kafa travmalı olgularda torasik yaralanmalar

advertisement
KAFA TRAVMALI OLGULARDA
TORASİK YARALANMALAR
DOÇ.DR. KAMİL KAYNAK
İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ
GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI
GİRİŞ
Önceleri mortalitesi daha yüksek olan toraks travmaları cerrahi teknikteki
gelişmeler, erken transport ve resusitasyon, plevral drenaj, kesin sonuç veren tanı
metodları ve direkt operatif onarım, antibiyotik tedavisindeki gelişmeler, transfüzyon
metodları ve anestezideki gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde hayatta kalma oranı
gittikçe yükselmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl 150.000 kişi travma nedeniyle hayatını
kaybetmektedir. Travma 40 yaş altı toplumun en sık ölüm nedenidir. Tüm yaş grupları
içerisinde atheroskleroz ve kanserden sonra üçüncü sıklıkta ölüm nedenidir. Bu
ölümlerin % 25’i toraks travmalarına bağlıdır. Hastaneye başvurduktan sonraki bir saat
içinde torasik, vasküler ve nörolojik travma en sık ölüm nedenidir. Toplumda toraks
travmasında yaklaşık %10’luk mortaliteye rastlanır. Tüm toraks travmalarında ölüm oranı
ise %2.3-5 arasındadır. Pek çok hasta zamanında yapılan resusitasyon, yeterli tanı
metodları ve basit terapötik manevralarla hayatta kalırlar. İleri operatif bir girişim, künt
travmaların % 10'nundan daha azında ve penetran travmaların % 15-30 'unda
gerekebilir. Travma sonrası erken ve acil müdahale hayatta kalmayı sağlayan en önemli
etkendir.
Toraks travmalarıyla bereber bulunan yaralanmalar sıklık sırasına göre;
ekstremite fraktürleri (% 54), kafa travmaları(% 44), abdominal travmalar (%21), pelvis
fraktürleri (% 12), spinal fraktürler (% 6)dir.
Hastanın iyileşme sürecinde ve tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesinde eş
zamanlı bir nörolojik yararlanmanın olup olmaması önemli bir yer kaplar.Bu tip bir
1
birliktelikte en önde gelen nedenler nörolojik yapıları besleyen damarsal yapılarda
meydana gelen kanama,emboli ve tromboz gibi olaylardır.Torasik vasküler yaralanma
sonucu ortaya çıkan nörolojik komplikasyonlar aynı zamanda sinirsel yapıların büyük
damarlar ile yakın komşuluğu sonucunda ortaya çıkan ve nörolojik yapıların arteriyel
kanlanmasını sağlayan damarlardaki anatomik anomalileri de içeren komplikasyonları
içerir.
Kafa travmalarını tedavi eden veya nörolojik komplikasyonlar için konsültasyona
giden beyin cerrahlarının torasik vasküler veya trakeobronşiyal yararlanmaya sekonder
gelişen nörolojik defisitlerin etyolojisini bilmeleri gerekmektedir.
PATOFİZYOLOJİ
Travmaya patofizyolojik cevap primer travmanın mekanizmasına bağlıdır. Bu
nedenle travmalar basitçe künt ve penetran olarak sınıflandırılabilir. Künt taravma
çoğunlukla trafik kazalarına bağlı olmakla beraber, düşme, savaş, spor, çarpışma ve
patlamalarda da oluşur. Bir künt travmanın gücü ve sonuçtaki etkileri kitle ve çarpan
objenin hızı ile doğru orantılıdır. Künt toraks travması sonrası en sık görülen patoloji
akciğer kontüzyondur. Alveoler hemoraji ve parankimal yaralanmanın büyüklüğü künt
toraks travmasının büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Künt travma disloke olmuş iskelet
fraktürü ile birlikte görülebilir; bu da altta yatan visserayı yırtabilir. Önemli bir künt
travma, direkt darbe dışında nedenlerden de oluşabilir. Patlama basıncı dalgaları sonucu
oluşan zarar en çok hava içeren organları etkiler, bunlar; bağırsak, kulak zarı ve
akciğerlerdir. Uygulanan şiddete ve deselerasyona bağlı olarak anatomik yapılar
bağlanmış oldukları membranöz bağlantılardan kopabilirler. Bunlara önemli örnekler
aortik istmus, ana bronş, diafragma veya atrium olarak gösterilebilir. Erken dönemde
hayatta kalma mediastinal plevranın dayanıklılığına ve gücüne bağlıdır. Diğer bir sık
rastlanmayan yaralanma mekanizması ise künt travma sonucu visseral rüptür veya
valvüler kesilme nedeniyle oluşur. Künt travma ile oluşan bir başka zedelenme ise içinde
belli bir volüm içeren bir yapının intralüminal parçalayıcı güçler uygulandığında ortaya
çıkan zedelenmelerdir, örneğin glottis kapandıktan sonra trakea ve özefagus
parçalanabilir.
HİKAYE VE FİZİK MUAYENE
Doğru anamnez ve fizik muayene esastır. Travmalı bir hastanın değerlendirilmesi
ve tedavisi hızlı bir şekilde yapılmalıdır. Hastanın çok iyi bir şekilde kendisinden veya
yakınlarından hikayesi öğrenilmelidir: allerjisinin olup olmadığı, sıklıkla kullandığı ilaçlar,
geçirmiş olduğu hastalıklar veya hamilelik, son yediği yemek zamanı ve yaralanma ile
ilişkili olaylar. Eğer mümkünse hastadan veya yanında bulunan kişilerden yaralanma
2
hakkında bilgi alınmalıdır. Araç kazalarının tipi şüphesiz yaralanmanın paterni ile
ilişkilidir. Frontal bir çarpışmada ve direksiyon ve ön konsol çarpmalarında, göğüs duvarı,
akciğerler, kalp ve aortik isthmus etkilenebilir. Diğer sık rastlanan künt travma
mekanizmaları, yüksekten düşme, ezici yaralanmaları, saldırı ve spor yaralanmalarıdır.
Penetran yaralanmalarda delici aletin boyutu, saldırının zamanı, saldırganın pozisyonu,
silahın çapı ve silah sesinin sayısı yardımcı olabilir. Ne yakık ki bu bilgiler genellikle
şüpheli ve güvenilmezdir ancak bazen yaralanmanın anatomik girişi hakkında önemli
ipucu elde edilebilir.
Travma hastasının fizik muayenesi hızlı ve doğru bir şekilde yapılmalıdır.
Resusitasyonun gecikmesi durumunda kalp hızı ve kan basıncının hemodinamik cevabı
sık aralıklarla değerlendirilmelidir. Tüm göğüs duvarı, kotlar, sternum, skapula ve
klavikula palpe edilmelidir. Özellikle torasik inletteki hematomlar atlanılmamalıdır. Tüm
periferik nabızlar değerlendirilmelidir. Penetran yaralanmalar sonrası vücuda implante
olmuş penetran objeye dokunulmamalıdır.
Tanı Yöntemleri:
Arterial kan gazı analizi, ventilasyonun kalitesini gösterir. Serum pH ve baz açığı,
şokun derecesi ve resusitasyonun kalitesini gösterir. Derin ve kalıcı asidozis (pH<7.2
veya baz açığı>12mEq/L) dekompanse şok ve mortalite demektir.
Kan, crossmatch için gönderilir ve rutin kan analizi yapılır. Kan sayımı, akut kan
kaybı miktarını ve resusitasyona cevabı önceden bildirmede rolü olan hemoglobin
değerini bilmemizi sağlayacaktır. Biokimya analizi, volüm infüzyonu sırasında elektrolit
balansı tayin etmek için ve eğer künt kardiak travmadan şüphelenilirse serum CPK-MB
ve troponin seviyelerini belirlemek için önemlidir. CPK-MB (>50U/L veya %5’den büyük
fraksiyon) ve troponin T (>0.20Mg/L )’nin yükselmiş seviyeleri relatif olarak nonspesifiktir
ancak aritmi veya elektrokardiografik anormallikler ile kombine olması kardiak kontüzyon
tanısını doğrular .
Göğüs radyografisi, tanı için gereklidir (posteroanterior, lateral, oblik grafiler).
Hemen tedavi gerektiren hastalar ve radyografik doğrulama öncesi acil göğüs tüp
takılması gerektiren belirgin pnömotoraks veya hemotoraksı bulunan hastalar
istisnalardır.. Göğüs radyografisi plevral alanları, diafragmayı, pulmoner parankimi,
mediastinumu, kemik yapıları ve yerleştirilmiş tüp ve kataterleri kapsayacak şekilde
çekilmelidir.
Genişleyen mediasten, aortik topuz veya aortik ark’ın kontür kaybı, apikal plevral
kapsül, sol ana bronşun deplasmanı ve nasogastrik sonda veya trakeanın sağa doğru
deviasyonu aortik istmusta künt aortik rüptürünü düşündürür. Bu radyografik işaretlerin
3
tanısal değeri relatif olarak düşüktür. Torasik aortanın diğer segmentlerinin künt
yaralanması (tipik olarak ascending aorta veya majör brachiosefalik dallar) tüm torasik
vaskuler yaralanmaların %20’den fazlasında ortaya çıkabilir. Majör vaskuler yaralanma
olgularının %30’undan fazlasında radyografik olarak belirlenemeyebilir.
Göğüs radyografisinde yerleşmemiş kot fraktürleri veya kostakondral ayrılmalar ilk
filmlerde gözden kaçmış olabilir bu yüzden uygun oblik görüntüler alınmalıdır. İzole
birinci kot fraktürü insidansı ve ilişkili majör vasküler yaralanma oranı yaklaşık olarak
%3’tür. Multipl travma ve ilk kotun fraktür-dislokasyonu tek başına mediastinal
hematomun radyografik işaretleri veya onaylayan fizyolojik bulgular, ilerdeki incelemeler
için geçerli endikasyonlardır.
Transtorasik ve transösefageal ekokardiografi ile abdomen ve toraksın başlangıç
ultrason incelemesi, travma hastasının ilk değerlendirilmesinin önemli bir kompanentidir.
Ultrasonografi, donanımın taşınabilirliği ve değerlendirmenin hızlı olmasından dolayı
avantajlıdır. Ultrasonografik inceleme ile kısa sürede dört standart sonografik
görüntüleme yapılmış olur, bunlar; pelvis, sağ veya sol üst kadranlar ve ilişkili plevral
alanlar ve subksifoid perikardial alandır.
Transtorasik veya transözefageal ekokardiografi resusitasyon sırasında kardiolog
tarafından yapılmalıdır. Transösefageal ekokardiografi, duvar hareket anormallikleri,
valvuler disrüpsiyon veya septal defektleri tanımlayabilir. Aortik istmus görüntülenebilir ve
künt aortik rüptürün tanısı konabilir. Künt aortik rüptür tanısına transösefageal
ekokardiografinin katkısı, %60 ile %98 arasında bildirilmiştir. Anstabl hastada veya diğer
yaralanmanın cerrahi tedavisinin ortasındaki hastada transösefageal ekokardiografi
önemli role sahiptir ancak anjıografi vasküler yaralanma tanısında kesin tanı yöntemidir
Toraks Bilgisayarlı Tomografinin (BT) dezavantajları; vasküler görüntüleme için
intravenöz kontrast madde kullanımı ve BT görüntüleme merkezine travmalı hastanın
götürülmesidir. Toraks BT, vasküler yapıları ve mediastinal hematomun varlığını
göstermede normal göğüs grafisine göre daha üstündür. BT anjıogram, vasküler yapıları,
küçük intimal flep’leri (15 mm boyutunda) ve mediastinal hematom içine aktif
ekstravazasyonun tam olarak yerini saptayabilir. BT anjiografinin sensitivitesi ve
spesifitesi %90’dan fazladır. Ek olarak anjiografi, %100’e yaklaşan oranlar ile torasik
vasküler yaralanmaların araştırılmasında altın standarttır.
Mediastenin
penetran
yaralanmalarında yaklaşık %50 oranında
vasküler
yaralanmaya bağlı hemodinamik instabilite vardır. Anstabil hastalara hemen operatif
müdahale yapılmalıdır. Hemodinamik olarak stabil hastalara bronkoskopi, ösefagoskopi
ve aortografi yapılmalıdır. Ultrasonografi subksifoid perikardiotomiye yerleştirilir ve video-
4
assisted fiberoptik bronkoskopi hava yolunun görüntülenmesini sağlar. Video-assisted
fiberoptik ösefagoskopi de, özellikle entübe hastalarda faydalıdır. Ancak travmatik
ösefageal perforasyona, en sık kontrast ösefagoskopi ile güvenilir olarak tanı konur.
Anjiografi, özellikle transmediastinal silah yaralanmalı stabil hastalarda
vasküler
yaralanmayı teşhis eder.
İlk değerlendirme:
Hastahaneye getirilen bir hasta genelde bir sedyede servikal yakalık takılmış
olarak
gelir. Radyolog ve beyin cerrahları tarafından hastanın servikal ve torasik
omurgası değerlendirilir. Nörolojik olarak intakt,kanıtlanmış anstabil servikal omurga
kırığı olan hastalarda acil lateral torakotomi gerekirse servikal stabilizasyon önemli bir
problem olarak ortaya çıkar.Böyle bir durumda tüm acil ekibinin ortak çalışması ve
ekipler arası iletişim bu sorunun üstesinden gelinmesinde önemli rol oynar.Eğer torasik
aort yaralanma şüphesi var ise tanı arteriografi ile konur. Künt bir torasik travma sonrası
aortografi endikasyonları oldukça geniş bir çerçevede değerlendirilir çünkü akut bir aortik
yaralanmanın sonucu ölüm olacaktır.Bu endikasyonlar hastanın hikayesi,fizik muayenesi
ve/veya radyolojik bulguları değerlendirilerek konur.Eğer hasta bir otomobilden fırlamış
veya otomobil çarpmış,önemli bir yükseklikten düşmüş ,geçici paralizi hikayesi mevcut
ise aortografi çektirilmelidir.Ayrıca künt travmaya maruz kalmış spinal şok geçiren
hastalarda,intraskapular üfürümü olan hastalarda ,üst ekstremite hipertansiyonu olan
hastalarda ve/veya sternuma direksiyon çarpması durumunda aortografi yapılması
önerilir.
Radyolojik olarak mediastinal hematom-mediastinal yaralanma,aort topuzunun
konturunun silinmesi,sol ana bronş depresyonu,aortopulmoner pencerenin silinmesi
durumlarında aortografi yapılması zorunludur.
Torasik vasküler yaralanmanın olduğu olgularda fizik muayene veya radyolojik
olarak pnömotoraks, hemotoraks ve hemopnömotoraks tanısı sıklıkla konur.Bu tanı
konduğunda tüp torakostomi uygulanır.Tüp takılır takılmaz 1500 ml kan drene olursa
hastada büyük damar yaralanması ihtimali oldukça yüksektir ve acil bir torakotomi
gerekir.
GÖĞÜS DUVARI YARALANMALARI
Kot Fraktürleri
Kot fraktürleri çoğunlukla künt toraks travmalarından sonra görülür. Fraktür sayısı
intratorasik yaralanmanın derecesi ile ve mortalite oranı ile ilişkilidir. Omuz kuşağı (önde
klavikula, posteriorda skapula, lateralde kol ve üst torasik kaslar) ilk üç kostayı
5
yaralanmalardan korur. Bu kotların fraktürü ciddi internal yaralanma olasılığını artırır. Bu
bölgedeki yaralanmalarda daha derin yaralanmaların insidansı yüksektir. Özellikle
brakiosefalik damarlarda yaralanmaların olasılığı vardır ve ileri tanısal işlemlerin
yapılması gerekebilir. Üst kot fraktürlerindeki en büyük endişe olası aort ve büyük damar
ve trakeobronşial sistem yaralanmalarıdır.
Klavikula Fraktürü
Bazı travmalar sonrasında klavikulanın fraktürü subklavian arter, ven ve brakial
pleksusta yaralanmaya neden olabilir. Kallus formasyonu subklavian arteri komprese
edebilir ve ileride torasik çıkım sendromuna(TOS) neden olabilir. Klavikula
dislokasyonlarının çoğu distalde olur ve akromion proçesi içine alır. Posterior
sternoklaviküler dislokasyonlar trakea veya innominant damarlarda ciddi yaralanmalara
neden olabilir. BT, kompleks klaviküler fraktürlerin değerlendirilmesinde yardımcı olabilir.
Skapula Fraktürü
İzole skapula fraktürü nadir görülür. Skapula yaralanmasında mortalite % 10’un
üzerindedir. Hastaların % 50’den fazlasına kot fraktürü ve akciğer kontüzyonu, %1020’sine pnömotoraks eşlik eder. Hastaların % 10’dan fazlası brakial pleksus veya
arterial yaralanmalar ile ilişkilidir. Skapüler fraktürdeki eşlik eden yandaş lezyonlar BT ve
anjiografiyi gerektirecek kadar kompleks olabilir. Genelde deplese olmayan kırıklarda
medikal tedavi uygulanırken, bazen boyun akromion, proçes kırıkları açık redüksiyon ve
internal fiksasyonu gerektirir
Ciltaltı amfizemi
Cilt altı amfizemi subkutanöz alana havanın girmesi ile oluşan bir durumdur. Cilt
üzerinde krepitasyonlar alınabilir. Krepitasyonlar ilerleyici olabilir. Boyun tutulumu
belirgindir.
Cilt altı amfizem nedenleri
1) Künt ve penetran larenks travması
2) Endotrakeal entübasyon sırasında oluşan travmaya bağlı
3) Servikal özefagus perforasyonu
4) Trakeobronşial yırtılmalar
5) Pnömotoraks
6) Açık göğüs duvarı yaralanması
7) Toraks tüpünün yanlış pozisyonu ve fonksiyon bozukluğu
Pnömotoraksın olmadığı, ilerlemeyen cilt altı amfizem oluşumunda toraks tüpü
takılmasına gerek yoktur. Daha önce akciğer operasyonu geçirenlerde veya plevral
6
yapışıklığı olanlarda toraks tüpü yerleştirmek zor ve hatta tehlikeli olabilir. Solunum
yetmezliği veya başka bir nedenle entübe edilerek pozitif basınçlı ventilasyon
uygulanacak hastalara proflaktik amaçlı toraks tüpü takılması gerekebilir. Ekstrensek
hava yolu kompresyonu ile oluşan şiddetli servikal cilt altı amfizemin dışında nadiren
tedavi gerekir. Göz kapağının kapanması nadiren bir problem olabilir. Nadiren, servikal
mediastinotomi, havanın çıkışını sağlamak için cilt insizyonu ve cilde iğne batırılması
kullanılır.
LARENKS, TRAKEA ve BRONŞ YARALANMALARI
Bronş ve trakea mediastende korunmasına rağmen servikal trakea travmaya daha
yüksek oranda maruz kalabilir. Anatomik olarak trakea anteriorunde 22 kartilaj halka,
posterioru membranöz yapıdan oluşan 10-13 cm uzunluğunda olan bir yapıdır. Bronşial
yaralanma seğmental asemptomatik atelektaziden masif bronkoplevral fistüle kadar
değişik klinik durumlara neden olabilir. Yaralanma fokal ödem ve şişme ile hava yolu
duvarının total veya parsiyel bozulmasına neden olabilir. İhmal edilen veya tanı
konulamayan yırtılmalar skarlı granülasyon formasyonu olarak parsiyel stenoz veya
trakea lümeninin total oklüzyonu ile iyileşebilir.
Bu patolojik durum uzun süreli sorunlar ve komplikasyonlara neden olabilir.
Özelikle rekürren pnömoni veya irreversbl akciğer hasarı ile sonuçlanabilir. Penetran
travmalarda beraberinde özefagus yaralanması da akla gelmelidir.
Larinks Yaralanmaları
Larinksin künt travmaları çoğunlukla trafik kazaları nedeniyle anterior boyun
yaralanması ile birlikledir. Endotrakeal entübasyon sırasında larenks travması oluşabilir.
Larinks travmasında lokal hassasiyet, ekimozlar, şişlik, cilt altı amfizemi(krepitasyon) ve
ses kısıklığı tipik klinik bulgulardır. Bazen hava yolu obstrüksiyonuna bağlı stridor ve
boğulma hissi de eşlik edebilir. Tanıda laringoskop ve bronkoskopi kullanılır ancak
dikkatli bir şekilde sağlam dokuları koruyarak yapılmalıdır. Daha sonra hastaya
endotrakeal entübasyon, krikotroidomi veya trakeostomi yapılmalıdır. Eğer larinks total
kopmuş ise distal trakeaya servikal bir insizyonla ulaşılabilinir.
Servikal Trakea Yaralanmaları
Servikal trakeanın künt travmaya bağlı yaralanması nadir görülür. Penetran
travmaya bağlı yaralanma ise daha sıktır. Trakea yaralanmasında öksürük, dispne,
hemoptizi, cilt altı amfizemi ve mediastinal amfizem olabilir. Künt travma genellikle
membranöz kısımı etkiler. Genellikle bronkoskopi ile tanı konulur. Boyun eksplorasyonu
platismayı geçen penetran yaralanmalarda yapılır. Servikal trakea kısmı, total olarak
7
ayrıldığında trakeanın distal ucu mediastene doğru kaçabilir ve hava yolu
obstrüksiyonuna neden olur. Ayrılmış bu distal segmentin erken entübasyonu hayati
önem taşır. Sonraki tamir aşamasında yaralanmanın boyutu ve rekürren larengeal sinir
fonksiyonunun durumuna dikkat edilmelidir.
TORASİK AORT VE BÜYÜK DAMAR YARALANMALARI
Arkus aorta veya aortik arkın dallarında oluşacak bir penetran veya künt travma
sonucunda gelişecek hipotansiyon,vasküler oklüzyon veya emboli hastaneye ulaşmadan
önce hastada nörolojik bir defisit ortaya çıkartabilir.İnnominat arter veya karotislere olan
künt bir travma sonucunda intimal diseksiyon olabilir ve bu durum sonucunda derin
komaya kadar ilerleyen nörolojik defisitler ortaya çıkabilir.Bu yaralanmalar emniyet
kemerinin kompresyonu veya karotislere veya kafa tabanına baskı oluşturan çeşitli
olaylar sonucunda ortaya çıkabilir. Olguların büyük bölümünde asendan aorta ve aortik
ark
rekonstrüksiyonun
yapılabilmesi
için
sistemik
heparinizasyon
ile
birlikte
kardiyopulmoner bypass uygulanması gereklidir.Hastada eş zamanlı bir serebral
kontüzyon , servikal omurga veya kafa travması olması durumunda antikoagülasyon
esnasında kafa veya spinal kord kanalı içine daha fazla kanama olacaktır.Bu yüzden bu
gibi durumlarda pekçok cerrah total vücut heparinizasyonuna karşı çıkar.
İnnominant arter ve karotislerde meydana gelen yaralanmalarda genelde asendan
aorta-distal innominant arter veya asendan aorta-distal karotis arası bypass uygulanarak
işlem yapılır.Hipotermi,geçici şant uygulama,heparinizasyon ve kardiyopulmoner bypass
gerekli
değildir.Embolizasyon
ve/veya
preoperatif
mevcut
olmayan
nörolojik
semptomların postoperatif olarak ortaya çıkması oldukça nadirdir.Multipl travmalı bir
hastada nonoperatif veya ertelenmiş operatif girişim uygun bir yaklaşım olabilir.
Penetran Yaralanmalar
Aort ve büyük damar yaralanmaları çoğunlukla ateşli silah yaralanması ve delici
kesici alet yaralanmaları nedeniyle olmaktadır. Bu yaralanmalar genellikle
ekstraperikardialdir. Daha sonradan mediasten ve torasik kaviteye kanama olması
genellikle fataldir. Bazen pseudoanevrizma, arteriovenöz, aorto-kardiak veya
aortopulmoner fistüller gelişebilir. Hastaların % 50’sinden fazlasında massif hemoraji
vardır.
Aortik laserasyonlar genellikle sol hemitoraksa kanama ile belirginleşir ve bu
durumda acil torakotomi gerektirir. Büyük damar yaralanmasında yaralanan bölgeden
kanama, hemotoraks, devamlı üfürüm, genişlemiş mediasten, apikal hematoma bağlı
genişleme ve boyun bölgesinde genişleme görülebilir. Periferik nabızların varlığı arterial
bir yaralanma olasılığını ekarte ettirmez, özellikle pseudoanevrizma oluştuğunda distal
8
nabız palpabldir. İnnominant arter veya karotis arter yaralanmalarında nörolojik santral
sinir sistemi patolojisi meydeana gelebilir. Durumu stabil seyreden hastalarda arteriografi
operatif girişime yön vermesi açısından gerekebilir. Aseandan aorta, arkus aorta,
proksimal innominant arter ve sol karotis artere median sternotomi ile yaklaşılabilinir.
Subklavian arterin tamiri median sternotomi ile zor olabilir.
Künt Yaralanmalar
Bu tip yaralanmaların büyük çoğunluğu deselerasyon sonucu ortaya çıkar.Bu hastaların
%85 i hastahaneye ulaşamadan hayatlarını kaybederler.Hastahaneye ulaşan hastalarda
ise ,lezyon farkedilmez ve tedavi edilmez ise ilk 48 saat süresince saat başına %1 lik bir
mortalite oranına sahip olurlar. Toraks travmalı hastaların ölümlerinin % 25’inden
sorumludur. Bu yaralanmaya bağlı ölümlerin % 80-90’nında doğrudan ölüm olduğu ve
başlangıçta ameliyat edilen % 30 olgununda 24 saat içinde öldüğü gösterilmiştir. Diğer
bir çalışmada trafik kazalarındaki hastaların % 20’sinde görülen aortik travmanın ilk 24
saatte ölüme yol açtığını bildirmişlerdir. Bu olguların %20 lik bir kısmında ise kalıcı
parapleji ortaya çıkar.
Yaralanmaların çoğu istmustadır, ancak asendan aorta yaralanmalarına daha az
oranda rastlanmasına rağmen daha fataldir.
Yaralanmaya neden olan travmatik mekanizmalar; istmusta kıvrılma, bükülme ve
makaslama şeklinde olur, asendan aortada; torsiyon , water hummer stress’e( kanın
sıkışmasın nedeniyle oluşan basınç) bağlı olmaktadır. Dessendan aortadaki
yaralanmaları vertebra ve göğüs kafesi arasında aortanın kompresyonu nedeniyle
olabilir veya vertebra fraktürüne eşlik edecek şekilde hipreekstansiyon nedeniyle
oluşabilir. Toraksa gelen ciddi künt travma, aortanın tüm tabakalarını içeren komplet kesi
meydana getirebilir veya sadece intima veya media kesisi ile eşlik den parsiyel
yaralanma olabilir. Bu tür olgularda erken tanı gerekir.
Travmatik aort yaralanması bulunan hastaların yarısından daha azında travmanın
eksternal belirtileri vardır ve supraklaviküler fraktür, ezilme, distal nabızların yokluğu ve
üst ekstremitelerde tansiyon yüksekliğini gibi anormal fiziksel bulgular olabilir, ancak bu
bulguların yokluğu varlığından daha fazladır. Radyolojik olarak aort yaralanmalarının en
belirgin bulguları; genişlemiş mediasten, aort topuzunun silinmesi, apikal şapka tarzı
hematom, aortopulmoner pencerenin kaybı ve genişlemiş paravertebral şerittir. Geniş
mediastenin bulunmasının sensitivitesi, % 90 veya daha yüksek olmasına rağmen,
spesifitesi düşüktür. Çünkü bir çok grafi supin pozisyonda çekilmektedir. Künt aort
yaralanmalarında kesin tanıyı koymak için aortografi yapılması gerekir. Sağ ve sol
anterior oblik grafi subadventisiel hematom veya pseudoanevrizmanın meydana geldiği
9
durumların tanısında yardımcı olur.
Aort rüptüründe radyolojik bulgular;
1. Aort topuzunun hemen üzerinde mediastenin transvers genişliği 8 cm veya üstü
olması
2. Aort konturunun anormalliği
3. Aorttopulmoner pencerenin opasifikasyonu
4. Opak nazogastrik sondanın T4’ün spinöz proçesin sağına deviasyonu
5. Trakeanın veya endotrakeal tüpün orta hattın sağına deviasyonu
6. Sol ana bronşun 40 derceden fazla depresyonu
7. Sağ paratrakeal çizginin 5 mm veya daha fazla genişlemesi
8. Sağ veya sol paraspinal alanın genişlemesi
9. Sağ veya sol apikal şapka
10. Kot fraktürü olmadan sol hemotoraksın varlığı
Toraks BT künt toraks travmalarında aort yaralanmalarının gösterilmesinde kullanılan bir
diğer radyolojik metodtur. Toraks BT ve aortografinin kullanıldığı 131 travma hastasında
çekilmesinden sonra % 100 hassasiyet gösterilmiştir, böylece toraks BT’nin kullanımının
aortografiye olan ihtiyacı % 56 oranında azaltmıştır .
Magnetik Rezonans İnceleme (MRI) gecikmiş onarımın gerektiği hastalarda
pseudoanevrizmanın varlığını göstermede kullanılabilir.
Transözefageal ekokardiografi(TEE) aort yaralanmasından şüphe edildiği durumlarda
kullanılabilir. Kalpteki eşlik eden diğer yaralanmaları tanımlamada da yardımcı olur.
TEE’nin spesifitesi % 84-98 ve sensivitesi % 62-100’e kadar değişir.
İntrakranial yaralanması olan hastalarda, nörolojik prosedür aort onarımından önce
gelebilir. Bir çalışmada aort yaralanması bulunan travmalı hastaların %62’sinde kardiak
kontüzyon tespit edilmiş ve bu hastalarda kardiak arrest, ARDS, cerrahi koplikasyon ve
mortalitenin daha yüksek olduğu belirtilmiş.
Cerrahi tedavi yapılan hastalarda postopertif komplikasyona sık rastlanır. Bir
çalışmada cerrahi onarımdan sonra yaşayan hastaların % 41’inden fazlasında birden
fazla majör komplikasyon olduğu bildirilmiş ve bunların çoğunun paraplejik hastalar
olduğu belirtilmiştir( %2-22 sıklıkla).
Cerrahi sonrasında, desendan torasik aort üzerinde paraplejiye neden olan faktörler
ve etyolojiler tartışma konusu olmuş ve olmaktadır. Bu tartışmayı çözümlemek için
harcanan çabaların odak noktası deneysel hayvan laboratuvarı, ameliyathane, yoğun
bakım ünitesi, cerrahi konferanslar ve ne yazık ki mahkemeler olmuştur. Bu tartışma
parapleji komplikasyonunun önceden tesbiti ve önlenmesi ile ilgili stratejilere yol açmıştır.
10
Bu stratejilerden hiçbirisi (somatosensör evoke potansiyeller, serebrospinal sıvının(CSF)
drenajı, kompleks bypass şantları, hipotermi, kardiyopulmoner bypass ve daha hızlı
cerrahi gibi) parapleji riskini istatistiksel olarak azaltamamıştır. Genellikle atıfta bulunulan
“desendan torasik aortik klempleme için gerekli otuz dakikalık güvenli süre” hiçbir zaman
paraplejiye katkıda bulunan doğrudan bir faktör olarak ortaya çıkmamıştır. klempleme
süresi daha çok yaranın kompleksliğinin bir fonksiyonudur, kompleksitenin kendisi
paraplejiye kendi başına çok daha büyük katkıda bulunur. Şüphesiz, daha kompleks bir
yaranın komşu spinal kordun eş zamanlı kontüzyonu ve değişken anatomisi açısından
daha büyük bir potansiyeli vardır.
Geçmişte, paraplejiye katkı yapan faktörlerden birisinin, sürecin sonunda yapılan,
hipotansiyon
deklemplemesi
olduğu
düşünülüyordu.
Ancak
şimdi
hipotansiyon
deklemplemesinin bir parapleji etyolojisi olmaktan çok, “spinal şok” sendromunun bir
göstergesi olduğu kabul edilmektedir. Parapleji operasyon öncesinde kendisini
gösterebilir, aort klemplendikten sonra kısa bir süre içinde gelişebilir veya cerrahiden 2
ila 5 gün sonrasına kadar ortaya çıkmayabilir.
Paraplejinin ortaya çıkmasında bazı faktörler daha ilintilidir. Üst torasik aortik bir
yarada, aortik yırtığa neden olan aynı deseleratif güçler sonucu oluşan eş zamanlı spinal
kord kontüzyonu elbette önemli bir faktör olabilir. Penetran torasik yaralara müdahale
etmek amacıyla torasik aortun klemplemesi ve acil torakotomi işlemlerinden geçen pek
çok hastada, parapleji oluşumu hiçbir zaman açıkça belirtilmemiştir. Bu aortik lokasyona
yönelik künt travma ile ilişkili parapleji oluşumu ise aortun klemplemesi dışında bazı
faktörlerin de nörolojik komplikasyona neden olduğuna işaret etmektedir. Aortun
klemplemesinin yapıldığı acil torakotomi vakalarında, hastalar kardiyopulmoner bypass’ta
veya sntrifüjel pompalarda değildirler ve geçici şantları da yoktur. Sistematik olarak
heparinize değildirler ve özel bir monitör tekniğiyle tedavi edilmezler. Ayrıca, klempleme
süreleri uzun olabilir. 30 dakikadan fazla
klempleme süresinin paraplejiye yol açtığını
söyleyen raporlarda bu hasta grubundan edinilen veriler ve ortaya çıkan açık sonuçlar
tamamen gözardı edilmiş ve/veya dikkatten kaçmıştır.
Desendan torasik aorta yönelik künt bir yaralanma ile gelen hastalarda paraplejiye
neden olan belki de en büyük faktör, anterior spinal arterin değişken anatomisidir ki bu
da beklenmeyen iskeminin gelişimine neden olur. Spinal kord kontüzyonu ve spinal kord
kompartman sendromu ile bağlantılı olarak bu anatomi ciddi bir nörolojik petolojiye neden
11
olabilir. Bu basit gözlem ayrıca neden bazı hastalarda paralizin geç ortaya çıktığını da
açıklayabilir.
Tek anterior spinal arter, çift posterior spinal arterlerden daha rudimenterdir. Anterior
spinal arter küçük olabilir veya hatta rotasında kesintiye uğrayabilir ve yaklaşık dokuz
segmental anterior radiküler arteri tarafından beslenir. Anterior radiküler arter veya
anterior spinal arter segmental olarak bulunmayabilir. Böylece, spinal arter anomalisi
görülen bir hastada, klempler arası alan risktedir ve bu şant, kardiyopulmoner bypass
veya heparin kullanımından bağımsızdır.
Akut künt yaralanmaya sahip hastaların total vücut heparinizasyonu mevcut
olduğunda mortalite oranının daha yüksek olduğu akılda tutulmalıdırlar. Torasik büyük
damar yaralanması için kardiyopulmoner bypass kullanıldığında, mortalite oranı, pelvis,
göğüs ve kafada oluşan ilintili yaralar nedeniyle büyük bir oranda yükselir. Total vücut
heparinizasyonu esnasında intraserebral hemoraji de sözkonusu olabilir.
Büyük serilerde toplam mortalite % 13-42 arasında verilmiştir. Operasyon öncesi
mortaliteler yaralanmanın acil merkeze ulaşımından öncedir ve yaralanmadan sonraki ilk
6 saat içinde gerçekleşmektedir.
SİSTEMİK EMBOLİZASYONU
Travmatik bronkopulmoner venöz fistül, sistemik hava embolisine neden olabilir.
Tüm toraks travmalarının % 14’ünde görülebilir. Bu komplikasyonda daha yüksek
basınçtaki havanın düşük basınçlı pulmoner ven içine hasarlı bronştan sızması ile oluşur
.Daha sonra sol ventrikül havayı sistemik dolaşıma gönderir. Hava embolisinin
büyüklüğünün önemi, bronş ve pulmoner ven arasındaki basınç gradientine ve iki hasarlı
yapının yakınlığına bağlıdır. Serebrovasküler ve koroner arterlerin hava embolisinde
nörojenik ve kardiak klinik belirtiler ortaya çıkar. Ekokardiografi kalp boşluğundaki havayı
gösterebilir. Tanıdan şüphelenildiğinde acil torakotomi yapılmalıdır. Trendelenburg
pozisyonu tercih edilir. Aort veya sol ventriküle açılan bir küçük delik havanın dışarı
çıkartılması için kullanılabilir. Onarımdan önce pozitif basınçlı ventilasyondan
sakınılmalıdır. Hiperbarik oksijen odası kullanılması nitrojen diffüzyonu ile hava hacmini
azaltır, ve böylece koroner ve serbrovasküler yapılar obstrüksiyondan korunmuş olur.
Dıştan gelen çeşitli parçalar da pulmoner damarlara, kalbe veya geniş damarlara
girebilir ve distal sirkülasyona embolize olabilirler. Spinal korda ve de karotis arterlere
embolizasyonun bazen ölümcül sonuçlara neden olabileceğinide unutmamak gerekir.
Torasik büyük damar yaralanmasının değerlendirilmesinde, anjiyografi kateterleri de
ayrıca ateromatöz debrisi periferal veya abdominel sirkülasyona veya spinal korda kadar
12
embolize edebilir ki bu da kol iskemisine, abdominal katastrofilere ve/veya nörolojik
defisitlere neden olabilir.
Kaynaklar :
1) Regel G, Lobenhoffer P, Grotz M, et al: Treatment results of patients with multiple
trauma: an analysis of 3406 cases treated between 1972 and 1991 at a German level
1 trauma center. J Trauma 1995;38:70.
2) Acosta JA, Yang JC, Winchell RJ et all: Lethal injuries and time to death in a level l
trauma center J Am Coll Surg 1998;186: 528.
3) Mattox KL, Wall
MJ: Newer diagnostic measures and emergency management.
Chest Surg Clin North Am 1997;7:213.
4) Felix D. Batisella and John R. Benfield. Blunt and penetrating injuries of the chest
wall, pleura and lungs, In Shields TW ed. General Thoracic Surgery 5th ed.
Philedelphia, Lippincott Williams & Wilkins,2000;70:815-832.
5) Cohn SM: Pulmonary contusion: Review of a clinical entity. J Trauma 1997;42:973.
6) Jones KW. ThoracicTrauma: Surg Clin North Am 1980;60: 957-81.
7) Soysal Ö. Künt Göğüs Travmaları. Yüksel M., Kalaycı G.(ed). Göğüs Cerrahisi.
Bilmedya Grup. İstanbul; 2001: 447-464.
8) Özçelik C. Penetran Göğüs Yaralanmaları. Yüksel M., Kalaycı G.(ed). Göğüs
Cerrahisi. Bilmedya Grup. İstanbul; 2001: 465-480.
9) Mullins RJ: Management of shock. In Feliciano DV, Moore EE, Mattox KL(eds):
Trauma, 3rd ed. Stanford, CT, Appleton & Lange, 1996;159-180.
10) Krantz BE, Subcommittee on Trauma: Advanced Trauma Life Support Program for
Doctors, 6th ed. Chicago, American College of Surgeos, 1997.
11) Grover FL, Ellestad C, Arom KV et al: Diagnosis and manegement of majör tracheobronchial injures. Am Thorac Surg 1979;28:384.
12) Perelman MI, Yıldızeli B. Trakeobronşial Travma ve Komplikasyonları. Yüksel M.,
Kalaycı G.(ed). Göğüs Cerrahisi. Bilmedya Grup. İstanbul; 2001: 481-484.
13) Chen SC, Markman JF, Kauder DR et al: Hemothorax missed by auscultation in
penetrating chest injury. J Trauma 1997;42:86.
14) Cornwell EE, Kennedy F, Ayad IA et al: Transmediatinal gunshot wounds: A
reconsideration of the role of aortography. Arch Surg 1996;131:949-53.
15) Pate JW. Chest wall injuries. Surg Clin North America 1989;69:59-70.
13
16) Ramos L, Mencia R, Alonso A, Ferrandez L. Conservative treatment of ipsilateral
fractures of the scapula and clavicle. J Trauma 1997;42:339-42.
17) Mathisen DJ, Grillo H, Laryngotracheal trauma. Ann Thorac Surg 1987;43:254-62.
18) Gelman JJ, Aro M, Weiss SM. Tracheo-innominate artery fistula. J Am Coll Surg
1994;179:626-34..
19) Pate JW, Cole FH, Walker WA, Fabian TC. Penetrating injuries of the aortic arch and
its branches. Ann Thorac Surg 1993;55:586-92.
20) Von Oppell UO, Dunne TT, DeGrott MK, Zilla P. Traumatic aortic rupture: twenty-year
metaanalysis of mortality and risk of paraplegia. Ann Thorac Surg 1994;58:585-93.
21) Pate JW, Fabian TC, Walker WA. Acute traumatic rupture of the aortic isthmus: repair
with cardiopulmonary bypass. Ann Thorac Surg 1995;59:90-9.
14
Download