Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi İstanbul

advertisement
-T.CDr. Siyami Ersek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi
İstanbul
KORONER KALP HASTALIĞI MEVCUT HASTALARDA BRAİN NATRİURETİK
PEPTİT İLE SOL ATRİAL VOLÜM İNDEKSİ VE DİĞER DİYASTOLİK
FONKSİYON PARAMETRELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Kardiyoloji Uzmanlık Tezi
TEZ YÖNETİCİSİ: DOÇ. DR. MEHMET EREN
DR. ÖZGÜR SÜRGİT
İSTANBUL 2005
TEŞEKKÜR
Türkiye’ de Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisinin kurulması ve gelişmesinde büyük emeği olan,
hastanemizin kurucusu, merhum Prof. Dr. Siyami Ersek hocamızı saygıyla anıyorum.
Sayın Başhekimimiz Prof. Dr.İbrahim Yekeler’e
Başta tez çalışmamda yönlendirme ve desteklerini benden esirgemeyen Kardiyoloji Klinik
Şefi Doç. Dr. Mehmet Eren olmak üzere; klinik şefim Doç. Dr.Neşe Çam ve ihtisas sürem
boyunca birlikte çalıştığım Kardiyoloji Klinik Şefleri Dr. Aydın Çağıl, Dr. Birsen Ersek, Dr.
Tanju Ulufer, Dr. Tuna Tezel, Doç. Dr. Ahmet Narin, Doç. Dr. Kadir Gürkan, Doç. Dr.
Kemal Yeşilçimen’ e, Doç. Dr. Osman Bolca ‘ya , Doç Dr. Gülşah Teyyareciye
Kardiyoloji Şef Muavinlerimiz Dr. Hasan Sunay, Dr.Öner Engin, Dr. Recep Öztürk, Doç.
Dr.İzzet Erdinler, Doç. Dr . Şevket Görgülü’ye ve Doç.Dr Seden Çelik ‘e
Kalp Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Şef ve Şef
Muavinlerine, başasistan, uzman ve asistanlarına,
Tez çalışmamda büyük destek ve yardımlarını gördüğüm Doç. Dr Mehmet Eren ‘e ve Dr
Nevzat Uslu’ya ve diğer başasistan ve uzmanlarımıza ve asistan arkadaşlarıma,
Hastane hemşireleri, personeli ve tüm çalışanlarına,
Bugünlere gelmemde katkısı olan aileme ve dostlarıma,
Teşekkürlerimi sunarım.
-2-
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
GİRİŞ ve HİPOTEZ
4
GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM
7
GENEL BİLGİLER İKİNCİ BÖLÜM
15
MATERYAL VE METOD
38
BULGULAR
41
TARTIŞMA
47
SONUÇ
50
KAYNAKLAR
51
-3-
GİRİŞ
Geleneksel olarak kronik kalp yetersizliği , sol ventrikül doluş basıncı ve volümünde
artışla beraber azalmış sistolik ventriküler fonksiyonuna atfedilen bir kesim olmuştur.
Bununla beraber son 1yılda pek çok hastanın yukarıda tanımlanan sistolik disfonsiyonun
yerine kalbin doluş ve relaksasyonunda bozukluklarla birlikte olan diyastolik disfonksiyona
sahip oldukları ortaya konmuştur.
Diyastolik fonksiyonlar birbiri ile ilşkili tanısı ve tedavisini zorlaştıran pek çok kompleks
olaydan etkilenebilir ve semptomlar sıklıkla başka hastalıklarda da bulunabilecek şekilde
genellikle non- spesifiktir. Diyagnostik strateji objektif olarak diyastolik fonksiyonların
Dopler ekokardiyografi ile ölçülmesine dayanır. Bununla beraber bu metodunda bazı
eksiklikleri mevcuttur. İlk olarak bu inceleme her merkezde yapılamamaktadır. İkinci olarak
pek çok ölçüm tekniğinin yüke bağımlı (load-dependent) olması, yaş ile varyasyonlar
göstermesi ,ölçüm zamanı ve ilaç tedavisine bağlı olarak yanlış sınıflamaya yol açabilecek
olması diğer sakıncalardır. Bu nedenlerle dopler ekokardiyografi sol ventrikül diyastolik doluş
hemodinamiklerini araştırmada kullanılsada ,bu tekniğin kısıtlılkları sebebiyle diyastolik
fonksiyonların değerlendirilmesinde
başka ekokardiografik yöntemlere araştırılmıştır.
Bunlardan en önemlilerinden biride sol atriyal volüm indeksidir. Çünkü
sol atriyumun
boyutlarındaki artış diyastolik fonksiyon bozukluğunun en erken belirtecidir.Sol atriyal volüm
diyastolik disfonksiyonun süresini ve şiddetini değerlendirmedeki rolü diyabette HbA1c nin
rolü gibidir. Ayrıca sol atriyal volün indeksi kardiyak yükten bağımsız bir eko parametresidir.
Ayrıca diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde alternatif bir diyagnostik yaklaşım
kardiyak disfonksiyonla ilişkili biyokimyasal markırların bir tanesi olan natriüertik peptidlerin
ölçülmesidir. Bir nörohormon olan BNP primer olarak ventriküler miyositler tarafından
üretilir ve bu nedenle BNP’deki artışlar ventriküler yapı ve fonksiyonlardaki bozuklukları
doğrudan yansıtabilir.BNP ‘nin semptomatik sol ventrikül disfonksiyonu olan hastalarda
yükseldiği ve NYHA sınıfı ve prognozla korelasyon gösterdiği saptanmıştır.BNP seviyeleri
aynı zamanda diyastolik disfonksiyonu da yansıtabilir.
-4-
Yapılan çalışmalarda sistolik kalp yetersizliği tanısında ,prognozun belilenmesinde ve
tedavisinde BNP ‘nin kullanılanileceği bildirilmiştir.Ancak diyastolik disfonksiyon
patofizyolojisinde BNP ‘nin yeri , kan düzeylerindeki değişiklikler ve tanıdaki yeri henüz tam
olarak açıklığa kavuşmamıştı.
Üzerinde durulan bir diğer konuda BNP nin koroner arter hastalığı bulunan kişilerdeki
kullanımıdır. Son dönemde yapılan klinik çalışmalarda akut koroner sendromla başvuran
hastalarda BNP düzeyinin daha yüksek olduğu ve BNP düzeyinin direk prognostik bir
parametre olarak kullanılabileceği yönündedir (1-4). BNP nin sistolik ve diyastolik sol
ventrikül disfonksiyonu ile ilgili çok sayıda klinik araştırma yapılmış olmasına rağmen; BNP
nin sol atriyal volüm indeksi ile ilişkisi ayrıntılı olarak çalışılmamıştır. BNP nin koroner arter
hastalığındaki prognostik değeri her geçen gün artmasına karşın; BNP nin anjiyografik olarak
saptanan koroner arter hastalığı damar tutulumu ile ilgili bir araştırmada yapılmamıştır. BNP
nin fizyolojik etkileri göz önüne alındığında; koroner arter hastalığı tanısı almış kişilerde,
BNP düzeyinin, bu hastalardaki diyastolik fonksiyonların ve anjiyografi ile saptanan koroner
arter hastalığı yaygınlığını tahmin etmede faydalı olabileceği öngörülebilir.
-5-
Tezin amaçları:
- Koroner arter hastalığı mevcut hastalarda BNP ve LAVi ve diğer diayastolik fonksiyon
parametreleri arasındaki ilişkinin saptanması;
- Koroner arter hastalığının anjiyografik olarak yaygınlığı ile BNP düzeyleri arasındaki
ilişkinin saptanması;
- Koroner arter hastalığının anjiyografik olarak yaygınlığı ile LAVi ve diğer diyastolik
fonksiyon parametreleri arasındaki ilişkinin saptanması amaçlandı.
-6-
GENEL BİLGİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
BRAİN NATRİÜRETIK PEPTİD (BNP)
Kalbin bir endokrin fonksiyona sahip olduğu şüpheleri yaklaşık olarak 50 yıl önce
atriyumların dilatasyonu ile natriürez olduğunun gösterilmesiyle doğmuştur (5). Atriyal
miyositlerde elektron mikrosikobu ile endokrin hücrelerdekine benzer intraselüler granüllerin
gösterilmesi kalbin endokrin bir organ olabileceği fikrini desteklemiştir (6). 1988 yılında
Sudoh ANP benzeri bir natriüretik peptidin domuz beyninde varlığını göstererek beyin (brain)
natriüretik peptid (BNP) adını vermiştir (7). Takip eden araştırmalarda BNP nin kardiyak
miyositlerde sentezlendiği ve ANP ile aynı periferik reseptörleri paylaştığı gösterilmiştir (8).
Bilinen diğer natriuretik peptid olan C-tipi natriuretik peptidin (CNP) kardiyak fonsiyonlara
olan etkisinin ise minamal olduğu ve farklı bir mekanizma ile etki gösterdiği
düşünülmektedir. Natriuretik peptid ailesinin yapısı şekil 1 de gösterilmştir.
Şekil 1: Kardiyak natriuretik peptidlerin yapısı. Belirtilen aminoasitler her üç peptidtede
ortak olarak bulunmaktadır. ANP= Atriyal natriuretik peptid, BNP= Brain natriuretik peptid,
CNP= C tipi natriuretik peptid
-7-
BNP sekresyonu:
Dolaşımdaki BNP’ nin majör kaynağı kardiyak miyositlerdir. Son zamanlarda kardiyak
fibroblastların da BNP üretebildikleri gösterilmiştir. Ancak fibroblastların ürettiği bu BNP’
nin dolaşımdaki BNP düzeyine ne oranda katkıda bulunduğu bilinmemektedir. Hem ANP
hem de BNP salınımı için asıl uyarıcı duvar gerilimidir (wall stress) (9). Artmış duvar gerilimi
pek çok kardiyak hastalığın ortak paydası olması nedeni ile dolaşımdaki BNP düzeyleri bu
hastalıkların “klinik marker”ı olarak hizmet edebilir. ANP ile BNP depolanması ve salınımı
arasında açık farklılıklar mevcuttur. ANP atriyal granüllerde depolanır ve atriyal gerilme ANP
granüllerinin hızla boşalmasına yol açar. Peptidin de novo sentezi dikkate alındığında ise
ANP geni göreceli olarak yavaş aktive olur. Bunun tersine BNP hücrelerde granüllerde sadece
az miktarda depolanır ve peptid sekresyonunun artışı BNP geninin aktivasyonuna bağımlıdır.
Bununla beraber ANP ile karşılaştırıldığında BNP gen aktivasyonu daha hızlı oluşur. BNP nin
kardiyak myositlerden sekresyonu şekil 2 de özetlenmiştir.
Şekil 2: Brain natriuretik peptidin (BNP) kardiyak myositten sekresyonu. aa= aminoasit, NTproBNP= N-terminal proBNP
-8-
BNP Fizyolojik Etkileri:
BNP’ nin fizyolojik etkileri intakt organizmaya BNP injeksiyonu, hücre ya da organlara artan
konsantrasyonlarda BNP uygulanması, veya aşırı BNP ekspresyonu yapan genetik fare
modelleri oluşturularak araştırılmıştır. Bu çalışmalarda BNP ANP’ ye benzer şekilde
natriüretik reseptör tip A ile bağlanarak intraselüler cGMP yapımına neden olur. (Şekil 3)
Sonuç olarak biyolojik etkiler diürez, vazodilatasyon, renin ve aldesteron üretiminin
inhibisyonu,
kardiyak
ve
vasküler
miyosit
büyümesinin
inhibisyonu
şeklinde
gerçekleşmektedir. BNP aşırı salgılayan tarnsgenik fare modelinde ise sistemik hipotansiyon
ve kemik malformasyoları gözlenmiştir. BNP üretimi tamamen durdurulmuş fare modelinde
ise kardiyak fibrozis gözlenmiş ancak hipertansiyon gelişmemiştir. Bu durum kardiyak
fibroblastlarda ayrı bir BNP reseptörü olduğu spekülasyonlarını doğurmuştur.
Moleküler Özellikler:
İnsan BNP’ si tek kopya gen halinde üç exon ve iki intron içerecek şekilde kodlanmıştır.
Messanger RNA’ sı ise RNA’ nın stabilitesini sağladığı düşünülen translate edilmemiş 3’
bölgesinde dört adet AUUUAA tekrarlayan zinciri varlığıyla karakterizedir. BNP öncü
geninin post-translasyonel işlenmesi insan atrial natriuretic peptid (ANP) öncü geninden
farklıdır. ANP regülasyonu depo granüllerinin salınımı seviyesinde oluşurken, BNP
regülasyonu gen ekspresyonu esnasında yer alır. İnsan BNP’ si kalpte 108 aminoasit içeren
öncü BNP “pro-BNP” şeklinde patlamalar-ani salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler
ile biyolojik olarak aktif, olgun 32-aminoasit BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP
öncüsünün C-terminal zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman
N-terminal fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108 aminoaist proBNP ve prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden plazmada dolaşımda
bulunurlar ve immünoassay testleri ile ölçülebilirler. Dolaşımdaki BNP 32 aminoasit içerir ve
iki sistein kalıntısı arasında bir disülfid bağı ile kapanmış karakteristik halka yapısına, 9
aminoasitten oluşan amino-terminale ve 6 aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir.
-9-
İnhibisyo
BAĞLI DEĞİL
Kinaz
Guanilat
Homolog
Siklaz
Domain
NATRİURETİK
PEPTİD
GT
HÜCRE ZARI
İNTRASELLÜLE
EKSTRASELLÜLE
İnhibisyo
Kinaz
BAĞLI
Guanilat
Homolog
Siklaz
Domain
GT
HÜCRE ZARI
EKSTRASELLÜLE
İNTRASELLÜLE
Şekil 3: Natriuretik peptid reseptör A nın yapısı. Normalde reseptörün kinaz homolog domain
kısmı guanilat siklazı inhibe ederek cGMP oluşumunu baskılar. Natriuretik peptid
reseptörüne bağlandığında kinaz homolog domain baskılanır ve guanilat siklaz aktive olur.
Bunun sonucunda cGMP oluşarak hücre içindeki etkilerini gösterir.
Atriyal ve daha büyük bir miktarda ventriküler kardiyomiyositler BNP ile ilişkili peptidlerin
majör kaynağı olsa da son bilgiler kardiyak fibroblastlar gibi diğer hücrelerin de BNP
üretebileceğini göstermiştir. Bunun yanı sıra çeşitli nörohormonlar farklı kardiyak hücre
tipleri arasında ara oyuncu olarak görev yaparak BNP üretimini uyarabilirler. Normal
kişilerde NT-proBNP ve BNP plazma konsantrasyonları benzerdir. Her ikisi de devamlı
-10-
şekilde kalpten salınırlar ve pikomolar konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz
kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner
kapiller kama basıncındaki değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır.
Kalp Yetersizliğinde BNP :
Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı olarak BNP’ nin
ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’ yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi olarak diğer
natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Randomize bir çalışmada sol
ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup asemptomatik seyreden hastalarda renin
anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın natriüretik peptid yükselmesiyle karakterize
nörohümoral aktivasyon artışının olduğu gösterilmiştir (10). Asemptomatik evrede ve kalp
yetersizliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye başlaması bu
peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir. Bunun yanısıra BNP yatak başında hızlı ve
güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal aktivasyon göstergelerine göre
daha avantajlıdır (11). Sol ventrikül sistolik fonksiyonunun değerlendirilmesi için
ekokardiyografik inceleme planlanmış olan olgularda eş zamanlı BNP düzeyine bakıldığında
(12) olguların yarısında sistolik fonksiyon bozukluğu saptanmış ve BNP düzeyi bu hastalarda
normal sistolik fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (328 pg/ml
karşılık 30 pg/ml, p<0.001). Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu daha önceden gösterilmiş olan
gruptaki hastaların hepsinde ise anormal ekokardiyografik bulgulara saptanmış ve bu grupta
BNP düzeyi çok daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml). Maisel dispne yakınması ile başvuran
hastalarda yatak başı hızlı BNP düzeylerini ölçmüş klinik ve laboratuar bulguları ile kalp
yetersizliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyini 1076 pg/ml, kalp yetersizliği olmayanlarda
38 pg/ml, kalp yetersizliği alevlenmesi olmayan ancak ventrikül disfonksiyonu gelişmiş
hastalarda 141 pg/ml, akciğer hastalığı tanısı alanlarda ise 86 pg/ml saptamıştır (13). Yine
aynı çalışmada New York Heart Association (NYHA) sınıfı ile BNP düzeyleri arasında doğru
orantı saptanmıştır. (Şekil 4). Dispneye yol açan başka hastalıkları olan hastalarda ise BNP
düzeyi 46 pg/ml bulunmuştur. Bu araştırmanın sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80 pg/ml
sınır alındığında kalp yetersizliği tanısında BNP %98 sensitivite, %92 spesifite göstermiştir.
-11-
BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan kalp yetersizliği ile yüksek derecede
korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve Avrupa Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında
B-tipi Natriuretik Peptid (pg/ml)
kalp yetersizliği tanısında değerli bir yöntem olarak yerini almıştır (14,15).
NYHA Sınıfı
Şekil 4: NYHA sınıfı ile BNP düzeyi arasındaki ilişki.NYHA: New York Heart Association.
Hemodinamik profildeki akut düzelmelerin nörohormonal profil üzerine yansımalarını
araştıran bir çalışmada doluş basıncı ve sistemik vasküler rezistansı azaltmaya yönelik
tedavinin nörohormonal aktivasyonda hızlı bir gerileme sağladığı gösterilmiştir (16). BNP
düzeyinin kalp yetersizliği tedavisi ile hızla düşmesi, dekompanse kalp yetersizliğinde
hemodinamik izlem yerine ardışık BNP düzeyi takibinin kullanıla bilineceğini akla
getirmektedir.
Uzun dönem prognozun ön görülmesinde de BNP düzeyleri değerlidir. Ejeksiyon fraksiyonu
<%45 olan 85 hastanın iki yıl takibinde serum BNP düzeyi ve pulmoner kapiller basıncının
-12-
mortalitenin bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir (17). Stanek tek bir BNP ölçümünden
daha çok ardışık serum BNP ölçümlerinin tedavinin etkinliğini izlemede değerli olduğunu ilk
kez göstermiştir (18). Bir başka çalışmada NYHA sınıf III-IV kalp yetersizliği olan hastalarda
optimal tedavi öncesi ve 3. ayda inceleme yapılmış ve tedaviye rağmen süren BNP ve IL-6
yüksekliğinin mortalitenin bağımsız öngörücüsü olduğu gösterilmiştir (19). Hastaların BNP
yada semptom varlığı kılavuzluğunda tedavi etmek üzere randomize edildiği bir araştırmada
ise BNP kılavuzluğundaki tedavi grubunda daha düşük BNP seviyesine ulaşılmış ve bu grupta
kardiyovasküler ölüm, tekrar hastaneye yatış ve kalp yetersizliğinin kötüleşmesi ataklarının
azaldığı gözlenmiştir (20). İyi bir kalp yetersizliği tedavisinin serum BNP düzeyini düşürdüğü
bilinmektedir.
Sol ventrikül yükü uygun bir tedavi ile düşürülürse, duvar gerilimi azalır ve sonuç olarak BNP
düzeyleri de düşer (21). Sistemik vasküler rezistansı azaltması, diüretik etkisi, kardiyak debi
üzerine yararlı etkileri ve katekolamin ve anjiyotensin salınımını sınırlandırması ile beraber
aritmik ölümleri azaltabilmesi dikkate alındığında vücuda dışarıdan verilen BNP’ nin kalp
yetersizliği tedavisinde faydalı olabileceği düşünülmüştür. Rekombinant BNP, “nesiritid”
hacim yüklenmesi ve dekompansasyonunun iyileştirilmesinde kullanılmak üzere FDA
tarafından onaylanmıştır. Hemodinamik olarak bu etkiler tolerans olmaksızın dengeli
vazodilatasyon yaparak sistemik vasküler rezistans ve santral venöz basıncın düşmesini sağlar
ve düşük doluş basıncıyla daha iyi ileri kardiyak debinin sağlanmasına katkıda bulunur. Ek
olarak ventrikül doluş basıncının azaltılması özellikle koroner arter hastalığı olanlarda
miyokardiyal pefüzyonu düzelterek sol ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarını
iyileştirir. Nesiritid tüm bu olumlu etkileri yaparken kan basıncı, ya da kalp hızını
etkilemediğinden miyokardiyal oksijen tüketimini arttırmamaktadır.
Sonuç olarak BNP tanı değeri yanında iyi bir nörohormonal prognostik marker olup akut kalp
yetersizliği tedavisinde, tedavi başarısının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir
nörohumoral marker’ dır.
-13-
Koroner Arter Hastalığında BNP:
Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için biyokimyasal markırlara sıkça
başvurulur. Örnek olarak kreatin kinaz, kreatin kinaz MB fraksiyonu, laktat dehidrogenaz ve
troponinler sayılabilir. Tüm bu markırların ortak özelliği ölmüş hücrelerden salınmış
olmalarıdır. Bu markırlardan farklı olarak BNP sadece ölmüş myositlerden salınmamaktadır.
BNP canlı myositlerden ventrikül yüzey geriliminin artması sonucu salınmaktadır ve kalpte
düzenleyici bir mekanizmanın unsuru olduğu düşünülmektedir.. Buradan hareketle BNP nin
koroner arter hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru olarak yansıtacağı varsayılmıştır.
BNP nin bu özelliği ortaya konduktan sonra çeşitli klinik çalışmalarla BNP nin koroner arter
hastalığında prognoz ile ilişkisi araştırılmıştır. Kikuta ve arkadaşlarının yaptığı klinik
çalışmada; göğüs agrısı ile başvuran hastalar üç gruba ayrılmış ve unstabil angina pektoris
grubundan saptanan BNP değerlerinin stabil angina ve kontrol grubundan yüksek olduğu
görülmüştür (22). Daha sonra yapılan çok sayıda klinik çalışmada BNP nin akut koroner
sendromlarda önemli bir prognostik değer taşıdığı anlaşılmıştır (23-27). Akut ST elevasyonlu
MI tanısıyla yatırılan hastalarda erken dönemde saptanan BNP yüksikliğinin kontrol grubuna
göre erken dönem mortalite artışıyla birlikte olduğu saptanmıştır. BNP yüksek grupta hastane
içi kalp yetersizliği gelişimi ve ani kardiyak ölüm insidansı daha fazla bulunmuştur. Akut
koroner sendromlardaki erken BNP artışının myokard nekrozundan çok iskemiye maruz
kalmış miyokard doku genişliği ile bağlantılı olabileceği söylenmeketedir . Bu nedenle BNP
nin akut koroner sendrom öntanısıyla başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda
tutulması gerektiği vurgulanmaktadır.
BNP nin koroner arter hastalığında uzun dönemli prognostik etkisinin olduğu da saptanmıştır.
Omland T ve arkadaşları N-terminal pro BNP nin akut koroner sendromlarda uzun dönem
mortalite ile ilişkili olduğunu göstermiştir (28). Akut koroner sendromlarda erken dönem
BNP artışının uzun dönem kalp yetersizliği gelişimi ve EF de düşme ile birlikte olduğu
görülmüştür.
-14-
Diğer bir üzerinde durulması gereken konuda BNP nin akut myokard enfarktüsü sonrasındaki
fonksiyonudur. Kawakami ve arkadaşları yaptıkları deneysel çalışmada; yüksek BNP
düzeyinin enfarklı kalp dokusundaki nötrofil infiltrasyonunu arttırdığı ve bunun sonucunda
matriks metaloproteinaz (MMP)-9 oluşumunun arttığını göstermişlerdir . MMP-9 un enfark
sonrası remodeling ve doku tamirinde ana düzenleyici enzimlerden biri olduğu
düşünülmektedir (29). Buda bize BNP nin enfarktüs sonrası remodellingde rol
oynayabileceğini düşündürmektedir. Plasma BNP düzeyleri enfarktüs sonrası ilk 24 saatte
yükselip pik yapmakta daha sonra gerilemektedir. İkinci pikini ise 3 ile 7. günler arasında
yapmaktadır. Bu dönem aynı zamanda infartüs sahasında nötrofil infiltrasyonunun olduğu
döneme denk gelmektedir. Bu da BNP nin remodeling üzerinde rolü olabileceği tezini
desteklemektedir. Ancak bu konuyla ilgili daha büyük klinik çalışmalar gerekmektedir.
GENEL BİLGİLER
İKİNCİ BÖLÜM
SOL VENTRİKÜL DİASTOLİK FONKSİYONARININ
DEĞERENDİRİLMESİ
Normal Kalp Döngüsü
Kalp, dokuların ihtiyaç duyduğu kanı normal doluş basınçları altında pompalayarak
dağılımını sağlayabilme görevini kontraksiyon, relaksasyon ve dolum evrelerinden oluşan bir
döngü içinde yerine getirir. Sistolik evre kalbin kasılabilirlik ve ileri atım gücünü, diyastolik
evre ise kalbin relaksasyon kapasitesinini belirler. Hem sistol hem de diyastol kendi içinde her
biri enerji gerektiren ve farklı görevleri olan evrelerden oluşmuştur. Bu evreler ilk olarak
Wiggers tarafından tanımlanmıştır. Daha sonra adı ile anılan Wiggers kalp döngüsü ( Şekil 5)
(30) sistol ve diyastolün evrelerine ilişkin bilgiler vermektedir.
-15-
Sistolik Fazlar:
İzovolümik kontraksiyon fazı: Genellikle mekanik döngünün, hemen sistol öncesinde
ventrikül içi basıncının hızla artıp ventriküllerin aktif olarak basınç meydana getirdiği diyastol
sonunda başladığı farzedilir. Ventriküllerin içinde oluşan sistolik basınç henüz kan
ventrikülden atılmadan yükselerek atriyal basınçları geçer ve bunun sonucunda da mitral ve
triküspid kapaklar yukarıya doğru itilerek kapanır. Bu faz esnasında ventrikül basıncı henüz
aort ve pulmoner arter basıncı değerlerine ulaşmamıştır ve semilunar kapaklar kapalıdır.
Ventrikül hacmi sabit kalırken basınçta artmanın olduğu bu evreye izovolümik veya
izovolümetrik kasılma fazı denir. Bu evre elektrokardiyografideki “R” dalgasının zirve
noktası veya birinci kalp sesinin başlaması ile başlar ve semilunar kapakların açılmasına
kadar devam eder.
Ejeksiyon fazı: Ventrikül basıncının aort ve pulmoner arter basıncını aşması ile semilunar
kapaklar açılır; sistemik ve pulmoner dolaşıma kanın atılması gerçekleşir. Bu döneme
ejeksiyon fazı denir. Sistolik zirveye kadar olan bölüm “erken ejeksiyon”, zirveden sonraki
bölüm ise “geç ejeksiyon” olarak adlandırılır. Erken bölümde kanın aortaya atılması ventrikül
volümünde hızlı azalma yapar, geç bölümde ise volüm azalması ile birlikte basınç azalması da
vardır. Geç ejeksiyon ventrikül gevşemesi ile diyastolik fazın başladığı dönemdir. Semilunar
kapakların kapanması ile son bulur.
-16-
Şekil 5: Wiggers döngüsü. b ve c sistol; d,e,f,g ve a diyastole ait bölümleri göstermektedir.
Eşzamanlı basınç, fono ve EKG beraberliğinde her atımda gerçekleşen olaylarla ilişkisi
belirtilmiştir.
-17-
Diyastolik Fazlar:
İzovolümik Gevşeme Fazı: Sistolün geç ejeksiyon fazında, ventrikül içinde hızla basınç
düşmesi olur. Ventrikül içi basınç aort sistolik basıncının altına indiğinde aortik kapak
kapanır. Ancak bu esnada ventrikül içi basınç hala sol atriyum basıncından yüksek olduğu
için mitral kapak kapalıdır. Ventrikül içi hacim sabit kalırken miyokardın relaksasyonu ile
basınç azalması devam eder ve bir süre sonra ventrikül içi basınç sol atriyum basıncının altına
düşüp mitral kapağın açılmasına neden olur. Aort kapağının kapalı olduğu ve mitral kapağın
açılmasına kadar devam eden bu döneme izovolümik veya izovolümetrik gevşeme fazı denir.
Mitral kapağın tam açılmasına kadar süren bu dönem normal insanlarda 90-110 msn
arasındadır.
Hızlı Doluş Fazı: Erken diyastolik hızlı doluş fazı mitral kapak açılması ile başlar ve
ventrikül içi basınç sol atriyum basıncına eşitlendiğinde veya bunu geçtiğinde sona erer.
Mitral kapağın açılması ile birlikte sol ventriküle hızla kan doluşu olur. Bu dolum bir kaç
mmHg atriyoventriküler basınç farkı ile pasif olarak gerçekleşir. Ancak atriyoventriküler kan
akımının hızı; atriyoventriküler basınç farkı yanında, her iki boşluğun
kompliyanslarına/esneyebilirliğine ve ventrikül gevşemesine bağlıdır ve bu faktörler sol
ventrikül erken diyastolik doluşunda sol atriyum basıncından çok daha önemli yere sahiptir.
Her ne kadar pasif doluş fazı olarak adlandırılsa da ventrikül gevşemesi enerji gerektiren bir
süreçtir ve bu fazda ATP harcanır.
Sol atriyum basıncı kanın sol ventriküle geçmesi ile azalır ancak ventrikül gevşemesi
sayesinde, ventrikül basıncıda kan doluşunun başlamasının hemen sonrasında birkaç mmHg
düşer, en düşük değerlerine ulaşır ve hızlı doluş devam ettirilir. Kan sol ventriküle geçtikçe
ventrikül içi basınç artmaya başlar. Başlangıçta dengelenebilen basınç değeri miyokard
gevşemesinin de azalması ile hızla yükselmeye başlar. Sol atriyum basıncındaki düşüş, sol
ventrikül basıncındaki artış sonucunda atriyoventriküler basınç farkı ve dolayısıyla kanın sol
ventriküle doluşu giderek azalır. Normalde sol ventrikül diyastolik doluşunun yaklaşık olarak
%80’ i bu safhada olmaktadır.
-18-
Diyastazis: Bu fazda sol atriyum ve sol ventrikül basınçları hemen hemen eşittir,
atriyoventriküler basınç farkı ortadan kalkmıştır ve pulmoner venlerden sol atriyuma gelen
kanın sol ventriküle akması ile ilave sol ventrikül doluşu gözlenir. Bu faz, diyastolik doluş
periyodu nisbi olarak uzun ise görülür ve özellikle egzersizde olduğu gibi yüksek kalp
hızlarında ortadan kalkar.
Geç Dolum Fazı: Sinüs ritminde sol atriyal elektriksel uyarısı sonrası sol atriyal kasılma
oluşur. Atriyal kasılma yeni bir transmitral basınç farkı oluşturup, diyastazis fazında yarı açık
konuma gelen mitral yaprakçıkları tekrar açarak, geç diyastolde kanın atriyumdan ventriküle
geçişini sağlar. Bu dönem geç dolum fazı olarak adlandırılır ve normal kalplerde tüm sol
ventrikül doluşunun %15-20’ si bu dönemde gerçekleşir. Atriyum kasılmasının olmadığı
atriyal fibrilasyon varlığında bu katkı ortadan kalkar.
-19-
Sol Ventriküler Diyastolik Fonksiyonlarının Ekokardiografik Olarak
Değerendirilmesi
Sol Ventrikül Relaksasyonunun Değerendirilmesi
İzovolumetrik Gevşeme Zamanı(IVGZ):IVGZ ,sol ventrikül hacminin sabit kaldığı aort
kapağın kapanmasından mitral kapağın kapanmasına kadar geçen süredir.dolayısıyla IVGZ
aort kapağın kapanması ve mitral kapağın açılması üzerine etkili bütün faktörlerden
etkilenir.(31)
Basınç Azamasının Zirve Hızı(-dp/dt):İnvaziv bir gösterge olan ve kateter sırasında
ölçüebilen –dp/dt birim zamandaki basınç azalmasını verir .Peak –dp/dt değeri ,gevşeme
sırasında sol ventrikü basınç azalmasının aldığı en yüksek değerdir ve bu aort kapağının
kapanması sırasında ya da hemen öncesinde olur.Sol venrtikül gevşeme hızının azaldığı
durumlarda azalırken , gevşeme hızının arttığı durumlarda artar.Peak – dp/dt relaksasyon
süresince sadece bir anı yansıtması ve sol ventrikül ve aort basınçarından etkilenmesi en
önemli dezavantajıdır.
Gevşeme zaman sabiti(tau ):İlk kez 1976 da Weiss ve arkadaşları tarafından ortaya atılan
formüle göre hesaplanan önemli bir diyastolik performans göstergesidir.Tau izovolümetrik
gevşeme periyodu sırasında sol ventrikü basıncının herhangibi bir basınç değeri için , o
değerin yarısına düşmesine kadar geçen süre olarak düşünülebilir.Dolayısıyla tau,aort kapağın
kapanmasından mitral kapağın kapanmasına kadar olan basınç azama dalgasının herhangibi
bir
noktasından
hesaplanabilir.Ard
yükten
etkilenmesine
rağmen
ön
yükten
etkilenmemektedir.
Sol ventrikül diyastolik fonksiyonunun değerlendirimesinde en sık kullanılan
ekokardiografik
metodlar
mitral
ekokardiografidir(32.-33)Bu
ve
teknikler
pulmoner
primer
ven
sol
infow
pulsed
venrikül
–wave
dopler
relaksasyonunu
değerlendirmez,fakat bunun yerine değişmiş sol ventrikül diyastolik fonksiyonunun
özelliklerinin etkilerini diyastolik akım velositelerini ölçerek değerlendirir.Diyastolik akım
velositelerindeki değişiklikler
pulmoner venlerdeki
de mitral orifisdeki basınç gradienti değişikliklerinden ve
sistolik ve diastolik akım velositelerindeki değişikliklerden
-20-
kaynaklanmaktadır.Bu tür doplerlerde elde edilen indekslerin diagnostik değeri kalp hızından
ve ventrikül yüklenme durunundan güçlü bir şekilde etkilenmesi nedeniyle bir miktar
sınırlıdır.(34,35) Son zamanlarda
iki yeni teknik PW dopler doku görüntüleme ile
miyokardial veya mitral annüler hareketin değerendirilmesi ve sol ventrikül kavitesi içinde
renkli M- mod velosite propogasyon yöntemi sol ventrikül diyastolik fonksiyonunun
değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.Doku dopleri miyokardial relaksasyon miyokardial
velosıte dinamiklerini değerlendirmesi nedeniyle avantajlıdır.(36-37).Oysa renkli M- mod sol
ventrikül relaksasyonunun intraventriküler basınç gradiyenteri üzerine etkisini ve sol ventrikül
kavitesi içinde kan akımı propogasyonunu ölçer.( 38)Mitral infow ve pulmoner ven
doplernden farklı şekilde doku dopleri ve renkli m- mod relatif olarak yükten bağımsızdır.
Sol Ventrikül Doluş Gradyenterinin Pulsed –Wave Dopler ile İncelenmesi
Doluş basınçlarının ölçülmesinde en doğru sonuçların alındığı standart yöntem kalp
kateterizasyonudur.Bu yöntem girişimsel olması ve her hastaya uygulanamaması, zor ve
pahalı bir işlem oluşu takip amacıyla tekrarının mümkün olmayışı gibi nedenlerle pratikte
kullanım alanı kısıtlı kalmıştır.Ekokardiografi ise kolay uygulanabilir , tekrarlanabilir
,güvenilir ve zararsız oluşu ile gerek tanı gerekse takipte kullanılabilir.Pulsed wave
(PW)dopler kullanılarak transmitral akım hızlarının kaydı ile sol ventrikül diyastolik
fonksiyonlarının değerlendirilmesi ilk kez 1982 de Kitabake ve ark. tarafından
uygulanmıştır.(39)
Ventriküler doluş esnasında intraventriküler gradyentler dopler velosite değişiklikleri
arasındaki ilişki invazif olarak sol ventrikül basınç ölçümleri ile aynı anda dopler ölçümleri
yapılarak gösterilmiştir.(40)Şekil 6‘da erken diyastol esnasında sol ventrikül basınç
değişikliklerini ,PW dopler mitral inflowu
göstermektedir.İzovolumik
gevşeme
zamanı
ve
miyokardial doku dopler paternini
(IVGZ
)
esnasında,miyokardiyumun
depolarizasyonondan önce dış miyokard duvarının aktif relaksasyonuna ve hızlı sol ventrikül
basınç değişiminin başlamasına yol açar .IVGZ ölçümü sample volümü mitral yaprakçıkların
uçlarına yerleştirip sol ventrikül çıkış yoluna doğru ,aort kapağın kapanması tespit edilene
kadar kaydırmakla yapılabilir.Ayrıca continious wave (CW) dopler ile eş zamanlı aort ve
mitral akım kayıtları alınarak hesaplanabilir.Aort ileri akımının bittiği nokta ile mitral
-21-
diyastolik akımının (E)başladığı nokta arasıdır.IVGZ genellikle deselerasyon zamanıyla (DZ)
paralellik gösterir.Aort kapağın kapanması ile mitral kapağın açılması üzerine etkili bütün
faktörlerden etkilenir.(41).Düşük aort
diyastolik basıncı veya yüksek sol atrium basıncı
gevşeme hızından bağımsız olarak bu süreyi etkileyerek kısaltır.IVGZ uzaması sol atrial doluş
basıncı artmadan ,65-90 ms,50 yaş üstünde 70-110 ms gibi değerler normal kabul edilir.
Ventriküler kan kitlesi sabit olurken sol ventrikül diyastolik volümünde artma kavite
basıncında ani ve mutlak bir azalmaya neden olur.Miyokardial duvar relaksasyon ve
intraventriküler basınç düşmesi devamlılık gösterdiğinden sol ventrikül basıncının sol atrial
basınçtan daha düşük hale gelmesini sağlar ve böylece IVGZ biterek mitral kapak açılır.Sol
atrium- sol ventrikül basınç gradiyenti ve IVGZ ‘yi takiben emme etkisi erken sol ventrikül
doluşuna (E dalgası )olanak sağlar.Erken diyastolde E velositesinin azalma hızı (DZ)
ventrikül basıncındaki artma hızına bağlıdır. Bu süre E dalgasının tepesi ile bitimine kadar
olan süredir.DZ mitral kapak açıldığındaki sol atrium –sol ventrikül basınç gradienti ,sol
atrium kompliyansı ,sol ventriküler kompliyansı (42),relaksasyon hızı (43) ,miyokard
vizkoelastik güçleri ,perikardial sınırlama - gerilme ve sol –sağ ventrikül etkileşimi gibi
birçok kuvvetin kombinasyonu ile belirlenir.(44).basınçlar middiastolde eşitlendiği anda
inertial güçler nedeni ile içeri doğru akım devam eder.Sonrasında sol atrial kontraksiyon
tekrar sol artial- sol ventrikül gradyente yol açarak geç sol ventrilül doluşuna neden olur. (A
dalgası) .Sol atriyuml kasılması genellikle sol ventrikül gevşemesini tamamladıktan sonra
oluşması nedeniyle peak velosite ve süre sol ventriküler boşluk kompliansı ,atriyal volüm ve
atriyal kontraktiliteye bağlıdır.
Mitral inflow PW dopler örnek volümünün mitral yaprakçıklarının uçları arasına
yerleştirilerek kayıt edilir.Mitral inflow E/A oranı yaşa bağlıdır ve dört majör paterni
mevcuttur.(Şekil 7 ).Normal mitral inflow 60 yaşa kadar sağlıklı insanlarda E/A oranı >1.0
(45)Diyastolik disfonksiyonun erken evrelerinde relaksasyon süresi mid yada geç diastolde
uzamıştır. Ve böylece sol ventrikül basıncında daha yavaş bir azalmaya neden olur.Bununla
beraber normal sol ventrikül ve sol atriyum kompliansı ile atriyal ve ventriküler basınçları
normal seviyede kalır.Küçük E dalgası ,uzamış İVRZ ve DZ ve E/A oranının ters dönmesi
yüksek rezidüel atrial preload ve normal atriyal kontraktiliteden kaynaklanır.Sol ventrikül
-22-
hipertrofisinin derecesi ile mitral inflow A dalgası (46) arasındaki yakın bir ilişkinin olması
atriyal katkının sol ventrikül hipertrofisinin artışıyla daha önemli hale geldiğini
göstermektedir.Sağlıklı bireylerin aksine ki bu kişilerde atriyal kontraksiyon kardiyak output
‘a 20% oranında katkıda bulunur , anormal relaksasyon lu hastalarda kardiyak outputa 35%
katkı yapacak şekilde sol atrial kontraksiyona
sahip olabilirler.(47).İleri evrelerdeki
hastalarda ise artmış miyokardial stiffness diyastolik doluş esnasında boşluk kompliasında
azalma ile sonuçlanır.Sonuç olarak sol atriyum basıncının artışı bozulmuş sol ventrikül
relaksasyonunu aşar ve altta yatan sol ventrikül relaksasyon anormalliğini gizleyerek
Şekil 6: sol ventrikül doluş örnegi.
psödonormal mitral inflowa neden olur.(48) Transmitral akım velositesinin önyüke ve sol
ventrikül relaksasyonuna bağımlılığı mitral inflow akımı ile invazif olarak sol ventrikül
diyastolik özellikleri arasındaki kötü korelasyona neden olur.(49).Valsalva manevrası
,nitrogliserin veya diüretik uygulaması gibi önyük azaltan girişimler E/A oranında azalmaya
(0.5 den daha fazla bir değişim ile beraber ),DZ uzamasına neden olan psödonoramal mitral
inflow akımı anormal relaksasyon veya hatta normal inflow patternine dönüşebilir.(grade 2
diyastolik disfonksiyon )(50) Ventrikül kompliansındaki ciddi anormalliklerde belirgin E
dalga velositesindeki artış ile karakterize ileri diyastolik disfonksiyon gelişir.Nonkomliyan
-23-
ventrikülde sol ventrikül ve sol atriyum basınçlarının erken diyastolik doluşu takiben hızla
eşitlenmesi nedeni ile DZ oldukça kısalır.Kötü sol atrial fonksiyon ve sol ventrikül diyastolik
basınç yükselmesi sonucunda sınırlı geç diyastolik sol atriyum –sol ventrikül basınç gradyenti
olması nedeni ile A dalga amplitüdü küçülür.başlangıçta restriktif mitral inflow patterni
valsalva manevrası, nitrogliserin veya diüretik uygulaması ile önyük azlmasına cevap olarak
düzelebilir.ancak sonuç olarak önyük azaltılması ile düzelmeyen geri dönüşümsüz.restriktif
patern oluşur.
Şekil 7 ;Farklı diyastolik fonksiyon derecelerinde transmitral akımlarının karşılaştırılması
Bir arada incelemek gerekirse anormal dopler örnekleri aşağıdaki şekilde sınıflanabilir
Uzamış Relaksasyon(grade 1):Uzamış gevşemeye neden olan tipik örnekler ;sol ventrikül
hipertrofisi ,hipertrofik kardiomiyopati ve miyokard iskemisidir.Uzamış gevşeme örneğimde
İVGZ ve DZ uzar .E hızında azalma A hızında artma olur ve E/A oranı 1 den küçük
olur.(Şekil 8) A hızındaki artma atrium katkısının artığının göstergesidir.E/A oranı 1 den
küçük olduğunda daima bozulmuş ve uzamış gevşeme vardır.Ancak ileri yaş için
fizyolojiktir.Uzamış gevşeme örneğinde pvd (pulmoner ven diyastolik dalgası),E hızı ile
benzerdir ve azalır, pvs(pulmoner ven sistolik dalgası) artar pvs/pvd oranı artar.Pva dalga hızı
ve süresi genellikle normaldir,ancak sol ventrikül diyastol sonu basıncı yükseldiğinde artmaya
başlar.Kalp kateterizasyonu ile eş zamanlı yapılan çalışmalarda , sol ventrikül diyastol sonu
basıncı normal değerlerde bulunmuştur.Uzamış gevşeme örneği grade 1 diyastolik
disfonksiyon bozukluğunda izlenir.
-24-
Şekil 8: Grade 1 diastolik disfonsiyon
.
Psödonormal Patern (grade 2):Uzamış gevşeme örneğinin görüldüğü grade 1 diyastolik
fonksiyon bozukluğundan daha ileri diyastolik fonksiyon bozukluklarında geçişte , transmitral
akım pulsed wave dopler analizinde , normal diyastolik doluş örneğine benzeyen kayıtların
alındığı bir dönemle karşılaşılır.E/A oranı 1 ile 1,5 arasındadır ve DZ normaldir (160200).Bu durum sol atriyum basıncındaki orta düzeyde olan artışın , gevşeme bozukluğuna
eklenmesi ile oluşur. Burada yalancı normal örnekte SV doluş basıncı normalin üst sınırlarını
aşmış olup genelde bu değer 15 mmHg nın üstü olarak belirlenmiştir.(51)
Yalancı normal örnegin birbirinden ayrılması oldukça önemlidir.Bu noktada en önemli
yardımcılardan biri pulmoner ven akımı PW dopler eğrisidir.Sol atriyum doluş basıncındaki
artma durumunda pvs dalga hızı azalır, pvd dalga hızı artar ve pvs/pvd oranı tersine döner.
Pva dalga hızında artma ve süresinde uzama olur.Hastalarda SV anormal boyutları ,sistolik
fonksiyon bozukluğu veya artmış duvar kalınlığı ile birlikte tespit edilen normal E/A oranı
,sol atriyum basıncı ile maskelenen bozulmuş gevşemeden şüphelenmemizi sağlayabilir.İlave
olarak , ayrının yapılabilmesi için
ön yükü düşürücü veya yükseltici çeşitli testler
geliştirilmiştir.
-25-
Valsalva manevrası ve nitrogliserin , yalancı normal örnekte altta yatan sol ventrikül
gevşeme bozukluğunu ortaya çıkarabilir. E hızında anlamlı derecede düşme olur, A hızında
düşme olmaz veya artma vardır ve sonuçta E/A oranı < 1.0 olur. Böylece yalancı normal
örnek uzamış gevşeme örneğine döner.Oysa ki gerçek normal örnekte E ve A hızlarında
birlikte ,orantılı bir düşüş meydana gelir. E/A oranı 1-2 arasında seyreder.
Geri dönüşümlü restriktif patern ( gadre 3 ); Restriktif diyastolik doluş terimi veya
restriktif fizuoloji ,restriktif kardiomyopatiden ayrılmalıdır. Restriktif fizyoloji , sol ventrikül
kompliansında azalma ve sol atrium basıncında belirgin artış yapan herhangibi bir kalp
hastalığı sonucu görülebilir.Dekompanse konjestif kalp yetersizliğini ilerlemiş restriktif
kardiomiyopati , ciddi koroner arter hastalığı , akut ciddi aort yetersizliği bunlara örnek
sayılabilir. Sol atrium basıncında meydana gelen artış sonucunda mitral kapak daha erken
açılır , İVGZ kısalır ve büyük bir başlangıç transmitral basınç farkı ile yüksek E hızı gelişir.
Erken diastolik doluş, esneyemeyen sol ventriküle olduğundan erken diyastolik basınç hızlı
bir artış gösterir. , sol atriyum ve sol ventrikül basınçları çabuk eşitlenir ve bu da kısa bir DZ
‘ye neden olur. Atrial kasılma sol atriyum basıncını arttırır, ancak A hızı ve süresi kısadır ,
çünkü sol ventrikül basıncı önceden hızlı bir şekilde yükselmiştir. Sol ventrikül diyastolik
basıncı belirgin yükseldiğinde , diyastol ortasında veya atriyal gevşeme anında diyastolik
mitral kaçak görülebilir. Sonuçta restriktif fizyoloji ;artmış E hızı ( > 1 m/sn ) , azalmış A hızı
( A<<E ) ve kısalmış DZ (< 160 ) ve İVGZ ( <70 msn ) ile karakterizedir. (Tablo 1) Tipik
olarak E/A oranı > 2 dir,ve bazen 5 den büyük olabilir.bu dönemdeki bulgular testlerle geri
çevrilebilir olduğundan geri dönüşümlü restriktif örnek olarak adlandırılır ve grade 3
diyastolik fonsiyon bozukluğunu gösterir.(Şekil 7 )
Geri Dönüşümsüz Restriktif Patern ( grade 4): Mevcut kalp hastalığının ilerlemesi ,sol
ventrikül kompliansının daha da azalması ve sol atriyum basıncındaki artış neticesinde
saptanan bulgular testlere cevap vermez hale gelir. Geri dönüşümsüz restriktif örnek olarak
adlandırılan bu dönem grade 4 diyastolik disfonksiyon bozukluğunu gösterir. Bu bulgu sol
ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğuna bağlı olmaksızın kötü prognozun işaretidir.
Fonksiyonel kapasite NYHA sınıf 4 ile uyuludur. Restriktif örnekte doluş basıncı çeşitli
çalışmalarda 25 mmhg ‘nın üzerinde tespit edilmiş.(52) Geri dönüşümsüz restriktif örnekte ,
-26-
yüksek sol atriyal basıncı belirgin olarak azalmış sol ventrikül komliansında hızlı ve kısa
süreli doluşa neden olur ve yükselen sol ventrikül basıncı A hıznın ileri derecede azalmasına
neden olur.aynı zamanda artmış art yük nedeniyle pva ters akım kaybolmasıda izlenir. Bu
dönemde atriyum fibrozuna bağlı atriyum fonsiyon bozukluğu ve atriyal sistolik yetersizlik
tespit edilmiştir.bazen sağlıklı gençlerde hızlı gevşeme ve hızlı emme nedeniyle yüksek sol
ventrikül doluş basınçlı restriktif örneği taklit eden normal örneklere rastlanabilir.
NORMAL
GRADE 1
GRADE 2
GRADE 3-4
DZ(msn)
160-240*
>240
160-200
<160
İVGZ(msn)
70-90
> 90
<90
< 70
E/A
1-2
< 1,0
1-1,5**
<1,5
A > PVa veya
A< PVa
A< PVa
PVs2>>PVd
PVs2< PVd
PVs2 << PVd
N-+
++
+++
+
+
++
A
süresinin- A > PVa
Pva
süresi
A < PVa***
ilişkisi
PVs2-PVd
PVs2>PVd*
ilişkisi
Ortalama
sol N
atriyum basıncı
tau
N
Tablo 1: Degişik diyastolik fonksiyon parametrelerinin normalde ve farklı diyastolik
fonksiyon bozukluğu derecelerinde aldığı değerler arasındaki ilişki gösterilmiştir.* Özellikle
gençler bazen DZ <160 msn ve PVs2<PVd olabilir. ** önyük düşürücü uygulamalarla E/A
oranı <1 olur. *** sol ventrikül diyastol sonu basıncına göre değişir.
Pulmoner Ven PW Dopler İncelemesi:Pulmoner ven akımı PW dopler eğrisi diyastlik
fonksiyon bozukluğunun iyi bir belileyicisi olup normal örnekten ayrılmasına
yardım
olmakiçin kullanılmaktadır.(53-54) Transmitral akımın dopler analizinin yeterli olmadığı
durumlarda pulmoner ven akımının dopler analizi faydalı ek bilgiler verebilir. Sol ventrikül
diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesi yanında ,sol atriyal doluş basıncının bilinmesi
gereken her durumda pulmoner ven akımı dopler analizinin faydalı olduğu gösterilmiştir.
-27-
Pulmoner venlerden sol atriyal doluşunda dopler velosite değişikliklerini tespit etmek
amacıyla kullanılır. Pulmoner ve dopler kayotları renkli akım rehberliğinde PW sample
volümünün 1-3 cm pulmoner ven içine akıma paralel olarak yerleştirilmesi ile elde edilir.
Mitral akımları bu akımlara uyan pulmoner akımlar şekil 9 da gösterilmiştir.
PVs2
Hız
PVd
PVs1
PVa
Şekil 9 ;Normal pulmoner ven PW dopler ile sol atrial doluş örneği
Ventriküler doluştan farklı olarak sol atriyal doluş hem sistol de hemde diyastolde olur.
Sonuç olarak sağlıklı insanlarda pulmoner ven akımları sistolik (S) ve diyastolik (D)
dalgalardan oluşur. Sistolik komponent belki tekrar alt gruplara bölünebilir;erken komponent
(S1 , atriyal relaksasyondan ) , ve geç komponent (S’ ,sağ ventriküler sistoli takip eden
pulmoner venöz akımın artışına bağlı ve mitral annulusun descentini takip ederek sol atriyal
alanın artışına bağlı ). Atriyal kontraksiyonu takiben sistolik doluş ayrıca sol atriyum
kompliansı , ortalama sol atriyum basıncı (55 ),sol ventrikül basıncı (53) ve mitral
regürjitasyon varlığı ya da yokluğundan da (56) etkilenir. Diyastolik atriyal doluş (D dalgası )
pulmoner ven ile sol atriyum arasındaki basınç gradiyenti nedeni ile olur. Bu basınç
gradiyenti atriyoventriküler doluş sırasında erken sol ventrikülün diyastolu esnasında oluşur
-28-
ve erken sol ventrikülün diyastolu sırasında oluşur ve erken velosite ve onun DZ ile aynı
faktörlerden etkilenir.
Normal sol atriyum basıncı varlığında sistolik akım dominattır, ve sol atriyumun sistolik
doluş fraksiyonu genellikle %60 dan daha fazladır. S ve D dalgalarını takiben atriyal
kontraksiyonu yansıtan (A dalgası ) küçük bir ters komponenti mevcuttur. Bu akım pulmoner
ven – sol atriyal bileşkede kapakçıklar olmamasından kaynaklanmaktadır.(57) ve önemsizdir.
Normal gradyent ve komliyans atriyoventriküler doluşun sol atriyum kontraksiyonu esnasında
ileri doğru olmasını sağlar.(58). Sol atriyum basıncı arttıkça antegrad sistolik akım azalır ve
diyastolik dalgalar daha belirgin hale gelir.DZ ve D dalgasıda mitral inflw E dalgası ve DZ ile
aynı mekanizma ile daha kısa hale gelir. Anormal sol ventrikül releksasyonu ve kompliansı ile
sol ventrikül end diyastolik basınçtaki bir artış atriyal kontraksiyon ile minimal
atriyoventriküler doluşa ve belirgin ve uzamış pulmoner ven A dalgası ters dönmesine neden
olur(a-dur reverse pulmonner ven a dalgası süresi olarak tanımlanır). Bu süre mitral inflow
(A) dalgası süresindan daha uzun hale gelir. Son olarak mekanik atriyal yetersizlik sonucunda
sol atriyal kontraksiyon pulmoner ven a dalgasının süre ve amplitüdünde azalmaya neden
olur.(59) Mitral inflow ve DZ’ye benzer şekilde ki bunlar U şeklinde bir patern
göstermekteydiler , pulmoner ven S/D oranı artan sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu ters
dönmüş bir U paterni ile takip eder.sol atriyum basıncını azaltan valsalva ,nitrogliserin
,diüretik uygulaması pulmoner ven akımlarındaki bu değişikliklerin bazılarını düzeltebilir.
Birçok çalışmada izole diyastolik disfonksiyonda ve normal sol ventrikül sistolik
fonksiyonunda mitral ve pulmoner akımı doluş basınçları ile açıkça ilişkili olmadığı
gösterilmiştir. Buna ek olarak doluş basınçlarını öngören mitral ve pulmoner venöz indeksler
sinüs ritminin varlığına bağımlıdır. Yeni dopler parametreleri doku dopleri ,renli M-mod
velosite propogasyonu atriyal fibrillasyonda yada füzyon yada yakın füzyonda doğruluklarını
korurlar.
-29-
Doku Dopler Görütüleme (DDG): Dopler kayıtlarında iki ana kaynak ultrasonografik
dalgaların geri yansımasına neden olur. Bunlar eritrosit ve yavaş hareket eden ventrikül
duvarlar ve kardiyak kapaklardan oluşan solid yapılardır. Hareket halindeki eritrositler (kan
akımı ) velositeleri 150 cm /sn ulaşabilirken katı dokular 15 m /sn ‘nin üzerindeki hızlara
çıkabilirler.(60-64). Ultrason dopler sinyalinin frekans spektrumu iki ana komponente
sahiptir; kan akımına uygun şekilde yüksek frekans , düşük amplitüd bandı , ve kalbin
hareketleri ile ilgili olan düşük frekans , yüksek amplitüd bandı. Kan akımı için dizayn
edilmiş konvansiyonel dopler sistemlerinde doku hareketlerinden yansıyan sinyaller ‘gürültü
– artefakt ‘ olarak kabul edilerek filtrelerle elimine edilirler. Doku dopler görüntülemede ise
anlamlı bilgi düşük frekanslı , yüksek amplitüdlü miyokardial hareket sinyallerinden elde
edilir. Mitral inflow PW dopler incelemesi global sol ventrikül doluşu ile ilişkili bilgiler
verirken Pulsed DDG miyokardial duvar relaksasyonunu değerlendirir.(65-71)
PW miyokardial dopler örnekleme seçilmiş olan miyokardial bölgenin zamana karşı
kayıtlarını göstererek yüksek temporal rezolüsyon ,güvenilir direkt miyokardial relaksasyonun
kantifiye edilmesini sağlar. PW sample volüm miyokardın üzerine tipik olarak da bazal
miyokard segmentlere yerleştirilerek segmenter duvar hareketlerini değerlendirir. Global
diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesi için mitral annüler hareketin DDG apikal 4 boşluk
açısından alınır ve mitral annulusun lateral köşesinde E dalgası kullanılır.(72-73). Septal
köşeninde değerlendirilmesinin benzer sonuçlar verdiği gösterilmiştir. Sağlıklı bir kişide
lateral mitral annulusundan kayıt edilmiş olan PW DDG şekil 10 da gösterilmiştir.
-30-
Şekil 10 : Normal mitral annüler doku dopler görüntüsü
Bu dalganın yönleri kalp siklusuna uygun şekilde değişmektedir .Sistol esnasında sol
ventrikül ejeksiyonuna tekabül eden ,QRS komleksinin sonundan başlayarak T dalagasının
sonunda biten tek bir pozitif dalga (S) ,diyastol esnasında ise iki negatif dalga ; sırasıyla
miyokardial relaksasyona uyan erken (E’) hızlı dalga ve atriyal kontraksiyona uyan geç (A’)
dalga görülür.İVGZ DDG ‘de s dalgasının bitimi veya fonografideki ikinci kalp sesinin bitimi
ile erken diyastolik E’ dalgasının başlangıcı arasındaki zaman aralığıdır.(74)
Transmitral PW Dopler ve Doku Dopler İlşkisi:Mitral inflow akımından kayıt edilen PW
dopler velositeleri ile mitral annüler / miyokardial dopler velositeleri arasında direkt bir ilişki
mevcuttur. DDG
geleneksel PW doplerin değiştirilmiş şeklidir.İlk olarak İsaz ve ark.
Tarafından 1980 li yıllarada tarif edilmiştir.(75) .Geleneksel dopler tekniği ile kalp
içerisindeki düşük frekans ve yüksek hızlarla hareket eden kan akımı görüntülenerek yüksek
frekanslı ve düşük hızlı duvar hareketleri filtre edilmektedir.DDG tekniği ile duvar filtresi
kaldırılarak NL 10-20 cm / sn ye kadar düşürülerek ve kazanç ayarı akım hızları
kayboluncaya kadar kısılmak suretiyle sample volümün konulduğu miyokarda ait hızların
görüntülenmesi sağlanmaktadır.
-31-
DDG ile diyastolik fonksiyonların belirlenmesinde geleneksel yöntemlere ilave olarak
sample volümünün konulduğu yere ait hızlar döngü boyunca elde edildiğinden bölgesel
sistolik ve diyastolik fonsiyonlar hakkında bilgi edinilebilir.Bu özelliği ile iskemik kalp
hastalığının tanısında kullanım alanı bulmuştur. İskeminin tetiklenmesiyle ,ilgili bölgede önce
diyastolik hızların ve ardındanda sistolik hızların bozulduğu gösterilmiştir. Ayrıca DDG ile
global diyastolik fonksiyonlar hakkında bilgi toplanabilir. Sol ventrikül global fonksiyonlarını
en iyi yansıtan yerleşim olması nedeniyle sample volümün ,mitral annulus – lateral duvar
kesişmesine konarak elde edilen diyastolik dalgalar doluş basıncından nispeten bağımsız
olduğu için diyastolik fonksiyon ilerledikçe küçülür ve doluş basıncından nispeten bağımsız
olduğu için diyastolik fonksiyon bozukluğunun hiçbir evresinde tekrar normal halini almaz.
A
B
C
Şekil 11; Mitral kapak paterninin A)
Standart doplerde B)doku doplerinde C)
renkli M – mod görüntüleri
-32-
Mitral inflow velositesinden farklı olarak tepe erken miyokardiyal annüler
diyastolik velositesi relatif olarak yükten bağımsızdır ve sol ventrikül doluş basıncının daha
doğru değerlendirilmesini sağlar.(76) İnvazif olarak ölçülen izovolümik relaksasyon zaman
sabiti ile korelasyon gösterir.(77) Bifazik mitral inflow E dalgası ve E/A oranından farklı
olarak DDG E’ dalgası ve E’/A’ oranı progresif diyastolik relaksasyon anormalliği
gösterir.(78) Böylece psödonormal ile normal dopler mitral inflow paternini ayırd edebilir.
Miyokardial DDG E’/A’ oranı hipertansif hastalarda (79),transplant rejeksiyonunda (80) veya
restriktif kardiyomiyopatide (81) diyastolik disfonksiyonun erken değerlendirilmesini
sağlar.Son zamanlarda özellikle sağlıklı normal sol ventrikül relaksasyonu olan kişilerde ,
DDG E’ dalgasının yüke bağlımlı olduğunu ileri süre gözlemler olsada (81) hayvan
modellerinde anormal relaksasyon varlığında önyükün DDG E’ dalgası üzerine minimal etkisi
olduğu saptanmıştır.DDG ile değerlendirilen zamansal olaylarda sol ventrikül relaksasyonunu
değerlendirmeye olanak verir. Sağlıklı gönüllüler , sol ventrikül hipertrofisi olan ve olmayan
normal sistolik fonksiyonlu hastalarda yapılan bir çalışmada (82) miyokardial İVGZ ve
miyokardiyal A dalgası-dur
üç grup arasında anlamlı derecede farklı bulunmuştur.
Miyokardiyal DDG E’ dalgası , İVGZ ,ve A- dur sol ventrikül kalınlığı ile korrelasyon
göstermiştir. Sadece mitral A dalga velositesi sol ventrikül hipertrofisi ile korelasyon
göstermiştir. Sol ventrikül hipertrofisi derecesi ,mitral inflow A dalgası ve miyokardiyal A
dalgası arasındaki bu yakın ilişki atriyal katkının öneminin sol ventrikül hipertrofisine paralel
olarak arttığının göstergesidir. Konvansiyonel yöntemlerle ölçülen İVGZ ‘den farklı olarak
miyokardiyal DDG ile ölçülen İVGZ sol ventrikül hipertrofisine paralel olarak progresif
şekilde uzamaktadır ve bu da psödonormal ile normal mitral inflow paternini ayırmada
yardımcı olmaktadır.
Renkli M – Mod Akım Yayılım Hızı (Velocity Propogation ): Sol ventrikül erken
doluş akımının ventrikül içerisine yayılım hızı , ilk olarak Brun ve ark. Tarafından renkli Mmod kullanılarak ortaya konan bir sol ventrikül gevşeme göstergesidir.(39)
Renkli M- mod ekokardiogarfi hem uzaysal (yaklaşık olarak 1 mm ) , hemde temporal (
2,5 – 10 ms ) olarak mitral annulustan sol ventrikül apeksine kadar tüm sol ventrikül kavitesi
içindeki akım propogasyonunun gözlenmesine olanak verir.(39, 83) Renkli M- mod ile elde
-33-
edilen bilgiler çok sayıda eş zamanlı olarak kayıt edilen dopler eğrilerinde elde edilen ve seri
olarak mitral orifisden apekse doğru farklı seviyelerden kayıt edilen dopler eğrilerinde elde
edilen bilgilerle karşılaştırılabilir doğruluktadır. Single – gated PW dpoler ekokardiogarfi aynı
temporal rezolüsyonu sunabilir , ancak farklı lokasyonlarda eş zamanlı bilgi sağlamaz. 2-D
renkli dopler ultrason aynı uzaysal rezolüsyonu sağlayabilsede temporal rezolüsyonu olduça
kötüdür.(yaklaşık olarak 20 frame/sn ).Renkli m- modile kılavuz kürsörün geçtiği bir hat
boyunca renkle kodlanmış hız zaman değişimi görüntülenmektedir. Elde edilen bilgi , bir hat
üzerinde belli aralıklarla dizilmiş çok sayıda noktanın oluşturduğu uzaysal bir kesite aittir ve
belli hız aralıkları belli renkler ile kodlanmıştır. Bu verinin analizi ile 5 ms ile zamansal ,
1mm lik uzaysal keskinlik ve ortalama 5 cm /sn lik hata payı ile renkli m- mod görüntüsü
oluşur (şekil 12)
Sol ventrikül erken doluş akımının mitral annulustan apekse ulaşma hızını belirlemek
için iki yaklaşım mevcuttur.Birinci teknikte renkli M-mod görüntü üzerinde mitral annulus ve
apeksten kaydedilen zirve hızları arasındaki gecikme zaman olarak ölçülür. İkinci teknikte ise
erken doluş dalgasının mitral annulustan apekse doğru düşük hızlarla oluşturduğu siyah –
kırmızı geçiş sınırının eğimi ölçülmektedir. Renkli görüntüdeki mavi ilk alising dalgasının
görüntülenebilmesi için Nyquist limitinin (NL)
hastadan hastaya optimal değerde
ayarlanması gerekmektedir. İlk fazda görülen renklenmenin sol ventrikül içerisinde diyastol
öncesinden kalan kanın izovolümetrik gevşeme sırasında apekse hareketlenmesinden
kaynaklandığı düşünülmektedir.
Renkli M mod ekokardiografide propogasyon miktarı hem erken hemde geç doluş
fazında analiz edilebilir. Sol atriyumdan sol ventrikül apeksine ilk ilerleyen dalga erken
diyastolik relaksasyonu yansıtır ; ikinci dalga ise sol atriyal kontraksiyona karşılık gelir.
Normal diyastolik doluş ile hızlı sol ventriküler relaksasyonu başlangıçta mitral orifisde
olmak üzere dinamik bir basınç gradiyenti oluşturur. İlk kez Ling ve arkadaşları tarafından
tanımlanan sol ventrikül bazali ile apeksi arasındaki bu erken diyastolik intraventriküler
basınç gradyenti erken doluş fazında bazalde apikale doğru olan akımın hareket ettiren gücü
temsil eder.(bernolli eşitliğine uygun olarak)(84). İntraventriküler minimal basınç anlamlı
derecede artmaz ve diyastol esnasında sol ventrikülün ortasında devam ettirilir. Böylece peak
-34-
sol ventriküler doluşu hızla zincirleme olarak mitral orifisden apekse doğru ilerler. Buna
karşılık sol atriyal kontraksiyonla ilişkili olan doluş ventrikülün orta kısmını geçmez.Yaşlı
normal bireylerde erken ve geç doluş apekse doğru eşit hızla ilerler.
Diyastolik disfonksiyon durumunda bozulmuş relaksasyon nedeni ile transmitral basınç
gradyenti azalır ve dolayısıyla azalmış transmitral akım velositesine neden olur.(35) Erken
diyastolik intraventriküler gradyent hızlı artan sol ventrikül minimal basıncı nedeni ile
kaybedilir, buda erken doluş akımının daha yavaş ilerlemesine neden olur.Psödonormal mitral
akımı durumunda artmış transmitral basınç gradyenti artmış erken transmitral velositesine
neden olur. Ciddi derecede azalmış sol ventrikül distensibilitesi durumlarında ise başlangıç
sol ventrikül doluşunu takiben aniden yükselir.(85) Böylece geniş atriyoventriküler fark
aniden azalır ve mitral orifis yakınında sol ventrikül gücü hızla küntleşir.(86) Sonuç olarak
doluş akım propogasyonu artmış erken transmitral velositesine rağmen hızla azalır. Bu
durumda erken/geç tepe inflow velosite oranı normal kaldığı zaman renkli M- mod patern
genç sağlıklı bireylerde gözlenen patern ile aynı olur, fakat apekse doğru olan ilerleme
gecikmiştir ve tüm kardiyak siklusu içine alabilir. Mitral inflow velositesi anormal olduğunda
erken doluş her zaman apekse kadar ulaşmaz, bunun yerine sol atriyal kontraksiyonla ilişkili
akım ile ulaşır. Dilate ve restriktif kardiyomiyopatili hastalarda hem erken hemde geç pik
transmural velositeler düşük olduğunda akım sol ventrükülün orta kısmının ötesine geçemez.
Normal sol ventrikül relaksasyonu erken diyastol esnasında hızlı Vp’ye neden olur. Genç
sağlıklı erişkinlerde renkli M-mod velpsitesi (Vp)> 50 cm 7sn dir.(87-88) Vp’nin <50 cm /sn
olması tüm derecelerinde diyastolik disfonksiyon tanısı koydurur.(89) Gecikmiş erken
relaksasyon , örneğin ileri yaşlarda olduğu gibi sol ventrikül hipertrofisi veya restriktif
kardiomiyopatis velosite propogasyonunun yavaşlamasına ve yavaş Vp ye neden olur. Hem
mitral annüler PW dopler hemde renli M- mod velosite propogasyonu mitral inflow ve
pulmoner ven akımına göre relatif olarak yükten bağımsız olmalarına (90) rağmen Vp ‘nin sol
ventrikül sistolik bozuluğunda en doğru sonucu verdiğini(91) hatırlatmakta fayda vardır. İzole
disfonsiyonlu hastalarda bu velosite sol ventrikül volümleri noramal yada artmış olduğunda
uygulanabilir.
-35-
Şekil 12 :Renkli M- mod görüntülerden propogasyon velositesinin ölçümü
Sol Atriyal Volüm İndeksi :
Sol atriyum sağ atriyumdan daha küçük olmasına rağmen
duvar kalınlığı daha fazladır. Sol atriyum kalp tabanının büyük bölümünü oluşturur. Sol
atriyum sağ atriyumun arkasında, aortun altında, oval şekilli, ince duvarlı bir bölmedir. Alttan
mitral anulus, iç yandan interatriyal septum tarafından sınırlandırılmıştır. Arka, üst ve diş
yandan kalbin diğer bölmeleri ile temasta değildir. Sağ pulmoner arter ve pulmoner venler sol
atriyumun üst kenarı boyunca uzanır. Sol atriyumun arka duvarı özefagus, ön duvarı ise aort
ile komşudur. Sol atriyumun sağında ve önünde sağ atriyum, sol ön kısmında ve altında sol
ventrikül bulunur. Sol atriyumun altı duvarlı bir yapısı vardır. Sol atriyum, esas olarak sol
atriyum kavitesi ve sol atriyal appendiks (auricula sinistra) olmak üzere iki bölümden oluşur.
Bu iki boşluk dişarıdan sol atriyal koroner ven ve Marshall ligamenti, içeriden ise apendiks
ostiumu ile birbirinden ayrılır. Sol atriyumun arka duvarı düzgün, geniş ve oldukça konkavdır.
Bu bölgede dört adet pulmoner ven orifisi bulunur. Sağ ve sol pulmoner venlerin orifisi sol
atriyal boşluğun posterolateral (sol pulmoner venler) ve posteromedial (sağ pulmoner venler)
tarafında bulunur. Sol ve sağ üst pulmoner venler anterosüperiora doğru yönelirken, alt
pulmoner venler posterior atriyal duvara dik bir açıyla sol atriyuma girerler. Sol atriyumda ve
pulmoner venlerin girişinde gerçek kapaklar bulunmaz fakat sol atriyal kas kitlesi pulmoner
venlerin içine doğru bir miktar uzanır. Sonuçta ortaya çıkan kas kelepçesi atriyal sistolde
sfinkter gibi davranır ve atriyal sistol ve mitral regürjitasyonu esnasında reflüyü azaltan bir
yapı oluşturur fakat bu kas demeti fokal atriyal fibrilasyon kaynağı olabilir. Sol atriyumun üst
ve alt duvarları dar olup önemli bir yapı içermez. İç yan duvar aynı zamanda interatriyal
septumun sol yüzünü oluşturur. İnteratriyal septumun alt kısmında açıklığı yukarı ve öne
bakan foramen ovalenin kalıntısı falx septi atriorum bulunur. Konkavitesi yukarıya doğru
-36-
yönelmiş bu çukurun kenarları yarım ay şeklinde görülür. Sol atriyumun ön tarafında mitral
kapak bulunur. Dış yan ve sol duvar yapısı oldukça düzdür. Bu duvarın ön-üst kısmından sol
atriyal apendiks çıkmazına ulaşılır. Sol atriyum boşluğunun iç yüzeyi düz olmasına rağmen
sol atriyal apendiks iç yüzeyi pektinat kaslara bağlı olarak kaba bir duvar yapısına sahiptir.
Sol atriyum anatomisinden bahsettikren sonra sol atriyal volüm herhangibi bir
kapak hastalığı yapısal diğer hastalıklar ve eşlik eden atriyal aritmiler olmadığı sürece
diastolik disfoksiyonun değerlendirilmeside önemli bir parametredir.Diastol sırasında sol
atriyum direkt olarak sol atriyum azalmış komplians sebebiyle artmış basınca maruz kalır. Sol
atriyal basınç yeterli dolumu sağlıyabilmek için atriyal duvar basıncı artar bu da atriyal
miyokardın gerilip genişlemesine neden olur.Böylece sol atriyum volümü sol atriyumun ne
kadar süre yüksek ventrikül basıncına maruz kaldığının göstergesidir.
Sol atriyum boyutunun değerlendirilmesi diyastolik disfonksiyon değerlendirilmesi
açısından oldukça önemlidir.Anormal sol ventrikül diyastolik disfonksiyonun en erken
manifestasyonu sol atriyal büyümedir.Sol atriyal genişlemenin diyastolik disfonksiyonun
süresini ve şiddetini değerlendirmedeki rolü diyabetteki hbA1c nin yaptığı göreve benzer
değerdedir. Sol atriyal volününün değerlendirilmesinde çeşitli metodlar tarif edilsede hiçbiri
standartize edilmemiştir.İlk ve en sık kullanılan yöntem mofifiye simpson yöntemi ile sol
atriyum endokardial yüzeyinin taranarak sol
atriyal volümün elde edilmesidir. İkinci
kullanılan yöntemse eliptik yöntemdir.Bu yöntemde apikal 4 boşluk uzun aks enddiyastolik
boyutu ile apikal 4 boşluk enddiyastolik kısa boyutu alınır ve aşağıdaki formülle sol atriyal
volüm hesaplanır.( Şekil 13) Sol atriyal volüm indekside sol atriyal volümün vücut yüzey
alanına bölünmesiyle bulunur.
LAV= (π/6) . LAD. ( Lx ) . ( Sx)
LAVi = LAV/BSA(vücut yüzey alanı)
(Lx ;apikal 4 boşluk end diyastolik uzun aks boyutu , Sx apikal 4 boşluk end diyastolik kısa
aks boyutu , LAD parasternal uzun aks M – mod end diyastolik antero posterior boyutu)
-37-
Şekil 13 :Sol atriyal volümün eliptik yöntemle hesaplanması
Materyal ve Metod
Hasta popülasyonu ve Araştırmaya Dahil Edilme Kriterleri:
Araştırma popülasyonu Şubat 2004-Ekim 2004 tarihleri arasında poliklinik muayenesi takiben
koroner arter hastalığı tanısı veya şüphesi ile koroner anjiografi istenen hastalar arasından
oluşturuldu. Araştırmaya 96 hasta dahil edildi.Her hastaya araştırmanın kapsamı hakkında
bilgi verildi ve katılım için onay alındı..Bu hasta grubundan kateter öncesinde rutin
-38-
biyokimyasal testler ve BNP için venöz kan örnekleri alındı. Daha sonra hastalar
Ekokardigrafi laboratuvarına alındı.Tanısal amaçla koroner anjiografi yapılan ardışık 96 hasta
(56±10) çalışmaya dahil edildi.
Araştırmaya Dahil Edilmeme Kriterleri:
- Orta veya ileri kapak darlığı hastalığı olan hastalar,
- Orta veya ileri kapak yetersizliği hastalığı olan hastalar,
- Kardiyomyopati tanısı konmuş hastalar,
- Atriyal fibrillasyonu, atrial flutter, diğer taşiaritmi ve bradiaritmi mevcut hastalar,
- Elektrokardiyografik dal bloğu gelişmiş hastalar,
- Erken dönem akut myokard enfarktüslü veya kararsız angina pektorisli hastalar,
- Konjenital kalp hastalığı olan hastalar
- Semptomatik kalp yetersizliği bulunan hastalar
Ekokardiogarfik İnceleme:
Tüm hastaların M- mod ve 2-D imajlar ve spektral ve renkli akım dopler kayıtları 3,5 Mhz
prob kullanınılarak GE Vingmed vivid 7 ekokardiografi cihazı ile alındı. İki boyutlu
ekokardiogarfik inceleme standart şekilde parasternal uzun ve kısa eksen ,apikla 4 ve apikal 2
boşluk görüntülemede sample volüm mitral lifletlerin uçlarına gelecek şekilde yerleştirilerek ,
pulmoner ven kayıtları ise renkli dopler akım ile en iyi akım örneği gözlenen ve cursör ‘e dik
düşerek maksimal amplitüdde sinyaller alınacak şekilde sample volüm pulmoner ven içine
yerleştirilerek
yapıldı .İki boyutlu ekokardiografi ve M mod ekokardiografi bölgesel
kontraktil anormallikler sistolik ve diastolik çap ve volümler, ejeksiyon fraksiyonu ve kalp
boşluklarının çapları arasında değerlendirildi.Transmitral PW dopler velosite kayıtları ardışık
üç siklusun incelenerek yapıldı. E ve A velositeleri sırasıyla erken diastolde ve atriyal
kontraksiyondan sonra ulaşılan en yüksek değerler olarak tanımlanırken ,deselerasyon zamanı
E tepe noktası ile akımın baseline ‘a dönmesi arasında geçen süre olarak alındı. İlave olarak
pulmoner venöz ve diyastolik akım maksimal velositeleri ve pulmoner venöz A reversal
değerlendirildi. Sol ventrikül izovolümetrik gevşeme zamanı (IVGZ) ise apikal 5 boşluk
görüntülemede PW sample volümü sol ventrikül çıkış yolu ile mitral orifis arasına
-39-
yerleştirilerek ejeksiyon bitişi ile mitral kapağın açılması arasında geçen süre olarak
tanımlandı. Ayrıca lateral mitral annulustan doku dopleri ölçümleri alındı.E mitral annüler
velosite ‘Em ‘ A
mitral annüler velosite ‘ Am2 sistolik hareket ise ‘Sm’ olarak ifade
edildi.Sol atriyal volume (SAV) biplane modifiye Simpson’s kuralı ile ölçüldü ve vücut yüzey
alanına bölünerek SAVi elde edildi. Apikal 4 boşluk görümtüsünden mitral propagation
velocity (PV) alındı. SV sistolik parametereler olarak ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve doku
.Basit ve multivariate lineer regresyon analizleri bu parameterelerle SAVi arasındaki ilişkiyi
değerlendirmek için kullanıldı.
Angiografik İnceleme
Tüm hastaların koroner anjiografi kayıtları Shimadzu AUD 150 G-Digitex Premier-MH
2005 (Kyoto-Japonya;2001) cihazı ile yapıldı. Basınç kaydı ile birlikte tüm hastalardan EKG
kaydıda alındı. Basınç kayıt işlemi sonrası hastalara standard koroner anjiografi ve kontrast
ventrikülografi uygulandı Hastalara öncelikle transfemoral yaklaşımla ve transdusere bağlı
sıvı dolu 6F pigtail kateter ile sol ventriküle ulasıldı. Basınç kaydı ile birlikte tüm hastalardan
EKG kaydıda alındı. Basınç kayıt işlemi sonrası hastalara standard koroner anjiografi ve
kontrast ventrikülografi uygulandı Anjiografik inceleme yapılırken damar lezyonu
olamayanlar, ventrikül duvar hareket bozukluğu olmaksızın intimal düzensizlik ve damar
yapısında %20 den küçük plak bulunan hastalar normal gruba dahil edildi. Damar yapısı
yaygın plaklı hastalar damar lezyonu bulunan gruba alındı. Hasta damar sayısı belirlenirken,
%40 üzerindeki darlıklar anlamlı olarak kabul edildi. Daha sonra hasta grubu, anjiyografi
sonuçlarına göre normal grup, tek damar hastalığı olan grup ve çok damar hastalığı olan grup
şeklinde üç gruba ayrıldı
BNP Laboratuvar İncelemesi:
BNP laboratuvar incelemeleri hastaların klinik ve anjiografik özelliklerinden habersiz bir
uzman tarafından yapıldı. BNP için kan örnekleri EDTA’ lı tüplere alınarak santrifüj edildi,
ve plazma ayrılarak –20 0C’ de donduruldu. BNP ölçümleri rapid fluorescence immunoassay
cihazı ile (Biosite Diagnostics, CA) yapıldı. Bu test 5pg/ml ile 5.000 pg/ml aralığındaki BNP
-40-
düzeylerini doğru olarak saptayacak özellikteydi. Test öncesi örnekler oda ısısına getirilerek
homojen olması sağlandı, hemolizli örnekler kullanılmadı. 250 µl örnek sample porta transfer
edilerek murine BNP monoklonal antikorları ile reaksiyona girmesine izin verildi ve
poliklonal antikorlar fluorecent boya ile işaretlendi. Test cihazı iki internal kontrol ve iki
eksternal likit kontrolü içermekteydi, ayrıca QC simülator de kontrol amaçlı kullanıldı.
İstatistik Yöntemler:
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical
Package for Social Sciences) for Windows 11.0 programı kullanıldı. Parametrik veriler
ortalama ± standard deviyasyon olarak, nonparametrik veriler ise % olarak ifade edildi.
Gruplar arasındaki sayısal verilerin karşılaştırılması için ‘’one-way ANOVA’’ testi, çoklu
karşılaştırmalar için ise ‘’post-hoc Tukey HSD’’ testi kullanıldı. Gruplar arasındaki oranların
karşılaştırılması ‘’χ²’’ testi ile yapıldı. Değişkenler arasındaki korelasyon için ‘’Pearson ve
Sperman’ın rho’’ testi kullanıldı ve 2-yönlü anlamlılık testi uygulandı. BNP’nin bağımsız
belirleyicileri
multiple
lineer
regresyon
analiziyle
saptandı.
KKH
yaygınlığının
belirleyicilerini saptamak için lojistik regresyon analizi yapıldı.İstatistiksel analizler
yapılırken p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
-41-
Bulgular
Hastaların demografik özellikleri:
Çalışmamız, yaş ortalaması 56.1 ± 97 (37 ile 78 arası) olan 30 kadın, erkek toplam 96
hastadan oluşmaktaydı. Anjiografik değerlendirme sonrasında, hasta damar sayısına göre üç
grup oluşturuldu. Grup 1 damar hastalığı olmayan hastalar, grup 2 tek damar hastalağı olan
hastalar ve grup 3 iki ve daha fazla damar hastalığı olan hastaları içeriyordu.Gruplar arasında
yaş,cinsiyet, total kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol ve trigliserit yönünden fark
yoktu. Grup 3’te BNP, SVEDP diğer iki gruba göre anlamlı derecede daha yüksekti. Grup
2’de erkekler daha fazla idi. Ayrıca kalp hızı grup 3’te grup 2 ve grup 1’e göre anlamlı
derecede daha fazlaydı. (Tablo-1).
Hasta Gruplarının Ekokardiografik parametrelerle ilişkisi :
Hastaların koroner arter hastalığı bulunan ve normal hastalarla ekokardiogarfik
parametreler arasında yapılan istatiksel analizde(tablo 2) ise 2 veya daha fazla damar hastalığı
bulunan hastaların normal hastalara göre sol atriyum çapları anlamlı olarak yüksek
çıkmış.ayrıca sol atriyal volüm indeksi özellikle grup 3 de grup 2 ve grup 1 e göre anlamlı
olarak yüksek izlenmiştir .diğer parametrelerle olan ilişki tablo 2 de gösterilmiştir.
Tablo 4 sol atriyal volüm indeksinin <32 cm3/m2 altında olanlar ve LAVi > 32
cm3/m2 olanlar karşılaştırılmıştır.Özellilkle
LAVi >32cm3/m2 üzerinde olanların BNP
değerleri ,kalp hızı solventrikül enddiastolik basıncı anlamlı olarak daha yüksek olduğu
gözlenmiş EF , CMM ve PV S/D oranı anlamlı olarak daha düşük izlenmiştir.Ancak E/A ,
E/Em oranı ve açlık kan şekerinin p değeri anlamsız olarak izlenmiştir.
-42-
Korelasyon analizi:
Sol atriyal volüm indeksi ile ile risk parametrelerinin ve ekokardiografi parametrelerinin
korelasyonları tablo-3 de sunulmaktadır.LAVi ile kalp hızı,SVDSB, ve ejeksiyon fraksiyonu
,BNP,hasta damar sayısı arasında anlamlı doğrusal ilişki vardı. HDL-kolesterol ,TG,total
kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol ve trigliserit ve açlık kan şekeri
ile LAVi
arasında anlamlı ilişki saptanmadı.
.Tablo-1: Hastaların demografik özellikleri ile koroner arter hastalığı olan ve olmayanlar
arasındaki ilişki
N(n=30)(Gup1)
Grup2(n=16)
Grup3(n=50)
BNP, pg/ml (SS)
23,4±(44.7)
21.6± (30.5)
116.5± (155,5)
Erkek cinsiyet, n (%)
18(54)
13(94)
35 (73)
Yaş, yıl (SS)
53,9 ±11
57± (9)
57±(9)
Aile öyküsü, n (%)
2 (6)
3 (19)
6 (8)
Kalp hızı, vuru/dak (SS)
77± (12)
68± (12)
80± (14,4)*
SVDSB, mmHg (SS)
8±(2)
10.8±(6)
19.8± (8.1)
Total kolesterol, mg/dl (SS)
186 ± (44)
197 ± (45)
187 ± (44)
LDL kolesterol, mg/dl (SS)
110 ± (35,4)
121.3± (48)
113 ± (40)
HDL kolesterol, mg/dl (SS)
44,4± (8)
43 ± (8)
45.3 ±(9)
Trigliserit, mg/dl (SS)
147± (95)
143± (85)
149 ±(94)
AKŞ
98,3 ± (3)
101,4 ± (34,3)
132,1 ±(58)
* Grup 3, grup 1 ve grup 2 ye göre anlamlı farklılık gösteriyor (p<0.01)
BNP: Brain natriüretic peptid, SVDSB: Sol ventrikül diyastol sonu basıncı
SS: Standart sapma
-43-
Tablo 2;Ekokardiografik parametrelerle koroner arter hastalığı olan ve olmayan gruplar
arasındaki ilişki
Grup 1
Grup 2
Grup3
Aort cm
2.9± (0,37)
3 ±(0,27)
3 ± (0,33)
La çapı cm
3,5 ± (0,37)
3,5 ±(0,27)
3,97 ±(0,56)αβ
LVDD cm
4,7± (0,35)
4,8 ±(0,4)
5,3 ±(0,8)γδ
LVSD cm
2,96 ± (0,25)
2,99 ±(0,37)
3,7 ± (1,1)εζ
EF %
65,3 ±(4,8)
64,1± (6,2)
54,4 ± (14,3)ηθ
MVE m/sn
69 ±(14)
68 ± (21)
76 ± (24)
MVA m7sn
75 ± (25)
74 ± (13)
79 ± (25)
DT sn
222,6 ±(71)
246 ±(66)
228 ± (76)
IVRT sn
101 ±(19,9)
107 ±(26)
104 ±(28)
CMM
69± (22)
48,4 ±(16)
46,4 ±(21,4)ι
PVsist m/sn
65 ± (10)
69 ±(15)
60 ±(13)
PVdiast m/sn
50 ±(12)
53,9± (15)
51,6± (13)
PVar
31,4 ± (5)
34 ± (7,3)
33,7± (7,2)
PA -A süresi sn
106,1± (19,3)
100 ±(17)
109 ± (25)
Em m/sn
10,4 ±(2,9)
9,4 ± (3,4)µ
8,6 ± (2,5)λ
E/Aoranı
0,99± (0,32)
0,92 ± (0,24 )
1,04 ± (0,49
PV S/D oranı
1,3 ± (0,3)
1,3± (0,2 )
1,24 ±(0,4)
E/Em oranı
7 ± (2,2)
7,5 ± (5,1)
9 ±(3,3)Ω
LAVi ml
19,5 ± (5,8)
20,6 ± (3,2)
32,7 ± (16)ΨΧ
BNP: Brain natriüretik peptid, SVDSB: Sol ventrikül diyastol sonu basıncı ,La :sol
atriyum,LVDD:soll ventrikül diyastolik çapı,LVSD:sol ventrikül sistolik çapı,EF :ejeksiyon
fraksiyonu,MVE; mitral kapak E velositesi,MVA: mitral kapak A velositesi,DT:deselerasyon
zamanı IVRT:izovolümetrik gevşeme zamanı,Em :erkendiyastolik miyokardial dopler
-44-
velositesi Am:Geç diyastolik miyokardial dopler velositesi , Sm sistolik miyokardial dopler
velositesi
Ω ; grup 3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p =0,012)
Ψ ; grup 3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p < 0,001 )
Χ ; grup 3 ile grup 2 arasında anlamlı fark ( p =0,002)
α ; grup 3 ile grup1 arasında anlamlı
fark (p=0,002)
β ; grup 3 ile grup 2 arasında anlamlı fark (p =0,002)
γ ; grup3 ile grup 2 arasında anlamlı fark ( p< 0,001)
δ ; grup3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p<0,001)
ε ; grup 3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p=0,011)
ζ ; grup 3 ile grup 2 arasında anlamlı fark (p=0,008)
η ; grup 3 ile grup1 arasında anlamlı fark (p<0,001)
θ ; grup 3 ile grup 2 arasında anlamlı fark (p=0,008)
λ ; grup 3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p=0,024)
ι ; grup 3 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p<0,001)
µ ; grup 2 ile grup 1 arasında anlamlı fark (p=0,006)
Tablo 3 ;LAVi ile korelasyon analizi
r
p
yaş
0,32
0,001
kalp hızı
0,33
0,001
EF
-0,56
<0,001
LVEDP
0,53
<0,001
BNP
0,55
<0,001
hasta damar sayısı
0,44*
<0,001
T .kolesterol
0,03
AD
HDL
0,25
0,027
LDL
0,07
AD
TG
-0,1
AD
AKŞ
0,14
AD
-45-
Tablo 4 ; LAVi ile demografik ve ekokardiografik parametreler arasındaki ilişki
Grup 1
Grup 2
LAVi<32
LAVi>32
Kalp hızı
74±± (11)
86,2 ± (17,5)
0,005
BNP
35,6 ± (52)
185 ± (198)
0,002
LVEDD
11,9 ± (63)
23,1± (8,98)
<0,001
AKŞ
114,± (52)
122 ± (43)
AD
EF
62,5± (8)
49,5± (17,1)
0,002
CMM
58,4 ± (22)
39,6± (21,5)
0,001
E/A oranı
0,96± (0,28)
1,16 ±(0,66)
AD
E/Em oranı
8 ± (2,7 )
8,7± (3,6)
AD
PV S/D oranı
1,34± (0,31)
1,09 ± (0,38
0,003
Şekil 1 ;Hasta damar sayısı ile LAVi arasındaki ilişki
-46-
p
Tartışma
Kalbin aynı zamanda bir endokrin fonksiyonunun olduğu ve natriuretik peptid salınımında
rol oynadığı anlaşıldıktan sonra; natriüreitik peptidlerin etkileri üzerinde geniş çalışmalar
yapılmıştır. Bu peptidlerden ilk keşfedilen ANP nin kalp yetersizliğinde yükseldiği saptanmış
ve yüksek ANP değerlerinin artmış SVDSB ile birlikte olduğu görülmüştür (3). ANP den
sonra bulunan natriuretik peptidlerden BNP, ventrikülden salındığı için sol ventrikül
disfonksiyonunu daha iyi göstereceği savunulmuştur. Yapılan klinik çalışmalar sonrasında
BNP nin özellikle EF düşüşünü saptamada ANP den daha duyarlı olduğu saptandı (7).
Sonrasında yapılan çok sayıda klinik çalışmayla BNP nin konjestif kalp yetersizliği
tanısındaki yeri sağlamlaştı. Ve BNP, tanı ile birlikte prognoz tayini ve tedaviye cevabı
değerlendirmede kullanılmaya başlandı (13) . Ancak BNP nin,diyastolik disfoksiyonun en iyi
prognoz tayin edici belirteçlerinden
olan LAVi (sol atriyal volüm indeksi) ile ilişkisi
yeterince irdelenmeyip, daha çok semptomatik kalp yetrsizliğindeki tanı ve prognoz tayini
üzerindeki etkisi üzerinde durulmuştur. BNP nin LAVi ile birlikteliğini gösteren kısıtlı sayıda
-47-
çalışma olup, bu çalışmalarda; semptomatik kalp yetersizliği olan hasta grubunda BNP
çalışılmış ve BNP ile LAVİ değeri doğru orantılı bulunmuştur (22-23) Yaptığımız klinik
çalışmada semptomsuz, sadece koroner arter hastalığı yada şüphesi olan hasta grubundaki
hastaların LAVi nın ve diğer diyastolik disfoksiyon parametrelerinin BNP ile orantısını
ortaya koymayı amaçladık. Sonuçta hasta semptomsuz dahi olsa yüksek BNP değerlerinin
güçlü bir şekilde artmış LAVi nı gösterdiğini ortaya koyduk.
Diyastolik disfonksiyon artmış sol ventrikül diastolik basıncı nefes darlığı, yorgunluk
ve azalmış egzersiz toleransının ile ilişkilidir.Sol ventrikül basınç yüklenmesi miyosit
gerilmesine ve azalmış enerji yapımına neden olur. Buda uzun dönemde ventriküler
yapılanmsına ,nörohormonal aktivasyona ve artmış pulmoner arter basıncına neden
olmaktadır.Bütün bu faktörler prognozu kötü yönde etkiler .Bu da ilerlemiş sol ventriküler
diyastolik disfonksiyon artmış E/A oranı kısalmış DZ ve artmış LAVi ile karakteridir ve
artmış kardiovaküler mortalite ile ilşkilidir. Ayrıca LAVi(sol atriyal volüm indeksi) bize
hasta prognozunun hem klinik hemde standart ekokardiogarfik belirteçlerinden biri olarak
önemli bilgiler sağlamaktadır. LAVİ
özellikle koroner arter hastalığındada
hastalığın
mortalitesi ve yaygınlığıyla ilişkili olarak yükselmektedir.Sol atriyal volümü daah öncede
bahsettiğimiz gibi artmış sol atriyal basıncın süresi ve ciddiyeti konusunda bilgi vermektedir
yani özellikle bize kronik süreçle seyreden koroner arter hastalığı ve hipertansiyon gibi
hastalıkların etkileri üzerine önemli bilgiler verir ancak anlık bilgi veren parametreler
(örnegin DT, IVRT) ile kombine edildiğinde daha önemli prognostik sonuçlar verecektir.
Ayrıca psödonormal doluş paterni veren hastaların ayrımında da önemli bir parametredir.Ve
diğer çalışmalarda da olduğu gibi korone arter hastalarının Sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonun tek başına diyastolik fonksiyonlar değerlendirilmeden prognostik belirteç olarak
yeterli olmadığı anlaşılmıştır.
Sol atriyal volüm indeksinin BNP ve stabil koroner arter hastalığı ile ilgili yeterli
çalışma yapılmamıştır. Ancak Seward JB ve arkadaşları (92) Akut miyakard enfarktüsünde
sol atriyal volüm indeksinin prognostik değerinin yüksek olduğunu saptamışlardır ayrıca T
Tsang ve M. Barnes (93)ve arkadaşlarıda sol atriyal volüm indeksinin diyastolik
fonksiyonların hassas morfofizyolojik göstergesi olduğunu ve ileriki dönem kardiovasküler
-48-
mortalite ve morbidite açısından kullanışlı bir parametre olduğunu belitmişlerdir.. Yapmış
olduğumuzu klinik çalışmada anjiyografik olarak hasta damar tsayısını, LAVİ ve BNP düzeyi
ile güçlü bir bağlantı gösteriyordu. BNP düzeyleri, normal grup ve tek damar hastalığı grubu
arasında farklılık göstermezken; çok damar hastalığı ve normal grup arasında istatiksel olarak
anlamlı bir ilişki gösteriyordu.
Çalışmadaki kısıtlamalar : Çalışmaya nisbeten az sayıda hasta alınmış ve erkek cinsiyeti
daha fazla sayıda olmuştur. Özellikle tek damar hastalığı olan grup, diğer iki gruba göre az
sayıda kalmıştır ve erkek cinsiyet % 90 nın üzerinde saptanmıştır. Tek damar hastalığı olan
grupla normal grup arasında BNP ve LAVi farkı olmaması buna bağlı olabilir. Yine LAVi ve
BNP arasında güçlü ilşki gösterilmiş olmasına rağmen, hasta grubundaki kısıtlılık nedeniyle
iki değişken arasındaki odds oranı ve hazard oranı hesaplanamamıştır. Hasta ve kontrol
grubunun daha büyük olduğu çalışmalarda BNP ve LAVi patolojik sınır değerleri arasındaki
odds ve hazard oranı daha doğru bir biçimde saptanabilir. Diğer bir kısıtlamada çalışmaya
alınan hasta grubunun daha önceki altta yatan sol ventrikül performansının (EF) tam olarak
bilinmemesidir. Özellikle BNP nin anjiyografik olarak saptanan hasta damar sayısını
belirlemede bu kısıtlama sözkonusu olup, BNP yükseklği önceki altta yatan sol ventrikül
disfonksiyonuna bağlı olabilir. Bu etkiyi en aza indirmek için, BNP düzeylerinin
yükselebileceği akut koroner sendrom, semptomatik kalp yetersizliği, kardiyomyopati, orta ve
ileri ciddiyetteki kapak hastalıkları olan kişiler çalışmaya dahil edilmemiştir.Ayrıca sol
atriumun apikal pencereden ekokardiografik görüntülemesinde sol atriyumun ultrasonson
sinyallerinin
uzak
bölgesinde
kalması
sebebiyle
sol
atriyal
endokardının
iyi
görüntülenememesi sebebiyle sol atriyal volümün modifiye simpson ile hesaplanmasında
kısıtlılık oluşturabilir.
-49-
Sonuç
BNP özellikle semtomatik kalp yetersizliği tanısında ve prognozu tayin etmede önemli bir
biyokimyasal parametredir.Son dönemlerde yapılan çalışmalarda BNP ve sol atriyal volüm
indeksinin koroner kalp hastalığında prognozu gösteren bir faktör olduğu söylenmektedir.
Yaptığımız klinik çalışmaya dayanarak BNP nin ve sol atriyal volüm indeksinin koroner kalp
hastalığı olan hastalarda, hasta semptomsuz dahi olsa, hasta prognoz
tahmin etmede
başvurulabilecek, ölçümü kolay bir biyokimyasal ve ekokardiografik
yöntem olduğu
söylenebilir. Yine çalışmamızda, yüksek BNP ve artmış sol atriyal volüm indeksinin çok
damar hastalığı varlığı ile ilişkili bulunmuştur. Ancak BNP ve sol atriyal volüm indeksinin
diğer etkenlerden bağımsız tek başına çok damar hastalığının göstergesi olduğunu ortaya
koymak için geniş hasta gruplarının alındığı klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
-50-
KAYNAKLAR
1. Omland T, de Lemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C, Braunwald
E. Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain natriuretic peptide in
patients with acute coronary syndromes. Am J Cardiol 2002 Feb 89:463-5.
2. Haug C, Metzele A, Kochs M, Hombach V, Grunert A. Plasma brain natriuretic
peptide and atrial natriuretic peptide concentrations correlate with left ventricular enddiastolic pressure. Clin. Cardiol. 16:553-57.
3. Maeda K, Tsutamoto T, Wada A, Hisanaga T, Kinoshita M. Plasma brain natriuretic
peptide as a biochemical marker of left ventricular end-diastolic pressure in patients
with syptomatic left ventricular dysfunction. Am Heart J May 1998 135:825-32.
4. Henry JP, Gauer OH, Reeves JL. Evidence of the atrial location of receptors
influencing urine flow. Circ Res 1956;4:85-90.
5. Kisch B. Electronmicroscopy of the atrium of the heart. Exp Med Surg 1956;14:99112.
6. Sudoh T, Kangawa K, Minamino N, Matsuo H. A new natriuretic peptide in porcine
brain. Nature 1988;332:78-81.
7. Suga S, Nakao K, Hosoda K, et al. Receptor selectivity of natriuretic peptide family,
atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type natriuretic peptide.
Endocrinology 1992;130:229-39.
8. Magga J, Marttila M, et al. Brain natriuretic peptide in plasma, atria, and ventricles of
vasopressin- and phenlephrıne-infused conscious rats. Endocrynology 1994;134:250515.
9. Francis GS, Benedict C, Johnstone DE, et al: Comparison of neuroendocrine
activation in patients with left ventricular dysfunction with and without congestive
heart failure. A substudy of the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOLVD).
Circulation. 1990;82:1724-9.
10. Peacock WF. The B-type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart failure. Cleve
Clin J Med 2002; 69: 243-51.
11. Kaan J, Hope J, Garcia A, et al: A rapid bedside test for brain natriuretic peptide
accurately predicts cardiac function in patients referred for echocardiography. J Am
Coll Cardiol 2000; 135:419A.
12. Maisel A. B-type natriuretic peptide in the diagnosis and management of congestive
heart failure. Cardiol Clinics 2001;19:557-71
-51-
13. Guidelines for the evaluation and management of chronic heart failure. J Am Coll
Cardiol 2001;38:2101-13.
14. Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for the diagnosis and treatment of heart failure.
Eur Heart J 2001;22:1527-60.
15. JohnsonW, Omland T, Hall C, et al: Neurohumoral activation rapidly decreases after
intravenous therapy with diuretics and vasodilators for class IV heart failure. J Am
Coll Cardiol 2002; 39:1623-9.
16. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, et al: Attenuation of compansation of endogenous
cardiac natriuretic peptide system in chronic heart failure: prognostic role of plasma
brain natriuretic peptide concentration in patients with chronic symptomatic left
ventricular dysfunction. Circulation 1997;96:509-16.
17. Stanek B, Frey B, Hülsmann M, et al: Prognostic evaluation of neurohormonal plasma
levels before and during beta-blocker therapy in advanced left ventricular dysfunction.
J Am Coll Cardiol 2001;38:436-42.
18. Maeda K, Tsutamoto T, Wada A, et al: High levels of plasma natriuretic peptide and
interleukin 6 after optimized treatment for heart failure are independent risk factors for
morbidity and mortality in patients with congestive heart failure. J Am Coll Cardiol
2000;36:1587-93.
19. Troughton RW, Framton CM, Yandle TG, et al: Treatment of heart failure guided by
plasma N-terminal brain natriüretic peptide (N-BNP)concentrations. Lancet 2000;
355:1126-30
20. Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, et al: Effect of spiranolactone on plasma brain
natriuretic peptide and left ventricular remodelling in patients with congestive heart
failure. J Am Coll Cardiol 2001;37:1228-33.
21. Kikuta K, Yasue H, Yoshimura M, Morila E, Sumida H, Kato H, et all. Increased
plasma levels of B-type natriuretic peptide in patients with unstabil angina. Am Heart
J 1996;131:101-7.
22. de lemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et all. The prognostic value of B-type
natriuretic peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med. 2001;
345:1014-1021.
23. Jernberg T, Stridsberg M, Venge P, Lindahl B. N-terminal pro brain natriuretic
peptide on admission for early risk strafication of patients with chest pain and no STsegment elevation. JACC 2002 Aug 40:437-45.
24. Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C, Braunwald E.
Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain natriuretic peptide in patients
with acute coronary syndromes. Am J Cardiol 2002 Feb 89:463-5.
-52-
25. James SK, Lindahl B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P, Barnathan
ES, Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal pro-brain natriuretic
peptide and other risk markers for the seperate prediction of mortality and subsequent
myocardial infarction in patients with unstable coronary artery disease: a Global
Utilization of Stategies To Open occluded arteries (GUSTO)-IV substudy. Circulation
2003 Jul 108:275-81.
26. Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP, Mannucci
PM, Minini N, Prando MD, Tubaro M, Vernocchi A, Vecchio C. N-terminal pro-brain
natriuretic peptide on admission has prognostic valuu across the whole spectrum of
acute coronary syndromes. Circulation 2004 Jul 110:128-34.
27. Omland T, Persson A, Ng L, et all. N-terminal pro-B-type natriuretic peptide and
long-term mortality in acute coronary syndromes. Circulation 2002; 106:2913-18.
28. Heymans S, Luttun A, Nuyens D, et al. Inhibition of plasminogen activators or matrix
metalloproteinases prevents cardiac rupture but impairs therapeutic angiogenesis and
causes cardiac failure Nat Med. 1999;5: 1135-1142.
29. Tezel T.Kardiyoloji derlemeleri. 2000;10: 18-19.
30. Nishimura Ra , Abel MD , Hatle LK ,Tajik AJ .Assesment of diastolic function of teh
heart : background and current applications of doppler echocardiography.2.climical
studies. Mayo clin. Proc. 1989 ; 64: 181 -204
31. Oh JK , Appleton CP , Hatle LK , et al .The non invasive assesment of left ventricular
diastolic dysfunction with two dimensional and doppler echocardiogarpy. J Am Soc
Echocardiogr. 1997;10:271-292
32. Appleton CP , Hatle LK , Oh JK, Jensen JL. Doppler evaluation of left and right
ventricular diastolic function a technical guide for obtaining optimal folw velocity
recordings.J Am Soc echocardiogr.1997,10.271-292
33. Kuecherer HF , Kusumoto F ; Muhiudeen IA et al .Pulmonaey venous flow patterns
by trans esophagial pulsed doppler echocardiography ; relation to parameters of left
ventricular systolic and diastolic funct5ion Am. Heart journal 1991;122:1693-93
34. Ishida Y, meisner Js ,tsujioka k ,et al. Left ventricular filling dynamics ;influence of
left ventricular relaxation and left atrial pressure, circulationn 1986 ;74 ;187-189
35. Choong CY , harrmann HC, WEyman AE, Fifer MA. Preload dependency of doppler
derived indices of left ventricular diastolic function in humans.J Am.Coll.
Card.1987;10;800-80
36. Fleming AD ,Xia X, Mc dicken WN, et al. Myocardial velocity gradients detected by
doppler imaging .Br J radiol. 1994 ;67,679-688
-53-
37. Rashinghani A, Danoghey L, Nozaki S,et al. New approaches to evaluation of LV
function ;Assesment of transmural myocardial velocity gradients and diastolic
relaxation rates by doppler tissue imaging,Circulation 1994 ;90:!-327
38. Pakla P,Lange A ,Fleming AD, et al .differences in myocardial velocity gradients
measured throughout teh cardiac cycle in patients with hypertrophic cardiomyopathy
,athletes and patiennts with left ventricular hypertrophy due to hypertension J.Am
Col.Card.1997;30;760-768
39. Uematsu M,Miyataker K,Tanaka N,et al.Myocardial velocity gradient as anew
indicator of regional left ventricular contraction;detection by two dimensional tissue
doppler imaging technique J Am Coll Card.1995;26;217-223
40. Brun P,Triboilloy C, Duval AM,et al.left nentricular flow propogation during early
filling is related to wall relaxation;a colr M mod doppler analysis J Am.cool. af
cardiology 1992 ;20:420 -432
41. Kitabake A;Inoue M,Asao M,Tanouchi J,Masuyanma T,Abe H,Morita h, Seanda
S,Transmitral blood flow reflecting diastolic behaviourof the Left ventricle in the
health and disease study by pulsed doppler technique.Jpn.Circ. J: 1982;46;92.
42. Appleton CP, Hatle L,Popp RL .Relation of transmural velocity patterns to left
ventricular diastolic dysfunction;new sights from a combined hemodynamic and
doppler echocardiographic study. J.Am.Coll.Card:1988 ;12;426-440
43. Little WC,Ohno M,Kitzman DW,etal.Determination of left ventricular chamber
sttiffness from the time for deceleration of early left ventricular
filling,Circ.1995;92;1933-1939
44. Courtois M,Kovasc SJ,Ludbrook PA,transmitral pressure flow velocity relation
;importance of regional pressure gradients in the left ventricle durin diastole
.Circ.1988;78,661-667
45. Thomas JD,Weyman AE,Echocardiordiographic doppler evaluation of left ventricular
diastolic dysfunction ;phsysics and physiology.Circ.1991;84;997-990
46. Miyatake K,Okomoto M;Kinosito N et al.Augmentation of left atrial contribution of
left ventricular inflow with aging as assessed by intrtacardiac doppler flowmetryAm
Coll.Card.1984;53;586-589
47. Naqvi TZ, Neyman G, Broyde A,etal.Comparison of myocardial tissue doppler wih
conventional transmitral doppler in lef ventricularhypertrophy .J. Am Soc.Echo 2001
;14;1153-1160
48. matsuda Y,Tomöa Y;Moritani K,et al.Assessment of left atriyal function in patients
with hypertensive heart disease.Hypertension 1986 ;(:779-789)
-54-
49. Courtois M, Verrd Z, Barzilai B et al.The transmitral pressure –flow velocity relation
;effect of abrupt preload reduction .Circ. 1988;78;1459-1468
50. Sohn DW, Chai IH, Lee DJ,et al . Assessment of mitrl annular velocity by doppler
tissue imagingh in evaluation of left ventricular diastolic dysfunction .J Am
Coll.Card.1997;30;760-768
51. Brunnazzi MC,Chirillo F, Pasquillani M, et al. Estimation of lef ventricular diastolic
pressures from precordial pulsed wave doppler analysis of pulmonary venous and
mitral flow.Am .Heart Jour. 1994 ;128 ;293.
52. Nishimura RA, Abel MD , Hatle HK, Tajik J, Relation of pulmonary vein to mitral
flow velocities by transesophagial doppler echocardiogarhy;Effect of different loading
condition Circ.1990 ;81;1488
53. Masuyama T, Lee JM, Tamai M,Tanouchi J,Kitabake A, Kamada T et al . Pulmonary
venous folw velocity pattern as assessed with transthoracic PW doppler
echocardiograpyin subjects without cardiac disesase Am J. Card.1991 ; 67;1396
54. Appleton CP,Gonzales MS, Basnight MA Relationship of left atrial pressure and
pulmonarty venous flow vlocities J Am Soc.Echo: 1994 ;264;275
55. Keren G, Sherez J, Megidish R;et al. Pulmonary venous flow pattern its relation to
cardiac dynamics ;apulsed doppler echocardiographic study.Circ.1985 ;71 ;1105-11
56. De marchi SF , Boden muller M,Lai DL, seiler C,Pulmonary Venous flow velocity
patterns in 404 individuals without cardiovascular disease.Heart 2001;85;23-29
57. Rossvoll O, Hatle LK, Pulmonary venous flow velocities recorded by transtorasic
Doppler ultrasound: relation to pleft ventricular diastolic pressures. J Am Coll Cardiol
1993;21:1787-1796
58. Plehn JF, Southworth J, Cornwell GG III. Brief report: atrial sistolic failure in
ppprimary amiloidosis. N Engl J Med. 1992;327:1570-1573
59. Fleming AD, McDicken WN, Sutherland GR, Hoskins PR. Assessment of color
Doppler tissue imaging using test-phantoms. Ultrasound Med Biol. 1994;20:937-951
60. Miyatake K, Yamagishi M, Tanaka N, et al. New method for evaluating left
ventricular wall motion by color-coded tissue doppler imaging: in vitro and in vivo
studies.J Am Coll Cardiol 1995;25:717-724
61. Donovan CL, Armstrong WF, Bach DS. Quantitative Doppler tissue imaging of the
left ventricular myocardium: validation in normal subjects. Am Heart J 1995;130:100104
-55-
62. Derumeaux G, Ovize M, Loufoua J, et al. Doppler tissue imaging quntitates regional
wall motion during myocardial ischemia and reperfusion. Circulation 1998;97:19701977
63. Fleming AD, Palka P, McDicken WN, et al. Verification of cardiac Doppler tissue
images using gray-scale M-mode images. Ultrasound Med Biol. 1996;22:573-581
64. Myers JH, Stirling MC, Choy M, et al. Direct measurement of inner and outer wall
thickining dynamics with epicardial echocardiography. Circulation. 1986;74:164-172
65. O’Boyle JE, Parisi AF, Nieminen M, et el. Quantitative detection of regional left
ventricular contraction abnormalities by two-dimensional echocardiography. I.
Patterns of contraction in in the normal left ventrcle. Circulation. 1983;51:1732-1738
66. Shapiro E, Marier DI, St John Sutton MG, Gibson DG. Regional non uniformity of
wall dynamics in normal left ventricle. Br. Heart J 1981;45:264-267
67. Haendehen RV, Wyath HL, Maurer G, et al..Quantitation of regional cardiac function
by two-dimensional echocardiography I. Patterns of constriction in the normal left
ventricle. Circulation 1983;67:1234-1245
68. Kondo H, Masuyama T, Ishira K, et al. Digital subtraction high-frame-rate
echocardiography in detectingdelayed onset of regional left ventricular relaxation in
ischemic heart disease. Circulation 1995;91:304-312
69. Sutherland GR, Stewart MJ, Groudstroem KWE, et al. Colour Doppler myocardial
imaging: a new tecnique for the assessment of myocardial function. J Am Soc
Echocardiogr 1994;7:441-458
70. Isaaz K, Thompson A, Ethevenot G, et al. Doppler echocardigraphic measurement of
low velocity motion of the left ventricular posterior wall. Am J Cardiol. 1989;64:6675
71. Nagueh SF, Mikati I, Kopelen HA, et al.Doppler Estimation of left ventricular filling
pressure in sinus tashycardia: A new application of tissue Doppler imaging.
Circulation 1998;9816:1644-1650
72. Nagueh SF, Kopelen HA, Quinones MA. Assessment of left ventricular filling
pressures by Doppler in the ppresence of atrial fibrillation. Circulation 1996;94:21382145
73. Garcia-Fernandez MA, Azevedo J, Moreno M, et al. Segmental isovolumic relaxation
time of the left ventricular myocardium by pulsed Doppler tissue imaging: a new
index of regional diastolic function and normal pattern description. Eur Heart J
1996;17(suppl):P3050
-56-
74. Nagueh SF, Middleteon KJ, Kopelen HA,et al. Doppler Tissue imaging: A
noninvasive technique for evaluation of left ventricular relaxation and estimation of
fillin pressures. J Am Coll Cardiol 1997;30:1527-1533
75. Oki T, Tabata T, Yamada H, et al. Left ventricular diastolic pproperties of
hypertensive patients measured with pulsed tissue doppler imaging. J Am Soc
Echocardiogr 1998;11:1106-1112
76. Farias CA, Rogriguez L, Garci MJ, et al. Assessment of diastolic function by tissue
doppler echocardiography: comparison with standart transmitral and pulmonary
venous flow. J Am Soc Echocardiogr 1999;12:609-617
77. Azevedo J, Torrecilla E, San Roman D, et al. Pulsed Doppler tissue imaging in the
functional study of arterial hypertension: the tissue pattern and its clinical significance
in assessing the regional diastolic function of the ventricular myocardium. Rev Port
Cardiol 1997;16: 75-79
78. Puleo JA, Aranda JM, Weston MW, et al. Noninvasive detection of allograft rejection
in heart transplant recipients by use of Doppler tissue imaging. J Heart Lung
Transplant 1998;17:176-184
79. Garcia MJ, Rodriguez L, Ares M, et al. Diferetiation of constrictive pericarditis from
restrictive cardiomyopathy: assessment of left ventricular diastolic velocities in
longitudinal axis by Doppler tissue imaging. J Am Coll Cardiol 1996;27:108-114
80. Jacques D, Pinsky MR, Harrigan P, Gorcsan III J. Influence of acute alterations in
loading conditions on mitral anular diastolic velocities measured by tissue Doppler
echocardiography. J Am Coll Cardiol 2001;37:43A
81. Naqvi TZ, Neyman G, Broyde A et al. Compparison of tissue Doppler vith
conventional transmitral doppler in left ventricular hypertrophy. J Am Soc
Echocardiogr 2001;14:1153-1160
82. Nagueh SF, Sun H, Kopelen HA, et al. Hemodynamic determinants of the mitral
annulus diastolic velocities by tissue Doppler J AM Coll Cardiol 2002;37:278-285
83. Stugaard M, Smisteh DA, Risoe C, Ihlen H. Intraventricular early filling during acute
myocardial ischemia: assessment by multigated color M-mode Doppler
echocardiography. Circulation 1993;88:2705
84. Ling D, Rankin JS, Edwards CH II, et al. Regional diastolic mechanics of the left
ventricle in the conscious dog. Am J Physiol 1979;236:H323-H330
85. Grossman W, McLaurin LP,mRolett EL. Altering in the left ventricular relaxation and
diastolic compliance in congestive cardiomypathy. Cardiovasc Res 1979;13:514-522
-57-
86. Yamamoto K, Masuyama T, Tanouchi J, et al. İmpportance of left ventricular minimal
presuure as a determinant of a transmitral flow velocity ppattern in the presence of left
ventricular systolic disfunction. J Am Coll Cardiol 1993;21:662-672
87. Cohen GI, Pietrolungo JF, Thomas JD, Klein A. A practical guide to assessment of
ventricular diastolic disfunction using doppler echocardiography. J Am Coll Cardiol
1996;27:1753-1760
88. Garcia MJ, Thomas JD, Klein AL. A new Doppler echocardiographic applications for
the study of diastolic function.J Am Coll Cardiol 1998;32:865-875
89. Scalia GM, Melville RE, Burstow DJ, Clinical utility of color Doppler M-mode in the
routine assessment of diastolic function. J Am Coll Cardiol 2001;37:1A-648A
90. Garcia MJ, Smedira NG ,Greengerg NL, et al. Color M- mod doppler flow
propogation velocity is a preload insensitive index of left ventricular relaxation
;animal and human validation J.Am.Coll.Card:2000;35;201-208
91. Moller JE,Poulsen SH ,Sondergaard E, Egstrup K. Preload dependence of color Mmode doppler flow propogation velocity in controls and in patients with left
ventricular dysfunction. J. Am. Soc. Echo.2000;13;902-909
92. Sewar JB,Jakob E et al . Left atrial volume ,a powerful predictor of survival after
myocardial infarction Circ.2003; 107 ;2207-2212
93. Teresa S, Tsang M , Marion E et al; Left atrial volume as a morhophysiologic
expression of left ventricular diastolic dysfunction and relation to cardiovascular risk
burden Am J Card. 2002 ;)90 ;1284-1289
-58-
Download