Christen der ersten Stunde

advertisement
20
Doğu Batı Ekseni, Nisan 2017, Cilt 1, Sayı 3
Gazeteci
Alexander Brüggemann
http://www.zeit.de
HRISTİYANLARIN İLK ZAMANLARI
(Christen der ersten Stunde)
Almancadan Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Celal ÖNEY
Giriş
Hristiyan kilisesinin beşiği Türkiye, Irak ve Suriye’dir. Küçük Asya olarak bilinen günümüz
Anadolu’sundan Mezopotamya topraklarına kadar Hristiyanlık dini, önemli bir geçmişe ve
geleneğe sahiptir. Haklı olarak iddia edilebilinirki günümüz Türkiye’si, Hristiyanlığın beşiğidir.
Hz. İ�sa’nın Betlehem’de doğup Kudüs’te ölmesine rağmen Hristiyanlığın şekillenmesinde rol
oynayan Apostolik konsüllerin hemen hemen yarısı bugünki Türkiye’nin batı bölgesinde
gerçekleşmiştir. Hristiyanlığın kutsal ilk yedi cemaati ve Hristiyanlık doktrininin (Das
Credo) oluşmasında rol oynayan ilk konsüllerin gerçekleştiği İ�znik, İ�stanbul, Efes ve Kadıköy
tümüyle bugünki Türkiye’dedir. Hristiyanlığın yayılmasında önemli görevler üstlenen
kilise babalarından Basilus (Basilius) ve Yohannes Kristosmus (Johannes Chrysostomus)
bu bölgede dini yayma faaliyetlerinde bulunmuşlardı ki her şeyden öte Pavlus (Paulus) ve
Petrus’u anmak gerekir.
Hemen hemen 200,000 nüfusuyla günümüz Suriye sınırında ve Asi (Orontes) nehri
üzerinde bulunan antikitede Antiochia olarak adlandırılan Antakya, Hristiyanlık dininde kabul
edilen en önemli şehirlerin başında gelmektedir. Hristiyanlıkta önemli bir yeri olan Kudüs’ün
aksine Antakya, kendisini Hz. İ�sa (Christ)’nın takipçisi olarak addeden ilk Hristiyanların
(Christians) bir araya geldiği ilk merkezdir. Antakya, belki de Roma İ�mparatorluğu’nun
toleransından dolayı yada o dönemdeki popülerliğinden dolayı Romalıların hem tatil hem
de önemli eğlence merkezlerinden biri olmasının yanında Hristiyan halk tarafından kutsal
(Apostolic) olarak addedilen Aziz Pavlus (Paulus)’un da Hristiyanlığı yayma faaliyetinde
bulunduğu ilk yerlerden biriydi. Diğer taraftan Antakya, sahip olduğu coğrafi konum gereği
antikitede dönemin modern dini doktrinlerin de ticaret sayesinde bir araya gelerek bir
potada eriyip birbirleri ile kaynaşmasına ve ortaya yeni doktrinlerin çıkmasında sahne
rolü üstlenen bir bölge olması açısından önemlidir. Hristiyanlığın yayılmasında rol oynayan
azizlerin tarihleri incelendiğinde Antakya’nın, Hz. İ�sa taraftarlarının ilk kez Hristiyan olarak
adlandırıldığı yer olarak belirtildiğini görürüz. Ortadoğu’da birbirinden farklı Hristiyan kiliseleri ve bu kiliseleri ortaya çıkaran farklı
Hristiyan inançlarını savunan mezhepler, Hristiyanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren
Muş Alparslan Üniversitesi Tarih Araştırmaları Topluluğu Dergisi
Muş Alparslan Üniversitesi Tarih Araştırmaları Topluluğu Dergisi
JOURNAL
vücuda gelmiştir. Bu farklılık aynı zamanda bölgede İ�slam dinin yayılmasından sonra da
mevcudiyetini korumuştur. Hz. İ�sa’dan sonra bu kiliseler arasında süregelen yetki sahası
savaşı, tek bir kilise altında örgütlendirilme mücadelesi ve tek bir önderin (Papa yahut Patrik)
egemenliğini etkili kılma uğraşı, günümüze kadar ulaşmıştır ve halen de devam etmektedir.
Hz. İ�sa sonrası Hristiyanlık dininde yaşanan kargaşaya ve Hristiyan kiliselerinin hem nitelik
hem de nicelik bakımından önü alınamayan değişimine değim yerindeyse çeki düzen verilmek
istenmesiyle meydana gelen ökümenik konsüller süreci sonunda Ortadoğu’da dört ana kilise
ve bu kiliselerin kendine has benimsedikleri lüturjileri meydana gelmiştir: 1 bilinen doğu
kiliseleri, 2 erken dönem Ortodoks Süryani, Ermeni, Etopiya ve Kıpti kiliseleri, 3 Rum ve
Gürcü Ortodoks kiliseleri, 4 Roma akidesini benimsemiş birleşik Katolik doğu kiliseleri. Antakya gibi günümüz Irak’ı da Hristiyanlığı din olarak benimseyen ilk taraftarların
yoğunlukta yaşadığı bir bölgeydi. Mezopotamya olarak tarif edilen bölgenin önemli bir
parçasını barındıran Irak toprakları, 7. yüzyılda İ�slam Devleti’nin topraklarına katılmasıyla
bile üzerinde barındırdığı nüfusun büyük çoğunluğu belli bir süreye kadar Hristiyan
ağırlıklıydı. Zaman ilerledikçe Hristiyan nüfusun Müslüman nüfusa oranı gittikçe geriledi.
Bu oran, günümüz Irak’taki nüfusun yüzde üçüne veya yüzde ikisine tekâmül etmektedir.
Bölgedeki Hristiyan nüfusun oranı veya sayısal değeri özellikle Saddam Hüseyin sonrasındaki
dönemde (2003) tam olarak tespit edilememektedir. Irak, Ortodoks Hristiyanlık anlayışına
sahip Doğu kiliselerinin yoğun bir şekilde yer aldığı bir bölge olmasına rağmen aynı zamanda
Katolikliğin merkezi olan Roma ile bağlantılı daha doğrusu Roma ile birleşik ve sahip
olduğu cemaatinin ilk dönemlerde nerdeyse 200,000 üyesi olan Katolik Keldani kilisesine
de ev sahipliği yapmaktadır. Irak’ta Katolik Keldanilerin dışında yine Katolik dinine mensup
Ermeniler, Latinler bulunmakla birlikte Ortodoks Hristiyanlığa mensup Ermeni, Süryani ve
Ortodoks Arap Hristiyanları da yer almaktadır. Yüz yıl önce Suriye’de yaşayan nüfusun yüzde otuzu Hristiyan’dı.
Doğu Hristiyanlığının önemli bir merkezi olan Suriye’nin Hristiyanlığın ilk dönemlerinde
nüfusunun çoğunluğu bu dine mensuptu. Fakat bugün baktığımızda Suriye nüfusunun
yüzde yetmiş beşi İ�slam dininin Sünni mezhebinin üyeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca Müslüman olarak görülen fakat heteredoks olarak kabul edilen Arap Alevileri yani
Nusayriler de bugünki Suriye nüfusunun önemli bir azınlığını oluşturmaktadır. Günümüzde
Hristiyanların Suriye nüfusu içindeki oranına baktığımızda abartılı bir şekilde nüfusun yüzde
onunu meydana getirdikleri iddiasında bulunmak yerine bu oranın yüzde beş ile altı arasında
değiştiğini belirtmek daha yerinde olacaktır. Hristiyanlığın çeşitli mezheplerine bağlı olan Suriye’deki Hristiyan nüfus bundan yüzyıl
önce Suriye nüfusunun yüzde otuzuna tekamül etmekteydi ve bu Hristiyan nüfusun büyük bir
bölümü Hz. İ�sa’nın da konuştuğu dile çok benzer olan bir dil olan Aramiceyi konuşmaktaydı.
Suriye’deki Hristiyan nüfusun yüzde ellisi dönemin Antakya Patrikliğine bağlı olan Suriyeli
Ortodokslar olarak bilinen Yakubiler’den (Jakobiten) meydana gelmekteydi. Hristiyan nüfusun
diğer ikinci büyük orana sahip kesimi ise de Rum Ortodokslar (Griechisch Orthodoxen)’dan
oluşmaktaydı. Yine bu nüfusa ek olarak Suriye’deki diğer Hristiyan guruplar ise Katolik
Melkitler, Doğu Hristiyan kilisesi olarak addedilen Nasturi ( Nestorianer) Hristiyanları,
Ermeniler ve Roma ile bağlantılı Suriyeli Katolik kiliselere mensup Hristiyanlardı. Her ne
kadar Şark Hristiyanları olarak bilinen gurubun içinde anılan Melkitler de Roma ile birleşik
Doğu Batı Ekseni, Nisan 2017, Cilt 1, Sayı 3
21
22
Doğu Batı Ekseni, Nisan 2017, Cilt 1, Sayı 3
(Uniert) Katolik kilisesi mensubu Hristiyanlardır. Melkit Hristiyanları, kendilerini Hz. İ�sa
sonrası Kudüs ve Galile dışında oluşan ilk Hristiyan cemaat olarak görmekte ve bununla gurur
duymakla birlikte dini ayinlerini şaşılacak derecede Arap dilinde meydana getirmektedirler. Doğu’nun bilinen Hristiyan kiliseleri hiç şüphesizki Hristiyan dininin en eski
mezheplerine aittir. Bu kiliselerin bağlı olduğu Patriklik makamında bulunan kişi o dönemde
Katolik Hristiyanlığın lideri olan Papa’nın hükmettiği alandan daha fazla bir alanı yetkisi
altında tutmaktaydı. 2. Yüzyılda Mezopotamya Hristiyanlığı, şekillenmeye başladığı ilk
dönemlerinden itibaren bugünki Türkiye’nin kuzeydoğusunda doğup İ�ran körfezindeki
Basra’ya dökülen Fırat (Euphrat) nehrini doğal bir sınıra dönüştürerek başta din olmak
üzere kültür, dil ve siyasi açıdan Roma ile büyük Pers İ�mparatorluklarının etki sahalarını
birbirlerinden ayrılmasın sağlamıştı. Bu sınır varlığını yedinci yüzyıla kadar korudu. Yedinci
yüzyıldan itibaren bu bölgede de hakimiyeti devam eden Bizans üzerine İ�slam akınlarının
başlaması ve başarılı olan akınlar neticesinde yayılan İ�slam dini, doğal bir koridor meydana
getirerek Doğu ile Batı Hristiyan kiliseleri arasında bir tampon bölgenin oluşmasına zemin
hazırladı. 431 Efes Konsülünde yaşanılan Hristoloji tartışması sonucunda ortaya çıkan ayrılıklar
ile aynı döneme rastlayan İ�ran’daki etkisi geniş bir alana yayılan politik gelişmeler neticesinde
İ�stanbul Piskoposu olan Nastoryos ve öğrencileri Ortodoks ve Katolik kiliseleri tarafından
aforoz edilerek sürgüne gönderildi. Nastoryos’un İ�ran’a ve doğusuna yönelmesi ortaya her iki
ana kiliseden ayrı Nastori Hristiyanlığının çıkmasına neden oldu. 486 konsülünde yaşanılan
tartışmalar ise Doğu Hristiyan kiliselerinin kendine has doktrinlerinin oluşmasına neden oldu.
Batı Katolik kilisesi ile Doğu Ortodoks kiliseleri arasında yaşanılan bu tartışmalar sonrasında
her iki tarafın birbirlerini aforoz etmesiyle sürmüş ve bu durum 1994/97 yıllarında bir hayli
belirgin hale dönüşmüştü. Kovalamaca, Bölünme ve Sürgün
Ü� çüncü yüzyılın hemen sonunda günümüz Irak’ın güneyinde bulunan Basra ile
Hindistan’ın Kerala bölgesinde yaşayan Ortodoks Hristiyanlar (Thomas-Christen) arasında
bir bağlantı meydana gelmişti. Hristiyanlığın Arap yarımadasından Asya’nın uzak steplerinde
yaşayan insanlarına ulaşmasında ve hatta Çin’ kadar uzanmasında İ�pekyolu’nu kullanan
Nasturi misyonerler, bu dinin başta Hindistan olmak üzere merkezi Asya’ya uzanmasında
önemli bir başarı elde etmişlerdi. Ortaçağa gelindiğinde dünyadaki Hristiyan nüfusun yüzde
12 ile 16 arası Nasturi Hristiyanlarından meydana gelmekteydi ki bu oranda dünya genelinde
50 ile 60 milyon Hristiyan anlamına gelmekteydi. 14. Yüzyıla gelindiğinde dünya genelinde
Nasturi Hristiyan ana kilisesinin sayısı 200’e ulaşmaktaydı. Ne yazık ki Doğu Kiliselerinin
hiç biri batıdaki Katolik örneğinde olduğu gibi devlet kilisesi yani resmi bir kilise şeklinde
benimsenmedi. Sadece 7. yüzyılın ortasında ve 14. yüzyılın ilk dönemlerinde Mezopotamya
denilen bölgede varlıkları önemli ölçüde hissedildi. Her iki dönemde de İ�slam dininin
üstünlüğü bölgede oldukça hissedilerek Doğu kiliselerinin bu yükselişinin önünde bir
perdeleme rolü üstlendi. Bu durum bölgede yaşayan kadim Hristiyanların uzun yıllar sürecek
olan bölünme ve sürgün edilme macerasının da habercisiydi. Moğol hükümdarlarından biri
olan Timur Lenk (1336-1405)’in mahiyetindeki Doğu Hristiyanlarına karşı meydana getirmiş
olduğu uygulamalar özellikle çoğunluğu Nasturi Hristiyanlarından meydana gelmiş olan bu
topluluklar arasında iç çekişmelere neden olmuş ve bu çekişmeler sonrasında önemli bir
Muş Alparslan Üniversitesi Tarih Araştırmaları Topluluğu Dergisi
Muş Alparslan Üniversitesi Tarih Araştırmaları Topluluğu Dergisi
JOURNAL
kısım Nasturi Hristiyanı Nasturi kilisesinden ayrılarak Roma Katolik kilisesine bağlanıp Irak
bölgesine göç etmiş ve günümüz Irak Katolik Keldanileri (Katolischen Chaldaer im Irak)
meydana getirmişti. Irak ve Suriye topraklarında Hıristiyanlar yüzyıllarca nüfusun önemli bir azınlık
kesimini oluşturmaktaydılar. 20. yüzyılın başında bile Hristiyanlar bu bölgelerdeki nüfusun
yüzde 20’sini meydana getirmekteydiler. Osmanlı İ�mparatorluğu’nun yıkılması ile ortaya
çıkan durumdan bölgedeki Hristiyanlar çok olumsuz etkilendi. Ö� zellikle aşırı dinci İ�slami
guruplar bu olumsuzluğu ortaya çıkaran önemli aktörlerdendi. Diğer taraftan hemen
gelmeye başlayan Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan göç hareketleri bölgedeki
Doğu Kiliselerinde önemli yaraların açılmasına neden oldu. Günümüzde ise bölgeye hâkim
olan aşırı dinci guruplardan biri olan İ�Şİ�D’in uygulamaya koyduğu yöntemler neticesinde
binlerce Hristiyan ya öldürüldü ya da yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. İ�şte Doğu
Hristiyanlığının kaderi.
Kaynak:
http://www.zeit.de/gesellschaft/zeitgeschehen/2015-12/christentum-syrienarmenien-aethiopien-irak
Doğu Batı Ekseni, Nisan 2017, Cilt 1, Sayı 3
23
Download