r. ' _., "' ·~ ' \· \':/ \ DİNLER TARİHİ DERNEGİ YA YlNLARI Dinler Tarihi 13 Araştırmaları - III (Sempozyum, 09-10 Haziran 2001, Ankara) 2000. YILINDA HIRİSTİYANLIK (DÜNÜ, BUGÜNÜ ve'GELECEGİ) Ankara 2002 r ı ı TÜRK ORTODOKS KİLİSESi VE GELECEGE İLİŞKİN DÜŞÜNCELER Mustafa BAş· İslamiyet'ten önce Türk milletini etkisi altına almaya çalışan değişik di- ni inanışlar olmuştur. Gök Tanrı inancına sahip olan Türkler, değişik sebeplerle bu inanışlardan uzak olmuşlar ve kendi inançları doğrultusunda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Türkler arasında İslam dışında, Budizm, Maniheizm gibi doğu dinlerinin yoğun bir şekilde misyonerlik faaliyeti olduğu gibi Yahudilik ve Hıritiyanlık gibi dinlerin de aynı şekilde faaliyetleri olmuştur. Bu faaliyetler neticesinde Türk boylarından bazıları bu dinleri kabul etmiş ve benimsedikleri dini inanışları ile varlıklarını devam ettirmişlerdir. Türklerin İslamiyet'i kabul etmeleri ve diğer dini inanışlar Türk boyları arasında mevzi konuma düşmüş ve varlıklarını belli bölgeler ve boylar arasında devam ettirmişlerdir. Türk Milletinin Islam öncesinde kabul edip muhafaza ettikleri dini inanışlardan birisi de Hıristiyanlıktır. Türk Tarihi araştırmacıları, Türklerin Hıristiyanlık ile tanışmalarını ikinci yüzyıl olarak kabul etmektedirler. 1 Türkler arasında Hıristiyanlık faaliyetleri iki bölgede, Orta Asya'da ve Balkanlarda yoğunlaşmıştır. Orta Asya Türkleri arasında çok fazla rağbet görmeyen Hıristiyanlık, Balkan Yarıma­ dasına yerleşen Türkler arasında biraz daha fazla yayılma alanı bulmuştur. Bunun nedenlerinden biri anılan boyların Hıristiyanlığın hinteriandı ve Bizans İmparatorluğunun yoğun baskılarının olmasıdır. Kuzey Kafkasya'da yaşayan Sabir Hunarı üzerine yoğun Hıristiyan proneticede Arran Patriği Kardust'un teşviki ile bu bölgede yaşayan Türkler Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Bu Türk boylarının dilinde Hıristiyanlıkla ilgili kitaplar da neşredildiğini görmekteyiz. Arran Hı­ ristiyanları, Sabirler üzerinde sağladıkları bu dini nüfuzu, Hazarlar üzerinde de tesis etmişlerdir. Sonuç olarak Arran Metropoliti İsrail, Hazarlar arasın­ d-a Hıristiyanlığın yayılmasını başarmıştır. Hazarlar, Devletin resmi dini Mupagandası yapılmış, Dinler Tarihi Bilim Uzmanı, Ankara Üniversitesi Bkz_ Yakup Aygil, Hıristiyan Türklerin Kısa Tarihi, Istanbul, 1995, 14-]5_ 477 sevilik oluncaya kadar Hıristiyanlık ile Musevilik arasında gidip gelmişler­ dir. Kafkasya yöresinde yerleşen bu Türk boylarına yönelik misyonerlik faaliyetleri ancak Müslüman Arapların bölgeye girişi ile son bulmuştur.·· Türklerin Hıristiyanlaştırılması faaliyetleri Orta Asya'da ll. yüz yıldan itibaren devam etmiş fakat çok iyi sonuçlar da vermemiştir. Hıristiyan misyonerlerinin faaliyetleri, Orta Asya'da başarısız olmakla birlikte Rusya, !\uzey Kafkasya, Hazar Ülkesi ve Balkanlardaki Türk Boyları üzerine yaptık­ ları çalışmaların başarısız oldukları söylenemez. Hıristiyanların söz konusu bölgelerde yaptıkları çalışmalar sonuç vermiş ve bazı Türk Boyları Hıristi­ yanlaşmıştır. Bu boyların Hıristiyanlaşmasında Bizans ve Rus Kilisesi önemli rol oynamıştır. Asılları Onogurlar'a dayanan Balkan Türklerinden Balkaniara gelip yerleşenierin kurduğu Bulgar Türkleri, Bizans'ın da etkisi ile zaman içerisinde Hıristiyanlığı kabul etmiş, Hıristiyan isimleri ve unvaniarı alarak, özellikle 870 yıllarından sonra kendi kültürlerinden uzaklaşmış ve Slavlaşmışlardır. 3 Bulgarların dışında Balkaniara gelerek burada devlet kurmuş ve Hıristi­ kabul etmiş Türk Boyları; Avarlar, Kumanlar, Peçenekler ve Uzlardır. Bu devletler, zaman içerisinde Bizans Devletinin de entrikaları sonucu birbirleri ile savaşarak, kendi sonlarını hazırlamışlardır. Bizans hakimiyetinde de Balkanlar ve Anadolu'nun değişik yerlerine iskan edilmişlerdir. yanlığı · Ortodoksluk bir mezhep olarak Batı (Roma) Kilisesi ile Doğu Kilisesinin siyasi çekişmeleri neticesinde, 1054 yılında doğu ve batı kiliselerinin kesin olarak ayrılmaları ile ortaya çıkmıştır. Xl. yüzyıldan itibaren Rum Ortodoks Kilisesi doğu kiliselerinin merkezi olarak Ortodoks Hıristiyanların temsilciliğini üstlenmiştir. Ancak daha sonraki yıllarda istanbul'un Türkler tarafın­ dan fethedilmesi ve rusya'nın siyasi yönden güçlenmesi neticesinde Rus Patrikliği ikinci bir merkez olma yoluna girmiştir. • 4 5 Ortodoks inanca göre, kilisenin en iyi şekilde teşkilatlanması, mahalli cemaatterin metropol, metropollerin de patriklik şeklinde organize edilme2 Bkz. Zeki Velidi Togan, I.A. "Hazarlar", Istanbul, ı987, Vll/398. 3 4 Bkz. Mehmet Eröz, Hıristiyanlaşan Türkler, Ankara, ı 983, 7-9. Bkz. Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık. ı 988, Ankara, lisoy-Elçin 1'-\acar, Fener Patrikhanesi, 1996, Ankara, 25-27. Bkz. Benlisoy·Macar, 1 ı- ı 2. 5 478 ı 62; Yorgo Ben- siyle mümkün pılanma olmaktadır. Bu özelligi ile Katalik Kilisesinden içinde olan Ortodoksluk, Ortodoks aynı geleneğin oluşturduğu XIX. ve XX. yüzyılda gelişen farklı zamanda mahalli kiliseler bu mahalli özelliğe bir ya- birliğidir." sahip olan kiliseler, milliyetçilik hareketleri ile bağımsızlıklarını ilan etmişler ve milli kiliseler haline dönüşmüşlerdir. Bu milli kiliselerde Patrik olarak görve getirilen kişi kendi kilisesine mensup topluluk tarafın­ dan seçilmiştir. Rahipler ve cemaat tarafından seçilen patriğin İstanbul'da­ ki fener tarafından onaylanması gerekmekteyse de son zamanlarda bu uygulamadan da vazgeçilmiştir.' Ortodoks gruplar, farklılık göstermişler bağlı bulundukları kiliselerin yönetimleri itibariyle ve kendi patriklerini kendileri seçmişlerdir. Fener Pat- rikhanesi, milli kiliselerin kurulmalarından önce kendisine bağlı olarak dini hayatlarını litikalarına devam ettirmeye çalışan alet ederek kullanmaya Fener Patrikhanesinin yıllar bu grupları zaman zaman yanlış po- çalışmıştır. boyunca yürüttüğü propagandalar netice- sinde araştırmacılar, Anadolu da meskun bulunan Hıristiyanları soy tasni~ fine tabi Türk tutmaksızın, varlığını Rum veya Ermeni olarak gösterip, Anadolu'daki Müslüman Türk'lerden öncesi için sanki yok göstermeye ça- lışmışlardır. Oysa yapılan ilmi araştırmalar, bu tezlerin yanlışlığını ve Anadolu'daki Hıristiyanların tamamının Rum, Ermeni veya diğer milletlerden ibaret olmadıklarını, içlerinde Türkçe konuşan, fakat ibadet dili olarak Rumca'yı kullanan Türk asıllı grupların var olduğunu ortaya koymuştur. Balkaniara göç ederek uzun yıllar Bizans imparatorluğunu sıkıştıran ve daha sonra Hıristiyanlığı din olarak benimseyen Türk boylarının bir kısmı, anılan devletin hakimiyeti altında kültürel yapılarını muhafaza ederek Os- manlı dönemine kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devletince kendilerine dini müsamaha gösterilen, dini inanç ve uygulamalarını devam ettiren bu gruba Müslüman olmaları yolunda da hiçbir zorlama yapıl­ mamıştır. Yıllar boyunca Fener Patrikhanesine bağlı olarak varlığını sürdüren Türk Hıristiyanları, yoğun lar, buna rağmen bir şekilde Helenizm propagandasına maruz kalmış­ milli kültür ve değerlerini rr.uhafaza etmişlerdir. 6 Bkz. Mehmet Aydın, Hıristiyan Kaynaklarına 7 Bkz. Mehmet Aydın, Göre 125. 479 Hıristiyanık, 1995, Ankara, 121. Bilindiği gibi Osmanlı Devletinin kayıtlarında gayri müslimlerden bahsedilirken, Anadolu'daki Ortodoks teba genellikle Rum ve Zımml olarak zikredilmektedir. Devlet kayıtlarında da bu tebaalık milliyet esasına göre değil, dini inançlar esas alınarak şekillendirilmiş, Hıristiyan asıllı olan Türklerde bu bağlamda Zımmi olarak belirtilmiştir. Oysa, Osmanlı Mahkeme Sicilieri incelendiğinde bahse konu bu kişilerin isimlerinin de konuştukları lisanları gibi Türk ismi olduğu dikkat çekmektedir. Mahkeme sicillerinde Hıristiyan Ortodoks Zımmi olarak belirtilen bazı isimler şunlardır; Hacı oğ­ lu Durmuş, Durmuş oğlu Evran, Ayvaz oğlu Giregos Papaz, Aslan oğlu 8 Yahşi, Budak, Karagöz, Karaman, Tanrıverdi, Aydoğmuş, Ayva:t... Ayrıca kaynaklar bu kişilerin lpatetname, Sabilere Fazilet Kılavuzu, Milleti Hıristi­ yanlığın Çok Lazımlı Tarife Kitapçaazı, gibi bazı dini kitaplarını da Rumca bilmedikleri için Türkçe'ye çevirdiklerini bildirmektedir. 9 Bu insanlar, yine Türk oldukları muhakkak olan ve Osmanlı Devleti ile birlikte Bizans'a karşı gaza eden Gazi Mihal'ler ve Gazi Evrenos'ların torunları olarak tarihte 10 yerlerini almışlardır. Yine Karamanlıca olarak adlandırılan Grek Harfleri ile Türkçe yazılmış bulunan kitabeler ve mektuplarda kullanılan ifadeler, isimler ve bazı terimler bu tezin doğruluğunu bir başka yönden teyit etmektedir.11 Türk asıllı bu Hıristiyanlar Anadolu' da yoğun olarak Konya, Beyşe­ hir, Akşehir, Karaman, Niğde, Nevşehir, Uluborlu, Egirdir, Isparta, Karahisar ve bu bölgelere yakın mıntıkalarda iskan etmekteydil er. 12 Anadolu'daki varlıkları boyunca Türkçe'den başka bir dil kullanmamış olan bu insanların, aralarındaki dini bağ kullanılarak, yoğun Helen propagandasına tabi tutuldukları ve Türkçe konuşan Rum asıllı kimseler oldukları fikrinin kendilerine aşılandığı görülmektedir. Bu hususu aslen Karahisarlı ve Yazgat'ın Akdağmadeni İlçesinde yerleşmiş olup, Keskin Metropolitliği yapan Papa Eftim 1919 yılında yayınladığı birinci Beyannamesinde şöyle dile getirmektedir; " ... Anadolu'da hiçbir Hıristiyan yoktur ki şu umumi felakE;tin kendilerine ait kısmının yegane müsebbibi Istanbul Patrikhanesi olduğu,na kanaat getirmiş olmasın .... Hükümetimizin bidayetten şim- 8 9 10 ll 12 Bkz. Bkz. Bkz. Bkz. Bkz. Eröz, 57-59. Eröz, 35-40. M. Necati Sepetçioğlu, H. Suphi Tanrıöver'den Seçmeler, 1971, Istanbul, 92. Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, 1998, Kayseri, 224-237. Mehmet Akif Erdoğdu, Beyşehir Sancağı, 75. 480 T di'ye kadar kiliselerimize bir müdahalesi olmamış iken Istanbul Patrikhane-si Mübarek İsa Mesih'imizin emri hilafına ruhaniyetini ve mezhebimizi şer­ re alet ederek Türk olduğumuz halde Helenizm propagandası ile iğfal edilerek güya aslen Yunan'lı imiş ve aslına rücu edermiş gibi azınlık hukuku iddiasıyle mezhebi millete karıştırarak ... Avrupa ya karşı hükümetimizden müşteki sıfat vaziyeti ile göstermeye kalkıştılar. .... Kiliseler siyaset ocağı değildir. Din şerre ve ihtilafa alet değildir. Allah'ın evidir. ... Fener Patrikhanesinin dini ve ruhani vazifesini ihmal ederek şanlı Türk Milletinin şanlı biz evlatlarını hileler ve yunanlı yapmaya kalkışması ve Avrupa'ya böyle göstermesi Türk Milletinin aleyhine esastan şikayette bulunması Allah'ın emrine ve hakikatine muhaliftir.." 13 Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, asimile ve Rumiaştırma politikaları­ na tabi tuttuğu bu insanları kendi emellerine alet ederek Osmanlı Devletinin yerine Bizans'ı dirHtmeye çalışmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında ciatopraklarının büyük kısmı işgal altında bulunan Türk Devletine ve milletine karşı da bütün Hıristiyan azınlıkları kışkırtmak ve işgal kuvvetlerinin yanın­ da yer almaları için çaba sarfetmiştir. Bu faaliyetlerde din adamları önemli roller üstlenmiş, ayrıca Patrikhanenin desteği ile Trabzon' da Pontus Rum Hükümeti teşkil edilmiştir. Mustafa Kemal ATA TÜRK, bu bilgileri Pontus Meselesi ile ilgili olarak yaptığı meclis konuşmasında olaylarda ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan gerek din adamı ve gerekse diğer kişilerin isimlerini de zikrederek anlatmıştır. 14 Bu propagandalar neticesindedir ki, Anadolu'nun işgal yıllarında bu insanlardan bazıları Yunan Işgaline sıcak bakmış­ lar ve işgal kuvvetlerini desteklemişlerdir. Fener Kilisesinin yoğun faaliyetlerine rağmen, Hıristiyan Türklerin bazı­ sı da Yunan Işgaline karşı çıkmışlar ve sert tepkiler göstermişlerdir. Bu tepkinin oluşmasında Papa Eftim Efendi'nin çok büyük rolü olmuştur. O gerek yayınladığı tamimler ve gerekse değişik mekanlarda yapmış olduğu hararetli konuşmaları ile işgal kuvvetlerinin aleyhinde İstiklal Mücadelesindeki yerini almıştır. Papa Eftim'in vermiş olduğu bu haklı mücadele bağlı bulunmuş olduğu Fener Patrikhanesi ile arasını açmış, bu da bağımsız bir patrikhane kurulmasına atılacak adıma zemin oluşturmuştur. 13 Erol Cihangir, Papa Eftim'in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi, 1996, Istanbul, 31-33; Musa Ekincikli, Türk Ortodoksları 1998, Ankara, 177-179. 14 Bkz. Atatürk, Nutuk, 1962, Istanbul, 625-627. 481 Kurtuluş savaşı yıllarında Türk asıllı bu Hıristiyanlar Papa Eftim'in önderliginde yürütülen menfi propagandaların izalesinde oldukça faydalı olmuşlardır. Yunanistan'ın Fener Rum Patrikhanesi ile yürüttüğü Türk düş­ manlığı faaliyetlerine karşı Papa Eftim, Anadolu'daki bütün kiJiselere tamim göndermiştir. Bu tamimde, Hıristiyanlara karşı adalet ve iyilikten baş­ ka muamelede bulunmamış olan Türk Milletine düşmanlak yapmamaları konusunda ikazlarda bulunmuş, kendisi de şehir şehir dolaşarak karşı propaganda yapmıştır. Bu tamirnde Pavlus'tan örnek vererek hükümete itaati vurgulamış, işgal ve Fener Patrikhanesinin haksızlığını kendi deyimi ile hem ruhani, hem de dünyevi ve cismani olarak reddetmiştir. Türk Hükümetinin on asırdan beri kiliseler etaarruz etmediğini belirtmiş, Anadolu'daki Türk Hıristiyanlarının gerek Fener'e ve gerekse İşgal Devletlerine kendi adiarına bir vekalet vermediklerini ve bu yapılan işgalin haksızlığını dile 15 getirmiştir. Bu sebeple, onun hakkında Atatürk; "Pa pa Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir" demiştir. Fener ile sadece dini olarak ortaklıkları ve bağlılıkları bulunan Türk Ortodoksların, milli bir kavgası neticesinde Türk Ortodoks Patrikhanesi kurulması fikri kararlaştırılmış ve faaliyete başlanmıştır. Patrikhanenin kurulabilmesi için Anadolu'da bulunan Ruhani liderlerden Konya Metropoliti Prokopiyos, Episkopos Meletyos, Episkopos Yervasyas Kayseri'ye gelmiş­ ler ve burada 21 Eylül 1921 tarihinde Türk Ortodoks Patrikhanesi kurmuş­ lardir. Prakabiyas Patrik Kaymakamlığına tayin edilmiş ve halktan olmak 16 üzere 12 kişilik Sen Sin ad Meclisi oluşturulmuştur. Türk Ortodoks Patrikhanesi Fener tarafından tanınmamış ve kabul görmemiştir. Kurulduğu günden itibaren Fener'i ve yaptığı faaliyetleri mercek altına alan ve onun yıkıcı faaliyetlerini yakından takip eden Anadolu Patrikhanesinin Episkoposu Eftim Efendi ile Fener arasındaki kavga, Cumhuriyet ilan edildikten sonra da devam etmiştir. Papa Eftim savaş sonrasında Anadolu'daki Hıristiyanların mübadeleye tabi tutulmaları ve artık Anadolu'da Hıristiyan nüfus kalmaması üzerine, istanbul'a gelerek Tokatlıyan Oteline yerleşmiş ve burada kendisi ile görüşmeye gelenlerle görüşmeler 15 Bkz. Cihangir, 3 1-33; Ekincikli, I 77-179. 16 Bkz. Hikmet Yavuz Ercan, "Fener ve Türk Ortodoks Patril,hanesi" A.Ü.D.T.C.Fak. Tarih Araştırmaları Dergisi 1967, Ankara, V/420-422; Cihangir, 56-62; Ekincikli, I 86-187. 482 yapmıştır. Burada ikamette iken ~)atrikhanenin yeni görevlileri ile karşılık­ lı bulunmuş ziyaretlerde yıllarında ve mütareke Türk düşmanlığı yapmış olan Meletyos'un Patriklikten ve Sen Sinod meclisinden aziedilmesini istemiştir. Bu arada Papa Eftim Patrikhane Umumi getirilmiş lakki ve bu durum rapileri edilmiştir. Patrikhaneye tarafından Kadıköy Vekilliğine geniş yetkilerle Patrikhaneye el koyma gibi te- Metropoliti Grigoryus'un seçilmesi üzerine, yeniden Patrikhanedeki görevini almaya çalışmışsa da bu girişim Papa Eftim'in Patrikhane Vekilliğinden istifa etmesiyle son bulmuştur. 17 Fener Patrikhanesinden aynan Papa Eftim, 06/06/1924 tarihinde aslen Anadolu'lu olup istanbul'da bulunan Ortodoks cemaat heyetleri ile bir araya gelerek bir kongre tertip ederler. Bu kongrede anılan grupların Fener ile ilişkilerinin kesilmesi, Kayseri'de kurulan Merkezin istanbul'a nakledilmesi ve başkanlığına Eftim Efendinin getirilmesi ve bağımsız bir kilise olarak da gerekli işlemlerin hükümet nezdinde başlatılması kararlaştırılmıştır. Yeni oluşturulan edilmiştir. Kilisenin çalışma usulleri ile ilgili olarak da bir tüzük tanzim Yeni Kilisenin merkezi olarak da Galata'daki Panayia Kilisesi ka- bul edilmiştir. 18 ilk dönemlerde yine Galata'da bulunan Aya Nikola ve Aya Yani, Hıris­ tos Kiliselerinin de başpapazlığını üzerine almış bulunan Eftim Efendi mübadele yıllannın devamı daha sonra da Fenerin yavaş yavaş içerisinde Yoğun baskılan ile yanında cemaatini yola 19 kaybetmiş, çıktığı arkadaşlan da kendisine sırt çevirmiştir. O yalnız başına da olsa Türk Ortodoksiuğu davasını savunmaya devam pazlar Fener Patrikhanesi den ihraç edilmişlerdir. için de geçerli etmiş bu tarafından uğurda önce din kendisi ve beraberindeki paadamlığından, sonra da din- Bu Aforozun Papa Eftim'le beraber olan cemaat olduğu çeşitli basın ve yayın kuruluşları ile halka ilan edil- miştir.20 Türk Ortodoks Patrikhanesi daha sonraki ması yıllarda, gerek cemaatin azal- ve gerekse de ikinci dünya savaşının getirdiği ~iğer etkenleri göz önüne alarak Fener ile olan mücadelesini 17 Bkz. Ercan 424-425. 18 Bkz. Ercan. 425-426; Cihangir. 244-250. 19 Bkz. Ercan, 425. 20 Bkz. Cihangir. 267. 483 yavaşlatmıştır. Ancak daima Fe- ner Patrikhanesini ve faaliyetleri!li mercek altına almaya devam etmiştir. Bu mücadele Papa Eftim'in ölümünden sonra büyük oğlu ve 24 yıllık diyagos'u Dr. Turgut Erenerol (ll. Papa Eftim) tarafından devam ettirilmiştir. Patrikhane Turgut Erenerol döneminde de etkin bir rol üstlenememiş ve devlet nezdinde Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu nüfuzlu günlerine dönememiştir. 1960 ihtilali sonrası Türk Milliyetçiliğine gönü vermiş bulunan büyük dava adamı Alparslan TÜRKEŞ Başbakanlık Müsteşarı olur olmaz Patrikhaneye gerekli ilgiyi göstermiş ve devlet nezdinde yeniden itibar kazanması için çaba sarfetmiş ise de kendisinin ve arkadaşlarının sürgüne gönderilmesi sebebiyle bu çalışmalarda yarım kalmıştır. Daha sonra yapı­ lan bir çok çalışmalardan da yeterli netice çıkarılamamıştır. Turgut Erenerol'un ölümü üzerine Patrikhane'nin başına kardeşi Selçuk Erenerol Patrik Vekili olarak geçmiştir. Halen bu görevi sürdürmekte ve kardeşinin ve ba22 basının mücadelesini devam ettirmektedir. 21 Alparslan TÜRKEŞ'in Patrikhane ile olan ilişkileri daha sonraki dönemlerde devam etmiş, Erenerol ailesi dışında hemen hemen cemaati kalmamış olan Patrikhaneyi cemaat yönünden güçlendirmenin yollarını aramaya devam etmiştir. Bu fikrini de Gagavuz (Gökoğuz) Türklerinden bir grup insanın Türk Vatandaşlığına alınarak Patrikhane'nin yeniden ihya edilmesi şeklinde tasawur etmiş, gerek Gagavuz (Gökoğuz) Türklerindeki iktidar değişikliği ve gerekse uygun siyasi şartların Türkiye'de de oluşmaması en nihayetinde de Alparslan TÜRKEŞ'in vefatı bu fıkrin gerçekleşmesini akamete uğratmıştır. 1990'1ı yıllardan itibaren dünyada yeni gelişmeler olmuş ve Türk Dünyasının büyük bir kısmını içinde barındıran Sovyetler Birliği dağılmış, bağımsız ve yarı bağımsız bir çok devlet ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler neticesinde Türk Dünyasında Hıristiyan Ortodoks olarak varlığını devam ettiren, başta Gagavuzlar (Gökoğuzlar) olmak üzere, Çuvaşlar, Hakaslar, Krimçef Tatarları gibi Türk boylarının bütün milli özelliklerini koruyarak bu güne geldikleri görülmüştür. Türkiye Cumhuriyetinin de aralarında kan ve tarih bağları bulunan bu topluluklada diyalogu da kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Bu cumhuriyetlerden ve boylardan insanlar ve öğrenciler de Türki21 Bkz. Ercan, 429. 22 Bkz. Cihangir, 312-320. 484 ye'ye gelmekte· ve burada eğitimine devam etmektedir. Türk Ortodoks Patrikhanesi halen bu Hıristiyan öğrencilerle ilgilenmektedir. Bu Türk boylarının da, tarihi süreç içerisinde ya Fener Rum Patrikhanesine veya Rum Ortodoks Patrikhanesine dini yönden bağlı olarak varlıklarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Sonuç olarak yukarıda belirttiğimiz gibi Ortodoks yapılanma sistemi ile milli bir kilise olma imkanı bulunan Türk Ortodoks Patrikhanesinin gerek Türk Dünyasına ve gerekse köklerine yönelik faaliyetleri yapabilmesi için desteklenmesinin ve Hıristiyan Türk Birliğinin oluşturularak insanlarımızın milli menfaatlerinin dışında kullanılmasının önüne geçilmesinin faydalı olacağı kanaatini taşımaktayım. 485