T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği Şef: Doç. Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ SONRASI OLUŞAN KOMPLİKASYONLARIN CLAVİEN DERECELENDİRMESİNE GÖRE SINIFLANDIRILMASI (Uzmanlık Tezi) DR. MERT ALİ KARADAĞ İSTANBUL 2007 ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim boyunca her türlü teorik ve pratik bilgi ve deneyimini bizimle paylaşan, fikir ve görüşleriyle mesleki ve sosyal ufkumun genişlemesinde büyük payı olan ve daha da önemlisi, bana olan güvenini ve desteğini her zaman arkamda hissettiğim değerli hocam Doç. Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu’na sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışmanın yapılmasında büyük katkıları olan ve yardımlarını esirgemeyen, daha da önemlisi bana her zaman bir dost olarak davranıp, hayatta başarılı olmak için gerekli bütün yolları gösteren, ürolojiye bakış açımı değiştiren değerli şef muavinleri, uzman ağabeyimlerime içtenlikle teşekkür ediyorum. Uzmanlık eğitimime ilk başladığım günden itibaren benimle o güzel dostluklarını paylaşan, yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen ve ileride çok daha iyi mertebelerde beraber olacağımıza inandığım değerli asistan arkadaşlarıma tüm destek ve yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Bugüne gelmemi sağlayan aileme ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen sevgili eşime de şükranlarımı sunarım. Dr. Mert Ali KARADAĞ 2 İÇİNDEKİLER AMAÇ 64 GENEL BİLGİLER • • Böbrek Taşlarında Tedavi Seçenekleri * Avrupa Üroloji Birliği (EAU) Üriner Sistem Taş Hastalıkları Kılavuzu 5 * Beden dışı şok dalgayla taş kırılması (ESWL) 6 * Üreterorenoskopi (URS) 8 * Perkütan Nefrolitotomi (PCNL) 9 * Açık cerrahi 10 * Laparoskopi 10 Perkütan Nefrolitotomi * Böbreğin Fonksiyonel Anatomisi 13 * Hastanın Hazırlanması 13 * Traktın Oluşturulması ve dilatasyonu 18 * Taşın Parçalanması 23 ● Perkütan Nefrolitotomi sonuçları 25 ● Perkütan nefrolitotomi komplikasyonları 25 ● Cerrahide Perioperatif komplikasyonların sınıflandırılması 26 (Modifiye Clavien Derecelendirmesi) HASTALAR VE YÖNTEM 29 BULGULAR 33 TARTIŞMA 43 ÖZET 51 KAYNAKLAR 52 3 AMAÇ İlk çağlardan beri insanoğlunu etkileyen ve ülkemizde de endemik olan üriner sistem taş hastalığı, günlük üroloji uygulamasının önemli kısmını teşkil etmektedir. İnsanların yaşamları boyunca herhangi bir döneminde bu hastalıkla karşılaşma oranı %10 olarak bildirilmektedir.1 Böbrek taşlarının güncel tedavi seçenekleri arasında beden dışından şok dalga tedavisi (ESWL), perkütan nefrolitotomi (PCNL), üreteroskopi (URS), açık cerrahi ve laparoskopi yer almaktadır. Özellikle son yıllarda endoürolojide kat edilen büyük aşamalar sonucunda, gelişmiş merkezlerde üriner sistem taşlarının %0,7-4’üne açık cerrahiye gerek olmaktadır.2-3 Günümüzde perkütan nefrolitotomi taş hastalığı ile yoğun olarak uğraşan kliniklerde iş yükünün önemli bir kısmını oluşturmakla birlikte böbreğin anatomisi, taşın boyutu, yerleşimi, hastaya ait anatomik etkenler, cerrahi tecrübeye bağlı olarak tedavi başarısının %95’lerin üzerinde olduğu kabul edilmektedir. 4 PCNL’nin en sık karşılaşılan komplikasyonları; ekstravazasyon (%7.2), kan transfüzyonu gerektiren kanama (%11.2-17.5) ve ateştir (%21-32.1). Septisemi (%0.3-4.7), kolon yaralanması (%0.2-4.8) ve plevral yaralanma (%0-3.1) ise nadir karşılaşılan majör komplikasyonlardır.4 Böbrek yetmezliği, diabetes mellitius, obesite gibi eşlik eden hastalıkların varlığıyla komplikasyon oranları artmaktadır.4 Sıkça uygulanan ve çeşitli komplikasyonları görülen bu operasyonla ilgili çok sayıda merkezden araştırma sonuçları bildirilmektedir. Bu nedenle, hastaların bilgilendirilmesi ve komplikasyonların derecelendirilmesi bakımından standartizasyon gerekli görünmektedir. Bu amaçla genel cerrahide Clavien derecelendirmesi sıklıkla kullanılmaktadır. Bu sınıflama daha önce üroloji uygulamasında retroperitonoskopide, laparoskopik canlı donör nefrektomi ve laparoskopik radikal prostatektomide kullanılmıştır.5,6,7 Çalışmamızda, PCNL’de gözlenen komplikasyonları bu standart derecelendirmeye göre sınıflamaya ve bu tekniğe özel ne gibi uyarlamaların gerekliliğini ortaya koymaya çalıştık. 4 GENEL BİLGİLER Üriner sistem taşları, bilinen en eski hastalıklar arasında sayılmaktadır. MÖ 4800’lü yıllardan kalan Mısır mumyalarında böbrek ve mesane taşlarına rastlanılmaktadır.1 Taş hastalığının cerrahi tedavisi, genel cerrahi ve anestezideki gelişmelere paralel ilerlemeler gösterse de, güncel tedavi son 20 yıldaki aşamalarla şekillenmiştir. Özellikle endoürolojide kat edilen büyük aşamalar, gelişmiş merkezlerde üriner sistem taşlarının ancak %0.7-4’ünde açık cerrahiye gerek duyulmasını sağlamaktadır.2,3 Yine son yıllarda gözlenen ilerlemeler, bu oranın daha da düşeceğini düşündürmektedir. AVRUPA ÜROLOJİ BİRLİĞİ(EAU) ÜRİNER SİSTEM TAŞ HASTALIĞI KILAVUZU8 Avrupa Üroloji Birliği (EAU) 2003 yılında üriner sistem taş hastalığı ile ilgili kılavuzunu yayınladı. Koraliform taşlara yaklaşım tablo–1’de, koraliform olmayan taşlara yaklaşım tablo-2’de özetlenmektedir. Bu kılavuz incelendiğinde, koraliform olmayan taşlarda tedavi yaklaşımını en çok etkileyen faktör taşın boyutudur. Ürik asit taşları dışında, böbreğin herhangi bir lokalizasyonunda, 2 cm’den büyük taşlarda önerilen tedavi PCNL iken, 2 cm’den küçük taşlarda ise öncelikle ESWL tercih edilir. Koraliform olmayan ürik asit taşlarına ise öncelikle oral kemoliz tedavisi önerilir. Sistin taşlarının ESWL’ye yanıt veren ve vermeyen olmak üzere iki tipi mevcuttur. EAU’nun kılavuzunda, parsiyel ve komplet koraliform böbrek taşları için ayrı bir bölüm ayrılmaktadır ve bu taşların tedavi seçenekleri de ayrıntılı olarak incelenmektedir. Parsiyel koraliform taş, en az bir kaliksi dolduran ve santral gövdesi olan taş olarak tanımlanırken; komplet koraliform taş ise tüm kaliksleri ve renal pelvisi dolduran taş olarak tanımlanmaktadır. Tüm komplet ve parsiyel koraliform taşlarda öncelikli tedavi seçeneği PCNL’dir. Pelvikalisiyel sistemi dilate olmayan, küçük koraliform taşı olan hastalara da katater takılarak multipl ESWL seansı yapılabilir. 5 Kılavuzda kalisiyel divertikül taşları, özel durumlar başlığı altında anlatılmaktadır. Buna göre kalisiyel divertikül taşlarına ESWL, PCNL veya retrograd URS önerilmektedir. Videoendoskopik retroperitoneal laparoskopik cerrahi tedavide yeni bir seçenek olarak göze çarpmaktadır. Atnalı böbreklerdeki taşlarda yukarıda anlatılan kılavuza göre tedavi edilir fakat bu hastaların böbrekleri genellikle anterior pozisyonda olduğundan, ESWL tedavisi bu hastalara pron pozisyonunda uygulanmalıdır. Ureteropelvik bileşke darlığı ile beraber taş hastalığı görüldüğünde ise hasta perkütan endopyelolitotomi veya açık cerrahi ile tedavi edilir. Bu hastalarda transüreteral endopyelolitotomi (Acusize) diğer bir seçenektir. EAU kılavuzu (tablo 1-2) özetleyecek olursak, 2 cm’ den büyük taşların neredeyse tamamında ilk seçim olarak PCNL’ nin, 2 cm’ nin altındaki taşlarda ilk seçenek olarak ESWL’ nin önerildiği görülmektedir. Ürik asit taşlarında oral kemolizis önerilse de, tatminkar sonuçlar alınmamaktadır. DIŞARIDAN ŞOK DALGA İLE TAŞ KIRMA (ESWL) ESWL, beden dışındaki bir kaynaktan elde edilen ses dalgalarının şok dalgaları haline getirilip, taşa odaklayarak taşın parçalanmasıdır.9 Eisenmenger tarafından ilk fiziksel incelemeler 1959 yılında gerçekleştirilmiştir. Chaussy tarafından 1980’de Münich Üniversitesi üroloji kliniğinde ilk klinik uygulama başarılmıştır. Bundan iki yıl sonra ilk ESWL merkezi Münich üniversitesinde kuruldu. İlk kullanılan makine Dornier HM3’tür.9,10,11,12 ESWL’de şok dalgasını üreten jenaratörler litotriptör olarak adlandırılır. Tüm litotriptörler için, enerji kaynağı, odaklayıcı sistem, temas ortamı (komplet su yatağı, parsiyel su yatağı ve su yastığı+jel) ve taş lokalizasyonunu sağlayan görüntüleme sistemine (Ultrasonografi ve/veya floroskopi) ihtiyaç vardır. 6 Bir litotriptörü diğerinden ayıran gerçek fiziksel özellik şok dalgası üretim yöntemidir. Şok dalgası üretiminde; noktasal kaynak (spark gap, elektrohidrolik) ve yaygın kaynak (piezoelektrik, elektromagnetik) olmak üzere iki temel enerji kaynağı kullanılmaktadır.10,12 ESWL böbrek ve üreter taşlarının hepsine uygulanbildiği halde, gebelik ve tedavi edilemeyen pıhtılaşma bozukluğunda uygulanması mutlak kontrendikedir. Aktif tüberküloz, tedavi edilmemiş üriner sistem enfeksiyonu ve üriner sistemde darlık olması ise ESWL’nin göreceli endikasyonlarını oluşturur.10 Boyu 100 cm’den küçük olan çocuklarda ve çok şişman hastalarda teknik nedenlerle uygulanması zordur.10,13 ESWL ile %75 oranında taşsızlık oranı elde edilir. ESWL sonrası klinik önemi olmayan rezidüel fragman %20 oranında saptanırken, hastaların %5’inde kalan fragmanlara girişim gerekmektedir. Hastaların %13’ ünde çoklu ESWL seanslarına gerek duyulmaktadır. Böbrek pelvis yerleşimli taşlarda ESWL ile en yüksek başarı oranları elde edilirken, alt kaliks yerleşimli taşlar diğerlerine göre daha zor temizlenir. Ürik asit taşları ESWL ile en kolay kırılan taşlardır (%85).Bunu %80 başarı oranı ile COD ve %70 oranı ile COM taşları izler. Özellikle 2 cm üzerindeki sistin taşları ESWL tedavisine en az cevap veren grubu oluşturmaktadır. Çoklu taşlar, 2 cm’den büyük taş, sistin taşı, alt kaliks yerleşimli taş, kalisiyel divertikül taşı varlığında ESWL ile taşsızlık oranı azalmaktadır. Atnalı böbrek ve medüller sünger böbrekteki taşlar ESWL ile daha zor tedavi edilmektedir. Komplikasyonlar ve Morbidite Tedavi esnasında komplikasyonlar çok enderdir (<%1). Kardiak aritmi, işitmede azalma, senkoplar ve peridural anestezi durumunda bulantı sayılabilecek yan etkilerdir. Takip sırasında da şiddetli komplikasyonlar çok nadirdir. İntra ve perirenal hematom insidans oranı %0,5’in altındadır ve bu oran düşük basınçlı litotripsi ile düşmektedir. Dornier HM-3 ile tedavi edilen hastaların %10’unda peteşiyal cilt hematomları görülmüştür. Bu oran kuru ortam ve elektromagnetik litotriptörler ile artmaktadır. ESWL’den sonra kolik ve ateş görülme oranı taşın büyüklüğüne bağlıdır. 7 Aritmi, 1. kuşak litotriptörler ile %80 görülürken, yeni kuşakta bu oran %1’e düşmüştür. Taş yolu (Stein strasse) %5-%11 oranında görülür, bunun önlenmesi için double J stent uygulanır. Taş 2,5 cm’den küçük ise stent koymanın üstünlüğü yoktur. 2,5 cm’nin üzerindeki taşlarda ise stent konması obstrüksiyon oranını %26’dan %7’ye, yardımcı girişim oranını ise %15’den %6’ya düşürür. Enfekte hidronefroz, devam eden kolik, 6 haftadan fazla devam eden üriner obstrüksiyon varlığında taş yoluna girişim gerekliliği vardır. ESWL sonrası görülen diğer komplikasyonlar arasında subkapsüler-perirenal hematom (%0,66), ciltte peteşi ve ekimoz, hipertansiyon (%8), kolik (%13-%36), ateş (%5%36), hastaneye yatma gereği (%3-8), hematüri (Çoğu olguda 1-2 günde kendiliğinden düzelen) sayılabilir. ÜRETERORENOSKOPİ (URS) Genel olarak üreter taşlarının tedavisinde ilk seçenek ESWL’dir. Amerikan Üroloji Birliği(AUA)’nin 1997’deki tedavi kılavuzu oturumunda proksimal üreterdeki 1 cm’den küçük taşlarda insitu ESWL’nin %85 başarı sağladığı, distal üreterde de aynı başarının elde edileceği bildirilmiştir.13 Bu oturumda ayrıca proksimal ve distal üreterdeki 5 mm’den küçük taşların %98 oranda kendiliğinden düşebileceği de vurgulanmaktadır. Taş çapı büyüdükçe insitu ESWL’nin başarısı %70-75’lere düşmektedir. Bu nedenle üreterde 1 cm’den daha büyük yarıçapı olan taşlarda üreteroskopik litotripsi uygulanmalıdır. Günümüzde ince çaplı ve geniş çalışma kanalı olan semirijid üreteroskopların kullanılması, gerek endoskopik cihazların gelişmesi gerekse endokameranın kullanılması sonucu görüntü kalitesinin artması, pnömotik ve holmiyum lazer litotripsinin beden içerisinde kullanılması üreter taşlarının tedavisinde başarı oranlarını %100’e yaklaştırırken, komplikasyon oranlarının da azalmasını sağlamıştır. Üreter taşlarının tedavisinde, rijid ve fleksibl olmak üzere iki tip üreteroskop kullanılmaktadır. Klasik olarak iliak damarların altında rijid üreteroskop kullanılırken, bu seviyenin üzerinde fleksibl üreteroskopun kullanımı daha güvenlidir. Rijid kısa üreteroskop alt üreter için yeterlidir. Orta ve üst üretere ulaşmak için semirijid uzun aletler seçilmelidir. Gerek rijid gerekse fleksibl üreteroskopi ile litotripsi uygulanırken, işlem esnasında taş 8 yukarı sisteme kaçabilir. Böyle bir durumda fleksibl üreteroskop ile piyelokalisiyel sistemde taşı görüp basket katater içirisine almak ve üretere geri çekmek mümkündür. Bu amaçla da atravmatik Nitinol® zero tip veya Graspit® gibi basketler kullanılmaktadır. Tekrar yukarıya kaçmasını önlemek amacıyla da taş basket içerisinde parçalanır veya taşın proksimaline oklüzyon balonu yerleştirilebilir. Son zamanlarda “Stone-cone®” da bu amaçla kullanılabilmektedir. Ucu spiral şeklinde kıvrılabilen atravmatik katater taşın yukarıya kaçmasını engellediği gibi, taşın basket arasında sıkışması gibi bir problem de yaratmaz.14,15 “Access sheath” kullanılması ise, fleksibl üreteroskopiyi kolaylaştırmakta ve ameliyat süresini de kısaltmaktadır. Üreteroskopik litotripside komplikasyonları erken ve geç olmak üzere 2 bölümde değerlendirmek gerekir. Erken komplikasyonlar arasında; üreteral giriş,intrakorporeal litotripsi veya taşların çıkarılması esnasında oluşan perforasyon ve avulsiyonlar, sepsis, kanama, taşın proksimale kaçması sayılabilir. Geç komplikasyonlar arasında ise üreterde darlık oluşması ve sistemde reziduel taş kalması sayılabilir. 16,17,18,19 PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ (PCNL) Yaklaşık yarım asır önce Goodwin ve arkadaşları (1955) “hidronefrozda perkütan trokar nefrostomi” deneyimlerini yayınladılar. İlerleyen yıllarda perkütan girişimler geliştirildi, Fernström ve Johansson ilk olarak 1976'da, perkütan bir yol oluşturularak böbrekten taş aldıklarını bildirdi. Mayo Clinic, Minnesota Üniversitesi, Batı Almanya ve İngiltere'den bildirilen yayınlar ile PCNL'nin uygulama tekniğini geliştirildi.20,21,22,23 Teknolojide kaydedilen ilerlemeler sayesinde perkütan taş tedavisi, artan başarı ve azalan komplikasyon oranlarıyla gerçekleştirilmeye başlandı.24 Başlangıçta perkütan nefrostomi sadece üriner diversiyon için kullanılırken, şimdilerde taş çıkarılması, antegrad endopyelotomi ve üst üriner sistemin değişici hücreli karsinomunun rezeksiyonu gibi daha karmaşık işlemlerde de uygulanmaktadır. ESWL'nin 1980'lerin ilk yıllannda uygulanmaya başlamasıyla perkütan yöntemlerin endikasyonlan geçici olarak sınırlanmışsa 9 da, ESWL endikasyonlarının yeniden düzenlemesiyle beraber, günümüzde PCNL layık olduğu yeri almıştır. PCNL daha düşük maliyet, daha az morbidite ve daha kısa iyileşme süresi gibi üstünlükleriyle, birçok merkezde taş tedavisinde açık cerrahi girişimlerin yerini almıştır. AÇIK CERRAHİ Günümüzde, üriner sistem taş hastalığının tedavisinde açık cerrahi giderek daha az uygulanan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük merkezlerde, açık cerrahi oranının, olguların %1-4’ünde gerektiği bildirilmektedir.25 Açık cerrahinin en sık uygulama alanları ise başarısız endoürolojik girişimler ve kabul edilebilecek sürede veya tekrarda taşın endoürolojik yöntemlerle temizlenebileceği düşünülmeyen kompleks olgular olmaktadır. Üreteropelvik bileşke (UPJ) darlığı, taş yükünün fazla olduğu kompleks taşlar, fonksiyon göstermeyen böbrek veya böbrek polü, büyük taş içeren obstruktif, özellikle anterior yerleşimli kalisiyel divertikül taşı açık böbrek cerrahisinde diğer endikasyon alanlarını oluşturmaktadır.25 Günümüzde, ender de olsa başarısız URS sonrası açık üreterolitotomi gerekli olabilmektedir. LAPAROSKOPİ Laparoskopi, özellikle pelvik veya atnalı böbreklerde yardımcı olabilmektedir.26 Nefrektomi veya parsiyel nefrektomide de laparoskopi göz ardı edilmemesi gereken bir alternatiftir. Ayrıca hayvan çalışmaları, laparoskopik anatrofik nefrolitotominin dahi yapılabileceğini göstermektedir. Ksantogranülomatöz böbrekler, açık eksplore edilmesi gereken, laparoskopinin kontraindike olduğu en önemli patolojiler olarak bilinirler.27 10 Tablo-1: Komplet ve parsiyel koraliform taşlara yaklaşımda EAU tedavi kılavuzu 1. PCNL Radyo-opak taşlar 2. PCNL + ESWL 3. ESWL + PCNL 4. Açık Cerrahi 1. Antibiyotik + PCNL Enfeksiyon taşları 2. Antibiyotik + PCNL + ESWL 3. Antibiyotik + ESWL + PCNL Enfeksiyon ile beraber olan taşlar 4. Antibiyotik + Açık Cerrahi 5. Antibiyotik + ESWL + Kemoliz 1. PCNL 2. PCNL + ESWL Ürik asit/ Ürat taşları 3. PCNL/ESWL + Oral Kemoliz 4. ESWL + PCNL 5. Açık Cerrahi 1. PCNL 2. PCNL + ESWL Sistin taşları 3. ESWL + PCNL 4. Açık Cerrahi 11 Tablo-2: 2 cm’den büyük ve küçük taşlara yaklaşımda EAU tedavi kılavuzu Taşın büyüklüğü <20 mm Radyo-opak taşlar 1. ESWL 2. PCNL Enfeksiyon taşları 1. Antibiyotikler + stent + ESWL 2. Antibiyotikler + PCNL Enfeksiyon ile beraber olan taşlar Ürik asit/ Ürat taşları 1. Oral kemoliz 2. Stent + ESWL + oral kemoliz Sistin taşları 1. ESWL 2. PCNL 3. Açık veya videoendoskopik retroperitoneal cerrahi Taşın büyüklüğü >20 mm Radyo-opak taşlar 1.PCNL 2. Stentli veya stentsiz ESWL 3. PCNL + ESWL Enfeksiyon taşları 1. Antibiyotikler + PCNL 2. Antibiyotikler + ESWL (stentli veya stentsiz) Enfeksiyon ile beraber olan taşlar 3. Antibiyotikler + PCNL + ESWL Ürik asit/ Ürat taşları 1. Oral kemoliz 2. Stent + ESWL + oral kemoliz 3. PCNL 1. PCNL Sistin taşları 2. PCNL + ESWL 3. PCNL + fleksibl nefroskopi 4. Açık veya videoendoskopik retroperitoneal cerrahi 12 PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ HASTANIN HAZIRLANMASI Taşların sayısı, pozisyonunu belirlemek ve böbreğin anatomik detaylarını ortaya koymak için; ameliyat öncesi dönemde intravenöz piyelogram (İVP) ve bilgisayarlı tomografi (BT) gibi radyolojik incelemeler yapılır. BT; özellikle füzyon ya da malrotasyon anomalilerin, renal ektopinin, ortopedik deformitelerin ve obez olguların değerlendirilmesinde yararlıdır. BT ayrıca nadiren görülen retrorenal kolon olgularını da belirleyebilir. Renal sintigrafi, özellikle bilateral koraliform taşları olan hastalarda renal fonksiyonun dağılımını değerlendirmek için kullanılabilir. Operasyon öncesi pıhtılaşma profilini de kapsayan rutin laboratuar testleri yapılır. Herhangi bir kanama diatezi, cerrahi öncesi düzeltilmelidir. Aspirin içeren ürünler ve non-steroidal antienflamatuar ilaçlar PCNL'den 7 gün önce kesilmelidir. BÖBREĞİN FONKSİYONEL ANATOMİSİ Son yıllarda endoürolojideki ilerlemeler sonucunda toplayıcı sistem anatomisine olan ilgi giderek artmaktadır. Bu anatomiye tamamen hakim olunması, üroradyolojik analizlerin doğru yapılması ve endoürolojik girişimlerin güvenilir olarak uygulanabilmesi için gereklidir. Sağ böbrek ortalama 10,9 cm, sol böbrek ise ortalama 11,2 cmdir. Her iki böbrek benzer kalınlığa sahiptir (Hilumda sağ:3.2 cm; sol 3.3 cm). Her iki böbreğin üst polü alt pole göre daha geniştir.28 Böbrekler T12-L3 vertebralar arasında retroperitoneal olarak yer alır. Posterior abdominal duvarda M. Psoas major üzerinde ve longitutunal aksına paralel, oblik olarak yer alır. (Şekil 1) Superior pol, inferior pole göre daha medial ve posterior yerleşimlidir. Hilar bölgenin anteriora doğru rotasyonu nedeniyle her iki böbreğin de lateral kenarları posterior yerleşimlidir. Bu rotasyon sonucu böbreğin ön ekseni ile vücudun ön ekseni 30-50° ‘lik açı yapar.29 (Şekil 2) 13 Şekil - 1 Şekil - 2 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) Sol böbrek sağa göre daha superiorda yer alır. Sağ böbreğin posterior yüzeyini 12. kot çaprazlarken, sol böbreğin posterior yüzeyini 11 ve 12. kot çaprazlar. Diframın posterior yüzü 11 ve 12. kotlara yapışır. Posterior görünümde diafram böbreğin üst polünün üzerinde bir dom oluşturur. (Şekil 3-4) İnterkostal girişim uygulayan ürologlar bu anatomiyi akılda tutmalıdır. Plevra 12. kota yapışırken, akciğerler genellikle 11. kotun üzerinde yer alır.29 (Onuncu interkostal aralık). 11-12. kotlar arasından yapılan girişimler çoğu kez komplikasyon gelişmeden uygulanabilmektedir. 10 veya daha üst interkostal aralıklardan perkütan girişim yapılmamalıdır. Bu girişler, interkostal damarları yaralamamak için, interkostal aralığın alt yarısından yapılmalıdır.30 Şekil - 3 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) 14 Şekil – 4 Karaciğer sağ, dalak ise solda böbreğin suprahiler bölgesinin posterolateralinde yer alır. Yüksek seviyelerden yapılan girişim esnasında, hastanın yaptığı inspirasyon düzeyine göre karaciğer ve dalak yaralanma riski artar. Bu anatomik komşuluk daha çok splenomegalili ve hepatomegalili hastalarda önem kazanır. Hastaların operasyon öncesi BT ile değerlendirilmeleri, bu komplikasyonları azaltmaktadır.29,30 Sağ kolik fleksura (hepatik fleksura) sağ böbreğin inferior kısmının anteriorunda yer alır. Sol kolik fleksura ise sol böbreğin anterolateralinde yer alır. Ameliyat öncesi BT ile değerlendirilen hastalarda, nadiren de olsa böbreğin posteroinferiorunda, hatta retrorenal kolon saptanabilir. Bu vakalara yapılan perkütan girişim esnasında barsak yaralanma riski çok artmıştır. Retrokolon sıklıkla böbreğin inferior polünün yanında yer alır. Yapılan bir çalışmada supin pozisyonda BT ile değerlendirilen hastaların %1,9’unda retrokolon mevcutken, pron pozisyonda bu oran %10’lara ulaşmaktadır. Perkütan girişim öncesi hastalar retrorenal kolon açısından floroskopi ile dikkatlice incelenmelidir.31 Böbreğin Vasküler Anatomisi: Böbreğin arterleri end-arter yapısındadır. Ana renal arter, A. Suprarenalis inferior dalını verdikten sonra, anterior ve posterior dallarına ayrılır. Anterior dal apikal, üst, orta ve alt olmak üzere 4 segmental artere ayrılır; böbreğin anterior ve polar alanının kanlanmasından sorumludur. Posterior dal ise böbreğin posteriorunda, kalan bölgeleri kanlandırır. (Şekil 5) Böbeklerin yarısından çoğunda, posterior segmental arter böbreğin posterior yüzünün üst yarısını kanlandırır, bu yüzden üst kalikslere medialden yapılan girişlerde bu arter zarar görebilir.32 Segmental arterler parankime girmeden hemen önce interlobar arterlere ayrılırlar. Interlobar arterler, kortiko-medullar bileşkede aerkuat arterleri oluşturular. Arkuat arterler interlobular arterlere ayrılır ve devamında affarent arterioller ile glomerul yapısına katılırlar.32 15 Şekil – 5 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) Arterlerden farklı olarak intrarenal venlerin segmental bir yapısı yoktur. Böbreğin venleri arasındaki sıkı anastamozlar sayesinde, venöz yaralanma sonrası böbrekte parankimal konjesyon ve ödem gözlenmez. Korteksin küçük venleri interlobular venlere drene olur ve bir ark oluşturur. Bu arklar böbreğin longitutunal ekseninde uzanırlar. Üç adet ana anastamoz arkı vardır ve bunlar genellikle değişik seviyelerdedir. Anastamozlar sıklıkla satalit venler arasında (periferik), arkuat venler arasında (piramidlerin tabanında), interlobar venler arasında (infindubular, renal sinüse yakın) bulunur.32 (Şekil 6) 1. Periferik (satelit) venler 2. Piramidlerin çevresinde arkuat venler 3. Renal sinuse yakın infundibular Şekil – 6 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) İnfindibulumdan Yapılan Giriş: Üst pol infindibulumundan yapılan giriş, damar yaralanması açısından en tehlikeli giriştir. İnfindubular arter ve venler, üst pol infindubulumunun ön ve arka yüzüne paralel seyreder. Üst pol infindibulumundan yapılan girişte, interlobar damar yaralanma riski %67 olarak saptanmıştır (%26’sı arter yaralanması). Bu girişlerde en ciddi tehlike, posterior 16 segmental arterin yaralanmasıdır. Posterior segmental arter, renal parankimin %50’sinin beslenmesinden sorumludur ve yaralanması sonrası böbrekte ciddi fonksiyon kaybı meydana gelebilir.33 Orta pol infindibular girişlerin %23’ünde damar yaralanması meydana gelir ve posterior segmental arterin orta dalı diğer arterlerden daha fazla yaralanır.33 Alt pol pelvikalisiyel sisteme girmek için böbreğin en güvenli kısmı olduğundan, ürologların ve girişimsel radyologların girişlerde sıklıkla tercih ettiği bir bölgedir. Alt pol infindibumdan yapılan girişlerin %13’ünde damar yaralanma riski vardır. Bu bölgeden yapılan girişlerde venöz arkın yaralanma riski de vardır fakat bunlar kendiliğinden kontrol altına alınır.33 Sonuç olarak pelvikalisiyel sisteme infindibulumdan girilmesi, interlobar arterlerden ciddi kanama riski nedeniyle güvenli değildir. İnfindibular girişlerde ayrıca posterior kaliksleri geçip, anterior kalikslere girme ihtimali artmıştır. (Şekil 7) Şekil – 7 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) Renal Pelvise Yapılan Giriş: Renal pelvise direkt olarak giriş yapılmamalıdır. Bu bölgeye yapılan girişlerde retropelvik damarlarda yaralanma meydana gelebilir, operasyon esnasındaki manevralarda kolaylıkla pelvikalisiyel sistem dışına çıkılabilir ve bu esnada böbreğe tekrar giriş zordur. Ayrıca bu bölgeye bırakılan nefrostomi tübü kolaylıkla çıkabilir.32 17 Kalisiyel Fornikse Yapılan Giriş: Böbrek pelvikalisiyel sistemine girmek için en güvenli yol, forniks içinden yapılan girişimlerdir. Kalisiyel forniks içinden yapılan girişlerde venöz yaralanma %8 oranında saptanırken, arter yaralanmasına rastlanılmamaktadır. Nefrostomi tübünün yerleştirilmesi açısındanda forniks girişleri en güvenli yoldur.34 (Şekil 8) Şekil – 8 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) GİRİŞ VE TRAKTIN OLUŞTURULMASI FLOROSKOPİK ANTEGRAD YAKLAŞIM Ucu açık olan 5 F üreteral kateter opere edilecek böbreğin pelvisine yerleştirilir ve bir foley katetere tespit edilir. Bu üreter katateri kullanılarak anatomik boşlukların kontrast madde ya da hava ile opaklaşması ve genişlemesi sağlanır. Ayrıca üreter kateteri floroskopik olarak izlenebildiği gibi nefrostomi traktından girilerek tutulabilir. Üreter kateteri konulduktan sonra hasta C kollu masada pron pozisyonda yatırılır. Ventilasyonu kolaylaştırmak amacıyla her iki tarafa omuzdan krista iliakaya kadar yastıklar yerleştirilir (Şekil-9). Bu esnada anestezi doktoru endotrakeal tübü emniyete alarak, çıkmamasına dikkat etmelidir. Dizler, bilekler ve ayakların altına yastık konulur, desteklenir ve emniyete alınır. Cildin povidon-iod ile temizlenmesinden sonra girişin yapılması planlanan bölge steril cerrahi örtüler ile kaplanır. Artık yan tarafında irrigasyon sıvısının birikmesini sağlayan plastik torbalı endoüroloji örtüleri kullanılmaktadır. C-kollu 90°’nin üzerinde 18 hareket yeteneğine sahip olmalıdır. Radyasyon kaynağı hastanın altına yerleştirilerek cerrahın maruz kalacağı radyasyon yansıması minimale indirilmiş olur. Yöntem için oluşturulacak traktın seçimi çok önemlidir. Tercih edilen yaklaşım, posterior kaliks yoludur. Bazı taşlar için ya da kaliks divertiküllerinde anterior kaliks girişi gerekebilirsede, sadece posterior kaliksten girişin mümkün olmadığı durumlarda kullanılmalıdır. Ayrıca bir anterior kaliksten pelvise girişte, telin geriye doğru yönlendirilmesi gereğinden, teknik olarak da zordur. Renal pelvise doğrudan girişte, renal arterin posterior dalının yaralanma riskinden dolayı, bu girişten kaçınılmalıdır. İğne girişi ne kadar medialden yapılırsa, renal arterin büyük kollarının yaralanma riski de o kadar artmaktadır.35 Şekil – 9 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) C-kollu dik pozisyonda iken toplayıcı sistem gözlenir ve uygun kaliks tespit edilir. İdeal bölge kalikse 12 kot altından ulaşan en kısa trakttır. C-kollu 90° de iken kalikse giriş için medial dik düzlem belirlenir. C-kollu daha sonra cerraha doğru takriben 30° döndürülür. (Şekil-10) Bu C-kollunun ekseninin, böbreğin posterior kaliksleriyle aynı düzleme gelmesini sağlayarak, posterior kalikslerin doğrudan dikine görünümünü verir.35,36 19 Şekil - 10 (Campbell’s Urology 8. baskı,4. cilt,2002) 18 numara translumbar anjiografi ignesi ile C-kollu 30° pozisyonda iken giriş yapılır. Floroskopi ekranında "boğa-gözü işareti" elde edilmesiyle iğnenin uygun yönü belirlenmiş olur. Bu görüntü iğneye ait düzlemle X-ışınına ait düzlemin aynı olduğu durumda iğnenin giriş kısmının ignenin gövdesi üzerine yerleşmesiyle gözlenebilir. Eğer iğnenin giriş ekseni C-konunun giriş eksenine paralel değilse, iğne gövdesinin bir parçası görülebilir. Posterior kalisiyel sisteme girişte Brödel hattından yaklaşılmalıdır. İgne girişinin derinliği C-kolunun tekrar vertikal pozisyona getirlmesiyle belirlenir. C-kollu vertikal pozisyonda iken iğnenin ucu önceden belirlenmiş kalikse yaklaştırılır ve bu floroskopik olarak görülerek yönlendirilir. İgnenin kaliks içine girmesiyle, stile çıkarılır ve iğnenin pozisyonunun doğruluğu idrar, hava ya da her ikisinin birlikte aspire edilmesi ile kanıtlanır. Bir 0.038 inch yumuşak uçlu J rehber tel igneden sokularak üreteropelvik bileşkeye doğru itilir ya da renal pelvis içerisinde kıvrıIması sağlanır. İğne çıkartılarak telin bulunduğu bölgeye 1 cm kesi yapılır ve telin üzerinden trakt 30 F'e kadar dilate edilir.36 Traktın dilatasyonun ana prensibi, her zaman bir rehber tel üzerinden uygulanması gereğidir. Tel dilatasyonu desteklemeye yetecek derecede sert olmalıdır. Dilatasyon esnasında telin yerinden çıkma gibi problemlerin ortaya çıkmaması için, dilatasyon öncesi rehber telin üretere geçirilirmesi amaçlanır. Ancak teli üretere geçirmek her zaman mümkün değildir (taşın üreterde sıkışması, üreteropelvik darlık). Bir komplet koraliform taşın müdahelesi için 20 perkütan giriş gerektiğinde ise rehber telin anatomik boşluğa yerleştirilmesi, son derecede zor ve özel tecrübe gerektiren durumdur. Rehber tel taşın sıkıştırması nedeniyle renal pelvise geçemeyebilir ve girilen kalikste kıvrılabilir. Nefrostomi traktının akut dilatasyonu bir çok aletle yapılabilir. En çok kullanılan; seri olarak uygulanan ve gittikçe kalınlaşan fasyal dilatatörler, Amplatz dilatasyon seti, metal yardımcı dilatatörler ve yüksek basınçlı balonlardır. Bazı araştırmacılar fasyal dilatatörlerin en emniyetli ve en etkin metod olduğunu düşünmektedir.37 Bu teknik, özellikle belirgin perirenal ya da renal fibrozis varlığında ya da sekonder olgularda faydalıdır. Fasyal Dilatörler Fasyal dilatatörler 0.038 inç rehber telin üzerinden kayacak ve 8 - 36F arasında değişen kalınlıkta dizayn edilmişlerdir. Bunlar çevirilerek, vidalama şeklinde sokulurlar. Traktın dilatasyonu floroskopik kontrol altında yapılmalıdır. Dilatatörü iterken gereksiz kuvvet kullanılmasından kaçınılmalıdır, çünkü uçlan renal pelvisi medial olarak perfore ederek aşın kan kaybına ya da irrigasyon mayinin retroperitona ekstravazasyonuna neden olabilir. Bu sistemin esas avantajı, güvenli oluşudur. 8F kateter yerinde ise sonraki dilatasyonun rehber telin bükülmesine neden olması beklenmez. Metal dilatatörlere oranla renal pelvis perforasyon riski daha azdır. Politef'ten imal edilen fasyal dilatatörlerin sert yapısı fibröz sahaların dilatasyonunu kolaylaştırmaktadır. Daha önce perkütan yöntemle müdahale edilen retroperitoneal cerrahi geçirmiş ve böbreğin iltihabi durumu olan hastalarda, dilatasyon esnasında zorluklarla karşılaşılabilir.38 Amplatz Dilatasyon Seti 1982 yılında Kurt Amplatz kendi adı verilen dilatasyon sistemini geliştirmiştir.39 Set "Cook Urological®" tarafından imal edilmektedir ve 0.038 inç rehber telin üzerinden geçecek şekilde inceltilmiş 8 F politef kateter içermektedir. Bu kateter, üreterden aşağıya kaydırılır ve daha büyük poliüretan kateterler bunun üzerinden geçirilerek dilatasyona devam edilir. Dilatasyon kateterleri 2 F aralıklı olarak 12 F' den 30 F' e kadar büyüyen çapta yapılmışlardır. 21 Dış politef kılıflar mavi poliüretan dilatatör1erin üzerinden geçecek şekilde dizayn edilmişlerdir ve 28 F'den 34F'e kadar boyutIarla mevcuttur. Her politef kılıfın dış çapı iç çapından 4 F daha büyüktür. Yani 34 F kılıf 30 F dilatatörün üzerinden kayacak şekilde dizayn edilmiştir. Dış kılıflar sürtünme kat sayısını azaltmak ve kıvrılmayı minimale indirmek amacıyla politefle doymuş hale getirilir. Dış kılıf böbreğe giriş yolunu korurken, rijid ve fleksibl nefroskop gibi aletlerin girişine de imkan verir. Trakt başlangıçta, 8F politef kataterin telin üzerinden girebilmesi sağlanana kadar dilate edilir. Daha büyük dilatatörler bu kateter üzerinden geçecek şekilde yapılmışlardır. Bu kataterin kullanılması tüm uygulamayı kolaylaştırmaktadır. Fleksibilite sayesinde üretere doğru yolunu bulabildiği gibi rehber telin üzerinden kayarak rehber telin büküImesini önler ve stabilizasyonunu tüm dilatasyon boyunca sağlar. İlaveten 8 F politef kateter daha büyük dilatatörlerin üzerinden kaymasına imkan sağlar. Nefrostomi traktı ya adım adım sırayla ya da bazı numaralar atlanarak da dilate edilebilir. Burada önemli nokta, dilatatör1erin rehber tel üzerinden pelvikaliyel sisteme girinceye kadar itilmesi gerekliliğidir. Pelvikaliseal sistemin bütünlüğüne zarar verebileceği için, dilatatörün distal ucu üreteropelvik bileşkeden daha ileri itilmemelidir. Büyük böbrek taşlarının tedavisi amacıyla nefrostomi traktı dilatasyonu yapıldığında dilatatör sadece taşın periferik ucuna kadar ilerletilmelidir. Büyük dilatatörlerin taşı geçecek şekilde itilmesi halinde, bu taşların pelvikaliseal sistemi tıkamaları nedeniyle kalisiyel ya da infindubular laserasyonlar gelişebileceği bildirilmiştir.38 Amplatz dilatasyon sisteminin kullanımı ile pelvikalisiyel sistemin perforasyonu, hemoraji, ekstravazasyon ve renal kapsül travması gibi komplikasyonlar görülebilir. Nefrostomi traktının dilatasyonu, her zaman floroskopik gözlem altında yapılmalıdır. Eğer dilatatörün sokuluşu sırasında aşırı kuvvet kullanılırsa, üreterdeki 8F kataterin koruyucu ve stabilizasyon rolüne rağmen renal pelvis perfore olabilir. Amplatz dilatatörün ucundaki düzensizlik nedeniyle renal kapsül travması ve sonucunda perirenal hematom oluşabilir.37 22 TAŞIN PARÇALANMASI PCNL operasyonlarında taş endoskopik görüş altında, vücut içi litotriptörler ile direkt olarak parçalanabilmekte ve ESWL’de olduğu gibi taşın düşmesi için beklemeye gerek kalmamaktadır. Vücut içi litotriptörler etkinlik, güvenlik ve maliyet açısından değerlendirildiğinde en iyi teknolojiye sahip cihaz şu an için bulunmamaktadır. Ancak, idrar yolu taş hastalığının tedavisinde lümen içi litotripsi amacıyla kullanılan çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bu yöntemler sırasıyla elektrohidrolik litotripsi, lazer (“Pulsed dye”lazer, Holmium lazer, Alexandrite lazer, Erbium: YAG lazer, FREDDY lazer), pnömotik litotripsi, ultrasonik litotripsi başlıklar altında sıralanabilir. Tüm yöntemlerin kendine özgü avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Elektrohidrolik litotripsi (EHL): Lümen içi litotripsi amaçlı olarak geliştirilen ilk teknik olma özelliğini taşımaktadır.40 Bir EHL ünitesi prob, güç jenaratörü ve ayak pedalından oluşmaktadır. İşlem esnasında probun ucu üreteroskopun ucundan yaklaşık 4-5 mm uzaklıkta tutulmalıdır, aksi takdirde, üreteroskopta hasarlanma meydana gelebilir.Ayrıca etkin litotripsi sağlanabilmesi için probun ucu taşa 1 mm’lik mesafede olmalıdır.41 EHL ile sistin, ürik asit ve kalsiyum oksalat monohidrat taşları da dahil tüm üriner sistem taşlarında etkin parçalanma sağlanabilmektedir. Ancak, taş yüzey özelliklerinin parçalanmada önemli bir faktör olabileceği ve düzensiz yüzeyli taşlarda daha başarılı sonuçlar aldığı da vurgulanmaktadır.41 Bu litotriptörler, hızlı ve etkin taş kırma özelliği nedeniyle PCNL tedavisinde de tercih edilebilmektedir. Lazer Litotripsi: Lazerin üriner sistem taş hastalığının tedavisinde kullanımı ilk kez 1968 yılında Mulvaney ve Beck tarafından ruby laser ile gerçekleştirilmiştir.41 Ancak sürekli akım özellikli ruby ile yüksek ısı açığa çıktığından klinik kullanımı engellenmişti. “Pulsed dye” lazerde taş parçalanma başarısı, taş bileşimi ile birebir ilişkili bulunmuştur.42 “Pulsed dye lazerin en önemli dezavantajı yüksek prob maliyeti ve yüksek 23 bakım maliyetidir. Ayrıca sistin taşlarının tedavisinde etkinliğinin olmaması da önemli bir dezavantajdır. “Alexandrite lazer”in taş kırma başarısı %67-97 arasında bildirilmektedir.43,44 Özellikle kalsiyum oksalat-mono hidrat taşlarında etkinliğinin olduğu belirtilmiştir. “Holmium lazer” taş tedavisinde en son kullanılanıdır. Holmiyum lazer enerjisi taşın rengine veya bileşimine bağımlı olmaksızın tüm taşlara etki göstermektedir.45,46 Çocuk yaş grubu hastalarında da oldukça güvenilir ve etkin bir tedavi seçeneği olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur.47 Pnömotik Litotripsi: İlk pnömotik alet, “Lithoclast” pnömotik olarak ilerletilen, direkt temas ile taş kırılmasını sağlayan piston sisteminden oluşmaktaydı.48,49 Bu cihazın en büyük avantajı tüm taş bileşenlerine etkili olmasıdır. Pnömotik taş kırma cihazlarında semi rijit problar kullanıldığından, fleksibl sistem ile kullanılamamaktadır. PCNL işleminde özellikle büyük boyutlu ve/veya sert taşların kırılması işleminde hızlı kırılma sağlanabileceğinden önemli avantajlar sağlayabileceği düşünülmektedir.50 Ultrasonik Litotripsi: Ultrasonik enerjinin böbrek taşlarını kırmak için kullanımı ilk kez 1979 yılında olmuştur. Vibrasyon yapan uç taşa dokundurulduğunda da taş parçalanması sağlanabilir. Özellikle “Hollow-core” ultrasonik litotriptör aspirasyon özelliğinin bulunması nedeniyle PCNL işlemi esnasında büyük boyutlu taşların parçalanmasında tercih edilmektedir. Büyük boyutlu taşların parçalanmasına ek olarak kırılan parçaların aspirasyonu ile vücut dışına alınmasında da oldukça etkindir.51 PCNL tamamlandıktan sonra, nefrostomi tüpü ile drenajın sağlanması genellikle kabul edilen yoldur. Nefrostomi tüpleri, nefrostomi traktından gelen kanamayı tampone etmek, giriş yerinde yara iyileşmesini ve idrar akımını sağlamak, eğer gerekirse ikinci bir PCNL için toplayıcı sisteme kolay giriş imkanına olanak verir.52 Bir kaç sınıfa ayrılabilecek çok sayıda nefrostomi tüpleri mevcuttur: Self retansiyon özellikleri olmayan kateterler, (kırmızı lastikli 24 Robinson-tipi kateterler gibi), self retansiyon özelliği olan kateterler (Pig-tail, Cop-loop, malekot, ya da balon kateter), nefrostomi-stent kombinanasyonu (re-entry kateterler) ve halka nefrostomi tüpleri (U-Ioop kateterler).53 Kullanılan kateterlerin ebat ve tipi büyük ölçüde işlemin büyüklüğü ve PCNL sonrası ürotelyal hasara, işlem esnasında ve sonrasında kanamaya, hastanın vücut şekline ve cerrahların tercihlerine bağlıdır. Yeterli bir üriner drenajı sağlayacak nefrostomi tüpünün minimum çapı 8-10 F olmalıdır. Bazı araştırıcılar 24-30 F'e kadar yapılan akut dilatasyonları takiben üriner drenajı sağlamak için daha büyük kateterleri tercih ederler. PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ SONUÇLARI PCNL operasyonunun başarısı yayınlanmış geniş serilerde %72–98 arasında değişmektedir.54,55 Bu konuda ilk geniş seri, 1985 yılında Segura tarafından yayınlandı ve PCNL uyguladıkları toplam 1000 olguda %98 başarı oranı elde edildiğini bildirmektedir.54 Aynı yıl Merberger’inde yayınladığı seride, PCNL yapılan 1122 olguda Segura’nınkine benzer şekilde %98’lik bir başarı oranı bildirilmektedir.55 PERKÜTAN NEFROLİTOTOMİ KOMPLİKASYONLARI Majör komplikasyonlar, tecrübeli ellerde bile, PCNL hastalarının %1.1-7'sinde görülebilir. Minör komplikasyonlar ise hastaların %15-25'inde gelişir. %1-10 oranında görülen, transfüzyon gerektiren kanama en önemli komplikasyondur. Arteriovenöz fistül ya da psödoanevrizmadan kaynaklanan ve acil embo1izasyon gerektiren kanama hastalarının %0.5'inden azında görülür.56,57 Diğer komplikasyonlar olarak, hastaların %0.3-2.5'inde sepsis, %5'ten azında komşu organ yaralanması ve intraperitonel ekstravazasyon, %5'ten azında başarısız giriş ve %2'sinden azında böbrek pelvisi ve üreter yırtılması görülür. Açık cerrahiye geçiş nadiren görülür ve genellikle PCNL ile ilk deneyimlerde gereksinim duyulur. Eğer organomegali yoksa, PCNL ile dalak ve karaciğerin yaralanması nadir görülen bir durumdur. Dalağın perfore veya lasere olduğu durumlarda genellikle splenektomiyle sonuçlanacak derecede kanama meydana gelir ve cerrahi eksplorasyon gerekir. Karaciğer yaralanmalarında ise tedavi konservatiftir ve nadiren cerrahi eksplorasyon gerekir. PCNL için ölüm oranı 25 %0.046 ve %0.3'tür.56,58 Suprakostal giriş yapıldığında, drenaj gerektiren pnömotoraks, hemotoraks oranı % 4-12'dir.59 PERİOPERATİF KOMPLİKASYONLARIN SINIFLANDIRMASI (MODİFİYE CLAVİEN SİSTEMİ) Günümüzde hala perioperatif komplikasyonların sınıflandırması ile ilgili standartizasyon bulunmamaktadır. 2004 yılında Clavien ve arkadaşları, 1992 yılında yaptıkları sınıflandırmayı60 modifiye ettiklerini bildirmişlerdir (tablo 3).61 Buna göre derece 1 komplikasyonlar, farmakolojik, endoskopik veya cerrahi müdahaleye gerek duyulmayan postoperatif dönemdeki normal dışı değişiklikleri kapsar. Derece 1’de kullanılabilen ilaçlar diüretikler, antiemetikler, antipiretikler, antiinflamatuvarlar ve elektrolitlerdir. Derece 2 komplikasyonlar ise diğer medikal ilaçların kullanılmasını gerektiren durumlardır. Örneğin total paraenteral nutrisyon (TPN) ürünleri, kan transfüzyonu veya diğer antihipertansif ilaçlar. Derece 3 komplikasyonlar ise artık cerrahi veya endoskopik müdahale gerektiren durumları kapsar. Bunun ise 2 alt sınıfı mevcuttur. 3A lokal anestezi altında müdahale edilen komplikasyonlarken, 3B ise genel anestezi altında müdahale edilen durumlardır. Derece 4 komplikasyonlar ise organ bozukluklarını kapsar. 4A tek organ bozukluğuyken, 4B ise çoklu organ bozukluğudur. Derece 5 ise hastanın kaybıdır. Sınıflandırmayla ilgili klinik örnekler tablo 4’te görülebilir. Sınıflandırma toplam 6336 hastaya uygulanmıştır ve anket halinde dünyadaki 10 cerrahi merkezine yollanmıştır, anketi çeşitli eğitim seviyesindeki 144 cerrah cevaplamıştır. Anket sonucunda %92’si sınıflandırmayı basit, %90’ı yararlı bulmuştur. O tarihten bugüne, bu sınıflandırma tıp dünyasında özellikle de genel cerrahi alanında, ürolojide ise retroperitonoskopi, canlı donor nefrektomi ve laparoskopik radikal nefrektomiden komplikasyonları sonra ile kullanılmıştır.5,6,7 ilgili Clavien Perkütan sınıflandırmasına bildirilmemiştir. 26 nefrolitotominin göre perioperatif derecelendirme henüz Tablo 3: Cerrahi komplikasyonların sınıflandırması Derece 1 Farmakolojik tedaviye veya cerrahi,endoskopik ve radyolojik müdahale gerektirmeyen normal postoperatif dönemdeki değişiklikler. İzin verilen tıbbi ilaçlar antiemetikler,antipiretikler,analjezikler,diüretikler,elektrolitler ve fizyoterapi Bu derece aynı zamanda yatakta açılan yara nefeksiyonlarını da kapsıyor Derece 2 Derece 1de kullanılan medikal ilaçlar haricinde kullanılmayı gerektiren durumlar (kan transfüzyonları,TPN,antihipertansifler,vs…) Derece 3 Cerrahi,endoskopik veya radyolojik müdahale gerektiren durumlartaburcu A Genel anestezi gerektirmeyen müdahaleler B Genel anestezi altındaki müdahaleler Derece 4 Hayatı tehdit eden komplikasyonlar (Örn:yoğun bakım gerektiren SSS komplikasyonları) A Tek organ işlev kaybı (Dializ) B Çoklu organ işlev kaybı Derece 5 Hastanın Ölümü ‘d’ Hasta eğer taburcu edildiği sırada komplikasyondan mustaripse derecenin yanına ‘d’ ekleniyor 27 Tablo 4: Klinik örnekler Derece Organ sistemleri Örnekler Derece 1 Kardiak Solunum Nörolojik GİS Renal K+ seviyesi düzelen atrial fibrilasyon Fizyoterapi gerektiren atelektazi Geçici konfüzyon Nonenfeksiyoz diyare Serum kreatinindeki geçici yükselme Derece 2 Kardiak Solunum Nörolojik GİS Renal Beta antagonist kullanılan taşiaritmi Antibiyotikle tedavi edilen pnömoni Antikoagülan kullanılan geçici iskemik atak Antibiyotik gerektiren enfeksiyöz diyare Antibiyotik kullanılan üriner sistem enfeksiyonu Derece 3a Kardiak GİS Renal Lokal anestezi ile pace-maker implantasyonu Perkütan drenaj gerektiren biloma Stentleme gerektiren komplikasyonlar Derece 3b Kardiak GİS Renal Toraks cerrahisi sonrasında fenest. gerektiren kardiak tamponat Derece 4a Kardiak Solunum Nörolojik GİS Renal Düşük çıkış sendromuna yol açan kalp yetmezliği Entübasyon gerektiren akciğer yetmezliği İskemik stroke/beyin kanaması Nekrotizan pankreatit Dializ gerektiren böbrek yetmezliği Derece 4b Kardiak Solunum Nörolojik GİS Renal 4a+böbrek yetmezliği 4a+böbrek yetmezliği 4a+solunum yetmezliği 4a+hemodinamik instabilite 4a+hemodinamik instabilite ‘d’ Kardiak GİS Solunum MI sonrası kalp yetmezliği Cerrahi girişim sonrası fekal inkontinans Pnömonektomi sonrası dispne Relaparotomi isteyen anastomoz kaçağı PCNL sonrası perirenal hematom boşaltılması 28 HASTALAR VE YÖNTEM Kasım 2002 – Kasım 2006 tarihleri arasında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji kliniğinde 811 hastada (457 Erkek/354 Kadın) 836 renal üniteye perkütan nefrolitotomi operasyonu uygulandı. Olguların yaş ortalaması 42,7 + 14,5 yıl ve yaş sınırı 11 – 80 yıl arasındaydı. Tüm hastalar yaş, cinsiyet, semptomlar, taş hastalığı nedeniyle önceden geçirilen girişimler ve operasyonlar, ek hastalıkları içeren bir klinik araştırma formu ile değerlendirildi. Hastalar operasyon öncesinde tam kan sayımı, serum üre - kreatinin, kanama ve koagülasyon profili, serolojik testler (HBV,HCV,HIV) ve idrar kültürü ile değerlendirildi. Tüm hastalara operasyon öncesi direkt üriner sistem grafisi ve ultrasonografi yapıldı. Serum kreatinin düzeyi normal olan hastalar intravenöz pyelografi, yüksek olan hastalar ise tüm batın spiral BT ile değerlendirildi. Radyolojik bulgulara göre hastaların taşlarının opasitesi; opak, semi-opak, non-opak olarak belirlendi. Sadece tek kaliks yerleşimli, kalisiyel divertikül taşları veya üst üreter taşları operasyonun uygunalabirliği açısından ‘’basit taşlar’’ olarak tanımlanırken, koraliform veya pelvis taşına eşlik eden kaliks taşları ‘’kompleks taşlar’’ olarak kabül edildi. Taşların boyutu en büyük çap ve bunu dik kesen çapın cetvel yardımıyla ölçülüp, değerlerin çarpılmasıyla cm2 cinsinden hesaplandı. Ortalama taş boyutu 7.5±5.2 cm2 (1.5-30 cm2) olarak hesaplandı. 422 (%52.1) hastanın taşı operasyon açısından basitken, 389 (%47.9) hastanın taşı ise kompleks olarak değerlendirildi. Toplam 102 (%12.7) hastanın böbreğinde grade 3, 370 (%45.6) hastada grade 2 hidronefroz bulunurken, 339 (%41.7) hastanın böbreğinde hidronefroz saptanmadı. Teknik: Ön Hazırlık Evresi Hasta ürolojik masaya (ModularisUro, Siemens) yatırılarak, supin pozisyonda genel anestezi yapıldı, hasta litotomi pozisyonuna getirildi ve 22F sistoskop ile taş olan böbrek tarafına 4-6 F standart üreter katateri takıldı. Gerekli olduğu düşünülen olgularda open-end 29 üreter kateteri takıldı. 16 F foley üretral katater takıldı ve üreter katateri, üretral katatere tespit edilerek hasta prone pozisyonuna getirildi. Operasyon bölgesi antiseptik solüsyon ile temizlendikten sonra streil perkütan örtü seti ile hasta, kamera ve C-kollu floroskopi aleti örtüldü (Resim-1). Resim:1 floroskopi (Ürolojik altında, masada, prone pozisyonda, özel PCNL örtüsü Pelvikalisiyel Sisteme Giriş C-kollu floroskopi altında üreter kataterinden radyo-opak madde verilerek pelvikalisiyel sistem görüntülendi. Ancak özellikle izole alt kaliks taşlarında opak madde vermek gerekmedi. Girişin planlandığı lokalizasyonda cilt bisturi ile insize edildi. Floroskopi altında, 18 gauge perkütan giriş iğnesi (18G Percutaneous Access Needle, Boston Scientific) kullanılarak uygun kalikse girilerek rehber tel (SensorTM Guide Wire, Boston Scientific) iğne içinden pelvikalisiyel sisteme yerleştirildi. Rehber tel üzerinden trakt, sırasıyla 6F, 10F ile dilate edildi ve güvenlik açısından ikinci bir rehber tel, 10F çift lümenli katater (Dual lumen catheter, Boston Scientific) içinden pelvikalisiyel sistemde uygun bir lokalizasyona yerleştirildi daha sonra 16F dilatatör ile son bir defa trakt dilate edilerek yüksek basınçlı balon dilatatör (NephromaxTM, Boston Scientific) uygun lokalizasyona yerleştirildi. Balon dilatatör, 30 bir inflatör (LeveenTM Inflator, Boston Scientific) yardımı ile radyo-opak madde kullanılarak 18 atmosfer basınca kadar şişirildi. Şişirilmiş balon dilatatör üzerinden 30F çalışma kılıfı (Amplatz sheat, Boston Scientific) böbreğe kadar ilerletildi ve pelvikalisiyel sisteme girildi. Balon dilatatör indirilerek çalışma kılıfının içinden dışarı alındı. Taşın Parçalanması Salin irrigasyon altında, 26 F nefroskop ile çalışma kılıfından pelvikalisiyel sisteme girildi. Pelvikalisiyel sistemde saptanan taşlar pnömotik litotriptör (Vibrolith, Elmed) ile parçalandı. Parçalar forseps ile yakalanarak çalışma kılıfından vücut dışına alındı. Antibiyotik proflaksisi intravenöz kinolonlarla ile yapıldı. Operasyon sonrası ilk günde oral kinolon grubu antibiyotiğe başlandı ve nefrostomi tüpleri alınıncaya kadar devam edildi. 38º’ yi aşan ateş anlamlı olarak kabül edildi. 39º’ yi aşan ateşlerde hastalardan idrar ve kan kültürü alındı ve bu hastalar etken patojene göre tedavi edildi. Operasyon sonrası birinci günde hastanın foley ve üreter katateri çıkarıldıktan sonra operasyon sonrası ikinci günde, DÜSG ve antegrad nefrostografi ile değerlendirildi. Radyopak maddenin mesaneye kadar geçişi görüldükten sonra nefrostomi tüpleri çekildi. Nefrostomi tüpünden üretere geçişin görülmediği veya tüp alındıktan sonra nefrostomi traktından idrar gelmesi 24 saat içinde kesilmediği takdirde, operasyon olan tarafa double J katater yerleştirildi. Peroperatif ve postoperatif komplikasyonların derecelendirmesinde modifiye Clavien sınıflandırması kullanıldı. Her bir dereceyi oluşturan komplikasyonları içeren bir form hazırlandı ve 811 hastanın verileri bu formlara işlendi. Buna göre derece 1 komplikasyonların içine antipiretik gerektiren ateş yükselmesi, atrial fibrilasyon, atelektazi ve geçici serum kreatinin yükselmesi alındı. Derece 2 komplikasyonlar olarak ise kan transfüzyonu, taşikardi, hipertansiyon, pnömoni, antibiyotik gerektiren diyare veya üriner sistem enfeksiyonu, <12 saatlik stent gerektirmyen idrar kaçağı, yara enfeksiyonu, pulmoner emboli (medikal tedavili) kabül edildi. Derece 3a olarak ise double J stent takılmasını gerektiren >24 saatlik idrar 31 kaçağı, pelvis ve UPJ yaralanması (ekstarvazasyon), ürinoma; toraks tüpü takılmasını gerektiren pnömo/hemotoraks ve pıhtı koliği olarak düşünüldü. Derece 3b ise acil perop eksplorasyon, üreter veya mesane taşı, UPJ obstrüksiyonu, kaliks boynu darlığı, A-V fistül, acil operasyon gerektiren perirenal hematom ve perinefritik abse drenajıydı. Derece 4a’ da ise solunum yetmezliği, tek organ içeren komşu organ yaralanması, kalp yetmezliği, miyokard enfarktüsü, serebrovasküler hadiseler, diyaliz gerektiren böbrek yetmezliği, solunum yetmezliğine yol açan pulmoner emboli, böbrek kaybı vardı. Derece 4b ise ürosepsisdi. Çalışmamızda taşların basit veya kompleks oluşunun, komplikasyonlardaki farkı ise ki-kare testi kullanılarak karşılaştırıldı ve p<0.05 değeri istatiksel olarak anlamlı kabül edildi. 32 BULGULAR Kliniğimizde 2002-2006 yılları arasında opere olan 811 PCNL olgusunun ortalama operasyona hazırlık süresi 30,5 + 7,2 dakika ( 25-45 dakika), ortalama operasyon süresi 57,9 + 22,5 dakikaydı ( 20 – 180 dakika). Ortalama 1.6 adet giriş yapıldı. Hastaların 729’sinde (%90) subkostal giriş, 81’sına (%9,9) 11-12. interkostal, 1 (% 0,1) hastaya 10-11 interkostal giriş yapıldı. Ortalama ameliyat sonrası üreter kateterizasyonunun süresi 1,04 + 0,2 gün (aralık: 1-3 gün) olarak bulundu. Ortalama nefrostomi süresi 2,8 + 0,4 gün ( 1-7 gün) olup hastalar ortalama 2,7 + 0,7 gün ( 1-15 gün) interne edildi.(Tablo 5) PCNL uyguladığımız 811 hastanın 726’ sında (%89,6) post operatif 1. günde çekilen direkt grafilerde başarı elde edildi. Olguların %14’ üne uygulanan ek tedavi sonrasında, post operatif 3. ayda bu oran %97’ ye yükseldi. Ortalama 19,6±6,2 ay (14-34 ay) takip sonrası, basit böbrek taşlarında taşsızlık oranı %86.7 iken, kompleks böbrek taşlarında bu oran %61,1 olarak bulundu (p<0.05). En yüksek başarı oranları (%100) ise izole orta kaliks ve üst üreter yerleşimli taşlarda elde edildi. En yüksek başarısızlık oranları ise komplet koraliform ve pelvis taşlarına eşlik eden multiple kaliks taşlarında gözlendi. Basit taşı olan hastalarda (n:422) derece 1 komplikasyon olarak yalnızca 14 hastada (%3.3) ateş yükselmesi görüldü ve antipiretik kullanımı ile düzeldi. Derece 2 komplikasyon olarak ise 18 hastada (%4.2) kan transfüzyonu gerekirken, 1 hastada (%0.2) pnömoni görüldü. 13 vakada (%3) takip gerektiren 12 saatten kısa süren idrar kaçağı gözlendi. 2 olguda (%0.4) yara enfeksiyonu, 4 olguda (%0.9) ise antibiyotik kullanımı gereken üriner sistem enfeksiyonu saptandı. Derece 3a komplikasyonlardan; 24 saatten uzun süren idrar kaçağı için double J stent takılan 12 hasta (%2.8) mevcuttu. 4 hastaya (%0.9) pelvis ve UPJ yaralanması için double J stent takıldı. İzole üst kaliks yerleşimli 3 hastada (%0.7) toraks tüpü takılmasını gerektiren pnömotoraks görüldü. 1 hastada (%0.2) ise şiddetli pıhtı koliği görüldü, bu hastaya 3 yollu sonda takılarak 24 saatliğine sürekli irrigasyona alındı. Derece 3b komplikasyon olarak ise 7 hastada (%1.6) üreterorenoskopi veya pnömotik sistolitotripsi yapılan üreter veya 33 mesane taşları saptandı. 1 hastada (%0.2) kaliks boynu darlığı görüldü ve üreterorenoskopik balon dilatasyon ile düzeltildi. Derece 4a ise 3 hastada (%0.7) komşu organ yaralanması, 1 hastada (%0.2) post op miyokart enfarktüsü, 1 hastaya (%0.2) nefrektomi yapıldı. Derece 4b olarak ise 2 hastada (%0.4) üroseptisemi görüldü ve bu hastalardan preoperatif akciğer problemleri olan 1 tanesi (%0.2) kaybedildi. Basit taşların komplikasyon oranlarının özetini tablo 6’da bulabilirsiniz. 389 kompleks taşı olan olguda ise derece 1 komplikasyon olarak 9 hastada (%2.3) antipiretik kullanımı gerektiren ateş yükselmesi saptandı. 10 hastada (%2.5) ise takip gerektiren geçici serum kreatinin yükselmesi görüldü. Derece 2 komplikasyon olarak ise 73 hastada (%18) hematokrit düşüklüğü için kan transfüzyonu yapıldı. 18 olguda (%4.6) 12 saatten kısa süren ve stent gerektirmeyen idrar kaçağı saptandı. 2 hastada (%0.5) yara enfeksiyonu görülürken, 3 hastada (%0.7) ise antibiyotik kullanımı gerektiren üriner sistem enfeksiyonu saptandı. Derece 3a komplikasyonlardan 24 saatten uzun süren idrar kaçağı için double J stent takılan 26 hasta (%6.6) mevcuttu. 5 hastada (%1.2) pelvis ve UPJ yaralanması için double J stent kullanılmıştı. 1 hastada (%0.2) ürinoma saptanırken, 2 hastada (%0.5) ise mesane irrigasyonuna ihtiyaç duyulan pıhtı koliği görüldü. Derece 3b komplikasyon olarak 7 hastada (%1.7) üreter veya mesane taşı saptanırken, 2 hastada (%0.5) endoskopik balon dilatasyonuna ihtiyaç duyulan UPJ obstrüksiyonu görüldü. 2 hastada (%0.5) AV fistül saptandı. Bu hastalardan 1 tanesine nefrektomi yapılırken, diğeri ise segmenter arter embolizasyonundan fayda gördü. 1 hastada (%0.25) açık operasyon gerektiren perirenal hematom görüldü, yine 1 hastaya (%0.25) perinefritik abse drenajı yapıldı. Derece 4a komplikasyonlardan solunum yetmezliği 1 hastada (%0.25) görülürken, 3 hastaya (%0.7) geç dönem kanama nedeni ile nefrektomi yapıldı. Derece 4b komplikasyon olarak ise 1 hastada (%0.25) ürosepsis saptandı ve yoğun antibiyotik tedavisi uygulandı. Kompleks taşların komplikasyon oranlarının özetini tablo 7’de bulabilirsiniz. 34 Kompleks taşı olan olgularda derece 2 ve 3a komplikasyonlar, basit taşı olanlara göre istatiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Kompleks taşı olan hastalarda grade 2 komplikasyonlar 3.3 kat, grade 3a komplikasyonlar ise 1.7 kat fazlaydı.(tablo 8) Tablo 5: PCNL yapılan hastalarda per-operatif ve post-operatif bulgular: Ortalama hazırlık süresi: 30,5 + 7,2 dakika (25-45 dakika) Ortalama operasyon süresi: 57,9 + 22,5 dakika (20–150 dakika) Ortalama perkütan giriş sayısı : 1,6 adet Giriş Yapılan Kaliks - Alt kaliks girişi n: 588 hasta (%72,5) - Multifokal giriş n: 223 hasta (%27,5) Giriş lokalizasyonu: - İnterkostal giriş yapılan hasta sayısı n: 81 hasta (%9,9) - Subkostal giriş yapılan hasta sayısı n: 729 hasta (%90) Ortalama post-operatif kateterizasyon süresi: 1,04 + 0,2 gün (1-3 gün) Ortalama nefrostomi çekilme süresi: 2,8+0,4 gün (1-5 gün) Ortalama hastanede kalış süresi: 2,7+0,7 gün (1-7 gün) 35 Tablo 6: Basit Taşların Clavien sınıflandırmasına göre derecelendirilmesi BASİT TAŞLAR (n:422) Derece 1 Ateş yükselmesi 14 (%3.3) Derece 2 Kan transfüzyonu 18 (%4.2) Pnömoni 1 (%0.2) 12 saatten kısa süren idrar kaçağı 13 (%3) Yara enfeksiyonu 2 (%0.4) Üriner sistem enfeksiyonu 4 (%0.9) Derece 3a Double J tatbiki İdrar kaçağı >24 saat 12 (%2.8) Pelvis ve UPJ yaralanması (ekstravazasyon) 4 (%0.9) Pnömotoraks 3 (%0.7) Pıhtı koliği 2 (%0.5) Derece 3b Üreter-mesane taşı 7 (%1.6) Kaliks boynu darlığı 1 (%0.2) Derece 4a Komşu organ yaralanması 3 (%0.7) MI 1 (%0.2) Nefrektomi 1 (%0.2) Derece 4b Ürosepsis 2 (%0.4) Derece 5 1 (%0.2) 36 Tablo 7: Kompleks Taşların Clavien sınıflandırmasına göre derecelendirilmesi KOMPLEKS TAŞLAR (n:389) Derece 1 Ateş yükselmesi 9 (%2.3) Geçici serum kreatinin yükselmesi 10 (%2.5) Derece 2 Kan transfüzyonu 73 (%18)) 12 saatten kısa süren idrar kaçağı 18 (%4.6) Yara enfeksiyonu 2 (%0.5) Üriner sistem enfeksiyonu 3 (%0.7) Derece 3a Double J tatbiki İdrar kaçağı >24 saat 26 (%6.6) Pelvis ve UPJ yaralanması (ekstravazasyon) 5 (%1.2) Ürinoma 1 (%0.2) Pıhtı koliği 1 (%0.2) Derece 3b Üreter-mesane taşı 7 (%1.7) UPJ obstrüksiyonu 2 (%0.5) AV fistül 2 (%0.5) Perirenal hematom 1 (%0.2) Perinefrititk abse drenajı 1 (%0.2) Derece 4a Solunum yetmezliği 1 (%0.2) Nefrektomi 3 (%0.7) Derece 4b Ürosepsis 1 (%0.2) 37 Tablo 8:Kompleks ve basit taşlar arasındaki komplikasyon farkları (p:ki-kare testi, OR:Odd oranı, %95 CI:%95 güvenlik aralığı) DERECE DERECE 1 Ateş Geçici serum kreatinine yükselmesi TOPLAM (N:811) BASİT (N:422) KOMPLEKS P (N:389) 23(%2.8) 10(%1.2) 14 0 9 10 33(%4) OR 95% CI >0.1 0.6 0.3-1.2 <0.001 3.3 2.2-4.9 <0.05 1.7 0.95-2.9 >0.1 0.5 0.2-1.19 >0.1 NA NA >0.1 >0.1 NA NA NA NA DERECE 2 Kan transfuzyonu Pnömoni İdrar kaçağı < 12 st Yara enfeksiyonu Üriner sis enf. 91(%11.2) 1(%0.1) 31(%4) 4(%0.4) 7(%0.8) 134(%16.5) 18 1 13 2 4 73 0 18 2 3 38(%4.6) 12 26 9(%1.1) 4 5 0 3 2 1 0 1 DERECE 3A İdrar kaçağı >24 st için D-J uyg. UPJ ve pelvis yaral. İçin D-J uyg. Ürinoma 1(%0.1) Pnömotoraks 3(%0.3) Pıhtı Koliği 3(%0.3) 54(%6.4) DERECE 3B Üreter-mesane taşı 14(%2) 1(%0.1) 7 1 7 0 2(%0.2) 2(%0.2) 1(%0.1) 0 0 0 2 2 1 1(%0.1) 21(%2.7) 0 1 Komşu organ yaralanması 3(%0.3) 3 0 MI Nefrektomi Akciğer yet. 1(%0.1) 4(%0.4) 1(%0.1) 9(%0.9) 1 1 0 0 3 1 3(%0.3) 1(%0.1) 2 1 Kaliks boynu darlığı UPJ darlığı AV fistül Perirenal hematoma Perinefritik abse DERECE 4A DERECE 4B Ürosepsis DERECE 5 1 0 38 OLGULARIMIZDAN ÖRNEKLER Olgu 1: Sol böbrekte koraliform taşı olan ve 5 PCNL girişi ile tedavisi sağlanan ve URS ile taşsız hale gelen bir erkek hasta. Sol böbrekten çıkarılan taşlar Operasyon öncesi çekilen IVP Post-op. 2 günde floroskopi altında prone pozisyonda yapılan incelemede alt kalikste 4 mm’lik fragman saptandı. PCNL sonrası oluşturulan 5 çalışma kanalı için 3 adet nefrostomi tüpü bırakıldı. Post-op 2. günde floroskopi altında prone pozisyonda çekilen dessandan pyelografi Operasyon sonrası 3. ayda kalan 4 mm’lik taş üretere düştü ve URS ile tedavi edildi. 39 Olgu 2: Sol böbrekte pelvis ve eşlik eden multipl kaliks taşları olan hasta. Üst kaliksten oluşturulan tek çalışma kanalı ile tedavisi yapıldı. Operasyon öncesi çekilen IVP Operasyon sonunda nefrostomiden çekilen dessandan pyelografi esnasında plevraya opak madde kaçışı görülüyor Operasyon sonrası1. gün çekilen DUSG (Taş tam olarak temizlenmiş) Operasyondan hemen sonra çekilen akciğer grafisi Toraks tübü takıldıktan sonra çekilen akciğer grafisi Sol akciğerde gelişen hemotoraks 40 Olgu 3: 62 yaşında erkek hastaya sol koraliform böbrek taşı nedeniyle sol PCNL yapıldı. Hasta PCNL sonrası 10. günde, ancak nitropurisside cevap veren hipertansiyon tablosu ile başvurdu. Arteriyovenöz fistül tanısı alan hastaya açık eksplorasyon ve sonrasında nefrektomi yapıldı Pre-operatif IVP. Sol böbrekte koraliform böbrek taşı Post-operatif IVP (Tam taşsızlık elde edildi.) Post-operatif 2. günde, prone pozisyonda nefrostomiden çekilen dessendan pyelografi Post-operatif 7. günde çekilen BT’de perirenal hematom 41 Olgu 4: Bilateral kompleks taşları olan ve perinefritik abse gelişen hasta Pre-operatif DUSG. Bilateral böbrek taşları görülüyor. Pre-operatif IVP. Sol böbrekte pelvis ve multipl kaliks taşları mevcut. Sağ böbrekte multipl kaliks taşları görülüyor. Re-PCNL sonrası post-operatif 2. günde çekilen DUSG. Sol böbrek pelvisteki taş temizlenmiş, taş yükü azaltılmış. Post-operatif dönemde hastada perinefritik abse gelişti ve abse açık cerrahi ile boşaltıldı. 42 TARTIŞMA Perkütan nefrolitotomi, böbrek taşlarının çoğuna uygulanabilmesi ve yüksek başarı oranları oranları elde edilmesi nedeniyle günümüzde taş hastalığı tedavisinde seçkin bir yöntemdir. Avrupa ve Amerikan taş tedavisi kılavuzlarında böbrek taşlarının tedavisinde ilk seçeneğin ESWL olduğu gösterilmektedir. ESWL’den yanıt alınamayacak, özellikle 2 cm üzerindeki, sert (sistin, COM) taşlarda veya ESWL ile kırılamamış taşlar PCNL için ana indikasyonları oluşturmaktadır. Ayrıca obstrüktif üropati varlığında, enfekte taşların tedavisinde veya böbreklerinde anatomik bozukluğu olan hastaların tedavisinde PCNL ön planda düşünülmelidir.62 PCNL operasyonunun başarısı yayınlanmış geniş serilerde %72–98 arasında değişmektedir.54,55 Bu konuda ilk geniş seri 1985 yılında Segura tarafından yayınlandı ve PCNL uyguladıkları toplam 1000 olguda %98 başarı oranı elde edildiğini bildirilmektedir.54 Aynı yıl Merberger’inde yayınladığı seride, PCNL yapılan 1122 olguda Segura’nınkine benzer şekilde %98’lik bir başarı oranı bildirilmektedir.55 Serimizde de PCNL uyguladığımız 811 hastanın 726’ sında (%89,6) post operatif 1. günde çekilen direkt grafilerde başarı elde edildi. Olguların %14’ üne uygulanan ek tedavi sonrasında, post operatif 3. ayda bu oran %97’ ye yükseldi. Çalışmamızda izole pelvis, üst kaliks, orta kaliks, alt kaliks, kalisiyel divertikül ve üst üreter taşları ‘’basit taşlar’’; parsiyel ve komplet koraliform, pelvisle birlikte olan kaliks taşları ‘’kompleks taşlar’’ olarak değerlendirildi. Ortalama 20 ay takip sonrasında basit taşlardaki başarı oranımız %89,6 iken, kompleks taşlardaki başarı oranımız %61,1 olarak bulundu. Goldwasser ve arkadaşlarının 1986 yılında yayınlanan makalesinde, PCNL’de başarı oranlarını etkileyen faktörleri incelenmektedir.63 Bu çalışmada taşın kimyasal yapısının, aynı taraftan geçirilmiş açık böbrek cerrahisi öyküsünün ve kullanılan litotriptörün, başarıya olan 43 etkisi araştırılmakta ve özellikle taşın büyüklüğünün ve lokalizasyonunun başarıyı etkileyen faktörler olduğu vurgulanmaktadır.63 Kliniğimizde 2005 yılında yapılan bir çalışmada, 411 hastada PCNL başarısını etkileyebilecek faktörler incelendi. Parametre olarak da hastanın yaşı, hematokrit ve kreatinin düzeyi, diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi gibi metabolik bozukluklar, vücut kitle indeksi (BMI), geçirilmiş açık operasyon veya PCNL öyküsü, böbreklerin hidronefroz durumu, taşın opasitesi, lokalizasyonu, boyutu, giriş yeri, sayısı, interkostal giriş ve cerrahın tecrübesi alındı. Bunların sonucunda taş boyutunun, lokalizasyonunun, giriş sayısının, cerrahın tecrübesinin başarıya etkileyen en önemli faktörler olduğu belirlendi.64 PCNL, yüksek başarı oranları ile dikkat çeken bir tedavi alternatifi olmakla beraber, bu operasyon esnasında veya sonrasında ciddi komplikasyonların gelişebileceği, hatta bunların hayatı tehdit edebilecek boyutlara ulaşabileceği unutulmamalıdır. Üriner sistem taş hastalığını tedavi etmek isterken ölüme sebebiyet vermek, bu yöntemin belkide en çok korkulan komplikasyonudur. Yayınlanan ilk serilerde kanama sonrası gerçekleşen bir kaç ölüm vakası bildirilmektedir. 1987’de Lee ve arkadaşlarının yayınladıkları serilerinde, 1 (%0,2) hastanın geçirilmiş akciğer hastalığına bağlı solunum yetmezliği, diğer bir (%0,2) hastanın ise akut myokard enfarktüsü sonucu öldüğünü bildirmektedir.65 Bizim serimizde operasyon esnasında ölüm görülmedi; fakat basit taşı olan ve preoperatif de akciğer problemleri olan bir hastada post operatif dönemde ürosepsis gelişti ve hasta septik şok nedeniyle kaybedildi. Bu konudaki ilk serilerden biri, 1985 yılında yayınlanan ve toplam 1000 PCNL vakasının incelendiği Segura’nın çalışmasında, major komplikasyon oranı %3,2 olarak bildirilmektedir.54 Bu çalışmayı modifiye Clavien’e uygulayacak olursak, toplam 6 (%0,6) hastada meydana gelen ve operasyonun sonlandırılmasını gerektiren per-operatif kanama (derece 2) en sık görülen komplikasyondur. Ayrıca 6 (%0,6) hastaya (derece 3b) arteriyovenöz fistül gelişmesi üzerine embolizasyon, 1 hastaya (derece 4a) da post-operatif aşırı kanama nedeniyle nefrektomi yapıldığı gösterilmekte ancak ölüm bildirilmemektedir. 44 Arthur D. Smith ve Won J. Lee’nin 1987 yılında yayınlanan ve PCNL operasyonu uygulanmış toplam 582 hastada gelişen komplikasyonların ayrıntılı olarak incelendiği çalışmasında, major komplikasyon gelişme oranı %6,8, minör komplikasyon gelişme oranı ise %50 olarak bildirilmektedir.65 Bu seride 2 (%0,3) vaka ölümle sonuçlanmakla beraber, major komplikasyonlar incelendiğinde, operasyon sonrası erken dönemde 6 (%1) hastada (derece 3b) girişim gerektiren kanama, 2 (%0,3) hastada septisemi (derece 4a), 17 (%2,9) hastada pnömotoraks (derece 3a), 2 (%0,3) hastada ürinoma formasyonu (derece 3a), 5 (%0,9) hastada pelvis laserasyonu (derece 3a), 1 (%0,2) hastada üreter avülsüyonu (derece 3b), geç dönemde ise 5 (%0,9) hastada üreter darlığı (derece 3b) geliştiği bildirilmektedir. En sık saptanan minör komplikasyon, %22 oranında görülen ateştir (derece 1). Hastaların %11,2’sinde kan transfüzyonu gerektiren kanama (derece 2), %7,2’sinde ekstravazasyon (derece 3a), %5,8’inde nefrostomi tüpünün erken çıkması (derece1), %6’sında geçici üriner obstrüksiyon (derece1), %2,6’sında paralitik ileus (derece 1), %1,5’unda nefrostomi traktından bir haftadan uzun süren idrar drenajı (derece 3a) bildirilmektedir. Rassweiler ve arkadaşlarının 2006 yılında yaptığı 1000 vakanın üzerindeki bir çalışmada ise PCNL’nin en sık karşılaşılan komplikasyonları ekstravazasyon (%7.2) (derece 3a), kan transfüzyonu (%11.2-17.5) (derece 2), ateştir (%21-32.1) (derece1). Septisemi (%0.34.7) (derece 4a), kolon yaralanması (%0.2-4.8) (derece 4a) ve plevral yaralanma (%0-3.1) (derece 4a) ise nadir karşılaşılan majör komplikasyonlardır.4 Bu çalışmalar incelendiğinde en sık görülen PCNL komplikasyonları derece 1’ ler iken, komplikasyon oranlarının derecenin artması ile anlamlı olarak düştüğü dikkat çekmektedir. Bu çalışmalarda minör komplikasyon olarak düşünülen durumların modifiye Clavien derecelendirmesine göre derece 1 ve derece 2 komplikasyonlar olduğu; buna karşılık majör komplikasyon olarak bildirilen durumların ise derece 3a,3b,4a,4b ve derece 5 olduğu gözlenmektedir. Çalışmamızda 422 basit taşı olan olguda en sık görülen komplikasyonlar derece 2 ve derece 3a komplikasyonlardı. Derece 1’lerden en sık karşılaşılan 14 hastada (%3,3) ateş 45 yükselmesiydi. Derece 2’lerden en sık ise 18 hastada (%4,2) kan transfüzyonu ve 13 hastada (%3) 12 saattten kısa süren idrar kaçağıydı. Ateş yükselmesi soğuk uygulama ve antipiretik kullanımı ile, 12 saatten kısa süren idrar kaçağı ise geçici olarak yara yerine ürostomi torbası konularak giderildi. Derece 3a komplikasyonlardan en sık olanı ise 12 olguda (%2,8) 24 saati aşan idrar kaçağıydı. Bu olgulara double j kataterler takıldı ve ortalama 6 hafta sonra alındı. Derece 4a komplikasyon olarak, preoperatif separe böbrek fonksiyonu düşük olan 1 hastaya (%0.2) non fonksiyone böbrek tanısı ile nefrektomi yapıldı. Derece 4b komplikasyon olarak ise 2 hastada septisemi görüldü ve bu hastalardan preoperatif akciğer problemleri olan 1 hasta kaybedildi. Kompleks taşı olan hastalarımızda da ise en sık karşılaşılan komplikasyonlar derece 2 ve 3a komplikasyonlardı. Derece 2 komplikasyonlardan en sık karşılaşılan 73 hastada (%18) kan transfüzyonuydu. Derece 3a komplikasyonlardan en sık karşılaşılanı 26 hastaya (%6,6) 24 saati aşan idrar kaçağı nedeni ile double j takılmasıydı. Derece 3b komplikasyonlar basit taşlı olgulara göre daha fazla görüldü: 2 hastada (%0,5) UPJ obstrüksiyonu, 2 hastada (%0,5) AV fistül, 1 hastada perirenal hematom (%0,2) ve 1 oguda (%0,5) perirenal abse izlendi. Derece 4a komplikasyonlardan nefrektomi yapılan 3 hastadan 2’sinde segmenter arter embolizasyonuna rağmen kontrol altına alınamayan AV fistülü mevcuttu; diğer 1 hasta ise UPJ obstrüksiyonuna bağlı non fonksiyone ren mevcuttu. Kompleks ve basit taşlı olgular mukayese edildiğinde, kompleks taşı olan olgularda derece 2 ve 3a komplikasyonlar, basit taşı olan olgulara göre istatiksel olarak fazlaydı (p<0.05). Kompleks taşı olan olgularda derece 2 komplikasyonla karşılaşma oranı, basit taşı olan olgulara göre 3.3 kat; aynı oran derece 3a komplikasyonlar için 1.7 kat fazlaydı. Kompleks taşları olan hastalarda taş yükünün fazla olması ve operasyon sırasında çoklu çalışma kanallarına ihtiyaç duyulmasının bahsettiğimiz komplikasyonlar arasındaki farkları yarattığını düşünmekteyiz. Literatürle mukayese edildiğinde özellikle kompleks taşlarda kan transfüzyon oranımız fazlaydı. Bunun nedeni olarak kliniğimize yönlendirilen hastaların taş yükünün çok 46 fazla olması, çoklu akseslere ihtiyaç duyulması, fleksible nefroskobumuzun bulunmamasıına bağladık. Komplikasyonları etkileyen bağımsız faktörler mevcuttur. Bunlar vücut-kitle endeksi, akses yeri ve sayısı, taş boyutu, tecrübe, dilatasyon tekniği sayılabilir.66 Obezite, cerrahi tekniği uygulamada zorluğa yol açmaktadır ve bu hastalar anestezi açısından da problemlidir. Sıklıkla bir ya da daha fazla eşlik eden ko-morbid faktör, bu hastaların tedavisini komplike hale getirebilir. Pron pozisyonundaki hastalara genel anestezi uygulanması endişe verici olabilir çünkü azalmış solunum kapasitesi intraoperatif yüksek ventilasyon basıncı gerektirebilir. Carson ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, PCNL yaptıkları 44 obez hasta 226 obez olmayan hasta ile karşılaştırılmakta ve postoperatif morbidite açısından anlamlı bir fark bulunmamaktadır.67 Pearle ve arkadaşları obez olan ve olmayan hastalar arasından benzer komplikasyon ve transfüzyon oranları hatta benzer hastanede kalış süresi bildirmektedirler.68 Yapılan çalışmalarda PCNL operasyonları esnasında, özellikle 12. kot üzerinden yapılan girişlerde plevra ve akciğerlerin en fazla yaralanan organlar olduğu bildirilmektedir. Hopper ve Yankes kendi serilerinde, tam ekspiryum sonrası yapılan interkostal girişlerde, plevranın %86, akciğerinde %29 oranında yaralandığını yayınladılar.30 Suprakostal giriş gerçekleştirildiğinde plevral boşluğa ekstravazasyon görülebilir. Çalışma kanalının kullanılması, intrarenal basınç düşük olduğundan plevraya olan ekstravazasyonu en aza indirebilir. Ayrıca kotların hemen altından yapılan girişlerde subkostal veya interkostal arterlerin yaralanabileceği unutulmamalıdır. Serimizde üst kaliks taşı olan ve interkostal giriş yaptığımız hastanın 3’ünde (%0,7) pnömotoraks gelişti ve toraks tüpü takılarak tedavi edildi. Genellikle interkostal girişler üst pol taşlarını çıkarmak için kullanılmaktadır. Üst pole yapılan girişlerin komplikasyon oranlarını değişitirmeyip, interkostal girişimin komplikasyon gelişimini etkileyen önemli bir faktör olarak görülmesi, bu sonucun özellikle plevral yaralanmalara bağlı olabileceğini akla getirmektedir. Büyük olasılıkla koraliform ve kompleks taşların tedavisinde üst kaliksin temizlenmesi için interkostal girişler yapılmakta ve 47 sonuçta multipl çalışma kanalları oluşturulmaktadır. İnterkostal girişlerin komplikasyon oranını etkileyen bağımsız bir faktör olarak ortaya çıkmasında, bu girişler esnasında multipl çalışma kanallarının oluşturulmasının önemli bir rol oynadığı varsayılabilir. Kompleks veya koraliform taşlarda genellikle taş boyutu da fazladır. Kukreja ve arkadaşları yaptıkları çalışmada taş boyutunun kan kaybını anlamlı derecede etkilemediği; ama transfüzyon oranını arttırdığını göstermektedir.66 Kliniğimizde yapılan ve komplikasyon oranlarına etki eden faktörlerin incelendiği bir çalışmada, hipertansif ve diabetik hastalarda kanama oranının daha fazla olduğu bulundu. Yine aynı çalışmada hastanın yaşının, kreatinin düzeyinin, böbreğin hidronefroz derecesinin ve taşın opasitesinin komplikasyon gelişimini etkilemediği gösterildi.64 Günümüzde üriner sistem taş hastalığının cerrahi tedavisinde PCNL sıklıkla tercih edilen bir yöntem olmasına rağmen, PCNL ile açık cerrahiyi karşılaştıran çalışmalar devam etmektedir. Yine yakın zamanda yapılan ve kompleks taşların tedavisinde PCNL ile açık cerrahinin karşılaştırıldığı bir çalışmada69; 88 komplet staghorn taşı olan 79 hastadan 43 tanesine PCNL, 45 tanesine ise açık cerrahi uygulanmış. İntraoperatif ve postoperatif morbidite, operasyon süresi, hastanede kalış, başarı oranı ve takipteki değişiklikler açısından 2 grup da karşılaştırılmış. Beilirgin rezidüel taşı olan olgular ESWL’ ye yönlendirilmiş. Hastalar ortalama 9 ay takip edilmişler. Kan transfüzyonu gerektiren kanama, plevral, vasküler veya üreteral yaralanma PCNL olan 7 hastada (%16,3) görülürken, açık cerrahi olan 17 hastada (%17,8) görülmüş ve bu fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuş (p<0,05). Post operatif majör komplikasyonlardan kan transfüzyonu gerektiren masif hematüri, septisemi, idrar kaçağı ve yara yeri enfeksiyonları açısından istat,ksel olarak anlamlı bir fark saptanmamış. PCNL olan grup operasyon süresi, hastanede kalış ve işe dönüş süresinde, açık cerrahi olan gruba göre istatiksel olarak anlamlı bulunmuş. PCNL’ nin taşsızlık oranı %49 iken, açık cerrahinin %66 saptanmış. Takip döneminde PCNL olan olguların %91’inde renal fonksiyonlar sabit veya artarken, açık cerrahi olan olgulardan %86,7’ sinde bu durum gözlenmiş. Bunun sonucunda PCNL’ nin başarı oranında açık cerrahiye yaklaşan bir yöntem 48 olduğu ve operasyon süresi, hastanede kalış ve işe erken dönüş açısından açık cerrahiden üstün olduğu bildirilmiştir.69 Clavien derecelendirmesi şu ana kadar tıp literatüründe genel cerrahi ile igili bir çok çalışmada kullanılmışken, üroloji ile ilgili yalnızca retroperitonoskopi, laparoskopik radikal prostatektomi ve laparoskopik canlı donör nefrektomide kullanılmıştır.5,6,7 Şu ana kadar henüz PCNL komplikasyonlarının Clavien derecelendirmesine göre sınıflandırılması bildirilmemiştir. Clavien derecelendirmesi, komplikasyonların sınıflandırması açısından yeterli gözükebilir; ama biz hastalarımızı bu sınıflandırmaya koymaya çalışırken bazı noktalarda zorlandık ve eksiklerini bulduk. Örneğin rest taşları veya klinik olarak önemsiz rezidüel fragmanları (KÖRF) olan hastaların bu sınıflandırmada nereye konulacağı tam olarak açık değil. ‘’d’’ kapsamına konulsa, tam olarak kalıcı bir durumu ifade etmiyor; kesa ESWL ile kombine edilerek bu hastalar tedavi edilebilirler. ESWL tedavisine yönlendirilen ve double j katater takdığımız hastaların da nereye yerleştirileceği belli değil; çünkü bu hastalardaki rest taşlar komplikasyon olarak sayılmamakla beraber, bunlara lokal anestezi altında katater takmaktayız. Biz kliniğimizin rutininde, PCNL sonrasında her hastaya oral kinolon kullanmaktayız; derece 1 komplikasyon sadece antipiretik kullanmayı gerektiren ateş yükselmesini içermesine rağmen, aslında bu hastalar bizim klink uygulamamızda antibiyotik de almaktadır. Bu hastaları derece 2’ ye de yerleştirmek uygun değildir; çünkü bu hastalar aslında antibiyotik gerektiren üriner sistem enfeksiyonuna da sahip değillerdir. Bizim derece 2 sınıflamada antibiyotik gerektiren üriner sitem enfeksiyonu kapsamına soktuğumuz hastalar, antibiyotik değişimine ihtiyaç duyduğumuz hastaları içermekteydi. Rest taşları olmayan, obstrüksiyonu olmayan ve post operatif 2. günde çekilen anterograd piyelografide üretere opak maddenin geçtiği; ama nefrostomisi alındıktan sonra uzamış idrar drenajı (>24 saat) nedeni ile double j katater takılan hastaların aslında tam olarak da derece 3a komplikasyonu karşılamadıkları görülmektedir. Biz yine de yaptığımız 49 çalışmada, bu hastaları derece 3a kapsamı içine aldık. Obstrüksiyonu olmayan, ıslatması olmayan ve anterograd nefrostografisinde üretere geçişin görüldüğü ve bunlara rağmen şiddetli ağrısı olduğunu ifade eden ve rahatı bozuk hastalar mevcuttur. Bunları acaba işlemin bir parçası olarak mı kabül etmek gerekir, yoksa bir komplikasyon olarak mı algılamalıyız? Clavien derecelendirmesi post operatif komplikasyonlara standartizasyon getirmekle beraber, üroloji uygulamalarına konulduğu zaman eksikleri olduğu görülmektedir. Belki de üroloji dünyasının kendi operasyonlarını kapsayabilcek bir sınıflama ortaya çıkarması daha doğru olabilir veya modifiye Clavien derecelendirmesi biraz daha değiştirilerek ürolojik operasyonlar sonrasında karşılaşlılan komplikasyonları da tam anlamıyla kapsayacak hale getirilebilir. Sonuç olarak, PCNL sonrası komplikasyonlar basit ve kompleks taşlara göre değerlendirildiğinde, özellikle derece 2 ve derece 3 komplikasyonların kompleks taşlı olgularda daha fazla olduğu saptanmıştır. Özellikle derece 2 komplikasyonlardan kan transfüzyonunun yüksek oluşu dikkat çekmektedir. Bunun nedeni olarak taş yükünün fazla oluşu ve peroperatif çoklu çalışma kanallarına ihtiyaç duyulmasına bağlamaktayız. Kliniğimizde PCNL uygulamalarnda fleksible nefroskobun, pnömotik sistolitotripsinin yanında lazer ve ultrasonik probların kullanılması ve öğrenme eğrisinin tamamlanmasıyla komplikasyonların azalacağını düşünmekteyiz. Hastanemezin koşullarının iyileştirilip, girişimsel radyolojinin gelişmesiyle de olası organ kayıplarının azalacağını düşünmekteteyiz. 50 ÖZET Sıkça uygulanan ve çeşitli komplikasyonları görülen PCNL ilgili çok sayıda merkezden araştırma sonuçları bildirilmektedir. Bu nedenle, hastaların bilgilendirilmesi ve komplikasyonların derecelendirilmesi bakımından standartizasyon gerekli görünmektedir. Bu amaçla Clavien derecelendirmesi sıklıkla kullanılmaktadır. Bu sınıflama daha önce üroloji uygulamasında laparoskopik canlı donör nefrektomi ve laparoskopik radikal prostatektomide kullanılmıştır. Bizde kliniğimizde yapılan PCNL sonrası komplikasyonları bu derecelendirmeye göre sınıfladık ve eksiklerini bulmaya çalıştık. PCNL uyguladaığımız hastaların 422’ sinde basit taşlar mevcutken, 389’ unda ise kompleks taşlar mevcuttu. Ortalama 19,6±6,2 ay (14-34 ay) takip sonrası, basit böbrek taşlarında taşsızlık oranı %86.7 iken, kompleks böbrek taşlarında bu oran %61,1 olarak bulundu (p<0.05). Basit taşlı olgulardan 14 hastada (%3,3) derece 1, 38 hastada (%8,7) derece 2, 21 hastada (%4,9) derece 3a, 8 hastada (%1,8) derece 3b, 5 hastada (%1,1) derece 4a, 2 hastada (%0,4) derece 4b komplikasyon görülürken, derece 5 olarak kabül edilen hastanın kaybı 1 hastada (%0,2) oldu. Kompleks taşlı olgulardan 19 hastada (%4,9) derece 1, 96 hastada (%23,8) derece 2, 33 hastada (%8,2) derece 3a, 13 hastada (%3,1) derece 3b, 4 hastada (%0,9) derece 4a, 1 hastada (%0,2) derece 4b komplikasyon görülürken, derece 5 komplikasyonla karşılaşılmadı. Sonuç olarak, PCNL sonrası komplikasyonlar basit ve kompleks taşlara göre değerlendirildiğinde, özellikle derece 2 ve derece 3a komplikasyonların kompleks taşlı olgularda istatiksel olarak daha fazla olduğu saptanmıştır. Özellikle derece 2 komplikasyonlardan kan transfüzyonunun yüksek oluşu dikkat çekmektedir. Bunun nedeni olarak da taş yükünün fazla oluşunu ve peroperatif çoklu çalışma kanallarına ihtiyaç duyulmasına bağlamaktayız. Clavien derecelendirmesi, postoperatif komplikasyonlara standartizasyon getirmekle beraber, yine de üroloji uygulamasına konulduğunda eksikleri görülmektedir. Ürolojik uygulamaları içeren ve standartizasyon getiren yeni bir sınıflamaya ihtiyaç vardır. 51 KAYNAKLAR 1. Menon M, Resnick MI. Urinary Lithiasis: etiology, diagnosis, and medical management. Campbell’s Urology, Editor-in-chief: Patrick C. Walsh. Sounders, 2002, 8. Baskı, 96. Bölüm. 2. Matlaga BR, Assimos DG. Changing indications of open stone surgery. Urology 2002; 59: 490-494. 3. Kane CJ, Bolton DM, Stoller ML, Current indications for open stone surgery in an endourology center. Urology 1995; 45:218-221. 4. Michel MS, Trojan L, Rassweiler JJ. Complications in Percutaneous Nephrolithotomy. Eur Urol 2007, doi; 10.1016. 5. Rassweiler JJ, Sugiano M, Hruza M, Tefekli A, Stock C, Teber D. Retrograde nerve sparing (NS) laparoscopic radical prostatectomy (LRP): Technical aspects and early results. Eur Urol Suppl 2006; 5: 925-933. 6. Kocak B, Koffron AJ, Baker TB, Salvalaggio PRO, Kaufman DB, Fryer JP, Abecassis MM, Stuart FP, Levanthal JR. Proposed classification of complications after live donor nephrectomy. Adult Uro 2006; 67: 927-931. 7. Gonzalgo ML, Pavlovich CP, Trock BJ, Link RE, Sullivan W, Su LM. Classification and trends of perioperative morbidities following laparoscopic radical prostatectomy. J Urol 2005; 24: 88-93. 8. Tiselius HG., Ackermann D., Alken P., Buck C., Conort P., Gallucci M. Guidelines on urolithiasis. Eur Urol 2001;40:362. 9. Wickham JEA, et al. Extracorporeal shock wave treatment for kidney stones. Br J Urol 1985; 290: 188-89. 10. Eisenberger F, Miller K, Rassweiler J. Stone therapy in urology, New York, Thieme Medical Publishers Inc. 1991: 29-82. 11. Marshall LS. Extracorporeal shock wave lithotripsy In : Tanagho EA., McAninch JW. 52 Ed. Smith’s General Urology, 13th ed. California, Lange Medical Book, 1992: 299-307. 12. Chow GK., Steem SB. Extracorporeal shock wave lithotripsy. Update on technology. Urol Clin North Am 2000; 27: 315-322. 13. Segura JW, Preminger GM, Assimos DG, Dretler SP, Kahn RI, Lingeman JE, Macaluso JN. Ureteral stones clinical guidelines panel summary report on the management of ureteral calculi. J Urol 1997; 158: 1915-21. 14. Akpınar H, Tüfek I, Gürtug A, Kural AR. Üst üriner sistem hastalıklanmn tam ve tedavisinde fleksibl üreteroskopi. Türk Üroloji Dergisi 2003; 29: 454-9. 15. Desai MR, Patel SB, Desai MM, Kukreja R, Sabnis RB, Desai RM, Patel SH. The Dretler stone cone : a device to prevent ureteral stone migration: the initial clinical experience. J Urol 2002; 167: 1985-8. 16. Denstedt JD. Complications of ureıeroscopy, Minimally invasive therapy in Urology. Precongress Meeting, Atlanta, 2000. 17. Harmon WJ, Sershon ML, Blute DE, Patterson DE, Segura JW. Ureteroscopy: current Practice and long term complications. J Urol 1997; 157: 28-32. 18. Lingeman JE, Lifshitz DA, Evan AP. Surgical management of urinary lithiasis. Campbell's Urology, 8th ed. WB Saunders, 2000: 3361-451. 19. Su LM, Sosa RE. Ureteroscopy and retrograde ureteral access. Campbell's Urology, 8th ed, WB Saunders, 2000: 3306-19. 20. Segura JW, Patterson DE., Le Roy AJ., et al. Percutaneous stone removal of kidney stones: Preliminary report. Mayo Clin Proc 1982; 57:615. 21. Clayman RV.; Techniques in percutaneous removal of renal calculi. Urol 1984; 23:11-19. 22. Alken P., Hutschenreiter G., Günther R. et al; Percutaneous stone manuplation. J Urol 1981; 125; 463. 23. Wicham JEA., Kellett MJ: Percutaneous nephrolithotomy. Br J Urol 1981; 53:297. 24. Lingeman JE., Newmark JR., Wong MYC.; Classification and management of 53 staghorn calculi. In Smith AD (ed): Contraversies in Endourology, Philadelpia, WB Saunders, 1995; 136-144. 25. Paik ML, Resnick MI; Is there a role for open surgery? Urol Clin North Am 2000; 27: 323-331. 26. Harmon WJ, Kleer E, Segura JW. Laparoscopic pyelolithotomy for calculus removal in a pelvic kidney. J Urol 1996; 155: 2019-2020. 27. Van Cangh PJ, Abi Aad AS, Lorge F, Wese FX, Opsomer R. Laparoscopic nephrolithotomy: the value of intracorporeal sonography and color doppler. 28. Sampaio FJB, Lacerda CAM. Morphometrie du rein. Etude appliquee a I’urologie et a I’imagerie. J Urol (Paris) 95:77-80, 1989. 29. Coleman CC. Percutaneous nephrostomy: Renal anatomy. In Amplatz K, Lange PH, eds. Atlas of endourology. Chiago: Year book, 1987, pp13-32. 30. Hopper KD, Yakes WF. The posterior intercostal approach for percutaneous renal procedures: Risk of puncturing the lung, spleen and liver as determined by CT: AJR 154:115-117, 1990. 31. Hopper KD, Sherman JL, Williams MD, Ghaed N. The variable antero-posterior position of the retroperitoneal colon to the kidneys. Invest Radiol 22: 298-302, 1987. 32. Sampaio FJB, Aragao AHM. Anatomical relationship between the intrarenal arteries and the kidney collecting system. J Urol 143:679-681, 1990. 33. Sampaio FJR How to place a nephrostomy safely. Contemp UroI6:41-46, 1994. 34. Sampaio FJB, Zanier JFC, Aragao AHM, Favorito LA. Intrarenal Access: Threedimensional anatomical study. J Urol 148:1769-1773, 1992. 35. Niles BS, Smith AD: Techniques of antegrad nephrostomy. Atlas Urol Clin North Am 1996; 4:1. 36. Kessaris DN, Smith AD: Floroscopic Access in prone position with C arm. In Smith AD (ed): Controversies in endourology. Philadelpia, WB Saunders, 1995, pp 10. 37. Pres SM, Smith AD: Dilatation of the nephrostomy tract: Use of plastic malleable 54 dilatators-Amplatz system. In Smith AD (ed): Controversies in endourology. Philadelpia, WB Saunders, 1995, pp 51-59. 38. Le Roy AJ: Dilatation and maintenance of nephrostomy tract. In Smith AD, Badlani GH, Kavoussi LR et al. (eds): Smith’s textbook of endourology, St Louis Quality Medical, 1996, pp 224-232. 39. Rusnak B, Castaneda-Zuniga W, Kotula F, et al., An improved dilatator system for percutaneous nephrolithotomies. Radiology 1982; 144: 174. 40. Raney AM. Electrohydroulic lithotripsy :experimental study and case reports with the stone disintegretor. J Urol 1975; 113:345. 41. Lingeman lE, Lifshitz DA, Evan AP. Surgical management of urinary lithiasis. Campbell's urology, Saunders, 8th ed. 2002; 4: 3361-452. 42. Poon M, Beaghler M, Baldwin D. Flexible endoscope deflectability: changes using a variety of working instruments and laser fibers. J Endourol 1997; 11:247. 43. Denstedt JD, Chun SS, MilIer MD, et ai. Lntracorporeal lithotripsy with the Alexandrite laser. Laser Surg Med 1997; 20(4):433-6. 44. Pertusa C., Albisu A., Acha M, et al. Lithotripsy with the alexandrite laser: our initial 100 clinical cases. Eur Urol 1991; 20(4):269-71. 45. Santa-Cruz RW, Leveillee RJ, Krongrad A. Ex vivo comparision of four lithotripters commonly used in the ureter: what does it to perforate? J Endourol 1998; 12:417. 46. Zhong p, Tong HL ,Cocks FH, et al. Transient cavitation and acoustic emission produced by different laser lithotripters. J Endourol 1998; 12:371. 47. Wollin TA, Teichman JMH, Rogenes VJ, et al. Holmium: YAG lithotripsy in children. J Urol 1999; 162:1717-20. 48. Denstedt JD, Eberwein PM, Singh RR. The Swiss Lithoclast. A new device for intracorporeal lithotripsy. J Urol 1992; 148: 1088. 49. Hofbauer J, Hobarth K, Marberger M. Lithoclast: new and inexpensive mode of intracorporeal lithotripsy. J Endourol 1992; 6: 429. 55 50. Goodfriend R. Ultrasonic and electrohydraulic lithotripsy of ureteral calculi. Urology 1984; 23:5. 51. Denstedt M, Eberwein PM, Singh RR. The Swiss Lithoclast: a new device for intracorporeal lithotripsy. J Urol 1992; 148: 1088. 52. Winfield HN, Weyman P, Dayman RV; Percutaneous nephrostolithotomy: Complications of premature nephrostomy tube removal. J Urol 1986; 136:77-79. 53. Lee W; Nephrostomy drainage: Pigtail nephtostomy drainage. In Smith AD (ed): Controversies in endourology. Philadelpia, WB Saunders, 1995, pp 60-65. 54. Segura JW, Patterson DE, LeRoy AJ, Williams HJ, Barrett DM, Benson RC, May GR, Bender CE. Percutaneous removal of kidney stones: review of 1,000 cases. J Urol 1985; 134: 1077- 1081. 55. Hasun R, Ryan PC, Marberger M. Percutaneous coagulum nephrolithotripsy: a new approach. BJU 1985; 57: 605-609. 56. Lee WJ, Smith AD, Cubelli V; et al. Complications of percutaneous nephrolithotomy. AJR Am J Roentgenol 1987; 148: 177. 57. Segura JW, Preminger GM, Assimos DG, et al.; Nephrolithiasis clinical guidelines panel summary report on the managenment of ureteral calculi. J Urol 1994; 151: 16481651. 58. Lange EK; Percutaneous nephrostolithotomy and lithotripsy. A multi institutional survey of complications. Radiology 1987; 162-165. 59. Young AT, Hunter DW, Casteneda-ZunigaVR, et al.: Percutaneous extraction of urinary calculi: Use of intercostal approach. Radiology 1985; 154: 633. 60. Clavien PA, Sanabria JR, Strasberg SM. Proposed classification of complications of surgery with examples of utility in cholecystectomy. Surgery 1991; 111: 518-526 61. Dindo D, Demartines N, Clavien PA. Classification of surgical complications: A new proposal with evaluation in a cohort of 6336 patients and results of a survey. Ann Surg 2004; 240: 205-213. 56 62. Segura JW; Percutaneous Nephrolithotomy: Technique, indications, and complications; 1993 AUA Guidelines 12: 154. 63. Goldwasser B, John L, Carson C, et al.; Factors effecting the success rate of percutaneous nephrolithotripsy and the incidence of retained fragments, J Urol 1986; 136: 358–360. 64. Binbay M.Perkütan nefrolitotomide başarıyı ve komplikasyonları etkileyen faktörler. Uzmanlık tezi, 2005. 65. Lee WJ, Smith AD, Cubelli V, Badlani GH, Lewin B, Vernace F, Cantos E. Complications of percutaneous nephrolithotomy. Am J Roentgenol 1987; 148: 177-180 66. Kukreja R, Desai M, Patel S, et al. Factors affecting blood loss during percutaneous nephrolithotomy: Prospective study. J Endourol 2004; 18: 715-722. 67. Carson CC, Danneberger JE, Weinerth JL; Percutaneous lithotripsy in morbid obesity. J Urol 1988; 139: 243-245. 68. Pearle MS, Nakada SY, Womack JS, Kryger JV; Outcomes of contemporary percutaneous nephrolithotomy in morbidly obese patients. J Urol 1998; 160: 669-673. 69. Al-Kohlany KM, Shokeir AA, Mosbah A, Mohsen T, Shoma AM, Eraky I, ElKenawy M, El-Kappany HA. Treatment of complete staghorn stones: a prospective randomized comparison of open surgery versus percutaneous nephrolithotomy. J Urol 2005; 173: 469-73. 57