Birleşmiş Milletler Zorlama Tedbirleri ve Libya

advertisement
Kapak Konusu
Kaddafi iç ve dış baskılara rağmen sonuna kadar direnmeyi düşünüyor.
Birleşmiş Milletler Zorlama Tedbirleri
ve Libya
The Coercive Measures of the United Nations and Libya
Prof. Dr. Mehmet Emin ÇAĞIRAN
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Abstract
While the uprisings in the Arab World have ended up with a peaceful government handover in some countries such as Tunis and Egypt, the attitude of Gaddafi in Libya has dragged the country into a state of chaos. As
the control of the various Libyan provinces has passed to the public groups revolting against the ruling, the
government has been trying to get the situation under control by applying to the force. Concerning the events
in Libya which have turned into an international matter from being a matter appertaining to the country’s
domestic policy, the United Nations Security Council granted the Resolution 1970 (2011). Pursuant to the
said Resolution, Libya has to respond to the demands of the public, act in accordance with the human rights
and international humanitarian law while intervening to the riots and. On the purpose of obliging the state
to act legitimately, the United Nations has put in practice several measures such as arms embargo, an asset
freeze and travel ban imposed on the Libyan Authorities.
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
15
Kapak Konusu
Bu tür diktatörlüklerde diktatörün iktidarı sürdürme umudu kalmayınca
bir başka ülkeye kaçmakta ve yönetim değişikliği daha az “maliyetle”
gerçekleşmektedir. Libya yöneticilerine bu yolun kapanmış olması,
Kaddafi’ye sonuna kadar direnmek ve her çareye başvurmaktan başka seçenek bırakmamaktadır.
Giriş
Arap halklarının yakın geçmişinde nasıl ki Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devletinden kopmaları, İkinci Dünya Savaşından sonra
değişik aşamalarla bağımsız devletler haline gelmeleri en önemli dönüm noktaları olduysa, içinde bulunduğumuz 2011 yılı da en az öncekiler
kadar önemli sonuçlar doğuracak gelişmelerin
başladığı bir yıl olacağa benzemektedir. Baskıcı ve totaliter rejimlere karşı Tunus’ta başlayan
gösteriler kısa sürede bütün Arap ülkelerini etkisi altına almıştır. Tunus ve Mısır’da halkın büyük
çoğunluğunun desteklediği ve bir tür silahsız isyanlara dönüşen gösteriler karşısında yönetimler daha fazla direnememiş ve çekilmek zorunda
kalmıştır. “Tehlikenin” farkına varan diğer Arap
devletlerinin yöneticileri daha fazla demokrasi
ve siyasi reform vaatleriyle halkın tepkisini büyümeden önleme çareleri aramaya başlamıştır. Yemen, Bahreyn, Ürdün, Suriye, hatta Kuzey Irak’ta
halklar Tunus ve Mısır örneğini izleyerek sokaklara dökülmeye başlarken, Şubat ortalarından
itibaren Libya’da başlayan hareketlenme diğer
Arap ülkelerindeki gelişmeleri gölgede bırakarak
gündemin ilk sırasına oturmuştur. Gerçekten de
Libya’da önceleri mevcut iktidara muhalefet şeklinde ortaya çıkan gösteriler Kaddafi yönteminin
sert tedbirlere başvurması üzerine kontrolden
çıkmış ve diğer Arap ülkelerindeki barışçı protestolardan (en azından şimdilik) farklı olarak ülkede bir iç savaşın başlamasına sebep olmuştur.
İlk bakışta bir devletin iç meselesi gibi görünen bu gelişmeler Kaddafi’nin tutumu ve yaptığı açıklamalarla yeni bir boyut kazanmıştır.
Libya’dan gelen haberlerde yönetimin göstericileri dağıtmak ve ayaklanmaları bastırmak için
16
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
ülke dışından paralı askerler getirdiği, güvenlik
kuvvetlerinin sivil halk üzerine ateş açtığı, askeri uçakların isyancıların denetimindeki bölgeleri
bombaladığı ileri sürülmektedir. Başta Irak olmak üzere dünyanın değişik bölgelerine yapılan
müdahaleleri meşru göstermek için medyanın
uluslararası kamuoyunu manipüle etmek için
kullanılması bu tür haberlere ihtiyatlı yaklaşmayı gerektiriyorsa da, Kaddafi rejiminin sicili ve
Libya’dan kaçanların şahitliği ülkedeki durumun
bir felaket olduğunu göstermektedir. Zaten geçtiğimiz hafta Kaddafi’nin devlet televizyonunda
yaptığı açıklamalar felaket senaryolarını teyit
eder mahiyettedir.
Dolayısıyla, Libya’daki gelişmeler bir devletin iç
meselesi olmaktan çıkmış, bütün uluslararası
toplumu ilgilendiren bir mesele haline gelmiştir.
Olayların akışına bırakılması ile ülkedeki durumun daha da kötüleşeceği anlaşılmıştır. Bu tür
durumlarda ilk akla gelen çözüm, uluslararası
toplumun kendisini temsil eden bölgesel veya evrensel kuruluşlar vasıtasıyla harekete geçmesi ve
gerekli tedbirleri almasıdır. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde iç karışıklıklar, insancıl hukuk ve insan haklarının ağır ihlallerinin yaşandığı durumlarda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin harekete geçtiği görülmektedir. Birinci
Körfez Savaşından sonra Irak’a, Yugoslavya’ya,
Liberya’ya, Somali’ye, Haiti’ye yapılan müdahaleler bu konuda hemen akla gelen örnekler olarak sayılabilir.
Güvenlik Konseyi Libya’daki olaylar karşısında
da benzer bir tutum takınmış ve 26 Şubat 2011
tarihinde oybirliğiyle aldığı 1970 (2011) sayılı kararla uluslararası toplum adına ilk ciddi tepkisini
ortaya koymuştur.
Kapak Konusu
1970 (2011) Sayılı Kararın Gerekçeleri
1970 (2011) sayılı kararın gerekçeleri aslında karardan dört gün önce toplanan Güvenlik Konseyi toplantısında dile getirilmişti. Konsey 22
Şubat gününde yaptığı toplantıda mutat karar
almak yerine yerine Libya’daki gelişmeleri yakından takip ettiğini belirten ve gerektiği takdirde
duruma el koyabileceğini ima eden bir bildiri yayınlamakla yetindi. Söz konusu bildiride yer alan
ve Güvenlik Konseyi kararının sebeplerini teşkil
eden hususlar satır başları itibariyle şunlardır:
Konsey, Libya’da barışçı gösterilere karşı güç
kullanılması ve yüzlerce sivilin öldürülmesinden derin üzüntü duymakta; güvenlik güçlerinin
şiddete başvurmadan vazgeçmesini belirterek
hükümetin tutumunu protesto etmektedir. Bu
bağlamda halkın meşru taleplerinin dikkate alınmasını ve ulusal çapta görüşmelerin başlatılması
istenmektedir.
Bildiri, daha sonra 1970 (2011) sayılı kararda da
tekrarlanacak bir hususu ele almakta, Libya hükümetine ulusal ve uluslararası sorumluluklarını
hatırlatmaktadır. Libya halkının can güvenliği ve
emniyetini sağlamak hükümetin görevidir. Sivil
halka karşı suç teşkil eden eylemlerde bulunan
güvenlik güçlerinin cezalandırılacağı ilan edilmelidir. Keza ülkede asayişi tesis etmeye çalışan
yetkililerin temel insan haklarına ve uluslararası
insancıl hukuk kurallarına uygun hareket etmesi
gerekmektedir. Hükümet uluslararası insani yardım kuruluşlarının serbestçe ülkeye girmesi ve
çalışmalar yapmasına izin vermeye çağırılmaktadır.
Konsey uluslararası toplumu Libya’ya insani yardımda bulunmaya, özellikle ilaç ve tıbbi malzeme
göndermeye çağırmakta ve Libya hükümetini bu
yardımların yerine ulaştırılmasını sağlamakla
görevlendirmektedir.
Konsey, ayrıca, Libya’da bulunan yabancı devlet
vatandaşlarının durumunu da gündeme getirerek, hükümetten yabancıların güvenliğini sağlamasını ve ülkeyi terk etmek isteyenlere yardımcı
olmasını talep etmektedir. Bildirinin sonunda
Konsey gelişmelerin takipçisi olacağını belirtmektedir.
Libya’da olayların hızla yayılması kısa sürede
durumun daha da kötüleşmesine yol açmıştır.
Bunun üzerine Güvenlik Konseyi yeniden bir
durum değerlendirmesi yaparak Libya’da yaşananların sadece insani boyutu olan ulusal asayiş
meselesi olmaktan çıkarak uluslararası barış ve
güvenliği tehdit eden bir mesele haline geldiğini
tespit etmiştir. Durumun bu şekilde nitelendirilmesi Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler
Antlaşmasının VII. Bölümünde yer alan yetkilerini kullanması için gerekli hukuki ve siyasi zemini hazırlamaktadır. Nitekim Konsey’de anılan
bölüme ve özellikle bu bölüm içerisinde yer alan
ve askeri kuvvet kullanılması dışında her türlü
zorlama tedbirleri uygulamasına imkân veren
Antlaşmanın 41. maddesine açıkça atıfta bulunarak 1970 (2011) sayılı kararını almış ve Libya
hükümetine karşı zorlama ve baskı sürecini başlatmıştır.
Kararın gerekçeleriyle ilgili tespitlerimizi, yukarıda anılan Güvenlik Konseyi bildirisinde genel
ifadelerle yer alan, fakat 1970 (2011) sayılı kararda daha açık bir şekilde vurgulan şu hususları hatırlatarak bitirelim. Konsey, Libya’da sivil
halka karşı sistematik ve genel bir şekilde yapılan saldırıların insanlığa karşı suç oluşturduğunu
belirtmektedir. Hatırlatalım ki, insanlığa karşı
suç uluslararası ilişkilerde hem devletin hem de
bireyin sorumluluğunu gerektiren özel ve ağır
hukuk ihlalleri olarak tanımlanmakta ve devlet
görevlilerinin belirli şartlar altında Uluslararası
Ceza Mahkemesinde yargılanmasının önünü açmaktadır.
Kararlaştıran Zorlama Tedbirleri
Güvenlik Konseyi 1970 (2011) sayılı kararında
Libya hükümetinden bir takım taleplerde bulunmakta ve bunların yerine getirilmesi için
bazı zorlayıcı tedbirleri uygulamaya koymaktadır. Hukuki açıdan söyleyecek olursak, Konsey
Libya’ya ülkedeki durumun ortadan kalkması
amacıyla belirli yükümlülükler getirmekte ve bu
yükümlülüklere uyulmasını zorlama tedbirleri
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
17
Kapak Konusu
BMGK kararında, Libya’da sivil halka karşı sistematik ve genel bir şekilde yapılan saldırıların insanlığa karşı suç oluşturduğu belirtildi.
yoluyla garanti altına almak istemektedir. Ancak,
alınan tedbirlerin sadece ileriye dönük olmadığı, yaşanan olaylardaki tutumu sebebiyle Libyalı yetkililerin cezalandırılması amacı taşıdığı da
görülmektedir.
Güvenlik Konseyinin Libya hükümetinden talepleri şunlardır:
Şiddet uygulamalarına derhal son verilmesi ve
halkın meşru taleplerini karşılayacak tedbirlerin
alınması;
İnsan hakları ve uluslararası insancıl hukuka riayet edilmesi, bu konuda çalışan uluslararası kuruluşların ve gözlemcilerin ülkeye girmelerine,
yardım getirmelerine ve ihtiyaç olan bölgelerde
güvenli bir şekilde çalışmalar yapmasına izin verilmesi;
18
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
Ülkedeki yabancıların can ve mal güvenliklerinin
garanti edilmesi, bu şahısların ülkeden ayrılmasını kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması;
Son olarak, her türlü medyaya uygulanan kısıtlamaların kaldırılması.
Güvenlik Konseyi daha önce benzer durumlarda
harekete geçtiği zaman da aynı usulü izlemiştir.
Ancak, önceki durumlarda hedef devletlere bazı
yükümlülükler getirdikten sonra, o devletlerin
tutumlarını değiştirmesi için belirli bir süre tanımış ve bu sürenin sonunda tatmin edici bir gelişme olmazsa zorlama aşamasına geçmiştir. Libya
olayında ise muhtemelen durumun acil olmasını göz önüne alarak zorlama tedbirlerini derhal
yürürlüğe koymuştur. Kararın son paragrafında
belirtildiği üzere, Güvenlik Konseyi Libya’daki
durumu sürekli takip altında tutacağını, daha da
Kapak Konusu
Libya kararında alınan tedbirler ise “akıllı tedbirler” şeklinde tabir edilen ve istenmeyen durumun müsebbiplerini etkileyen zorlayıcı tedbirlerdir. Bu yönüyle de Güvenlik Konseyinin benimsediği yöntemin
yerinde olduğu söylenebilir.
kötüleşmesi halinde yeni tedbirler alacağını, buna mukabil Libya hükümetinin talepleri yerine
getirmesi ve ülkede istikrarın sağlanması halinde ise tedbirlerin askıya alınması veya tamamen
kaldırılması seçeneklerini saklı tutmaktadır.
1970 (2011) sayılı kararda uygulamaya konulan zorlama tedbirlerini dört kategoride değerlendirebiliriz. Bunlardan ilki Libya’daki olaylar
sırasında yaşanan bir kısım hukuk ihlallerini
Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) götürmektir. 1998 Roma Sözleşmesiyle kurulan
UCM’nin yetki alanı konu bakımından insancıl
hukuk kurallarının ağır ihlallerini, şahıslar bakımından ise Roma Sözleşmesine taraf olan, dolayısıyla Mahkemenin yetkisini kabul etmiş bulunan devletlerin vatandaşlarını kapsamaktadır.
Libya Roma Sözleşmesine taraf değildir; ancak,
UCM Statüsüne göre bir istisna olarak Güvenlik
Konseyine Sözleşmeye taraf olmayan devletlerin vatandaşlarının da UCM’de yargılanmasını
talep etme yetkisi tanınmıştır. Konsey bu yetkisine dayanarak Libyalı yetkililerin Mahkemede
yargılanmasını istemektedir. Şimdiye kadar benzer bir durum Sudan olayları vesilesiyle yaşanmıştı. Libya bu konuda ikinci örnek olmaktadır.
Yine de uluslararası ceza yargılaması devletlerin
oldukça ihtiyatlı yaklaştıkları bir konudur; bu
sebepten dolayı 1970 (2011) sayılı kararın alınması görüşmelerinde Güvenlik Konseyinde üzerinde en fazla tartışılan husus bu olmuştur. Mesela, UCM Statüsüne taraf olmayan Hindistan
Konseydeki oybirliğini bozmamak için kararın
ilgili maddelerine itiraz etmediğini belirtmiştir.
Bir diğer Konsey üyesi olan Brezilya ise olumsuz oy kullanmamakla birlikte Libya olaylarının
UCM’ye götürülmesinin gereksiz bir tasarruf olduğunu ileri sürmüştür. Güvenlik Konseyi diğer
devletlerin de benzer tepkilerde bulunabileceğini göz önüne alarak kararda Libya’daki olaylara
karışmış yabancı devlet vatandaşlarının UCM’de
yargılanması hususunu ilgili devlete bırakmaktadır. Yani UCM’nin şahıslar bakımından yetkisi
Libyalılar ve Roma Sözleşmesine taraf olanlarla
sınırlı tutulmuş, taraf olmayan devletlere özel bir
yükümlülük getirilmemiştir.
1970 (2011) sayılı kararda öngörülen ikinci kategori zorlama tedbirleri silah ambargosudur.
Ambargo Libya’ya her türlü silah, mühimmat
satışını, sevkiyatını yasaklamaktadır. Hükümetle
halkın büyük çoğunluğunun karşı karşı karşıya
geldiği, büyük karışıklıklar yaşanan bir ülkeye
karşı bu tür kararların alınması çatışmaların şiddetlenmesini önlemeye hizmet edeceği gibi, dışarıdan değişik gruplara veya hükümete destek
vermek için yapılacak müdahalelerin önüne de
set çekmeyi amaçlamaktadır. Konsey kararında
oldukça teferruatlı düzenlenen silah ambargosuyla ilgili hükümler arasında dikkat çekici olanı,
diğer ülkelerden Libya’ya çatışmalara katılmak
üzere gideceklerin engellenmesine yönelik hükümdür. Çatışmaların yayılmaması ve devletlerarası bir mesele haline gelmemesi için Güvenlik
Konseyi bütün devletlere hitap ederek vatandaşlarının Libya’daki çatışmalara karışmasını önleyecek tedbirler almalarını istemektedir.
Üçüncü kategori tedbirler seyahat yasağı başlığı altında toplanmaktadır. Güvenlik Konseyi
kararın Ek 1’inde bir isim listesi yayınlayarak bu
listede yer alan şahısların seyahat hürriyetlerine
sınırlama getirmiştir. Konsey, bütün devletlere
yaptığı çağrıda anılan şahısların ülkelerine girişlerini, ülkelerini transit geçiş amacıyla kullanmalarını engellemelerini talep etmektedir. Başta
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
19
Kapak Konusu
Kaddafi olmak üzere Kaddafi ailesinden ve ülkenin üst seviye yöneticilerinden olan bu listede
toplam 16 kişi bulunmaktadır. Libya yöneticilerini cezalandırmaya yönelik bu uygulamanın siyasi
bakımdan ne ölçüde isabetli olduğu tartışmaya
açıktır. Zira Güvenlik Konseyinin temel amacı
Libya’daki çatışmaların ve karışıklığın sona ermesi, halkın meşru taleplerinin yerine getirilmesidir. Bu tür diktatörlüklerde diktatör ve çevresi
iktidarı sürdürme umudu kalmayınca bir başka
ülkeye kaçmakta ve yönetim değişikliği daha az
“maliyetle” gerçekleşmektedir. Libya yöneticilerine bu yolun kapanmış olması, Kaddafi’ye sonuna kadar direnmek ve her çareye başvurmaktan
başka seçenek bırakmamaktadır. Bu da iç çatışmaların daha fazla şiddetlenmesi, daha fazla kan
dökülmesi demektir.
Dördüncü kategori tedbirler de bazı kişilerin
mal varlıklarının dondurulmasıdır. Bu konuda
da Konsey kararının ikinci eki olarak bir liste yayınlanmıştır. Altı kişilik listenin tamamı Kaddafi
ailesine mensup kişilerden oluşmaktadır. Anılan
tedbiri, yani mal varlıklarının dondurulması işlemini yerine getirecek olanlar diğer devletlerdir.
Devletler listede yer alanlara ait olan, bunların
denetiminde bulunan her türlü iktisadi ve mali kaynağı dondurmakla yükümlüdür. Ayrıca,
anılan kişilere herhangi bir şekilde mali kaynak
transferi veya yardımını da engelleyeceklerdir. Bu
tedbir Kaddafi ailesini yurt dışında sahip olduğu
bütün maddi kaynaklardan mahrum bırakmakta, daha önce değindiğimiz seyahat yasağıyla birlikte düşünüldüğünde deyim yerindeyse bütün
dünyadan tecrit etmektedir. Güvenlik Konseyi
dondurulan maddi kaynakların Libya halkına
ait olduğunu ve daha sonraki bir aşamada Libya
halkının menfaati doğrultusunda meselenin halledileceğini belirtmektedir.
Sonuç
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenlikten sorumlu ve bu konuda
uluslararası toplumu temsil etmeye yetkili başlıca organ olarak Libya’daki karışıklıklar karşısında
kayıtsız kalmamış ve meselenin uluslararası bir
boyut kazandığını düşünerek vakit geçirmeden
müdahale kararı almıştır. 1970 (2011) sayılı karar
bu iradenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Güvenlik Konseyinin diğer benzer durumlarda
niçin sessiz kaldığı, Libya’ya karşı niçin hemen
harekete geçtiği üzerine değişik yorumlar yapılabilir. Genel bir tespit olarak belirtelim ki, Konseyin Libya kararı yakın dönemdeki uygulamalarıyla paralellik arz etmektedir. Konsey aldığı kararla kendisine verilen görevi yerine getirmiştir.
Kararda uygulamaya konulan zorlama tedbirleri
de kanaatimizce durumun özelliklerine uygun,
hukuken ve siyaseten yerinde tedbirlerdir. Zira
bu tür iktisadi ve mali yönü ağır basan zorlama
tedbirleri genellikle bir devlete karşı uygulandığında esas sorumlular olan yöneticileri “cezalandırmak” yerine halkı daha fazla etkilemekte,
böylece halk bir kez daha cezalandırılmış olmaktadır. Libya kararında alınan tedbirler ise “akıllı
tedbirler” şeklinde tabir edilen ve istenmeyen
durumun müsebbiplerini etkileyen zorlayıcı tedbirlerdir. Bu yönüyle de Güvenlik Konseyinin benimsediği yöntemin yerinde olduğu söylenebilir.
O
20
OrtadoguAnaliz
Mart 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 27
Download