itü vakfı dergisi 1 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor OCAK - MART 2014 | SAYI 63 İmtiyaz Sahibi: İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yazı İşleri Müdürü: Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Kurulu: Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan Kenan Çolpan Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü: Kenan Mete Editör: Hatice Yazıcı Şahinli Reklam ve Halkla İlişkiler: Fahri Sarrafoğlu Katkıda Bulunanlar: Burak Yedek, Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Selma Bahçıvanoğlu Yapım: Yönetim Yeri: İTÜ Vakfı Merkezi İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33 Baskı: Anka Matbaacılık 2. Matbaacılar Sitesi Litros Yolu F Blok ZF 9 Topkapı / İSTANBUL Tel: 0212 565 90 33 – 480 05 71 Yayın Türü: Yaygın, Süreli E-posta: [email protected] www.ituvakif.org.tr Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar sahiplerinin görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz. İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir. ........................................................................................................................................................................................................................................... VAKFI DERGİSİ ISSN:1303-1139 KENT MEYDANLARI İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Dergisi OCAK - MART 2014 | SAYI 63 Kentsel Kamusal Mekanların Şahı Meydanlar Prof. Dr. Şebnem Önal Hoşkara Kamusal Alanların Biçimlenmesi Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez Kent ve Meydanlar Dr. Deniz Aslan Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı Prof. Dr. Mete Tapan Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı Y. Mimar Hasan Kuruyazıcı Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi? Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol 9 Kentsel Kamusal Mekânların Şahı Meydanlar Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara 14 Kamusal Alanların Biçimlenmesi 20 Kent ve Meydanlar 25 Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı 28 Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı 35 Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi 38 44 48 50 52 54 56 58 62 Kapak fotoğrafı: Taksim Meydanı ve Kristal Gazinosu, 1940’lar. (C. Kahraman arşivi) Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez Dr. Deniz Aslan Prof. Dr. Mete Tapan Y. Mim. Hasan Kuruyazıcı Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol İTÜ ARI TEKNOKENT Dosyası Yeni Nesil Girişimciler Sentromer: Sentetik DNA Üretim Tesisi İstek ISRA Vision: Bu Gözün Görmediği Hata Yok! Valensas: Mobil Yayıncılık Geleceğe Taşınıyor Kron: Yazılım ve Donanım Çözümlerinde Küresel Vizyon Matriks: Finans Sektörü Bu Yazılımları Kullanıyor Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok İTÜ’den Haberler 88 98 102 108 Genç Başarı 110 112 Briç Vakıf’tan Haberler Yayınlar Spor Atamalar 2 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor itü vakfı dergisi 3 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Editör: Prof. Dr. Ayla Ödekan ISBN: 975-561-252-1 Basım Yılı: 2004 Boyutlar: 27 x 39 cm Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölöve föyleri. Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü ile beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet aydını. O, Selçuklu dönemi ile Erken ve Klasik Dönem Osmanlı mimarlığı tutkunu bir ‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş, anıtsal yapıtları çizimleriyle günümüze taşımakla kalmamış, yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlılığı sürekli diri tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak. Amacı doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölöve ve restitüsyon üretmiş. Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş›ın bu arşivde yer alan yapıtlarını toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı ve araştırmaya açmayı hedefliyor. Buna ek olarak, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş›ı yazılarından da okuyarak ‘ülkügider›liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı veriyor. Bu nedenle, kitapta yazar sık sık Çetintaş›ın kendi anlatımlarına yer veriyor. Böylece kendi sözcük ve anlatım dilini okuyucuyla paylaşarak Çetintaş›ın özellikle eski yapıları koruma konusundaki savaşçı kişiliğini açığa çıkarıyor. ‘Sedat Çetintaş›ın inanılmaz rölöveleri karşısısnda insan şaşırıyor. Şaşırmamız rölövelerin insan emeğinin ürünleri oluşundan. Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı içinde olduğumuz günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geliyor’ diyor, Prof. Dr. Ayla Ödekan. 1994 yılında ilk basımı yapılan, editör olarak Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın imza attığı bu prestij yayınımız, her geçen yıl değerine değer katıyor; koleksiyonlarda yer alıyor, TV programlarına konu oluyor… İçindekiler Önsöz İlk ışık ‘Ülkügüder’ bir yaşam Işığa doğru ve Cumhuriyet’in ilk yılları Atatürk’le karşılaşma: Heyecanlı yıllar İkinci Ulusal Mimarlık Akımı/Birey-toplum ayrışması Kalemin ucunda söz Koruma yazıları Mimar Sinan’la ilgili yazılar Türk mimarlığı/’Milli Mimari’ sorunsalı Eleştiri yazıları Çeşitli konular Kişiliği Kalemin ucunda imge Gelenek Sedat Çetintaş’ta uygulama Son söz: Işığın sönüşü Kaynakça Ekler 4 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor itü vakfı dergisi 5 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Bu sayıda Değerli Okurlar, 2014 yılının ilk sayısını sizlere iletirken bu yılın tüm İTÜ’lülere sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini diliyoruz. Bu sayımızla dergimizin kapak ve boyutunda bazı yenilikler getiriyoruz. İlerdeki sayılarımızda dergimizi geliştirme çabalarımızın daha da artması için çalışmalarımız devam edecek. Hedefimiz, içeriğimizi İTÜ’nün, temel bilimlerden teknolojiye, insan ve toplum bilimlerinden müzikoloji ve tasarıma kadar uzanan eğitim/araştırma alanlarında sağladığı ulusal/uluslararası gelişmelere ve yeniliklere yer vermek. Böylece okuyucu kitlemizi genişletmeyi umuyoruz. 63. sayımız için dosya konusu olarak son zamanların önemli bir ilgi alanı olan ve farklı görüşlerin tartışıldığı ‘Kent Meydanları’nı seçtik. Kentlerin kalbi olarak adlandırılan, bazen yolların düğüm noktası, bazen kentlilerin buluşma ve tören alanları olan ve içinde bulunduğumuz dönemde yeniden düzenlenmelerinin söz konusu olduğu bu açık mekânların fiziksel ve toplumsal işlevleri ile ele alındığı bir dosya hazırladık. Bu konuda söyleyecek sözü olan daha bir çok yetkili bulunduğunu biliyoruz. İlgilenenlerin katkısını almaktan mutluluk duyacağız. Dosyada yer alan altı makalede “Meydan” kavramı çeşitli açılardan ve çeşitli örnekler üzerinden inceleniyor. Kamusal alan olarak, fiziksel ve sosyal boyutları ile var olan meydanların farklı özelliklerini ele alan Şebnem Önal Hoşkara, “Kentsel Kamusal Mekânların Şahı»adlı yazısında konuyu ayrıntılı olarak inceliyor ve kentlerin yerel karakterinin ve kültürel çeşitliliğinin bu alanlarda yansıdığı görüşünü açıklıyor. Mete Tapan, “Meydanlar Üzerine Notlar ve Taksim Meydanı” başlıklı yazısında meydanın tanımını yapıyor ve meydanlarda kentlerin tarihini okuyarak geçmişle gelecek arasındaki köprünün kurulabileceğini vurguladıktan sonra, çeşitli örneklerle tasarıma ilişkin görüşlerini ortaya koyuyor. Bir kamusal alan olarak meydanların biçimlenmesini “Kamusal Alanların Biçimlenmesi” adlı yazısında irdeleyen Ebru Erdönmez, toplumsal ilişkilerin etkisini farklı kuramsal yaklaşımlarla anlatıyor. Deniz Aslan, Taksim’in bir yanda 19. yüzyılda İstanbul’un bir cazibe merkezi olan Pera’nın kapısı ve diğer yanda da İnönü Gezisi’ne açılarak Maçka, Teşvikiye bölgesinin kapısı niteliğini taşıdığını, giderek yoğunlaşan trafik yüküyle ölçeksiz / unutulmuş bir mekân haline geldiğini söyleyerek, artık çağdaş yeni bir meydan tasarımının zamanının geldiğini vurguluyor. İstanbul›un iki önemli meydanı Taksim ve Beyazıt. Yıllardan beri gündemde kalmış ve çeşitli tartışmalara ve proje yarışmalarına konu olmuş bu meydanlarla ilgili iki yazı dergimizde yer alıyor. Doğan Hasol, “Beyazıt Meydanı’nın Öyküsü: Beyazıt Meydanı bu hale nasıl geldi?” başlıklı yazısıyla Bizans İmparatorluğu sırasında bir Forum olarak düzenlenen ve Osmanlı İmparatorluğu’na geçtikten sonra Saray Meydanı niteliği kazanan meydanın, zaman içinde değişen yöneticilerin imar faaliyeti adı altındaki müdahaleleriyle nasıl bugünkü durumuna geldiğini anlatıyor. Hasan Kuruyazıcı ise “Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Olarak Taksim Meydanı” başlığı altında, meydanın 21.yüzyıla kadarki dönemini fiziksel değişimi ve sosyal olaylarıyla ayrıntılı olarak anlatıyor. Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO), üniversite ve sanayi arasında işbirliği, akademisyenler ve öğrencilerin girişimci fikirlerinin proje ve uygulamaya dönüşmesi, akademik alanda edinilen bilginin sanayide uygulama alanı bulması ve nihayet bu çalışmaların patentlenebilmesinde kritik roller üstleniyor. Arı Teknokent çalışmaları ile büyük başarılara imza atmakta olan İTÜ, sabırsızlıkla beklenen Teknoloji Transfer Ofisini, İTÜNOVA TTO adıyla geçtiğimiz günlerde hizmete açtı. Üniversitemizdeki ‘bilgi’nin sanayi ile buluşması ve ticarileşebilmesi amacıyla kurulan İTÜNOVA TTO’nun işlevi ve hedeflerini Ahmet Sabri Çelik, Altuğ Şişman ve Arzu Eryılmaz’dan aktarıyoruz. İTÜ Arı Teknokent firmaları tanıtım dizisinin bu sayıdaki konukları: Sentromer, Vistek Isra Vision, Valensas, Kron ve Matriks. Dergimizin, ilginizi çekeceğini umduğumuz bir diğer konusu da iş sistemlerinin bilimsel bir şekilde incelenmesini amaç edinen ‘Ergonomi’. Konunun uzmanı Ahmet Fahri Özok, bu sayımız için kaleme aldığı “Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi” başlıklı makalesinde bu bilim dalının temel amacına ışık tutarak, günlük yaşantımızda bilgisayarla çalışma için bazı ergonomik önerilerde bulunuyor; kent yaşamında ergonominin önemini örneklerle açıklıyor. Haber sayfalarımızda, İTÜ’de ve Vakfımızdaki gelişme ve etkinlikleri aktarırken, Genç Başarı sayfalarımızda öğrencilerimizin göğsümüzü kabartan başarılarına yer veriyoruz. Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey 6 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor itü vakfı dergisi 7 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı KENT MEYDANLARı 8 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Kentsel Kamusal Mekânların Şahı Meydanlar Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde konumlanmış Namık Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza) Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi “Büyülüdür meydanlar benim için... Herhangi bir kente ilk gidişimde, ilk görmek istediğim yerler kentin meydanlarıdır. Kentin ruhunu hissetmek, kimliğini algılamak, insanlarıyla karşılaşmak, kentin meydanlarında mümkündür bence. Bazen tek bir büyük, anıtsal mekân olarak karşımıza çıkar meydanlar, bazen bir kaç görece küçük mekân olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen gruplanmış olarak... “ Giriş: Tanımlamalar Bütün yerleşimler, dolayısıyla da kentler, binalar ve binalar arasındaki sokaklar, meydanlar, yeşil alanlar, parklar ve diğer açık alanları kapsayan kentsel-kamusal-mekânlardan oluşmaktadırlar. Kentin fiziksel biçimi, kentsel mekânlar ile, bunların cephe ve kesitleri arasındaki ilişkinin sonucunda ortaya çıkar. Kent strüktürü içinde en belirgin kentsel mekân, sokaklar ve meydanlardır – ki bunlar kentsel ortak mekânlar olarak “kamusal mekânları” oluştururlar. Her iki mekânsal biçimin de en temel geometrik özellikleri bir noktada aynıdır: Her ikisi de, kendilerini sınırlayan duvarların boyutları ve kendilerini özgün kılan fonksiyon ve dolaşım ağları ile belirginleşirler. Kentsel mekânlar, dış odalar ve koridorlar olarak tasarlanan hacimlerdir ve binalar bu mekânların duvarlarını oluşturan üç bo- yutlu elemanlardır. Kentsel tasarım disiplini içinde ele alındığında binalar, kentsel dış mekânlara birer “sahne” oluşturmak üzere tasarlanırlar ve burada “mimarlık” destekleyici bir rol oynar. Bu konsept içinde bakıldığında kentsel mekân tanımının önemi fazladır. Bu noktada iki ayrı “kentsel mekân” tanımlama biçiminden söz etmek gerekecektir: Bunlardan birincisi, kent içindeki “mekânların/alanların” fiziksel olarak tanımlanmasıdır. Bu tanıma göre, kentlerin yerleşme dokusunu oluşturan yapılaşmış ve yapılaşmamış alanlar, kentsel mekânı oluşturur. Bu bağlamda, adı geçen her ayrı kent mekânı için (sokak, meydan, park, vd.) mekânın boyutlarına, konumlandırılmasına ve mekânı oluşturan elemanların biçimsel özelliklerine göre, ayrı bir fiziksel tanım yapılmalıdır. (Hoşkara, 2010) itü vakfı dergisi 9 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Kent içinde hem fiziksel hem de sosyal boyutuyla var olan kentsel / kamusal mekânlar, kentlere kimlik veren en güçlü elemanlardır; kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamları içinde kamusal yaşamı destekleyen en önemli araçlardır. Bu mekânlar, tarihin ve mevcut zamanın yansıması olarak kentlerin yerel karakterini ve kültürel çeşitliliğini ortaya çıkarırlar. Bu bağlamda “kentin kalbi ve ruhu” olarak da algılanabilirler. İkinci tanımlama biçimi ise, kentsel mekânların, “işlevlerine” bağlı birer “sosyal olgu” olarak ele alınmasıdır. İşlevsel olarak kentsel mekânlar, ‘toplumsal aktiviteleri ve kent içi sosyal fonksiyonları barındırmak için strüktürel olarak tasarlanmış ya da spontane gelişmiş mekân organizasyonlar’dır. Bu bağlamda kentsel mekân, insanın yaşamıyla ilgili dört temel işlevin – barınma, çalışma, eğlenme/dinlenme ve ulaşım/dolaşım eylemlerinin yer aldığı mekânlar bütünüdür. (Hoşkara, 2010) Kent içinde hem fiziksel hem de sosyal boyutuyla var olan kentsel / kamusal mekânlar, kentlere kimlik veren en güçlü elemanlardır; kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamları içinde kamusal yaşamı destekleyen en önemli araçlardır. Bu mekânlar, tarihin ve mevcut zamanın yansıması olarak kentlerin yerel karakterini ve kültürel çeşitliliğini ortaya çıkarırlar. Bu bağlamda “kentin kalbi ve ruhu” olarak da algılanabilirler. Aynı zamanda, kentlerin hem fiziksel hem de sosyal yapısı ile ilgili bilgi edinebileceğimiz alanlardır kentsel/kamusal mekânlar; kentte yaşayan insanların yaşam biçiminin bir yansımasıdır. Bu yansımaları, en önemli kentsel kamusal mekânlar olan kent meydanlarında ve sokaklarında izleriz, gözlemleriz ve yaşarız. Bu makalemizde, kentsel mekândaki yaşam kesitlerini, ‘meydanlar’ üzerinden okumaya çalışacağız ve meydanların büyülü dünyasını farklı açılardan irdeleyeceğiz. Farklı Özellikleriyle Meydanların Büyüsü Büyülüdür meydanlar benim için... Herhangi bir kente ilk gidişimde, ilk görmek istediğim yerler kentin meydanlarıdır. Kentin ruhunu hissetmek, kimliğini algılamak, insanlarıyla karşılaşmak, kentin meydanlarında mümkündür bence. Bazen tek bir büyük, anıtsal mekân olarak karşımıza çıkar meydanlar, bazen bir kaç görece küçük mekân olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen gruplanmış olarak... Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde konumlanmış Namık Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza) 10 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Londra Trafalgar Meydanı (Kaynak: Wikipedia.org.) Fiziksel olarak doluluklar ve boşluklar şeklinde oluşmuş yerleşme dokuları içinde, ‘sınırları yapılarla belirlenmiş, tanımlı geniş alanlar ya da genişlemiş boşluklar’ olarak tanımlayabileceğimiz meydanlar, tarih içinde farklı isimler almışlardır; farklı biçimlerde ve tipolojilerle de karşımıza çıkarlar. Tarihsel süreç içinde, Antik Yunan sitelerinin Agora’sı, ilk kent meydanı olarak tanımlanır. Fiziksel anlamda sınırları kesin olarak tanımlanmış olmamasına karşın, Tiyatro, Stadyum, Gymnasium ve yönetim mekânları gibi kamusal alanlar ile çevrili olan Agora, kentin coğrafi merkezinde yer almıştır Hangi isim altında ele alınırsa alınsın, hangi tipoloji içinde yer alırsa alsın, meydanların üç boyutlu biçimleri vardır; kendilerini sınırlayan binalarla ve/veya başka elemanlarla belirlenen biçimler... Meydanların eni, boyu, yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları, ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi, meydanların da, duvarları (bina dış cepheleri), zemini ve hatta tavanı vardır. Hiç düşündünüz mü, bir meydanın tavanı neresidir diye? İstanbul Taksim Meydanı ve iş, alışveriş ve siyasal yaşamın merkezi olarak işlev görmüştür. Roma döneminde ise, kentin toplumsal, ekonomik ve siyasal merkezi olarak, Forum ortaya çıkmıştır. Roma kültürünün düzenini ve disiplinini yansıtırcasına Forum, tamamen yapılarla çevrili tanımlı bir mekân olarak, geometrik ve simetrik bir düzende, kolonlar, merdivenler, heykeller gibi çeşitli mimari ögelerle donatılmıştır. Kent meydanı olarak en belirgin biçimlenmeler ise, Orta Çağ Avrupa kentlerinde, Pazar meydanı, Kilise meydanı gibi işlevsel özellikleriyle de anılan, ancak üç boyutlu kentsel elemanlar olarak tamamen tanımlı ve sınırlı mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan, Anadolu-Türk kentlerinin geleneksel dokuları içinde yer alan kentsel mekânlar kent dokusu içindeki önemleri fiziksel olmaktan çok, kentlilerin ortak “sosyal” kullanımları açısındandır. Geleneksel Türk kentlerini Avrupa/Batı kentlerinden ayıran en büyük özellik budur. Bu açıdan bakıldığında, geleneksel Anadolu kentlerinde, kent tarihi kronolojisi içinde çoğunlukla spontane olarak gelişmiş olan kentsel mekânlar/meydanlar, tarih içindeki ilk oluşumları sırasındaki birincil fonksiyonları göz önüne alındığında, beş farklı tipte ortaya çıkarlar: (i) Ticaret meydanları, (ii) Eğitim meydanları, (iii) Yerleşim meydanları (yerleşme birimleri arasında gelişmiş meydanlar), (iv) Hükümet meydanları ve (v) İskele meydanları. Bunlar içinden, ticaret meydanları, yerleşim meydanları ve iskele meydanları, kent içinde yer alan görece enformel (casual) fonksiyonları barın- itü vakfı dergisi 11 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Moskova Kızıl Meydan (Fotoğraf: Ulaş Gökçe) dırdıkları için daha genel olarak “enformel mekânlar”; eğitim ve yönetim meydanları ise, barındırdıkları görece resmi fonksiyonlar nedeniyle “formel mekânlar” olarak adlandırılabilirler. (Onal, 1994; Hoşkara, 2007) Günümüz koşullarında, kentsel dokular içinde, geçmişten günümüze gelerek, yeni ya da eski fonksiyonlarıyla yenilenerek kullanılıyor olan meydanlar olduğu gibi, çağdaş toplum gereksinimlerine uygun olarak, yeni vizyon ve senaryolarla tasarlanan meydanlar da vardır. Bu meydanlar da, farklı biçimsel, simgesel ve işlevsel özelliklerle kentsel dokular içinde yerlerini alırlar. Meydanlar üzerinde derinlemesine çalışma yapmış olan Paul Zucker (1970) meydanları, beş farklı tipoloji içinde irdelemiştir: i) mekânın müstakil olduğu, kapalı meydan (closed square), ii) mekânın baskın bir binaya yönlendiği, domine edilmiş / yönlendirilmiş meydan (dominated square), iii) mekânın bir merkez etrafında biçimlendiği çekirdek ya da merkezi meydan (nuclear square), iv) mekânın sınırsız ve dağınık olarak biçimlendiği amorf (düzensiz) meydan (amorphous square), ve v) daha büyük kompozisyonlar oluşturan gruplanmış meydanlar (grouped squares). Kentsel mekânlar ve özellikle meydanlar üzerinde İtalya ve ortaçağ Avrupa kentleri üzerinden ayrıntılı çalışmalar yapmış olan Camillo Sitte (1965) ise, meydanın baskın elemanının Meydanların kentsel tasarım ilkelerinin araştırılıp çalışılması, kent dokularının korunması, gelişmesi ve/veya yeniden tasarlanması açısından bizlere önemli veriler sağlamaktadır. Kentlilik bilincine ulaşmada en önemli kentsel kamusal mekânlardan olan meydanlar, kent dokusu içinde toplumun demokratikleşmesine yardımcı olabilecek en önemli araçlardan biridir. Kent meydanları, araştırmaya ve doğrudan yaşanmaya değer kentsel elemanlar olarak hep var olacaklardır. karşısında oluşan mekânın konumlanış ve biçimlenişine göre yönlendirilmiş meydanları i) derin meydanlar (deep squares). ve ii) enli meydanlar (wide squares) olarak iki tipe ayırmıştır. Derin meydanda genellikle kilise, katedral benzeri bir baskın elemanın önündeki mekân, genellikle anıtsal özellikler taşıyan binanın mimari değerini ve oranlarını yansıtmak üzere derinlik taşımaktayken, enli meydanlarda mekân, göreceli olarak uzun ve alçak bir binanın önünde, yine baskın olan mimari elemanı yansıtacak şekilde biçimlenmiştir. Daha yakın dönemlere gelindiğinde, Rob Krier (1979) tamamen biçimsel ve geometrik olarak kent meydanlarını, üçgen, kare ve dairesel mekânlar ve bu geometrik formların farklı versiyonları olarak sınıflamıştır. Meydanlar, kendilerini sınırlayan dış elemanlara ve mekânın iç strüktürüne bağlı olarak biçimlenirler. Bu bakış açısıyla ele alındığında da Jere Start French (1978) meydanları merkezi (centric) ve kapalı (closed) meydanlar olarak ikiye ayırmıştır. Hangi isim altında ele alınırsa alınsın, hangi tipoloji içinde yer alırsa alsın, meydanların üç boyutlu biçimleri vardır; kendilerini sınırlayan binalarla ve/veya başka elemanlarla belirlenen biçimler... Meydanların eni, boyu, yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları, ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi, meydanların da, duvarları (bina dış cepheleri), zemini ve hatta tavanı vardır. Hiç düşündünüz mü, bir meydanın tavanı neresidir diye? Bir meydana üçüncü boyut hissini veren ve meydanın tavanını tanımlayan, kendisini sınırlayan binaların yükseklik ve çatı çizgilerinin gökyüzü ile birleştiği hayali çizgiselliktir. Meydanların, tıpkı iç mekânlarda olduğu gibi, mobilyaları da vardır. Nesnel mimari öğeler, anıtlar, heykeller, taşlar, oturma ve aydınlatma elemanları, su elemanları, ağaçlar... Bunların her birinin varlığı, meydanlara ayrı anlamlar katar. (Hoşkara, 2010) Biçimsel özellikleri ve tipolojileri yanında meydanlar, sadece üç boyutlu biçimleriyle değil, aynı zamanda içinde yaşattıkları kullanımlarla da anlam kazanırlar. Bazıları, doğal koşullar altında, organik olarak gelişen yerleşim dokusu içinde, toplumsal yapının da etkisiyle kendiliğinden ortaya çıkmıştır – bir kilise önünde, bir cami yakınında, bir kamusal bina girişinde, bir çeşme başında, bir çınar altında, düzensiz ve biçimsiz olarak. Bazıları ise, tüm bir kente ve kentliye hizmet vermek üzere doğrudan planlanarak, düzenli ve dengeli bir şekilde dokuya kazandırılmıştırlar. Bir başka deyişle, meydanların bazısı, kendiliğinden oluşmuşluğun verdiği özgünlükle, daha düzensiz, ancak dinamik bir karaktere sahipken, bazıları, planlı ve düzgün geometrik biçimlenmenin de etkisiyle anıtsal özellikler taşırlar. Bazen yoğun bir kent dokusunun içinde bir anda karşınıza çıkan heyecan verici ve dingin boşluklardır; bazen de bir su kenarındaki kamu binasının sınırladığı manzaraya açılan alanlardır. Yerleşim birimleri içinde, farklı kültürlerin, yaşam biçimlerinin ve toplumsal düzenlerin, fiziksel yapıya bir yansımasıdır meydanlar. Bazen devrim şarkılarının söylendiği, bazen siyasal mitinglerin yapıldığı, bazen sevilen bir ezgiyle dans edilen, bazen bir dostla buluşulan, bazen sevgilinin 12 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor ri ayrıcalıklı kılma özelliğine sahip güçlü kentsel elemanlardır. Meydanlar, iyi tasarlandıklarında, yerleşimlere kimlik verirler, bireylerde kalıcı izler bırakırlar. Meydanlar, toplumlarının yansımasıdırlar; toplum olma ve kentlilik bilincini güçlendirme özelliğine sahip kamusal alanlardır. Venedik San Marco Meydanı (Fotoğraflar: Samaneh Ghafourian) kucaklandığı alanlardır... Bazen bir kenarında oturulup kahve içilen, bazen kendisini sınırlayan yapıların cephelerine yansıyan gün batımının izlendiği, bazen de içinde kurulan pazaryerinde yoğun bir alışveriş telaşının yaşandığı alanlardır meydanlar. Fonksiyonel olarak farklı amaçlarla kullanılırlar. Toplanma, buluşma, eğlenme, spor gibi toplumsal ve daha enformel amaçlar yanında, eğitimsel, törensel, ticari, askeri, siyasi ve daha formel amaçlı bir araya gelişlerin de mekânıdır meydanlar. Meydanlar, kamusal alanlardır. Her türlü toplumsal, kültürel hatta ekonomik aktivitenin, yerine ve zamanına göre yer alabileceği, gündüz veya gece, yaz veya kış, zamandan bağımsız herkesin kullanımına açık alanlardır. Meydanların aynı zamanda, renkleri, sesleri, kokuları vardır. Meydanlarda her zaman bir hareket, bir ses, bir görüntü bulmak mümkündür. Yürüyen, dolaşan, oturan, konuşan, bağıran, eğlenen, izleyen, gözlemleyen insanların oluşturduğu, çeşitlilik ve zenginlik barındıran bir hareket... Tüm bu özellikleriyle meydanlar, kullanıcılar tarafından farklı biçimlerde yaşanabilir, algılanabilir ve deneyimlenebilir. Bir kent meydanında, yoğun bir iş günü sabahında koşuşturan insanlar arasında bulunmakla, bir tatil gününün sabahında, gün doğumunun sessizliği içinde aynı meydanı yaşamak farklıdır. Bir kent meydanının, kış soğuğunda karla kaplı oluşuyla, yaz güneşi altındaki görünümü, ve dolayısıyla bu farklılıklar içindeki kullanım biçimleri de farklıdır. Bir kent meydanını, o kentte yaşayan kişilerin kullanması ve algılamasıyla, kenti gezmeye gelen kişilerin algılaması da aynı değildir. Sizin Meydanınız Hangisi? Hiç düşündünüz mü? Sizin meydanınız hangisi? Sınırları son derece belirgin, farklı dönemlere ait mimari eserleri ile sınırlandırılmış, bir meydandan çok, bir evin salonunu andıran düzeni ile Venedik’in San Marco Meydanı mı? Rusya tarihi içinde çok önemli olaylara sahne olmuş olan, adıyla da sevgi, saygı, nefret, korku gibi karmaşık duygular çağrıştıran Moskova’nın Kızıl Meydanı mı? Adını İngiliz donanmasının İspanyol ve Fransız donanmalarını yendiği Trafalgar Savaşından alan, Londra’nın merkezinde National Art Gallery (Milli Sanat Galerisi)’nin girişi önünde konumlanmış olan ve yıl içinde çok sayıda sosyal etkinliğe sahne olan Trafalgar Meydanı mı? Ayaklanmalardan, düğünlere, yürüyüşlerden, askeri törenlere pek çok farklı etkinliği, üç büyük imparatorluk bünyesinde, farklı zaman dilimlerinde, farklı kültürler altında yaşamış olan ve, Ayasofya, Sultan Ahmet Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi pek çok anıtsal mimari eseri içinde barındıran İstanbul’un Sultan Ahmet Meydanı mı? Nüfus azlığı içinde sessizce kendi yapısını korumaya çalışan, Venediklilerden bugüne ayakta duran haşmetli sur duvarlarının merkezinde yer alan; bir yanda Gotik yansımasıyla katedralden camiye dönüşmüş muhteşem bir anıt (St. Nicholas Katedrali, bugünkü adıyla Lala Mustafa Paşa Camisi), diğer yandan Venedik Sarayı’dan geriye kalan duvarlar ve bir köşeden de, bir yirminci yüzyıl mimarlık harikası (!) banka binasıyla çevrelenmiş, Mağusa’nın Namık Kemal Meydanı mı? Ya da Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, özellikle 1928’de Cumhuriyet Anıtı’nın açılışından sonra, Sultanahmet ve Beyazıt meydanlarının kamusal işlevini üstlenerek, yeni rejimin simgesi olarak görünen; çevresindeki restaurant, alışveriş mekânları, eğlence yerleri ve otellerle İstanbul›un en büyük turistik çekim merkezlerinden biri olan; geçmişten bugüne pek çok siyasi ve toplumsal olaya da evsahipliği ve tanıklık yapmış, ve son dönemlerin demokrasi ve toplumsal direniş simgesi olan Taksim Meydanı mı? Meydanınız hangisi olursa olsun, meydanları doyasıya yaşamak gerekir. Yaşanan olaylar ne olursa olsun, meydanlar ne şekilde oluştuysa oluşsun, unutulmamalıdır ki, meydanlar, içinde bulundukları kentle- Sonsöz Yerine Yukarıda sıralanan tüm özellikleri ile ele alındığında, meydanların, diğer tüm kamusal alanlar gibi, başarılı ve başarısız olanları vardır. Bu başarı ya da başarısızlık, meydanların kullanıcılarının fiziksel, fonksiyonel, estetiksel olmak üzere çeşitli gereksinmelerini karşılayıp karşılayamama özellikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Meydanların kentsel tasarım ilkelerinin araştırılıp çalışılması, kent dokularının korunması, gelişmesi ve/veya yeniden tasarlanması açısından bizlere önemli veriler sağlamaktadır. Kentlilik bilincine ulaşmada en önemli kentsel kamusal mekânlardan olan meydanlar, kent dokusu içinde toplumun demokratikleşmesine yardımcı olabilecek en önemli araçlardan biridir. Kent meydanları, araştırmaya ve doğrudan yaşanmaya değer kentsel elemanlar olarak hep var olacaklardır. Meydanlarda buluşmak ve meydanların büyüsünü yaşamak dileğiyle... Kaynaklar French, Jere Stuart (1978), Urban Space: A Brief History of the City Square, Kendall/Hunt Publishing Company. Hoşkara, Sebnem (2010), “Kentin Tadı Tuzu: Meydanların Büyüsü”, Mekânperest – Havadis Gazetesi Eki, 07 Mart 2010, Sayı 2, s. 11. Hoşkara, Sebnem (2007), “Anadolu – Türk Kentlerindeki Kentsel Mekânlara – Meydanlara Fonksiyonel Bir Bakış”, in. ed. Ayşegül Mengi, Kent ve Politika: Antik Kentten Dünya Kentine: Ruşen Keleş’e Armağan, İMGE Kitabevi Yayınları, Ankara, 2007, s. 215-220. Krier, Rob (1979), Urban Space, Foreword by Colin Rowe, London, Academy Editions. Moughtin, Cliff (1992), Urban Design: Street and Square, Oxford, Butterworth-Heinemann Ltd. Onal (Hoskara), Sebnem (1994), Functional and Physical Analysis of Squares - Public Meeting Spaces - in the Seljuk and Ottoman Cities in Türkiye, unpublished PhD Thesis, University of Nottingham, UK. Sitte, Camillo (1965), City Planning According to Artistic Principles, translated by George R. and Christiane Collins, London, Phaidon Press, New York, Random House. Zucker, Paul (1970), Town and Square: From the Agora to the Village Green, Cambridge, London, Massachusettes, The M.I.T Press. itü vakfı dergisi 13 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Kamusal Alanların Biçimlenmesi Şekil 6. Siena Meydanı (E.Erdönmez Arşivi) Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez YTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü “Temel olarak kentsel deneyim her zaman mekân ve boşlukların ortak deneyimleridir. İnsanları birbirine bağlayan sosyal hayatın yaratılması, mekân ve boşluk deneyimi olarak anlaşılmaktadır. Uzaktan bakınca şehir gökyüzüne yükselen uzun ve keskin binalarının şekilleri ile silüet olarak görünür; ancak şehrin içine girince, en çok görmek istediğimiz ve bölgenin niteliği hakkında bize en çok bilgiyi sağlayan şey, kamusal alanlardır. Kamusal alan, meydanlardan sokaklara, parklara ve bunları çevreleyen binalara kadar uzanır ve şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur. Bu sebeple, kamusal alanın özellikle de meydanların ve sokakların kalitesi bir şehrin kimliğini oluşturmada çok önemli bir role sahiptir…” Kent, insanların yaşam anlayışlarını ve görüşlerinin beraber getirdikleri bir karşılaşma yeridir. Orada ne yapmayı istediğimizi keşfedebilir, seçimimizi yapar ve kimliğimizi geliştiririz. Kapalı ve uzak olanı biraraya getiren bir mikrokosmos olması gereken kent; bize bizi aynı yapmadan bir kimlik kazandırır ve ortak kimlik, birlikte bir yere sahip olmayı içerir (N.Schulz, 1971). Bir kentin kişiliği ve kimliğini sadece yapıların mimari değerinde ve doğal çevresinin özelliklerinde aramak yeterli değildir. Bu oluşum, ancak içinde geçirilen yaşam deneyimleriyle tamamlanmaktadır. Bu anlamda kent, insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik gereksinimleri karşılayarak barındıkları yerleşimlerdir ve sürekli değişim halinde olan toplum ve insan iliş- kileri kent mekânlarının yeniden tanımlanmasını ve yeniden üretilmesini ortaya çıkarmaktadır. Mekânların anlamları iletişime, özellikle toplumsal iletişime yardımcı olurlar. Mekânın anlam ile belli bir biçimde örgütlenebilmesi iletişimin örgütlenmesine yansır. Kimin kiminle iletişim kurduğu, hangi koşullarda, ne zaman, nerede, hangi bağlamda, insanların birbirlerine nasıl tepki verdikleri, birbirlerini nasıl görüp işittikleri, birbirleriyle temas içinde mi yoksa birbirlerinden uzak mı oldukları konusunda sosyal ve mekânsal ilişkiler kentler için önemli farklar yaratmaktadır. Bu etkileşimlerin sonucunda ilişkilerin doğası, yoğunluğu, ivmesi ve yönüne uygun düşecek biçimde kentler ve mekânlar farklılaşmaktadır. Kentlerdeki mekânsal biçimlen- 14 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor meler, mekân, anlam, iletişim ve zamanın bileşenleri ile yakından ilişkilidir. Ve bunlar bireylerin ve daha genellenirse toplumun fiziksel çevredeki seçimlerini etkilerler. Bu süreçte kendileri ve çevrelerince geliştirilen imgeler, şemalar, anlamların şekillenmesi bakımından da önemli rol oynamaktadır Mekânsal bilincin oluşmasında çeşitli sosyolojik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Sosyal antropolojide Lewis ve Hall, kişisel “psikolojik” mekânın çevre tasarımının insan tepkisini etkilemesindeki rolü üzerinde Sommer’ın (1969) çalışmaları, Piaget’in çocuklarda mekânsal bilincin oluşması üzerine çalışmaları, insanın etrafındaki dünya ile ilişkisi üzerine görüşlerinde mekânsal bilincin etkisini belirten Cassier ve Langer gibi filozoflar ve daha niceleri bu konuyu irdelemişlerdir (Harvey, 2003). Mekânsal bilinç geleneğinde yetişmiş olan bu kişiler, mekânsal biçimin oluşturulmasının toplumsal süreci nasıl etkilediği üzerine çalışmışlardır. Mimarlar, kentsel tasarımcılar ve kent planlamacıları bu arayüzleri dikkate alarak tasarımları oluşturmalı, top- Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği boşluğun değil, formun içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığının tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar tasarlanırken boş alanları ve açık alanlarıyla bir bütün oluşturmak zorundadırlar. miz bir “kimlik” duygusu ile bağımsız düşünme ve eylem yeteneği geliştiririz (Giddens, 1999). Sosyal sistem belli amaçlar temelinde doğrudan ya da dolaylı olarak düzenli bir şekilde etkileşimde bulunan bireylerden oluşmaktadır. Bu sosyal sistemde üyelerinin rolleri ve davranışları ile ilgili ortak beklentiler vardır. (Lang, 1987). “Sistem” kavramınında, herhangi bir parçada bir değişim lumsal süreçlerin bilincinde olarak ve araştırmaların sonuçlarını dikkate alarak mekân tasarımlarını gerçekleştirmelidirler. Toplumsal ilişkinin tanımı Toplumsallaşma aynı zamanda bireyselliğimizin ve özgürlüğümüzün temelinde yer alır. Toplumsallaşma süreci boyunca hepi- Şekil 1. Saint-Dié Planı Rowe C., Collage City, Şekil - Zemin İlişkisi itü vakfı dergisi 15 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Şekil 2. Meydan, Sokak ve Kent İlişkisi; Paris, Douphine, Roma, Spagna Meydanı Pienza (Bernardo Rosselino, 1459) (Krier, 1988) Şekil 3. Paris, Place Royal Merkezi, Amerika’da Bir Yerleşim, Açık Kamusal Alan - Kent İlişkisi, Sokak - Kent İlişkisi (Krier, 1988) söz konusu olduğunda bu durum diğer parçaları da etkilemektedir. Kişisel davranışlardaki değişimler bu duruma örnek olarak verilebilir. Kişisel davranıştaki değişimler bütün sosyal sistemi değiştirebilir veya etkileyebilir. İletişim biçimleri, rolleri ve süreçleri öğrenilir ve kültürler arasında farklılıklar gösterir. İnsan davranışı sosyal sistem, kültür ve çevre ile ilişkilendirilmeden anlaşılamaz. Bireylerin sürekli olarak başkalarıyla etkileşimi gerektiren gündelik rutinleri, etkileşimlere biçim ve yapı kazandırmaktadır. İkinci olarak, günlük yaşamdaki toplumsal etkileşimin incelenmesi daha büyük toplum sistemleri ile kurumların anlaşılmasında yarar sağlamaktadır. Büyük ölçekli toplum sistemlerinin hepsi aslında bizim günlük olarak içine girdiğimiz toplumsal etkileşim kalıplarına bağlıdır (Giddens, 2000). Toplumsal ilişkilerde davranış biçimleri, ilişkilerin nitelik ve niceliklerine göre, kullanıcıların rastlantısal, ya da bilinçli bir araya gelmelerine, kullanılan zamanın tanımına bağlı olarak kamusal, yarı kamusal ya da özel olmak üzere farklılıklar göstermektedir. (Sokaklar, meydanlar, ulaşım noktaları kullanıcılar tarafından yoğun kullanılan kamusal mekânlara örnek gösterilebilir) Kent mekânları ve özellikle meydanlar bireyin ve toplumun bir araya geldikleri önemli mekânlardır. Sosyal, fonksiyonel ve isteğe bağlı aktiviteler biçiminde gerçekleşen insanın yürüme, oturma ve konuşma gibi aktiviteleri, birey ve toplum ilişkisinin gerçekleştiği aktivitelerdir. Bireysel katılımların gerçekleşmesinde, birey ve onun içinde yaşadığı sosyal ve fiziksel ortam arasında aktif bir ilişki kurulmaktadır. Bu durum birey ve toplum ilişkisinin kurulması ve toplumu bir arada tutmasıyla kentler için daha üst bir anlam taşımakta, bütünün parçalardan daha anlamlı olması durumunu ortaya çıkartmaktadır. Birey ve toplum arasında gerçekleşen etkileşim, içinde yer aldığı toplumsal çevrenin özelliklerine bağlı olarak; 1- Toplumun - genel niteliklerine, 2- Kurumsal özelliklere, 3- Toplumsal düzene göre resmi veya resmi olmayan şekilde gerçekleşmektedir. Birden fazla insanın aynı mekânda bir araya geldiği her an, bir sosyal etkileşim oluşmaktadır. Görme ve işitme ilişki biçimleri gibi en basit derecede iletişim biçimleriyle pek çok toplumsal durumda, başkalarıyla Goffman’ın deyişiyle odaklanmış etkileşim içine gireriz. Odaklanmış etkileşim, bireylerin karşılıklı olarak ötekilerin varlığının farkında olduğunu gösterdiklerinde gerçekleşir. Bununla beraber insanlar başkalarının yanında, onlarla doğrudan konuşmasalar da, bir iletişim içine girerler. Odaklanmış etkileşim, bireylerin diğerlerinin söylediklerine ya da yaptıklarına doğrudan dikkat ettiklerinde gerçekleşmektedir. Goffman, bu odaklanmış bir etkileşim anını karşılaşmalar diye adlandırmaktadır (Goffman, 1971). 16 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Mekânsal biçimlenmeler Mekân, insanın insanla, insanın nesneyle ve nesnenin nesneyle olan aralıklarının, uzaklıklarının ve ilişkilerinin üç boyutlu bir anlatımıdır. Ve mimaride de form, kütle ile boşluğun kesişim noktasında ortaya çıkar. Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği boşluğun değil, formun içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığının tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar tasarlanırken boş alanları ve açık alanlarıyla bir bütün oluşturmak zorundadırlar. Bruno Zevi’nin değindiği gibi; kentsel mekân, insan eserinin ‘boşlukları sınırladığı’ her yerde, kapalı ve açık mekânlarda, kentte, meydanlarda, caddelerde, sokaklarda, parklarda ve bahçelerde sürmektedir (Zevi, 1957, 1990). Kentlerde binalar arasında kalan tüm mekânlar, dış mekân, ya da kentsel toplumsal mekân olarak değerlendirilmektedir. Kentin mekânsal biçimini, insan davranışının temel belirleyicisi olarak görmek mümkündür. Harvey, mekân hakkında çok genel görüş getirmiş az sayıda filozoflardan biri olan Cassier’e dayandırdığı kentsel mekândaki biçimlenmelerde, üç temel mekânsal deneyimden bahsetmektedir (Harvey, 2003). Bunlardan birincisi, organik mekândır, biyolojik olarak belirlenen mekânsal deneyim ile ilgilidir. Etnologların Meydan kavramı ile örtüşen kentsel boşluklar; aynı zamanda kamusal ve bireyselin dönüşümünü temsil eden, etkileşim ve iletişime imkan veren açık mekânlardır. Yerleşim formunu oluşturan doluluklar, kapalı mekânlar, meydanların ve sokakların şekillendirdiği sınırlar, şehrin kamusal alanlarından yarı kamusal alanlarına kademeli geçişler aynı zamanda güçlü toplumsal varlığı da işaret etmektedirler. araştırdığı bir çok davranış, içgüdüsel yön bulma, göç, içgüdüsel yaşam alanı edinme, v.b. bu kategoriye girmektedir. İkinci olarak algısal mekân bulunmaktadır. Algısal mekân, her türlü duyu deneyiminin, görme, dokunma, duyma, hareket vs. gibi, yaşanan nörolojik sentezdir. Anlık bir şema ve izlenim oluşabilir ve hafıza bu şemayı zaman içinde saklamaya yönelebilir. Hafıza ve öğrenme işin içine girdiğinde, kültürel düzeyde öğrenilmiş düşünce biçimleri şemaya eklenip çıkartılabilir. Algısal mekân birincil olarak duyular yoluyla yaşanır ve kültürel şartlanmalar da bunda rol oynamaktadır. Üçüncü olarak Cassier simgesel mekân deneyiminden bahsetmiştir. Burada mekânsal boyutları simgesel anlatımlarla dolu mekân dolaylı olarak yaşanmaktadır Bir başka kentsel mekân tanımlaması, R.Trancik tarafından kentsel mekânı oluşturan özellikleri ile üç farklı kentsel tasarım kuram başlığı altında incelenmiştir. Mekânsal biçimlenmelerin incelendiği birinci kuram, şekil zemin kuramıdır (Figure-ground theory). Şekil zemin ilişkisinin; binaların, açık mekânlar, boşluklar ile ilişkilendirilen göreceli alan kaplama çalışması üzerine kurulduğunu ifade etmektedir (Trancik, 1986). Buna paralel olarak Zevi, Michel-Ange’ın Roma’daki Saint Pierre planını, iç mekândaki boşluğu ve dış mekânı - kentsel boşluğu gösterecek biçimde örnekte görüldüğü gibi ele almıştır. Yapılar, kullanışlı ve düşünülmüş dış mekânlar tanımladıklarında bu alan yapıdan arda kalan bir alan olmaktan çıkar pozitif etkili bir dış mekân olur. “Her bina iki mekânın oluşmasında yardımcı olur; binanın kendisi tarafından saptanan iç mekân ve bu bina ile komşu binalar arasında sağlanan dış mekân veya kentsel mekân” (Zevi, 1994). Kentsel mekândaki biçimlenmelerin irdelendiği ikinci kuram bağlantı kuramıdır (Linkage Theory). Temel olarak boşluk doluluk kalıpları üzerine kurulu şekil - zemin ilişkisinin tersine, bağlantı kuramı, boşlukları düzenleyen yapıyı ortaya çıkaran bir ilişkiler sistemi, bir ağ oluşturmayı amaçlamıştır. Bağlantı kuramının bakış açısıyla, kent içerisindeki temel bağlayıcı unsurlar ana ve ara sokakların oluşturduğu ağdır ve bu ağ dolaşımı ve temel yapısal kurguyu oluşturmaktadır. Bu bağlamda yapısal Şekil 4. Paris, l’Etoile Meydanı; Konut ve Meydan İlişkisi; İngiliz Yerleşim Bölgesi; Milan Foro Bonoparte, 1801-1806 (Krier, 1988) Şekil 5. Paris, Place de l’Odeon; Roma’da Bir İç Avlu; Brighton, Kept Town; Berlin, HufeisensiedlungSiedlung Britz, Bruno Taut, (Krier, 1988) itü vakfı dergisi 17 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı ağın; kamusaldan, yarı-kamusala, yarı-özelden, özele tüm hiyerarşik düzende dolaşım etkinliğinin yalnızca ana yollarla değil, ikincil yan yollarla sağlanması önerilmektedir. Bu alanlarda da güvenlik, mahremiyet gibi mekânsal kalite unsurlarının dikkate alınması ve toplumsal ilişkilere imkan verecek mekânların sağlanması önemlidir. Mekân kuramı (place theory) Trancik’in öngördüğü üçüncü kuramdır, bu kuram, şekil - zemin kuramı ve bağlantı kuramından bir adım daha ileri giderek insan ihtiyaçları, kültürel, tarihsel ve doğal çevrenin de ele alındığı bir yaklaşımdır. Mekân teorisinde sosyal ve kültürel değerler, kullanıcıların görsel algılamaları ve kamusal alan içerisindeki bireysel kontrol önemle üzerinde durulan noktalardır. Soyut olarak kent içindeki açık alanlar fiziksel içerik potansiyeli olan amaçlı bırakılmış boşluklardır. Kültürel - bölgesel geçmişten kaynaklanan bir anlam verildiğinde bir mekâna dönüşür (Trancik, 1986). Boşluklar fiziksel özelliklere göre kategorilere dayansa da her mekân, geçmişi ve kendisini çevreleyen mekânların özelliklerinden etkilenerek kendine özgü karakterini oluşturmaktadır. Meydan kavramı ile örtüşen kentsel boşluklar; aynı zamanda kamusal ve bireyselin dönüşümünü temsil eden, etkileşim ve iletişime imkan veren açık mekânlardır. Yerleşim formunu oluşturan doluluklar, kapalı mekânlar, meydanların ve sokakların şekillendirdiği sınırlar, şehrin kamusal alanlarından yarı kamusal alanlarına kademeli geçişler aynı zamanda güçlü toplumsal varlığı da işaret etmektedirler. Meydanların yanı sıra sokaklar da, fiziksel çevrenin oluşturduğu açık kamusal mekânlar olarak Jane Jacobs’un değindiği gibi (Jacobs, 1998) şehri fark edilir ve heyecan verici kılan en önemli ögelerdendir. Koridor yapısındaki sokaklar kalabalık kaldırım hayatının oluşması toplum içinde etkileşime imkan yaratmakta, ilişki biçimlerini ortaya çıkartmaktadır. Dış (kentsel/açık) mekânlardaki doluluk ve boşluk ilişkilerini incelediğimizde, kentsel mekânlar arasındaki hiyerarşi dikkatimizi çekmektedir. Tüm sosyal kesimler sınıfsal konumlardan bağımsız olarak oluşan mekânsal hiyerarşide yer alırlar. Bu mekânsal hiyerarşi kamusal alan, yarı kamusal ve özel alanlar olarak kullanımı arasında kesin ayırımı oluştururlar. Bu yaklaşıma paralel olarak Krier, kentsel mekânın geleneksel dokuyu oluşturan açık kamusal, yarı kamusal ve özel alanlardan oluştuğunu ve bu mekânların belirli bir hiyerarşi içinde birbirleriyle mekânsal ilişkilerinin var olduğunu vurgulamaktadır. Krier kentsel mekân analizinde meydan ve kent- Meydanların en önemli fonksiyonu binaların arasında bir sosyal hayat (doku) yaratmaktır. Bu sosyal hayat birden fazla insanın kamusal bir mekânda bir arada olmasıyla, insanların birbirleriyle iletişim kurup sosyalleşmesini sağlar ve ortak bir kimlik oluşturur. Bu sosyal doku; oynayan çocukları, kutlamaları, konuşmaları toplu eylemleri ve pasif iletişimi-görmeyi, duymayı vb. içermektedir (Gehl, 1996). İnsanlar insanların olduğu yere gelirler. sel mekânın unsurlarını kare, daire, üçgen gibi temel formların mümkün olan tüm varyasyon ve kombinasyonları ile sıralamaktadır (Krier, 1988). Kamusal alan “insanların normal günlük rutinlerinde ya da dönemsel şenliklerde (festival, bayram) fonksiyonel ve törensel aktiviteleri gerçekleştirdikleri, toplumu birbirine bağlayan ortak bir zemin” olarak nitelendirilebilir (Kostof, 1995). Temel olarak kentsel deneyim her zaman mekân ve boşlukların ortak deneyimleridir. İnsanları birbirine bağlayan sosyal hayatın yaratılması, mekân ve boşluk deneyimi olarak anlaşılmaktadır. Uzaktan bakınca şehir gökyüzüne yükselen uzun ve keskin binalarının şekilleri ile silüet olarak görünür; ancak şehrin içine girince, en çok görmek istediğimiz ve bölgenin niteliği hakkında bize en çok bilgiyi sağlayan şey, kamusal alanlardır. Kamusal alan, meydanlardan sokaklara, parklara ve bunları çevreleyen binalara kadar uzanır ve şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur (Madanipour, 1996). Bu sebeple, kamusal alanın özellikle de meydanların ve sokakların kalitesi bir şehrin kimliğini oluşturmada çok önemli bir role sahiptir. Kamusal alanlar özellikle de meydanlar insanları bir araya getiren yerler ve simgeler olup birey ile toplum arasındaki iletişimin varlığını belirtirler. Kentsel doluluklar ve boşluklar arasındaki ilişki tamamlanmış ve anlaşılır olmalıdır. Bu şekilde parçalar bir çerçeve içinde birleştirilerek bölgenin karakterini oluşturmaktadır. Kamusal alanların hayati önemini en iyi gösteren kanıt belki de tarihtir. İlk şehirlerden bu yana meydanları ve sokakları ve yönetme (hakim olma - düzenleme), eski şehirlerin gerekli ve istenilen aktiviteleri için daha kullanışlı mekânlara dönüştürme arzusunun örnekleri olarak görülebilmektedir (Kostof, 1991, 1999). Meydanlar, bu anlamda bakıldığında iç ve dış mekânın kontrol edilebilmesini sağlarken, kamusal ve özel mekânların sembolik anlamlarını da taşımıştır. Forum, agora, cami avluları bunlara örnek olarak verilebilir. Meydanların, (ölçeği büyük ya da küçük tüm toplanma alanlarının) çevresinde ticari fonksiyonlar olabildiği gibi, bunlardan daha önemli olarak kültürel aktiviteler yer almaktadır. Bu farklı aktiviteler açık kentsel mekânın günün yirmi dört saat etkin ve aktif kullanımını sağlamaktadır. Meydanların en önemli fonksiyonu binaların arasında bir sosyal hayat (doku) yaratmaktır. Bu sosyal hayat birden fazla insanın kamusal bir mekânda bir arada olmasıyla, insanların birbirleriyle iletişim kurup sosyalleşmesini sağlar ve ortak bir kimlik oluşturur. Bu sosyal doku; oynayan çocukları, kutlamaları, konuşmaları toplu eylemleri ve pasif iletişimi-görmeyi, duymayı vb.- içermektedir (Gehl, 1996). İnsanlar insanların olduğu yere gelirler. Kentsel mekânlar iç ve dış mekânlar olarak ayırt edilebilecekleri gibi özel ve toplumsal olma boyutunda da derecelenebilirler. Kentsel mekânlarda ‘toplumsal - kamusal’ ve “özel” ayrımı bulunmaktadır. Özel ihtiyaçlarımız için ortaklaşa kullandığımız mekânlar, toplumun bir bireyi olarak, ortak yer ve ortak amaçlar için kullandığımız mekânlar ‘toplumsal mekân ve kamusal mekân’ olarak tanımlanmakta iken bireylere ait, özel ihtiyaçların karşılandığı mekânlar “özel mekânlar” olarak tanımlanmaktadır. Sosyal yapının ve buna karşılık gelen fiziksel yapının değişik seviyelerde ortak mekânlarla oluşturulması, küçük gruplar ve mekânlardan daha geniş olan meydanlara, kişiselden kamusala geçişler yaratmaktadır. Şehirdeki konut bölgelerindeki toplanma alanlarına ve meydanlara kolay ulaşılır olması insanları ve aktiviteleri özelden kamusal mekânlara doğru taşır. Bunun tersine kamusal mekânlar fiziksel ve psikolojik olarak girilmesi zor şekilde de tasarlanabilir. Geçiş bölgeleri şeklinde düzenlenmiş esnek sınırlar tümüyle kamusal ya da özel olmayıp genellikle fiziksel ve psikolojik olarak kişilerin ve aktivitelerin kişisel ve kamusal arasında, iç ve dış arasında hareketini kolaylaştıran bağlantı görevini görürler. Bu doğrultuda, iklim ve çevresel koşullardan korunan iç mekân, özel mülkiyetin etkin bir sembolü iken dış mekân, meydanlar ve sokaklar, açık havada harekete olanak sağlayan kamusal, yarı - kamusal ve özel alanlardan oluşmaktadır (Krier, 1988). Buna paralel olarak da Newman kentsel mekânda; 1- Kamusal dış mekân 2- Yarı kamusal dış mekân 18 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor 3- Yarı özel dış mekân 4- Özel dış mekân sınıflandırması yaparak kamusaldan özele uzanan bir mekân hiyerarşisi oluşturmuştur. Her mekân, barındırdığı kendine özgü yaşantıları ve kullanımları ile birbirleriyle ilişki içinde olup birbirlerini etkilemek istemektedir. Bu yaklaşımlara paralel olarak Kostof kamusal ve özel ayrımını ifade ederken, kamusal mekânın bireysel olarak kullanılabilmesine karşın, hiçbir zaman bireysel olarak sahiplenilemeyeceğini belirtmiştir. Diğer taraftan açık kamusal alanlar ulaşılmak, orada bulunulmak istenen mekânlar olarak ifade edilmektedir. Bu nitelikteki meydanlar törensel ve etkileşim amaçlı, törenler, kutlamalar, festivaller, ayaklanmalar v.b. toplumun aktivitelerinin gerçekleştiği mekânlardır (Kostof, 1999) Bu mekânlar farklı kültürlerde farklı isimler almaktadır, meydan, piazza, maidan, square, v.b. Bu tür mekânların özellikleri arasında; mekânla tanışıklık, karşılaşma ihtimalleri, (tanıdıklık, rastlaşma, yerleşimin çeşme meydanı, kilise meydanı, cami meydanı v.b.) bulunmaktadır. Lefébvre’e göre, toplumlar, tarihleri içinde birbiri ile içiçe örülmüş ekomomik üretim ve sosyal üretim gerekliliklerini karşılamak için ayırt edilen (kendine özgü) sosyal mekânlar şekillendirmişlerdir (Lefébvre, 1991). Kamusal ve özel arasındaki bölünme, son yıllarda pek çok hukuk otoritesi tarafından yeniden değerlendirilmiştir . Benn ve Gaus tarafından da savunulduğu gibi, kamusal ve özelin sürekliliğinin, erişim derecesi, hizmet ettiği kullanıcılar ve ilgi alanları gibi özelliklerle ayrıştırılması çok daha yaygındır (Benn ve Gaus, 1983). Bu anlamda son 20-30 yılda kamusal alan kavramı belirsizleşmiş durumdadır. Modern şehirlerde bireylerin günlük aktivitelerini gerçekleştirdikleri mekân tip ve çeşitleri önemli ölçüde değişmiştir: özellikle şehir merkezlerinde bazı eski, yerleşik kamusal alan formları, kaynak eksikliği ve güvenlik endişeleri nedeniyle önemini yitirmişlerdir; toplumun değişen yapısı ile, büyük alışveriş merkezleri, eğlence alanları, havaalanları gibi özel mülkiyette olup kamunun kullanımına hizmet veren alanların ortaya çıkması sonucunda, kamusal ve özel alan anlayışı ve bu alanların kanunlarla belirlenmiş yapılarını karmaşıklaştırmıştır Bu konuyla ilgili olarak, ilk defa Webber tarafından 1964’te kullanılmış olan “Nonplace”-Yersizlik-(Webber, 1964) kavramıyla toplumun fiziksel olmayan özelliklerine değinilirken, yüz yüze etkileşim olmaksızın toplumun nasıl kurulacağına odaklanılmaktadır. (Kazepov, 2004). “Non-place” Toplumun sorumluluğunda olan kent bütünü, açık kamusal alanlarıyla, meydan ve sokaklarıyla kent mekânizmalarının oluşturduğu bir kurgu olup, tüm parçalar birbirleriyle etkileşim içerisindedir ve toplum bu mekânlar aracılığı ile yapılanmaktadır. kavramını Marc Auge, tarihsel bir önemi ve güçlü bir sembolizmi olmayan ulaşım ve geçiş amacıyla kullanılan mekânlar olarak tanımlamaktadır.(Augé, 1995) Bu anlamda alışveriş merkezleri, tren istasyonları; globalleşmenin getirdiği fiziksel ve estetik ifadelerini barındıran, kendilerine özgü kimlikleri, yer duyguları ve fark edilebilir bir tarihe sahip olma özellikleriyle “non-place” kavramına örnek olarak gösterilmektedir. Banliyölerdeki büyük alışveriş merkezleri ve bunlarla ilişkili mekânlar da (kamusal olarak algılansa da özel mülkiyete ait tüketim amaçlı mekânlardır) kamusal alanların doğasını değiştirmişlerdir. Bu birbirine geçmişlik, mülk sahiplerinin hakları bakımından çok önemlidir. Örneğin, mülk sahipleri herhangi bir şarta bağlı olmadan (uygun nitelikleri bulunmadan) ve keyfi olarak, kimin mülklerine kimin girebileceği ya da kullanabileceğini seçme imtiyazlarını kullanabilirler. Genel bir prensip olarak, mekân sahipleri, herhangi bir kişinin, kendi sahibi bulundukları mülkten geçmesini engelleyecek hakka sahiptirler; mekâna giriş hakkı, önceden bildirmeksizin, mantıklı bir sebebe veya açıklamaya dayanması gerekmeden kaldırılabilir ve her türlü kullanım kısıtlaması uygulanabilir. Bazı olağanüstü mazeretler ya da kanunla tanımlanmış mülkiyet hakkını aşan durumların dışında, mülk sahibi sınırsız bir şekilde kullanımı sınırlayabilir ya da kaldırabilir. Özel mekânları kamusal mekânlardan ayıran en önemli özellik; kişisel mülkiyet alanlarının tersine kamusal alan kullanımının herkese açık olmasıdır (Krupa, F., 1993). Bu yaklaşımlar ışığında, içinde yaşadığımız çevreyi ve kentleri anlayabilmek için mekânsal biçimlenmelerin oluşum ve dönüşüm süreçlerini kavramak önemlidir. Özellikle bu mekânsal biçimlenmeler içerisinde, toplumu yapılandıran açık kamusal mekânların kavranması son derece önemlidir. Bu anlamda kentler, toplumsal yapı ile mekânsal biçimlenmelerin sürekli bir etkileşim içerisinde olduğu organik bir yapıdır. Mekânsal biçim noktasını seçmek, toplumsal süreci çıktı olarak görmek ya da toplumsal süreç noktasını seçmek ve mekânsal biçimi bir çıktı olarak görmek bu sisteme bakış açıları olabilir. Bu yakla- şımlar birbirini dışlayan seçenekler değil, birbirlerini tamamlayan yaklaşımlardır. Bu doğrultuda toplumun sorumluluğunda olan kent bütünü, açık kamusal alanlarıyla, meydan ve sokaklarıyla kent mekânizmalarının oluşturduğu bir kurgu olup, tüm parçalar birbirleriyle etkileşim içerisindedir ve toplum bu mekânlar aracılığı ile yapılanmaktadır. KAYNAKLAR Augé, M., (1995), Non-Place: Introduction To An Anthropology of Supermodernity, Verso Books, London. Benn, S. I., Gaus, G. F., (1983), Public and Private in Social Life, Croom Helm, London. Gehl, J., (1996), Life Between Buildings (5th Edition), Danish Architectural Press, Copenhagen. Giddens, A., (1999), Toplumun Kuruluşu, Bilim ve Sanat Yayınları, İstanbul. Goffman, E., (1971), Relations in Public, Penguin, Harmondsworth. Harvey, D., (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul. Jacobs, J., (1998), “Vital Cities: an Interview with Jane Jacobs”, Stewart Brand. [www.wholeearthmag.com/ArticleBin/196.html] Kazepov, Y., (2004), “Visual Paths through Urban Europe”, Blackwell Publishing Ltd., Oxford. Krier, R., (1988), Urban Space, Rizzoli International, New York. Kostof, S., (1995), “A History of Architecture, Settings and Rituals (2nd edition)”, Oxford University Press, Oxford. Kostof, S., (1999), The City Assembled, Thames and Hudson, London. Krupa, F., (1993), “The Privatization of Public Space, The State of the Public Realm”, Battery Park City; Los Angeles Gated Communities and the Mall of America, Los Angeles. Lang, J. (1987), “Creating Architectural Theory, The Role of the Behavioral Sciences in Environmental Design”,Van Nostrand Reinhold Int. Ltd., New York. Lefébvre, H., (1991), The Production of Space (önsöz D.Harvey), Blackwell, London. Madanipour, A., (1996), Design of Urban Space, Wiley, New York. Norberg-Schulz, C., (1971), Existence: Space and Architecture, Studio Vista, Londra. Sommer, R., (1969), Personal Space. Englewood Cliffs, Prentice - Hall, New Jersey. Trancik, R., (1986), Three Theories of Urban Spatial Design Finding Lost Space New York, Van Nostrand Reinhold, New York. Weber, M., (1964), “The Urban Place and The Non-Place Urban Realm”, University of Pennsylvania Press, Pennsylvania. Zevi, B., (1990), Mimariyi Görmeyi Öğrenmek (Çev. D. Divanlıoğlu), Birsen Yayınları, İstanbul. Zevi, B., (1994), The Modern Language of Architecture, Da Capo Press, New York. itü vakfı dergisi 19 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı KENT VE MEYDANLAR Taksim: Bir Meydanın Hikayesi, Çelik Gülersoy, 1986, İstanbul Kitaplığı. Dr. Deniz ASLAN İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi “Taksim’i anlamak kanımızca çok önemli. Tüm bu yaşanmışlıkları kavramadan Taksim’e yapılacak tüm tasarımlar, sadece grafik birer yüzey, eski beynin algıladığı hoş estetik repütasyonlardan ibaret olacak ve enerjisiz, boş dolgular olmaktan kendisini kurtaramayacaktır. Burada olması gereken anlamlı bir içtenlik, herkese açık bir heterojenleşme, monokültürel bir yaklaşımdan permakültürel bir yaklaşıma evrilmektir. Bu, yeni bir estetik, yeni bir heyecan, yeni bir tanı, yeni bir zekanın var olmasını gerektirir…” Bu yazıda, siyaset tarihçisi, sosyolog veya toplum psikoloğu olmadığımız halde bir nebze bu konulara da el atma zorunluluğu hissedilmiştir. Uzmanlık alanımız olmadığı halde yaptığımız hızlı okumalarda ya da ayraca almalarda bazı yanılgılar olmuş olabilir. Bu nedenle peşinen ilgili bilim alanlarına mensup bilim insanlarından özür dileriz. En geniş anlamıyla meydan, boşluk demektir. Boşluk, kalitesine ve insan üzerinde oluşturduğu ölçek, anlam ve yaşantı deneyimine bağlı olarak mekânlaşabilir ya da yersizleşir. Sözlük anlamı olarak meydan: Halkın toplandığı, çoğu binalarla çevrili, düz, açık ve geniş yer; alan (yani meydanlar kamusal yoğunlaşma alanlarıdır) (1); uzayın insan eliyle sınırlanmış parçasıdır. (2) Her mimarlık ürünü diğer yapılarla birlikte bir dış mekânın oluşmasına katkıda bulu- nur. Örneğin, Rönesans’ta meydan tek kaçışlı algının bir parçası olarak ele alınmıştır, yapılar bu tek kaçışlılığı esas alarak simetrik olarak konumlandırılmışlardır. (2) (Bu tam ya da yarım simetri olabilir) Maniyerist ve Barok dönemlerde tam simetri doruk yapar. Roma kentinde meydanlar forum olarak da adlandırılırlar. Burada amaç, insan topluluklarının buluşması, tartışmasıdır. Bazen meydanlar tek bir dini yapı çevresinde gelişirler. Zaman zaman içlerinde bir su öğesi tek bir ağaç ya da ağaç grupları bulunabilir. Bu alanlar aynı zamanda pazar yeri, panayır alanı, devlet elçilerinin halka duyuru yaptığı yerler, yer yer Ortaçağ Avrupa’sında Engizisyon Mahkemesi kararlarının infaz alanlarıdır. Barok ile birlikte meydan, odak meydanlar ve ulaşım akslarının kesişiminden oluşan alanlardır. 20 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Özellikle Anadolu’da meydan, atlı sporlar için ayrılmış alanlardır. İslam şehirlerindeki meydan, batıdaki meydan kadar kentsel işleyişin en önemli alanı değil, çoğu zaman bir sınır olmaktadır.(3) Batılılaşma ile birlikte Osmanlı meydanları da batıdaki benzerleri ile aynı tasarım kriteryaları ile ele alınmaya başlamışlardır. Zamanla meydanların, özellikle Rönesans sonrası meydanlarının önemli öğesi önce tekil, sonra gelişmiş kompozisyonlarla heykel, daha sonrasında su ve heykel gruplarıdır. Barok ile birlikte su ve heykel saray bahçesinden çıkıp kent meydanlarına gelen yeni grottolardır. Bir sosyalleşme alanı olarak, belki de yüzyıllar boyunca Osmanlı şehirlerinde meydanın yerini avlu almıştır diyebiliriz. (Kışla avluları, cami avluları, külliye avluları, han avluları v.s.) Batı ile İslam’ın anıtsallığa bakışı arasındaki derin fark ister istemez Osmanlı topraklarında da boy göstermiştir. Osmanlı’da meydan, anıtsallığın algılanması için bir araç olmaktan çok, genişlemeler olarak görülmektedir. Bu anlamıyla kendine özgü bir derinliği de fark etmek gerekir, Batıdaki karşılığı ile ezici ihtişamı, erkin gücünün idrak edilmesi için yapılan meydanlara çok uzun yıllar boyunca rastlamak pek de mümkün değildir Osmanlı topraklarında. 19.yy İstanbul’una baktığımızda özellikle Karaköy ve Pera (Beyoğlu)’nın ciddi bir cazibe merkezi olduğunu görürüz. İstanbul’un ekonomik canlılık merkezinin karşılığı olan bu kentsel doku tüm sosyal donatıları, eğitim/ticari yapıları, prestij yapıları (kamu yapıları, şirket yapıları, bankalar, vs.) ve servisleri ile son derece iyi donanmıştır. Aslında İstanbul’un yeni merkezi Pera’dır. Bununla birlikte bir tarafta Gümüşsuyu, Kabataş, Cihangir, diğer tarafta Harbiye, Pangaltı, Kurtuluş, Osmanbey, Şişli, bunların uzantısı olarak Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka, ağırlıklı olarak yeni burjuva sınıfının tercihi ile bu ekonomik merkeze katılmış, oldukça batılı anlamda bir kentsel doku inşa olmuştur. Bu dokuyu besleyen temiz su şebekesi, hava gazı şebekesi, tramvay (arkasından troleybüs) hattı da batıdaki örneklerini aratmayacak düzeydedir yüzyıl sonunda. Hatta dünyanın ilk feniküler hatlarından biri yine Pera’da inşa edilmiştir. Bu tepe ve sırt morfolojisi üzerinde gelişen kentsel kurgunun dışındaki Boğaz’a dönük tüm yamaç ve vadiler doğal birer koru niteliğindedir. Bir tarafı mezarlıklarla, bir tarafı son derece büyük bir boğaz korusu ile bir ucu da Mecidiyeköy dutlukları ile çevrelenen bu kentsel alanın morfolojik odağı, aynı zamanda Pera’nın kapısı olan Taksim’dir. Ancak Taksim bugün anladığımız anlamda bir mekân olmayıp, iki büyük kışla, bir hastane Rudolf Witt Krower, Architectural Composition, Krier R.,Rizzoli, Newyork, 1988. Osmanlı’da meydan, anıtsallığın algılanması için bir araç olmaktan çok, genişlemeler olarak görülmektedir. Bu anlamıyla kendine özgü bir derinliği de fark etmek gerekir, Batıdaki karşılığı ile ezici ihtişamı, erkin gücünün idrak edilmesi için yapılan meydanlara çok uzun yıllar boyunca rastlamak pek de mümkün değildir Osmanlı topraklarında. (Fransız Pasteur Hastanesi)’yi de içine alan büyük bir çayırlıktır. Aynı zamanda yukarıda bahsi geçen kentsel kurgunun çözüldüğü, doğa ile buluştuğu olağanüstü boğaz bakılarına ev sahipliği yapan rekreaktif bir alandır. Proust ile birlikte bu kurgu fazla değiştirilmeden günün şehircilik kurallarına uygun bir ulaşım şebekesi ve İstanbul’un en önemli merkezi parkı olan İnönü Gezisi’nin (4) (ki bu park aynı zamanda Maçka 2 No’lu Parkını, Taşlık Parkını da içinde barındırmakta ve Taşlık’ta bulunan İnönü Evi ile son bulmaktadır) bir anlamda altı çizilmiştir. Bu planlarda Kurtuluş Savaşı Anıtı (Atatürk Anıtı olarak da adlandırılmaktadır) bir mini döner kavşak, İnönü Gezisi’nin başlangıcı olan basamaklı giriş ve bugün- kü AKM, Etap Marmara Otelleri ile çevrelenen hipodromik geometrideki yeşil alan ise büyük bir refrüj niteliğindedir. Bu ulaşım ağı bir ucu ile Harbiye, diğer ucu ile İstiklal Caddesi, bir diğer ucu ile de Sıraselviler ve Gümüşsuyu’na bağlantı verir. Yinelemek gerekirse bu yeni planlarda dahi Taksim bir meydan niteliğinde değildir. Mithat Paşa Stadyumu’nun (daha sonra adı İnönü Stadyumu olarak değiştirilmiştir) inşası ile Topçu Kışlası yıkılmış ve İnönü Gezisi’nin Taksim ucu birçok değişiklikle ve Belediye’ye ait eğlence ve kültür yapılarının da katılımıyla, yakın zamana kadar varlığını sürdürmüştür. Tüm bu hikayenin en önemli kent aktörlerinden olan gayrimüslim nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bu kentsel coğrafya için üç önemli tehdit ve gerçeklik, aslında Pera’nın da çöküşünü hazırlar. Bunlardan ilki Varlık Vergisi’dir (ki bu aslında İnönü Dönemi’nin Osmanlı Dönemi’nden beri özellikle uluslararası ticareti elinde bulunduran, son derece iyi eğitimli gayrimüslim nüfusa ait kapitalin millileştirilmesi tırnak içinde Türkleştirilmesi projesidir) ikinci önemli olay 6-7 Eylül 1955 olayları ve son olarak da Kıbrıs olaylarıdır. (büyük ölçüde ekonomik etkinliğini ve varlığını yitiren gayrimüslim nüfusun büyük çoğunluğunun artık kesin ve net olarak İstanbul’u terk etmelerinin nedenidir.) Böylelikle Pera neredeyse metruk, hayalet bir itü vakfı dergisi 21 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı En önemli kent aktörlerinden olan gayrimüslim nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bu kentsel coğrafya için üç önemli tehdit ve gerçeklik, aslında Pera’nın da çöküşünü hazırlar. Bunlardan ilki Varlık Vergisi’dir (ki bu aslında İnönü Dönemi’nin Osmanlı Dönemi’nden beri özellikle uluslararası ticareti elinde bulunduran, son derece iyi eğitimli gayrimüslim nüfusa ait kapitalin millileştirilmesi, tırnak içinde, Türkleştirilmesi projesidir) ikinci önemli olay 6-7 Eylül 1955 olayları ve son olarak da Kıbrıs olaylarıdır. Necip Bey Haritaları (Maps Of The İstanbul 1422-1922), Ayşe Yetkin Kubilay. kent parçası haline dönüşerek kent içinde bir çöküntü alanı haline gelmiştir. Tüm bu süreç içinde dahi Taksim bir meydan olmayıp trafik ağlarının kesiştiği Pera’nın kapısı konumundadır. İkinci bir kapı da İnönü Gezisi’ne açılır. Bu süreçleri takiben Maçka 2 numaralı Parkı, sırasıyla Hilton Oteli, Divan Oteli, Tenis Eskrim ve Dağcılık Kulübü (ki daha sonra yerine Hyatt Regency Otel inşa edilmiştir) Park Bahçeler Müdürlüğü, Sheraton Otel (şu anda Ceylan Otel) ve Harbiye Ordu Evi’ne de ev sahipliği yapacaktır. Bu süreç içinde Atatürk Kültür Merkezi (birçok defa inşa edilmiştir), Etap Marmara Oteli (bugün The Marmara) inşa edilmiştir. Bu iki yapı ile bir tür meydan algısına imkan veren bir geometrik yapı kendiliğinden oluşmuştur. Hızla artan kentsel göç, araç yoğunluğunun artık İstiklal Caddesi’ni kullanılmaz hale getirmesi, Bedrettin Dalan döneminde İstiklal Caddesine paralel yeni bir ulaşım aksının devreye sokulması ve İstiklal Caddesi’nin yayalaştırılarak Kurtuluş Savaşı Anıtı’nın da İstiklal Caddesi sonundaki ölçeksiz bir zeminin içinde anlamsız bir burun olarak kalmasına sebebiyet vermiştir. İnönü Gezisi, AKM ve Etap Marmara arasındaki neredeyse büyük bir refüj gibi algılanan alan, tümü ile sertleştirilerek asfaltla birleşen garip bir büyüklüğe sahip, bir meydanmış ama unutulmuş hali ile ölçeksizleşmiş, yersizleşmiştir. Kanımızca bu alternatif yol Pera’ya vurulan son darbedir. Artık Taksim çok yoğun olarak ulaşılabilen (daha sonra buna İETT durakları ve otobüs transfer alanının da eklenmesi ile) bir transit alan konumundadır. Tüm bu hızlandırılmış hikayenin baş aktörü olan Taksim her nedense halen bir meydan olamamış, gittikçe dağılmış, hatta neredey- 22 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor se pülverize olmuştur. Ancak, bu hikayeye çok daha önce dahil olması gereken 1977 - 1 Mayıs Mitingi (Kanlı Mayıs olarak da anılır) kanımızca Taksim’in meydan olmak istemesi ile ilgili en önemli toplumsal deneyimidir. Bu noktada sözü tekrar ilk paragrafımıza getirmek istiyoruz. Bu anlık kullanım Taksim’e bir meydan kimliği getirmiş, neredeyse geometrisi bile tarif edilebilir bir insan seli Taksim’in bir geçiş alanı olmaktan çok bir mekân olmasını, meydanın peyzajının ise insan olduğunu kentsel hafızamıza bir travma ile birlikte yerleştirmeyi başarmıştır. Aslında bu alanın meydan hüviyetini kazandığı tek ortam mitingler ola gelmiştir. Bu sahte meydan insan selleri ile dolduğunda ancak anlam kazanmış, bu mekânsız yer insan ile anlamlanmıştır. Başlangıçta tek bir meydan idealize edilmiş alandır. (5) Ancak günümüzde bu algı ayrıştırılabilir, daha dinamik çoğul mekânlı, arakesitler oluşturan durumlara evrilmiştir. Burada bir çoğulluktan bahsetmek mümkündür. (6) Bu çoğulluk insan hareketlerine, sosyolojik oluşumlara refleks veren bir olgudur. Artık meydanlara bir ada diye bakmak pek de mümkün değildir. Yeni meydanlar birer deneyimsel alandır metropol içinde. Metropol insanı da sıkça davranış Artık meydanlara bir ada diye bakmak pek de mümkün değildir. Yeni meydanlar birer deneyimsel alandır metropol içinde. Metropol insanı da sıkça davranış modunu değiştirmeye açık, güçlü haberleşme ve erişim kanalları olan son derece bireysel bir o kadar da sosyal grup katılımcısıdır. Bu, sosyal gruplar arası etkileşimi de bünyesinde taşır. modunu değiştirmeye açık, güçlü haberleşme ve erişim kanalları olan son derece bireysel bir o kadar da sosyal grup katılımcısıdır. Bu, sosyal gruplar arası etkileşimi de bünyesinde taşır. Bugünkü Taksim’e dönecek olursak, Taksim aslında ideolojik bir alandır. İdeolojiler zaman için sembolizmalarla beslenirler. 1977 - 1 Mayıs Mitingi’nden bu yana Taksim sol anlayış için bir büyük anının defalarca yaşanacağı, yaşatılacağı bir alandır. Devlet erkince Taksim kurtarılmış bir alan değildir ve kimseye ait olamaz. Görüldüğü gibi konu şehircilikle, meydanla pek de ilişkili olmayıp yukarıda anlatılan bu kent parçasının tarihi süreç içindeki pozisyonuyla pek de ilintili değildir. Belki tarihi sürece tek değme noktası Pera’nın ışığının sönmesi ya da söndürülmesi, kentin doğal kaynaklarını ve yaşantısının kaybolarak alanın bağlamsız kalmasıdır. Bu boşluğa da ideolojik sembolizm dolmuştur. Taksim potansiyel bir sahnedir bir anlamda. Günümüzde Taksim iki ideolojik çatışmaya ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan birincisi Yeni Osmanlıcı, Atatürk imgesinden pek hazzetmeyen ve kendisini tarihin yeniden canlandırılması ile ifade eden, bu isteğin, mimarlıkla-heybetli mimari işlerle taçlandırmak isteyen “Yeni Cumhuriyetçi” ideoloji, ikinci tavır ise Taksim’i Devletçi Demokrat anlayışın sembolik kalesi ya da arenası olarak gören, zaman zaman 1977’yi tam da içselleştirmese de yeniden anımsayan ve anımsatan bir karşıt korumacı ideolojidir. Aslında bu her iki durumda birer post-modern algıdan başka bir şey değildir kanımızca. Belki artık yerin istediği bir olgunluk deneyimidir. Bunun için Taksim’i ideolojilerin, mimarlığı kullanarak nesneleştirdiği bir arena olmaktan çıkarmak, ideolojilerin Atatürk Kültür Merkezi, Taksim’e Yeni Cami, ya da Topçu Kışlası gibi konularla ne kadar sığlaştığının ve maddeleştirildiğinin farkındalığı ile dinamik, neşeli, tüm bu tarihsel deneyimlerin sembolizmalarına Taksim Bir Meydanın Hikayesi, Çelik Gülersoy, 1986, İstanbul Kitaplığı. itü vakfı dergisi 23 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Emilio Ambasz, Plaza Mayor, Salmanca, 1983, Urbanism, AD, Architectural Design 54, 1/2, 1984. tahammüllü, tıpkı Emilio Ambasz’nin 1984 yılında Salmanca Plaza Mayor için önerdiği anlamda coşkulu bir yeşil ile, çağdaş yeni bir meydan için projeler geliştirmek gerekiyor. Taksim’e, meydanların en önemli peyzaj elemanının insan olduğunu unutmadan canlılık, neşe eklemek gerekiyor kanımızca. Artık meydan, gücün temsiliyetinden insanın varoluşuna doğru eksen kaydırmıştır günümüzde.Bu son paragrafı 2013 Gezi Parkı olaylarına ayırmak istiyoruz. Çünkü başlangıcında Gezi daha önce sözünü ettiğimiz iki ideolojiye de referans vermemektedir. Çünkü bu toplumsal buluşmanın aktörleri homojen bir ideolojik bilinç içer- Taksim’e, meydanların en önemli peyzaj elemanının insan olduğunu unutmadan canlılık, neşe eklemek gerekiyor kanımızca. Artık meydan, gücün temsiliyetinden insanın varoluşuna doğru eksen kaydırmıştır günümüzde. meyen, depolitize oldukları onlarca yıldır söylenegelen bir gençlik alt kültürdür. Gezi de bu altkültürün varoluş mekânıdır. Bu aktörlerin her fırsatta Atatürk Anıtı’na çelenk bırakan bir refleksin mensupları olmadıkları da çok açıktır. Taksim’in ıssızlığı, yersizliği aslında içini doldurarak tüm yeni, akılcı, evrensel oluşumlara ev sahipliği yapacak güçtedir. Bu da kanımızca olağanüstü bir enerji mekânı ile karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor. Bu yeni bağlamı ile Taksim’i anlamak kanımızca çok önemli. Tüm bu yaşanmışlıkları kavramadan Taksim’e yapılacak tüm tasarımlar, sadece grafik birer yüzey, eski beynin algıladığı hoş estetik repütasyonlardan ibaret olacak ve enerjisiz, boş dolgular olmaktan kendisini kurtaramayacaktır. Burada olması gereken anlamlı bir içtenlik, herkese açık bir heterojenleşme, monokültürel bir yaklaşımdan permakültürel bir yaklaşıma evrilmektir. Bu, yeni bir estetik, yeni bir heyecan, yeni bir tanı, yeni bir zekanın var olmasını gerektirir. KAYNAKLAR Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Hasol D., YEM Yayınları, 1988 Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM Yayınları, 1977. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM Yayınları, Geliştirilmiş 2. Basım, 2008 Türk Bahçeleri, Eldem, S, H, Milli Eğitim Basımevi, 1976 . Houses, Places, Cities, Krier L., Ad Architectural Design Profile, AD Editions Ltd., 1984. Emilio Ambasz, Urbanism, AD, Architectural Design 54, 1/2, 1984. The Metapolis Dictionary Of Advanced Architecture, Actar Edition, Barcelona, 2003 24 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı Taksim Meydanı. ( Fotoğraf: Aras Neftçi) Prof. Dr. Mete Tapan İTÜ Mimarlık Fakültesi “Büyük meydanların oluşmasının en önemli gerekçelerinden biri, kuşkusuz toplumun beraberce kamuyu ilgilendiren kararları tartışma istemine olanak verecek açık kamusal mekânlara duyduğu gereksinmedir. Dolayısıyla, meydanlar demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Kentliler düşüncelerini, siyasi erke sadakatlarını veya eleştirilerini topluca bu alanlarda dile getirirler. Tarih boyunca kentliler bu gereksinmeyi duymuşlar ve meydanları yaratmışlardır. Dolayısıyla, bu mekânlara erişimi şu veya bu nedenle engellemek, bir anlamda demokrasinin işleyişini engellemek anlamına gelir…” Son yıllarda sosyal yaşamımızda önemli ölçüde yer alan Taksim Meydanı vesilesiyle aşağıdaki yazımı kaleme aldım. Ayrıca, “kentsel meydan”larla ilgili olarak uzun yıllardır yapmak istediğim, maalesef bugüne dek fırsat ve olanak bulamadığım bir çalışmayı da yeniden başlatmak düşüncesiyle, bu konudaki bazı görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Farklı dillerde, örneğin, İngilizce’de “Square”, Almanca’da “Platz”, İtalyanca’da “Piazza”, Yunancada “Agora” ve Latincede “Forum” sözcükleriyle tanımlanan meydanlar kentlerimize kimlik kazandıran önemli kentsel imgelerdir. Meydanlar farklı fiziksel özelliklere, farklı boyutlara sahip olabilirler. Ancak en önemli özellikleri, kent sakinlerinin meydanın içerisinde güvenli bir biçimde dolaşabilmelerinin sağlanmış ve bu açık alanın özenli bir biçimde görsel sınırlarla belirlenmiş olmasıdır. Bir meydanın sınırlarının saptanmasında çeşitli yaklaşımlar olabilir. Meydanın kent içinde tasarlandığı bölgenin nitelikleri, doğal verilerin olup olmadığı gibi öğeler bu sınırlamanın nasıl olacağı konusunda ipuçları verebilirler. Bu konuda bir genelleme yapılmamalıdır. Meydanlar birçok yolun odaklandığı alanlar olabilirler, ancak bu odaklanma meydana bir trafik kavşağı niteliğini kazandırmamalıdır. itü vakfı dergisi 25 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Eski dönemlerde birkaç istisna dışında, Avrupa’daki meydan türü “kentsel açık mekânlara” İslam uygarlığının egemen olduğu ülkelerde rastlamak pek olanaklı değildi. Kuşkusuz, bu ülkelerde de önemli politik olayların yaşandığı büyük boyutlu, örneğin Kahire’deki Tahrir Meydanı, Tahran’daki Azadi (özgürlük) meydanı gibi, büyük halk kitlelerinin toplandığı, gösteriler yaptığı meydanlar zaman içinde oluşmuş ve bu meydanlar dünyadaki sayılı meydanların arasına girmiştir. Politik, ticari veya rekreatif amaçlarla kent sakinlerinin bir araya geldiği meydanlar çoğu kez bulundukları kentin tarihinin en önemli tanıklarıdır. Kentler çoğu kez meydanlarıyla anılırlar. O meydanlarda, kent tarihinin en önemli olayları geçmiştir. Toplumsal olaylarla ilgili başlangıç noktaları meydanlarda başlamış, ülke yönetimlerinin olumlu, olumsuz eleştirileri bu alanlarda yapılarak önemli politik kararlar alınmıştır. “Kentler insanlar gibidir, bir bedeni bir ruhu vardır. Böyle baktığımızda tiyatrolar, kütüphaneler, müzeler nasıl şehrin ruhu ise, meydanlar da şehrin bedeninin bir parçasıdır. Tıpkı kaldırımları, sokakları, sahili gibi. İster ülkemizde, isterse yabancı bir ülkede olsun, orayı keşfetmeniz için mutlaka meydanlarda zaman geçirmeniz gerekir. Restoranına, kafesine oturup soluklanmanız, o şehrin kokusunu içine çekmeniz gerekir. Roma’ya gidip, Fiori meydanında oturup kahve içerken pazarcılar, çiçekçiler arasından Giordano Buruno’nun yakıldığı yerdeki heykeline bakıp o dönemin bağnazlığını bugüne bağlayıp düşünmezseniz Roma eksik kalır.” (cemkaragozlu.blokspot.com/2013/05/ kentin-düğüm-noktaları-meydanlar html) diyor Cem Karagözlü bir meydanın önemini dile getirirken. Gerçekten, meydanlarda bir kentin tarihini okuyabilir, geçmişle gelecek arasındaki köprüyü kurabilirsiniz. Kuşkusuz bu gözlem, var olan meydanların yeniden düzenlenlemelerinde kentsel tasarımın çok büyük bir titizlikle ve bilimsel yöntemlerle yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yanlış bir yeniden düzenlemenin, gelecek nesilleri de yanlış bilgilendirme anlamına geldiği unutulmamalıdır. Farklı nitelikte meydanların tarih boyunca geliştirildiğini, yine kentlerin tarihini ince- Büyük kent meydanına örnek: Beyazıt Meydanı. (Fotoğraf: Aras Neftçi) lediğimizde görmekteyiz. Bazı meydanlar politik tartışmaların yapılması amacıyla düzenlendiği gibi, bazı meydanlar ise ağırlıklı olarak ticaret işlevi amacıyla planlanmıştır. Kuşkusuz, meydanların tasarlanmaları da ağırlıklı işlevin gereğine göre yapılmıştır. Ayrıca bu düzenlemelerde yine meydanların boyutları, meydanlara ulaşım gibi önemli kentsel problemlerin kentin bütünüyle ele alınarak çözülmesi gerekir. Özellikle kentin farklı bölgelerine göre meydanların ağırlıklı işlevleri de belirleneceğinden, makro ve mikro ölçeklerde “kentsel kamuya açık alanların” biçimlenişi, donatı ve büyüklükleri saptanmalıdır. Farklı nitelikli meydanları bünyesinde barındıran Avrupa kentleri yukarıda vurguladığım gözlemimin en canlı örneklerini vermektedir. Viyana, Venedik, Roma gibi kentlerde farklı amaçlar için tasarlanmış meydanlar, bu kentlerin kentsel bellekleri olduğu gibi, Avrupa tarihinin tanıklarıdır da... Antik çağdan bugüne kadarki Avrupa tarihini bu kentlerin meydanlarında okuma olasılığı vardır. Bilimsel bir gerçeği Doğan Kuban, “Eski Türk kentlerinde, genellikle meydan bulunmadığı, Türk kentlerinde Avrupa’daki gibi belirgin bir meydan anlayışı olmadığı, bu meydanların işlevini yerine getiren camiler ve cami avlularının bulunduğu ve toplumsal yaşantının merkezi zaten cami olduğu için ayrıca kent meydanının gelişmesini teşvik edecek bir toplumsal isteğin de oluşmadığı” (cemkaragözlü.blokspot. com/2013/05...) şeklinde dile getirmekte- “Meydanlarda bir kentin tarihini okuyabilir, geçmişle gelecek arasındaki köprüyü kurabilirsiniz. Kuşkusuz bu gözlem, var olan meydanların yeniden düzenlenlemelerinde kentsel tasarımın çok büyük bir titizlikle ve bilimsel yöntemlerle yapılmasını zorunlu kılmaktadır.Yanlış bir yeniden düzenlemenin, gelecek nesilleri de yanlış bilgilendirme anlamına geldiği unutulmamalıdır.” dir. Bu sava katılmamak olanaklı değildir. Özellikle Anadolu eski kentleri incelendiğinde, kent dokularında ağırlıklı olarak çıkmaz sokakların bitişinde yer yer meydancıkların oluştuğunu, ayrıca bazı pazar yerlerinin kurulması için kentsel boşlukların kentsel oluşmalarda yer aldığını izlemekteyiz. Ayrıca, yine Cem Karagözlü’nün görüşüne göre, “o dönem kamusal alanlar genellikle erkeklere aitti ve erkeklerin yaşamı da yürüyüş mesafesindeki ev-işyeri-kahvehane-cami-çarşı beşgeni arasına sıkışmış durumdaydı. Dolayısıyla, bu alanlarda kadın-erkek, çoluk-çocuk bir meydan kültürünün oluşması da beklenemezdi. (cemkaragözlü.blokspot.com/2013/05....) Özetle, eski dönemlerde birkaç istisna dışında, Avrupa’daki meydan türü “kentsel 26 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İstanbul’da ender rastlanan gerçek bir meydan örneği: Tünel Meydanı. (Fotoğraf: Hatice Yazıcı) açık mekânlara” İslam uygarlığının egemen olduğu ülkelerde rastlamak pek olanaklı değildi. Kuşkusuz, bu ülkelerde de önemli politik olayların yaşandığı büyük boyutlu, örneğin Kahire’deki Tahrir Meydanı, Tahran’daki Azadi (özgürlük) meydanı gibi, büyük halk kitlelerinin toplandığı, gösteriler yaptığı meydanlar zaman içinde oluşmuş ve bu meydanlar dünyadaki sayılı meydanların arasına girmiştir. Büyük meydanların oluşmasının en önemli gerekçelerinden biri, kuşkusuz toplumun beraberce kamuyu ilgilendiren kararları tartışma istemine olanak verecek açık kamusal mekânlara duyduğu gereksinmedir. Dolayısıyla, meydanlar demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Kentliler düşüncelerini, siyasi erke sadakatlarını veya eleştirilerini topluca bu alanlarda dile getirirler. Tarih boyunca kentliler bu gereksinmeyi duymuşlar ve meydanları yaratmışlardır. Dolayısıyla, bu mekânlara erişimi şu veya bu nedenle engellemek, bir anlamda demokrasinin işleyişini engellemek anlamına gelir. Bu nedenle, İran’daki meydanın adının “Azadi”, veya Azerbaycan’dakinin “Azatlık” olması bir tesadüf değildir. 1960’larda Beyazıt Meydanı isminin yanlış veya doğru “Hürriyet” Meydanı olarak değiştirildiği de halen zihinlerimizdedir. Kısacası, kamuyu ilgilendiren büyük politik kararların tartışıldığı alanlar hep meydanlar olmuştur. “Taksim Meydanı, Cumhuriyet’in bir simgesidir. İyi bir yarışma şartnamesiyle öngörülecek bir yarışma sağlıklı bir sonuç getirebilir. Bu yarışmanın şartnamesinde katılımcılığa çok büyük ağırlık verilmelidir. Hazırlık sürecinde meslek odaları çağırılmalıdır. Ayrıca, konunun uzmanlarının düşünceleri dikkate alınmalıdır. “Biz, nasıl bir Taksim Meydanı istiyoruz” sorusunun cevabı, ancak katılımcı bir süreçle bulunabilinir.” Dünya’da, Rusya’daki Kızıl Meydan, Çin’deki Tiananmen Meydanı kadar önemli olmasa da, politik tarihimiz için önemli üç meydanımızdan kısaca söz etmek istiyorum. Taksim, Beyazıt ve Sultanahmet meydanları bilindiği gibi İstanbul’un önemli simgeleri haline gelmişlerdir. İstanbul’un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde, kentsel belleğimizin önemli öğeleri olan bu meydanlar günümüze dek çok amaçlı olarak kullanılmış olup, her üçü de kentsel oluşumun sonucunda orijinal fonksiyonlarını terk ederek, zamanla kamuya açık alan fonksiyonunu kazanmışlardır. Biri hipodromdan, diğeri ise Saray meydanından (Forum Tauri), en sonuncusu da Taksim Kışlasının ahırlarının yıkımıyla kamuya açık mekânlara dönüştürülmeye çalışılmıştır. Kuşkusuz her üç mekân da çağımızda tasarlanan veya tanımlanan meydanlarla bir benzerlik gösterir. Ancak, her üç mekân da çağdaş bir meydandan beklenenleri vermemektedir. Örneğin, Taksim Meydanı uzun yıllar bir trafik alanı halinde hizmet vermiş ve yayaların rahatlıkla dolaşmalarına olanak vermeyen, kendilerini sınırlı bir açık mekânda olma duygusunu sağlamayan kentsel bir boşluk niteliğindedir. Ayrıca bu kentsel imgelerin, kent yönetimleri her değiştiğinde, yeniden veya kısmen düzenlenmeleri istenmiş ve meydanlarla ilgili yarışmalar açılmıştır. Yönetimler de bu meydanların her zaman yetersizliğini kabul etmişler ve ulusal ve uluslararası yarışmalarla, bir dizi mimar ve kent plancısı, kamuya açık bu alanların çağdaşlaşmasına katkı vermeye çalışmışlardır. Maalesef, yarışma sonuçları uygulanamamış ve İstanbulumuz arzu edilen kamuya açık mekânlarına kavuşamamıştır. Kamusal sorunların tartışıldığı meydanların tasarlanmasında çağdaş eğilim, halkın katılımının ağırlıklı bir biçimde sağlanmasıdır. Projelerin hazırlanması, demokratik ülkelerde kamusal alanı ilgilendiren bir etkinliğin gereği, halka açık ve şeffaf bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde de gelecekte yeni meydanların düzenlenmesi veya var olanların ıslahı, halkın talep ve görüşleri alınarak yapılmalıdır. Yazımı sonlandırmadan önce, son aylardır tartışılan Taksim Meydanı’yla ilgili çözüm önerisi olarak aşağıdaki düşüncelerimi bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim için Taksim Meydanı son derece önemlidir. Taksim Meydanı, Cumhuriyet’in bir simgesidir. İyi bir yarışma şartnamesiyle öngörülecek bir yarışma sağlıklı bir sonuç getirebilir. Bu yarışmanın şartnamesinde katılımcılığa çok büyük ağırlık verilmelidir. Hazırlık sürecinde meslek odaları çağırılmalıdır. Ayrıca, konunun uzmanlarının düşünceleri dikkate alınmalıdır. “Biz, nasıl bir TAKSİM Meydanı istiyoruz” sorusunun cevabı, ancak katılımcı bir süreçle bulunabilinir. Halkın, bu kadar önemli bir meydanda söz sahibi olmak istemesi çok doğaldır. Ama bu istemin doğru bir biçimde planlara yansıyabilmesi için öncelikle halkın temsilcilerinin yarışmanın şartnamesi hazırlanırken muhakkak projenin içinde bulunmaları gerekir. itü vakfı dergisi 27 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası’nın havadan görünümü, (Cengiz Kahraman arşivi) Y. Mimar Hasan Kuruyazıcı Meydan, Osmanlı kentleri için yabancı bir kavram. Batı kentlerindeki, yolların açıldığı, bazen bir, bazen daha çok mahallenin merkezi niteliğindeki meydanların yerini Osmanlı kentlerinde camiler alıyor. İstanbul’da ise durum biraz değişik. Fethe kadar bir Roma-Bizans, yani bir Batı kenti olan İstanbul’da, o dönemde ortaya çıkmış bazı forumlar, Osmanlı döneminde de varlıklarını koruyan meydanlar olarak günümüze kadar ulaşmış. Ama bu saptama, bugünkü kentin bir bölümünü oluşturan eski İstanbul ya da günümüzdeki tanımıyla İstanbul yakası için geçerli. Beyoğlu yakası ise, fetihten sonra oluşan ve Cumhuriyet’e kadar daha çok “Batılı” niteliğini sürdüren bir kent parçası. Ama işin ilginç yanı, burada da Batı kentlerindeki gibi bir meydanın ortaya çıkmamış olması. Bu yazı Beyoğlu yakasındaki ilk meydanın, gerçek bir meydan olma sürecini Cumhuriyet döneminde yaşayan Taksim Meydanı’nın 18. yüzyılın ilk yarısından günümüze kadar süren 250 yılı aşkın serüvenini ele alıyor. 15. yüzyılın ortalarında İstanbul Türklerin eline geçtiğinde Galata surlarının arkasındaki yamaçla bunun devamı olarak kuzeye doğru uzanan yüksek düzlük, yani bugün Beyoğlu diye adlandırılan yöre yer yer ağaçlarla ve bağlarla kaplı kırlık bir alandı. Galata surlarından başlayan bir kır yolu bunların arasından geçerek kuzeye doğru uzanıyordu. Sur dışındaki ilk önemli yerleşme yüzyılın sonlarında, Kule Kapısı denen sur kapısının hemen dışında, bugünkü Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi’nin kurulmasıyla gerçekleşti. Bunu, az ilerde inşa edilen Asmalı Mescit ve daha yukarda, bugünkü Galatasaray Lisesi’nin yerinde II. Bayezid’in acemi oğlanlarının yetiştirilmesi için kurdurduğu bir kışla-okul olan Galata Sarayı Ocağı izledi. 16. yüzyılda Osmanlı başkentindeki bazı Avrupa ülkelerinin elçileri, elçilik binalarını Pera diye anılan, bir yamacından Haliç, bir yamacından da Boğaz manzarasının görüldüğü bu güzel arazide yaptırdılar. 17. yüzyılda, daha sonra yabancıların Grand Rue de Pera adını verecekleri, Türklerin de Cumhuriyet’e kadar Cadde-i Kebir diye anacakları, 28 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Topçu Kışlası’nda ilk milli maç (Türkiye-Romanya) 1923. (Cengiz Kahraman arşivi) bölgenin omurgası niteliğindeki yol belirmeye, bu yol boyunca elçiliklerin çevresine elçilik görevlileri ve daha başka yabancılar da yerleşmeye başladı. Giderek İstanbul’un gayrimüslim halkından ve yabancı tüccarlardan da bu yöreye taşınan pek çok kişi oldu… 18. yüzyılda sentin sınırları Galatasaray’ı aşarak bugünkü Taksim Meydanı’na doğru ilerledi. Yerleşimin Pera’dan başka Haliç tarafında Kasımpaşa’ya, Boğaz tarafında da kuzeye, Beşiktaş ve Ortaköy’e doğru yayılması, yörede su sıkıntısının baş göstermesine yol açınca, dönemin padişahı I. Mahmud, 1731’de Belgrad Ormanı’ndan bu bölgeye su getiren şebekeyi yaptırdı. Şebekenin ucu büyük bir su haznesiyle bitiyordu. Haznenin hemen yanına da 1732’de bir maskem inşa edildi. Depoya gelen su bu maskemde bir koldan Kasımpaşa, bir koldan Beyoğlu-Galata, bir koldan da Fındıklı-Tophane semtlerine paylaştırılıyor, yani “taksim” ediliyordu. Zamanla bu sözcük hem su şebekesinin, hem semtin, hem de daha sonraları meydanın adı haline geldi. Küfeki taşından, sekizgen planlı, yine sekizgen piramit biçiminde bir çatıyla örtülü maskem, bugün de İstiklal Caddesi’nin Taksim Meydanı’na kavuştuğu yerde, sol köşede durmaktadır. Burada ilginç bir de karşıtlığa dikkat çekelim: Bütün Osmanlı dönemi boyunca ağırlıklı olarak bir gayrimüslim semti olan, binalarından yaşam biçimine kadar her şeyiyle Osmanlı kültüründen çok Batı kültürünü yansıtan Pera-Beyoğlu’nun bel kemiği durumundaki Grand Rue de Pera, bir ucundan İslam Bütün Osmanlı dönemi boyunca ağırlıklı olarak bir gayrimüslim semti olan, binalarından yaşam biçimine kadar her şeyiyle Osmanlı kültüründen çok Batı kültürünü yansıtan Pera-Beyoğlu’nun bel kemiği durumundaki Grand Rue de Pera, bir ucundan İslam kültürüne özgü bir binayla, Galata Mevlevihanesi’yle başlıyor, öbür ucunda da yine böyle bir binayla, Taksim maksemiyle sona eriyordu. kültürüne özgü bir binayla, Galata Mevlevihanesi’yle başlıyor, öbür ucunda da yine böyle bir binayla, Taksim maksemiyle sona eriyordu. 19. yüzyılın başlarında yerleşim henüz Taksim’den ileri gitmemişti. Maksemle su haznesinin önü bir meydan değil, kırlık bir düzlüktü. Ama boyu 90 metreyi bulan su haznesi bu düzlüğü Pera-Tarlabaşı yönünden sınırlıyor, ilerde oluşacak meydanın daha şimdiden bir kenarını oluşturuyordu. Yine yüzyılın başlarında, düzlüğün kuzeydoğusunda Dolmabahçe’ye doğru inen yamacın başına Topçu Kışlası yapıldı. Kışlanın yanından Harbiye yönüne doğru uzanan Kışla Caddesi, Nişantaşı ve Pangaltı-Şişli yöresinde yavaş yavaş oluşan yerleşimleri Taksim’e bağlıyordu. Cumhuriyet’ten sonra adı Cumhuriyet Caddesi’ne dönüşecek olan bu yol, bugün Divan Oteli’nin bulunduğu yerden sonra Pangaltı Caddesi, Harbiye’den sonra da Büyükdere Caddesi adını alıyordu. Topçu Kışlası ilginç bir binaydı. Kareye yakın dikdörtgen bir planı, ortasında büyük bir avlusu vardı. Cepheleri yer yer, tepeleri sivri soğan kubbeli kuleciklerle, at nalı kemerli kapı ve pencerelerle hareketlendirilmişti. Kuzey Afrika İslam mimarisine özgü öğelerin ağır bastığı eklektisist (seçmeci) bir üslubu yansıtıyordu. Ölçüleriyle çok görkemliydi; tam, bugün Taksim Gezisi olan adayı kaplıyordu. Taksim’deki ilk önemli siyasal-toplumsal olaya da bu kışla sahne oldu. 13 Nisan 1909’daki 31 Mart ayaklanması hemen yakındaki Taşkışla’da başlamış, Topçu Kışlası da ayaklanmaya katılmıştı. Buradaki ayaklanmacılar, olayı bastırmak için İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’na teslim olmayıp direnince, 26 Nisan günü açılan top ateşiyle “hizaya getirildiler”, ama bina da epeyce zarar gördü. Mütareke yıllarının başlarında bir süre Fransızların Senegalli askerlerinin yerleştirildiği kışla daha sonra askeri amaçla kullanılmadı, boş kaldı. 1921’de gazeteci Sait Çelebi, kışlanın avlusunu bir futbol stadyumuna dönüştürdü. Türk takımları burada işgal kuvvetlerinin takımlarına karşı maçlar yaptılar. Türk milli futbol takımı da ilk maçını Cumhuriyet’in ilanından üç gün önce, 26 Ekim 1923’te burada Romanya’ya karşı oynadı ve 2-2 berabere kaldı. Kışlanın önünde, bugün Cumhuriyet Anıtı’yla Atatürk Kültür Merkezi arasında uzanan yeşil alanın olduğu yerde, kışlanın ahırları bulunuyordu. Taksim hala sınırları belirgin bir meydan halini almış değildi. Beyoğlu’ndan gelen Cadde-i Kebir sola kıvrılarak su haznesiyle bu ahırların arasındaki geniş boşluğa ulaşıyordu. Cadde-i Kebir’in daha batısında Sıraserviler Caddesi’nin ağzı vardı ve bu cadde boyunca uzanan binalar, ahırların köşesinden bugünkü The Marmara Oteli’ne doğru dönerek boş alanın aşağı kenarını oluşturuyordu. Ama yukarı taraf gerçekten bomboştu, çünkü buradan daha yukarıya, kuzeye doğru, Kışla Caddesi’nin sol yanında, askerlerin talim yaptığı kocaman bir düzlük yayılıyordu. Su haznesinin önündeki boşluğun bugünkü meydan haline gelmesi sürecindeki ilk adım 1926’da, Cumhuriyet heyecanıyla atıldı. Buraya bir Cumhuriyet anıtı dikilecekti. Girişimi yürütmek için bir komisyon kuruldu. Başlangıçta anıtta sadece Atatürk’ün canlandırılması düşünülmüştü. Bu iş için, daha önce Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’nin önündeki atlı ve Zafer Alanı’ndaki ayakta duran Atatürk heykellerini yapmış olan İtalyan heykelci Pietro Canonica seçildi. Canonica tek bir Atatürk itü vakfı dergisi 29 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı heykeli yerine, onu yakın çevresindekilerle birlikte Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet’in kurulmasından sonra canlandıracak iki ana sahnenin yer alacağı bir anıt yapmayı önerdi. Böyle bir anıt, gerek Kurtuluş Savaşı’nı, gerekse Cumhuriyet’in kuruluşunu daha iyi simgeleyip ortaya koyacaktı. Canonica’nın önerisi kabul edildi ve dört bir yanından seyredilip algılanmak üzere düşünülmüş, merkezi nitelikteki bugünkü Cumhuriyet Anıtı gerçekleştirildi. Meydanın adı da artık Taksim Cumhuriyet Meydanı olmuştu. Anıtın kaidesini ve çevre düzenlemesini İtalyan asıllı Levanten mimar Giulio Mongeri tasarlamıştı. Canonica klasik tarzda çalışan, akademik kurallara bağlı bir heykelciydi. Mongeri ise yüzyıl başında İstanbul’da yeni-klasik ve yeni-bizans öğelere yer verdiği eklektisist binalar yapmış, Cumhuriyet’ten sonra Ankara’ya giderek bu kez I. Ulusal Mimarlık akımı doğrultusundaki binalarıyla kentin imarında rol oynamıştı. Bu iki sanatçının ortak çalışması sonucu ortaya çıkan anıt, başta kaidesindeki nişlerin teğet sivri kemerleri, iki büyük nişi içeride birleştiren iki renkli taşlarla oluşturulmuş basık kemeri, niş kemerleri hizasında bütün anıtı çepeçevre dolanan ve geometrik kabartmalardan oluşan bezeme kuşağı ile I. Ulusal Mimarlık akımının bir örneği idi. Anıt 8 Ağustos 1928’de törenle açıldı, ardından çevre düzenlemesi de yapılarak önce küçük, bir süre sonra da daha büyük, yuvarlak bir göbek içine alındı. Az sonra, İstiklal Caddesi’nden gelip açıklığın sağındaki ahırların önünden geçerek Cumhuriyet Caddesi’ne ulaşan tramvay hattı da geliş ve gidiş olarak bu göbeğin çevresinden dolaştırıldı. Böylece anıtın merkezi niteliği daha da vurgulanmış oluyordu. İleriki yıllarda ahırların önüne, ortadaki göbeğe uygun kavisli bir biçimde iki katlı, teraslı kahveler yapıldı. Aslında meydana yüksekçe bir yerden bakan kahvehane geleneği burada epeyce eskiden beri vardı. Bu teraslı kahvelerin yerinde daha önce de, alçak bir setin üstünde kahveler oluşmuş, ama bunlar antın yapılmasından önceki bir tarihte yıktırılmıştı. Daha da eski bir kahve Eptalofos (ya da halk arasında daha çok söylendiği biçimiyle Eftalopos) Kahvesi’ydi. 19. yy’ın son çeyreğinde, İstiklal Caddesi’nin Sıraserviler’le birleştiği köşede açılmıştı. O da zemindeki dükkanların üstündeki terasta yer alıyor, meydana yukardan bakıyordu. Varlığını 1970’lere kadar sürdürdükten sonra iyice yozlaştı ve kapandı. 1920’lerin sonuyla 1930’ların başında, kışlanın karşısında, Cumhuriyet Caddesi’nin solunda yer alan, eskiden talim alanı ola- Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın açılış töreni. 8 Ağustos 1928. (Cengiz Kahraman arşivi) Su haznesinin önündeki boşluğun bugünkü meydan haline gelmesi sürecindeki ilk adım 1926’da, Cumhuriyet heyecanıyla atıldı. Buraya bir Cumhuriyet anıtı dikilecekti. Girişimi yürütmek için bir komisyon kuruldu. Başlangıçta anıtta sadece Atatürk’ün canlandırılması düşünülmüştü. Bu iş için, daha önce Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’nin önündeki atlı ve Zafer Alanı’ndaki ayakta duran Atatürk heykellerini yapmış olan İtalyan heykelci Pietro Canonica seçildi. rak kullanıldığı için “talimhane” diye anılan düzlük imara açıldı. Birbirini dikine kesen yolların arasına 5-6 katlı apartmanların yapılmasıyla, meydana kadar ulaşan bugünkü Talimhane semti doğdu. Az sonra bu apartmanların önüne, maydanın kenarına, yine ortadaki göbeğin biçimine uyularak kavisli bir bina daha yapıldı. Bu binanın, dükkan ve işyerlerinin bulunduğu iki alt katı geri çekilmişti; üçüncü kat ise kolonlar üzerinde ileri doğru çıkıntı yapıyordu ve içinde ünlü Kristal Gazinosu bulunuyordu. Böylece 1930’ların Taksim Cumhuriyet Meydanı bir meydan biçimini almış, çe- peçevre binalarla sınırlandığı için artık iyice algılanabilen bir açık mekân niteliği kazanmıştı. Bu duruma yavaş yavaş, biraz kendiliğinden, biraz tesadüflerle, bazen sadece yakın çevresiyle sınırlı bir düzenlemeye konu olarak, ama hiçbir zaman (aslında olması gerektiği gibi) kentin bütününü kapsayan bir imar planlaması içinde ele alınmadan biçimlenerek gelmişti. Ama aradan on yıl bile geçmeden, bu kez de bazısı yine kent ölçeğinde alınmamış dar kapsamlı planlamalara, bazısı da keyfi kararlara dayanan “müdahaleler”le, gerçek bir kent maydanı olma niteliğini adım adım yitirmeye başlayacağı yeni bir sürece girdi. 1936’da Fransız mimar ve kent plancısı Henri Prost, bir nazım plan hazırlamak üzere İstanbul’a davet edildi. Prost’un 1939’da onaylanan planı Taksim çevresine de düzenlemeler getiriyor, Topçu Kışlası’nın kaldırılarak yerinin yeşil alana çevrilmesini öngörüyordu. Önce kışlanın ahırlarıyla bunların önündeki iki katlı teras kahveler yıkıldı ve yerleri hemen yeşillendirildi. Böylece, bugün anıttan Atatürk Kültür Merkezi’ne kadar uzanan geniş yeşil bant ortaya çıkmış oluyordu. Ama meydan bir yana doğru birden bire iki katından fazla genişlemiş, böylece ölçüsünü kaybetmişti. Cumhuriyet Anıtı da, ölçüsü yok olan bu yeni meydanın bir köşesinde kalmış, küçülüvermişti. Ardından, yine Prost’un düzenlemesine 30 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın açılışı. (Cengiz Kahraman arşivi) dayanılarak, o dönemde içinde bazı bölümlerin konut, bazılarının da garaj ya da tamirhane olarak kullanıldığı Topçu Kışlası da yıkıldı ve yerinde, alt baştaki Taksim Belediye Bahçesi’ne kadar uzanarak bir setle ona bağlanan yeni bir park düzenlendi. İnönü Gezisi adı verilen parkın ucuna, meydanla olan yükseklik farkından yararlanılarak oluşturulan geniş terasın üstüne de dönemin cumhurbaşkanı İnönü’nün at üstünde bir heykelinin dikilmesine girişildi. Bu, meydan açısından doğru olmayan bir karardı. Çünkü aradaki binaların kaldırılmasıyla bu yana doğru akıp fiziksel sınırlarını ve bütünlüğünü yitiren meydanın, bu heykelin oluşturacağı ikinci bir ağırlık noktasıyla (çünkü bu heykel hem toplam 12.5 metre yüksekliğiyle 11 metrelik Cumhuriyet Anıtı’ndan daha büyüktü, hem de bulunduğu nokta ondan çok daha yüksekteydi) bu kez merkezi niteliği de ortadan kalkacaktı. Heykelin mermer kaidesi yapıldı, dönemin ünlü Alman heykelcisi Rudolf Belling’e ısmarlanan heykel de 1944’te bitirildi, ama bir türlü yerine konamadı. 1950’de CHP karşısında seçimi kazanarak iktidara gelen DP döneminde parkın adı Taksim Gezisi’ne 1936’da Fransız mimar ve kent plancısı Henri Prost, bir nazım plan hazırlamak üzere İstanbul’a davet edildi. Prost’un 1939’da onaylanan planı Taksim çevresine de düzenlemeler getiriyor, Topçu Kışlası’nın kaldırılarak yerinin yeşil alana çevrilmesini öngörüyordu. Önce kışlanın ahırlarıyla bunların önündeki iki katlı teras kahveler yıkıldı ve yerleri hemen yeşillendirildi. Böylece, bugün anıttan Atatürk Kültür Merkezi’ne kadar uzanan geniş yeşil bant ortaya çıkmış oluyordu çevrildi, kaidenin üzeri de kabartmaların görünmemesi için bir tahta perdeyle örtüldü. Çok daha sonra, 1982’de kaide yerinden sökülüp, Taşlık Parkı’na, İnönü’nün oradaki evinin hemen alt başına kurulacak, yıllarca depoda bekletilen heykel de üstüne dikilecekti. Meydanın bütünlüğünü bozan bir girişim de 1970’lerin başında gerçekleşti. Talim- hane tarafında, su haznesinin köşesi ile Cumhuriyet Caddesi’nin başlangıcı arasında kalan Kristal Gazinosu bloku yıktırıldı. Bu uygulamanın amacı, sıkışan trafiğe yer açmaktı; oysa boşalan arsa yola katılmadı, otopark ve dolmuş durağı olarak kullanılmaya başlandı. Meydan bir yara daha almıştı; şimdi de Talimhane tarafındaki sınırı belirsiz hale geldiği için o yöne doğru anlamsız bir çıkıntı yapıyordu. 1986’da, çok tartışmalı bir imar operasyonuyla Tarlabaşı Bulvarı’nın açılması sırasında, meydanla bulvar arasındaki bloklar da yıkılınca, bu çıkıntı daha büyüdü, neredeyse bir boşluk durumuna geldi. Artık meydanın meydanlıktan çıkma süreci tamamlanmış, yerinde, sınırları iyice belirsiz, ölçüsüz, amorf bir boşluk kalmıştı. 1993’te İstiklal Caddesi yaya bölgesi haline getirilirken, meydanda da, üstünde anıtın yer aldğı göbek ve bununla su haznesi arasındaki bölge yayalara ayrıldı; araç trafiği göbeğin öbür yanına alındı. Bu uygulama Cumhuriyet Anıtı’nın, çevresinde dönülen bir merkez nokta olma özelliğini epeyce zedeledi. Meydanın, günümüzdeki ölçüsü kaçmış itü vakfı dergisi 31 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı Taksim Meydanı ve Kristal Gazinosu, 1940’lar (Cengiz Kahraman arşivi) halinde, kenarında yükselerek onu görsel bakımdan biraz olsun sınırlayan iki bina, The Marmara oteli ve Atatürk Kültür Merkezi, 1970’lerde ortaya çıktı. 1940’larda meydanda düzenlemeler yapılırken bugünkü otelin yerinin, gezinin bir devamı gibi, Boğaz ve Sarayburnu’na bakan bir manzara terası haline getirilmesi düşünülmüştü. Ama bu düşünce uygulanmadı. O sırada burada bitişik nizam birkaç bina yer alıyordu. İçlerinde en önemlisi Osmanlı Bankası’nın müdür lojmanı idi. Oldukça büyük, dört katlı bu binanın süssüz, yalın cephesi, birinci katın ortasına 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarının ünlü Levanten mimarı Alexandre Vallauri’nin eklediği görkemli bir cumbayla hareket kazanmıştı. Bina daha sonra İstanbul Kulübü olarak kullanıldı. 1970’lerde de bitişiğindeki öbür binalarla birlikte yıkıldı, yerine manzara terası yerine Intercontinental Oteli yapıldı. Aslında güzel bir bina olan Osmanlı Bankası binasının yıkılması kötü, ama yerine otel blokunun yapılması bir bakıma iyi oldu. Çünkü manzara terası düzenlemesi, meydanın bu kenarının da boş kalmasına yol açacak, meydanın yerini alan sınırsız boşluk daha da büyüyecekti. 1975’te açılan Intercontinental oteli daha sonra Etap, ardından da The Marmara adını aldı. Meydanın Ayaspaşa yönünde bugünkü kenarını oluşturan Atatürk Kültür Merkezi, başlangıçta bir opera binası olarak düşünülmüştü. Opera ve Batı anlamındaki tiyatro İstanbul’a daha 19. yüzyılda girmişti. O zaman özellikle Beyoğlu’nda birçok tiyatro binası yapılmıştı. Bunların bazısı Cumhuriyet’e kadar ulaşmıştı ve halen kullanılıyordu. Ama kentin büyümesine ve kültür ya- Meydanın Ayaspaşa yönünde bugünkü kenarını oluşturan Atatürk Kültür Merkezi, başlangıçta bir opera binası olarak düşünülmüştü. Opera ve Batı anlamındaki tiyatro İstanbul’a daha 19. yüzyılda girmişti. O zaman özellikle Beyoğlu’nda birçok tiyatro binası yapılmıştı. Bunların bazısı Cumhuriyet’e kadar ulaşmıştı ve halen kullanılıyordu. Ama kentin büyümesine ve kültür yaşamının renklenip çeşitlenmesine paralel olarak gittikçe artan gereksinmeleri karşılayacak, içinde sadece tiyatro değil, opera gösterileri de yapılabilecek büyük bir salon yoktu. şamının renklenip çeşitlenmesine paralel olarak gittikçe artan gereksinmeleri karşılayacak, içinde sadece tiyatro değil, opera gösterileri de yapılabilecek büyük bir salon yoktu. Operanın, Batı uygarlığının temel sanat kurumlarından biri olduğu düşünülürse, yüzünü daha kuruluşuyla birlikte Batı’ya dönmüş olan Cumhuriyet’in kültür merkezi niteliğindeki bu büyük kentte bir opera binasının bulunmaması büyük eksiklikti. 1930’ların sonunda il genel meclisince Taksim Meydanı’nda belediye eliyle bir opera binası yapılması kararı alındı. Ama, bir mimari yarışma açılarak elde edilen proje, araya II. Dünya Savaşı’nın girmesi nedeniyle uygulanamadı. Savaştan sonra 1946’da inşaata başlandıysa da, belediyenin olanaklarının tükenmesi üzerine, ancak kaba bölümü tamamlanabilmiş olan bina, çıkarılan özel bir yasayla 1953’te Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık bu işi yürütmek için mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun başkanlığında bir büro kurdu. Bu arada, tiyatro, sinema ve sergi gibi işlevleri karşılayacak mekânların de eklenmesiyle binanın bir kültür merkezine dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı. 1956’da yeniden başlayan çalışmalar 13 yılda tamamlandı ve bina 12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla açıldı. Ama 27 Kasım 1970’te, 32 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor 1987’de düzenlenen “Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Projesi Yarışması”nda Mimar Vedat Dalokay-Hakan Dalokay’ın birinci olduğu proje. (Yapı Dergisi, Nisan 1988, Sayı:78). gösteri sırasında çıkan bir yangında büyük salon ve sahnesi harabe haline dönünce, aynı büro onarım için çalışmaya başladı. 8 yıl süren onarım ve yenileme çalışmaları sonunda 6 Ekim 1978’de yeniden açılan binaya bu kez Atatürk Kültür Merkezi adı verildi. Garip tesadüf, The Marmara Oteli gibi AKM’nin yerinde de daha önce başka bir yabancı şirket yöneticisinin, Elektrik İdaresi’nin Fransız müdürünün lojmanı bulunuyordu. Fiziksel bir kent öğesi olarak zaman içinde anlamından çok şey yitirmesine karşın, Cumhuriyet Meydanı baştan beri Cumhuriyet İstanbulu’nun toplumsal yaşamında çok önemli bir odak noktası olmuştu. İnönü Gezisi’nin açılmasından sonra her yıl Cumhuriyet Bayramı’ndaki geçit töreni onun önünde yapılıyordu. Yine başta Cumhuriyet Bayramı olmak üzere, önemli günlerin gecelerinde meydan bir şenlik yerine dönüyor, her yer ışıklarla süsleniyordu. 1940’taki düzenlemeler sırasında su haznesinin meydana bakan duvarının üstünde kaskatlar oluşturulmuş, önüne boydan boya ince uzun bir havuz eklenmişti. Bayram gecelerinde kentin her yerinden insanlar, bu kaskatlardan havuza dökülen ve renk renk ışıklarla aydınlatılan suları görmeye geliyordu. Önemli günlerde anıtın önünde törenler ve saygı duruşu yapılıyor, kenti zayerete gelen yabancı resmi konuklar anıtı ziyaret ederek çelenk koyuyarlardı. Toplumu heyecanlandıran herhangi bir olayı protesto etmek isteyen grupların, İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşlerini anıta çiçek koyarak, bazen de önünde bir konuşma yaparak bitirmeleri bir tür gelenek haline gelmiş, bir anlamda Cumhuriyet’e duyulan bağlılığın bir göstergesi gibi olmuştu. Toplumun dinamiğinin ve kentin nüfusunun artmasıyla, Taksim’de yapılan ya da başka yerlerde başlayıp Taksim’de son bulan gösterilerin de boyutu büyüdü. 1933’te Vagon-li (Wagons Lits) olayı sırasında bir grup üniversiteli gencin burada toplanması ilk gösterilerden biriydi. 1950’lerin ortalarındaki Kıbrıs olayları nedeniyle düzenlenen “Ya taksim – ya ölüm” mitingleri çok daha kalabalık kitleleri Taksim’e topladı. Bu arada kolluk güçleri de bu tür gösterilerin ayrılmaz bir parçası haline gelmişlerdi; göstericileri dağıtmak için de zaman zaman oldukça sert müdahalelerde bulunuyorlardı. 16 Şubat 1969 Pazar günü böyle kitlesel bir gösteride ilk kez kan döküldü. Amerika’nın 6. Filosu’nun İstanbul’a gelmesini protesto etmek için üniversite gençlerinin düzenlediği büyük bir gösteriye katılıp Beyazıt Meydanı’ndan yürüyerek Taksim’e gelen 50 bini aşkın insan meydana girince, gezinin önünde toplanmış onları bekleyen, itü vakfı dergisi 33 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı dini sloganlar atıp tekbir getiren bir grubun taşlı, sopalı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Sonradan siyasal tarihe “Kanlı Pazar” adıyla geçen bu olayda bir kişi bıçaklanarak, bir kişi de ezilerek öldü. Uzun bir süre yasaklandıktan sonra 1975’te serbest bırakılan 1 Mayıs mitingleri de artık Taksim’de yapılıyordu. Gezinin önündeki bölümün meydana eklenmesi bu tür toplantılara çok geniş bir alan sağlamıştı. Ne yazık ki bu mitinglerden bir tanesi çok acı bir biçimde sonuçlandı. 1 Mayıs 1977’de, meydanı dolduran o güne kadar görülmemiş kalabalığın üstüne, mitingin sona ermesine yakın, birkaç ayrı noktadan bilinmeyen kişilerce ateş açıldı. Çıkan kargaşalıkta dört bir yana kaçışanlar Kazancı Yokuşu başında sıkışıp birbirlerini ezdiler, 30’dan fazla insan yaşamını kaybetti. Taksim Cumhuriyet Meydanı, günümüze bir meydan olarak ulaşmıştı. Ama tarih bilinci olan herkesin kafasında manevi niteliğini; Cumhuriyet’in, çağdaşlığın, laikliğin ve demokrasinin bir simgesi olmayı hep sürdürdü. Son 20-30 yılda üstünde yaşanan bunca toplumsal olaydan sonra, bir de laiklikten ve demokrasiden ödün vermeyi düşünmeyenlerin gözünde, gericilik karşısında toplumsal dayanışmanın simgesi olmak gibi bir kimlik daha kazandı. Bu kimlik Taksim Meydanı’nı, laiklik ve demokrasi karşıtı kesimler için, yok edilmesi gerekli bir hedef haline getirdi. Fiziksel olarak meydan tümüyle yok edilemezdi; karşı çıktıkları değerlerin simgesi olmasını da değiştiremeyeceklerine göre, hiç olmazsa durumu kendi görüşleri doğrultusunda “dengeleyecek” bir girişime yöneldiler. Taksim camisi 21 yıl önce, 1977 yılında böyle gündeme getirildi. Cami, meydandaki su haznesinin hemen arkasındaki arsaya ya da kadastrodaki tanımıyla 406 no’lu adaya, içinde bir çarşı ve otoparkın da yer alacağı bir kompleks halinde yapılmak isteniyordu. Ancak, adayı oluşturan parsellerin çeşitli maliklere ait olmasının doğurduğu hukuksal sorun çözülemeden 12 Eylül Harekatı gerçekleşti. Belediye başkanlığına getirilen general bu arsada cami değil, katlı bir otopark yapılması için bir imar planı değişikliği hazırlattı, İmar ve İskan Bakanlığı da bu değişikliği kabul ederek otoparkı onaydı. Parsel sahiplerinden olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1983’te bu karara karşı yaptığı itirazı Danıştay reddetti. 1987’de ANAP’lı belediye, meydanın yeniden düzenlenmesi amacıyla bir “Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Projesi Yarışması” açtı. Bu da yine meydanı kent bütünlüğü içinde değil, tek başına ele alan bir girişimdi. Yarışmanın Taksim camisi açısından ilginç yanı, 406 Taksim Cumhuriyet Meydanı, günümüze bir meydan olarak ulaşmıştı. Ama tarih bilinci olan herkesin kafasında manevi niteliğini; Cumhuriyet’in, çağdaşlığın, laikliğin ve demokrasinin bir simgesi olmayı hep sürdürdü. Son 20-30 yılda üstünde yaşanan bunca toplumsal olaydan sonra, bir de laiklikten ve demokrasiden ödün vermeyi düşünmeyenlerin gözünde, gericilik karşısında toplumsal dayanışmanın simgesi olmak gibi bir kimlik daha kazandı. no’lu adanın yarışma alanı içinde bulunmasına karşın, şartnamede camiden hiç söz edilmemesiydi. Yarışmacılardan bir cami önermeleri istenmemişti, ama olası bir öneriyi engelleyen bir hüküm de getirilmemişti. Yarışmanın sonucu da ilginç oldu. İlk üç dereceyi kazanan projelerin üçünde de meydan “Cumhuriyet dönemi kimliğiyle bütünleşen bir kültür, sanat ve kentsel yaşam alanı” olarak ele alınmış, hiçbirinde bir cami önerisine yer verilmemişti. 1993’te Vakıflar Genel Müdürlüğü 406 no’lu adada cami inşa etme izni almak için Koruma Kurulu’na başvurdu. İstanbul 1 Numaralı Koruma Kurulu önce arsada bir araştırma yapılarak tarihi maksemin yer altındaki su kanallarının rölevesinin hazırlanmasını, bundan sonra kurula yeniden başvurulmasını istedi. 1994’teki seçimle işbaşına gelen RP’li Beyoğlu İlçe Belediyesi hiç zaman kaybetmeden 406 no’lu adada bir cami-çarşı inşaatını öngören bir imar planı değişikliği yaptı, RP’li Büyükşehir Belediyesi de bu değişikliği onayladı. Ama Koruma Kurulu arsada bir arkeolojik kazı yapılmasında direterek, imar planı değişik- liğinin ancak bundan sonra ele alınmasını kararlaştırdı. Arkeolojik kazı sonucunda arsada sadece 18. Yüzyıla ait su şebekesinin kalıntıları değil, geç Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait izler de bulunduğu ortaya çıkınca, kurul bu arsada geçici yapılanma koşullarına göre bir değerlendirme yapılamayacağını ve Taksim Meydanı bütününde kentsel tasarım ölçeğinde planlama çalışması yürütülmesi gerektiğine karar verdi. Böylece 406 no’lu adada cami yapma olanağı hemen tümüyle ortadan kalkmış oluyordu. Bu arsadan umudu kalmayan Beyoğlu Belediyesi 1997 başında, “cami alanı” olarak bu kez Taksim Gezisi’ni uygun gören bir “tavsiye” kararı alarak büyükşehir belediyesinin onayına sundu. Büyükşehir belediyesi bu kararı onaylamadan önce, Taksim ve çevresinin, bir cami önerisini de içerecek biçimde düzenlenmesi amacıyla bir proje ihalesi açtı. 1987’deki düzenleme yarışmasında ilk üç dereceyi kazanan proje müellifleriyle birlikte on başka proje firmasının da çağrıldığı bu ihaleye sadece üç firma katıldı. İlk yarışmayı kazananlar da katılmayanlar arasındaydı. Cami yandaşlarının yeni bir girişimde bulunmasına kalmadan 1997’deki hükümet değişikliği gerçekleşti. Bundan sonra ortaya çıkan siyasal konjonktür içinde büyükşehir belediyesi Taksim camisi projesini (şimdilik?) bir kenarda bekletmeyi uygun bulmuş olacak ki, Cumhuriyet’in kuruluşunun 75. yılında bu konuda herhangi bir girişimde bulunmadı. Taksim Meydanı’nı fiziksel açıdan bir meydan saymak artık oldukça zor; onun, mimarlık ve kentbilim açısından bir kent meydanı olma kimliği yazık ki pek korunamadı. Bundan sonra sorun, “Cumhuriyet Meydanı” olma kimliğinin korunup korunamayacağıdır. Kaynak: 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları (Hasan Kuruyazıcı ve Tarih Vakfı’nın izinleriyle.) Kaynaklar Alsaç, Üstün, Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, Trabzon, 1976. Can, Cengiz, İstanbul’da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları, YTÜ yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, 1993. Cezar, Mustafa, XIX. Yüzyıl Beyoğlusu, İstanbul, 1991. Çeçen, Kâzım, Taksim ve Hamidiye Suları, İstanbul, 1992. Çelik, Zeynep, Değişen İstanbul, İstanbul, 1996. Dökmeci, Vedia, Hale Çıracı, Tarihsel Gelişim Sürecinde Beyoğlu, İstanbul, 1990. Ekinci, Oktay, Bütün Yönleriyle Taksim Camisi Belgeseli, İstanbul, 1997. Eyice, Semavi, Atatürk ve Pietro Canonica, İstanbul, 1986. Gülersoy, Çelik, Taksim, Bir Meydanın Hikâyesi, İstanbul, 1986. İşözen, Erhan, Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Proje Yarışması, İstanbul, 1987. Üsdiken, Behzat, “İstiklal Caddesi” maddesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.4, s.265-271, İstanbul, 1994. 34 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Beyazıt Meydanı’nın Öyküsü: Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi? J.A. Bouvard’ın Beyazıt Meydanı için tasarımı (1902), (Kaynak; Z.Çelik.) Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol “Beyazıt Meydanı, 1923-1924 yılları arasında Haydar Bey (Ali Haydar Yuluğ)’un şehremini olduğu dönemde ele alınarak Mimar Asım Kömürcüoğlu’nun tasarımıyla yeniden düzenlenmiştir. Bizim çocukluk ve gençlik anılarımız arasında yaşayan, tramvaylı, çift fıskiyeli eliptik havuzlu meydan, Kömürcüoğlu’nun düzenlediği o meydandı. Havuzun çevresinde çiçek tarhları bulunuyordu…” Önce, meydanın geçmişine bir göz atalım... Bizans döneminde Forum Tauri diye anılan meydanın adı, İmparator Teodosius döneminde “Forum Teodosius” olarak değiştirilmiştir. Bu ortaçağ meydanı deprem ve yangınlar nedeniyle zaman zaman tahrip olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra ise, İmparator Konstantin’in kapitolünün yerine 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Eski Saray’ın kurulmasıyla da bir saray meydanı niteliği kazanmıştır. Daha sonra meydan, adını 2. Beyazıt’ın kendi adına yaptırdığı cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan külliyeden almıştır. 1855’te Şehremaneti (Belediye) örgütünün kurulmasının ardından, başka meydanlarla birlikte Beyazıt Meydanı’nda da düzenleme çalışmaları yapılmış, 1866’da meydanın kuzeyini sınırlayan ve Seraskerlik Dairesi olarak kulla- itü vakfı dergisi 35 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı 1930-1940’lı yıllarda Beyazıt Meydanı (D. Hasol arşivi) nılan Eski Saray binaları yıkılarak yerlerine, daha sonraları İstanbul Üniversitesi’ne verilen Harbiye Nezareti binası yapılmıştır. Meydanın mimari karakterini değiştiren bu binanın Bakırcılar Caddesi tarafındaki bahçe duvarının altına da şimdi de mevcut olan dükkânlar inşa edilmiştir (1). Daha sonra, Fransız mimar Joseph Antoine Bouvard’ın 1902’de İstanbul için yaptığı planlama çalışmaları arasında Beyazıt Meydanı için bir tasarım önerisinde bulunduğu biliniyor. Bouvard, mevcut meydanı genişleterek Osmanlı geleneğinde bulunmayan tarzda Avrupai bir meydan öngörmekteydi. Öneriye göre, Harbiye Nezareti ekseni üzerinde tam karşıya yüksek kulesiyle bir belediye sarayı gelecekti. Meydanın, caminin karşısına rastlayan kenarındaki Beyazıt Medresesi yıkılarak yerine, ortası avlulu iki bina yerleştirilecekti. Bu binalardan biri “Sanayi ve Tarım Müzesi”, öteki “Devlet Kütüphanesi” olacaktı. Meydanın ortası ise geometrik düzende yeşil tarhlar ve fıskiyeli havuzlarla donatılacaktı. Bouvard’ın Beyazıt Meydanı projesi gerçekleştirilmemiştir. Hazırlatılan üç proje arasından Cansever’in projesinin uygulanmak üzere seçilmesinin ardından İstanbul mimarlık çevrelerinde büyük bir tartışma başladı. Mimarlar Odası ve mimarların önemli bir bölümü öncelikle İstanbul’un nâzım planının yapılmasını istiyor, o plan yapılmadan Beyazıt Meydanı’nın düzenlenemeyeceğini savunuyordu. Doğal olarak, karşı görüşte olanlar da vardı. Beyazıt Meydanı, 1923-1924 yılları arasında Haydar Bey (Ali Haydar Yuluğ)’un şehremini olduğu dönemde ele alınarak Mimar Asım Kömürcüoğlu’nun tasarımıyla yeniden düzenlenmiştir. Bizim çocukluk ve gençlik anılarımız arasında yaşayan, tramvaylı, çift fıskiyeli eliptik havuzlu meydan, Kömürcüoğlu’nun düzenlediği o meydandı. Havuzun çevresinde çiçek tarhları bulunuyordu. 1950’li yıllarda, dönemin başbakanı Adnan Menderes’in İstanbul’da başlattığı, “İmar Hareketleri” adı verilen yıkma-genişletme çalışmalarından Beyazıt Meydanı da payını alacaktı. İlkin,1956-57’de Ordu Caddesinin genişletilmesi amacıyla tarihi Simkeşhane’nin ve Hasan Paşa Hanı’nın meydana bakan cepheleri ve kuzey bölümleri yıkıldı. Daha sonra, meydanla ilgili olarak Sedad H. Eldem’e hazırlatılan proje, Belediye’ce değiştirilerek 1957’de uygulandı ve böylece havuzlu meydan ortadan kaldırıldı. Beyazıt Meydanı’nın en talihsiz dönemi böylece başlamış oluyordu. Sonuç başarısızdı ve kimseyi tatmin etmemişti. O dönemde büyük bir hızla, ama çok büyük bir bilinçsizlik payıyla sürdürülen “imar hareketleri” hem İstanbul’u, hem de yarattığı yüksek enflasyon nedeniyle siyasal iktidarı tüketmek üzereydi. Nitekim ekonomik nedenlere politik nedenlerin de eklenmesiyle 1960’ta 27 Mayıs ihtilali (o zamanki deyişle “devrimi”) geldi. İhtilal, şehrin yönetimine de askerleri getirdi. General Refik Tulga İstanbul Vali ve Belediye Başkanı, Yarbay Turan Ertuğ da Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Beyazıt 36 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor T. Cansever projesi maketi, (Kaynak: Mimarlık ve Sanat Sayı.2.) Meydanı öylesine perişan bir durumda kalmıştı ki, hangi belediye yöneticisi işbaşına gelirse gelsin, İstanbul’un her döneminde simge olmuş meydanını o halde bırakamazdı. Üstelik meydan, gençliğin gözünde, Anayasayı çiğnemiş, baskıcı DP iktidarına karşı direnişin başlatıldığı alandı. Bu nedenle adı o günlerin coşkusuyla Hürriyet Meydanı olarak değiştirilmişti. Meydanın yeniden düzenlenmesi işi, ele alınan öncelikli konulardan biri oldu. Meydanın yeniden düzenlenmesi arayışları içinde Prof. Luigi Piccinato, Prof. Hans Högg ve Mimar Turgut Cansever’e projeler hazırlatıldı. İtalyan Milli Şehircilik Enstitüsü Başkanı olan Prof. Piccinato 1954’te İstanbul’da Ataköy projesine danışman olarak atanmış, 1958’de de İstanbul Nâzım Plan Bürosu’nun başına getirilmişti. Münih şehrinin başmimarı olan Prof. Högg ise bir süre için İstanbul planlamasıyla görevlendirilmişti. Hazırlatılan üç proje arasından Cansever’in Asıl sorulması gereken soru, “Beyazıt Meydanı elli yıldır nasıl bu halde bırakılmıştır?” şeklinde olmalıdır. Bir türlü bitirilemeyen talihsiz Beyazıt Meydanı rekorlar kitabına girmeye aday. Zaman Mimarlar Odası’nı kısmen haklı çıkardı. Oda, “Nâzım Plan olmadan Beyazıt Meydanı yapılamaz” diyordu. İşte, ne nâzım plan bitti, ne de Beyazıt Meydanı. projesinin uygulanmak üzere seçilmesinin ardından İstanbul mimarlık çevrelerinde büyük bir tartışma başladı. Mimarlar Odası ve mimarların önemli bir bölümü öncelikle İstanbul’un nâzım planının yapılmasını istiyor, o plan yapılmadan Beyazıt Meydanı’nın düzenlenemeyeceğini savunuyordu. Doğal olarak, karşı görüşte olanlar da vardı. Uzun süren tartışmalar ve homurtular arasında Belediye, Meydanı bir yaya bölgesine dönüştürecek yeni projenin yürütülmesi için Turgut Cansever’i, görevlendirdi. Cansever, İstanbul Belediyesi İmar Planlama Müdürlüğü görevinin yanısıra bir yandan da mimar ve mühendislerden oluşan bir ekiple, Beyazıt Camisi’nin yanıbaşında, meydana bakan bir şantiye barakasında proje ve uygulama çalışmalarını yönetiyordu. Ancak tartışmalar ve karşı koymalar öylesine büyüktü ki, askeri yönetim yerini sivil yönetime bırakır bırakmaz Cansever’in her iki görevine de son verildi ve Beyazıt Meydanı işte bugün de görülen durumuyla, bitmemiş olarak kaderiyle başbaşa bırakıldı. Elli yıldan beri de öylece duruyor. Gerçekten de nâzım plan olmadan Beyazıt Meydanı düzenlenemez miydi?. Kanımca düzenlenebilirdi. İmar ve İskân Bakanlığı’na bağlı İstanbul Nâzım Plan Bürosu, çalışmalarını uzunca bir zamandan beri sürdürmekteydi ve Beyazıt’ın düzenlenmesine yetebilecek belli kararları almış olmalıydı. Ayrıca Beyazıt Meydanı’nın kendisi bazı kararlara odak olacak nitelikteydi. O tarihten yaklaşık yirmi yıl sonra 1980’li yıllarda Taksim ve Üsküdar Meydanları için açılan proje yarışmalarının yanısıra Beyazıt Meydanı da bir kez daha yarışmaya çıkarıldı. Bu kez nedense hiç kimse “Nâzım Plan bitirilmeden bu meydanlar yarışmaya çıkarılamaz” diye direnmedi. Kanımca, 1960’ların başında mimarlarca sürdürülen itirazlar başka bir nedenden, uygulanacak projeden çok, Turgut Cansever’in şahsına duyulan tepkiden kaynaklanıyordu (2). “Beyazıt Meydanı bugünkü tutarsız haline nasıl gelmiştir?” sorusuyla başlamıştık. Asıl sorulması gereken soru, “Beyazıt Meydanı elli yıldır nasıl bu halde bırakılmıştır?” şeklinde olmalıdır. Bir türlü bitirilemeyen talihsiz Beyazıt Meydanı rekorlar kitabına girmeye aday. Zaman Mimarlar Odası’nı kısmen haklı çıkardı. Oda, “Nâzım Plan olmadan Beyazıt Meydanı yapılamaz” diyordu. İşte, ne nâzım plan bitti, ne de Beyazıt Meydanı. 1. Doğan Kuban- Yegân Kahya, Beyazıt Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması Kitabı-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 1987. 2. Turgut Cansever’in, Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel’e yazdığı, mimarları suçlayan bir mektubundan çokça söz ediliyordu. Yazının hazırlanmasında Yapı Dergisi Aralık 1992/Sayı 133’te yayımlanmış yazımdan yararlanılmıştır. itü vakfı dergisi 37 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi Açıldı ‘Bilgi’ Sanayi İle Buluşuyor Üniversitemizde ‘bilgi’nin sanayi ile buluşması ve ticarileşebilmesi amacıyla kurulan İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi faaliyete başladı. Ülkemizin 240 yıllık ‘ulusal bilim ve teknoloji kaynağı’ olan İTÜ, son zamanlarda her alanda olduğu gibi ‘teknoloji transferi’ alanında da ilgi odağı olmuş durumda. TTO kavramının sıklıkla kullanıldığı günümüzde İTÜ’nün TTO’sunun kuruluşuna ve işleyişine yönelik beklentilerin yükselmesi üzerine kamu, toplum, özel sektör ve İTÜ ailesinin ihtiyacı olan Teknoloji Transfer Ofisi, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi adıyla hayata geçirildi. İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK’ın Teknoloji Transfer Ofisleri’nin güçlendirilmesi ve yenilerinin açılmasını teşvik amacıyla gerçekleştirdiği “1513 Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) Destekleme Çağrısı” kapsamında seçilen 10 üniversite arasında yer alarak geri ödemesiz destek almaya hak kazandı. İTÜ ARI Teknokent, ARI 3 Binasında uzman kadrosuyla hizmet vermekte olan İTÜNOVA TTO’da, birbiriyle entegre Tanıtım ve Farkındalık, Ulusal ve Uluslararası Fonlar, ÜniversiteSanayi İşbirliği, Fikri Sinai Mülkiyet Hakları, Girişimcilik ve Şirketleşme Birimleri bulunuyor. İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi’nin vizyonu ve sorumluluklarını, bir yuvarlak masa toplantısında, üç yetkili isim; Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, Prof. Dr. Altuğ Şişman ve Arzu Eryılmaz’dan dinledik… Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik Ar-Ge’den Sorumlu Rektör Yardımcısı Teknoloji Transfer Ofislerinin (TTO) temel kuruluş amaçları nelerdir? Bu olgunun önemi hakkında neler aktarmak istersiniz? Bilişim teknolojilerinin hızlı gelişmesine ve küreselleşmeye paralel değişim gösteren, günümüzün yeni ekonomik yapısı, toplumları bilgi ve demografik potansiyellerine bağlı olarak eğitim yönetimlerini ve stratejilerini yeniden gözden geçirmeye ve yapılandırmaya zorlamaktadır. Yükseköğretim kurumları da, bilgi ekonomisi ve toplumunun koşulları altında, yalnızca bilgi üreten ve dağıtan, öğrenci yetiştiren, kültür etkileşimini kolaylaştıran, araştırma ve geliştirme birimleri olmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal kalkınmayı gerçekleştirecek temel kurumlar olmak 38 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor durumundadır. Bilindiği üzere özellikle sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişte ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için fikirlerin projeye dönüştürülebilmesi; projelerinse ticari ve katma değer kazanması önem taşımaktadır. Türkiye’nin teknolojiyi üreten, etkin şekilde kullanan ve teknolojiye bağlı çözümler ortaya koyabilen bir ülke olması ve küresel rekabet koşullarına uyum sağlayabilmesi için de teknoloji transferi konusu önem taşımaktadır. Bu doğrultuda teknoloji transferi, bir fikrin doğuşundan ticarileşmesine kadar yaşayacağı tüm süreçlerin izlenmesi ve destek olunması şeklinde yorumlanabilir. Akademik bilginin yoğunlaştığı yer olan üniversiteler ise, söz konusu teknoloji transferinin yaşanması gereken ilk adres olmalıdır. Üniversiteler ‘bilgi’nin bilimsel altyapısına sahip ve herhangi bir bilgi türünden çok daha büyük katma değer getirme olasılığı yüksek olan yapılardır. Üniversitelerimizdeki akademisyen sayısı, teknoloji tabanlı bilgi üretme potansiyeli ve nicelik açısından da üniversiteler, teknoloji transferi için en uygun kaynak olarak ön plana çıkmaktadırlar. Ülkemizin 240 yıllık ‘ulusal bilim ve teknoloji kaynağı’ olan İTÜ ise, son günlerde her alanda olduğu gibi ‘teknoloji transferi’ alanında da ilgi odağıdır. TTO kavramının sıklıkla kullanıldığı günümüzde İTÜ TTO’nun kuruluşu ve işleyişine yönelik beklentiler yükselmiştir. Bu noktada kamu, toplum, özel sektör ve İTÜ ailesinin ihtiyacı olan Teknoloji Transfer Ofisi, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi adıyla hayat bulmuştur. Bir cümle ile ifade etmek gerekirse, İTÜNOVA TTO, üniversitemizdeki ‘bilgi’nin sanayi ile buluşturulması ve ticarileştirilebilmesi amacıyla faaliyet göstermeye başlamıştır. Çok yakın bir zamanda İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK’ın Teknoloji Transfer Ofisleri’nin güçlendirilmesi ve yenilerinin açılmasını teşvik amacıyla gerçekleştirdiği “1513 Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) Destekleme Çağrısı” kapsamında seçilen 10 üniversite arasında yer alarak geri ödemesiz destek almaya hak kazanmıştır. Bu çağrı kapsamında, İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK tarafından, geri ödemesiz olarak yıllık 1.000.000 TL’ ye kadar desteklenecek olup her yıl yapılacak değerlendirmeler ile destek süresi 10 yıla kadar uzayabilecektir. TÜBİTAK üniversitemizi, TTO deneyim ve yetkinliğinin yeterliliği, proje hedefleri, çıktıları ve başarı ölçütlerinin uygunluğu, TTO organizasyon yapısının ve personelin proje bütçesi, gider kalemlerinin ve iş planının uygunluğu kriterleri bakımından değerlendirdiği için bu destek üniversitemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Üniversitemizde üniversite sanayi işbirliğinin temelleri nasıl atıldı? Bu anlamda İTÜNOVA TTO’ya nasıl sorumluluklar düşmektedir? Günümüzde ülkelerin rekabet edebilirliği ve bağımsızlığı kendi teknolojilerini üretebilmeleri ile doğru orantılı hale gelmiştir. Ülkelerin her anlamda bağımsızlığı başta ekonomi ve teknoloji olmak üzere kendi ayakları üzerinde durabilmesine bağlıdır. Savunma sanayiinde olsun, tarım sektörü ya da genetik alanda; kısaca teknolojinin girdiği her alanda artık rekabette üstünlük elde edenler ürününü, hizmetini satabilmektedir. Fikirlerin ticarileşmesinde bir ülkenin eğitim kurumlarının, özellikle üniversitelerinin önemli role sahip olduğu bir gerçek. Bu nedenle, bir ülkede katma değer yaratıcı hizmetlerin artması, ulusal ve uluslararası düzeyde kalkınma için güçlü bir üniversite sanayi işbirliği oldukça önemlidir. Bilimin ve bilim eğitiminin temel amacı kapalı kapıları zorlamaktır. “Açık kapıyı çalmak” işlevinde sanayici ve girişimcilere öncelik ta- nınmalı ancak, üniversite sanayi işbirliği kapsamında, yükseköğrenim kurumları da bu tür araştırmaları temel hedef edinebilmelidir. Ülke önceliklerine bağlı olarak geliştirilecek stratejik planlarda araştırmacılar, akademik kurum ve kuruluşlar ile sanayici girişimciler ortak çalışma platformlarında buluşmaya teşvik edilmelidir. Üniversitelerde üretilen bilginin ve teknolojinin sanayide kullanılması, sanayinin de toplumun ihtiyaçlarına göre akademiye yön vermesi gerekmektedir. Akademik bilgi ve tecrübenin, sanayinin sahip olduğu bilgi, pazar tecrübesi ve mali gücü ile birleşmesi için ortak işbirliği platformları yaratacak TTO gibi kurumsal arayüzlere ihtiyaç doğmuştur. İTÜNOVA TTO, evrensel bilimi, teknolojik gelişmeleri ve topluma doğrudan katkı sağlayan projeleri ön plana alan bir araştırma üniversitesi olan İTÜ, bünyesinde geliştirilen akademik çalışmaları ve yeni teknolojileri, sanayinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek tarzda sanayiye sunmayı, sanayi ile ilişkileri profesyonel olarak yürütmeyi, ülkemizin ulusal kalkınmasına katma değer sağlamak amacıyla görev edinmiştir. İTÜNOVA TTO’nun vizyonu; İTÜ’nün uluslararası ölçekte bilimsel ve teknolojik bilgi üretim kapasitesinin artırılması ve üretilen bilginin ticarileştirilerek topluma daha faydalı hale getirilmesidir. Misyonu ise bilimsel ve teknolojik bilgi üretim kapasitesinin akademi-sanayi işbirliği yolu ile artırılması ve bu bilgilere dayalı ortaya konan yeni teknolojilerin sanayiye sunulması, ulusal ve uluslararası fonlar aracılığıyla araştırmalara daha rahat bir hareket alanı sağlanması, üretilen bilginin korunması ve bu bilgiyi üretecek girişimcilere uygun platformlar yaratılmasıdır. Uzun yıllardır üniversite-sanayi işbirliği önemli bir sorun. Bu konuda hem toplum olarak hem de İTÜ olarak neler yapmalıyız? Türkiye’ye hizmet eden her kişi ve bu ülkede varlığını sürdüren her kurumun, ülkemizin inovatif ve teknolojik kalkınması için kendi payına düşeni yapması gerektiğine inanıyoruz. ‘Katkı’ üretmek kimisi için üretime, Ar-Ge’ye destek olmak, kimisi içinse girişimciliği teşvik etmek, bilgiyi yaymak, ticarileştirmek veya know-how’ını paylaşmak olabilir. Üniversitelerde yetiştirilecek insan kaynağının sanayinin ve toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu noktada üniversite-sanayi işbirliği ve girişimci/akademisyen/proje destek mekânizmaları yaratmanın bir üniversitenin asli görevlerinden olduğuna inanıyoruz. Bilindiği gibi üniversitemiz dünyanın gereksinim duyduğu araştırmacıları yetiştirmenin yanı sıra, bugüne kadar pek çok başarılı girişimcinin yetişmesi yolunda da büyük bir ulusal katma değer yaratmıştır. Üniversitemiz yüzyıllardır bu amaç çerçevesinde inovatif değer taşıyan projelerin geliştirilmesine katkıda bulunmakta ve kendi teknolojisini geliştiren gençler yetiştirmekte, ülkemizin teknoloji tabanlı ekonomik altyapısına büyük katkılar sağlamaktadır. Bir başka deyişle üniversitemiz, ülkemiz için çok önemli araştırmacı havuzuna sahiptir. İTÜ NOVA TTO ile yapmamız gerekenin elimizdeki bu havuzu en iyi şekilde değerlendirmek olduğuna inanıyoruz. Bunu gerçekleştirerek iki dünya arasındaki (üniversite ve sanayi) köprüyü kurmayı ve aynı dili konuşan ve birbirini anlayan bir platform inşa etmeyi hedefliyoruz. Üniversitemizde İTÜNOVA TTO’nun kurulması, üniversite-sanayi işbirliğinde uzun yıllar tecrübesi olan İTÜ için bu noktada önem taşımaktadır. İTÜ’de uzun yıllardır var olan ve üniversite- sanayi işbirliği konusunda deneyimli tüm akademik insan ve araştırma alt yapıları İTÜNOVA TTO ile tek bir şemsiye altında birleşerek entegre bir sistem haline dönüşmüştür. itü vakfı dergisi 39 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Prof. Dr. Altuğ Şişman İTÜNOVA TTO Akademik Yöneticisi TTO’lar mevcut amaçları doğrultusunda ne tür faaliyetlerde bulunurlar? Bu doğrultuda İTÜNOVA TTO nasıl kuruldu ve ana hedefleri nelerdir? TÜBİTAK’ın 1513 Çağrısı kapsamında faaliyet göstermeye Ocak 2014’ten itibaren başlayan İTÜNOVA TTO, bundan öncesinde bilimsel ve teknolojik bilgiye ulaşmaya aracılık etmek, teknolojik bilgi üretmek, üretilen bilginin ticarileştirilmesini sağlamak ve teknoloji transferini ve girişimciliğini desteklemek amacıyla İTÜNOVA Teknoloji A.Ş. olarak Şubat 2013 tarihinde kurulmuştu. İTÜ, İTÜ Vakfı ve ARI Teknokent ortaklık yapısına sahip bir anonim şirket olan İTÜNOVA TTO’ya, İTÜ’nün Teknoloji Transfer Ofisi hizmetlerini yerine getirmek için tüm yetki ve sorumluluk Üniversite Yönetim Kurulu aracılığıyla verilmiştir. Ancak elbette İTÜ, teknoloji transferi konusunu yeni öğrenen bir üniversite değildir. Bilindiği üzere üniversitemizin, özellikle üniversite sanayi işbirliğini sağlamada geçmişten gelen tecrübesi bulunmaktadır. TTO’nun kurulması; bundan sonrasında Üniversitemizin bu alandaki gayretlerinin daha verimli sonuçlar doğurması, var olan kapasitesinin arttırılması; bu alandaki farkındalığın artarak yeni işbirliklerine daha sabit ve erişimi kolaylaştırılmış bir zemin hazırlanması anlamına gelmektedir. İTÜ’nün teknoloji transfer birimi olarak bugüne kadar başarıyla faaliyet gösteren arayüzleri, bundan sonra da çalışmalarına İTÜNOVA TTO ile birlikte devam edeceklerdir. Bu arayüzlere gelince, birincisi 1992 yılında İTÜ ve KOSGEB işbirliği ile kurulan İTÜ-KOSGEB TEKMER’dir. (Kuluçka Merkezi). Ardından 2001 yılında, vergi muafiyeti getiren ve akademisyenleri teknopark şirketleriyle çalışmaya yönlendiren 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, üniversite-sanayi işbirliği için de İTÜ adına yeni bir dönem başlamıştır. Üniversitemizde ikinci üniversite sanayi arayüzü olarak hizmet veren İTÜ ARI Teknokent ise 2002’den beri hizmet vermektedir. Üniversite-sanayi işbirliği girişiminin çok önemli bir adımı olan İTÜ ARI Teknokent, bugüne kadar İTÜ’nün sağladığı akademik altyapı olanakları ile birçok teknoloji tabanlı girişimci firmanın başarılı olması sağlamıştır. İTÜNOVA TTO da bundan sonra İTÜ için önemli bir teknoloji transfer arayüzü olarak hizmet verecektir. Amacı sadece üniversite sanayi işbirliğini sağlamak ve akademik bilginin ticari değere dönüşmesine aracılık yapmak olarak tanımlanmıştır. Üniversiteye ve sanayiye hizmet için kurulan, şirketlerin teknolojik rekabet edebilirliğini artırabilmek ve toplumun her kademesindeki bireyleri daha yenilikçi, daha girişimci kılabilmek amacıyla çalışan İTÜNOVA TTO, öncelikle farkındalık, tanıtım, bilgilendirme hizmetleri sunacak; yerli ve yabancı destek programları hakkında bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri verecektir. Bunun yanı sıra, üniversitelerdeki öğrencilerin ve öğretim elemanlarının fikirlerinin ürüne dönüşmesi sürecinde girişimcilik ve şirketleşme adımlarında yol göstermek, fikri ve sınai haklarını koruyabilmeleri için yönetim ve lisanslama hizmetlerini de sunacaktır. İTÜ NOVA TTO kapsamında üniversitemizde verilecek hizmetler nelerdir? İTÜNOVA TTO, İTÜ ARI Teknokent, ARI 3 Binasında hizmet vermektedir. Bu noktada İTÜNOVA TTO’da uzman kadrosuyla ve birbiriyle entegre çalışan birimleri tanıtmakta fayda olacaktır. İTÜ NOVA TTO’da a) Tanıtım ve Farkındalık, b) Ulusal ve Uluslararası Fonlar, c) Üniversite-Sanayi İşbirliği, d) Fikri Sinai Mülkiyet Hakları, e) Girişimcilik ve Şirketleşme Birimleri bulunmaktadır. İTÜNOVA TTO ‘Tanıtım ve Farkındalık Birimi’, üniversitemizin iş dünyasına yönelik sahip olduğu kaynakların ve işbirliği imkânlarının tanıtımdan ve iş dünyasına yönelik eğitim organizasyonları ve üniversite sanayi işbirliğine yönelik bilgilendirme faaliyetlerinden sorumlu olacaktır. ‘Ulusal ve Uluslararası Fonlar Birimi’, üniversitemizin Ar-Ge yeteneklerinin ve proje kapasitelerinin iyileştirilmesi ve teknoloji seviyesinin arttırılması amacıyla Ulusal ve Uluslararası Destek Programlarından faydalanmaya yönelik hizmetler sunacaktır. Bu alandaki hizmetler kapsamında, akademisyenlerin ve üniversite-sanayi işbirliği kapsamında geliştirilecek proje sahiplerinin doğru, hızlı ve etkin biçimde uygun fon mekânizmasına erişmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Ayrıca üniversitemizin Avrupa Birliği Merkezi Araştırma Ofisi ve Bilimsel Araştırma Proje Birimi ile koordineli olarak sürdürülecek çalışmalarla araştırmacılara destek verilecektir. ‘Üniversite-Sanayi İşbirliği Birimi’, fikir aşamasındaki projelerin ya da mevcut Ar-Ge çalışmalarının doğru ve hızlı bir şekilde sanayiye yönlendirilmesi, sanayinin ihtiyaçları konusunda uzman akademisyenlere aktarılıp projelendirilmesi, işbirliği aşamasında sözleşme yönetimi, hukuki danışmanlık, mali konuların takibi, sektörel organizasyonlar ile akademisyenler ve sanayicilerin buluşması ve üniversite kaynaklarının en verimli şekilde kullanımı için üniversite ve sanayi ihtiyaç analizi konularında hizmet verecektir. Bu birim, İTÜ Laboratuvarları ve fakültelerimizle koordineli çalışacaktır. ‘Fikri Sinai Mülkiyet Hakları Birimi’ vasıtasıyla verilecek bilgilendirme hizmetleri akademisyen ve sanayicilerin buluş ifşa vakalarının azalması, bunun yanı sıra üretilen teknolojinin ve bilginin korunması açısından son derece önem arz etmektedir. İTÜNOVA TTO, bu amaçla sanayicilere, akademisyenlere ve öğrencilere patent, faydalı model, marka ve endüstriyel tasarım konularında farkında- 40 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor lık oluşturma ve bilgilendirme eğitimleri verecek, ayrıca buluşların değerlendirilmesi, başvuru süreç takibi ve daha sonra kazanılan hakkın paylaşılmasına yönelik lisanslama hizmetleri konularında teknik destek vermek; ayrıca buluşlar için uygun pazar arayışı ile ticarileştirme imkânları yaratma çalışmalarına başlamak üzeredir. ‘Girişimcilik ve Şirketleşme Birimi’, yenilikçi fikir veya rekabetçi yöntem içeren bir buluşun ticari değeri olan ürüne çevrilmesi, bu fikrin korunmasını takiben ticarileştirilmesi konularında destek hizmetleri sunmayı amaçlamaktadır. Birim, İTÜ ARI Teknokent’in bir Arzu Eryılmaz İTÜNOVA TTO Genel Koordinatörü İTÜ NOVA TTO’nun girişimcilere destek verme konusunda misyonu nedir? Türkiye’nin teknolojiyi üreten, etkin şekilde kullanan ve teknolojiye bağlı çözümler ortaya koyabilen bir ülke olması ve küresel rekabet koşullarına uyum sağlayabilmesi için girişimcilik ve yenilikçilik algısının toplumda yerleştirilmesi ve yayılması gerekmektedir. Girişimciliğin ve yenilikçiliğin yayılmasında ise bir ülkenin eğitim kurumları, özellikle üniversiteleri önemli role sahiptir. Girişimcilik eğitimiyle girişimcilik ve yenilikçilik fikirleri somut projeler haline dönüşecek; girişimciler ulusal ve uluslararası kurumların destek ve hibelerine daha donanımlı ve özgüvenli bir şekilde başvura- sosyal sorumluluk projesi olarak 2012 yılında faaliyete geçen ve yeni girişimcilerin projelerini hayata geçirmelerini sağlayacak bir platform olarak kurulmuş, yenilikçilik ve Ar-Ge kültürünü benimsemiş girişimciler yetiştirmeyi hedefleyen İTÜ Çekirdek ve İTÜ ARI Teknokent ile koordineli çalışacaktır. Genç girişimcilerin ön kuluçka ve kuluçka hizmetlerine kavuşmaları kadar akademik şirketlerin kurulması ve desteklenmesine de odaklanacak İTÜNOVA TTO, yine İTÜ ARI Teknokent ile beraber Akademik Kuluçka Merkezi çalışmalarına başlamıştır. cak, üniversite çıkışlı yeni Ar-Ge şirketlerinin sayısı artacak, yeni mezunların nitelikli istihdamı konusunda önemli adımlar atılmış olacaktır. Günümüzde gençlerin girişimciliği (özellikle de teknoloji tabanlı girişimciliği) bir kariyer seçeneği olarak görmeleri kritik bir önem kazanmıştır. İnovasyon, girişimcilik ve Ar-Ge kültürü kazanmış genç nesiller, kurdukları girişimci şirketlerin büyümesi sayesine gelecekte ülkemize milyarlar değerinde katma değer getirecek ve ülkemizin rekabet edebilirliğine katkı sağlayacak know-how’ı kazandırabilecektir. Bu sebeplerle İTÜ Çekirdek: Girişimcilik Ekosistemi, ‘teknoloji tabanlı girişimciliğin bir kariyer olarak seçilebilmesini, ticarileşebilmesini ve ulusal kalkınmaya katkıda bulunabilmesini’ hedeflemektedir. Bundan sonra da İTÜNOVA TTO’nun aslî başarı ölçütlerinden biri olarak ele alınacaktır. Üniversitelerdeki girişimcilik destek platformlarının TTO’lar tarafından kurgulanması ve desteklenmesi; üniversitelerdeki bilginin ticari değere dönüştüğü İTÜ Çekirdek gibi girişimci destek merkezleri aracılığıyla kolaylaştığı için büyük önem taşımaktadır. Benzer bir modelin akademik girişimciliğe yönelik kurgulanması ise İTÜNOVA TTO olarak bir diğer hedefimiz olarak belirlenmiştir. Faaliyetlerini yeni yeni hayata geçiren İTÜ NOVA TTO için öngördüğünüz sıkıntılar neler olabilir? Nasıl aşmayı planlıyorsunuz? İTÜNOVA TTO olarak, dünyanın ve ülkemizin kemikleşmiş sorunu olan üniversite sanayi işbirliği ile ilgili, bir anda büyük mucizeler yaratılamayacağının farkındayız. Ancak önemli olan, tutarlı ve emin adımlarla ülkeye, bölgeye ve İTÜ’ye özgün çözümlerin yaratılması yolunda gayret göstermektir. Biz de İTÜNOVA TTO olarak, temel birim ve görevlerimizin yanı sıra kendimize özgün ve lokal çözümler geliştirmeyi strateji olarak belirledik. Sistem odaklı olmanın ve disiplinli olarak aynı hedefe giden yolda ilerlemenin orta vadede verimli sonuçlar doğuracağına eminiz. Önümüzdeki günler içerisinde İTÜ Ailesinin tüm bireylerinden destek ve anlayış bekliyoruz. İTÜ için kurulan bu sistemin emin ve küçük adımlarla başlayıp; güçlü ve büyük adımlarla ilerleyen uluslararası ölçekte öncü bir mekânizma olması en büyük gayemiz. Çok büyük bir kütle olan İTÜ’nün, kurulan yeni bir birimi içselleştirmesinin zaman alacağının farkındayız. Ancak gerçekleşmesi gereken entegrasyon sağlandığında; ayağa kalkmış ve sanayi ile beraber koşan İTÜ’nün adımlarının önünde hiçbir gücün duramayacağına eminiz. itü vakfı dergisi 41 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Arı Teknokent’e Ödül İTÜ Arı Teknokent Genel Müdürü Kenan çolpan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık (ortada), İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca. İTÜ’nün öncü ve örnek kimliğiyle attığı adımlardan biri olan ve bugün geldiği nokta ile kulvarındaki başarısıyla dikkat çeken İTÜ Arı Teknokent, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından ödüllendirildi. Arı Teknokent ödüle; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Teknoloji Geliştirme Bölgeleri desteğinden yararlanarak “ar-ge yetkinliği, fikri mülkiyet hakları, TTO hizmetleri, üniversite ile etkileşim ve işbirliği alanlarındaki başarılı çalışmaları” nedeniyle değer görüldü. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “2023’e 10 Kala Ar- Ge ve Yenilikte İstanbul” hedefi ile düzenlediği “Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği Bölgesel Toplantısı”, İkitelli Organize Sanayi Bölgesinde yapıldı. Toplantıya Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bahçeşehir Kaymakamı Fatih Kocabaş, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ile üniversite ve sanayi dünyasından çok sayıda isim katıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “2023’e 10 Kala Ar- Ge ve Yenilikte İstanbul” hedefi ile düzenlediği “Kamu-ÜniversiteSanayi İşbirliği Bölgesel Toplantısı”, İkitelli Organize Sanayi Bölgesinde yapıldı. Toplantıya Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bahçeşehir Kaymakamı Fatih Kocabaş, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ile 42 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor üniversite ve sanayi dünyasından çok sayıda isim katıldı. Toplantıda, İTÜ’nün öncü ve örnek kimliğiyle attığı adımlardan biri olan ve bugün geldiği nokta ile kulvarındaki başarısıyla dikkat çeken İTÜ Arı Teknokent, bakanlık tarafından ödüllendirildi. Arı Teknokent ödüle; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Teknoloji Geliştirme Bölgeleri desteğinden yararlanarak “ar-ge yetkinliği, fikri mülkiyet hakları, TTO hizmetleri, üniversite ile etkileşim ve işbirliği alanlarındaki başarılı çalışmaları” nedeniyle değer görüldü. Ödülü, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’tan aldı. Ödül 6 ayrı kriterin değerlendirme sonuçlarına göre verildi. Buna göre; «öncelikle devlet destekleri ve yönetici şirket harcamaları kapsamında yönetici şirketlere sağlanan destekler, firmalara sağlanan muafiyetler ve yönetici şirket harcamaları dikkate alındı. Ardından ar-ge projeleri, harcamaları ve gelirleri, firmaların ihracat verileri ve firma kompozisyonu, fikri mülkiyet hakları kapsamında yurtiçi ve yurtdışındaki patent başvuruları ve tescilleri, faydalı model ve marka tescil sayıları, kuluçka programlarıyla teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve son olarak da işbirliği ve etkileşim kapsamında üniversite-sanayi işbirliği, firmalar arası işbirlikleri ve uluslararası işbirlikleri” incelendi. Bakan Fikri Işık: “Bu yıl ar-ge bütçemiz 1 milyar 576 milyon” Bakan Fikri Işık yaptığı konuşmada, Türkiye’nin 2023 hedefinin 500 milyar dolarlık ihracat olduğuna bunun için de ar-ge yatırımı yapmanın vazgeçilmezliğine dikkat çekti. Bunun için üniversite birikiminin sanayi ile buluşması gerektiğini belirten Işık, “Bu birliktelik bir nikâha dönüşsün. Hem de bu nikah Katolik nikahı olsun. Yani üniversite, sanayi ve kamu Katolik nikâhı ile birbirine bağlansın. Birbirinden hiç ayrılmamak üzere çalışsın. İnsanımızın vatanı için fedakârlık duygusunu güçlü bir organizasyonla bir araya getirirsek, gelecekle ilgili hiçbir endişemiz olmaz” dedi. “Geçen yıl ar-ge’ye ayırdığımız kaynağı harcayamadık” Bakan Işık, şunları kaydetti: “Sanayi ile çok daha sıkı bir işbirliği yapın, biz sizi sonuna kadar destekleyeceğiz. Sanayicimiz 10 milyar doların üzerinde TÜBİTAK’a bir proje getirdiğinde eğer bir üniversite partner değilse reddediyoruz. Çünkü bu işin sürdürülebilir olması için mutlaka bilim ayağı sağlam olmalı. Eğer bir projeye yüzde 30 oranında destek veriyorsak ve projede üniversite ayağı varsa o destek oranını yüzde 40’a çıkarıyoruz. Akademik Ar-Ge’ye çok ciddi destek veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Bakanlık olarak bu yıl Ar-Ge’ye ayırdığımız kaynak 1 milyar 576 milyon liradır. İstiyoruz ki bu kaynak yıl içinde etkin bir şekilde harcansın, biz de gidelim ‘Bu para yetmedi, bizim sanayimiz Ar-Ge’ye çok önem veriyor’ diyelim. Ama geçen yıl bu kaynağımızı harcayamadık. Üniversitelerimizin bu konuya daha fazla hassasiyet göstermesi gerekiyor.” Rektör Karaca: “Önceliğimiz araştırma üniversitesi olmak” İTÜ’nün teknokent yapılanmasının ve geldiği noktanın başarısına dikkat çeken Rektörümüz Karaca, “İTÜ’nün önceliği bir araştırma üniversitesi olmaktır. Bizim esas hedefimiz budur. Dolayısıyla biz üniversite-sanayi işbirliğinde ar-ge’nin önemine inanan işbirlikleri kurmayı hedefliyoruz” dedi. Yapılan yatırımın sadece makine, teçhizat ve sistemden ibaret olmadığının altını çizen Karaca, “Bu yatırımların en önemli ayağı yeni fikirleri üretebilecek beyinler olan insan kaynaklarıdır” vurgusunu yaptı. Üniversite-kamu-sanayi işbirliğinde yaşanan sorunlara da değinen Karaca, “Türkiye’de ar-ge ve inovasyonun geri kalmasının nedenlerinden biri kısa vadeli beklentilerin yüksek olması ve özellikle KOBİ’ler tarafından yüksek bütçeli yatırımların gereksiz görülmesidir. Fakat unutulmamalıdır ki ar-ge ve inovasyon orta ve uzun vadede kriz dönemlerinde dahi getirisi azalmayan bir faaliyet alanıdır. Şirketlerdeki ‘ar-ge’nin verimsiz bir yatırım olduğu, harcanan kaynağın boşa gideceği’ zihniyeti mutlaka terkedilmeli. Zengin ülkelerin ar-ge yatırımlarının diğer ülkelere göre çok fazla olması tesadüf değildir” dedi. İTÜ’nün üniversite-sanayi işbirliğinde yaşanan sorunları aşmak için yeni adımlar attığına işaret eden Rektör Karaca, “Üniversite ile daha çok proje paylaşımına gidilecek şekilde teknokent için yeni bir çalışma formatı geliştirdik. Sektörel Danışma Kurulları oluşturduk. Projelerin, TTO ve Teknokent üzerinden üniversiteye akışına olanak sağladık. Ek olarak Bilimsel Araştırma Projeleri programımız ile ulusal ve uluslararası fonların kullanımına yönelik özendirici çalışmalar yapıyoruz” bilgisini verdi. İTÜ’nün 2023 hedefi Rektör Karaca, Türkiye’nin olduğu gibi İTÜ’nün de bir 2023 hedefi olduğuna dikkat çekerek, “Üniversitemiz 2023’te 250. yaşını karşılayacak. Biz İTÜ’nün dünya ile yarışan bir araştırma üniversitesi olmasını kendimize hedef koyduk. Bu noktada ar-ge faaliyetlerinin öneminin farkındayız” dedi. Teknokent’in 2023 vizyonunu da anlatan Rektör Karaca, şunları kaydetti: “Üniversite-sanayi işbirliği hedefliyle kurulmuş tüm Teknoparkların son zamanlardaki eleştirilere karşı aslında varlıklarının temel amacına hizmet ettiklerini kanıtlamaları lazım. Bu amaçla önce kendileri ölçmeli, sonra kamuya açıklamalıdırlar. Bu kapsamda biz İTÜ ARI Teknokent’te bugüne kadar sağlanan muafiyetlerle, elde edilen ar-ge gelirlerinin oranına bakarak aslında devlet desteklerinden faydalanan firmaların bu faydayı nasıl ulusal değere dönüştürdüklerine baktık. Bu noktada İTÜ olarak teknokentimizin üniversite-sanayi işbirliğindeki durumunu ve 2023 hedefimizi üç rakam ışığında paylaşmak istiyorum: - Muafiyetin ar-ge gelirine oranında şu anda 1/3 seviyesindeyiz; 2023 hedefimiz 1/10’a çıkarmak. -Metrekare başına aylık 400 TL ar-ge gelirimiz var; 2023 hedefimiz bin 600 TL’ye çıkarmak. -Ar-ge personeli başına aylık ar-ge gelirimiz 6 bin tl; 2023 hedefimiz 25 bin TL’ye çıkarmak.” itü vakfı dergisi 43 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası İTÜ Arı Çekirdek Projesi’nden Teknolojiye Katkı Yeni Nesil Girişimciler İTÜ ARI Teknokent bünyesinde faaliyet gösteren ve yeni nesil girişimcilerin yetişmesine olanak sağlayan İTÜ Çekirdek Projesi’nde sonuçlar açıklandı. 13 ekibin jüri karşısına geçtiği final gecesinde, KarıncaLAB ekibi küçük elektronik modüllerden oluşan lego benzeri oyuncak projesiyle İTÜ Çekirdek 2013’ün birincisi olarak Elginkan Vakfı’nın 100 bin TL’lik Teknoloji Ödülü’nü kazandı. Ayrıca, Tesla grubu Cardtek Group Özel Ödülü olarak 50 bin TL, BioGuy grubu Ege Kimya Özel Ödülü olarak 25 bin TL ve Saffar ise Agito Özel Ödülü olarak 10 bin TL aldı. İTÜ ARI Teknokent’in girişimcilik projesi olan ve Türkiye’de girişimcilik, teknoloji, Ar-Ge kültürünü yaygınlaştırmayı amaçlayarak ulusal teknolojinin kalkınması ve küresel rekabet edebilirlik düzeyinin arttırılması yolunda genç girişimcilere büyük olanaklar tanıyan İTÜ Çekirdek 2013 Final Günü, birbirinden değerli birçok destekçisi ile 14 Aralık’ta İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Türkiye’nin farklı alanlarda dışa bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik projelerin gelişmesine ön ayak olmayı hedefleyen ve İTÜ ARI Teknokent’in sosyal sorumluluk projesi olan İTÜ Çekirdek Projesi’nde bu sene toplam 13 ekip, final gecesinde jüri karşısına geçti. KarıncaLAB ekibi, küçük elektronik modüllerden oluşan lego benzeri oyuncak projesiyle İTÜ Çekirdek 2013’ün birincisi oldu. Yarışmada Tesla ikincilik, BioGuy üçüncülük ve Saffar s dördüncülüğe layık görüldü. Bu sonuçla KarıncaLAB, Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü olarak 100 bin TL, Tesla grubu Cardtek Grroup Özel Ödülü olarak 50 bin TL, BioGuy grubu Ege Kimya Özel Ödülü olarak 25 bin TL ve Saffar ise Agito Özel Ödülü olarak 10 bin TL aldı. Dereceye giren bu 4 grubun yanı sıra, fikirleri ticarileştirilmeye uygun bulunan 3 ekip; Go Energy, Autonomy ve Acrome, ARI Teknokent Türk Telekom Kuluçka Ofisi›nde 1 yıl süre ile ücretsiz ofis imkânından yararlanacak. Kazanan firmalar, hiçbir ücret ödemeden kendileri için tahsis edilen ofisleri kullanacaklar ve tüm altyapı hizmetlerinin yanı sıra, ortak çalışma alanları, laboratuvar ve danışmanlık hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanabilecekler. 44 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Kenan çolpan: “Gençlere ve hayal güçlerine yatırım yapıyoruz” İTÜ Çekirdek Finali›nde açılış konuşmasına yapan İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek projelerin İTÜ Çekirdek’ten çıkacağını belirtirken İTÜ ARI Teknokent Müdürü Kenan Çolpan, yaptığı konuşmada şu görüşleri dile getirdi: “Ulusal teknolojik kalkınma ve küresel rekabet edilebilirlik düzeyini artırmak vizyonu ile hareket eden İTÜ, İTÜ ARI Teknokent ve İTÜ NOVA TTO olarak İTÜ Çekirdek Projesi’ni, “en önemli yatırımın gençliğe ve onların hayal güçlerine yatırım olduğu” inancıyla başlattık. Teknoloji alanında ürettikleri projelerden yola çıkarak, kendi işini kurmayı ve kendi işinin patronu olmayı hedefleyen genç girişimcilere kapılarını açtığımız İTÜ Çekirdek; Ön Kuluçka, Hızlandırıcı, Yarışma ve Kuluçka aşamalarının hepsini bir arada bulunduran bir girişimcilik ekosistemi. İTÜ Çekirdek aracılığıyla sunulan hizmetler sayesinde teknoloji tabanlı fikirlerin filizlenmesini ve gelişmesini, sonrasındaysa ticarileşmesini hedefliyoruz. Fikirlerin birer ‘hayal’ olmaktan çıkıp, uygulanabilir ve ticarileşebilir projelere dönüşmesi amacıyla hem teknokentimizin, hem de üniversitemizin tüm imkanlarını girişimcilere sunuyoruz. Çok sayıdaki paydaşı ve destekçisi ile kar amacı gütmeyen ve çok başarılı bir yapı olarak İTÜ Çekirdek, bugün tüm paydaşlarının omzunda yükselmektedir. Paydaşlarımıza gönül borcumuz sonsuzdur.” İbrahim Coşkuner: “Uzun soluklu bir işbirliği başlattık” TEB Girişim Bankacılığı Müdürü İbrahim Coşkuner ise, 2013’te kurulan TEB Girişim Bankacılığı olarak girişimcilerin gerek finansman itü vakfı dergisi 45 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Yeni Nesil Girişimciler gerekse de finansman dışı ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve girişimcileri sahiplenen bir banka olduklarını söylerken; “Ülkemizi kurumsal firmalardan çok girişimcilerin geleceğe götüreceğini düşünüyoruz. İlk defa bir banka olarak girişim evi açtık. Burada girişimcilere eğitim danışmanlık ve kuluçka merkezi olacak bir yer oluşturalım istedik. Girişimcilik ekosistemlerinin paydaşlarla ve işbirliği yaparak büyüyeceğine inanıyoruz. Bundan sonra TEB ve İTÜ Çekridek girişimcisi her iki kurumun da girişimcisi olacak. İTÜ ARI Teknokent’le uzun soluklu bir işbirliği başlattık. Umarım bu ekosisteme, bu işbirliği büyük katkılar sağlayacak” görüşlerinde bulundu. İlhan Üttü: “Hepsi Birinci” İTÜ ARI Teknokent’in ana paydaşı Elginkan Vakfı’nın Genel Müdürü İlhan Üttü ise; “Elginkan Vakfı olarak bu tür yarışmaların ana destekçisiyiz ama bizim için önemli olan destekçi değil paydaş olarak nitelendirilmek. Bizler “icat çıkarma” lafıyla yetişen bir nesil çocuklarıyız. Ancak nesil olarak bunu aştık. Elginkan Vakfı olarak verdiğimiz desteklerle Üniversitelerimizin ve girişimcilerin yanında büyük bir mutlulukla yer alıyoruz. Bugün sunum yapan 13 finalistin hepsini birinci olarak kabul ediyorum” dedi. Dereceye giren firmalar: KarıncaLab: 6 yaş ve üstü çocukları hedefleyen, küçük elektronik modüllerden oluşan legolar, kullanıcısının hayal gücü ile birleşerek oyuncaklara dönüşüyor. Tesla: Günümüzün antibakteriyel ürünlerinin etkili olamadığı, hastane mikrobu dahil olmak birçok mikrop türünü öldürebilen, öncelikle hastanelerde kullanımı amaçlanan polimer madde sentezi projesi. BioGuy: Tesislerde kötü kokulara neden olan atıklarla beslenen biyolojik arıtma ünitesi. BioGuy atık yönetimi konusunda %100 çevreci ve ekonomik açıdan avantajlı çözüm sunuyor. Saffar: Bitkilerin ihtiyaç duydukları su miktarını çeşitli gözlemler sonucu hesaplayan ve verilen talimat sonucu sulama işlemini gerçekleştirilen, akıllı sulama otomasyon sistemleri. GoEnergy: Elektrikli araçlarda bulunan akülerin ölçümlerinin yapılarak bataryalarınınyönetimlerinin gerçekleştirilmesi, güvenli ve akıllı batarya yönetim sistemi projesi. AutonomyTech: Başta savunma sanayinde kullanılmak üzere ROV (Uzaktan kumanda edilebilen araçlar)sistemlerine odaklanan ve istenilen görevleri gerçekleştirebilen kara, hava ve su araçlarını geliştirme projesi. Acrome: KOBİ’lerin kullanımını hedefleyen; öğrenme yetisine sahip, düşük yer kaplayan ve güvenlik 46 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor bariyerine ihtiyaç duymadan kullanılabilen, düşük maliyetli, kullanımı kolay endüstriyel robot kolu projesi. İlk Üç Dereceyi Alan Projeler: KarıncaLab: Z Kuşağı İçin Lego Benzeri Oyuncak Projesi İTÜ Çekirdek Projesi 2013 Birincisi KarıncaLab’in, 5 yaş ve üstü çocukları hedefleyen elektronik yapboz oyuncağı, küçük elektronik modüller ile oyuncaklara hareket etme kabiliyite tanıyor. Buna göre küçük elektronik modüllerden oluşan parçalar, kullanıcının hayal gücüne göre farklı şekillerde birleştirilebiliyor. Güç modülü gibi özellikler parçaların hareket etmesini sağlıyor. Böylece çocuklar çok erken yaşlarda fiziğin büyülü dünyası ile tanışıyor. Oyuncak, çocukların zihinsel gelişimlerini güçlendiriyor. “Tesla”nın Hastane Mikrobunu Öldüren Buluşu İTÜ Çekirdek Projesi 2013 İkincisi Tesla, keşfettiği antibakteriyel ürün ile hastane mikrobu tamamen öldürmeyi başardı. Bu yeni maddenin bir başka özelliği ise, şu an piyasada kullanılan anti bakteriyel ürünlere göre insan sağlığına kısa ve uzun dönemde herhangi bir etkisinin olmaması. Türkiye’de anti bakteriyel madde adı altında piyasada birçok kimyasal bileşik kullanılıyor. Dünyanın en büyük kimya şirketlerince patentlenen ve üretimi tekelleşen bu maddelerin en büyük sorunu deri yoluyla vücuda girip, zararlı etkiler bırakan başta triklosan olmak üzere diğer küçük yapılı bileşiklerden oluşması. Tesla’nın buluşu ise deriden geçişi mümkün olmayan polimerik (monomer denilen küçük moleküllerin birbirlerine tekrarlar halinde eklenmesiyle oluşan moleküller) malzemeden oluşuyor ve herhangi bir yan etkisi bulunmuyor. Biyolojik Arıtma Ünitesi ‘BioGuy’ İTÜ Çekirdek Projesi Üçüncüsü BioGuy, mikrobiyolojiyi ileri teknolojik yöntemlerle kullanarak atık su arıtımını sağlayan bir biyomühendislik ürünüdür. BioGuy kompakt dizaynı ile çok az yer kaplayarak, bir kullanıcıya gerek duymaksızın çalışan otomatik ve internet üzerinden takip edilebilen bir arıtma sistemidir. •Biyolojik ürünleri atık su sistemlerine canlı ve en aktif haliyle verdiği gibi BioGuy içerisinde ürettiğinden dolayı maliyeti düşüktür. •BiyoGuy, bakteri ve enzim dozajının yanı sıra atık su sisteminden ayrılmaması ve verimliliğinin artması amacıyla %100 doğal olan, Türkiye rezervlerinden çıkan özel bir maden ile tablet formülasyonu geliştirilerek “dünyada bir ilke” imza atmıştır. itü vakfı dergisi 47 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Sentromer, tüketiciye evinde GDO taraması yaptıracak Sentetik DNA Üretim Tesisi Kurucu Pınar Akalın (ortada), Sentromer çalışanlarından bir grupla. Moleküler genetik laboratuvarlarında, yeni nesil teknolojik donanım ve altyapısıyla enfeksiyon ve gıda güvenliğine yönelik araştırma ve tanı amaçlı genetik testlerin geliştirme ve üretimini yapan Sentromer DNA Teknolojileri’nin hedefi, geliştirdiği testleri doğrudan bireylerin kullanabileceği bir platforma taşımak ve hızlı tanı yoluyla yaşam kalitesini artırmak. Sentromer’in kuruluş amacı ve hedeflerini Pınar Akalın anlatıyor... Sentromer DNA Teknolojileri, 2009 yılında Et ve Et Ürünlerinde Moleküler Genetik Yöntemleriyle Tür ve Miktar Tayini Testleri geliştirmek üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teknogirişim Sermaye Desteği almaya hak kazanarak çalışmalarına başlamış genç bir biyoteknoloji şirketi. Gıda güvenliği sektöründe yer edinmiş bir firma olarak İstanbul Teknik Üniversitesi KOSGEB-Tekmer’de kurulan Sentromer, KOSGEB Ar-Ge ve İnovasyon desteği ile Türkiye’de ilk kez yüksek hacimli sentetik DNA üretim tesisini kurdu, ayrıca çok çeşitli modifikasyon ve sentez sonrası saflaştırma seçenekleri sunarak iki yıl gibi kısa bir süre içinde bu konuda yurt dışına bağımlılığı ortadan kaldırdı. Aldığınız Sucuğun İçinde Ne Eti Var? Pınar Akalın tarafından kurulan Sentromer DNA Teknolojileri şirketi, en basit anlatımıyla genetik testler geliştiriyor. Sağlık ve gıda, Sentromer’in faaliyet alanını kapsayan sektörler. Müşterileri genellikle hastaneler ve laboratuvarlar. Bunun dışında gıda alanında et ürünleriyle ilgili olarak ürünlerin içindeki hayvan türlerini belirlemeye yarayan bir kit hazırlanmış. Örneğin aldığınız sucuğun içindeki etin eşek, domuz, keçi, koyun ya da at eti olduğu bu testlerde ortaya çıkıyor. Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK gibi kurum ve kuruluşlar bu testleri kullanıyor. Pınar Akalın, Sentromer’in faaliyet alanı ve hizmetleri hakkında şu bilgileri veriyor: “Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Arı Teknokent Maslak ve İstinye ABC Plaza’da kurulu moleküler genetik laboratuvarlarında yeni nesil teknolojik donanım ve altyapısıyla enfeksiyon ve gıda güvenliğine yönelik araştırma ve tanı amaçlı genetik testlerin geliştirme ve üretimini yapmakta olan Sentromer DNA Teknolojileri, ürünlerini Türk Patent Enstitüsü tescilli SentroPlex, SentroPrime ve SentroPure markaları ile pazarlamakta ve DNA sentezleme, dizileme, PCR, Real time PCR testleri gibi çeşitli laboratuvar hizmetleri sunmaya devam etmektedir. Vizyonu, geliştirdiği testleri doğrudan bireylerin kullanabileceği bir platforma taşımak ve hızlı tanı yoluyla yaşam kalitesini artırmaktır. 2013 yılında bizi firma “Sentetik genleri kaliteli yiyecek ya da yakıt üretmek için oluşturabilirsiniz. İlaç sanayinde yeni proteinler ya da aşı üretimi, hatta çevredeki zehirli maddeleri yok etmek için kullanabilirsiniz.” 48 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Arı Teknokent ülkenin ileri gelen teknik üniversitesinin içinde yer alıyor. Bu sayede iyi eğitim almış öğrenci ve uzman öğretim üyeleriyle çalışabilme fırsatı yakalamak çok kolay. Ayrıca çalışkan profesyonel ekibi sayesinde Teknokent bünyesinde bulunan firmaların sundukları hizmetlerden haberdar olmak, iş dünyasında hepimizin işine yarayabilecek çok çeşitli eğitim ve seminerlere katılabilme imkanları elde etmek, eğitimli ve bilgili çalışanların bulunduğu dinamik bir ortamda yer almak Arı Teknokent’in artılarıdır” diyor. vizyonumuza taşıyacak çok önemli bir projeye başladık. İTÜ’de iki ayrı bölümün öğretim üyelerinden danışmanlık alarak yürüttüğümüz bu proje, geliştirdiğimiz moleküler genetik testlerin bireyler tarafından yapılabilmesine olanak sağlayacak biyosensör projesi. Moleküler biyoloji, malzeme bilimi, polimer kimyası ve elektrik elektronik konularında uzmanlık gerektiren multidisipliner bir çalışma olacak. Şahane bir ekip kurduk, planımıza göre 24 ay sürecek bu proje için TÜBİTAK-TEYDEB desteği de alıyoruz.” Türkiye’de Sentezleme Yapan Tek Şirket Akalın, DNA sentezleme hizmeti de verdiklerini belirterek; ‘Primer’ ve ‘prob’ olarak adlandırılan floresan işaretli ya da işaretsiz 20-25 baz uzunluğundaki DNA parçacıklarının çeşitli moleküler biyoloji uygulamalarında kullanıldığını, bunları araştırmacının siparişi üzerine kimyasal olarak sentezleyerek ürettiklerini kaydediyor : “Bu parçacıklar daha da uzun sentezlendiğinde ya da birbirine bağlandığında sentetik gen oluyor. Sentetik genleri kaliteli yiyecek ya da yakıt üretmek için oluşturabilirsiniz. İlaç sanayinde yeni proteinler ya da aşı üretimi, hatta çevredeki zehirli maddeleri yok etmek için kullanabilirsiniz. Türkiye’de sentezleme yapan tek şirket biziz.” Teknokent’te Olmanın Avantajı Sentromer’in Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde kurulmuş olması özellikle tamamen araştırma ve geliştirme projeleri yürüttüğü, henüz ürüne dönüşmüş bir çalışmasının olmadığı ilk yıllarda vergi açısından önemli avantaj sağladığını dile getiren Akalın“ “2013 yılında bizi firma vizyonumuza taşıyacak çok önemli bir projeye başladık. İTÜ’de iki ayrı bölümün öğretim üyelerinden danışmanlık alarak yürüttüğümüz bu proje, geliştirdiğimiz moleküler genetik testlerin bireyler tarafından yapılabilmesine olanak sağlayacak biyosensör projesi. Moleküler biyoloji, malzeme bilimi, polimer kimyası ve elektrik elektronik konularında uzmanlık gerektiren multidisipliner bir çalışma olacak. Şahane bir ekip kurduk, planımıza göre 24 ay sürecek bu proje için TÜBİTAK TEYDEB desteği de alıyoruz.” İTÜ Mezunlarına Öncelik Sentromer DNA Teknolojileri’nin, kurulduğundan beri İTÜ öğrenci ve mezunlarına öncelik verdiğini ve vermeye devam ettiğini açıklayan Akalın, gençler ve onların deneyimlerine katkıda bulunmanın önemini ise şu sözlerle ifade ediyor: “Doğrusu aileleri tarafından binbir fedakarlıkla büyütülüp ülkenin önde gelen okullarına girmeyi başaran, daha sonra değerli hocaların emekleriyle yetişip yollarını bulmaya çalışan pırıl pırıl öğrencilerle çalışmayı büyük bir ayrıcalık olarak görüyor ve müthiş keyif alıyorum. Deneyimlerimi aktarıp kariyerlerine katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana! Keyifli olduğu kadar zor olansa, öğrenci/ yeni mezunların ‘nitelikli eleman’a dönüşmesi. Çünkü bu özel bir enerji gerektiriyor. Bazen kendiliğinden oluyor ama çoğunlukla iyi bir temeli olsa bile pek iş disiplini, deneyimi olmayan, yüzlerce konuya ilgisi olan gençleri, sosyal medyadan da kurtarıp dikkatini işine yöneltmesini istemek, firmanın prosedürlerine uymasını ya da bilgisini sizin işinize yarayacak şekilde çoğaltarak kullanmasını sağlamak kolay değil. Bu nedenle, çalışanların zevk alacağı bir ortam yaratmak önemli. İşte kampüsün avantajlarından biri de bu! Yeter ki, bu eğlenceli ortam iş hayatına yeni başlamış öğrencilerin, iş yerini okulun bir birimi olarak görüp işine gereken önemi vermekten alıkoymasın.“ Haber: Fahri Sarrafoğlu itü vakfı dergisi 49 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Vistek ISRA Vision’dan Yapay Görme Tabanlı Otomasyon Sistemleri Bu Gözün Görmediği Hata Yok! Bir mühendislik şirketi olan Vistek ISRA Vision, verimlilik artışı ve kalite güvencesi isteyen modern üretim hatlarında, Yapay Görme Teknolojisi kullanarak dünya standartlarında çözümler üretiyor. Otomotiv, LPG, gıda, cam ve beyaz eşya sektörleri için çeşitli uygulamalar gerçekleştiren Şirket, kısa zamanda sağladığı büyüme ve elde ettiği başarıları, çok sayıda uluslar arası ödülle taçlandırmış. Vistek ISRA Vision’un kuruluş ve hedeflerini Prof. Dr Aytül Elçil anlatıyor... Vistek ISRA Vision kurucusu Prof. Dr. Aytül Elçil Yapay görme tabanlı otomasyon sistemleri geliştirmekte olan Vistek ISRA Vision, Prof. Dr. Aytül Elçil tarafından iki mezun öğrencisi ile birlikte 1997’de Vistek Bilgisayar ve Danışmanlık Ltd. Şti. adı ile kurulmuş. Üniversitede gerçekleştirilen araştırmaların ürünleştirilebilmesi ya da bir ürünün içine entegre edilebilmesi için ciddi bir sürecin gerektiği ve bu işi yapmak için ara teknoloji şirketleri gerektiğini gören Elçil ve ekibi, kurduğu bu şirkette başlangıçta yapay görme tabanlı otomasyon sistemleri konusunda özgün çözümler üretmeye başlamış. “O yıllarda Türkiye’deki ortam şartlarının yerli teknolojilere çok açık olmamasının sonucu olarak uluslararası projelerde yer almaya başladık” diyen Elçil, kısa zamanda elde ettikleri başarı ve büyümü öyküsünü şöyle anlatıyor: “Uluslararası Başarı ödülü, EUREKA başarı öyküsü gibi çeşitli ödüller alarak çalışmalarımızı sürdürdük. 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden ayrılarak Sabancı Üniversitesi’ne geçtim. Sabancı Üniversitesi’nde kurduğum VPALAB Yapay Görme ve Örüntü Analizi Laboratuvarı Amerika’dan, Japonya’dan, Avrupa Birliği’nden ve yerli AR-GE destek kurumlarından çeşitli projeler alarak kısa zamanda hızlı bir büyüme gösterdi; 2005 yılında da Avrupa Birliği tarafından potansiyel mükemmeliyet merkezi seçildi. 2006 yılında Vistek Ltd.’i tasviye edip, Sabancı Üniversitesi’nin teknoloji yatırım şirketi Inovent A.Ş.’nin katılımı ile Vistek Yapay Görme ve Otomasyon A.Ş.’yi kurduk. 2009 yılında Alman ISRA Vision AG firmasının bize ortak olması ile Vistek ISRA Vision A.Ş. olarak çalışmalarımıza devam ettik.” En Küçük Hata Bile Tespit Edilebiliyor Vistek ISRA Vision’da otomotiv, LPG, gıda, cam ve beyaz eşya sektörleri için çeşitli uygulamalar gerçekleştiren Vis- 50 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor nitelikli arkadaşlarla çalışma şansına sahibiz. İTÜ’den de mezun arkadaşlar benzer şekilde ekibimizin içinde yer alıyorlar. Ayrıca kısa sureli bazı işler için İTÜ’den öğrencileri ekibimize dahil ediyoruz.“ tek ISRA Vision, son zamanlarda ağırlıklı olarak cam sektörüne ve gıda ayrıştırma sistemlerine odaklanmış. Erçil, bu konudaki çalışmaları hakkında şu bilgileri veriyor:“Cam sektörü için bardak kalite kontrol sistemi geliştirdik. Dakikada 200 bardak geçerken bardağın çeşitli yerlerindeki 100’ün üzerindeki olası hatayı tespit edip ayırıyoruz. Diğer bir ürünümüz ise zeytin ayrıştırma sistemi: Hızla akan zeytinleri renklerine ve tonlarına (saatte 5-7 ton) göre ayırıyoruz. 2010 yılında Teknoloji Ödülü’nde finale kaldığımız projemiz ise verilen herhangi bir resmi mozaikten oluşturmak için geliştirdiğimiz yazılım ve robot sistemi idi. Yapay görme teknolojisi, yüksek hızda akan üretim hatlarında % 100 kalite kontrol yapabilmemizi sağlamaktadır. Kalite kontrol işleminin kişiden bağımsız, objektif ve tutarlı bir şekilde gerçekleştirilmesini ve dolayısıyla ürünlerin kalite açısından aynı standartlarda değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Geliştirdiğimiz sistemler otomotiv, cam, LPG, beyaz eşya, gıda sektörlerinde kullanılmaktadır.” Teknokentler Sayesinde Maliyetler Düşüyor Erçil’e göre Teknokentlerin en büyük faydası girişim maliyetlerini düşürmesi ve vergi kolaylığı. “Teknoloji yoğun ürünler geliştiren bizim gibi şirketler için geliştirme sürecinin ciddi bir maliyeti oluşmaktadır” diyen Erçil, bu durumu “Teknokent’teki personel, gelir vergisi ve kurumlar vergisi muafiyetleri bu maliyetleri önemli miktarda azaltıyor ve nakit akışına olumlu katkı sağlıyor. Teknokent bünyesinde çeşitli konularda eğitimler de düzenleniyor ve bu eğitimlerden de yararlanıyoruz.” şeklinde özetliyor. Yapay görme teknolojisi yüksek hızda akan üretim hatlarında %100 kalite kontrolu yapabilmemizi sağlamaktadır. Kalite kontrol işleminin kişiden bağımsız, objektif ve tutarlı bir şekilde gerçekleştirilmesini ve dolayısıyla ürünlerin kalite açısından aynı standartlarda değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Yeni Projeler Yolda Vistek ISRA Vision, mevcut uygulamaların yanında 2013 yılında da yeni projeleri hayata geçirmek amacıyla adımlar atmış: “Bardak kalite kontrol sistemimizin ilk versiyonunda biz yazılım ve otomasyon kısımlarını geliştirmiştik; mekânik tasarım ve geliştirme Paşabahçe A.Ş. tarafından gerçekleştirilmekte idi. İlk sistemde elde ettiğimiz deneyime göre çok daha gelişmiş ve daha az yer kaplayan bir mekânik sistem tasarımı gerçekleştirdik. Ayrıca cam sektörü için renkli bardakların kalite kontrol işlemini gerçekleştiren yeni bir makina geliştiriyoruz. Tekstil sektörü için ise farklı zamanlarda üretilen kumaşların aynı renkte olmasını sağlayan bir ‘mix and match’ sistemi geliştirmekteyiz. Bizim gibi teknolojik çalışmalar gerçekleştiren firmalar için en önemli kaynağın insan kaynağı olduğu bilinci ile ekibimizin oluşmasına çok önem vermekteyiz. Bizde çalışan arkadaşların hemen hemen hiçbirini ilanla işe almadık. Ya benim eski öğrencilerim, ya da diğer akademisyen arkadaşların tavsiyesi ile çok Alman ISRA Vision ile Ortaklık ve “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” Ödülü Vistek’in çalışmaları, yapay görme konusunda Avrupa’da bir numara, dünyada da üçüncü konumda olan Alman ISRA Vision şirketinin dikkatini çekti ve Aralık 2009’da ISRA Vision’la ortaklık kurularak şirket Vistek ISRA Vision adını aldı. 2010 yılında Teknoloji Ödülleri KOBI kategorisinde finale kalan firma 2011 yılında Endeavor girişimcisi seçildi. 2012 yılında 1. Makina ve Aksamları yarışmasında ‘Birincilik Ödülü’ aldı. 2013 yılında da KAGİDER, Garanti Bankası ve Ekonomist Dergisi’nin verdiği ‘Türkiye’nin Kadın Girişimcisi’ ödülüne layık görüldü. Son olarak da Deloitte Fast 50 (en hızlı büyüyen 50 teknolojik firma) listesine seçildi. 2013’ün en iyi kadın girişimcisi seçilen Vistek ISRA Vision CEO’su Prof. Dr. Aytül Erçil, Tokyo’da yapılan ICPR 2012 konferansında International Association of Pattern Recognition Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Yapay Görme Nedir? Yapay görme, kameralardan elde edilen görüntülerin bilgisayar yazılımlarıyla işlenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Minimal düzeyde bir yapay görme sistemi görüntü sağlayıcı bir kamera ve aksesuarları, uygulamaya özel tasarlanan ışık sistemleri ve dijital görüntüyü otomatik olarak işleyerek gerekli kararları veren yazılımların koştuğu bir bilgisayardan oluşur. Bir yapay görme sistemi, insanlar tarafından gerçekleştirilen görsel kalite kontrol ve denetleme işlemlerini daha az hatayla daha hızlı ve daha ucuza gerçekleştirebilir. Yapay görme sistemlerinin üretim otomasyonunda kullanılmasının en göze çarpan yararları şunlardır: Kalite kontrolün standart hale gelmesi, istatistiksel denetimden %100 kontrole geçiş, Kalitenin tutarlılığı ve tahmin edilebilirliğinin arttırılması, Kontrol sisteminde otomasyona gidilerek üretim maliyetinin azaltılması Hataların istatistiklerinin tutulması ve böylece hataların kaynağının tespit edilerek önleyici bir yaklaşımının benimsenmesi ile sıfır hata idealine yaklaşılması. itü vakfı dergisi 51 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Türkiye’nin Köklü Mobil Teknoloji Firması Valensas ile Mobil Yayıncılık Geleceğe Taşınıyor Valensas 2006 yılında Bilge Algül ve Akın İdil tarafından kurulan Türkiye’nin en eski mobil teknoloji firmalarından biri. Bugüne kadar irili ufaklı 50’yi aşkın mobil proje ve servis entegrasyonu gerçekleştiren firma, daha çok Apple tabanlı çözümlerle bilinmekle birlikte aslında Android, Web hatta Kindle platformlarında da çözümler geliştiriyor. Fakat mobil her zaman projelerinin merkezinde yer alıyor. Bugüne kadar ağırlıklı olarak finans, iletişim, e-ticaret, otomotiv, ilaç ve medya sektörlerinde uzmanlaşmış olan şirketin ortaklarından Bilge Algül, en önemli projelerinden VDP uygulaması için “Proje bazlı hizmetlerimizin yanı sıra yayıncılık sektörüne yönelik VDP (Valensas Digital Publishing) gibi spesifik bir sektör için özel platform çözümlerimiz de bulunuyor. Bu çözümlerin tüm Ar-Ge, satış ve pazarlama faaliyetlerini de kendi içlerinde yürütüyoruz” şeklinde bilgi veriyor. “Bir Ar-Ge firması olarak Teknik Üniversite içerisinde yer almaktan daha doğal bir formül düşünemiyoruz. İnsan kaynağı işimizin en temel dinamiği. Bu anlamda Teknokent’in bize sunduğu en direkt fayda insan kaynağı ve akademik çalışmalara olan erişim kolaylığıdır. Ayrıca pek çok teknoloji firmasının bir arada bulunması da esasında bir dinamizm sağlıyor.” Bugüne kadar ağırlıklı olarak finans, iletişim, e-ticaret, otomotiv, ilaç ve medya sektörlerinde uzmanlaşmış olan Valensas, proje bazlı hizmetlerinin yanı sıra yayıncılık sektörüne yönelik VDP (Valensas Digital Publishing) gibi spesifik bir sektör için özel platform çözümleri üretiyor. Bu uygulama ile bugüne kadar indirilen dergi sayısı bir milyondan fazla, sayfa görüntüleme sayısı ise 26 milyonu geçmiş durumda… Valensas kurucularından Bilge Algül, mobil yayıncılık çözümlerini aktarıyor... Ar-Ge Firmaları İçin En Doğal Formül İTÜ’de Olmak Valensas olarak İTÜ Teknokenti bünyesinde bulunmanın en temel faydasının üniversite-sanayi işbirliği olduğuna dikkat çeken Algül: “ “Bir Ar-Ge firması olarak Teknik Üniversite içerisinde yer almaktan daha doğal bir formül düşünemiyoruz. İnsan kaynağı işimizin en temel dinamiği. Bu anlamda Teknokent’in bize sunduğu en direkt fayda insan kaynağı ve akademik çalışmalara olan erişim kolaylığıdır. Ayrıca pek çok teknoloji firmasının bir arada bulunması da esasında bir dinamizm sağlıyor. Farklı yetkinliklere sahip firmalar ortak bir projede birleşebilir hatta müşteri olabilirler. “ diyor. İnteraktif İçeriklerle Mobil Yayıncılığı Geleceğe Taşıma Valensas olarak hayata geçirdikleri önemli projeler hakkında bilgi veren Algül, Yemeksepeti iPhone uygulaması, Turkcell Müzik, 52 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Yakın zamanda kazandığımız ihale ile kapsamlı bir yayıncılık platformu geliştiriyoruz; kitaptan dergiye, müzikten reklam filmlerine kadar tüm THY bağlantılı içeriklere erişimi sağlayabilecek bir yapı kurguluyoruz. Son kullanıcı için en çok da zenginleştirilmiş içeriklerin ilgi odağı olmasını bekliyoruz. Turkcell Video, Sahibinden (iPhone) ve Sahibinden Emlak (iPad) gibi uygulamalarının sektördeki başarısının kendilerini firma olarak mutlu ettiğini kaydediyor. Firmanın bir diğer başarılı işi de VDP adı verilen ve tamamen firmanın kendi ürünü olan Valensas Digital Publishing platformu. VDP özetle medya ve dergi yayıncılarının herhangi bir kod yazmadan mobil uygulama sahibi olmalarına imkan tanıyan bir servis. Yayıncılar, aynı zamanda interaktif içeriklerle mobil yayıncılığı geleceğe taşıma şansına sahip oluyorlar. Bu platformda bugüne kadar indirilen dergi sayısı 1 milyondan fazla. Sayfa görüntüleme sayısı ise 26 milyonu geçmiş durumda. Platform dergi yayıncılarının yanı sıra, kreatif direktörler ve fotoğraf sanatçıları için de ideal çözüm olma özelliği taşıyor. Devam Eden Projeler 2013 yılında firma olarak başarılı projelere imza attıklarını belirten Algül, proje bazlı hizmet modeli gereği, sektörde düzenli olarak yeni uygulamalar geliştirdiklerini, yakın zamanda da Akbank’ın yeni nesil iOS 7 uyumlu mobil bankacılık (iPhone ve iPad) uygulamasını geliştirip yayınladıklarını ifade ediyor. Bu uygulama ile finans sektörüne hem tecrübe hem son teknolojiyi aktarma şansı yakalanıyor. Akbank direkt bankacılık, bugün yüz binlerin tek tıkla tüm bankacılık işlemle- rini lokasyondan bağımsız gerçekleştirmelerini sağlıyor. Algül, diğer yandan Türk Hava Yolları ile başladıkları yeni bir proje hakkında da şu bilgileri veriyor: “Dünyada adından sıkça söz ettiren Türk Hava Yolları, milli gururumuz olmanın yanı sıra treknolojiyi de çok yakından takip eden bir marka aynı zamanda. Biz de bu vizyon doğrultusunda yeni bir mobil kütüphanenin parçası olma şansına sahip olduk. Yakın zamanda kazandığımız ihale ile kapsamlı bir yayıncılık platformu geliştiriyoruz; kitaptan dergiye, müzikten reklam filmlerine kadar tüm THY bağlantılı içeriklere erişimi sağlayabilecek bir yapı kurguluyoruz. Son kullanıcı için en çok da zenginleştirilmiş içeriklerin ilgi odağı olmasını bekliyoruz. İlk kez bir projede hem teknolojiyi hem içeriği yönetiyor olacağız. Yine yakın dönemde bitmesi öngörülen bir eTicaret projemiz var. Türkiye pazarına sonradan giren fakat önemli yatırımlarıyla pazarda kısa sürede yer edinen Doğuş Planet ortaklığıyla kurulan n11.com ile iOS uygulaması üzerinde çalışıyoruz. Kısa sürede geliştirdiğimiz uygulamanın mobil ticarette de iddialı olması için gerekli tüm hazırlıklarımızı yaptık.” ARI Çekirdek Jürisi Olarak Yaratıcı Girişimleri Teşvik Mobil Bankacılık projesi için İTÜ’de öğretim üyesi olan akademisyenlerden destek aldıklarını da belirten Algül, 2 yıldır ARI Çekirdek jüri üyesi olduklarını da belirtiyor: “Burada özel sektörden deneyimli profesyoneller ile üniversitemizin öğretim görevlilerinden oluşan bir jürimiz var. Amacımız yaratıcı girişimleri teşvik etmek ve sektörün gelişimine katkıda bulunmak. Yapılan başvuruları heyetçe dinliyoruz ve değerlendirip ödüllendiriyoruz. ARI Çekirdek, bu anlamda sektör ve girişimciler için eşsiz bir fırsat. Valensas olarak projelerimizde öğrenci katılımına üst düzeyde önem veriyoruz. Hatta bu, şirket kültürümüzün en önemli parçalarından biri haline geldi diyebiliriz. Sektör transferleri yerine, çalışanın şirket kültürümüze tam adaptasyonunu sağlamak maksadıyla yeni mezun- Valensas olarak projelerimizde öğrenci katılımına üst düzeyde önem veriyoruz. Hatta bu, şirket kültürümüzün en önemli parçalarından biri haline geldi diyebiliriz. Sektör transferleri yerine, çalışanın şirket kültürümüze tam adaptasyonunu sağlamak maksadıyla yeni mezunlarla çalışıyoruz, bunun firmamıza maliyeti yüksek olsa da uzun vadede çok verimli ve faydalı bir işbirliğine dönüştüğüne tanık olduk. larla çalışıyoruz, bunun firmamıza maliyeti yüksek olsa da uzun vadede çok verimli ve faydalı bir işbirliğine dönüştüğüne tanık olduk. Bilgisayar, Endüstri, Elektronik ve Matematik mühendisliği bölümlerinden öğrenci arkadaşlara yazları staj ve sonrasında part-time çalışma imkanı sunuyoruz. Her yaz yaklaşık 10 öğrencimiz değişik projelerde ilgi alanlarına göre staj yapabiliyorlar. Hem kendilerini test etme hem de iş hayatına ilk adımı atma şansına sahip oluyorlar.” itü vakfı dergisi 53 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Kron Telekomünikasyon Yazılım ve Donanım Çözümlerinde Küresel Vizyon Telekomünikasyon operatörleri ve servis sağlayıcıların ihtiyaçlarına yönelik yazılım ve donanım çözümleri üreten Kron Telekomünikasyon, İTÜ Arı Teknokent bünyesinde sürdürdüğü çalışmalarıyla hem hızlı aksiyon alıyor, hem de üniversite ile aynı kampüste olmanın avantajlarından yararlanıyor. Kron’un yöneticilerinden Fuat Altınoğlu, şirketin 2023 hedeflerini ve bu hedefe ulaşmak için üniversitesanayi işbirliğinin önemine değiniyor... Kron Telekomünikasyon Hizmetleri, telekomünikasyon operatörleri ve servis sağlayıcıların ihtiyaçlarına yönelik yazılım ve donanım çözümleri üretmek için 2007 yılında kuruldu. Yıldan yıla artan ve çeşitlenen iletişim hacminin ihtiyaç duyduğu altyapı ve işletme sorunlarına yenilikçi yaklaşımlar getiren Kron, Türkiye’nin yanı sıra, başta gelişen piyasalar olmak üzere ürün ve hizmetlerini tüm dünyada pazarlıyor. Türkiyenin 2023 hedefinde uygun olarak, ülkemizde geliştirilen teknoloji ile küresel bir şirket olma vizyonu ile çalışmalarını yürütmekte olan Kron’un yöneticilerinden Fuat Altıoğlu’nun verdiği bilgiye göre Kron, halka açık olup hisseleri 27 Mayıs 2011 tarihinden itibaren Borsa İstanbul’da (BİST) işlem görüyor. Yatırımcıları arasında Eylül 2011’de Ürdün Merkezli teknoloji yatırım fonu Accelator Technology Holdings ve Kasım 2013’te Türkiye’nin lider sistem entegratörü Netaş 54 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Telekomünikasyon A.Ş. bulunuyor. Şirketin merkezi İTÜ ARI-3 Teknokent’te yer alıyor. Şirketin ayrıca, Bilkent Cyberpark Teknopark’da, Dubai Internet City ve Pakistan’da şubeleri bulunuyor. “İTÜ Arı Teknokent Şirketimizde Sinerji Yarattı” Kron Telekomünikasyon, sağlayacağı sayısız yararı göz önüne alarak, faaliyetlerini İTÜ Arı Teknokent bünyesinde sürdürüyor. Bu yararın sonuçlarını, “Teknokent şirketimizde güzel bir sinerji yarattı” şeklinde ifade eden Altıoğlu, teknokentlerin, aynı sektördeki şirketlerin bir arada bulunması, yapılan etkinlikler, seminerler ve çalışmalar konusunda daha hızlı aksiyon alınması için zemin oluşturduğunu belirterek, üniversite ile işbirliği açısından aynı kampüste olmanın avantajlarının da çok büyük olduğunu vurguluyor. Altıoğlu Kron Telekomünikasyon’un dikkat çeken projeleri arasında Türk Telekom’a satışı gerçekleştirilen “Kron Single Connect“i örnek vererek, “Bu proje, operatörler başta olmak üzere her türlü kurumun iletişim ağı üzerinde operasyon kontrolünü yapmayı, kişisel hataları azaltmayı ve güvenliği arttırmayı; aynı zamanda operatörlerin barındırdığı kullanıcı kişisel verilerinin gizliliğini sağlamaktadır.” diyor. “Türksat’a ‘Network Yönetim Sistemi’ projesi” Kron Telekomünikasyon’un 2013 yılında gerçekleştirdiği önemli projelerden bir de Türksat’a satışı yapılan “Network Yönetim Sistemi”. Altınoğlu bu projenin özelliklerini şu şekilde açıklıyor: “ Bu projeyi; operatörün network cihazları ve uygulamaları üzerindeki trafiği izlemesini, cihaz fiziksel ve mantıksal envanterini doğru bir şekilde tutmasını, kapasite planlaması yapabilmesini, şebekeden performans ve alarm bilgilerini entegre bir şekilde toplamasını, potansiyel arızalar karşısında proaktif davranma kapasitesini arttırmasını sağlamak olarak özetleyebiliriz.” “Özel Sektörün Dinamik Ruhunu Üniversite İşbirliğine Katmak” Üniversitelerin knowhow’ından yararlanmanın ve özel sektörün dinamik ruhunu üniversitelerle işbirliğine katmanın önemine inanan Kron Telekomünikasyon, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde görev yapan alanında uzman öğretim üyeleri ile aktif bilgi paylaşımı içinde olup, onların deneyimlerinden yararlanıyor. Altıoğlu, bu konudaki adımları şöyle aktarıyor: “İTÜ öğretim üye- “Türk Telekom’a satışı gerçekleştirilen ‘Kron Single Connect’ Projesi, operatörler başta olmak üzere her türlü kurumun iletişim ağı üzerinde operasyon kontrolü yapmayı, kişisel hataları azaltmayı ve güvenliği artırmayı; aynı zamanda operatörlerin barındırdığı kullanıcı kişisel verilerinin gizliliğini sağlamaktadır.” leriyle farklı konularda işbirliğine yönelik çalışmalarımız var. Bunları kısa zamanda hayata geçirmeyi planlıyoruz. İşbirliklerinin ivme kazanma aşamasında özel sektöre, üniversitelere ve teknoparklara çok iş düşüyor. Genellikle bu girişimlerde adım atan bir taraf olması bekleniyor. Bu aşamada şirketler, üniversiteler ve teknoparklardan birinin başı çektiğini söyleyemeyiz. Konu ile ilgili üniversite ve teknokentlerde etkinlikler, workshoplar düzenlenerek öğretim görevlileri, öğrenci ve şirketlerin bir araya getirilerek sinerji yaratılması sağlanabilir” “İTÜ Öğrencilerine Pozitif Ayrımcılık” Kron Telekomünikasyon Hizmetleri, İTÜ kampüsündeki sinerjiyi efektif kullanmak ve katma değer üretme adına Kron olarak mezun, öğrenci ve öğretim görevlileriyle çeşitli çalışmalar yapıyor. Bu doğrultuda, İTÜ Mezunları Derneği portalı aktif olarak kullanılıyor. İşe alımlarında da İTÜ mezunlarına öncelik veriliyor. Kron olarak şirketi bir okul olarak görüyoruz, diyen Altıoğlu, “ İkinci sınıftan itibaren staj yapmak isteyen öğrenciler için yaz dönemi staj programları açıyoruz. Yoğun bir eğitim ve hazırlık süreci geçiren öğrenciler bu sayede yazılım ve sektör tecrübesi kazanmış oluyorlar. Yazılımsal bilgi birikimi paylaşımının yanında, ilerleyen dönemlerde öğrencilerle ‘İnsan Kaynakları’ ve ‘Kişisel Gelişim’ konularında da farklı çalışmalara imza atacağız.” bilgisini veriyor. itü vakfı dergisi 55 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Teknokent Dosyası Matriks: Finansal Veri Analizi ve İşlem Platformlarında Market Lideri Finans Sektörü Bu Yazılımları Kullanıyor Matriks Bilgi Dağıtım Hizmetleri A.Ş., Türkiye ve dünya sermaye piyasalarını ilgilendiren her türlü verinin bilgiye dönüştürülerek, her türlü ortamda bireysel ve kurumsal yatırımcılara eriştirilmesi amacıyla kurulmuş bir şirket. İTÜ Arı Teknokent’te faaliyetlerini sürdüren Matriks Bilgi Dağıtım Hizmetleri A.Ş.’nin Genel Müdür Yardımcısı Oğuzhan Işın, şirketin, kurulduktan kısa bir süre sonra finansal veri analiz ve işlem platformları konusunda market liderliğini ele geçirdiğini ve bugüne kadar pazar payını sürekli artırdığını, 100’ü aşkın çalışanıyla, ülkemizde ve yurt dışında yüzbinlerce aboneye ve kullanıcıya hizmet sağlar hale geldiğini belirtiyor. “İTÜ Teknokenti’nde Olmak Farkındalık Yaratıyor” Özellikle proje geliştirme konusunda yardım alabilecekleri danışman öğretim üyelerinin varlığının, yapacakları projelerde daha rahat hareket etmelerini sağladığını vurgulayan Oğuzhan Işın, İTÜ Arı Teknokent’in firmalar ve hayata geçirecekleri projeler için farkındalık yarattığını dile getiriyor. Işın, İTÜ Arı Teknokent’inin kendileri için avantaj sağlayıcı olanaklarını şu sözlerle açıklıyor: “Eleman ve stajyer bulma konusunda İTÜ öğrencilerinden yararlanabilmemiz Matriks Veri Terminali ve Matriks Mobile, firmanın geliştirdiği en önemli proje olup, Türkiye’de finansal piyasalarla ilgilenen profesyonellerin büyük kısmı bu ürünleri kullanıyor. Kullanıcılar bu ürünler aracılığıyla Finansal piyasaları takip edebiliyor, analizlere ulaşabiliyor ve bu piyasalarda işlem yapabiliyor. iyi bir olanak. Şirket olarak yer aldığımız Teknokent binasının konumu, teknolojik alt yapısı ile müşteri etkileşiminde çok fayda sağlıyor. Servis, yeme/içme gibi sosyal imkanlar ile çalışanlarımıza vazgeçilmez imkanlar sunuluyor.” “Faaliyetlerinin odak noktasında, Finans sektörüne ve yönelik yazılım çözümleri ve mobil teknolojiler konusundaki yazılım geliştirme hizmetleri yer alan ISO 9001 Kalite Belgesi’ne sahip Matriks Bilgi Dağıtım Hizmetleri A.Ş., İTÜ Arı Teknokent’te konumlandırdığı Ar-Ge ofisinde, yeni projeleri hayata geçiriyor…” Finansal veri analiz ve işlem platformları konusunda ülkemizde ve yurt dışında yüzbinlerce kullanıcıya hizmet sağlayan Matriks’in çalışmalarını Genel Müdür Yardımcısı Oğuzhan Işın’dan aktarıyoruz... Dünyadaki Tüm Hava Yollarından Uçak Bileti Alma İmkanı Matriks Veri Terminali ve Matriks Mobile, firmanın geliştirdiği en önemli proje olup, Türkiye’de finansal piyasalarla ilgilenen profesyonellerin büyük kısmı bu ürünleri kullanıyor. Kullanıcılar bu ürünler aracılığıyla Finansal piyasaları takip edebiliyor, analizlere ulaşabiliyor ve bu piyasalarda işlem yapabiliyor. Matriks Bilgi Dağım Hizmetleri’nin bir diğer başarılı projesi de 2009 yılında Bilett adı ile pazara sunduğu bir mobil uygulama. Bu uygulama ile Türkiye’de ve dünyada ilk defa olarak, bir Mobile uygulama içerisinden neredeyse dünyadaki tüm hava yollarının uçak biletlerinin satın alınması olanağını sağlanıyor. Işın, yaptığı açıklamada , bu uygulama ile başlayan seyahat çözümleri konusundaki faaliyetlerinin, Turkcell Seyahat ve Bavul ürünleri ile devam ettiğini, hali hazırda bu uygulamaların yüzbinlerce kişi tarafından da kullanıldığını belirtiyor. 56 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Borsa İstanbul İçin Emir ve Risk Yönetim Projesi 2013 yılı içerisinde Borsa İstanbul bünyesindeki Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası için geliştirilen ‘Emir ve Risk Yönetim Sistemi’ projesinin ilk fazının tamamlandığını ifade eden Işın, bu projenin Türkiye’deki pek çok büyük aracı kurum tarafından kullanılmakta olduğunu kaydediyor. Proje ile aracı kuruluşların ve müşterilerinin piyasaya emir gönderimi, sorgulaması, teminat yönetimi, raporlaması için gerekli alt yapı sağlanıyor. Matriks tarafından geliştirilen SPAN Margin Calculator sayesinde emir ve risk yönetimi fonksiyonları bir arada sunuluyor. Oğuzhan Işın, Matriks Bilgi Dağıtıım A.Ş.’nin yeni projeleri ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “Bu yıl ilk fazı tamamlanarak kullanıma sunulan ‘FX Emir ve Risk Yönetim Sistemi’ projesi kapsamında, FX işlemleri için broker (likidite sağlayıcı) firmalarla entegre çalışacak emir - risk yönetim sistemleri ve işlem platformları geliştirilmiştir. Proje ile Müşterilerine FX işlemi yaptırmak isteyen bir aracı kurumun uçtan uca tüm ihtiyaçlarının kar- Matriks Bilgi Dağım Hizmetleri’nin bir diğer başarılı projesi de 2009 yılında Bilett adı ile pazara sunduğu bir mobil uygulama. Bu uygulama ile Türkiye’de ve dünyada ilk defa olarak, bir Mobile uygulama içerisinden neredeyse dünyadaki tüm hava yollarının uçak biletlerinin satın alınması olanağı sağlanıyor. şılanması sağlanmıştır. Bu yıl başladığımız ve devam eden bir proje ise ‘Enerji Talep-Üretim Tahmin ve Risk Yönetim Sistemi’ projesidir. Bu Projenin amacı enerji piyasasındaki oyuncuların teklif seti hazırlarken, uzun ve kısa dönem üretim, altyapı, yatırım planları yaparken faydalanabilecekleri bir tahmin ve bilgi ekranı hazırlanmasıdır. Ekran, oyuncuların kullanacağı verilerin dağıtıldığı, haberlerin yayınlandığı, strateji belirlerken kullanılacak arz, talep ve fiyat tahminlerinin gösterildiği, ticaret işlemlerinin yapılabileceği bir ara yüz olacaktır. Bu sayede üretici, dağıtımcı ve ticaret firmalarının rahatlıkla kullanabileceği, ekonomik faydalar sağlayabileceği bir yazılım sistemi geliştirilecektir.” İTÜ Öğrencilerine Staj ve Birlikte Proje Tasarlama Olanağı Geliştirdiği projeler kapsamında İTÜ ve diğer üniversitelerdeki öğretim üyelerinden de destek aldıklarını da sözlerine ekleyen Işın, Arı Teknokent’in üniversite ile aynı kampus içerisinde olması sebebiyle danışmanlık çalışmalarının kolayca yürütüldüğünü ifade ederek üniversite-sanayi işbirliği konusunda şunları söylüyor: “Bizim için çok faydalı olan bu işbirliklerini giderek artırmayı planlamaktayız. İTÜ’den stajyer alma konusunda oldukça istekliyiz. Arı Tekonkent’te bulunma sebeplerimizden birisi de ihtiyaç duyduğumuz ArGe personelini daha kolay temin edebileceğimizi düşünmemizdir. İTÜ öğrencilerinden çok sayıda stajyer alarak yetiştirdikten sonra kadromuza katmayı amaçlıyoruz. Maalesef, Arı Teknokent’te geçen bir yıl içerisinde İTÜ’den aldığımız staj başvuruları yeterli sayıya ulaşmadı. Bu konuda bir çözüm arayışı içerisindeyiz. Önümüzdeki dönemde İTÜ’deki yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle birlikte çalışabileceğimiz projeler tasarlıyoruz. Ayrıca faaliyet gösterdiğimiz sektörlere yönelik projeleri olan İTÜ ailesindeki her bireye kapımız açık. “ itü vakfı dergisi 57 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Makale Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok İTÜ İşletme Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Başta Türkiye’de yaşayan insanlar olmak üzere tüm insanlık âlemi için doğaya ve tarihe saygılı insanca bir yaşam tarzı istiyoruz. Birey başına milli geliri artmış ve önümüzdeki yıllarda daha güçlü bir ekonomiye sahip olmuş bir Türkiye’nin, dünya ölçeğinde söz sahibi olması da her Türk vatandaşının en önemli istekleri arasındadır. Uluslararası rekabet ortamı Türkiye’nin izlemesi gereken yol açısından bir tek seçenek bırakmaktadır. Bu da, tüm toplum yaşamında ve tüm teknik ve sosyal konularda bilimsel olma ve bilimin yol göstericiliğinden yararlanma yoludur. Bütün üretim ve yönetim sistemlerinde çağdaş bilimsel tekniklerden yararlanmak ve alınacak kararlarda bu bilimsel yöntemlere uygun hareket etmek en önemli ereğimiz (hedefimiz) olmalıdır. Ancak ne yazık ki ülke ölçeğinde Türkiye’nin gündemini işgal eden konular aklın aydınlığında ve eleştirisel Bilimsel Düşünce öncülüğünde tartışılması gereken konular olmaktan ziyade, günlük politik yaşamın kısır çekişmelerinden ibaret kalmaktadır. Türkiye’nin kaynaklarını çağdaş bilimsel veriler ışığında katma değeri yüksek yaratıcı ürünler üretmek için kullanmak yerine, birtakım dogmaların körü körüne kabul edilmesine, ya da kısır çekişmelere dayanan tartışmalarla zaman kaybedilmektedir. Ergonomi, bir yandan uygulamalı bir bilim dalı olarak insan-makina sisteminin maksimum performansla çalışmasını sağlarken, diğer yandan da mesleki etiğe en yardımcı bilim dallarında biri olarak insanın insanca koşullarda çalışmasının gereklerini araştırır. Başta İş Sağlığı ve Güvenliği olmak üzere; verimli ve üretken çalışma, toplam kalite yönetimi, çevrenin korunması, kıyaslama, sürekli gelişme, sürekli iyileştirme, takım çalışması, stratejik yönetim, lojistik, insan kaynakları yönetimi vb. gibi Endüstri Mühendisliği konularının en önemli ilgi alanlarından biri de Ergonomidir. Bilindiği gibi “ergon” Yunanca iş ve “nomos”da yasa anlamına gelmektedir. Ergonomi, insanın içinde bulunduğu bir sistemde, insan ile sistemin diğer elemanları arasındaki ilişkiyi bilimsel olarak inceler; kuramsal ilke ve tasarım yöntemleri aracılığı ile insanların kendilerini daha iyi hissedecekleri insanca bir ortam yaratmayı ve sistemin performansını maksimum düzeye çıkarmayı amaç edinir. Buradaki iş sistemi veya insan makina sistemi kullanılan tek- nolojiyi, her türlü araç ve gereci, süreçleri, fiziksel ve psikososyal çevreyi kapsar. Böylelikle insanı çalışması sırasında bilimsel olarak inceleyerek; *insanı doğal yetenekleri içinde en uygun işe yerleştirmek, *insan, makine ve çevre arasında optimum etkileşimi sağlamak, *insanın çalışması sırasında ödediği bedeli en aza indirmek, *ve nihayet felsefi ve sanatsal bir ifade ile çalışmanın şiirsel yöntemlerini bulmak gibi görevleri yerine getirir. İş sistemlerinin bilimsel bir şekilde incelenmesini amaç edinen Ergonomi, insanın çalışması sırasında ödediği bedeli de en aza indirmeyi amaç edinir. Başlıca anatomi, fizyoloji, psikoloji, sosyal bilimler ve mühendislik bilimlerinden yararlanan Ergonomi, kendisine özgü yöntem ve araştırma yollarıyla, genel yasalara ulaşmaya çalışır. Bir yandan laboratuvarlardaki deney sonuçları ile ampirik değerler üzerinde çalışırken, diğer yandan da uygulamalardan elde etiği verileri sistematik bilgiler haline getirir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, hem insanı doğal konfor sınırları içinde insanca çalıştırmak ve hem de her yıl milyarlarca TL maddi kayba ve büyük sosyal yıkıma neden olan iş kazalarını önleyerek, 58 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor ki insancıllaştırma deyimi bir ölçüde acıma duygusunu da içerir.) İş yeri ortamındaki sağlık ve güvenlik risklerinin belirlenmesi, gereken ölçümlerinin yapılması, çevre koşullarındaki zararlı kimyasal maddelerin, zehirli gaz ve tozların ölçümü, makina ve tezgahlardan kaynaklanan gürültü, titreşim, aydınlatma vb çevre koşullarının araştırılması Ergonominin görevleri arasındadır. Bu arada önemle belirtmek gerekir ki, Ergonomi kavramı İşbilim adı altında ilk defa 21 Şubat 1968 tarihinde Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde, tarafımızdan verilen bir konferansla Türkiye gündemine gelmiştir. Ders olarak ise yine Türkiye’de ilk defa İTÜ Makina Fakültesi’nde 1969 yılınİş Sağlığı ve Güvenliği dan itibaren tarafımızdan okutulmaya başBilindiği gibi Ergonomi, -hem üretim sislanmıştır. temleri ve hem de tasarlanan ürün olarakErgonomi, insanların anatomik ve fizyoloyaşantımızın her anında karşılaştığımız jik özelliklerini, antropometrik değerlerini, tasarım problemlerini çözmeye çalışan uyfiziksel ve psikososyal stresler karşısında gulamalı bir bilim dalıdır. insan-makine-çevre uyumunun temel yasaTürkiye’de sağlık hizmetlerinin ilk defa larını ortaya koymaya çalışır. Bu yasalar için devlet görevi olarak ele alınması Türkiye göz önüne alınan yüzdeler en küçük ve en Büyük Millet Meclisinin kurulması ile ve 3 büyük % 5 dışındaki % 90’lık değerdir. Her Mayıs 1920’de 3 sayılı yasa ile sıhhiye ve ne kadar temel ilke olarak işin insana uyduMuavenet-i İçtimaiye Vekalet’inin (Sağlık rulması söz konusu ise de, zaman zaman ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulması ile eğitim yoluyla insanın işe uydurulması da gerçekleştirilmiştir. İş Sağlığı ve Güvenlisöz konusu olabilir (yaklaşık % 30 oranınği çalışmaları bir bütün olarak çalışanları, da). Şekil 1’de insan teknoloji ve örgütsel çalıştıranları, üretim ve çevreyi kapsar. Bu yapının karşılıklı etkileşimi görülmektedir. açıdan, insanın iş sisteminin bir elemaİnsanın içinde bulunduğu sistemde nı olarak rahat, güvenli, etkin ve sağlık *kişisel özellikler açısından herhangi bir zarar görmeden *kullanılan teknoloji çalışması ancak Ergonomik tüm bilimsel *örgütsel yapı bilgilerin kullanılması ile mümkün olur. İşin *sosyo kültürel yapı önemli bileşenleri oluşinsancalaştırılması -insancıllaştırılması deturur. ğil- ancak Ergonomi sayesinde mümkün Kullanılan teknolojideki kullanım kolaylığı, olur. Zira çalışan her insan, sadece insan sistemin fiziksel, mantıksal ve dilsel tutarolması dolayısıyla insan onuruna yakışır bir lılığı, uyumluluğu ve teknolojiyi kullananlaiş sistemi düzenlemesini hak eder. (Oysa rın hoşnutluğu önemli bileşenlerdir. Diğer yandan sistem içindeki Teknoloji Kişisel özellikler insanın yaş, cinsiyet, * Yaş psikolojik ve sosyolojik özellikler alışma, alış* Cinsiyet * Kişilik ȗKullanım * Yaş kanlık öğrenme, dene* Yetenek Kolaylığı ȗ * Öğrenme ȗ ȗKişilik yim, etkinlik farklılıkları * Deneyim ȗ ȗ * Etkinlik ȗHoşnutluk ȗÖğrenme da sistem performanȗ sına önemli ölçüde etki ȗ eder. *Eğitim * Öznel Organizasyon içinde ȗ ȗ * Kültür çalışan bir insanın eğiȗǦ ȗ timine verilen destek, *İstek (Motivasyon) teknik olanaklar, örgütsel yapıda yüklenen görevler ve motivasyon da diğer önemli etkenÖRGÜTSEL YAPI SOSYO-KÜLTÜREL YAPI ler arasındadır. Kültürel alt yapı, öznel ve nesnel normlar, inŞekil 1: İnsan-makine sisteminin elemanları. insan onuruna yakışır iş ortamı yaratmak Ergonominin temel amaçları arasındadır. Ergonomi, bir yandan uygulamalı bir bilim dalı olarak insan-makina sisteminin maksimum performansla çalışmasını sağlarken, diğer yandan da mesleki etiğe en yardımcı bilim dallarında biri olarak insanın insanca koşullarda çalışmasının gereklerini araştırır. *İnsan makine sisteminin ergonomik tasarımı, *Kullanılan hammaddenin yapısı ve kalitesi, *Uygulanan üretim süreci, *Üretim araçlarının kullanım derecesi, *Üretimde süreklilik ve standartlaştırma, *İnsan gücünün etkin kullanımı sistem performansını önemli ölçüde etkiler. formel gruplar ve aidiyet duygusu da yine insan-makine sistemlerinde önemli etkenler arasındadır. İşte, günümüzde giderek daha da önem kazanan İş Sağlığı ve Güvenliği olgusunun Ergonomi biliminden yararlanmadan gerçekleştirilmesi bu nedenlerle olanaklı değildir. Bilgisayarla Çalışma İçin Bazı Ergonomik Öneriler Bilgisayar, artık günlük yaşantımızın her aşamasında birlikte çalıştığımız, neredeyse onsuz yapamadığımız bir araç. Günlük yaşatımızın çok büyük bir kısmını onunla birlikte geçiriyoruz. O halde sağlıklı, güvenli ve rahat bir insan-bilgisayar etkileşimi için hangi koşulların gerekli olduğunu da bilmemiz gerekir: Öncelikle insan-bilgisayar sisteminin temel Ergonomik koşullara göre tasarlanmış olması gerekir. Masa yüksekliği ile ayarlanabilir sandalye yüksekliği Antropometrik olarak çalışan için iyi bir şekilde tasarlanmış olmalıdır. Tasarımın hiçbir statik kassal Şekil 2: İnsan-bilgisayar etkileşimi. çalışmayı zorunlu kılmaması gerekir. Karpal tünel sendromu, boyun omurları kireçlenmesi, boyun fıtığı, boyun ve sırt ağrıları, omuz ağrısı vb. sağlık sorunlarına maruz kalkmamak için gereken çabayı göstermeliyiz (Şekil 2). Aşağıda insan-bilgisayar sistemine ait sağlıklı çalışma koşulları için bazı önemli noktalara değinilmiştir: Genel Öneriler: . Vücut pozisyonunuzu etkileyen iş istasyonunuzu iyi düzenleyin. . Gün boyunca değişik vücut pozisyonlarında durarak uzun süreli statik duruşlardan kaçının. . Gerekirse kol ve bacaklar için de dayanak kullanın. . Ağrı, acı ve olağan çevresel etkilere karşı bilinçli olun. Gerektiği zaman ara verin. itü vakfı dergisi 59 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Makale . İşten önce ve iş sırasında gerinin. . Egzersiz programlarını göz önünde tutun. . Genel sağlığınızı koruyun. 1- Boyun, Sırt, Gövde ve Omuzlar . Oturduğunuzda bel kemiğinin doğal “S” şeklini koruyun. . Boynu düz veya hafifçe öne doğru tutun. . Oturduğunuzda gövdeniz ve bacaklarınızın üst kısmı arasındaki açının 90 dereceden büyük olmasına dikkat edin. . Boynunuz ve omuzlarınız rahat bir durumda olsun. . Kollarınızın doğal olarak sarkmasına izin verin. 2- Kollar . Klavyeyle çalışırken ön kolunuzu yere paralel tutun. . Bileklerinizi doğal pozisyonda tutun. El ve ön kol ekseni daima aynı olsun. . Avuç içi bilek ve kol dayanağı kullanmayı deneyin. . Klavyeyle yavaş yazarken kollarınızı dayanağa bırakın. . Dayanakların yumuşak ve yuvarlak (su Şekil 3: Bilgisayarla çalışma. düşümü profilli) olmasına özen gösterin. 3- Ayaklar ve Bacaklar . İki ayağınızı da yere veya dayanakların üstüne koyun. . Oturduğunuz zaman baldır ile bacak ekseni arasındaki açının 60 dereceden büyük olmasına dikkat edin. . Ağırlığı eşit olarak dağıtın. . Hafifçe yaslanmış pozisyonda bacaklarınızın üst kısımları birbirlerine paralel olacak şekilde oturun. . Gövdenizle bacaklarınızın üst kısmı arasındaki açıyı 90 o’den büyük tutun. 4- Parlama ve Monitör Kullanımı . Komşu yüzeyler arasında keskin kenar ve köşeler olmamasına dikkat edin. . Monitör kapalıyken giysilerinizin ekrana yansıyıp yansımadığına dikkat ederek parlama kontrolü yapın. . Parlamaya sebep olan kaynağı ortadan kaldırın veya monitörü, parlamayı engelle- yecek bir pozisyonda yerleştirin. . Pencere önüne veya pencerenin tam karşısına monitörünüzü yerleştirmeyin (Şekil 3). . Monitörde aydınlık ve kontrast ayarlarını yapın. 5- Görme . Bilgisayar ekranının, kullandığınız doküman gibi sık sık baktığınız nesnelerin görüş hizasında veya altında olmasına dikkat edin. . Ekranı ve dokümanları göze eşit uzaklıkta olacak şekilde yerleştirin. . Arasıra uzakta bulunan nesnelere bakın. . Gözlerinizi düzenli olarak muayene ettirin. . Çift taraflı (prograsif) gözlük kullananlar, ekrana gözlüğün tek tarafıyla bakmalı veya progresif lens kullanmalıdırlar. 6- İş Tasarımı ve Yönetimi . Gün boyunca yapılan işi, özellikle hareketleri değiştirin. . Her 30 dakikada 10-30 saniyelik kısa molalar verin. . Bilgisayar kullanırken 2 saatte bir uzun molalar verin (en az 5 dakika). . Çalışanların duruş şekli, programları, hızları ve iş süreçleri; yani nasıl çalışacakları konusundaki kararlarını dikkate alın. . Çalışanların çalışma performansları, projeye ne kadar katkıda bulundukları, ne kadar değerli oldukları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlayın. . Çalışanları Ergonomi konusunda bilgilendirin. . Sıcaklık, parlama ve gürültü gibi çevresel stres kaynaklarını azaltın. . Çalışanların, güvenlik ve rahatlık için çevrelerini düzenlemelerine, çalışma yerlerinin özelliklerini ve fonksiyonlarını keşfetmelerine yardımcı olun. Kent Yaşamında Ergonomi Kentte yaşamak belli bir kültürü de zaman içinde içselleştirmek demektir. Kent ne kadar temiz düzenli , insan onuruna yakışır şekilde tasarlanmış ise kent yaşamını düzenleyenlerin onun mobilyalarını yaratanların da o denli üst düzeyde mimari ve Ergonomik birikime sahip olduklarını düşünebiliriz. Kentte yaşamak belli bir kültürü de zaman içinde içselleştirmek demektir. Kent ne kadar temiz düzenli , insan onuruna yakışır şekilde tasarlanmış ise kent yaşamını düzenleyenlerin onun mobilyalarını yaratanların da o denli üst düzeyde mimari ve Ergonomik birikime sahip olduklarını düşünebiliriz. Resim 1: Kentte trafik karmaşası. Resim 2: Gökdelenler ve kent. Resim 3: Düzenlenmeye muhtaç bir kent meydanı. Bir kent ülkenin kültürünü yansıtır. Zira kültür bir milletin maddi ve manevi olarak yarattığı her şeydir: Binalarımız, yollarımız, parklarımız, oturma ve dinlenme ünitelerimiz doğayı ve tarihi ne kadar koruduğumuz hep kentlerimizde somutlaşır. Bilindiği gibi uygar bir ülke olmanın üç koşulu insan-insan, insan-doğa ve insan-tarih ilişkilerinin çağdaş bilimsel düzeyde olup olmaması ile ilgilidir. Biz, ülke olarak özellikle son zamanlarda gökdelenlere, beton kitlelere, beton meydanlara, yol ve kavşaklara boğulmuş kentlerimizde insan, araç-gereç ve çevre ilişkisini bilimsel olarak inceleyen Ergonomik koşulların ne derece yerine getirildiğini kendi kendimize sorgulamalıyız. Gökdelenler hava akımlarına dahi engel olarak mikro klima alanları ile yaşamımızı etkilemektedir. Zira yanlış tasarımlar ve insan doğasına aykırı her kentsel tasarım, sağlığımızı ve yaşam kalitemizi de doğrudan doğruya etkilemektedir. 60 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Resim 4, İstanbul’daki bir kaldırımı göstermektedir. Görüldüğü gibi görme özürlü bir kişi için belirlenen yol üstünde, bir aydınlatma direği bulunmaktadır. Burada özürlü bir kimse rahatlıkla direğe çarpabilir. Kent içindeki çok sayıda tamirat kazı vb işlemlerde gereken önlemlerin alınmayışını ve bu yüzden çok sayıda kazanın oluştuğunu ve bu kazaların da insan hayatına mal olduğunu biliyoruz. Ülke olarak özellikle son zamanlarda gökdelenlere, beton kitlelere, beton meydanlara, yol ve kavşaklara boğulmuş kentlerimizde insan, araç-gereç ve çevre ilişkisini bilimsel olarak inceleyen Ergonomik koşulların ne derece yerine getirildiğini kendi kendimize sorgulamalıyız. Zira yanlış tasarımlar ve insan doğasına aykırı her kentsel tasarım, sağlığımızı ve yaşam kalitemizi de doğrudan doğruya etkilemektedir. nomik olarak tasarlanmış park ve dinlenme alanları görülmektedir. Resim 8 ve 9’daki kent kavşakları da yine aynı şekilde her yönden gelen aracın güvenlikli bir şekilde dönüşünü sağlayacak teknik olanak ve alanlara sahiptir. Ülkemizdeki kentlerde ise kaldırım yükseklikleri, kazı vb. onarımlardaki uyarı levhaları refüjler ve dönme yarı çapları ve yaya güvenliği konusunda ne yazik ki çok sayıda Ergonomik yanlışlara rastlamak mümkündür. Resim 4: İstanbul’da bir kaldırım. Resim 5’te, metro istasyonunda çocuk arabası ile birlikte metroya binen bir kadın yolcu görülmektedir. Dolayısıyla çocuk arabası ile oraya kadar gelebilmek ve rahat bir şekilde yolculuk yapabilmek uygar bir kentin sakinlerine sağladığı olanaklardandır. Resim 6 ve 7’de gelişmiş ülkelerde Ergo- Resim 8: Kentte kavşak. Resim 6: Uygar bir kentte dinlenme alanı. Resim 9: Kentte yayalara saygı. Resim 5: Kent yaşamında metro. KAYNAKLAR Resim 7: Bina yapımına izin verilmemiş uygar bir kent parkı. Carayon P. (Editör) (2007),Handbook of Human Factors and Ergonomics in Health and Patient Safety, Lawrence Erlbaum Associates, Publishers, Mahwah, New Jersey, London. Özok,A.F.(2007), Yaşantımızda Ergonominin Önemi, İTÜ Vakıf Dergisi, Sayı 33. itü vakfı dergisi 61 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler İTÜ Projeleri 2. İnovasyon Türkiye Fuarı’nda Fuarda Sergilenen Yenilikçi ve Öncü İTÜ Projeleri: Kolemanitten Su Bazlı Boyalarda Dolgu Maddesi ve Yanma Önleyici Olarak Yararlanma Yrd. Doç. Dr. Fırat Karakaş Boyadaki mineral katkıları boya formülünde %20 - %50 arası bir oran kaplamaktadır. Boya sisteminin bu kadar yüksek oranda mineral yapı maddesi içermesi nedeiyle, boyalarda gerekli özelliklerin elde edilmesi, uygun minerallerin dolgu maddesi olarak seçilmesiyle sağlanabilir. Bor içerikli kalsiyum minerali olan kolemanitin etkileri, dış cephe boyalarında dolgu maddesi olarak test edilmiştir. Kolemanit kullanılarak elde edilen boyalara ıslak ve kuru boya analizi uygulandığında bu mineralin sistemin opaklık ve akışkanlık özelliklerine olumlu etkisi olduğu keşfedilmiştir. Ayrıca, kolemanitin ateşe ve yüzeyin yanmasına karşı kayda değer seviyede koruyucu özelliği bulunmaktadır. Türkiye’de üretilen ve patenti alınan yenilikçi teknoloji ve buluşların en seçkin örneklerinin sergilendiği ‘Yenilikçi Teknolojiler ve Buluşlar’ temasıyla düzenlenen 2. İnovasyon Türkiye Fuarı, 24-27 Ekim 2013 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirildi. Teknoloji üretiminde Türkiye’nin öncü ve yenilikçi gücü olan İTÜ toplamda 9 inovatif proje ile bu seneki fuarda yerini aldı. Fuarda, mikrodalga teknolojisini kullanan ilk tomografi sisteminden ateşe dayanıklı boyaya, robotik teknolojiden nano ölçekte tasarlanan cihazlara kadar, sağlık, tarım, enerji, ulaşım gibi sektörlerde çığır açacak projeler sergilendi. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan ile birlikte İTÜ standlarını gezerek akademisyenlerden projeleriyle ilgili detaylı bilgi aldı. İTÜ’nün seçkin bilim adamları tarafından oluşturulan ve TÜBİTAK/İSTKA/SANTEZ gibi kuruluşlardan destek alan projeler katılımcıların büyük ilgisini çekti. Robotistasyon & Tarlamatik Yrd. Doç. Dr. Burak Berk Üstündağ ROBOİSTASYON (Rİ) – Türkiye çapında toplamda 1200 Roboistasyon’undan oluşan genelleştirilmiş duyarga ağı ile tamamen otomatik veri toplayan ve adaptif biçimde iklimsel, zirai ve çevresel gözlem yapabilen bir sistemdir. 10 veya 30 dakikalık aralıklarla meteorolojik, fenolojik farklılıkların, ve çevre farklılıklarının canlı olarak iletilmesini sağlamaktadır. Gözlemlediği ekin alanlarda otomatikleşmiş bitki boy ve yeşillik oranı ölçümü sayesinde fenolojik evrelerin belirlenmesini, fenolojik evrelere ayrıştırılmış hesaplı verilerin üretimesini temin etmektedir. Roboİstasyon’larda kameralar insan hareketlerine duyarlı bir biçimde tasarlanmış olup ekin alan üzerinde tüm faaliyetlerin kayıt altına alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca, duyarga ağı kapalı bir sistem olmadığından herhangi bir yeni duyarga tiplerin uyarlanmasına ve monte edilmesine 62 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor açıktır ve merkezle ilişkilendirildikten sonra çalışmaya konulmaktadır. Yer istasyonlarından ölçülen 10dk zaman çözünürlüklü 30 veri tip den ile 60km x 60 km çerçeve boyutlu uydu görüntüleri birlikte kullanılarak bir model içerisinde parsel düzeyinde karar destek, verim tahmini ve kayıp tahmini çıkarılmaktadır. Temizlik Robotu Doç. Dr. Faruk Keçeci Bu projenin amacı tasarım, imalat, elektronik, sensor ve programlamada yapılacak olan geliştirme ve optimizasyon ile mümkün olduğunca ucuz bir temizlik robotu tasarlayıp imal etmektir. Elde Edilen Kazanımlar • Levha metal kullanımı ile kabuk şeklinde gövde yapma teknolojisi geliştirilerek hafif yapılar gerçekleştirme teknolojisi öğrenilmiştir. • Geliştirilen otonomi algoritması sayesinde yalnızca dokunma sensörlerini kullanarak robot piyasada var olan ve 4-5 kat daha pahalı robotların performansını %96 oranında yakalayabilmektedir. • Geliştirilen otonomi algoritması, pilinin boşaldığını anlayabilmesi ve kendini şarj edebilme algoritmaları elektronik kart imalatını gerektirmeyecek şekilde hazır kartlar ve modüller kullanılarak “modüler elektronik yapı” ile gerçekleştirilmiştir. Proje Ekibi Bu proje Makina Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Faruk Keçeci ve öğrencileri tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha fazla bilgi: [email protected] Yönelim Kontrolüne Sahip Nano Uydular İçin Yüksek Yeterlilikli Platform Geliştirilmesi İTÜpSAT II Doç. Dr. Gökhan İnalhan TÜBİTAK tarafından desteklenen İTÜ’nün ilk uydu projesi olan pSAT I geliştirilirken altyapı, akademik bilgi birikimi ve mühendislik tecrübesi bakımından önemli yetenekler kazanılmıştır. Bu yetenekler alt sistem ve tüm uydu için analiz, tasarım, geliştirme, üretim, test ve işletim basamaklarını kapsamıştır. Bu geliştirme sürecinde hem Türkiye çapında hem de uluslararası alanda piko ve nano ölçekte uydularla ilgili çeşitli eksiklikler ve gelişmeye açık alanlar tespit edilmiştir. 108M523 Projesi’nin temel amacı piko ve nano uydularda yüksek performanslı yönelme kontrolü, yapı ve mekânizmalarda yeni uygulamalar gibi kilit noktalarda dünyada ve ülkemizde görülen boşluğu araştırma ve üniversite boyutunda özgün olarak deneme ve geliştirme yoluyla doldurmaktır. Bahsi geçen kilit teknolojileri iki ana başlıkta toplanabilir. Bunlar sırasıyla yüksek performanslı nano uydu yönelme belirleme ve kontrol sistemleri ile yapı ve mekânizmalardır. Bunun yanı sıra geliştirilen alt sistemlerin entegre edilebileceği mühendislik modeli oluşturulmuştur. Bu amaçla geliştirilen alt sistemler aşağıda sıralanan başlıklar altında özetlenmektedir. Yönelim Belirleme ve Kontrol Sistemleri kapsamında; • yüksek performanslı ve özgün bir yönelim belirleme ve kontrol bilgisayarı, • nano uydular için ilk defa komple 3 eksen bir mikro moment kontrol cihazı, • özgün manyetik tork burucuları, • nano uydular için ilk defa düşük maliyetli bir yıldız izleyici, • mikro pals plazma itki (uPPT) cihazı geliştirilmiştir. Ayrıca halihazırda piyasada COTS seviyesinde bulunan algılayıcılar yönelim belirleme ve kontrol bilgisayarına entegre edilmiş ve entegre sistem için kontrol ve navigasyon yazılımları geliştirilmiştir. Nano Uydu Bus Sistemleri alt başlığı altında; • özgün bir veri ve güç hattı (Kiss Bus), • özgün bir uçuş bilgisayarı, • nano uydulardaki örneklerine göre çok daha yüksek çözünürlükte bir kamera modifiye edilerek uzay ortamı için görüntüleme faydalı yük sistemi geliştirilmiştir. Ayrıca halihazırda piyasada COTS seviyesinde bulunan UHF/ VHF alıcı/verici radyo sistemi uçuş bilgisayarına entegre edilmiştir. Yapı ve Mekânizmalar kapsamında itü vakfı dergisi 63 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler • özgün, modüler ve düşük maliyetli uydu yapıları, • açılabilir manyetik boom ve güneş paneli mekânizmaları geliştirilmiştir ve • gövde üstü ve içinde kullanım için yüksek mukavemet düşük ağırlığa sahip kompozit gövde plakaları, güneş hücresi plakaları uygulaması yapılmıştır. Özgün Test Düzenekleri alt başlığında • yönelim kontrolü testlerinde ileride de kullanılmak üzere bir uzay yönelim test cihazı, • uPPT sistemlerinin testi için mikro-newton seviyesinde itki ölçebilen bir itki test düzeneği, • yer istasyonunda farklı frekans kullanımına izin veren yazılım tanımlı radyo tabanı uygulaması geliştirilmiştir. Kan Pompası Doç. Dr. Hüseyin Kızıl, Prof. Dr. Levent Trabzon Tekniğin Bilinen Durumu: Günümüzde mikro akışkan yongalarına sıvı iletimi şırınga pompa ve benzeri aletlerle yapılmaktadır. Bu sistemler akış miktarına ve hassasiyetine göre daha sabit ve pahalı aletlerle sağlanmaktadır. Bahsedilen sistemler ile kurulacak mikro akışkan düzeneği için yongaya sıvı basılması, ancak ince boru bağlantısıyla mümkün olup, bu süre zarfında, daha çok sürtünmeye maruz kalan sıvının enerji kaybı bir yana, yüksek voltaj ihtiyacı gerektiren bu sistemlerle sıvı iletimi meşakkatli bir hal almaktadır. Ayrıca bu sistemlerin hiç birinde akış doğrultusunu tersine çevirmek mümkün değildir. Yukarıda belirtilen geleneksel pompalama sistemleri bu eksiklikleriyle deneysel boyutta kullanılmaya devam etmektedir. Söz konusu işlemlerin bu şekilde süregelmesi: • Yerinde teşhis yapılmasına engel olmaktadır. • Akış doğrultusunu tersine çevirmeye engel olmaktadır. • Yüksek enerji kaybının yanı sıra yonga bağlantılarının zor olması söz konusudur. • Sıvı iletimi sırasında kabarcık oluşumu öngörülemediğinden teşhis sonuçlarını değiştirmektedir. Yukarıda anlatılan aşamalar, yerinde teşhis sırasında deney ve teşhisi menfi yönde etkilemektedir. Buluşun amacı, mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve ayrıştırma için gereken debiyi şırınga pompa ihtiyacı olmadan sunabilmek için kullanılan bir peristaltik pompa geliştirmektir. Buluş konusu sistem; yerinde teşhis aşamasında kompakt sistem olması sayesinde kolay kullanışlı ve tek kullanımlık yongalar içermektedir. Taşınabilir ve kompakt olan bu sistem sayesinde yerinde teşhis yapılabilmektedir. Motor sistemi ile tersine çevrilebilen bilya yönelimi sayesinde akış doğrultusu tersine çevrilebilmektedir. Tümleşik üretilen sistem mikro akışkan yongasına konulacak ince borulama sistemine gerek bırakmamıştır. Konulan mikro hazne sayesinde düzenlenen akış profilinde akış düzenlenmekte ve kabarcık oluşumu tamamıyla önlenmektedir. Bu sayede geleneksel yöntemlerin bütün menfi etkileri önlenmektedir. Bahsedilen amaçlara ulaşmak üzere; mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve ayrıştırma için gereken debiyi şırınga pompa ihtiyacı olmadan ayarlamak için kullanılan, sisteme ait tüm unsurları taşıma vazifesi gören ve motor mekânizması ile döner diske yataklık yapan bir gövde, döner diskin istenilen dönüş sayısında dönmesine olanak tanıyan bir motor mekânizması içeren sistem geliştirilmiş olup, özelliği; baloncuk oluşumunun önlenmesi ve akış düzeninin sağlanması için mikro akışkan yongasından önce yerleştirilen bir mikro hazne ihtiva eden ve döner disk üzerine sabitlenen magnetler ile metal bilyalar arasına yerleştirilen peristaltik pompa içermesidir. Buluşun tercih edilen bir uygulamasında, mikro akışkan yongası peristaltik pompa ile tümleşik olarak üretilmiştir. Ayrıca bahsedilen amaçlara ulaşmak üzere; mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve ayrıştırma için gereken debiyi şırınga pompa ihtiyacı olmadan ayarlamak için kullanılan, sisteme ait tüm unsurları taşıma vazifesi gören ve motor mekânizması ile döner diske yataklık yapan bir gövde, döner diskin istenilen dönüş sayısında dönmesine olanak tanıyan bir motor mekânizması içeren sistem tarafından gerçekleştirilen yöntem geliştirilmiş olup, özelliği; döner diskin dönüş hareketi sayesinde döner disk üzerine sabitlenen magnetler ile metal bilyalar arasında kalan kanalın ezilmesi ve peristaltik etki ile mikro yonga içersine belirlenen miktarda sıvı dozajlanması sağlanmaktadır. Buluşun tercih edilen bir uygulamasında, döner diskin dönme sayısı değiştirilerek peristaltik pompa üzerinde tümleşik olarak oluşturulan mikro akışkan yongası içinde iletilen sıvının miktarı kontrol edilmektedir. EMALİZ : Mikrodalga Doku Tanımlama Cihazı MITOS-ITU İşbirliği Ürünü Yeni Teknoloji Biyolojik Dokuları Mikrodalgalarla Ayırt Eden Yeni ve Öncü Tıbbi Cihaz Prof. Dr. İbrahim Akduman EMALIZ biyolojik dokulara sadece dokunarak çok kısa sürede dokunulan bölgenin hangi dokuya ait olduğunu tespit eden bir tıbbi cihazdır. Bu tespiti mikrodalga frekanslarında dokuya ilişkin dielektrik katsayı ve iletkenliği yüksek doğrulukla ölçerek yapar. • En önemli kullanım alanı cerrahi operasyon sırasında kanserli dokuların tespit edilmesidir. • Dokuyu almadan sadece dokunarak dokunun habis veya selim olduğunun tespitini sağlar. 64 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor rakarak görüntüleme yapan, X ışını mamografisidir.Fakat meme kanseri görüntülemesinde X ışınlarını kullanmanın, radyasyonun vücutta istenmeyen değişikliklere yol açması, bu yöntemin pahalı olması gibi çeşitli dezavantajları vardır. Bu durumlar X ışınlarının kullanım alanını kısıtlar ve hastayı görüntüleme prosedüründen caydırabilir.Bunların yanında, hastanın yaşına ve doku yoğunluğuna göre, X ışını mamogramları yanlış pozitif ya da yanlış negatif sonuçlar verebilmektedirler. Son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilen ve araştırma grubumuzun da üzerinde yaklaşık 20 yıldan bu yana çalışmakta olduğu Mikrodalga Tomografisi, X-ışını mamografisine en güçlü alternatif olarak ön plana çıkmıştır. MİTOS-İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliğinde geliştirilen yeni bir teknoloji ile meme kanserini Mikrodalga Tomografisi ile tespit eden ve görüntüleyen ilk cihazdır. Elementer Saf Bor Tozunun Alternatif Yöntemle Gaz Fazdan Üretilmesi Prof. Dr. İsmail Duman BCl3-H2 gaz karışımının sıcak yüzeylerdeki termal disosiasyonuna dayalı Kimyasal Buhar Biriktirme (CVD) prensibine göre dıştan ısıtmalı kızgın kuvars altlık üzerinde elementer bor tozu sentezlenmiştir. İTÜ Electropol & Nanotech Grubunda Elektrospin Yöntemi ile Elde Edilen Nanofiberlerin Uygulama Alanları • Cerrahi operasyon sınırlarını belirlemede operatöre yol gösterir. Kanserli dokulara ilişkin cerrahi operasyonların başarısı, kanserli dokuların yüksek doğrulukta tespit edilmesi ve tümüyle temizlenmesiyle ilişkilidir. EMALIZ kullandığı yeni teknoloji ile kanserli dokuları vücut üzerinde yüksek doğrulukla tespit eder ve cerrahi operasyonun başarısını arttırır. Ölçülen tüm dokuların yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını çeker ve ölçülen tüm verileri cihazın veri tabanına kaydeder. Cerrahi operasyon sırasında İstatistiki analizler yaparak operatöre yön verir. Mikrodalga Meme Tomografi Sistemi Meme Kanserinin Tespiti ve Görüntülenmesinde Yeni ve Öncü Teknoloji Prof. Dr. İbrahim Akduman Mikrodalga Teknolojisini Kullanan İlk Tomografi Sistemi • X ışını mamografisine alternatif yötem • 1mm’ye kadar olan tümörlerin tespit edilebilme imkanı • Kötü huylu (habis) tümörlerin tanımlanması • Tümörün yerinin yüksek doğrulukla tespiti • Tümörün elektromagnetik özelliklerinin tespiti • İyonizasyona neden olmayan tomografi sistemi • Her yaşta hastaya uygulanabilme • Limitsiz uygulama olanağı Göğüs kanseri kadınların sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklardan biridir ve ğöğüs kanserinin yenilmesinde en önemli adım kanserli hücrelerin daha oluşum aşamasında iken belirlenmesi, diğer bir deyişle erken teşhisidir. Meme kanserinin tespiti için kullanılan standart yöntem , sıkıştırılmış göğüs dokusuna düşük dozda iyonize radyasyon altında bı- Prof. Dr. Sezai Saraç Elektrospin yöntemiyle elde edilen polimerik nanofiber matlar yüksek yüzey - hacim oranına ve porlu yapıya sahiptir. Bu özelliklere kullanılan polimerin yüzey kimyası ve işlevi de eklendiğinde, polimer nanofiberler arzu edilen özelliklerde üretilebilir. İletken polimerlerin de polimer nanofiber yapısına dahil edilmesi ile birlikte elde edilen nanofiberler, birçok ileri uygulama alanında kullanılabilir. İTU Electropol & Nanotech Grubunda ( http://web.itu.edu.tr/~sarac/ ) elektrospin yöntemi ile polimer nanofiber matların üretimi gerçekleştirilmekte ve bu matlar; biyosensör, doku mühendisliği iskeletleri, güneş pili elektrodları ve mikrobiyal yakıt hücreleri gibi birçok farklı uygulamada kullanılmakatadır. Uygulamalar Mikrobiyal Yakıt Hücresi: Mikrobiyal yakıt hücreleri (MYH), biyobozunur bileşenlerden, doğrudan sürdürülebilir elektrik enerjisi üretimini sağlar. MYHleri atık sularda bulunan karbonhidrat gibi birçok üzerinde bulunan bakteriler elektron alıcısı olarak görev alır. Elektronlar daha sonra bir membran aracılığı ile katoda transfer edilir. Ancak elektron transfer mekânizması halen kesin olarak açıklanmamıştır. Bu sebeple MYH veriminin arttırılması için, enerji üretim mekânizmasının tamanen bilinmesi gereklidir. Doku Mühendisliği: Küçük fiber çapına ve yüksek spesifik alanına sahip nanofiber iskeletler, ekstraselüler matrikse (ECM) benzer ve ECM fibrilli yapısını taklikt ederek hücresel organizasyonu, canlılığı ve işlevi uyaran sinyaller sağlamalarından dolayı doku mühendisliği uygulamalarında kullanılmaktadır. Biyosensör: Hızlı, basit ve düşük maliyetli olmaları sebebiyle biyosensör tasarımı önemli ölçüde öne çıkan konulardandır. Grubumuzda, Polikaprolakton (PCL) nanofiberlerine iletken bir polimer olan Polipirol (PPy) dahil edilmiş ve elde edilen PCL/PPy nanofiber matına DNA immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Üretilen DNA/PCL/PPy nanofiber matı elektrokimyasal DNA biyosensörü olarak kullanılabilmektedir. itü vakfı dergisi 65 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler İTÜ, Türkiye İnovasyon Haftası’na Katıldı Türkiye İnovasyon Haftası, 28-30 Kasım tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) 20.yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleştirildi. T.C. Ekonomi Bakanlığının destekleriyle oluşturulan etkinlikte, Türkiye’de fark yaratan uluslararası profesyoneller, sanayici, akademisyen ve üniversite öğrencileri bir araya geldi. Türkiye’nin öncü üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi de öğrencileri ve başarılı mezunları ile birlikte etkinliklere katılım gösterdi. İTÜ, Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı, İnşaat Fakültesi Yapı Mühendisliği ile Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarım Programına ait 3 proje ile İnovasyon Sergi alanında yerini aldı. Etkinlik kapsamında düzenlenen panelde ise Recydia A.Ş. Genel Müdürü ve İstanbul Belediyeler Bakım Ulaşım Sanayii (İSBAK) A.Ş. AR-GE Müdürü, İTÜ Makine Mühendisliği Mezunu Dr. Oğuz Can “Sürdürülebilir Enerji Kaynaklarının Keşfi ve Kullanımında İnovasyonun Katkıları” başlıklı sunumu ile katılımcılarla bir araya geldi. İTÜ Dünya Üniversiteler Sıralamasındaki Yerini Yükseltti Merkezi İngiltere’de bulunan dünyanın en saygın sıralama kuruluşlarından biri olan Times Higher Education (THE), 2013-2014 dönemi dünya üniversiteleri sıralama sonuçlarını açıkladı. Sıralamada İstanbul Teknik Üniversitesi 201 – 225 sıra aralığında yer aldı. 2010 yılından bu yana üniversitelerde bulunan bölümleri kategorilere ayırarak dünyanın en iyi üniversitelerini sıralayan THE, değerlendirmesini beş ana başlık ve 13 alt başlıktan oluşan kriterlerle göre oluşturdu. Sıralamalar, Eğitim - Öğretim, Bilimsel Yayınlara Yapılan Atıflar, Araştırma, Uluslararası Görünüm ve Sanayi Gelirleri başlıklarında dünya üniversitelerinin aldıkları skorlar raporlanarak hazırlandı. Geçtiğimiz dönem 276 – 300 bandında yer alan İTÜ, bu sene sıralamadaki yerini hayli yukarıya taşıdı. Üniversite sıralamasının ardından bölümlere göre farklı kategoriler belirleyen THE verilerine göre İTÜ, İnşaat, Makina ve Malzeme Mühendisliği alanlarında 101 – 150 sıra aralığında, Kimya, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği alanlarında ise 150 – 200 sıra aralığında yer aldı. Times Higher Education genel sıralamasına erişmek için: http://www.timeshighereducation.co.uk/world-university-rankings/2013-14/world-ranking/institution/istanbul-technical-university 66 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ İşletme Mühendisliği Öğrencilerine ABD’den Eğitim ve Çift Diploma Fırsatı İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü ile ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Pittsburgh Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü arasında öğrenci değişimi ve çift diploma imkanlarını içeren bir işbirliği anlaşması imzalandı. İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü, ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Pittsburgh Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü ile öğrenci değişimi ve çift diploma imkanlarını içeren bir işbirliği anlaşması imzalandığını açıkladı. Anlaşma ile iki üniversite arasında akademisyen ve öğrenci değişimi imkanlarının yanı sıra, ortak araştırma çalışmaları, bilgi ve eğitim içeriklerinin karşılıklı paylaşımını kapsayan bir köprü kuruldu. Yapılan anlaşmaya göre, İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü öğrencileri, dördüncü sınıf eğitimlerinin tamamını belirlenen kontenjan dahilinde, Pittsburgh Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde sürdürebilecek. Aynı koşullarda Pittsburgh Üniversitesi öğrencileri de İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nde eğitim almak üzere İstanbul’a gelecek. Sürecin sonunda öğrencilerin karşı üniversitede aldıkları dersler, kendi dersleri yerine sayılırken şartları sağlayan öğrenciler her iki üniversiteden de diploma almaya hak kazanacak. Yapılan açıklamaya göre geçtiğimiz günlerde ilk öğrenci, ABD’ye giderek çift diploma almak üzere son sınıf eğitimini almaya başladı. İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nün Türkiye’de İşletme Mühendisliği eğitimi veren en köklü kurum olduğunu vurgulayan İşletme Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Hakkı Biçer, “Çift diploma ve öğrenci değişimi imkanları taşıyan bu anlaşma verdiğimiz eğitimin kalitesini ve uluslararası geçerliliğini de tescil ediyor. Öğrencilerimizin dünya çapında deneyim kazanması için, dünyanın önde gelen okullarıyla benzeri anlaşmalar yapmaya devam edeceğiz.” dedi. Değişim programı hakkında bilgi veren İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü, Uluslararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Lerzan Özkale ise “Mühendislik alanında dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Pittsburgh Üniversitesi ile ortaklaşa yürüttüğümüz değişim programı, öğrencilerimizin hem kişisel hem de mesleki açıdan kendilerini geliştirmeleri için önemli bir fırsat. Aynı şekilde Pittsburgh’dan gelecek öğrenciler de İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nde donanımlarını ve uluslararası deneyimlerini arttıracaklar.” şeklinde konuştu. İşletme Mühendisliği mühendislik yöntem ve ilkelerini kullanarak işletmelerin sorunlarını çözen ve yeni işletmeler tasarlayan bir mühendislik dalıdır. Finans, hukuk, iktisat, operasyon, pazarlama, yönetim gibi alanındaki bilgilerini kullanarak işletmelerin sorunları çözmek üzere uzmanlaşan İşletme Mühendisliği’nin eğitimi dünyada yirminci yüzyılın başından beri veriliyor. Türkiye’de de İstanbul Teknik Üniversitesi, 1977 yılından bu yana iş dünyasınca aranan, girişimci ve değişime liderlik edebilen İşletme Mühendisleri yetiştiriyor. İTÜ İşletme Mühendisliği programı, 2013 ÖSYS sonuçlarına göre Türkiye’deki İşletme Mühendisliği programları arasında en yüksek puanla öğrenci alan birinci, tüm Endüstri Mühendisliği ve İşletme Mühendisliği programları arasında dokuzuncu program olarak başarılı öğrenciler arasında yoğun ilgi görüyor. Pittsburgh Üniversitesi Swanson Mühendislik Okulu ABD’nin en eski ve köklü mühendislik programlarından birisidir ve uzun yıllardır ABD genelinde en iyi 50 mühendislik okulu arasında yer almaktadır. Pittsburgh Üniversitesi Swanson Mühendislik Okulu temel ve uygulamalı bilimlerde önemli başarılara imza atmış olup enerji sistemleri, sürdürülebilirlik, biyomühendislik, nanosistemler ve endüstri mühendisliği alanında uzmanlaşmıştır. Pittsburgh Swanson Mühendislik Okulu’nda Endüstri Mühendisliği’nin yanı sıra Biyomühendislik, Kimya ve Petrol Mühendisliği, İnşaat ve Çevre Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Makina Mühendisliği ve Malzeme bölümleri bulunuyor. Pittsburgh Endüstri Mühendisliği Bölümü, ABD’nin en iyi 20 Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden birisi olarak tanınıyor. itü vakfı dergisi 67 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Boeıng’den İTÜ’ye Burs İstanbul Teknik Üniversitesi, bugün üniversitede iki yeni hibe programı duyurdu: ilki lisans ve master öğrencileri için havacılık alanında burs, ikincisi ise akademisyenlere yönelik havacılık bilimleri için müfredat geliştirme alanında. Her iki program da Boeing’in Türkiye’deki kapsamlı üniversite ilişkileri programını geliştirecek ve İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortaklığını ilerletecek. Boeing bursları, üst düzey teknik beceri veya iş becerisi gösteren ve havacılık alanına ilgisi yüksek olan iki lisans ve iki master öğrencisine verilecek. Hibeler aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Bilimleri Departmanından iki fakülte üyesine de verilecek. Amaç, özellikle hava taşımacılığı sistemleri, malzeme ve yapı, kontroller ve otonomi, ve uçak sistemleri mühendisliği alanlarına odaklanmış uçak mühendisliği lisans ve lisansüstü programları yaratmak ve bu programları iyileştirmek. Fakülte hibeleri aynı zamanda araştırma aktivitelerini ve diğer bilinen uçak programlarındaki fakülteler ve bu alanda çalışan endüstri temsilcileri ile konsültasyonu destekleyecek. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, “Boeing tarafından yeni burs programlarının başlatılması, iki güçlü kurum olan İTÜ ve Boeing arasında kurulan sağlam ve sürdürülebilir bağların bir sonucudur.” dedi. “İTÜ bu bağlamda, araştırma ve eğitim temelli olarak başlamış olan, şimdi ise öğrenci-fakülte yaklaşımı ile sonuçlanan böylesi kapsamlı işbirliklerini başlatabilmek için gösterilen yoğun çalışmaya çok değer veriyor. Boeing gibi köklü bir kuruluş ile güçlü bir işbirliği içinde olmak İTÜ için büyük bir onurdur.” Boeing International Başkanı ve İş Geliştirme ve Strateji Kıdemli Başkan Yardımcısı Shep Hill, “Bu yeni burs programları, Boeing’in Türkiye’de eğitim faaliyetlerine uzun süredir devam eden yatırım yapma geleneğine dayanıyor. 2000 yılında ilköğretim okulları ve yüksek öğretime olan desteğimizin başlamasından bu yana, 80’den fazla eğitim kurumuyla işbirliği yaptık. Bugün, bu girişimle İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortak olmaktan ve uzay ve havacılık bilgisi ve bilimini geliştirme yönünde ortak bir vizyona dayalı ilişkimizi kuvvetlendirmekten gurur duyuyoruz”. Boeing ve İTÜ arasındaki ilk işbirliği Ocak 2012’de, SESAR WP-E Uzun Dönemli ve Yenilikçi Araştırma Bursunun bir parçası olan, kokpit otomasyonu için gelişmiş sistemleri konulu ortak bir proje ile başladı. Bu işbirliği, Ağustos 2012’de İTÜ’den bir lisans öğrencisinin Boeing’in Seattle’daki staj programına katılımıyla daha da gelişti. Boeing ve İTÜ, Şubat 2013’te uçak yolcularının yararına olacak ortak araştırma ve geliştirme programlarını başlatmak için yaptıkları anlaşmayı duyurdu. İlk ortak proje, ticari uçak kabinlerindeki yolcular için hava kalitesini iyileştirmeyi amaçlayan bir hava filtreleme sistemi geliştirilmesine odaklanacak. Bu işbirliği, geçtiğimiz Eylül’de İTÜ’de Boeing’in doğrudan yardımıyla açılan Hava Taşımacılığı Yönetimi Master Programının duyurulmasıyla daha da ilerledi. Fotoğraf: Altan Bal 68 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ - Rolls Royce İşbirliği İstanbul Teknik Üniversitesi ile Rolls-Royce arasındaki nükleer konusundaki işbirliği antlaşması, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İTÜ Enerji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Altuğ Şişman’ın katıldığı Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığında gerçekleştirilen törenle imzalandı. Bakan Taner Yıldız , “Yerli firmalarımızı Rolls-Royce nezdinde bir nevi görücüye çıkartacağız ve bunun zemini de İstanbul Teknik Üniversitesi Teknopark olacak. Nükleer güç santralleriyle alakalı yaklaşık 16 milyar dolarlık yerli pazarına karşılık gelecek işlem için İTÜ ‘nün iyi bir ev sahipliği yapacağını ve üniversite-sanayi işbirliğine de çok iyi İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi ile LECTRA Arasında Eğitim Ortaklığı Programı Fakülte binasında 1 Kasım 2013 Cuma günü yapılan imza törenine LECTRA firmasından Ortadoğu ve Türkiye Bölge Sorumlusu Jean-Patrice Gros, Pazarlama Müdürü Mine Yurdagel, Finans ve Mali İşler Müdürü Ebru Tükenmez, Stratejik Müşteriler Yöneticisi Gürkan Erol ve Tasarımı Yazılımı Çözüm Uzmanı (aynı zamanda İTÜ-FIT Programı Mezunu) Tuğçe Uluaşk ile Fakülte Dekanı Prof. Dr. Emel Önder Karaoğlu, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Berk Berkalp, Moda Tasarımı Programı Koordinatörü Prof. Dr. Cevza Candan ve Moda Tasarımı Programı Koordinatör Yardımcısı Prof. Dr. Telem Gök Sadıkoğlu katıldı. Yapılan anlaşma ile moda tasarımı ve tekstil mühendisliği program öğrencilerinin uygulamalı öğrenme deneyimlerini geliştirmesi, CAD/CAM teknolojisinin kullanımının teşvik edilmesi, en yeni tasarım ve hazır giyim üretim çözümleri konusunda teorik ve uygulamalı eğitimlerle donanan öğren- başlık oluşturacağı kanaatindeyim” dedi. Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ’nün nükleer enerjide Türkiye’nin tek ve en eski üniversitesi olduğunu belirterek, 1950’de nükleer santral yapımına başlanırken İTÜ’nün bu konudaki çalışmalara 1960’larda başladıklarını bildirdi. Karaca, “Aslında know-how geliştirmede öncü olacağız. Nükleer sadece santrallerde değil tıptan birçok alana kadar çok geniş yelpazede kullanılıyor. Türkiye’de bu tür firmaların oluşmasına öncülük etmek istiyoruz. İlk faz 12-18 ay sürecek. Bu öğrenme fazı olacak. Buraya seçilecek firmalara öncülük etmek istiyoruz. Hükümetin ve Bakanlığın bunlara desteğinin sonsuz olacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu. Bakan Yıldız, Karaca›nın bu sözleri üzerine “Desteğimiz tam” ifadesini kullandı. Bu işbirliğinin yerli sanayinin gelişmesi adına yapıldığını belirten Yıldız, “Nihai bir nokta değil ama başlamak adına yapılan bir iş. Türkiye’de knowhow transferiyle beraber yapılacak bütün bilgi akışlarının İTÜ Teknopark’ta üniversite sanayi işbirliğiyle beraber toplanması adına önemli bir artı olacaktır” diye konuştu. İTÜ mezunu olarak farklı bir heyecan duyduğunu da dile getiren Yıldız, “Biz aslında yerli firmalarımızı Rolls-Royce nezdinde bir nevi görücüye çıkartacağız ve bunun zemini de İstanbul Teknik Üniversitesi Teknopark olacak. Nükleer güç santralleriyle alakalı yaklaşık 16 milyar dolarlık yerli pazarına karşılık gelecek işlem için İTÜ ‘nün iyi bir ev sahipliği yapacağını ve üniversite-sanayi işbirliğine de çok iyi başlık oluşturacağı kanaatindeyim” ifadesini kullandı. ci ve mezunlarımızın tekstil ve hazırgiyim sektörlerinde istihdamlarını arttırılmasının yanında öğretim üyelerinin ve eğitmenlerin LECTRA özel endüstri etkinliklerine ve eğitimlerine katılarak bu sistemlere ilişkin güncel bilgilere erişimlerinin sağlanması hedefleniyor. Anlaşma kapsamında, LECTRA-Systems CAD-CAM Firması tarafından, Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi “Kaledo Style Tasarım, Teknik Çizim ve Koleksiyon Çözümü ve Kaledo Print Baskı Desen Tasarım Çözümü” yazılımlarının bağışlandığı ve yazılımlara ait eğitimlerin de Lectra tarafından ücretsiz olarak verileceği bildirildi. itü vakfı dergisi 69 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi ile Moskova Havacılık Enstitüsü Arasında İşbirliği Anlaşması İmzalandı İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (İTÜ UUBF) 09-10 Aralık 2013 tarihlerinde havacılık teknolojileri alanında dünyanın önde gelen mühendislik üniversitelerinden biri olan Moskova Havacılık Enstitüsü (Moscow Aviation Institute-MAI) heyetini ağırladı. Bu ziyaret sonucunda MAI-İTÜ UUBF işbirliği alanları belirlendi, iki kurum arasında öğretim üyesi ve öğrenci değişim programları ile ortak eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesi başlıklarında bir dizi anlaşma imzalandı. Moskova Havacılık Enstitüsü Rektör Yardımcısı Prof. V.A. Shevstov ve Uçak Mühendisliği Dekanı Prof A. V. Efremov’un da yer aldığı heyeti UUBF Dekanı Prof.Dr. Metin Orhan Kaya karşıladı. Fakülte Binası’nda gerçekleşen ziyarette Moskova Havacılık Enstitüsü Rektör Yardımcısı Prof. V.A. Shevstov İTÜ’lülerle enstitünün eğitim ve araştırma faaliyetleri hakkında bilgiler paylaştı. UUBF bünyesindeki laboratuvarları gezen ve yapılan çalışmalar hakkında bilgiler alan heyet, İnsanlı Hava Araçlarında manuel kontrol problemlerinde uçuş güvenliğinin oluşturulması ve Entegre Navigasyon Sistemleri ile ilgili seminerler de verdi. Moskova Havacılık Enstitüsü - MAI (Moscow Aviation Institute) 300 profesör, 800 doçent olmak üzere 1700’ün üzerinde öğretim görevlisi, 20.000’in üzerinde mezun, lisans ve yüksek lisans öğrencisi, 10 üniversite binası, 3 enstitüsü bulunmaktadır. Moskova Havacılık Enstitüsü mezunları arasında 100 kişi Rus Akademi Bilimleri ortak üyesidir. 120’den fazla laboratuvar, 3 adet öğrenci tasarım ofisi, sayısız bilgisayar merkezi, deneysel tasarım fabrikası ve bir adet havaalanı mevcuttur.21 kozmonotuyla uzay alanında 12 yıl harcamıştır ve 250 Devlet ödülüne sahiptir. Haber: Osman Keskin İTÜ-Elvan Gıda İşbirliği İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Metalurji Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü ile Elvan Şirketler Grubu arasında üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmeye yönelik bir protokol imzalandı. İTÜ Rektörlük binasında gerçekleştirilen imza törenine Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör yardımcıları Prof.Dr. Mehmet Sabri Çelik, Prof.Dr. İbrahim Özkol, Prof.Dr. Ali Fuat Aydın, Kimya Metalurji Fakültesi Dekanı ve Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beraat Özçelik, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, Elvan Grup Şirketler Grup Kurulu Başkanı Hidayet Kadiroğlu ve şirketin üst düzey yöneticileri katıldı. Protokol kapsamında, Elvan Grup tarafından İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin AR-GE çalışmaları maddi destek sunulacak ve bölüm öğrencilerine tez çalışmaları süresince Elvan Grup’un alt yapı kaynaklarını kullanma fırsatı sağlanacak. Ayrıca öğrencilerin master veya doktora tez konuları her iki kurum tarafından ortaklaşa belirlenecek. İmza töreninde konuşan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca üniversite-sanayi işbirliğinin önemine değinerek İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerine gıda sanayinde çalışma fırsatı sunacak ve AR-GE projelerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayacak protokolü imzalamaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Karaca, “Bu tip sorumluluk sahibi projelerin sanayiyi geliştirmek ve nitelikli insan yetiştirmek açısından iyi bir köprü olduğunu düşünüyor ve bu işbirliklerinin art- masını diliyorum.” dedi. Elvan Grup Şirketler Grup Kurulu Başkanı Hidayet Kadiroğlu ise İTÜ ile yapılan anlaşmanın şirketin Ar-Ge alanındaki politikalarının bir yansıması olduğunu belirtti. Sağlanan işbirliğiyle ürün geliştirme konusunda iki kurum arasında Ar-Ge projeleri yürütüleceğini ve üniversite öğrencilerine çeşitli iş imkânlarının sağlanacağını söyleyen Kadiroğlu, “Türkiye’nin ilk Ar-Ge merkezi kuran gıda firmasıyız. Bu işbirliği her iki kurum için de çok başarılı süreçlerin başlangıcı olacaktır şekerleme ve unlu mamüllerle ilgili elimizde proje yoğunluğu var. Bunları İTÜ ile beraber şekillendireceğiz” şeklinde konuştu. İTÜ Kimya Metalürji Fakültesi Dekanı ve Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Beraat Özçelik de iş birliğinin yüksek lisans ve doktora öğrencileri için hazırlandığını belirterek, iş birliğiyle bolca Ar-Ge çalışması, yapacaklarını gıda sanayiine yönelik ürün bazında farklı lezzetlerin sunulması için çalışacaklarını söyledi. Haber: Osman Keskin Fotoğraf: Altan Bal 70 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Galileo Öğretmen Eğitimi Programı İTÜ Bilim Merkezi’nde gerçekleşti İTÜ Bilim Merkezi ve Gökyüzü Gönüllüleri’nin ortaklaşa düzenlediği «Galileo Öğretmen Eğitimi Programı», 20-22 Eylül 2013 tarihlerinde İTÜ Taşkışla Kampüsü Bilim Merkezinde gerçekleştirildi. Üç gün süren etkinliğe Fen Bilgisi ve Fizik Öğretmenliği ağırlıklı olmak üzere çeşitli branşlardan öğretmenler ve astronomi eğitimiyle ilgilenen gönüllüler katıldı. Bilim Merkezi Müdürü Murat Çakan ve Sabancı Üniversitesi’nden Defne Üçer Şaylan›ın açılış konuşmalarıyla başlayan programın ilk günü, Galileo Öğretmen Ağı tanıtılarak, yapılan eğitimlerin amacı ve ileriye dönük kazanımlar üzerinde duruldu. Üç günlük programı tanıtan ve temel kavramlar üzerinde durulan «Astronomiye Giriş» sunumu ardından katılımcılara, “Gök Atlasları” dağıtılıp, temel kullanım, gökyüzünde yön ve takımyıldızları bulmak için gerekli bilgiler verildi. Sabancı Üniversitesi’nden Atakan Gürkan tarafından gerçekleştirilen «Gökyüzünde Hareket» adlı iki saatlik oturumda ise Dünya›nın kendi ekseni etrafında ve Güneş etrafındaki hareketleri nedeniyle gökyüzünde gerçekleşen değişimler, Ay›ın hareketi, evreleri ve Güneş›in yıl boyunca gökyüzündeki hareketi incelendi. “Evrende Ne Var?” başlıklı konuşma ile devam eden program da “Takımyıldızlar ve Güneş Sistemi”, “Yıldız Evrimi” ve “Kozmoloji” alt başlığıyla üç oturum gerçekleştirildi. Özellikle içerik 7. ve 11. sınıf müfredatlarındaki astronomi konularıyla paralel olduğu için katılımcılar üzerinde oldukça etkili oldu. GLORIA Project dahilinde, Kanarya Adaları’nda bir Güneş Teleskobuna uzaktan bağlanarak Güneş lekeleri fotoğrafları çekildi. “Basit Gözlem Aletleri” ile dürbün ve teleskopların çalışma prensiplerinden bahsedip, okullarına gözlem aleti almak isteyenler için yol gösterici konular tartışıldı. Ayrıca, teleskop, dürbün ve lazerlerle takımyıldızı, Ay ve çift yıldız gözlemleri yapıldı. Eğitim Programının son günü ise uygulama ağırlıklı çalışmalara ayrıldı. “Bilim Eğitiminde Astronomi” oturumunda çeşitli kırtasiye aletleriyle derslerde yapılabilecek basit etkinlikler uygulamalı olarak katılımcılar tarafından yapıldı. “Müfredatta Astronomi” çalışması ile öğretmenlerle karşılıklı, ders kitapları ve kazanımlar listeleri üzerinden ders içeriklerini zenginleştirecek öneriler, kaynaklar paylaşılıp, tartışıldı. 100 kişilik bir grup ile Planetaryum gösterimi, çıplak gözle takımyıldız incelemesi ve Ay gözlemini kapsayan “Halk Gözlemi” yapıldı. Etkinlik, İTÜ Bilim Merkezi Müdürü Murat Çakan’ın katılımcılara sertifikalarını sunması ile sona erdi. İTÜ – Çek Bilimler Akademisi Çalıştayı İstanbul Teknik Üniversitesi’nde TÜBİTAK ve Çek Bilimler Akademisi arasında Prof. Dr A. Sezai SARAÇ yönetiminde yürütülen proje çerçevesinde Çek Cumhuriyeti Bilimler Akademisi’nden araştırmacıların ve İTÜ Electropol Nanotech Araştırma Grubu üyelerinin katılımı ile Ayazağa Kampüsü’n- de düzenlenen çalıştay 23-24 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Proje çalıştayında, Fonksiyonel Kompozit Polimerik Nanoyapıların Sentezi ve Karakterizasyonu konularında sunulan bildiriler tartışıldı. Çalıştayda ayrıca İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Polymer Science & Technology ve Nanoscience & Nanoengineering programları Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Sezai Saraç’ın yürütücülüğünde, iki üye ülkede gerçekleştirilen proje çalışma sonuçları ile ilgili ve başlıca elektroaktif nanoyapılar ve nanofiberler konularında bildiriler sunuldu. itü vakfı dergisi 71 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Elektrik Makinaları Laboratuvarı Yenilendi İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Elektrik Mühendisliği Bölümü bünyesindeki Elektrik Makinaları Laboratuvarı rektörlük ve çeşitli kuruluşların desteği ile yenilenerek hizmete girdi. İTÜ’lü öğrencilerin ve öğretim elemanlarının modern teknolojiyle eğitim yapmasını sağlayacak Elektrik Makinaları Laboratuvarı, törenle hizmete açıldı. Laboratuvarın açılışına, Rektör Prof.Dr. Mehmet Karaca, Fakülte Dekanı Prof.Dr. Ömer Usta, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, yenileme çalışmalarına katkıda bulunan firma temsilcileri, proje sorumluları, İTÜ’lü akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Yenileme çalışmaları, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme İçin Altyapıyı Destekleme Programı Projeleri kapsamında “Elektrik Makinaları Laboratuvarı Öğrenci Deney Düzeneği Alt Yapısının Haberleşebilir ve İzlenebilir Teknoloji ile Donatılması” isimli proje dâhilinde Yrd. Doç. Dr. Derya Ahmet Kocabaş yürütücülüğünde kısa bir sürede sonuçlandırıldı. İlk olarak Prof.Dr. Osman İkizli tarafından Gümüşsuyu’nda kurulan ve Prof.Dr. Turgut Boduroğlu tarafından geliştirilen laboratuvar, güncel teknoloji ile donatılarak eğitim ve mezun kalitesinin arttırılması hedeflendi. Böylelikle ABET raporunda yapılan eleştiri kriterleri de ortadan kaldırılmış oldu. Laboratuvarın açılışında konuşan Rektör Prof.Dr. Mehmet Karaca, Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde bu yıl dördüncü kez laboratuvar açılışına katıldığını, bunun çalışmaların hızla yürüdüğü anlamına geldiğini, gelişmelerin umut verici olduğunu, sanayiden alınan desteklerin mutluluk verdiğini ancak daha fazla destek olunmasının üniversitenin elini güçlendireceğini ve işbirliğinin daha da artması gerektiğini belirtti. Laboratuvar sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Derya Ahmet Kocabaş ise, eğitim kalitesi artırılan laboratuvarın sanayi ile işbirliğinin geliştirilmesi ve ileri düzey akademik çalışmaların yapılabilmesi için, yeni Ar-GE projesi başvuru hazırlıklarının ve harici destek arayışlarının sürmekte olduğunu belirtti. Derya Kocabaş, yenileme çalışmaları ile ilgili olarak yaptığı sunumda şunları aktardı: “Laboratuvar, eski yeri Makina Fakültesi kantin alanından, 1995 yılında Maslak Kampüsü’ünde Elektrik-Elektronik Fakültesi 7. bloktaki yerine taşındı. Tüm elektrik alt yapısı sıfırdan kuruldu. 2 kat ve 1900 m2 alana sahip laboratuvar için 20 km’den fazla kablo, 1000’den fazla şalter kullanıldı. 250 kVA kurulu güç ile Türkiye’nin en yüksek kurulu gücüne sahip ve mekân olarak en büyük Elektrik Makinaları Laboratuvarı’dır. Al- ternatif gerilim olarak 0-400 V ve 0-100 Hz arasında, doğru gerilim olarak 0-250 V arasında gerilim ayar imkânı mümkündür. Büyük, güçlü birbirinden farklı 20 gerilim kaynağı mevcuttur. Laboratuvar, doğru ve yüksek hızda sayısal ölçümleme yapabilen, birbiri ile haberleşebilen, ölçüm verilerini kaydedebilen, bilgisayarda işleyebilen, verilerin ve analiz sonuçlarının gözlemlenebildiği, kurulan ağ üzerinden verileri iletebilen ölçüm cihazları ile donatıldı. Projeden alınan 50.000 TL’lik destek dışında Elektrik Mühendisliği Bölüm Başkanlığı da maddi destekte bulundu. Ayrıca ENTES Elektronik, Arçelik A.Ş., BEST Transformatör, FEMSAN, Balkan Motor ve EPKOM Elektronik firmalarından, toplamda piyasa değeri 150.000 TL’yi aşan bir katkı sağlandı. Ayrıca Yüksek Lisans Öğrenci Projeleri kapsamında desteklenen ve tamamlanan çalışmalar da kazanım olarak sergilendi. Çok sayıda ve farklı yeteneklerde ileri ve temel düzey ölçü aletleri, bilgisayarlar, haberleşme ağı ürünleri, elektrik makineleri, bunlara ait sürücü devreler, görsel eğitim amaçlı kesit transformatör, bileşenlere ayrılmış motor seti, mekanik teçhizat, atölye iş makinaları ve el aletleri temin edildi. Alınan desteklerle var olan ölçü aletleri de yeni sistemle kullanılabilir hale getirilerek Elektrik Makinaları Laboratuvarı adına etiketlendi.” Laboratuvar sorumlusu Kocabaş’ın sunumunun ardından, laboratuarın yenilenmesi projesine destekte bulunan kişi ve kuruluşlara teşekkür plaketi verildi. Açılış, kokteyl ile sona erdi. 72 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İstanbul’da Gemi Kaynaklı Hava Kirliliği Artık Kontrol Altında Genelde dizel motorlar tarafından tahrik edilen gemilerin bacasından yayılan egzos gazlarında NOX, SOX, CO, CO2, HC ve PM gibi kirleticiler (emisyonlar) bulunmaktadır. Bu kirleticiler asit yağmurları, ozon tabakasında incelme ve sağlık sorunlarına yol açması sebebiyle çevre üzerinde olumsuz etki yaratmaktadırlar. Taşınan yük ve mesafe başına gemilerin yaydığı emisyon değerleri gözönüne alındığında, deniz taşımacılığı, kara ve hava taşımacılığına göre en temiz taşımacılık şekli olmaktadır. Fakat, gemi başına düşen emisyon değerleri oldukça yüksektir. Örneğin, dünyadaki en büyük 15 konteyner gemisinin yaydığı yıllık emisyon değeri, dünya üzerindeki tüm otomobillerden yani 760 milyon otomobilden yayılan emisyon değerine eşittir. Eğer gemiler İstanbul’da olduğu gibi kıyıya çok yakın seyrediyorsa ve gemi trafiği de yoğunsa, gemi kaynaklı emisyonların çevreye ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri o derecede yüksek olmaktadır. Son elli yılda İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayısı 10 kattan fazla artarak yılda yaklaşık 50000 değerine ulaşmıştır. Gemi trafiğindeki artışa paralel olarak, nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğu İstanbul’da gemilerin çevreye ve ekosisteme olan olumsuz etkileri de artmaktadır. İstanbul’da gemi kaynaklı hava kirliliğini azaltmak amacı ile Kalkınma Bakanlığı’nın koordinasyonunda İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından ‘Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yönelik Bilgi ve İletisim Teknolojileri Odaklı Ekonomik Kalkınma’ mali destek programı kapsamında desteklenen ‘İstanbul’da Gemi Emisyonları Ölçümünde Hizmet Verecek Akredite Bir Laboratuvarın Geliştirilmesi ve BİT Destekli Eğitim Projesi (İSTKA/2012/ BTK0004) GEMİSYON, İstanbul Teknik Üniversitesi, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nde başlamıştır. Proje kapsamında İstanbul’da kurulacak akredite Gemi Emisyonları Laboratuvarı’nda, gemilerin bacalarından yayılan NOX, SOX, CO, CO2, HC ve PM emisyonları Uluslararası De<nizcilik Örgütü, IMO’nun belirlediği standartlarda ölçülebilecektir. GEMİSYON projesinde, ayrıca gemi kaynaklı hava kirliliğinin kontrolü konusunda ilgili taraflara eğitimler de verilecektir. Bu sayede, envanter çalışmaları ve gemilerin denetimi daha etkin ve doğru bir şekilde yapılabilecektir. Kurulacak akredite Gemi Emisyonları Laboratuvarı, gemi kaynaklı emisyonların kontrolü ve gemilerde enerji verimliliği ile ilgili AR-GE ve inovasyon çalışmaları ile endüstriyel çalışmalara öncülük ve hizmet edecektir. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen İstanbul›da Gemi Emisyonları Ölçümünde Hizmet Verecek Akredite Bir Laboratuvarın Gelistirilmesi ve BİT Destekli Eğitim Projesi kapsamında hazırlanan bu yayının içeriği İstanbul Kalkınma Ajansı ve Kalkınma Bakanlığı’nın görüşlerini yansıtmamakta olup, içerik ile ilgili tek sorumluluk İstanbul Teknik Üniversitesi’ne aittir. İTÜ Kütüphaneleri Zenginleşiyor İstanbul Teknik Üniversitesi kütüphanelerindeki yayın sayılarının arttırılmasına yönelik çalışmalar son zamanlarda hız kazandı. Çalışmalarla ilgili bilgi veren İTÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Göknur Aslan, yayın arttırımına yönelik hedeflerden ve çalışmalarda izlenen yöntemden bahsetti. Hedef 1 Milyon Yayına Ulaşmak Şu anda İTÜ kütüphanelerinde 547 bini basılı yayın olmak üzere toplam 725 bin yayının yer aldığını belirten Aslan, bu sayının ilk aşamada 1 milyona ulaşması için çalışmaların yoğunlaştığını ifade etti. Aslan, “Kütüphanelerimizdeki yer darlığı nedeniyle 2010 yılından itibaren elektronik yayına yönelmiştik; fakat rektörümüzün, fiziki yetersizlikleri aşmak için ek bina yapılacağı müjdesini vermesi ile birlikte yeniden basılı yayınlara ağırlık vermeye karar verdik.” şeklinde konuştu. Kitap alımında izlenen modelden de bahseden Aslan, “Yurt dışında, lisans eğitimlerini biyoloji, tarih, fizik gibi farklı bilim dallarında tamamlayıp kütüphanecilik alanında yüksek lisans yapmış personelin istihdam edilmesi şeklinde bir model uygulanıyor. Türkiye’de ise genellikle lisans eğitimini kütüphanecilik alanında yapmış olanlar tercih ediliyor. Bu durum, kitap alımında disiplinler arası dengesizliklere ve alınacak kitapların seçiminde sorunlara yol açabiliyor. Biz bu sorunların önüne geçmek için farklı bir model ortaya koyduk. Buna göre, İTÜ bünyesindeki her bölümden seçilen araştırma görevlileri ile bir ekip oluşturduk. Her temsilci, kendi alanında kütüphanelerimizde yer alması gereken kitapları belirleyerek sisteme giriş yapıyor, bu sayede dengeli bir koleksiyon oluştuyoruz.” dedi. Haber: Alper Yurttaş Fotoğraf: Altan Bal itü vakfı dergisi 73 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Prof. Dr. Celal Şengör Harita Odası Açıldı İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi bünyesinde oluşturulan Prof. Dr. Celal Şengör Harita Salonu ve Türkiye’nin ilk kartografya koleksiyonu, açılış töreniyle hizmete girdi. Mustafa İnan Kütüphanesi’nde yapılan törene, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Prof. Dr. Celal Şengör, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Göknur Aslan ve İTÜ’lü akademisyenler katıldı. Törende konuşan Göknur Aslan, “Son derece değerli koleksiyonunu İTÜ’ye bağışlayan Prof. Dr. Celal Şengör’e ve koleksiyonun sergilenmesinde büyük katkıları olan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca’ya teşekkürlerimi iletiyorum.” dedi. Göknur Aslan’ın ardından söz alan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, söz konusu koleksiyonun üniversitemize kazandırılmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Bu önemli koleksiyonu bağışalayan Prof. Dr. Celal Şengör’e teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Törendeki son konuşmayı yapan Prof. Dr. Celal Şengör ise “Bu haritalar benim son 40 yılda yaptığım koleksiyon faaliyetinin neticesidir. Kendi araştırmalarım için dünya çapında bir harita koleksiyonuna ihtiyacım olduğu için bunları topladım. İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi’nde bu koleksiyonu yönetebilecek uzman bir kadro bulunduğu için, gönül rahatlığıyla haritalarımı kütüphaneye bağışlıyorum.” dedi. İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör’ün bağışladığı eşsiz değerde yaklaşık 5 bin haritanın dijitalleştirilmesiyle oluşturulan koleksiyon Türkiye’de bir üniversite kütüphanesi çatısı altında ilk kez bir araya getirildi. Koleksiyonun büyük kısmı, dünyanın çeşitli ülkelerinden farklı türlerde haritalardan oluşuyor. Jeolojik, tektonik, jeomorfolojik ve metalojenik içeriğe sahip, çok çeşitli ölçek ve boyutlardaki koleksiyonda aynı zamanda hava fotoğrafları, gezegen atlasları, deniz haritaları da bulunuyor. Koleksiyonda ayrıca Harita Genel Komutanlığı tarafından yayınlanmış jeolojik ve topografik haritalar da yer alıyor. İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi, koleksiyonun restorasyonunu ve sunumunu uzman harita kütüphanecisi ve uzman kimyager eşliğinde gerçekleştirmesiyle de Türkiye’deki akademik kütüphaneler içerisinde bir ilke imza attı. Global ölçekte jeolojik araştırmaların yapılabilmesine imkân sağlayacak koleksiyon, kısa süre içinde Prof. Şengör’ün nadir harita bağışlarının eklenmesiyle daha da genişleyecek. İTÜ’lülerin 37. Sedat Simavi Ödüllerindeki Başarısı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından 37 yıldır verilen Sedat Simavi Ödülleri’nde bu yıl, İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Karabay Korkmaz’ın 2 doktora öğrencisi ile birlikte yürüttüğü Alzheimer hastalığına ilişkin çalışma, övgüye değer bulundu. TGC Kurucu Başkanı Sedat Simavi adına her yıl verilen ödül; “gazetecilik, radyo, televizyon, edebiyat, sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri, görsel sanatlar ve spor” olmak üzere 9 dalda sunuluyor. İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Karabay Korkmaz’ın, kendisinin doktora öğrencileri olan Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Yıldız Ünal ve Yrd. Doç. Dr. Şirin Korulu Koç ile birlikte yaptığı çalışma, bu yıl Sağlık Bilimleri kategorisinde övgüye değer bulundu. Ödüle konu çalışma, global ölçekte önemli bir sağlık sorunu olan Alzheimer hastalığına ilişkin. Journal of Alzheimer Disease dergisinde de yayınlanan “Speedy/RIN- GO Inhibits Calpain-Directed Apoptosis in Neurons” adlı makale, World Biomedical Frontiers tarafından ise “Alzheimer Hastalığının tedavisine ve önlenmesine büyük oranda katkı sağlayabilecek potansiyele sahip ve bilimsel önemi vurgulanması gereken” bir çalışma olarak değerlendirildi. Prof. Dr. Arzu Karabay Korkmaz ve öğrencilerine Sedat Simavi Ödüllerini getiren başarının nedeni ise; “Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarda nöron ölümünün önlenmesini ortaya koyması, etkin tedavisi olmayan bu kategorideki hastalıklara karşı tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceği özellik taşıması ve bu sayede insan sağlığına büyük katkı sağlayacak niteliği bulunması” olarak açıklandı. 74 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Peyzaj Mimarlığının En Prestijli Ödülü İTÜ’nün İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülşen Aytaç ve Y. Mimar Alper Aytaç’ın hazırlamış olduğu peyzaj projesi ile 2013 yılı American Society of Landscape Architects (ASLA) Residential Design Honor Ödülü’nü kazanmıştır. ASLA jüri üyeleri projeyi “Kısaca sanat eseri… Binalar hiçbir alan israfına neden olmadan mükemmel şekilde konumlandırılmış, çatılar erişilebilir ve güzel… ” olarak tanımlamıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, Doç. Dr. Gülşen Aytaç ve Y. Mimar Alper Aytaç tarafından inşa edilen “Bodrum Hebil 157 Evleri” Dünya’da uluslararası alanda peyzaj mimarlığı dalında verilen en prestijli ödül olan ASLA Onur Ödülü’ne layık görüldü. İTÜ’lü akademisyenlerden oluşan proje grubu, Residential Design kategorisinde Türkiye’den bu çok değerli ödülü kazanan ilk ekip oldu. Boston’da düzenlenen ödül töreninde (Soldan sağa): Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, Doç. Dr. Gülşen Aytaç ve Y. Mimar Alper Aytaç. Peyzaj Mimarlığının Oscar’ı Amerikan Society of Landscape Architects (ASLA) 1981 yılından günümüze kadar dünya üzerindeki tasarım ve planlama açısından en iyi projeleri seçiyor. Dünyanın en prestijli peyzaj tasarım ödülleri sayılan ve peyzaj mimarlığının Oscarları olarak da anılan yarışmada her yıl 600 ile 1000 proje arasından dünyanın en iyi projeleri seçiliyor. Dünya çapında kabul edilmiş bir topluluk olan ASLA jüri üyeleri İTÜ’nün projesini “Kısaca sanat eseri… Her parça hiçbir israfa neden olmadan mükemmel şekilde kullanılmış, birçok evin birada kullanılması erişilebilirliğe engel olmadan kümelenmiş güzel bir proje.” olarak değerlendirdi. Bodrum’a yeni bir soluk getiren Hebil 157 Evleri Projesini “Mimarlık Topografyanın Uzantısı” olarak tanımlayan Doç. Dr. Gülşen Aytaç, proje hakkında şunları aktardı: “Mimari projede bir yandan doğanın dinamik yanlarını ele alırken diğer yandan hipnotik bir etki yaratmıştır. Hebil 157 arazisi, Bodrum yarımadası karşısında Kos Adası’sında bulunduğu varsayılan yanardağın püskürttüğü lavların soğuyup kristalleşmesinden oluşur. Arazi üzerinde yükselen Bodrum Beyazı binalar tam da bu efsanevi dağın oluşturduğu kristaller şeklindedir. Sahip oldukları manzara açısına ve çevresel ilişkilerine göre farklı yapıya sahip olan 5 bina kendi içinde bir ritme sahiptir. Bu ritim bina içlerinde sadece volkanik bazalt taşı kullanılmasıyla ve manzarayı kucaklayan cam yüzeyleriyle birleşip doğanın tüm şeffaflığını yansıtır. Asırlık zeytin ağaçları ve 10 adet lavanta Bodrum’un huzurlu yapısını tamamlar.” Hebil 157 Evleri projesinden önce uluslararası alanda birçok makale ve kitap yayımlayan Ahmet Cengiz Yıldızcı, Gülten Aytaç ve Alper Aytaç, 2012 yılında düzenlenen 42 yarışmacının katıldığı “Yenikapı Transfer Noktası ve Arkeo-Park Alanı Uluslararası Mimari Avan Projesi ” Yarışması’nda 1.lik Ödülü’nün sahibi olmuşlardı. Ekip aynı zamanda Taksim Divan Oteli’nin Çatı Katı Peyzaj Projesi, Four Seasons Hotels Peyzaj Projesi ve Topkapı Saray Bahçesi Restorasyon Projesi gibi önemli projelerde de yer almışlardı. İTÜ’lü akademisyenler, ülkemizin mimarlık ve peyzaj mimarlığı alanında bilinirliğini arttıran ödülü, 18 Kasım 2013 tarihinde ABD’de Boston Convention Center’da düzenlenen törenle aldılar. itü vakfı dergisi 75 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Taşkışla’da Restorasyon İstanbul›un en gözde tarihi binalarından biri olan ve Üniversitemiz tarafından Taşkışla Kampüsü olarak kullanılan “Taşkışla” binasının restorasyon çalışmaları devam ediyor. Çalışmalarla ilgili bilgiler aktaran Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller Taşkışla’da, 1950 yılından bu yana en kapsamlı restorasyon çalışmasının sürdürülmekte olduğunu söyledi. Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Sinan Mert Şener, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller, Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Çağatay Seçkin ve İTÜ Yapı İşleri Teknik Daire Başkanlığı ekiplerince yürütülen çalışmaların 2015 yılının Mayıs ayında tamamlanması hedefleniyor. Restorasyon için ayrılan bütçe 6.585.000.TL olarak belirlendi. Taşkışla restorasyon sürecinde dış cephenin tamamının restore edilmesinin amaçlandığını dile getiren Kutgün “Bu kapsamda Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller binanın tüm pencere söveleri, kat silmeleri ve diğer dekoratif taş unsurların hazırlanan konservasyon projesine uygun olarak onarımı gerçekleştirilecek. Cephenin restorasyonu kadar önemli bir başka konu Taşkışla’nın alt yapısının yenilenmesidir. Yapının tüm tesisatı Prof. Paul Bonatz ve Prof. Emin Onat zamanından bu yana, lokal yenilemeler bir yana bırakılırsa bütüncül olarak ilk kez elden geçirilmekte ve yenilenmektedir. Restorasyon, tüm ıslak hacimlerin, üzerinde zorlukla yürünebilen döşeme kaplamalarının ve bodrum kat pencere doğramalarının da yenilenmesini içeriyor.” dedi. Taşkışla’nın tarihi kimliği ve mimarisiyle kültür varlığı niteliği taşıdığını ve çalışmalar sonlandığında binanın daha verimli kullanılabileceğini vurgulayan Kutgün, “Rektörümüz Prof.Dr. Mehmet Karaca’nın onayı Dekanımız Prof.Dr. Sinan Mert Şener ve Dekan Yardımcımız Doç. Dr. Çağatay Seçkin’in üstün gayretleri ile Taşkışla’mız kapsamlı bir restorasyon ve yenilenme süreci yaşıyor. Taşkışla’da kültür varlığı niteliğine uygun, adına yaraşır, çağdaş bir fakültenin tüm gereksinimlerini karşılayacak bir uygulamanın sürmekte olduğuna inanıyor ve projeden uygulamaya, sürece katkısı olan ve katkı sunmaya devam eden herkese teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. Taşkışla Hakkında Taşkışla Osmanlı döneminde 1846-1852 yılları arasında İngiliz mimar Williams James Smith ve yardımcısı Osmanlı kalfa İstefan tarafından yapılmıştır. Yapı yeni rönesans üslubu kullanılarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Askeri Tıbbiye) için hastane olarak tasarlanmıştır. 1853-1856 Kırım Savaşı›nda Fransız askerlerinin tedavisi için hastane olarak kullanıldı. Savaştan sonra Taşkışla uzunca bir süre kullanılmadığı için 1860 yılında onarılarak Dolmabahçe Sarayı›nı korumak amaçlı askeri kışla olarak kullanılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet›in ilanından sonra Taşkışla Maarif Vekaleti’ne devredilmiştir. 1943-1950 yılları arasında ikinci büyük onarımdan geçtikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve Mimarlık-İnşaat Fakültesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1999 Gölcük Depremi ile hasar gören yapı üçüncü bir onarımdan geçmiştir. Günümüzde Taşkışla İTÜ Mimarlık Fakültesi olarak kullanılmaktadır. Haber: Osman Keskin, Fotoğraf: Altan Bal 76 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Maden Fakültesi Açık Hava Müzesi ve Kimya Laboratuvarı Açıldı Maden Fakültesi Maden Açık Hava Müzesi ve Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Kimya Laboratuvarları 18 Ekim 2013 Çarşamba günü düzenlenen törenle açıldı. Açılışa, Rektör Yardımcımız Prof.Dr. Mehmet Sabri Çelik, Maden Fakültesi Dekanı Prof. Fatma Arslan, Maden Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Orhan Kural, Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Gündüz Ateşok, Maden Fakültesi çalışanları ve öğrencilerinin yanı sıra Madencilik Kurum ve Sektörlerinden temsilciler katıldı. Prof. Cengiz Kuzu’nun girişimiyle TTK tarafından desteklenerek kurulmuş olan Maden Açık Hava Müzesi bir yıllık bir çalışma sonucunda TTK, İBB AĞAÇ A.Ş. Sarıyer Beledi- yesi ve Ciner Holding’ in katkılarıyla çevre düzenlemesi de tamamlanarak öğrencilerin hizmetine sunuldu. Öğrenciler böylece Maden Ocağına gitmeden önce Maden galerisi görme imkânını elde etti. Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Kimya Laboratuvarları ise Prof.Dr. Fatma Arslan’ın girişimiyle rektörlük desteğiyle yenilendi. Laboratuvar, güncel teknoloji ile donatılarak eğitim ve araştırma kalitesinin arttırılmasına yönelik ve akredite olabilecek nitelik kazanmış oldu. Törende, bölüm başkanları tarafından emeği geçenlere ve katkı yapan kuruluşların temsilcilerine birer plaket sunuldu. Açılış, kokteyl ile sona erdi. İTÜ Artık Tescilli Marka “İstanbul Teknik Üniversitesi 1773” markası, logosu ile birlikte İTÜ adına 13 Aralık 2011 tarihinden itibaren on yıl müddetle 12 Eylül 2013 tarihinde Türk Patent Enstitüsü tarafından tüm sınıflarda geçerli olmak üzere tescil edildi. Marka tesciliyle birlikte artık İTÜ marka ve logosunun her türlü izinsiz kullanımının önüne geçilecek ve gerekli bütün yasal yollara başvurulması mümkün olacak. Rektörlük Hukuk Müşavirliği tarafından yapılan açıklamada izinsiz isim veya logo kullanımları sonlandırılmadığı takdirde hukuki yaptırım da uygulanabileceği bildirildi. Rektörlük Hukuk Müşavirliği avukatlarınca, İTÜ’nün köklü geçmişi nedeniyle marka ve logosunun bugüne dek genel hukuk kuralları prensibince korunduğunu ancak son dönemde İTÜ markasına yönelik haksız kullanımların artması nedeniyle İTÜ markasının üniversitemiz adına tüm sınıflarda 10 yıl müddetle tescillendiği, on yılın dolmasını müteakip gerekli harçların yatırılarak tescilin yenileneceği, izinsiz kullanımlarda bir yıldan üç yıla kadar hapis, para cezası, tazminat, mal toplatma, gümrüklerde el koyma, yoksun kalınan kazanç talebi ve gazete ilanı gibi yaptırımların uygulana- cağı, bu nedenle halen bu tür kullanımlar var ise bir an önce ilgililerince son verilmesi gerektiği söylendi. Daha fazla bilgi için Marka Tescil Mevzuatı ekte bulunmaktadır. Yazılım Özgürlüğü Günü Yazılım Özgürlüğü Günü, her yıl Eylül ayının 3. Cumartesi günü, dünya üzerinde yüzlerce yerde kutlanıyor. Bu günde, Özgür Yazılım gönüllüleri bir araya gelip tanışma ve sohbet etme imkanı bulurken, Özgür Yazılımı merak eden katılımcılara da bilgiler veriliyor. Özgür yazılım, herkesin Özgür olarak dağıtılmış bir yazılım üzerindeki inceleme, kullanma, değiştirme ve geliştirme hakları ile ilgili bir kavramdır. Özgür yazılım felsefesi ile ticari amaçla da yazılım geliştirilebilir. Yazılım Özgürlüğü düşüncesi sayesinde, yıllardır dünyanın farklı yerlerinden birçok yazılımcının üstüne eklemeler yaparak ortaya çıkarttığı binlerce Özgür Yazılım, yüzlerce farklı Linux dağıtımı mevcut. Yazılım Özgürlüğü Günü, bu katkıların kutlanması, katılımcıların da hem faydalanabilmesi hem de katkıda bulunabilmesi için bir tanıtım niteliğinde düzenlenen bir etkinlik. Bu yıl 21 Eylül’de dünyada 312 farklı yerde yapılan Yazılım Özgürlüğü Günü kutlamaların- dan biri de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, Özgür Yazılım Kulübü öğrencileri tarafından düzenlendi. Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde yapılan kutlamaya okul içi ve okul dışından özgür yazılım ilgilileri ve meraklıları geldi. Özgür yazılım, Linux gibi kavramların tanıtımının yapıldığı ve özgür yazılım meraklılarına bilgi verildiği bir sunumun ardından, Ubuntu işletim sistemi hakkında katılımcılara günlük hayatlarını kolaylaştıracak özgür ve ücretsiz birçok program tanıtıldı. itü vakfı dergisi 77 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler PROF. DR. Tuncay Taymaz’a Humboldt Vakfı Araştırma Bursu ve Ödülü Verildi Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği öğretim üyemiz Prof. Dr. Tuncay Taymaz, Humboldt Araştırma Bursu ve Ödülü’nü aldı. Prof. Taymaz, Doğu Akdeniz bölgesinde özellikle; Aktif Tektonik, Sismoloji, Sismotektonik, Jeodinamik ve Deprem Kaynaklı Tsunami oluşumları konusunda evrensel düzeyde yaptığı üstün nitelikli çalışmalarından dolayı ilkini 1998 yılında aldığı Humboldt Araştırma Bursu ve Ödülünü bu yıl 2013-2014 döneminde 3. kez almaya hak kazandı. Alexander von Humboldt Vakfı, Doktora sonrası araştırmacılar ve tecrübeli bilim insanları için iki farklı kategoride araştırma bursları ve ödüller vermektedir. Her araştırmacı, kendisine ait bağımsız bir proje ile bir Humboldt Araştırma Bursu ve/veya Ödülü başvurusunda bulunabilmekte ve Almanya’da kendi seçtiği bir konuk üniversitede veya enstitüde araştırmalarını yürütebilmektedir. Alexander von Humboldt Vakfı, Alman-Türk akademik işbirliğini desteklemek amacıyla, fen bilimleri alanında ayrıca ek burslar vermektedir. Bu bursları kazananlar, Vakfın diğer programlarından burs kazanmış, farklı alanlardan bilim insanlarıyla bağlantı kurma imkanına sahip olacaklardır. Ayrıca, her iki ülke arasındaki bilimsel işbirliğini ve fen bilimleri alanında bilgi alışverişini teşvik edici nitelikteki toplantıları da desteklemektedir. İTÜ Logolu Ürünler Satış Mağazası Yeni Yerinde İTÜ Rektörlüğü bünyesinde çalışmalarını sürdüren İTÜ Kurumsal Kimlik ve Logolu Tasarım Ürünleri Komisyonu›nun öncülüğünde ve İTÜ Mezunları Derneği’nin katkılarıyla hayata geçirilen, 1773 İTÜ Satış Mekânı, Ayazağa Kampüsü Merkezi Derslik Binası’ndaki yeni yerinde hizmete girdi. İTÜ logolu ürünlerin satışının yapıldığı mağazanın 24 Ekim Perşembe günü yapılan açılış törenine, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, İTÜ Mezunlar Derneği Başkanı Erol Bilecik ve İTÜ’lü akademisyenler katıldı. 1773 İTÜ Satış Mekânı’nda yer alan yaklaşık 180 ürünün satışından elde edilen gelir tümüyle İTÜ öğrencilerine burs olarak değerlendiriliyor. Ürünlerin satışı, İTÜ Ayazağa Kampüsü’ndeki yeni mağazanın yanı sıra www.1773itu.com adresinden online olarak da yapılıyor. Dünyanın En Büyük Petrol Firması İlk Fellow Ünvanını Bir İTÜ Mezununa Verdi Saudi Aramco firması petrol teknolojisinde çok başarılı az sayıda bilim adamının çığır açan çalışma ve katkılarını takdir etmek için en prestijli ödülünü tanımladı ve “Saudi Aramco Management Development & Organization Committee” tarafından Aralık 2013’te karar verildi. Dünyanın en büyük petrol firması, kendi tarihinde ilk Saudi Aramco Fellow ünvanını/ödülünü İTÜ mezunu bilim adamı ve teknolojist Prof. Dr. Ali H. Doğru’ya verdi. Bu ödülün verilmesi, başlangıçta en fazla üç bilim adamıyla sınırlandırıldı. Rezervuar mühendisliği ve matematiksel modellemesinde çığır açan çalışmaları olan Doğru’nun ufku ve liderliği Saudi Aramco’da iki çok önemli rezervuar simülatörü olan POWERS ve GigaPOWERS’ın ortaya çıkmasına yol açtı. 1968 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olan Ali H. Doğru, 1974 yılında University of Texas - Austin’den doktora aldı. Doğru’nun on A.B.D. patenti ve profesyonel dergilerde kırkın üzerinde teknik çalışması vardır. Saudi Aramco Fellow ‘dan önce, Society of Petroleum Engineers (SPE)’den 2012 John Franklin Carll Award, 2010 World Oil Innovative thinking Award, SPE’den 2008 Reservoir Description & Dynamics Award, ve ADIPEC’den 2010 Best Technology Award gibi seçkin ödüller almıştır. 3-5 Eylül 2012’de İstanbul’da İTÜ işbirliğiyle gerçekleştirilen “Joint SPE-SIAM Conference on Mathematical Methods in Fluid Dynamics and Simulation of Giant Oil & Gas Reservoirs” için konferans başkanlığı yapmıştır. 78 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Cumhuriyet ve Atatürk Günleri İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti›nin kuruluşunun 90.yılını kutlamak ve Ulu Önder Atatürk›ü ebediyete intikalinin 75. yılında anmak üzere “Cumhuriyet ve Atatürk Günleri” etkinlikleri düzenlendi. Cumhuriyet Bayramı Kutlama Töreni ile başladı. İlki, İTÜ Ayazağa Kampüsünde gerçekleştirilen Cumhuriyet Bayramı kutlama törenine, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan ile İTÜ’lü akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Tören, Prof. Dr. Ali Fuat Aydın tarafından Atatürk Anıtına çelenk sunulması ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından konuşan Aydın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın birlik, beraberlik ve coşku dolu bir ortamda geçmesi temennilerinde bulundu. Cumhuriyet coşkusu, İTÜ’lülerin Türk Bayrakları ve meşalelerle Atatürk Anıtına yürümesi ile devam etti. 30 Ekim tarihinde saat 17.45’te başlayan yürüyüşe çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. İTÜ’lüler yürüyüşün ardından gerçekleşen Maglata’nın konseri ile keyifli anlar yaşadı. Etkinlikler kapsamında ünlü besteci Timur Selçuk Ayazağa Kampüsü’nde düzenlenen söyleşide İTÜ’lülerle bir araya geldi. Konser, spor, yarışma, söyleşi ve müzik dinletisini içeren etkinlikler, 10 Kasım tarihinde ebediyete intikalinin 75. yılında Ulu Önder Atatürk›ü anma töreni ile sona erdi. Ulu Önder Atatürk’ü Anma Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikalinin 75.yılında Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle anıldı. İTÜ’lü akademisyenler, çalışanlar, öğrenciler ve mezunların katıldığı törende, saygı duruşu ve istiklal marşının ardından Atatürk’ün orijinal görüntüsü ve sesiyle “Onuncu Yıl Nutku” videosu gösterildi. Törende konuşan Rektör Vekili Prof.Dr. Ali Fuat Aydın, medeniyet yolunda ilerlediğimiz 21. yy’da ileriyi görebilen ve daha ileriye gitmeyi amaçlayan yeni nesiller yetiştirmenin, Mustafa Kemal gibi düşünebilmenin ilk adımı olduğunu söyledi. Bu adımı atarken, yeni neslin geçmişini iyi bilmesi ve özümsemesi gerektiğini ifade eden Aydın, “Gelecekte ülkenin yönetimini devralacak, geleceğimizi yönlendirecek, uygar ve saygın bir ulus olma bilincini daha da pekiştirecek gençler, Ulu Önder Atatürk’ün İlke ve Devrimlerinin ışığında ve bilimin kılavuzluğunda ilerlemelidir. Onun temsil ettiği değerler ezberlenecek cinsten değil. Onun düsturu insanı anlamak ve dinlemek. Bu yüzden gelecek nesillere daha ileri ve yüksek bir toplum bırakabilmek adına Atatürk’ü anlamaya devam edeceğiz.” dedi. Öğrenciler adına konuşan Cansu Tulunay ise “Cumhuriyetimizin kurucusu, bağımsızlığımızın mimarı ve devrimleriyle bizi muasır medeniyet seviyesine çıkaran Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ne ve bilime sahip çıkmak başta biz gençlerin ve aydınların görevidir.” dedi. Törene davetli konuşmacı olarak katılan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni’nin konuşmasının ardından Prof. Dr. Ali Fuat Aydın kendisine plaket takdim etti. Tören, İTÜ TMDK Türk Müziği Grubunun verdiği ‘Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar’ konseri ile sona erdi. Haber: Osman Keskin Prof. Dr. Yusuf Yağcı, ODTÜ MUSTAFA PARLAR Onur Ödülü’NE LAYIK GÖRÜLDÜ ODTÜ Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı’nın 2013 yılı Bilim, Hizmet ve Onur Ödülleri sahiplerini buldu. İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı, Polimer Bilimine evrensel katkıları ve bu bilimin gelişimine hizmetleri nedeniyle 2013 yılı Onur Ödülü’ne layık görüldü. Prof. Dr. Yusuf Yağcı’ya ödülü 19 Aralık 2013’te ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılan törende ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar tarafından takdim edildi.sCahit Arf, Feza Gürsey, Halil İnalcık, Ekrem Akurgal gibi Türkiye’nin değerli bilim adamlarına verilen bu ödül en son 1997 yılında yine İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör’e verilmişti. itü vakfı dergisi 79 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Prof. Dr. Sadık Kakaç’a, “ASME Şeref Üyeliği” Payesi “Hocaların Hocası” unvanını taşıyan TOBB ETÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Kakaç, Amerikan Uluslararası Makine Mühendisleri Birliği’nin (ASME) dünyada, sadece 5 bilim insanı ve makine mühendisine verdiği 2013 Yılı Şeref Üyeliği (ASME Honorary Member) payesini düzenlenen törenle aldı. Prof. Dr. Kakaç’a bu paye, ısı transferinin önemli konularında yapmış olduğu ileri bilimsel çalışmalar, ısı transferi ve ısı değiştirgeçleri üzerine yazdığı tanınmış kitaplar ile mühendisliğe yapmış olduğu sürekli bilimsel katkılar ve uygulamaları nedeniyle verildi. Şeref Üyeliği, ASME tarafından 1880 yılından bu yana yani 133 yıldır verilirken; Prof. Dr. Kakaç şeref üyeliğine Türkiye’deki bir üniversiteden seçilen ilk bilim insanı oldu. Prof. Dr. Kakaç, 1880 yılından beri ısı transferi alanında çalışan ve şeref üyeliğine seçilen 24’üncü kişi. Prof. Dr. Kakaç: “Madalyamı genç bilimcilerle paylaşıyorum” ABD’nin San Diego kentinde 18 Kasım 2013 tarihinde düzenlenen törene eşi, kızı ve damadı ile katılan Prof. Dr. Kakaç, ma- dalyasını ve beratını ASME’nin Kanadalı Başkanı Madiha El Mehelmy Kotb’un elinden aldı. Prof. Dr. Kakaç, Başkan’a teşekkür ederek konuşmasına başlarken; bu madalyayı ODTÜ, Miami Üniversitesi ve TOBB ETÜ’de, kendisi ile çalışıp destek vererek ısı transferi konusunda bilime ve mühendislik uygulamalarına değerli katkılarda bulunan yüksek lisans öğrencileri ve genç bilimciler ile paylaştığını vurguladı. Prof. Dr. Kakaç, sürekli desteğinden dolayı ailesine minnettarlığını belirtip, dünyaca tanınmış bilim adamları listesinde bulunmaktan dolayı, ASME Ödül Komitesi ve ASME Yönetim Kuruluna teşekkür ederek konuşmasını tamamladı. Ödül Töreni sırasında, bir kısmı TOBB ETÜ Teknoloji Merkezinde çekilen ve Prof. Dr. Kakaç’ın yaşamı ve çalışmalarını anlatan kısa bir belgesel film de gösterildi. Prof. Dr. Kakaç’a ayrıca 29 Kasım 2013’te TOBB ETÜ’de düzenlenen bir törenle, ASME Türkiye Şubesi tarafından Yaşamboyu Başarı Ödülü (Lifetime Achievement Award) verildi. (Kaynak: www.tobb.org.tr) Prof. Dr. Kakaç’a ödül madalyasını ve beratını ASME’nin Kanadalı Başkanı Madiha El Mehelmy Kotb (soldan ikinci) sundu. Prof. Dr. Sadık Kakaç: İTÜ Makine Fakültesi’nden 1955 yılında mezun oldu. Massachusetts Institute of Technology’de Makina Mühendisliği alanında 1959 yılında, Nükleer Enerji alanında 1960 yılında S. M. derecelerini, University of Manchester’da 1965 yılında Doktora derecesini aldı; İTÜ’de 1967 yılında Doçentliğe, ODTÜ’de 1971 yılında Profesörlüğe yükseldi. 1971-2008 yılları arasında Miami Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve Şeref Profesörü olarak görev yaptı. Isı transferi alanında dünyanın önde gelen bilim insanları arasında yer alan Kakaç, çok sayıda uluslar arası bilim kuruluşu üyesi ve pek çok ödülün sahibidir. 1.Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması Yarışmaya, Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Gürer ve Vecihi Hürkuş’unv kızı Gönül Hürkuş konuk oldular. Ülkemizde her yıl ulusal olarak düzenlenen Salon Model Uçak Yarışmalarının ilk ayağı bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Cumhuriyet ve Atatürk günleri kapsamında, 10 Kasım Ulu Önder Atatürk’ü Anma Törenlerinin ardından 11 farklı okul ve kulüpten 53 katılımcı ile gerçekleşen 1. Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması yarışma, büyük ilgi gördü. Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi tarafından İTÜ Rektörlüğü, Hava Harp Okulu ve Türk Hava Kurumu’nun destekleri ile gerçekleştirilen yarışmaya, Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Gürer ve Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş konuk oldular. Gençler, yetişkinler ve ustalar olmak üzere üç farklı kategoride icra edilen yarışmada çubuk ve kabin gövdeli, lastik motorlu model uçaklar kıyasıya yarıştı. Her kategoride ayrı ayrı en uzun süre havada kalan uçakların derece aldığı yarışmada, Çubuk Gövdeli Modellerde; Gençler Kategorisinde Rumeysa Seda Özdemir, Yetişkinler Kategorisinde Emre İnanıcı, Ustalar Kategorisinde Aydın Nayın, birincilik elde etti. Kabin Gövdeli Modellerde ise Gençler Kategorisinde Muhammet Fatih Canarslan, Yetişkinler Kategorisinde Emre Çetinkaya, Ustalar Kategorisinde Nazmi İlergin kategorilerinin en iyi derecelerini aldılar. Yarışmacılara ödülleri Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya, Hava Harp Okulu Hv. Plt. Kur. Bnb. Fatih Kılıçgil, Gönül Hürkuş, Komiser Yrd. Yusuf Belge ve Fatih Ergenekon tarafından takdim edildi. Türkiye Şampiyonasına da dahil olan 1. Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması her yıl geleneksel olarak üniversitemizde gerçekleştirilecek. Şampiyonanın 2. ve 3. Ayakları Pendik Sportif Havacılık Kulübü ve Hava Harp Okulunda düzenlenecek. Haber: Osman Keskin 80 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Maden Fakültesi 60. Kuruluş Yılı Şölen Havasında Kutlandı Kuruluşunun 60. yılını düzenlediği çeşitli etkinliklerle kutlayan Maden Fakültesi, 60. yıl etkinliklerini, 21-22 Kasım tarihlerinde düzenlenen “Maden Fakültesi 60. Kuruluş Yıl Şöleni” ile noktalamış bulunuyor. Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleşen şölenin ilk gününe İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Niyazi Eruslu, Fakülte Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan, Bölüm Başkanları, madencilik sektörünün önde gelen temsilcileri katıldı. Maden Fakültesi’nin akademisyenlerini, öğrencilerini ve mezunlarını bir araya getiren şölene ilgi büyüktü. Şölenin açılışında konuşan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, “1992 yılında Maden Fakültesine katıldım, hiçbir zaman yabancılık çekmedim. Maden Fakültesinden gelen üçüncü rektör olarak her zaman fakültemizle övünüyorum.” dedi. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan ise konuşmasında, fakültenin 60. kuruluş yılına özel yıl içerisinde düzenlenen etkinliklerden bahsederek “Bu yılı dolu dolu, coşkulu ve anlamlı bir şekilde geçirdik. Mezunlarımızla öğrencilerimizi buluşturmayı amaçladığımız bu son etkinliğimizi de anılarla ve başarı öykülerimiz ile süslemek istedik. Öğrencilerimize ilham vermeyi ve gelecekteki yol haritalarını belirlemelerinde yardımcı olmayı arzuladık. Eski mezunlarımızın öğrencilerimizle ve yeni mezunlarımızla deneyimlerini paylaşmalarını hedefledik. Çünkü başarı; başkalarının geçirdiği deneyimlerden yararlanmayı da içerir.” diye konuştu. 21-22 Kasım 2013 tarihlerinde gerçekleşen 60.Yıl Şöleni, sabah oturumları “Anılarla Maden Fakültesi” ve öğleden sonraki oturumlar “Başarı Öyküleri” başlıklı söyleşiler şeklinde devam etti. Sabah oturumlarınım başkanları Maden Fakültesi önceki dekanlarından Prof.Dr. Erdoğan Yüzer ve Prof.Dr. Şinasi Eskikaya idi. Duygusal anların yaşandığı söyleşide kürsüye çıkan eski mezunlar, katılımcılarla öğrencilik yıllarından anılarını paylaştı. Öğleden sonraki oturumlarda Madencilik sektöründe başarıyı yakalayan İTÜ’lülerin öyküleri anlatıldı. Oturumlara konuşmacı olarak ilk gün Prof. Dr. Neşet Acarkan’ın oturum başkanlığında TKİ Genel Müdürü Mustafa Aktaş, MTA Genel Müdürü Mehmet Üzer, YMGV Başkanı Prof.Dr. Güven Önal, Türk Maadin Şirketi Genel Müdürü Şeyda Çağlayan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Müsteşar Yardımcısı Selahattin Çimen; ikinci gün Prof. Dr. Yüksel Örgün başkanlığında Atılım Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Zaim, Metalurji Müh Günnur Dikeç, Arsan Grubundan Petrol Yüksek Mühendisi Yaşar Çıkış, T.C.Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı-Alt Yapı Yatırımları Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Hatipoğlu ve Değerli Taşlar konusunda Jeoloji Müh Feyza Ketenci katıldı. Toplantı, 21 Kasım gecesi Maçka G Amfisinde düzenlenen Emel Şenocak konseri ve ardından kokteyl prolonge ile sona erdi. Konser Prof.Dr. Ahmet Ercan’ın Ege türkülerine katkılarıyla daha da renklendi. 22 Kasım 2013 gecesi “İTÜ Maden Fakültesi 60. Kuruluş Yılı Şöleni” Conrad Hotel’de düzenlenen kokteyl ve Gala yemeği ile sonlandı. Yemekte Dekan Prof.Dr. Fatma Arslan’ın kapanış konuşmasından sonra şölene sponsorluk yapan ve katkıda bulunan tüm firmalara İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca ve Dekan tarafından plaketler sunuldu. Eğlenceli bir gecenin ardından şölen sona erdi. Tüm etkinliğe ilgi büyüktü. itü vakfı dergisi 81 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Bilim Tarihi ve Felsefesi Seminerleri İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nce düzenlenen Bilim Tarihi Seminerleri’nin ilki “Doğa Felsefesinden Modern Bilime - Bir Serüvenin Tarihi” adlı seminer ile başladı. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya’nın teşvikleri ile gerçekleştirilen seminerde İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Baha Zafer, Fakülte Binası TAV Konferans Salonu’nda farklı disiplinlerden öğrenciler ve akademisyenlerle bir araya geldi. “Bilim Nedir?”, “Bilim Tarihi’nin başlangıcı ne zamandır?”, “Bilim ile Felsefe arasında ne gibi bir ilişki vardır?” sorularına cevapların arandığı seminerde, Dr. Baha Zafer, 1834’den bu yana Bilim adıyla bilinen serüveni çok farklı boyutlarda ele alarak anlattı. Bilim tarihinin serüvenini bilmeden bilim yapmanın kolay olmayacağını vurgulayan Zafer, 15 haftalık süreçte Antik Çağ’dan 1900’lü yıllara kadar uzanan ve bilim adına gerçekleşen olayları, seminerlerin sonlarına doğru ise kuantum mekâniği, özel görelilik kuramı, modern kozmoloji gibi ilgi çekici konuları işleyeceğini söyledi. Bu kapsamda Fizik, Matematik, Astronomi yanı sıra o dönemin kırılma noktasını oluşturan Biyoloji biliminden de bahsedecek. Aktif bir dinleyici kitlesi ile söyleşi tadında gerçekleşen seminerler hafta içi her Perşembe UUBF TAV Konferans Salonu’nda saat 14.00 de yapılmaya devam edecek. Seminerler, bilim tarihi ve felsefesi hakkında meraklı olan ve tartışmalara katılmak isteyen herkese açık olacak. Yrd. Doç. Dr. Baha Zafer: İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay Mühendisliği’nden 2002 yılında mezun oldu. Uçak ve Uzay Mühendisliği Bölümü Mühendislikte İleri Teknolojiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2003-2012 yılları arasında İTÜ Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak görev aldı. Dr. Zafer, şu anda İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde yardımcı doçent olarak akışkanlar mekâniği, aerodinamik, termodinamik, ısı geçişi ve hava araçlarının neden olduğu gürültünün incelenmesi yanında bilim tarihi araştırmalarına devam ediyor. Haber: Osman Keskin Ragıp Devres Ödülleri Bornova Anadolu ve Kabataş Erkek Lisesi’ne Verildi İstanbul Teknik Üniversitesi›nin her yıl Öğretmenler Günü Haftası’nda nitelikli eğitim-öğretimin temel taşı olan öğretmenlerin ödüllendirilmesi için düzenlediği Ragıp Devres Ödülleri bu yıl da sahiplerini buldu. 2013 yılı LYS sonuçlarına göre İTÜ’ye en çok öğrenci gönderen Bornova Anadolu Lisesi ve İTÜ’yü kazanan ilk 200 öğrenci içinde en çok öğrencisi yer alan Kabataş Erkek Lisesi ödüle layık görüldü. 1949 yılından bu yana düzenlenen ve bir klasik haline gelen ‘‘Ragıp Devres Ödülleri’’ için İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde bir tören düzenlendi. Törene Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik ve Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Devres Ailesi adına Rukiye Devres, Kabataş Erkek Lisesinden Müdür Vekili Abdulsamet Dindar, öğretmenler, öğrenciler ve mezunlar katıldı. Bu yıl 65.si düzenlenen Ragıp Devres ödül töreninin açılışında konuşan Prof. Dr. Mehmet Karaca, öğretmenlerin eğitimdeki önemini vurgularken, Kabataş Erkek Lisesi’ni başarısından dolayı kutladı. Konuşmaların ardından ödül törenine geçildi ve İTÜ’ye en yüksek puanla giren ilk 200 içinde en çok öğrencisi olan Kabataş Erkek Lisesi öğretmenlerine, Prof. Dr. Mehmet Karaca ve Rukiye Devres tarafından ödül ve başarı belgeleri takdim edildi. Törende Kabataş Erkek Lisesi Matematik Öğretmeni Enver Çetin Fizik Öğretmeni Hakan Bilir, Kimya Öğretmeni Süheyla Öztığ, Biyoloji Öğretmeni Elif Aktaş ile Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Cem Kıvık ödül aldı. Bornova Anadolu Lisesi’nin ödülü ise kendilerine İzmir’de teslim edildi. Ödül törenin ardından kokteyl ile devam eden tören; mezun, öğrenci ve öğretmenlerin hatıra fotoğrafı çektirmesiyle sona erdi. Y. Müh. Ragıp Devres 1896 yılında Burdur’da doğan Ragıp Devres, İstanbul’a gelerek girdiği Mühendislik Mektebi’nden 1922 yılında mezun oldu. Mühendislik alanında Türkiye’ye önemli hizmetler veren Devres, 29 Mart 1965 yılında vefat etti. Haber: Alper Yurttaş Fotoğraf: Altan Bal 82 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Ulusal Havacılık Gelişim Sürecinde Türk Kadını Türk Havacılık Tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş, Nuri Demirağ’ın torunu Bilge Kum ve Uçak Yüksek Mühendisi Necmüzzafer Orbay konferansa konuşmacı olarak katıldılar. Müdâfa-i Hukûk-u Nisvân Cemiyeti (Kadınların Haklarını Savunma Derneği) üyesi ve “Kadınlar Dünyası” adlı derginin editörü de olan öğretmen Belkıs Şevket’ in uçakla uçuşunun 100’ncü yıl dönümü dolayısıyla İTÜ Bilim, Mühendislik, Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi (İTÜ BMT-KAUM) ile İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinin ortaklaşa düzenlediği ‘Ulusal Havacılık Gelişim Sürecinde Türk Kadını’ Konferansı 2 Aralık 2013 pazartesi İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi TAV Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Konferans İTÜ BMT-KAUM’un yapmayı planladığı ‘İlkler Serisinin’ ilk semineri olarak düzenlenmiştir. Açılış konuşmalarını Maden Fakültesi Dekanı ve BMT-KAUM Müdürü Prof. Dr. Fatma Arslan ile Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya’ nın yaptığı ve SunExpress Havayolu firmasından 8 kadın kaptan pilotun da katılım gösterdiği konferansta Uçak Mühendisi Can Erel’in ‘Türk Havacılık Tarihi ve Havacılıkta İlk Kadınlar’ konulu konuşmasının ardından havacılıkta ilkleri oluşturan Zorlu O&M Genel Müdür Yardımcısı Gülten Yılmaz, HÜRKUŞ Ürün Müdürü Aylin Ararat, TEI, NDT ve Özel Proses Kalite Müdürü Mühendisi Buket Topel, İlk Kadın Ticari Havayolu Pilotu Alev Hottin, İlk Kadın F-16 Pilotu Berna Şen Özmen havacılık alanında deneyimleri, karşılaştıkları zorlukları ve başarılarını aktarmışlardır. İlklerin anılarını paylaştığı konferansta Türk Havacılık Tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş, Nuri Demirağ’ın torunu Bilge Kum ve Uçak Yüksek Mühendisi Necmüzzafer Orbay da havacılık tarihimiz ve gelişimi ile ilgili konuşmalarıyla konferansa renk katmışlardır. Coşkulu bir katılımla gerçekleştirilen konferansın sonunda toplu fotoğraf çekimi yapılmış ve bu anlamlı günün tekrarlanması temenni edilmiştir. Belkıs Şevket Hanım Belkıs Şevket Hanım bir kadın hakları savunucusu idi. Müdafa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti’nin bir üyesi ve Kadınlar Dünyası dergisinin yazarlarından biriydi. Kadınlar Dünyası, yazarlarının ve yönetim kadrosunun tamamı kadınlardan oluşan bir dergiydi. 4 Nisan 1913’te yayın hayatına başlayan Kadınlar Dünyası dergisi, kadınların eğitim almaları, istedikleri mesleklere sahip olmaları, devlet dairelerinde, demiryolu şirketlerinde, posta ya da telefon idaresi gibi işletmelerde çalışmalarının önündeki yasakların kaldırılması için yayın yapıyordu. Derginin 165. Sayısında yer alan “Kağıt sıkıntısı nedeniyle 3000 adet basılabilecektir.” duyurusu derginin okur kitlesinin büyüklüğü hakkında bir fikir vermektedir. Derginin yayın hayatına başlamasından kısa bir süre sonra aynı kadro tarafından Osmanlı Müdafa-i Hukuk’i Nisvan Cemiyeti (Osmanlı Kadın Hakları Savunma Derneği) kurulmuştur. Bu derneğin üç temel talebi vardı: Dış kıyafetlerin ıslahı, işçilik hayatının iyileştirilmesi ve eğitimin yaygınlaştırılması. İlköğretimin zorunlu hale getirilmesi, kız liselerinin yaygınlaştırılması, kızlara yüksek öğrenim hakkı verilmesi, çok eşliliğin yasaklanması, kadına boşanma hakkı verilmesi, kadınların çalışma yaşamına katılması gibi konuları programına alan dernek, kadınların seslerinin kısıldığı bir dönemde hiç küçümsenmeyecek bir kadın hareketi başlatmışlardır. Onların mücadelelerinin sonucunda İstanbul Telefon idaresinde, o zamana kadar Fransızca ve Rumca bilmedikleri gerekçesiyle işe kabul edilmeyen Müslüman kadınlar çalışmaya başlamış, tek kadın öğretmen okulu olan Darülmuallimat’a 300’ün üzerinde kız öğrenci başvurma cesareti göstermiştir. Belkıs Şevket Hanım’ın uçakla uçuşu da bu harekete dikkat çekmek için yapılan faaliyetlerden biriydi ve çok ses getirmişti. O nedenle hem havacılık hem de kadın hakları mücadelesi açısından tarihi bir olaydır. Konferansa, SunExpress Havayolu firmasından 8 kadın kaptan pilot katıldı. itü vakfı dergisi 83 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler İTÜ TMDK Yılın En İyi Türk Musikisi Kurumu Seçildi İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın “Yılın Türk Musikisi Kurumu” ödülünü aldığı gecede TMDK Müdürü Prof. Adnan Koç bir konuşma yaptı. Kani Karaca’nın layık görüldüğü Hayat Boyu Başarı Ödülü, İTÜ Öğretim Üyesi olan oğlu Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca’ya verildi. Beyoğlu Belediyesi’nin, Türk Musikisi Vakfı ile birlikte geleneksel hale getirmeyi hedeflediği “Itri Klasik Türk Musikisi Ödülleri”nin ilki, Aya İrini Müzesi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (İTÜ TMDK) Yılın Türk Musiki Kurumu dalında ödüle layık görüldü. İTÜ TMDK adına ödülü alan Konservatuar Müdürü Prof. Adnan Koç yaptığı konuşmada “1975 yılında kurularak, 1976 yılında eğitim ve öğretime başlayan İTÜ TMDK, Türkiye’de Türk Musikisi alanında kurulan ilk ve önder konservatuardır. 38. yaşımızı kutladığımız şu günlerde kurulduğu tarihten itibaren ulusal ve uluslararası arenada birçok başarıya imza atan konservatuar, gelenekten geleceğe en kuvvetli köprü vazifesini yerine getirmektedir.” dedi. Klasik Türk Musikisi alanında verilen ödüller 300 kişiden oluşan jürinin oylarıyla belli oldu. 11 kategorinin yarıştığı ve her kategoride 3 adayın olduğu “Itri Klasik Türk Musikisi Ödülleri’nde, Türk Musikisi Kurumu, Türk Musikisi Bestekârı, Türk Musikisi Saz Sanatçısı, Türk Musikisi Ses Sanatçısı, Türk Musikisi Projesi, Türk Musikisi Araştırmacısı-Yazarı, Türk Musikisi Yayıncısı, Türk Musikisi Amatör Girişimi, Türk Musikisi Radyo veya TV Programı, Hayat Boyu Başarı Ödülü ve Jüri Özel Ödülü alanlarında ödüller verildi. Törende “Hayat Boyu Başarı Ödülü”ne 2004 yılında vefat eden Kani Karaca layık görüldü. Ödülü alan oğlu İTÜ Matematik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca, yaptığı konuşmada babasının hayattayken Amerika’da “Asrın Sesi” ödülünü aldığını ve o dönemki listenin üçüncü sırasında Michael Jackson’ın bulunduğunu dile getirdi. İTÜ’lüler Türk Müziği Korosu’nun 40. Yıl Konserinde Buluştu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 240. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen Türk Müziği konseri, 21 Ekim Pazartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi. 40. yılını kutlayan İTÜ Mezunları Türk Müziği Korosu ile 2007 yılında kurulan İTÜ Türk Müziği Kulübü Korosu’nu bir araya getiren konser izleyicilere keyifli anlar yaşattı. Farklı kuşaklardan Türk Sanat Müziği’ne gönül veren İTÜ’lülerin aynı sahnede buluştuğu konserde, İTÜ Mezunları Türk Müziği Korosu İnci Çayırlı’nın, İTÜ Türk Müziği Kulübü Korosu ise Mustafa Şahin’in şefliğinde eserler seslendirdi. Yaklaşık 2.5 saat süren konser, emeği geçenlere plaket verilmesiyle sona erdi. 84 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Türk Halk Oyunları Bölümü 1. Uluslararası Moskova Folklor Festivalinde İTÜ TMDK Türk Halk Oyunları Bölüm Başkanı Prof. Nihal Ötken, Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Eyüp Uzunkaya, Bölüm Öğretim Görevlileri Cumhur Sevinç, Cenap Güngör ve Araş. Gör. Sonay Ödemiş ile 20 kişiden oluşan dansçı ve müzik topluluğu 5-14 Eylül tarihleri arasında Rusya’nın Moskova ve Vlademir şehirlerinde festivallere katılarak toplam 6 performans sundu. TMDK Ekibi, bu gösterilerde Diyarbakır, İzmir, Erzurum, Trabzon ve Azerbaycan yörelerine ait geleneksel halk oyunları ve halk müziği örneklerini başarı ile sergiledi. Geniş katılımlı seyirci topluluklarınca beğeni ile izlenilen gösteriler festivalde ilgi odağı oldu. Almanya’da Uluslararası Bağlama Sempozyumu Almanya’da 2013 yılının çalgısı ilan edilen ‘Bağlama’ ile ilgili etkinliklerin en önemlisi Berlin’de gerçekleştirildi. Almanya’da ilk, uluslararası alanda 2. kez gerçekleştirilen ‘Bağlama Sempozyumu’, İTÜ Türk Musiki Devlet Konservatuarı öncülüğünde Berlin Ulusal Müzik Konseyi (Landesmusikrat), Berlin Sanatlar Üniversitesi, Orient-Enstitu İstanbul işbirliği ile 14-15 Eylül 2013 tarihlerinde yapıldı. İTÜ TMDK adına etkinliğe katılan Prof. Adnan Koç, Doç. Cihangir Terzi, Doç. Erol Parlak, Öğr. Gör. Deniz Güneş, Öğr. Gör. Seval Eroğlu, Öğr. Gör. Sinan Eroğlu, Öğr. Gör. Tolgahan Çoğulu, verdikleri sempozyum tebliğlerinin yanı sıra iki gün boyunca atölye, konser gibi başarılı performanslara imza attılar. Konservatuar Müdürü Prof. Dr. Adnan Koç, sempozyum sonucunda bağlamanın Almanya’da üniversite eğitim planlarında yer almasına karar verildiğini bu gelişmenin Avrupa’da Türk Halk Müziği ve bağlama için bir milat olduğunu söyledi. Koç, “Bağlama Almanların eğitim planlarına da girecek. Çalışmaları devam ediyor. Ayrıca nefesli enstrümanlar üzerine yoğunlaşmış Bulgaristan Plovdiv Müzik ve Dans Sanatları Akademisi ile Aralık’ta 1. Uluslararası Kaval Sempozyumu yapmayı planlıyoruz. İTÜ TMDK olarak komşu ülkelerimizle müzik alanındaki işbirliğimiz devam edecek. Kasım ayında Türk Musikisi Vakfı ile birlikte Japonya’da Türk müziğini tanıtmaya gideceğiz.” dedi. itü vakfı dergisi 85 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ’den haberler Keçe Sanatı Atölye Çalışması İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil ve Tasarım Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Gürışık’ın keçe sanatını içeren bir atölye çalışmasına ev sahipliği yaptı. Akademisyen, araştırmacı ve tasarımcı Yrd. Doç. Dr. Selçuk Gürışık, 7 Kasım 2013 tarihinde “Giyilebilir Sanatta Keçe” konulu seminer ve atölye çalışması kapsamında Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil Mühendisliği ve Moda Tasarımı öğrencileri ile buluştu. Tasarımcı, öğleden önce düzenlenen seminer kapsamında keçe, keçenin tarihteki yeri, kendinin yürüttüğü projeler ve uygulamaları hakkında bilgileri öğrenciler ve akademisyenlerle paylaştı. Herkese açık olan seminerin ardından fakültenin laboratuvarında düzenlenen atölye çalışmasında daha önceden belirlenmiş sınırlı sayıda bir katılımcı kitlesine öncelikle el yapımı keçe üretiminde kullanılan malzemeler ve yöntemler tanıtıldı. Ardından her katılımcı kendisi keçe yapımını denedi. Katılımcıların oldukça eğlenceli ve verimli bulduğu atölye çalışması sonucunda üretilen kumaşlar Fakülte’de sergileniyor. Neden Keçe? Tasarımda araştırmanın önemini vurgulayan Gürışık “Tasarımcı ekolojik unsurları düşünmeli. Keçe her yön- den doğaya dost bir üründür. Hayvanlar ölmüyor ve kürke alternatif. Su ve sabunla yapıldığından maliyeti yüksek değil.” dedi. Gürışık keçe sanatını ise şöyle tanımladı: “İlkel kumaş yapma sanatına keçe adı verilir. Göçebe toplumlarda oldukça yaygın görülen keçe, hayvan postunun zararının fark edilmesiyle, hayvan kıllarının kırpılıp ya da koparılıp çeşitli işlemlerden geçirilmesiyle elde ediliyor. Tarihte Keçe Kullanımı: Tasarımcı Selçuk Gürışık daha önce kadınların uğraştığı bir sanat olan keçenin, 12.yy’dan sonra er- kek mesleği olarak bilindiğini belirterek Osmanlı döneminde ise çadırların, kavukların ve duvarların yapımında kullanıldığını söyledi. Keçenin mistik yönünden de bahseden Gürışık “Keçeden yapılan kuklalar, şamanik dönemde ölenlerin külleriyle beraber gömülüyor ve onlara eşlik edildiğine inanılıyor. Yine büyüler keçe üzerine iğne batırılarak yapılıyor. Nazar boncukları keçenin üzerine konularak evlere asılıyor ve korucu özelliği olduğuna inanılıyor.” diye konuştu. Keçe Atölyesi: İTÜ’de gerçekleştirdiği atölye çalışmalarından detaylar aktaran Gürışık, 25 mikron yün elyafları ince tutamlar halinde alıp zeminimize yayıyoruz. İstenilen desen ve renklerde katmanlarımızı oluşturuyoruz. Sonrasında elimizin değebileceği sıcaklıktaki su ve sabun karışımını üzerine hafifçe döküp jelatin arasında elimizin ısısıyla suyu yaydırıyoruz. Bu işlem elyafların birbiriyle etkileşimini kuvvetlendirerek keçeleşmeyi sağlıyor. Daha sonra çeşitli kalıplarla hamur açar gibi elyafımızı keçeleştiriyoruz. İşlem bittikten sonra hiçbir elyaf parçacığı jelatinimize yapışmıyor. Ilık suda yıkıyor, kurumaya bırakıyoruz ve keçemiz hazır hale geliyor.” dedi. Haber: Osman Keskin 86 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Temiz Bir YERLEŞKE İçin Öneriler Ülkemizde, özellikle genç nesilde çevre bilincinin oluşması ve gelişmesi amacıyla çalışmalarına 20 yıldır aralıksız devam eden İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kural, İTÜ Yerleşkelerinde bu amaçla neler yapıldığını ve ilerleyen günlerde faaliyete geçecek yenilikleri aktardı. İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü “Çevre ve Toplum” dersi bünyesinde öğrencilerle birlikte bugüne kadar farklı uygulamalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Kural, bu bağlamda kendilerine gelen her türlü talebi değerlendirdiklerini, Rektörlüğün de desteğiyle İTÜ’deki birçok binaya pil, e-atık, genel atık gibi atık kutularından yolladıklarını söyledi. Üniversitemizdeki sosyal paylaşımın önemine de değinen Kural, Ayazağa yerleşkemizde yer alan giysi odasına dikkat çekerek “Ben şahsen ikinci el giysi kullanıyorum. Babamın takımlarını giymekten hep gurur duydum. Lütfen siz de uğrayın ve çevrenizdekileri de bu oda için haberdar edin.” dedi Kural, temiz bir çevre ve temiz bir kampüs için önerilerini şöyle sıraladı: PET, PLASTİK, KAĞIT, TETRAPAK, KARTON, METAL, ALÜMİNYUM ve CAM: Islatmadan ve yağa bulamadan pet, plastik, tetrapak, kağıt, kumaş, tahta, demir, karton ve alüminyum atıklarını “Geri Dönüşüm Kaplarına” bir arada atınız. Lütfen sadece kapakları değil, pet şişelerin tamamını yine aynı kutulara bırakın. Sadece camları gene yerleşkemizde bulunan cam kumbaralara atmak daha doğru olur. ELEKTRONİK ATIKLAR: Atık bilgisayar parçaları, her türlü bozulmuş elektrikli araçları, eski cep telefonları, CD ve tüm elektronik parçaları ise Maden, İnşaat, Elektronik ve Fen Edebiyat Fakültelerinde özel gri renkli e-atık kapları bulunuyor. Teknosa, Gold, Media Markt, Electro World gibi firmalarının tüm şubeleri e-atıkları ayrıca toplanıyor. PİLLER: Hemen hemen tüm binalarımızda, eczanelerde, okullarda AVM’lerde “Atık Pil” kutuları var. Artık hepimiz bir pilin bile toprağa ve suya verdiği inanılmaz zararı çok iyi biliyoruz. SİGARA İZMARİTLERİ: Doğaya atılan her sigara izmariti yer altı sularına, denize ve toprağa zehir saçıyor. Yurtdışında olduğu gibi kampus içinde açık alanda özel kırmızı işaretli altı beton, üstü şemsiyeli sigara içme alanları yapmak en doğrusu. Böylece sigara içenler burada bir araya gelir. ATIK BİTKİSEL VE HAYVANSAL YAĞLAR: Suları ciddi boyutlarda kirleten bitkisel yağlar toplanınca biyo-dizel yapımında kullanılıyor. Ana yemekhanemiz yıllardır bitkisel yağları muntazam olarak toplayıp ilgili kuruma teslim ediyor. Eğer talep edilirse çok miktarda yağ tüketen yemekhanelere atık kutusundan ücretsiz sağlamak mümkün. Ayrıca birçok belediyede bunları aldırıp, karşılığında hediyeler veriyor. Siz de evde bitkisel yağlarınızı bir yo- ğurt kabında biriktirip belediyelere ve lokantalara verebilirsiniz. ARABA LASTİKLERİ VE AKÜLER: Kullanılmış araba lastiklerini ve aküleri de toplanıyor. Lastiklerin ve tekstil parçalarının sobalarda yakılması çok büyük bir tehlike oluşturuyor. Ancak, Büyükçekmece Akçimento’nun fabrikasında olduğu gibi özel fırınlarda atmosfere zarar vermeden bertaraf ediliyor ve bir yandan da enerji sağlanıyor. Ayrıca kullanılmış lastiklerden granül de yapılıyor. AYAZAĞA YERLEŞKESİNDE DÖKÜLEN YAPRAKLAR: Birkaç defa kampüs içinde dökülen yaprakların yol kenarında toplanıp, yakıldığını görerek dehşete düştüm. Yapraklar ağaçların altına atılmalı. Doğal gübredirler. Yapraklar yağmur sularının toprağa girişini kolaylaştırır. Ağaçları hastalıklardan ve soğuktan muhafaza eder. Rutubeti tutarak ağaca su sağlar. Her türlü bitki ve hayvanlar için bir sığınak, bir yuvadır. Gerekli teşebbüslerde bulunduk. Sanırım artık bu yanlış uygulama bitti. Lütfen gene de yaprakların yakıldığını görürseniz lütfen mani olun. MİYADI DOLMUŞ VEYA KULLANMADIĞIMIZ İLAÇLAR: İlaçların toplanması konusu hassastır. Toplanan ilaçların yanlış kişilerin eline geçmemesi gerekir. Ancak, çöpe giden her ilaç, yer altı sularına ve toprağa zarardır. Maden Mühendisliği Bölümüne bu amaçla özel bir kap konuldu. Buraya İlaç getiren dikkatli dostlarımız var. Sizin bu kutuya atacağınız ilaçları kargo ile bu konuda yıllardır ciddi çalışan İzmir Çevreci Eczacılar Birliğine yollamaktayız. EKMEK ARTIKLARI – DİĞER CANLILAR VE “SU” GEREKSİNİMİ “SOFRADA SIFIR KIRINTI”: Guinness Dünya Rekorlarına göre, dünyanın en fazla ekmek tüketen ve diğer yandan da israf eden ülkesiyiz. Lütfen ekmek ve yemek atıklarını çöpe atmayıp en azından hayvancıklarla paylaşın. Yalnız diğer insanları rahatsız edecek, onları hayvanlara düşman edecek bir tavır sergilemeyin. Yani yemek atıklarını yollara dökmeyin. Pencereden caddelere “sosis” fırlatmayın. Özellikle yazın bir yoğurt kabı içinde sakin köşelere lütfen su bırakın. Susuzluktan ölmek, yanmak ve boğulmak gibi çok acılı ve zor bir ölümdür. Hayvanlar kapınızı çalıp su isteyemezler. Tuzlu kuru mama daima susatır. Yanına muhakkak su koymak gerekir. KARTUŞLAR: Biliyorsunuz kartuşlar yeniden kullanılıyor. Lütfen hiç olmazsa biten kartuşu bir kırtasiye dükkânına bırakın, kesinlikle normal çöpe karışmasın. YERLEŞKEDE ÇAĞDAŞ BİR BİSİKLET PROJESİ: Bisiklet sadece ulaşım değil bir spor aracıdır, çağdaşlıktır, Avrupa Birliği artık bir kenti değerlendirirken önemli bir faktör olarak “bisiklet yollarının uzunluğuna” bakıyor. Ayazağa Yerleşkemiz aslında düz ve bisiklet kullanımına gayet uygun. Bu çağdaş proje kısa zamanda hayata geçerse tüm İstanbul için örnek bir uygulama olacağına inanıyorum. Bisikletler kartla teslim alınacak ve diğer bir istasyona bırakılabilecek. YERLEŞKE ALANINDAKİ KÖPEKLER: Bence, bu hayvancıklarla birlikte yaşamak durumundayız. Bu köpekler, Sarıyer Belediyesi’nin katkıları ile aşılandı, kısırlaştırıldı ve hepsi kontrol altına alındı. Eğer bunları birilerinin şikâyetiyle uzaklaştıracak olursak onların etki alanlarına bilhassa Etiler kapımızdan çok daha sorunlu olabilecek, kontrolümüz dışında yenileri gelecektir. Dikkat edin, yerleşkedeki köpekler hep birlikte yabancı köpeklerin gelmesini engelliyorlar. İKİNCİ EL GİYSİ DÜKKÂNIMIZ: Giysi Odası, Rektörlük eski binasından Merkezi Derslik Binası’na taşındı. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi tarafından kuruldu, kendilerine teşekkür ederiz. Lütfen uğrayın ve çevrenizdekileri de bu oda için haberdar edin. Ben şahsen ikinci el giysi kullanıyorum. Babamın takımlarını giymekten gurur duydum. KİTAP PAYLAŞIM ALANI – MUSTAFA İNAN KÜTÜPHANESİ: Mustafa İnan Kütüphanesi’nde okuduğunuz güncel dergi ve kitapları “paylaşmak” için özel bir bölüm hazırlandı. Beş yıldır faaliyette. Burası sahiden yaşayan bir alan oldu. İşleyişi ile ilgili güzel haberler alıyoruz. Kütüphane yönetimine ayrıca teşekkür ederiz. İlginizin devamını dileriz. Ben şahsen oraya çok sayıda yeni kitap ve dergileri sürekli yolluyorum. Lütfen güncel mecmuaları, okuduğunuz kitapları bir köşenizde biriktirin sonra buraya bırakın. Haber-Fotoğraf: Osman Keskin itü vakfı dergisi 87 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Genç Başarı En Genç Türk Astronot İTÜ’den İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Uzay Mühendisliği Bölümü 2. sınıf öğrencisi Halil Kayıkçı’nın çocukluğundan bu yana kurduğu uzaya gitme hayali, 2015 yılında gerçeğe dönüşecek. Kayıkçı, uzay yolcuğunu tamamladığında ise en genç Türk Astronot ünvanını alacak ve İTÜ tarihindeki ilklere de bir yenisini ekleyecek. Bir kampanyaya katılarak Apollo Uzay Akademisi’ne kabul edilen İTÜ öğrencisi Halil, 60 farklı ülkeden 107 kişinin yer aldığı kampta uzaya gitme hakkı kazanan 23 kişiden biri olmayı başardı. Bu başarıya uzanan yolu, çocukluğundan bu yana taşıdığı uzay hayalini ve İTÜ’nün tüm bunlara katkısını konuştuk. Uzaya çıkmak nasıl bir hayaldi? İlkokuldayken bir arkadaşımla birlikte TÜBİTAK’ın yayınladığı bilinmeyenler ansiklopedisi serisinin her ay bir tanesini okurduk. Uzay, uzaylılar, uzay araçları, piramitler vs... Biz, en çok uzaylıları merak ediyorduk. Para biriktirip uzaya gidelim diyerek hayaller kuruyorduk ama çok para lazımdı. Arkadaşıma dedim ki biz iyisi mi önce Mısır’a gidelim piramitlerin içerisinde bir şey buluruz. Gizli bilinmeyen bir şey onu paraya dönüştürür, oradan topladığımız parayla da kendimize uzay aracı yapar ve gideriz. Öyle bir hayal işte… Aslında hayatımın içinde hep uzay vardı. Hala o hayalin peşinde koşuyorum. Uzay bilimleri eğitimi ülkemizde İTÜ’nün öncü olduğu bir alan. Seni İTÜ’lü yapan, hiç vazgeçmediğin uzay hayali miydi? Aslında evet. İTÜ’nün tanıtım günlerine geldim. Baktım Uzay Mühendisliği diye bir bölüm var. Bölümle ilgili bilgi aldım, laboratuvarları gezdim. Bana İTÜ’nün uzaya gönderdiği ilk uydudan gelen sinyallerini falan gösterdiler, çok etkilendim ve İTÜ’yü tercih ettim. Bu arada beraber hayal kurduğum arkadaşım da burada ama o Çevre Mühendisliği Bölümünü kazandı. Sonuçta o da İTÜ’lü oldu. Çocukluk hayaline 20 yaşında ulaşabilecek olmak nasıl bir duygu? Çok güzel bir duygu çünkü sıradaki hayallere zaman bırakıyor. Uzaya çıktık Ay’a gidelim, Ay’dan Mars’a gidelim, gibi daha değişik hayallere olanak sağlıyor. Ama bu kadar erken beklemiyordum. Hatta mülakatta sordular. Seni neden seçelim diye? Dedim ki siz bilirsiniz istiyorsanız seçin istemiyorsanız seçmeyin. Ben uzaya gideceğim; bu sene olur ya da on sene sonra olur. ‘İTÜ ayrıcalığını hissettim’ Uzay kampına seçim sürecinden bahseder misin? İnternet üzerinden bir firma 60 farklı ülkede yarışma düzenleniyordu. Herkesin önce ulusal bir yarışması oluyordu. Tüm yarışmacılara kişisel video oluşturuldu. O videoyu en çok izleten 20 kişiyi alıp Türkiye’de ön elemeye koyacaklardı. İTÜ’lü arkadaşlarımın destekleriyle profilimi en çok izlettirenlerden oldum. 88 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor -Seçim aşamasında İTÜ’lü olmanın avantajlarını hissettin mi? Tabii ki hissettim. Öncelikle video izleneme oranlarında İTÜ’lü arkadaşlarımın destekleri çok önemliydi. İkinci aşama ise mülakattı. Burada ise jüri üyeleri kişisel bilgilerimi sordu. İTÜ Uzay Mühendisliği Bölümü öğrencisiyim deyince bir basamak üste çıkmış oldum. Bölümde okumam, jürinin gözünde uzayla ilgili temel bilgilere sahiptir, bir altyapısı ve vizyonu vardır imajını hemen oluşturdu. Ülkemizden 20 kişiden 3 kişi seçilecekti. İlk üç kişiden ikisi zaten İTÜ’lüydü. Seçileceklerden ilki İTÜ mimarlıktan mezun olmuş İngiltere’de yüksek lisans yapan bir arkadaştı. Diğeri ise Oxford’da doktora yapıyordu. ABD’ye üçümüz gittik orada da bir yarışma oldu ve oradaki elemeyle de Türkiye’nin kazananı ben oldum. İTÜ’nün 240 yıllık tarihi ilklerle dolu. Sen de İTÜ’ye yeni bir ilk kazandıracaksın, bu kendini nasıl hissettiriyor? İlkler her zaman önemlidir. Burada uzaya gidecek olmanın yanı sıra İTÜ’den birisinin uzaya gidecek olması çok onur verici bir durum. Mühendis farkı ABD’de düzenlenen kampta ne gibi eğitimler aldınız? ABD’nin Orlando şehrinde düzenlenen ve 4 gün süren çok disiplinli bir kamptı. Savaş uçağı kullandık. Yer çekimsiz ortam denemesi vardı. Parabolik uçuşlar yaparak 7-8 dakika yer çekimsiz ortamda kaldık. O çok ilginçti ve çok eğlenceliydi. Şu an dünya üzerinde yapan insan sayısı azdır. Fiziksel aktiviteler içeren inanılmaz bir parkur hazırlamışlardı. Çok uzun bir parkurdu onda çok zorlandım. Roket yapma aktivitesi vardı. “Açılın ben mühendisim” dedim ve İTÜ’deki deneyimimi orada sergileme imkanı buldum. Bizim ekip o yarışmada birinci geldi. Yolculuk ne zaman ve nereden gerçekleşecek? Yolculuk Venezüella’nın küçük bir adasından gerçekleştirilecek. Bizi uzaya götürecek olan LYNX isimli mekik şu Öğrencisinin gözüyle İTÜ nasıl bir üniversite? İTÜ’de güzel bir eğitim alıyoruz. Bununla birlikte aklımıza bir proje geldiği zaman hocalarımızın yanına gidip anlatabiliyoruz. Hocalarımız gerekli insanlarla iletişime geçmemizi sağlıyorlar. İlgi gösteriyor ve istediğimiz projeyi yapabilmek için bize yol açıyorlar. İTÜ’de bunun avantajını fazlasıyla hissettim, kendi fakültem için konuşmak gerekirse bu olanakların öğrenciye fazlasıyla sağlandığını söyleyebilirim. Yörüngede Mobil Yolculuk İTÜ öğrencisi Tunahan Kent, Newton ve Kepler’den ilham aldı, telefon ya da tabletten yörüngede yolculuk yapma fırsatı sunan mobil uygulama geliştirdi. an test aşamasında. Bana gönderilen programa göre 2015’in sonu veya 2016’nın başında uzayda olacağım. Sizleri nasıl bir yolculuk bekliyor olacak? Bizleri zor ama çok eğlenceli bir yolculuk bekliyor. Yaklaşık bir saat sürecek uçuş esnasında yüksek basınç, düşük yerçekimi, yüksek hız değerleri, ağırlığımızın dört katı kadar bir kuvvete maruz kalmak gibi etkilerle karşılaşacağız. Uzaya çıkmış uzay mühendisi Uzaydan dünyaya bakacak olmak sana ne ifade ediyor? Bilim dünyasında 100 km’nin üzerine çıkan herkes astronot olarak değerlendiriliyor. Yaklaşık 8 milyar insandan 536 kişi uzaya gitmiş.100 km bariyerini aşan 536 kişi varmış. Bende inşallah ilk 600’ün içinde olacağım. Orada 5 dakika kadar kalacağım, benim için uzun bir süre olacak. O beş dakikayı dünyanın yuvarlak haline, yıldızlara, uzayın derinliklerine bakarak geçirmek istiyorum. Arkadaşlarım kameraya çek diyorlar ancak kameralar kayıtta olacak zaten, o vakti başka şeylerle uğraşarak geçirmek istemiyorum. -Bu deneyim kariyer hedeflerine nasıl yansıyacak? İlerleyen yıllarda uzay mühendisi arayan bir şirketin iş görüşmesine gideceğim. Adaylar arasında uzaya gitmiş olmak “uzay görmüş uzay mühendisi” kariyer anlamında en azından başlangıç için yeterlidir diye düşünüyorum. Röportaj: Osman Keskin İTÜ Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi öğrencilerinden Tunahan Kent, 1950-2050 yılları arasındaki gök cisimlerinin gerçek konumlarını baz alarak mobil uygulama tasarladı. Yörüngede yolculuk yapmayı sağlayan ve Kent’in bitirme projesi olarak çalıştığı “iTraject” adlı uygulama, 3 boyutlu canlandırmasıyla gerçekçi bir “yörüngede yolculuk” deneyimi yaşatıyor. Kullanıcılar, kendi manevralarıyla Apollo görevlerinin benzerlerini yapabiliyor, manevraları kaydedip gerçekleriyle karşılaştırabiliyor. Uygulama, uzayda araçların nasıl yolculuk yaptığını merak edenlerin özellikle dikkatini çekiyor. Yanı sıra, yörünge mekaniği çalışan öğrenciler ve konuyla ilgili öğretim üyeleri için derslerde destek- leyici görsel unsur olma niteliği de taşıyor. Bu yönüyle, Uzay Mühendisliği başta olmak üzere, ilgili diğer mühendislik bölümlerinde kullanılması da mümkün olacak. Kaynak Newton ve Kepler. Uygulama temel olarak Newton’un 2. Hareket Yasası, Evrensel Çekim Yasası ve Kepler’in Gezegensel Hareket Yasaları üzerine kurulu, numerik çözücülü bir simulasyon. Ay ve Dünya sisteminin kütle merkezini Atalet ekseni kabul eden, VSOP-87 teorisi gibi hassas astronomik algoritmalar ile geliştirilen uygulama, kullanıcının bulunduğu konum bilgilerini kullanarak bu konuma göre aracın yer istasyonu parametrelerini de sunuyor. itü vakfı dergisi 89 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Genç Başarı Güneş Arabası Ekibi, İTÜ’yü Avustralya’da başarıYLA temsil etti İTÜ Güneş Arabası Ekibi, Avustralya’nın kuzeydeki Darwin şehrinden güneydeki Adelaide şehrine 3021 km lik zorlu bir parkur şeklinde düzenlenen World Challenge yarışmasında İTÜ’yü başarıyla temsil etti. Türkiye’de 3 sene üst üste duble yaparak hala kırılamayan bir rekora imza atan İTÜ Güneş Arabası Ekibi, rotasını tamamen yurtdışına çevirerek, dünyanın en prestijli güneş arabası yarışı olan World Solar Challange’a katılma kararı alarak, çalışmalarını bu yönde azimle sürdürüyor. Tamamen dayanıklılık ve uzun yol amaçlı tasarlanan ARIba IV,2009 senesinde katıldığı World Solar Challange’dan “En İyi Yeni Katılımcı” ödülü ile dönmüş ve uluslararası platformda ödül alan ilk ve tek Türk Güneş Arabası Ekibi olma onuruna erişmişti. 2013 senesine gelindiğinde güçlenen ekip yapısı, geniş donanımlı atölyesi ve yılların getirdiği bilgi birikimiyle WSC 2013 için ARIba VI isimli 6. aracını üreterek Avustralya kıtasında yarışmaya katıldı ve İTÜ adını başarı ile temsil etti. World Solar Challenge ve ARIba World Solar Challenge dünyanın en önemli güneş arabası yarışı olup 1987 yılından beri her iki yılda bir yapılmaktadır. İlk başlarda büyük otomobil üreticilerinin katıldığı yarışma daha sonradan büyük ve prestijli üniversitelerin yarıştığı bir platform haline gelmiştir. Katılanlar arasında MIT, Stanford, Cambridge, TU Delft, Bochum, Michigan gibi üniversiteler bulunmaktadır. Avustralya’nın Kuzeydeki Darwin şehrinden Güneydeki Adelaide şehrine 3021 km lik zorlu bir parkur şeklinde düzenlenmektedir. Yarışma genel hatlarıyla bu şekildedir. WSC de İTÜ’nün yerine gelecek olursak, 2006-2008 arası Tübitak Formula G’de yapılan 3 duble (aynı yarışta 1. ve 2. lik) sonrasında ekip 2009 yılında Arıba IV ile kendine hedef olarak World Solar Challenge’yi belirlemiştir. Ancak ilk defa katılan bir ekibin WSC de başırılı olması çok zordur ve ekip 3021 km lik parkurun 1380 km lik bölümünü kat edebilmiştir. Bu sonuçla 16. Olmuş ancak buna ragmen Türkiye’nin gü- neş arabaları arasında uluslararası alanda ödül alan ilk, WSC de ödül alan tek ekip olmuştur. 2011 yılında Arıba V üretilmiş ancak maddi yetersizlikler nedeniyle yarışa katılım gösterilememiştir. Bunun sebebi, bir takımın WSC için en düşük 500.000 TL lik bir bütçeye sahip olması gerekmektedir. 2013 yılında Arıba VI ile tekrar WSC hedefi konulur ve yarışa katılım gösterilir. Bu kez yarışı bitiren ilk ve tek Türk güneş arabası olma ve ilk 7’ye girme hedefiyle gidilir ancak motorda yaşanan ve üreticinin dahi çözemediği teknik bir sorun Ekibi, yarıştaki 8. lik konumundan 17. olmaya kadar geriletir. Bu sorun nedeniyle üç gün boyunca yarışamamış olmasına rağmen ekip son gün sorunu çözmüş ve yarışı tamamlamayı başarmıştır. Arıba VI, toplamda 4 gün yarışabilmiş olmasına rağmen 1613 km yol kat etmiş ve Arıba IV’ü geride bırakmıştır. İTÜ Güneş Arabası Ekibi’nden Burak Oklar, 2013 yılı yarışması ile ilgili gözlem ve düşüncelerini şu şekilde aktardı: “17. olmamıza rağmen aslında oradaki bir çok takımdan daha iyi olduğumuzu gördük ve 2015 yarışı için büyük bir özgüven ile çalışmalara yeniden başladık. İlk hedefimiz Tübitak Formula G 2014 yarışına katılarak uzun zamandır bizden ayrı olan birincilik kupamızı ait olduğu yere geri getirmektir. Daha sonra da 2013 yılında edindiğimiz tecrübelerle WSC 2015’e katılarak ilk olarak yarışı tamamlamak ve mümkün olursa yarışı ilk beşte tamamlamak istiyoruz – ki yarışı tamamlayabilen takım sayısı 10’u geçmemektedir. Ancak bunun için çok büyük finansal destek gerekiyor. WSC hedefi neden birincilik ya da ilk üç değil de, ilk yedi diye sorulacak olursa; bizim proje bütçemiz 650.000 TL civarındadır ve neredeyse tamamı sponsorlardan karşılanmaktadır. Özellikle ilk beşteki takımların ise bütçe ile bir sorunu bulunmamaktadır. Ana sponsorları ya okulları ya da çok büyük enerji firmalarıdır. Özellikle 2009 ve 2011 yarışında birinci, 2013 yarışında da ikinci olan Tokai Üniversitesi, Panasonic sponsorluğunda çalışmaktadır ve bütçelerinin 20.000.000 $ a kadar çıkabildiğini birinci ağızdan duymuş bulunmaktayız. İlk beşteki diğer takımlarında bütçeleri de en az 1.000.000 $ civarındadır. Bu finansal güç ile çok daha iyi malzemelerle çalışma ve daha iyi ekipmanlarla yarışma imkanı bulmaktadırlar…” İTÜ Güneş Arabası Ekibi, teknik çalışmalarının yanı sıra, akademik olarak da çalışmalarına devam etmektedir. Ekip, 2004 senesinden beri 16 Lisans Tezi, 2 Yüksek Lisans Tezi, 8 ulusal, 2 uluslararası yayın çıkarmıştır. 90 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda Büyük Ödül İTÜ Doktora Öğrencisinin oldu İstanbul Teknik Üniversitesi Bilişim Enstitüsü, Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik Programı doktora öğrencisi Şenol Pişkin, bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda Bilişim ve Telekomünikasyon Kategorisi’nde verilen 100 bin liralık Turkcell büyük ödülünü kazandı. Sağlık alanında çığır açacak “Mekânik Simülasyon Modellemesi” adlı proje ile ödüle layık görülen Pişkin, kalp damar sistemini bilgisayar üzerinde yüzde yüz gerçeklikle modelledi ve üç boyutlu simülasyon hazırladı. Simülasyon sayesinde cerrahlar, ameliyatı önce bir bilgisayarda yapacak, farklı ameliyat senaryoları geliştirilecek sonrada en iyi senaryo üzerinden gerçek kalp ameliyatını hasta üzerinde sıfır hatayla yapabilecek. TÜBİTAK’tan destek alan projenin yurtdışında toplam 30 hastaya uygulandığını, sonuçların oldukça başarılı çıktığını söyleyen Pişkin “Yakın zamanda internet üzerinden yürütülecek sisteme dünyanın her yerinden cerrahlar ulaşarak hastaların MRI ve CT sonuçlarını sisteme yükleyip simülasyonu kullanabilecek. Sistem devreye girdiğinde ameliyatlardaki ölüm oranlarının ciddi oranda düşeceğini aynı zamanda kişi başına yapılan ameliyat sayısının da belirgin oranda azalacağını düşünüyoruz.” dedi. Yarışma kapsamında, büyük ödülün yanı sıra ODTÜ Teknokent’te iki yıllık ücretsiz ofis desteği kazanan Pişkin, “Bu proje ile İTÜ Teknokent’te de yer almayı istiyoruz. ARI Çekirdek yarışmasında da finale kalmış durumdayız. Finali kazanacağımızı ümit ediyorum. Bu süreçte benden desteklerini esirgemeyen doktora tez danışmanım Prof. Dr. M. Serdar Çelebi’ye ve proje danışmanlarımdan Doç. Dr. Kerem Pekkan ile Doç. Dr. Gözde Ünal’a teşekkür ediyorum.” diye konuştu. Şenol Pişkin İTÜ Bilişim Enstitüsü, Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik Programı doktora öğrencisi olan Pişkin, doktora tezini İTÜ Bilişim Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Serdar Çelebi danışmanlığında tamamladı. Savunma sınavını vererek mezun olma aşamasında bulunan Pişkin, doktora sonrası çalışmalarına bir süredir Koç Üniversitesi, Makina Mühendisliği, Biyoakışkanlar ve Kardiyovasküler Mekânik Laboratuvarı›nda Doç. Dr. Kerem Pekkan ile birlikte devam ediyor. Metalik Fikirler 2. Ar-Ge Proje Ödülü İTÜ’lü Öğrenciler ALDI İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği›nin bu yıl 2.sini düzenlediği Metalik Fikirler 2. Ar Ge Proje Pazarında Öğrenci kategorisinde birincilik ödülü İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği programında doktorasını tamamlayan Miray Çelikbilek ve İTÜ Malzeme Bölümü ve Mühendisliği alanında doktorasını tamamlayan Ali Erçin Ersundu’ya verildi. Akademisyen, öğrenci, sanayici ve girişimci kategorilerinden toplam 522 projenin katıldığı yarışmada öğrenciler kategorisinde, değişen sıcaklığa bağlı olarak optik özelliklerini değiştirerek ışık ve ısı enerjisi kontrolü sağlayan yeni nesil termokromik akıllı camlar konusuyla İTÜ’lü Girişimciler Öne Çıktı İTÜ’lü öğrenciler, Ar-Ge projeleri hakkında şunları söyledi. “Termokromik akıllı camlar özellikle mimari uygulamalarda binaların gün ışığı denetimini ve iklim kontrolünü sağlamak için kullanılmaya aday malzemelerdir. Çeşitli ülkelerde enerji verimliliği sağlayan bu akıllı camlar üzerine çalışmalar yapılmakta ancak Türkiye›de henüz değişen sıcaklığa bağlı olarak optik özelliklerini değiştirerek ışık ve ısı enerjisi kontrolü sağlayan yeni nesil termokromik akıllı camların üretimi gerçekleştirilmemektedir. Bu proje ile ülkemizde yüksek katma değere sahip yeni bir ileri teknoloji ürünü üretilmeye başlanması, bu sayede hem ulusal enerji tasarrufuna hem de üretilecek know-how ile ülkenin teknolojik altyapısal gelişimine katkıda bulunulması hedeflenmektedir.” Miray Çelikbilek, Ali Erçin Ersundu Miray Çelikbilek, doktorasını 2013 Eylül ayında Metalurji ve Malzeme Mühendisliği programında tamamladı, Proje ortağı çalışma arkadaşı Ali Erçin Ersundu ise doktorasını 2013 Nisan ayında Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programında tamamladı. İkisi de lisans ve yüksek lisans eğitimlerimizi İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümünde tamamladı. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Prof.Dr. Süheyla AYDIN ile İTÜ Termodinamik ve Kinetik Araştırma Laboratuvarında gerçekleştiren öğrenciler doktora sonrası araştırmalarının bir kısmını halen Termodinamik ve Kinetik Araştırma Grubuyla sürdürmekteler. Malzeme termodinamiği ve kinetiği, camlar, cam seramikler, faz dengeleri konusunda pek çok uluslararası kitap bölümü, makale ve bildiri yayınlamalarının yanı sıra Termokromik camlar konusunda inceleme aşamasında bir patentleri ve hazırlığı aşamasında oldukları ikinci bir patentleri daha bulunmaktadır. itü vakfı dergisi 91 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Genç Başarı İTÜ’nün Yeni Mezunu Kristal Elma Birincisi Oldu İTÜ Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği 2013 yılı mezunu Nuri Gülver, bu yıl 25.si düzenlenen Kristal Elma Yaratıcılık Festivali kapsamında katıldığı ve genç reklamcılar için düzenlenen Future 25 yarışmasında çeşitli üniversitelerin reklamcılık bölümü öğrencilerini geride bırakarak birinci oldu. Bu sene gnçtrkcll markasının ana sponsor olduğu yarışmada, gnçtrkcll markasının akıllı telefon ve mobil internet paketlerinin satışlarını artırmak için hazırladığı kampanya sunumu ile, aralarında BBDO New York Yönetici Kreatif Direktörü Toygar Bazarkaya, gnçtrkcll Marka Müdürü Melis Keşan, Idea Bakery Kurucusu Serfi Altun, Youthmedia Kurucusu Emrah Kaya, Alametifarika Kreatif Direktörü Emrah Karpuzcu, Leo Burnett İstanbul Kreatif Direktörü Oktar Akın, TBWA Kreatif Direktörü Emre Kaplan ve Rabarba Kreatif Direktörü Pemra Ataç’ın bulunduğu juriden tam not aldı. ““Bu olayın okulumuzun çok yönlülüğünü ve başarısını göstermek için iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Başta bana her zaman bir gemiden daha fazlasını inşa etmeyi öğreten fakülte hocalarım olmak üzere, mezunu olmaktan gurur duyduğum Teknik Üniversite’nin bütün hocalarına teşekkür ederim. Eğer bu başarımla, okulumun çok yönlülüğüne bir katkım olur ve öğrenci/mezun arkadaşlarımı başarılı olmaları konusunda cesaretlendirebilirsem, ne mutlu bana.” diyen Nuri Gülver, bu ödülle, Fransa’da gerçekleşecek 61. Cannes Lions Yaratıcılık Festivali’ne gitmeye hak kazandı. Nuri Gülver, ödül töreninde Reklamcılık Vakfı Başkanı Haluk Sicimoğlu ile. İTÜ’lü Öğrenciler Çalıştırdı, Şimdi Onlar da Birer İTÜ’lü Üniversite sınavına hazırlanmak için yüzbinlerce öğrenci okulun son yıllarında dershaneye gitmek zorunda. Oysa çok çalışkan, derslerinde başarı isteyen ve üniversiteyi kazanma konusunda azimli olmalarına rağmen maddi imkânları yeterli olmadığı için dershaneye gidemeyen öğrenciler de var. İşte bu öğrenciler için İTÜ’lü gönüllüler “Bir Başka Yol” sunuyor. 2007’de başlayan ve artık bir İTÜ klasiğine dönüşmekte olan İTÜ Gönüllülük Kulübü’nün yürüttüğü “Bir Başka Yol” projesi ile gönüllü İTÜ’lü öğrenciler genç liselileri sınava hazırlıyor. Bu liselilerden birçoğu bu yıl da birçok üniversiteyi kazandı. Bu öğrenciler arasında İTÜ’yü kazanıp bu ders yılı başında kaydını yaptıran öğrenciler de var. Üç Öğrenci İTÜ’yü Kazandı Meteoroloji Mühendisliği’ni kazanan bir öğrenci, dört çocuklu bir ailenin en küçüğü. Yeni İTÜ’lü, bir arkadaşı aracılığıyla “Bir Başka Yol”dan haberdar olmuş. Ailesi ilk başta İTÜ’lü öğrencilerin hiçbir karşılık beklemeden böyle bir projeye girişmelerini kuşkuyla karşılasa da ilk toplantıya öğrenciyle birlikte gidip Gönüllülük Kulübü’yle tanışınca bu kuşkularını üzerlerinden atmışlar. Öğrencinin ailesi, kulübe güvendiklerini çünkü kulübün siyasi ya da dini ideolojilerinin olmadığını gördüklerini söylüyor. Yeni İTÜ’lü, ortaokulda dershaneye gitmiş ama oradaki yarış ortamından hoşlanmamış. Oysa “Bir Başka Yol” sürecinde hiçbir zaman rekabet ortamı oluşmadığını, ders anlatımı ve kaynaklar gibi ken- disine sunulan imkânların dershaneden daha iyi olduğunu söylüyor. İTÜ’yü kazanan bir diğer öğrenci ise Serkan. Serkan da dört çocuklu bir ailenin ortancası. Gönüllülük Kulübü’nün kendisine ulaşması sonucu Serkan projeyle tanışmış. Serkan, kulüpten yalnızca ders çalışmak değil, geleceğini planlamak konusunda da yardım aldığını söylüyor. Gönüllülük Kulübü’nden, Serkan’a danışmanlık yapan Bahar, önce kendisine bütün meslek dallarını ve bu mesleklere mensup insanların nasıl çalıştıklarını anlatmış ve bu sayede birlikte Serkan’a bir hedef belirlemişler. Serkan İTÜ’nün önde gelen mühendisliklerinden birini kazanarak hedefine ulaştı. İTÜ’lüden Tarih, Edebiyat, Coğrafya Liselileri üniversiteye hazırlamakta sayısal dersler konusunda İTÜ’lülerin bir sıkıntısı yok. Eşit ağırlık grubunun dersleri ise biraz problemli. İTÜ’lü öğrenciler, ilgi alanlarına göre edebiyat, tarih, coğrafya gibi müfredattaki konuları önce kendileri çalışıyorlar, sonra liselilere aktarıyorlar. Haftada üç gün etüt derslerinin olduğu prog- ramlarının dışında isteyen lise öğrencileri Maslak kampüsünün yanı sıra Gümüşsuyu, Taşkışla, İşletme kampüslerindeki gönüllülerden de birebir ders anlatımı desteği alabiliyorlar Sadece Ders Değil Eğlence de Var Dersler Ekim ayında başlayıp yoğun bir programa adım atan lise öğrencileri için yıl içerisinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Yılbaşında yapılan küçük kutlamaların dışında, piknikler düzenleniyor ve diğer öğrenci kulüpleriyle iş birliği içerisinde tiyatro, film, dans gösterilerinin yanı sıra oyunlar oynanarak öğrencilerin sınav streslerinin azaltılması ve motivasyonlarının artması hedefleniyor. “Üniversiteyi Kazanan Öğrencilerden Hiçbir Karşılık Beklemiyoruz” Projede yer alan lise öğrencilerinin üniversiteyi kazandıktan sonra Bir Başka Yol gibi bir sosyal sorumluluk projesi içerinde yer almalarını beklemediklerini kendileri için öğrencilerinin üniversiteyi kazanıp, hedeflerine ulaşmanın sevinci içerisinde ilgi alanlarına ne giriyorsa onları yapmalarını isteyen gönüllüler öğrencilerde baskı oluşturmak için bu projeyi yapmadıklarını vurguluyorlar. Lise öğrencilerine çalışmayı öğrettiklerini başarıyı da başarısızlığı da kendilerinin elde edeceğini belirten gönüllü öğrenciler bir şeyleri değiştirmek, daha iyi bir gelecek için projenin var olduğunu, çeşitli dershanelerden, yayın evlerinden aldıkları kaynak kitap, defter bağışlarıyla ve kendilerinin de geçmiş olduğu stresli üniversiteye hazırlık döneminden geçen öğrencilere yardım eli uzatan İTÜ’lü öğrencilerle projeye devam edileceğini belirtiyorlar. 92 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Öğrencisi Gürcan Köylügil’in BoeIng Tecrübesi İTÜ Makina Mühendisliği 4. Sınıf öğrencisi Gürcan Köylügil İTÜ-Boeing Uluslararası İşletme Staj Programı kapsamında yaptığı staj başvurusu kabul edilince dördüncü sınıfın ikinci döneminde okulunu dondurup ABD’ye staj yapmaya gitti. Staj programının bu dönemki başvuru tarihleri (1 Aralık 2013 ve 24 Ocak 2014) öncesinde, Gürcan’la 6 aylık stajının kendisine kazandırdıklarını konuştuk. Boeing’in staj programına başvurmaya nasıl karar verdin? Daha önceki stajlarımı da Türkiye’de çeşitli fabrikalarda, havacılık sektöründe yapmıştım. Bu sektöre zaten ilgim vardı. Boeing’in staj programı ile ilgili bilgilere bir arkadaşım aracılığıyla ulaştım. 6 aylık bir işletme stajıydı bu. Bir mühendislik şirketindeydi ve zaten ben her iki tarafı da görmek istiyordum. Staj programı beklentilerini karşıladı mı? Beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. ABD’ye, kendime olabildiğince çok şey katabilmek hedefiyle gittim. Boing bence üniversite gibi bir şirket, inanılmaz kaynakları var, çok fazla öğrenme imkânı var. O yüzden kendimi adeta 6 aylık bir yüksek lisans programına gitmiş gibi hissettim ve orada yaptığım işi, bilgisayar programlarını, modellemeleri en iyi şekilde öğrendim. Teknik konuların dışında işletme konusunda da çok fazla şey öğrendim. Makina Mühendisliği okuduğum için işletme bilgim teknik bilgim kadar iyi değildi. Boeing’de pazarlama departmanında çalıştığım için bu konuları da öğrenme fırsatı buldum. Ayrıca yurtdışında çalışma konusunda da deneyim edindim. Boeing’de gerek iş açısından gerek sosyal açıdan nasıl bir çalışma ortamı vardı? Boeing’de çalışma saatleri 08.00 – 17.00 arasında. Şirketin içindeki çalışma ortamı oldukça etkileyici. Bir kere fikirlerinize çok değer veriliyor. Örneğin başka bir departmanın toplantısına girdiğinizde dahi size dönüp ne düşündüğünüzü soruyorlar ve düşüncelerinizi çok önemsiyorlar. Siz de işinize daha fazla motive oluyorsunuz. Her şeye kafa yoruyorsunuz. Bu bakış açısı bence çok güzel bir yaklaşımdı. Ayrıca Boeing’İn genel merkezinin bulunduğu Seatt- le’da oldukça canlı bir sosyal hayat vardı. İşten çıktığım zaman spora gidiyordum. Biz bu programda 9 stajyerdik; ama onun dışında Boeing’e gelip giden binlerce stajyer var, yazın Amerikalı stajyerler geldi. Onlarla birlikte zaman geçirdik. Ayrıca, fabrikalara turlar yaptık, bütün Boeing’in büyük ve gerçekten görülmesi gereken tesislerine geziler düzenlendi. Bunun dışında ABD’de seyahat etme olanağı buldum; Las Vegas’a, Los Angeles’a, Hawaii’ye, New York’a ve Boston’a gittim. Staj programı kapsamında aldığın ücret yeterli miydi? Stajyer ücreti yerine çalışmaya başlangıç ücreti aldım. Maaşın yanında uçak biletimi sağladılar. Şirketin verdiği maaş masraflarımı karşılamanın ötesinde, gezmeye de yeterliydi. Staj dönemi süresince ne tür zorluklarla karşılaştın? İlk zamanlar biraz adaptasyon sıkıntısı yaşadım. 8 saat masa başında oturduğum bir iş hayatına girerken ilk etapta zorlandım. İngilizce konusunda başlarda akıcılığı yakalayamadım. Bunun yanında uçak firması olduğu için çok fazla terim vardı ve onları öğrenmek de biraz zamanımı aldı. Staj dönemini ilk 3 ay ve son 3 ay diye ikiye ayırabilirim. İlk 3 ay öğrenme oryantasyon, ikinci 3 ay ise biraz daha öğrenmeden öte artık ürün verme, şirkete katma, daha aktif rol alma diyebilirim. Yani son 3 ay hiçbir sıkıntı yaşamadım şirkette. Staj programında İTÜ’lü olmanın ne gibi artıları oldu? Herhalde İTÜ’lü olmanın bana en büyük artısı, çalışmayı öğrenmemdi. İTÜ Makina Fakültesi’nde çok çalışmadan dersleri geçemeyeceğimi anladığım için, bu felsefeyi oraya taşıdım. Orada da çok çalışmak gerekti, bana verilen iş teknik bir işti ve staj sürem 6 ayla sınırlıydı. Konulara hâkim değildim; ama ben sadece bunu nasıl öğrenebileceğimi biliyorum: çok çalışarak, hafta sonu ve mesai saatleri dışında kitap okuyup teknik bilgileri öğrenerek... İTÜ’deki çalışma temposu, öğrenciyi dünyadaki büyük şirketlere rahatlıkla adapte ediyor. İleriki dönemlerde bu tür programlara başvurmak isteyenler için neler önerirsin? İngilizce çok önemli, İngilizce’yle ilgili sıkıntıları olan arkadaşlarımın kendilerini geliştirmeleri gerekiyor. Mümkünse yurt dışına gitmelerini öneririm. Bunun yanında, vakitlerini dolu geçirmelerini tavsiye ederim. Bu bir yerde staj yapmak olur, çalışmak olur, sevdiği bir işle uğraşmak olur, bir kulübe girmek olur... Fark yaratmak için sürekli kendilerine bir şeyler katmaları gerekiyor. itü vakfı dergisi 93 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Genç Başarı Türkiye’de Bir İlk: Dolgu Malzemesi Projesi’ne Ödül Tek Aşamada Gerçekleşen Reaksiyon Laboratuvarında çalışan dünyanın birçok yerinden gelen yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle adeta bir kültür birliği oluşturan Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve Doç. Dr. Barış Kışkan Almanya Max Planck Enstitüsü’nde bulundukları zaman zarfları içerisinde Taşkın’ın yapmak istediği proje ile ilgili araştırmalar yapıp çalışmasında kendisine destek olmuşlar. Çabalarının sonucunda piyasada bulunan eşdeğerlerinden daha büyük yüzey alanına sahip olması ile kromatografi işleminde kullanılan solvent sarfiyatını en aza indirgeyen aynı zamanda dünyada çalışmaları olan ancak tek aşamada gerçekleştirilemeyen dolgu malzemesini Taşkın melamin ve antrakinon ile basit bir reaksiyon sonucunda sentezleyerek proje yarışmasında dereceye girmeye hak kazanmıştır. Türkiye İhracatçılar Birliği’nin İstanbul ve Akdeniz birimleri tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kimya Mamülleri Sektörü Ar-Ge Proje Pazarı yarışmasında dünyada ilk defa tek reaksiyonda gerçekleşen, yüzey alanı piyasada bulunan eşdeğerlerinden daha büyük olan dolgu maddesi projesi ile üçüncülük ve en fazla katkı sağlayan öğrenci ödüllerini bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü doktora öğrencisi ve aynı zamanda araştırma görevlisi Ömer Suat Taşkın kazandı. En Fazla Katkı Sağlayan Öğrenci Ömer Suat Taşkın lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi’nde, yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde tamamlayıp doktorasını İTÜ’de polimer bilimi üzerine yapmaktadır. Yarışmaya iki proje ile katılıp geliştirdiği kolon dolgu malzemesiyle dereceye girmiş ve sunduğu proje sayısıyla da yarışmaya en çok katkı sağlayan öğrenci ödülünü kazanmıştır. Öğrenci, sanayici, girişimci ve akademisyenleri bir araya getiren yarışmaya 254 proje başvurmuş, 150 tanesi 4 dalda finalist olarak değerlendirilip öğrenci kategorisinde Taşkın üçüncülük ödülüne layık görülmüştür. Dolgu maddesi özellikle ilaç sanayiinde malzemelerin test edilmesi ve kalite kontrolünde çok önemli bir rol oynamaktadır. sabit ve hareketli fazlar vardır. Madde karışımları hareketli faz olarak kullanılan çeşitli solventlerin yardımıyla sabit faz olarak kullanılan kolon dolgu maddeleri üzerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılmış olur. Piyasada silica ve türevlerinden oluşan bu dolgu malzemeleri Avrupa ve Amerika’dan temin edilebiliyor, Türkiye’de üretilmiyor. Yurt dışından temin edildiği için belli bir maliyeti olan bu malzemeleri elde edebilmenin daha kolay ve ucuz yolları olabileceğini ve Türkiye’de üretilip dışa bağımlılığın azalabileceğini düşünen Taşkın doktora danışmanı olan Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve Doç. Dr. Barış Kışkan ile çalışmalara başlar. Max Planck Enstitüsü ve İstanbul Üniversitesi ile İşbirliği Yüzey alan ölçümlerinin Almanya Max Planck Enstitüsü’nde, analizlerinin ise İstanbul Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde uzman kadrolar tarafından yapılması ile Almanya-İTÜ-İstanbul Üniversitesi işbirlikli projenin patent çalışmaları İTÜ Teknoloji Transfer Ofisi tarafında sürdürülüyor. Patent işlemlerinin bitmesiyle dünyaca ünlü bilim dergilerinde makalesinin yayınlanacağı dolgu malzemesinin büyük ilgi görmesi bekleniyor. Ömer Suat Taşkın Türkiye’de Üretilmiyor Taşkın doktora tez çalışmalarında çok kullandığı, ilaç sanayiinde de saflaştırma ve ayırma işlemlerinde kullanılan yüksek performanslı likit kromatografi yöntemi için kolon dolgu malzemesi geliştirdi. Kromatografi az miktardaki fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirine çok yakın olan maddelerin saflaştırılmasında kullanılır. Kromatografide İTÜ Teknoloji Transfer Ofisi Taşkın’ın sentezlemiş olduğu dolgu malzemesinin yanında toplam dört tane patent bekleyen çalışmalası var. Yurt dışında yaptığı çalışmalarla, almış olduğu patentlerle birçok başarıya imza atmış olan Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve birlikte çalıştığı eski öğrencisi Doç. Dr. Barış Kışkan İTÜ’de Teknoloji Transfer Ofisi’nin kurulmasıyla öğretim görevlilerinin bilmedikleri patent işlerinden kurtulduklarını zamanla daha çok patent alan akademisyenlerin olacağını belirtiyorlar. 94 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Temiz Enerji, Temiz Toplum “STEP” İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, çevre ve temiz enerji konularında öğrencileri bilinçlendirmek amacıyla, İzmir Alaçatı’da bulunan Çağla Kubat Windsurf Academy’ de “Temiz Enerji Temiz Toplum” adlı etkinlikte buluştu. Sosyal sorumluluk alanında önemli bir proje olan STEP, ( Sürdürülebilir Temiz Enerji Platformu) üniversiteden ilköğretime, Türkiye’nin her bölgesindeki öğrencilerin temiz enerji konusunda bilinçlendirmeyi ve farkındalıklarının artırılmasını amaçlıyor. Projenin starttı 27 Ekim 2013 Pazar günü, Alaçatı’da bulunan Çağla Kubat Windsurf Academy’de verildi. Projenin ilk ayağı, İTÜ’den makine, metalurji, gemi inşaat, tekstil mühendisliği ve ekonomi gibi bölümlerde okuyan 10 kişilik ekiple birlikte İzmir Suphi Koyuncuoğlu Anadolu Lisesi ve Şehit Onbaşı Ali Güner Yeşilbağ Ortaokulu’ndan 20 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirildi. Üniversite-Lise-İlköğretim öğrencilerinin bir araya geldiği etkinlikte, rüzgar, güneş, jeotermal, hidroelektrik ve biokütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları konusunda eğitimler verildi. Bu kapsamda yenilenebilir enerji kaynaklarının ne olduğu, nasıl kullanıldığı, bunlardan ne şekilde faydalanıldığı, Türkiyede ve dünya çapında nerelerde kullanıldığı hakkında bilgi paylaşımında bulunuldu. Öğrenciler çevre temizliği ve düzenlenmesi konusunda bilinçlenmenin yanı sıra STEP projesini temsil edecek dalga modelinin yapılmasına da katkı sundu. Akademi hocaları tarafından verilen eğitimin ardından sörf yapan minikler keyifli anlar yaşadı. Sosyal bir sorumluluk projesi olan STEP hakkında bilgiler aktaran Proje Danışmanı Doç.Dr.Mustafa Kumral “Kurulduğu günden bu yana 240 yıldır ülkemizde ve dünyada bir çok önemli projeye öncülük eden İTÜ bu bağlamda öğrencisi ve öğretim üyesi ile birlikte yenilenebilir enerji projelerinin birer ürünü olan güneş arabası, güneş teknesi ve Türkiye’nin hidrojenle çalışan ilk teknesi olan “MARTI” gibi projelere imza atmıştır. Bütün bu projelerin sahibi olan İTÜ’nün 7’den 77’ye bütün nesillere böylesine sonsuz enerji kaynaklarının kullanımı konusunda bilinçlendirme çabası önemli bir değerdir ve önümüzdeki dönemde de benzer çalışmalarla devam edecektir. Böylesi bir projede üç nesil İTÜ’lü olan Çağla Kubat’a da katkı ve desteklerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.” dedi İTÜ Makine Mühendisliği Mezunu Windsurf Academy sahibi Çağla Kubat ise projede yer almasının nedenini şöyle açıkladı. “Doğa dostu bir spor Windsurf yapıyorum doğayla iç içe büyüdüğüm için bu spor sayesinde doğanın sorunlarına da daha duyarlı yetiştirildim. O yüzden bu tür sporları ve aktiviteleri çocuklara daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum. Bu sayede doğa bilincini insanlara ulaştırmak istiyorum. Çocuklar, doğaya kendilerini daha yakın hissetsinler. İTÜ’lü öğrenciler bu konuya çok duyarlı bu anlamda sürekli proje üretiyorlar, gönüllü olarak çalışmaya çok açıklar. Bende bir İTÜ mezunu olarak proje de yer aldım. Bunu bütün üniversitelerimize yaymak istiyoruz.” diye konuştu. Proje koordinatörü İTÜ Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisi Tuğrul Kara, “STEP projesinin ilk etkinliğinde sürdürülebilir enerji kaynaklarını çocuklara anlatmanın yanında çevre duyarlılığının öncelikle çöpüne sahip çıkmakla ve çevreye saygıyla başladığını temel alarak Alaçatı Çağla Kubat Windsurf Academy çevresinden çöpler toplandı. Pet şişe atıklarının kullanıldığı temsili bir DALGA MODELİ yapıldı. Burada amacımız hem çevreye duyarlı hem de sürdürülebilir enerji kaynakları hakkında bilinçli bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktı; başlangıç için bunu sağladığımızı düşünüyorum.” dedi.Etkinlik, öğrencilere katılımcı sertifikalarının verilmesi ile sona erdi. itü vakfı dergisi 95 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Genç Başarı ‘Laboratuvarımız Mutfak’ Projesi Hayata Geçirildi TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanlığı’nca çağrıya açılan 4004 kodlu Doğa Eğitimi ve Bilim Okulları destek programı çerçevesinde desteklenen ve yürütücülüğünü Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu’nun yaptığı “Laboratuvarımız Mutfak” projesi, İTÜ Bilim Merkezi’nde görevli Uzman Saliha Gündüz ve Uzman Emel Yılmaz tarafından Marmara Bölgesi’nde yer alan İstanbul, Çanakkale, Balıkesir, Sakarya ve Bursa yatılı bölge ortaokullarında uygulanmaya başladı. Proje kapsamında Fizik, Kimya ve Biyoloji alanlarındaki birçok fiziksel ve kimyasal kavramlara ve prensiplere dayalı etkinlikler yapılarak, öğrencilere günlük hayatta karşılaştıkları olaylara bilimsel bakış açısıyla yaklaşma yeteneği kazandırılması hedefleniyor. Proje yürütücüsü Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu, konuyla ilgili olarak “Mutfak gibi tanıdık ama aynı zamanda laboratuvar benzeri bir evsel mekânda sebep-sonuç ilişkisini kurabilmek öğrenme sürecini kolaylaştırır ve daha zevkli hale getirir. Öğrenciler formüllerle karşı karşıya gelmeden önce, uygulayarak, deneyerek sebep-sonuç ilişkisini kurmayı becerirlerse anlama süreci kısalarak kalıcı öğrenmeler gerçekleştirilebilir. Proje ile İlköğretim öğrencilerinin mutfakta karşılaştıkları durumların, olayların ve eylemlerin bilimsel temellerini keşfetmelerini sağlamak, bilimsel bakış açısını kazandırarak bilime olan ilgiyi arttırma amacını güdülüyor.” şeklinde konuştu. Projenin, İstanbul’da 28-29 Eylül’de Arnavutköy Şehit Çavuş Selçuk Gürdal Yatılı Bölge Ortaokulu’nda ve 5-6 Ekim’de Çanakkale Gülpınar Yatılı Bölge Ortaokulu’nda gerçekleştirilen ilk etabında 109 öğrenciye eğitim verildi. Bu etapta, 5. Sınıf öğrencilerine “Hızlı dondurma”, “Vejetaryen elektrik” ve “Nasıl tat alıyoruz?” etkinlikleri; 6. sınıf öğrenimine devam eden öğrencilerine ise “Sihirli karışımlar”, “Katı mı sıvı mı?” ve “Bulutlara çıkalım” etkinlikleri uygulandı. Denizcilik Fakültesi’nin Yelken’de Uluslararası Başarısı İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi (İTÜ DF) mezunlarının ve öğrencilerinin bulunduğu 24 kişilik mürettebata sahip STS Bodrum teknesi “LycaMobile Mediterrenean RegettaTallShip 2013”yarışlarında iki dalda birincilik elde etti. Uluslararası Yelken Eğitimi Birliği’nin (STI) Batı Akdenizde Barselona, Toulan ve La Spezia arasında düzenlediği, yaklaşık 40 ülkeden 60’tan fazla teknenin katıldığı yarışlarda, STS Bodrum teknesi görkemli yelkenlileri geride bırakarak birinci oldu. Denizcilik Fakültesi Yelken Kulübü üyeleri Yiğitcan Saka, Muhammed Güler ve İbrahim Coşkun birinciliklerine ek olarak, yarışa katılan yaklaşık 60 yelkenli gemi arasında uluslararası haberleşme kurallarına en uygun haberleşmeyi sağladıkları için yarışmanın en prestijli ödüllerinden biri olan ‘’Communication Prize’’ödülünü kazandı. İTÜ’lü öğrenciler bu büyük başarının tek sahibi olmadıklarını ve İTÜ’de aldıkları eğitimin başarılarında büyük payı olduğunu vurgulayarak ülkemizi ve İTÜ’yü uluslararası arenada temsil etmekten onur duyduklarını söyledi. 96 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Peyzaj Mimarlığı Öğrencilerinin Başarısı rencileri farklı konularda başarı gösterdikleri özgün tasarımlarıyla yarışmaya katıldı. Kullanıcı profili, güvenlik, kullanılan malzemeler ve uygulanabilirlik açısından incelenen projelerde birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri İTÜ peyzaj mimarlığı bölümünden öğrencilere layık görüldü. Haliç bölgesindeki yenilenmeye destek veren Amplio Emlak Yatırım A.Ş. bölgedeki Şehit Öğretmen Neşe Alten İlköğretim Okulu’nun bahçe peyzajını düzenlemek amacıyla Eylül ayında bir peyzaj tasarım yarışması başlattı. Öğrencilerden öğrencilere bir proje olarak hedeflenen bu yarışma, ilkokul öğrencilerine yeni bir oyun alanı kazandırırken; üniversite öğrencilerine henüz mezun olmadan, uygulanmış bir proje sahibi olma fırsatı veriyor. Birinci gelen projenin uygulanacağı yarışmada, bütçe analizi katılımcı öğrenciler tarafından yapıldı. 3. ve 4. sınıf peyzaj mimarlığı bölümü öğ- 1.lik Ödülü Melike ÜRESİN - İstanbul Teknik Üniversitesi 2.lik Ödülü EKİP GÖKKUŞAĞI Meral DEMİRKAYA - Düzce Üniversitesi Zeynep ÇIKRIKÇIOĞLU - İstanbul Teknik Üniversitesi Sercan MUTLU - Bartın Üniversitesi Ömer Can ATAKUL - Bartın Üniversitesi Süleyman YILMAZ - Karadeniz Teknik Üniversitesi Gizem EKİCİ - Karadeniz Teknik Üniversitesi 3.lük Ödülü Güzin ÖZTOK -İstanbul Teknik Üniversitesi Arzu TÜRK -İstanbul Teknik Üniversitesi 13. Uluslararası İstanbul Go Turnuvası, İTÜ’nün Ev Sahipliğinde düzenlendi Türkiye’de bu sene en geniş katılımcıyla gerçekleştirilen Go turnuvasına Uzak Doğu’dan Balkanlar’a dünyanın dört bir yanından 200’e yakın oyuncu katıldı. Tescilli bir Avrupa Go Kupası Turnuvası olarak İTÜ Go Kulübü desteği ve İstanbul Teknik Üniversitesi sponsorluğunda düzenlenen turnuva, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Merkezi Derslik Binası’nda yapıldı. Turnuvada deneyimli oyuncular yarışırken, Go’ya yeni başlayanlar ve ilgi duyanlar da oyunları yakından takip etme fırsatı buldu. İTÜ Go Kulübü Başkanı ve İTÜ Kimya Bölümü 3. sınıf öğrencisi Onur Güven, İTÜ’nün turnuvaya ev sahipliği yapmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek “Go, stratejik planlama ve taktiksel hesaplamaya dayalı bir oyun. Bu yönüyle bizlerin mesleki gelişimine de katkı sağlıyor. Go oyununa ilgi duyan herkesi, trunuvaya bekliyoruz” dedi. İstanbul Go Oyuncuları Derneği tarafından Türkiye Go Oyuncuları Derneği ve İTÜ Go Kulübü işbirliğiyle 28-29 Eylül 2013 tarihlerinde bu yıl onüçüncü kez düzen- lenen ve 128 oyuncunun katılımıyla gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Go Turnuvası›nı geçen yıl ikinci olan Emre Polat (5 Dan, TR) tüm maçlarını alarak kazandı. Toplam 30 kişinin ödül aldığı turnuvanın ikinciliğini Hüsrev Aksüt (2 Dan, TR), üçüncülüğünü Hayri Kılıç (1 Dan, TR), dördüncülüğünü Eren Kurter (2 Dan, TR), beşinciliğini ise Mehmet Barış Albayrak (2 Dan, TR) aldılar. GO: Tahta üzerinde iki farklı renk taş takımıyla oynanan bir strateji oyunudur. Go oyunu gerektirdiği stratejik planlama ve taktik hesaplama nedeniyle bir akıl sporudur. Olasılıkların çokluğu ve şekil okuma, ayırt etme ve yeni çözümler üretme gereksinimi nedeniyle de bir sanattır. İstanbul Teknik Üniversitesi Go Kulübü İGOKU, İTÜ bünyesinde oynanan Go oyununun İTÜ’lü oyuncularını bir araya getirmek amacıyla 2002 yılında kurulmuştur. 2010 yılından beri de her yıl Go Turnuvaları düzenlemektedir. İTÜ Go Takımı, geçen yaz Polonya’da düzenlenen Go Kongresi’ne de katılmıştır. İTÜ’nün ev sahipliğinde düzenlenen turnuvaya bu yıl Coffee O›Clock, Radikal Gazetesi, Best Bilgisayar, Büyülü Dükkan Metis Yayınları ve İstanbul Go Okulu sponsor oldular. itü vakfı dergisi 97 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ VakFı’NDan haberler İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin 25. Kuruluş Yılında Burs Kampanyası İçin Özel Bir Konser “Fazıl SAY Piyano Resitali” Klasik müzik alanında uluslararası gururumuz Fazıl Say, İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin kuruluşunun 25. yılında, İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak amacıyla düzenlenen özel bir konserle konuğumuz oldu. Beş kıtada sürdürdüğü konserleriyle her yıl yüz binlerce müzikseverin hayranlığını kazanan, doğu ve batı kültürleri arasında yeni bir köprü kurmayı amaçlayan Fazıl Say, 16 Aralık’ta İTÜ öğrencileri yararına düzenlediğimiz piyano resitalinde dinleyenleri müziğin büyülü evreninde bir yolculuğa çıkardı. Say, Haliç Kongre Merkezi Sadabat Salonu’nu dolduran bini aşkın müziksever için Mozart, Beethoven, Leos Janácek, Paul Hindemith ve Chopin’in eserlerini yorumladı. Konserimize destek vererek Vakfımızla dayanışmanın güzel bir örneğinin de sergilendiği bu konsere sponsor olan İTÜ mezunu Ülkü Arıoğlu ve İTÜ Mezunlar Derneği’ne konser sırasında birer teşekkür plaketi verildi. Kuruluşunun 25. yılını dolduran İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’ne de, Vakfımıza verdikleri destek Fotoğraf (Soldan sağa): İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi Başkanı Şadiye Karadoğan, İTÜ Vakfı Başkan Yardımcısı Naci Endem, Ülkü Arıoğlu ve Mezunlar Derneği Başkanı Erol Bilecik. (Fotoğraf: Zübeyir Süğlün) ve sağladıkları katkılar nedeniyle bir “25. Yıl” teşekkür plaketi verildi. Plaketler, İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Naci Endem tarafından sunuldu. Kuruluşunun 25. yılını kutlamakta olan İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, geleceğimizin yapı taşları gençlerimize burs desteği sağlamak amacıyla bugüne kadar sayısız etkinlik gerçekleştirdi. Bu etkinlikler arasında önemli yer tutan klasik müzik konserlerinde ülkemizin dünya çapındaki sanatçıları, grup ve orkestraları, aynı şekilde yurt dışından sayısız solist ve grup müzikseverlerle buluşturuldu. 25 yıldır hiç yılmadan, tamamen gönüllü çabalarla hep aynı heyecanla etkinliklerini yürüten İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin, bu konserden sağladığı gelir de tüm etkinliklerde olduğu gibi aynı amaca yönelik olarak İTÜ öğrencilerine karşılıksız eğitim bursu verilmek üzere İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktarıldı. “İstanbul Avrupa Korosu” Öğrenciler İçin Sahnedeydi İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, Burs Kampanyasına Destek etkinlikleri çerçevesinde 2013-2014 çalışma döneminin ilk konser organizasyonunda, 2013 yılının ödüllü klasik müzik topluluğu İstanbul Avrupa Korosu’nu müzikseverlerle buluşturdu. İstanbul Avrupa Korosu, İTÜ öğrencileri yararına düzenlenen bu konserde, Vivaldi’nin eserleri ağırlıklı olmak üzere, Fabriel Faure, Pietro Mascagni, Bedrich Smetana, Aleksandr Borodin, Pyotrl Tchaikovsky, Richard Wagner ve Giuseppe Verdi’nin eserlerini seslendirdi. Günümüze kadar değerli şeflerle çalışmış olan Koro, 2013 güz sezonu itibarı ile Şef Burak Onur Erdem ile çalışıyor, Koro’nun korrepetitörlüğünü ise 2010 yılından bu yana Lena Şenol üstleniyor. 1991 yılından bu yana 40’a yakın büyük koro eserini seslendirmiş olan İstanbul Avrupa Korosu, yaklaşık yüz kişilik kadrosuyla Türkiye’nin en büyük amatör klasik müzik topluluğu haline gelmiştir. Koro, 37 yıldır sürdürdüğü ‘Çok Sesli Koro müziğini kitlelere sevdirmek ve Türkiye’de icra edilmemiş eserleri ilk defa seslendirerek, tanıtmak’ gibi zor bir misyonu gerçekleştirme konusundaki çalışmaları ile 2013 yılında Andante dergisinin 4. Donizetti Klasik Müzik Ödüllerinden ‘Yılın Korosu’ ve ‘Yılın Klasik Müzik Topluluğu’ ödüllerine layık görülmüştür. 18 Kasım 2013 tarihinde İTÜ Maçka Yerleşkesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, Mustafa Kemal Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen bu konser de, yine İTÜ öğrencilerine eğitim bursu sağlamak üzere “Burs Kampanyasına Destek” etkinlikleri çerçevesinde düzenlendi. 98 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Sevgi, Emek ve Gönül Birliğinde Çeyrek Asır Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin 25. Yılı İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin kuruluşunun 25. yılı kutlandı. 25. Yıl nedeniyle İTÜ Vakfı’nca düzenlenen kutlama yemeğinde, İTÜ Rektörü ve Vakfımız Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karaca tarafından üyelere birer teşekkür plaketi sunuldu. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, kuruluşunun 25 yılını geride bıraktı. İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu, Vakfımıza 25 yıldır kesintisiz sürdürdüğü katkı ve desteklerden dolayı Komite için bir kutlama ve teşekkür yemeği düzenledi. Rektör ve İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karaca, Yönetim Kurulu Üyeleri Y. Müh. Ülkü Arıoğlu, Y. Müh. Naci Endem, Prof. Dr. Güven Önal, Y. Müh. Güner Koçel, Prof. Dr. Mete Tapan, Y. Mim. Levent Aksüt , Y. Müh. Nijat Gürsoy ile Genel Sekreter Kenan Çolpan ve Genel Sekreter Yardımcısı Kenan Mete’nin katıldığı 25. Yıl kutlama yemeğinde, Komitede 25. Yıl boyunca fii- len görev alan üyelerle, farklı yıllarda gruba dahil olan üyeler hazır bulundu. İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri Havuzbaşı Restoran’da gerçekleştirilen yemek sırasında, Rektör Mehmet Karaca tüm üyelere 25. Yıl anısına birer teşekkür plaketi sundu. Rektör Karaca, teşekkür plaketlerini sunarken yaptığı konuşmada Komite’nin Vakfa, dolayısıyla İstanbul Teknik Üniversitesi’ne sağladığı katkıların çok değerli ve önemli olduğunu itü vakfı dergisi 99 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ VakFı’NDan haberler belirterek, Üniversite olarak Komite’nin çalışmalarına mümkün olan her türlü desteği vermeye devam edeceklerini ifade etti. Komite Başkanı Şadiye Karadoğan ise konuşmasında, gönüllü çabalarla yürüttükleri faaliyetlerin artarak sürdürülebilmesi için İTÜ’nün kurumsal desteğinin önemine dikkat çekti. Kurucu üyelerden Prof. Dr. Suna Atak, Komite’nin kuruluşu aşamasında Neş’e Önal ve Güven Önal’ın çaba ve katkılarını unutmamak gerektiğini vurguladı; Prof. Dr. Işık Kumbasar da, Prof. Dr. Kemal Kafalı ile Prof. Dr. İlhan Kayan ve Kayacan Kayan’ın Komite’nin kuruluşuna ve çalışmalarına verdikleri desteği hatırlatarak, kendilerini her zaman saygı ile andıklarını belirtti. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, mezun ve mensup eşleri ile öğretim elemanlarından oluşan bir grup öncü kadının girişimleri ile 1988 yılında kuruldu. Gönüllülük esası ile bir araya gelen üyelerin, kuruluş tarihinden itibaren küçük adımlarla, ancak büyük heyecanla başlattığı etkinlikler zamanla büyük hedeflere dönüşerek, üniversitemize kalıcı eserler kazandırmanın yanı sıra, camianın sosyal ve kültürel hayatına da yeni bir soluk getirdi. 1992 yılında yapımı tamamlanan Gümüşsuyu Kız Öğrenci Yurdu, sevgi, emek ve gönül birliği ile bir araya gelmiş Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi üyelerinin özverili çalışmalarının bir simgesi olarak bugün 50 kız öğrencimize barınma olanağı sağlıyor. Bugüne kadar gerek ülkemizin önde gelen kuruluşlarının, İTÜ’ye gönül vermiş dostların sponsorluğunda, gerek- Yılbaşı Kermesi Rektör Mehmet Karaca, Komite’nin dönem başkanı Şadiye Karadoğan’a plaketini verirken. se tamamen kendi çabaları ile düzenlediği sayısız klasik müzik konserinde, dünyaca ünlü pek çok Türk ve yabancı sanatçıyı İTÜ camiası ile buluşturan Komite, “Burs Kampanyasına Destek” amacıyla konser organizasyonlarının yanı sıra, bale, yurt içi ve yurtdışı gezileri, kermes, defile, yemek, brunch, sergi, tiyatro, panel, konferans, briç kurs ve turnuvaları, resim kursları gibi pek çok etkinliğini sürdürüyor. Tüm etkinliklerden elde ettiği geliri İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktaran Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, her yıl 200 civarında İTÜ öğrencisine verdiği karşılıksız bursla, yemek yardımlarıyla, Giysi Odası’yla geleceğimizin İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi›nin geleneksel etkinliklerinden “Yılbaşı Kermesi” 18 Aralık Çarşamba günü İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri Arı Kovanı Restoran›da gerçekleştirildi. Her türlü giysi, el emeği göz nuru dekorasyon ürünleri, çeşit çeşit tasarım takılar ve organik ürünlerin yer aldığı kermeste ziyaretçilere yılbaşı öncesi zengin hediye seçenekleri sunuldu. Komite üyelerinin hünerli elleriyle hazırladıkları lezzetli hamur işleri ve soğuk yiyeceklerden oluşan yiyecek-içecek masası, çeşitli kuruluşlardan bağış olarak gelen ve farklı ihtiyaçlara cevap veren ürünler ilgi çekti. Kermeste her yıl olduğu gibi bir de çekiliş yapıldı. Şanslı numaralar çeşit- yapı taşları gençlerimizin pek çok sorununa çözüm üreten, kucak açan bir aile. Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi Üyeleri: Prof. Dr. Suna Atak, Prof. Dr. Işık Kumbasar, Ayla Altay, Ayla Eren, Fügen Sarıoğlu, İrem Vardar, Kamuran Aköz, Mukaddes Özdemir, Nuran Baykal, Öney Tameroğlu, Yurdanur Aydoğan, Şadiye Karadoğan, Zeliha Dilek, Aysun Yücekal, Emine Yağcı, Ertan Doğan, Güler Uğur, Hülya Karadoğan, İclal Vatandost, Sermin İpekoğlu, Şerife Özkaynak, Merih Sütlaş, Sultan Sökmen, Şaduman Banger. li ödüller kazanırken, etkinlikten elde edilen gelir de yine İTÜ öğrencilerine burs verilmek üzere “Burs Fonu”na aktarıldı. 100 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Vakfı Yayınları 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda tanbul içi ve dışından gelen ziyaretçilere fuara özel indirimlerle sunuldu. İTÜ Vakfı Yayınları 32. Uluslar arası İstanbul Kitap Fuarı’nda sergilendi. Akademik yayınlar ve üniversite hazırlık yayınlarımızla katıldığımız fuardaki standımıza ilgi büyük oldu. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de 2-10 Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenen 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nı bu yıl 455 bin okur ziyaret etti. Ana teması “Tarih: Geçmişteki Gelecek”, Onur Konuğu ülkenin Çin ve Onur Yazarının Prof. Dr. Taner Timur olduğu; 690 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen fuara yurt dışından 27 ülke katıldı, 17 yabancı yazar konuk oldu ve 300 kültür etkinliği gerçekleştirildi. İTÜ Vakfı, bu yıl yine inşaat, mimarlık, elektrik-elektronik, matematik, gemi, uçak-uzay, kimya, İngilizce eğitimi, makine, fizik, maden, müzik gibi disiplinleri kapsayan 50 civarında akademik yayın ve 50’yi aşkın modülden oluşan üniversite hazırlık yayınları ile fuara katıldı. Bu yıl fuar için özel olarak tasarlanan standımız göz doldururken, İTÜ logolu ürünler de ilk kez bu fuarda sergilendi. Akademik yayınlarımız, üniversite hazırlık yayınlarımız, İTÜ logolu ürünler , gelecek hayallerini İTÜ’nün süslediği üniversite adayları, fuarı ziyaret eden İTÜ mezunları, mensupları ve diğer ziyaretçiler tarafından büyük ilgi ve memnuniyetle karşılandı. Gerek akademik yayınlarımız, gerekse üniversite hazırlık yayınları üniversite öğrencileri, akademisyenler, üniversite hazırlık öğrencileri, lise öğrencileri, yayıncılar, dağıtımcılar, kitapevleri, dersaneler, öğretmenler, çocuğu için en iyi öğretim materyali arayışındaki anne-babalar olmak üzere İs- Yayınevleri ve Dağıtımcılarla İşbirliği Fuarda, çok sayıda kitabevi ve dağıtımcı ile, yayınlarımızın satış ve dağıtımı konusunda görüşmeler yapıldı. Akademik kesimlerin ve üniversiteye hazırlanmakta olan öğrencilerin yayınlarımıza kolay erişimini sağlamak amacıyla tüm Türkiye’ye dağıtımı ve satışı konusunda adımlar atıldı. Fuarda bu yıl Çin Halk Cumhuriyeti Onur Konuğu olarak yer aldı. Çin’den çok sayıda yayınevinin katıldığı konuk ülke etkinlikleri kapsamında Çin edebiyatının önemli isimleri de fuarın konuğu oldu. Bu çerçevede fuara katılan Shanghai Jiao Tong Üniversitesi Yayın Ekibi, İTÜ Yayınları ile yakından ilgilenerek işbirliği ve ortak yayın teklifinde bulundu. Avrupa’dan pek çok üniversite ile yayın işbirliği içinde olan Shanghai Jiao Tong Üniversitesi Yayın Heyeti, İTÜ Vakfı’nı ziyaret ederek, mensubu oldukları üniversitenin akademik çalışmaları ve yayın faaliyetleri hakkında bilgi verdiler, yayın işbirliği önerisinde bulundular. Söz konusu heyetle, ortak yayın yapılabilecek alanlarda görüşmelerin sürdürülmesi yönünde karara varıldı. Habertürk ile İşbirliği İTÜ Vakfı Üniversite Hazırlık Yayınları’nın üniversite adayları ve lise öğrencilerine tanıtımı ve dağıtımı için Habertürk Gazetesi ile geçtiğimiz yıl yapılan işbirliği devam ediyor. Bu çerçevede, haftanın belirli günlerinde Deneme Sınavı ekleri ve modül kitaplar Habertürk Gazetesi ile birlikte tüm Türkiye’de ek olarak veriliyor. Konu ile ilgili ayrıntılar gerek TV kanallarında, gerek ituyayinlari.com’da duyuruluyor. itü vakfı dergisi 101 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor YAYINLAR Mimarlığı Doğru Okuyabilmek İçin Doğan Hasol’dan Mimarlık ve Yapı Terimleri Sözlükleri katkıyla önemli bir başvuru kaynağı oldu. Sözlük, mimari ve yapı terimlerini, kavramsal ve tarihsel arka planlarını da vererek yalın bir dille açıklıyor. Bu yönüyle sözlük Türkiye’de doğru, tutarlı bir mimarlık dili oluşturma çabalarına öncülük etmiş oldu. Her baskısında sözlüğün içeriği gözden geçirildi; yeni çıkan güncel kavramlar ve terimler ile bunlara ilişkin açıklayıcı çizim ve fotoğraflar eklendi. Mimarlar kadar, sanata, tasarıma ve mimarlığa ilgi duyanlar ile yakın meslek dallarında çalışanların da rahatlıkla yararlanabildiği Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü yıllardır, özel­lik­le mi­mar­lık öğ­ren­ci­ le­ri­nin edin­dik­le­ri ilk ki­tap­lar­dan bi­ri ol­ma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 10.000 maddeden oluşan sözlükte, 500’e yakın çizim ve fotoğraf bulunuyor. Doğan Hasol’un yaklaşık 40 yıldır aralıksız çalışarak güncellediği Mimarlık ve Yapı Terimleri Sözlükleri, kendi alanında en temel başvuru kaynakları olmayı sürdürüyor. İlk kez 1975 yılında çıkan ve bugüne kadar 12 baskı yapan Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Türkiye’de mimarlık terminolojisinin yerleşmesi ve gelişmesine yaptığı eşsiz Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü’nden “damıtılarak” hazırlanan Mimarlık Cep Sözlüğü mimarlar için olduğu kadar, mimarlığa, sanata ve tasarıma ilgi duyanların yanısıra yakın meslek dallarında çalışanların da rahatlıkla yararlanabileceği, kapsayıcı bir içeriğe sahip. Sözlüğün yeniden gözden geçirilerek genişletilmiş yeni 3. baskısı yaklaşık 3.000 maddeden oluşuyor. Sözlükte ayrıca 400’e yakın çizim ve fotoğraf yer alıyor. İngilizce-Fransızca-Türkçe Mimarlık ve Yapı Terimleri Sözlüğü mimarların, mühendislerin ve yapı dalında çalışan kişilerin tasarım ve uygulama sırasında kullandıkları sözcük ve terimleri kapsıyor. Tarihten gelen ve çoğu, biçimle, işlevle, üslup ve akımlarla ilgili terimlerin yanısıra güncel teknoloji ve malzeme terimleri aynı ağırlıkta... Yeniden gözden geçirilen 3. baskıda içerik daha da zenginleştirildi ve toplam 50.000 sözcük ve terime ulaştı. İngilizce-Türkçe / Türkçe-İngilizce Mimarlık ve Yapı Sözlüğü’nün 4. baskısı ise yaklaşık 30.000 terimden oluşuyor. Bu sözlükte de, tarihten gelen ve çoğu biçim, işlev, üslup ve akımlarla ilgili olan sözcük ve terimlerin yanısıra güncel teknoloji ve malzeme terimlerine de aynı ağırlıkta yer veriliyor. Bunların dışında Hasol’un bir mimarlık sözlüğü de İngilizce-Fransızca / Fransızca-İngilizce olarak Fransa’da Le Moniteur yayınevince yayınlandı. Mesut Kaya 102 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Zekai Şen’in Kitapları Springer Yayınevi’nde Mühendislikte Felsefe İTÜ İnşaat Fakültesi öğretim üyelerinden, birçok ödül sahibi ve dünya çapında sayılı bilim insanlarından Zekai Şen’in “Philosophical, Logical and Scientific Perspectives in Engineering” adlı kitabı, 15 Eylül’de ABD’nin bilim dünyasında sözü geçen Springer Yayınevi tarafından “Intelligent Systems Reference Library” serisi kapsamında yayınlandı. Zekai Şen, daha önce Su Vakfı Yayınları tarafından Türkiye’de Bilim ve Felsefe Serisi kapsamında “Mühendislikte Felsefe, Mantık, Bilim ve Etik”, “Bilim ve Bilimsel Araştırma İlkeleri”, “Bilimsel Araştırma Yaptırma İlkeleri” ve Bilim ve Türkiye” adlı kitaplarında oluşturduğu düşüncelerini yeni kitabı vasıtasıyla dünya çapında akademisyenler, bilim öğrencileri ve genel okur kitlesiyle paylaşmış olacak. Şen’in kitabı 7 bölümden oluşuyor. Girişin ardından gelen bölümler şöyle: “Intelligent Reasoning Elements”, “Philosophy and Engineering”, “Logic and Engineering”, Science and Engineering”, “Education and Engineering” ve “Future Trends”. “Mühendislik Mesleğinin Sanat Yönü Unutuldu” Zekai Şen, kitabının önsözünde mühendislik mesleğinin sanat yönünün neredeyse unutulması ve sözel altyapısına değer verilmemesi yüzünden meslekte felsefe, akılcı mantık ve bilimsel yönlerin gözardı edildiğini ve hep hazır formüllerden, algoritma ve yöntemlerden medet umulduğunu belirtiyor. Şen’in kitabında örnekler yardımıyla mühendislikte felsefe, mantık ve bilimsel düşüncenin katkılarının neler olduğu anlatılıyor ve gerekli eleştirel, akılcı ve üretken düşüncenin ilkelerinden söz ediliyor. Şen, “Mühendislerin bilim adamı olmadıkları genel kanaati bulunmasına rağmen, onların bilim adamı olmaları için mutlaka felsefe düşüncelerine ve mantık sorgulamalarına kendilerini uyarlayamayacakları anlamı çıkarılmamalıdır” diyor. “Felsefe İhmal Edilirse Zararı Büyük Olur” Şen’e göre, mühendislik eğitimi almış bir kişi de bilgi teorisine, sorgulamasına ve nedenselliğine yönelerek, uygulamak için aldığı bilgilerin derinliklerine inerek bilimsel düşünceye sahip olabilir. Şen ayrıca bu durumun doğayla ilişkisine de değiniyor: “Mühendisliğin felsefe yönü ihmal edilerek sadece ekonomiklik, hızlılık, basitlik ve çevre ile uyumsuz çözümlerin üretimi esas alınırsa, canlılara kısa veya uzun zamanda zararlı olabilecek (sera gazları, kirlenme vb.) sorunlar ortaya çıkarabilir. Bir bütünlük ifade eden, sınırları olmayan ve tanımlanamayan felsefe ilkeleri dışlandığında odak noktası sadece ekonomi vb. olan çözümler klasik mühendislik uygulamalarıdır. Bunlar bir bütün içinde düşünülmediğinden sonuçlarda faydadan fazla zararlar belirebilir. Ortaya çıkan zararları iyileştirmek için mühendisin, daha geniş ufukları olan felsefi düşünce ile zararları en aza indirebilecek çözümleri, doğrudan doğruya kendisine öğretilen matematik çözümlerle değil, bunların esasını teşkil eden sözel ve mantık kurallarına göre bir tasarımı, öncelikle ortaya koymasında yarar vardır.” Siyah-Beyaz Yerine Grinin Tonları Şen kitabında kendisinin de katkıda bulunduğu “bulanık mantık” teorisine ve bu teorinin mühendislik eğitimindeki yerine de değiniyor ve bunun getirdiği ortamda gelecekteki trendleri inceliyor. Şen’e göre “Bulanık mantık çoklu bir mantıktır. Siyah-beyaz yerine bunların arasındaki gri renklere de yer verilir.” Şen, felsefenin mühendislik eğitimindeki yerine değinirken de şunları ifade ediyor: “Günümüz mühendislik eğitiminde akılcılıktan çok nakilcilik ağır bastığından ve bilim tanımının iyi bilinmemesinden, öğrenilen her yöntemin bilimsel olduğu varsayımı en baştan yapılır. Artık bu varsayımın eleştirilmesi düşünülmez ve eğitim sisteminin verdiği öğretiler sanki bir tabu gibi kabullenilir. Bir mühendisten yeni bilimsel kuramları ortaya koyması beklenmeyebilir ama önüne gelen kuramları akılcı algılaması ve sorgulamasını yaptıktan sonra kullanması beklenmelidir. Mühendisliğin daha fazla bilim ile iç içe olması için eğitimde ve düşüncede mutlaka felsefe ilkelerine göre şüpheciliğin ve eleştiriciliğin yayılması gereklidir”. “Solar Energy Fundamentals and Modeling Techniques kitabı İngilizce ve Çince Yayımlandı İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Zekai Şen’in “Solar Energy Fundamentals and Modeling Techniques: Atmosphere, Environment, Climate Change and Renewable Energy” adlı çalışması İTÜ adresi ile dünyaca ünlü Springer yayınevi tarafından İngilizce olarak yayınlandı. Yine aynı yayınevi tarafından Çince olarak da basılan kitap Çin’de ders kitabı olarak da okutuluyor. Şen, “Güneş Enerjisinin Temel Esasları ve Modelleme Teknikleri: Atmosfer, Çevre, İklim Değişikliği ve Yenilenebilir Enerji” adıyla Türkçe’ye çevrilebilecek kitabında fosil yakıtların çevresel ve atmosferik etkilerinin yanı sıra yenilenebilir enerji konusunu ele alıyor. Konuyla ilgili konuşan Şen, “Türkiye’nin adını bilim dünyasında bilinir kılmak isteyen bir kişi olarak, kitabı İTÜ adresi ile Türkiye’den yazdığımı belirtmek istedim. Dünyada bu kitabı eline alan herkes, Türkiye’de yazıldığını görecek. Bu benim için büyük bir ödül ve şereftir” dedi. itü vakfı dergisi 103 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor YAYINLAR Bilgin, ÇOPUR VE BALCI’nın kitabı uluslararası taylor&FRANCIS YAYINEVİ’NDE Maden ve İnşaat Endüstrilerinde Mekanize Kazı = Mechanical Excavation in Mining and Civil Industries Yazarlar: Prof. Dr. Nuh Bilgin, Prof. Dr. Hanifi Çopur ve Doç. Dr. Cemal Balcı İTÜ öğretim üyeleri, yazdıkları kitaplarla uluslararası alanda kabul görmeye devam ediyor. İTÜ Maden Fakültesi, Maden Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. N. Bilgin, Prof. Dr. H. Çopur ve Doç. Dr. C. Balcı’nın”Mechanical Excavation in Minin and Civil Industries” adlı kitabı dünyaca ünlü CRC Press, Taylor & Francis Group uluslararası yayınevi tarafından İngilizce olarak yayımlandı. Maden ve inşaat mühendisliği projelerinde akıcı bir iş planlamasının en etkin yolu, kazı mekaniğinin temel prensiplerinin iyi anlaşılmasıdır. Bu kitapta, teorik sonuçları deneysel ve gerçek dünyadaki sonuçlarla kıyaslayarak, kazı makinelerinde kullanılan kama tipi, konik, disk gibi çeşitli kes- kiler için kesme teorileri detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Yazarlar, çeşitli bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkenler üzerindeki etkilerini göstermek amacıyla, maden ve inşaat sektöründe karşılaştıkları çok sayıdaki gerçek problemleri içeren örnekleri çözümleri ile birlikte vermişlerdir. Çözümlü örnekler Sert Kaya ve Yumuşak Zeminlerde Kullanılan Tam Cepheli Tünel Açma Makineleri, Kollu Galeri Açma Makineleri, Kesici-Yükleyiciler, Kömür Sabanları, Zincirli Kesme Makineleri, Dikey ve Eğimli Kuyu ve Havalandırma Bacası Kazı Makineleri, Geniş Çaplı Delgi ve Kazık Makineleri, Mikrotünel Kazı Makineleri gibi kazı makinelerini kapsamaktadır. Bu kitap, öğrencilere ve saha mühendislerine, belirli bir saha için doğru kazı makinesinin seçimi ve seçilen makinenin kazı performansının tahmini ve verimli bir kazı için makinenin optimizasyonu konularında yardımcı olacaktır. Orhan Yavuz Teknik Eğitim Vakfı Yayınları 2005 yılında Dr. Y. Müh. Orhan Yavuz tarafından kurulan “Orhan Yavuz Teknik Eğitim Vakfı -OYTEV”, en tanınmış yabancı üniversitelerde kullanılan ders kitaplarını dilimize kazandırmayı, öğretim üyelerinin telif ders kitaplarını yayımlamayı sürdürüyor. Zemin Mekaniği Esasları ve Temeller; Temel Geoteknik Toprak sınıflandırması, Arazi incelemeleri, Zemin özellikleri, Zeminde su drenajı, Gerilmeler, Oturma, Kesme mukavemeti, Deprem etkileri, Zemin mekâniği, İyileştirmeler, Yanal basınçlar ve dayanma yapıları Yazar: David F. McCarthy, 7.Baskı, 850 sayfa, Fiyatı: 50 TL Çelik Boruların Projelendirme Esasları Amerikan Su İşleri Birliği, AWWA M11 standardı Boru hattı hidroliği, Et kalınlığı hesabı, Su darbesi, Dış yükler, Destekler, Bağlantılar, Form parçaları, Korozyon kontrolu, Kaplamalar, Projelendirme verileri 174 sayfa, Fiyatı: 30 TL Dinamik Meteorolojiye Giriş Temel korunum yasaları, Elemanter uygulamaları, Atmosferik salınımlar, Tropikal dinamik, Vektör analizi, Nem değişkenleri Yazar: James R. Holton, 4.Baskı, 616 sayfa, Fiyatı: 30 TL İnşaat ve Çevre Sistemleri Mühendisliği Sektör bazında yatırım projelerinde sistem analizi, Çok amaçlı doğrusal programlar, Ağ akışının programlanması, Kritik yol yöntemi, Karar teorisi, Örnek bir su kaynakları problemi, Ulaştırma sistemleri, Mühendislik ekonomisi, Finansal planlama Yazarlar: Charles S. Revelle, E. Earl Whitlatch, Jeff R. Wright, 509 sayfa, Fiyatı:30 TL Yapısal Çözümleme Bina türü sistemlerin yapısal elemanları, Dış etkiler, İzostatik sistemler, Kesit zorları- nın bulunması, Alıştırmalar, Hiperstatik sistemler, Çözüm örnekleri Yazarlar: Faruk Karadoğan, Sumru Pala, Ercan Yüksel, Yavuz Durgun, 570 sayfa, Temin yeri: Cenkler Matbaacılık-(0212-2830277) Kırılma Mekaniği Esasları ve Uygulamaları Doğrusal elastik, elastik-plastik kırılma mekâniği, J-Q teorisi, dinamik ve zamana bağlı kırılma, malzeme davranışı, metal dışı malzemelerde kırılma ve deneyleri, yorulma çatlağı, hesaplamalı kırılma mekâniği, korozyon esasları Yazar: T.L. Anderson, 611 sayfa, Fiyatı: 50 TL. İnşaat Mühendisliğinde Hidrolik Yazar: Martin Marriott, 5. Baskı, 407 sayfa, Basılıyor 104 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor ‹TÜ Sosyal Tesisleri ⎧ 3’ü suit olmak üzere 29 odal› 57 yatak kapasiteli konaklama birimi. ⎧ Konferans salonu ⎧ Çok amaçl› toplant› salonlar› ⎧ Ar› Kovan› Restoran/Bar ⎧ K›fl bahçesi ⎧ Çat› Restoran ⎧ Teras ⎧ Sergi salonu ⎧ Otopark Özenle seçilmifl menüler, ö€len ve akflam yemekleri, bilimsel ve sosyal etkinlikler, davetler, kokteyller, brunch, kokteyl prolonger, niflan-dü€ün törenleri, mezuniyet - do€um günü partileri, s›n›f yemekleri, aç›k büfe yemek davetleri. ‹TÜ Maçka Sosyal Tesisleri ‹TÜ Vakf› ‹fltiraki olan Mühendislik-Mimarl›k-Müflavirlik Araflt›rma - Gelifltirme San. Tic. A.fi. taraf›ndan iflletilmektedir. ‹TÜ Sosyal Tesisleri, ‹TÜ Maçka Kampüsü, Teflvikiye / ‹stanbul itü vakfı dergisi 105 Tel: (0212) 296 31 47 - 296 55 12 Fax: (0212) 233 10 19 e-mail:[email protected] / Havuzbafl› Restoran: 0212 246 10 07 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor YAYINLAR İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ: İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Kampüsü), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Kampüsü), YEM Kitapevi, Pandora, EDGE Akademi (Ankara) Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected] İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz Editör: Prof. Dr. MehmetKaraca 2. Baskı Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Prof. Dr. Ayla Ödekan Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi Y. Müh. Aydın Esen Genel Jeoloji Prof. Dr. İhsan Ketin 8. Baskı 5. Essentials of Research Paper Writing Dilek Vidana Tavaşoğlu Suzan Arıman Süeda Albayrak - 2. Baskı Matematik I Teoremler, İspatlar, Problemler Y. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca 2. Baskı Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi Prof. Dr. Mithat İdemen 2. Baskı Elektromagnetik Alan Teorisinin Temelleri Prof. Dr. Mithat İdemen 3. Baskı Mimarlıkta Değerlendirme Prof. Dr. Mete Tapan Diferansiyel Denklemler Prof. Dr. Faruk Güngör 4. Baskı Matematik I Çözümlü Problemleri Y.Doç.Dr. Ayşe Peker Dobie 6. Baskı Modern Aerodinamiğin Temelleri Prof. Dr. Ülgen Gülçat Linear Cebir Çözümlü Problemleri Y. Doç. Dr Mehmet Ali Karaca 2. Baskı Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekâmül Dersleri Prof. Nermin Kaygusuz Planlamada Sayısal Yöntemler Prof. Dr. Vedia Dökmeci 106 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ VAKFI YAYINLARI İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013 150 TL The Armanian File Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş - 2004 Editör: Ayla Ödekan 150 TL Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013 Aydın Esen Essentials Of Research Paper Writing - 2.baskı, 2013 Kamuran Gürün 17 TL Mimarlıkta Estetik Değerlendirme Mete Tapan 10 TL 50 TL Gemi Formunun Hidrodinamik Dizaynı Kemal Kafalı 10 TL Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 17 TL Mukavemet Esasları Güher Dosdoğru Writing Research Papers 2.baskı, 2006 Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman 15 TL Flotasyon Suna Atak Matematik I Çözümlü Problemleri - 6. Baskı, 2013 Ayşe Peker Dobie 22 TL Plaser Yataklar Atilla Aykol, Ali H. Gültekin 8 TL Genel Jeoloji - 2008, 8. Baskı İhsan Ketin 25 TL Kaynağın Isıl İşlemi Nezihi Özden 8 TL Matematik 1 Teoremler, İspatlar, Problemler - 2008 Mehmet Ali Karaca 25 TL Analiz Ratıp Berker 10 TL Dalga Kırınımında Analitik Yöntemler Cilt:I-II - 2011 Alinur Büyükaksoy,Gökhan Uzgören, Ali Alkumru 25 TL Nükleer Çağın İlk 40 Yılı Nezihi Özden 10 TL Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi - 2008 Mithat İdemen 15 TL Üniversitelerimiz Nereden Nereye Getirildi Kemal Kafalı 10 TL Diferansiyel Denklemler - 2010 Faruk Güngör 25 TL İTÜ’den 50 Yıllık Anılar Kemal Kafalı 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisinin Temelleri - 2006 Mithat İdemen 11 TL İstanbul Boğazı Güneyi ve Haliç›in Geçe Kuvaterner Dip Tortulları Engin Meriç 10 TL Mimarlıkta Değerlendirme - 2004 Mete Tapan 10 TL Yüksek Matematik Cevdet Koçak 10 TL Planlamada Sayısal Yöntemler - 2005 Vedia Dökmeci 10 TL Genel Fizik Deneyleri Mustafa Çetin 8 TL Lineer Cebir Çözümlü Problemleri - 2009 Mehmet Ali Karaca 15 TL İTÜ Tarihçesi Kazım Çeçen 10 TL Uçuşun Yüzüncü Yılında Modern Aerodinamiğin Temelleri - 2006 Ülgen Gülçat 17 TL Sözlü Yazılı ve Bilimsel Anlatım Teknikleri Ö.Bayramıçlılar, N.Ak 8 TL 18 TL Fizik 1 Hüseyin Güven v.d. 8 TL 15 TL Müzikoloji ve Kaynakları -2006 Yrd. Doç. Dr. Recep USLU 10 TL Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekamül Dersleri -2006 Nermin Kaygusuz 10 TL Elektromanyetik Alan Teorisi Çözümlü Problemleri Cilt:I-II - 2009 Gökhan Uzgören, Alinur Büyükaksoy, Ali Alkumru Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi - 2004 A.M. Celal Şengör Cisimlerin Mukavemeti 2014 (9. Baskı çok yakında kitabelerinde) Mustafa İnan 8 TL 10 TL itü vakfı dergisi 107 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor spor İTÜ Spor Kulübü Süper Amatör Lig’e terfi eden futbol takımımızın kadrosu Metin Tükenmez İTÜ Spor Kulübü’nün, gerek üniversite gerekse spor kulübü anlamında yaptığı sportif hizmetler benzer üniversitelere örnek olmuş, köklü ve çağdaş mühendislik ve mimarlık eğitiminin yanında“sporda İTÜ gibi olmak” İTÜ’ye özenmek algısını yaratmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi Spor Kulübü 1951 yılında kurulmasına karşın 1953’de tescili yapılarak İstanbul’un 100 eski kulübü arasında yerini almıştır. Başlangıçta, üniversitemizin çalışanları ve öğrencilerinin spor etkinliklerine katılmasını amaç edinen İTÜ Spor Kulübü, zamanın ve koşulların değişimi doğrultusunda ülkemiz sporuna öncülük etmek anlamında üniversite dışından sporculara da kucak açmış, onların İTÜ ailesinin sıcak ortamında kulübün bir üyesi olarak kurumsal bir kimlik edinmelerine neden olmuştur. İTÜ’de öğrenim görmeseler de İTÜ ailesinin en seçkin sporcularından biri olarak tarihe geçmiş nice sporcularımız vardır. Kulüp başkanlığına kadar yükselmiş efsane basketbolcumuz Kemal Erdenay onlardan sadece biridir. İTÜ Spor Kulübü bugün için Türkiye’nin en çok spor branşına sahip sportif kurumudur. Basketbol, Kadın ve Erkek Voleybol, Futbol, Atletizm, Sualtı Sporları(Görüntüleme, Video, Zıpkın, Aletli Dalış), Satranç, Kano, Kürek, Amerikan Futbolu, Rüzgâr Sörf, Sutopu, Jimnastik, Curling(Buz Sporları), Korfbol… İTÜ Spor Kulübü’nün gerek üniversite gerekse spor kulübü anlamında yaptığı sportif hizmetler benzer üniversitelere örnek olmuş, köklü ve çağdaş mühendislik ve mimarlık eğitiminin yanında“sporda İTÜ gibi olmak” İTÜ’ye özenmek algısını yaratmak- Üniversiteler 1. Lig’ine çıkan İTÜ Erkek Voleybol Takımı’mızın kadrosu. 108 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor İTÜ Spor Kulübü 2. Lig kadrosu (2013-2014 sezonu) tadır. Bu algının bir sonucu olarak üniversitemiz ve ülke gençliğine hizmet etmeyi ilke edinmiş İTÜ Spor Kulübü bünyesinde dünya çapında Jimnastikçi bulundurmakta, Amerikan Futbolu Takımı Avrupa’da karşılaşmalar yapmakta, Sualtı Sporları dalında Dünya ve Avrupa dereceleri edinmiş başarılı sporcularımızın kıvancını tüm İTÜ camiası ile paylaşmaktadır. İTÜ’de Spor denilince akla basketbolun gelmesinin haklı nedenleri vardır. İTÜ Basketbol Takımı dördü üst üste olmak üzere tam beş kez Türkiye Basketbol Ligi Şampiyonu olurken basketbolu ülkemize sevdirmek gibi bir özgörevi de(misyon) üstlenmiştir. Kuruluşundan bu yana İTÜ Spor Kulübü’nün itici gücü olan Basketbol takımı ne yazık ki Bölgesel Lig’e kadar gerilemiş ama geçen sezon yeniden 2. Lig’e çıkarak 1. Lig hedefini gerçekleştirmek için düğ- meye basılmıştır. Haziran ayında yapılan Genel Kurul’da İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca Kulüp Başkanı seçilmiş, basketbol takımının 1. Lig’e çıkması için gerekli desteği vereceğini söylemiştir. İTÜ Spor Kulübü’nün önde gelen branşlarından biri olan Voleybol Erkek Takımı 3. Lig’de, Kadın Takımı ise Bölgesel Lig’de mücadelesini sürdürmektedir. Bu arada Üniversite Erkek Voleybol Takımımızın yeniden 1. Lige çıkması sportif açıdan hepimizi sevindirmiştir. Yıllarca İstanbul Amatör Ligi’nin saygın takımlarından biri olarak bilinen futbol takımımız 20 yıl aradan sonra 2. Amatör Lig’den 1. Amatör Lig’e, 19 Ocak 2014 Pazar günü biten bu sezon sonunda da Süper Amatör Küme’ye çıkmıştır. Futbol takımımız üç yıl içinde iki küme birden terfi etmiştir. Tarihi’nde ilk kez Süper Amatör Küme’ye çıkan futbol takımımız için koyduğumuz “Türkiye Süper Ligi” hedefinin gerçekleştirilmesi için İTÜ’lülerin desteğine gereksinim duyulmaktadır. 2. Atatürk ve Cumhuriyet Spor Şenliği İTÜ Beden Eğitimi Bölümü, ikincisini düzenlediği Atatürk ve Cumhuriyet Spor Şenliği’ni, 14 Ocak 2014’te gerçekleştirilen Personel Salon Fulbolu Turnuvası final maçı ile başarıyla tamamladı. Toplamda 10 turnuva, Atatürk Koşusu ve Cumhuriyet Yürüyüşü etkinlikleri ile Atatürk anılırken, sahalara geçen yıldan daha fazla sporcu çekilmiş oldu. Beden Eğitimi Bölümü, ilklere de imza atarak ilk yüzme yarışı, ilk plaj voleybolu ve bilek güreşi turnuvalarını da bu kapsamda gerçekleştirdi. Bölüm takımları ve sporcuları toplamda 1Takım Şampiyonluğu, 2 Takım İkinciliği, 1 Gol Krallığı Ödülü, bireysel yarışmalarda ise bir birincilik ve bir de üçüncülük kazandılar. İTÜ Bilek Güreşi Turnuvası 2. Atatürk ve Cumhuriyet Şenliği çerçevesinde gerçekleştirilen Personel Futbol Turnuvası, Personel Salon Futbolu Turnuvası, Basketbol, Bilek Güreşi, Voleybol, Plaj Voleybolu, Masa Tenisi ve Tenis Turnuvaları, Yüzme Yarışları ve Atletizm Müsabakaları pek çok profesyonel ve amatör sporcunun kıyasıya mücadelesine sahne oldu. 2. Geleneksel Atatürk’ü Anma Koşusu’na her yıl olduğu gibi İTÜ genelinde yoğun bir katılım oldu. Turnuva sonucunda tüm sporculara tişört hediye edildi, dereceye girenlere kupa ve madalya verildi. İTÜ Beden Eğitimi Bölüm Başkanlığı’nca 2. Atatürk ve Cumhuriyet Spor Şenliği kapsamında bu yıl ilk kez düzenlenen İTÜ Bilek Güreşi Turnuvası, 13 Kasım’da İTÜ Ayazağa Kampüsü Merkez Spor Salonu’unda gerçekleştirtildi. Turnuvaya İTÜ’lü akademik ve idari personelin yanı sıra öğrenciler de katıldı. Erkeklerde 3 farklı kilo grubunda, kadınlarda ise tek grupta yapılan müsabakalarda 40 kişi yarıştı. Müsabakalar sonucunda erkeklerde 90 kg’da İsrafil Shakiev, 80 kg’da Erdi Başaran ve 70 kg’da Onur Pasturmaz birinci olurken, kadınlarda Şeyma Duran birinciliği elde etti. Turnuva sonunda dereceye girenlere madalya verildi. itü vakfı dergisi 109 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor AQV82 A1042 RS43 4 Q Q8 RQV1087632 K B ----- ----- D G 95 RV963 A97z62 5 A10763 875 V10 A94 SİMSAR Batı 5 Trefl Pas KOLATA Kuzey Kontur pas DEMİREL Doğu pas pas ZAİM Güney 5 pik 8 A104 Q QV10 K B ----- ----- D G - RV93 - 7 875 - - Trefl Rua atağına yerden Rua pikle çakan Mey Zaim, küçük pikle ele geldi. Karo valesini oynayınca, yerden küçük verdi, As ile olan doğu karo döndü. Karoları ve trefleri ele-yere çakarak bitirdi, dışarıdaki son kozu aldı, şu duruma ulaştı: \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ Karışık ikili: Final A 2 seansından bir el: Şimdi yere doğru kör oynadı, batı tek damını verince Mey Zaim boşladı. Elinde trefl’den başka renk kalmayan batı, el çaka yer çaka gelmek zorunda idi. Böylece oynayan diğer vereceği körden kurtulmuş oldu. Eğer doğu ortağının damını Rua ile ezerse, bu sefer yerin A10 çatalına doğru oynamak zorunda kalacaktı. Bu oyun şeklinin dışında, bütün renkleri elimine edip, kör asını da çektikten sonra son trefl ile eli batıya vererek, yine aynı oyun sonunu yapabilirdi. Sonuçta 5 pik tam yapılınca 100 üzerinden 97 puan alındı. Karışık İkili Eleme 3. seansından bir el: Q4 V10875 A76 Q103 V8 RQV1043 98752 K B ----- ----- D G 652 RQ962 98 ARV AR10973 A43 52 4 ULTAV Batı - Pas 3 karo Pas KOLATA Kuzey 1 NT 3 pik SERDAROĞLU Doğu 1 kör pas pas ZAİM Güney 1 pik 2 pik pas Karo Rua atağını yerden As ile alan Mey Zaim 3 tur koz oynadıktan sonra, elden son karosunu rakibe verdi. Karoyu alan batı trefl döndü. ARV trefl üst üste oynandı. Son trefle çakan dekleran şu pozisyona ulaştı: V10875 V104 98 K B ----- ----- D G RQ962 - 73 A43 Elden kör oynandı, yerden 10’lu kondu, bütün eli kör kalan doğu diğer kör onörünün yanından oynamak zorunda idi. Bu güzel oyun sonu Zaim-Kolata çiftine 100 üzerinden 88 puan kazandırdı. 110 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor Komite’nin 18 yıllık etkinliği: Zihin Sporu ‘Briç’ İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, kuruluşunun 25. yılını geride bıraktı. Bu süreçte çok sayıda etkinliğin yanı sıra, 20 yıla yaklaşan bir faaliyet olarak Briç ders ve turnuvaları, İstanbul’un dört bir yanından briç tutkunlarını bünyesine çekti, çekmeye devam ediyor. Briç etkinliğinin başlatılması için ilk adımların atıldığı zamandan günümüze kadar gerek Komite üyesi olarak katkıları, gerekse bir briç tutkunu olarak bu etkinliğin kesintisiz katılımcısı Kamuran Aköz, ‘Briç’in İTÜ çatısı altında nasıl başladığını anlatıyor… İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi 1988 yılında kurulduğunda, dönemin Rektörü ve İTÜ Vakfı Başkanı, ilk kuruluş toplantımıza katılarak öğrenciye burs vermek ve Üniversite’nin sosyal yaşamının canlanmasına katkıda bulunmak üzere Komiteyi görevlendirdi. Bu amacı gerçekleştirmek üzere konserler, geziler, sergiler, kermesler gibi etkinliklerin yanı sıra, briç ders ve turnuvaları da düzenlemek istedik. O günün değer yargıları ile İTÜ çatısı altında briç oynanması pek benimsenmiyordu. Oysa ki briç, ilk kez İstanbul’da oynanmaya başlamış ve adını Galata Köprüsü’nden almış (1873) ve bu bilgi ACBL (American Contract Bridge League)’ın yayınında, Galata Köprüsü’nün resmi ile birlikte yayınlanarak doğrulanmıştır. Günümüzde ‘Briç’ zihin sporu sayılmakta ve olimpiyatları düzenlenmektedir. İlk olarak 1960 yılında düzenlenen Briç Olimpiyatları’nın 12. si, 2004 yılında 83 ülkeden 3000 sporcunun katılımı ile İstanbul’da yapılmıştır. Bu gerçekler sonunda briçe direnç ortadan kalkmış ve İTÜ mezunu Sayın Necmeddin Sunget, 1993 yılında küçük bir gruba ders vermeye başlamış ve dersler iki yıl sürmüştür. Çalışmayı gönüllü olarak yürütmüş olan hocayı burada saygı ve rahmet ile anıyoruz. Ayrıca arkadaşımız Sevimser Mörel iki sene zarfında hocanın asistanlığını yapmış, üyelerimizden Güler Uğur, Zeliha Dilek ve rahmetle andığımız Oya Uğur briç etkinliklerinin başlaması ve sürdürülmesinde büyük katkılarda bulunmuşlardır. İTÜ Vakfı’nda briç, Sayın Süleyman Kolata’nın briç dersleri ile birlikte haftada iki gün düzenlediği briç turnuvaları ile 1996’da resmen başlamış oldu. Süleyman Kolata, Milli Takım oyuncusu olup, TBBF sıralamasında 2469,5 puanla ALTIN USTA unvanı ile anılıyor. Kendisi briç bilgisi dışında güler yüzü ve mutevazı davranışları ile öğrencilerinin beğenisini kazanıyor. Burada, briçin kendi içinde barındırdığı analitik düşünce, zihin sporu gibi özelliklerin ötesinde sıcak bir dostluk ve arkadaşlık ortamı oluşmuştur. Bu ortamın oluşmasında katkıları olan Olgu Şeker ve Melih Özdil’i de unutmamak gerekiyor. Haberler Türkiye Karışık Takımlar ve İkili Şampiyonası 2013 senesinin son Federasyon Turnuvası olan Türkiye Karışık Takımlar ve İkili Şampiyonası, 1822 Aralık 2013 tarihlerinde Pendik’te yapıldı. 18-20 Aralık’ta yapılan takımlar şampiyonası 32 takımın katılımıyla gerçekleşti. İlk üçe girip kupa alan takımların isimleri ve kadroları ise şöyle: Toplamda 163,33 VP ile 1. Yılankıran Takımı: Selim Yılankıran (kaptan), Süleyman Kolata, Emin Pozam, Belis Atalay, Ney Zaim, Vera Adut. Toplamda 159,64 VP ile 2. Majör B Takımı: Tezcan Şen (kaptan), Tayfun Özbey, Emine Şen, Funda Özbey, Hatice Özgür. Toplamda 148,57 VP ile 3. Burdur Takımı: Nevzat Aydoğdu (kaptan), Fikret Aydoğdu, Nur Çınar, Sevil Akın. Takımlar şampiyonasının ardından 21-22 Aralık’ta yapılan ikili şampiyona ise 160 çiftin katılımıyla aynı salonda gerçekleşti. İlk gün yapılan eleme turundan sonra, ikinci gün final oynandı. Finalde ilk 3’e giren çiftler şöyle: 1.Merih Tokcan/Faik Falay Tot: 58,92 2. Vera Adut/Selim Yılankıran Tot: 58,59 3. Funda Özbey/Tayfun Özbey Tot: 58,13 Turnuvada dereceye giren takımları ve çiftleri tebrik ederiz. İstanbul Kış Kadınlar Takım Şampiyonası 2013-2014 İstanbul Kış Kadınlar Dörtlü Takımlar Şampiyonası’na 23 takım katılmıştır. Takımlar, eleme etabını Anadolu veya Avrupa yakasındaki kulüplerde tamamladıktan sonra 14 takım final etabını oynamaya hak kazanmıştır. Final etabını oynamaya hak kazanan takımlar 3-5 Ocak tarihlerli arasında yarışarak, bu etabı da tamamlamıştır. Final etabındaki sıralamaya göre Türkiye Briç Federasyonu’nun İstanbul için belirleyeceği kontenjan sayısı kadar takım, İstanbul ilini temsilen 19-23 Şubat 2014 tarihlerinde Bodrum’da yapılacak Türkiye Kış Kadınlar Takım Şampiyonası’na katılacaktır. İstanbul Şampiyonası’nda ilk 3’e girerek kupa alan takımlar ve kadroları ise şöyle: Toplamda 183,1 VP ile Galatasaray SK: Serdar Erdem (kaptan), Mey Zaim, Belis Atalay, Lale Gümrükçüoğlu, Mine Babaç, Serap Kuranoğlu, Vera Adut. Toplamda 173,55 VP ile 2. Olan Kandemir Ta- kımı: İsmail Kandemir (kaptan), Sevil Nuhoğlu, Zeynep Alp, Dilek Yavaş, Arzum Demirbilek, Gaye İnal, Yasemin Erengil. Toplamda 170,39 VP ile 3. Olan Rüya Takımı: Tolga Özbay (kaptan), İrem Özbay, Aytuğ Özaltın, Riva Şalhon, Ebru Ateş, Nur Çınar, Güler Vahapoğlu. Dereceye giren takımları tebrik eder, Türkiye Şampiyonası’nda başarılar dileriz. itü vakfı dergisi 111 PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor AtamAlar Gülay Dindoruk/ Betek Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Filli Boya Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütmekte olan Gülay Dindoruk, Filli Boya, Capatect, Fawori, Alsecco ve Alligator markalarını bünyesinde bulunduran Betek’in Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı oldu. Günay Dindoruk, İTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü ve İÜ İşletme İktisadi Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra sigorta, enerji ve yalıtım sektörlerinin pazarlama ve iş geliştirme gruplarında çeşitli görevler üstlendi. İZODER İletişim Komisyonu’nda iki dönem başkanlık yapan Dindoruk 2012 yılında Yalıtım Sektörü, Yılın Profesyoneli ödülünü aldı. Erhan Seçkin, Adobe MENA ve Türkiye Bölge Müdürü oldu Türkiye, yazılım devi Adobe’nin 17 ülkeyi kapsayan MENA bölgesinin yönetim merkezi oldu. Adobe MENA ve Türkiye Bölge Müdürlüğü görevine, sektörün deneyimli isimlerinden Erhan Seçkin getirildi. İTÜ Elektrik - Elektronik Fakültesi’nden mezun olan Seçkin, lisansüstü eğitimini Yeditepe Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladı. 1995 yılında iş hayatına atılarak çeşitli ulusal ve uluslararası kuruluşlarda, bilişim ürün ve hizmet satışı, yöneticilik görevlerini yürüttü. Yazılım sektöründeki kuruluşlarda yurt içi ve yurt dışı üst düzey yöneticilik sorumlulukları üstlendi. Banu Çiftçi Ova, Bayer HealthCare Küresel Ruhsatlandırma Birimi Bölge Yöneticisi Banu Çiftçi Ova Bayer HealthCare Küresel Ruhsatlandırma Birimi Bölge Yöneticisi olarak atandı. İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yapan Çiftçi, 1995 yılından itibaren ilaç sektöründe görev yaptı. Bayer HealthCare Türkiye bünyesinde 2005 yılından bu yana Ülke Ruhsatlandırma Müdürü olarak görev yapan Ova, Bayer HealthCare Küresel Ruhsatlandırma Birimi, Doğu Avrupa, Güney Afrika ve Ortadoğu’dan Sorumlu Bölge Yöneticisi olarak 16 ülkenin sorumluluğuna getirildi. K. Zeynep Nurfer Kalaycı, Pera Palace Hotel Jumeirah İnsan Kaynakları Direktörü 1992 yılında İTÜ Turizm ve Otelcilik Yönetimi programını bitiren Kalaycı, Conrad İstanbul Otel’inde mesleğe başlayarak aynı otelde Housekeeping Ofis Koordinatörü, İnsan Kaynakları Müdür Yardımcısı gibi görevler üstlendi. Gloria Hotels & Resorts Hotels’de İnsan Kaynakları Müdürü, Hapimag Sea Garden Resort Oteli’nde İnsan Kaynakları ve Geliştirme Müdürü, 2012 yılında The Grand Tarabya Hotel’in açılış öncesi sürecinde İnsan Kaynakları ve Eğitim Direktörü olarak çalıştı. K. Zeynep Nurfer Kalaycı, Pera Palace Hotel Jumeirah’da İnsan Kaynakları görevinin yanı sıra hizmet içi eğitimler de düzenleyecek. Onur Altınbaş, VeriFone’un Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya’dan sorumlu Genel Müdürü VeriFone Türkiye’de Güney Avrupa ve Rusya’dan sorumlu Satış Direktörü olarak görev yapan Onur Altınbaş, yeni atandığı görevle VeriFone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya’dan sorumlu Genel Müdür olarak çalışmalarını sürdürecek. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Uçak Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Güvenli elektronik ödeme çözümleri alanında dünyanın önde gelen şirketlerinden olan VeriFone, Türkiye’de finans, bankacılık, perakende, hizmet, petrol, kamu ve sağlık sektörleri için güvenli POS ödeme sistemleri geliştiriyor. Burcu Başer, Yem Fuarcılık Genel Müdürü İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü mezunu Burcu Başer, YEM Fuarcılık Genel Müdürü oldu. Yüksek lisansını 1999 yılında İTÜ’de Yapı Malzemesi dalında tamamlayan Burcu Başer, 1995 yılında profesyonel iş hayatına başlayarak, inşaat sektöründe çeşitli projelerde çalıştı. ITE Group PLC şirketi olan EUF – E Uluslararası Fuar Tanıtım Hizmetleri A.Ş.’de Teknik Müdür ve Operasyonlar Direktörü olarak görev yaptı. 2005’ten bu yana da EUF A.Ş. ve beraberinde 2012’den itibaren de Ekin Fuar A.Ş.’de Genel Müdürlük ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yürüttü. Seyfettin Uzunçakmak, Shell & Turcas Madeni Yağlar Genel Müdürü Shell Turcas Madeni Yağlar Genel Müdürlük görevine Seyfettin Uzunçakmak getirildi. İTÜ Makina Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezun olan Uzunçakmak, aynı üniversitede İşletme Yüksek Lisansı yaptı. İş hayatına, 2001 yılında Shell’de başladı. Türkiye Madeni Yağlar işkolunda farklı görevlerde çalıştı. 2009-2011 yılları arasında Madrid’de İspanya ve Portekiz bölgesi Madeni Yağlar Kurumsal Satışlar Müdürü olarak görev yaptı. 2011’den bu yana Akdeniz Bölgesi Madeni Yağlar Teknik Müdürü olarak görev yapmaktaydı. Evrim Akpınar, Detaysoft Satış ve Pazarlama Direktörü İTÜ Endüstri Mühendisliği bölümü mezunu Evrim Akpınar, Detaysoft Satış ve Pazarlama Direktörü oldu. Yeditepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden yüksek lisansını tamamlayarak 1995’te iş yaşamına başlayan Akpınar, Bimsa’da danışman, proje yöneticisi, danışmanlık birimi müdürlüğü ve iş geliştirme yöneticiliği yaptı. 2008 yılında Oracle’a geçerek Türkiye’nin de bir parçası olduğu Doğu Avrupa, Eski Sovyetler Birliği, Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin yer aldığı ECEMEA bölgesinde Kurumsal Performans Yönetimi ürün ailesinin İş Geliştirme Yöneticiliğini üstlendi; ardından, Türkiye’de Satış Lideri olarak görev yaptı. 112 itü vakfı dergisi PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor