T.C. EGE ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ Halkla

advertisement
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ANLAYIŞINDA
REKLAM-ÇOCUK İLİŞKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Seçil UÇKUN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Demet GÜRÜZ
İZMİR-2006
YEMİN METNİ
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum “Geleceğe
Yönelik Pazarlama Anlayışında Reklam-Çocuk İlişkisi” adlı yüksek lisans tezinin
tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde
yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla
doğrularım.
Tarih
.../.../...
Seçil UÇKUN
İmza
ii
TUTANAK
Ege
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü
Yönetim
Kurulu’nun
....../........./......... tarih ve ........... sayılı kararı ile oluşturulan jüri Halkla İlişkiler ve
Tanıtım Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi Seçil UÇKUN’un “Geleceğe Yönelik
Pazarlama Anlayışında Reklam – Çocuk İlişkisi” başlıklı tezini incelemiş ve adayı
03/08/2006 günü saat 11:00’de .................... süren tez savunmasına almıştır.
Sınav sonunda adayın tez savunmasını ve jüri üyeleri tarafından tezi ile ilgili
kendisine
yöneltilen
sorulara
verdiği
cevapları
değerlendirerek
tezin
başarılı/başarısız/düzeltilmesi gerekli olduğuna oybirliğiyle / oyçokluğuyla karar
vermiştir.
BAŞKAN
Başarılı
Başarısız
Düzeltme (Üç ay süreli)
ÜYE
ÜYE
Başarılı
Başarılı
Başarısız
Başarısız
Düzeltme (Üç ay süreli)
Düzeltme (Üç ay süreli)
Not: Yüksek Lisans Tezi Savunma Süresi asgari 45 dakika - azami 90 dakikadır.
iii
ÖZET
Günümüz çocuklarını tüketime yöneltmek için, pazarlamacılar geleneksel
yöntemlerden vazgeçerek, stratejilerini küresel dünya ile uyumlu, yeni bir pazarlama
anlayışı içerisinde yapılandırmaktadır. Böylece, eski kuşaklardan daha geniş olanaklarla
yetişen, sorumluluklarla daha erken tanışıp hızla olgunlaşan, sonuç olarak zor ikna olan
günümüz çocuklarını yakından takip eden pazarlamacılar, onları, kendilerini yakın
hissettikleri kavramlarla etkilemeye çalışmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı;
televizyon reklamlarını analiz ederek günümüz Milenyum Kuşağı çocuklarının tüketim
davranışlarını güdüleyen kavramları belirlemektir.
Genel olarak, pazarlama kavramı ve pazarlamanın tutundurma karması
elemanlarından olan reklam kavramı birlikte ele alınmıştır. Bu genel çerçeve içerisinde,
çalışmanın konusu olan günümüz çocuk tüketicilerinin satın alma davranışlarını
etkileyen “demografik”, “sosyo-kültürel” ve “psikolojik” unsurlar değerlendirilmiş ve
televizyonun, çocukların en çok tükettiği kitle iletişim araçlarından bir tanesi olduğu
izlenimi edinilmiştir. Çalışmanın sonunda; 2002 ve 2006 yılları arasında çekilmiş olan,
çocuk unsurunun kullanıldığı, çocuklara ve yetişkinlere yönelik televizyon reklamları,
göstergebilimsel çözümleme yöntemi ile analiz edilmiş ve mesajların “ait olma”, “güç”,
“özgürlük”, “eğlence” kavramlarını içerdiği gözlenmiştir. Bu bağlamda; reklamcıların,
televizyon reklamlarını yapılandırırken, çocukların dünyasını takip eden bir tavır
sergileme çabasında oldukları sonucuna varılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Pazarlama, Reklam Filmleri, Çocuk Değişimi, Tüketici Davranışı,
Gösterge Analizi.
iv
ABSTRACT
In order to lead children to consume certain products or services, contemporary
marketers build their strategies within a new marketing approach, abstaining from
traditional methods yet harmonized with the global world. Marketers who observe
today’s children realize that these young consumers are difficult to persuade, and thus
try to affect them by specific concepts. The main aim of this thesis is to determine, by
analysing television advertisements, the concepts that motivate Millenium Generation
children’s consumption behaviours.
In general, the concepts of marketing and advertising (discussed in promotion,
one of the elements of a marketing mix) are discussed together. In this general
perspective, I evaluate “demographic”, “sociocultural” and “psychological” factors
affecting child consumer purchase behaviours and find that television is the mass
communication tool consumed most by children. After this evaluation, I apply
semiology to analyze the television advertisements targetted to both adults and children,
including kid factor, shot between 2002-2006. At the end, I observe certain recurring
messages in the advertisements, including concepts of “belonging”, “power”, “freedom”
and “fun”. Thus at the end of my study I determine that advertisers, while structuring
television advertisements, try their best to follow the children’s world.
Key Words: Marketing, Advertisements, Child Instituonalized, Consumer Behavior,
Semiotics.
v
İçimdeki enerjiyi keşfetmem için hayatımın her adımında ışıklarını üzerimden eksik
etmeyen canım anneme ve babama...
vi
İÇİNDEKİLER
YEMİN METNİ .............................................................................................................İİ
TUTANAK.................................................................................................................... İİİ
ÖZET..............................................................................................................................İV
ABSTRACT...................................................................................................................İV
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... Vİİ
TABLOLAR LİSTESİ..................................................................................................Xİ
ŞEKİLLER LİSTESİ.................................................................................................. Xİİ
GİRİŞ ......................................................................................................................... Xİİİ
BÖLÜM 1
PAZARLAMA VE GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ANLAYIŞI
1. PAZARLAMA KAVRAMI VE PAZARLAMA SÜRECİ ...................................... 1
1.1. PAZARLAMA VE PAZARLAMA PLANI GELİŞTİRME AŞAMALARI ..........................1
1.1.1. Pazarlama Amaçlarının Belirlenmesi ...........................................................3
1.1.2. Pazarlama Stratejisinin Oluşturulması.........................................................6
1.1.3. Pazarlama Karması Araçları .........................................................................8
1.2. PAZARLAMANIN TUTUNDURMA KARMASI ELEMANLARINDAN REKLAM ..........14
1.2.1. Reklamın Amaçları ......................................................................................18
1.2.2. İletişim Kavramı ...........................................................................................27
1.2.3. İletişim Süreci ve İşleyişi .............................................................................28
1.2.4. Reklam Stratejisi Geliştirilmesi ...................................................................32
1.2.5. Reklam Araçları ve Seçim Kriterleri ...........................................................34
2. GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ............................................................... 46
vii
2.1. YENİ PAZARLAMA YÖNTEMLERİ ........................................................................46
2.1.1. Virütik Pazarlama (Viral Marketing)..........................................................47
2.1.2. Fısıltı Pazarlaması/Kulaktan Kulağa Pazarlama (Word of Mouth
Marketing) ..............................................................................................................48
2.1.3. İzinli Pazarlama (Permission Marketing)...................................................49
2.1.4. Oyunlar Üzerinden Pazarlama (Advergaming) ..........................................51
2.1.5. Radikal Pazarlama (Radical Marketing) ....................................................52
2.2. GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA YAKLAŞIMLARI...........................................53
BÖLÜM 2
ÇOCUK KAVRAMI VE TÜKETİM
1. ÇOCUĞUN TOPLUMSALLAŞMASI ................................................................... 57
1.1. TOPLUMSALLAŞMA ARAÇLARI ...........................................................................59
1.1.1. Aile ................................................................................................................59
1.1.2. Arkadaş Grubu .............................................................................................66
1.1.3. Okul ..............................................................................................................68
1.1.4. Kitle İletişim Araçları...................................................................................69
2. TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE BİR TÜKETİCİ OLARAK ÇOCUK .................. 73
2.1. MİLENYUM KUŞAĞI ÖNCESİ KUŞAKLAR ............................................................75
2.1.1. Büyük Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers).......................................75
2.1.2. X Kuşağı (Baby Burst) .................................................................................75
2.1.3. Y Kuşağı (Echo Boom / Next Generation) ..................................................77
2.2. MİLENYUM KUŞAĞI (MİLLENİALS) .....................................................................78
3. GÜNÜMÜZ ÇOCUK TÜKETİCİLERİNİN SATIN ALMA
DAVRANIŞLARINI ETKİLEYEN UNSURLAR .....................................................81
3.1. DEMOGRAFİK UNSURLAR ....................................................................................86
3.1.1. Yaş, Yaşam Döngüsü Aşaması ve Medeni Durum .....................................86
3.1.2. Cinsiyet .........................................................................................................90
viii
3.1.3. Meslek ve Eğitim Durumu ...........................................................................93
3.1.4. Gelir Düzeyi ..................................................................................................95
3.2. SOSYO-KÜLTÜREL UNSURLAR ............................................................................97
3.2.1. Kültür............................................................................................................97
3.2.2. Sosyal Sınıflar ............................................................................................103
3.2.3. Danışma Grupları ......................................................................................104
3.2.4. Aile ..............................................................................................................107
3.3. PSİKOLOJİK UNSURLAR .....................................................................................111
3.3.1. Öğrenme .....................................................................................................111
3.3.1.1. Davranışçı Öğrenme Kuramları.......................................................114
3.3.1.2. Bilişsel Öğrenme Kuramları .............................................................116
3.3.2. Güdülenme .................................................................................................118
3.3.3. Algılama......................................................................................................120
3.3.4. Alışkanlık, Tutum ve İnançlar...................................................................123
3.3.5. Kişilik ..........................................................................................................123
4. BİR KİTLE İLETİŞİM ARACI OLARAK TELEVİZYONUN VE
TELEVİZYON REKLAMLARININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 125
4.1. TELEVİZYONUN YAŞAMDAKİ YERİ ...................................................................125
4.2. TELEVİZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ .......................................128
4.3. TELEVİZYON REKLAMLARININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ..............133
BÖLÜM 3
GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ANLAYIŞINDA ÖRNEK
KAVRAMLARIN TELEVİZYON REKLAMLARINDA ÇÖZÜMLENMESİ
1. ARAŞTIRMANIN AMACI, HİPOTEZİ, ÖRNEKLEMİ VE YÖNTEMİ ....... 144
1.1. ARAŞTIRMANIN AMACI......................................................................................144
1.2. HİPOTEZ .............................................................................................................144
1.3. ÖRNEKLEM ........................................................................................................145
1.4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ .................................................................................145
ix
2. TELEVİZYON REKLAMI ÇÖZÜMLEMELERİ ............................................. 145
2.1. ALGİDA MAX “ŞARKICI ASLAN”.......................................................................145
2.2. MİNİCOM “AYNŞTAYN”.....................................................................................148
2.3. ÜLKER GOFRET “OKUL SERVİSİ”.....................................................................153
2.4. SÜTAŞ HÜPTİRİK “RAPÇİ ÇOCUKLAR”.............................................................156
2.5. ALO DETERJAN “SÜPER ANNE” ........................................................................161
2.6. DOMESTOS ÇAMAŞIR SUYU “MİNİK KOVBOY”................................................164
2.7. DANONE DANİNO “ANNE YARDIMI” .................................................................166
2.8 ÜLKER İÇİM SÜT “ANLATAN ÇOCUK”...............................................................169
ARAŞTIRMA BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE SONUÇ........... 172
KAYNAKÇA ............................................................................................................... 178
x
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 1-1
Medya Kararları Süreci
36
Tablo 1-2
Medya Ortamlarının Avantajları ve Dezavantajları
Tablo 2-1
1998-2002 Yılları Arasında Her İki Ebeveynin Çalıştığı
44-45
Amerikan Ailelerinin Oranlarındaki Artış Tablosu
64
Tablo 2-2
Çocuk-Gençlerin (8-14 yaş) Satın Alma Davranışları
89
Tablo 2-3
Danışma Grubu Türleri
105
Tablo 2-4
6-12 Yaş Arası Çocukların Alışverişte Etki Derecesi
111
Tablo 3-1
Algida Max "Şarkıcı Aslan" Çözümleme Tablosu
146
Tablo 3-2
Minicom "Aynştayn" Çözümleme Tablosu
150
Tablo 3-3
Ülker Gofret "Okul Servisi" Çözümleme Tablosu
154
Tablo 3-4
Sütaş Hüptrik "Rapçi Çocuklar"Çözümleme Tablosu
158
Tablo 3-5
Alo Deterjan "Süper Anne" Çözümleme Tablosu
162
Tablo 3-6
Domestos çamaşır Suyu "Mİnik KOvboy" Çözümleme
Tablosu
165
Tablo 3-7
Danone Danino "Anne Yardımı"Çözümleme Tablosu
167-168
Tablo 3-8
Ülker İçim Süt "Anlatan Çocuk"Çözümleme Tablosu
170
xi
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1-1
Bir Ürünün Somut ve Soyut Özellikleri
11
Şekil 1-2
NAIDAS Modeli
23
Şekil 1-3
DAGMAR Pazarlama İletişimi Spektrumu
24
Şekil 1-4
Reklam Sürecinin İşleyişi
26
Şekil 1-5
İletişim Sürecinin Öğelerini Gösteren Lasswell Formülü
29
Şekil 1-6
Braddock'un anlatımıyla Laswell Formülü
29
Şekil 1-7
Shannon ve Weaver'in İletişim Modeli
30
Şekil 1-8
İletişim Süreçleri
31
Şekil 2-1
1968-1998 Yılları Arasında Temel Aile Çeşitlerinin Dağılımı
63
Şekil 2-2
Tüketici Karar Verme Modeli
84
Şekil 2-3
Maslow'un Gereksinimler Hiyerarşisi
119
Şekil 3-1
Çocuklar İçin Uyarlanmış Gereksinimler Hiyerarşisi
141
Şekil 3-2
Pierce'ın Anlam Öğeleri
142
Şekil 3-3
Saussure'nin Anlam Öğeleri
143
xii
GİRİŞ
Küreselleşmenin etkisi ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte, dünyada bulunan
bir çok toplum değişmektedir. Toplum bireyleri yeni dünya düzeni içerisinde
yaşamlarını şekillendirmekte, bilişim teknolojilerinin onlara sağladığı sınırsız bilgiye
erişim olanaklarını gün içinde mümkün olduğu kadar sık değerlendirmekte, bir diğer
deyişle yenilikleri yaşamlarıyla birleştirmek ve rahat etmek amacıyla hareket
etmektedirler. Bunu en rahat gerçekleştiren toplum bireyleri ise, çocuklardır.
Bu bağlamda geleceğe yönelik bir pazarlama anlayışının şirketlerin büyüme,
marka değerini yükseltme, konumlandırma, vb. stratejilerinin başlangıç noktasında yer
aldığını söylemek olasıdır. Geleneksel pazarlama dünyasının, yerini, değişen pazarlama
dünyasına bıraktığı bir ortamda toplumsallaşan yeni çağ çocukları, kitle iletişim araçları
ile, onlara sunulan bir çok mesajın etkisinde kalmaya maruz bırakılmaktadır. Bilgiye
kolayca ulaşarak tüketim tercihlerini, edindikleri bilgiler ışığında, kendi kontrol
mekanizmalarını çalıştırarak gerçekleştiren çocuklar, yeni pazarlama anlayışını
benimseyen şirketlerin hedeflediği önemli bir pazar haline gelmiştir.
Gün içinde vakitlerinin önemli bir bölümünü kitle iletişim araçlarının başında
geçiren Milenyum Kuşağı (1994-2003) olarak adlandırılan günümüz çocukları; kimi
zaman aynı anda birden çok kitle iletişim aracını tüketmektedir. Örneğin; bir dergiye
göz atarken okuduklarını, internet başında arkadaşlarıyla paylaşmakta, hatta o sırada
odasında bulunan televizyonun müzik kanalında yayınlanan klibi izleyebilmektedir.
Yukarıda sözü edilenlerden de anlaşılacağı gibi; çocuklar, aynı anda bir çok
kanal aracılığı ile birden çok mesajla karşı karşıya kalmaktadır. Buna karşın, her konuda
bilgi
edinebilecekleri,
araştırma
yapabilecekleri,
farklı
kültürleri
kolaylıkla
tanıyabilecekleri olanakların olduğu ortamlarda yaşamaları nedeniyle, pazarlamacıların
ve reklamcıların mesajlarından çok kolay etkilenmemektedirler. Bu nedenle,
ilgilendikleri ürün ve hizmetler konusunda oldukça fazla bilgi sahibi olan ve tecrübeleri
ile yetişkinleri bile etkileyen ve yönlendiren günümüz çocuklarına ulaşmak amacıyla
tasarlanan mesajlar, onların ilgi alanları ve deneyimleri göz önünde bulundurularak
onlara sunulmaktadır.
xiii
Pazarlamacıların, çocukların dünyasında bu kadar yoğun yer alma çabaları;
çocukların daha seçici, ürün/markalardan memnuniyetsiz oldukları anda hızla
vazgeçebilen
ve başka ürün/markaları
tercih
edebilen bireyler
olmalarından
kaynaklanmaktadır. Hedef kitlesi çocuklar olan ve çocuklar üzerinde marka sadakati
oluşturmakta güçlük çeken pazarlamacılar, onların ürün/markalardan vazgeçmemesi
amacıyla tüm istek ve gereksinimlerini karşılayan pazarlama stratejileri planlamakta ve
bu doğrultuda hareket etmektedirler.
Çocukların tüketicilikle ilgili bilgi edinmesi, davranış ve tutumlarını geliştirmesi
üzerine yoğunlaşılarak bir çok çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar; kitle iletişim
araçları ve materyalizm, televizyon reklamlarının etkileri ve etkililiği, çocukların bilgi
edinimi ve karar verme eylemleri üzerine yoğunlaşmıştır.
1970’li yıllarda Scott Ward, Daniel Wackman, Ellen Wartella, John Rossiter,
Marvin
Goldberg
gibi
isimler tüketicilerin
sosyalleşmesi
üzerine çalışmalar
yapmışlardır. 1980’li yılların başında Deborah Roedder John, çocukların tüketici olma
konusunda bilgileri nasıl edindiklerini anlatan kronolojik bir harita ortaya koymuştur.
Merrie Brucks, televizyon reklamlarının idrak edilmesi; Carole Macklin, çocukların
televizyon
reklamlarını
nasıl
algıladıkları;
George
Moschis,
tüketicilerin
toplumsallaşması ve televizyon reklamlarının ailede kişiler arası iletişim üzerindeki
etkileri üzerine araştırmalar yapmışlardır. 1990’lı yıllarda Laura Peracchio, çocukların
tüketimle ilgili bilgi edinimlerini işitsel ve görsel uyarılar ve metne dayalı yöntemlerle
araştırmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, çocukların bir tüketici olarak incelenmesi
iki akımla irdelenmiştir. Birinci akım; çocuklarla ilgili geçmiş 30 yılda yapılan
araştırmaları özetlemeyi, yorumlamayı ve çocukların modern tüketim davranışları ve
bilgi
edinimiyle
ilgili
araştırmaları
kapsar.
İkinci
akım
ise,
tüketicilerin
toplumsallaşmasına, tüketimin zaten kişinin içerisine gömülü bir kavram olduğu ya da
kişiyi sarmalayan bir kavram olduğu üzerine temellendirilmiş çalışmaları kapsar1.
Örneğin; Moniek, Buijzen ve Patti M, Valkenburg bu çalışmada da sözü edilmiş olan
1
Suzanne Kalar, The Impact of Child-Directed Media Consumption on Consumer Intelligence,
PhD. Dissertation, The University of Texas at Austin, December, 2004, s.25,
http://www.lib.utexas.edu/etd/d/2004/kalars71570/kalars71570.pdf’den
15.01.2006
tarihinde
alınmıştır.
xiv
bir makalede; reklamların önceden planlanmamış etkilerini ve televizyon ve
materyalizmin aile - çocuk üzerine olan etkilerini araştırmışlardır. Sözü edilen
dönemlere bakıldığında; literatürde, geçmişte incelenmiş olan konuların çocuğun iç
dünyasıyla, günümüzde ise çocuğun etrafında olup bitenlerle ilgili olduğunu ortaya
çıkarmaktadır.
Bu çalışma; çocukların etrafında olup bitenlerin, yani onları toplumsallaştıran
unsurların incelenmesi suretiyle günümüz çocuklarına yönelik yeni pazarlama anlayışını
ortaya koymayı ve bu çerçevede, çocukların satın alma davranışlarını en çok etkileyen
unsurlardan biri olan televizyon reklamlarının, onları hangi kavramlar aracılığı ile satın
almaya yönelttiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Üç bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde; pazarlama ve geleceğe
yönelik pazarlama anlayışının açıkça anlaşılması amacıyla, bu konunun temelini
oluşturan unsurlar üzerine literatür taraması yapılmıştır. Günümüzdeki pazarlama
anlayışı; öncelikle pazarlama tanımları, pazarlama amaçları, pazarlama stratejisi
oluşturulması, pazarlama karması (ürün, fiyat, dağıtım, tutundurma) taktiksel araçlarının
seçimi ve pazarlama planı içerisinde tutundurma karması elemanlarından reklamın
işleyişinin nasıl gerçekleştiği ele alınarak anlatılmıştır. Daha sonra, gelişmiş pazar
koşullarının tüketiciye sunduğu ürün/hizmetler arasından farkedilir olabilmeleri için
markaların, -bilinçli tüketicileri ürünlerini satın almaya ikna etme amaçlı- geleneksel
stratejilerin dışına çıkarak geliştirdikleri, yeni pazarlama yöntemlerinden örnekler
verilmiş ve açıklanmıştır.
İkinci bölümde ise; yeni pazarlama anlayışı içerisinde pazarlamacıların dikkatini
çeken ve en önemli güç olarak görülen, -geleceğin yetişkinleri- günümüzün çocuk
tüketicilerine odaklanılmıştır. İlk olarak, çocuğun bir tüketici haline gelme sürecinde
etkili olan toplumsallaşma kavramı ve toplumsallaşma araçları ele alınmıştır. Daha
sonra, zaman içerisinde değişen toplum yapısının ve toplum bireylerinin sergilediği
davranışların kuşaklar arasında yarattığı farklılıklardan söz edilmiştir. Bunun ardından,
çocuk tüketicilerin satın alma davranışlarını etkileyen demografik, sosyo-kültürel,
psikolojik unsurlar detaylı olarak anlatılmıştır. İkinci bölümün sonunda ise; bu
çalışmanın odak noktası çocukların en çok tükettiği kitle iletişim araçlarından biri olan
xv
televizyonun ve televizyon reklamlarının, çocuklar üzerindeki etkileri belirtilmiş ve
açıklanmıştır. Böylece, yeni bir ekonomik güç unsuru olan günümüz çocuklarının
“tüketici” olarak profili ortaya konmuş ve pazarlamacıların, televizyon reklamları
aracılığı ile çocukları etkileme çabalarını oluşturmalarına katkıda bulunacak temel
bilgiler bir araya getirilmiştir.
Bu bilgilerin ışığında çalışmanın son bölümünde; reklamcıların günümüz
Milenyum Kuşağı çocuklarını (1994-2003) etkilemek için hangi kavramları kullandığını
belirlemek amacıyla, 2002 ve 2006 yılları arasında çekilmiş olan sekiz televizyon
reklamı, göstergebilimsel analiz yöntemi ile çözümlenmiştir. Bu reklamlar şöyle
sıralanmaktadır: Algida Max “Şarkıcı Aslan”, Minicom “Aynştayn”, Ülker Gofret
“Okul Servisi”, Sütaş Hüptirik “Rapçi Çocuklar”, Alo Deterjan “Süper Anne”,
Domestos Çamaşır Suyu “Minik Kovboy”, Danone Danino “Anne Yardımı”, Ülker
İçim Süt “Anlatan Çocuk”. Çözümlenen reklamlar; çocuklara ve yetişkinlere yönelik
reklamlar olmak üzere iki grupta ele alınmıştır. Bunun nedeni; çocuk unsurunun
günümüzde, hem çocuklara yönelik reklamlarda hem de yetişkinlere yönelik
reklamlarda kullanılması ve bu doğrultuda her iki gruptaki reklamları izleyen Milenyum
Kuşağı çocuklarının, hem kendilerinin hem de ailelerinin tüketim davranışlarını
şekillendirdiği kanısının, bir çok toplumda hakim olmasıdır.
Artık çocukların bir şeker alırken dahi markasına dikkat etmesi, o şekerin lezzeti
dışında kendisine katacağı değerleri düşünmesi, pazarlamacıları ve reklamcıları
yaratıcılığın sınırlarını zorlamaya itmektedir. Ancak sözü edilen bu çabaların kimi
zaman boşa gittiği görülmektedir. Çocukların etkilendiği basit kavramları ortaya koyan
bu çalışma; pazarlamacıların ve reklamcıların vizyonuna yeni bir bakış açısı
kazandırması amaçlanarak hazırlanmıştır.
xvi
xvii
BÖLÜM 1
PAZARLAMA VE GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ANLAYIŞI
Bu bölümde; “pazarlama”, “reklam” ve “iletişim” kavramları ayrı ayrı
irdelenecek ve bu kavramların, geleceğe yönelik pazarlama yöntemleri ile nasıl
şekillendiği ele alınacaktır.
1. Pazarlama Kavramı ve Pazarlama Süreci
Pazarlama ile ilgilenenler, pazarlamaya çok değişik anlamlar verirler. Bazıları
pazarlamanın satış ya da dağıtım anlamına geldiğini, bazıları reklam anlamına geldiğini,
bazıları da tüketici gereksinimlerini yerine getirmek anlamına geldiğini varsayar. Diğer
bir grup da pazarlamanın, araştırmaya yönelik eylemlerden oluştuğu kanısındadır.
Aslında satış, pazarlamanın yalnız küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak
pazarlamanın, sadece satıştan ibaret olmadığı da bir gerçektir. Çünkü pazarlama;
satıştan çok önce, tüketicilerin tanınmaya çalışılması ile başlayan, satışta ve satış
sonrasında da devam eden bir süreçtir. Şirketlerin pazarlama ile ilgili birimleri, tüketici
gereksinimlerine ve isteklerine uygun mal ve hizmetler geliştirir, geliştirdiği malların en
doğru şekilde dağıtımını planlar ve etkili reklamlar yaparak malların ve hizmetlerin
satılmasını sağlar2. Hizmetler satıldıktan sonra ise, tüketicilerin, satın aldıkları ürün
veya hizmetlerden tatmin olup olmadıkları konusu araştırılır. Pazarlamanın bir çok
kaynakta yapılmış olan tanımlamaları ve pazarlama planı geliştirme aşamalarının
irdelenmesi, geleceğe yönelik pazarlama anlayışının açıklanması bakımından faydalı
olacaktır.
1.1. Pazarlama ve Pazarlama Planı Geliştirme Aşamaları
Pazarlama, bir çok uzman tarafından değişik şekillerde tanımlanmıştır.
Philip Kotler pazarlamayı, değişimleri kolaylaştırmaya ve tamamlamaya yönelen
birtakım insan faaliyetleri olarak tanımlar3. Kotler’in bir başka tanımında pazarlama;
kişilerin ve grupların gereksinim ve isteklerini, ürün ve değerler yaratılması ve
2
Orhan İçöz, Turizm İşletmelerinde Pazarlama, Turhan Kitabevi, 2001, Ankara, s.1
Philip Kotler, Pazarlama Yönetimi Çözümleme Planlama ve Denetim, Çeviren: Yaman Erdal,
Bilimsel Yayınlar Derneği, Yayın No:2, Ankara, 1975, s.15.
3
1
başkalarıyla değiş tokuş edilmesi yoluyla elde ettiği sosyal ve yönetimsel süreç olarak
geçer4.
Pazarlama bir işletmenin hedef olarak seçtiği tüketici ile işletme arasında
iletişim ve değişimi amaç edinmiş faaliyetler bütünüdür5.
Amerikan Pazarlama Birliği pazarlamayı, "İşletme hedeflerini gerçekleştirmek
ve hedef müşteri gruplarının gereksinmelerini karşılamak amacı ile, işletme tarafından
yeni fikir, mal ve hizmetlerin üretilmesi, bunların yer, zaman, mülkiyet faydaları
yaratacak şekilde fiyatlandırılması, dağıtımı ve tutundurulması" olarak tanımlamıştır6.
İngiltere Pazarlama Birliği ise pazarlamayı; “Tüketici gereksinimlerini kar amacı
güderek tespit etmekten, önceden tahmin edip ona göre davranmaktan ve tatmin
etmekten sorumlu yönetim süreci” olarak tanımlamıştır7.
Pazarlama; bir toplumun gereksinimleri ile, o toplumun bu gereksinimlere
verdiği veya vereceği yanıtlar arasında bir köprüdür. Pazarlama fonksiyonu yardımıyla,
insanlar, kurum ve kuruluşlar, sunularını, piyasaların veya başka insanların sürekli
değişen istek ve gereksinimlerine uydururlar. Pazarlama fonksiyonunun temel amaçları
olarak; “tüketimin”, “tüketici tatmininin”, “kişilerin seçeneklerinin” ve “yaşam
kalitesinin” maksimuma çıkarılması gibi görüşler ortaya atılmıştır. Pazarlama bu
amaçların her birine belli ölçülerde hizmet etmektedir8.
Günümüzde, artık pazarlamanın odak noktası tüketici olmuş durumdadır ve
ürün/hizmet ikinci planda yer almaktadır. Yani tüketicinin ürün/hizmeti tekrar satın
almasını isteyen ve tüketicinin zihninde iyi bir imaj bırakmayı ilk hedef olarak
belirleyen
günümüz işletmeleri, artık
yeni pazarlama anlayışını benimsemiş
durumdadırlar. Modern pazarlama anlayışı; işletmelerin, ürettikleri mallar yerine
tüketicilerin gereksinimlerine yönelik bir anlayışa sahip olmalarını gerektirir. Diğer bir
deyişle, tüketicilerin tatmini için gerektiğinde mal garantisi verilen, satış sonrası hizmet
verilen bir anlayış, yeni pazarlama anlayışının en önemli unsurlarındandır.
4
Philip Kotler, Gary Armstrong, Johm Saunders, Veronica Wong, Principles of Marketing, Prentice
Hall Inc, 1999, s.10.
5
Tamer Arpacı, Doğan Tuncer, Doğan Yaşar Ayhan, Erinç Böge, M.Mithat Üner, Pazarlama, Gazi
Yayınları, Ankara, 1992, s. 3.
6
Mehmet Karafakioğlu, Pazarlama İlkeleri, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2005, s.1
7
P.R. Smith, Marketing Communications, Kogan Page Limited, London, 1998, s.5-6.
8
Ömer Baybars Tek, Engin Özkul, Modern Pazarlama İlkeleri, Birleşik Matbaacılık, İzmir, 2005, s.1.
2
Tüketiciler, artık yalnızca reklam mesajları ile etkilenmeyecek kadar karmaşık
ve yoğun bir yaşam tarzına sahiptir. Bundan böyle işletmeler pazar alanına, tüketicilerin
arzularını karşılayacak farklılaştırılmış ürün kişilikleriyle, yani yarattıkları markalarla,
çıkmak zorundadırlar9. Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi, günümüz tüketicilerinin satın
alma kriterlerinin değiştiğini söylemek olasıdır.
1.1.1. Pazarlama Amaçlarının Belirlenmesi
Pazarlama planı geliştirme süreci, amacın belirlenmesi ile başlar. Amaç, bir
işletmenin ulaşmayı istediği hedefleri ölçülebilir nitelendirmektir10. Hedef ve amaç
arasındaki fark; hedefin uzun vadede ulaşılabilir olması, amacın ise hedeflerin
gerçekleştirilebilmesi için belirlenen kısa vadede ulaşılır olmasıdır. Amacı belirlemeden
önce atılması gereken en önemli adım, pazarlama araştırmasının gerçekleştrilmesidir.
Yani araştırma, pazarlamanın temelindeki en önemli unsurlardan biridir. Tüketicinin
gereksinimlerinin belirlenerek buna yönelik bir pazarlama planı geliştirilmesi
noktasında devreye “araştırma” girer.
Bu amaçlar genel olarak, pazar payını artırma, birimsel satışa destek olma,
mağazalardaki satış trafiğini artırma veya kar yapma olarak sıralanabilir. Başarılı olan
işletmelerin, şirket amaçlarıyla pazarlama amaçları arasında genelde bir tutarlılık
gözlenmekte ve bu iki unsurun da birbiriyle etkileşim içerisinde olduğu görülmektedir.
Pazarlama amacının belirlenmesi; pazar ortamının araştırılması, işletmenin güçlü
ve zayıf yanlarının saptanmasından sonra gerçekleşir. Yani işletmeyi nesnel olarak
değerlendirmek, pazarla ilgili bilgi toplamak, sorunları öğrenmek, rakipleri ve onların
müşterilerini tanımak, yeni trendleri takip etmek ve pazar fırsatlarını kollamak, rekabet
ortamını bilmek ve ilk adımı ona göre atmak gerekmektedir.
Pazar durumunun araştırılmasının ardından pazara girerken, başarılı olmayı riske
atmamak için yapılacaklardan biri de “SWOT analizi”dir. SWOT analizi; işletmenin,
temel “güçlü” ve “zayıf” yanlarının ve ürünün pazara sokulduğunda karşılaşabileceği
9
Aybeniz Akdeniz Ar, Marka ve Marka Stratejileri, Detay Yayıncılık, Ankara, 2004, s.3.
İzzet Bozkurt, Bütünleşik Pazarlama İletişimi, MediaCat Kitapları, Kapital Medya A.Ş., İstanbul,
2000, s.77.
10
3
tehdit ve fırsatların saptanmasıdır11. Rakiplerin arasından sıyrılmak için tüm bunların
göz önünde bulundurulmasında fayda vardır diyebiliriz.
Örneğin; cep telefonundan müzik dinlenen teknolojinin geliştirilmesi sonucunda,
cep telefonu üreten firmalar için bir pazar fırsatı doğmuştur. Türkiye’nin lider
pazarlama araştırma şirketlerinden “GfK Türkiye”nin yaptığı pazar araştırmasında;
2005 yılında Türkiye’de satılan 100 telefondan 52'sinin kameralı, 23'ünün de mp3
dinlenen telefonlar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca kameralı ve müzik dinlenebilen
cep telefonu satışlarının da arttığı görülmüştür.12. Nokia Pazarlama Müdürü Ülkem
Kırımlı; pazarlama amacı, pazar payını her yıl artırmak olan Nokia’nın, kameralı ve
mp3 çalarlı cep telefonlarının satışı ile, 2005 yılında, pazarın üzerinde bir büyüme
göstererek pazar payını artırdığını belirtmiştir.13. Buradan da anlaşılacağı gibi; cep
telefonu pazarındaki bütün büyük şirketler, ürettikleri telefonlara mp3 çalar ve kamera
özelliği ekleyerek bu fırsatı değerlendirmek üzere yeni pazarlama amaçları belirlemişler
ve bu amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır. Ancak hepsi başarılı olamamıştır. Bu
noktada,
ortaya
çıkan
pazar
fırsatını
değerlendirmeye
çalışan
işletmelerin,
değerlendirme yaparken, pazar ortamını ve kendi güçlü/zayıf yanlarını hesaba
katmalarının, işletmelerin başarısına katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Pazarlama amacı belirlendikten sonra “hedef Pazar” seçimi yapılır. Tüketicilerin
satın
alma
davranışlarının
ortaya
çıkarılması
ve
bu
doğrultuda
bir
pazar
bölümlendirmesi yapılması, satış için çok önemlidir. Çünkü her tüketici birbirinden
farklıdır ve her bir tüketici için ayrı bir pazarlama stratejisi geliştirilmesi olası değildir.
“pazar
bölümü”,
belirlenen
pazarlama
uyarıcılarına,
benzer
tepkiler
veren
tüketicileriden oluşur14. Pazar bölümlendirmesinin, bir çok farklı kaynakta farklı
şekillerde yapılabildiği belirtilmektedir. Ancak, genel olarak bu bölümlendirmenin
temelde; tüketici özelliklerine dayanan unsurlar (coğrafi, demografik, sosyokültürel,
psikolojik) ve tüketicinin satın alma durumunu gözeten unsurlar olmak üzere iki şekilde
yapıldığı görülmektedir.
11
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e., s.112.
“Cep
Telefonu,
Müzik
ve
Fotoğraf
Tutkusu
Sattırıyor”,
http://www.sabah.com.tr/tek101-20060114.html, Erişim: 10.11.2005.
13
A.g.h.
14
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e., s.107.
12
4
Sabah
Gazetesi,
Tüketicinin satın alma durumunu gözeten unsurlar şöyle ele alınmaktadır15;
•
Alışveriş yaptığı mağaza tipi (süpermarket, market) ile alışveriş yapma
sistemine (Internet, yüzyüze) göre,
•
Aranan faydalara (fiyat, kalite, garanti) göre,
•
Ürünü kullanım oranı (az, çok) ile kullanıcı durumuna (eski
kullanıcı/yeni kullanıcı) göre,
•
Farkındalık (ürünün farkında olma, ürün hakkında bilgi sahibi olma,
ürünü bilmeme) ve satın alma niyetine (ürünü almayı reddetme, ürünün
hali hazırda kullanıcısı olma) göre.
Yani pazar bölümlemesi; tüketicinin ortak özelliklerine ve pazarlama faaliyetine
verdikleri ortak tepkilere göre, pazar tüketicilerinin iki farklı grupta ele alınması olarak
tanımlanmış ve bu sürecin beş basamakta gerçekleştiği belirtilmiştir16:
1. Tüketicileri gereksinimlerine göre gruplandırma yapmanın yollarının bulunması,
2. Pazarlama faaliyetlerine göre işletmeye uygun gruplandırma yapmanın
yollarının bulunması,
3. Pazar bölümlemelerini, işletmenin, ürün veya faaliyetleriyle ilişkilendiren bir
pazar-ürün ızgarasının geliştirilmesi,
4. İşletmenin pazarlama faaliyetlerini yönelttiği pazar bölümlemesinin seçilmesi,
5. Pazar bölümlemelerine ulaşmak için pazarlama faaliyetlerine geçilmesi.
Şirketlerin hedef pazarlarını doğru seçmesi, pazarlama etkinliğinin başarılı
olabilmesi için oldukça önemlidir. Bu nedenle, hedeflenen pazarın ulaşılabilir olup
olmadığının bu basamaklar sonucunda öğrenilmesi ve onlarla iletişime geçecek uygun
program
belirlenmesi,
pazarlama
stratejisinin
oluşturulmasına
büyük
katkı
sağlayacaktır. Çocuklara yönelik pazarlamanın ele alındığı bu çalışmada; stratejilerini
çocuklara yöneltmiş pazarlamacıların ve reklamcıların, önem verdikleri hedef pazar
15
George E. Belch, Michael A. Belch, Advertising and Promotion: An Integrated Marketing
Communication Perspective, The McGraw Hill Companies, Inc.,USA, 2004, s.47.
16
Belch & Belch, a.g.e., s.44.
5
çocuklarının ortak özelliklerine göre bölümlendirilmesi, “Günümüz Çocuklarının Satın
Alma Davranışlarını Etkileyen Unsurlar” başlığı altında ikinci bölümde detaylı olarak
anlatılmıştır.
1.1.2. Pazarlama Stratejisinin Oluşturulması
Hedef kitlenin seçiminden sonra, “pazarlama stratejisinin belirlenmesi” aşaması
gelir. Pazarlama planlamasının en önemli basamaklarından biri strateji oluşturulmasıdır.
Çünkü belirlenen stratejik kararlar; ürün veya şirkete, pazardaki rekabet alanında büyük
avantajlar sağlamaktadır. Şirket içinde oluşturulan stratejiden söz etmek gerekirse;
“strateji” bir işletme ile çevresi arasındaki ilişkiyi, kaynakları harekete geçirip
kullanarak düzenleyen bir disiplin olarak tanımlanmıştır17. İşletmede strateji
oluşturulması için, bir işletmede oluşabilecek sorunların önceden kestirilebilmesi veya
olumlu gidebilecek faaliyetlerin öngörülmesi gerekmektedir. Yine işletme içindeki
stratejinin, pazarlama amacına ulaşmak için belirlendiğini söylemek olasıdır.
Pazarlama stratejisinin belirlenmesi; pazarlamacıların, yukarıda anlatılan
unsurları
değerlendirmesi
sonucu,
pazarla
ilgili
varsayımlarda
bulunmasıyla
başlamaktadır. Bu varsayımlar ise pazarlama karması elemanlarının her birine verilecek
olan ağırlığın saptanmasını sağlamakta, yani planlamanın bir sonraki aşamasına
geçilmesine yol göstermektedir18.
İlk varsayım; pazarlamacının, pazar alanının yapısını nasıl değerlendirdiği ve bu
yapının ortaya çıkardığı durumun nasıl olduğu ile ilgilidir. Pazarlamacı, pazar alanının
yapısını ya “homojen”, yani tek parça olarak değerlendirir ya da “heterojen”, yani
bölüm/segment olarak adlandırılan birden çok parçadan oluşan bir grup olarak görür.
İçöz, başlıca pazar tiplerinden “homojen pazar”ları, tüketici tercihlerinin belirli
özelliklerine göre bir araya getirildiği pazarlar olarak tanımlamaktadır19. Pazar alanı
yapısı homojen olarak değerlendirildiğinde; firmaların pazara tek bir ürünle girerek, tek
bir pazarlama planıyla, mümkün olduğu kadar çok kişiye/herkese ulaşmaya çalışma
çabasında olduklarını görürüz. Tüketicilerin tercihlerine göre bölümlenmemiş olduğu
17
Bozkurt, a.g.e., s.77.
William Wells, John Burnett, Sandra Moriarty, Advertising Principles and Practices, Prentice Hall
Inc., USA.,1998, s.223.
19
Orhan İçöz, Hizmet Pazarlaması, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, Ocak, 2005, s.207.
18
6
için, bu varsayımla pazara giren işletmeler, tüketicilere, farklılaştırılmamış ürünler
sunarlar (ürün farklılaştırılması ilerideki paragrafta tanımlanmıştır). Örneğin Coca-Cola,
bu yaklaşımla pazara adım atmış markaların başında yer almaktadır20.
Pazar alanı yapısı heterojen olarak değerlendirildiğinde ise; ürünlerin,
tüketicilerin tercihlerine göre çeşitlendiği görülür. Pazarlama stratejisi de bu nedenle
çeşitlendirilir.
Ayrıca
bu
pazarlarda,
uygulanan
stratejilerin
yoğun
olduğu
gözlenmektedir. Pazarı homojen olarak değerlendirip adım atan Coca-Cola, belirli bir
süre geçtikten sonra pazarı heterojen olarak değerlendirmiş ve ürün yelpazesini yeni
ürünlerle genişletmiştir. Coca-Cola light (diet), Coca-Cola Citra (turunçgil aromalı),
Cherry Coke (vişne aromalı), Coca-Cola with Lime (limon aromalı), Coca-Cola with
Raspberry (frambuaz aromalı), caffeine free Coca-Cola (kafeinsiz) gibi.
Pazarlamacılar, pazarı homojen veya heterojen değerlendirdikten sonra, pazar
bölümlendirilmesi doğrultusunda, “ürün farklılaştırılması” ile ilgilenirler. Pazar
bölümlendirmesi; yani tüketicilerin özeliklerine göre yapılmış olan bölümlendirme
doğrultusunda pazarlanacak olan ürün, pazar alanında bulunan diğer ürünlerden
farklılaştırılmaktadır. Yani bu yaklaşımda, tüketici tercihlerinin farklılığı göz önüne
alınmakta ve bu farklılık gözetilerek pazarlanacak olan üründe de farklılıklar
yaratılmaktadır. Böylece ürün, pazardaki diğer ürünlerden ayrılan yönleriyle ortaya
çıkmakta ve hedeflenen tüketicilere ulaşmaktadır.
Ürün farklılaştırması kadar önemli bir diğer kavram ise “konumlandırma”dır.
Kotler’e göre bir ürünün konumu, tüketicinin zihninde kapladığı yerdir21. Kotler, bir
ürünü, pazardaki diğer ürünlerle aynı algılayan tüketicinin, o ürünü satın alması için hiç
bir nedeni olmadığını savunur. Bir diğer tanımda ise konumlandırma; pazarlamacının
rekabet ortamında, kendi ürününün tüketicinin zihninde nasıl bir çağrışım yapmasını
istediği olarak tanımlanmıştır22. Bu tanımlardan yola çıkarak; pazarlama planı geliştiren
işletmenin, rekabet ortamında, tüketicinin zihninde ürününün nasıl bir algılama
yaratmasını istediğinin kararını vermesi gerekmektedir .
20
The Coca-Cola Company, Brand List, http://www2.coca-cola.com/brands/brandlist.html,
Erişim:15.02.2006.
21
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e. s.107-108.
22
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e., s. 223.
7
1.1.3. Pazarlama Karması Araçları
Pazarlama karması; ürün (product), fiyat (price), dağıtım (place) ve tutundurma
(promotion) olarak tanımlanan, kontrol edilir taktiksel pazarlama araçları grubudur23.
Kavramların İngilizce baş harflerinden yola çıkılarak bu elemanlar “4P” olarak da
nitelendirilmektedir. Pazarlamacılar, pazarlama karması elemanlarının kullanılmasıyla
hedef pazarda, tüketici gereksinimlerinin tatminini sağlarlar. Bunu yaparken de
tüketicilerin gereksinimlerini gözeterek bunlara uyumlu iletişim yollarını kullanırlar.
Böylece, ürünü, rekabet ortamında hedeflenen kitleye fark ettirir ve kitlenin zihnindeki
diğer ürünler arasından, sunulan ürünün ayrıştırılmasını sağlarlar.
Ürün:
Hedef pazara sunulan ürün ve hizmetlerin tamamıdır. Ürün sadece fiziksel bir
obje olmayıp, tüketicinin gereksinimini karşılayan faydalar ve değerlerin toplamıdır.
Tüketicinin bir ürünü satın alması için önce o ürünü farketmesi gerekmektedir. Bunun
gerçekleşmesi için, ürün üzerinde ve ürünün tüketiciye sunum şekli üzerinde
düşünülmesi gerekmektedir. Tüketiciler; satın aldıkları ürünleri sadece fiziksel objeler
olduğu için satın almamakta, görmedikleri özellikleriyle kendilerini tatmin edip
etmediklerine de dikkat etmektedirler. Yani ürünlerin, tüketicileri, psikolojik ve sosyal
anlamda etkileyip etkilemedikleri oldukça önemlidir diyebiliriz.
Ürün konusunda pazarlamacıların dikkat ettiği unsurlardan biri de, ürünün
“yaşam eğrisi” (life cycle)’dir. Pazara yeni girecek olan bir ürün, pazarda olup gelişme
aşamasında olan bir ürün, yine pazarda olup olgunluk dönemi yaşayan bir ürün ve
pazarda olan ancak gerileme aşamasına girmiş olan bir ürün için aynı pazarlama
stratejileri geliştirilmemektedir.
Dikkat edilen bir diğer unsur ise “markalama” (branding)’dır. Bir ürünü pazarda
dikkat çekici hale getiren en belirgin özelliklerin başında o ürünün markası gelmektedir.
Marka; bir ürünü, hizmeti, kurumu veya bir fikri tanımlayan ve pazarlamacılar
tarafından satılan isim, kavram, tasarım, sembol veya bunlara benzer bir başka
23
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e. s.109.
8
özelliktir24. Yani markalama, bir işletmenin değer verdiği tüm kavramları içinde
barındıran bir sözcüktür diyebiliriz.
Tüketiciler, satın aldıkları ürünleri çoğu kez, marka isimlerinin çarpıcı, akılda
kalıcı ve dikkate değer olması nedeniyle satın almaktadır. Güçlü bir marka
konumlandırması geliştirmek, tüketicilerin bir markayı neden satın aldıklarını ve neden
tekrar satın aldıklarını keşfetmekle başlamaktadır. Güçlü bir marka ismi geliştirmek için
pazarlamacıların kendilerine ürünle ilgili sordukları sorular şöyle sıralanabilir25;
•
En ikna edici faydalar neler?
•
Satın alma esnasında veya sonrasında markanın beraberinde getirdiği
duygular neler?
•
Markayı tarif eden en iyi sözcük hangisi?
•
Ürünü satın alırken müşteriler için önemli olan nedir?
Tüm bu soruların cevabı bilindiğinde, şirket, markasına, güçlü bir marka
konumlandırması geliştirebilmektedir. Bu noktada, marka ismi bulunmasının, markanın
yapısı içerisinde en zor ve maliyetli aşama olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır26.
Marka ismi bir şirkete bir çok avantajlar sağlamaktadır. Bu avantajların başında “marka
ederi” (brand equity) ya da “marka değeri” gelmektedir.
Marka değeri; güçlü marka sadakati, marka ismi farkındalığı, algılanan kalite,
güçlü marka kurumu ve patentler, tescilli marka ve kanal etkileşimleri gibi değerler
üzerine temellendirilmiş bir kavramdır27. Marka değeri olan bir ürün (isminin veya
logosunun), tüketicilerin zihninde itibarı olan bir ürün olup, ürünü sunan firmaya da
itibar kazandırmaktadır.
Bunlara dayanarak, marka değeri yüksek olan bir ürünün
pazarda rakipleri arasında da güçlü olduğu söylenebilir.
“Ambalajlama” (packaging) ise; tüketiciyle iletişim kurma aşamasında,
pazarlamacıların üzerinde durduğu bir başka unsurdur. Ambalajlamayı Kotler ve
24
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e., s.89.
Kenneth E. Clow, Donald Baack, Integrated Advertising, Promotion, & Marketing
Communications, Pearson Education Inc., New Jersey, USA, 2004, s.37.
26
John Murphy, Sussannah Hart, Brands. The New Wealth Creators, McMillian Busşness Inc., New
York, 1998, s.34’ten aktaran Ömer Baybars Tek, Engin Özkul, a.g.e., s.318.
27
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e., s.572.
25
9
arkadaşları; bir ürünü içinde taşıyan ya da saran kutu/şişe/kap vb.’nin tasarlanma
etkinliği olarak tanımlamışlardır28. Ambalajlama basit bir işlem gibi görünse de, içinde
bir çok işlev barındıran bir kavramdır diyebiliriz.
Ambalajlamanın klasik amaçları şöyle sıralanmaktadır29;
•
Ürünü koruması,
•
Ürünün nakliyatında kolaylık sağlaması,
•
Ürünün mağaza raflarına kolay yerleşimini sağlaması,
•
Ürünün çalınma olasılığını önlemesi veya azaltması,
•
Ürünün bozulmasını önlemesi.
Ürünü üreten firmanın adı, markası, logosu ürünün bir parçası olarak ambalaj
üzerinde ürünle birleşmektedir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, ürünü üreten
şirketin tüketici üzerinde etkisinin, ambalajlama ile de gerçekleştiğini söylemek olasıdır.
Yani ambalajlamanın klasik amaçlarına eklenen bir diğer amacının, tüketiciyi etkilemek
olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bunlara dayanarak, günümüz pazarlama dünyasında, bir
ürünün sadece içindekiyle değil, ambalajıyla da dikkat çektiğini söylemek olasıdır.
Örneğin; çocuklar alışveriş esnasında özellikle üzerinde çizgi karakterler olan, canlı
renklerle ambalajlanmış ürünlere dikkat yöneltirler. MAXBonibon’lu dondurma ile
çocukları hedef kitle olarak belirleyen Algida, dondurmanın ambalajını rengarenk
bonibonlar ve MAX’ın çizgi kahramanı “Aslan MAX”ın resmiyle süsleyerek çocukların
dikkatini ambalajıyla çekmeye çalışmaktadır30.
Bir ürünün farklılaştırılması açısından ona uygun olarak yaratıcı bir ambalaj
tasarlanması, şirkete rekabet ortamında avantaj sağlamaktadır. Örneğin; Coca-Cola’nın
şişesi -özel olarak- oldukça belirgin tasarlanmış olduğundan rakiplerinden kolaylıkla
ayırt edilebilir niteliktedir. Diğer ürünlere benzemeyen Coca-Cola şişesi, tüm dünyada
bilinen, klasikleşmiş bir tasarımdır.
28
A.g.e., s.583.
Clow, Baack, a.g.e., s.38.
30
Algida, MaxLand-Max Center, Maximum Lezzet, http://www.aslanmax.com, Erişim: 10.04.2006.
29
10
Genel olarak bir ürüne özgünlük kazandıran somut ve soyut özellikler Şekil 11’de gösterilmeye çalışılmıştır.
Şekil 1-1: Bir Ürünün Somut ve Soyut Özellikleri
Ürün
Somut Öğeler
-Büyüklük
-Özellikler
-Renk
-Dayanıklılık
-Ambalaj
-Tat/aroma
-Diğer
Soyut Öğeler
Ürünün
Sunumu için
gerekli Mesaj
Stratejisi
-Tarz
-Kalite
-İmaj
-Prestij
-Garanti
-Marka Adı
-Diğer
Reklam Mesajı
Tüketici Tarafından
Ürün Yorumlanması ve
Değerlendirilmesi
Kaynak: William Wells, John Burnet, Sandra Moriarty, Advertising Principles and Practices, Prentice
Hall Inc., New Jersey, USA.,1998, s.87.
Tüketicilerin bir ürünü algılamasında, soyut ve somut öğelerin büyük etkisi
vardır. Bu öğeler, mesaj stratejisi oluştururken yararlı olabilmekte, kişilerin ürünle ilgili
yargılarda bulunmasını sağlamaktadır. Örneğin; pazarda var olan ve hedeflenen
tüketiciye ulaşmamış bir ürün, özelliklerinde, ambalajında veya içeriğinde değişiklikler
yapılarak pazara yenilenmiş haliyle tekrar sunulabilir ve hedeflenen tüketici tarafından
hemen farkedilebilir.
Fiyat:
Tüketicilerin ürünü almak için ödediği miktardır. Pazarlamacılar; fiyat tespiti ve
fiyatlandırma politikaları geliştirmek, rakiplerinin ve tüketicilerin pazardaki fiyatlarla
ilgili tepkilerini takip etmekle sorumludurlar. Bir işletme, ürün veya hizmeti için fiyat
biçerken; maliyet, talep durumu, rekabet, algılanan değer ve beklediği kar etme düzeyi
gibi unsurları göz önünde bulundurmaktadır. Pazarlama açısından ele alındığında fiyat
unsuru,
ürünün
algılanmasıyla
ve
uygulanan
11
iletişim
stratejisiyle
tutarlılık
sergilemektedir. Örneğin; yüksek fiyatlandırılmış ürünler, tüketicilerin zihninde, ürünün
yüksek kaliteli olduğuyla ilgili bir algılama yaratmaktadır31. Yani, bir ürün tüketicinin
zihninde çok kaliteli olarak konumlandırıldıktan sonra düşük fiyatla pazara sunulursa,
müşterinin bakış açısına göre bir tutarsızlık oluşur ve bu tutarsızlık nedeniyle satışlar
başarısız olabilir.
Dağıtım:
Ürünün hedef kitleye ulaştırılması için, şirketin düzenlediği aktivitelerden
oluşur. Ürünün tüketicilere hangi dağıtım kanallarıyla ulaştırılırsa satışın daha iyi
gerçekleşeceği bu aşamada düşünülmektedir. İşletmenin, iletişim girişimlerinden olası
olan en iyi etkiyi elde edilebilmesi için, iletişim etkinliklerini koordineli ve eşzamanlı
bir biçimde düzenlemesi gerekmektedir. Bir şirket, yeni bir ürünle pazara girdiğinde,
tüketiciyle olan iletişiminde tüketiciye bir çok vaatte bulunduysa, ürünün elde edildiği
zincirin en kolay ve kısa yoldan ulaşılabilir olması gerekmektedir. Örneğin; bir şirketin
doğru fiyatlandırılmış mükemmel bir ürünü olabilir, ancak bu ürün uygun destek ve
hizmetle
tüketicilerin
istedikleri
yerde
bulunmazsa/zor
bulunursa,
ürünün
mükemmelliği ya da fiyatlandırmanın doğru yapılmış olması pek bir anlam ifade etmez.
Yani tüketiciler ürünü göremez veya satın alamazlarsa, ürünün güvenilirliği
zedelenebilir ve rakiplere, önceden tanımlanmış olan açık pazara girişim konusunda bir
fırsat penceresi açılmış olabilir.
Tutundurma:
Pazarlama literatürüne Mehmet Oluç tarafından kazandırılan “tutundurma”
sözcüğü; bir ürünün ve hizmetin, kitlelere olumlu bir şekilde tanıtılıp benimsetilmesi
olarak tanımlanmıştır32. Tek ve Özgül ise tutundurmayı, pazarlamada; ürünleri, fikirleri,
kavramları kabul etme konusunda “başkalarını ikna etmek için yürütülen iletişim
faaliyetleri” olarak tanımlarlar33. Şirketler; tüketicilere bilgi vermek, hatırlatma yapmak,
onları ikna etmek ve (uzun dönemli veya kısa dönemli karlarını artırarak) hedefledikleri
kitleye ulaşmak için, pazarlama karmasının elemanlarından “tutundurma”ya oldukça
31
Belch & Belch, a.g.e., s. 61.
Mehmet Oluç, “Halkla İlişkiler ve Duyurum”, Pazarlama Dünyası, Ocak-Şubat 1990, Yıl 4, Sayı 19,
s.3-15’ten aktaran Mehmet Karafakıoğlu, a.g.e., s.148.
33
Tek, Özkul, a.g.e., s.634.
32
12
önem vermektedirler. Tüm bunlar aslında, şirketlerin gerçekleştirmek istedikleri
“NAIDAS” modeliyle açıklanmaktadır. İngilizce’de gereksinim (need) yaratmak, dikkat
(attention) çekmek, ilgi (interest) uyandırmak, arzu (desire) oluşturmak/istek yaratmak,
harekete (action) geçirmek ve tatmin (satisfaction) sağlamak sözcüklerinin baş
harfleriyle isimlendirilen bu model; pazarlamanın ilkelerini ve reklamın iletişim
amacının etkilerini açıklamaktadır. Reklamın iletişim amacı bölümünde bu modelden
daha ayıntılı söz edilmiştir.
Son zamanlarda şirketlerin tutundurma çabalarında özellikle bir artış
gözlenmektedir. Bu artışın nedenleri ise şöyle sıralanmaktadır34;
1. Ekonomideki gelişme,
2. Kitlesel üretimlere ve dağıtımlara geçiş,
3. Ürün çeşitlerinin artışı,
4. Aracıların sayısının artışı,
5. Ekonomik dalgalanmalar (durgunluklar vb.),
6. Tüketim ekonomisine geçiş,
7. Rekabet artışı ve rekabetten kaçış,
8. Teknoloji alanındaki gelişmeler,
9. Tüketicilerin gelirlerindeki artışlar ve alıcılar pazarına kayışları.
Yukarıda sıralanan tüm değişiklikler göz önüne alınırsa şirketlerin -pazardaki
rakiplerinden farklılaşarak- tüketiciyi, kendi şirketlerine yakınlaşmasını sağlamayı
amaçladıkları izlenimini edinebiliriz.
Pazarlama planı içerisinde hedef kitleyle iletişime geçmek için tutundurma
yöntemlerinden en uygun olanı seçilir. Tutundurma karması olarak tanımlanan bu
araçlar temelde yüzyüze satış, satış promosyonu, halkla ilişkiler ve reklam olarak
tanımlanmıştır35. Pazarlama yöneticileri; en doğru karma elemanlarını oluşturarak,
tüketicilerin satın alma davranışlarını etkileyebilecek başarılı bir pazarlama çabası
34
35
A.g.e., s.636.
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e., s.756.
13
gerçekleştirmiş olurlar. Pazarlamanın tutundurma karmasının elemanlarından reklam;
hedef kitle ile iletişime geçmek için kullanılan en etkili yollardan biridir.
1.2. Pazarlamanın Tutundurma Karması Elemanlarından Reklam
Pazarlama planı içerisinde tutundurma etkinliklerinin etkili bir biçimde
gerçekleştirilebilmesi için, tutundurma unsurlarından reklam aracının ayrıntılı olarak
incelenmesi gerekmektedir. Reklamının özellikleri, ne gibi amaçlar güttüğü, reklam
stratejisi oluşturulurken nelere dikkat edildiği, reklam ortamlarından söz edildikten
sonra, -reklamın işleyişinin net anlaşılması amacıyla- iletişim kavramı, iletişim süreci
ve bu sürecin nasıl işlediğine değinilmiştir.
Reklam, halka, bir ürünü veya hizmeti tüketmeye/kullandırmaya yönlendiren ve
güdüleyen, bir kitle haberleşme biçimidir. Dünyada milattan önceki dönemlerde
sosyolojik ve ekonomik gereksinimlerle beraber (eski medeniyetlerin alışveriş
yaparken, doğaçlama ve bilinçsiz bir şekilde uygulamaya başlamasıyla) kendiliğinden
ortaya çıkmıştır. Matbaanın icat edilmesiyle (15.YY) gerçek kimliği konusunda hızla
yol almaya başlayan reklamcılık; yirmibirinci yüzyıla gelindiğinde, yaşamın her
alanında var olan, insanoğlunun günlük yaşamın bir parçası olan ve hatta zaman zaman
hayatını yönlendiren, seçimlerini etkilemek suretiyle de alışkanlıklarını dahi belirleyen
bir araç halini almıştır. Reklamın gelişiminin ardında, geniş kitleleri tüketici haline
getirme isteği yatmaktaydı. Reklam çalışmaları bu nedenle artmıştır. Ancak, aynı mal ve
hizmetlerin üretimi nedeniyle rekabet ortamı yaratılmış ve reklamcılık günümüze kadar
taşınmıştır.
Reklamcılığın gelişiminde etkili olan ögeler genel olarak şöyle sıralanabilir36:
36
•
Üretimde artış (kitle üretimi),
•
Üretim teknolojisinde gelişim,
•
Gelir düzeyinde artış,
•
Yaşam ve tüketim standardlarında yükseliş,
•
Genel eğitim düzeyinde yükseliş,
İsmail Türkmen, Reklam Yönetimi, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, No:583, Ankara, 1996, s.25
14
•
Ürünlerde yenilik yapma süresinde kısalma,
•
Ürün ambalajında gelişme,
•
Üretici ve tüketici arasındaki uzaklık,
•
Büyük mağazacılık ve self-servis satışlarında artış,
•
Pazarlama anlayışında gelişim.
Toplum bireylerinde gün geçtikçe gözlenen değişiklikler, yukarıda sıralanan
maddelerle, reklam kavramında
kendini göstermektedir. Teknolojik gelişmeler,
toplum bireylerinin harcama gücünün artışı, pazarlama anlayışında bir gelişim
olmasını sağlamış ve bu durum, reklama da olumlu olarak yansımıştır diyebiliriz.
Reklamın bir çok tanımı vardır.
American Marketing Association (Amerikan Pazarlama Birliği)’nın tanımına
göre reklam; bir ürün, hizmet veya fikrin bedelinin ödenerek, kişisel olmadan açıkça
anlaşılabilecek şekilde yapılan, yüzyüze satış dışında kalan tanıtım faaliyetleridir37.
Phlip Kotler’e göre reklam; ürünlerin, hizmetlerin ve fikirlerin belirli bir sponsor
tarafından kişisel olmayan sunumu veya dağıtımının ücretli şeklidir38.
İşletmeler açısından ele alınarak yapılan bir tanıma göre reklam; üretilen mal ve
hizmetlerin tüketiciye duyurulmasına, pazarda bulunan aynı tür mal ve hizmetlerin
çokluğu yüzünden tüketicinin, o işletmenin ürettiği mal ve hizmeti tercih etmesi için
ikna edilmesine, ürüne olan gereksinimin ve istemin canlı tutulmasına katkıda bulunan
bir araçtır39.
Bir iletişim biçimi olduğunu belirten bir tanıma göre ise reklam; bir mal ya da
hizmetle ilgili bir iletiyi (mesajı) sözlü ya da görüntü olarak pazar birimlerine sunmak
için yapılan eylemdir40.
37
A.g.e. s.23.
Philip Kotler, Marketing Management, Analysis, Planning and Control, Prentice Hall, New Jersey,
USA, 1980, s.476.
39
Füsün Kocabaş, Müge Elden, Reklamcılık, Kavramlar, Kararlar, Kurumlar, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2004, s.14.
40
Ralph Classer, Planlı Pazarlama, İstanbul Reklam Yayınları, İstanbul, 1972, s.30’dan aktaran
Kocabaş, Elden, a.g.e., 2004, s.14-15.
38
15
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi reklam, bir çok bakış açısıyla ele alınabilen çok
yönlü bir etkinliktir. Reklam, pazarlamacıların bakış açısıyla; pazarlama planlarını
destekleyen bir tanıtım faaliyeti, tüketicilerin gözüyle; gereksinimleri olan ürün ve
hizmetlerin kendilerine tanıtılmasını sağlayarak hayatlarını kolaylaştıran bir araç,
işletmelerin bakış açısıyla ise; üretimlerinin sonucunda kendi yararlarına kazanç
sağlamalarına destek olan bir yatırımdır. Her ne kadar bazı işletmeler reklamı, bir
yatırım değil bir “harcama” olarak görse de, reklam; gün geçtikçe “harcama kalemi”
olarak değil, daha çok “bir yatırım aracı” olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.
Bir çok tanımdan yola çıkarak Kocabaş ve Elden reklamın genel özelliklerini
şöyle sıralamışlardır41;
•
Reklam, pazarlama iletişimi içerisinde yer alan bir unsurdur,
•
Reklam, belirli bir ücret karşılığı yapılır,
•
Reklam, reklamveren ve tüketici arasındaki iletiler topluluğudur,
•
Reklam yapan kişi, kurum ve kuruluşlar bellidir,
•
Reklam yolu ile tüketici bilgilendirilmeye ve ikna edilmeye çalışılır,
•
Reklam mesajlarının içeriği ürünler; hizmet, vaatler, ödüller, sorunlar ve
çözümlerle doludur,
•
Reklam; diğer pazarlama iletişimi elemanları ile, işletmenin belirlediği
“pazarlama stratejisi” doğrultusunda, belirlenen pazarlama hedeflerine ulaşmak
amacıyla eşgüdümlü bir şekilde çalışır.
Yukarıda belirtilen özelliklerden de anlaşılabileceği gibi reklam; pazarlamanın,
tutundurma karması unsurlarından biridir. Reklam; “müşteri” olarak nitelendirilen
kurumun, pazarlama stratejisi doğrultusunda belirlediği hedef kitlesini, onlara sunduğu
ürün/hizmet ile ilgili bilgilendirmek ve ikna etmek amacıyla, reklam ajanslarına belirli
bir ödeme karşılığında yaptırdığı bir yatırımdır.
Reklamın, pazarlama anlayışı içinde vurgulanan önemi dışında, toplumsal
anlamdaki öneminden de söz etmek gerekmektedir. Toplumu oluşturan bireyler,
41
A.g.e., s.16.
16
birbirleriyle etkileşim içinde olarak yaşamlarını şekillendirmekte ve bu etkileşimlerle de
toplumsallaşmaktadırlar. Bireyin toplumsallaşmasına, ikinci bölümde “Çocuğun
Toplumsallaşması” başlığı altında ayrıntılı olarak değinilmiştir. Ancak reklamların,
bireylerin toplumsallaşmasına olan genel etkisine burada kısaca değinilebilir. Bireyler,
diğer bireylerle etkileşimleri sürecinde toplumsal statü oluşturma çabasına girerler.
Toplumsal statü; bir bireyin çevresinde bulunan diğer bireyler arasında edindiği konum
(ya da yer) olarak tanımlanabilir. Birey, toplumsal statüsü doğrultusunda diğer
bireylerden, kendisine, belirli davranış kalıpları içinde yaklaşmasını bekler. Toplumda
bir saygınlık kazanma isteği, aidiyetini kanıtlama isteği nedeniyle, ait olduğu ya da ait
olmak istediği sosyal sınıfın veya grubun tükettiği bazı ürün ve hizmetleri tüketme
eğilimini göstermek ister. Bir bireyin gerçekleştirdiği tüketimin, sadece duyduğu
gereksinim doğrultusunda olmadığını söylemek olasıdır. Yani gereksinimler bir bakıma
yaratılmaktadır. Reklamlar ise bu gereksinimlerin yaratılmasına destek olmakta ve
bireyleri bir bakıma tüketime yöneltebilmektedir.
Bir reklam kampanyası yönetilirken izlenen yol; öncelikle, pazarlama planı
geliştirme sürecinde yapılmış olan rekabet ortamı, hedef pazar, hedef kitle ve
konumlandırma analizlerinin tekrar gözden geçirilmesi ile başlar. Daha sonra ise,
reklamın hangi amacı güdeceği kararlaştırılır ve reklam bütçesinin yeniden incelenmesi
sonrasında, kitle iletişim araçlarından hangi ortam/ortamların birlik içerisinde nasıl
kullanılacağının saptanması gözden geçirilir. Son olarak tüm bu bilgiler, ortaya
çıkarılmış olan yaratıcı reklamla beraber kesinleşmektedir.
Pazarlama planı geliştirme sürecinde yapılmış olan rekabet ortamı; hedef pazar,
hedef kitle ve konumlandırma analizlerinin gözden geçirilmesini, üretici şirketin
rakiplerinin görülmesini, güçlü ve zayıf yanlarının bilinmesini, önceki iletişim
çabalarının ne kadar işe yaradığının saptanmasını, şirketin ve ürünlerinin rekabet
ortamında tüketicilerin zihninde nasıl algılandığının ortaya çıkmasını sağlar. Böylece
reklamcılar; reklamını yapacakları ürün/hizmet ve üretici şirketi tanıyarak, pazardan ve
var olan fırsatlardan haberdar olurlar ve üretici şirketin reklam çabasının neye odaklı
olduğunu daha kolay anlayarak reklam stratejilerini bu doğrultuda şekillendirirler.
17
1.2.1. Reklamın Amaçları
Reklamın neler yapabildiğini bilmeden bir reklam amacı oluşturmak pek olası
değildir. Bu nedenle, yukarıda anlatılanlar göz önünde bulundurularak belirlenen
“reklam amacı”, sağlıklı yürüyecek bir reklam kampanyası oluşumunun ilk belirtileri
olabilir. Çoğu reklamda hedeflerin ortaya konmadığı, amaçların kaybolduğu ve
söylenmek istenenin verimsiz bir biçimde söylendiğini belirten Hofsoos, reklamlarda
fikir ne kadar güzel olursa olsun tüketiciye erişemeyen reklamların o güzel fikirlerin
arasında yok olabildiğinin altını çizmektedir42.
Reklamın üç temel amacı vardır.
Bunlar; satış amacı, iletişim amacı ve reklamın özel amaçları olarak sıralanabilir43.
Reklamın kesin ve en belirgin amacı, satışları artırmaya yardımcı olmaktır.
Belirli bir ürün/hizmetin reklamını yaparak, tüketicileri o ürün/hizmeti satın almaya
yönlendiren reklamcılar; sözü edilen satın alma davranışının, tüketiciler tarafından uzun
veya kısa vadede gerçekleştirilmesini amaçlarlar. Uzun vadede, sözü geçen ürün/hizmet
hakkında olumsuz düşünen kişiler olumlu düşünmeye yönlendirilir, olumlu düşünen
ancak ürün/hizmeti satın almayı düşünmeyen kişiler ise ikna edilmeye çalışılır ve
satışlar böylece artırılabilir. Kısa vadeli satış amacında ise; tüketicilerin bir an önce
ürün/hizmeti satın alması amaçlanır. Kısa vadeli satış amacı güdüldüğünde karar
verilmesi gereken önemli bir nokta; satışın gerçekleştirilmesi için, reklamın, bu yükün
ne kadarını üstleneceğidir.
Örneğin; Türkiye’de bir oyuncak mağazası, Amerika’da çocukların oynadığı ve
çok sevdiği bir oyuncağı satmaya başlayacağı günü reklamlar aracılığıyla duyurur ve
belirtilen günün sabahı mağazada oyuncak tükenirse ve satın almak isteyen tüketiciler
ürünü satın alamadan geri dönerlerse, bu durum reklamın başarısı, ancak mağazanın
başarısızlığı olarak görülebilir. Diğer yandan bu görüşün pek doğru olmadığı da
söylenebilir. Ortada olan sorun; tüketici potansiyelinin iyi araştırılmamış olmasıdır. Bu
nedenle de tüketiciler tarafından reklama verilebilecek olan hızlı ve sert tepkiler
mutlaka göz önüne alınmalıdır diye düşünülebilinir.
42
43
Emil Hofsoos, Reklam ve Yönetim, Çeviren:Ayça Haykır, Öteki Yayınevi, Ankara, 1999, s.39.
Müge Elden, Reklam Yazarlığı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.22.
18
Reklamın satış amacının gerçekleşmesi, tüketiciyle iletişime geçilmesine
bağlıdır. Bu nedenle reklamın en önemli amacının iletişim amacı olduğu söylenebilir.
İletişim olmadan satışın da olamayacağı bir gerçektir. Milli Reklamcılar Birliği (MRB),
(reklamın iletişim amacıyla ilgili olarak) reklam yöneticilerine yönelik hazırladığı
raporda, reklamın amacını; belirli çerçevelerin içinde, belirli bir sürede, hedeflenen
kitleye ulaşılması için gerçekleştirilecek iletişim fonksiyonu olarak tanımlamıştır44. Bu
noktada, reklamlardan esas beklenenin, tüketiciyle iletişim kurmak olduğunun ortaya
çıktığını görmekteyiz. Tüketiciyle kurulan iyi iletişim sonucunda, satışların artma
olasılığının yükseldiğini tahmin etmek hiç de güç değildir.
Jim Ring, reklamın, tüketiciyle iletişim boyutunu dört kategoride ele almıştır45;
•
Ürünün farkına varılmasını sağlamak,
•
Kişilerin düşüncelerini değiştirmek,
•
Kişilerin ürünle ilgili fikirlerini güçlendirmek,
•
Eğlendirmek.
Tüketiciler, kimi zaman, yeni çıkan bir ürünün farkında olmazlar. Bu gibi
durumlarda amaç; potansiyel tüketicilerin, ürünün farkına varmalarını sağlamak olur.
Bir diğer durum ise, tüketicilerin bir ürün hakkında olumsuz düşünmesi ya da pek bir
fikri olamaması durumudur. Bu noktada reklamlar, onların fikirlerini değiştirmeye ya da
güçendirmeye yönelik olarak tasarlanır. Eğlence kavramı, çoğu kişinin ilgisini çeken bir
kavramdır. Bu nedenle tüketiciyle iletişim kurmanın en etkili yollarından biri,
reklamlarda, onlara, eğlence unsuru sunmak olabilir.
Reklamın iletişim biçimi olarak bazı işlevleri vardır. Tek’e göre bunlar;
bilgilendirme, ikna etme, hatırlatma, değer katma ve örgütün diğer amaçlarına yardımcı
44
Hofsoos, a.g.e., s.37.
Jim Ring, Reklam Dünyasının İçyüzü, Çeviren: Şefika Komçez, Financial Times, Milliyet Yayınları,
İstanbul, 1996, s.86’dan aktaran Elden, a.g.e., s.25.
45
19
olma olarak sınıflandırılmıştır46. Kotler ve Armstrong ise reklamın bu işlevlerini,
reklamın iletişim kurma boyutundaki amaçları olarak tanımlamışlardır47.
Yeni bir ürün ya da ürün grubunun pazara girdiği dönemde, hedef kitlenin
dikkatinin bu ürünün özelliklerine yöneltilmesi, bu ürünün özelliklerinin ve faydalarının
vurgulanması (yani birincil talebin oluşturulması) amaçlandığı taktirde, reklamın
bilgilendirme işlevine başvurulmaktadır. Reklamın bilgilendirme işlevi genellikle, yeni
bir ürün kategorisinin tanıtımı için kullanılmaktadır. Bu durumda amaç; tüketici
zihninde bu ürün için temel talep oluşturmaktır. Örneğin I-Pod’lar pazara yeni
girdiğinde öncelikle ürünün özellikleri tanıtılmaya çalışılmıştır. Reklamlarda; I-pod’a
kaç adet mp3 yüklenebildiği, bu işlemin ne kadar pratik yapılabildiği, kısacası bu
ürünün faydalarının neler olduğu konusunda tüketicilere bilgi verilmiştir.
Markanın bilinirliğinin ve tercih edilirliğinin artırılması, tüketicilerin ürün/
markalarla ilgili tutum ve algılarının değiştirilmesi (ya da etkilenmesi) veya tüketicilerin
söz konusu ürünleri denemeye yönlendirilmesi amaçlandığı taktirde, reklamın ikna etme
işlevi kullanılmaktadır. İkna edici reklamlar, rekabetin yoğun olarak yaşandığı
ortamlarda görülmektedir. Bu reklamlarda amaç; tüketicinin zihninde ürünle ilgili seçici
talep oluşturmaktır. Örneğin; Fallon-London Ajansın, Sony’nin yeni ürünü olan BraviaLCD televizyon için çektiği “Balls” (Toplar) temalı reklam filmi, tüketicileri ikna
etmeye yönelik yapılmıştır.
Film; rengarenk küçük topların, bir şehrin sokaklarında zıpladığı sahnelerden
oluşmuştur. Sahnelerin bitiminde ekranda “Color, like no other” (Benzersiz renk)
sloganı belirir. Yani reklamda vurgulanan nokta, televizyonun benzersiz renk
özelliğidir. Tüketicilerin zihninde, televizyon alınırken, renk özelliğinin önemli bir
unsur olduğu savı oluşturulmakta ve bu özellik üzerinde durmaları konusunda onların
yönlendirildiği gözlemlenmektedir. Böylece tüketicilerde, Sony Bravia-LCD’yi tercih
etmeleri için talep oluşturma hedeflemiştir.
46
Ömer Baybars Tek, Pazarlama İlkeleri Küresel Yönetimsel Yaklaşım Türkiye Uygulamaları, Beta
Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, Ocak 1999, s.725-727’den aktaran Müge Elden, a.g.e, s.21.
47
Philip Kotler, Gary Armstrong, Marketing: An Introduction, Prentice-Hall Inc., USA, 1997, s.409.
20
Bazı ikna edici reklamların, karşılaştırma reklamlarına dönüştüğü de
görülmektedir. Bu reklamlarda ürünün markasının doğrudan veya dolaylı olarak bir
başka markayla kıyaslandığını söylemek olasıdır. Örneğin Audi-Ciavena reklam filmi,
“Bir arabada ne olmasını istersiniz?” sorusunun ekranda belirmesiyle başlar. Daha sonra
bir el, fonda duran çivilerden birine Alfa Romeo logolu araba anahtarını asar, anahtarın
yanında “dizayn” sözcüğü belirir ve anahtar orada kalır, sözcük yok olur. Bir başka el
bu anahtarın yanına Mercedes logolu bir anahtar asar, anahtarın yanında “rahatlık”
sözcüğü belirir, anahtar kalır, sözcük yok olur. Başka bir el iki anahtarın yanına Volvo
logolu bir anahtar asar, “güvenlik” sözcüğü ekranda belirir, anahtar kalır, sözcük yok
olur. Dördüncü anahtar ise yine farklı bir elin çivilerden son kalana astığı BMW logolu
bir anahtardır, “sportif” sözcüğü ekranda belirir, anahtar kalır ve sözcük yok olur. Dört
marka araba anahtarının asıldığı çivilere bakıldığında Audi’nin 4 daireden oluşan
logosu ortaya çıkar. Arabaların tüm özelliklerinin Audi’de olduğunu belirten bu
reklamda, karşılaştırma unsuru kullanılmıştır.
Ürünün olgunluk döneminde, ya da mevsimsel talep olan ancak, mevsim
nedeniyle ürüne talebin olmadığı dönemlerde (kayak tulumu, kayak takımları,
snowboard gibi spor malzemelerinin kış döneminde satılması, ürünlerin mevsimsel
taleple satışına bir örnektir) ürünün ve markanın tüketicilere hatırlatılması
amaçlandığında, reklamın hatırlatma işlevine başvurulmaktadır. Reklamın tüketiciyle
iletişime
geçme
sürecindeki
hatırlatma
işlevi,
pekiştirme
amacı
olarak
da
adlandırılmaktadır48. Bu konu daha önce reklamın hatırlatma işlevinin anlatıldığı
bölümde de vurgulanmıştır. Hatırlatma amacı güdülen reklamlarda, tüketicinin ürünü
unutmaması, unutmadıysa da zihninde daha çok düşünmesi için çaba gösterilmektedir.
Coca-Cola reklamları genellikle bu amaç üzerine kurgulanmış reklamlardır. Coca-Cola
bilgilendirmek veya ikna etmek yerine reklamlarında pekiştirme yapmayı amaçlayarak
hareket etmektedir.
Markalara kişilik ve özel bir anlam katma amaçlandığında, reklamın değer
katma işlevi kullanılarak, markaların rekabet ortamında öne çıkması sağlanmaya
çalışılmaktadır. Böylece markaların özellikli, prestijli, yeni moda, stili olan, güçlü ve
48
Dennis Addock, Ray Bradfield, Al Halborg, Caroline Ross, Marketing Principles & Practice, Pitman
Publishing, UK, 1995, s.226.
21
diğer markalara kıyasla üstün, seçkin, yüksek kaliteli görünmesi sağlanabilmektedir.
Bozkurt’a göre, yeni buluşlar kaliteyi geliştirmekte, tüketicilerin algılarını değiştirerek
ürünlere ve belirli markalara değer katılabilmektedir49.
Üretici şirketin satış ve tutundurma uğraşlarının parçaları olan kupon, çekiliş,
doğrudan satış gibi unsurlar, şirketin amaçlarına “yardım etme” ve “destek verme”
düşüncesiyle kullanılırsa, reklamın, örgütün diğer amaçlarına yardımcı olma işlevine
de katkıda bulunur.
Reklamın (yukarıda anlatılan tüm işlevleri dahilinde), tüketiciyle iletişim
kurulduktan sonra, tüketicide bir takım değişiklikler oluşturması beklenebilmektedir,
bunlar50;
•
Alıcının bilgi düzeyinde değişmeler,
•
Alıcının tutumlarında değişmeler,
•
Alıcının açık davranışlarında değişmeler olarak sıralanabilir.
Buradan da anlaşılacağı gibi reklamın, tüketiciye ulaşma konusunda etkili bir
gücü vardır. Reklam tüketicilerle iletişime geçtiğinde, zihinsel olarak onları
etkileyebilir. Bu etkilenmeler sonucunda tüketiciler harekete geçer. Satın alma
konusunda karar verirken belirli aşamalarından geçen tüketicilerin, karar verme
akışlarının açıklandığı bazı modeller vardır. Bu modeller; mesajların güçlü etkilerinin
ve mesaj yapısındaki amaçların, “etkiler hiyerarşisi” olarak adlandırılan adımlar
dizisiyle incelenmesine yardımcı olur51. En gelişmiş iki model, NAIDAS (Need,
Attention, Interest, Desire, Action, Satisfaction – Gereksinim, Dikkat, İlgi, Arzu,
Eylem, Tatmin) ve DAGMAR (Defining Advertising Goals for Measured Advertising
Results - Ölçülür Reklam Sonuçları İçin Reklam Hedeflerini Tanımlamak) iletişim
modelleridir.
49
İzzet Bozkurt, İletişim Odaklı Pazarlama: Tüketiciden Müşteri Yaratmak, Kapital Medya
Hizmetleri A.Ş., İstanbul, Kasım, 2005, s.218.
50
Elden, a.g.e., s.23.
51
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e, s.151.
22
NAIDAS modelinin işleyişi Şekil 1-2’de sunulmuştur.
Şekil 1-2: NAIDAS Modeli
Gereksinim
(Need)
İlgi
(Attention)
Dikkat
(Attention)
Eylem
(Action)
Arzu
(Desire)
Tatmin
(Satisfaction)
Kaynak: Demet Gürüz, Reklam Yönetimi, Ege Üniversitesi Basımevi, 2. Baskı, İzmir, 1999, s.23
NAIDAS modeline göre tüketicilerin satın almaya karar verme süreci şöyle
gerçekleşmektedir. Öncelikle bir gereksinim hisseden tüketici, bu gereksinimini
karşılayacak ürünlere dikkat eder. Daha sonra bu ürünler arasından bir tanesine ilgi
duyar ve onu arzular. Bunun sonrasında ise harekete geçer, yani ürünü satın alır ya da
almaz. Ürünü satın aldığında ise tüketicinin son olarak geçtiği aşama, “tatmin”
aşamasıdır. Tüketici üründen memnun kaldıysa ürünü tekrar kullanır. Dolayısıyla
tatmin, oldukça önemli bir basamak olarak ön planda yer alır.
DAGMAR modelinin iletişim basamakları Şekil 1-3’te sunulmuştur.
23
Şekil 1-3: DAGMAR Pazarlama İletişimi Spektrumu
Pazarlama Güçleri
(İnsanları Satınalma
Eylemine Yönlendirir)
Reklam
Satış Teşvik
Yüzyüze Satış
Haber Yayma
Tavsiye
Ürün Tasarımı
Bulunurluk
Sergileme
Fiyat
Ambalaj
Vitrinler
Karşı Güçler
F
A
R
K
I
N
D
A
O
L
M
A
M
A
F
A
R
K
I
N
D
A
O
L
M
A
A
N
L
A
M
A
K
A
R
A
R
E
Y
L
E
M
Aynı Kategorideki
BaşkaMarkalar
Hafıza Sekmesi
Satınalma Direnci
Pazar Aşınması
Diğer Kategorilerin
Rekabeti
Diğer Çevre Etkileri
Kaynak: Solomon Dutka, DAGMAR Ölçülür Reklam Sonuçları İçin Reklam Hedeflerini
Tanımlamak, Çeviren: Haluk Mesci, Reklamcılık Vakfı Yayınları, İstanbul, Nisan, 2002, s.48.
DAGMAR Pazarlama İletişimi Spektrumu, iletişim sürecini basamaklarla ele
almakta ve tüketicinin reklam aracılığıyla gerçekleşen zihinsel satınalma eğilimini
göstermektedir. Farkında olmama basamağında, ürün hakkında bir şey duymamış olan
tüketiciler bulunur. Bu aşamadaki kişilere markayı ya da ürünü tanıtacak mesajlar
yollanmalı, böylece kişiler farkında olma basamağına çıkarılmalıdır. Farkında olma
basamağındaki kişiler, ürünün farkındadır ancak mesajların ne olduğunu aklında
tutmamıştır. Bu tüketiciler anlama basamağına yönlendirilir. Anlama basamağındaki
kişiler markayı, ambalajı, ürünü hatta ürünün ne işlevi olduğunu bir miktar bilirler. Bu
tüketiciler karar verme aşamasına yönlendirilirler. Karar basamağındaki kişiler, ürünün
hangi markaya ait olduğunu bilen, o ürünün temel özelliklerini sayabilen, bu özelliklerin
kendi gereksinimlerini karşılayıp karşılamayacağı üzerine düşünen ve bunun ayrımını
yapabilen tüketicilerden oluşur. Karar basamağındaki kişiler, ürünün onlara sunduğu
fiziksel faydalar haricinde psikolojik nedenlerle, bir diğer deyişle ürünün dışarlıklı
özelliklerini hesaba katarak ürünü tercih etme aşamasında olan kişilerdir. Eylem
basamağı pazarlama spektrumunun son basamağıdır. Tüketiciler bu basamakta ürünü
24
satın almak üzere eyleme geçerler. Örneğin bir mağazaya girerek o ürün hakkında bilgi
alırlar, ürünle ilgili tüm ayrıntıları öğrenirler.
Tüm bu basamaklar sonucunda nihai satış gerçekleşir ya da gerçekleşmez.
Satışın gerçekleşmesi aslında tamamiyle reklama bağlı değildir çünkü, mağazanın
elinde ürün kalmamış olabilir, potansiyel tüketici fiyatı çok yüksek bulmuş olabilir,
ürün daha yakından incelendiğinde tüketiciye reklamlardaki kadar çekici gelmeyebilir.
Satın alma gerçekleşmese de (eğer tüketici eylem basamağına kadar geldiyse) reklam
tüketicilerin eyleme geçmesini başarmış demektir.
Yukarıdaki iletişim spekturumu bir DAGMAR modelidir. Buna göre tüketiciler
önce ürünün farkına varır, sonra ürünü anlar, daha sonra ürünü satın almak üzere ikna
olur ve karar verir, en sonunda ise eyleme geçer. DAGMAR spektrumu bakış açısıyla
iletişim sürecindeki tüketiciler, Şekil 1-3’te görülen şemanın solundaki etmenlerle
yönlendirilir, özendirilir ve satın alma konusunda cesaretlendirilirler. Sağındaki
etmenlerle ise dizginlenir, isteklerine ket vururlar52.
Reklam sürecinin işleyişinde ise (yukarıda anlatılan basamaklar ele alındığında)
ilk basamaktan son basamağa gelinceye kadar potansiyel tüketici sayısında düşüş
olduğu görülür. Reklamcılar iletişim spektrumunu bir merdiven gibi değil bir huni gibi
düşünmektedirler53.
Aşağıda
sunulan
Şekil
1-4’te,
reklam
sürecinin
işleyişi
anlatılmaktadır. Bu işleyiş şekilde;
•
Farkında olma,
•
Bilgi,
•
Tutum ve imaj,
•
Davranış (eylem olasılığı)
olmak üzere dört basamakla gösterilmiştir.
52
Addock, Bradfield, Halborg, Ross, a.g.e., s.229.
Solomon Dutka, DAGMAR Ölçülür Reklam Sonuçları İçin Reklam Hedeflerini Tanımlamak,
Çeviren: Haluk Mesci, Reklamcılık Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002, s.50.
53
25
Şekil 1-4: Reklam Sürecinin İşleyişi
Farkında Olma
Bilgi
Tutum ve İmaj
Davranış
(eylem
olasılığı)
Kaynak: Solomon Dutka, DAGMAR Ölçülür Reklam Sonuçları İçin Reklam Hedeflerini
Tanımlamak, Çev: Haluk Mesci, Reklamcılık Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002, s.50.
Görüldüğü gibi, şeklin ilk basamağı “farkında olma” basamağıdır. Bu basamak
huninin en geniş kısmı olarak dikkat çekmektedir, yani tüketicilerin en yoğun olduğu
basamaktır. Tüketicilerin, huninin her alt basamağında azalmakta olduğu görülmektedir.
Bu modellerden yola çıkıldığında, reklam kampanyalarını etkileyen tüketici
davranışları şöyle sıralanabilir54;
•
Farkına varma: Kişinin bir olay ya da kavrama tepki verebilmesi için dikkat
etmesi.
•
Kabul edilebilirlik: Kişinin algıladığı gereksinimini belirli bir ürün grubuyla
bağlantılandırması.
•
Tercih etme: Bir ürün grubundaki bir çok seçenek arasından tüketicinin hep aynı
ürün grubunu istemesi.
54
Ahmet Haluk Yüksel; İkna Edici İletişim, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1994, s.162.
26
•
Satın alma niyeti ya da davranışı: Kişinin bir ürünü satın alma amacıyla satış
noktasına gitmesi.
Reklamın; potansiyel tüketicileri basamak basamak satış eylemine yöneltmesi ve
satışın gerçekleşmesini sağlaması için, kişilerle iletişime geçmesi gerekliliği daha önce
vurgulanmıştır. Bu nedenle, içinde iletişimin önemli bir rol aldığı pazarlamanın,
tutundurma karması elemanlarından reklamın işleyişi; iletişim kavramının ve sürecinin
işleyişinin açıklanması ile daha iyi anlaşılacaktır.
1.2.2. İletişim Kavramı
Günümüzde toplumların endüstrileşmesi ve teknolojinin giderek gelişmesi
sonucunda iletişim, bilgi aktarımı konusuna önemli ölçüde destek vermektedir.
İletişimin pazarlama dünyasındaki rolü oldukça büyüktür. Bir önceki “Pazarlama ve
Pazarlama Planı Geliştirme Aşamaları” bölümünde anlatılanlar dikkate alınırsa, bir
pazarlama etkinliğinin hedef kitleye ulaştırılması için “iletişim”in bir gereklilik
olduğunu ve ürünü pazara sunan şirket ve hedeflenen kitleyle, arasında bir köprü
oluşturduğunu söyleyebiliriz.
İletişim; Latince’de communicial yani paylaşmak anlamına gelen sözcükten
türetilmiş
olup,
İngilizce’de
communication
kavramının
karşılığı
olarak
kullanılmaktadır. İletişimin, her şeyden önce, “bireyler arasındaki anlamları ortak kılan
insan etkinliği” olduğunu belirtmek gerekir. İletişimin bir çok tanımı yapılmıştır.
Oskay’a göre iletişim; içinde bulundukları ortamlardaki nesne, olay, olgularla
ilgili değişimleri birbirlerine haber veren, bilgileri birbirlerine aktaran, aynı olgular,
nesneler, sorunlar karşısında benzer duygular taşıyarak bunları birbirine ifade eden
insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı süresince gerçekleştirilen tutum,
yargı, düşünce, duygu bildirişimleridir55. Zıllıoğlu ve Yüksel iletişimi; simgeler
aracılığıyla bilgi, düşünce ve duyguların biriktirilip aktarılmasının ve alışverişinin ortak
55
Ünsal Oskay, İletişimin ABCsi, İstanbul, Simavi Yayınları, 1992.
27
ve farklı zaman ve mekan boyutlarında gerçekleştirilmesi olarak tanımlamışlardır56.
Mısırlı ise iletişimi kısaca, anlamları ortak kılan süreç olarak tanımlamıştır57.
İletişim, günümüzde, pazarlama uzmanlarının bakış açısından ele alındığında;
zamanı kullanarak, tüketicinin satış öncesi, satış süresince, tüketim ve tüketim sonrası
aşamalarını kapsayan satın alma sürecinin yönetilmesi olarak tanımlanmaktadır58.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi, insan olmadan iletişim gerçekleşemez. İletişim
insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar, bugünden de sonsuza kadar insanları
birbirine karşılıklı etkileşimlerle bağlayan, onları toplumsallaştıran bir kavramdır.
1.2.3. İletişim Süreci ve İşleyişi
İletişim sürecinin işleyişi ile ilgili bir çok model vardır. Günümüzde kabul edilen
iletişim süreci modelini ve bu modelde yer alan unsurları anlatmadan önce bu aşamaya
gelene kadar geçen sürede ortaya çıkmış olan temel modellerden bir kaçını incelemekte
yarar görüyoruz.
Amerikalı siyasetbilimci Harold D. Lasswell, 1948 yılında bir makale yazmış ve
bir iletişim eyleminin en kolay açıklanması için şu soruların yanıtlanmasının gerektiğini
belirtmiştir; kim?, ne söyler?, hangi kanal ile?, kime?, ne gibi bir etki ile?59.
Bu soruların ortaya atılması sonrasında Laswell Formülü adı altında bir iletişim modeli
ortaya çıkarılmıştır. Bu model Şekil 1-5’te sunulmaktadır.
56
Merih Zıllıoğlu, Ahmet Haluk Yüksel, İletişim Bilgisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,
1994, s. 2.
57
İrfan Mısırlı, Genel İletişim: İlkeler, Yöntemler, Teknikler, Detay Yayıncılık, Ankara, 2003, s. 1.
58
Kotler, Armstrong, Saunders, Wong, a.g.e., s.758
59
Denis McQuail, Sven Windahl, Kitle İletişim Modelleri, Çeviren: Konca Yumlu, İmge Kitabevi,
Ankara, 1997, s.23.
28
Şekil 1-5: İletişim Sürecinin Öğelerini Gösteren Lasswell Formülü
Kim?
İletici
Ne
söyler?
Gönderi
Hangi
kanal ile?
Araç
Ne gibi
bir etki
ile?
Etki
Kime?
Alıcı
Kaynak: Denis McQuail, Sven Windahl, Kitle İletişim Modelleri, Çeviren:Konca Yumlu, İmge
Kitabevi, Ankara, Ekim, 1997, s.23
Laswell’in
formülü
bazı
araştırmacılar
tarafından
fazla
basit
olarak
nitelendirilmiş ve bu nedenle de aşağıdaki model geliştirilmiştir. Braddock ortaya attığı
kendi modelinde, Laswell Formül’üne iki yön daha ekleyerek mesajın alıcıya hangi
koşullar altında ve hangi amaç için gönderildiğinin de iletişim sürecinde rolü olduğunu
iddia etmiştir. Böylece Şekil 1-6’da görülen, geliştirilmiş model ortaya çıkmıştır.
Şekil 1-6: Braddock’ın anlatımıyla Laswel Formülü
Kim
Ne söyler?
Hangi kanal ile?
Kime?
Hangi koşullar altında?
Hangi amaç ile?
Hangi etki ile?
Kaynak: Denis McQuail, Sven Windahl, Kitle İletişim Modelleri, Çeviren: Konca Yumlu, İmge
Kitabevi, Ankara, Ekim, 1997, s.24
İlk iletişim modellerinden biri olan Laswell formülünden, ileticinin alıcıyı
etkileme amacı güttüğü ve iletişimin iknaya yönelik bir süreç olduğu sonucuna varılır.
Ayrıca bu formülde geribesleme aşaması bulunmadığı da dikkat çeker. Bu nedenle
Laswell formülü eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun üzerine Shannon ve Weaver, Şekil
1-7’de sunulan bir iletişim modelini geliştirmişlerdir.
29
Şekil 1-7: Shannon ve Weaver’ın İletişim Modeli
enformasyon
kaynağı
alınan
sinyal
sinyal
aktarıcı
alıcı
hedef
gürültü
kaynağı
Kaynak: John Fiske, İletişim Çalşmalarına Giriş, Çev: Süleyman İrvan, Bilim Sanat Yayınları, 1.Baskı,
Ankara, 1990, s.22
Şekil 1-7’de, iletişim sürecindeki mesajı/gönderiyi/iletiyi üreten enformasyon
kaynağı önceliklidir. İkinci olarak
ileti, aktarıcı/kaynak tarafından sinyallere
dönüştürülür. Bu sinyaller hedefe/alıcıya yönelen kanallara uygun hale getirilir, alıcı,
sinyali ileti olarak tekrar oluşturur ve son olarak da ileti hedefe ulaşır. Ancak sinyal
gürültüden etkilenebildiği için, iletinin hedefe ulaştığında aynı anlamı taşımıyor olması
olasıdır. Bu durumda; aktarıcı/ileticiden yollanan ve hedef/alıcı tarafından alınan
mesajın her zaman aynı olmadığı görülebilir.
Bir ortamda iletişimin gerçekleşebilmesi için dört temel öğenin bulunması
gerekir. Bunlar; kaynak, mesaj, kanal ve alıcı/hedeftir. Kaynak; iletişim sürecini
başlatan, herhangi bir düşünceyi, bir anlam yükleyerek (ürettiği mesajlarda) simgeler
aracılığıyla gönderen kişi, grup veya kurumdur. Kaynağın bir düşünceyi mesaj haline
getirmesine kodlama denir. Kodlanan mesaj, alıcıya gönderilirken bir araç kullanılır.
Bu temel öğeler detaylı olarak açıklanmadan önce, iletişim sürecinin işleyişi
şematik olarak Şekil 1-8’de sunulduğu gibi şöyle gösterilebilir60:
60
Mısırlı, a.g.e., s. 6.
30
Şekil 1-8: İletişim Süreçleri
Kaynak: İrfan Mısırlı, Genel İletişim: İlkeler, Yöntemler, Teknikler, Detay Yayıncılık, Ankara, 2003,
s. 6 .
Bir iletişim sürecinde mesaj; bir olayı, olguyu ya da düşünceyi ifade eden,
kaynak ve alıcı için aynı anlamı taşıyan işaretler veya seslerden oluşmuş bir duygu veya
düşüncedir. Mesajın iki temel uzanımı, içerik ve yapıdır. İçerik anlamla, yapı ise simge
ve kodlarla ilgilidir. Etkin bir iletişimin gerçekleşmesi için, kaynağın yolladığı mesajı,
alıcının aynı anlamla algılaması gerekmektedir. Anlam; kaynağın ya da alıcının,
anlattığı ya da anladığı mesajı kendi içinde duyumsamasıdır. Buradan da anlaşılacağı
gibi, bir mesajın tek başına bir anlamı yoktur. Önemli olan o mesajın kodlandıktan
sonra alıcıya ulaştığında alıcının onu nasıl yorumlayacağıdır.
Kanal, mesajın kaynaktan alıcıya ulaştığı araçtır. Kaynak, alıcıya mesajı
yollarken mutlaka bir kanal kullanır. Kanal olmadan mesajın alıcıya gitmesi
olanaksızdır. Kanal; işitme, görme, dokunma, koklama ve tat almayla ilgili duyu
organlarını uyaran ve belirli fiziksel özellikleri olan araçlardır. Ses dalgaları, radyo
kanalları bu araçlara örnek olarak verilebilir. Araç ise, iletiyi kanal aracılığıyla alıcıya
ileten fizik veya teknik araçlar olarak tanımlanır. Telefon, kitap, dergi ve televizyon
araç örnekleridir.
31
Alıcı gelen mesajı algılar, mesajı filtreden geçirir ve sonrasında bu tepkiyi
kaynak durumundaki kişiye gönderir. Diğer bir deyişle; alıcı, kaynaktan gelen mesajları
yorumladıktan sonra buna sözlü veya sözsüz bir tepkide bulunur. Buna feedback yani
geribildirim denir. Bu noktada kaynak durumunda olanın, alıcının, mesajı nasıl
algıladığını kontrol etmesi gerekir.
1.2.4. Reklam Stratejisi Geliştirilmesi
Reklam stratejisi; reklamı yapılan ürün/hizmetin değerinin, faydalarının
söylenmesi ve tüketici sorunlarına çözümler üretilmesi üzerine düşünülmesi yolu ile
reklam mesajı oluşturulmasıdır.
Bir reklam stratejisi oluşturulması beş aşamadan oluşan bir programı içerir61:
•
Anahtar olguyu saptamak,
•
Pazarlamanın temel sorununu açıklamak,
•
İletişimin amaçlarını ve hedeflerini belirlemek,
•
Yaratıcı mesaj stratejisini uygulamak,
•
Zorunlulukları belirlemek.
Anahtar olgunun belirlenmesi; tüketicilerin ürün/hizmeti neden satın aldığı ya da
almadığının
tanımlanmasıdır.
Pazarlamanın
temel
sorununu
açıklamak;
pazarlamacıların bakış açısından, tüketicilerin markayı/ürünü algılama sorununun ya da
rekabet ortamından kaynaklanan sorunun açıklanması ile ilgilidir. İletişimin hedef ve
amaçlarının belirlenmesi; reklamın hedef pazar ve tüketiciler üzerindeki etkisinin ortaya
konulması ve satın alma eylemine iknanın nasıl gerçekleştirileceğinin ifade edilmesidir.
Yaratıcı mesaj stratejisinin uygulanması; reklam stratejisinin temel çekirdeğidir. Hedef
pazarı; rekabet ortamını tanımlayarak, durulacak pozisyonu seçerek, tüketicileri
ürün/hizmeti satın almaya yöneltecek nedenlerin üretildiği aşamadır.
USP (Unique Selling Proposition); (temel satış vaadi/tek satış önerisi/benzersiz
satış önerisi), marka imajı (brand image) ve konumlandırma olmak üzere üç temel
yaratıcı reklam stratejisi vardır.
61
Bozkurt, a.g.e., 2005, s.220.
32
Ted Ted Bates Reklam Ajansı yöneticisi Rooser Reeves’in geliştirdiği USP
stratejisine göre yapılan reklamlar; tüketiciye, bir ürünü rakiplerinden ayıran ve o ürünü,
içinde bulunduğu pazarda tek yapan önemli farklılıklar sunar. Böylelikle ürün, sunulan
tek ve farklı özelliği ile, tüketicinin bir gereksinimini mutlaka karşılayacak bir iddia ile
ortaya çıkarılmış olur. Yani tüketici, ürünü alırsa mutlaka bir faydaya ulaşacağı mesajını
alır. USP stratejisinin kullanılması, reklamda sözü geçen iddianın rakiplerde olmayan
güçlü bir iddia olması nedeniyle, tüketicilerin seçimlerini o ürün yönünde yapmalarını
sağlar. Sözü geçen iddianın, ürünün devam eden reklamlarında da vurgulanması gerekir.
Bu nedenle iddianın belirlenme aşamasında dikkatli bir yol izlenir. Reklamda, ürünün
vurgulanan tek/farklı (unique) özelliğinin rakipler tarafından kullanılmamış olması, satış
(selling) mesajının inandırıcı niteliğiyle tüketiciyi harekete geçirmesi, vaat/önerinin
(proposition) ürünün belirtilen özelliği nedeniyle satın alınması gerektiği konusunda
tüketiciye belirli bir fayda sunması gerekmektedir.
Marka imajı, bir ürün ya da markayla ilgili, tüketicilerin zihinlerinde yarattığı
anlamdır. Marka imajı stratejisi, ürün yerine markaya odaklanılarak, markaya bir
“kişilik” geliştirilmesi amacıyla oluşturulur62. Bu strateji USP’deki gibi ürünün fiziksel
özelliklerine, rakiplerinden ayrılan somut farklılıkları üzerinde yoğunlaşmaz. Marka
imajı stratejisinin kullanıldığı reklamlarda ürün, sembollerle birleştirilir ve ürünün sanki
ait olduğu bir dünyası olduğu izlenimi yaratılır. Tüketicinin zihninde, o dünyada
yaşayan kişilerin o ürünü tüketmesi fikri oluşturulur. Örneğin; Yamaha marka
motorsiklet kullanıcılarının gösterileri ve konuşmalarından oluşan bir reklam filminde
marka kişiliği stratejisi kullanılmıştır. Ürünün herhangi bir özelliğini vurgulamak
yerine, markanın Yamaha motorsiklet kullanıcılarında yarattığı duyguların dile
getirildiği reklamın sonunda, ekranda, “Motorsiklet üretmekten daha fazlasını
yapıyoruz, takıntı yaratıyoruz” (we do more than build motorcycles, we create
obsessions) cümlesi belirir. Yamaha bu reklamda, marka müşterilerinin Yamaha’ya olan
bağlılıklarını ve markayı hayat tarzlarıyla nasıl özdeşleştirdiklerini göstererek imajını
ortaya koymaktadır.
62
Clow, Baack, a.g.e., s.236.
33
Konumlandırma; bir şirketin, kendisine, rakipleri arasından üstün nitelikleri
olduğuna ilişkin değer biçmesi ve rekabetçi avantaj sağlamasıyla ilgili bir kavramdır63.
“Pazarlama Stratejisinin Oluşturulması” bölümünde; ürününün, tüketicinin zihninde
nasıl bir algılama yaratması isteniyorsa onun kararının verilmesi gerektiğinden ve
“konumlandırma” kavramından söz edilmişti. Konumlandırma, bir pazarlama
stratejisidir ve reklamlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Örneğin; Rocco markasının
şekerleri yalnızca çocuklar tarafından tüketilirken, Rocco, şeker yiyen ve bunun çok
“cool”/“harika”
olduğunu ifade eden gençlerin yer aldığı bir reklam kampanyası
yaratmış ve tüketicilerin zihninde oluşmuş olan “Rocco şekerleri çocuklar içindir”
algısını değiştirerek tüketicilerin, “Rocco şekerleri yalnızca çocukların değil gençlerin
de tükettiği bir üründür” algısının benimsenmesini sağlamıştır.
1.2.5. Reklam Araçları ve Seçim Kriterleri
Reklam araçları, ürün/hizmet/fikir/markanın hedeflenen kitleye en verimli
biçimde tanıtılması açısından oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Sayıları çeşitli
olduğu gibi, masraf dereceleri de çeşitli olan kitle iletişim araçlarının seçimi; reklam
ajansı veya ürün sahibi firmanın reklam departmanı tarafından gerçekleştirilir. Seçim,
oldukça hassas kararlarla gerçekleştirilir. Çünkü kampanya planlanmasının bu
aşamasında yapılacak olan ufak bir hata, ulaşılması istenen hedef kitleye ulaşamamaya
neden olur ve bu da kampanyanın başarısızlığıyla sonuçlanabilir.
Hemen her gün yeni bir ürünün, yeni bir markanın ortaya çıkmasıyla beraber
yeni reklam kampanyaları yaratılmaktadır. Ancak günümüzün bilinçlenen tüketicileri ve
özellikle çocukları, reklam bombardımanından sıkılmaları nedeniyle reklamlara dikkat
vermek yerine reklamlardan kaçmayı yeğlemektedirler. Tüketicilerin yapısındaki
değişiklikten kaynaklanan reklam sektöründeki değişiklikler, medya planlama
stratejilerinde kendini göstermektedir. Bir çok geleneksel reklam aracı olmasına karşın
reklamcıların yeni ortam arayışları bitmemekte, herhangi bir “şey” reklam ortamı olup
tüketicilerin karşısına çıkmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının tüketicilerin hayatında geniş bir yer kaplaması, geniş
kitlelere ulaşmak isteyen reklamcıların, bu araçları, mesaj ulaştırmak için ideal araçlar
63
Kotler, Armstrong, a.g.e., 2006, s. 218.
34
olarak görmesini sağlamıştır. Reklam araçlarının seçimini etkileyen bir çok unsur vardır
ancak bu unsurlar somut olmadığı için, tümünü değerlendirmek, medya planlamacıları
açısından oldukça güçtür. Bu nedenle eksiksiz bir medya planı yapmanın da, oldukça
güç olduğu kabul edilebilinir.
Kitle iletişim araçları kullanım kararlarının verilmesi; pazarlama hedefleri ve
kampanya amaçlarının en etkili ve ekonomik gerçekleştirilmesini sağlayacak reklam
araçları karmasının belirlenmesi, reklamın bu araçlarda yayınlanma ölçüleri ve frekans
kararlarının verilmesi ile ilgili çalışmaların bir bütünü olarak tanımlanır64. Hangi reklam
aracının kullanılacağına; reklamın amacına, reklam için ayrılmış olan bütçeye,
hedeflenen kitleye ve bu kitlenin araçlara ulaşabilme yetisine bağlı olarak karar verilir.
Reklam medyası; basın, yayın ve diğer olmak üzere üç bölümde ele alınır.
Gazete ve dergilerden oluşan basın medyası; hedef kitleye fotoğraf, ilüstrasyon gibi
görsel unsurlarla ulaşır. Televizyon ve radyodan oluşan yayın medyası, kitlelere işitsel
ve görsel olarak hitap eder. Diğer medyalar ise; açık hava (afiş, tabela, billboard
duraklara asılan panolar), doğrudan posta, Internet vb. olarak sıralanabilir.
Karar aşamasında öncelikle kategori seçimi yapılır. Daha sonra kategori
içerisinden ortam seçimi yapılır. Son olarak da ortamlar arasından son seçimler yapılır.
Büyük kampanyalarda genellikle birden çok ortam kullanılır. Tablo 1-1’de kitle iletişim
araçları kararlarının nasıl verildiği ayrıntılı olarak sunulmuştur.
64
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.96.
35
Tablo 1-1: Medya Kararları Süreci
AMAÇ: Reklam amaçlarına uygun medya karmasının belirlenmesi
MEDYA GRUBUNUN SEÇİMİ
AMAÇ: Hangi medya grubunun şartları yerine getirdiğini, medyalararası
karşılaştırma ile belirlemek
1. Basın Medyaları 2. Yayın Medyaları 3. Diğer Medyalar
GRUP İÇİNDE MEDYA SEÇİMİ
AMAÇ: Grup içinde en uygun medyanın belirlenmesi
1.Basın Medyaları
Hangi gazete
veya hangi dergiler?
2. Yayın Medyaları
Televizyon gerekli mi?
Radyo gerekli ise
hangi istasyonlar?
3.Diğer Medyalar
Gerekli ise
hangileri?
Belirlenen medyalarda reklam mesajlarının hangi frekanslarda
yayınlanacağı ve hangi ölçülerde medyalarda yer alacağının
belirlenmesi
Kaynak: İlhan Ünlü, Reklam Kampanyası Planlaması, A.Ü.Açık Öğretim Yayınları, No:127,
Eskişehir, 1987’den aktaran Füsün Kocabaş, Müge Elden, Reklamcılık Kavramlar, Kararlar,
Kurumlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.96.
Reklam ortamlarının sayısı ve bu ortamlarla ilgili yaratıcılıkta artış olması
sonucunda medya satın almanın öneminin gelecekte daha da artacağı düşünülmektedir. Bu
nedenle,
kitleleri
etkileyen
kitle
iletişim
gerekmektedir.
36
araçlarının
özelliklerine
değinmek
TELEVİZYON:
Televizyon; bireylerin boş zamanlarını değerlendirme, düşünme ve hissetme
biçimine etki eden, aile içi ve toplumsal ilişkileri biçimlendiren bir kitle iletişim aracı
olarak tüm yaşantı biçimleri üzerinde oldukça etkili bir araçtır. Kentlerde televizyonun
olmadığı bir yaşam düşünmek neredeyse olanaksızdır. Televizyon, toplum hayatının
içine öylesine girmiştir ki; O’nunla olmaya, birlikteliğe karşı koymak isteyen çoğu
izleyici
kitlesi
bunu
başaramamakta
ve
O’nun
büyüsünden
kendisini
kurtaramamaktadır. Bu nedenle televizyonun bir reklam aracı olarak kullanılması,
toplum üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Televizyonun yaşamdaki yeri ve televizyon
reklamlarının (bu çalışmanın konusu olan çocuklar üzerindeki) etkilerinden ikinci
bölümde ayrıntılı olarak söz edilmiştir.
Televizyonda üç tür reklam yapılabilir; program sponsorluğu, şovlara katılım,
spot reklamlar. Program sponsorluğunda; reklamveren üretici firma/marka, tüm
programı finanse eder ve finanse ettiği programın zamanını başka reklamlarla
paylaşmaz. Televizyonda bir diğer reklam uygulaması; birbirleriyle rekabet halinde
olmayan kuruluşların, bir televizyon programının veya televizyonda yayınlanan bir
faaliyetin maliyetlerini ve ticari zamanını paylaşımasıyla gerçekleşir.
Reklam anlatım biçimlerinde televizyon; bir reklam aracı olarak, sunduğu
olanakların zenginliği ile reklam etkinliklerine büyük katkıda bulunur. Televizyonun
etkisi ile insanlığın (okur-yazarlık öncesinde olduğu gibi) “sözel olmayan sembollerin”
üstünlüğünü tekrar kabul etmeye başladığına dikkat çekilmektedir.65
RADYO:
Radyo; kitle iletişim araçları arasında kitlelere ulaşmayı en ucuz sağlayan, söze
ve sese dayalı bir yayın organıdır. Radyoların; okuma-yazma oranı düşük kitleleri
etkilemesi, büyük kitlelere hızla ulaşabilmesi ve düşük maliyetli olmaları nedeniyle
rekamcıların
tercih
ettiği
önemli
kitle
iletişim
araçlarından
biri
olduğu
gözlemlenmektedir.
Kişiler radyoyu; farklı zamanlarda, farklı sürelerde ve farklı yerlerde (evde,
işyerinde, otomobilde) dinler. Aylarca radyoyu açmayan kişiler olduğu gibi, gün içinde
65
Ferruh Uztuğ, Markan Kadar Konuş, Mediacat Kitapları, İstanbul, 2003, s.238.
37
radyoyu kapatmayanlar da vardır. Buradan da anlaşılacağı gibi; radyoların iki tür
dinleyicisi vardır. Koşulları uygun olduğunda, bulunduğu yerde radyonun açık olduğu
zamana denk geldiğinde dinleyenler ve radyo dinlemeyi bir alışkanlık haline getirenler.
Elden’e göre, 4 türlü radyo reklamı vardır: Reklam ve kamu ilanı (spiker
tarafından okunur), müzikli ve dramatik yapılı reklamlar (müzik ve drama unsurları
içerir), programlı reklamlar (eğitici, eğlendirici programların içinde reklam kuşakları
içinde yayınlanır), özel tanıtıcı reklam programları (ürün/hizmetin tanıtılması veya
kültür, eğitim ve turizm hizmeti amacıyla hazırlanır)66.
1996 yılında Türkiye’de yapılmış olan bir araştırmaya göre; ucuza satılan
gazetelerin tiraj patlaması yaptığı dönemlerde, gazetelerin ve radyoların kitlelere ulaşma
oranının hemen hemen aynı olduğu ileri sürülmüştür67. Ayrıca yapılan bir başka
araştırmaya göre; her gün radyo dinleme oranının, 15-20 yaş grubu gençlerde %65, 2130 yaş grubunda %60, 41-50 ve üstü yaş grubunda ise %60 oranında olduğu gözlenmiş
ve üst sosyo-ekonomik grupların en az radyo dinleyen grup olduğu iddia edilmiştir68.
Bu çalışmanın konusu olan çocukların ilgi alanına, radyo dinlemek
girmemektedir. Bu nedenle; çocuklara yönelik pazarlama anlayışı içindeki firmaların,
radyo ortamından çok sık yararlandıklarını söylemek pek olası değildir.
GAZETE
Gazete; bireylerin bilgi edinmek için yararlandıkları ve hemen her gün
okudukları önemli bir yayın organı ve dolayısıyla da önemli bir reklam ortamıdır.
Gazete reklamları ya belirli bir kampanya şeklinde ya da seri ilânlar şeklinde iki türlü
verilebilir. Gazeteler dağıtım açısından; yerel, ulusal ve uluslararası, yayın sıklığı
açısından; günlük, haftalık, aylık ve içerik açısından da siyaset, ekonomi, magazin gibi
tüketicilerin ilgi alanları baz alınarak üç sınıfta ele alınır69. Cappo, bu konuyla ilgili
olarak yaptığı araştırmalarda; medyanın en büyük sorununun “hantal dağıtım sistemi”
66
Elden, a.g.e, s.96-97.
Mustafa Çetin Baydar, “Türkiye Özel Radyoculuğu”, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı, Yeni Türkiye
Medya Hizmetleri Yayını, Sayı:12, Kasım-Aralık 1996, s.1039.
68
Coşkun Yılmaz, “Radyonun Yeniden Keşfi”, a.g.e., s.1051.
69
Elden, a.g.e, s. 178.
67
38
olduğunu gözlemlemiş ve bu gözlemleriyle de, gazetelerin 19. ve 20. yüzyılın
uygulamalarına hapsolup kalmış olduğu izlenimini edinmiştir70.
Belirli bölgelerde oturan ya da belirli içerikteki gazeteleri okuyan “hedef
kitle”ye ulaşma veya düşük bütçe ile geniş bir kitleye ulaşma açısından, gazetelerin
reklam ortamı olarak yeğlenmesi, reklamcılara önemli avantajlar sağlar.
Gazeteye reklam vermenin avantajı yanında dezavantajları da olabilir. Gazetenin
baskı kalitesinin iyi olmaması, tüketicilerin zihninde “ürünün de düşük kaliteli olduğu”
imajını bırakabilir. Diğer kitle iletişim araçlarının çoğunda bulunan ses ve görüntü
öğelerinin gazetelerde bulunmaması, reklamı verilen ürüne dikkat çekme konusunda
zorluk
yaratabilir.
Gazetelerin
yayınlanmasındaki
temel
amaç
okuyucuyu
bilgilendirmektir. Bilgilenmek amacıyla gazete satın alan bireylerin ilgisini haberlerden
ve köşe yazılarından, reklamlara çekmek güç olabilir. Ayrıca gazeteler, geniş kitlelere
ulaşması bakımından avantajlı olmasına karşın, belirli bir gruba ulaşmak için pek etkili
bir araç olmayabilir. Bu nedenle de; bu çalışmanın konusu olan çocuklara ulaşmak
açısından, kitle iletişim araçlarından gazetelerin kullanımı, pek elverişli olmayabilir.
DERGİ:
Bir reklamcı için dergiler, farklı konular ve ilgi alanlarına yönelik yayınlar olmaları
nedeniyle çok önemli reklam ortamlarıdır. Dergiler, kaliteli kağıt baskıya sahip
olduklarından, reklamları, gazetelere oranla daha renkli, daha canlı sunarlar. Bu nedenle
de tüketicinin dikkatini gazeteye oranla kendi reklamlarına daha kolay çekebilirler.
Reklamcılar için dergilerin önemi, 6 temel unsura dayanır71:
•
Dergi, reklamcının ürün pazarını iyi kapsıyor mu?
•
Derginin kaç okuru, satılmaya çalışılan ürün veya hizmetten etkileniyor?
•
Dergiyi okuyan tüketiciler, ürün veya hizmetle ne kadar uyumlu?
•
Ne tip bir editoryal yapıya sahip?
70
Aşkın Baysal, “Pazarlamaya Fütüristik Bir Bakış”, Media Cat Aylık Pazarlama İletişimi Dergisi,
Yıl:12, Sayı:118, Kasım, 2004, s.31.
71
Robert D. Schiller, “Market and Media Evaluation” The AIA Handbook of Adertising to Business,
Industry, Government and the Proffessions, The MacMillan Company, USA, 1969, s.216.
39
•
Ortam, iletilmeye çalışılacak olan reklam mesajıyla bağdaşıyor mı?
•
Okurlar nasıl harekete geçiyor?
Dergilerin çoğu arasında benzerlik vardır ancak, her derginin kendine özgü bir
tarzı ve editoryal ortamı olduğu için okur kitleleri farklıdır.
Bir çok reklam ajansı, müşterilerine en iyiyi sunabilmek amacıyla, en başarılı
yayınları seçmek ister ve bu nedenle de tiraj değerlendirme kontrol listesi hazırlar. Bu
kontrol listeleri, tirajlar arası farklılıkları tüm açıklığıyla ortaya koyar. Dergi
reklamlarıyla (televizyon reklamlarında olduğu gibi) sadece bir kez karşılaşılmaz.
Dergiler, bulundukları yerlerde, birden çok kişi tarafından okunur. Bu nedenle, dergilere
reklam vermek oldukça avantajlı ve anlamlı olabilir. Tiraj değerlendirmesi ne kadar
kolay ise, editoryal değerlendirme de bir o kadar zordur. Medya değerlendirme
uzmanlarının en çok zorlandıkları noktalardan biri, derginin editoryal formunu anlayıp
değerlendirebilmektir.
Tiraj, okur sayısı değildir. Basılı herhangi bir kitle iletişim aracının (gazete,
dergi, vs.) kişinin masasına gelmiş olması yeterli bir başarı değildir. Kişi, derginin
yapraklarını çevirmeye başlamak için editoryal formundan etkilenmiş olmalıdır.
Derginin özünü belli eden editoryal yapı, kişinin ilgisini çekmezse, dergi hiç
okunmayabilir.
Dergiler, günümüzde, çocuklar arasında yaygın olarak tüketilen bir yayındır. Bu
nedenle markalar, ürünlerini, -kimi zaman- dergilerin temasını oluşturan öykü
karakterleriyle tasarlar ve reklam verdikleri dergi okurlarına özel ürünler üretirler. Bu
açıdan bakıldığında dergilerin, -reklam ortamları arasında- reklamcıların en çok
kullandığı kitle iletişim araçlarından biri olduğu söylenebilir.
AÇIKHAVA
Son dönemlerde, gelişimi, büyük kentlerde gözle görülür derecede fark edilen
açıkhava reklam ortamına, reklamverenler oldukça ilgi göstermektedirler. Açıkhava
reklamlarının ölçülmeye başlanmasından sonra, bu alan; markaların -reklamveren
olarak- ilgi odağı olan bir reklam ortamı olmuştur.
40
Yol panoları maliyeti ucuz ortamlardır ancak, tüketiciye iletilmek istenen
mesajın bu ortama sığdırılması pek olası olmayabilir. Arabayla yol panosunun önünden
geçen bir tüketicinin reklamı (reklam çok ilginç olmadığı sürece veya kişi trafik
ışıklarına takılmadığı sürece) farketme olasılığı azdır. Diğer bir deyişle, kişinin reklam
mesajına dikkatini yöneltip anlaması, zaman darlığı ve çevresel unsurlar nedeniyle
oldukça zordur.
Açıkhava ortamının diğer ortamlardan bir çok olumlu ayrıcalığı da
bulunmaktadır. Aksoy, “açıkhava”nın diğer ortamlardan olumlu ayrıcalığını, daha az
gürültülü bir ortamda görülmesi olarak belirtmiştir72. Ayrıca; “açıkhava reklamları”yla
evinden çıkan herkes karşılaşabilir, onları görmek için gazete ve dergide olduğu gibi
sayfa çevirmek, televizyon ve radyoda olduğu gibi düğmeye basmak, Internette olduğu
gibi bağlanmak gerekmez. Bu nedenlerle açıkhava, reklamverenler için oldukça etkili
bir ortamdır denebilir.
DOĞRUDAN POSTA
Reklam ortamları denildiğinde genellikle; gazeteler, dergiler, radyo, ve
televizyon akla gelir. Ancak hedeflenen kitleye bir mesaj ulaştırmak için başka yollar da
vardır. Küçük veya büyük çapta iş yapan reklam ajansları, üzerinde çalıştıkları
kampanyanın bir uzantısı olarak “doğrudan posta”yı kullanır.
Doğrudan posta; doğrudan ev veya işyerlerindeki belirli bir grup tüketiciye
yollanan reklamlardır. Dolaşımın boşa gitmesi diye bir durum söz konusu değildir.
Yani, ulaşılmak istenen hedef kitleye mutlaka ulaşılır73. Üretici firma ne zaman
yollamak isterse o zaman yollar. Doğrudan posta yollanmaya karar verildiğinde -diğer
ortamlara nazaran- tüketiciye daha süratli ulaşılabilir.
Reklam yazarlarının görüşüne göre doğrudan posta; okuyucuyla kişisel olarak
konuşulan bir ortamdır. Doğrudan posta malzemesi çoğunlukla kağıttır ancak; kimi
zaman kalem olur, kimi zaman da tüketiciye sunulacak olan ürünün küçük bir maketi
72
Marketing Türkiye Outdoor&Sign, “Açıkhava IKEA’ya Rekor Kırdırıyor”, Temmuz, 2005, s.38.
Donald W. Jugenheimer, Gordon E. White, Basic Advertising, South-Western Publishing Co., USA,
1991, s.137.
73
41
olur. Doğrudan posta her şekle girebilen bir medya türü olup, reklamcıların kendilerini
ifade etme konusunda en rahat ettikleri araçlardan biridir.
Doğrudan posta ortamı, reklamverenler tarafından günümüzde, eskiye oranla
daha az tercih edilmektedir. Özellikle Internetin, yeni reklam ortamı olarak ortaya
çıkması, reklamverenlerin doğrudan postaya olan ilgilerinin azalmasına neden olmuştur.
INTERNET
Bir çok reklamcıya göre dünyada Internet, medya karmasının ayrılmaz bir
parçası haline gelmiş ve oluşturduğu yeni reklam biçimleriyle de Internet dünyası,
reklamlarla dolmuştur. Kullanıcılarının sayısının artması nedeniyle, özellikle 2000’li
yılların başından itibaren, Internetin “bir reklam ortamı olarak” önemi ve değerinde artış
gözlenmiştir. Yapılan bir çok araştırmaya göre, “online” reklam harcamaları, diğer
reklam ortamlarına yapılan harcamalar arasında en hızlı artan kalem olarak
belirlenmiştir. Genişbant (broadband) teknolojisinin Interneti hızlandırması, Internet
reklamlarında daha geniş olanaklara kavuşulmasını sağlamıştır. Hareketli görüntü, ses
ve grafik gibi unsurlar böylece yaygınlaşmıştır. Ayrıca genişbantın olanaklarıyla, geniş
kitlelerin, daha hızlı ve daha ucuz Internete ulaşması, reklamverenleri; kitlelerin ilgisini
daha fazla çekecek “rich media” uygulamalarından daha fazla yararlanma olanağına
kavuşturmuştur74.
Manşet reklamlar (banner), sponsor logolar, boşluklara dolan reklamlar
(interstial), advertoriallar ve 3 boyutlu canlandırmalar, Internet reklamlarına örnek
olarak verilebilir. Bu reklam ortamı, klasik reklam ortamlarından bir çok yönüyle
ayrılır.
•
Internet, yalnızca iletişim kanalı olarak değil, bilgiişlem ve dağıtım kanalı olarak
da hizmet verir. Tüketiciler Interneti kullanarak bilgi alır, satın alma eylemini
gerçekleştirir, hatta isterlerse aldıklarının ödemesini dahi yapabilirler. Bu
pazarlama fonksiyonlarını başka araçlara başvurmadan anında başarabilen tek
kitle iletişim aracı Internettir.
74
Baskın Bıçakçı, “Internet Reklamcılığı: Bu Sefer Olacak mı?”, Media Cat Aylık Pazarlama İletişimi
Dergisi, Yıl:12, Sayı:116, Eylül 2004, s.47
42
•
Internetin bir diğer yönü de -doğası itibariyle- etkileşimli olmasıdır. Kullanıcılar
bir web sitesinde dolaşarak alışveriş sürecini yaşayabilirler ve ilgilerini çeken bir
ürünün özelliklerini daha ayrıntılı görmek istediklerinde de, bilgilerini bağlantılı
metinlerde bulabilirler. Bu bağlamda Internetin, iki yönlü bir iletişim kurduğu
söylenebilir.
•
Internetin bir multimedya içeriği vardır. Yalnız metin ve grafiğe değil, işitsel
(audio) ve görsel (video) bir içeriğe de sahiptir. Büyük etki/vuruş reklamları için
Internetin bu özelliği oldukça uygundur.
Her medya ortamının farklı özelliği vardır ve birinin sağladığı olanağı diğeri
sağlayamayabilir. Her ortamın sağladığı farklı güçlü yanlar, reklamcılara belirli
avantajlar da sağlar. Medya ortamlarının gücü ve özellikleri şöyle sıralanabilir75;
•
Gazetelerin gücü, haberdir. Bu ortamda, haberlerle dolu bir pazarlama yer alırsa
hemen fark edilir, çünkü, okuyucuların aklının önalanı habere ayrılmıştır.
•
Dergilerin gücü, güvenilirliktir. Okuyucular dergilere duydukları güveni
farkında olmadan reklamcılara da duyarlar.
•
Radyonun gücü, samimiyettir. Radyo, dinleyici ve reklamcı arasında yakın ve
arkadaşça bir iletişim sağlar.
•
Doğrudan Posta’nın gücü, ivediliktir. Belirli bir süre kapsamında sunulmuş olan
ve alıcı harekete geçmeden önce süresi dolabilecek teklifler söz konusu
olduğunda, alıcıyı, harekete geçme konusunda motive eder.
•
Broşürlerin gücü, detay verebilme özelliğidir. Sağlanacak olan yararı belirtmek
için geniş alan ve zamanı, çok az medya ortamı broşür kadar geniş verir.
•
Televizyonun gücü, göstermek ve ispat etmektir Diğer araçların hiçbiri ürünü
veya hizmeti kullanım esnasında göstermeye olanak tanımaz.
•
Internet’in
gücü,
etkileşimdir.
Kişiler,
dikkatleri
çekildikten
sonra,
bilgilendirilir, soruları cevapladıktan sonra da siparişleri alınabilir.
75
Jay Conrad Levinson, “The Guerrilla Marketing Online Report”, “Selecting Media”,
www.gmarketingcoach.com, Erişim: 24 Mart 2005.
43
•
El ilanlarının gücü, ekonomikliktir. Çok az miktarda bir bütçeyle yaratılır,
üretilir, dağıtılır ve hatta anında sonuç verir.
•
Yol panoları (billboard)’nın gücü, hatırlatmaktır. Pazarlamanın tümü ilan
tahtalarıyla çok ender yapılır ancak ilan tahtaları; pazarlama konusunda
sergilenen diğer eforların, kişilerin aklında kalmasına yarayan bir ortamdır.
Her ortamın avantajlı ve dezavantajlı yönleri vardır. Bunu Tablo 1-2’de
sunuyoruz.
Tablo 1-2. Medya Ortamlarının Avantajları – Dezavantajları
ORTAMLAR
TELEVİZYON
AVANTAJLAR
Geniş kitlelere hitap
Geniş araştırma olanağı
Görüş, ses, hareket etkisi
Maruz bırakma yönünden ucuzluk
Dikkat çekicilik
İyi görüntü kalitesi
DEZAVANTAJLAR
Düşük seçicilik
Kısa mesaj ömrü
Yüksek mutlak maliyet
Yüksek prodüksiyon maliyeti
Düzensiz yığılım/karışıklık
RADYO
Yerel kapsama olanağı
Düşük maliyetli olması
Yüksek frekans özelliği
Düşük prodüksiyon maliyeti
İyi bölümlendirilmiş kitleye hitap
etmesi
Yalnızca sesli olması
Düşük dikkat çekicilik
Mesajların çabuk geçip
gitmesi
Düzensiz yığılım/karışıklık
DERGİ
Bölümlendirme potansiyelinin
olması
Yüksek kalite
Yüksek bilgi içeriği
Uzun ömürlülük
Birden çok okur
Reklam yerleştirme sürecinin
uzunluğu
Sadece görsel
Esneklik eksikliği
GAZETE
Geniş kapsam
Düşük maliyet
Reklam yerleştirme süreci kısa
Reklamlar ilgi bölümlerine göre
yerleştirilebilir
Zamanlama(güncel reklamlar)
Maruz kalma durumu okur
kontrolünde
Kupon verilecekse bu ortam
seçilebilir
44
Kısa ömür
Düzensiz yığılım/karışıklık
İlgi çekmek daha güç
Düşük kalite
Okur seçiciliği düşük
Tablo 1-2’nin devamı
AÇIKHAVA
DOĞRUDAN
POSTA
INTERNET VE
ETKİLEŞİMLİ
MEDYA
Konumu belirli
Yüksek tekrar
Kolay fark edilir
Yüksek seçicilik
Maruz kalma durumu okur
kontrolünde
Yüksek bilgi içeriği
Tekrarlanan maruz bırakmaya
elverişli.
Ürün bilgisi seçimine kullanıcılar
karar verir.
Kullanıcı dikkati ve dahiliyeti
Doğrudan satış potansiyeli
Esnek mesaj platformu
Reklama maruz bırakma
süreci kısa
Düşük imaj
Yerel yasaklamalar
Yüksek maliyet/içerik
Düşük imaj (junk mail)
Düzensiz yığılım/karışıklık
Sınırlı yaratıcılık kapasitesi
Kalabalık erişim(websnarl)
Teknolojik sınırlamalar
Geçerlilik ölçüm teknikleri, az
miktarda.
Sınırlı erişim
Kaynak: George E. Belch, Michael A. Belch, Advertising and Promotion:An Integrated Marketing
Communication Perspective, The Mc Graw-Hill Companies Inc., New York, USA, 2004, s.330.
Basılı reklam araçları yoluyla bir reklam mesajı kısa süre içinde çok geniş
kitleye ulaşır. Gazete ve dergileri sadece satın alanlar değil, onların çevresindekiler de
okur. Yani bir gazete evde, işyerinde veya bir başka ortamda bir çok kişi tarafından
okunur. Bu durumda, basılı reklam araçları sadece hedeflenen kitleye değil, (bunun
yanında) hedef kitle olmayan bir çok kişiye de ulaşır diyebiliriz.
Ayrıca; basılı
ortamları kullanmak, yayın yapan ortamları kullanmaktan daha ucuz maliyetli olması
nedeniyle de daha avantajlıdır. Yayın yapan kitle araçlarında yayınlanan reklamlar ise;
ses, görüntü, renk gibi unsurları içinde barındırması, yani hem göze hem kulağa hitap
etmesi nedeniyle, özellikle çocuklar için çok dikkat çekicidir.
Tüketicilerin reklam bilinci arttıkça reklamcıların bilinçleri de artmaktadır.
İnsanlar değiştikçe reklam araçları da gelişmekte, farklılaşmakta ve dünyaya tarz
değiştiren tüketicilerin gözünden bakan reklamcılar da, araç seçiminde tarz değişikliğine
gitmektedirler. Değişikliğe gidilmezse tüketiciye ulaşılamayacağının bilincinde olan
reklamcılar; bir yandan geleneksel tipteki reklam ortamlarını, medya planlarının temel
araçları yaparken diğer yandan da Internet ve özellikle açıkhava ortamlarında
yaratıcılıklarını kullanmaya çalışmaktadırlar.
45
Tüketiciye giden yol başarılı bir reklam kampanyasından geçmekte ve rekabetin
yoğun olduğu küreselleşen dünyada, (tıpkı tüketiciler gibi) farklılaşmak gerekmektedir.
Reklam kampanyası aşamalarında iyi bir strateji belirlemek nasıl (iyi bir yaratıcı
çalışma kadar) önemliyse, medya planlama da tüm aşamalar kadar önemlidir.
Kampanyanın başarıya ulaşması için katedilen yolun son basamağı olan bu aşamada;
araştırma sonuçlarını doğru tahlil etmek ve iyi gözlem yapmak gerekir. Doğru ortam
seçimi veya yaratımı da her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
2. Geleceğe Yönelik Pazarlama
Pazar koşullarının, tüketiciye bir çok ürün çeşidi sunacak kadar gelişmiş olması,
tüm bu ürünler arasından tüketicinin tercih yapma ve ürünlere ulaşma olanağının
(geçmiş yıllara kıyasla) çok daha kolay olması; pazarlama dünyasında, tüketiciye
ulaşmak için uygulanan geleneksel stratejilerin değişmesine yol açmıştır. Teknolojinin
gelişmesiyle, kitle iletişim araçlarına Internet eklenmiş ve böylece tüketicilerin bir çok
toplumla etkileşimleri artmış, yaşam biçimleri değişmiştir. Sosyo-kültürel bağlamda
değişen, dünya görüşü genişleyen ve tüketici bilinci yükselen günümüz tüketicilerini,
satın alma konusunda ikna etmek zorlaşmıştır. Bu nedenle pazarlamacılar, artık,
tüketicilere yeni fikirler ve yöntemler geliştirerek ulaşmaya çalışmaktadırlar.
2.1. Yeni Pazarlama Yöntemleri
‘Radar Altı
İletişim’ kitabının
yazarları
Jonathan Bond ve Richard
Kirshenbaum’a göre; tüketiciler için kanallarda gezinmek, televizyon izlemenin
ötesinde bir yaşam biçimi haline gelmiş, posta kutusundaki mesajlar arasında gezinmek
de mesajların tamamını okumak yerine gerçekleştirilen bir eylem haline gelmiştir.
Çünkü tüketiciler her an reklamlarla mesaj bombardımanına tutulmaktadır. Bu
nedenlerle tüketicilerde bir dikkat eksikliği hakimdir76.
İletişim mesajlarına hergün yeni bir mesajın eklenmesiyle, pazarlama
dünyasındaki verim ve etkinlik düşmektedir. Hedef kitlenin dikkatini çekmek ve en
76
Jonathan Bond, Rıchard,Kirshenbaum, Radar Altı İletişim- Günümüz Kuşkucu Tüketicisine
Ulaşmanın Yolları, Çeviren: Aycan Akyıldız, MediaCat Kitapları, Kapital Medya A.Ş., İstanbul, 2004,
s:30.
46
değerli varlıkları olan “zaman”larını alabilmek için gereken yatırımların maliyeti de
(oluşan kaotik pazarlama ortamında) hızla artmaktadır77.
Daha önce de belirtildiği gibi, pazarlamanın temel hedefi; ürün/hizmetin satın
alınmasını sağlamaktır. Ancak günümüzde temel hedef; tüketiciyle yapılan alışveriş
olmaktan çıkmış, onunla iyi ilişkiler kurmak olmuştur78. Geleceğe yönelik pazarlama
anlayışı doğrultusunda, tüketicilerle ilişkilerin iyi kurulması amacıyla (aralarında
Internetin sağladığı olanaklarla da ortaya çıkmış olan) bir çok pazarlama yöntemi
geliştirilmiştir. Pazarlama dünyasındaki pazarlama yöntemlerinden ve bu yöntemlerin
geleceğe nasıl yön verdiklerinden genel olarak söz etmek gerekmektedir.
2.1.1. Virütik Pazarlama (Viral Marketing)
Kişinin, alabileceğinin çok üstünde mesajla karşılaşması; birtakım mesajlara
karşı direnç göstermesine ve mesajları görse bile algılamamasına neden olmaktadır. Hiç
kimse artık, önüne konanla beklendiği kadar uzun süre ilgilenmemekte ve hatta çabucak
sıkılmaktadır. Godin; pazarlamacıların doğrudan doğruya ve mümkün olduğu kadar çok
sayıda tüketiciye seslenerek, tüketiciyi boğan bir geleneksel pazarlama yöntemi
kullanmalarını, “tacizkar pazarlama” olarak tanımlamaktadır79. Artık tüketicilerin
pazarlamaya etkili bir direnç göstermesi nedeniyle, tacizkar pazarlama yönetemlerinden
vazgeçen pazarlamacıların amaçlarından birinin, onların birbirlerine mal veya hizmet
pazarlayabileceği bir ortam yaratmak olduğunu düşünen Godin; bunun fikirlerin değiş
tokuşuyla gerçekleşen pazarlama yöntemi; “Virütik Pazarlama” ile olası olduğunu
düşünmektedir.
1997 yılında Draper JFisher Jurvetson şirketinden, Hotmail’in girişim
sermayesini sağlayan kişi olan Steven Jurvetson; kullanıcı tabanını süratle büyüten
Hotmail’ın büyüme sürecinde sürdürdüğü stratejiyi anlatmak için “virütik pazarlama”
terimini kullanmıştır80. Bir fikir virüsünü, yani bir kişiden diğerine süratle dolaşan
büyük fikri yaymadan önce dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri, o fikrin ilk olarak
77
http://www.teknoturk.org/docking/yazilar/tt000029-yazi.htm, Erişim: 12.01.2005.
John A. Lynn, “Reklamın Geleceği.: Bilgiye Doyan Tüketiciye Ne, Nasıl Söylenecek?”, Pazarlamanın
Yeni Ufukları, Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., İstanbul, Kasım, 2005, s.81
79
Seth Godin, Fikir Virüsü:Pazarlamada Yeni Boyutlar, Çeviren.Elif Özsayar, Rota Yayınları,
İstanbul, Nisan, 2004, s.15.
80
Godin, a.g.e., s.54.
78
47
söyleneceği grubun seçimidir. Ücretsiz e-posta hizmeti sunan Hotmail; hassasiyetle
seçtiği bireylere yolladığı her e-posta ile, kullandığı sloganı (ücretsiz kişisel e-posta için
www.hotmail.com’u ziyaret edin) milyonlara yaymayı başarmıştır.
Virütik pazarlama anlayışında, pazarlama fikrinin yayılmasında en büyük rol;
“hapşırıkçılar” olarak nitelendirilen, yani bir fikri arkadaşlarıyla paylaşmaya ve çevreye
yaymaya daha eğilimli olan bireylere düşmektedir. Bu bireyler, fikirleri daha çok
Internet kanalıyla yayarlar. Bu nedenle; “virütik pazarlama anlayışına göre” özellikle
Internetten yayılan fikirler aracılığıyla etkileşim içinde olan bireylerin dikkati, bu
pazarlama anlayışıyla çekilir.
2.1.2. Fısıltı Pazarlaması/Kulaktan Kulağa Pazarlama (Word of Mouth
Marketing)
Virütik pazarlamanın ağızdan ağıza yayılarak gerçekleştiği göz önünde
bulundurulursa, “fısıltı pazarlaması”nın, geleceğe yönelik pazarlama atılımlarında
kullanılmasının önemi daha da ortaya çıkar. Fısıltı pazarlaması; pazarlama
endüstrisinde, işletmelerin ürün ve hizmetlerinin kişisel önerilerle tanıtılması için
yürüttükleri faaliyetler olarak tanımlanmaktadır81. Reklamcılar tarafından oldukça
değerli bulunan bu pazarlama çeşidinin (iletişim biçimi olarak) etkili olmasının
nedeninin,
kaynak
pazarlamasının
güvenilirliğinden
amacı;
tüketicilere
ileri
geleneksel
geldiği
düşünülmektedir.
yöntemlerle
reklam
Fısıltı
yapmadan,
güvendikleri kişiler yoluyla ulaşmaktır. Yani bir bakıma tüketiciye, farkettirmeden
reklam yaparak ulaşmaktır.
ABD’de yapılan çalışmalar sonucunda, “etkililer grubu” (“influentials”) olarak
adlandırılan öneri gruplarının; gıdadan sinemaya, otomobilden dışarıda yemek yemeğe,
her alanda önemli rol oynadıkları ortaya çıkmıştır. “Etkililer” bir yılda sinema
konusunda 84 milyon, otomobil konusunda 31 milyon öneri yapmışlardır 82. İnsanları
etkileyen, dünyayla yakından ilgilenen ve “trend setter” olarak görülen bu grubu,
şirketler yakından takip etmekte ve tüketicilerle iletişim kurma konusunda, fısıltı
pazarlama yönteminden yararlanmaktadırlar.
81
82
http://en.wikipedia.org/wiki/Word_of_mouth_marketing Erişim: 26. 03.2006.
Sedef Seçkin Büyük, “Hedefteki ‘Etkin’ Grup", Capital, Aylık İş ve Ekonomi Dergisi, Mart, 2003.
48
“Etkililer”; görüşlerine özel olarak güvenilen ve değer verilen aile üyesi,
arkadaş, iş arkadaşı ya da tanıdıklardan oluşmaktadır. Bu kişilerin deneyimlerinden
önceden yararlanmış olan tüketiciler; aldıkları önerilerden memnun kalmış olmaları
nedeniyle, satın alma tercihlerini, onlara danışarak gerçekleştirme eğilimindedirler. Bu
nedenle “etkililer” (pazarlama araçlarına kıyasla), tüketiciler üzerinde daha ikna
edicidirler. “Etkililer” toplum geneline bakıldığında, iyi eğitim almış veya almakta olan,
geliri genel ortalamanın üzerinde ve gelişmelere çabuk adapte olan kişilerden
oluşmaktadır.
Tüketiciler üzerinde önemli ölçüde itibar ve güven sahibi olan bu liderlerin iyi
eğitimli, bilinçli ve dünya görüşü geniş olması, (onları ikna etmenin zor olduğunun
bilincinde olan) pazarlamacıları; onları -satın almaya yönlendirmek yerine- kazanmaya
çalışmaya yönlendirir. Kazanılmaya çalışılan “etkililer”; bir çok kaynaktan ve kitle
iletişim araçlarından fikir edinerek, pazarlamacıların sundukları ve kendilerinin
gereksinim duydukları ürünleri tanımaya ve kendilerini bilgilendirme isteğinde olan
markalara yönelirler.
Kulaktan kulağa pazarlama; şebeke, ağ (network) etkisi ile gerçekleşir. Örneğin;
10 kişi, ürüne ilgili olarak 4 ayrı kişiyle konuşur, 40 yeni kişi üründen haberdar olmuş
olur. 40 ayrı kişi, 5´er kişiye üründen söz ettiğinde, ürünü bilen kişilerin sayısı 200’e
ulaşır. Bu şekilde, az reklamla ve az masrafla çok büyük kitlelere ulaşılır.
2.1.3. İzinli Pazarlama (Permission Marketing)
Hedef kitlenin maruz kaldığı mesaj bombardımanına ve reklam kirliliği ile
dolmuş olan geleneksel pazarlama anlayışına karşı, ünlü pazarlama gurusu Seth Godin
“İzinli Pazarlama” kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu kavramın temelinde yatan düşünce,
yabancıları dostlara, dostları da müşterilere çevirmektir. Yani, pazarlama yapmak için
müşteriden izin alınması anlayışının hakim olduğu bir pazarda, yabancı olan müşteriyi
dosta çevirmeyi amaçlayan bir yaklaşım; “izinli pazarlama”nın özünde yatan
düşüncedir.
İzinli pazarlama; bireylere özel, bekledikleri ve gerçekten almak istedikleri
iletişim mesajlarını verebilmek amacıyla, kurum/kuruluş ve pazarlama uzmanlarının,
49
kitlelerle bire bir ilişkiler başlatması ve bu ilişkiler sonucunda aldıkları ‘izin’ ve yine bu
ilişkiler sırasında “izin”li olarak elde etmiş oldukları bilgileri kullanarak, pazarlama
iletişimi/müşteri ilişkileri yönetimi (customer relationship management) çalışmaları
yapmaları süreci olarak tanımlanmış ve üç ilkeyle temellendirilmiştir83:
•
Beklenir: Kişiler pazarlamacılardan gelecek haberleri bekler.
•
Kişiseldir: Mesajlar kişiye özeldir.
•
Anlamlıdır: Mesajlar, kişinin verdiği bilgilere göre hazırlanır ve dolayısıyla
kişinin doğrudan ilgi alanına girer.
İzinli Pazarlama kavramı, adını; yaptığı çalışmalar için hedef kitlenin onayını
alıyor olmasından almıştır. Bu bağlamda yapılan hiçbir faaliyet beklenmedik değildir.
İzinli pazarlamadaki “izin alma” kavramı; tüketicilerden yalnızca ad, soyad, oturdukları
şehir, e-posta gibi bilgileri almayı değil, alınan bilgilerin nasıl değerlendirileceği
konusunda da tüketicileri haberdar ederek, açık bir şekilde bunu isteyip istemediklerini
sormakla ilgilidir.
İzinli pazarlama, iletişim faaliyetlerinin “kişiye özel” olmasını sağlamayı
amaçlar ve hedef kitleyi en ince ayrıntılarına kadar tanımayı ön görür. Yılbaşında
müşterilerine hediye yollayacak olan ve izinli pazarlama ile iletişim faaliyetlerini
sürdüren bir mağazanın, kadın müşterisinin en çok hangi renk ruju tercih ettiğini bilmesi
ve bu bilgi ışığında müşterisine uygun hediye yollaması, izinli pazarlamanın bu “kişiye
özel” ilkesine örnek olarak verilebilir.
Hedef kitlenin kendisinden alınabilecek demografik bilgilerin yanı sıra, kişilerin
kurum ve kuruluşlarla gerçekleştirdiği her türlü işlem; kendileri ile ilgili verdikleri birer
ip ucudur. Şirketler, pazarlama departmanlarını, bu ip uçlarını algılayabilecek şekilde
organize etmekte, gerçekleştirdikleri pazarlama faaliyetlerinde de hedef kitlelerinin kim
olduğunu her fırsatta ve tüm ayrıntıları ile anlamaya çalışmaktadırlar84.
Seth Godin’in “izinli pazarlama” fikri günümüzde yavaş yavaş önem
kazanmaktadır. Gelecekte ise bu pazarlama fikrinin tüm şirketlerin karlılığı ve
83
84
Godin, a.g.e., s.35
“İzinli Pazarlamanın Temelleri”, www.messagemarketer.com, Erişim: 10.01.2005
50
yaşamlarının devamı için kullanılacak bir yapı taşı niteliğinde olması kaçınılmaz
görünmektedir.
2.1.4. Oyunlar Üzerinden Pazarlama (Advergaming)
Internetin yaygın olarak kullanılması ile birlikte, kullanıcı sayısında gün
geçtikçe büyük artışlar gözlenmektedir. Bu artışlarla birlikte, pazarlama dünyası;
tüketiciye ulaşmak amacıyla kitle iletişim araçları arasında olan Internete önemli bir rol
biçmiş ve yukarıda da sözü edilmiş olan yeni pazarlama türlerinin uygulandığı ortam
haline
getirmiştir.
“Advergaming”,
yani
oyunlar
üzerinden
pazarlama/reklam
faaliyetleri, pazarlama dünyasına katılan yeni bir yöntem olarak tüketicilerin karşısına
çıkmıştır. Oyunlar üzerinden pazarlama/reklam; müşterilere çok çeşitli reklam
mesajlarını göndermek için, etkileşimli oyun teknolojilerini kullanmak olarak
tanımlanmaktadır85.
Internet toplum yaşamına girdiğinden beri, tüketicilere reklam mesajları
“banner”larla verilmekteydi ancak; verilen bu mesajların yeteri kadar dikkate
alınmadığı görülünce yeni bir pazarlama anlayışı olan “advergaming” ortaya çıkmıştır.
Günümüzde, Internette “oyun”lar, giderek yükselen bir değer olarak görülmektedir86.
Pazarlamacılar oyunları sadece web ortamında popülerlik kazanmış etkinlikler olarak
değil, güçlü birer reklam ortamı olarak da değerlendirmektedirler. Oyun üzerinden
yapılan reklamlarla, pazarlamacılar, reklamlarını hem hedef kitlelerine ulaştırmakta ve
hem de oyun esnasında kullanıcılara yakın durmak yoluyla onlara önem verdiklerini
göstermektedirler. Tüm bunlar, pazarlamacıların, tüketicilerden almayı umdukları “geri
dönüşler” konusunda başarıya ulaşmalarını sağlamaktadır.
Media Metrix şirketine göre, marka ile bütünleşen ve ürünün kullanıldığı oyun
üzerinden yapılan reklamlara, en çok ziyaret edilen 20 eğlence sitesinden biri olan
www.zeeks.com sitesindeki “Recipe Rescue” (“yemek tarifi kurtarma”) oyunu örnek
olarak verilebilir87. 6-13 yaş arasındaki çocuklara hitap eden bu oyun; Cheetos
85
“Reklam Bir Oyundur”, http://www.infomag.com.tr/v2/dosyalar/haber/10072-Reklam Bir
Oyundu.pdf, Erişim: 02.12.2003.
86
A.g.m.
87
“Cheetos&Zeeks
Present
Recipe
Rescue-A
Dangerously
Cheezy
Adventure”,
http://games.zeeks.com/game_recipe_rescue.html?g=9023, Erişim:15.02.2006.
51
markasıyla, sitenin ortak bir tasarımıdır. Bu oyunda oyuncular; Cheetos’un kahramanı
Chester ve arkadaşlarından birini kendi karakteri olarak seçerler ve Cheetos
fabrikasında saklı olan dört farklı Cheetos tarifini bulmaya çalışırlar.
Reklamverenlerin sitelerinde bulunan oyunlar, tüketicilerin, siteleri sık ziyaret
etmelerine ve böylece ürünlerinin tüketiciler tarafından iyice tanınmasına olanak
sağlarlar. Örneğin; Algida Max için hazırlanan www.aslanmax.com sitesinin
“MaxiFun” bölümünde bir çok oyun yer almaktadır88. Çocuklar bu siteye girerek hem
yeni ürünlerden haberdar olmakta, hem de oyun oynayarak eğlenmektedirler.
Kent Gıda'nın (Cadburry Schweppes) www.toybox.com oyunlu sitesi de; 30
şifreli oyun, 8 de bedava oynanabilecek uygulama ile 300.000 kayıtlı kullanıcı çeken bir
sitedir89. Siteye üye olan kullanıcılar, Toybox şekerlerinin paketinden çıkan şifreyle
sitede çok çeşitli oyunlar oynayabilmektedirler.
Marka imajını güçlendirme ve hedef kitlenin çeşitli özelliklerine yönelik verileri
elde edebilmeyi sunan oyun üzerinden pazarlama/reklamcılık yaklaşımı, geleceğin
etkileşimli
reklamcılık
dünyasının
en
önemli
araçlarından
biri
olarak
değerlendirilmektedir.
2.1.5. Radikal Pazarlama (Radical Marketing)
Sam Hill ve Glenn Rifkin’in 1999 yılında ortaya attığı bir kavram olan “Radikal
Pazarlama”; pazarlama çalışmalarına çok büyük kaynaklar aktarmadan, belli bir
müşteriye yönelik ve uzun vadeli bir anlayış güden pazarlama biçimidir90. “Müşteriye
yakın olmak” radikal pazarlama anlayışında bir kural olarak kabul edilmektedir.
Pazarlama departmanının küçük ve işlevsel olması, sadece işine aşık insanlarla
çalışılması, müşteriler ile görüşmelerin yüzyüze yapılması, markanın etrafında bir
müşteri topluluğu oluşturulması amacıyla bir topluluk bilinci yaratılması, pazar
araştırma sonuçlarının tedbirli bir bakış açısıyla incelenmesi, ve markanın değerine
kardan daha fazla değer verilmesi (yani bir bakıma ona sadık kalınması) radikal
pazarlamanın diğer kurallarındandır.
88
http://www.aslanmax.com
http://www.toybox.com.tr
90
Sam Hill, Glenn Rifkin, Radikal Marketing, Çeviren: Kıvanç Kutmandu, Kapital Medya Hizmetleri
A.Ş., MeidaCat Kitapları, Ankara, 2001.
89
52
Teknolojinin gelişmesiyle (gelecekte) tıp, iletişim, ulaşım gibi sektörlerin
öneminin üçüncü dünya ülkeleri tarafından daha da anlaşılmasıyla, onların yaşam
koşullarının da düzeleceğini düşününen Rifkin; nüfusun da bu doğrultuda artacağına
dikkat çekmektedir. Gelişmiş teknoloji ve Internetteki sanal toplulukların sayısındaki
artışın, Internetteki etkileşimleri artıracağı ve (dolayısıyla) geleceğin yetişkinlerinin
(ileride) evlerinden çok daha az dışarı çıkacaklarını düşündürmektedir. Sonuç olarak;
bir markanın etrafında topluluklar yaratma amacı güdülen radikal pazarlama anlayışı ile
“Internetin gücünden” faydalanılmasının söz konusu olacağını söyleyebiliriz..
2.2. Geleceğe Yönelik Pazarlama Yaklaşımları
Günümüzde koşulların değişmesiyle tüketicilerin beklentileri de değişmiştir.
Eğitim seviyesi yüksek bireyler, yaşam tarzları paralelinde daha kaliteli ürünler, daha
kaliteli hizmetler istemekte ve kendilerini önemsemektedirler. Pazarlama uzmanları da
yeni çağın yeni tüketicilerini ve pazar ortamını farklı yönleriyle değerlendirmekte ve
geleceğe yönelik tahminlerde bulunmaktadırlar.
New York Times’ın “Internet çağının en güçlü kadını” olarak tanımladığı
EDventure Holding’in kurucu başkanı Esther Dyson, günümüz tüketicilerinin seslerinin
duyulmasını istediğini ve ancak bunu hissettiklerinde bir ürün veya hizmeti almaya ikna
olduklarını düşünmektedir91. Yani, sürekli değişimin yaşandığı günümüzde, insanların
güvenini kazanmak ve onları satın alma davranışına ikna etmek için onları dinlemek,
anlamak gerekmektedir. Dyson’ın değindiği bir başka konu ise, eskiden bilgiye ulaşmak
için kaygılanan insanların artık bilgiye kolay ulaştıkları ve bu bağlamda kaygılarının
değiştiğidir. Yani bilgiye kolayca ulaşan hatta bunun için herhangi bir çaba sarfetmeden
bilginin doğrudan önüne geldiğini gören tüketiciler; neyi bilmek istediklerinin kararını
verememekte ve işlerine yarayacak bilgileri seçmekte zorlanmaktadırlar. Dyson,
gelecekte (her şeyi bilmenin olası olduğu bir ortamda) pazarlamacılar tarafından kurulan
sistemlerle, neyin daha önemli ve bilinmeye değer olduğunun tüketiciye gösterilmesinin
olası olacağını öngörmektedir.
91
Esther Dyson, “Küresel Geleceğin Yol Haritaları Nasıl Okunmalı?”, Pazarlamanın Yeni Ufukları: 7
Gurudan Fütüristik Pazarlama Yaklaşımları (derleme), Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., MediaCat
Kitapları, İstanbul, Kasım, 2005, s.62
53
Eski pazarlama anlayışının geride bırakıldığı günümüzde, şirketlerin geleceğe
yönelik en göze çarpan yatırımları; hedefledikleri kitleyi, hedefledikleri yaşta ve
tüketim grubunda bırakmayıp ömür boyu gözetim altında tutmak istemeleridir. Bu
anlayış; tüketicinin yaşam evrelerinin takibi ve sürekli olarak onlara özel stratejiler
geliştirilmesi yoluyla gelecekte de onların kullandıkları marka olmak üzerine kurulmuş
bir anlayıştır. Dolayısıyla, bilinci yüksek, markalara karşı düşük sadakat besleyen
bugünün çocuk (yarının yetişkin) tüketicilerini sadık müşteriler haline getirmek ve elde
tutmak, pazarlama stratejilerini geleceğe yönelik bakış açısıyla geliştirmekle olasıdır
diyebiliriz.
Kotler, Internetin küresel pazarlar ve bu pazarlar için geliştirilen pazarlama
anlayışları üzerindeki etkisinin, gelecekte oldukça büyük olacağını düşünmektedir.
Ürünleri (Internet aracılığıyla), dünyanın bir çok ülkesindeki farklı fiyatlarla
karşılaştırarak satın alma kararı veren tüketicilerin sayılarının gün geçtikçe arttığını
belirten Kotler; özellikle de kitap, oyuncak, müzik ürünleri ve elektronik eşya satan
mağaza tabanlı perakendecilerden yapılan alışverişlerin, Internet üzerinden yapıldığını
vurgulamıştır. Ayrıca Kotler; Internetin gelecekte, mağazalar ve Internet üzerindeki
rekabete fiyat baskısı getireceğini belirtmekte, firmalara verimli pazar olanakları
sağlayacağını ve böylece de yalnız tüketicilerin değil, firmaların da kazanacağını
öngörmektedir92. Bu bağlamda, yavaş yavaş gelişen Internetten alışveriş yapma
anlayışının, gelecekte tüketim dünyasında daha da popüler olacağını söyleyebiliriz.
Young & Rubicam ve J. Walter Thompson gibi dünyanın en önemli reklam
ajanslarının “yaratıcı
bölümler”
yöneticiliğini
yapmış olan
Helayne Spivak;
reklamcılığın gelecekte nasıl bir noktada olacağıyla ilgili değerlendirmeler yapmıştır.
Reklamcılığın, giderek eğlencenin bir parçası haline geldiğini belirten Spivak;
reklamverenlerin tüketici için daha değerli olmanın yollarını aradığını, bunun nedeninin
de artık reklamverenlerin ajanslara güvenmemesi olduğunu, reklamverenlerin Interneti
kullanmayı istediğini ancak ajansların bu konuda pek ılımlı olmadığını sözlerine
eklemektedir. Bu nedenle, ajansların gelecek 10 yılda kendilerini yeniden tanımlamaları
gerektiğini düşünen Spivak, bilgisayar ekranlarının gelecekte televizyonun yerine
92
N.Aslı Tekinay, “Yeni Milenyum Senaryoları”, Capital, Aylık İş ve Ekonomi Dergisi,
http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=2836, Erişim: 01.01.2000.
54
geçeceğini öngörmekte ve ajansların yaratıcı stratejilerini bunun bilincinde olarak
şekillendirmeleri gerektiğini belirtmektedir93.
TBWA Avrupa Başkanı Paul Bainsfair; gelecekte, küresel markaların eğlence
sektörüyle daha fazla ilgilenmesi gerekeceğini düşünmekte, para ödenen reklamlarla
“kesilen yayın” modelinin geride kalacağına, bunun yerine markaların televizyon
dizilerine, filmlere finans sağlayacağına ve şirketlerin markalarını bu şekilde
ilişkilendireceğine inanmaktadır94.
93
Tekinay, a.g.m.
“Küresel Bir Marka Yaratmak Artık Çok Zor”, Media Cat Aylık Pazarlama İletişimi Dergisi, Yıl:13,
Sayı:124, Mayıs 2005, s.48
94
55
BÖLÜM 2
ÇOCUK KAVRAMI VE TÜKETİM
Çocukluk genellikle, sosyo-tarihsel bağlam içerisinde, çocukların deneyimlerini
belirleyen toplumun yapısal bir özelliği olarak tanımlanmaktadır95. Hendrick,
çocukluğu, bebeklikten ergenliğe kadar geçen toplumsal olarak yapılandırılmış bir
dönem olarak nitelendirmekte ve toplumların tümünde var olan yapısal bir özellik
olarak görmektedir. Hendrick’le aynı bakış açına sahip olan Tezcan da, çocukluğun
toplumsal olarak yapılandırılmış bir biçim olduğunu savunurken; çocukluğu da,
toplumun sınıf ve yaş grupları gibi kategorilerinden biri olarak nitelemektedir96.
Günlük konuşma dilinde çocukluk; ‘bebekler’, ‘yeni yürümeye başlayan
çocuklar’, ‘kreş çağındaki çocuklar’, ‘küçükler’, ‘öğrenciler’ veya ‘ergenler’ gibi birçok
sözcükle ifade edilmektedir. Psikologlara göre ise çocukluk; ‘küçük çocuklar(infants)’,
‘orta-çocukluk (middle-childhood)’, ‘ergenlik öncesi (pre and early adolescents)’ gibi
sözcüklerle ifade edilen bir dönemdir97.
1960’lı yıllarda çocukluğun tarihi ilk defa incelenmeye başlandığında; onüçüncü
yüzyıla kadar “çocukluk kavramının” toplum için gerçekliği olmayan, toplum
bireylerinin ilgi alanına girmeyen, zihinlerde henüz şekillenmemiş bir kavram
olduğundan söz edilmektedir98. Philippe Aries Centuries of Childhood adlı kitabında,
batılı anlayışa göre aile hayatı ve çocukluk kavramlarının ortaya çıkışı ve gelişiminden
sözetmekte ve ortaçağda çocukluğun var olmadığını ileri sürmektedir. Aries’a göre;
çocukların yeni bir düzen şekli ve bilim dalı olarak yetişkinlerden ayrı tutulması, yaşlara
göre derecelendirilmiş okulların ortaya çıkması ile oluşmuştur.
95
Harry Hendrick, “The Child as a Social Actor in Historical Sources: Problems of Identification and
Interpretation”, James, Allison (editor), “Research with Children : Perspectives & Practices”,
London, GBR: Falmer Press, Limited (UK), 1999, s. 37.
96
Hendrick, a.gm. , s.1.
97
R.A Levine, “Child Psychology and Anthropology: An Environmental View” in C.Panter-Brick (ed)
Biosocial Perspectives on Children, Cambridge: Cambridge University Press, 1998, s.102-31.
98
Philippe Aries, “Centuries of Childhood: A Social History of Family Life” (Translated by Robert
Baldick), Vintage Books, New York, 1962, s.33.
56
Yirminci yüzyılın sonunda dünyanın bir çok bölgesinde kapitalizm, ekonomik
ve kültürel bakımdan toplumsal bir formasyon haline gelmiş ve bireyler kapitalizmin
mallarını üretmek için arzu duymaya başlamıştır. Modern tüketimcilik, bir takım
sembollerin tüketiciler için anlaşılır hale gelmesine bağlıdır. Bu nedenle, ürünlerin
tüketiciler açısından anlaşılır hale gelmesi, (onların) yaşam tarzlarına uyumlu olmasını
gerektirir. Ayrıca satışların gerçekleşmesi için, reklamlar aracılığıyla potansiyel
tüketicilerin arzularına seslenmek gerekmektedir99. Tüm bunların gerçekleşmesi için ise
kişinin tüketici haline gelene kadar geçirdiği süreçleri incelemek gerekmektedir.
Çocuğun bir tüketici haline gelme süreci, toplumsallaşmasıyla başlar. Bu
nedenle bu bölümde ilk olarak, toplumsallaşma ve toplumsallaşma araçları ele alınmış,
toplumsallaşarak bir tüketici haline gelen günümüz çocuklarının (eski kuşaklarla
arasındaki farklardan söz edildikten sonra) satın alma davranışları ve bu davranışları
etkileyen unsurların üzerinde durulmuştur. Son olarak, kitle iletişim aracı televizyonun
ve televizyonda sunulan reklamların çocuklar üzerindeki etkilerine değinilmiştir.
1. Çocuğun Toplumsallaşması
Bireyler arasındaki iletişim ve ilişkiler sonucu kurumlar ve kültürler ortaya
çıkmakta ve böylece, bireylerin ait olduğu en büyük grup olan “toplum” kavramı
şekillenmektedir. Belli bir coğrafi ortamda yaşayan ve ortak bir kültürü paylaşan
insanların, toplumsal gereksinimlerini karşılamak amacıyla düzenli ve karşılıklı ilişkiler
kurarak oluşturduğu birliktelikler sonucu toplumlar ortaya çıkmıştır. Bu noktada,
sosyal ilişkilerin, bir toplumun var olması için çok önemli bir unsur olduğunu
söyleyebiliriz.
Doğdukları günden itibaren bireyler, içinde bulundukları toplumun bir parçası
haline gelme sürecine ilk adımı atmış olurlar. Toplumsallaşma; bir kimsenin, içinde bir
takım işlevleri olabileceği belirli bir toplum ya da toplumsal kümenin tarzlarını
öğrenmesi
sürecidir100.
Çocuğun
nasıl
toplumsallaştığını
incelemeden
önce
toplumsallaşmanın özellikleri ve amaçlarına değinmek gerekir.
99
Robert Bocock, Tüketim, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, Ekim 1997, s.62
Frederick Elkin, F, Çocuk ve Toplum; Çocuğun Toplumsallaşması, Çeviren: Nazife Güngör,
Gündoğdu Yayınları, Ankara, Mart 1995, s.4.
100
57
Toplumsallaşmanın Özellikleri;
•
Daima belirli bir toplum için söz konusudur,
•
Her bireyin doğduğu andan itibaren gerçekleşen bir süreçtir,
•
Kişilik gelişmesinin topluma ve kültüre uyarlanması ve öğrenilmesi gibi
süreçlerin benzerlikleri ile ilgilidir,
•
Bireyi; çevresindeki modellerin, simgelerin, beklentilerin ve duyguların
öğrenilmesi yetenekliliği yönünden ele alır,
Toplumsallaşmanın Amaçları;
a. Tuvalet alışkanlıklarından, bilim yöntemine kadar uzanan temel disiplinleri
aşılar.
b. Beklentilerin zihne yerleşmesini sağlar (Anne olma isteği gibi).
c. Toplumsal rolleri ve onları destekleyen tutumları öğretir.
d. Bireye, yetişkin eylemlere katılması için temel bir hazırlama ile beceriler
öğretir.
Önceden
oluşturulmuş,
düzenlenmiş
ve
oturmuş
toplum
kurallarını
öğrenebilmek; belirli bir süreci etkileşimli olarak yaşamakla olasıdır. Karşılıklı
etkileşim sürecini yaşayarak, çocuklar; içinde bulundukları toplumun davranış
kalıplarını görüp, kabul edip, uygulmakta ve böylece o topluma ait bireyler haline
gelmekte, yani toplumsallaşmaktadırlar. Çocukların tuvalet alışkanlıkları edinmesi,
farkında olmadan anne/baba olma isteğinin zihninlerine yerleşmesi sonucu evcilik
oyunu oynaması, toplumsal rolleri ve bu rollerin gerektirdiği tutumları öğrenmesi
sonucu kız çocukları annelerine sofra düzeni konusunda yardımcı olurken, erkek
çocukların babalarına araba yıkama konusunda yardımcı olması, toplumsallaşmaya
verilebilecek örneklerdir. Çocuklar böylece yetişkin olma yolunda ilerlemektedirler.
Bir çocuğun toplumsallaşabilmesi için üç ön koşula gereksinim vardır101:
1) İçinde toplumsallaşabileceği süregelen bir toplumun, bir dünyanın varlığı,
2) Çocuğun yeterli ve gerekli biyolojik ve kalıtsal özelliklere sahip olması,
101
Elkin, a.g.e., s.15
58
3) Çocuğun, öteki insanlarla, doğası gereği bir takım ilişkiler kurma isteği içinde
bulunması.
“Çocuk ve Toplum, Çocuğun Toplumsallaşması” adlı kitabın yazarı Eklin,
süregelen toplum diyerek; belirli bir coğrafi yeri paylaşan, belirli bir nüfusu olan,
işlevsel olarak birbirinden farklı ancak birbiriyle etkileşim içinde olan bireylerin
kültürel olarak ortak paydada buluşarak oluşturmuş olduğu ve halen varlığına devam
eden toplumlardan söz etmektedir. Her topluluğun bir toplum olmadığı ve bu özellikleri
taşımayan topluluklar içerisinde çocukların toplumsallaşmasının olası olamayacağı
söylenebilir.
Yaşamın
her
evresinde
öğrenmenin
gerçekleştiğini
gözlemlemekteyiz.
Toplumsallaşmanın tanımından yola çıkıldığında, toplumsallaşma sürecinin yaşam boyu
devam ettiğini söyleyebiliriz. Öğrenmenin en yoğun olarak çocukluk döneminde
gerçekleşmesi, toplumsal davranış biçimlerinin, kültürel değerlerin ve normların
benimsenmesi, kişiliğin de yine bu dönemde oluşması, gelişmesi ve toplum kültürüne
uyarlanması göz önünde bulundurulursa; çocukların nasıl toplumsallaştığının ve
gelecekteki toplumsal yaşamın şekillenmesinde ne kadar önemli bir rolü olduklarının
farkına varılabilir.
Bu çalışmamızda öğrenme ile ilgili kuramlar “Çocukların Satın Alma
Davranışlarını Etkileyen Psikolojik Unsurlar” bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Çocukların toplumsallaşması, belirli araçlardan öğrendikleriyle gerçekleşmesi
nedeniyle, bu bölümde ilk olarak toplumsallaşma araçlarını irdeleyeceğiz.
1.1. Toplumsallaşma Araçları
Toplumsal sürece etki eden, kuralların, kavramların ve değerlerin içselleştirildiği
bir çok araç vardır. Bir çocuğun tüketici olarak toplumsallaşmasına etki eden araçları;
aile, arkadaş grubu, okul ve kitle iletişim araçları olmak üzere dört grupta toplamak
olasıdır.
1.1.1. Aile
Aile; kanbağı, evlilik veya evlat edinme yolu ile iki veya daha fazla kişinin
biraraya gelerek oluşturduğu toplumun en küçük ve en temel birim/kurumudur.
59
Ülkeden ülkeye, kültürden kültüre sosyolojik, coğrafik ve ekonomik farklılıklar
gösteren ailenin, kesin bir tanımının yapılması olası değildir. Aile kavramı bir çok kişi
tarafından farklı bakış açılarıyla tanımlanmıştır. Aile; kadın ve erkeğin evlilik yaparak
karı koca olarak birlikte yaşaması ve çocuklarını yetiştirmeleri süreci olarak
kavramsallaştırılmıştır. Kuramsal olarak “aile”, “hane” kavramı ile aynı anlamda
kullanılabilmektedir102. Yani aynı çatı altında yaşayan ve aynı ocaktan yemek yiyen
kişilerin bütününe aile denmektedir. Bununla beraber, aynı evde birlikte yaşamadığı
halde aralarında akrabalık bağı bulunan insanların bütününe de aile denmektedir.
Çocuğun ilk toplumsallaşma deneyimi; çocuğa yönelen davranışlar, takınılan
tavırlar ile aile içinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle onları etkileyen ilk unsurun, yani
ailenin, çocuk üzerindeki etkisinin oldukça güçlü olduğu bir gerçektir. Çocuklar aile
atmosferini yansıtır103 ve hayatla ilgili ilk bilgilerini de ailesinden, özellikle annesinden
edinir. Annenin çocuk üzerindeki önemli etkisi bu noktada açığa çıkmaktadır. Aile;
çocukların gelişimi için temel ve duygusal gereksinimlerini karşılar, çocuğun
korunmasını sağlar, sosyalleştirir, kültür konusunda bilgilendirir, bilgi ve beceri
kazandırır.
Bireylerin davranışlarınının çoğu, çocuklukta geçirdikleri dönemle doğrudan
ilintilidir. Yavuzer; çocukluk döneminde sevgi ve güven duygusuyla yetiştirilen
çocukların mutlu bir ergenlik dönemi geçirmelerinin olası olduğunu düşünmekte ve
anne ve babasıyla iletişimi güçlü olan çocukların, zorlu ergenlik döneminde de -aynı
ilişkileri
sürdürdüğü
taktirde-
kişisel
sorunlarını
kolaylıkla
çözebildiğini
belirtmektedir104. Örneğin; ailelerinden ilgi, sevgi gören ve demokratik ilişkileri
gözlemleyen
çocukların,
sosyal
ilişkilerinde daha
etkin
ve başarılı
olduğu
görülmektedir. Ancak ailede ilgi görmeyen, sürekli soğuk davranılan, cezalandırılan ve
sözleri dikkate alınmayan çocukların -kendilerini topluma kabul ettirmek için- bir çok
konuda isyan ettikleri ve saldırgan davranışlar sergiledikleri görülmektedir. Bu
nedenlerle ebeveynlerin çocuklara sevgiyle yaklaşması, örnek davranışlar aşılaması ve
102
Emine Onaran İncirlioğlu, Barış Kılıçbay, “Internet Zamanında Aile İlişkileri”, Kültür ve İletişim,
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı, 8(2), Ankara, 2005, s.48.
103
Y. Alpay, Başarının Oluşumu, Kültürel Dayanışma Yayınları, İstanbul, 1977, s.84.
104
Haluk Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 19. Baskı, İstanbul, 2000.
60
çocuğun toplumsallaşmasına, ona vereceği eğitimle katkıda bulunması gerekmektedir.
Bu noktada, çocuğu etkileyen ve öğrenmesini tetikleyen önemli kavramların; sevgi,
anlayış ve beraberlik olduğunu söyleyebiliriz.
Çocuğun kişiliğini bulabilmesi için başlangıçta, çevresiyle etkileşim içinde
olması ve kendi davranışları ile başkalarınınkileri karşılaştırması gerekmektedir. Aileye
bu noktada oldukça önemli görevler düşer. Bu görevler; çocuğun tüm tepki, davranış ve
yeteneklerini gözlemek ve doğruyu göstermek olarak nitelendirilebilir. Sevgi ve
anlayışla yaklaşılan çocuğun ailesine bağlandığı ve gelecekteki yaşamında ortaya
çıkacak zorluklarla başa çıkabilecek güven duygusunu geliştirdiği söylenebilir. Bu
durumda, çocuğun ailesi tarafından da ruhsal açıdan doyuma ulaştırılmasının önemli bir
unsur olduğunu söyleyebiliriz.
Her çocuk birbirinden farklı çevrelerde büyür ve çevreyle etkileşimleri de bu
nedenle birbirinde farklı gerçekleşir. Kendilerine özgü karakter özellikleri taşıyan
çocukların gelişim süreçleri boyunca ilgi alanlarının, değerlerinin ve tavırlarının
birbirinden ayrıldığını söylemek olasıdır. Büyüme ve gelişme süresince her insan
kendinin “BEN” olduğunu anlar105. Kişiliğin gelişmesi bu duygunun gelişmesiyle
gerçekleşir ve akıl sağlığı ile davranışlar, bu duygunun olumlu olarak hissedilmesiyle
bağlantılandırılabilir.
Günümüzdeki ailelerin geleneksellikten çıktığı ve çocuklarına her konuda daha
“fazla”sını veriyor olduğunu söylemek olasıdır106. Daha fazla para (harçlık), daha çok
eğitim olanakları, aile kararları üzerinde daha fazla söz hakkı vb.. Örneğin, ebeveynler;
çocuklarını, okul müfredatı dışındaki zamanlarda (okullarındaki eğitimlerine destek
amacıyla) dersanelere, müzik aleti çalmayı öğrenebilecekleri müzik kurslarına
yollamakta, çocuklarının yaz tatillerini dolu geçirebilmeleri için bilgisayar dersleri
aldırmakta ya da bir spor dalını hobileri arasına katmalarını sağlamak amacıyla (onları)
spor kamplarına kayıt ettirmektedirler. Tüm bu olanaklarla toplumsallaşan yeni çağ
çocuklarının tüketim davranışlarının, eski kuşaklara göre oldukça farklı olduğunu
söyleyebiliriz.
105
İbrahim Ethem Başaran, Eğitim Psikolojisi, Gül Yayınevi, Ankara, 1994, s.237.
James U. McNeal, The Kids Market: Myths and Realities, Paramount Market Publishing Inc.,
USA, 1999, s. 22.
106
61
Günümüzde, bazı kesimdeki çocukların ekonomik olanaklarının yüksek olması,
(genel olarak) 1980’li yıllardan sonra ortaya çıkan aile kavramındaki sosyolojik
değişimlerle açıklanmaktadır. Bu değişimler; her ebeveynin daha az çocuk sahibi
olması, her çocuğa daha az ebeveyn düşmesi, çocuk sahibi olmanın ertelenmesi ve her
iki ebeveynin çalışması olarak sıralanmaktadır107.
•
Ekonomik nedenler; yeni aile kuranların (daha yüksek hayat standartlarında
yaşamaları için) daha az çocuk sahibi olmalarına neden olmaktadır. Böylece aile
geliri (en iyi yetişmesi amacıyla) tek çocuğa kanalize edilmektedir.
•
Boşanmalar; çocukların tek ebeveynli ailelerde yetişmesine neden olmakta,
çocukların (eksik olan ebeveynin yapmakla sorumlu olduğu) alışveriş, yemek
yapma, evi toparlayıp temizleme gibi işleri yapmasına ve bunun sonucunda da
aile ferdi olarak daha fazla para harcamasına yol açmaktadır.
•
Kariyer yapma öncelikleri nedeniyle 30 yaş sonrasında çocuk sahibi olan
ebeveynlerin çocukları; (onlardan daha genç yaşta çocuk sahibi olan
ebeveynlerin çocuklarına oranla) kendilerine çok daha “değerli” görülmektedir.
•
Hem annenin hem babanın çalıştığı ailelerin sayısındaki artış; onların, çocukları
için harcadıkları paranın miktarını da yükseltmektedir. Çocukları ile birlikte
daha fazla vakit geçiremedikleri için suçluluk duygusu hisseden ebeveynler;
onlar için daha fazla alışveriş yapmakta, onlara daha fazlasını vermektedirler.
Anneanne, dede gibi aile büyükleri, anne, baba ve çocuğun kalabalık olarak aynı
hanede yaşaması; “geniş aile” olarak isimlendirilmektedir ancak, (yukarıda sözü edilen
günümüzün değişen koşulları nedeniyle) kentlerdeki haneler artık anne, baba ve
çocuğun oluşturduğu “çekirdek aile”lerden oluşmaktadır. Örneğin son otuz yılda
Türkiye’deki eğilimin -temel olarak- çekirdek aile tipi yönünde olduğunu gözlemleyen
Yavuz; geleneksel geniş (büyük) aile yapısından, çekirdek (küçük) aile yapısına doğru
bir dönüşüm süreci olduğunu düşünmekte ve tek kişilik hanehalklarının ve karı-
107
McNeal, a.g.e., s.7
62
koca’dan oluşan ailelerin oranının arttığını belirtmektedir108. Şekil 2-1’de Türkiye’de,
1968 yılından 1998 yılına kadar geniş aile tiplerinin oransal olarak azaldığını
görebiliriz.
Şekil 2-1: 1968-1998 Yılları Arasında Temel Aile Çeşitlerinin Dağılımı
Kaynak: Sutay Yavuz, “Türkiye’de Değişen Hanhalkı ve Aile Kompozisyonları:1968-1998 Dönemi için
Demografik Bir Değerlendirme”, Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar e-Dergisi,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/sutaymakale.htm , Erişim: 17 Mayıs 2004
Şekil 2-1’de görüleceği üzere, 1968 yılında Türkiye’de bulunan geleneksel geniş
ailelerin oranı %32 iken, 1998 yılında bu oran %19,5’e düşmüştür. Buradan da
anlaşılacağı gibi çocuklar, genellikle çekirdek ya da dağılmış ailelerin fertleri/üyeleri
olarak büyümektedirler.
Eskiden aileler, ataerkil bir yapı sergilemekteydi. Ailede erkek, eve gelir
getirmekle yükümlüyken, kadın evde çocuklarla ilgilenme, yemek hazırlama, ev işleri
gibi sorumlulukları üstlenmekteydi. Ancak endüstrileşmeyle birlikte, geniş ailelerin
108
Sutay Yavuz, “Türkiye’de Değişen Hanhalkı ve Aile Kompozisyonları:1968-1998 Dönemi için
Demografik Bir Değerlendirme”, Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar e-Dergisi,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/sutaymakale.htm, Erişim: 17 Mayıs 2004.
63
yerini çekirdek aile ve parçalanmış ailelerin almış olduğunu yukarıdaki şekilden
izleyebilmekteyiz.
Sanayileşme sürecine girilmesiyle birlikte, çalışan kadınların sayısında artış
gözlenmiş ve bu durum, aile yapısındaki değişimleri de beraberinde getirmiştir. Hayat
şartlarının zorlaşması, ekonomik zorlanmalar, kadınların çalışma hayatında başarılı
olduklarını kanıtlaması ve ailenin görevlerini bazı sosyal kurumlarla paylaşması gibi
etkenlerle, çalışan kadınların sayısında artış gözlenmiştir109. Yani kadınların sadece
evde çocuklarıyla ilgilenen, yemek yapan ve ev işleriyle ilgilenen geleneksel rollerine,
çalışma yaşamında da etkin olarak yer alan “çalışan kadın” rolü eklenmiştir.
Tablo 2-1’de, her iki ebeveynin çalıştığı Amerikan ailelerinin yıllara göre oranları
sunulmuştur.
Tablo 2-1: 1998-2002 Yılları Arasında Her İki Ebeveynin Çalıştığı Amerikan Ailelerinin Oranlarındaki
Artış Tablosu
Her İki Ebeveynin Çalıştığı Ailelerin
Yıllara Göre Oranları
2002
%62
1999
%69
1998
%68
1993
%66
1988
%63
Kaynak: Interactive/Nick/MTV Study July 2000’den aktaran David L. Siegel, Timothy J. Coffey,
Gregory Livingston, The Great Tween Buying Machine, Dearborn Trade Publishing, USA, s.70.
Tablo 2-1’de görüldüğü gibi; 1988-2002 yılları arasındaki 14 senelik zaman
diliminde, sanayileşme sürecini yaşayan Amerikan ailelerinde hem annenin hem de
babanın çalıştığını gösteren oranlar %50’nin üzerindedir. Bu tablodan, Amerika’da
yaşayan çocukların aile yapısında ataerkillik gözlenmemekte ve çocukların modern
hayata uyum sağlamış olan ailelerin içinde yetiştikleri izlenimi edinilmektedir.
109
Aysel GUNİNDİ ERSÖZ, Cinsiyet Rollerine İlişkin Beklenti, Tutum, Davranışlar ve Eşler Arası
Sorumluluk Paylaşımı (Kamuda Çalışan Yönetici Kadınlar Örneği), T.C. Kültür Bakanlığı Yayınlan,
Ankara, 1999, s.48.
64
Kadınların sorumluluklarının artması ve çalışma hayatına atılmaları; aile
yaşamında da önemli değişikliklere neden olmuştur. Örneğin uzmanlar; çalışan kadınlar
ve çocukları arasındaki ilişkiye, olumlu ve olumsuz olmak üzere iki açıdan
yaklaşmaktadırlar. Bir görüşe göre, çalışan anneler çocuklarıyla yoğun bir duygusal bağ
kurmakta zorlanmaktadırlar ve annesinden yeteri kadar ilgi ve şefkat görmeyen
çocukların güven duygusunun gelişiminde bazı sorunlar yaşanabilmektedir110. Bir başka
görüşe göre ise; çalışan anneler çocuklarına az zaman ayırabilmekte ancak ayırdıkları
zaman kaliteli, yani yoğun ilgi ve şefkatle geçmektedir. Bu nedenle de çocuklar;
duygusal, bilişsel gelişimlerini ve sosyalleşme süreçlerini daha olumlu geçirmekte, ev
içi sorumlulukları daha çabuk öğrenmekte ve böylece de özgüvenlerini daha iyi
geliştirmektedirler111.
Her iki görüşten çıkarılan sonuca göre, annelik rolünü en iyi şekilde yerine
getirmek isteyen kadın, çocuğunun bakımını (çalışırken) üstlenmekte ancak ona,
(çalışmayan annelere kıyasla) daha az zaman ayırmaktadır. Aile yapısındaki bu
değişikliğin sonuçlarından biri de; (aile gelirinin sağlanmasına ortak olan) kadının ev
içindeki sorumluluklarını, az zamanda hızlı iş yaparak yerine getirmeye çalışmasıdır.
Bir başka sonucu ise; ebeveynleri işten henüz dönmediği sürede evde yalnız vakit
geçiren (çalışan anne-babaların) çocukların tüketim tercihlerinde (birey olarak
gerçekleştirmesi konusunda), ebeveynlerinin onları cesaretlendiriliyor olmasıdır.
Bir çok konuda fikri alınan, oldukça fazla para harcayan, (her konuda donanımlı
olmaları için) ailelerinin tüm olanaklarını önlerine sürdüğü yeni çağ çocuklarının
toplumsallaşması; yukarıda anlatıldığı biçimde gerçekleşmektedir. Aile içinde
gerçekleştirilen
alışverişi
bütünüyle
etkileyen
bu
çocukların
tüketici
olarak
yetiştirilmesinden, ailenin sosyokültürel unsur olarak ele alındığı “Günümüz Çocuk
Tüketicilerinin Satın Alma Davranışlarını Etkileyen Unsurlar” bölümünde daha ayrıntılı
söz edilmiştir.
110
Ali Çankırılı, Sefa Saygılı, Çalışan Kadın ve Problemli Çocuklar, Adım Yayınevi, İstanbul, s.9
Serap Kapız, Sosyal Değişim Sürecinde İş-Aile Yaşamı Etkileşimi, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
İzmir, 2002, s.102-103
111
65
1.1.2. Arkadaş Grubu
Ailenin ardından, çocuğun toplumlumsallaşmasına etki eden unsurlardan biri de
arkadaşlarıdır. Başkalarıyla ilişki kurma sosyal öğrenmenin temel koşulu olup; bu
noktada “arkadaş grubunun” bir çocuğun
yaşamındaki önemini vurgulamak
gerekmektedir. Çocukların yaşantısındaki ilişkilerin sayısı ve çeşitliliğinin artması,
onun toplumsallaşma derecesi ile ilgili bir fikir verebilir. Nasıl ki her birey birbirinden
farklıysa, edinilen her arkadaş da birbirinden farklıdır. Bu nedenle arkadaşlıkların;
çocuğa bir çok farklı konuda, resmi olmayan bir çerçevede, olumlu veya olumsuz etki
ettiğini ve çocuğu geliştirdiğini söyleyebiliriz.
Çocuklar için bir gruba kabul olmak oldukça önemlidir. Arkadaşlık ilişkilerinin
teke tek arkadaşlık, okul arkadaşlığı, mahalle arkadaşlığı, takım arkadaşlığı gibi bir çok
çeşidi vardır. Okul arkadaşlığı çocukların en çok kurduğu arkadaşlık biçimidir. 3-4
yaşlarından sonra anaokuluna başlayan çocuklar yaşıtlarıyla birlikte vakit geçirip,
anaokulunun onlara sunduğu arkadaşlarla sosyalleşme olanağını değerlendirirler. Sosyal
faaliyetlere katılması için çocuğu destekleyen anne-baba ve öğretmenler; dıştan gelen
bu arkadaş desteğiyle, çocuğun bilişsel, sosyal ve iletişimsel becerilerinin daha da hızlı
geliştiğini ve yaşıtlarıyla daha başarılı ilişkilere girmesine olanak hazırladığına şahit
olmaktadırlar112. Nazik, günümüzde okul öncesi dönemde, anne-babanın; çocuğa “bir
gruba dahil olmanın” öneminden söz ederek, bunu, çocuğun bilinç altına yerleştirmesini
sağladığını belirtmektedir113. Gruba kabul edilmek için çocuğun, büyüklerine ve (hatta
belli bir zaman sonra) kendilerine bile ters gelebilecek tüketim davranışlarında
bulunabileceğini iddia eden Nazik, bu davranışların marka bilinci oluştuktan sonra
arttığını da sözlerine eklemektedir. Bu noktada, arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve
benimsenmenin (çocukların benlik saygısını kazanmasında) önemli bir koşul olduğu
söylenebilir. Bununla beraber, çocukların arkadaşlarıyla sosyalleşmesi konusunda
yetişkinlerin yaklaşımının yüreklendirici olduğunu da söylemek olasıdır.
112
Maruf Beçene, “Çocukla İletişim Kurma Yolları”, http://www.psikolojikdanisma.net, Erişim: 29
Mart 2006.
113
Hamil Nazik, “Çocuk ve Tüketim”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Yıl:6, Sayı:64-65,
Haziran-Temmuz 2005, http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi64-65/orta-nazik.htm
66
Çocuklar “arkadaşlığa” yalnızca eğlenmek için değil, deneyim kazanmak için de
gereksinim duyar. 12 aylık bebeklerin yanyana geldiğinde birbirlerine yaklaştığı,
baktığı, yani karşılıklı iletişim kurma isteği sergiledikleri görülür. 3 ve 4 yaşları
arasında çocukların yaşıtları arasında kurdukları arkadaşlıkların sayısında artış gözlenir.
Bu yaşlardaki çocuklar kız-erkek farkı gözetmeksizin oyun oynayarak, arkadaşlarına bir
şeyler vererek, onlarla paylaşım içine girmek isterler.
Okula başlama dönemi öncesinde ve okul döneminde çocuklar, bu döneme kadar
edinmiş oldukları toplumsal cinsiyet rollerine dayanarak arkadaş tercihinde bulunurlar.
Çünkü oynadıkları oyunların, toplumsal koşullar nedeniyle cinsiyetlerine özgü olduğu
gözlenmektedir. Bu davranışın tersi yönünde hareket eden çocuklar -toplumsallaşma
süreçlerinde- arkadaşları tarafından uyarılır ve toplumsallaşma sürecinin temelinde yer
alan “öğretme” ve “öğrenme” kavramları devreye girer. Toplumsal cinsiyetinin aksi
yönünde davranan çocuk diğer arkadaşları tarafından uyarılır. Bu uyarma genellikle
nazik sözler ile gerçekleşmez, -genelde- dalga geçme olarak gerçekleşir. Örneğin;
kızların “oynaması gereken” oyuncaklarla ya da kızlarla oyun oynayan bir erkek çocuğu
diğer erkekler tarafından “kız mısın!”, “kızlar bebeklerle oynar!” gibi cümlelerle bir
nevi uyarılır ve toplumsallaşma süreci içinde (bir çocuğun toplumsallaşmasına katkıda
bulunan bir örgüt olarak) arkadaşları, görevlerini yerine getirmiş olurlar.
Çocuğun, okul döneminde arkadaş seçimi yaparken; kendi yaşına, cinsiyetine,
zihinsel ve sosyal düzeyine uygun olup olmadığına dikkat ettiği gözlenir. Ayrıca yaşı
ilerledikçe, içinde bulunduğu arkadaş grubunun üye sayısında artış görülür ve bu grup
kendi içinde oluşturmuş olduğu tarza uyan bazı oyunlar ve kurallar geliştirir. Oyun
kavramının çocuğun hayatına etki biçimi farklılaşır, çocuğun bir çok yeni kavramla
tanışmasını sağlar. Örneğin; geliştirdikleri oyunlar esnasında grup içinde nasıl
davranılması gerektiğini küçük yaşlarda arkadaş ortamında öğrenmiş olan çocuk, ileri
yaşlarda eğlenmenin yanı sıra -oyunu kazandığı taktirde- gurur ve statü duygularını da
yaşayarak yeni kavramlarla tanışmış olur.
Tüm bunlardan yola çıkarak, arkadaş grubunun (çocuğu her ne kadar olumsuz
yönde etkileme olasılığı olsa da) çocuğun toplumsallaşması sürecinde; onun bilişsel,
sosyal ve iletişimsel becerilerini geliştirmesine, grup içinde (benlik saygısını
67
geliştirmesini sağlayarak) bencil olmamayı sağlamasına, paylaşımcı olmayı öğreterek
çocuğun gelişimine ve sosyalleşmesine önemli ölçüde katkıda bulunduğunu
söyleyebiliriz.
1.1.3. Okul
Çocuğun aileden sonra ilk temel toplumsallaşma kurumu okuldur. Okul çocuğa,
çevresinde uyması gereken kuralları ve öğrenmesi gereken bilgileri sunarak onun
toplumsallaşmasına katkıda bulunur. Okulun; (temel rollerinden birinin, öğrenme
yaşantılarını ortaya çıkarmak olduğu göz önüne alınırsa) olumlu davranışların kalıcı
hale
getirilmesi
ve
olumsuz
davranışların
(ortadan
kaldırılarak)
olumluya
dönüştürülmesi açısından çocuğun hayatında önemli bir rolü vardır.
Çocuk
ailesinden
edindiği
toplumsallaşma
deneyimi
ile
yeteri
kadar
olgunlaştıysa, okulda arkadaşlarıyla birlikte yaşamaya uyum sağlayarak, kendini ifade
eden davranışlar sergilemekte güçlük çekmez ve etkinliklere katılarak sosyal bir birey
olarak gelişir. Eğer aile çocuğu toplu yaşamaya, oyun oynamaya özendirmediyse çocuk
okula uyum sağlamakta güçlük çeker. Ancak burada okul devreye girer ve bireye, aile
ve arkadaş grubunda öğrenemeyeceği davranışları öğretmeye yardımcı olarak onun
davranış ve tutumunun geliştirilmesini sağlar.
Okul, çocuğa çok çeşitli bilgiler kazandıran resmi bir kurumdur. Örneğin;
devletle, toplumla ve çevredeki bireylerle ilişkiler, okulda eğitim sürecine girilmeyle
öğrenilir. Ekonomik yaşamla ilgili bilgiler, tüketim ve tüketicilik konuları da okulda
verilen eğitimin bir parçasıdır. Toplumda bir çok sorunun kaynağının eğitime gereken
önemin verilmemesi olarak açıklanabilir.
Okulda öğrenilenlerin, tutum ve davranışların şekillenmesine olumlu olduğu
kadar olumsuz etkileri de olabilir. Öğretmenler tarafından verilen doğru bilgiler -okulda
kurulan arkadaşlıkların etkisiyle- çocuğun kafasında farklı şekillenebilir. Tüketim ve
tüketici davranışları konusunda okuldan edinilen bilgi -arkadaşlıkların etkisiyle- ters
yönde sergilenen davranışlar olarak ortaya çıkabilir. Nazik’in bu konudaki araştırmasını
bu sava örnek olarak verebiliriz114.
114
Nazik, a.g.m.
68
Kısaca özetleyecek olursak okul; öğrenme-öğretme sürecinde oluşan ve
öğrenme-öğretme sürecini olumsuz yönde etkileyen ters davranışların ortadan
kaldırılmasını sağlayan, aileden edinilen olumlu davranışların kalıcı olmasını pekiştiren,
aileden ve arkadaş grubundan öğrenilmeyen tutum ve davranışların öğrenilmesini
sağlayan, çocuğun toplumsallaşmasına katkıda bulunurak onun sağlıklı olarak
gelişmesine yardımcı olan en büyük etmendir diyebiliriz.
1.1.4. Kitle İletişim Araçları
Geçmişte, çocukların toplumsalaşması için; aile, arkadaş grubu ve okul olmak
üzere üç unsur bulunmaktaydı. Teknolojinin her geçen gün daha da geliştiği
günümüzde, kitle iletişim araçlarına kapalı toplumların sayısı günden güne azalmış ve
çocuğun toplumsallaşmasına etki eden unsurlardan; aile, arkadaş grubu ve okulun
yanına, dördüncü unsur olarak “kitle iletişim araçları” dahil olmuştur.
Toplumsallaşma sürecinde aile -uzun bir süre- en etkin toplumsallaştırıcı rolü
oynamıştır ancak, davranış tarzlarının öğrenilmesi açısından kitle iletişim araçlarının
rolü gün geçtikçe artmıştır115.
“Medya” olarak da adlandırılan radyo, televizyon, gazete-dergi ve (teknolojinin
gelişmesiyle hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelen) Internet; kişilerarası
etkileşime doğrudan katılmamasına karşın (geribildirim doğrudan gerçekleşmemektedir)
-popüler kültürün bir çok yönünü ortaya koymasıyla- çocuğun sosyalleşmesine katkılar
sağlamıştır. Bu katkı şüphesiz her zaman olumlu değildir. Geçmişte, kitle iletişim
araçlarının amaçları arasında hedef kitleyi bilgilendirme ön plandayken, bugün
eğlendirme amacı ön plana çıkmıştır. Günümüzde, eğlence unsurunun ön planda olduğu
popüler kültürden etkilenen çocukların davranışları; kitle iletişim araçları aracılığıyla
biçimlenmektedir.
Günümüzde, geleneksel ortamların yanısıra, bir çok yeni ortam ortaya
çıkmaktadır. Tüketiciler değiştikçe, onların dikkatini çekmek de güçleşmekte ve
reklamcılar, tüketicilere ulaşmak için yeni yöntemlerle birlikte yeni reklam ortamları da
geliştirmektedirler.
115
Judith Lazar, İletişim Bilimi, Çeviren: Cengiz Ank, Vadi Yayınları, Ankara, Ekim, 2001, s. 70
69
Günümüzdeki çocukların bir çok iletişim teknolojisiyle içiçe yaşadıkları
görülmektedir. Her gün yüzlerce reklam mesajı alan çocuklar, çevrelerini saran tüm
mesajları bir süzgeçten geçirmekte ve kendilerine yöneltilen mesajların tamamını
almaya direnmektedirler. Bu nedenle markalar, çocukları etkileyebilmek ve onları satın
alma davranışına yöneltebilmek için, ürün/hizmetlerinin faydalarını mümkün olduğunca
basit ama dikkat çekici bir biçimde ortaya çıkarmakta ve çocuklara sunmaktadırlar.
Dünyada, çocuklara yönelik reklam harcamalarının 1992 yılına oranla iki kat
arttığı ve 15 milyar dolar’a ulaştığı tahmin edilmektedir116. Kitle iletişim araçlarının
(radyo-TV-basın-Internet)
hedef
kitleleri
etkileme
gücü
göz
önünde
bulundurulduğunda; çocukların (bu araçlarla karşılaşmaları durumunda), yetişkinlere
oranla daha farklı ölçülerde etkilendiği görülmektedir. Örneğin; çocuklar medyada yer
alan çizgi kahramanları kendilerine model olarak117, yetişkinler ise bu kahramanları
çoğunlukla, çocuklarını eğlendirirken toplumsallaştıran unsurlardan biri olarak görür.
Bir çok reklamcı, çocukların medya farkındalık düzeylerinin tahmin edilenden
daha fazla olduğunu savunur. 7 veya 8 yaşlarından itibaren çocuklar, reklamları tanır ve
reklamların satış amaçlı olduğunun farkına varır. Austin ve Lynn; çocuklar her
gördüklerini alamayacaklarını bildikleri halde, reklamlarda gördükleri ürünler hakkında
yargılamalar bile yapabildiği belirtmişlerdir118.
Önlerine bir çok seçenek sunulan çocuklar bireysel farklılıklarını ortaya koymak
için, eskiye oranla çok daha fazla çaba göstermekte ve bu nedenle de her kitle iletişim
aracından eşit olarak yararlanmamakta ve de özellikle kendilerine özel mesajların
sunulduğu araçlara yönelmektedirler. Kitlesel ortamlardan televizyon onları hala en çok
etkileyen araç olmakla beraber, teknolojiyle iç içe yaşayan çocukların en çok yöneldiği
diğer araçlar; dergi, Internet ve mobil medya olarak öne çıkmaktadır.
116
Susan Linn, Consuming Kids: The Hostile Takeover of Childhood, The New Press, New York,
2004, s.1.
117
Mahmut Tezcan, Çocuk Sosyolojisi, Kök Yayıncılık, Ankara, Eylül 2005, s.86
118
M.Jill Austin, Mary Lynn, “Targeting children online: Internet advertising ethics issues”, Journal Of
Consumer Marketing, Vol. 16, No. 6, 1999, Reed of Middle Tennessee State University, Tenessee,
USA, s.58
70
TELEVİZYON
Kitle iletişim araçlarından televizyon, her yaştan ve her kesimden izleyiciye
ulaşması nedeniyle en popüler araç haline gelmiştir. Seyirciler üzerindeki etkileme ve
yönlendirime gücü nedeniyle televizyon; toplum ve kültürün yapısına da, dolaylı olarak
etki eden bir araçtır. Bu gücü en verimli kullananlar; pazarlama dünyasına büyük
yatırımlar yapan ve belirli kitleleri etkilemek isteyen şirketlerdir. Televizyonun,
özellikle son yıllarda, çocukların yaşam biçimlerinin oluşmasında oldukça etkili olduğu
bir gerçektir.
Televizyon; yetişkinler için olduğu kadar, çocuklar için de önemli bir
haberleşme, eğlence ve öğrenme aracıdır119. Diğer kitle iletişim araçlarından farklı
olarak televizyon; çocuklar için daha canlı, daha renkli ve sesli görüntüler sunması
nedeniyle, onları ekran başına çeker. Özellikle filmler çocukların davranışlarını önemli
ölçüde etkilemektedir. Kitle iletişim araçlarından televizyon ve televizyon reklamlarının
çocuklar üzerindeki etkileri, (henüz bilinçli muhakeme yapamamaları nedeniyle) daha
fazla olmaktadır. Bu konu, “Kitle İletişim Araçlarından Televizyon ve Televizyon
Reklamlarının Çocuklar Üzerindeki Etkileri” bölümde daha ayrıntılı incelenmiş ve
irdelenmiştir.
DERGİ
Bu çalışmanın konusu olan çocuklar göz önünde bulundurulduğunda, onlara
yönelik reklamların (gazetelere oranla) dergilerde daha fazla yer aldığı görülür.
Örneğin; Winx Club Dergisi, editoryal yapısı ile, kız çocuklarına yönelik basılan aylık
bir dergidir. Ayrıca, içeriğiyle, Türkiye’deki kentli kız çocuklarının oldukça ilgisini
çeken Winx Club; belirli karakterlerin yer aldığı “çizgi öyküler” üzerine kurgulanmış
bir dergidir. Çizgi öykülerin karakterleri; çizgi öyküler dışındaki (tekno haber, ayın
konuğu, ödüllü test, sihirli burcunuz, moda ve alışveriş, kütüphane, müzik, doğa, spor)
119
Güngör A., Özlem Ersoy, “Televizyonun Okulöncesi Dönem Çocuklarına Etkisine İlişkin Anne-Baba
Görüşleri”, 10.YA-PA Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, Ankara, 22-25 Mayıs
1994, Ankara s. 57-70
71
sayfaların “yazarları olarak” derginin her bölümünde ayrıca resmedilmiştir. Ayrıca bu
derginin dikkat çekici bir özelliği de, Internet sitesinin olmasıdır120.
Winx Club Dergisinin Mayıs 2006 sayısında; Danone firmasının Danette sütlü
tatlısının, Days in Colours firmasının Winx karakterleriyle süslü nevresim takımının,
SMS Çanta firmasının Winx karakterleriyle süslü okul çantalarının, Arıkan firmasının
Winx Club’a özel tasarladığı Winx saatlerinin ve çocuk giyim markası Panço’nun
üzerinde Winx karakterlerinin yer aldığı kıyafetlerinin reklamları bulunmaktadır121.
Buradan da anlaşılacağı gibi, reklamveren firmalar; kız çocukların dikkatini çekmeye
uygun editoryal yapıdaki, (kentli kız çocukları arasında popüler bir dergi olan) Winx
Club’ı seçmiş ve hedef kitleyle, bu dergi aracılığıyla iletişim kurmayı amaçlamıştır. Bu
noktada dikkat çeken unsurlardan bir tanesi; firmaların, derginin içeriğini oluşturan
çizgi öykülerin belirli karakterlerini ürünlerinde kullanması ve derginin takipçisi
okurlarına özel ürünler tasarlamış olmasıdır.
Erkek çocuklara yönelik en popüler dergilerden biri Spider-Man’dir. Editoryal
yapısı ile erkek çocuklara yönelik olan bu dergi de çizgi öyküler üzerine kurgulanmıştır.
Spider-Man dergisinin bölümleri; çizgi öykülerin içindeki karakterlerin incelendiği
“özel dosya”, bu karakterlerin çizim ve renklendirilmesi için hazırlanmış “çizim
tahtası”, bu karakterlerin bilinmeyen özelliklerinin ayrıntılandırıldığı “hakkında
bilmediğiniz 10 gerçek”, çizgi öyküden bir sahnenin renklendirilebileceği “renkler ağı”
boyama sayfası, karakterlerin kullanıldığı “örümcek merkezi” bulmaca sayfaları,
Spider-Man ve diğer karakterlerin resmedildiği “poster”, dergini içinde yer alan çizgi
öykünün dikkatli okunup okunmadığının test edildiği “örümcek zeka testi” ve derginin
okurlarının çizdiği resimlerin yayınlandığı “örümcek postası” olarak sıralanabilir.
Spider-Man Dergisi’nin Mayıs 2006 sayısında; Ülker firmasının UFO drajesi, yine
Ülker’in Yupo yumuşak şekerlemesi, Oral B’nin Stages serisi diş fırçaları ve
Danone’nin Maxi Danino reklamları bulunmaktadır122.
120
http://www.winxclub.com.tr, Erişim: 18.04.2006.
WinxClub, Epilson Yayıncılık, İstanbul, No:19, Mayıs 2006.
122
Spider-Man, Doğan Egmont Yayıncılık, Mayıs 2006
121
72
INTERNET
Yılda 150 milyar Amerikan Doları harcayan milenyum çocuklarının çoğu,
neredeyse doğdukları gün bilgisayar ekranıyla tanışıp, dijital medyayı hayatlarıyla
birleştirmektedirler. İnteraktiflik ve hız onların dünyasının en önemli iki bileşeni olduğu
için, geleceğin markalarını yaratma istemindeki şirketlerin akıllarındaki iki önemli
bileşen de “interaktiflik” ve “hız” olmuştur. Küreselleşmenin etkisi ile, yeni çağ
çocukları teknolojiyle içli dışlı olmuş durumdadırlar.
Internetin etkileşimli yapısı çocukları kendine çekmekte ve onların “kendilerini
bir birey” olarak hissetmelerini sağlamaktadır. Bu durum şöyle gerçekleşir: çocuklar,
oynadıkları oyunlarda bir sanal dünyanın içine girerler ve bu dünyanın kendi
etraflarında şekillendiğini görürler. Örneğin çocuklar, aynı anda dünyanın bir çok
ülkesinde Internete giren çocukların oynadığı bir oyunda, yaralıyı kurtaran bir savaş
kahramanı olurlar ya da araba yarışında bir arabanın pistten çıkmasına neden olan
“başarılı” bir sürücü olurlar. Böylece, kendilerini rekabet ortamında güçlü ve çok
önemli hisseden çocuklar, Interneti hayatlarının merkezine oturturlar.
2. Tarihsel Süreç İçinde Bir Tüketici Olarak Çocuk
Günümüz sosyolojisi, çocuk anlayışını, “geleceği bekleyen yetişkinler” olarak
değiştirmiştir. Bu anlayışla, günümüz çocukları da pazarlamacıların ve pazarlama
araştırmacılarının şimdiye kadar hiç görülmemiş aşırı ilgisiyle karşılaşmışlardır.
Yaşamboyu yapılan tercihlerin, çocukluk döneminde oluşmaya başlaması nedeniyle
çocuklar; pazarlamacılar tarafından, marka sadakati oluşumu için çok önemli bir savaş
alanı olarak görülmektedir123. Bu durum, yani çocuklara yönelik endüstrilerin günden
güne gelişimi, onlara yönelik yapılmış ve yapılmakta olan çok sayıdaki reklam ile
kolaylıkla gözlenmektedir.
Toplumsal yapının ülkeden ülkeye farklılık göstermesi ve zaman içerisinde bir
çok değişime uğraması göz önüne alınırsa; çocukların sergiledikleri özelliklerin,
kültürden kültüre ve kuşaktan kuşağa farklılık gösterebileceğini söyleyebiliriz.
123
O’Sullivan, Terry, “Advertising and children: what do the kids think?”, Qualitative Market
Research: An International Journal, Emerald Group Publishing Limited, Vol. 8, No. 4, 2005, s.271,
www.emeraldinsight.com/1352-2752.htm
73
Her kuşağın davranış kalıplarının birbirinden farklı olması nedeniyle, her
kuşağın kendine özgü karakteristik özelliklerinin olduğu söylenebilir. Pazarlamacıların,
kuşakları, sergiledikleri davranış biçimleri ve inançlarına göre sınıflandırması;
milenyum kuşağının ve öncesindeki kuşakların şahit olduğu toplumsal olayların,
bireylerin tüketim alışkanlıklarını nasıl ve ne şekilde etkilediğini ortaya çıkarmaktadır.
Her kuşakta, bireyler önce çocuk, sonra genç, daha sonra da ebeveyn oldukları için,
tüketici olarak alışkanlıkları da değişmektedir. Bu nedenle pazarlamacılar yeni çağın
çocuklarını şimdiden sadık müşterileri haline getirebilmek için büyük çabalar
sarfetmektedir. Bu çabaların içerisinde; kuşakların incelenmesi ve ürünlerini satarken
nasıl bir reklam politikası uygulamaları gerektiğinin saptanması da bulunmaktadır.
Kuşaklar; bir çok kaynakta, doğdukları tarihe göre birbirinden farklı olarak
sınıflandırılmıştır. Ayrıca dikkate değer bulunarak değerlendirilen kuşaklar; her
kaynakta, “aynı kuşaklar” değildir. Örneğin; kuşaklararası pazarlamacılık olarak da
adlandırılan bu yeni pazarlama anlayışında işletmelerin odaklandığı dört temel kuşak,
bir kaynakta şöyle maddelenmiştir124;
•
Milenyum kuşağı / 2001 jenerasyonu; 1980’den sonra doğanlar,
•
Nüfus azalması kuşağı (baby burst) / X jenerasyonu; 1965-1980 yılları arasında
doğanlar,
•
Nüfus patlaması/Büyük bebek patlaması (baby boom) kuşağı; 1946-1964 yılları
arasında doğanlar,
•
Olgun yurttaşlar; 1909-1945 yılları arasında doğanlar.
Buna dayanarak tüketici davranışlarını etkileyen demografik, sosyo-kültürel ve
psikolojik unsurları açıklamadan önce, kuşakların özelliklerini incelemek; yeni çağın
tüketicilerini daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır.
124
Pazarlama, Kuşak Farkına Dikkat, http://www.infomag.com.tr/content/19062, Erişim:22 Eylül 2005.
74
2.1. Milenyum Kuşağı Öncesi Kuşaklar
Milenyum Kuşağının daha iyi anlaşılabilmesi; (bu kuşaktan söz etmeden önce)
pazarlamacıların ilgi alanında olan, Büyük Bebek Patlaması Kuşağı, X Kuşağı ve Y
Kuşağı’nı da incelemekte fayda vardır.
2.1.1. Büyük Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers)
Bu kuşakta doğan kişiler (1946-1965), Soğuk Savaş Dönemi çocuklarıdır. Bu
dönemde batı, dünyayı; Doğu Bloğu, İslam Dünyası, 3. Dünya ve Batı Medeniyetleri
isimleri altında konumlandırmış ve yine aynı dönemde, popüler kültürün önemi ve
markalaşmanın her şey olduğu vb. kavramları doğmuştur. Büyük Bebek Patlaması
Kuşağı; pazarlama endüstrisinin şekillenmesinde büyük rol oynamış ve bu kuşak,
(bebekliklerinden olgunluklarına kadar) pazarlamacılar için önemli bir hedef kitle halini
almıştır.
Büyük Bebek Patlaması Kuşağı’nın iyi eğitim almış, sağlıklı, hareketli ve
yüksek sınıf mensubu kişileri, pazarlamacılar tarafından büyük önem görmüş ve bu
özellikler baz alınarak pazar bölümlendirmeleri yapılmıştır. Pazarlamacıların bu
bölümlendirmelere verdikleri isimlere bakılacak olursa; 1980’li yıllarda “yuppies”
(genç,
şehirli,
profesyoneller),
“bumpies”
(yüksek
kesim,
hareketli,
siyah
profesyoneller), “yummies” (yüksek kesim, hareketli, genç anneler), “DINKs” (çift
maaşlı, çocuksuz çiftler) kavramlarını görürüz. 1990’lı yıllarda “yuppies” ve
“DINKs”lerin yeni bir nesil oluşturmalarına karşın “DEWKs” (çift maaşlı çocuklu
çiftler) ve “MOBYs” (yaşlı anne ve genç çocuk) gibi kavramlar oluşmuştur125.
2.1.2. X Kuşağı (Baby Burst)
X Kuşağı; 1966-1976 yılları arasında, çeşitli ekonomik krizler ve sosyal
sancıların yaşandığı oldukça güvensiz bir ortamda doğan ve bir kuşak olarak ortak
davranışlar ve yaşam beklentileri sergileyen insanlardan oluşmaktadır.
Bu kuşağın diğer isimleri, “Baby Busters”, “Shadow Generation”, “Yiffies”
(genç, bireysel, özgür düşünceli bakış)’dir. Türkiye’de bu kuşağa “Geçiş Dönemi
Çocukları” adı verilmiştir. Bu kuşak, kendisinden bir önceki, Büyük Bebek Patlaması
125
Gary Armstrong, Philiph Kotler, Marketing, Prentice Hall, USA, 2003, s.113.
75
Kuşağı kadar sorunsuz bir kuşak olmamakla birlikte, değişen dünya dinamiklerinin
sonuçları olan ekonomik sorunlarla iç içe yaşamış bir kuşaktır. X Kuşağı’nın en çok
göze çarpan özellikleri kısaca şöyle sıralanabilir126;
•
Yüksek teknolojiye hakim, teknolojiyi kullanabilen, geliştirebilen,
•
Özgürlüğüne düşkün,
•
Sosyal ve kaliteye önem veren,
•
Küresel bir bakış açısına sahip,
•
Farklılık yaratan,
•
Esnek bir çalışma ortamını tercih eden,
•
Takım ve ekip çalışmasına inanan,
•
Seçici ve ayrıntıları dikkate alan,
•
Yeniliğe açık ve kolay uyum sağayabilen,
•
İletişime önem veren,
•
Olanaklardan faydalanmasını bilen,
•
Kendine güvenen bir yapıya sahiptir.
Büyük Bebek Patlaması Kuşağının cinsel devrim yaratmış olması; X Kuşağının
AIDS’in gölgesi altında yaşamasına neden olmuştur. Düşüşlerin ve küçülmelerin
olduğu dönemlerde büyüyen bu kuşak, tedbirli ve ekonomik bir bakış geliştirmiştir.
Bunun sonucu olarak X Kuşağı çok şüpheci bir kuşaktır.
Kazaklar, botlar, kozmetik ürünleri, elektronik eşyalar, arabalar, fast-food,
bilgisayarlar, dağ bisikletleri gibi bir çok ürünü satın almalarına rağmen, “finansal
baskılar” onlarda değer bilinci yaratmıştır. Ucuz ve fonksiyonel ürünler arayıp satın
almakta ve reklamlarda dürüstlüğe çok önem vermektedirler.
Yankelovich Partners’ın araştırma sonuçlarına göre X Kuşağı; sosyal toleransa
sahip, girişimci, teknoloji odaklı ve aile yapısında gelenekselciliği arayan bir kuşaktır.
126
Gülçin Birben, “X-Kuşağı”, Human Resources İnsan Kaynakları ve Yönetim Dergisi, İstanbul,
Mart-Nisan, 2001, s.36-37.
76
Evlerinde pratikliğe önem verirler. Oturma odaları aynı zamanda hem mutfak hem de
oturma odası rolü gören çok fonksiyonlu “dev odalar”dır127.
2.1.3. Y Kuşağı (Echo Boom / Next Generation)
Nüfus Azalması ve Milenyum Kuşağı arasındaki ara kuşak Y Kuşağıdır. Bu
kuşak, 1977-1994 yılları arasında doğmuş bireylerden oluşmaktadır. Fransa Lille
Üniversitesi’nden İnsan Kaynakları profesörü Jean-Louis Mutte; son on yılda işe
başlayan gençlerin hepsine (sadece çok soru sordukları için) Y Kuşağı adı verildiğini,
bu kuşağın aynı zamanda “.com” Kuşağı olarak da adlandırıldığını, çünkü
çoğunluğunun bilgisayarlarla büyümüş olduğunu belirtmiştir128. Mutte’ye göre,
bugünkü kültürel modelin organizasyonu sorgulandığında, görülen; bu kuşağın,
kurallarla oynayarak onları değiştirmeye çalıştığıdır.
Bu kuşağın gençlerinin çoğu şu anda üniversiteden mezun olup iş hayatına
atılmakta veya atılmışlardır. Y Kuşağının, X Kuşağını geride bırakan en önemli
özellikleri; bilgisayar, dijital ve Internet teknolojileriyle kendilerini çok rahat
hissetmeleri ve bu teknolojilerle aralarında kurulmuş olan bağdır. Bu nedenle, Y Kuşağı
N-Gen adıyla da anılmaktadır.
Bu kuşağın diğer kuşaklardan en önemli farkı sadece demografik güçlerinden
değil, aynı zamanda dijital medyayla çevrili bir ortamda büyümüş olmalarından
kaynaklanmaktadır. N-Gen üyelerinin birleştiği ortak nokta; bilgisayarlar, dijital
kameralar vb. dijital teknoloji ürünleridir. Bu dijital teknolojilerle evlerinde, okullarında
çalışırlar ve bunları eğlence için de kullanırlar. N-Genler; dijital teknoloji ürünlerinin
kullanımındaki başarılarını geliştirir ve bunları toplumun diğer üyelerine empoze
ederler. Büyük Bebek Patlaması Kuşağı; (anne babalarının yapamadığını yaparak)
teknoloji sayesinde öğrenirler, oynarlar, iletişim kurarlar, çalışırlar ve bir topluluk
oluştururlar. Ayrıca bu kuşağın toplumsal değişim için bir güç oluşturduğu
belirtilmiştir129.
127
W. Ronald Lane,; Karen King Whitehill,; Thomas J. Russel, Kleppner’s Adertising Procedure, 16th
editon, Pearson Prentice Hall, USA, 2005, s.111-112
128
Jean Lois Mutte, 2004, http://www.careerjournaleurope.com/hrcenter/articles/20040913expatica.html
129
Kotler, Armstrong, 2006, a.g.e., s.114.
77
2.2. Milenyum Kuşağı (Millenials)
1994-2003 yılları arasında doğan Milenyum Kuşağı çocukları; Türkiye’de,
“Dijital Kuşak” olarak bilinmektedir. Milenyum Kuşağı; bugün okul sıralarında oturan,
teknolojiyle büyütülmüş ve hiçbir şeyden korkmayan çocuklar olarak görülür. Bu kuşak
-genel olarak- yeni fikirlere ve değişime açık, gerçekçi, esnek, sadakatli ve eğlenceli bir
kuşak olarak nitelendirilmektedir.
Fikrini dile getirmekten korkmayan bu kuşak çocuklarına yönelik pazarlama
taktikleri arasında “dürüstlük” oldukça önemlidir. Çünkü, sunulan vaatlerin gerçek
olmadığını gördüklerinde, üründen vazgeçip başka bir ürüne yönelmeleri oldukça kısa
bir sürede gerçekleşmektedir.
Grant, bu kuşağın samimiyet peşinde olduğunu belirterek, çocukların kendi
geleneklerini yarattığından söz etmiş (anında mesajlaşmak, caffe latte içmek, suşi
yemek vb. gibi) ve kendilerini büyüleyen markaları seçtiklerini belirterek; bu kuşak
çocuklarının kendilerini kandırmaya yönelik olan “aptallaştırma pazarlaması”ndan
sıkıldığına işaret etmiştir130.
Milenyum Kuşağı’nın çocukları; ailelerinden gelen mesajlara çok iyi kulak
vermelerine karşın, kendi fikirlerini kendileri oluşturmaktadırlar. Bu kuşak, hayatın
gerçekleriyle tam olarak yüzleşmiş olmadığı için olumlu tavırlar sergilemektedir.
Emory Üniversitesi, Goizueta Business School profesörlerine göre Milenyum
Kuşağı çocuklarının öğrencilikleri, geçmiş kuşaklara oranla önemli farklılıklar
göstermektedir. Bu nedenle, geçmişteki öğretme teknikleri yerini, yeni geliştirilmiş
öğretme tekniklerine bırakmıştır. Pazarlama profesörü Reshma Shah, yeni kuşak
çocuklarını; kendilerine daha güvenli, daha bilgili ve deneyimli, duygu ve düşüncelerini
rahatça dile getirebilen bireyler olarak tanımlamaktadır131.
Shah’a göre Milenyum Kuşağı çocukları hayatla içiçe ve hayattan haberdar
olarak yaşamaktadırlar. Daha ortaokul öğrencisi oldukları dönemde, ekonomi ve
130
John Grant, “Marka Pazarlamasının Daha Zekice Yapılması Şart”, Media Cat Aylık Pazarlama
İletişimi Dergisi, Yıl:12, Sayı:117, Ekim 2004, s.49
131
Teaching the Millennial Generation,
http://knowledge.emory.edu/index.cfm?fa=printArticle&ID=956, Erişim: 10.03.2006.
78
pazarlama gibi seçmeli dersleri tercih ederek, hayattan haberdar yaşama isteklerini
göstermektedirler. Ayrıca bu kuşağı, öğrencilik dönemlerini ansiklopedileri karıştırarak
geçirmiş önceki kuşaklardan ayıran unsurlardan biri; öğrenme olanaklarının arasında
Internetin yer almasıdır.
Internetin, Milenyum Kuşağı üzerinde bir çok olumlu etkisi vardır. On sene
öncesine kadar yeni bilgiye sadece televizyon ve gazetelerden ulaşılırken, artık Internet
aracılığıyla ulaşılmakta ve bu bilginin etkileri gündemle eş zamanlı izlenebilmektedir.
Geniş bilginin bu kadar kolay ulaşılabilir olması; yeni kuşak çocuklarını, belirli bilgi
kaynaklarının doğruluğundan şüphe eder hale getirmekte ve onları, merak ettikleri
konular hakkında daha çok araştırma yapmaya yöneltmektedir.
Milenyum Kuşağı çocuklarının, merak ettikleri konuları araştırmak için önemli
ölçüde vakit harcamaları; onların kendilerini (önceki kuşaklara oranla) daha açık ve
rahat ifade edebilmelerini de sağlamaktadır. Goizueta Business School iletişim
profesörü Molly Epstein, yeni kuşak ve eski kuşak farklarının anlatıldığı, William
Strauss ve Neil Howe’un yazmış olduğu Millenials Rising adlı kitaptan yola çıkarak bir
araştırma yapmıştır. Epstein; farklı kuşaklardan çocukların okul dönemlerindeki
öğrenme süreçlerini, farklı davranışlar sergileyerek tamamladıklarını gözlemlemiştir.
Örneğin;
Milenyum
Kuşağı’ndaki
çocukların
%60’ı,
öğretmenleriyle
-notları
konusunda- konuşurken kendilerini çok rahat hissettiklerini söylerken, X Kuşağı’ndaki
çocuklarda bu oran %35’tir132.
Çocukluk ve ergenlik yaşları arasındaki dönemi yaşayan, geçmiş kuşaklara
oranla inanılmaz miktarlarda harcama gücü olan, hamburgerden meyve suyuna, tatilden
kıyafete kadar hep değişmekte olan tercihleriyle pazarlamacıları sürekli dinamik tutan
tüketici grubuna “araçağlılar” denmektedir133. Araçağlılar bir çok kaynakta farklı yaş
aralıkları verilerek tanımlanmıştır. Siegel, Coffey ve Livingston; araçağlıların yaş
132
A.g.h.
Media And Marketing Europe, ‘Sells Like Tween Spirit’, Emap Information-part of Emap
Communications, Temmuz, 2003, s. 22
133
79
aralığını 8-12 olarak tanımlarken134, Oxford İngilizce sözlüğünde bu aralık 10-14 yaş
aralığı olarak tanımlanmıştır.
“Araçağlı” (“tweenager”) sözcüğünün, “10-14 yaş arasındaki çocuklar”
tanımıyla 2001 yılında Oxford İngilizce sözlüğüne girmesinden; olgunlaşma akımının
(çocuklar arasında, genç yaşta) önemli bir olgu haline gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bu bölümlendirmeye giren çocuklar; (kendilerinden yaşça küçük ve büyüklerden)
kavrama yetenekleri, sosyal yönleri ve fiziksel gelişimleri bakımından farklılık
göstermektedirler. Araçağlılar; mantıklı düşünme eğilimleri yüksek, neyin doğru neyin
yanlış olduğunu kavramak için oldukça çaba sarfeden bireylerdir. Arkadaşlıklarının
karşılıklı destek ve paylaşımlar ile başlaması nedeniyle, sosyal yönleri gelişmiştir.
Yedikleri yemekler üzerinde söz sahibi, (aileleri değil) kendileri olduğu için, araçağlı
çocukların fiziksel olarak da fazla gelişmiş oldukları ve “kilo sorunları yaşamaya”
uygun çocuklar oldukları söylenebilmektedir.
“Araçağlılar” olgusu konusunda dünyada sayısız anketler yapılmakta iken,
pazarlamacılar ve reklamcılar çoktan, özellikle Avrupa ve Amerika’da var olan bu
kitleye yönelerek harekete geçmişlerdir. Pazarlama profesörü James U. McNeal;
çocukların, birden fazla pazar oluşturduğunu belirtmektedir135;
•
Çocuklar birincil bir pazardır; kendi istek ve gereksinimlerini karşılamak üzere
kendi paralarını harcamaktadırlar,
•
Çocuklar
sözü
geçen
bir
pazardır;
ebeveynlerinin
harcamalarını
belirlemektedirler,
•
Çocuklar geleceğe yönelik bir pazardır; eninde sonunda bütün ürün ve hizmetler
için potansiyel bir pazar olacaklardır.
“Araçağlı” çocukların, “bir”den fazla pazarın hedef kitle olmalarının nedeni;
yalnızca “harcama yapma” güçleri olmayıp, ebeveynlerinin satın alma kararlarını
yönlendirmeleri ve (en önemlisi), şu anda geliştirdikleri sadakatin, gençlik
134
David L Siegel, Timothy J. Coffey, Gregory Livingston, The Great Tween Buying Machine,
Dearborn Trade Publishing, 2004, USA s.27.
135
McNeal, a.g.e., s. 16.
80
dönemlerinde alacakları ürün ve markaları da etkileyeceği görüşünün kuvvetli olması
olabilir.
Günümüz çocukları, hayalleri ve davranışlarında olduğu gibi isteklerinde de
sınır tanımamaktadırlar. Nasıl ki her şeyi merak edip dokunmak, koklamak, tatmak
istiyorlarsa,
bir
çok
nedenden
dolayı
da
her
şeyin
kendilerinin
olmasını
arzulamaktadırlar. Çocuklara yönelik pazarlama uzmanları tarafından bugünün
çocuklarını, geçmişte yaşayan çocuklardan farklı kılan en temel etken; tecrübeleri
olarak tanımlanmaktadır136. Her konuda tecrübeli olmaya çalışan çocukları etkilemek bu
nedenle oldukça güçtür.
İşletmeler, yalnızca yetişkinlere yönelik hazırladıkları stratejilerine artık yeni bir
pencereden bakmakta ve yeni çağın koşullarında, içinde çocuk unsuru olmayan
stratejileri eksik görmektedirler. Pazarlamanın oldukça önem taşıdığı günümüzde,
çocuklar için yapılan pazarlama; gereksiz bir harcama olarak görülmekten çıkmış,
önemli bir yatırım haline gelmiştir. Bunun nedeni; yeni çağ çocuklarının, tüketim
dünyası üzerindeki gücüdür. Bu nedenle, çocuklara yönelik yürütülen pazarlama
aktiviteleri gün geçtikçe önem kazanmaktadır.
3. Günümüz Çocuk Tüketicilerinin Satın Alma Davranışlarını Etkileyen Unsurlar
İstek ve gereksinimlerini tatmin etmek amacıyla ürün/hizmet satın alan veya
kullanan kişilere tüketici denir137. Tanımdan da anlaşılabileceği gibi, tüketiciler iki türlü
sınıflandırılmıştır; ürün/hizmeti satın alanlar ve o ürün/hizmeti satın almasa da
kullananlar. Bu iki tür tüketicinin ürün/hizmetlere bakış açıları arasında farklılıklar
gözlenmektedir. Örneğin; süt ürünleri konusunda bir anne tüketici için önemli olan,
sütün besin değerini koruyup korumadığı, ambalajlanma biçiminin hijyenik olup
olmadığı gibi unsurlardır. Ürünü satın alan anne tüketici bu nedenlerle sütün son
kullanma tarihine, ambalajına, varsa ilave vitaminlerin hangi vitaminler olduğuna dikkat
eder. Sütü içen çocuk tüketici için ise önemli olan unsurlar, içtiği sütün tadının güzel
olması, ambalajının canlı renklerde olması, ona oynayabileceği bir oyuncak sunması
vb.dir.
136
137
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.17.
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e, s.151.
81
Pınar, “Gelmiş Geçmiş En Güzel Süt Pınar Süt” sloganı ile çektiği reklam
filminde; ürünü satın alacak olan tüketicileri yani ebeveynleri değil, ürünü kullanacak
olan tüketicileri yani çocukları hedeflemektedir. Reklamda; bağırsak, beyin, burun
organları konuşan kuklalar olarak gösterilmiştir. Kuklalar; komik bir üslupla, -kendi
aralarında- süt içmeyi çok istediklerinden, ancak o güne kadar hiç içememiş
olduklarından söz etmektedirler. Özenle hazırlanmış reklam metnini renkli kuklaların
seslendirmesi ve filmin sonunda kuklaların koro halinde söylediği jingle’ın çocukların
aklında kalacak bir melodiden oluşması; çocukları hem süt içmeye hem de Pınar
markasını tercih etmeye özendirmektedir. Ayrıca kampanya kapsamında Pınar, 4’lü-6’lı
paketler halinde satılan sütlerle birlikte, çocuklara, reklam filminde izledikleri kuklaları
da hediye etmektedir. Oyuncak unsurunun kampanyaya dahil edilmiş olması, çocukların
ebeveynlerinden Pınar Süt istemelerini sağlamaktadır.
Danone, “Bundan Daha Doğal Ne Olabilir Ki?” sloganı ile çektiği reklam
filminde; (Pınar’ın hedeflediği gibi) ürünü kullanacak olan tüketicileri -yani çocuklarıdeğil, ürünü satın alacak olan tüketicileri -yani yetişkinleri- hedeflemektedir. Reklam
filmi; evde halının üzerinde oturan ve elindeki çorabı kukla yaparak çocuğuyla oynayan
bir anne ve çocuğu arasındaki diyalog üzerine kurgulanmıştır. O zamana kadar anne
sütüyle beslenen çocuğuna anne, Danone sütü göstererek bundan böyle onu kendi
sütüyle değil, Danone süt ile besleyeceğini söyler. Bu görüntünün ardından dışsesin
Danone sütün tazelik, katıksızlık ve saflık özelliklerini vurgulayarak ürünün doğallığını
ön plana çıkarmaya çalışması; anneleri Danone marka sütü tercih etmeye
yönlendirmektedir.
Tüketicilerin sınıflandırılmasının yanında, pazarlamacıların dikkate aldığı
unsurların başında, tüketicilerin isteklerini kavramak gelmektedir. Arslan, çağdaş
pazarlama anlayışının dayandığı esasları; tüketicilerin istek ve anlayışlarının en iyi
şekilde karşılanabilmesi amacıyla gerekli bilgilerin derlenmesi, değerlendirilmesi ve
tüketici davranışlarının her yönüyle anlaşılması ve buna göre pazarlama karması
82
geliştirilmesi olarak değerlendirmektedir138. Bu görüşe göre, pazarlama biliminin en
temel konularından birinin tüketici davranışları olduğu söylenebilir.
İnsan davranışlarının alt bölümlerinden biri olan tüketici davranışları, pazarlama
biliminin temel konuları arasındadır. İnsan davranışı -daha önce de belirtildiği gibibireyin çevresiyle etkileşime geçtiği sürede ortaya çıkar. Tüketici davranışları ise, insan
davranışının satın alma aşamasıyla ilgilenir. Tüketici davranışları bir çok şekilde
tanımlanmıştır.
Walters, tüketici davranışlarını; “bireylerin hangi mal ve hizmetlerin kimden,
nasıl, nereden, ne zaman satın alınacağına ve satın alınıp alınmayacağına ilişkin
kararlarına ait süreçtir” olarak tanımlamıştır139.
Oluç ise, tüketici davranışlarını; “kişiler arası etkileşim belirleyicileri ile kişisel
belirleyicilerin bir fonksiyonu” olarak tanımlamıştır140
Pazarlama
dünyası;
-tüketiciler
tarafından
şekillendiği
göz
önünde
bulundurulduğunda- tüketicileri, müşteri haline getirmeyi amaçlayan ve her markanın
hayalinin olduğu bir alan olarak nitelendirilebilir. Arslan, müşterileri; üretilerek
piyasaya sunulan ürün ve/veya hizmetleri satın alan, bunların çeşitleri ve miktarı ile
yakından ilgilenen birey veya örgütler olarak tanımlamaktadır141. Şirketler, tüketicileri
kendi müşterileri haline getirmek için; hedeflenen pazar tüketicilerinin kim olduğunu,
neden satın aldığını, ne satın aldığını, belirli ürünleri almaya yönelten etmenleri
sorgulamakta ve tüm bunları göz önünde bulundurarak stratejilerini belirlemektedirler.
Şekil 2-2’de tüketici davranışları ile ilgili en önemli unsurlar gösterilmektedir.
138
Kahraman Arslan, “Otomobil Alımında Tüketici Davranışlarını Etkileyen Unsurlar”, İstanbul
Ticaret Üniversitesi Dergisi, 2003, s.84.
139
C.Glenn Walters, Consumer Behavior Theory and Practice, Richard D.Irwin, Inc.,1974, s.6-7.
140
Mehmet Oluç, "Satın Alıcıların Davranışlarının Dinamikleri I", Pazarlama Dergisi, Yıl:5, Sayı:27,
Mayıs 1991, s.2.
141
Füsun Kocabaş, Müge Elden, Nilay Yurdakul, Reklam ve Halkla İlişkilerde Hedef Kitle, İletişim
Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2002, s.85..
83
Şekil 2-2: Tüketici Karar Verme Modeli
Dış Unsurlar
•
•
•
•
Şirketin Pazarlama Karması
Ürün
Fiyat
Tanıtım
Dağıtım
Müşteri Karar Verme Süreci
•
•
•
•
•
Sosyokültürel Unsurlar
Kültür ve Altkültür
Demografik Özellikler
Sosyal Sınıf
Aile
Danışma Grupları
Hedef
Kitle
İhtiyaçları Farketme
Psikolojik Unsurlar
•
Algılama
•
Öğrenme
•
Motivasyon
•
Kişilik
•
Tutum
Bilgi Araştırma
Değerlendirme
Seçim Yapma
Tecrübe
Satın Alma
-Deneme
-Tekrar
Değerlendirme
Ertelemek/
Reddetmek
Kaynak: William Wells, John Burnet, Sandra Moriarty, Advertising Principles and Practices,Prentice
Hall Inc. New Jersey, USA., s.152
Uztuğ’a göre, tüketicilerin gerçek anlamda tanınması; (uygun bir ürün
geliştirmekten, sağlıklı ve doğru bir iletişime kadar her alanda) önemli bir partner olarak
görülmelerini gerektirmektedir142. Çocuklar -daha önce de belirtildiği gibi, gelirleri ve
satın alma güçleri ile- pazarlamacıların özenle gözlemledikleri önemli bir tüketici
kitlesi, markaların ise gelecekteki potansiyel sadık müşterileri olarak görülmektedir. Bu
nedenle, çocuklara yönelik pazarlama ile ilgilenen araştırmacılar ve pazarlama
uzmanları; günümüzün küçük tüketicilerini daha iyi tanımak, onların davranış
142
Uztuğ, a.g.e., s.89.
84
özelliklerini ve bu davranışları etkileyen unsurları anlamak amacıyla, aşağıdaki
özellikleri incelemektedirler.
Uztuğ’a göre, tüketici davranış özellikleri şu şekilde sıralanmıştır143:
•
Tüketici davranışı güdülenmiş bir davranıştır,
•
Tüketici davranışı dinamik bir oluşumdur,
•
Tüketici davranışı çeşitli faaliyetlerden oluşur,
•
Tüketici davranışı karmaşıktır ve zamanlama açısından ince farklar gösterir,
•
Tüketici davranışı farklı rollerle ilgilenir,
•
Tüketici davranışı çevre unsurlarınden etkilenir,
•
Tüketici davranışı farklı kişiler için, farklılıklar gösterebilir.
Şirketler başarıya ulaşmak için yukarıda sıralanmış olan tüketici davranış
özelliklerini göz önünde bulundururken, tüketicilerin tüm istek ve gereksinimlerini
anlamak
için
çaba
sarfetmektedirler.
Üretimlerini
de
bu
doğrultuda
gerçekleştirmektedirler. Böylece tüketicileri satın alma davranışına yöneltmek, onlar
için daha kolay olmaktadır.
Pazar
bölümlendirmesi
ve
hedef
pazar
seçimleri,
tüketicilerin
doğal
özellikleriyle temellendirilmiştir. Kişileri birbirinden ayıran bir çok özellik vardır ve
pazarlamacılar bu özellikleri belirlemek için bir çok yol denemişlerdir. Bölümlendirme
süreci ilk olarak; reklamcı/pazarlamacıların, tüketicilerin nasıl ve neden düşündüğü,
hissettiği ve harekete geçtiğini anladıktan sonra başlamaktadır. Gelişen teknoloji ve
önlerine sunulan olanakları kullanarak merak ettikleri her konuda kolayca bilgiye
ulaşmaları, ürünler arası farklılıkları gözlemleyebilmeleri ve ne istediklerini bilmeleri
nedeniyle, yeni çağın çocuk tüketicilerini anlamak oldukça güçtür diyebiliriz. Ancak,
genel olarak tüm tüketicileri bölümlendirmek için değerlendirilen değişkenlerle, tüketici
pazarındaki çocuk tüketicilerin bölümlendirilmesi de olasıdır.
Temel bölümlendirme değişkenleri, farklı kişilerce, farklı sayılarda maddelerle
ele alınmaktadır. Kotler ve Armstrong bu değişkenleri coğrafi, demografik, psikografik
ve davranışsal olmak üzere dört maddede ele almışlardır144. Coğrafi değişkenler; kıta,
143
144
Yavuz Odabaşı, Gülfidan Barış, Tüketici Davranışı, Mediacat Kitapları, İstanbul, 2003, s.29.
Kotler, Armstrong, a.g.e., 1997, s.217.
85
ülke, ülkenin büyüklüğü, şehrin büyüklüğü, kırsal veya kentsel bir bölge olup olmaması
gibi unsurlardan oluşmaktadır. Demografik değişkenler; yaş, cinsiyet, aile büyüklüğü
(çekirdek, geniş), gelir, meslek, eğitim, din ve milliyet gibi unsurları içermektedir.
Psikolojik değişkenleri; sosyal sınıf, yaşam tarzı, kişilik gibi unsurlar oluşturmaktadır.
Tüketicinin ürünü satın alma nedeni; aradığı faydalar, halen ürünü kullanıyor olup
olmaması, ürünü kullanma yoğunluğu/sıklığı, sadakat derecesi, satın almaya hazır olma
durumu (ürünün farkında olma veya olmama durumu, ürün hakkında bilgili veya
bilgisiz olma durumu, ürünü satın almaya hevesli olma durumu vb.), ürüne karşı
takındığı tavır ve tutum gibi unsurlardır. Bu unsurlar da davranışsal değişkenleri
oluşturmaktadır.
Kocabaş ve Elden, tüketicileri bölümlendirme değişkenlerini üç maddede ele
almakta ve tüketicilerin satın alma davranışlarını etkileyen unsurların; demografik,
sosyo-kültürel ve psikolojik unsurlar olduğunu belirtmektedirler145.
3.1. Demografik Unsurlar
Demografi çalışmaları; kişilerin bireysel olarak sergilediği davranışlara etki eden
sosyal ve ekonomik unsurları inceleyerek, toplumsal istatistik bilgilerinin toplanmasına
yardımcı olan çalışmalardır. Hedeflenen kitlenin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni
durumu, mesleği ve gelirinin bilinmesi, pazarlama ve reklam stratejilerinin
oluşturulmasına hizmet etmektedir.
3.1.1. Yaş, Yaşam Döngüsü Aşaması ve Medeni Durum
Bireyler doğdukları günden itibaren gelişmekte ve değişmektedir. Bununla beraber
gereksinimleri, istekleri, değerleri, zevkleri ve daha bir çok kişisel özellikleri de yaş
ilerledikçe değişmektedir. Bu değişime paralel olarak bireylerin satın alma tercihlerinin
ve satın alma karar biçimlerinin de değiştiği söylenebilir. Satın alma davranışının
bireyin medeni durumuyla ilintili olduğu göz önünde bulundurulduğunda; bireyin
bekarlık döneminde satın alacağı ürünlerle, evlendikten sonra satın alacağı ürünler
arasında farklılıklar olması kaçınılmazdır. Ürünün hedeflediği yaş grubu bu nedenle
oldukça önemlidir.
145
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.60.
86
Pazarlama dünyasında çocukların yetişkinlerden ayrı tutulması ve onlara özel bir
bölümlendirme yapılmasının temelindeki teorilerden biri; gelişim psikoloğu Jean
Piaget’nin Piaget’in “Öğrenme Kuramı” olarak da bilinen, Kavramsal Gelişim
Teorisi’dir. 1924 yılında çocuk gelişimi ve eğitim psikolojisi üzerinde yaptığı çalışma
ve araştırmasında Piaget; çocukluktan yetişkinliğe kadar geçen sürede zekanın
gelişimini incelemiş ve çocukların gelişimleri sırasında kavramsal aşamalardan geçtiği
sonucuna varmıştır. Bu dönemler dört ana aşama ile açıklanmaktadır. Duyusal devinim
(sensori-motor) dönemi, işlem öncesi (pre-operational) dönem, somut işlemler (concrete
operations) dönemi ve soyut işlemler (formal operations) dönemi146.
Duyusal Devinim Dönemi:
0-2 yaş arasında yaşanan dönemdir. Bu dönemde, yeni doğan bebeklerin
kafasında nesnelerle ilgili fikirler ve semboller henüz oluşmadıği için, yaptıkları
hareketler; ağlamak, bir nesneyi kapmaya çalışmak, başparmağı emmek gibi içgüdüsel
hareketlerle kısıtlıdır. İki yıl süresince bebekler, çevresinde olanları deneyerek duyuları
ile keşfetmeye başlar ve böylece kendini çevresinden ayırır. Nesneleri etrafında
göremese dahi, onların hala daha var olmaya devam ettiğini kavrar. Taklit ve monolog
gibi davranışlar bu dönemde oluşmaya başlar. Siegel ve arkadaşlarına göre; bebekler
büyüdükçe, ağlamalarının ebeveynler üzerindeki etkisini keşfederek her gereksinimleri
için farklı ağlar ve, “Dört-gözlü, dört bacaklı tüketici” olmanın en erken işaretini de bu
dönemde verirler147. Başka bir deyişle, çocukluk döneminde anne-çocuk ya da babaçocuğun bir bütün olarak gerçekleştirdiği satın alma kararı sürecinin işareti, duyusal
devinim döneminde, bebeklerin değişik ağlama biçimleri ile gözlenmektedir. İki yılın
sonunda, çocuklar duyuları ile dış dünyayı keşfetmiş olarak işlem öncesi döneme
geçerler.
İşlem Öncesi Dönem:
2-7 yaş arasında yaşanan dönemdir. Bu dönemde çocukların çevre ile etkileşimi
(duyularını kullanarak değil) sözcükler ve resimlerle (simgeleme yaparak) gerçekleşir.
Çocuklar; işlem öncesi dönemde benmerkezcidir, kendi görüşlerinin dışında başka
146
147
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.6.
A.g.e., s.7
87
görüşler olabileceğini anlayamazlar ve mantıklı düşünemezler. Nesnelerin sadece tek bir
özelliğine (en parlak, en büyük, en yumuşak vb.) odaklanma eğilimindedirler. Bu
nedenle; işlem öncesi dönemdeki çocuklara pazarlanan reklamı yapılan oyuncakların genellikle- tek bir özelliği ile öne çıkarılması uygun görülmektedir. Deneyimler
sonucunda tecrübe kazanan çocukların (6-7 yaşlarına geldiklerinde) ben merkezci
düşünme biçimlerinin, mantıklı düşünme biçimine doğru geliştiği gözlemlenir.
Somut İşlemler Dönemi:
7-11 yaş arasında yaşanan dönemdir. İlköğretimin ilk beş yılının yaşandığı bu
dönemde; çocuklar problem çözme, nesneleri gruplama ve karşılaştırma yapma
becerileri kazanır ve ben merkezci düşünme biçiminden tamamen uzaklaşırlar. Bu
yaşlardaki çocuklar mantıklı düşünürler ancak, düşündükleri somut olmaktadır.
Çocuklara yönelik pazarlama endüstrisinde sık sık konuşmalar yapan, tüketiciler
konusunda araştırmaları olan çocuk psikoloğu Langbourne Rust; çocuklara yönelik bir
araştırma yapmıştır148. Çocuklardan, gözlerini kapatmalarını isteyip akıllarında bir
köpek, çiçek veya ağaç canlandırmalarını söylemiştir. Çocuklar somut olan bu nesneleri
akıllarında resmedebilmiştir ancak; Rust çocuklardan “gerçekliği” hayal etmelerini
istediğinde, çocukların soyut olan bu kavramı canlandıramadığını gözlemlemiştir.
Siegel ve arkadaşları; bu araştırmayı, çocuklara yönelik pazarlama ile şöyle
ilişkilendirmektedirler: reklamı yapılan ürünün özellikleri ne kadar somut olursa,
çocukları yakalamak da o kadar kolaylaşır.
Soyut İşlemler Dönemi:
11-15 yaş arasında yaşanan dönemdir. Çocuklar bu dönemde olasılıklar,
varsayımlar üzerine mantık yürütebilir ve ideolojik problemlerle ilgilenir hale gelirler.
Soyut işlemler döneminde çocuklarda egosantrizm başlar. Kendinden söz etme, kendini
yüceltme gibi (özellikle genç bireylerde görülen) davranışlar; soyut işlemler dönemini
yaşayan çocuklarda da görülür.
Çocukların oyuncakları çok sevdiği bir gerçektir ve zaman geçip çocuklar
büyüyünce (onların) boş vakitlerini oyuncaklarla oynayarak geçirmeyeceklerini tahmin
148
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.11.
88
etmek güç değildir. Ne var ki çocuklara hitap eden markaların, günümüzde yaş
unsurunu göz önünde bulundururken zorlandıkları söylenebilir. Çünkü artık çocukların
dünyayı algılayışı hızla değişmekte ve bu durum onların tüketim alışkanlıklarına
doğrudan etki etmektedir. Bu varsayım, Lindstorm tarafından Tablo 2-2’de şöyle
yorumlanmıştır:
Tablo 2-2: Çocuk-Gençlerin (8-14 yaş) Satın Alma Davranışları
Erkek
Kız
Dışarı Çıkma
8-10 yaş
11-14 yaş
%16
%57
%22
%71
Kaset ve CD
8-10 yaş
11-14 yaş
%53
%45
%49
%60
Bilgisayar ve video oyunları
8-10 yaş
11-14 yaş
%53
%40
%15
%26
Giyim
8-10 yaş
11-14 yaş
%14
%33
%44
%57
Oyun ve Oyuncak
8-10 yaş
11-14 yaş
%67
%29
%50
%26
Kozmetik ve Kişisel Bakım
8-10 yaş
11-14 yaş
%2
%23
%14
%53
Kaynak: Martin Lindstorm, Brandchild, CSA Yayın Ajansı, İstanbul, 2003, s.53.
Tablo 2-2’de sunulan Brandchild araştırması sonuçlarına göre; çocuk-gençlerin
(8-14 yaş) dünyayı algılama biçimleri ve satın alma davranışlarında süratli bir değişim
olduğu gözlemlenmektedir.
Günümüzde,
oyuncak
markalarının,
çocukların
hayatında
kalmayı
başarmalarının (eskiye göre) daha zor olduğu da bu tablodan anlaşılmaktadır. Çocuklar
artık bir an önce büyümeyi istemektedirler. Lindstorm’un da belirttiği gibi; çocuklar
artık çok erken yaşta çok sofistike hale gelmekte ve yetişkin markaları ile sanılandan
89
daha çok ilgilenmektedirler. Kızlar eskiden 11-12 yaşlarından itibaren Barbie bebekleri
ile oynamaktan vazgeçerken, günümüzde bu yaş sınırı 8’e kadar inmiştir149.
Geleceğin yetişkinlerinin, çocuk yaşta hızla deneyim sahibi olduğu gözönünde
bulundurulduğunda; alışveriş anlayışlarının da hızla değiştiğini söylemek olasıdır. Bu
noktada, reklam stratejisi içerisindeki mesajların, hedeflenen çocukların yaş grupları
göz önünde bulundurularak ve onların anlayacağı bir dilde yazılması gerekmektedir.
Dağıtımda kullanılacak kitle iletişim araçlarının, hedeflenen kitlenin yaş grubunun takip
ettiği ya da yakından ilgilendiği araçlar olması gerekmektedir.
Örneğin, çocuk süpermarketi Toys “R” Us; Aralık ayında çocukları yeni yıl
hediyesi almaya özendiren bir dergi reklamında, kırmızı noel baba şapkası giymiş ve
gözünde gözlük şeklinde kırmızı bir maske takmış “gülen bir kız çocuğu görseli”
kullanmıştır. Reklam metni, yalın ve anlaşılması basit bir dilde yazılmış, çocukların
arkadaşlarından ve ailelerinden sıkça duyduğu ve kullandığı “Haydi” sözcüğü, reklamın
başlığı olarak kullanılmıştır. Canlı renkler ve Toys “R” Us’ın logosunun renkleri;
reklamı, çocuklar için çekici kılan diğer unsurlar olarak göze çarpmaktadır. Reklamın
görüldüğü “Yeni Aktüel” Dergisi her ne kadar çocuk dergisi olmasa da, anne-babaların
satın aldığı bir haftalık dergi olması nedeniyle evlere girmekte ve çocuklara
ulaşmaktadır.
3.1.2. Cinsiyet
Cinsiyet kavramı; reklam stratejilerinin belirlenmesinde, tüketicilerin satın alma
karararlarında ve ürün seçimlerinde önemli rol oynamaktadır. Kadınların ve erkeklerin
fiziksel ve psikolojik cinsiyet özellikleri temel cinsiyet farklılıkları olarak ortaya çıktığı
için; bazı ürünler kadınların, bazıları da erkeklerin dikkatini yoğun olarak çekmektedir.
Örneğin; kadınların çocuk dünyaya getirmeleri, menstrasyon dönemi yaşamaları,
fiziksel cinsiyet özelliklerinden bazılarıdır. Temel cinsiyet farlılıklarının yanında,
kadınlar ve erkekler arasında ikincil cinsiyet farklılıkları da söz konusudur. Buna örnek
olarak; kadınların vücut tüylerinden epilasyonla arınmaları verilebilir.
149
Martin Lindstorm, Brandchild, Çeviren: Aytül Özer, Duygu Günkut, CSA Yayın Ajansı, İstanbul,
2003, s.216.
90
Kadın ve erkeklerin temel cinsiyet farklılıkları; fiziksel özelliklerinin doğurduğu
gereksinimlere yönelik ürünlerin üretilmesine yol açmaktadır. Bu nedenle cinsiyet, satın
alma davranışlarını etkilemekte ve dolayısıyla bazı ürünlerin pazarlama yolları bu
durum dikkate alınarak gerçekleştirilmektedir. Örneğin; epilasyon aleti veya kadın bağı
üreten markalar yalnızca kadınları hedef alırken, prezervatif üreten markalar yalnızca
erkekleri hedef almaktadır.
İkincil cinsiyet farklılıklarının (cilt, saç, vücut tipi gibi) daha göreceli ve sayıca
fazla kavramlarla tanımlanması nedeniyle işletmeler; kadın ve erkeklere özel ürettikleri
ürünlerde daha çok çeşitlilik sağlayabilmektedirler. Örneğin Gilette; ürünlerini hem
erkeklere hem de kadınlara satabilmek amacıyla 1995 yılında ürün yelpazesini
genişletmiş ve “Satin Care” serisi ile Amerikan pazarına girmiştir150. Kadınlar, Gilette
ürünlerinin erkeklere özgü olduğunu ve bu markanın erkeksi bir kimlik taşıdığını
düşünürken (Gilette’in kendi cilt tiplerine yönelik üretilmiş deodorant ve ter önleyici
diğer ürünlerini kullanarak) bu markanın tüketicileri haline gelmişlerdir.
Çocuklara yönelik pazarlama dünyasında da cinsiyet kavramının öneminden söz
etmek olasıdır. Erkek ve kız çocukların ilgi alanları cinsiyetleri nedeniyle farklılıklar
göstermekte ve bu durum onların alışveriş anlayışlarında da etkisini göstermektedir.
Çocuklar tüketim alışkanlıklarını; (cinsiyet farkılıklarından doğan özelliklerinin
yanısıra, ailelerinden, toplumdan ve medya araçlarından öğrendikleri) kendilerine
toplum tarafından biçilmiş toplumsal cinsiyet rollerine uygun davranışlar sergilemek
doğrultusunda biçimlendirmektedirler.
Lois Smith; medyanın yansıttığı cinsiyet rollerinin çocuklar üzerindeki etkisini,
çocuklara yönelik reklamları inceleyerek 4 maddede ele almıştır151:
1. Cinsiyetin temsil edildiği reklamlar, ürün yerleştirme konusunda önemli rol
oynarlar,
150
The Gillette Company, Products-Grooming-Toiletries, Satin Care,
http://www.gillette.com/products/grooming_toiletries.asp, Erişim: 10.02.2006.
151
Lois J Smith, “A Content Analysis of Gender Differences in Children’s Advertising”, Journal of
Broadcasting and Electronic Media, Vol.38, No.3, 1994, 323-37.
91
2. Çocuklara yönelik televizyon reklamlarında seslendirmeyi genellikle erkek
spikerler yaparlar. Kadın spikerlerin yaptığı seslendirmeler, yalnızca kız
çocuklarına yönelik reklamlarda görülür,
3. Kız çocuklarının hedeflendiği reklamlarda, karakterlerin -erkek çocukların
hedeflendiği reklamlara kıyasla- genellikle daha antisosyal, hareketsiz olduğu ve
hafif fiziksel aktivitelerde bulunduğu görülür,
4. Kız çocuklarına yönelik reklamlar genellikle iç mekan çekimleri ile
gerçekleştirilirken, erkek çocuklarına yönelik reklamların dış mekanda çekildiği
gözlemlenir.
Yetişkinlerin satın alma davranışları konusunda Barthel’ın görüşü; erkeklerin
sadece erkeklere özgü ürünler tükettiği, kadınların ise bu konuda daha esnek bir tavır
sergiledikleri yönündedir152. Smetana ve Letourneau’nun çocuk oyunları üzerine yaptığı
bir araştırma, Barthel’in görüşünü destekler niteliktedir. Kız ve erkeklerin karışık
olduğu bir grup çocuğun önüne çeşitli oyuncakların konulduğu bir odada, erkek
çocukların kızlar için üretilmiş oyuncaklarla oynamayı reddettiği görülürken kız
çocuklarının bu konuda çok daha ılımlı olduğu gözlenmiştir.
Yetişkinlik
döneminde
cinsiyetle
ilgili
sergilenen
tavırlara,
çocukluk
döneminden itibaren de tanık olunduğu düşünülürse; çocukların bir çok ürüne,
“cinsiyetlerinin onlara yüklediği rollerle” yaklaştığını söylemek yanlış olmaz. Kız ve
erkek çocukların birbirinden farklı olan dünyalarına girebilmek için pazarlamacılar;
ürünleri, bazı kavramlarla bağdaştırmaktadırlar. Örneğin; erkek çocukları savaş
kahramanları olan oyuncaklarla (GI Joe, Action Man)153, kız çocukları bebekler ve
oyuncak minyatür evlerle oynarlar154. Buradan da anlaşılacağı gibi erkek çocukları daha
çok dışarıdaki hayatla bağdaşan oyuncaklarla, kız çocukları ise ev içindeki hayatla
bağdaşan oyuncaklarla oynarlar.
Çocuklar; toplumsal rollerle bağdaşan oyuncak ve etkinliklerin bulunduğu, kız
ve erkeklerin doğal zıt iki kutup olarak resmedildiği, reklamcılar tarafından (mesajlar ve
görsellerle vurgulanan binlerce reklama maruz bırakılarak onlara) hegomonya kurularak
152
Smith, a.g.m. s.330
http://www.sell.com/223NXD, Erişim:18.05.2006
154
http://www.fisher-price.com/fp.aspx?st=10&e=girlslanding&site=us, Erişim: 18.05.2006
153
92
toplumsal rollerle ilgili bilgi aktarılan bir grup olarak görülebilir. Gün içinde bu içerikte
reklamları izleyen çocuklar; zihinlerinde kadın/erkek ve feminen/maskülen kavramları
ile ilgili normlar oluşturur ve bunları aile ve arkadaşlarıyla olan ilişkileriyle
bağlantılandırarak bütünleştirirler.
3.1.3. Meslek ve Eğitim Durumu
Çoğu birey karşısındakine kim olduğunu tanımlarken öncelikle mesleğinin ne
olduğundan söz eder. Mesleğin insan hayatındaki önemi, bu durumdan kolaylıkla
anlaşılmaktadır. Hedef kitlenin yaşam biçimi ve toplum içindeki rolleri hakkında
ipuçları veren meslek; kişilerin eğitim düzeylerini de belli eden bir etkendir155. Eğitim
düzeyi yüksek bireylerin iyi meslek sahibi oldukları kabul edilmektedir. Hem eğitimleri
hem de meslekleri gereği bireylerin gereksinimleri de farklılıklar göstermektedir.
Pazarlamacılar ve reklamcılar, eğitim düzeyi yüksek ve eğitim düzeyi düşük
bireylere farklı pazarlama yolları ile yaklaşmaktadırlar. Çünkü bu tüketicilerin ilgi
alanları birbirinden farklılık göstermektedir. Eğitim düzeyi yüksek bireylerin,
reklamlarda bilimsel verilere güvendiklerini ve (iyi meslek sahibi olmalarının getirdiği
nedenlerle) teknolojiyle daha yakından ilgilendiklerini gözlemek olasıdır. Düşük
düzeyde eğitim almış olan bireylerin reklamı yapılan ürünlerde bilimsel verilerle daha
az ilgilendiği, mesleği olmayan -ya da çok düşük mevkilerde çalışan- bireylerin
teknolojiye daha uzak olduğunu belirtmek yanlış olmaz.
Çocuklar, yaşları itibariyle, henüz meslek sahibi olmayan bireylerdir ancak,
eğitimleri; bir yandan onların gelecekteki meslek seçimlerini etkiler, diğer yandan da
tüketim alışkanlıklarını şekillendirir. Bu nedenle pazarlamacılar; çocukların eğitim
durumlarını göz önünde bulundurarak (pazarlama hedefleri doğrultusunda) stratejilerini
belirlemektedirler. Örneğin; okulda yabancı dilde öğrenim gören çocukların gereksinimi
olan ürünlerden biri yabancı dil kitapları, diğeri ise yabancı dil kurslarıdır. Yabancı dil
öğrenimi görmeyen çocukların ise yabancı dil kitapları ya da yabancı dil kursları, ilgi
alanlarına girmemektedir. Bu nedenle; bu ürün ve hizmetleri pazarlayanların, çocukların
öğrenim düzeylerine göre hedeflerini belirlemeleri gerektiğini söylemek olasıdır.
155
Kocabaş, Elden, Yurdakul, a.g.e., s.104
93
Çocukları hedef kitle olarak belirleyen markalar; öğrenimin, çocukların
hayatında ne kadar büyük bir rol oynadığının bilincinde olduklarını (çocuklara ulaşmak
için) eğitim alanlarını kullanarak yaptıkları yatırımlarla göstermektedirler. Bu
markalardan biri de McDonald's’tır. En önemli kitle olarak çocukları hedefleyen
McDonald's; onların ilgisini (hamburgerleriyle olduğu kadar) eğitime yaptıkları
yatırımlarla da on yılı aşkın bir süredir çekmektedir. McDonald's ABD, öğretmen ve
öğrencileri destekleyici ulusal çaplı programlar geliştirmektedir. McDonald's, çevreye
duyarlılık eğitimi çalışmalarının etkili olabilmesi için bu konuda uzman örgütlerle
çalışmaktadır. Bu örgütlerden bazıları; Çevre Koruma Fonu, Vahşi Tabiat Ulusal
Federasyonu ve Uluslararası Doğal Çevreyi Koruma Birliği’dir. Çevreye duyarlılık,
okulların müfredat programları için olduğu kadar McDonald's için de önemli bir konu
olması nedeniyle; Amerika’da, McDonald's Eğitim Kaynak Merkezi, ciddi çalışmalara
imza atmış ve atmaktadır.
Okumanın ve doğanın önemini vurgulamak için Vahşi Tabiat Ulusal
Federasyonu işbirliğiyle, vahşi hayvan resimlerinden oluşan 8 adet kitap ayracı ve
öğretmenler için rehber kitaplar üretilmiştir. Rehber kitaplar, hayvanlar hakkında
ayrıntılı bilgiler sunarak sınıf içinde uygulamalı aktiviteleri birleştirmekte ve eğlenceli
bir atmosfer yaratmayı sağlamaktadırlar. McDonald's’ın Amerika’daki restoranları,
ürün paketlerinin üzerine, özellikle Çocuk Menüsü -Happy Meal- ağırlıkta olmak üzere,
mesajlar yazarak (örneğin; “Paylaştığımız Gezegen”) çevreye duyarlı olmayı
müşterilerine hatırlatmaktadırlar. Çevre Koruma Fonu ve Reklam Komitesi’nin
katkılarıyla McDonald's, üzerinde “Geri Kazanılanları Al ve Koru” sloganının yazıldığı
kağıt bardak ve paketlerde satılan ürünleriyle, iki yüz milyonun üzerinde tüketiciye
ulaşmıştır. Dünya Günü’nün 25.yılını kutlamak amacıyla McDonald's; Vahşi Tabiat
Ulusal Federasyonu ile bir takım oluşturmuş ve “Şaşırtıcı Vahşi Tabiat” sloganı ile
(Happy Meal çocuk menülerine) “sekiz vahşi oyuncak hayvan” kampanyasını
gerçekleştirmiştir156.
156
McDonald’s Corporation, Education and Community Programs, ,
http://media.mcdonalds.com/secured/company/community/education/index.html, Erişim:
06.08.2005.
94
Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında, eğitim konusunda oldukça büyük bir
dengesizlik söz konusudur. Doğunun eğitim seviyesini yükseltmek, meslek sahibi
olmayan bireyleri okumaya özendirerek meslek sahibi bireyler haline getirmek amacıyla
Türkiye’deki işletmeler, son dönemlerde bir çok sosyal içerikli kampanyaya sponsor
olmaktadırlar. Doğuda yaşayan çoğu aile -kültürel nedenlerle- kız çocuklarını
okutmamaktadır. Oysa erkek çocuklar söz konusu olduğunda durum değişmektedir.
Kızlar ve erkekler arasında eğitim konusunda ayrıcalık gözetilmesi sorununa ve kızların
yeterli eğitimi alamaması sorununa çözüm üreten sosyal sorumluluk projelerine,
markalar destek vermektedirler. Örneğin; Turkcell, “Türkiye’de nitelikli insan kaynağı
oluşturulmasına katkıda bulunma” vizyonuyla, “Kardeleneler-Çağdaş Türkiye’nin
Çağdaş Kızları” projesine, maddi yetersizlik nedeniyle okuyamayan kız çocuklarına
burs vererek, katkı sağlamaktadır157. Markaların bu tip kampanyalara desteği; doğuda,
eğitimdeki kız-erkek eşitsizliğine, bilinç yükseltme çalışmaları olarak da yansımaktadır.
Tüm bunlara dayanarak: ait olunan meslek gruplarının ve sahip olunan eğitim
seviyesinin tespiti; pazar bölümlemesinin gerçekleşmesine yardımcı olmakta, sunulan
ürün/hizmetlerin şekillenmesini sağlamakta ve satın alma davranışlarına doğrudan etki
etmektedir diyebiliriz.
3.1.4. Gelir Düzeyi
Tüketicilerin satın alma davranışlarını etkileyen en önemli unsurlardan biri de
gelir düzeyidir. Pazarlamacılar açısından tüketicilerin gelir düzeyleri oldukça önemlidir.
Çünkü amaçları, ürün ve hizmet satmaktır. Bunun gerçekleşmesi için de hedefledikleri
kitlenin harcama yapması, yani -isteklerine bağlı olarak- ceplerinden belirli bir miktarda
para çıkarması gerekmektedir. Bu nedenle, başarılı bir pazarlama planı; tüketicileri gelir
düzeylerine göre bölümleme yoluna gidilmekle olasıdır diyebiliriz.
Gelir düzeyi yüksek tüketiciler, daha çok kaliteye önem vererek fiyatı ikinci
plana itmektedirler. Yüksek gelirli bireyler daha pahalı ürünler satın alırken, düşük
gelirli bireylerin ilgileri fiyatlar üzerinde odaklıdır. Örneğin; yüksek gelir düzeyine
sahip bir kişi, satın alacağı saatin, ilk etapta modaya uyumlu olup olmadığına, şıklığına,
157
Turkcell, Sosyal Sorumluluk Projeleri, Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları”,
http://www.turkcell.com.tr/index/0,1028,26800,00.html, Erişim: 04. 04.2006
95
rengine, teknolojisinin ileri boyutta olup olmadığına dikkat ederken, düşük gelir
düzeyine sahip bir kişinin saat alırken dikkat edeceği özelliklerin başında fiyat
gelmektedir. Düşük gelirli bir kişi için bir saatin modaya uyumlu veya teknolojisinin
çok ileri boyutta olması o kadar önemli değildir. Çünkü, ona göre moda ve teknoloji
sürekli değişmektedir.
Tüketicilerin gelir düzeyleri incelenirken gelirin kişisel mi yoksa toplam aile
geliri mi olduğu ve bu geliri harcamada kişisel kararların mı yoksa ortak kararların mı
etkili olduğu saptanmalıdır. Kişisel kararların etkili olduğu söz konusu ise, bir aile
ortamında bu kişinin kim olduğunun bilinmesi gerekmektedir158. Eve satın alınan
ürünler üzerinde karar verenler her zaman ebeveynler olmamaktadır. Özellikle yeni
çağın çocuklarının, aile ortamında tüketilen ürünlerin seçimi konusunda söz sahibi
olduğu söylenebilir. Pazarlamacıların, bu noktada hedef kitle seçimi ve geliştirilen
stratejiler konusunda, çocukların aile ortamındaki harcamaları üzerindeki gücünü ve
satın alma davranışlarını hesaba katmaları gerekmektedir. Bu konu; “Satın Alma
Davranışlarını Etkileyen Sosyo-Kültürel Unsurlar” bölümünde, “Aile” unsuru içinde
ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Günümüzde, cep harçlıkları yüksek kentli dünya çocukları, kendilerinin tükettiği
ürünlerin tüketilmesinde, söz hakkını kendilerinden başka kimseye vermemektedirler.
Çocuklara yönelik pazarlama konusundaki bir uzmanın açıklamasına göre; Amerika’da
4-12 yaşları arasında 34 milyon çocuk, ailelerinden yılda toplam 15 milyar dolar harçlık
almakta bunun 11 milyar dolarını atıştırmalık çerez, şeker, oyuncak, oyun ve giyime
harcamakta, geri kalan 4 milyar doları ise biriktirmektedir159.
Yeni çağın çocuklarının yüksek harçlıklar alması ve paralarının tamamını
harcamayarak biriktirmesi; onları bir anda “yüksek harcamalar yapabilen” tüketiciler
haline getirmiştir. İstedikleri bilgisayar programlarını, müzik CD’lerini, Playstation
oyunlarını alabilen milenyum çocuklarına yönelik pazarlar, gün geçtikçe daha doygun
hale gelmektedir. Senbir; Milenyum Kuşağı’nın ardından gelen ve 2003 yılından sonra
doğan Z Kuşağı bireylerinin çoğunun, gelecekte, lüks kavramı içerisine giren elektronik
158
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.62
Gene Del Vecchio, Creating Ever-Cool: A Marketer’s Guide to a Kid’s Heart, 3rd printing,
Pelican Publishing Company, USA, 2002, s.20.
159
96
ürünleri (yüksek veya düşük gelir düzeyi farklılığı gözetmeksizin) satın alabileceğini
düşünmekte ve bu kuşağa ait düşük gelir düzeyindeki kişilerin günümüze oranla çok
daha yüksek olanaklarla yaşayacağını öngörmektedir160.
Günümüzde, çok düşük geliri olan kişilerin teknoloji harikası son model cep
telefonları ile konuşmasını, çevremizdeki kimsenin yadırgamadığını görürüz. Bu
noktada, lüks kavramının şimdiden yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladığını ve bu
nedenle de pazarlamacıların, yoğunlukla tüketicilerin gelir düzeylerini dikkate alarak
belirlediği stratejilerini tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini söyleyebiliriz.
3.2. Sosyo-Kültürel Unsurlar
Sosyo-kültürel unsurlar; kültür, sosyal sınıflar, danışma grupları ve aile olmak
üzere 4 madde ile ele alınmaktadır.
3.2.1. Kültür
Bireylerin bir takım isteklerinin var olması ve tüketim alışkanlıklarının oluşması,
içinde bulundukları toplumun kültürüyle doğrudan ilintilidir. Bu nedenle, satın alma
davranışlarının, kültürün etkisiyle şekillendiği söylenebilir. Tüketim davranışlarının
temelinde yatan ve ülkeden ülkeye değişiklik gösteren kültür kavramını, basit bir ifade
ile tanımlamak olası değildir.
Hoebel’a göre kültür; toplum üyeleri tarafından paylaşılan, öğrenilmiş
davranışsal özelliklerin bütünleşik toplamıdır161. Sir Edward Tylor ise kültürü; toplum
tarafından kazanılmış bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa, gelenek ve alışkanlıkların bileşik
bir bütünü olarak tanımlamıştır162.
Kültür, maddesel kültür olarak da adlandırılan; sanat, giyim ve müzik gibi bir
çok somut öğe ile; bilgi, tutum, ahlak, örf-adet, inanç ve kanun gibi bir çok soyut öğeyi
de içinde barındırmaktadır. Maddesel kültür; bir toplumdaki maddesel ve fiziksel
unsurlara dayanmakta ve bireylerin yaşam tarzına, talep ettikleri ürün çeşidine,
kalitesine ve fonksiyonel özelliklerine ve o ürünlerin üretim ve dağıtımına etki
160
Hakan Senbir, Z “Son İnsan” mı?”, “0” Kitaplar Okuyan Us Yayınları, İstanbul, 2004, s.257-260.
Vern Terpstra, Ravi Sarathy, International Marketing, The Dryden Press, Florida, USA, 1991, s.96
162
Subhash C. Jain, International Marketing Management, Wadsworth Publishing Company,
California, USA, 1991, s.7
161
97
etmektedir. Bir kültürü oluşturan kavramlar, değerler ve davranışlar, o kültürün
öğrenilmesine destek olmaktadır.
Kültürlerin tayin ettiği basit davranış kurallarına norm adı verilmektedir163 ve
normlar kültürlerin önemli yapıtaşları olarak kabul edilmektedirler. Toplum bireyleri bu
normları
sosyal
etkileşimlerle
öğrenirler.
Değerler
ise
normların
kaynağını
oluşturmaktadır. Türk kültürünün değerlerine misafirperverlik, canayakınlık gibi
kavramlar örnek verilebilir.
Alt kültür, kültürelerin bir takım özelliklere göre sınıflandırılması ile
tanımlanabilir. Örneğin; coğrafi konum (doğu, batı), bir kurumun katılımcısı olma
(emekli, müzisyen, çalışan), etnik gruplar (siyahlar, Afrikalı’lar, Amerika’lılar), inanç
sistemleri (müslüman, hıristiyan, musevi), yaşam tarzı (kırsal, kentsel), dil (şive, sözcük
hazinesi), yaş (genç, yaşlı) vb. kavramlar gibi.
Kültürün en önemli öğeleri 7 maddede sıralanabilir164:
1. Maddesel kültür / yaşam,
2. Dil,
3. Estetik İlmi,
4. Eğitim,
5. Din,
6. Tutum ve Değerler,
7. Sosyal Örgütlenme.
Maddesel Kültür
Maddesel kültür, bir toplumdaki maddesel ve fiziksel unsurlara dayanmaktadır.
Maddesel yaşam, bilgi ve ekonomi olarak iki bölümde incelenmektedir. Maddesel
yaşam; talep seviyesine, talep edilen ürün çeşidi ve kalitesine, ürünlerin fonksiyonel
özelliklerine ve o ürünlerin üretim ve dağıtımına etki etmektedir. Ülkelerin maddesel
kültürü içerisinde uygulanabilecek pazarlama stratejileri çeşitlilik göstermektedir.
Örneğin; elektrikli ev aletleri Türkiye’de bireylere kolaylıkla satılırken, elektriğin
163
164
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e., s.154.
Terpstra, Sarathy, a.g.e., s.97
98
evlerde kısıtlı kullanıldığı Uganda’da bu aletlerin çok az alıcı bulduğunu tahmin etmek
güç değildir.
Dil
Kültürün bir parçası olarak dil; ilk anlamı olan “konuşulan sözcükler” değil,
iletişim sürecinin ana öğesi olarak da tanımlanabilir. İletişim; konuşma, jestler,
mimikler ve ifadeler yolu ile gerçekleşir. Dil, tüm bu öğelerin temelinde yatan
kavramdır. Dünyada kullanılan dillerin çoğu birinden diğerine tam olarak çevrilemediği
gibi değişik kültürlerin fiziksel ve psikolojik iletişim süreçleri de tam olarak
anlaşılamaz. Bu bağlamda, kültürler arasındaki en açık farkın dil olduğu rahatlıkla
söylenebilir. Kültürün tüm diğer öğeleri ile bağlantılı olarak dil; bir kültürün doğasının
ve değerlerinin aynasıdır.
Türkiye’nin toplumsal ve kültürel yapısının dinamikleri incelendiğinde; batıya
yönelen bir tüketim eğilimi olduğu ve bunun “dil” yoluyla sağlanmak istendiği
rahatlıkla gözlemlenebilir. Küreselleşme ve yerellik arasında tutturulmaya çalışılan
denge, Türk reklamlarındaki metinlerde sıklıkla görülmektedir. Örneğin; bazı Türk
markalarının isimlerinin İngilizce olduğu gözlenir ve hatta bazı yabancı ülke
markalarının reklamlarının görseller aynı kalmak suretiyle Türkçe’ye çevrildiği görülür.
Yabancı dil kullanmanın nedenleri; farklı olma, ilginç olma olarak öne çıkar. Sonuç
olarak; bir dilde yazılan reklam metni, diğer bir dilde eşdeğer bir anlam ifade etmez. Bu
nedenle de “dil” kullanılırken, her toplumun kendi kültürüyle çerçevelenmiş olduğu
unutulmamalıdır.
Estetik İlmi
Estetik ilmi; bir kültürde güzellik duyusunu temsil eden ve güzel sanatlar
(müzik, resim, tiyatro, dans v.b.), renk ve dizayn öğelerini içinde barındıran bir
kavramdır. Estetik ilmi, kültürler arasında önemli değişiklikler göstermektedir. Hatta bu
değişiklik, kimi zaman uluslararası ya da ulusal boyut haricinde, bölgesel olarak da öne
çıkabilmektedir. Örneğin; batı ülkelerinin müzik zevkleri klasik ve popüler müzik ortak
paydasında buluşurken, doğu ülkelerinin müzik tercihi etnik müzikten yanadır. Ticari
ortamlarda duyulara hitap eden özellikleri kontrol altında tutabilen pazarlamacılar,
algıları şekillendirmektedir. Bu işin büyük kısmı; renk, yapı, logo vb. tasarım unsurları
99
olarak, görsel kanallarda ortaya çıkmaktadır. Ancak gerçeklik üretimi stratejileri, başka
duyu kanalları kullanarak da uygulanabilir. Örneğin; arka planda çalan müzik kadar,
satış mağazasına sıkılan kokular da psikolojik duruma etki edebilmektedir165.
Müziğin günlük hayattaki rolü oldukça önemlidir. Örneğin; batı kültürünün
popüler kültüre olan etkisiyle bu kültürü benimseyen ülkelerde, Pepsi’nin Britney
Spears, Pink, Beyonce ve Enrique Iglesias’ın rol aldığı reklam filmleri büyük ilgiyle
takip edilirken, Avustralya yerlileri (aborijinler) için bu reklamların hiçbir şey ifade
etmediğini tahmin etmek güç değildir. Bunun nedeni de, batı kültürü içerisinde müzik
bir “eğlence aracı” olarak algılanırken, aborijinlerin kültürü içerisinde “var olma” aracı
olarak algılanmakta olmasıdır. Müzik endüstrisi, teknolojinin de gelişimiyle gün
geçtikçe zenginleşmektedir. Müzik marketlerde her sabah, piyasaya yeni çıkan albümler
raflarda yerlerini alırken, I-mesh, KaZaA, Morpheus gibi web sitelerine her gün binlerce
şarkı (Internet kullanıcıları tarafından indirilmek üzere) yüklenmektedir. Müziğin kültür
üzerindeki gücü buradan anlaşılmaktadır.
Eğitim
Eğitim kavramına, tüketici davranışlarını etkileyen “Demografik Unsurlar”
bölümünde değinilmiştir.
Din
Dünyada sayısız din ve inanç sistemi bulunur. Din, bir kültürün anlaşılmasına
yardımcı olan önemli bir unsurdur. Örneğin, Hint kültürü hakkında bilinen bir gerçek;
sığır, domuz, dana ve bunların yan ürünlerinin yenmesinin günah kabul edilmesidir.
Hinduizmde inek kutsaldır ve bu nedenle tüketim; sebze, tavuk, balık ürünleri yönünde
yapılır ve dolayısıyla da Hint kültürüne sunulan ürünler, özellikle vejetaryen müşterilere
uygun olarak geliştirilmektedir. Örneğin; McDonald’s’ın, vejetaryenlar için geliştirdiği
sebze burgerleri olduğu gibi, dünyaca ünlü “Big Mac” hamburgeri; iki susamlı ekmek
arasına konmuş tavuk eti, özel sos, marul, peynir, turşu ve soğandan oluşan “Maharaja
Mac”a dönüştürülen bir ürün olarak Hindistan şubesinin menüsünde yer almaktadır166.
İsrail’de McDonald’s’ın hamburgerinde kullanılan etin, Yahudilik dinin usullerine
165
Michael R. Solomon, Tüketici Krallığının Fethi, MediaCat Kitapları, Kapital Medya A.Ş., İstanbul,
2004, s.220.
166
McDonald’s, Our Food,
http://www.mcdonaldsindia.com/ourfood/nonveg/chicken_maharajamac.html, Erişim: 20.02.2005
100
uygun olarak kesilmesi de dikkat çekicidir. Suudi Arabistan’daki bir McDonald’s
şubesinin kapıları günde beş defa, namaz saatlerinde kapanmaktadır. Kalite düzeyinde
mükemmeli yakalamaya çalışan Amerikan geleneğinin bağrından kopmuş McDonald’s
hamburgerleri; yerel kültürle harmanlandığı için, dünyanın bir çok ülkesinde yaşayan
toplumların bir parçası haline gelmiştir. Çünkü McDonald’s; her ülke için, o kültüre
özel ürünler geliştirmektedir.
Tutum ve Değerler
Tutum ve değerler; neyin doğru veya uygun, neyin önemli ve neyin arzulanır
olduğu fikrinin tüketicinin zihninde belirlenmesine yardım eder. Tüketiciler, toplumdaki
yerlerini belirlerken tutum ve davranışlarını öne çıkarırlar. Yapılan ürün seçimleri,
benimsenen kültürü paylaşan tüketicilerle arasında bağ kurar ve bu bağın kurulmasında,
reklamlar önemli bir araç olarak öne çıkar. Tutum konusuna, “Psikolojik Unsurlar”
bölümünde ayrıntılı olarak değinilmiştir.
Sosyal Örgütlenme
Kültürün en önemli unsurlarından biri sosyal örgütlenme; yani bireylerin diğer
bireylerle ilişki kurma yoludur. Örneğin; aile ve akrabalık kavramları, sosyal
örgütlenmeye verilecek iyi birer örnektir. Aile, ona ait olan bireyler arasında karşılıklı
koruma, psikolojik destek ve ekonomik güvence sağlamakta ve bir çok kültür içinde de
önemli bir yer tutmaktadır. Sosyo-kültürel unsurların önemli bir elemanı olan aile;
3.2.4. numaralı bölümde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Türkiye’de, kültür üzerine yapılan araştırmalara göre, üç farklı kültür grubu
(kırsal, kentsel, yeni kentli) ve üç kültür grubunun egemen olduğu, iki farklı tüketim
kalıbı (kırsal ve kentsel) olduğu saptanmıştır167.
•
Kırsal Kültür Grubu: Feodal değerlere sahip, tarıma bağımlı, tutucu bireylerden
oluşur. Toplumsal inanç ve değerler, bireyler veya aileleri üzerinde baskı
unsurudur.
167
İsmet Mucuk, Pazarlama İlkeleri, Der Yayınları, İstanbul, 1999’dan aktaran Kahraman Arslan,
a.g.m., s.90-99
101
•
Kentsel Kültür Grubu: Endüstriyel değerlere sahip, çevre baskısı ve toplum
değerlerinin kontrolü konusunda daha özgür bireylerden oluşur.
•
“Yeni Kentli” Kültür Grubu: Kırsal ve kentsel kültür gruplarının birbiriyle
uyumsuz olduğu çeliştiği konular üzerine ortaya çıkmış olan gruptur. İki uç
tüketim kalıbını birleştiren gruptur.
Sanayileşme ile birlikte Türk toplumunun değerler sistemi değişmekte, kırsal
kültürden kentsel kültüre doğru geçiş yaşanmakta, bunun sonucunda da bireyler
yüzlerini
köylülükten
işçiliğe,
tarım
kültüründen
endüstri
kültürüne
doğru
çevirmektedirler. Tüm bunların sonucunda ise tüketim artmaktadır.
Sosyo-kültürel
unsurlar
tümüyle
ele
alındığında;
günümüzde
kültürün
(üretimlerin uluslararası platformda gerçekleşmesi nedeniyle) giderek uluslararası
boyutlara ulaştığı, (bununla beraber) iletişim konusundaki teknolojik gelişmeler
arttıkça, dünya kültürlerinin birbiriyle olan etkileşiminin de arttığı söylenebilir. Bu
durum, çok kültürlü bir ortamda yaşamaya başlayan günümüz çocuklarının tüketim
davranışlarını, medya (özellikle televizyon ve Internet) ve teknolojik gelişmeler ile
yalnızca yaşadıkları ülke kültürü çerçevesinde değil, bir çok kültürle kaynaşarak
şekillendirmesine yol açmaktadır.
Araçağlılara, dünyanın kültürel olarak birbirinden ayrıldığı öğretilirken,
reklamların bu durumu yansıtmak için önemli bir araç olduğu düşünülmektedir168.
Örneğin McDonald’s, reklam kampanyalarını kültürel öğeler olan; maddesel kültürü/
yaşamı, dili, estetik ilmini, eğitimi, dini, tutum ve değerleri ve de sosyal örgütlenmeyi
gözönünde bulundurarak planlayıp gerçekleştiren markalardan biridir. Dünyada 119
ülkede 30,000’den fazla McDonald's restoranı bulunmakta ve bu restoranlar günde 50
milyon kişiye değişik menü seçenekleri ile hizmet vermektedirler169.
McDonald's; dünya pazarındaki küreselleşmeye katkıda bulunan ve dünyanın
limitlerinin ortadan kalkması için ter döken -çokuluslu şirketleri kıskandıracak başarılar
elde etmesi nedeniyle- rekabeti kızıştıran, tüketiciye kaliteli hizmet verme anlayışını
168
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.107.
McDonald’s Corporation, “About McDonald’s”, Erişim: 20.20.2005,
http://www.mcdonalds.com/corp/about.html
169
102
geliştiren bir şirkettir. Örneğin Michael Fritsche; McDonald’s ve benzeri uluslararası
kuruluşların ürünlerinin tüketilmesi sonucunda, her şeyi yutmaya hazır olan ve pasif
(eleştirel olmayan tüketici davranışlarının ortaya çıkması ile kötü) bir kültür
oluşabileceğini düşünmektedir170.
Ulusal sınırlara girebilmek için, her ülkenin kültür öğelerini çok iyi araştırarak
onlara uygun menü seçenekleri ile hizmet veren McDonald's; özellikle çocukların
hayatını önemli ölçüde etkilemekte, çocuklara yönelik pazarlama taktikleri ile bir çok
markadan farklı bir duruş sergilemekte ve çocukları da sadık müşterileri haline
getirmektedir. Happy Meal menüsünü, Disney kahramanlarının oyuncakları ile
zenginleştirilerek, (hizmet verdiği ülkelerde) çocukların (Amerikan yemek kültürünün
bir unsuru olan) hamburgeri benimsemesine neden olmuştur.
3.2.2. Sosyal Sınıflar
Sosyal sınıf, insanları; değerleri, davranışları ve yaşam tarzları ile kategorize
etme biçimidir171. Sosyal sınıfların belirlenmesinde rol oynayan unsurlardan bazıları;
“Demografik Unsurlar” bölümünde belirtilen meslek, gelir ve eğitim düzeyidir. Bunun
yanında; mensubu olunan ailenin prestiji, komşular, oturulan evin değeri gibi unsurlar
da sosyal sınıfların belirlenmesine yardımcı etkenlerdir.
Yaşam tarzları, psikolojik etkenlerin şekillendirdiği yaşam kalıplarından
oluşmaktadır. Faaliyetler olarak; çalışma, hobiler, alışveriş ve spor, ilgi alanları olarak;
yemek, moda, aile ve eğlence, tercihler olarak da; iş ve sosyal donanım gibi unsurları
psikografik ögeler olarak sıralayabiliriz172. Buradan da anlaşılabileceği gibi; çok sayıda
kavram sosyal sınıfların belirlenmesine etki etmektedir. Bu nedenle, sosyal sınıflar
arasında net sınırlar olmadığını söylemek olasıdır. Aynı sosyal sınıfa ve alt kültüre ait
insanların tüketim alışkanlıklarında (sınıf düşme ve sınıf atlama durumları söz konusu
olduğunda) zaman zaman farklılıklar gözlemlense de, sosyal sınıfların ayrımı;
pazarlama anlayışı içerisinde, tüketicilerin bölümlendirilmesi konusunda dikkate
alınması gereken bir konudur.
170
Michael Fritsche, “Çoğunluğun Sorunu Azınlıklar”, Birikim Dergisi, , Birikim Yayınları, İstanbul,
Sayı 28, Ağıstos 1991, s.6-9
171
Wells, Burnett, Moriarty, a.g.e., s.156.
172
Kotler, Armstrong, a.g.e., 2006, s.154.
103
Ünlü; tüketicileri satın alma kararları açısından değerlendirdiğinde, sosyal
sınıflar arasındaki farklılıkları şu şekilde açıklamıştır173:
•
Ürünlerin alım yerleri ve tüketicilerin marka tercihlerinde ,
•
Düşünce şekilleri, ürünü algılamaları, pazarlama aktivitelerine verilen tepkiler
ve beğeni ölçülerinde,
•
Tüketim, satın alma, harcama ve tasarruf yapılarında,
•
Bilgi edindikleri kaynaklarda, medyaya karşı tutumlarında, takip ettikleri
medyalarda farklılıklar vardır.
Örneğin; yeni çağın ABD’li kentli çocuklarının yüksek sosyal sınıfa ait
oldukları, satın aldıkları ürünler ve tercih ettikleri yüksek fiyatlı markalardan belli
olmaktadır. Abercrombie & Fitch, Old Navy, Gap, Limited Too çocukların alışveriş
yapmayı sevdikleri markalar ve mağazalara örnek olarak verilebilir174. ABD’li
çocukların satın alma davranışları, endüstrileşen Türkiye’de, kentli çocukların da nasıl
bir yolda ilerledikleri konusunda ipucu niteliği taşımaktadır.
3.2.3. Danışma Grupları
Kocabaş ve Elden’e göre; kişilerin tutumlarını, düşüncelerini, davranışlarını
doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen kişilerin oluşturduğu topluluklara “danışma
grupları” denilmekte ve gruplar iki şekilde ele alınmaktadır175:
a) Danışma grupları; (katılım açısından) birincil gruplar ve ikincil gruplar olarak
sınıflandırılmaktadır. Bireyler üzerinde en etkili olan grup, yüzyüze ilişkinin
yaşandığı birincil gruplardır (aile, arkadaşlar, komşu vb.). İkincil gruplarda
görülen ilişki biçimi ise daha resmi boyuttadır (mesleki dernekler, dini
kuruluşlar, kulüpler vb.).
b)
“Üyelik”, “özlem”, ve “istenmeyen” gruplar olarak ayrılan danışma grupları.
173
İlhan Ünlü, Reklam Kampanyası Planlanması, A.Ü. Açık Öğretim Yayınları, No:127, Eskişehir,1998,
s.52’den aktaran Kocabaş, Elden, a.g.e, s.63.
174
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.115.
175
Tek’ten aktaran Kocabaş, Elden, a.g.e, s.64.
104
Küreselleşmenin toplumlara en büyük etkilerinden biri, her dakika ortaya çıkan
yenilikler ve bu yeniliklerden haberdar olmanın, -teknolojinin de etkisiyle- kolaylaşmış
olmasıdır. Her ne kadar yeni çıkan ürünlerle ilgili bilgiye ulaşmak kolay olsa da;
tüketiciler, o ürünlerin satın almaya değer olup olmadığına “danışma grupları” aracılığı
ile karar vermektedirler.
Shiffmann ve Kanuk’a göre danışma grupları dört kategoride ele alınmaktadır176:
1. Bağlantılı gruplar (contactual): Kişinin üyesi olduğu, düzenli olarak yüzyüze
iletişim kurduğu, değerlerini onaylayıp uygun bulduğu, dolayısıyla üzerinde
etkisinin olumlu olduğu gruplardır,
2. Özenilen gruplar (aspirational): Kişinin üyesi olmadığı ve yüzyüze iletişim
kuramadığı halde, üyesi olma hevesini taşıdığı, üzerindeki etkisinin olumlu
olduğu gruplardır,
3. Reddedilen gruplar (disclaimant): Kişinin üyesi olduğu ve yüzyüze iletişim
kurduğu ancak, değerlerini, davranışlarını onaylamadığı gruplardır. Kişi, grup
normlarının zıt yönünde davranışlar sergileyecektir,
4. Kaçınılan gruplar (avoidance): Kişinin üyesi olmadığı ve yüzyüze iletişim
kurmadığı, bununla beraber değerlerini ve davranışlarını da onaylamadığı
gruplardır. Kişi, grup normalarının zıt yönünde davranışlar sergileyecektir.
Bu kategoriler, Tablo 2-3’te sunulmuştur.
Tablo 2-3 : Danışma Grubu Türleri
Gruba Üye Olma
Gruba Üye Olmama
Olumlu Etkiler
Bağlantılı Grup
Özenilen Grup
Olumsuz Etkiler
Reddedilen Grup
Kaçınılan Grup
Kaynak: Shiffman ve Kanuk’tan yararlanan Füsün Kocabaş, Müge Elden, Nilay Yurdakul, Reklam ve
Halkla İlişkilerde Hedef Kitle, 3. Baskı, İletişim Yayınları, 2002, s.123
176
Shiffman ve Kanuk’tan aktaran Kocabaş, Elden, Yurdakul, a.g.e., s.123.
105
Pazarlamacılar -kişilerin satın alma davranışlarını etkileyen danışma gruplarının
gücünün farkında olmaları nedeniyle- pazara yeni sokulacak hizmet/ürünün çabuk
duyulması için konuya ilgi duyan bir grup bulup, öncelikle onlarla iletişim kurmaya
çalışmaktadırlar. Örneğin; bu çalışmanın ilk bölümünde anlatılmış olan virütik
pazarlama anlayışının, danışma gruplarının, tüketicilerin üzerindeki etkisinin göz
önünde bulundurulması ile ortaya çıktığını, bu bölümde tekrar vurgulamak gerekir.
Ünlülerin, virütik pazarlama anlayışının bir unsuru olan hapşırıkçı (yani bir
fikrin yayılmasına etki eden kişiler) oldukları göz önünde bulundurulduğunda;
Amerika’da 8-12 yaşları arasındaki kız çocukları kendilerine Birtney Spears’i rol model
olarak alırken, erkek çocukları da Eminem’i rol model olarak benimsemektedirler177.
Pop yıldızları ve müziğin, dünya çocuklarını etkileyen en önemli fenomenlerden olduğu
göz önünde bulundurulduğunda, müzik dünyasının bu ikonları; giydikleri kıyafetler,
ayakkabılar, kullandıkları aksesuarlar ya da onlarla özdeşleşen markalarla çocukları
etkilemekte ve onların mağazalara hücüm etmesini sağlamaktadırlar.
Tüketiciler için danışma grupları üç işlevde bulunur. Bunlar; bilgi sağlamak,
kıyaslama aracı olarak hizmet etmek ve rehberlik sunmak olarak sıralanabilir. Çocuğun
sosyalleşmesinde önemli etkisi olan arkadaş grupları da danışma grupları arasında yer
alır. Günümüz çocuklarının, eski kuşak çocuklarına göre daha çok arkadaşlarının
olması; yalnızlığa pek alışık olmadıkları şeklinde yorumlanabilir. Arkadaşları ile
iletişim kurup ortak paydada buluşmak, bir gruba ait olmak ve aidiyet gereksinimini
tatmin
edebilmek
için
çocukların;
ortak
tüketim
davranışları
sergiledikleri
gözlemlenmektedir. Milenyum Kuşağı’nın bu aidiyet gereksinimi, çocuk tüketicilerin
satın alma davranışlarını etkileyen unsurlardan bir kısmının anlatıldığı “Psikolojik
Unsurlar” bölümünde daha ayrıntılı olarak irdelenmiştir.
“Çocuğun Toplumsallaşması” bölümünde çocuğun sosyalleşmesine etki eden
unsur olarak “arkadaş” kavramına değinilmiştir. Aynı zamanda tüketim davranışlarını
etkileyen danışma grubu olarak ele alındığında, arkadaş kavramının çocuklar için
eskiden olduğundan daha önemli hale geldiğini söylemek olasıdır. Daha önce de söz
edildiği gibi; yeni, hızlı ve daha etkin kitle iletişim araçları ile vakit geçiren günümüz
177
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e. ,s.88.
106
çocukları, paylaşımlarını sadece yakın çevrelerindeki yaşıtları ile değil, e-posta ve chat
odaları yoluyla uzakta olan yaşıtları ile de gerçekleştirmektedirler. Bu doğrultuda
çocukların eskiye oranla daha yoğun bilgi alışverişinde bulunduklarını söyleyebiliriz.
3.2.4. Aile
Toplumun aile kavramına bakış açısı -ailenin ne olduğu ve ne şekilde olması
gerektiği- aileyi pazarlamacıların hedefi yapmıştır. Aile; yaşam tarzı, zaman ve paranın
nasıl harcandığını ve değer verilen sosyal aktiviteleri belirleyen bir kavramdır. Çocuk,
ailesinin yaşam tarzını görerek büyür ve gelişir. Ailenin, çocuklarının tüketici
davranışlarını şekillendirmesi nedeniyle, pazarlamacılar (bu unsura eğilerek) aile yapısı
ve işleme tarzı ile yakından ilgilenmektedirler. Böylece çocukları daha iyi tanımaya
çalışan pazarlamacılar, bu tüketicilerin gereksinimlerine ve yaşam tarzlarına yönelik
mesajlar üretmektedirler.
Aile kavramının, bireyin gelişmesinde büyük rolü vardır. Aile, çocuğa tutum ve
davranışlarla birlikte, tüketicilikle ilgili rolleri de öğretmektedir. Çocuklar, öğrenme
sürecine ailelerinden gördüklerini uygulayarak başlamaktadırlar. Aileler birbirinden
farklıdır. Bu bağlamda çocukların öğrendikleri de birbirinden farklıdır ve bu nedenle
çocukların tüketicilik anlayışında çeşitlilikler görülür.
Bu noktada, aynı ülke kültürünü paylaşmalarına rağmen (yaşam tarzlarının
birbirinden
farklı
olması
nedeniyle)
ailelerin
yeme-içme
alışkanlıklarındaki
farklılıkların, çocuklara yansımasını örnekleyebiliriz. Örneğin; Türk mutfağının
yapısında, kahvaltı öğünü çok önemli bir yere sahiptir. Ancak –özellikle- kent hayatını
benimsemiş, hem kadının hem de erkeğin çalıştığı ailelerin, sıkışık trafik vb. nedenlerle
haftaiçi günlerinde sabah kahvaltısına uzun süre ayıramadıkları, (özellikle ABD
kültürünün etkisi ile) batılı toplumlar gibi mısır gevreği (cornflakes) ile pratik
kahvaltılıklarla
kahvaltılarını
geçiştirdikleri178,
hatta
yalnızca
kahve
içtikleri
gözlemlenmektedir. Kırsal kesimlerdeki ailelerde ise geleneksel kahvaltı kültürünün
hala sürdürüldüğü görülmektedir. Bu ailelerin fertleri her sabah işe-okula gitmeden önce
kahvaltı sofrasında biraraya gelmekte, Türk yemek kültürünü yansıtan başlıca
178
“Mucize Öğün Kahvaltı”, Yaşam Pınarım Dergisi, Sayı:8, Erişim: 20.02.2006,
http://www.indeksiletisim.com/hizmet_goster.asp?ID=418&hizmet_id=10
107
kahvaltılıklar (peynir, yumurta, siyah ve yeşil zeytin) ve en önemli tamamlayıcı unsur
demlenmiş çay ile güne başlamaktadırlar179. Tüm bunlardan da anlaşılabileceği gibi;
çocukların kahvaltı alışkanlıkları ailede şekillenmekte, koşullara göre zamanla
değişebilmektedir. Ailenin kahvaltıda tükettiği ürünlerle çocukların yeme-içme kültürü
oluşmakta, çocuklar eve alınan ürünleri, hatta alınan ürünlerin seçimi sırasında aile
fertlerinin nelere dikkat ettiğini
gözlemlemekte, böylece tüketicilik davranışlarını
edinme yolunda ilk adımlarını atmaktadırlar.
Aileler çocuğa tüketicilik bilgisi verirken bir çok yöntem izlemektedirler180;
•
Yasak koyma, bazı faaliyetleri ve tüketim davranışlarını yasaklama,
•
Çocuğa tüketimle ilgili konularda bilgi ve eğitim vermeye çalışma,
•
Çocukla onun tüketimlerini tartışma,
•
Örnek olma,
•
Çocuğun tüketim kararlarını dikkate almama.
Çocukların doğrudan ilgisini çeken üç ana ürün grubu; kıyafet, oyuncak ve
yiyecektir181. Özellikle capcanlı renklerle ambalajlanmış şekerler, çikolatalar, cipsler
çocuklar üzerinde mıknatıs etkisi yaparken, anne-babalar çocuklarının bu isteklerine
hayır demekte güçlük çekerler. Bu nedenle de, (çocuklarıyla kötü diyaloğa girmemek
için) daha başından, onlara zararlı olacağını düşündükleri ürünleri istemeyi yasaklarlar.
Çoğu çocuk, meyveler ve sebzelerin onlar için doğru besinler olduğunun ve yağ,
tuz ve şekerin yoğun olduğu ürünlerden uzak durulması gerektiğinin farkındadır182. Bir
çocuk kendi sağlığı için neyin iyi olmadığını, anne-babanın zaman içinde ona verdiği
bilgiler doğrultusunda önceden bilmektedir. Ancak bunu bilmelerine rağmen, damak
zevklerine hitap etmesi nedeniyle çocuklar bu ürünleri tüketme isteklerinden
vazgeçmemektedirler.
179
İkeyif, “Kahvaltıyla Dünya Turu”, Erişim: 23.04.2004,
http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody004.asp?BodyID=2764
180
Nazık, a.g.m.
181
“Marketing Products to Children”, Euromonitor 2001,
182
“Children’s Food Choices, Parents’ Understanding and Influence, and the Role of Food Promotions”,
Office of Communications, Research and Market Data, Child Obesity-Food Advertising in Context,
www.ofcom.org.uk/research/tv/reports/food_ads/, July 2004
108
Çocuklarının tüketim kararlarını tartışma yolu (eskiye oranla) daha çok
günümüzde tercih edilmekte olan bir yöntemdir. Ebeveynler, çocuklarının kendileriyle
birlikte ortak kararlar almasını sağlayarak hem onları bilinçlendirmekte hem de rahatça
alışveriş yapabilmektedirler. Yapılan bir araştırmanın değindiği noktalardan biri de bu
konuyla ilgilidir. 1958 yılından bu yana, tüketici davranışları ve pazarlama konusunda
danışmanlık hizmeti veren Yankelovich, Inc. Şirketi; 1987’den itibaren Disney’in
sponsorluğunda yürüttüğü Youth Monitor araştırmasının onuncusunu 2005 yılında
gerçekleştirmiştir. Bu araştırmaya göre; alışveriş esnasında, Amerikalı çocukların ve
ebeveynlerinin satın alma kararlarını ortak verdikleri sonucu ortaya çıkmıştır183. Bu
sonuç doğrultusunda, Yankelovich şirketinin yöneticisi John Page; pazarlamacıların
“çocukları” ailelerine karşı gelen değil, onlarla ortak kararlar alan bireyler olarak
hedeflemelerinin, -ürün ve hizmetlerin satılması için- daha doğru bir strateji olacağını
belirtmiştir.
Hem ebeveynlerin, hem de çocukların (eskiye oranla) günümüzde daha akıllı
tüketiciler olduğu ve pazarları yönlendirme konusunda da daha becerikli oldukları
düşünülmektedir. Çocuklar para, duygular vb. bir çok konu hakkında aileleriyle fikir
alışverişi içerisindedirler. Yankelovich’in 2005 yılında yaptığı araştırmaya göre;
araştırmaya katılan ebeveynlerin184;
•
%90’ı,
çocuklarının
kendileriyle,
kendilerinin
çocukken
aileleriyle
konuştuğundan daha çok konu hakkında konuştuklarını söylemiştir.
•
%73’ü, çocuklarıyla önemli aile kararları hakkında konuştuğunu belirtmiştir
(2001 ve 2003 yıllarında yapılan araştırmalarda bu oran %60 idi).
•
%77’sinin çocuklarıyla, çocukların harçlıklarını nasıl harcamaları konusunda
görüş alışverişinde bulundukları ortaya çıkmıştır.
•
%52’si, TV reklamları konusunda çocuklarıyla rahatlıkla konuştuklarını
belirtmiştir.
183
Carolina NewsWire, “Yankelovich Study Shows That Leveraging 'Pester-Power' is Outdated, Erişim:
27.06.2005,
http://caroli4444nanewswire.com/news/News.cgi?database=topstories.db&command=viewone&id=
3051&op=t
184
A.g.h.
109
Ebeveynler tüketici olarak marketlerde, mağazalarda ve alışveriş merkezlerinde
sergiledikleri davranışlarla çocuklarına örnek olmaktadırlar. Örneğin; annesinin bir ürün
hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için mağazadaki görevlilerle diyalog kurduğunu
gören çocuk, merak ettiği bilgileri mağaza içindeki görevlilere sormayı öğrenir.
Bununla beraber çocuk; annesinin bir ürün alırken, ürünlerin fiyatlarını, besin
içeriklerini karşılaştırarak kaliteli ürün almaya çalıştığını görür ve annesini örnek alarak
bilinçli tüketici olmayı öğrenir
Tüketicilik bilgisi verme yöntemlerinden biri de; alışveriş esnasında, her ilgisini
çeken ürünü satın almak isteyen çocuğun söylediklerini dikkate almamaktır. Hiç bir
isteğinin dikkate alınmadığını gören çocuk; sadece ebeveyninin satın alma tercihlerini
izleyerek onların yolundan gitmeyi öğrenir, böylece kendi satın alma kararlarını
vermeye başladığı zaman, otomatik olarak ailesinin sergilediği davranışları sergilemeye
başlar diyebiliriz.
Aynı toplumda yaşamalarına rağmen (tüketim anlayışları bakımından) aileler
birbirinden farklılıklar gösterirken, satın alma ve tüketim biçimleri bakımından çoğunlukla- aile fertleri arasında da farklılıklar görülmektedir. Örneğin; çoğu ailede
(satın alma sürecinde) ebeveynler ürünlerin besin değerlerine, son kullanma tarihlerine
dikkat ederken, çocukların ürünlerin markalarıyla ilgilendiği gözlenmektedir.
Örneğin; ebeveynlerin harcama yaptıkları ürünler ile çocukların harcama
yaptıkları ürünler arasında farklılıklar bulunmaktadır. Evde hemen hergün tüketilen et,
süt, yumurta gibi temel gıdalara, çamaşır tozu, bulaşık deterjanı, sabun gibi temizlik
ürünlerine harcama yapma sorumluluğu ebeveynlere aitken, çocuklar bu ürünleri satın
almakla sorumlu değildirler. Bu nedenle pazarlamacılar tüketici bölümlemelerini
yaparken bu durumu dikkate almaktadırlar.
Ürünü satın alan kişiler ebeveynler olmasına karşın, çocukların ebeveynlerin
satın alma kararlarındaki etki güçleri çoğu kez dikkat çekmektedir. Çocukların, bireysel
olarak tükettikleri ürünlerin yanısıra, aile ortamında tüketilen ürünlerin satın alınması
sırasında da (ve bu bağlamda aile harcamaları üzerinde de) önemli ölçüde söz sahibi
olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Pazarlama dünyasını yakından ilgilendiren
bu durumu kanıtlayan bir çok araştırma yapılmıştır. Tablo 2-4, 1995 yılında 6-12 yaş
110
arası çocukların katılımı ile gerçekleştirilmiş olan bu konudaki bir araştırmanın
sonucunu yansıtmaktadır.
Tablo 2-4: 6-12 Yaş Arası Çocukların Alışverişte Etki Derecesi
Ürün Kategorisi
Fast Food Restoranları
Mısır Gevreği
Sinema
Oyuncak Bebek
Şekerleme, çikolata
Eğlence Parkları
Spor Ayakkabı
Basketbol Malzemeleri
Kot Pantolon
Soğuk İçecekler
Diş Macunu
Kolalı İçecekler
Patates Cipsi
Alışveriş Merkezleri
Donmuş Pizza
Aromalı Gıdalar
Şampuan
Yer Fıstığı Ezmesi
Tatile Gidilen Yer
Tatilde Kalınan Otel
Kişisel Bilgisayar
Çok
38%
43%
42%
50%
43%
39%
46%
44%
35%
26%
25%
26%
21%
21%
20%
17%
21%
15%
16%
7%
7%
Biraz
36%
30%
30%
21%
25%
29%
19%
19%
24%
29%
26%
25%
30%
28%
28%
29%
21%
26%
23%
13%
9%
Toplam
74%
73%
72%
71%
68%
68%
65%
63%
59%
55%
51%
51%
51%
49%
48%
46%
42%
41%
39%
20%
16%
Kaynak: : Gene Del Vecchio, Creating Ever-Cool: A Marketer’s Guide to a Kid’s Heart, 3rd
printing, Pelican Publishing Company, USA, 2002, s.21.
3.3. Psikolojik Unsurlar
Tüketici davranışlarını psikolojik açıdan yeteri kadar açıklayan herhangi bir
psikolojik teori yoktur. Ancak bu davranışlar, psikolojiden yararlanılarak, bir takım
teori ve kavramlarla açıklanabilir. Tokol, tüketici davranışlarını etkileyen unsurları;
öğrenme, güdüleme, algılama, alışkanlık ve kişilik kavramlarıyla incelemektedir185.
Çocuk tüketicilerinin ürünü nasıl algıladığı, o ürüne karşı olan tutum ve
davranışları, değer yargıları ve inançları, psikolojik unsurlar incelenerek anlaşılabilir.
3.3.1. Öğrenme
Toplumsallaşmanın, hem bireysel unsurların hem de toplumsal unsurların var
olması ve bu unsurların birbirleriyle olan etkileşimi ile gerçekleştiği göz önünde
185
Tuncer Tokol, Pazarlama Yönetimi, Vipaş A.Ş., Bursa, Ekim 1998, s.71
111
bulundurulduğunda; toplumsallaşma kuramlarının da bu unsurlardan yalnızca birinin
üzerinde kurulmasının olası olmadığı söylenebilir. Psikolojik kuramlar bireysel
unsurları ön plana çıkarırken, sosyolojik kuramlar da toplumsal unsurları ön plana
çıkarmaktadır. Çocuğu tüketici olarak ele alırken her iki açıdan da değerlendirmek
gerekir. Çocuğun temel tüketici davranışlarına etki eden ve psikolojik unsurların bir
öğesi olan öğrenme sürecini; çocukların nasıl öğrendiklerini ele alarak açıklamak
gerekir.
Öğrenme ile birey bilgilenir ve deneyim kazanır, davranışları değişime uğrar ve
bu nedenle de diğer bireylerden farklılaşır. Psikolojide kişinin psikolojik varlığı ve
kişisel özellikleri, öğrenme süreci ile şekillenmektedir. Bu nedenle, bireylerin
davranışlarını yönlendirmek isteyen pazarlamacılar için öğrenme süreci oldukça önem
taşımaktadır. Genel olarak bakıldığında öğrenme kavramıyla ilgili bir çok tanım
bulunmaktadır.
Yazıcı, öğrenmeyi; kişilerin davranışlarının değişmesini sağlayan yeni bilgi ve
anlayış kazandırma süreci olarak tanımlamıştır186. Bu tanıma göre bilgi iki türlü ele
alınmıştır. İşin nasıl yapıldığı bilgisinin edinilmesi sonrasında bunu gerçekleştirme
yeteneği ve işin yapılma amacına yönelik bilginin edinilmesi, yani işi anlama yeteneği.
Ormrod, öğrenmeyi; deneyimler sonucu davranışlarda meydana gelen (nispeten
kalıcı izli) değişiklikler olarak tanımlamaktadır187.
Senemoğlu’na göre ise öğrenme; büyüme ve vücuttaki değişik etkilerle
yaşanarak oluşan, davranışta veya potansiyel davranıştaki kalıcı izli değişmedir188.
Öğrenmenin kendini bir çok biçimde gösterdiği bilinmektedir. Çocuklar
davranışlarını öğrenerek biçimlendirirler ve tüketim alışkanlıkları da öğrenerek
biçimlendirdikleri davranışlardan biridir. Bu çalışmanın konusu itibariyle, çocukların
öğrenme biçimlerinin tüketim davranışlarını etkilediği göz önünde bulundurulduğunda,
öğrenmenin bir çok biçimde gerçekleştiği görülebilir.
186
Selim Yazıcı, Öğrenen Organizasyonlar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s.63-64.
Jeanne Ellis Ormrod Human Learning Theories, Principles, and Educational Applications,
Merrill Publishing Company,1990, s.6.
188
Nuray Senemoğlu, Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Özsen Mat Ankara, 1998, s.99.
187
112
Çocuklar
öğrenmeyi;
gerçekleştirmektedirler
189
gözlem,
pekiştirme
ve
etkileşim
yollarıyla
;
Gözlem Yoluyla: Çevresindeki objeler kadar insanları da gözleyen çocuklar bu şekilde
kendi davranışlarına yön verirler. Gözleme; yakında bulunan anne, baba, arkadaş dahil
olabildiği gibi, filmdeki, kitaptaki, televizyondaki kahramanlar ya da ünlüler de dahil
olabilir. Gözlemsel öğrenme biçimi, “model” alma (taklit etme) davranış biçimiyle
ortaya çıkar. Çocuğun model aldığı kişilere benzemek için bir çaba sarfettiği görülür.
Örneğin; alışveriş listesi yapan annesini gören çocuk, bir dahaki alışveriş gününde
listeyi kendisi yapmaya çalışır ya da, televizyonda gördüğü ünlünün giyindiği gibi
giyinerek onun gibi olmaya çaba gösterir.
Pekiştirme Yoluyla: Bu öğrenme biçimi, çocuğu ödüllendirme ve cezalandırma
yöntemiyle
gerçekleşir.
Çocuk;
anne-babasının
uygun
bulduğu
davranışlarını
tekrarlarken, uygun bulmadıklarını tekarlamamak için çaba sarfedecektir. Bu yöntemle
çocuğun tüketim davranışları geliştirilebilmektedir. Örneğin; çocuğun sevdiği bir
markayı onun gereksinimini tatmin etmediği için almayan anne (olumsuz pekiştirme
yoluyla), çocuğa tüketim konusunda bilinçli olması gerektiğini öğretir.
Etkileşim Yoluyla: Çocukların çevresiyle karşılıklı ilişkilerinde gözlenen tutum ve
davranışların “etkileşim” yoluyla şekillendiği görülür. Gözlem ve pekiştirme
davranışlarının sosyal etkileşimlerde kendini gösterdiği görülebilmektedir. Anne-baba
tüketimle ilgili bir konu üzerine tartıştığı esnada, çocuğa tüketicilik bilgisini verebilir.
Ya da bir alışveriş sırasında çocuğa satın alınan ürünlerle ilgili bilgi veren anne-baba,
çocuğun (etkileşim yoluyla) bilinçli tüketici olmayı öğrenmesini sağlamayı amaçlar.
Öğrenme kuramları; çocuğun öğrenme sürecine odaklanmasına yardımcı olur ve
yaptıkları ile, psikolojik ve davranışsal süreçleri bağlantılandırmayı sağlar. Bu noktada
öğrenme; çocukların satın aldıkları ürünlerden memnun olması ve satın alma
davranışını tekrar etmesi ile gerçekleşir. Öğrenme kuramlarını bilmek bu nedenle önem
taşır. Öğrenme kuramları; davranışçı kuramlar (Watson ve Guthre’nin bitişiklik
kuramları, Pavlov’un klasik koşullanma kuramı, Skinner’ın edimsel koşullanma kuramı
189
Nazik, a.g.m.
113
vb.) ve bilişsel öğrenme kuramları (Bandura’nın bilişsel sosyal öğrenme kuramı vb.)
olmak üzere iki ana grupta incelenebilir.
3.3.1.1. Davranışçı Öğrenme Kuramları
Davranışçı kuramlar; öğrenmenin, uyarıcı ile davranış arasında kurulan bağ ile
geliştiğini ve pekiştirme yoluyla da davranışlarda değişimin gerçekleştiğini kabul eder.
Watson ve Guthre’nin Bitişiklik Kuramları
Davranışçı kuramın temelleri 1913 yılında Amerikalı Watson tarafından
atılmıştır. Watson; sadece somut ve gözlenebilir davranışların ölçülebileceğini savunur,
yani algılama ve bilinci reddeder. Watson’a göre; insanlar içgüdüleri, zihinsel
yetenekleri veya eğilimleriyle doğmamıştır bu nedenle, bu özellikler, davranışların
ölçülebileceği özellikler değildir. Watson, davranışların koşullanma yolu ile
öğrenildiğini düşünerek dış çevredeki uyarıcılar ile insanlar arasında gözlemlenebilen
ve ölçülebilen bir bağ kurar. Guthre, öğrenmenin tek yasasının uyarıcı-tepki bitişikliği
olduğunu iddia eder. Yani bir uyarıcıya verilen tepki, aynı uyarıcıyla tekrar
karşılaşıldığında yeniden verilir. Yani bitişiklik kuramları “uyarıcı-tepki-pekiştirme”
esasına dayanır.
Watson ve Guthre’ye göre, her tür öğrenme üç temel ilkeye dayanmaktadır190;
•
Bağ ilkesi: Davranışı oluşturan koşullu uyaranla tepki arasında bir bağın
oluşması ve bunun zincirleme sürmesidir. Böylece bir dizi uyarıcı-tepki bağları
oluşmuş olur. Örneğin; anne-babasının bir arkadaşıyla tanışan çocuk nezaket
kuralları gereği “memnun oldum” demesi gerektiği konusunda anne-babası
tarafından uyarıldığında, her tanışma ortamında nezaketen “memnun oldum”
demesi gerektiğini öğrenir.
•
Sıklık İlkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı daha sık gösterilen tepkinin, aynı uyarıcı
ile karşılaşıldığında gösterilme olasılığının daha fazla olmasıdır. Örneğin; annebaba arasında sıklıkla yaşanan tartışmalara şahit olan bir çocuk, “karnım
ağrıyor” diyerek üzerine ilgi çekip tartışmanın sona ermesini sağlayabilir. Eğer
tartışmalar sıklıkla yaşanıyorsa, çocuğun her tartışma ortamında “karnım
190
http://www.psikolojisayfam.com/yaklasimlar/davranisci-yaklasim.html, Erişim: 01.05.2006
114
ağrıyor” deme olasılığı yüksektir. Çünkü, ilgiyi üzerine çektiğinde tartışmanın
sona erdiğini öğrenmiştir.
•
Yenilik İlkesi: Belirli bir uyarıcıya karşı en son yapılan davranışın, uyarıcı
tekrar edildiğinde yine ortaya çıkma olasılığının daha yüksek olmasıdır.
Örneğin;
evde
arkadaşlarıyla
oyun
oynarken
oyuncaklarıyla
oynama
sıralamasında arkadaşlarına öncelik vermesi gerektiği konusunda annesi
tarafından uyarılan ve bu uyarıyı dikkate alarak önceliği arkadaşlarına veren
çocuğun, bir sonraki oyun esnasında yine aynı davranışını sergileme olasılığı
yüksektir.
Pavlov’un Klasik Koşullanma Kuramı
Bu kuram, öğrenmenin koşullama ile gerçekleştiğini ortaya koyar. Pavlov;
köpeklerde mide ve tükürük salgıları konusunda yaptığı bir çalışma sırasında, köpeğe et
verildiğinde salya akıttığını görür. Deney sırasında, köpek et yerken belirli aralıklarla zil
çalınır ve köpeğin zile sesine herhangi bir tepki vemediği gözlenir. Daha sonraki
aşamalarda zil sesinden sonra köpeğe et verilir. Bu aşamalar sonrasında köpeğin zil sesi
duyduğunda (eti gördüğü anda olduğu gibi) salya salgıladığı gözlemlenir. Köpek, zil
sesi ile yiyecek arasında bir bağlantı kurmuştur. Pavlov bu çalışmanın sonunda, koşullu
refleks olarak adlandırdığı bir tepki sistematiği oluştuğunu farketmiştir.
Bu
kuramdan
yola
çıkarak,
öğrenmeye
şöyle
bir
örnek
verilebilir.
McDonald’s’ta satın aldığı her menü’nün yanında kendisine oyuncak verildiğini gören
çocuk, bir arkadaşında McDonald’s oyuncaklarını gördüğünde açlık hissedebilir.
Böylece çocuk McDonald’s’ın, onun hem karnını doyurabileceği hem de oyuncak
edinebileceği bir restoran olduğunu öğrenmiş olur.
Pavlov’un yönteminin reklamcılıkta kullanılması; reklamcılığa yeni bir boyut
kazandırmıştır. İçerisinde çocukların da bulunduğu tüketicilerin, kendilerini yalnız ve
güçsüz hissetmememeleri için tüketim maddelerini kullanması ve mutluluğun
tüketmekle ilgili bir kavram olduğuna inanması; reklamlara, zil sesinin işlevini
yüklemiştir. Zil sesinin aç köpeğe tokluğu müjdelemesi gibi, reklam mesajları da, mutlu
115
olmak isteyen insanlara mutlu olmayı müjdelemektedir191. Yani reklamcılıkta bu kuram;
ürün veya markanın olumlu uyarıcılar ile (McDonald’s’ın oyuncakları çocuklar için
olumlu bir uyarıcı niteliği taşımaktadır) çağrışım yaparak tüketici tarafından
hatırlanması ve ürünün veya markanın tercih edilmesinin (bu yolla) sağlanmasında
kullanılabilmektedir192.
Skinner’ın Edimsel Koşullanma Kuramı
Skinner, hayvanlar üzerinde gerçekleştirdiği deneyler sonrasında “aletli
koşullanma” (instrumental/operant conditioning) diye adlandırdığı bir öğrenme kuramı
ortaya çıkarmıştır. Watson ve Gutherin öğrenme kuramının aksine Skinner, uyarıcıtepki-pekiştirme
esasında;
(öğrenmenin
kalıcı
olarak
gerçekleşebilmesi
için)
pekiştirmenin ancak tepkilerin ödüllendirilmesiyle olası olduğunu savunur. Skinner,
yaptığı deneyde; bir fareyi kafesin içine koymuş ve hareketlerini gözlemlemiştir.
Kafesin içindeki fare farkında olmadan kaldıraça basar ve bir yiyeceğe (ödüle) sahip
olur. Bu hareketi farkında olmadan bir süre tekrarlayan fare, sonunda kaldıraç ve
yiyecek arasında bir bağlantı kurmuştur. Skinner bu çalımanın sonunda; tepkiyi izleyen
uyarının, davranışın öğrenilmesi ve tekrarlanmasında, önemli olduğunu farketmiştir.
Örneğin; annesiyle alışverişe çıktığında sessiz olma konusunda annesinin
uyarısına uyan çocuk, alışveriş sonunda annesi tarafından parka götürülürse, bir sonraki
alışverişte, çocuğun bir önceki alışverişte sergilediği davranışı sergilediği görülür. Yani
çocuk ödüllendirildiği için sessiz olma davranışını pekiştirir ve alışveriş sırasında sessiz
olması gerektiğini öğrenir. Reklamlar aracılığıyla, tüketicilerin pekiştireçten beklentisi
artırılabilir193 ve çocukların satın alma eğilimi böylece desteklenebilir. Bu konuda elde
edilen başarı ise çocuğun üründen tatmin sağladığı ölçüde büyüyebilir.
3.3.1.2. Bilişsel Öğrenme Kuramları
Bilişsel öğrenme kuramlarına göre “öğrenme” doğrudan gözlemlenemeyen algı,
belleksel duyuş, yaratıcılık, hatırlama ve akıl yürütme gibi içsel süreçlerle gerçekleşir.
Bu süreçler bireyin davranışlarını etkiler. Bilişsel öğrenme kuramlarının arasında bu
191
Şükrü Dolu, Medya ve Tüketim Çılgınlığı, Düşünen Adam Yayınları, İstanbul, Ekim 1993, s.63
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.68.
193
A.g.e., s.69.
192
116
çalışmayla bağlantılandırılabilecek en önemli kuram; Bandura’nın Bilişsel Sosyal
Öğrenme Kuramı’dır.
Bandura’nın Bilişsel Sosyal Öğrenme Kuramı
"Gözlem yoluyla öğrenme" kavramını 1961 yılında Albert Bandura ortaya
çıkarmıştır. Gözlem yoluyla öğrenme; bir bireyin diğer bireyleri gözlemleyerek taklit
etmesi yoluyla ve bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgilerdir. Bandura’ya göre
öğrenmeyi sağlayan bazı yaşantılar vardır bunlar; dolaylı pekiştirme, dolaylı ceza,
dolaylı güdüleme, dolaylı duygu ve model özellikleridir.
Dolaylı pekiştirme; davranışı pekiştirilen modeli izleyen bireylerin, bu modelin
davranışını daha sıklıkla sergilediklerini gösterir.
Dolaylı ceza; modelin yaptığı davranış sonunda aldığı cezayı gözlemleyen
bireylerin, modelin sergilediği davranışı sergileme eğilimini azalttığı ya da yok ettiğini
gösterir. Dolaylı ceza yaşantısı, “Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri”
bölümünde, Bandura’nın yapmış olduğu Bobo Doll deneyi ile örneklendirilmiştir.
Dolaylı
güdüleme;
gözlenen
ürünlerin
sadece
bireyi
bilgilendirmekle
kalmadığını, aynı zamanda bireyin o ürüne sahip olma güdüsünü tetiklediğini de açıklar.
Çocuğun ilgisini çeken reklamları izledikten sonra, reklamı yapılan ürünü alması için
anne-babasına ısrarcı davranışları dolaylı güdülenme örneğidir.
Dolaylı duygu, bir çok duygunun gözlem yoluyla kazanıldığını açıklar.
Modellerin sesleri, mimikleri, bağırmaları, ağlamaları ve söyledikleri, onları gözleyen
bireylere bir çok duyguyu anlatır. Böylece gözlem yapan birey -herhangi bir olay
yaşamadan- model ile aynı duygulara sahip olabilir. Örneğin; hayranı olduğu bir şarkıcı
televizyon reklamlarında, çocuğun karşısına serinlemek için sıklıkla Pepsi içtiğini
söyleyerek çıkarsa, çocuğun da serinlemek için Pepsi içmek gerektiğini düşündüğü
görülebilir.
Model özellikleri, gözlem yoluyla öğrenme kuramının en önemli öğesidir.
Çocuklar bir davranışı öğrenmek için o davranışın başkaları tarafından nasıl yapıldığını
gözlemlerler. Model ile, gözlemleyenin karakter benzerlikleri veya özellikleri,
davranışın taklit edilmesini tetikler. Bandura, model ile gözlemleyenin arasındaki
117
etkileşimde; yaş, cinsiyet, karakter, benzerlik ve statü gibi özelliklerin önemli olduğunu
savunur.
3.3.2. Güdülenme
Bireyler her gün çeşitli davranışlarda bulunur. Kendiliğinden ya da gelişigüzel
olmayan bu davranışlara kişiyi yönelten bazı nedenler vardır. Kişileri çeşitli
davranışlara, insanın içinden gelen motifler yöneltmektedir. Davranışlar her zaman
motiflerin etkisiyle meydana gelir194. Güdüler; kişilerin gereksinimlerini gidermeleri
için, davranışların ortaya çıkmasını sağlayan güçleridir. Güdülenme, bireyin
davranışının yönünü, gücünü ve öncelik sırasını belirleyen, iç veya dış uyarıcıların
etkisiyle harekete geçen “güçler” olarak tanımlanmıştır195.
Güdüler, içsel veya dışsal olmak üzere iki ana kategoride ele alınır. Dışsal güdü,
bireyin dışından gelen etmenlerle gerçekleşir. İçsel güdü ise, bireyin gereksinimlerine
yönelik tepkilerdir (merak, bilme gereksinimi, yeterli olma isteği vb.). Bu güdüler;
gereksinimler kuramı, çevre kuramı, etkileşim kuramı gibi kuramlarla ele alınımıştır.
Ancak bu çalışmanın konusu itibariyle; çocukları ve onları (ürün ve hizmetlere ilgilerini
yöneltmeleri konusunda) motive eden kavramları anlamak için, onların davranışlarını
psikolojik çerçeveden ele almaya yardımcı olan Abraham Maslow’un “gereksinimler
kuramı” üzerinde durulmuştur.
Gereksinimler Kuramı
Bireyin güdülendiğinin anlaşılmasına yardımcı olan gereksinimler kuramına göre,
bireyin gereksinimlerinin bilinmesi önem taşır. Maslow’a göre, güdülenmenin
temelinde gereksinimler yatar. Maslow, güdüleri birincil ve ikincil güdüler olmak üzere
iki şekilde ele alır. Birincil güdüler, fizyolojik dürtülerdir. İkincil güdüler ise, bireyin
genellikle sosyal çevrede edindiği güdülerdir. Maslow’un gözlemlerine göre
gereksinimler; fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, saygı ve kendini gerçekleştirme
gereksinimleri olmak üzere belirli bir sırada ele alınır. Maslow’a göre; o anda en çok
gereksinim duyulan güdü, en baskın olandır ve bir alt sıralamadaki gereksinimler
194
Ramazan Arı, Ömer Üre, Hasan Yılmaz, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi -Eğitimin Psikolojik
Temelleri, Mikro Yayınları, Konya,1999, s.169.
195
Metin İnceoğlu, Güdüleme Yöntemleri, A.Ü.B.Y.Y.O. Yayınları, No:4, Ankara, 1985’ten aktaran
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.65.
118
giderilince, bir üst sıralamadaki gereksinimi giderici motif önem kazanır. Maslow bu
savını Şekil 2-3’te şematize etmiştir.
Şekil 2-3 Maslow’un Gereksinimler Hiyerarşisi
Kendini
Gerçekleştirme
Gereksinimi:
kendine güven,
yaratıcılık vb.
Saygı Gereksinimleri:
özsaygı, tanınma, itibar
Sosyal Gereksinimler: sevgi, ait olma
hisleri
Güvenlik Gereksinimleri: güvenlik, korunma
Fizyolojik Gereksinimler: açlık, susama
Kaynak: : David L. Siegel, Timothy J. Coffey, Gregory Livingston, The Great Tween Buying
Machine, Dearborn Trade Publishing, USA, s.41.
Şekil 2-3’ten de anlaşıldığı gibi, en temel gereksinimler; yemek, içmek, barınmak
ve hayatta kalmak için gerekli olan fiziksel gereksinimlerdir. Çocukların bu
gereksinimlerinin karşılanması; ailelerine ya da onlara göz kulak olan yetişkinlere
bağlıdır. Bu nedenle, çocuklar bu gereksinimlerin karşılanması konusunu çok da fazla
düşünmezler. Ancak günümüz çocuklarının dünyaya -daha önceki çocuklardan- çok
daha farklı baktığı göz önünde bulundurulduğunda; onların evsiz insanlar, sokak
çocukları, açlık gibi hayatla ilgili sosyal sorunlardan haberdar olduklarını ve (bu
nedenle) bu gereksinimlerin de farkında olduklarını söyleyebiliriz.
Gereksinimler hiyerarşisinin ikinci basamağı olan güvenlik gereksinimi; günümüz
çocuklarının gereksinim duydukları kavramlardan biridir ve bu konuda (eski kuşak
çocuklarına göre) daha olgun bir tavır sergilerler. Eskiden çocuklar ebeveynlerinin
boşanması ile; gelecekle ilgili ani korkular duyarken, günümüz çocukları (farkındalık
düzeyleri yüksek olmaları nedeniyle) her davranışın getirdiği sonucu daha olgun karşılar
hale gelmiştir. Aile içinde söz hakkı olan bu çocuklar; ebeveynleri için neyin güvenli
119
neyin güvensiz olabileceğini dahi –kimi zaman- onlara söylemektedirler. Ayrıca
teknolojinin gelişmesi ve çevre koşullarının getirdiği olumsuzluklar nedeniyle, aileler
çocuklarının güvenliğinden emin olmak istemekte, onlara cep telefonları satın almakta
ve çocuklarıyla sık sık konuşmaktadırlar. Cep telefonlarının satışlarındaki artışın
nedenleri bu konuyla bağlantılandırılabilir.
Şekil 2-3’ün üç ve dördüncü basamaklarını sosyal ve saygı gereksinimleri
oluşturur. Bu gereksinimler genellikle “ait olma duygusu” olarak tanımlanır. Örneğin;
çocuklar için bir arkadaş grubuna dahil olma duygusu yoğun olarak gözlemlenir.
Çocuklar spor aktivitelerine katılır, okul içi kulüp-komitelerine girer ve böylece bir çok
arkadaş edinir, bir çok grupla tanışır ve kendini hangi gruplara ait hissettiğini
keşfederek sevilme ve ait olma sosyal gereksinimlerini karşılar. Saygı gereksinim ise,
kişinin kendini ve çevresindekileri tanıması, kendine olan özsaygısını geliştirmesi ve
tanımlamasıyla ilgilidir. Çocuklar arkadaşlarıyla birlikteyken kendi hislerinin çok
farkında değildirler. Ancak, çocukların duygularını ifade etmek (göstermek veya
göstermemek) ve kişisel başarı gibi konularda, zihinlerini yorduklarını söyleyebiliriz.
Gereksinimler kuramının son basamağı olan kendini gerçekleştirme, kişinin
başarısının doruk noktasıdır. Çocukluk döneminde kendini gerçekleştirme aşamasına
geçilmediği söylenebilir ancak, günümüzdeki çocukların -kimi zaman- bunu
başardıkları görülmektedir.
3.3.3. Algılama
Algılama, bireylerin çevrede bulunan soyut ve somut uyarıcıları yorumlaması ve
anlamlı hale getirmesiyle oluşur. Bir tüketicinin satın alma hareketine geçebilmesi için,
ürünle ilgili bilgileri algılaması ön koşul olarak kabul edilir. Algılamanın araştırılması,
tutum oluşturmaya yönelik güdülenme tekniklerinin can alıcı noktalarından biri olarak
görülmektedir196. Uyarıcıların fiziksel özellikleri, sayısı, yoğunluğu, tekrarı, diğer
uyarıcılarla olan ilişkisi ve bireylerin kişisel özellikleri; tüketicilerin algılamalarında
etkili olan etkenlerdir. Örneğin; çocuklar renkli ambalajlardaki ürünlere, sade ambalajlı
196
Metin İnceoğlu, Tutum-Algı İletişim, İmaj Yayıncılık, Ankara, Ocak, 2000, s.43’ten yararlanan Müge
Elden, Özkan Ulukök, Sinem Yeygel, Şimdi Reklamlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s.171
120
ürünlerden daha çok ilgi duyar, parlak renklerin kullanıldığı televizyon reklamlarından
daha çok etkilenirler.
Televizyon reklamlarında ürünün kompozisyon içerisindeki yerinin, reklam
müziğinin, mesaj niteliğinin ve mesaj biçiminin, izleyicilerin etkilenmesi ve algılama
süreci bakımından önemli olduğuna işaret edilir197. Ses, görüntü, koku, tat ve dokunma
duyuları, algılamaya etki eden unsurlardır. Pazarlamacılar ve reklamcılar açısından tüm
duyulara seslenmek, çocukların ilgisini çekmek açısından oldukça önemlidir.
Ses ve satışlar arasındaki ilişki; hemen her süpermarkette, mağazada
farkedilebilir. Ses, oyuncak endüstrisinin önemli bir parçası olarak görülür. Eskiden
müzikli oyuncaklar üretilirken, teknolojinin gelişmesiyle oyuncak endüstrisi de gelişmiş
ve konuşan bebekler (Furby) ortaya çıkmıştır. Çocuklara yönelik yiyeceklerde de ses
unsuruna önem verildiği görülür. Örneğin; Kellogg’s’un Coco-Pops ve Rice Bubbles
adlı ürünleri; çocukların ses unsuruna olan ilgileri göz önünde bulundurularak, yerken
çıkan seslerin çocukların hoşuna gidip gitmeyeceğini ortaya koyan testlerden geçirilerek
üretilmiş ve isimlendirilmiştir. Bilgisayar ve bilgisayar oyunlarını hayatlarının
merkezine oturtmuş olan çocukların -seslere olan ilgisi göz önünde bulundurularakoyun sesleri ve efektleri özel olarak geliştirilmektedir. Örneğin, Sony Playstation ses
üretimi için ciddi miktarlarda yatırım yapmaktadır. Çocuklara yönelik Internet
sitelerinin anasayfalarının, onların ilgisini çeken müziklerle açıldığı da dikkat çekici bir
özelliktir. Çocuğun ilgi duyduğu müziğe, yetişkin ilgi duymayabilir. Bu nedenle,
çocuğun ilgisini çeken müziğin kullanıldığı bir televizyon reklamındaki ürünü, çocuk
algılayıp markayı hatırlarken; yetişkinin aynı reklamı izlemiş olmasına rağmen (ürünü
algılamamış olması nedeniyle) markayı hatırlamadığı gözlenebilir.
Teknolojinin sürekli bir gelişme halinde olması, çocukların görselliğe olan
ilgilerini artırmakta ve bu nedenle de Internet sitelerinin, oyunların, filmlerin grafikleri
zenginleşmektedir. Bu nedenle görüntü; çocukların satın alma davranışlarına etki eden
çok önemli bir unsur haline gelmektedir. Örneğin; çocuklar, cep telefonlarına yüklemek
üzere Interneten logolar, oyunlar, resimler indirerek telefonlarını kendilerine özel hale
197
Kocabaş, Elden, a.g.e., s.71.
121
uyarlamaktadırlar. Animasyon ve grafiğin önemi gün geçtikçe artmaktadır. Karakterler,
ikonlar yaratılmakta ve reklamlarda da mesajlar çocuklara bu şekilde iletilmektedir.
Koku alma duyusunun yaş ilerledikçe azaldığı, çocukların koku alma duyusunun
yaşlılara göre 200 kat daha güçlü olduğu araştırmalarla kanıtlanmıştır198. Çocukların
kokulu silgiler, oyuncaklara olan ilgisi bu araştırmanın sonucuna bakılarak daha iyi
anlaşılır. Çocuklar için tat almak da koku almak kadar önemlidir. Oyuncak yiyeceklerin
(Kinder Sürpriz) ortaya çıkması bundan kaynaklanmaktadır. Mc Donald’s, Happy Meal
menüsünün yanında çocuklara oyuncaklar hediye ederek, çocukların yemek yemekle
oyun oynamayı ilişkilendirmesini sağlamaktadır.
Satın alınacak olan ürününün fiziksel olarak (dokunularak) hissedilmesi, ürünün
tam olarak algılanmasına etki eder ve satın alma davranışının gerçekleşmesine katkıda
bulunur. Bu nedenle mağazalarda örnek ürünler dağıtılır. Ürünlerin ambalajları ürünün
fiziksel özelliklerini ortaya konacak biçimde ergonomik olarak tasarlanır. Dokunarak
ürünü hissetmek, çocuklar için de çok önemlidir. Örneğin; Sony Playstation oyun
konsolları, dokunmanın yarattığı cazibe göz önünde bulundurularak tasarlanmış ve
oyuncunun kendisini, oyunda yaratılan dünyada hissetmesine yönelik üretilmiştir. Hatta
bu konsolla çok sık oyun oynaması nedeniyle bir çok çocuk “vibration white finger”
adlı (titreşimden kaynaklanan) el ağrısı hastalığına yakalanmıştır199. Buradan da
anlaşılacağı gibi oyuncak endüstrisi, dokunma duyusunun algılamaya olan etkisini göz
önünde bulundurarak oyuncaklar geliştirmekte ve çocukları bu şekilde satın almaya
yönlendirmektedir.
Algılamanın
kişiden
kişiye
değiştiği
göz
önünde
bulundurulduğunda,
algılamanın tek bir şekilde gerçekleşmediği söylenebilir. Bireylerin algılama biçimleri
gereksinimlerine, geçmişteki deneyimlerine, güdülerine göre değişir ve bireyler, sadece
algılamak istediklerini algılar (algıda seçicilik). Sonuç olarak çocuklara yönelik
reklamların; markaların istediği gibi algılanmaları, her yönden tanınmaları ve
(ürünlerinin algılanmasının tetiklenmesi için) yaratıcı olmaları gerekliliğinden söz
edilebilir.
198
199
Lindstorm, a.g.e., s.105.
A.g.e., s.102.
122
3.3.4. Alışkanlık, Tutum ve İnançlar
Tüketicilerin davranışlarını doğrudan etkileyen unsurlardan biri olan tutum;
bireylerin bir fikir veya nesneyle ilgili duygu ve eğilimleridir. Tutumun doğrudan
gözlemlenebilen bir özellik olmadığı ancak; bireylerin gözlemlenebilen davranışları
nedeniyle, bireylere yakıştırılan eğilimler olduğuna işaret edilmiştir200. Tutum, inançları
etkiler. İnanç; bireysel deneye veya çevresel unsurlara dayanan bilgiler, görüşler ve
kanılardan oluşur201.
Tutum ve inançlar, tüketicilerin satın alma karalarını ve tüketim alışkanlıklarını
yakından etkiler. Bu bağlamda, tutumu oluşturan bilişsel, duygusal ve davranışsal üç
bileşenden söz etmek gerekir. Bireyler bir ürünün, bir gereksinimi giderdiği konusunda
bilgilenir, o ürüne yönelik olumlu duygular besler ve ürünü satın almak üzere harekete
geçer. Yani bilişsel, duygusal ve davranışsal bileşenler genellikle birbirini sırasıyla
takip eder, aralarında tutarlılık sergiler ve bireyin ürün/markaya yönelik olumlu tutum
oluşturmasına yol açar202.
3.3.5. Kişilik
Kişilik; bireyleri birbirinden farklı kılan hayat görüşleri, çevreyle kurduğu
ilişkiler, fiziksel, düşünsel ve ruhsal özellikleridir. Nasıl ki her yetişkinin tutkuları,
hedefleri, mizah anlayışı gibi bir çok yönü birbirinden farklı ise, geleceğin yetişkinleri
olan çocukların da kişilikleri birbirinden farklıdır203. Kişilik ve satın alma davranışı
arasında sıkı bir ilişki olduğu bilinmekle birlikte, bu ilişki bugüne dek tam olarak
açıklanmış değildir204. Kişiliğin, bir reklamdan bireyin etkilenilip etkilenmeyeceğini
belirlediği, aynı zamanda satın alma sürecinde toplanacak bilgi türlerinin ve toplama
yöntemlerinin de, etkili olduğu bilinmektedir.
200
Ahmet Bülent Göksel, Füsun Kocabaş, Müge Elden, Pazarlama İletişimi Açısından Halkla İlişkiler ve
Reklam, Yayınevi Yayıncılık, İstanbul, Ekim 1997, s.61’den aktaran Müge Elden, Özkan Ulukök, Sinem
Yeygel, Şimdi Reklamlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s.225.
201
Muhittin Karabulut, Tüketici Davranışı Pazarlama Yeniliklerinin Kabülü ve Yayılışı, Minnetoğlu
Yayınları, İstanbul, s.58
202
Elden, Özkan, Yeygel, a.g.e, s.232.
203
Odabaşı, Barış, a.g.e., s.189.
204
Tamer Arpacı, Doğan Yaşar Ayhan, Erinç Böge, Doğan Tuncer, M.Mithat Üner, Pazarlama, Gazi
Yayınları, Ankara, 1992, s.17.
123
Sigmund Freud, kişilikle ilgili geliştirdiği psikanalitik kurama göre, kişiliğin üç
aşamadan oluştuğunu savunur; id (bilinçaltı), ego (bilinç) ve süperego (bilinçüstü). İd
kişiliğin bilinçsiz olduğu kısımdır. Doğal duygular ve güdüler, yani kişiliğin bilinçsiz
kısmı idi oluşturur. Örneğin cinsellik, saldırganlık gibi. Bireyler kişiliklerindeki bu
duyguları sürekli olarak tatmin etmek isterler ancak bu noktada “ego” devreye girerek
kişinin gerçekle bağlantı kurmasını sağlar ve “id”in karşılanmayacak taleplerini,
geliştirdiği savunma mekanizmalarıyla durdurur. Yani kişi bu noktada kendini korur.
Süperego; kişinin aile, toplum ve diğer otoritelerden öğrendiği ahlaki, kültürel
değerlerle oluşturduğu kurallarıdır. Bilinçaltını sürekli olarak bastırır ve kişinin kuralar
çerçevesinde davranmasına rehberlik eder. Süperego bilinçli gibi görünse de –aslındagenellikle bilinçsizdir. Ego yetersiz kaldığında, devreye süperego girer ya da süperego
çok fazla baskın olursa, ego devreye girer ve böylece davranışlar dengelenir.
Psikanalitik kuram, tüketicilerin satın alma kararlarında kişiliği oluşturan hangi
bölümün daha baskın olduğunun tanımlanması konusunda pazarlamacı ve reklamcılara
önemli ölçüde fayda sağlar. Örneğin; kişinin bilinçsiz güdülerini tanımlayan rüyalar,
hayaller ve semboller reklamlarda kullanılarak satışlar artırılmaya çalışılır205.
Kişilik ve tüketici davranışı araştırmaları her ne kadar çelişkili bulgular verip
genelleme yapmayı güçleştirse de, günümüzün pazarlama literatürü, "bana tükettiğini
söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" türünden tüketim ilişkilendirmeleri yapmaktadır.
Örneğin, kahve içenlerin çok sosyal oldukları keşfedilmiştir. Bu nedenle de Nescafe
reklamlarında insanlar, kahve içmek için bir araya gelirken gösterilmektedirler.
Dünya çocuklarının markalarla olan ilişkilerini ortaya koymak amacıyla, pazar
araştırma şirketi Millward Brown’un Brandchild araştırması’nda, çocuklar markalarla
olan ilişkilerini şu cümle ile anlatmaktadır; “Benim kişiliğime sahip ya da benim
kişiliğim ile ilgili birşeyler söyleyen t-shirtler giymeyi seviyorum”206. Bu ifadeden de
anlaşılabileceği gibi, yeni çağ çocuklarının tüketim tercihleri kişilikleri ile örtüşmektedir
ve markalar da ürünlerini, çocukları kişiselleştirebileceği biçimde yaratmaktadırlar.
205
206
Elden, Özkan, Yeygel, a.g.e, s.211-212.
Lindstorm, a.g.e, s.118
124
4. Bir Kitle İletişim Aracı olarak Televizyonun ve Televizyon Reklamlarının
Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Gelişmekte olan çağın simgesi olan kitle iletişim araçları, hayatımızı bir çok
alanda doğrudan veya dolaylı olarak etkilemekte ve değiştirmektedir. Tüm toplumlarda
bireyleri etkisi altına alan kitle iletişim araçlarının; çocuklar ve yetişkinler üzerinde
etkinliğini belirgin olarak gösterdiğini ve onlar üzerinde farklı sonuçlar doğurduğunu
söyleyebiliriz. Bu araçlar içinde en çok dikkati, televizyon çekmektedir diyebiliriz.
Televizyon, ses ve görüntüyü elektronik işlem yoluyla uzak mesafelere ve bir
noktadan, belli
bir bölge içindeki
çeşitli
noktalara nakleden
aygıt
olarak
tanımlanmaktadır207. Televizyonun kitleler üzerinde çok büyük bir etkisinin ve toplum
üzerinde oldukça önemli bir etkileme ve değiştirme gücünün olduğu göz önünde
bulundurulduğunda; bu etkilerin, geleceğin yetişkin tüketicileri olan çocuklara nasıl
yansıdığını anlamak için –öncelikle- televizyonun toplum yaşamındaki yerinden söz
etmek gerekir.
4.1. Televizyonun Yaşamdaki Yeri
Kitle iletişim araçları arasında toplum yaşamını en çok etkileyen ve yönlendiren
araç olarak görülen televizyon, günümüzde yaygın kullanımıyla bir çok evde yer alan ve
bireylerin hayatına bir çok açıdan etki eden araçların başında gelmektedir. Televizyonun
tarafsızlığı, nesnelliği ve dürüstlüğü tartışılır bir konu olmakla beraber, yaşamda ne
kadar büyük rol oynadığı artık tartışılmamaktadır. Bir yandan televizyonun (dünyaya
açılan kapı olarak) tarafsız ve yalansız olduğu düşünülürken; bir yandan da kamerayı
kullananın ve programı hazırlayanın bir insan olması, (her ne kadar yalan bilgi aktarma
ve insanları yanıltma niyeti olmasa bile, yapılan işin doğası gereği) olayları seçerek
kameraya aldığı düşüncesini doğurabilir ve bu nedenle de tarafsızlık kavramının biraz
izafi (bağıntılı) olduğu söylenebilir. Bu arada, televizyon çalışanları ne kadar tarafsız
olabilirse, televizyon kanalının da o kadar tarafsız olacağı düşünülmektedir208.
207
Mahmut Tali Öngören, Televizyona Açılan Pencere, Gazeteciler Cemiyeti, Ankara, 1972, s.42.
M.Doğan Karacoşkun,“Bireysel ve Toplumsal Çözülmede Televizyon Unsuru Üzerine Düşünceler”
http://www.turnofftv.tuketiciler.org/makale1.doc, Erişim: 09.01.2006
208
125
Neil Postman’a göre televizyon; dilin TV’de işitilmesine ve bazen de önem
arzetmesine rağmen, izleyicinin bilincine egemen olan ve eleştirel anlamları taşıyan
görüntü ya da resimdir209. Postman, televizyonun basılı sözcük mantığına oldukça ilkel
(ama güçlü) bir seçenek olarak sunulduğunu ifade etmekte ve izleyebilmek için de
beceri ve biçimini anlamayı sağlayacak bir eğitim gerektirmediğini söylemektedir.
Gerçekten de televizyon seyretmek herhangi bir çaba sarfetmeksizin gerçekleşir.
Televizyonun sunduğu içerik izleyicinin zihnini yormaz çünkü; programlar, izleyiciden
herhangi bir beklenti (konuyla ilgili bir alt yapısının olması gibi) içerisine girerek
yapılandırılmamaktadırlar. Hedef kitlesini yoracak beklentiler gütmeden zihni
boşaltmaya yardımcı olması nedeniyle; yetişkin veya çocuk, her yaştan ve her sosyo
ekonomik seviyeden kişi, zekasını zorlamadan tükettiği televizyonu, yaşamının
vazgeçilmez bir unsuru haline getirmiştir.
Televizyonun bir çok evde yer almasının yanında, üzerinde durulan bir konu da;
bir hanedeki televizyon sayısının artması, kanal sayılarındaki fazlalık ve yayın
saatlerinin uzunluğudur. Eskiden sadece salon ya da oturma odalarında, yani aile
bireylerinin birlikte vakit geçirdiği ortamlarda bulunan televizyon; zamanla mutfakta,
yatak odalarında yani evin her köşesinde izlenmeye başlanmıştır. Ayrıca bir çok kanal
seçeneği olması nedeniyle hemen herkesin ilgi alanına göre bir program mutlaka
bulunmakta ve izlenmektedir. Farklı ilgi alanları olan aile fertleri, eskiden ortak ilgi
alanına hitab eden programlar izleyerek bir arada vakit geçirirken; artık herkes kendi
“özel alan”ında, sadece kendi sevdiği programı izleyerek gittikçe bireyselleşmekte ve
yalnızlaşmaktadır diyebiliriz.
Bireylere hem işitsel, hem görsel açıdan hitap eden ve eğlence dünyasının
renkliliğinden yararlanarak belli bilgileri aktarma gücüne sahip olan televizyonların,
günümüzde birey ve topluma yönelik olumsuz işlevleri üzerine yaplan değerlendirmeler
şu konular üzerine yapılmıştır210;
•
Bireylerin ruhsal ve zihinsel yapılarını yönlendirme işlevi,
209
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çeviren. Kemal İnal, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995,
s.101.
210
Karacoşkun, a.g.m.
126
•
Çocuklara, gençlere ve aile bireylerine yönelik diğer olumsuz işlevler.
Televizyon yayınları ve televizyon reklamlarının, kimi zaman kültürel
farklılıkları -tek düzelik oluşumu sağlamaya çalışarak- aza indirgediği savunulmaktadır.
Toplumun bilgi toplumu olma yönünde gelişiminin ve farklı kültürleri tanıma şansının
eskiye kıyasla daha fazla olmasının, bu durumu tetiklediği söylenebilir. Ruhsal ve
zihinsel yönden “hep isteyen” ve aldıkça “daha fazla isteyen” tüketici bir prototip model
oluşturulmaya çalışıldığını iddia eden Karacoşkun’a göre; birey kendi adına
düşünüldüğünü gördükçe; onun adına belirlenen çerçeve dışında düşünmeye gerek
olmadığı izlenimine kapılmaktadır. Böylece düşüncelerini, tepkilerini eleştirel bir bakış
açısıyla değerlendirmekten yoksun kalmaktadır. Bütün bu süreçler bağlamında
televizyonun, her şeyi klişeleştirip standartlaştırırken, toplumsal çözülmeyi de
hızlandırdığı düşünülmektedir.
Televizyonların çocuk ve gençler üzerindeki etkisinin, toplumun diğer
kesimlerine oranla çok daha fazla olduğu söylenebilir. Bu etki, televizyonların sadece
bilgi aktarmaları yoluyla değil, belli davranış modelleri sunmaları suretiyle
gerçekleşmektedir. Televizyonda görülen tipler, özellikle çocuklar için, büyük bir taklit
kaynağı olan modellerdir. Buradaki model sözcüğü, kişinin kendini özdeş tuttuğu ve
duyuş, düşünüş ve davranışlarını taklit etmeye çalıştığı kimseler olarak ifade
edilmektedir. Bireylerin ruhsal gelişiminde ve insan ilişkilerinin oluşumunda oldukça
önemli bir işleve sahip olan taklit etme, televizyonun temel öğretme biçimlerinden biri
olarak değerlendirilmektedir. Kitle iletişim araçlarından televizyon; çocuklara değişik
ortamlarda, değişik rolleri nasıl yerine getireceğini öğretebilmektedir. Ancak,
çocukların televizyonda sunulan rolleri algılama biçimleri -kişilikleri nedeniylefarklılık gösterebilmektedir211.
Televizyonun, ailesinin yanında her an televizyon izleyebilen, bu ortamda
büyüyen çocuklar üzerindeki etkilerini; bu çalışmanın konusu itibariyle daha ayrıntılı
incelemek gerekmektedir.
211
Nazik, a.g.m.
127
4.2. Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Çocukların toplumsallaşmasında televizyonun büyük bir rolü olduğu daha önce
de belirtilmiştir ancak; televizyon reklamlarının, çocuklar üzerindeki etkilerini daha iyi
anlayabilmek için televizyonun etkilerinden daha ayrıntılı söz etmek gerekir. Şöyle ki:
değişen toplum yapısı ve televizyonun yaşamın içine büyük ölçüde entegre olması
nedeniyle, çocukların gözlemeyerek, ebeveynlerinden ve çevreden yardım alarak
öğreneceklerinin tamamını öğrenemedikleri, bunun yerine televizyondan bilgi alarak
öğrendikleri gözlemlenmektedir. Bu nedenle televizyon; çocukların “olmazsa
olmaz”ları arasında yerini almıştır.
Televizyonun bireylere olan zararlı etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur.
Televizyonun yetişkin veya çocuk her yaştan bireyin tutum ve davranışlarını etkilemesi
nedeniyle konu üzerine bir çok tartışma yaşanmaktadır. Uzmanlar, özellikle çocukların
çok sevdiği televizyonun onların gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerini bir çok şekilde
tartışmışlardır.
Kuruoğlu, Fransa'daki çocukların % 30'unun hergün 3 saat 28 dakika ekran
karşısında kaldığından söz etmektedir. Uluslararası Çocuk Merkezi’nin gerçekleştirdiği
bu araştırmaya göre; iki yaşındaki çocukların televizyon açmayı bildikleri, üç
yaşındakilerin de hergün televizyona baktıkları, belirtilmektedir. Fransa'da yapılan
başka bir araştırmaya göre ise: 4-10 yaşındaki çocuklar 1 saat 45 dakika; 11-14
yaşındakiler 2 saat 1 dakika; büyükler ise 2 saat 50 dakika televizyon izlemektedirler.
1997 yılında yapılan bir araştırmada; Ege Üniversitesi Ana Okuluna giden çocukların
ebeveynlerininin ifadesine göre; çocukların % 56'sı günde 2, % 44'ü de 3 saat televizyon
seyretmektedirler212.
Stanger ve Gridina’nın ABD’de yaptıkları çalışmalar; televizyonda şiddet ve
televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri üzerine yoğunlaşmıştır. ABD'de
yapılan bir araştırmada; % 87 oranındaki evde iki ve daha fazla, %60'dan fazla oranda
da 12-17 yaş arası gencin odasında televizyon olduğu belirtilmiş ve çocukların
212
Huriye Kuruoğlu, “Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri”,
http://www.cocukaile.com/Moduller/Makaleler/MakaleIndex.aspx?Kodal=5&KS=20065318504884
4, Erişim:20.03.2006
128
beslenme alışkanlıkları, uyku düzenleri ve sosyal davranışlarının bozulması gibi pek
çok olumsuzların, televizyonun etkisinden kaynaklanmış olduğu ortaya konmuştur213.
Yapılan araştırmalar sonucu; pek çok çocuğun televizyon başında geçirdiği
zamanın, sınıfta bulundukları süreyle eşdeğer olduğu saptanmış ve televizyon izlemenin
en yoğun olduğu dönemin, 11-14 yaşları olduğu belirlenmiştir214. Özellikle erken
çocukluk dönemindeki (0-8 yaş) çocuklar için televizyonun, hareketli ve renkli
görüntüler sunması niteliğiyle, oldukça ilgi çekici bir uyarıcı olduğu söylenebilir.
Çocukların televizyonun büyüsüne bu denli kapılıp gitmelerinin nedeni; çocukların
televizyon karşısında korunmasız ve kırılgan konumda olmalarıdır. Çocuklar sosyoduygusal, bilişsel gelişim özelliklerine göre üç farklı yaş grubunda ele alınmışlardır215:
7 Yaş ve Altı: Bu yaş grubu çocukların dikkat süreleri; sözel bilgileri ve açıklamaları,
ekrandaki görüntülerle ilişki içinde takip edemeyecek kadar kısadır. Yalnızca
görüntülere odaklanabilen ve odaklanma süreleri yüksek olmasına rağmen, ilk gördüğü
görüntüye takılıp kalan bu yaş grubu çocukları, gördüklerini; başlangıç, gelişme ve son
-bir bütün- olarak algılayamamaktadır.
7-12 Yaş Grubu: Gerçek ile hayal arasındaki ayrımı fark etmiş, iyiyi kötüyü bilmesine
rağmen çok da kararlı olmayan bu yaş grubundaki çocukların, dağınık verilen mesajları
algılama yetileri düşüktür.
16 Yaş Altı: Çocuklar bu yaşlarda, aile üyelerini model alma eğilimlerinden
uzaklaşarak akran gruplarını, dış dünyadaki kişileri, film kahramanlarını model almaya
başlayıp, öğrenme eylemini karakterler aracılığıyla gerçekleştirmektedirler.
Televizyonun çocukların gelişimine, toplumsallaşmasına bir çok faydası vardır
ancak bilinçsizce kullanıldığında, çocuklar üzerinde bir çok da zararı görülür.
213
Mesude Atay, Elif Çelebi Öncü, “Elektronik Bakıcı Televizyon”,
http://isbank.net.tr/channels/egitim/okul_oncesi/televizyon.asp, Erişim: 04.10.2005
214
Haluk Yavuzer, Çocuğu Tanımak ve Anlamak, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003, s.76
215
Sevilay Çelenk, “Medyada Şiddete Duyarlık”, Simge Kulanımı Oturumu, Başbakanlık Basımevi,
Ankara, 1. Baskı, Mayıs 2005, s.86- 87
129
Tezcan, televizyonun çocuklara; kültür geliştirme, düşünmeye yöneltme, ilgi ve
yaşam alanlarını genişletme, estetik zevklerini geliştirme gibi yararlarının yanında
zararlarının da bulunduğu düşünmüş ve bu konuyu şu maddelerle ayrıntılandırmıştır216;
•
Çocuğu yararlı etkinliklerden alıkoyabilir, onu edilginleştirir, yaratıcılıktan ve
etkinlikten uzaklaştırır.
•
Çocukta tek tip değer yargıları geliştirebilir.
•
Duygusal yönden güven içinde olmayan çocuklarda kaygı ve korkular
geliştirebilir. Onlarda sürekli korku içinde olma gibi davranışlar geliştirebilir.
•
İlkokul
yıllarında kişiliklerinin biçimlendiği dönemde onlarda saldırganlık
duyguları geliştirebilir
•
ABD’de özellikle çocuklar arasında şişmanlık yaygındır. Bunun nedeni, TV
karşısında ssatlerce kıpırdamadan oturmak ve abur cubur yemektir.
•
TV’de gördükleri her şeyi gerçek olarak algılayabilirler.
•
Çocuklar gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmekte güçlük çekerler. Gözleri
önünde olup bitenin bir oyun ya da temsil olduğunu bilmez, gerçek sanırlar.
Örneğin Superman gibi uçmaya çalışırlar.
Tezcan’la aynı doğrultuda düşünen Nazik de; televizyon programlarının
çocukları hem olumlu hem de olumsuz etkilediğine dikkat çekerken, özellikle belirli bir
yaşın altındaki çocukların (düşünüp değerlendirme yeteneklerinin henüz gelişmemiş
olması nedeniyle) savunmasız olduğunu belirtmiş ve televizyonun olumsuz etkilerini şu
şekilde maddelendirmiştir217;
•
Gereksiz tüketime yol açabilir,
•
Beslenme ve sağlık bakımından olumsuz olabilir,
•
Milli kültür ve etik değerler zedelenebilir.
Kuruoğlu; televizyonun, izleyiciye tek yanlı bir iletişim sunarak (iletişimiyle)
onları savunmasız yakaladığını düşünmekte ve bilinçli bir yetişkin ile, henüz bilinci
216
217
Tezcan, a.g.e., s.87
Nazik, a.g.m.
130
oluşmamış bir çocuğun, televizyondan etkilenme durumlarının aynı olmadığını
savunmaktadır218.
Çocuk Tüketicilerin Satın Alma Davranışlarını Etkileyen Psikolojik Unsurlar
bölümünde, Bandura’nın Bilişsel Sosyal Öğrenme Kuramı ele alınmıştır. Bu kuram
çerçevesinde yapılmış olan Bobo Doll Deneyi’nin sonuçları; televizyon programlarının
çocuklar üzerindeki etkisine gönderme yapması açısından önemlidir219.
Bobo Doll Deneyi
Bandura bu deneyde; bir grup çocuğa, “Bobo doll” adlı oyuncağa tekmeler atan ve
söven bir adamın oynadığı filmi izlettirir. Çocuklar teker teker oyuncaklarla dolu bir
odaya alınır ve oyunun ortasında içeri gelen bir kişi; oyuncaklarla artık başka bir
çocuğun oynayacağını söyleyerek çocuğu bir başka odaya götürür. Yeni odada daha az
oyuncak vardır yani çocuk hayal kırıklığına uğratılmıştır. Yeni odadaki oyuncakların
arasında “Bobo doll”un da bulunduğunu gören (filmi izleyen gruba ait) çocukların,
“Bobo doll”a saldırgan davrandıkları gözlenmiştir.
Bandura, yaptığı bir başka deneyde; “filmde şiddeti uygulayan kişiyi”, bir grup çocuğa
“ödüllendirilirken” bir diğer grup çocuğa ise “cezalandırılırken” gösterir. Ödüllendirme
sahnesini izleyen çocuklarda şiddet davranışı daha fazla gözlenirken, cezalandırma
sahnesini izleyen çocuklarda şiddet davranışından kaçınma olduğu gözlenmiştir.
Bandura,
televizyonda
şiddet
görüntülerini
izleyen
çocukların
(kötü
“cezalandırılsa” da, “ödüllendirilse” de) şiddeti öğrendiklerini savunur. Çünkü,
çocuklardan “izlediklerini anlatmalarını” isteyen Bandura; her iki gruptaki çocukların
da, şiddeti en ince ayrıntısına kadar anlattığını gözlemlemiştir. Ancak deneylerin
sonunda; kötünün cezalandırıldığı sahneyi izleyen çocukların, öğrendikleri şiddet
davranışını, hayata geçirmedikleri ortaya çıkmıştır.
Televizyonu bir “zaman hırsızı” olarak nitelendiren Condry, televizyonu;
çocukları gelişimleri için gerekli aktivitelerden alıkoyan bir araç olarak tanımlar. Ayrıca
218
Huriye Kuruoğlu, “Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri”,
http://www.cocukaile.com/Moduller/Makaleler/MakaleIndex.aspx?Kodal=5&KS=20065318504884
4, Erişim:20.03.2006
219
İnci Ayhan, “Psikolojide Başlıklar, Psikologların Yanıt Aradıkları Sorulardan Örnekler”, TÜBİTAK
Bilim ve Teknik Dergisi, http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/psikoloji/basliklar.htm
131
Çaplı, bazı uzmanların; televizyonun çocukların inançlarını ve tutumlarını (reklamlar
aracılığıyla) etkilediğini ileri sürdüğünü belirtmekte ve bu bağlamda televizyonun
olumsuz etkilerinin üzerinde durmak gerektiği vurgulanmaktadır220.
Düşünme ve hissetme biçimi, toplumsal ilişkilerin düzenlenmesi, hatta yaşam
biçimlerini oluşturma açısından televizyonun; çocukları (neredeyse) yetişkinlerden daha
fazla etkisi altına aldığı söylenebilir. Toplumun geleceğini oluşturan çocukların,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunarak yetişmesi; sunulan koşulların, onların
çıkarlarını gözetmesine bağlıdır. Kitle iletişim araçlarının her gün sunduğu sayısız
mesaja maruz kalan çocukların, korunmaya gereksinimi olduğunu söylemek yanlış
olmaz.
Çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının ailelerinin kontrolünde olması
gerektiği düşünülmekte ve ailelerin (çocuklarına iyi bir televizyon izleme alışkanlığı
kazandırabilmesi için) dikkat etmesi gereken bazı noktalar şu şekilde sıralanmaktadır221:
•
Çocukların günde kaç saat televizyon izlediği belirlendikten sonra bu süre
azaltılabilir,
•
Televizyon izleme ile ilgili kurallar koyulabilir,
•
Çocuğun izlediği programlar çocukla birlikte izlenebilir,
•
Televizyon belirli programlar için açılıp programlar bittikten sonra kapanabilir,
•
Şiddet içeren sahneleri izleyen çocukla, bu davranışların insanları incittiği ile
ilgili konuşulabilir,
•
Hangi programları izlemek istediğiyle ilgili çocuklarla birlikte plan yapılabilir,
•
Televizyon izleme zamanının ardından başka eğlenceli etkinlikler ile çocukların
öğrendiklerini pekiştirmesi sağlanabilir.
Çocuklar aile içerisinde ebeveynlerini ve aileyle yakın ilişkide olan kişileri
örnek alırlar. Bu çalışmanın “Öğrenme” bölümünde bunun gözlem yoluyla
220
Bülent Çaplı, “Çocuk ve Televizyon”, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı, Yeni Türkiye Medya
Hizmetleri Yayını, Sayı:12 Kasım-Aralık 1996, s.1335
221
Atay, Öncü, a.g.m.
132
gerçekleştirildiğinden söz edilmiştir. Eğer aile üyeleri daha az televizyon izlerse, çocuk
da onları model alarak kendi kendine daha az süre televizyon izler. Kurallar genellikle
çocukların hoşlanmadığı kısıtlamalardır ancak, onun rahatsız olmayacağı biçimde
konulduğunda, kurallara rahatlıkla uyum sağlar. Örneğin; yemek sırasında onun da
dahil olacağı konularda sohbet edildiğini gören çocuk, televizyon izlemeye zaten
gereksinim duymaz ve evde konulan kurala uyar. Yetişkinler, çocuklarının izlediği
programları izleyerek hem programların çocuğa uygun içerikte olup olmadığını görmüş
hem de çocukla iletişim kurarak o programdan neler öğrendiğini anlamış olurlar. Ayrıca
içeriğinde şiddet varsa, bu kavramın olumsuzluğu çocuğa belirtilebilir. Çocukla hangi
programın izleneceği üzerine birlikte plan yapılırsa, çocuk kaale alındığını hisseder ve
bu plana uyar. Çocuk, televiyon izledikten sonra, orada dikkatini çeken kahramanları
anlatan yazılar yazar, resimler yaparsa, öğrendilerini pekiştirmiş olur.
Çocukların izlediği televizyon programları incelendiğinde, çocukların; içinde
animasyon, hayvanlar, kuklalar bulunan öykü biçiminde gelişen programlardan
hoşlandığı, ayrıca kızların erkeklere göre daha çok reklamları izledikleri, haber
izleniminin de kız ve erkek çocuklarda yaş büyüdükçe arttığı görülmüştür222.
4.3. Televizyon Reklamlarının Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Çocukların toplumsallaşma sürecinde televizyonun rolü yadsınamazken,
araştırmacılar; televizyon reklamlarının, çocukların satın alma davranışlarını ciddi
ölçüde etkilediğini, pazarlanan ürünleri tüketme eğilimlerini tetiklediğini ve bu ürünleri
satın almaları konusunda onları güçlü bir şekilde yönlendirdiğini savunmaktadırlar.
Atay ve Öncü, hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik ürünlerin reklamlarının
çocuklar kullanılarak yapıldığını ve mesajların bu şekilde verildiğini belirtmişlerdir223.
Televizyonun etkili bir dikkat çekme aracı olduğunu bilen reklamcıların; başta
çocuklara yönelik ürünler olmak üzere, bir çok ürün tanıtımında ve olay aktarımında
çocukları kullandığını, televizyon reklamlarını izleyerek kolaylıkla saptayabiliriz.
222
Mücella Özkan, Saadet Bedük “Kitle İletişim Araçlarından, Televizyon Tv Reklamlarının Çocukların
Giyimi Üzerindeki Etkileri” http://www.kto.org.tr/tr/dergi/dergiyazioku.asp?yno=400&ano=50,
01.09.2005
223
Atay, Öncü, a.g.m.
133
Reklamlara; gazete, dergi, radyo, televizyon ve Internet gibi tüm kitle iletişim
araçlarında,
hatta
okullarda,
yolda
ilan
tahtalarında,
kısacası
her
yerde
rastlanabilmektedir. Pazarlama uzmanlarından Stan Rapp ve Tom Collins; her
Amerikalının, sıradan bir günde, 5000’in üzerinde reklama maruz kaldığını
belirtmişlerdir224.
1950’lerden bu yana yaygınlaşan ve gelişen televizyon karşısında çocukların
(yetişkinlere oranla) daha çok vakit harcadıkları ve daha fazla sayıda reklam spotu ile
karşılaştıkları belirtilmektedir225. Elden; tüm kitle iletişim araçları içinde televizyonun
çocuklar tarafından en çok kullanılan araç olduğunu ve çocukların (televizyon
reklamlarıyla sıkça karşılaştığı için) diğer bir çok televizyon programı ile olduğu kadar
televizyon reklamları ile de çok yakından ilgilendiklerini belirtmektedir 226.
Çocuklara yönelik reklamlar ile ilgili çalışmalar iki paradigma üzerinde
temellendirilmiştir; güç sunulmuş çocuk paradigması (paradigm of the empowered
child) ve savunmasız çocuk paradigması (paradigm of the vulnerable child)227.
Güç sunulmuş çocuk paradigmasına göre çocuklar, reklam mesajlarını eleştirme
ve değerlendirme yeteneğine sahip tüketiciler olarak görülmektedir. Bu paradigmaya
dayalı olarak yapılan pazarlama araştırmaları çoğunlukla, reklamın önceden tasarlanmış
etkileri üzerine odaklanmaktadır. Önceden tasarlanmış etkiler ise; çocukların marka
farkındalığı, markaya karşı tutumları ve satın alma amaçlarından oluşmaktadır.
Savunmasız çocuk paradigması, çocukların kendilerini -kavramsal yetenek
eksikliği nedeniyle- reklam mesajlarına karşı koruyamadıklarını varsaymaktadır. Bu
paradigmaya göre çocuklar; (yetişkinlere oranla) reklamların baştan çıkarıcı etkileri
224
Kathlyn Gay, “Caution! This May Be and Advertisement: A Teen Guide to Advertising”, Franklin
Watts, New York, 1992, s.86.
225
Mine Mangır, Gelengül Haktanır, S. Bostan., “Dokuz Yaş Çocuklarının Televizyon Reklamlarını
Değerlendirmeleri Üzerine Bir Araştırma”, AnkaraÜniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:1293, Bilimsel
Araştırma ve İncelemeler: 717, s. 1-87, Ankara, 1993.
226
Müge Elden, “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel, Zihinsel, Psikolojik ve
Toplumsal Gelişimleri Reklamların, Toplumun Tüketim Toplmu Haline Dönüşmesindeki Etkileri
Oturumu”, “Reklamların İzleyiciler Üzerindeki Etkileri” Paneli, RTÜK Yayın No:10, 1.Baskı,
Ankara, Temmuz 2004, s.59
227
Moniek Buijzen; Patti M. Valkenburg, “The Effects of Television Advertising on Materialsm, ParentChild Conflict, and Unhappiness: A review of Research”, Applied Developmental Psychology, no: 24,
2003, s.438.
134
karşısında duygularına kolaylıkla kapılmakta ve reklam mesajlarından daha fazla
etkilenmektedirler. Savunmasız çocuk paradigmasına dayanarak yapılan araştırmalarda;
hangi reklamların, çocuklara ne boyutlarda zararı olduğu incelenmekte ve çocukların
olası zararlı etkilerden korunması gerekip gerekmediği gibi konular üzerinde
durulmaktadır. Güç sunulmuş çocuk paradigmasından farklı olarak, bu paradigmaya
dayalı
araştırmalar;
reklamın,
önceden
tasarlanmamış
olan
etkileri
üzerine
odaklanmaktadır.
Reklamlar, hedef kitle üzerinde etki yaratıp ürün/hizmetin satılması için
yapılmaktadır ancak; reklam mesajının kimi zaman hedeflenen kitlenin dışında kalanları
da etkilediği görülmektedir. Reklamın önceden tasarlanmamış etkileri, (genel bir bakış
açısıyla değerlendirildiğinde) ulaşılan kitlenin, planlanandan daha geniş olması
bakımından “olumlu” olarak nitelendirilebilir ancak, bu etkilerin “olumuz” yönde
belirtileri de bulunmaktadır. Örneğin; aşağıda açıklamasının yapıldığı, hedef kitlesi
yetişkinler olan Nestlé Milky Bar Munchies reklamının, çocuklar üzerinde de bazı
etkiler bırakma olasılığı, reklamcılar tarafından bilinçli olarak tasarlanmış bir durum
gibi görünmemektedir.
Lowe Lintas Londra ajansı tarafından çekilmiş olan 2002 yılı yapımı, “Çocuklar
Hücum Ederse” adlı Nestlé Milky Bar Munchies reklamı; Bağımsız Reklam
Yapımcıları Birliği (AICP-Association of Independent Commercial Producers) 2003
Gösterisi’nin, teknik kategori-güldürü dalında, tüm Amerikan Televizyon Reklamları
arasından “büyük ödüle” layık görülmüştür. Reklamda, çocukların Nestlé Milky Bar
Munchies yiyen yetişkinleri gördüğünde kıskançlık nedeniyle onlara verdikleri zararlar
gösterilmektedir.
Kızını salıncakta sallayan baba, elindeki çikolatayı ağzına attığı an, kızından
yanlışlık süsü verilmiş bir tekme yer. Başka bir sahnede mama sandalyesinde oturan
bebek, masada oturan annesinin Munchies çikolata yediğini görür ve yine yanlışlık süsü
ile, önündeki oyuncağını yere fırlatır. Anne, oyuncağı almak için eğilir ve kalkarken,
mama sandalyesinde oturan bebeğin anne eğildiğinde açtığı çekmeceye başını çarpar.
Bir diğer sahne ise, süpermarkette annesiyle alışveriş yapan bir çocuğun, annesinin
arkasında duran, Nestlé Milky Bar Munchies yiyen adamı kıskandığı için, annesinin
135
sırtına dokunarak, bunu adamın yaptığı süsünü vermesi ve annenin adama tokat atması
ile gelişir. Bunlara benzer bir kaç sahnenin ardından reklam filmi, “Yeni sütlü çikolata
Munchies, yalnızca yetişkinler için yapıldı ama gelin bunu bir de çocuklara anlatmaya
çalışın” (“New milky bar Munchies, only made for adults, but try telling that to kids”)
cümlesiyle sona erer.
Nestlé Milky Bar Munchies reklamının hedef kitlesi yetişkinler olarak
tasarlanmıştır. Ancak reklamda çocukların rol alması ve pazarlanan ürünün çocukların
tüketmeyi çok sevdiği, çikolata olması nedeniyle; bu reklamın, çocukların üzerinde
olumsuz etki yaratabileceği gözardı edilmiş gibi görünmektedir. Çocukların reklamda
sergiledikleri şiddet içerikli davranışlar; bu reklamı izleyen çocukları da aynı
davranışlara kolaylıkla yöneltecektir.
Özellikle çocuk programlarının arasında verilen ve çocuklar hedeflenerek
yaratılan televizyon reklamları ile karmaşık olmayan, kolay ulaşılır ürün ve hizmetlerin
sunulması; çocuklara ulaşma konusunda ne kadar hassas girişimlerde bulunulduğunun
bir göstergesidir. Bununla beraber, çocukların reklamlara yalnız çocuk programları
aracılığı ile değil, yetişkinlerin izlediği programlar aracılığı ile de maruz kaldığı
gözlemlenmiştir. İngiltere’deki çocukların çocuk programları arasında izlediği reklamlar
(toplamda izlediği reklamlara oranla) 2004 yılında, %30 olarak belirtilmiştir228.
Bu bağlamda, çocukların izlediği televizyon reklamlarının çoğunluğu (%70’i)
onların yaş grubunu hedef almayan programlar arasında verilen reklamlardan
oluşmaktadır. Bu durumda, çocukların reklama maruz kalması ve dolayısıyla reklamı
yapılan ürün/hizmetleri tüketmesi ya da tüketmek istemesi, yalnızca onlara hitap eden
reklamlar ile gerçekleşmemektedir denilebilir.
Çocuklarla ilgili reklamlar 4 şekilde yapılmaktadır;
1. Doğrudan çocuklara yönelik olarak yapılan reklamlar,
2. İçinde çocuk unsuru kullanılan ve çocuklara yönelik olarak yapılan reklamlar,
3. İçinde çocuk unsuru kullanılan ve yetişkinlere yönelik olarak yapılan reklamlar,
228
Ofcom’dan yararlanan O’Sullivan,
www.ofcom.org.uk/codes_guidelines/broadcasting/tv/advertising/advertising_standards/children?a
=87101, Erişim: 20.08.2005.
136
4. Doğrudan yetişkinlere yönelik olarak yapılan ancak çocukların yayınları izlediği
saatlerde yayınlanması halinde, bunlara zarar verebileceği düşünülen reklamlar.
Televizyon, çocuklara tüketiciliğin hazzını, yer cilasından otomobile kadar
herhangi bir şeyi satın almanın doyumlarını daha ilk yaşlarda göstermektedir229.
Çocuklar (yetişkinlerin yaşamlarında stres atmak, eğlenmek, statü yükseltmek, cinsel
çekiciliklerini artırmak gibi konularda tatmin olmak için tükettikleri) tatil, otomobil,
parfüm, gibi ürün ve hizmetlerin farkına, reklamlar aracılığıyla varmakta ve böylece
henüz yetişkin olmadan yetişkinlerin dünyası konusunda bilgilendirilmiş ve güdülenmiş
olmaktadırlar.
Örneğin Florence Brumbaugh, “Televizyon Reklamcılığının Çocuklar Üzerinde
Ne Etkisi Vardır?” adlı makalesinde; çocukların hatırladığı markaların onlara yönelik
olmayan ürün markalarından oluştuğunu söylemiştir. 400 çocuktan, televizyonda
reklamı yapılan ürünleri listelemeleri istendiğinde; deterjan, bira, sigara, kozmetik ve
otomobil markalarını yazdıkları görülmüştür230.
Başrolde iki çocuğun rol aldığı bir Volkswagen reklamında çocuklar,
yetişkinlerin yaşamında büyük önem taşıyan otomobilleri hayallerinde canlandırarak
sürmektedirler. Bir evin sokağa açılan merdivenlerinde yanyana oturmuş, elleri havada
hayali direksiyonlarında, yüzlerinde rekabetin verdiği hırs ifadesiyle tüm reklam filmi
boyunca çocuklar, hiç aralıksız iki farklı motor sesi çıkarmaktadırlar. Bu iki çocuk
birbiri ile yarışmaktadır. Çocuklardan biri vites değiştirdiğini belli eder bir ses çıkarır,
sonra yorulur ve çıkardığı sesi keser ancak (Volkswagen’in yeni vites özelliği ile ön
plana çıkardığı otomobilin taklidini yapan) diğer çocuk vites değiştirme gereksinimi
duymadan ses çıkarmaya devam eder. Reklam, çocuğun hala devam eden sesi eşliğinde
“Doğrudan Vites Değiştiren Dişli Çark Kutusu” (“The Direct Shift Gearbox DSG”)
başlığının ekrana gelmesi ile sona erer.
229
Postman, a.g.e., s.124.
Alison Alexander, Louise M. Benjamin, Keisha Hoerrner, Darrel Roe, “We’ll be Back In a Moment’:
A Content Analysis of Advertisements in Children’s Television in the 1950’s”, Journal of Advertising,
CtC Press, USA, Volume 27, Number 3, 1998, s. 3
230
137
Yukarıda sözü edilen reklam; içinde çocuk unsuru kullanılan ve yetişkinlere
yönelik olarak yapılan bir reklam örneğidir. Volkswagen reklamında; çocukların (henüz
yetişkin olmadan, hatta ehliyet alacak yaşa gelmelerine daha seneler varken)
dikkatlerini otomobillere yöneltmeleri belki ‘ilginç’ olarak tanımlanmayabilir. Çünkü,
ne de olsa bir çok toplumda erkek çocuklar -onlara yüklenen toplumsal roller nedeniylebebekliklerinden
itibaren,
ailelerinin
aldıkları
oyuncak
otomobillerle
vakit
geçirmektedirler. Ancak reklamda görülen o ki; yalnızca yetişkinlerin ilgi alanına hitap
ettiği düşünülen otomobil vites özellikleri konusu, iki çocuğun ilgi alanına girmiş ve
onları, görmeye alışık olduğumuz oyuncak otomobiller yerine, hayal ürünü gerçek
otomobillerle yarışmaya kadar götürmüştür. Bu reklam her ne kadar yetişkinlere yönelik
yapılmışsa da, çocukların ilgisini çekmememesi pek olası değildir. Çünkü çocuklar,
medyada gördükleri çizgi karamanlar kadar, akranlarını da model almaktadırlar.
Yetişkinlerin dünyası konusunda bir çok unsuru –neredeyse- yetişkinlerden bile
daha iyi bilir hale gelmiş olan günümüz çocukları; önceki kuşakların yaşadıkları
çocukluk dönemlerinden çok daha farklı bir çocukluk yaşamaktadırlar. Geleneksel
çocukluk
modelinin
TV’den
kayboluşu,
en
canlı
biçimde
reklamlardan
gözlenebilmektedir231.
Reklamevi/Young & Rubicam ve yine aynı gruba bağlı Wunderman ajanslarının
kurucu ortağı, Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık
Bölümü Koordinatörü Atilla Aksoy çocuk ve televizyon reklamları konusuna, Arçelik
markasının “Çelik” karakterinin çocukların hayatını ne kadar etkilediğine kendi
hayatından bir örnekle şöyle değinmiştir232;
“Şimdi 3 yaşına henüz gelmiş yeğenim baba demeden önce ‘Çelik’ ismini
öğrendi. ‘Dat da dat, da da da dat’ı duydu mu, kara kutuya koşuyor. 18
yaşına geldiğinde, hepsi ‘Çelik’ kadar güçlü izler taşımasa da, 100 binin
üzerinde reklam filmi izlemiş olacak. Belki de 150 bin. Hala reklama açlık
duyar mı dersiniz?”
Çocuklara yönelik televizyon reklamları; (bir çok ülkede) toplumları ilgilendiren
ve toplumca bilinen ve tartışılan, önemli bir konu olmuştur Sosyal psikologlar,
reklamların; çocuklarda her gördükleri ürünü isteme duygusunu geliştirerek, savurgan
231
232
Postman, a.g.e., s.157
Atilla Aksoy ‘Yeni’ Reklamcılık, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Kasım 2005, s.26
138
ve tutumsuz çocuk tipini yaratabildiğini, abartılarak yaratılmış reklamların çocuklarda
gerçek ile hayali ayırt edemeyecek çarpık kavramlar oluşturabildiğini ileri
sürmektedirler233. Çocuğun sosyalleşmesi ve zihinsel gelişiminde önemli yeri olan
masal dinleme ve sorular sorma gibi bir eğitim ve gelişim sürecinin yerini televizyonun
aldığı düşünülmekte, çocuk kuşağı programları ve özellikle günün her saati yinelenen
reklamların, çocukları gerçek dünyadan kopardığı, zihinsel durağanlık ve yetersiz
sosyalleşme yarattığı savunulmaktadır234.
Çocukların merak ettikleri her ürünü satın alma isteklerini tetikleyen
reklamların, çocukları yanlış yönlendirdiği görülmüştür. Bu nedenle çocuklara yönelik
reklamlar, etik açıdan tartışmalı olarak ele alınmıştır. Reklam endüstrisine etik
bağlamda sınırlandırmalar getirilmesinin temel nedenlerinin; çocukların beslenme
alışkanlıklarının, uyku düzenlerinin ve sosyal davranışlarının bozulması gibi pek çok
olumsuz etkilerin oluşmasını engelemeyi amaçladığını söyleyebiliriz.
Bir çok ülkede televizyon reklamlarına bir takım sınırlandırmalar getirilmiş ve
çocukların reklamlardan olumsuz yönde etkilenmemeleri amaçlanmıştır. Örneğin; 1970
yıllarında ABD’de, hedef kitlesi çocuklar olan reklamları kısıtlayan yönergeler
yürürlüğe konmuş ve 20 yıl sonra da Avrupa ülkelerinde yine çocuklara yönelik
reklamlarla ilgili sınırlandırmalar uygulanmaya başlamıştır. Bu sınırlandırmaların
temeli, televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki zararlı etkileri konusuna
dayanmaktadır.
233
Kubilay Uzar, Reklamın Güdüleyici Unsurları ve Tüketici Davranışında Güdülemeye Etki Eden
Unsurlar, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara, 1994.
234
Karacoşkun, a.g.m.
139
BÖLÜM 3
GELECEĞE YÖNELİK PAZARLAMA ANLAYIŞINDA ÖRNEK
KAVRAMLARIN TELEVİZYON REKLAMLARINDA
ÇÖZÜMLENMESİ
Bu çalışmanın ilk iki bölümünde pazarlama kavramı ve geleceğe yönelik
pazarlama anlayışı genel bir çerçeveyle anlatılmış, çocuk kavramı ve çocuğun değişen
tüketici kimliği üzerine reklamların etkisi konusunda da kaynak taraması yapılmıştır. Bu
bölümde, çocukların satın alma davranışlarını en çok etkileyen unsurlardan biri olarak
nitelendirilen televizyon reklamlarının, yeni çağın çocuklarını hangi kavramları içeren
mesajlar sunarak satın alma davranışına yönelttiği Siegel, Coffey ve Livingston’un
bakış açısı temel alınarak değerlendirilecektir.
Siegel, Coffey ve Livingston günümüz çocuklarını harekete geçiren dört temel
motif olduğunu iddia etmiştir; güç, özgürlük, eğlence, ait olma235. Sözü edilen bu dört
motifin, çocuklar için sosyal ve kişisel anlamları olduğu belirtilmiştir. Güç; çocukların
bakış açısına göre bir durumu, bir kişiyi veya bir şeyi kontrol etme kabiliyetine işaret
eden bir değerdir. Örneğin bilgisayar oyunları çocuklara; onlara sunulan sanal dünyayı
kendi güçleriyle kontrol etme olanağını sağlar. Özgürlük; çocukların ailelerinin
isteklerinden bağımsız hareket edebilme kabiliyetini temsil eden bir değer olarak
vurgulanmıştır. Örneğin cep telefonları ve internet, çocuklara aradıkları özgürüğü sunan
ürünlerdir. Eğlence; çocukları sorumluluklarından, yorucu aktivitelerden, üzücü
duygulardan uzaklaştıran, ve onların zihinlerini boşaltmalarını sağlayan bir
değer
olarak öne çıkar. Eğlence unsuru çocuklara yönelik bir çok üründe görülebilir. Örneğin;
çizgi film karakterlerinin bulunduğu ürün ambalajları çocuklara eğlence sunar. Ait
olma; çocukları motive eden, dört temel kavram arasında çocukların en önem verdiği
kavram olarak öne çıkmaktadır. Onlara göre bir gruba “ait olmak”; güç, özgürlük ve
eğlenceyi yaşamalarını sağlamaktadır.
235
Siegel, Coffey, Livingston, a.g.e., s.45.
140
Şekil 3-1’de çocukların kişisel ve sosyal gereksinimleri doğrultusunda onları
harekete geçiren dört temel unsur gösterilmektedir.
Şekil 3-1: Çocuklar İçin Uyarlanmış Gereksinimler Hiyerarşisi
İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ
Kişisel (Ego)
Ait
Olma
Güç
Özgürlük
Sosyal
Eğlence
Ait
Olma
Güç
Özgürlük
Eğlence
Kaynak: David L. Siegel, Timothy J. Coffey, Gregory Livingston, The Great Tween Buying Machine,
Dearborn Trade Publishing, USA, s.46
Bu çalışmada Siegel, Coffey ve Livingston’ın belirlediği bu unsurların
televizyon reklamlarında bulunup bulunmadığı araştırılacak ve eğer bulunuyorsa bu
unsurların çocuklara verilmek istenen mesajlarda nasıl kullanıldığı değerlendirilecektir.
Reklamlarda ifade edilmek istenenin ne olduğunu değerlendirebilmek için
onların nasıl ifade edildiğini anlamak gerekir. Göstergebilim; metinleri incelemek için
dilbilimsel, yazınsal ve kültürel analizlerden meydana gelmiş olan bir yöntemdir.
Göstergebilim, iletişim için oluşturulmuş işaretler sistemidir ve iletişim sürecinde bu
işaretler sisteminin görevlerini inceler.
Göstergebilimin temelinde gösterge bulunur. Göstergebilim, sözü edilen
göstergelerin ve çalışma biçimlerinin araştırılması olarak tanımlanır ve üç temel alanda
çalışır236:
•
Göstergenin kendisi: Bu alanda gösterge çeşitleri, göstergelerin anlam taşıma
yolları ve göstergeleri kullanan kişilerle ilişkilendirme biçimleri araştırılır.
•
İçinde göstergelerin düzenlendiği kodlar ya da sistemler: Bu alanda toplum ya
da kültürün gereksinimlerini karşılamak amacıyla geliştirilen kodlar ya da bu
236
John Fiske, İletişim Çalışmalarına Giriş, Çeviren: Süleyman İrvan, Bilim Sanat Yayınları, Ankara,
1996, s.62.
141
kodların iletilmesi amacıyla varolan iletişim kanallarını işletmek için başvurulan
yollar ortaya konur.
•
Kodlar ve göstergelerin içinde işlediği kültür: Bu alanda kültür araştırılır.
Kültürün kendi varoluşu ve biçimi de bu kodların ve göstergelerin kullanımına
bağlıdır.
Göstergebilimin temelini Pierce, Saussure ve Barthes adlı üç bilim adamı
oluşturmuştur. Amerikan göstergebiliminin kurucusu olarak kabul edilen mantıkbilimi,
Pierce’a göre göstergebilim şöyle tanımlanmıştır237:
“Bir gösterge başka bir şeyin yerine koyulabilme özelliğine ve kapasitesine
sahip olan bir şeydir. Gösterge birisine seslenir, yani seslendiği kişinin
zihninde denk bir gösterge ya da belki de çok daha gelişmiş bir gösterge
yaratır. Yaratılan göstergeyi, birinci göstergenin yorumlayıcısı olarak
niteliyorum. Gösterge bir şeyi, gösterdiği nesneyi temsil eder”.
Buradan anlaşıldığı gibi, Pierce üç terim üzerinde durmuştur; gösterge,
yorumlayıcı ve nesne. Araştırıcı, göstergelerin mantıkla ilişkisi üzerinde durarak
göstereni incelediği ve“semiotics” adını verdiği göstergebilime, Şekil 3-2’deki model
ile katkıda bulunmuştur.
Şekil 3-2: Pierce’ın Anlam Öğeleri
Gösterge
Yorumlayıcı
Nesne
Kaynak: John Fiske, İletişim Çalşmalarına Giriş, Çev: Süleyman İrvan, Bilim Sanat Yayınları, Birinci
Basım, Ankara, 1990, s.64
237
Zeman’dan (1977) aktaran, John Fiske, ag.e. s.65.
142
Şekil 3-2’de görülen modele göre gösterge, nesne ve yorumlayıcı ikili ilişkiler
kurar. Nesne, dış dünyada göstergenin yerindedir, yorumlayıcı ise nesne ve gösterge
arasındaki ilişkiyi kurandır.
Dilbilimci Ferdinand de Saussure, Pierce’ın yaptığı gibi göstergelerin nesnelerle
olan ilişkisi ile değil, diğer göstergelerle olan ilişkisiyle ilgilenmiş ve göstergebilime
katkıda bulunmuştur. Saussure’un göstergebilim ile ilgili düşünceleri şöyledir238:
“Saussure’a göre; her gösterge görüntü, nesne ve ses ‘gösteren’ (gösteren)
ile temsil ettiği kavram yani ‘gösterilen’den (göstergenin kavramsal
boyutu) oluşur. Göstergebilimde ‘gösterge’ sözcük görüntü ya da anlam
üreten herhangi bir şey olabilir”.
Gösterilen; göstergenin ifade ettiği anlamı oluşturan kavramdır. Gösterileni
incelediği ve“semiology” adını verdiği göstergebilime Sassure, Şekil 3-3’te sunulan
model ile katkıda bulunmuştur.
Şekil 3-3: Saussure’un Anlam Öğeleri
Gösterge
gösteren
(göstergenin
fiziksel varlığı)
artı
anlamlandırma
gösterilen
(zihinsel
kavram)
dışsal gerçeklik
ya da anlam
Kaynak: John Fiske, İletişim Çalşmalarına Giriş, Çev: Süleyman İrvan, Bilim Sanat Yayınları, Birinci
Basım, Ankara, 1990, s.67.
Buradan
da
anlaşıldığı
anlamlandırılmasıyla
gibi
ilgilenmiştir.
Saussure;
Şekil
gösteren
3-3’te,
ve
gösterilen
Saussure’un
ortaya
ilişkisinin
koyduğu
anlamlandırma süreci ve anlam öğeleri görülmektedir.
Göstergebilim üzerine çalışmalar yapan önemli düşünürlerden bir diğeri ise,
Roland Barthes’tır. Barthes’ın göstergebilimle ilgili düşünceleri şöyledir239:
238
Seyide Parsa, Alev Fatoş Parsa, Göstergebilim Çözümlemeleri, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir,
2002, s.8
143
“Gösterge, kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişimde
bulunan araçtır. Göstergenin biçim ve içerikten oluşan ikili bir yapısı
bulunmaktadır; ‘gösteren’ biçim, ‘gösterilen’ ise içeriğin karşılığıdır”.
Anlam
ve
anlamlandırmayı
inceleyen
Barthes,
göstergebilime
“anlamlandırmanın iki düzeyi” (düzanlam, yananlam) düşüncesi ile katkıda
bulunmuştur. Düzanlam; Saussure’un çalıştığı, anlamlandırmanın birinci düzeyidir. Bu
düzey, göstergenin göstereni ve gösterileni arasındaki ilişkiyi ve göstegenin dışsal
gerçeklikteki göndergesiyle ilişkisini betilemektedir. Yananlam ise göstergenin,
kullanıcıların duygularıyla, heyecanlarıyla ve kültürel değerleriyle buluştuğunda oluşan
etkileşimidir240. Yani düzanlam nesneldir, yananlam ise özneldir. Örneğin; aynı
çocuğun iki fotoğrafının çekiminden birinde filtre kullanılarak vurgu arka plana
yapılabilir, diğerinde ise ışık yoğun olarak çocuğun gözlerine yansıtılabilir ve vurgu
çocuğun göz rengine yapılabilir. Düzanlamsal açıdan her iki fotoğrafta da çocuk vardır
ancak yananlamsal bakımdan (yani fotoğrafın nasıl çekildiği bakımından) aralarında
duygusal farklılıklar bulunur.
Bu araştırmada, göstergebilimde yer alan gösteren, gösterilen, düzanlam ve
yananlam kavramları kullanılarak reklamlar çözümlenecektir.
1. Araştırmanın Amacı, Hipotezi, Örneklemi ve Yöntemi
Bu çalışmanın bilimsel geçerliliğinin olması amacıyla konu, araştırma ile
varılmak istenen nokta (yani amaç) ve araştırmanın yapıldığı yöntem hakkında bilgi
verilecektir.
1.1. Araştırmanın Amacı
Bu çalışmada yapılan araştırmanın amacı; televizyon reklamlarında çocuklar
üzerinde etkili olabileceği düşünülen unsurların belirlenmesidir.
1.2. Hipotez
Hipotez: Televizyon reklamlarında Milenyum Kuşağı çocuklarının (1994-2003)
kişisel ve sosyal gereksinimlerinin uyarılması ve doyurulmasına yönelik unsurlar –“ait
239
240
A.g.e., s.15
Fiske, age., s.116
144
olma”, “güç”, “özgürlük”, “eğlence”- içeren reklamların satın alma sürecinde, tüketim
davranışları üzerindeki etkileridir.
1.3. Örneklem
2002 ve 2006 yılları arasında çekilen, Milenyum Kuşağı çocuklarının(temel
karakteristik özellikleri dikkate alınarak) kullanıldığı, çocuklara ve yetişkinlere yönelik
televizyon reklamları.
1.4. Araştırmanın Yöntemi
Bu araştırmada izlenen yöntem; göstergebilimsel analiz yöntemidir.
2. Televizyon Reklamı Çözümlemeleri
Çalışmanın bu bölümünde televizyon reklamları; çocuklara yönelik reklamlarda
bulunan çocuk unsuru ve yetişkinlere yönelik reklamlarda bulunan çocuk unsuru olmak
üzere iki yönden ele alınmaktadır. Böylece, reklamcıların dolaylı ve doğrudan
yaklaşımla çocukları etkilemek için ne gibi kavramlara vurgu yaptıkları belirlenmiştir.
Analiz edilen ilk dört reklam; Algida Max, Minicom, Ülker Gofret ve Sütaş Hüptrik
ürünlerinin televizyon reklamlarıdır. Bu reklamlarda hedef kitle çocuklardır. Analiz
edilen diğer dört reklam ise; Alo, Domestos, Danone Danino ve İçim Süt televizyon
reklamlarıdır. Bu reklamlarda ise hedef kitle yetişkinlerdir.
2.1. Algida Max “Şarkıcı Aslan”
Yapım yılı: 2006
Süre: 55 sn.
Hızlı tüketim malları üreten kuruluşlar arasında dünyanın önde gelen çokuluslu
kuruluşlarından Unilever, bünyesinde bulundurduğu üç global bölüm –gıda, ev bakımı,
kişisel bakım- ile bir çok markayı tüketicilerle buluşturur. Unilever’in gıda
kategorisinde yer alan markalarından biri Algida’dır.
Dondurma sektöründe lider konuma sahip olan Algida, Türkiye'de 1990 yılında
faaliyete geçmiştir. Türkiye'de TSE standartlarına sahip ilk dondurma markası olan
Algida; sektöre ve tüketiciyi bilinçlendirmeye yönelik yatırımlar yaparak dondurma
tüketiminin 0,5 litreden 1 litreye yükselmesine katkıda bulunmuştur. Algida, bugün
145
Türkiye'nin tüm illerine ulaşmakta, ayrıca Türki Cumhuriyetler ve Balkanlar olmak
üzere 11 ülkeye de ihracat yapmaktadır241.
Algida, yıl boyu tüketicilere dört ana alt marka altında –Cornetto, Magnum,
Max, Carte d’Or- ürünler sunmaktadır242. Çocuklara yönelik bir ürün olan “Algida
Max”ın reklam filmi bu çalışmada çözümlenen ilk televizyon reklamıdır.
Bu reklamı, Tablo 3-1’de sunulan şekilde çözümleyebiliriz.
Tablo 3-1: Algida Max “Şarkıcı Aslan” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Futbol
Birleştirilen
iki Algida
Max
dondurma
Konser
Aslan Max
Gösterilen
Düzanlam
Yananlam
Erkek çocukların plajda
eğlenmek için
oynadıkları oyun.
11’er oyuncudan oluşan
iki takımın, dikdörtgen
alanda gol atarak skor
kazandığı bir takım
sporu.
Oynamaktan yalnızca erkek
çocukların zevk aldığı, kızların
ise ilgisini pek çekmeyen bir
aktivite.
Kız çocukların futbol
oynayan arkadaşlarını
izlemekten sıkılması
üzerine vakit geçirecek
bir aktivite bulma
çabası.
Tüm çocukların
eğlenmek için Aslan
Max’ı dinlemek üzere
birlikte katıldıkları
aktivite.
İki dondurmanın
gökyüzüne doğru
kaldırılarak havada
çapraz hale getirilmesi
Bir sanatçı veya müzik
grubunun sahnede
müzisyenler eşliğinde
onları dinleyenler için
gerçekleştirdiği müzik
dinletisi.
Algida Max’ın
kahramanı
Şarkıcı
Büyük bir heyecan yaratmak
amacıyla, izledikleri çizgi
filmlerden esinlenerek, iki
kişinin dondurmalarıyla
güçlerini birleştirmesi. Max’ın
eğlencenin simgesi olması.
Çocukların en sevdikleri
kahramanlardan Aslan Max’ın
bir yıldız olarak gösterildiği
sahnenin, çocukların Algida
Max dondurmasını yiyerek
ortaya çıkması ve konserde
bulunma hissinin yaratılması.
Algida Max tüketen çocukların
yakından tanıdığı çizgi
kahraman, şarkı söyleyen ünlü
bir yıldız, bir çok kişiyi peşinden
koşturan, çocukların şarkılarını
ezbere bildiği bir şarkıcı.
55 sn. lik bu reklam filmi; plajda futbol oynayan erkek çocuklar ve onları kumda
ters dönmüş bir teknenin üzerine oturmuş izleyen iki kız çocuğunun bulunduğu sahne
ile
başlar.
Kızlar,
eğlenmek
için
arkadaşlarının
241
oynadığı
futbol
oyununa
Algida, “Algida Türkiye”, http://www.algida.com.tr/f_home.asp, Erişim: 10.04.2006.
Unilever, Unilever Hakkında, “Unilever’i Tanıyın”,
http://www.unilever.com.tr/ourcompany/aboutunilever/introducingunilever/ Erişim: 10.04.2006.
242
146
katılamamaktadır. Bu nedenle de kendilerine eğlenecek başka bir aktivite bulmak
durumundadırlar. Daha önce söz edilen toplumsal cinsiyet rollerinin, çocukların
oynadıkları oyunlara yansıması bu noktada göze çarpmaktadır. Yani bu reklamda futbol,
erkek cinsiyetine özgü bir spor/oyun olarak gösterilmekte ve kızların futbol
oynamadıkları görülmektedir.
Oyun oynayamadıkları için sıkıldıkları yüzlerinden okunan iki kız çocuğa yakın
çekim yapılır ve Algida Max yedikleri görülür. Bu noktada Algida Max, onları mutlu
eden ve onlara oyun oynarken hissettikleri eğlenceyi veren bir unsur olarak
gösterilmektedir. Algida Max yiyen kızların aklına bir fikir gelir. Oturdukları tekneden
ellerinde dondurmalarıyla kalkar, koşar, denizi önlerine alır, ellerindeki iki dondurmayı
havada çapraz olarak birleştirirler. Gökyüzüne doğru tutulan dondurmalardan sarı bir
ışık etrafa yayılır, plajda bir toz bulutu oluşur, toz bulutu bir konser sahnesi haline gelir
ve ortaya şarkı söyleyen bir yıldız olarak “Aslan Max” çıkar. Bu noktada etrafa yayılan
sarı ışık; güçlerin birleştirilmesini temsil etmektedir. Bir çok çizgi filmde, karakterlerin
daha güçlü olmak için grup halinde hareket ettiğini izleyen çocuklar; bu sahnede,
izledikleri çizgi filmlerde ya da oynadıkları bilgisayar oyunlarında gördükleri sahneyi
görmektedirler. Yani bu noktada, adı geçen reklamda, çocukların hayatında önem teşkil
eden “güç unsuru”nun çekiciliğinin kullanıldığı ve reklamda çizgi filmlerden
esinlenildiğini söylemek olasıdır.
Bu reklam filminde, kültürün estetik ilmi unsurlarından müzik; çocukların
eğlence unsurlarından biri olarak ele alınmış ve ürünle bağlantılandırılmıştır. Reklamda,
canı sıkılıp eğlenmek isteyen çocukların Algida Max yediklerinde bambaşka bir
dünyayla karşılaştıkları ve çok eğlendikleri görülmektedir. Pop yıldızları ve müziğin
dünya çocuklarını etkileyen en önemli fenomenlerden olduğundan daha önce söz
edilmişti. Konser veren Şarkıcı Aslan Max; reklamda çocukların hayran olduğu bir pop
yıldızı olarak betimlenerek, gerçekte ürünün potansiyel tüketicisi olan çocukların
sevdikleri müzik yıldızlarından biri olarak gösterilmiştir. Ayrıca reklam jingle’ı özel
olarak Algida Max için tasarlanmış ve akılda kalıcı sözleri ve melodisiyle izleyici
çocukların rahatlıkla ezberleyebilecekleri ve günlük yaşamlarında söyleyebilecekleri bir
şarkı niteliğinde sunulmuştur.
147
Reklamda dikkat çekici bir diğer unsur, çocukların arasında yetişkinlerin
görülmemesidir. Çocuklar eğlenirken sadece arkadaş grubuyla ve yaşıtlarıyla aynı
havayı solumaktadır. Bir gruba ait olmanın, yani arkadaşlarıyla ortak paydada
buluşmanın çocuklar için çok önemli olduğu daha önce de belirtilmiştir. Bu reklam
filminde, çocukların sergiledikleri ortak paylaşım (bir konserde bulunmak) görülmekte
ve çocukların bunu aileleri yanında olmadan gerçekleştirdikleri, yani özgür ve ayakta
duran bireyler oldukları vurgulanmaktadır. Yetişkinler gibi, yaşıtlarıyla özgürce
eğlenme isteği içinde olan çocuklara, bu yolla ulaşılma çabası gözlenmektedir. Reklamı
izleyen çocuklara (onların da) birer yetişkin gibi eğlenebilecekleri mesajı ve birer birey
oldukları hissi verilmekte, yetişkinler olmadan sadece arkadaşlarıyla birlikte Algida
Max yiyerek aidiyet gereksinimlerini tatmin edebilecekleri, yani kalabalık bir arkadaş
grubuyla ya da yaşıtlarıyla özgürce eğlenebilecekleri vurgulanmakta ve bu yolla iletişim
kurulmaktadır.
Film, “Max çubuklarında bedava yazısını bulduğunda, Max sana hediye”
cümlesiyle son bulur. Ürünün daha çok tüketilmesini sağlamak amacıyla Algida Max
çubuklarına “bedava” yazısı yerleştirilmiştir. Çocuklar ailelerinden aldıkları cep
harçlıklarıyla satın alma davranışlarını gerçekleştirmektedir. Aileler onlara harçlık
vererek her ne kadar idareli para harcamayı öğretmeyi amaçlıyor gibi görünse de, (daha
önce de belirtildiği gibi) günümüz çocuklarının harcama miktarı oldukça yüksektir. Bu
reklamda, çocukların harçlıklarını idareli kullanma zorunlulukları göz önünde
bulundurularak onlara bedava dondurma hediye edildiği ve bu anlamda Algida Max’ın
onların yanında olduğu imajı verilmeye çalışılmaktadır. Ancak aslında bu reklamda,
çocukların harcama miktarlarınının yüksekliği göz önünde bulundurulmakta ve -hediye
kavramı kullanılarak- onların daha çok Algida Max almaya özenmeleri sağlanmaktadır.
2.2. Minicom “Aynştayn”
Yapım yılı: 2005
Süre: 31 sn.
Minicom; dünyaca ünlü işlemci firması AMD tarafından üretilmiş, Microsoft,
Samsung, Seagate, Macromedia ve Solectron gibi yine dünyaca ünlü firmaların
desteğini alarak ortaya çıkarılmış, 13,9x21,6x6,4 cm boyutlarında, ev kullanımı için
148
oldukça ideal olan, internet erişimini kolaylaştırmak amacıyla tasarlanan küçük bir
cihazdır. Ürün, en küçük evlere bile girmek amacıyla tasarlanmıştır. Türkiye’de ekolay.net tarafından pazarlanan kişisel internet erişimcisi, bir internet kullanıcısının
gereksinim duyduğu bütün yazılım ve donanımı içerir. Minicom Türkiye pazarına “her
eve mini bi’ Aynştayn” sloganıyla ve özellikle çocukların internet’ten faydalanması
hedeflenerek sokulmuştur243.
Türkiye’deki çocuklar için tasarlanmış olan Minicom’un işlevleri şöyle
sıralanabilir244;
•
Internete bağlanılabilir,
•
Doküman, tablo ve grafik oluşturulabilir,
•
Oyun oynanabilir,
•
Resim ve sunum görüntülenebilir,
•
Müzik dinlenebilir,
•
Film ve video klip izlenebilir,
•
Msn Messenger ile sohbet edilebilir.
Kısacası Minicom, bir internet kullanıcısının gereksinim duyduğu bütün yazılım
ve donanımı içeren, yetişkinler için olduğu kadar teknolojiyle büyüyen günümüz
çocukları için de oldukça ilgi çekici bir üründür.
Tüm bunların yanı sıra Minicom, çocukların eğlenmesi için pek çok özelliğe
sahiptir. Bu özelliklerin kullanımını çocuklar için çekici hale getirmek amacıyla
Minicom alanlara e-kolay.net tarafından demo MP3 ve film fragmanları hediye
edilmektedir. Bu çalışmada daha önce de belirtildiği gibi; yeni çağ çocuklarının en zevk
aldığı aktiviteler arasında müzik dinlemek ve film izlemek bulunmaktadır. Bu nedenle
ürünü pazarlarken müzik ve film kavramlarının vurgulanması, ürünün çocuklara
243
Maxi Haber-Online Sektörel Gazete, “e-kolay.net Minicom’u Türkiye'de Pazara Sundu”
http://www.maxihaber.net/arsiv/2005/arsiv_aralik_2005.htm, Erişim: 20.12.2005.
244
Minicom, “Minicom Neler Yapabilir?”, http://www.cominicom.com, Erişim: 15.05.2006.
149
ulaşmasında etkili bir yöntemdir denebilir. “Minicom” reklamı, bu çalışmamızda
çözümlenen ikinci reklam filmi olup; Tablo 3-2’te sunulmuştur.
Tablo 3-2: Minicom “Aynştayn” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Einstein
Dil çıkarmak
Çizgi
dairelerden
oluşan küçük
şekiller
Minicom
Gösterilen
Çocuk+Minicom
kutusu=Einstein
Çocukların Minicom
kullandıklarında
Einstein gibi dil
çıkarması.
Ekranın sağında
bulunan Minicom
logosunun yanından
çıkarak sola doğru akan
ve yukarıda çıkan jingle
sözlerinin önünden sola
doğru akan, her
karakterin altında farklı
bir kavram yazan,
diaresel şekiller.
İnternete bağlanmak
için donanım ve yazılım
açısından minimum
konfigürasyona sahip,
ekonomik, kullanımı
kolay, küçük bilgisayar
Düzanlam
1879-1955 yılları
arasında yaşamış, 1921
yılında fizik dalında
Nobel Ödül’ü almış
Alman fizikçi.
Yananlam
Minicom’a sahip olunduğunda
Einstein gibi akıllı olunabilir.
Dilin ağzın içinden
dışarıya uzatılması
Einstein’la özdeşleşen dil
çıkarma eylemi dahiliği
simgelemektedir. Eğlence
unsuru olarak simgelenmektedir.
Minicom’un logosunda
bulunan, daire şeklinde
olan, üzerinde iki
küçük yuvarlak daire
daha bulunan bulunan
simge.
“Pac Man” bilgisayar oyunu
karakterine benzeyen
Minicomun logosunda yer alan
karakter. Reklam filmi süresince
Minicom’un işlevlerini
izleyiciye aktaran komik şekiller
olarak anlamlandırılmaktadır.
Eğlenenen ve bilgilenen
Minicom kullanıcısı çocukları
simgelemektedir.
13,9x21,6x6,4 cm
boyutlarındaki küçük
cihaz.
Çocukların teknolojiyle ve
internetle tanışıp dünya
çocukları gibi geniş bir vizyona
kavuşmalarının anahtarı olan
cihaz.
31 saniyelik reklam filmi; ekranın sağ alt köşesinde bulunan yeşil-gri Minicom
logosunun içinden ve ekranın sağ üst köşesinden çıkan şekillerin ekranın soluna doğru
akmasıyla başlar. Ekranda sağdan sola doğru akan şekiller, logonun bir parçası olan
“Pac Man” bilgisayar oyunu karakterine benzeyen şeklin değişik versiyonlarıdır. Bu
şekiller, Minicom kullanıcısı olan çocukları simglemektedir. Minicom ile çocukların,
“e-mail” alıp gönderebileceği, “chat” yapabileceği, “müzik” dinleyebileceği, “film”
izleyebileceği, “fotoğraf”lara bakabileceği, “banka”da ne kadar parası olduğunu takip
edebileceği, “sms” yollayabileceği, “alışveriş” yapabileceği, “telefon” görüşmesi
150
yapabileceği, “haber”lere göz atabileceği, “oyun” oynayabileceği, ilgilendikleri “spor”
hakkında bilgilenebileceği, reklamda soldan sağa akan şekillerin altına sözü geçen
kavramların yazılması yoluyla belirtilmiştir. Ayrıca beyaz fon üzerine yeşil-gri renkli
logo, fonda beyaz alanın geniş kullanımı sayesinde oldukça belirgin bir unsur olarak
dikkat çekmektedir.
Çocukları simgeleyen küçük şekiller sağdan sola doğru aktığı sırada, ekranın
ortasında ekranı eninde doğru bölen fosforlu yeşil renk belirir, jingle’daki ritimle
uyumlu olarak hızla açılır ve ekranı paralel olarak üçe böler. Küçük şekiller altta ve
üstte soldan sağa doğru akmaya devam ederken dikkat çekici bir unsur olarak, üstte
akan şekillerin arasında reklam jingle’ının sözleri belirir ve tüm reklam filmi boyunca
sözler soldan sağa doğru akar. Jingle metni şöyledir;
“Okumayı söktüm çoktan diyosan com com minicom com, bu minicomdan
iste babandan com com minicom com, interneti içinde çoktan minicom
com com minicom com, neden olmasın sende de aynştayn? com com
minicom com”.
Metinden de anlaşılacağı gibi, sözler çocuklara yönelik yazılmıştır. Ürünün
hedef kitlesi olan çocuklara, akılda kalıcı sözler ve basit bir melodiyle onların
dünyasından seslenilmektedir. Minicom reklamının, daha çok ilköğretim döneminde
okumakta olan çocuklara yönelik olduğu “okumayı söktüm çoktan diyosan” sözlerinden
anlaşılmaktadır. Bu noktada, çocukların bu ürünü alarak “okumayı söken çocuklar”
grubuna dahil olacağı vurgulanmaktadır; yani bu yolla, Minicom’un, onların “aidiyet
hislerini tatmin eden” bir ürün olduğu belirtilmektedir.
Reklamdaki “iste babandan” sözleri, toplumsal cinsiyet rollerine bir gönderme
yapmaktadır. Sanayileşme sürecine girilmesiyle birlikte çalışan kadınların sayısında
artış olduğu bu çalışmanın “Toplumsallaşma Araçları-Aile” bölümünde belirtilmiştir.
Ancak kadın, çalışmasına rağmen; hala daha Türk kültüründe yer alan “eve gelir getiren
kişi erkektir” kalıbını yıkamamıştır. Ayrıca toplumda, teknolojiyi yakından takip eden
yetişkinlerin genellikle erkekler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, çocuğun bu
ürünü neden babasından istemesinin uygun görüldüğü, bizi bu konuda düşünmeye sevk
edebilir.
151
“Neden olmasın senden de aynştayn?” cümlesinde, bu ürünü kullanan çocukların
da ünlü bilim adamı Einstein gibi akıllı ve başarılı olacağı vurgulanmakta ve böylece
yetişkin olduklarında güçlü birer birey olacakları vaad edilmektedir. Ayrıca “interneti
içinde çoktan” cümlesinde Minicom’un en önemli işlevinin internet olduğu ve interneti
kullanarak Einstein gibi bilgili olunabileceği vurgulanmaktadır.
Jingle’dan söz ettikten sonra filmdeki görsellere bakıldığında; bir kız çocuk, bir
erkek çocuk ve Einstein yüzleri, bir de Minicom kutusu reklamın en belirgin öğeleri
olarak öne çıkmaktadır. Ekranın üst ve alt bölümlerinde şekiller akarken, orta sol
bölümünde gülen bir kız çocuğunun yüzü belirir daha sonra çocuğun yüzünün sağında
teker teker; “+” işareti, Minicom kutusu, “=” işareti ve dil çıkaran Einstein yüzü belirir.
Böylece ekranda “1+3=4” gibi bir matematik işlemi görseli ortaya çıkmış olur. Bu
görsel; çocukların okulda matematik dersinde çözmeye alışık oldukları “dört işlem”i
temsil etmektedir.
Gülen kız çocuğu, “okumayı çoktan söken” mutlu çocuğu temsil etmektedir. Bu
kız çocuğu Minicom kutusu ile biraraya geldiğinde Einstein’a dönüşür. Yani çocuk
teknolojiyle ve internetle tanışıp geniş bir vizyona kavuşur, bilgilenir ve Einstein gibi
akıllı olur. Daha sonraki sahnede kız çocuğun yerine erkek çocuğu belirir ve görüntüler
bir önceki sıralamayla ekranda tekrar görülür. Bu noktada, bu ürünün hem kız çocuklara
hem de erkek çocuklara hitap eden, yani oyuncak araba ya da oyuncak bebek gibi
cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir ürün olduğu belirtilmektedir.
Reklamda, Einstein’ın dil çıkardığı dünyaca ünlü fotoğrafı kullanılmıştır. Dil
çıkarmak, eğlenmek anlamına gelir245. Çocuklara; Einstein’ın dil çıkaran eğlenceli bir
kişi olduğu, Minicom’un eğlenceli bir ürün olduğu iletilmekte ve reklamı izleyen
çocukların zihninde Einstein’ın dil çıkarmasını taklit eden çocuğun Minicom kullanarak
eğlendiği izlenimi yaratılmaya çalışılmaktadır.
Minicom reklamı, iki çocuk yüzünün ve bu iki çocuğun Minicom tutan ellerinin
ekranda yanyana belirmesiyle devam eder. Çocuklar sırayla, ellerinde tuttukları
245
Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük
http://www.tdk.gov.tr/TDKSOZLUK/sozbul.asp?KELIME=dil+%E7%FDkarmak&YENIARAM
A=+++Ara+++, Erişim: 04.05.2006
152
Minicom’ları ekrana yaklaştırarak dil çıkarırlar. Minicom reklam filmi; ürünle birlikte
kullanılabilen ekran, klavye, mouse görüntüsünün, bilgi talebi için başvurulabilen
erişim numarası, internet adresi ve e-posta adresi detaylarının ve ürünün ne kadar fiyatla
taksitlendirildiğinin ekranda görünmesi ile sona erer.
2.3. Ülker Gofret “Okul Servisi”
Yapım yılı: 2005
Süre: 35 sn.
Ülker; bebek besinleri, bisküvi, çikolata, diyet ve diyabetik ürünler, dondurma,
içecek, kahvaltılık, kahve, kek, sakız, süt ve süt ürünleri, şekerleme, yağ gibi çok çeşitli
ürün gruplarıyla pazarda adını duyurmuş güçlü bir firmadır. Ülker markası, adı geçen
ürün grupları içinde de bir çok marka yaratmıştır. “Çamlıca”, “Çokonat”, “Metro”,
“Albeni”, “Bizim”, “Caramio”, “Kremini”, “Rondo”, “İkram”, “Çokokrem”, “Dankek”,
“Mavi Yeşil”, “Link”, “Cola Turka”, “Sunny”, “Cafe Crown”, “İçim”, “Chewydent” bu
markalardan bazılarıdır.
1944 yılında İstanbul’da bisküvi üretimiyle pazara dahil olan Ülker, adını ve
üretimini büyüterek 1974 yılında ihracata başlamıştır. Birtakım üretim makinelerini
kendi bünyesinde üretmeye başlayan Ülker; adım adım margarin, bitkisel yağ,
endüstriyel yağ, süt ve gazlı içecek sektörlerine girmiştir246.
Ülker’in büyük-küçük bir çok kişinin bildiği gofret ürünü, Türkiye’de halen bir
çok kişinin en sevdiği çikolatalı ürünler arasındadır. Bu bölümde çözümlemeye
çalıştığımız üçüncü reklam; çocuklara yönelik olarak yapılmış olan ve Tablo 3-3’te
çözümlemeye çalıştığımız “Ülker Gofret” reklamıdır.
246
Ülker, Tarihçe, “1944’den bugüne uzanan bir lezzet öyküsü”,
http://www.ulker.com.tr/ulkerportal/kurumsal/tarihce/, Erişim: 10.02.2006
153
Tablo 3-3: Ülker Gofret “Okul Servisi” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Gösterilen
Düzanlam
Yananlam
Okul servisi
Çocukların toplu olarak
tezahürat yapıp
eğlendikleri alan.
Öğrenim gören
öğrencileri ücretli veya
ücretsiz olarak evden
okula ve okuldan eve
ulaştıran vasıta.
Öğrencilerin kendilerini özgür
hissettikleri ve okul
arkadaşlarıyla okula giderken
veya okuldan dönerken bir araya
gelip eğlendikleri özel alan.
Ergenlik çağına
erişmemiş dişi birey.
Elindeki çikolatayla erkeklerin
gürültü yapmasını engelleyen ve
onlar farkında olmadan kendi
istediğini onlara uygulatan akıllı
çocuk.
Kız çocuk
Erkek
Çocuklar
Ülker
Çikolatalı
Gofret
Servisteki erkekler
arasındaki tek kız.
Saçları iki yandan
örgülü, yüzünde kızgın
ifade olan çocuk.
Okul servisinde, okul
formalaryla,
kendilerinden
geçercesine zıplayarak
ve tezahürat yaparak
eğlenen çocuklar.
Kız çocuğun erkek
çocukların tezahüratını
kesmek için kullandığı
araç, tezahüratın sona
ermesini sağlayan
eğlenceli yiyecek.
Ergenlik çağına
erişmememiş eril
bireyler.
Ambalajında kırmızı ve
sarı renklerin ağırlıklı
olduğu, üzerinde
ürünün resmi olan
dikdötgen biçimli
bisküvili çikolata.
Futbol hayranı, grup
psikolojisiyle topluca ortak bir
davranış sergileyerek kendilerini
bir gruba ait hisseden,
bulundukları ortamda baskın
olmak isteyen çocuk grubu.
1) Çocukların tezahürat
yapmaktan daha eğlenceli
buldukları kavram.
2) Çocukları, bulundukları
ortamda zayıf olduklarını
hissettikleri anda, sahip
olduklarında onları arzu ettikleri
ölçüde güçlü kılan kurtarıcı.
35 saniyelik reklam filmi, topluca tezahürat yapan okul formalı erkek çocukların
okul servisinin içinde zıpladıkları görüntüyle başlar. Daha sonra ekranda, erkeklerin
arasında ilk sahnede farkedilmemiş olan, servis koltuklarından birinde oturan bir kız
çocuğunun sinirli yüzü belirir. Kızın tezahürattan rahatsız olduğu yüzündeki ifadeden
anlaşılmakta olup, tezahüratı bir gürültü olarak algıladığı, bulunduğu ortamdan sıkıldığı,
ayağa kalkıp arkadaşlarına katılmamasından, oturduğu yerden somurtmasından
kulaklarını parmaklarıyla kapamasından açıkça anlaşılmaktadır.
154
ve
Erkek çocukların futbol maçlarını takip ettiği ve tezahüratı bir futbol maçına
yönelik yaptıkları, serviste arka planda yer alan bir çocuğun elinde tuttuğu futbol
topundan anlaşılmaktadır. Reklamda, Türk toplumunda en popüler spor olan futbolun
bir mesaj verme unsuru olarak kullanıldığı görülmektedir. Erkek çocukların bu popüler
spora olan ilgisi, onları birleştiren ortak nokta olarak dikkat çekmektedir. Ortak noktası
olan çocuklar böylece bir grup oluştururlar ve toplu halde hareket ederler. Bu noktada
çocukların kendilerini bir gruba ait hissederek toplu halde hareket ettikleri, yani
güçlerini birleştirdikleri görülmektedir. Reklamda, erkek çocukların güçlerini
birleştirdikleri, hep bir ağızdan yaptıkları tezahürattan anlaşılmaktadır;
“Oynayın oynayın, bu taraftar için oynayın”.
Tezahürat yapan çocukların deşarj oldukları ve çok eğlendikleri yüzlerindeki
ifadeden görülmektedir.
Reklam filminde okul servisi; yalnızca çocukların bulunduğu, çocukların özel
alanı olarak gösterilmektedir. Onlara “sus” diyen ya da “otur” diyen yetişkin bir servis
görevlisi yoktur. Anne-baba ve öğretmenlerinden duymaya alışık oldukları uyarılardan
uzak olan çocuklar; okul servisinde diledikleri gibi, özgürce davranmanın tadını
çıkarmaktadırlar. Yani zıplayarak, seslerini yükselterek etrafa aldırış etmeksizin, toplum
içerisinde ancak bir stadyumda sergilenebilecek davranışları sergilemektedirler.
Toplumsal cinsiyet rollerine de bir gönderme yapılan bu reklam filminde,
kızların futboldan hoşlanmadıkları ve bu sporun onların ilgisini çekmediği
gösterilmektedir. Futbolun erkeklerin ilgi alanına giren bir spor olduğu ve tezahüratın,
kızların yapmaktan zevk almadığı bir aktivite olduğu belirtilmektedir.
Arkadaşlarının gürültüsünden rahatsız olan kız çocuğu bir anda, arkadaşlarının
sesini bastıran bir tonla, “Arkadaşlar, aranızda Ülker Çikolatalı Gofret sevmeyen var
mı?” diye bağırır. Çocuklar, okulda öğretmenleri onlara soru sorduğunda (Bu sorunun
cevabını bilen var mı?), soruya cevap vermek için parmak/el kaldırır. Reklamdaki kız
çocuğunun, çocukların okulda duymaya alışık olduğu bir cümle kalıbı kullanarak, erkek
çocukların dikkatini kolayca çektiği görülür. Bu cümleyi duyan çocuklar genellikle
sessizce düşünür ve sorunun cevabının ne olduğunu bulmaya çalışır, reklam filminde de
155
soruyu duyan çocukların aynen sınıfta öğretmen varken yaptıkları gibi sessiz oldukları
ve düşündükleri görülmektedir.
Sorulan soruya kimsenin parmak/el kaldırmaması sonucu, cevabın “hayır”
olduğu anlaşılır. Yani servis içindeki çocukların hepsininin Ülker Çikolatalı Gofret
sevdiği ve bu nedenle el kaldırmadığı ve tezahüratı kestiği, sessiz kaldığı görülür. Ülker
Çikolatalı Gofret, bir güç unsuru olarak kullanılmıştır. Kız çocuk, tezahürat yapan erkek
çocuklardan daha üstün ve güçlü olduğunu belli ederek onları susturmak için Ülker
Çikolatalı Gofret’i kullanmaktadır. Ülker Çikolatalı Gofret’le ilgili herhangi bir
düşünce, futbol için tezahürat yapmaktan daha eğlenceli bir unsur olarak izleyiciye
aktarılmaktadır.
Ülker Gofret; reklam filminin sonunda önce ambalajlı olarak sonra da
ambalajından çıkarılıp ortadan ikiye bölünerek gösterilmektedir. Ses ve gofretin
görüntüsü izleyiciye birarada sunularak ürün cazip hale getirilmekte ve izleyicide satın
alma hissi yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu görüntünün ardından gelen en son karede, kız
çocuğun yüzü ekranda belirir. Çocuk Ülker Gofret’i ısırır ve büyük bir keyif aldığını;
ürünün çok lezzetli olduğunu ifade eden bir hareketle, iki yana doğru sallanarak ifade
eder. Bu reklamda genel olarak dikkat çeken noktalardan sonuncusu, erkeklerin
zıplayarak kızın ise oturarak eğlendiğidir. Yani, reklamın son sahnesinde toplumsal
cinsiyet rollerine dair bir gönderme daha bulunduğunu söylemek olasıdır. Türk
toplumunda var olan “erkekler zıpır, kızlar ağırbaşlı olur” düşüncesi, Ülker Çikolatalı
Gofret reklamında izleyiciye verilen mesajlardan biridir.
2.4. Sütaş Hüptirik “Rapçi Çocuklar”
Yapım yılı: 2005
Süre: 42 sn.
Bugün 1200 ton süt işleme kapasitesine sahip olan Sütaş; 1974 yılında Bursa’nın
Karacabey ilçesinde 5 ton süt işleme kapasitesiyle faaliyete başlamıştır. 100’ü aşkın süt
toplama merkezi ile, 20 bini aşkın süt üreticisinden, günde ortalama 800 ton süt
toplayan Sütaş; topladığı sütü her gün içme sütüne, yoğurda ve tereyağına
dönüştürmektedir. Bu ürünler yılın her günü, 40 bin satış noktasına ulaşmaktadır.
156
Pazarlama araştırmaları şirketlerinin verilerine göre Sütaş; yoğurt, ayran, peynir ve
tereyağında Türkiye pazarının lideri konumundadır247.
Sütaş sekiz temel üründe üretim yapmaktadır248;
• Pastörize Süt.
• UHT Süt.
• Yoğurt.
• Ayran.
• Peynir.
• Tereyağı.
• Portakal suyu.
• Süttozu.
Bu ürünleri ise; temel ürünler (süt, yoğurt, ayran, katı ürünler, meyve suyu),
çocuk ürünleri (aromalı sütler, kıtırlı, meyve aromalı çocuk yoğurdu, meyve püreli
çocuk yoğurdu, okul ayranı), keyif-lezzet ürünleri (özellikli yoğurtlar, özellikli
peynirler, krem şanti, mayonez, ketçap) ve form-sağlık ürünleri (light ürünler) olmak
üzere dört kategoride pazarlamaktadır.
Bu bölümde çözümlemeye çalıştığımız dördüncü reklam; çocuklara yönelik
olarak yapılmış olan “Sütaş Hüptrik” reklamı olup, Tablo 3-4’te sunulmuştur.
247
248
Sütaş, “Kurumsal”, http://www.sutas.com.tr/sayfa.php?bolum=1&altbolum=1, Erişim: 04.05.2006
Sütaş, “Ürünler”, http://www.sutas.com.tr/urun.php, Erişim: 04.05.2006
157
Tablo 3-4: Sütaş Hüptrik “Rapçi Çocuklar” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Şarkı
Söyleyen İki
Çocuk
İnek
Grafiti
Hüptrik
Hüptürmek
Gösterilen
14 kişilik çocuk
grubunun sözcüleri.
Dj (disk jockey).
Sokakta şarkı söyleyen
grubun müzik
yapımından ve
eğlenceden sorumlu
olan çizgi karakter.
Şarkı söyleyen
çocukların arkasındaki
panoda bulunan
“Hüptrik” yazısı.
Yendiğinde “bir
numara” olunan, tadına
doyulmayan, lezzetli,
yoğurtlu meyveli püre.
Hüptirk’i yeme biçimi.
Düzanlam
Yananlam
Sokağın ortasında,
sağda altı kişi, solda
altı kişiden oluşan
çocukların ortasında
ayakta duran kız ve
erkek çocuk.
Müzik ve dansı birleştirip hip
hop müzik yapan ve şarkı
söyleyen, çocukları ve gençleri
peşinden sürükleyen sokak
şarkıcılarının oluşturduğu,
yutdışındaki ünlü grupları
simgeleyen bir çocuk grubunun
öne çıkan lider şarkıcıları.
Süt veren hayvan.
Çocuklar güldüren eğlence
unsuru
Genellikle topluma açık
yerlerdeki duvar veya
panolara yazılan veya
boyanan metin veya
resimler.
Çocukların özgürce kendilerini
ifade etmek amacıyla
kullandıkları panoya yazdıkları,
sevdikleri ürünün adının metni.
Çocukların arasında popüler olan
kavram “Hüptrik”in renkli
metni. Savunulan düşünce.
Atıştırmalık bir ürün.
Özgür çocukların satın aldığı,
besin değeri yüksek bir ürün.
Sahip olunduğunda, akranlar,
arkadaşlar arasında popülerliğe
ulaşmanın yolu.
Ürünün ambalajını
açtıktan sonra ürünü
yemek için yapılan,
Hüptrik’i ağıza
götürerek hızla içe
çekme hareketi.
Hüptrik’e özel yeme biçimi.
Çocukların üründen söz ederken
kendi aralarında
kullanabilecekleri eğlenceli
sözcük. Sadece çocuklara özel
yaratılmış kavram.
158
42 saniyelik bu reklam filmi ön planda iki çocuğun, on dört kişilik bir çocuk
grubunun arasında müzik eşliğinde, bir sokakta görünmesi ile başlar. Ön planda yer alan
çocuklar arasından kız çocuğunun, “Hüptrik” şarkısını söylemeye başlamasıyla, grup
içindeki çocuklar da şarkı eşliğinde dans etmeye başlar. Kız çocuk bu noktada; reklam
filmi boyunca ön planda şarkı söyleyerek (arkadaşlarıyla birlikte oluşturduları ve)
savundukları “Hüptrik hüptürme” fikrini ifade eden iki liderden biri konumundadır. Kız
çocuk, günümüz çocuklarının hayran oldukları dünya müzik türlerinden biri olan rap
tarzında bir şarkı söylemektedir ve diğer lider; erkek çocuk ise ona eşlik etmektedir.
Müzik, bu çalışmada (daha önce de söz edildiği gibi) yeni nesil çocukların hayatındaki
en önemli unsurlardan biridir. Bu amaçla müzik, hedef kitleyi oluşturan çocuk
izleyicilerin dikkatini çekmek için etkili bir unsur olarak ön plana çıkarılmıştır. Reklam
jingle’ının sözleri şöyledir;
“Sütaş’tan benzersiz bir paket; yoğurtlu, meyve püreli lezzet. Yemekten
önce beş tane yerim, annecim n’olur beni affet. Yoğurt var içince bu
Hüptrik’in, tadına doyulmaz meyveli pürenin. Hüptür, hüplet, süper lezzet,
hüptürürsen bir numara sensin. Hadi hüptür, hadi hüptür, hadi hüptür. Hadi
hüptür, hadi hüptür hadi hüptür.”.
Rap müzik; Amerika’da zencilerin hayat biçimini yansıtan, ifade eden, toplumda
oluşan genel fikirleri eleştiren kültürün müziğidir. Toplumun fikirlerine başkaldıran,
aykırı fikirleri benimseyen bu bireylerin oluşturduğu ve söylediği şarkılarda
“başkaldıran sözler” bulunur. Bu tarzı benimseyen kişilerin giyimleri de kendilerine has
kültürün içerisinde oluşmuştur. Diğer bir deyişle; bu gruptaki bireyler toplumda yaşayan
bireylerin genel olarak benimsedikleri giyimden farklı giyinirler ve dikkatleri üzerlerine
çekerler. Genellikle sokakta grup halinde yapılan dans ve müziğin birleşiminden oluşan
bu kültürü yansıtan unsurlardan biri de, sokak duvarlarına veya panolara savunulan
fikirlerin/düşüncelerin yazıldığı grafitilerdir. Tüm bunları biraraya getiren bireyler bir
grup
oluşturarak,
toplumun
“kendi
düşüncelerini”
duymasını
sağlamayı
amaçlamışlardır.
Sütaş’ın Hüptrik reklam filminde yer alan çocukların tarzı, yukarıda sözü edilen
rap tarzıyla bütünleştirilmiştir. Çocukların savundukları fikir; “Hüptürürsen bi numara
sensin” cümlesi üzerine temellendirilmiştir. Reklam filminde; bu ürün tüketildiğinde,
toplumda yer alan çocukların arasından olumlu bir biçimde sıyrılınarak, popüleritesi
159
fark edilir derecede artan bir çocuk haline gelindiği vurgulanmaktadır. Günümüz
çocukları için popüler olmak, yani akran grubu arasında özenilen kişilerden biri olmak,
takdir edilmek (bu çalışmada daha önce de belirtildiği gibi) oldukça önemlidir.
Reklamcılar, çocukların bu yöndeki eğilimlerini göz önünde bulundurarak hazırladıkları
reklam filminde; onlar üzerinde etkili olmayı hedeflemiştir.
Çocuklar genellikle toplum içinde sağlıksız ve abur cubur olarak nitelendirlen
(şeker, cips, vb.)
gıdalardan hoşlanırlar. Ancak Hüptrik; sağlıklı besinlerden, yani
yoğurt ve meyveden oluşan bir üründür ve dolayısıyla çocukların genel olarak tükettiği
sağlıksız ürünlerden farklı bir ürün olarak öne çıkarılmaktadır. Yani bu reklamda yer
alan çocuklar, toplumdaki diğer çocuklar arasında oluşmuş olan genel fikrin dışına
çıkarak, onlara Hüptrik’in özelliklerinden ve sağladığı faydadan (bir numara
olmak/popüler olmak) söz etmektedir.
Hüptrik reklamında yer alan çocukların eleştirdiği bir diğer genel fikir ise;
yemekten önce atıştırmanın yetişkinler tarafından olumsuz karşılanmasıdır. Jingle
metninden de anlaşılacağı gibi, reklamdaki çocuk grubu bu fikre başkaldırmaktadır.
“Yemekten önce beş tane yerim, annecim n’olur beni affet” sözleri bu başkaldırıyı
açıkça ifade etmektedir. Bu reklamda; özgür, istediğini istediği kadar yiyebilen ve
bunun için gerekirse annesine itiraz eden, kendine güvenli ve istediğini yapan çocuk
profili çizilmektedir. Bu noktada, reklamın hedef kitlesi olan günümüz çocuklarının
özelliklerinin; reklamda yer alan çocuklarla benzerlik taşıdığını söylemek olasıdır.
Jingle’da dikkat çeken “Hüptür” sözcüğü, Hüptrik’i yeme biçimi olarak
gösterilmektedir. Çocukların kendi aralarında ürettiği, birbirleriyle iletişim kurarken
kullandıkları bazı sözcükler, simgeler vardır. Bu sözcükler ve simgeler yetişkinler
tarafından pek kullanılmamaktadır. Dolayısıyla çocuklar bu iletişim biçimiyle
kendilerine uyarladıkları bir dil oluşturmuşlar ve kalıpların dışına çıkarak özgürleşmiş
olduklarını ifade etmişlerdir. Reklamcılar tarafından ürünün kullanıcılarına özel
oluşturulmuş olan “hüptürmek” sözcüğü; çocukların dünyasına girmek için yaratılmış
bir sözcük olarak dikkat çekmektedir.
160
2.5. Alo Deterjan “Süper Anne”
Yapım yılı: 2006
Süre: 43 sn.
1837 yılında William Procter ile James Gamble bir ortaklıkla Procter&Gamble
şirketini kurmuşlardır. Mum ve sabun üretimiyle faaliyete geçen şirket;
zaman
içerisinde piyasaya bulaşık tozu, sentetik deterjan, bitkisel margarin gibi yeni ürünler
sunmuştur. 1980’li yıllarda Amerika’nın en büyük çokuluslu kuruluşlarından biri haline
gelmiş ve Pampers Always, Pantane Pro-V, Tide, Ariel gibi markalarla, dünya
piyasasında bir lider olmuştur. P&G; bugün 130’u aşkın ülkede toplam beş milyar
tüketiciye yaklaşık 250 marka pazarlayan, 10 yıl içinde ürün hacmini ikiye katlamayı
hedefleyen bir kuruluştur249.
Türkiye’de 1987 yılında faaliyete geçen P&G’nin ürünleri; ev ve kumaş bakım
ürünleri (Alo, Ariel, Ace, Mr. Proper), güzellik ve sağlık bakım ürünleri (Pantane,
Blendax, Rejoice, Herbal Essences, İpana, Max Factor), kadın ve hijyen ürünleri (Orkid,
Alldays, Discreet) ve bebek bakım ürünleri (Prima, Prima Islak Havlu) olmak üzere dört
kategoride pazarlanmaktadır250.
Bu bölümde çözümlemeye çalıştığımız beşinci reklam; yetişkinlere yönelik
olarak yapılmış ancak dolaylı yoldan çocukların etkilenmesi amaçlanarak tasarlanmış
“Alo Deterjan” reklamıdır. Tablo 3-5’de adı geçen Alo reklamının çözümleme
tablosunu sunuyoruz.
249
250
P&G Türkiye, “Şirketimiz”, http://www.pg.com.tr/procter/sirketimiz_index.htm
P&G Türkiye, “Ürünlerimiz”, http://www.pg.com.tr/procter/urunlerimiz_index.htm
161
Tablo 3-5: Alo Deterjan “Süper Anne” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Anlatıcı
Çocuk
Arkadaş
Grubu
Anne
Beyaz
Gömlek
“S” harfi
Alo
Gösterilen
Arkadaşlarına ilginç
hikayesini anlatan,
söylediklerini
arkadaşlarına dinletip
onları heyecanlandıran,
annesine hayran erkek
çocuk.
Aralarından bir kişinin
annesinin üstün
güçlerini anlattığı,
diğerlerinin ise
anlatılanları şaşkınlıkla
dinlediği, dört çocuktan
oluşan grup.
Düzanlam
Yananlam
Grup içindekilerin
sessiz kalarak dinlediği,
onlara konuşma yapan
çocuk.
Annesini ondan arkadaşlarına
uzun uzun söz edecek kadar çok
seven çocuk. Anneye hayran
evlat.
Okul,
mahalle, takım, iş vb.
çeşitleri olan, kişileri
birbirine bağlayan ortak
noktalar üzerine
temellendirilen, birden
fazla kişiden oluşan
paylaşım grubu.
“Süper güçleri olan”
“süper” kahraman.
Çocuk sahibi olan ve
çocuğunun
gereksinimlerini
karşılayan kadın.
Görülmeyen kirlerin
görüldüğü erkek
kıyafetinin bir parçası.
Erkeklerin giydiği,
düğmeli beyaz renkli
kumaş.
Daire şeklinde kesilmiş
turuncu kağıt üzerindeki
beyaz renkli harf.
Çocukların kahramanı
Superman’in simgesi,
“Süperanne”nin
simgesi.
Güçlü formülüyle, gözle
görülmeyen kirleri
söküp atan, beyazlık
sağlayan deterjan.
Türk alfabesinin 22.
harfi.
Çamaşır deterjanı
162
Çocukların başlarına gelen ilginç
olayları anlatıp arkadaşlarını
etkildiği ve böylelikle popülerlik
kazandığı alan
Çocuğunun onu başkalarından
farklı görmesi nedeniyle yanında
kendini güvende ve korunaklı
hissettiği kişi. Araba kullanan
modern kadın.
Çocuğun temizliğinin ve annenin
bu konudaki başarısının
gösterildiği alan.
Kahramanca davranışlar
sergileyen ve gerçeküstü gücü
olan kişilere layık olan simge.
Temizlikte başarılı olmanın,
böylelikle çocukların gözünde
hayran olunan model olmanın
sırrı. “Süper annelerin süper
temizlik gücü”.
43 saniyelik bu reklam filmi bir çocuğun, odasında üç arkadaşına annesinin
süper güçleri olduğuna dair konuşmaya koyulmasıyla başlar. Çocuk arkadaşlarına,
annesinin araba kullanırken kafasını geriye çevirdiğinde arabanın geri geri gittiğini
söyler. Arkadaşları onu hayret ifadesiyle dinlerken çocuk, annesinin bir diğer gücünden;
annesinin parmağını yerinden söküp tekrar taktığından söz eder. Son olarak ise, bir
bakışta görünmeyen şeyleri gördüğünü iddia eder. Çocuk tüm bunları anlatırken,
(çocukta bu fikirlerin oluşmasının gerekçesi olan) anne ve çocuğun paylaştığı anlar,
ardarda sahnelerle ekranda gösterilir.
Arabanın geriye doğru hareketinin geri vitese takılarak gerçekleştiğini bilmeyen
çocuğun, arabanın bu hareketini annesinin baş hareketiyle bağlantılandırdığı görülür.
Kardeşiyle oynayan annesinin, parmaklarını kıvırarak yaptığı numarayı çocuğun gerçek
sandığı görülür. Son olarak annesinin bir arkadaşıyla evde sohbetine şahit olan çocuk,
annesinin arkadaşının, “Yani sen bizim göremediğimiz kirleri mi görüp çıkarıyorsun?”
diyerek annesini yücelttiği sözlere şahit olur ve annesinin herkesin göremediklerini
görmeyi sağlayan güçleri olduğu fikrine kapılır. Aslında anne, çamaşırları Alo ile
yıkamaktadır ve bu sohbetin konusu Alo’dur.
Filmin sonunda anne ve çocuk ekranda belirir. Anne, yüzünde mutlu bir ifadeyle
çocuğunun beyaz gömleğini düzeltir. Anne bu sahnede çocuğuna temiz, lekesiz ve
bembeyaz bir gömlek giydirmenin mutluluğunu ve temizlik konusundaki başarısının
sevincini yaşamaktadır. Çocuk ise karşısında duran annesinin kazağına (bunun
karşılığında) çocukların kahramanı olan Süperman’in kostümünün göğüs kısmında
bulunan,
“S” harfli daire şeklinde bir simge yapıştırır. Bu simge, kahramanca
davranışlar sergileyen annesine çocuğu tarafından layık görülen önemli bir ödüldür.
Reklam filminde yer alan anlatıcı çocuk, arkadaşlarına annesinin özelliklerini
anlatarak gruptaki çocukları şaşırtmakta ve böylece onları etkileyerek bir bakıma grup
içinde popüler bir karakter çizmektedir. Reklamı izleyen çocuklarda, (bu sahneleri
gördüğünde kendi annelerinin de Alo kullanmasını ve böylece kendilerinin de
reklamdaki çocuk gibi anlatarak) arkadaşlarını etkileyebilecek hikayelerin oluşacağı
hissi yaratılmak istenmektedir.
163
Reklam filminde yer alan anne, süper güçleri olan süper bir kahraman olarak
gösterilmektedir. Çocuk, annesini başkalarının annelerinden farklı görmektedir ve ona
hayrandır. Kendini, annesinin yanında güvende ve korunaklı hisseden çocuk; reklamı
izleyen annelere, eğer bu ürüne sahip olurlarsa onların çocuklarının da kendilerine
hayran olabilecekleri mesajını vermektedir.
Bu reklam, her ne kadar annelerin kullandığı deterjan ürününün reklamı olsa da,
çocukların ilgisini çeken, popülerlik, gizem, tek/farklı olma, güçlü olma gibi, bir çok
unsuru içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, reklamcıların bu filmde sadece anneleri
değil çocukları da hedeflediğini söylemek olasıdır. Çocukların aile içindeki satın alma
davranışlarını
etkilediği
göz
önünde
bulundurulduğunda,
reklamcıların
bu
yaklaşımlarının nedeni ortaya çıkmaktadır.
2.6. Domestos Çamaşır Suyu “Minik Kovboy”
Yapım yılı: 2005
Süre: 30 sn.
Algida Max reklamının analizinde sözü geçen dünyaca ünlü kuruluş Unilever;
dünyanın bir çok ülkesinde, ev bakım piyasasında yer alan markalarıyla adından sıkça
söz ettirmektedir. “Temiz ve bakımlı evler ve giysiler sayesinde yaşamdan daha fazla
keyif almanıza yardımcı oluyoruz” sloganıyla hareket eden Unileverin ev bakımı
kategorisinde yaratmış olduğu markalara örnek olarak; Cif, Omo, Rinso, Yumoş ve
Domestos verilebilir. Günümüzde dünyanın bir çok ülkesinde kullanılan Domestos
Ultra Çamaşır Suyu 1929 yılında Will Henry tarafından imal edilmiştir. Domestos
sözcüğü Latincede ev anlamına gelen “domos” ve temiz anlamına gelen “tos”
kelimelerinden oluşturulmuştur. 1960 yıllarında Unilever tarafından satın alınan bu ürün
tüm dünyaya pazarlanmaya başlanmıştır.
Türkiye pazarına 1998 yılında giren Domestos, çamaşır suyu kategorisinde
olmayan bir kategori yaratarak; Türk evlerine, ev temizliği konusunda yeni bir anlayış
getirmiştir. Domestos, hijyenin yalnızca “gözle görünen temizlik” olmadığını
vurgulayarak toplumdaki hijyen bilincini artırmaya yönelik bir stratejiyle hareket
164
etmektedir251. Bu bölümde çözümlemeye çalıştığımız altıncı reklam, Domestos reklamı
olup, Tablo 3-6’da “Minik Kovboy” Çözümleme Tablosu ile sunulmaya çalışılmıştır.
Tablo 3-6: Domestos Çamaşır Suyu “Minik Kovboy” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Çocuk
Banyo
Kovboyculuk
Domestos
Gösterilen
Düzanlam
Yananlam
Nerede nasıl
oynayacakları
bilinmeyen ailenin
küçük bireyi.
Yetişkin olmayan
birey
Yaşı itibariyle oyuna meraklı
kişi. Mikroplu da olsa her yerde
eğlenmek üzere oyun oynamak
isteyen kişi.
Çocuğun oyun alanı
İçinde tuvalet ve duşun
bulunduğu evin bir
odası.
Mikropların bol olduğu ve
çocukların oyun oynamasının
uygun olmadığı alan.
Çocuğun banyoda
oynadığı oyun.
Koyu kıvamlı
formülüyle %100
hijyen sağlayan,
görünmeyen kirleri yok
eden deterjan.
Bir oyun çeşidi.
Çamaşır Suyu
Erkeklerin her an her ortamda
oynamaktan hoşlandığı
oyunlardan biri.
Evi görünmeyen kirlerden,
çocukları bulundukları her
alanda onlar için tehlikeli
olabilecek mikroplardan
korumanın sırrı. Güvenilir
çamaşır suyu.
30 saniyelik bu reklam filminde sarışın, küçük bir çocuk banyoda klozete
oturmuş kendi kendine kovboyculuk oynamaktadır. Kafasında kovboy şapkası olan
çocuk, elini tabanca şekline sokarak etrafta bulunan hayali düşmanlarına ateş
açmaktadır. Banyoda oyun oynarken küçük kovboy, klozetin kapağını kaldırıp altına
elini sokar, yani mikropların yoğun olarak bulunduğu bir alana dokunur. Bu noktada
devreye Domestos girer ve tuvaletin içine uygulanarak tüm mikropları temizler.
Domestos Çamaşır Suyu’nun Minik Kovboy reklam filmi, başrol oyuncusunun
çocuk olması nedeniyle çocukların da dikkatini çekmek üzere tasarlanmıştır diyebiliriz.
Çocuk, bu reklam filminde nerede oynayacağı önceden tahmin edilemeyen kişi olarak
gösterilmiştir. Yani bir çocuğun, yaşı dolayısıyla her an, her yerde (banyoda bile) oyun
oynama isteği içinde olabildiği vurgulanmaktadır. Banyo, çocuğun oyun alanı olarak
gösterilmektedir. Ancak mikropların çoğalmasına uygun bir ortam olması nedeniyle
251
Unilever, “Markalar”, http://www.unilever.com.tr/ourbrands/homecare/ Erişim: 10.04.2006
165
banyo, aslında toplumda çocukların oyun oynamaması gereken bir alan olarak kabul
edilir. Bu noktada Domestos banyonun temizliğini sağlayan araç olarak dikkat
çekmektedir.
Reklamda Domestos; yetişkinlere, mikroplardan çocuklarını korumak açısından
iç rahatlığı sağlayan bir deterjan olarak sunulmasının yanında, çocuklara özgürlüklerini
ve
eğlence
haklarını
doyasıya
yaşamalarını
sağlayan
bir
kurtarıcı
olarak
gösterilmektedir. Kovboyculuk toplumda bir çok erkek çocuğun oynamayı çok sevdiği
bir oyundur. Hazırlanan reklamı izleyen çocuklar üzerinde; filmdeki çocuğa özenme
hissi oluşturularak, toplumdaki/ailedeki sınırlamadan (onun gibi) kurtulma ve özgürce
oyun oynama isteği yaratılmaya çalışılmıştır. Bu arzuyu duyan çocukların, ailelerini
Domestos almaları için yönlendirmeleri konusunda harekete geçirilmesi amaçlanmıştır
demek olasıdır.
2.7. Danone Danino “Anne Yardımı”
Yapım yılı: 2005
Süre: 39 sn.
Danone şirketleri; Türkiye'de sütlü ürünler ve şişelenmiş su pazarlarında faaliyet
göstermek üzere, 1 Mart 1997'de Groupe Danone ve Hacı Ömer Sabancı Holding'in
%50-50 ortaklık yapısı ile kurulmuştur. Groupe Danone, Türkiye'deki süt ve sütlü
ürünler pazarlarındaki faaliyetlerini "Danone Tikveşli Gıda ve İçecek Sanayi ve Ticaret
A.Ş." ticari ismi ve Danone, Tikveşli, Birtat, Petit Danone, Danette, Dany markaları ile
sürdürmektedir. Bununla beraber Groupe Danone; Türkiye'deki şişelenmiş su
pazarındaki faaliyetlerine de "Danone Hayat İçecek ve Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş."
ticari ismi ve Hayat, Akmina, Evian, Flora, Şaşal marka portföyü ile devam etmektedir.
Danone Türkiye; İsviçre merkezli gıda devi Nestle'nin Türkiye'deki süt ve sütlü
ürünler işini satın alarak Türkiye’de sütlü ürünler piyasasına girmiştir. Önce 1998
yılında Tikveşli’yi satın almış ve 1999 yılında da Birtat’ı satın alarak büyümüştür.
Groupe Danone; uluslarası ürün yelpazesi arasından bulunan Danone, Petit Danone,
166
Danette ve Dany markalarını lanse ederek sütlü ürünler pazarında öncü bir konuma
gelmiştir252.
Danone’nin pazarda bulunan ürünleri; Akmina, Akmina Meyveli, Hayat, Şaşal,
Birtat, Activia, Hayat Levite, Tikveşli, Danette, Petit Danino, Dany, Danone Meyveli
Yoğurt, Danone Doğal, Vital’dir253.
Petit Danino, özellikle çocukluk çağında önemli olan sağlıklı ve dengeli büyümenin
gerekliliği düşüncesi üzerine temellendirilerek üretilmiş bir üründür. Büyüme çağındaki
çocukların sağlıklı gelişimine katkıda bulunan, çocuklar için önerilen günlük kalsiyum
gereksiniminin %30’unu karşılayan ayrıca, protein ve vitaminler açısından zengin bir
ürün olarak öne çıkarılmaktadır254. Bu bölümde çözümlemeye çalıştığımız yedinci
reklam; Danone Danino “Anne Yardımı” olup, çözümleme tablosu, Tablo 3-7’de
sunulmaya çalışılmıştır.
Tablo 3-7: Danone Danino “Anne Yardımı” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Çocuk
Gösterilen
Boyu kısa olduğu için
atılan basketi
engelleyemeyen,
annesinin basket
atabilmesi için yardım
ettiği kısa boylu birey.
Basketbol
Uzun boyluların
avantajlı olduğu bir
oyun.
Takım
Oyuncuları
Birbirleriyle rekabet
içinde olan iki takımın
10 kişilik çocuk grubu.
Anne
Çocuğunun potaya
basket atabilmesi için
ona yardımcı olan
kadın.
Düzanlam
Yananlam
Yetişkin olmayan birey
Kısa boylu olduğu için takımın
güçsüz olan oyuncusu.
5’er kişiden oluşan
karşılıklı iki takımın
sahadaki topu karşı
takımın potasına atması
ile skor kazandığı
takım sporu.
Çocukları biraya getiren ve
böylelikle onların
toplumsallaşmasına katkıda
bulunan bir spor dalı.
Aralarında basketbol
maçı yapan iki takımın
üyeleri.
Çocukların bazen hırs yapıp
kendilerini geliştirmelerini
sağlayan topluluk.
Çocuk sahibi olan ve
çocuğunun
gereksinimlerini
karşılayan kadın.
252
Çocuğun mutsuz olmaması için
duruma el koyup onu mutlu
etmek için gereksinimlerini
karşılayan kadın.
Danone, http://www.danone.com.tr/A1.html, Erişim: 10.03.2006.
Danone, “Ürünler”, http://www.danone.com.tr/B.html, Erişim: 10.03.2006.
254
Danone, “Petit Danino”, http://www.danone.com.tr/OrnekUrun8(petit_danone).html,
Erişim: 10.03.2006.
253
167
Tablo 3-7’nin devamı
Danino
Ev yapımı yoğurda göre
iki kat fazla kalsiyum
içeren ve çocuğun
boyunun uzamasını
sağlayan “Büyüten
lezzet”.
Yoğurt.
Annelerin bir an önce yetişkin
olmaya özenen çocukları için
üretilmiş, çocukların boylarının
uzamasını sağlayarak onları
yetişkin olmaya yaklaştıran
anahtar. Annelerin yardımcısı.
39 saniyelik reklam filmi Danino; ön planda “Henüz Danino denememiş
annelere kısa bir hikaye” cümlesinin görünmesi, arka planda ise basket formaları giymiş
dört çocuğun ekranda belirmesiyle başlar. Çocuklar basketbol maçı yapmaktadır.
Basketbol oyuncularının boylarının genellikle uzun olması nedeniyle toplumda,
“basketbolcular uzun olur” kanısı yerleşmiştir. Reklamda bu düşünceyle bağlantılı
olarak yer alan basketbol sporu, yalnızca uzun boyluların başarılı olabildiği bir spor dalı
olarak gösterilmektedir.
Ayrıca spor, çocukların arkadaşlarıyla biraraya gelerek toplumsallaştığı bir
ortamdır. Spor yaparak ortak bir ilgi alanını paylaşan ve bu paylaşım sayesinde grup
içinde nasıl davranılması gerektiğini, kurallara uymanın gerekliliğini öğrenen çocuklar,
başarmanın yarattığı “kendine güven” duygusunu ve bir konuda başarılı olunduğunda
hissedilen “güçlü olma” duygusunu tadar. Bir çok konuda bir an önce bilgi ve deneyim
sahibi olmak isteyen günümüz çocukları; reklamda verilen bu kavramlardan
etkilenmeye meyillidir diyebiliriz. Günümüz çocuklarının bir an önce büyüme isteğini
göz önünde bulunduran reklamcıların; sağlıklı bir gıdadan (yoğurttan) oluşan
Danino’nun reklamını, bir spor dalı üzerine temellendirmesinin nedeni, yukarıda
belirtilenlerle bağlantılandırılabilinir.
Maç esnasında çocuklardan birine yakın plan çekim yapılır ve karşı takımın
oyuncuları arasındaki paslaşmayı engellemek amacıyla elleri havada zıplayan bir çocuk
ekranda belirir. Çocuk paslaşmayı engelleyemez ve karşı takım basket atarak sayı
kazanır. İzleyenler arasında, havada zıplayan ancak rakibinin skor üretmesini
engelleyemeyen çocuğunu izleyen ve çocuğun bu duruma çok üzüldüğünü gören anne;
maç devam ederken, bu kez cocuğunun eline top geçtiğini ancak bu sırada karşı takımın
savunmasından uzun boylu bir çocuğun, topu kesmeye çalıştığını fark eder. Annelik
168
içgüdüsüyle, (çocuğunun basket atmasına yardımcı olmak amacıyla) sahaya fırlar,
çocuğunu kucaklayıp kaldırır ve çocuğunun potaya sayı yapmasını ve skor üretmesini
sağlar.
Ancak reklam; “Çocuğunuza böyle yardım edemezsiniz ama Danino
yedirebilirsiniz”
dış
sesiyle
devam
eder.
Danino’nun
ev
yapımı
yoğurtla
kıyaslandığında, iki kat daha fazla kalsiyum içerdiği belirtilir. Reklam filmi, basketbol
sahasınında devam eden maçın görüntülendiği sahne ile devam eder. Ancak bu defa dört
çocuk, “yedekler” olarak, devam eden maçı sahanın kenarından ayakta izlemekte ve bir
yandan da Danino yemektedir. Aralarında Danino yemeyen tek çocuk, annesi sahaya
fırlayan çocuktur. Anne, yine çocuğuna yardım etmek üzere onun yanına gelir, ancak bu
defa ona, çocuğunun yanında duran rakip takım oyuncusunun elinde fazladan bulunan
açılmamış Danino’yu verir. Dış ses bu sırada şöyle demektedir; “Çocuğunuzun boyunun
uzamasına yardımcı olmak istiyorsanız siz de Danino’yu deneyin”.
Danino, annelerin bir an önce yetişkin olmaya özenen çocukları için üretilmiş,
çocukların boylarının uzamasını sağlayarak onları yetişkin olmaya yaklaştıran anahtar
anlamına gelmekte, annelerin yardımcısı olarak gösterilmektedir.
2.8 Ülker İçim Süt “Anlatan Çocuk”
Yapım yılı: 2002
Süre: 24 sn.
Bu bölümde, çözümlemeye çalıştığımız sekizinci reklam; daha önce hakkında
kısaca bilgi verdiğimiz Ülker Firması’nın “İçim Süt” reklamı olup, Tablo 3-8’de
sunulmaktadır.
169
Tablo 3-8: Ülker İçim Süt “Anlatan Çocuk” Çözümleme Tablosu
Gösteren
Çocuk
İtfaiyeci
şapkası
İçim Süt
Gösterilen
Ağaçlara tırmanan
kedileri kurtarmak için
uzun boylu olmak
gerektiğini düşünen
İçim Süt içen kişi.
Çocuğun kedileri
kurtarmak için itfaiyeci
olmak gerektiğini
düşünmesi nedeniyle
kafasına taktığı şapka.
Çocukların sevdiği ve
reklamda, bir sahne
yıldızı olarak gösterilen
süt.
Düzanlam
Yetişkin olmayan
birey.
Sert ve kırmızı renkli
şapka.
Kalsiyum içeren
sağlıklı içecek.
Yananlam
İçim Süt’ün kalsiyumlu
olduğunu ve kalsiyumun “uzun
boylu” olmakla alakalı bir
kavram olduğunu bilen, bilgili
ve ne istediğini bilen çocuk.
Çocuk için gücün,
kahramanlığın bir sembolü olan
aksesuar.
Her konu hakkında bilgili olmak
ve bir an önce büyümek isteyen
günümüz çocuklarının, tercih
ettiği süt.
Süt; çocuklarının sağlıklı gelişimine fayda sağlayan bir ürün olarak yetişkinlerin,
bir an önce büyümek isteyen çocukların bu arzusuna katkıda bulunan bir ürün olarak da
dolaylı yönden çocukların ilgisini çeken bir üründür. Bu nedenle Ülker İçim Süt
“Anlatan Çocuk” reklamının ilk hedef kitlesinin yetişkinler, gizli hedef kitlesinin ise
çocuklar olduğu söylenebilir.
24 saniyelik bu reklam filmi; beyaz üzerine mavi desenler olan bir alanda İçim
Süt şişesinin görünmesiyle başlar. Süt şişesi sahnede bulunan bir yıldız gibi
gösterilmektedir. Şişe, hareketli çekimler ve etkili bir kurgu ile, alanın arkasından
önünde doğru yaklaştırılarak izleyiciye yürüyen ve dans eden bir şarkıcıymış gibi
sunulmaktadır. Sütün, çoğu yetişkinin zaten ilgi alanında olması nedeniyle,
reklamcıların bu filmin ilk sahnesinde, çocukları etkilemeye çalıştığı görülmektedir.
Müziğin; günümüz çocukların ilgi alanındaki unsurlardan bir olduğu bilinmektedir. Süt
şişesinin bir yıldız gibi gösterilmesinin nedeni, böyle açıklanabilir.
Süt şişesinin arkadan öne doğru hareket etmesi esnasında, dış sesin “Niye İçim
Süt İçiyorsun?” sorusu duyulur. İçim Süt şişesi, arka planda kalır ve ön planda “Çünkü
Kalsiyumlu” diyen bir çocuk belirir. Çocuk, sorunun kendisine onu izleyenlerden biri
tarafından yöneltildiği düşünerek, onu izleyenlere (yani kameraya) bakarak soruyu
170
cevaplandırmaya devam eder. “Kalsiyum uzun boylulara denir. Ben de uzun boylu
olacağım, çünkü itfaiyeci olmak istiyorum. Kediler ağaçlara tırmanıyor, ben de onları
kurtaracağım” diyerek cümlesini bitirir.
Reklamda görülen çocuk, isteği konusunda (boyunu uzatarak itfaiyeci olmak ve
kedileri kurtarmak) araştırma yapmış ve İçim Süt içerek bu isteğine ulaşabileceğini
anlamıştır. Bunun nedenini ise, İçim Süt’ün kalsiyum içermesi olarak açıklamaktadır.
Ülker İçim Süt “Anlatan Çocuk” reklamında reklamcıların; çocuğu, bilgili ve ne
istediğini bilen, kahraman olmaya ilgi duyan bir birey olarak gösterdiği gözlenmektedir.
Sözü edilen çocuğun, günümüz çocuk profiline uyan özellikler sergilediğini
söyleyebiliriz. Bu nedenle, reklamı izleyen yetişkinlerin, reklamdaki çocuğu kendi
çocuklarına benzetebileceğini düşünerek bu reklamı tasarladıklarını söylemek olasıdır.
Ayrıca; çocuk izleyicilerin de reklamdaki çocuğu kendilerine benzetebileceği
olasıdır. Kendilerini en çok tercih ettiği kitle iletişim aracında gösterilen çocukla
özdeşleştiren çocuk izleyicilerin, toplumda bulunan çocuk grubuna ait olmak amacıyla
bu ürünü tercih etmesi; reklamcıların bu reklamı tasarlarken belirlediği amaçlarından
biri olarak öne çıkmaktadır. Süt içerek güçleneceğini, itfaiyeci olarak ailesinden özgür
(ayakları üzerinde duran) bir birey haline geleceğini, arkadaşlarıyla ortak bir zevki (İçim
Süt içmek) paylaşarak eğleneneceğini ve bir gruba ait olacağını vaad eden bu reklam
filminde, çocukların etkilendikleri kavramların kullanıldığı görülmektedir.
171
ARAŞTIRMA BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE SONUÇ
Günümüzde hızla artan rekabet ortamı; hızlı küreselleşme, yeni ürünler vb.
sonucu yeni bir boyut kazanan pazarlama dünyası, yeni ürün/hizmetlerle ve televizyon
reklamlarıyla çocukların hayatına girmek için önemli bir çaba sarfetmektedir. Bu
çabalar ise, yeni kuşak çocuklarının markalarla kurduğu ilişkilerin, akıl almaz boyutlara
gelmesine neden olmuştur.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, dünya üzerinde bu gelişime tanık olan
toplumlar da gelişmekte ve bu toplumlarda yer alan kentli çocuklar da, teknolojinin
onlara sunduğu yenilikleri gözlemleyerek, kendilerine özel alanlar yaratmaktadırlar.
Diğer bir deyişle, kendilerini güçlü ve önemli hissettiren yeni dünya düzenine uyumlu
bir yaşam sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Yeni çağın çocuk tüketicilerinin davranışları; gelişen teknoloji, değişen aile
yapısı, alışkanlıklar vb. gibi bir çok nedenden dolayı oldukça değişmiştir. Eskiye göre
daha bilinçli bir çocuk profili olması nedeniyle pazarlamacılar ve reklamcılar; ürünlerini
bu kitlelere iletmek ve satışları artırmak amacıyla, çocuklara yeni bir anlayışla
seslenmektedirler. Çeşitli teknolojik olanaklarla bir çok konu hakkında araştırma
yaparak bilgi edinen, alışkanlıklarını bir çok markadan haberdar olarak ve üzerinde
düşünerek yapılandıran, kolay kolay ikna olmayan bu çocukları anlayabilmek ve
etkileyebilmek için pazarlamacılar ve reklamcılar; çocukları izlemekte ve stratejilerini
“gözlemlerine” göre oluşturmaktadır.
Yeni kuşak çocukları pazarlamacılar tarafından gözetlenen bir dünyada
yaşamaktadırlar. Bu çocukların yaşamları ve gelecekte neler olabileceği hakkında bir
çok araştırma yapılmaktadır. Gelişen teknoloji; çocuklara dijital, mobil ve sanal hayatlar
sunmakta, bu durum onları solo yaşamlara itmekte ve hayal güçlerini köreltmektedir
diyebiliriz. Hazır hayallere konan ve gözetlenen dünyada yaşamaktan sıkılmayan yeni
kuşak çocuklarına, pazarlamacılar özel ürünler sunmakta, onların dünyasını çözmeye
çalışmakta ve yeni stratejilerle onları etkilemeye çabalamaktadırlar.
172
Bu çalışmanın konusu olan 1994-2003 yılları arasında doğan Milenyum Kuşağı
kentli çocuklar; aile bireyi olarak, ebeveynlerinin satın alma davranışlarını etkileme
güçleri ile ve kendi gereksinimlerini karşılamak için ebeveynlerinden aldıkları
harçlıkların yüksekliği nedeniyle, pazarlamacıları, geleneksel anlayıştan, geleceğe
yönelik bir anlayışa yönlendirmektedirler. Doğal olarak pazarlamanın tutundurma
karması elemanlarından olan reklamlarda da, bu doğrultuda bir gelişim görülmektedir.
Kitle iletişim araçlarından televizyonun ve televizyonda yayınlanan reklamların;
çocukların satın alma davranışlarını şekillendiren birer unsur oldukları ve hem
yetişkinlere hem de kendilerine yönelik yapılan reklamlardan, hem ebeveynlerin hem de
çocukların etkilendikleri, bazı araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Reklamcıların yetişkinlere
ve çocuklara yönelik televizyon reklamlarında, çocukları etkilemek ve onları satın alma
eylemine yönlendirmek için, (yeni çocuk kimliğini göstererek) hangi kavramları
kullandığı, üçüncü bölümde, göstergebilimsel çözümleme yoluyla yapılan araştırmanın
konusunu oluşturmaktadır.
Çocukların satın alma davranışlarını tetikleyen ve satın alma konusunda onları
motive eden unsurlar (kavramlar) vardır. Çocukları tüketime yönelten motiflerin en çok;
Maslow’un gereksinimler kuramının bir basamağı olan sosyal gereksinimlerden ve
Freud’un psikanalitik kuramının bir unsuru olan kişilikle ilgi geliştirdiği basamaklara
dayanan kişisel gereksinimlerden kaynaklandığını söylemek olasıdır.
Bir çocuğun sosyal hayatının aile ve arkadaşların arasında şekillendiği, özellikle
okula başlamasıyla çocuğun sosyalleşme sürecinin arttığı bilinmektedir. Günümüzde bu
süreç daha da erken başlamakta; çalışan anne-babaların, çocuklarını okul öncesi
programlara (anaokulu veya kurslar) yönlendirmeleri ile çocuklar da (yetişkinler gibi)
bütün günlerini dışarıda geçirmektedirler. Böylece sosyal olarak kabul edilme, çocuğun
davranışlarını motive eden en önemli unsurlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
nedenle çocuk; arkadaşlarının “şık” olarak nitelendireceği yönde giyinmeye, onların
onaylayacağı ve seveceği markaları seçmeye dikkat eder. Yani çocuk, kendisini (sosyal
olarak) olumlu yansıtan seçimler yaparak sosyal gereksinimlerini karşılar.
Çocuk kim olduğuna, neye inandığına, nasıl davrandığına ya da davranması
gerektiğine ve neyin kendini iyi hissettirdiğine ilişkin olarak kendini sorgular. Böylece
173
büyüme sürecinde kendisini duygusal olarak tanımlamaya çalışır. Bu noktada, onu
neyin mutlu ettiği ve neyin üzdüğü çok önemlidir. Dolayısıyla arkadaşlarının onun
hakkında ne düşündüğü çocuğun kişisel olarak tatmin olmasını sağlar. Örneğin; kızlar
için “güzel” görünmek ve “güzel” olduğunu hissetmek çok önemlidir. Erkekler için de
“güçlü” olmak ve “güçlü” görünmek çok önemlidir.
Bu çalışmada; çocuk unsurunun kullanıldığı, çocuklara ve yetişkinlere yönelik
2002 ve 2006 yılları arasında çekilen televizyon reklamları incelenmiş ve bazı sonuçlara
varılmıştır.
Yeni çağın çocuklarının yaşamında spor, reklamlarda oldukça önemli bir
eğlence aracı olarak görülmektedir. Çocukların arkadaşlarıyla bir takım halinde
katıldıkları bu aktivite, onların grup içinde nasıl davranmaları gerektiğini öğrenmesine
destek olmaktadır. Onların bir gruba ait olma hislerini tatmin eden sporun; arkadaşlığın
ve
arkadaş
grubuna
dahil
olup
onlar
tarafından
onaylanmanın,
çocukların
yaşamlarındaki önemi göz önünde bulundurulduğunda, reklamlarda öne çıkan bir unsur
olarak gösterildiğini söylemek olasıdır.
Spor, bir oyun niteliği taşıması bakımından çocukların eğlenmelerini sağlarken,
paylaşım konusunda da çocuklara yol göstermektedir. Ayrıca spor, çocukların
ustalıklarını sergileyebildikleri bir oyun olarak dikkat çekmektedir. Reklamlarda,
rekabet ortamında, spordaki ustalığını sergilemeye çalışan çocukların bu aktivite ile
kendilerini güçlü hissettikleri görülmektedir. Ustalıklarını sergileyen çocuklar, spor
yaparak popüler olma isteği içinde bir tavır da sergilemektedirler. Bu noktada,
çocuklara yönelik reklamlarda; çocukları etkilemek amacıyla spor aktivitesi
kullanılmakta ve çocuklar spor aracılığıyla “ait olma”, “güç”, “eğlence” unsurları
kullanılarak, satın alma davranışına yönlendirilmektedirler.
Çocuklara yönelik çözümlenen reklamlarda, müziğin çocukları etkileyen bir
unsur olarak dikkat çektiği söylenebilir. Reklamlarda müzik, çocukların yaşamında
önemli bir gereksinim olarak öne çıkarılmaktadır. Müzik yıldızlarının dünya çocuklarını
etkileyen en önemli fenomenlerden biri olduğunu göz önünde bulunduran reklamcıların,
çocukları etkilemek amacıyla, reklamlarda kullandıkları jingle’ların yaratılması
konusunda büyük çaba harcadıklarını söylemek olasıdır. Reklam jingle’larının akılda
174
kalıcı sözler ve ritmlerle, çocukların rahatlıkla ezberleyebilecekleri biçimde yapıldığı
görülmektedir. Ayrıca jingle sözlerinin, çocukların kendi aralarında kullandıkları ya da
kullanabilecekleri sözler olmasına dikkat edilmektedir. Çocukların dünya müzik
listelerini takip ettiklerini dikkate alan reklamcılar, bu listelerde yer alan şarkıların
benzeri olan, ancak daha basit melodiler ve sözler taşıyan şarkılarla çocukların dikkatini
çekmeye çalışmaktadır diyebiliriz.
Reklamlarda, müziğin etkisiyle çocukların eğlendikleri görülmektedir. Grup
içinde veya yalnız şarkı söyleyen çocukların, konsere katılarak hep beraber aynı ortamı
soluyarak şarkı söyleyen çocukların, bir gruba ait olma hislerini bu şekilde tatmin
ettikleri görülmektedir. Ayrıca bunları yaptıkları sırada yanlarında yetişkinlerin
bulunmamasının ve kendilerinin reklamlarda özgür bireyler olarak gösterilmesinin, bir
an önce büyüme isteği taşıyan yeni kuşak çocuklarını etkilemek amacıyla yapıldığı
söylenebilir. Özgür olma isteği taşıyan çocukların, ürünleri kullanarak özgür olma
gücünü elde edebilecekleri, reklamlarda izleyiciye verilmek istenen hislerden biri olarak
öne çıkmaktadır.
Reklamcıların çocukları etkilemek için kullandığı bir diğer kavram ise,
teknolojidir. Teknolojinin geliştiği bir dünyaya doğan çocuklar, gelişmiş teknolojiyi
takip etmekte ve her konuda bilgi sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle de
reklamlarda kullanılan efektler ve sunulan ürün özellikleri teknolojinin, ürünü sunan
firmalar için de önemli olduğunu vurgulamakta ve çocuklarda, teknolojiyi takip etme
konusundaki hassasiyetlerinin desteklendiği duygusu yaratılmaya çalışılmaktadır.
Böylece reklamcılar; reklamlarda teknolojiyi ön plana çıkararak çocukların (satın
aldıkları) ürünü üretenlere kendini yakın hissetmelerini, yani teknolojinin bir çok kişi
tarafından takip edilen bir kavram olduğunun gösterilmesini ve çocukların ait olma
hislerinin tatmin edilmesini amaçlanmaktadırlar.
Ayrıca, reklamlarda görülen markaların, internet sitelerinin olduğu da dikkat
çekmektedir. Internet’in bilgi çağında yaşayan çocuklar için vazgeçilmez bir unsur
olduğu göz önünde bulundurulduğunda, reklamcılar ürün tanıtımlarını televizyonla
koordineli olarak internette de yapmaktadırlar. Bir çok markanın internet sitesinin
olduğu ve bu sitelerde çocuklara yönelik oyunlar bulunduğu görülmektedir. Internet’e
175
bağlanarak araştırma yapan, eğlenen, arkadaşlarıyla interaktif olarak konuşan
çocukların, satın almayı düşündükleri ürünleri de araştırmak isteyebilecekleri
düşünülerek, çocukları internete girmeye yönlendiren reklamcılar, onlarla duygusal bir
bağ kurmaya çalışmaktadır diyebiliriz.
Çocukları etkilemek için, reklamlarda çizgi kahramanların kullanıldığı
görülmektedir. Çizgi filmlerde, bilgisayar oyunlarında çocukların çizgi kahramanlarla
aralarında duygusal bağ kurduklarını göz
önünde bulunduran
reklamcıların,
reklamlarda; çizgi kahramanları öne çıkardığı görülmektedir. Çizgi kahramanların
reklamlarda, çocukların eğlence gereksinimlerini gidermeye yönelik kullanımı ile
reklamcılar, çocukları etkilemeye çalışmaktadırlar.
Oyuncakların çocukların ilgisini çektiği bilinmektedir. Bu nedenle reklamcıların,
ürünleri sunarken; çocuklarda oyuncaklarla oynama duygusunu yaratmaya çalıştığı
görümektedir. Çağrışımlar yaparak oyuncaklarla eğlenme hissi, reklamlardaki ürünlerle
özdeşleştirilmektedir.
Yetişkinlere yönelik reklamların, yetişkinleri satın almaya yöneltmek amacıyla
yapıldığı görülse de; aslında, çocukların yetişkinlerin satın alma tercihleri üzerindeki
gücü göz önüne alınır ve gizli olarak çocuklar hedef kitle haline getirilir.
Çocuklar reklamlarda, ebeveynlerin gereksinimlerine yönelik ürünlerde de söz
sahibi bireyler olarak öne çıkmaktadırlar. Ebeveynlerin, alışveriş öncesinde ve
esnasında çocukların fikirlerini alır hale geldiği bilinmektedir. Yetişkinlere yönelik
reklamlarda, çocuk unsurunun baskın hale gelmesi, bu durumu açıklar niteliktedir.
Modern yaşam koşullarına ayak uydurma çabasında olan, vakitlerinin büyük bir
kısmını çalışarak dışarıda geçirdiği bilinen “anne”ler; reklamlarda çocuklarının gözünde
“kahraman” olma isteğindeki bireyler olarak gösterilmektedir. Reklamlar; çocukları
şaşırtarak, onlara ev içinde “özgür” oyun alanları tanıyarak, (ilgi alanlarında) anneleri
çocuklarının başarılarına katkıda bulunan “kahraman” bireyler olarak göstererek,
yetişkinleri de tüketime sevk etmektedirler.
Bu çalışma ile, çocukların ilgi alanları ve etkilendikleri basit kavramlar ortaya
konmuş ve pazarlamacılar ve reklamcıların, geleceğe yönelik pazarlama anlayışı
176
çerçevesinde şekillendirmiş oldukları bakış açıları değerlendirilmiştir. Televizyon
reklamlarında “ait olma”, “güç”, “özgürlük”, “eğlence” kavramlarını kullanarak
reklamcıların, çocukların dünyasına girme ve onları etkileme çabaları irdelenmiştir.
Sözü edilen etkilerin ne yönde, ne biçimde olduğu ve geleceğin yetişkinleri olarak
çocukların, ailelerine satın alma davranışları konusunda ne oranda etki yapabildikleri
başka araştırmalarla ortaya konabilir. Reklam-çocuk-aile etkileşiminin bu araştırmalarla
farklı bulgular getireceğini söylemek olasıdır.
Sonuç olarak; stratejilerini geleceğe yönelik pazarlama anlayışı içerisinde
şekillendiren işletmelerin hedef kitlesini, geleceğin yetişkinleri olan Milenyum Kuşağı
olarak belirlediklerini söyleyebiliriz. Ancak işletmelerin; günümüz çocuklarını tüketime
yönlendirmek amacıyla, televizyon reklamlarında eğlenceli bir tavır sergilemesi ve
onlara en değer verdikleri kavramlarla seslenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Çocukların toplumsallaşma sürecine katkıda bulunan aile, arkadaş grubu, okul, kitle
iletişim araçları ve satın alma davranışlarına etkide bulanan demografik, sosyo-kültürel
ve psikolojik unsurlar, onların dünyasını şekillendiren etkenlerdir.
177
KAYNAKÇA
1. KİTAPLAR
1.1. TÜRKÇE KİTAPLAR
AKSOY Atilla, ‘Yeni’ Reklamcılık, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,
1.Baskı, Kasım 2005.
ALPAY Y. Başarının Oluşumu, Kültürel Dayanışma Yayınları, İstanbul, 1977.
AR Aybeniz Akdeniz, Marka ve Marka Stratejileri, Detay Yayıncılık, Ankara, 2004.
ARI Ramazan - ÜRE Ömer, YILMAZ Hasan, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi –
Eğitimin Psikolojik Temelleri, Mikro Yayınları, Konya,1999.
ARPACI Tamer - TUNCER Doğan - AYHAN Doğan Yaşar - BÖGE Erinç - ÜNER
M.Mithat, Pazarlama, Gazi Yayınları, Ankara, 1992.
BAŞARAN İbrahim Ethem, Eğitim Psikolojisi, Gül Yayınevi, Ankara, 1994.
BOCOCK Robert, Tüketim, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, Ekim 1997.
BOND Jonathan - KIRSHENBAUM Richard, Radar Altı İletişim- Günümüz
Kuşkucu Tüketicisine Ulaşmanın Yolları, Çeviren: Aycan Akyıldız, MediaCat
Kitapları, Kapital Medya A.Ş., İstanbul, 2004.
BOZKURT İzzet, Bütünleşik Pazarlama İletişimi, MediaCat Kitapları, Kapital Medya
A.Ş., İstanbul, 2000.
BOZKURT İzzet, İletişim Odaklı Pazarlama: Tüketiciden Müşteri Yaratmak,
Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., İstanbul, 2005.
ÇANKIRILI Ali, SAYGILI Sefa, Çalışan Kadın ve Problemli Çocuklar, Adım
Yayınevi, İstanbul.
DOLU Şükrü, Medya ve Tüketim Çılgınlığı, Düşünen Adam Yayınları, İstanbul, Ekim
178
1993.
DUTKA Solomon, DAGMAR Ölçülür Reklam Sonuçları İçin Reklam Hedeflerini
Tanımlamak, Çeviren: Haluk Mesci, Reklamcılık Vakfı Yayınları, İstanbul,
Nisan, 2002
ELDEN Müge, Reklam Yazarlığı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
ELDEN Müge - ULUKÖK Özkan - YEYGEL Sinem, Şimdi Reklamlar, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2005.
ELKIN Frederick, Çocuk ve Toplum; Çocuğun Toplumsallaşması, Çeviren: Nazife
Güngör, Gündoğdu Yayınları, Ankara, 1995.
ERSÖZ GUNİNDİ Aysel, Cinsiyet Rollerine İlişkin Beklenti, Tutum, Davranışlar ve
Eşler Arası Sorumluluk Paylaşımı (Kamuda Çalışan Yönetici Kadınlar Örneği),
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1999.
FISKE John, İletişim Çalşmalarına Giriş, Çeviren: Süleyman İrvan, Bilim Sanat
Yayınları, Birinci Basım, Ankara, 1990.
GODIN Seth, Permission Marketing (İzinli Pazarlama), Çeviren: Murat Ermert, Rota
Yayın, İstanbul, 2001.
GODIN Seth, Fikir Virüsü: Pazarlamada Yeni Boyutlar, Çeviren: Elif Özsayar,
Rota Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2004.
GÜRÜZ Demet, Reklam Yönetimi, Ege Üniversitesi Basımevi, 2. Baskı, İzmir, 1999.
HILL Sam - RIFKIN Glenn, Radikal Marketing, Çeviren: Kıvanç Kutmandu, Kapital
Medya Hizmetleri A.Ş., MeidaCat Kitapları, Ankara, 2001.
HOFSOOS Emil, Reklam ve Yönetim, Çeviren: Ayça Haykır, Öteki Yayınevi, Ankara,
1999.
İÇÖZ Orhan, Hizmet Pazarlaması, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, Ocak, 2005.
İÇÖZ Orhan, Turizm İşletmelerinde Pazarlama, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001.
179
JUDITH Lazar, İletişim Bilimi, Çeviren: Cengiz Ank, Vadi Yayınları, Ankara, Ekim,
2001.
KARABULUT Muhittin, Tüketici Davranışı Pazarlama Yeniliklerinin Kabülü ve
Yayılışı, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul
KARAFAKIOĞLU Mehmet, Pazarlama İlkeleri, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2005.
KOCABAŞ Füsun - ELDEN Müge, Reklamcılık, Kavramlar, Kararlar,
Kurumlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
KOCABAŞ Füsun - ELDEN Müge - YURDAKUL Nilay, Reklam ve Halkla
İlişkilerde Hedef Kitle, İletişim Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2002.
KOTLER Philip, Pazarlama Yönetimi Çözümleme Planlama ve Denetim, Çeviren:
Yaman Erdal, Bilimsel Yayınlar Derneği Yayın No:2, Ankara, 1975.
LAZAR Judith, İletişim Bilimi, Çeviren: Cengiz Ank, Vadi Yayınları, Ankara, Ekim,
2001.
LINDSTORM Martin, Brandchild, Çeviren: Aytül Özer, Duygu Günkut, CSA Yayın
Ajansı, İstanbul, 2003.
MCQUAIL Denis - WINDAHL Sven, Kitle İletişim Modelleri, Çeviren: Konca
Yumlu, İmge Kitabevi, Ankara,1997.
MISIRLI İrfan, Genel İletişim: İlkeler, Yöntemler, Teknikler, Detay Yayıncılık,
Ankara, 2003.
ODABAŞI Yavuz - BARIŞ Gülfidan, Tüketici Davranışı, Mediacat Kitapları,
İstanbul, 2003.
OSKAY Ünsal, İletişimin ABCsi, Simavi Yayınları, İstanbul, 1992.
ÖNGÖREN Mahmut Tali, Televizyona Açılan Pencere, Gazeteciler Cemiyeti, Ankara,
1972.
180
PARSA Seyide – Parsa Alev Fatoş, Göstergebilim Çözümlemeleri, Ege Üniversitesi
Basımevi, İzmir, 2002.
POSTMAN Neil, Çocukluğun Yokoluşu, Çeviren: Kemal İnal, İmge Kitabevi
Yayınları, Ankara, 1. Baskı, Nisan, 1995.
SELÇUK Ziya, Gelişim ve Öğrenme, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000.
SENBİR Hakan, Z Son İnsan Mı?, 0 Kitaplar Okuyan Us Yayınları, İstanbul, 2004.
SENEMOĞLU Nuray, Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Özsen Mat Ankara, 1998.
SOLOMON Michael R., Tüketici Krallığının Fethi, Kapital Medya A.Ş., İstanbul,
2004.
TAN Mine, Çocukluk: Dün ve Bugün-Toplumsal Tarihte Çocuk, Yurt Yayınları,
İstanbul, 1994.
TEK Ömer Baybars - ÖZKUL Engin, Modern Pazarlama İlkeleri, Birleşik
Matbaacılık, İzmir, 2005.
TEZCAN Mahmut, Çocuk Sosyolojisi, Kök Yayıncılık, Ankara, Eylül 2005.
TOKOL Tuncer, Pazarlama Yönetimi, Vipaş A.Ş., Bursa, Ekim 1998.
TÜRKMEN İsmail, Reklam Yönetimi, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, No:583,
Ankara, 1996.
YAVUZER Haluk, Çocuğu Tanımak ve Anlamak, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
YAZICI Selim, Öğrenen Organizasyonlar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001.
YÜKSEL Ahmet Haluk, İkna Edici İletişim, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
Eskişehir, 1994.
UZTUĞ, Ferruh, Markan Kadar Konuş, Mediacat Kitapları, İstanbul, 2003.
YAVUZER Haluk, Çocuğu Tanımak ve Anlamak, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
YAZICI Selim, Öğrenen Organizasyonlar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001.
181
ZILLIOĞLU Merih, YÜKSEL Ahmet Haluk, İletişim Bilgisi, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir, 1994.
- Pazarlamanın Yeni Ufukları, : 7 Gurudan Fütüristik Pazarlama Yaklaşımları
(derleme), Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., İstanbul, Kasım, 2005.
1.2. İNGİLİZCE KİTAPLAR
ARIES Philippe “Centuries of Childhood: A Social History of Family Life”
(Translated by Robert Baldick), Vintage Books, New York, 1962.
ADDOCK Dennis - BRADFIELD Ray - HALBORG Al - ROSS Caroline, Marketing
Principles & Practice, Pitman Publishing, UK, 1995.
ARIES, Philippe, Centuries of Childhood: A Social History of Family Life
(Translated by Robert Baldick), Vintage Books, New York, 1962.
BELCH George E. - BELCH Michael A., Adverrtising and Promotion: An
Integrated Marketing Communication Perspective, The McGraw Hill
Companies, Inc., USA, 2004.
CLOW Kenneth E. - BAACK Donald, Integrated Advertising, Promotion, &
Marketing Communications, Pearson Education Inc., (2nd ed.)New Jersey,
USA, 2004.
ELLİS Jeanne. Ormrod Human Learning Theories, Principles, and Educational
Applications, Merrill Publishing Company,1990.
JAIN Subhash C., International Marketing Management, Wadsworth Publishing
Company, California, USA, 1991.
JUGENHEIMER Donald W. - WHITE Gordon E., Basic Advertising, South-Western
Publishing Co., USA, 1991.
KOTLER Philip, Marketing Management, Analysis, Planning and Control,
182
Prentice Hall, New Jersey, USA, 1980.
KOTLER Philip - ARMSTRONG Gary, Marketing: An Introduction, Prentice Hall
International Inc., USA, 1997.
KOTLER Philip - ARMSTRONG Gary, Principles of Marketing, Pearson Prentice
Hall, 11th ed., USA, 2006.
KOTLER Philip - ARMSTRONG Gary - SOUNDERS John - WONG Veronica,
Principles of Marketing, Prentice Hall Inc., USA, 1999.
LANE W. Ronald - KING Whitehill Karen - RUSSEL Thomas J., Kleppner’s
Adertising Procedure, 16th editon, Pearson Prentice Hall, USA, 2005.
LINN Susan, Consuming Kids: The Hostile Takeover of Childhood, New York, The
New Press, 2004.
MCNEAL James U. The Kids Market: Myths and Realities, Paramount Market
Publishing Inc., USA, 1999.
SCHILLER Robert D., “Market and Media Evaluation” The AIA Handbook of
Adertising to Business, Industry, Government and the Proffessions, The
MacMillan Company, USA, 1969.
SIEGEL David L - COFFEY Timothy J. - LIVINGSTON Gregory, The Great Tween
Buying Machine, Dearborn Trade Publishing, USA, 2004.
SMITH P.R., Marketing Communications, Kogan Page Limited, London, 1998
SOLOMON Michael R., Consumer Behaviour: Buying, Having and Being, Pearson
Education Inc., NewJersey, 2002.
TERPSTRA Vern - SARATHY Ravi, International Marketing, The Dryden Press,
Florida, USA, 1991.
VECCHIO Gene Del, Creating Ever-Cool: A Marketer’s Guide to a Kid’s Heart,
183
Pelican Publishing Company, 3rd printing, USA, 2002.
WALTERS C.Glenn, Consumer Behavior Theory and Practice, Richard D.Irwin,
Inc.,1974.
WELLS William - BURNETT John, MORIARTY Sandra, Advertising Principles and
Practices, Prentice Hall Inc., New Jersey, USA.,1998.
2. MAKALELER
2.1. TÜRKÇE MAKALELER
A. Güngör., ERSOY Özlem, “Televizyonun Okulöncesi Dönem Çocuklarına Etkisine
İlişkin Anne-Baba Görüşleri”, 10.YA-PA Okulöncesi Eğitimi ve
Yaygınlaştırılması Semineri, Ankara, 22-25 Mayıs 1994.
ARSLAN Kahraman, “Otomobil Alımında Tüketici Davranışlarını Etkileyen
Faktörler”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi, Sayı 3, Haziran 2003.
ATAY Mesude, ÖNCÜ Elif Çelebi, “Elektronik Bakıcı Televizyon”,
http://isbank.net.tr/channels/egitim/okul_oncesi/televizyon.asp, 04.10.2005.
BAYDAR Mustafa Çetin “Türkiye Özel Radyoculuğu”, Yeni Türkiye Medya Özel
Sayısı, Yeni Türkiye Medya Hizmetleri Yayını, Sayı:12, Kasım-Aralık 1996.
BAYSAL Aşkın “Pazarlamaya Fütüristik Bir Bakış”, Media Cat Aylık Pazarlama
İletişimi Dergisi, Yıl:12, Sayı:118, Kasım, 2004.
BEÇENE Maruf, “Çocukla İletişim Kurma Yolları”,
http://www.psikolojikdanisma.net, 29.03.2006.
BIÇAKÇI Baskın “İnternet Reklamcılığı: Bu Sefer Olacak mı?”, Media Cat Aylık
Pazarlama İletişimi Dergisi, Yıl:12, Sayı:116, Eylül 2004.
BİRBEN Gülçin “X-Kuşağı”, Human Resources İnsan Kaynakları ve Yönetim
184
Dergisi, İstanbul, Mart-Nisan, 2001.
BÜYÜK Sedef Seçkin, “Hedefteki ‘Etkin’ Grup”, Capital Aylık İş ve Ekonomi
Dergisi, Mart, 2003.
ÇELENK Sevilay, “Medyada Şiddete Duyarlık”, Simge Kulanımı Oturumu,
Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1. Baskı, Mayıs 2005.
DYSON Esther, “Global Geleceğin Yol Haritaları Nasıl Okunmalı?”, Pazarlamanın
Yeni Ufukları: 7 Gurudan Fütüristik Pazarlama Yaklaşımları (MediaCat
Forum 2004 sunumları derlemesi), Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., MediaCat
Kitapları, İstanbul, Kasım, 2005.
ELDEN Müge, “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel, Zihinsel,
Psikolojik ve Toplumsal Gelişimleri Reklamların, Toplumun Tüketim Toplmu
Haline Dönüşmesindeki Etkileri Oturumu”, “Reklamların İzleyiciler
Üzerindeki Etkileri” Paneli, RTÜK Yayın No:10, 1.Baskı, Ankara, Temmuz
2004.
FRITSCHE Michael, “Çoğunluğun Sorunu Azınlıklar”, Birikim Dergisi, , Birikim
Yayınları, İstanbul, Sayı 28, Ağıstos 1991.
GRANT John, “Marka Pazarlamasının Daha Zekice Yapılması Şart”, Media Cat
Aylık Pazarlama İletişimi Dergisi, Yıl:12, Sayı:117, Ekim 2004.
İNCİRLİOĞLU Emine Onaran, KILIÇBAY Barış, “Internet Zamanında Aile İlişkileri”,
Kültür ve İletişim, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı,
8(2), Ankara, 2005.
KARACOŞKUN M.Doğan,“Bireysel ve Toplumsal Çözülmede Televizyon Unsuru
Üzerine Düşünceler”, http://www.turnofftv.tuketiciler.org/makale1.doc,
09.01.2006.
KURUOĞLU Huriye, “Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri”,
185
http://www.cocukaile.com/Moduller/Makaleler/MakaleIndex.aspx?Kodal=5
&KS=200653185048844, 20.03.2006.
LYNN John A., Pazarlamanın Yeni Ufukları: 7 Gurudan Fütüristik Pazarlama
Yaklaşımları (MediaCat Forum 2004 sunumları derlemesi), “Reklamın
Geleceği.: Bilgiye Doyan Tüketiciye Ne, Nasıl Söylencek?”, Kapital Medya
Hizmetleri A.Ş., İstanbul, Kasım, 2005.
MANGIR Mine - HAKTANIR Gelengül, BOSTAN S., Dokuz Yaş Çocuklarının
Televizyon Reklamlarını Değerlendirmeleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:1293 Bilimsel Araştırma ve İncelemeler:
717, Ankara, 1993.
NAZİK Hamil, “Çocuk ve Tüketim”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi,
Yıl:6, Sayı:64-65, Haziran-Temmuz 2005,
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi64-65/orta-nazik.htm.
OLUÇ Mehmet, "Satın Alıcıların Davranışlarının Dinamikleri I", Pazarlama Dergisi,
Yıl:5, Sayı:27, Mayıs 1991.
ÖZKAN Mücella - BEDÜK Saadet, “Kitle İletişim Araçlarından, Televizyon Tv
Reklamlarının Çocukların Giyimi Üzerindeki Etkileri”
http://www.kto.org.tr/tr/dergi/dergiyazioku.asp?yno=400&ano=50,
01.09.2005.
TEKİNAY N.Aslı “Yeni Milenyum Senaryoları”, Capital, Aylık İş ve Ekonomi
Dergisi, http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=2836,
01.01.2000.
YAVUZ Sutay, “Türkiye’de Değişen Hanhalkı ve Aile Kompozisyonları:1968-1998
Dönemi için Demografik Bir Değerlendirme”, Hacettepe Üniversitesi
Sosyolojik Araştırmalar e-Dergisi,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/sutaymakale.htm, 17 Mayıs 2004.
YILMAZ Coşkun “Radyonun Yeniden Keşfi”, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı, Yeni
186
Türkiye Medya Hizmetleri Yayını, Sayı:12 Kasım-Aralık 1996.
- “Açıkhava IKEA’ya Rekor Kırdırıyor”, Marketing Türkiye Outdoor&Sign,
Temmuz, 2005.
- “Alışveriş Çılgınlığına Çocuklar da Kapıldı”,
http://www.ntvmsnbc.com/news/297994.asp, 26.11.2004.
-“Cep
Telefonu, Müzik ve Fotoğraf Tutkusu Sattırıyor”, Sabah Gazetesi
http://www.sabah.com.tr/tek101-20060114.html, 10.11.2005.
- “İzinli Pazarlamanın Temelleri”, www.messagemarketer.com, 10.01.2005.
- “Küresel Bir Marka Yaratmak Artık Çok Zor”, Media Cat Aylık Pazarlama
İletişimi Dergisi, Yıl:13, Sayı:124, Mayıs 2005.
- “Kahvaltıyla Dünya Turu”, İkeyif,
http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody004.asp?BodyID=2764,
23.04.2004.
- “Kuşak Farkına Dikkat”, http://www.infomag.com.tr/content/19062, 22.09.2005.
- “Mucize Öğün Kahvaltı”, Yaşam Pınarım Dergisi, Sayı:8,
http://www.indeksiletisim.com/hizmet_goster.asp?ID=418&hizmet_id=10,
20.02.2006.
- “Reklam Bir Oyundur”,
http://www.infomag.com.tr/v2/dosyalar/haber/10072-Reklam Bir
Oyundu.pdf, 02.12.2003.
- Spider-Man, Doğan Egmont Yayıncılık, Mayıs 2006.
- WinxClub, Epilson Yayıncılık, İstanbul, No:19, Mayıs 2006.
187
2.2. İNGİLİZCE MAKALELER
ALEXANDER Alison - BENJAMIN Louise M. - HOERRNER Keisha - ROE Darrel
“We’ll be Back In a Moment’: A Content Analysis of Advertisements in
Children’s Television in the 1950’s”, Journal of Advertising, CtC Press, USA,
Volume 27, Number 3, 1998.
AUSTIN M. Jill - LYNN Mary, “Targeting children online: Internet advertising ethics
issues”, Journal Of Consumer Marketing, Vol. 16, No. 6, Reed of Middle
Tennessee State University, Tenessee, USA, 1999.
BUIJZEN, Moniek - VALKENBURG Patti M, “The Effects of Television Advertising
on Materialsm, Parent-Child Conflict, and Unhappiness: A review of Research”,
Applied Developmental Psychology, no: 24, 2003.
FRITSCHE, Michael, “Çoğunluğun Sorunu Azınlıklar”, Birikim Dergisi, Birikim
Yayınları, İstanbul, Sayı 28, Ağıstos 1991.
GAY Kathlyn, “Caution! This May Be and Advertisement: A Teen Guide to
Advertising”, Franklin Watts, New York, 1992.
HENDRICK Harry, “The Child as a Social Actor in Historical Sources: Problems of
Identification and Interpretation”, James Allison (editor), Research with
Children : Perspectives & Practices, GBR: Falmer Press, London, 1999.
KRISITS Bernd, “A Brand Is A Friend”, ViewPoint-Online Magazine, OgilvyOne
Worldwide, Mayıs 2004
http://www.ogilvy.com/viewpoint/view_ko.php?id=41441&iMagaId=1.
LEVINE R.A., “Child Psychology and Anthropology: an environmental view”,
Biosocial Perspectives on Children, C.Panter-Brick (ed), Cambridge:
Cambridge University Press, UK, 1998.
LEVINSON Jay Conrad, “Selecting Media”, The Guerrilla Marketing Online Report
www.gmarketingcoach.com , March 2005.
188
MUTTE Jean Lois
http://www.careerjournaleurope.com/hrcenter/articles/20040913expatica.html, 2004.
O’SULLIVAN Terry, “Advertising and children: what do the kids think?”, Qualitative
Market Research: An International Journal, Emerald Group Publishing
Limited, Vol. 8, No. 4, 2005, www.emeraldinsight.com/1352-2752.htm.
SMITH, Lois J, “A Content Analysis of Gender Differences in Children’s Advertising”,
Journal of Broadcasting and Electronic Media, Vol.38, No.3.
TERRY O’Sullivan, “Advertising and children: what do the kids think?”, Qualitative
Market Research: An International Journal, Emerald Group Publishing
Limited, Vol. 8, No. 4, 2005, www.emeraldinsight.com/1352-2752.htm.
- “Children’s Food Choices, Parents’ Understanding and Influence, and the Role of
Food Promotions”, Office of Communications, Research and Market Data,
Child Obesity-Food Advertising in Context,
www.ofcom.org.uk/research/tv/reports/food_ads/, July 2004 Report.
-“Sells Like Tween Spirit”, Media And Marketing Europe Emap Information-part of
Emap Communications, July, 2003.
- “Teaching the Millennial Generation”,
http://knowledge.emory.edu/index.cfm?fa=printArticle&ID=956,
10.03.2006
-“Yankelovich Study Shows That Leveraging 'Pester-Power' is Outdated”, Carolina
NewsWire,
http://caroli4444nanewswire.com/news/News.cgi?database=topstories.db&c
ommand=viewone&id=3051&op=t, 27.06.2005.
189
3. İNTERNET
•
http://en.wikipedia.org, 26.03.2006.
• http://games.zeeks.com, 15.02.2006.
• http://media.mcdonalds.com, 06.08.2005.
• http://www.tdk.gov.tr, 04.05.2006.
•
http://tr.wikipedia.org, 02.10.2006.
•
http://www2.coca-cola.com, 15.02.2006.
•
http://www.aslanmax.com, 10.04.2006.
•
http://www.algida.com.tr, 10.04.2006.
•
http://www.cominicom.com, 15.05.2006.
•
http://www.danone.com.tr, 10.03.2006.
•
http://www.fisher-price.com, 18.05.2006.
•
http://www.gillette.com, 10.02.2006.
•
http://www.infomag.com.tr, 22.09.2005.
•
http://www.maxihaber.net, 20.12.2005.
•
http://www.mcdonalds.com, 20.02.2005.
•
http://www.mcdonaldsindia.com, 20.02.2005.
•
http://www.reklamlar.tv/, 13.03.2006.
•
http://www.sell.com, 18.05.2006.
•
http://www.pg.com.tr, 03.04.2006.
•
http://www.psikolojisayfam.com, 01.05.2006.
•
http://www.sutas.com.tr, 04.05.2006.
•
http://www.teknoturk.org, 12.01.2005.
190
•
http://www.tojet.net, 18.05.2006.
•
http://www.toybox.com.tr, 02.04.2006.
•
http://www.turkcell.com.tr, 04.04.2006.
•
http://www.ulker.com.tr, 10.02.2006.
•
http://www.unilever.com.tr, 10.04.2006.
•
http://www.winxclub.com.tr, 18.04.2006.
4. TEZLER
KALAR Suzanne, The Impact of Child-Directed Media Consumption on Consumer
Intelligence, PhD. Dissertation, The University of Texas at Austin,
http://www.lib.utexas.edu/etd/d/2004/kalars71570/kalars71570.pdf,
December, 2004.
KAPIZ Serap, Sosyal Değişim Sürecinde İş-Aile Yaşamı Etkileşimi, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, İzmir, 2002.
UZAR Kubilay, Reklamın Güdüleyici Unsurları ve Tüketici Davranışında
Güdülemeye Etki Eden Unsurlar, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilim
Uzmanlığı Tezi, Ankara, 1994.
191
Download