Gülce Çolakoğlu Dürüst Olmak Gerekirse İlkokul üçüncü sınıftaydım. Öğretmenim beni yanına çağırıp kendisinin benden bir ricası olduğunu söyledi: ‘‘Eğer sihirli bir değneğin olsa hayatında neleri değiştirmek isterdin?’’ şeklinde bir soru yöneltti ve benden bu konu hakkında bir yazı yazmamı istedi. Neden böyle bir istekte bulunduğunu anlayamamıştım. Bu bir ödev değildi, diğer arkadaşlarıma yöneltilen bir soru da değildi. Sadece bana özeldi. Günün sonunda eve gittim, masanın başına oturdum, elime bir kağıt bir de kalem aldım. Evet, şimdi ne olacak? Ne yazacağım? İçimden duygularımı ve düşüncelerimi kağıda aktarmak gelmiyordu. Böyle bir zorunlulukla ilk defa karşı karşıya kalmıştım. Günlük tutan ya da kağıda herhangi bir şey karalayanlardan değildim. Bu zorunluluk hiç hoşuma gitmemişti ancak öğretmenimin ricası üzerine bir şeyler yazmak zorundaydım. Eğer o gün kağıda neler yazdığımı merak ediyorsanız, size şu kadarını söyleyebilirim gerçekten içimden gelen düşünce ve duygularımı aktarmamıştım o kağıda. Muhtemelen yazıyı okuduktan sonra öğretmenim de bu durumu fark etmiştir diye düşünüyorum. Ama ne yapabilirdim? Dediğim gibi, benim için hiç kolay bir durum değildi. Soru, çok sade gibi gözükse de derin cevaplar taşıyordu benim için ve bunun cevaplarını tanımadığım biriyle ve aynı zamanda kendimle de paylaşmaya hazır değildim. Belki de o zamanlar yazının bir terapi yöntemi olduğunun farkında değildim hepsi bu. Sakın aklınıza şu an yazı yazdığımı, yazı yazmanın güzelliklerinden faydalandığımı getirmeyin. Ne yazık ki yazamıyorum hâlâ, sadece yazı yazmanın faydalarının biraz daha farkındayım diyelim. Hani hangi yoldan gitmeniz gerektiğini bilirsiniz de ancak yoldaki ilk adımınızı bir türlü atamazsınız, cesaret edemezsiniz ya… İşte tam da ben bu durumdayım. Yazı yazmak korkutuyor beni. Yazdığım şeylerin yüzüme çarpmasından, düşüncelerim ve duygularımla yüzleşmekten korkuyorum. Yaklaşık beş saat önce Sunay Akın’ın Hayal Kahramanları kitabının sonuna geldim. Dürüst olmak gerekirse, bu kitabı seçmemdeki temel neden, okumanın ardından zorlanmadan yazı yazabileceğimi düşünmüş olmamdı. Size kendi hayal kahramanlarımdan bahsedecektim. Ne kadar zor olabilirdi ki? Fakat umduğum gibi olmadı. Nereden başlayacağımı bilemedim. Kitapta geçen Süperman, Batman, Şirinler, Casper vd. değildi benim kahramanlarım. Sanki bunlar benim hayal kahramanlarımmış gibi anlatabilirdim sizlere, ama yapmadım. Ardından düşünmeye başladım. Çocukluk yıllarıma gitmek pek zor olmadı. Kendi hayal kahramanlarımın yanına uğradım. Onlar benim arkadaşımdı; onlara dokunamasam da, onlar sadece bir kurgu ürünü olsalar da, ben onları kendi hayallerimde yaşatıyordum. Çocukluk yıllarıma dönüp, onları anılarımın içinde görmem için yapmam gereken tek şey gözlerimi kapatmaktı. Ne yazık ki geçmişin perdelerini fazla aralayan biriyim ben. Farkına varmadığım için de biraz fazla kaptırıyorum kendimi. Bir anı başka bir anının kapısını çalıyor. Oysa ben sadece hayal kahramanlarıma uğramak istemiştim. Birden, uzun zamandır önünden geçmediğim bir kapının içinde buluverdim kendimi. Nasıl gelmiştim sihirli değnek sorusuna, inanın bilmiyorum. Önce soruyu cevaplamaya çalıştığım an, tek bir fotoğraf karesi olarak zihnimde canlandı. Ardından bir önceki fotoğraf karesi olan öğretmenimin benden ricası ve bir sonraki karede de yazıda düşüncelerimi aktarmamış olduğum gerçeği sırasıyla hareketlendi gözümün önünde. Ardından kendimi sorgulamaya başladım, gerçekten neden hissettiğim cevapları veremedim diye… Belki şu an sizlere okuduğum kitap hakkındaki izlenimlerimi tam olarak aktaramadım, belki hayal kahramanlarımla da tanıştıramadım sizi. Ama takdir edersiniz ki bu yazıyı yazarak, geçmişteki gerçek düşüncelerimi aktarma korkumu yenmenin ilk cesur adımlarını attığımı düşünüyorum. Kaynakça Akın, Sunay. Hayal Kahramanları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.