ilgili maddede ifade edilmiştir. Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.2011 tarihli, 2010/62 Esas ve 2011/185 Karar Sayılı, 26.5.1981 günlü, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 96. maddesinin (B) fıkrasının, Anayasa'nın 2., 6., 8., 11. ve 73. maddelerine aykırılığı gerekçesiyle, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle davacı şirket tarafından broşür şeklinde bastırılıp dağıtımı yapılan el ilanları için davalı Belediye'nin Meclisince belirlenmiş olan oranlar üzerinden hesaplanıp, ihtirazi kayıtla beyan edilip ödenen ilan ve reklam vergisinin tahakkuktan terkin ve iadesi istemiyle açılan davanın temyiz incelemesinde, itiraz konusu kurala ilişkin verdiği kararda ‘‘Bireylerin sosyal ve ekonomik durumlarını etkileyecek keyfi uygulamalara neden olmaması için, vergilendirmede, vergiyi doğuran olayın ve vergilerin matrah ve oranlarının, yukarı ve aşağı sınırlarının, tarh ve tahakkuklarının, tahsil usullerinin, yaptırımlarının ve zamanaşımı gibi belli başlı temel ögelerinin kanunlarla belirlenmesi gerekir. Ancak, kanun ile her konuyu bütün kapsam ve ayrıntılarıyla düzenlemenin olanaklı bulunmadığı durumlarda çerçevesi çizilerek bu sınırlar içinde kalmak koşuluyla uygulamaya ilişkin konularda yürütme organına açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte düzenleyici idarî işlem yapma yetkisi verilebilir. İtiraz konusu kuralda, belediye gelirleri arasında yer alan bazı vergilerin maktu tarifelerini, kanunda belirlenen alt ve üst sınırlar arasında kalmak kaydıyla belirleme yetkisi belediye meclislerine verilmiştir. Belediye meclislerine verilen bu yetki, kanun koyucu tarafından vergilemenin temel ögelerinin belirlenerek uygulamaya, tekniğe ve uzmanlığa ilişkin konularda yürütme organına verilen düzenleyici idari işlemlerde bulunma yetkisi ya da kanunla getirilen bir düzenlemeyi açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte verilen bir yetki olmayıp doğrudan vergi 34 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 miktarının belirlenmesine ilişkin bir yetkidir… Belediye meclislerine verilen bu yetki, kanun koyucu tarafından vergilemenin temel ögelerinin belirlenerek uygulamaya, tekniğe ve uzmanlığa ilişkin konularda yürütme organına verilen düzenleyici idari işlemlerde bulunma yetkisi ya da kanunla getirilen bir düzenlemeyi açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte verilen bir yetki olmayıp doğrudan vergi miktarının belirlenmesine ilişkin bir yetkidir… Buna göre, Bakanlar Kurulu, yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde değişiklik yapabilecek, ancak bu sınırları aşacak biçimde herhangi bir düzenleme getiremeyecektir. Bakanlar Kurulu'na verilen bu yetki istisnai bir yetkidir. Vergilendirmede esas kural, vergilerin kanunla konulup, kaldırılması ve değiştirilmesidir. Dolayısıyla bu konularda yukarı ve aşağı sınırları belirleme yetkisi kanun koyucuya aittir. Bu sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi ise kanunun öngörmesi koşuluyla ancak Bakanlar Kurulu'na verilebilir. Bu nedenle, belediye meclislerine vergi tarifesini belirleme yetkisi veren kural Anayasa'nın 73. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.’’ hükmüne yer vererek ilgili düzenlemeyi iptal etmiştir. Kararda, vergilendirme yetkisinin esasen kanunlar kullanılabileceği ancak vergi kanunlarında belirtilen sınırlar içerisinde düzenleme yetkisinin ancak Bakanlar Kurulu’na tanınabileceği, bu yetkinin yine aynı şekilde Bakanlar Kurulu dışında hiçbir idari makam tarafından kullanılamayacağı belirtilmiştir. Bakanlar Kurulu’nun ise verilen yetkinin kullanımı konusunda sınırların dışına çıkamamasına ilişkin olarak ise; Anayasa Mahkemesi; 17.11.2011 tarihli, 2010/11 Esas ve 2011/153 Karar Sayılı, Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 25.10.1984 günlü, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, 4.6.2008 günlü, 5766 sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle değiştirilen 'Bakanlar Kurulu, vergi nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya; Maliye Bakanlığı, bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir' şeklindeki son cümlesinin Anayasa'nın 2. ve 73. maddelerine aykırılığı savıyla iptal istemine ilişkin verdiği kararda ‘‘…Katma değer vergisi, verginin konusunu oluşturan işlemler nedeniyle bir mal veya hizmetin el değiştirmesi sonucu, her el değiştirmede eklenen değerin vergilendirmesine dayandığından, vergiye tabi işlemlerin her aşamasında, yüklenilen KDV'nin tahsil edilen KDV'den indirilmesi ve kalan tutarın beyan edilerek, vergi dairesine ödenmesi söz konusudur. KDV'nin özelliğinden kaynaklanan bu durum, mahsup ya da nakit ödeme yoluyla iade kurumunun da KDV ile bütünleşmesine neden olmuş ve 'iade' yasa koyucu tarafından düzenlenmiştir. 3065 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeyle, 'mahsuben iade' ve mahsuben iade edilmeyen tutar için 'nakden iade' kurumu getirilmiş ve yükümlünün hukuk güvenliği kanunla sağlanmıştır. Yasa koyucu tarafından kanunla sağlanan hukuk güvenliğinin Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılması, yasama yetkisinin devri niteliğindedir… Anayasa'nın 73. maddesinde yerini bulan 'vergide yasallık' ilkesi, aynı zamanda devletin vergilendirme yetkisinin anayasal ilkelerle sınırlandırılmasıdır. Verginin ödenmemesi durumunda devletin alacağı yasalarla güvence altına alınırken, mahsup ya da nakdi iade hangi yolla olursa olsun, mükellefin alacağının yasalarla güvence altına alınmaması düşünülemez… Buna göre, Bakanlar Kurulu ancak, 'muaflık, istisna, indirim ve oranlar'da yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde değişiklik yapabilecek; bu alanları ve sınırları aşacak biçimde herhangi bir düzenleme getiremeyecektir… Açıklanan nedenlerle, 25.10.1984 günlü, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanun'un 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, 4.6.2008 günlü, 5766 sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle değiştirilen son cümlesinin, 'Bakanlar Kurulu, vergi 35 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya; 'bölümünün Anayasa'nın 73. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.’’ hükmüne yer vererek söz konusu düzenlemeyi iptal etmiştir. KDV’de iade kavramının, verginin özelliği sebebiyle KDV ile bütünleştiği ifade edilmiştir. Bakanlar Kurulu’na tanınan düzenleme yetkisinin indirim, istisna ve muafiyetle sınırlı olduğu kararda vurgulanarak katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya yönelik düzenleme ile yasallık ilkesinin ihlal edildiği vurgulanmıştır. Yasama organın karar almasına göre çok daha hızlı ve kolay olan Bakanlar Kurulu kararları, etkin bir yönetim açısından önemlidir. Bazı sosyal ve ekonomik amaçlar doğrultusunda Bakanlar Kurulu’na hızlı karar almak ve politikalara yön vermek açısında tanınan bu yetki sınırsız bir düzenlemeye imkân vermemektedir. Bakanlar Kurulunun tüzük mü yoksa yönetmelik mi kullanarak bu düzenleme yetkisini kullanacağı belirtilmemiş olması açısından bu noktada takdir yetkisine sahiptir. Ancak yönetmeliklerin tüzüklere oranları daha kolay uygulanabilir olması bu yöntemin daha çok tercih edilmesini sağlamaktadır (Gerçek, 2006: 97). Bakanlar Kurulu’nun vergilemeye ilişkin düzenleme yetkisinin sınırları anayasal ve yasal bağlamda ele alınmalıdır. Anayasal bağlamda sınırlar; kanun metninde ifade edildiği üzere indirim, istisna ve muafiyetler haricinde düzenlememe yapamaması, ilgili kanunda bu yetkinin kendine tanınması ve kanunda belirtilen aşağı ve yukarı sınırlar içinde düzenleme yapma yetkisi olarak tanımlanmıştır. Yasal bağlamda ele alındığında ise Bakanlar Kurulu’na tanınan yetkiye ilişkin takdir yetkisinin kendine tanınan sınırlar içerisinde, mevzuatın açık ve emredici hükümlerini tartışmaktan uzak olarak ifade edilmesi mümkündür. Burada tartışmalı bir alan olarak aşağı ve yukarı sınırların uygulanmasına ilişkin kimi vergi oranlarının 0’a indirilmesi konusunda verginin fiilen kaldırıldığına yönelik eleştiriler mevcuttur. Burada 0’a indirilen vergi oranı ile güdülen amaca yönelik vergi alınmaması söz konusu ise de yasal düzenlemenin kaldırılmadığı, 0’a indirilen oranın tekrar bir Bakanlar Kurulu kararı ile yasal sınırlar içinde değerlendirilebileceği, verginin tamamen kalkması durumu söz konusu olsa bu vergiyi canlandırmak için muhakkak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulacağı ifade edilmelidir (Gerçek, 2006: 100-101). 2.2.3. Mali Güç İlkesi Mali güce göre vergilendirme ilkesi, herkesin mali gücü oranında vergi vermesini öngörerek eşitlik ve adalet ilkelerinin tamamlayıcısı niteliğindedir. Bu ilkeye göre mali gücü aynı ve benzer olanların aynı, mali gücü farklı olanların ise farklı vergileme yüküne sahip olması gerekmektedir (Karakoç, 2013: 1286). Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarda ödeme gücü ile mali gücün aynı olduğunu ifade etmiştir. Vergilendirme yetkisi açısından temel iki yaklaşım olan ödeme gücü ve faydalanma ilkeleri arasında yasa koyucunun ve mahkemenin ödeme gücünü tercih ettiği görülmektedir (Canyaş ve Seçilmiş, 2013: 308). Anayasa 73. Madde’si vergilerin mali güce göre alınacağını öngörmesine rağmen mali gücün hangi göstergelerle tespit olunacağı belirtilmemiştir. Kamu maliyesinde mali gücün göstergeleri olarak gelir, servet ve harcamalar kabul edilmektedir. Mali güce ulaşmak adına çeşitli araçlardan faydalanılsa da artan oranlılık, en az geçim indirimi, veraset ve intikal vergisi, sosyal amaçlı indirim, muaflık ve istisnalar, ayırma kuramı bu tedbirlerin önde gelenleridir (Öncel ve diğerleri, 2015: 53). Mali güç arttıkça vergi yükünün artmasını öngören ilkeye göre, verginin yasallığı ilkesi mali yük arttıkça öngörülen vergi oranı ve miktarını tespit etmesi açısından idarenin oluşabilecek keyfi uygulamalarını önleyici niteliktedir. Mali gücün farklılaşmasına bağlı olarak yasallık ilkesinin uygulanmaması halinde, idare dilediği gibi yükümlülükler tespit ederek ağır yaptırımlar 36 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 uygulayabilecektir. Böylelikle verginin yasallığı ilkesi, yalnızca şekli anlamda keyfi vergilendirmeyi değil mali güç ölçütü açısından ağır ve adaletsiz vergilendirmeyi de önleyecektir (Güneş, 2008: 98). SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokol’de ve Anayasa’da düzenlenen mülkiyet hakkının sınırlandırılması ancak belirli koşullar altında mümkün kılınmıştır. Buna Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi mülkiyet hakkının sınırlandırılması ilişkin, kamu yararı ve yasallığa vurgu yaparken Anayasa’da, uluslararası sözleşmenin hükmüne uygun olarak kamu yararı ve yasallık ilkesini mülkiyetinin sınırlandırılmasının koşulu olarak öngörmektedir. Mülkiyetin sınırlandırılmasına yönelik olarak en önemli araçlardan olan vergilendirme, Anayasa’da ancak kanunla konulabileceği belirtilmiş ve bu sayede mülkiyet hakkını düzenleyen anayasal metinle uyum göstermiştir. Vergilendirme yetkisinin kanunla kullanabilecek olması, kişilerin herhangi bir ekonomik kararı neticesinde karşılaşacağı sonuçları önceden bilmesi ve bu sayede idarenin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin olarak keyfiliğin önlenmesi açısından önemlidir. Verginin yasallığı ilkesi, belirli bir dönemde yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak, oran, tarife, indirim, istisna, muafiyet, ödeme yeri, şekli ve zamanı gibi unsurlarının önceden bilinmesi, kanunda belirtilen sınırlar dışına çıkılamaması, anayasanın yasa önünde eşitlik ilkesi ve yasaların objektif karakteri dolayısıyla genelleyici ve kapsayıcı hükümlerine sahip olması gibi kimi özellikleri içinde barındıran geniş bir vergileme ilkesidir. Mükellefin vergilemenin yasallığı ilkesi sebebiyle bu açıdan faydalanacağı haklar olarak genellik ve eşitlik, belirlilik ve mali güç ilkeleri ifade edilebilmektedir. Anayasa ve yasa hükümleri neticesinde, Anayasa Mahkemesi’nin verginin yasallığı ilkesine dayanarak mükellefin haklarını kısıtlayıcı kimi kararları iptal ettiği görülmektedir. Bu açıdan mükellefe verginin yasallığı ilkesi ile tanınan en önemli güvencenin, ekonomik kararları neticesinde vergileme ile birlikte neyle karşılaşacağını bilmek olarak ifade edilmesi gerekir. KAYNAKLAR Akdoğan, A. (2015). Kamu Maliyesi, Gazi Kitabevi: Ankara. Altan, A. (2008). Mülkiyet Hakkı, Güvencesi ve Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Bakar, F. (2011). Mükellef Hakları ve Türkiye’de Mükellef Haklarının Korunmasına Yönelik Öneriler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa. Budak, T. ve Yakar, S. (2007). Vergilendirme Yetkisinin Sınırlandırılması, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16 (1): 133-144. Bozdoğan, M. N. (2012). Mülkiyet Hakkına Haksız Bir Müdahale, İptali ve Yeni Hukuki Zemin: Fazla veya Yersiz Tahsil Edilen Vergilerin İadesinde Süre Sorunu, Maliye Dergisi, 162, Ocak-Haziran, 219-237. Canyaş, O. ve Seçilmiş, İ. E. (2013). Anayasa Mahkemesi’nin Mali Güç İlkesine Yaklaşımına İktisadi Bakış, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, 15 (1): 301-315. 37 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Çağan, N. (1980). Demokratik Sosyal Hukuk Devletinde Vergilendirme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 37: (1-4) 129-152. Çomaklı, Ş. E., Ak, A. ve Ayrangöl, Z. (2013). Vergi Hukuku Genel İlkeler ve Esaslar, Savaş Yayınevi: Ankara. Çomaklı, Ş., E. ve Gödekli, M. (2011). Vergilemede Anayasal Prensipler, Savaş Yayınevi: Ankara Erkin, G. (2012). Vergilendirme Yetkisinin Tabi Olduğu Anayasal İlkeler, Ankara Barosu Dergisi, S: 3, ss: 237-249. Erkin, G. (2013). Türk Hukuku’nda Vergilendirme Yetkisi, Journal of Yaşar University, C: 8, Özel Sayı, ss: 1111-1153. Gerçek, A. (2006). Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Yaklaşım Yayıncılık: Ankara. Gerçek, A., Bakar, F., Mercimek, F., Çakır, E. U. ve Asa, S. (2014). Vergilemenin Anayasal Temellerinin Çeşitli Ülkeler Açısından Karşılaştırılması Ve Türkiye İçin Çıkarımlar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 63 (1): 81-130. Gökpınar, M. (2016). Anayasal Devlette Temel Hak ve Özgürlükler Düzeni, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Gümüş, E. (2005). Vergilendirme Yetkisi ve Vergilendirme ile İlgili Hükümet Tasarrufları, Vergi Dünyası, 290, Ekim, 125-131. Güneş, G. (2008). Verginin Yasallığı İlkesi, On İki Levha Yayıncılık: İstanbul. Karakoç, Y. (2013). Anayasal Vergilendirme İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15, Özel Sayı, 1259-1308. Nazalı, E. (2009). Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme (II), Vergi Dünyası, 335, Temmuz, 126-134. Nazalı, E. ve Demirci, M. (2009). Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme (I), Vergi Dünyası, 334, 83-93. Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (2015). Vergi Hukuku. Turhan Kitabevi: Ankara. Özperhiz, N. (2006). Mükellef Hakları ve Mükellefin Korunması, Vergi Dünyası, 294, Şubat, 109-113. Sarı, H. G. (2004). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1. Protokolüne Göre Malvarlığı Haklarının Korunması, Beta Yayıncılık: İstanbul. Soydan, B. Y. (2000). Mülkiyet Hakkı versus Vergilendirme Yetkisi: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine Göre Mülkiyet Hakkına Müdahalenin Sınırı, Vergi Dünyası, 227, Temmuz, 103-114. Şenyüz, D, Yüce, M. ve Gerçek, A. (2011). Vergi Hukuku, Ekin Yayınevi: Bursa Şimşek, S. (2010). Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri Ve Şartları Açısından 1982 Anayasası Ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı Bir Analiz –I, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 91, 181-228. Şimşek, S. (2012). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında Kamu Yararı Kavramı ve Devletlerin Takdir Hakkı, Adalet Dergisi, 42, 107-201. Tekbaş, A. (2010). Vergi Kanunlarının Tabi Olduğu Anayasal İlkeler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12, Özel Sayı, 123-191. Tuğrul, S. (2004). Kamu Hukuku Açısından Mülkiyet Hakkı ve Sınırlandırılması, Kazancı Yayıncılık: İstanbul. Türkay, İ. (2013). Türk Vergi İdaresinde Mükellef Odaklı Yaklaşım-Mükellef HaklarıVergiye Gönüllü Uyum Uygulamaları, Vergi Sorunları Dergisi, 299, Ağustos, 148163. 38 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September Anayasa Mahkemesi S.27456) Anayasa Mahkemesi S.25580) Anayasa Mahkemesi S.28204) Anayasa Mahkemesi S.28297) Anayasa Mahkemesi S.28204) ISBN No 978-605-82729-1-0 Kararı, E.2006/119, K.2009/145, T.15/10/2009 (RG, 08.01.2010, Kararı, E.2003/48, K.2003/76, T.23/07/2003 (RG, 11.09.2004, Kararı, E.2010/7, K.2011/172, T.22/12/2011 (RG, 14.02.2012, Kararı, E.2010/62, K.2011/185, T.29/12./2011 (RG, 19.05.2012, Kararı, E.2010/11, K.2011/153, T.17.11.2011 (RG, 14.02.2012, 39 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 KREDİ FAİZ ORANLARI NASIL DÜŞÜRÜLEBİLİR? HOW CAN CREDIT INTEREST RATES BE DECREASED? Hüseyin YILMAZ* *Doç.Dr, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, huseyin.yilmaz @bilecik.edu.tr, Türkiye Özet: Kredi faiz oranları kredi arz talep dengesinden, enflasyon oranından ve devletin uyguladığı para politikasından etkilenmektedir. Kredi talebindeki artış faiz oranlarını artırır. Kredi talebindeki azalış faiz oranlarını düşürür. Bankaların mudilere ödediği mevduat faiz oranları, diğer finansman giderleri, personel ve amortisman giderleri önemli gelir kalemi olan faiz gelirlerinin belirli bir düzeyde olmasını gerektirir. Bu nedenle ekonomide geçerli kredi faiz oranları yükselebilir. Enflasyon oranı yükseldikçe faiz oranları da artar. Faiz oranları enflasyon oranının altında olamaz. Aksi takdirde negatif faiz söz konusudur. Reel faiz oranı, enflasyondan arındırılmış faiz oranı anlamına gelir. Kuramsal olarak reel kredi faizlerinin reel mevduat faizlerinden yüksek olması gerekmektedir. Bankaların finansman maliyetlerinden daha fazla brüt kar elde etmeleri, giderlerini karşılamaları ve vergisel yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri açısından zorunludur. Gerçekleşen reel kredi ve reel mevduat faiz oranı farkları son zamanlarda ülkemizin üst yönetimi tarafından yapılan eleştirileri haklı çıkarır niteliktedir. Türkiye’de geri dönmeyen kredilerin oranı dünya ortalamasının altındadır. Bu nedenle, geri dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının artışında önemli bir etken değildir. Enflasyon oranı, risk, bankaların giderlerinin yüksek oluşu ülkemizdeki kredi faiz oranlarının koşullara göre yüksek olmadığı anlamına gelmektedir. Anahtar Sözcükler: Faiz oranları, kredi faiz oranları, reel faiz, enflasyon oranı, risk primi Abstract: Credit interest rates are affected the supply and demand of credit, inflation rate, and the monetary policy being practiced by a country. An increase in credit demand increases interest rates. A decrease in credit demand decreases interest rates. Deposit interest rates, other financing costs, personal costs, and depreciation costs of a bank requires relatively high credit interest rates. For this reason, credit interest rates in an economy can increase. When inflation rate increases, credit rates increase, too. Interest rates cannot be under inflation rate. In contrast, negative interest rates could become. Real interest rate means inflation rate without inflation. In theory, real credit rates should be higher than real deposit rates. Banks should have more gross profit than their financing cost because they must pay their cost and taxes. In recent years, difference between real credit interest rates and real deposit interest rates in our country corrects some critics of important politicians. Not being collected credits in Turkey are under the world averages. For this reason, not being collected credits are not a reason for higher credit interest rates. High inflation rate, risk level, high operating costs of banks show that credit interest rates are not high under these conditions. Keywords: Interest rates, credit interest rates, real interest, inflation rate, risk premium GİRİŞ Banka kredileri için ödenen faiz giderleri işletmeler ve bireysel kredi kullananlar açısından önemli bir maliyet unsurudur. Ancak, madalyonun öteki yüzüne bakıldığında ise kredi faizlerinden elde edilen gelirler mevduat bankalarının faaliyetlerini yürütebilmesi açısından 40 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 vazgeçilmez nitelikte bir gelir unsurudur. Mevduat bankalarının esas faaliyeti mevduat toplayarak ihtiyacı olan bireysel ve kurumsal müşterilere kredi sağlamaktır. Bankalar, böylece bir yandan küçük-büyük tüm tasarruf sahiplerinin tasarruflarını yatırıma dönüştürmelerine yardımcı olurken diğer yandan tüketici ve işletmelerin tüketim, yatırım ve işletmecilik faaliyetlerinin finansmanına yardımcı olmaktadır. İşletmeler ve bireyler bankalardan elde ettikleri bu kredileri faaliyet ve yatırımlarının finansmanı amacıyla kullanmaktadırlar. Doğaldır ki bankaların bu faaliyetleri nedeniyle kar elde etmeleri gerekmektedir. Bankalar elde ettikleri kardan yasal yükümlülüklerini ödedikten sonra kalan kısmın belirli bir miktarını ortaklarına ödedikten sonra kalan kısmı çalışanların ücretlerinin ödenmesi, diğer giderlerin karşılanması ve gelecekte gerçekleştirmeyi planladıkları yatırımlarının finansmanı amacıyla kullanırlar. Kredi faiz oranlarının düşürülmesi elbette kredi kullanıcıların finansman maliyetlerini düşürerek faaliyetlerini ve tüketimlerini gerçekleştirmede rahatlık sağlayacaktır. Ancak burada sorun, faiz oranlarını düşürmede izlenen yöntemin seçilmesidir. Serbest piyasa ekonomilerinde bu amaçla tercih edilmesi gereken yöntem faiz oranlarının yükselmesini ve düşmesini etkileyen faktörlerin belirlenerek bu faktörler üzerinde çalışmayı gerektirir. 1. Kredi Faiz Oranlarını Etkileyen Faktörler Kredi faiz oranları kredi arz talep dengesinden, enflasyon oranından ve devletin uyguladığı para politikasından etkilenmektedir. Kredi talebindeki artış faiz oranlarını artırır. Kredi talebindeki azalış faiz oranlarını düşürür. Kredi arzı artışı kredi kullananlara verilebilecek para miktarındaki artıştır. Bankalar bu parayı işletme kredisi ve yatırım kredisi olarak kullandırabilir. Kredi arzı artarsa faiz oranları düşer. Kredilerin geri dönüşünün gecikmesi durumunda mevcut kredi hacmi azalır. Bu, arz talep dengesiyle faiz oranlarının yükselmesine neden olur. Dolayısıyla kredi kartı borcunu ödemeyenler de faiz oranlarının artmasına neden olmaktadır (Heakal, 2003). Bankaların mudilere ödediği mevduat faiz oranları, mevduat dışındaki diğer finansman kaynaklarına ödediği finansman giderleri, personel ve amortisman giderleri önemli gelir kalemi olan faiz gelirlerinin belirli bir düzeyde olmasını gerektirir. Bu nedenle kredi faiz oranları yükselebilir. 2. Enflasyon Oranı ve Mevduat ve Kredi Faiz Oranlarının Karşılaştırılması Enflasyon oranı yükseldikçe faiz oranları da artar.1 Kredi verenler kredinin geri dönüşünde elde edilen paranın satın alma gücünü koruyabilmek amacıyla enflasyon oranının üzerinde faiz getirisi isterler (Heakal, 2003). 2003 - 2015 yılları arasında enflasyon, kredi ve mevduat faiz oranları aşağıda Tablo 1’de gösterilmektedir. Tablo 1:Enflasyon, kredi ve mevduat faiz oranları Çünkü enflasyon oranı faiz oranının oluşmasında önemli bir etkendir. Gerçekte, kredi faiz oranlarının düşürülmesi öncelikle enflasyon oranının düşürülmesine bağlıdır. Nominal faiz oranı için bu durum geçerlidir. 1 41 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September Yıl 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Enflasyon oranı (%)2 25.3 10.1 8.1 9.3 8.8 10.5 6.5 6.4 6.5 8.9 7.5 8.9 7.7 Mevduat faiz oranı(%) 35.5 23.6 19.9 21.5 22.3 22.9 17.2 15.0 3.83 5.0 3.81 7.75 7.27 Kredi faiz oranı(%) 41.5 29.1 23.8 19.0 20.1 19.7 19.7 14.8 9.95 10.87 7.56 11.68 10.79 Not: Son iki sütun enlargement/sites/near/files/pdf/key_documents/2016/20161109_report. hesaplanmıştır. ISBN No 978-605-82729-1-0 Kredi faizimevduat faizi(%) 6.0 5.5 3.9 -2.5 -2.2 -3.2 2.5 -0.2 6.12 5.87 3.75 3.93 3.52 Ödenen mevduata eklenen gelir(%) 16.9 23.31 19.6 -11.63 -9.87 -13.97 14.53 -1.33 159.79 117.4 98.43 50.71 48.42 “http://ec.europa.eu/neighbourhoodturkey.pdf” dan yararlanılarak Tablo 1’ de görüldüğü gibi, 2003- 2015 yılları arasında enflasyon oranları %6.4 ile %25.3 arasında değişmektedir. 2003 yılı enflasyon oranının (%25.3) diğer verilere göre anormal bir oran olduğu düşünülerek dikkate alınmaması durumunda 2004-2015 yılları arasında enflasyon oranı %6.4 ile %10.5 arasında değişmektedir. Dikkati çeken diğer bir konu da yıllara göre enflasyon oranlarının aynı eğilimde olmayıp sürekli düşüş ve yükselişler göstermesidir. 2006, 2008, 2012 ve 2014 yıllarında enflasyon oranları yükselme eğilimi göstermiştir. Veride yer alan diğer yıllarda ise enflasyon oranları düşüş eğilimi göstermiştir. Bu durum enflasyon oranı konusunda istikrarsızlık anlamına gelmektedir. Kredi piyasası bu durumu risk olarak algılama eğilimi göstererek faiz oranlarını düşürmeme yolunu seçecektir. Enflasyon oranı faiz oranlarının yükselmesinde önemli bir faktördür. Kuramsal olarak denilebilir ki faiz oranları enflasyon oranının altında olamaz. Aksi takdirde negatif faiz söz konusudur. Bunun anlamı parasını kiraya veren banka veya mevduat sahibi için paradan para kazanmamak, bilakis para ödünç vererek verilen borçtan daha az anapara geri almak demektir. Aynı yıllar arasındaki kredi faiz oranları %7.56 ile % 41.5 arasında değişmiştir. Genel olarak bakıldığında bankaların reel getirilerinin pozitif olduğu görülmektedir. Ancak kredi faizi ile mevduat faizi farkına bakıldığında 2006-2008 yıllarında ve 2010 yılında sırasıyla -%2.5, %2.2, -%3.2 ve -%0.2 fark oluşmuştur. Bu yıllarda bankaların müşterilerine uyguladıkları kredi faiz oranları mudilerine ödedikleri mevduat faizlerinden daha düşük olmuştur. Diğer yıllarda AB İlerleme raporlarından alınan enflasyon oranları HICP (Harmonised Index of Consumer PricesUyumlaştırılmış tüketici fiyat indesi) hesaplamasında enflasyon oranları önceki yıl baz alınarak hesaplanır. HICP, Eurostat ve bazı ulusal istatistik enstitüleri tarafından kullanılmaktadır. Kaynak: European Central Bank, Eurosystem, Measuringinflation – theHarmonised Index of Consumer Prices (HICP), https://www.ecb .europa.eu/ stats/prices/hicp/html /index.en.html 2 42 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 pozitif kredi ve mevduat farkı oluşmuştur. Bu fark bankaların yaşamlarını sürdürebilmesi için en önemli gelir unsurunu oluşturarak faaliyet karlarına olumlu katkı yapmaktadır. Ödenen mevduat faizi üzerinden tahsil edilen kredi faiz oranına ekleme oranına bakıldığında %13.97 den +%159.79’a kadar değiştiği görülmektedir. Bu durumun oldukça istikrarsız olduğu kabul edilebilir. Bu sütundaki negatif rakamlar yukarıda sözü edilen 2006-2008 ve 2010 yıllarının rakamlarıdır. Bu hesaplamalar nominal faiz oranlarından yapıldığı için enflasyon etkisinden arındırılmamıştır. Analizin reel faiz oranları ile yapılması daha yararlıdır kanısındayız. Reel faiz, enflasyondan arındırılmış faiz anlamına gelir. Kuramsal olarak reel kredi faizlerinin reel mevduat faizlerinden yüksek olması gerekmektedir. Bankaların finansman maliyetlerinden daha fazla brüt kar elde etmeleri, giderlerini karşılamaları ve vergisel yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri açısından zorunludur. 2003-2015 yılları arasında reel mevduat faiz oranları ve reel kredi faiz oranları arasındaki fark Tablo 2’de gösterilmektedir. Tablo 2: Reel mevduat faiz oranları ve reel kredi faiz oranları arasındaki fark Reel kredi faizi – Reel mevduat faizi Yıl Reel kredi faizi (%) reel mevduat faizi (%) (%) 2003 8.14 12.93 4.79 2004 12.26 17.26 5.00 2005 10.92 14.52 3.60 2006 11.16 13.27 2.11 2007 12.41 10.39 -2.02 2008 11.22 8.33 -2.89 2009 10.05 12.39 2.34 2010 8.08 7.89 -0.19 2011 -2.51 3.24 5.75 2012 -3.58 1.81 5.39 2013 -3.43 0.1 3.53 2014 -1.1 2.55 3.65 2015 -0.4 2.87 3.27 Not: 2. ve 3.sütunda yer alan reel mevduat ve reel kredi faiz oranları yazar tarafından “[(1+faiz oranı): (1+enflasyon oranı)]-1” formülünden yararlanılarak hesaplanmıştır. Bankaların ve bankalara paralarını yatırarak bankalar için finansman kaynağı sağlayan mudilerin elde ettikleri reel faiz oranları incelenirken üç boyutun dikkate alınmasının yararlı olacağı kanısındayız. Birinci boyut bankalara paralarını yatırarak mevduat faizi elde eden ve bankaları finanse eden mudilerin elde ettikleri reel faiz getirileridir. 2003- 2015 yıllarında reel mevduat faizleri -%0.4 ile %12.41 arasında değişmektedir. Reel kredi faiz oranları ise %0.1 ile %17.26 arasında gerçekleşmiştir. Bankaların müşterilerinden tahsil ettiği herhangi bir negatif 43 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 reel kredi faizi söz konusu olmamıştır. Bankaların mevduat sahiplerine ödediği reel mevduat faizleri ise 2011-2015 yıllarında tümü negatif olmak üzere %-0.4 ile %-3.58 arasında değişmiştir. Gerçekleşen reel kredi ve reel mevduat faiz oranı farkları son zamanlarda ülkemizin üst yönetimi tarafından yapılan eleştirileri haklı çıkarır niteliktedir. Aynı yıllarda “reel kredi faizi- reel mevduat faizi” incelendiğinde 2007, 2008 ve 2010 yılları negatif olarak gerçekleşmiştir. Bu yıllarda bankalar reel olarak mudilerine ödedikleri faiz oranından daha düşük bir faiz oranı ile müşterilerine kredi temin etmişlerdir. Ancak son beş yılda herhangi bir negatif “reel kredi-reel mevduat faizi” söz konusu olmamıştır. 3. Geri Dönmeyen Kredilerin Dünya Ortalamaları İle Karşılaştırılması Geri dönmeyen krediler kredi arzını azaltarak kredi maliyetinin yükselmesine neden olur. Ülkemizde geri dönmeyen kredilerin dünya ile karşılaştırılması Tablo 3’de görülmektedir. Tablo 3: Geri dönmeyen kredilerin dünya ile karşılaştırılması Yıl 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Geri dönmeyen krediler (%) 11.5 6.50 4.32 3.58 3.32 3.44 4.97 3.49 2.58 2.74 2.64 2.74 2.99 Dünya ortalamaları (%) 9.13 7.62 6.70 5.25 4.44 4.11 6.37 7.21 6.60 6.81 7.17 7.20 7.10 Türkiye/dünya ortalamaları (%) 125.96 85.30 64.48 68.19 74.77 83.70 78.02 48.40 39.09 40.23 36.82 38.06 42.11 Kaynak: 2. ve 3. sütunlar TheGlobaEconomy.com,“Non-performingloans-countryrankings”, www.globaleconomy.com/rankings/nonperforming-loans kaynağından alınmıştır. 4. Sütun 2. sütundaki verilerin 3. sütundaki verilere bölünmesi ile oluşturulmuştur. Tablodan görüldüğü gibi geri dönmeyen krediler açılan kredilerin %2.58’i ile % 11.5’i arasında değişmektedir. Dünya çapında geri dönmeyen kredilerin ortalamasına bakıldığında geri dönmeyen krediler %4.11 ile %9.13 arasında değişmektedir. 2003 yılı dışında tüm yıllarda Türkiye’de geri dönmeyen kredilerin oranı dünya ortalamasının altındadır. Bu nedenle, geri dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının artışında önemli bir etken değildir. 4. Devletin Uyguladığı Para Politikasının Faiz Oranına Etkisi Devletin para politikası da faiz oranlarını etkiler. Amerikan merkez bankası (FED) zaman zaman uygulayacağı para politikasının faiz oranlarını nasıl etkileyeceği konusunda açıklamalar yapar. A.B.D’de federal fon oranı kredi sağlayan bankaların faiz oranlarını etkiler. Federal fon oranı kurumların çok kısa vadeli olarak birbirlerine açtıkları kredilerin faiz oranıdır. Bu oran ekonomideki tüm kısa vadeli kredilerin faiz oranını etkiler. FED faiz oranlarını açık piyasa işlemleri yoluyla etkiler. FED, dolaşımdaki devlet borçlanma araçlarını satın alarak piyasadaki para miktarını arttırmak yoluyla faiz oranlarının düşmesine ve devlet borçlanma araçlarını 44 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 satarak da piyasadan para çekmek yoluyla piyasadaki para miktarını azaltmak yoluyla faiz oranlarının yükselmesine neden olur. FED bu uygulamayı bilinçli olarak yapar (Heakal,2003). Ülkemizde de durum aynıdır. Merkez Bankası, ülkemizde para ve kur politikasını belirleme yetkisi ve sorumluluğu olan tek ulusal kuruluştur. Bu çerçevede Banka her yıl Aralık ayında bir sonraki yıl uygulayacağı para ve kur politikasını bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurmaktadır. Para ve kur politikasının genel çerçevesi ile takip eden üç seneye ilişkin enflasyon hedefleri söz konusu metinde açıklanmaktadır. Enflasyon hedefleri Merkez Bankası ve hükümet tarafından birlikte belirlenmektedir. Ancak, söz konusu hedeflere ulaşılmasında Merkez Bankası araç bağımsızlığı çerçevesinde kullanacağı araçları belirleme yetkisine sahiptir (T.C. Merkez Bankası, 2017). Enflasyon oranının belirlenmesi sırasında faiz oranlarının da belirlenen enflasyon oranından etkilenmesi durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Faiz oranının düşük olması istendiği durumda enflasyon oranının düşük olması yönündeki politikalar ve araçlar tercih edilmelidir. Merkez Bankasının 2015 yılı başından bu yana uyguladığı bir hafta vadeli repo ihale faiz oranları, borçlanma faiz oranları ve marjinal fonlama oranları3Tablo 4’de gösterilmektedir: Tablo 4: Merkez Bankasının Uyguladığı Faiz Oranları Tarih Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı Borçlanm Marjinal a faiz fonlama oranı oranı Tarih Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı Borçlanma faiz oranı Marjinal fonlama oranı 20.Ocak.15 7,75 7,50 11,25 24.Şub.15 7,50 7,25 10,75 17.Mar.15 7,50 7,25 10,75 22.Nis.15 7,50 7,25 10,75 20.May.15 7,50 7,25 10,75 23.Haz.15 7,50 7,25 10,75 23.Tem.15 7,50 7,25 10,75 18.Ağu.15 7,50 7,25 10,75 22.Eyl.15 7,50 7,25 10,75 21.Eki.15 7,50 7,25 10,75 24.Kas.15 7,50 7,25 10,75 22.Ara.15 7,50 7,25 10,75 19.Oca.16 7,50 7,25 10,75 23.Şub.16 7,50 7,25 10,75 24.Mar.16 7,50 7,25 10,50 20.Nis.16 7,50 7,25 10,00 2013 yılının son günlerinde eski merkez başkanlarından Erdem Başçı’nın “gecelik repo faizi” yerine kullanmaya başladığı bir kavramdır. Kaynak:, Karakaya, Kerim, “ Merkez Bankasını Anlama Kılavuzu II”, The Wall Street Journal, January 22, 2014, http://www.wsj.com.tr/articles/SB10001 424052702 303 448204579336024070408750 3 45 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 24.May.16 7,50 7,25 9,50 21.Haz.16 7,50 7,25 9,00 19.Tem.16 7,50 7,25 8,75 23.Ağu.16 7,50 7,25 8,50 22.Eyl.16 7,50 7,25 8,25 20.Ekm.16 7,50 7,25 8,25 24.Kas.16 8,00 7,25 8,50 8,00 7,25 8,50 20.Ara.16 Not: Tablonun hazırlanmasında http://www.trthaber.com/haber/ekonomi/merkez-bankasi-faiz-kararini-acikladi289257.htm adresindeki verilerden yararlanılmıştır. Tablo 4’de görüldüğü gibi borçlanma faiz oranı 20 Ocak 2015 de %7.5 iken 17 mart 2016 de %7.25’e düşürülmüş ve 20 Aralık 2016 ya kadar hiç değiştirilmemiştir. Şu anda aynı oran devam etmektedir. Bu, devletin bu konuda istikrarlı bir tutum sergilediğini göstermekle birlikte ilgili faiz oranını değiştirme yönünde hareket etmediğini de göstermektedir. 2015 yılı enflasyon oranı %7.7 ve 2016 enflasyon oranı ise %8.534 olarak gerçekleşmiştir Ancak, kuramsal olarak faiz oranı enflasyon oranının üzerinde olmalıdır ki reel faiz oranı pozitif olsun. Bu reel oranlar 2015 yılında - %1.18 ve 2016 yılında -% 04.25 olarak gerçekleşmektedir. Devletin borçlanma faiz oranları her iki yılda da negatiftir. Yani toplumsal bir maliyet oluşmuştur. Gizli bir sübvansiyondan söz etmek gerekir. Ancak, bu durum devletin düşük kredi faizi politikasını destekler niteliktedir. T.C Merkez bankasının 2003-2016 yılları arasında uyguladığı reeskont ve avans faiz oranları ise Tablo 5’de görülmektedir. Tablo 5: Merkez Bankasının uyguladığı reeskont ve avans faiz oranları Reeskont faiz Avans faiz Reeskont faiz Avans faiz oranı (%) oranı (%) oranı (%) oranı (%) 14.8.2003 50 57 22.12.2009 15 16 8.10.2003 43 48 30.12.2010 14 15 15.6.2004 38 42 29.12.2011 17 17.75 13.1.2005 32 35 19.6.2012 16 16.50 25.5.2005 28 30 20.12.2012 13.5 13.75 20.12.2005 23 25 21.6.2013 9.5 11 20.12.2006 27 29 27.12.2013 10.25 11.75 28.12.2007 25 27 14.12.2014 9 10.50 9.4.2009 19 20 31.12.2016 8.85 9.95 12.6.2009 18 19 Kaynak: T.C. Merkez Bankası, “Reeskont ve Avans Faiz Oranları”,http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/reeskont+ve+ avans+faiz+oranlari 2016 yılına ait %8.53’lük enflasyon oranı T.C Merkez Bankası tarafından 2003 yılı baz alınarak hesaplanmıştır. 5 2012 ve 2016 reel faizlerin hesaplanmasında “[(1+faiz oranı): (1+enflasyon oranı)]-1” formülünden yararlanılarak hesaplanmıştır. 4 46 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 5’de görüldüğü gibi Merkez Bankasının uyguladığı reeskont ve avans faiz oranlarına bakıldığında genel olarak düşüş eğilimi görülmektedir. Ancak, 2006,2011 ve 2013 yıllarında ise her iki faiz oranında da artış gözlemlenmektedir. Enflasyon oranları incelendiğinde ise 2006 ve 2011 yıllarında yükselme ve 2013 yılında ise düşüş gözlemlenmektedir. İlk iki yıl teoriyle tutarlıdır. 2013 yılında ise enflasyon oranı %8.9 ‘dan %7.5’e düştüğü halde Haziran ayında düşürülen reeskont ve avans faiz oranları Aralık ayında yükseltilmiştir. Ancak, faiz oranları enflasyon oranlarıyla genel olarak uyumludur. Bu da göstermektedir ki enflasyon oranı düşürüldüğünde kredi faiz oranları da düşürülmüş olacaktır. SONUÇ Enflasyon oranı, risk, bankaların giderlerinin yüksek oluşu ülkemizdeki kredi faiz oranlarının koşullara göre yüksek olmadığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de kredi faiz oranlarının yüksek olmasının en önemli nedeni enflasyon oranının yüksek olmasıdır. Enflasyon oranının düşürülmesi için gerekli politikalar uygulandığında kredi faiz oranları da düşürülmüş olacaktır. Son iki yılda, yani 2015 ve 2016 yıllarında T.C. Merkez Bankası tarafından uygulanan negatif reel borçlanma faiz oranları devletin düşük kredi faiz oranı politikasını destekler niteliktedir. Gerçekleşen reel kredi ve reel mevduat faiz oranı farkları son zamanlarda ülkemizin üst yönetimi tarafından yapılan eleştirileri haklı çıkarır niteliktedir. Ancak son beş yılda herhangi bir negatif “reel kredi-reel mevduat faizi” söz konusu olmamıştır. Türkiye’de geri dönmeyen krediler genellikle dünya ortalamasının altındadır. Geri dönmeyen krediler yüzünden kredi hacmi azalışı söz konusu olmaması nedeniyle herhangi bir kredi faiz oranı artışı söz konusu değildir. Bu nedenle, geri dönmeyen krediler kredi faiz oranlarının artışında önemli bir etken değildir. Kredi faiz oranlarının düşürülmesi enflasyon oranının düşürülmesi çabaları dışında ülke riskinin azaltılması ve ülkemizin kredibilitesinin yükseltilmesini de gerektirmektedir. Ülkemizde demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün, serbest piyasa ekonomisinin geliştirilmesi, barışın ve huzurun, vatandaşların ve yabancıların ülkemize güveninin artırılması faiz oranlarının düşürülmesine katkıda bulunacaktır. Yabancı sermayenin girişinin ve ihracatın artırılması ve dış ülkelere sermaye kaçışının önlenmesi ülkemizde sermaye artışı oluşturarak kredi faiz oranlarının düşmesine katkıda bulunacaktır. KAYNAKÇA Commission of theEuropeanCommunities (2008), “Turkey 2008 Progress Report, http://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files / pdf/press_corner/keydocuments/reports_nov_2008/turkey_progress_report_en.pdf Commission of theEuropeanCommunities (2016), “Turkey2016 Progress Report, http://ec.europa. eu/neighbourhoodenlargement/sites/near/files/pdf/key_documents/2016/20161109_report_turkey.pdf European Central Bank, (2017)“Measuringinflation – theHarmonised Index of Consumer Prices (HICP)”,https://www.ecb.europa.eu/ stats/prices/hicp/html /index.en.html 47 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TheGlobaEconomy.com (2005), “Non-performingloanscountryrankings”,www.globaleconomy.com/rankings/nonperforming-loans HeakalReern (2003), “ForcesBehindInterestRates”, www.investopedia.com/articles/03 / 111203.asp Karakaya, Kerim (2014), “ Merkez Bankasını Anlama Kılavuzu II”, The Wall Street Journa, January 22, 2014, http://www.wsj.com.tr/articles/SB10001424052702303448204579336024070408750 T.C Merkez Bankası (2017), “Para ve Kur Politikası Metinleri”, www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/para+ ve+kur+politikasi+metinleri T.C. Merkez Bankası (2017), “Reeskont ve Avans Faiz Oranları”, http://www.tcmb.gov.tr/ wps/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/reeskont+ve+avans+fai z+oranlari www.cnnturk.com (2017), “2016 yılı enflasyon oranı belli oldu”, 03.01.2017 Salı, http://www.cnnturk.com/ ekonomi/turkiye/2016-yili-enflasyon-orani-belli-oldu?page=3 www.trthaber,com (2016), http://www.trthaber.com 289257.html “merkez /haber bankası faiz kararını açıkladı” 20.12.2016, /ekonomi/merkez-bankasi-faiz-kararini-acikladi- 48 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ AÇISINDAN KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI MEASURING AND REPORTING OF CAPACITY COSTS IN TERMS OF STRATEGIC COST MANAGEMENT İsmail ANASIZ* Doç.Dr, Ahi Evran Üniversitesi, [email protected], Türkiye * ÖZET Global rekabet ortamında, üretim işletmeleri açısından kapasite ve talep işletmeleri kısıtlayan faktörlerdendir. Bu nedenle İşletmelerin talebi dikkate alarak sahip oldukları kapasitelerini en etkin şekilde kullanabilmeleri gerekir. Kapasite yönetimi ise, kapasite maliyetlerinin bilinmesi ile mümkün olabilir. Kaynakların etkin kullanılamayışı global rekabet ortamında işletme açısından dezavantaj oluştururken fırsatlarında kaybedilmesine neden olur. Boş ve verimsiz kullanılan kapasite maliyetlerinin mamullere yüklenmemesi gerekir. Kapasite yönetimi yanında, mamul maliyet hesaplamaları içinde kapasite maliyetlerinin ölçülmesi gerekir. İşletmenin maliyet sistemi içerisinde kapasite maliyetlerini daha ayrıntılı ölçmeleri daha etkili karar almalarına katkı sağlar. Anahtar Kelimeler: Maliyet Muhasebesi, Maliyet yönetimi, Yönetim Muhasebesi, Kapasite maliyetleri, Kapasite Maliyetlerinin Ölçülmesi ABSTRACT In a global environment, firm’s capacity and demand of firm’s production are the restriction factors with respect to manufacturing firms. Understanding a firm’s capacity and its use are the most important issue to take decisions for management. It is necessary to know capacity cost in order to manage the capacity. In the competitive global environment, wasted resources represent lost opportunities and strategic disadvantage. Cost of idle and unproductive capacity should not be charged to productions. Therefore; Measuring cost capacity is essential to calculate the product cost as well as to manage the capacity in a manufacturing firm. Making better capacity costing measures available in the costing system might help to encourage their use in decision making. Keywords: Cost accounting, Management Accounting, Management cost, Capacity costs, Measuring Capacity Cost. GİRİŞ Bir işletmenin üretim kapasitesi, işletmenin belirli bir süre içerisinde mevcut üretim faktörlerini rasyonel biçimde kullanarak meydana getirebileceği üretim miktarıdır. İşletmelerin kapasitelerini yani güçlerini etkin kullanabilmeleri önemlidir. Diğer taraftan bu gücün maliyetinin doğru olarak belirlenmesi, karar almaya yardımcı olması yanında mamul maliyetlerinin daha doğru hesaplanabilmesine olanak sağlayacaktır. Günümüz sanayi işletmelerinde kuruluş aşamasında karşılaşılan kapasite büyüklüğü seçimi sorunu, çok yönlü olarak çeşitli araştırmalar sonucu elde edilen bilgilere göre çözümlenebilir. 49 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kapasite seçimi işletmenin mevcut ve gelecekteki değişim ihtiyacına cevap verecek şekilde yapılmalıdır. İşletme yöneticileri optimal kapasite büyüklüğünü etkileyen işletme içi ve işletme dışı faktörleri objektif ölçülere göre değerlendirerek kapasite planlaması yapmalıdırlar. Ancak başlangıçta gereksiz yere oluşturulan fazla kapasite önemli bir maliyet yükü getirmektedir. Teknolojide meydana gelen hızlı değişmeler sonucunda gerçek bir kapasite planlaması ve ölçümü yapabilmek zor olmakla birlikte rekabet açısından kaçınılmazdır. Bu açıdan tam kapasitede çalışmayı etkileyen faktörler yanında belirsizlikler de hesaba katılarak kapasite planlanmalı ve yönetilebilmelidir. Kapasite kavramı genel olarak çıktı cinsinden anlaşıldığı için faaliyet hacmi veya etkinlik hacmi kavramları kullanılmaktadır. Bu çalışmada konu başlığına uygun olması açısından kapasite kavramının kullanılması tercih edilmiştir. 1. ÇALIŞMANIN ÖNEMİ İşletmelerin küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmeleri için kendi güçlerini anlamaları ve bu güçlerini doğru kullanmaları gerekmektedir. Çünkü işletmeler kendi kapasiteleri ölçüsünde üretim yapabilirler. Girişimcilerin kuruluş aşamasında yeterli araştırma yapmaları ve hedeflere yönelik en uygun kapasiteyi belirleyerek işletmelerini yapılandırmaları gerekmektedir. Bununla birlikte farklı nedenlerle öngörülemeyen, yapılanmaya yönelik hatalar yanında, teknolojik gelişmeler ve tüketici tercihlerindeki değişimler mevcut yapılanmaların revize edilmesini veya yeni yatırım kararlarını gündeme getirebilir. Bu nedenle işletmenin rekabet gücü olan yapılanma ve yapılanma değişikliklerinin kapasite maliyetleri üzerindeki etkilerinin yönetim tarafından bilinmesi gerekir. Uluslararası ve ulusal muhasebe standartları açısından sabit genel üretim maliyetlerinin kapasite kullanım oranında mamullere yüklenmesi gerekmektedir. Bu açıdan kapasitenin ölçülmesi ve kapasite kullanım oranının belirlenmesi gerekir. İşletmelerin sahip oldukları rekabet güçleri ile bu gücün maliyetinin, yani kapasite maliyetinin rakiplerle kıyaslanabilmesi yönetime önemli katkı sağlayacaktır. Diğer taraftan yönetim açısından kapasite maliyetlerinin, mamul veya mamullerin maliyetlerine etkisi de ölçülmeli ve raporlanmalıdır. Bu açıdan çalışmada stratejik yönetim açısından kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ve raporlanmasının gerekliliği ele alınmıştır. 2. KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ Mamul maliyetlerinin hesaplanmasında kapasite maliyetinin nasıl dikkate alınacağı maliyet hesaplamaları açısından önemlidir. Diğer taraftan İşletmelerin mevcut ve gelecekteki üretim güçlerini rekabet avantajı sağlamaya yönelik planlayabilmeleri için bu gücün maliyetini de bilmek zorundadırlar. Stratejik yönetim açısından, kapasite maliyetlerinin mamullerin maliyetlerine etkisinin bilinmesi önemli olmakla birlikte değişmelerinde ayrıca izlenmesi gerekir. Özellikle rekabet açısından kıyaslama yoluyla karar almada kapasite ve kapasite maliyet bilgisinin düzenli olarak yönetime raporlanmasını gerekli kılar. 50 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kapasite maliyetinin ayrı olarak izlenebilmesi ve belirli esaslara göre mamul maliyetlerine dağıtılması için öncelikle kapasitenin ölçülmesi gerekir. Kapasite ölçümünde farklı kriterler söz konusu olabilir. Kapasite farklı kriterlere göre ölçülebileceği gibi farklı kapasite kavramlarının’ da bilinmesi gerekir. 3. KAPASİTE KAVRAMLARI VE FAALİYET HACMİ İşletmeler, stratejik misyonlarıyla tutarlı bir şekilde, mevcut ve gelecekteki talebi zaman ve miktar cinsinden karşılamak için yeterli kapasiteye ihtiyaç duyarlar. Kapasite, işletmenin üretim yeteneğinin bir ölçüsüdür. “Bir işletmede belli bir dönemde ulaşılabilecek çıktı hacmi” ya da “Belli bir dönemde kullanılan üretim faktörleri” şeklinde tanımlanabilir (Üreten S,1999,s.287). Öncelikle kapasite kavramlarının iyi bilinmesi gerekir. Faaliyet veya Kapasite kavramı işletmenin faaliyet gösterdiği konudaki üretim gücünün rakamsal olarak ifade edilmesidir. Diğer taraftan kapasite minimum kayıpla müşteriler için maksimum değer oluşturmak için tahsis edilen kaynakların tam kullanıldığında elde edilecek çıktıdır (Brausch J,M Taylor, s.44). Kapasite ayrıca; bir üretim oranı veya belirli bir zaman içindeki üretim miktarı olarak da tanımlanabilir. (Kobu B,1996,s.222) Ancak farklı kapasite kavramlarının varlığı dikkate alındığında öncelikle bunların doğru anlaşılması gerekir. Kapasite kavramı yaklaşım açısına bağlı olarak; Teorik kapasite Normal kapasite Planlanan kapasite şeklinde sınıflandırılmaktadır (Haftacı V,2007,s.59). Aşağıda işletme gücünü ifade eden bu kavramlar birlikte gösterilerek boş ve kullanılmayan kapasite kavramlarının anlamları şekil üzerinde gösterilmiştir. Şekil 1. Kapasite Kavramları Ve Anlamları KURAMSAL KAPASİTE NORMAL KAPASİTE PLANLANAN KAPASİTE ÜRETKEN YARDIMCI VERİMSİZ İŞLER İŞLER KAPASİTE BOŞ KAPASİTE BOŞ KAYNAK Uygulamada bu kavramlar yaygın olarak kullanılmamakla birlikte başka kapasite çeşitleri de bulunmaktadır. Bunlar; ekonomik kapasite, teknik kapasite, iş kapasitesi, mamul kapasitesi, makine kapasitesi, asıl kapasite, yan kapasite, ikame kapasitesi, toplam kapasite, dönem kapasitesi, atıl kapasite, yedek kapasite ve zorlanmış kapasite gibi kavramlardır (Şahin M,Büker S, 1987,s.152). Kuramsal kapasite sadece hesaplamaya dayalı zorunlu duraksamaları dikkate almayan teorik kapasitedir. Makine diğer üretim araçlarının hiçbir duraklama olmaksızın çalışmasıyla ve üretim sürecinde yetenekli işgücü kullanılmasıyla ulaşılabilecek maksimum üretim miktarına teorik kapasite ya da maksimum kapasite denir. Bir başka deyişle, teorik kapasite ya da tasarım 51 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 kapasitesi, ideal koşullarda ulaşılabilecek olan arzu edilen maksimum üretim miktarına işaret eder. Bu üretim hacminde duraklamalar ve arızalar için pay ayrılmamıştır. Normal(pratik) kapasite ise işletmenin zorunlu olarak gerekli duraklamaları teorik kapasiteden düşerek ulaşması mümkün olan kapasitesidir. Makinelerin, diğer üretim araçlarının ve işgücünün teorik kapasite düzeyinde çalışmaları mümkün değildir. Üretimde, koruyucu bakım, makine hazırlık gibi faaliyetler için zaman harcanması gerekebilir; iş görenlerle makineler arasında tam denge sağlanamayabilir; beklenmeyen makine arızaları meydana gelebilir; üretim hataları oluşabilir; iş gören devamsızlığı, elektrik kesintileri, malzeme yetersizliği gibi durumlarla karşılaşılabilir ve bütün bu nedenlerden ötürü üretim genellikle, teorik kapasitenin altında gerçekleşir. Teorik kapasiteden çeşitli duraklamalar sonucu meydana gelen kayıplar çıkarılarak bulunan kapasite, bir işletmenin, çeşitli sınırlamalar çerçevesinde ulaşabileceği çıktı düzeyidir ve pratik kapasite ya da etkin kapasite olarak anılır. Pratik kapasite ile normal düzeyde bir üretim ifade edilmekte ve genellikle bu kapasite, işletmelerin varmaya çalıştığı normal verimliliği ifade eden bir ölçü olarak kullanılmaktadır(Tatar T,1992,s.122). Planlanan kapasite ise işletmenin talep vb kısıtlayıcı faktörleri dikkate alarak kısa vade için belirlediği kapasitesidir. Şekilde görüldüğü gibi normal kapasite ile planlanan kapasite arasındaki fark boş kapasiteyi oluşturacaktır. Diğer taraftan işletmenin planlanan kapasitesini olumsuz veya verimli kullanmaması durumunda ise “verimsiz kapasite” söz konusudur. Fiili kapasite Pratik kapasite işletmenin her zaman üretebileceği mamul miktarını göstermektedir. İşletmelerin belirli bir sürede elde ettiği üretim miktarının yeterli talep olması durumunda satılan kısmına fiili kapasite denir(Tekin M,1996,s.188). Başka bir deyişle fiili kapasite, ulaşılabilecek gerçek çıktı düzeyinin ulaşılan kısmıdır. Talepteki düşmeler, üretimdeki aksamalar gibi nedenlerle fiili kapasite pratik kapasitenin altında olabileceği gibi, talebin mevsimlik dalgalanmalara bağlı olması sonucu meydana gelen talep artışları sebebiyle de fiili kapasite, pratik kapasitenin üzerine çıkabilir. Atıl (Kullanılmayan) kapasite Pratik kapasitenin kullanılmayan kısmı atıl kapasitedir. İşletmenin belirli bir dönemdeki üretim miktarı normal kapasitenin altında ise, aradaki fark atıl kapasitedir. Bu durum maliyetleri yükseltir, fazla stok bulundurulmasını gerektirebilir veya işletme atıl kapasiteden kurtulmak için daha az karlı ürünlerin üretimine yönelebilir. Atıl kapasite nedeniyle, işletmenin, talebi harekete geçirmek üzere fiyatları düşürmesi de söz konusu olabilir(Şimşek Ş,1998,s.97). Fiili ya da planlanan işletme kapasitesinin ulaşılabilir kapasite sınırının altında kalması kullanılmayan kapasite ile ifade edilebilir. Kullanılmayan kapasite fon sıkıntısı talep yetersizliği vb nedenlerle oluşabilmekte ve işletme sonuçlarını olumsuz etkilemektedir. Diğer taraftan kapasitenin tam kullanılması da işletmenin karlı çalıştığı anlamına gelmeyecektir. Bu nedenle işletme kapasite maliyetlerinin izlenmesi ve raporlanması yönetim açısından önemli bir bilgi ihtiyacını karşılayacaktır. Aslında doğrudan kapasite maliyetleri olarak 52 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 nitelendirilebilecek bazı giderlerin mamul maliyet giderleri arasında dikkate alınması gerek mamul maliyetlerinin hatalı belirlenmesine gerekse kapasite maliyetlerinin daha dar anlamda ele alınmasına neden olmaktadır. Oysa kullanılmayan kapasite maliyetlerinin üretilen herhangi bir mamule yüklenmesinin hiçbir anlamı yoktur. Sonuç açısından gider niteliğinde olması nedeniyle net karı etkileyemeyebilir. Ancak karar alma noktasında mamul satış karının yanlış tespit edilmesi hatalı karar almaya neden olabilir. Diğer taraftan eksik veya fazla kapasite çıktılara yüklenen giderleri etkilemektedir. Bu nedenle yükleme oranları gerçek çalıştırma normal çalıştırmaya yaklaşık olara eşitse anlamlıdır(MPM-REFA,1991,s.645). Optimal Kapasite İşletmeye minimum ortalama birim maliyetle çalışma olanağı yaratan yıllık üretim hacmi, optimal kapasite düzeyi olarak anılır. En iyi faaliyet düzeyi, yani optimal kapasite noktasından sonra, maliyetler artar. Fazla mesai kullanımı, bakım programlarının engellenmesi, arızaların sıklaşması ve diğer nedenler, maliyetlerin artmasına neden olan faktörlerdir. Verimsiz Kapasite İşletmelerde değişik nedenlerle planlanan kapasite normal kapasitenin altında olabilir. Bu açıdan işletme yönetimi kullanılmayan kapasitenin ve bu kapasite maliyetinin farkında olduğu sürece çok önemli olmayabilir. Ancak planlanan kapasitenin etkin kullanılmayışı, kullanılmayan kapasite maliyetlerine ek bir maliyet daha oluşturacaktır. Bu işletmenin durumunu zorlaştırabileceği gibi yönetimin başarısının da bir göstergesi olabilir. Verimsiz kapasite özellikle işletmenin kapasitesini ifade eden kriter açısından çok önemlidir. Diğer bir anlatımla herhangi bir faaliyet veya işlem merkezi için boş kapasitenin olması ve bu kapasitenin gereksiz kullanımı ile ortaya çıkan verimsiz kapasite maliyeti aynı değildir Boş kapasite bazı nedenlerle oluştuğu halde verimsiz kapasite planlanan kapasitenin dışına çıkılmış olmasından kaynaklanır. Her iki kapasite maliyetinin de mamulle ilişkilendirilmemesi gerekir. Diğer taraftan verimsiz kapasite tamamen yönetimin sorumluluğunda olduğu için başarı değerlemesi açısından iyi bir kriter olabilir. Aşırı- fazla kapasite İşletmelerin müşteri taleplerini karşılamada bazen normal kapasitenin üzerinde faaliyette bulunabilirler. Kapasite başlangıçta tek vardiya olarak planlanmasına rağmen bazı dönemlerde vardiya sayısı artırılarak kapasite artışı sağlanabilir. Aşırı kapasite kullanımı bakım ve tamir giderleri gibi giderleri arttırırken, fazla mesai şeklinde ek kapasite kullanımı fazla çalışma zamları gibi ek maliyetlere neden olacaktır. Kapasite maliyet sistemi içerisinde fazla kapasite kullanım maliyetlerinin öngörülmesi gerekir. Diğer taraftan fazla talep rakiplerden yararlanma yolu veya işbirliği de karşılanabilir. Bu konulara yönelik işletme politikasının ve alternatif çözümlerin mutlaka önceden öngörüşmüş olması gerekir. Fazla kapasite kullanımı ile ortaya çıkan ek maliyetlerinde kullanılmayan veya verimsiz kullanılan kapasite maliyetleri gibi raporlanması gerekir. Bu noktada işletmeninin gerek kapasite artırma gerekse kapasite artımı için makine yenileme ve yatırım kararları ancak mevcut durumun doğru tespit edilmiş olması ile mümkündür. İşletmelerin müşteri isteklerine cevap verebileceği kendi gücünün farkında olması gerekir. Bu nedenle karar almada etkinlik için düzenli olarak izlemesi gerekecektir. 53 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 4. KAPASİTENİN ÖLÇÜLMESİ İşletme gücünün rakamsal olarak ifade edilmesi noktasında esas alınacak ölçütün belirlenmesi önemlidir. İşletmenin yapısı, faaliyet konusu ve ürettiği mamul veya mamuller açısından Kapasite ölçümünde farklı kriterler söz konusu olabilir. Tek veya birkaç homojen ürün üreten işletmelerde kapasite üretilen mamul cinsinden ifade edileceği için sorun yoktur. Fakat malzeme, işlem süresi ve işçilik bakımından farklı çok çeşit mamul üreten bir fabrikada miktar için ortak bir ölçü bulmak çok güçtür. Örneğin; bir konfeksiyon veya ayakkabı fabrikasında yüzlerce değişik ölçü ve modelde mamul vardır. Aynı güçlük zaman faktöründe de vardır. Fabrikalar belirli bir zaman aralığı içinde değişik sürelerde üretim yapabilmektedirler (Bulut Z,s.2). Bazı durumlarda, iş görenlerin geç kalması malzeme akışındaki aksaklıklar, bakım ve onarım gibi nedenlerle kayıp zamanlar söz konusu olabilmekte, bu da kapasite ölçümünde güçlük yaratabilmektedir. Kapasitenin, bütün bu belirsizlikler ve değişkenler göz önüne alınarak planlanması gerekir (Tekin M,1996,s.186). Fiziksel ölçüler teknik araştırmalar yönünden anlam taşımaktadır. Ancak mali ve ekonomik problemlerin çözüm ve araştırılmasında ölçü birimi olarak para biriminin kullanılması daha anlamlı olmaktadır. Kaldı ki, işletme birden fazla mal üretiminde bulunuyorsa fiziksel ölçülerle kapasiteyi ifade etmek oldukça zordur ve yanıltıcı olmaktadır. Tek mamul üretimi yapan işletmelerde bir oranda fiziksel ölçü birimleri olan litre, kilo, adet, metre, vb. kullanılabilir (Oluç M,1987,s.107). Hizmet üretim işletmelerinde birden fazla hizmetin bir arada sunulması durumunda kapasite ölçülmesi sıkıntı oluşturmaktadır. Genel olarak hizmet üreten işletmelerde kapasite hizmete esas olan işlemin cirosu ile ifade edilmektedir. Kapasitenin ölçülmesi, geleceğin planlanması noktasında işletmeler için hayati önem taşıyan bir konudur. 5. KAPASİTE YARARLANMA ORANI Kapasite yararlanma oranı bir işletmenin belli bir zaman dilimi içinde sahip olduğu üretim öğelerini kullanarak elde ettiği üretim miktarının, elde edebileceği üretim miktarına oranıdır. Kapasite yüzdesi imalat ve yardımcı zamanlar toplamının toplam kapasiteye oranıdır. Toplam kapasite işletmenin ulaşabileceği kapasite olarak algılanmalıdır. Bu açıdan kapasite yüzdesi veya çalışma derecesi fiili kapasitenin normal kapasiteye oranı şeklinde ifade edilebilir. Uygulamada işletmeler buna göre çalışma kapasitelerini % cinsinden ifade ederler. Pratik kapasitenin kullanılan kısmını ifade etmek üzere çalışma derecesi kavramı kullanılır. Pratik kapasite ile fiili kapasite arasındaki oranı olup, Çalışma derecesi = Fiili Kapasite / Pratik Kapasite şeklinde hesaplanır. Çalışma derecesi işletmenin kapasite kullanım oranının bir ölçüsüdür. İşletmenin tam kapasiteyle üretim yapması, yani kullanılmayan atıl bir kapasitenin bulunmaması halinde çalışma derecesi 1’ e eşit olacaktır. Bu değerin 1’ in altında olması, işletmede atıl kapasite bulunduğuna ve rasyonel bir üretim faaliyeti gösterilmediğine işaret eder. Çok seyrek de olsa, çalışma derecesinin 1’ i aşması; yani belirli bir dönemde fiili kapasitenin pratik kapasitenin üzerine çıkması mümkündür. 1’ den büyük bir çalışma derecesi, işletmenin üretim faaliyetleri sırasında, normal duraklama ve işleyiş kesilmelerinden daha kısa sürelerle üretime ara verildiğine işaret eder(Bulut Z,s.8). 54 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kullanılmayan kapasite ise pratik kapasite ile fiili kapasite arasındaki oransal farktır. Örnek olarak %72 kapasite ile çalışan bir işletmenin kullanılmayan kapasitesi oransal olarak %28’dir. 6. KAPASİTE PLANLAMASI Bir üretim tesisinin düşünce aşamasından faaliyete geçirilmesi aşamasına gelebilmesi oldukça uzun bir süre gerektirir. Bu nedenle, üretim kapasitesinin belirlenebilmesi için uzun dönemli talep tahminlerine ihtiyaç duyulur. Oysa ürün ve hizmetlere olan uzun dönemli talebin tahmin edilmesi oldukça güçtür. İşletme, bazı yeni ürünlerin üretimine başlayabilir; ürün yaşam sürelerinin çeşitli evrelerinde kapasitenin genişletilmesi veya düşürülmesi, yaşam sürelerini dolduranların ise ürün karmasından çıkarılması gerekebilir. Dolayısıyla, tüketici tercih ve beklentilerindeki hızlı değişiklikler nedeniyle beş, on yıl ve daha ötesinde işletmelerin ürün karmasının bugünkünden önemli ölçüde farklılık göstereceğini söylemek mümkündür. Bu durumda, uzun dönemde üretilecek ürün karmasının yanı sıra, her bir ürünün yaşam seyrinin de bugünden tahmin edilmesi gerekir (Bulut Z,s.10). Teknoloji hızla gelişmekte, ürün teknolojilerindeki ilerlemeler sayesinde yeni ürünler hızlı bir şekilde kullanıma sunulmaktadır. Ürün teknolojisinin yanı sıra, süreç teknolojisinde de hızlı gelişmeler meydana gelmektedir. Bu nedenlerle kapasite belirleme aşamasında, teknolojik tahminlere de ihtiyaç duyulur (Bulut Z,s.10). Uzun vadeli kapasite ihtiyaçlarının öngörülmesinde rakip işletmelerin ileriye dönük kapasite genişleme projeleri de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca bilgisayar sektöründeki gelişmeler, endüstrideki fazla kapasitenin fiyatları ve karlılığı düşürdüğüne ilişkin iyi bir örnek oluşturmaktadır (Üreten S,1999,s.292). Kapasiteyi belirleyen en önemli faktör ise çıktıya olan tüketici talebidir. Talebin normal kapasitenin altında kalması doğrudan işletme karlılığını etkileyeceği için yönetimin özellikle üzerinde durması gereken bir konudur. Üretim planlamacıları “kapasite” kavramından, üretilecek yapının nicelik, teslim zamanı ile kazanç ya da sosyal gereksinmenin karşılanmasındaki düzeyi anlarlar (Demir M vd, ,s.104). Üretim sisteminin pazara tepki hızını belirleyen kapasite, bir taraftan, maliyet yapısını, kaynakların verimliliğini, teknoloji düzeyini, stok politikalarını ve insan gücü ihtiyaçlarını; diğer taraftan müşteriye verilecek hizmet düzeyini belirler. Ayrıca programlama faaliyetini etkileyen önemli bir faktördür. Kapasite diğer birçok karar üzerinde de kısıt oluşturur (Bulut Z,s.3). Kapasite esas olarak üretken kaynakların ele geçirilmesiyle; üretim programlaması ise bunların kullanımının zamanlanmasıyla ilgili faaliyetlerdir (Meredith, J.R,1992,s.180). Kapasite kararları, kullanılacak teknolojiye ilişkin stratejik kararla da yakından ilgilidir ve büyük sermaye yatırımları gerektirir. İşletmelerde yatırım üzerinden getirinin önemli bir kriter olması nedeniyle, kapasite planlama kararlarının yol açtığı maliyetler ve sağlayacağı getiriler dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Kapasite planlaması makine ve iş gücü kapasitelerinin dikkate alınmasını gerektirir. İşletmelerde kapasite planlaması yapılırken makine kapasitesi ve insan gücü kapasitesi ayrı ayrı 55 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 hesaplanarak değerlendirilir. Sermaye yoğun sanayi işletmelerinde makine kapasitesi ön plana çıkmaktadır. İnsan gücü kapasitesi, makine kapasitesine göre düzenlenir. Emek yoğun sanayi işletmelerinde ise insan gücü kapasitesi makine kapasitesinden önce gelmekte olup; makineler, insan gücüne göre düzenlenmektedir (Bulut Z,s.10). İşletmelerde insan gücü kapasitesi planlaması, sistematik bir yaklaşımla birçok faktör göz önünde bulundurularak yapılır. Bu faktörlerden başlıcaları; talep, finansal kaynaklar, makine kapasitesi, personel politikası ve zaman standartları olmaktadır. Bu faktörlerden en önemlisi talep olup, işletmenin insan gücü planlaması, üretilen mal ve hizmete olan talep dikkate alınarak yapılmaktadır. Öteki faktörler talebe göre düzenlenir. İnsan gücü kapasitesi hesaplanmasında; işçi sayısı, adam /saat, eşdeğer mamul miktarı ölçü birimi olarak dikkate alınabilir. İnsan gücü kapasite planlaması yapılırken, iş gücü planlamasıyla elde edilen bilgilerden yararlanılır. İş gücü planlaması, organizasyonun amacına ulaşabilmesi için her işe yeterli kabiliyete sahip uygun sayıda eleman temin etme çalışmasıdır. Bütün bu üretim çabalarının ve faaliyetlerinin belirli bir zaman dilimi içerisinde meydana getirilmesi gerekir. Buna göre kapasite: İşletmenin, belirli bir süre içerisinde üretim faktörlerini rasyonel bir biçimde kullanarak meydana getireceği üretim miktarıdır. Sonuç olarak, büyüklükleri optimal ölçülerin dışında kalan işletmelerin, daha yüksek maliyetlerle çalışmak zorunda kalacaklarını ve optimum büyüklükteki işletmelerle rekabet etmekte güçlük çekeceklerini söylemek mümkündür. 7. MALİYET HESAPLAMA SİSTEMLERİ VE MALİYET MUHASEBESİ Maliyet muhasebesi genel muhasebenin tersine, işletmenin içinde dolaşan ekonomik mal ve hizmet hareketlerinin izlenmesiyle görevlidir. Bu bağlamda maliyet muhasebesi; gider hesapların yürütülmesi, birim maliyetlerinin hesaplanması, analiz yapılması ve program bütçelerin hazırlanması gibi işletme içi işlemleri gerçekleştirmektedir (Erdoğan M, S.9). Maliyet muhasebesi, üretilen mamul ve hizmetlerin maliyetini oluşturan, maliyet unsurlarının türleri, oluş yerleri ve ilgili oldukları mamul ve hizmet türleri bakımından belirlenmesine ve izlenmesine olanak sağlayan bir hesaplama ve kayıt sistemi olarak tanımlanmaktadır. Farklı bir yaklaşımla maliyet muhasebesi, yönetime, üretim maliyetlerini saptayarak bu maliyetlere ait tüm kayıtları ve işlemleri kontrol eden bir yönetim aracı olarak tanımlanmıştır(Uragun,1993,S.28). Maliyet muhasebesi, sadece belirli bazı faaliyetler ve faaliyet kolları için değil, her tür üretim faaliyeti için maliyet hesaplamalarına olanak sağlamaktadır (Büyükmirza, 1998,S.35). Maliyet Muhasebesi, İşletme eylemlerinin maliyetini, karlılığını ve başarısını ölçme, analiz etme, hesaplama ve raporlama sürecidir(Üstün,1996,s.23). Maliyet muhasebesi, finansal rapor ve ölçümlere dayanan bilgiler yanında, organizasyondaki kaynak kullanımı vb. diğer bilgileri de içerir (Hongren vd,1997,S.3). Bir işletmenin maliyet sistemi genel muhasebe yanında yönetimin ihtiyaç duyduğu maliyet verileri dahil gerek duyulan tüm bilgileri elde etmeye yönelik tasarlanmalıdır. Üretilen mal ve hizmetlerin maliyetlerinin ölçülmesi işletmenin maliyet sistemi doğrultusunda yapılır. Bu 56 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 anlamda Maliyet Sistemi, maliyetlerin kapsamı, nitelik ve hesaplanış şekliyle ilgili birtakım maliyet hesaplama yöntemlerinin bir arada kullanılmasından oluşur (Akdoğan,1998,s.39). Bu anlamda tek bir maliyet sistemi oluşturmak oldukça zordur. Bu nedenle bazen bir işletmede farklı amaçlara yönelik birden fazla maliyet sistemini aynı anda görmek mümkündür. Örnek olarak Japon ve Amerikan işletmelerinde yapılan araştırmada planlama ve kontrol amacıyla Japon işletmelerinin “Hedef maliyetleme”, “Değer mühendisliği”, ve “Standart maliyet yöntemi” yöntemleri uyguladıkları tespit edilmiştir(Chen Y.S vd,1997, S.417-440). Günümüze kadar geliştirilen maliyet sistemlerinin bütünleşik bir verimlilik ve performans analizlerinde yeterince yardımcı olmadığı görülmektedir (Akal,1996,s.299). Örnek olarak performans değerlemesi açısından geliştirilen “Verimlilik Maliyet Sistemi” malzemeyi ürüne dönüştürme sürecinde oluşan maliyetleri toplam sistem maliyeti kabul edip, bu maliyetin üretim sürecinin kapasitesiyle orantılı olarak ürünlere dağıtılmasını esas alan bir uygulamadır. Uygulamada sistem maliyetine direkt malzeme maliyetleri dahil edilmemektedir(Akal,1996,s.300). Yani bir anlamda kapasite maliyetlerinin performans değerlemeleri açısından ayrıca izlenmesini gerekmektedir. 8. STRATEJİK MALİYET YÖNETİMİ VE KAPASİTE MALİYETLERİ Mevcut maliyet ve yönetim muhasebesi sistemlerinin mamul ve üretim teknolojilerindeki değişim veya evrim karşısında yetersiz kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durum özellikle, 1980’li yıllardan itibaren yoğun bir şekilde gündeme gelmiştir. Bu sorunlar sağlıksız mamul maliyetleri, gecikmiş ve yetersiz düzeydeki üretim kontrol bilgileri, işletmenin ekonomik durumundaki değişimi yansıtmayan kısa süreli performans ölçümleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır(Karcıoğlu, 2000,S.61). Stratejik yönetim, etkili stratejiler geliştirmeye, uygulamaya ve sonuçlarını değerlendirerek kontrol etmeye yönelik kararlar ve faaliyetler bütünüdür. Maliyet yönetimi ise, dünya pazarlarında zamanlama, maliyet, kalite ve fonksiyonellik açısından rekabet edebilir mamul ya da hizmet üretiminde, kaynakların daha verimli kullanılması amacıyla, yöneticilere yardımcı olabilecek bilgileri sağlamak şeklinde tanımlanmaktadır. Maliyet yönetimi, geleneksel muhasebe fonksiyonun ötesinde hizmet vermelidir. Bir başka ifadeyle işletmedeki; yönetim, üretim, tedarik yönetimi, araştırma ve geliştirme, mühendislik ve finansman fonksiyonları arasında bir eşgüdüm sağlayarak bütünleşik bir sistem anlayışı içinde çaba harcamalıdır (Yükçü, s.376). Maliyet yönetimi veya stratejik maliyet yönetimi işletmelerin stratejik konumlarını güçlendirirken maliyet tasarrufu sağlayabilmeleri anlamında düşünülmelidir. Maliyet yönetimi yöneticilerin bir şeyin maliyetini belirlemede, planlamada, kontrol etmede ve karar vermede ihtiyaç duydukları bilgileri tanımlar, toplar, ölçer, sınıflandırır ve raporlar. Bu kapsamda işletme içi bilgi ihtiyacını karşılamaya yönelik maliyet sistemleri maliyet yönetim sistemleri olarak isimlendirilmektedir (Erden S, 2004 s.61). Maliyet yönetim sistemi alınan kararların maliyetleri nasıl etkileyeceğini bilerek karar vermek anlamında olup, özellikle rekabet açısından gereksiz maliyetlerin oluşumunun engellenmesi olarak ifade edilmektedir(Şakrak,1997,S.11). Maliyet muhasebesi geçmişte oluşan maliyetlerin raporlanmasına odaklanmışken, maliyet yönetimi maliyetlerin planlanması ve azaltılması sürecinde öncelikli aktif bir rol üstlenir. Bu haliyle de maliyet yönetimi yöneticilerin bir şeyin maliyetini belirlemede, planlamada, kontrol etmede ve karar vermede ihtiyaç duydukları bilgileri tanımlar, toplar, ölçer, sınıflandırır ve raporlar. Bu amaçla oluşturulan sistemlere de 57 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 maliyet yönetim sistemleri denir (Erden S,2004,S.61). Maliyet yönetim sistemi, maliyet hesaplama ve analizleri ile yönetimin gereksinim duyduğu bilgileri sağlarken, diğer yandan da maliyet kayıt sistemi içinde gerekli girdileri sağlayan bir bütündür. Bu çerçevede Maliyet muhasebesi sisteminin yönetim açısından ana amacı; planlama, kontrol ve kaynak geliştirme sürecinde yönetime gerek finansal gerekse finansal olmayan bilgilerin sunulmasıdır. Bu kapsamda Yönetim açısından oluşturulacak maliyet sistemi yönetim muhasebesinin çalışma alnını oluşturur. Yönetim muhasebesi işletmenin muhasebe bilgi sisteminin bir parçası olarak, işletme yönetimine çeşitli şekillerde hizmet eder(Üstün,1997,S.8). Yönetim muhasebesi, sürekli değişen dış çevreye uyum sağlayabilmesi için yönetim, plan ve programlanın muhasebe taraftarıyla uyarlanmasıdır (Yüzbaşıoğlu N,2004,S.394). Açıklamalardan anlaşılacağı gibi Yönetim muhasebesi ile maliyet muhasebesi ortak veri tabanını kullanmaktadır. Planlama kontrol ve karar verme ile ilgili alanlarda çalışmalarda maliyet muhasebesi ve yönetim muhasebesini kesin bir çizgiyle ayırmak mümkün değildir(Şakrak,1997,S.11). Maliyet muhasebesi işletme yönetiminin planlama ve kontrol işlevlerinin yerine getirilmesinde gereksinim duyduğu maliyet yerlerini sağlamakla yönetim muhasebesinin bir parçası olmuştur(Yüzbaşıoğlu N,2004,S.394). Farklı bir yaklaşımla maliyet muhasebesi, yönetime, üretim maliyetlerini saptayarak bu maliyetlere ait tüm kayıtları ve işlemleri kontrol eden bir yönetim aracı olarak tanımlanmıştır(Uragun,1993,S.28). Bu noktada Maliyet yönetimi; Yönetim açısından maliyet ve yönetim muhasebesinin içe yönelik işlevlerini vurgulaması yanında klasik maliyet yöntemlerinin yetersizliği nedeniyle gelişmelere paralel farklı maliyet hesaplama yöntemlerinin olabileceğini veya olması gerektiğini yeni yaklaşımlarla ortaya koymaktadır. Stratejik Maliyet yönetimi açısından sağlıklı maliyet hesaplama yanında, kaynakların etkin kullanımı ve global rekabet açısından yönetime yardımcı olacak tüm bilgiler önem taşır. Bu kapsamda kapasite maliyetleri rekabet gücünün bilinmesi noktasında önemli bir yönetim aracıdır. Kapasite maliyetlerinin izlenebilmesi ve raporlanması yönetime önemli veri sağlarken bu maliyetlerin mamullere yüklenmesinde, maliyet sistemine dahil edilip edilmemesi ve çıktı maliyetlerine nasıl yükleneceği maliyet sisteminin uygulama boyutu ile ilgilidir. Araştırmalar kapasite yönetiminin önemli bir stratejik konu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu kavram sermaye yatırımı, ekipmanları, personel istihdamını ve yeni ürün ve pazar geliştirmeyi de içerisine almaktadır. Ancak öncelikle bilinmesi gereken konulardan birisi kapasite maliyetlerin hangi giderlerden oluştuğu ve ne anlama geldiğidir. 9. KAPASİTE MALİYET KAVRAMLARI Maliyet kavramı, kurumun işletilebilmesi için belirli bir zaman dilimi içinde kullanılan ve tüketilen mal ve hizmetlerin değer olarak tutarıdır (Haftacı,2007,s.44) Başka bir ifadeyle maliyet; bir amaca ulaşmak, bir nesneye sahip olabilmek için katlanılan fedakarlıkların tümüdür. Tanımdan da anlaşılacağı gibi, ulaşılmış olan ya da ulaşılmak istenen her farklı sonuç için ayrı bir maliyet söz konusu olabilir (Büyükmirza,1998, s.44). İşletmelerde oluşturulacak her maliyet sistemi kendi mantığı içerisinde maliyet kavramlarının sınıflandırılmasını ve tanımlanmasını gerektirir. Maliyet unsurları genel olarak, D.İ.M. Malzeme, D.İşçilik ve G.Ü. Giderleri olarak 3 başlıkta sınıflandırılmaktadır. 58 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kapasite maliyet sistemi açısında böyle bir sınıflandırma doğrudan gerekli olmamakla birlikte yönetime ek bilgi sağlayabilir. Sistem maliyet giderleri temel olarak; Kapasite oluşturma maliyeti ve kapasite yararlanma maliyetleri olarak iki ana başlıkta sınıflandırılmıştır. Kapasite oluşturma maliyeti: Yatırımın sabit maliyeti yenileme maliyetinden oluşmaktadır. İşletme(Çalıştırma) Maliyeti: Mamul veya hizmet üretimi açısından hazır olması ve bunun sürdürülmesi için katlanılan maliyetlerdir. Bu anlamda işçilik giderleri yanında vergi amortisman tamir, bakım ve onarım giderlerini kapsar. Kapasite Yararlanma maliyeti: kapasite oluşturma maliyetinden yararlanılan orandaki kısmıdır. Mamul direkt giderleri ise üretilecek mamul için kapasite yararlanma giderleri dışında katlanılan tüm giderleri kapsamaktadır. Diğer taraftan yönetim açısından kullanılmayan kapasite ve verimsiz kapasite maliyetleri şeklinde ayrım ve raporlama önem taşıyabilir. Aşağıda bu kavramlar kısaca tanımlanmıştır. Kullanılmayan kapasite Maliyeti: Kullanılabileceği halde kullanılamayan kapasitenin maliyetidir. Verimsiz kapasite maliyeti: Yararlanılan kapasitede istenilen çıktının elde edilemeyişinden veya elde edilen çıktı için fazladan kullanılan gereksiz kapasite maliyeti olarak tanımlanabilir. Kullanılmayan kapasite yönetim tarafından bilindiği için maliyet verisi planlama dışında ortaya çıkan verimsiz kapasite maliyetleri kadar önemli olmayacaktır. Ancak yönetimin özellikle maliyet azatlımı açısından dikkate alması gerekir. Fazla kapasite maliyeti: Fazla kapasite maliyetleri fazla kapasite kullanımı ile ortaya çıkan maliyetlerdir. Normal kapasitenin verimsiz kullanılması fazla kapasite kullanılmasına neden olursa bu şekilde ortaya çıkan ek maliyetler verimsiz kapasite maliyeti olarak değerlendirilmelidir. Maliyetlerin Sabit ve değişken olarak sınıflandırmak gerektiğinde ise Kapasite yararlanma maliyetleri sabit ve mamul direkt giderleri yani kapasite yararlanma maliyetleri değişken olarak sınıflandırılabilir. Kapasite maliyetleri genel olarak sabit maliyetler olarak bilinir. Ancak bu maliyetler yapısal ve kaçınılabilir sabit maliyetler olarak iki başlıkta toplanmaktadır. Yapısal maliyet; kapasite oluşturma amacıyla katlanılan maliyetidir. Bu maliyetler üzerinde yönetimin etkisi olmadığı için batık maliyetler olarak nitelenir. Kaçınılabilir maliyet ise yönetim kararları ile ortaya çıkan sabit maliyetlerdir. Üretim gider yeri sayısının birden fazla olması durumunda kapasite oluşturma maliyetleri, 59 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Genel kapasite maliyeti ve Gider yeri kapasite maliyetleri olarak her bir üretim gider yeri için ayrılarak izlenebilir. Ek kapasite maliyetleri Üretim açısından gerekli giderlerin dışında işletmenin oluşturduğu servis yemek revir benzeri gider yerleri maliyetleridir. Bu maliyetler aynı zamanda kaçınılabilir maliyetlerdir. Ancak yönetim açısından bunların bir kısmı zorunlu kabul edilebilir. 10. KAPASİTE MALİYETLERİ Organizasyonlar müşteri ihtiyaçlarını karşılamak için kapasite kaynaklarına sahip olmaları yanında bunu devam ettirmeleri de gerekir.(Buchheit S,s.549) Yatırımcılar büyük miktarda yatırım yaparken ileriye yönelik olması açısından başlangıçta ihtiyaç duyulmayan büyüklükte yatırım yaparlar. Bu nedenledir ki karar almada geçerli bilgi sağlayabilecek ve kapasiteyi verimli kullanabilmek için bir “kapasite maliyet yönetim sistemi” ihtiyacı oluşur. Kapasite maliyet sistemi öncelikle kapasite maliyetlerinin tespiti ile ilgilidir. Bu çerçevede kullanılmayan kapasite maliyeti zaten belirlenmiş olmaktadır. Geribildirim noktasında detaylı raporlar kapasite kararları açısından çok sayıda işaretler sağlamaktadır (Buchheit S,s.549). Stratejik planlama kapsamında İşletme kapasite maliyet yönetim sistemi maliyet yönetim sisteminin bir alt bilgi sistemi olarak değerlendirilebilir. Diğer bir ifade ile yönetim muhasebesi çerçevesinde işletme içine yönelik kapasite maliyet bilgilerini belirleyen ve raporlayan bir alt sistemdir. Yönetimin stratejik kararlarını desteklemeye yönelik Kapasitenin ölçülmesi kapasite yönetimi olarak tanımlanır (Anonmous C.H,vol70 s.20,1996). Maliyet yönetim sistemi alınan kararların maliyetleri nasıl etkileyeceğini bilerek karar vermek anlamında olup, özellikle rekabet açısından gereksiz maliyetlerin oluşumunun engellenmesi olarak ifade edilmektedir (Şakrak M,1997,s.133). Özellikle maliyet yönetimi noktasında kapasite maliyet sistemi yönetim kararlarına önemli katkılar sağlayabilir. Bu noktada Kapasite maliyetlerinin yönetimi genel olarak Kısa ve uzun dönem yatırım kararlarını, maliyet azatlımı, stratejik ve işlemsel hedefleri ulaşılabilir kapasite, kullanılmayan kapasite maliyetini, özel işlem maliyetleri, kapasite planlaması ve yararlanılan kapasite karlılığı gibi hedefleri kapsar (Anonmous C.H,vol70 s.20,1996). Faaliyet hacminin yani kapasitenin öncelikle işletme temelinde belirlenmesi gerekir. Diğer taraftan gider, faaliyet veya işlem temelinde belirlenmesi sistem oluşturulmasında tercihle ilgilidir. Bu noktada işletmenin öncelikle maliyet sistemi değişikliği ihtiyacı belirlenmeli ve varsa yeni sistemden beklenenler ortaya konmalıdır. Bu ise ayrı bir çalışmayı gerektirir. 11. KAPASİTE MALİYETLERİNİN ÖLÇÜLMESİ VE RAPORLANMASI Maliyet azaltımı ve performans konusunda üretim yöneticilerinin üzerinde baskıların artması kapasite yönetimini anahtar konu haline getirmiştir (Dekkers R,2002, Vol40, s.3898). Diğer taraftan Yönetim muhasebecileri için kapasite kaynaklarının yönetimi önemli bir konudur (Buchheit S,s.549). Kapasite maliyet sisteminin maliyet hesaplama yanında sistem verimliliğine dikkat çekmesi yönetim açısından önemlidir. Yatırımcıların başlangıçta ihtiyaç duyulmayan yatırım yapmaları üretim maliyetlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Örnek olarak başlangıçta çalışanların yararlanması amacı ile yapılan lojmanlar veya gereksiz kapalı alanlar yalnızca yenileme maliyetlerini değil bakım onarım maliyetlerini de artırmaktadır. Bu tip 60 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 maliyetlerin dağıtım işlemleri ile mamul maliyetleri ile ilişkilendirilmesi mamulün maliyetini artırmaktadır. Yapılan yatırıma bağlı gereksiz olarak şişirilen maliyetlerin mamullere yüklenmesi rekabet gücünü olumsuz etkileyecek ve işletmeyi sıkıntıya sokabilecektir. Bunun yönetim tarafından bilinmesi alınabilecek önlemleri belirleyecektir. Kapasite maliyet sistemi, mamul maliyet hesaplamalarında mamul üretimi acısından zorunlu olmayan maliyetlerin mamul maliyetlerine katılmamasını öngörmektedir. Bu tip maliyetlerin mamul maliyetleri dışında izlenmesi ve ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Maliyet yöntemleri özellikle kapsamları açısından tüm maliyet unsurlarının mamul maliyetlerine katılması tartışma konusudur. Son düzenlemelerle de ülkemizde sabit kapasite maliyetleri kapasite kullanım oranında maliyetlere katılacaktır. Yani normal maliyet yöntemi uygulamasına geçilecektir. Direkt maliyet sistemi bir maliyet hesap sistemi olmaktan ziyade bir maliyet tahlili ve karar verme vasıtasıdır (Bursal N,1977,s.404). Direkt maliyet yöntemini savunanlar sabit giderlerin tamamen birim maliyetlere yüklenmesini hatalı bulmaktadırlar. Bunlara göre bir işletmenin masrafları üç kademede ortaya çıkar (Bursal N,1977,s.403). 1. İşletmenin mevcudiyeti 2. İşletmenin faaliyete hazır olması 3. İşletmenin fiilen istihsalde bulunması Bu görüşe göre işletme 1. aşamada kurulan bina, edinilen makine vb varlıklar dışında 2. aşamada gerekli iş gücünü istihdam etmek zorundadır. Bu kararların üretilen mamul veya hizmetlerin miktarı ile bir ilgisi yoktur. Bunlar yönetimin iyi ya da kötü almış olduğu karara bağlı olarak oluşmaktadırlar. 3. aşamada ortaya çıkan giderler mamulle doğrudan ilgilidir. Dolayısı ile mamul maliyetlerine yüklenmesi gereken giderler bu aşamada ortaya çıkan giderlerdir. Asıl önemli olan ve takip edilmesi gereken giderler bunlar olup, elde edilen hasılat ile bu giderler arasında farkın mümkün olduğu kadar fazla olması gerekir. İşletme tahminlerde bulunurken, fiyat belirlerken ve çeşitli alternatifler arasında karar alırken bu katkıyı dikkate almalıdır (Bursal N,1977,s.403). Normal maliyet yöntemi çerçevesinde kapasite kullanım oranında sabit genel üretim giderlerinin maliyetlere katılması yaklaşımı bu noktada isabetlidir. Ancak kapasite kullanım oranı ve sabit genel üretim giderlerinin belirlenmesi ek çalışma gerektirecektir. Yukarıdaki direkt maliyet yaklaşımını dikkate aldığımızda kapasite maliyetlerini aşağıdaki şekille özetleyebiliriz. Şekil 2. Kapasite Maliyetleri Kapasite Maliyetleri Üretim Maliyetleri İşletme mevcudiyeti için katlanılan maliyetler (yatırım maliyeti) Üretime hazır hale gelmesi için katlanılan maliyetler Üretim sürecinde ortaya çıkan maliyetler 61 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Maliyet sistemleri ile ilgili yeni yaklaşımların büyük çoğunluğu maliyet hesaplama işlevinden çok kaynak kullanımı ve global rekabete yönelik yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlardan faaliyet temelli maliyetleme yaklaşımı genel üretim giderlerinin mamullerle doğru ilişkilendirilemediği noktasında göze çarpmaktadır. Faaliyet temelli maliyetleme de faaliyet havuzunda toplanan genel üretim giderleri faaliyet sürücüleri yardımı ile mamul maliyetlerine katılmaktadır. Genel üretim giderlerinin faaliyet temelinde mamul maliyetlerine katılması isabetli bir yaklaşımdır. Ancak bu noktada farklı eleştirilerde söz konusudur. Maliyet sistemleri ile ilgili tartışmalar yanında işletme açısından doğru maliyet hesaplama yanında maliyet azatlımı, planlama, maliyet kontrolü ve performans değerlendirme noktasında maliyet sistemi ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Diğer taraftan özellikle yönetim muhasebecileri toplam kapasite maliyetlerinin mevcut çıktılara doğru dağıtılamadığı konusunda aynı görüştedirler (Buchheit S,s.549). Bugün Kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ve raporlanmasının yönetim açısından önemli olduğu kabul edilmektedir. Direkt maliyet görüşünü savunanların yaptığı sınıflandırma dolaylı olarak kapasite maliyetlerini ifade etmektedir. Ancak kapasite maliyetlerinin nasıl dağıldığı aşağıdaki şekil yardımı ile daha net gösterilebilir. 62 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şekil 3. Kapasite maliyetlerinin sınıflandırılması Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions Şekil 3’de görüldüğü gibi kaynaklar bağlı kapasite ve yönetilen kapasite maliyetleri olarak iki başlıkta toplanmıştır. Bağlanmış veya yapısal maliyetler olarak ifade edebileceğimiz Kapasiteyi oluşturan kaynakların maliyeti ve Yönetilen (kullanılan veya planlanan) kapasite maliyetleri Her iki maliyet toplamı toplam üretim için hazır yani rekabet maliyetini oluşturmaktadır. Şekilde son bölüm bu maliyetlerin nasıl kullanıldığını göstermekte olup, yapısal kapasite maliyetinin kullanılmayan kısmı doğrudan atıl kapasite maliyetini oluşturmaktadır. Kullanılan kısmı ise ikiye ayrılmaktadır. Bunlar Verimli kapasite ve Verimsiz kapasite olarak sınıflandırılmıştır. Şekilde görüldüğü gibi bir anlamda kontrol edilebilen ve edilemeyen kaynakların kullanımının oluşturduğu maliyetler ayrılmıştır. İşletme gücünün kullanımı yani kapasiteden yararlanma dönemler itibarı ile farklılık gösterecektir. Bu gücün bilinmesi yeterli olmayıp, bunu oluşturan unsurlar ve maliyetlerinin ile nasıl kullanıldığı veya kullanılamadığının kısaca kapasite elamanlarının öncelikle belirlenmesi gerekir. 63 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Aşağıdaki tabloda kapasite elemanları belli bir dönem itibarıyla toplu olarak verilmiştir. Tablo 1. Kapasite Elemanları 1999 KAPASİTE ELEMANLARI: MALİYET MERKEZİ 485 Not: Üretim yardımcı süreler ve boş sure toplam süreye dahildir. Üretim dışı zaman dağılımı Boş zaman İşlem varsayımları 30.4 Kapasite 8,760 Saat/Yıl Dahili başarısızlıklar Kalite maliyetleri 100.4 Mamul Ürt. süresi Materyal problemleri 521.9 Mamul miktarı Makine arızaları 761.1 Parasal varsayımlar Planlama 103.4 Yapısal maliyetler $309,228 Parça değişiklikleri 380.3 Yönetilen maliyetler $1,997,18 Temizlik Clean-up 58.3 Toplam maliyet Yönt. politikalar (çay saati vb) 411.5 Kapasite dağılımı Oran sapması 406.0 Ürt. ve yard.iş zamanları 37.1Saniye/Birim 302,129 Birim $2,306,41 6,280.0 Yönetim gecikmeleri 89.5 Boş süreler 2,480.0 Diğer üretim dışı zamanlar 35.0 Üretim süresi 3,382.2 Toplam saat 8,760.0 Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions İlk tablodaki 1999 yılı kapasite dağılımı ve maliyet bilgilerinden hareketle hesaplanan kapasite maliyet dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 64 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 2 Kapasite ve Maliyet Dağılımı SINIFLANDIRMA 1999 SAAT SAAT % 1998 SAAT SAAT % TATİLLER 408,0 4,7 408,0 4,7 KULLANILABİLİR ATIL KAPASİTE 2.072,0 23,7 2.556,0 29,2 2.480,0 28,3 2.964.0 33,8 30,40 0,3 103,1 1,2 KALİTE 100,40 1,1 1.197,9 13,7 METERYAL PROBLMLR 521,90 6,0 195,1 2,2 MAKİNA ARIZALARI 761,10 8,7 323,1 3,7 PLANLAMA 103,40 4,3 124,3 1,4 HAZIRLIK DEĞİŞİKLER 380,40 0,7 161,0 1,8 TEMİZLİK 58,30 4,7 33,6 0,4 YÖN POLT. MOLALAR 411,50 4,6 342,9 3,9 METARYEL TAŞIMI 406,00 1,0 133,3 1,5 YÖNTM AKSAMALAR 89,50 0,4 48,4 0,6 DİĞERLERİ 35,00 33,1 5,0 0,1 TOPLAM ÜRETİCİ OLMAYAN KAPASİTE 2.897,80 46,4 2.667,7 30,5 VERİMLİ KAPASİTE ÜRETİM 3.113,80 35,5 2.800,8 32,0 GELİŞTİRME 268,40 3,1 327,5 3,7 TOPL VERİMLİ KAPASİTE 3.382,20 38,6 3.128,3 35,7 TOP KAPASİTE SAATLERİ 8.760.00 100,0 8.760.00 100,0 ATIL KAPASİTE TOPLAM ATIL KAPASİTE HESAPLANMAYAN BOŞ KAPASİTE İÇ BAŞARISIZLIK ÜRETİCİ OLAMAYAN KAPASİTE HAZIRLIK VE YARDIMCI İŞLER Kaynak: Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik, and C. J. McNair Capacity Cost Measures and Decisions Hesaplamalar: Boş kapasite maliyeti: 309.228/8.760:35,30 Üretim ve yardımcı iş maliyeti: 1.997.185/620:318,02 Toplam maliyet: 318,02+35,30: 353,32 (Kapasite ve üretim maliyeti) 65 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 3. Kapasite Dağılım Yüzdeleri SINIFLANDIRMA 1999 SAAT SAAT % 1998 SAAT SAAT % TATİLLER 14.102 0,6 4.015 0,2 KULLANILABİLİR ATIL KAPASİTE 73.142 3,2 25.151 1,4 87.544 3,8 29.166 1,7 11.221 0,5 30.703 1,7 KALİTE 37.058 1,6 356.735 20,3 METERYAL PROBLMLR 192.633 8,4 58.101 3,3 MAKİNA ARIZALARI 280.922 12,2 96.219 5,5 PLANLAMA 38.165 1,7 37.017 2,1 HAZIRLIK DEĞİŞİKLER 140.168 6,1 47.946 2,7 TEMİZLİK 21.519 0,9 10.006 0,6 YÖN POLT. MOLALAR 151.885 6,6 102.116 5,8 METARYEL TAŞIMI 149.855 6,5 39.697 2,3 YÖNTM AKSAMALAR 33.034 1,4 14.414 0,8 DİĞERLERİ 12.919 0,6 1.489 0,1 TOPLAM ÜRETİCİ OLMAYAN KAPASİTE 1.069.578 46,4 794.441 45,3 VERİMLİ KAPASİTE ÜRETİM 1.149.291 49,8 834.091 47,5 GELİŞTİRME 99.066 4,3 97.530 5,6 TOPL VERİMLİ KAPASİTE 1.149.291 49,8 931.621 53,1 TOP KAPASİTE SAATLERİ 2.306.413 100,0 1.755.228 100,0 ATIL KAPASİTE TOPLAM ATIL KAPASİTE HESAPLANMAYAN BOŞ KAPASİTE İÇ BAŞARISIZLIK ÜRETİCİ OLAMAYAN KAPASİTE HAZIRLIK VE YARDIMCI İŞLER Tablo 3’de ise karşılaştırmalı iki dönem kapasite elamanlarının dağılımları saat ve yüzde olarak verilmiştir. Çalışma kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ile sınırlandırıldığından bu raporların yönetim açısından yalnızca önemi vurgulanmıştır. Ancak başarı değerlemesi yanında kapasite maliyet raporları yukarıdaki örnekte olduğu gibi değişik dönemler açısından karşılaştırmalı olarak düzenleneceği gibi mamul bazında da düzenlenerek yönetim kararlarına katkı sağlayabilir. Esas olan bu raporların sürekliliği ile rekabet gücünün maliyetinin bilinmesinin sağlanmasıdır. 66 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 SONUÇ İşletmelerdeki kapasite kavramı çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. İşletmelerde yaygın olarak kullanılan başlıca kapasite çeşitleri; teorik kapasite, pratik kapasite, fiili kapasite, atıl kapasite ve optimum kapasitedir. Kapasite planlaması ise mevcut kapasitelerin değerlendirilmesi, gelecekteki kapasite düzeylerinin tahmin edilmesi, kapasiteyi etkileyecek faktörlerin belirlenmesi, kapasite alternatiflerinin finansal, ekonomik ve teknolojik yönden değerlendirilmesi ve işletme amaçlarına uygun kapasitenin seçilmesi kararlarından meydana gelmektedir. İşletmenin uygun kapasite düzeyinde çalışmaması nedeniyle maliyetler yükselir, karlılık düşer ve risk artar. Kapasite kavramıyla, işletme maliyetleri, kar ve risk arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Yalnızca kapasite kullanımı ile karlılık arasındaki ilişkinin bilinmesi yeterli değildir. Önemli olan işletme gücünü ifade eden kapasite maliyetin ölçülmesidir. Bu bir anlamda işletmenin rekabet gücünün göstergesidir. Finansal raporlama açısından kapasite maliyetleri bir anlam ifade etmemekle birlikte, Kapasite maliyetlerinin ölçülmesi ve raporlanması yönetim açısından önemlidir. Hatta yalnızca raporlanma noktasında değil ayrı bir maliyet sistemi olarak ele alınması veya maliyet sistemine dahil edilmesi de düşünülmelidir. KAYNAKÇA Akal Zuhal (1996) İşletmelerde Performans Ölçüm Ve Denetimi, Mpm Yayın No 473, Ankara Akdoğan Nalan (1988) Maliyet Muhasebesi Uygulaması, Ankara Anonmous. Cma, Hamilton, Dec 1996/1997, Measuring the Cost capacity, Proquest, Vol 70, s.29 Brausch, John M, Taylor, Thomas C, (1997) Who is accounting for Cost capacity?, Proquest, Vol 78 Buchheit Steve (2003) Reporting Cost Capacity, Accountig Organizations and Society, ScienceDirect, www.elsiver.com s.561 Bulut Atıl Zeki (2004) İşletmeler Açısından Kapasite Planlaması Ve Kapasite Planlamasına Etki Eden Faktörler, Mevzuat Dergisi, 80, www.basarmevzuat.com Bursal Nasuhi (1977) Maliyet Muhasebesi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul Büyükmirza Kamil (1996) Yönetim Muhasebesi, Ankara, 1996 Chen Y.S. Al, Romocki Timothy, Zuckerman Gilroy J.(1997) The International Journal Of Accounting, Vol. 32, No. 4, Pp. 417-440, University Of Illinois, Dekkers R. (2002) Stategic Capacity Management, Vol40, N0 15, Taylor&Francis Demir M. Hulusi, Gümüşoğlu, Şevkinaz (2003) Üretim Yönetimi, Beta Yayınları, 5. Baskı İstanbul Erden, S.A. (2004) Stratejik Maliyet Yönetimi, Türkmen Yayınları, İstanbul Erdoğan M. Maliyet Muhasebesi, Barış Yayınları Fakülteler Kitapevi, İzmir Haftacı Vasfi (2007) Maliyet Muhasebesi, İstanbul Hongren T. Charles, George Foster, Srikant M.Datar (1997), Cost Accounting, Prentise Hall İnternational İnc. 67 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Julie H. Hertenstein, Lidija Polutnik And C. J. Mcnair (2006) Capacity Cost Measures And Decisions Wiley Periodicals Inc. Published Online In Wiley Interscience (www.interscience.wiley.com).. Karcıoğlu, R. (2000) Stratejik Maliyet Yönetimi, Maliyet Ve Yönetim Muhasebesinde Yeni Yaklaşımlar, Aktif Yayınevi, Erzurum Kobu, Bülent (1996) Üretim Yönetimi, İ.Ü İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul, 9.Baskı Meredith, J.R. (1992) The Management of Operations, 4.Baskı, NewYork Mpm-Refa (1991) İş Etüdü Uygulamalarında Maliyet Muhasebesi, Ankara Oluç Mehmet (1978) İşletme Organizasyonu Ve Yönetimi, İstanbul Orr Stuart (1999) The Role Of Capacity Management in Manufacturing strategy, Technology Analsis Strategic Management, Vol 11 No1 Şahin Mehmet, Büker, Semih (1987) Yatırım Projeleri Değerlendirmesi, Anadolu Üniv. Yayınları, Eskişehir Şakrak Münir (1997) Stratejik Maliyet Yönetimi, İstanbul Şimşek M.Şerif (1998) İşletme Bilimine Giriş,Nobel Yayınları, Ankara Tatar Tevfik (1992) İşletmecilik İlkeleri, Gazi Büro Tekin, Mahmut (1996) Üretim Yönetimi, 3. Baskı, Arı Ofset Uragun M (1993) Maliyet Muhasebesi Ve Mali Tablolar, Yetkin Basımevi, Ankara. Üreten Sevinç (1999) Üretim/İşlemler Yönetimi, Ankara Üstün Rıfat (1996) Maliyet Muhasebesi, İstanbul. Üstün Rıfat (1997) Yönetim Muhasebesi İstanbul Yüzbaşıoğlu N. (2004) İşletmelerde Stratejik Yönetim Ve Planlama Açısından Stratejik Maliyet Yönetimi Ve Ensturmanları", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 68 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TÜRK ULUSAL VARLIK FONU, FIRSATLAR VE OLASI YAPISAL TEDBİRLER TURKISH SOVEREIGN WEALTH FUND, PROPOSALS AND POSSIBLE STRUCTURAL MEASURES Murat TURGUT* * Yrd.Doç.Dr, Nişantaşı Üniversitesi, Öğretim Üyesi [email protected], Türkiye Özet Ulusal varlık fonları, doğrudan veya dolaylı olarak kamu kontrolünde olan ve yatırımları büyük ölçekli alanlar kapsamında yoğunlaşan varlıkların birliğini temsil etmektedir. Ulusal varlık fonlarının stratejik hedefleri, gelecek nesiller için gelir fazlası biriktirmek ya da ekonomik düzeni stabil tutmak ve dalgalanmaların yoğun olduğu yıllarda istikrarı sağlamaktır. Türkiye, 2016 yılında ulusal varlık fonu kurulmasına karar vermiştir. Bu çalışmada, ulusal varlık fonlarının uygulamaları hakkında bilgi verilmekte ve Türk Ulusal Varlık Fonu ve mevcut örnek dış ülkeler arasındaki farklılıklar incelenmektedir. Sonuç olarak, Türk Ulusal Varlık Fonu'nun kurulması ve işleyişi hakkında değerlendirmeler yapılarak denetim sisteminin yapısı ve yönetim organizasyonu ile ilgili öneriler sunulmuştur. Türkiye Ulusal Varlık Fonu doğru, şeffaf ve güvenilir bir şekilde yönetildiği sürece Türkiye için stratejik bir kazanç niteliğindedir. Anahtar Kelimeler: Ulusal Varlık Fonu, Ekonomi, İstikrar, Yatırım, Ekonomik Büyüme Jel Kodu: O16, Q01, Q02, O40, O42, O43 Abstract Sovereign wealth funds represent unity of assets that are directly or indirectly under public control and whose investments are largely concentrated across borders. Strategic objectives of the sovereign wealth funds are accumulating income surpluses for future generations or restoring the economic order and stabilizing it over the years when volatility is intense. Turkey decided the establishment of sovereign wealth fund in 2016. In this study, firstly, information on the practices of sovereign wealth funds is given. Then, the differences between the Turkish Sovereign Wealth Fund and existing samples are revealed. As a result, criticisms have been brought about the establishment and the operation process of the Turkish Sovereign Wealth Fund. Recommendations regarding the structure of the audit system and the management organization have been presented. The Turkish Sovereign Wealth Fund is a strategic step for Turkey, if it is managed properly, transparent and reliable. KeyWords: Sovereign wealth funds, Economy, Stability, Investment, Economic Growth 1. ULUSAL VARLIK FONLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE BUGÜNÜ II. Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomilerdeki yapısal dönüşümler ve 80'li yıllardan sonra finansal liberalizasyonun hızla gelişmesi sonucunda, siyaset ve uluslararası ilişkiler için ekonominin önemi artmıştır. Bununla birlikte varlık fonu, sağlam bir ekonomi ve uluslararası arenada bir güç merkezi ve denge unsuru olmak için ülkelerin elindeki önemli bir silah haline gelmiştir. Hükümetler, ekonomik etkinliğin yanı sıra istikrar sağlamak için daima yeni politikalar ve yeni finansal araçlar geliştirmektedir. Bu araçlardan biri de, çeşitli ülkelerde farklı uygulama şekillerine sahip ulusal varlık fonlarıdır. Ulusal varlık fonları 150 yılı aşkın bir süredir kullanılmakta ve bu fonların sayısındaki gerçek artışlar 2000'li yılların başlarından 69 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 günümüze dek yaşanmaktadır. Niceliksel artışa ek olarak, ekonomik büyüklükteki genişleme ve fonların etkin kullanımı, genel olarak bütçe birliği ve şeffaflık ilkeleri perspektifinde yoğun tartışmalara yol açmıştır. Buna rağmen, günümüzde 40'dan fazla ülkede 80'den fazla fon faaliyet göstermektedir. Bu çalışma, ulusal varlık fonlarının ülke ekonomilerindeki yeri ve Türk Varlık Fonu hakkında bir inceleme niteliğindedir. Buna ek olarak, Türk Varlık Fonu ile diğer ülkelerdeki varlık fonları kıyaslanarak değerlendirme ve öneriler sunulmaktadır. 1.1. Ulusal Varlık Fonlarının Tarihçesi Ulusal varlık fonları, ekonomi yönetiminde 150 yıldan fazla bir süredir kullanılmasına rağmen, önemli sıçramalarını 2000'li yıllardan itibaren yapmıştır. Ulusal varlık fonu için ilk örnek, Texas Devlet Yasama Organı tarafından özel kamu hizmeti bağlamında 1854 yılında oluşturulmuştur. Eğitim ve kamu okullarının yararı adına Teksas Kalıcı Okul Fonu 2 milyon dolarlık bağışlarla kurulmuştur. Anılan fon için devlete ait arazilerin satışı ve edinimi bir kaynak olarak gösterilmektedir 1 . Mevcut durumuyla, ulusal varlık fonları 1950'lerden beri faaliyet göstermekte ve uluslararası para ve finans sisteminde giderek daha önemli rol sahibi olmaktadır.2 Ulusal varlık fonları, sosyoekonomik ve kültürel koşullara bağlı olarak farklı şekillerde kullanılmaktadırlar3. Varlık fonu, devletin mülkiyetinde veya denetiminde olan, ağırlıklı olarak diğer ülkelerin mal varlıklarına yatırım yapan varlık havuzudur4. Bir başka tanımıyla, ülkenin mevcut cari fazla rezervleri ile finanse edilen devlet kontrolündeki yatırım kuruluşudur5. Literatürde daha fazla açıklama olmasına rağmen, genel kabul gören bir tanım yoktur. Bu nedenle varlık fonlarının ortak öğelerini göstermek daha açıklayıcı olacaktır. Ortak öğeler olarak sayılabilecek özellikler6: • Ulusal varlık fonları devlet tasarrufundadırlar. • Karşı tarafın yükümlülükleri çok sınırlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Bu ise, risk iştahının artmasında önemli bir faktördür. • Resmi döviz rezervlerinden ayrı olarak yönetilmektedir. Çünkü yatırım hedefleri ve alanları birbirinden farklıdır. • Fon kaynaklarının çoğunluğu ya da tamamı dış varlıklara yatırılmaktadır. 1.2. Kaynağına ve Kullanım Amacına Göre Ulusal Varlık Fonları Bazı ülkeler tek bir hedef için birden fazla varlık fonu oluştururken bazıları da farklı hedeflere 1 2 3 4 5 6 M. N. J. Firzli ve J. M. Franzel, «Non-Federal SovereignWealthFunds in the United StatesandCanada: PublicAssetAccumulationandInvestment in DevelopedEconomies» RevueAnalyseFinancière, no. 52, Eylül 2014, s. 6-8. S. Willson, «IMF Survey: WealthFundsGroupPublishes 24-Point VoluntaryPrinciples» 15 Ekim 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sonew101508b. [Erişim Tarihi: 20 Şubat 2017]. M. N. J. Firzli ve J. M. Franzel, Age. s. 6-8. H. Aykın, «Ulusal Refah Fonları: Risk mi, Fırsat mı?» 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/-ulusal-refah-fonlari-risk-mi-firsat-mi-analizi/2725. [Erişim Tarihi: 20 Şubat 2017]. S. Akbulak ve Y. Akbulak, «Ulusal Varlık Fonları» Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, cilt 25, no. 2, 2008, s. 237-262. R. Beck ve M. Fidora, «TheImpact of SovereignWealthFunds on Global Financial Markets» Temmuz 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.ecb.europa.eu/pub/pdf/scpops/ecbocp91.pdf. [Erişim Tarigi: 4 Şubat 2017]. 70 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ulaşmak için tek fon kullanmaktadır7. Genel olarak, hükümetler tarafından oluşturulan fon türleri ve hizmet verdikleri amaçlar aşağıda listelenmiştir8,9: • İstikrar fonları: Zengin doğal kaynaklara (madenler, petrol ve türevleri) sahip ülkeler tarafından, bütçeyi ve ekonomiyi meta fiyatlarının oynaklığından uzak tutmak için kurulmuştur. Fonlar yıllarca yüksek geidenmali yıl gelirleri ile oluşturulmakta ve düşüş eğilimi olan yıllar için hazırlanmaktadır. • Tasarruf fonları: Zenginlik ve varlıkları gelecek kuşaklara aktarmak için kurulmuştur. Zengin doğal kaynakları olan ülkeler, yenilenemez kaynaklardan sağlanan tasarruf fonlarını, gelecek kuşaklara aktarmak veya diğer uzun vadeli hedeflere ulaşmak için uluslararası olarak çeşitlendirilmiş bir portföye aktarmaktadır. • Rezerv yatırım şirketleri: Rezerv olarak tutulacak varlıkların olumsuz nakliye maliyetlerini azaltmak veya daha yüksek getiri sağlayan yatırım politikalarını izlemek ve rezerv kârlılığını artırmak için kurulan fonlardır. • Kalkınma fonları: Altyapı gibi endüstriyel sosyoekonomik projeleri finanse etmek ya da ülkenin büyümesini artırabilecek sanayi politikalarını desteklemek için kurulan fonlardır. • Emeklilik rezerv fonları: Kayıtdışı emeklilik yükümlülükleri için yapılan hükümlerdir (Özel emeklilik katkı payı dışındaki kaynaklardan). Bu fonlar, öngörülemeyen tarihler ve emeklilik maaşlarından doğabilecek ödemeler için yapılacak rezervlerin kaynağıdır. Özetle, varlık fonlarının ana hedefleri, tasarrufları etkin ve uzun vadede değerlendirmek, ekonomiyi krizlere karşı korumak, ekonomiler arasındaki dengesizlikleri azaltmak, gelecek kuşaklara ekonomik refah sağlamak ve ülkenin uluslararası etkinliğini arttırmaktır10,11. Ödemeler dengesi, resmi döviz işlemleri, özelleştirme gelirleri, mali fazlalıklar ve / veya emtia üzerinden sağlanan gelirler ulusal servet fonlarının temelini oluşturmaktadır12. Varlık fonu oluşturmak için, kaynak seçiminde daha çok, gelir fazlasına ihtiyaç olmaktadır. Fazla kalan kaynağın niteliğine bağlı olarak fonlar, emtia bazlı veya emtia harici olarak genel bir sınıflandırmaya tabi olabilmektedir13. Emtia esaslı fonlar, ihraç edilen varlıklardan elde edilen geliri temel almaktadır. Özellikle petrol, doğalgaz, bakır ve diğer mineraller zenginlik fonu için kaynak sağlayan metallerdir. Emtialara dayalı olmayan fonlar, emeklilik fonları ve dış ticaret fazlası vb. temel alınarak hazırlanmıştır. 1.3. Ulusal Varlık Fonlarının İşleyişi ve Faaliyet Alanları I. Petrova, J. Pihlman, P. Kunzel ve Y. Lu, «InvestmentObjectives of SovereignWealthFunds : AShiftingParadigm» Ocak 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2011/wp1119.pdf. [Erişim Tarihi: 17 Ocak 2017]. 8 IMF, «Global Financial Stability Report» October 2007. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/External/Pubs/FT/GFSR/2007/02/pdf/text.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Şubat 2017]. 9 IMF, «IMF Survey: IMF IntensifiesWork on SovereignWealthFunds» 4 Mart 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sopol03408a. [Date of Access: 3 February 2017]. 10 İ. Özkul, «11 soruda tüm yönleriyle Türkiye Varlık Fonu» 10 Şubat 2017. [Online]. Mevcut: http://www.dunya.com/ekonomi/11-soruda-tum-yonleriyle-turkiye-varlik-fonu-haberi-349431. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017]. 11 SWFI, «What is a SWF?» 2017b. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/sovereignwealth-fund/. [Erişim Tarihi: 23 Şubat 2017]. 12 IMF, «Setting up a Sovereign Wealth Fund: Some Policyand Operational Considerations» Ağustos 2009. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2009/wp09179.pdf. [Erişim Tarihi: 15 Ocak 2017]. 13 M. Eğilmez, «Kendime Yazılar: Varlık Fonu» 25 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.mahfiegilmez.com/2016/08/varlk-fonu.html. [Erişim Tarihi: 7 Şubat 2017]. 7 2 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Varlık fonu, şirketleri satın almak ve küresel markaları yönetmek, mevcut pazar alanlarını genişletmek ve yeni bilgi ve teknolojilerle rekabet avantajı sağlamak gibi çok yüksek katma değerli geniş bir faaliyet alanına sahiptir. Doğal olarak, böyle bir yatırımın geri dönüşü bununla sınırlı değildir. Bu şirketler aracılığıyla yapılan ticaret sonucunda, şirketlerin müşterileri, tedarikçileri ve genel anlamda menfaat sahipleri katma değer sağlamaktadır14. Global bir şirket edinmenin bir başka yolu, bir şirket veya birleşme satın almaktır. Bu faaliyetler için büyük ölçekli fonlara ihtiyaç duyulmaktadır. Son yarım yüzyılda, ekonomik kalkınma için aktif olarak kullanılan kaynaklardan biri ulusal varlık fonlarıdır. Varlık fonları, kamu tasarruflarından sistematik kaynak aktarımı, bir istikrar aracı olma ve diğer fonlara kıyasla daha uzun vadeli yatırım ufku nedeniyle farklılık göstermektedir15. Şirket yatırımları varlık fonlarının amacı değil, fonun hedeflerin üzerine çıktığı bir adımdır. Varlık fonları, ülkenin doğal kaynakları tarafından üretilen geliri siyasi risklerden ve çatışmalardan korumayı, vatandaşlarının ve gelecek nesillerin refahı için kullanmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak, gelir fazlasından dolayı ülkenin parasının aşırı değerlenmesi ve ülkenin rekabet avantajının (Hollanda Hastalığı) azaltılması dolaylı olarak servet fonlarının oluşturulmasının bir nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır16. 1.4.Varlık Fonunun Ekonomideki Yeri Geçtiğimiz yarım yüzyıl ve özellikle 2000'ler, dünya ekonomisi için yapısal bozulmaların birbiri ardına yaşandığı ve ekonomik krizlerin uzun yıllar etkilediği bir dönem olmuştur. Hükümetler, bir ekonomik krizi önlemek veya hafifletmek için bir dizi istikrar aracı olarak varlık fonları da kurmuşlardır. Ulusal varlık fonları, dalgalanmaların ve krizlerin ekonomiyi kötüleştirmesini önlemek için bir dalgakıran misyonu ile görevlendirilmiştir. Şekil 117'de, ulusal varlık fonları, kurulduğu yıllara göre gruplandırılmıştır. 2000 yılından sonra fon sayısındaki artış dikkat çekicidir. Ulusal varlık fonlarının üçte ikisi bu tarihten sonra kurulmuştur. Şekil 1. Yıllara ve Bölgelere Göre Egemen Servet Fonları Son yıllarda ulusal varlık fonlarının hızlı bir şekilde artmasının nedeni yüksek doğal kaynak ve M. Ercan, «Türkiye küresel büyüme fonu-2» 31 Ağustos 2013b. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-2-1148616/. [Erişim Tarihi: 12 Şubat 2017]. 15 M. Ercan, «Türkiye küresel büyüme fonu» 24 Ağustos 2013a. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-1147534/. [Erişim Tarihi: 11 Şubat 2017]. 16 T. Belli, «Varlık Fonu'na Neden İhtiyaç Duyuldu?» 9 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonuna-neden-ihtiyac-duyuldu/349233. [Erişim Tarihi: 9 Şubat 2017]. 17 SWFI, «Sovereign Wealth Fund Rankings» 2017a. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-fund-rankings/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. 14 3 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 emtia fiyatlarıdır. Dahası, hükümetlerin yüksek döviz rezervleri ve mali kaynak politikaları da bu artışı desteklemektedir. Ulusal varlık fonları, özünde, küresel siyasi ekonomideki son trendlerin simgeleridir. Bu fonlar ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş sanayi ülkelerinden gelen ekonomik ve mali gücün, mali kaynakların daha az bulunduğu ülkelere aktarılması ve dağıtılması ve hükümetlerin varlık ve ekonomik gücünü yönetmedeki artan etkinliği ile bir gösteri olarak ifade edilebilir18. Şekil 1, kurulan varlık fonlarının bölgesel dağılımını da göstermektedir. Genel olarak, fonların çoğu gelişmekte olan ülkelerin çoğunlukta bulunduğu Orta Doğu ve Asya bölgesinde bulunmaktadır. Ulusal varlık fonu, küresel ekonomide sermayenin sahiplenilmesinin çevre ülkelere dağılmış olduğunu göstermektedir. Japonya, ABD ve Avrupa ülkeleri dışındaki ülkeler de artık küresel finansal sistemde, aktif bir rol oynamaktadır19. Ulusal varlık fonlarının küresel finansal piyasalardaki etkisini ölçmek için fonların ekonomik büyüklükleri göz önüne alınmalıdır20. Tablo 1, en büyük ekonomik büyüklüğe sahip en iyi 10 fonu içermektedir21. Tablo 1. Ekonomik Büyümeyle Ulusal Varlık Fonu Profili (2016) Ulusal varlık fonlarının ekonomik büyüklüğünü anlamak için bir karşılaştırma yapılabilir. Fonların toplam ekonomik büyüklüğü, tüm ülkelerin toplam gayri safi yurtiçi hâsılanın yaklaşık %10'u ve Türkiye ekonomisinin yaklaşık 10 katıdır22. Artan hacimleriyle varlık fonları, mevcut küresel yatırım ortamında yatırım indirimleri ve yönetim riskleri ile karşı karşıyadır. Ulusal varlık fonları, dünyanın en büyük kurumsal havuzlarından biri olarak önemli ve büyüyen bir yatırımcı sınıfıdır23. Bu nedenle, kendi portföy hattını yönetmenin zorlukları varlık fonları için en büyük handikaptır. Şekil 224, ulusal servet fonlarının yatırım stratejilerini göstermektedir. E. M. Truman, «Sovereign Wealth Funds: Threator Salvation?» Washington: Peterson Instituefor International Economics, 2010. 19 H. Aykın, Age. 20 R. Beck ve M. Fidora, Age. 21 SWFI, Age. 22 Dünya Bankası, «GDP Ranking» 1 February 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://data.worldbank.org/datacatalog/GDP-ranking-table. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. 23 IFSWF, «New Challenges, Private Markets: Sovereign Wealth Funds’ Changing Investment Strategies» Kasım 2016. [Çevrimiçi]. Available: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. 24 IFSWF, age. 18 4 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şekil 2. Egemen Servet Fonu Varlık Dağılımı, Temmuz 2016 Şekil 2'de gösterildiği gibi, ulusal varlık fonlarının yönetiminde aktif ve pasif yönetim stratejilerinin oranları birbirine çok yakındır. Bunun birçok nedeni olabilir. Bununla birlikte, uzun vadeli beklentiler ve uygulamalar pasif yönetim stratejisi oranındaki artışın ana nedenidir. Buna ek olarak, Şekil 2'de önemli bir nokta, varlık fonunun %70'inin fonun bulunduğu ülkenin dışına yatırılması veya kaynağın sağlanmasıdır. Bununla birlikte, fonların neredeyse tamamı sanayileşmiş ülkelerce yönetilmektedir. Varlık fonlarının yatırım tercihleri, serbest dolaşım oranının yüksek olduğu alanları destekliyor gibi görünmektedir. Şekil 3. Ulusal Varlık Fonlarının Yatırım Portföyü (2014-2016) 5 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şekil 325, 2014-2016 yılları arasındaki varlık fonlarının yatırım tahsisi hakkında daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Şekil 3 incelendiğinde, kamu hisseleri, sabit getirili araçlar ve hedge fonları için yatırım iştahı azalmış ve özel sermaye şirket tahvilleri, gayrimenkul ve altyapı yatırımlarında istikrarlı bir+ artış yaşanmıştır. Bununla birlikte, altyapı yatırımlarındaki yatırımcıların bu alanlardaki toplam yatırımcı sayısına oranı %75'dir. Bu oran gayrimenkulde %14, özel sermaye içerisinde %4 ve diğer alanlarda %7'dir. Bu veriler varlık fonlarının kuruluşun genel amacı doğrultusunda istikrar ve gelişme aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Sosyal altyapıda faaliyet gösteren yatırımcıların sayısındaki artış da bu fikri desteklemektedir. Varlık fonu yatırımcılarının yarısından fazlası enerji, ulaşım, kamu hizmetleri, su, iletişim, doğal kaynaklar, sağlık hizmetleri, yol ve limanlara yapılan yatırımlarla daha fazla ilgilenmektedir. Ulusal varlık fonları 2000'li yılların sonuna kadar oldukça büyük bir ekonomi haline gelmiştir. Ekonomik büyüklüğü ve yasal yapısından dolayı fonların birçok yönetmelikten hariç tutulması sebebiyle oluşan, şeffaf bir denetim çerçevesinin olmaması bir kaygı konusu olmuştur. Bu kaygıların üstesinden gelmek için IMF, FED ve G20 ülkeleri gibi küresel gruplarla yapılan görüşmeler sonucunda Ulusal Varlık Fonu Uluslar arası Çalışma Grubu kurulmuştur. 2008 yılında kurumsal yönetişim ve risk yönetimi bağlamında "Santiago Principles" olarak bilinen "Genel Kabul Görmüş İlke ve Uygulamalar" ifadesini yayınlayan kurum26, 2009 yılında, Uluslararası Egemen Servet Fonları Forumu (Sovereign Wealth Funds Investing in Infrastructure) olarak adını değiştirmiştir. Forum, açık ve istikrarlı bir çalışma ortamının geliştirilmesi ve sürdürülmesine katkıda bulunacak ve böylece Santiago İlkelerinin altında yatan dört yönlendirme hedefini destekleyecektir. Bu hedefler27: ● Sermayenin serbest dolaşımına, yatırımlara ve küresel finansal sistemin istikrarının korunmasına yardımcı olmak, ● Yatırım yapılan ülkenin geçerli, açıklayıcı ve düzenleyici gerekliliklerini yerine getirmek, ● Ekonomik ve finansal faktörlere dayalı olarak, riske ve getiriye yatırım yapmak, ● Uygun operasyonel kontrol, risk yönetimi ve hesap verebilirliği temin eden şeffaf ve sağlıklı bir yönetim yapısına sahip olmak. Santiago müdürleri gönüllülük üzerine kurulu olup uluslararası bağlayıcılıkları bulunmamaktadır. Bununla birlikte, ABD ve Avrupa pazarlarına girmek için bu bir ön şarttır. Dolayısıyla, fonlar ilgili ilkelere uymaya çalışmaktadır28,29. Ulusal Servet Fonu dâhilindeki tüm fonlar Santiago İlkelerine eşit şekilde uymamaktadır. Bu nedenle Carl Linaburb ve Michael Maduell tarafından, varlık fonları üzerine araştırma ve dokümantasyonun öncüsü olan Ulusal Varlık Fonu Enstitüsü'nde (SWFI), kamuoyuyla bilgi paylaşım düzeyini ölçmek için bir endeks 25 PREQIN, «Sovereign Wealth Funds Investing in Infrastructure» Mayıs 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.preqin.com/docs/newsletters/ra/Preqin-Real-Assets-Spotlight-May2016.pdf. [Erişim Tarihi: 1 Mart 2017]. 26 IFSWF, «What is the IFSWF?» 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 22 Şubat 2017]. 27 IFSWF, «Establishment of the International Forum of SovereignWealthFunds» 6 Nisan 2009. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org/santiago-principles-landing/kuwait-declaration. [Erişim Tarihi 28 Ocak 2017]. 28 H. Aykın, Age. 29 IWG, «SovereignWealthFunds: General AcceptedPrinciplesandPractices» Ekim 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org/sites/default/files/santiagoprinciples_0_0.pdf. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. 6 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 geliştirilmiştir30. Endeks, kurucuları üzerinden anılmakta ve Linaburg-Maduell Endeksi olarak bilinmektedir. Endeks küresel olarak kullanılmakta, fonların yıllık raporlarına dâhil edilmekte ve standart küresel bir kıyaslama aracı olarak işlev görmektedir. Endeks 10 maddeden oluşmakta ve her madde bir noktaya değinmektedir.31 2. TÜRK ULUSAL VARLIK FONU Türk Varlık Fonu (TVF), 26 Ağustos 2016 tarihli ve 6741 sayılı "Türk Varlık Fon Yönetim Anonim Şirketi Kuruluş Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TVF'nin amacı, kapsamı, yönetimi ve denetimi, kaynakları ve ekonomik boyutu hakkında bilgi aşağıda verilmektedir. 2.1. Türk Varlık Fonu'nun Amaçları ve Faaliyet Alanı 26 Ağustos 2016 tarih ve 29813 sayılı resmi gazetede yayınlanan 19/08/2016 tarih ve 6741 sayılı “Türk Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kurulan Türk Varlık Fonu´nun amaçları şunlardır32: ● Sermaye piyasası araçlarının çeşitliliğine ve derinliğine katkıda bulunmak, ● Ülkedeki halka ait varlıkları ekonomiye sokmak, ● Dış yatırım yapmak, ● Stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara katılmak için yan kuruluş fonları kurmak ve yönetmek. Fonun kurulmasıyla birlikte, yasa ve yasama niyet metnine dâhil edilmemekle beraber yukarıda belirtilen maddelerinin yanı sıra şunları hedeflemektedir33: ● Gelecek 10 yıl içinde büyüme hızında %1.5 artış, ● Büyümenin hızlanması ve sermaye piyasalarının derinleşmesi, ● İslami finansman araçlarının yaygınlaştırılması, ● Yapılacak yatırımlarla yüz binlerce kişiye ek istihdam, ● Yerli aktörlerin sermaye ve savunma, havacılık ve yazılım gibi teknolojilerin yoğun stratejik sektörlerdeki projeler tarafından desteklenmelerinin sağlanması, ● Kamu borcunu artırmadan büyük altyapı projelerinin finansmanı, ● Katılım finans sektörünün payının arttırılması, ● Yasal ve bürokratik kısıtlamalara tabi olmaksızın arz güvenliğini sağlamak için Türkiye için önemli olan doğal gaz ve petrol gibi stratejik sektörlere doğrudan yatırım yapılması. Buna ek olarak fon, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının üstesinden gelmeye katkıda bulunmak ve Türkiye'nin uluslararası düzeyde etkinliğini arttırmak için bir araç olarak atanmıştır. 6741 sayılı Kanunun 2’nci maddesi kapsamında, TVF tarafından likidite, yatırım, M. Ercan, «Ülke varlık fonlarının önemi ve yapısı» 7 Eylül 2013c. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/ulke-varlik-fonlarinin-onemi-ve-yapisi1149687/. [Erişim Tarihi: 13 Şubat 2017]. 31 SWFI, «Linaburg-MaduellTransparency Index» 2017c. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/statistics-research/linaburg-maduell-transparency-index/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. 32 Resmi Gazete, «Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun» 26 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/08/20160826-1.htm. [Erişim Tarihi: 4 Şubat 2017]. 33 TGNA, «Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı» 1 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/10750.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Mart 2017]. 30 7 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 risk ve getiri tercihleri göz önüne alınarak hedeflerine ulaşılması için yapılabilecek işlemler aşağıdaki gibidir: ● Yurtiçi ve yurtdışı şirketlerin hisse senetlerine, yurtiçindeki ve yurtdışına ihraç edilen hisse senetlerine ve borçlanma araçlarına, değerli metal esaslı ihraç edilen sermaye piyasası araçlarına, iştirak hisselerine, türev araçlarına, kira sertifikalarına, özel tasarlanmış yabancı yatırım araçlarına ve diğer emtialara yatırım yapmak, ● Her türlü para piyasası işlemlerini yapmak, ● Gayrimenkulün, gayrimenkul esaslı hakların ve her türlü maddi olmayan hakları değerlendirilmek, ● Her çeşit proje geliştirme, proje bazlı kaynak yaratmak, dış proje kredisi karşılığı ve kaynak sağlamanın diğer yöntemlerini gerçekleştirmek, ● Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri, ulusal ve uluslararası birinci ve ikinci pazarlarda yürütmek. ● Şirket, diğer ülkelerde ve / veya uluslararası şirketlerde yapılacak uluslararası yatırımlarla ve ulusal yatırımlarla katılabilir. 2.2. Türk Varlık Fonu'nun Yönetimi ve Denetimi TVF doğrudan Başbakanlıkla bağlantılı olarak yönetilmektedir. Başkan, üyeler ve genel müdür, Başbakan tarafından, en az beş üyeden oluşan yönetim kurulunda atanır. Randevu kriterleri olarak, başkan, üye ve genel müdür, ekonomi, finans, hukuk, finans ve bankacılık alanlarından en az birinde beş yıldan fazla tecrübeye sahip olmalıdır. TVF içindeki alt fonlar, şirket ve yönetim kurulu tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun onayı ile yürürlükte olan, üç yıllık bir stratejik yatırım planı çerçevesinde yönetilecektir. TVF ile ilgili fonların organizasyonu, yapısı, işleyişi, yönetimi ve diğer işlemleri, TVF'nin iç düzenlemeleri ve şirket ana sözleşmesinin hükümleri çerçevesinde belirlenmektedir34. Yönetim Kurulu toplantıları, üyelerin salt çoğunluğu ile yapılabilmektedir. Yönetim kurulu kararları, yönetim kurulu toplantılarına katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınabilmektedir35. TFV yönetimi, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca kurumsal yönetim ilkelerine ve düzenlemelerine uymak zorundadır. TVF ve alt fonları bağımsız denetime tabidir. TVF, alt fonlar, şirket ve bağlı şirketlerin mali tabloları, Başbakan tarafından atanan en az üç merkez denetçi tarafından denetlenir. Bu denetçiler, sermaye piyasaları, finans, ekonomi, hazine, bankacılık ve kalkınma konularında uzmanlaşmıştır. Denetim sonucunda hazırlanan rapor, her yıl Haziran ayının sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulmakta ve Ekim ayında Denetleme Raporları aracılığıyla TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından yılda bir kez incelenmektedir36. Bu düzenleme ile üçlü kontrol mekanizması sağlanmaktadır. TVF yönetimi, özel şirket statüsünde, anonim bir şirket olarak yapılandırılmıştır. Hesap Odaları Kanunu, Memur Hukuku, Kamu / Devlet İhale Kanunu, Özelleştirme Kanunları, Devlet Ekonomik Teşekkülleri Kanunları (KİT'ler) ve TBMM'nin Denetimine Dair Kanun'a tabidir. Bunlara ek olarak, fon, KDV'den muaftır ve Sermaye Piyasası Kanunu, Rekabet Kanunu ve gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muamelesi vergisi, kaynak kullanım destekleme fonu çekimi ve sair bazı işlemlerden de muaftır37. 34 Resmi Gazete, Age. İ. Özkul, Age. 36 Resmi Gazete, Age. 37 İ. Özkul, Age. 35 8 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 2.3. TVF'nin Kaynakları ve Ekonomik Boyutu TVF yönetim şirketinin sermayesi olan 50 milyon TL, Özelleştirme Fonu tarafından sağlanmıştır. Ödenmiş sermaye stokları Özelleştirme İdaresi'ne aittir. 24 Ocak 2017'de, Endüstriyel Destek Fonu'na ait 3 milyar TL, üç aylık kullanım için geri ödeme koşuluyla TVF'ye devredilmiştir. 31 Ocak 2017'de bazı varlıklar ve hazineye ait gayrimenkuller de varlık fonuna devredilmiştir38. Tablo 2'de TVF'ye aktarılan şirketler listelenmiştir. Tablo 2. Türk Varlık Fonu'na Aktarılan Şirketler (Şubat 2017) Tablo 2'de listelenen şirketlerin yanı sıra Milli Piyango'ya ait olan, tüm kazanan oyun lisansları TVF'ye aktarılır. Kendilerine ait yerli ve milli ortak bahisler ve gayrimenkuller için Türk Jokey Kulübü makamları da TVF'ye devredilir. Buna ek olarak, Antalya, Aydın, Isparta, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Muğla'daki 46 kamu binasında toplam 2.292.815 metrekare tahsisat iptal edilmiş ve TVF'ye aktarılmıştır39. Şu anda varlık fonunda 23 milyar TL sermaye bulunmaktadır ve fonun aktif büyüklüğü 734 milyar TL'ye ulaşmıştır. Yaklaşık 196 milyar dolarlık bir aktif büyüklüğü ve çok sayıda gayrimenkulü ile TVF, dünya servet fonları arasında dikkat çeken fonlardan biri olarak görülebilir. 3. TÜRK VARLIK FONU İLE DİĞER VARLIK FONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI TVF, dünyadaki örneklerden niceliksel ve niteliksel olarak farklıdır. TVF, kamuya ait şirketlerin, kamu mülkiyetlerinin, özelleştirme işlemlerinden elde edilen gelirlerin ve sermaye piyasasında yapılacak işlemlerin kaynaklar olarak menkulleştirilmesini kullanacaktır. Bununla birlikte, dünyadaki genel uygulamalara baktığımızda servet kaynağının, petrol, maden kaynakları, doğalgaz gibi bütçe fazlası, ticaret veya emtia ihracat gelirleri olduğu görülmektedir. Kaynaklar açısından TVF'nin dünyadaki örneklerden farklı bir yol izlediği Resmi Gazete, «5 Şubat 2017 Tarihli ve 29970 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer» 5 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170205M1.htm. [Erişim Tarihi: 15 Şubat 2017]. 39 Resmi Gazete, Age. 38 9 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 açıktır. Fakat sermaye ve teknoloji eksikliği, gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. TVF ise önemli bir sermaye kaynağıdır. Fon, savunma, havacılık ve yazılım gibi teknoloji ağırlıklı sektörleri destekleyecek ve uluslararası ortaklıklar ile yüksek bilgi birikimi sağlayarak rekabet üstünlüğünü artırma ve ülkenin üst orta gelirini, üst gelir seviyesine yükseltme fırsatı sağlayacaktır.40 Varlık fonları genellikle tasarruf için oluşturulmuştur. Amaç, ekonomik refahın yaşandığı yıllarda kaynak tahsis etmek ve azaltıldığı yıllarda ise refahı desteklemektir. Bir diğer amaç, kaynaklardan gelen gelirin gelecek kuşaklar için tükeneceğini göstererek, onlarla paylaşmaktır. TVF, yapılacak çok büyük ölçekli yatırımların finansmanı için ucuz bir dış kaynak aracı olarak hizmet edecektir41. Açıkçası, TVF, varlık fonlarının özüne sahip değildir çünkü bir tasarruf fonu yerine harcama fonu özelliklerini taşır. Bununla birlikte, fonun hedefleri arasındaki, sermaye piyasalarındaki araçların çeşitlendirilmesi ve hem fon hem de özel sektör olmak üzere İslami finans uygulamalarına verilen önem ulusal ve uluslararası ölçekte daha ucuz finansman kaynaklarına erişilebilmesini sağlayacaktır. Buna ek olarak, Türkiye'deki İslami finansal kurumlarının, ulusal işlemlerini doğrudan uluslararası pazar paylarına yansıtabilmesi, sektörün verimliliğini artıracaktır. Bugüne kadar halk tarafından açık destek almayan bu sektörü desteklemek, iyi bir karardır. Bununla birlikte, bu hedeflerin dünyadaki uygulama ile uyuşmadığı bir gerçektir. Katılım bankalarının payını arttırarak İslami finansmanın desteklenmesi, başka herhangi bir servet fonunun hedefleri arasında değildir. TVF, denetim açısından dünyadaki diğer fonlardan farklıdır. Bağımsız denetim firmalarının denetimde yer alması uygulaması olarak uluslararası çerçeve genellikle doğrudur. Bununla birlikte, Başbakan tarafından görevlendirilen üç denetçi ile denetim kritik edilmektedir.42. En eleştirilen nokta, bütçenin birlik ilkesine aykırılığıdır. Farklı ülkelerdeki servet fonlarının genel uygulamalarında gelir, Varlık Fonu gelir getirici kaynaklara doğrudan sahip olduğu halde, fona aktarılır. Çoklu bütçeli sistemin olumsuz etkileri, 1980'lerin, 1990'ların ve 2000'lerin başında belirgindi ve ayrı olarak finanse edilen fonların krizdeki etkileri uzun yıllar tartışıldı ve hala tartışılmaktadır. Bu sistemin dezavantajları, merkezi bütçenin gelirinin düşürülmesi ve harcama önceliklerinin kaybedilmesidir43. Bu noktada, fon yönetiminin, üç yıllık stratejik yatırım planını, bütçeyi destekleyici bir şekilde yapılandırması ve hayata geçirmesi hayati önem taşımaktadır. Farklı sektörlerden çok farklı kaliteye sahip şirketler, TVF'ye kaynak olarak aktarılmıştır. Bu durum diğer servet fonlarından farklıdır. Gerçek şu ki, Fon, faaliyet çeşitliliği ve muaf kanunları göz önünde bulundurarak üstleneceği faaliyetler sırasında piyasa güçleri karşısında haksız rekabet avantajına sahip olabilecektir. Örneğin, portföydeki bankalar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) düzenlemelerinde yer alacak, varlıkların menkulleştirilmesi sürecinde Sermaye Piyasası Kanunu nasıl işletilecek ve gelirleri nasıl vergilendirilecektir? Ş. Manukyan, «Varlık Fonu Dinamikleri Nelerdir? Global Örnekler» 10 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-dinamikleri-nelerdir-globalornekler/349407. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017]. 41 O. Arolat, «Dünyada Varlık Fonlarındaki Amaç Bugünün Zenginliğini Yarınlara Bırakmaktır Ya Bizimki...» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/dunyadavarlik-fonlarindaki-amacbugunun-zenginligini-yarinlara-birakmaktir-ya-bizimki/349084. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. 42 A. Arslan, «Varlık Fonu Nasıl Denetlenecek?» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-nasil-denetlenecek/349078. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. 43 M. Eğilmez, Age. 40 10 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yasal düzenlemeler açısından ciddi boşluklar vardır44. İlgili yasal düzenlemelerin mümkün olan en kısa sürede yapılması son derece önemlidir. SONUÇ Çok çeşitli amaçlarla kurulan varlık fonları genellikle ekonomiyi desteklemeye ve refah düzeyini artırmaya çalışmaktadır. Gelişim seviyesinden bağımsız olarak birçok ülke hazine fonlarından yararlanmaktadır. Türkiye genel olarak stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara kaynak sağlamak için ulusal bir varlık fonu oluşturmuştur. Fona devredilen şirketler kendi sektörlerinin lokomotif firmalarıdır ve büyük miktarlarda kâr sağlamaktadırlar. Bu nedenle devredilen varlıklar ve şirketler, Türkiye'nin en değerli şirketleri olarak görülebilir. Fon, bu varlıkları teminat olarak göstermek suretiyle uygun şartlar altında piyasadan yüksek miktarda kredi sağlayabilir. Piyasa koşullarının etkili bir şekilde değerlendirilmesi yoluyla bu kredilerden elde edilen nakit getiriye ek olarak, yapılacak uluslararası yatırımlarla piyasa ve müşteri portföyünün çeşitlendirilmesi gibi katma değer elde etmek mümkündür. Bununla birlikte, yönetim kadrosunun seçimi ve denetimi ile ilgili mevcut düzenlemeler, fonun etkinliği ve politikalarının makroekonomik gelişmelere paralel olarak uygulanması açısından en büyük engelidir. Fon yönetiminin yürütme organına bağlı bir birim olarak görülmesi, fon bağımsızlığı, başarı ve tarafsızlık açısından en büyük tehlikedir. Bağımsızlık başarı için önemli bir eşiktir. Fonun kurulması ve denetlenmesinin yanında, yapılacak yatırımların uygulanması ve etkilenebilecekleri pazarlar açısından uluslararası standartlarda yönetim önemlidir. Basın toplantısı ve yazılı açıklamalar Santiago Principles'in benimsenmesini vurgulamaktadır. Katma değerin yüksek olduğu Avrupa ve ABD pazarlarına girmek için bu anahtar öneke sahiptir. İlkelere uygun olarak sağlanacak şeffaflık ve mesleki yönetim ile fonun belirtilen hedeflerine ulaşılabileceği düşünülür. Türkiye, TVF ile büyük bir fırsata sahiptir. Günümüzün türbülanslı makroekonomik ortamında, ekonomiyi destekleyecek bir yapı zorunlu hale gelmiştir. Sonuç olarak, kaynakları verimli bir şekilde kullanırken, Türkiye'nin uluslararası sesi daha yüksek olacağı düşünülür. Türk Varlık fonu, siyasi çatışmaların ortasında değil, serbest piyasa faaliyetleri ve fonun başarısı için hayati bir öneme sahiptir. KAYNAKÇA AKBULAK S. ve AKBULAK Y. (2008) «Ulusal Varlık Fonları» Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, cilt 25, no. 2, 2008, s. 237-262. AROLAT O. (2017) «Dünyada Varlık Fonlarındaki Amaç Bugünün Zenginliğini Yarınlara Bırakmaktır Ya Bizimki...» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/dunyadavarlik-fonlarindaki-amac-bugununzenginligini-yarinlara-birakmaktir-ya-bizimki/349084. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. ARSLAN A. (2017) «Varlık Fonu Nasıl Denetlenecek?» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-nasil-denetlenecek/349078. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. AYKIN H. (2017) «Ulusal Refah Fonları: Risk mi, Fırsat mı?» 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut: 44 N. Saygılıoğlu, «Türkiye Varlık Fonu Hakkında Akla Takılan Sorular» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-varlik-fonu-hakkinda-akla-takilansorular/349066. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. 11 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/-ulusal-refah-fonlari-risk-mi-firsat-mi-analizi/2725. [Erişim Tarihi: 20 Şubat 2017]. BECK R. ve FİDORA M., «TheImpact of SovereignWealthFunds on Global Financial Markets» Temmuz 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.ecb.europa.eu/pub/pdf/scpops/ecbocp91.pdf. [Erişim Tarigi: 4 Şubat 2017]. BELLİ T. (2017) «Varlık Fonu'na Neden İhtiyaç Duyuldu?» 9 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonuna-neden-ihtiyacduyuldu/349233. [Erişim Tarihi: 9 Şubat 2017]. Dünya Bankası, «GDP Ranking» 1 February 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://data.worldbank.org/data-catalog/GDP-ranking-table. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. EĞİLMEZ M. (2016) «Kendime Yazılar: Varlık Fonu» 25 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.mahfiegilmez.com/2016/08/varlk-fonu.html. [Erişim Tarihi: 7 Şubat 2017]. ERCAN M. (2013) «Türkiye küresel büyüme fonu» 24 Ağustos 2013. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-1147534/. [Erişim Tarihi: 11 Şubat 2017b]. ERCAN M. (2013) «Türkiye küresel büyüme fonu-2» 31 Ağustos 2013. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/turkiye-kuresel-buyume-fonu-21148616/. [Erişim Tarihi: 12 Şubat 2017a]. ERCAN M. (2017) «Ülke varlık fonlarının önemi ve yapısı» 7 Eylül 2013c. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/ulke-varlik-fonlarinin-onemive-yapisi1149687/. [Erişim Tarihi: 13 Şubat 2017]. FİRZLİ M. N. J. ve FRANZEL J. M. (2014) «Non-Federal SovereignWealthFunds in the United StatesandCanada: PublicAssetAccumulationandInvestment in DevelopedEconomies» RevueAnalyseFinancière, no. 52, Eylül 2014, s. 6-8. IFSWF, «Establishment of the International Forum of SovereignWealthFunds» 6 Nisan 2009. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org/santiago-principles-landing/kuwaitdeclaration. [Erişim Tarihi 28 Ocak 2017]. IFSWF, «New Challenges, PrivateMarkets: SovereignWealthFunds’ ChangingInvestmentStrategies» Kasım 2016. [Çevrimiçi]. Available: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. IFSWF, «What is the IFSWF?» 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org. [Erişim Tarihi: 22 Şubat 2017]. IMF, «Global Financial Stability Report» October 2007. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/External/Pubs/FT/GFSR/2007/02/pdf/text.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Şubat 2017]. IMF, «IMF Survey: IMF IntensifiesWork on SovereignWealthFunds» 4 Mart 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sopol03408a. [Date of Access: 3 February 2017]. IMF, «Settingup a SovereignWealthFund: SomePolicyandOperationalConsiderations» Ağustos 2009. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2009/wp09179.pdf. [Erişim Tarihi: 15 Ocak 2017]. IWG, «SovereignWealthFunds: General AcceptedPrinciplesandPractices» Ekim 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.ifswf.org/sites/default/files/santiagoprinciples_0_0.pdf. [Erişim Tarihi: 8 12 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şubat 2017]. MANUKYAN Ş. (2017) «Varlık Fonu Dinamikleri Nelerdir? Global Örnekler» 10 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/varlik-fonu-dinamiklerinelerdir-globalornekler/349407. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017]. ÖZKUL İ. (2017) «11 soruda tüm yönleriyle Türkiye Varlık Fonu» 10 Şubat 2017. [Online]. Mevcut: http://www.dunya.com/ekonomi/11-soruda-tum-yonleriyle-turkiye-varlik-fonuhaberi-349431. [Erişim Tarihi: 10 Şubat 2017]. PETROVA I., PİHLMAN J., KUNZEL P. ve LU Y. (2011) «InvestmentObjectives of SovereignWealthFunds : A ShiftingParadigm» Ocak 2011. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2011/wp1119.pdf. [Erişim Tarihi: 17 Ocak 2017]. PREQIN, «SovereignWealthFundsInvesting in Infrastructure» Mayıs 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.preqin.com/docs/newsletters/ra/Preqin-Real-Assets-SpotlightMay2016.pdf. [Erişim Tarihi: 1 Mart 2017]. Resmi Gazete, «5 Şubat 2017 Tarihli ve 29970 Sayılı Resmî Gazete - Mükerrer» 5 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170205M1.htm. [Erişim Tarihi: 15 Şubat 2017]. Resmi Gazete, «Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun» 26 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/08/20160826-1.htm. [Erişim Tarihi: 4 Şubat 2017]. SAYGILIOĞLU, N. (2017) «Türkiye Varlık Fonu Hakkında Akla Takılan Sorular» 8 Şubat 2017. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-varlik-fonuhakkinda-akla-takilansorular/349066. [Erişim Tarihi: 8 Şubat 2017]. SWFI, «Linaburg-MaduellTransparency Index» 2017c. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/statistics-research/linaburg-maduell-transparency-index/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. SWFI, «SovereignWealthFundRankings» 2017a. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-fund-rankings/. [Erişim Tarihi: 21 Şubat 2017]. SWFI, «What is a SWF?» 2017b. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www.swfinstitute.org/sovereignwealth-fund/. [Erişim Tarihi: 23 Şubat 2017]. TGNA, «Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Karanamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı» 1 Ağustos 2016. [Çevrimiçi]. Mevcut: http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0750.pdf. [Erişim Tarihi: 2 Mart 2017]. TRUMAN E. M., «SovereignWealthFunds: ThreatorSalvation?» Washington: PetersonInstituefor International Economics, 2010. WİLLSON S. (2008) «IMF Survey: WealthFundsGroupPublishes 24-Point VoluntaryPrinciples» 15 Ekim 2008. [Çevrimiçi]. Mevcut: https://www.imf.org/en/News/Articles/2015/09/28/04/53/sonew101508b. [Erişim Tarihi: 20 Şubat 2017]. 13 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 A SUCCESS STORY FOR A TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP BEST OF EXCELLENCE JOURNEY Hanife GÜMÜŞ* * Phd Student, Azteca University, [email protected], Turkey Özet Bu büyük başarı öyküsü Türkiye’de ilk fiber internet hizmeti sunan şirkete aittir. 6 yılda 2 Trilyon TL’lik yatırımları ile stratejik bir başarıya ulaşılmıştır. İzlenen stratejiler sayesinde altyapısı ve müşteri portföyü her yıl iki kat bir büyümeyi sağlamıştır. Finansal veriler beklenin çok üzerindeydi. Şirketin hızlı büyüme dönemi bir değişim sürecini zorunlu kıldı ve beraberinde getirdi. Değişim yönetiminin oldukça güç olduğunu bilen yönetim, olumlu etkileşimlerle kapsamlı bir dönüşüm programı hazırlanmasına liderlik etti. Amaç; bu dönüşüm program ve projelerinin tüm çalışanları kapsaması ve benimsemelerini mümkün kılmaktı. Şirket vizyonu, hedefleri ve yönergeleri renkli, yaratıcı ve etkileyici bir şekilde farkı yaklaşımlarla paylaşıldı. Paylaşımlar tüm çalışanları içine alacak şekilde açık, cesaretlendirici bir o kadar da teşvik edici olarak iletildi. Mesajlar duygusal, ilham veren ve arkasındaki büyüleyici başarı öykülerini içerir şekilde hazırlandı. Güçlü bir şirket kültürü için birçok neden hazırdı. Şirketin yol haritası ne yapılacağının net olduğu planları ile ikinci dalga metaforu söylemi ile sunuldu. Anahtar Kelimeler: Dönüşüm, pozitif yaklaşımlar, stratejik hedef, geribildirim, ilham vericiler Abstract This story belongs to the first company to deliver fiber internet services in Turkey. Strategical achievement was to reach fiber investment 2 Billion TL in 6 years. Due to fast grow-up strategy in both infrastructure and customer portfolio nearly doubled itself every year. The financials were over the expectations. This period of rapid growth of the company has made a transformation program that will affect positively. The aim of the management team was able to embrace all the employees involved in this project. Company visions, goals and directive was communicated in a colorful imaginative and expressive manner. Also it was communicated openly and in a way to encourage feedback. Emotional message using metaphors is the technique of inspiring and instructing group members by telling fascinating stories. This technique is a major contributor to building a strong company culture. The company's new road map was presented with the second wave metaphor. Changes were given positive messages. Key words: Transformation, positive affect, strategical achievement, emotional message, encourage feedback, Inspirational INTRODUCTION The case study to be shared here is a successful example of change management and transformational leadership. By the end of 2012, top management believed in operational excellence and set the targets to high priorities. Soon after, there was an awareness of OpEx from top to bottom. How ever there was a problem to kick off; employees had no idea how to begin, what to do and what actions to take. They were lost in this huge concept. Furthermore, the whole organization had second thoughts about the need to execute OpEx, as they were very confident about how 14 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 “good” was the company when compared to the other operators in the market. There came a need for a new methodology to clear people’s minds. UNDERSTAND CHANGE The research shows that today; about %70 of all organizational change efforts fail. By learning how to manage change, benefits from your change initiatives. Why do organization need change when this is the case? Because change is inevitable. The complexity of social life, the differentiation of needs, the increased need for organization and the necessity of change. Even if it is not included in the organization's plan; New technological developments, structural changes in business organizations, the nature of work and the way global dynamics change are part of business life. Wherever you are, increased competition, technological changes, financial turmoil, demographic changes and other factors have made continuous organizational change more vital than ever. Whether you are leading a small change involving one or two processes, or playing a role in an organization-wide transformation, it must be considered a challenging process. (https://myhbp.org/hmm12/content/change_management/understand_change.html#/learn, ) It is important to observe the structure of the organization in chaos and complexity, to learn how to manage and change the contexts, understand the importance of changes and realize great effects, chaos and living together by accepting complexity as a natural functioning will provide extraordinary opportunities for understanding and managing today's organizations. (Cobanoğlu, F. 2008) Change management; Can be defined as efforts to improve efficiency and productivity by accurately guessing change, organizing at the right time and with the right resources, and developing appropriate systems and life long thinking. (Tokat, B. 2012 ) 15 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 The success of change also changed the definitions of organizational leadership. Competition and sustainability are two important variables of this process. As we enter the 21st Century, change and how to lead it successfully has become the foremost topic on the minds of organizational leaders. And for good reasons: Change is happening everywhere; its speed and complexity are increasing; and the future success of our organizations depends on how successful leaders are at leading that change. In today’s marketplace, change is a requirement for continued success, and competent change leadership is a most coveted executive skill. (Anderson, D., & Anderson, L. A. 2010) The fact that change management will be challenging and change is inevitable is the most fundamental rule in our understanding. The success of change depends on the well-planned and necessary involvement of the whole organization and its belief. Most major change initiatives are made up of a number of smaller projects. Each of these projects goes through a similar process, from conception to implementation. Although the projects may run on different timetables, they all play a role in the transformation of the unit or organization. The case study will be explained here is quite suitable for his model TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP AND CHANGE MANAGEMENT For successful change management processes, new theories are defined. One of the most important of these definitions is transformational leadership. Transformational leadership theory was developed in the late 20th century by Burns (1978) in his analysis of political leaders. Prior to this time much attention had been given to the examination of the approaches of leaders who successfully transformed organizations. In organizations, leadership functions in the process of change differ from leadership functions in normal functioning. The changing process requires the leadership to function as a transformational leadership function, such as interrogating the existing function, forming a common vision, ensuring that subordinates move on, and becoming a moral source for subordinates. The transformational leadership approach examines leadership characteristics and behaviors in a way that includes leadership functions in normal functioning and change. (Karip,E. 1998). A principal aspect of transformational leadership is its emphasis on follower development. Avolio, B. J., & Gibbons, T. C. (1988). The strong hypothesis in transformational leadership is attributed to Bass and Avoloi. Hypothesis; Transformational leadership has a positive impact on the development of followers' empowerment in terms of their critical-independent approach, active engagement in the task, and specific self-efficacy. (Bass, B. M., & Avolio, B. J. 1993). Transformational leaders create a fair and ethical corporate culture in the process of change. In a highly innovative and satisfying organizational culture we are likely to see transformational leaders who build on assumptions such as: people are trustworthy and purposeful; everyone has a unique contribution to make; and complex problems are handled at the lowest level possible. 16 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Leaders who build such cultures and articulate them to followers typically exhibit a sense of vision and purpose. They align others around the vision and empower others to take greater responsibility for achieving the vision. Such leaders facilitate and teach followers. They foster a culture of creative change and growth rather than one which maintains the status quo. They take personal responsibility for the development of their followers. Their followers operate under the assumption that all organizational members should be developed to their full potential. (Bass, B. M., & Avolio, B. J. 1993). CASE STUDY 1. METHODOLOGY A half-day workshop was executed with all departments; o CEO, VP of the department and his managers participated in the workshop, o A presentation was prepared by them about the problems they deal with, o Problems were discussed, o Issues of high impact to the targets were prioritized. The OpEx project suggestions were published to all organization, as OpEx is an initiative that has to be owned by the whole company. As a result of the workshops and the survey, company create a list of 150 potential projects. Priority matrix was prepared according to the six sigma tool. Targets o Sustainability of the infrastructure o Employee Efficiency o Process Efficiency Weight (over 10) 9 8 10 Each and every heading were scored on a scale of 0-1-5-9 according to their effect on the targets above. The first 38 project composed the OpEx program. EMPLOYE E EFFICIENC Y 8 SUSTAINA BILITY OF THE INF. 10 PROCESS EFFICIENC Y 9 TOTAL SCORE Department Project Name PRIORIT Y 1-2-3 Network Establish of GPON Pasive Network Alarm Infrastructure 1 9 9 9 243 Network ONMS (Optical Network Monitoring System) 1 9 9 9 243 Network IMS Core Network Back Up 1 5 9 9 211 Human Resources Data Quality 1 9 0 9 153 Network ITIL 1 9 9 9 243 Residential Sales Improve FTTX Protokol Management Process 1 9 5 9 203 17 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Finance Review all Items for Procurement and Reduce Number of It 1 5 0 9 121 Finance Establish Reporting System for Defined KPIs' At EAM 2 9 5 9 203 Corporate Marketing Converting Proposal to Offer 1 0 0 9 81 Corporate Marketing SFA Software Application 3 9 0 5 117 Residential Sales Establish Ticket System for Technical Service Operations 1 9 5 9 203 Table 1 – Sample of Prioritization Matrix 1.1.Operational Excellence Governance Model Opex as a strategic priority was identified by the steering committee for 2013. All management team aligned with CEO. OpEx Program Management Team was established under HR division. As this was a long journey, executive team wanted to execute an in-house program, in order to establish a solid competency through the company. As an assurance OpEx score took place in Balanced Scorecards of executive team and participants off all projects. Sponsorship of the projects were assigned to VPs in order to overcome the potential obstacles that can come across through this journey. 1.2. Roles and Responsibilities of OpEx Team o o o o o o o o o Define scope and methodology, Execute program management, Select projects, Ensure KPIs , resources (OPEX, CAPEX ) and ROI calculations, Organize regular update meetings, Find solutions to the obstacles Project Managers faced upon, Manage OpEx budget, Follow up the time schedules of the projects assuring them to be completed on the time, Calculate project performance scores as an input to the balance scorecards 18 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Figure 1 – Governance Needed Why a governance is needed? o Manage total program plan, o Keep track of the deadlines, o Weekly status reporting, o Keep actions in an order to fulfill the inputs and outputs, o Manage the inputs/outputs the all projects, o Manage interaction of the projects, o Control the overall budget, o Prevent overlapping to avoid double effort, o Point out missing points in the whole Picture, o Measure the overall program success, o Set KPI dashboards, o Map all KPI’s to people’s score cards, o Keep documentation, o Collect the overall know-how inhouse. 2. EXECUTIVE TEAM INVOLVEMENT The project status management review in every 3 months were taken by all project owners. Each and every project owner had a challenging 10 minutes. All briefs were held in full day activity. Actions taken, roadmap, next actions, budget and project risks were issues for each project. Executive team revealed a strong commitment with highly-focused, 8-hour-long challenge. After the analysis phase, most of the projects required serious ICT resource to implement improvement actions. That was considered to be the bottleneck of this program. In 19 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 order to avoid this, ICT resources were reorganized with competent resources and an enhanced budget. 3. DEFINING PROJECT o Every project was assigned to a project owner, together with the VPs o Project card template was sent to project owners by the OpEx Team o Project cards prepared by the project owners were reviewed by OpEx Team one by one and finalized. 3.1 Project cards included o Project name o Definition o Scope o Sponsor /PM /Project Team o Project KPIs o Financial KPIs (incremental revenue or saving effects) o Non-financial KPIs (efficiency, productivity, brand value, motivation, risk minimization effect) 3.2 Project Budget o Hardware/Software o Consultancy o Outsource resources o In-house resources 3.3 Project schedule o DMAIC Model (Define, Measure, Analysis, Improve and Control Phases) All KPIs were reviewed to assure to be SMART and cascaded to the Balance Scorecards, aligned with the strategic priorities. 4. CULTURE Mindset change should be the first step before any statistical analysis. Average figures were not enough for to evaluate the company KPIs. To deliver unexpected outputs, causing inefficiencies and customer dissatisfaction should not be affected processes. Because, covering up those extreme outputs cost so high, by giving customer free service or spending more human resource for manual control of the processes. As a result, StDev figures as a target KPI was added in Company Scorecard in 2014. To clearly set the expectations and targets, internal communication was a crucial tool. So a comprehensive communication strategy had been prepared. o A logo designed and prepared in order to support the internal communication o OpEx Launch was held at CEO’s speech at 2013 Infoday o Also OpEx was the top topic of each quarter reviews of the company o Continuous OpEx contents were published in all communication channels throughout the year 20 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 o Regional offices were visited by the Human Resources and Executives. In order to deploy Operational Excellence Program to maintain a holistic contribution both from headquarter and regions. 5. ASSURED WITH BALANCED SCORECARDS OpEx Project Score had been set as a KPI; o to VPs with %10 weight o to Project owners with %20 weight o to Project members with %20 weight o to all managers with %10 weight o Rest of the organization with %5 weight This rule set served in 2 ways; 1. All project had been assured, 2. Management support had been assured Performance had been evaluated according to the criteria below; 1. Compliance with Project Budget (%20) 2. Compliance with Project Schedule (%30) 3. KPI Realization (%50) 6. RESULTS The program was adopted with great enthusiasm by all employees. The company's DNA was altered. At the end of the performance period, all OpEx Projects had been evaluated and scores were calculated by OpEx team. All Projects scores were mutually agreed with project owners. The average of all OpEx Projects generated the Company Score. Taking place in 2013 4th quarter review meeting, as recognition of dedication and success of the project. The project owners in front of entire company was given plaques by the CEO. Besides, 4 project owners were honored with Annual Companywide CXO Awards. The results spoke; as of February 2014 36 of 38 project are completed; remaining 2 will be completed by the end of 2014. Operational Excellence Company Score was 3,8 over 5, representing an outstanding performance. Total revenue was up 2.5% at the end of the OpEx project. REFERENCES: https://myhbp.org/hmm12/content/change_management/understand_change.htmln, reached 2017 Cobanoglu, F. (2008). Understand the Logic of Change: Organization as Flow and Transformation. Pamukkale University Journal of Education Tokat, B. (2012). Change and Change Management in Organizations. Anderson, D., & Anderson, L. A. (2010). Beyond Change Management: How to Achieve Breakthrough Results Through Conscious Change Leadership. Karip, E. (1998). Conversionist Leadership. Journal of Theory and Practice in Education Management Avolio, B. J., & Gibbons, T. C. (1988). Developing Transformational Leaders: A Life Span Approach. Bass, B. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership: A Response to Critiques. 21 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bass, B. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership and Organizational Culture. Public Administration Quarterly, The Case Study is Owned by The Company's Human Resources and Organization Development Department ABBRIVATIONS : OpEx : Operational Excellence HP : Number of home on a fiber infrastructure, ready for subscription CEO : Chief Executive Officer VP : Vice President KPI : Key Performance Indicator OPEX : Operational Expenses CAPEX : Capital Expenses ROI : Return of Invesment PM : Project Manager ICT : Information Communication Technology SMART : Specific, Measurable, Achievable, Realistic, Time Bounded StDev : Standard Deviation 22 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 LİDERLİK TARZLARININ ÇALIŞANLARIN POZİTİF PSİKOLOJİK SERMAYESİNE ETKİSİ: KONAKLAMA İŞLETMELERİNDE BİR ARAŞTIRMA THE IMPACT OF LEADERSHIP STYLES ON POSITIVE PSYCHOLOGICAL CAPACITY; A RESEARCH IN HOSPITALITY INDUSTRY Harun ŞEŞEN*, Ahmet MAŞLAKÇI**, Lütfi SÜRÜCÜ*** * Doçent Doktor, Lefke Avrupa Üniversitesi,[email protected],KKTC Doktora Öğr., Lefke Avrupa Üniversitesi, [email protected], KKTC *** Doktora Öğr., Lefke Avrupa Üniversitesi, [email protected], KKTC ** Özet Araştırmada liderlik tarzlarının pozitif psikolojik sermayeye olan etkisi incelenmiştir. Araştırma doğrultusunda hazırlanan anketler, KKTC’de faaliyet gösteren 5 yıldızlı otel çalışanlarına tabaklı örneklem metoduyla seçilerek uygulanmış (N=372) ve elde edilen veriler IBM SPSS 23 programı ile analiz edilmiştir. Pozitif psikolojik sermaye ve liderlik konusunda yapılan birçok çalışma mevcuttur. Bu alandaki çalışmalar örgütsel bağlılık, iş tatmini ve örgütsel boyutlardaki faktörlerle ilişkisine yoğunlaşmıştır. Pozitif psikolojik sermaye, liderlik, iş yetkilendirmesi ve çalışan katılımının etkisini ayrı ayrı araştıran araştırmalar artarken, kapsamlı ve dinamik ilişkileri inceleyen ampirik sektörel çalışmalar sınırlı kalmıştır (Joo, Lim & Kim, 2016). Çalışma bu boyutuyla literature katkı koymayı amaçlamaktadır. Makalede liderlik ve pozitif psikolojik sermeyaye yönelik olarak teorik bilgiler verildikten sonra araştırmanın bulgularına yer verilmiştir. Son olarak elde edilen bulgular ışığında tartışma ve sonuç bölümü bulunmaktadır. Araştırma sonucunda dönüştürücü liderlik tarzının pozitif psikolojik sermaye üzerinde pozitif yönde anlamlı etkisi bulunurken serbest bırakıcı liderlik tarsının anlamlı ve negatif etkisinin olduğu, işlemsel liderlik tarzının ise etkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Liderlik, Liderlik Tarzları, Pozitif Psikolojik Sermaye Abstract The influence of leadership styles on positive psychological capital has been analyzed in the research. Questionnaires prepared in the light of the research were applied to 5 star hotel employees operating in the TRNC by trough sampling method (N = 372) and the obtained data were analyzed by IBM SPSS 23 program. There are many studies on positive psychological capital and leadership. The work in this area has concentrated on the factors of organizational commitment, job satisfaction and organizational dimension. Research has been increasingly exploring the effects of positive psychological capital, leadership, job empowerment, and employee participation, while empirical sectoral studies that overlook comprehensive and dynamic relationships remain limited (Joo, Lim & Kim, 2016). This study aims to contribute literature with this dimension. After the theoretical information on leadership and positive psychological comment was given, findings of the research were given. Finally, there is discussion and conclusion section on the findings. As a result of the research, it was found that the transformative leadership style has a positive effect on the positive psychological capital, while the positive and negative effect of the liberal leadership tars and the effect of the operational leadership style are not found in the research. Keywords: Leadership, Leadership Styles, Positive Psychological Capital 23 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 GİRİŞ Günümüzde örgütlerin başarısızlığa uğramamak için ortalamanın üstünde performans sergilemeleri gerekmektedir (Avey , Luthans, & Wernsing , 2008). Küresel rekabetle birlikte değişim de hızla artmaktadır. İşletmelerin rekabet gücü, bu hızlı değişim ve gelişmelere ne kadar iyi adapte olduklarına bağlıdır (Friedman,2005). Değişikliklere esnek bir şekilde cevap vermek için, maddi olmayan kaynakların nasıl kullanılacağını bilmek çok önemlidir. Pozitif Psikolojik Sermaye (PPS), bu bağlamda çalışanların önemli tutum ve davranışlarını geliştirmektedir (Regove ark., 2017). PPS ayrıca çalışanların istenmeyen tutum ve davranışlarını da etkisiz hale getirmektedir (Heled, Somech, & Waters, 2016). Bu nedenlerden dolayı, PPS'nin ekonomik, insani ve sosyal sermaye gibi diğer sermayelerin "ötesine geçtiğini" (Luthans, Youssef-Morgan, & Avolio, 2015) ve bugünün rekabet ortamında sürdürülebilir rekabet avantajı kaynağı oluşturduğu belirtilmiştir (Luthans & Youssef, 2004). Ampirik araştırmalar, PPS'nin kolektif düzeyde geliştiğini ve işletmelerin organizasyon performansı da dâhil olmak üzere birçok çıktısına etkisinin olduğunu ortaya koymuştur (Clapp-Smith, Vogelgesang, & Avey, 2009; Mathe-Soulek, Scott-Halsell, Kim, & Krawczyk, 2014; Heled, Somech, & Waters, 2016). Avolio, Gardner, Walumbwa, Luthans, & May (2004) PPS'nin çalışanlara yalnızca kendi işlerini yapmaya kararlı olmalarını değil, aynı zamanda zorlu çalışmaları üstlenen çalışanlar gibi olumlu davranışları da teşvik ettiğine inanmaktadır. Bunu doğrulamak için, çalışanların örgütsel veya ilişkisel özelliklerini inceleyerek PPS öncüllerini araştırmak önemlidir (Avey, 2014). PPS'nin örgütler için benzersiz ve uzun vadeli rekabet avantajı yaratan yeni bir yaklaşım olmasına rağmen (Luthans, Youssef, & Avolio, 2007), PPS'nin öncüleriyle ilgili ampirik kanıtlar birkaç yazar tarafından da tartışıldığı üzere nispeten yetersizdir (Avey, 2014; Avey, Reichard, Luthans, & Mhatre, 2011 aktaran Rego ve ark., 2017). Luthans, Avolio, Walumbwa ve Li (2005) PPS’yi, liderlik değişkenlerinden etkilenebilecek olumlu psikolojik kaynaklar olarak görmektedir. Liderlerin davranışları, diğer davranışlara kıyasla çalışanların sonuçları üzerinde daha fazla etkiye sahiptir (Howell & Hall-Merenda, 1999; Dvir, Eden, Avolio, & Shamir, 2002; Judge, Piccolo, & Ilies, 2004; Salehzadeh, 2017). Sonuç olarak liderlik tarzları, takipçilerin davranışlarını ve sonuçlarını kuvvetle etkilemekte (Den Hartog & Koopman, 2011) ve olumlu/olumsuz duygularının oluşumunda önemli bir kaynağı oluşturmaktadır (Dasborough & Ashkanasy, 2002). Araştırmalar, liderlerin takipçilerin PPS'ında önemli etkileri olduğunu göstermektedir (Gooty, Gavin, Johnson, Frazier, & Snow, 2009; Avey, 2014; Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011; Malik & Dhar, 2017; Anderson & Sun, 2017; Gyu Park, Sik Kim, Yoon, & Joo, 2017; Rego ve ark., 2017). Bu noktadan hareketle bu araştırmada liderlik tarzı takipçilerin psikolojik sermayesinin muhtemel öncüsü olarak incelenmektedir (McMurray, Pirola-Merlo, Sarros, & Islam, 2010). Literatür incelendiğinde PPS’in konaklama işletmelerindeki etkilerini inceleyen çalışmaların sınırlı kaldığı görülmektedir (Paek ve diğerleri, 2015). Otel sektöründe, çalışanların olumlu davranışları müşterilere sağlanan hizmet düzeyini belirgin biçimde etkiler (Chow ve diğerleri, 2006) ve örgütün verimliliğine büyük ölçüde katkısı vardır (Paek ve diğerleri, 2015). Otel sektöründe teşvik verici bir çalışma ortamının, liderlik kaynakları ile sağlanabilmesi, organizasyonun performansındaki iyileştirmeler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir (Jung ve diğerleri, 2015). 24 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Liderlikle ilgili birçok çalışmanın ABD'den geldiği göz önüne alındığında (House & Aditya, 1997; Rego, Sousa, Marques, & Cunha, 2012), kültürel olarak farklı örnekler üzerinde araştırma yapılması çağrısına da değinilmektir (Walumbwa, Avolio, Gardner, Wernsing, & Peterson, 2008; Gelfand, Erez, & Aycan, 2007). Bu çalışma, liderliğin, PPS üzerindeki çeşitli etkilerini doğrulamak için, KKTC’de faaliyet gösteren 5 yıldızlı otel çalışanlarına uygulanmıştır. Böylelikle PPS’in farklı kültür ve sektörlerdeki etkisi, liderlik bağlamında açıklanmaya çalışılmıştır. 1. LİTERATÜR TARAMASI 1.1. Pozitif Psikolojik Sermaye Pozitif Psikolojik Sermaye (PPS) kavramı, çoğunlukla örgütsel alanda uygulanan pozitif psikolojideki teori ve araştırmalardan ortaya çıkmakta ve literatürde kuruluşlara hayat veren olumlu çalışmalar olarak tanımlanmaktadır (Baker ve Schaufeli, 2008; Luthans, Youssef ve Avolio, 2007; Stajkovic, 2006; Luthans, Avolio ve diğerleri, 2005). PPS kavramı, bir organizasyon içindeki bir çalışanın performansıyla nihai olarak ilişkili olan farklı davranışsal durumları belirler ve ölçer (Luthans ve diğerleri, 2007). Pozitif psikoloji insanlarda neyin yanlış olduğuna değil, neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl geliştirilebileceğine odaklanmaktadır (Luthans, Vogelgesang ve Lester, 2006; Linley, Stephen, Harrington ve Wood, 2006). Luthans ve arkadaşlarının (2017) yapmış oldukları çalışmada, pozitif psikolojik sermayeyi "bireyin pozitif gelişme yönünde pozitif psikolojik durumu" olarak tanımlamaktadır. PPS, öz-yeterlik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık gibi dört pozitif psikolojik kaynaktan oluşmaktadır (Luthans ve diğerleri, 2007). 1) Öz-yeterlilik, Albert Bandura’nın geliştirdiği Sosyal Bilişsel Teori’ye dayanmaktadır (Luthans ve Youssef vd.,2007). Belirli bir bağlamda belirli bir görevi başarılı bir şekilde yürütmek için gerekli olan motivasyonu, bilişsel kaynakları ve hareket tarzlarını harekete geçirme yeteneği hakkında "kişinin inancına (veya güvene)" ihtiyaç duyulması olarak tanımlanmaktadır. 2) İyimserlik, hem olumlu gelişmeyi gelecekte pozitif bir gelecek beklentisi olarak (Carver &Scheier, 2002) hem de olumsuz olayları harici, geçici ve duruma özgü olarak yorumlamak şeklinde açıklanmakta; olumlu olayların zıt nedenlere sahip olduğu şeklinde pozitif psikolojide tasvir edilmektedir (Seligman, 1998:3). 3) Umut, "başarılı çalışanlar (hedefe yönelik enerji) ve yollar (hedefleri karşılamayı planlayan) ile etkileşim sonucu üretilmiş duyguları temel alan olumlu bir motivasyon durumu" olarak tanımlanmaktadır (Snyder, 2000; Stajkovic&Luthans,1998). 4) Dayanıklılık ise, "terslik, çatışma, başarısızlık, ilerleme ve artan sorumluluktan geri tepme veya sıçrama kapasitesidir" (Luthans, 2002). Mükemmel işgören performansı tüm sektörlerde önemlidir. Ancak emek yoğun hizmet endüstrilerinde çalışanlar ürünün özellikle önemli bir parçasıdır ve hizmet deneyiminin çekirdeğini oluştururlar (Slåtten ve Mehmetoğlu, 2011). Yüksek motivasyona sahip olan çalışanlar, hizmet kuruluşlarının ve işletmelerin başarısı için kritik önem taşımaktadır (Slåtten ve Mehmetoğlu, 2011). Turizm sektöründe personel, misafir ilişkilerini oluşturmak ve sürdürmek noktasında (Onsøyen ve ark., 2009) ve kalite ile birlikte misafir sadakatini oluşturma açısından rekabet avantajı sağlayabilir (Chi ve Gürsoy, 2009). Turizm sektöründe, çalışanların zihinsel görünümü, ruh hali ve davranışları, performans, sonuçlar ve müşteri memnuniyeti üzerinde kritik bir etki yarattığı için çok önemlidir. Bununla ilgili çeşitli tutum ve davranışsal 25 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 faktörler arasında işe bağlılık kavramı, iş performansı ve rekabet avantajı ile güçlü ilişkisi göz önüne alındığında özellikle belirgindir (Baumruk, 2004). Özellikle otellerde, müşteriler ile çalışanlar arasındaki yakın ilişkiler, çalışanların hizmet performansında en önemli rolü oynamaktadır ve insan hizmetlerine bağımlılık oranı çok yüksektir (Brown ve ark., 2002). Hizmet süreçleri doğal olarak çalışanlar ve müşteriler arasındaki etkileşimi içerdiğinden (Skaggs ve Galli-Debicella, 2012; Skaggs ve Youndt, 2004), etkileşim kalitesi çalışanların performansını ve hizmet sunumunun finansal sonuçlarını etkilemektedir. Bu nedenle, çalışanların olumlu davranışları müşterilere sağlanan hizmet düzeyini ve verimliliğini belirgin biçimde etkiler (Chow ve diğerleri, 2006) Böylece, otel çalışanlarının pozitif psikolojisi, organizasyonun performansındaki iyileştirmeler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. PPS davranışsal ve psikolojik faktörlerin yanı sıra girişimci, yönetsel ve ekonomik sonuçlar ile ilgilidir. Pozitif psikolojik sermaye unsurları pek çok örgütsel faktörle ilişkilendirilmiş; özellikle performans ve ekstra rol davranışları gibi iş sonuçlarıyla ilgili bağlantısı incelenmiştir (Luthans, 2002a, 2002b; Wright, 2003). Luthans ve Youssef (2007) tarafından yapılan bir çalışmada, çalışanların psikolojik dayanıklılık seviyelerinin iş tatmini, örgütsel bağlılık ve mutluluk ile ilişki içinde olduğu ortaya çıkarılmıştır. Güncel literatür örneklerinde, liderlik ve PPS arasında, çeşitli türlerde ilişki ve ampirik çalışmalar mevcuttur. Örneğin, McMurray (2010), liderlik davranışının kar amacı gütmeyen kuruluşta çalışanlar arasında psikolojik sermayenin önemli bir belirleyicisi olduğunu belirtmektedir. Rego ve ark. (2012) ise otantik liderliğin Portekiz’deki farklı ticaret kuruluşlarında çalışanlar arasında PPS etkinliğini artırdığını bildirmektedir. Otantik liderliğin psikolojik kapasiteleri ve etik iklimi kolaylaştıran belirli lider davranışı yönünde olduğu iddia edilmektedir (Walumbwa ve diğerleri, 2008; Joo, Baek-Kyoo ve diğerleri 2016) 1.2. Liderlik Karmaşık ve popüler bir konu olan liderlik (Douglas, 2012; Rowold & Borgmann, 2013), örgütlerin başarısında anahtar rol oynaması sebebiyle (Kaiser, Hogan, & Craig, 2008; Kollée, Giessner, & van Knippenberg, 2013; Oc & Bashshur, 2013) birçok araştırmaya konu olmuştur (Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011). Bu ilginin temelinde, liderlerin organizasyon içerisinde, örgüt üyelerinin refah ve performansını artırılmasında ve örgüt başarısında merkezî bir rol üstlenmesi yatmaktadır (Avolio, Gardner, Walumbwa, Luthans, & May, 2004; Avolio & Walumbwa, 2006). Liderlik bilimcileri, pozitif ve motivasyonel liderlerin örgüt üyeleri arasında pozitif psikolojik kapasite üretme yeteneklerini artırdığını (Lew, 2009; Weberg, 2010) ve negatif liderlerin ise örgüt içerisindeki olumsuz duyguların önemli bir kaynağı olduğunu ifade etmektedirler (Dasborough & Ashkanasy, 2002). Lider, çalışanların davranış biçimini büyük ölçüde belirlemektedir (Malik & Dhar, 2017). Bunun nedeni olarak takipçilerin liderlerini rol model alması gösterilebilir (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Takipçiler liderlerinin olumlu davrandıklarını algıladıklarında, liderlerini taklit etme girişiminde olduğundan pozitif bir tarzda hareket etmektedirler (Ibarra, 1999; Peterson & Seligman, 2004; Avolio & Walumbwa, 2006). 26 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Literatürde farklı liderlik tarzları tartışılmış (Alonso-Almeida, Perramon, & Bagur-Femenias, 2017) ve 2000 yılından bu yana karizmatik, dönüştürücü ve işlemsel liderlik tarzlarının önemli eksik yönleri ortaya koymak için birkaç yeni liderlik tarzı önerilmiştir (Anderson & Sun, 2017). Fakat araştırılmakta olan birçok liderlik tarzı arasındaki örtüşme son derece sorunludur (Derue, Nahrgang, Wellman, & Humphrey, 2011) ve muhtemelen “kavramın tekrarlılığı” söz konusudur (Morrow, 1983). Sonuç olarak değişenin yalnızca liderlik kavramının kapsamı ve algılanma şekli olduğu anlaşılmaktadır (Sürücü & Yeşilada, 2017). Bu nedenle araştırmada, literatürde en yaygın olarak araştırılan dönüştürücü liderlik, işlemsel liderlik (Anderson & Sun, 2017) ve pasif liderlik olarak görülen serbest bırakıcı liderlik tarzları (Hinkin & Schriesheim, 2008; Sandhåland, Oltedal, Hystad, & Eid, 2017) liderlik boyutları olarak incelenmiştir.. Dönüştürücü liderlik, çağdaş liderlik teorilerinin en etkili örneklerinden biridir (Judge & Bono, 2000). Wang, Oh, Courtright, & Colbert (2011) tarafından yapılan meta analiz, dönüştürücü liderliğin etkili, aynı zamanda yaygın olarak kullanıldığını ortaya koymuştur (Günzel-Jensen, Hansen, Jakobsen, & Wulff, 2017). Dönüştürücü lider, astların eğilimlerini, ihtiyaçlarını ve arzularını kişiselleştirilmiş dikkat yoluyla fark eder ve bunları takipçilerini motive etmek için kullanır (Sahin, Çubuk, & Uslu, 2014). Dönüştürücü lider, yalnızca olumlu sonuçları arttırmakla kalmaz, aynı zamanda çalışan memnuniyeti ve performansıyla ilişkili olumsuz yönlerin etkisini de azaltarak (Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011) örgüt içerisinde takipçilerinin stres seviyesini azaltmaktadır (Gill, Flaschner, Shah, & Bhutani, 2010). Bu tarz liderler, çalışanlara psikolojik aksaklıkların üstesinden gelmeleri ve onlara gelecekteki zorlukların üstesinden gelebilecekleri güce sahip olmalarını sağlarlar (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012). Yapılan araştırmalar dönüştürücü liderin; örgüt üyelerinin psikolojik performansını (Ghafoor, Qureshi, Khan, & Hijazi, 2011) ve refahını artırdığını (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012) PPS’iyi geliştirmede önemli rol oynadığını (Gooty, Gavin, Johnson, Frazier, & Snow, 2009) ve psikolojik sermayenin önemli bir öncülü olduğunu (Luthans, Avolio, Walumbwa, && Li, 2005) göstermektedir. Bu bağlamda araştırılmak üzere aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir. Hipotez 1: Dönüştürücü liderlik PPS’ı anlamlı ve pozitif yönde etkiler. Dönüştürücü liderliğin aksine, işlemsel liderlik bir değişim sürecine dayanır (Günzel-Jensen, Hansen, Jakobsen, & Wulff, 2017) ve çalışanlar ile yönetim arasında ödüller ve hedeflerin değişimi olarak tanımlanır (Howell & Avolio, 1993). Örgüt üyeleri örnek bir hizmet verdiklerinde genellikle maaş, promosyon, takdir vb. şekilde ödüllendirilirken aksi bir durumda ise genellikle kınanmakta veya cezalandırılmaktadır (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Öte yandan işlemsel liderler, takipçilerine arzulanan hedefleri gerçekleştirmek için yapılması gerekenleri belirlemelerine yardımcı olmaktadırlar (McMurray, Pirola-Merlo, Sarros, & Islam, 2010). Bu süreçte örgüt üyelerini yoğun bir şekilde denetler, hataları veya yanlışları belirler ve sonra düzeltici önlemler alırlar (Birasnav, 2014). Örgüt üyelerinin liderin psikolojik sermayesi tarafından denetlendiği ve liderlerin pozitif psikolojik sermayesi yüksek olduğunda, örgüt üyelerinin hem performansının artacağı hem de 27 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 PPS yükseleceği ileri sürülebilir (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Bu bağlamda aşağıdaki hipotez ileri sürülmüştür. Hipotez 2: İşlemsel liderlik PPS’ı anlamlı ve pozitif yönde etkiler. Serbest bırakıcı liderler, sorumluluk almak veya karar vermekten kaçınır, yalnızca sorunlar olduğunda ve eylemlerin önlenmesinin zor olduğu durumlarda çalışanların faaliyetlerine müdahale etmektedirler (Che, Zhou, Kessler, & Spector, 2017). Liderlik becerilerinden yoksundurlar (Kelloway, Sivanathan, Francis, & Barling, 2005) ve faaliyetlerde astlarına geribildirim sağlamamaları nedeniyle olumsuz bir örgütsel çevre oluşturabilirler (Arnold, Connelly, Walsh, & Martin Ginis, 2015). Bu anlamda örgüt üyelerinin psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkileyen zeminini oluşturmaktadırlar (Nguyen, Teo, Grover, & Nguyen, 2017). Özetle, serbest bırakıcı liderlik çalışanların rol çatışması ve belirsizlik (Hinkin & Schriesheim, 2008), psikolojik sıkıntısı (Skogstad, Einarson, Torsheim, Aasland, & Hetland, 2007) ve daha düşük güvenlik davranışları ile ilişkilidir (Mullen, Kelloway, & Teed, 2011). Yapılan araştırmalar serbest bırakıcı liderliğin; çalışan algılamaları üzerinde olumsuz etkileri olduğunu (Hinkin & Schriesheim, 2008) ve çalışanların refahını olumsuz yönde etkilediğini (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012), stresini artırdığını (Che, Zhou, Kessler, & Spector, 2017) bulmuştur. Toor & Ofori (2008) ise yaptığı araştırmada serbest bırakıcı liderlikle PPS’ın negatif ilişkisini tespit etmiştir. Yapılan bu araştırmalar ve literatürden yola çıkarak aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir. Hipotez 3: Serbest bırakıcı liderlik PPS’ı anlamlı ve negatif yönde etkiler. 2. YÖNTEM 2.1. Evren ve Örneklem Araştırma, Kıbrıs'taki üç en popüler (sahil) destinasyon olan Girne, Karpaz ile Lefkoşa’daki 5 yıldızlı otellerden toplanmıştır. Araştırma evreninin tamamına ulaşılması; zaman, maliyet ve kontrol bakımdan güç olacağından araştırmada çalışma evrenini temsil edecek şekilde örneklem seçmek için Tabakalı Rastgele Örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Buna göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kurulu 5 yıldızlı otellerde görevli 4471 çalışandan %95 güven aralığı ve %5 örnekleme hatası ile görüşülmesi gereken kişi sayısı 354 olup 372 kişi ile görüşülmüştür. Araştırma kapsamına alınan katılımcıların %34,9’unun kadın, %65,1’inin erkek olduğu, %32’sinin 26-30 yaş arasında, %16,9’unun 31-35 yaş ve %26,1’inin 36 yaş ve üzeri yaş grubunda yer aldığı, %33,3’ünün lise, %14,2’sinin ön lisans ve %22,6’sının lisans/lisansüstü düzeyde eğitime sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların %17,2’si KKTC uyruklu, %66,7’si TC uyruklu, %11,3’ü hem KKTC hem TC uyruklu olup, %4,8’i diğer ülke vatandaşıdır. Katılımcıların %21,5’i yönetici/şef pozisyonunda, %78,5’i çalışan pozisyonunda görev yapmaktadır. 2.2. Veri Toplama Araçları İlk olarak, en temel geçerlilik türü olan yüz (veya içerik) geçerliliği, anket hakkında profesyonellerin görüşünü istemek suretiyle sağlanmıştır (Zikmund, 1997). Uzmanlar arasında otel yöneticileri, Kıbrıs'tan akademisyenler bulunmaktaydı. Uzmanlar, anketi incelemiş ve daha açıklık ve yapı boyutlarıyla uyum için geribildirim sağlamıştır. Geri bildirim birkaç ifadenin 28 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 değiştirilmesi, bazı öğelerin kaldırılmasına veya bir araya getirilmesine yol açmıştır. Ön araştırmanın ikinci aşaması, anketin örnekleme yani turizm sektöründe çalışanlarına dağılımını içermektedir. İlk 100 soru formu toplandıktan sonra, araştırmacılar tarafından faktör analizi ve ölçek güvenirliği yapılmıştır. İlk sonuçlar anlamlı olması ve katılımcılardan hiçbir endişe verici yorum gelmemesi sebebiyle çalışamaya devam edilmiştir. Otel yönetiminin araştırmaya katılma isteğini sorgulayan bilgilendirici bir e-posta gönderilmiş ve otel yöneticilerinden gelen resmi bir yetkilendirme üzerine uzman anketörler tarafından anketlerin yüz yüze uygulanması gerçekleştirilmiştir. Anketlerin doldurulma aşamasında (10-15 dk) soru veya endişeyi gidermek için anketörler hazır bulunmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak tanıtıcı özellikler, psikolojik sermaye ölçeği ve liderlik ölçeği olmak üzere 3 bölümden oluşan soru formu kullanılmıştır. Psikolojik Sermaye Ölçeği, Çetin ve Basım (2012) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış bir ölçektir. Liderlik tarzları Avolio & Bass (1995) tarafından geliştirilen 3 boyutlu (dönüştürücü, işlemsel ve serbest bırakıcı) liderlik ölçeği ile değerlendirilmiştir. Ölçeklerin geçerliliği doğrulayıcı faktör analizi ile, güvenirliği ise Cronbach Alfa katsayıları hesaplanarak test edilmiş, sonuçlar kullanıma uygun olduklarını göstermiştir. 3. BULGULAR Çalışmada, bağımsız değişken (liderlik stilleri) ile bağımlı değişken (pozitif psikolojik sermaye) arasındaki korelasyonun yönünü ve kuvvetini belirlemek için IBM SPSS 23 programı kullanılarak Pearson korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Analizin sonucu Tablo-1'de gösterildiği gibidir. Tablo-1: Ortalama, Standart Sapma ve Korelasyonlar Değişken Ort. SS 1. 1. Dönüştürücü liderlik 3,72 ,90 (,87) 2. İşlemsel liderlik 3,34 ,85 ,67** 3. Serbest bırakıcı liderlik 2,72 ,99 -,10* ,27** (,81) 4.İyimserlik 4,82 ,85 ,30** ,19** -,06 5.Psikolojik Dayanıklılık 5,00 ,80 ,32** ,19** 6.Umut 4,99 ,80 ,43** ,24** 7.Öz yeterlilik 5,04 ,84 ,40** ,21** 2. 3. 4. 5. 6. 7. (,86) ,14** ,20** ,15** (,88) ,62** (,89) ,66** ,76** (,87) ,57** ,72** (,91) ,75 *p<0.10 **p<0.05 Korelasyon sonuçları bağımlı ve bağımsız değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Yapılan korelasyon analizinde dönüştürücü ve işlemsel liderliğin pozitif psikolojik sermayenin tüm alt boyutları ile anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişkisi olduğu, serbest bırakıcı liderliğin ise negatif yönlü ilişkisi olduğu gözükmektedir. 29 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Liderlik tarzlarının pozitif psikolojik sermaye üzerindeki etkisinin tespitine yönelik olarak regresyon analizi uygulanmıştır. Demografik değişkenler (cinsiyet, yaş, eğitim) kontrol altına alınarak yapılan regresyon analiz sonuçları Tablo-2'de gösterildiği gibidir. Tablo 2: Regresyon Sonuçları Psikolojik Dayanıklılık Umut Öz Yeterlilik -,135** -,088* -,054 ,050 ,077 ,040 ,046 Eğitim -,172** -,100* -,097* -,042 Dönüştürücü Liderlik ,260*** ,264*** ,376*** ,409*** -,041 Değişkenler Cinsiyet Yaş İyimserlik -,144 İşlemsel Liderlik ,023 ,038 ,031 Serbest Bırakıcı Liderlik -,046 -,115** -,176*** -,097** F 11,427*** 11,556*** 18,839*** 13,762*** R² ,15 ,16 ,23 ,18 Not: Regresyon katsayıları standardize edilmiş betadır. *p<0.10 **p<0.05 ***p<0.001 Tablo 2 incelendiğinde dönüştürücü liderliğin; pozitif psikolojik sermeyenin alt boyutlarından iyimserlik (β =.260, p<.001), psikolojik dayanıklılık (β =.264, p<.001), umut (β =.376, p<.001) ve öz yeterlilik (β =.409, p<.001) üzerinde anlamlı ve pozitif etkisinin olduğu ve serbest bırakıcı liderliğin ise; psikolojik dayanıklılık (β =. -115, p<.05), umut (β = -.176, p<.05) ve öz yeterlilik (β =. -097, p<.001) üzerinde anlamlı ve negatif etkisinin olduğu görülmektedir. Bu bulgular dışında işlemsel liderliğin pozitif psikolojik sermaye üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Şu halde pozitif psikolojik sermayeyi en çok etkileyen liderlik tarzının dönüştürücü liderlik olduğu söylenebilir. Elde edilen bulgular ışığında H1 ve H3 kabul edilirken, H2 red edilmiştir. 4. TARTIŞMA VE SONUÇ Liderler, takipçilerinden daha yüksek bir statüye ve güce sahip olması nedeniyle, örgüt üyelerinin hangi davranış biçimini örnek alacağı konusunda çalışanların bilgi kaynaklarıdır (Walumbwa, Peterson, Avolio, & Hartnell, 2010). Pozitif psikolojik sermayesinin veya genel olarak pozitiflik seviyesinin, takipçilerinin psikolojik durumlarını ve davranışlarını nasıl etkilediğinin farkında olan liderler, uygun liderlik tarzlarını ve davranışlarını belirleyerek örgütlerinin performansını artırarak başarıya ulaştırabilirler. Bu anlamda otel sektörü gibi yüksek düzeyde pozitif psikolojik sermaye gerektiren hizmet sektöründe uygulanan uygun tarzdaki liderlik, örgüt başarısı için anahtar rol oynamaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen sonuçların hizmet sektörü için yönetimsel katkılarının olacağı değerlendirilmektedir. 30 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Dönüştürücü liderliğin PPS'ı anlamlı ve pozitif etkilediği bulgusu amprik ve kavramsal olarak çekicidir. Aslında bu bulgu beklenen bir sonuçtur. Çünkü dönüştürücü liderliğin motivasyon yönü PPS'ın motivasyon eğilimi ile bütünleşiktir. Bir liderin dönüştürücü olarak algılanması, örgüt üyelerinin motive edilmiş çaba ve azim temelinde olumlu bir geleceği algılaması ve ileride karşılaşabilecekleri zorlukların üstesinden gelebilecekleri güce sahip olmalarını sağlanmaktadır. Elde edilen bulgular, dönüştürücü bir liderin PPS geliştirmede oynadığı rolü vurgulamaktadır. Bu, mevcut araştırmanın ana katkılarından biridir. Pratik açıdan bakıldığında, bu bulgu, işgücünün olumlu psikolojik kaynaklara yöneltilmesinde dönüştürücü bir liderin önemli olduğunu göstermektedir. Liderlik vasıflarından yoksun olarak görevini sürdüren serbest bırakıcı liderlik ise PPS’ı olumsuz olarak etkilemektedir. Bu bulgu Toor & Ofori (2008) araştırmasıyla paralellik göstermektedir. Sorumluluk almaması, karar vermekten kaçınması ve astlarına geri bildirimde bulunmaması takipçilerinde olumsuz psikolojik etki yaratacak zemin oluşturmaktadır. Oluşturulan bu ortam, örgüt üyeleri arasında, görev konusunda belirsizlik ve rol çatışmasına sebep olmaktadır (Hinkin & Schriesheim, 2008). Sonuç olarak, zamanla bulunduğu örgüte ve liderine güveni azalan (Mullen, Kelloway, & Teed, 2011) örgüt üyelerinin psikolojik refahı bozulur (Kelloway, Turner, Barling, & Loughlin, 2012). Örgüt üzerinde olumsuz etkileri düşünüldüğünde serbest bırakıcı liderliğin pozitif psikolojik sermayeye olumsuz etkisi beklenen bir sonuçtur. Araştırmada ortada çıkan diğer bir sonuç ise işlemsel liderin pozitif psikolojik sermaye üzerinde etkisinin bulunmamasıdır. Lider ile takipçisi arasında değişim sürecine dayanan işlemsel liderlikte; lider örgüt üyelerini görevlerin başarılması için yoğun bir şekilde denetlemektedir. Yapılan bu denetleme ve kontrollerde başarısız görülen personel genellikle kınanır ya da cezalandırılır. Bu durum pozitif psikolojinin doğasına aykırı gözükmektedir. Çünkü pozitif psikoloji insanlarda neyin yanlış olduğuna değil, neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl geliştirilebileceğine odaklanmaktadır (Luthans, Vogelgesang ve Lester, 2006; Linley, Stephen, Harrington ve Wood, 2006). Dolayısıyla, özellikle konaklama işletmeleri açısından sonuç değerlendirilecek olursa, işlemsel liderliğin güçlü olduğu işletmelerde, pozitif psikolojik sermayenin güçlü olamayacağı açıktır. 5. SINIRLILIKLAR Elde edilen bulguların yanı sıra çalışmada bazı sınırlıklar mevcuttur. En önemli sınırlılık verilerin tek bir kaynaktan toplanmış olmasıdır. Dolayısıyla elde edilen bulgular değerlendirilirken bu eksikliğin göz önünde tutulması gerekir. Bu nedenle ileride yapılacak araştırmalarda çok kaynaktan veri toplanması, bulguların genellenebilirliğini artıracaktır. İkincisi turizm sektörü ülkeler ve bölgesel farklılıklara göre değişlik gösterebilmektedir. Bu nedenle ileriki dönemlerde turizm sektörüne yönelik yapılacak araştırmaların farklı ülke ve bölgelerde yapılarak kıyaslanması yeni bulgulara ulaşmayı sağlayabilir. Üçüncüsü, gelecekteki çalışmalar dönüştürücü liderin hangi özelliklerinin pozitif psikolojik sermayeyi etkilediğini araştırma kapsamına alabilir. Bu anlamda dönüştürücü liderliğin hangi özelliklerinin pozitif psikolojik sermayeyi etkilediğini anlamaya yönelik derinlemesine yapılacak araştırmalar (örneğin nitel ya da karışık yöntem) faydalı olacaktır. 31 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 REFERANSLAR Alonso-Almeida, M. D., Perramon, J., & Bagur-Femenias, L. (2017). Leadership Styles And Corporate Social Responsibility Management: Analysis From A Gender Perspective. Business Ethics: A European Review. Anderson, M. H., & Sun, P. Y. (2017). Reviewing Leadership Styles: Overlaps And The Need For A New ‘Full‐Range’theory. International Journal Of Management Reviews, 19(1), 76-96. Arnold, K. A., Connelly, C. E., Walsh, M. M., & Martin Ginis, K. A. (2015). Leadership Styles, Emotion Regulation, And Burnout. Journal Of Occupational Health Psychology, 20(4), 481-490. Avey , J., Luthans, F., & Wernsing , T. (2008). Can Positive Employees Help Positive Organizational Change? Impact of Psychological Capital and Emotions on Relevant Attitudes and Behaviors. The Journal of Applied Behavioral Science, 44:1, 48-70. Avey, J. B. (2014). The Left Side Of Psychological Capital: New Evidence On The Antecedents Of PPS. Journal Of Leadership & Organizational Studies, 21(2), 141-149. Avey, J. B., Reichard, R. J., Luthans, F., & Mhatre, K. H. (2011). Meta‐Analysis Of The İmpact Of Positive Psychological Capital On Employee Attitudes, Behaviors, And Performance. Human Resource Development Quarterly, 22(2), 127-152. Avolio, B. J., & Bass, B. M. (1995). Individual Consideration Viewed At Multiple Levels Of Analysis: A Multi-Level Framework For Examining The Diffusion Of Transformational Leadership. The Leadership Quarterly, 6(2), 199-218. Avolio, B. J., & Walumbwa, F. O. (2006). Authentic Leadership: Moving HR Leaders To A Higher Level. In Research İn Personnel And Human Resources Management (Pp. 273304). Emerald Group Publishing Limited. Avolio, B., Gardner, L., Walumbwa, F., Luthans, F., & May, D. (2004). Unlocking The Mask: A Look At The Process By Which Authentic Leaders İmpact Follower Attitudes And Behaviors. The Leadership Quarterly, 15(6), 801-823. Bakker, A. B., & Schaufeli, W. B. (2008). Positive organizational behavior: Engaged employees in flourishing organizations. Journal of Organizational Behavior, 29, 147–154. doi:10.1002/job.515 Baumruk, R. (2004). The missing link: the role of employee engagement in business success. Birasnav, M. (2014). Knowledge Management And Organizational Performance İn The Service İndustry: The Role Of Transformational Leadership Beyond The Effects Of Transactional Leadership. Journal Of Business Research, 67(8), 1622-1629. Bono, J. E., & Ilies, R. (2006). Charisma, Positive Emotions And Mood Contagion. The Leadership Quarterly, 17(4), 317-334. Brown, J. R., & Ragsdale, C. T. (2002). The competitive market efficiency of hotel brands: an application of data envelopment analysis. Journal of Hospitality & Tourism Research, 26(4), 332-360. Carver, C. S., & Scheier, M. S. (2002). Handbook of positive psychology. Oxford: Oxford University Press. Che, X. X., Zhou, Z. E., Kessler, S. R., & Spector, P. E. (2017). Stressors Beget Stressors: The Effect Of Passive Leadership On Employee Health Through Workload And Work– Family Conflict. Work & Stress, 1-17. 32 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Chi, C. G., & Gursoy, D. (2009). Employee satisfaction, customer satisfaction, and financial performance: An empirical examination. International Journal of Hospitality Management, 28(2), 245-253. Chow, I. H. S., Lo, T. W. C., Sha, Z., & Hong, J. (2006). The impact of developmental experience, empowerment, and organizational support on catering service staff performance. International Journal of Hospitality Management, 25(3), 478-495. Clapp-Smith, R., Vogelgesang, G. R., & Avey, J. B. (2009). Authentic Leadership And Positive Psychological Capital: The Mediating Role Of Trust At The Group Level Of Analysis. Journal Of Leadership & Organizational Studies, 15(3), 227-240. Dasborough, M. T., & Ashkanasy, N. M. (2002). Emotion And Attribution Of İntentionality İn Leader–Member Relationships. The Leadership Quarterly, 13(5), 615-634. Dawkins, S., Martin, A., Scott, J., & Sanderson, K. (2015). Advancing Conceptualization And Measurement Of Psychological Capital As A Collective Construct. Human Relations, 68(6), 925-949. Den Hartog, D. N., & Koopman, P. (2011). Leadership İn Organizations. Handbook Of Industrial, Work And Organizational Psychology, 2. Sage Publications. Derue, D. S., Nahrgang, J. D., Wellman, N. E., & Humphrey, S. E. (2011). Trait And Behavioral Theories Of Leadership: An İntegration And Meta‐Analytic Test Of Their Relative Validity. Personnel Psychology, 64(1), 7-52. Douglas, C. (2012). The Moderating Role Of Leader And Follower Sex İn Dyads On The Leadership Behavior–Leader Effectiveness Relationships. The Leadership Quarterly, 23(1), 163-175. Dvir, T., Eden, D., Avolio, B. J., & Shamir, B. (2002). Impact Of Transformational Leadership On Follower Development And Performance: A Field Experiment. Academy Of Management Journal, 45(4), 735-744. Eid, J., Mearns, K., Larsson, G., Laberg, J. C., & Johnsen, B. H. (2012). Leadership, Psychological Capital And Safety Research: Conceptual İssues And Future Research Questions. Safety Science, 50(1), 55-61. Friedman, T. L. (2005). The world is flat: A brief history of the twenty-first century. Macmillan. Fuller, J. B., Patterson, C. E., Hester, K., & Stringer, D. Y. (1996). A Quantitative Review Of Research On Charismatic Leadership. Psychological Reports, 78(1), 271-287. Gelfand, M. J., Erez, M., & Aycan, Z. (2007). Cross-Cultural Organizational Behavior. Annu. Rev. Psychol., 58, 479-514. Ghafoor, A., Qureshi, T. M., Khan, M. A., & Hijazi, S. T. (2011). Transformational Leadership, Employee Engagement And Performance: Mediating Effect Of Psychological Ownership. African Journal Of Business Management, 5(17), 7391. Gill, A., Flaschner, A. B., Shah, C., & Bhutani, I. (2010). The Relations Of Transformational Leadership And Empowerment With Employee Job Satisfaction: A Study Among Indian Restaurant Employees. Business And Economics Journal, 18, 1-10. Gooty, J., Gavin, M., Johnson, P. D., Frazier, M. L., & Snow, D. B. (2009). In The Eyes Of The Beholder: Transformational Leadership, Positive Psychological Capital, And Performance. Journal Of Leadership & Organizational Studies, 15(4), 353-367. Günzel-Jensen, F., Hansen, J. R., Jakobsen, M. L., & Wulff, J. (2017). A Two-Pronged Approach? Combined Leadership Styles And Innovative Behavior. International Journal Of Public Administration, 1-14. 33 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Gyu Park, J., Sik Kim, J., Yoon, S. W., & Joo, B. K. (2017). The Effects Of Empowering Leadership On Psychological Well-Being And Job Engagement: The Mediating Role Of Psychological Capital. Leadership & Organization Development Journal, 38(3), 350-367. Heled, E., Somech, A., & Waters, L. (2016). Psychological Capital As A Team Phenomenon: Mediating The Relationship Between Learning Climate And Outcomes At The İndividual And Team Levels. The Journal Of Positive Psychology, 11(3), 303-314. Hinkin, T. R., & Schriesheim, C. A. (2008). An Examination Of" Nonleadership": From Laissez-Faire Leadership To Leader Reward Omission And Punishment Omission. Journal Of Applied Psychology, 93(6), 1234. House, R. J., & Aditya, R. N. (1997). The Social Scientific Study Of Leadership: Quo Vadis?. Journal Of Management, 23(3), 409-473. Howell, J. M., & Avolio, B. J. (1993). Transformational Leadership, Transactional Leadership, Locus Of Control, And Support For İnnovation: Key Predictors Of ConsolidatedBusiness-Unit Performance. Journal Of Applied Psychology, 78(6), 891. Howell, J. M., & Hall-Merenda, K. E. (1999). The Ties That Bind: The İmpact Of LeaderMember Exchange, Transformational And Transactional Leadership, And Distance On Predicting Follower Performance. Journal Of Applied Psychology, 84(5), 680. Ibarra, H. (1999). Provisional Selves: Experimenting With İmage And İdentity İn Professional Adaptation. Administrative Science Quarterly, 44(4), 764-791. Joo, B.-K., Lim, D. H., & Kim, S. (2016). Enhancing work engagement: The roles of psychological capital, authentic leadership, and work empowerment. Leadership & Organization Development Journal, 37, 1117–1134. doi:10.1108/LODJ-01-2015-0005 Judge, T. A., & Bono, J. E. (2000). Five-Factor Model Of Personality And Transformational Leadership. Journal Of Applied Psychology, 85(5), 751. Judge, T. A., & Piccolo, R. F. (2004). Transformational And Transactional Leadership: A MetaAnalytic Test Of Their Relative Validity. Journal Of Applied Psychology, 89(5), 755. Judge, T. A., Piccolo, R. F., & Ilies, R. (2004). The Forgotten Ones? The Validity Of Consideration And İnitiating Structure İn Leadership Research. Journal Of Applied Psychology, 89(1), 36. Jung, H. S., & Yoon, H. H. (2015). The impact of employees’ positive psychological capital on job satisfaction and organizational citizenship behaviors in the hotel. International Journal of Contemporary Hospitality Management, 27(6), 1135-1156. Kaiser, R. B., Hogan, R., & Craig, S. B. (2008). Leadership And The Fate Of Organizations. American Psychologist, 63(2), 96. Kelloway, E. K., Sivanathan, N., Francis, L., & Barling, J. (2005). Poor Leadership. In J. Barling, E. K. Kelloway, & M. R. Frone (Eds.), Handbook Of Work Stress (Pp. 89–112). Thousand Oaks, CA: Sage. Kelloway, E. K., Turner, N., Barling, J., & Loughlin, C. (2012). Transformational Leadership And Employee Psychological Well-Being: The Mediating Role Of Employee Trust İn Leadership. Work & Stress, 26(1), 39-55. Kollée, J. A., Giessner, S. R., & Van Knippenberg, D. (2013). Leader Evaluations After Performance Feedback: The Role Of Follower Mood. The Leadership Quarterly, 24(1), 203-214. Lew, T. (2009). The Relationships Between Perceived Organizational Support, Felt Obligation, Affective Organizational Commitment And Turnover İntention Of Academics Working With Private Higher Educational İnstitutions İn Malaysia. European Journal Of Soci. 34 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Linley, A., Stephen, J., Harrington, S., & Wood, A. M. (2006). Positive psychology: Past, present and (possible) future. The Journal of Positive Psychology, 1,3–16. doi:10.1080/17439760500372796 Luthans, F. (2002a). The need for and meaning of positive organizational behavior. Journal of Organizational Behavior, 23, 695–706. doi:10.1002/job.165 Luthans, F. (2002b). Positive organizational behavior: Developing and managing psychological strengths. Academy of Management Executive, 16, 57–72. doi:10.5465/AME.2002.6640181 Luthans, F., & Youssef, C. M. (2004). Human, Social, And Now Positive Psychological Capital Management:: Investing İn People For Competitive Advantage. Organizational Dynamics, 33(2), 143-160. Luthans, F., Avey, J. B., Avolio, B. J., Norman, S., & Combs, G. M. (2006). Psychological Capital Development: Toward A Micro‐İntervention. Journal Of Organizational Behavior, 27(3), 387-393. Luthans, F., Avolio, B. J., Walumbwa, F. O., && Li, W. (2005). The Psychological Capital Of Chinese Workers: Exploring The Relationship With Performance. Management And Organization Review, 1(2), 249-271. Luthans, F., Vogelgesang, G., & Lester, P. (2006). Developing the psychological capital of resiliency. Human Resource Development Review, 5(1), 25–44. doi:10.1177/1534484305285335 Luthans, F., & Youssef, C. M. (2007). Emerging positive organizational behavior. Journal of Management, 33, 321–349. doi:10.1177/0149206307300814 Luthans, F., Youssef, C. M., & Avolio, B. J. (2007). Psychological Capital: Developing The Human Competitive Edge (P. 3). Oxford: Oxford University Press. Luthans, F., Youssef-Morgan, C., & Avolio, B. J. (2015). Psychological Capital And Beyond. Oxford, England: Oxford University Press. Malik, N., & Dhar, R. L. (2017). Authentic Leadership And İts İmpact On Extra Role Behaviour Of Nurses: The Mediating Role Of Psychological Capital And The Moderating Role Of Autonomy. Personnel Review, 46(2), 277-296. Mathe-Soulek, K., Scott-Halsell, S., Kim, S., & Krawczyk, M. (2014). Psychological Capital İn The Quick Service Restaurant İndustry: A Study Of Unit-Level Performance. Journal Of Hospitality & Tourism Research, 1096348014550923. Mcmurray, A. J., Pirola-Merlo, A., Sarros, J. C., & Islam, M. M. (2010). Leadership, Climate, Psychological Capital, Commitment, And Wellbeing İn A Non-Profit Organization. Leadership & Organization Development Journal, 31(5), 436-457. Morrow, P. C. (1983). Concept Redundancy İn Organizational Research: The Case Of Work Commitment. Academy Of Management Review, 8(3), 486-500. Mullen, J., Kelloway, E. K., & Teed, M. (2011). Inconsistent Style Of Leadership As A Predictor Of Safety Behaviour. Work & Stress, 25(1), 41-54. Nguyen, D., Teo, S., Grover, S., & Nguyen, N. P. (2017). Laissez-Faire Leadership Behaviors İn Public Sector İn Vietnam. In The Palgrave Handbook Of Leadership İn Transforming Asia (Pp. 397-415). Palgrave Macmillan, London. Oc, B., & Bashshur, M. R. (2013). Followership, Leadership And Social İnfluence. The Leadership Quarterly, 24(6), 919-934. Onsøyen, L. E., Mykletun, R. J., & Steiro, T. J. (2009). Silenced and invisible: The work‐ experience of room‐attendants in Norwegian hotels. Scandinavian Journal of Hospitality and Tourism, 9(1), 81-102. 35 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Paek, S., Schuckert, M., Kim, T. T., & Lee, G. (2015). Why is hospitality employees’ psychological capital important? The effects of psychological capital on work engagement and employee morale. International journal of hospitality management, 50, 9-26. Peterson, C., & Seligman, M. E. (2004). Character Strengths And Virtues: A Handbook And Classification (Vol. 1). Oxford University Press. Rego, A., Owens, B., Leal, S., Melo, A. I., E Cunha, M. P., Gonçalves, L., & Ribeiro, P. (2017). How Leader Humility Helps Teams To Be Humbler, Psychologically Stronger, And More Effective: A Moderated Mediation Model. The Leadership Quarterly. Rego, A., Sousa, F., Marques, C., & Cunha, M. P. (2012). Authentic Leadership Promoting Employees' Psychological Capital And Creativity. Journal Of Business Research, 65(3), 429-437. Rowold, J., & Borgmann, L. (2013). Are Leadership Constructs Really İndependent?. Leadership & Organization Development Journal, 34(1), 20-43. Sahin, D. R., Çubuk, D., & Uslu, T. (2014). The Effect Of Organizational Support, Transformational Leadership, Personnel Empowerment, Work Engagement, Performance And Demographical Variables On The Factors Of Psychological Capital. Emerging Markets Journal, 3(3), 1. Salehzadeh, R. (2017). Which Types Of Leadership Styles Do Followers Prefer? A Decision Tree Approach. International Journal Of Educational Management, (Just-Accepted), 0000. Sandhåland, H., Oltedal, H. A., Hystad, S. W., & Eid, J. (2017). Effects Of Leadership Style And Psychological Job Demands On Situation Awareness And The Willingness To Take A Risk: A Survey Of Selected Offshore Vessels. Safety Science, 93, 178-186. Seligman, M. (1998). What is the “good life”? APA monitor, 29(10), 2. Skaggs, B. C., & Galli-Debicella, A. (2012). The effects of customer contact on organizational structure and performance in service firms. The Service Industries Journal, 32(3), 337352. Skaggs, B. C., & Youndt, M. (2004). Strategic positioning, human capital, and performance in service organizations: A customer interaction approach. Strategic Management Journal, 25(1), 85-99. Skogstad, A., Einarson, S., Torsheim, T., Aasland, M., & Hetland, H. (2007). The Destructiveness Of Laissez-Faire Leadership Behavior. Journal Of Occupational Health Psychology, 12(1), 80. Slåtten, T., & Mehmetoglu, M. (2011). Antecedents and effects of engaged frontline employees: A study from the hospitality industry. Managing Service Quality: An International Journal, 21(1), 88-107. Snyder, C. R. (Ed.). (2000). Handbook of hope: Theory, measures, and applications. San Diego, CA: Academic Press. Sosik, J. J. (2005). The Role Of Personal Values İn The Charismatic Leadership Of Corporate Managers: A Model And Preliminary Field Study. The Leadership Quarterly, 16(2), 221244. Stajkovic, A. D. (2006). Development of a core confidence–higher order construct. Journal of Applied Psychology, 91, 1208–1224. doi:10.1037/0021-9010.91.6.1208 Stajkovic, A. D., & Luthans, F. (1998). Social cognitive theory and self-efficacy: Going beyond traditional motivational and behavioral approaches. Organizational Dynamics, 26,62–74. doi:10.1016/S0090-2616(98)90006-7 36 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Sürücü, L. & Yeşilada T. (2017) The Impact Of Leadership Styles On Organizational Culture. International Journal Of Business And Management Invention,6(8), 31-39. Toor, S. R., & Ofori, G. (2008). Role Of Psychological Capital (PPS) İn Leadership Effectiveness. In Proceedings Of The CIB Joint W065/W055 International Symposium: Transformation Through Construction. Dubai, United Arab Emirates. Walumbwa, F. O., Avolio, B. J., Gardner, W. L., Wernsing, T. S., & Peterson, S. J. (2008). Authentic Leadership: Development And Validation Of A Theory-Based Measure. Journal Of Management, 34(1), 89-126. Walumbwa, F. O., Peterson, S. J., Avolio, B. J., & Hartnell, C. A. (2010). An İnvestigation Of The Relationships Among Leader And Follower Psychological Capital, Service Climate, And Job Performance. Personnel Psychology, 63(4), 937-963. Wang, G., Oh, I. S., Courtright, S. H., & Colbert, A. E. (2011). Transformational Leadership And Performance Across Criteria And Levels: A Meta-Analytic Review Of 25 Years Of Research. Group & Organization Management, 36(2), 223-270. Weberg, D. (2010). Transformational Leadership And Staff Retention: An Evidence Review With İmplications For Healthcare Systems. Nursing Administration Quarterly, 34(3), 246-258. Wright, T. A. (2003). Positive organizational behavior: An idea whose time has truly come. Journal of Organizational Behavior, 24, 437–442. doi:10.1002/job.197 Zaman, N. U., Bibi, Z., Mohammad, J., & Karim, J. (2017). The Mediating Role Of Positive Psychological Capital Between Perceived Leadership Styles And Workplace Advice Network Closeness. Pakistan Journal Of Commerce & Social Sciences, 11(1). Zikmund, W. (1997). Business research methods (5th ed.). Fort Worth, TX: Dryden. 37 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ CORPORATE RISK MANAGEMENT Beyhan YASLIDAĞ* * Yrd.Doç.Dr, İstanbul Aydın Üniversitesi, [email protected], Türkiye Özet Kurumsal Yönetim kavramı ve olgusunun önemi özellikle 01-Temmuz-2012 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Ticaret Kanunu ile birlikte çok daha fazla artmıştır. OECD tarafından 1999 yılında “Kurumsal Yönetim İlkeleri” nin yayınlanmasından sonra geçen süreçte Türkiye’de konunun önemi gereğince çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Kurumsal yönetim ve kurumsal risk yönetimi tüm işletmeler için gerekli olan yönetim fonksiyonlarının tamamını içeren kapsamlı bir süreçtir. Bu süreçte en önemli unsurlar ise sermaye ve insan kaynaklarının yönetimi, etkin performans kriterlerinin sağlanması, risklerin yönetilmesi, işletmenin hedeflerine ulaşmasının sağlanması ve hukuki yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlanmasıdır. Kurumsal yönetim; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsadığı gibi şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya koymakta ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizmektedir. Kurumsal yönetim, şirketin pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri ve çalışanları ile iş ilişkisinde bulunduğu diğer kurum, kuruluş ve kişilerle arasındaki ilişkilerin, oluşturulan belirli ilke, standart ve kurallara bağlanmasını sağlamaya çalışmaktadır. Kurumsal Risk Yönetimi (ERM); şirketi etkileyebilecek potansiyel olayları tanımlamak, riskleri şirketin kurumsal risk alma profiline uygun olarak yönetmek ve şirketin hedeflerine ulaşması ile ilgili olarak makul bir derecede güvence sağlamak amacı ile oluşturulmuş; şirketin yönetim kurulu, üst yönetimi ve tüm diğer çalışanları tarafından etkilenen ve stratejilerin belirlenmesinde kullanılan, kurumun tümünde uygulanan sistematik bir süreçtir. Bu çalışmada kurumsal yönetim, kurumsal risk yönetimi kapsamında ele alınarak işletmelerde bu yönetim süreçlerinin etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması ile işletme karlılığı ve işletme yapısında meydana gelebilecek etkiler incelenecektir. Anahtar sözcükler: Kurumsal yönetim, risk yönetimi, finansal kurumlar JEL Kodları: G34, G32, G20 Abstract The concept of corporate governance and its significance has increased even more with the New Turkish Commercial Code, which entered into force on 01-July-2012. Following the publication of the "Corporate Governance Principles" by the OECD in 1999, various studies have been carried out in Turkey in accordance with its priorities. Corporate governance and corporate risk management are a comprehensive process involving the full range of management functions required for all businesses. The most important elements in this process are the management of capital and human resources, the provision of effective performance criteria, the management of risks, the achievement of the objectives of the operator and the fulfillment of legal obligations. Corporate governance; A company's management includes a number of relationships between management, the board of directors, its shareholders and other stakeholders, as well as the way in 38 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 which the company's objectives are defined and how these goals are to be achieved and how to control performance. Enterprise Risk Management (ERM); Identifying potential events that may affect the company, managing risks in accordance with the corporate risk-taking profile of the company, and assuring a reasonable level of assurance that the company will achieve its objectives; Is a systematic process that is applied throughout the institution, which is influenced by the company's board of directors, senior management and all other employees and used in defining the strategies. In this study, corporate governance will be examined in the context of corporate risk management and effective implementation of these management processes in the enterprises will be examined and the effects of business profitability and business structure will be examined. Key Words: Corporate governance, risk management, financial institutions JEL Codes: G34, G32, G20 KURUMSAL YÖNETİM Kurumsal yönetim; bir şirketin, hak sahipleri ve kamuoyunun menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde, mali kaynaklarını ve insan kaynaklarını kullanmasını, verimli çalışmasını ve bu sayede hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazançlarında istikrar sağlamasını mümkün kılan kanun, yönetmelik ve özel sektör uygulamalarının bütünüdür. Kurumsal yönetim iç denetim, risk yönetimi ve bağımsız denetim ile birlikte kurulmaktadır. Tüm kuruluşlarda faaliyetlerin hedeflendiği şekliyle yürütülebilmesi etkin işleyen bir kurumsal yönetimin ve dolayısıyla da kurumsal risk yönetimi sisteminin varlığı ile doğrudan ilişkidir. Kurumsal yönetim; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsadığı gibi şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya koymakta ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizmektedir. (Şenol, 2007) Kurumsal yönetim ilkeleri, şirketlerin doğru zamanda doğru karar verebilme yeteneklerini arttırmayı hedeflemektedir. Kurumsal yönetim, şirketlerin amaç ve hedeflerinin belirlendiği ve bunlara erişebilmek için, performans izleme araçlarının belirlendiği denetimsel bir yapı oluşturma sürecinde önemlidir. Kurumsal yönetim, şirketin pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, çalışanları ve iş ilişkisinde bulunduğu kurum, kuruluş ve kişilerle olan ilişkilerin, belirli ilke, standart ve kurallara bağlanmasıdır . Kurumsal yönetim ile tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi ve yatırımcı için gerekli güvenin sağlanması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, kurumsal yönetim, şirketlerin şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik ve sorumluluk ilkeleri etrafında yeniden yapılanmalarını gerektiren bir sistemdir. Kurumsal yönetimin başlıca amaçları; Şirket üst yönetiminin sahip olduğu güç ve yetkilerin kötü kullanımının engellenmesi Yöneticilerin ve büyük pay sahiplerinin küçük pay sahiplerini yatırımları ve şirketin değeri konusunda güvenilir bilgiye sahip olmalarının sağlanması Yatırımcı haklarının korunması Şirket hissedarlarının adil ve eşit davranışlara tabi tutulmasının sağlanması 39 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şirketle doğrudan ilişki içerisinde bulunan menfaat sahiplerinin haklarının korunması ve güvence altına alınması Büyük hissedarların azınlık hisselerine el koyma tehlikesinin önüne geçilmesi ve azınlık haklarının korunması Şirket faaliyetleri ve finansal durumu ile ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesi Yönetim kurulunun sorumluluklarının açık olarak belirlenmesi Şirket üst yönetiminin, hissedarlara ve diğer menfaat sahiplerine hesap verme yükümlülüğünün sağlanması Şirket kazancının pay sahiplerine ve tüm menfaat sahiplerine hakları oranında geri dönüşünün sağlanması Uzun vadeli yatırım yapan kurumsal yatırımcılar açısından güven sağlanması ve sermaye maliyetinin düşürülmesi, şirketin hisse senedi ihracı yoluyla finansman sağlaması KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİ Kurumsal yönetim ilkeleri, işletmelerin üst düzey yönetiminin, işletmelerinin faaliyetlerine ilişkin kararları verirken nelere dikkat etmeleri, kararları nasıl, ne zaman ve kimlere açıklamaları ile ilgili kurallar toplamıdır. Genel kabul gören yaklaşımlar çerçevesinde kurumsal yönetim ilkeleri; şeffaflık, hesap verebilirlilik, adillik ve sorumluluk olmak üzere dört ana ilkeden oluşmaktadır. (SPK Tebliğ, 2011) Şeffaflık ilkesi; işletmenin finansal performansı, yönetimi ve hissedarlık yapısı hakkındaki yeterli, doğru ve kıyaslanabilir bilginin zamanlı bir şekilde açıklanmasını ifade etmektedir. Bu ilke ile işletmeler, işletme ile ilgili finansal ve finansal olmayan tüm bilgileri, zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle, kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurabilmektedir. Hesap verebilirlik ilkesi; işletme yönetimine ilişkin kural ve sorumlulukların açık ve tam bir şekilde tanımlanmasını, yönetim ile hissedar menfaatleri arasındaki paralelliğin yönetim kurulu tarafından takip edilmesini ifade etmektedir. Hesap verebilirlik, karar veren ve faaliyette bulunan tüm kişilerin, verdikleri kararlar ve yaptıkları faaliyetlerden sorumlu olmaları ve hesap verme zorunluluğunu ifade eden bir ilkedir. Adillik veya eşitlik ilkesi; azınlık hissedarlar ve yabancı ortaklar da dahil olmak üzere hissedar haklarının korunmasını ve yapılan sözleşmelerin uygulanmasını içermektedir Sorumluluk ilkesi; şirketin tüzel kişiliğinin, şirketin yönetim kurulunun ve yöneticilerinin karar ve eylemlerinin ilgili mevzuata, toplumsal ve etik değerlere uygunluğunun sağlanmasını ifade etmektedir. KURUMSAL YÖNETİM DÜZENLEMELERİ OECD DÜZENLEMELERİ Şirketlerin hissedarlarına ve diğer menfaat sahiplerine en yüksek yararı sağlayacak biçimde yönetilmelerini amaçlayan Kurumsal Yönetim (Corporate Governance) dünyada büyük şirketlerdeki yönetim aksaklıkları ve denetim eksiklikleri sonrasında önem kazanmıştır. OECD, 1998 yılında üye ülkelerin kurumsal yönetim konusunda görüşlerini değerlendirmek ve bağlayıcı olmayan bir takım ilkeleri belirlemek üzere bir çalışma grubu oluşturmuştur. İlkelerin 40 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ortaya konulmasındaki amaç, üye ülke hükümetlerinin yapacakları kurumsal yönetime ilişkin yasal düzenlemeler ve diğer düzenleyici çalışmalar ile yönlendirici bir platform oluşturmaktı. OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, OECD Bakanlar Kurulu tarafından 1999 yılında onaylanarak bu tarihten sonra dünya genelindeki karar alıcılar, yatırımcılar, şirketler ve diğer paydaşlar açısından uluslararası bir referans kaynağı haline gelmiştir. Onaylandığı tarihten bu yana, ilkeler kurumsal yönetim olgusunu gündemde tutarken hem OECD üyesi ülkeler, hem de diğer ülkelerdeki yasama ve düzenleme girişimleri için yol gösterici olmaktadır. Değişen koşullar ve kurumsal yönetim kavramındaki gelişmeler bu ilkelerin yenilenmesini gerektirmiş ve 2004 yılında geliştirilmiş OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri yayımlanmıştır. OECD’ye üye olan ve olmayan ülke hükümetlerine, ülkelerinde kurumsal yönetim ile ilgili yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçeveyi değerlendirmede ve geliştirmede yardımcı olmayı hedeflemektedir. İlkeler aynı zamanda borsalar, yatırımcılar, şirketler ve kurumsal yönetimin geliştirilmesi sürecinde rolü olan diğer kuruluşlara da kılavuzluk ederek önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır. Türkiye’de, TÜSİAD bünyesinde oluşturulan Kurumsal Yönetim Çalışma Grubu ile 2002 yılında “Kurumsal Yönetim-En İyi Uygulama Kodu” çalışmasını hazırlanmıştır. YENİ TÜRK TİCARET KANUNU DÜZENLEMELERİ Yeni TTK’ nın 1524. maddesi, Kurumsal Yönetim İlkeleri ile ilgili en önemli düzenlemedir. Bu madde ile şeffaflığın en üst düzeyde sağlanması amaçlanmıştır. Bu madde ile sermaye şirketlerine web sitesi oluşturma zorunluluğu getirilerek web sitesinde işletme ile ilgili her türlü bilginin kamuya duyurulması amaçlanmıştır. Bu madde, Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin şeffaflık ilkesinin ileri düzeyde uygulamaya sokulması olarak düşünülebilir. Yeni TTK’na göre şirketlerin yükümlülük ve gereklilikleri; Kurumsal Yönetim İç ve Bağımsız Denetim Hukuk Bilgi Teknolojileri Defter Tutma Yükümlülüğü Finansal Raporlama olarak sıralanmaktadır. Yeni TTK’na göre her şirketin ana sözleşmesini TTK’nın getirdiği yükümlülükler ve imkanlar gözetilerek Yeni TTK’na uyumlu hale getirmesi ve ana sözleşmesini 14-Ağustos-2012 tarihine kadar düzenlemesi istenmiştir. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile payları borsada işlem gören şirketlere ve denetçilerin gerekli görmesi halinde diğer şirketlere risk komitesi ve risk yönetimi sistemleri kurma zorunluluğu getirilmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu , şirketlerin kurumsal yönetimi kapsamında karşı karşıya kaldıkları tehlikeleri erken tespit ederek gerekli önlemleri almalarına olanak tanıyacak risk yönetim sistemlerine ve komitelerine ilişkin düzenlemeler öngörmektedir. Kurumsal risk yönetimi sistemi; şirketin karşı karşıya kaldığı tüm riskleri ortadan kaldırmayı veya yöneticilerin ve personelin risk alma inisiyatiflerini yok etmeyi yada azaltmayı 41 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 amaçlamaz. Şirketin sağlıklı ve sürdürülebilir büyümesini desteklemek amacıyla hesaplanmış ve şirketin risk iştahı ile uyumlu riskleri almayı amaçlar. (TÜSİAD , 2008) Risk yönetimi, şirketlerin gelecekte belirsizlik yaratacak muhtemel olaylar ile etkin bir şekilde ilgilenmesine ve olayların sonuçlarının olumsuz olma olasılığını azaltacak, olumlu olma olasılığını artıracak tarzda tepki vermesine yardımcı olarak değer yaratma sürecine katkıda bulunur.YTTK’nın 378 inci maddesi ile düzenlenen ve yönetim kurulunun görev ve yetkileri arasında yer alan “riskin erken saptanması ve yönetimi”ne ilişkin hüküm şöyledir; (Özsoy, 2012) “Pay senetleri borsada işlem gören şirketlerde, yönetim kurulu, şirketin varlığını, gelişmesini ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi, bunun için gerekli önlemler ile çarelerin uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla, uzman bir komite kurmak, sistemi çalıştırmak ve geliştirmekle yükümlüdür. Diğer şirketlerde bu komite denetçinin gerekli görüp bunu yönetim kuruluna yazılı olarak bildirmesi hâlinde derhâl kurulur ve ilk raporunu kurulmasını izleyen bir ayın sonunda verir. Komite, yönetim kuruluna her iki ayda bir vereceği raporda durumu değerlendirir, varsa tehlikelere işaret eder, çareleri gösterir. Rapor denetçiye de yollanır “YTTK 378 inci maddesi esas itibari ile pay senetleri borsada işlem gören şirketler ile ve denetçinin gerekli görmesi halinde diğer şirketlerin yönetim kurullarına, bir risk yönetimi sistemi kurma, sistemi çalıştırma ve geliştirme ve risk yönetimi konusunda uzman kişilerden oluşan bir risk yönetimi komitesi kurma yükümlülüğü getirmektedir. Pay senedi borsada işlem görmeyen şirketler ile denetçinin gerekli gördüğü şirketler için risk yönetimi sistemi ve risk komitesi kurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu şirketlerde sistem ve komitenin kurulması ihtiyari bir konudur. Payları borsada işlem görmeyen şirketlerin de kendi yapılarına, faaliyetlerine ve iş hacimlerine uygun risk yönetimi sistemleri geliştirmelerinin birçok yararı bulunmaktadır. YTTK, risk yönetimi sistemleri ve komiteleri konusunda denetçilere önemli görevler yüklemektedir. “Denetçi, yönetim kurulunun şirketi tehdit eden veya edebilecek nitelikteki riskleri zamanında teşhis edebilmek ve risk yönetimini gerçekleştirebilmek için 378 inci maddede öngörülen sistemi ve yetkili komiteyi kurup kurmadığını, böyle bir sistem varsa bunun yapısı ile komitenin uygulamalarını açıklayan, ayrı bir rapor düzenleyerek, denetim raporuyla birlikte, yönetim kuruluna sunar.(Özsoy, 2012) Denetçiler, pay senedi borsada işlem gören şirketlerin risk yönetimi sistemlerini ve risk komitelerini kurup kurmadıklarını, kurulmuş ise bu sistemin yapısı ve komite uygulamalarını açıklayan bir rapor düzenleyerek bu raporu yönetim kuruluna sunar. Bu raporun ayrı bir rapor olması gerekmektedir. Risk yönetiminin değer yaratma sürecine en önemli katkısı ise özellikle şirketin kazançları, öz kaynakları ve taşıdığı riskler arasında bir denge kurarak sağlanmaktadır. Risk yönetimi, şirketin öz kaynaklarının ve kazançlarının korunmasına yardımcı olmaktadır. SERMAYE PİYASASI KANUNU DÜZENLEMELERİ Sermaye Piyasası Kurulu “Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine Ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ” (Seri: IV, No: 56) 30/12/2011 Tarihli Ve 28158 Sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanmıştır . Tebliğin amacı, Borsa Şirketlerinin esas alacakları Kurumsal Yönetim İlkelerini düzenlemektir. Borsa Şirketlerinin kurumsal yönetime ilişkin yapı ve süreçlerini belirlerken esas alacakları Kurumsal Yönetim İlkeleri, Tebliğ ekinde yer almaktadır. 42 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 30.12.2012 tarihli ve 28513 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na uyum kapsamında hazırlanan, II-17.1sayılı “Kurumsal Yönetim Tebliği” 3 Ocak 2014 tarih ve 28871 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. “Kurumsal Yönetim Tebliği” ile kurumsal yönetim ilkeleri, Sermaye Piyasası Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nda yer verilen hükümler çerçevesinde revize edildi. Tebliğ ile Kurul’un “Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliği” ve “Sermaye Piyasası Kanununa Tabi Olan Anonim Ortaklıkların Uyacakları Esaslar Tebliği” yürürlükten kaldırılarak bu iki tebliğdeki konular yeniden düzenlendi. Paylarını ilk defa halka arz etmek üzere Kurul’a başvuran veya payları Ulusal Pazar, İkinci ulusal Pazar ve Kurumsal Ürünler Pazar’ında işlem görecek ortaklıkların, zorunlu ilkelere uyum konusunu belirleyen liste ilan edilene kadar üçüncü grupta yer alan ortaklıkların yükümlülüklerine tabi olacakları hüküm altına alındı. Tebliğin amacı ve kapsamı, ortaklıklar tarafından uygulanacak kurumsal yönetim ilkeleri ve ilişkili taraf işlemlerine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Ortaklıkların, esas alacakları kurumsal yönetim ilkeleri Tebliğ ekinde yer almaktadır. Kurumsal yönetim ilkelerinden zorunlu olarak uygulanacak olanların belirlenmesi ve gözetiminde, payları borsanın Ulusal Pazarı, İkinci Ulusal Pazarı ve Kurumsal Ürünler Pazarında işlem gören ortaklıklar sistemik önemlerine göre piyasa değerleri ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerleri dikkate alınarak üç gruba ayrılır. Piyasa değeri ile fiili dolaşımdaki payların piyasa değerinin hesaplanmasında, Mart, Haziran, Eylül ve Aralık ayları itibarıyla son işlem günlerinde oluşan ikinci seans kapanış fiyatlarının ve fiili dolaşımdaki pay oranlarının ortalaması esas alınır. Aynı ortaklığın farklı pay gruplarının borsada işlem görmesi durumunda, söz konusu grupların tamamı dikkate alınır. Söz konusu hesaplama her yıl Ocak ayında Kurul tarafından yapılarak, ortaklıkların dahil oldukları gruplar yeniden belirlenir ve liste Kurul Bülteni aracılığıyla ilan edilir. Buna göre gruplandırmada kullanılacak rakamsal eşikler: a) Birinci grup: Piyasa değerinin ortalaması 3 milyar TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerinin ortalaması 750 milyon TL’nin üzerinde olan ortaklıklar. b) İkinci grup: Birinci grup dışında kalan ortaklıklardan, piyasa değerinin ortalaması 1 milyar TL’nin ve fiili dolaşımdaki payların piyasa değerinin ortalaması 250 milyon TL’nin üzerinde olan ortaklıklar. c) Üçüncü grup: Birinci ve ikinci gruba dahil olan ortaklıklar dışında kalan payları Ulusal Pazar, İkinci Ulusal Pazar ve Kurumsal Ürünler Pazarında işlem gören diğer ortaklıklar. Piyasa değeri ve/veya fiili dolaşımdaki pay oranının değişmesi sonucu Kurulca üst gruba yükseldiği ilan edilen ortaklık, hesaplamanın ait olduğu yılı takip eden yıldan itibaren yeni gruba ilişkin kurumsal yönetim ilkelerine tabi olacaktır. Yıllık faaliyet raporlarında; kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanıp uygulanmadığına, uygulanmıyor ise buna ilişkin gerekçeli açıklamaya, bu ilkelere tam olarak uymama dolayısıyla meydana gelen çıkar çatışmalarına ve gelecekte ortaklığın yönetim uygulamalarında bu ilkeler çerçevesinde bir değişiklik yapma planının olup olmadığına ilişkin açıklamalara yer verilir. Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim İlkeleri; Pay Sahipleri, Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık, Menfaat Sahipleri ve Yönetim Kurulu başlıkları altında toplanmıştır. Pay sahipleri ile 43 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ilgili ilkeler; Pay Sahipliği Haklarının Kullanımının Kolaylaştırılması, Bilgi Alma ve İnceleme Hakkı, Genel Kurul, Oy Hakkı, Azlık Hakları , Kâr Payı Hakkı ve Payların Devri başlıklarında toplanmaktadır. Kamuyu aydınlatma ve şeffaflık, Kurumsal İnternet Sitesi kurulması ve faaliyet raporu düzenlenmesini içermektedir. Menfaat sahipleri ise, Menfaat Sahiplerine İlişkin Şirket Politikası, Menfaat Sahiplerinin Şirket Yönetimine Katılımının Desteklenmesi, Şirketin İnsan Kaynakları Politikası, Müşteriler ve Tedarikçilerle İlişkiler ve Etik Kurallar ve Sosyal Sorumluluk başlıklarında incelenebilmektedir. Yönetim Kurulu başlığı ise Yönetim Kurulunun İşlevi, Yönetim Kurulunun Faaliyet Esasları, Yönetim Kurulunun Yapısı, Yönetim Kurulu Toplantılarının Şekli, Yönetim Kurulu Bünyesinde Oluşturulan Komiteler, Yönetim Kurulu Üyelerine ve İdari Sorumluluğu Bulunan Yöneticilere Sağlanan Mali Haklar konularını kapsamaktadır. KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ Kurumsal Risk Yönetimi (Enterprise Risk Management - ERM); şirketi etkileyebilecek potansiyel olayları tanımlamak, riskleri şirketin kurumsal risk alma kapasitesine uygun olarak yönetmek ve şirketin hedeflerine ulaşması ile ilgili olarak makul bir derecede güvence sağlamak amacı ile oluşturulmuş; şirketin yönetim kurulu, üst yönetimi ve tüm diğer çalışanları tarafından etkilenen ve stratejilerin belirlenmesinde kullanılan, kurumun tümünde uygulanan sistematik bir süreçtir. Kurumsal Risk Yönetiminde, Sarbanes-Oxley yasasının 30.07.2002 tarihinde yürürlüğe girmesi önemlidir. Kurumsal risk yönetimi uygulamalarına yön veren temel rehber 2004 yılında Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commisson (COSO) tarafından yayınlanan Kurumsal Risk Yönetimi Çerçevesidir .(Özsoy, 2012) Bu çalışma , tüm şirketlerde uygulanabilecek bir kurumsal risk yönetimi çerçevesi önererek önemli bir boşluğu doldurmuş ve bir çok şirketin risk yönetimi sistemlerini kurmaları yönünde rehber ve teşvik edici unsur olmuştur.2009 yılında ISO (İnternational Standarts Organization), ISO 31000 Risk Management-Principles and Guidelines on İmplementation isimli standardı yayımlayarak, kullanıcılara esnek bir risk yönetim standardı sunmuştur. COSO ve ISO standartları, bazı farklılıklara karşın temelde birbirleri ile uyumludurlar. Kurumsal Risk Yönetimi, çeşitli büyüklükteki tüm kurumlar için, stratejik hedefleri, ilgili proje ve günlük operasyonları gerçekleştirmeyi etkileyecek olayların belirlenmesi, ölçülmesi, önceliklendirilmesi ve bunlarla ilgili adımların atılması için geliştirilmiş kapsamlı ve sistematik bir yaklaşımdır. Kurumsal risk yönetimini gerekli kılan faktörler; mevzuat değişiklikleri, müşteri beklentileri, ekonomik belirsizlikler, politik istikrarsızlıklar, teknolojik yenilikler, finans kurumlarının beklentileri, rekabet artışı, doğal felaketler , küreselleşme gibi dış etkenler ve sistem değişiklikleri, hızlı ve doğru karar verebilme ihtiyacı, süreç değişiklikleri, organizasyonel değişiklikler, yönetim uygulamaları, performans ölçümü , yönetim kurulu ve çalışanlar ile ilişkiler, gelirdeki volatilitenin azalması, karlılığın arttırılması, riske göre ayarlanmış fiyatlama gibi iç etkenlerden oluşmaktadır. Dış ve iç etkenler birlikte, riskleri belirleme, anlama ve geçmişe oranla risklere karşı daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde cevap verme ihtiyacını ortaya çıkartmaktadır. 44 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo:1 Kurumsal Risk Yönetimi Kapsamında Yer Alan Riskler Finansal Riskler Operasyonel Riskler Stratejik Riskler Dış Çevre Riskleri • Kur Riski • Faiz Oranı Riski • Menkul Kıymet Riski • Likidite Riski • Kredi Riski • İş Süreçleri • Bilgi İşlem • Bütünlük • İş Raporlama • Yetkilendirme • İnsan Kaynaklar • Dış Çevre Analizi • Yatırım Analizi • Organizasyonel Yapı • Stratejik Ölçümler • Stratejik Planlama • Ürün Çevrimi • Bütçe Planlama • Yasal • Siyasi • Müşteriler • Düzenleyici Otorite • Sektör • Teknolojik Değişimler • Sermaye Erişebilirliği • Rakipler Kurumsal risk yönetiminin önemli unsurları arasında; ortak risk tanımı yapılması, riske göre ayarlanmış getiri hesaplamaları, riske dayalı performans yönetimi yapılması, risk portföyünün oluşturulması ve yönetilmesi, risk yönetim maliyetlerinin optimizasyonu ve sonuçta kurum değerinin korunarak geliştirilmesi yer almaktadır. Kurumsal risk yönetiminin bir şirkete sağladığı faydalar; sürdürülebilir karlılık ve büyümenin sağlanması, gelir dalgalanmalarının minimize edilmesi, risk kararlarının daha sağlıklı alınması, stratejilerin ve alınan risklerin uyumlu olması, fırsatların ve tehditlerin daha iyi belirlenmesi, rekabet gücünün arttırılması, etkili kaynak kullanımı, yasa ve düzenlemelere uyum, itibar ve güvenin korunması, kurumsal yönetim kalitesinin sürekliliği ve şirket değerinin yükselmesidir.(Pricewaterhouse Coopers , 2007) Kurumsal risk yönetiminin işletmelere kattığı en önemli katma değerler ; risk yönetimi ile risk iştahı ile risk stratejileri arasında bağlantı kurulmasının sağlanması, büyüme-risk ve getiri arasında ilişki kurulmasının sağlanması, risklere yönelik alınan kararların geliştirilmesi, operasyonel kayıpların minimize edilmesinin sağlanması, şirketler arası risklerin belirlenmesi ve yönetilmesinin sağlanması, birden fazla riske karşı bütünleşik önlemlerin alınmasının sağlanması, fırsatların izlenerek sermayenin daha rasyonel kullanılmasında şirketlere daha geniş imkan sağlanmasıdır.(Özsoy, 2012) Kurumsal risk yönetimi ile şirketler düşük sermaye maliyeti ile şirket performansını arttırma imkanına kavuşarak şirket değerini ve finansman kaynaklarını artması ile şirketin likiditesinin yükselmesi ve krizlerden etkilenme derecesini azalması, sermaye piyasalarından daha etkin bir şekilde yararlanılması imkanlarını da elde etmektedirler. KURUMSAL RİSK YÖNETİM SÜRECİ ERM Ortamının Oluşturulması; Kurum içerisinde etkin bir risk yönetiminin kurulabilmesi için öncelikle risk yönetim stratejisinin belirlenmiş ve çalışma ortamının bu stratejiye uygun olarak düzenlenmiş olması gerekir. Risk yönetim stratejisi; kurumun risk yönetim anlayışını, temel prensiplerini, genel risk alma isteğini ve profilini, temel görev ve sorumlulukları gibi konulara açıklık getirmelidir 45 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo:2 ERM Süreci ERM ortamının oluşturulmasında; dış ve iç unsurların belirlenmesi, ERM çerçevesinin oluşturulması ve risk alma isteğinin belirlenmesi gereklidir. Risklerin değerlendirilmesinde ise etkin bir ERM sistemi için iyi yapılandırılmış, kapsamlı ve sistematik bir risk belirleme süreci oldukça önemlidir. Şirketler hangi risklerle karşı karşıya olduklarını belirlerken genel çerçeve olarak İş Riskleri Modeli’nden yararlanmalıdır. Risk yönetim sürecinde öncelikle risklerin belirlenmesi gereklidir. Her şirket, organizasyon içinde yer alan iş kollarını, şubelerini iştiraklerini, ürün ve hizmet sunduğu pazarlarını, tedarik zincirini, paydaşlarının beklentilerini, stratejik hedeflerini, yeni ürün ve hizmetlerini etkileyebilecek tüm riskleri belirlemelidir. Kazanç potansiyeli büyüdükçe riskler de büyür. Şirketlerin karşı karşıya kaldıkları riskler birbirinden farklıdır. Bu riskler, şirketlerin faaliyet alanları, bulundukları ülke ve sektör, müşteri profilleri, tedarik zinciri, çalışanları, şirketin iş modeli, teknoloji kullanma yoğunluğu, kullanılan teknolojinin türü, rekabet yapısı gibi birçok faktöre göre değişmektedir. Şirketlerin faaliyetleri ile ilgili olarak tanımlayabilecekleri risklere ülke riski, kredi riski, karşı taraf riski, faiz oranı riski, fiyat riski, kur riski, likidite riski, makro ekonomik riskler, teknoloji riskler, sözleşme riski, proje riski, mevzuat riski, operasyonel riskler, doğal felaketler olarak 46 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 sıralanabilir. Şirketler karşı karşıya kaldıkları temel ve büyük (önemli) riskleri belirleyerek bu risklerin yönetilmesine odaklanmalıdırlar. Bu risklerin belirlenmesini kolaylaştırmak amacıyla Etki-Olasılık Matrisler kullanılmaktadır. (Özsoy, 2012) Tablo:3 Etki Olasılık Matrisleri Etki-Olasılık Matrisi Riskin Olasılığı Düşük Orta Yüksek Riskin Etkisi Düşük Küçük Risk Küçük Risk Küçük veya Orta Risk Riskin Etkisi Orta Orta Risk Orta veya Büyük Risk Büyük Risk Riskin Etkisi Büyük Büyük Risk Büyük Risk Büyük Risk Matrise yerleştirilen risklerden orta ve büyük olanlar risk yönetimi kapsamına alınmalıdır. Düşük Olasılık-Küçük Etki kategorisinde değerlendirilen risklerin şirket tarafından taşınmasına karar verilebilir. Şirket, Yüksek Olasılık-Büyük Etki kategorisinde değerlendirilen risklerden kaçınabileceği gibi, bu riskleri yönetmek için yönetim çabası harcamaya da karar verebilir. Düşük Olasılık-Büyük Etki kategorisinde yer alan riskler için transfer etmek önemlidir. Risk yönetimi birimi tarafından belirlenen risklerin, bu risklere ilişkin tolerans aralıklarının ve şirketin ana stratejileri ile uyumlu risk iştahının belirlenerek Yönetim Kurulu tarafından onaylanması ve tüm çalışanlara duyurulması ve bu konuda ilgili çalışanların eğitimlere tabi tutulması şirkette risk kültürünün oluşturulması ve yerleştirilmesi açısından önemli aşamalardır. Risklerin analiz edilmesi ve ölçülmesi sürecinde tanımlanan risklerin uygun yöntemler ile ölçülerek risklere olasılıkların atanması gereklidir. Riskler zamanında ve tam olarak ölçülebilmelidir. Bazı riskler kantitatif yöntemler ile ölçülebilmekte ve sayısallaştırılabilmekte iken bazı risklerin ölçümünde kalitatif yöntemler kullanılmaktadır. Şirketler tarafından kullanılabilecek risk ölçüm araçları duyarlılık analizleri, Monte Carlo simülasyonu, regresyon, riske maruz değer, riske maruz sermaye, riske maruz kazanç, riske maruz nakit akışı olarak belirlenebilir. Risklerin önceliklendirilmesi, risk analizleri sonucunda belirlenen risklerden hangilerinin öncelikli olarak iyileştirilmesi gerektiğine karar verilmesi sürecidir. Belirlenen risk önem derecesinin, risk kriterleri ve risk alma iştahları ile karşılaştırılması ve önem sırasına koyulması gereklidir. Risk yönetim stratejileri, risk yönetim aksiyonları için alternatiflerin belirlenmesi, alternatiflerden en uygun olanına karar verilmesi, uygulama planlarının hazırlanması ve uygulanmasını kapsamaktadır. Risk yönetim stratejileri; riskten kaçınma, riskin olasılığının azaltılması, riskin etkilerinin azaltılması, riskin transfer edilmesi ve riskin kabul edilmesi olarak sınıflandırılabilirler. 47 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Risklerin izlenmesi, risk yönetimi birimi, şirketin taşıdığı ve karşı karşıya bulunduğu risklerin gelişimini, bu risklerin kontrol edilmesine yönelik olarak alınan önlemlerin sonuçlarını düzenli bir şekilde izlemeli, değerlendirmeli ve yönetim kuruluna raporlamalıdır. YTTK’nda bu raporlamanın iki ayda bir yapılması zorunluluğu getirilmektedir. Şirketler, maruz kaldıkları riskleri tanımlayacak, ölçecek, risk profilindeki önemli değişimleri kavrayacak ve gelişmelerin zamanında raporlanmasına imkân tanıyacak yönetim bilgi sistemlerini kurmalı ve bu sistemin güvenilir bir şekilde işlemesini temin edecek önlemleri almalıdırlar. Ayrıca tüm şirketlerde kurumsal anlamda risk yönetimini gerçekleştirecek bir organizasyonel yapının bulunması da gerekmektedir. Tablo: 4 Risk Yönetimi Organizasyonel Yapılanma YÖNETİM KURULU RİSK KOMİTESİ CEO İÇ DENETİM CRO-RİSK YÖNETİCİSİ RİSK YÖNETİM BİRİMLERİ KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ FAYDA MALİYET ANALİZİ Şekil :1 Risk Oluşum Süreci Yüksek Riski azaltma çalışmaları Risk seyiyesi Durum değerlendirmesi Ekonomik olmayan çalışmalar Düşük Riski azaltma maliyeti 48 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kurumsal risk yönetimini tüm riskleri yönetmek için oluşturulmaya çalışıldığında ekonomik olmayan bir yapı oluşmaktadır. Risk yönetimi yapısına geçişten önce istenen yapı faydası ve getirdiği maliyet değerlendirilmelidir. Bu kapsamda kurumsal yönetim oluşum sürecinde seviyeler kapsamında maddi kayıpların önlenmesi, karlılığın sağlanması ve şirkete, ortaklara artı değerler katılması süreçleri önem taşımaktadır. Risklerin karlılık ile bağlantılarının belirlenmesi ve karlılığı arttırıcı önlemlerin alınmaya başlanması şirketlerin performansları üzerinde çok etkilidir. Kurumsal risk yönetimini seviyeler halinde incelediğimiz zaman birinci seviyenin kalitatif risk analizleri yardımı ile maddi kayıpların azaltılmaya çalışıldığı bir süreç olduğu görülmektedir. Risk ile ilgili raporlamaların ön plana çıktığı seviyede ise birimler bazında risk yönetimi yapılarak maddi kayıpların önlenmesinin yanı sıra karlılığın sağlanması çalışmaları da önem kazanmaktadır. Risk yönetiminde verimlilik sağlanılmaya çalışılan ve risk süreçlerinin iş süreçleri kapsamında değerlendirildiği üçüncü seviye ise ortaklara değer yaratılması çalışmaları da başlamış olmaktadır. Son seviye ise maddi kayıpların önlenmesi, karlılığın sağlanması ve ortaklara değer katılması hedefleri ile kurumsal risk yönetimi kapsamında risk analiz modellerinin kullanıldığı, şirketin sermaye ve kaynak dağılımının dikkate alındığı risk dağılımı ve getirilerin yatırımcı, borç ve sigorta piyasalarına göre belirlendiği bir seviyedir. 49 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo: 5 Kurumsal Risk Yönetiminde Seviyeler MADDİ KAYIPLARIN ÖNLENMESİ KARLILIĞIN SAĞLANMASI ORTAKLARA DEĞER YARATILMASI SEVİYE I SEVİYE II SEVİYE III SEVİYE IV • İç kontrollere uygunluğun sağlanması • Kayıpların önlenmesi • Kalitatif risk analizi çalışmaları • Yasalara uygunluk • Birim bazında ve birime özel alanlarda risk yönetimi faaliyetleri • Farklı risk yönetimi süreçleri • Kurum geneline yönelik yaklaşımlar • Taktiksel risk yönetim uygulamaları • Yarı kalitatif risk modelleri • Olay bazlı bilgi edinme • Risk sorumluluğu • Kurum genelinde yaklaşım •Risk unsurlarının portföye olan etkileri •Risk yönetiminde verimlilik •Performansa dayalı odaklanma •Esneklik •Risk yönetimini sahiplenme •Risk süreçlerinin iş süreçlerine dahil edilmesi •Kalitatif/kantitatif risk analiz modellerinin hissedarlara değer yaratan unsurlarla bağlantısının sağlanması •Risk ile ilgili iletişim temellerinin oluşturulması • Risk yönetiminin şirket yönetim süreçlerine dahil edilmesi • Risk analizi • Senaryo ve risk analizinin strateji ve planlamaya dahil edilmesi • Sermaye-kaynak dağılımı- büyüme ve getirilere odaklı risk analizi modelleri • Risk kültürünün desteklenmesi • Risk, risk dağılımı ve getiri tercihlerinin oluşturulması • Risk iştahı ve toleranslarının risk stratejilerine uygunluğu GENEL DEĞERLENDİRME Türk Ticaret Kanunu ile payları borsada işlem gören şirketlere ve denetçilerin gerekli görmesi halinde diğer şirketlere risk komitesi ve risk yönetimi sistemleri kurma zorunluluğu getirilmiştir. Etkin bir risk yönetiminin sağlanabilmesi ise şirketlerde kurumsal yönetimin de tam ve eksiksiz olarak uygulanabilmesi gereklidir. Risk yönetimi sistemi, şirketlerin karşı karşıya kaldığı tüm riskleri ortadan kaldırmayı, yöneticilerin veya personelin risk alma inisiyatiflerini yok etmeyi ya da azaltmayı amaçlamaz. Şirketin sağlıklı ve sürdürülebilir büyümesini desteklemek amacıyla hesaplanmış ve şirketin risk iştahı ile uyumlu riskleri almayı amaçlar. Risk yönetimi ile şirketlerin gelecekte belirsizlik yaratacak olası olaylar ile etkin bir şekilde ilgilenmesine ve olayların sonuçlarının olumsuz olma olasılığını azaltacak, olumlu olma olasılığını artıracak yönde gelişmesine yardımcı olarak değer yaratma süreçleri yaratılmaya çalışılır. 50 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Hisse senedi borsada işlem gören veya görmeyen tüm şirketlerin, rekabet güçlerini korumak, geliştirmek, kurumsal yapılarını güçlendirmek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlayabilmek için etkin risk yönetimi sistemi kurmaları gerekmektedir. Kurumsal risk yönetimi ile şirketler kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanacaklar, raporlama düzenlerinin iyileşmesinin sonucunda denetim raporları ve dereceleri daha yüksek kalitede olacak ve yasal tüm düzenlemelere uyum sağlayacaklardır. Risk algısının genele yayılması ile kaynakların kullanımında sağlanacak olan etkinlikler ise şirketlerin maliyetlerine yansıyacak ve sonuçlar fiyatlama sistemlerinin de daha gerçekçi olması kar/zarar üzerinde etkili olacaktır. Risk karşısında bulundurulması gereken sermayenin sağlanması ise şirketlerin özellikle sürdürülebilir bir büyümeyi devam ettirmeleri açısından önem taşımaktadır. Yeni Türk Ticaret Kanunu ve izleyen süreçlerde yapılan diğer düzenlemeler kapsamında şirketlerin kurumsal yönetim ve kurumsal risk yönetim süreçlerini tamamlama çalışmaları ise finans sektörü ve reel sektör açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle finans sektörü açısından incelendiği zaman kurumsal risk yönetiminin riske ayarlı sermaye, sermaye yeterliliği, riske ayarlı fiyatlama konularında yarattığı etkiler sektörel bazda disiplin sağlanması ve büyüme açısından da büyük önem taşımaktadır. KAYNAKÇA Coso Enterprise Risk Management İntegroted Framework 2004 Deloitte Kurumsal Yönetim Serisi: Nedir Bu Kurumsal Yönetim 2007 Özsoy, MT. Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Şirketlerde Kurumsal Risk Yönetimi Mali Çözüm Dergisi Mart-Nisan 2012 Pricewaterhouse Coopers, Kurumsal Risk Yönetimi Temel Kavramlar ve Uygulamalar Aralık 2007 Pricewaterhouse Coopers,Her Yönüyle Kurumsal Risk Yönetimi 2006 Resmi Gazete, 30/12/2011 28158 Sayılı SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine Ve Uygulanmasına İlişkin Seri IV No:56 Tebliğ Resmi Gazete, 30.06.2012 28339 Sayılı 6335 sayılı Turk Ticaret Kanunu İle Turk Ticaret Kanununun Yururluğu ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“6335 sayılı Yeni TTK Değişiklik Kanunu”) Resmi Gazete, 3 Ocak 2014 28871 Sayılı II-17.1sayılı “Kurumsal Yönetim Tebliği” Şenol, C . Kurumsal Yönetim Gümrük Dünyası Dergisi Sayı:46 Yılı: 2007 TÜSİAD-Kurumsal Risk Yönetimi Şubat 2008-02/452 51 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 FAİZSİZ FİNANS ARACI OLARAK SUKUK: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DEKİ DURUMU SUKUK AS AN INTEREST FREE OF FINANCIAL INSTRUMENT: SITUATION IN THE WORLD AND TURKEY Fatma TEMELLİ* *Yrd. Doç. Dr., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü, Ağrı, Türkiye, [email protected] Özet Günümüzde, inançları gereği faizli yatırım araçlarına fonlarını yatırmayan yatırımcıları ekonomiye kazandırmak veya yatırımcılar açısından portföy çeşitliliği kazandırmak için, dünya sermaye piyasalarında faizsiz finansal araçlar yaygınlaşmaya başlamıştır. Faizsiz finansal araçlar içinde en rağbet göreni de sukuk olmuştur. Sukuk; orta veya uzun vadeli, sabit veya değişken getiri sağlayan faizsiz sermaye piyasası aracı olup, İslami finansman yöntemlerine göre ihraç edilmektedir. Sukuk; son yıllarda gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde, mevcut sermaye piyasası yatırım araçları içinde önemli bir yer edinmiştir. Başta Malezya olmak üzere nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de de yapılan düzenlemeler ile sukuk ihracına izin verilmiştir. Bu çalışmada, faizsiz finans aracı olan sukuk enstrümanının tanımı, özellikleri, türleri, Dünyada ve Türkiye’deki gelişimi, uygulanabilirliği ve genel durumu ele alınmıştır. Çalışmada literatür taraması yapılmış ve yürürlükteki mevzuat, Dünya ve Türkiye’deki sukuk raporları ve istatistikleri gözden geçirilerek değerlendirmeler yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sukuk, Kira Sertifikası, Faizsiz Bono, Faizsiz Finans, İslami Finans. Jel Kodları: G15, G20, G21, M20, M40. Abstract Nowadays, interest-free financial instruments in world capital markets have become widespread in order to provide investors who do not invest their funds in interest-bearing investment vehicles due to their beliefs or to provide portfolio diversification in terms of investors. Among the interest-free financial instruments, the most sought after was the sukuk. Sukuk; Medium or long-term, fixed or variable-yielding interest-free capital market instrument and is exported according to Islamic financing methods. Sukuk; Has gained an important place in the capital markets investment instruments in developed and developing countries in recent years. The majority of the population, mainly Malaysia, is widely used in Muslim countries. Regulations made in Turkey also allowed the export of sukuk. In this study, the definition, characteristics, types, development, applicability and general situation of the sukuk instrument, which is an interest-free financial instrument, are discussed in the world and in Turkey. In the study, the literature was searched and the current legislation, sukuk reports in the World and Turkey, and statistics were evaluated in a glance. Key Words: Sukuk, Rent Certificate, Interest Free Bills, Interest Free Finance, Islamic Finance. Jel Codes: G15, G20, G21, M20, M40. GİRİŞ İslami finans; çeşitli dini ve ekonomik nedenlerden dolayı ortaya çıkmış ve faiz, ticari işlemlerde yüksek oranda belirsizlik içeren faaliyetler, kumar ve haram kılınmış ürün ve 52 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 hizmetlerin üretim ve satışı ile gayri ahlaki davranışların yasaklanması üzerine bina edilmiştir. Faizin yasak olduğu İslam dünyasında, menkul kıymetleştirme, faizsiz İslami yatırım araçları piyasasının temelini oluşturmuştur (Tok, 2009: II). Dünya ekonomisinin hızla gelişmesiyle birlikte, son yıllarda finans piyasalarında faizsiz yatırım araçlarına olan rağbet artmaya başlamıştır. Finansal piyasalar artan bu ilgiye karşılık, yeni finansal ürünler piyasaya sunmuşlardır. Faizsiz finansal ürünler, faizle işlem gören finansal piyasalardan veya faizli finansal araçlardan inançları gereği uzak durmak isteyen yatırımcıların piyasaya girmesi için önemli bir adım ve önemli bir seçenek olmuştur. Faizsiz finansal araçlar, portföy çeşitliliği sağlamak ve faize dayalı geleneksel finansal pazarlardan uzak duran yatırımcıları cezbetmek amacıyla yapılandırılmış araçlardır. Finans piyasalarında faizsiz finansal araçlar içerisinde en yaygın olarak “sukuk” kullanılmaktadır. Uluslararası uygulamada bu menkul kıymet türü “İslami bono” olarak bilinmekte, Türk Hukuku’nda ise “kira sertifikası” olarak ifade edilmektedir (Sarıkatipoğlu vd., 2015: 175). Sukuk, temel olarak varlık finansmanı için çıkarılmakta olup, sukuk ihracı ile elde edilen fonla alınan varlık/yapılan yatırımdan elde edilecek gelirin, sukuk sahiplerine belli dönemlerde ödenmesi esasına dayanmaktadır. İlk olarak Malezya hükümeti tarafından, İslami bankaların varlık yönetimini kolaylaştırmak amacıyla 2002 yılında ihraç edilmiş, devamında bu tür ihraçlar diğer İslam ülkelerinde ve Müslüman olmayan ülkelerde de yapılmaya başlanmıştır. Devletler veya özel şirketler tarafından ihraç edilen sukuklar, İslami finans sisteminde hızla gelişen yatırım araçları arasında olmuştur (Tok, 2009: II). Geleneksel bonolardan ve tahvillerden farklı olarak sukuk, yatırımcısına sukuka konu olan varlığa sahip olma ve ondan yararlanma hakkı sağlamayan bir finansman aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, faizsiz finans aracı olan sukuk enstrümanının tanımı, özellikleri, türleri, Dünyada ve Türkiye’deki gelişimi, uygulanabilirliği ve genel durumu ele alınmıştır. Çalışmada literatür taraması yapılmış ve yürürlükteki mevzuat, Dünya ve Türkiye’deki sukuk raporları ve istatistikleri gözden geçirilerek değerlendirmeler yapılmıştır. Bu yönüyle bu çalışma, literatüre ve konuyla ilgili olarak yapılacak benzer çalışmalara katkı sağlayacaktır. 1. SUKUK KAVRAMI Sukuk Arapça’da "Sak" kökünden gelmektedir. “Sak” ise Arapçada sertifika veya vesika anlamını taşımaktadır. Arapça’da bono ve tahviller için "senet" kelimesi kullanılırken, İslami tahvil olarak isimlendirilen saklar için ise sak kelimesinin çoğulu olan “sukuk” kelimesi kullanılmaktadır (Khan, 2003: 129). Sukuk, literatürde İslami tahvil, faizsiz bono, İslami finansal sertifika, İslami varlığa dayalı menkul kıymet gibi isimlerle de anılmaktadır (Söyler, 2014: 19). Sukuk; bir mal, hizmet, menfaat, belirli bir proje ve/veya yatırımın varlığı üzerinde eşit değerdeki hisseleri temsil eden mali vesikalardır (Durmuş, 2010: 143). Bir uluslararası teşkilat olan İslam Konferansı Örgütü’nün İslam Hukuku Akademisine göre; ‘… bir senet veya tahville temsil eden ve bu senet veya tahvilin piyasa fiyatından satılmasına imkân verecek yapıda olan, çoğunluğu fiziki varlık ve finansal haklardan, azınlığı ise nakit ve kişilerarası borçlardan oluşan varlık topluluğuna’ sukuk denir (IIFM, 2010: 4). 53 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İslami Finans Kurumları Muhasebe ve Denetim Organizasyonu (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions – AAOIFI) tarafından yapılan sukuk tanımlaması; “ … gerçek varlıklar (maddi duran varlıklar, bir hak veya hizmet) üzerindeki ortak haklar ve payların temsil edildiği ya da bir projede ya da özel bir yatırım faaliyetinde ortaklık hakkı veren, elde edilen tutarların önceden planlanan şekilde yatırım yapıldığı eşit değerleri temsil eden sertifika” şeklindedir (AAOIFI, 2010: 1). Geleneksel borçlanma aracı olan tahvillerin, İslami prensiplere uygun olarak yeniden yapılandırılması sonucunda sukuk ortaya çıkmıştır. Sukuk, İslam dinine göre haram olan faiz kazancı yerine yatırımcısına helal kazanç sunan menkul kıymetlerdir (Derigs ve Marzban, 2008: 286). En basit haliyle sukuk, bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil, aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku geleneksel tahvillerden farklı kılmaktadır. Geleneksel tahviller faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde mülkiyet hakkından oluşmaktadır. Sukuk, yatırımcısına faiz yerine finanse edildiği varlıktan elde edilen gelir/kârdan pay verdiği için, geleneksel tahvillerle karşılaştırılarak değerlendirilmektedir. Tahvil, borca dayalı sertifika; sukuk ise varlığa dayalı sertifika olarak nitelendirilebilir (Tok, 2009: 13). İslami finansman yöntemlerine dayanılarak ihraç edilen sukuk; orta veya uzun vadeli, sabit veya değişken getiri sağlayan faizsiz sermaye piyasası aracıdır. Sukuk, bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak, sadece nakit akışı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır (Sevil, 2013: 128). Sukuk likidite yönetimi için önemli bir araçtır. Sukukta bir yatırımcı, faiz değil de sahiplik temelli kâr payı almaktadır (Ayub, 2007: 192). Sukukta temel olarak üç taraf bulunmaktadır. Bunlar (Sevil, 2013:129): 1. Dayanak varlığın sahibi olan kuruluş; Yükümlü (kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel ve kamu sektöründe faaliyet gösteren varlık sahipleri vs.), 2. Özel Amaçlı Kurum, SPE (sukuk ihracını gerçekleştiren ve yükümlü ile sukuk alıcıları arasında eşgüdümü sağlayan şirket) ve 3. Sukuk sahipleri (ihraçtan sukuk sertifikası alan yatırımcılar). Sukuk ihracının amacı, toplanan fonlar ile sahip olunan paya göre yeni bir projeye başlamak, mevcut bir projeyi geliştirmek veya toplanan fonları ticari bir faaliyetin finansmanı için kullanmaktır. Sukuk sisteminde yatırımcının veya Sukuk sahibinin elde edeceği getiri; bir ticari faaliyetten, belirli bir varlığın mülkiyetinden ya da bir iş ortaklığından elde edilecek gelir üzerindeki hak sahipliğinden kaynaklanmaktadır (http://www.tkbb.org.tr, 2017: Ernst & Young, 2012). 2. SUKUKUN ÖZELLİKLERİ Sukuk, yapısı ve şekli itibariyle ve dayandığı prensipler bakımından kendine has bazı özellikler taşımaktadır (Aslan, 2012: 56): - Faiz, prensip gereği yasak olduğundan sukuk getirileri faizli olmak yerine, kira geliri veya kâr payı şeklindedir. - Sukuk likit bir finansal araçtır. Türüne göre ikincil piyasalarda da işlem görebilmektedir. - Sukuk işlemlerinde, İslami finansman prensipleri gereği yüksek belirsizlik içeren işlemlerden uzak durulmaktadır. 54 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 - Sukuk, sahibinin hak ve yükümlülüklerini belirten senetler olup, nama veya hamiline düzenlenerek ihraç edilebilmektedir. - Sukuk, İslam hukuku esaslarına göre düzenlenmektedir. İkincil piyasada işlem görmesi de bu kurallar dahilinde söz konusu olmaktadır. - Sukuk yatırımcıları kâra, sukuk ihracında belirtilen paylaşma oranına göre, zarara ise ortaklık payına göre katılmaktadır. - Sukuk, dayanak varlık olan mal, hizmet veya menfaat üzerinde müşterek mülkiyet payını temsil etmektedir. 3. SUKUK TÜRLERİ İslami Finans Kurumları Muhasebe ve Denetim Organizasyonu’nun (AAOIFI) yaptığı sınıflandırmaya göre 14 çeşit sukuk vardır. Bunlar; Mudaraba, Muşaraka, İcara, Selem, İstisna, Murabaha, Wakala, Mowsufa Bithima, Manfaa İcara, Manfaa İcara Mowsufa Bithima, Milkiyat Alkhadamat, Muzraa, Musaqa ve Muqarasa’dır. Fakat bu sukukların tamamı uygulama alanı bulmamaktadır (Alpaslan, 2014: 18). En çok tercih edilen sukuk çeşitleri aşağıdaki şekilde açıklanmıştır: Mudaraba Sukuk: Mudaraba; kelime anlamı olarak bir tarafın emek, diğer tarafın sermaye koyarak oluşturulan ortaklıktır (Şekerci, 1981: 248). Bir tarafın emek, bilgi ve tecrübe, diğer tarafın (faizsiz banka) ise sermayesini ortaya koyarak yürüttükleri bir faaliyet türüdür (Akgüç, 1992: 143). Mudaraba sukuk, projelere fon sağlamak amacıyla özel amaçlı kuruluş aracılığıyla ihraç edilen ortaklık hakkına dayalı sukuktur (United Kingdom Debt Management Office, 2007: 18). Mudaraba sukuk, bir bankanın girişimciye sağlayacağı finansman desteğine fon bulabilmek için, sertifika çıkarma yoluna gitmesi durumunda çıkarılan sertifikalara verilen isimdir. Buna göre, mudaraba banka ile girişimci arasında yapılan bir kâr ortaklığı anlaşmasıdır. Sertifikaların satışı sonunda, sağlanan fonun girişimciye aktarılması karşılığında da banka, girişimcinin yürüttüğü profesyonel faaliyetten kaynaklanan kâra önceden anlaşılan oranlar üzerinden ortaklık hakkı elde etmektedir (Yılmaz, 2014: 88). Muşaraka Sukuk: Muşaraka; iki ya da daha fazla kişinin ticaret yapmak ve buradan elde edilecek kârı paylaşmak için kurdukları adi bir ortaklık türüdür (Yanpar, 2014: 145). Muşaraka, esasında hem sermaye hem de ortaklığı öngörmektedir. Sermaye sahipleri bu şekilde bir işletmeye sermaye aktarmakta, işletmenin kâr ve zararına ortak olmaktadır. Mudaraba, emeksermaye arasında kurulan ortaklık ilişkisi iken, müşaraka sermaye-sermaye arasında kurulan bir ilişkidir (Özgür, 2007: 60). Muşaraka sukukları; yeni bir projenin kurulmasına, geliştirilmesine ya da ortaklıkla oluşturulan bir faaliyete kaynak sağlamak amacıyla eşit değerde ihraç edilmiş sertifikalardır. Sertifika sahipleri hisseleri oranında projeye ya da faaliyete sahiptir (IIFM, 2010: 8). Murabaha Sukuk: Murabaha, İslam Ticaret Hukukunda “güven esasına dayalı alışveriş sözleşmeleri” arasında yer almaktadır (KuveytTürk Ders Notları, 2015:23). Murabaha, İslâm hukukunda fiyatı “maliyet + kâr marjı” formülüyle hesaplayan bir spot satış sözleşmesidir (Serpam, 2013: 5). İcara Sukuk: Sukuk sahibine, kiradaki bir gerçek varlığın mülkiyet veya kullanma, yararlanma hakkını veren sertifikalardır. Mülkiyet hakkı; kira getirisi ve kiracı hakları etkilenmeyecek şekilde elden çıkarılabilir (Ayub, 2007: 401). 55 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Selem Sukuk: Selem, ödemenin sözleşme sırasında peşin yapıldığı, ancak satın alınan varlığın teslimatının ileri bir tarihe ertelendiği alım-satım işlemidir (Akbulut ve Özgüç, 2004: 74). Selem sukuk sözleşmesine göre, bir satıcı belirli bir malı ileride belirlenen bir tarihte teslim edeceğini taahhüt etmekte ve bedelini peşin olarak almaktadır (Yılmaz, 2014: 91). Selem sukuk, işleme konu olan selem bazlı malın alımı için fon toplamak amacıyla çıkarılmış sertifikalardır (Türker, 2010: 9). İstisna Sukuk: İstisna, üreticinin özellikleri müşteri tarafından belirlenmiş bir ürünü, saptanmış fiyata imal etmesini taahhüt ettiği bir sözleşmedir (Özsoy, 2012: 186). Alt yapı yatırımlarına endeksli olarak çıkarılan bir sukuk türüdür. İstisna sukuk, sertifika sahibinin, sahip olduğu ürünlerin imalatı için gerekli fonları sağlamak amacıyla ihraç ettiği eşit değerli sertifikalardır (Söyler, 2014: 40). Yukarıda da belirtildiği üzere; günümüzde kullanım alanı en yaygın olan olan sukuk türleri; mudaraba sukuk, muşaraka sukuk, murabaha sukuk, icara sukuk, selem sukuk ve istisna sukuk iken, sukuka olan rağbetin artmasıyla birlikte, ilerleyen zamanlarda veya dönemlerde farklı sukuk türleri ortaya çıkacak ve piyasalarda yerini alacaktır. 4. DÜNYADA SUKUK Dünyada büyük ölçekli sukuk ihraçları ilk olarak 2000’li yılların başlarında Malezya hükümetinde ortaya çıkmıştır. Günümüzde de İslami finans sisteminin gelişmesinde ve sukuk ihraçlarında Malezya öncü bir rol oynamaktadır. Malezya’da bu sistemin ilerlemesinde devlet desteği ön planda olmuştur (Güngören, 2013: 114). Malezya, sukuk ihraçlarının önemli kısmını körfez ülkelerine gerçekleştirmektedir. Malezya’nın Dünya’da yükselen ekonomiler arasına girmesinde, sukuk ihracıyla körfez ülkelerinden sağladığı kaynakları yatırımlara kanalize etmesinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Malezya, bu noktaya gelirken sukuklara yönelik güçlü bir kurumsal ve mevzuat altyapısı oluşturmuştur (Söyler, 2014: 46). İkincil piyasada işlem gören ilk sukuk ise, 2000 yılında Bahreyn'de görülmüştür. Müteakiben Malezya, diğer İslam ülkeleri ve Müslüman olmayan ülkelerde de ihraçlar devam etmiştir (Güngören, 2011: 99). Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial Market-IIFM) verilerine göre; uluslararası sukuk işlemleri ayda 100-200 milyon ABD Doları civarında gerçekleşmektedir. Geleneksel tahvillerle karşılaştırıldığında ihraç miktarı halen oldukça az olup, esas olarak devlet (Bahreyn, Malezya, Katar ve Pakistan), özel sektör, uluslararası şirketler ve az da olsa İslami bankalar tarafından çıkarılmıştır. İslami Finans ürünleri geniş bir coğrafyaya yayılmış olup, Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunun Körfez bölgesi dışında yaşaması bu finansal rejimin Körfezle kısıtlı olmadığını göstermiştir (Yardımcıoğlu vd., 2014a: 165-166). Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial Market-IIFM) verilerine göre, sukuk ihraçlarında genellikle özel sektör tahvilleri büyük bir paya sahiptir. 2007 yılında ihraç edilen sukuk hacminin % 81'i şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir (Güngören, 2011: 99). 2003 yılından itibaren sukuk dünyada daha tanınır hale gelmiş ve sukuk ihraçlarında önemli bir artış yaşanmıştır. Uluslararası İslami Finans Piyasası (International Islamic Financial MarketIIFM) verilerine göre aşağıdaki Grafik 1’de 2001-2013 yılları arası sukuk ihraçlarının artarak devam ettiği görülmektedir. 56 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Grafik 1: Yıllara Göre Sukuk İhraçları (2001-2013 Ocak Dönemi) Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IFM Sukuk Report, 2013: 10. Grafik 1’de de görüldüğü üzere sukuk ihraçları yıllar itibariyle genel olarak artarak devam etmiş, bu artış özellikle 2012 yılında daha fazla olmuştur. Tablo 1’de toplam uluslararası sukuk ihraçlarının bölgelere göre dağılımı (2001 Ocak-2015 Aralık Dönemi) görülmektedir. Tablo 1: Toplam Uluslararası Sukuk İhraçlarının Bölgesel Dağılımı (Ocak 2001- Aralık 2015) Asya ve Uzak Doğu İhraç sayısı Değer (ABD Milyon) Toplam payı (%) Malezya 53 30,165 20.27% Endonezya 11 8,003 5.38% Pakistan 2 1,600 1.08% Singapur 4 711 0.48% Hong Kong 4 2,196 1.48% Japonya 3 190 0.127% Çin 1 97 0.07% Toplam 78 42,961 28.87% Körfez Ülkeleri ve Orta Doğu Bahreyn İhraç sayısı Değeri Toplam payı (%) 99 7,860 5.28% Katar 11 9,685 6.51% Suudi Arabistan 39 23,218 15.60% B.A.E. 81 53,819 36.16% 57 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kuveyt 13 2,127 1.43% Toplam 243 96,709 64.98% Afrika İhraç Sayısı Değeri Toplam payı (%) Güney Afrika 1 500 0.34% Sudan 1 130 0.09% Toplam 2 630 0.42% Avrupa ve Diğer İhraç sayısı Değeri Toplam payı (%) Fransa 1 1 0.00% Almanya 1 55 0.04% Lüxemburg 3 280 0.19% Türkiye 17 5,716 3.84% ABD 5 1,367 0.92% İngiltere 8 1,028 0.69% Kazakistan 1 77 0.05% Toplam 36 8,524 5.73% Genel Toplam 359 148,824 100.00% Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 23-24. Tablo 1’de de görüldüğü üzere; Asya ve Uzak Doğu ülkeleri içerisinde uluslararası sukuk ihracında önde gelen ülke Malezya olmuştur. Körfez ve Orta Doğu ülkeleri içerisinde uluslararası sukuk ihracında ilk sırayı Birleşik Arap Emirlikleri almıştır. Avrupa ve Diğer ülkeler içerisinde ise uluslararası sukuk ihracında Türkiye ilk sırada yer almıştır. Tablo 2’de, yerli (yurtiçi) sukuk ihracının bölgesel olarak dağılımı (Ocak 2001-Aralık 2015 Dönemi) görülmektedir. Tablo 2: Bölgelere Göre Yerli (Yurtiçi) Sukuk İhracı (Ocak 2001-Aralık 2015) Asya ve Uzak Doğu İhraç sayısı Değer (ABD Milyon) Toplam payı (%) Bangladeş 4 37 0.01% Brunei Darussalam 122 7,961 1.29% Endonezya 189 20,409 3.30% Malezya 4,647 486,471 78.68% Maldivler 1 3 0.00% Pakistan 63 7,971 1.29% Singapur 12 788 0.13% Toplam 5,038 523,640 84.69% Körfez Ülkeleri ve Orta Doğu Bahreyn İhraç sayısı Değeri Toplam payı (%) 241 12,552 2.03% Ürdün 1 119 0.02% Kuveyt 1 332 0.05% 58 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Umman 2 777 0.13% Katar 10 13,665 2.21% Suudi Arabistan 49 36,246 5.86% Birleşik Arap Emirlikleri 14 8,251 1.33% Yemen 2 253 0.04% Toplam 320 72,194 11.68% Afrika İhraç Sayısı Değeri Toplam payı (%) Gambiya 210 136 0.02% Fildişi Sahili 1 215 0.03% Nijerya 2 133 0.02% Senegal 1 201 0.03% Sudan 26 16,180 2.62% Toplam 240 16,864 2.73% Avrupa ve Diğer İhraç sayısı Değeri Toplam payı (%) Almanya 1 123 0.02% Türkiye 56 5,454 0.88% Toplam 57 5,577 0.90% Genel Toplam 5,655 618,275 100.00% Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 26. Tablo 2’de de görüldüğü üzere; Asya ve Uzak Doğu ülkeleri içerisinde yerli sukuk ihracında önde gelen ülke Malezya olmuştur. Körfez ve Orta Doğu ülkeleri içerisinde yerli sukuk ihracında ilk sırayı Suudi Arabistan almıştır. Afrika ülkeleri içerisinde yerli sukuk ihracında ilk sırayı Sudan almıştır. Avrupa ve Diğer ülkeler içerisinde ise uluslararası yerli sukuk ihracında Türkiye ilk sırada yer almıştır. Tablo 3’de küresel sukuk ihraçlarının değer ve yüzdesel payları (Ocak 2001-Aralık 2015 Dönemi) gösterilmiştir. Tablo 3: Küresel Sukuk İhraçlarının Bölgesel Dağılımı (Ocak 2001- Aralık 2015) Bölge Değer Milyon) 566,602 Ülkeleri 168,903 Asya Körfez (GCC) Afrika Avrupa ABD Orta Asya ve Doğu Avrupa 17,494 12,657 1,367 77 (ABD Toplam Payı (%) 74% 22% 2% 2% 0.18% 0.01% Kaynak: http://www.iifm.net, 2017: IIFM Sukuk Report, 2016: 33. Tablo 3’de de görüldüğü üzere; Asya, küresel sukuk pazarında hakim oyuncu olmayı sürdürmektedir. Piyasanın başlangıcından bu yana bu bölge, küresel sukuk ihraçlarının 59 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 %74'ünü oluşturmaktadır. Körfez Ülkeleri (GCC), sukukun ikinci en büyük varış noktası olmasına rağmen, küresel sukuk ihracında %22'de, Asya'nın toplam pazar içindeki payından çok uzak kalmaktadır. Şekil 1, Dünyadaki sukuk ihraçlarının ülkelere göre dağılımını (2001-Ocak 2013 Dönemi) göstermektedir. Şekil 1: Toplam Global Sukuk İhraçları Ülke Dağılımı (2001- Ocak 2013) Kaynak: http://www.iifm.net, aktaran; Yardımcıoğlu vd., 2014: 166. Şekil 1’de de görüldüğü üzere; sukuk ihracında Malezya sukuk piyasasının %65 payla ana pazarını oluşturmaktadır. Malezya’nın ardından %9 payla Birleşik Arap Emirlikleri, %7 payla Suudi Arabistan, %4 payla Katar, % 3 payla Endonezya’nın sukuk piyasasında edindikleri yer görülmektedir. Türkiye’nin dünya sukuk ihraç piyasasında sahip olduğu pay %1’ dir. Diğer yandan, Sukuk sadece İslam dünyasında değil, uluslararası piyasalarda da global bir yatırım aracı olarak kullanılmaktadır. Grafik 2, 2006-2016 yılları itibariyle dünyadaki sukuk ihraçlarını göstermektedir. Grafik 2: Global Sukuk İhracı 60 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kaynak: http://www.mifc.com, 2017: Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace Global Sukuk Market, 2017: 1. Grafik 2’de de görüldüğü üzere; 2016'da küresel sukuk piyasası bir gerileme yaşamış, 2012'de zirveye ulaşmıştır. Global sukuk ihracı, 2015 yılına göre %13.2 oranında bir artış kaydetmiş ve 2016’da 74.8 milyar dolara ulaşmıştır. Global sukuk ihracının zirve yaptığı yıllardan ilk sırayı 2012 yılı, ikinci sırayı 2013 yılı, üçüncü sırayı 2014 yılı almıştır. Sadece İslam dünyasında değil, uluslararası piyasalarda da global bir yatırım aracı olarak kullanılmaya başlanan sukuk ihraçları, Lüksemburg Borsası'ndan sonra 20.7.2006 tarihinde ilk defa Londra Borsası'na da kote edilmiştir. Dow Jones Endeksi ve CitiGroup Mart 2006'da Dow Jones Citigroup Sukuk Indeks'ini hesaplamaya başlamış olup, İslam düzenlemeleri çerçevesinde ihraç edilen finansman sertifikası sukukların performansını ölçmek amacıyla kullanılmaktadır (Küçükçolak, 2008: 27). Tablo 4, 2016 yılında Dünyadaki en iyi sukuk piyasalarını göstermektedir. Tablo 4: 2016'daki En İyi Sukuk Piyasaları Malezya İhraç Miktarı ve Global Pazar payı 34.7 milyar dolar, 46.4% En İyi Sektörler 1. Finansal Hizmetler 2. Devlet (Kamu) 3. Enerji ve yardımcı tesisler 4.Ulaşım Körfez Ülkeleri (GCC) İhraç Miktarı ve Global Pazar payı 19.6 milyar dolar, 26.2% En İyi Sektörler 1. Finansal Hizmetler 2. Devlet (Kamu) 3. Petrol ve Gaz Endonezya Türkiye İhraç Miktarı ve Global Pazar payı 7.4 milyar dolar, 9.9% En İyi Sektörler 1. Devlet (Kamu) 2. Finansal Hizmetler 3. İmalat Sanayi İhraç Miktarı ve Global Pazar payı 4.1 milyar dolar, 5.5% En İyi Sektörler 1. Finansal Hizmetler 2. Devlet (Kamu) Kaynak: http://www.mifc.com, 2017: Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace, Global Sukuk Market, 2017: 1. Tablo 4’de de görüldüğü üzere; 2016 yılında Dünyada sukuk piyasalarının en iyi olduğu ülkelerin başında Malezya, ikinci sırada Körfez Ülkeleri, üçüncü sırada Endonezya ve dördüncü sırada Türkiye gelmektedir. Sukuk piyasalarının en gözde sektörü ise finansal hizmetler sektörü olmuştur. 2016 yılında çekirdek Faizsiz Bankacılık Varlıkları En Hızlı Büyüyen Ülkeler (%-Ortalama Büyüme Hızı, 2015’e kadar) pazarlarda Sukuk ihracı %26 oranında artış göstermiştir. Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyeleri; Malezya, Endonezya, Pakistan ve Türkiye’nin Sukuk ihracının, 2015 yılındaki 32 milyar ABD doları seviyesinden 2016 yılında 40 milyar ABD dolarına yükseldiği izlenmiştir. 2017 yılında yeni ihraççı ülkelerin piyasaya girmesi ve hacimlerin artmasıyla bu ivmenin süreceği öngörülmüştür. Sukuk, büyüme ivmesindeki yavaşlamaya rağmen halen en güçlü büyüme gösteren finansal varlık türüdür (http://www.tkbb.org.tr, 2017: TKBB, 2016: 40). 5. TÜRKİYE’DE SUKUK 61 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Türkiye’de sukuk, uzun bir süre devlet (hazine) ihracı temelinde ele alınmıştır. Türkiye’deki mevzuatın sukuk kavramını, net bir şekilde finansal enstrüman olarak tanımlamaması nedeniyle vergilendirme, muhasebe, dokümantasyon gibi pek çok konuda uzun süre belirsizlikler olmuştur. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) sukuk ile ilgili ilk resmi düzenlemeyi “Kira Sertifikalarına ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Esaslar Hakkında Tebliği” adı altında 2010 yılında yayınlamıştır. Ancak, gerek devletin bu tebliğe dayanarak sukuk ihraç etmemesi, gerekse özel sektör ihraçlarının çok kısıtlı kalması bu alanda daha geniş çapta çalışılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu amaçla, SPK, 2013 yılında “Kira Sertifikaları Tebliğini” yayınlayarak en geniş kapsamlı yasal altyapıyı oluşturmuştur. Bu tebliği oluştururken, Malezya ve Ortadoğu örnekleri incelenerek farklı bir model türü ortaya konulmaya çalışılmıştır. SPK, yayınlamış olduğu her iki Tebliğ’de de sukuku kira sertifikası, Özel Amaçlı Kuruluşu (SPV) ise Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ) adı ile ifade etmiştir (Bilen, 2016: 260). 2010 tarihli “Kira Sertifikaları ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Tebliğ” sadece sukukun bir türü olan icara sukuku getirirken, yeni tebliğ icaraya ilave olarak wakala, mudaraba, muşaraka, murabaha ve istisna yapıları ile bu yapıların karmasına (hibrid) izin vermektedir. Söz konusu yapıların orijinal isimleri zikredilmemekle birlikte, Tebliğde kira sertifikası türleri aşağıda belirtilmiştir (Kira Sertifikaları Tebliği, 2013, md.4): 1. Sahipliğe, 2. Yönetim sözleşmesine, 3. Alım-satıma, 4. Ortaklığa, 5. Eser sözleşmesine, dayalı olmak üzere 5 tür kira sertifikası sunulmuştur. Sahipliğe Dayalı Kira Sertifikaları, özellikleri itibari ile uluslararası uygulamadaki icara yani kiralamaya dayalı sukuka benzemektedir. Hem kolay şekilde fiyatlanabilmesi, hem de fıkhen ikinci el piyasada alınıp satılmasında bir sakınca olmamasından dolayı Türkiye’de ihraç edilen kira sertifikalarının büyük çoğunluğu sahipliğe yani kiralamaya dayalı sukuklardır (Bilen, 2016: 261). Yönetim Sözleşmesine Dayalı Kira Sertifikaları, kaynak kuruluşa ait varlık veya hakların vade boyunca kiralanması da dahil olmak üzere VKŞ lehine yönetilmesi sonucunda elde edilen gelirlerin sözleşme hükümleri çerçevesinde VKŞ’ya aktarılması amacıyla ihraç edilen kira sertifikalarıdır (Bilen, 2016: 262). Alım Satıma Dayalı Kira Sertifikaları, uluslararası yazılı kaynaklarda murabaha sukuk olarak adlandırılmaktadır. Murabaha üzerine yapılan sukukların ikinci el piyasada işlem görmesi fıkhen uygun değildir. Dolayısıyla, bu türde ihraç edilen kira sertifikalarının Borsa İstanbul borçlanma araçları piyasasında ya da banka-aracı kurumlarda, tezgah üstü piyasalarda işlem görmesi katılım bankacılığı ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Çünkü, borcu bitmemiş, henüz tam olarak sahip olunmayan varlığın satılması İslam hukukuna aykırıdır (Bilen, 2016: 261). Ortaklığa Dayalı Kira Sertifikaları, katılım bankalarının esas ürünleri olan muşaraka ve mudarabaya dayanmaktadır. Bu ürünler üzerinden kira sertifikaları ihraç edilebilmesi, SPK tarafından ortaklığa dayalı kira sertifikası çatısı altında kanunen yapılabilmesi ile mümkün hale getirilmiştir. Yasal zemini oluşturulan bu kira sertifikaları türlerinin kullanılması için ekstra çaba sarf edilmesi gerekir. Çünkü, katılım bankalarında çok az kullanılan bu ürünün, piyasada 62 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 menkul kıymet olarak satılması, yatırımcı sayısının çok olması, getirinin net olmaması, ticaret riski taşımasından dolayı işlerlik kazanması zordur (Bilen, 2016: 261). Eser Sözleşmesine Dayalı Kira Sertifikaları, istisna sukuk olarak tanımlanan sertifika türüdür. Eser sözleşmesine dayalı kira sertifikası ihraç tutarı, hazırlanan değerleme raporunda tespit edilen gerçeğe uygun değerin % 90’ını aşamaz (Bilen, 2016: 262). Türkiye’de sukuk ihracına imkan veren, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından 2010 yılında çıkarılan tebliğ ile Türkiye’de sukuk ihracının önü açılmıştır. Türkiye’deki ilk sukuk ihracı 100 milyon Amerikan Doları değerli olarak, Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından 24.08.2010 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Hazine tarafından 26.09.2012 tarihinde 1 milyar Amerikan Doları olarak gerçekleştirilmesi planlanan sukuk ihracı, Ortadoğu ülkelerinden gelen yoğun talep üzerine 1.5 milyar Amerikan Doları tutarına yükseltilmiştir (Sarıkatipoğlu vd., 2015: 177). Dolayısıyla; İslami finans sistemi içerisinde önemli bir yer tutan sukuk ihraçları Türkiye’de ancak 2010 yılında kısmen uygulanmaya başlanmış olup, 2013’de yürülüğe giren yeni tebliğ ile sukukun tüm türleri ile Türkiye’de de kullanılabilmesinin önü açılmıştır. Fakat, Türkiye dünya sukuk pazarında ancak %0,3 paya sahiptir. Bu durumun nedeni ise sukuk ile ilgili düzenlemelerin maalesef çok geç yapılmasıdır. Nitekim, sukukun dünya çapında yaygınlaşmaya başladığı tarih 2002 kabul edilirse; Türkiye 2013 tebliği ile bu piyasaya 11 yıllık bir gecikme ile girmiştir. Bu gecikme sonucunda ise sukuk piyasasında çok geride kalmıştır (Yardımcıoğlu, vd., 2014b: 210). Aşağıdaki Grafik 3, 2010-2013 Ağustos dönemine ilişkin Türkiye'deki sukuk ihraç hacmini göstermektedir. Grafik 3: Türkiye’deki Sukuk İhraç Hacmi Kaynak: Sarıkatipoğlu vd., 2015: 178. 63 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Grafik 3’de de görüldüğü üzere; Türkiye’de sukuk ihraçları önemli bir düzeydedir. Türkiye, özellikle 2012 yılında sukuk ihracında zirve yapmıştır. Tablo 5, Türkiye’de 2010-2017 yılları itibariyle, ait özel sektör ve kamu sektöründe gerçekleşen toplam sukuk ihraçlarını göstermektedir. Tablo 5: Türkiye’de 2010 - 2017 Yılları Toplam Sukuk İhraçları 2010 - 2017 Yılları Arası Toplam Sukuk İhraçları 2010-2017 TL Karşılığı USD (Bin MYR (Bin Yılları TL (Bin TL) Toplamı (Bin USD) MYR) Arası TL) Özel 3.600.000 1.960.000 6.848.705 16.391.605 Sektör 4.750.000 17.782.449 28.042.449 Kamu TOPLAM 8.350.000 1.960.000 24.631.154 44.434.054 Kaynak: http://www.tkbb.org.tr, 2017. Tablo 5’de de görüldüğü üzere; Türkiye’de toplam 44.434.054 TL değerinde sukuk ihracı gerçekleşmiştir. Bu sukuk ihraçlarının 16.391.605 TL’lik kısmı özel sektöre, 28.042.449 TL’lik kısmı kamu sektörüne aittir. Bu bağlamda, Türkiye’de kamudaki sukuk ihraçlarının özel sektöre göre daha fazla olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye'de sukuk türlerini özel sektör şirketleri, kamu kuruluşları, özel/kamu bankalar, belediyeler ve devlet çıkarabilmektedir. Bu sukuklar, SPK kanununda sermaye piyasası aracısı olarak tanımlanmakta ve anonim şirket hüviyetindeki Varlık Kiralama Şirketi vasıtası ile yapılabilmektedir. Türkiye'de ihraç edilen sukuklar en çok katılım bankalarının işine yaramıştır. Zira, çalışma prensipleri gereği ürün bulmakta çok sıkıntı çeken katılım bankaları, özellikli bu ürüne dayalı çok farklı ürün çıkarabilecek çok yenilikçi bir ürün kazanmışlardır. Sukuk, katılım bankalarının hazinesinde ve sermaye piyasalarında ağırlıklı olarak kullanılan ve kullanılacak olan bir üründür. Bu bakımdan, bu ürüne dayalı farklı piyasalar oluşturulmakta ve tam işlerlik kazandırılmaya çalışılmaktadır (http://www.ktportfoy.com, 2017). SONUÇ Sukuk, insanların inançları gereği ve dini hassasiyetlerinden dolayı İslam’a uygun olarak ihraç edilen faizsiz bir finansman aracıdır. Bu özelliği nedeniyle sukuk, faizli finansal ürünleri (kredi, tahvil vs.) tercih etmeyen yatırımcılar ile kaynak kuruluşlar tarafından tercih edilmektedir. Sukuk, Dünya’da ve Türkiye’de yeni olmakla birlikte hızla gelişmekte ve klasik bono ve tahvillere göre daha az risk taşımakta ve bu yönüyle daha güvenilir bir yatırım aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Global sukuk piyasasında başta Malezya olmak üzere, nüfusunun çoğunluğunun Müslümanların olduğu ülkeler önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından 2010 yılında çıkarılan tebliğ ile ve yasal düzenlemelerle sukuk piyasasına girmiştir. Sukuk ihraçları, sadece Müslüman ülkelerde değil, Müslüman olmayan ülkelerde de hızlı bir şekilde yayılmıştır. Sukukun ilerleyen zamanlarda veya dönemlerde, tüm dünyada yaygın olarak alternatif bir finansman aracı olarak kullanılacağı ve sukuk türlerinin ve ihraçlarının da hızla artacağı düşünülmektedir. 64 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Türkiye’de de sukuka olan rağbet git gide artmaktadır. Türkiye’de sukukla ilgili yasal mevzuatların tekrar gözden geçirilerek değerlendirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Ayrıca, üniversite ve finans kurumları iş birliği ile Türkiye’nin sukuk alanındaki çalışmalarının artırılması gerekmektedir. Birtakım eksiklikler giderildikten sonra sukuk, daha yaygın bir hale gelecek ve ülke ekonomisine olan katma değeri artacaktır. Sonuç olarak; Türkiye’nin Dünya’daki İslami finans merkezleri arasındaki yeri ve önemi artacaktır. KAYNAKÇA AAOIFI-Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions (2010). Accounting, Auditing and Governance Standarts. Akbulut, Y. ve Özgüç, E. (2004). "Alternatif Finansman Yöntemi Olarak Finansal Araçlar ve Türkiye'de Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler", Aktive Finans Dergisi. Akgüç, Ö. (1992). 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık, Gerçek Yayınevi, İstanbul. Alpaslan, H.İ. (2014). “Yeni Bir Finansman Aracı Olarak Sukuk (Kira Sözleşmesi) Ve Muhasebeleştirilmesi”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 6(11), 15-31. Aslan, H. (2012). “Alternatif Bir Yatırım ve Finansman Aracı Olarak Sukuk: Yapısı, İşleyişi ve Türkiye Piyasası İçin Öneriler”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Ayup, M. (2007). Understanding Islamic Finance, John Wiley and Sons Publication, England. Bilen, B. (2016). “Sukuk ve Muhasebe Uygulamaları”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 8(15): 249-279. Derigs, U. & Marzban, S. (2008). “Review and Analysis of Current Shariah- Compliant Equity Screening Practices” International Journal of Islamic and Middle Eastern Finance and Management, 1(4): 285- 303. Durmuş, A. (2010). "Modern Bir Finansal Araç Olarak Sukuk ve Fıkhi Açıdan Tahlili", İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 16: 141-156. IIFM (2010). International Islamic Financial Market Sukuk Report. Güngören, M. (2011). Katılım Bankalarında Menkul Kıymet İhracının (Seküritizasyon) Yapısal Farklılık Gösteren Finansal Piyasalarda Uyum Modellemesi: Sukuk Örneği, Doktora Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Güngören, M (2013). Bir Finansal Enstrüman Olarak Sukuk, Katılım Bankalarına Uyum Modellemesi, İTO Yayınları, İstanbul. Khan, M. A. (2003). Islamic Economics and Finance: Glossary, Routledge, London. Kira Sertifikaları Tebliği (2013)., 07/06/2013 Tarih ve 28670 Sayılı Resmi Gazete. Küçükçolak, N. (2008). “Faizsiz Finansman Sertifikası Sukuk’un Türk Sermaye Piyasası Açısından Değerlendirilmesi”, Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, 520: 2337. Kuveyt Türk (2015). Faizsiz Bankacılık İlkeleri, Eğitim ve Geliştirme Ders Notları. Özgür, E. (2007). Katılım Bankalarının Finansal Etkinliği ve Mevduat Bankaları ile Rekabet Edebilirliği, Doktora Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon. Özsoy, M.Ş. (2012). Sağlam Bankacılık Modeli İle Katılım Bankacılığına Giriş, KuveytTürk, İstanbul. Sarıkatipoğlu, A., Çapkın, T.A. & Özyiğit, S. (2015). “Sukuk In Turkey: Legistlative History and Current Practice (Türkiye’de Sukuk: Tarihsel Gelişimi ve Mevzuat Çerçevesinde Günümüz Uygulaması”, GSI ARTICLETTER (Part 14), 174-195. 65 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Sevil, G. (2013). Sermaye Piyasaları ve Finansal Kurumlar, Anadolu Üniversitesi AÖF Yayınları, Eskişehir. Söyler, İ. (2014). Hukuki ve Mali Boyutlarıyla Sukuk (Kira Sertifikaları), Gazi Kitapevi, Ankara. Şekerci, O. (1981). İslami Şirketler Hukuku, Emek-Sermaye Şirketi, Marifet Yayınları, İstanbul. Tok, A. (2009). İslami Finans Sistemi Çerçevesinde Sukuk (İslami Tahvil) Uygulamaları, Katılım Bankaları ve Türkiye Açısından Değerlendirmeler, Sermaye Piyasası Kurulu Yeterlik Etüdü, Ankara. Türker, H. (2010). İslami Finans Sisteminde Finansal Aracılık (Yeterlilik Etüdü), Sermaye Piyasası Kurulu Aracılık Faaliyetleri Dairesi, Ankara. United Kingdom Debt Management Office (2007). Government Sterling Sukuk Issuance: A Consultation, HM Treasury, London. Yanpar, A. (2014). İslamî Finans-İlkeler, Araçlar ve Kurumlar, İstanbul: Scala Yayıncılık. Yardımcıoğlu, M., Ayrıçay, Y. & Coşkun, S. (2014a). "İslami Finans Çerçevesinde Menkul Kıymetleştirilmiş Varlık; Sukuk Dünya ve Türkiye Piyasası İncelemesi." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 4(1): 157-174. Yardımcıoğlu, M., Ayrıçay, Y., & Sabuncu, İ. & Gerekli, İ. (2014b). Türkiye’de Sukuk: Kira Sertifikaları. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 4(1): 199-222. Yılmaz, E. (2014). “Yeni Bir Finansal Araç Olarak Sukuk: Çeşitleri, Türkiye Uygulaması ve Vergilendirilmesi”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 61: 81-100. İnternet Kaynakları IIFM Sukuk Report (2013), A Comprehensive Study Of The Global Sukuk Market, http://www.iifm.net/documents/iifm-sukuk-report, 25.07.2017. IIFM Sukuk Report (2016), A Comprehensive Study Of The Global Sukuk Market, http://www.iifm.net/documents/iifm-sukuk-report, 25.07.2017. Serpam, (2013), İslamî Finans, Sermaye Piyasaları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Araştırma Notları 1, http://serpam.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2012/09/Islami_Finans.pdf, 21.07.2017. TKBB (2016), Katılım Bankaları 2016, http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/Almanak_2016.pdf, 26.07.2017. TKBB (2016), Ernst & Young 2012, Günümüzün Gözde Finansman Aracı: Sukuk, http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/sukuk%20makalesi8.pdf, 26.07.2017. TKBB (2017), Sukuk İhraçları, http://www.tkbb.org.tr/diger-istatistikler, 31.07.2017. Malaysia World’s İslamic Finance Marketplace (2017), Global Sukuk Market A Record Year For Corporate Issuance , http://www.mifc.com/index.php?rp=sukuk_report_270317.pdf, 27.07.2017. Kuveyt Türk Portföy (2017), Türkiye’de Sukuk Piyasası, http://www.ktportfoy.com.tr/yatirimci-kilavuzu/sukuk-kira-sertifikalari/turkiyede-sukuk piyasasi.26.aspx, 27.07.2017. 66 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNIG) UYGULAMALARININ GELİŞİMİ VE UYGULAMA SÜREÇLERİNDE KRİTİK BAŞARI FAKTÖRÜ OLARAK ÜST YÖNETİM DESTEĞİ İLE İLGİLİ ALAN YAZINI TARAMASI DEVELOPMENT OF ERP (ENTERPRISE RESOURCE PLANNING) SYSTEMS AND SUPERIOR MANAGEMENT SUPPORT AS CRITICAL SUCCESS FACTOR IN APPLICATION PROCESSES Süleyman TUNÇ* Taraklı Termal Turizm A.Ş., [email protected], Türkiye * Özet Büyük ölçekli işletmelerde kullanılmakta olan “Enterprise Resource Planning” (ERP) sistemleri, günümüzde orta ve hatta küçük ölçekli işletmelere kadar yaygınlaşmıştır. ERP sistemlerinin daha verimli hale getirilebilmesi için yüksek maliyetler ve uzun sürelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sistemin doğru bir şekilde tamamlanabilmesi için gerekli olan kritik başarı faktörlerinin üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Bu çalışmada işletmelerin karar vericileri ve yönlendiricileri oldukları için kritik başarı faktörlerinden biri olan ‘üst yönetim desteği’ ele alınmıştır. Üst yönetim, ERP sistemlerinin satın alma kararlarında, uygulamaya geçirilmesinde ve başarıyla sürdürülmesinde kritik rol üstlenmektedir. Etkin bir ERP uygulaması, işletmelerin gelişim ve faaliyetlerindeki değişime göre yeniden dizayn edilmeli ve işletmenin tüm faaliyetlerinin takip ve kontrolünü sağlayabilmelidir. ERP sistemleri dinamik mekanizmalardır ve “üst yönetimin desteği” devam ettiği sürece bu fonksiyonlarını yerine getirebilirler. Üst yönetimin konuya olan ilgisinin azalması bu sistemlerin zaman içerisinde verimsiz paket programlara dönüşmesine neden olmaktadır. Bu durumda, işletmelerin ERP sistemlerini satın alırken hedefledikleri amaçlarının aksine tamamen zıt neticeler ortaya çıkmaktadır. ERP sistemlerinin amacına uygun bir şekilde yürütülmesi için tüm kritik başarı faktörlerinin ve de özellikle “üst yönetim desteğinin” tüm paydaşlara sağlanması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Bilgi, ERP Sistemleri, Kritik Başarı Faktörleri, Üst Yönetim Desteği. Abstract Enterprise Resource Planning (ERP) systems used in large-scale enterprises, have been widespread to medium and even small-scale ones nowadays. In order to make ERP systems more efficient, higher costs and longer time are needed. It is necessary to focus seriously on the critical success factors which are necessary for completion of the system correctly. In this study, “senior managements support”, one of the critical success factors, has been dealt with since they are decision makers and directors of the enterprises. Senior management plays a critical role in ERP systems in purchasing decisions, putting into practice and carrying on successfully. An effective ERP implementation should be redesigned according to the changes in the development and operations of the enterprises and be able to provide follow-up and control of all operations of the enterprise. ERP systems are dynamic mechanisms and they can fulfill these functions as long as "senior management support" continues. The reduction of the interest of the senior management in the subject causes the systems to turn into inefficient packet programs over time. In this case, contrary to the objectives that businesses aim at purchasing ERP systems, totally opposite results arise. All critical success factors, and in particular "senior management support", must be provided to all stakeholders in order for ERP systems to be carried out appropriately for the purpose. 67 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Key Words: ERP, Critical Success Factors, Senior Management Support ARAŞTIRMA METODU Araştırma, alan yazını taranarak yapılmıştır. Önce veri, enformasyon ve bilgi kavramlarının üzerinde durulmuş, ardından ERP sistemlerinin gelişimi ele alınmıştır. ERP sistemlerinin verimli bir şekilde kullanılması için önemli olan kritik başarı faktörlerinden ‘üst yönetim desteği’, araştırma alanı olarak seçilmiştir. Türkiye’de ERP kurulum ve kullanım süreçleri ile ilgili geniş çaplı olarak yapılan on altı çalışma incelenmiş, bu çalışmalardan üç tanesinde kritik başarı faktörü olarak ‘üst yönetim desteğinin’ ele alındığı görülmüştür. GİRİŞ Günümüz rekabet şartlarında açık bilginin kayıt altına alınması kadar örtülü bilginin açığa çıkarılarak kayıt altına alınması ya da başka bir deyişle kurumsal bilgiye dönüştürülmesi bilgi yönetiminin vazgeçilmez unsurudur. Bilgi kavramı, günümüz dünyasında sıklıkla kullanılan kavramlardan bir tanesidir. Bilgi kavramını tam anlamıyla tanımlayabilmek ve iyi anlayabilmek için çoğu zaman karıştırılan veri ve enformasyon kavramlarını iyi analiz etmek gerekmektedir. (Nonaka ve Takeuchi,1995) Veri, olaylar hakkında birbirinden ayrı nesnel gerçekleri ifade eder ve işlenmemiştir. Amacı; alıcının, bir konudaki düşüncelerini değiştirmek, değerlendirmek ya da davranışı üzerinde bir etki yaratmak olan enformasyon, fark yaratan veridir. (Davenport ve Prusak, 2000: 20-31) Enformasyon, olay ve objeleri yorumlamak için bir bakış açısı kazandırır ve bilgi oluşturmak için gerekli bir ögedir. Enformasyon, bilgiye katkıda bulunarak onu etkiler. (Nonaka ve Takeuchi,1995) Enformasyon, kısa bir tanımla düzenlenmiş veri olarak tanımlanabilir. Bilgi kavramı, ise, tecrübe veya çalışma yoluyla kazanılmış anlayıştır. (Award ve Ghaziri, 2004) Bilgi, toplanmış, organize edilmiş, yorumlanmış ve belli bir yöntemle etkin karar vermeyi gerçekleştirmek amacıyla ilgili birime iletilmiş, belirli bir amaç doğrultusunda süreçlenen, yararlı biçime dönüştürülmüş ve kullanıcıya değer sağlayan verilerdir. Bilgi, çoğulculuğu, çeşitliliği, kurum içi etkileşimleri ve organizasyon faaliyetlerinin mantıksal arka planını oluşturmaktadır. (Şimşek, 2002: 408) Veri kayıtlarda ve işlemlerde, enformasyon mesajlarda bulunduğu halde bilgi bireylerden ya da bilenler gurubundan veya bazen kuruluşun rutin çalışmalarından da elde edilir (Davenport ve Prusak, 2000: 28). Bilginin değerli olmasının önemli sebeplerinden birisi onun hareketli olmasıdır. Bilgi deneyimlerle gelişir, uygulamaya konulur, gerçeğe dönüşür ve kargaşayı ortadan kaldırır. Bilgi yaşayan bir sistem olarak çevresi ile ilişkileri sonucunda büyür ve değişir. (Davenport ve Prusak: 20-31) Bugünün "dijital ekonomi" dünyasında, bilgiye sürekli erişimi sağlamak ve bu bilginin son kullanıcıya kadar bozulmadan, değişikliğe uğramadan ve başkaları tarafından ele geçirilmeden güvenli bir şekilde sunulması giderek bir seçim değil zorunluluk haline gelmektedir (Sunay, 2006). 68 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bu durum, bilgi güvenliği kavramı ortaya çıkarmaktadır. Bilgi güvenliği, bilginin gizliliği, bilginin bütünlüğü ve bilginin erişilebilirliğine gelebilecek zararlardan korunulmasıdır. Günümüz bilgi ve bilişim teknolojileri ilişkisi düşünüldüğünde, bilgi güvenliğinin sağlanmasının, bilişim teknolojilerinin güvenliği ile yakından ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bilişim teknolojileri güvenliği içerisine, donanım, yazılım, bilgi ve iletişimi kapsayan bilgi sistemlerinin gizlilik, güvenlik, bütünlük ve her zaman çalışır vaziyette olmasının sağlanması girmektedir (Onwubiko & Lenaghan, 2007). Bilginin güvenli olmasını sağlamak için ulaşılması gereken amaçlar genel olarak, korunmakta olan bilginin gizliliği, bütünlüğü ve ulaşılabilirliği olarak ifade edilebilir. (Schlienger, Teufel, 2001). Bilgi bu özellikleriyle ancak kurumsal bilgiye dönüşebilir. Özdemirci (2001), kurumsal bilgiyi kurumun etkinliği, denetimi, yönetimi, geliştirilmesi vb. ile ilgili olarak üretilen, alınan, kullanılan ve bu nedenle özel bir nitelik kazanan her türlü malumat, fikir ve olgular olarak açıklamıştır. (Özdemirci, 2001:179-186) Yine Zaim (2005)’e göre, kurumsal bilgi yönetiminin temel amaçlarından birisi, sahip olduğu bilgi birikimini çeşitli biçimlerde saklamak ve bu bilgiye gereksinim duyulduğunda en kısa sürede erişim sağlamaktır. Zira bir kurumun bilgi üretmesi ve bu bilgiyi etkili bir biçimde kullanarak ondan değer elde etmesi ancak geçmişten gelen kurumsal bilgi ve birikimle mümkündür. (Zaim, 2005) Çapar (2003)’a göre ise, bilgi yönetiminin amacı; karar vermeyi, üretimi, kaynak aktarımını, rekabeti, sürekliliği, gelişimi isabetlendirmek ve hızlandırmak için kurum içindeki örtülü bilgiyi açığa çıkararak, açık bilginin ise dolaşımını sağlayarak kurumun verimine katkı yapacak doğru kişilere en uygun biçimde ulaştırmaktır. (Çapar, 2003: 421-432) 1.ERP TANIMI Yazılım paketleri ya da standart donanımlarla ilk sunumu yapılan bilgi teknolojileri artık kişi ya da kurumların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmekte ve şekillendirilebilmektedir. Kurumlardaki açık ya da örtülü bilginin kayıt altına alınması, işletmelerin dijital yansımalarının oluşturulması ancak ERP yazılımlarının etkin kullanımıyla mümkün hale gelmektedir. En temel tanımıyla ERP, işletme içinde uygulanan süreçlerde oluşan tüm bilgi varlığını, işletmenin en stratejik kararlarına ve sistemin doğru, etkin ve verimli bir şekilde işleyebilmesine yardımcı olmak adına, bütünleştirmeye yönelik yazılımlardır. Bu tanımdan yola çıkacak olursak, ERP yazılımları işletmede departmanlardan çok, iş süreçlerini hedef alır ve bu iş süreçleri arasındaki bilgi akışını bütünleştirmek için kendi içinde modüllerden oluşan bir yapıdır. (Boztaş ve Ozmızrak, 2012: 65-79) ERP uygulaması sadece bir enformasyon teknolojisi projesi olarak görülmemelidir. Çok disiplinli bir takım çalışmasıdır. İşletmenin kalbine kadar girer, politikaları, uygulamaları, güç odaklarını tersyüz eder. Kimleri rahatsız ettiği konusunda bir ayrım yapmaz. Pek çoğu anlık ve bir daha kullanılmayacak da olsa, yetenek setlerinin değişmesini talep eder. Başarılı olunduğu 69 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 takdirde cömertçe ödüller sunar, işlemler hızla gerçekleştirilir. Zamanında gelen enformasyon neler olup bittiğinden haberdar olmayı sağlar. Eylemler daha proaktiftir. (Harwood, 2004) ERP’yi başarıyla uygulayan işletmeler, daha etkin zamanlı ürün dağıtımı, daha iyi bilgi yönetimi, daha mutlu müşteri, gelecekteki sipariş tahminlerinden çok şu andaki müşterilerin taleplerine dayalı üretime imkân tanıma, stokta (envanter) tutulan malzemeleri azaltma, daha hızlı ürün fiyatlaması gibi faydalar sağlamaktadır. ERP sistemi, bir işletmenin tüm yönlerini birleştiren ve tüm işletmeyi kapsayan bir bilgi sistemidir. ERP, tek bir bilgi tabanı ve uygulama çerçevesinde birleştirilmiş tüm işletmeyi kapsayan bir sistemdir. (Bingi, Sharma & Godla, 1999) 2.ERP SİSTEMLERİNİN GELİŞİMİ 1960’larda bilgisayarların veri tutma kapasitelerinin artmasıyla birlikte Amerika’da bir stok kontrol sistemi olarak Malzeme İhtiyaç Planlaması-MİP/MRP (Material Resources Planning) sistemi geliştirilmiştir. İlk çalışmalarda sadece üretilecek olan mamulün ürün ağacında yer alan malzemelerin zaman ekseni üzerinde planlaması ve bu plana göre malzeme tedarikinin terminlenmesi şeklinde yapılmıştır (Miller ve Sparague, 1975: 83). MRP, son ürün için hazırlanan ana üretim çizelgesini ürün ağacı bilgisi yardımıyla gerekli parça ve malzeme çizelgesine çevirerek satın alma ve imalat emirleri hazırlayan bir envanter yönetim tekniğidir. Malzeme ihtiyacını daha etkin bir biçimde hesaplamak için geliştirilmiş bir sistemdir. Bu sistem ana üretim çizelgesinden hangi son ürünlerin ne zaman ve hangi miktarlarda üretilmesi gerektiğini öğrenir. Ürün ağacı bilgilerinden yararlanarak bir son ürün için gerekli olan parçaları ve miktarları hesaplar. Bu bilgileri envanter durumu ile karşılaştırır, üretim ve temin sürelerini de kullanarak parçaların ne zaman ve ne kadar sipariş edileceğini belirler. (Talu, 2004) MRP, üretim denetimini satın alım sipariş emirlerini veya üretim iş emirlerini sürekli denetleyerek gerçekleştirir. (Öztürk, 2005) Pazarın, daha çok müşteri tarafından belirlendiği gerçeğinin ortaya çıkmasıyla MRP’nin çözüm olduğu stoka yönelik üretimden, siparişe yönelik üretim biçimine doğru bir kayma olmaya başladı. O zamana kadar işletmelerin işini görmeye yeten MRP yetersiz kaldı. Üretim yönetimi için MRP’nin yetersiz kalması, bir firmanın kaynaklarının etkin olarak planlanması yöntemi olan Üretim Kaynakları Planlaması (Manufacturing Resources Plannnig - MRP II) yaklaşımının ortaya çıkmasını sağladı. (Özgül, 2006) Etkin bir üretim planlama aracı olarak görülen MRP II; firmaların, karlılık ve müşteri memnuniyeti gibi amaçların sadece üretimi değil, tüm kurumu ilgilendiren kavramlar olduğunu anlamasını sağlayıp finans, satış, dağıtım ve insan kaynakları işlevlerinin de dâhil olduğu entegre sistemlere gereksinim duymalarına neden oldu. Bu arada, ürün geliştirme ile üretim sürecini bütünleştiren, bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli üretimin birleşmesi anlamına gelen Bilgisayarla Bütünleşik Üretim (Computer Integrated Manufacturing, CIM) sistemleri ve firmaların ürün dağıtım kanallarını yönetmelerini sağlayan Dağıtım Kaynakları Planlaması (Distribution Resource Planning, DRP) sistemleri ortaya çıkmıştır. 1990'lı yılların başından günümüze, bu kavramların tamamını kapsayan bütünleşik bir kurumsal çözüm olarak, yalnız üretim değil aynı zamanda hizmet sektörüne de hizmet verebilen Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) yazılımları ortaya çıkmıştır (Bayraktar ve Efe, 2006) 70 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ERP uygulamaları, üretim yönetim sistemleri felsefesini içine almaktadır. Diğer bir deyişle ERP sistemi, sipariş alımından muhasebeye, tedarikten depolamaya kadar bir organizasyondaki her şeyi içerir ve bütün bu fonksiyonel birimlerdeki verileri birleştirme yeteneğine sahiptir (Tandoğan, 2007) MRP ve MRP II uygulamaları organizasyonun sadece üretim kısmına odaklanırken, ERP sistemi, şirketin içinde gerçeklesen tüm islere odaklanır (Düzakın ve Sevinç, 2002:34-56), (Levine,1999:13-54) İnternet ve müşteri ile firma arasında en hızlı iletişimi sağlayan çağrı merkezleriyle bütünleşen ERP sistemleri, Müşteri İlişkileri Yönetimi (Customer Relationship Management- CRM), Tedarik Zinciri Yönetimi (Supply Chain Management- SCM) ve İşletme Zekâsı (Businnes Intelligent- BI) kavramlarının da eklenmesiyle ERP II kavramına doğru genişlemeye başlamıştır. (Bayraktar ve Efe, 2006) 3.KRİTİK BAŞARI FAKTÖRLERİ VE ÜST YÖNETİM DESTEĞİ 3.1.Kritik Başarı Faktörleri Bir şirket ihtiyaç duyduğu ERP sistemini seçtikten ve satın aldıktan sonra, bu sistemi uygulaması ve güncelliğini koruması gerekir. Dünyadaki en büyük ERP paketi, eğer hiç kimse onu kurmasını ve çalıştırmasını bilmiyorsa faydasızdır. Bir şirket, belirli bir ERP paketine karar vermeden önce, karar veren kişiler, bu sistemi kullananların kullanım sırasında ve sistemin güncelleştirilmesinde ihtiyaç duydukları bilgi teknolojisinin mevcut ve uygun olduğundan emin olmalıdırlar. Başarılı bir bilgi teknolojisi takımı, hem şirketteki işleri hem de ERP paketini bilmek zorundadır. (Piturro, 1999:41) Başlangıçta işletmelerin yüksek maliyetlere katlanarak zaman zamanda organizasyon yapılarında değişikliğe giderek ERP yazılımlarına geçiş yapmak istedikleri görülmektedir. Bu geçiş süreci, kendini etkileyen faktörler yerine getirilmezse ya yavaşlamakta ya da akamete uğramaktadır. Chou ve Chang (2008) bu oranı aşağıdaki şekilde vermektedir; ERP’nin az riski ve yüksek sistem kalitesine rağmen, başarısız ERP uygulamalarının oranı %40 ile %60 arasında değişmektedir. (Chou ve Chang, 2008:149) ERP uygulama süreçlerini etkileyen faktörler literatürde kritik başarı faktörleri olarak ele alınmıştır. Yüzeyir ve Karaçay (2004) ‘ın yapmış oldukları literatür taramasında Tablo 1’deki kritik başarı faktörleri öne çıkmaktadır. Tablo 1: Araştırmacılara Göre ERP’de Kritik Başarı Faktörleri Bingi ve diğerleri (1999) *Üst yönetimin desteği, Umble ve diğerleri (2003) Al-mashari ve digerleri (2003) Holland ve Light (1999) *Stratejik amaçların açıkça tanımlanmış olması, Üst yönetimin desteği, 1.Kurulma aşamasında: yönetim ve liderlik, vizyon ve planlama. 1. Stratejik faktörler: geleneksel sistem, 71 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September *İs süreçlerinin yeniden tasarımı, ERP danışmanı, İmplementasyon zamanı, Mükemmel proje yönetimi, *Organizasyonel değişim yönetimi, *İmplementasyon *İyi bir maliyeti, ERP implementasyon tedarikçisinin seçimi, Takımı, *Uzmanın doğru seçimi, *Verilerin doğruluğu, *Çalışanların eğitimi, *Eğitim, Odaklanılmış performans ölçütleri, *Çalışanların morali 2.İmplementasyon aşamasında: paket seçimi, iletişim, süreç yönetimi, proje yönetimi, eğitim, sistem testi, kültür. 3. Değerlendirme aşamasında: performans yönetimi. ISBN No 978-605-82729-1-0 ERP stratejisi, işletme vizyonu, üst yönetim desteği, proje çizelgesi ve tanımlar. 2. İstatistiksel faktörler: danışmanlık, işgören, yazılım, kabul testi, izleme ve geri besleme iletişim, sorun çözme. *Çoklu sitede kullanım Kaynak: (Yüregir ve Karaçay, 2004:15-18) ERP uygulamalarının başarıya ulaşması için aşağıdaki yazarlar farklı noktalara dikkat çekmiştir. Balaban (1999)’a göre, bütün ERP yazılım paketlerinin başarılı olacağı söylenemez. Firmaya en uygun ERP paketinin seçimi, firmaya belirli bir metodoloji ile uyarlanması ve uygulanması konularına gereken önem verilmediği zaman başarılı olamayacağını belirtmiştir. (Balaban, 1999) Soja (2007)’ya göre, ERP uygulamaları ile işletme süreçlerinde ve organizasyonlarda değişim meydana getirmektedir. (Soja, 2007:422) Hong ve Kim (2002), süreç yönetimi, ERP gibi İşletme Süreç Yönetimi uygulamalarında en önemli kaynaktır ve organizasyonel süreçlerin adaptasyonunda önemle üzerinde durulması gerektiğini. (Hong ve Kim, 2002, 29) Organizasyonlar, gruplar veya kişiler kendilerini tehdit ettiğini düşündükleri değişime karşı direnç gösteririler. Değişim yönetimi değişime karşı gösterilen direnç dengeleyen etkili bir güçtür (Motwani vd., 2005: 86). 3.2.Kritik Başarı Faktörü Olarak Üst Yönetim Desteği Çalışmamızda gerek ERP seçiminde karar verici olmaları gerekse de kurumun çalışmalarındaki moral, motivasyon ve hedeflere ulaşma noktasındaki azmi üst seviyede etkiledikleriyönlendirdikleri için kritik başarı faktörlerinden üst yönetim desteği seçilmiştir. Konuyla ilgili aşağıdaki yazarların görüşlerine yer verilmiştir. 72 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Uygulama projelerinde en gerekli faktör olarak anılan sürdürülebilir yönetim desteği, KKP projesi süresince gereklidir. (Somers ve Nelson, 2004:257-278) Yeni fikirlerin ve uygulamaların işletme genelinde kabul görmesi ancak üst yönetim karlılığı ile mümkündür. Üst yönetim desteği; projenin başarısı için gerekli kaynakların ve gücün tedarik edilmesi, hızlı karar alınabilmesi ve tüm organizasyon genelinde projenin kabul edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla bu faktör KKP kurulumunun sadece başlangıç aşamasında değil kurumun her seviyesinde yer almaktadır. Yöneticiler gelişmeleri sürekli olarak izlemeli ve kurulum takımına gerekli yönlendirmeleri yapmalıdırlar. Başarısız projeler, kurulumdaki gelişimin takibi ve kritik noktalarda alınması gereken kararların üst yönetim sorumluluğunda iken, bunun teknik uzmanlara bırakılması sebebiyle meydana geldiğini göstermektedir. (Bingi vd., 1999:7-14) Üst yönetimin desteği kurulum süresince organizasyon çapında hissettirilmelidir. Tüm çalışanlara ne kadar önemli bir süreçten geçildiği anlatılmalı ve organizasyonun tüm kaynakları, ihtiyaçlar doğrultusunda kullanıma açılmalıdır. Yeni sistemin rolü ve yapısı hakkında çalışanların ortak bir vizyon oluşturulmalı ve yeni hedefler belirlenmelidir. Böylece organizasyonun yeni sisteme olan inanç ve güveni kolaylıkla sağlanabilecek ve değişime karşı meydana gelebilecek olası bir direnç durumu gözlenmeyecektir. (Markus ve Tanis, 2000:173207) Türkiye’de işletmelerde ERP Uygulama süreçleri ve Kritik başarı faktörleri ile ilgili yapılan saha çalışmalarında Sönmeztürk, Acar ve Sebetci’nin Üst Yönetim desteğini kritik başarı faktörü olarak ele aldıkları görülmektedir. ARAŞTIRMA YAPILAN FİRMA SAYISI ÇALIŞILAN KRİTİK BAŞARI FAKTÖRÜ SAYISI ÜST YÖNETİM DESTEĞİNİN ÇALIŞMADAKİ ÖNEM SIRASI Sönmeztürk (2007) 53 29 1 Acar vd. (2004) 88 11 8 ARAŞTIRMACILAR Sebetci vd. (2014) 83 18 7 Sönmeztürk (2007), farklı sektörlerden oluşan 53 firma üzerinde yapmış olduğu anket çalışmasında 5’li likert ölçeğine göre Üst Yönetim desteği 4,75 puanla 29 ERP başarı faktörünün içerinde en önde gelen faktör olmuştur. Çalışmaya katılan Firmaların %67,9’ u bu faktörü ERP başarısında “çok etkili” bir faktör olarak değerlendirmişlerdir. Acar, Ömürbek, Ömürbek (2004), gıda sektöründe faaliyet gösteren firmalardan değerlendirmeye uygun 88 anket formu üzerinde 5’li likert ölçeğine göre yapmış oldukları çalışmada on bir kritik başarı faktörü içerisinde üst yönetimin ERP’nin işletmeye adapte edilmesine destek vermemesi 8.sırada yer almaktadır. 73 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yine aynı çalışmada, ERP sistemlerini kullanmaları sonucunda ulaşmayı hedefledikleri amaçlara tam olarak ulaşamamaların 10 nedeni arasında ilk sırada ERP kullanacak personelin bu konuda eksik bilgiye sahip olması yer almıştır. Sebetci, Bircan, Demir, Acayıp (2014) yaptıkları araştırmada 83 yöneticiyle yüz yüze anket çalışması uygulanmıştır. Anket uygulaması yapılan 83 işletmenin %42,2’sinin ERP sistemi kullandığı belirlenmiştir. Bu çalışmada da değerlendirme 5’li Likert ölçeği kullanılarak yapılmıştır. ERP sistemlerinin karakteristikleri üzerine değerlendirmelerinden 18 kriter belirlenmiştir. Üst yönetim ERP uygulama çalışmalarına belirgin bir biçimde katılım göstermiştir durumu ise, ortalama değere sahip karakteristik 3,89 değeri ile yedinci sırada yer almaktadır. Yine aynı çalışmada ERP stratejisi ile firmanın genel strateji arasında ki uyum 4,26 ortalama ile ilk sırada yer almıştır. SONUÇ Bilgi teknolojilerinde ki gelişmeler önce donanım boyutunda yaşanmış ardından da yazılım boyutu ile gelişmeye devam etmiştir. Karar vermek için her şeyden daha önemli olan bilgi, verilerin enformasyona dönüştürülmesi, oradan da daha çok yazılımlar marifetiyle anlamlı hale getirilmesiyle elde edilir duruma gelmiştir. Paket programlar şeklinde işletmelere giren yazılımlar, özelleştirilmiş üretim modüllerinin geliştirilmesinden günümüze işletme içindeki bütün hareketlerin veri olarak yazılıma aktarıldığı içerisinde artık muhasebe ve müşteri ilişkileri yönetimi gibi birçok farklı modülü de entegre biçimde çalıştıran ERP sistemlerine dönüşmüştür. İnternetin yaygın kullanımı ERP sistemlerinde de değişikliğe yol açarak, bu sistemleri WEB tabanlı sistemler haline dönüştürmeye başlamıştır. Artık günümüzde birçok ERP kullanıcısı bilgisayarlarında herhangi bir kurulum yapmadan diledikleri yerden sistemlerine şifreleri ile rahatlıkla bağlanabilmektedirler. Bu durum esnek ve farklı alanlarda farklı saatlerde çalışma imkânı sağlayarak verimlilik artışı ve insan kaynağının temininde önemli avantajlar sağlamaktadır. ERP sistemlerinin gelişmesi ve yaygınlaşması kurumsal bilgi kavramın gelişmesine katkı sağlamış sunmuş olduğu esnek yapısı ile bu bilgilerin kayıt altına alınıp herkes tarafından erişilebilme kolaylığı elde edilmiştir. Yine teknolojik gelişmeler ve ERP sistemlerinde alınan önemli mesafe bilgi güvenliğini de her işletmenin gündeminde ilk sıralara çıkarmıştır. Çok yüksek bedellere mal olan, birçok defa da tahmin edilen bedelin çok daha üzerinde bir miktarla tamamlanabilen ERP projelerinde üst yönetimin, ekonomik kayıplara yol açmaması zaman ve insan kaynaklarının heba olmaması için uygulama süreçlerinin içinde aktif ve teşvik edici olarak yer alması, projelerin ihtiyaca cevap verecek hale getirilebilmeleri ve geliştirilmeleri için son derece önemlidir. 74 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yapılan alan yazını taramasında konu ile ilgili üç çalışmada üst yönetim desteğinin kritik başarı faktörü olarak analiz edildiği görülmüştür. Her üç çalışmada da kritik başarı faktörü farklı sıralamalarda yer almıştır. Ele alınan birinci Çalışmada üst yönetim desteği ilk sırada yer alırken takip eden çalışmalarda sekizinci ve yedinci sırada yer almıştır. Yine bu üç saha çalışmasının sonuçları incelendiğinde diğer başarı kritik başarı faktörlerinin de önem sıralarında farklılık olduğu anlaşılmaktadır. Eğitim, yeni teknolojilere geçiş süreci ve firmaların genel stratejileri ile ERP stratejisi arasında ki uyumda meydana gelen aksaklıklar üst yönetim desteğinin önemini kritik başarı faktörleri arasında geriletirken genel ve temel ihtiyaçların karşılandığı firmalarda ilk sıraya yükseltmiştir. Küçük ve orta ölçekli firmalardaki yatay ve dikey ilişkilerin yoğunluğu dikkate alındığında ERP geçiş süreçlerindeki üst yönetim desteği ve kararlılığı uygulama sürecini hızlandıracaktır. Üst yönetimin sistemi kullanması ve bu konudaki istekliliği de sistemin kurum içerisinde daha çok sahiplenilmesini sağlayacaktır. Üst yönetimin ERP sistemi kullanması için kendilerine açılacak yönetici portalı ya da günlük, aylık, yıllık özet bilgilere ulaşabilecekleri ekranların varlığı sistemi kullanma sıklıklarını artıracaktır. KAYNAKÇA Awad, E., Ghaziri, H. (2004). Knowledge Management. New Jersey: Prentice Hall Publishing Balaban, M.E. (1999). Kurumsal Kaynak Planlama (ERP) Sisteminin Seçimi ve Başarısı. Yönetim, 10 (33). Bayraktar, E. , Efe M., (2006). Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Ve Yazılım Seçim Süreci. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15, Konya Bingi, P., Sharma, M.K., Golda, J.K., (1999). Critical Issues Affecting an ERP Implementation. Information Systems Management, 16, 7-14. Boonstra, A. (2006). Interpreting an ERPimplementation project from a stakeholder perspective. International Journal of Project Management, 24 Boztaş M., Özmızrak M. (2012). Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Yazılımları Kurulum ve Kullanım Sürecinin Bilgi Yönetimi Kavramıyla Etkileşimi. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 11 (21), s. 65-79 Chou, S.W., Y.C. Chang, Y.C. (2008). The implementation factors that influence the ERP (enterprise resource planning) benefits. Decision Support Systems, 46, 1. Çapar, B. (2003). Bilgi yönetimi: Nasıl bir insan gücü?. II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Derbent-Îzmit, 421-432 Davenport, H. T., Prusak, L. (2000). Îş dünyasında bilgi yönetimi: Kuruluşlar ellerindeki bilgiyi nasıl yönetirler. Günhan Günay (Çev.). İstanbul: Rota Yayın. Düzakın, E., Sevinç, S., (2002). Türkiye’deki Üretim İşletmelerinde Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) Sisteminin Yeri. Journal of Faculty of Business, 3(2), 34-56 75 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Grabski S.W., S.A, (2007). Leech, Complementary controls and ERP implementation success. Int. J. of Accounting Information Systems, 8 (1) Harwood, S. (2004). ERP Kurumsal Kaynak Planlaması Yapısı, Seçimi, Kurulumu. İstanbul:Bileşim Yayınları. Hong, K.K, Kim Y.G (2002). The critical success factors for ERP implementation: an organizational fit perspective. Information & Management, 40 (1), 29. Hsu, L.L, Chen, M. (2004). Impacts of ERP systems on the integrated-interaction performance of manufacturing and marketing. Industrial Management Data System, 104 (1), 42. J.Motwani ve diğerleri. (2002). Successful implementation of ERP projects: Evidence from two case studies. Int. J. Production Economics, 75. Levine, S. (1999). The ABCs of ERP. America’s Network, 103, 13-54. Markus, M.L., Tanis, C. (2000). The enterprise systems experience: From adoption to success., Framing the Domains of IT Management: Projecting the Future Through the Past. 173-207, Zmud R. W. (Ed.)., Pinnaflex Educational Resources, Inc, Cincinnati, OH. Miller, G., Sprague L. (1975). Behind The Growth in Materials Requirements Planning. Harvard Business Review, 83-91. Nicolas, R. (2004). Knowledge management impact on decision making process. Journal of Knowledge Management, 8(1), 20-31 Nonaka, I., Takeuchi, H. (1995). The knowledge-creating company: How Japanese companies create the dynamics of innovation. Oxford University Pres. Özdemirci, F. (2001). Belge üretimi ve kurumsal bilgi yönetimi. 21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu Sempozyumu: Bildiriler 19-20 Nisan 2001: Hatay içinde, 179-186. Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği. Özgül, Ö. (2006). Bir İşletme İçin Topsis Ve AHP İle ERP Yazılımın Seçimi. (Yüksek Lisans Tezi). Sakarya Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü. Öztürk, A. (2005). Yöneylem Araştırması, (10.Baskı). Bursa: Ekin Kitabevi Piturro, M. (1999). How Midsize Companies Are Buying ERP. Journal of Accountancy, 188 (3). Schlienger, T., Teufel, S., (2001). Analyzing Information Security Culture: Increased Trust by an Appropriate Information Security Culture, University of Fribourg, Fribourg. Soja, P. (2007) Success factors in ERP systems implementations lessons from practice. Journal of Enterprise Information Management, 19 (4). Somers, T.M., Nelson, K.G., (2004). A Taxonomy of Players and Activities Across the ERP Project Life Cycle. Information and Management, 41. Sunay, K., (2006). Yönetimde Bilgi Güvenlik Sisteminin Yapısı İşleyişi ve Aselsan A.Ş’de Uygulanması. Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Şimsek, Ş., (2002), Yönetim ve Organizasyon, 408, Günay Ofset, Konya Tandogan, S. N. (2007), Kurumsal Kaynak Planlaması Uygulamasını Etkileyen Temel Basarı Faktörlerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Talu, S. (2004). Sorularla Kurumsal Kaynak Planlama (Enterprise Resource Planning). İstanbul Ticaret Odası - İşletme Yönetiminde Yeni Eğilimler Dizisi, 27, İstanbul Yüregir, O., H., Karaçay, G. (2004). ERP Uygulamasında Kritik Basarı Faktörleri, YA/EM'2004 - Yöneylem Araştırması / Endüstri Mühendisliği - XXIV Ulusal Kongresi, Gaziantep – Adana Zaim, H., (2005). Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi. İstanbul: İşaret yay. 76 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ETİK TÜKETİM KAVRAMININ İNCELENMESİ VE PROMETHEE TEKNİĞİ İLE KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA EXAMINATION OF ETHICAL CONSUMERISM AND AN APPLICATION ON COSMETICS SECTOR WITH PROMETHEE METHOD Bilge MEYDAN* Araştırma Görevlisi, Hacettepe Üniversitesi, [email protected] * Özet Kıt tüketim imkanlarından sonra globalleşen pazarda tüketim olanaklarının artması ile bilinçlenen tüketiciler, satın alma kararlarında daha bilinçli ve seçici davranmaya başlamıştır. Tüketiciler, üretim sırasında, kullanım esnasında ve tüketim sonrasında; kendi sağlığına ve diğer canlıların sağlığına zarar veren ürünlerden kaçınmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra üreticilerin ve tedarikçilerin işçi haklarına uygun davranması önemsenmiştir. Ürünlerin içeriklerinin yanı sıra ambalaj atıklarının da ekolojik dengeyi bozmaması, geri dönüştürülebilir nitelikte olması tercih sebebi olmuştur. Globalleşen dünyada tüm ülkelerin açık pazar haline gelmesi ile ulusal marka tüketimi önemli bir konu haline gelmiştir. Tüketicilerin duyarlı olduğu tüm bu konular “sosyal sorumlu tüketim” ya da “etik tüketim” kavramlarının literatüre girmesini sağlamıştır. Bu çalışmada etik tüketim kavramı ile ilgili literatür incelenmiş, etik tüketim kavramının boyutlandırması yapılarak hangi kavramlardan etkilendiği ve hangi kavramları etkilediği gösterilmeye çalışılmıştır. İncelenen literatürden yolan çıkılarak PROMETHEE Tekniği ile kozmetik sektörünün önde gelen markaları, etik tüketimde önem verilen kriterler esas alınarak sıralanmıştır. Anahtar Kelimeler: Etik Tüketim, Sosyal Sorumlu Tüketim, PROMETHEE Yöntemi. Abstract Consumers, aware of the increase in consumption opportunities in the globalized market after scarce consumption opportunities, have started to be more conscious and selective in their purchasing decisions. Thus, consumers begun to avoid harmful products that damage their health and the health of other living things at the time of production, during use and after consumption. Furthermore, it is important that producers and suppliers behave in accordance with workers' rights. In addition to the content of the products, packaging waste is also preferred to be recyclable and not to disrupt ecological balance. The national brand consumption has become an important issue as all countries become open markets in the globalizing world. All these issues that consumers are sensitive, to have provided the concepts of "social responsibility consumption" or "ethical consumption" enter the literature. In the study, literature related to the concept of ethical consumption was examined and it was attempted to show which concepts were influenced and which concepts were influenced by the dimension of ethical consumption concept. Based on the literature reviewed, the leading brands of the cosmetics industry, using the PROMETHEE Technique, are ranking on the basis of criteria given importance in ethical consumption. Keywords: Ethical Consumerism, Socially Responsible Consumerism, PROMETHEE Method. GİRİŞ Tüketim kavramı temel olarak; bir malı veya hizmeti satın alan tüketicinin ihtiyacını gidererek fayda sağlayacak, ödenen bedel olarak da müşterinin satın alabileceği düzeydeki ürünlere sahip 77 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 olması olarak nitelendirilebilir. Ancak tüketimde sorumluluk bilinciyle hareket edilmesi oldukça önemli bir değerdir. Bu değerin satın alma sürecinde müşterilerin kararlarını etkilemesi sosyal sorumlu tüketim kavramını oluşturmuştur. Küresel pazarda tüketim alternatiflerinin artması ile bilinçlenen tüketiciler, satın alma kararlarında daha sorumlu ve seçici davranmaya başlamıştır. 1990’lı yılların ortalarında literatüre giren “sosyal sorumlu tüketim” kavramı; tüketicinin satın alma esnasında veya daha sonrasında sorumlu tüketime yönelmesini ifade etmektedir. Sorumlu tüketim davranışlarının hepsi ana başlık olarak “sosyal sorumlu tüketim” olarak toplanabilir. Tüketicilerin satın alma kararlarında çevreye daha az zarar veren ve/veya topluma fayda sağlayan ürünleri tercih etmesi sosyal sorumlu tüketimin temelini oluşturur. Sosyal sorumlu tüketim oldukça geniş kapsamlı bir konu olup tüketicinin tüketmek üzere alacağı ürünlerde; hayvanlar üzerinde test edilmemiş olması, çevre dostu olması, geri dönüşüme elverişli olması, insan sağlığına zararlı kimyasalları bulundurmaması, toplumsal olaylara duyarlı üreticinin ürünü olması gibi faktörleri düşünerek titiz davranmasını ifade etmektedir. Tüketicilerin yaşadığı dönemi ve gelecek nesilleri koruma kaygısını satın alma kararlarına dahil etmesi sosyal sorumlu tüketim olarak nitelendirilmektedir. Sosyal sorumlu tüketim kavramının satınalma sürecindeki aşamaları ve boyutları Tablo 1’de detaylı olarak gösterilmektedir. Giyim, gıda, kozmetik, enerji gibi sektörlerde üretim yapan firmalar hakkında farklı çalışmalar, farklı boyutları ele almıştır. Bu boyutlardan birincisi; üretimde tüketicinin ürünü kullandığı sırada kendi sağlığına zarar verecek bir şey kullanıp kullanmadığıdır. İkinci boyutu; bu ürünlerin kullanım sonrasında çevreye veya insan sağlığına zarar verip vermediğidir. Üçüncü boyutu ise tüketen kişiye zarar vermemesine rağmen üretimi sırasında ahlaki olmayan uygulamalarda bulunması ve diğer canlıların haklarını hiçe sayan veya doğrudan zarar veren üretim faaliyetinde bulunmasıdır. Üreticilerin tüketicisinin sağlığına yönelik zararlı bir uygulamada bulunmayı göze alması zor ve yankısı büyük olacağından bu konuda daha titiz davranıldığı düşünülmektedir. Bu sektörlere ilişkin son yıllarda en çok araştırılan konu ise ahlaki ticaret (fair trade) konusu olmuştur. Tüketicilerin özellikle 3. dünya ülkelerinde üretim yapan giyim firmalarıyla ilgili bilgisi ve tutumu araştırılmıştır. Tüketicilerin ucuz işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran, hayvanlar üzerinde kimyasal deneyler yapan firmalara karşı farkındalığının ne seviyede olduğu ve bu bilgilerin satın alma kararlarına etkisi araştırılmaktadır. Tüketicilerin sorumlu tüketim bilinciyle hareket edip çevreye ve topluma duyarlı ürünleri tercih etmesi zamanla ortak bir bilinç oluşturacak ve zararlı ürünlerden ortak bir kaçınma söz konusu olacaktır. Tüketicilerin ortak tepkisini gören üreticiler; müşteri kaybetme tehtidiyle karşı karşıya kalacak ve geleneksel çizgisinden vazgeçerek daha duyarlı ve sağlıklı üretim yapmaya ve aynı zamanda toplumsal, sosyal olaylara duyarlı olmaya yönelecektir. Tüketicilerin satın alma gücünü tıpkı demokratik seçimlerdeki oy verme eylemi gibi kullanması üreticilerin etik üretime dönmesine ve dolayısıyla etik ürünlerinin alternatiflerinin artmasını sağlayacaktır (Irving, Harrison, & Rayner, 2002). Yeşil tüketim; tüketicinin ya da tüketim sonrası başkalarının hayatına zararı dokunacak olan; üretimi veya kullanımı sırasında çevreye zarar veren; kullanımı sonrasında doğada kaybolmayan fazlaca atık bırakan; temiz enerji kaynakları ile üretilmemiş veya bu kaynaklarla kullanılması mümkün olmayan; bölgesel olarak bir yaşam alanına zarar veren; hayvanların üzerinde test edilmiş veya atıklarının hayvanlar üzerinde kötü etkilere sebep olacağı ürünleri 78 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 kullanmaktan kaçınmaktır. Etik tüketim ise tüm çevresel duyarlılığın yanı sıra biraz daha spesifik olarak; üçüncü dünya ülkesi olarak tanımlanan geri kalmış ülkelerde; ucuz ürün üretmek için kötü şartlarda, düşük ücretle çalıştırılan insanların haklarını göz önünde bulundurarak, bunu yapan üretici firmaların ürünlerini satın almamayı ifade etmektedir (Strong, 1996). Tüketicilerin satınalma kararlarında çevreye duyarlı davranması ve ekolojik sistemi korumaya yönelik tutumları ise çevre dostu tüketim bilincinin oluşmasını sağlamıştır. Bu bilinçten yola çıkılarak, çevreye ve topluma zarar vermekten kaçınma düşüncesi sürdürülebilir tüketim kavramının oluşmasını sağlamıştır (Mont & Plepys, 2008). Tablo 1 Sorumlu Tüketim Davranışlarının Tüketim Aşamalarına Göre Sınıflandırılması Satınalma Kararı Aşamasında Satınalma Miktarının Azaltılması * Tüketmemek * Gönüllü Sadelik * İdareli Tüketim * Paylaşım Ekonomisi Ürünlerin Kullanımı Esnasında * Sorumlu Kullanma * Enerji Tasarrufu Tüketim Sonrasında * Atıkların Geri Dönüştürülmesi Sorumlu Tüketim Alternatiflerinin Tercih Edilmesi * Sürdürülebilir Tüketim * Çevredostu Tüketim * Etik Tüketim * Yeşil Tüketim * Milli Tüketim * Boykotlar Kaynak: (Dursun & Gündüz, 2016) Uluslararası literatürde 1990’lı yılların ortalarından itibaren günümüze kadar farklı başlıklar altında (etik tüketim, bilinçli tüketim, çevre dostu tüketim, sürdürülebilir tüketim, milli tüketim, yeşil tüketim) yoğun olarak çalışılan ve bir çatı altında toplandığında “sosyal sorumlu tüketim” olarak karşımıza çıkan bir kavram olmuştur. Sosyal sorumlu tüketim kavramı genel çatı olarak görülmüş ancak literatür detaylı incelendikçe, son yıllarda yapılan çalışmalarda bu kavramın yerini “etik tüketim” kavramına bıraktığı gözlenmiştir. Bu sebeple “sosyal sorumlu tüketim” kavramı yerine çevreye duyarlı, işçi haklarına önem veren, geri dönüştürülebilir ürünleri ve sürdürülebilir tüketimi tecih eden, daha az kimyasal içeren ürünleri almaya istekli, farkındalığı yüksek ve satınalma kararlarında bu farkındalıkla hareket eden tüketici davranışlarını tanımlamak için “etik tüketim” kavramının daha uygun olacağı düşünülmüştür. Ulusal literatürde eksikliği fark edilen etik tüketim konusunda, çalışmaya başlayacak yeni araştırmacılar için kaynak oluşturmak amacıyla bu kavramlar araştırılmak istenmiştir. Bu çalışmada, etik tüketim kavramını ele alan uluslararası çalışmalar incelenerek; bu kavramın etkilediği ve etkilendiği değişkenler belirlenmiş; incelenen örneklem, kullanılan yöntem ve incelenen saha araştırılmış; en çok incelenen konular ve araştırılan sektörler ortaya 79 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 çıkarılmıştır. Bu sayede çalışma yapacak yeni araştırmacılara büyük kolaylık sağlayacak kapsamlı bir literatür sunulmuştur. Ulusal literatüre etik tüketim kavramı ile ilgili katkı sağlayacak çalışmacılara kaynaklık etmesi açısından, bu çalışma oldukça önemlidir. Çalışmada etik tüketim kapsamında kozmetik sektörünü ele alan bir uygulama yapılmıştır. Kozmetik sektörünün en az gıda ve giyim kadar büyük bir sektör olması, makyaj ürünlerinden diş macununa günlük hayatta sıklıkla kullanılan geniş bir ürün yelpazesini kapsaması sektörü ilginç kılmaktadır. Kozmetik sektörünün sürekli gelişen ve yenilenen dinamik yapısı etik tüketicilerinin satın alma kararlarından etkilenmektedir. Tüketicinin boykot kampanyaları ile kozmetik sektöründeki ünlü markaları etik davranmaya zorladığı sık rastlanılan bir durumdur. Etik tüketicilerin en az gıda ve giyim kadar iç içe olması, bu sektörle ilgili bir uygulama yapma konusunda motive kaynağı olmuştur. Yapılan uygulamada, önde gelen kozmetik firmalarının temel cilt bakım ürünü olan cilt nemlendiricileri ele alınmıştır. Bu kapsamda kriter olarak “hayvanlar üzerinde test yapılmaması”, “organik içerikli olması”, “geri dönüştürülebilir ambalaj kullanma”, “paraben içermeme”, “ürünün internet sitesi satış fiyatı”, “marka değeri”, “marka notu” olmak üzere 7 kriter bazında değerlendirilmiştir. Kozmetik satın alma kararı sürecindeki etik tüketiciye yardımcı olmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada, önde gelen 11 ünlü kozmetik markası PROMETHEE II yöntemi ile sıralanmıştır. PROMETHEE yönteminin her kriter için uygun fonksiyonun belirlenmesi konusunda sağladığı avantaj ve diğer Çok Kriterli Karar Verme Teknikleri’ne göre uygulanmasının daha kolay ve anlaşılır olması bu yöntemin seçilmesinde etkili olmuştur. Seçilen kriterler doğrultusunda yapılan bu sıralama ile etik tüketicilerin, kozmetiğin temel ürünlerinden biri olan cilt nemlendirici ürün alışverişlerindeki satın alma kararına yardımcı olmak istenmiştir. Çalışmanın 1. Bölümünde etik tüketim kavramı ile ilgili literatür çalışması yer almaktadır. 2. Bölümde Çok Kriterli Karar Verme Teknikleri’nden biri olan PROMETHEE yöntemi anlatılmış ve kozmetik sektörü üzerine bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Bu uygulamada, incelenen literatürden yola çıkılarak, kozmetik sektörü için etik tüketicilerin satın alma kararında en fazla öne çıkan değişkenler kriter olarak seçilmiş, tüketicilerin bu kriterlere verdiği öneme göre kriterler ağırlıklandırılmış ve önde gelen kozmetik firmalarının nemlendirici cilt bakım ürünleri bu kriterler bazında sıralaması yapılarak etik tüketim bilincine sahip kozmetik tüketicilerine yol göstermek istenmiştir. Çalışmanın 3. Bölümünde uygulamadan elde edilen bulgular ve incelenen literatür ışığında sonuçlar tartışılmıştır. 1. ULUSLARARASI LİTERATÜRDE ETİK TÜKETİM KAVRAMI Çalışmanın bu bölümünde uluslararası literatür incelenmiş, etik tüketim kavramının boyutları ortaya çıkarılmış, çalışmalar uygulamanın yapıldığı ülkeler, incelenen örneklem ve veri toplama teknikleri bazında ele alınmıştır. Ayrıca bu çalışmalarda odaklanılan konular ve incelenen sektörler makale bazında değerlendirilmiştir. 1.1. Kullanılan Değişkenlere Göre Etik Tüketim Kavramının İncelenmesi İncelenen çalışmalarda tüketicilerin satın aldığı ürünlerle ilgili etik bilgisi, farkındalığı ve bu farkındalığın satın alma kararlarındaki etkisi incelenmiştir. Buna göre farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı yaş grubundan ve farklı eğitim seviyelerinden tüketicilerin etik tüketim hassasiyeti ve etik ürüne daha fazla ödeme niyeti araştırılmıştır. 80 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1.1.1. Etik Tüketimin Etkilediği Değişkenleri Kullanan Çalışmalar Tablo 2’de etik tüketim kavramının etkilediği bağımsız değişkenler gösterilmiştir. Etik tüketim ile tüketiciler cüzdanınki parayı (alım gücünü) adeta oy verir gibi kullanmaktadır. Bu sayede etik olmayan ürünleri boykot edip etik üreticilerin ürünlerini tercih ederek üreticilerde etik üretim yapmaları konusunda baskı oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra tedarikçinin gücü, devlet müdahalelerinin arttırılması ve medyanın baskısı ile de kurumlara yeni alternatif ürünler üretme konusunda baskı yapılmaktadır. Buna göre; tüketicinin etik tüketiminin artması ile kurumlardaki sosyal sorumluk bilincinin artması sağlanmaktadır. 81 Tablo 2 Etik Tüketimin Etkilediği Değişkenler Forumlara Üyelik Yatırımcıya Tüketici Baskısı Yatırımcıya Devlet Baskısı Devlet Müdahaleleri X X X X Lisans ve Belgeler Tüketici İmajı Alım Gücü Tüketicinin Gücü Farkındalık Medya Tedarikçinin Gücü Kurumsal İmaj Alternatiflerin artması Kurumsal Sosyal Sorumluluk Etik girişimler X Etik Tüketim Etik Tüketim Etik Tüketim X X X X X X X X X Strong, (1996) Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006) Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010) X X X Boyutlar Etik Tüketim Yazar Tencati, Russo, & Quaglia, (2010) İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1.1.2. Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenleri Kullanan Çalışmalar Tablo 3’te etik tüketimi etkileyen değişkenler ve ne yönde etkilediği görülmektedir. + pozitif yönde etkilediğini, - ise negatif yönde etkilediğini belirtmektedir. Yapılan literatür incelemesinde çalışmaların etik satın alma niyeti, etik ürüne fazla ödeme niyeti, etik farkındalık ve kurumsal sosyal sorumluluk ile etik tüketim arasındaki ilişkiyi incelediği görülmektedir. Etik tüketimi en çok arttıran değişkenler farkındalık, ürünün kullanım alanları, kalitesi, ambalajı ve etik olmayan ürünlere karşı yapılan boykotlar olmuştur. En çok olumsuz etkileyen değişkenler marka bağımlılığı, etik ürüne erişim zorluğu, bilgi eksikliği, etik ürünlerin modaya uygun olmaması, tasarımının yeterince iyi olmaması ve ikame (etik olmayan) ürünlerin reklamının çok fazla gösterilmesi olmaktadır. 83 Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler Hiller, (2010) Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012) Strong, (1996) Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012) Mai, (2014) Carrington, Neville , & Canniford, (2015) Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017) Carter, (2009) Lee, (2008) Joergens, (2006) Etiket ve ambalaj Kurumsal sosyal sorumluluk Boykotlar Bilgi esnekliği Şüphe Dağıtım kanalları Marka sadakati Kullanım alanı Medya (ikame ürün reklamları) Kalite Tasarım Moda Milli üretim Etik ürün fiyatı Çevreci imaj oluşturma isteği Alım gücü Sosyal çevre etkisi Sosyal sorumlu yaşam tarzı Etik ürünlere fazla ödemeye isteklilik Parekendecilerin görüşü Etik ürünlerin kullanım ömrü Etik ürünlere erişim zorluğu Etik ürün seçeneklerinin yaygınlaşması Çevre dostu ürünlere ilgi Etik bilgi İkame Marka Gücü İkame Mağaza Konumu Farkındalık İnsan Hakları Adil ticaret Hayvan hakları Yazar + + + + - - + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - + + + + + + + + + Boyutlar Etik Satın Alma Niyeti Etik Ürüne Fazla Ödeme Niyeti Etik Tüketim Kurumsal Sosyal Sorumluluk Etik Ürüne Fazla Ödeme Niyeti Etik Ürün Satın Alma Niyeti Etik Ürüne Fazla Ödeme Niyeti Etik Farkındalık Etik Ürün Satın Alma Niyeti Etik Farkındalık 84 Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler (devam) Etiket ve ambalaj Kurumsal sosyal sorumluluk Boykotlar Bilgi esnekliği Şüphe Dağıtım kanalları Marka sadakati Kullanım alanı Medya (ikame ürün reklamları) Kalite Tasarım Moda Milli üretim Etik ürün fiyatı Çevreci imaj oluşturma isteği Alım gücü Sosyal çevre etkisi Sosyal sorumlu yaşam tarzı Etik ürünlere fazla ödemeye isteklilik Parekendecilerin görüşü Etik ürünlerin kullanım ömrü Etik ürünlere erişim zorluğu Etik ürün seçeneklerinin yaygınlaşması Çevre dostu ürünlere ilgi Etik bilgi İkame Marka Gücü İkame Mağaza Konumu Farkındalık İnsan Hakları Adil ticaret Hayvan hakları + + + + Etik Satınalma + + + - Etik Satınalma + + - + + Etik Algı + - + Etik Satınalma + + - - + - + + + - + Etik Satınalma - + + - + - - + + - + - - - Boyutlar Etik Ürün Satın Alma Niyeti Etik Satınalma Yazar Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, & Hassan, (2006) Niinimäki, (2010) Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005) Schröder & McEachern, (2005) Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004) + Jegethesan, Sneddon, & Soutar, (2012) Brunk & Blümelhuber, (2011) 85 Tablo 3 Etik Tüketimi Etkileyen Değişkenler (devam) Etiket ve ambalaj Kurumsal sosyal sorumluluk Boykotlar Bilgi esnekliği Şüphe Dağıtım kanalları Marka sadakati Kullanım alanı Medya (ikame ürün reklamları) Kalite Tasarım Moda Milli üretim Etik ürün fiyatı Çevreci imaj oluşturma isteği Alım gücü Sosyal çevre etkisi Sosyal sorumlu yaşam tarzı Etik ürünlere fazla ödemeye isteklilik Parekendecilerin görüşü Etik ürünlerin kullanım ömrü Etik ürünlere erişim zorluğu Etik ürün seçeneklerinin yaygınlaşması Çevre dostu ürünlere ilgi Etik bilgi İkame Marka Gücü İkame Mağaza Konumu Farkındalık İnsan Hakları Adil ticaret Hayvan hakları Etik Satınalma Etik Satınalma Etik Satınalma + + + Etik Satınalma + + + + + + - + + + + - + - + - + + + - + + + Etik Satınalma Etik Satınalma + + + + + + + + Boyutlar Yazar Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016) Bezençon & Bilili, (2010) Bray, Johns, & Kilburn, (2011) Uusitalo & Oksanen, (2004) Chan & Wong, (2012) Hill & Lee, (2012) 86 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1.2. Uygulama Alanı, İncelenen Örneklem Ve Kullanılan Yöntemlere Göre Etik Tüketim Araştırmacılar etik tüketim konusu farklı yöntemlerle, farklı ülkelerden tüketiciler üzerinde araştırılmıştır. Tablo 4’te, incelenen makalelerin seçildiği örneklem sahası, katılımcı sayısı ve veri toplama yöntemleri gösterilmektedir. Buna göre İngiltere örnekleminde etik tüketim üzerine yapılan çalışmalar (Hiller, (2010); Strong, (1996); Bray, Johns, & Kilburn, (2011); Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004); Shaw, Hogg , Wilson , Shiu , & Hassan, (2006); Mai, (2014); Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012)) literatürde sıklıkla yer bulmuştur.Asya tüketicisinin etik tüketime bakış açısını anlamak üzere en çok uygulama yapılan saha Hong-Kong ( Chan & Wong, (2012); Lee, (2008); Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012)) ve Vietnam ((Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)) olmuştur. Kuzey Avrupa tüketicilerinin etik tüketime bakış açısını Finlandiya örnekleminde (Niinimäki, (2010); Uusitalo & Oksanen, (2004)) değerlendiren çalışmalar mevcuttur. İskoçya ( Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005)), İsviçre ( Bezençon & Bilili, (2010)), Belçika( Brunk & Blümelhuber, (2011)), Avustralya ( Carrington, Neville , & Canniford, (2015); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012)), Brezilya (Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010)) ve ABD ( Carter, (2009); Hill & Lee, (2012)) tüketicilerinin etik tüketime bakış açıları araştırılmıştır. Tek ülke örnekleminde araştırma yapan akademisyenlerin yanında, farklı ülke ve kültürlerin etik tüketime bakış açısını araştıran karşılaştırmalı çalışmalar da literatürde mevcuttur. Joergens, (2006) İngiltere ve Almanya; Schröder & McEachern, (2005) ise İngiltere ve İskoçya tüketicilerinin etiğe bakış açılarını karşılaştırmıştır. Karşılaştırmalı örneklemlerle yapılan en kapsamlı çalışma ise Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016) tarafından yapılan, İngiltere, Almanya, Japonya ve Macaristan tüketicilerinin etik tüketim algısını kıyaslan çalışma olmuştur. Genellikle etik tüketim hakkında ilgilenen çalışmalar tüketici örnekleminde çalışmasına rağmen Tencati, Russo, & Quaglia, (2010) ve Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010) çalışmalarında etik tüketim algısını iş dünyası açısından incelemiş; girişimcileri ve parekendecileri örneklem olarak almıştır. Yapılan çalışmaların sonuçları örneklem bazında incelendiğinde şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşılmıştır. Genç tüketicilerin kendi sağlığına, hayvanlara veya çalışan işçilere yönelik etik olmayan davranışların bilinmesine rağmen marka sadakati, sosyal çevreye uyum ve tadını sevme gibi faktörlerin etik tüketim bilincinin önüne geçtiği görülmüştür. Orta yaş ve üzeri tüketicilerde ise bilgi eksikliğinin fazlaca görüldüğü, bilgilendirme sağlandığında ise etik tüketimin daha yaygın olduğu gözlenmiştir. Tüketicilerin etik bilgiye erişim ve etik ürünlere ulaşım gibi faktörlerin zor olmasının da etik tüketimden vazgeçme sebeplerinden olduğu tespit edilmiştir. Eğitim seviyesinin daha yüksek olduğu örneklemlerde, kullandığı markaların yerine etik tüketimi seçme eğilimi yüksektir. Bununla birlikte, ahlaki ticaret yapmayan firmaları boykot etme ve etiği kurumsal sosyal sorumluluk bilincine katmış firmaları tercih ederek teşvik etme eğiliminin daha yüksek olduğu görülmektedir. 87 Tablo 4 Kullanılan Yöntem, İncelenen Örneklem ve Uygulanan Saha Yazar Hiller, (2010) Yöntem Derinlemesine görüşme, Gözlem Tencati, Russo, & Quaglia, (2010) Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012) E-mail anket Anket Strong, (1996) 1- İkincil veri (Fair-trade organizasyonlar, süpermarketler) 2-Telefon, mail ile anket veya yüzyüze görüşme ile mülakat tekniği) Derinlemesine görüşme İkincil veri Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006) Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010) Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012) Mai, (2014) Carrington, Neville , & Canniford, (2015) Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017) Odak grup Deneysel 1- Mail ile anket etik tüketiciler grubu 2- Derinlemesine görüşme Araştırma Örneklem 18-30 yaş arası İyi eğitimli Çocuğu olmayan Büyük şehirde yaşayan 6 katılımcı 25 girişimci Lise ve üstü okullardan mezun Geliri 5000$'dan az Eşit kadın ve erkeklerden 120 katılımcı Rastgele seçilen 321 katılımcı Saha İngiltere Vietnam Hong Kong İngiltere 10 katılımcı Küçük ve orta ölçekli parekendeciler 99 katılımcı 208 katılımcı 495 anket 13 katılımcı İskoçya Brezilya - - İngiltere İngiltere Tablo 4 Kullanılan Yöntem, İncelenen Örneklem ve Uygulanan Saha (devam) 88 Yazar Carter, (2009) Lee, (2008) Yöntem Anket Açık uçlu anket Joergens, (2006) Odak grup E-mail Anket Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, & Hassan, (2006) Niinimäki, (2010) Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005) Schröder & McEachern, (2005) Telefon-Anket Online-Anket Yüz-yüze anket Odak grup Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004) Mülakat Jegethesan, Sneddon, & Soutar, (2012) Brunk & Blümelhuber, (2011) Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016) Odak grup Mülakat Anket Bezençon & Bilili, (2010) Bray, Johns, & Kilburn, (2011) Anket Odak grup Uusitalo & Oksanen, (2004) Chan & Wong, (2012) Hill & Lee, (2012) Anket Anket Açık uçlu anket Örneklem 85 lisans öğrencisi 202 liseden 6010 katılımcı 21-26 yaşlar arası gençler 18-26 yaşlar arası gençler 117 katılımcı 262 katılımcı 246 katılımcı 102 katılımcı 100 katılımcı (52/48) 50-75 yaş arası 7 katılımcı 20 katılımcı 20 katılımcı 1278 katılımcı 433 katılımcı 15-78 yaş arası 18 kişi 713 katılımcı 216 katılımcı 80 katılımcı (18-25 yaş) Saha Amerika Hong Kong İngiltere Almanya İngiltere Finlandiya İskoçya İskoçya İngiltere İngiltere Avustralya Belçika İngiltere Almanya Japonya Macaristan İsviçre İngiltere Finlandiya Hong Kong Amerika 89 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1.3. İncelenen Konu Ve Sektörlere Göre Etik Tüketim İncelenen çalışmalarda tüketicilerin satın aldığı ürünlerle ilgili etik bilgisi, farkındalığı ve bu farkındalığın satın alma kararlarındaki etkisi incelenmiştir. Buna göre farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı yaş grubundan ve farklı eğitim seviyelerinden tüketicilerin etik tüketim hassasiyeti ve etik ürüne daha fazla ödeme niyeti araştırılmıştır. Etik açısından en çok incelenen sektör gıda ve giyim olmuştur. Giyim sektöründe ayakkabı, kot pantolon ve üst giyim incelenmiştir. Giyim sektörünün altında ayakkabı, dış giyim, sweat ve kot pantolon üreticilerini inceleyen çalışmalar ( Hiller, (2010); Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012); Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006); Shaw, Hogg , Wilson , Shiu , & Hassan, (2006); Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017); Joergens, (2006); Niinimäki, (2010); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005); Chan & Wong, (2012); Hill & Lee, (2012); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012)) literatürde mevcuttur. Gıda sektöründe ise kahve üreticileri, fast-food zincirleri ve marketlerde satılan paketli hazır gıdalar inceleme konusu olmuştur. Gıda sektöründe kahve, paketli hazır giyim ve fast food zincirlerini inceleyen çalışmalar ( Mai, (2014); Lee, (2008); Bezençon & Bilili, (2010); Schröder & McEachern, (2005); Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)). Bazı çalışmalarda ise sektör ayrımı yapılmadan giyim, gıda, hazır yemek, ilaç, kozmetik, deteryan, pil gibi farklı ürünlere yönelik genel etik tüketim çalışılmıştır. Tüm sektörler için etik konusunu genel olarak ele alan makaleler (Carrington, Neville , & Canniford, (2015); Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012); Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004); Brunk & Blümelhuber, (2011); Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016); Bray, Johns, & Kilburn, (2011); Uusitalo & Oksanen, (2004)) literatürde sıklıkla yer almaktadır. Paketlenmiş gıdalarda tüketicilerin etik satın alma kararında özellikle ambalajın üzerinde “organik” ve “geri dönüştürülebilir ambalaj” ibaresinin yer alması etkili olmaktadır. Buna göre kahve üreticilerinin kullanım sonrası atıklarının geri dönüştürülebilir olması tüketicinin etik tüketim algısını cezbetmektedir. Fast-food zincirlerini inceleyen çalışmalarda özellikle Kentucky ve Mcdonald’s firmaları incelenmiş ve benzeri zincirler hakkında etik satın alma bilinci ölçülmüştür. Ancak genç tüketicilerin kendi sağlığına, hayvanlara veya çalışan işçilere yönelik etik olmayan davranışların bilinmesine rağmen marka sadakati, sosyal çevreye uyum ve tadını sevme gibi faktörlerin etik tüketim bilincinin önüne geçtiği tespit edilmiştir. Giyim sektöründe ise gençler arasında kullanılan boya, çalıştırılan işçilerin şartları, çevreye kullanım sırasında veya sonrasında zarar verme bilgisine sahip olunsa da marka sadakati, tasarım, moda ve sosyal statünün satın alma kararlarında daha fazla etkili olduğu gözlenmiştir. Özel bir sektör sınırlaması olmadan tüm sektörler için etik konusunu inceleyen çalışmalar; gıda, giyim, pil, kozmetik, deterjan, ilaç ve dayanıklı tüketim sektörlerine genel olarak bakmıştır. Bu sektörlere ilişkin son yıllarda en çok araştırılan konu ise ahlaki ticaret (fair trade) konusu olmuştur. Tüketicilerin özellikle 3. dünya ülkelerinde üretim yapan giyim firmalarıyla ilgili bilgisi ve tutumu araştırılmıştır. Tüketicilerin ucuz işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran, hayvanlar üzerinde kimyasal deneyler yapan firmalara karşı farkındalığının ne seviyede olduğu ve bu bilgilerin satın alma kararlarına etkisi araştırılmaktadır. 90 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 5 İncelenen Konu ve Sektörler SEKTÖR KONU Gıda Giyim Genel X Etik Farkındalık Bray, Johns, & Kilburn, (2011) Etik Bilgiye Ulaşma X Kurumsal Sosyal Sorumluluk Bezençon & Bilili, (2010) Sürdürülebilir İş Dünyası Etik Gişimler Etik Satınalma Yazar X X Brunk & Blümelhuber, (2011) X X Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004) X X Carrington, Neville , & Canniford, (2015) X X Carter, (2009) Chan & Wong, (2012) X X X Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012) X X Hill & Lee, (2012) X X Hiller, (2010) X X Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005) X X Jegethesan, Sneddon, & Soutar, (2012) X X Joergens, (2006) X X Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017) X Lee, (2008) X X Mai, (2014) X X X X Marques, Mendonça, & Jabbour, (2010) Niinimäki, (2010) X Schröder & McEachern, (2005) X Shaw, Hogg, Wilson, Shiu, & Hassan, (2006) X X Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006) X X X X Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012) X Strong, (1996) X Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016) X Tencati, Russo, & Quaglia, (2010) Uusitalo & Oksanen, (2004) X X X X X X X 91 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 5’te görüldüğü üzere farklı çalışmacılar etik tüketim konusuna farklı perspektiflerden bakmış, farklı sektörleri incelemiştir. Etik girişimler ( Tencati, Russo, & Quaglia, (2010)), sürdürülebilir iş dünyası ( Goworek, Fisher, Cooper, Woodward, & Hiller, (2012); Shen, Wang, Lo, & Shum, (2012)) ve kurumsal sosyal sorumluluk (Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017); Schröder & McEachern, (2005)) konularını inceleyen çalışmalar etik konusuna iş dünyası perspektifinden bakmıştır. Öte yandan tüketici açısından etik konularını inceleyen çalışmalar ise daha fazladır. Özellikle etik satın alma konusu birçok çalışmacı (Hiller, (2010); Strong, (1996); Shaw, Newholm, & Dickinson, (2006); Mai, (2014); Carrington, Neville , & Canniford, (2015); Khan, Rodrigues, & Balasubramanian, (2017); Lee, (2008); Shaw, Hogg , Wilson , Shiu , & Hassan, (2006); Niinimäki, (2010); Iwanow, McEachern, & Jeffrey, (2005); Carrigan, Szmigin, & Wright, (2004); Schröder & McEachern, (2005); Jegethesan, Sneddon , & Soutar, (2012); Bezençon & Bilili, (2010); Sudbury-Riley & Kohlbacher, (2016); Bray, Johns, & Kilburn, (2011); Chan & Wong, (2012); Uusitalo & Oksanen, (2004); Hill & Lee, (2012))tarafından incelenmiştir.Etik bilgiye ulaşma ( Carter, (2009)) ve etik farkındalık (Joergens, (2006)) ise tüketici açısından incelenen diğer konular olmuştur. 2. PROMETHEE TEKNİĞİ VE KOZMETİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA Kozmetik sektörünün sadece makyaj malzemeleri ile sınırlı kalmadığı, diş macunu, şampuan, saç bakım ürünleri ve kişisel bakım ürünlerini de kapsamaktadır. Tüm dünyada önde gelen sektörlerden biri olan kozmetik sektörü etik tüketimi benimseyen tüketicilerin de en hassas olduğu sektörlerden biridir. Kozmetik sektöründe etik tüketicilerin en fazla dikkat ettiği kriterler ürünlerin havyanlar üzerinde test edilmemiş olması, ürün içeriklerinin organik olması, ambalajlarının geri dönüştürülebilir çevre dostu ürün olmasıdır. Bununla birlikte satılan kozmetik ürünlerinin marka değerinin yüksek olması ve marka sadakati sebebiyle tercih edilmesi ise kimi zaman etik tüketimi destekleyen tüketiciler tarafından ikilemde kalınmasına yol açan kriterlerdir. Tüm bu kriterler düşünüldüğünde etik farkındalığı yüksek olan, bilinçli tüketicilerin kozmetik alışverişinde en iyi ürünü seçmesi bir hayli zor olmaktadır. Bu sebeple, alternatif kümesinden cilt bakımı için en doğru kozmetik markası tercih etmek isteyen etik tüketicilerin satın alma kararında yardımcı olmak için PROMETHEE II tekniği ile kozmetik markaları sıralanmıştır. Kozmetik sektöründe ürün çeşitliliği fazla olduğundan ve farklı ürün gruplarının birbiriyle kıyaslanması uygun olmayacağından karşılaştırma için seçilen 11 markanın sadece temel yüz nemlendiricisi ele alınmıştır. 2.1. PROMETHEE Tekniği Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri; birden fazla alternatifi, sahip olduğu farklı kriterlerle değerlendirip, sistematik ve tutarlı bir altyapı ile optimale en yakın sonuca ulaşmayı sağlamaktadır. Kesin çözümün olmadığı gerçek hayat problemlerinde, paydaşlara optimale en yakın sonucu sunan yötemlerdir. Farklı kriterler bazında alternatiflerin belli bir set aralığında sıralanması ve sıralanan alternatifler arasından en iyi alternatifin seçilmesi Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri’nin en büyük avantajıdır. Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri’nin matematiksel sistematiğinin bilgisayar tabanlı olması, sonuçların tutarlılığını arttırmaktadır. PROMETHEE Yöntemi ilk olarak 1982 yılında Jean-Pierre Brans tarafından geliştirilmiş ve Brans, Vincke, & Mareschal, (1986) makalesinde detaylı olarak anlatılmıştır. Diğer Çok 92 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kriterli Karar Verme Yöntemleri’ne göre uygulaması daha kolay, etkili ve anlaşılır bir karar destek yöntemi olan PROMETHEE Yöntemi, seçilen kriterler doğrultusunda sonlu sayıda alternatiflerin sıralanmasını sağlayan bir tekniktir. Günümüzde 9 farklı çeşidi olmasına rağmen, en temel PROMETHEE Brans tarafından geliştirilmiş olan PROMETHEE I ve PROMETHEE II’dir. PROMETHEE I Kısmi sıralama yapmaya yararken, PROMETHEE II net öncelikleri kullanarak tüm alternatiflerin sıralanmasına ve en iyi alternatifin belirlenmesine olanak tanır. PROMETHEE Yöntemi 7 adımdan oluşur (Brans & Vincke, 1985). PROMETHEE Yöntemi’nde öncelikle alternatifler, kriterler ve bu kriterlerin ağırlıklarının saptanması gerekir. Adım 1: Kriterler, ağırlıklar ve alternatifler belirlenip bir veri matrisi halinde sunulur. Adım 2: Her bir kriter için tercih fonksiyonları belirlenir. Tercih fonksiyonları, kriterlerin yapısına ve alternatiflerin kriter bazlı niteliklerine uygun olarak seçilir. 6 farklı tercih fonksiyonu bulunmaktadır. Şekil 1 PROMETHEE Yöntemi Tercih Fonksiyonları 93 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Adım 3: Kriterler için belirlenen tercih fonksiyonları temel alınarak, alternatif çiftleri için ortak tercih fonksiyonları belirlenir. 0 , 𝑝[𝑓(𝑎) − 𝑓(𝑏)], 𝑃(𝑎, 𝑏) 𝑓(𝑎) < 𝑓(𝑏) 𝑓(𝑎) > 𝑓(𝑏) Bu denkleme göre 1. olasılıkta a alternatifi b’den farksızken, 2. olasılıkta a b’ye göre aldığı değere göre daha iyi konumdadır. Adım 4: Ortak tercih fonksiyonları baz alınarak, her alternatif çifti için tercih indeksleri belirlenir. 𝜋(𝑎, 𝑏) = ∑𝑘𝑖=1 𝑤𝑖 𝑥 𝑃𝑖 (𝑎, 𝑏) ∑𝑘𝑖=1 𝑤𝑖 Adım 5: Alternatifler için pozitif (𝜃 + ) ve negatif (𝜃 − ) üstünlükler belirlenir. Pozitif üstünlükler bir alternatifin diğerlerine ne kadar baskın olduğunu, negatif üstünlükler ise diğer alternatifler tarafından ne kadar domine edildiğini gösterir. Adım 6: PROMETHEE I yöntemine göre kısmi öncelikler belirlenir. Buna göre alternatif kümesinde yer alan alternatiflerin diğer alternatife göre tercih edilme durumu, birbirinden farksız olan alternatifler ve birbiriyle karşılaştırılamayacak alternatiflerin belirlenmesi sağlanır. Eğer aşağıdaki durumlardan herhangi biri sağlanıyorsa, a alternatifi b alternatifine tercih edilir: 𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏) 𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) = 𝜃 − (𝑏) 𝜃 + (𝑎) = 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏) Eğer aşağıdaki durumlar sağlanıyorsa a alternatifi b alternatifinden farksızdır: 𝜃 + (𝑎) = 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) = 𝜃 − (𝑏) Eğer aşağıdaki durumlardan herhangi biri sağlanıyorsa a alternatifi b alternatifi ile karşılaştırılamaz: 𝜃 + (𝑎) > 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) > 𝜃 − (𝑏) 𝜃 + (𝑎) < 𝜃 + (𝑏) ve 𝜃 − (𝑎) < 𝜃 − (𝑏) Adım 7: Her alternatif için net öncelikler belirlenir. Net öncelikler şu şekilde hesaplanır: 𝜃 (𝑎) = 𝜃 + (𝑎) - 𝜃 − (𝑎) Daha sonra tüm alternatifler ortak düzlemde değerlendirilerek tüm alternatifleri kapsayan tam sıralama belirlenir. Buna göre aynı alternative kümesinde yer alan iki alternative için, hesaplanan net öncelik değerine bağlı olarak şu kararlar alınır: 94 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 𝜃(𝑎) > 𝜃(𝑏) ise a alternatifi b’ye göre daha üstündür. 𝜃(𝑎) = 𝜃(𝑏) ise a alternatifi ile b alternatifi arasında fark yoktur. 2.2. Kozmetik Sektöründe Etik Tüketim Kapsamında Marka Sıralaması Sektör olarak bilindiğinden daha geniş olan bu sektörün, hayvanlar üzerinde acımasız deneylerin yürütüldüğü sektörlerden biri olduğu bilinmektedir. Tüketicinin araştırma ve sivil toplum örgütlerinin propogandalarıyla bilinçlenmesi ve hayvanlar üzerinde deney yapan firmaları boykot etmesi ile birçok kozmetik firması hayvanlar üzerinde ağır testler yapmaktan vaz geçmiş olsa da halen lider konumdaki birçok marka hayvanlar üzerinde test etmeye devam etmektedir. Hayvanlar üzerinde test edilmemiş ürünlerin ambalajlarında tavşan ibaresi bulunmaktadır. Etik tüketicilerin diğer önemsediği husus, ürünlerinin organik olmasıdır. Global olarak kabul gören EcoCert, BDIH, Soil Association, Certech, Australian Organic sertifikalı ürünler %100 organik olarak geçmektedir. Ancak son yıllarda tüketicilerin bilinçlenmesi ve sağlığını bozacak kimyasallardan kaçınması pek çok ünlü markayı harekete geçirmiş ve ürün içeriklerinde paraben bulundurmamaya ve en az %50 organik yağ barındıran kozmetik ürünleri üretilmeye başlanmıştır. Bunun için ambalajlarda “paraben içermez” “vegan içeriklidir” ibareleri ve içeriğinde kullanılan doğal yağların yüzdesi verilmektedir. Çevre dostu tüketiciler için ürünlerin kullanımından sonra ambalajlarının geri dönüştürülebilir olması da bir hayli önem taşımaktadır. Bunun için genellikle cam ve plastik ambalajlarda sunulan kozmetik ürünlerinin üzerinde yeşil nokta olarak da bilinen geri dönüşüme uygun ibaresi bulunmaktadır. Bazı firmalar ise sürdürülebilir üretim için geri dönüşüme destek verdiğini kedni sitelerinden ilan etmektedir. Bu kapsamda kriter olarak “hayvanlar üzerinde test yapılmaması”, “organik içerikli olması”, “geri dönüştürülebilir ambalaj kullanma”, “paraben içermeme”, “ürünün internet sitesi satış fiyatı”, “marka değeri”, “marka notu” seçilerek PROMETHEE II yöntemi ile tam sıralama yapılmıştır. Hayvanlar üzerinde test yapan/hayvansal içerik bulunduran firmaların verisine PETA’nın web sitesinden (http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companiesTurkeyPETA.pdf, 2017), ürün içeriklerinde bitkisel yağ içeriğinin yüzdesi, geri dönüştürülebilir ambalaj, ürün içeriğinde paraben kullanılıp kullanılmadığı ile ilgili verilere seçilen markaların kendi sitelerinden elde edilmiştir. Markaların marka değeri ve marka puanı verisi Brand Finance’in internet sitesinden (http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf, 2017) alınmıştır. 2.2.1.Seçilen Kriterler, Kriter Ağırlıkları Ve PROMETHEE Tercih Fonksiyonları C1 (Hayvanlar Üzerinde Test Yapmama): Bu kriter etik tüketicinin hayvanların işkence görerek test edilen bir ürünü almaktan kaçınılacağı düşünülerek seçilmiştir. PETA tarafından başlatılan çağrıları dikkate alıp her yıl binlerce hayvanın yapılan kozmetik testleri sırasında ölümüne ve işkence çekmesine dur diyen firmalar; ürün ambalajının üzerinde tavşan ibaresi 95 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 bulundurmaktadır. PETA’nın açıkladığı listeden markaların hayvanlar üzerinde test edilip edilmediği kontrol edilerek oluşturulmuştur. C2 (Organik İçerikli Ürün): Bu kriter etik tüketicilerin satın alacağı cilt nemlendirici üründe daha doğal içerikler tercih ettiği, özellikle bitkisel yağlarla zenginleştirilmiş ve hayvansal yağ barındırmayan ürünleri tercih edeceği düşünülerek seçilmiştir. Bu kriter PETA’nın bitkisel içerik kullanan markalar listesi ve ürünlerin kendi internet sitelerinde yazılan bilgilerden derlenerek oluşturulmuştur. C3 (Parabensiz Ürün): Etik tüketiciler, kendi sağlıkları için daha az kimyasal kullanmayı tercih eder ve dolayısıyla içeriğinde paraben barındıran ürünlerden kaçınmaktadır. Bu kriter, ürünlerin internet sitelerinden edinilen bilgiye göre oluşturulmuştur. C4 (Geri Dönüştürülebilir Ambalaj Kullanımı): Etik tüketicilerin ürünlerin kullanımı sona erdikten sonra ortaya çıkan ambalaj atıklarının; ekolojik dengeye zarar vermeyen, geri dönüştürülebilir olmasını tercih ettiği incelenen literatürde gözlenmiştir. Bu sebeple seçilen bu kriterin verileri, ürünlerin internet sitelerinden edinilen bilgi ile oluşturulmuştur. C5 (Ürünün İnternet Satış Fiyatı): Tüketicinin her markanın cilt nemlendiricisi için ödeyeceği maddi tutardır. Bu kriter tüketicinin etik farkındalığı ve etin ürün satın alma niyeti yüksek olsa da alım gücünün düşüklüğü sebebiyle etik ürün yerine başka bir alternatifi seçmek durumunda kalabileceği düşünülerek seçilmiştir. Kriterle ilgili veriler, markaların kendi internet sitelerindeki satış fiyatları üzerinden oluşturulmuştur. C6 (Markanın Değeri): Bu kriter, tüketicinin algılama haritasından bağımsız olarak, Brand Finance’in verilerine göre markaların güncel değeri (milyon $) elde edilerek hazırlanmıştır. Marka değeri yüksek olan firmanın sıralamayı değiştirip değiştirmediği merak edilmiştir. C7 (Marka Notu): Bu kriter Brand Finance’in raporunda yayımladığı; güçlülük, risk, gelecek potansiyeli kriterlerini kullanarak BrandBeta analizine göre hesaplanan verileri içermektedir. Etik tüketiciler için markaların maddi değerinden daha önemli olacağı düşünüldüğü için seçilmiştir. Marka notu kriterinin AAA ile D skalasında değişmesi ve A, B ve C seviyelerinde 8 Aralık (toplamda 25 Aralık) veri normalleştirilerek sayısallaştırılmıştır. Bu işlemden sonra C7 kriteri için tüketicinin ortalamanın üstünde olan alternatifleri seçmek istediği ancak ortalamanın altında kalanları da ihmal etmek istemediği düşünülerek bu kriter için tercih fonksiyonunun 3. Tip (V tipi) olması uygun bulunmuştur. Marka değeri kriterinin etik tüketicinin satınalma kararında çok önemli rol oynamadığı, alternatiflerin bu kritere bağlı değerlendirilmesinde ortalamadan sapmaların yeterli olması düşünülmüştür. Bu sebeple C6 kriterinin 6. Tip (Gaussian) tercih fonksiyonu ile değerlendirilmesine karar verilmiştir. İnternet satış fiyatlarının belli bir aralıkta seyretmesi ve bu kritere bağlı alternatif seçiminde tüketicinin belli bir değer aralığında tercih yapmasının uygun olması sebebiyle 4. Tip Seviyeli fonksiyon C5 kriteri için uygun bulunmuştur. Ürünlerdeki organik içeriğin etik tüketici açısından önemli olması ve tüketicilerin ortalamanın üstünde değere sahip alternatifi seçeceği düşünüldüğünden 5. Tip (doğrusal) fonksiyon C2 kriteri için uygun bulunmuştur. Paraben kullanımı, geri dönüştürülebilir ambalaj kullanımı ve hayvanlar üzerinde test yapma kriterleri için 1-0 olmak 96 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 üzere iki seçenek olduğundan 1. Tip Olağan fonksiyon C1, C3, C4 kriterleri için uygun bulunmuştur. Literatür incelendiğinde etik tüketiciler için C1, C2, C3 kriterlerinin en fazla önem taşıyan kriterler olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple bu kriterlerin ağırlıkları %18 olarak belirlenmiştir. C4 ve C5 kriterinin tüketicinin en çok ikilemde kaldığı ve birbiriyle aynı ölçüde önem taşıdığı kriterler olduğu görüldüğünden bu kriterlerin ağırlığı %14 olarak belirlenmiştir. C6 ve C7 kriterlerinin etik tüketici için önem değeri daha düşük olacağı düşünülmüş, ancak C7 kriterinin etik tüketicinin ilgisini çekmede daha etkili olacağı kanısına varılmıştır. Bu sebeple C6 kriterinin ağırlığı %8, C7 kriterinin ağırlığı ise %10 olarak belirlenmiştir. 2.2.2. Uygulama Sonuçları Kozmetik sektörünün önde gelen kozmetik firmalarından Olay, Loreal, Biotherm, Shiseido, The Body Shop, Clinique, Khiel’s, Nivea, Lancome, Maybelline, Natura firmalarının temel nemlendirici cilt bakım ürünlerinin yukarıda tanıtılan kriterlere göre seçimi PROMETHEE II yöntemi ile yapılmış ve tam sıralama elde edilmiştir. Tablo 6 Marka Alternatiflerinin Tam Sıralaması Alternatifler Natura The Body Shop Shiseido Lancome Khiel's Biotherm Clinique Nivea Loreal Olay Maybelline 𝜽net 4,452323 3,063117 2,286367 0,923496 0,698813 -0,12456 -0,51325 -1,47064 -2,72162 -3,02286 -3,57119 Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Analiz sonuçlarına göre Natura isimli kozmetik firması 1. Sırada yer alırken onu The Body Shop ve Shiseido takip etmektedir. Hayvanlar üzerinde test yapmama ve organik içerik gibi unsurların diğer kriterlere göre sıralamayı daha çok etkilediği düşünülmektedir. Öte yandan cilt nemlendiricisinde organik içerik kullanan ve sürdürülebilir üretimi destekleme kapsamında atık geri dönüşümüne uygun ambalaja geçen Nivea’nın geri planda kalmasında marka notu ve marka değerinin düşük olmasının etkili olduğu söylenebilir. Hayvanlar üzerinde test yapan Loreal ve Olay’in uygun fiyatlı olmasına, marka değeri ve marka notunun zirvede olmasına rağmen son sıralarda yer alması şaşırtmazken; hayvanlar üzerinde test yapmaya devam eden Khiel’s ve Biotherm’in üst sıralarda yer alması ise şaşırtıcıdır. Bunun sebebinin her iki markanın organik içeriğine ve Biotherm’in marka değerinin yüksek olmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Yine önemli bir kriter olan ürünlerin paraben içermesi son sıralardaki markalarda kendini göstermiştir. 97 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 SONUÇ 1990’lı yılların ortalarından itibaren literatüre giren etik tüketim çatısı altında yeşil tüketim, bilinçli tüketim, sosyal sorumlu tüketim, kurumsal sosyal sorumluluk konuları ulusal literatürümüzde yeterince çalışılmamıştır. Alternatiflerin artması ve tüketicinin bilinçlenmesiyle etik tüketim son yıllarda ivme kazanmış ve tüketicinin satın alma kararlarında etkili olmaya başlamıştır. Tüketicilerin etik tüketime yönelmesi ve satın alma gücünü adeta bir oy hakkı gibi boykotlardan yana kullanması üretici firmaları ve tedarikçileri de sorumlu davranmaya itmiştir. Yapılan kapsamlı literatür çalışmasında etik tüketim konusu detaylı olarak ele alınmış, etik tüketimin boyutları belirlenmiştir. Bununla beraber uluslararası literatürde etik tüketimin araştırıldığı örneklem, katılımcı sayısı ve incelemenin yapıldığı ülkeler hakkında detaylı bilgi verilmiştir. Etik tüketim kapsamında incelenen hususlar ve sektörler bir araya getirilerek gelecekte bu konu üzerinde çalışma yapacak araştırmacılara kaynak sağlamak hedeflenmiştir. Literatür çalışmasına ek olarak etik tüketimin en fazla dahil olması gereken alanlardan kozmetik sektörü bir uygulamayla ele alınmıştır. Uygulamada önde gelen kozmetik markalarının cilt bakım ürünü olan temel nemlendiricileri ele alınarak, PROMETHEE II yöntemiyle tam sıralama elde edilerek etik tüketicilerin satın alma kararında yol göstermek istenmiştir. Tüketicilerin bilinçlenmesi ile etik tüketimin artması, üretici firmaları ve tedarikçileri sorumlu ve şeffaf davranmaya itmektedir. Bunun sonucunda kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir üretim konularında hız kazanılmış ve üretimle ilgili süreçlerde düzenlemeye gidilmiştir. Ünlü markaların tüketici baskılarına dayanamayarak hayvan testlerinden vazgeçtiğini açıklaması, ürün içeriğinde paraben kullanmaktan kaçınması, organik içeriğe ağırlık vermesi ve geri dönüşüme destek vermesi bunlara örnektir. Etik bilincin oluşması için ulusal literatürümüze daha fazla çalışma eklenmeli ve tüketicilerin markaların üretim süreçleri ve kurumsal sosyal sorumluluk politikaları hakkında bilgilendirilmesi önem taşımaktadır. Şüphesiz ki devlet yaptırımlarının esnek kaldığı kozmetik sektöründe üreticiyi etik davranmaya teşvik eden veya zorunlu bırakan güç yine tüketicilerin ortak bilinç oluşturmasından geçmektedir. 98 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 REFERANSLAR Bezençon, V., & Bilili, S. (2010). Ethical products and consumer involvement: what's new? European Journal of Marketing, 1305-1321. Brans, J., & Vincke, P. (1985). A Preference Ranking Organization Method: The PROMETHEE Method for MCDM. Management Science, 164-189. Brans, J., Vincke, P., & Mareschal, B. (1986). How To Select And How To Rank Projects: The PROMETHEE Method. European Journal of Operational Research, 228-238. Bray, J., Johns, N., & Kilburn, D. (2011). An Exploratory Study into the Factors Impeding Ethical Consumption. Journal of Business Ethics, 597-608. Brunk, K. H., & Blümelhuber, C. (2011). One strike and you're out: Qualitative insights into the formation of consumers' ethical company or brand perceptions. Journal of Business Research, 134-141. Carrigan, M., Szmigin, I., & Wright, J. (2004). Shopping for a better world? An interpretive study of the potential for ethical consumption within the older market. Journal of Consumer Marketing, 401-417. Carrington, M. J., Neville , B., & Canniford, R. (2015). Unmanageable multiplicity: consumer transformation towards moral self coherence. European Journal of Marketing, 13001325. Carter, R. E. (2009). Will consumers pay a premium for ethical information? Social Responsibility Journal, 464-477. Chan, T.-Y., & Wong, C. (2012). The consumption side of sustainable fashion supply chain: Understanding fashion consumer eco-fashion consumption decision. Journal of Fashion Marketing and Management, 193-215. Dursun, İ., & Gündüz, S. (2016). Türkiye'de Sorumlu Tüketim Davranışı Üzerine Araştırmalar: Ulusal Makaleler ve Lisansüstü Tezler Üzerine Bir Derleme. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1365-1391. Goworek, H., Fisher, T., Cooper, T., Woodward, S., & Hiller, A. (2012). The sustainable clothing market: an evaluation of potential strategies for UK retailers. International Journal of Retail & Distribution Management, 935-955. Hill, J., & Lee, H.-H. (2012). Young Generation Y consumers’ perceptions of sustainability in the apparel industry. Journal of Fashion Marketing and Management, 477-491. Hiller, A. J. (2010). Challenges in Researching Consumer Ethics: A Methodological Experiment. Qualitative Market Research: An International Journal, 236-252. Iwanow, H., McEachern, M., & Jeffrey, A. (2005). The influence of ethical trading policies on consumer apparel purchase decisions: A focus on The Gap Inc. International Journal of Retail & Distribution Management, 371-387. Jegethesan, K., Sneddon, J. N., & Soutar, G. (2012). Young Australian consumers’ preferences for fashion apparel attributes. Journal of Fashion Marketing and Management, 275-289. Joergens, C. (2006). Ethical Fashion: Myth or Future Trend? Journal of Fashion Marketing & Marketing, 360-371. Khan, Z. R., Rodrigues, G., & Balasubramanian, S. (2017). Ethical Consumerism and Apparel Industry-Towards a New Factor Model. World Journal of Social Sciences, 89-104. 99 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Lee, K. (2008). Opportunities for green marketing: young consumers . Marketing Intelligence & Planning, 573-586. Mai, L.-W. (2014). Consumers' willingness to pay for ethical attributes. Marketing Intelligence & Planning, 706-721. Marques, F., Mendonça, P., & Jabbour, C. (2010). Social dimension of sustainability in retail: case studies of small and medium Brazilian supermarkets. Social Responsibility Journal, 237-251. Mont, O., & Plepys, A. (2008). Sustainable Consumption Progress: Should We Be Proud Or Alarmed? Journal Of Cleaner Production, 531-537. Niinimäki, K. (2010). Eco-Clothing, Consumer Identity and Ideology. Sustainable Development, 150-162. Schröder, M. J., & McEachern, M. G. (2005). Fast foods and ethical consumer value: a focus on McDonald's and KFC. British Food Journal, 212-224. Shaw, D., Hogg, G., Wilson, E., Shiu, E., & Hassan, L. (2006). Fashion victim: The impact of fair trade concerns on clothing choice? Journal of Strategic Marketing, 427-440. Shaw, D., Newholm, T., & Dickinson, R. (2006). Consumption as voting: an exploration of consumer empowerment. European Journal of Marketing, 1049-1067. Shen, B., Wang, Y., Lo, C., & Shum, M. (2012). The İmpact Of Ethical Fashion On Consumer Purchase Behavior. Journal of Fashion Marketing and Management: An International Journal, 234-245. Strong, C. (1996). Features Contributing to the Growth of Ethical Consumersim- A Preliminary Investigation. Marketing Intelligence & Planning, 5-13. Sudbury-Riley, L., & Kohlbacher, F. (2016). Ethically minded consumer behavior: Scale review, development, and validation. Journal of Business Research, 2697-2710. Tencati, A., Russo, A., & Quaglia, V. (2010). Sustainability along the global supply chain: the case of Vietnam. Social Responsibility Journal, 91-107. Uusitalo, O., & Oksanen, R. (2004). Ethical consumerism: a view from Finland. International Journal of Consumer Studies, 214-221. http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf. (2017, Ağustos 3). http://brandirectory.com/league_tables/table/cosmetics-50-2017. Retrieved from http://brandirectory.com/league_tables/: http://brandfinance.com/images/upload/top50_cosmetics_brands_article.pdf http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companies-TurkeyPETA.pdf. (2017, Ağustos 3). cruelty-free-companies. Retrieved from TurkeyPETA: http://www.mediapeta.com/PETA/PDF/cruelty-free-companies-TurkeyPETA.pdf 100 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ RELATIONSHIP BETWEEN ENTREPRENEURIAL PERSONALITY AND WORKAHOLISM IN INSTITUTIONAL TRAINERS Mesut ÖZTIRAK*, Burçin KAPLAN** Öğrenci, İstanbul Aydın Üniversitesi, [email protected], Türkiye Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi, [email protected], Türkiye * ** Özet Bu araştırma kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik ve işkoliklik ilişkisini incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmanın amacına yönelik üç bölümden oluşan bilgilere yer verilmiştir. Kavramsal bölümlerin birincisinde işkoliklik kavramı ele alınmıştır. İkinci bölümde girişimcilik kavramı değerlendirilmiştir. Üçüncü ve son bölümünde ise İstanbul ilinde üniversite ve eğitim danışmanlık firmalarında görev yapan kurumsal eğitmenlerden oluşan örneklem grubuna anket çalışması uygulanmıştır. Anket üç ana bölümden oluşturulmuştur. Kişisel bilgileri ifade etmek amacıyla altı sorudan oluşan kişisel bilgi formu, işkoliklik ölçeği ve girişimci kişilik ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS programında analiz edilerek bulgular ortaya koyulmuştur. Araştırmaya başlamadan önce geliştirilen hipotezlerin kabul durumu elde edilen bulgular doğrultusunda test edilerek yorumlanmıştır. Anahtar Kelimeler: İşkolik, Girişimcilik, Girişimci Kişilik, Kurumsal Eğitim Abstract This research was designed to examine the relationship between entrepreneurial personality and work-life in institutional trainers. There are three sections on the purpose of the research. In the first of the conceptual sections, the concept of workerism is discussed. In the second part, the concept of entrepreneurship is evaluated. In the third and final section, a questionnaire was applied to the sample group of institutional trainers working in universities and educational consultancy firms in Istanbul. The survey is composed of three main sections. A personal information form consisting of six questions, a scale of work ethic and an entrepreneurial personality scale were used to express personal information. The obtained data were analyzed in the SPSS program and findings were revealed. The acceptance status of hypotheses developed before the start of the research was tested and interpreted in the sense of the obtained findings. Keywords: Workaholic, Entrepreneurship, Entrepreneurial Personality, Corporate Education 101 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 GİRİŞ Dünyada ve ülkemizde sürekli değişen ve gelişen sosyal, ekonomik, kültürel yapılar içerisinde en temel belirleyici yapı taşı insandır. İnsan, sürekli değişen ve kendini yenileyen bir varlıktır. Günümüzde, bütün toplumların üzerine düştüğü ve en büyük yatırım olduğuna inandığı şey yine insandır. İnsana yatırım yapan ülkelerin, daha çok gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, ön önemli, aynı zamanda en zor ve pahalı bir yatırım olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. İnsanın eğitimi için, yetiştirilmiş yine iyi eğitim almış, teknolojiden ve yeni gelişmelerden haberi olan kültür ve bilgi düzeyi yüksek kaliteli insanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için bütün ülkeler alt yapı hazırlığında veya alt yapısını tamamlamış, verim alamaya başlamışlardır. Ülkelerin bu çalışmaları insanları girişimciliğe ve yoğun çalışma temposuna ayak uydurmaya zorlamaktadır. Girişimci kişiliğe sahip bireylerin iş yaşamında başarılı olma durumları diğerlerine göre daha fazladır. Bu nedenle çok çalışan bir bireyin iş hayatından başarısı oldukça fazladır. İşkoliklik yapılan bu araştırmada girişimci kişilik ile bağlantılı sonuçlar ortaya koymuştur. İşkolik olan bireylerde girişimci kişilik özellikleri normal bireylere göre daha fazladır. Bu bilgiler ışığında bu araştırmanın amacı kurumsal eğitim veren eğitimcilerin girişimci kişilik özelliklerinin işkolikliğe olan etkisini incelemektir. Araştırmanın amacı doğrultusunda işkoliklik kavramına değinilmiştir. İkinci bölümde girişimcilik kavramı açıklanmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise araştırmanın amacına yönelik anket çalışması yapılarak elde edilen veriler analiz edilmiş ve araştırma sonuçlandırılmıştır. 1. İŞKOLİKLİK İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE İşkoliklik (workaholism) kelimesi ilk defa ABD’de ilahiyat profesörü olan Wayne Oates tarafınca alkolizm olgusundan hareketle ortaya konmuştur (Öncül vd., 2013:197). İlk kez 1971 senesinde Oates’in “Bir İşkoliğin İtirafları” isimli eserinde kullanıldığı görülmüştür. İşkolikliği Oates, bir tür uyuşturucu ya da alkol bağımlılığından hareketle kontrol edilmesi mümkün olmayan ve kompulsif nitelikteki sürekli çalışma gereksinimi şeklinde ifade etmektedir. Bağımlılık, bireyleri kontrolüne aldığından obsesifliğe itmektedir. Bunun yanında işkolik olmak iş bağımlılığının yanında aşırı çalışma manasında da kullanılmaktadır (Emhan vd., 2012:76). İşkoliklik en genel manasıyla kişilerin işlerini merkezileştirme davranışları olarak ifade edilmektedir (Kart, 2005:609). İşkoliklik ile alakalı değişik tanımlamalar olup bunlar şöyledir: İşkolizm; “Bireyin işte uzun süre geçirmesi, daima işle meşguliyet halinde olması, işe yönelik bağımlılığının oluşması hali” biçiminde belirtilmektedir. (Temel, 2006:106) Snir, Harpaz ve Burk’e göre; İşkolizm kişinin daimi olarak işe yoğunlaşması ve yaşamının merkezi olarak işi görmesi; bireyin içsel baskıları sebebiyle vaktinin büyük kısmını iş ile alakalı hususlara ayırması biçiminde tanımlanabilmektedir (Akdağ ve Yüksel, 2010:48). Machlowitz işkolik kişileri her şartta iş ile alakalı hususları düşünen bireyler olarak ifade etmektedir (Temel, 2006:107). 102 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Schaufeli, Taris ve Bakker işkoliklik kavramını “aşırı ve kompulsif çalışmalar” şeklinde belirtmektedir (Doğan ve Tel, 2011:62). İşkoliklik, kişinin kontrolünü yitirmesine sebebiyet veren, sosyal hayatı ve sağlığını kötü etkileyen, kontrolsüz ve sürekli bir çalışma gereksinimidir (Bardakçıoğlu, 2012:48). Snir ve Zohar ise işkoliklik olgusunu, “dışsal sebeplere bağlı olmadan iş ile alakalı düşünce ve faaliyetlere gereğinden çok vakit ayırmak” şeklinde ifade etmektedirler (Doğan ve Tel, 2011:62). İşkoliklik olgusu iki boyutta ele alınabilmekte olup bunların birincisi bilişsel yön olan kompulsif, diğeriyse davranışsal yan olarak çalışmadır (Özsoy vd., 2013:60). Kültürlerin bazılarındaysa İşkolizm işe yönelik bağımlılık olarak algılanmaktadır (Akdağ ve Yüksel, 2010:48). İşkoliklik tanımı ile alakalı araştırmacılar müşterek bir karar verememişlerdir. Bazıları işkolizmi pozitif, bazılarıysa negatif olarak ele almaktadırlar (Dosaliyeva ve Bayraktaroğlu, 2012:215-216). Cantorow (1979) işkoliklik kavramını pozitif olarak değerlendirmekte olup bu kavramın işini fazlasıyla sevme ve işte olmayı istemenin bir neticesi olduğunu düşünmektedir (Temel, 2006:106). Maschlowitz ile Mosier ise bunu “personellerin işlerine gereğinden çok vakit ayırıp haftanın 50 saatinin üzerinde çalışmalarının yanında daimi olarak işle ilgili düşünüyor olmaları” biçiminde ifade etmektedirler (Akdağ ve Yüksel, 2010:48). İşkoliklik olgusuna negatif bakanlardan Cherrington’a göre işkoliklik, orantısız biçimde işe rasyonel olmayan düzeyde bir bağlılıktır. İşkolikliği Minirth bireysel duygulardan kaçma yolu şeklinde ifade etmektedir. Shaef ve Fassel ise bunun bir hastalık olduğu iddia etmektedirler. Scott vd., personellerin isteklerine bağlı biçimde işte vakit geçirmeleri, mesai dışında dahi işini düşünmeleri olarak ifade etmektedirler (Dosaliyeva ve Bayraktaroğlu, 2012:216). Spence ve Robbinson ise işkolikliğin personellerin üst seviyede işe bağlanmaları ve işyerinde vakit harcamaları neticesinde oluştuğu kanaatindedirler (Scott vd.,1997:289). İşkolikliğin kişi tarafınca kontrol edilmediğinden uyuşturucu ve alkole benzeyen nitelikler gösterdiği düşünülmektedir. İnternet ve kumar bağımlılığı gibi bağımlılıklarda verilen tanımlardaki kriterler dikkate alınarak işkolikliğe dair tanım için önerilen kriterler şunlardır (Doğan ve Tel, 2011:62-63): İş dışında işle alakalı şeyler düşünerek aşırı düzeyde zihinsel uğraşa girmek, Sosyal hayattan çok işine zaman ayırma, İşe gitmediği vakitlerde bişeyleri sürekli eksik olarak görme, Çalışmaya karşı içinden gelen büyük istek, Çok fazla çalışma nedeniyle sosyal ve özel yaşamda problemlerle karşılaşma, İş ile ilgili geçirdiği zamanı azaltma çabalarına girme ancak yeterli verim alamama, İş için ailesine ve çevresine farklı yalanlar söyleme, İş ile ilgili uğraşlarını diğer insanlardan gizleme, Çok fazla iş ile ilgilenmesi nedeniyle sosyal faaliyetlere zaman ayıramama, Sosyal faaliyetlere harcadığı zamanı boş zaman olarak görme ve bundan rahatsızlık duyma. 103 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 2. GİRİŞİMCİLİK VE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE Çağımızda girişimci olarak kullanılmakta olan terim orijinalinde Fransızcadan gelmektedir. Bu sözcük 1437’de ilk kez “De la Langue Francaise” sözlüğünde tanımı yapılan bir kelimedir. Bu sözlükte girişimciyle alakalı üç tanım ortaya konmuştur. En yaygın olan tanımıysa “Bir şeylerin üstesinden gelen” anlamıdır. 12. asırdan bu yana bu kelime Fransızcanın bir parçası olup Ortaçağ döneminde aktif şekilde girişimci olarak kullanıldığı görülmüştür (Landström, 2005: 8). J.B. Say “entrepreneur” kelimesini ürettiğinde bununla bir durumun tespitini, bir niyetin ifadesini ortaya koymak istemiştir. Say’in düşünce sistemine göre müteşebbis düzeni sarsan, bozan kimseydi (Drucker, 1996:362). Cantillon ise girişimci kavramını bir hizmet veya ürünü diğerlerine satmak için alan, belirsizlikle gelen riske katlanıp arada meydana gelen fiyat dalgalanmasından kâr sağlayan birey olarak tanımlamaktadır (Altuntaş ve Dönmez, 2010:3). Uzun bir dönemdir girişimciliğin öneminin farkında olunmasına rağmen hakkındaki çalışmalar Harvard ekonomisti Joseph Schumpeter ile başlatılmıştır. Schumpter girişim sürecini “yaratıcı Tahripçilik” olarak tarif etmiştir. Yeni ve daha iyi olanı elde etmek için eskiyi, yıpranmışı, modası geçmişi, artık verimi olmayanı terk etmek; bunun yanı sıra, geçmişin hatalarından, başarısızlıklarından ve yanılgılarından da kurtulmaktır (Drucker, 1996:363). Organizasyonlar bu faaliyetleri başarabilmesi için girişimciliğin en önemli şartı olan yenilikçiliği sürekli bir faaliyet haline getirmelidir. Çünkü yenilik yapıldığı sürece girişimcilik gerçekleşir. Girişimci, girişimcilik ve girişim kavramlarının tanımı yapıldığında girişimcilerin bir işetme kurabilmek ya da üretim unsurlarını bir araya toplamaya dönük tüm faaliyetleri girişimcilik; işletmeyi kurmuş olan, ona yön veren ve geleceğe dair planlar gerçekleştirip sürdüren bireyler girişimci: teknik, ekonomik ve hukuki olup üretim faktörlerinin bir araya getirildiği birimlerse işletme veya girişimdir (Yelkikalan vd., 2010:51). Belirsizlik ile karşı karşıya kalındığında örgütlerin bu nitelikleri vasıtasıyla egemen oldukları karakterize edilmektedir. Girişimcilik; organizasyonların hayatını devam ettirmesi ve rekabet avantajı kazanması için yaratıcılık, canlanma ve yenilik yapmaktır. Girişimci; bağımsız olarak ya da kurumsal sistemin parçası olarak hareket eden bireylerin oluşturduğu grup ya da bireylerdir. Bunların amacı organizasyonda canlanmayı sağlamak maksadıyla organizasyonda yenilik yapmaktır. Girişimcilik; özellikle firmaların dış çevresinde değişen koşullar altında stratejik yenilenmede temel duruştur. Bu sayede firmalar rekabet avantajını geliştirir ve sonuçta daha büyük finansal ödül kazanır ve organizasyonun karlılığımda etkiler (Fakhrul ve Ayadurai, 2011:62). Çağdaş girişimcilik araştırmalarında, girişimcilik kavramı bir organizasyonda farklı hiyerarşik kademede çalışan organizasyon üyelerinin herhangi birinde yer alan birey ve grupların etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu etkileşim organizasyon sisteminin çeşitli unsurları tarafından etkilenerek organizasyon davranışlarında değişime sebep olması nedeniyle örgüt seviyesi olgusu olarak ele alınmaktadır (Altuntaş ve Dönmez, 2010:52). Girişimcilik faaliyetleri organizasyon içinde çok farklı seviyelerde gurup ve bireylerin etkileşiminin çıktısıdır. Bireysel girişimcilik yalnızca birey tarafından yürütülen faaliyetler iken organizasyon seviyesi girişimcilik organizasyonun tümünde meydana gelen faaliyetleri kapsayan faaliyetlerdir. Bu kavramsallaştırma ile; mikro bazlı çalışmaların çoğunlukta olduğu bireysel girişimcilik çalışmalarına oranla, örgüt seviyesi girişimcilik yazını daha çok örgüt düzeyinde analiz öngören, makro bazlı çalışmalara dayanmaktadır (Fiş ve Wasti, 2009:128). Bu bağlamda girişimcilikte bireysel girişim ve organizasyon girişimciliğinin farkı işlevin yerine 104 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 getirildiği mekânın farklılaştığı, bir paranın iki yüzü ya da belki de daha doğru bir deyişle ikizler gibi benzer iki kavramdır (Çetindamar ve Fiş, 2007:23). Bu tanımlamalardan anlaşıldığı üzere girişimcilik; rekabet avantajı kazanmak ve çevrede lider organizasyon olmak amacıyla yaratıcılık ya da var olan kaynakların farklı bileşimiyle yeni ürün, süreç ve hizmet üretmeye girişimcilik ve girişimcilik eylemini gerçekleştiren birey, grup ya da organizasyona “girişimci” denir. 3. KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İLE İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 3.1. Yöntem Bu bölümde araştırma modeli, evren ve örneklem, kullanılan ölçme araçları, veri toplama ve analiz yöntemlerine ilişkin bilgiler verilecektir. Öncelikle araştırma modeli açıklandıktan sonra evrenin neden oluştuğu hangi metotla örneklemin seçildiği kullanılan ölçme araçlarının neye dayanarak oluşturulduğu, veri toplamada hangi metodun kullanıldığı, analiz yöntemlerinde nasıl bir yol takip edildiğinin ve de bu araştırmanın hangi amaçla yapıldığı açılanmaya çalışılacaktır. 3.1.1. Araştırmanın Modeli Araştırma betimleyici (tanımlayıcı) araştırma modellerinden genel tarama ve ilişkisel tarama yöntemleri bir arada kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Betimleyici (tanımlayıcı) tarama modelleri, geçmişte, bu gün ya da belli bir süreçte var olan olayları, durumları ve olguları ortaya koymaya yönelik yaklaşımlardır. Var olanı değiştirmeye ya da etkilemeye çalışmadan olgunun bilimsel portresinin ortaya konulması sürecini içermekte, nelerden oluştuğunu ve nelerle ilişkili olduğunu sorgulamaktadırlar (Bardakçı, 2007:7-5). Tanımlayıcı araştırma modelinin amacı, bir örgüt, birey, grup, durum veya olgunun düzgün bir portresini çizmektir (Altunışık, Coşkun, Bayraktaroğlu, Yıldırım, 2010:69). Genel tarama modelinde çok sayıda elemandan oluşan evren hakkında bir olay, olgu ya da duruma ilişkin genel bir kanıya ulaşmak amacıyla evreni temsil eden bir örneklem üzerinde çeşitli taramalar düzenlenmesi, böylece olgu ya da durumun çeşitli yönleriyle tanımlanması söz konusudur. İlişkisel tarama modelinde ise iki ve ya daha çok çok sayıda değişken ya da durum arasındaki ilişkinin varlığı ve derecesi irdelemekte, böylece farklı bulgular üzerinden evrene ilişkin yeni bilgiler geliştirilebilmektedir (Bardakçı, 2007:7-5) Araştırmamızın özgün modeli 1 bağımlı değişken ve 1 bağımsız değişkenden oluşmaktadır. Faktörlere ilişkin model aşağıdaki gibidir. Şekil 1: Araştırmanın Modeli Girişimcilik İşkoliklik Girişimcilik ile ilgi literatür incelendiğinde girişimci kişilik özelliği olarak üzerinde en sık durulan konular, başarma ihtiyacı duyma, kendine güven, risk alma, belirsizlik toleransı, yenilikçilik ve kontrol odağıdır. Bu özelliklere sahip olan kişilerin sahip olmayanlara oranla daha fazla girişimci faaliyette bulunabilecekleri varsayımını göz önüne alarak ayrıca, üzerinde sık durulan girişimci kişilik özelliklerinin girişimcilik eğilime etkisi dikkate alınarak geliştirilen 105 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ve örnek kitle girişimcilik ve işkoliklik eğilimini ölçmeyi amaçlayan hipotezler aşağıdaki gibidir. Ana Hipotez: Eğitmenlerin Girişimcilik ve İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı bir ilişki vardır. Yan Hipotezler H1: Kadın eğitmenler ve Erkek eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık vardır. H2: Lisans mezunu olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır. H3: 25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır. H4: 25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında girişimci kişilik açısından anlamlı bir fark vardır. H5: Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır. H6: Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır. H7: Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır H8: Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır. 3.1.2. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın temel amacı kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik ile işkoliklik ilişkisini incelemektir. Aynı zamanda literatürde konuyla ilgili yapılan çalışmaları inceleyerek elde edilen sonuçların literatüre olan katkısını ortaya koymaktır. Araştırmanın bir diğer amacı da bu konuda araştırma yapan yada yapacak olan araştırmacılara kaynak niteliği göstermesidir. 3.1.3. Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni İstanbul ilinde çeşitli üniversite ve eğitim danışmanlık firmalarında görev yapan kurumsal eğitmenlerden oluşmaktadır. Bu evren içerisinden örneklem basit tesadüfi örnekleme yöntemine göre seçilen toplam 500 kişiden oluşmaktadır. Basit Tesadüfi Örneklem, tanımlanan evrendeki her elemanın eşit ve bağımsız seçilme şansına sahip olmasıdır. Yani, her eleman eşit seçilme şansına sahip olmalı ve aynı zamanda birisinin seçilmesi diğerinin seçilmesine kesinlikle engel olmamalı, etki etmemelidir. 3.1.4. Veri Toplama Araçları Araştırmanın amacına uygun birincil verileri toplamak için nicel araştırma yöntemlerinden anket tekniği kullanılmıştır. Anket üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde sosyodemografik bilgiler elde etmek için altı ifadeden oluşan bilgi toplama formu, ikinci bölümde T. DOĞAN ve F. TEL tarafından Türkçeye uyarlaması ve güvenilirlik geçerlilik analizi gerçekleştirilen beşli likert şeklinde hazırlanmış Duwas TR İşkoliklik ölçeği, üçüncü bölümde E. YILMAZ, A. SÜNBÜL tarafından geliştirilen güvenilirlik ve geçerlilik analizi gerçekleştirilmiş olan beşli likert şeklinde hazırlanmış otuz altı ifadeden oluşan “Üniversite Öğrencilerine Yönelik Girişimcilik” ölçeği kullanılmıştır. Kişisel özelliklerini belirlemek üzere 106 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ise araştırmacı tarafından geliştirilen ve altı sorudan oluşan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. 3.1.5. Verilerin Analizi Verilerin analizi SPSS 24.0 ile yapılmış ve sonuçlar %95 güven düzeyinde değerlendirilmiştir. Çalışmada girişimcilik ile işkoliklik arasındaki ilişki korelasyon testi ile, girişimciliğin işkolikliğe etkisi regresyon testi ile analiz edilmiştir. Girişimcilik ve işkolikliğin sosyodemografik özelliklere göre farklılık gösterme durumu için kullanılan testler ise yapılan normallik testi sonucuna göre belirlenmiştir. Tablo 1: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Normallik Testi Kolmogorov-Smirnova Shapiro-Wilk İstatistik sd p İstatistik sd p Aşırı Çalışma 0,080 500 0,000 0,984 500 0,000 Kompulsif Çalışma 0,106 500 0,000 0,984 500 0,000 İşkoliklik 0,071 500 0,000 0,984 500 0,000 Girişimcilik 0,076 500 0,000 0,958 500 0,000 İşkoliklik ve girişimcilik puanları normal dağılım göstermediklerinden karşılaştırma analizlerinde parametrik olmayan yöntemlerden Mann Whitney ve Kruskal Wallis testleri kullanılmıştır. 3.2. BULGULAR Demografik özelliklerine göre ankete katılan deneklerin dağılımları aşağıdaki tabloda verilmiştir. 3.2.1. Kişisel Bilgilere İlişkin Bulgular Tablo 2: Kişisel Bilgiler Cinsiyet Yaş Eğitim Durumu Mesleki Kıdem Eğitmenlik dışında başka bir işte çalışıyor musunuz? Kendi işiniz var mı? Kadın Erkek 25-32 yaş 33-41 yaş 42-50 yaş 50 ve üzeri Lisans Yüksek lisans Doktora 5-10 yıl 10-15 yıl 15 yıl ve üzeri Evet Hayır Evet Hayır n 241 259 112 208 71 109 156 264 80 220 74 206 195 305 78 422 % 48,2% 51,8% 22,4% 41,6% 14,2% 21,8% 31,2% 52,8% 16,0% 44,0% 14,8% 41,2% 39,0% 61,0% 15,6% 84,4% 107 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Araştırmaya katılanların %51,8’i erkek, %41,6’sı 33-41 yaş aralığında, %52,8’i yüksek lisans mezunu, %44’ü 5-10 yıl arası süredir çalışmaktadır. Katılımcıların %61,’i eğitmenlik dışında çalışmazken %15,6’sının kendi işi vardır. 3.2.2. İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Tanımlayıcı İstatistiklerine İlişkin Bulgular Araştırmada kullanılan ölçeklerin tanımlayıcı istatistiksel sonuçları aşağıda ifade edilmiştir. Tablo 3: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Tanımlayıcı İstatistikleri n Minimum Maximum Ortalama ss Aşırı Çalışma 500 9 40 25,98 6,18 Kompulsif Çalışma 500 7 30 19,92 4,80 İşkoliklik 500 19 70 45,90 10,50 Girişimcilik 500 53 180 138,69 24,73 Araştırma sonucuna göre eğitimcilerin aşırı çalışma ölçeğinden aldıkları puanların ortalaması 25,986,18; kompulsif çalışma puanları ortalaması 19,924,80 ve işkoliklik puanları ortalaması 108 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 45,9010,50’dir. Eğitimcilerin girişimcilik ölçeğinden aldıkları puanların ortalaması 138,6924,73’tür. Tablo 4: İşkoliklik ve Girişimcilik Ölçeklerinin Cronbach’s Alfa Değeri Cronbach’s Alfa Aşırı Çalışma 0,802 Kompulsif Çalışma 0,767 İşkoliklik 0,886 Girişimcilik 0,971 Ölçeklerin güvenirlik düzeylerinin belirlenmesi amacıyla Cronbach’s alfa katsayıları hesaplanmıştır. Cronbach’s alfa katsayısı 0 ile 1 arasında değişirken değerin 1’e yaklaşması ölçeğin güvenirliğinin yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Buna göre tüm ölçeklerin güvenirlik düzeyleri yüksektir. 3.2.3. Girişimcilik İşkoliklik Arasındaki İlişkiye İlişkin Bulgular Aşağıdaki tabloda araştırmanın ana temasını oluşturan iki faktör olan girişimcilik ve işkolikliğin birbiriyle olan ilişkisi istatistiksel olarak ifade edilmiştir. Tablo 5: Girişimcilik ile İşkoliklik Arasındaki İlişki Girişimcilik r ,297** Aşırı Çalışma p 0,000 n 500 r ,261** Kompulsif Çalışma p 0,000 n 500 r ,289** İşkoliklik p 0,000 n 500 **p<0,01 İşkoliklik İle Girişimcilik Arasındaki İlişkinin analiz edilmesi amacıyla yapılan korelasyon testi sonuçları tabloda verilmiştir. Analiz sonucuna göre girişimcilik ile aşırı çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli (r=0,297) ve girişimcilik ile kompulsif çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli (r=0,261) ilişki bulunmaktadır. Girişimcilik ile işkoliklik arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli (r=0,2897) ilişki bulunmaktadır. araştırmanın bu sonucu ana hipotez olan “Eğitmenlerin Girişimcilik ve İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı bir ilişki vardır.” Desteklemektedir. Risk Alma Eğilimi: Girişimcinin risk alma eğilimi; finansal, sosyal veya psikolojik olarak risk alamadığından dolayı düşüktür. Girişimci geleceği görebilen kişidir. Girişimci daima vizyonu yüksek olan kişidir ve bundan dolayı da her zaman risk almayı sever, tehlikeden kaçmaz. Belirsizlik toleransı: Girişimciler belirsizlikle başa çıkabildiklerinden dolayı toleransları daha yüksektir. Bu başlı başına çok önemli bir özelliktir. Girişimci kararlarını stratejik herhangi bir 109 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 planlama yapmadan alır. Bu özellikleri barındıran kişiler çoğunun yapmaya kalkışamayacağı riskleri alarak yoluna devam ederler. Başarma İhtiyacı Duyma: Düşük başarı güdüsü barındıran kişilerin kendilerine olan özgüvenleri eksiktir. Yüksek olanlar ise başarı elde etmek için her zaman insanlarla rekabet etmeye hazırlardır. Bunu barındıran girişimciler her zaman önlerine zor ve büyük hedefler koyarlar. Kontrol Odağı: Bu kişilik tipine sahip kişiler her zaman hayatlarındaki başarı ve başarısızlık algılamalarının kontrol edilip edilemeyeceğine inanırlar. Dış Kontrol Odağına sahip olanların kendilerine olan özgüvenleri hep yüksek olur. Başkalarının başarıları kıskanırlar üzerinde kendi emekleri varmış gibi lanse ederler. Yenilikçilik: Bu kavram girişimciliğin özünü barındırır. Olmazsa olmazıdır, yani girişimci yeniliği pazarlayabilen anlamına gelmektedir. Yenilikçilik eğilimi yüksek olan bireylerde bu davranış çok yoğun seyretmektedir. Bu yönlerinden dolayı rekabet etmeye her zaman açıktırlar. Kendine Güven: Bir kişi belirlemiş olduğu hedefleri her zaman aşmaya çalışır ve bu kendilerinde aşırı derece özgüven yaratır. 3.2.4. İşkolikliğin Girişimciliğe Olan Etkisine İlişkin Bulgular Aşağıdaki tabloda işkolikliğin girişimciliğe olan etkisinin istatistiksel olarak sonucu ifade edilmiştir. Tablo 6: İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisi Etkilenen Etkileyen F p B sh t p R2 İşkoliklik Girişimcilik 50,360 ,000* 0,129 0,018 7,096 0,000* 0,092 *p<0,05 İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisinin analiz edilmesi amacıyla yapılan regresyon analizi sonuçları tabloda verilmiştir. Analiz sonucuna göre kurulan regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (F=50,360; p<0,05) ve girişimcilik işkolikliği artırmaktadır (B=0,129; p<0,05). Bununla birlikte açıklama katsayısı (R2) incelendiğinde işkoliklik düzeyindeki değişimin %9’unun girişimcilik tarafından açıklandığı belirlenmiştir. Araştırmanın bu sonucu ana hipotez olan “Eğitmenlerin Girişimcilik ve İşkoliklik seviyeleri arasında anlamlı ve bağımlı bir ilişki vardır.” Hipotezini desteklemektedir. İşkolik bireyler zaman ve mekân kavramı dinlemeden sürekli çalışırlar, beyinlerini sürekli işleriyle meşgul ederler. İş onlar için hayatın merkezi anlamına gelmiştir. Diğer taraftan girişimci olan kişiler; yenilikçi, başarı arzusu yüksek, kontrol odağı geniş, her zaman kendine aşırı güven sahibi olduklarından ister istemez işkolik durumuna geçerler. İşkolikler için hayatta en önemli olan şey yaratıcı olmaları, yeni şeyler yapmaları ve bundan dolayı da kendilerini işe kaptırmaya meyilli olmalarıdır. İşi hayatlarının merkezi konumuna getirmektedirler. Başardıkları her iş kendilerine çok yüksek özgüven sağlar ve bu özgüven onların her zaman daha ileri gitmelerini sağlar. 110 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Demografik Özelliklerine Göre Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Araştırmaya katılanların demografik özelliklerinin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerine ilişkin bulgular aşağıda sırasıyla ifade edilmiştir. 3.2.5.1. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Cinsiyetlerine Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin cinsiyetlerine göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 7: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Cinsiyetlerine Göre Karşılaştırılması Sıra Cinsiyet n U p Ortalaması Kadın 241 275,28 Aşırı Çalışma 25236,500 0,000* Erkek 259 227,44 Kadın 241 272,30 Kompulsif Çalışma 25956,000 0,001* Erkek 259 230,22 Kadın 241 274,13 İşkoliklik 25515,000 0,000* Erkek 259 228,51 Kadın 241 244,69 Girişimcilik 29808,500 0,385 Erkek 259 255,91 *p<0,05 Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların aşırı çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre H1 (Kadın eğitmenler ve Erkek eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık vardır.) hipotezi doğrulanmıştır. Kompulsif çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların kompulsif çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. İşkoliklik, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların işkoliklik düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre H1 (Kadın eğitmenler ve Erkek eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir farklılık vardır.) hipotezi doğrulanmıştır. Girişimcilik, cinsiyete göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). 111 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5.2. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Yaşlarına Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin yaşlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 8: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Yaşlarına Göre Karşılaştırılması Sıra Yaş n X2 p Ortalaması 25-32 yaş 112 244,20 33-41 yaş 208 249,76 Aşırı Çalışma 0,884 0,829 42-50 yaş 71 264,38 50 ve üzeri 109 249,34 25-32 yaş 112 257,45 33-41 yaş 208 256,81 Kompulsif Çalışma 2,678 0,444 42-50 yaş 71 251,11 50 ve üzeri 109 230,92 25-32 yaş 112 250,17 33-41 yaş 208 252,37 İşkoliklik 0,754 0,860 42-50 yaş 71 259,58 50 ve üzeri 109 241,35 25-32 yaş 112 236,13 33-41 yaş 208 250,64 Girişimcilik 2,308 0,511 42-50 yaş 71 269,04 50 ve üzeri 109 252,92 Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik ile girişimcilik yaşa göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu sonucuna göre H3 (25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) ve H4 (25-32 yaş arasındaki eğitmenler ile 33-41, 42-50 ve 50 ve üzeri yaş arasındaki eğitmenler arasında girişimci kişilik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezleri reddedilmiştir. 112 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5.3. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Eğitim Durumlarına Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin eğitim durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 9: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Eğitim Durumlarına Göre Karşılaştırılması Eğitim Durumu Aşırı Çalışma Kompulsif Çalışma İşkoliklik Girişimcilik n Lisans Yüksek lisans Doktora Lisans Yüksek lisans Doktora Lisans Yüksek lisans Doktora Lisans Yüksek lisans Doktora 156 264 80 156 264 80 156 264 80 156 264 80 Sıra Ortalaması 223,91 258,59 275,64 236,13 253,46 268,77 225,83 259,20 269,89 254,79 228,87 313,51 X2 p 8,566 0,014* 2,953 0,228 6,958 0,031* 21,279 0,000* *p<0,05 Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının aşırı çalışma düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe aşırı çalışma düzeyi artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre H2 (Lisans mezunu olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) Hipotezi kabul edilmiştir. Kompulsif çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). İşkoliklik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının işkoliklik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe işkoliklik düzeyi artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre H2 (Lisans mezunu olan eğitmenler ile Lisansüstü eğitim alan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) Hipotezi kabul edilmiştir. Girişimcilik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve yüksek lisans mezunlarının girişimcilik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. 113 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5.4. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Mesleki Kıdemlerine Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin mesleki kıdemlerine göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 10: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Mesleki Kıdemlerine Göre Karşılaştırılması Sıra Mesleki Kıdem n X2 p Ortalaması 5-10 yıl 220 239,67 Aşırı Çalışma 10-15 yıl 74 272,69 3,121 0,210 15 yıl ve üzeri 206 254,09 5-10 yıl 220 242,63 Kompulsif Çalışma 10-15 yıl 74 299,17 9,929 0,007* 15 yıl ve üzeri 206 241,43 5-10 yıl 220 241,38 İşkoliklik 10-15 yıl 74 284,32 4,998 0,082 15 yıl ve üzeri 206 248,09 5-10 yıl 220 229,20 Girişimcilik 10-15 yıl 74 255,99 9,148 0,010* 15 yıl ve üzeri 206 271,27 *p<0,05 Aşırı çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Kompulsif çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır ve 15 yıl ve daha fazla süredir çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri düşük iken 10-15 yıldır çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri yüksektir. İşkoliklik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu sonucuna göre H7 (Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) Hipotezi reddedilmiştir. Girişimcilik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır çalışanların girişimcilik düzeyleri en düşük iken 15 yıl ve daha uzun süredir çalışanların en yüksektir. Buna göre mesleki kıdem arttıkça girişimcilik düzeyi de artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre H8 (Mesleki Kıdemi 0-5 yıl, 5-10 yıl, 10-15 yıl ve 15 yıl üzeri olan eğitmenler arasında girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezi kabul edilmiştir. 114 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5.5. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Başka Bir İşte Çalışma Durumlarına Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin başka bir işte çalışma durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 11: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Başka Bir İşte Çalışma Durumlarına Göre Karşılaştırılması Eğitmenlik dışında başka bir işte çalışıyor Sıra n U p musunuz? Ortalaması Evet 195 263,40 Aşırı Çalışma 27221,500 0,110 Hayır 305 242,25 Evet 195 274,83 Kompulsif Çalışma 24993,000 0,003* Hayır 305 234,94 Evet 195 267,27 İşkoliklik 26467,000 0,038* Hayır 305 239,78 Evet 195 282,32 Girişimcilik 23533,500 0,000* Hayır 305 230,16 *p<0,05 Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Kompulsif çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu H5 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir. İşkoliklik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların işkoliklik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu H5 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir. Girişimcilik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu H6 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir. 115 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.2.5.6. Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Kendi İşi Olma Durumlarına Göre Karşılaştırılması Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin kendi işi olma durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonuçları tabloda verilmiştir. Tablo 12: Eğitimcilerin İşkoliklik ve Girişimcilik Düzeylerinin Kendi İşi Olma Durumlarına Göre Karşılaştırılması Sıra Kendi işiniz var mı? n U p Ortalaması Evet 78 244,16 Aşırı Çalışma 15963,500 0,673 Hayır 422 251,67 Evet 78 230,12 Kompulsif Çalışma 14868,000 0,174 Hayır 422 254,27 Evet 78 224,94 İşkoliklik 14464,500 0,089 Hayır 422 255,22 Evet 78 330,40 Girişimcilik 10225,500 0,000* Hayır 422 235,73 *p<0,05 Analiz sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermemektedir (p>0,05). Araştırmanın bu sonucu H5 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında işkoliklik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezi reddedilmiştir. Girişimcilik, kendi işi olma durumuna göre farklılık göstermektedir ve kendi işi olanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu H6 (Kendi firması olan eğitmenler ile firma sahibi olmayan eğitmenler arasında girişimcilik açısından anlamlı bir fark vardır.) hipotezini destekler nitelik göstermiştir. SONUÇ Araştırmada elde edilen sonuçlar aşağıda sıralanmıştır. İşkoliklik İle Girişimcilik Arasındaki İlişkinin analiz edilmesi amacıyla yapılan korelasyon testi sonucuna göre girişimcilik ile aşırı çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ve girişimcilik ile kompulsif çalışma arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ilişki bulunmaktadır. Girişimcilik ile işkoliklik arasında pozitif yönlü zayıf kuvvetli ilişki bulunmaktadır. araştırmada elde edilen bu sonuca göre işkolikliğin girişimciliği etkilediği ifade edilebilmektedir. Araştırma sonucun göre aşırı çalışan bireylerde girişimci kişilik özellikleri görülmektedir. Bu durum işkolikliğin girişimciliği doğrudan etkilediği ve işkolik olan kişilerin girişimci kişilik özelliklerini taşıdığını ifade etmektedir. İşkolikliğin Girişimciliğe Etkisinin analiz edilmesi amacıyla yapılan regresyon analizi sonucuna göre kurulan regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ve girişimcilik işkolikliği artırmaktadır. Bununla birlikte açıklama katsayısı incelendiğinde işkoliklik düzeyindeki değişimin %9’unun girişimcilik tarafından açıklandığı belirlenmiştir. Toplanan verilerin regresyon testi ile analiz edilerek işkolikliğin girişimciliğe etkisinin incelenmesi sonucu yukarıda ifade edilen sonuca ulaşılmıştır. Bu sonuca göre girişimci özelliği taşıyan bireylerin işkolik olma ihtimali oldukça fazladır. Analiz sırasında kurulan modelin regresyon testi sonuçları bu kanıyı destekler nitelik göstermiştir. Araştırmada elde edilen sonuç 116 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ilişkinin pozitif olduğu sonucunu ifade etmektedir. Girişimci kişiler sürekli çalışma isteği duyduğunda zaman içerisinde işkolik olma ihtimalleri normal bireylere nazaran oldukça fazladır. Çünkü girişimciliğin en önemli özelliği sürekli yeni arayış içinde olma durumudur. Yapılan iş bir süre sonra tatmin etmemeye başlayacağından bunun yanında farklı işler yapma gereği duyulacaktır. Bu durum bireylerin yaşamları boyunca mevcut zamanlarının çoğunu çalışarak geçirmelerine neden olmaktadır. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin cinsiyetlerine göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların aşırı çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Kompulsif çalışma, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların kompulsif çalışma düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. İşkoliklik, cinsiyete göre farklılık göstermektedir ve kadınların işkoliklik düzeyleri erkeklere göre daha yüksektir. Girişimcilik, cinsiyete göre farklılık göstermemektedir. Araştırmanın bu sonucuna göre kadın girişimciler işkoliklik özelliğini daha fazla barındırdığı görülmüştür. Genel itibariyle kadınların erkeklere oranlar daha fazla işine sadık ve çalışma bakımından daha titiz davrandıkları düşünüldüğünde araştırma sonucu beklenen sonucu vermiştir. Ulucan (2015) tarafından yapılan girişimcilik eğilimini ölçmeye yönelik yapılan araştırma sonucunda cinsiyetin girişimciliği etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç bu araştırma sonucuyla ters düşmektedir. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin yaşlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik ile girişimcilik yaşa göre farklılık göstermemektedir. Araştırmanın bu sonucuna göre yaş faktörü etkisiz faktör olarak değerlendirilmiştir. İşkoliklik ile ilgili alanyazında yapılan araştırmaların birçoğunda yaş faktörünün etkisinin olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda girişimcilik üzerine yapılan araştırmaların birçoğunda yaş faktörü etkisizdir. Eğitimcilerin belli bir yaşa erişmiş olması ve yapacakları girişimcilik faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olma durumları bu sonucun ortaya çıkmasına neden olmuş olabilir. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin eğitim durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonucuna göre aşırı çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının aşırı çalışma düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe aşırı çalışma düzeyi artmaktadır. Kompulsif çalışma, eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir. İşkoliklik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve lisans mezunlarının işkoliklik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Buna göre eğitim seviyesi yükseldikçe işkoliklik düzeyi artmaktadır. Girişimcilik, eğitim durumuna göre farklılık göstermektedir ve yüksek lisans mezunlarının girişimcilik düzeyleri en düşük iken doktora mezunlarının en yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre eğitim seviyesi girişimcilik ve işkolikliği artırmaktadır. Bu sonucu şöyle ifade etmek mümkün olacaktır. Belli bir eğitim seviyesine ulaşmış bireylerin girişimcilik faaliyetlerine yönelmesi ve yapacakları faaliyet hakkında detaylı inceleme ve karzarar analizini doğru yapmaları etkili olabilir. Eğitim düzeyi ile işkoliklik arasında pozitif yönlü ilişkinin bulunması ise, bireylerin yaptıkları işe daha çok sarılmaları ve bu işi yapabilmek için eğitim düzeylerini sürekli arttırmaya çalıştığı düşüncesi etkili olabilir. Araştırmaya katılan lisans düzeyi bireylerin girişimcilik ve işkoliklik eğilimleri yüksek lisansa göre daha fazladır. Bu durum yapılan açıklamayı reddeder nitelik göstermektedir. Bu sonucu ise şöyle ifade etmek mümkün olacaktır. Lisans düzeyinde eğitim almış bireylerin risk alma durumları ve bundan 117 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 etkilenme durumları daha düşük olacaktır. Bu durum girişimcilik faaliyetlerine daha sıcak bakmaları ve bu konuda alacakları riskin sonuçlarının daha düşük olması ihtimali etkili olacaktır. Aynı zamanda bireyin yaş itibariyle yüksek lisans ve doktora eğitimi almış bireylere göre risk alma ve girişimcilik faaliyetlerinde bulunma eğilimi daha fazla olabilir. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin mesleki kıdemlerine göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Kruskal Wallis H testi sonuçlarına göre Aşırı çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir. Kompulsif çalışma, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır ve 15 yıl ve daha fazla süredir çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri düşük iken 10-15 yıldır çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri yüksektir. İşkoliklik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermemektedir. Girişimcilik, mesleki kıdeme göre farklılık göstermektedir ve 5-10 yıldır çalışanların girişimcilik düzeyleri en düşük iken 15 yıl ve daha uzun süredir çalışanların en yüksektir. Buna göre mesleki kıdem arttıkça girişimcilik düzeyi de artmaktadır. Araştırmanın bu sonucuna göre kıdem işkolikliği etkilemezken girişimciliği etkilemektedir. Uzun yıllar aynı yerde çalışan ve belli bir kıdem sahibi olmuş bireylerin girişimcilik eğilimleri daha fazladır. Araştırmanın bu sonucu beklenen bir sonuç olarak ifade edilebilir. Bireyler eğitim aldıktan sonra iş hayatına atıldıklarında belli bir kıdem elde etmek adına çalışmaktadır. Çünkü kıdem artışı bireyin iş pozisyonunda değişime ve maddi yönden de daha fazla kazanç sağlamasına yol açacaktır. Ancak sürekli aynı pozisyonda olup uzun yıllar belli bir kıdem düzeyinde çalışan bireyler alternatifler üretme çabası içerisine girmektedir. Düşündükleri alternatif işlere atılım yaparak girişimcilik faaliyetlerinde bulunmaktadır. araştırmanın bu sonucu beklenen bir sonuç olarak ifade edilebilir. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin başka bir işte çalışma durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermemektedir. Kompulsif çalışma, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların kompulsif çalışma düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. İşkoliklik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların işkoliklik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Girişimcilik, başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermektedir ve başka bir işte çalışanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucuna göre şu ifadeleri kullanmak doğru olacaktır. Başka bir işte çalışan bireyler belli bir sermaye sahibi olabilme ihtimalleri daha yüksektir. Çalışmayan kişilerin yapacakları girişimcilik faaliyetinin başarısız olması durumunda karşılaşacakları zorluklar onları çok fazla etkileyecektir. Ancak belli bir gelir düzeyine sahip bireylerin girişimci olma ihtimalleri daha yüksek olacaktır. Çünkü alacakları risk çalıştıkları yerden elde ettikleri gelir ile karşılanacak seviyede olacaktır. Ancak çalışmayan bireyin alacağı riskin karşılanma ihtimali yoktur. Eğitimcilerin işkoliklik ve girişimcilik düzeylerinin kendi işi olma durumlarına göre karşılaştırılması amacıyla yapılan Mann Whitney U testi sonucuna göre aşırı çalışma, kompulsif çalışma ve işkoliklik başka bir işte çalışma durumuna göre farklılık göstermemektedir. Girişimcilik, kendi işi olma durumuna göre farklılık göstermektedir ve kendi işi olanların girişimcilik düzeyleri çalışmayanlara göre daha yüksektir. Araştırmanın bu sonucu bir önceki sonuca yapılan yorumlara benzer ifadeleri desteklemektedir. Bu çalışma kapsamında elde edilen sonuç itibariyle şunları söyleyebiliriz; Ülkemizde girişimciliğin geliştirilmesi için her şeyden önce girişimcilik ruhu ve kültürü topluma 118 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 benimsetilmeli, kurumsallaşmanın önemi vurgulanmalıdır. Ülke ekonomisinin gelişmesi için özel girişimin ne kadar önemli olduğu gerekçeleri ile birlikte bireylere anlatılmalıdır. Girişimci devlet tarafından desteklenmeli, bürokratik süreçler hafifletilmelidir. Potansiyel girişimci adayları olan gençlerimize erken yaşlardan itibaren girişimcilik ve liderlik tanıtılmalı, kişiliklerinin gelişimi açısından çok önemli olan davranış eğitimleri verilmelidir. Bütün bunlar kişinin kendini tanıması ve özelliklerini anlayarak kendisini geliştirmesi ile mümkündür. REFERANSLAR Altunışık, R., Çoşkun, R., Bayraktaroğlu, S. & Yıldırım E. (2010). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, 6. Baskı, Sakarya Yayınları, Sakarya. Altuntaş G. & Dönmez D. (2010). Girişimcilik Yönelimi ve Örgütsel Performans İlişkisi: Çanakkale Bölgesinde Faaliyet Gösteren Otel İşletmelerinde Bir Araştırma, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, 39(1), 50-74. Bardakçı, S. (2007). Eğitim Yöneticilerin İnternet Kullanımına İlişkin Tutumlarının İşkoliklik Eğilimleri Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Tokat. Drucker, F. D. (1996). Yönetim Uygulaması (The Practice of Management) İnkilap Kitabevi Yönetim Dizisi. Fiş, A. F. & Wasti, S. A. (2009). Örgüt Kültürü ve Girişimcilik Yönelimi İlişkisi, ODTÜ Gelişme Dergisi, 35, 127-164. Fiş, A.M. & Çetindamar, D. (2009). Üst Yönetim Girişimciliği ve Performans İlişkisi, 17. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiriler Kitabı. Landström H. (2005). Pioneers in entrepreneurship and small business research. Institute of Economic Research, Sweden. Yelkikalan, N., Akatay, A.,Yıldırım, Hacı, M., Karadeniz, Y., Köse, C., Koncagül, Ö. & Özer, E. (2010). Dünya ve Türkiye Üniversitelerinde Girişimcilik Eğitimi: Karşılaştırmalı Bir Analiz. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 12(19), 51-59. Zainol F. A. & Ayadurai, S. (2011). Entrepreneurial Orientation and Firm Performance: The Role of Personality Traits in Malay Family Firms in Malaysia International Journal of Business and Social Science, 2(1), 59-72. 119 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 EKLER EK1 ANKET FORMU KURUMSAL EĞİTİM VEREN EĞİTMENLERDE GİRİŞİMCİ KİŞİLİK İŞKOLİKLİK İLİŞKİSİ ANKETİ Değerli Katılımcı, Bu anket, İstanbul Aydın Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İnsan Kaynakları Yönetimi Bilim Dalında Yrd. Doç. Dr. Burçin KAPLAN danışmanlığında yürütmekte olduğum ‘’Kurumsal eğitim veren eğitmenlerde girişimci kişilik işkoliklik ilişkisi’’ konulu yüksek lisans tezi için kullanılacaktır. Verdiğiniz bilgiler, kesinlikle gizli tutulacaktır. Anketi yanıtlayarak verdiğiniz destek, sağladığınız katkı ve ayırdığınız zaman için teşekkür ederiz. Mesut ÖZTIRAK / [email protected] İnsan Kaynakları Yönetimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi 120 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bölüm 1: Kişisel Bilgi Formu 1- Cinsiyetiniz Kadın Erkek 2- Yaşınız 18-24 25-32 33-41 42-50 50 ve üzeri 3- Eğitim Durumunuz Ön lisans Lisans Yüksek Lisans Doktora 4- Mesleki Kıdem 0-5 yıl 5-10 yıl 10-15 yıl 15 yıl ve üzeri 5- Eğitmenlik dışında başka bir işte çalışıyor musunuz? Evet Hayır 6- Kendi işiniz var mı? Evet Hayır 121 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Bölüm 2: İşkoliklik Ölçeği Hiç Uygun Değil Uygun Değil Biraz uygun Uygun Tamamen uygun Aşağıdaki ifadelerden size uygun gelen seçeneği işaretleyerek yanıtlayınız. 1. Çok çalışmayı sevmem. 1 2 3 4 5 2. Keşke kendimi işime bu kadar adamasaydım. 1 2 3 4 5 3. Telaş içinde ve zamana karşı yarışan biri olarak görünürüm. 4. İş yerindeki arkadaşlarım çalışmayı bıraktığında bile ben kendimi çalışmaya devam ederken bulurum. 5. Yaptığım bir işten hoşlanmasam bile sıkı çalışmak benim için önemlidir. 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 6. Sürekli yapacak bir işim vardır. 7. Bir süreliğine işten uzaklaşmak istesem bile kendimi sıklıkla o iş hakkında düşünürken bulurum. 8. Üstesinden gelebileceğimden çok daha fazlasını üstlenirim. 9. Bir şeyi yapmak istesem de istemesem de, o konuda çok sıkı çalışmam gerektiğine dair içten gelen bir zorlama hissediyorum. 10. Çalışırken işleri belli sürede bitireceğime dair koyduğum zaman sınırlamaları yüzünden kendimi zora sokarım. 11. Genellikle içimde beni çok çalışmaya iten bir şeyler olduğunu hissediyorum. 12. Çalışmaya, arkadaşlarımla birlikte vakit geçirmekten, hobilerimden veya boş zaman etkinliklerimden daha fazla vakit harcarım. 13. Bir iş üzerinde çalışmadığım zaman kendimi suçlu hissederim. 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 14. Yaptığım iş keyifli olmasa da çok çalışmaya kendimi mecbur hissederim. 15. Kendimi, telefonla konuşurken hem not alıp hem yemek yemek gibi iki veya üç işi aynı anda yaparken buluyorum. 16. İşten izin aldığımda kendimi suçlu hissederim. 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 17. Çalışmadığım zaman rahatlamakta güçlük çekiyorum. 1 2 3 4 5 122 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. Çok sık 3. Sık sık 2. İşimde geçmiş performansımdan daha iyi olabilmek için daha çok çaba harcamaya çalışırım. Görevimin son derece zor olduğu zamanlarda elimden gelenin en iyisini yaparım. İstediğim şeyi elde ettiğim zaman bunun sebebini genellikle kendi yeteneklerim olduğu düşünürüm. İşlerimde kendi kararlarım etkilidir. Kendi işimi kurabilirim. İşten zorunlu olarak ayrılsam işle ilgili kendime seçenekler oluşturabilirim. Zor durumlarda seçenekler oluşturabilirim . Farklı insanlarla dostluklar kurabilirim. Denemediklerimi denemekten çekinmem. Kendimde farklı işler yapabilecek enerjiyi hissederim. Arkadaşlarıma değişik iş projelerden söz ederim. Yeteneklerimi uygulayabilecek alanlar oluştururum. Arkadaşlarımdan gelen bazı projelere katılmaktan çekinmem Hayıtımı dış etkenlere bırakmam Kararlarımla hayatımı şekillendirebileceğimi düşünüyorum. Risk almaktan çekinmem Geleceği görerek ona dönük hazırlıklar yapabilirim. Yeni bir şeyleri denememe imkan veren projeler üzerinde çalışmayı severim. Eski fikirlere ve uygulamalara meydan okumayı ve daha iyilerini araştırmayı severim. Yeni bir perspektiften bakmama imkan sağlayan proje ve işlerle uğraşırım. Geçmişte başkaları tarafından kullanılmamış yeni yöntemlerle çalışmayı denerim. Yeterli çabayla, her türlü sorunu ortadan kaldırabiliriz. Yaptığım planları yürütebileceğimden çoğunlukla eminimdir. Yeni bir durum ve uygulamaya adapte olmakta sorun yaşamam. Üzerinde çalıştığım bir konuda hata yapmaktan çekinmem. Her işin bir riski vardır. İşimde her türlü riski göze alabilirim. Başarıyı sağlayacak uygun yöntem ve tekniklerin arayışı içerisindeyimdir. Karşıma çıkan fırsatları değerlendirebilirim. Elimdeki kaynakları bir araya getirerek verimliliğe dönüştürebilirim. İşimde ve çalışmalarımda ortaya çıkan değişimlere açığımdır. İşimi severek ve azimle yaparım. İşimde yaratıcılık yönüm güçlüdür. İşimi gerçekleştirirken, herhangi bir ekip ya da kişiyle çalışabilirim. Bir işte ya da uygulamada liderliği ele almaktan çekinmem. İş konusunda gelecekle ilgili etkili kararlar alabilirim. Farklı işlere yönelik motivasyonum ve eğilimlerim güçlüdür. Bazen 1. Nadiren MADDELER Hiçbir zaman Bölüm 3: Aşağıdaki ifadelerden size uygun gelen seçeneği işaretleyerek yanıtlayınız. 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 1 2 3 4 5 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 5 123 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TÜRKİYE’DE FİNANSAL RAPORLAMADAN ENTEGRE RAPORLAMAYA GEÇİŞ SÜRECİ VE TÜRKİYE SINAİ KALKINMA BANKASI ENTEGRE RAPORUNUN İÇERİK ÖĞELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ TRANSITION PROCESS IN TURKEY FROM FINANCIAL REPORTING TO INTEGRATED REPORTING AND ANALYSIS OF INTEGRATED REPORT OF TURKISH INDUSTRIAL DEVELOPMENT BANK BY ITS ELEMENTAL CONTENTS Gözde COŞKUN* * Öğrenci, [email protected], Türkiye Özet Geçmişten günümüze süregelen raporlama kavramı zaman içerisinde bazı değişiklikler göstererek gelişmiştir. Başlarda finansal raporlama ile başlayan raporlama girişimi artık günümüzde sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk adları altında çeşitli raporlar halinde yayımlanmaktadır. Ancak bu raporlar bütünleşik bir yapıda değildir ve ülkelerin bütünleştirici bir raporlamaya ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Bu noktada entegre raporlama bütünleştirici bir yapı olarak bu ihtiyaçlara karşılık verebilecek en doğru raporlama örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Entegre raporlama işletmelere uzun vadeli bakış açısı sunabilen, geleceğe dair strateji ve hedefler belirlemeye katkı sağlayan bütünleştirici bir rapordur. Bu çalışmada esas olarak entegre raporlamanın ortaya çıkışı incelenmiş ve Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi tarafından sunulan Entegre Raporlama Çerçevesi baz alınarak Türkiye’de finans sektöründe yayımlanan ilk entegre rapor incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Entegre Raporlama, Finansal Raporlama, Sürdürülebilirlik JEL Kodu: G30, M40, M41 Abstract The ongoing notion of reporting from past to present have been developed altering by the time. The reporting initiative of financial reporting at the beginning can be came out as sustainability, social responsibility reporting nowadays. However these reports are not in integrative structure and this leads to the need of integrated reporting by countries. At this point integrated reporting appears as the best way of reporting that meets this need by its integrative structure. Integrated reporting is a report that can provide long term perspective to the companies and can contribute to specificate future strategies and goals. In this article basically the existence of integrated reporting have been analysed and the first integrated report published in Turkish financial sector is examined based upon Integrated Reporting Framework provided by International Integrated Reporting Council. Keywords: Integrated Reporting, Financial Reporting, Sustainability JEL Codes: G30, M40, M41 124 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 GİRİŞ Dünyada şirketlerin performanslarını değerlendirmede kullanılan en eski kaynak olarak finansal tablolar karşımıza çıkmaktadır. Finansal tablolar geçmişte yararlanılan tek kaynak iken, günümüz şartlarında şirketlerin sadece finansal durumunu gösteren tablolar kurumların sürdürülebilirliği için yeterli değildir. Çünkü finansal raporlar geçmiş performanslarını ve kısa vadeli durumları yansıtmaktadır oysa entegre rapor geleceğe yönelik strateji ve hedefler belirlemeye bunları dış çevreye yansıtmaya olanak sağlar. Ayrıca kısa, orta ve uzun vadede durum değerlendirmesi yapma imkanı verir. Ayrıca yaşanan küresel ekonomik krizler, şirketlerin içinde bulundukları çevresel, sosyal, yönetimsel sorunlar, karşılaştıkları riskler ve belirsizlik kaygıları şirketlerin sürdürülebilirliğini etkilemektedir. Küresel ekonomilerde yatırımcılar, şirketlerin karşılaştıkları bu sorunların şirketlerin sürdürülebilirliğini doğrudan etkilediğinin farkına varmışlardır ve şirketlerin mali olmayan performansları ile ilgili bilgi talep etmeye başlamışlardır. Artık günümüz ekonomilerinde örgütsel piyasa değeri, mali temelli sermayeden, entelektüel varlıklara, araştırma ve geliştirme gücüne, marka değerine ve ayrıca beşeri ve sosyal sermayeye kayma başlamıştır. Dünyada sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk, kurumsal yönetim adları altında çeşitli raporlar bugün işletmeler tarafından yayımlanmakta olsa da hazırlanan bu raporlar ihtiyaçlara yeterince karşılık verememektedir. Ayrıca bu raporlar bütünleştirici bir yapı olmaktan uzak olduğu için ülkeler bütünleştirici bir raporlamaya ihtiyaç duymuşlardır ve uzun vadeli bakış açısı sunan, işletmelerin stratejik planlarına yer veren entegre raporlamaya geçiş yapılmıştır. Bugün Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler de dünya standartlarını yakalayan finansal raporlar, sürdürülebilirlik raporları yayımlamaktalar ve yaşanan gelişmeleri yakından takip etmektedirler. Ülkemizde entegre raporlama yapan şirket sayısı şuan oldukça sınırlıdır fakat yaygınlaştırılabilmesi amacıyla gerekli çalışmalar yapılmaktadır. En önemli adımlardan biri de Entegre Raporlama Türkiye Ağı’nın (ERTA) kuruluşudur. Çalışmanın amacı; finansal raporlardan finansal olmayan raporlara geçiş süreci hakkında bilgi vermek ve bu raporların kavramsal çerçevesini anlatmaktır. Çalışmanın ilk bölümünde bu raporların tanımları, gelişim süreçleri anlatılmıştır, ikinci bölümünde ise IIRC hakkında bilgi verilerek entegre raporlama çerçevesi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise finans sektörünün ilk entegre raporu olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) tarafından yayımlanmış entegre raporun uluslararası raporlama çerçevesi içerik öğeleri açısından incelenmesine yer verilmiştir. 1. ENTEGRE RAPORLAMANIN KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVESİ 1.1. Finansal Raporlama Kavramı Finansal rapor, başta yöneticiler ve ortaklar olmak üzere, şirketin bütün paydaşlarına belirli bir döneme ilişkin şirket faaliyetlerinin finansal sonuçları hakkında bilgi vermek üzere çeşitli finansal tabloların hazırlanmasıdır. Finansal tablolar, muhasebe sistemi içinde kaydedilen ve toplanan bilgilerin, belirli zaman aralıkları ile bilgi kullanıcılarına iletilmesini sağlayan araçlardır. (AKDOĞAN & TENKER, 2007, s. 4) 1.1.1. Finansal Raporlamanın Amacı 125 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Finansal raporlamanın amacı, mevcut yatırımcılara veya potansiyel yatırımcılara, borç verenlere ve diğer karar alıcılara karar alma süreçlerine yardımcı olabilecek şekilde işletmelerin faaliyet sonuçları, finansal durumları ve finansal durumlarında meydana gelen değişiklikler hakkında doğru, tam ve zamanında bilgi sağlamaktır. (HAZAR vd., 2015, s. 51) Finansal raporlama kullanıcıların ihtiyacı olan finansal bilgilere ulaşabilmesini amaçlar. Finansal tablolar yatırımcılara, borç verenlere ve diğer kullanıcılara işletmeyle ilgili ihtiyaçları olan bilgileri sağlamasına karşın, tüm finansal bilgiler bu tablolar aracılığıyla elde edilememektedir. İşletmelerden bağımsız şekilde gelişen ekonomik, sosyal, politik birçok olay yatırımcıların karar mekanizmalarını etkilemektedir ve bu tür bilgiler finansal tablolardan elde edilememektedir. (HAZAR vd., 2015, s. 51) 1.1.2. Finansal Raporlamanın Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi 1930’lu yıllarda yaşanan “Büyük Buhran” gibi önemli ekonomik olaylar genel muhasebe standartlarının oluşturulmasını tetiklemiştir. Büyük Buhran sonrasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartları’nı (USGAAP) oluşturmuş ve ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nu (SEC) kurarak payları borsada işlem görmekte olan şirketlerin finansal verilerini yayımlamasını zorunlu kılmıştır. Zamanla şirketler hakkında güvenilir finansal verilerin sunulması ve karşılaştırılabilmesi amacıyla finansal tabloların hazırlanmasında belirli standartlar oluşturulmasına ihtiyaç duyulmuştur. Yatırımcıların ve yasal düzenleyicilerin doğru karşılaştırma yapabilmesi ve uluslararası yatırımın ve ticaretin artırılabilmesi adına 1973 yılında Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi (IASC) tarafından “Uluslararası Muhasebe Standartları” (IAS) geliştirilmiştir. Söz konusu standartlar 2001 yılında güncellendikten sonra günümüzde birçok ülkede ortak raporlama dili olarak kullanılan “Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS/UFRS)” haline gelmiştir. (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği [TÜSİAD], 2015, s. 21) 1.2. Sürdürülebilirlik Ve Sürdürülebilirlik Raporlaması Kavramı Sürdürülebilirlik başlarda şirketlerin çevreye karşı duyarlı olması gerektiğini ve çevreye verilebilecek olumsuzlukların azaltması gerektiğini belirten bir görüş olarak karşımıza çıksa da, bu anlayış zamanla yerini “sürdürülebilirliğin üç ayağı” olarak tanımlanan ve şirketlerin ekonomik, sosyal ve çevresel amaçlarının istikrarlı bir şekilde gözetilmesini savunan bir yaklaşıma bırakmıştır. (TÜSİAD, 2015, s. 25) 1.2.1. Ekonomik Sürdürülebilirlik Ekonomik Sürdürülebilirlik, işletmelerin kar etme hedefini gerçekleştirirken aynı zamanda faaliyetlerinin de içinde bulunmuş olduğu topluma çevresel ya da toplumsal olarak zarar vermemesi şeklinde ifade edilmektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 25) 1.2.2. Çevresel Sürdürülebilirlik İşletmelerin faaliyetleri sonucu çevreye vermiş olduğu zararı asgari düzeye indirecek ve doğal kaynakları gelecek nesiller için koruyacak kararlar alması şeklinde ifade edilebilir. (TÜSİAD, 2015, s. 26) 1.2.3. Sosyal Sürdürülebilirlik 126 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Sosyal sürdürülebilirlik kavramı için tek bir tanım bulunmamakla birlikte en kapsamlı olan açıklama şu şekilde ifade edilebilir; ‘Formal ve informal süreçler, sistemler, yapılar ve ilişkiler mevcut ve gelecek nesillerin sağlıklı ve yaşanabilir topluluklar inşa etmesini desteklediği zaman sosyal sürdürülebilirlik sağlanabilir. Sosyal olarak sürdürülebilir topluluklar eşit, birbirinden farklı, birbirine bağlı, demokratik olup, kaliteli bir hayat sağlamaktadır. (TÜSİAD, 2015, s. 26-27) 1.2.4. Sürdürülebilirlik Raporlaması Sürdürülebilirlik Raporlaması, işletmelerin günlük faaliyetlerinden kaynaklanan ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini sundukları raporlar olarak tanımlanmaktadır. (TÜSİAD, 2015, s. 33) 1.2.4.1. Sürdürülebilirlik Raporlamasının Kullanım Amaçları Sürdürülebilirlik performansının yasalar, kurallar, yönetmelikler, performans standartları ve gönüllü girişimlerle kıyaslanması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca kurumun sürdürülebilir kalkınma hakkındaki beklentileri nasıl etkilediğinin ve onlardan nasıl etkilendiğinin gösterilmesi ve performansın, kurum içinde ve farklı kurumlarla zaman içinde karşılaştırılması amacıyla kullanılır. (Global Reporting Initiative [GRI], 2006, s. 3) 1.2.5. Sürdürülebilirlik Raporlamasının Faydaları Sürdürülebilirlik raporlaması şirketlere daha iyi ve daha etkin bir risk analizi yaparak riski daha iyi bir şekilde yönetme olanağı sağlarken aynı zamanda önünde bulunan fırsatları da daha doğru analiz etmesine katkıda bulunur. (TÜSİAD, 2015, s. 28) Sürdürülebilirliği iş yapma biçimi olarak benimseyen şirketler, toplum ve sivil toplum kuruluşları nezdinde olumlu bir izlenim yaratmak suretiyle itibarlarını ve aynı zamanda marka değerlerini artırma imkanına sahip olurlar. (Borsa İstanbul [Bist], 2014, s. 19) Sürdürülebilirlik raporlaması sayesinde etkin risk yönetimi, marka değerindeki artış ve kurumsal itibar, daha kolay finansman sağlama, düşük maliyet avantajı ile dava verimli üretim yapabilme gibi faktörler şirketler için önemli rekabet avantajı sağlamaktadır. (TÜSİAD, 2015, s. 30) 1.3. Entegre Raporlama Kavramı 1.3.1. Entegre Raporlamanın Tanımı ve Amacı Entegre raporlamayla ilişkin birbirine yakın birçok tanım bulunduğu görülmektedir. Örneğin; IIRC entegre raporlamayı “…bir kuruluşun stratejisinin, kurumsal yönetiminin, performansının ve beklentilerinin kuruluşun dış çevresi bağlamında kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmayı nasıl sağlayacağının kısa ve öz bir şekilde bildirilmesi” olarak ifade etmektedir. King III Raporuna bakıldığında ise entegre raporlamanın “şirketin hem finansal hem de sürdürülebilirlik performansının bütüncül ve entegre bir sunumu” şeklinde tanımlandığı görülmektedir. 1.3.1.1. Entegre Raporlamanın Amaçları Bir entegre raporun en temel amacı finansal sermaye sağlayan taraflara kuruluşun zaman içerisinde nasıl değer yaratacağını açıklayabilmektir. (International Integrated Reporting Council [IIRC], 2013, s. 5) 127 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Entegre raporlama sermayenin daha verimli ve etkin dağılması açısından finansal sermaye sağlayan taraflara sunulan bilgilerin kalitesini artırmayı amaçlar. Ayrıca kurumsal raporlamaya, farklı raporlama yolları kullanan ve bir kuruluşun zaman içinde değer yaratma kabiliyetini maddi yönden etkileyen tüm faktörleri içeren daha bütüncül bir yaklaşım ortaya koymayı hedefler. (IIRC, 2013, s. 2) Sermaye öğeleri (finansal, üretilmiş, insan, fikri, sosyal ve ilişkisel, doğal) için hesap verilebilirliği ve yönetilebilirliği güçlendirerek bunların birbirleriyle olan ilişkisinin daha kolay anlaşılabilmesini sağlamayı amaçlar. (IIRC, 2013, s. 2) Kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmaya odaklı entegre düşünce sayesinde karar verme ve harekete geçme faktörlerini desteklemek ve kuruluşu etkileyen iç ve dış faktörler hakkında bilgi sağlamak da temel amaçları arasındadır. (IIRC, 2013, s. 2) 1.3.2. Entegre Raporlamanın Doğuşu ve Evrensel Gelişim Süreci İlk olarak finansal kayıtların tutulmaya başlanması zirai ticaret faaliyetlerinin kaydedilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu kayıtlar 1930’lu yıllarda yaşanan “Büyük Buhran” ile birlikte ABD’de yasal olarak zorunlu hale getirilmiştir. Borsaya kote olan şirketlerin finansal bilgilerini yayınlamasının mecburi kılınmasıyla birlikte yatırımcıların da güveni artış göstermiş ve diğer devletler de benzer yasal düzenlemeler ve standartlar oluşturarak finansal raporların yaygın hale gelmesini sağlamışlardır. Fakat bu durum ülkelerin raporlama standartları arasında farklılıklar göstermesinden dolayı yatırımcılar açısından birtakım zorluklar yaşanmasına ve karışıklıklara sebep olmuştur. Yatırımcıların daha etkin bir karşılaştırma yapabilmesi, yatırımların artması ve ticari faaliyetlerin daha kolay yürütülebilmesi amacıyla 1973 yılında IASC tarafından IAS oluşturulmuş. 2001 yılında ise güncelleştirilerek ülkeler arasında ortak bir raporlama dili haline UFRS/IFRS haline dönüşmüştür. (BÜDEYRİ & KISA, 2016, s. 183) 1980’lere gelindiğinde ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerin tartışılmaya başlanmasıyla, klasik finansal tabloların, işletmelerin gerçek durumunu yansıtmada yetersiz kaldığı görülmüştür. Zamanla finansal tablolara ilave olarak yönetim açıklamaları, çevresel raporlar, kurumsal yönetim ve ücretlendirmeye ilişkin bilgiler yayınlanmaya başlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde çevresel rapor adı altında sunulan raporlar yerini sürdürülebilirlik raporlamasına bırakmıştır. (AYDIN, 2015, s. 2-3) 1994 yılına gelindiğinde kuruluşların finansal bilgilerinin yanında finansal olmayan bilgilerini de açıklamalarını teşvik etmek amacıyla Güney Afrika tarafından King raporu yayımlanmıştır. 2002 yılında King II raporu yayımlanmış ve bir adım ilerleyerek şirketlerin tüm ilgili paydaşlarını dahil etmelerini ve sorumluluklarını finansal sonuçlarla birlikte sosyal ve çevresel konuları da kapsayacak bir boyuta taşınmasını talep etmiştir. 2008 yılında yaşanan küresel finansal krizde, geleneksel raporların risklere cevap vermede yetersiz kaldığı görülmüştür ve 2009 yılında yatırımcılar, İş dünyası ve toplum arasındaki güvensizliği minimuma indirmek amacıyla King III raporu yayımlanmıştır ve Johannesburg borsası tarafından borsaya kote tüm şirketlerin entegre rapor yayımlaması, yayımlamayanların ise sebebini açıklaması zorunlu kılınmıştır. Nihayetinde Güney Afrika, entegre raporlamayı borsaya kote şirketlere zorunlu kılan ilk ülke olmuştur. 2016 yılında ise Güney Afrika tarafından King IV raporu yayımlanmıştır. (TÜSİAD, 2015, s. 42) 128 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Şekil 2: Kurumsal Raporlamanın Gelişimi Şekil 1’de görüldüğü üzere 1960’larda sadece finansal raporlama söz konusu iken 1980’lere gelindiğinde finansal bilgilerin yanında finansal olmayan bilgilerde önem kazanarak çevresel raporlama kavramı ortaya çıkmıştır. 2000’lerde şirketlerin günlük faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini anlattıkları sürdürülebilirlik raporlaması ortaya çıkmıştır. Finansal raporlamayla başlayan bu raporlama yolculuğu, çeşitli raporlama türleri ile süregelmiştir. Entegre raporlama her ne kadar diğer kurumsal raporlamalardan daha kısa bir geçmişe sahip olsa da 2020’li yıllarda finansal raporların hatta sürdürülebilirlik raporlarının önüne geçecek düzeyde yaygınlaşacağı beklenmektedir. (KARGIN vd., 2013, s. 41) Tablo 4: Ülkelerde Zorunlu ve Gönüllü Sürdürülebilirlik Raporlaması Trendi 2006 Raporlama 2010 2013 2016 Zorunlu 35 58% 94 62% 130 72% 248 65% Enstrümanları Gönüllü 25 42% 57 38% 50 28% 135 35% Toplam 60 151 180 383 19 32 44 71 Ülkeler & Bölgeler Kaynak: UNEP & GRI & KPMG & The Centre for Corporate Governance in Africa, Carrots and Sticks, 2016 Tablo 1’de de görüldüğü gibi Carrots and Sticks 2013 yılında yayımlanan son rapordan bu yana tespit edilen raporlama sayısında artış gözlemlenmiştir. 2013 raporunda 44 ülkede 180 rapordan sonra 2016 yılında 71 ülkede 383 sürdürülebilirlik raporu yayımlandığı görülmektedir. Zorunlu 129 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ülkelerde raporlamanın daha fazla olduğu görülse de, gönüllü olan raporlarda da 2013 yılından sonra artış görülmektedir. 1.3.3. Entegre Raporlamanın Faydaları Finansal verileri sosyal, yönetimsel ve çevresel verilerle birleştirerek daha bütüncül bir yaklaşım sağlayan entegre raporlama, kuruluşun nasıl bir değer yarattığının hem üst yönetim hem tüm çalışanlar hem de kuruluşun tüm paydaşları tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlar. Böylelikle entegre rapor, kuruluşun ve paydaşlarının daha sağlıklı bilgiye dayalı kararlar almasına yardımcı olur. Kuruluşlar entegre raporlama ile operasyonlarının ekonomik, sosyal ve çevresel bağlantılarını kurarken, sadece geçmiş performanslarının sonucunu değil, uzun vadeli perspektiflerini de sunma imkanı bulmaktadırlar. (https://home.kpmg.com/content/dam/kpmg/tr/pdf/2017/01/entegre-raporlama.pdf) 1.3.3.1. Kuruluşlar Açısından Sağladığı Yararlar Entegre rapor hazırlamak, kuruluşlar açısından esasında öğrenme ve yeniden yapılanmayla ilgili bir süreçtir. Öncelikli konuların belirlenmesi, kuruluşların faaliyetlerinin etkilerinin ve sonuçlarının hesaplanması, verilerin toplanması, risklerin, fırsatların ve stratejilerin belirlenmesi ve yönetilebilmesi amacıyla işletmelere karşı karşıya bulundukları sorunları daha etkin bir şekilde belirleme ve performanslarını artırma hususunda fayda sağlar. (http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx) 1.3.3.2. Yatırımcılar Açısından Sağladığı Yararlar Günümüz küresel ekonomilerinde yatırımcılar yatırım kararı alırken, şirketlerin sadece finansal risklerini değil aynı zamanda finansal olmayan risklerini de görmek ve şirketlerin bu tür riskleri nasıl yönettiğini bilmek istemektedirler. Ayrıca yatırımcılar, şirketin kısa, orta ve uzun vadede nasıl değer yarattığı hakkında da bilgi sahibi olmak istemektedirler. (http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx) 1.3.3.3. Diğer Paydaşlar Açısından Sağladığı Yararlar Entegre raporlama, işletmelerin tüm paydaşlarını daha iyi tanıyarak her bir paydaşı ile farklı bir iletişim yönetimi belirlemesine olanak sağlar ve bu şekilde paydaşlarla olan iletişimlerini güçlendirir. İşletmelerin tedarik zinciri ile olan ilişkisini anlatabilmesini ve bu tedarik zinciri boyunca da nasıl bir değer yarattığını açıklayabilmesine imkan verir. Ayrıca tedarikçilerin de işletmeyle daha şeffaf, güvenilir ve samimi ilişki kurmasını kolaylaştırır. (http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx) 2. ULUSLARARASI ENTEGRE RAPORLAMA KONSEYİ (IIRC) VE TÜRKİYE’DE ENTEGRE RAPORLAMANIN İNCELENMESİ 2.1. IIRC 2010 yılında kurulan IIRC, düzenleyici ya da standart belirleyici bir kurum değil, düzenleyicilerin, yatırımcıların, şirketlerin, standart belirleyicilerin, muhasebe mesleği ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) küresel bir koalisyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kuruluşlar IIRC ile gönüllü bir iş birliği içerisinde çalışmakta ve entegre raporlamayı gerçekleştirmektedirler. IIRC’nin misyonu kamu ve özel sektörlerde kural olarak iş dünyası uygulamaları için entegre raporlama ve entegre düşünce kavramını oluşturmaktadır. IIRC’nin vizyonu ise entegre raporlama ve düşünme döngüsüyle sermaye tahsisi ve kurumsal davranışları finansal istikrar ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uydurmaktır. IIRC, değer 130 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 yaratma konusunda iletişimi artırmak, kurumsal raporlamanın gelişimini ilerletmek ve finansal istikrara kalıcı bir katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası düzeyde entegre raporlamanın benimsenmesinde tarafların küresel koalisyonunun ortak çıkarlarını temsil eder. (http://integratedreporting.org/the-iirc-2/) 2010 yılında faaliyetlerine başlayan IIRC’nin Türkiye’deki kurumsal temsilciliği Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) tarafından çalışma grubu oluşturularak Türkiye’de entegre raporlama ile ilgili farkındalık yaratılabilmesi amacı ile çalışmalar başlatılmıştır. TKYD, bu süreçte IIRC’nin Türkiye’deki iletişim noktası olmuştur ve 2013 yılında Garanti bankası ile Çimsa, entegre rapor hazırlamak maksadıyla IIRC’ye Türkiye’den katılan ilk üye şirketler olmuşlardır. (http://www.entegreraporlamatr.org/tr/hakkimizda/biz-kimiz.aspx) IIRC’nin temel amacı küresel anlamda genel kabul görmüş, finansal, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetime dair bilgilerin öz, anlaşılır, tutarlı ve mukayese edilebilir şekilde bütünleştiren bir raporlama çerçevesi oluşturmaktır. (TOPCU & KORKMAZ, 2015, s. 6) Bu çerçeve sayesinde IIRC entegre düşünceyi hem özel sektörde hem de kamuda iş yapma biçimine dönüştürmeyi hedeflemektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 45) IIRC’nin üstlendiği roller; entegre raporlamayla ilgili hükümetler, kurum ve kuruluşlar ile işletmeler arasındaki uyumu sağlamak, öncelikli çalışma gerekliliği bulunan hususlarda planlar ve gelişimler yapmak, kapsamlı bir entegre raporlama çerçevesi oluşturmak, entegre raporlamanın gönüllü yahut zorunlu olmasını değerlendirmek ve entegre raporlama ile ilgili uyum çalışmalarını kuruluşlar ve düzenleyicilerle birlikte desteklemek şeklinde ifade edilebilir. (KARGIN vd., 2013, s. 34) 2.2. Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi İlk olarak 2013 yılı Aralık ayında yayımlanan Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi entegre raporun nasıl düzenlenmesi gerektiğine dair ilkelere ve esaslara yer vermektedir. Çerçevede bir entegre raporda hangi konuların yer alacağına ilişkin kurallar açıklanmaktadır. IIRC tarafından oluşturulan bu çerçeve küresel anlamda entegre raporlamanın nasıl yapılacağına ilişkin bir yol haritası çizmektedir. Çerçeve içeriğinde; temel kavramlar, çerçevenin kullanımı, entegre rapor ile ilgili kılavuz ilkeler ile içerik öğeler yer almaktadır. IIRC’nin yayımladığı bu çerçevenin temel amacı, bir entegre raporun içeriğini düzenleyen kılavuz ilkeler ile içerik öğeleri, bu başlıklar altında yatan temel kavramları açıklayabilmektir. (IIRC, 2013, s. 4) 131 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/290394322 Entegre raporlama çerçevesi kapsamında entegre raporlama ve süreci şekil 2’de görüldüğü şekilde özetlenebilir. Çerçevenin kılavuz ilkeleri bir entegre raporun hazırlanmasında temel olarak kullanılmakta ve raporun içeriği hakkında bilgi vermektedir. Bu ilkeler ise bilgilerin nasıl sunulduğunu göstermektedir. İçerik öğeleri ise bir entegre raporda birbirine temelden bağlı olan ve birbirini karşılıklı bir şekilde dışlamayan unsurlardan oluşur. (KARGIN vd., 2013, s. 5) 132 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 IIRC tarafından sunulan çerçeveye göre bir entegre raporun yapısı aşağıdaki gibi olmalıdır. Şekil 3: IIRC Entegre Rapor Formatı IIRC Entegre Rapor Yapısı 1 Örgütsel Genel Bakış ve İş Modeli Kısa, orta ve uzun dönemde işletme ne yapar, sürdürülebilir değer nasıl yaratılmaktadır. 2 Faaliyet ile İlgili Bilgiler, Risk ve Fıratlar İşletme hangi koşullarda faaliyetlerini sürdürmektedir, en önemli kaynakları nelerdir ve bunlarla ilgili risk ve fırsatların durumu nasıldır. 3 Stratejik Amaçlar ve Bu Amaçları Gerçekleştirecek Stratejiler İşletmeler nereye varmak istemektedir ve nasıl ulaşacaktır. 4 Kurumsal Yönetim ve Ücretlendirme İşletmenin yönetim yapısı, yönetim stratejileri nasıl desteklenmektedir, ücretlendirmeye olan bakış açısı nasıldır. 5 Performansı İşletmenin stratejik amaçlarına ve diğer stratejilere ulaşma derecesi ne durumdadır. 6 Geleceğe Bakış İşletmenin stratejik amaçlarına ulaşmada ne tür fırsatlar, zorluklar ve belirsizlikler ile karşılaşmaktadır, gelecekteki performans ve stratejileri nelerdir. Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/290394322 2.2.1. Kılavuz İlkeler Kılavuz ilkeler, kuruluşların raporlarında yer verecekleri bilgileri öncelik açısından sıralandırmalarına yardımcı olacak olan hususları içermektedir. a) Stratejik odak ve geleceğe yönelim: Bir entegre rapor kuruluşun stratejisi ile bu stratejinin kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyeti ile sermaye öğelerini 133 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September b) c) d) e) f) g) ISBN No 978-605-82729-1-0 kullanımını ve sermaye öğeleriyle etkileşiminde nasıl bir bağlantısı olduğu hakkında bilgi sağlar. Kuruluşların Pazar konumları ve iş modellerini etkileyen riskler, fırsatlar ve bağımlılıklar vurgulanarak geçmiş ve gelecek performansları arasındaki ilişki ile bu ilişkiyi değiştirebilecek faktörler, işletmelerin kısa, orta ve uzun vadede çıkarları arasında nasıl bir denge kurduğunu, kuruluşların gelecekteki stratejilerini belirlerken önceki deneyimlerinden de yaptığı çıkarımları içerir. (IIRC, 2013, s. 16) Bilgiler arası bağlantı: Bir entegre rapor kuruluşun zaman içinde değer yaratma kabiliyetini etkileyen faktörlerin birleşimi ile bunların birbirleriyle ilişkilerini bütünsel bir bakış açısıyla sunar. Kuruluşların mevcut kaynak aktarımı ve hedeflediği performansa ulaşmada hangi kaynakları ne şekilde ilişkilendireceği ya da başka yatırımlar yapıp yapamayacağıyla ilgili bir analiz yapmalarını sağlar. (IIRC, 2013, s. 16) Paydaşlarla ilişkiler: Bir entegre rapor kuruluşun paydaşlarıyla olan ilişkileri hakkında bilgi sağlamalıdır. Ayrıca paydaşların ihtiyaç ve taleplerini ne ölçüde anladığını, hesaba kattığını ve karşıladığını göstermektedir. Paydaşlar kuruluşun değer yaratma kabiliyetlerini etkileyen ekonomik, çevresel ve toplumsal sorunlar da dahil kendileri için önem teşkil eden konularda faydalı bilgiler sağlar. Bu bilgiler kuruluşlara paydaşların değer algısının ne olduğunu anlamalarına, risk ve fırsatlar dahil maddi konuları belirlemelerinde, strateji geliştirme ve değerlendirmelerinde, riskleri yönetmede yardımcı olabilir. (IIRC, 2013, s. 17-18) Önemlilik: Bir entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini önemli derecede etkileyen hususlar hakkında bilgi verici olmalıdır. Önemlilik belirleme sürecinde değer yaratma sürecini etkileyebilen konuların belirlenmesi, değer yaratma süreci üzerinde bilinen veya bilinebilme potansiyeli olan konuların öneminin değerlendirilmesi, önem derecelerine göre konuların sıralanması ve maddi konularda açıklanacak bilgilere yer verilmesi gerekir. (IIRC, 2013, s. 18) Kısa ve öz olma: Bir entegre rapor kısa, öz ve anlaşılır olmalıdır. Kuruluşun stratejisini, kurumsal yönetimini, performansını ve beklentilerini anlamak için ve karmaşıklığa mahal vermemek için konuyla doğrudan bağlantısı olmayan bilgilere yer verilmemelidir. Raporun kısa ve öz olması amacıyla da önemlilik belirleme sürecinin uygulanması gerekmektedir. Kavramlar net kelimelerle ifade edilmelidir. Raporda yer alacak bilgiler ise belirli bir mantık silsilesinde olacak şekilde tekrarlanan konularda çapraz referans verilerek düz bir dil ile ifade edilmelidir. Karmaşaya mahal verecek terimlerden kaçınılmalıdır. (IIRC, 2013, s. 21) Güvenilirlik ve eksiksizlik: Bir entegre rapor olumlu yahut olumsuz tüm maddi hususları dengeli ve maddi hataya mahal vermeyecek şekilde sunmalıdır. Bilgilerin güvenilirliği hata içermemesine bağlıdır ve bilgilerin güvenilirliğini artırmak için paydaş katılımı, iç denetim veya bağımsız dış denetim mekanizmaları kullanmaya özen gösterilmelidir. Özellikle geleceğe yönelik verilen bilgilerin tahminlerin doğruluğunun kanıtlanmasına olanak olmadığından bu tahminlerin hangi varsayımlardan hareketle yapıldığına, kullanılan metotlara ve bilgilere raporda yer verilmesi gerekir. Dengeli bir rapor için bilgiler seçilirken yahut sunulurken hiçbir önyargıya başvurulamaz. (IIRC, 2013, s. 21-22) (TÜSİAD, 2015, s. 59) Tutarlılık ve karşılaştırılabilirlik: Bir entegre raporda yer alan bilgiler tutarlı olmak kaydıyla kuruluşun zaman içerisinde değer yaratma kabiliyeti açısından, diğer kuruluşlarla karşılaştırılabilir olmasına özen gösterilmelidir. Karşılaştırılabilir olması kuruluşların belirli bir dönemde performanslarını takip edebilme açısından önemlidir. (IIRC, 2013, s. 23) 2.2.2. İçerik öğeleri 134 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi, bir entegre raporda bulunması gereken içerik öğelerini ve bu öğelere ilişkin yanıtlanması gereken soruları içermektedir. Entegre raporda bulunması gereken sekiz adet içerik öğesi mevcuttur. (TÜSİAD, 2015, s. 60) 1) Kurumsal genel görünüm ve dış çevre: Bir entegre rapor kuruluşun ne iş yaptığını ve hangi koşullarda faaliyet gösterdiğini cevaplamalıdır. Kuruluşun misyonunu ve vizyonunu belirleyerek kültürü, etik ilkeleri ve değerlerini, mülkiyet ve faaliyet yapısını, temel faaliyetlerini ve pazarlarını, rekabet yapısını ve Pazar konumunu tanımlayarak gereken bağlamı sağlar. (IIRC, 2013, s. 24-25) 2) Kurumsal yönetim: Bir entegre rapor kuruluşun kurumsal yönetim yapısı kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini nasıl desteklediğini yanıtlamalıdır. Kurumsal yönetim sorumlularının kuruluşun yasal gereklilikleri aşan kurumsal yönetim uygulamalarını doğru bir şekilde yürütüp yürütemediğini, ücret ve teşviklerle kısa, orta, uzun vadede değer yaratma arasında kuruluşun sermaye öğelerini kullanması ve etkilemesinde nasıl bir bağlantı kurduğuyla ilgili bilgiler sağlar. (IIRC, 2013, s. 25) 3) İş modeli: Bir entegre rapor kuruluşun iş modelinin ne olduğunu yansıtabilmelidir. Bir kuruluşun iş modeli ise kuruluşun girdilerinin iş faaliyetleri yoluyla stratejik hedeflerini karşılayabilecek kısa, orta ve uzun vadede değer yaratabilecek çıktılara dönüştürmede kullanılan sistemdir. İş modelinin belirtilen öğeleri net bir şekilde açıklaması, bu öğeleri vurgulayan basit bir şema ile bunu destekleyecek açıklamalar yapılması, paydaşları ve dış çevreyi etkileyen ham hammadde gibi önemli faktörleri açıklaması iş modelinin okunabilirliğini ve anlaşılabilirliğini güçlendirmektedir. (IIRC, 2013, s. 25-26) 4) Riskler ve fırsatlar: Bir entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini etkileyen risklerin ve fırsatların neler olduğunu ve kuruluşun bu risk ve fırsatları nasıl ele aldığını yansıtmalıdır. Risk yönetimi kuruluşların faaliyetlerinin sürdürülebilir olması ve değer yaratması açısından son derece önemlidir. (IIRC, 2013, s. 27) 5) Strateji ve kaynak aktarımı: Bir entegre rapor kuruluşun hedefinin ne olduğunu ve bu hedefe nasıl ulaşmayı amaçladığını açıklayabilmelidir. Raporda genellikle kuruluşun kısa, orta ve uzun vadedeki stratejik amaçları ile bu amaçlara ulaşmada kullandığı ya da kullanmayı hedeflediği stratejileri, stratejisini gerçekleştirmek için ihtiyacı olan kaynak aktarım planı tanımlanır. Ayrıca kısa, orta ve uzun vadede elde ettiği ya da edeceği başarıları ve hedeflediği sonuçları nasıl ölçeceğini de tanımlar. (IIRC, 2013, s. 27-28) 6) Performans: Entegre rapor kuruluşun dönem içerisinde belirlediği stratejik hedeflere ne derece ulaşabildiğini ve elde ettiğini sonuçların sermaye öğelerini nasıl etkilediğini açıklamalıdır. Raporda kuruluşun performansı hakkında nitel ve nicel bilgilere yer verilir. Ayrıca hedefler, riskler ve fırsatlar açısından nitel göstergeler ile bu göstergelerin önemi, etkileri ve bunların oluşturulmasında kullanılan yöntemleri açıklayabilir. (IIRC, 2013, s. 28) 7) Genel görünüş: Entegre rapor kuruluşun stratejisini uygularken karşılaşması olası olan güçlükleri ve belirsizlileri ayrıca bunların, iş modeliyle gelecek performansı açısından potansiyel etkilerini belirtir. Entegre rapor kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede karşılaşabileceği hususlarla ilgili beklentileri, bunların kuruluşu ne derece etkileyeceği, kuruluşun karşısına çıkabilecek muhtemel güçlüklere ve belirsizliklere yanıt vermede nasıl bir teşkilat yapısı oluşturduğuna ilişkin bilgilere yer verilir. Bu beklenti ve öngörülerin de mümkün olduğunca gerçeği yansıtabilecek şekilde olmasına özen gösterilmelidir. Bu amaçla kuruluşun rekabet ortamı, pazar konumu ve karşılaştığı riskleri gerçekçi şekilde öngörmesi, sermaye öğelerinin bulunabilirliği ve kalitesi ile bunları kullanma kabiliyetini gerçekçi olarak değerlendirmesi ve yer vermesi gerekir. (IIRC, 2013, s. 28-29) 135 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 8) Hazırlık ve sunum temeli: Entegre rapor, kuruluşun entegre rapora dahil edeceği konuları nasıl belirlediğini ve bu konuları nasıl incelendiğini ve değerlendirildiğini yanıtlamalıdır. Bu bölümde önemli konuların belirlenme sürecinin bir özeti, raporlamanın sınırı ve nasıl belirlendiği hakkında açıklama yapılmalıdır. Maddi konuları değerlendirmek amacıyla kullanılan çerçeveler ile yöntemlerin özetini içerek şekilde raporun hazırlık ve sunum temeli açıklanır. Raporlamayı yapan kuruluşa bağlı bulunan kuruluşlara ait risklere ve fırsatlara yer verilebilir. (TÜSİAD, 2015, s. 64) Dış çevre, ekonomik koşulları, teknolojik değişimleri, toplumsal sorunları ve çevresel zorlukları içermektedir. Misyon ve vizyon, kuruluşun amaç ve niyetini anlaşılır, kısa ve öz terimlerle açıklar. Kurumsal yönetim sorumluları kuruluşun değer yaratma kabiliyetini destekleyen bir yönetim yapısı oluşturmakla sorumludur. (IIRC, 2013, s. 13) 2.2.3. Sermaye Öğeleri Sermaye öğeleri kuruluşların başarıya ulaşmasında önemli bir etkendir. Sermaye öğeleri çerçevede altı kategoriye ayrılmaktadır ve bu sermaye öğeleri birbirleriyle etkileşim halindedir. Entegre raporlama sermayeyi sadece finansal olarak değil aynı zamanda beşeri, sosyal ve entelektüel olarak ele almaktadır. Sermaye öğeleri, çerçevede kuruluşların faaliyetleri ve sonuçlarıyla artan, azalan veya dönüştürülen bir değer stoğu olarak tanımlanmaktadır. Bunlar her halükarda birbirleriyle sürekli bir ilişki içerisindedir. (IIRC, 2013, s. 10) Şekil 4: Sermaye Öğeleri Kaynak: IIRC, Entegre Raporlama Çerçevesi, 2013 A) Finansal Sermaye: Kuruluşların borç ve özkaynakları dahil olmak üzere tüm fon kaynaklarını ifade etmektedir. (TÜSİAD, 2015, s. 51) Finansal sermaye bir kuruluşun performansının geleneksel bir ölçütüdür. Finansal sermaye diğer sermayelerle yoğun etkileşim içerisindedir. Kuruluşlar bu karşılıklı ilişkiyi anlayarak entegre raporlarında yansıtmalıdır. Kuruluşların mal ve hizmet üretiminde kullanılan fonlar ile borçlanma, özsermaye, hibe gibi finansman yoluyla, faaliyetler veya yatırımlar yoluyla elde ettiği fonlardır. (EY, Integrated Reporting: Elevating Value, 2014, s. 15) B) Üretilmiş Sermaye: Kuruluşların üretim sürecine katkıda bulunan lakin nihai ürün ya da hizmetin parçası olmayan bina, ekipman, altyapı (karayolları, limanlar, köprüler vb.) gibi fiziksel öğeleri kapsamaktadır. Üretilmiş sermayenin etkin kullanımı kaynak kullanımını 136 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 azaltır, inovasyonu teşvik ederek kuruluşların sürdürülebilir olmasına katkı sağlar. (EY, Integrated Reporting: Elevating Value, 2014, s. 51) C) Fikri Sermaye: Patentler, telif hakları, yazılımlar ve lisanslar gibi fikri mülkiyet hakları, zımni bilgi, sistemler, prosedürler ve protokoller gibi kuruluşa ait bilgiye dayalı maddi olmayan varlıkları içerir. (IIRC, 2013, s. 12) Bu sermaye varlıkları kuruluşlara önemli rekabet avantajı sağlayabilir. Ayrıca bu sermaye öğesi kuruluşun gelecekte kar etme olasılığını da belirleyen bir öğedir. (TÜSİAD, 2015, s. 55) D) İnsan Sermayesi: Kuruluş çalışanlarının yetenekleri, deneyimleri, yeterlilikleri, yenilik yapma motivasyonları ve ayrıca kuruluşun kurumsal yönetim çerçevesine, risk yönetim yaklaşımına ve etik değerlerine uyum sağlamaları ve bunları desteklemelerini kapsar. Aynı zamanda çalışanların sadakatleri, liderlik etme, yönetme ve işbirliği yapma kabiliyetleri de bu sermaye öğesinin içerisinde yer alır. (IIRC, 2013, s. 12) E) Sosyal ve İlişkisel Sermaye: Bir kuruluşun tüm paydaşları arasındaki ilişkileri sonucunda yaratılan kaynak stoklarını ifade eder. Bunlar; paylaşılan normlar, ortak değer ve davranışlar, karşılıklı güven ve etkileşimler, hükümetle ilişkiler, müşteriler ve tedarik zinciri ortakları arasındaki bağlar, kuruluşun geliştirdiği marka itibarı gibi maddi olmayan varlıkları kapsar. (TÜSİAD, 2015, s. 55) F) Doğal Sermaye: Hava, su, fosil yakıtlar, madenler, ormanlar, tarım ürünleri ve ekosistem gibi kuruluşun kullandığı tüm yenilenebilir ve yenilenemez doğal kaynakları ve süreçleri kapsamaktadır. Kuruluşların ekonomik ve sosyal sistemler için temel oluşturan bu kaynaklara ne ölçüde bağımlı olduklarını, faaliyetlerinin bu kaynaklar üzerindeki etkilerini ve bu etkilerin azaltılmasında alınan önlemleri raporlarında belirtmeleri önem arz eder. (TÜSİAD, 2015, s. 55) Bu sermaye öğeleri zamanla kuruluşların faaliyetleri sonucu artış ya da azalış yahut dönüşüm gösterebilmektedir. Örneğin; kuruluş kar elde ettiğinde finansal sermayesi artar, aynı şekilde çalışanlara verilen eğitimler, motivasyon artıracak uygulamalar ise insan sermayesini artıracaktır, çevre kirliliği ise doğal sermayenin azalmasına sebep olacaktır. (TÜSİAD, 2015, s. 55) 2.3. Türkiye’de Entegre Raporlamanın İncelenmesi Türkiye’de entegre raporlamaya ilişkin farkındalık oluşturulması amacı ile ilk çalışma 2011 yılında TKYD ve SKD tarafından kurulan çalışma grubu ile başlatılmıştır. TKYD, bu süreçte IIRC’nin Türkiye’deki iletişim noktası olarak görev alırken, 2013 yılında Garanti bankası ile Çimsa, entegre rapor hazırlamak maksadıyla IIRC pilot programına Türkiye’den katılmış bulunan ilk şirketlerdir. 2015 yılında kuruluş çalışmalarına başlanmış bulunan Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA) 2016 yılında kurulmuş bulunmaktadır. 15 şubat 2017 tarihinde Borsa İstanbul’da (BİST) gerçekleştirilen tören ile entegre raporlama alanındaki çalışmaların daha etkin bir biçimde yürütülmesi adına ERTA faaliyete geçirilmiştir. (http://www.borsaistanbul.com/duyurular/2017/02/16/borsa-istanbul-da-gong-entegreraporlama-turkiye-agi-icin-caldi) 3. TÜRKİYE SINAİ KALKINMA BANKASININ ENTEGRE RAPORLAMA ÇERÇEVESİ İÇERİK ÖĞELER AÇISINDAN İNCELENMESİ 3.1. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) 137 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 TSKB 1950 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk özel kalkınma ve yatırım bankasıdır. Dünya Bankası, T.C. Merkez Bankası’nın (TCMB) desteğiyle ve ticari bankaların pay sahipliğiyle kurulmuştur. Kurumsal Bankacılık, Yatırım Bankacılığı ve Danışmanlık Hizmetlerinde faaliyet gösteren TSKB’nin merkezi İstanbul’dur, Ankara ve İzmir’de şubeleri bulunmaktadır. Yatırım projeleri için orta ve uzun vadeli kaynak sağlayan TSKB, kredilerini üretim ve hizmet sektöründe yoğunlaştırmaktadır. TSKB özel sektör kuruluşlarının yatırımlarına doğrudan kredi sağladığı gibi toptancı bankacılık kapsamında finansal kiralama şirketleri, katılım bankaları ve ticari bankalar aracılığıyla dolaylı şekilde Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ile ihracatçı firmalara da kredi sağlamaktadır. TSKB mevduat toplamayan bir banka olarak orta ve uzun vadeli kaynak ihtiyacını ulusal, bölgesel ve uluslarüstü finans kurumlarından temin ettiği kaynaklardan ve tahvil ihraçlarından karşılamaktadır. 24 milyar TL aktif büyüklüğe sahip olan TSKB bu aktif büyüklüğüyle 19’uncu banka olmaktadır. İştirakleri dahil toplamda 567 kişilik bir ekibe sahiptir.50 Ana iştirakleri Yatırım Finansman Menkul Değerler A.Ş., TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş., TSKB Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş. (Escarus) ve Avrupa Yatırım Fonu’ndan (EIF) oluşmaktadır. (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası [TSKB], 2016, s. 20) Misyon “Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için girişimcilere finansman, aracılık ve danışmanlık desteği sağlamak, sermaye piyasasının gelişmesinde sürekli rol almak, müşterilerimize, hissedarlarımıza, çalışanlarımıza ve diğer paydaşlarımıza artan oranda katma değer yaratmak.” (TSKB, 2016, s. 20) Vizyon “Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında öncü banka olmak.” (TSKB, 2016, s. 20) Bankanın halka açık kurum olarak hisselerinin %39,1 oranındaki bölüm BİST Yıldız Pazar’da işlem görmektedir. 2016 yılı sonu itibarıyla tescilli sermayesi 2.500.000.000 TL ödenmiş sermayesi de 2.050.000.000 TL’dir. (TSKB, 2016, s. 21) 3.2. TSKB Sermaye Öğeleri A) Finansal sermaye: TSKB’nin finansal sermayesi, finansal kaynakları aracılıyla müşterilere sunduğu ürün ya da hizmetler ile bu kaynakları sağlarken kurum kültürü ile yarattığı katma değeri içerir. (TSKB, 2016, s. 65) TSKB IIRC’nin entegre raporlama çerçevesinde belirtilen sermaye öğelerinden finansal sermayeyi yayımladığı entegre raporda titizlikle ele almış ve tüm bilgileri rakamlar ve grafikler aracılığı ile teker teker paylaşmıştır. Banka’nın yayımladığı entegre raporu inceleyen yatırımcıların, paydaşların raporda bankanın finansal sermayesi ile ilgili tüm bilgileri rahatlıkla bulabileceği ve kolayca anlayabileceği bir rapor olduğu görülmektedir. Finansal sermaye başlığı altında bankanın aktif büyüklüğüne, aktif pozisyonuna, krediler portföyüne, kredilerin sektörel dağılımına, takipteki kredi oranlarına rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Banka kredilerini türlerine göre grafiksel olarak incelemiş ve raporda buna yer vermiştir. Ayrıca toplam pasiflere, pasif kompozisyonuna, özkaynakları ile özkaynak getiri oranına da raporda yer verilmiş bunun yanı sıra uzun vadeli temalı kaynakların kalkınma finansmanı kurumları bazında nasıl dağıldığı 50 TSKB, Entegre Rapor, 2016, s.20. 138 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ve bunlarla imzalanan temalı kaynak sözleşmeleri raporda kullanıcılara sunulmaktadır. Sektörlerle kıyaslamada öncü olan rasyolar da grafiksel olarak raporda bulunmaktadır. B) İnsan Sermayesi: TSKB’nin nitelikli insan sermayesi iş modelinin en temel öğelerinden biridir. TSKB çalışanları eğitim düzeyleri ve uzmanlıklarıyla bankanın çoğu alanda öncü olmasında önemli bir role sahiptir. Çalışanlara, insan haklarına saygılı, fırsat eşitliğine dayalı, inisiyatif almayı teşvik eden bir çalışma ortamı sunarak bu ortamı yenilikçi eğitim programları, iç iletişim çalışmaları ve sosyal haklar vasıtasıyla desteklemektedir. TSKB, özelleştirilmiş eğitim programları sayesinde insan kaynağının gelişimini hedef almaktadır. Bu bağlamda çalışanların teknik ve mesleki bilgilerini ayrıca kişisel becerilerini geliştirmek için birçok eğitim ve gelişim faaliyetlerini yürütmektedir. (TSKB, 2016, s. 80-81) TSKB yayınladığı entegre raporda insan sermayesi kapsamında açıkladığı çalışan sayısı, çalışanların cinsiyetleri, çalıştıkları yerler ve eğitim düzeyleri hakkında tüm rapor kullanıcılarına bilgi sunmaktadır. Ayrıca çalışanlara yaptığı yatırımları da raporda birer birer açıklamıştır. Bunlar yeni mezun çalışanlar için olan Kariyer Atölyesi programı, Gelişim Atölyesi programı, Yönetsel Gelişim programı olarak gruplandırılmıştır. Sürdürülebilir değer yaratmada katkı sağlayan insan sermayesi için banka çeşitli kulüpler aracılığıyla çalışanların eğitimleri dışında sosyal hayatlarına da katkıda bulunmayı hedeflemiş bu bağlamda çalışanların motivasyonunu artırarak kurum içi sinerjiyi pekiştirmek maksadıyla aktif olarak kulüpleri desteklemektedir. Sunduğu entegre raporda da bu kulüpleri kategorilere ayırarak çalışanların yüzdelik dilim olarak hangi kulüplere dahil olduklarını paylaşmıştır. C) Doğal Sermaye: TSKB doğal sermaye öğelerine özellikle 2000’li yıllarda ortaya çıkan sürdürülebilir bankacılık kavramının yarattığı faaliyetler sonucu önem vermeye başlamıştır. TSKB doğal sermayesinin dış etkilerini değerlendirme sürecinin ve metodolojisinin kuruma ve topluma kattığı değeri şu şekilde ifade etmiştir; ülkedeki yenilenebilir enerji yatırımlarının arttığını, verimlilik kredileri ile karbon emisyonu ve enerji ihtiyacının düşürüldüğünü, başta müşteriler ve tüm paydaşların bilinçlendirildiği, kaynak sağlanan projeleri sayesinde çevreye ve sosyal hayata olumlu katkıları bulunduğunu ayrıca ülke ve topluma da olumlu etki sağladığını, sürdürülebilir bankacılık imajını güçlendirdiğini ve iç etkilerin düzenli olarak ölçüldüğünü ve azaltıldığını belirtmiştir. (TSKB, 2016, s. 87) IIRC’nin çerçevede belirttiği şekilde TSKB yayınladığı entegre raporunda doğal sermaye başlığı altında rakamsal olarak paylaşmış ve aynı zamanda bunların iç ve dış etkilerine de yer vermiştir. Dış etkilerine yukarıda değinilmiş olup iç etkilerine baktığımızda 2014 yılından 2016 yılına doğru elektrik tüketimi, doğalgaz tüketimi, su tüketimi, kağıt tüketimi vb. doğal kaynak tüketimleri grafiksel olarak raporda gösterilmiş olup bunların sayısal verilerine de yer verilmiştir. Rapor kullanıcılarının bu grafik ve veriler sayesinde bankanın doğal sermayesini nasıl kullandığını ve bunların etkilerini görebilme şansına sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca yine çerçevede belirtildiği gibi olumsuzlukları giderecek şekilde hangi önlemleri aldığı da raporda bulunabilmektedir. Örneğin; kaynakların korunması amacıyla kağıtsız iş uygulaması geliştirmeyi prensip edinmiş farklı birimlerde kağıt tüketimini azaltmayı da hedeflemiş uygulamalarda bulunduğunu belirtmiştir. D) Fikri Sermaye: TSKB mühendislik, ekonomik araştırmalar ve finansal analiz gücü olmak üzere üç tür disiplinle yaptığı çalışmaların sağladığı rekabet üstünlüğünü ile sektörde ilklere 139 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 imza atmış bir banka olduğunu raporda belirtmiştir. Banka bünyesinde yer alan ekonomik araştırma ve mali analiz ile mühendislik departmanlarının yaptığı değerlendirme süreçlerindeki aktif rolleri aracılığıyla bu süreci sadece finansal riskler bağlamında değil aynı zamanda bütüncül bir yaklaşımla sürdürülebilir proje çerçevesiyle de ele almayı sağlamış geleceği koruma ve üretenlerin yanında olma hedefini de bu sayede pekiştirmiştir. (TSKB, 2016, s. 95) E) Üretilmiş Sermaye: TSKB, müşterileri ile çalışanlarının ihtiyaçlarına dikkat etmek suretiyle bilgi teknolojisi altyapısını devamlı olarak güncelleme eğilimindedir. Bu bağlamda 2016 senesinde Bilgi Teknolojisi Acil Durum Merkezi’nde yaptığı iyileştirmeler sayesinde iş sürekliliğinin sağlanarak paydaşlarına karşı sorumluluklarını aralıksız olarak yerine getirmesine katkı sağlamıştır. Aynı zamanda çalışanların bilgisayarlarının, cihazlarının yenilenmekte olduğuna, verilerin güvenliği için uygulamalar, cihazlar ve donanımlar da hız, kapasite ve performans gibi ölçütlerin merkezi açıdan izlendiğine yapılan tüm iyileştirme süreçlerinin performanslarına ve hızlarına katkı sağladığı belirtilmiştir. (TSKB, 2016, s. 141) IIRC’nin çerçevesinde de bahsedildiği gibi raporunda sadece geçmişe yönelik bilgi paylaşımından ziyade gelecek beklentileri ve hedefleriyle ilgili de bilgi veren TSKB 2017 yılında da tüm bu iş süreçlerinin güvenli, seri ve üst kalitede yürütülmesi maksadıyla iş sürekliliği, veri güvenliği, ağ altyapısı, mobil iletişim gibi alanlarda en güncel uygulamaları hayata geçirmek adına yatırım yapmaya devam edeceğini ifade etmiştir. F) Sosyal Sermaye: TSKB “Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında öncü banka olmak” şeklinde ifade ettiği vizyonu paydaşlarıyla olan ilişkileri sayesinde güçlendirmektedir. Banka paydaş gruplarıyla farklı iletişim platformları sayesinde sürdürülebilir diyaloglar içerisinde olmaya büyük ölçüde önem vermektedir. Paydaşlardan sağladığı geri bildirimler sayesinde stratejik önceliklerini belirleme hususunda politika oluşturmaya, iş modelinden sosyal sorumluluk projelerine pek çok konuya önem göstermektedir. (TSKB, 2016, s. 106-107) Sonuç olarak TSKB entegre raporunda yer alan sermaye öğeleri IIRC’nin sunduğu çerçeve kapsamında da belirtildiği gibi altı öğeden oluşmaktadır. Banka raporunda tüm bu sermaye öğelerini ayrı ayrı incelemiş bunların açıklanmasında grafik ve rakamsal verilerden yararlanmıştır. Yatırımcılar ve paydaşlar bankanın yayımladığı bu rapor sayesinde hangi sermaye öğelerine yer verdiğine bunların nelere katkı sağladığına dair bilgi sağlama olanağına sahiptirler. 3.3. TSKB İçerik Öğeleri Açısından İncelenmesi 3.3.1. Kurumsal Genel Görünüm ve Dış Çevre IIRC’nin çerçevesinde yer alan içerik öğelerinden kurumsal genel görünüm ve dış çevre kapsamında bir entegre raporun kuruluşun ne iş yaptığını ve hangi koşullarda faaliyet gösterdiğini yanıtlaması gerektiğine değinilmiştir. Bu bağlamda TSKB entegre rapora baktığımızda kuruluşun kalkınma bankacılığı, yatırım bankacılığı hizmetleri ve danışmanlık hizmetleri verdiği açık ve anlaşılır bir şekilde belirtilmiştir. Kuruluşun misyonu, vizyonu, tanımlanmış temel faaliyet alanları belirtilmiştir. Önemli bir deneyim ve bilgi birikimine sahip olan TSKB Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre %4 ‘lük bir Pazar payı oranına sahip olduğu yayımladığı entegre raporunda belirtmiştir. Ayrıca bu başlık altında incelenen kuruluşların kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini etkileyen dış faktörler de raporda görsel olarak ifade edilmiştir. 3.3.2. Kurumsal Yönetim 140 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 IIRC tarafından yayınlanmış çerçeve kapsamında bir entegre raporun kuruluşun kurumsal yönetim yapısının kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma kabiliyetini nasıl desteklediği üzerine yoğunlaşmıştır. TSKB entegre raporda yer alan kurumsal yönetim başlığı altında ihtiyaç duyulan bilgilere ulaşılabilmektedir. TSKB için kurumsal yönetim ve yasalara uyumun sürdürülebilir ekonomik performansının ana kaynağı, etik ve dürüst bankacılığın çerçevesini, paydaş menfaatlerini dengelemenin ve gözetmenin temel aracı olduğu belirtilmiştir. Raporda yönetim kurulu ve komiteler hakkında bilgi sunmaktadır ve bu komiteler denetim komitesi, kurumsal yönetim komitesi, ücretlendirme komitesi, sürdürülebilirlik komitesi olarak gruplandırılmaktadır. 3.3.3. İş Modeli IIRC’ nin çerçevede belirlediği iş modeli kavramı kuruluşun stratejisini tanımlama, hayata geçirme ve sürdürülebilir değer yaratma süreci için yol haritası oluşturmada kullandığı araçtır. TSKB’nin iş modeli her bir faaliyet alanına göre stratejilerini belirlediği ve bu stratejiler sonucunda oluşan çıktıları entegre raporda görsel ve metinsel olarak ifade edilmiş bulunmaktadır. TSKB’nin kalkınma bankacılığı faaliyeti kapsamındaki stratejileri, Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesine katkıda bulunmak, düşük karbonlu ekonomi için finansman sağlamak, kredilendirme faaliyetlerinde istihdamın artırılmasına öncelik vermek, ülke sanayisinin ihtiyacı olan alanlarda yenilikçi temalarla kaynak sağlamak, müşterilerin ekonomiye katma değerini artırmak, kalkınma finansmanı kuruluşları vasıtasıyla temin edilen fonlar ile KOBİ ve ihracat firmalarına finansal kurumlar aracılığıyla ulaşmak olarak ifade edilmiştir. Bunların çıktısı olarak da ülke ekonomisine artan miktarda fon temini, ekonomik büyümeye olan katkı, sera gazı emisyonlarını azaltmaya katkı, ülkenin yenilenebilir enerji kapasitesini artırma, sürdürülebilir temalı finansman sağlama, uluslararası çevre ve sosyal standartların uygulanarak farkındalığının artırılması, istihdama olan katkı şeklinde belirtilmiştir. 3.3.4. Riskler ve Fırsatlar Teftiş kurulu başkanlığınca, risk odaklı, modern bir denetim anlayışı sayesinde denetim planlarının hazırlanmasına temel oluşturan risk değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Bu değerleme kapsamında banka’nın maruz kaldığı riskler ile bu risklere ilişkin kontroller dikkate alınmak suretiyle denetim çalışmalarında öncelik verilecek olan alanlar ile denetim çalışmalarının ne sıklıkta yapılacağı belirlenmektedir. Böylece kaynaklar daha verimli kullanılarak riskli görülen alanlarda seri ve etkin bir müdahale sağlanır. Çerçevede belirlendiği üzere TSKB temel riskleri belirlemiştir. Bu riskleri için gerekli politikalar belirlenerek paralel olarak yönetilmesi amacıyla risk yönetim departmanını oluşturmuştur. 3.3.5. Strateji ve Kaynak Aktarımı TSKB’nin stratejilerine ilişkin bilgiler iş modelinde belirtilmiştir. TSKB’nin hedefleri, sürdürülebilir kalkınmayı destekleme, girişimcilere para ve sermaye piyasası alanında aracılık ve danışmanlık desteği sağlama, sürdürülebilir karlılık ve büyümeyi sağlama, kurumsal yapıyı güçlendirme ve paydaşlarla uyum içinde gelişme şeklinde ifade etmiştir. Banka’nın stratejileri iş modeliyle uyumlu bir şekilde diğer içerik öğeleriyle bağlantılı olarak gerçekleştirilmektedir. Banka’nın rekabet avantajlı olmasında ve değer yaratmasında yenilikçiğin ve öncülüğün rolü büyük ölçüde önem arz eder. Banka sürdürülebilir bankacılık alanındaki faaliyetlerindeki kurumsal önceliklerini paydaşların beklentileri ışığında belirlemektedir. Belirlediği stratejileri gerçekleştirmek amacıyla sermaye öğelerini kullanmaktadır. (TSKB, 2016, s. 35-49) 141 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 3.3.6. Performans IIRC çerçevesine performans başlığı altında belirtilen kuruluşun belirlediği stratejik hedeflere ne ölçüde ulaştığı ve elde edilen sonuçların sermaye öğelerini nasıl etkilediğine yer verilmelidir. TSKB’nin entegre raporuna bakıldığında kuruluşun stratejik hedeflerine ulaşabildiği bunları gerçekleştirmek amacıyla hangi sermaye öğelerini kullandığı raporda açıklanmıştır. Banka’nın hedefleri, riskleri ve fırsatları raporda belirtilmiştir, temel paydaş ilişkilerinin durumuna ve kuruluşun paydaşların ihtiyaç ve isteklerine nasıl yanıt verdiği açıklanmıştır. Banka’nın geçmiş ve mevcut performansı hakkında bilgi verilmiş ve bu bilgiler sayısal verilerle desteklenmiştir. 3.3.7. Genel Görünüş TSKB entegre rapora bakıldığında IIRC çerçevesi kapsamında genel görünüş başlığı altında belirtilen kuruluşun stratejisini uygularken karşılaşması muhtemel olan zorlukların ve belirsizliklerin belirtilmesi gerektiği, bunların iş modeliyle gelecekteki performansı açısından etkilerinin neler olduğu üzerine durulmuştur. Yapılan incelemede TSKB’nin yayımladığı entegre raporda bunlara dair açık bilgiler sunulmadığı görülmüştür. Ayrıca yine bu başlık altında kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede karşılaşması muhtemel dış etkenler hakkındaki beklentilerin neler olduğu ve bunların kuruluş nasıl etkileyeceği, zorluklara ve belirsizliklere nasıl yanıt vereceğini açıklaması gerektiği IIRC raporunda yer verilmiş ancak bu konular hakkında da TSKB’nin entegre raporunda açık ve anlaşılır bir şekilde yer verilmiş bilgilere rastlanmamıştır. TSKB’nin entegre raporunda bu konular hakkında daha açık ve anlaşılır şekilde bilgi verilmesi gerektiği gözlemlenmiştir. 3.3.8. Hazırlık ve Sunum Temeli Hazırlık ve sunum temeli başlığında IIRC çerçevesinde belirtilen rapora dahil edilecek hususların nasıl belirlendiği, bu konuların nasıl incelendiği, önemlilik süreci anlatılmalıdır. Raporda önemli konuların önceliklendirilmesi yapılmıştır fakat diğer hususlar açıkça anlatılmamıştır, raporda bankanın kuruluşundan günümüze doğru gelişim sürecinin, bugüne kadar yarattığı değerin ve önemli yapı taşlarının aktarılmasına özen göstermişlerdir. Entegre rapor hazırlama hususundaki karar ve süreç, üst yönetim ve çalışanlar başta olmak üzere tüm paydaşlar dahil edilerek etkileşimli bir yaklaşımla yürütüldüğünü belirtmiştir. Raporda incelenen konulara baktığımızda TSKB’nin entegre raporunda yer alan konular 2016 yılı ekonomik görünüm, yönetim kurulu başkanı’nın mesajı, genel müdür’ün mesajı, bir bakışta TSKB adı altında banka hakkında bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca Türkiye ekonomisinin gelişimi sürecinde TSKB’nin rolünün ne olduğuna değinilmiş, iş modeli hakkında bilgi verilmiştir. TSKB’nin raporu incelendiğinde karşılaşması muhtemel risklere yer verilmiş bu risklerin nasıl yönetildiği raporda belirtilmiştir, bunlar için oluşturulan komitelere ve bu komitelerin risklerin yönetimi için yaptığı çalışmalar yer almaktadır. Bu çerçeve zorunlu bir format değildir ve kuruluşların belirtilen prensiplere uygun bir şekilde raporlamalarını serbest olarak yayımlamalarına olanak verilmiştir. SONUÇ Geçmişten beri süregelen raporlama girişiminin her geçen gün önemini artırdığı görülmektedir. Başlarda yayımlanan finansal raporlar ile başlayan bu yolculuk zamanla yerini sürdürülebilirlik raporlaması, kurumsal raporlama gibi başlıklar altında yayımlanmış olan raporlara bırakmış ve nihayetinde günümüzde finansal bilgilerin yanında finansal olmayan bilgilerinde önem 142 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 kazanması ve bu raporların tümleşik olarak bu bilgileri sunamaması sonucu entegre rapor kavramı gündeme gelmiştir. Entegre raporlama kapsamında dünya çapında yapılan çalışmalar önem kazanmış ve bu raporlama türünü teşvik edecek adımlar atılması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda referans oluşturacak Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından yayımlanan King III raporu ve sonrasında King IV raporu oluşturulmuş. Ayrıca IIRC kurulmuş ve bu konsey tarafından entegre raporlama çerçevesi oluşturulmuştur. Oluşturulan bu rapor ve çerçeve, zorunlu bir format olmamakla birlikte yer alan ilkelere bağlı kalınması koşuluyla şirketlerin raporlamalarında serbestlik ilkesi bulunmaktadır. Türkiye’de entegre raporlama hususunun yakından takip edildiği ve bu konuda gerekli çalışmaların özenle yapıldığı görülmektedir. Türkiye’de bu konuda yapılan önemli girişimlerden biri de ERTA’nın kurulmasıdır. Günümüzde artık Türk şirketlerininde entegre raporlamaya doğru kaydığı gözlemlenmiştir ve bu konuda da finans sektöründe TSKB’nin ilk entegre rapor yayımlayan kuruluş olduğu görülmektedir. Günümüzde entegre rapor yayımlayan şirketlerin sayısının az olduğu görülse de zamanla entegre raporlama yapan şirket sayısının artacağını belirtmek yanlış olmayacaktır. IIRC ve Black Sun’ın 2014 senesinde yaptığı araştırmada, entegre raporun şirketlerin değer yaratma anlayışını geliştirdiği belirtilmiştir. Şirketler entegre raporlama ile yatırımcıya daha iyi bilgi sağlayarak kendilerini daha iyi tanıtabilecek ve bu sayede potansiyel yatırımcıları şirkete yatırım yapmaları konusunda teşvik edebilir hale gelecektir. Çünkü yatırımcılar için entegre rapor, daha tümleşik ve kapsamlı bir şekilde bilgiye ulaşmalarını sağlar. TSKB tarafından yayımlanan entegre raporun sermaye öğeleri açısından açık olarak bilgileri yansıttığı ve bu bilgilerin grafiksel ve rakamsal olarak ifade edildiği görülmektedir. Yatırımcıların banka’nın hangi sermaye öğelerini kullandığı ve bu öğelerin neler olduğu hakkında rahatça bilgi alabildikleri görülmektedir. Türk finans sektörünün ilk entegre raporunu sunmuş olan TSKB, raporun uluslararası tanınırlığı anlamında önemli bir adım atmıştır. IIRC, örnek raporlara yer verdiği veri tabanında TSKB Entegre Raporuna da yer vermiştir. IIRC, TSKB’ nin yayımlamış olduğu entegre raporu yorumlamış, 2016 Entegre Raporu’nda altı sermayenin de değer yaratma sürecine nasıl katkıda bulunduğunu, açıkça tanımladığını belirtmiştir. REFERANSLAR AKDOĞAN, N. & TENKER, N. (2007). Finansal Tablolar ve Mali Analiz Teknikleri, Gazi Kitabevi, Ankara HAZAR, A., BABUŞÇU, Ş., BEKTAŞ, S. & CEYLAN, M. (2015). SPF Lisanslama Sınavına Hazırlık Muhasebe ve Finansal Raporlama, Bankacılık Akademisi Yayınları, Ankara Büdeyri, T. & KISA, A. (2016). Entegre Raporlama (ER): Literatür Araştırması, 3. Eğitim, Sosyal ve Beşeri Bilimler Konulu Uluslararası Konferansı AYDIN, S. (2015). Kurumsal Raporlamanın Evrilme Sürecine İlişkin Bir İrdeleme, Kadir Has Üniversitesi, UBF, Muhasebe ve Finans Yönetimi Bölümü EY. (2014). Integrated Reporting: Elevating Value KARĞIN, S., AKTAŞ, H. & ARACI H. (2013). Entegre Raporlama: Yeni Bir Raporlama Perspektifi, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, Ankara Borsa İstanbul, (2014). Şirketler için Sürdürülebilirlik Rehberi 143 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Global Reporting Initiative, (2006). G3 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri International Integrated Reporting Council , (2013). Entegre raporlama (ER/IR) Çerçevesi Türkiye Sınavi Kalkınma Bankası (TSKB), (2016). Entegre Rapor Tüsiad,(2015). Kurumsal Raporlamada Yeni Dönem: Entegre Raporlama, İstanbul UNEP & GRI & KPMG & The Centre for Corporate Governance in Africa, (2016). Carrots and Sticks http://www.borsaistanbul.com/duyurular/2017/02/16/borsa-istanbul-da-gong-entegreraporlama-turkiye-agi-icin-caldi (Erişim Tarihi 11.04.2017) http://www.entegreraporlamatr.org/tr/entegre-raporlama/neden-entegre-raporlama.aspx (Erişim Tarihi 12.04.2017) http://www.entegreraporlamatr.org/tr/hakkimizda/biz-kimiz.aspx (Erişim Tarihi 12.04.2017) http://www.entegreraporlamatr.org/tr/guncel/12-Temmuz-2017.aspx (Erişim Tarihi 28.08.2017) http://examples.integratedreporting.org/fragment/653 (Erişim Tarihi 28.08.2017) https://home.kpmg.com/content/dam/kpmg/tr/pdf/2017/01/entegre-raporlama.pdf (Erişim Tarihi 11.04.2017) http://integratedreporting.org/the-iirc-2/ (Erişim Tarihi 14.04.2017) https://www.researchgate.net/publication/290394322 (Erişim Tarihi 19.04.2017) 144 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ÖRGÜTSEL TÜKENMİŞLİK VE KUŞAKLAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA A RESEARCH ON ORGANIZATIONAL BURNOUT AND GENERATION Zeki YÜKSEKBİLGİLİ* , Gülbeniz AKDUMAN**, Zeynep HATİPOĞLU *** * Yrd.Doç.Dr., işantaşı Üniversitesi, [email protected], Türkiye Dr.,İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul, [email protected], Türkiye *** Yrd.Doç.Dr.,Nişantaşı Üniversitesi, İstanbul, [email protected], Türkiye ** Özet Teknolojik gelişmelerin de etkisiyle günümüz iş dünyasında yaşanan rekabet hız kazanmıştır. Müşterinin beklenti ve isteklerinin artmasına paralel olarak örgütlerin çalışanlarından beklentileri de artmaktadır. Bu da çalışanların üzerindeki iş baskını arttırmakta, duygusal açıdan olumsuz etkilemekte ve işi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının, yapılan işe, hayata ve diğere insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan bir sendrom olan tükenmişlik seviyelerini de arttırmaktadır. Farklı kuşak mensubu kişilerin hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri farklılıklar gösterdiği için araştırmamızda örgütsel tükenmişlik farklı kuşak mensubu 650 kişiyle gerçekleştirilerek kuşaklar bazında analiz yapılmıştır. Araştırmada Maslach ve Jackson (1986) tarafından geliştirilen Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS 19.0 paket programı ile istatistiki değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Araştırma sonucunda en yüksek tükenmişlik düzeyinin bebek patlaması kuşağına mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise X kuşağına mensup olan çalışanlarda olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: tükenmişlik, kuşaklar, baby boomers, X kuşağı, Y kuşağı Abstract Competition in today's business world has gained speed with the effect of technological developments. Parallel to the expectations and demands of the customers, the expectations of the employees are also increasing. This increases the oppression on the employees, affects emotionally and causes physical exhaustion, long fatigue, helplessness and desperation feelings in people who are exposed to intense emotional demands for work and face constantly face to face with other people also it increases the degree of burnout, which is a syndrome that is formed by the reflection of negative attitudes. Because of differences in the way of thoughts and behaviors of different generation members, organizational burnout was carried out with 650 different people from different generations in this research. Data collection tool is Maslach Burnout Inventory (BMI) which is developed by Maslach and Jackson (1986). The obtained data were evaluated using the SPSS 19.0 package program. According to the results of the study, the highest burnout level was found among workers belonging to Baby boomer’s generation and the lowest burnout level was found among workers belonging to X generation. Keywords: Burnout, generations, Baby boomers, X generation, Y generation 145 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 1. GİRİŞ Fiziksel olarak yorulmuş, ezilmiş, duygusal olarak çalıştığının karşılığını alamamış, ümitsiz, isteksiz, başarısız hissetmek anlamına gelen tükenmişlik kişilerde yüksek stres yaratan kavramlardan birisidir (Plotnik, 2009: 491). İnsanlarla birebir iletişim kurarak hizmet veren hemşire, doktor avukat, polis memuru, öğretmenler gibi meslek mensuplarının %5-10’u tükenmişlik yaşamaktadırlar (Farber, 2000: 589). Tükenmişlik uzun süre yaşanan negatif olayların sonucunda ortaya çıkabileceği gibi hiçbir sebep olmadan da ortaya çıkabilen bir olgudur (Sürgevil, 2006: 17). Tükenmişlik fiziksel, psikolojik, davranışsal belirtiler olmak üzere birçok olumsuz etkiyi beraberinde getirmektedir. Tükenmişlik yaşayan kişi yaşama ve çalışma isteğini kaybetmenin yanı sıra bıkkınlık, yorgunluk ve hırpalanmış hisseder (Maslach vd., 2001: 402-403). Tükenmişlik nedeniyle odaklanamama sorunu da yaşayan kişilerin yaptıkları işlerde hata oranları artarken kalite seviyesi de düşmektedir. Tükenmişlik yaşayan kişi işine duyduğu ilgiyi de kaybetmeye başladığı için çalışma arkadaşlarına ve hizmet verdiği müşterilere olan ilgi ve alakasını hızla kaybederken çevresinden uzaklaşır ve yalnızlaşır. İletişim kurdukları kişilerle fiziksel ve duygusal etkileşim kurmayı reddetme eğilimi gösterirler. Psikolojik olarak sahip olduğu işten soğuyan kişide bir süre sonra molaların uzaması, mesai bitmeden erken ayrılmalar gibi fiziksel olarak da işten uzak durma tepkileri gözlemlenmeye başlar (Sürgevil, 2006: 9192). Tarihsel olarak hemen hemen aynı dönemde doğan, ilgili dönemde yaşanan ekonomik, politik ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenen kişiler aynı kuşak mensubu olarak isimlendirilmektedir. Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan kişiler aynı dönemsel olaylardan etkilendikleri için hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri benzerlik gösterirken, kuşak değiştiğinde de farklılıklar görülmektedir (Adıgüzel vd., 2014: 167; Lower, 2008: 81). Farklı dönemde doğan kişilerin yaşama ve iş hayatına bakış açıları farklı olduğu için tükenmişlik kavramını kuşaklar bazında incelemekte fayda vardır. İşte bu bağlamda araştırmamızda tükenmişlik kavramı iş hayatında aktif olarak çalışan Bebek Patlaması, X ve Y kuşağı bazında incelenecektir. 2. LİTERATÜR TARAMASI 2.1. Örgütsel Tükenmişlik Freuden Berger (1974) kişinin fiziksel ve duygusal açıdan istek, güç ve moral kaybını belirten halini tükenmişlik olarak tanımladıktan sonra günümüze kadar geçen sürede birçok farklı alanda bu konuda çalışmalar yapılmıştır (Izgar, 2001: 1). Tükenmişlik kavramı kişinin hem özel hem de iş hayatında olumsuz sonuçlar doğurduğu için incelenmesi ve çözümlenmesi gereken bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Torun, 1995: 8). İlgili alan yazın incelendiğinde tükenmişlik konusunda farklı araştırmacılar tarafından yapılan birçok farklı tanımlamanın olduğu görülmektedir: Tükenmişliği beraberinde getirdiği uykusuz kalma, çevresindeki çalışma arkadaşları ve müşterilerine karşı olumsuz tavırlar sergileme, ağır depresyon ve mutsuzluk durumu olarak tanımlayan Maher ise tükenmişliği çözümlenmesi gereken bir sağlık problemiyle eş değer görmüştür (Maher’den aktaran Sürgevil, 2006). 146 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tükenmislik, kısa sürede yaşanıp geçen bir durum değil kronik bir hastalıktır (Çimen, 2000: 6). Spanial ve Caputo (1979) özel hayat ve çalışma yaşamında stresle mücadelede yeterli olamama durumunu tükenmişlik olarak tanımlamışlardır (Sürgevil, 2006: 5). Shirom (1989) kişinin uzun süre negatif duygular yaşadığı ve davranışlarına da bunu yansıttığı durumu tükenmişlik olarak tanımlamıştır (Izgar, 2001: 2). Cardinell (1981) tükenmişliği iş hayatında orta seviyede deneyimliyken (35-50 yaş arası) yaşanan kritik önem taşıyan bir hastalık olarak görmektedir (Izgar, 2001: 2). İlgili alan yazında yer alan birçok farklı tanımlamaların içinde kabul edilirliği en çok olan Maslach ve arkadaşlarının (Maslach, 1982; Maslach ve Jackson,1981; Pines ve Maslach,1980) yaptığı tükenmişliği “çalıştığı işin niteliği nedeniyle hizmet verdiği kişilerle sürekli birebir iletişim kuran kişilerin yaşadığı, içsel olarak yaşayıp çevresine de yansıttığı sürekli bitkinlik, isteksizlik, çaresizlik, ümitsizlik durumu” olarak çerçeveleyen tanımdır. Maslach’a göre tükenmişlik duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı olarak üç boyutta ele alınmalıdır (Izgar, 2001: 2). Maslach tükenmişlik kavramını duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıya ilişkin duyguları kategorize eden boyutuyla açıklanmıştır (Sürgevil, 2006: 7): 1. Duygusal Tükenme: Kişinin hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan kendini bıkkın, sıkkın, ve halsiz hissettikleri hal duygusal tükenme durumudur. (Yeniçeri, Demirel, Seçkin, 2009: 88). Duygusal tükenme boyutunda olan birey çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirmediğini ve faydalı olmadığını düşünerek endişelenir ve istekle gittiği işinden soğumaya başlar (Arı, Bal, 2008: 133). 2. Duyarsızlaşma: Kişinin çalıştığı örgütte iç müşteri konumunda olan çalışanlara ve hizmet verdiği dış müşterileri olan kişilere insan gibi değil de bir cansız nesne gibi davrandıkları durum duyarsızlaşma sürecidir (Kitapçıoğlu, 2000: 55). Duyarsızlaşma dozu her geçen gün arttıkça kişi çevresinden daha çok uzaklaşır ve çevresinde yer alan kişileri mekanik birer araç olarak görmeye başlar. Duyarsızlaşma yaşayan çalışanlar yaptıkları işi küçümser, dalga geçer, çalıştıkları kurumu sevmez ve dikkate almaz bir şekilde saygısızca davranırlar (Izgar, 2001: 3). 3. Kişisel Başarıda Düşme Hissi: Kişinin yaptığı işte kendini yeterli ve başarılı görmesi bireysel başarı hissini, tersi olan yetersizlik ve başarısızlık ise de başarısızlık hissini tanımlamaktadır (Izgar, 2001: 3). Bu aşamada kişiler kendilerini aşırı yorgun, hayattan bıkmış, tükenmiş, parmağını kaldıracak kadar bile hali olmayan bir şekilde aşırı yorgun Bireyler kendilerini olumsuz değerlendirmeye hem iş hem de işi gereği karşılaştığı kişilerle olan ilişkilerinde başarısız ve yetersiz görmeye başlarlar. Tüm bu hislerin sonucu olarak da kişi kendini suçlu hissetmeye başlar. Tükenmişlik kişi üzerinde fiziksel, psikolojik ve davranışsal olarak üç temel grupta belirti vermektedir: Fiziksel Belirtiler: Çalışma yaşamında işini büyük bir istek ve arzuyla, çalışma saatlerinden bağımsız olarak yani mesai saati bitse de işine devam ederek yapan, çalışmayı daha az uyamaya tercih eden kişilerken tükenmişlik yaşamaya başladıklarında bir anda tüm istek ve arzularını kaybederek verimsiz ve daha az çalışmaya başlarlar (Sürgevil, 2006: 20). Psikolojik Belirtiler: Tükenmişlik yaşamaya başlayan bireyler çevresinde yer alan kişileri beğenmeme, sürekli negatif konuşma ve eleştirme, çevresine ilgi göstermeme, 147 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 ümitsizlik, istek kaybı, kaygı, gereğinden fazla hassasiyet ve yalnızlığı kalabalıklara tercih etme gibi psikolojik belirtiler verirler (Vızlı, 2005: 17). Davranışsal Belirtiler: Kişiler tükenmişliği öncelikle kendi içinde yaşadığı için ilk belirtiler fiziksel ve duygusal kapsamda gerçekleşir. Tükenmişliğin çevre tarafından da gözlemlenebildiği ve seviyesinin yüksek olduğu evrede davranışsal belirtiler ortaya çıkar. Kişi yaşadığı yüksek seviyede tükenmişliği artık gizleyemez ve tüm davranışlarına yansıtmaya başlar. Tükenmişlik hem iş hem de özel hayatını negatif yönde etkilemeye başlar (Sürgevil, 2006: 21-22). Tükenmişlik yaşayan kişiler hem iş hem de özel yaşamlarında aşağıda sıralanan olumsuz tepki ve davranışları sergilemeye başlarlar (Izgar, 2001: 7-8): o Sinir katsayısının düşük olması nedeniyle çabuk sinirlenme o Çalışmayı nefret boyutunda reddetme o Yoğun şüphe ve kaygı yaşama o Gereksiz hassasiyet gösterme o Değersiz hissetme o İş tatminsizliği o Devamsızlık ve izin alma oranında artış o Zararlı madde kullanımına eğilim o Kendine güvenmeme o Kendine saygı duymama o İş ve özel yaşamda çatışmalarda ve kavgalarda artış o Yalnızlığı kalabalıklara tercih etme o Kadercilik ve koy vermişlik o Hayal kırıklığı o Odaklanamama ve dikkat eksikliği o Hafıza güçsüzlüğü o İş ve özel hayat dengesini koruyamama o Kafada olumsuz hikayeler kurma o Organizasyonda yetersiz kalma o Çalışma arkadaşlarıyla uyumsuzluk o Aşırı veya az güvenme o Çalışılan kuruma sevgi ve bağlılığın azalması o Erteleme ve vazgeçme eğilimi o Düşük performans gösterme eğilimi o Gerçekleşen performansı yeterli bulmama o Çalışmaya karşı isteksizlik o Dalgacı üslup gösterme Tükenmişlik oluşumunda etkili olan etki eden birçok faktör sıralanabilmektedir. Bu çalışmada tükenmişliğe etki eden faktörler bireysel ve örgütsel faktörler olmak üzere iki başlık altında incelenecektir: 1. Bireysel Faktörler: Demografik özellikler, kişilik yapısı ve işle ilgili beklentiler tükenmişliği etkileyen bireysel faktörlerdir. o Demografik Değişkenler: Yaşça genç olanlar daha yaşlı olanlara, bekarlar evlilere, çocuğu olmayanlar çocuğu olanlara, lise mezunu olanlar üniversite mezunlarına göre, iş deneyimi olmayanlar iş deneyimi olanlara göre daha yüksek seviyede tükenmişlik yaşamaktadır. Aryee’nin (1993) Singapur da 148 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 yaptığı araştırma sonucuna göre ise evli olan bayanların evli olan erkeklerden daha yüksek seviyede tükenmişlik yaşadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmacıya göre bu sonuç, erkeklerin tükenmişlik yaşadıklarını kendilerine bile ifade etmekten çekinmeleri ve toplumsal olarak kadına yüklenen rollerin farklılığından kaynaklanmaktadır (Torun, 1995: 15). o Kişilik ve Beklentiler: Maslach (1982) bireyin diğer kişilerle ilişkilerinin, sorunlarla başa çıkma biçiminin, heyecanlarını ifade etme ve denetleme yollarının ve kendisini nasıl gördüğünün tükenmişlik açısından kritik önemi vardır. Bu nedenle tükenmişlik ile ilgili araştırmalarda kişiliğin rolü de göz önüne alınmalıdır (Torun, 1995, s.16). Kişinin çalıştığı kurumdan istek ve beklentileri de tükenmişlik seviyesini etkilemektedir. Örneğin, yeni işe başlayan, istek ve beklentileri daha yüksek olan bir kişi, aynı kurumda çalışan deneyimli, istek ve beklentilerini köreltmiş çalışana oranla daha yüksek seviyede tükenmişlik yaşayabilmektedir (Izgar, 2001, s.13). İşlerine çok bağlı olan ve çalışma hayatları en önemli ilgi alanlarını oluşturan kişilerin kendi üzerlerinde baskı yaratmaları nedeniyle yüksek tükenmişlik düzeyleri görülmektedir (Torun, 1995: 16). 2. Örgütsel Faktörler: Değişim ve gelişimin anahtar olduğu günümüz iş dünyasında artan rekabet nedeniyle çalışanların üstündeki daha iyi olma baskıda her geçen gün artmaktadır. İnsanlar yaşamak için değil de çalışmak için yaşar konuma geldiği için iş hayatın merkezi konumundadır. Bu bakış açısıyla yönetilen örgütlerde tükenmişliği tetikleyen nedenler aşağıda sıralanmıştır (Ardıç, Polatçı, 2008, 72- 73): o Kurum içi çalışanlar ve bölümler arası yaşanan çatışmalar o Kararların üst yönetim tarafından verilmesi o Mesai saatlerinin gereğinden fazla olması o Kurum içi sürekli olmayan iletişim o Çalışanlara sosyal açıdan destek sağlanmaması o Çalışanların görev dağılımlarında belirsizlik olması o Fiziksel açıdan rahat olmayan çalışma ortamı o Kariyer yollarının çizilmemiş olması o Kariyer fırsatlarının olmaması o Mobbing o İş sağlığı ve güvenliği standartlarına uyulmaması o Kurumunun doğru yönetim modeliyle yönetilmemesi o Görev ve işlerin kural ve prosedürlere göre değil kişilere göre yapılandırılması o Örgüt kültürü o Yeniden yapılandırma o Küçülme Tükenmişliğin hem birey hem de örgüt üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar vardır. Bu çalışmada tükenmişliğin sonuçları birey ve örgüt yansımaları şeklinde iki başlık altında incelenecektir. Tükenmişlik birey üzerinde fiziksel ve ruhsal olumsuzluklar yaratır (Gümüş, 2006: 62): Fiziksel: Yorgunluk, bitkinlik, uyku bozuklukları, baş ağrısı, uyuşukluk, mide-bağırsak sistemi bozuklukları vb. Ruhsal: Duygusal tükenme, çabuk öfkelenme, negativizm, apati, alkol ya da madde kullanımı, izolasyon, içe kapanma ve alay etme vb. 149 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tükenmişlik kişinin hem özel hem de iş hayatına aynı anda etki eden olumsuz bir duygusal durumdur. Tükenmişlik yaşayan bireyler işe olan ilgi ve isteklerini zamanla hızla kaybederken sonucunda işlerini bırakma veya atılma ile karşı karşıya kalabilirler (Sürgevil, 2006: 93). 2.2. İş hayatında Kuşaklar Tarihsel olarak hemen hemen aynı dönemde doğan, ilgili dönemde yaşanan ekonomik, politik ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenen kişiler aynı kuşak mensubu olarak isimlendirilmektedir. Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan kişiler aynı dönemsel olaylardan etkilendikleri için hayata bakış açıları, düşünce ve davranış şekilleri benzerlik gösterirken, kuşak değiştiğinde de farklılıklar görülmektedir (Adıgüzel vd., 2014: 167; Lower, 2008: 81). Kuşaklar ekonomi, işletme, iktisat, siyaset, psikoloji, örgütsel psikoloji, klinik psikoloji ve sosyoloji gibi birçok farklı alanda üzerinde 50 yıldan fazla çalışılan bir kavramdır (Alwin vd., 2007: 220). 1830’lu yıllarda Auguste Comte kuşak çalışmaları ile ilgili ilk bilimsel araştırmaları başlatarak, kuşakların farklı özelliklerinin birbirlerine değer katarak gelişerek mümkün olacağını savunmuştur (Comte, 1974). İlgili alan yazın incelendiğinde kuşakların tarihsel dönemleri konusunda farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Bu araştırmalar aşağıdaki Tablo 1’de özetlenmiştir (Hatipoğlu, 2014: 82): 150 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 1- Kuşakların Sınıflandırılması Kuşakların Tanımları Yazarlar Sessiz Kuşak Appelbaum(2005) Bebek Patlaması 1943-1960 X Kuşağı Y Kuşağı 1961-1981 Broadbridge(2007) 1977-1994 1946-1961 1962-1979 1980 ve sonrası 1946-1964 1965-1980 1981-2000 Chen ve Choi (2008) 1946-1964 1965-1977 1978 ve sonrası Gürsoy (2008) 1943-1960 1961-1980 1981-2000 Cennamo ve Gardner (2008) Hammill(2005) 1922 -1945 Kuran (2010) 2001 ve sonrası 2000-2020 Jurkiewicz(2000) Jurkiewicz ve Brown (1998) Z Kuşağı 1925-1942 1946-1962 1963-1981 1943-1960 1961-1981 Oblinger (2005) 2000 ve sonrası Lamm ve Meeks (2009) 1943-1960 1961-1980 1981-2000 1965-1979 1980 sonrası Lyons (2007) 1945 ve öncesi 1946-1964 Parker ve Chusmir (1990) 1946 öncesi 1946-1964 Sessa (2007) 1925-1945 1946-1963 1964-1982 1983 ve sonrası Smola ve Sutton (2002) 1946-1964 1965-1977 1980-1999 Wong (2008) 1945-1964 1965-1981 1982-2000 Williams ve Page(2011) 1930-1945 1946 – 1964 1965 – 1976 1977 – 1994 Howe ve Strauss (2000) 1925-1943 1943-1960 1961-1981 1982-2000 1994 ve sonrası 151 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Günümüzün iş yaşamında aktif olarak çalışan kişiler bebek patlaması kuşağı, X kuşağı ve Y kuşağı mensuplarıdır (Brown, 2003: 749). Tablo 1’de yer alan farklı kuşak sınıflandırmaları içinden araştırmamızda ilgili alan yazında da hâkim olan Lyons (2007) tarafından yapılan sınıflandırma kullanılmıştır. Bebek patlaması kuşağının doğduğu dönemde Dünya gündeminde insan haklarının gelişimi, Türkiye’de ise darbe girişimleri ve çok partili sisteme geçiş konusu odak noktalarıydı (Çorum, 2012:18). Bebek patlaması kuşağı mensupları azimli, başarı odaklı, çalışmayı hayatının odak noktasına koyan, otoriteye ve hiyerarşiye saygılı ve çalıştıkları kuruma sadık kişilerdir (Alexander, Sysko, 2013:127). X kuşağı ise teknolojik gelişmelerin de hızlanmasıyla birlikte, gelişimin hızlandığı, Türkiye’de ise sağ ve sol görüş kavgalarının gündeme oturduğu, uyuşturucu kullanımı ve boşanmaların artmaya başladığı bir dönemde doğan ve yaşayan kişilerden oluşmaktadır (Yiğit, 2010:12). X kuşağı mensupları bebek patlaması kuşağına göre daha az sadık, iş değiştirmeye daha sıcak bakan, çalışmayı seven, kanaatkâr ve toplumsal olaylara duyarlı kişilerdir. (Mengi,2009: 14). X kuşağı teknolojiyi bilmeyen ve sevmeyen bebek patlaması ile teknolojiye doğan ve seven Y kuşağı arasında kalmış ara bir kuşaktır (Senbir, 2004: 24). Y kuşağına gelindiğinde ise, 1980 ihtilali sonrası Türkiye’de gündeme oturan 24 Ocak kararları, Dünya çapında etkileri görülen Körfez ve Irak savaşları ve terör olaylarının arttığı bir dönemdir (Toruntay, 2011:76). Y kuşağı mensupları aynı anda birden fazla konuya ve işe odaklanabilen, multifonksiyonel olmayı sevdikleri için dikkatlerini bir noktada toplamakta zorlanan, teknolojiyi severek kullana, diğer kuşaklara göre çalıştıkları kuruma daha az bağlı, iş değiştirmeyi seven ve gereklilik olarak gören, iş ve özel hayat dengesine önem veren kişilerdir (Chester, 2003: 9). 3. ARAŞTIRMA 3.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırma farklı kuşak mensubu kişilerin tükenmişlik seviyelerinde farklılık olup olmadığının belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. 3.2. Araştırmanın Hipotezleri Araştırmanın problemi, farklı kuşaklara mensup çalışanların tükenmişlik düzeyleri arasında farklılık olup olmadığının belirlenmesidir, dolayısıyla araştırmanın hipotezi aşağıdaki gibi ifade edilebilir; H1: Baby boomers, X ve Y kuşağı işgörenlerin tükenmişlik düzeyleri arasında fark vardır. 3.3. Araştırmanın Veri Toplama Yöntemi Araştırma kapsamında, 5.000 üyesi olan bir profesyonel forum üzerinden tüm üyelere anketin bulunduğu bağlantı yollanmış ve üyelerden anketi doldurmaları istenmiştir. 90 gün boyunca anket çevrimiçi olarak açık tutulmuştur. Aynı kişilerin ankete çifte cevap vermesini engellemek için IP adresi kontrolü yapılmış ve aynı IP adresi ile anket doldurmak isteyen katılımcıların anketi doldurmaları engellenmiştir. Çalışma sonucunda 654 adet anket elde edilmiştir. 3.4. Araştırmada Kullanılan Ölçek Araştırmada, Maslach ve Jackson (1986) tarafından geliştirilen, Türkiye için geçerlik ve güvenirlik çalışması Ergin (1992) tarafından gerçekleştirilmiş, her biri 5 yanıt seçenekli 22 sorudan oluşan Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) kullanılmıştır. 152 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Maslach Tükenmişlik Ölçeği orijinalinde 7 yanıt seçenekli Likert türünde bir ölçektir. Türkçe uyarlama çalışmaları sonucunda 5 yanıt seçenekli 22 ifadeye çevrilmiştir. 5’li yanıt sisteminde 1. “Hiçbir zaman”, 2. “Çok Nadir”, 3. “Bazen”, 4. “Çoğu Zaman”, 5. “Her Zaman” olarak ifade edilmiştir. 3.5. Betimsel İstatistikler Anketi cevaplayan katılımcıların 24 tanesi (%3,7) baby boomers kuşağına mensup, 153 tanesi (%23,4) x kuşağına mensup ve 477 tanesi (%72,9) y kuşağına mensup çalışanlardır. Katılımcıların kuşaklara göre analizi Tablo-2’de gösterilmiştir. Tablo 2: Kuşaklara Göre Katılımcıların Dağılımı Kuşaklar N % Baby boomers 24 3,7 X Kuşağı 153 23,4 Y Kuşağı 477 72,9 Toplam 630 % 100 3.6. Bulgular Araştırmada elde edilen veriler SPSS 19.0 paket programı ile istatistiki açıdan analiz edilmiştir. Çalışmada kullanılan ölçeklere verilen cevaplar güvenilirlik analizine tabi tutulmuş, Maslach Tükenmişlik Ölçeğine verilen cevapların Cronbach’s Alpha değeri 0,724 olarak belirlenmiştir. Araştırma sonucunda ulaşılan verilerin normal dağılım gösterip göstermediğini analiz etmek amacıyla öncelikle Tek örnek Kolmogorov Smirnov testi yapılmıştır. Test sonucunda GD: %95, TD: KSZ= 0,090 ve AD: p=0,000 değerleri elde edilmiştir. Anlamlılık değeri 0,05 değerinden küçük olduğu için dağılımın normal olmadığı belirlenmiştir. Normal dağılım göstermeyen durumlarda araştırma hipotezi ile ilgili sonuç çıkarmak ve ikiden fazla grubun aynı niteliğe ait ölçümlerinin ortalamaları farklı olup olmadığını anlamak amacıyla Krusukal-Wallis H testi kullanılmıştır. Test sonuçları incelendiğinde anlamlılık değerinin 0,010 olduğu görülmektedir. Bu değer 0,05 değerinden küçük olduğundan, test edilen kuşaklar ile tükenmişlik arasındaki ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu ortaya çıkmaktadır (H=9,234, SD=2, P=0,010). Tablo 3: Kuşaklara Göre Sıra Ortalamaları Kuşaklar Baby boomers X Kuşağı Y Kuşağı Toplam N 24 153 477 654 Sıra Ortalaması 377,75 289,32 337,22 153 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tablo 2’de gösterilen sıra ortalamaları incelendiğinde en yüksek tükenmişlik düzeyinin baby boomers kuşağına mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise x kuşağına mensup olan çalışanlarda olduğu görülmektedir. 4. SONUÇ ve ÖNERİLER Tükenmişlik, yıpranma, bıkkınlık, istek ve enerji kaybı gibi duygusal ve fiziksel açıdan kişiyi olumsuz etkileyen bir durumdur (Sılığ, 2003:10). Tükenmişlik kişiyi hem duygusal hem de fiziksel olarak etkşleyen bir süreç olduğu için kişi yataktan kalkıp işe gitmek hatta parmağını bile kıpırdatmak istemez (Sürgevil, 2006: 90). Maslach (1982) ve Goppelt (1978) gibi araştırmacılar tükenmişliğin artan seviyelerinde belirgin çalışma performansında, yapılan işin nitel ve nicel olarak niteliğinde düşüş yaşandığını savunmaktadırlar. Düşen performans beraberinde başarıda da düşmeyi hatta başarısızlığı getirdiği için kişi daha ümitsiz, mutsuz ve isteksiz hissetmeye başlar. Kendini yetersiz gördüğü halde değişim ve gelişime karşı iştek duymaz (Izgar, 2001: 23). Tükenmişlik örgütsel yapı ve özelliklerin dışında bireysel farklılıklar kapsamında yer alan değişkenler olan demografik özellikler, bireyin karakteristik özellikleri ve çalışma yaşamından beklentilerinden de etkilenmektedir. Bu bağlamda yaş ile bağlantılı olan farklı kuşak mensubu olma kriterinin de tükenmişliği etkileyip etkilemediğinin analiz edilmesi önemlidir. İlgili alan yazın incelendiğinde kuşaklara göre tükenmişliği inceleyen direkt bir araştırma olmamasına rağmen kişinin içinde bulunduğu yaş ile birlikte yer aldığı kuşak incelenerek bir değerlendirme yapılabilir. Bu bağlamda, ilgili alan yazında örgütsel tükenmişliği yaş bazında inceleyen araştırmalar analiz edildiğinde bir fikir birliğine varılamadığı görülmektedir. Kişinin yaşının örgütsel tükenmişliği etkilediği (Turgut vd., 2016; Ramirez vd., 1996; Doğan vd., 2015; Özkan, Bayraktar, 2015; Soysal, 2009; Şanlı, 2006; Bilge, Aydilek, 2015) savunan araştırmaların yanı sıra, yaşın tükenmişliği etkilemediğini savunan araştırmalar da (Uzun vd., 2013; Marakoğlu vd., 2013; Erol vd., 2007; Yücel, Ilgın, 2016; Uluköy, 2014, Çetin, 2015, Yıldırım vd., 2014) mevcuttur. Araştırmamızda elde edilen bulgulara göre kuşaklar ile tükenmişlik arasındaki ilişki istatistiksel açıdan anlamlıdır. En yüksek tükenmişlik düzeyinin bebek patlaması kuşağına mensup çalışanlarda, en düşük tükenmişlik düzeyinin ise X kuşağına mensup olan çalışanlarda olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Çalışma yaşamında daha deneyimli olan bebek patlaması kuşağı çalışanların 1946-1964 yılları arasında doğan kişiler olduğu göz önüne alındığında yaş olarak diğerlerinden daha büyük oldukları görülmektedir. Bu veriye dayanarak yaş ile tükenmişliğin negatif yönlü bir ilişkiye sahip olduğu da söylenebilir. Bebek patlaması mensupları azimli, başarı odaklı, çalışmayı hayatının odak noktasına koyan, otoriteye ve hiyerarşiye saygılı ve çalıştıkları kuruma sadık kişilerdir (Alexander, Sysko, 2013:127). Tüm bu özellikleri de göz önüne alındığında uzun yıllar hayatının odak noktasına çalıştığı işi koyan ve azimle çalışan kişilerin tükenmişlik seviyelerinin diğer kuşaklara göre yüksek olması da beklenen bir sonuçtur. Farklı kuşaklara mensup olmanın örgütsel tükenmişliği etkileyip etkilemediğini analiz etmek amacıyla yapılan araştırmamız bebek patlaması kuşağı mensubu 24 kişi, X kuşağı mensubu 153 ve Y kuşağı mensubu 477 katılımcı olmak üzere 654 kişiyi kapsadığı için birtakım sınırlılıkları da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda yapılan araştırmanın bebek patlaması ve X kuşağı katılımcı sayısının da arttırılarak daha geniş örneklem gruplarıyla yapılması ve demografik özellikler (cinsiyet, medeni durum, çocuk sahipliği vb.) bazında daha kapsamlı incelenmesi faydalıdır. 154 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kaynakça Adıgüzel, O., Batur, Z., Ekşili, N. (2014). Kuşakların Değişen Yüzü ve Y Kuşağı ile Ortaya Çıkan Yeni Çalışma Tarzı: Mobil Yakalılar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19(1), 165-182. Alexander, C.S., Sysko, J.M. (2013). I’m Gen Y, I Love Feeling Entitled, and It Shows. Academy of Educational Leadership Journal, 17(4), 127-131. Alwin, D., F., McCammon, R., J. (2007). Rethinking Generations. Research in Human Development, 4 (3-4), 219-237. Argyle, M., Martin, M., Crossland, J. (1989). Happiness as a Function of Personality and Social Encounters. In J.P.Forgas ve J.M.Innes (Eds.), Recent Advances in Social Psychology: An International Perspective, North-Holland: Elsevier. Bilge, H., Aydilek, B. (2015). Polislerin Demografik Değişkenler Açısından Tükenmişlik Düzeylerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2), 167-186. Brown, D. (2003). Ways Dietitians of Different Generations Can Work Together. Journal of The American Dietetic Association, 103(11), 748-765. Büyüköztürk, Ş. (2011). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı. Ankara: Pegem Akademi. Chester, E. (2003). Answering Generation Why: Learn the Management Approach an Employee Services That Resonate with Today Youth. Employee Services Management Magazine, Nov.-Dec, 8-9. Comte, A. (1974). The Positive Philosophy. Ed. Abraham S. Blumberg, AMS Pres, New York. Çetin, C. (2015). Zabıta Çalışanlarında İş Güvencesizliği ile Tükenmişlik İlişkisine Yönelik Bir Araştırma. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2), 73-96. Çimen, M. (2000). Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Personelinin Tükenmişlik, İş Doyumu, Kuruma Bağlılık ve İsten Ayrılma Niyetlerine İlişkin Bir Alan Arastırması. Yayınlanmamıs Doktora Tezi, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Hizmetleri Yönetimi Bilim Dalı, İstanbul. Çorum, A. A. (2012). Y Kuşağına Yönelik İnsan Kaynakları Uygulamaları ve Bir Şirket Örneği. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul. Doğan, A., Demir, R., Türkmen, E. (2015). Rol Belirsizliğinin, Rol Çatışmasının ve Sosyal Desteğin Tükenmişliğe Etkisi: Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde Çalışan Akademik Personelin Tükenmişlik Düzeylerinin Karşılaştırılması. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 30(1), 37-67. Ergin, C. (1992). Doktor ve Hemşirelerde Tükenmişlik Ve Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin Uyarlanması. Bayraktar, R. ve Dağ, İ. (Ed), VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları. Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayını: 143-154. Erol, A., Sarıçiçek, A., Gülseren, Ş. (2007). Asistan Hekimlerde Tükenmişlik: İş Doyumu ve Depresyonla İlişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 8, 241-247. Farber, B. A. (2000). Introduction: Understanding and Treating Burnout in a Changing Culture. Journal of Clinical Psychology/In Session, 56, 589-594. Hatipoğlu, Z. (2014). Örgütsel Bağlılık Ve İş Tatmini Arasındaki İlişkinin X Ve Y Kuşaklarına Göre Farklılıklarının İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Izgar, H. (2001). Okul Yöneticilerinde Tükenmişlik. Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Katwyk Wan P.T., Fox S., Spector P.E. & Kelloway, K. (2000). Using The Job-Related Affective Well-Being Scale (JAWS) to Investigate Affective Responses to Work Stressors. Journal of Occupational Health Psychology, 5(2), 219-230. 155 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Lower, J. (2008). Brace Yourself Here Comes Generation Y. Critical Care Nurse, 28(5), 8085. Marakoğlu, K., Kargın, N. Ç., Armutlukuyu, M. (2013). Tıp Fakültesi Araştırma Görevlilerinde Tükenmişlik Sendromu ve İlişkili Faktörlerin Değerlendirilmesi. Genel Tıp Dergisi, 23, 102-108. Maslach, C., Jackson, S.E. (1986). Maslach Burnout Inventory. Manual. 2. Baskı, Consulting Psychologist Press. Palo Alto CA. Maslach, C., Schaufeli, W. B., Leiter, M. P. (2001). Job Burnout. Annual Review of Pschology, 52, 397-422. Mengi, Z. (2009). BB, X, Y ve Z Kuşakları Birbirinden Çoook Farklı”, Hürriyet Gazetesi İK Eki, 11 Ekim 2009, 14. Özkan, Y., Bayraktar, T. (2015). İnfaz ve Koruma Memurlarının Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin Belirlenmesi: Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu Örneği. International Journal of Eurosia Social Sciences, 6(21), 172-186. Plotnik, R. (2009). Psikoloji’ye Giriş. Türkçesi: Tamer Geniş, Kaknüs Yayınları, İstanbul. Ramirez, A. J., Graham, J., Richards, M. A., Cull, A., Gregory, W., M. (1996). Mental Health of Hospital Consultants: The Effects of Stress and Satisfation at Work. Lancet, 347(9003), 724-728. Senbir, H. (2004). Z Son İnsan Mı? “O” Kitaplar, 1. Baskı, İstanbul. Sılığ, A. (2003). Banka Çalışanlarının Tükenmişlik Düzeylerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Eskişehir. Soysal, A. (2009). Çalışanlarda Tükenmişlik Düzeyinin Bazı Demografik Değişkenler Açısından İncelenmesi: Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğünde Bir Araştırma. VII. Kamu Yönetimi Forumu (KAYFOR), 2. Kitap, 290-309. Sürgevil O. (2006). Çalışma Hayatında Tükenmişlik Sendromu Tükenmişlikle Mücadele Teknikleri, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul. Şanlı, S. (2006). Adana İlinde Çalışan Polislerin İş Doyumu ve Tükenmişlik Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler, Enstitüsü, Adana. Torun A. (1995). Tükenmişlik, Aile Yapısı Ve Sosyal Destek İlişkileri Üzerine Bir İnceleme. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Toruntay, H. (2011). Takım Rolleri Çalışması: X ve Y Kuşağı Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Uluköy, M. (2014). Sağlık Çalışanlarının Örgütsel Adalet Algısı ile Tükenmişlik Duyguları Arasındaki İlişki: Bir Uygulama. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 39, 213-226. Turgut, N., Karacalar, S., Polat, Cengiz, Kıran, Ö., Gültop, F., Kalyon Türkmen, S., Sinoğlu, Zincirci, M., Kaya, E. (2016). Uzmanlık Eğitimindeki Doktorlarda Tükenmişlik Sendromu. Türk J Anaesthesiol Reanim, 44, 258-264. Uzun, Ş., Karacaoğlu, B., Akıncı, S.B., erden, İ. A., Sarıcaoğlu, F., Aypar, Ü. (2013). Anestezioloji ve Dahiliye Asistanlarındaki İş Stresi ve Tükenmişlik Durumu. JARSS, 21(4): 224-229. Yıldırım, M. H., Erul, E. E., Kelebek, P. (2014). Tükenmişlik ile İşten Ayrılma Niyeti Arasındaki İlişki Banka Çalışanları Üzerine Bir Araştırma. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 6(1), 34-44. 156 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yiğit, Z. (2010). X ve Y Kuşaklarının Örgütsel Tutumlar Açısından İncelenmesi ve Bir Örnek Olay. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Yücel, İ., Ilgın, Saka, K. (2016). Yaş ve Öğrenim Durumunun Duygusal Zeka ve Tükenmişlik Arasındaki İlişki Üzerindeki Aracılık Etkileri: Sağlık Sektöründe Bir Uygulama. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21(2), 623643. 157 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 E-EĞİTİM KULLANIMI: BİR E-ÖĞRENME PORTALI ÜZERİNE ARAŞTIRMA E-TRAINING USAGE: A RESEARCH ON AN E-LEARNING PORTAL Zeki YÜKSEKBİLGİLİ*, Gülbeniz AKDUMAN**, İlkay ÖZTÜRK*** Yrd.Doç.Dr., Nişantaşı Üniversitesi, [email protected], Türkiye ** Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi, [email protected], Türkiye *** İnfinity Teknoloji, [email protected], Türkiye * Özet İnternet, bir ağ veya bilgisayar aracılığıyla gerçekleşen e-eğitim sayesinde çalışanlar eğitime ne zaman ve nerede katılacaklarını seçmenin yanı sıra eğitim içeriğinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde de aktif rol oynamaktadır. İlk yatırım maliyetinin yüksek olduğu ve zaman aldığı e-eğitimin hem işletme yönetimi hem de çalışanlar tarafından benimsenip aktif kullanılması yani başarılı olabilmesi için e-öğrenme kullanım süreci detaylı olarak analiz edilmelidir. Bu bağlamda araştırmamızda Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri olan Infinity Teknoloji tarafından sağlanan veri kullanılarak 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme portalı üzerinden açılan 636,283 eğitim incelenmiş ve e-öğrenme sisteminin başarısını etkileyen faktörlerden olan eğitim tercihi, eğitim tamamlanma oranı konu bazında analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Eğitim Yöntemleri, Yetişkin Eğitimi, E-Eğitim, Abstract Through e-learning via the Internet, a network or a computer, employees are actively involved in determining when and where to attend training as well as in the process of identifying and evaluating the content of the training. The initial investment cost of e-learning is high and time-consuming. The e-learning usage process should be analyzed in detail so that e-learning is adopted and actively used by both the management and the employees. In this context, 636,283 training courses opened through e-learning portal between 2014 and 2017 were examined using data provided by Infinity Technology, one of the biggest e-learning platforms of Turkey, and the education preference which is the factors affecting the success of e-learning system have been analyzed in some cases. Keywords: Training Methods, Adult Training, E-Learning GİRİŞ Eğitim en basit haliyle kişinin davranışlarında pozitif yönde değişim sağlayan bir süreç olarak tanımlanabilir (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 83). Eğitim yetiştirme ve geliştirme kavramlarını da içeren, kişisel ve mesleki gelişmeye yöneliktir. Bu bağlamda bireyin taşıdığı nitelikleri, becerileri, mesleki bakımdan geliştirme amacı taşır. Bu nitelikleri aşağıdaki biçimde sıralamak mümkündür (Ertürk, 2011: 117-118): Teknik, sosyal ve çevreye ilişkin değişikliklere uyum yeteneğini geliştirmek, Tek bir beceri yerine, daha geniş bilgi ve becerileri kullanma yeteneğini kazandırmak, 158 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Tekil ve somut öğelerden, çoğul ve soyut değerlemelere geçebilme yeteneği kazandırmak, İzleyici olmaktan, kendi kendini teşvik eden bir birey durumuna geçmek, Yönlendirilen kişi olma konumundan çıkıp, çözümleyici ve yaratıcı olmak, Açık görüşlü olmak, bağımlılıktan kurtularak bağımsızlığa, profesyonelliğe geçmek. Bireyler gibi işletmelerin de gelişimi için çalışanlarının pozitif değer katabilecek şekilde eğitilmesi şarttır. Çalışanlarının eğitim seviyesi arttıkça kurumlar da daha verimli, daha kolay adapte olabilen ve temel amacına uygun olarak daha çok kar edebilen işletmeler haline gelirler (Balay, 2004: 63). Günümüzde hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle artan rekabet koşulları işletmelerin yetenekli, bilgili ve nitelikli iş gücüne sahip olmanın yanı sıra, gelişme ve değişimlere adapte olabilmeleri için çalışanlarını geliştirmelerini de zorunlu hale getirmiştir (Bingöl, 2014, 200). Teknolojik gelişmeler ve rekabetin dışında örgütlerin eğitime ihtiyaç duyma nedenleri aşağıda sıralanmıştır (Güllü, 2015:6-7): İşletmenin uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirmeleri için çalışanların bilgi, beceri ve davranışlarında pozitif yönde gelişim sağlama, Mikro kapsamda çalışanların, makro kapsamda ise işletmenin verimliliğini nitel ve nicel olarak arttırma, İşletme içinde pozitif ve olumlu bir kültür oluşturma, İşletme içinde ekip çalışması ve ruhu oluşturarak iş birliğini arttırma, İşletme içinde doğru öğrenme ortamı oluşturma, Çalışanların motivasyonlarını arttırma, İş tatmini ve kurum bağlılıklarını sağlama, Çalışanların öz güvenlerini arttırma, Çalışanların analitik düşünme, problem çözme ve karar verme yetkinliklerini geliştirme, Çalışanlara liderlik becerileri kazandırma, İşletmeye yeni başlayan çalışanların kısa sürede adapta olmasını sağlama, İşten ayrılma oranını düşürme, Gerekli pozisyonlara kurum içinden çalışan bulabilme, Yapılan hata oranlarının düşmesi, iş sağlığı ev güvenliğine pozitif katkı sağlama. İşletmeler çalışanlarının gelişimi için iş başında yöntemler olan iş rotasyonu, stajyerlik, ek görevlendirmenin dışında genellikle daha etkin olduğu için iş dışı eğitim yöntemlerini tercih etmektedir. Eğitim yöntemlerinde son yıllarda hem maliyet hem de etkinlik açısından en çok tercih edileni bilgisayara dayalı eğitim yani e-eğitim olmuştur. E-eğitim işletmenin birebir talimatlarını vererek uygulatabildiği, öğrenenin aktif olabildiği ve online olarak diğer katılımcılarla iletişim kurmalarına imkan sağlayabilen bir yöntem olduğu için sınıf içi eğitimden daha etkili olabilmektedir (Robbins, Judge, 2012: 562-563). 1. LİTERATÜR TARAMASI 1.1 Eğitim Kavramı Eğitimin en çok kullanılan ve bilinen tanımı yeteneklerin geliştirilmesinde etkili bir araç ve değişim süreci olmasıdır (Sabuncuoğlu, 2000: 110). Eğitim yetiştirme ve geliştirme süreçlerini de bünyesinde barındıran geniş kapsamlı bir kavramdır (Ertürk, 2011:118-119): 159 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yetiştirme: Kişinin işinde yapabildikleriyle yapması gerekenler arasındaki boşluğu dolduran eylemlerden oluşur. Yetiştirme etkinliklerinin temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: o Doğrudan doğruya başarıyla ilgili alması ve mevcut yapılmakta olan iş için bilgi ve beceri kazandırması, o Genellikle birkaç beceri üzerinde ya da bazı bilgi ve yetenekler üzerinde yoğunlaşan çok özel amaçlara sahip olması, o Mevcut işin daha iyi yapılmasını amaçlaması, o Genelde uygulamaya dönük olması ve yönetici olmayan çalışana uygulanması, o İşletme başarısı üzerinde kısa sürede etkide bulunması, o Genelde kısa süreli amaç ve düşünceyi gerektirmesi (bir yıl veya daha az), o Eğitimde genellikle geleneksel eğitim yöntemlerinin kullanılması ve işbaşında, sınıfta ya da işletme dışında uygulanması. Geliştirme: Geliştirme, işletmenin gelecekteki başarısının artırılmasına yönelik etkinlikleri kapsamaktadır. Geliştirme etkinliklerinin temel özelliklerini aşağıdaki biçimde sıralamak mümkündür: o Yapılan iş üzerinde odaklaşmaması, o Uzun vadeli amaç ve düşünceyi gerektirmesi (bir-üç yıl arası), o Şu anda veya gelecekte kullanılabilecek bilgi ve becerileri kazandırması, o Örgüt başarısı üzerinde uzun bir sürede etkide bulunması, o Çevredeki değişiklikleri günü gününe takip etmeyi ve karşılamayı sağlaması, o Analiz etme, yargıya varma, karar verme gibi yetenekleri geliştirmesi, o Kurslar, toplantılar, tartışma grupları ve özel düzenlemeler ve işe ilişkin deneyimi artıracak çabaları kavraması, o Genellikle yönetici konumundaki çalışanlara uygulanması, onların sadece mevcut işindeki bilgi ve becerilerini değil, ileride yönetici olarak gereksinim duyacakları becerileri de geliştirmeyi amaçlayacak olmasıdır. Eğitim, yetiştirme ve geliştirme kavramları ortak amaç paydalarına sahip oldukları için birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmak pek mümkün değildir. Eğitim kavramı, geniş kapsamlı düşünüldüğünde belirli bir işin yapılabilmesi için sahip olunması gereken bilgi, yetenek, beceri ve davranışların kişilere kazandırılma sürecini ifade eden öğretim kavramını da içermektedir (Uyargil, Adal, Atay, Acar, Özçelik, Sadullah, Dündar, Tüzüner, 2010: 163-164). 1.1.1 Yetişkin Eğitimi Çocuk ve ergenlerden farklı özelliklere sahip olan “yetişkin” kişilere, kendi istekleri ile verilen eğitimi ifade eden yetişkin eğitimi, Yunanca yetişkinlerin öğrenmesine yardımcı olan anlamına gelen “andragoji” kelimesinden türetilmiştir ((Öndersev, 2015: 13-14). Yetişkin eğitimiyle ilgili alan yazın incelendiğinde ortaya çıkan temel özellikler aşağıda sıralanmıştır (Yüksekbilgili, Akduman, 2016: 242): Yetişkinler ilgi ve istekleri olduğunda eğitime katılım gösterirler. Eğitime katılmaları için güdüsel yönelime sahip olmaları gereklidir. Yetişkinler üç farklı güdüsel yönelime sahiptir; amaçlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen amaç yönelimliler, eğitim sırasında kuracakları ilişkileri hedefleyen etkinlik yönelimliler ve öğrenmeye çok istekli olan öğrenmeye yönelimliler. Yetişkinler eğitimin planlı ve programlı olmasını beklerler. Eğitimin yeniliğe açık ve esnek olmasını beklerler. Eğitimin kendilerine bir fayda sağlamasını ve sorun çözmesini isterler. 160 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Beklentilerini her şeyin üstünde tutarlar. Eğitim sürecinde katı kuralları ve baskıyı sevmezler. Yetişkin eğitiminde yukarıda sıralanan temel özellikler dikkate alınsa da kişilerin kişisel tutum, beklenti ve isteklerinden kaynaklanan aşağıda sıralanan sorunlar yaşanabilir (Gökkaya, 2014: 73): Özgün bir birey olma ve özgüvenlerini koruma isteği, Birbirinden farklı ve yüksek bireysel beklentiler, Eğitime ilgi duymama, Eğitime ve katılımcılara uyum sağlayamama, Eğitimin kendisine yararlı olduğuna veya olacağına inanmama, Öğrenme hızını zorlama, Yetersiz görünmekten korkma, Eğitimde sıkılma ve bunalma, Baskı altında hissetme, Başarısız olma korkusu. 1.2. Eğitim Yöntemleri Eğitim ihtiyaç analizi yapılıp işletmenin ihtiyaç duyduğu eğitim konu başlıkları belirlendikten sonra eğitim planı yapılır. Eğitim planı ve bütçesi yapılırken karar verilmesi gereken en önemli noktalardan biri eğitim yöntemin ne olacağıdır. Her işletme sahip olduğu maddi ve manevi olanaklar, misyon, vizyon ve hedefleri doğrultusunda kendisine en uygun eğitim yöntemini seçerken aşağıda sıralanan kriterleri dikkate almalıdır (Önder, 2007: 16): Eğitimin amacı Eğitime ayrılan süre Eğitime ayrılan bütçe Eğitim katılımcılarının lokasyonları Eğitim katılımcılarının demografik özellikleri Eğitim katılımcılarının mesleki konumları ve yetkinlikleri Eğitim katılımcılarının bilgi seviyeleri Eğitimin konusu kadar hangi eğitim yönteminin hangi grup için daha verimli olacağı, kimin hangi uygulamadan daha çok kazanım elde edeceği, kullanılan yöntemin işletmeye yaratacağı maliyet ve katma eğitim yönteminin belirlenmesinde rol oynar (Çetin, Özcan, 2013: 108). Eğitimde kullanılan yöntemler iş başı ve iş dışı olmak üzere iki ana başlık altında incelenmektedir. 1.2.1 İş Başı Eğitim Yöntemleri İş başı eğitim işe yeni başlayan çalışanın deneyimli çalışanları gözlemleyerek veya yönlendirerek öğrenmesine dayanan maliyeti ve aldığı zaman açısından avantajlı bir yöntemdir. İş başı eğitimin amacına ulaşması için eğitimi verilecek işlerin kilit noktalarının açık ve belirlenmiş olması, işin nasıl yapılacağının tekrar tekrar gösterilmesi, eğitilene işin bir kısmını yapma şansı verilerek deneyimleme şansı verilmesi, hatasız yapana kadar uygulama yaptırılması ve öğrenmeye güdülenmesi gereklidir (Noe, 2009: 235). İş başı eğitim yöntemleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Ertürk, 2011: 137-141): 161 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Gözetimci Denetiminde Eğitim: İşletmeye yeni gelen çalışanların deneyimli bir çalışanın denetiminde yetiştirilmesidir. Basit işlerin öğretilmesinde çok etkili bir yöntemdir. Yönlendirme (Coahing) Yöntemi: Çalışanların başarıları düzeylerinin amirleri tarafından yönlendirilmesi, gözetlenmesi, denetlenmesi ve değerlendirilmesi esası üzerine kurulan bir yöntemdir. Bu gözetim, özel görevler verme, tavsiyede bulunma, yorum yapma, özel sorular sorma, eleştiride bulanma, uyarma şeklinde olabilir. Bu yöntemde işin ağırlığı yöneticinin üzerinde toplandığı için yöntemin başarısı yöneticiye bağlıdır. Kılavuz (Monitor) Aracılığıyla Eğitim: Teknik eğitim gerektiren işlerin çalışanlara öğretilmesi amacıyla kıdemli çalışan veya teknisyenler arasından seçilerek görevlendirilen kişiler eğitilerek onlara öğretme becerisi kazandırılır. Bunlara monitor veya kılavuz adı verilir. Kitlelere yeni gelişmeler bu kılavuzlar aracılığıyla verilir. Yetki Göçerimi: Yetki göçerimi yoluyla, astlara sahip olmadıkları belli yetki verilir ve bunları kullanma yeteneği geliştirmeye çalışılır. İş Değiştirme (Rotasyon) Eğitimi: Bu yönteme göre çalışan, önceden belirlenmiş bir plan çerçevesinde işletme içinde değişik birimlerde belirli sürelerle çalıştırılarak farklı konularda deneyim kazanması amaçlanır. Staj Yoluyla Eğitim: Staj, çalışanlara ileride çalışacakları konularda deneyim kazandıran ve daha önce sahip oldukları teorik bilgilerini uygulama imkanı veren bir yöntemdir. İşe Alıştırma-Uyum (Oryantasyon) Eğitimi: Çalışanın yetenekleri ve kişiliğiyle işin gerekleri arasında ahenk ve uyum sağlayarak hem çalışanın işinden elde edeceği tatmin düzeyini yükseltmek hem de verimliliği arttırmayı amaçlayan bir yöntemdir. Takım Çalışmalarına Katılım Yoluyla Eğitim: İşletmelerde, çalışanları yetiştirmek amacıyla çok çeşitli takımlar kurulabilir. Bunlar, bilgilendirme, karar verme, öneri geliştirme vb. takımlardır. Yeni yetişmekte olan çalışanlar sık bu takımlara katılır, onların yönetimde olgunluğunun sağlanmasına karar verme yeteneğinin geliştirilmesine, mesleki bilgi ve görgülerinin artırılmasına çalışılır. 1.2.2. İş Dışı Eğitim Yöntemleri İşletme dışında veya içinde gerçekleşebilen teorik temelli olan iş dışı eğitimler aşağıda sıralanmıştır (Sabuncuoğlu, 2000: 136): Anlatım Yöntemi: Bu yönteme, konferans, ders verme ve benzeri isimler de verilir. Yöntemin esası, eğiticinin, öğretilmesi programlanan konuları katılımcılara anlatmasına dayanır. Yöntem, genellikle teorik bilgilerin aktarılması biçiminde uygulanır (Ertürk, 2011: 146). Örnek Olay (Vak’a) Çalışması: İlk olarak 1920’li yıllarda Harward Üniversitesi tarafından uygulanmaya başlayan vak’a çalışmasının temel amacı, bir tartışma ortamı içinde, gerçek bir olayı veya sorunu ayrıntılı bir biçimde bir gruba incelettirerek, her olay tartışmasından sonra, katılımcıları daha bilinçli düşünmeye, etkili karar almaya ve çözümler bulmaya yönlendirmektedir (Noe, 2009: 242). İşletme Oyunları: Katılımcıların bilgi toplayarak topladıkları bilgileri analiz etmeleri ve bu bilgiler hakkında karar vererek yönetim becerilerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. (Noe, 2009: 243). Grup Tartışması: 8-12 kişilik gruplar eşliğinde ve bir yönetici yönetiminde toplanılarak yönetsel problemler tartışılarak ortak çözüme varılmaya çalışılır. 162 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Problemin kesin ve net olarak belirlenmesi ve grup olarak çözüm yollarının aranması yöntemin başarısı için önemlidir (Kılıç, 2010: 67). Rol Oynama Yöntemi: Gerçek bir ortamda hayali bir işletmedeki çalışan kişilerin rollerini üstlenerek karşılıklı ilişkiler kurup tartışarak sorunlara çözüm bulmak biçiminde uygulanır. Yöntemin uygulamasında rol sahipleri, üstlendikleri rolleri ve karşı rolleri anlamaya çalışırlar. Burada sorunlara çözüm bulma yeteneğinin yanında, katılımcıların iş yaşamında birbirlerinin davranışlarını analiz etme olanağı buldukları da gözlenmektedir (Ertürk, 2011: 146). Seminerler: İşletmelerin orta ve üst kademe yöneticilerinin işletme içinde veya işletme dışında düzenlenmiş seminerlere katılarak mesleki bilgi ve deneyimlerini arttırdığı yöntemdir. 1.3. E-Eğitim İnternet, bir ağ veya bilgisayar aracılığıyla gerçekleşen öğrenmeye e-eğitim adı verilmektedir (Önder, 2007: 14). E-eğitimin temel özelliği olan bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirilmesinin yanı sıra katılımcının eğitime gitmesi yerine eğitimin katılımcıya ulaşması, katılımcıya eğitim zamanı, mekanı ve yöntemini seçme imkanı vermesi gibi özellikleri sayesinde hem katılımcıya hem de işletmeye yeni bir eğitim tarzı sunmaktadır. E-eğitim sisteminin e-haberleşme, e-eğitim ve e-değerlendirme olmak üzere üç bileşeni vardır (Kelly, Nanjani, 2005: 14-18): E-haberleşme: Eğitmen ve sistem yöneticilerinin katılımcılarla deneyim ve bilgilerini paylaşması e-haberleşmeyi sağlamaktadır. E-eğitim modülü içinde yer alan mesaj ve haber grupları, sanal sınıf, sesli ve görüntülü video paylaşımlar e-haberleşmeyi sağlamaktadır. E-eğitim: Katılımcılar belirli standartlarda özel hazırlanmış eğitim modüllerini izlediklerinde e-eğitim sağlanmaktadır. E-değerlendirme: Katılımcının öğrendiği bilgileri sınadığı ve edindiği bilgileri sertifikalandırdığı sınav gibi süreçlerle de e-değerlendirme sağlanmaktadır. E-Eğitimin başlangıcı olarak 1920’li yılların başlarında Sidney Pressey tarafından icat edilen “Testing Machine” kabul edilmektedir. Eğitimde sınav ve ödüllendirmenin makineler aracılığıyla yapılmasını öngören bu sistem 1950’li yıllarda B.F Skinner tarafından geliştirilerek “Teaching Machine” haline getirilmiştir. Bilgisayarın insanlar tarafından aktif kullanılmaya başladığı 1980’lerde ise ABD’nin bazı üniversitelerinde bilgisayar temelli eğitim verilmeye başlanmıştır. 1990’lı yıllarda World Web’in piyasaya sürülüp hızla gelişmesi sayesinde kişisel bazda eğitim yaygınlaşmıştır İşletmelerin zaman ve maliyet kazancı nedeniyle e-eğitime yönlenmeleri ise 2000‘li yıllardan başlayarak günümüze kadar artan hızla devam etmektedir (http://www.kariyer.net/ik-blog/wp-content/uploads/2016/01/dijitalik-e-book.pdf, Erişim tarihi: 27/08/2017). E-eğitim ve uzaktan eğitim kavramları zaman zaman birbirinin yerine kullanılmakta veya karıştırılmaktadır. Uzaktan eğitim özel olarak hazırlanan ders planı, yöntemi ve eğitsel elektronik olan veya olmayan araçların kullanıldığı e-eğitimi de araç olarak kullanan daha geniş kapsamlı bir kavramdır (Moore, Benbasat, 1991: 192). Hem bireylerin hem de işletmelerin bilgiye ulaşma ve öğrenme süreçlerini değiştiren e-eğitimin avantajları aşağıda sıralanmıştır (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 104): 163 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Zaman: Eğitimlerin zaman ve mekandan bağımsız olarak sunulması işletmeye maddi ve manevi olarak olumlu etki etmektedir (Duran, Önal, Kurtuluş, 2006: 98). İnternet tabanlı eğitim modülleri ile işletmede verilmesi planlanan tüm eğitimler planlanıp, kategorilerle ilişkilendirilerek eğitim kataloğu oluşturulabilir. İşletme çalışanları zaman ve mekândan bağımsız olarak bu katalogdan eğitim seçebilir veya işletme eğitimleri çalışanlarına atayabilir (Kanaryan, 2010: 59). Çevreyi Koruma: Eğitim notu, katılımcı listesi, eğitim değerlendirme vb. işlemlerin basılı olarak değil internet ortamında yapılması çevreye zarar vermemeyi de sağlamaktadır. Katılımcı Kitlesi: Mekân bağımsız dünyanın her yerinde eğitim verilebilmesi geniş katılımcı kitlesine ulaşmayı sağlamaktadır. E-öğrenme sürecinde bir ağa (internet/ intranet - iç ağ ) bağlanma zorunluluğu vardır. Böylece eğitim içerikleri sürekli biçimde güncellenebilmekte ve farklı coğrafyalarda yaşayan kişilere aktarılması olanağı sağlanmaktadır (Ertürk, 2001: 148). Maliyet: Eğitim materyali, eğitim ortamı ve eğitmen maliyeti, katılımcı transferi vb. maliyetlerin olmaması işletme eğitim bütçesine olumlu katkı sağlamaktadır. Kontrol: Hem katılımcı hem de işletme eğitim sürecinin her anını kontrol altında tutabilmektedir (Noe, 2009: 267). Çoklu Duyusal İletişim: Hem görsel hem de işitsel olarak birçok duyuya aynı anda hitap edebildiği için akılda kalıcılıkta artmaktadır. Değerlendirme: Eğitim değerlendirmesi için verilerin toplanması ve analiz edilmesi daha kısa zamanda ve daha az maliyetle olmaktadır (Kirkpatrick, 1996: 295). Bir bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirilen eğitimde katılımcılar ve eğitim sürecinde sergiledikleri davranışlar hakkında çok detaylı bilgi sahibi olunabilmesi daha sonraki eğitimlerin ihtiyaç analizin de yapılması sürecine katkı sağlamaktadır (Ergin, 2002: 118). Yukarıda sayılan tüm bu avantajların yanı sıra ilk kuruluş maliyetinin yüksek olması ve zaman alması, her eğitim konusu ve içeriği için uygun olmaması, kullanıcıların teknolojiye olan yatkınlıkları nedeniyle duydukları endişeler, güncelleme sürecinin zaman alması ve katılımcıların dikkatini çekip eğitim süreci boyunca odaklarını kaybetmemeleri için aksiyonlar planlanması gerekliliği gibi olumsuz yanları da bulunmaktadır (Noe, 2009: 271). Bunun yanında eğitmen ve katılımcıların klasik sınıf içi eğitime alışkın olması, karşılıklı etkileşimin daha fazla olması ve ilk başlangıç maliyetinin düşük olması sınıf içi eğitimi e-eğitime göre daha tercih edilebilir konuma getirmektedir (Horton, 2001: 143). E-eğitimin olumsuz yanları minimize etmek amacıyla hem sınıf içi hem de e-eğitimi bir arada sunan karma eğitim (blended learning) modülü tercih edilmektedir (French, Rayner, Rees, Rumbles, 2015: 83). Karma eğitim aşağıda sıralanan dört farklı şekilde yapılandırılabilir (Duhaney, 2004: 35): Eğitim hedeflerine ulaşmak için internet tabanlı teknolojilerin birlikte kullanılması, Yüksek eğitim çıktısı elde edebilmek için eğitim teknolojilerini veya pedagojik yaklaşımların kullanılması, Sınıf içinde birebir eğitmenle birlikte eğitim teknolojilerinin kullanılması, Sürekli öğrenmeyi sağlamak için eğitim teknolojilerinin görev tanımları baz alınarak oluşturulması. 2. BULGULAR 164 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Çalışma kapsamında Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri olan INFINITY TEKNOLOJI tarafından sağlanan veri kullanılmıştır. 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme portalı üzerinden açılan 636,283 eğitim incelenmiştir. Sistemde toplam 272 eğitim bulunduğu ortaya koyulmuştur. Sistemdeki eğitimler tercihlerine göre incelendiğinde aşağıdaki tablo elde edilmiştir. Tablo 5: En çok tercih edilen eğitimler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Eğitim Adı Çatışma Yönetimi Temel İletişim Telefonda Etkili İletişim Stres Yönetimi Öfke Yönetimi E Posta Kuralları Etkili Konuşma Sanatı İtirazlarla Başa Çıkabilme Beden Dili Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme Zaman Yönetimi Excel 2010 Müşteri Odaklı Satış Karar Verme Problem Çözme Teknikleri Kişisel İmaj Duygusal Zekanızı Geliştirin Etkili İletişim A'dan Z'ye Network Genel Yönetim Becerileri İkna Hayattır Mutluluk Toplantı Yönetimi Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği Y Kuşağı İş Yaşamında Etkili Ekip Yönetimi İç Disiplin ve Oto Kontrol Mükemmellik Türkçemizi Doğru Kullanalım Özgüveninizi Tazeleyin Sayı 32.164 24.917 21.611 20.565 17.918 17.393 16.562 15.007 14.160 13.487 13.328 13.231 11.631 10.754 10.252 9.953 9.270 8.888 8.187 8.013 8.012 7.728 6.979 6.905 6.775 6.706 6.665 6.296 6.074 5.976 Tablo (Tablo 1) incelendiğinde en çok tercih edilen eğitimin Çatışma Yönetimi eğitimi olduğu görülmektedir. Daha sonra en çok tercih edilen eğitimler sırasıyla; Temel İletişim, Telefonda Etkili İletişim, Stres Yönetimi, Öfke Yönetimi, E Posta Kuralları, Etkili Konuşma Sanatı, 165 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 İtirazlarla Başa Çıkabilme, Beden Dili, Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme ve Zaman Yönetimidir. En çok tercih edilen ilk 30 eğitimin, toplam eğitim tercihlerinin %53,3’ünü oluşturduğu görülmüştür. Aynı şekilde, en az tercih edilen 30 e-eğitim başlığının, toplam tercihlerin sadece %0,97’sini oluşturduğu ortaya koyulmuştur. Sistemde belirtilen süre içerisinde atanan eğitimler incelendiğinde eğitim tamamlama sayısı 898,732, atanan eğitim tamamlamama sayısı 2,448,434 olarak gerçekleşmiştir. Bu bağlamda atanan eğitim tamamlanma oranı %36 olarak gerçekleşmiştir (Şekil 2). Şekil 5 : Eğitim tamamlanma dağılım grafiği Tamamlanma 27% Tamamlanmama 73% Tamamlanma Tamamlanmama Eğitimlerin tamamlanma sayılarına göre sıralama incelendiğinde aşağıdaki tablo (tablo 2) elde edilmiştir: Tablo 6: En çok tamamlanan eğitim başlıkları No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Eğitim Adı Çatışma Yönetimi Temel İletişim Öfke Yönetimi Beden Dili Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme Problem Çözme Teknikleri Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği Stres Yönetimi Zaman Yönetimi E Posta Kuralları Duygusal Zekanızı Geliştirin Etkili Konuşma Sanatı Tamamlanma Adedi 14.493 9.028 6.048 5.572 3.995 3.622 3.482 3.414 3.368 3.171 2.943 2.837 166 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 ISBN No 978-605-82729-1-0 Müşteri Odaklı Satış İtirazlarla Başa Çıkabilme Kişisel İmaj Excel 2010 Telefonda Etkili İletişim İç Disiplin ve Oto Kontrol Karar Verme Profesyonel Davranış Becerileri Öğrenen Organizasyon Olmak Genel Yönetim Becerileri Etkili Ekip Yönetimi Özgüveninizi Tazeleyin Trafik Kazalarını Önleyin! Etkili Motivasyon Teknikleri Genel Acil Durum Etkili İletişim (Uzmanlık Programı) İş Yerinde Acil Durumlarla Başa Çıkabilme Fotoğrafçılık Toplam 2.715 2.645 2.497 2.472 2.444 2.413 2.273 2.255 2.182 2.122 2.052 2.021 1.886 1.857 1.744 1.737 1.737 1.700 100.725 Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralanması durumunda en çok tamamlanma oranına sahip olan eğitimin Terörün Farkına Varın eğitimi olduğu, sonra sırasıyla Sağlıklı Ofis Ortamları, Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim, Solunum Tehlikeleri ve Korunma, Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi ve Yangınla Mücadele eğitimleri şeklinde sıralandığı görülmektedir. Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralamaları aşağıdaki tabloda listelenmiştir (Tablo 3): Tamamlanan Eğitim Adedi Tamamlanmayan Eğitim Adedi Toplam Atanan Eğitim Adedi Tamamlanma Yüzdesi Tablo 7: Eğitimlerin tamamlanma oranları 920 933 1022 1225 1029 1131 2182 1886 272 277 315 517 512 637 1380 1304 1192 1210 1337 1742 1541 1768 3562 3190 77% 77% 76% 70% 67% 64% 61% 59% Eğitim Adı 1 2 3 4 5 6 7 8 Terörün Farkına Varın Sağlıklı Ofis Ortamları Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim Solunum Tehlikeleri ve Korunma Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi Yangınla Mücadele Öğrenen Organizasyon Olmak Trafik Kazalarını Önleyin! 167 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Göz Tehlikeleri ve Korunma Temel İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kimlik Belgelerinde Sahteciliği Anlamak Çatışma Yönetimi Genel İlk Yardım Genel Acil Durum Sözleşme Hukuku Kariyerinizi Yönetin İş Yerinde Acil Durumlarla Başa Çıkabilme Yetenek Yönetimi Beden Dili Profesyonel Davranış Becerileri Yaşamınızı Sadeleştirin Hedeflerle Yönetim Temel İletişim İç Disiplin ve Oto Kontrol Outlook 2016 (Office 365) Problem Çözme Teknikleri Fotoğrafçılık Etkili Motivasyon Teknikleri Başlangıç ve Orta Seviye İngilizce Performans Arttırmada Koçluk ISBN No 978-605-82729-1-0 1082 875 1957 55% 3482 3423 6905 50% 766 837 1603 48% 14493 17671 32164 45% 1547 1889 3436 45% 1744 2158 3902 45% 275 342 617 45% 284 376 660 43% 1737 2345 4082 43% 352 514 866 41% 5572 8588 14160 39% 2255 3490 5745 39% 1104 1860 2964 37% 1248 2156 3404 37% 9028 15889 24917 36% 2413 4252 6665 36% 262 467 729 36% 3622 6630 10252 35% 1700 3156 4856 35% 1857 3553 5410 34% 558 1083 1641 34% 962 1876 2838 34% Eğitim alan kişilerin profili incelendiğinde yaş bilgisi bulunan kullanıcı sayısı 66,986 olarak tespit edilmiştir. Bu kullanıcıların 31,018 tanesi erkek ve 20,791 tanesinin kadın olduğu görülmüştür (Şekil 1). Şekil 6 : Cinsiyet bilgisi olan katılımcıların dağılım grafiği Kadın 40% Erkek 60% Kadın Erkek 168 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 SONUÇ Eğitim yöntemlerinin teknolojik gelimeler ışığında hızla değişip geliştiği günümüz yetişkin eğitiminde e-eğitim ve sınıf içi eğitim bir arada yoğun olarak kullanılmaktadır. İlk yatırım maliyetinin yüksek olduğu ve zaman aldığı e-eğitimin hem işletme yönetimi hem de çalışanlar tarafından benimsenip aktif kullanılması yani başarılı olabilmesi için aşağıda sıralanan kriterlere dikkat edilmelidir: E-eğitimde verilecek konuların ihtiyaca yönelik olarak belirlenmesi gereklidir. Katılımcı grubunun demografik özelliklerine göre eğitim yöntemi tercihleri dikkate alınmalıdır. Katılımcı grubunun bilgi seviyeleri ve e-öğrenme sistemini kullanabilme becerileri analiz edilmelidir. Katılımcı grubun öğrenme stili tercihleri dikkate alınmalıdır. E-eğitimde daha önce verilen eğitimlere katılım, tamamlanma ve başarı durumları göz önüne alınarak yeni konu başlıkları belirlenmelidir. Eğitimi izleme gün ve saatleri analiz edebilmelidir. E-eğitimin e-haberleşme süreçleriyle desteklenerek etkinliği ve etkileşim oranı arttırılmalıdır. E-eğitimin başarısı, katılımcının motivasyonu ve sonraki eğitim konu başlıklarının belirlenmesi için e-değerlendirme yapılmalıdır. E-eğitim bilgi ve tasarımın birbirini tamamlayacağı ve katılımcının ilgisini de çekecek şekilde yapılandırılmalıdır. E-eğitimin katılımcılar tarafından benimsenmesi amacıyla tutundurma çalışmaları yapılmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin en büyük e-öğrenme platformlarından biri olan Infinity Teknoloji tarafından sağlanan veri kullanılarak 2014-2017 yılları arasında e-öğrenme portalı üzerinden açılan 636,283 eğitim incelenmiş ve e-öğrenme sisteminin başarısını etkileyen faktörlerden olan eğitim tercihi, eğitim tamamlanma oranı konu bazında analiz edilmiştir: En çok tercih edilen eğitimin “Çatışma Yönetimi” eğitimi olduğu görülmektedir. Daha sonra en çok tercih edilen eğitimler sırasıyla; Temel İletişim, Telefonda Etkili İletişim, Stres Yönetimi, Öfke Yönetimi, E-Posta Kuralları, Etkili Konuşma Sanatı, İtirazlarla Başa Çıkabilme, Beden Dili, Zor İnsanlarla Başa Çıkabilme ve Zaman Yönetimidir. En çok tercih edilen ilk 30 eğitimin, toplam eğitim tercihlerinin %53,3’ünü oluşturduğu görülmüştür. Rekabetin hızla arttığı günümüz iş dünyasında zamansızlığında etkisiyle çalışanlar arasında gerginliğin artması çatışmalara sebep olmaktadır. Bu nedenle çatışma yönetimi eğitiminin talep görmesi beklenen bir sonuçtur. Sıralamada yer alan eğitimler de temel yetkinlik grubuna ait olduğu için sektör ve kurum bağımsız oryantasyon sürecinden itibaren bu eğitimlerin çalışanlara sunulması etkili olacaktır. Sistemde belirtilen süre içerisinde atanan eğitimler incelendiğinde eğitim tamamlanma sayısı 898,732, atanan eğitim tamamlanma sayısı 2,448,434 olarak gerçekleşmiştir. Bu bağlamda atanan eğitim tamamlanma oranı %36 olarak gerçekleşmiştir. Eğitim tamamlanma oranlarını yükseltmek için eğitimlerin atanmasının akabinde eğitim yöneticileri ve sistem tarafından takip edilip katılımcıları eğitimi tamamlamaya yönlendirecek sistemlerin kurulması ve katılımcıların devam etmek için motive edilmesi gereklidir (Al-Samarraie, Teo, Liao, 2006; Çiftçi, Kılıç-Çakmak, Üstündağ, Karataş, 2009; Mayer, 1999, Boulay vd., 2010, Bekele, 2010; Guri-Rosenblit, 2005; Laurillard, 2006). 169 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Eğitimlerin tamamlanma oranlarına göre sıralanması durumunda en çok tamamlanma oranına sahip olan eğitimin Terörün Farkına Varın eğitimi olduğu, sonra sırasıyla Sağlıklı Ofis Ortamları, Doktorlar için Hasta ve Yakınlarıyla Güvenli İletişim, Solunum Tehlikeleri ve Korunma, Gripten Korunma ve Hijyenin Önemi ve Yangınla Mücadele eğitimleri şeklinde sıralandığı görülmektedir. İlgili alan yazın incelendiğinde eöğrenmeyi bırakma oranlarının yüksekliği (drop- out) ile ilgili işletmelerin sorun yaşadığını savunan birçok araştırmanın (Latchem, Şimsek, Çakır, Torkul, Cedimoğlu ve Altunköprü, 2009; Park, 2007; Dray vd., 2011) olduğu görülmektedir. Tamamlanma oranı en yüksek olan eğitimler temel, fonksiyonel veya yönetsel eğitimler olmaması) çalışanların farklı konulara ilgi duyduğu ve bu şekilde odaklarını değiştirme isteklerinin olduğunun belirtisi olabilir. Bunun daha detayı analiz edilmesi gereklidir. Eğitim alan kişilerin profili incelendiğinde yaş bilgisi bulunan kullanıcı sayısı 66,986 olarak tespit edilmiştir. Bu kullanıcıların 31,018 tanesi erkek ve 20,791 tanesinin kadın olduğu görülmüştür. İşletmenin demografik özellikleri ve e-öğrenmeyi tercih etme veya etmeme sebepleri detaylı olarak analiz edilmelidir. Ayrıca katılımcıların e-öğrenmeye hazır olup olmadıkları da analiz edilmelidir. İlgili alan yazında e-öğrenmeye hazırlıkla ilgili birçok araştırma olduğu (Al-Furaydi, 2013; Eslaminejad vd., 2010; So, Swatman, 2006; Agboola, 2006; Kalelioğlu, Baturay, 2014; Çiğdem, Yıldırım, 2014; Yurdugül, Alsancak-Sırakaya, 2013; Demir-Kaymak, Horzum, 2013; İlhan, Çetin, 2013; Gülbahar, 2012, Salas, 2010) ve bu araştırmaların sonucunda kişilerin bilgisayar bilgilerinin düşük olması, teknolojiye erişim, sisteme güvenilmemesi, yeterli zaman sahip olmama, yönetim desteğinin yeterli olmaması ve sınıf içi eğitimi etkileşim nedeniyle tercih etme e-öğrenmeye hazır olmayı etkileyen kriterler olarak bulunmuştur. REFERANSLAR Agboola, A. K. (2006). Assessing The Awareness and Perceptions of Academic Staff in Using E-Learning Tools For Instructional Delivery in A Post-Secondary Institution: A case Study. The Innovation Journal: The Public Sector Innovation Journal, 11(3), 1-12. Al-Furaydi, A. A. (2013). Measuring E-Learning Readiness Among EFL Teachers in Intermediate Public Schools in Saudi Arabia. English Language Teaching, 6(7), 110-121. Al-Samarraie, H., Teo, T., Abbas, M. (2013). Can Structured Representation Enhance Students’ Thinking Skills for Better Understanding of E-Learning Content? Computers & Education, 69, 463–473. Balay, R. (2004) Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37 (2), 61-82. Bekele, T. A. (2010). Motivation and Satisfaction in Internet-supported Learning Enviroments: A Review. Educational Technology and Society, 13(2), 116-127. Boulay, B., Avramides, K., Luckin, R., Martinez-Miron, E., Méndez , R. G., Carr, A. (2010). Towards Systems That Care: A Conceptual Framework based on Motivation, Metacognition and Affect. International Journal of Artificial Intelligence in Education, 20(3), 197-229. Bingöl, D. (2014). İnsan Kaynakları Yönetimi. Beta Yayıncılık, İstanbul. Çetin C., Özcan D. E. (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta Yayıncılık, İstanbul. 170 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Çiftçi, S., Kılıç-Çakmak, E., Üstündağ, M. T., Karataş, S. (2009). E-öğrenmede Sohbete Katılım ve Ödev Göndermenin Akademik Başarıya Etkisi. IX. Uluslararası Eğitim Teknolojileri Konferansı, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 228-233. Çiğdem, H., Yıldırım, O. G. (2014). Effects of Students’ Characteristics on Online Learning Readiness: A Vocational College Example. Turkish Online Journal of Distance Education, 15(3), 80-93. Demir-Kaymak, Z., Horzum, M. B. (2013). Çevrimiçi Öğrenme Öğrencilerinin Çevrimiçi Öğrenmeye Hazır Bulunuşluk Düzeyleri, Algıladıkları Yapı ve Etkileşim Arasındaki İlişki. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(3), 1783-1797. Dray, B. J, Lowenthal, P. R., Miszkiewicz, M. J., Ruiz-Primo, M. A., Marczynski, K. (2011). Developing an İnstrument to Assess Student Readiness for Online Learning: A Validation Study. Distance Education, 32(1), 29-47. Duhaney, D. C. (2004). Blended Learning in Education, Training, and Development. Performance Improvement, 43(8), 35-38. Duran, N., Önal, A., Kurtuluş, C. (2006). E-Öğrenme ve Kurumsal Eğitimde Yeni Yaklaşım Öğrenim Yönetim Sistemleri. Bilgi Teknolojileri Kongresi IV, 9-11 Şubat 2006, Bildiriler Kitabı, 97-101. Ergin, C. (2002). İnsan Kaynakları Yönetimi: Psikolojik Bir Yaklaşım. Academyplus, Ankara. Ertürk, M. (2011). İnsan Kaynakları Yönetimi. Beta Yayıncılık, İstanbul. Eslaminejad, T., Masood, M., Ngah, N. A. (2010). Assessment of Instructors’ Readiness for Implementing E-Learning in Continuing Medical Education in Iran. Medical Teacher, 32, 407-412. French, R., Rayner, C., Rees, G., Rumbles, S. (2015). Organizational Behaviour. 3rd Edition, Wiley, United States of America. Gökkaya, Z. (2014). Yetişkin Eğitiminde Yeni Bir Yaklaşım: Oyunlaştırma. Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi, 11-1 (21), 71-84. Guri-Rosenblit, S. (2005). Eight Paradoxes in The Implementation Process of E-learning in Higher Education. Higher Education Policy, 18(1), 5-29. Gülbahar, Y. (2012). E-öğrenme Ortamlarında Katılımcıların Hazır Bulunuşluk ve Memnuniyet Düzeylerinin Ölçülmesi İçin Ölçek Geliştirme Çalışması. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 45(2), 119-137. Güllü, T. (2015). Eğitim ve Geliştirme Programlarının Çalışanların Motivasyonuna Etkisi ve Bankacılık Sektöründe İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kayseri. Horton, W. (2001). Using E-Learning. American Society for Training&Development. Alexandria, VA. İlhan, M., Çetin, B. (2013). Çevrimiçi Öğrenmeye Yönelik Hazır Bulunuşluk Ölçeğinin (ÇÖHBÖ) Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Eğitim Teknolojisi Kuram ve Uygulama, 3(2), 72-101. Kalelioğlu, F., Baturay, M., H. (2014). E-öğrenme İçin Hazırbulunuşluk Öz Değerlendirme Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(2), 22-30. 171 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Kanaryan, İ. (2010). İnsan Kaynakları Yönetim Süreçlerinde Bilgi Teknolojilerinin Kullanımı ve E-İK uygulamaları. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Kelly, T., Nanjani, N. (2005). The Business Case for E-Learning, Cisco Press. Kılıç, E. (2010). İnsan Kaynakları Yönetiminde Eğitim İhtiyacının Belirlenmesinin Önemi ve Bir Uygulama. Yüksek Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Kirkpatrick, D. L. (1996). Evaluation, The ASTD Training and Development Handbook. 4.Edition, Ed.Robert L.Craig, McGraw-Hill. Latchem, C., Şimsek, N., Çakır, O., Torkul, O., Cedimoğlu, I., Altunköprü, A. (2009). Are We There Yet? A Progress Report From Three Turkish University Pioneers in Distance Education and E-Learning. The International Review of Research in Open and Distance Learning, 10(2), 1-15. Laurillard, D. (2006). E-learning in Higher Education. In P. Ashwin (Ed), Changing Higher Education: The Development of Learning and Teaching, London, Routledge, 71-84. Liao, L. (2007). A Flow Theory Perspective on Learner Motivation and Behavior in Distance Education. Distance Education, 27(1), 45-62. Mayer, R. E. (1999). The Promise of Educational Psychology: Learning in The Content Areas. Upple Saddle River, NJ: Merrill, Prentice Hall. Moore, G. C., Benbasat, I. (1991). Development of an Instrument to Measure The Perceptions of Adopting and Information Technology Innovation. Information Systems Research, 2(3), 192-222. Noe, R. (2009). İnsan Kaynaklarının Eğitimi ve Geliştirilmesi. Çeviren ve Editör: Prof. Dr. Canan Çetin, Beta Yayınevi, İstanbul. Önder, M. (2007). İnsan Kaynaklarında Kullanılan Yeni Eğitim Metotları ve Yıldız Teknik Üniversitesi Uygulaması. Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, İstanbul. Öndersev, B. Ç. (2015). Yetişkin Eğitimi Veren Kurumsal Firmalarda Eğitim İhtiyaç Analizi. Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Park, J. (2007). Factors Related to Learner Dropout in Online Learning. In Nafukho, F. M., Chermack, T. H., Graham, C. M. (Eds.) Proceedings of the 2007 Academy of Human Resource Development Annual Conference, 25, 1-8. Robbins, S. P., Judge, T. A. (2012). Örgütsel Davranış. 14. Basımdan Çeviri, Çeviri Editörü: Prof. Dr. İnci Erdem, Nobel Kitap, Ankara. Sabuncuoğlu, Z. (2000). İnsan Kaynakları Yönetimi. Ezgi Kitapevi, Bursa. Salas, G. (2010). Öğretmen Adaylarının Kendi Kendine Öğrenmeye Hazır Bulunuşlukları (Anadolu üniversitesi örneği). Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir. So, T., Swatman, P. M. C. (2006). E-Learning Readiness of Hong Kong Teachers. Hong Kong IT in Education Conference 2006 “Capacity Building for Learning through IT” (HKITEC2006), February 6–8, 2006, Hong Kong Exhibition and Convention Centre, Hong Kong. Uyargil C., Adal, Z., Ataay, İ. D., Acar, A.C. Özçelik, A. O., Sadullah, Ö., Dündar, G., Tüzüner, V. L. (2010). İnsan Kaynakları Yönetimi. 5. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul. 172 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 Yurdugül, H., Alsancak-Sırakaya, D. (2013). Çevrimiçi Öğrenmeye Hazır Bulunuşluk Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Eğitim ve Bilim, 38(169), 391-406. Yüksekbilgili, Z., Akduman, G. (2016). Yetişkin Eğitim Memnuniyeti (YEM) Ölçümü İçin Ölçek Geliştirme Çalışması. International Journal of Social Science (JASS). 53, 239-257. http://www.kariyer.net/ik-blog/wp-content/uploads/2016/01/dijitalik-e-book.pdf, Erişim tarihi: 27/08/2017). 173 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 174 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 175 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 YAZAR İNDEKSİ A Ahmet MAŞLAKÇI ................................................................................................................. 23 B Beyhan YASLIDAĞ ................................................................................................................ 38 Bilge MEYDAN ....................................................................................................................... 77 Burçin KAPLAN .................................................................................................................... 101 E Emine KAVAS ........................................................................................................................... 1 F Fatma TEMELLİ ...................................................................................................................... 52 G Gözde COŞKUN .................................................................................................................... 124 Gülbeniz AKDUMAN ................................................................................................... 145, 158 H Hande ÖZOLGUN ................................................................................................................... 17 Hanife GÜMÜŞ........................................................................................................................ 14 Harun ŞEŞEN ........................................................................................................................... 23 Hüseyin YILMAZ .................................................................................................................... 40 İ İlkay ÖZTÜRK ...................................................................................................................... 158 İsmail ANASIZ ........................................................................................................................ 49 L Lütfi SÜRÜCÜ ......................................................................................................................... 23 176 İşletme ve Yönetim Bilimleri Uluslararası Kongresi 2017 Business and Management Sciences International Congress 2017 11 Eylül / 11 September ISBN No 978-605-82729-1-0 M Mesut ÖZTIRAK ................................................................................................................... 101 Murat TURGUT ....................................................................................................................... 69 S Serdar DUMLUPINAR ............................................................................................................ 24 Süleyman TUNÇ ...................................................................................................................... 67 Z Zeki YÜKSEKBİLGİLİ ................................................................................................. 145, 158 Zeynep HATİPOĞLU ............................................................................................................ 145 177