muhasebe bilim dünyası dergisi

advertisement
ISSN_1302-258X
MUHASEBE Ö∕RET‹M ÜYELER‹ B‹L‹M VE DAYANIMA VAKFI
THE TURKISH FOUNDATION FOR COLLABORATION OF ACCOUNTING ACADEMICIAN
MUHASEBE BİLİM
DÜNYASI DERGİSİ
THE WORLD OF
ACCOUNTING SCIENCE
Cilt / Volume: 18 Özel Sayı -1 / Special Issue -1 2016
MUHASEBE ÖĞRETİM ÜYELERİ BİLİM
VE DAYANIŞMA VAKFI / THE TURKISH
FOUNDATION FOR COLLABORATION
OF ACCOUNTING ACADEMICIAN
Sahibi / Director
Prof.Dr. Münir ŞAKRAK
Genel Yayın Yönetmeni / Senior Editor
Prof.Dr. Nalan AKDOĞAN
Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor
Prof.Dr. Beyhan MARŞAP (Gazi Üniversitesi)
Editör / Editor
Doç.Dr. Seyhan ÇİL KOÇYİĞİT (Gazi Üniversitesi)
Editör Yardımcısı / Associate Editor
Doç.Dr. Bilge Leyli ELİTAŞ (Yalova Üniversitesi)
Doç.Dr. Haşim ÖZÜDOĞRU (Gazi Üniversitesi)
Doç.Dr. Tuğba UÇMA UYSAL (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Arş. Grv. Mahmut Kadir İŞGÜVEN (Yalova Üniversitesi)
Danışma Kurulu / Counseling Board
Prof. Dr. Ercan BAYAZITLI (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Nuran CÖMERT (Marmara Üniversitesi)
Peter DEMEDIUK (Reims Management School, France)
Paul Sheldon FOOTE (California State University, Fullerton, USA)
Frederic GIELEN (Financial Repoting Council, UK)
Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Üniversitesi)
Prof.Dr. Ganite KURT (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Seval Kardeş SELİMOĞLU (Anadolu Üniversitesi)
Prof. Dr. Can Şımga MUGAN (İzmir Ekonomi Üniversitesi)
Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Recep PEKDEMİR (İstanbul Üniversitesi)
Janet RATRATUNGA (Monash University, Australia)
Prof. Dr. Orhan SEVİLENGÜL (Başkent Üniversitesi)
Prof. Dr. Fevzi SÜRMELİ (Anadolu Üniversitesi)
Prof. Dr. Hülya TALU (İstanbul Üniversitesi)
Prof. Dr. Nergis TEK (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Muhasebe Öğretim Üyeleri Bilim ve Dayanışma Vakfına Aittir.
All the copy rights of this jornal is under the sole responsibility of the
AACF
Bu dergide ileri sürülen fikirler makalelerin yazarlarına aittir.
Bu fikirler MÖDAV’ın görüşlerini yansıtmaz.
The opinions pt forwarded in this jornal are belong to their writers
These opinions do not reflect the views of the AACF
MODAV/ AACF
Merkez/ Center Kumrular Caddesi No: 26 06440 Kızılay Ankara
Tel: (0312) 232 33 77 Fax: (0312) 231 71 17
Baskı/ Print
Büyük Anadolu Medya Grup Ltd.Şti.
İstanbul Cad. Elif Sk. no: 7/190-246 İskitler/ANKARA
• Tel: 0312 384 30 70 (pbx)
Bu derginin sponsorluğunu
Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası üstlenmiştir.
Makale gönderimi:
Mail to:
Doç.Dr
. .Seyhan ÇİL KOÇYİĞİT
[email protected]
Türkçe ve İngilizce dillerinde hazırlanan bu dergi hakemli bir dergi olup,
yılda dört defa yayınlanmaktadır. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi Cilt:
10 Sayı:1 Mart 2008 tarihinden itibaren
Ebscohost Academic Search Complete’de indekslenmekte
ve 2014 yılından itibaren TÜBİTAK ULAKBİM Sosyal ve Beşeri
Bilimler Veri Tabanı’nda yer almaktadır.
This jornal is prepared in Trkish and English langages , pblished
for times a year and is a refereed Jornal The World of Acconting
Science have been indexed by Ebscohost Academic Search Complete
since March 2008, Vol: 10 No: 1 and TUBITAK ULAKBİM Social and
Humanities Science is located in the Database since 2014.
ÖZEL SAYI -1 BİLİM HAKEM KURULU
Prof.Dr. ACAR, Durmuş
Prof.Dr. AKAY, Hüseyin
Prof.Dr. AKDOĞAN, Nalan
Prof.Dr. BAYAZITLI, Ercan
Prof.Dr. CÖMERT, Nuran
Prof.Dr. DERAN, Ali
Prof.Dr. ELİTAŞ, Cemal
Prof.Dr. ERDOĞAN, Melih
Prof.Dr. ERGIN, Hüseyin
Prof.Dr. GÜCENME GENÇOĞLU, Ümit
Prof.Dr. GÜNEŞ, Recep
Prof.Dr. HACIRÜSTEMOĞLU, Rüstem
Prof.Dr. KARACAER, Semra
Prof.Dr. KARCIOĞLU, Reşat
Prof.Dr. KAVAL, Hasan
Prof.Dr. ÖNCE, Saime
Prof.Dr. ÖZBİRECİKLİ, Mehmet
Prof.Dr. ÖZKAN, Azzem
Prof.Dr. ÖZKAN, Serdar
Prof.Dr. PARLAKKAYA, Raif
Prof.Dr. KARDEŞ SELiMOĞLU, Seval
Prof.Dr. TALU, Hülya
Prof.Dr. TOKAY, Semih Hüseyin
Prof.Dr. UZAY, Şaban
Prof.Dr. YÜCEL, Göksel
Prof.Dr. YÜKÇÜ, Süleyman
Prof.Dr. ZIMMERMANN, Jochen
Doç.Dr. BALSARI, Çağnur
Doç.Dr. BEZIRCI, Muhammet
Doç.Dr. DALĞAR, Hüseyin
Doç.Dr. ELMACI, Orhan
Doç.Dr. GALL, Graham
Doç.Dr. HATUNOĞLU, Zeynep
Doç.Dr. MISHRA, Supriti
Doç.Dr. ÖZDEMIR, Fevzi Serkan
Doç.Dr. POROY ARSOY, Aylin
Doç.Dr. YANIK, Serap
İÇİNDEKİLER
BORSA İSTANBUL’DA KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM
DÜZEYİNİN BAĞIMSIZ DENETÇİ GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ VE BAĞIMSIZ
DENETİM PİYASA YAPISI ULUSAL PAZAR-GÖZALTI PAZARI-KURUMSAL
YÖNETİM ENDEKSİ KARŞILAŞTIRMASI
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
Ozan GÜLHAN
Melike AKTAŞ ...................................................................................................................................1
ÜRETİM İŞLETMELERİNDE ÇALIŞAN HİLELERİNE İMKÂN SAĞLAYAN
KURUMSAL HATALAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: HATAY ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ
Nesrin ÖKSÜZ ................................................................................................................................ 23
HALKA AÇIK OLMAYAN TÜRK ŞİRKETLERİNDE KURUMSAL YÖNETİM
UYGULAMALARI
Dr. A. Engin ERGÜDEN
Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA .............................................................................................. 51
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA FİNANSAL OLMAYAN RAPORLAMANIN
ÖNEMİ
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ
Dr. Emre KAPLANOĞLU ............................................................................................................. 63
ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDA
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARI: BİST SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
ENDEKSİNDEKİ ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARININ
İNCELENMESİ
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI
Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ............................................................................................................... 103
SOSYAL SORUMLULUK RAPORLAMASINDAN BEKLENEN KISA VE UZUN
DÖNEMLİ FAYDALARIN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK BOYUTLARI
ÇERÇEVESİNDE TARTIŞILMASI
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK
Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM ....................................................................................................... 133
ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ RİSK AÇIKLAMA:
İNGİLTERE ÖRNEĞİ
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ
Prof. Dr. Azzem ÖZKAN ............................................................................................................. 157
KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDEKİ (BIST-XKURY) İŞLETMELERİN
SAHİPLİK YAPISI VE GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALAR ARASINDAKİ İLİŞKİ
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN
Araş. Gör. Nur FİDANCI ............................................................................................................. 177
İÇİNDEKİLER
GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN SİSTEMATİK RİSK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY
Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL .................................................................................................... 201
ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA VE DENETİMİN KALİTESİNİN
ARTIRILMASINDA KAMU GÖZETİMİNİN ROLÜ: AVRUPA BİRLİĞİ
DÜZENLEMELERİ VE ÜYE ÜLKELERİN UYGULAMALARI
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR
Muharrem KARATAŞ .................................................................................................................. 231
HALKA AÇIK ŞİRKETLER MUHASEBE GÖZETİM KURULU (PUBLİC COMPANY
ACCOUNTİNG OVERSİGHT BOARD- PCAOB) DENETİM KALİTESİ
GÖSTERGELERİ
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ
Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU ................................................................................................. 265
KAMU SEKTÖRÜNDE ŞEFFAFLIK VE HESAPVEREBİLİRLİK, GELİŞMEKTE OLAN
ÜLKELERDEKİ FİNANSAL RAPORLAMA İÇİN ETKİN BİR DÜZENLEYİCİ
YÖNETİM ÖRNEĞİ
Dr. Opoku FOFIE .......................................................................................................................... 295
KAMUNUN AYDINLATILMASI VE ŞEFFAFLIK AÇISINDAN SPK TARAFINDAN
YAYINLANAN ÖZEL DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASI TEBLİĞİNİN
İNCELENMESİ
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ
Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL .............................................................................................................. 317
TÜRKİYE’DE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN KAYIT DIŞI EKONOMİ VE
VERGİ KAYBI AÇISINDAN EKONOMİK KALKINMAYA ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN
Doç. Dr. Ramazan YANIK ........................................................................................................... 337
KURUMSAL YÖNETİMDE “ŞEFFAFLIK” VE TÜRK TİCARET HUKUKUNDAKİ
UYGULAMALARI
Doç. Dr. Şafak NARBAY
Dr. Melih SÖNMEZ ...................................................................................................................... 369
ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ DENETİM
KURULUŞLARININ SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM POLİTİKALARININ ANALİZİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ
Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ............................................................................................ 419
İÇİNDEKİLER
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE FİNANSAL PERFORMANS ARASINDAKİ
İLİŞKİ: BORSA İSTANBUL ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Doç. Dr. Sibel ÇELİK
Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM ............................................................................................. 439
STARTER KÜLTÜR VARLIKLARININ TARIMSAL EKONOMİ İÇERİSİNDEKİ
ÖNEMİ VE HESAP VERİLEBİLİRLİK AÇISINDAN FİNANSAL RAPORLARDA
SUNUMU
Arş. Gör. Fatih GÜZEL
Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ .................................................................................................... 455
GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ: BAZI AVRUPA HAVA YOLU ŞİRKETLERİNİN
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARININ ÇEVRESEL AÇIDAN
İNCELENMESİ
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ........................................................................................................ 475
RİSK AÇIKLAMASI: MEKSİKA BAĞLAMINDA İLK BAKIŞ
Rosalba Martínez HERNÁNDEZ
Xóchitl Ronzón TREJO ................................................................................................................ 511
KURUMSAL İNTERNET SİTELERİNİN KAMUYU AYDINLATMA VE ŞEFFAFLIK
PLATFORMU OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Doç. Dr. Çağnur KAYTMAZ BALSARI
Doç. Dr. Ali Fatih DALKILIÇ
Araş. Gör. Melissa Nihal CAGLE................................................................................................ 537
SUUDİ ARABİSTAN'DA İNTERNETTE YAPILAN FİNANSAL RAPORLAMANIN
NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. Sultan A. AL-BOGAMI
Najmul HODA .................................................................................................................................. 555
ŞEFFAFLIK İLKESİ AÇISINDAN FİNANSAL ARAÇLARDA DEĞER
DÜŞÜKLÜĞÜNÜN RAPORLANMASININ YENİ UFRS 9: FİNANSAL ARAÇLAR
STANDARDI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN
Doç. Dr. Ümmühan ASLAN ........................................................................................................ 573
UFRS BAZLI OLAN VEYA OLMAYAN FİNANSAL RAPORLAMADA ŞEFFAFLIK:
İRAN ÖRNEĞİ
Farzaneh Jalali ALIABADI
Amirhossein Mahdavi SHAHRI ................................................................................................... 605
FİNANSAL PERFORMANS VE KURUMSAL YÖNETİM DERECELENDİRME
NOTLARI: BORSA İSTANBUL KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ 2013-2014 YILLARI
KARŞILAŞTIRMASI
Yrd.Doç.Dr. Ebru ESENDEMİRLİ
Yrd.Doç.Dr. Ece ERDENER ACAR ..................................................................................................... 625
İÇİNDEKİLER
ŞEFFAFLIK AÇISINDAN KURUMSAL YÖNETİM UYGULAMALARININ FİNANSAL
RAPORLAMANIN SÜRESİ ÜZERİNE ETKİSİ: BORSA İSTANBUL ÖRNEĞİ
Arş. Gör. Yusuf GÖR
Doç. Dr. Serkan TERZİ
Doç. Dr. İlker KIYMETLİ ŞEN ................................................................................................... 673
KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDE YER ALAN İŞLETMELERİN
PERFORMANSINA ETKİ EDEN FİNANSAL ORANLARIN İNCELENMESİ
Arş. Gör. Murat ERDOĞAN
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sami ÖZTÜRK ...................................................................................... 707
İÇ KONTROL RİSKİNİN SAPTANMASINDA MUHASEBE MESLEK
MENSUPLARININ ROLÜ VE ŞEFFAFLIK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
Doç. Dr. Seçkin GÖNEN
Yrd. Doç. Dr. Bilal SOLAK ......................................................................................................... 727
DENETİMDE ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA BİLGİ SİSTEMLERİ
DENETİMİNİN ROLÜ
Ar. Gör. Derya ÖZARSLAN ........................................................................................................ 761
ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİK AÇISINDAN MESLEKİ YARGI
Dr. Emin YÜREKLİ
Doç. Dr. Süleyman UYAR ........................................................................................................... 781
ULUSAL KÜLTÜR BAĞLAMINDA YÖNETİM KURULLARINDAKİ BAĞIMSIZ
ÜYELERİN BAĞIMSIZLIĞI: GRİ YÖNETİCİLER
Öğr. Gör. Dr. R. Şebnem YAŞAR
Yrd. Doç. Dr. Gönül ALKAN ...................................................................................................... 813
FİNANSAL RAPORLAMA AÇISINDAN ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN
KRONOLOJİSİ
Prof.Dr. Cemal ELİTAŞ
Doç.Dr. Murat KİRACI ................................................................................................................ 841
FORMALİTE VE HİYERARŞİ BAĞLAMINDA TARİHİ VE KÜLTÜREL AÇIDAN
HESAP VEREBİLİRLİK VE HESAP SORABİLİRLİK ŞEKİLLERİ
Prof. Dr. Osman BAYRİ ............................................................................................................... 855
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
RAPORLAMASI FARKINDALIK DÜZEYİ
Prof. Dr. Raif PARLAKKAYA
Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE
M.Sc. Kadriye AKMEŞE .............................................................................................................. 881
TÜRKİYE'DE BULUNAN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ'NİN ŞEFFAFLIK VE
HESAP VEREBİLİRLİK AÇISINDAN İNCELENMESİ
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
Öğr. Gör. Neslihan ÇETİNKAYA.......................................................................................... 897
BORSA ISTANBUL’DA İŞLEM GÖREN TURİZM İŞLETMELERİNİN KURUMSAL
SOSYAL SORUMLULUK FARKINDALIKLARI VE UYGULAMALARI
Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE
Arş. Gör. Sercan ARAS .......................................................................................................... 919
KAMU HUKUKU VE ÖZEL HUKUK ÇERÇEVESİNDE HESAP VEREBİLİRLİK
KAMUDA UYGULANABİLİRLİĞİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nilgün ERTUĞRUL
Gülderen CEBECİ .................................................................................................................. 943
CONTENTS
THE EFFECT OF COMPLIANCE LEVEL WITH THE CORPORATE GOVERNANCE
PRINCIPLES TO AUDITORS’ OPINION AND STRUCTURE OF AUDIT MARKET IN
BORSA ISTANBUL A COMPARISON OF NATIONAL MARKET-WATCH LIST
MARKET AND CORPORATE GOVERNANCE INDEX
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
Ozan GÜLHAN
Melike AKTAŞ ...................................................................................................................................1
A RESEARCH STUDY ON THE INSTITUTIONAL ERRORS ENABLING
OCCUPATIONAL FRAUD AND ABUSE IN MANUFACTURING COMPANIES:
THE CASE OF HATAY
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ
Nesrin ÖKSÜZ ................................................................................................................................ 23
CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES AT NON-PUBLICLY HELD TURKISH
COMPANIES
Dr. A. Engin ERGÜDEN
Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA .............................................................................................. 51
THE IMPORTANCE OF NON-FINANCIAL REPORTING IN SUSTAINABLE
DEVELOPMENT
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ
Dr. Emre KAPLANOĞLU ............................................................................................................. 63
SUSTAINABILITY REPORTS IN ENSURING TRANSPARENCY AND
ACCOUNTABILITY: ANALYSIS OF COMPANIES' SUSTAINABILITY REPORTS IN
THE BIST SUSTAINABILITY INDEX
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI
Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ............................................................................................................... 103
DISCUSSION OF THE EXPECTED SHORT- AND LONG-TERM BENEFITS OF
SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTS IN THE FRAMEWORK OF CORPORATE
SOCIAL RESPONSIBILITY DIMENSIONS
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK
Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM ....................................................................................................... 133
VOLUNTARY RISK DISCLOSURE AS A REQUIREMENT OF TRANSPARENCY
PRINCIPLE: THE CASE OF ENGLAND
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ
Prof. Dr. Azzem ÖZKAN ............................................................................................................. 157
THE RELATIONSHIP BETWEEN OWNERSHIP STRUCTURE OF ENTITIES LISTED
IN CORPORATE GOVERNANCE INDEX (BIST – XKURY) AND VOLUNTARY
DISCLOSURES
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN
Araş. Gör. Nur FİDANCI ............................................................................................................. 177
CONTENTS
THE EFFECT OF VOLUNTARY DISCLOSURE ON SYSTEMATIC RISK
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY
Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL .................................................................................................... 201
THE ROLE OF PUBLIC OVERSIGHT IN ENHANCING AUDIT QUALITY AND
ENSURING TRANSPARENCY: LEGISLATION AND PRACTICES IN EUROPEAN
COUNTRIES
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR
Muharrem KARATAŞ .................................................................................................................. 231
PUBLIC COMPANY ACCOUNTİNG OVERSIGHT BOARD (PCAOB) AUDİT
QUALITY INDICATORS
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ
Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU ................................................................................................. 265
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN THE PUBLIC SECTOR, A CASE OF
EFFECTIVE REGULATORY GOVERNANCE FOR FINANCIAL REPORTING IN
DEVELOPING ECONOMIES
Dr. Opoku FOFIE .......................................................................................................................... 295
AN EXAMINATION ABOUT COMMUNIQUE ON MATERIAL EVENTS DISCLOSURE
ISSUED BY CAPITAL MARKETS IN TERMS OF PUBLIC DISCLOSURE AND
TRANSPARENCY
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ
Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL .............................................................................................................. 317
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN TURKEY'S, INFORMAL ECONOMY
AND TAX LOSS FOR THE PURPOSE, EVALUATION OF THE ECONOMIC
DEVELOPMENT IMPACT
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN
Doç. Dr. Ramazan YANIK ........................................................................................................... 337
TRANSPARENCY” IN CORPORATE GOVERNANCE AND ITS IMPLEMENTATIONS
IN TURKISH COMMERCIAL CODE
Doç. Dr. Şafak NARBAY
Dr. Melih SÖNMEZ ...................................................................................................................... 369
THE ANALYSIS OF AUDIT FIRMS’ CONTINUING PROFESSIONAL EDUCATION
POLICIES WITHIN THE FRAMEWORK OF TRANSPARENCY REPORTS
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ
Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ............................................................................................ 419
CONTENTS
THE RELATIONSHIP BETWEEN CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY AND
FINANCIAL PERFORMANCE: THE CASE OF BORSA ISTANBUL
Doç. Dr. Sibel ÇELİK
Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM ............................................................................................. 439
THE IMPORTANCE OF STARTER CULTURES IN AGRİCULTURAL ECONOMİCS
AND TRANSPARENCY IN ACCOUNTİNG TRANSACTİONS
Arş. Gör. Fatih GÜZEL
Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ .................................................................................................... 455
EMPIRES OF THE SKY: ANALYSIS OF SOME EUROPEAN AIRLINES'
CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY PRACTICES FROM AN
ENVIRONMENTAL PERSPECTIVE
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ........................................................................................................ 475
RISK DISCLOSURE: FIRST OVERVIEW IN THE MEXICAN CONTEXT
Rosalba Martínez HERNÁNDEZ
Xóchitl Ronzón TREJO ................................................................................................................ 511
EVALUATION OF CORPORATE WEBSITES UNDER A PUBLIC DISCLOSURE AND
TRANSPARENCY PLATFORM
Doç. Dr. Çağnur KAYTMAZ BALSARI
Doç. Dr. Ali Fatih DALKILIÇ
Araş. Gör. Melissa Nihal CAGLE................................................................................................ 537
ASSESSMENT OF QUALITATIVE CHARACTERISTICS OF INTERNET FINANCIAL
REPORTING IN SAUDI ARABIA
Dr. Sultan A. AL-BOGAMI
Najmul HODA .................................................................................................................................. 555
EVALUATION OF REPORTING OF IMPAIRMENT IN FINANCIAL ASSETS IN
SCOPE OF NEW IFRS 9: FINANCIAL INSTRUMENTS STANDARD IN TERMS OF
TRANSPARENCY POLICY
Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN
Doç. Dr. Ümmühan ASLAN ........................................................................................................ 573
TRANSPARENCY IN FINANCIAL REPORTING WITH OR WITHOUT IFRS: THE
CASE OF IRAN
Farzaneh Jalali ALIABADI
Amirhossein Mahdavi SHAHRI ................................................................................................... 605
COMPARATIVE STUDY OF FINANCIAL PERFORMANCE AND CORPORATE
GOVERNANCE RATINGS: BORSA ISTANBUL CORPORATE GOVERNANCE INDEX
2013-2014
Yrd.Doç.Dr. Ebru ESENDEMİRLİ
Yrd.Doç.Dr. Ece ERDENER ACAR ..................................................................................................... 625
CONTENTS
THE EFFECT OF CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES ON THE TIMELINESS
OF FINANCIAL REPORTING IN TERMS OF TRANSPARENCY: EVIDENCE FROM
THE BORSA ISTANBUL
Arş. Gör. Yusuf GÖR
Doç. Dr. Serkan TERZİ
Doç. Dr. İlker KIYMETLİ ŞEN ................................................................................................... 673
EVALUATING THE FINANCIAL RATIOS AFFECTING THE FINANCIAL
PERFORMANCE OF THE COMPANIES IN THE CORPORATE GOVERNANCE
INDEX
Arş. Gör. Murat ERDOĞAN
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sami ÖZTÜRK ...................................................................................... 707
A RESEARCH TOWARDS DETERMINING THE RELATIONSHIP BETWEEN ROLE
OF ACCOUNTING PROFESSIONALS AND TRANSPARENCY ON DETECTING THE
RISK OF INTERNAL CONTROL
Doç. Dr. Seçkin GÖNEN
Yrd. Doç. Dr. Bilal SOLAK ......................................................................................................... 727
THE ROLE OF INFORMATION SYSTEMS AUDITING IN ENSURING
TRANSPARENCY OF AUDIT
Ar. Gör. Derya ÖZARSLAN ........................................................................................................ 761
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY TERMS OF PROFESSIONAL
JUDGEMENT
Dr. Emin YÜREKLİ
Doç. Dr. Süleyman UYAR ........................................................................................................... 781
INDEPENDENCY OF THE INDEPENDENT MEMBERS OF THE BOARD OF
DIRECTORS IN THE CONTEXT OF CULTURE: GREY DIRECTORS
Öğr. Gör. Dr. R. Şebnem YAŞAR
Yrd. Doç. Dr. Gönül ALKAN ...................................................................................................... 813
THE CHRONOLGY OF TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN FINANCIAL
REPORTING
Prof.Dr. Cemal ELİTAŞ
Doç.Dr. Murat KİRACI ................................................................................................................ 841
FORMS OF ACCOUNTABILITY IN THE CONTEXT OF FORMALITY AND
HIERARCHY FROM A HISTORICAL AND CULTURAL POINT VIEW
Prof. Dr. Osman BAYRİ ............................................................................................................... 855
AWARENESS DEGREE OF CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTING
IN TURKISH BANKING INDUSTRY
Prof. Dr. Raif PARLAKKAYA
Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE
M.Sc. Kadriye AKMEŞE .............................................................................................................. 881
EXAMINATION OF TURKISH METROPOLITAN MUNICIPALITIES IN TERMS OF
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
Öğr. Gör. Neslihan ÇETİNKAYA.......................................................................................... 897
CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY AWARENESSES AND PRACTICES
OF THE TOURISM ENTERPRISES TRADED IN THE ISTANBUL STOCK
EXCHANGE
Yrd. Doç. Dr. Halil AKMEŞE
Arş. Gör. Sercan ARAS .......................................................................................................... 919
ACCOUNTABILITY IN THE FRAMEWORK OF PUBLIC LAW PRIVATE LAW, THE
APPLICABILITY OF IT IN THE PUBLIC AND SUGGESTIONS
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nilgün ERTUĞRUL
Gülderen CEBECİ .................................................................................................................. 943
GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN / FROM SENIOR EDITOR
Değerli Okuyucular,
2016 yılı Özel Sayı: 1 olarak hazırlanan ve otuz yedi adet makaleden
oluşan bu sayımız, MODAV tarafından 23-25 Ekim 2015 tarihleri
arasında Ankara'da düzenlenen “Şeffaflık ve Hesapverebilirlik” temalı
12. Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve
alınan eleştiriler dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş makalelerden
oluşmaktadır.
Saygılarımla
Prof. Dr. Nalan Akdoğan
BORSA
İSTANBUL’DA
KURUMSAL
YÖNETİM
İLKELERİNE UYUM DÜZEYİNİN BAĞIMSIZ DENETÇİ
GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ VE BAĞIMSIZ DENETİM
PİYASA YAPISI ULUSAL PAZAR-GÖZALTI PAZARIKURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ KARŞILAŞTIRMASI *
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN **
Ozan GÜLHAN ***
Melike AKTAŞ ****
1
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 1-22
ÖZ
Kurumsal yönetim ve bağımsız denetim kamunun bilgilendirilmesi,
şeffaflık ve hesap verilebilirliğin arttırılması konularında en önemli hususlar
arasında yer almaktadır. Bu çerçevede, 2009-2014 yılları arasında Borsa
İstanbul Ulusal Pazar, Kurumsal Yönetim Endeksi ve Gözaltı Pazarında
payları işlem gören şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyum düzeyinin ve
denetçi değişikliklerinin bağımsız denetim görüşlerine etkisinin incelenmesi
sonucunda Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin gerek Ulusal
Pazar gerekse Gözaltı Pazarına oranla daha yüksek oranda olumlu görüş aldığı
görülmüş, Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden şartlı görüş
alan grubun derecelerinin olumlu görüş alan gruba göre daha düşük olduğuna
ilişkin kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Denetçi değişikliği kapsamında
yapılan analizde, olumlu dışında görüş alan şirketlerin denetçilerini
değiştirmeye daha yatkın oldukları ve denetçi değişiminin görüş değişmesinde
etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Pay senetleri incelenen pazarlar ve
endekste payları işlem gören şirketlerde bağımsız denetim faaliyetinde
bulunan firmalara ilişkin piyasa yapısı incelendiğinde 4 büyük bağımsız
denetim firmasının piyasa payının Ulusal Pazar ve Kurumsal Yönetim
Endeksine dâhil olan şirketlerde Gözaltı Pazarına göre önemli ölçüde yüksek
*
Makale gönderim tarihi: 05.11.2015; kabul tarihi:07.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Başkent Üniversitesi, Ticari Bilimler Fakültesi, [email protected]
***
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Bankacılık Başuzmanı, Başkent Üniversitesi
Muhasebe ve Finansman Programı Doktora Öğrencisi, [email protected]
****
Başkent Üniversitesi, Muhasebe ve Finansman Programı Öğrencisi, [email protected]
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
olduğu, yoğunlaşma kapsamında yapılan gruplama ile bağımsız denetçi
görüşlerinin incelenmesi neticesinde Gözaltı Pazarında 4 büyük bağımsız
denetim firmasının olumlu görüş verme oranının diğer firmalara kıyasla daha
fazla olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Bağımsız Denetim, Kurumsal Yönetim, Kurumsal
Yönetim Endeksi, Bağımsız Denetim Görüşü, Şartlı Görüş
JEL Sınıflandırması: M41, M42
2
THE EFFECT OF COMPLIANCE LEVEL WITH THE
CORPORATE GOVERNANCE PRINCIPLES TO AUDITORS’
OPINION AND STRUCTURE OF AUDIT MARKET IN BORSA
ISTANBUL A COMPARISON OF NATIONAL MARKET-WATCH
LIST MARKET AND CORPORATE GOVERNANCE INDEX
ABSTRACT
Corporate governance and independent audit are two main important issues
about informing public and increasing transparency and accountability. In this
context, as a result of analyzing the effect of compliance level to Corporate
Governance Principles and auditor switches to audit opinions for the
companies which are traded in Borsa İstanbul National Market, Corporate
Governance Index and Watch List Market, auditors issued more unqualified
opinions to Corporate Governance Index companies compared to National
Market and Watch List Market, no precise conclusion found that corporate
governance ratings of Corporate Governance Index companies which the
auditor issued qualified opinion are lower than the Corporate Governance
Index companies which the auditor issued unqualified opinion. The analysis
within the auditor switches shows the companies which the auditor issued other
than unqualified opinion tend to switching the auditor and auditor switch has
an impact on changing the opinion. When the audit market of reviewed markets
and index evaluated, it has seen that the market share of 4 big audit firms is
higher in National Market and Corporate Governance Index compared to
Watch List Market, when the auditor opinions examined in context of groups
which made according to concentration the unqualified opinion rate of 4 big
audit firms are higher than other audit firms.
Keywords: Independent Audit, Corporate Governance, Corporate
Governance Index, Auditor’s Opinion, Qualified Opinion
JEL Classification: M41, M42
1.
GİRİŞ
Piyasaların etkinliğinin arttırılması kapsamında bilgi akışının ve
dağılımının yeterliliği, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin artması
açısından önemli bir yer tutmaktadır. Kamunun sürekli
bilgilendirilmesi hususunda bağımsız denetimden geçmiş finansal
tabloların şeffaf biçimde yayımlanması ve bunlara ilişkin bağımsız
denetim görüşleri sürecin olmazsa olmaz unsurları arasında yer
almaktadır.
Diğer taraftan, mikro bazda şirketler kesiminin sürdürülebilir
karlılığın sağlanması ve sermaye piyasalarına olan güvenin arttırılması,
makro bazda ise ekonomik büyümenin ve yüksek istihdam hedeflerine
ulaşılması çerçevesinde kurumsal yönetim, uluslararası alanda önem
atfedilen bir husus olarak görülmektedir. Yukarıda ifade edilen amaçlar
çerçevesinde, ülkemizde uluslararası standartlara uygun bağımsız
denetim standartları ve kurumsal yönetim ilkeleri yasal çerçeveye
kavuşturularak uygulama alanı bulmuştur. Bu çerçevede, bağımsız
denetimde uluslararası bağımsız denetim standartları yürürlüğe
konulmuş, benzer şekilde kurumsal yönetim konusunda uluslararası
kabul görmüş ilkeler benimsenmiştir. Ayrıca kurumsal yönetim
uygulamalarının yaygınlaştırılması ve özendirilmesi amacıyla Borsa
İstanbul bünyesinde 2007 yılından itibaren Kurumsal Yönetim Endeksi
hesaplanmaya başlanmıştır. Söz konusu endekse dâhil olacak şirketler
için öncelikle dört başlık (pay sahipleri-%25 ağırlık, kamuyu
aydınlatma ve şeffaflık-%25 ağırlık, menfaat sahipleri-%15 ağırlık ve
yönetim kurulu-%35 ağırlık) altında kurumsal yönetim dereceleri
hesaplanmakta ve şirketlerden belirli derece seviyelerini sağlamaları
beklenmektedir.
Bu çalışma kapsamında öncelikle kısaca kurumsal yönetim kavramı
ve kurumsal yönetimin gelişimine değinilmiş, Borsa İstanbul Kurumsal
Yönetim Endeksinin gelişimi, bu endekse ilişkin kurallar ve şirketlerin
derecelerinin yıllar itibariyle gelişimine yer verilmiştir. Bir sonraki
bölümde 2009-2014 yılları arasında Borsa İstanbul Ulusal Pazar,
Kurumsal Ürünler Pazarı ve Gözaltı Pazarında payları işlem gören
şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyum düzeyinin bağımsız
denetim görüşlerine etkisi ve denetçi değişiklikleri incelenmiş ayrıca bu
Pazar ve endekste oluşan bağımsız denetim şirketi piyasasının yapısı
açıklanmaya çalışılmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
3
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
4
2.
KURUMSAL YÖNETİM
Uluslararası düzeyde meydana gelen finansal krizler ve şirket
başarısızlıkların temel nedenlerinden birinin kurumsal yönetim
eksikleri olduğu son yıllarda gerek piyasalarda gerekse de yazında
üzerinde en çok tartışılan ve araştırılan konulardan biri haline gelmiştir.
OECD’nin tanımına göre kurumsal yönetim; bir organizasyonun
yönetimi ve kontrolüne yönelik prosedür ve süreçler bütünüdür.
Kurumsal yönetim yapısı organizasyondaki yönetim kurulu, üst düzey
yöneticiler, hissedarlar ve diğer paydaşlar gibi unsurların haklarını ve
yükümlülüklerini ortaya koymakta ve karar verme aşamasındaki
kurallar ve prosedürlere açıklık getirmektedir.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, kurumsal yönetim paydaşlar
arasındaki çıkar çatışmalarının en aza indirgenmesini ve şirket
yönetimlerinde suiistimallerin ve sonuç olarak şirket başarısızlıklarının
önüne geçilmesini teminen her kesimin iyi yönetim uygulamalarını
benimsemesi ve yapılan iş ve işlemlerin kurallara bağlanmasını
öngörmektedir.
Şirket idaresinde yeterince kontrol sahibi olmayan hissedarlar,
yönetimin kendi menfaatlerini ön planda tutan uygulamaları ile zarara
uğrayabilecektir. Kurumsal yönetimin temel amacı asıl itibariyle
yönetimin hissedarların menfaatlerinden ziyade kendi menfaatlerini ön
plana çıkarmasının engellenmesidir. Bu amaç çerçevesinde kurumsal
yönetim ilkeleri kamuya açıklama ve şeffaflığın arttırılması suretiyle
aynı zamanda küçük yatırımcıların yönetime katılmasını teşvik
etmektedir. Kurumsal yönetimin temel ilkeleri dürüstlük, şeffaflık,
hesap verilebilirlik ve sorumluluk ilkeleri olarak sayılabilir.
Dürüstlük ilkesi azınlık ve yabancı pay sahipleri de dâhil olmak
üzere tüm pay sahiplerinin kanunen veya esas sözleşme ile tanınan
haklarının gerekli ve yeterli bir şekilde korunmasının ve ortaklığa
herhangi bir yoldan kaynak sağlayanlar ile ortaklık arasındaki
sözleşmelerin hukuka uygun bir şekilde uygulanmasının teminini ifade
eder (Paslı 2004, 50-59). Şeffaflık ilkesi şirketin finansal durum,
performans, ortaklık yapısı ve yönetim de dâhil olmak üzere tüm önemli
konularda zamanında ve eksiksiz olarak kamuya açıklama yapılmasını
ifade eder. Hesap verilebilirlik ilkesi yönetim kademesinde yer
alanların şirketin mali durumundan, performansından ve yönetiminde
dolayı hissedarlara karşı sorumlu olmasını ifade eder. Sorumluluk ilkesi
şirket yönetiminin mevzuata uygun olarak, sadece hissedarların değil,
şirketle ilişkisi olan tüm paydaşların menfaatlerini de gözetmesini ifade
eder (OECD 2004, 49-53).
Kurumsal yönetim kavramı ilk olarak 1992 yılında yayımlanan ve
Cadbury Report olarak anılan raporla önem kazanmıştır. Daha sonraki
dönemde OECD tarafından ortaya konan Kurumsal Yönetim İlkeleri
uluslararası alanda kabul görmüş ve bir nevi standart halini almıştır. Söz
konusu ilkeler zaman içerisinde birçok ülkede ulusal düzenleme olarak
yürürlüğe konmuştur. OECD kurumsal yönetimi, hissedarların hakları
ve önemli ortaklık fonksiyonları, hissedarlara eşit muamele edilmesi,
kurumsal yönetimde diğer paydaşların rolü, kamuya açıklama ve
şeffaflık ve yönetim kurulunun sorumlulukları olmak üzere beş başlık
altında incelemektedir.
Ülkemizde ise OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri doğrultusunda
TÜSİAD tarafından oluşturulan Kurumsal Yönetim Çalışma Grubunca
2002 yılında Kurumsal Yönetim-En İyi Uygulama Kodu hazırlanmış,
SPK tarafından 2003 yılında, başta halka açık şirketler olmak üzere tüm
şirketler tarafından uygulanabilecek kurumsal yönetim ilkeleri
belirlenmiştir (Pamukçu 2011). Hâlihazırda ise payları halka arz
edilmiş olan veya halka arz edilmiş sayılan ortaklıklar için 03.01.2014
tarih ve 28871 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlan Kurumsal Yönetim
Tebliği uygulanmakta olup, söz konusu düzenleme OECD ilkelerini
temel almaktadır.
3. KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ KURUMSAL
YÖNETİM ENDEKSİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR
Borsa İstanbul’da (BİST) Kurumsal Yönetim İlkelerini uygulayan
şirketlerin dâhil edildiği BİST Kurumsal Yönetim Endeksi (XKURY)
oluşturulmuş olup, BİST Kurumsal Yönetim Endeksi'nin amacı, payları
Borsa İstanbul pazarlarında (Gözaltı Pazarı ve C Listesi hariç) işlem
gören ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum notu 10 üzerinden en az 7,
her bir ana başlık itibarıyla 10 üzerinden en az 6,5 olan şirketlerin fiyat
ve getiri performansının ölçülmesidir. Kurumsal Yönetim İlkelerine
uyum notu, SPK tarafından belirlenmiş derecelendirme kuruluşları
listesinde bulunan derecelendirme kuruluşlarınca, şirketin tüm
kurumsal yönetim ilkelerine uyumuna ilişkin yapılan değerlendirme
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
5
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
6
sonucunda
verilmektedir.
Kurumsal
Yönetim
Endeksi’nin
hesaplanmasına 31.08.2007 tarihinde başlanmıştır (BİST 2015). BİST
Kurumsal Yönetim Endeksi kapsamında yer alan şirketlere
kotta/kayıtta kalma ücreti İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi'ne
girdikleri tarihten itibaren; ilk 2 yıl %50, sonraki iki yıl %25 ve izleyen
yıllarda %10 indirimli uygulanmaktadır.
Sermaye Piyasası Kurulu'nun 01.02.2013 tarih ve 4/105 sayılı
toplantısında alınan karar doğrultusunda değiştirilen ve yenilenen
metodolojiye göre yasal değişiklikle, temel ve ek puanlama sistemi
şeklinde iki kademeli bir sisteme geçilmiştir. Yeni sistemde, SPK
ilkelerinde yer alan kural ve uygulamaların tümü, yapılan değişiklik
kapsamında asgari unsur olarak kabul edilerek, ilk etapta 85 baz tavanı
üzerinden temel puanlar oluşturulmaktadır. İkinci aşamada asgari unsur
olan kural ve uygulamaların etkinliği ve kurumlara katma değer yaratıp
yaratmaması değerlendirilerek, 15 baz tavanı üzerinden ek puanlar
hesaplanmaktadır. Yapılan değişikliklerle, ilkelere şekilsel uyumun
yanında fonksiyonel uyumun özellikle öne çıkartılması ve
hesaplamaların iki kademeli olarak yapılması matematiksel olarak
notları
aşağı
doğru
baskılamıştır
(TKYD
2015
http://tkyd.org/tr/faaliyetler-kurumsal-yonetim-endeksi.html).
BİST tarafından çıkartılan Kurumsal Yönetim Endeksi temel
kuralları uyarınca bir bütün olarak tüm kurumsal yönetim ilkelerine
uyum notu kriterleri karşılayan ve işlem gören şirketlerin pay senetleri
derecelendirme notunun Borsa'ya bildirildiği günü takip eden iş
gününde endekse alınmaktadır. Aşağıdaki durumlardan herhangi
birinin varlığı halinde ise söz konusu pay senedi endeksten
çıkartılmaktadır.
1. Pay senetlerinin işlem gördüğü pazardan Gözaltı Pazarına
alınması,
2. Pay senetlerinin işlem gördüğü pazardan sürekli çıkarılması,
3. Pay senetlerinin işlem sırasının kesintisiz 5 iş gününden fazla süre
ile kapalı kalması,
4. Yeni bildirilen kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirme
notunun 6’dan düşük olması,
5. Derecelendirme notunun verildiği tarihten sonraki 1 yıllık dönem
sonuna kadar yenilenmemesi veya teyit edilmemesi,
6. Derecelendirme sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona
erdiğinin Borsa’ya bildirilmesi,
7. Derecelendirme kuruluşunun Sermaye Piyasası Kurulu’nun
“Derecelendirme Kuruluşları Listesi’nden çıkarıldığının Borsa’ya
bildirilmesi,
8. Derecelendirme kuruluşunun bağımsızlığının ortadan kalktığının
Borsa’ya bildirilmesi.
Kurumsal Yönetim Endeksinde işlem görmek isteyen şirketler SPK
tarafından lisanslandırılan derecelendirme kuruluşları tarafından
Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi alarak BİST'e bildirmektedirler.
Derecelendirme 4 ana başlık altında yapılmakta olup bu başlıklar; pay
sahipleri (%25 ağırlık ile), kamuyu aydınlatma ve şeffaflık (%25 ağırlık
ile), menfaat sahipleri (%15 ağırlık ile), yönetim kurulu (%35 ağırlık
ile) olarak belirlenmiştir. Derecelendirme notlarının anlamlarına
aşağıda yer verilmektedir.
Tablo 1. Kurumsal Derecelendirme Notlar ve Anlamları
Kurumsal
Derece Notu
9-10
7-8
Anlamı
Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne büyük ölçüde uyum
sağlanmış ve tüm politika ve önlemleri uygulamaya
sokulmuştur.
Gerekli yönetim ve iç kontrol sistemleri oluşturulmuştur.
Kurumsal yönetime ilişkin riskler tespit edilmiş, bunların
etkin yönetim süreçleri bulunmaktadır.
Pay ve menfaat sahiplerinin hakları en adil şekilde
gözetilmektedir; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık
faaliyetleri üst düzeyde olup, yönetim kurulunun yapı ve
işleyişi en iyi uygulama kategorisindedir.
Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne önemli ölçüde uyum
sağlanmış ve çoğu gerekli politika ve önlemleri
uygulamaya sokulmuştur.
Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, az sayıda
iyileştirmelere gerek duyulsa da etkin bir şekilde
oluşturulmuştur.
Kurumsal yönetim risklerinin çoğunluğu tespit edilmiş,
bunların etkin yönetim süreçleri bulunmaktadır.
Pay ve menfaat sahiplerinin hakları adil şekilde
gözetilmektedir; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
7
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
8
faaliyetleri üst düzeyde olup, yönetim kurulunun yapı ve
işleyişi sağlam temellere dayandırılmıştır.
6
Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne orta derecede uyum
sağlanmış ve gerekli politika ve önlemlerin bir kısmını
uygulamaya sokulmuştur.
Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, orta derecede
oluşturulmuş ve işlemekte, ancak iyileştirmelere ihtiyaç
duyulmaktadır.
Kurumsal yönetim risklerinin bir kısmı tespit edilmiş ve
aktif bir şekilde yönetilmektedir. Pay sahipleri; menfaat
sahipleri; kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ve yönetim
kurulu
alanlarının
bazılarında
iyileştirmeler
gerekmektedir.
4-5
Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne gereken asgari derecede
uyum sağlanmış ve gerekli politika ve önlemlerin
standartların altında bir kısmını uygulamaya sokulmuştur.
Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, gereken asgari
derecede oluşturulmuş, ancak tam etkin bir şekilde
işlememekte, kurumsal yönetim riskleri tamamen tespit
edilmemiş ve aktif bir şekilde yönetilememektedir.
Pay sahipleri; menfaat sahipleri; kamuyu aydınlatma ve
şeffaflık ve yönetim kurulu alanlarının bazılarında veya
hepsinde önemli iyileştirmeler gerekmektedir.
<4
Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne uyum sağlanmamıştır ve
gerekli politika ve önlemleri zayıftır.
Yönetim ve iç kontrol mekanizmaları, gerekli etkinlikte
oluşturulmamıştır.
Önemli kurumsal yönetim riskleri mevcut olup bu riskler
aktif bir şekilde yönetilmemekte ve şirket kurumsal
yönetim ilkelerine duyarlı değildir.
Pay sahipleri; menfaat sahipleri; kamuyu aydınlatma ve
şeffaflık ve yönetim kurulu alanlarının hepsinde önemli
zaaflar vardır. Yatırımcı güveni zedelenebilir ve maddi
zararlar oluşabilir.
*Kurumsal derecelendirme notlarının anlamı.
http://www.saharating.com/Page.aspx?PageId=37
Yıllar itibariyle Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirket
sayıları ve ortalama derecelere Şekil 1’de yer verilmektedir.
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
9
Şekil 1. Yıllar İtibariyle Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil
Olan Pay Senedi Sayıları ve Derecelendirme Notlarının Gelişimi
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan pay senetlerinin dâhil
oldukları diğer endekslere Şekil 2’de yer verilmektedir. Kurumsal
Yönetim Endeksine dâhil olan pay senetlerinin ağırlıklı olarak BİST 30,
50 ve 100 şirketlerinden oluştuğu görülmektedir.
Şekil 2. Kurumsal Yönetim Endeksine Dâhil Olan Payların
Dâhil Oldukları Diğer Endeksler
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
Kurumsal Yönetim Endeksi, BİST 100 endekslerinin aylık bazda
karşılaştırılmasına bakıldığında (Şekil 3) Kurumsal Yönetim Endeksine
dâhil 32 pay senedinin BİST 30, 50 ve 100 endekslerine dâhil olması
nedeniyle getirilerin beraber hareket ettiği görülmektedir.
10
Şekil 3. Kurumsal Yönetim ve BİST 100 Endeks Getirileri
Yazında kurumsal yönetim endeksi üzerine çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar genellikle kurumsal yönetim endeksi ve
firma performansı ilişkisini incelemiştir.
Çarıkçı ve diğerleri (2009) çalışmalarında kurumsal yönetim süreciş irket performansı ilişkisinin Kurumsal Yönetim Endeksi ve BİST 100
Endeksinin getiri ve getiri volatiliteleri karşılaştırılarak test etmiş ve
kurumsal yönetim endeksi volatilitesinin, BİST 100 endeksine göre
daha yüksek olduğu dolayısıyla daha büyük bir risk barındırdığı ayrıca
salt getiri bazında, kurumsal yönetim endeksinin, BİST 100 Endeksi’ne
göre daha büyük negatif getiriye sahip olduğu sonuç olarak kurumsal
yönetim ilkelerine uyum ile şirket performansı arasında bir ilişkinin
bulunmadığı sonucuna varmışlardır.
Saldanlı (2012) çalışmasında, BİST’de yer alan Ulusal 100, Ulusal
50, Ulusal 30 ve Kurumsal Yönetim Endeksinin performansları
arasındaki farklılıkları araştırmış̧, performans sıralamasını BİST 30
BİST 50 ve BİST 100 ve Kurumsal Yönetim Endeksi şeklinde olduğu
sonucuna ulaşmıştır. Kurumsal yönetim endeks performansının diğer
endekslerin gerisinde kalmasında en önemli unsurun kurumsal yönetim
anlayışının tam olarak ülkemizde yerleşmediğine bağlamıştır.
Dağlı, ve diğerleri (2010) 2007 Eylül-2009 Kasım döneminde
kurumsal yönetim endeksi Sharpe, Treynor ve Jensen performans
endeksleri kullanılarak risk-getiri açısından değerlendirilmiş, kurumsal
yönetim endeksi de dâhil endeksler kapsamında yer alan işletmelerin
yatırımcılarına ek bir gelir sağlamadığı, yatırımcıların risksiz finansal
araçlara yatırım yapmaları durumunda daha kazançlı çıkacakları
sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonucun nedenini ise yaşanan küresel
finansal krize bağlamışlardır.
Sakarya (2011) çalışmasında hisse senetleri İMKB'de işlem gören
ve 2009 yılında ilk defa BİST Kurumsal Yönetim Endeksi kapsamına
alınan şirketlerin derecelendirme notunun ilanı ile hisse senedi getirileri
arasındaki ilişkiyi incelemiş, yapılan analizde iyi kurumsal yönetim
derecelendirme notunun ilanı ile hisse senedi getirisi arasında pozitif
bir ilişkinin olduğu, olay öncesi ve sonrasında endeks kapsamındaki
şirketlerin hisse senetlerinden anormal getirilerin elde edilebileceği
tespit edilmiştir. Bu çerçevede, piyasanın yarı güçlü formda bile etkin
olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Yenice ve Dölen (2013) çalışmalarında Kurumsal Yönetim
Endeksinde yer alan firmaların borsa değerlerinin, kurumsal yönetim
derecelendirme notundan etkilenip etkilenmediğini incelemiş,
kurumsal yönetim notlarının açıklama tarihinden 30 gün önce ve 30 gün
sonraki borsa değerleri tespit edilerek, kurumsal yönetim
derecelendirme notları ile karşılaştırılmış̧ Wilcoxon İşaretli Sıra
Sayıları Testi ve bağımlı örneklem t-testi ile kurumsal yönetim
derecelendirme notu ile borsa değerleri arasında anlamlı bir ilişki
olduğu ortaya koymuşlardır.
Çonkar ve diğerleri (2011) Kurumsal Yönetim Endeksi’nde yer alan
2007 yılında yedi ve 2008 yılında on halka açık büyük ölçekli firmaların
verileri üzerinden finansal performans göstergesi olarak seçilen
finansal oranlar 2007 ve 2008 yılları için ayrı ayrı hesaplanarak ve her
bir yıl için şirket performanslarına göre TOPSİS yöntemi ile sınamış̧,
anılan donemdeki işletmelerin finansal performanslarını ölçerek
Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notları ile analiz etmişleridir.
Karamustafa ve diğerleri (2009) Kurumsal Yönetim Endeksinde
işlem gören firmaların, endeks kapsamına girmeden önceki dönemlere
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
11
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
12
göre faaliyet ve finansal performanslarında anlamlı bir değişmenin
ortaya çıkıp çıkmadığını araştırmış, aktif devir hızı, aktif kârlılığı ve
özsermaye kârlılığı performans göstergelerinde endeks kapsamı öncesi
ve sonrası için anlamlı farklılıklar bulmuşlardır.
4.
BAĞIMSIZ DENETÇİ GÖRÜŞLERİ
Ülkemizde 13 Haziran 1989 tarihinde yürürlüğe giren 3568 sayılı
yasa ile Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ile bağımsız denetçilik yasal
altyapıya kavuşmuştur. Günümüzde ise gerek özel gerekse de kamu
sektörünün çabalarıyla ülkemizde bağımsız denetim uluslararası
standartlara yükselmiştir.
Türkiye’de bağımsız denetim faaliyeti uluslararası kabul görmüş
standartlar çerçevesinde Kamu Gözetim Kurumu (KGK) tarafından
yayımlanan denetim standartları uyarınca yapılmaktadır. Bağımsız
denetçi görüşleri konusunda KGK tarafından çıkartılan Finansal
Tablolara İlişkin Görüş Oluşturma ve Raporlama Hakkında TebliğBDS 700 (Türkiye Denetim Standartları Tebliğ 30) ve Bağımsız
Denetçi Raporunda Olumlu Görüş Dışında Bir Görüş Verilmesi
Hakkında Tebliğ-BDS 705 (Türkiye Denetim Standartları Tebliğ 30)
temel düzenlemelerdir. BDS-700 çerçevesinde denetçi, finansal
tabloların, tüm önemli yönleriyle, geçerli finansal raporlama
çerçevesine uygun olarak hazırlandığı sonucuna varırsa olumlu görüş
vermektedir. Denetçi elde edilen denetim kanıtlarına dayanarak, bir
bütün olarak finansal tabloların önemli yanlışlık içerdiği sonucuna
varırsa veya bir bütün olarak finansal tabloların önemli yanlışlık
içermediği sonucuna varmak için yeterli ve uygun denetim kanıtını elde
edemezse BDS 705 uyarınca raporunda olumlu görüş dışında bir görüş
verecektir.
BDS-705 uyarınca denetçi,
- Yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edilmiş, yanlışlıkların tek
başına veya toplu olarak önemli olduğu ancak finansal tablolarda
yaygın olmadığı sonucuna varırsa veya görüşüne dayanak teşkil edecek
yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edememekle birlikte denetçi, tespit
edilmemiş yanlışlıkların finansal tablolar üzerindeki muhtemel
etkilerinin önemli olabileceği ancak yaygın olmayabileceği sonucuna
varırsa şartlı görüş,
- Yeterli ve uygun denetim kanıtı elde edilmiş, yanlışlıkların tek
başına veya toplu olarak finansal tablolar için önemli ve (etkisinin)
yaygın olduğu sonucuna varırsa olumsuz görüş verecektir.
Denetçi, görüşe dayanak teşkil edecek yeterli ve uygun denetim
kanıtı elde edemezse ve tespit edilmemiş yanlışlıkların finansal tablolar
üzerindeki muhtemel etkilerinin önemli ve yaygın olabileceği sonucuna
varırsa veya birden fazla belirsizlik içeren istisnai durumlarda,
belirsizliklerin her birine ilişkin yeterli ve uygun denetim kanıtı elde
edilmiş olmasına bağlı kalmaksızın, belirsizliklerin muhtemel
etkileşimi ve finansal tablolar üzerindeki muhtemel kümülatif etkileri
sebebiyle, finansal tablolara ilişkin görüş oluşturmanın mümkün
olmadığı sonucuna varırsa, görüş vermekten kaçınacaktır.
5. BORSA İSTANBUL’DA DENETÇİ GÖRÜŞLERİ VE
BAĞIMSIZ DENETİM PİYASA YAPISI
Yatırım kararlarının verilmesinde karşılaşılan en önemli
sorunlardan biri yatırım yapılacak firma hakkında bilgi edinilmesi
esnasında karşılaşılan maliyetlerdir. Yatırım kararı firmanın yönetsel ve
finansal performansına göre verilmekte olup, özellikle küçük yatırımcı
açısından kamuya açıklanan bilgilerin doğru analiz edilmesi ve
karşılaştırılması gerekmektedir. Bu kapsamda, yatırımcıların
bilgilendirilmesi açısından bağımsız denetim ve bu denetimler sonucu
oluşturulan görüşler büyük önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, kurumsal yönetim yapısı daha gelişmiş olan
şirketlerin bağımsız denetim sonucu olumlu görüş alacakları
varsayımından hareketle 2009-2014 yılları arasında payları BİST’de
Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı’nda işlem gören şirketlerin ve Kurumsal
Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin bağımsız denetçi görüşleri
incelenmiştir. Söz konusu veriler Kamuyu Aydınlatma Platformundan
ve şirketlerin internet sitelerinden derlenmiştir. Söz konusu verilerin
elde edilmesi sürecinde 7 adet rapora ulaşılamamıştır.
H 0 = Kurumsal yapısı daha gelişmiş olan şirketlerin denetçi görüşleri
arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H 1 = Kurumsal yapısı daha gelişmiş olan şirketlerin denetçi görüşleri
arasında anlamlı bir farklılık vardır.
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
13
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
14
Tablo 2. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim
Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Görüşleri*
Olumlu
Görüş
Ulusal Pazar
Gözaltı Pazarı
Kurumsal Yönetim
Endeksi
Ulusal Pazar Olumlu
Görüş Oranı
Kurumsal Yönetim
Endeksi Olumlu Görüş
Oranı
Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş
Bildirmekten Kaçınma
1145
129
99
89
277
15
Gözaltı Pazarı Olumlu Görüş
89,9% Oranı
52,7
%
Kurumsal Yönetim Olumlu
94,9% Görüş Oranı
94,9
%
p-value*
0,01 p-value
0,00
*Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil şirketlerin önemli bir kısmının BİST100 endeksinde yer aldığından hipotez testinin bağımsızlık varsayımının
dikkate alınmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil firmaların %5 önem düzeyinde
gerek ulusal pazar gerekse gözaltı pazarına oranla daha yüksek oranda
olumlu görüş aldığı görülmektedir. Söz konusu sonuç kurumsal
yönetim ilkelere uyum düzeyindeki artışın bağımsız denetçi görüşlerine
yansıdığını göstermektedir. H 0 reddedilmesi için yeterli kanıt
bulunmuştur .
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden olumlu görüş
alanların şartlı görüş alanlara kıyasla daha yüksek kurumsal yönetim
derecesi alacağının test edilmesi amacıyla Kurumsal Yönetim
Endeksine dâhil olan şirketlerin derecelendirme notları ve bağımsız
denetçi görüşleri eşleştirilmiştir.
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerden şartlı ve
olumlu görüş alan şirketlerin ortalama derecelerinin birbirine yakın
olduğu ve olumlu görüş alan şirketlerin derece aralığının daha geniş
olduğu görülmüştür. Diğer taraftan, şartlı görüş alan grubun
derecelerinin olumlu görüş alan gruba göre daha düşük
derecelendirmeye sahip olduğuna ilişkin kesin bir sonuca
ulaşılamamıştır.
Bağımsız denetim kamunun aydınlatılması ve şirketlerin hesap
verilebilirliğinin arttırılması konusunda önemli bir yer tutmaktadır. Bu
kapsamda, şirketlerin kamuya açıklanan bilgilerinin (özellikle finansal
tablolar) doğruluğu konusunda bağımsız denetçi görüşü hayati öneme
haizdir. Olumlu görüş dışında görüş alan firmaların bağımsız
denetçileri bir sonraki dönemde değiştirerek görüşü olumluya çevirme
yönünde bir eğilimde bulunup bulunmadıklarının tespiti amacıyla
2009-2014 yılları arasında Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal
Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin denetçi değişimleri
incelenmiştir.
Şekil 4. Derecelendirme Notları-Bağımsız Denetçi Görüşü
Eşleştirmesi
H 0 = Şirketlerin denetçi değişikliği yapması, olumlu görüş dışında
görüş almalarına göre anlamlı bir farklılık göstermez.
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
15
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
16
H 1 = Şirketlerin denetçi değişikliği yapmasının, olumlu görüş
dışında görüş almalarına göre anlamlı bir farklılık gösterir.
Tablo 3. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim
Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Değişiklikleri
Olumlu Görüş
Verilen Rapor
Adedi
Şartlı/Olumsuz
Görüş-Görüş
Bildirmekten
Kaçınma Verilen
Rapor Adedi
Denetçi
Değiştirilen Denetçi
Rapor
Değiştirilmeyen
Adedi
Rapor Adedi
Değiştirme
Yüzdesi
281
781
26,46%
pvalue
66
116
36,26%
0,00
8
Yapılan test sonucu olumlu görüş alan şirketlerin denetçi değiştirme
oranının olumsuz görüş alanlardan istatistiki olarak farklı olduğunu
göstermektedir. Bu durum şartlı/olumsuz görüş-görüş bildirmekten
kaçınma alan şirketlerin denetçilerini değiştirme eğiliminin daha
yüksek olduğuna işaret etmektedir. H 0 reddedilmesi için yeterli kanıt
bulunmuştur .. Bu kapsamda, denetçi değişikliklerinin görüş
değişikliklerine etkisinin incelenmesi amacıyla olumlu dışında görüş
verilen raporlara ilişkin denetçi ve görüş değişiklikleri incelenmiştir.
H 0 = Bağımsız denetçi görüşleri, şirketlerin denetçi değiştirmesine
göre anlamlı bir farklılık göstermez.
H 1 = Bağımsız denetçi görüşleri, şirketlerin denetçi değiştirmesine
göre anlamlı bir farklılık gösterir.
Tablo 4. Olumlu Görüş Dışında Görüş Alan Şirketlerde Denetçi
ve Görüş Değişiklikleri
Denetçi Değiştirilen
Rapor Adedi
Denetçi
Değiştirilmeyen
Rapor Adedi
Görüş Değişikliği
Olan Rapor Adedi
Görüş Değişikliği
Olmayan Rapor
Adedi
23
47
pvalue
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
17
15
90
0,006
Yapılan test sonucunda denetçi değiştiren şirketlerde görüşün
olumluya dönme ihtimali denetçi değiştirmeyen görüşün olumluya
dönme ihtimaline göre istatistiki olarak farklı bulunmuştur. H 0
reddedilmesi için yeterli kanıt bulunmuştur. Dolayısıyla denetçi
değişiminin görüş değişmesinde etkili olduğu görülmektedir.
Rekabete dayalı bir bağımsız denetim piyasasının oluşturulması
bağımsız denetimin kalitesinin arttırılmasına yardımcı olacak ve
şirketlerin şeffaflıkları ve hesap verilebilirlikleri açısından
gelişimlerine katkıda bulunacaktır. Bu amaçların tespiti doğrultusunda
payları BİST’de işlem gören şirketlerden Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı
ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin bağımsız
denetçileri incelenmiştir. KGK tarafından 2014 yılsonu itibariyle
KGK’dan denetim yetkisi alan toplam 93 adet bağımsız denetim firması
bulunmaktadır. İnceleme yapılan 2009-2014 yılları arasında Ulusal
Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan
şirketlerde 59 adet bağımsız denetim firması denetim faaliyetinde
bulunmuştur. İnceleme kapsamına alınan endeks ve pazarlarda
bağımsız denetim yapan firmalara ilişkin yoğunlaşma düzeyine Şekil
5’de yer verilmektedir.
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
18
Şekil 5. İnceleme Kapsamındaki Endeks ve Pazarlarda Bağımsız
Denetim Firması Yoğunlaşması-2014
2014 yılında Akis Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. (KPMG),
Güney Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş.’nin (Ernst & Young),
Başaran
Nas
Bağımsız
Denetim
ve
SMMM
A.Ş.
(PricewaterhouseCoopers) ve DRT Bağımsız Denetim ve SMMM
A.Ş.’nin (Deloitte Touche Tohmatsu) ulusal pazarda şirketlerin
%67,9’unu, Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil şirketlerin %84’ünü,
Gözaltı Pazarında yer alan şirketlerin ise %21,9’unda denetim
faaliyetinde bulunmuşlardır. Bu durum 4 büyük firmanın daha fazla
kurumsal yapısı oturmuş şirketlerin denetimini yapmaya yöneldikleri
sonucuna işaret etmektedir. Özellikle Gözaltı Pazarındaki pay göz
önünde bulundurulduğunda 4 büyük firmanın finansal ve yönetsel
yapısında problemler yaşayan şirketlerin bağımsız denetim süreçlerinde
yer almadığını ortaya koymaktadır. Yine söz konusu yoğunlaşma
Akdoğan ve diğerlerinin (2015a) çalışmalarında belirttiği üzere
piyasanın dört firmanın baskın olduğu bir yapıya doğru hareket ettiği
ve sektördeki yoğunlaşma artışının denetim yapan firma sayısını
azaltarak büyük olmayan denetim şirketlerini halka açık şirketler yerine
daha küçük ölçekli şirketlerin denetimine yönelttiği sonucunu
desteklemektedir.
2014 yılsonu itibariyle piyasa yoğunlaşması kapsamında, Ulusal
Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan
şirketlere ilişkin 2009-2014 yılları arasında bağımsız denetim
görüşlerine Tablo 5’de yer verilmektedir.
Tablo 5. Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim
Endeksine Dâhil Olan Şirketlerde Denetçi Görüşleri-Yoğunlaşma
Karşılaştırması
KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİ
4 Büyük
Bağımsız
Denetim
Firması
Diğer
Bağımsız
Denetim
Firmaları
19
Olumlu Görüş
Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten
Kaçınma
234
12
2
Yüzde
4,88
4,35
44
p-value*
ULUSAL PAZAR
4 Büyük
Bağımsız
Denetim
Firması
Diğer
Bağımsız
Denetim
Firmaları
Olumlu Görüş
Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten
Kaçınma
767
76
53
Yüzde
9,02
12,30
p-value
0,08
GÖZALTI PAZARI
4 Büyük
Bağımsız
Denetim
Firması
Olumlu Görüş
Şartlı/Olumsuz Görüş-Görüş Bildirmekten
Kaçınma
378
Diğer
Bağımsız
Denetim
Firmaları
29
70
7
82
Yüzde
19,44
53,95
p-value
0,00
*Veri yetersizliği nedeniyle p değeri hesaplanamamıştır.
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
Söz konusu görüşler incelendiğinde, Ulusal Pazarda 4 büyük
bağımsız denetim firmasının olumlu görüş verme oranı ile diğer
firmaların olumlu görüş verme oranı arasında istatistiki olarak önemli
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
düzeyde bir fark bulunmazken, Gözaltı Pazarında 4 büyüklerin olumlu
görüş verme oranının diğer firmalara kıyasla istatistiki olarak önemli
düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Söz konusu bulgu 4 büyük
bağımsız denetim firmasının Gözaltı Pazarında da benzer davranışı
gösterdiğini destekler niteliktedir.
6.
20
SONUÇ
Bu çalışmada, BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal
Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerde kurumsal yönetim ülkelerine
uyum düzeyinin bağımsız denetçi görüşlerine etkisi ve incelenen
endeks ve pazarlar bağımsız denetim piyasası yapısının incelenmesi
amaçlanmıştır.
KAP’ta yer alan ve BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal
Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlere ilişkin 2009-2014 yılları
arasında 7 adet bağımsız denetim raporuna KAP’dan ve şirketlerin
internet sitelerinden ulaşılamamıştır.
Kurumsal yönetim derecesi yüksek olan şirketlerin bağımsız
denetimden diğer şirketlere göre bağımsız denetimden daha fazla
olumlu görüş alacağı varsayımının test edilmesi amacıyla yapılan testte
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin gerek Ulusal Pazar
gerekse Gözaltı Pazarına oranla daha yüksek oranda olumlu görüş
aldığı tespit edilmiştir. Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan
şirketlerden olumlu görüş alanların şartlı görüş alanlara kıyasla daha
yüksek kurumsal yönetim derecesi alacağının test edilmesi amacıyla
Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil olan şirketlerin derecelendirme
notları ve bağımsız denetçi görüşleri eşleştirilmesi sonucu yapılan
analizde şartlı görüş alan grubun derecelerinin olumlu görüş alan gruba
göre daha düşük olduğuna ilişkin kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.
Olumlu görüş dışında görüş alan firmaların bağımsız denetçileri bir
sonraki dönemde değiştirerek görüşü olumluya çevirme yönünde bir
eğilimde bulunup bulunmadıklarının tespiti amacıyla yapılan test
sonucu olumlu görüş alan şirketlerin denetçi değiştirme oranının
olumsuz görüş alanlardan istatistiki olarak farklı olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Bu durum olumlu dışında görüş alan şirketlerin
denetçilerini değiştirmeye daha yatkın olduklarını göstermektedir.
Denetçi değişikliklerinin görüş değişikliklerine etkisinin incelenmesi
amacıyla olumlu dışında görüş verilen raporlara ilişkin denetçi ve görüş
değişiklikleri kapsamında yapılan test sonucunda denetçi değişiminin
görüş değişmesinde etkili olduğu görülmüştür.
BİST Ulusal Pazar, Gözaltı Pazarı ve Kurumsal Yönetim Endeksine
dâhil olan şirketlerde denetim yapan firmaların piyasa yapısı
incelendiğinde, yetkili 93 bağımsız denetim firmasında 59 adedinin
denetim faaliyetinde bulunduğu, 4 büyük bağımsız denetim firmasının
piyasa payının Ulusal Pazar ve Kurumsal Yönetim Endeksine dâhil
olan şirketlerde Gözaltı Pazarına göre önemli ölçüde yüksek olduğu
görülmüştür. Bu durumun 4 büyük bağımsız denetim firmasının daha
çok kurumsal ve yönetsel yapısı iyi olan şirketlere yöneldiği sonucuna
işaret etmektedir. Yoğunlaşma kapsamında yapılan gruplama ile
bağımsız denetçi görüşlerinin incelenmesi neticesinde Gözaltı
Pazarında 4 büyük bağımsız denetim firmasının olumlu görüş verme
oranının diğer firmalara kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür.
KAYNAKÇA
Akdoğan N., M. Aktaş ve O. Gülhan. 2015. “Borsa İstanbul’da
Bağımsız Denetim Şirketleri ve Bağımsız Denetim Görüşleri
Üzerine Bir İnceleme” Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 27
Akdoğan N., O. Gülhan ve M. Aktaş. 2015b. “Halka Açık Şirketlerde
Bağımsız Denetçi Görüşleri Borsa İstanbul Gözaltı Pazarı
Örneği”, Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 28.
Borsa İstanbul 2015. http://www.borsaistanbul.com/endeksler/BİSTpay-endeksleri/kurumsal-yonetim-endeksi.
Cadbury, A. 1999. “Corporate Governance: A Framework for
Implementation”,
http:/www.wds.worldbank.org/servlet/WDSContentServer/WDS
P/IB/2004/11/22/000012009_20041122124501/Rendered/PDF/3
0446.pdf.
Çarıkçı İ. H., Ş. Kalaycı ve Y. Gök. 2009. “Kurumsal Yönetim - Şirket
Performansı İlişkisi: İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Üzerine
Bir Araştırma”, Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Alanya
İşletme Fakültesi Dergisi, 1 (1).
OECD, https://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=6778
2016/Özel Sayı-1
Borsa İstanbul’da Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Düzeyinin Bağımsız Denetçi
Görüşlerine Etkisi Ve Bağımsız Denetim Piyasa Yapısı Ulusal Pazar-Gözaltı PazarıKurumsal Yönetim Endeksi Karşılaştırması
21
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN - Ozan GÜLHAN - Melike AKTAŞ
22
Çonkar M. K., C. Elitaş ve G. Atar G. 2011. “İMKB Kurumsal Yönetim
Endeksi’ndeki (XKURY) Firmaların Finansal Performanslarının
TOPSIS Yöntemi İle Ölçümü Ve Kurumsal Yönetim Notu İle
Analizi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 61(1).
Dağlı H., H. Ayaydın ve K. Eyüboğlu. 2010. “Kurumsal Yönetim
Endeksi Performans Değerlendirmesi: Türkiye Örneği, Muhasebe
ve Finansman Dergisi”, 48.
Karamustafa O., İ. Varıcı, B. Er. 2009. “Kurumsal Yönetim ve Firma
Performansı: İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Kapsamındaki
Firmalar Üzerinde Bir Uygulama”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17(1).
OECD 2004. Principles of Corporate Governance
Pamukçu F. 2011. “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma ve
Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve
Finansman Dergisi, Nisan.
Paslı, A. 2004. Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetimi, Beta Basım
Yayın.
Sakarya Ş. 2011. “İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Kapsamındaki
Şirketlerin Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notu ve Hisse
Senedi Getirileri Arasındaki İlişkinin Olay Çalışması (event study)
Yöntemi İle Analizi”
Saldanlı A. 2012. “Kurumsal Yönetim Endeks Performansının Analizi,
Ekonomik ve Sosyal Araş tırmalar Dergisi”, 8 (8).
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği. 2015. TKYD 2015
http://tkyd.org/tr/faaliyetler-kurumsal-yonetim-endeksi.html.
Yenice S., T. Dölen T. 2013. “İMKB’de İşlem Gören Firmaların
Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyumunun Firma Değeri
Üzerindeki Etkisi, Uluslararası Yönetim İktisat ve İş letme
Dergisi”, 9 (19).
ÜRETİM İŞLETMELERİNDE ÇALIŞAN HİLELERİNE
İMKÂN SAĞLAYAN KURUMSAL HATALAR ÜZERİNE
BİR ARAŞTIRMA: HATAY ÖRNEĞİ *
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ **
Nesrin ÖKSÜZ ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 23-50
ÖZ
Zayıf insan kaynakları yönetimi, etkin olmayan iç kontrol sistemi (İKS)
faaliyetleri ve çalışanlara gereğinden fazla güven duyulması gibi İKS ile ilgili
unsurlar çalışan hilelerine fırsat verilmesine neden olan önemli kurumsal
hatalar olarak görülebilir. Acaba işletmeler bünyelerinde meydana gelen
çalışan hilelerinin ve hilelere olanak sağlayan kurumsal zayıflıklarının
farkında mıdır? Bu araştırma çalışması Hatay-Antakya’da faaliyet gösteren
üretim işletmelerinde yaşanan çalışan hilesi türlerini tespit etmek ve
yöneticilerin söz konusu hileleri niçin önleyemediğini ortaya koymak suretiyle
bu soruya yanıt bulmayı amaçlamaktadır. Çalışmada kontrol edilmeyen iş ve
faaliyetlerin çalışanlar tarafından gerçekleştirilen hileli işlemlerin meydana
gelmesine fırsat verdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çalışan Hileleri, İç Kontrol Sistemi, Yolsuzluk
Örnekleri
JEL Sınıflandırması: M 42, M 12, M 14
A RESEARCH STUDY ON THE INSTITUTIONAL ERRORS
ENABLING OCCUPATIONAL
FRAUD AND ABUSE IN
MANUFACTURING COMPANIES: THE CASE OF HATAY
*
Makale gönderim tarihi: 07.11.2015; kabul tarihi:12.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Mustafa Kemal Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü-Hatay, [email protected]
***
Öksüzler A.Ş. Hatay, [email protected]
23
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
2016/Özel Sayı-1
ABSTRACT
24
Some factors related to internal control system (ICS) of an institution such
as weak human resources management, ineffective internal control activities
and heavily relying on employees can be seen as crucial institutional errors
giving employees opportunity to commit frauds. Well, are companies
conscious of the occupational frauds and their own institutional weaknesses
that make employee fraud possible? This survey aims to find answer to this
question by determining types of fraudulent cases the surveyed manufacturing
companies operating in the city Hatay have been experiencing, and by finding
out why management of these companies can’t prevent employee frauds from
being occurred. In this study, we conclude that uncontrolled jobs and activities
give opportunity employees to commit fraud.
Keywords: Employee Fraud, Internal Control System, Fraudulent Cases
JEL Classification: M 42, M 12, M 14
1. GİRİŞ
İşletmelerin büyümesi faaliyet hacimlerinin ve işlem sayılarının
artması, varlık hareketlerinin farklı mekânlarda gerçekleşmesi gibi
nedenlerle günümüzde bir işletme yöneticisinin işletme faaliyetlerini
belirli bir sistem kurmadan yönetmesi, kontrol etmesi ve işletmenin
varlıklarını çalışan hilelerine karşı koruması olanaksız hale gelmiştir. İş
dünyasında yöneticilerin başarılı finansal sonuçlar karşılığında
ikramiye alması, yüksek maaşlı işlerine devam etmesi, zam alması gibi
nedenlerle hileli finansal tablo düzenleme eylemlerinin yanı sıra, orta
ve alt kademede çalışanların da fırsat bulduklarında doğrudan işletme
varlıklarını çaldıklarına ilişkin deneyimler bulunmaktadır. Her sektörde
ve bölgede faaliyet gösteren her tür ve büyüklükte işletmenin yaşadığı
en önemli sorunlardan biri olan çalışan hileleri işletmelerde ekonomik
zararın yanı sıra itibar kaybına da yol açmaktadır.
Çalışan hilelerinin önlenebilmesi için alınabilecek en etkin
önlemlerden birinin çalışanların hile yapmasına imkân veren potansiyel
unsurların tespit edilmesi ve bu unsurların kontrol altına alınması
olduğu söylenebilir. Bu itibarla işletmenin kurumsal yapısında hile
yapılmasına imkân veren unsurların neler olduğunun tespit edilmesi
çalışan hilelerinin önlenmesinde önemli bir aşama olarak kabul
edilebilir. Bu çalışmada, genel olarak “Çalışan Hileleri” olarak
adlandırılan hile eylemlerinin çeşitlerinin saptanması ve bu eylemlerin
işletmenin organizasyon yapısındaki hangi zayıflık veya zafiyet
sonucunda meydana geldiğinin tespit edilmesi suretiyle bu tür vakaların
önlenmesine yönelik öneriler geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Çalışmanın birinci bölümünde hile kavramına, hilenin ve hile
yapanların karakteristik özelliklerine ve çalışanları hile yapmaya iten
nedenlere yer verilmektedir. İkinci bölümde, çalışan hileleri üzerine
yapılan araştırmaların sonuçlarına yer verilmektedir. Çalışmanın
üçüncü bölümünde Hatay – Antakya’da faaliyet gösteren üretim
işletmelerinde meydana gelen çalışan hilelerinin türlerini ve nedenlerini
tespit etmek amacıyla yapılan araştırma çalışması ile elde edilen
bulgulara yer verilmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde bulgular
tartışılmakta, beşinci ve son bölümünde ise ulaşılan sonuçlar
doğrultusunda geliştirilen önerilere yer verilmektedir.
2. HİLE KAVRAMI
Çeşitli anlamları olan hile, insani beceriler ile birinin diğeri üzerinde
yarar sağlamasıdır. Hilenin içeriğinde dalavere, üçkâğıtçılık, kurnazlık,
açıkgözlülük, dürüst olmama gibi yollarla birilerini aldatma vardır.
Hile, aldatma, rüşvet, sahtecilik, haraç alma, bozulma, yozlaşma,
hırsızlık, komplo, zimmet, kötüye kullanma, önemli gerçekleri gizleme
gibi eylemleri de açıklamaktadır.
Luo (2005) hile olgusunu niteliklerine göre 7 başlıkta özetlemiştir
(Gürbüz ve Dikmenli 2009, 121):
1) Kurum yapısından kaynaklanan hileler (contex-based) (Kurum
kültürü, İKS, insan kaynakları yönetimi vb nedenlerle)
2) Genel kabul gören davranışlardan sapma sonucu oluşan hileler
(norm-deviated),
3)
Güçten kaynaklanan hileler (power-related),
4)
Gizli şekilde yapılan hileler (virtually coverted),
5)
Kasıtlı olarak (tasarlanarak) yapılan hileler (intentional),
6)
Fırsata bağlı olarak yapılan hileler (opportunistic)
7)
Algı ve zekâya dayalı (perceptional) olarak yapılan hileler
Hilenin ne ifade ettiği kişiye, kültüre ve kuruma göre farklılık
göstermektedir. Bazı hileler sahip olunan yetki ve gücün etkisi ile
yapılmaktadır. Yetki veya güç, kanunla verilmiş olabileceği gibi özel
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
25
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
26
sektörde kritik görevi olan kişilere örgüt tarafından verilmiş olan özel
yetkiden de kaynaklanabilmektedir (Gürbüz ve Dikmenli 2009, 122).
Bazı hileler planlı bir şekilde tasarlanarak ve genellikle birden fazla kişi
tarafından yapılmaktadır. Bazı hileler örneğin “kontrol edilmeme” gibi
bir fırsatın olduğunun fark edilmesi halinde yapılmaktadır. Bazı hileler
ise çalışanların ortamdaki boşluğu algılaması veya zekâsıyla sistemi alt
edeceğini düşünmesi neticesinde yapılabilmektedir.
2.1. Çalışan Hileleri
İş dünyasında hile, genel olarak bir çalışanın içinde bulunduğu
işletmenin kaynaklarını ve varlıklarını kasıtlı olarak ve uygun olmayan
bir biçimde kullanarak veya ele geçirerek haksız kazanç sağlaması
şeklinde tanımlanabilir.
İşletmelerin tedarikçi ve müşterilerle ilişkilerini çok içli dışlı hale
getirmeleri, yolsuzluk yapılması açısından uygun bir ortam
hazırlamaktadır. Çalışanları, çalıştıkları işletmelerde hile yapmaya iten
nedenlerin başında gelir düzeylerinin düşüklüğünden dolayı fakirlik
çekmeleri ve yüksek bir yaşam standardına sahip olma istekleri
gelmektedir. Öte yandan, çalışanın işinden memnun olmaması,
haksızlığa uğradığını düşünmesi, beklediği terfii alamaması, düşük
ücretle çalıştırılması, üstlerinden gerekli takdiri görememesi gibi
nedenler de hileyi doğuran temel nedenler arasında sayılmaktadır.
İşletmelerde işçi-işveren ilişkilerinin zayıf olması da çalışanların hile
yapma ihtimalini arttırmaktadır (Şimşek 2001, 23).
2.2. Hile Yapanların Karakteristik Özellikleri
Hile ile mücadelede ilk aşama hile belirtilerinin anlaşılması ve
ortaya çıkartılmasıdır. Hilenin ortaya çıkarılmasında ilgililerin dikkate
almaları gereken unsurlardan biri hile yapan kişilerin özellikleridir.
Yıllarca karşılaşılan hile örnekleri üzerine yapılan araştırmalar %100
kesinlikte olmasa da bir ‘Hilekar Profili’nin karakteristik özelliklerini
ortaya koymaktadır. Aşağıda sıralanan özellikler, bu özellikleri taşıyan
bir işletme çalışanının hile yaptığı veya yapacağı gibi bir kesin yargı
olmayacağı gibi, bu özellikleri taşımayanların hile yapmayacağının da
garantisi yoktur (Bozkurt 2011, 78). Hilekârın profilini tanımlamak için
aşağıda alt başlıklar halinde sıralanan özellikler, Association of
Certified Fraud Examiners – ACFE (Sertifikalı Hile Denetçileri
Birliği)’nin araştırma sonuçları ile desteklenmektedir.
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
ACFE’nin 2014 Hile Raporu’na göre Doğu Avrupa ve Batı/Orta
Asya ülkelerinde hile yapan işletme çalışanlarının %80,8’i erkek,
%19,2’si bayandır. İş hayatında erkeklerin sayıca daha fazla olması hile
sıklığındaki bu farkın nedeni olabilir. Aynı konumda olan erkeklerle
bayanlar kıyaslandığında erkeklerin hile yapma oranları hep daha fazla
olmaktadır. Ancak oransal dağılım konumun seviyesine göre
değişmektedir. Şöyle ki alt kademe çalışan seviyesinde hile yapanların
%56’sı, yönetici (müdür) seviyesinde hile yapanların %70,5’i, şirket
sahibi/üst yönetici seviyesinde hile yapanların %83’ü erkektir (ACFE
2014, 50).
2.2.2. Medeni Durum
Hile yapan işletme çalışanlarından evli olanların sayısının bekârlara
göre daha fazla olduğu görülmektedir. Hile tutarları açısından evlilerle
bekârlar arasında üç kat fark bulunmaktadır (Bozkurt 2011, 82).
2.2.3. Eğitim Durumu
Genel olarak bakıldığında, nitelikli hile yapanlar iyi eğitimli
kişilerdir. Eğitim düzeyi arttıkça hilenin niteliği ve verilen maddi
zararın boyutu artmaktadır. 2010, 2012 ve 2014 yılları araştırma
sonuçları düşük eğitim düzeyine sahip çalışanların düşük tutarlı ancak
sayıca daha fazla hile yaptığını, en yüksek tutarlı hilenin üniversite ve
üstü eğitime sahip olanlar tarafından yapıldığını göstermektedir (ACFE
2014, 60).
2.2.4. Zekâ Düzeyi
Zekâ düzeyi yüksek olan veya bu iddiada bulunan çalışanlarda hile
yapma isteği daha fazla görülmektedir. Bunun nedeni bu tür insanların
çalıştıkları işletmelerin oluşturduğu iç kontrol yapısını ve güvenlik
sistemlerini delerek kendilerini tatmin etmeleri olarak görülmektedir
(Bozkurt 2011, 85).
2.2.5. Benlik düzeyi
Hile yapanların bir kısmı diğerlerine göre daha egoist bir yapıdadır.
Bu kişilerin işletmedeki konumlarını beğenmemeleri, kendilerini daha
önemli biri olarak görmeleri, üstlerini küçümsemeleri hile yapmalarına
neden olmaktadır (Bozkurt 2011, 85).
2016/Özel Sayı-1
2.2.1. Cinsiyet
27
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
2016/Özel Sayı-1
2.2.6. Risk Alma Düzeyi
28
İşletmelerde hile yapanlar genellikle risk almayı seven türde
insanlardır.
Bunların
başarısızlıktan
korkmamaları,
yakalanabileceklerini düşünmemeleri ve şanslarını denemek istemeleri
bu sonucu ortaya koymaktadır (Bozkurt 2011, 85).
2.2.7. Yaş Dağılımı
ACFE tarafından yayımlanan raporlar işletmelerde hile yapanların
yaşları ile yaptıkları hile sayısı ve tutarı arasında ilişki olduğunu
göstermektedir. Araştırma sonuçlarına ilişkin bulgular aşağıda
özetlenmiştir (ACFE 2014: 48):
İşletmelerde her yaş grubundaki çalışanlar hile yapmaktadır. Yaş
düzeyi ile oluşan hile zararları arasında doğru orantı vardır. 25 yaş altı
ile 60 yaş üstü hile sıklığı azalmaktadır. 31- 46 yaş arası hile sıklığı
açısından en yoğun yaş aralığıdır. Yapılan hilelerin %66,2’si 31-50 yaş
grubundaki çalışanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. 60 yaş üstü
çalışanların yaptığı hile toplam içinde %3,4 paya sahip olmasına karşın
bunların şirketteki konumu üst düzeyde olduğu için verdikleri zararın
tutarı daha büyüktür. 60 yaş üstünün verdiği zarar, 25 yaş altındakilerin
verdiği zararın 25-27 katıdır.
2.2.8. Görev Süresi (Kıdem)
İşletmelerde hile yapma oranları en fazla olanlar kıdemi 1-5 yıl
arasında olanlardır (%40,7). Ancak işletmeye en yüksek tutarda zarar
verenler kıdemi 10 yılın üzerinde olanlardır (ACFE 2014, 53).
2.2.9. Kurallara Uyma
İşletmelerde konulmuş olan kurallara uymama eğiliminde olan
çalışanların hile yapma oranı daha fazladır. Bu kişiler sonuca daha
kestirmeden gitmeyi yeğleyen ve kural tanımazlıkta kendilerini haklı
göstermeye çalışan bir yapıdadır (Bozkurt 2011, 89).
2.2.10. Çalışma Koşulları
Genelde işletmeye sabah ilk önce gelen ve akşam en geç giden
kişilerde hile eylemi daha fazla görülmektedir. Özellikle işinin
bitmemesini neden olarak gösterip, gece geç saatlere kadar ve yalnız
başına çalışmak isteyenlerde hile olasılığı artmaktadır. Diğer taraftan
hileli eylemler sonucu yakalanan yöneticilerin çoğunun zorunlu
olmadıkça izin kullanmadıkları belirlenmiştir (Bozkurt 2011, 89).
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
Hile yapan veya yapmaya teşebbüs eden kişilerin stres altında
oldukları gözlenmiştir. Bu kişilerin özel hayatlarında parasal sıkıntı,
kötü bir evlilik, uyuşturucu veya kumar bağımlılığı gibi sorunlar
yaşadıkları görülmektedir (Bozkurt 2011, 89).
2.2.12. Yaşam Koşulları
Rahat bir yaşam sürme hırsı, pahalı hobiler, bol para harcama isteği
hile eğilimini tetikleyen göstergelerdir. Diğer yandan, çalışanın yaşam
standardının aniden yükselmesi hile eyleminin önemli bir habercisi
olarak kabul edilmektedir (Bozkurt 2011, 89).
2.2.13. İşletmedeki Konumları
İşletmede çalışanların hepsinin bir şekilde hile yapma olasılığı
olmakla birlikte, çalışanların işletmede yetki kullanmasını sağlayan
konumu ve yaptığı işin niteliği hile sıklığını ve neden olunan zararı
doğrudan etkilemektedir. Nitekim 2014 için Dünya geneli verilerine
göre işletmelerde meydana gelen hilelerin %42’si çalışanlar, %36’sı
müdürler, %19’u ise tepe yönetim veya işletme sahipleri tarafından
gerçekleştirilmektedir (ACFE 2014, 40). Doğu Avrupa ve Batı/Orta
Asya ülkelerinde bu oran her üç kategori için de %32 olarak
saptanmıştır (%4 diğer) (ACFE 2014, 41). Öte yandan incelenen
vakaların ortalama değeri olarak hilelerin verdiği maddi zarar çalışanlar
(68.000 $), müdürler (1.000.000 $), tepe yönetim veya işletme sahipleri
(425.000 $) (ACFE 2014, 43). Dolayısıyla çalışanların hile yoğunluğu
yüksek ancak verdiği zarar düşüktür. Bu durum çalışanların stok
hırsızlığı gibi küçük hileler yaptığı şeklinde yorumlanabilir.
2.2.14. İşletme Dışı İlişkileri
Çalışanların, işletme ile ilgili üçüncü kişilerle olan ilişkilerinin
düzeyi diğer bir göstergedir. Çalışanın, özellikle işletmeye mal veya
hizmet satanlar ve satın alanlarla ilişkilerini çok içli dışlı bir konuma
getirmesi, yapılabilecek bir hile veya yolsuzluk açısından uygun ortam
sağlamaktadır (Bozkurt 2011, 93).
2.2.15. Kişisel Kazanç Beklentileri
Çalışanın, işletmede yaşanacak bazı gelişmeler nedeniyle kişisel
kazanç elde edilecek olması, hile yapma dürtüsünü doğurabilmektedir.
Özellikle tepe yöneticiler bu amaçla bir kazanç sağlayabilmek için
2016/Özel Sayı-1
2.2.11. Kişilik Durumu
29
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
30
işletmenin finansal tabloları üzerinde gerçek olmayan düzenlemeler
yapabilmektedir (Bozkurt 2011, 93).
2.2.16. Gerçekçi Olmayan Beklentiler
Tepe yöneticilerden işletmeyi gerçekçi olmayan hedeflere
ulaştırmalarının beklenmesi veya zorlama yapılması, bu konumlarda
çalışan yöneticilerin hileli işlem yapmalarına neden olabilmektedir
(Bozkurt 2011, 94).
2.3. Çalışanları Hile Yapmaya İten Nedenler
ACFE’nin araştırmaları, bir işletmede çalışanların tümünün hile
yapabilecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Bir insan
doğuştan suça yatkın olabileceği gibi, bulunduğu coğrafyadan, içinde
bulunduğu sosyal ve ekonomik ortamdan, yetiştirilme şeklinden veya
aldığı eğitimden dolayı da suça yönelebilmektedir (ACFE 2012).
Donald R. Cressey (1966) hile üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda
kişileri hile yapmaya iten üç temel unsur olduğunu öne sürmüştür.
Bunlar (Omar ve Din 2010, 607): Baskı (Motivasyon veya
İsteklendirme), Fırsat ve Haklı Gösterme (Rasyonelleştirme).
Hile üçgeni terimi Donald R. Cressey ile ilişkilendiriliyor olsa da
Cressey’in çalışmalarında hiç “Hile üçgeni” terimi geçmemektedir.
“Hile üçgeni”ni bir terim olarak ortaya atan kişi ACFE’nin kurucusu
olan ve hile konusunda çok sayıda çalışmalar yapan Joseph T. Well’dir.
Well, Cressey’in hipotezinde yer alan üç unsuru geliştirerek genel bir
alt yapı oluşturmuştur (Omar ve Din 2010, 607). Hile üçgeninde yer
alan ve çalışmamız açısından da önem taşıyan bu unsurlar aşağıda
örnekler yardımıyla açıklanmaktadır.
2.3.1. Baskı (İsteklendirme)
Türk Dil Kurumu baskıyı, belirli ruhsal etkinlik ya da süreçlerin,
kişinin isteği dışında bilinçaltına itilmesi veya bu itilenlerin bilince
çıkmasını önleme durumu olarak tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu
2012). Bir işletmede çalışanların, işletme performansını artırıcı şekilde
başarılı olması ödüllendiriliyorsa, yani performansa dayalı
ödüllendirme sistemi varsa, bu durum çalışanlar üzerinde baskı (veya
isteklendirme) etkisi yaratır. Performansa dayalı ödüllendirmeden
kaynaklanan çalışan hileleri genellikle finansal tabloların şirketin
durumunu olduğundan daha iyi göstermeye yönelik muhasebe
hileleridir. Bu tür hileler üst düzey yöneticiler tarafından yapılmaktadır.
Kişiyi hile yapmaya yönlendiren farklı baskı (motivasyon) türleri
vardır (Bozkurt 2011, 113):
Psikolojik Motivasyon: Hırsızlık duygusu kişinin doğasında var
olup, çalmış olmak için hırsızlık yapmaktadır. Egoya Dayanan
Motivasyon: Kişisel itibar sağlayabilmek dürtüsüyle hırsızlığa
yönelmedir. İdeolojik Motivasyon: İdeolojik nedenlerle dayanan,
morali üst seviyeye getirmeyi amaçlayan ve birini kurban yapmayı
haklı gören bir yaklaşım biçimidir. Ekonomik Motivasyon: Ekonomik
dürtülerle yapılan hırsızlık biçimidir. İşletmelerde en fazla karşılaşılan
hile baskısı türüdür. Ekonomik motivasyon en basit anlatımla paraya
olan gereksinimdir. Bazı durumlarda egoya dayanan ve ideolojik
motivasyonla örtüşmektedir.
Bu çalışma kapsamında ele alınan çalışan hileleri daha ziyade alt ve
orta kademe çalışanlar tarafından gerçekleştirilen ve Ekonomik
Motivasyon kavramının tanımına uyan hilelerdir.
2.3.2. Fırsat
Hile yapma fikri çalışanın zihnine herhangi bir nedenle yerleşebilir,
fakat bu eylem ilk etapta sadece düşünce düzeyinde oluşur. Çalışanın
işletmede uygun ortamı bulmasıyla hile yapmak için fırsat unsuru
gerçekleşmiş olur. Oysa fırsat bulunmazsa, hile düşünce olarak kalır ve
eylem gerçekleşmez (Akyel 2009, 59). Zayıf ahlak politikaları, üçüncü
kişilerle ve ortaklarla yapılan gizli anlaşmalar, çalışanların yaptıkları
işlerin kalitesini değerlemede yetersizlik, cezalandırılacağı disiplinli bir
ortamın olmaması, işletmede çalışanlar arasında bilgi akışının zayıf
olması, tepe yönetiminde umursamazlık ve yetenek eksikliği, sağlıklı
denetim olmaması hileye fırsat sağlayabilen diğer etkenler olarak
sayılabilir (Bozkurt 2011, 120).
2.3.3. Haklı Gösterme
Haklı gösterme (rasyonalizasyon) suiistimalcinin, davranışları
konusunda kendi kendini haklı çıkarmasını sağlayan iç diyalogudur.
Fail, işverenin kendisine bu bedeli borçlu olduğu konusunda kendi
kendisini ikna eder (KPMG 2009, 15). İşletmelerde özellikle
‘motivasyon unsuru’ ile ‘fırsat unsuru’ arasındaki ilişkilere dikkat
etmek gerekmektedir. Bu unsurlar birbirini etkilemektedir. İşletmede
fırsat unsurlarının olması çalışanın iştahını kabartmakta ve hile yapma
isteğinin artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle çalışanlara hile için
fırsat veren unsurları en aza indirecek önlemler alınmalıdır.
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
31
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
2016/Özel Sayı-1
2.4.Çalışan Hilesi Türleri
32
Çalışmamızın kapsamı küçük ve orta ölçekli işletmelerde alt ve orta
kademe çalışanlar tarafından gerçekleştirilen çalışan hileleri üzerinde
odaklanmaktadır. Bu nedenle ACFE’nin (2014,11) “Occupational
Fraud and Abuse Classification System (Fraud Tree)” (Mesleki Hile ve
Hırsızlık Sınıflandırma Sistemi-Hile Ağacı)’nda yer alan ve çalışan
hilelerinin yolsuzluk, varlıkların zimmete geçirilmesi ve finansal tablo
hileleri şeklinde üç ana başlıkta sınıflandırıldığı tabloda yer alan hile
türlerinin tamamı alınmamıştır.
Çalışmamızın kapsamı gereği burada sadece varlıkların zimmete
geçirilmesi başlığında yer alan hile türleri sadece ana hatları ile ele
alınmıştır. Şekil 1’de görüldüğü gibi varlıkların zimmete geçirilmesi
kapsamındaki çalışan hileleri iki ana grup altında sınıflandırılmaktadır.
2.4.1. Nakit Hileleri
Nakit hileleri ile ilgili ilk tür, işletme içinde doğrudan doğruya
yapılan nakit hırsızlığıdır. Hırsızlık; “birinin rızası olmadan, onun
varlığını ele geçirme hareketi” olarak tanımlanır. Burada çalışan hilesi
genel olarak nasıl yapılırsa yapılsın, sonuçta işletmenin bir varlığı
çalınmış olmaktadır. ACFE’nin 2014 yılında yaptığı 1.325 hile vaka
çalışmasında hile eylemlerinin muhasebe, satış, üretim (operasyon),
müşteri ilişkileri, üst yönetim, satın alma gibi bölümlerde ve çok önemli
ölçüde nakit hilesi şeklinde meydana geldiği saptanmıştır (ACFE 2014,
57).
Şekil 1. Çalışan Hileleri
Kaynak: ACFE (2014 Raporu, 11)
2.4.2. Stok ve Diğer Varlık Hileleri
Bu hırsızlıklar bir tek kalemden, çok değerli bir makine veya bir
mamule kadar uzanabilir. Nakde dayanmayan varlık hileleri, nakit
hileleri kadar sık olmamasına karşın, verdikleri zarar açısından büyük
tutarlardadır (Bozkurt 2011, 307). Nitekim ACFE’nin 2014’te yaptığı
1.325 vaka çalışmasında incelenen vakalar içinde hile tutarı en yüksek
olan ilk beş bölüm sırasıyla sahipler/üst yönetim, yönetim kurulu,
finans, depo-stoklar, satın alma şeklinde sıralanmaktadır (ACFE 2014,
57). Dolayısıyla stok hileleri üst sıralarda yer almaktadır.
3. LİTERATÜR ÇALIŞMASI
Gündüz, (2014, 144) çalışan hileleri üzerine yaptığı çalışmasında
işletmelerde erkeklerin daha fazla hile yaptığını, çalışanların eğitim
seviyesi yükseldikçe hile potansiyelinin de arttığını, bir çalışanın
işyerindeki yönetsel kademesi yükseldikçe kontrol gücü elde ettiğinden
hile yapma olasılığının daha yüksek olduğunu, hile yapmada yaş
grubunun 36-45 olduğu sonucuna varmıştır. Şen (2013, 156) yapılan
hilelerin, şirketlerin ciddi zarar ve maliyetlere katlanmasına sebep
olduğunu, şirketlerin gelirinin %5’ini hile yoluyla kaybetmesine
rağmen, ortaya çıkan hilelerin çoğunun nedenlerini araştırmadan üstünü
kapattıklarını saptamıştır. Bu durum ülkemizde şirketlerin birçoğunun
aile şirketi olmasından dolayı geleneksel yönetim tarzına sahip
olmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlayış kurumsal yönetim
ilkelerinin henüz yeteri kadar yerleşmediğini de göstermektedir.
Yılmaz (2013, 126) İstanbul’da işletmelerde hile nedenlerine ve
önlenmesi ilişkin uygulamalarda çalışanların başvurdukları bilgi ve
becerileriyle elde edemedikleri kazanımları hile yöntemleri kazanma
isteklerinin kök nedenleri irdelendiğinde çoğu zaman kurum
kültürünün oluşmamasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Keskin
(2013, 131) Isparta’da Batı Akdeniz Bölgesi’nde faaliyet gösteren
muhasebe meslek mensuplarının, meslektaşlarının meslek etiğine
uygun davranışta bulunmadığı ve ülkemizde meslek ahlakı
çerçevesinde yapılan yasal düzenlemelerin yeterli olmadığı kanaatinde
olduğunu tespit etmiştir. Şengür (2012, 315) çalışmasında bağımsız
denetçilerin ve iç denetçilerin Türkiye’deki işletmelerde
gerçekleştirdikleri denetim çalışmaları sırasında en çok tespit ettikleri
hile türlerinin finansal tablo açıklamalarının ihmal edilmesi, giderlerin
ve gelirlerin farklı dönemlere kaydedilmesi ve dönem karının yüksek
gösterilmesi olduğunu tespit etmiştir. Varıcı (2011, 274) tarafından
yapılan araştırmada işletmelerde hile riskini arttıran en önemli faktörün
etkin olmayan gözetim faaliyeti olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
33
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
34
denetçilerin birçoğunda sosyal sorumluluk eksikliği olduğu
saptanmıştır. Akdemir (2010, 225) tarafından yürütülen çalışmada
işletmelerin büyük çoğunluğunda genel olarak hile bilincinin düşük
olduğu, hile riskini azaltıcı kontrollerin birçoğunun uygulanmadığını
saptamıştır. Kiracı (2004, 256) Eskişehir’de 42 Bağımsız Denetim
firmasında yaptığı araştırmada genel olarak denetçilerin hile konusuna
gereken önemi verdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Güçgüner (2013, 133)
İstanbul’da tekstil sektöründe faaliyet gösteren işletmeler üzerine
yaptığı araştırmada söz konusu şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerini
ve görevlerin ayrılığı ilkelerini benimsemedikleri, hile riskine yönelik
var olan kontrollerin yetersiz olduğu sonucuna varmıştır. Karausta
(2013, 145) Antalya’da adli denetim mesleğinin gerekliliği üzerinde ki
araştırmada adli denetimi gerekli kılan nedenlerin mesleki hilenin var
olduğu ve adli denetimin uygulanmasını işletmelerde yaşanması olası
mesleki hilelerin önlenmesi, caydırılması ve tespit edilmesi konusunda
etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
ACFE’nin 2014 çalışmasında çalışan sayısı 100’den az olan ve
küçük işletme olarak kabul edilen işletmelerin büyük ölçekli işletmelere
kıyasla daha farklı hile türleri ile karşı karşıya oldukları tespit
edilmiştir. Örneğin küçük işletmelerde çek düzenleme hilesi oranı %22,
büyük işletmelerde ise %7’dir. Ayrıca küçük işletmelerde nakit para
çalma hilelerinin büyük işletmelerde görülenin iki katı olduğu
saptanmıştır (ACFE 2014, 26)
Yukarıda yer verilen araştırma sonuçları işletmelerde meydana
gelen çalışan hilelerinin işletmeden kaynaklanan en önemli nedenleri
arasında yönetsel eksiklikler ve kontrol faaliyetlerinin yetersizliği gibi
unsurlar olabileceğini göstermektedir.
Bu çalışmada literatürde yer alan çalışmalarda ulaşılan sonuçlara
farklı bir açıdan katkı sağlamak amacıyla, KOBİ ölçeğindeki üretim
işletmelerinde çalışanların ne tür hileli işlemler yaptıkları ve bu duruma
neden olan unsurların iç kontrol sisteminden kaynaklanıp
kaynaklanmadığı, iç kontrol sisteminden kaynaklanıyorsa sürecin hangi
aşamasında meydana geldiği tespit edilmeye çalışılmaktadır.
4.
HATAY-ANTAKYA’DA
FAALİYET
GÖSTEREN
ÜRETİM İŞLETMELERİNDE MEYDANA GELEN ÇALIŞAN
HİLELERİNE YÖNELİK ARAŞTIRMA
4.1. Araştırmanın Amacı
ACFE’nin raporlarında çalışan hilesinin en sık görüldüğü şirket
türünün KOBİ türü işletmeler olduğu, toplam çalışan hilesi içerisinde
sayı olarak en fazla görülen hilenin doğrudan çalma şeklinde olduğu
belirtilmektedir. Bu araştırma çalışması ACFE’nin elde ettiği araştırma
sonuçları dikkate alınarak yerel düzeyde (Hatay-Antakya) KOBİ
ölçeğindeki işletmelerde yaşanan çalışan hilelerinin türlerinin ve bu
hilelerin işletmelerin iç kontrol sisteminin hangi noktasındaki
zayıflıktan (fırsattan) kaynakladığının saptanması amacıyla
yürütülmüştür.
4.2. Araştırmanın Evreni ve Örnekleme
Araştırmanın evrenini Antakya’da faaliyet gösteren 280 üretim
işletmesi oluşturmaktadır. Çalışmada tesadüfi olmayan örnekleme
yöntemlerinden ‘’Yargısal örnekleme’’ yöntemi ile belirli bir üretim
süreci ve örgüt yapısına sahip olduğu düşünülen 100 üretim işletmesi
iradi olarak seçilmiştir.
4.3. Veri Toplama ve Değerlendirme Yöntemi
Veri toplamak için anket yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili
önceden hazırlanan anket formları iradi olarak seçilen işletmelerin
yönetim kademesinde bulunan kişilerle yüz yüze görüşmek suretiyle
uygulanmış, yöneticilerin işletmelerinde yaşadıkları çalışan hilelerine
ilişkin bilgi derinlemesine görüşme yöntemi ile elde edilmiştir. Anket
formu genel bilgiler bölümü ile birlikte üç ana bölümden ve 43 sorudan
oluşmaktadır. İlk bölüm, anketi cevaplayan işletmenin unvanının,
faaliyet alanının ve personel sayısının sorulduğu genel bilgiler
bölümüdür. İkinci bölümde işletme yetkilisinden geçmişte işletmede
yaşamış oldukları çalışan hilelerine ilişkin örnekler vermesi istenmiştir.
Üçüncü bölümde işletmelerde İKS unsurlarının mevcudiyetini tespit
etmek amacıyla hazırlanan sorular yer almaktadır. Bu kapsamda
cevaplayıcılara İKS’nin unsurları olan kontrol ortamına ilişkin 3 soru,
risk değerlendirmeye ilişkin 2 soru, kontrol faaliyetlerine ilişkin 26 soru
ve izleme faaliyetlerine ilişkin 8 soru yöneltilmiştir. Anket
çalışmasında elde edilen veriler SPSS programına yüklenerek frekans
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
35
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
36
tabloları çıkarılmış, ayrıca bazı unsurlar arasında ilişki olup
olmadığının tespiti için Ki Kare testi yapılmıştır. Anketle elde edilen
hile vaka türleri içerik analizine tabi tutulmuştur.
4.3.1. Genel Bilgiler
Tablo 1’de görüldüğü gibi, araştırma kapsamındaki işletmelerin
%32’si anonim şirket, %68’i limited şirket olup, şirketlerin %50’si
gıda, %9’u inşaat, %6’sı tekstil ve %5’i mobilya sektöründe faaliyette
bulunmaktadır. Şirketlerin %59’unda 11-50, %9’unda 1-10, %18’inde
51-100 arası personel çalışmaktadır. Şirketlerin %4’ünde ise 101-500
arası personel çalışmaktadır. Dolayısıyla şirketlerin yaklaşık %80’inde
1-50 arası personel çalıştığı görülmektedir.
Tablo 1. Şirketlerde Personel Sayıları
Personel Sayısı
1-10
11-50
51-100
101-500
N (%)
19 (%19,0)
59 (%59)
18 (%18)
4 (%4)
4.3.2. Saptanan Hile Türleri
Tablo 2’te görüldüğü üzere, çalışma kapsamında yer alan şirketlerin
yönetim kademelerinden elde edilen bilgilere göre şirketlerde yaşanan
çalışan hile ve yolsuzluk vakaları türleri itibariyle sınıflandırılmıştır.
Buna göre en fazla yaşanan hile türü (%29) depolarda sayım
yapılmaması ve çalışanlara fazla güven duyulması gibi nedenlerle
çalışanların doğrudan mal ve para çalması şeklindeki hile türüdür.
Şirketlerin %26’sında ise işletmenin çalışanlar tarafından kasıtlı olarak
zarara uğratılması vakası yaşanmıştır. Bu verilere göre çalma
şeklindeki hilenin hile türleri içindeki oranının (% 29 + % 16 + %19)
% 64 olduğu görülmektedir.
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
Hile Türü
Doğrudan Mal ve Para Hırsızlığı
İşletmeyi Kasıtlı olarak Zarara Uğratma
Ürün Fiyat Farklılığından (Ucuz-Pahalı) Yararlanarak
yapılan Hile *
Mal Alış ve Satışında teslim sırasında Hile (Çalma
eylemi)
Hile Olayı Yaşanmamıştır
N (%)
29 (%29)
26 (%26)
19 (%19)
16 (%16)
10 (%10)
4.3.3. Faktör Analizi ve Güvenilirlik
Elde edilen veriye uygulanan Faktör Analizine göre, Kaiser-MeyerOlkin (KMO) değeri 0,647 ve Bartlett’s Test anlamlılık düzeyi, 000
bulunmuştur. Ankette yer alan 39 maddeye (Kontrol faaliyeti)
Güvenilirlik Analizi uygulanmış ve 1. aşamanın sonucunda 7. ve 8.
Kontrol faaliyetinin anketten çıkarılmasının uygun olacağı sonucuna
varılmıştır. 2. aşamada kalan 37 Kontrol faaliyetine Güvenilirlik
Analizi uygulanmış ve söz konusu 37 Kontrol faaliyetinin araştırılan
konuyu açıklamada güvenilir olduğu sonucuna varılmıştır.
Tablo 3. Anket Sorularının Güvenilirlik Analizi
Güvenilirlik Analizi
1. Aşama
2. Aşama
N
39
37
Cronbach’s Alpha
,866
,893
4.3.4. İç Kontrol Sisteminin Değerlendirilmesi ile Ulaşılan
Tespitler
Araştırma kapsamına giren şirketlerde iç kontrol sistemi
unsurlarının varlığını tespit etmek amacıyla iç kontrol sisteminin
bileşenleri dikkate alınarak hazırlanan anket formu uygulanmıştır.
Böylece Kontrol Ortamı, Risk Değerlendirme, Kontrol Faaliyetleri,
Bilgi ve iletişim, İzleme gibi İKS’nin ana unsurlarını oluşturan süreç ve
*
Bu hile örneğinde, satış elemanları kalitesi gereği fiyatı yüksek olan malı daha önce anlaştıkları
kişilere kalitesi gereği fiyatı düşük olan mal çıkışı yaparak satmakta ve farkı paylaşmaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Tablo 2. Hile Türlerinin Dağılımı
37
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
38
işlemlerin işletmelerde ne ölçüde mevcut olduğuna yönelik aşağıdaki
tespitler elde edilmiştir.
1-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %77’sinden fazlasında
kontrol ortamı unsurlarının bulunduğu ifade edilmiştir.
2-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %70’inden fazlasında
yönetimin iç ve dış riskleri sürekli değerlendiren bir mekanizmaya
sahip olduğu ifade edilmiştir.
3-Araştırma kapsamındaki şirketlerin çoğunda (%80’inden
fazlasında) varlıkların fiziki kontrolüne yönelik faaliyetlerin mevcut
olduğu ifade edilmiştir. Söz konusu şirketlerin sadece %23’ünde
malların sisteme giriş ve çıkışında barkod sistemi kullanılmaktadır.
4-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde görevlerin ayrımı
ilkesine uygun davranıldığı ifade edilmiştir.
5-Şirketlerin %97’sinde ise işlem ve faaliyetlerin yönetimin bilgi ve
talimatlarına göre gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.
6-Araştırma kapsamındaki şirketlerin %70’inde kaynak ve kayıtlara
erişim ve hesap verilebilirlik ilkesine uygun davranıldığı ifade
edilmiştir. Ancak stok depolarının sayımı ve kayıtlarla karşılaştırma
yapılması araştırma kapsamındaki şirketlerin sadece %65’inde
uygulanmaktadır.
7-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %90’ında
belgelerin, her an kullanıma ve denetime hazır şekilde ve güvenli bir
ortamda dosyalandığı ifade edilmiştir.
8-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %60-65’inde
bilgi işlem sistemine erişimi kontrol etmek için fiziki ve lojistik
kontroller mevcuttur ve gerekli tedbirler alınmaktadır.
9-Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık olarak %60-65’inde
performans değerlendirmesine yönelik faaliyetler yürütülmektedir.
4.3.5. Ki-Kare Analizi
Tablo 2’de türleri itibariyle sınıflandırılmış olan çalışan hile ve
yolsuzluk vakaları aşağıdaki şekilde kodlanarak iç kontrol sistemi
unsurları ile arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığının anlaşılabilmesi
için Ki-kare Analizine tabi tutulmuştur.
0-
Hile Olayı Yaşanmamıştır
1-
Mal Alış ve Satışlarında Hile (Çalma Eylemi)
2-
İşletmeyi Kasıtlı Olarak Zarara Uğratma
3-
Doğrudan Mal ve Para Hırsızlığı
4Hile
Ürün Fiyat Farklılığından (Ucuz-Pahalı) Yararlanarak yapılan
39
Tablo 4. Kontrol Ortamı-Hile İlişkisi
Sig.
(p value)
100
Pearson
ChiSquare
Value
3,890
100
9,932
,270
100
14,095
,079
100
5,282
,727
100
7,417
,492
N
Kurumun belirlediği ihtiyaçlara göre bir
işe alma planı ve uygun yeterliliğe sahip
olan personelin işe alınmasını sağlayacak
yordamlar mevcuttur.
Çalışana işini nasıl yapacağını gösteren
yönlendirici bilgiler mevcuttur.
Çalışanlara görev ve sorumluluklarını
yerine getirmelerini, performanslarını
artırmalarını, yeteneklerini
geliştirmelerini ve kurumun değişen
ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayacak
bilgi, eğitim ve araçlar sunulur.
,421
Tablo 5. Risk Değerlendirme- Hile İlişkisi
Yönetim, şirketin faaliyet ve hedeflerini
etkileyebilecek şirket içi veya dışı riskleri
sürekli değerlendiren bir mekanizmaya
sahiptir.
Yönetim, riskleri azaltmaya yönelik
eylem ve kontrol faaliyetlerini belirler ve
bunların uygulanmasını sağlar.
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
40
Tablo 6. Kontrol Faaliyetleri – Hile İlişkisi
Tablo 6.1. Varlıkların Fiziksel Kontrolü – Hile İlişkisi
İşletmede varlıkların korunmasına
yönelik kontrol faaliyetleri
bulunmaktadır ve bunlar personele
duyurulmuştur.
İşletmeye gelen belgelerin
kaydedilmesini, dosyalanmasını,
belgelerdeki değişikliklerin
kaydedilmesini ve dosyaların
arşivlenmesini sağlayan yordamlar
vardır.
Bir bölümdeki personelin diğer
bölümdeki personelin yaptığı işi kontrol
etmesi biçiminde yapılan çapraz kontrolü
veya bilgisayar kontrollerini içeren temel
kontrol faaliyetleri vardır.
Kıymetli evrakların fiziksel anlamda
güvenliği sağlanır ve bunlara erişim sıkı
kontrol altında gerçekleşir.
Malların sisteme giriş-çıkışı barkodla
yapılır.
İşletme binasına giriş-çıkışlar kontrol
altındadır.
Depoların kontrolü güvenilir personel
tarafından yapılmaktadır.
Nakit, menkul değerler, ticari mallar,
hammaddeler, taşınır ve taşınmaz mal ve
donanımları gibi varlıkların envanteri
periyodik olarak çıkarılır ve kontrol
kayıtlarıyla karşılaştırılır, tutarsızlıklar
ayrıca incelenir.
Binalar mesai saatleri dışında da alarm,
kamera vb. araçlarla kontrol edilir.
Yönetim, personelin yaptığı işi düzenli
olarak kontrol eder.
Yöneticiler ve çalışanlar kontrol
faaliyetlerinin amacının farkındadır.
100
1,754
,988
100
6,733
,566
100
11,840
,158
100
6,460
,596
100
7,186
,517
100
8,917
,349
100
8,174
,417
100
8,355
,400
100
1,154
,886
100
3,608
,462
99
3,807
,874
Tablo 6.2. İşlem ve Faaliyetlerle İlgili Yetkilendirme – Hile
İlişkisi
Yetkilendirme, onaylama, kaydetme,
ödeme, tahsilat, teslim alma, teslim etme,
denetleme, koruma, sayım gibi işlemler
farklı kişiler tarafından yürütülür.
İşlem ve faaliyetler, yönetimin bilgi ve
talimatlarına göre gerçekleştirilir.
100
8,989
,343
100
1,223
,874
41
Tablo 6.3. Kaynak ve Kayıtlara İlişkin Hesap Verilebilirlik ve
Erişim – Hile İlişkisi
İşlemlerin muhasebe kaydını yapan
kişiler, varlıklara dokunma ve faaliyet
gerçekleştirme yetkisine sahip değildir.
Kaynaklar ve bunlara ilişkin kayıtlar
düzenli olarak karşılaştırılır ve
tutarsızlıkların nedenleri incelenir.
Stokların bulunduğu depolarda stok girişçıkışları düzensiz ve ani sayımlarla
karşılaştırılır ve tutarsızlıkların nedenleri
incelenir.
Nakit akışı ve harcamalar düzensiz ve ani
sayımlarla karşılaştırılır ve
tutarsızlıkların nedenleri incelenir.
100
5,653
,686
100
7,099
,526
100
2,242
,691
100
6,817
,557
100
8,375
,398
100
2,020
,732
Tablo 6.4. Belgelendirme – Hile İlişkisi
Belgeler, her an kullanıma ve denetime
hazır şekilde ve güvenli bir ortamda
dosyalanır.
Tüm belge ve kayıtlar uygun şekilde
yönetilir, muhafaza edilir, yedeklenir ve
düzenli aralıklarla güncellenir.
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
2016/Özel Sayı-1
Tablo 6.5. Bilgi İşlem Kontrolleri – Hile İlişkisi
42
Üst yönetim, kurum genelinde Bİ
güvenliği programını uygulamak ve
yönetmek için bir yapı oluşturur ve
bununla ilgili sorumlulukları net bir
şekilde tanımlar.
Fiyatlandırma, fiyat indirimi, sipariş
kabulü, alım, üretim emri gibi güvenlik
seviyesi yüksek yetkilendirmeler yapılır
ve sadece bu kişilerin sisteme
erişimlerine izin verilir.
Sisteme izinsiz erişimi önlemek veya
tespit etmek amacıyla fiziki ve lojistik
kontroller mevcuttur.
Üst yönetimce yetkilendirilen kişiler bilgi
sistemlerine ve yazılıma erişimi izler,
bariz ihlalleri saptayarak gerekli
müdahalede bulunur ve gerekli tedbirleri
alır.
Elektronik kayıtlar ve arşiv fiziki
anlamda korunur ve bunlara erişim sıkı
kontrol altında gerçekleştirilir.
100
5,752
,675
100
5,354
,719
100
9,463
,305
100
11,320
,184
100
11,387
,181
100
10,535
,229
100
15,392
,052
100
10,671
,221
100
2,644
,619
100
100
5,745
10,751
,676
,216
Tablo 6.6. İzleme Faaliyetleri – Hile İlişkisi
Üst yönetim bütçe, tahminler ve önceki
dönem bütçe sonuçları ışığında
gerçekleşen performansı düzenli olarak
izler.
Çalışanların performansı ile şirketin
ulaşılan hedefleri arasındaki bağlantıyı
anlamalarına yardımcı olmak için
performans değerlendirmesi çalışanlara
bildirilir.
Yöneticiler, belirli aralıklarla performans
gösterge ve ölçümlerinin uygunluğunu ve
doğruluğunu gözden geçirir.
Tüm kilit faaliyetler, yetkilendirilen
kişiler tarafından izlenir.
Önemli noktalar kameralarla izlenir.
Yönetim kontrol faaliyetlerinin işleyişini
sık sık gözden geçirir ve geliştirir.
Gerçekleşen performans verileri
100
1,521
,823
periyodik olarak planlanan amaçlar
ışığında karşılaştırılır ve doğru şeylerin
doğru zamanda ölçülüp ölçülmediğini
görmek için farklılıklar analiz edilir.
İzleme ve değerlendirme sonucunda,
gerçekleşen performansın, hedeflenenden 100
5,496
,704
düşük olduğunun tespit edilmesi halinde
üst yönetim gerekli önlemleri alır.
YORUM: Tabloda yer alan unsurların anlamlılık düzeylerine (p değerlerine)
bakıldığında, hepsinin alfa değeri olan 0,05’ten büyük olduğu görülmektedir.
Bu durum, ele alınan 37 unsur ile hile işlemleri arasında anlamlı bir ilişki
olmadığı anlamına gelmektedir. Böylece araştırma kapsamındaki şirketlerde
İKS unsurlarının varlığının çalışan hilelerinin önlenmesi üzerinde önemli bir
etkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Hile örneklerinin içeriği
incelendiğinde bu sonucun nedeni anlaşılmaktadır. Nitekim hile vakalarında
hileli işlemlerin meydana gelmesinde genellikle işletmede çalışanlara
duyulan güvenin ön planda olmasının ve kontrol faaliyetlerinin etkin
olmamasının önemli rolü olduğu görülmektedir.
5. BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
İş dünyasının en önemli sorunlarından bir olan çalışan hileleri
üzerine yapılan çalışmaların çoğu işletmelerdeki çalışan hilelerinin en
önemli nedenleri arasında yönetsel eksiklikler, çalışanlara duyulan aşırı
güven ve kontrol faaliyetlerinin yetersizliği gibi unsurlar olduğunu
göstermektedir.
Bu çalışmada literatürde yer alan çalışmalarda ulaşılan sonuçlara
farklı bir açıdan katkı sağlamak amacıyla, Hatay-Antakya’da faaliyet
gösteren KOBİ ölçeğindeki üretim işletmelerinde çalışanların ne tür
hileli işlemler yaptıklarının tespit edilmesi suretiyle hileli işlemin
içeriği dikkate alınarak hileli işleme olanak sağlayan unsurların iç
kontrol sisteminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, iç kontrol
sisteminden kaynaklanıyorsa sürecin hangi aşamasından kaynakladığı
tespit edilmeye çalışılmıştır.
Araştırma kapsamındaki şirketlerden elde edilen verilerin analiz
edilmesi ile aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %80’inde 11-100
arası personel çalışmaktadır. Dolayısıyla bu işletmeler varlıkların
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
43
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
44
teslim alınması, teslim edilmesi, nakit hareketleri gibi işlemlerde
varlıkların çalınmaya karşı korunmasını sağlamak için bir dizi iç
kontrol faaliyeti oluşturmayı gerektirecek büyüklüktedir.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %80’inde kontrol
ortamı tesis edildiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla şirketlerin çoğunda
yönetim iç kontrol faaliyetlerinin öneminin farkındadır ve İKS’nin
tasarımına önem vermektedir.
•
Anonim şirketlerin neredeyse tamamında, limited şirketlerin
ise yaklaşık olarak %30’unda kontrol ortamı bulunmaktadır. Bu durum
anonim şirketlerin büyümenin getirdiği gereksinim ile iç kontrol
sistemine daha fazla önem verdiği şeklinde yorumlanabilir.
•
Araştırma kapsamında yer alan inşaat ve tekstil işletmelerinin
tamamında kontrol ortamının mevcut olduğu görülmekle birlikte gıda
sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin %80’inde kontrol ortamı
unsurlarının mevcut olduğu saptanmıştır.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin yaklaşık %70’inde risk
değerleme faaliyetlerine önem verildiği ifade edilmiştir. Acaba
yöneticiler risk değerleme kavramını sadece işletme dışı ekonomik
ortamdan kaynaklanan risklerin öngörülmesi olarak mı algılamıştır?
Eğer öyleyse bu durum iç kontrol faaliyetlerinin izlenmesinde de
zayıflık olabileceğini gösterir.
•
Risk değerlendirmesi yapan anonim şirketlerin oranı, limited
şirketlerin oranına göre daha yüksektir. Bu sonuç anonim şirketlerin
faaliyetlerin genişliği nedeniyle risk değerlendirmeye daha fazla önem
verdiği şeklinde yorumlanabilir.
•
Risk değerlendirmesinin oransal olarak en fazla yapıldığı
sektörlerin inşaat, tekstil ve mobilya sektörü olduğu görülmektedir.
Örneklem içinde en fazla gıda sektörü işletmeleri yer almaktadır. Gıda
sektöründe işletmelerin sadece %50’sinin risk değerlendirmesi yaptığı
görülmektedir. Bu bulgu çalışan hile vakası örnekleri ile de
desteklenmektedir. Nitekim risk değerlemesinin düşük olduğu gıda
sektörü işletmelerinde hile vakası daha fazla yaşanmaktadır. Buna ek
olarak gıda sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin sadece %30’unda
barkod sistemi kullanıldığı görülmektedir. Oysa stoklar içinde yer alan
birimlerin çok sayıda ve türde olduğu, ayrıca stok devir hızının yüksek
olduğu işletmelerde hile riski doğal olarak yüksektir ve yönetimin bu
riske karşılık stok kontrolüne ve satış tahsilat döngüsüne daha fazla
önem vermesi gerekir.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin %80’inden fazlasında
varlıkların fiziki kontrolüne yönelik faaliyetlerin mevcut olduğu ifade
edilmiştir. Ancak çalışan hilelerine yönelik vakaların içeriği analiz
edildiğinde, çoğu yönetimin stok hareketleri ve stok kontrolü ile
sorumluluğu çalışanlara delege etmesi nedeniyle depo sorumlularının
depolardan mal çaldıkları anlaşılmaktadır.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin sadece %23’ünde malların
sisteme giriş ve çıkışında barkod sistemi kullanılmaktadır. Stok
kontrolüne teknolojik anlamda destek sağlayan barkod sisteminin
kullanılmaması İKS’nin etkinliği açısından önemli bir eksiklik olarak
yorumlanabilir.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde İKS’nin
etkinliğini sağlayacak en önemli kontrol faaliyetlerinden biri olan
“Görevlerin ayrımı” ilkesine uygun davranıldığı ifade edilmiştir. Ancak
çalışan hilelerine olanak verilmemesi açısından çok büyük önem
taşıyan “Görevlerin ayrımı” ilkesi, çalışan hilelerinin önlenmesinde tek
başına yeterli olmayabilmektedir.
•
Araştırma kapsamında yer alan işletmelerin sadece %10’unda
hile vakası yaşanmadığı ifade edilmiştir. Bu bulgu iş dünyasında çalışan
hilelerinin ne denli endişe verici bir seviyede olduğunu göstermektedir.
•
Hileli işlemlerin %26’sı işletmenin çalışanlar tarafından farklı
nedenlerle kasıtlı olarak zarara uğratılması şeklindeki hilelerden
oluşmaktadır. Bu tür eylemler genellikle çalışanların motivasyon
sorunlarından kaynaklanabilmektedir.
•
Araştırma kapsamında yer alan işletmelerde en fazla yaşanan
hile türü %64 oranla etkin sayım yapılmaması ve çalışanlara fazla
güven duyulması gibi nedenlerle oluşmaktadır. Bunlar; çalışanların
depolardan mal çalmak, kasadan para çalmak, yüksek fiyatlı malın
parasını alıp, düşük fiyatlı mal vererek farkı zimmete geçirmek,
işletmeye gelen malı depoya giriş esnasında veya öncesinde çalmak
şeklindeki hile türleridir.
•
Yapılan Ki-kare analizinde İKS unsurları ile hile vakaları
arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür. Çalışan hilelerinin
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
45
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
46
içeriği analiz edildiğinde, elde edilen bu sonuç anlamlıdır. Nitekim
çalışan hilelerinin tür olarak çoğunda görevlerin ayrımı, barkod
kullanımı, varlıklara dokunmanın ayrılması, yetkilendirme gibi önemli
iç kontrol faaliyetlerine rağmen çalışanların işbirliği içinde davranma
veya kendisine duyulan güveni istismar etme gibi İKS dışında gelişen
unsurlar vasıtasıyla hile yaptıkları görülmektedir.
•
Stok depolarının sayımı ve kayıtlarla karşılaştırma yapılması
araştırma kapsamındaki şirketlerin %65’inde uygulandığı ifade
edilmiştir. Ancak bu işlem üst yönetim tarafından mı yoksa orta kademe
bir çalışan tarafından mı yapılmaktadır? Çalışan hilelerine olanak
verilmemesi açısından çok büyük önem taşıyan “Sık ve ani depo
kontrolü ve stok sayımı” nın üst yöneticiler tarafından ihmal edilmesi
ve depo sayımlarının da personel tarafından yapılması halinde
çalışanlara hile yapması için fırsat yaratılmış olmakta ve İKS devre dışı
kalmaktadır.
•
Ölçeğe bağlı olmaksızın araştırma kapsamındaki şirketlerin
sadece %23’ünde malların sisteme giriş-çıkışı barkotla yapılmaktadır.
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bulgular ışığında ulaşılan sonuçlar doğrultusunda aşağıdaki öneriler
sunulmuştur:
•
Yaşanan çalışan hilesi vakalarının çoğu araştırma
kapsamındaki işletmelerin yönetimlerinin stokların fiziksel kontrolünü
çalışanlara delege ettikten sonra onları kontrol etmemesinin depo
sorumlularına depodan mal çalma imkânı verdiğini göstermektedir.
Dolayısıyla işletmelerin çoğunda iç kontrol faaliyetlerinin stokları
koruyacak ölçüde etkin olmadığı ve hileyi önleyici rolünün ortadan
kalktığı görülmektedir. Nitekim yaşanan yolsuzluklar genellikle
çalışanlar tarafından yapılan iş ve işlemlerin şüphe üzerine veya
tesadüfen kontrol edilmesi neticesinde ortaya çıkarılmıştır. Bu itibarla,
stok hilelerinin önlenmesi için yöneticilerin zaman zaman stok
sayımlarında bizzat bulunması ve ani stok sayımları ile depo
sorumlularını kontrol etmesi, her kademedeki çalışanların
gerçekleştirdiği işlemleri herhangi bir zamanda kontrol etmesi
gerekmektedir.
•
Araştırma kapsamındaki şirketlerde yaşanan zimmete geçirme
odaklı vaka örneklerinde genellikle yönetimle personel arasındaki iş
ilişkisinde “güven duygusu” nun önemli yer tuttuğu anlaşılmaktadır.
Ancak vakaların çoğu yöneticilerin çalışana duyduğu güvenin
kontrolsüz kalması halinde hızla istismar edildiğini göstermektedir.
İşyerlerinde ve iş ilişkilerinde kuşkusuz “güven” faktörü çok önemlidir,
ancak güven duygusu “kontrol etme”nin önüne geçmemelidir.
•
Çalınan varlıkların erken tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin
alınması için nakit, ticari mal, hammadde, taşınır ve taşınmaz mallar
gibi varlıkların dökümü mümkünse çeyrek dönemler bazında çıkarılıp
kayıtlarla karşılaştırılmalı ve tutarsızlıklar sorgulanmalıdır. Çünkü bu
tür tespitler ne kadar geç yapılırsa o denli büyük kayıp oluşmakta ve
genelde bu kayıplar tahsil edilememektedir. Özellikle aile şirketi
kültürü gereği bu tür olaylara karışan çalışanların sadece işine son
verilmekte, çoğu kez yasal işlem dahi yapılmamaktadır.
•
Şirketlerde barkod kullanımının yaygınlaşması varlıkların
kontrolü açısından önemlidir. Ancak, vaka analizlerinden çıkarıldığı
üzere, barkod esaslı stok takip sistemlerinin kullanıldığı işletmelerde
dahi çalışanlar stokların fiziki kontrolünde zafiyet olduğunu
keşfettikleri anda harekete geçebilmektedir. Dolayısıyla fiziksel
kontrollerin sadece yılsonunda yapılması halinde barkod kullanımı gibi
teknolojik önlemler dahi varlıkların korunması için yeterli
olmayabilmektedir.
•
Yöneticiler, çalışanların ve mal sevkiyatı yapanların
öğrendiklerinden farklı davranışlar sergilemelidir. Deponun ani sayımı,
habersiz stok kontrolü, mesaiye farklı saatlerde gelme, hiç kontrol
edilmeyen noktaların ani kontrolü gibi. Nitekim bazı vaka örnekleri,
yöneticilerin tesadüfen de olsa habersiz gittiği depoda satıcı tarafından
bilinçli olarak eksik gönderilen malların çalışanlar tarafından tammış
gibi teslim alındığını saptamış olduğunu göstermektedir.
•
İş hacminin büyümesi, depo sayısının ve çalışan sayısının
artması durumunda yetki ve görevlerin ayrımı önem kazanır. Varlık
hareketlerinin sadece bir veya birkaç kişi tarafından yürütülmesi
halinde zaman içinde çalışan hileleri yaşanması mümkün olabilir.
•
Şirket yöneticileri işletme dışı riskleri öngörmenin yanı sıra
işletme içi hile riski için de öngörülü olmalı, insan kaynakları
yönetimine önem vermelidir. İşe alma sürecinde ve sonrasında
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
47
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
48
personelin özgeçmişini araştıran ve değerlendiren, hile yapanların
karakteristik özellikleri konusunda bilgi sahibi olan etkin bir insan
kaynakları yönetimi oluşturulmalıdır. Hile yapan çalışanların
karakteristik özelliklerini bilmek, ne tür hilelerin yapılabileceğini
bilmekten daha önemlidir. Çünkü önemli olan hilenin önlenmesini
sağlamaktır. Bunun için insan kaynakları yöneticisinin potansiyel
hilekârın tipik özelliklerini taşıyan kişiler hakkında daha fazla bilgi
toplaması ve temkinli olması gerekir. Ancak detaylı araştırmalar
sonucu işe alınan personel ile yıllarca sorunsuz çalışarak oluşturulan
güven duygusunun dahi kontrolsüz bir ortamda hayal kırıklığı ile
sonuçlanabildiği unutulmamalı ve geçmişi temiz olsa da çalışanlara
aşırı bir güven duygusu beslenmemelidir.
•
Zaman zaman çalışanlara etik eğitimi niteliğinde eğitimler
verilmelidir. Ayrıca hile riskini azaltmak için işletmede alınan
önlemlerin ve yaptırımların çalışanlara açıkça anlatılması yararlı
olabilir. Çünkü işletmede hileye karşı önlem alındığının ve hile
sonucunda yaptırıma maruz kalacağının farkında olan bir çalışanın hile
yapma olasılığı daha düşük olabilir.
•
Şirketlerin bütçe uygulamalarına önem vermeleri, performans
ölçümü yapmaları ve başarısızlıkların nedenlerini analiz ederek
varlıklarını koruyucu önlemler almaları gerekir.
KAYNAKÇA
ACFE 2012. Report to the Nations, 2012 Global Fraud Study
http://www.acfe.com/rttn/docs/2012-report-to-nations.pdf (Erişim
Tarihi: 11.06.2015).
ACFE 2014. Report to the Nations, 2014 Global Fraud Study
http://www.acfe.com/rttn/docs/2014-report-to-nations.pdf (Erişim
Tarihi: 21.07.2015).
Akdemir, Ç. 2010. “İşletmelerde Hile Riski ve Türk İşletmelerde Hile
Riskinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış
Lisansüstü Tez, Marmara Üniversitesi SBE: 225.
Akyel, N. 2009. “Adli Muhasebecilik ve Türkiye’de Uygulanabilmesi
İçin Altyapı Bileşenlerinin Mevcut Durumu, Değerlendirilmesi ve
Öneriler”, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme
Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi: 59.
Bozkurt, N. 2011. İşletmelerin Kara Deliği: Hile - Çalışan Hileleri, Alfa
Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.
Fazekas, M. 2008. HR’s Role in Managing the Risk of Fraud,
(Http://www.Hrhighway.Co.Za/Features/Topics/2063426:Topic:18
33) (Erişim Tarihi: 05.03.2013).
Güçgüner, S. 2013. “Tekstil Sektöründe Hile Riskinin Ölçülmesi,
Değerlendirilmesi ve Bir Uygulama”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi,
Marmara Üniversitesi SBE: 145.
Gürbüz, S.ve O. Dikmenli. 2009. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 22.
Karausta, T. 2013. “Mesleki Hile Adli Denetim ve Türkiye’de Adli
Denetim Mesleğinin Gerekliliği Üzerine Bir Araştırma”,
Yayınlanmış Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi SBE, 2013: 145.
Keskin, S. 2013 “Muhasebe Hata Ve Hilelerin Karşısında Etkin
Tutumlar: Meslek Mensupları Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmış
Lisansüstü Tez, Süleyman Demirel Üniversitesi SBE: 145.
Kiracı, M. 2004. “Hileli Risk Değerlendirmesinin ve Hileleri Bulmanın
Denetimin Etkinliğindeki Rolü ve Türkiye’de SPK’dan Yetki Alan
Denetim Firmalarına Yönelik Bir Araştırma”, Yayınlanmış Doktora
Tezi, Anadolu Üniversitesi SBE: 256.
Omar, N.B. ve Din, H.F.Mohammad. 2010. “Fraud Diamond Risk
İndicator: An Assessment of its Importance and Usage” Malezya:
607-612.
Şen, Ç. 2013. “İşletmelerde Çalışan Hilelerin Tespiti, Ortaya
Çıkarılması ve Önlenmesi”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi SBE,
İstanbul Aydın Üniversitesi: 156.
Şengür, E.D. 2012. Auditors Perception of Fraud Prevention Measures:
Evidence from Turkey, Annales Universitatis Apulensis Series
Oeconomica, 14 (1): 128-138.
2016/Özel Sayı-1
Üretim İşletmelerinde Çalışan Hilelerine İmkân Sağlayan Kurumsal Hatalar Üzerine
Bir Araştırma: Hatay Örneği
49
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Mehmet ÖZBİRECİKLİ - Nesrin ÖKSÜZ
50
Şimsek, E.E. 2001. “Türk Vergi Hukukunda Muhasebe Hileleri”,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Türk Dil Kurumu, www.tdk.org.tr (Erişim Tarihi: 05.08.2012).
Wells, J.T. 2013. Corporate Fraud Handbook: Prevention and
Detection, John Wiley & Sons Inc., Austin, Texas, USA.
Yılmaz, K. 2013. “İşletmelerde Hile, Nedenleri, Önlenmesine İlişkin
Uygulamalar ve Örnek Olaylar”, Yayınlanmış Lisansüstü Tezi,
Anadolu Üniversitesi SBE: 126.
CORPORATE GOVERNANCE PRACTICES AT NONPUBLICLY HELD TURKISH COMPANIES *
Dr. A. Engin ERGÜDEN **
Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 51-61
ABSTRACT
The aim of this study is to exhibit the current situation for all non-publicly
held companies in Turkey with respect to corporate governance and to present
the degree to which they implement corporate governance and its applications
in their organizational structures and to understand what kind of priorities their
management organs have in this respect within transparency and
accountability. Data is collected from Certified Public Accountants by a
questionnaire. The results of this study shed a substantial light on the current
corporate governance practices within non-publicly held companies and
prioritize what actions to be taken for the wholesome establishment of
transparency and accountability.
Keywords: Corporate Governance, Transparency, SMEs, Non-publicly
held companies
JEL Classification: M41
HALKA AÇIK OLMAYAN TÜRK ŞİRKETLERİNDE KURUMSAL
YÖNETİM UYGULAMALARI
ÖZ
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet gösteren ve halka açık olmayan
şirketlerin kurumsal yönetim çatısı altında ne derece kurumsal yönetim
ilkelerini hayata geçirmiş olduklarını anlamaya ışık tutmaktır. Ayrıca bu
*
Date of submission: 07.11.2015; Date of acceptance: 12.12.2015
This paper was presented at 12th International Conference on Accounting, hold by MODAV in
ANKARA, on October 23-25, 2015 and prepared in accordance with criticism.
**
Department of Business Administration, Faculty of Economics and Administration Sciences,
Yeditepe University, Istanbul, Turkey, [email protected]
***
Head of Accounting & Auditing at the Department of Business Administration, Faculty of
Economics and Administration Sciences, Yeditepe University, Istanbul, Turkey,
[email protected]
51
2016/Özel Sayı-1
Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA
52
ilkeleri, şeffaflık ve hesap verebilirlik noktasında hayata geçirmede bu
şirketlerin önceliklerini de tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Araştırma verileri
Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirlerden oluşan meslek mensuplarından
anket yoluyla toplanmıştır. Çalışmanın bulguları, halka açık olmayan
şirketlerde uygulanan kurumsal yönetim ilkelerinin güncel seviyesine ışık
tutacaktır. Son olarak, bütünsel anlamda şeffaf ve hesap verebilir bir yapıyı
hayata geçirmek için yapılması gerekenleri sıralamada gerek sektöre gerekse
akademik çevrelere destek sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, KOBİ, Halka açık
olmayan şirketler
JEL Sınıflandırması: M41
1. INTRODUCTION
Over the last 20 years, corporate governance has become one of the
most common milestones in business world. It is associated with the
defense of shareholders’ interests by the use of firm governance
devices. Moreover, the past few years have seen a rapid increase in
accountability pressures on companies. Shareholders and other
stakeholders in different markets with frequently varying regulations
and governance systems, the situation has become rather complex in
recent years. The increased call for transparency comes from two
different issues, which most recently have started to show some
matchup with. Accountability requirements in the context of corporate
governance have expanded, and are starting to cover staff-related,
ethical aspects such as code of ethics and conducts.
2. CORPORATE GOVERNANCE
As corporate governance describes “the framework of rules,
relationships, systems and processes within and by which authority is
exercised and controlled within corporations and encompasses the
mechanisms by which companies, and those in control, are held to
account” (Owen 2003); it is evidently a philosophy rather than a
palliative solution. Shifting from a relatively more elementary
definition of corporate governance such as dealing with the ways in
which suppliers of finance to corporations assure themselves of getting
a return on their investment (Shleifer and Vishny 1997), today’s everchallenging business structures require a much more holistic attitude.
The crucial importance of corporate governance should be recognized
since firms with weaker governance structures have greater agency
problems; that CEOs at firms with greater agency problems receive
greater compensation; and that firms with greater agency problems
perform worse (Core et al. 1999). Additionally, corporate governance
is highly correlated with better operating performance and market
valuation (Klapper and Love 2004). Furthermore, it has been argued
that corporate governance is strongly correlated with stock returns
during the 1990s in the United States (Gompers et al. 2001), although
it is not very easy to build a one-size-fits-all set of measures to clearly
identify corporate governance. The empirical research examining the
association between typical measures of corporate governance and
various accounting and economic outcomes has not produced a
consistent set of results and that the mixed results are partially
attributable to the difficulty in generating reliable and valid measures
for the complex construct that is termed “corporate governance”
(Larcker et al. 2007). According to Mayer (1997), corporate governance
is concerned with ways of bringing the interests of (investors and
managers) into line and ensuring that firms are run for the benefit of
investors. Corporate governance is concerned with the relationship
between the internal governance mechanisms of corporations and
society’s conception of the scope of corporate accountability (Deakin
and Hughes 1997).
Corporate governance is also seen as the whole set of measures taken
within the social entity that is an enterprise to favor the economic agents
to take part in the productive process. To generate some organizational
surplus, and to set up a fair distribution between the partners, taking
into consideration what they have brought to the organization. The
Cadbury Committee (Cadbury 1992) defines corporate governance as
‘‘the system by which companies are directed and controlled’’.
Corporate governance systems may be therefore thought of as
mechanisms for establishing the nature of ownership and control of
organizations within an economy. In this context, corporate governance
mechanisms are economic and legal institutions that can be altered
through the political process.
Corporate governance refers to control of corporations and to
systems of accountability by those in control. It is about ensuring that
executives and boards are accountable to shareholders while managing
2016/Özel Sayı-1
Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies
53
2016/Özel Sayı-1
Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA
54
risks and enhancing competitiveness on a corporate and national level.
The idea of corporate governance was originally developed in 1962 as
a way of ensuring that investors receive a fair return on their investment
by having a certain protection against management abuse or poor use
of their investment capital (Altıntaş 2010).
Corporate governance is associated with the defense of
shareholders’ interests by the use of firm governance devices (Johnson
and Greening 1999; Shleifer and Vishny 1997; Short et al. 1999).
Contemporary corporate governance literature is very broad. It covers
a number of issues with a shared focus on the relationship between
owners, board of directors, top management teams (TMTs) and CEOs,
as well as the remuneration of executives at different levels (Keasey et
al. 2005; Monks and Minow 2004; Tricker 1996). Especially, the notion
of corporate governance as dealing with the interaction between a
firm’s ownership, board and top management has not been sufficiently
explored in the literature (Monks and Minow 2004; Tricker 1996).
NASDAQ OMX has devised a set of principles to establish “good
corporate governance” especially in the light of “comply or explain”
principle:
1. Shareholders’ meeting principles to ensure shareholders’ rights
and participation at shareholders’ meetings in addition to ensure
participation of members and member candidates of the issuer’s
management institutions at shareholders' meetings,
2. Board principles to clarify obligations and responsibilities of the
board and the board composition and requirements for board members
and identification of interest conflicts in the work of board members,
3. Council principles to clarify obligations and responsibilities of the
council, council composition and requirements for council members,
and identification of interest conflicts in the work of council members,
4.Disclosure of information principles to establish transparency of
the issuer’s business and investor relations,
5. Internal control and risk management principles focusing on the
principles of the issuer’s internal and external control and the audit
committee,
6. Remuneration policies setting the general principles, types and
criteria for setting remuneration in addition to remuneration report.
ASX Corporate Governance Council promotes the following
principles:
1. Lay solid foundations for management and oversight,
2. Structure the board to add value,
3. Act ethically and responsibly,
4. Safeguard integrity in corporate reporting,
5. Make timely and balanced disclosure,
6. Respect the rights of security holders,
7. Recognize and manage risk,
8. Remunerate fairly and responsibly (Council, A. C. G. 2003).
As increasing the number of principles is possible, one thing is clear.
The field of corporate governance is at a crossroads and as Daily et al.,
(2003) clearly puts it; our knowledge of what we know about the
efficacy of corporate governance mechanisms is rivaled by what we do
not know.
As for Turkey, having been directly influenced by the OECD,
corporate governance principles have been embraced by the Capital
Markets Board of Turkey. In hope to encourage the implementation of
the principles, in 2004, Capital Market Board of Turkey promulgated
that it BIST companies would be liable for publishing a “Corporate
Governance Compliance Report” along with their annual reports. The
Report allowed companies to explain their compliance levels consistent
with the “comply or explain” approach adopted by the Capital Markets
Board of Turkey. Shortly after, in 2007, BIST has established a
“Corporate Governance Index” (XKURY) based on the compliance
levels of BIST companies to measure their profitability and income
performances (Karacar and Muştu 2014).
3. TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY
Generally speaking, the corporate governance debate has merely
focused on internal mechanisms and on disclosure and transparency
with an eye to the suppliers of finance in the first place. This does not
mean that the importance of stakeholders in general is denied –
international codes such as those of the OECD (2004) and the
2016/Özel Sayı-1
Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies
55
2016/Özel Sayı-1
Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA
56
International Corporate Governance Network (2003) refer to them, and
accountability is also seen in that perspective (Luo 2005).
Recent attempts to strengthen corporate governance and
accountability following scandals such as Enron, WorldCom, Ahold
and Parmalat, embodied most notably in the Sarbanes-Oxley act, have
also focused mostly on internal mechanisms, regarding boards,
managers, auditors, control and risk aspects, particularly to increase
shareholder insight in and influence on corporate behavior on the whole
range of business matters.
This influence of corporate governance reforms on business ethics
in companies has received some recent academic interest as well
(Rossouw 2005). However, as already indicated in the introduction, it
is not only the “ethics of corporate governance” but also the governance
of ethics broadly defined (including sustainability) to which attention is
being paid (Rossouw 2005). In this regard, a broader notion of corporate
governance in relation to the whole range of stakeholder (including
shareholder) demands seems to be emerging.
Largely separate from the (more traditional) approach to
accountability in the context of corporate governance, sustainability
reporting has developed. This started approximately fifteen years ago
with the publication of environmental reports, in some cases because
incidents or events focused public attention on particular
companies/sectors (Kolk 2005a). Although a number of governments
have stimulated this kind of disclosure directly or indirectly, corporate
sustainability reporting has been a mostly voluntary activity oriented at
giving account of the societal and environmental implications of doing
business.
Beyond the general assumption that transparency reforms can limit
abuses of power, they can have different goals. While some are intended
to tackle corruption, and therefore focus on crime, others attempt to
encourage improved institutional performance more generally. These
different goals imply distinct strategies. The first would be more
legalistic, tending to focus on individual failures, while the second
would address more systematic flaws. Within the field of budget
transparency, for example, the first approach would focus more on
revealing the details of public-sector contracts, for instance, and
assuring that funds were spent as intended. The second strategy, in
contrast, would focus more on the impacts of public spending: how
agencies actually used the funds, and to what effect (Fox 2007).
4. METHODOLOGY
Data were collected from 102 top managers and owners of nonpublicly held businesses operating in Istanbul. Convenience sampling
method as a type of nonprobability sampling where people are sampled
simply because they are "convenient" sources of data for researchers
was used (Battaglia 2008). Of the 102 questionnaires, nine were left out
of the analysis because of missing data.
5. FINDINGS
In the light of the conducted research, the following findings have
been attained:
Code of ethics should be established in every business:
81% of the respondents said “yes” and 19% of the respondents said
“no”.
Code of ethics does exist at this company:
38% of the respondents said “yes” and 62% of the respondents said
“no”.
Some of the members of the board of directors should be
professionals from outside (not employed by the company):
56% of the respondents said “yes” and 44% of the respondents said
“no”.
Some of the members of the board of directors are from outside at
this company (not employed by the company):
43% of the respondents said “yes” and 57% of the respondents said
“no”.
Decision making authority should be decentralized as opposed to
governing by centralization:
55% of the respondents said “yes” and 45% of the respondents said
“no”.
2016/Özel Sayı-1
Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies
57
Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA
2016/Özel Sayı-1
Decision making authority is decentralized at this company:
58
38% of the respondents said “yes” and 62% of the respondents said
“no”.
Family constitution should be established:
63% of the respondents said “yes” and 37% of the respondents said
“no”.
Family constitution does exists at this company:
33% of the respondents said “yes” and 67% of the respondents said
“no”.
Contents of job descriptions should be established:
84% of the respondents said “yes” and 16% of the respondents said
“no”.
Contents of job descriptions are exactly employed in this company:
71% of the respondents said “yes” and 29% of the respondents said
“no”.
Audit committees should be established in every business:
92% of the respondents said “yes” and 8% of the respondents said
“no”.
An audit committees does exist at this company:
46% of the respondents said “yes” and 54% of the respondents said
“no”.
Risk maps should be established in every business:
76% of the respondents said “yes” and 24% of the respondents said
“no”.
Risk maps do exist at this company:
43% of the respondents said “yes” and 57% of the respondents said
“no”.
IT mechanisms such as ERP act as a key to a successful internal
control system:
86% of the respondents said “yes” and 14% of the respondents said
“no”.
Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies
Corporate governance is crucial for the sustainability of the
business:
2016/Özel Sayı-1
Well-established internal control process can only be achieved by a
centralized administration:
94% of the respondents said “yes” and 6% of the respondents said
“no”.
59
75% of the respondents said “yes” and 25% of the respondents said
“no”.
6. DISCUSSION AND CONCLUSION
Non-publicly held companies acting as the heart of the Turkish
financial system do need to adopt corporate governance principles even
more than the publicly held ones since they are vast in number. The
fact that they do not have public accountability hinders us to know
exactly what is going on inside these companies. Since they are very
vulnerable to crises, given their vast number, they can easily jeopardize
the wellbeing of the economy in case of a bottleneck. In the light of
this conducted research, majority of these institutions believe that
corporate governance is crucial for the sustainability of businesses.
Moreover, majority of them also believes that audit committees should
be established in every business. Furthermore, a significant portion of
them believes that code of ethics should be established in every
business. On the other hand, only 56% of them believe that some of the
members of the board of directors should be professionals from outside
(not employed by the company).
It is clear that the general state of non-publicly held Turkish
companies mostly agree on the establishment of corporate governance
principles; but they themselves have not adopted much of them. The
overall perception among these institutions on establishing a sound
internal control process depends on the obsolete centralized
administration. As Daily et al., (2003) clearly puts it; our knowledge
of what we know about the efficacy of corporate governance
mechanisms is rivaled by what we do not know is valid for non-publicly
held as well.
Dr. A. Engin ERGÜDEN - Assoc. Prof. Dr. Can Tansel KAYA
2016/Özel Sayı-1
REFERENCES
60
Altıntaş, N. N. 2010. Evolution of Corporate Governance in the United
States of America, Sosyal Bilimler Dergisi, 2: 153-161.
Bataglia, M. 2008, Encyclopedia of Survey Research Methods,
Publication
date:
2008,
DOI:http://dx.doi.org/10.4135/9781412963947,
ISBN:
9781412918084 Cadbury, A. 1992. Report of the Committee on the Financial Aspects
of Corporate Governance, Gee Publishing, London.
Core, J. E., Holthausen, R. W., and Larcker, D. F. 1999. Corporate
Governance, Chief Executive Officer Compensation, and Firm
Performance, Journal of Financial Economics, 51(3): 371-406.
Council, A. C. G. 2003. Principles of Good Corporate Governance and
Best Practice Recommendations, Australian Stock Exchange
Limited.
Daily, C. M., Dalton, D. R., and Cannella, A. A. 2003. Corporate
governance: Decades of Dialogue and Data. Academy of
Management Review, 28(3): 371-382.
Deakin, S. and Hughes, A. 1997. ‘‘Comparative Corporate
Governance: An Interdisciplinary Agenda’’, in Deakin, S. and
Hughes, A. (Eds), Enterprise and Community: New Directions in
Corporate Governance, Blackwell Publishers, Oxford.
Fox, J. 2007. The Uncertain Relationship Between Transparency and
Accountability, Development in Practice, 17(4–5), August.
Gompers, P. A., Ishii, J. L., and Metrick, A. 2001. Corporate
Governance and Equity Prices (No. w8449), National Bureau of
Economic Research.
Johnson, R. A., and Greening, D. W. 1999. The Effects of Corporate
Governance and Institutional Ownership Types on Corporate Social
Performance, Academy of Management Journal, 42(5): 564-576.
Karacar, G. and Muştu, B. 2014. Corporate Governance in Turkey,
Ethical Boardroom, September 2014.
Keasey, K., Thompson, S. and Wright, M. 2005. Corporate
Governance: Accountability, Enterprise and International
Comparisons, London: Wiley.
Klapper, L. F., and Love, I. 2004. Corporate Governance, Investor
Protection, and Performance in Emerging Markets, Journal of
Corporate Finance, 10(5): 703-728.
Larcker, D. F., Richardson, S. A., and Tuna, I. 2007. Corporate
Governance, Accounting Outcomes, and Organizational
Performance, The Accounting Review, 82(4): 963-1008.
Luo Y. 2005. Corporate Governance and Accountability in
Multinational Enterprises: Concepts and Agenda, Journal of
International Management (11): 1-18.
Mayer, F. 1997. ‘‘Corporate Governance, Competition, and
Performance’’, in Deakin, S. And Hughes, A. (Eds), Enterprise and
Community: New Directions in Corporate Governance, Blackwell
Publishers, Oxford.
Monks, R. A. G. and Minow, N. 2011. Corporate Governance, 3
Oxford: Blackwell Business.
Owen, J. 2003. The Failure of HIH Insurance Volume 1: A Corporate
Collapse and Its Lessons, HIH Royal Commission, Commonwealth
of Australia, April 2003.
Rossouw G. J. 2005. Business Ethics and Corporate Governance: a
Global Survey, Business and Society 44(1): 32-39.
Shleifer, A., and Vishny, R. W. 1997. A Survey of Corporate
Governance, The Journal of Finance, 52(2): 737-783.
Tricker, R. 1996. ‘Corporate Governance: The Ideological Imperative’,
in H. T. D. Thomas Neal (eds.), Strategic Integration, Chicester:
John Wiley.
2016/Özel Sayı-1
Corporate Governance Practices At Non-Publicly Held Turkish Companies
61
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMADA
OLMAYAN RAPORLAMANIN ÖNEMİ *
FİNANSAL
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ **
Dr. Emre KAPLANOĞLU ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 63-101
ÖZ
Günümüzde küresel ısınma, biyoçeşitlilikte azalma, doğal kaynaklarda
görülen hızlı tükenme ve kirlenme, yoksulluk, yolsuzluk ve insan hakları ihlali
gibi önemli sorunlar nedeniyle işletmelerin kısa vadeli ve sadece kâr odaklı
yaklaşımları tepki görmektedir. Dolayısıyla finansal bakış açısının yanında
sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacak uzun vadeli bakış açısına sahip
sosyal ve çevresel boyutların da yer aldığı işletme raporlarının hazırlanması
önemli hale gelmiştir. İşletmelerin finansal ve finansal olmayan bilgilerinin
birlikte yer aldığı bu raporlar sürdürülebilirlik raporları olarak ifade
edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, dünya genelinde öne çıkan
sürdürülebilirlik raporlarının finansal olmayan ilke ve göstergelerini belirtmek
ve sürdürülebilir kalkınma için önemini açıklamaktır.
Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik Raporlaması, Finansal Olmayan
Raporlama, GRI, IIRC.
JEL Sınıflandırması: M10, M14, M41.
THE IMPORTANCE OF NON-FINANCIAL REPORTING IN
SUSTAINABLE DEVELOPMENT
ABSTRACT
*
**
***
Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi: 24.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler
dikkate alınarak yeniden hazırlanmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı,
Dokuzçeşmeler Kampüsü, Buca-İZMİR, [email protected]
Ege
Üniversitesi,
Bergama
Meslek
Yüksekokulu
Bergama-İZMİR,
[email protected]
63
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
64
Nowadays enterprises’ short-term and only profit-oriented views are
reacted due to important problems such as global warming, reduction of
biodiversity, rapid depletion and contamination of natural resources, poverty,
corruption and violation of human rights. Thus, the preparation of the
enterprise reports that contain a long-term perspective with social and
environmental aspects besides financial disclosures have become more
important. These reports which consist of both financial and non-financial
disclosures are referred as sustainability reports. The aim of this study is to
specify the non-financial principles and indicators that are mentioned in the
outstanding sustainability reports worldwide and explain the importance for
sustainable development.
Keywords: Sustainability Reporting, Non-Financial Reporting, GRI,
IIRC.
JEL Classification: M10, M14, M41.
1.
GİRİŞ
Ekonomik kalkınmanın tanımı birçok yazar tarafından farklı
şekillerde yapılmıştır. Ekonomik kalkınma A.R. Flammang’e göre hem
daha fazla çıktı elde edilen hem de teknik ve kuramsal yapıdaki
değişmeleri kapsayan bir durum, Alkin’e göre toplumun yaşam
standartlarında, üretilen malların kalitesinde veya üretimin
organizasyonunda iyileşmeler yaratan bir ortamdır (Flammang 1979,
50; Alkin 2008, 465). Bir başka tanıma göre ise ekonomik kalkınma
ekonomik boyutuyla sınırlanmayan, toplumu sosyolojik, psikolojik ve
politik tüm boyutları ile saran karmaşık bir süreçtir (Yavilioğlu 2002,
66). Her ne kadar son tanım ekonomik açıdan bir sınırlama getirmese
de klasik kapitalist model çerçevesinde, bireylerin satın alma gücünün
artırılması, piyasada ekonomik faaliyetlerdeki artışın gayrisafi milli
hasıla artışı yoluyla bireylere yansıyacağı genel kabul görmektedir.
Dolayısıyla klasik görüşe göre ekonomik kalkınmadaki amaç artan
nüfusa daha fazla mal ve hizmet sağlayarak insanların yaşam
standardını yükseltmektir (Sarıkaya ve Kara 2007, 222-223). Mevcut
toplumun refah seviyesini gelecek nesillerinkini düşünmeden, üretim
için kaynakların hızlı ve plansız tüketilmesi klasik ekonomik kalkınma
yaklaşımının çevresel ve sosyal bakış açısından yoksun olmasından
kaynaklanmaktadır. 1960’lı yıllarda çevreye verilen zararın fark
edilmesiyle birlikte başlayan çevrecilik hareketi, 1970’lerde çevreyle
ilgili konuların uluslararası kamuoyunun gündemine yerleşmesine,
sürdürülebilir kalkınma kavramından ilk kez 1972 Stokholm
Konferansında belirtilmesine ve 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM)
tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun kurulmasına
neden olmuştur. “Sürdürülebilir Kalkınma” ifadesi resmi olarak ilk kez
1987’de Gro Harlem Brundtland tarafından, Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu için hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunda
tanımlanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını gelecek
nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından ödün vermeden
karşılama süreci olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda ihtiyaçlar ekonomik
ihtiyaçlarla sınırlandırılmamış, çevresel sermayenin gelecek nesillere
eşitlik gözetilerek aktarılması vurgulanmıştır. Böylece sürdürülebilir
kalkınmadaki ekonomik, çevresel ve sosyal boyut belirtilmiştir
(Giovannoni ve Fabietti 2013, 26). Ayrıca 1992 Rio Zirvesinde
sürdürülebilir kalkınma için Küresel Eylem Planı, 1997 Kyoto
Protokolü-İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve 2012’de Rio+20
Zirvesi-İstediğimiz Gelecek diğer önemli gelişmelerdir.
Ekonomik kalkınmanın yanında çevresel ve sosyal boyutlardaki
farkındalığın da uluslararası ortamlarda artmasına şüphesiz ki şirketler
de kayıtsız kalamamışlardır. 1960’lar ve 1970’lerde şirketler çevresel
konularla karşılaştıklarında pasif kalıyor, çevresel krizlerin ortaya
çıkmasını bekliyorlar ve oluşan kötü etkileri hafifletmeye çalışıyorlardı.
1980’ler süresince çevresel korumayla ilgili artan düzenlemeler
karşısında şirketlerin çabaları kanunlar ve gerekli düzenlemelerle
sınırlıdır. 1990’larda şirketler faaliyetleri üzerindeki çevresel etkileri
tahmin etmeye ve çevresel performans yönetimiyle rakiplerine karşı
üstünlük sağlamaya çalıştıkları daha ileriye yönelik önleyici
uygulamalara başlamışlardır. Şirketler çevre yönetim sistemlerini
kullanarak çevresel konuları işletme kültürüne ve yönetim süreçlerine
dahil etmişlerdir. 1993 yılında Avrupa Komisyonu tarafından gönüllü
çevre yönetim aracı (Eco-Management and Audit Scheme-EMAS)
geliştirilmiştir ve enerji etkinliği, malzeme etkinliği, biyoçeşitlilik,
emisyonlar, su tüketimi ve atık gibi çok geniş bir gösterge grubunu
kapsamaktadır (Giovannoni ve Fabietti 2013, 25). Şirketlerin çevreye
yönelik bakış açıları anlatılan bu gelişmeler ile şekillenirken,
uluslararası mecrada tartışılan konular arasında açlık, eğitim eşitsizliği
ve insan hakları gibi sosyal konular da yer almaktadır. Sürdürülebilir
kalkınmada sosyal yönün şirketlerde kurumsal sosyal sorumluluk
kavramıyla birlikte geliştiği söylenebilir. Sosyal sorumluluk terimi ilk
kez 1953’te Bowen tarafından yayınlanan “İşadamlarının Sosyal
Sorumlulukları” adlı kitabında yer almıştır. Bowen kitabında
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
65
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
66
işadamlarının değerleri ve amaçlarıyla uyumlu sosyal sorumluluk
faaliyetleriyle ilgilenmelerini önermiştir (Finch 2015, 229). AB
Komisyonu 2011 yılında yayımladığı bildiride kurumsal sosyal
sorumluluğu (KSS) “KSS, işletmelerin toplum üzerindeki etkileri
bakımından yerine getirmeleri gereken sorumluluklardır. Yürürlükteki
mevzuata ve toplu sözleşmelere saygı göstermek, bu sorumluluğu
yerine getirmenin bir önkoşuludur. İşletmeler kurumsal sosyal
sorumluluğunu layıkıyla yerine getirebilmek için paydaşlarıyla işbirliği
yaparak toplumsal, çevresel ve etik konuların yanı sıra insan hakları ve
tüketiciyle ilgili hususları da işletme faaliyetlerine ve temel
stratejilerine
dâhil
etmelidirler.
Bunun
amacı;
şirket
sahipleri/hissedarları, diğer paydaşlar ve toplum için ortak bir değerin
oluşturulmasını sağlamak, işletmelerin toplum üzerinde yaratacakları
olumsuz etkileri tespit etmek, önlemek ve azaltmaktır.” şeklinde
tanımlamıştır. ISO 26000 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Standardında
ise “bir örgütün şeffaflık ve etik davranış çerçevesinde toplumla ve
çevreyle ilgili kararlarının ve faaliyetlerinin etkileri için sorumluluğu”
olarak ifade edilmiştir (Hahn ve Kühnen 2013, 6).
Günümüze kadar geçen süre içinde toplumsal bilincin artmasıyla
beraber şirketlerin öncelikli amaçlarının güç ve ekonomik kârlılık
olmadığı konusunda farkındalık da artmıştır. Şirketler de varlıklarını
devam ettirmenin ekonomik çıkarlardan ziyade kurumsal itibarlarına
bağlı olduğunu fark etmişlerdir. Şirketler için sadece kârlarını azami
dereceye çıkartmaları yerine kâr elde etme amacının, toplumsal çıkarlar
ile paralel olabileceği bir “kazan-kazan” ilişkisi kurulmasının
beklendiği yeni bir düzen vardır. Şirketlerin şirket ortaklarının sahip
olduğu payların değerini artırmakla birlikte tüm paydaşlarına karşı
sorumlulukları
bulunmaktadır.
Paydaşlarının
beklentilerini
değerlendirmeden yatırım yapan, çevresel, sosyal ve kurumsal
yönetime ilişkin riskleri göz ardı ederek, yalnızca ekonomik
sürdürülebilirliğe odaklanan şirketlerin rekabet gücünü koruması veya
artırması mümkün görülmemektedir. Şirketlerin paydaşları şirketlerden
sorumlu bir tüzel vatandaş olmalarını beklemekte, şirketin hangi
yöntemlerle katma değer yarattığına ilişkin daha fazla bilgi ve şeffaflık
talep etmektedir. Bu bilgi ve şeffaflık talebi şirketleri sürdürülebilirlik
ve hesap verilebilirlik çerçevesinde finansal verilerin yer aldığı
geleneksel raporlamanın yanı sıra çevresel ve sosyal faaliyetleri
barındıran finansal olmayan raporlama yapmalarını gerekli kılmıştır.
Finansal olmayan raporlarla paydaşlar şirketlerin stratejisi, yönetim
yaklaşımı ve hedefleri hakkında değerlendirme yapabilirken çevresel
ve sosyal performanslarına ait bilgi sahibi olmaktadırlar. Ayrıca
finansal ve finansal olmayan performansları arasında ilişki de
kurulabilmektedir. Şirketler bu raporlarla elle tutulamayan değerlerini
ortaya çıkarmakta ve böylelikle kurumsal itibar ve marka bağlılığını
pekiştirebilmektedir (Borsa İstanbul Şirketler İçin Sürdürülebilirlik
Rehberi 2014, 33). Literatürde finansal olmayan raporlama yerine
kurumsal vatandaşlık raporu, kurumsal sosyal sorumluluk raporu,
sürdürülebilir değer raporu ve sürdürülebilirlik raporu terimlerinin
kullanıldığı görülmektedir (Hahn ve Lülfs 2014, 402). Bu çalışmada
finansal olmayan raporlama terimi genel olarak bu terimlerin yerine
kullanılmıştır. Finansal olmayan raporlamada dünya genelinde öne
çıkan raporlama çerçeveleri Küresel Raporlama Girişimi (Global
Reporting Initiative-GRI), Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler
Sözleşmesi İlerleme Bildirimi Raporlaması (UN Global CompactUNGC, Communication on Progress-COP), Uluslararası Entegre
Raporlama Konseyi Entegre Raporlaması (International Integrated
Reporting Council-IIRC, Integrated Reporting-IR) ve Karbon
Saydamlık Projesi Raporlarıdır (Carbon Disclosure Project-CDP).
Bu çalışmanın amacı, sürdürülebilir kalkınmada finansal olmayan
raporlamanın önemini örnek raporlar üzerinden ve önde gelen
raporlama çerçevelerinin ilke ve göstergeleri kapsamında açıklamaktır.
Çalışmanın giriş bölümünde sürdürülebilir kalkınmanın üçlü boyutu
finansal olmayan raporlama bağlantılı anlatılmış, ikinci bölümde
finansal olmayan raporlama kavramının tanımı ve önemi açıklanmıştır.
Üçüncü bölümde dünya genelinde kullanılan finansal olmayan ilke ve
göstergeler verilmiştir ve dördüncü bölümde bu ilke ve göstergelerin
yer aldığı raporlama örnekleri sunulmuştur ve beşinci bölümde ise
sonuç paylaşılmıştır.
2. FİNANSAL OLMAYAN RAPORLAMA KAVRAMI VE
ÖNEMİ
2.1. Finansal Olmayan Raporlama Kavramı; Dünü, Bugünü ve
Geleceği…
Sürdürülebilirlik bilgisi hem finansal olabilir hem de finansal
olmayabilir. Finansal bilginin doğrudan muhasebe sistemiyle bir bağı
vardır ve parasal birimle ifade edilebilir. Finansal olmayan bilgi ise
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
67
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
68
parasal olarak ifade edilememekte ve bir muhasebe standardına
dayanmamaktadır. Finansal olmayan bilgi salınan sera gazının ton
olarak belirtilmesinde niceliksel bir bilgi olabileceği gibi kurumun
yönetim süreci, itibarı ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkisini belirten nitel
bilgiler de olabilir. Finansal olmayan bilginin elde edilmesi finansal
bilgiyle karşılaştırıldığında oldukça zordur. Çünkü genel olarak kabul
edilen bir raporlama ilkesi yoktur ve veriler farklı biçimlerde
bulunmaktadır. Bu zorluklar finansal olmayan bilginin kullanımını
sınırlandırmaktadır. Çünkü bu tür bilgi vatandaşlar, yatırımcılar veya
toplum gibi kullanıcılarıyla yakın ilişkilidir (NIVRA 2009, 9).
Genellikle sürdürülebilirlik raporları çok az da olsa parasal değerlere
yer verirken her zaman bazı finansal olmayan unsurları
barındırmaktadır. Örneğin bir kurum enerjiye harcadığı parasal miktarı
ölçebilir ve finansal bilgi olarak sunabilir. Diğer taraftan karbondioksit
salınımını yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklardan elde edilen enerji
farkını gözeterek finansal olmayan bilgi olarak sunabilir. Bazı çevresel
faktörler kolayca finansal verilere dönüştürülebilirken, biyoçeşitliliğe
ve ekosisteme olan ilgiyi parasal olarak hesaplamak daha zordur.
Benzer durum bir kurumda çalışan bayanların iş tatmini ve yönetimdeki
etnik azınlıklar gibi sosyal konular için de söz konusudur. Finansal
veriye dönüştürülmeleri zor ve çoğunlukla gereksizdir. Elbette bu
onların önemsiz oldukları anlamına gelmemektedir. Tablo 1’de finansal
ve finansal olmayan çevresel bilgilere ait örnekler verilmiştir
(INTOSAI 2013, 9).
Tablo 1. Finansal ve Finansal Olmayan Çevresel Bilgi Örnekleri
Finansal
bilgi
Finansal
olmayan
bilgi
Enerji
Atık
Su
Tedarik
Ulaştırma ve
ısınma
harcamaları
Bertaraf
maliyetleri
Su
faturaları
Satın alım
fiyatları
CO 2 ton (kişi
başı)
Atık
miktarı
(ton),
Geri
dönüştürülen
atık
miktarı
(ton)
Su
tüketimi
(m3)
Ecolabel
etiketli ürün
ve
adil
ticaret
sertifikası
Sürdürülebilirlik için ölçülebilir ve raporlanabilir performans
göstergelerinin seçilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Sürdürülebilirlik
raporlamasının anlamlı olması için kurumun stratejisiyle bağlantılı
olması gerekmektedir. Bu nedenle göstergelerin kurumla ilişkili
olmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kurum için sürdürülebilirlik bilgisi
sadece negatif etkileri azaltmak (sera gazı emisyonu gibi) ve negatif
konuları önlemekle (sosyal ve çevresel uygulamalardaki kazalar gibi)
ilgili değildir. Ayrıca daha sürdürülebilir ürünler ve üretim yöntemleri,
yaratıcı yeni hizmetler veya çalışanların refahını artırmak gibi pozitif
etkileri artırmakla ilgilidir. Tablo 2’de sürdürülebilirlik raporlamasıyla
finansal raporlama arasındaki farklar verilmiştir (INTOSAI 2013, 10).
Tablo 2. Sürdürülebilirlik Raporlamasıyla Finansal Raporlama
Arasındaki Farklar
Finansal Raporlama
Sürdürülebilirlik
Raporlaması
Zaman ölçeği
Raporlama yılı
Gelecek odaklı
Odak noktası
Kurumun
doğrudan
kontrol ettiği konular
Sürdürülebilirlik etkisi
Ekonomik bakış
Maddi
Maddi olmayan
Veri
Finansal
Finansal olmayan
Önemlilik
Finansal önem
Okuyucu için önemli olan
herhangi bir bilgi
Kullanıcılar
Pay
sahipleri
yatırımcılar
ve
Paydaşlar
Zaman ölçeği olarak finansal raporlama ilgili olduğu dönemi
raporlama yılı olarak kabul ederken, sürdürülebilirlik raporlaması
gelecek odaklıdır. Kurumun doğrudan kontrol ettiği parasal işlemler
finansal raporlamanın odak noktasıyken, doğrudan veya dolaylı
çevresel ve sosyal konular sürdürülebilirlik etkisi nedeniyle
sürdürülebilirlik raporlamasının odak noktasındadır. Finansal raporlar
içerik olarak maddi değerleri ifade ederken, sürdürülebilirlik raporları
maddi olmayan bakış açısına sahiptir. Finansal raporlardaki veriler
parasaldır, sürdürülebilirlik raporlarındaki veriler parasal değerlerden
ziyade parasal olmayan verileri ihtiva eder. Finansal raporlama yapan
kurum için finansal önem varken, sürdürülebilirlik raporlamasında
okuyucuya bağlı olarak herhangi bir bilgi önemli sayılmaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
69
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
70
Finansal rapor kullanıcıları pay sahipleri ve yatırımcılarken,
sürdürülebilirlik raporlamasının kullanıcıları paydaşlardır. Paydaşlar,
şirketin davranış biçiminden olumlu veya olumsuz etkilenen veya
davranış biçimini etkileme kapasitesine sahip hükümet, çalışanlar,
müşteriler, yatırımcılar ve sivil toplum kuruluşları gibi taraflardır
(Borsa İstanbul Şirketler İçin Sürdürülebilirlik Rehberi 2014, 33).
Son yirmi yıldır şirket raporlamasının geliştirilmesiyle ilgili birçok
fikir ortaya atılmıştır ve hemen hemen hepsi şirketlerin daha fazla
finansal olmayan bilgi sağlamalarının önemi üzerine odaklanmıştır.
Bunun bir nedeni zamanla şirketlerin piyasa değerleri içinde maddi
olmayan varlıklarının oranının maddi varlıklarının oranından daha fazla
olmasıdır. Örneğin 1975’te S&P 500’ün piyasa değerinde maddi
varlıkların oranı yaklaşık olarak %80 ve maddi olmayan varlıkların
oranı %20 iken 2009 yılında piyasa değeri içinde maddi varlıklar oranı
%20’nin altına düşmüş ve maddi olmayan varlıklar oranı %80’nin
üzerine çıkmıştır (Eccles, Krzus ve Serafeim 2011, 2). Sürdürülebilirlik
raporlamasıyla ilgili gelişmeler 1985’ten günümüze kadar Şekil 1’de
gösterilmiştir (INTOSAI 2013, 12).
Şekil 1. Sürdürülebilirlik Raporlamasındaki Gelişmeler: Tek
Konulu Raporlardan Bütüncül Sürdürülebilirlik Raporlamasına
1980’lerin sonlarında ilk gönüllü çevresel raporlar basılmıştır.
Faaliyetlerinde çevreye duyarlı olan şirketler, özellikle de en fazla
kirliliğe neden olanlar, sürdürülebilirlik raporlarını geliştirmeye
başlamışlardır.
Bu
sürdürülebilirlik
raporlarının
şirketlerin
paydaşlarıyla iletişimlerini ve şirket şöhretlerini yönetmede bir araç
olarak kullanıldığını göstermektedir. Aynı zamanda, çevresel yönetim
ve denetimle ilgili gönüllü kuralların gelişimi çevre yönetim
sistemlerinin ve ISO 14000 gibi standartların da gelişmesine neden
olmuştur. 1996 yılında ilk kez uygulanmaya başlayan ISO 14001
standardında çevre yönetim sistemleri için koşullar belirlenmiştir.
Sonrasında Avrupa Birliği Eko-Yönetim ve Denetim Programını
(EMAS) yürürlüğe koymuştur. 1990’ların ortalarından itibaren
sürdürülebilirlik raporları farklı yönlerde gelişmiştir. Sosyal açıdan
duyarlı faaliyetlere sahip şirketler KSS raporlarını geliştirmişlerdir.
Sürdürülebilirlik raporlarının bir başka biçimi de sosyal, ekonomik ve
çevresel boyutu olan Üç Boyutlu Raporlama’dır (Triple Bottom Line).
Bu raporlamanın günümüz sürdürülebilirlik raporlamasına ve GRI için
temel oluşturduğu söylenebilir (Yanık ve Türker 2012, 298; Finch
2015, 235). Aynı zamanda sürdürülebilirlik raporlamasını destekleyen
küresel örgütler kurulmuştur. Gönüllü sürdürülebilirlik raporlaması
çerçevesini geliştiren GRI bunlardan biridir. Bunlara ilave olarak
ülkeye özgün girişim olarak kabul edilen şirket raporlaması, yıllık
raporlar ve hesapları yeni bir yaklaşımla ele alan Birleşik Raporlama
(Connected Reporting) İngiltere’de geliştirilmiştir (Paternostro 2013,
60).
Sürdürülebilirliğin sosyal vurgusu Birleşmiş Milletler Küresel
İlkeler Sözleşmesi İlerleme Bildirimi’nde (UNGC) daha belirgindir.
Dünya genelinde işletmeleri sürdürülebilir sosyal sorumluluk
politikaları uygulamaya ve raporlamaya teşvik etmektedir. İnsan
hakları, işgücü, çevre ve yolsuzlukları önleme gibi alanlarda
yoğunlaşmıştır. Ayrıca OECD’nin Çok Uluslu Şirketler Rehberi
hükümetler tarafından çok uluslu şirketlere yapılan tavsiyelerdir. Çok
uluslu şirketlerin faaliyetlerinin hükümet politikalarıyla uyumlu
olmasının sağlanması, içerisinde faaliyette bulundukları toplum ile
şirketler arasındaki karşılıklı güvenin sağlamlaştırılması, yabancı
yatırımlar için uygun ortamın geliştirilerek çok uluslu şirketlerin
sürdürülebilir kalkınmaya katkısının arttırılması amaçlarını
taşımaktadır (T.C. Ekonomi Bakanlığı OECD Çok Uluslu Şirketler
Rehberi 2015, 1). Rehberin 2000’li yıllardaki güncelleştirmesinde
çocuk işgücü ve zorla çalıştırmayı azaltmak ilave edilirken, 2011
yılındaki güncelleştirmesinde insan haklarıyla ilgili yeni bir bölüm
ilave edilmiştir. Bunlarla birlikte iklim değişiklikleriyle ilgili konular
daha fazla telaffuz edilmektedir. Başka bir gelişme de sosyal
sorumluluk için 2004 yılında ISO 26000 rehberinin uygulamaya
konulmasıdır. IS0 26000 rehberine göre sosyal sorumluluğun amacı
sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmaktır. IS0 26000’de genel
olarak örgütsel yönetişim, insan hakları, işgücü, çevre, adil faaliyet
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
71
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
72
gösterme, müşteri, toplum katılımı ve gelişimi ana temalardır. IS0
26000’e göre toplumun konulara ilgisinin değişmesiyle birlikte
kurumlardan beklentileri de değişecektir. Bu nedenle sosyal
sorumluluğun unsurlarının da değişmesi muhtemeldir. Sosyal ve
çevresel raporlamalardaki gelişmeye ek olarak iklim değişikliğiyle
ilgili artan endişeler karbon raporlamasını yaygınlaştırmıştır. Karbon
Saydamlık Projesi Raporları (CDP) şirketleri ve şehirleri sera gazı
salınımlarını, iklim değişikliği risklerini ve su stratejilerini ölçmeye ve
açıklamaya teşvik etmektedir. Sürdürülebilirlik raporlaması adını
alarak yayınlanan ilk raporlar çevresel performansa odaklanan tek
konulu raporlardır. Bunun nedeni çevresel sorunlara daha fazla öncelik
verilmesi ve kısmen de sürdürülebilirlik kavramının çok boyutluluğunu
anlamadaki güçlüktür. 2000’li yıllardan itibaren bütüncül
sürdürülebilirlik raporları artarken çevresel raporların oranı da
azalmıştır. Buna rağmen sürdürülebilirlik raporları çoğunlukla çevresel
konular ve çevre etkinliği üzerine odaklanmıştır (Hahn ve Kühnen
2013, 5).
Sürdürülebilirlik raporları tek başlarına yılda bir veya iki defa
yayınlanabilmektedir. Günümüzde genellikle kurumlar çevresel ve
sosyal bilgileri ayrı raporlarda yayınlarken, bu bilgileri yıllık finansal
raporlarıyla birlikte yayınlayanlar da bulunmaktadır. Bu birlikte
yayınlama raporlama alanındaki en son ve en etkili gelişmedir. Entegre
Raporlama (Integrated Reporting) çerçevesinin kullanılmasını ve
gelişmesini teşvik eden Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’dir
(IIRC). İlk entegre raporlamayı 2002 yılında, endüstriyel enzimler,
mikroorganizmalar ve biyoeczacılığa içerikler üreten Danimarkalı
Novozymes şirketinin yaptığı genel olarak kabul görmektedir. Diğer
entegre raporlama öncüleri Novo Nordisk (2004), United Technologies
(2008), Natura (2008) ve Philips (2008) şirketleridir (Eccles ve
Saltzman 2011, 58). Çevresel ve sosyal alanda yaşanan birçok gelişme
sürdürülebilirlik raporlamasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu
ihtiyaç sürdürülebilirlik raporlama çerçevelerini geliştiren paydaşlar
tarafından ifade edilmiştir. Diğer taraftan kavramlardaki, raporlama
çerçevelerindeki ve katılımcılardaki çeşitlilik nedeniyle kavramlarda ve
hatta raporlama çerçevelerini geliştirenler arasındaki rekabetten
kaynaklanan karışıklık olmaktadır.
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
Şirketlerin finansal olmayan (çevresel, sosyal ve yönetişim [ÇSY]
gibi) bilgileri için artan bir ilgi vardır. Şirketlerin şeffaflık düzeylerine
bağlı finansal olmayan performans ve politikalarına olan bu merak
Bloomberg tarafından hesaplanan ÇSY Kamuyu Aydınlatma
Puanlarına (Bloomberg ESG Disclosure Scores) olan ilgiden de
anlaşılmaktadır (Eccles ve diğerleri 2011, 1). Ayrıca 11.000 şirketi ve
65 ülkeyi kapsayan Bloomberg ÇSY Verisini (Bloomberg ESG Data)
kullanan müşterilerin sayısı 2009 yılında 2.415, 2010 yılında 4.704,
2011 yılında 5.747, 2012 yılında 7.779 ve 2013 yılında 9.669
müşteriden 2014 yılında 17.010 müşteriye yükselerek %76 artmıştır
(Bloomberg Impact Report 2014, 13). Finansal olmayan bilgiye olan bu
ilgi yatırımcıların finansal olmayan açıklamaların kalitesiyle yönetimin
kalitesini değerlendirmek için kullanmalarının bir sonucu olabilir.
Diğer taraftan da finansal olmayan bilgiler içinde çevresel ve yönetişim
bilgilerine olan ilginin sosyal konulara olan ilgiden daha fazla olduğu
söylenebilir. Bunun nedeni çevreyle ilgili uygulamaların daha kolay
sayısallaştırılabilmesi ve değerleme modellerine dahil edilebilmesidir.
Yönetişim verisine olan fazla ilginin başka bir nedeni de yönetişim
uygulamalarının şirket performansı ve riskiyle ilgili literatürde oldukça
fazla incelemenin ve araştırma bulgusunun yer almasıdır (Eccles ve
diğerleri 2011, 1). Tablo 3’te sürdürülebilirlik raporlaması yapılmasının
önemini gösteren iç ve dış nedenler verilmiştir (Esendemirli ve Saygılı
2014, 130; Eccles ve diğerleri 2015, 100).
Tablo 3. Sürdürülebilirlik Raporlaması İçin İç ve Dış Nedenler
Daha fazla bilgi sahibi olmak
Risk yönetimini geliştirmek
İç nedenler
Performansı geliştirmek
Kaynak ve para tasarrufu
Çalışan tatminini artırmak
Dış nedenler
Paydaşlarla
güçlendirmek
iletişimi
2016/Özel Sayı-1
2.2. Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
73
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
74
Hesap verilebilirliği ve şeffaflığı
geliştirmek
Olumlu ve değerli imaj yaratmak
Kamu sektöründe; güven inşa
etmek
Sürdürülebilirlik raporlamasının hem özel sektör hem de kamu
sektörü için faydaları vardır. Özel sektörün sürdürülebilirlik bilgilerini
kamuya açıklamalarının dış nedenleri özellikle paydaşlarla iletişim ve
paydaşlarla güven ortamı oluşturmak için riskleri, fırsatları ve
performansları hakkında şeffaflık sağlamaktır. Şirketlerin itibar
yönetimi için de oldukça önemlidir. Sürdürülebilirlik raporlamasında
daha fazla faal olanlar kimya, ilaç, bilgisayar, elektronik, otomobil,
petrol ve gaz sektörlerindeki şirketlerdir (Kolk 2011, 370). Yatırımcı
bakış açısıyla Dow Jones Sürdürülebilirlik İndeksi gibi sosyal olarak
sorumlu yatırım araçlarının ortaya çıkması ile ekonomik, çevresel ve
sosyal yönden pay performansları takip edilebilmektedir.
Sürdürülebilirlik raporlaması için iç nedenler genellikle şirketin
performansını geliştirmekle ilgilidir. Raporlama süreçleri hem daha
önce olmayan ek bilgilerin üretilmesine hem de var olan bilginin
kalitesini geliştirmeye yardımcı olur. Sürdürülebilirliğe dikkat etmek
innovasyonu, yeni pazar fırsatlarını ve uzun dönemde sürdürülebilir
büyümeyi sağlayabilir. Sürdürülebilirlik raporlaması şirketin
sürdürülebilirlikle ilgili riskleri anlamasını sağlayabilir, risklerin
yönetimini geliştirebilir ve değişen sosyal beklentileri karşılamasını
kolaylaştırır. Örneğin şirketin doğal kaynaklarını etkin yönetmesi
mevcut performansını etkileyebilir ve gelecekte elde edeceği refah için
risk faktörünü azaltabilir. Sürdürülebilirlik raporlaması şirket içinde
sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artırabilir ve bu da şirket
içinde daha iyi kararlar almaya ve uzun dönemli gelecek görünümünü
iyileştirmeye yardımcı olabilir. Ayrıca sürdürülebilirlik raporları
maliyetleri azaltmak için bir tasarruf aracı olarak kullanılabilir. Çünkü
sürdürülebilirlik raporları şirketi doğal kaynaklarını daha etkin
kullanması, süreç etkinliğini geliştirmesi ve geri kazanılabilir
kaynaklardan faydalanmasını teşvik etmektedir. Örneğin enerji
tüketimine ve enerji tüketimini azaltacak önlemlere dikkat etmek enerji
faturalarını ve dolayısıyla harcamaları azaltacaktır. Kamu sektörü için
de sürdürülebilirlik raporları kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı ve
kamu varlıklarının nasıl yönetildiği konusunda şeffaflığı artıran bir araç
olabilir. Sürdürülebilirlik raporları ile devletin yükümlülükleri daha iyi
belirlenebilir ve kamu kurumlarıyla toplum arasında güven ortamı tesis
edilerek kamu itibarı artırılabilir. Kamu sektörünün ortak mallar veya
kamu menfaatini koruma rolü nedeniyle ahlaki ve etik konular daha
fazla telaffuz edilmektedir. Hesap verilebilirlik ve iyi yönetişim kamu
sektöründe de önemli bir yere sahiptir. Bu amaçların elde edilmesi için
de sürdürülebilirlik raporları kullanılabilir. Yerel kurumlar da
hizmetlerin sunulmasında ve imar planlamasında önemli bir role
sahiptir. Bunların etkilerinin de raporlanması şeffaflık ve hesap
verilebilirliği artıracaktır. Ancak kamu sektörünün buraya kadar
sayılanlardan çok daha önemli bir rolü vardır. Bu da özel sektör
şirketlerinden
ve
kamu
kurumlarından
sürdürülebilirlik
performanslarını raporlamalarını talep edebilmesidir. Bunun da
ötesinde hükümetler yatırımcı gibi davranabilir, şirketlerin ve kamu
kurumlarının yatırımlarında belirli sürdürülebilirlik koşullarını yerine
getirmelerini bekleyebilir. Bu nedenle hükümetler bazen
sürdürülebilirlik raporlamasını teşvik etmekte anahtar oyuncudurlar.
Şüphesiz ki sürdürülebilirlik raporları sadece şeffaflığı artırmamakta,
ayrıca şirket davranışlarını da değiştirmektedir. Şirketlerin çevresel,
sosyal ve yönetişim bilgilerini kamuya açıklamak zorunda kalmaları
şirketlerin bu konuları daha etkin yönetmeleri için zorlamaktadır. Eğer
kanun koyucu şirketlerden sürdürülebilirlik konusunda daha iyi
uygulamalar isterse, bu amacın gerçekleşmesi için zorunlu
raporlamanın kullanılması daha anlamlı olacaktır (Ioannou ve Serafeim
2014).
Sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili bir önemli husus da raporların
inandırıcı ve güvenilir olmasıdır. Bu da raporların denetimi ve güvence
verilmesini önemli kılmaktadır. Sürdürülebilirlik raporlarının
güvenilirliği ve inandırıcılığı arasında yakın bir ilişki vardır. Güvence
paydaşlara hesap verilebilirlik açısından merkezi bir konumdadır.
Güvence, rapor kullanıcılarının itimat etmelerinin yanında kurum
süreçleri ve kamuyu aydınlatmalarının kalitesiyle ilgili kurum içi
faydalar sağlayabilir. Sürdürülebilirlik bilgisinin gerçekliğiyle ilgili
güvence işlemi denetçiler tarafından yapılabilir. Ölçülerinin, kontrol
sistemlerinin standartları gelişmiş ve güvence süreci çok iyi kurulmuş
olan finansal raporlamanın aksine sürdürülebilirlik raporlarının
güvence süreci henüz gelişme aşamasındadır. Konuyla ilgili başka bir
sorun da geleneksel muhasebe meslek mensubunun birbirleriyle
bağlantısı olan sosyal, çevresel ve ekonomik konularını içeren
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
75
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
76
sürdürülebilirlik bilgisini değerlendirmede karşılaşacağı zorluklardır.
Mevcut muhasebe yöntemleri de sürdürülebilirlik bilgisinin
değerlendirilme sürecini desteklememektedir. Sürdürülebilirlik
raporları için genel olarak kabul edilmiş bir güvence standardı
bulunmamaktadır. Uluslararası alanda birçok muhasebe meslek
mensubu sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili güvence görevlerini
yaparken ISAE 3000 standardını kullanmaktadır. ISAE 3000 standardı
2005 yılında muhasebe meslek mensupları için yayınlanmıştır. Bu
standardın “sınırlı” ve “uygun” olmak üzere iki güvence düzeyi
bulunmaktadır. Başka bir güvence standardı da 2003 yılında yayınlanan
ve muhasebe meslek mensubu olmayanlar tarafından da kullanılan AA
1000 güvence standardıdır. Tablo 4’te ISAE 3000 ve AA 1000 Güvence
Standartlarının özellikleri verilmiştir (INTOSAI 2013, 28).
Tablo 4. ISAE 3000 ve AA 1000 Güvence Standartlarının
Özellikleri
ISAE 3000
AA 1000
Odak
Noktası
Usule ilişkin rehberlik
Raporlanan
uygunluğu
Kapsamı
Raporlamayı yapan ve
güvence
sağlayan
tarafından konu önceden
belirlenir
Serbest kapsamlı ve paydaş
tabanlı önceliklendirme
Kullanıcıları
Muhasebe
mensupları
Muhasebe
mensupları
olmayanlar
meslek
bilginin
ve
meslek
mensubu
AA 1000 standardı kurumun sürdürülebilirlik performansının
mevcut durumu ve sürekli gelişimini teşvik eden bulgular ve sonuçlar
sağlar. Bu standart kurumun başarılı veya başarısız olduğu bir
sertifikasyon standardı değildir ve kurumda farklı aşamalarda
kullanılması için tasarlanmıştır.
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
3.1. Küresel Raporlama Girişimi
Çerçevesinin İlkeleri ve Göstergeleri
RAPORLAMA
Raporlama
(GRI)
GRI raporlama ilkeleri sürdürülebilirlik raporlamasında şeffaflık
elde edilmesi için önemlidir ve bu nedenle bir sürdürülebilirlik
raporunun hazırlanması sırasında bütün kuruluşlar tarafından
uygulanmalıdır. Raporlama ilkeleri “Rapor İçeriğinin Belirlenmesine
İlişkin İlkeler” ve “Rapor Niteliğinin Belirlenmesine İlişkin İlkeler”
olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Tablo 5’te GRI raporlama ilkeleri
verilmiştir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015,
16-18).
Tablo 5. GRI Raporlama İlkeleri
1- Rapor içeriğinin belirlenmesine yönelik ilkeler
Paydaş
Kapsayıcılığı
Kuruluş paydaşlarını tanımlamalı ve bu kişilerin
makul beklentilerine ve menfaatlerine ne şekilde
yanıt verdiğini açıklamalıdır.
Sürdürülebilirlik
Bağlamı
Rapor kuruluşun performansını daha
sürdürülebilirlik bağlamında sunmalıdır.
Önceliklendirme
Rapor, kuruluşun belirgin ekonomik, çevresel ve
sosyal etkilerini yansıtan veya paydaşların
değerlendirme ve kararlarını önemli biçimde
etkileyen unsurları kapsamalıdır
Eksiksizlik
Rapor öncelikli unsurları ve bunların çerçevelerini;
belirgin ekonomik, çevresel ve sosyal etkileri
yansıtmaya ve paydaşların kuruluşun raporlama
dönemi
dâhilindeki
performansını
değerlendirebilmelerine
yetecek
şekilde
kapsamalıdır.
geniş
2- Rapor niteliğinin belirlenmesine yönelik ilkeler
Denge
Rapor,
genel
performansın
makul
bir
değerlendirmesinin yapılabilmesi için kuruluş
performansının olumlu ve olumsuz yönlerini
yansıtmalıdır.
2016/Özel Sayı-1
3. BAŞLICA FİNANSAL OLMAYAN
İLKELERİ VE GÖSTERGELERİ
77
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
Karşılaştırılabilirlik
Kuruluş bilgileri tutarlı bir şekilde seçmeli,
derlemeli ve raporlamalıdır. Raporlanan bilgiler
paydaşların kuruluş performansının zaman içinde
geçirdiği değişiklikleri analiz edebilmesini
sağlayacak ve diğer kuruluşlara kıyasla analizi
destekleyecek bir biçimde sunulmalıdır.
Doğruluk
Raporlanan bilgiler paydaşların kuruluşun
performansını değerlendirebilmeleri için yeterince
doğru ve ayrıntılı olmalıdır.
Zamansal Tutarlık
Kuruluş, paydaşların bilinçli kararlar verebilmeleri
amacıyla
bilgilerin
ihtiyaç
duyulduğunda
erişilebilir olmasını sağlamak için düzenli bir
takvime göre raporlama yapmalıdır.
Netlik
Kuruluş, bilgileri raporu kullanan paydaşların
anlayabileceği ve erişebileceği bir biçimde
sunmalıdır.
Güvenilirlik
Kuruluş bir raporun hazırlanmasında kullanılan
bilgi ve süreçleri incelemeye tabi tutulabilecekleri
ve bilginin niteliğinin ve önceliklendirme
durumunun belirlenebilmesini sağlayacak şekilde
toplamalı, kaydetmeli, derlemeli, analiz etmeli ve
bildirmelidir.
78
Rapor içeriğinin belirlenmesine ilişkin ilkeler kuruluşun
faaliyetlerini, etkilerini ve paydaşlarının temel beklenti ve menfaatlerini
göz önüne almak suretiyle raporun içeriğinin ne olacağının
belirlenmesinde uygulanacak süreci tanımlamaktadır. Rapor niteliğinin
belirlenmesine ilişkin ilkeler, raporun düzgün bir şekilde sunulması da
dâhil olmak üzere sürdürülebilirlik raporunda kaliteli bilgilerin
sağlanmasına yardımcı olur. Rapordaki bilgi kalitesi paydaşların
performans hakkında sağlam ve makul değerlendirmeler
yapabilmelerini ve uygun önlemleri alabilmelerini sağlamak
bakımından önemlidir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması
Kılavuzları 2015, 16). Kılavuzlar bir kuruluşun sürdürülebilirlik
raporunu kılavuzlarla uyumlu olarak hazırlayabilmesi için iki seçenek
sunmaktadır. Bu iki seçenek temel ve kapsamlıdır. Bu seçenekler
raporun kılavuzlarla uyumlu olarak hazırlanabilmesi için dâhil edilecek
içeriği tayin etmektedir. Her iki seçenek de her kuruluş türüne,
büyüklüğüne, sektörüne veya konumuna uygulanabilmektedir (GRI-G4
Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 8).
Raporlamada temel seçeneğinin kullanılması sürdürülebilirlik
raporunun en gerekli bileşenleri içerdiğini ifade etmektedir. Temel
seçeneği bir kuruluşun ekonomik, çevresel, sosyal ve yönetişim
performansının etkilerini ilettiği altyapıyı sağlamaktadır. Kapsamlı
seçeneği kuruluşun stratejisi ve analizi, yönetişimi ile etik değerleri ve
dürüstlüğü hakkında ek standart bildirimler gerektirmek suretiyle temel
seçeneğini genişletmektedir. Buna ek olarak kuruluştan performansını,
tanımlanan öncelikli unsurlarla ilgili bütün göstergeleri raporlamak
suretiyle daha kapsamlı bir şekilde iletmesi istenmektedir. İster yeni bir
raporlayıcı ister bu alanda tecrübeli olsun, bir kuruluşun raporlama
ihtiyaçlarını en iyi karşılayan ve nihayetinde paydaşlarının bilgi
ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlayan seçeneği tercih etmesi
gerekmektedir. Seçenekler raporun niteliğiyle veya kuruluşun
performansıyla ilgili değildir. Kuruluşun sürdürülebilirlik raporunun
kılavuzlara olan uyumunu yansıtırlar (GRI-G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması Kılavuzları 2015, 11). GRI raporlamasında standart
bildirimler “genel standart bildirimler” ve “özel standart bildirimler”
olmak üzere iki türdür. Tablo 6’da G4 standart bildirimleri verilmiştir
GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları 2015, 20).
Tablo 6. GRI Standart Bildirimleri
1- Genel standart bildirimler
2- Özel standart bildirimler
• Strateji ve analiz
• Kurumsal profil
• Tanımlanan öncelikli unsurlar ve
çerçeveler
• Paydaş katılımı
• Rapor profili
• Yönetişim
• Etik ve dürüstlük
• Yönetim yaklaşımı hakkında
bildirimler
• Göstergeler
Genel standart bildirimler sürdürülebilirlik raporları hazırlayan
bütün kuruluşlar için geçerlidir. Kuruluşun uyumluluk seçeneği
tercihine bağlı olarak kuruluşun bildirmesi gerekli genel standart
bildirimlerini tanımlaması gerekmektedir. Genel standart bildirimler
yedi kısma ayrılmıştır: strateji ve analiz, kurumsal profil, tanımlanan
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
79
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
80
öncelikli unsurlar ve çerçeveler, paydaş katılımı, rapor profili,
yönetişim, etik değerler ve dürüstlüktür (GRI-G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması Kılavuzları 2015, 24). Kılavuzlar, özel standart
bildirimleri ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere üç kategoriye
ayırmaktadır. Sosyal kategorisi de dört alt kategoriye ayrılmıştır ve
bunlar işgücü uygulamaları ve insana yaraşır iş, insan hakları, toplum
ve ürün sorumluluğudur. Tablo 7’de GRI raporlamasında kullanılacak
gösterge unsurları verilmiştir (GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması
Kılavuzları 2015, 44).
Tablo 7. GRI Raporlama Göstergelerinin Unsurları
Kategori
Ekonomik
Çevresel
Ekonomik performans
Malzemeler
Piyasa varlığı
Enerji
Dolaylı ekonomik etkiler
Su
Satın alma uygulamaları
Biyolojik çeşitlilik
Emisyonlar
Atık sular ve atıklar
Unsurlar
Ürün ve hizmetler
Uyum
Nakliye
Genel
Tedarikçinin çevresel bakımdan
değerlendirilmesi
Çevresel şikâyet mekanizmaları
Kategori
Sosyal
Alt
kategoriler
İşgücü
uygulamaları
İnsan hakları
ve
insana
yaraşır iş
Toplum
Ürün sorumluluğu
• İstihdam
• Yatırım
• Yerel
toplumlar
• Müşteri
sağlığı
güvenliği
• İşgücü/
Yönetim
ilişkileri
• Ayrımcılığın
önlenmesi
• Yolsuzlukla •Ürün ve hizmet
etiketlemesi
mücadele
Unsurlar
ve
• Örgütlenme
• İş sağlığı
•
Kamu •
Pazarlama
ve
toplu
ve güvenliği
politikası
iletişimi
sözleşme hakkı
• Eğitim ve •
öğretim
işçiler
Çocuk
• Rekabete
•
Müşteri
aykırı
gizliliği
davranış
• Çeşitlilik • Zorla veya
• Uyum
• Uyum
ve
fırsat cebren
eşitliği
çalıştırma
• Tedarikçi
nin toplum
• Kadın ve
üzerindeki
•
Güvenlik
etkiler
erkekler için
uygulamaları
eşit ücret
bakımından
değerlendiril
mesi
• Tedarikçi
•
Toplum
nin
işgücü
üzerindeki
•
Yerli
uygulamaları
etkilere
halkların
bakımından
ilişkin şikâyet
hakları
değerlendiril
mekanizmala
mesi
rı
•
İşgücü
uygulamaları
• Değerlendir
şikâyet
me
mekanizmala
rı
• Tedarikçile
rin
insan
hakları
bakımından
değerlendirilm
esi
•
İnsan
hakları şikâyet
mekanizmaları
Kuruluşun sürdürülebilirlik raporu, kuruluş tarafından etkilerin
öncelik teşkil ettiği belirtilen unsurlara ilişkin bilgiler sunmaktadır.
Öncelikli unsurlar kuruluşun belirgin ekonomik, çevresel ve sosyal
etkilerini yansıtan veya paydaşların değerlendirme ve kararlarını
önemli oranda etkileyen unsurlardır. Rapor içeriğinin belirlenmesine
ilişkin raporlama ilkeleri kuruluşlara öncelikli unsurları ve bunların
çerçevelerini belirlemede yardımcı olmak ve bunların etkilerinin
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
81
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
öncelikli olarak tanımlanabileceği durumları göstermek üzere
tasarlanmıştır. Her bir tanımlanmış öncelikli unsur için bildirilen bilgi
yönetim yaklaşımı için bildirimler ve gösterge(ler) olarak bildirilebilir.
Sürdürülebilirliğin ekonomik boyutu kuruluşun paydaşlarının
ekonomik durumları ve yerel, ulusal ve küresel seviyedeki ekonomik
sistemler üzerindeki etkileriyle ilgilidir. Kuruluşun mali durumuna
odaklanmamaktadır
(GRI-G4
Sürdürülebilirlik
Raporlaması
Kılavuzları 2015, 43).
82
3.2. Uluslararası Entegre Raporlama
Raporlama Çerçevesi İlkeleri ve Göstergeleri
Konseyi
Entegre
IIRC Entegre Raporlama (ER) Çerçevesinde “ER bir kuruluşun
stratejisinin, kurumsal yönetiminin, performansının ve beklentilerinin
kuruluşun dış çevresi bağlamında kısa, orta ve uzun vadede değer
yaratmayı nasıl sağlayacağının kısa ve öz bir şekilde bildirilmesidir.”
şeklinde tanımlanmıştır (IIRC Uluslararası Entegre Raporlama
Çerçevesi 2013, 8). Entegre raporların hazırlanmasında içeriği
hakkında bilgi veren ve bilgilerin nasıl sunulduğunu gösteren kılavuz
ilkeler kullanılır. Tablo 8’de entegre raporlama kılavuz ilkeleri
verilmiştir (IIRC Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi 2013, 6).
Tablo 8. Entegre Raporlama Kılavuz İlkeleri
Stratejik odak ve
geleceğe yönelim
Bir ER kuruluşun stratejisi ve bunun, kuruluşun
kısa, orta ve uzun vadede değer yaratma
kabiliyetiyle ve sermaye öğelerini kullanımı ve
etkileşimiyle nasıl bir ilgisi olduğu hakkında bilgi
sağlamalıdır.
Bilgiler arası bağlantı
Bir ER kuruluşun zaman içinde değer yaratma
kabiliyetini etkileyen faktörlerin birleşimi,
birbirleriyle olan ilişkileri ve aralarındaki
bağımlılıkların bütünsel bir resmini sunmalıdır.
Paydaşlarla ilişkiler
Bir ER kuruluşun temel paydaşlarıyla kurduğu
ilişkilerin doğası ve kalitesi hakkında bilgi
sağlamalı ve kuruluşun paydaşların meşru ihtiyaç
ve isteklerini ne ölçüde anladığını, hesaba kattığını
ve karşıladığını göstermelidir.
Önemlilik
Bir ER kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede değer
yaratma kabiliyetini önemli ölçüde etkileyen
konular hakkında bilgi vermelidir.
Kısa ve öz olma
Bir entegre rapor kısa ve öz olmalıdır.
ve
Bir ER olumlu ya da olumsuz tüm maddi hususları
dengeli ve maddi hata içermeyecek bir şekilde
içermelidir.
Tutarlılık
ve
karşılaştırılabilirlik
Bir entegre rapordaki bilgiler: (a) zaman içinde
tutarlı bir temele dayalı olarak ve (b) kuruluşun
kendi zaman içinde değer yaratma kabiliyeti
açısından, diğer kuruluşlarla karşılaştırılmasına
olanak sağlayacak şekilde sunulmalıdır.
Güvenilirlik
eksiksizlik
IIRC-ER çerçevesi ilke tabanlıdır ve belirli anahtar performans
göstergeler (Key Performance Indicators-KPIs) verilmemiştir. Bu
nedenle birçok şirket anahtar performans göstergeleri sağlayan GRI
raporlama çerçevesini kullanmaktadır (Oshika ve Saka 2015, 5).
4. FİNANSAL
ÖRNEKLER
OLMAYAN
RAPORLAMALARDAN
Çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) gibi sürdürülebilirlik
konularını görmezden gelmenin yaptırımı kimi zaman parasal cezalar
ve ödemeler şeklinde şirketler için dış maliyet olarak ortaya
çıkmaktadır. Tablo 9’da geçmişten Temmuz 2014 tarihine kadar
şirketlere verilmiş en büyük para cezaları yer almaktadır (Clark ve
diğerleri 2014, 12).
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
83
Yıl
2013
JP Morgan
84
Tablo 9. ÇSY Konularıyla İlgili En Büyük Para Cezaları ve
Ödemeler
Şirket
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
Sektör
Finans
2014
BNP Paribas
Finans
2014
Anadarko
Enerji
2012
BP
Enerji
Ülke
A.B.D.
Fransa
A.B.D.
İngiltere
Milyon
USD
Neden Olan
Olay
Kaynak
13.000
Toksik konut
kredileri içeren
menkul
kıymetler
hakkında
yatırımcıları
yanıltmak
Amerika
Adalet
Bakanlığı
8.970
A.B.D.
ekonomik
yaptırım
kapsamındaki
ülkelere yapılan
yasadışı finansal
işlemler
Amerika
Adalet
Bakanlığı
5.150
Çevresel
yükümlülüklerde
n kaçınmak için
hileli temlik
Amerika
Adalet
Bakanlığı
4.500
Adam öldürme
suçu: 11 kişinin
ölümü, Çevresel
suçlar: Meksika
Körfezindeki
petrol sızıntısı,
Engelleme:
Körfeze sızan
petrol miktarıyla
ilgili yanlış
beyanat
Amerika
Adalet
Bakanlığı,
A.B.D.
Sermaye
Piyasaları ve
Borsa
Komisyonu
2012
Glaxo Smith Kline
İlaç
2014
Credit Suisse
Finans
2009
Pfizer
İlaç
2013
Johnson&Joh
İlaç
İngiltere
İsviçre
A.B.D.
A.B.D.
Bazı reçeteli
ilaçlar için
kanunsuz tanıtım
yapmak,
Amerikan Gıda
ve İlaç Dairesine
(FDA) güvenlik
bilgilerini
raporlamamak,
sahte
fiyatlandırma
raporlaması
yapmak
Amerika
Adalet
Bakanlığı
2.800
Amerikan
mükelleflerinin
offshore
hesaplarını Gelir
İdaresinden
(IRS)
saklamalarına
yardımcı olmak
Amerika
Adalet
Bakanlığı
2.300
Aldatmak veya
yanlış
yönlendirme
yapmak niyetiyle
Bextra ilacını
(2005 yılında
Pfizer’in
piyasadan çektiği
ağrı kesici ilaç)
yanlış
etiketlendirmesi
Amerika
Adalet
Bakanlığı
2.200
Ruhsat dışı
pazarlama
yapmak, doktor
ve eczacılara
rüşvet vermek
Amerika
Adalet
Bakanlığı
3.000
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
85
2012
HSBC
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
Finans
İngiltere
1.900
Kara paranın
aklanması
programının
etkin olarak
sürdürülmesinde
ve yurtdışındaki
hesapların
yönetiminde
gerekli özenin
gösterilmesinde
kusurlu olmak
Amerika
Adalet
Bakanlığı
1.600
Yolsuzluk;
Yabancı Kamu
Görevlilerine
Yönelik Rüşveti
Önleme
Yasası’nı
(Foreign Corrupt
Practices Act
[FCAP]) ihlal
etmek.
A.B.D.
Sermaye
Piyasaları ve
Borsa
Komisyonu
86
2008
Siemens
Sanayi
Almanya
Tablo 9’da verilen şirketlerden 4 adet finans, 2 adet enerji, 3 adet
ilaç ve 1 adet sanayi sektöründe faaliyet gösteren şirket vardır. Bu
çalışma kapsamında en fazla parasal cezayı alan ilk beş şirket finansal
olmayan raporlamaya örnek olarak seçilmiştir. Şirketlerin
sürdürülebilirlik raporlarıyla ilgili bilgiler GRI Sürdürülebilirlik
Kamuyu Aydınlatma Veri Tabanından (GRI Sustainability Disclosure
Database) ve şirketlerin kurumsal internet sayfalarından elde edilmiştir.
4.1. JP Morgan Chase & Co. Örneği
JP Morgan Chase şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin
bilgiler Tablo 10’da verilmiştir.
Referanslar
Güvence
Standardı
Güvence
Sağlayan
Raporlama
Çerçevesi
İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1
-
-
CDP
-
2013
Raporlama
Dönemi
2014
Kurumsal
Sorumluluk
Raporu
Kurumsal
Sorumluluk
Raporu
İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1
-
-
CDP, IFC
-
2012
Rapor
Kurumsal
Sorumluluk
Raporu
İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1
-
-
CDP, IFC
-
2011
Raporlama
Yeri ve
Biçimi
Entegre
Kurumsal
Sorumluluk
Raporu
İnternet+pdf Yıllık GRI G3.1
-
-
-
-
2010
Yıl
Rapor
İsmi*
Tablo 10. JP Morgan’ın Finansal Olmayan Raporlamasına
İlişkin Bilgiler
Kurumsal
Sorumluluk
Raporu
İnternet+pdf Yıllık
-
-
CDP, IFC
-
GRI G3
2012, 2013 ve 2014 yıllarında Kurumsal Sorumluluk Raporu ve
GRI İndeksi olarak iki ayrı rapor halinde sunulmuştur.
*
JP Morgan hakkında Bear Stearns aracılığıyla batık konut kredileri
satarak yatırımcıları ipoteğe dayalı menkul kıymetlerle 20 milyar dolar
zarara uğrattığı gerekçesiyle 2012 yılında dava açılmıştır. Amerikan
Adalet Bakanlığı tarafından 2013 yılında yapılan 13 milyar dolarlık
uzlaşma teklifini JP Morgan kabul etmiştir (U.S. Department of Justice
- Justice News a 2013).
JP Morgan’ın internet sitesinde 2010 yılından 2014 yılına kadar
kurumsal sosyal sorumluluk raporları yer almaktadır. 2010 ve 2011
yıllarındaki
KSS
raporlarında
GRI
G3.1
indeksi_dahil_iken_sonraki_yıllarda_KSS_raporlarıyla_GRI_G3.1_in
deksleri_ayrı_ayrı_verilmiştir_(http://www.jpmorganchase.com/corpo
rate/Corporate_Responsibility/cr-newsletters.htm). JP Morgan’nın
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
87
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
88
dava yılı başlangıç kabul edilerek 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait KSS
raporları ve GRI G3.1 indeksleri incelendiğinde yolsuzlukla ilgili
alınan bu tarihi rekor para cezasıyla ilgili bilgiyi paydaşlarına
aktarmadığı tespit edilmiştir. KSS raporlarında dava konusuyla ilgili
anahtar kelime(ler) olarak yapılan taramada bu kelimelerin (fines, toxic
mortgages, misleading, U.S. Department of Justice) hiçbiri
bulunamamıştır. Ancak 2013 yılındaki KSS raporunda uzlaşma
(settlement) kelimesi tarandığında Walter Isaacson ile JP Morgan
Chase şirketinin CEO’su Jamie Dimon’nın yaptığı görüşmedeki,
“JP Morgan Chase paydaşlarının inancını ve güvenini yeniden tesis
etmek için çok büyük bir çaba sarf ediyor ve hala şirket olumsuz
başlıklarla yüzleşmeye devam etmekte. Üstesinden gelmek ne kadar
sürecek?” sorusunun cevabında bulunmuştur. CEO’nun cevabı,
“Açıkçası uzlaşmalarla geçen zorlu bir yıldı ve bunları geride
bıraktığımız için memnunuz. ….. Akılda tutulması gereken tek şey
nerede hata yaptığımız, onlara (çalışanlara) müteşekkiriz ve hataları
onarmak için önemli ilerlemeler gerçekleştirdiler. Uyum, kontrol
süreçlerimiz ve kültürde en yüksek standartları sağlamak için emsalsiz
kaynaklara yatırım yapıyoruz. Ve kontrollerimizi belirli hale getirmek
için tasarlayarak uygulamaya koyduğumuz değişimler uzun dönemde
bizi güçlendirecek ve etkinleştirecektir…. Güven vermek konuşmaktan
fazlasını gerektirir. …. Bu yılın sonunda gösterebileceğimiz birçok
ilerleme var. Çok daha fazlasını gösterebileceğimize inandığım JP
Morgan Chase’in gezegendeki en güvenilir ve en güçlü banka olduğuna
dair güveni yeniden kurmak için uzun bir yol gidileceğini
düşünüyorum.”
şeklinde
olmuştur.(www.jpmorganchase.com/corporate/CorporateResponsibility/document/JPMC_2013 _CR_Report.pdf,s. 1).
4.2. BNP Paribas Örneği
BNP Paribas şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin
bilgiler Tablo 11’de verilmiştir.
GRI G3
Pricewaterh
ouse
Coopers
İnternet+
pdf
Yıllık
GRI G3
Pricewaterh
ouse
Coopers
UNGC,
CDP
-
İnternet+
pdf
Yıllık
GRI G3
-
-
UNGC,
CDP, ISO
26000
-
-
UNGC
ISAE 3000
Yıllık
Yıllık
-
UNGC, ISO
26000
ISAE 3000
Pricewaterh
ouse
Coopers
GRI G3.1
İnternet+
pdf
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
2013
İnternet+pdf
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
Çevresel ve
Sosyal
Sorumluluk
2012
2011
2010
-
-
-
Tablo 11. BNP Paribas’ın Finansal Olmayan Raporlamasına
İlişkin Bilgiler
BNP Paripas Amerika’nın yaptırım uyguladığı İran, Sudan ve Küba
gibi ülkelerle ilgili 2002-2009 yıllarında finansal işlemlerinde
ekonomik yaptırımı ihlal etmekle suçlanmıştır. Amerikan Adalet
Bakanlığı tarafından 2014 yılında suçlu bulunmuş ve 8.9 milyar dolar
ceza almıştır (U.S. Department of Justice - Justice News b 2014).
2016/Özel Sayı-1
Entegre Rapor
Referanslar
Güvence Standardı
Güvence Sağlayan
Raporlama
Çerçevesi
GRIReferenced
Pricewaterh
ouse
Coopers
Raporlama Dönemi
Raporlama Yeri ve
Biçimi
Rapor İsmi
Yıl
Yıllık
İnternet+
pdf
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
2014
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
89
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
90
Şirket 2010 yılından beri raporlama çerçevesi olarak GRI G3
çerçevesini kullanırken, 2014 yılında GRI’yı referans göstermiştir. GRI
referansı olarak gösterilen rapor tam bir GRI raporu değildir. GRI
raporlamasındaki uygulama düzeyleri (A, B ve C) GRI-Referanslı
raporlamada yoktur. Belirli GRI ilkeleri ve bazen de göstergelerini
kullanılır. 2013 yılı sosyal sorumluluk raporunda A.B.D. ekonomik
yaptırımlarına konu olan taraflara yapılan dolar bazındaki ödemelerin
geçmişe yönelik incelenmesiyle ilgili BNP Paribas’ın finansal
tablolarında 1.1 milyar dolarlık karşılık yer aldığı açıklanmıştır
(BNP_Paribas a _2013, 21). Aynı raporda BNP Paribas tarafından
yolsuzluğu önlemek için alınan önlemler başlığı altında 2013 yılı Mart
ayında kara para aklama, terörist finanslama ve uluslararası
yaptırımlara uyum konularında zorunlu personel eğitimine
başladıklarını belirtmişlerdir (BNP_Paribas a _2013, 65).
2014 yılındaki KSS raporunun ise “Değişen Dünyada Referans
Banka Olmak” isimli giriş kısmında banka üst düzey yöneticileri BNP
Paribas için 2014 yılının önemli bir yıl olarak kalacağından, A.B.D.’nin
yaptırım uyguladığı ülkelere ilişkin işlemlerle ilgili soruşturmada
anlaşmaya vardıklarından, anlaşmayla sorumluluklarını kabul
ettiklerinden ve geçmişteki bu hatalardan dolayı pişmanlıklarını ifade
etmişlerdir. Ayrıca faaliyetlerinde sorumlu davranmakta yüksek
standardı sağlamak için A.B.D. makamları ve uluslararası
düzenleyicilerle yakın işbirliği içinde iç süreçleri güçlendirmek
amacıyla büyük bir planı uygulamaya koyduklarını duyurmuşlardır.
Bununla birlikte bağımsız uzmanlardan oluşan bir etik komitesinin
kurulmasına karar verilmiştir (BNP_Paribas b _2014, 1). 2014
raporunun “BNP Paribas Kontrol Sistemini Güçlendiriyor” başlıklı
kısımda A.B.D. makamlarıyla anlaştıkları 8.97 milyar doları
ödeyeceklerini ve kontrol sistemlerini güçlendirmek amacıyla
yaptıkları beş uygulamayı anlatmaktadırlar (BNP_Paribas b _2014, 16).
4.3. Anadarko Örneği
Kerr-McGee şirketi 1929 yılında kurulmuş ve petrol, doğal gaz ve
uranyum madenciliği faaliyetlerinde bulunmuştur. Kerr-McGee şirketi
uzun yıllardır kendisine yük olan çevresel temizleme ve tazminat
maliyetlerinden kaçınmak amacıyla borçlarını eski şirkette bırakmak ve
değerli olan varlıklarını transfer etmek amacıyla yeni bir şirket
kurmuştur. Eski Kerr-McGee 2005 yılında Tronox isimli bir şirkete
dönüştürülmüş ve Tronox 2006 yılında bağımsız bir şirket haline
gelmiştir. Bu bağımsızlığından hemen önce yeni Kerr-Mcgee şirketi
2006 yılında Anadarko petrol şirketi tarafından satın alınmıştır.
Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından bu işlemler çevresel
yükümlülüklerden kaçınmak için hileli temlik olarak görülmüş, 2014
yılında Anadarko suçlu bulunmuş ve 5.1 milyar dolar ceza almıştır
(U.S. Department of Justice - Justice News c 2014).
GRI Sürdürülebilirlik Kamu Aydınlatması Veri Tabanında
Anadarko şirketinin 2014 bilgisi dışında bilgi verilmemiş ve bu yıldaki
raporlama türü GRI dışı (Non-GRI) olarak belirtilmiştir. Şirketin
internet sitesinde Sorumluluk adında bir bölüm bulunmakla beraber bu
bölümün_sayfalarında_faaliyet_dönemlerine_ilişkin_ÇSY_konularıyl
a_ilgili_belirli_bir_çerçeveye_ait_rapor_bulunamamıştır_(http://www
.anadarko.com/Responsibility/). Anadarko_petrol şirketinin Kurumsal
Sorumluluk olarak internet sitesinde bir rapor yer almakta ancak bu
raporda şirketin çevresel, sosyal ve yönetişim konularına duyarlılığı
anlatılmaktadır. Ayrıca şirketin 2014 ve 2015 yıllarına ait “İşletme
Sürdürülebilirlik Raporları” adında iki raporu (2014 yılındaki 1 sayfa
ve 2015 yılındaki de 159 sayfalık raporda 1 sayfa) görünmektedir.
Ancak
bunlar
da
“İşletme
Yuvarlak_Masası”_(Business_Roundtable)_isimli
_Amerika’daki_
önde_gelen_şirketlerin_yöneticilerinin_oluşturduğu_bir_birliğin_rapo
rlarıdır_(http://www.anadarko.com/content/documents/apc/Responsibi
lity/Anadarko_2014_Business_Roundtable_Report.pdf._ve_http://ww
w.anadarko.com/content/documents/apc/Responsibility/2015_BRT_S
ustainability_Report_Final_Draft.pdf). Şirketin Kurumsal Sorumluluk
İndeksi (CR Index) olarak internet sayfasında yayınladığı bilgiler
arasında
CDP
raporları
da
incelenmiştir
(http://www.anadarko.com/Responsibility/Good-Governance/CRIndex/).
Temiz su (fresh water) başlığıyla ilgili 2014 yılı CDP raporunun
W7.1. kısmında “Kurumunuz raporlama döneminde çıkarma
lisanslarının ihlali, izinsiz boşaltma veya su ve su atıklarıyla ilgili
yaptırım ve/veya ceza aldı mı?”sorusuna “Evet, önemli değil
(Yes,_not_significant)”_cevabının_verildiği_görülmüştür(http://www.
anadarko.com/content/documents/apc/Responsibility/CDP_Water_Ar
chive/CDP_Water_2014_Response_Anadarko.pdf).
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
91
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
Güvence
Sağlayan
Güvence
Standardı
Referanslar
Entegre
Rapor
UNGC,
CDP
-
ISAE
3000
UNGC
-
UNGC
-
UNGC
-
Raporlama
Çerçevesi
ISAE
3000
Raporlama
Dönemi
-
Sürdürülebilirlik
İnternet+pdf Yıllık
İncelemesi
GRI
G3.1
Ernst&
Sürdürülebilirlik
İnternet+pdf Yıllık
İncelemesi
GRI
G3.1
Ernst&
Sürdürülebilirlik
İnternet+pdf Yıllık
İncelemesi
GRI
G3
Ernst&
Sürdürülebilirlik
İnternet+pdf Yıllık
İncelemesi
GRI
G3
Ernst&
Yıl
Raporlama
Yeri ve
Biçimi
UNGC
2014
ISAE
3000
GRI
G3.1
2013
Ernst&
Sürdürülebilirlik
İnternet+pdf Yıllık
Raporu
2012
Rapor İsmi
Tablo 12. BP’nin Finansal Olmayan Raporlamasına İlişkin
Bilgiler
2011
92
BP şirketinin finansal olmayan raporlamasına ilişkin bilgiler Tablo
12’de verilmiştir.
2010
2016/Özel Sayı-1
4.4. BP Örneği
Young
Young
Young
ISAE
3000,
Young AA1000
Young
2010 yılında Meksika Körfezindeki Deep Horizon adlı petrol sondaj
kulesindeki üç ay süren petrol sızıntısı çevre felaketine yol açmıştır.
Petrol sondaj kulesinin denizaltı ekipmanlarında meydana gelen
patlamada 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Amerikan Adalet Bakanlığı
tarafından adam öldürme, çevresel suç ve körfeze sızan petrol
miktarıyla ilgili yanlış beyanat ile suçlanmış ve 2012 yılında BP 4.5
milyar dolar ceza almıştır (U.S. Department of Justice - Justice News d ,
2012).
BP şirketi 1998 yılından beri sürdürülebilirlik raporlaması
yapmaktadır. BP şirketinin 2010-2014 arası sürdürebilirlik raporundan
alınmış güvenlik ve çevresel göstergelere ilişkin bilgiler Tablo 13’te
verilmiştir (BP a 2014, 8).
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
Yılları
Seçilmiş
2010
2011
2012
2013
2014
Ölümcül olaylar-Personel
0
1
1
4
0
Ölümcül olaylar-Taşeron
14
1
3
2
3
Petrol sızıntısı hacmi (milyon
litre)
1,7
0,6
0,8
0,7
0,4
Petrol sızıntısı (sayı)
142
102
102
74
63
Kurtarılmamış petrol hacmi
(milyon litre)
0,8
0,3
0,3
0,3
0,2
Doğrudan karbondioksit (CO 2 )
(milyon ton)
60,2
57,7
56,4
47,0
45,5
Doğrudan metan (Mte)
0,22
0,20
0,17
0,16
0,15
Doğrudan sera gazı (GHG)
(Mte CO 2 eşdeğeri [CO 2 e])
64,9
61,8
59,8
50,3
48,6
Dolaysız karbondioksit (CO 2 )
(Mte)
10,0
9,0
8,4
6,6
6,6
Müşteri emisyonları (Mte CO 2 )
573
539
517
422
406
Yakılan (bin ton (kte)
hidrokarbon)
1.671
1.835
1.548
2.028
2.167
Çevresel harcama (milyon
dolar)
18.400
8.521
7.230
4.288
4.024
Çevresel ve güvenlik para
cezaları (milyon dolar)
52,5
77,4
22,4
2,5
1
Güvenlik
Çevre
2016/Özel Sayı-1
Tablo 13. BP Şirketinin 2010-2014
Sürdürülebilirlik Raporu Göstergeleri
93
4.5. Glaxo SmithKline Örneği
GlaxoSmithKline (GSK) şirketinin finansal olmayan raporlamasına
ilişkin bilgiler Tablo 14’te verilmiştir.
Rapor İsmi
Raporlama
Çerçevesi
Güvence Sağlayan
Güvence Standardı
Referanslar
Entegre Rapor
Sorumlu
İşletme Eki
İnternet+pdf Yıllık
GRI Dışı
Bureau
Veritas
ISAE 3000
UNGC
-
Kurumsal
Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık
Raporu
GRI G3.1
Bureau
Veritas
ISAE 3000
UNGC,
CDP,
OECD
-
Kurumsal
GRIBureau
Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık
Referenced Veritas
Raporu
ISAE 3000
UNGC
-
Raporlama Yeri ve
Biçimi
Yıl
2014
Raporlama Dönemi
Tablo 14. GSK Şirketinin Finansal Olmayan Raporlamasına
İlişkin Bilgiler
2013
94
BP şirketinin yukarıda 2010 yılındaki koyu renkli olarak gösterilen
verileri 2010 yılı sürdürülebilirlik raporlamasında yeşil renkle
vurgulanmış ve “petrol sızıntısı hacmi veya sera gazı salınımı gibi
yeşille vurgulanan veriler Deep Horizon kazasıyla ilgili verileri
kapsamamaktadır.” açıklaması yapılmıştır. Bu açıklamayla ilgili
sayfanın sonunda ise “Her ne kadar Deep Horizon kazasındaki toplam
petrol sızıntısı hacmi veya akış hızıyla ilgili birkaç üçüncü tarafın
tahminleri olsa da daha fazla bilgi toplanana ve analizi tamamlanana
kadar, patlama (fışkırma) önleyicinin 1 durumunda olduğu gibi, doğru
bir tespitin veya raporlamanın yapılamayacağına inanıyoruz.” ifadesi
dipnotta verilmiştir (BP b 2010, 8). Ayrıca 2010 ve 2011 yıllarında
Çevre başlığının altında yer alan “petrol sızıntısı hacmiyle” ilgili
gösterge 2012, 2013 ve 2014 yıllarında Güvenlik başlığı altında
raporlanmıştır.
2012
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
1
Patlama önleyici (blowout preventer), petrol kuyusundaki aşırı basıncı kontrol eden bir valftir.
Deep Horizon’da bulunan patlama önleyici aşırı basınçtan dolayı devre dışı kalmış acil durum
müdahale fonksiyonları kuyuyu otomatik kapatamadığı için sızıntı olmuştur.
GRI Dışı
SGS
SGS SR
Assurance
Methodology
UNGC,
OECD,
CDP
-
Kurumsal
Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık
Raporu
GRI G3
SGS
SGS SR
Assurance
Methodology
UNGC,
CDP
-
Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından GSK ilaç şirketi Paxil,
Wellbutrin ve Avandia gibi ilaçlar için kanuna aykırı tanıtım yapmak,
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesine (FDA) güvenlik bilgilerini
raporlamamak, sahte fiyatlandırma raporlaması yapmak, sağlık
çalışanlarına rüşvet vermekle suçlandı ve 2012 yılında GSK 3 milyar
dolar ceza aldı (U.S. Department of Justice - Justice News e 2012). 2010
yılındaki kurumsal sosyal sorumluluk raporunda GRI G3 çerçevesini
kullanan şirket, 2011 yılında GRI çerçevesi dışında (Non-GRI)
raporlama yapmıştır. 2010 ve 2011 yılında KSS raporlarına SGS şirketi
dış güvence sağlamıştır. 2012 yılında sunduğu GRI indeksi dokümanın
başında “GRI Kılavuzlarını bu raporumuzda temel almadık fakat 2012
KSS raporumuzda hangi kılavuz unsurlarının yer aldığını göstermek ve
diğer şirket raporlarıyla karşılaştırmaya yardımcı olması için
aşağıdaki GRI indeksini oluşturduk.” diyerek GRI-referanslı (GRIReferenced) olarak bir rapor sunduklarını belirtmişlerdir. Bu indekste
parasal cezalarla ilgili kısımda 2012 dönemi yıllık finansal raporundaki
açıklamalar
referans
gösterilmiştir
(http://www.gsk.com/media/422631/gri-index-2012.pdf). 2012 yılı
finansal raporunun 180. sayfası diğer karşılıklar başlığı altında yasal ve
diğer uyuşmazlıklar ve 210. sayfası 44 numaralı Yasal İşlemler
numaralı dipnotta finansal raporlama standartları gereği gerekli
açıklamalar yapılmıştır (http://www.gsk.com/media/279963/annualreport-2012.pdf). 2012 yılı KSS raporunda ise Satışlar ve Pazarlama
başlığı altında “…A.B.D. makamlarıyla satış ve pazarlamayla ilgili
uzun süredir devam eden yasal konular hakkında 3 milyar dolarlık
ödeme yapmak üzere anlaştık. ……Daha bu konuların sorgulanması
aşamasında bunları görmezden gelemezdik ve bunlardan dersler
çıkardık. Yıllar boyunca A.B.D.’nde şirketin her seviyesinde önlemler
aldık. Şeffaflık, saygı, bütünlük ve hasta odaklılık değerlerimizi temel
alan
satış
ve
2016/Özel Sayı-1
2011
Kurumsal
Sorumluluk İnternet+pdf Yıllık
Raporu
2010
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
95
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
96
pazarlamaya_yöntemlerimizi_geliştirdik.”_şeklinde_açıklamaları_yer
almaktadır_(http://www.gsk.com/media/325167/cr-report-2012.pdf).
5.
SONUÇ
Örneklerde yer alan şirketler gönüllü raporlama yapmaktadırlar.
Gönüllü açıklamalar teorisinde bu tür gönüllü raporlamaların paydaşlar
ile şirket arasındaki enformasyon asimetrisini azaltacağı ve şeffaflığı
artıracağı kabul edilmektedir. Ayrıca şirketler gönüllü açıklamaları dış
baskıları azaltmak ve meşruiyetlerini güvence altında tutmak için bir
yönetim aracı olarak da kullanmaktadırlar. İlk bakışta şirketlerin
sürdürülebilirlik performanslarına etkileri yönüyle negatif olayları
gönüllü açıklamaları için daha az istekli oldukları düşünülebilir. Ancak
meşruiyetleri açısından farklı stratejileri tek veya birlikte kullanarak
sürdürülebilirlik raporlaması altında veya internet ortamında
açıklamaya meyilli oldukları söylenebilir. Nitekim örneklerdeki
şirketlerden Anadarko şirketi hariç diğerleri raporlarında açıklamalara
yer vermişlerdir. Bu yer verme sembolik veya maddi meşrulaştırma
olarak ayrılabilir. Gönüllü açıklamalar teorisine göre performansları
belirli bir sınırı aşanlar açıklama yapacak, sınırın altında kalanlar
açıklama yapmayacaktır. Ancak olumsuz açıklamalarda sınır tek başına
performansla açıklanmayabilir. Sinyal teorisi de belirli bir ölçüde
olumsuz olayların raporlanmasının ileriye yönelik önlem alma olarak
anlaşılabileceğini savunmaktadır. Olumsuz olayların açıklanması
gelecek için önlem almak, risklerin fark edilmesi ve benzer olaylardan
kaçınmak amacıyla olumlu bir sinyal olarak algılanabilir. Sadece
olumsuz olaylara odaklanmak yerine karar vericiler şirketin benzer
sorunlarla başa çıkma yöntemlerine güvenebilirler. Örneklerdeki
şirketlerden Anadarko hariç diğerleri karşılaştıkları olumsuz olaylar
için düzeltici faaliyet (corrective legitimacy) içine girdiklerini ve önlem
aldıklarını belirtmektedirler. Bu düzeltici faaliyetler de sözel düzeltici
ve sayısal düzeltici olarak ikiye ayrıldığında BP ve BNP Baripas’ın
önlemleri sayısal diğer şirketlerin sözel düzeltme yaptıkları
söylenebilir.
Sürdürülebilirlik raporlamasında olumsuz etkilerin daha açıklayıcı
bilgiler ve göstergelerle paydaşlara aktarılması gerekmektedir.
Hâlihazırda gönüllük esasına göre yayınlanan raporlamayı her şirket
yapmamakta fakat raporlama yapanların sayısında artış görülmektedir.
Sürdürülebilirlik raporları da dâhil olmak üzere şirketlerin kurdukları
kurumsal iletişim olumlu etkiler bırakmak, kurumsal meşruiyeti
kazanmak veya korumak içindir. Eğer bu iletişimdeki açıklamaları
gerçek davranışlarıyla bağlantılı değil de faaliyetleriyle ilgili ifadeleri
bozmak amacıyla stratejik olarak kullanılırsa etikliği sorgulanabilir.
Paydaşları algılamasını manipüle etmeye çalışması da meşruiyetini
tehlikeye atabilir. Dolayısıyla sürdürülebilirlik raporlamasında finansal
raporlamadaki gibi bir zorunluluğun, en azından başlangıçta kısmi bir
zorunluluğun getirilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz.
Sürdürülebilirlik
bilgisi
şirket
değerine
etkisi
açısından
değerlendirildiğinde sinyal teorisine göre maliyetli bir sinyalde
olabilmektedir. Olumsuz açıklamalar şirketin meşruluğuna ve finansal
durumuna zarar verebilmektedir. Kaynağın güvenebilirlik teorisine
göre her ne kadar olumlu bilginin açıklanmasına kıyasla daha güvenilir
kabul edilse de sonrasında dış paydaşlar tarafından kendini aklama
olarak görülebilmektedir. Sosyo-politik baskıyla yüzleşmek
sürdürülebilirlik için şeffaflığı artırmakta, meşrulaştırmayı kurmak,
sürdürmek ve onarmak için yardımcı olabilmektedir (Hahn ve Lülfs,
2014, 412). Diğer bir konu da KSS raporlarında iç ve dış denetimi
kimlerin yapacağıdır. Finansal olmayan ÇYS konuları açısından
muhasebenin bu sorumluluğu tek başına yüklenebileceği mümkün
görünmemektedir. Örneklerde yer alan şirketlerden dış güvence
sağlayanlar genellikle muhasebe alanındaki şirketler olsa da GSK
şirketinin dış güvencesini sağlayan şirket bir mühendislik şirketidir.
Her ne kadar dünyamızın ve sonraki nesillerin geleceği için
sürdürülebilirlik raporlamasının ilerideki biçiminin entegre raporlama
olacağı öngörülse de konu henüz gelişme aşamasındadır. Bu nedenle
henüz açıklanamamış çalışma alanları bulunmaktadır. Paydaşların dahil
edilmesi ve onların algılamalarıyla değerlendirilmesi, raporlama
kalitesi, güvence sağlayanlar ve denetim yetersiz açıklanmış çalışma
alanlarına örnek olarak verilebilir.
KAYNAKÇA
Alkin, E. 2008. İktisada Giriş, (11-20 Ünite), Editör: İlyas Şıklar, T.C.
Anadolu Üniversitesi Yayın No:1472, Açıköğretim Fakültesi Yayın
No:785, Anadolu Üniversitesi Yayınlar, 7. Baskı, Kasım, Eskişehir.
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
97
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
98
Bloomberg_Impact_Report,_2014._http://www.bloomberg.com/bcaus
e/content/uploads/sites/6/2015/06/15_0608-ImpactReport_Web.pdf#page=15 (Erişim Tarihi: 04.07.2015).
BNP_Paribas a ,_2013._Corporate_Social_Responsibility_Report._http
://rse2014.bnpparibas.com/en/?profile=particulier (Erişim Tarihi:
17.07.2015).
BNP_Paribas b ,_2014._Corporate_Social_Responsibility_Report._http
://rse2015.bnpparibas.com/en/?profile=particulier (Erişim Tarihi:
17.07.2015).
BP a ,
2014.
Sustainability
Report.
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/sustainability/groupreports/Sustainability_Report_2014.pdf
(Erişim
Tarihi:
17.07.2015).
BP b ,
2010.
Sustainability
Report.
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/sustainability/groupreports/bp_sustainability_review_2010.pdf
(Erişim
Tarihi:
17.07.2015).
Clark, G.L., A. Feiner ve M. Viehs. 2014. “From the stockholder to the
stakeholder,
How
sustainability_can_drive_financial_performance”_University_of_O
xford,_Arabesque_Partners,http://www.smithschool.ox.ac.uk/librar
y/reports/SSEE_Arabesque_Paper_16Sept14.pdf_(Erişim Tarihi:
11.07.2015).
Eccles, R.G. ve M.P. Krzus. 2014. The Integrated Reporting
Movement: Meaning, Momentum, Motives, and Materiality, John
Wiley & Sons.
Eccles, R.G. ve D. Saltzman. 2011. “Achieving Sustainability Through
Integrated
Reporting”_Stanford_Social_Innovation_Review,_Summer,_http://
people.hbs.edu/reccles/2011su_features_ecclessaltzman.pdf
(Erişim Tarihi: 18.06.2015).
Eccles, R.G., G. Serafeim ve M.P. Krzus. 2011. “Market Interest in
Nonfinancial Information” Harvard Business School Working Paper
12-018
September
(22):
1-27.
http://www.hbs.edu/faculty/Publication%20Files/12-018.pdf
(Erişim Tarihi: 03.07.2015).
Esendemirli, E. ve A.T. Saygılı. 2014. Transparency and Disclosure:
Public Company Reporting and Corporate Inputs. Idowu, Samuel
O., and Kiymet Tunca Caliyurt, (Eds.) Corporate Governance: An
International Perspective, Springer-Verlag Berlin Heidelberg: 117140.
Finch, N. 2015. Development of Sustainability Reporting Frameworks:
The Case of Australia, Idowu, S. O., Frederiksen, C. S., Mermod, A.
Y., & Nielsen, M. E. J. (Eds.), Corporate Social Responsibility and
Governance: Theory and Practice (CSR, Sustainability, Ethics &
Governance), Springer: 227-239.
Flammang, R.A. 1979. Economic Growth and Economic Development:
Counterparts or Competitors?, Economic Development and Cultural
Change, Published by: The University of Chicago Press, October,
28(1): 47-61.
Giovannoni, E. ve G. Fabietti. 2013. “What is sustainability? A review
of the Concept and its applications” Busco, C., Frigo, M. L.,
Riccaboni, A., & Quattrone, P. (Eds.). Integrated Reporting:
Concepts and Cases that Redefine Corporate Accountability,
Springer Science & Business Media, 21-40.
GRI-G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları, Raporlama İlkeleri
ve
Standart
Bildirimler,
(2015)._https://www.globalreporting.org/resourcelibrary/TurkishG4-Part-One.pdf_(Erişim_Tarihi:15.07.2015).
Hahn, R. ve M. Kühnen. 2013. “Determinants of Sustainability
Reporting: A Review of Results, Trends, Theory and Opportunities
in an Expanding Field of Research”, Journal of Cleaner Production,
59: 5-21.
Hahn, R. ve R. Lülfs. 2014. “Legitimizing Negative Aspects in GRIOriented Sustainability Reporting: A Qualitative Analysis of
Corporate Disclosure Strategies”, Journal of Business Ethics,
123(3): 401-420.
IIRC
Uluslararası
Entegre
Raporlama
Çerçevesi,
2013.
http://integratedreporting.org/wp-content/uploads/2015/03/13-1208-THE-INTERNATIONAL-IR-FRAMEWORK-Turkish.pdf
(Erişim Tarihi: 12.08.2015).
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
99
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Dr. Emre KAPLANOĞLU
100
INTOSAI. 2013. Sustainability Reporting: Concepts, Frameworks and
the
Role
of
Supreme
Audit_Institutions,_INTOSAI_Working_Group_on_Enviromental
_Auditing0Publication,_http://www.environmental_auditing.org/Li
nkClick.aspx?fileticket=vM4hrHlBd0s%3D&tabid=128&mid=568
_(Erişim Tarihi: 25.07.2015).
Ioannou, I. ve G. Serafeim. (2014). “The Consequences of Mandatory
Corporate Sustainability Reporting: Evidence from Four Countries”,
Harvard_Business_School_Working_Paper_11100_August_20,_pp._1-34.
http://www.hbs.edu/faculty/Publication%20Files/11100_7f383b79-8dad-462d-90df-324e298acb49.pdf (Erişim Tarihi:
03.07.2015).
Kolk, A. 2010. “Trajectories of Sustainability Reporting by MNCs”,
Journal of World Business 45(4): 367-374.
NIVRA. 2009. Counting More than Euros: A Discussion Paper About
New Ways for the Accountability and Assurance of Non-Financial
Information.
NIVRA-Debating
Sessions,
https://www.nba.nl/Documents/Publicatiesdownloads/Counting_more_than_only_euros.pdf (Erişim Tarihi:
27.07.2015).
Oshika, T. ve C. Saka. 2015. “Created Value as Sustainability KPIs for
Integrated Reporting”, Available at SSRN 2547339,
http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.2547339 (Erişim Tarihi: 12.08.2015).
Paternostro, S. 2013. “The Connectivity of Informationfor the
Integrated Reporting” Busco, C., Frigo, M. L., Riccaboni, A., &
Quattrone, P. (Eds.), Integrated Reporting: Concepts and Cases that
Redefine Corporate Accountability, Springer Science & Business
Media: 59-77.
Yanık, S. ve İ. Türker. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk
Raporlamasındaki Gelişmeler (Tümleşik Raporlama)”, İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ekim 47: 291-308.
Yavilioğlu, C. 2002. “Kalkınmanın Anlambilimsel Tarihi ve Kavramsal
Kökenleri” C. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 3(1): 59-77.
T.C. Ekonomi Bakanlığı OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi, 2015.
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/path/Contributi
on%20Folders/web/Yat%C4%B1r%C4%B1m/Yurtd%C4%B1%C
5%9F%C4%B1na%20Yat%C4%B1r%C4%B1m/ekler/oecd_CUS
R_TR_tercume_PDF.pdf?lve (Erişim Tarihi:01.08.2015).
U.S. Department of Justice - Justice News . 2013. Justice Department,
Federal And State Partners Secure Record $13 Billion Global
Settlement With Jpmorgan For Misleading Investors About
Securities
Containing
Toxic
Mortgages,
http://www.justice.gov/opa/pr/justice-department-federal-andstate-partners-secure-record-13-billion-global-settlement (Erişim
Tarihi: 12.08.2015).
U.S. Department of Justice - Justice News b , 2014. BNP Paribas Agrees
to Plead Guilty and to Pay $8.9 Billion for Illegally Processing
Financial Transactions for Countries Subject to U.S. Economic
Sanctions, http://www.justice.gov/opa/pr/bnp-paribas-agrees-pleadguilty-and-pay-89-billion-illegally-processing-financial
(ErişimTarihi:12.08.2015).
U.S. Department of Justice - Justice News c , 2014. United States
Announces $5.15 Billion Settlement of Litigation Against
Subsidiaries of Anadarko Petroleum Corp. to Remedy Fraudulent
Conveyance Designed to Evade Environmental Liabilities,
http://www.justice.gov/opa/pr/united-states-announces-515-billionsettlement-litigation-against-subsidiaries-anadarko (Erişim Tarihi:
12.08.2015).
U.S. Department of Justice - Justice News d , 2012. BP Exploration and
Production Inc. Agrees to Plead Guilty to Felony Manslaughter,
Environmental Crimes and Obstruction of Congress Surrounding
Deepwater Horizon Incident, http://www.justice.gov/opa/pr/bpexploration-and-production-inc-agrees-plead-guilty-felonymanslaughter-environmental (Erişim Tarihi: 12.08.2015).
U.S. Department of Justice - Justice News e , 2012. GlaxoSmithKline to
Plead Guilty and Pay $3 Billion to Resolve Fraud Allegations and
Failure
to
Report
Safety
Data.
http://www.justice.gov/opa/pr/glaxosmithkline-plead-guilty-andpay-3-billion-resolve-fraud- allegations-and-failure-report (Erişim
Tarihi: 12.08.2015).
2016/Özel Sayı-1
Sürdürülebilir Kalkınmada Finansal Olmayan Raporlamanın Önemi
101
ŞEFFAFLIK
VE
HESAP
VERİLEBİLİRLİĞİN
SAĞLANMASINDA
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
RAPORLARI:
BİST
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
ENDEKSİNDEKİ
ŞİRKETLERİN
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
RAPORLARININ
İNCELENMESİ ∗
103
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI
Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL ∗∗∗
∗∗
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 103-131
ÖZ
OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne göre etkin bir kurumsal yönetim
sisteminin oluşturulabilmesi için adil olmak, sorumluluk, şeffaflık ve hesap
verilebilirlik temel kavramlardır. İşletme faaliyetlerine ilişkin finansal bilgiler
finansal raporlar vasıtasıyla kamuya açıklanırken, finansal olmayan bilgiler
sürdürülebilirlik raporları ile açıklanabilir. Ülkemizde ve daha birçok ülkede,
işletmeler sürdürülebilirlik raporlarını gönüllülük esasına dayalı olarak
hazırlamaktadır. Sürdürülebilirlik raporlarının gönüllülük esasına dayalı
olarak hazırlandığı ülkelerde, raporların hazırlanması ve yayımlanmasını
teşvik etmede sürdürülebilirlik endeksleri önemli bir yer tutmaktadır.
Çalışmamızda, gönüllü olarak hazırlanan sürdürülebilirlik raporlarının
etkinliğini görmek amacıyla, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki
işletmelerin sürdürülebilirlik raporları GRI Raporlama İlkeleri esas alınarak
içerik analizine tabi tutulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Hesap Verilebilirlik, Sürdürülebilirlik
Raporlaması, Sürdürülebilirlik Endeksi
JEL Sınıflandırması: M400, G340, Q2, Q010, Q560
∗
Makale gönderim tarihi: 15.11.2015; kabul tarihi:10.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
∗∗
Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, İşletme ABD, [email protected]
∗∗∗
Dumlupınar Üniversitesi, Domaniç MYO, [email protected]
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
104
SUSTAINABILITY REPORTS IN ENSURING TRANSPARENCY
AND
ACCOUNTABILITY:
ANALYSIS
OF
COMPANIES'
SUSTAINABILITY REPORTS IN THE BIST SUSTAINABILITY
INDEX
ABSTRACT
Corporate governance described as management process that planning,
conducting, auditing and reporting of business activities and relationship in
way to serve the objectives of the shareholders and stakeholders in line with
the company strategy. According to Corporate Governance Principles
published by the OECD, fairness, responsibility, transparency and
accountability are fundamental concepts In order to establish an effective
corporate governance system. While financial information relating to the
business activity are disclosed to the public through financial reports, non
financial information can be disclosed through sustainability reports. In our
country and in many countries, businesses are preparing sustainability reports
on a voluntary basis. In countries where the sustainability report prepared on a
voluntary basis, sustainability indexes is an important place in promoting
preparation and publiction of sustainability reports. In our study, sustainability
reports of companies in the BIST Sustainability Index will be subjected to
content analysis basis GRI Reporting Principles in order to see the
effectiveness of the sustainability repors on voluntary basis.
Keywords: Transparency, Accountability, Sustainability Reporting,
Sustainability Index
JEL Classification: M400, G340, Q2, Q010, Q560
1. GİRİŞ
Günümüz anlamında modern işletmelerin kurulmaya başlamasıyla
birlikte ortaya çıkan vekalet problemini çözmek adına kurumsal
yönetim kavramı ortaya çıkmıştır. “Kurumsal yönetim” kavramı,
İngilizce “Corporate Governance” kavramının Türkçe karşılığıdır.
“Governance” sözcüğü denetlemek, yöneltmek işlevlerini içerir ki, bu
aktiviteler doğal olarak kamu, özel, kar amacı güden ve gütmeyen tüm
birimlerce yapılmaktadır. “Corporate” kavramı ise başka birimlere ait
değil şirketlere ait uygulamalara referansta bulunulduğunu belirtir
(Kula 2006, 12).
1992 yılında İngiltere’de Sir Adrian Cadbury başkanlığında
toplanan “Committee on the Financial Aspects of Corporate
Governance” (Kurumsal Yönetimin Finansal Boyutu Komitesi), 1
Aralık 1992 tarihinde, “Kurumsal Yönetimin Finansal Boyutu” adlı
raporu yayınlamışlardır. Literatürde kurumsal yönetimin kapsamlı
olarak ele alındığı ilk rapor olarak nitelendirilen, Cadbury Raporu
olarak da anılan bu rapora göre, kurumsal yönetim şirketlerin
yönetildiği ve kontrol edildiği sistemdir. Yönetim kurulu şirketin
yönetiminden sorumludur. Yönetimde hissedarların rolü yöneticileri ve
denetçileri atamak ve uygun bir denetim yapısı olduğuna dair
kendilerine güvence vermektir. Yönetim kurulunun sorumlulukları,
şirketin stratejik amaçlarını belirlemek, bunları yürürlüğe koymak için
liderlik yapmak, işletmenin yönetimini denetlemek ve onların
idaresinde hissedarlara raporlama yapmayı kapsar. Yönetim kurulunun
eylemleri genel kurul toplantısında kanun, yönetmelik ve hissedarlara
bağlıdır (Cadbury Raporu 1992, 2.5).
Kurumsal
yönetim
tanımlarında
işletmeler
tarafından
gerçekleştirilen faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi,
denetlenmesi, şeffaflık ve hesap verilebilirliği sağlamak adına
hissedarlara raporlanması ile ilgili sistemlerden bahsedilmektedir.
Zaman içinde yaşanan şirket skandalları ve finansal krizler nedeniyle
ülkeler, ulusal ve uluslararası organizasyonlar, işletmeler ve
akademisyenler tarafından kurumsal yönetime verilen önem artmıştır.
Ayrıca, kurumsal yönetimde hissedarlar yanında işletmeyle doğrudan
veya dolaylı etkileşim içinde olan diğer tüm paydaşlara yönelik bir
anlayış hakim olmaya başlamıştır.
Sir Adrian Cadbury, Eylül 1999’da yazılan “Corporate Governance:
A Framework for Implementation” adlı kitabın Önsöz’ünde, Cadbury
Raporu’nda yapılan tanımdan daha kapsamlı bir kurumsal yönetimi
tanımı yapmıştır. Buna göre, kurumsal yönetim, ekonomik ve sosyal
hedefler ve bireysel ve toplumsal hedefler arasında denge kurmakla
ilgilidir. Yönetim çerçevesi kaynakların etkin kullanımını ve hesap
verilebilirliği teşvik eder. Amaç, bireylerin, şirketlerin ve toplumun
çıkarlarının mümkün olduğunca eşit düzeyde dikkate alınmasıdır
(Iskander ve Chamlou 2000, vi).
OECD tarafından ilk olarak 1999 yılında yayımlanan, 2004 yılında
revize edilen Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne göre kurumsal yönetim, bir
şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar
arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsayan, şirketin hedeflerinin belirlendiği
bir yapıyı ortaya koyan, bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve
performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizen kavramdır.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
105
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
106
Kurumsal yönetim, makroekonomik politikalardan, ürün ve faktör
piyasalarındaki rekabet düzeyine kadar firmaların faaliyetlerini
biçimlendiren bir dizi unsurdan oluşan daha geniş bir ekonomik
çerçevenin içinde yer almaktadır (OECD 2004, 11).
Kurumsal yönetim, işletme stratejisi doğrultusunda hissedarlar ve
paydaşların amaçlarına hizmet edecek şekilde, ilgili yasa, yönetmelik
ve düzenlemelere uygun olarak işletme faaliyetlerinin ve ilişkilerinin
planlanması, yürütülmesi, denetlenmesi ve raporlanmasına ilişkin
yönetim süreci olarak tanımlanabilir. Kurumsal yönetimin amacı
işletmenin uzun vadede başarısını sağlayacak etkili, girişimci ve
ihtiyatlı yönetimi kolaylaştırmaktır. Kurumsal yönetim bu nedenle
yönetim kurulunun ne yaptığı ve işletmenin değerini nasıl oluşturduğu
ile ilgilidir (FRC 2014,1). Değerin hissedarlar için yaratılması
gerektiğini, işletmelerin hissedarların istek ve beklentilerini karşılama
sorumluluğu olduğunu savunan, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde kabul
gören kurumsal yönetim yaklaşımı Hissedar Yaklaşımı olarak
anılmaktadır. Buna karşılık işletmenin hissedarlar yanında, çalışanlar,
tedarikçiler, müşteriler, kreditörler, toplum gibi pek çok gruba karşı
sorumlu olduğunu savunan, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde kabul
gören kurumsal yönetim yaklaşımı Paydaş Yaklaşımı olarak
anılmaktadır
Kurumsal yönetimin amaçlarına ulaşması ve kurumsal yönetimden
beklenen yararın sağlanması için kurumsal yönetim sisteminin birtakım
ilkeleri bünyesinde barındırması gerekmektedir. Cadbury Raporu’na
göre etkin bir şekilde çalışan kurumsal yönetim için temel ilkeler
açıklık, dürüstlük ve hesap verilebilirliktir. OECD’ye göre Kurumsal
Yönetimin Temel İlkeleri’ni adil olmak, sorumluluk, şeffaflık ve hesap
verilebilirlik’tir.
Şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin sağlanmasında işletmeler
tarafından hazırlanan ve bilgi kullanıcılarına sunulan kurumsal raporlar
önemli bir yer tutmaktadır. Hissedar yaklaşımının yüksek derecede
kabul gördüğü ülkelerde kurumsal raporlardan biri olan finansal
raporlar hissedarların bilgi ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak paydaş
yaklaşımının yüksek derecede kabul gördüğü ülkelerde paydaşların
bilgi ihtiyacını karşılamak amacıyla finansal raporlar yanında yönetim
raporları, çevresel sosyal ve ekonomik raporlar, sürdürülebilirlik
raporları gibi raporlara da ihtiyaç duyulmaktadır.
Çalışmamızın ikinci bölümünde şeffaflık ve hesap verilebilirlik
kısaca açıklanacak, üçüncü bölümde şeffaflık ve sürdürülebilirliğin
sağlanmasında bir araç olan sürdürülebilirlik raporuna ilişkin bilgi
verilecek, dördüncü bölümünde sürdürülebilirlik endeksine ilişkin bilgi
verilecek, beşinci bölümünde ise BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde
yer alan işletmelerin sürdürülebilirlik raporları incelenmeye
çalışılacaktır.
2. ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİK
Kurumsal yönetim ilkelerinden biri olan şeffaflık OECD tarafından
“kurumsal yönetim, mali durum, performans, mülkiyet ve şirketin
idaresi dahil, şirketle ilgili bütün maddi konularda doğru ve zamanında
açıklama yapılmasını güvence altına almalıdır” (OECD 1999,25)
şeklinde açıklanmıştır. Şeffaflık, ticari sır niteliğindeki ve henüz
kamuya açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili
finansal ve finansal olmayan bilgilerin, zamanında, doğru, eksiksiz,
anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir bir
şekilde kamuya duyurulması yaklaşımıdır (SPK, Kurumsal Yönetim
İlkeleri 2003, 3).
Kurumsal yönetim ilkelerinden biri diğer olan hesap verilebilirlik ise
OECD tarafından “kurumsal yönetim, şirketin stratejik rehberliğini,
yönetim kurulu tarafından yönetimin zamanında etkin denetimini,
yönetim kurulunun şirkete ve hissedarlara karşı hesap verme
zorunluluğunu teminat altına almalıdır” (OECD 1999, 25) şeklinde
açıklanmıştır. Hesap verebilirlik, yönetim kurulu üyelerinin esas
itibarıyla anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine
karşı olan hesap verme zorunluluğunu , (SPK 2003,3) ifade eder.
Örgütsel faaliyetlerin sürdürülebilirliği konusunda şeffaflık
işletmeler, çalışanlar, sivil toplum kuruluşları, yatırımcılar,
muhasebeciler, ve diğerleri de dahil olmak üzere paydaşların geniş bir
kesimini ilgilendirir (KPMG ve diğerleri 2010,10). Müşteriler,
tüketiciler, çalışanlar, yatırımcılar vb. bu gibi iletişim ve şeffaflığı talep
ettikleri için, güvenilir iletişim ve şeffaflık girişimlerinin meyvelerini
toplamaları açısından işletmeler için önemli bir rol oynamaktadır
(KPMG ve diğerleri 2010, 13).
Şeffaflık, şirketler ve kurumların değerlerini, politikalarını ve
bunları nasıl uyguladığını paydaşları ve kamuoyuyla paylaşabilmesini
mümkün kılmaktadır. Şeffaflık, şirketlerin ne kadar açık, erişilebilir ve
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
107
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
108
hesap verebilir olduğunu belirlemekte, paydaşlarında kendilerine eşit
ve sorumlu bir şekilde davranıldığı yönünde güven inşa etmektedir.
Şeffaf raporlama sayesinde şirketlerin raporladıkları ile gerçekleşenler
arasındaki farklılıklar izlenebilir ve denetlenebilir hale gelir
(Uluslararası Şeffaflık Derneği 2015, 9).
Farklı şirketlerde kurumsal yönetim ve şeffaflığın seviyesi belli bir
ölçüde, üst yönetim ve liderlik alanlarındaki güçlü yönleri, finansal
raporlamanın şeffaflığı ile birlikte idari organların güvenilirliği gibi
şirketin maddi olmayan varlıklarının iletme şekline bağlıdır
(Kocmanová ve diğerleri 2011, 545). İşletme performansına ilişkin
finansal olmayan bilgilerin raporlanması her geçen gün daha da önemli
hale gelmekte ve çeşitli düzenlemeler konu olmaktadır. “Özellikle,
gelişmekte olan piyasalarda borsalar ESG(çevresel, sosyal ve yönetim)
ile ilgili performans konusunda daha fazla şeffaflık ve daha iyi açıklama
gerektiren girişimleri başlatmışlardır. Örneğin, Shenzen ve Şanghay
Menkul Kıymetler Borsaları (Çin), Bovespa Menkul Kıymetler Borsası
(Brezilya) ve Johannesburg Menkul Kıymetler Borsası (Güney Afrika)
tarafından yayınlanan standartlar (KPMG ve diğerleri 2010, 84-85).”
Asya’da ve diğer bölgelerde son dönemde yaşanan krizler, kurumsal
yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirliğin yatırımcı güveni ve genel
ulusal ekonomik performans üzerindeki önemini tüm dünyaya kanıtladı
(OECD 1999,9). Günümüzde paydaşlar şirketlerden sorumlu bir tüzel
vatandaş olmalarını beklemekte, şirketin hangi yöntemlerle katma
değer yarattığına ilişkin daha fazla bilgi ve şeffaflık talep etmektedir
(BİST 2014, 16). Günümüzde “hesap verilebilirlik” kavramının
kapsamı genişlemiştir. Paydaşlar, şirketten şeffaflık talep etmekte,
finansal performanslarının yanı sıra sosyal ve çevresel
performanslarına ilişkin de bilgi sahibi olmak istemektedirler.
Paydaşlara şirketlerin stratejisi, yönetim yaklaşımı ve vaatleri hakkında
bir değerlendirme sunmakta olan sürdürülebilirlik raporları da hesap
verebilirliğin ve iletişimin bir aracı olarak görülmektedir. (BİST
2014,34).
Hissedarlar yanında işletmeyle ilgili olan diğer tüm paydaşlar için
işletme faaliyetlerinin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri
doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Şeffaflık ve hesap
verilebilirliğin sağlanmasında finansal raporlar ve finansal olmayan
raporların önemli araçlar olduğunu söylemek mümkündür. İşletme
faaliyetlerinin finansal sonuçlarına ilişkin bilgiler finansal raporlardan
elde edilmektedir. Bununla birlikte işletme faaliyetlerinin çevresel,
sosyal etkileri de çevresel, sosyal ve yönetim raporları, sürdürülebilirlik
raporları gibi finansal olmayan raporlardan elde edilmektedir.
3. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLAMASI
Sürdürülebilirlik raporu işletme faaliyetlerinin çevresel ve sosyal
etkilerine ilişkin bilgiler içeren, kurumsal yönetimde şeffaflık ve
sürdürülebilirliğin sağlanmasında bir araç olarak nitelendirilebilecek
rapor türüdür. Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting
Initiative-GRI)’ne göre, sürdürülebilirlik raporu günlük faaliyetlerden
kaynaklanan ekonomik, çevresel ve sosyal etkileri konusunda bir şirket
veya organizasyon tarafından yayınlanan rapordur. Sürdürülebilirlik
raporu aynı zamanda organizasyonun değerlerini ve yönetişim modelini
sunar, stratejisi ve sürdürülebilir küresel ekonomiye bağlılığı arasındaki
bağlantıyı gösterir (www.globalreporting.org).
Sürdürülebilirlik raporlaması, sürdürülebilir kalkınma hedefine
doğru kurumsal performansla ilgili olarak ölçme, açıklama yapma ve iç
ve dış paydaşlara karşı sorumlu olma uygulamasıdır. “Sürdürülebilirlik
raporlaması” ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerle ilgili raporlamayı
tanımlamada kullanılan diğer terimlerle ( üçlü sorumluluk raporlaması,
kurumsal sorumluluk raporlaması, vs.) anlamdaş olan geniş bir
terimdir. (GRI G3 2000, 3).
Kurumsal sürdürülebilirlik raporlaması önemlidir. Yapısal olarak ve
düşünsel olarak kurumsal şeffaflığın arttırılmasına yönelik genel
trendle tutarlıdır. İşletmenin sosyal ve çevresel etkilerinin kapsamlı bir
resmini sağlar (Corporateknights Capital 2013, 3).
Sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasında ve sunulmasında yol
gösterici kuruluş The Global Reporting Initiative (GRI)’dir. GRI 1997
yılında Boston’da kurulmuştur. Kökleri ABD’de kar amacı gütmeyen
Çevreye Duyarlı Ekonomilerde Koalisyonu (Coalition for
Environmentally Responsible Economies-CERES) ve Tellus
Enstitüsü’ne dayanır (www.globalreporting.org). GRI sürdürülebilirlik
raporlarının hazırlanmasında işletmeler yol göstermek amacıyla
Sürdürülebilirlik
Raporlaması
Kılavuzları
hazırlamakta
ve
yayımlamaktadır. GRI tarafından ilki 2000 yılında yayımlanan bu
kılavuzlar, 2013 yılında revize edilerek şu an geçerli olan G4
Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları olarak yayımlanmıştır. G4,
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
109
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
110
raporlamaya, bilgilerin piyasalara ve topluma yararlı ve inandırıcı hale
getirilmesi için gerekli şeffaflık ve tutarlılık derecesini teşvik eden
standartlaştırılmış bir yaklaşımı destekleyen küresel ölçekte geçerli bir
çerçeve sunmaktadır (GRI G4, 3).
GRI, sürdürülebilirlik raporlarının amaçlarını şu şekilde ifade
etmiştir:
Sürdürülebilirlik performansının yasalar, kurallar,
yönetmelikler, performans standartları ve gönüllü girişimlerle
kıyaslanması ve değerlendirilmesi,
Kurumun
sürdürülebilir kalkınma hakkındaki
beklentileri nasıl etkilediğinin ve onlardan nasıl etkilendiğinin
ve onlardan nasıl etkilendiğinin gösterilmesi ve
Performansın, kurum içinde ve farklı kurumlarla
zaman içinde karşılaştırılması (GRI G3 2000, 3).
Sürdürülebilirlik amaçlarının belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşma
derecesinin tespit edilmesi açısından sürdürülebilirlik raporlaması
önemli araçlardır. Sürdürülebilirlik raporları hazırlayan işletmeler
birtakım faydalar elde etmektedirler. GRI, sürdürülebilirlik
raporlamasının faydalarını iç faydalar ve dış faydalar olmak üzere iki
grupta toplamıştır. Sürdürülebilirlik raporları, işletme stratejisine
entegre edilmiş sürdürülebilirlik amaçları doğrultusunda risk ve
fırsatların tespit edilmesini sağlayacaktır. Tespit edilen riskler
karşısında gerekli önlemlerin alınması, fırsatlardan yararlanılması
doğrultusunda işletme faaliyetleri planlanacak ve yerine getirilecektir.
Faaliyetlerin gerçekleştirilmesi sonucunda işletme planları ile fiili
sonuçlar
karşılaştırılarak,
gerekli
düzeltici
eylemler
gerçekleştirilebilecektir. Sürdürülebilirlik raporları ile işletme
performans sonuçlarını geçmiş dönemlerle veya sektördeki diğer
işletmelerle karşılaştırabilecektir. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik
ilkeleri doğrultusunda hazırlanan sürdürülebilirlik raporları, işletmenin
faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini dikkate almasına
ve azaltmasına yol açacaktır. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma
amaçları doğrultusunda çalışan işletmenin toplumda itibarı ve marka
değeri artacaktır.
EY ve Boston Koleji Kurumsal Vatandaşlık Merkezi tarafından
kamu ve özel sektör işletmelerinin sürdürülebilirlik konularıyla ilgili
görüşlerini almak için yapılan çalışmada, katılımcılara sürdürülebilirlik
raporu hazırlama sebepleri sorulmuştur. Yıllık gelirlerine göre, kamu
veya özel sektör işletmeleri olmalarına göre gruplandırılan işletmelerin
sürdürülebilirlik raporlarını hazırlama sebeplerinin başında paydaşlara
karşı şeffaflık geldiği görülmüştür (EY ve Boston Koleji 2013,7). Buna
göre katılımcılar sürdürülebilirlik raporlarının işletme faaliyetlerinin
şeffaflığını sağlamada bir araç olduğunu düşünmektedirler.
Avusturalya, Fransa, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Hindistan,
İtalya, Japonya gibi ülkelerde zorunlu sürdürülebilirlik açıklamalarının
ilişkin düzenlemeler mevcut iken (Corporateknights 2014,14),
Ülkemizde ve daha birçok ülkede, işletmeler sürdürülebilirlik
raporlarını gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlamaktadır.
Sürdürülebilirlik raporları, zorunlu düzenlemeler doğrultusunda
hazırlanması durumunda doğal olarak şeffaflık ve sürdürülebilirliği
sağlamada bir araç görevini üstlenmektedir. Ancak sürdürülebilirlik
raporlarının gönüllülük esasına dayalı olarak hazırlanması durumunda
sürdürülebilirlik endeksleri sürdürülebilirliği sağlamada teşvik edici bir
unsurdur.
4. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ
Sürdürülebilirlik raporlarının gönüllülük esasına dayalı olarak
hazırlandığı ülkelerde, sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasını ve
yayımlanmasını teşvik etmede sürdürülebilirlik endeksleri önemli bir
yer tutmaktadır. Borsalar geleneksel olarak şeffaf, düzenlenmiş
piyasalar oluşturmada ve listelenen şirketler arasında finansal ve
kurumsal yönetim açıklamalarında en iyi uygulamaları desteklemede
önemli bir rol oynamaktadır (UNCTAD ve diğerleri 2014,5). Borsalar
tarafından sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla gerçekleştirilen
çeşitli çalışmalar mevcuttur. Bunlar sürdürülebilirlik raporlaması ile
ilgili listeleme gereklilikleri, gönüllü girişimler, rehber dökümanlar,
hem şirketler hem yatırımcılar için eğitim, ve ESG (çevresel, sosyal ve
yönetim) konularına odaklanan endeksler gibi sürdürülebilir yatırım
ürünlerini kapsar (UNCTAD ve diğerleri 2014,5).
Borsaların sorumlu yatırımlar alanında geliştirdiği belki de en etkili
ürün sürdürülebilirlik endeksleridir (BİST 2014, 36). Gönüllü kamu
açıklamaları kullanılarak yapılan puanlamaya dayalı sürdürülebilirlik
endeksleri, zorunlu kurallar olmaksızın kurumsal sürdürülebilirliğin
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
111
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
112
şeffaflığını teşvik etmede borsalar tarafından kullanımı tercih edilen
araçlardan biri olarak görünür (Ararat ve Süel 2014,8).
Sürdürülebilirlik endekslerinin geçmişi 1990’lara kadar uzanır.
Finansal piyasalar ve yatırımcıların küresel sürdürülebilirlik göstergesi
olarak dikkate aldıkları ilk sürdürülebilirlik endeksleri ise, Dow Jones
ve FTSE tarafından sırasıyla 1999 ve 2001 yıllarında oluşturulmuştur
(BİST 2014, 36). The United Nations Sustainable Stock Exchanges
(SSE) Initiative, UNCTAD, PRI, GC ve UNEP FI tarafından
yayınlanan “Sustainable Stock Exchanges 2014 Report on Progress”
başlıklı rapora göre, çalışmaya dahil edilen World Federation of
Exchanges (WFE) üyesi 55 borsadan 23’ü sürdürülebilirlik ile ilgili
endekse sahiptir.
Güney Afrika (2004) ve Brezilya (2005), pek çok gelişmiş
piyasadan daha önce sürdürülebilirlik endeksi hesaplamaya başlamış ve
diğer gelişmekte olan piyasalara öncülük etmişlerdir. 2008 yılından
itibaren Çin, Endonezya, Hindistan, Hong Kong, Kore, Meksika ve
Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerde de sürdürülebilirlik endeksleri
hesaplanmaya başlanmıştır (BİST 2014, 36).
Ülkemizde de BİST Sürdürülebilirlik Endeksi mevcuttur. BIST
Sürdürülebilirlik Endeksinde 4 Kasım 2014- 31 Ekim 2015 döneminde
işlem gören 15 şirket mevcut olup, Kasım 2015 – Ekim 2016 dönemi
değerlemeye tabi 50 şirket mevcuttur. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi
4 Kasım 2014 tarihinden itibaren XUSRD koduyla fiyat ve getiri olarak
hesaplanmaya ve yayınlanmaya başlanmıştır. BIST Sürdürülebilirlik
Endeksinin amacı, Borsa İstanbul’da işlem gören ve kurumsal
sürdürülebilirlik performansları üst seviyede olan şirketlerin yer alacağı
bir endeks oluşturulması, Türkiye’de ve özellikle Borsa İstanbul
şirketleri arasında sürdürülebilirlik konusundaki anlayış, bilgi ve
uygulamaların artmasıdır. Endeks, şirketlere kurumsal sürdürülebilirlik
performanslarını yerel ve küresel anlamda karşılaştırma imkanı
vermektedir. Endeks ile ayrıca iyileştirme yapmak ve yeni hedefler
belirlemek için bir performans değerlendirme aracı sunulmuş olup
kurumsal şeffaflık ve hesap verebilirlikleri ile sürdürülebilirlik
konularına ilişkin risk yönetim becerilerini geliştirme imkanı sağlanmış
olmaktadır. Bunun da şirketler için bir rekabet fırsatı yaratacağı,
endekse alınan şirketlerin kamuoyu nezdinde bilinirliklerinin ve
itibarlarının
artacağı
düşünülmektedir
(http://www.borsaistanbul.com/endeksler).
BİST, Sürdürülebilirlik Endeksi’nin hesaplanmasında ve endekse
dahil edilecek işletmelerin tespitinde ile Ethical Investment Research
Services Limited (EIRIS)’ten yardım almıştır. Borsa İstanbul ile EIRIS
arasında şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim konularındaki
performanslarını baz alan BIST Sürdürülebilirlik Endeksinin
hesaplanması amacıyla bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. İmzalanan
anlaşmaya göre EIRIS, Borsa İstanbul şirketlerini uluslararası
sürdürülebilirlik kriterlerine göre değerlemeye tabi tutmakta olup,
değerlemelerde sadece “kamuya açık” bilgiler kullanılmaktadır
(http://www.borsaistanbul.com/endeksler).
BIST Sürdürülebilirlik Endeksi Temel Kuralları’na göre EIRIS,
işletme tarafından hazırlanan finansal raporlar, faaliyet raporları,
sürdürülebilirlik raporları, Karbon Saydamlık projesi raporları
vasıtasıyla kamuya sunulan bilgiler doğrultusunda işletme ile ilgili bir
profil hazırlamakta ve bu profili işletmelere göndermektedir. İşletme
kendisine gönderilen bu profili inceleyip gerekli düzeltme veya
eklemeler yapmakta, düzeltme veya eklemeleri kaynakları ile birlikte
EIRIS’e göre göndermektedir. İşletmelerden gelen düzeltme veya
eklemelerin yer aldığı bilgileri inceleyen EIRIS, işletmelerin nihai
profillerini oluşturarak Sürdürülebilirlik Endeksi’ne dahil edilecek
işletmeleri belirlemektedir.
EIRIS tarafından kullanılan endekse dahil edilecek işletmeleri seçim
kriterleri BIST Sürdürülebilirlik Endeksi Temel Kuralları’nda
açıklanmıştır. Bu kriterler çevre, kurumsal yönetim kriterleri ve sosyal
kriterler olmak üzere 3 başlıkta toplanmış olup, BM Küresel İlkeler
sözleşmesi (UN Global Compact), ILO çalışma standartları gibi
ilkelerle uyumluluk, çevresel etki değerlendirmesi, ISO14001, EMAS
(eco-Management and Audit Scheme) gibi sertifikalara sahip olma,
ICC(International Chamber of Commerce), CERES (Coalition for
Environmentally Responsible Economies) gibi kuruluşlara üyeliği
kapsamaktadır.
5. BİST
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
İNCELENMESİ
ENDEKSİNDEKİ
RAPORLARININ
Literatürde
işletmelerin
sürdürülebilirlik
açıklamalarının
incelenmesi amacıyla yapılan çalışmalar mevcuttur. Rouf(2011),
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
113
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
114
çalışmasında Bangladeş’te borsaya kayıtlı 176 işletmenin yönetim
kurulu yapısı, firma büyüklüğü, yönetim kurulu liderlik yapısı, denetim
komitesi, işletmenin karlılığı ile kurumsal sosyal sorumluluk
açıklamaları arasındaki ilişkiyi incelemeye çalışmıştır. Bu amaçla 39
adet çevresel, sosyal ve ekonomik göstergeden oluşan sürdürülebilirlik
açıklama endeksi hazırlamıştır. Bu endeksteki her bir gösterge işletme
tarafından sürdürülebilirlik raporunda açıklanmış ise işletmenin
açıklama puanı 1, açıklanmamış ise işletmenin açıklama puanı 0 olarak
kabul edilmiştir. Endekste yer alan göstergelerin toplam puanı ile
işletmenin aldığı toplam açıklama puanı kullanılarak işletmenin
sürdürülebilirlik açıklama skoru şu şekilde hesaplanmıştır (Rouf 2011,
23) :
𝑆𝑆ü𝑟𝑟𝑟𝑟ü𝑟𝑟ü𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙 𝐴𝐴ç𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤 𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆𝑆
İş𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙𝑙 𝑎𝑎ç𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤𝚤ğ𝚤𝚤 𝑔𝑔ö𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠 𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎ğ𝚤𝚤 𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑚𝑚 𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝
=
𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸𝐸 𝑦𝑦𝑦𝑦𝑦𝑦 𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎𝑎 𝑡𝑡ü𝑚𝑚 𝑔𝑔ö𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠𝑠 𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡𝑡 𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝𝑝
Rouf(2011), sürdürülebilirlik açıklama skoru ve firma büyüklüğü,
özkaynak karlılığı, denetim firması gibi bağımsız değişkenler
arasındaki ilişkiyi görmek için hipotez geliştirmiş ve bu hipotezleri
istatistiksel yöntemlerle test etmiştir.
Khasharmeh ve Desoky(2013), kurumsal sosyal sorumluluk
açıklamalarını değerlendirmek, ülkeler arasında online kurumsal sosyal
sorumluluk
açıklamalarındaki
değişimi
açıklayan
işletme
karakteristiklerinin etkisini araştırmak ve Körfez İşbirliği
Konseyi’ndeki ülkeler arasında online kurumsal sosyal sorumluluk
açıklama seviyesindeki farklılığı görmek amacıyla (Khasharmeh ve
Desoky 2013, 39) yaptıkları çalışmada, 6 ülkeden 163 şirketin 2011
yılına ait yıllık raporlarındaki kurumsal sosyal sorumluluk
açıklamalarını incelemişlerdir. Bu çalışmada işletmelerin kurumsal
sosyal sorumluluk açıklamaları önceden oluşturulan kurumsal sosyal
sorumluluk açıklamaları endeksi ile karşılaştırılmıştır. İncelenen yıllık
raporlarda kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları endeksinde yer
alan her bir öge için işletme tarafından açıklama yapılmış ise işletmenin
açıklama puanı 1, açıklanmamış ise işletmenin açıklama puanı 0 olarak
kabul edilmiştir. Bu puanlama doğrultusunda sürdürülebilirlik açıklama
skorunu hesaplayan Khasharmeh & Desoky(2013), sürdürülebilirlik
açıklama skoru ile firma büyüklüğü, özkaynak karlılığı, denetim firması
gibi bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi görmek için hipotez
geliştirmiş ve bu hipotezleri istatistiksel yöntemlerle test etmiştir.
Hussaney ve diğerleri (2011) çalışmalarında, Mısır’da borsaya
kayıtlı 111 şirketi, kurumsal sosyal sorumluluk açıklama endeksini
kullanarak puanlamışlardır. Rizk ve diğerleri (2008), Mısır Borsasına
kayıtlı işletmelerin 2002 yılında yayımlanan yıllık raporlarında
açıklanan kurumsal sosyal sorumluluk bilgilerini içerik analizi ile
incelemişlerdir. Onlar, çevre, enerji, insan kaynakları, müşteri ve
toplumla ilgili konuları kapsayan 34 ögeden oluşan açıklama endeksi
kullanmışlardır (Hussaıney ve diğerleri 2011,6).
Bu doğrultuda, çalışmamızda öncelikle BİST Sürdürülebilirlik
Endeksi’nde yer alan işletmelerin sürdürülebilirlik raporları ve
raporlama sıklıkları incelenecek, sonrasında örnekleme seçilen
işletmeler için sürdürülebilirlik açıklama skoru hesaplanacaktır.
5.1. Örneklem Seçimi ve Ölçüm Aracı
EIRIS tarafından kullanılan endekse dahil edilecek işletmeleri seçim
kriterleri kapsamında yer alan BM Küresel İlkeler sözleşmesi, ILO
Çalışma Standartları gibi ilkelerle uyumluluk, Çevresel Etki
Değerlendirmesi, ISO14001, EMAS (eco-Management and Audit
Scheme) gibi sertifikalara sahip olma gibi ölçütler dünya çapında kabul
görmektedir. Ancak, kurumsal raporlamada standardizasyonun
sağlanması adına GRI tarafından hazırlanan ve yayımlanan
sürdürülebilirlik raporlaması kılavuzları da önemli bir yere sahiptir.
BM Küresel İlkeler sözleşmesi standartlara uyumu sağlayan ve bir
çerçevenin diğerleriyle uyumunu sağlamaya yardımcı olan diğer
çerçeveler ile-örneğin, Global Raporlama Girişimi(GRI), CDP ve
ISO26000- işbirliği yapmaktadır (UN Global Compact 2014, 40). Bu
nedenle çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan
işletmelerin sürdürülebilirlik raporları GRI G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması İlkeleri esas alınarak incelemeye tabi tutulmuştur.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
115
116
AKBNK Akbank T.A.Ş.
TAVHL
ARCLK Arçelik A.Ş.
TCELL
ASELS
Aselsan Elektronik Sanayi
Ve Ticaret A.Ş.
TOASO
GARAN T. Garanti Bankası A.Ş
TTKOM
KCHOL Koç Holding A.Ş.
TUPRS
MGROS Migros Ticaret A.Ş.
VAKBN
ŞİRKET
BORSA
KODU
ŞİRKET
Tablo 1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi 4 Kasım 2014 – 31
Ekim 2015 Dönemi Şirketleri
BORSA
KODU
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
TAV Hava Limanları
Holding A.Ş.
Turkcell İletişim
Hizmetleri A.Ş.
Tofaş Türk Otomobil
Fabrikası A.Ş.
Türk
Telekomünikasyon
A.Ş.
Tüpraş-Türkiye Petrol
Rafinerileri A.Ş.
Türkiye Vakıflar
Bankası T.A.O
Yapı Ve Kredi
Bankası A.Ş.
Petkim Petrokimya Holding
YKBNK
A.Ş.
Hacı Ömer Sabancı Holding
SAHOL
A.Ş.
Kaynak:www.borsaistanbul.com/endeksler/bist-pay-endeksleri/
surdurulebilirlik-endeksi (Erişim Tarihi: 05.07.2015)
PETKM
Çalışmamızda araştırma evreni olarak BİST Sürdürülebilirlik
Endeksi’nde yer alan işletmeler seçilmiştir. Tablo 1’de görüldüğü gibi
BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde 15 işletme mevcuttur. Aselsan
Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporu GRI
İlkeleri’ne uyumlu olarak hazırlanmamıştır. Aynı şekilde, Hacı Ömer
Sabancı Holding A.Ş.’nin 2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporu da
GRI İlkeleri’ne uyumlu olarak hazırlanmamıştır. Migros Ticaret A.Ş,
PETKİM Petrokimya Holding A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.,
Türk Telekomünikasyon A.Ş., ekonomik, çevresel ve sosyal konularda
benimsediği ilke ve uygulamalarını internet sitesi üzerinden
yayımlamaktadır. TAV Havalimanları Holding A.Ş. sürdürülebilirlik
bilgilerini faaliyet raporunun bir bölümü olarak kamuya
açıklamaktadır. Bu nedenle bu işletmeler araştırma kapsamı dışında
bırakılmıştır. Dolayısıyla örneklemimiz Akbank T.A.Ş., Arçelik A.Ş.,
T. Garanti Bankası A.Ş, Koç Holding A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri
A.Ş., Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Tüpraş-Türkiye Petrol
Rafinerileri A.Ş., Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.’den oluşmaktadır.
Örnekleme seçilen tüm işletmelerin 2014 yılına ait sürdürülebilirlik
raporlarına ulaşılamadığı için, işletmelerin 2013 yılına ait
sürdürülebilirlik raporlarının incelenmesine karar verilmiştir.
Çalışmamızda sürdürülebilirlik açıklama endeksi olarak GRI G4
Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzu’nda yer alan raporlama ilkeleri
esas alınmıştır. Ancak örnekleme seçilen işletmelerin sürdürülebilirlik
raporları incelendiğinde, Akbank T.A.Ş. ve Koç Holding A.Ş.’nin
sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3 Raporlama İlkeleri; Turkcell
İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.’nin
sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3.1 Raporlama İlkeleri; Arçelik A.Ş.,
T. Garanti Bankası A.Ş, Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., TüpraşTürkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin sürdürülebilirlik raporlarını GRI
G4 Raporlama İlkeleri doğrultusunda hazırladıkları görülmüştür. Bu
nedenle GRI G3, G3.1 ve G4 ilkeleri karşılaştırılmıştır. Yapılan
karşılaştırma sonrasında G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması
İlkeleri’nden G4-12, G4-19, G4-35, G4-36, G4-42, G4-43, G4-46, G448, G4-50, G4-52, G4-54, G4-55, G4-56, G4-57, G4-58, G4-EN5, G4EN18, G4-EN32, G4-EN33, G4-EN34, G4-LA15 ve G4-LA16;
G4HR11, G4-SO9, G4-SO10, G4-SO11 ilkeleri, 2013 yılında
yayımlanan G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları’na yeni
eklenen ve G3 ile G3.1 Sürdürülebilirlik Raporlaması Kılavuzları’nda
yer almayan ilkeler olduğundan inceleme kapsamından çıkartılmıştır.
G4 Raporlama İlkeleri’nde kalan 121 ilkenin G3 ve G3.1 Raporlama
İlkeleri’nde yer aldığı görülmüştür. Bu nedenle G3 Sürdürülebilirlik
Raporlaması İlkeleri, G3.1 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri, G4
Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri doğrultusunda hazırlanmış olan
raporların karşılaştırılmasında bir sakınca görülmemiştir.
Çalışmamızda
sürdürülebilirlik
açıklama
skorunun
hesaplanmasında esas alınan 121 adet GRI G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması İlkesi Tablo 2’de verilmiştir.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
117
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
118
Tablo 2. Çalışmamızda Sürdürülebilirlik Açıklama Skorunun
Hesaplanmasında Esas Alınan 121 adet GRI G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması İlkesi
GENEL STANDART
BİLDİRİMLER
ÖZEL STANDART BİLDİRİMLER
Kategori:
Ekonomik
G4-1
G4-25
G4-EC1
G4-2
G4-26
G4-EC2
G4-3
G4-27
G4-EC3
G4-4
G4-28
G4-EC4
G4-5
G4-29
G4-EC5
G4-6
G4-30
G4-EC6
G4-7
G4-31
G4-EC7
G4-8
G4-32
G4-EC8
G4-9
G4-33
G4-EC9
G4-10
G4-34
G4-11
G4-37
G4-13
G4-38
G4-14
G4-39
G4-15
G4-40
G4-16
G4-41
G4-17
G4-44
G4-18
G4-45
Kategori:
Çevresel
G4G4EN1
EN17
G4G4EN2
EN19
G4G4EN3
EN20
G4G4EN6
EN21
G4G4EN7
EN22
G4G4EN8
EN23
G4G4EN9
EN24
G4G4EN10 EN25
G4G4EN11 EN26
G4G4EN12 EN27
G4G4EN13 EN28
G4G4EN14 EN29
G4G4EN15 EN30
G4G4EN16 EN31
Kategori:
Sosyal
G4G4LA1
SO1
G4G4LA2
SO2
G4G4LA3
SO3
G4G4LA4
SO4
G4G4LA5
SO5
G4G4LA6
SO6
G4G4LA7
SO7
G4G4LA8
SO8
G4G4LA9
PR1
G4G4LA10 PR2
G4G4LA11 PR3
G4G4LA12 PR4
G4G4LA13 PR5
G4G4HR1
PR6
G4G4HR2
PR7
G4G4HR3
PR8
G4G4HR4
PR9
G4-20
G4-47
G4-21
G4-49
G4-22
G4-51
G4-23
G4-53
G4-24
G4HR5
G4HR6
G4HR7
G4HR8
G4HR9
G4HR10
G4HR12
5.2. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde Yer Alan İşletmelerin
Sürdürülebilirlik Raporlarının Analizi Ve Sürdürülebilirlik
Açıklama Skoru
Örneklemde yer alan işletmelerin 2013 yılına ait sürdürülebilirlik
raporları, raporda işletmeler tarafından yer verilen GRI Göstergeleri
Tablosu da dikkate alınarak incelenmiştir. Her bir göstergeye ilişkin
işletme tarafından açıklama yapılmış ise işletmeye 1 puan, açıklama
yapılmamış ise işletmeye 0 puan verilmiştir. Bu işlem sonucunda alınan
tüm puanlar toplanarak işletmenin sürdürülebilirlik açıklama skoru
hesaplanmıştır. Ayrıca işletmenin genel standart açıklama skoru,
ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru, çevresel sürdürülebilirlik
açıklama skoru, sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru da çalışmamız
kapsamında hesaplanmıştır.
Araştırma kapsamındaki işletmelerin sürdürülebilirlik açıklama
skoru Tablo3’deki gibi hesaplanmıştır:
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
119
Koç KSS
Raporu 2013
Akbank S.
R. 2013 (G3)
Yapı Kredi
S. R. 2013
Turkcell S.
R. 2012-2013
Tüpraş
K.S.R. 2013
Tofaş S.R.
2013 (G4)
Garanti S.
R. 2012-2013
Arçelik S.R.
2013 (G4)
0,7107
0,7355
0,8347
0,7685
0,6363
0,8347
0,8099
Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru = Toplam Sürdürülebilirlik
Puanı/ Tüm Göstergelerin Toplam Puanı
GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Göstergelerin Toplam
Puanı=121
İşletmenin
85
98
101 77
93
101 89
86
Toplam Puanı
İşletmenin
toplam
Sürdürülebilirli
k Açıklama
Skoru
0,7024
0,9534
0,8604
1
1
0,7441
1
Toplam Genel Stnd.Açıklama Skoru= Toplam Genel Standart
Bildirimler Puanı/GRI Genel Standart Bildirimler Göstergelerinin
Toplam Puanı
GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Genel Standart
Bildirimler Göstergelerinin Toplam Puanı=43
İşletmenin
31
42
43
32
43
43
37
41
Toplam Genel
Standart
Bildirimler Puanı
İşletmenin
Toplam Genel
Stnd.Açıklama
Skoru
0,9767
120
Tablo 3. Örnekleme Seçilen İşletmeler İçin Hesaplanan
Sürdürülebilirlik Açıklama Skorları
0,7209
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
0,8888
0,8888
0,8888
1
0,8888
0,7777
1
0,7777
Toplam Ekonomik Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam
Ekonomik Sürdürülebilirlik Puanı/ GRI Ekonomik Bildirimler
Göstergelerinin Toplam Puanı
GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Ekonomik Bildirimler
Göstergelerinin Toplam Puanı=9
İşletmenin
7
9
7
8
9
8
8
8
Toplam
Ekonomik
Bildirimler Puanı
İşletmenin
Toplam
Ekonomik
Sürdürülebilirli
k Açıklama
Skoru
0,5
0,5714
0,6071
0,5
0,5
0,6785
0,5
0,6428
Toplam Çevresel Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam
Çevresel Bildirimler Puanı/ GRI Çevresel Bildirimler
Göstergelerinin Toplam Puanı
GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Çevresel Bildirimler
Göstergelerinin Toplam Puanı=28
İşletmenin
18
14
19
14
14
17
16
14
Toplam Çevresel
Bildirim Puanı
İşletmenin
Toplam
Çevresel
Sürdürülebilirli
k Açıklama
Skoru
Toplam Sosyal Sürdürülebilirlik Açıklama Skoru= Toplam Sosyal
Bildirimler Puanı/ GRI Sosyal Bildirimler Göstergelerinin Toplam
Puanı
GRI G4'te Araştırma Kapsamında Ele Alınan Tüm Sosyal Bildirimler
Göstergelerinin Toplam Puanı=41
İşletmenin
29
33
33
23
27
33
28
23
Toplam Sosyal
Bildirim Puanı
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
121
122
0,5609
0,6829
0,8048
0,6585
0,5609
0,8048
0,8048
İşletmenin
Toplam Sosyal
Sürdürülebilirli
k Açıklama
Skoru
0,7073
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
Tablo3’de görüldüğü gibi, 2013 yılında toplam sürdürülebilirlik
açıklama skoru en yüksek olan rapor Tofaş Türk Otomobil Fabrikası
A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’in 2013 yılına ait sürdürülebilirlik
raporudur. Bununla birlikte genel standart açıklama skoru en yüksek
olan sürdürülebilirlik raporları Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.,
Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’ye
aittir. Ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan
raporlar T. Garanti Bankası A.Ş. ve Turkcell İletişim Hizmetleri
A.Ş.’ye, çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru en yüksek olan rapor
Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.’ye, sosyal sürdürülebilirlik
açıklama skoru en yüksek olan raporlar Garanti Bankası A.Ş., Tofaş
Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’ye aittir.
Örnekleme dahil edilen işletmelerin sürdürülebilirlik açıklama
skorlarının SPSS 21 istatistiki analiz programında ortalaması alınmıştır.
Tablo4’de görüldüğü gibi örnekleme dahil edilen BİST
Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin toplam sürdürülebilirlik
açıklama skoru ortalama 0,754088, genel standart açıklama skoru
ortalama 0,906938, ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoru
ortalama 0,884425, çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama
0,562475, sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063
olarak hesaplanmıştır.
Tablo 4: Tanımlayıcı istatistik
N Minimum Maximum Mean
Toplam Sürdürülebilirlik
Açıklama Skoru
Genel bildirimler
Açıklama Skoru
Ekonomik Açıklama Skoru
Çevresel Açıklama Skoru
Sosyal Açıklama Skoru
Valid N (listwise)
Std.
Deviation
,8347 ,754088 ,0708045
8
,6363
8
,7209
1,0000 ,906938
,1172904
8
8
8
8
,7777
,5000
,5609
1,0000 ,884425
,6785 ,562475
,8048 ,695063
,0841546
,0732876
,0992837
Çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik endeksinde Kasım 2014Ekim 2015 döneminde işlem gören 15 işletmenin sürdürülebilirlik
raporları incelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda:
1. BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde bulunan 15 işletmeden;
a. Akbank T.A.Ş., Arçelik A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Koç
Holding A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., Tofaş Türk Otomobil
FabrikasI A.Ş., Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., Yapı Ve Kredi
Bankası A.Ş.’nin GRI Raporlama ilkelerine uygun olarak
sürdürülebilirlik raporlarını hazırladığı
b. Aselsan Elektronik Sanayi Ve Ticaret A.Ş. 2013 ve 2014 yılına
ait sürdürülebilirlik raporu ile Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş.’nin
2014 yılına ait sürdürülebilirlik raporunun GRI Raporlama ilkelerine
uygun olarak hazırlanmadığı
c. Migros Ticaret A.Ş, Petkim Petrokimya Holding A.Ş., Türkiye
Vakıflar Bankası T.A.O. ve Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin
sürdürülebilirlik konularındaki ilke, uygulama ve çalışmalarını internet
sitesinde bilgi kullanıcılarına açıkladığı
d. TAV Hava Limanları Holding A.Ş.’nin faaliyet raporunun bir
bölümünde sürdürülebilirlik bilgilerine yer verdiği görülmüştür.
2. Raporlama döneminde GRI sürdürülebilirlik raporlaması
kılavuzlarının revize edilmiş son hali olan GRI G4 Sürdürülebilirlik
Raporlaması Kılavuzları yayımlanmış olmasına rağmen, Akbank
T.A.Ş. ve Koç Holding A.Ş. sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3
Raporlama İlkeleri’ne; Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Yapı Ve
Kredi Bankası A.Ş. sürdürülebilirlik raporlarını GRI G3.1 Raporlama
İlkeleri’ne uygun olarak hazırlamışlardır.
3. Hesaplanan toplam sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre
işletmelerin sıralaması şu şekildedir:
1.sırada Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
=0,8347
=0,8347
2.sırada T. Garanti Bankası A.Ş
=0,8099
3.sırada Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.
=0,7685
4.sırada Akbank T.A.Ş
=0,7355
5.sırada Koç Holding A.Ş
=0,7107
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
123
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
2016/Özel Sayı-1
6.sırada Arçelik A.Ş.
124
=0,7024
7.sırada Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.=0,6363
a. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Yapı ve Kredi Bankası
A.Ş.’nin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru 0,8347 olarak
hesaplanmıştır. Bu nedenle, üretim işletmesi olarak Tofaş Türk
Otomobil Fabrikası A.Ş. ve bir hizmet işletmesi olarak Yapı ve Kredi
Bankası A.Ş. örneklemdeki diğer işletmelerle kıyaslandığında
faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini dikkate almakta
ve bu etkileri şeffaf bir biçimde raporlamaktadır denilebilir.
b. Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. 0,6363 toplam
sürdürülebilirlik açıklama skoru ile örneklemdeki en düşük açıklama
skoruna sahiptir. Bu durumda, Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.
bir üretim işletmesi olarak, faaliyetlerinin ekonomik, çevresel ve sosyal
etkilerini örneklemdeki diğer işletmelerle kıyaslandığında daha az
dikkate aldığı söylenebilir. Diğer bir açıklama da, Tüpraş-Türkiye
Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel
etkilerini raporlamada örneklemdeki diğer işletmelere kıyasla daha az
şeffaf davrandığıdır.
4. Hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre
işletmelerin sıralaması şu şekildedir:
1. sırada Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.
=0,6785
2. sırada Arçelik A.Ş.
=0,6428
3. sırada Yapı Ve Kredi Bankası A.Ş.
=0,6071
4. sırada Akbank T.A.Ş
=0,5714
5. sırada Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.
=0,5
T. Garanti Bankası A.Ş
=0,5
Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.=0,5
Koç Holding A.Ş
=0,5
a. Hesaplanan Çevresel sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre
Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. ve Arçelik A.Ş., örneklem
kapsamındaki diğer işletmelere göre, faaliyetlerinin çevreye olan
etkisini daha fazla dikkate almakta ve şeffaf bir şekilde
raporlamaktadırlar.
b. Faaliyet alanlarına göre hizmet işletmesi olan Yapı Ve Kredi
Bankası A.Ş., Akbank T.A.Ş.’nin hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik
açıklama skoru, bir üretim işletmesi olan Tüpraş-Türkiye Petrol
Rafinerileri A.Ş.’nin çevresel sürdürülebilirlik açıklama skorundan
yüksektir. Bu durumda Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.
faaliyetlerinin çevresel etkilerini Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.,
Arçelik A.Ş.,Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. ve Akbank T.A.Ş.’ye kıyasla
daha az dikkate almakta, veya sürdürülebilirlik raporunun
hazırlanmasında daha az şeffaf davranmaktadır denilebilir.
5. Örnekleme dahil edilen BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki
işletmelerin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama
0,754088; genel açıklama skoru ortalama 0,906938; ekonomik
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,884425; çevresel
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,562475; sosyal
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063 olarak
hesaplanmıştır. Bu durumda ;
a. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.,
T. Garanti Bankası A.Ş, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., hesaplanan
sürdürülebilirlik açıklama skorlarına göre ortalamanın üzerinde bir
skora,
b. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası
A.Ş., Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş, Koç
Holding A.Ş hesaplanan genel açıklama skoruna göre göre ortalamanın
üzerinde bir skora,
c. Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., T. Garanti Bankası A.Ş.,
Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.,
Akbank T.A.Ş., Koç Holding A.Ş. hesaplanan ekonomik
sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora,
d. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Arçelik A.Ş., Yapı ve Kredi
Bankası A.Ş., Akbank T.A.Ş. hesaplanan çevresel sürdürülebilirlik
açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora,
e. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.,
T. Garanti Bankası A.Ş, Arçelik A.Ş. hesaplanan sosyal
sürdürülebilirlik açıklama skoruna göre ortalamanın üzerinde bir skora
sahiptirler.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
125
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
2016/Özel Sayı-1
6.
126
SONUÇ ve ÖNERİLER
Kurumsal yönetim, işletme stratejisi doğrultusunda hissedarlar ve
paydaşların amaçlarına hizmet edecek şekilde, ilgili yasa, yönetmelik
ve düzenlemelere uygun olarak işletme faaliyetlerinin ve ilişkilerinin
planlanması, yürütülmesi, denetlenmesi ve raporlanmasına ilişkin
yönetim süreci olarak tanımlanabilir. Kurumsal yönetim temel
ilkelerinden olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri günümüzde
hem hissedarlar hem de diğer tüm paydaşlar açısından önem arz
etmektedir. Hissedar çıkarlarının yanında diğer tüm paydaşların
çıkarlarının da gözetildiği günümüzde, şeffaflık ve hesap
verilebilirliğin sağlanmasında finansal raporlar kadar önemli olan bir
diğer kurumsal raporlama türü sürdürülebilirlik raporlarıdır.
Sürdürülebilirlik raporları işletme faaliyetlerinin ekonomik,
çevresel ve sosyal etkilerinin bilgi kullanıcılarına aktarılmasın sağlayan
kurumsal rapor türüdür. Sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanması
dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de gönüllülük esasına
dayanmaktadır.
Sürdürülebilirlik
endeksleri,
sürdürülebilirlik
raporlarının hazırlanması ve benimsenmesinin sağlanmasında önemli
bir teşvik edicidir.
Çalışmamızda BİST Sürdürülebilirlik endeksinde Kasım 2014Ekim 2015 döneminde işlem gören 15 işletmenin sürdürülebilirlik
raporları incelenmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda BİST
Sürdürülebilirlik Endeksi’nde bulunan 15 işletmeden 8 tanesinin GRI
Raporlama ilkelerine uygun olarak sürdürülebilirlik raporlarını
hazırladığı, 2 işletmenin sürdürülebilirlik raporunun GRI Raporlama
ilkelerine uygun olarak hazırlanmadığı; 4 işletmenin sürdürülebilirlik
konularındaki ilke, uygulama ve çalışmalarını internet sitesinde bilgi
kullanıcılarına açıkladığı, 1 işletmenin faaliyet raporunun bir
bölümünde sürdürülebilirlik bilgilerine yer verdiği görülmüştür.
Raporlama döneminde GRI G4 Sürdürülebilirlik Raporlaması
Kılavuzları yayımlanmış olmasına rağmen, GRI G3 Raporlama
İlkeleri’ne ve GRI G3.1 Raporlama İlkeleri’ne uygun olarak hazırlanan
raporlara rastlanmıştır. Raporlamada standardizasyonun, şeffaflık ve
hesap verilebilirliğin sağlanması adına GRI G4 Raporlama İlkeleri’nin
kullanılması daha uygun olacaktır.
Örnekleme dahil edilen BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki
işletmelerin toplam sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama
0,754088; genel açıklama skoru ortalama 0,906938; Ekonomik
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,884425; çevresel
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,562475; sosyal
sürdürülebilirlik açıklama skoru ortalama 0,695063 olarak
hesaplanmıştır. Çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik açıklama skoru
genel açıklama skoru ve ekonomik sürdürülebilirlik açıklama skoruna
nispeten düşüktür. Dolayısıyla şeffaflık ve hesap verilebilirliği
sağlamak adına, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’ndeki işletmelerin
çevresel ve sosyal açıklamalarını arttırmaları gerekmektedir.
Sürdürülebilirlik, ülkeler, ulusal ve uluslararası organizasyonlar,
işletmeler, akademisyenler, işletmeyle ilgili olan tüm paydaşlar
tarafından dikkate alınmaktadır. Bu nedenle, İşletme faaliyetlerinin
çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerine ilişkin şeffaflık ve hesap
verilebilirliğin sağlanması adına sürdürülebilirlik raporlarının
hazırlanması BIST’e kote edilmiş işletmeler için zorunlu kılınmalıdır.
Corporateknights(2013), borsaların listeleme gereksinimlerine
sürdürülebilirlik açıklamalarını dahil etmelerini, IOSCO(International
Organization of Securities Commissions)’un sürdürülebilirlik
açıklamalarını kolaylaştıracak sermaye piyasası kurallarının uzun
dönemde üyelerinin çıkarlarına olup olmayacağını konuşmak üzere bir
toplantı düzenlemesini, WFE(World Federation of Exchanges)’in
üyelerinin listeleme gereksinimlerine sürdürülebilirlik açıklamaları ile
ilgili standartları dahil etmesine ilişkin en iyi uygulamaları paylaşmak
adına bir forum düzenlemesini önermiştir (Corporateknights 2013, 36).
GRI raporlama ilkelerine uygun olarak hazırlanmış Sürdürülebilirlik
raporu hazırlama zorunluluğu başlangıçta BIST Sürdürülebilirlik
Endeksine dahil edilecek işletmeler için getirilebilir. Bu durumda,
endeks hesaplama daha güvenilir ve pratik hale gelecektir.
Sürdürülebilirlik raporu hazırlayan ve yayımlayan işletmenin şeffaflık
ve hesap verilebilirliği artacaktır. İşletmeyle doğrudan veya dolaylı
ilişki içinde olan tüm paydaşlar, işletme faaliyetlerine ilişkin ihtiyaç
duydukları finansal olmayan bilgilere daha rahat ulaşabilecek;
işletmeye duydukları güven artacaktır. Sonuç itibariyle işletme ihtiyaç
duyduğu fonları daha düşük maliyetle temin edebilecektir.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
127
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
2016/Özel Sayı-1
KAYNAKÇA
128
Ararat, M. ve Süel, E. 2014. Sabanci University, Promoting
Sustainable Development: The Way Forward for a Sustainability
Index in Turkey.
Borsa İstanbul (BİST). 2014. Şirketler için Sürdürülebilirlik Rehberi.
Corporateknights
Capital,
Trends
in
Sustainability
Disclosure:Benchmarking the World’s Stock Exchanges, 2013,
www.corporateknights.com/wp-content/reports/ (Erişim Tarihi:
06.07.2015).
Corporateknights, Measuring Sustainability Disclosure: Ranking the
World’s Stock Exchanges, 2014, www.corporateknights.com/wpcontent/reports/2014_World_Stock_Exchange.pdf (Erişim Tarihi:
06.07.2015).
Ey ve Boston Koleji. 2013. Value of Sustainability Reporting 2013,
http://www.ey.com/Publication/vwLUAssets/EY_Value_of_sustai
nability_reporting/$FILE/EY-Value-of-SustainabilityReporting.pdf (Erişim Tarihi:10.07.2015).
FRC, 2014. The UK Corporate Governance Code.
http://d.turkcell.com.tr/Downloads/hakkimizda/pdf/kurumsal-sosyalsorumluluk-raporu-2012-13.pdf (Erişim Tarihi:29.09.2015).
http://database.globalreporting.org/search (Erişim Tarihi: 29.09.2015).
http://tupras.com/detailpage.tr.php?lPageID=7114
Tarihi:15.07.2015).
http://www.akbank.com/tr-tr/Yatirimciiliskileri/Sayfalar/Surdurulebilirlik-Raporu.aspx
Tarihi:14.07.2015).
(Erişim
(Erişim
http://www.borsaistanbul.com/endeksler/bist-payendeksleri/surdurulebilirlik-endeksi (Erişim Tarihi: 05.07.2015).
http://www.tofas.com.tr/tr/surdurulebilirlik/Pages/Raporlama.aspx
(Erişim Tarihi:15.07.2015).
http://www.turkcell.com.tr/tr/hakkimizda/sosyalsorumluluk/surdurulebilirlik (Erişim Tarihi: 29.09.2015).
http://www.yapikredi.com.tr/yapi-kredi-hakkinda/kurumsal-sosyalsorumluluk/surdurulebilirlik-raporlari.aspx
(Erişim
Tarihi:15.07.2015).
Hussaıney, K., Elsayed, M., Razık, M.A. 2011. Factors Affectıng
Corporate Social Responsibility Disclosure in Egypt.
Iskander, R.M., Chamlou, N., 2000. Corporate Governance: A
framework for Implementation, The International Bank for
Reconstruction and Development/The World Bank.
Khasharmeh, H.A., Desoky, A.M. 2013. On-line Corporate Social
Responsibility Disclosures: The Case of the Gulf Cooperation
Council (GCC) Countries, Global Review of Accounting and
Finance, 4(2), September: 39 – 64.
Kocmanová, A., Hřebíček, J., Dočekalová, M. 2011. Corporate
Governance And Sustainability, Economics And Management, 16,
ISSN 1822-6515.
KPMG, UNEP, GRI ve Unit for Corporate Governance in Africa. 2010.
Carrots And Stıcks –Promotıng Transparency And Sustainability An
update on trends in Voluntary and Mandatory Approaches to
Sustainability Reporting.
Kula, V. 2006. Kurumsal Yönetim Hissedarların Korunması
Uygulamaları ve Türkiye Örneği, Papatya Yayıncılık.
OECD. 1999. Kurumsal Yönetim İlkeleri.
OECD. 2004. Kurumsal Yönetim İlkeleri.
Rouf, Md.A.. 2011. The Corporate Social responsibility Disclosure: A
Study of Listed Companies in Bangladesh, Business and Economics
Research Journal, 2(3), 19-32, ISSN: 1309-2448.
Sermaye Piyasası Kurumu (SPK). 2003. Kurumsal Yönetim İlkeleri.
Uluslararası Şeffaflık Derneği. 2015. Kurumsal Raporlamada Şeffaflık
Borsa İstanbul BİST-100 Endeksi Şirketleri Üzerine Bir Araştırma.
Un Global Compact. 2014. Guide to Corporate Sustainability - Shaping
A Sustainable Future.
UNCTAD, PRI, GC, UNEP FI. 2014. Sustainable Stock Exchanges
2014 Report on Progress, 2014.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
129
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç. Dr.Hakan ARACI - Öğr.Grv. Filiz YÜKSEL
130
United Nations, The Committee on the Financial Aspects of Corporate
Governance and Gee and Co. Ltd., 1992, The Financial Aspects of
Corporate Governance-Cadbury Raporu, 1 Aralık 1992.
www./d.turkcell.com.tr/Downloads/hakkimizda/pdf/kurumsal-sosyalsorumluluk-raporu-2012-13.pdf (Erişim Tarihi:15.07.2015).
www.arcelikas.com/sayfa/204/Surdurulebilirlik_Raporu
Tarihi: 14.07.2015).
(Erişim
www.arcelikas.com/UserFiles/file/surdurulebilirlik/kss_2007.pdf
(Erişim Tarihi: 14.07.2015).
www.aselsan.com.tr/tr-tr/yatirimciiliskileri/Sayfalar/Surdurulebilirlik.aspx
14.07.2015).
(Erişim
www.borsaistanbul.com/docs/default-source/endeksler/bistsurdurulebilirlik-endeksi-temel-kurallari.pdf?sfvrsn=4
Tarihi: 05.07.2015).
Tarihi:
(Erişim
www.corporateknights.com/wpcontent/reports/2014_World_Stock_Exchange.pdf.
www.garantiinvestorrelations.com/tr/surdurulebilirlik/surdurulebilirlik
-raporlari/Surdurulebilirlik-Raporlari/679/0/0#Menu_2012-tab
(Erişim Tarihi: 14.07.2015).
www.globalreporting.org/information/about-gri/grihistory/Pages/GRI's%20history.aspx (Erişim Tarihi: 05.07.2015).
www.globalreporting.org/information/about-gri/what-isGRI/Pages/default.aspx (Erişim tarihi: 05.07.2015).
www.globalreporting.org/information/sustainabilityreporting/Pages/reporting-benefits.aspx (Erişim Tarihi:05.07.2015).
www.koc.com.tr/tr-tr/kurumsal-sosyal-sorumluluk/Sayfalar/kssraporlari.aspx?Year=2013 (Erişim Tarihi: 14.07.2015)
www.migroskurumsal.com/Icerik.aspx?IcerikID=415 ( Erişim Tarihi:
15.07.2015).
www.petkim.com.tr/Sayfa/1/13/Kurumsal-Surdurulebılırlık-IşSaglıgı-Ve-Güvenlıgı.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015).
www.sabanci.com/tr/sosyal-sorumluluk/surdurulebilirlikraporlamiz/surdurulebilirlik-raporlarimiz/i-3605
Tarihi:15.07.2015).
(Erişim
www.ttinvestorrelations.com/tr/sosyal-sorumlu-yatirim/cevre-vesurdurulebilirlik.aspx (Erişim Tarihi:15.07.2015).
www.vakifbank.com.tr/surdurulebilirlik.aspx?pageID=1024
Tarihi:15.07.2015).
(Erişim
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Ve Hesap Verilebilirliğin Sağlanmasında Sürdürülebilirlik Raporları: Bist
Sürdürülebilirlik Endeksindeki Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlarının İncelenmesi
131
SOSYAL
SORUMLULUK
RAPORLAMASINDAN
BEKLENEN KISA VE UZUN DÖNEMLİ FAYDALARIN
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK BOYUTLARI
ÇERÇEVESİNDE
TARTIŞILMASI *
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK **
Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM ***
133
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 133-155
ÖZ
Bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların,
Carroll’un (1991) kurumsal sosyal sorumluluk boyutları yardımı ile ne ölçüde
açıklanabileceği araştırılmak istenmiştir. Bunun için, Maignan ve Ferrell
(2000) tarafından geliştirilen kurumsal sosyal sorumluluk anket ölçeği
sorularının açıklayıcı değişkenler ve sosyal sorumluluk raporlamasından
beklenen kısa ve uzun dönemli faydaların bağımlı değişkenler olarak kabul
edildiği bir anket tasarlanmıştır. Hazırlanan anketin, sürdürülebilirlik raporu
yayınlamış olan şirketler ve muhasebe öğretim elemanlarından oluşan iki ayrı
anakütleye uygulanmasıyla elde edilen veriler, regresyon analizi yardımı ile
analiz edilmiş; böylelikle konu, uygulayıcı ve akademisyen platformlarında ele
alınarak tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Sorumluluk Raporlaması, Kurumsal Sosyal
Sorumluluk, Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Faydalar.
JEL Sınıflandırması: M40, M41
DISCUSSION OF THE EXPECTED SHORT- AND LONG-TERM
BENEFITS OF SOCIAL RESPONSIBILITY REPORTS IN THE
FRAMEWORK OF CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY
DIMENSIONS
*
Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi:2812.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Kırklareli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü,
[email protected]
***
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, [email protected]
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
2016/Özel Sayı-1
ABSTRACT
134
This paper, it is asked to what extent the expected benefits of social
responsibility reports should be explained by Carroll’s (1991) corporate social
responsibility dimensions. For this, a survey has been designed the scale survey
questions of the corporate social responsibility survey developed by Maignan
and Ferrell (2000) as considered the explanatory variables and the expected
short- and long-term benefits of social responsibility reports as considered the
dependent variables. The data sets that have been obtained by implementation
of prepared survey to two different populations, which consist of the
companies published any sustainability report and accounting lecturers, have
been analyzed with the help of regression analysis; thus, this issue has been
discussed both in the practitioner and the academic platforms.
Keywords: Social Responsibility Reporting, Corporate Social
Responsibility, Expected Benefits From Social Responsibility Reporting
JEL Classification: M40, M41
1. GİRİŞ
Endüstri devrimiyle birlikte değişen ve gelişen koşullar, işletmetoplum ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu dönüşümle birlikte
ortaya çıkan yeni fikirler, bir işletmenin sahip olması gereken
sorumluluklarının
yeniden
ele
alındığı
ve
“işletmelerin
sorumluluklarının neler olması gerektiği?” sorusu üzerine uzun yıllar
sürecek olan tartışmaların fitilini ateşleyen bir kilometre taşı
niteliğindedir.
Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinden itibaren, işletmelerin
toplum içerisindeki yeri ve sorumlulukları üzerindeki söylemler daha
belirgin hale gelmeye başlamıştır. Bu dönemde; işletmeler, içinde
bulundukları toplumun bir parçası olabilmek için ekonomik amaçları
dışında bazı sosyal ve çevresel amaçlara da sahip olmaları gerektiğinin
bilincine varmaya başlamışlardır. Böylelikle; paydaş katılımının
çerçevesi genişletilerek, işletmeler için “sosyal sorumluluk” kavramı
bir yönetim felsefesi olarak ele alınmaya ve tartışılmaya başlanmıştır.
Günümüzde
halen;
sosyal
sorumluluk
kavramından
bahsedildiğinde, kimi işletme yöneticileri ve sahipleri, bazı olumsuz
duygu ve düşüncelerle doğal bir karşı koyma davranışı sergilemektedir.
Bu kişilere göre sosyal sorumluluk faaliyetleri; kısa dönemde kâr
getirisi olmayan; aynı zamanda, yüksek maliyetli olmasına karşın
faydası kesin bir biçimde ölçülemeyen faaliyetlerden oluşmaktadır.
Buna karşın, sosyal sorumluluk bilincinde hareket eden birçok işletme;
sosyal sorumluluk faaliyetlerini, sahibi oldukları işletmelerin
geleceğine değer katan çok önemli bir görev olarak görmektedirler.
Son yıllarda, sosyal sorumluluk kavramın giderek daha fazla işletme
tarafından benimsenmeye başladığı görülmektedir. Bu işletmeler,
sosyal sorumluluk faaliyetlerinin sonuçlarını dönemsel olarak
hazırladıkları finansal raporlarının içinde veya ayrı bir rapor
hazırlayarak işletme ilgilileri ile paylaşmakta; bu sayede, sosyal
sorumluluk faaliyetlerinin daha geniş bir işletme çevresinde
yaygınlaşmasına da katkı sağlamaktadırlar.
Tüm bu gelişmelere rağmen, işletmelerin sosyal sorumluluk
raporlamasından kısa ve uzun dönemde ne gibi faydalar
sağlanabileceğine yönelik tartışma henüz tam olarak sona ermemiştir.
Bu sebeple; bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporlamasından
sağlanması beklenen kısa ve uzun dönemli faydaların, kurumsal sosyal
sorumluluk boyutları ile ne ölçüde açıklanabildiği ölçülmek istenmiştir.
Böylelikle, sosyal sorumluluk faaliyetleri ve raporlaması için katlanılan
maliyetler nispetinde sağlanması beklenen faydaların, özünde hangi
sosyal sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği belirlenmiş olacaktır.
2. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI VE KURUMSAL
SOSYAL SORUMLULUK
İşletmeler içinde bulundukları toplumun bir parçası haline geldikçe,
toplumun işletmelerden beklentileri de aynı ölçüde değişim
göstermektedir. Son yıllarda; işletmelerin toplumla olan ilişkisine farklı
bir bakış açısı sunan sosyal sorumluluk kavramı, işletmelerin toplum
içerisindeki göreli öneminin artması sonucunda giderek daha popüler
bir kavram haline gelmiştir. Günümüzde işletmeler; yalnızca kâr elde
etmeye odaklanmak yerine, işletme sahipleri dışındaki daha geniş bir
paydaş çevresi için sosyal sorumlu işletmeler olabilmek adına önemli
girişimlerde bulunmaya başlamışlardır (Atlığ 2006, 26).
Sosyal sorumluluk kavramı genel anlamda mikro ve makro
boyuttaki etmenlerin birbirlerine karşı sorumlu olmaları olarak
tanımlanabiliyorken; işletme anlamında sosyal sorumluluk, işletme,
çalışanlar, hissedarlar ve diğer sosyal ve ekolojik çevre ile ilişkili olan
sosyal sorumluluk yaklaşımlarını birleştiren bir algı çerçevesinde
tanımlanmaktadır (Kaplan 2013, 80).
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
135
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
136
İşletmelerin sosyal sorumluluklarının neler olması gerektiği
konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Klasik yaklaşım açısından
sosyal sorumluluk, iş hayatının yegane sorumluluğunun kâr elde etmek
olduğu yönündedir (Öztürk 2013, 17). Bu görüşün önemli
savunucularından biri olan Milton Friedman’a göre, sosyal sorumluluk
faaliyetleri adına kâr maksimizasyonundan vazgeçmek yanlış bir
yönetim kararı olarak değerlendirilmektedir (Friedman 1970, 126).
Benzer şekilde; Peter Drucker, kârı bir hedef değil, bir gereksinim
olarak tanımlamıştır (Drucker 2012, 173). Drucker’a göre, sermaye
maliyeti oranında kâr elde etmeyen bir işletme sorumsuz davranmakta
ve toplum kaynaklarını israf etmektedir (Sarıkaya 2012, 205).
Klasik yaklaşımın kâr odaklı bakış açısına bir tepki olarak, 1970’li
yılların başından bu yana gelişme gösteren sosyal sorumluluk kavramı;
kâr elde etmenin yanında, diğer çıkar gruplarının yasal haklarını da
gözetmek suretiyle menfaat sahiplerini daha geniş bir çerçevede ele
almaktadır (Öztürk 2013, 17). Bu yaklaşımın temelinde yatan varsayım,
işletmenin toplumdan izole edilmiş bir biçimde faaliyet
gösteremeyeceği ve işletmelerin bulundukları topluma, daha belirgin
anlamda paydaşlarına karşı sorumluluklarının olmasıdır. Bu çerçevede;
sosyal olarak sorumlu işletmelerin kararlar alırken, paydaşların
ihtiyaçlarıyla kendi kâr elde etme ihtiyaçlarını dengeleyerek, bunların
toplum ve çevre üzerindeki etkilerini dikkate almaları gerekmektedir.
Günümüzde sosyal sorumluluk kavramı, modern yaklaşımın
etkisinde gelişim göstererek ekonomik, yasal, etik ve gönüllü
sorumlulukların bir bileşimi haline gelmiştir. Kurumsal sosyal
sorumluluk olarak adlandırılan bu bileşim, işletmelerin ekonomik ve
yasal çerçevede belirledikleri politikalarının ötesinde gönüllü olarak
benimsedikleri politika ve faaliyetleri de kapsamaktadır (Kaplan 2013,
81).
Kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerinin işletmelere sağladığı
yararlar incelendiğinde, işletmelerin sosyal sorunların çözümüne
yardımcı olmalarının kısa vadede kâr getirmese de uzun vadede
satışlarını artırma, tüketicilerin işletmeye ve ürünlerine yönelik olumlu
tutum sergilemeleri, güven, sadakat ve desteklerinin artması,
çalışanlarda yüksek düzeyde işe bağlılığın gelişmesi, işletmenin daha
güçlü bir imaja kavuşması, marka değerinin artması, itibar kazanma,
rekabet için ürün farklılaştırması yaratma ve maliyet liderliği kazanma
gibi yararları olduğu belirlenmiştir (Atakan ve İşçioğlu 2009, 126).
Kurumsal sosyal sorumluluğun işletmeler açısından bu denli önemli
hale gelmesinde yaşanan yoğun rekabet olgusu, bilinçlenen tüketici,
bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, sivil toplum
kuruluşlarının artan baskıları ve elde ettiği kârın bir kısmını toplumun
gelişimi için harcamayan işletmelere ve bu işletmelerin ürünlerine olan
talebin her geçen gün biraz daha azalması etkili olmaktadır (Hotamışlı
ve diğerleri 2010, 284).
2.1. Carroll’un Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları
Yönetiminde kurumsal sosyal sorumlu davranmak isteyen bir
işletme için sosyal sorumluluk dört farklı boyutta ele alınabilir. Bu
boyutlar ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumluluk olarak
adlandırılmaktadır (Carroll, 1991: 40).
Carroll’a göre bir işletme hissedarlarının haklarını ekonomik olarak
gözetmeli, yasal çerçeve içerisinde devlete karşı olan yükümlülüklerini
yerine getirmeli, çalışanlarına ve paydaşlarına sahip oldukları hakları
etik kurallar dâhilinde sağlamalı ve toplumdan aldığını toplumun
refahını artıracak şekilde hayırseverlik faaliyetleri ile geri vermelidir
(Atakan ve İşçioğlu, 2009: 126)
Şekil 1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Hiyerarşisi
Kaynak: Carroll 1991, 42
Kurumsal sosyal sorumluluk piramidi, işletmelerin paydaşlarına
yönelik sorumluluklarını belirleyebilmeleri için oldukça önemlidir. Bu
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
137
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
138
hiyerarşi, işletmelerin belirlenen paydaşlara göre, ekonomik, yasal, etik
ve gönüllü anlamda yapması gerekenler hakkındaki düşüncelerini
organize etmek için bir araç veya model niteliği taşımaktadır (Sarıkaya
2012, 210).
Carroll’un (1991) öngördüğü kurumsal sosyal sorumluluk
modelinde toplumdan gelen sorumluluk taleplerine mümkün olduğunca
cevap verilebilmesi öngörülmüştür. Ancak tüm taleplere karşılık
vermek söz konusu olmayacağından, kurumsal sosyal sorumluluk
çerçevesine hangi konuların dahil edileceği ve bu konulara karşın
toplumsal duyarlılığın ne yönde ve ne büyüklükte değişim göstereceği
konularının ayrıca mercek altına alınması gerekmektedir (Freeman ve
diğerleri 2010, 240)
Özellikle gelişmiş ülkelerde çok daha yaygın olan kurumsal sosyal
sorumluluk bilincinin gelişmekte olan birçok ülkede de kabullenilmeye
başlandığı (Başar ve Başar 2006, 217); dolayısıyla, işletmelerin sosyal
sorumluluk raporlamasına olan ihtiyacının da giderek arttığı
görülmektedir.
3.
SOSYAL
SORUMLULUK
İŞLETMELER AÇISINDAN ÖNEMİ
RAPORLAMASININ
Sosyal sorumluluk raporlaması; paydaşlar açısından daha şeffaf;
işletme açısından uzun dönemde marka değerini ve işletme itibarını
arttırıcı; çalışanlar açısından motivasyon ve farkındalık arttırıcı;
yönetim sistemi açısından çevresel, sosyal ve ekonomik alanda
genişleme sağlatan önemli bir araç olarak görülmeye başlanmıştır
(Akarçay 2014, 3). Bu ve benzeri faydalar sebebiyle giderek artan
sayıda işletme, gönüllü olarak kendi sosyal sorumluluk faaliyetlerini
organize etmekte ve bu faaliyetlerinin sonuçlarını periyodik olarak
hazırladıkları faaliyet raporlarında açıklamaktadırlar (Başar ve Başar
2006, 215).
3.1. İşletmelerin Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlama ve
Hazırlamama Nedenleri
Son yıllarda; sosyal sorumluluk bilincindeki artışa bağlı olarak,
muhasebe disiplini daha geniş bir bakış açısı ile ele alınmaya
başlanmıştır. Artık işletmeler, paydaşlarının ve toplumun beklentileri
doğrultusunda yalnızca finansal değil, aynı zamanda finansal olmayan
bilgilerini de açıklamakla yükümlü hale gelmişlerdir (Karğın ve
diğerleri 2013, 29).
Sosyal sorumluluk konusunda farkındalık düzeyi yüksek
toplumlarda; yalnızca kâr elde etme amacına yönelerek, toplumun
beklentilerini göz ardı eden işletmelerin uzun dönemde başarı şansı
düşmektedir. Bu sebeple, her geçen gün daha fazla sayıda işletme
sosyal sorumluluğu bir amaç olarak benimsemekte ve sosyal
sorumluluk raporları hazırlamaktadırlar. (Yanık ve Türker 2012, 297).
İşletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamalarının temelde iki
nedeni bulunmaktadır. Bunlarda ilki; aralarında yerel hükümetlerin,
yatırımcıların, sivil toplum kuruluşlarının ve bazı uluslararası
düzenleyici kuruluşların yer aldığı geniş bir paydaş kitlesi tarafından
oluşturulan baskıdır (Çalışkan 2012, 55). Bu baskı, işletmeleri yasal ve
etik açıdan sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamaktadır.
İşletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya yönelten ikinci
nedeni ise; sosyal sorumluluk faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan
raporlamanın, işletmenin gelecekteki değerini arttıracağına yönelik
beklentidir (Akarçay 2014, 3). Bu beklenti; hayırsever bir işletme imajı
yaratarak, işletmelerin toplum bilincindeki marka gücünü arttırmak ve
dolayısıyla uzun dönemli ekonomik kazanımlar elde etmek gayesiyle,
işletmeleri gönüllü ve ekonomik sorumluluklar bilincinde hareket
etmeye zorlamaktadır. Bunlara ek olarak, sürdürülebilirlik endeksinde
yer alarak işletmenin itibarını arttırmak, yeni rekabetçi fırsatlar elde
edebilmek, müşterilerin ekolojik ürün ve süreçlere ilişkin talepleri,
sürdürülebilirlik raporlarının açıklanması konusunda kamuoyundan
gelen talepler gibi etmenler de işletmelerin sosyal sorumluluk raporu
hazırlama nedenleri arasında yer almaktadır (Çalışkan 2012, 57).
Genel olarak işletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya
yönelten ve sosyal sorumluluk raporları hazırlamaktan uzaklaştıran
nedenler Tablo 1’deki gibidir:
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
139
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
140
Tablo 1. İşletmelerin Sosyal Sorumluluk Raporu Hazırlama ve
Hazırlamama Nedenleri
İşletmeleri Sosyal Sorumluluk
Raporu Hazırlamaya Yönelten
Nedenler
Belirli bir hedefe ilerlemeyi izleme
olanağının artması.
Çevresel stratejilerin uygulanmasını
kolaylaştırması.
İşletme içinde çevresel konularda daha
fazla bilinçlenmeyi sağlaması.
Şeffaflıktan dolayı kredi değerliliğinin
artması.
İşletmeleri Sosyal Sorumluluk
Raporu Hazırlamaktan
Uzaklaştıran Nedenler
İşletmeye sağlayacağı faydalar
hakkında kuşku duyulması.
Rakiplerin raporlama yapmaması.
Doğrudan satışlara ve kâra
yansımaması.
İşletmenin hali hazırda çevresel
performansı ile ilgili iyi bir
itibarının olması.
Yüksek maliyetli olması.
Maliyet tasarrufları ve verimlilik artışı
sağlaması.
Çalışan moralinin, işletmenin
İşletmenin itibarına zarar vereceği
itibarının, iş geliştirme fırsatlarının ve düşüncesinin bulunması.
marka bağlılığının artması.
Kaynak: White 2005, 38; Kolk 2004, 54; Çalışkan 2012, 57; Başar ve
Başar 2006, 216; Özçelik 2013, 4990
İşletmelerin sosyal sorumluluk raporu hazırlama ve hazırlamama
nedenlerinin sunulduğu Tablo 1 incelendiğinde; gerek işletmeleri
sosyal sorumluluk raporu hazırlamaya yönelten nedenlerin, gerekse
işletmeleri sosyal sorumluluk raporu hazırlamaktan uzaklaştıran
nedenlerin güçlü beklentilerle şekillendiği anlaşılmaktadır. Bu ikilem;
esasen, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların kesin
bir biçimde ölçülememesinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle,
sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde ne gibi
faydalar sağlayabileceğini kesin olarak kestiremeyen işletmeler, sosyal
sorumluluk raporlamasının kendileri için yaratacağı ek maliyetlerden
dolayı endişe duymaktadırlar. Bu sebeple, sosyal sorumluluk
raporlamasından sağlanabilecek faydaların kısa ve uzun dönemli olarak
sınıflandırılması gerekmektedir.
3.2. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa ve
Uzun Dönemli Faydalar ve Bu Faydaların Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Boyutları İle Olan İlişkileri
İşletmelerin, finansal raporlarını açıklamalarının yanı sıra;
paydaşlarının beklentileri doğrultusunda finansal olmayan ve sosyal
sorumluluk faaliyetlerinin sonuçları ile ilgili raporlar da açıklamaları,
işletmelere bazı faydalar sağlamaktadır. Bu faydalar aşağıdaki gibidir
(Başar ve Başar 2006, 217):
İşletme ilgilileri ile olan ikili ilişkileri güçlendirir ve şeffaflığı
arttırır.
Uzun vadede pazar payını, müşteri bağlılığını ve marka
değerini arttırarak işletmenin piyasa değerini arttırır.
Çevresel ve sosyal riskleri daha iyi izlemek için yönetim
sistemlerinin uygulanmasını teşvik eder.
Çevresel ve sosyal konulardaki işletme değer ve ilkelerini
göstermeye katkı sağlar.
İşletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasından sağlayacağı
faydaların bazıları kısa dönemde edinilen faydalar olarak
sınıflandırılabiliyorken; bazıları, stratejik hedeflerle bağlantılı
olduklarından
uzun
dönemde
edinilen
faydalar
olarak
sınıflandırılabilmektedir. Kısa dönemde beklenen faydaların
çoğunlukla işletmelerin yasalara uyan ve etik kurallar çerçevesinde
hareket eden bir kurum kimliği oluşturma kaygısı ile ilgili olduğu; buna
karşın, uzun dönemde beklenen faydaların çoğunlukla markalaşabilmiş
ve ekonomik olarak güçlenmiş bir işletme olabilmek kaygısı ile ilgili
olduğu görülmektedir.
Sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde beklenen
faydaları ve ilişkili oldukları kurumsal sosyal sorumluluk boyutlarını
aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür:
Tablo 2. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Kısa ve Uzun
Dönemde Beklenen Faydalar ve Bu Faydaların Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Boyutları İle Olan İlişkileri
Kısa Dönemli Faydalar
Kurumsal şeffaflığın
arttırılmasına olumlu katkı
sağlar ve işletmenin kredi
değerliliğini arttırır.
– Yasal ve Ekonomik
Sorumluluk
İşletmenin iç kontrol
süreçlerine olumlu katkı
sağlamaktadır.
– Yasal ve Etik Sorumluluk
Uzun Dönemli Faydalar
Marka değerinin arttırılmasına katkı
sağlayarak uzun dönemde işletmenin
rekabet gücüne olumlu yönde etki
etmektedir.
– Ekonomik Sorumluluk
Müşteri bağımlılığını arttırarak, uzun
dönemde işletmenin kârları üzerinde
olumlu yönde etki etmektedir.
– Ekonomik Sorumluluk
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
141
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
142
İşletmenin çevresel ve sosyal
konulardaki duyarlılığını
işletme ilgililerine gösterir.
– Etik Sorumluluk
İşletme yönetim sistemini, çevresel ve
sosyal konularda duyarlı bir mekanizma
haline dönüştürür.
– Etik ve Gönüllü Sorumluluk
Sosyal sorumluluk raporlamasından kısa ve uzun dönemde beklenen
muhtemel faydalar Tablo 2’de sunulmuştur. Ancak, bu faydaların
hangilerinin gerçekleşebileceği veya bu faydalar dışında başka birtakım
faydaların da sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin bir kesinlik söz
konusu değildir.
Tablo 2’deki sınıflandırma incelendiğinde; kısa dönemli olarak
sınıflandırılan faydaların, yapısal özellikte olan ve daha çok işletmenin
yasal ve etik sorumluluklarının bir sonucu olduğu; buna karşın, uzun
dönemli olarak sınıflandırılan faydaların, stratejik özellikte olan ve
daha çok ekonomik ve gönüllü sorumluluklarının bir sonucu olduğu
düşünülmektedir.
4.
SOSYAL
SORUMLULUK
RAPORLAMASINDAN
BEKLENEN KISA VE UZUN DÖNEMLİ FAYDALARIN
KURUMSAL
SOSYAL
SORUMLULUK
BOYUTLARI
ÇÇERÇEVESİNDE TARTIŞILMASI
İşletmelerin sosyal sorumlulukları yalnızca ekonomik boyutta değil,
aynı zamanda yasal, etik ve gönüllü sorumluluk boyutları çerçevesinde
tartışılmaktadır. Bu sebeple, sosyal sorumlu olan bir işletmenin,
hazırlamakta olduğu sosyal sorumluluk raporlarından kısa ve uzun
dönemde sağlayacağı faydalar da yalnızca ekonomik boyut ile değil,
aynı zamanda kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisindeki diğer
boyutlarla da açıklanabilmesi gerekmektedir. Çalışmada, sosyal
sorumluluk raporlamasından beklenen faydaların ne ölçüde ekonomik,
ne ölçüde yasal, ne ölçüde etik ve ne ölçüde gönüllü sorumluluklar ile
açıklanabildiğinin cevabına ulaşılmak istenmektedir.
4.1. Çalışmanın Amacı
Bu çalışmanın amacı, işletmemelerin sosyal sorumluluk
raporlamasından bekledikleri kısa ve uzun dönemli faydaların,
kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile ne ölçüde açıklanabildiğinin
belirlenebilmesidir.
Araştırmanın sonucunda, kısa dönemli faydaların daha çok yasal ve
etik sorumluluk boyutları ile uzun dönemli faydaların ise daha çok
gönüllü ve ekonomik sorumluluk boyutları ile açıklanabilmesi
beklenmektedir.
4.2. Çalışmanın Örneklemi ve Araştırma Yöntemi
Bu çalışmada, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerden ve
muhasebe öğretim elemanlarından oluşan iki farklı anakütle
incelenmek istenmiştir. Bu amaçla, belirlenen anakütleler içerisinden
mümkün olan en fazla birime ulaşılarak, sosyal sorumluluk
raporlamasından beklenen kısa ve uzun dönemli faydaları ölçekleyen
bir anket tüm katılımcılara uygulanmıştır.
Anakütle tespiti için yapılan incelemede, Türkiye’de faaliyet
gösteren şirketlerden yalnızca 67’sinin sosyal sorumluluk
(sürdürülebilirlik veya kurumsal sosyal sorumluluk) raporu yayınladığı
belirlenmiştir. Bu şirketlerin sosyal sorumluluk raporu hazırlamakla
yetkili birimlerine ulaşılmış ve şirketler anakütlesi için 28 birimden
oluşan bir örneklem elde edilmiştir. Bununla birlikte, muhasebe
öğretim elemanlarına yöneltilen aynı ankete toplam 51 kişilik katılım
sağlanabilmiştir.
Araştırmada, sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa
dönemli faydalar ile uzun dönemli faydalar bağımlı değişkenler olarak
belirlenmiştir. Bununla birlikte, Carroll’un kurumsal sosyal sorumluluk
boyutları açıklayıcı değişkenler olarak belirlenmiştir.
Örneklemlerin kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile ilgili algı
ölçümü için, güvenilirliği genel kabul görmüş ve Maignan ve Ferrel
(2000: 291) tarafından geliştirilmiş olan kurumsal sosyal sorumluluk
ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın analiz kısmında kullanılan
değişkenler, anket değişkenlerinden yola çıkılarak grup (faktör)
değişkenleri haline dönüştürülmüştür.
Araştırmada, SPSS 15 for Windows istatistik paket programından
yararlanılmıştır.
4.3. Ampirik Bulgular
4.3.1. Tanımlayıcı İstatistikler
Anakütleler hakkında bilgi sahibi olabilmek amacıyla uygulanan
anket sonuçlarından elde edilen tanımlayıcı istatistikler aşağıdaki
gibidir:
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
143
144
Tablo 3. Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen
Faydalara Ait Anket Skorları
ANKET SORULARI
Sosyal
sorumluluk
raporlaması,
kurumsal
şeffaflığın
arttırılmasına
olumlu katkı
sağlar ve
işletmenin kredi
değerliliğini
arttırır.
Sosyal
sorumluluk
raporlarının
hazırlanması,
işletmenin
iç kontrol
süreçlerine
olumlu katkı
sağlamaktadır.
Sosyal
sorumluluk
raporlarının
hazırlanması,
işletmenin
çevresel
ve sosyal
konulardaki
duyarlılığını
işletme ilgililerine
gösterir.
Sosyal
sorumluluk
raporlaması,
Uzun Kısa Dönemde Beklenen Faydalar
D
d
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
Sosyal
Sorumluluk
Muhasebe
Raporu
Öğretim
Yayınlayan
Elemanlarının
Şirketlerin
Ortalama Anket
Ortalama
Anket
Sonuçları
Skor
Sonuçları
Skor
4,57
4,29
4,35
4,52
4,71
4,29
4,20
4,35
4,51
4,19
4,35
4,24
marka değerinin
arttırılmasına
katkı sağlayarak
uzun dönemde
işletmenin rekabet
gücüne olumlu
yönde etki
etmektedir.
Sosyal
sorumluluk
raporlaması,
müşteri
bağımlılığını
3,86
arttırarak uzun
dönemde
işletmenin karları
üzerinde olumlu
yönde etki
etmektedir.
Sosyal
sorumluluk
raporlaması,
işletme yönetim
sistemini çevresel 4,43
ve sosyal
konularda duyarlı
bir mekanizma
haline dönüştürür.
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
145
4,04
4,33
Anket sonuçları için hesaplanan ve her iki örneklem grubuna ait
ortalama skorlar Tablo 3’de sunulmuştur. Tablo incelendiğinde, sosyal
sorumluluk raporlamasından beklenen kısa dönemli fayda
ortalamasının sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler için daha
yüksek (4,52>4,35); sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen uzun
dönemli fayda ortalamasının muhasebe öğretim elemanları açısından
daha yüksek (4,19<4,24) skora ulaştığı görülmektedir. Bu görünüm,
sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen faydanın zamanlaması
açısından her iki grubun farklılık içerisinde olduğuna işaret etmektedir.
Sonuçlar sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından
incelendiğinde; bu şirketlerin sosyal sorumluluk raporlamasından
bekledikleri kısa dönemli faydaların uzun dönemli faydalardan daha
yüksek bir skora ulaştığı (4,52>4,19) ve bu şirketlerin sosyal
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
146
sorumluluk raporlaması yapmak istemesindeki öncelikli amacın, söz
konusu faaliyetlerle ilgili olarak işletme ilgililerini bilgilendirmek
olduğu görülmektedir. Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin
bu raporlama faaliyetinden bekledikleri uzun dönemli faydalar
incelendiğinde; sosyal sorumluluk raporlamasının, işletmenin yönetim
sistemini çevresel ve sosyal konulara duyarlı bir mekanizma haline
dönüşmesi yönündeki beklentinin ön plana çıktığı görülmektedir.
Tablo 3’deki skorlar öğretim elemanları açısından incelendiğinde;
şirketlerden elde edilen sonuçlara benzer bir şekilde, muhasebe öğretim
elemanlarının sosyal sorumluluk raporlamasından bekledikleri kısa
dönemli faydaların uzun dönemli faydalardan daha yüksek bir skora
ulaştığı (4,35>4,24) ve kısa dönemli fayda ölçeği içerisinde yer alan
fayda değişkenlerinden, sosyal sorumluluk faaliyetleri ile ilgili olarak
işletme ilgililerini bilgilendirmek amacının ön plana çıktığı
görülmektedir. Bu durumda, her iki anakütle grubu için sosyal
sorumluluk raporlamasından beklenen faydanın, kısa dönemde elde
edilmek istendiği ve her iki grubun da kısa dönemli öncelikli amacının
sosyal sorumluluk raporlaması ile ilgili olarak işletme ilgililerini
bilgilendirmek olduğu çıkarımları yapılmaktadır.
Sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen uzun dönemli
faydalara ait anket skorları incelendiğinde; sosyal sorumluluk raporu
yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk raporlamasının
işletme yönetim sistemini çevresel ve sosyal konularda duyarlı bir
mekanizma haline dönüştürmesi beklentisinin ön plana çıkmaktadır.
Buna karşın, konu muhasebe öğretim elemanları açısından ele
alındığında, sosyal sorumluluk raporlamasının uzun dönemde marka
değerini arttırarak işletmenin rekabet gücüne olumlu yönde etki etme
beklentisi ön plana çıkmaktadır.
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
Yasal Sorumluluk Algı Ölçümü
Ekonomik Sorumluluk Algı Ölçümü
Bir işletmenin amacı kâr
maksimizasyonudur.
İşletmeler operasyon
maliyetlerini azaltmak
için çaba harcamalıdır.
Bir işletme,
çalışanlarının
verimliliğini yakından
izlemelidir.
İşletmelerin üst
yönetimleri uzun
dönemli kârlılık için
stratejiler oluşturmalıdır.
Bir işletmenin
yöneticileri yasalara
uymak için çaba
harcamalıdır.
Bir işletme,
çalışanlarının yasal
haklarını gözetmek için
çaba harcamalıdır.
Bir işletme, iş gücü
çeşitliliğini sağlamak
için (yaş, cinsiyet ve ırk
açısından)
çaba harcamalıdır.
Bir işletmenin iç
politikaları,
çalışanlarının sağlık ve
refahını koruyan
düzenlemelere sahip
olmalıdır.
4,14
3,57
4,79
4,37
4,86
4,68
4,61
4,93
4,67
4,93
4,73
5,00
4,71
4,88
147
4,30
4,50
4,64
3,90
4,93
4,69
2016/Özel Sayı-1
Ortalama
Skor
Muhasebe Öğretim
Elemanlarının
Anket Sonuçları
Ortalama
Skor
ANKET SORULARI
Sosyal Sorumluluk
Raporu Yayınlayan
Şirketlerin Anket
Sonuçları
Tablo 4. KSS Boyutlarına Ait Algı Ölçeği Anket Skorları
Etik Sorumluluk Algı Ölçümü
148
Gönüllü Sorumluluk Algı Ölçümü
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
Bir işletme, güvenilir bir
imaja sahip olabilmek
için çaba harcamalıdır.
Bir işletme,
faaliyetlerinin çalışanları
ve dış paydaşları
üzerindeki etkisini
takip etmelidir.
Bir işletme,
çalışanlarının
suistimalini
önleyebilmek için
güvenilir
prosedürlere sahip
olmalıdır.
Bir işletme,
müşterilerine ve diğer
işletme ilgililerine tam
ve eksiksiz
bilgi sağlamalıdır.
Bir işletme,
çalışanlarının gönüllü
olarak katıldıkları
eğitim, sosyal yardım,
doğayı koruma, kültürel
vb. faaliyetlerini
desteklemelidir.
Bir işletme, çalışanların
iş yaşamı ile özel yaşamı
arasında koordinasyon
sağlayacak esnek bir
yönetim politikasına
sahip olmalıdır.
Bir işletme, hayır
kurumlarına yardımda
bulunmalı ve bu
kurumlarla
işbirliklerini
güçlendirmelidir.
Bir işletme, enerji ve
atık malzeme israfını
azaltıcı bir programa
sahip olmalıdır.
4,93
4,71
4,79
4,45
4,77
4,54
4,86
4,61
4,50
4,39
4,71
4,49
4,79
4,18
4,70
4,36
4,36
4,08
4,93
4,69
Kurumsal sosyal sorumluluk boyutlarına ait algı ölçeği sonuçları
Tablo 4’de sunulmuştur. Sonuçlar incelendiğinde, sosyal sorumluluk
raporu yayınlayan şirketler için skor sıralamasının yasal, etik, gönüllü
ve ekonomik olarak gerçekleştiği görülmektedir. Elde edilen sonuçlar
muhasebe öğretim elemanları açısından incelendiğinde, skor
sıralamasının etik, yasal, gönüllü ve ekonomik olarak gerçekleştiği
görülmektedir. Her iki örneklem grubunun sıralama farklılığı
incelendiğinde, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketler
açısından “Yasal Sorumluluk” boyutunun ön plana çıktığı; buna karşın,
muhasebe öğretim elemanları açısından “Etik Sorumluluk” boyutunun
ön plana çıktığı anlaşılmaktadır.
4.3.2. Analiz Sonuçları
Sosyal sorumluluk raporlamasından beklenen kısa ve uzun dönemli
faydaların ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumluluk boyut
değişkenleri ile ne ölçüde açıklandığının belirlenebilmesi amacıyla
regresyon modelleri tahmin edilmiştir.
Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlere ve muhasebe
öğretim elemanlarına ait kısa ve uzun dönemli faydaların ölçülebilmesi
amacıyla tahmin edilen regresyon modellerine ilişkin sonuçlar
aşağıdaki gibidir:
Tablo 5. Sosyal Sorumluluk Raporu Yayınlayan Şirketlerin
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Kısa Dönemde Beklediği
Faydaların Açıklanma Düzeyi
Model Tahmini – Yöntem: Giriş
Açıklayıcı Değişkenler
R-kare: 0,973
Parametre
Katsayıları
Ekonomik Sorumluluk
-0,916
Yasal Sorumluluk
2,267
Etik Sorumluluk
-0,065
Gönüllü Sorumluluk
-0,412
Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım
R-kare:
0,977
Modele Dahil Değişken(ler) Parametre
Katsayıları
Yasal Sorumluluk
0,926
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,272
0,038
0,929
0,575
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,000
olasılığı:
olasılığı
olasılığı:
olasılığı
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
149
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
150
Tablo 5’de yer alan parametre işaretleri ve t-test istatistiği kuyruk
olasılığı değerleri incelendiğinde; giriş metoduna göre tahmin edilen
regresyon modelindeki yasal sorumluluk boyutu dışında kalan diğer
boyutların parametre işaretlerinin negatif olduğu ve bu parametrelerin
istatistiksel olarak anlamlı olmadıkları anlaşılmaktadır. Aynı regresyon
modeli, adım adım regresyon metodu ile de tahmin edildiğinde,
açıklayıcı niteliğe sahip tek değişkenin yaklaşık %98 açıklama oranı ile
“yasal sorumluluk” değişkeni olduğu test edilmiştir. Dolayısıyla; sosyal
sorumluluk raporu yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk
raporlamasından beklenen kısa dönemli faydanın yalnızca yasal
sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Tablo 6. Sosyal Sorumluluk Raporu Yayınlayan Şirketlerin
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Uzun Dönemde Beklediği
Faydaların Açıklanma Düzeyi
Model Tahmini –Yöntem: Giriş
R-kare: 0,935
Açıklayıcı Değişkenler
Parametre
Katsayıları
Ekonomik Sorumluluk
-0,662
Yasal Sorumluluk
1,612
Etik Sorumluluk
0,662
Gönüllü Sorumluluk
-0,796
Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım
kare: 0,947
Modele
Dahil Parametre
Değişken(ler)
Katsayıları
Etik Sorumluluk
0,876
R-
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,580
0,453
0,541
0,464
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,000
olasılığı:
olasılığı
olasılığı:
olasılığı
Tablo 6’da yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri
incelendiğinde; giriş metoduna göre tahmin edilen regresyon
modelindeki hiçbir açıklayıcı değişkenin istatistiki olarak anlamlı
olmadığı görülmektedir. Ancak, aynı regresyon modeli, adım adım
regresyon metodu ile tahmin edildiğinde, açıklayıcı niteliğe sahip tek
değişkenin yaklaşık %95 açıklama oranı ile “etik sorumluluk”
değişkeni olduğu test edilmektedir. Dolayısıyla; sosyal sorumluluk
raporu yayınlayan şirketler açısından, sosyal sorumluluk
raporlamasından beklenen uzun dönemli faydanın yalnızca etik
sorumluluk boyutu ile açıklanabildiği sonucu elde edilmiştir.
Tablo 7. Muhasebe Öğretim Elemanlarının Sosyal Sorumluluk
Raporlamasından Kısa Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma
Düzeyi
Model Tahmini – Yöntem: Giriş
R-kare:
0,986
Açıklayıcı
Parametre
Değişkenler
Katsayıları
Ekonomik Sorumluluk 0,183
Yasal Sorumluluk
0,112
Etik Sorumluluk
0,180
Gönüllü Sorumluluk
0,513
Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım
Rkare: 0,986
Modele
Dahil Parametre
Değişken(ler)
Katsayıları
Ekonomik Sorumluluk 0,705
Gönüllü Sorumluluk
0,295
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,183
0,518
0,306
0,002
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,000
0,015
olasılığı:
olasılığı
151
olasılığı:
olasılığı
Tablo 7’de yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri
incelendiğinde; giriş metoduna göre kısa dönemde yalnızca gönüllü
sorumluluk açıklayıcı değişkeninin istatistiksel olarak anlamlı olduğu
görülmektedir. Aynı regresyon modeli, hangi açıklayıcı değişken(ler)in
modele en fazla katkı sağladığının belirlenebilmesi amacıyla adım adım
regresyon metodu ile tahmin edildiğinde, “gönüllü sorumluluk”
boyutunun yanında “ekonomik sorumluluk” boyutunun da kısa dönemli
fayda değişkenini yaklaşık %99 oranında açıklayabildiği test edilmiştir.
Buna göre; muhasebe öğretim elemanları açısından, sosyal sorumluluk
raporlamasından kısa dönemde beklenen fayda ekonomik sorumluluk
ve gönüllü sorumluluk boyutları ile açıklanabildiği sonucuna
ulaşılmaktadır.
Tablo 8. Muhasebe Öğretim Elemanlarının Sosyal Sorumluluk
Raporlamasından Uzun Dönemde Beklediği Faydaların Açıklanma
Düzeyi
Model Tahmini – Yöntem: Giriş
Açıklayıcı
Değişkenler
Ekonomik Sorumluluk
Yasal Sorumluluk
R-kare: 0,984
Parametre
Katsayıları
0,158
0,030
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,263
0,865
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
olasılığı:
olasılığı
2016/Özel Sayı-1
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
Etik Sorumluluk
0,530
Gönüllü Sorumluluk
0,234
Model Tahmini –Yöntem: Adım Adım
0,985
Modele
Dahil Parametre
Değişken(ler)
Katsayıları
Etik Sorumluluk
0,622
Gönüllü Sorumluluk
0,323
R-kare:
0,005
0,158
F-kuyruk
0,000
t-kuyruk
değerleri
0,000
0,031
olasılığı:
olasılığı
152
Tablo 8’de yer alan t-test istatistiği kuyruk olasılığı değerleri
incelendiğinde; giriş metoduna göre kısa dönemde yalnızca etik
sorumluluk açıklayıcı değişkeninin istatistiksel olarak anlamlı olduğu
test edilmektedir. Ancak, aynı regresyon modeli, adım adım regresyon
metodu ile tahmin edildiğinde, hem “etik sorumluluk” boyutunun, hem
de “gönüllü sorumluluk” boyutunun istatistiksel olarak anlamlı
açıklayıcı değişkenler oldukları test edilmektedir. Muhasebe öğretim
elemanları açısından, sosyal sorumluluk raporlamasından uzun
dönemde beklenen faydanın bu değişkenler ile yaklaşık %99 oranında
açıklanabilmektedir.
5. SONUÇ
İşletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasından sağlayabilecekleri
kısa ve uzun dönemli faydaların parasal bir ölçek ile kesin bir biçimde
ölçülememesine karşın; bu çalışmada, söz konusu faydaların
açıklanabilmesi için kurumsal sosyal sorumluluk boyutları ile
regresyon analizine dayalı bir ilişkilendirilme yapılmıştır. Çalışmadan
elde edilen bulgular; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin
söz konusu raporlama faaliyetinden bekledikleri faydaların kısa
dönemde yasal sorumluluk boyutu ile ve uzun dönemde etik
sorumluluk boyutu açıklanabildiğini; diğer yandan, muhasebe öğretim
elemanlarının görüşleri açısından sosyal sorumluluk raporu yayınlayan
şirketlerin söz konusu raporlama faaliyetinden elde edebilecekleri
faydaların kısa dönemde ekonomik ve gönüllü sorumluluk boyutları ve
uzun dönemde etik ve gönüllü sorumluluk boyutları ile
açıklanabildiğini ortaya koymaktadır.
Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde; sosyal sorumluluk raporu
yayınlayan şirketlerin kısa dönemde kurumsal şeffaflıklarının artacağı
ve iç kontrol süreçlerinin iyileşeceği, uzun dönemde ise yönetim
sisteminin dış çevre odaklı bir sisteme dönüşeceği beklentisi içerisinde
oldukları anlaşılmaktadır. Diğer yandan, muhasebe öğretim
elemanlarından elde edilen sonuçlar tartışıldığında, sosyal sorumluluk
raporu yayınlayan şirketlerin kısa dönemde kredi değerliliğinin artacağı
ve bu şirketlerin hem kısa, hem de uzun dönemde çevresel ve sosyal
konulardaki duyarlılıklarının artmasına bağlı olarak yönetim
sistemlerinin dış çevre odaklı bir sisteme dönüşeceği görüşü
belirginleşmektedir.
Sosyal sorumluluk raporu yayınlayan ve bu araştırma için uygulanan
ankete katılan şirketler ile aynı ankete katılan muhasebe öğretim
elemanlarının arasında, tartışılan konu ile ilgili olarak görüş farklılıkları
bulunmaktadır. Öne çıkan farklılıklardan ilki; sosyal sorumluluk raporu
yayınlayan şirketlerin, sosyal sorumluluk raporlamasından ne kısa
dönemde, ne de uzun dönemde ekonomik bir fayda beklemiyor
olmalarıdır. Buna karşın; muhasebe öğretim elemanlarının konuyla
ilgili beklentileri, sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin,
sosyal sorumluluk raporlamasından kısa dönemde ekonomik bazı
faydalar sağlayabilecekleri yönündedir. Öne çıkan ikinci bir farklılık
ise; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin yasalara uyan ve
etik ilkeler doğrultusunda hareket eden birer şirket olabilmeyi arzu
etmelerine karşın; muhasebe öğretim elemanların açısından söz konusu
şirketlerin ne kısa vadede, ne de uzun vadede yasal çerçevede herhangi
bir fayda beklentisi içerisinde olmamalarıdır. Bu iki farklılığa rağmen,
incelenen her iki grubun ortak paydasını etik sorumluluk boyutu
oluşturmaktadır.
Yapılan bu çalışmadan elde edilen sonuçlar Carroll’un kurumsal
sosyal sorumluluk hiyerarşisine farklı bakış açıları sunmaktadır. Elde
edilen sonuçlar; sosyal sorumluluk raporu yayınlayan şirketlerin,
hiyerarşinin yalnızca yasal ve etik sorumluluk bölümleri ile ilgili
olduklarını göstermektedir. Diğer yandan; muhasebe öğretim
elemanları, işletmelerin sosyal sorumluluk raporlamasının yasal
sorumluluktan ziyade ekonomik sorumluluk boyutu ile ve aynı
zamanda beklenen ve arzu edilen sorumluluklar olan etik ve gönüllü
sorumluluk boyutları ilgili olduğu yönünde görüş bildirmektedir. Bu
farklılık, her iki anakütlenin kurumsal sosyal sorumluluk hiyerarşisine
olan bakışını ortaya koymakta ve kurumsal sosyal sorumluluk
hiyerarşisini birbirinden farklı iki bakış açısıyla yeniden sıralamaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
153
Yrd.Doç.Dr. Erkan ÖZTÜRK - Arş.Gör.Dr. Begüm ÖKTEM
2016/Özel Sayı-1
KAYNAKÇA
Akarçay, Ç. 2014. “Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu”,
Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, ISSN: 1300-0845, 11(2): 1-11.
154
Atlığ, N. S. 2006. “İş Etiği, Sosyal Sorumluluk ve İlaç Sektöründen
Uygulamalar”, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Atakan, M. S. ve T. E. İşçioğlu. 2009. “Türk Tüketicilerinin Bakış
Açısıyla İşletmelerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Faaliyetleri,
ÖNERİ: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
32(8): 125-133.
Başar, A. B. ve M. Başar. 2006. “Sosyal Sorumluluk Raporlaması ve
Türkiye’deki Durumu”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 6(2): 213-230.
Carroll, A. B. 1991. “The Pyramid of Corporate Social Responsibility:
Toward The Moral Management of Organizational Stakeholder”,
Business Horizons, 34(4): 39-48.
Çalışkan, A. Ö. 2012. “Sürdürülebilirlik Raporlaması”, Muhasebe ve
Vergi Uygulamaları Dergisi, ISSN: 1308-3740, 5(1): 41-68.
Drucker, P. F. 2012. Yönetim, Çeviren: İlker Gülfidan, Optimist
Yayınları, İstanbul.
Freeman, R. E., J. S. Harrison, A. C. Wicks, B. L. Parmar ve S. Colle.
2010. Stakeholder Theory: The State of The Art, Cambridge
University Press, New York.
Friedman, M. 1970. “The Social Responsibility of Business is to
Increase its Profits”, New York Times, September 13: 122-126.
Hotamışlı, M., A. Çağ, A. Menteşe ve E. Yörük. 2010. “Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Bilinci: Afyon Kocatepe Üniversitesinde
Karşılaştırmalı Bir Araştırma”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
9(34): 280-299.
Kaplan, M. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Algılamalarının
Örgütsel Özdeşleşme Üzerindeki Etkisi”, Selçuk Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, ISSN: 1303-8370, 13(26): 77-97.
Karğın, S., H. Aracı ve H. Aktaş. 2013. “Entegre Raporlama: Yeni Bir
Raporlama Perspektifi”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi,
ISSN: 1308-3740, 6(1): 27-46.
Kolk, A. 2004. “A Decade of Sustainability Reporting: Developments
and Significance”, International Journal of Environment and
Sustainable Development, 3(1), 51-64.
Maignan, I. ve O. C. Ferrell. 2000. “Measuring Corporate Citizenship
in Two Countries: The Case of the United States and France”,
Journal of Business Ethics, 23: 283-297.
Özçelik, F. 2013. “Sürdürülebilirlik Performans Karnesi”, Journal of
Yaşar University, 30(8): 4985-5008.
Öztürk, M. C. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, Kurumsal Sosyal
Sorumluluk İçinde, Editör: Mesude Canan Öztürk, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Eskişehir.
Sarıkaya, M. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Sosyal
Sorumluluk”, Yönetimde Güncel Yaklaşımlar İçinde, Editör: Senem
Besler ve H. Zümrüt TONUS, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
Eskişehir.
Yanık, S. ve İ. Türker. 2012. “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk
Raporlamasındaki Gelişmeler”, İstanbul Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, 47: 291-308.
White, G. 2005. “How to Report a Company’s Sustainabillity
Activities”, Management Accounting Quarterly, 7(1): 36-43.
2016/Özel Sayı-1
Sosyal Sorumluluk Raporlamasından Beklenen Kısa Ve Uzun Dönemli Faydaların
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Boyutları Çerçevesinde Tartışılması
155
ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ
RİSK AÇIKLAMA: İNGİLTERE ÖRNEĞİ *
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ **
Prof. Dr. Azzem ÖZKAN ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 157-175
ÖZ
Kurumsal yönetim ilkelerinden şeffaflığın gereği olarak işletmelerin ticari
sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgileri hariç, işletmeyle
ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerini zamanında, doğru, eksiksiz,
anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde
kamuya duyurmaları gerekmektedir. Bu kapsamda işletmelerin geçmiş dönem
performansı ile birlikte geleceğe yönelik amaçları ve karşılaşacağı önemli
risklerin yatırımcılara duyurulması yararlı olacaktır. Bu çalışmada şeffaflık
ilkesinin gereği olarak risk açıklama kavramsal olarak incelenmiş ve gönüllü
risk açıklamayı benimseyen İngiltere’deki düzenlemeler ele alınmıştır.
Yapılan araştırmalarda işletmelerin risk açıklamalarında sürekli gelişme
olduğu görülmüştür. Konuyla ilgili olarak Türkiye’de risk açıklama ve
raporlamaya yönelik yasal düzenleme mevcut değildir. Buna ilişkin yasal
düzenleme yapılması yararlı olacaktır. Bu düzenleme (Türkiye’nin sosyokültürel yapısı bir bütün olarak ele alındığında) ile risk açıklamanın zorunlu
olmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, Risk Açıklama,
Gönüllü Açıklama
JEL Sınıflandırması: M40, M42
VOLUNTARY RISK DISCLOSURE AS A REQUIREMENT OF
TRANSPARENCY PRINCIPLE: THE CASE OF ENGLAND
*
Makale gönderim tarihi: 20.11.2015; kabul tarihi:25.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected]
***
Erciyes Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected]
157
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
2016/Özel Sayı-1
ABSTRACT
158
As a requirement of transparency of corporate governance principles,
except trade secrets and non-public information companies must declare
financial and non-financial information accurate, complete, understandable,
interpretable and at low cost on time. In this context, it would be useful to
declare the past performance of the company with future objectives and
significant risks to investors. This study examined the risk of conceptual
clarification as required by the principles of transparency and voluntary risk
disclosure the regulations adopted in the UK. In surveys there has been
continuous improvement in risk disclosure. In Turkey, there is no legislative
amendment for risk disclosure and reporting the issue. In this regard a
legislative amendment would be helpful. This arrangement (as Turkey's sociocultural structure, taken as a whole) mandatory risk disclosure would be more
appropriate.
Keywords: Corporate Governance, Transparency, Risk Disclosure,
Voluntary Disclosure
JEL Classification: M40, M42
1. GİRİŞ
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan finansal krizler ve şirket
skandalları sonucunda yatırımcıların güveninin kazanılması için bir
takım düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenlemelerden biri de
şeffaflığın sağlanmasına yönelik kurumsal yönetim alanında olmuştur.
Dünya’da kurumsal yönetimle ilgili olarak Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Kurumsal Yönetim İlkeleri, Cadbury
Raporu, Greenbury Raporu, Hampel Raporu, Sarbanes-Oxley Yasası,
Dey Raporu, Vienot Raporu, Olivencia Raporu, King Raporu,
Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Kılavuzu, Peters Raporu, KonTraG
(Kurumsal Firmalarda Kontrol ve Şeffaflık- Gesetz zur Kontrolle und
Transparenz im Unternehmensbereich) Kanunu gibi pek çok çalışma
yapılmıştır. Söz konusu düzenlemelerden OECD Kurumsal Yönetim
İlkeleri, uluslararası alanda en çok kabul görmüş ve birçok bölgesel
veya ulusal düzeydeki kurumsal yönetim ilkeleri setine temel
oluşturmuştur. Dünyadaki uygulamalara paralel olarak Türkiye’de de
OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri esas alınarak Sermaye Piyasası
Kurulu (SPK) tarafından Temmuz 2003’de “Kurumsal Yönetim
İlkeleri” yayımlanmıştır. SPK tarafından açıklanan kurumsal yönetimin
ilkeleri; adil davranma (eşitlik), hesap verebilirlik, sorumluluk, kamuyu
aydınlatma ve şeffaflıktır. Söz konusu kurumsal yönetim ilkelerinden
şeffaflığın gereği olarak işletmelerin ticari sır niteliğindeki ve henüz
kamuya açıklanmamış bilgileri hariç olmak üzere, işletmeyle ilgili
finansal ve finansal olmayan bilgilerini zamanında, doğru, eksiksiz,
anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir bir
şekilde kamuya duyurmaları gerekmektedir.
Bununla birlikte işletmeler faaliyetlerini yerine getirirken
karşılaşabilecekleri riskleri de şeffaflık ilkesi kapsamında
açıklayacaklardır. Risk açıklaması ile ilgili mevcut düzenlemeler
incelendiğinde konuyla ilgili olarak üç tip risk açıklama yaklaşımı
olduğu görülmektedir. Bunlar; zorunlu, ihtiyari (gönüllü) ve çeşitli
meslek kuruluşları tarafından yapılan önerilerden oluşmaktadır. Bu
çalışmada risk açıklama konusunda gönüllü uygulamayı benimseyen
İngiltere’deki hukuki düzenlemeler incelenecektir.
2. KURUMSAL YÖNETİM VE KURUMSAL YÖNETİM
İLKELERİ
Kurumsal yönetim bir işletmenin, hak sahipleri ve kamuoyunun
menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde, mali kaynaklarını ve insan
kaynaklarını kendine çekmesini, verimli çalışmasını ve bu sayede de
hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazanç yaratacak istikrarın
sağlanmasını mümkün kılan yasal düzenlemelerin ve gönüllü özel
sektör uygulamalarının bütünü olarak tanımlanmaktadır (TKYD 2007,
4). SPK tarafından açıklanan kurumsal yönetim ilkeleri incelendiğinde
bunların adil davranma (eşitlik), hesap verebilirlik, sorumluluk,
kamuyu aydınlatma ve şeffaflık şeklinde sıralandığı görülmektedir
(Doğan 2007, 136; SPK 2005, 4)
Adil Davranma: İşletme yöneticilerinin, alınacak kararlardan
etkilenecek tüm kesimlere eşit uzaklıkta durmasını ifade eder (Doğan
2007, 136). Bu ilkeyle tüm menfaat sahiplerinin (azınlık hissedarlar ve
yabancı ortaklar gibi) hakları korunmuş olacaktır (Hergüner 2007, 142).
Hesap Verebilirlik: Karar veren ve bu kararı uygulayan kişilerin,
verdikleri kararları ve yaptıkları faaliyetleri gerekçelendirebilmelerini
ve sonuçlarından sorumlu olmalarını ifade eder (Doğan 2007, 137). Bir
başka deyişle yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim şirket
tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme
zorunluluğunu ifade etmektedir (Pamukçu 2011, 136).
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
159
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
160
Sorumluluk: İşletme yönetiminin işletme adına yaptığı tüm
faaliyetlerinin mevzuata, işletme esas sözleşmesine ve işletme içi
düzenlemelere uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade eder (SPK
2005, 3). Bu ilkeye göre kendisine yetki verilen kişiler, sahip oldukları
yetkiyi kullanarak yaptıkları veya yapmaktan kaçındıkları eylemlerden
sorumlu tutulabilir (Doğan 2007, 137).
Bu çalışmanın konusunu şeffaflık ilkesinin gereği olarak gönüllü
risk açıklama oluşturduğundan kurumsal yönetim ilkelerinden şeffaflığı
ayrıntılı olarak incelemek yararlı olacaktır.
Şeffaflık ilkesi, pay ve menfaat sahiplerine, işletmenin hak ve
yararlarını da gözetecek bir şekilde, zamanında, doğru, eksiksiz,
anlaşılabilir, analiz edilebilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir
bilgilerin sunulmasını amaçlar (SPK 2005, 20). Şeffaflık ilkesi,
işletmeyle ilgili olarak ticari sırlar dışında kalan tüm finansal ve
finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, anlaşılabilir, kapsamlı ve
kolayca analiz edilebilir bir şekilde sunulmasını ifade eder (Poroy
Arsoy 2008, 20). Bu amaçla, işletmelerin ticari sırları hariç, camdan bir
evde oturması sağlanmalıdır (Özkan ve diğerleri 2008, 62). Bu yüzden,
işletmenin geçmiş dönem performansı ile birlikte geleceğe yönelik
amaçları ve karşılaşacağı önemli risklerin yatırımcılara duyurulması
gerekir. Yani işletme faaliyetleri gerçekleştirildikten sonra değil,
faaliyetlerin gerçekleştirilme anında ve öncesinde de ilgililer haberdar
edilmelidir (Hergüner 2007, 143).
Bu kapsamda şeffaflık, kamunun bilme hakkı ile işletmenin saklama
hakkının kesişme noktasında yer almaktadır. Kamunun bilme hakkı,
menfaat sahiplerinin işletmenin yönetimi, faaliyetleri ve stratejileri ile
ilgili bilgi sahibi olma hakkını ifade eder. İşletmenin saklama hakkı ise,
işletmeyle ilgili tüm bilgilerin toplanmasının, kullanımının ve
açıklanmasının kontrolünü elinde tutma hakkını ifade eder (Poroy
Arsoy 2008, 20-21). Bu bağlamda tüm menfaat sahipleri için bilginin
ulaşılabilir olmasının sağlanması yanında önemli görülen tüm
ilişkilerin, raporların, planların, projelerin ve işletmenin
karşılaşabileceği risklerin açıklanması gerekmektedir.
3. ŞEFFAFLIK İLKESİNİN GEREĞİ OLARAK GÖNÜLLÜ
RİSK AÇIKLAMA
Yukarıda işletmelerin finansal ve finansal olmayan tüm bilgilerini
zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir ve düşük
maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya açıklaması gerektiği,
bunun şeffaflığın gereği olduğu belirtilmişti. Kamuya açıklanacak
bilgilerden biri de işletmenin gelecekte maruz kalabileceği risklerdir.
İşletmenin gelecekte maruz kalabileceği riskler; operasyonel riskler,
piyasa riskleri, kredi riskleri, stratejik riskler, faaliyet riskleri, yasal
riskler, çevresel riskler, temel iş ile ilgili riskler, denetim riskleri, doğal
riskler, finansal raporlama riskleri, uygunluk riski, bilgi riski, ülke riski,
itibar riski, kontrol riski, işletme içi ve işletme dışı riskler, muhasebe içi
ve muhasebe dışı riskler, saf ve spekülatif riskler, finansal ve finansal
olmayan riskler, sistematik ve sistematik olmayan riskler, iş ortamı ve
sanayi riskleri, performans riskleri, personel riskleri, bilgi teknoloji
riskleri, politik risk, sosyo-ekonomik riskler, kurumsal yönetimden
kaynaklanan riskler, değer zinciri ve destek süreçlerinden kaynaklanan
riskler, yetkilendirme riski, finansman riski, likidite riski, kur riski, faiz
oranı riski, fiyat riski, sermaye yapısı ve yeterliliği riski, tahribat riski,
tahmin riski ve hasar riski olmak üzere birbirinden farklı ve çok
fazladır. Söz konusu bu risklerin beklenen ve önemli görülenlerinin
işletme yöneticileri, hissedarlar, yatırımcılar, işletmeye kısa ve uzun
vadeli kredi sağlayanlar, analistler ve diğer paydaşlar gibi bilgi
kullanıcılarına şeffaflığın sağlanması için açıklanması gerekmektedir.
Bu kapsamda risk açıklama; işletmelerin stratejileri, özellikleri,
operasyonları ve beklenen sonuçları etkileme potansiyeline sahip
faktörlerin bilgi iletişimi olarak tanımlanabilir (Beretta ve Bozzolan
2004, 269). Bir başka ifadeyle risk açıklama; ilgili tarafları işletmeyi
etkileyen ya da gelecekte etkileyebilecek olan herhangi bir fırsat,
ihtimal, tehlike, zarar, tehdit ya da risklerle ilgili bilgilendirmedir
(Linsley ve Shrives 2006, 389). Risk açıklama, iç kontrolün temel
aşamalarından birisi olup, riskleri, eylemleri, önlemleri, yönetimi ve
riskle ilgili olayların analizini kapsamaktadır (Muzahem 2011, 58-340).
Risklerin açıklanması konusunda üç yaklaşım olduğu ve bunların
zorunlu, ihtiyari (gönüllü) ve çeşitli meslek kuruluşları tarafından
yapılan önerilerden oluştuğu yukarıda belirtilmişti. Bunlardan bu
çalışmanın konusunu oluşturan gönüllü risk açıklama aşağıda
incelenmiştir.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
161
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
2016/Özel Sayı-1
3.1. Gönüllü Risk Açıklama
162
İşletmelerin faaliyetlerine ilişkin bilgiler kamuya genel olarak iki
şekilde açıklanmaktadır. Bunlar gönüllü açıklama (voluntary
disclosure) ve zorunlu açıklamadır (mandatory disclosure). Gönüllü
açıklama, işletmelerin faaliyetlerine ilişkin finansal ve finansal
olmayan bilgilerin herhangi bir yasal zorunluluk olmadan kamuya
açıklanmasını ifade etmektedir. Zorunlu açıklama ise, yasal bir
düzenleme sonucunda kamu adına düzenleme yapan otoritelerce
istenen bilgilerin kamuya açıklanmasıdır (Çelik 2002, 77).
Gönüllü olarak açıklanacak bilgiler; finansal ve finansal olmayan
bilgiler, finansal ve finansal olmayan bilgiler hakkında yöneticilerin
değerlendirmeleri, geleceğe yönelik bilgiler ve yöneticiler ile hisse
senedi sahipleri hakkında bilgiler olarak sınıflandırılabilir. İşletmenin
gelecekte karşı karşıya kalacakları fırsatlar ve riskler geleceğe yönelik
bilgiler kapsamında yer almaktadır (Çelik 2002, 79).
İşletmelerin risklerine ilişkin açıklamalar genellikle finansal
tablolarda yer almazlar. Bunlar, ayrı bir rapor ya da faaliyet raporları
içinde yer alan bir bölümde sunulur. Nitekim UFRS 7’ye göre de risk
açıklamalarının, finansal tablolarda yer almaması gerekmektedir.
Ancak risk açıklamaları faaliyet raporu, yönetim raporu veya ayrı bir
risk raporu ile finansal tabloların unsuru sayılabilir (Don 2010, 10).
3.2. Gönüllü Risk Açıklamanın Önemi
Geleneksel finansal tablolar bir işletmenin risk profili ile ilgili kısmi
bir görünüm sağladığından dolayı bilgi kullanıcıların ihtiyaçlarını
karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Nitekim finansal krizler ve
skandallar da bilgi kullanıcılarının ihtiyacının çok daha geniş kapsamlı
olduğunu gündeme getirmiş (Mokhtar 2010, İİİ), dünyanın çeşitli
ülkelerinde hükümetler, düzenleyici kurumlar ve muhasebe enstitüleri
işletmelerin bilgi açıklamasına geniş bir önem vermiş ve çeşitli
düzenlemeler yapmıştır (Rajab 2009, 62). İşletmeler faaliyet
raporlarında risklerini kapsamlı bir şekilde açıkladıklarında bilgi
kullanıcıları daha sağlıklı karar verebileceklerdir (Miihkinen 2013, 67;
Ariffin 2005, 8).
Risk açıklama finansal muhasebe uygulamaları, yasal düzenlemeler
ve akademik araştırmalarda da önem kazanmıştır (Dobler 2008, 185).
Zira çeşitli çalışmalarda, rehberlerde ve mesleki ve düzenleyici
kurumların standartlarında (örneğin AICPA 1994; FASB 2001; IASB
2010; ICAEW 1997, 1999, 2006, 2011; IFAC 2002; CICA 2008, 2009,
2010; KPMG 2008; SEC 1997, 2005; FSA 2005, 2006; EFRAG 2010;
BCBS 1998, 2013) risk açıklamanın önemi vurgulanmıştır (Miihkinen
2013, 58).
3.3. Gönüllü Risk Açıklamanın Yararları ve Sakıncaları
Risk açıklamanın işletme yöneticileri, hissedarlar, yatırımcılar,
işletmeye kısa ve uzun vadeli kredi sağlayanlar, analistler ve diğer
paydaşlar gibi bilgi kullanıcıları için bir takım yarar ve sakıncaları
bulunmaktadır. Bu kapsamda risk açıklamanın yararları şöyle
sıralanabilir (Chandiramani 2009, 18; Epstein ve Buhovac 2006, 11;
Abraham ve diğerleri 2012, 13; Mokhtar 2010, 41, 68-69; Linsley ve
Shrives 2006, 389; Muzahem 2011, 21-22-23-24, 155-156, 201; Meijer
2011, 31; Dobler 2005, 2; Rattanataipop 2013, 14-15; Beretta ve
Bozzolan 2004; Lajili ve Zeghal 2005; Rajab 2009, 15-167; ICAEW
1997, 1999; Solomon ve diğerleri 2000; Linsley ve Shrives 2000;
Woods ve diğerleri 2004, 4; Abraham ve Cox 2007, 227; Oorschot
2009, 62; Ariffin 2005, 2-8; Özşahin Koç ve Uzay 2015, 213):
•
Risk açıklama, bilgi asimetrisini 1 ve tahmin riskini azaltarak
yatırımcılar tarafından talep edilen işletmenin risk primini ve sermaye
maliyetini azaltmaktadır. İşletmenin sermaye maliyetinin azalması ise
finansal olmayan bilgi ihtiyacını gidermektedir. Ayrıca kredi verenler
riskli işletmelere kredi vermek için yüksek risk primi istemektedir.
Dolayısıyla risk açıklama, etkin kaynak tahsisi ve daha düşük maliyetle
sermaye sağlamaya katkıda bulunmaktadır.
•
Risk açıklama işletme ve yatırımcılar arasındaki ilişkiyi
geliştirmektedir. Dolayısıyla yatırımcılar işletme hakkında daha fazla
bilgi sahibi oldukça işletmeye duydukları güven artmaktadır.
•
Risk açıklamanın bir başka avantajı ise risk açıklamanın
işletmenin iç kontrolleri üzerinde pozitif etkiye sahip olmasıdır.
1
Bilgi asimetrisi, işletme yönetiminin hissedarlardan ve ilgili diğer taraflardan daha fazla ve daha
iyi bilgiye sahip olmasıdır (Meijer, 2011).
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
163
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
164
•
Risk açıklama ayrıca risk yönetim süreci ve stratejik planlama
ile ilgili kritik geri bildirim sağlar.
•
Risk açıklama, hissedarlar, yöneticiler, kredi verenler
(alacaklılar), yatırımcılar, devlet ve müşteriler gibi önemli kullanıcılara
değerli bilgiler sağlar.
•
Risk açıklama, yatırımcıların
değerlendirmesine yardım eder.
işletmenin
risk
profilini
•
Risk açıklama, yönetimin hesap verebilirliği ile yatırımcının
korunmasını artırır ve tüm yatırımcılara eşit muamele sağlar.
•
eder.
Risk açıklama şeffaflığı artırır ve hissedar değerini maksimize
•
Risk açıklama, yatırımcı için belirsizliği azaltır ve getiri
düzeyini yükseltir.
•
Risk açıklama, işletmelere risk yönetim ve
sistemlerinin etkinliğini değerlendirmesinde yardımcı olur.
kontrol
•
Risk açıklama, işletmenin stratejilerini etkileyen risklerin etkin
bir şekilde izlenmesini sağlar.
•
Risk açıklama, yönetimin etkinliğini değerlendirmesinde
yönetime yol gösterir.
•
İleriye yönelik bilginin bir parçası olarak risk açıklama,
yatırımcıların daha iyi yatırım kararları almalarına yardımcı olacak
bilgiler sağlar.
•
Risk açıklama, finansal raporlamanın yararlılığını artırır.
•
Risk açıklama, yatırımcılara işletmenin gelecekteki nakit
akışlarının tutarı, zamanlaması ve belirsizliği ile ilgili yararlı bilgiler
sağlar.
•
İşletmelerin faaliyet raporlarında risklerle ilgili bilgi
açıklamaları ilgili tarafların işletmenin mali durumu ile ilgili daha
doğru değerlendirme yapmalarına olanak sağlar.
•
Risk açıklama, işletmenin açıklamalarının güvenilirliğini ve
işletmenin itibarını artırır.
Risk açıklamanın sakıncaları ise şöyle sıralanabilir (Chandiramani
2009, 18; Jiang 2008, 26; Meijer 2011, 17; Muzahem 2011, 156;
ICAEW 1997; Mokhtar 2010, 67; Özşahin Koç ve Uzay 2015, 213):
•
Risk açıklama, işletmeye karşı dava olasılığını artırabilir, söz
konusu bu durum ise işletmenin itibarını zedeleyebilir.
•
Risk açıklama rekabet avantajını kaybettirebilir. Zira
işletmelerin geleceğe yönelik bilgi açıklaması yapmaları rakiplerinin
faydalanabilecekleri daha hassas bilgileri içerebildiği için bu durum
rekabet avantajı kaybına sebep olabilir. Başka bir deyişle, ticari
hassasiyete ait bilgiyi açıklama, işletmeyi dezavantajlı bir konuma
getirebilir. Rakipler özellikle stratejik projeler ve geleceğe yönelik
planlarla ilgili bilgileri kendi çıkarları için kullanabilir ve bu durum
işletmenin zararına yol açabilir.
•
Risk, niteliği gereği beklenmedik bir şekilde ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla açıklanan bilgilerin yanlış olması halinde bu
bilgilere güvenerek karar alan yatırımcılara karşı yöneticiler hesap
vermekle yükümlü olma endişesi duyarlar. Bundan dolayı işletmeler
risk bilgilerini açıklamakta isteksiz davranırlar.
•
Uygunsuz risk açıklama, gelecekteki nakit akışlarının kesinliği
ile ilgili yatırımcıların yanlış algılamasına ve yanlış kararlar almasına
sebep olabilir.
4. İNGİLTERE’DE RİSK AÇIKLAMA DÜZENLEMELERİ
VE UYGULAMALARI
İngiltere’de ilk olarak 1992 yılında yayınlanan Cadbury Raporu,
kurumsal risklerin tanımlanması, değerlendirilmesi ve yönetilmesi
konusunda öneride bulunmuş ve kurumsal yönetim alanındaki tartışma
ve çalışmalara ivme kazandırmıştır (Ataman Erdönmez 2003, 42). Daha
sonra İngiltere Muhasebe Standartları Kurulu (Accounting Standards
Board- ASB) 1993 yılında, İşletme Faaliyetleri ve Finansal
Değerlendirme Beyanını (Operating Financial Review - OFR);
yayınlamıştır. Söz konusu düzenleme ile işletme risklerinin
raporlanmasına rehber olacak temel ilkeler ortaya konulmuştur. İşletme
Faaliyetleri ve Finansal Değerlendirme Beyanı (OFR) zorunlu olmayıp,
borsaya kayıtlı şirketler için öneri olarak sunulmuştur (Beretta ve
Bozzolan 2004, 267). Söz konusu beyanda işletmenin sermaye yapısı,
borçlanma politikası, işletmenin sürekliliği, bilanço bilgileri,
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
165
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
166
vergileme, işletme faaliyetlerinden ve diğer faaliyetlerden sağlanan
fonlar ve nakitler, kısa vadeli borçlar vb. hususlar açıklanmaktadır
(Abraham ve Cox 2007, 229-230).
Ancak yapılan düzenleme sonucunda çoğu işletme risk bilgilerini
yıllık faaliyet raporlarında açıklamamış; bazı işletmeler ise bu konuda
açıklama yapmaya direnmiş, bazıları da çok az bilgi açıklamıştır
(Abraham ve Cox 2007, 230). Bunun üzerine söz konusu OFR
sorgulanmış ve 2003 yılı Ocak ayında revize edilmiştir (Rattanataipop
2013, 38). Bu revizyonla daha geniş bir çerçeveye oturtulmuş ve 2005
yılında 1 numaralı Raporlama Standardı haline dönüştürülmüştür
(Rajab 2009, 36). Fakat söz konusu standart 2005 yılı Kasım ayında
yürürlükten kaldırılarak 2006 yılında Raporlama Beyanı haline
dönüştürülmüştür (Rattanataipop 2013, 38).
Bir başka düzenleme İngiltere ve Galler Yeminli Mali Müşavirler
Birliği (Institute of Chartered Accountants in England and WalesICAEW) tarafından 1997 yılında yapılmıştır. Bu düzenleme ile
ICAEW, İngiltere şirketlerinin risk açıklama uygulamalarına ilişkin
kamunun aydınlatılması için “Finansal Raporlama Riski: İşletme Riski
İçin Öneriler” (Financial reporting of risk –proposals for a statement of
business risk) isimli rapor hazırlamıştır. ICAEW’in düzenlemesi ile
işletmeler sadece finansal tablolara ilişkin riski değil, aynı zamanda
raporlanması gereken diğer riskleri de açıklamaları gerekmektedir.
ICAEW’in düzenlemesinde işletmelerin raporlayacakları risk seti ve bu
risklerin ölçümüne ilişkin teknikler de önerilmiştir (Cabedo ve Tirado
2004, 183).
İngiltere’de 1998 yılında, Londra Menkul Kıymetler Borsası
tarafından “Kurumsal Yönetim Yasası” yayımlanmıştır. Söz konusu
düzeleme ile borsaya kayıtlı şirketlerde iç kontrol sistemi ve paydaşlara
raporlama mekanizması getirilmiştir (Beretta ve Bozzolan 2004, 267).
ICAEW, 1999 yılında “Sürprizlere Hayır: Daha İyi Risk Raporlama
İçin Vaka” (No Surprises: The Case for Better Risk Reporting) isimli
rapor hazırlamıştır. Bu raporda da risk ölçme yöntemi ile birlikte
İngiltere şirketleri riskler hakkında daha fazla açıklama yapmaya teşvik
edilmektedir (ICAEW 1999, 2). ICAEW, 1999 yılında ayrıca Turnbull
Raporunu yayımlamıştır. Turnbull Raporu risk açıklama alanında
önemli bir yere sahiptir. Zira söz konusu rapor risk odaklı yaklaşımın
benimsenmesi, iç kontrol sisteminin kurulması ve etkinliğinin gözden
geçirilmesi hususunda işletmeler için önemli bir rehberdir (Mohobbot
ve Konıshı 2005, 10).
ICAEW, 2002 yılında öncekilere ilave olarak iki ayrı rapor
yayınlamıştır. Bunlardan birincisi “Sürprizlere Hayır: Daha İyi Risk
Raporlama İçin Çalışma (No surprises: Working for better risk
reporting) isimli rapordur. Bu raporda ICAEW tarafından yayınlanan
önceki raporlar özetlenmiştir. İkincisi ise “KOBİ’ler İçin Risk
Yönetimi” (Risk management for SMEs) isimli rapordur. Bu raporda
küçük ve orta ölçekli işletmeler için risk açıklamaları ile ilgili bilgilere
yer verilmiştir (Elshandidy ve diğerleri 2013, 321).
ICAEW, 2011 yılında “İşletme Risklerini Raporlama” isimli bir
rapor hazırlamıştır. Bu raporda işletmelerin faaliyet raporlarında yer
alan risk bilgilerini açıklama (nicel ve nitel risk açıklamaları, işletmeler
için yüksek rekabet maliyetleri ve işletmelerin karşı karşıya olduğu
riskler) konuları ele alınmıştır. Ayrıca, yatırımcıların ihtiyaçlarının
sürekli bir şekilde gözden geçirilmesi ve risk açıklamanın geliştirilmesi
önerilmiştir (Elshandidy ve diğerleri 2013, 321).
Netice itibariyle İngiltere’de risk açıklama uygulamaları gönüllü
olarak gerçekleşmektedir. Ancak İngiltere şirketleri başka ülkelerin
borsalarında işlem gördükleri zaman ilgili ülkenin düzenlemelerine
uymak zorundadırlar. Örneğin ABD borsasında işlem gören İngiltere
şirketleri, SEC (Security Exchange Commission) düzenlemeleri
kapsamında ilave risk açıklama gereksinimleri ile karşı karşıya
kalmaktadır. Bu kapsamda SEC düzenlemelerine göre ABD borsasında
işlem gören şirketlerin kendi muhasebe standartlarına göre hazırlanmış
finansal tablolar ile ABD muhasebe standartlarına göre hazırlanan
tabloları uyumlaştırmaları için 20-F formunu düzenlemeleri
gerekmektedir. 20-F formu şirketin ve sektöre özgü belirgin risk
faktörlerinin açıklanmasını gerektirmektedir (Abraham ve Cox 2007,
234). Bununla beraber ABD borsasında işlem gören İngiltere şirketleri
(ya da diğer yabancı şirketler) Sarbanes-Oxley Yasasının (2002)
raporlama gereksinimlerine uymakla yükümlüdürler (Rajab 2009, 39).
Yukarıda bahsedilen düzenlemelerle birlikte İngiltere’de
uygulamaya yönelik olarak literatürde yer alan bazı çalışmalar ve elde
edilen sonuçlar şöyledir;
•
Solomon ve diğerleri (2000) çalışmalarında İngiltere’deki
kurumsal yatırımcıların yatırım kararlarına ilişkin risk açıklamalarına
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
167
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
168
karşı tutumlarını belirlemeyi amaçlamışlardır. Bu kapsamda 1999
yılında 95 adet kurumsal yatırımcı ile anket yapılmıştır. Çalışma
sonucunda artan risk açıklamalarının yatırım kararına yardımcı olduğu
tespit edilmiştir. Ayrıca risk açıklamanın, kurumsal yönetim içinde
önemli bir yere sahip olduğu belirlenmiştir.
•
Linsley ve Shrives (2006) çalışmalarında İngiltere’deki 79 adet
işletmenin faaliyet raporlarındaki risk açıklamalarını incelemişlerdir.
Çalışmada 1) Risk açıklamaları ve işletme büyüklüğü arasındaki ilişkiyi
test etmek, 2) Risk açıklamaları ve işletme risk seviyesi arasındaki
ilişkiyi test etmek ve 3) Açıklamaların cümle özelliklerini incelemek
amaçlanmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır.
Çalışma sonucunda risk açıklamaları ve işletme büyüklüğü arasında
pozitif ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca nitel risk açıklamalarının
nicel risk açıklamalarından daha fazla olduğu belirlenmiştir. Çalışmada
risk açıklamaları ile ilgi hipotezler oluşturulurken risk açıklamaları
parasal ve parasal olmayan risk açıklamaları, geçmiş ve gelecek risk
açıklamaları, iyi ve kötü risk açıklamaları olmak üzere ayrım
yapılmıştır.
•
Abraham ve Cox (2007) çalışmalarında işletmelerin faaliyet
raporlarındaki risk bilgi miktarı ile ABD listeleme özellikleri arasındaki
ilişkiyi incelemişlerdir. Söz konusu çalışmada geniş bir bakış açısıyla
risk açıklamalarının incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 2002
yılında FTSE 100’de işlem gören şirketler incelenmiş olup içerik
analizi yöntemi uygulanmıştır. Çalışma sonucunda hem yönetici hem
de yönetim kurulu için risk raporlamanın önemli olduğu tespit
edilmiştir. Ayrıca ABD borsasında işlem gören İngiltere şirketlerinin
faaliyet raporlarında ABD borsasında işlem görmeyen İngiltere
şirketlerine göre daha fazla risk bilgilerini açıkladıkları belirlenmiştir.
•
Linsley ve Lawrence (2007) çalışmalarında İngiltere
şirketlerinin faaliyet raporlarında yer alan risk açıklamalarının
incelenmesini amaçlamışlardır. Çalışmada 1 Ocak 2001 tarihi itibariyle
FTSE 100’de işlem gören 25 adet büyük ölçekli işletmenin risk
açıklamaları incelenmiştir. Çalışmada risk açıklamalarının anlaşılma
seviyesini ölçmek ve yöneticilerin zarar oluşturabilecek risk bilgilerini
kasıtlı olarak engelleyip engellemediklerini değerlendirmek için bir
takım testler yapılmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi
kullanılmıştır. Çalışma sonucunda risk açıklamalarının anlaşılma
seviyesinin zor olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yöneticilerin zarar
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
risk
bilgilerini
kasıtlı
olarak
engellemedikleri
•
Jiang (2008) çalışmasında 2003-2007 yıllarında İngiltere’de
Londra Borsası’nda işlem gören üç farklı sektörde faaliyette bulunan
15 adet işletmenin risk yönetimi ve risk açıklamalarını incelemiştir.
Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda beş
yıl içerisinde işletmelerin risk yönetimi ve risk açıklama
uygulamalarının önemli ölçüde geliştirildiği belirlenmiştir. Ayrıca çok
az işletmede risk yönetim sistemini denetleyecek risk komitesi ve risk
yönetimi birim başkanı (Chief Risk Officer-CRO) atandığı tespit
edilmiştir. Son olarak çalışmada işletmelerin raporlarının hâlâ yetersiz
olduğu ve geliştirilmesi gerektiği önerilmiştir.
•
Hill ve Short (2009) çalışmalarında halka açılan şirketlerin
izahnamelerindeki risk açıklamalarını incelemeyi amaçlamışlardır.
Çalışmada İngiltere’deki 420 adet halka açılan şirketin izahnameleri
1991-2003 yılları için içerik analizi ve regresyon analizi yöntemi
kullanılarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda halka arz edilen
şirketlerde ileriye yönelik bilgi açıklamalarının büyük oranda olduğu
tespit edilmiştir.
•
Rajab ve Schachler (2009) çalışmalarında üç ayrı dönem için
(1998, 2001 ve 2004) İngiltere’deki 52 şirketin risk açıklama
uygulamalarını 156 adet faaliyet raporunu içerik analizi yöntemini
kullanarak
incelemişlerdir.
Çalışma
sonucunda
muhasebe
düzenlemelerinin ve muhasebe enstitülerinin önerilerinin etkisi ile altı
yıllık süre içinde faaliyet raporlarındaki risk açıklama miktarında artış
eğilimi olduğu tespit edilmiştir.
•
Linsley (2011) çalışmasında İngiltere’de bulunan sekiz
bankanın yedi yıllık dönemi kapsayan (2002-2008) faaliyet
raporlarında yer alan risk açıklamalarını incelemiştir. Çalışma
sonucunda örnek bankalarda risk açıklamanın yıllar itibariyle kriz
dönemine kadar tutarlı olduğu tespit edilmiştir. 2008 yılı faaliyet
raporlarında ise krizden etkilenen bankalarda farklı risk açıklamalarının
olduğu belirlenmiştir.
•
Elzahar ve Hussainey (2012) çalışmalarında İngiltere’de 72
adet işletmenin hazırladığı ara raporlarında yer alan risk bilgi seviyesini
ölçmek için manuel içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca
işletmeye özgü özelliklerinin etkisini incelemek ve risk açıklamalarını
2016/Özel Sayı-1
oluşturabilecek
belirlenmiştir.
169
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
170
kapsayan kurumsal yönetim mekanizmalarını incelemek için regresyon
analizi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda büyük işletmelerde faaliyet
dönemi içerisinde hazırlanan ara raporların açıklama bölümlerinde
daha fazla risk açıkladıkları tespit edilmiştir. Ayrıca firmaya özgü diğer
özellikler (likidite, özkaynak, karlılık, çapraz listeleme) ve risk
açıklamalarını kapsayan kurumsal yönetim mekanizmaları arasında
istatistiksel olarak anlamsız bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır.
•
Campbelle ve Rattanataipop (2013) çalışmalarında 1995 ve
2010 yılları arasında İngiltere merkezli altı büyük bankanın risk
raporlama uygulamalarını incelemişlerdir. Çalışmada içerik analizi
yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda 16 yıl boyunca risk
türlerinin hacminde artış olduğu tespit edilmiştir.
•
Elshandidy ve diğerleri (2013) çalışmalarında İngiltere’de
borsada işlem gören şirketlerin faaliyet raporlarındaki gönüllü ve
zorunlu risk açıklamalarının risk seviyesi üzerindeki etkisini
incelemişlerdir. Çalışma sonucunda büyük ölçekli, temettü verimi ile
yönetim kurulu bağımsızlığı yüksek olan ve etkin denetim ortamı olan
şirketlerde gönlü risk açıklama uygulamalarının diğer şirketlere göre
daha yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir.
Hukuki düzenlemeler ve yapılan çalışmalar bir bütün olarak ele
alındığında İngiltere’de risk açıklama uygulamaları standartlar ve ilgili
rehberler sunularak sürekli iyileştirilmiştir. Söz konusu bu durum,
İngiltere’deki düzenleyici kuruluşların risk açıklamanın öneminin
farkında olduğuna işaret etmektedir (Özşahin Koç ve Uzay 2015, 220).
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Kurumsal yönetim konusunun önemli hale gelmesinin temelinde,
son yıllarda uluslararası alanda ortaya çıkan şirket skandalları
bulunmaktadır. Şirket skandalları sonucunda, işletme yönetimlerinin
şeffaf olması yönündeki talep artmıştır. Şeffaflığın işletme düzeyinde
benimsenmesi, yatırımcı haklarının korunması ve kamu güveninin
kazanılması için bir gerekliliktir. Zira yatırımcılar, yatırım kararı
alırken işletmelerin kamuoyuna yaptıkları açıklamaları dikkate alarak
hareket etmektedirler. İşletmelerin kamuyu aydınlatırken finansal
bilgilerin yanı sıra finansal olmayan bilgileri ve ayrıca karşı karşıya
olduğu risklerle ilgili bilgileri de açıklamaları gerekmektir. İşletmelerin
faaliyet raporlarında risklerini açıklamaları, işletmelerin geleceği
hakkında belirsizliklerle ilgili bilgi sağlamasından dolayı yatırımcılar
ve analistler gibi faaliyet raporu kullanıcıları için büyük önem
taşımaktadır. Risklerle ilgili şeffaflığın sağlanması etkin sermaye
piyasaları içinde önemlidir. Dünya’da mevcut düzenlemeler incelendiği
zaman risk açıklaması ile ilgili olarak üç tip yaklaşım olduğu
görülmektedir. İlk yaklaşıma göre risk açıklama ile ilgili kurallar
mevzuat kapsamında düzenlenir ve işletmeler bu kurallara uymak
zorundadır. İkinci yaklaşım yumuşak hukuk olarak ifade edilmektedir
ve bu yaklaşımda gönüllü açıklama esastır. Üçüncü yaklaşım resmi
olmayan kurallar olarak adlandırılır ve bu kurallar genellikle daha
detaylı ve özeldir. Ancak uygulanmaması durumunda hiçbir yaptırımı
bulunmamaktadır. Bu kapsamda bazı ülkelerde risk açıklama
uygulamaları zorunlu iken bazı ülkelerde risk açıklama uygulamaları
gönüllü olarak gerçekleşmektedir. Bu çalışmada risk açıklamasına
ilişkin gönüllü uygulamayı benimseyen İngiltere’deki risk açıklama
düzenlemeleri incelenmiştir. Yapılan incelemelerde İngiltere’nin
gönüllü risk açıklamayı benimsediği, buna yönelik düzenlemeler
yaptığı ve bu düzenlemelerin sürekli geliştirildiği görülmüştür. Ayrıca
yapılan akademik çalışmalarda da İngiltere şirketlerinin gönüllü risk
açıklamalarının yüksek seviyede olduğu ve zaman içerisinde şirketlerin
risk türlerinin hacminin arttığı tespit edilmiştir. Türkiye’de ise
doğrudan risk açıklama ve raporlamaya yönelik yasal düzenleme
bulunmamaktadır. Türkiye’de de risk açıklama ve raporlamaya yönelik
yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu düzenlemenin
Türkiye’nin sosyo-kültürel durumu bir bütün olarak ele alındığında risk
açıklamasının gönüllülük yerine zorunlu olmasının kamuyu aydınlatma
ve yatırımcı haklarının korunması bakımından daha uygun olacağı
düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
Abraham, S. Marston C. ve Darby P. 2012. Risk Reporting: Clarity,
Relevance And Location (1th Edition), The Institute of Chartered
Accountants of Scotland, Edinburgh.
Abraham, S. ve Cox P. 2007. “Analysing the Determinants of Narrative
Risk İnformation in UK FTSE 100 Annual Reports”, The British
Accounting Review, 39.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
171
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
172
Ariffin, N. M. 2005. “Enhancing Transparency and Risk Reporting in
Islamic Banks”, School of Management, University of Surrey, PhD
Thesis.
Ataman Erdönmez, P. 2003. “Türkiye’de 2001 Yılındaki Mali Kriz
Sonrasında Kurumsal Sektörde Yeniden Yapılandırma”, Bankacılar
Dergisi, 47.
Beretta, S. ve Bozzolan S. 2004. “A Framework for the Analysis of
Firm Risk Communication”, The International Journal of
Accounting, 39 (3).
Cabedo, J. D. ve Tirado J. M. 2004. “The Disclosure of Risk in
Financial Statements”, Accounting Forum, 28 (3).
Campbell, D. ve Rattanataipop P. 2013. “Risk Reporting by UK Banks,
1995‐2010:
An
Exercise
in
Futility?”,
http://econ.au.dk/fileadmin/Economics_Business/Research/Semina
rs/Finance_Accounting_Seminars/2013/ARLS030413DavidCampb
ell_RiskReporting_by_UK_banks.pdfAlanından (Erişim Tarihi:
09.09.2013).
Chandiramani, G. 2009. “Quality of Risk Reporting”, Erasmus
Unıversıty Rotterdam, School Of Economıcs, Accountıng, Audıtıng
And Control, Master Thesis.
Çelik, O. 2002. “Sermaye Piyasalarında Gönüllü Kamuya Açıklama”,
Muhasebe ve Denetime Bakış, 6.
Dobler, M. 2005. “How Informative is Risk Reporting?– A Review of
Disclosure Models-“, Munich Business Research.
Dobler, M. 2008. “Incentives for Risk Reporting - A Discretionary
Disclosure and Cheap Talk Approach”, The International Journal of
Accounting, 43.
Doğan, M. 2007. “Şirketlerin Yönetiminde Temsil Sorunu ve Kurumsal
Yönetim”, Muhasebe ve Denetime Bakış, 23.
Don, J-W. 2010. “Risk Disclosure Practices of the European Banking
Sector”, Erasmus School of Economics, Erasmus University
Rotterdam, Accountancy, Auditing and Control, Master Thesis.
Elzahar, H. ve Hussainey K. 2012. “Determinants of Narrative Risk
Disclosures in UK İnterim Reports”, Journal of Risk Finance, 13 (2).
Elshandidy, T., Fraser I. ve Hussainey K. 2013. “Aggregated,
Voluntary, and Mandatory Risk Disclosure İncentives: Evidence
From UK FTSE All-Share Companies”, International Review of
Financial Analysis, 30.
Epstein M. J. ve Buhovac A. R. 2006. The Reporting of Organizational
Risks for Internaland External Decision-Making, Published by the
Society of Management Accountants of Canada and The American
Institute of Certified Public Accountants, Canada.
Hergüner, Ü. 2007. “Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Sanayi
İşletmelerine Yansıması”, Mercek Dergisi, 46.
Hill, P. ve Short H. 2009. “Risk Disclosures on the Second Tier Markets
of the London Stock Exchange”, Accounting and Finance, 49 (4).
Institute of Chartered Accountants in England & Wales (ICAEW).
1997. Financial Reporting of Risk: Proposals for A Statement of
Business Risk, United Kingdom.
Institute of Chartered Accountants in England and Wales (ICAEW).
1999. Internal Control Guidance for Directors on the Combined
Code, ICAEW, London.
Jiang, N. 2008. “Examining Risk Management and Risk Disclosures
Practices in UK Public Companies”, University of Nottingham,
Master Thesis.
Lajili, K. ve Zeghal D. 2005. “A Content Analysis of Risk Management
Disclosures in Canadian Annual Reports”, Canadian Journal of
Administrative Sciences, 22 (2).
Linsley, P. M. ve Shrives P. J. 2000. “Risk Management and Reporting
Risk in the UK”, The Journal of Risk, 3 (1).
Linsley, P. M. ve Shrives P. J. 2006. “Risk Reporting: A Study of Risk
Disclosures in the Annual Reports of UK Companies”, The British
Accounting Review, 38.
Linsley, P. M. ve Lawrence M. J. 2007. “Risk Reporting by the Largest
UK Companies: Readability and Lack of Obfuscation”, Accounting,
Auditing & Accountability Journal, 20 (4).
Linsley, P. M. 2011. UK Bank Risk Disclosures in the Period Through
to the Onset of the Global Financial Crisis, ICAEW, London.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
173
2016/Özel Sayı-1
Arş. Gör. Filiz ÖZŞAHİN KOÇ - Prof. Dr. Azzem ÖZKAN
174
Meijer, M. M. G. H., 2011. “Risk Disclosures in Annual Reports of
Dutch Listed Companies During the Years 2005-2008”, University
of Twente, Finance & Accounting, Master Thesis. Netherlands.
Miihkinen, A. 2013. “Essays on Corporate Risk and Transition
Disclosures in the IFRS Era”, Aalto University, Doctoral
Dissertations.
Mohobbot, A. Md. ve Konishi N. 2005. “The UK Guidelines for
Company Risk Reporting−An Evaluation”, Economic Review, 37
(1).
Mokhtar, E. S. 2010. “Investıgatıng Risk Reporting Practices In Egypt”,
Cardiff Business School, Cardiff University, Doctoral Dissertations.
Muzahem, A. 2011. “An Empirical Analysis on the Practice and
Determinants of Risk Disclosure in an Emerging Capital Market: the
Case of United Arab Emirates”, University of Portsmouth,
Portsmouth Business School, Department of Accounting and
Finance, Doctoral Dissertations.
Oorschot, L. V. 2009. “Risk Reporting: An Analysis Of The German
Banking Industry”, Erasmus Unıversıty Rotterdam, Accounting,
Auditing and Control, Master Thesis.
Özkan, A., Tanç Ş. G. ve Tanç A. 2008. “Finansal Tablo Dipnotlarının
Kamuyu Aydınlatmadaki Öneminin Belirlenmesine Yönelik Bir
Araştırma”, Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi, 10 (3).
Özşahin Koç, F. ve Uzay Ş. 2015. “Risk Raporlaması: Gelişmiş Ülke
Uygulamalarından Çıkarılacak Dersler”, Erciyes Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 45.
Pamukçu, F. 2011. “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma ve
Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve Finansman
Dergisi, 50.
Poroy Arsoy, A. 2008. “Kurumsal Şeffaflık ve Muhasebe Standartları”,
Afyon Kocatepe Üniversitesi, İİBF. Dergisi, 10 (2).
Rajab, B. ve Schachler M. H. 2009. “Corporate Risk Disclosure by UK
Firms: Trends and Determinants”, World Review of
Entrepreneurship Management and Sustainable Development, 5(3).
Rajab, B. 2009. “Corporate Risk Disclosure Its Determinants and İts
İmpact on the Company's Cost of Equity Capital”, Edinburgh Napier
University, School of Accounting, Economics & Statistics, The
Business School, Doctoral Dissertations.
Rattanataipop, P. 2013. “Risk Disclosures in the Annual Reports of UK
Banks, 1995 – 2010”, Newcastle University Business School,
Doctoral Dissertations.
Sermaye Piyasası Kurulu. 2005. Kurumsal Yönetim İlkeleri,
Düzeltilmiş İkinci Yayınlama.
Solomon, J. F., Solomon A., Norton S. D. ve Joseph N. L. 2000. “A
Conceptual Framework for Corporate Risk Disclosure Emerging
from the Agenda for Corporate Governance Reform”, The British
Accounting Review, 32 (4).
TKYD, “Nedir Bu Kurumsal Yönetim?”, 2007 Deloitte-Türkiye
Kurumsal Yönetim Derneği Ortak Yayını, Web Sayfası:
http://www.tkyd.org/files/downloads/faaliyet_alanlari/yayinlarimiz
/tkyd_yayinlari/nedir_bu_kurumsal_yonetim.pdf (Erişim Tarihi:
20.07.2015).
Woods, M., Dowd K. ve Humphrey C. G. 2004. “Credıbılıty At Rısk?
The Accountıng Professıon, Rısk Reportıng And The Rıse Of VaR”,
ESRC Economic & Social Research Council.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık İlkesinin Gereği Olarak Gönüllü Risk Açıklama: İngiltere Örneği
175
KURUMSAL YÖNETİM ENDEKSİNDEKİ (BISTXKURY) İŞLETMELERİN SAHİPLİK YAPISI VE
GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALAR ARASINDAKİ İLİŞKİ *
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN **
Araş. Gör. Nur FİDANCI ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 177-199
ÖZ
Şirketlerin şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri
çerçevesinde faaliyet gösterebilmelerini sağlamaya yönelik ortaya çıkan
kurumsal yönetim kavramı, özellikle ABD’de yaşanan şirket skandalları
sonrasında tüm Dünya’da gündeme gelen bir kavramdır. Bu bağlamda,
sermaye piyasalarında, gönüllü açıklamalarda bulunan şirketlerin sayısı
giderek artmıştır. Şirketlerin, gerektirdiğinden daha fazla bilgiyi gönüllülük
esasına göre raporlama eğiliminde olmalarının temel nedeni, piyasa
katılımcıları ile daha fazla iletişim içerisinde olabilmek ve katılımcılara
firmanın değeri hakkında daha doğru ve daha tutarlı bilgiyi verebilmektir.
Çalışmanın amacı, Borsa İstanbul Kurumsal Yönetim Endeksinde (BISTXKURY) yer alan işletmelerin sahiplik yapısı ve kurumsal gönüllü açıklamalar
arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Gönüllü Açıklamalar, Sahiplik
Yapısı
JEL Sınıflandırması: M41, M48, C01
THE RELATIONSHIP BETWEEN OWNERSHIP STRUCTURE OF
ENTITIES LISTED IN CORPORATE GOVERNANCE INDEX (BIST –
XKURY) AND VOLUNTARY DISCLOSURES
Corporate governance concept is significantly brought into agenda
specifically after company scandals occurred in United States provides
Makale gönderim tarihi: 10.11.2015; kabul tarihi:03.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF, [email protected]
***
Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF, nur.fidancı@deu.edu.tr
*
177
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
178
companies to operate abide by transparency, fair, accountability and
responsibility principles.
On this basis, number of companies making voluntary disclosures
increased gradually in capital markets. The reason for companies to have
propensity to report more information voluntarily is to communicate more with
market participants and render more accurate more coherent information about
firm value to market participants. The aim of this paper is to detect the
relationship between corporate voluntary disclosures and ownership structures
of companies listed Istanbul Stock Exchange’s corporate governance index
(BIST-XKURY)
Keywords: Corporate Governance, Voluntary Disclosures, Ownership
Structure
JEL Classification: M41, M48, C01
1. GİRİŞ
Literatürde kurumsal yönetim kavramının farklı şekillerde
tanımlandığı ve ideal tek bir kurumsal yönetim tanımının olmadığı
görülmektedir. Kurumsal yönetim alanında yapılan sayısız çalışmadan
yola çıkarak kurumsal yönetim, “hissedarlar, iç ve dış paydaşlar,
yönetim kurulu ve üst yönetim arasındaki ilişkileri tarafların hak ve
sorumlulukların gözetilmesine olanak sağlayan kurallar ve
düzenlemelerdir” denilebilir.
Gompers, Ishii, Metrick’e göre
(2003:107) şirketler birer
cumhuriyettir ve kurumsal yönetim de bu rejimdeki güç ilişkisini ifade
etmektedir. Gompers, Ishii, Metrick çalışmalarında kurumsal yönetimi
şu şekilde tanımlamışlardır:
Şirketler cumhuriyetlerdir. Asıl otorite oy hakkına sahip olan pay
sahiplerindedir. Oy sahipleri temsilcileri olan yönetim kurulu üyelerini
seçerler ve yönetim kurulu üyeleri de birçok kararda yetki devrini
bürokratları olan yöneticilere devrederler. Herhangi bir cumhuriyet
rejiminde güç ilişkisi yönetimin sahip olduğu spesifik kurallara
bağlıdır. Bir uç örneğe bakarsak, bazı demokrasilere göre yöneticilere
çok az güç verilir ve pay sahiplerine yönetim kurulu üyelerini hızlı bir
şekilde ve kolayca değiştirme imkanı tanır. Diğer bir uç örnekte ise
yönetime çok fazla güç hakkı tanınır ve pay sahiplerinin yönetim kurulu
üyelerini değiştirmeleri konusunda güçlü engeller oluşturulur.
Görüldüğü üzere, kurumsal yönetim kavramı, temsil eden-temsil
edilen ve sermaye yapısı kavramlarını da beraberinde getirmektedir.
Farklı kurumsal yönetim yapısı sistemlerinin ve kurumsal yönetim
yapısı mekanizmalarının yöneticilerin, kurumsal yatırımcıların ve fazla
paya sahip en büyük yatırımcıların sermaye sahipliği ve firma
performansı arasındaki ilişkileri etkilemesi beklenmektedir.
Sermaye yapısı, işletmelerin varlıklarını nasıl finanse ettikleri ve
finansmanda kullandıkları kaynakların bileşiminin ifadesidir.
İşletmeler yatırımlarını finanse etmek için özkaynaklarını
kullanabilecekleri gibi yabancı kaynakla finansman sağlanmanın
işletmeye sağlayacağı kaldıraç etkisinden yararlanmak suretiyle
yabancı kaynakları da kullanabileceklerdir.
Ancak “sermaye sahipliği” kavramı yalnızca niceliksel değil aynı
zamanda hissedarların niteliksel özelliklerini de kapsayan bir
kavramdır. Örneğin; şirketin aile şirketi olup olmadığı, hissedarlar
arasında kurumsal yatırımcı ve/veya yabancı yatırımcı oranı, şirket
yöneticisine birtakım nedenlerden dolayı (verimlilik artışı, motivasyon
v.s.) şirket hisse senetleri verilip verilmediği sorularının cevapları
sermaye sahipliği kavramı içinde aranmaktadır.
Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının temelinde, tek bir çıkar
grubu gözetilmeksizin şeffaf davranılması ve ticari sır kapsamına
girmeyen tüm bilgilerin kamuya açıklanması yatmaktadır. Sermaye
sahipliği kavramı incelendiğinde ise farklı çıkar gruplarının sermaye
üzerindeki etkileri görülmektedir. Dolayısıyla, işletmelerin kamuya
açıklaması gereken zorunlu bilgiler dışında gönüllü olarak da açıklama
yapmak istediği durumlarda, farklı çıkar gruplarının temsili söz konusu
olduğunda bu gönüllü açıklamalar sermaye sahibinden etkilenmekte
midir? sorusu akla gelmektedir.
Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksinde (BIST-XKURY)
faaliyet gösteren işletmelerin sermaye sahipliği ve gönüllü açıklamaları
arasındaki ilişki Stata 14 ve MS- Excel bilgisayar programları aracılığı
ile çoklu regresyon analizi “En Küçük Kareler-Ordinary Least SquareOLS” yöntemi ile ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
179
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
2016/Özel Sayı-1
2.
180
LİTERATÜR TARAMASI
2.1. Kurumsal Yönetim Kavramı
Dünya’da kurumsal yönetim kavramı 1980 sonları ve 1990’lı
yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Türkiye’de ise daha çok 2001
yılında yaşanan krizden sonra gündeme gelmeye başlamış ve
yaygınlaşmıştır.
İngilizce’de “Corporate Governance” olarak ifade edilen kavram
Türkçe literatürde “Kurumsal Yönetim” olarak karşılık bulmuştur.
Latince “gubernare” olarak ifade edilen “governance” kelimesi
“hükmetmek, yönlendirmek” anlamları taşımaktadır. Bazı çalışmalarda
“Kurumsal Yönetişim” olarak da kullanılan kavram, söz konusu
çalışmamızda SPK, TÜSİAD, BIST, TKYD ve KGK gibi kurumlara
uyularak “Kurumsal Yönetim” olarak yer alacaktır.
Birçok ülkede hızla yayılan kurumsal yönetim kavramı, Cadbury
Raporu’nda “şirketleri idare ve kontrol eden bir sistem” olarak
tanımlanmıştır. Şirketlerin idare ve kontrolünden ve dolayısıyla
şirketlerin yönetiminden en üst düzey organ olan yönetim kurulları
sorumludur. Pay sahiplerinin yönetimdeki görevi yönetici ve denetçileri
görevlendirmek ve uygun yönetim modelini kurmaktır. Yönetim
kurulunun sorumlulukları şirketin stratejik hedeflerinin belirlenmesi ve
bunların uygulanmaya konulmasında liderlik etmek, işletme yönetimini
denetlemek ve bunu pay sahiplerine rapor etmektir. Yönetim kurulunun
görevleri kanunlara, düzenlemelere ve genel kuruldaki pay sahiplerinin
alacağı kararlara bağlıdır (Cadbury Raporu, 1992:14).
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kurumsal
Yönetimi, şirketlerin yönlendirildiği ve kontrol edildiği sistem olarak
tanımlamakta ve esasen şirketin yönetimi yönetim kurulu, hissedarları
ve diğer çıkar grupları arasındaki ilişkiler dizisini içermektedir.
Kurumsal yönetim şirketin amaç ve hedeflerinin saptandığı ve bunlara
erişebilmek için performansı izleme araçlarının belirlendiği yapıyı
ortaya koyar (OECD; Corporate Governance Principles, 1998, s.2).
TÜSİAD tarafından 2002 yılında yayımlanan “Kurumsal Yönetim
En İyi Uygulama Kodu: Yönetim Kurulunun Yapısı ve İşleyişi”
hakkındaki raporda “Kurumsal Yönetim” kavramı şu şekilde
tanımlanmıştır. “En geniş anlamda modern yaşamda insanların bir
amaca ulaşmak için oluşturduğu herhangi bir kurumun yönetiminin
düzenlenmesidir. Daha dar anlamda ise, bir kurumun beşeri ve mali
sermayeyi çekmesine, etkin çalışmasına ve böylece ait olduğu toplumun
değerlerine saygı gösterirken uzun dönemde ortaklarına ekonomik
değer yaratmasına imkan tanıyan her türlü kanun, yönetmelik, kod ve
uygulamaları ifade etmektedir”.
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, kurumsal yönetimin tek bir
tanımı yoktur. Kurumsal Yönetim kısaca, şirketin yönetim kurulu,
ortakları ve diğer paydaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar
bütünü olup, şirketin herhangi bir grup paydaşının menfaatinin diğer
grupların önüne geçmesini engelleme amacı gütmektedir. Kurumsal
yönetim işletme ile doğrudan ve dolaylı ilişki içinde olan tüm
paydaşlarının haklarının korunmasını amaçlamaktadır.
Kurumsal Yönetim İlkeleri OECD liderliğinde 1999 yılında, özel
sektöre yönelik bir ilke ve uygulamalar bütünü olarak başlayan bir
süreçtir. Gerek makro düzeyde yaşanan küresel ekonomik krizler, gerek
şirketler düzeyinde yaşanan çeşitli usulsüzlükler, 2000’li yıllarda
dikkatlerin, sürdürülebilir performans kavramı üzerine yoğunlaşmasına
neden olmuştur. Bu gelişmeler, kurumsal yönetim kavramının ilgi
alanını halka açık şirketlerin ardından, halka kapalı şirketler, aile
şirketleri, kamu işletmeleri, sivil toplum kuruluşları, spor kulüpleri ve
siyasi partiler de dahil olmak üzere ekonomik ve toplumsal hayatımızda
kilit rol oynayan tüm kuruluşları içerecek şekilde genişletmiştir.
Kurumsal Yönetim 1930’lu yıllardan başlayarak önem kazanmış
ancak son 20 yıldır birçok ülkede yaygınlaşmış ve uluslararası
kurumların yönetim tarzlarını yönlendiren bir kavram haline gelmiştir.
Kurumsal Yönetim alanında yıllar itibariyle yapılan önemli çalışmalar;
Cadbury Raporu (1992), King Raporu I (1994), King II (2002)- King
III (2009), Greenbury Raporu (1995), Hampel Raporu (1998),
Birleştirilmiş Kod (1998) Güncelleme (2003), Millstein Raporu (1998),
OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri (1999) Güncelleme (2004),
Sarbanes Oxley Yasası (2002), Higgs Raporu (2003) şeklindedir
(Cavlak, 2015:17).
Günümüzde gelişmiş Batı ekonomilerinde ve hatta bazı Asya
ülkelerinde (Singapur, Hong Kong, Güney Kore gibi) kurumsal
yönetim ilkelerini uygulamayan halka açık bir şirket hemen hemen
yoktur. Türkiye de ise SPK’nın öncülüğünde kurumsal yönetim ilkeleri
oluşturulmuş, SPK tarafından kurulan komiteye, Borsa İstanbul ve
Türkiye Kurumsal Yönetim Forumu katılmıştır. Ayrıca TÜSİAD da
Kurumsal Yönetim ile ilgili komite oluşturmuştur.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
181
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
2016/Özel Sayı-1
2.1.1. Kurumsal Yönetim İlkeleri
182
Kurumsal yönetimi şekillendiren birçok ilke mevcuttur; ancak
bunların hepsi aynı değerde ve etkinlikte değildir. Hatta birçoğunun
sıradan davranış kuralları olduğu görülmektedir.
Kurumsal yönetim ilkelerinin amacı; ülkelerde kurumsal yönetim ile
ilgili yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçeveyi değerlendirmek ve
geliştirmek için ilgili kurumlara yardımcı olmaktır.
Uluslararası çalışmalar incelendiğinde, kurumsal yönetim
yaklaşımlarında özellikle, eşitlik (adil davranma), şeffaflık, hesap
verebilirlik ve sorumluluk kavramları genel kabul görmüş kurumsal
yönetim ilkeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. (www.spk.gov.tr)
Yeni TTK’da esas itibariyle kurumsal yönetim ilkelerine
dayanmaktadır.
1.
Eşitlik (Adil Davranma)
SPK’nın yayımlamış olduğu Kurumsal Yönetim İlkelerinde eşitlik;
şirket ile ilgili tüm faaliyetlerde pay ve menfaat sahiplerine eşit
davranılması ve olası çıkar çatışmalarının önüne geçilmesini ifade
etmektedir.
2. Şeffaflık
Ticari sır niteliğindeki bilgiler hariç olmak üzere, işletme ile ilgili
finansal ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, eksiksiz
anlaşılabilir, yorumlanabilir bir şekilde kamuya duyurulmasını ifade
etmektedir.
3. Hesap Verebilirlik
Yönetim kurulu üyelerinin tüm paydaşlara hesap verme
zorunluluğunu ifade etmektedir. Kurumsal Yönetim anlayışına göre
yönetim kurulu yalnızca genel kurula karşı değil aynı zamanda tüm
menfaat sahiplerine karşı sorumludur.
4. Sorumluluk
Şirket faaliyetlerini yürütürken alınan kararların, uygulamaların
şirketin ana sözleşmesine, yönetmeliklere, mevzuata uygun olmasını ve
bu uygunluğun denetlenmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
İşletmeler düzenleyici kurumların oluşturduğu mevzuatın ötesinde
ilave açıklamalar yapmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Gönüllü
açıklamalar son yıllarda muhasebe literatüründe oldukça ilgi çeken bir
konudur. Gönüllü açıklamalar, zorunlu tutulanları aşan açıklamalar
olarak tanımlanmıştır (Meek vd., 1995, 555).
Gönüllü açıklamalar; ekonomik gelişmişlik, yasal düzenlemeler,
sermaye piyasalarının gelişmişlik düzeyi, kültür, eğitim seviyesi gibi
birtakım değişkenlerden etkilenmektedir.
Farklı ülkelerdeki kurumsal yönetim uygulamaları da gönüllü
açıklamalar üzerinde etkili olmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve
Büyük Britanya’daki Sanayi Devrimi, bu ülkelerdeki zenginliğin genel
nüfusa yayılmasını sağlamıştır. İşletmeler büyüdükçe, sermayeye olan
ihtiyaç artmış ve yükselen orta sınıf, gereken sermayeyi tedarik eden
kaynak durumuna gelmiştir. İlk olarak, yatırımcıların ve kredi
verenlerin içinde bulunduğu grup büyüyerek, farklılaşmış ve şirketler
mülkiyetlerini genişletme imkânına kavuşmuşlardır. İkinci olarak, mal
sahipleri şirketlerinin yönetimlerinden ayrılmışlar ve bu durum
profesyonel yöneticilerin (non-owner managers) ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Bu tarz ekonomilerde yatırımcının korunması esastır.
Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkelerde işletmelerin sermaye
ihtiyacını karşılayan az sayıda büyük banka bulunmaktadır. Bu
ülkelerde bankalar sermayenin tek kaynağı olduklarından muhasebe
uygulamaları kredi verenlerin korunmasına yönelik hazırlanmaktadır.
Bu sebeple de, hazırlanan finansal raporlar ABD’deki şirketlerden daha
az kapsamlıdır (Choi, Frost ve Meek, 2002:146).
Gönüllü açıklamalar konusundaki ilk çalışmayı Firth 1979 yılında
gerçekleştirmiştir. Firth incelediği 180 İngiliz işletmesinin gönüllü
açıklama düzeyini tespit etmeye çalışmıştır (Ding, v.d. 2004, 16).
Leftwich, Watts ve Zimmerman (1981), ara dönem raporlamada
gönüllü açıklama düzeyini, Meek, Roberts ve Gray (1995), İngiliz,
Fransız ve Alman işletmelerinde gönüllü açıklamaları etkileyen
faktörleri; Williams (1999), Asya Pasifik ülkelerinde (Avustralya, Singapur, Hong Kong, Filipinler, Tayland, Endonezya ve Malezya)
toplumsal ve çevresel gönüllü açıklama düzeyi ve bunu etkileyen
faktörleri; Ho ve Wong (2001), Hong Kong borsasına kayıtlı
işletmelerin kurumsal yönetime bağlı olarak yaptıkları gönüllü
2016/Özel Sayı-1
2.2. Gönüllü Açıklamalar
183
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
184
açıklama düzeylerini; Chau ve Gray (2002) Hong Kong ve Singapur;
Eng ve Mak (2003) ise Singapur işletmelerinde gönüllü açıklamalar ile
sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi, Barako, Hancock ve Izan (2006),
Kenya’daki işletmelerde 1992-2001 yılları arasında gönüllü
açıklamalar ve sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi ele almıştır.
Gönüllü açıklamaların düzeyi, sahiplik yapısı ile olan ilişkisi farklı
ekonomilerde ve farklı kültürlerde değişiklik göstermektedir. Ancak
kurumsal sosyal sorumluluk ilkeleri gereği finansal raporlarda gönüllü
açıklamalara yer vermek gerekmektedir.
Muhasebe bilgi sistemi, ticari sır kapsamına giren ve işletmenin
rekabet gücünü azaltacak olan bilgiler hariç, diğer tüm bilgileri
kamuoyuna açıklamalıdır. Bu bilgiler işletmenin aleyhine bile olsa
muhasebe bilgi sistemi bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmak
durumundadır. Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının dayandığı
temel de budur (SPK, 2005: 20).
2.3. Sahiplik Yapısı
Sahiplik kavramı, bir varlığı hukuki çerçevede kullanabilme
özgürlüğü olarak tanımlanabilmektedir. Diğer bir ifade ile sahiplik,
bireyin menkul veya gayrimenkul varlıklar üzerinde tasarruf hakkını
istediği gibi kullanması anlamına gelmektedir. Sahiplik, maddi olarak
ifade edilebilsin edilemesin, soyut veya somut var olan her şey için
ifade edebilmek mümkündür. Bununla birlikte, sahiplik hukuki olarak
sadece para ile ifade edilebilen maddi varlıklar için korunabilmektedir
(Lemmon, Lins: 2003:1446-1447).
Kurumsal yönetim, işletmelerde sahiplik ve kontrolün ayrılmasıyla
birlikte ortaya çıkan sorunları çözmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle
sahiplik yapısı ve kurumsal yönetim arasındaki yakın ilişki dikkate
alınmalıdır.
Kurumsal yönetim çerçevesi, hissedarlık haklarını korumalı ve bu
hakların kullanılabilmesini kolaylaştırmalıdır. Kurumsal yönetim
çerçevesi, azınlık ve yabancı hissedarlar da dahil, bütün hissedarlara
eşit muamele yapılmasını güvence altına almalıdır. Bütün hissedarlar
haklarının ihlali halinde yeterli bir telafi ya da tazminat elde etme
imkanına sahip olmalıdır. (OECD, Kurumsal Yönetim İlkeleri)
Sermaye payları fazla olan büyük hissedarların firma yönetimine
aktif ilgi göstermesi ve yönetimi kontrol etmesi beklenir (Demsetz,
Villalonga, 2001:210).
Her sahiplik yapısı beraberinde kurumsal yönetim tarafından
çözülmesi gereken farklı sorunları kapsamaktadır. Şahıs şirketlerinde;
kaynakların varlıklara etkili tahsisi, birden çok hissedarı olan
şirketlerde; azınlık hissedarlarının korunması ile temsil maliyetlerinin
azaltılması, sahipliğin yayılmış olduğu şirketlerde ise aşırı yatırım ve
aşırı büyüme birer sorun teşkil etmektedir.
Uygulamada en çok karşılaşılan sermaye sahipliği türleri; aile
sahipliği, kurumsal yatırımcı sahipliği, devlet sahipliği, dağınık
sermaye sahipliği ve yönetici sahipliğidir.
Aile sahipliğinin etkin olduğu işletmeler, diğer sermaye sahipliği
çeşitlerine göre daha yüksek bir paya sahiptir. Sayıları oldukça fazla
olan aile işletmeleri, genel anlamda belirli bir ailenin geçimini
sağlamak ve sermayenin sadece o aile içinde kalmasını sağlamak
amacıyla kurulmuş işletmelerdir. Aile işletmeleri tüm dünyada her
sektör açısından oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Aile
işletmelerinde hakim ortak aile üyeleridir ve yönetim kurulu genellikle
bu üyelerden oluşmaktadır.
Kurumsal yatırımcı sahipliği gelişmiş ekonomilerde önemli bir rol
üstlenmektedir. Kurumsal yatırımcılar genellikle yatırım bankaları
olarak karşımıza çıkmaktadır. Govori (2003) tarafından yapılan
çalışmada, kurumsal yatırımcılar; yatırım fonları, sigorta şirketleri,
emeklilik fonları şeklinde sınıflandırılmışlardır.
Devlet sahipliği devletin herhangi bir şirket, endüstri veya işletme
varlıkları üzerinde sermayesi oranında söz sahibi olmasıdır. Devlet
sahipliği kavramı, kamu otoritesinin piyasalara müdahale etmek
zorunda kalması veya müdahale etmek istemesi sonucunda ortaya
çıkmıştır.
Dağınık sermaye sahipliği, şirket kontrolünün tek elde toplanmadığı
birden çok hissedarla paylaşıldığı durumu ifade etmektedir. Dağınık
sermaye sahipliği yapısında şirket hissedarları arasında baskın
sermayedar grubu bulunmamaktadır.
Yönetici sahipliği, işletme hisselerini elinde bulunduranların aynı
zamanda yönetici konumunda olduğu sahiplik türüdür. Yöneticilerin
işletmenin hisse senetlerinin çoğunluğunu ellerinde bulundurması şart
değildir (Han, Suk, 1998:144).
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
185
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
2016/Özel Sayı-1
3. METODOLOJİ
186
3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı
Çalışmanın amacı Kurumsal Yönetim ve Gönüllü Açıklamalar
kavramlarının değerlendirilerek; BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde
(XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ile faaliyet
raporlarındaki gönüllü açıklamalarının ilişkisinin araştırılmasıdır.
BIST Kurumsal Yönetim Endeksi'nin amacı, payları Borsa İstanbul
pazarlarında (Gözaltı Pazarı ve C Listesi hariç) işlem gören ve kurumsal
yönetim ilkelerine uyum notu 10 üzerinden en az 7, her bir ana başlık
itibarıyla 10 üzerinden en az 6,5 olan şirketlerin fiyat ve getiri
performansının ölçülmesidir. Dolayısıyla çalışma; işletmelerin
şeffaflık, adillik ve hesap verebilirlik düzeylerinin daha yüksek olduğu
varsayılarak, BIST Kurumsal Yönetim Endeksi (XKURY)’nde yer
alan 50 şirket kapsamında değerlendirilmektedir.
Çalışmanın örneklemi olarak BIST Kurumsal Yönetim
Endeksi’nde (XKURY) faaliyet gösteren işletmelerin 2014 yılı
faaliyet raporları incelenmiştir. Çalışmada analize dahil edilen
işletmeler Ek 1’de sunulmaktadır.
3.2. Araştırmanın Veri ve Yöntemi
Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY)
faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ve gönüllü açıklamaları
ilişkisini ölçmek için 1 adet bağımlı, 5 adet bağımsız ve 1 adet kontrol
değişkeni belirlenmiştir. Konu ile ilgili daha önce yapılmış
çalışmalarda kullanılan değişkenler dikkate alınarak gönüllü
açıklamalar endeksi bağımlı değişken, aile sahipliği, kurumsal yönetim
sahipliği, devlet sahipliği, yönetici sahipliği ve yabancı sahiplik
bağımsız değişkenler olarak belirlenmiştir. İncelenen firmalarda
dağınık sermaye sahipliğine rastlanmadığı için bu değişken
kullanılmamıştır. Onun yerine yabancı sermaye sahipliği modele dahil
edilmiştir. Modelin açıklama gücünü artırabilmek için, literatürde
firmaların açıklama gücünü en çok etkileyen değişken olarak kabul
edilen işletmenin büyüklüğü (Log(Aktif)) kontrol değişkeni olarak
analize dahil edilmiştir.
Veriler, Kamuyu Aydınlatma Platformu (http://www.kap.gov.tr)
web sayfasında yer alan 2014 yılı faaliyet raporları ve şirket genel bilgi
formlarından elde edilmiştir. Elde edilen veriler Stata 14 ve MS- Excel
bilgisayar programları aracılığı ile çoklu regresyon analizine tabi
tutulmuştur. Her bir sahiplik yapısı değişkeninin işletmenin gönüllü
açıklamaları üzerindeki etkisini ölçmek için “En Küçük KarelerOrdinary Least Square- OLS” yöntemi uygulanmıştır.
Bu amaçla kurulan model aşağıdaki gibi gösterilebilir:
GAE= β0+β1 AS + β2 KRS + β3 DS + β4 YS + β5 YBN + β6 B + e
3.3. Değişkenlerin Tanımlanması
Sahiplik yapısı ile gönüllü açıklamalar arasındaki ilişkinin
araştırıldığı bu çalışmada araştırma modelini oluşturan değişkenler
genel anlamda bağımlı ve bağımsız değişkenler olarak ikiye ayrılmıştır.
Değişkenlere ilişkin bilgiler aşağıda verilmiştir. Tüm değişkenlerin
analizde kullanımı, formülü ve kısaltmaları aşağıdaki tabloda yer
almaktadır.
Tablo 1. Analizde Kullanılan Değişkenlerin Formülleri ve
Kısaltmaları
Değişkenler
Modelde
Kullanımı
Bağımlı
değişken
Formülü
Kısaltması
GAE
YBN
Aile Sahipliği
Bağımsız
değişken
Kurumsal
Yönetici
Sahipliği
Devlet
Sahipliği
Bağımsız
değişken
Yönetici
Sahipliği
Bağımsız
değişken
GAE=
İşletmenin
açıkladığı
bilgi/
en
yüksek açıklayabileceği
bilgi
Aile işletmesi olması
durumunda 1 yoksa 0
verilmiştir.
Kurumsal
yönetici
sahipliğinin sermayedeki
payı
Devlet sahipliği olması
durumunda 1 yoksa 0
verilmiştir.
Yöneticinin sermayedeki
payı
Yabancı
Sahiplik
Aktif
Büyüklüğü
Bağımsız
Değişken
Kontrol
değişkeni
Yabancı
yatırımcının
sermayedeki payı
Toplam
Varlıkların
Logaritması
Gönüllü
Açıklamalar
Endeksi
Bağımsız
değişken
AS
KRS
DS
YS
B
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
187
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
2016/Özel Sayı-1
3.3.1. Bağımlı Değişken- Gönüllü Açıklamalar Endeksi
188
Literatürdeki diğer çalışmalar incelenerek hazırlanan gönüllü
açıklamalar endeksi, 50 firmanın faaliyet raporlarındaki verilerden yola
çıkılarak hazırlanmıştır. Hamrouni ve diğerleri (2015) yılında yapmış
oldukları çalışmada; Meek ve diğ. (1995), Botosan (1997), Chau ve
Gray (2002), Eng ve Mak (2003), Lim ve diğ. (2007) ve Francis ve diğ.
(2008) nin çalışmalarında kullandıkları gönüllü açıklamalar kontrol
listesini birleştirip yeniden düzenlemişlerdir. Hamrouni ve diğ. (2015)
kontrol listesini, stratejik bilgi 30 kalem, finansal olmayan bilgi 35
kalem, finansal bilgi 36 kalem, kurumsal yönetim 11 kalem olmak
üzere toplamda 112 kalem olarak belirlemişlerdir. Çalışmada, bu 112
kalem temelinde, ülkemizdeki uygulamalar dikkate alınarak ve sadece
Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda yayımlanan faaliyet raporları
incelenerek, kontrol listesindeki kalemlerin bir kısmı elenmiş bir kısmı
da genel başlıklar altında toplanmıştır. Sonuç olarak toplam da 30
kalem gözlemlenmiştir. Çalışmada kullanılan gönüllü açıklamalar
listesi Ek-2’de sunulmaktadır.
50 işletmenin faaliyet raporlarında kontrol listresinde yer alan 30
kalem eşit derecede önem verilerek araştırılmış ve ilgili kalemin var
olması durumunda 1 olmaması durumunda 0 (sıfır) verilerek açıklama
toplamları bulunmuştur. Elde edilen toplam, açıklanabilecek en yüksek
düzey olan 30’a bölünerek bir endeks rakamına ulaşılmıştır.
3.3.2. Bağımsız Değişkenler
Analizde kullanılan bağımsız değişkenler sahiplik yapısı
değişkenleri ve kontrol değişkenleri olarak iki grupta ele alınmaktadır.
Şirket hisselerinin önemli bir bölümünün belirli kişilerin (hissedarların)
veya kurumların elinde bulunması sahiplik yapısını ortaya
koymaktadır. Temsil teorisine göre; firmaların temsil ve açıklama
maliyetlerini düşürmek amacıyla daha fazla bilgi açıklayacağı
beklenmektedir (Jensen ve Meckling, 1976).
İşletme sahipliğinin aile kontrolünde olması (AS) durumunda
firmanın daha az gönüllü açıklamada bulunacağı literatürdeki diğer
çalışmalarla desteklenmektedir (Ho ve Wong, 2001; Akhtaruddin ve
diğ. , 2009).Dolayısıyla;
H1: İşletmenin aile sahipliğinde olması gönüllü açıklama düzeyiyle
negatif ilişkilidir.
Kurumsal yatırımcılar (KRS) kurumsal yönetimin önemli bir parçası
olarak kabul edilmektedir. Dağınık sermaye yatırımcılarına göre
kurumsal yatırımcılar yöneticilerin davranışlarını göstermekte daha
fazla eğilimlidirler (Sartawi ve diğ. , 2014). Benzer çalışmalarda
kurumsal yatırımcı sahipliği ile gönüllü açıklamalar arasında pozitif
ilişki bulunmuştur (Barako, Hancock ve Izan, 2006). Dolayısıyla;
H2: İşletmenin kurumsal yatırımcı sahipli olması gönüllü açıklama
düzeyiyle pozitif ilişkilidir.
Eng ve Mak (2003) çalışmalarında devlet sahipli (DS) firmaların
daha yüksek düzeyde temsil maliyetiyle karşılaştıklarını ifade
etmektedir. Bunun sebebi kâr üzerindeki sınırlayıcı amaçlardır.
Dolayısıyla, devlet sahipli işletmeler diğer paydaşlarını daha fazla
bilgilendirme, açıklamalarının kalitesinin ve anlaşılabilirliğini yüksek
tutma eğilimindedirler (Samaha ve Dahawy, 2010). Devlet sahipli
firmalarda temel amaç hissedar değeri yaratmaktan ziyade devlet
fonları dışındaki diğer finansal kaynaklara ulaşabilmektir. Dolayısıyla;
devlet sahipli firmaların daha fazla açıklama yapması beklenmektedir
(Eng ve Mak, 2003).
H3: İşletmenin devlet sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle
pozitif ilişkilidir.
Sahiplik yapısı değişkeni olarak kullanılan bir değişken ise yönetici
sahipliği (YS) değişkenidir. Şirket yönetiminde hissedarların bakış
açısı, yöneticilerin firma değerini maksimize ederek hissedarların
çıkarlarını korumasıdır. Bilindiği üzere bu durum temsil maliyetini
gündeme getirmektedir. Jensen ve Meckling’e (1976) göre eğer
yöneticilere firmadan pay hakkı verilirse yöneticiler hissedarların
çıkarlarını daha iyi koruyabileceklerdir. Bu nedenle; yöneticiler
finansal karar ve performanslarını daha açıklayıcı bir şekilde ortaya
koymak istemektedirler (Iatridis ve Alexakis, 2012). Dolayısıyla;
H4: İşletmenin yönetici sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle
pozitif ilişkilidir.
Sahiplik yapısı olarak kullanılan son değişken ise yabancı sahipliği
(YBN) dir. Şirketlerin sermayesindeki yabancı yatırımcıların pay
oranları bu değişkeni oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalara göre
işletmelerin yabancı sahiplik oranının artması bilgi asimetrisinin
artmasına ve dolayısıyla açıklama düzeyinin de artırmasına neden
olmaktadır (Meek ve diğ., 1995; Barako ve diğ., 2006; Samaha ve
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
189
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
190
Dahawy, 2010). Diğer taraftan; yabancı yatırımcının dikkatini çekmek
için firmalar finansal açıklamalarını genişletme eğilimindedirler. Bu da
onları rekabetçi ortamda sermaye maliyetlerini düşürmek için daha
fazla açıklama yapmaları konusuna yöneltmektedir (Samaha ve
Dahawy, 2010). Dolayısıyla;
H5: İşletmenin yabancı sahipli olması gönüllü açıklama düzeyiyle
pozitif ilişkilidir.
Analizde yukarıdaki değişkenler dikkate alınarak oluşturulan
modelin açıklama gücünü ve sağlamlığını arttırabilmek için
işletmelerin gönüllü açıklama düzeyini etkilediği varsayılan aktif
büyüklüğü kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır.
Firma büyüklüğü (B) gönüllü açıklamalar ile ilgili olarak literatürde
en çok kullanılan kontrol değişkenidir (Ho ve Wong, 2001; Ferguson
ve diğ. , 2002). İncelenen çalışmalar da büyük işletmelerin daha fazla
bilgi açıklayacağı ve büyüdükçe artan bilgi asimetrisi sorununu
gidermek için daha fazla gönüllü açıklamada bulunacağı
belirtilmektedir (Jensen ve Meckling, 1976). Dolayısıyla firma
büyüklüğü olarak işletmelerin aktif toplamının logaritması alınarak
modele dahil edilmiştir.
3.4. Araştırmanın Bulguları
Araştırma sonucu olarak değişkenlere ilişkin tanımlayıcı istatiksel
değerler Tablo 2 ve Tablo 3’de gösterilmektedir. Çalışmada kullanılan
değişkenlerin; ortalama, minimum, maksimum ve standart hata
sonuçları aşağıdaki gibidir.
Tablo 2. Bağımlı Değişkene Ait Tanımlayıcı İstatistikler
Tabloya göre; gönüllü açıklama kalemlerinin alt sınıflandırmalarda
hesaplanmış endeks değerleri de görülmektedir. Çalışmada 50 firmanın
faaliyet raporlarında gözlemlenen 30 kalem stratejik bilgi (SB), finansal
olmayan bilgi (FOB), finansal bilgi (FB) ve yönetim bilgisi (YB) alt
sınıflarında da ayrı ayrı endeks hesaplanmıştır. Sonuçlara göre;
gözlemlenen 30 kalemden maksimum 17, minimum 5 tanesi, ortalama
10.48 kalem raporlanmıştır. Bu da maksimum raporlama düzeyini %57,
minimum %17, ortalama %34 olarak göstermektedir. İncelenen
kalemlerin sınıfsal dağılımında maksimum %71 oranında finansal
bilginin, devamında %67 ile stratejik bilginin raporlandığı
görülmektedir. Tabloda minimum sıfır görülen FOBE, FBE ve
YBE’nin bazı firmalarda o kalemlerin hiç açıklanmadığı anlamını
taşımaktadır.
Tablo 3. Bağımsız Değişkenlere Ait Tanımlayıcı İstatistikler
Ortalama
Maksimum
Minimum
Sdt. Hata
Gözlem
AS
0.44
1.00
0
0.5014265
50
KRS
0.0506
0.85
0
0.1371341
50
DS
0.06
1.00
0
0.2398979
50
YS
0.0694
0.53
0
0.144058
50
YBN
0.112
0.84
0
0.2045902
50
-0.0052
0.3145*
0.2414**
0.3211*
-0.0821
YBN
B
-0.1749
B
YS
1.0000
0.1154
0.1834
0.0146
0.1335
YBN
1.0000
-0.2035
-0.2239
YS
AS
1.0000
-0.1146
-0.1188
0.3193*
DS
GAE
GAE
AS
KRS
DS
KRS
Değişkenler
Tabloya göre bağımsız değişkenler ele alındığında; incelenen
firmalarda %44’ü aile sahipli (AS), %6’sı devlet sahipli (DS)dir.
Kurumsal sahiplik oranı (KRS) ortalama %5, yönetici sahiplik oranı
(YS) ortalama %6 ve yabancı sermaye oranı (YBN) ortalama %11’dir.
Tabloda minimum sıfır görülen KRS, YS ve YBN’nin bazı firmalarda
o nitelikte bir sahiplik yapısının olmadığını ifade etmektedir.
Tablo 4. Değişkenler Arası Korelasyon Matrisi
1.0000
0.1229
0.0890
0.0607
* Korelasyon 0.05 düzeyinde anlamlıdır.
** Korelasyon 0.10 düzeyinde anlamlıdır.
1.0000
0.2517**
-0.0232
1.0000
0.0742
1.0000
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
191
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
192
Tablo 4’de gösterilen bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki
korelasyon matrisine göre; en yüksek ilişki yabancı sahiplik (YBN) ve
aile sahipliği (AS) arasında %32 negatif yönde bir ilişki açıklamaktadır.
Bunu takiben %31 pozitif olarak devlet sahipliği (DS) ve gönüllü
açıklamalar endeksi (GAE) ve %31 pozitif olarak yönetim sahipliği
(YS) ve aile sahipliği (AS) arasında görülmektedir. İlişki seviyelerinin
yüksek düzeyde olmadığı görülmektedir ancak; bu durum literatürdeki
diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir.
Tablo 5. Regresyon Sonuçları
Değişkenler
Sbt
AS
KRS
DS
YS
YBN
B
Β
0.4420774
-0.0057571
-0.0676689
0.1495196
0.0565105
0.1009888
-0.0137127
R-squared
Adj
Rsquared
F(6, 43)
Prob > F
Gözlem
0.1924
0.0797
Std. Hata
0.1049338
0.0312481
0.1203834
0.0653439
0.1038953
0.0741222
0.0126743
t-değeri
4.21
-0.18
-0.56
2.29
0.54
1.46
-1.08
Anlamlılık
0.000
0.855
0.577
0.027*
0.589
0.155**
0.285
1.71
0.1425
50
* İlişki 0.05 düzeyinde anlamlıdır.
** İlişki 0.15 düzeyinde anlamlı kabul edilebilir.
50 işletmenin 30 kalemle gözlemlenen gönüllü açıklamalar
düzeyiyle sahiplik yapısı arasındaki ilişkiyi incelemek üzere en küçük
kareler (OLS regresyon) analizi uygulanmıştır. Bağımlı değişken olarak
gönüllü açıklamalar endeksi (GAE) kullanılmıştır. Sahiplik yapısı
değişkeni olarak da aile sahipliği, kurumsal sahiplik, devlet sahipliği,
yönetici sahipliği ve yabancı sahiplik araştırılmıştır. Modele ayrıca
anlamlılığı ve büyüklüğü artırmak için işletmelerin aktif toplamının
logaritmasıyla ifade edilen büyüklük değişkeni eklenmiştir
Tablo 5’e göre; gönüllü açıklamalar ve sahiplik yapısı arasındaki
ilişkiyi test eden modelde; modelin açıklama gücü (R² =%19.24) olarak
görülmektedir. Aile sahipliği ve kurumsal sahiplik ile gönüllü
açıklamalar arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır.
Devlet sahipliği ile gönüllü açıklamalar arasında hem pozitif yönde
hem de 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişki ortaya çıkmıştır.
Analiz sonucuna göre, devlet sahipliği olan işletmelerin faaliyet
raporlarında yer alan gönüllü açıklamalara daha fazla yer verdikleri
zorunlu açıklamaların dışında kamuyu aydınlatma ihtiyacı duydukları
söylenebilir. Bu durumda, devlet sahipli işletmelerin kurumsal sosyal
sorumluluk çerçevesinde şeffaflık ve kamuyu aydınlatma konularına
önem verdikleri, paydaşların karar verme süreçlerinde onların
kararlarını etkileyebilecek her türlü veriyi açık bir şekilde ortaya
koydukları söylenebilir.
Yönetici sahipliği ve gönüllü açıklamalar arasındaki ilişki pozitif
ancak anlamsız çıkmıştır. Yöneticiler finansal karar ve performanslarını
daha açık bir şekilde ifade edebilmek için daha fazla gönüllü açıklama
yapma eğilimindedirler. Bu nedenle yönetici sahipliği ve gönüllü
açıklamalar arasında pozitif bir ilişkinin çıkması beklenen bir
durumdur.
Yabancı sahiplik ile gönüllü açıklamalar arasındaki ilişki pozitif
yönde ve eğer değerlendirilirse 0.15 düzeyinde anlamlı çıkmıştır.
Hipotez sonucuna göre, yabancı sahipli işletmelerin yabancı
ortaklarının da etkisi ile kamuyu aydınlatma ve yatırımcıyı koruma
konularında hassas davrandıkları, zorunlu olmadığı halde kendi
işletmeleri ile ilgili bilgileri paylaşmaktan çekinmedikleri söylenebilir.
Modelde kontrol değişkeni olarak kullanılan büyüklük ve gönüllü
açıklamalar arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır. Bu durum
yabancı literatürdeki diğer çalışmalardaki sonuçla örtüşmemektedir.
Ancak; Ağca ve Önder (2007) çalışmalarında İstanbul Borsası’nda
faaliyet gösteren firmalara benzer uygulamayı yapmış ve büyüklüğün
etkisini negatif olarak bulmuşlardır.
4. SONUÇ
Çalışmada BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde (XKURY)
faaliyet gösteren işletmelerin sahiplik yapısı ve gönüllü açıklamaları
ilişkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla endeksteki 50 firmanın
2014 yılı faaliyet raporları incelenmiştir.
Konu ile ilgili olarak literatür incelenmiş ve daha önce yapılmış
çalışmalarda kullanılan değişkenler ve ülke uygulamaları dikkate
alınarak faaliyet raporları temelinde gönüllü açıklamalar endeksi
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
193
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
194
oluşturulmuştur ve bağımlı değişken olarak kullanılmıştır. Faaliyet
raporlarına dayanarak işletmelerin sahiplik yapıları incelenmiş,
literatürdeki diğer çalışmalar ile uyumlu olarak, aile sahipliği, kurumsal
yönetim sahipliği, devlet sahipliği, yönetici sahipliği ve yabancı
sahiplik bağımsız değişkenler olarak belirlenmiştir. Raporlardan
anlaşıldığı üzere, dağınık sermaye sahipliğine rastlanmadığı için bu
değişken modelden çıkarılmış ve onun yerine yabancı sermaye sahipliği
modele dahil edilmiştir.
Yapılan regresyon analizi “En Küçük Kareler-Ordinary Least
Square- OLS” yöntemi sonuçlarına göre; aile sahipliği ve kurumsal
sahiplik ile gönüllü açıklamalar arasında negatif, yönetim sahipliği,
yabancı sahiplik ve devlet sahipliğiyle gönüllü açıklamalar arasında
pozitif ilişki ortaya çıkmıştır. Ancak bu ilişkilerden sadece devlet
sahipliği % 5 anlamlılık düzeyinde anlamlıdır. Diğer değişkenlerin
anlamsız çıkması ve R²’nin düşük çıkması gönüllü açıklamaları
etkileyen farklı değişkenlerin varlığını göstermektedir.
Çalışmanın kapsamı itibariyle farklı değişkenlerin de gelecekteki
çalışmalarda kurulacak modellere eklenmesi uygun olacaktır. Diğer
taraftan incelenen işletmelerin sadece Kamuyu Aydınlatma
Platformunda açıklanan faaliyet raporları değil, aynı zamanda web
sitelerinde veya diğer platformlardaki finansal olmayan raporların da
incelenmesi ile farklı ilişkiler ortaya koyulabilir.
KAYNAKÇA
Akhtaruddin, M. , Hossain, M. A. , Hossain, M. , Yao, L. 2009.
“Corporate Governance and Voluntary Disclosure in Corporate
Annual Reports of Malaysian Listed Firms”, Journal of Applied
Management Accounting Research, 7 (1): 1- 19.
Barako, D. , Hancock, P. ve Izan, H. 2006. “Factors Influencing
Voluntary Corporate Disclosure by Kenyan Firms”, Corporate
Governance: An International Review, 14 (2): 107- 125.
Botosan, C. A. 1997. “Disclosure Level and the Cost of Equity Capital”,
The Accounting Review, 72 (3): 323-349.
Cavlak, H., 2015. “Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Ve
Kurumsal Yönetim İlişkisi: Kurumsal Yönetim Endeksi’ne Tabi
Şirketlerde Bir Anket Çalışması, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İşletme ABD, Muhasebe-Finansman Bilim Dalı,
İstanbul.
Chau , G. K. ve Gray, S. J. 2002. “Ownership Structure and Corporate
Voluntary Disclosure in Hong Kong and Singapore”, International
Journal of Accounting, 37 (2): 247- 265.
Choi, F. D.S.,, Frost C. A., ve Meek G. K., 2002. International
Accounting, Fourth Edition, Prentice Hall.
Demsetz, H., ve Villalonga, B., 2001. “Ownership Structure And
Corporate Performance”, Journal Of Corporate Finance 7: 209–233.
Ding Y., Linghui F., Hervé S. ve Huiwen W., 2004. “Disclosure And
Determinants Studies: An Extension Using The Divisive Clustering
Method (DIV)”, Working Paper Series.
Dulacha G. B., Hancock P. ve H. Y. Izan, 2006. “Factors Influencing
Voluntary Corporate Disclosure by Kenyan Companies”, Corporate
Governance, 14(2), March.
Eng, L. L. ve Mak, Y. T. 2003. “Corporate Governance And Voluntary
Disclosure”, Journal Of Accounting And Public Policy, 22 (4): 325–
345.
Ferguson, M. , Lam, K. ve Lee, G. 2002. “Voluntary Disclosure by
State- Owned Enterprises Listed on the Stock Exchange of Hong
Kong”, Journal of International Financial Management and
Accounting, 13 (2): 125- 152.
Francis, J. , N., D. ve Olsson, P. 2008. “Voluntary Disclosure, Earnings
Quality, and Cost of Capital”, Journal of Accounting Research, 46
(1): 53- 99.
Gompers, P. A. , Ishii, J. L. ve Metrick, A., 2003. “Corporate
Governance and Equity Prices”, Quarterly Journal of Economics
118(1), February: 107-155.
Hamrouni, A., Miloudi, A., ve Benkraiem, R. 2015. “Signaling Firm
Performance through Corporate Voluntary Disclosure”, The Journal
of Applied Business Research, 31 (2): 609- 620.
Han, K. C., ve Suk, D. Y., 1998 “The Effect of Ownership Structure on
Firm Performance: Additional Evidence”, Review of Financial
Economics, 7(2): 143-155.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
195
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
196
Ho, S. ve Wong, K. 2001. “A Study of the Relationship Between
Corporate Governance Structures and the Extent of Voluntary
Disclosure”, Journal of International Accounting and Auditing &
Taxation, 10: 139- 156.
Iatridis, G. ve Alexakis, P. 2012. “Evidence of Voluntary Accounting
Disclosures in the Athens Stock Market”. Review of Accounting and
Finance. 11 (1): 73- 92.
Jensen, M. C. ve Meckling, W. H. 1976. “Theory of the Firm:
Managerial Behavior, Agency Costs and Ownership Structure”,
Journal of Financial Economics, 3 (3): 305- 360.
Lemmon, M. L. ve Lins, K. V., 2003, “Ownership Structure, Corporate
Governance, and FirmValue: Evidence fromthe East Asian
Financial Crisis”, The Journal Of Finance, LVIII (4): 1445-1468.
Lim, S., Matolcsy, Z. ve Chow, D. 2007. “The Association Between
Board Composition and Different Types of Voluntary Disclosure”,
European Accounting Review, 16 (3): 555- 583.
Meek, G. K., Roberts, C. B. ve Gray, S. J. 1995. “Factors Influencing
Voluntary Annual Report Disclosures Byu.S., U.K. And Continental
European Multinatonal Corporations”, Journal Of International
Business Studies, 26(3): 555-572.
OECD. 2005. Kurumsal Yönetim İlkeleri, Yayın No. Kyd-Y/2005-0101, Ocak.
Richard W. Leftwich, R. L. W. ve Zimmerman J. L., 1981. “Voluntary
Corporate Disclosure: The Case of Interim Reporting”, Accounting
Research Center, Booth School of Business, University of Chicago,
Journal of Accounting Research, 19, Studies on Standardization of
Accounting Practices: An Assessment of Alternative Institutional
Arrangements: 50-77.
Samaha, K. ve Dahawy, K. 2010. “Factors Influencing Corporate
Disclosures Transparency in the Active Share Trading Firms: An
Explanatory Study”, Research in Accounting in Emerging
Economies, 10: 87- 118.
Sartawi, I. S. M., Hindawi, R. M., Bsoul, R. ve Ali, A. J. 2014. “Board
Composition, Firm Characteristics, and Voluntary Disclosure: The
Case of Jordanian Firms Listed on the Amman Stock Exchange”,
International Business Research, 7 (6): 67- 82.
Simon S.M. H. ve Wong K. S., 2001. “A Study Of The Relationship
Between Corporate Governance Structures And The Extent Of
Voluntary Disclosure”, Journal of International Accounting,
Auditing & Taxation 10: 139–156.
SPK, Kurumsal Yönetim İlkeleri, www.spk.gov.tr.
Tüsiad. 2002. “Kurumsal Yönetim En İyi Uygulama Kodu: Yönetim
Kurulunun Yapısı Ve İşleyişi” Yayın No: Tüsiad-T/2002-12/336,
Aralık.
EK 1- BIST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde Faaliyet Gösteren
Firmalar
AEFES
AKSA
AKSGY
ALBRK
ARCLK
ASELS
AYGAZ
CCOLA
CEMAS
CRDFA
DGGYO
DOAS
DOHOL
EGCYH
ENKAI
EREGL
GARAN
GARFA
ANADOLU EFES
AKSA
AKİŞ GMYO
ALBARAKA
TÜRK
ARÇELİK
ASELSAN
AYGAZ
COCA COLA
İÇECEK
ÇEMAŞ DÖKÜM
CREDITWEST
FAKTORİNG
DOĞUŞ GMYO
DOĞUŞ
OTOMOTİV
DOĞAN
HOLDİNG
EGELİ& CO.
YATIRIM HOLD.
ISGYO
ISMEN
IZOCM
İŞ GMYO
İŞ Y. MEN. DEĞ.
İZOCAM
LOGO
LOGO YAZILIM
OTKAR
PETKM
PETUN
OTOKAR
PETKİM
PINAR ET VE UN
ENKA İNŞAAT
EREĞLİ DEMİR
ÇELİK
GARANTİ
BANKASI
GARANTİ
FAKTORİNG
PGSUS
PINSU
PEGASUS
PINAR SU
PNSUT
PINAR SÜT
PRKAB
PRKME
PRYSMIAN KABLO
PARK ELEK.
MADENCİLİK
SISE
ŞİŞE CAM
SKBNK
ŞEKERBANK
TAVHL
TAV HAVA
LİMANLARI
TOASO
TOFAŞ OTO FAB.
TRCAS
TURCAS PETROL
TSKB
T.S.K.B.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
197
Doç. Dr. Gülşah ATAĞAN - Araş. Gör. Nur FİDANCI
IHLAS
GLOBAL TAT.
ORT.
GARANTİ YAT.
ORT.
T. HALK
BANKASI
HÜRRİYET GZT.
İHLAS EV
ALETLERİ
İHLAS HOLDİNG
ISFIN
İŞ FİN. KİR.
2016/Özel Sayı-1
GLYHO
GRNYO
HALKB
HURGZ
IHEVA
198
TTKOM
TÜRK TELEKOM
TTRAK
TÜRK TRAKTÖR
TUPRS
TÜPRAŞ
VESTL
VESTEL
YAZICILAR
HOLDİNG
YEŞİL GMYO
YAPI VE KREDİ
BANK.
YAZIC
YGYO
YKBNK
EK 2- Gönüllü Açıklamalar Kontrol Listesi
A- Stratejik Bilgi
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Firmanın kısa tarihçesi
İşletmenin tanıtımı
Ana Ürün- Pazar
Temel amaçların açıklanması
Finansal Amaçların açıklanması
Mevcut strateji ve etkileri
Geleceğe yönelik stratejiler
Ar- Ge projelerinin tanımı
Firmanın Ar- Ge politikası
Ar- Ge faaliyetlerinin konumu
Ar- Ge için görevlendirilen personel sayısı
Faaliyetlerin gözden geçirilmesi
B- Finansal olmayan bilgiler
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Çalışanlara ilişkin bilgiler
Çalışanların eğitimine ilişkin bilgiler
Sosyal politikalar ve katma değer yaratan bilgiler
Yatırım sermayesinin bölümsel (coğrafik ve ürün) dağılımı
Net varlıkların bölümsel (coğrafik ve ürün) dağılımı
Rakip analizi
Pazar payı analizi
C- Finansal Bilgiler
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Finansal tablolar dışında yer alan performans göstergeleri
Finansal Rasyolar
Nakit akış tahminleri
Sermaye artış tahminleri
Kur değişimlerinin mevcut sonuçlara etkisi
Kur değişimlerinin gelecek faaliyetlere etkisi
Kur değişim hareketlerinin tahmini
D- Yönetişim Bilgisi
27.
28.
29.
30.
Sahiplik yapısı
Yönetim Kurulu Yapısı
Çalışan Profili
İç Denetim Kurulu olması
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetim Endeksindeki (Bıst-Xkury) İşletmelerin Sahiplik Yapısı Ve
Gönüllü Açıklamalar Arasındaki İlişki
199
GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN SİSTEMATİK
RİSK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ *
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY **
Arş. Gör. İlker GÜLENÇER ***
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL ****
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 201-230
ÖZ
Çalışmada işletmelerin zorunlu açıklamalara ek daha fazla özel bilgiyi
gönüllü olarak kamuya açıklamalarının çeşitlendirme yoluyla azaltılamayan
sistematik risk üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Havuzlanmış
regresyon yöntemi ile yapılan analiz sonucunda işletmelerin zorunlu
açıklamalara ek olarak gönüllü açıklama seviyelerini artırdıklarında azalan
belirsizlik nedeni ile işletmeye ait sistematik riskin azaldığı bulgusuna
ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gönüllü Kamuyu Aydınlatma, Kurumsal Yönetim,
Şeffaflık, Finansal Raporlama, Sistematik Risk, Beta
JEL Sınıflandırması: M41, K22
THE EFFECT OF VOLUNTARY DISCLOSURE ON SYSTEMATIC
RISK
ABSTRACT
In this study, we tried to determine the effect of voluntary disclosure of
more private information in addition to mandatory disclosure made by firms,
on systematic risk which cannot be reduced via diversification. Analyzing the
data with pooled regression, we found that when firms increase voluntary
disclosure levels, firm-specific systematic risk levels decrease because of the
decrease in uncertainty levels.
Makale gönderim tarihi: 17.11.2015; kabul tarihi:24.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü, [email protected]
***
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü , [email protected]
****
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü , [email protected]
*
201
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
202
Keywords: Voluntary Disclosure, Corporate Governance, Transparency,
Financial Reporting, Systematic Risk, Beta
JEL Classification: M41, K22
1. GİRİŞ
Sermaye piyasası, orta ve uzun vadeli fon arz edebilen çeşitli
tasarruf sahipleri ile farklı sektörlerde orta ve uzun vadeli fon talep
edenler arasındaki ilişkinin kurulduğu piyasalardır. Bu tür piyasalarda
fon arz edenler ile fon talep edenler arasındaki iletişimin hızı kadar
iletilen temel verilerin zamanlılığı ve fiyatlara yansıma derecesi de çok
önemlidir. Etkin çalışan sermaye piyasasında, hisse senedine ilişkin
herhangi bir bilgi piyasaya yansıdığında, hisse senedi fiyatları yeni bilgi
doğrultusunda değişecektir.
Ancak, küreselleşme ve artan sermaye rekabeti dünyasında,
yatırımcıların risklerini ve işlem masraflarını azaltmak için yüksek
açıklama seviyelerine sahip işletmelere odaklanmaları muhtemeldir.
Daha fazla şeffaflık ve güvenilirlik ile yatırımcı ilişkileri alanında yeni
bir evre başlayabilir. Bu nedenle, daha fazla gönüllü açıklamanın bir
yatırımcının bakış açısından azalan tereddüt nedeniyle sermaye
maliyetini ve riski azaltması muhtemeldir.
Bu kapsamda kurumsal yönetimin temel işlevi, işletmelerin belirli
kurallar çerçevesinde finansal piyasalarda fon sağlayabilmelerini,
faaliyetlerini etkin bir şekilde gerçekleştirebilmelerini, faaliyet
gösterdikleri sektör ve ülkenin hukuki düzenlemeleri tarafından
kendilerine yüklenen yükümlülükleri işletme ortaklarının, piyasa
katılımcılarının ve toplumun beklentilerini karşılayabilecek şekilde
kanunlara ve düzenlemelere uygun olarak yerine getirmesidir
(Küçüksözen ve Küçükkocaoğlu, 2005).
Kurumsal yönetimin işletme uygulamalarında öne çıkan konuları
ise; finansal ve finansal olmayan bilgilerin kamuya açıklanması, pay
sahiplerinin eşitliği, yönetim kurullarının uygulamaları, yönetim
kurullarının bağımsızlığı ve bunlara sağlanan maddi menfaatler,
sermaye yapısı, halka açıklık oranları, hisse senetlerinin likiditesi,
menfaat sahiplerinin alınan kararlara katılım düzeyi, işletmenin çevreye
duyarlılığı ve sosyal sorumluluk düzeyidir (SPK). Bilgi ortamının
vazgeçilmez bir özelliği olan kurum şeffaflığı, dönem performansı,
mali durum, yatırım fırsatları, yönetim, işletmelerinin değer ve riski
hakkında, güvenilir bilginin yaygın biçimde erişilebilir olması şeklinde
tanımlanır (Bushman ve Smith, 2003).
Mevzuatımız kamunun zorunlu aydınlatılması çerçevesinde
sermaye piyasalarının açıklık ve dürüstlük içinde işleyişini sağlamak ve
çıkar gruplarının bilgilendirilmesini gerçekleştirmek amacıyla sermaye
piyasası araçlarının değerini ve yatırım kararlarını etkileyebilecek
önemli olay ve gelişmelerde kamuya açıklanacak özel durumları ve
bunların açıklanma esaslarını ayrıntılı bir şekilde belirtmiştir.
Zorunlu aydınlatma durumu bilginin kamu malı olduğu düşüncesi
ile başlar. İşletme bilgilerinin, yasal bir düzenleme sonucunda kamu
adına düzenleme yapan otoritelerce kamuya açıklanması söz
konusudur. Yani, yasalar, menkul kıymetler borsası ya da muhasebe
standartları hazırlayıcıları tarafından zorunlu kılınan özellik ve bilgileri
işaret etmektedir (Myburgh, 2001). Özellikle sermaye piyasalarında
faaliyet gösteren işletmelere ilişkin bazı bilgilerin kamuya zorunlu
olarak açıklanması bu piyasaların etkinliği ve piyasalara yatırım yapan
yatırımcının korunması bakımından çok önemlidir (Çelik, 2002).
Zorunlu kamuyu aydınlatmanın sermaye piyasalarında yatırım
risklerini ortadan kaldırma gibi bir amacı yoktur. Sadece birincil ve
ikincil piyasalarda yatırımcıların, doğru, güvenilir ve gerçeğe uygun
bilgilere dayanarak yatırım kararları almalarını sağlar (Kaya, 2001).
Bunun yanı sıra zorunlu açıklamalar paradoksal olarak zararlı da
olabilir. Zaman zaman yatırımcılar ya da tüketiciler açısından açıklanan
faydalı bilginin miktarını azaltma şeklinde kasıtlı olmayan bir etkiye
sahip olabilir. Bu ters etki, ilgisiz bilgiler için bazı ilgili bilgileri
dışarıda bırakıyorsa ortaya çıkabilir. Bu durumda toplam maliyetleri
konusunda tasarruf etmeye çalışan işletmeler zorunlu olmayan ancak
yatırımcıların daha faydalı bulabileceği ve herhangi bir zorunluluğun
yokluğunda açıklayabilecekleri bazı bilgileri açıklamamayı tercih
edebilirler. Diğer taraftan, eğer işletmeler bu zorunluluğa açıkladıkları
bilgi miktarını artırarak tepki veriyorsa, tüketiciler ya da yatırımcılar
bilgi aşırılığına maruz kalabilir ve önemli detayları önemsiz olanlardan
ayırt edemeyebilirler (Shaffer, 1995).
İşletmeler sermayeye ve yatırımcılar da bilgiye ihtiyaç duydukları
için, işletmeler alternatif yatırım olanaklarına karşı duyulan fonlar için
rekabet etmek zorunda olduklarından, bilgiyi açıklamak için güçlü
dürtülere sahiptirler. Bu gelişmeler, iş raporlamasının – bir işletmenin,
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
203
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
204
yatırımcılara işletmeye ilişkin sermaye tahsisi kararları konusunda
yardımcı olmak için sağladığı bilgi – gitgide daha fazla güvenilir, uygun
ve yararlı olmasını gerektiren bir ortamla sonuçlanmaktadır.
Günümüzde iş raporlaması, mali beyanlardan daha fazlasıdır; verilerin
işlenmesi, performans ölçümleri veri analizi, ileriye dönük bilgi,
işletmenin yönetimi ve hissedarları hakkında bilgi gibi çok sayıda farklı
unsuru içerir (FASB, 2001).
Örneğin, benzer karlılığa sahip iki işletme söz konusuysa,
yatırımcılar, eksiksiz ve yararlı bilgi sağlayan işletmeyi tercih edecektir
ve bu tercihlerini o işletmenin hisse fiyatına daha fazla fiyat teklif
ederek göstereceklerdir. Bu durumda, bir işletme daha fazla bilgi
açıklayarak daha çok yatırımcının ilgisini çekebilir ve hisse fiyatını
artırabilir. Ancak her iki işletmenin da başlangıçta en fazla toplumun
isteyeceği kadar bilgi açıkladığı varsayılırsa; bu durumda işletmelerden
biri açıklamalarını diğer işletmeye göre artırarak kendine yarar
sağlayabilir çünkü rakibinin karşısında daha fazla hisse sahibinin
dikkatini çekecektir (Shaffer, 1995).
Gönüllü kamuyu aydınlatma ise söz konusu bu unsurların mali bilgi
kullanıcılarına ulaştırılmasında önemli bir araçtır.
Gönüllü kamuyu aydınlatma en sade şekliyle zorunlu açıklamaların
üzerinde yapılan açıklamalar olarak tanımlanabilir. Yani, işletmelerin,
kullanıcılarının hem muhasebe hem de işletme hakkındaki diğer bilgiler
yönünden yararlanabilecekleri hususların işletmenin herhangi bir
zorunluluk olmaksızın rızası ile açıkladıkları bilgilerdir (Balachandran,
2004). İşletmelerin değerleri üzerinde etkileri vardır ve kurallara bağlı
değildirler.
İşletme yöneticilerinin mali bilgileri gönüllü olarak açıklamalarının
temel nedeni hisse sahiplerinin bu tür açıklamaları istemeleri ve daha
fazla bilgi açıklayan işletmelerin hisseleri için daha yüksek fiyatlar
ödemeye razı olabilmeleridir. Hisse sahipleri, işletmelerin bilgi
açıklamalarından en az iki şekilde yararlanır. İlki, bilgi iletmenin
toplam maliyeti, hisse sahiplerinin aynı bilgileri kendi başlarına elde
etmek için katlanacakları maliyetten daha azdır. İkincisi ise olarak,
bilgi, yatırımcının yatırımın doğasını anlamasına katkıda bulunur
(Shaffer, 1995).
Örneğin, işletmeler sermaye piyasasında önerilen teminat türleri,
vadeler ve beklenen getiri sözleri üzerine birbirleri ile yarışırlar. Ayrıca
işletmelerin niteliği hakkında (mevduatlarının ve nakit akışının
riskliliği gibi) ve teminatları hakkında piyasada belirsizlik vardır.
Yatırımcılar zamanlamayı ve şimdiki ve gelecek nakit akışlarını
değerlendirmek için bilgi talep ederler ve böylece işletmelere değer
biçerek yatırım kararları alırlar. İşletmeler ise bu talebi, gönüllü
kamuyu aydınlatma ile yatırımcıların uygun vadelerde sermayeyi
artırmalarını sağlayarak karşılarlar (Meek, Roberts ve Gray, 1995).
İşletmelerin iletişim politikaları hisse sahiplerine işletmenin
faaliyetleri ve karlılığı ile ilgili bilgiler vermektedir. Gönüllü
aydınlatma da, bir işletmenin çevresiyle iletişim stratejisinin önemli bir
parçasını oluşturur. Yöneticiler, belli bilgileri gönüllü olarak açığa
çıkararak, işletmenin performansı konusunda kendilerini daha ikna
olmuş hissedecek olan paydaşlarla iletişim kurabilir (Watson, Shrives
ve Marston, 2002). Bu nedenle hazırlanan raporlar finansal ve finansal
olmayan raporların kullanıcıları tarafından anlaşılabilir bir seviyede ve
nitelikte olmalıdır ki, menfaat çevrelerinin her birini tatmin edebilsin ve
çatışmaları azaltıcı bir etki oluşturabilsin (Boesso, 2002).
2. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMAYI ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
Bir işletmenin gönüllü aydınlatma politikasının genelini
etkileyebilecek pek çok faktör vardır. Bu faktörler, açıklamanın
derecesi, sıklığı ve yöntemini; işletmenin açıklamaya ilişkin
hedeflerini; işletmenin büyüklüğünü, kültür ve karmaşıklığını; hissedar
yapısını ve kültürünü; açıklama maliyetini; haberlerin uygunluğu ve
rekabetin yoğunluğu, kazanç marjı ve kar oranını içerir. Ancak,
kullanıcıların heterojen doğasının bir sonucu olarak, bir işletmenin
benimseyeceği en uygun bir gönüllü aydınlatma politikası yoktur
(Myburgh, 2001).
Miktar; denetimlerin var oluşundan ve kamuyu aydınlatmakla ilgili
bilgi toplama ve işlemden geçirme maliyeti, dava masrafı ve rekabet
dezavantajı gibi özel maliyetlerden etkilenir (Meek vd., 1995).
Açıklanma oranı ise, zorunlu olmayan stratejik, finansal ve finansal
olmayan bilgilerin miktar ve detaylarına bağlıdır. Bu detayların
belirleyici faktörleri ise işletmelerin büyüklüğü, finansal etkililiği,
maddi ve maddi olmayan duran varlıkları, uluslararası borsalara kote
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
205
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
206
olup olmadıkları ve faaliyet gösterdikleri ülkelerde tüzel kişiliğe sahip
olup olmadıklarıdır (Eng ve Mak, 2003).
1. Endüstri: Yüksek derecede denetim altındaki endüstrilerdeki
işletmeler yasalara uyma maliyetlerini azaltmak için gönüllü olarak
bilgi açıklayabilirler. Ayrıca işletmeler gönüllü açıklamalarda
bulunarak endüstrinin en iyi uygulamalarına sahip olduklarını
göstermek de isteyebilirler (Watson vd., 2002).
2. İşletme Büyüklüğü: Gönüllü açıklamalarda bulunmak maliyetli
olduğu için bu tür harcamaları en iyi şekilde büyük işletmeler
karşılayabilirler. Böyle işletmeler gelişmiş raporlama sistemleri
kullanarak daha geniş bir yelpazede işletme bilgisi sağlayabilirler. Yan
kuruluşların ve faaliyet alanlarının sayısı da işletmenin büyüklüğü ile
birlikte artma eğilimindedir; böylece, yöneticiler tarafından işlemden
geçirilecek bilgi miktarı ve bu bilgilerin gönüllü olarak açıklanma
olasılığı da artar (Depoers, 2000).
3. Karlılık ve Yatırımın Geri Dönüş Oranı: İşletmeler, karlılıkları
ve yatırımlarının geri dönüş oranı ortalamadan yüksek olduğunda,
kalitelerini yatırımcılara ispat etmek isterler. Bu nedenle mali
konumları konusunda yatırımcıları temin etmek için daha fazla bilgi
açıklayabilirler. Vergi öncesi kar, hisse başına kazanç ve hisse başına
kar payı ile ölçülen performansları iyi olan işletmelerin, yıllık
raporlarında genellikle daha çok açıklamalara yer verdiği görülür
(Beattie ve Jones, 1992). Bunun yanı sıra, daha karlı işletmelerin daha
fazla kamu dikkatine maruz kalacağı ve bundan dolayı dış
düzenlemelerden kaçınmak için gönüllü açıklamalar gibi öz düzenleme
mekanizmaları uygulayacağı öne sürülür (Watson vd., 2002).
4. Yabancı Faaliyet: Farklı coğrafi bölgede işletim yapmak, bir
işletme tarafından kontrol edilen bilgi miktarını artırır. Bir işletmenin
çalışmaları ne kadar uluslararası olursa, yöneticileri bağlayıcı
faaliyetler için gerekli bilgi miktarı o kadar çok olur (Depoers, 2000).
5. Mülkiyet Yapısı: Mülkiyet yapısı yöneticiler ve büyük
hissedarlar tarafından tutulan hisselerin oranı ile değerlendirilir.
Yönetimsel mülkiyet, başkan (CEO) ve idari müdürler tarafından
tutulan adi hisselerin oranı iken kütlesel mülkiyet, önemli hissedarlar
(yani, %5 ya da daha fazla hissedarlıklar) tarafından tutulan adi
hisselerin oranıdır.
Yönetimsel mülkiyet, başkan ve yönetici müdürlerin çıkarlarını
içerir. Yönetimsel mülkiyet düşük olduğunda, müdürün kendine
sunulan imkanları değerlendirmek için daha fazla isteği vardır ve iş
performansını artırma isteği azalır. Bundan dolayı, dışarıdaki
hissedarlar yöneticinin davranışlarını daha fazla izleyecektir. İşletme
dışarısındaki hissedarlar tarafından izlenmek, işletmenin masraflarını
artıracağından, yöneticiler masrafları azaltmak için gönüllü aydınlatma
yoluna giderler. Yani gönüllü aydınlatma izlemenin yerini alır. Kütlesel
mülkiyette ise, hisseler önemli hissedarlarda toplandığından işletmenin
izlenme oranı düşüktür. Bu nedenle bir işletmedeki kütlesel mülkiyet
oranı ne kadar fazla ise gönüllü kamuyu aydınlatma da o kadar düşük
olacaktır. (Eng ve Mak, 2003).
6. Borçların Özkaynağa Oranı: Bu oran bir işletmenin mali
yapısını tanımlar ve o yapının beraberinde getirdiği uzun vadeli riski
ölçerek, iki uzun vadeli finansman kaynağı olan hissedarlar ile borç
verenler tarafından yatırılan para arasındaki dengeyi ortaya koyar
(Watson vd., 2002).
İşletmelerin yatırımları, kar payları ve finansman kararları nakit
akışları yoluyla birbirlerine bağlantılı olduğundan, borçlular işletmenin
finansman politikaları ve kar paylarını sınırlayarak dolaylı kontrol elde
ederler. Bu nedenle, işletmelerin sermayelerindeki yüksek borç oranı,
borçlulardan hissedarlara daha büyük potansiyel varlık aktarımına izin
verir. Gönüllü açıklamalar da, yöneticiler, hissedarlar ve borçlular
arasındaki çatışmaların azaltılmasına katkıda bulunarak, maliyetlerin
düşürülmesi yoluyla taraflara yarar sağlayabilir (Depoers, 2000).
Çok yüksek bir oran katlanılamaz bir borç seviyesini işaret edebilir
ve mali riski artırır. Bu nedenle oran çok yüksek seviyelere ulaştıkça
artan riske bağlı olarak, borç verenlerden gelecek baskı korkusuyla,
gönüllü açıklama olasılığı azalır (Watson vd., 2002).
3. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMA VE YILLIK
FAALİYET RAPORLARI
İşletmelerin gönüllü aydınlatmada kullandıkları araçlardan birisi
olan yıllık faaliyet raporları; işletmenin faaliyetleri hakkında her türlü
bilgiye ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlanmış dokümanlardır. Bu
nedenle yıllık faaliyet raporlarının en önemli rolü yatırımcılara, işletme
ortaklarına ve işletmenin finansal performansı ile ilgilenen diğer kişi ve
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
207
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
208
gruplara işletme hakkında verecekleri kararlar için kapsamlı, kullanışlı
ve güvenilir bilgi sağlamasıdır (Binh, 2012). Bunlara ek olarak
işletmenin hesap verilebilirliğini artırması da önemli bir özelliğidir
(Flack, 2007; Hooks, Coy ve Davey, 2002).
Yıllık raporlardaki gerek zorunlu gerekse gönüllü açıklamaların
niteliğinin, derecesinin ve bilgilendiriciliğinin artırılması pazar
mekanizmasının randımanlı çalışmasına ve böylece sermaye, varlıklar
ve hatta insan kaynaklarının etkili dağılımının kolaylaştırılmasına
yardımcı olacaktır (Myburgh, 2001). İşletme yöneticilerinin yıllık
raporlarda açıklamada bulunmalarının nedeni, yatırımcıların,
yönetimin yatırımcı çıkarları doğrultusunda hareket edip etmediklerine
yönelik kaygılarını azaltma istekleridir. Yani yıllık raporlar,
yöneticilerin açıklamalar yoluyla hissedar varlığını en iyi şekilde
kullandıklarına yatırımcıları ikna etmeleri için bir fırsat sağlar
(Balachandran, 2004).
İşletme yöneticileri yıllık raporun etkinliğini artıracak
pozisyondadır. Ancak, mevcut finansal raporlama sistemi, parasal
açıdan ölçülemez olduğu kabul edilen ilgili ekonomik, siyasi, çevresel,
etik ve sosyal konuları göz ardı ederek daha çok tarihsel ve gerçeklere
dayanan mali bilgileri sunar. Hissedarların, çalışanların, müşterilerin ve
genel olarak toplumun finansal ve finansal olmayan bilgiye erişim
hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, kullanıcılar fikirlerini dile getirerek
yıllık rapor düzenleyicilerine daha fazla niteliksel bilginin rapora dahil
edilmesi konusunda baskı uygulayarak daha kaliteli bir finansal
raporlamaya katkıda bulunabilir (Myburgh, 2001). Botosan (1997)’a
göre faaliyet raporlarında açıklanan niteliksel bilgiler niceliksel
bilgilere göre daha faydalı olabilmektedir.
4. KAMUYA GÖNÜLLÜ AÇIKLANABİLECEK BİLGİLER
Kullanıcılar; bilgi seviyeleri, analiz ettikleri menkul kıymet türleri,
işlerine yaklaşımları, işleri konusundaki hedefleri ve görevlerini yerine
getirme konusundaki kişisel tercihleri açısından farklılık gösterir. Bu
bilgileri kullanarak pek çok kullanıcı ekonomi, endüstri ve bir işletme
hakkında yeni bilgiler edinmeye çalışır ve o bilgilere dayalı olarak
işletmelerin başarı şansı konusunda düzenli bir biçimde görüşlerini
güncellerler. Bu nedenle bilgi kullanıcılarının belli kategorilerde
işletmelere özgü bilgilere ihtiyaçları vardır. Her bir kategorideki
bilgiler, o bilginin kullanıcılarına hedeflerini elde etmeleri konusunda
yardımcı olmaktadır.
4.1. Finansal Bilgiler
Finansal bilgiler işletmenin; varlıklarının doğasını, iş sermayesi
ihtiyacını, gelir türlerini, harcamalarının genel doğasını, nakit
akışlarının kaynak ve kullanımlarını, maliyet, hacim ve kar arasındaki
ilişkiyi ve işletme faaliyetlerinin diğer yönlerini göstererek
kullanıcılara yardımcı olur. Bunun yanı sıra finansal bilgiler
karşılaştırılabilir olduğundan, kullanıcılara, rakiplerin ve diğer
işletmelerinkine kıyasla ilgilendikleri işletmenin performansını
anlamalarını sağlar. Bu trendler ve ilişkiler bir işletmenin, büyüme ve
piyasaya kabul, maliyetler, üretkenlik, karlılık, likidite, maddi teminat
ve diğerleri de dahil olmak üzere fırsat ve risklerine dair önemli bir
öngörü sağlar (AICPA, 1994).
İşletmelerin gönüllü olarak kamuya açıkladıkları finansal bilgilere
örnek olarak şunlar sayılabilir:
1. Performans Göstergeleri
Son beş veya daha fazla yılın ciro, kar, özkaynak toplam aktifler,
hisse başına kazanç gibi verileri
2. Finansal Oranlar
- Özkaynak karlılığı
- Aktif karlılığı
- Borç / Özkaynak oranı
- Likidite oranları
- Kaldıraç oranları
3. Tahmini Bilgiler
- Nakit bütçesi
- Sermaye maliyeti
- Gelir bütçesi.
4.2. Finansal Olmayan Bilgiler
Kullanıcılar bakımından sadece finansal tablolarda görülen
rakamlar değil söz konusu rakamların altında yatan diğer unsurlar da
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
209
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
210
önemlidir (Özer, 1997). Bu unsurlar bilgi kullanıcılarına ortaklığın
durumu hakkında daha detaylı bilgiler sağlayacaktır ki, yatırımcılar
yatırım kararlarını verirken daha sağlıklı davranabilsinler.
Bir yatırımcının finansal olmayan bilgi istemesinin en belirgin
nedeni, bu bilgilerin karla bağlantılı olabileceğidir. Finansal bilgi
öncelikle bir işletmenin kar elde edip etmediği ve ne dereceye kadar kar
elde ettiğine bakarken, finansal olmayan bilgi temel olarak bir
işletmenin nasıl kar elde ettiğiyle ilgilidir (Notes, 2002).
4.3. İşletim Verileri ve Performans Ölçütleri
Performans ölçütleri, bir işletmenin anahtar iş süreçleri hakkındaki
verilerdir. Kullanıcılar analizlerini, satılan birimler, tüketilen anahtar
kaynaklar ve çalışan sayıları gibi hem işletim verileri cinsinde hem de,
gelirler, giderler ve işletme karı gibi mali cinste biçimlendirebilirler.
Kullanıcılar uygulamada ise gelecek kazançları tahmin etmek için her
iki yöntemi de kullanma ve bu ikisinin sonuçlarını karşılaştırma
eğilimindedir. Böylece kullanıcılar maliyet, hacim ve kar arasındaki
ilişkiyi anlayarak işletmeyi yorumlayabilmektedirler (AICPA, 1994).
Yüksek seviyeli işletim verileri ve performans ölçütleri
kullanıcıların bilgi ihtiyaçlarını gidermelerine farklı yönlerde yardımcı
olur. İş bölüm seviyesi ile ilgili işletim verileri ve performans ölçümleri
kullanıcıların bir işletmenin iş bölümlerini ayrı ayrı analiz etmelerine
yardımcı olur. İşletim verileri ve performans ölçümleri özellikle
kullanıcıların olaylar ve faaliyetler ile o olayların bir işletme üzerindeki
mali etkileri arasındaki bağlantıyı anlamalarına yardımcı olmaları
açısından yararlıdır. Aynı zamanda kullanıcılara bir işi etkileyen
trendleri belirlemelerinde yardımcı olabilirler ve böylece kullanıcılara
ileriye dönük bir bakış açısı sağlayabilirler (AICPA, 1994).
4.4. Finansal Olmayan Performans
Finansal olmayan performans ölçümlerine ilişkin daha kapsamlı
bilgi, yöneticilere olduğu kadar analistlere ve yatırımcılara da
yararlıdır. Çünkü yatırımcı teslimat performansı, hizmet kalitesi ve
müşteri memnuniyeti gibi ölçütlerin çoğunun gelecek kazançların
başlıca göstergeleri olduğuna inanır (Coram, Monro ve Woodliff,
2005).
4.5. Finansal ve Finansal Olmayan Bilgiler Hakkında
Yöneticilerin Analizi
Yönetim genelde analitik bilginin en iyi kaynağıdır ve işletmeyi
yönetmek için işletme hakkındaki verileri analiz eder. Bu nedenle,
Kullanıcılar, bir işletmenin verilerindeki değişikliklerin iş nedenlerini
anlamak açısından yönetimin analizinin önemli olduğunu düşünür.
İşletme yöneticilerinin analizleri hakkındaki örnekler şöyledir
(FASB, 2001):
Satışlar hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler;
- Her bir ana bölge veya ülkedeki pazarların analizi,
- Bölüme göre hacim, fiyat ve masraf trendlerinin üç aylık analizi,
- Pazar koşullarının satış hacmi ve ürün fiyatlandırması üzerindeki
etkisinin anlatımı,
Ürünler hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler;
- Son üç yıl içerisinde piyasaya sunulan ürünlerden beklenen gelir
yüzdesine ilişkin işletme hedefi açıklamasının yanı sıra son üç yıl
içerisinde piyasaya sunulan ürünlerden beklenen geliri gösteren beş
yıllık tablo,
- Belirli sağlık konuları hakkında tüketicilerin kaygı seviyesinin
özeti,
- Rakiplerle karşılaştırmalı olarak işletmenin belli ürün hatlarına
ait yurt içi pazar paylarının açıklamaları.
Faaliyetler hakkında yönetim tarafından yapılabilecek analizler;
- Araştırma ve geliştirme masrafları ve ürün araştırmaları
üzerindeki teknoloji etkilerinin anlatımı,
- Hammadde fiyatlarındaki trendleri gösteren tarihsel bilgilerin
sunumu.
Mali performans hakkında yönetim tarafından yapılabilecek
analizler;
- Bölgelere göre yılın ilgi çekici olaylarının ve başarılarının, iş
ortamlarına yönetim tepkileri, kapasite ve ortaklığa yatırımlar, kazanç
trendleri, likidite incelemeleri ve stratejik durum,
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
211
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
212
- Gelir büyümesi, kazanç büyümesi, nakit akışı, özkaynak geri
dönüş hızı ve toplam hissedar geri dönüşüne ilişkin işletme
performansı,
- Varlıklar, net gelir, varlıklara ilişkin geri dönüş oranları,
özkaynak/varlıklar, pasif varlıklar, borç kaybı miktar ve kapsam bilgisi,
genel giderler oranı.
4.6. Geleceğe Yönelik Bilgiler ve Değerlendirmeler
Kullanıcılar fırsat ve riskler konusundaki bilgileri endüstri ve ticaret
yayınları, mali beyanlar, işletim verileri, diğer kullanıcılarla yapılan
görüşmeler vb. pek çok bilgi kaynağından edinir ve bu fırsat ve riskleri
değerlendirir. Ancak, bir işletmenin yönetiminden gelen bilgi özellikle
yararlıdır. Yönetim genelde fırsat ve riskler konusunda mükemmel bir
bilgi kaynağıdır çünkü işe en yakın olandır ve geleceği planlarken ve
işletmeyi yönetirken fırsat ve riskleri göz önünde bulundurmuştur. Aynı
zamanda yönetimin fırsat ve riskler hakkında ne düşündüğünü anlamak
kullanıcılara yönetimin bir işletmeyi nereye yönlendirmeyi planladığını
anlamak konusunda yardımcı olur (AICPA, 1994).
Geleceğe yönelik bilgilere örnek olarak şunlar verilebilir (FASB,
2001):
Satışlar hakkında;
- Her bir başlıca ülkede bir sonraki yıl için birim satışlarının
tahmini,
- İşletmenin ana müşteri kategorilerindeki büyüme fırsatlarının
anlatımı,
Ürünler hakkında;
- Patent koruması sona erecek olan bir ürünün ve o ürünün gelir
akışı üzerindeki potansiyel etkinin anlatımı,
- Belirli uluslararası bölgelere doğru genişleme ve belli marka
sunumlarına ilişkin planlar,
Faaliyetler hakkında;
- Gelir, net gelir ve brüt marja ilişkin ve masrafların gelirlere
oranını azaltmak için bir sonraki yılın hedefleri,
- Beş yıl için planlanan nakit akışı, üretim ve satış,
- Satışlar ve gelirler, net gelir ve sermaye masraflarını da içeren yıl
başlangıcındaki performans hedeflerini karşılama konusunda bir önceki
yıl boyunca işletmenin etkinliğine ilişkin rapor,
- Yönetim tarafından projelerin ve elde edilmeyen ve sonraki
dönemlere ertelenen geçmiş yılların hedef ve dönüm noktalarının
tartışılması,
Mali performans hakkında;
- Bölümlere göre planlanan kazançlar ve nakit akışları,
- Emsallere karşı işletme için planlanan beş yıllık kazanç
büyümesi,
- İki yıl için iş hattına göre gelir, büyüme hedefleri yüzdesi.
4.7. Yöneticiler ve Hissedarlar Hakkındaki Bilgiler
Kullanıcılar, işletmenin kimler tarafından nasıl yönetildiğini bilmek
istedikleri için yönetim ve hissedarlık yapıları hakkındaki bilgileri
yararlı kabul etmektedirler. Bu nedenle de işletmeler yapıları ve
yöneticileri hakkında daha spesifik bilgileri kullanıcılara
sunmaktadırlar. Örneğin;
Müdürlerin ve üst düzey yöneticilerin kimlikleri ve geçmişleri
hakkındaki bilgiler,
Üst düzey yönetim tazminatlarının türleri ve miktarları, o
tazminatların hesaplanmasında kullanılan yöntem veya formüller,
kıdemli yönetimin sahip olduğu hisse sayıları,
Önemli maliklerin kimliği ve mülkiyetleri gibi menkul kıymet
mülkiyeti hakkında konular ve kontrolde bir değişiklikle sonuçlanan
mevcut düzenlemelerin doğası,
Ana hissedarlar, müdürler, yönetim, tedarikçiler, müşteriler,
rakipler ve işletme arasındaki ilgili taraf işlemleri ve ilişkiler.
4.8. İşletme Hakkındaki Bilgiler
Bu tür bilgiler kullanıcılara işletmenin faaliyetleri, nakit akışı ve
kazanç sağlayan iş süreçleri hakkında bir imaj sağlar. Kullanıcılar
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
213
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
214
aşağıdaki kategorilerdeki işletme bilgilerini belirtilen nedenlerden
dolayı yararlı bulur (AICPA, 1994):
Genel hedefler ve strateji; bir işin genel hedeflerinin ve o
hedeflere ulaşmak için yönetimin kullandığı genel stratejilerin
anlaşılmasında kullanıcılara yardımcı olur.
Faaliyet ve özelliklerin kapsamı ve açıklaması; kullanıcıların
işletmenin analize dayalı faaliyetlerini, kapsamını ve doğasını
anlamalarına yardımcı olur.
Endüstri yapısının işletme üzerindeki etkisi; bir işin yapıldığı
piyasayı, tedarikçi ve müşterilerin pazarlık gücünü ve o işin karşı
karşıya olduğu rekabetin yoğunluğunu etkileyen yeni ürün ve
hizmetlere
yöneliktir.
Kullanıcıların
fırsat
ve
riskleri
değerlendirmelerine yardımcı olur.
5. GÖNÜLLÜ KAMUYU AYDINLATMANIN FAYDA VE
MALİYETLERİ İLE MUHTEMEL ETKİLERİ
Gönüllü kamuyu aydınlatmanın işletmelere ve piyasaya açıklanan
bilgilerin kullanıcılarına faydaları olduğu kadar birtakım maliyetleri de
vardır. Bu nedenle işletmelerin gönüllü kamuyu aydınlatma kararları ve
aydınlatma derecesi bu faktörlerden doğrudan etkilenir (Çelik, 2002).
İyi bir aydınlatma politikası neden olacağı maliyetlerden daha fazla
fayda sağlamalıdır.
Eğer işletmenin rapor edilen performansı piyasa beklentilerine
yakınsa, gönüllü açıklamaların faydaları maliyetlerini aşmaz, ancak
işletme beklentilerin çok altında kalıyor veya çok üstüne çıkıyorsa
gönüllü açıklamaların faydaları maliyetlerinden fazla olabilir (Bagnoli
ve Watts, 2007).
Bu analizde en önemli sorun, gönüllü açıklamaların fayda ve
maliyetlerin ölçümünün zor oluşudur (Hassan, Giorgioni, Romilly, &
Power, 2011). Bu nedenle, işletmeler tarafından fayda-maliyet kararları
mümkün olduğunca dikkatli alınmalıdır.
İşletmelerin bilgi açıklamayı isteyip istememelerine karar verirken
şu dört temel soruyu dikkatli cevaplamaları gerekmektedir (Notes,
2002).
1.
Bilgi yatırımcılar için ne kadar önemlidir?
2. Doğrudan açıklama maliyetlerinin düşük olabileceği kadar, hali
hazırda bilgi toplanıyor mu?
3.
Bilgiyle ilgili davranışın azaltılması karları etkileyebilir mi?
4. Faaliyet sermayesindeki etkilerden, önemli dolaysız maliyetler
olacak mı?
Bu kapsamda tanımlanan gönüllü açıklamaların ana yarar ve
maliyetleri şu şekilde özetlenebilir (AICPA, 1994; Birt, Bilson, Smith
ve Whaley, 2006; FASB, 2001; Schustler ve O’connell, 2006; Shaffer,
1995):
Faydaları
* Ekonomi açısından:
- Daha verimli sermaye tahsisi,
- Daha düşük sermaye maliyetinin yatırım etkisi,
- Daha likit sermaye piyasaları,
- Rekabetten doğan daha fazla verimlilik.
* Varlıklar ve sahipleri açısından:
- Daha düşük ortalama sermaye maliyeti,
- Daha likit piyasalara erişim,
- Sermayelerini yanlış yerde kullanma olasılığının düşmesi,
- Yetersiz açıklama suçlamalarının yol açtığı davalardan kaçınma,
- Müşterilerin ve tedarikçilerin açıklamalardan doğan pazarlık
avantajı.
* Toplum, açıklamaların sağladığı tüketicinin korunmasından
yararlanır.
Maliyetler
* İşletme sahipleri aşağıdakilerin masraflarını üstlenir:
- Kendi gönüllü açıklamalarından doğan rekabetçi dezavantaj,
- Tedarikçi ve müşterilere kendi açıklamalarından doğan pazarlık
dezavantajı,
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
215
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
2016/Özel Sayı-1
- Açıklamalarla ilişkilendirilebilir davalar.
216
* Ekonomi aşağıdakilerin masraflarını üstlenir:
- Açıklamalarla ilişkilendirilebilir
büyümenin sürüp gitmesi,
adi
davalardan
doğan
- Yabancı rakiplerin kendi ülkelerindeki daha düşük aydınlatma
gerekliliklerinden doğan rekabetçi dezavantaj,
- Yapılacak açıklamaları geliştirme, sunma, anlama ve analiz
etme.
GÖNÜLLÜ AÇIKLAMALARIN MUHTEMEL ETKİLERİ
Şekil 1. Gönüllü Açıklamaların Muhtemel Etkileri
Kaynak: Schustler ve O’connell, 2006
6. ARAŞTIRMA
Bu bölümde gönüllü kamuyu aydınlatmanın şirket betaları üzerine
olan etkisi ile ilgili literatürden bahsedilmiş ve aralarındaki ilişki test
edilmiştir. Son olarak analiz sonucunda ulaşılan bulgular verilmiştir.
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
Daha fazla şeffaflık ve güvenilirlik ile yatırımcı ilişkileri alanında
yeni bir evre başlayabilir. Bu nedenle, daha fazla gönüllü açıklamanın
bir yatırımcının bakış açısından azalan tereddüt nedeniyle sermaye
maliyetini azaltması muhtemeldir. AICPA 1 finansal tablo
kullanıcılarının bilgi ihtiyaçlarını daha fazla karşılamanın en önemli
faydasını düşük sermaye maliyeti olduğu görüşündedir (AICPA, 1994).
Bu rapora göre işletmeler gönüllü açıklamalarında, zaman içerisinde
mutlak olarak, işletmenin vasıflarını ve kar alanlarını tarif etmeli,
işletme performansını etkileyen faktörlerin neler olduğunu tespit etmeli
ve bunları işletme yöneticisi gözüyle ileriye dönük bir perspektif ile
kreditörler ve yatırımcıların bilgi ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede
açıklamalıdır. Benzer olarak Finansal Muhasebe Standartları Kurulu
(FASB 2) eski üyesi Neel Foster “Daha çok bilgi her zaman daha az
belirsizlik demektir ve insanlar daha çok belirlilik için daha çok ödeme
yaparlar. Finansal bilgi bağlamında son sonuç şudur ki daha çok
açıklama daha düşük sermaye maliyeti ile sonuçlanır” iddiasında
bulunmuştur (Lambert, Leuz ve Verrecchia, 2007).
Bu bağlamda kamuya yapılacak daha fazla açıklamanın sermaye
maliyetini azaltacağını savunan çalışmalar temel olarak iki bakış
açısına dayanmaktadır. İlkine göre daha çok açıklama piyasa
likiditesini artırır, işlem maliyetlerini azaltır ve sonuçta hisse
senetlerine olan talep artacağından sermaye maliyet düşer. İkinci
görüşe göre ise daha fazla açıklama varlıklara dayalı tahmin hatalarını
azaltır ve hisse senetleri daha doğru fiyatlanacağından sermaye maliyeti
düşer (Botosan, 1997).
İlk bakış açısında; piyasada bilgi asimetrisi söz konusu ise
yatırımcılar tam olarak özel bilgi toplayamayacağından, bu durum daha
fazla işlem masraflarına, daha düşük likiditeye ve sonunda firma
hisselerinin yanlış fiyatlandırılmasına yol açabilir (Birt vd., 2006). Bilgi
asimetrisini azaltmak için daha fazla açıklamada bulunulması menkul
kıymetlerin likiditesini artıracağından daha geniş yatırımcı kitlesinin
talebi sermaye maliyetini azaltabilir (Diamond ve Verrecchia, 1991;
Leuz ve Wysocki, 2008; Verrecchia, 2001; Welker, 1995). Açıklama
seviyesindeki artış ile birlikte hisse senedi getirisinde, kurumsal
1
2
American Institute of Certified Public Accountants
Financial Accounting Standards Board
2016/Özel Sayı-1
6.1. Literatür Taraması Ve Araştırmanın Amacı
217
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
218
mülkiyette, analizcilerin takibinde ve hisse senedi likiditesinde de artış
olmaktadır (Healy, Hutton ve Palepu, 1999). Buna karşın literatürde
daha fazla kamuyu aydınlatmanın; hisse senedi oynaklığını artırması
sonucunda riskin de yükselmesi (Berton, 1994; aktaran Botosan, 1997)
ve dolaylı maliyetleri nedeni (dava riski gibi) ile sermaye maliyeti
üzerindeki olumlu etkinin negatife döndüğüne dair bulgularda
bulunmaktadır (Clinch ve Verrecchia, 2015; Verrecchia, 1983).
İkinci bakış açısında ise sermaye maliyeti ile açıklamalar arasındaki
ilişki tahmin hatalarına dayanmaktadır. Tahmin hataları ise beta faktörü
gibi parametrelerin yanlış tahmin edilmesinden kaynaklanmaktadır
(Leuz ve Wysocki, 2008). Lambert vd. (2007) bilgi tabanlı, tahmin
riskine dayalı geliştirdikleri modelde işletmelerin açıklamaları ile
gelecek nakit akışlarını ele almışlardır. Sonuç olarak bir işletmenin
nakit akışları ile diğer işletmelerin nakit akışlarının kovaryansları firma
bazlı açıklamaların kalitesi arttıkça düşmektedir ve bu etki işletmelerin
sermaye maliyetlerini risksiz yatırım oranına yaklaştırmaktadır.
Yazarlara göre açıklanan bilginin bu etkisi Sermaye Varlıklarını
Fiyatlandırma Modeli (CAPM) 3 ve doğal olarak işletme betaları ve
piyasa risk pirimi ile uyumludur ve işletmelerin beta faktörleri bilgi
kalitesi ve açıklamaların bir fonksiyonudur. Ancak Hughes, Liu ve Liu
(2007), geliştirdikleri modelde açıklamaların risk primini etkilediğini
fakat betalar ile bir ilişkisinin olmadığı bulgusuna ulaşmışlardır.
Schustler ve O’connell (2006)’ a göre aslında, analistlerle daha iyi
iletişim, belli bir şirkete yönelik tereddütleri önemli ölçüde azaltacaktır
ve bu da daha kesin kazanç tahminleri ve böylece daha az hisse fiyatı
istikrarsızlığı sağlayacaktır. Daha az hisse fiyatı istikrarsızlığı da şirket
için daha düşük risk primi sağlayacaktır. Daha fazla açıklama aynı
zamanda daha fazla analist takibine yol açabilir ve bu da menkul kıymet
likiditesi ve şirketin ek sermaye edinmesini kolaylaştırması açısından
yararlı olabilir.
Hassan, vd. (2011)’ne göre bir yatırımcının şirket hisselerini almak,
satmak veya elinde tutmak yönündeki kararı hissenin gelecek nakit
akışlarına veya getiri dağılımlarına bağlıdır. Yatırımcı bu beklentileri
hisse hakkındaki mevcut bilgileri kullanarak oluşturur. Örneğin,
güvenilir bilgi olmaksızın, yatırımcılar tipik şekilde ek mali risk kabul
etmelerinin tazminatı olarak yatırımlarından daha yüksek bir kazanç
3
Capital Asset Pricing Model
olarak risk primi talep ederler. Bilgilerin açıklanması riski azaltır,
yatırımcılar ne elde edecekleri konusunda daha fazla bilgi sahibi olurlar
ve bu durum firmaların daha fazla yatırım almalarını ve daha düşük risk
priminde sermaye sağlamalarını mümkün kılar (Shaffer, 1995). Easley
ve O’Hara (2004) yatırımcıların, daha çok özel bilgi sağlayan hisse
senetlerini daha yüksek getiri talep etmek için elde tuttuklarını
göstermektedir. Bu yüksek getirinin nedeni özel bilgilerin riski
düşürmesi sonucunda daha çok bilgiye sahip yatırımcıların yeni bilgiler
doğrultusunda portföylerinin ağırlığını daha iyi belirleyebilmeleridir.
Yazarlara göre daha az bilgiye sahip yatırımcılar ise riski düşürmek için
daha çok sayıda hisse senedini elde tutarak riski düşürmeye
çalışmaktadır.
Yukarıda da açıklandığı gibi gönüllü kamuyu aydınlatma üzerine
yapılan çalışmaların çoğu ya bilgi asimetrisi üzerine ya da hisse
likiditesi üzerine yapılmıştır. Gönüllü açıklamalar ile beta arasındaki
ilişkiye yönelik araştırma sayısı ise göreceli olarak daha azdır.
Garsombke (1979) ve Firth (1984) yaptıkları çalışmada kamuya
açıklama ile risk faktörü olarak ele aldığı beta arasındaki ilişkiyi tespit
etmeye çalışmışlardır. Her iki çalışmada da her kadar açıklamalar ile
betalar arsındaki korelasyonu ve model katsayılarını negatif bulmuş
olsalar da istatistiki olarak anlamlı sonuçlara ulaşmamışlardır. Sonuç
olarak kamuya yapılan açıklamaların şirket riski üzerinde açıklayıcı bir
etkisinin olmadığını ifade etmişlerdir. Dhaliwal, Spicer ve Vickrey
(1979) de açıklamaların şirket betaları üzerinde etkisinin olmadığını
ifade eden bir çalışma yapmışlardır.
Clarkson ve Thompson (1990) yükselen riskin az bilgi açıklayan
işletmeler ile olan ilişkisini araştırmıştır. Sonuç olarak düşük bilgi
açıklayan işletmelerin, açıkladıkları bilgi miktarını artırdıkça
betalarının düştüğü ve riskteki ani düşüşlerin yıllık kazançların ilk
açıklandığı zamanda gerçekleştiği bulgularına ulaşmışlardır. Benzer
olarak Barry ve Brown (1985) göreceli olarak daha az bilgiye sahip
menkul kıymetlerin sistematik risklerinin (beta) daha yüksek olduğunu
ifade etmişlerdir. Coles, Loewenstein ve Suay (1995) de Barry ve
Brown (1985) modelini genişleterek düşük bilgiye sahip menkul
kıymetlerden oluşan bir portföydeki betaların geniş olacağını
söylemişlerdir.
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
219
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
220
Bu kapsamda yapılan daha güncel bir çalışma ise Hassan vd. (2011)
tarafından yapılmıştır. Çalışmada bağımlı değişken olarak şirket
betaları kullanılmış ve gönüllü açıklamaları temsilen indeks
oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda gönüllü açıklama seviyesi ile
işletme betaları arasında anlamlı ve negatif ilişki bulunmuştur.
CAPM’e göre beklenen getiride risksiz faiz oranı ve pazar primi tüm
hisseler için sabittir. Sermaye maliyetinde farklılığı ortaya çıkaran
hisselerin sistematik risk ölçütü olarak beta katsayılarıdır. Bu çalışmada
da işletmelerin farklı düzeyde yapmış oldukları gönüllü kamuya
açıklamaların seviyesi ile işletmelerin beta katsayıları arasındaki ilişki
araştırılmıştır.
6.2. Örneklem Seçimi Ve Veri Toplama Yöntemi
Çalışmanın ana kütlesini Borsa İstanbul’da 2012-2014 yılları
arasında BIST SINAİ endeksinde yer alan 150 şirket oluşturmaktadır.
Ana kütle olarak sadece sınai endeksinin seçilmesinin nedeni diğer her
bir sektörün ayrı bir kamuya açıklama kalıbının bulunmasıdır (Botosan,
1997). Bu kapsamda ilgili yıllarda birleşme ve devralmaya uğrayan,
faaliyet raporları ile şirket verileri eksik olan 21 şirket ile değişken
değerleri uç noktalarda olan 5 şirket analiz kapsamından çıkarılmış,
toplam 124 şirket üzerinde analizler gerçekleştirilmiştir.
Şirketlerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyeleri “Gönüllü
Açıklama Kontrol Listesi” göz önünde bulundurularak hesaplanmıştır.
Liste oluşturulurken literatürde (Binh, 2012; Gajewski ve Li, 2015;
Hooks vd., 2002; Meek vd., 1995; Myburgh, 2001; Qin, 2014)
kullanılan farklı unsurlar birleştirilmiş ve Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı’nın 28.08.2012 tarihli resmi gazete yayınlanan “Şirketlerin
Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında
Yönetmeliği” ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan
düzenlemeler ile ihtiyari açıklama olmaktan çıkarak zorunlu bir unsura
dönüşen kalemler listeden çıkarılmıştır.
İşletmelerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyelerini tespit
edebilmek için “gönüllü kamuyu aydınlatma endeksi” tarafımızca
hesaplanmıştır. Endeks hesaplanırken şirketlerin faaliyet raporlarında 4
4
Yıllık faaliyet raporları kurumsal raporlama yöntemlerinden sadece birisi olmasına rağmen
literatürde iyi bir temsilci olarak kullanılmaktadır (Botosan, 1997; Çelik, Ecer ve Karabacak, 2006;
Hooks vd., 2002; Myburgh, 2001).
açıklamış oldukları her bir kontrol listesi kalemine 1 puan atanmış ve
bir şirketin ulaşabileceği en yüksek skor olan 82’e oranlanmıştır. Bu
şekilde en yüksek açıklama skoru 1 en düşük ise 0 olmuştur (Gajewski
ve Li, 2015).
6.3. Hipotez
Çalışma temel olarak işletme betaları ile işletmelerin yapmış
oldukları gönüllü açıklamaların seviyesi arasındaki ilişkiyi tespit
etmeye yöneliktir. Bu kapsamda oluşturulmuş olan hipotezler aşağıdaki
gibidir:
H 0 : İşletme betaları ile gönüllü kamuyu aydınlatma seviyesi
arasında pozitif bir ilişki vardır.
H 1 : İşletme betaları ile gönüllü kamuyu aydınlatma seviyesi
arasında negatif bir ilişki vardır.
Her ne kadar çalışmanın temel amacı gönüllü açıklama seviyesi ile
betalar arasındaki ilişkiyi tespit olsa da bağımsız değişken olarak
kullanılan “gönüllü kamuyu aydınlatma sıralaması”na ek, kaldıraç ve
likidite değişkenleri olarak cari oran ile dönen varlıkların duran
varlıklara oranı kontrol değişkenleri olarak modele dahil edilmişlerdir.
Bu kapsamda oluşturulan model aşağıdaki gibidir:
Tablo 1. Model ve Değişkenler Hakkında Açıklama
𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝐵𝑖𝑖,𝑡𝑡 = 𝛼𝛼 + 𝛽𝛽1 𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝐺𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐾𝐾𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐶𝐶𝐶𝐶𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝛽𝛽2 𝐷𝐷𝐷𝐷𝑖𝑖,𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑖𝑖,𝑡𝑡
Beta
GKAS
K
CO
DD
i şirketinin t yılı sonunda hesaplanan yıllık betası
i şirketinin t yılındaki Gönüllü Kamuyu
Aydınlatma Sıralaması
i şirketinin t yılı sonundaki Toplam Borçlar /
Özkaynaklar oranı
i şirketinin t yılı sonundaki Cari Oranı
i şirketinin t yılı sonundaki Dönen Varlıklar /
Duran Varlıklar oranı
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
221
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
2016/Özel Sayı-1
6.4. Değişkenler
222
1. Beta Katsayısı: Bir hisse senedinin getirisinin piyasa getirisi
ile birlikte hareket etme derecesini gösteren bir katsayıdır. Beta
katsayısı 1’den büyük olan bir hisse senedi 1’den küçük olan hisse
senetlerine göre piyasadaki dalgalanmalardan daha çok etkilenir. Bu
yönüyle hisse senetlerine ilişkin sistematik risk ölçütü olarak
kullanılabilir (Sayılgan, 2013).
2. Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması (GKAS):
Şirketlerin gönüllü kamuyu aydınlatma seviyelerinin tespit edilebilmesi
için indeksin nasıl oluşturulduğu yukarıda aktarılmıştı. Şirketlerin beta
katsayıları ile açıklama indeksi arasındaki ilişkinin tespit edilebilmesi
için şirketler indekslerine göre sıralanmışlardır. Sıra numaralarının
kesirli olarak ifade edilebilmesi için her şirketin sıra numarası toplam
şirket sayısına oranlanmıştır.
3. Kaldıraç (K): Şirketlerin varlıklarını finanse ederken
kullandıkları kaynakların oranını vermektedir. Toplam Yabacı Kaynak
/ Özkaynaklar formülü ile ifade edilmiştir. Bu oran yatırımcılar ve
finansörler tarafından şirketin riskini değerlendirmek için
kullanılmaktadır.
Damodaran (2002)’a göre işletmeler daha fazla borç
kullandıklarında kaldıraç dereceleri yükselir ve daha fazla faiz öderler.
Bu nedenle de hisse senedi yatırımcıları tarafından daha riskli hale
gelirler ve sonuç olarak daha yüksek betaya sahip olurlar. Benzer
şekilde Beaver vd. (1970) geri ödememe riski ile kaldıraç arasındaki
ilişki nedeni ile kaldıraçtaki yükselmenin işletme betalarında artışa
neden olacağını tespit etmişlerdir. Berkowitz (1998), Chee-Wooi ve
Chyn-Hwa (2010), Dhaliwal vd. (1979), Firth (1984), Garsombke
(1979) ve Hassan vd. (2011) gibi çalışmalar da kaldıraç derecesi ile
betalar arasında pozitif ilişki bulan çalışmalardır.
4. Likidite (CO, DD): Bir işletmenin faaliyetlerin sorunsuz bir
şekilde yürütebilmesi için likit varlıklara ihtiyacı vardır. Eğer
işletmenin yeteri kadar likit varlığı yoksa işletme kısa vadeli
yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği için iflas riski ile karşılaşabilir
(Sayılgan, 2013). Bu nedenle likidite oranları işletmelerin risk
düzeylerini tespit edebilmek için sıklıkla kullanılmaktadır.
Borde (1998) çalışmasında likidite seviyesi ile sistematik risk
arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Borde’ye göre bu
durum mevcut kaynakların yüksek kazançlı işletme varlıkları yerine
riski artıracak olan menkul kıymetlere yatırıldığı anlamına gelmektedir.
Gu ve Kim (2002) ile Beaver, Kettler ve Scholes (1970) da yaptıkları
çalışmalarda likidite ile işletme betaları arasında pozitif ilişki tespit
etmişlerdir.
Çalışmada likidite ölçütü olarak cari oran ile birlikte dönen
varlıkların duran varlıklara oranı kullanılmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
6.5. Bulgular
Çalışma kapsamında oluşturulan modelde kullanılan değişkenlere
ait özet tanımlayıcı istatistikler Tablo 1’de verilmiştir. Tanımlayıcı
istatistikler incelendiğinde iki husus dikkat çekmektedir. İlki analiz
kapsamındaki şirketlerin sanayi endeksinde olduğu göz önüne
alındığında aşırı likit bir yapıya sahip olmalarıdır. Hem cari oran ve
dönen varlıkların duran varlıklara oranlarının ortalamaları hem de
maksimum değerleri yüksektir. Diğer husus ise özkaynaklarının 9 katı
yabancı kaynağa sahip firmaların bulunmasıdır. Bu durum ise
şirketlerin finansman tercihlerini özkaynaktan ziyade yabancı kaynak
yönünde kullandıklarını göstermektedir.
Tablo 2. Tanımlayıcı İstatistikler
BETA
GKAİ 5
K
CO
DD
Ortalama
0,78
0,35
1,25
2,34
1,52
Ortanca
0,79
0,34
0,79
1,63
1,11
Maksimum
1,46
0,79
9,80
17,40
8,09
Minimum
-0,06
0,05
0,05
0,28
0,12
Standart Sapma
0,28
0,17
1,42
2,08
1,36
Gözlem Sayısı
372
372
372
372
372
Hipotez havuzlanmış en küçük kareler yöntemi kullanılarak test
edilmiştir. Hipotez testinin sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo
incelendiğinde, GKAS’ın % 1 seviyesinde anlamlı çıktığı
görülmektedir. Böylece H 1 hipotezi kabul edilmiştir. Betalar ile GKAS
5
Tanımlayıcı istatistiklerde “Gönüllü Kamuyu Aydınlatma Sıralaması (GKAS)” yerine “Gönüllü
Kamuyu Aydınlatma İndeksi (GKAİ)” verilmiştir. Bunun nedeni istatistikler içerisinde sıralama
değerlerinin yerine indeks değerlerinin verilmesinin daha anlamlı olacağı düşüncesidir.
223
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
224
arasındaki ilişkinin katsayısı da Barry ve Brown (1985), Clarkson ve
Thompson (1990), Coles vd. (1995) ve Hassan vd. (2011) ile uyumlu
olarak negatif çıkmıştır. Bu durum şirketlerin gönüllü olarak kamuya
daha çok bilgi açıkladıklarında hisse senetlerinin değerlemesi ile ilgili
belirsizliğin azalarak sistematik riskin düşmesine neden olduğu
hipotezini desteklemektedir.
Modelin açıklayıcılık seviyesini gösteren düzeltilmiş R2 % 10 olarak
çıkmıştır. Bu durumun iki nedeni olabilir. İlki çalışmanın amacı
kapsamında betaları açıklayan değişkenlerin sınırlı tutulmuş olması,
ikincisi gönüllü açıklamaların doğrudan etkilerinin ölçümünün zor
olmasıdır (Botosan, 1997; Hassan vd., 2011).
Analize kontrol değişkeni olarak eklenen kaldıraç ve likidite
değişkenleri ile beta arasında ki ilişki literatür ile uyumlu olarak anlamlı
ve pozitif çıkmıştır. Bu durum şirketlerin özkaynağa oranla yabancı
kaynağa ağırlık verdiklerinde ve likiditeleri yükseldiğinde risklerinin
de arttığını göstermektedir. Özellikle tanımlayıcı istatistiklerde de
belirtildiği gibi sanayi işletmelerinin aşırı likit yapıları Borde (1998)’yi
destekler niteliktedir.
Tablo 3. Analiz Sonuçları
Bağımlı Değişken: BETA
Metot: Havuzlanmış En Küçük Kareler
Örneklem: 2012 2014
n: 124
Toplam Gözlem Sayısı: 372
Bağımsız
Değişkenler
GKAS
K
CO
DD
C
Katsayı
Standart Sapma
-0,191928
0,037944
0,029311
0,0192
63
0,7317
22
0,047567
0,010681
0,007291
0,010399
0,038087
t-ist.
Prob.
-4,034886 0,0001
3,552591 0,0004
4,019920 0,0001
1,8523
0,06
58
48
19,211
0,00
85
00
2
R2
R
Düzeltilmiş
BETA
GKAS
K
CO
DD
0,1106
Durbin19
Watson ist.
0,1009
25
Prob (F-ist)
1,552315
0,000000
i şirketinin t yılı sonunda hesaplanan yıllık
betası
i şirketinin t yılındaki Gönüllü Kamuyu
Aydınlatma Sıralaması
i şirketinin t yılı sonundaki Toplam Borçlar /
Özkaynaklar oranı
i şirketinin t yılı sonundaki Cari Oranı
i şirketinin t yılı sonundaki Dönen Varlıklar /
Duran Varlıklar oranı
7. SONUÇ
İşletmelerin yıllık ve ara raporlarının kullanıcılarının, menkul
kıymetlere yapacakları bir yatırımın değerini doğru tespit edebilmeleri
için bilgiye ihtiyacı vardır. Eğer piyasaya yeterli bilgi açıklanmaz ise
yatırımcılar menkul kıymetleri yanlış fiyatlandıracaklardır. Böyle bir
durumun olumsuz etkisi sadece yatırımcıya değil işletmeye ve hatta
piyasaya yansıyacaktır. Bu nedenledir ki düzenleyici kurumlar
işletmeleri belli bir kapsamda bilgi açıklamaya zorlamaktadırlar.
Zorunlu aydınlatma durumu bilginin kamu malı olduğu düşüncesi ile
başlar. İşletme bilgilerinin, yasal bir düzenleme sonucunda kamu adına
düzenleme yapan otoritelerce kamuya açıklanması söz konusudur.
Gönüllü yapılan açıklamalarda ise işletmelere ait özel bilgilerin her
hangi bir zorunluluk olmadan kamuya açıklanması söz konusudur.
Bu kapsamda da çalışmamızda işletmelerin zorunlu açıklamalara ek
olarak daha fazla özel bilgiyi gönüllü olarak kamuya açıklamalarının
çeşitlendirme yoluyla azaltılamayan sistematik risk üzerindeki etkisini
tespit etmeye çalıştık. Yapmış olduğumuz analiz sonucu gösterdi ki
işletmeler zorunlu açıklamalara ek olarak gönüllü açıklama seviyelerini
artırdıklarında azalan belirsizlik nedeni ile işletmeye ait sistematik risk
azalmaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
225
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
2016/Özel Sayı-1
KAYNAKÇA
226
AICPA. 1994. Jenkins Committee Report.
Bagnoli, M., & Watts, S. G. 2007. Financial Reporting And
Supplemental Voluntary Disclosures, Journal of Accounting
Research, 45.
Balachandran, J. 2004. Board Independence And Voluntary
Disclosures: Evidence From Malaysia, The Accounting and Finance
Association of Australian and New Zealand.
Barry, C. B., & Brown, S. J. 1985. Differential Information and Security
Market Equilibrium, Journal of Financial and Quantitative Analysis,
20(4).
Beattie, V., & Jones, M. J. 1992. The Use & Abuse Of Graphs İn
Annual Reports: Theoretical Framework & Empirical Study,
Accounting & Business Research, 22.
Beaver, W. H., Kettler, P., & Scholes, M. 1970. The Association
Between Market Determined and Accounting Determined Risk
Measures, The Accounting Review, 45(4).
Berkowitz, M. K. 1998. Estimating the Market Risk for Nontraded
Securities: AnAapplication to Canadian Public Utilities,
International Review of Financial Analysis, 7(2).
Binh, T. Q. 2012. Voluntary Disclosure Information in the Annual
Reports of Non Financial Listed Companies: The Case of Vietnam,
Journal of Applied Economics & Business Research, 2.
Birt, J. L., Bilson, C. M., Smith, T., & Whaley, R. E. 2006. Ownership,
Competition, And Financial Disclosure, Australian Journal of
Management, 31.
Boesso, G. 2002. Forms Of Voluntary Disclosure: Recommendations
And Business Practices İn Europe And U.S. In Critical Perspectives
On Accounting Conference, New York.
Borde, S. F. 1998. Risk Diversity Across Restaurants: An Empirical
Analysis, Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly,
39(2).
Botosan, C. A. 1997. Disclosure Level and The Cost of Equity Capital,
The Accounting Review, 73(3).
Bushman, R. M., & Smith, A. J. 2003. Transperancy Financial
Accounting İnformation and Corporate Governance, FRBNY
Economic Policy Review, Nisan.
Chee-Wooi, H., & Chyn-Hwa, L. 2010. The Determinants of
Systematic Risk Exposures of Airline Industry in East Asia, World
Applied Sciences Journal, 10.
Clarkson, P. M., & Thompson, R. 1990. Empirical Estimates of Beta
When Investors Face Estimation Risk, The Journal Of Finance,
45(2).
Clinch, G., & Verrecchia, R. 2015. Voluntary Disclosure and The Cost
of Capital. Australian Journal of Management, 40.
Coles, J. L., Loewenstein, U., & Suay, J. 1995. On Equilibrium Pricing
under Parameter Uncertainty, Journal of Financial and Quantitative
Analysis, 30(3).
Coram, P., Monro, G., & Woodliff, D. 2005. The Joint Effect Of
Voluntary Non-Financial Disclosure And Assurance On Company
Valuation
Judgments,
Retrieved
from
http://www.researchgate.net/publication/237406528_The_Joint_Eff
ect_of_Voluntary_NonFinancial_Disclosure_and_Assurance_on_Company_Valuation_Ju
dgments (Erşim tarihi: 13.08.2015)
Çelik, O. 2002. Sermaye Piyasalarında Gönüllü Kamuya Açıklama,
Muhasebe ve Denetime Bakış, Şubat.
Çelik, O., Ecer, A., & Karabacak, H. 2006. Disclosure of Forward
Looking Information: Evidence from Listed Companies on Istanbul
Stock Exchange (ISE), Investment Management and Financial
Innovations, 3(2).
Damodaran, A. 2002. Investment Valuation, Tools and Techniques for
Determining The Value of Any Asset (2. Basım), John Wiley &
Sons, Inc, New York:
Depoers, F. 2000. A Cost Benefit Study Of Voluntary Disclosure: Some
Empirical Evidence From French Listed Companies, The European
Accounting Review, 9.
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
227
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
228
Dhaliwal, D. S., Spicer, B. H., & Vickrey, D. 1979. The Quality of
Disclosure and The Cost of Capital, Journal of Business Finance &
Accounting, 6(2).
Diamond, D. W., & Verrecchia, R. E. 1991. Disclosure, Liquidity, and
the Cost of Capital, Journal of Finance, 46(4).
Easley, D., & O’Hara, M. 2004. Information and the Cost of Capital,
The Journal Of Finance, 59(4).
Eng, L. L., & Mak, Y. T. 2003. Corporate Governance And Voluntary
Disclosure, Journal Of Accounting And Public Policy, 22.
FASB. 2001. Improving Business Reporting: İnsights İnto Enhancing
Voluntary Disclosure.
Firth, M. 1984. The Extent of Voluntary Disclosure in Corporate
Annual Reports and Its Association with Security Risk Measures,
Applied Economics.
Flack, E. D. 2007. The Role of Annual Reports in a System of
Accountability for Public Fundraising Charities, School of
Accountancy Centre of Philanthropy and Nonprofit Studies,
Queensland University of Technology.
Gajewski, J.-F., & Li, L. 2015. Can Internet-Based Disclosure Reduce
Information Asymmetry? Advances in Accounting, 31.
Garsombke, H. P. 1979. The Relationship Between Corporate
Disclosure and Firm Risk, Journal of Business Finance &
Accounting, 6(1).
Gu, Z., & Kim, H. 2002. Determinants of Restaurant Systematic Risk:
A Reexamination, The Journal of Hospitality Financial
Management, 10(1).
Hassan, O. a. G., Giorgioni, G., Romilly, P., & Power, D. M. 2011.
Voluntary Disclosure and Risk in An Emerging Market, Journal of
Accounting in Emerging Economies, 1(1).
Healy, P. M., Hutton, A. P., & Palepu, K. G. 1999. Stock Performance
and Intermediation Changes Surrounding Sustained Increases in
Disclosure, Contemporary Accounting Research, 16(3).
Hooks, J., Coy, D., & Davey, H. 2002. The Information Gap in Annual
Reports, Accounting, Auditing & Accountability Journal, 15(4).
Hughes, J. S., Liu, J., & Liu, J. 2007. Information Asymmetry,
Diversification, and Cost of Capital, The Accounting Review, 82(3).
Kaya, A. 2001. Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Bilgi Alma Hakkı,
Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara.
Küçüksözen, C., & Küçükkocaoğlu, G. 2005. Kurumsal Şirket
Yönetiminde Finansal Bilginin Rolü, Muhasebe ve Denetime Bakış,
Eylül.
Lambert, R., Leuz, C., & Verrecchia, R. E. 2007. Accounting
Information, Disclosure, and The Cost of Capital, Journal of
Accounting Research, 45(2).
Leuz, C., & Wysocki, P. 2008. Economic Consequences of Financial
Reporting and Disclosure Regulation: A Review and Suggestions for
Future Research, The CPA Journal, 79(10).
Meek, G. K., Roberts, C. B., & Gray, S. J. 1995. Factors İnfluencing
Voluntary Annual Report Disclosures By U.S., U.K. And
Continental European Multinational Corporations, Journal Of
International Business Studies, 26.
Myburgh, J. E. 2001. The İnformativeness Of Voluntary Disclosure in
the Annual Reports of Listed İndustrial Companies in South Africa,
Meditari Accountancy Research, 9.
Notes. 2002. Should The Sec Expand Nonfinancial Disclosure
Requirements? Harvard Law Review, 115.
Özer, N. 1997. Muhasebe Bilgileri Ve Kamuyu Aydınlatma, İstanbul
Üniversitesi.
Qin, T. 2014. Voluntary Disclosure of Listed Chinese Companies 20082012 An Empirical Study, The University of Waikato.
Sayılgan, G. 2013. Soru ve Yanıtlarla İşletme Finasmanı (6. Basım),
Turhan Kitabevi, Ankara.
Schustler, P., & O’connell, V. 2006. The Trend Toward Voluntary
Corporate Disclosures, Management Accounting Quarterly, 7.
Shaffer, S. 1995. Rethinking Disclosure Requirements, Business
Review (Federal Reserve Bank Of Philadelphia), Mayıs/Haziran.
SPK. Kurumsal Yönetim İlkeleri.
2016/Özel Sayı-1
Gönüllü Kamuyu Aydınlatmanın Sistematik Risk Üzerindeki Etkisi
229
2016/Özel Sayı-1
Öğr. Gör. Dr. Emrah ERTUGAY - Arş. Gör. İlker GÜLENÇER
Arş. Gör. Rabia Kübra TÜNEL
230
Verrecchia, R. E. 1983. Discretionary Disclosure, Journal of
Accounting and Economics, 5.
Verrecchia, R. E. 2001. Essay on Disclosure, Journal of Accounting and
Economics, 32.
Watson, A., Shrives, P., & Marston, C. 2002. Voluntary Disclosure of
Accounting Ratios in The UK, British Accounting Review, 34.
Welker, M. 1995. Disclosure Policy, Information Asymmetry and
Liquidity in Equity Markets, Contemporary Accounting Research,
11.
ŞEFFAFLIĞIN SAĞLANMASINDA VE DENETİMİN
KALİTESİNİN
ARTIRILMASINDA
KAMU
GÖZETİMİNİN
ROLÜ:
AVRUPA
BİRLİĞİ
DÜZENLEMELERİ
VE
ÜYE
ÜLKELERİN
UYGULAMALARI *
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR **
Muharrem KARATAŞ ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 231-264
ÖZ
Finansal aktörlerin zamanında, doğru, güvenilir bilgiye olan gereksinimi
sağlıklı ve rasyonel karar almaları için yadsınamaz bir gerçektir. Bu özelliklere
sahip finansal bilginin şeffaflık ve kamuyu aydınlatma sistemi içinde ortaya
çıkmasını sağlayan temel olgular ise; finansal raporlama, bağımsız denetim ve
kurumsal yönetim uygulamalarını birlikte içeren üçlü yapıdır. Bu sistem ancak
ve ancak iyi kurgulanmış bir kurumsal yönetim mekanizması içinde
sürdürülebilir. Zira kurumsal yönetimin temel ilkelerinden birisi şeffaflıktır.
Finansal bilgilerin doğru ve güvenilirliği hakkında finansal tablo
okuyucularına bilgi sunan bağımsız denetimin gözetimi ise özellikle finansal
başarısızlık ve skandallar sonrası daha fazla gündeme gelmekle birlikte aslında
şeffaflık için daima bulunması gereken olmazsa–olmaz bir mekanizmadır. Bu
çalışmada; öncelikle finansal bilginin sunumunda şeffaflığın sağlanmasında ve
denetimin kalitesinin arttırılmasında kamu gözetiminin rolü irdelenmekte,
sonrasında ise Ülkemiz uygulamalarına da rehber olan Avrupa Birliği (AB)
düzenlemeleri açıklanmakta ve nihayetinde Avrupa Muhasebeciler
Federasyonu (FEE) tarafından AB Üyesi 23 Ülkenin bağımsız denetimin kamu
gözetimi için kurdukları organizasyon yapısı ve sistemine yönelik yapılan
araştırma çalışması paylaşılarak, AB Ülkeleri ile Türkiye uygulamaları
arasındaki farklılık ve benzerliklerinin ortaya konulması ve değerlendirme
yapılması olanağı sağlanmaktadır.
*
Makale gönderim tarihi: 10.11.2015; kabul tarihi: 20.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve TÜRMOB Bağımsız Denetim Merkezi
Koordinatörü [email protected]; [email protected]
***
Uzman TÜRMOB Bağımsız Denetim Merkezi, Gazi Üniversitesi Muhasebe-Finansman
Bölümü Doktora Öğrencisi [email protected]
231
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
Anahtar Kelimeler: Bağımsız Denetim, Denetimin Kalitesi, Şeffaflık,
Kamu Gözetimi, 2014/56/EU sayılı Direktif, AB Ülkelerinde Kamu Gözetimi
JEL Sınıflandırması: M4O, M41, M42, M49
THE ROLE OF PUBLIC OVERSIGHT IN ENHANCING AUDIT
QUALITY AND ENSURING TRANSPARENCY: LEGISLATION AND
PRACTICES IN EUROPEAN COUNTRIES
ABSTRACT
232
The need of timely, accurate and reliable information is an undeniable fact
for a reliable and rational decision making process. In the occurrence of these
features of financial information in the public disclosure and transparency
systems are based on the triple structure: financial reporting, auditing and
corporate governance practices. If and if only, this system is sustainable in a
well-constructed corporate governance mechanism. Moreover, transparency is
one of the basic principles of corporate governance. The oversight of audit
which provides information about the faithful presentation and reliability of
financial information becomes a current issue especially after the financial
failures and scandals but it is actually a compulsory mechanism for
transparency. In this regard, the primarily aim of this study is to examine the
role of public oversight in enhancing audit quality and ensuring transparency,
after this to explain the revised EU Audit Directive and the new EU Regulation
which are affected our implementations and sharing the survey on the
organisation of the public oversight of the audit profession in 23 European
countries in order to demonstrate the similarities and differences between
Turkey’s and EU’s implementations.
Keywords: Auditing, Audit Quality, Transparency, Public Oversight, The
Directive 2014/56/EU, Public Oversight in EU Member States
JEL Classification: M4O, M41, M42, M49
1. GİRİŞ
Finansal raporlamada amacın ekonomik karar alıcılara ihtiyaç
duydukları
bilgilerin
sunulması
olduğu
göz
önünde
bulundurulduğunda, yüksek kalitede finansal raporların sunulması
muhasebe bilgi sisteminin temel amaçları arasında yerini almaktadır.
Finansal tablo kullanıcıları için finansal raporlar bakımından özellikle
kazançların kalitesi konusu oldukça dikkat çekmekte ve pek çok
araştırmacı bu konuya yönelmektedir. Genel olarak Uluslararası
Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) geçiş ile finansal raporlama
kalitesinde artış gözlenmesi beklenmesine rağmen, UFRS ile uyumlu
finansal raporlar hazırlanmasının tek başına bunu sağlayamayacağı
konusunda literatürde görüş birliği bulunmaktadır (Durak ve Gürel
2014, 95).
Finansal tabloların hata ve yanlışlık içerme olasılığının bulunması,
finansal tablo kullanıcılarının işletme yönetiminden gelen bilgilere
güvenmelerini ve bu bilgilere dayanarak karar almalarını
zorlaştırmaktadır. Karar verme sürecinde yararlanılan finansal ve
finansal olmayan bilginin güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması
noktasında denetim önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Bu durumda
denetim hizmeti, çıkar grupları, işletme ve ortaklar ile yöneticiler
arasındaki asimetrik bilginin azaltılmasında önemli bir rol
oynamaktadır (Kapıcıgil 2007, 206).
Yapılan akademik çalışmalarda denetimin kalitesinin, finansal
raporlamanın kalitesini doğrudan etkilediği ortaya konulmaktadır.
Teoride bağımsız denetim, firma sahipleri ve yönetimi ile finansal tablo
kullanıcıları arasındaki asimetrik bilgi problemini azaltarak, finansal
raporlamanın kalitesini arttırmaktadır (Watts ve Zimmerman, 1981).
Diğer bir deyişle, bağımsız denetim, firmalarda paydaşlar arasındaki
temsil problemleri nedeniyle doğan maliyetleri azaltan bir mekanizma
rolü oynamaktadır. Johnson vd. (2002, 641)’ne göre bağımsız
denetimin finansal raporlama kalitesine etkisi, denetçinin denetlenen
firmanın finansal raporlarında kural ihlali tespit edebilme olasılığı ve
bu tespit sonrasındaki davranışlarının bir fonksiyonudur.
Bu görüşe paralel olarak DeAngelo (1981, 186) denetim kalitesini,
denetçinin müşteri firmanın finansal raporlarında kural ihlali tespit
edebilme ve bunu raporlama olasılığı olarak tanımlar, ancak bu olasılık
(denetim kalitesi) denetçinin söz konusu denetlenen firmadan bağımsız
olma derecesine bağlıdır.
Finansal raporlama kalitesi, denetim sürecinin çıktısıdır. Ancak
finansal rapor kullanıcıları için, denetçinin bağımsızlığı ve denetim
süreci gözlemlenebilir değildir. Bu nedenle, akademik çalışmalarda,
denetim kalitesi ile ilişkili kabul edilen değişkenler yolu ile denetimin
kalitesi ölçülmeye çalışılır (DeAngelo 1981, 186-187).
Yaşanan muhasebe skandallarından sonra Amerikan Sermaye
Piyasası Kurulu (SEC), Amerikan Mali Müşavirler Enstitüsü (AICPA),
akademisyenler ve meslek uygulayıcıları tarafından, sermaye
piyasasının bir fonksiyonu olan yüksek kaliteli denetim ve denetimin
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
233
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
234
bağımsızlığı üzerine özellikle vurgu yapılmaya başlanmış ve bu
doğrultuda bağımsız denetimin kalitesi ile ilgili değerlendirme
yapabilmek amacı ile bir takım kriterler oluşturulmuştur (Uzay 2006).
Bu kapsamda, yaşanan Enron skandalı sonrasında ABD’de 25
Temmuz 2002 tarihli Sarbanes-Oxley Yasası (SOX) çıkarılmıştır. SOX
ile muhasebe ve denetim mesleği ile ilgili olarak çok önemli
düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte, getirilen en önemli
değişikliklerden birisi de ABD’de kurulan Halka Açık Şirketler
Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) olmuştur. Bu Kanunun ardından,
yatırımcıları korumak üzere birçok ülkede değişen şekillerde olmak
üzere düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Örneğin; SOX sonrasında,
Avrupa’da yaşanan finansal skandallar ile birlikte 2006 yılında 8 inci
Direktifin yayımlanmasından itibaren üye ülkelerce kamu gözetimi
otoriteleri oluşturulmaya başlanmıştır (Uzay 2012).
Türkiye’de ise, bağımsız denetim standartlarının oluşturulması,
bağımsız denetim kuruluşlarının yetkilendirilmesi, bağımsız denetim
kuruluşlarının gözetimi ve denetimi başta Sermaye Piyasası Kurulu
(SPK) olmak üzere, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) ile Hazine Müsteşarlığı ve TÜRMOB tarafından yerine
getirilmekte iken, 2 Kasım 2011 tarihli 660 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) ile PCAOB benzeri bir kurul oluşturma çalışmaları
başlamıştır. Söz konusu KHK ile birlikte, Kamu Gözetimi, Muhasebe
ve Denetim Standartları Kurumunun (KGK) yasal temelleri atılmıştır.
AB Denetim reformu kapsamında yayımlanan yeni AB denetim
düzenlemeleri AB üye ülkelerindeki yasal denetçilerin ve denetim
firmalarının kamu gözetiminin yapılanmasını etkileyen hükümler
içermekte olduğundan, AB üye ülkelerinde de yasal denetçilerin ve
denetim firmalarının kamu gözetimine ilişkin mevcut gözetim
sistemlerini ve düzenlenmelerini nasıl etkileyeceği bir tartışma konusu
haline gelmiş olup, FEE tarafından AB Üye Ülkelerinde kamu gözetimi
yaklaşımının ve uygulamalarının ortaya konulmasına yönelik olarak bir
araştırma çalışması yapılmıştır.
Son dönemde oluşturulan KGK ise henüz yapılanma aşamasında
olduğundan, bilhassa Türkiye’de denetimin gözetimini yapmak üzere
kurulan bir otoritenin bugüne kadar yapılan akademik çalışmalarda
incelenmesi söz konusu olmamış ve uluslararası alanda denetimin
kalitesi üzerine önemli yeni akademik çalışmalar ve araştırmalar
yapılmış olduğu hususları da dikkate alınarak, şeffaflığın
sağlanmasında ve denetimin kalitesinin artırılmasında kamu
gözetiminin rolünün belirlenmesine yönelik olarak AB düzeyinde
yapılan bu araştırma raporu çalışmamızın esas referans noktasını
oluşturmuştur.
Bu çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, zamanında
sunulan gerçeğe ve ihtiyaca uygun olan güvenilir finansal bilginin
şeffaflık ve kamuyu aydınlatma sistemi içinde ortaya çıkmasını
sağlayan temel olgulardan biri olan kurumsal yönetim ile ilgili temel
kavramlar incelenmektedir. Bunun ardından ikinci bölümde kurumsal
yönetimin temel ilkelerinden birisi olan şeffaflık kavramı kapsamında
kurumsal raporlamada şeffaflığın önemi açıklanmaktadır. Sonrasında,
üçüncü olarak finansal bilginin sunumunda şeffaflığın sağlanmasında
ve denetimin kalitesinin arttırılmasında kamu gözetiminin rolü
irdelenmektedir. En son olarak ise Ülkemiz uygulamalarına da rehber
olan AB düzenlemelerinin açıklanması ve AB Üyesi 23 Ülkenin
bağımsız denetimin kamu gözetimine yönelik kurdukları organizasyon
yapısı ve sistemine ilişkin yayımlanan araştırma çalışması paylaşılmak
suretiyle, AB Üye Ülkeleri ile Türkiye uygulamaları arasındaki farklılık
ve benzerliklerinin ortaya konulması ve bu konularda değerlendirme
yapılması amaçlanmaktadır.
2. KURUMSAL YÖNETİMİN İLKELERİ
Rekabet edebilirlik ve bir şirketin nihai başarısı, yatırımcılar,
çalışanlar, alacaklılar ve tedarikçiler gibi kaynak temin eden farklı
unsurların katkılarını bir araya getiren bir ekip çalışmasının ürünüdür.
Şirketler, rekabet yeteneğine sahip ve kâr getiren şirketlerin
oluşturulmasında bütün menfaat sahiplerinin katkılarının değerli bir
kaynak oluşturduğunu bilmek zorundadır. Bu nedenle, menfaat
sahipleri arasında zenginlik yaratan bir işbirliğinin teşvik edilmesi,
uzun vadede şirketlerin yararınadır. Kurumsal yönetim çerçevesi,
menfaat sahiplerinin çıkarlarının ve şirketin uzun vadeli başarısına
katkılarının gözetilmesinin, şirketin çıkarına olduğunu göz önünde
bulundurmalıdır (SPL 2015, 65).
Son yıllarda, dünyanın her tarafında ardı ardına meydana gelen,
Enron ve WorldCom (Amerika Birleşik Devletleri), Parmalat (İtalya),
Ahold (Hollanda) ve Yanguangxia (Çin) gibi şirket skandalları,
“kurumsal yönetim” kavramını gerek iş dünyasının gerekse devletlerin
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
235
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
236
gündemine oturtmuştur (Manisalı 2008). Kurumsal yönetimin evrensel
kabul ve geçerliliği olan ana ilkeleri adillik, hesap verebilirlik, şeffaflık
ve sorumluluktur.
2.1 Adillik
Şirket yönetiminin bütün hak sahiplerine karşı eşit davranmasını
ifade etmektedir. Bu ilke, azınlık hissedarlar ve yabancı ortaklar da
dâhil olmak üzere bütün hissedar haklarının korunmasını ifade
etmektedir. Bu ilkeye göre; kurumsal yönetim çerçevesi, hissedarlık
haklarını korumalı ve bu hakların kullanılabilmesini kolaylaştırmalıdır.
Kurumsal yönetim ile hissedarlara eşit muamele yapılması güvence
altına alınmalıdır. Bütün hissedarlar haklarının ihlali halinde yeterli
telafi ya da tazminat elde etme imkânına sahip olmalıdır.
2.2. Sorumluluk
Şirket yönetiminin tüzel kişiliği adına yaptığı tüm faaliyetlerin ilgili
mevzuata, esas sözleşmeye, şirket içi düzenlemelere, toplumsal ve etik
değerlere uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade eder. Kurumsal
yönetim ile şirketler ve hissedarlar arasında etkin ve mali yapıyı
güçlendirici bir işbirliğinin yapılması desteklenmelidir.
2.3. Şeffaflık
Ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler hariç
olmak üzere, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin,
zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük
maliyetle kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması
yaklaşımıdır. Bu ilke, faaliyet öncesini, faaliyetlerin devam ettiği süreci
ve faaliyetler sonrasını kapsamaktadır.
2.4. Hesap Verebilirlik
Yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim şirket tüzel
kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme
zorunluluğunu ifade etmektedir. Şeffaflık ilkesinin aksine, hesap
verebilirlik ilkesi sadece faaliyet sonrasını kapsamaktadır (Pamukçu
2011).
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
RAPORLAMADA
ŞEFFAFLIK
Şeffaf terimi, ışığı geçiren ve arkasındaki nesneleri net bir şekilde
gösteren ve açık, seçik, belirgin olanı ifade etmektedir. Bu terimin zıttı
ise ışığı geçirmeyen, karanlık ve anlaşılması güç şeyler anlamında
kullanılan (donuk, mat, kapalı gibi) kelimelerdir. Şeffaflıkla ilgili söz
konusu kavramlar, “yönetim”, “yönetsel” ya da “idari” kelimeleriyle
birlikte kamu yönetimi alanında gizli ve kapalı yönlerin bilinmesine
izin verilmesini ve faaliyetlerin herkesçe görülmesini ifade etmektedir
(Eken 1993, 12).
Görüldüğü üzere, şeffaf kelimesi günlük kullanımda açık, seçik ve
belirgin anlamına gelmek üzere saydam kelimesi ile aynı almamda
kullanılmaktadır. Siyasi anlamda şeffaflık, hükümetlerin sağladığı bilgi
sayesinde vatandaşların hükümet politikaları hakkında ne kadar bilgi
sahibi olabildikleri ile eşdeğerdir. Ekonomi ve finans alanında ise farklı
tanımlamalara rastlanmaktadır.
Şeffaflık ve Sorumluluk Çalışma Grubu (Working Group, 1998)
şeffaflığı, ekonomik performansın ve uluslararası mali kurumların
kamuoyu sorumluluğunun artırılmasında önemli bir araç olarak
görmektedir. Çalışma Grubu raporunda şeffaflık tanımı “mevcut
durum, karar ve faaliyetler hakkındaki bilginin ulaşılabilir, somut ve
anlaşılır olması süreci” olarak yapılmıştır.
Genel olarak şeffaflık; kredilerin yatırımcılarca kullanımı, kredi
kullananların kredibilitesi, hükümetin kamu hizmetlerini sunumu
(örneğin; eğitim, sağlık, para ve maliye politikaları vb.) ve uluslararası
kuruluşların faaliyetleri hakkında doğru zamanlı ve güvenilir
ekonomik, sosyal ve politik bilginin artan biçimde akışının sağlanması
olarak tanımlanmaktadır (Vishwanath ve Kaufmann 1999).
Finansal piyasalar açısından ise şeffaflık bütün piyasa
katılımcılarının mevcut koşullar altında aynı bilgiye ulaşabilmesini
sağlayacak bir ortamın oluşturulmasını ifade eder. Kamuyu
aydınlatmada tam açıklama spesifik olarak bilgi sunumu konusundaki
süreç ve metodolojiyi ifade etmektedir (Sayar 2001, 74).
Yapılan tanımlamalarda ortak olan nokta şeffaflığın her zaman
hesap verebilirlik kavramıyla çok yakından ilgili olduğudur. Çünkü
şeffaflığın talep edilmesindeki temel amaç kişileri, hükümetleri ya da
piyasaları faaliyetleri ve politikaları dolayısıyla sorumlu tutabilme
2016/Özel Sayı-1
3.
KURUMSAL
UYGULAMALARI
237
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
238
yaklaşımıdır. Dolayısıyla; şeffaflık “kuruluşlarca, kendilerinin
değerlendirilmelerine yönelik ilgili bilginin serbest bırakılması” olarak
tanımlanabilir (Florini 1999).
Literatürde şeffaflığın çeşitli tanımlamaları yapılmıştır. Şeffaflığın
tanımlanmasındaki önemli nokta; kim tarafından, hangi amaçla, ne çeşit
ve ne ölçüde bilgiye ihtiyaç duyulacağına verilecek yanıtlardır. Ancak,
tanımlamalardaki farklılıklar daha çok şeffaflığa konu faaliyet alanının
ne olduğuna göre değişebilmektedir. Ancak şeffaflık kavramı ile ilgili
temel olarak hükümetler ve şirketler olmak üzere iki hedef noktanın
seçildiği görülmekle birlikte, çalışmamız kapsamında şeffaflık kamu
yönetiminden ziyade şirketler açısından ele alınmaktadır.
Kurumsal raporlama yoluyla şirketler, paydaşları için önem taşıyan
bilgileri yapılandırılmış bir şekilde sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle,
kamusal raporlama, şeffaflığın somutlaşmış halidir ve hesap verebilirlik
zincirindeki esaslı bağlantıdır. Şirketlerin faaliyetlerinin kamuoyu
tarafından takip edilebilmesi, şirketlerin kurumsal raporlamalarında
daha fazla bilgiyi açık ve anlaşılır biçimde herkesin erişimine sunması
ile mümkündür. Kurumsal raporlamada şeffaflık olarak
kavramsallaştırılan bu yaklaşımın ortaya konulmasının en pratik
yöntemi şüphesiz internetin etkin bir şekilde kullanımıdır. Şirketlerin
kurumsal internet sitelerinde şeffaf bir biçimde yaptıkları bilgi
paylaşımları şirketlerin faaliyetlerinin izlenebilmesi, ölçülebilmesi ve
şirketler arasında karşılaştırma yapılabilmesini, diğer bir ifade ile hesap
verebilirliklerini sağlamaktadır.
Şirketlerin yurt içinde ve yurt dışında dahil oldukları veya
kurdukları ticari ağların karmaşıklığı hesap verebilirlik ilkesinin hayata
geçirilmesini
ve
şirketlerin
faaliyetlerinin
izlenmesini
güçleştirebilmektedir. Ana şirket ve iştirakleri arasındaki mali akışlar
ve grup içi transferler gibi ilişkilerin ulusal ve küresel ölçeklerde
izlenebilmesi için organizasyonel şeffaflık sağlanmalıdır.
4. MUHASEBE
GÖZETİMİ
SKANDALLARI
VE
DENETİMİN
Son yıllarda ABD ve Avrupa’da karşılaşılan büyük şirket
iflaslarında, yönetimin başarısızlığı yanında finansal raporlamadaki
başarısızlıkların yani güvenilir olmayan finansal raporlama ve
açıklamaların da etkisi büyüktür. Dolayısıyla finansal skandallar,
finansal tabloları hazırlama ve denetleme sürecinde yer alanların
güvenilirliklerine önemli ölçüde zarar vermiştir. Sermaye piyasalarının
sadece bağımsız denetime değil, genelde finansal raporlamaya olan
güven kaybı sadece ABD değil, çeşitli ölçeklerde diğer ülkelerde de
hissedilmiştir (İbiş 2005, 127).
Finansal tabloların hata ve yanlışlık içerme olasılığı, finansal tablo
kullanıcılarının işletme yönetiminden gelen bilgilere güvenmelerini ve
bu bilgilere dayanarak karar almalarını zorlaştırmaktadır. Karar verme
sürecinde yararlanılan finansal ve finansal olmayan bilginin
güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanmasında denetim önemli bir
fonksiyon üstlenmektedir. Denetim işletme içinden veya işletme
dışından uzman kişiler tarafından yürütülebilmektedir. Günümüzde
işletme ile ilgili çıkar grupları ve bunlar arasındaki çıkar çatışmaları
denetimin özellikle işletme dışından bağımsız davranabilen uzman
kişiler tarafından yürütülmesini önemli hale getirmiştir. Denetim bu
fonksiyonu ile birlikte bünyesinde bazı riskleri de barındırmaktadır.
Bağımsız denetçinin ücretini bizzat denetlediği şirketten alıyor olması,
bağımsız denetim sektöründe kar amaçlı bağımsız denetim firmalarının
rekabet ediyor olması bu kuruluşların bağımsızlığı konusunda soru
işaretlerine neden olmaktadır (Acar ve diğerleri 2012, 273).
Dolayısıyla Türkiye dahil bir çok ülkede kanun koyucular ve
düzenleyici kurumlar, bireysel yatırımcıyı korumak, finansal raporlama
sürecinin güvenilirliğini tekrar sağlamak ve denetimin kalitesini
artırmak için çeşitli tedbirler almışlardır (Uzay 2006).
2000’li yılların başlarında başta Enron skandalı olmak üzere global
düzeyde yaşanan muhasebe skandalları sonrası bağımsız denetim ve
fonksiyonları artan ölçüde sorgulanmaya başlanmış ve bağımsız
denetimin kalitesini artırmak için “bağımsız denetimin gözetimi”
olgusu uluslararası düzeyde tartışılmaya başlanmıştır (Sayar 2013c,
79).
ABD’de 2002 yılında finansal skandallara tepki olarak çıkarılan
SOX ile muhasebe ve denetim mesleğini önemli ölçüde etkileyecek
düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden biri,
PCAOB’un oluşturulmasıdır. PCAOB, bağımsız bir kamu (bazılarına
göre yarı kamusal) kuruluşu olup, ABD’de meslek mensupları
tarafından 1978 yılından beri yapılan denetçilerin ve denetim
firmalarının denetimi görevini önemli ölçüde üstlenmiştir. SOX’da
birçok önemli düzenleme bulunmakla birlikte, eski SEC üyesi Harvey
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
239
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
240
Goldschmid’in belirttiği gibi; PCAOB, SOX’un özü yani can alıcı
noktasıdır (Hill ve McEnroe 2005, 34). PCAOB’un ABD’de oluşumu
oldukça önemli bir değişim olarak görülmektedir.
Sarbanes-Oxley Yasası, SEC’in kurulduğu 1934 yılından bu yana
muhasebe mesleğinde değişime neden olan en radikal düzenleme olarak
görülmektedir. Ancak, piyasalarda güveni zedeleyen muhasebe
usulsüzlüklerine karşı bir tepki niteliğini haiz olan SOX, esasen
kamuyu aydınlatma sisteminde kurumsal yönetim anlayışını
vurgulayan hükümler getirmektedir. Yasa’nın bağımsız denetime
ilişkin hükümleri, bağımsız denetime olan güvenin artırılması ve
bağımsız denetimde kalitenin sağlanmasına yöneliktir (Uzay 2006).
Bu yasa ile bağımsız denetimde etkin bir gözetim sisteminin
oluşturulması, bağımsız denetçi bağımsızlığına ilişkin kuralların
yeniden ele alınması, kurumsal yönetim ilkelerin gözden geçirilmesi
sağlanarak, muhtemel skandalların önüne geçilmesi ve yatırımcı
güveninin tesis edilmesi amaçlanmıştır. Yasa koyucu, söz konusu
düzenleme yetkisini sermaye piyasası suçlarını işleyenleri ağır şekilde
cezalandırarak caydırıcı olma yönünde kullanmaktadır. Halka açık
şirketlerin finansal raporlamalarının iyileştirilmesi ve bağımsız
denetimlerinin kalitesinin artırılması ve şeffaflığın sağlanmasını
teminen PCAOB’un kurulması, ABD’de bu alanda radikal değişim
olarak görüldüğünden önemlidir. PCAOB, bağımsız denetim
kuruluşlarını kayda almak, bağımsız denetim ve kalite kontrol
standartları ile etik ve bağımsızlık ilkelerini koymak ve/veya
benimsemek, yerli ve yabancı bağımsız denetçilerin bunlara uyumunu
denetlemek ve bağımsız denetim şirketlerine ve çalışanlarına cezai
yaptırım uygulamakla görevli ve yetkilidir. SEC gözetim ve denetimine
tabidir (Uzay, 2006).
PCAOB’un kurulmasıyla birlikte daha önce AlCPA’nın nüfusunda
bulunan denetim standardı ve ilkeleri oluşturma işlevi el değiştirmiş
bulunmaktadır. PCAOB görevini AICPA ve diğer muhasebe meslek
örgütleri ile koordinasyon halinde yürütecek olup söz konusu örgütler
tarafından yayımlanan standartları kabul veya reddetme, değiştirme
veya yürürlükten kaldırma yetkisine sahiptir. PCAOB, yılda belli
sayıda şirketi denetleyen bağımsız denetim kuruluşlarını yıllık olarak,
diğerlerini 3 yılda en az bir kere olmak üzere denetleyecektir. Bu
denetim, Yasa’ya ve PCAOB’un koyduğu kurallara, SEC’nin
düzenlemeleri ve meslek düzenlemelerine uyumun incelenmesine
yöneliktir. Yapılan denetimler ve incelemeler sonucunda, denetim
kuruluşlarına ve çalışanlarına para cezası verilebileceği gibi, kayıttan
geçici veya sürekli çıkarma söz konusu olabilecektir. Çalışanların
bağımsız denetim firmalarında geçici veya sürekli olarak görev
almamasına karar verilebilecektir. Kınama, ek eğitim alınması gibi
yaptırımlarda söz konusudur. Düzenlemelere aykırı hareket edenlerden
sağlanan para cezalarının zarar görenler için oluşturulacak fona
aktarılması öngörülmüştür. PCAOB geçiş döneminde Birleşik
Devletler Genel Kabul Görmüş Denetim Standartlarını (US GAAS)
kabul etmiş bulunmaktadır.
Diğer taraftan, PCAOB tarafından kayda alınan ve SEC ve PCAOB
düzenlemelerine uygun olarak halka açık şirketlerin denetim işlerini
yürüten bağımsız denetim kuruluşlarının ve bağımsız denetçilerinin,
defter tutması, finansal bilgi sistemi oluşturması, yönetim ve insan
kaynaklan, broker ve dealer, yatırım danışmanlığı, yatırım bankacılığı,
değerleme, aktüerya, iç denetim destek hizmetleri ile PCAOB’un
düzenleme yetkisi dahilinde belirleyeceği diğer hizmetleri vermesi
yasaklanmıştır. Vergi hizmetleri ise, denetim komitesi tarafından
onaylanması şartıyla, bu kapsamda değerlendirilmemektedir (Yurdakul
2005).
Halka açık şirketlerin denetimi amacıyla kayda alınan bağımsız
denetim kuruluşları da müşteri şirket denetiminde temel sorumluluğu
olan veya denetimi incelemekle sorumlu olan “sorumlu ortak
denetçinin” söz konusu müşteri şirketlere 5 seneden fazla hizmet
vermesi yasaklanmıştır. Ayrıca bağımsız denetim kuruluşundan ayrılıp,
müşteri şirkette çalışılabilmesi için bir yıllık bekleme süresi
öngörülmüştür.
Yasa’nın 304 no’lu bölümünde halka açık şirketlerin yıllık faaliyet
raporlarında, müşterinin iç kontrol sistemini değerlendirmelerini içeren
ayrı bir rapor hazırlamaları zorunlu tutulmuştur. Bağımsız denetim
kuruluşunun ise söz konusu raporun doğruluğunun tasdikini yapması
gerekmektedir (Yurdakul 2005).
Yukarıdaki Yasa hükümlerinden de görüldüğü üzere özellikle
denetçilerin bağımsızlığı sağlanarak, Enron skandalı gibi skandalların
önüne geçmek üzere denetimde kalitenin sağlanmasına ilişkin
düzenlemeler ve yapılar oluşturulmaya çalışılmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
241
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
242
ABD’de bağımsız denetimin kalite kontrolüne ilişkin düzenlemelere
bakıldığında, düzenlemelerin oldukça kapsamlı olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, başka düzenlemelerin kalite kontrolün sağlanmaması
durumunda karşılaşılacak zararların karşılanmasını sağlayıcı hükümler
içermesi de bağımsız denetim kuruluşlarının kalite kontrol
düzenlemelerine uymalarını gerektirmektedir (Yurdakul 2005).
5. AB DENETİM REFORMU VE DENETİMİN GÖZETİMİ
Bilindiği üzere, Avrupa Birliği denetim reformunu “Denetim
Politikası: Krizden Dersler" başlıklı Avrupa Komisyonu Danışma
Raporu ile 2010 yılında başlatmıştır. Bu itibarla, reformun temel
amaçları;
Denetçinin rolünü daha açık bir şekilde tanımlamak ve açıklığa
kavuşturmak,
Denetçinin
güçlendirmek,
bağımsızlığını
ve
mesleki
şüpheciliğini
-
Denetim pazarını tümüyle daha dinamik hale getirmek,
-
Denetçilerin denetimini (kamu gözetimini) geliştirmek,
-
Sınır ötesi verilen denetim hizmetlerini kolaylaştırmak ve
-
KOBİ'ler için gereksiz yükleri azaltmak
olarak sıralanmıştır (Bölükbaş ve Karataş 2015).
Yaklaşık üç yıl süren müzakerelerden sonra, revize edilen 8 inci
Direktif ile Kamu Yararını İlgilendiren Kuruluşların (KAYİK)
Denetimine İlişkin Düzenleme AB Parlamentosu tarafından 03/04/2014
tarihinde kabul edilmiş ve bu iki düzenlemenin AB Bakanlar Kurulu
tarafından aynı şekilde benimsenmesinin ardından 27/05/2014 tarihinde
AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin yeni
denetim mevzuatı, bir Direktif ve bir Düzenlemeden oluşmaktadır
(Bölükbaş ve Karataş 2015).
Direktif, 2006/43/EC sayılı Denetim Direktifini (8 no’lu Direktif
olarak bilinen) değiştirmektedir. KAYİK’lerin Denetimi Düzenlemesi
ise, Direktif de belirtilen hükümlere ek olarak KAYİK denetimleri ile
ilgili ilave hususlar içermektedir. Üye ülkelerin bu reform kapsamında
yayımlanan direktife ve düzenlemeye uyum sağlamak amacıyla gerekli
olan kanunları ve idari düzenlemeleri en geç 17/6/2016’ya kadar
yürürlüğe koymasına imkân tanınmıştır.
AB’de denetimin gözetiminin esasları 2006 yılından günümüze
kadar, üye ülkelerin her birine kamu gözetimi mekanizması kurmayı ve
gözetim faaliyetlerinin yürütülmesi için sorumlu bir otoriteyi
belirlemeyi zorunlu hale getiren 8 inci Direktif çerçevesinde
yürütülmüştür. Denetim reformu ile bu geçişin bir adım ileriye
taşınması hedeflenmektedir. Yenilenen Direktif ve Yeni Düzenleme
denetçilerin kamu gözetimine ilişkin olarak önceki hükümlere göre
değiştirilen veya yeni getirilen bir dizi seçenek sunmaktadır.
2006 yılında 8 inci Direktifin yayımlanmasından itibaren üye
ülkelerce gözetim otoriteleri oluşturulmuştur. Ancak ilgili ülkelerin
yasal düzenlemeleri çerçevesinde gözetim konusunda bir veya birden
fazla otorite yetkili kılınabilmiştir. Yeni düzenlemelerle birlikte nihai
sorumluluğa sahip tek bir otoritenin belirlenmesi gerekmektedir.
AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritelerinin şu
hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir:
Bağımsız
yetkilendirilmesi,
denetim
kuruluşlarının
ve
denetçilerin
Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi
bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite
kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması,
-
Denetçilerin sürekli eğitimi,
Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari
yaptırım sistemleri.
Bunun yanı sıra, yeni düzenlemeler incelediğinde gözetim
otoritelerinin karar organlarının oluşumuna ilişkin herhangi bir hüküm
içermediği görülmektedir. Bu konu ile ilgili olarak, FEE sadece kamu
görevlilerden oluşmayan ve denetim konusunda bilgi ve birikime sahip
iş dünyası, düzenleyici kurum, meslek örgütü temsilcileri gibi ilgili tüm
paydaşların temsil edildiği gözetim mekanizmalarının oluşumunu
desteklemektedir. Ayrıca, gözetim mekanizmalarının misyonlarını
gerçekleştirebilmesi için belirli görevlerin üstlenilmesine ve
uzmanlıkların oluşumuna yardımcı olmak üzere denetim işiyle uğraşan
meslek mensuplarının da gözetim otoritelerinde istihdam edilmesi
gerektiği FEE tarafından vurgulanmaktadır (Sayar 2014b).
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
243
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
244
Bu itibarla, Haziran 2014’de, FEE tarafından yeni Denetim Direktifi
ve Yeni KAYİK’lerin Denetimi Düzenlemesi kapsamında “Denetimde
Kamu Gözetimi: Güvenirliğin Arttırılması ve İşbirliğinin
Desteklenmesi” başlığıyla bir bilgilendirme notu yayımlanmıştır. Bu
bilgilendirme notunda, KAYİK denetimleri ile ilgili bazı sınırlamalar
olmakla birlikte, gözetim otoritelerinin nihai sorumluluğa sahip olduğu
hususlarda, meslek örgütlerine bazı yetkileri devredebileceğine yönelik
hükümler bulunduğunun altı çizilmektedir.
Ayrıca, Direktif ve Düzenlemede tanınan seçenekler çerçevesinde
bu yetkilendirmelerin kullanılmasının fayda maliyet etkinliğini
arttırması ve görevlerini yerine getirirken gözetim otoritelerinin güncel
deneyimlerden ve uzmanlaşmalardan üst düzeyde yararlanmasını
sağlayacağından, FEE Üye Ülkelere tanınan bu opsiyonların
kullanılmasını desteklemektedir (Sayar 2014b).
Tablo 1. Gözetim Otoritelerin Nihai Sorumluluğa Sahip Olduğu
Yetkilerinin Meslek Örgütlerine Devredilme Durumu
Gözetim Konusu Yetkilerin
Devredilebilme Durumu
KAYİK
Olmayanlar
İçin
KAYİK’ler İçin
Bağımsız denetim
kuruluşlarının ve bağımsız
denetçilerin yetkilendirilmesi
Devredilebilir
Devredilebilir
İlgili standartların
oluşturulması
Sürekli eğitim
Devredilebilir
Devredilebilir
Devredilebilir
Devredilebilir
Kalite güvence sistemi
Devredilebilir
Devredilemez
Gözetim (denetim veya
inceleme) ve idari yaptırım
sistemleri
Devredilebilir
İdari yaptırımlar ve
önlemlerle ilgili
olarak, meslekten
bağımsız olmak
koşuluyla, başka bir
kuruluşa
devredebilme
opsiyonu
bulunmaktadır.
6. FEE ARAŞTIRMASI: 23 AVRUPA ÜLKESİNDE
MUHASEBE DENETİM MESLEĞİNE YÖNELİK KAMU
GÖZETİMİNİN ORGANİZASYON YAPISI
AB denetim mevzuatında yapılan son değişikliklerin, AB üye
ülkelerinde yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetimine
ilişkin mevcut gözetim sistemlerini ve düzenlenmeleri nasıl
etkileyeceği bir tartışma konusu haline geldiğinden, FEE tarafından AB
Üye Ülkelerinde kamu gözetimi yaklaşımının ve uygulamalarının
ortaya konulmasına yönelik olarak bir araştırma çalışması yapılmıştır.
Ayrıca, FEE bu çalışma ile Üye Devletlerarasında AB denetim
mevzuatının tutarlı bir şekilde uygulanmasını geliştirmek için katkı
sunmayı amaçlamaktadır.
Bu yayın şu an itibarıyla 23 ülke için kamu gözetimi sistemi ile ilgili
olarak i) denetimin gözetimi faaliyetlerin mevcut durumu ve ii) 2014
AB denetim reformu hükümlerine bağlı olarak ülkeler düzeyinde
beklenen değişiklikleri ortaya koymaktadır.
Çalışma her bir ülke ile ilgili olarak aşağıdaki sistematik izlenerek
hazırlanmıştır:
I.
BÖLÜM:
YÜRÜTÜLEN
FAALİYETLERİN
MEVCUT DURUMU
1. Kamu Gözetiminin Yapısı
1.1 Karar Organın Oluşumu
1.2 Finansmanı
1.3 Şeffaflık
1.4 Faaliyetlerinin Kapsamı
2. Yerel Kamu Gözetimi Kuruluşunun Önemli
Faaliyetlerine Genel Bakış ve Yetki Devri
3. Meslek Kuruluşlarına Yetki Devirleri
3.1 Standart Oluşturma ve Standartların
Onaylanması
3.2 Kalite Güvence İncelemeleri ve
Denetimleri
3.3 Disiplin Cezaları ve Yaptırımlar
4. Danışma Komitesi
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
245
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
246
II.
BÖLÜM: BEKLENEN DEĞİŞİKLİKLER – AB
DENETİM REFORMU
Söz konusu araştırma sonucunda ilk olarak 22 Ülkeyi içerecek
şekilde Haziran ayında kamuoyunun bilgisine sunulan “Denetim
Mesleğinin Kamu Gözetiminin Organizasyon Yapısı” Araştırmasının,
FEE tarafından araştırmaya Avusturya’nın eklenmesi ve Belçika,
İtalya, Litvanya, Polonya, İspanya ile İngiltere’deki son değişikliklerin
işlenmesi suretiyle güncellenmesinin ardından Temmuz ayında ikinci
baskısı yayımlanmıştır.
Bu araştırma raporunda yer verilen kısımlar ile ilgili olarak yapılan
tespitler ve bunlara ilişkin değerlendirmelerimiz sırasıyla aşağıdaki
şekildedir.
6.1. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Karar Organlarının
Oluşumu
AB’nin yeni düzenlemeleri incelediğinde gözetim otoritelerinin
karar organlarının oluşumuna ilişkin herhangi bir hüküm içermediği
görülmektedir. Bu konu ile ilgili olarak, FEE sadece kamu
görevlilerinden oluşmayan ve denetim konusunda bilgi ve birikime
sahip iş dünyası, düzenleyici kurum, meslek örgütü temsilcileri gibi
ilgili tüm paydaşların temsil edildiği gözetim mekanizmalarının
oluşumunu desteklemektedir. Söz konusu araştırmada 23 ülkenin
gözetim otoritelerinin karar organlarının oluşumuna ilişkin yer alan
bilgilerden elde edilen sonuçlar şu şekildedir:
Tablo 2. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Karar Organlarının
Oluşumu
Karar Organı
Bulunma
Durumu
Müstakil Bir
Karar
Organına
Sahip Olma
Bir Kamu
İdaresinin
Bünyesinde
Teşkilatlanma
17 Ülke
2 Ülke
Birden çok
organın
sorumlulukları
paylaştığı bir
yapı
4 Ülke
Karar Organı
Üye Sayısı
Üyelerin
Atanma
Şekilleri
Meslek
Kuruluşunun
veya Mesleğin
Temsil Edilme
Durumu
5 ve 5’den
fazla üyesi
bulunan
5’den az üyesi
bulunan
14 Ülke
7 Ülke
Bakanlar
Kurulu veya
ilgili Bakanlık
tarafından
Doğrudan
temsil edilen
kurumlar
tarafından
13 Ülke
7 Ülke
Görevlendirme
yapılmak
suretiyle
gerçekleştirilen
atamalar
3 Ülke
Doğrudan
meslek
kuruluşunun
temsilcisi
Meslek
mensuplarının
yer alması
suretiyle
mesleğini
temsili
2 ülke
Mesleğin temsil
edilmediği veya
temsil durumun
çok net olmadığı
veya belirsiz
olduğu
3 Ülke
18 Ülke
Üyelikten ziyade
yöneticiler
tarafından karar
alınması
2 Ülke
6.2. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Finansman Kaynakları
AB Denetim Düzenlemeleri uyarınca üye ülkenin kalite güvence
sistemi yeterli kaynağa sahip olmalıdır ve kalite güvence sisteminin
finansmanı, yasal denetçiler ya da denetim firmalarından gelebilecek
herhangi olası bir uygunsuz etkiye karşı teminat altında ve bağımsız
olmalıdır. Söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritelerinin
finansman kaynaklarına ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen sonuçlar
şu şekildedir:
Tablo 3. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Finansman Kaynakları
Finansman Şekli
Yalnızca doğrudan denetçiler ve denetim kuruluşlarından alınan
harç, ücret, aidat vb. ile finansman
Ülke
Sayısı
7 Ülke
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
247
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
248
Yalnızca doğrudan devlet bütçesinden alınan ödeneklerle
finansman
Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda doğrudan
denetçiler ve denetim kuruluşlarından alınan harç, ücret, aidat
vb. ile finansman
Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda meslek
kuruluşlarının gelirlerinin bir kısmının veya gözetim otoritesinin
bütçesinin bir kısmının üye sayılarına göre ağırlıklandırılmak
suretiyle meslek kuruluşlarına paylaştırılması ile finansman
Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda temsil
edilen kurumlardan alınan ödeneklerle finansman
Belirli bir oranda devlet bütçesinden belirli bir oranda denetime
tabi olan şirketlerden alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman
Belirli bir oranda denetime tabi olan şirketlerden alınan ve
belirli bir oranda doğrudan denetçiler ve denetim
kuruluşlarından alınan harç, ücret, aidat vb. ile finansman
Meslek mensuplarından, düzenlemelerin ilgili olduğu alanda
faaliyet gösteren şirketlerden ve devlet bütçesinden alınan
ödeneklerle finansman
5 Ülke
4 Ülke
3 Ülke
1 Ülke
1 Ülke
1 Ülke
1 Ülke
6.3. Şeffaflık
AB düzenlemelerinde yer alan kamu gözetimi ilkeleri uyarınca
kamu gözetimi sistemi şeffaf olmalıdır. Bu şeffaflık, yıllık çalışma
programları ve faaliyet raporlarının yayınlanmasını kapsamaktadır. Bu
bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim otoritesinin
şeffaflık ile ilgili uygulamalarına ilişkin yer alan bilgilerden elde edilen
sonuçlar şu şekildedir:
Tablo 4. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Şeffaflık Uygulamaları
Şeffaflıkla ile
İlgili Uygulama
Yayımlayan
Ülke Sayısı
Yayımlamayan
Ülke Sayısı
Herhangi bir
şekilde bilgi
yayımlamayan
ülke sayısı
İzleyen Yıllık
Çalışma
Programının
Yayımlanması
14 Ülke
9 Ülke
-
Yıllık Faaliyet
Raporunun
Yayımlanması
22 Ülke
-
1 Ülke
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
21 Ülke
1 Ülke
1 Ülke
Kalite Güvence
İnceleme
Sonuçlarını
Denetim Firmaları
İtibarıyla
Yayımlanması
6 Ülke
14 Ülke
3 Ülke
Disiplin
Cezalarının ve
Yaptırımlarının
Denetçiler
İtibarıyla
Yayımlanması
6 Ülke
2016/Özel Sayı-1
Yıllık Faaliyet
Raporundan
Kalite Güvence
İnceleme
Sonuçlarına Yer
Verilmesi
249
12 Ülke
5 Ülke
6.4. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Faaliyetlerinin Kapsamı
AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritesinin şu
hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir:
Bağımsız
yetkilendirilmesi,
denetim
kuruluşlarının
ve
denetçilerin
Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi
bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite
kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması,
-
Denetçilerin sürekli eğitimi,
Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari
yaptırım sistemleri.
Bu bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin kamu gözetim
otoritelerinin faaliyetlerinin kapsamına ilişkin yer alan bilgilerden elde
edilen sonuçlar şu şekildedir:
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
2016/Özel Sayı-1
Tablo 5. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Faaliyetlerinin Kapsamı
250
Faaliyetlerinin
Kapsamı
Bağımsız denetim
kuruluşlarının ve
denetçilerin
yetkilendirilmesi
Standartların
(mesleki etik
kurallar, kalite
kontrol standardı,
denetim
standartları)
oluşturulması
Denetçilerin
sürekli eğitimi
KAYİK
Denetimlerine
Yönelik Kalite
Güvence
İncelemeleri
KAYİK
Olmayanların
Denetimlerine
Yönelik Kalite
Güvence
İncelemeleri
KAYİK
Denetimlerine
Yönelik İdari
Yaptırımlar ve
Disiplin
Cezalarının
Uygulanması
Gözetim
Otoritesi
Tarafından
Gerçekleştirilen
Ülke Sayısı
Meslek
Kuruluşu
Tarafından
Gerçekleştirilen
Ülke Sayısı
Meslek Kuruluşu
ile Birlikte veya
Diğer Bir Otorite
Tarafından
Gerçekleştirilen
Ülke Sayısı
13 Ülke
10 Ülke
-
9 Ülke
14 Ülke
-
9 Ülke
14 Ülke
-
11 Ülke
9 Ülke
3 Ülke
4 Ülke
19 Ülke
-
11 Ülke
6 Ülke
6 Ülke
KAYİK
Olmayanların
Denetimlerine
Yönelik İdari
Yaptırımlar ve
Disiplin
Cezalarının
Uygulanması
9 Ülke
8 Ülke
6 Ülke
6.5. Meslek Kuruluşlarına Yetki Devirleri
AB’nin yeni düzenlemeleri uyarınca kamu gözetim otoritelerinin şu
hususlarda nihai sorumluluğa sahip olması öngörülmektedir:
Bağımsız
yetkilendirilmesi,
denetim
kuruluşlarının
ve
denetçilerin
Üye ülkenin başka otoriteleri tarafından yayımlanma yetkisi
bulunmaması durumunda, standartların (mesleki etik kurallar, kalite
kontrol standardı, denetim standartları) oluşturulması,
-
Denetçilerin sürekli eğitimi,
Kalite güvence, gözetim (denetim veya inceleme) ve idari
yaptırım sistemleri.
Bununla birlikte, üye ülkeler görevlerinden herhangi birini yerine
getirmek üzere meslek örgütlerine veya diğer otoritelere aşağıdaki
koşullar çerçevesinde bazı görevlerini devredebilir veya bu faaliyetleri
yerine getirmesine izin verebilir.
Görevi yerine getirme koşullarının ve hangi yetkilerin
olduğunun açıkça belirtilmesi.
Görevleri devretme öncesi çıkar çatışması konusunun
incelenmesi.
Gözetim otoritesinin bazı yetkileri daha etkin kullanabilmesi
için yetkileri vaka bazlı geri almasının mümkün olması.
Hem Yenilenen Direktif hem de Yeni Düzenleme, KAYİK
denetimlerinin kalite güvence incelemeleri ve idari yaptırım sistemleri
ile ilgili bazı sınırlamalar bulunmak kaydıyla, gözetim otoritelerinin
meslek örgütlerine yetkileri devredebileceğine yönelik hükümler
içermektedir. Bu bakımdan, söz konusu araştırmada 23 ülkenin gözetim
otoritelerinin standart oluşturma ve standartların onaylanması, kalite
güvence incelemeleri ve denetimleri ile disiplin cezaları ve
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
251
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
252
yaptırımlarla ilgili yetki devirlerine ilişkin olarak ülkelerin
mevzuatından ziyade uygulamaları esas alınmak suretiyle verilen
bilgilerden elde edilen sonuçları şu şekildedir:
Tablo 6. Kamu Gözetimi Otoritelerinin Meslek Kuruluşlarına
Yetki Devirleri
KAYİK Olmayanlarla
İlgili Olarak Meslek
Kuruluşuna Yetki
Devri Gerçekleştiren
Ülke Sayısı
KAYİK’lerle İlgili
Olarak Meslek
Kuruluşuna Yetki
Devri Gerçekleştiren
Ülke Sayısı
Standart
Oluşturma
16 Ülke
16 Ülke
Standartların
Nihai Olarak
Onaylanması
9 Ülke
9 Ülke
Kalite Güvence
İncelemeleri ve
Denetimleri
18 Ülke
11 Ülke
Disiplin Cezaları
ve Yaptırımlar
14 Ülke
13 Ülke
İlgili Faaliyet
7. SONUÇ
Denetim alanında yaşanan gelişmeleri dünya genelinde
değerlendirecek olursak, günümüzde tüm dünyada başta finansal
raporlamanın ve özellikle de denetimin kalitesinin arttırılmasının
amaçlandığını görmekteyiz. Denetimin kalitesinin arttırılmasına ilişkin
olarak ülkelerin düzenlemelerinde hâkim olan genel yaklaşım ise bu
alanın sıkı ve yoğun şekilde düzenlenmesi ve denetçilerin gözetiminin
yani gerçekleştirdikleri denetim faaliyetlerinin incelenmesi, diğer bir
ifadeyle denetimin denetimini yaparak denetime güvence vermek
olmuştur.
Bu gelişmeler ışığında, ilk olarak ABD’de SOX çerçevesinde
kurulan denetimin kamu gözetimine yönelik sistem, AB’de ise
denetimin gözetiminin esasları 2006 yılından günümüze kadar, üye
ülkelerin her birine kamu gözetimi mekanizması kurmayı ve gözetim
faaliyetlerinin yürütülmesi için sorumlu bir otoriteyi belirlemeyi
zorunlu hale getiren 8 inci Direktif çerçevesinde yürütülmüştür. Bu
itibarla, 8 inci Direktifin yayımlanmasından itibaren üye ülkelerce
gözetim otoriteleri oluşturulmuştur.
Diğer taraftan; Avrupa Birliği “Denetim Politikası: Krizden Dersler"
başlıklı Avrupa Komisyonu Danışma Raporu ile 2010 yılında denetim
reformunu başlatmıştır. Yaklaşık üç yıl süren müzakerelerden sonra,
revize edilen 8 inci Direktif ile KAYİK’lerin Denetimine İlişkin
Düzenleme AB Parlamentosu tarafından 03/04/2014 tarihinde kabul
edilmiş ve bu iki düzenlemenin AB Bakanlar Kurulu tarafından aynı
şekilde benimsenmesinin ardından 27/05/2014 tarihinde AB Resmi
Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu kapsamda, AB’nin yeni denetim
mevzuatı, bir Direktif ve bir Düzenlemeden oluşmaktadır. Üye
ülkelerin bu reform kapsamında yayımlanan direktife ve düzenlemeye
uyum sağlamak amacıyla gerekli olan kanunları ve idari düzenlemeleri
en geç 17/6/2016’ya kadar yürürlüğe koymasına imkan tanınmıştır.
AB denetim mevzuatında yapılan bu son değişikliklerin, AB üye
ülkelerinde yasal denetçilerin ve denetim firmalarının kamu gözetimine
ilişkin mevcut gözetim sistemlerini ve düzenlenmeleri nasıl
etkileyeceği bir tartışma konusu haline gelmiş olduğundan, FEE
tarafından AB Üye Ülkelerinde kamu gözetimi yaklaşımının ve
uygulamalarının ortaya konulmasına yönelik olarak bir araştırma
çalışması yapılması ihtiyacı hasıl olmuş ve bu araştırma ilk olarak 2015
yılının Haziran ayında yayımlanmıştır. Kamuoyunun bilgisine sunulan
bu yayın şu an itibarıyla AB Üyesi 23 ülke için kamu gözetimi sistemi
ile ilgili olarak
i)
Denetimin gözetimi faaliyetlerin mevcut durumu ve
ii) 2014 AB denetim reformu hükümlerine bağlı olarak ülkeler
düzeyinde beklenen değişiklikleri ortaya koymaktadır.
Bu araştırma raporunda AB üyesi ülkeler itibarıyla verilen bilgiler
incelendiğinde; kamu gözetimi kurumlarının karar organlarının
kimlerden oluştuğu, finansmanlarının nasıl sağlandığı, şeffaflık ile ilgili
uygulamalarının yanı sıra denetime ilişkin standartlarının
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
253
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
254
yayımlanması, kalite güvence sisteminin oluşturulması ve disiplin
cezaları ile yaptırımların uygulanması konusundaki faaliyetlerinin
açıklanmasının ardından, bunlardan muhasebe meslek kuruluşlarına
devredilenlerin neler olduğu ve yeni AB denetim reformunun ilgili ülke
mevzuatına aktırılmasının neticesinde bu ülkelerdeki kamu gözetimi
sistemlerinin yapısında beklenen muhtemel değişiklikler ortaya
konulmuştur. Kamu gözetim otoritelerinin temel fonksiyonları
kapsamındaki görevlerin ilgili ülkelerdeki meslek kuruluşlarına
devredilme durumlarını şu şekilde özetleyebiliriz.
Tablo 7. Gözetim Otoritelerinin Temel Görevlerini Meslek
Kuruluşlarına Devirleri
İlgili Faaliyet
Devredilme Durumu ve Değerlendirme
Yetkilendirme, sicil,
eğitim, staj gibi
faaliyetlerin
gerçekleştirilmesi ve
izlenmesi
15 AB ülkesinde devredilmiş (%65) – 8 AB
Ülkesinde Devredilmemiş (%35) (Bulgaristan,
Estonya, Finlandiya, İtalya, Lüksemburg,
Malta,
Slovakya,
İsveç).
Türkiye’nin
düzenlemelerinde örnek alacağı gelişmiş
ülkelerde İngiltere, Almanya, Fransa’da bu
görevler devredilmiştir.
Muhasebe
Standartlarının
Yayımlanması
AB’nin Denetim Düzenlemelerinde muhasebe
standartlarının yayımlanması hususu kamu
gözetimi otoritelerinin sorumlulukları arasında
sayılmamaktadır.
Ülkelerin tamamına
yakınında, mülga TMSK’nın muadili gibi tüm
taraflardan bağımsız olan ayrı bir otorite
tarafından
muhasebe
standartları
yayımlanmaktadır.
Denetim
Standartlarının
Yayımlanması
15 AB ülkesinde devredilmiş veya meslek
örgütünün içerisinde yer aldığı bir süreç (%65)
– 8 AB Ülkesinde Devredilmemiş (%35)
(Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Finlandiya,
İrlanda, Lüksemburg, Malta, İsveç, İngiltere) /
Türkiye’nin düzenlemelerinde örnek alacağı
gelişmiş
ülkelerde
Almanya,
Fransa,
Hollanda’da bu görevler devredilmiştir.
Kalite Güvence
İncelemeleri ve
Denetimleri
Yeni AB Denetim Mevzuatı uyarınca KAYİK
denetimlerinin kalite kontrol incelemeleri
meslek kuruluşlarına devredilememektedir.
KAYİK
Olmayanların
Kalite
Kontrol
İncelemeleri ise 18 AB ülkesinde (%80)
Meslek kuruluşuna devredilmiş, 5 AB
Ülkesinde (%20) devredilmemiştir.
Disiplin Cezaları ve
İdari Yaptırımlar
13 AB ülkesinde devredilmiş (%60) – 10 AB
Ülkesinde Devredilmemiş (%40) (Avusturya,
Finlandiya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Malta,
Hollanda, Slovenya, İspanya, İsveç)
Ayrıca, araştırmanın orijinalinde yer almamakla birlikte, 23 AB
ülkesinde kamu gözetimi kurumlarının meslek kuruluşlarına görev ve
yetki devri durumu gösterir tablo ile Türkiye’deki durumu gösteren
tablo, üye ülkelerin uygulamalarıyla karşılaştırma sağlanması amacıyla
ek olarak bu çalışmanın en son kısımda sunulmuştur.
KAYNAKÇA
Acar, D., Senal, S. ve Usul, H. 2011. “Bağımsız Denetim Kalitesi:
Denetim Firmaları Üzerine Bir Araştırma”, Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, 16(22): 273-307.
Bölükbaş, T. Karataş, M. 2015. “Son Düzenlemeler Ve Gelişmeler
Işığında Ülkemizde Finansal Raporlama Uygulamaları Ve
Şirketlerin Denetimi”, Mali Çözüm, 128: 33-63.
Briefing Paper by Federation of European Accountants. 2014. “Public
Oversight of the Audit Profession: Enhancing Credibility and
Supporting
Cooperation,
Brüksel.http://www.fee.be/32publications/audit-assurance/1448-audit-reform-fee-recentpublications.html (Erişim Tarihi: 10.08.2015).
Darman, Manisalı, G. 2008 “Küresel Ekonomilerde Kurumsal Yönetim
Anlayışı ve Türkiye”, TOBB ICC Türkiye Milli Komitesi.
DeAngelo, L. E. 1981. “Auditor Size and Audit Quality” Journal of
Accounting and Economics 3 (3): 183-199.
Durak, G. ve Gürel, E. 2014. “Finansal Raporların Kalitesine Etki Eden
Ülkeye Özgü Faktörler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi: 95-110.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
255
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
256
Durukan, M.B. ve Kapucugil İkiz, A. 2007. “Denetim Kalitesi, Kalite
ve Hizmet Kalitesine İlişkin Modeller: Kavramsal Çerçeve”, Mali
Çözüm, 82: 29-56.
Eken, M. 1993. “Kamu Yönetiminde Açıklık ve Bilgi Edinme Hakkı”,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Fee, “The Survey on the Organisation of the Public Oversight of the
Audit Profession in 23 European
Countries”,2015.
http://www.fee.be/images/publications/auditing/1507_Public_Over
sight_Survey_second_publication.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015).
Florını, A. M. 1999. “Does the Invisible Hand Need a Transparent
Glove? The Politics of Transparency, Paper Prepared for the Annual
World Bank Conference on Development Economics, Washington
D.C.
April
28-30.
http://siteresources.worldbank.org/INTWBIGOVANTCOR/Resour
ces/florini.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015).
Hıll Nancy T., Mcenroe John E., Stevens Kevin T. 2005. “Auditors’
Reactions to Sarbanes – Oxley and PCAOB”, Special Auditing
Issue/The CPA Journal.
İbiş, C. 2006. “Finansal Raporlamada Kullanıcıların Beklentileri ve
Uygulamada Bunların Karşılanma Düzeyi Konusunda Yeniden
Yapılanma”, İSMMMO, VII. Türkiye Muhasebe Denetimi
Sempozyumu, Editör: Prof. Dr. Recep Pekdemir, Yayın No: 58,
İstanbul.
Johnson, E., I. Khurana, ve K. Reynolds. 2002. “Audit Firm Tenure and
Quality Of Financial Reports”, Contemporary Accounting
Research, 19 (4): 637-660.
Karataş, M. 2014. “Şirket Denetçiliğinden Bağımsız Denetçiliğe”,
Muhasebe ve Denetime Bakış
43: 123-143.
Kaufman, D. Vıshwanath T. 1999. “Towards Transparency in Finance
and Governance” The
World Bank, Draft, September 6th.
(http://siteresources.worldbank.org/INTWBIGOVANTCOR/Resou
rces/tarawish.pdf (Erişim Tarihi: 10.08.2015).
Pamukçu, Fatma. 2011 “Finansal Raporlama ile Kamuyu Aydınlatma
ve Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin Önemi”, Muhasebe ve
Finansman Dergisi: 133-148.
Sanlı, Nail, Sayar, A.R. Z. Ve Karataş, M. 2014. “Denetimin Gözetimi:
Global Bakış Açıları ve Türkiye Örneği”, III. Uluslararası Muhasebe
ve Finans Sempozyumu, Tokyo, Japonya
Sayar, A.R. Zafer. 2001. “Uluslararası Muhasebe Standartları
Kapsamında Halka Açık Bankalarda Kamuyu Aydınlatma Aracı
Olarak Mali Tablolar”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi (3):
73-80.
Sayar, A.R. Zafer. 2014 “KGK ve Diğer Ülkelerdeki Kamu Gözetim
Otoriteleri Arasındaki İşleyiş ve Yetki Farklılıkları”, İSMMMO, XI.
Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu, Antalya.
Sayar A.R. Zafer. 2013. “Bağımsız Denetimin Kamu Gözetiminde
Dünya Uygulamaları ve Türkiye Örneği”, Genişletilmiş İkinci
Baskı, TÜRMOB Yayınları No:451, Ankara.
SPL, “Kurumsal Yönetim Lisanslama Sınavları Çalışma Kitapları”,
(http://spl.com.tr/Upload/files/1018.pdf
(Erişim
Tarihi:
10.07.2015).
Uzay, Ş. 2012. “Kamu Gözetimi, Muhasebe Ve Denetim Standartları
Kurumu Ve Meslek Mensupları”, Kayseri SMMM Odası Erciyes
Dergisi, 8: 52-56.
Uzay, Ş. 2006. “Denetçilerin Denetiminde Yeni Bir Model Olarak
Kamu Gözetim Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”, MÖDAV
Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 8(4): 175-210.
Watts, R. ve Zimmerman, J. 1981. “The Markets for Independence and
Independent Auditors” Yayınlanmamış Çalışma, University of
Rochester, Rochester, NY.
Yurdakul, H. 2005. “Bağımsız Denetimde Kalite Kontrol ve
Türkiye’deki Uygulamaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Muhasebe Bilim Dalı Master Tezi,
Ankara.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
257
BELÇIKA
AVUSTURYA
AB ÜYESİ
ÜLKESİ
Mesleğin temsil
edilmediği veya
temsil durumun
çok net olmadığı
bir sistem
Meslek
mensuplarının
karar organında
yer alması
suretiyle
MESLEK
KURULUŞUNUN
VEYA
MESLEĞIN
GÖZETIM
ORGANINDA
TEMSIL EDILME
DURUMU
Meslek kuruluşunun
dahil olduğu bir
süreç içerisinde1
Devredilmiş
STANDARTLARIN*
OLUŞTURULMASI
VE ONAYLANMASI
Devredilmiş
Devredilmemiş
KAYİK
OLMAYANLARIN
DENETIMLERINE
YÖNELIK KALITE
GÜVENCE
İNCELEMELERI
1
Devredilmiş
Devredilmemiş
KAYİK
DENETIMLERINE
YÖNELIK KALITE
GÜVENCE
İNCELEMELERI
Meslek kuruluşu
ile ilgili gözetim
kuruluşları birlikte
sorumludurlar
Devredilmemiş
İDARI
YAPTIRIMLAR
VE DISIPLIN
CEZALARININ
UYGULANMASI
İlgili kamu gözetimi kurumunun teklifi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan standartlar meslek kuruluşu tarafından oluşturulmaktadır.
Buna karşın; KAYİK’ler için kalite güvence incelemelerine meslek kuruluşunun bir temsilcisi de denetim ekibinin bir üyesi olarak katılmaktadır.
* Standartlar: Mesleki Etik Kurallar, Kalite Kontrol Standardı, Denetim Standartları
1
258
EK 1 - 23 AB ÜLKESİNDE KAMU GÖZETİMİ KURUMLARININ MESLEK KURULUŞLARINA
GÖREV VE YETKİ DEVRİ DURUMU
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmemiş1
Meslek kuruluşunun
temsilcisinin karar
organında yer alması
suretiyle
Mesleğin temsil
edilmediği veya temsil
durumun çok net
olmadığı bir sistem
Meslek kuruluşunun
temsilcisinin karar
organında yer alması
suretiyle
Fiilen mesleği icra
etmeyen meslek
mensuplarının karar
organında yer alması
suretiyle
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş 1
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
(KAYİK
olmayanların
denetimlerine
yönelik)
2016/Özel Sayı-1
1
Bu görev resmi olarak başka bir kuruluşa delege edilmemiş, ancak, uygulamada kamu gözetimi kurumunun standartları belirlemesi çok mümkün
gözükmemekte ve bu faaliyetlerin meslek kuruluşu tarafından gerçekleştirilmesi muhtemeldir.
FINLANDIYA
ESTONYA
KIBRIS
BULGARISTAN
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
259
MESLEK
KURULUŞLARININ
TEMSILCISININ KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI SURETIYLE
Mesleğin temsil edilmediği
veya temsil durumun çok
net olmadığı bir sistem
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş 1
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Meslek
kuruluşunun
dahil olduğu bir
süreç içerisinde1
Devredilmiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Kısmen devredilmiş1
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
1
İlgili Kamu Gözetimi Kurumunun teklifi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan standartlar meslek kuruluşu tarafından oluşturulmaktadır.
İlgili Kamu Gözetimi Kurumu adına ve yakın gözetimi altında riskli görülmeyen bazı KAYİK incelemeleri ve alanların denetimleri meslek kuruluşu
tarafından yürütülebilir.
1
Birleşik Krallık Finansal Raporlama Konseyinin (FRC) yayınlamış olduğu standartlar kabul edilmektedir. Herhangi bir onay süreci izlenmemektedir.
1
İRLANDA
MACARISTAN
ALMANYA
MESLEK
KURULUŞUNUN
TEMSILCISININ VEYA
MESLEK
MENSUPLARININ
KARAR ORGANINDA
YER ALMASI
SURETIYLE
Fiilen mesleği icra etmeyen
meslek mensuplarının karar
organında yer alması
suretiyle
260
FRANSA
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
MESLEĞIN TEMSIL
EDILMEDIĞI VEYA
TEMSIL DURUMUN
ÇOK NET OLMADIĞI
BIR SISTEM
MESLEK
KURULUŞUNUN
TEMSILCISININ
KARAR ORGANINDA
YER ALMASI
SURETIYLE
MESLEK
KURULUŞUNUN
TEMSILCILERININ
KARAR ORGANINDA
YER ALMASI
SURETIYLE
MESLEK
KURULUŞUNUN
TEMSILCILERININ VE
MESLEK
MENSUPLARININ
KARAR ORGANINDA
YER ALMASI
SURETIYLE
İTALYA
LITVANYA
LÜKSEMBURG
MALTA
Devredilmiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Meslek
kuruluşunun
dahil olduğu bir
süreç içerisinde
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
2016/Özel Sayı-1
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
261
SLOVAKYA
ROMANYA
PORTEKIZ
POLONYA
MESLEK KURULUŞUNUN
TEMSILCISININ KARAR
ORGANINDA YER ALMASI
SURETIYLE
MESLEK KURULUŞUNUN
TEMSILCISININ KARAR
ORGANINDA YER ALMASI
SURETIYLE
MESLEK KURULUŞUNUN
TEMSILCISININ KARAR
ORGANINDA YER ALMASI
SURETIYLE
MESLEK KURULUŞUNUN
TEMSILCILERININ KARAR
ORGANINDA YER ALMASI
SURETIYLE
FIILEN MESLEĞI ICRA
ETMEYEN MESLEK
MENSUPLARININ KARAR
ORGANINDA YER ALMASI
SURETIYLE
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Meslek
kuruluşunun
dahil olduğu bir
süreç içerisinde
Meslek
kuruluşunun
dahil olduğu bir
süreç içerisinde
Devredilmiş
262
HOLLANDA
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
FIILEN MESLEĞI ICRA
ETMEYEN MESLEK
MENSUPLARININ KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI SURETIYLE
MESLEK
MENSUPLARININ KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI SURETIYLE
MESLEK KURULUŞUNUN
TEMSILCILERININ VE
MESLEK
MENSUPLARININ KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI SURETIYLE
FIILEN MESLEĞI ICRA
ETMEYEN MESLEK
MENSUPLARININ KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI SURETIYLE
Devredilmiş
Devredilmemiş1
Devredilmemiş
Devredilmiş
Kısmen Devredilmiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmemiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmiş
Devredilmemiş
Meslek
kuruluşunun dahil
olduğu bir süreç
içerisinde
Devredilmiş
1
2016/Özel Sayı-1
Her bir meslek kuruluşunun üyelerinin görevlerine bağlı olmaksızın, üyelerinin her birine uyguladıkları kendi Etik Kodları
bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan bazıları IESBA Kodlarını olduğu gibi kabul ederken, bazıları ise ek olarak özel hükümleri de
belirlemişlerdir.
BIRLEŞIK
KRALLIK
İSVEÇ
İSPANYA
SLOVENYA
Şeffaflığın Sağlanmasında Ve Denetimin Kalitesinin Artırılmasında Kamu
Gözetiminin Rolü: Avrupa Birliği Düzenlemeleri Ve Üye Ülkelerin Uygulamaları
263
264
EK-2 TÜRKİYE’DE KAMU GÖZETİMİ KURUMUNUN TÜRMOB’A GÖREV VE YETKİ DEVRİ DURUMU
MESLEK
STANDARTLARIN*
KAYİK
KAYİK
İDARI
KURULUŞUNUN
OLUŞTURULMASI
OLMAYANLARIN
DENETIMLERINE
YAPTIRIMLAR
VE
DENETIMLERINE
VE DISIPLIN
VEYA MESLEĞIN
YÖNELIK KALITE
ONAYLANMASI
CEZALARININ
GÖZETIM
YÖNELIK KALITE
GÜVENCE
ORGANINDA
GÜVENCE
İNCELEMELERI
UYGULANMASI
TEMSIL EDILME
İNCELEMELERI
DURUMU
TÜRKIYE
MESLEK
Devredimemiş1
Devredilmemiş**
Devredilmemiş**
Devredilmemiş**
KURULUŞUNUN
FIILEN MESLEĞI
ICRA ETMEYEN
TEMSILCISININ
KARAR
ORGANINDA YER
ALMASI
SURETIYLE1
1
660 sayılı KHK uyarınca TÜRMOB’un önerdiği iki kişiden birisinin (son üç yıldır fiili olarak bağımsız denetim faaliyetinde
bulunmamış olan bir SMMM veya YMM) Bakanlar Kurulu tarafından atanması suretiyle temsili öngörülmekle birlikte, yine aynı KHK
uyarınca boşalan üyeliğe bir ay içerisinde atama yapılması hükmü amir olmasına rağmen 2013 yılının Mayıs ayından beri gerekli atama
yapılmadığından mevcut durumda TÜRMOB fiili olarak temsil edilememektedir.
1 KGK tarafından oluşturulan denetim standartları taslaklarına yazılı olarak görüşler iletilmekte ve oluşturulan çalışma komisyonlarında
görevlendirilen üyeler marifetiyle TÜRMOB temsil edilmektedir.
** Halihazırda KGK tarafından bu alanlara yönelik olarak bir inceleme programı veya sonucu ya da idari yaptırım veyahut idari para
cezası uygulaması yayımlanmamıştır.
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. A.R Zafer SAYAR - Muharrem KARATAŞ
HALKA AÇIK ŞİRKETLER MUHASEBE GÖZETİM
KURULU
(PUBLİC
COMPANY
ACCOUNTİNG
OVERSİGHT BOARD- PCAOB) DENETİM KALİTESİ
GÖSTERGELERİ *
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ **
Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU ***
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 265-293
ÖZ
Amerika’da Sarbanes Oxley yasası ile kurulan Halka Açık Şirketler
Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) diğer denetim kalitesi kavramsal
yaklaşımlardan farklı olarak niceliksel bir çalışmanın öncülüğünü
yapmaktadır. Sözkonusu çalışma IAASB (Uluslararası Denetim ve Güvence
Standartları Kurulu- International Auditing and Assurance Standards Board)
ve FRC (Finansal Raporlama Kurulu- Financial Reporting Council) ’ nin
yaklaşımlarından farklı olarak denetim kalitesinin kavramsal çerçevesinin
oluşturulmasında sayısal bir veri seti sunmaktadır.
Bu çalışmanın amacı denetimin içinde bulunan ya da denetim
sonuçlarından çıkar elde eden üçüncü kişilerin süreci değerlendirebilme
kabiliyetlerini arttırmak amacıyla PCAOB’ nin “denetim kalitesi göstergeleri”
ni tanıtmaktır. 2012 yılında başlatılan projenin gelişim süreci ve bu süreç
içinde denetim kalitesi göstergelerinin evrimi adım adım ele alınmıştır.
Ülkemizde de benzer bir çalışmanın yapılabilmesi ve bağımsız denetimde sıfır
hataya yakın sonuç elde edilebilmesi için önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kalite, bağımsız denetim, düzenleyici kurumlar,
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (PCAOB) , denetim kalitesi
göstergeleri
JEL Sınıflandırması: M40, M42
*
Makale gönderim tarihi: 07.11.2015; kabul tarihi:27.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected]
***
Harran Üniversitesi Öğretim Görevlisi, [email protected]
265
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
266
PUBLIC COMPANY ACCOUNTİNG
(PCAOB) AUDİT QUALITY INDICATORS
OVERSIGHT
BOARD
ABSTRACT
As different from the other conceptual approaches of the audit qualities,
Public Company Accounting Oversight Board (PCAOB) which was ordained
in the United States by Sarbanes Oxley Act has pioneered a quantitative study.
Unlike IAASB and FRC approaches, above-mentioned study presents a
numeric data set at forming the conceptual framework of the audit quality.
The goal of this study is to introduce “Audit Quality Indicators” of PCAOB
in order to increase process evaluation capabilities of the third persons who are
inside the audit or derive benefits from the audit results. Project development
process started in 2012 and evolution of audit quality indicators in this process
were handled step by step. Suggestions were made to do similar studies in our
country and get near zero-defect results throughout independent audit.
Keywords: Quality, independent audit, regulatory authorities, Public
Company Accounting Oversight Board (PCAOB), audit quality indicators
JEL Classification: M40, M42
1. GİRİŞ
Denetim kalitesi çok tartışılmış fakat çok az anlaşılabilmiştir. 20
yıldan fazla araştırılmış olmasına rağmen nasıl tanımlanacağı ve
ölçülebileceği konusunda fikir birliği sağlanamamıştır. Bir Hindu
kıssasında 4 kör adamın farklı ve çeşitli açılardan “fil” i tanımlaması
gibi tüm perspektifler bir noktaya kadar doğru ancak eksiktir. Kör
adamlardan biri “fil” in bacağına dokunduğunda bunu bir ağaç, diğeri
karnına dokunduğunda duvar, hortumuna dokunan yılan ve dişlerine
dokunan ise mızrak olarak tanımlamıştır. Bu açıdan denetim kalitesinin
perspektifi onu hangi gözlerin değerlendirdiğine göre değişmektedir.
Kullanıcılar, denetçiler, düzenleyici kurumlar, toplum ve finansal
raporlama prosesindeki tüm paydaşlara göre denetim kalitesini
oluşturan ve değerlendirilmesinde kullanılan göstergeler farklı
olmaktadır (Knechel ve diğerleri 2013, 385-386).
Tüm karmaşıklığına ve çok yönlülüğüne rağmen en çok atıfta
bulunulan ve bilinen denetim kalitesi tanımı şüphesiz De Angelo ya
aittir. Yazar denetim kalitesini “Söz konusu denetçi tarafından
a)müşterisinin muhasebe sisteminde tespit ettiği bir ihlalin ve b) bu
ihlalin
raporlayabilme
olasılığının
piyasa
tarafından
değerlendirilmesidir” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım denetim
kalitesinin iki boyutunu içermektedir: 1) Denetçinin hileyi tespit
edebilme yeterliliği, 2) Böyle bir hata veya hileyi raporlayabilme
özgürlüğü ya da bağımsızlığı. Her ne kadar en çok atıfta bulunulan
denetim kalitesi tanımı olsa da bu tanıma bağlı olarak kalitenin bırakın
ölçülmesi tespit edilmesi bile mümkün değildir. Denetim kalitesinin
nasıl tanımlanacağına yönelik daha normatif bir yaklaşım ise denetçinin
ilgili standartlarla uyumlu olması halinde kusursuz bir kaliteyle
performans gösterdiğinin kabul edilmesidir. De Angelo’nun tanımı ise
denetim kalitesini bire bir finansal raporlama ile ilişkilendirmektedir.
Bu tanıma göre bütün muhasebe hata ve hilelerinin tespit edildiği ve
denetçi tarafından raporlandığı finansal raporlar yüksek denetim
kalitesini yansıtmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyenlerin daha sonraki
temsilcileri Palmrose 1988’ de denetim kalitesini “ denetçinin hata ve
hileyi tespit edebilme ve raporlayabilme olasılığı “ ,Titman/ Trueman
1986’
da
“denetçinin
yatırımcılara
sunduğu
bilginin
doğruluğu/tamlığı”,Knechel 2009’ da “Denetim kalitesi erişilen
güvence düzeyidir” şeklinde tanımlamıştır. Bu konudaki diğer yaklaşım
ise denetim kalitesinin denetim standartları ile uyum derecesinin
birbirini destekler nitelikte olduğudur (Tritschler 2013, 10-11).
Her ne kadar tanımlanması konusunda fikir birliği bulunmasa da
kredibilitesi yüksek Enron, Worldcom ve Parmalat gibi halka açık
şirketlerin iflası 2002 yılında Sarbanes Oxley yasasını çıkarılmasıyla
sonuçlanırken 2008 yılında Lehman Brothers’ ın dünya çapında bir
finansal krize neden olması denetim sürecinin ve denetim kalitesinin
yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur. 2011 yılında PCAOB
Investor Advisory Group yayınlamış olduğu “The Watchdog That
Didn’t Bark… Again” (Tekrar havlamayan bekçi köpeği) isimli
çalışmada piyasayı denetleme fonksiyonunu üstelenenlerin kriz
öncesinde bu görevlerinin yerine getirmediğine vurgu yapmaktadır.
Bağımsız denetimin; işletmeler ile yatırımcılar arasındaki asimetrik
bilgi problemini azaltması (Balsarı ve Varan 2014, 70) güvenilir,
yüksek kaliteli finansal tabloların güvencesi olması gerekirken yaşanan
krizler piyasayı denetleyenlerin bile denetim kalitesi altındaki süreci
doğru değerlendiremediğini göstermektedir.
Bağımsız denetim endüstrisinde “denetim kalitesi” önemli bir
rekabet unsuru olmasına rağmen çok az işletme tarafından sürecin
altında yatan parametreler kamuya açıklanmaktadır. Bu da işletmelerin
denetimin kalitesini değerlendirme kabiliyetlerini sınırlandırmakta ve
ancak ciddi olumsuzluklar söz konusu olursa ayrıntılı
değerlendirmelere girilmektedir. PCAOB denetimin içinde bulunan ya
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
267
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
268
da denetim sonuçlarından çıkar elde eden 3. kişilerin süreci kolaylıkla
değerlendirebilmeleri için ilk defa SWOT analizi şeklinde hazırladığı
2012-2016
yılı
Stratejik
Planında
denetim
kalitesi
ölçülerinin(göstergelerinin) belirlenmesini yakın dönemli öncelikleri
arasında saymıştır (PCAOB Strategic Plan 2012-2016, 5). Denetim
kalitesi göstergelerinin potansiyel kullanıcılarını denetim komiteleri,
denetim firmaları, yatırımcılar, PCAOB ve diğer düzenleyici kurumlar
olarak belirlemiş ve tümüne yönelik dengeli, tek bir portföy
oluşturulmaya çalışılmıştır.
2012 yılında başlayan çalışmalar
1.Temmuz 2015 tarihinde “Kavramsal Bülten- Concept Release” nin
kamuya açıklanarak 90 gün süreyle ilgililerin görüşlerinin istenmesiyle
belli bir olgunluğa erişmiştir. PCAOB 2015 yılının son çeyreğinde
konuyla ilgili bir yuvarlak masa toplantısı öngörmektedir. Çalışma
2012-2015 yılları arasında denetim kalitesi göstergeleri konusunda
Kurul’ un kendi bünyesinde yapmış olduğu değerlendirmeleri
içermektedir. Bu çalışmanın amacı; Amerika’ daki Halka Açık Şirketler
Muhasebe Gözetim Kurumu’ nun “denetim kalitesi göstergeleri”
konusundaki çalışma biçimini Türkiye’ deki akademisyenlere ve
uygulamacılara açıklayarak aynı konularda ülkemizde yapılan
çalışmalara önerilerde bulunmaktır.
2. PCAOB VE DENETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ
Enron ve World Com finansal skandallarına tepki olarak kurulan
“Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu” ( “PCAOB” veya
“Kurul (Board)” ) Amerikan Kongresi tarafından denetim endüstrisinin
düzenlenmesi (regulation) ve gözetimi (watchdog) amacıyla
oluşturulmuştur (Review of Banking & Financial Law 2011, 474). 2002
yılında çıkarılan “Kamuya Açık Şirketler Muhasebe Reformu ve
Yatırımcıları Koruma Yasası” ya da yaygın olarak bilinen adıyla
Sarbanes Oxley Yasasında (SOA) (Lucas 2004, 5) birçok önemli
düzenleme bulunmakla birlikte, eski SEC (ABD Menkul Kıymetler ve
Borsa Komisyonu- Securities and Exchange Commission) Komisyon
üyesi Harvey Goldschmid’ in belirttiği gibi; PCAOB, SOA’ nun özü
yani can alıcı noktasıdır (Uzay 2006, 3). 2010 yılında çıkarılan DoddFrank Wall Street Reformu ve Tüketicilerin Korunması Yasası ile
Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonuna (SEC) tescil edilmiş broker
ve borsa komisyoncularının
(broker and dealer) bağımsız
denetimlerinin gözetimi; denetçileri için standartlar oluşturulması ve
yaptırımı da içerecek şekilde PCAOB’ ye verilmiş olup, bu yasayla
kurulun yetkileri genişletilmiştir (PCAOB Web Sitesi). Kurul 20142018 stratejik planında yasaların kendisine verdiği yetkiye dayanarak
aşağıda belirtildiği gibi 4 ana sorumluluk alanı belirlemiştir (PCAOB
Stratejik Plan 2014-2018, 5).
•
Bağımsız denetim şirketlerinin tescili ( REGİSTRATIONTescil)
•
Kayıtlı şirketlerin denetimlerinin ve kalite kontrollerinin teftiş
edilmesi (INSPECTION-Teftiş)
•
Denetim ve ilgili tasdik konuları, kalite kontrol, etik ve
bağımsızlık standartların oluşturulması (STANDARTS – Standartlar)
•
Kayıtlı muhasebe şirketlerinin ve onlara bağlı kişilerin belli
yasaları ve mesleki standart ihlallerinin soruşturulması ve disiplin
cezalarının verilmesi (ENFORCEMENT- Yürütme ve Yaptırım
Uygulama)
Kurul yürütmekte olduğu gözetim faaliyetleriyle denetim kalitesinin
geliştirilerek yatırımcıların çıkarlarının korunabileceği inancını
taşımaktadır (SAG Meeting June 2014, 1). Ancak denetimin
uygulamaya konulmasında izlenen yolun çoğu zaman yüzeyin altında
kalması sürecin güçlü ve zayıf yanlarının keşfedilmesini
güçleştirmektedir. Denetimin hizmetinin yegâne çıktısı denetçiden
denetçiye değişmeyen standartlaştırılmış raporlar olduğundan kalitenin
parametrelerinin değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak
güçlendirilmeye çalışılması ya da ödüllendirilmesinde zorluk
yaşanmaktadır. Denetim hizmetinin bu özelliklere sahip olması
ekonomistlerin dediği gibi denetim hizmetini “ güvene dayanan mallar
(credence goods) “ sınıfına sokmaktadır (PCAOB Release No 2015-5,
6). Kurul denetimin içinde bulunan ya da denetim sonuçlarından çıkar
elde eden üçüncü kişilerin süreci değerlendirebilme kabiliyetlerini
arttırmak için “denetim kalitesi göstergeleri (audit quality indicator)” ni
belirlemeye yönelik bir proje başlatmıştır.
Kurulun bu konudaki ilk girişimi 2012-2016 Stratejik Planının da
yakın döneme ait öncelikler kısmında (Near Term Priorities) , denetim
kalitesi ölçülerinin belirlenmesi ve bu ölçümlemelerin yerli küresel ağ
işletmeleri ve zaman içinde raporlanan toplu ölçümler çerçevesinde
uzun dönemli olarak takip edilmesini öngörmektedir (PCAOB Strategic
Plan 2012-2016, 5). Daha sonra kurum bünyesinde 13-14 Mayıs 2013
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
269
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
270
tarihlerinde Daimi Çalışma Grubu (Standing Advisory Group- SAG)
tarafından denetim kalitesinin genel çerçevesi ve 40 adet gösterge
belirlenmiştir. SAG, SAO yasasının Kurula vermiş olduğu “ uzman
danışma grupları (expert advisory groups) “ kurma yetkisine
dayanılarak Haziran 2003 yılında kurulmuştur. Muhasebe, denetim,
finansal raporlama, kurumsal finans, kurumsal yönetim ve halka açık
şirketlerin yatırım uzmanlarında oluşmaktadır (PCAOB Annual Report
2014, 13). Kurul olası denetim kalitesi göstergelerini yapılmış daha
önceki çalışmaları ve kendi tecrübelerini temel alarak tanımlamıştır
(SAG Meeting 15-16 May 2013, 1). Denetim kalitesini tanımını da
yapan SAG, “müşteri (yatırımcılar, alacaklılar, kreditörler)
ihtiyaçlarının karşılanması” temelinde, yatırımcıların bağımsız ve
güvenilir denetim ihtiyaçlarını karşılamak ve denetim komitesinin
iletişimini aşağıdaki konularda güçlendirmek olarak genel bir
tanımlamaya gitmiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 3- 4).
•
İlgili açıklamaları da içeren finansal raporlar
•
İç kontrol hakkında güvence
•
İşletmenin sürekliliği uyarıları (going concern warnings)
3. 15-16 MAYIS 2013 DAİMİ ÇALIŞMA GRUBU (STANDİNG
ADVİSORY GROUP) TOPLANTISI – DENETİM KALİTESİ
GÖSTERGELERİ
Denetim kalitesi çerçevesini (framework), temel parametreleri
ölçümleyecek aday ölçüler çerçevesinde ele almışlardır. Çerçeve 3 ana
segmentten oluşmaktadır: denetim girdileri, süreç ve sonuçlar (SAG
Meeting 15-16 May 2013, 4- 5).
•
Denetim girdileri segmenti 6 elemandan oluşmaktadır, her biri
denetim kalitesi için gerekli olan kişilerin beceri ve yetkinlikleriyle
ilgilidir. Bu girdiler denetim kalitesi hakkında düşünce liderleri
tarafından yapılmış olan çalışmalarla da uyumludur (ACAP- Treasury’s
Advisory Committee on the Auditing Profession, IAASB- International
Auditing and Assurance Standards Board, FRC-Financial Reporting
Council)
•
Denetim Prosesi segmentinde bulunan altı eleman PCAOB nın
Kalite Kontrol Standartlarından ve kendi iç kalite kontrol sistemini
kuran COSO (Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
Komisyonunu
•
Denetim sonuçları,
gerekliliklerini içermektedir.
denetçilerin
Destekleyen
cari
Kuruluşlar
standartlara
göre
Şekil 1’de denetim aktivitelerinin ve sonuçlarının iş (sözleşme), ofis,
bağlı işletme ve küresel işletme seviyelerindeki oluşumunu
göstermektedir. Hızlı çevresel değişimler, büyüme ve karlılık gibi
çevresel dış baskılar çerçevede belirlenmiş ancak denetim kalitesi
üzerindeki etkileri kabul edilse de ölçümlemesinde kullanılacak
göstergelere girilmemiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 5). Çalışma
grubu yaklaşık 10 ila 20 arasında gösterge öngörmüş, bunların bir
“dengeli puan kartı” oluşturulabilecek kadar yeterli sayıda olmasına
fakat pratik olmayacak kadarda geniş olmamasına çalışmıştır. Her bir
gösterge nicelikseldir. Sayısal puanlama olmadan ilgili performansı
veya eğilimi kavrayabilmek zordur. Ancak sadece niceliksel
göstergelerin objektif bir değerlendirme sağlayacağını düşünmek de
yanlıştır. Bazen çok önemli göstergeler sübjektif olabilir. Örneğin
denetim komitesi üyelerini temel alan ve iletişimin kalitesinin
ölçümlenmesinde kullanılan sübjektif değerlendirmeler 1-5 arasında
ölçeklendirilerek iletişim kalitesi ölçülür. Bu göstergeleri belirledikten
sonra denetim sonuçları ile denetim süreci ve operasyonel girdilere
ilişkin ölçümler karşılaştırılarak bunlar arasındaki uyumun düzeyi
belirlenmelidir. Bazı ölçüler/göstergeler yüksek kaliteli denetim
sonuçlarıyla düşük korelasyon gösterir iken bazı ölçülerin birbiriyle
uyumlu olduğu ispatlanabilir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 7).
Daimi Danışma Grubu bu çalışmayı bir başlangıç olarak değerlendirmiş
yakın dönem için projenin kilometre taşlarından biri olarak da
göstergelerin yeterli olgunluğa eriştiğinde kamusal yoruma açılmasını
hedeflemiştir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 3).
2016/Özel Sayı-1
Commission- Treadway
Komitesi) dan alınmıştır.
271
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
272
Şekil 1. Denetim Kalitesi Çerçevesi (Framework)
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 6
Kurul mümkün göstergelerin belli bir sırayla toplanmasını sağlamış
ve güvenilir göstergelerin PCAOB’ nin denetim kalitesinin geliştirmek
ve yatırımcıları korumak için düzenleme ve politika üretme süreçlerine
yardımcı olacağını belirtmiştir. Örneğin denetim süreci ve girdilerle
ilgili göstergelerin eksiklikleri işaret ettiği noktalar, yeni standart
oluşturulması ya da mevcut standartlar için ek kılavuzluk ihtiyacını
gösterirken, denetim sonuçları ve çıktı temelli göstergeler ise Kurulun
politikaları için bilgilendirici nitelik taşımaktadır. Göstergeler PCAOB’
nin tüm süreçleri değerlendirmesine yardımcı olmasının yanı sıra
işletmeler açısından kök analizi yapma ve iyileştirme çalışmaları için
bilgi sağlamaktadır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 2
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
273
Şekil 2. Operasyonel Girdilerle İlgili Mümkün Denetim
Kalitesi Göstergeleri
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 8
Operasyonel girdiler denetimin insan faktörünü ele almaktadır.
Denetçi, ortaklar, personel ve denetim takımının performansını 6 temel
alanda değerlendirecek 13 adet gösterge belirlenmiştir. Bu çalışmada
yer alan 40 rasyonun tek tek anlatılması mümkün olmadığından
yorumlanmasında
açıklık
bulunan
rasyolar
okuyucuların
değerlendirilmesine bırakılmıştır. Ayrıca klavuzda ek açıklamalar
kısmında söz konusu rasyoyla ilgili dikkate değer bir bilgi
paylaşılmışsa bununda aktarılmasına özen gösterilmiştir. Operasyonel
girdilerle ilgili ele alınan rasyolar aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 1516 May 2013, 18-19).
Muhasebe ve Denetim Konsültasyonlarının Sayısı: İşletme,
taahhüt/görev ve bölüm düzeyinde yapılan muhasebe ve denetim
konsültasyonlarının/ müzakerelerinin sayısını ölçümler. Böyle bir
gösterge tipik olarak görevin zorluk derecesinden bağımsızdır. Yüksek
müzakere sayısı işletmenin danışmayı ve diğerleriyle işbirliğini
denetim kalitesinin yararı için teşvik ettiğini gösterir.
Hizmet Merkezine Dışarıdan Sağlanan İşin Yüzdesi: Dışarıdan
sağlanan hizmetin toplam denetim saati içindeki yüzdesini ifade eder.
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
274
Son yıllarda, halka açık büyük muhasebe şirketleri, Amerika temelli
müşterilerinin denetim prosedürlerinin yerine getirilmesinde denizaşırı
işletmeler kullanmaya başlamışlardır. Bu konunun hem avantajlarını
hem de dezavantajlarını aydınlatacak sınırlı sayıda çalışma olmasına
rağmen denetim kalitesinin etkilemektedir.
Teknik Kaynaklar (TZE): Teknik kaynak olarak hizmet veren
denetim profesyonellerinin tam zamanlı eşdeğerliliğinin (TZE)
ölçümlenmesidir. Tam Zamanlı Eşdeğerlilik (Full Time Equivalent –
FTEs) , işletme önemli sayıda part time personel çalıştırıyorsa, bunun
tam zamanlı eşdeğerine çevrilmesini ifade eder. Çalışan part time
personelin kaç tane tam zamanlı personele eşit olduğunun
hesaplanmasıdır. Özellikle kişi sayısı ile gelirin karşılaştırılması
hesaplamalarında kullanılır (Accounting Tools Web Sayfası). Bu ölçü
işletmenin danışma ve diğerleri ile işbirliğine verdiğini önemin ve
yeterliliğe, denetim kalitesine bağlılığının anlaşılmasında yararlı bir
ölçüdür.
Şekil 3. Denetim Süreciyle İlgili Mümkün Denetim Kalitesi
Göstergeleri
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 9
Denetime Dışarıdan Dahil Olan Ortaklar ve Yöneticiler: Denetime
dahil olanlar ile ortakların ve yöneticilerin mekânsal anlamda yakınlık
derecesini ölçer. Eğer ortaklar ve yöneticiler coğrafi olarak belli bir
müşteriden uzaktaysa işe nezaret etmek, uygun denetim prosedürlerini
gözden geçirebilmek için yeterli varlık gösteremezler. Buda denetim
kalitesinin büyük olasılıkla etkileyecektir.
Ortakların Personele Oranı: Bu oran, her ortak tarafından yönetilen
personel sayısını ölçümler. Eğer ortaklar, personele nezaret
edilmesinde aşırı sorumluluklara sahipse, uygun denetim prosedürlerini
gözden geçirmek ve denetlemek için yeterli zamana sahip olamayacak
buda büyük ihtimalle denetim kalitesini etkileyecektir.
Aşırı Devir Daim ve Denetim Personelinin Transferi: Denetim
personelinin devir hızının ve transferinin ölçümlenmesidir. Bu durumda
belli bir yıpranma beklenirken, personelin aşırı devir hızı denetim
kalitesinin ters yönde etkilemektedir.
Yönetim Felsefesi, Başarılı Olanları İşe Alma, Eğitim, Rehberlik ve
İşletmenin Müşteri Baskısına Karşı Durabilmeyi Ne Dereceye Kadar
Ödüllendirdiği Hakkında İşletme Personeli ile Yapılmış Anonim
Araştırmalar: Çeşitli şirketlerde çalışan farklı seviyelerdeki personele
gönderilen geliştirilmiş anonim çalışmaları gözden geçirmek.
Çalışmada yukarıda sayılan konular hakkında sorular sorulmakta ve
katılanlardan derecelendirmeleri istenmekte buda hem objektif hem de
subjektif bir görüş oluşturulmasını sağlamaktadır. Objektif araştırma
sonuçları işletmeler arasında karşılaştırma yapmak için kullanışlı
olmakta ve denetim kalitesi ile herhangi bir korelasyonun olup
olmadığının değerlendirilmesini sağlamaktadır.
PCAOB’ nin Yapmış Olduğu Teftişlerde Elde Edilen Bulguların
Sayısı ve Mahiyeti: Bu gösterge zaman içinde işletmenin kaliteyi
geliştirme çabalarının yönünün değerlendirilmesinde karşılaştırmalı
bilgi sağlar. Buna ek olarak çok fazla içsel bulgunun olması
iyileştirmenin yanında iç kalite sisteminin tümden gözden geçirilmesi
gerektiğine de işaret edebilir.
PCAOB’ nin teftişleri sırasında işletmenin kalite sisteminin
değerlendirilmesinde tipik olarak prosedür ve politikaların
oluşturulması ve dizaynı, denetim performansını ilgilendiren
uygulamalar, eğitim ve bağımsızlığın gereklilikleriyle uyum, müşteri
kabulü ve devam edilmesi konuları bulunmaktadır. Denetim kalitesini
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
275
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
276
ilgilendiren ortakların yönetimi (değerlendirilmesi, kabulü ve disiplini,
ücretleri) bağlı ortaklıklar kullanılarak yerine getirilen işlerin
değerlendirilmesi ve işletmede gerçekleştirilen iç denetim
uygulamalarının izlenmesi ve belirlenen zayıflıkların altında yatan
nedenlerin değerlendirilmesi ise Kurul tarafından yapılan
incelemelerde “tone at the top (yönetim felsefesi) “
olarak
değerlendirilmektedir. Eğer yapılan denetimde işletmenin kalite kontrol
sisteminde bir kusur tespit edilirse ya da denetim raporunda herhangi
bir eleştiri mevcutsa bunun Kurul tarafından hemen kamuya
açıklanması yasaklanmıştır. Eğer söz konusu şirket 12 ay içinde Kurulu
bu eleştiriler konusunda tatmin etmeyi başaramazsa bu raporlar kamuya
açıklanır. 2014 yılında geçen sene yapılan denetimler sonucunda kalite
kontrol sistemleri konusunda 1 yıl içinde Kurula tatmin edici çözümler
sunamamış ve kamuya açıklanmış rapor sayısı 23 adettir (PCAOB
Annual Report 2014, 5-6).
Erken Rotasyona Giren Ortağın Tazmin Edilmesi/ Yerinin
Doldurulması: Müşteri, müşterinin denetim komitesi ve/veya
işletmenin yönetimi tarafından uzaklaştırılması istenen ortağın erken
rotasyona çıkarılmasıdır. Uzaklaştırmanın nedenine bağlı olarak bu tip
ortakların yerinin nasıl doldurulduğunun takip edilmesi işletmenin
denetim kalitesine bağlılığını değerlendirmeye yardımcı olur.
Denetim Personelinin Ortaklara Oranı, Kaldıraç Rasyosu: Rasyonun
yüksek çıkması ortakların personele nezaret etme sorumluluğunun çok
fazla olduğunu, denetim sürecini idare etmek ve gözden geçirmek için
zamanlarının yetersiz olduğunu gösterir. Buda büyük ihtimalle denetim
kalitesini etkileyecektir.
Mesleki Yetkinlik Testleri: Denetim kalitesinde mesleki yetkinlik
önemli bir faktördür. Periyodik olarak her işletme personelinin ve
ortaklarının alması zorunlu standartlaştırılmış ve tekdüze hale
getirilmiş
denetim
testlerinin
yaratılması
ve
bunların
değerlendirilmesidir. Bu testlerden elde edilen sonuçlar işletmenin
denetim kalitesinin daha rafine haline getirilmesinde ve yapılan
değerlendirmeler açısından faydalıdır.
Sonuçlar açısından denetim kalitesi genel çerçevesi, işletme için 4
temel ve önemli çıktı çerçevesinde 12 adet göstergeyle bağlantı
kurmuştur. Bu göstergelerden öne çıkanlar aşağıdaki gibidir (SAG
Meeting 15-16 May 2013, 23-24-25).
İzleyen Yılda Maddi Hata ile ilgili Yetersiz ICFR (Internal Control
Over Financial Reporting –Finansal Raporlar Üzerindeki İç Kontrol)
Görüşlerinin Sayısı ve Yüzdesi: İzleyen yılda maddi hata ile ilgili
raporlanan yetersiz ICFR görüşlerinin yüzdesi ve sayısı. Finansal
tabloların yeniden düzenlenerek yetersiz denetim kalitesini ortaya
çıkarmasından önce denetçinin “maddi zayıflıkları (material
weakness)” zamanında tespit edemediğini gösterir.
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
277
Şekil 4. Denetim Sonuçlarıyla İlgili Mümkün Denetim Kalitesi
Göstergeleri
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 10
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
278
ICFR- Finansal Raporlar Üzerindeki İç Kontrol: İç kontrol,
işletmenin varlıklarının korunduğundan, işletme faaliyetlerinin politika
ve prosedürlerle uyumlu bir biçimde idare edildiğinden emin olabilmek
için uygulamaya konulan prosedür ve süreçleri içerir. 1992 yılında
COSO (Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway
Commission- Treadway Komisyonunu Destekleyen Kuruluşlar
Komitesi ) geniş risk faktörleri karşısında işletmenin kendi kontrollerini
yapılandırmasına ve değerlendirmesine yardımcı olmak için genel bir
çerçeve yayınlamıştır (CAQ 2013, 2) . 3 tip iç kontrol vardır (Gillan
2006, 1).
•
İşletmenin operasyonlarını etkileyen kontroller
•
İşletmenin kanun ve düzenlemelerle uyumunu etkileyen
kontroller
•
İşletmenin finansal raporlarını etkileyen (ICFR) kontroller
ICFR bu iç kontrol kalemlerinden sadece biridir. Yapılan kontroller
finansal raporlama ile ilgili riskleri hedef alır. PCAOB, ICFR’ nin
gözetimini denetim komitelerine devretmiştir (CAQ 2013, 8). SOA
yasasına göre halka açık şirketler ICFR’ nin etkinliğini değerlendirmeli
ve sonuçları yıllık olarak raporlamalıdır. Bununla beraber yönetimin,
ICFR de yapılan önemli değişiklikleri üçer aylık raporlarda belirtme
(yayınlama) sorumluluğu vardır (CAQ 2013, 9). Yine Sarbanes Oxley
yasasına göre bağımsız denetçiler ICFR’ nin etkinliğini raporlamak
zorundadır. PCAOB standartlarına göre ise ICFR denetimi ve finansal
denetim bir bütündür (CAQ 2013, 10).
“Maddi Zayıflık (Material Weakness)” ise işletme kontrollerinin
belirlenen zamanda işletmenin finansal tablolarındaki maddi hatayı
tespit edememe ya da önleyememe olasılığını ifade eder (CAQ 2013,
9).
Hatalar Yüzünden Yeniden Düzenlenen Finansal Raporların
Piyasaya Etkisi ve Sıklığı Hataların düzeltildiği yeniden düzenlenen
tablolar denetim kalitesinin göreceli olarak en sağlam göstergeleridir.
Yeniden düzenlenme sıklığı, yeniden düzenleme periyodunun
uzunluğu ve yapılan düzenlemenin önemliliği bu konudaki göstergeler
olabilir. Yeniden düzenlemenin uzunluğu hatanın açıklanmasının ve
düzeltilmesinin ne kadar acil olduğunu gösterir. Yeniden düzenlemenin
önemliliği ise düzeltmenin büyüklüğüne ( ki bu büyüklük işletmenin
gelirlerinde yaptığı etkiye göre ölçümlenir) ve piyasanın gösterdiği
reaksiyona bağlıdır. Piyasa tepkisi de yapılan değişikliğin önemliliğinin
objektif olarak ölçümlenmesiyle çok yakından ilgili bir faktördür.
İşletmenin Sürekliliği Görüşünü İçeren ve Sonrasında İşletmenin
İflas Etmemiş Olduğu Denetim Raporlarının Sayısı: Denetçiler gelecek
12 ay için işletmenin işlerini sürdürme yeteneğinde olup olmadığını
değerlendirmek zorundadır. Bu ölçümlemeye göre denetçinin
işletmenin finansal durumunu tahmin etme yeteneği ve denetim
kalitesi; gelecek dönem performansı ile bağlantılı çapraz referansla
açıklanır. Bu şekilde yatırımcılara isabetsiz işletmenin sürekliliği
uyarıları (going concern warnings) yapan denetçi örneklerinin ayırt
edilmesi sağlanır.
3.1. Yönetim Felsefesi ve Personel Yönetimi
15-16 Mayıs 2013 tarihinde yapılmış olan SAG Toplantısında GirdiSüreç- Çıktılar bağlamında oluşturulmuş olan denetim kalitesi
çerçevesi ve göstergelere ek olarak “Yönetim Felsefesi (Tone at the
Top)” ve “Personel Yönetimi” nin altında yatan detaylara da
değinilmiştir. “Tone at the Top” yönetim kurulunun, denetim
komitesinin ve üst düzey yönetimin oluşturduğu organizasyonel genel
etik ikliminin anlatılmasında kullanılan muhasebe temelli bir terimdir.
Enron, Tyco International, Adelphia, Peregrine Sistemleri ve WorlCom
gibi bir dizi kurumsal muhasebe skandalı sonrasında ve özellikle 2002
yılında SOA yasasında etik olmayan uygulamaların ve hilelerin tespit
edilmesinde ve önlenmesinde kavramın öneminin güçlü bir şekilde
vurgulanmasından sonra oldukça popüler hale gelmiştir (Wikipedia
Web Sitesi). İşletmenin yönetim felsefesi ve personel yönetimi altında
yatan detaylar Şekil. 5’de sunulmuştur.
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
279
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
280
Şekil 5. Yönetim Felsefesi ve Personel Yönetimi
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 13
Yönetim felsefesi işletme kültürü ve personel yönetiminden
kaynağını almakta ve en özlü kısmı da denetim kalitesinin
geliştirilmesinde yatmaktadır. Bununla birlikte denetim kalitesinin
desteklenmesi operasyonel girdilere ve altında yatan süreçlere dayansa
da; denetim kalitesi paradigmasının doruk noktası olan yönetim
felsefesi köklerini ise mesleki şüphecilik, bütünlük ve nesnellikten
almaktadır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13). Şekil. 5’ de kültür ve
yönetim felsefesi arasındaki iletişimde 4 temel öğe belirlenmiştir.
Bunlar;
•
işletmenin performansı ve gelişimi üzerinde liderin anlamlı bir
denetim sürdürmesi,
•
bağımsızlık, bütünlük, nesnellik, mesleki şüphecilik ve hesap
verme sorumluluğu etrafında politika ve prosedürlerin kapsamlı
iletişiminin sağlanması,
•
uygun yetki ve sorumlulukların, raporlama dizgisinin, yapının
lider tarafından oluşturulması,
•
kaliteli işin finansal kanaatler üzerindeki
vurgulanmasıdır (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13).
öneminin
İnsan sermayesi ise denetim firmalarının en önemli varlığıdır.
PCAOB Kalite Kontrol Standardı QC Sec. 20 “Bir işletmenin kalite
kontrol sistemi ağırlıklı olarak personelinin yeterliliğine bağlıdır.
İşletmenin yaptığı, nezaret ettiği ve gözden geçirdiği iş nihai olarak
işletme personelinin motivasyonuna, tecrübesine, yeteneklerine,
zekâsına, nesnelliğine ve dürüstlüğüne bağlıdır. Bu nedenle işletmenin
personel yönetimi politika ve prosedürleri kalitenin sürdürülmesinde
etkindir” diyerek personel yönetiminin önemini vurgulamıştır (SAG
Meeting 15-16 May 2013, 13). Personel yönetiminde belirlenen 3 temel
öğe aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 15-16 May 2013, 13).
•
İşe Alma, İşlere Personelin Atanması, Mesleki Gelişim ve
İlerleme Faaliyetleri İçin Kriterler
•
Denetim Sürecinin Uygulanan Mesleki Standartları,
Düzenleyici Kurumların Gerekliliklerini ve Kalite Standartlarını
Karşılama Etkinliği
•
Kalite Performansının Değerlendirilmesi ve Ödüllendirilmesi
SAG denetim sürecinin bileşenleri olarak kabul edilen ve yönetim
felsefesinin altında (risk değerlendirilmesi ve tepki verilmesi, bilgi ve
iletişim, kontrol faaliyetleri ve gözlem) dört başlık altında toplanan
faktörler için PCOAB, Kalite Kontrol Standartları ve COSO
(Committee of Sponsoring Organizations of the Treadway
Commission- Treadway Komisyonunu Destekleyen Kuruluşlar
Komitesi ) nun genel çerçevesiyle uyumlu bir yapı oluşturmuştur.
Şekil.6 denetim sürecinin bileşenleri hakkında ek bilgiler içermektedir
(SAG Meeting 15-16 May 2013, 15).
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
281
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
282
Şekil 6. Risk Değerlendirme, Bilgi ve İletişim, Kontrol
Faaliyetleri ve İzleme
Kaynak: SAG Meeting 15-16 May 2013, 15
4. 16 EKİM 2013- YATIRIM DANIŞMA GRUBU ( INVESTOR
ADVISORY GROUP- IAG) TOPLANTISI- DENETİM
KALİTESİ GÖSTERGELERİ
Yatırım Danışma Grubu Temmuz 2009 tarihinde Kurula politika
yapma konularında ve yatırımcıları etkileyen meselelerde görüşlerini
sunmak ve tavsiyelerde bulunmak üzere kurulmuştur (PCAOB Annual
Report 2014, 13). SAG’ ın Mayıs toplantısından 4 ay sonra yapılan
birleşmede PCAOB’ nin göstergelerle ilgili girişiminin, denetimin
kalitesinden ziyade denetim firmasının kalitesi ve süreçleriyle ilgili
olduğu ve yatırımcıların bağımsız denetiminde yetkilendirdikleri ya da
gelecekte
yetkilendirecekleri
işletmelerin
kredibilitesi
ve
güvenilirliğini
değerlendirmek
konusunda
endişeli
olduğu
vurgulanmaktadır. IAG üyelerinin tavsiyelerde bulundukları veya
hizmet verdikleri denetim komitesi üyeleri, denetim şirketlerinin
kaliteyle ilgili yaptıklarından ziyade kendi işletmelerinin bağımsız
denetim işinin kalitesiyle daha çok ilgilendiklerini ifade etmişlerdir.
Kurula AQI (Audit Quality Indıcators- Denetim Kalitesi Göstergeleri)
projesinde bağımsız denetimin güvenilirliği açısından zamanında ve
yararlı bilgiler sunan ölçümler geliştirmesi tavsiye edilmiştir.
Denetçinin atanmasının onaylanması ya da onaylanmaması noktasında
yatırımcılar için yararlı bilgiler sunmalıdır (IAG Meeting 16. Oct. 2013,
Slayt 4-5). Kalite göstergelerinin elde edileceği verinin hangi seviyeden
toplanacağı da önemlidir. IAG bu konuda üç farklı düzey belirlemiştir.
Bu farklı düzeyler aşağıdaki gibidir ( IAG Meeting 16. Oct. 2013, Slayt
7).
•
Bazı göstergeler görev düzeyinde yayılmış olmalı, bu düzeyde
bilgi toplanmalı ve analiz edilmelidir.
•
İşletme düzeyinde ölçüm yapan göstergeler olmalıdır.
•
Eğer toplanabilirse en değerli olacak göstergeler hem görev
düzeyinde hem de işletme düzeyinde olanlardır ve bunların tek tek
sayılıp numaralandırılmasını tavsiye etmiştir.
Danışma grubu tavsiyelerinin ardından; görev düzeyinde 7, işletme
düzeyinde 15 ve hem işletme hem de görev düzeyinde 4 adet toplamda
26 adet gösterge belirlemiştir. IAASB’ nin denetim kalitesi genel
çerçevesinde (iş düzeyi/ işletme düzeyi/ ulusal düzey) benimsenen iki
düzeyle ( iş düzeyi ve işletme düzeyi) benzerlik gösteren çalışma
niceliksel olması bakımında farklılık göstermektedir.
5. 13-14 KASIM 2013 DAİMİ ÇALIŞMA GRUBU (STANDİNG
ADVISORY GROUP) TOPLANTISI – DENETİM KALİTESİ
GÖSTERGELERİ
Toplantıda denetim kalitesi göstergelerinin güncelleştirilmesi için
Araştırma ve Analiz Biriminin (Ofisinin) hazırladığı slaytlar sunulmuş
çalışmanın amacı, projenin hedeflerinin gözden geçirilmesi, personelin
yapmış olduğu çalışmaların güncelleştirilmesi, yayınlanacak olası
kavramsal bültenin çerçevesinin belirlenmesi, denetim kalitesi
göstergesi kullanıcıları ve kullanım alanları ve diğer adımlar olarak
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
283
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
284
belirlenmiştir. AQI (Audit Quality Indıcators) projesinin belirlenen
hedefleri aşağıdaki gibidir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 3- 4).
•
PCAOB’ nin denetim kalitesi ile ilgili düzenleyici politika ve
süreçleri hakkında belli bir anlayışın oluşturulması.
•
Denetim komiteleri, yatırımcılar, yöneticiler, denetim
şirketleri, diğer düzenleyici kurumlar ya da kamu ile denetim kalitesi
göstergelerinin beraber düşünülmesi.
•
İşletmelere denetim kalitesi temelinde rekabet etmeleri için ek
bir teşvikin sağlanması.
•
Gelecek kilometre taşları: yıl sonuna doğru kavramsal bültenin
hazırlanması.
Proje sürecinde danışılan dış kaynaklar SEC personeli, şirketler,
akademisyenler, SAG üyeleri, IAG üyeleri, CAQ (Centre for Audit
Quality – Denetim Kalite Merkezi), CPAB (Canadian Public
Accountability Board-Kanada Kamusal Sorumluluk Kurulu), IFIAR alt
kümesi (Uluslararası Denetim Otoriteleri Forumu) ve denetim komitesi
üyeleridir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 6). Çalışma grubu
olası göstergelerin elenmesi ve nihai olarak kavramsal bültenin halka
duyurulması sürecine kadar olan adımları şekil 7’ de aşağıdaki gibi
ifade etmektedir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 7).
Şekil 7. Denetim Kalitesi Göstergeleri için Eleme Süreci
Kaynak: SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 7
SAG üyeleri tarafından tartışılmış ve bu makalede ele alınmış olan
40 gösterge, diğer fikirler ve SAG üyeleri tarafından teklif edilen 27
gösterge bir araya toplanmış ve muhtemel 70 gösterge belirlenmiştir.
Bunların elenerek 30 adede düşürülmesi sürecinde 3 aşamalı bir eleme
yöntemi benimsenmiştir. Bunlar SAG ve IAG’ ın araştırmaları, ORA
(Office of Research and Analysis - Araştırma ve Analiz Birimi (Ofisi))
nin 10 temel kriter çerçevesinde göstergeleri derecelendirmesi,
PCAOB’ nin bünyesindeki danışma gruplarının fikirleridir. Gelecek
vadeden 30 gösterge ileride yapılacak çalışmalarla ve test edilerek 2030 arasında belli bir sayıya indirgenecek ve kavramsal bültenin temelini
oluşturacaktır. Yapılacak elemede kullanılacak temel kriterler;
göstergelerin denetim komiteleri/ ilgili kimseler açısından yararlılığı,
istenmeyen sonuçlar doğurmaması, ölçeklenmeye elverişli olması,
verinin ulaşılabilirliği, göstergenin iyi tanımlanabilmesi ve/veya
ölçülebilmesi, denetim kalitesi ile arasında korelasyon bulunması,
gereksiz olmaması, klavuzluk eden göstergeler olması, uyarıları
hassasiyetle öngörebilmesi, olası kök nedenler konusunda fikir
sağlaması gibi şartlar belirlenmiştir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013,
Slayt 8).
Araştırma ve Analiz Birimi bu projenin kullanıcılara aşağıdaki
yararları sağlayacağını öngörmektedir (SAG Meeting 13-14 Nov 2013,
Slayt 12).
Tablo 1. Denetim Kalitesi Göstergelerinin Kullanıcıları
MÜŞTERİLER
YARARLAR
Denetim
Komiteleri
•
•
•
Yatırımcılar
•
•
•
•
•
Denetim
Şirketleri
PCAOB
•
•
•
Durum tespitinin yapılması
Risk ve denetim kalitesinin değerlendirilmesi
Denetçilerin
elde
tutulma
bedelinin
karşılanması
Riskin değerlendirilmesi
Vekâleten oy kullanma
Riskin değerlendirilmesi
Denetim kalitesinin izlenmesi
İyileştirme çalışmalarının geliştirilmesi için
kök neden analizlerinin kolaylaştırması
Politika yapılmasında bilgilendirmek
Kalite kontrol projelerine ve kök neden
analizlerine yardımcı olmak
Denetim kalitesi için piyasa talebini ve
kamusal tartışmaları canlandırmak
Kaynak: SAG Meeting 13-14 Nov 2013, Slayt 12
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
285
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
286
6. 1 TEMMUZ 2015- PCAOB (HALKA AÇIK ŞİRKETLER
MUHASEBE GÖZETİM KURULU) DENETİM KALİTESİ
GÖSTERGELERİ KAVRAMSAL BÜLTEN
Kurul 2012 yılı stratejik planında denetim kalitesi ölçülerinin
belirlenmesi ve bu ölçümlemelerin yerli küresel ağ işletmeleri ve zaman
içinde raporlanan toplu ölçümler çerçevesinde uzun dönemli olarak
takip edilmesini öngörmüş ve 2,5 yıllık bir çalışmadan sonra Winston
Churchill‘ in dediği gibi “başlangıcın sonuna “ gelinmiştir. 1 Temmuz
2015 tarihinde yayınlamış olduğu bülten 28 potansiyel gösterge için
kamusal yorum isteğini içermektedir (Hanson 2015, Parag. 2-3).
Bağımsız denetim komiteleri denetçilerin yaptıkları işlerin
gözetiminden, ücretlendirilmesinden ve görevlendirilmesinden
sorumluyken, hissedarlar ise seçimleri esnasında onaylarına sunulan
bağımsız denetçilerden işletmelerinin finansal durumları hakkında
bilgilendirici, doğru ve bağımsız denetim raporları talep etmektedir.
Denetim kalitesi göstergelerinin amacı denetimin içinde bulunanların
ya da yapılan denetime güvenerek karar alanların süreci değerlendirme
kabiliyetlerini arttırmak, ilgili taraflar arasında bu konudaki tartışmaları
geliştirmek, denetim firmaları arasında kalite temelli rekabeti teşvik
etmektir (PCAOB Release No 2015-5, 4)
28 potansiyel gösterge 3 gruba ayrılmıştır. İlki denetim
profesyonelleriyle ilgili olup uygunluk, yeterlilik ve denetim işinin
yapılmasındaki odak ile ilgili ölçümlemelerdir. İkincisi süreçle ilgilidir.
Denetim firması ile ilgili “yönetim felsefesi ve liderlik”, “teşvikler”,
“bağımsızlık”, “altyapı”, “izleme ve iyileştirme” ölçümlemelerini
içermektedir. Üçüncü kısım denetim sonuçlarıdır ve “finansal
raporlar”, “iç kontrol”, “işletmenin sürekliliği”, “denetçiler ile denetim
komitesi arasındaki ilişki”, “yaptırım ve davalar” dan oluşmaktadır
(PCAOB Release No 2015-5, 2-3). Göstergeler üç temel prensibe bağlı
kalınarak oluşturulmuştur. Bunlar;
•
yaklaşıma objektiflik ve tutarlılık sağlaması bakımından
parametreler mümkün olduğunca niceliksel özelliktedir aksi taktirde
değerlendirmeler bir çok durumda subjektif kalacaktır,
•
göstergelerin, kullanıcıların
sağlayabilen bilgiler üretmesi ve
kritik
sorularına
cevap
•
denetim kalitesi için birlikte kullanılan ve bir bütün olarak
fonksiyon gösteren dengeli bir portföy oluşturmasıdır (PCAOB Release
No 2015-5, 7).
Göstergeler görev ve işletme olmak üzere iki farklı düzeyde
hesaplanan örnek rasyolardan oluşmaktadır. Ancak her gösterge için
bazen her iki düzeyde birden rasyo hesaplamak mümkün değildir.
Örneğin 13., 14. ve 26. göstergelerin hesaplanmasında yeterli örnek
büyüklüğünün sağlanabilmesi ve katılımcıların gizli kalabilmesi için
sadece işletme düzeyinde hesaplanması tavsiye edilmektedir. 7.
gösterge ise görev düzeyinde hesaplanmıştır (PCAOB Release No
2015-5, 13). 20. 22. 23. gösterge için örnek hesaplama verilmemiş
konunun daha çalışılmaya ihtiyacı olduğu notu düşülmüştür. 20.
Gösterge mesleki yeterlilik testleriyle ilgilidir. Hızla değişen finans ve
iş ortamında işletmenin denetim kalitesini sürdürebilmesi denetçilerin
mesleki yeterliliklerine bağlıdır. Sürekli eğitimin gereklilikleri her
zaman vurgulansa da bunun tekrar sınava girmeyi gerektirmemesi (
recertification- yeniden sertifikasyon) objektif olarak ölçülmesini
zorlaştırmaktadır (PCAOB Release No 2015-5, Ek A-19). 22. gösterge
hileler ve diğer finansal raporlama suistimalleri ile ilgilidir. Bu
konudaki rasyoların hesaplanabilmesi için hile ve hatayı koruyan
işletmenin iç kontrol sistemi hakkında bilgi edinilmesi gerektiğinden
hesaplanması ve yaratılmasında zorluk olan rasyolardan biridir
(PCAOB Release No 2015-5, Ek A-21). 23. gösterge finansal rapor
kalitesini
gösteren
ölçümlemelerden
denetim
kalitesinin
belirlenmesidir. Bu konuda çalışılması gereken alan olarak
belirlenmiştir.
Denetçinin denetim sürecine hakim olması nedeniyle potansiyel
yirmi sekiz göstergenin on dokuzu için gerekli bilgiler denetçi
işletmelerden sağlanmaktadır. Kalan dokuz göstergenin sekizi için
halka açık kaynaklardan yararlanılabilmekte, kalan tek gösterge için
bilgi ise denetim komitesi üyeleri araştırmaları (anketleri) ile elde
edilmektedir (PCAOB Release No 2015-5, 25).
Kurul 28 mümkün denetim kalitesi göstergesini 90 gün süreyle
kamusal yoruma açmıştır. Her gösterge için örnek hesaplamalar
verilmeye çalışılsa da bunlar kalıcı değildir. Mümkün başka rasyolar ya
da olan rasyoların muhtemel başka hesaplamalarının uygulama içinde
ortaya çıkması beklenmektedir. 2015 yılının son çeyreğinde yapılacak
yuvarlak masa toplantısı ile denetim kalitesi göstergelerinin evrimi
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
287
Tablo 2. Potansiyel 28 Denetim Kalitesi Göstergesi
DENETİM PROFESYONELLERİ
288
sürmeye devam edecektir. Tablo 2. Kurul’ un yoruma açmış olduğu
potansiyel 28 denetim kalitesi göstergesini içermektedir.
Uygunluk
Yeterlilik
Odak
Yönetim Felsefesi ve
Liderlik
DENETİM SÜRECİ
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
1)Personel Kaldıracı
2)Ortakların İş Yükü
3)Yöneticilerin ve Personelin İş Yükü
4)Teknik Muhasebe ve Denetim
Kaynakları
5)Uzmanlaşmış Bilgi ve Yetenek
Sahibi Kişiler
6)Denetim Personelinin Tecrübesi
7)Denetim Personelinin Endüstriyel
Uzmanlığı
8)Denetim Personelinin Devir Hızı
9)Hizmet Merkezlerinde Odaklanmış
Denetim İşinin Miktarı
10)Her Denetim Profesyoneli Başına
Düşen Eğitim Saati
11) Denetim Saatleri ve Risk Alanları
12)Denetim Saatlerinin Denetimin
Aşamalarına Dağıtılması
13)Şirket Personeline Ait Bağımsız
Araştırma Sonuçları
Bağımsızlık
14)Kalite
Derecelendirilmesi
ve
Ücretler
15)Denetim Ücretleri, Denetim Çabası
ve Müşteri Riski
16)Bağımsızlık Gereklilikleriyle Uyum
Altyapı
17)Denetim Kalitesini
Altyapı Yatırımları
Teşvikler
İzleme ve İyileştirme
Destekleyen
18)Denetim Firmasının İç Kalite
Değerlendirme Sonuçları
19)PCAOB Denetim Sonuçları
20)Teknik Yeterlilik Testi
DENETİM SONUÇLARI
Finansal Raporlar
İç Kontrol
21)Hata
Nedeniyle
Yeniden
Düzenlenen Finansal Tabloların Etkisi
ve Sıklığı
22)Hile ve Diğer Finansal Raporlama
Suistimalleri
23)Finansal Rapor Kalitesini Gösteren
Ölçümlemelerden Denetim Kalitesini
Belirleme
24)İç
Kontrol
Zayıflıklarının
Zamanında Raporlanması
İşletmenin Sürekliliği
25)İşletmenin Sürekliliği Konularında
Zamanında Raporlama
Denetçiler ile Denetim
Komitesi
Arasındaki
İletişim
26) Denetim Komitesi Üyelerine Ait
Bağımsız Araştırma Sonuçları
27)PCAOB ve SEC’ in Yaptırım
İşlemlerinin İzlediği Trend
28)Özel Davaların İzlediği Trend
Kaynak: PCAOB Release No 2015-5, 13
Yaptırım ve Davalar
7. SONUÇ
Amerika’da Enron ve Worldcom skandallarına tepki olarak
çıkarılan SOA yasası 1933 tarihli Federal Securities Act’ ten bu yana
muhasebe alanında çıkarılmış en kapsamlı yasadır. Senatör Sarbanes’ a
bu yasanın çıkarılmasında nelerden ilham aldığı sorulduğunda şu
şekilde yanıtlamıştır (Lucas 2004, 3-4).
“Ekim 2001 de Enron ilk finansal düzeltmesini açıkladı bunu
Kasımda ikincisi izledi Aralıkta ise iflası geldi. Enron ülkenin yedinci
en büyük şirketiydi. Fortune Dergisi devamlı bir şekilde Enron’ nu
ülkenin “en innovatif” şirketi ilan ediyordu ve New York Times
Enron’u “Amerika’nın yeni işyerleri için model” olarak
nitelendiriyordu. 1999 yılında işletmenin hisse senedi fiyatı yaklaşık %
50 arttı bunu 2000 yılında % 90 ‘ lık bir artış daha izledi. 2001 yılının
ilk çeyreğinde Enron karlarının bir önceki üç aylık döneme göre % 20
arttığını bildirdi. Yılın ikinci çeyreğinde ise bir önceki üç aylık döneme
göre % 40 lık bir artış daha açıklandı. Bugün elde edilen bilgiler
ışığında ortaya çıkan tabloyu gülünç buluyoruz. Aynı zamanda hiç
kimse de olan biteni sorgulamamıştı.”
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
289
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
290
Enron vakasını madendeki kanaryaya (eskiden kömür madenlerine
kafeste kanaryalarla inilir, kuşun ölmesi durumunda orada tehlikeli
gazların olduğu anlaşılır ve terk edilirdi) benzeten senatör bu olayın
piyasadaki geniş, derin, yapısal ve sistemsel problemlerin habercisi
olduğunu ifade etmiştir (Lucas 2004, 4). SEC mercek altına alınmış ve
bağımsız denetim endüstrisinin gözetimi ve denetimi için Halka Açık
Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu oluşturulmuştur. PCAOB, gerek
oluşum biçimi gerekse sahip olduğu yetki ve sorumluluklar nedeniyle
ABD’de 30 yıldır hakim olan mesleğin kendi kendini düzenleme (self
regulation) ve gözetme geleneğini köklü bir biçimde değiştirmiştir
(Oktay 2013, 80).
Amerika'da meydana gelen muhasebe skandalları sonrasında aslında
güven kaybına uğrayan yalnızca hisseleri borsalarda işlem gören
şirketler değil, bu şirketlerin hesaplarını inceleyen bağımsız denetim
şirketleri olmuştur. Bundan daha da önemlisi, kamuoyunda denetçilerin
uygulamış oldukları ve şirketlerin performanslarını ölçen muhasebe
standartları sorgulanır hale gelmiştir (Özkul 2003, 2).
Ülkemizde bakıldığında ise banka temelli muhasebe skandalları
(İmar Bankası v.b) ön sıralarda yer almaktadır. Ülkelerin isimleri
değişse de ülke ekonomileri ve yatırımcılar üzerinde negatif etkileri
olan işletme iflasları ülke ekonomilerine milyonlarca dolara mal
olmakta ve batmasına izin verilemeyecek denli büyük işletmeler ise
vergi mükelleflerine yük olmaktadır. Bununla birlikte sürdürülselerdi
bir başarı hikâyesi olacak ve ülkeye büyük katkı sağlayacak girişimler
de kaybedilmektedir. Almanya’da çalışanların sağladığı fonlarla
kurulan ve kendi yörelerini kalkındırmak amacını taşıyan, sayıları üç
yüzü geçen “İşçi Şirketleri” ve Harvard Üniversitesi tarafından tez
konusu yapılan, gelişmekte olan ülkelere örnek olarak gösterilen EGS
modeli bağımsız denetimin öneminin anlaşılması bakımından önemli
vakalardır. Yatırımcıların işletme üzerindeki haklarının korunması ve
kurumsal şeffaflığın sağlanabilmesi için kaliteli denetimin
göstergelerinin açıkça tanımlanması gerekmektedir. Bağımsız
denetçiler, işletmeler ile yatırımcılar arasında asimetrik bilgi sorununu
azaltmakta ancak yapılmış olan işin kalitesi en açık biçimiyle yine
denetçi tarafından değerlendirilebilmektedir. Denetim şirketleri ise bir
slogan olarak denetim kalitesini vurgulamaktan öte sürecin altında
yatan parametreleri nadiren kamuyla paylaşmaktadır. Özellikle standart
yapıcı kurumlar, yatırımcılar ve yaptırım gücünü elinde bulunduranlar
piyasanın yönlendirilmesinde, yeni standartların oluşturulmasında,
olası bir finansal tehlikenin önceden sezilmesinde uygulanan finansal
denetimin kalitesinin ölçülmesi ihtiyacını duymaktadır. Aradaki
boşluğun doldurulması, kalitenin ilgili tüm taraflar açısından
değerlendirilebilmesi için PCAOB “denetim kalitesi göstergeleri” ni
geliştirme projesini 2012 yılında stratejik planında benimsemiştir.
Sayısal nitelikte göstergeler kullanılarak denetim kalitesi genel
çerçevesi oluşturulmuştur. Kurul niteliksel değerlendirmeleri de
dışlamamış yapılacak olan denetim kalitesi analizlerinde kullanılacak
olan sayısal verilerin her olayın kendine has özellikleriyle birlikte
harmanlandığı niteliksel bir analizi tavsiye etmiştir. 2,5 yıllık bir
çalışmadan sonra başlangıçta teklif edilen yetmiş gösterge yirmi sekiz
adede indirgenerek denetim sürecinin her alanını aydınlatacak dengeli
bir portföy oluşturulmuş ve kamusal yorum isteğiyle kamuya
açıklanmıştır.
Sayısal verilerin yapılacak değerlendirmelerde daha objektif
sonuçlar sunması nedeniyle öne çıkan çalışmanın anlaşılması
ülkemizdeki denetim kalitesinin de değerlendirilmesinde önemli bir
adımdır. Özellikle kendi kültürü, dinamikleri ve yönetim felsefesiyle
uyumlu göstergelerin yaratılmasında bu çalışmanın ilgili kurumlara
kılavuz olacağı inancını taşımaktayız. Bağımsız denetim endüstrisine
kamusal gözetimin getirilmesinde öncü olan PCAOB’ nin bu konuda
yapmış olduğu çalışmanın diğer ülkeler tarafından takip edileceğini
düşünmekteyiz. Özellikle bazı rasyoların açıklanması mecburiyeti
getirildiği takdirde hem yatırımcıların denetim süreci hakkında genel
bir görüş elde etmesi sağlanacak hem de hukuksal bir mecburiyete de
dayanmış olacaktır.
Küçük yatırımcıların kıt ekonomik kaynakları nedeniyle detaylı
çözümlemeler yapamadıkları alanlarda ise pratik, sayısal bir veri setinin
hazır olarak sunulması kendileri için güven veren bir temel
sağlayacaktır. Bu göstergeler aynı zamanda denetimin ve kalitesinin
daha geniş kitlelerce de tartışılmasına öncülük edecektir.
Bu çalışmanın amacı Amerika Halka Açık Şirketler Muhasebe
Gözetim Kurumu’ nun denetim kalitesi genel çerçevesi ve kalitenin
ölçümlenmesi konularında yapmış oldukları çalışmaların Türkiye’ deki
uygulamalara öncülük etmesi amacıyla ilgili tüm taraflara ve
akademisyenlere tanıtılması idi. Çalışmanın içerisinde yaptığımız
açıklamalarla bu çalışmanın amacı büyük ölçüde gerçekleştirilmiş
olmaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
291
2016/Özel Sayı-1
Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ - Öğr. Gör. Özlem KOÇAKOĞLU
292
KAYNAKÇA
Accounting
Tools
Web
Sitesi,
http://www.accountingtools.com/questions-and-answers/how-tocalculate-ftes.html (Erişim Tarihi: 01.07.2015).
Balsarı K.Ç. ve Varan S. 2014. “Kaliteli Finansal Raporlamada
Denetimin Rolü ile İlgili Tartışmalar”, Mali Çözüm Dergisi,
Temmuz-Ağustos: 69-90.
CAQ (Center for Audit Quality) 2013. Guide to Internal Control Over
Financial
Reporting,
http://www.thecaq.org/reports-andpublications/guidetoicfr (Erişim Tarihi: 03.07.2015).
Gillan K. 2006. A Layperson’s Guide To Internal Control Over
Financial Reporting (ICFR), Prepared For The Council of
Institutional Investors’ Annual Spring Meeting ( PCAOB).
Hanson J. 2015. Statement on Concept Release on Audit Quality
Indicators,
PCAOB
Open
Board
Meeting,
http://pcaobus.org/News/Speech/Pages/06302015_Hanson_AQI.as
px (Erişim Tarihi: 05.07.2015).
IAG Meeting 16.Oct.2013. Slaytlar- Denetim Kalitesi Göstergeleri,
PCAOB www.pcaobus.or (Erişim Tarihi: 08.07.2015).
Knechel W., Krishnan G.V., Pevzner M., Shefchik B.L, Velury K.U.
2013. “Audit Quality: Insight From The Academic Literature”,
Auditing: A Journal of Practice and Theory, 32, Supplement 1: 385421.
Lucas, N. 2004. An Interview with United States Senator Paul S.
Sarbanes, 11 Journal of Leadership & Organizational Studies
Summer, 11(1).
Oktay S. 2013. Bağımsız Denetim Etkinliğinin Arttırılmasında,
Denetim Hizmetinde Kalite ve Kalite Kontrol: ABD Düzenlemeleri,
Maliye Finans Yazıları, Ekim, 100.
Özkul L. 2003. ABD Sermaye Piyasalarında Yaşanan Son Gelişmelerin
ve ABD’ de Yürürlüğe Giren 2002 Tarihli Sarbanes Oxley
Kanununun Türk Sermaye Piyasası Açısından Değerlendirilmesi,
Yeterlik Etüdü, Sermaye Piyasası Kurulu Denetleme Dairesi.
Halka Açık Şirketler Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting
Oversight Board- Pcaob) Denetim Kalitesi Göstergeleri
Web
Sitesi,
PCAOB Stratejik Plan 2012-2016. PCAOB
www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015).
Web
Sitesi,
PCAOB 2013 Yıllık Raporu. PCAOB Web Sitesi, www.pcaobus.org
(Erişim Tarihi: 10.07.2015).
2016/Özel Sayı-1
PCAOB Stratejik Plan 2014-2018. PCAOB
www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 10.07.2015).
PCAOB 2014 Yıllık Rapor, PCAOB Web Sitesi, www.pcaobus.org
(Erişim Tarihi: 10.07.2015).
293
PCAOB Web Sitesi, Concept Release on Audit Indicators, Release
No.2015-005, 1.July.2015 www.pcaobus.org (Erişim Tarihi:
15.07.2015).
PCAOB Web Sitesi, Information for Broker-Dealer Auditors and
Broker-Dealers,
http://pcaobus.org/Information/Pages/BrokerDealers.aspx.
Review of Banking& Financial Law 2011, The Public Accounting
Oversight Board After Dodd-Frank, 30(1).
SAG Meeting 15-16. May. 2013. Tartışma- Denetim Kalitesi
Göstergeleri, PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi:
18.07.2015).
SAG Meeting 13-14 Nov. 2013. Slaytlar- Denetim Kalitesi
Göstergelerinin Güncelleştirilmesi, PCAOB www.pcaobus.org
(Erişim Tarihi: 20.07.2015).
SAG Meeting 24-25 June 2014. Inıtıatıves To Improve Audit QualityRoot Cause Analysis, Audit Quality Indıcators and Quality Control
Standarts, PCAOB www.pcaobus.org (Erişim Tarihi: 20.07.2015).
Uzay Ş. 2006. Denetçilerin Denetiminde Yeni Bir Model Olarak Kamu
Gözetim Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi, 8(4).
Tritschler Jonas. 2013. Audit Quality, Springer Gabler.
Wikipedia Web Sitesi, https://en.wikipedia.org/wiki/Tone_at_the_top
(Erişim Tarihi: 08.07.2015).
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN THE
PUBLIC SECTOR, A CASE OF EFFECTIVE
REGULATORY GOVERNANCE FOR FINANCIAL
REPORTING IN DEVELOPING ECONOMIES *
Dr. Opoku FOFIE **
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 295-316
ABSTRACT
The importance of effective financial regulatory governance for financial
reporting in promoting transparency and accountability in developing
economies has been emphasized by this study. The study which is a
descriptive qualitative research recognizes that, without effective regulatory
governance, public financial resources could be consumed without due care
and diligence. It designates an improved public financial management system
properly coordinated through effective regulatory governance as prominent in
stimulating transparency and accountability.
Keywords: Financial Regulatory Governance, Transparency and
Accountability, Authority and Control, Legal Financial Framework
JEL Classification: G38, H50, H83
KAMU SEKTÖRÜNDE ŞEFFAFLIK VE HESAPVEREBİLİRLİK,
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ FİNANSAL RAPORLAMA
İÇİN ETKİN BİR DÜZENLEYİCİ YÖNETİM ÖRNEĞİ
ÖZ
Bu çalışmada, gelişmekte olan ülkelerde şeffaflığın ve hesapverebilirliğin
sağlanmasında finansal raporlama için etkin bir finansal düzenleyici yönetimin
önemi vurgulanmıştır. Tanımlayıcı ve nitel araştırma özelliği gösteren bu
çalışma; kamusal finansal kaynakların, etkin bir düzenleyici yönetim olmadığı
taktirde, özensiz ve tedbirsiz şekilde tüketilebileceğini belirtmektedir.
Çalışmada; şeffaflığın ve hesapverebilirliğin arttırılmasında önemli olan etkin
*
Date of submission: 13.11.2015; Date of acceptance: 25.12.2015
This paper was presented at 12th International Conference on Accounting, hold by MODAV in
ANKARA, on October 23-25, 2015 and prepared in accordance with criticism.
**
Head of Financial Monitoring and Reporting, Regional Health Directorate, Ghana Health
Service
295
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
296
bir düzenleyici yönetim anlayışıyla eş güdümlü olan iyileştirilmiş bir kamusal
finansal yönetim sistemine işaret edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Finansal Düzenleyici Yönetim, Şeffaflık ve
Hesapverebilirlik, Kurum ve Kontrol, Yasal Finansal Çerçeve
JEL Sınıflandırması: G38, H50, H83
1. INTRODUCTION
The concept of public transparency and accountability is
underscored in the requirements placed on public officials, both elected
and appointed. Public officials are required to report to voters and
taxpayers regarding what have been done with public resources given
to them for service delivery, and the results of their efforts. According
to (Vielajus et al. 2009); accountability does indeed differ from a mere
“transparency” exercise. Transparency can essentially be understood as
a “disposition” favoring the disclosure of information relating to a
public or private organization, strategy, action and results.
Accountability by definition supposes a dynamic relationship with an
external stakeholder and only makes sense in answer to a demand.
The demand for public transparency and accountability stems from
the fact that, resources of governments are obtained from the public. It
is therefore, necessary for governments to report to the owners of the
resources from time to time. The framework for reporting that guides
the way, and who should report on what, the control and authority for
reporting is the essence of effective financial regulatory governance.
Much of the issues supporting effective regulatory governance involve
designing rules to align the structures for financial reporting to show
transparency and accountability.
For the most part, the public sector is undergoing critical changes
and this places strict reflections on public managers to show
transparency and accountability to the public. As the public sector is
changing, so is the need for innovation to accommodate and sustain the
effects of changes as they occur. Consequently, this must be seen by all
engaged in Public Financial Management (PFM) around the globe
today, especially in the developing economies as both upstream and
downstream efforts. The responsibility for public transparency and
accountability is not only on developing economies, but also on donor
economies which use public funds as donor funding as well.
The need for effective financial regulatory governance for financial
reporting utilizing sound PFM is therefore, important to any efforts
aimed at public transparency and accountability. There is an urgent
need to develop new and practical strategic approaches to bring
innovation in financial reporting to show much transparency and
accountability in the public sector. There is therefore, a call on both
developing and donor economies for effective regulatory governance
for financial reporting to communicate what have been done with public
resources given for service delivery and the results.
In any complex structure like the public sector, a number of factors
drive the pursuit for public transparency and accountability. These
factors may be external and internal, and may intrinsically create
explicit need for further research. The external factors include
economics, technology, regularity controls and market situations, while
internal factors include corporate strategy and governance, workforce,
employees’ attitudes, technology and equipment.
The need for effective financial regulatory governance for financial
reporting in the public sector is necessary to drive every country’s social
and economic development. Financial regulatory governance agenda of
any developing economy provides the impulsion for efficient financial
resources planning and utilization. According to (Anwar 2007;
accountability mechanisms should also be conceptualized as a means
of providing governments with feedback about their activities,
providing them with the means of improving the delivery of public
services.
1.1. Objectives of the Study
Research shows that, theoretical work on institutional genesis for
financial regulatory governance to inspire transparency and
accountability has advanced. However, empirical work in the specific
fields of financial regulatory governance reforms in developing
economies is still limited. There are no known models or theory
developed for understanding the interaction of financial regulatory
governance reforms in developing economies.
Additionally, there is no clearly recognizable set of best practices on
how to manage the issues in respect of financial regulatory governance
with predispositions to uphold transparency and accountability. The
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
297
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
298
models and the quality of financial regulatory governance thus depend
on a wide range of fundamental underpinnings of the public sector.
The following therefore, emphasizes the objectives of the study:
• First, the result of the research will add to existing literature on
the topic and issues raised.
• It will be useful to public sector organizations to formulate
policies and procedures regarding effective financial regulatory
governance to inspire transparency and accountability in developing
economies.
• It will be useful to governments in developing economies to
understand how to implement and manage financial regulatory
governance to stimulate transparency and accountability.
This study like any meaningful research has some significance
including:
• The research findings will assist management of public sector
organizations to improve upon its corporate decisions in respect of
effective financial regulatory governance to inspire transparency and
accountability in developing economies.
• Feedback and data from the study will provide the focus for
debating the effectiveness or otherwise of financial regulatory
governance to encourage transparency and accountability.
• It will acknowledge the process of creating value and to
improve performance in public sector organizations in developing
economies.
• The research would serve as a reference to students, academia
and future researchers in their study in general and, in particular,
governments and public sector organizations in the developing
economies.
The research seeks to answer the following questions:
• Is financial regulatory governance effective in developing
countries?
• To what extent has effective financial regulatory governance
achieved its aims by upholding transparency and accountability in PFM
in the developing economies?
• Have public managers within the public sector of developing
economies realized the need and importance of effective financial
regulatory governance as necessary component for stimulating
transparency and accountability?
• What gaps are available in respect of effective financial
regulatory governance in supporting transparency and accountability?
• What strategies are needed to forestall any deficiency in respect
of ineffective financial regulatory governance in view of remarkable
desire for public transparency and accountability?
2. METHODOLOGY
The study is a descriptive qualitative research on transparency and
accountability, a case of effective regulatory governance for financial
reporting in the public sector of developing economies. Data collected
used in the research was primary and secondary data. Structured
questionnaires were used to solicit primary data from individuals
working in Ministries, Departments and Agencies (MDA) in selected
developing economies. Other documents reviewed included financial
policy documents and research articles carried out for the different
developing economies.
The study therefore, used data mainly from Africa, as most
respondents work in MDA in countries from Africa. Some respondents
came from other developing economies other than Africa. The research
illustrated conclusions on what would be the likely effects of ineffective
regulatory governance for financial reporting in the public sector. The
study examined whether the lack of effective regulatory governance for
financial reporting in the public sector has any known ramifications for
development in general in developing economies. The expediency of
effective financial regulatory governance necessary to inspire public
transparency and accountability were evaluated and conclusions drawn.
The necessary protractions in respect of cases that have emerged
from other research works were examined. Other information deemed
relevant for the research, was solicited from officers engaged in PFM
from a cross section of MDA to aid the discussion of the study. The
study eventually, aimed at creating a platform for discussing the effects
of financial regularity in public governance and on decisions making in
PFM.
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
299
Dr. Opoku FOFIE
2016/Özel Sayı-1
3. LITERATURE REVIEW
300
Developed economies are already equipped with tools which enable
them to gain the information they need to effectively engage in the
development processes which occur around them. As a result,
improving transparency and accountability with their existing financial
regulatory governance can help to further unlock wider transparency
and accountability to empower oversight organizations and citizens.
This serves a benchmark for developing economies to improve their
thrust for transparency and accountability using pragmatic financial
regulatory governance in their economies.
3.1. Requirements for Financial Regulatory Governance and
Accountability
Governance remains as a key component to any developmental
agenda in the world today. Donors, developing countries and
multilateral agencies have focused their attention on governance,
(Commission for Africa 2005; DFID 2006; European Commission
2006; United Nations Economic Commission for Africa 2005; and the
World Bank 2006). Elucidating on the importance governance in recent
times, (Hudson et al. 2007); said, “Governance refers to the system of
actors, processes and rules through which decisions are made and
authority is exercised in a society.”
According to (Hudson et al, 2007); in a recent attempt to handle
issues on governance, to enable its measurement and to identify the
sorts of policies which might improve it, the World Bank introduced
the idea of there being, “national governance systems (World Bank
2006). In this effort, it is emphasized that at the apex or requirements
of any system of accountability is political governance; a country’s
citizens, leaders and political parties. Parliaments are one of the key
“checks and balances institutions”, along with supreme audit
institutions, ombudsmen, anti-corruption commissions, the judiciary, a
free press and democratically accountable local institutions.
According to the (William and Flora Hewlett Foundation);
transparency and accountability ensure citizens have the information
and oversight to hold governments accountable for the provision of
basic services. It pinned that, transparency and accountability can
address points of failure in service delivery, and thereby preventing
points of failure that can occur anywhere along the chain that links
government revenues, budget allocations, expenditures and ultimately
service delivery to the public.
In the same vain, (Avila et al. 2000); penned, technology for
transparency and accountability tools do not have to be sophisticated,
but they need to be designed intelligently and with an eye towards local
context. As a matter of fact, (Carothers and Brechenmacher 2014);
remarked, public sector accountability and transparency emerged as
crucial concepts in the effort to reduce opportunities for corruption and
strengthen internal and external monitoring mechanisms.
In a research on infrastructure regulation in developing countries,
(Eberhard 2007); said “Regulatory performance can be improved
through better regulatory design. Regulatory performance can also be
improved through mandatory, independent reviews of regulators;
building the demand side for regulatory performance; and through
sustained regulatory capacity building initiatives.” Likewise, (Aikins
2009); pinned, regulatory governance capture is likely to be more
effective when one interest group is highly concentrated and organized,
and has much at stake. When the regulatory governance is technically
complex and asymmetric, information is pervasive, so that outside
verification is difficult, (Laffont and Tirole 1991; Laffont, 1999).
Emphasizing on the benefits of regulatory governance, (Eberhard
2007); held that, investors, operators, and consumers will benefit from
regulatory governance systems that match regulatory discretion with
levels of regulatory commitment and institutional endowment. What
makes this discussion pertinent is the dual dimension for transparency
and accountability in both developing and developed economies which
use local public funds as donor funds. Both are required to render
transparency and accountability to the very constituents from whom
pubic funds were generated. According to (Vielajus et al. 2009); further
to the growing importance of budget support and programme aid tools
brings about a new, intermediate form of accountability connecting the
donor governments and the partner governments which is, “mutual”
accountability.
According to (Rodrigues 2006); one key mechanism for promoting
greater accountability in overseas development assistance is to entrench
transparency by enacting national right to information laws while
implementing information disclosure policies within international
financial institutions and donors. However, only few countries have
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
301
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
302
enacted such order with only three African counties meeting such
important order. These countries are South Africa, Uganda and
Zimbabwe. So far, developed economies have found pragmatic ways of
entrenching the legal right to access information.
In the opinion of (Anwar 2007); accountability and transparency is
essential to a democratic form of government. Opening up government
to scrutiny from outside, independent actors provide a means for
identifying and then questioning the government’s actions.
Consequently, (Anwar 2007); said, “It is important to make unbiased
empirical evidence about government actions available to the general
public, as well as to formal institutions in the public sector, “naming
and shaming” poor performers.” Extending the impact of regulatory
governance, (Jalilian and Parker 2007); said, “Government
effectiveness index measures the quality of public provision,
competence of civil servants and the credibility of government
decisions, and can therefore act as a proxy for the process dimensions
(consistency, accountability, transparency) of regulatory governance.”
Explicating further on the form of accountability, (Anwar 2007);
said, “The simplest form of accountability is the requirement for an
administrative organization to render account of what it has done and
may be expressed in terms of the services provided and the successes
and failures of the programs.” In the view of (Anwar 2007); the report
should be made to some external, independent organization, a
legislature, an auditor, even the public at large, through a published
report, so that the assessment can be reasonably public and objective. It
is this very direction that requirements of financial regulatory
governance in developing economies could conveniently be satisfied or
met.
3.2. The Exigency of the Concept of Transparency and
Accountability
According to (Gaventa and McGee 2010); the quest for greater
development in any developing economies is executed through greater
accountability. In this regards, the leaky pipes of corruption and
inefficiency will be repaired. In the same direction, public spending will
be channeled more effectively with development initiatives producing
greater and more visible results.
Arguing on the extent governments are stretched on the scope of
transparency and accountability (Gaventa and McGee 2010); intimated
that, the traditional ways of delivering political and bureaucratic
accountability, such as intra-government controls or elections, are
increasingly found to be limited in scope. According to the (World
Bank 2004); administrative bottlenecks, weak incentives or corruption
in state-centered political and bureaucratic accountability mechanisms
restrict their effectiveness, particularly from the perspective of the poor
and marginalized people who need accountability most, but who lack
the means to work round such obstacles.
In the opinion of (Kolstad et al. 2008); accountability has become a
very popular concept in recent years. However, it is difficult to measure
the degree of (de facto) accountability that exists in a country; it is not
well captured by existing governance indicators. According to
(Brinkerhof 2001); the essence of accountability is answerability; being
accountable means having the obligation to answer questions regarding
decisions and or actions (Schedler 1999).
Public Sector Financial Management
Transparency and Accountability), emphasized that, it is critical that
(IFAC
2012,
governments work to establish greater trust between themselves and
their constituents and this should be one of the highest priorities for
national leaders and public officials. The (IFAC 2012); said, “To
establish such trust, it is important that governments provide accurate
and complete information on expenditures and transactions, in order to
demonstrate accountability and stewardship, and to reinforce their own
credibility.” Enlightening this issue further, (IFAC 2007); intimated
that, establishing trust means providing clear and comprehensive
information regarding the financial consequences of economic,
political, and social decisions.
3.3. Financial Regulatory Governance as the Platform to show
Accountability
The purpose of financial regulatory governance framework is to
serve the platform to show accountability. According to (Ayee 2005);
the judicious and equitable use of public funds through revenue
mobilization and expenditure to promote the public interest has
dominated key issues in public finance in African countries. Proper use
of public finance goes a long way to link citizens to the state. Citizens
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
303
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
304
expect that state officials use public funds to provide value-for-money
public goods and services.
In the view of (Ayee 2005); improper use of public finance results
in fiscal and governance crisis, which weakens state apparatus and
undermines its capability to promote economic development. Judicious
use of public finance also encourages citizens to pay their taxes without
grumbling. Consequently, (Brinkerhof 2001); posits, designing and
implementing effective accountability enhancement strategies are,
therefore, integral part to sustaining democratization and
accountability.
Emphasizing the importance of financial regulatory governance
serving the platform to show accountability, (IFAC 2007); said, “The
adoption of IPSAS by governments worldwide will improve the quality
of financial information reported by public entities, which is critical for
investors, taxpayers, and the general public to understand the full
impact of decisions made by governments with respect to their financial
performance, financial position, and cash flows”. According to (IFAC
2007); the global adoption of these standards will facilitate the
comparability of such information on a global basis and assist in
internal management decisions in resource allocation (planning and
budgeting), monitoring and accountability.
On the question, whether regulatory government provide the
platform to show accountability, (IFAC 2007); intimated clearly that,
the adoption of IPSASs would represent a significant step forward in
achieving financial transparency of national governments worldwide.
Effective financial regulatory governance therefore, provides the
platform to show greater transparency and accountability in the public
sector financial reporting process.
4. FINDINGS AND DISCUSSION
A number of researches recognize that substantial efforts and
progress have been made by almost all developing economies in Africa
and elsewhere into financial regulatory governance and other PFM
framework. Apparently, most of these economies are being confronted
with fiscal imbalances and a number of compendiums of fiscal issues
in relation to regulatory governance and the efficacy of fiscal
framework.
Many of the factors that could be handled to get the best out of
government’s efforts in spite these challenges are significantly
unmanned. Critical among them is the lack of commitment by
governments and its oversight institutions to carry out effective
surveillance on financial regulatory governance to instigate
transparency and accountability. Largely, surveillance on financial
regulatory governance is gravely weak in most of the developing
economies.
4.1. The
Governance
Financial
Crises
and
Financial
Regulatory
For the past three decades, most developing economies have been
confronted with serious challenges, in one way or the other, regarding
their quest for transparency and accountability. The financial crises
have critically mitigated the gains made over the period in respect of
public financial reforms. The effects are in two dimensions; hampering
states to show public transparency and accountability and eroding the
efficacy of governance for regularity in general. The effects of the
recession in 2008 in most developed economies, further multiplied the
impact of the financial crisis in developing economies, especially in
regards to financial regularity governance.
Developing economies with stabilization in funding which could
have used past savings to cushion the effects of commodity price
downswings suffered precarious turbulence of the crunch. Furthermore,
key challenges to this aspect, was the risk associated with aids and
budget flows from the developed countries to augment budget
deficiencies existing in the developing economies at that time. The
magnitude of the crisis was clearly associated with inadequate and
ineffective financial regulatory governance and lack of counter cyclical
public and fiscal policies in the developing economies.
Before 1998, in the public sector of most developing economies,
there has been:
• Absence of appropriate Action Plans and Budgets; as budgeting
was seen as yearly rituals in most developing economies. There was
lacked of coordinated policy response to budgeting, coupled with
critical absence of managerial commitment to implement the
underlying fabrics of budgets in developing economies.
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
305
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
306
• Absence of pragmatic financial control mechanisms,
culminating into pilfering of revenue at the peripheral MDA in the
developing economies. Consequently, these led to inordinate and
unplanned expenditure at various levels of governance.
• Vertical funding of countries’ activities, programs and projects
without recourse to country-wide focused programs. Incidentally, most
developed economies’ agenda have been well self-motivated and
centered on those areas having universal effects, such as environmental
and climate issues.
• Weak macroeconomic background, negative fiscal imbalances,
current account deficits, high inflation and high interest rates
culminated into severe sovereign debts, banking and currency
devaluation crisis in the early parts 1990s and through to the 2000s.
• Absence of pragmatic financial regulatory governance plunged
the preparation of accounts to the returns level without Financial
Statements by all MDA, failing to show information on financial
resources in the economies, thereby hampering any efforts towards
transparency and accountability.
Among these debilitating factors are known public managerial
inertia regarding financial indiscipline in the public sector, and has
made MDA in most developing economies highly susceptible to
fraudulent acts and misuse of public funds. These crises assisted in
further plunging most of these economies, around the world into
massive poverty. Inadequate funding of reforms efforts and change
management crises are still posing some grave challenges to all the
efforts been exerted by governments of the developing economies.
A number of developing countries are being confronted with fiscal
imbalances due to ineffective financial regulatory governance. Factors
such as, payment deficits, upsurges in prices of oil products, rise in food
prices, and incessant fall in the prices of exports, coupled with the
devaluation of the various currencies against the US Dollar are believed
to have posed momentous challenges. These have eventually worsened
the plights and standard of living of citizens in most developing
economies around the world today.
4.2. The Role of Parliament
The involvement of Parliaments in developing economies, where
some Parliamentarians have led the way in which institutions,
individual citizens and civil society organizations have been holding
governments accountable has been commendable. Ideally, the concept
of transparency and accountability should be at the heart of the work of
each Member of Parliament (MP), whether it is in the constituency, in
Parliament or within political party ranks. In the estimation of (Hudson
et al. 2007); parliamentary oversight can contribute to ensuring that the
relationship between the state and its citizens is one which is
characterized by accountability. An effective Parliament is one which
performs its horizontal accountability functions in a manner which is in
tune with the wishes of the citizen-voters on whose behalf it acts.
According to (Hudson et al. 2007); it is through playing this pivotal
role that Parliaments can contribute to effective and democratic
regulatory governance. By legislating, they can contribute to state
capability. By providing oversight, they can contribute to
accountability, which in turn can facilitate learning and improved
performance, while at the same time enhancing the promulgation and
execution of effective financial regulatory governance.
Unfortunately, the lack of comprehensive programs and support
mechanisms needed to support MP to realize the full potential of their
privileged positions is inadequate in most developing economies. The
incoherent approach by which MP handle and solve imminent
challenges of corruption has thwarted any efforts on public
transparency and accountability. Besides, there have been cases where
some MP have themselves engaged in one form of alleged dishonesty
or another.
The lessons learnt include the following:
 The perceived weaknesses in surveillances on fiscal and
managerial internal controls have led to abuses and misuses of public
funds and assets at all levels of public organizations, thereby frustrating
any efforts aimed at transparency and accountability. The lack of proper
and effective surveillance has therefore, culminated into weaknesses in
the existing financial regulatory governance pointing out the inability
of regulators to keep up.
 There appears to be a lack of effective monitoring, timely and
systematic diagnosis and evaluation, as well as suitable execution of
stronger financial regulatory governance with dedicated consequent
feedback, all hampering efforts towards transparency and
accountability.
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
307
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
308
 Largely, Balance Sheets of developing economies show many
fragile items pointing out complicated financial outlook.
 Developing countries with political and social issues are
continuously becoming inherently venerable and ultimate dependence
of concessionary financing.
4.3. Good Practices
An understanding of the use of effective financial regulatory
governance to inspire transparency and accountability in developing
economies has been created in recent times. This has been recognized
as good practice; as a result, every effort is being made to inculcate into
public governance the need for effective financial regulatory
governance to inspire transparency and accountability at all level in the
public sectors of most developing economies.
It becomes obligatory therefore, on those engaged in the provision
of public governance to consider whether things can be done better and
smatter, and whether new and creative solutions are able to outperform
the old and trusted ways of public governance. It is in this direction that
countries such as; Ghana, Kenya, Mauritius, Nigeria, South Africa,
Zambia, etc., have been encouraged to have instituted pragmatic
financial regulatory governance in the later parts of the 1990s and early
parts of the 2000s. All these are part of attempts to inject into public
governance great doses of public transparency and accountability using
effective regulatory governance for financial reporting.
To this point, it is important to emphasize that, modest strides have
been made by some of the developing economies around the world
today. These have been achieved through pragmatic efforts using
effective financial regulatory governance for financial reporting to
infuse into public governance respectable aggregate of transparency
and accountability.
The under-listed mechanisms highly augmented the efforts at public
transparency and accountability in most of the developing countries:
 Well-crafted Strategic Action Plans and Program of Work
(POW) since 2001 for all segments of the public sector
 Acts of Parliament and Legislative Instruments affecting
Planning and Budgeting, Accounting, Supply Chain Management and
Audits and Evaluation passed since 2001
 The conscription and revision of the Departmental Instructions
Manuals for Planning and Budgeting, Accounting, Treasury and
Financial Reporting in the public sector
 Development and implementation of Data Management
Software for financial reporting, such as, Accpac, Sun, Sage Pastel, etc.
 Institution of better mechanisms for Management Information
System and other Information System Platforms, such as the Medium
Term Expenditure Framework (MTEF), Integrated Financial
Management Information System (IFMIS), etc.
 Establishment of financial oversight institutions such as; Office
of Accountability, Financial Intelligence Centre (FIC), Economic and
Organized Crime Office (EOCO), etc. in most developing economies
 Training of all public sector personnel in good PFM procedure
and practices
 Embarking on vagarious financial monitoring and facilitative
supervision models– including effective financial surveillance through
Financial and Performance Audits
4.4. Legal Fiscal Reforms
In the last three decades, a number of legal fiscal reforms have taken
place in most developing economies. The successes however, vary from
one economy to the other, with significant gains in most endeavors.
The following specific examples are worth noting:
 Specific Cases in Africa
The legal efforts of governments of developing countries such as;
Ghana, Kenya, Mauritius, Nigeria, South Africa, Zambia, etc. started
about the same time. During the world economic crunch, most of the
economies initiated serious fiscal reforms with the aim of instilling
financial discipline in their economies. The focus was basically to
reduce the fiscal cost of financing crisis, controlling the economic cost
regarding loss of output and accelerating public sector restructuring
with long term structural reforms.
 The Case of Ghana
The proclivity for transparency and accountability using effective
financial regulatory governance in Ghana culminated into strict
adherence to the International Public Sector Accounting Standards
(IPSAS) and other specific Acts of Parliament and Financial
Legislations including;
o The1992 Constitution
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
309
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
310
o Financial Administration Act, Act 564 2003
o Financial Administration Regulation, (L I1802), 2004
o MDA (Retention of Funds) Act, 2007 (Act 735)
o Fees and Charges (Amendment) Instrument, 2013 (L.I. 2206)
o Public Procurement Act, Act 663, 2003
o Internal Audit Agency Act, Act
o Code of conduct and disciplinary procedures in most MDA to
regulate and change behavioral tendencies and deficiencies
The introduction of PFM mechanisms such as; MTEF and Budget
and Public Expenditure Management Systems (BPEMS) among others
was a shift towards attempts for achieving greater transparency and
accountability using effective financial regulatory governance.
 The Case of Kenya
According to (Mwenzwa 2015); a key prerequisite of stimulating
transparency and accountability in public service and related leadership
is adherence to the rule of law. It is the rule of law and its adherence
that can ensure transparency and accountability, especially when its
letter and spirit are implemented in the midst of a firm political will.
The institutional framework for transparency and accountability in the
Public Service of Kenya consists of the Constitution of Kenya, 2010,
laws, policies and attendant guidelines with regard to the conduct of
public business.
On the specific case of Kenya, (Mwenzwa 2015); pinned, the Kenya
Constitution creates the Public Service Commission to see to it that, the
institutional framework is implemented within the rank and file of the
public service. This is a constitutional entity established by Article
233(1) of the Constitution of Kenya, 2010. In order to ensure adherence
to the public service regulations and requirements, the Parliament of
Kenya enacted the Public Officer Ethics Act of 2003, Anti-Corruption
and Economic Crimes Act of 2003, the Public Procurement and
Disposal Act of 2005 and the Leadership and Integrity Act of 2012
among other laws. The most important regulation with regards to public
service management is the Civil Service Code of Regulations of 2006
(Republic of Kenya 2006).
4.5. Achievements
In spite of the numerous challenges, a number of significant strides
have been made by most of the developing economies around the world.
The following are significant for consideration:
 Moderate success has been marked with the various reform
efforts, as most of them developed financial regulatory governance in
early parts of the 2000s as efforts towards transparency and
accountability. Examples include Guinea Bissau, Ghana, Kenya,
Nigeria, South Africa, Zambia, etc.
 The introduction of financial regulatory governance for
financial reporting known as IFMIS around mid-2000s is one major
effort to improve PFM. For example, in Ghana it is termed: Ghana
Integrated Financial Management Information System (GIFMIS)
o IFMIS is an integrated computerized financial management
system used in Budget Preparation and Execution, Accounting and
Financial Reporting, Cash Management and Assets Management
o IFMIS is intended to establish an ICT-based PFM Information
Systems’ functionality comprehensively across government through
treasuries and MDAs located at central, regional, and district levels of
developing economies that have accepted it
 MDA are currently adhering to the stipulations of financial
regulatory governance and other legal financial policies all in an
attempts to show transparency and accountability
 There has been remarkable increase stakeholder and donor
confidence in PFM, as developing economies consolidate gains by
meeting the Millennium Development Goals (MDG).
 Adherence to financial regulatory governance has culminated
into timely production of Financial Statements. Financial information
produced is accurate and has high level of integrity. Financial
Statements are audited yearly by international audit firms, such as;
Ernst and Young, Price Waterhouse and Coopers, etc.
o In the case of Ghana, the MOH was commended by the Auditor
General of Ghana in 2011, for producing complete and reliable
Financial Statement as an MDA.
 Public managers at all levels within the public sector have now
realized the need and importance of effective financial regulatory
governance for financial reporting in PFM. As a result, human resource
is highly augmented in terms of qualification, capacity and know-how
over the year as part of effort in improving transparency and
accountability
 Financial regulatory governance which has evolved from weak
background over the past three decades has gradually become effective
and resilient. There have been moderate leverage in guaranteeing
transparency and accountability as governments use financial tracking
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
311
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
mechanisms, such as; IFMIS. For example, in Ghana GIFMIS has
served as the Government of Ghana (GOG) official system for
recording budget, disbursements, financial accounting and reporting,
internal control and auditing. Implementation of GIFMIS is pursued
among other things to:
• Improve budget preparation
• Strengthen budgetary controls
312
• Interface data from existing data stores
• Strengthen internal controls and auditing capabilities
• Improve management reporting
• Publish timely and accurate Financial Reports
•
Quarterly Financial validation of financial data has specifically
improved financial reporting in MOH in Ghana. The MOH validate
financial data to ensure that, financial reports are complete and
accurate, have integrity and are reliable. Performance indicators are
validated before pronouncements are made for use by stakeholders and
donors, as well as the international community. All these are part of
efforts by governments and MDA to demonstrate transparency and
accountability using effective regulatory governance for financial
reporting.
5. CONCLUSION AND RECOMMENDATIONS
The work described above indicates that, transparency is a
characteristic of governments, while accountability refers to the process
of holding actors responsible for their actions. Accountability involves
answerability with standards setting out the behavior expected of the
“accountee’ and the criteria by which they might validly be judged
including those of the “accounters”. The mechanisms that drive
transparency and accountability are meticulously crafted financial
regulatory governance. This impels relevant and accessible information
to be produced and presented in plain and readily comprehensible
language and formats appropriate for different stakeholders.
The research has recognized that, meticulously instituted and
implemented financial regulatory governance is capable of instilling
financial discipline in addressing the issues regarding transparency and
accountability in developing economies. It has further intimated that,
without effective regulatory governance, public financial resources
could be consumed without due care and diligence. The study further
acknowledged that, any PFM system without pragmatic and effective
regulatory governance would fail to provide the requisite impetus for
sound PFM reforms in developing economies.
Efficient financial regulatory governance therefore, stimulates
information which is transparent to be made available in sufficient time
to permit analysis, evaluation and engagement by relevant stakeholders
to promote accountability. However, the extent to which effective
financial regulatory governance has achieved its aims in PFM in the
developing economies remains somewhat indistinct, as many
governments have failed to recover most of the losses and wastes
caused by public financial managers. This perceived governments’
prosecution inertia has put flouts on financial reporting, thereby
hampering gains made under transparency and accountability. These
gaps in the efficacy of financial regulatory governance are attributed to
lack of commitment on the parts of governments to surcharge and/or
punish public officers who ensnare themselves in financial impropriety.
As highlighted by (Hudson et al. 2007); Parliamentary oversight can
contribute to ensuring that the relationship between the state and its
citizens is one which is characterized by accountability. An effective
Parliament is one which performs its horizontal accountability
functions in a manner which is in tune with the wishes of the citizen on
whose behalf it acts. It is pertinent therefore, for Parliaments in
developing economies to work harder to performance its oversight role
properly to the admiration of the state institutions and the larger
citizenry.
One of the strategies needed to forestall any deficiency in respect of
remarkable desire for public transparency and accountability is
governments becoming dedicated to the adherence and fully
implementing the stipulations of financial regulatory governance.
Allowing the financial regulatory governance structure to work is
therefore, crucial to an extent that all public officers, whether elected or
appointed who ensnare themselves in financial impropriety could be
prosecuted without recourse to which party is in government.
The study has therefore, highlights that the way to go now is for
governments to develop and use pragmatic and effective financial
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
313
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
314
regulatory governance for financial reporting in the public sector. Until
governments attempt to surge the use of effective financial regulatory
governance for financial reporting to account for public resources,
transparency and accountability cannot be inspired in the developing
economies.
The factors involved in this discussion are therefore, significant for
social and economic development in the developing economies. The
aggregation of these discussions is intended to encourage governments
in developing economies to fulfil their public role by using effective
regulatory governance to assist in publishing information that give
much insight to show greater transparency and accountability.
REFERENCES
AccountAbility, Development as Accountability; Accountability
Innovators in Action, http://www.accountability21.net
Aikins, S. K. 2009. Global Financial Crisis and Government
Intervention: a case for Effective Regulatory Governance,
International Public Management Review: 25-20.
Amechi, E. P. 2009. Poverty, Socio-Political Factors and Degradation
of the Environment in Sub-Saharan Africa: The Need for a Holistic
Approach to the Protection of the Environment and Realization of
the Right to Environment, 5(2).
Avila, R. et al. 2000. Global Mapping for Technology for Transparency
for Accountability, New Technologies.
Ayee, J. R. A. 2005. Public Sector Management in Africa, 82, Nov: 3032.
Bekker, H. J. 2009. Public Sector Governance – Accountability in the
State: 14-16
Brinkerhoff, D. W. 2001. Taking Account of Accountability: A
Conceptual Overview and Strategic Options, U.S. Agency for
International Development, Center for Democracy and Governance
Implementing Policy Change Project, Phase 2, Washington, Abt
Associates Inc: 7-14.
Carothers, T. and Brechenmacher, S. 2014. Accountability,
Transparency, Participation, and Inclusion, A New Development
Consensus? Carnegie Endowment for International Peace: 9.
Controller and Accountant General’s Department, Ghana, GIFMIS.
Eberhard A. 2007. Infrastructure Regulation in Developing Countries:
An Exploration of Hybrid and Transitional Models: Working Paper
no. 4, Public-Private Infrastructure Advisory Facility; 26.
Gaventa J. and McGee, R. 2010. The Impact of Transparency and
Accountability Initiatives.
Griffith, G. 2005. Parliament and Accountability: The Role of
Parliamentary Oversight Committees, Briefing Paper No. 12/05: 1012.
Hudson, A. and Wren, C. 2007. Parliamentary Strengthening in
Developing Countries, Overseas Development Institute, (ODI).
IMF. 2012. Enhancing Financial Sector Surveillance in Low Income
Countries: Financial: 4-10.
International Federation of Accountants IFAC. 2012. Public Sector
Financial Management Transparency and Accountability: The Use
of International Public Sector Accounting Standards, International
Federation of Accountants (IFAC): 1-4.
Jalilian, H. et al. 2007. The Impact of Regulation on Economic Growth
in Developing Countries: a Cross-Country Analysis, Centre on
Regulation and Competition, ResearchGate: 14.
Kolstad, I., Fritz, V. and O’Neil, T. 2008. Good Governance, Aid
Modalities and Poverty Reduction: Linkages to the Millennium
Development Goals and Implications for Irish Aid: 18-20.
Mwenzwa, M. E. 2015. Transparency and Accountability in Kenya: A
Review of the Institutional Framework for Public Service Delivery.
National Development Planning Commission NDPC. 2010. MediumTerm National Development Policy Framework: Ghana Shared
Growth and Development Agenda (GSGDA), 2010-2013, Policy
Framework, Government of Ghana, 1.
National Treasury 2000. Republic of South Africa, Guide for
Accounting Officers, Public Finance Management Act.
2016/Özel Sayı-1
Transparency and Accountability in The Public Sector, A Case of Effective
Regulatory Governance for Financial Reporting in Developing Economies
315
2016/Özel Sayı-1
Dr. Opoku FOFIE
316
Parliamentary Centre, Parliamentary Accountability and Good
Governance, A Parliamentarian’s Handbook, www.parlcent.ca,
www.worldbank.org/wbi
Public Accounts Committee of Parliament. 2011. Ghana.
Rodrigues, C. 2006. Promoting Public Accountability in Overseas
Development Assistance: Harnessing the right to Information,
Commonwealth Human Rights Initiative.
Shah, A. 2007. Performance Accountability and Combating
Corruption, Public Sector Governance and Accountability Series,
The International Bank for Reconstruction and Development / The
World Bank: 16 -18.
Solutions Team ASRuD, Ghana, Partnership proposal, Rural Based
Cassava Processing Initiative In The Adaklu Farming Community
in the Volta Region of Ghana, ASRUD, Ghana.
Stapenhurst, R. and Alandu, M. The Accountability Function of the
Parliament of Ghana: 22.
Vielajus, M. et al. 2009. The Challenge of Accountability for
Development Agencies within Their Own Countries and Before
Their Peers: A Comparative Study.
William and Flora Hewlett Foundation, Global Development Program:
Transparency and Accountability.
KAMUNUN AYDINLATILMASI VE ŞEFFAFLIK
AÇISINDAN SPK TARAFINDAN YAYINLANAN ÖZEL
DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASI TEBLİĞİNİN
İNCELENMESİ *
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ **
Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK ***
Araş.Gör. İbrahim EROL ****
317
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 317-336
ÖZ
Şeffaflık; ticari sır niteliğinde ve henüz kamuya ilan edilmemiş bilgiler
hariç olmak üzere, şirket hakkındaki finansal ve finansal olmayan bilgilerin,
zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle
kolay erişilebilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımı olarak
tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’da şirketlerin daha şeffaf
hale gelmelerini sağlamak adına bazı düzenlemeler yapmaktadır. Bu
düzenlemelerden bir tanesi de Özel Durumlar Tebliği’dir. Bu çalışma
kapsamında öncelikle, ilgili Tebliğ içerik açısından değerlendirmiş ve daha
sonra ise Tebliğ’in şirketlerden istediği bilgilere ilişkin ihlallerin olup
olmadığını ortaya koymak amacıyla 2005-2015 yılı aralığında yayınlanan tüm
SPK bültenlerinin incelenmesi yoluyla bir araştırma yapılmıştır. Araştırma
sonuçlarına göre; 11 yıllık süreçte toplam 372 ihlal yapıldığı, en çok ihlalin ise
2005 ve 2006 yıllarında (176 ihlal) yapıldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Kamuyu Aydınlatma, Özel Durumların
Açıklanması
JEL Sınıflandırması: M41,M48
*
Makale gönderim tarihi: 11.11.2015; kabul tarihi:21.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme
Bölümü,
[email protected]
***
Akdeniz Üniversitesi, Ayşe SAK Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Bankacılık ve
Sigortacılık Bölümü , [email protected]
****
Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü,
[email protected]
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
318
AN EXAMINATION ABOUT COMMUNIQUE ON MATERIAL
EVENTS DISCLOSURE ISSUED BY CAPITAL MARKETS IN TERMS
OF PUBLIC DISCLOSURE AND TRANSPARENCY
ABSTRACT
Transparency is an approach about disclosure of financial and nonfinancial
information about the company to the public in a timely, correct, complete,
understandable, interpretable and easily attainable manner with low cost,
excluding data that hasn’t been announced to public and have the
characteristics of business secret. Capital Markets Board is making some
regulations in order to ensure the companies to be more transparent. One of
these regulations is the Communique on Material Events Disclosure. Within
the scope of this study, at first the content of related communique is assessed
and then a research is done to reveal whether there are violations related the
information required from companies by analyzing SPK bulletins published
between the years 2005-2015. According to the survey results; it is seen that a
total of 372 violations were done through 11-years process and most violations
(176 violations) were done in 2005 and 2006.
Keywords: Transparency, Public Disclosure, Disclosure of Material
Circumstances
JEL Classification: M41, M48
1. GİRİŞ
İnsanlar arasındaki ilişkilerde olduğu gibi, işletmeler arası
ilişkilerde de şeffaflık çok önemlidir. Ortaya çıkan bazı sırların insan
ilişkilerini ne denli kötü etkileyebileceği düşünülürse, aynı durum
piyasalar ve piyasalardaki temel unsur olan işletmeler için de farklı
değildir. İşletmelerin kurulup, yaşamlarını sürdürebilmeleri için
beraber hareket eden ve katkı sağlayan tüm paydaşların çıkarlarının
korunup, bilgi paylaşımında ayrımcılık yapılmayıp şeffaf olunması,
paydaşlara işletmenin ömrünün sürekliliğinde bahsedebilmek için de
dayanak oluşturur.
Ortağı olduğu, kar elde etmek amacıyla hissesine sahip olduğu veya
rakibi olduğu işletmenin şeffaflık konusunda gösterdiği hassasiyet,
diğer yatırımcılara ve o piyasaya duyulan güveni de artıracaktır. Bu
durumda kurumsal yönetimin dört temel ilkesinden biri olan şeffaflığın
tüm piyasa unsurları için sürdürülebilir olması herkes için istenir bir
durumdur.
Şeffaflık; ticari sır sayılabilecek ve henüz kamuya açıklanmamış
bilgiler dışında, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin,
doğru, tam, açıkça yorumlanabilir ve düşük maliyetle kolay erişilebilir
bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımı olarak tanımlanmaktadır
(Pamukçu 2011, 136).
Kamuyu aydınlatma ise, kurumsal şeffaflık gereksinimlerine uygun
olarak sermaye piyasalarını düzenleyici kurumların açıklanmasını
zorunlu tuttuğu finansal bilgilerin yanında bu bilgiler dışında kalan
diğer finansal ve finansal olmayan bilgilerin, şirketler tarafından
kamuya açık ve anlaşılır bir şekilde sunulmasıdır (Poroy Arsoy 2008,
23).
Şeffaflığa aykırı durumların ne tür kötü sonuçlar doğurabileceği
konusunda tarih örneklerle doludur. XXI. yüzyılın hemen başlarında
yaşanan şirket skandalları, finansal piyasalara ve muhasebecilik
mesleğine olan güvenini derinden sarsmıştır ve bu skandallar sonrası
yatırımcılar için, şirketlerin daha şeffaf finansal raporlama yapması
önem kazanmıştır (Poroy Arsoy 2008, 18). Şeffaflık konusunda sadece
işletmelerin değil bazen devletlerin de sınıfta kalabileceği örnekler
yaşanmıştır. Nitekim 2009 yılı sonlarında Yunan hükümetinin
süregelen borç düzeyleri ve kamu açıklarıyla ilgili verileri saptırarak
açıklaması bir endişenin doğmasına ve bir güven krizine yol açmış
böylece ülkede ekonomik bir krizin başlamasına sebep olmuştur (Köse
ve Karabacak 2011, 291).
Hayes vd. (2005)’nin belirttiği gibi, ekonomik ve finansal krizler
göz önüne alındığında, bundan tüm paydaşların çıkarları ve sermaye
piyasasında işlem gören işletmelerin finansal performanslarının
gelişimi etkilenebilmektedir. Bu nedenle alınabilecek stratejik
kararların eniyilemesi için paydaşların çıkarlarına hizmet edebilecek,
anlaşılır, güvenilir ve karılaştırılabilir bilgi sağlamak işletmelerin en
önemli görevlerindendir.
Devletin piyasa düzenini sağlama, yatırımcıları koruma ve yapılan
yanlışlıklara karşı cezalandırıcı bir adalet mercii olma konusunda
görevleri vardır. Ülkemizde de piyasaları kontrol ve gerektiğinde
müdahale etmek için çeşitli düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeleri
uygulatıp, işleyişini kontrol edecek kurullar kurulmuştur. Bu
kurumlardan biri de kamunun zamanında, yeterli ve doğru olarak
aydınlatılmasını sağlamak amacıyla genel ve özel nitelikte kararlar
almakla görevli Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’dur (www.spk.gov.tr).
SPK görevi gereği piyasanın şeffaflığını sağlamaya ve piyasaya
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
319
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
320
duyulan güveni artırmaya yönelik düzenlemeler yapmak zorundadır.
Bu görevini yayınladığı bazı Tebliğ’ler ve kanunlarla yapmaktadır.
Bu çalışmanın amacı; SPK tarafından piyasa şeffaflığının sağlamak
adına yapılan düzenlemelerden birisi olan ve ilki 1993 yılında “Özel
Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ” olarak yayınlanan
ve 2003, 2009 ve 2014 yıllarında revize edilerek son olarak 2014
yılında “Özel Durumlar Tebliği” adını alan Tebliğ’in incelenmesi ve
Tebliğ’in şirketlerden istediği bilgilere ilişkin ihlallerin olup
olmadığının belirlenmesidir. Çalışma kapsamında öncelikle Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından 2014 yılında yayınlanan “II-15.1 Sayılı Özel
Durumlar Tebliği” genel hatlarıyla değerlendirilecek olup, daha sonra
ise ilgili Tebliğ gereksinimleri konusunda şirket ihlalleri olup
olmadığını saptamak amacı ile 2005-2015 yılı aralığında yayınlanan
tüm SPK bültenleri incelenilerek gerçekleştirilen araştırmanın
bulgularına ve değerlendirilmesine yer verilecektir.
2.ÖZEL DURUMLAR
DEĞERLENDİRME
TEBLİĞİ’NE
İLİŞKİN
GENEL
Sermaye Piyasası Kurulu piyasanın şeffaf, açık ve dürüst bir şekilde
işleyişini sağlamak amacıyla çıkardığı, yönetmelik ve Tebliğ’lerle bir
takım düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerden en
önemlilerinden birisi de Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına
İlişkin Tebliğ’dir. İlgili Tebliğ 1993 yılından itibaren 3 kez
güncellenmiştir. Tebliğ’lerin yayınlanması ve yürürlükten kalkmasına
ilişkin tarihi süreç aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 1. Özel Durumlar Tebliği’ne İlişkin Tarihi Süreç
Sıra
1
2
Tebliğ Adı
Seri VIII No:20 Sayılı “Özel
Durumların Kamuya
Açıklanmasına İlişkin
Tebliğ”
Seri VIII No:39 Sayılı “Özel
Durumların Kamuya
Açıklanmasına İlişkin
Esaslar Tebliği”
Yayın Tarihi
6 Temmuz 1993
tarih ve 21629
sayılı Resmi
Gazete
20 Temmuz
2003 tarih ve
25714 sayılı
Resmi Gazete
Yürürlükten
Kaldırdığı
Tebliğ
-
Seri VIII No:20
3
Seri VIII No:54 Sayılı “Özel
Durumların Kamuya
Açıklanmasına İlişkin
Esaslar Tebliği”
6 Şubat 2009 ve
27133 sayılı
Resmi Gazete
Seri VIII No: 39
4
II-15.1 Sayılı “Özel
Durumlar Tebliği”
23 Ocak 2014
tarih ve 28891
sayılı Resmi
Gazete
Seri VIII No:54
Yürürlükten kaldırılan Seri VIII No:20, No:39 ve No:54 sayılı
Tebliğ’lerde amaç benzer şekilde “tasarruf sahipleri, ortaklar ve diğer
ilgililerin zamanında bilgilendirilmesini temin etmek suretiyle sermaye
piyasasının açıklık ve dürüstlük içinde işleyişini sağlamaktır” şeklinde
ifade edilmiştir.
2014 yılından beri yürürlükte olan II-15.1 Sayılı Tebliğ’in
1.maddesinde ise amaç biraz daha geniş olarak ve şeffaflık ifadesine de
yer verilerek “yatırımcıların zamanında, tam ve doğru bilgilendirilerek
sermaye piyasasının güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi
bir ortamda işleyişini sağlamak amacıyla sermaye piyasası araçlarının
değerini, fiyatını veya yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilecek
nitelikteki bilgi, olay ve gelişmelerin kamuya açıklanmasına ilişkin usul
ve esasları düzenlemektir” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu kısımda şu an yürürlükte olan II-15.1 sayılı Tebliğ’in içeriğine
kısaca genel hatlarıyla değinilmeye çalışılacaktır. Tebliğ’in
maddelerine ilişkin ayrıntılı açıklamalara çalışmanın uygulama
kısmında yeri geldikçe değinilecektir.
II-15.1 sayılı Tebliğ altı bölüm ve 31 maddeden oluşmaktadır.
Tebliğ maddelerine ek olarak son kısımda pay alım/satım işlemlerine
ilişkin özel durum açıklama formuna yer verilmiştir. Tebliğ; işlem sırası
geçici olarak kapatılmış olanlar ile halka açık ortaklık statüsünü
kazanması sebebiyle payları borsa tarafından, belirlenen platform,
pazar veya piyasada işlem görenler dahil ihraççılar ve ilgili tarafları
ilgilendirirken, halka arz edilmeksizin yurt içinde nitelikli yatırımcılara
sermaye piyasası aracı ihraç eden payları borsada işlem görmeyen
ihraççılara bu Tebliğ’in ikinci ve üçüncü bölümleri uygulanmaz (II15.1 Sayılı Tebliğ, mad.2).
Tebliğ’in birinci bölümünde amaç, kapsam,
tanımlamalara 1, 2, 3 ve 4.madderlerde yer verilmiştir.
dayanak
ve
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
321
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
322
İkinci bölüm “İçsel Bilgilere İlişkin Esaslar” başlığını taşımakta
olup, 5.maddede “içsel bilgilerin açıklanması”, 6.maddede “içsel
bilgilerin kamuya açıklanmasının ertelenmesi”, 7.maddede “içsel
bilgilere erişimi olan kişiler listesi”, 8.maddede “olağan dışı fiyat ve
miktar hareketleri”, 9.maddede “haber ve söylentilerin doğrulanması”,
10.maddede “geleceğe yönelik değerlendirmelerin kamuya
açıklanması” ve 11.maddede ise “idari sorumluluğu bulunan kişilerin
işlemlerinin açıklanması” alt başlıkları ile işletmelerin açıklaması
gereken bilgilere yer verilmiştir.
Tebliğ’in “ Sürekli Bilgilere İlişkin Esaslar” başlıklı üçüncü
bölümünde ise a)işletmelerin sermaye yapısı ve yönetim kontrolünde
değişiklikler (mad.12), b)oy haklarının hesaplanması (mad.13), c)paya
dayalı sermaye piyasası araçlarına ilişkin açıklama yükümlülüğü
(mad.14), d)açıklama yükümlülüğünün kapsamı (mad.15), e) genel
bilgilerin yayımlanması (mad.16), f)bilgilendirme politikası (mad.1718), g) pay dışındaki sermaye piyasası araçlarını halka arz eden
ihraççıların diğer açıklamaları (mad.19) alt başlıkları ile şirketler için
gerekli açıklamalara yer verilmiştir.
“Nitelikli Yatırımcılara Satılmak Üzere Sermaye Piyasası Aracı
İhraç Eden Payları Borsada İşlem Görmeyen İhraççılar Tarafından
Yapılacak Açıklamalara İlişkin Esaslar” başlıklı dördüncü bölümde ise;
“ihraççıya ilişkin genel bilgilerin yayımlanması, genel kurul ve
sermaye piyasası aracı ihracına ilişkin bilgilerin açıklanması, sermaye
yapısına ve yönetim kontrolüne ilişkin değişiklikler” alt başlıkları ile
gerekli açıklamalara yer verilmiştir.
Tebliğ’in beşinci bölümü “Açıklamaların Bildirim Şekli, Kapsam ve
Özellikleri” başlığını taşımakta olup bu bölümde ise yapılması gereken
özel durum açıklamalarının bildirim şeklinin (madde 23) ve kapsamının
(madde 24) nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
“Çeşitli ve Son Hükümler” başlığını taşıyan altıncı bölümde ise
“gizlilik, kurulun yetkisi, Tebliğ’in anlaşılırlığını sağlamak için kurulun
hazırlayacağı rehber, bu Tebliğ’in yürürlükten kaldırdığı Tebliğ, geçiş
hükümleri ve Tebliğ’in yürürlük tarihi” ile ilgili bilgilere yer
verilmiştir.
II-15.1 sayılı Tebliğ incelendiğinde, “içsel bilgilere ilişkin esaslar”
başlıklı ikinci bölüm, “sürekli bilgilere ilişkin esaslar” başlıklı üçüncü
bölümde ve “açıklamaların bildirim şekli, kapsam ve özellikleri”
başlıklı beşinci bölümde yer alan maddelere göre şirketlerden yapılması
istenen açıklamaların kamunun aydınlatılması ve piyasanın şeffaf bir
şekilde işlemesine yönelik olduğu görülmektedir.
Özellikle Tebliğ’in beşinci bölümünde yer alan 24.maddesinin 1, 2
ve 3.fıkrasında yer alan bilgiler kapsamında şirketlerin yapması
gereken açıklamalar piyasada şeffaflığın sağlanması açısından son
derecede önemlidir.
24.maddenin 1.fıkrasında; “bu Tebliğ kapsamında yapılacak
açıklamaların; yatırımcıların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde,
zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olması gerekir.
Açıklamaların doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için gerekliyse,
açıklamaya konu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilir;
değişikliklerin veya etkilerinin miktar veya olarak ifade edilebilmesi
halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilir”
denilmektedir (II-15.1 Sayılı Tebliğ, mad.24/1). 2.fıkrada ise; “henüz
kesinleşmemiş bir olay veya koşullar nedeniyle hala belirsiz olan özel
durumlar, bu belirsizlik belirtilmek suretiyle kamuya açıklanır. Bu
açıklamada belirsizliklerin çözüme kavuşması için öngörülen tarih ve
gereken koşullara da yer verilir. Öngörülen tarihte belirsizliklerin
çözüme kavuşup kavuşmadığı hakkında kamuya açıklama yapılır” (II15.1 sayılı Tebliğ, mad.24/2) ifadesi yer alırken 3.fıkrada “açıklamalar
yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olamaz ve ihraççının
mevcut koşullarına ilişkin olarak yatırımcıların yanlış fikir
edinmelerine neden olmayacak şekilde yapılır. Bu kapsamda ihraççılar,
özel durum açıklamalarını faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam
amacıyla kullanamazlar” şeklinde bir açıklama yer almaktadır (II-15.1
Sayılı Tebliğ, mad.24/3). Şirketlerin yukarıda sayılanları herhangi bir
şekilde ihlal etmeleri piyasa şeffaflığında önemli ölçüde zedeleyecektir.
3.ÖZEL DURUMLARIN KAMUYA AÇIKLANMASINA
İLİŞKİN ŞİRKET İHLALLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
3.1. Araştırmanın Amacı
Araştırmanın amacı, 2005 Ocak ayından 2015 Temmuz ayına kadar
geçen süreçte işletmelerin SPK’nın yayınladığı Özel Durumlar
Tebliği’nin şirketlerden açıklanmasını zorunlu kıldığı bilgilerin
şirketler tarafından ihlal edilip edilmediğini ortaya koymaktır.
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
323
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
2016/Özel Sayı-1
3.2. Araştırmanın Yöntemi
324
Araştırma, SPK tarafından 2005-2015 (Temmuz) yılları arasında
yayınlanmış 523 adet SPK bültenine elektronik ortamda erişim
sağlanarak
(http://www.spk.gov.tr/apps/haftalikbulten/index.aspx?
submenuheader=-1), bu bültenler içinde bazı anahtar kelimeler (seri,
özel durumlar vb.)
yoluyla arama yaptırmak suretiyle
gerçekleştirilmiştir. SPK bültenlerinin incelenmesi ile Özel Durumlar
Tebliği’ne göre uygulanan cezaların, Tebliğ’in hangi maddelerine göre
uygulandığı araştırılmış ve şirketlerin şeffaflık ve kamuyu aydınlatma
konularında yaptığı hatalar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bültenlerin
incelenmesinden elde edilen bilgiler sonucunda tablolar oluşturulmuş
ve bu tablolar yorumlanmıştır. Şirketlerin yaptığı ihlaller, ihlallerin
yapıldığı yıllarda yürürlükte olan Tebliğ (2005-2008 için Seri VIII
No:39 sayılı, 2009-2014 yılları için Seri VIII No:54 sayılı ve 2014-2015
yılları için II-15.1 sayılı Tebliğ) maddeleri ele alınarak
değerlendirilmiştir.
3.3. Araştırmanın Bulguları
Şirketlere, Tebliğ’lerin gereksinimlerini ihlal etmeleri nedeni ile
SPK tarafından verilen idari para cezası (İPC) ve uyarı cezalarının yıllar
itibariyle dağılımı Tablo 2 ve Şekil 1’de gösterilmiştir.
Tablo 2 ve Şekil 1 incelendiğinde yıllar itibariyle 2005-2015
(Temmuz) arasında verilen idari para ve uyarı cezalarının toplamının
farklı oranlarda dağılım gösterdiği görülmektedir. Bu cezalar idari para
cezası ve uyarı cezası olarak gruplanmıştır. Ayrıca şirketlere
yayınlanan Tebliğ’e göre SPK tarafından çeşitli bilgilendirmeler
yapılmıştır.
Tablo 2. Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin
Tebliğ Kapsamında 2005-2015 Yılları Arasında Uygulanan İdari
Para Cezaları Ve Uyarı Cezaları İle Yapılan Bilgilendirmelerin
Dağılımı
Yıllar
2015
2014
2013
2012
2011
İPC ve Uyarı Cezası
Sayısı
13
28
24
8
17
İPC ve Uyarı Cezası
Oranları
3,49
7,52
6,46
2,16
4,56
Bilgilendirme
Sayısı
0
0
0
0
2
2010
2009
2008
2007
2006
2005
24
10
25
47
116
60
6,46
2,69
6,72
12,63
31,19
16,12
2
2
6
18
24
20
TOPLAM
372
100%
74
116
100
50
0
325
İPC ve Uyarı Cezaları
150
60
47
25
10
24 17
8
24 28
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
ipc ve uyarı
cezaları
13
Şekil 1. Yıllar İtibariyle İdari Para Cezası ve Uyarı Cezalarının
Dağılımı
Tablo 2’deki cezalardan 2005-2009 arası kesilen cezalar Seri VIII
No: 39 sayılı Tebliğ’e göre, 2009-2014 yılları arasında kesilen cezalar
Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ’e göre ve 2014-2015 tarihleri arasında
uygulanan cezalar II-15.1 Sayılı Tebliğ’e göre uygulanmıştır.
Tebliğ’ler arası geçişlerde her iki Tebliğ’e göre de uyarı ve para
cezalarının uygulandığı da görülmüştür. Toplam ceza sayısının
tablolarda farklılık göstermesinin sebebi, kesilen cezanın birden fazla
maddeye göre kesilmesinden dolayı tekrar sayısından kaynaklı
farklılıktır.
Şekil 1 incelendiğinde en fazla para cezasının 2006 yılında kesildiği
ve o yıldan sonra takip eden 3 yılda sürekli azalma gösterdiği
görülmüştür. En yoğun ceza 2005, 2006 ve 2007 yıllarında toplam %60
oranında uygulanmıştır. Ayrıca bahsi geçen yıllar, şirketlere SPK
tarafından Tebliğ’e uyum konusunda en çok bilgilendirmenin (%84)
yapıldığı yıllar olmuştur.
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
326
Tablo 3’te ve Şekil 2’de II-15.1 Sayılı Özel Durumlar Tebliği’ne
göre uygulanan cezaların ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal
edilmesinden kaynaklandığına ilişkin dağılım verilmiştir.
Tablo 3. II-15.1 Sayılı Özel Durumlar Tebliği’ne Göre
Uygulanan Cezaların Tebliğ Maddelerine Göre Dağılımı
II-15.1 (31 tane)
Tebliğ Maddesi
Ceza Sayısı
%
5
1
4
3
1
2
1
3
2
3
4
2
31
16
3
13
10
3
6
3
10
6
10
13
6
100%
Madde 5
Madde 8/7
Madde 11
Madde 11 Madde 11/1
Madde11/4
Madde 12
Madde 18/1-c
Madde 23
Madde 23
Madde 23/7
Madde 24
Madde 24
Madde 24/3
Diğer maddeler
TOPLAM
Uyarı Uyg. İPC Tutarı
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
932.732TL
64.680 TL
1.734.486 TL
840.273 TL
22.407 TL
44.814 TL
21.560 TL
58.544 TL
87.610 TL
67.221 TL
154.308 TL
44.814 TL
4.073.449 TL
%
22,90
1,59
42,58
20,62
0,55
1,10
0,53
1,44
2,15
1,65
3,79
1,10
100%
70
60
50
40
30
20
10
0
mad. mad. mad. mad. mad. mad. mad. diğ.
5
8
11 12 18 23 24 mad.
ceza sayısı oranları 16
ipc tutarı oranı
3
26
6
3
16
23
6
22,90 1,59 63,75 1,1 0,53 3,59 5,44 1,1
Şekil 2. II-15.1nolu Özel Durumlar Tebliği Maddelerine Göre
Ceza Oranları ve İdari Para Cezası Oranlarının Dağılımı
23.01.2014 tarihinden itibaren yürürlükte olan II-15.1 Sayılı
Tebliğ’e göre oluşturulan Tablo 3 ve Şekil 2 incelendiğinde uygulanan
cezaların %65’inin madde 11, 23 ve 24 ten uygulandığı görülmektedir.
Tebliğ’in 11.maddesi idari sorumluluğu bulunan kişilerin
işlemlerinin açıklanması ile ilgili olup, sermayeyi temsil eden paylar ve
bu paylara dayalı diğer sermaye piyasası araçlarına ilişkin olarak
gerçekleştirilen tüm işlemlerle ilgili sorumlu kişilerin yapması gereken
açıklamaları ve açıklamalarla ilgili bazı sınırlamaları içermektedir
(SPK, II-15.1 Sayılı Tebliğ, mad.11). 2014 yılı Ocak ayından itibaren
kullanılan bu Tebliğ’e göre işletmeler genel olarak sermayeyi temsil
eden paylarla ilgili yapılan işlemlerle ilgili kamunun aydınlatılmasında
eksiklikler yapmış ve bununla ilgili uyarı ve idari para cezaları almıştır.
II-15.1 sayılı Tebliğ’in 23.maddesinde özel durum açıklamalarının
bildirim şekli ve kullanılacak formlarla ilgili detaylı açıklamalar yer
almaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, bu madde şirketlerin en çok
ihlal ederek idari para cezasına çarptırıldıkları maddelerden birisidir.
İşletmeler bu Tebliğ’de yer alan formlara aykırı olarak veya gecikmeli
olarak özel durum bilgilendirmesinde bulundukları için ilgili madde
gereği cezalandırılmışlardır.
Tebliğ’in en çok ihlal edilen maddelerinden bir diğeri olan
24.maddede ise özel durum açıklamalarının kapsam ve özelliklerine
ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 24. maddenin 1.bendinde; “bu
Tebliğ kapsamında yapılacak açıklamaların; yatırımcıların karar
vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam, dolaysız,
anlaşılabilir ve yeterli olması gerekir. Açıklamaların doğru bir şekilde
değerlendirilebilmesi için gerekliyse, açıklamaya konu durumun ilgili
olduğu karşı taraf belirtilir; değişikliklerin veya etkilerinin miktar veya
tutar olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar
ve tutara yer verilir” denilmektedir. 3.bendinde ise; “açıklamalar yanlış,
yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olamaz ve ihraççının mevcut
koşullarına ilişkin olarak yatırımcıların yanlış fikir edinmelerine neden
olmayacak şekilde yapılır. Bu kapsamda ihraççılar, özel durum
açıklamalarını faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam amacıyla
kullanamazlar” ifadesi yer almaktadır (II-15.1 sayılı Tebliğ, md.24/13).
Tebliğ’in 24.maddesinin şirketlerden istediği özel durum
açıklamaları piyasada şeffaflığın sağlanmasına katkı sağlayacak önemli
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
327
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
328
hususlar olmasına karşın, şirketlerin en çok ihlal ettiği ve cezaya
çarptırıldığı maddelerden birisi olduğu görülmektedir.
Tablo 4’te ve Şekil 3’te Seri VIII No:54 Sayılı Özel Durumların
Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği’ne göre uygulanan
cezaların ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal edilmesinden
kaynaklandığına ilişkin dağılım verilmiştir.
Tablo 4. Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ Maddelerine Göre
Cezaların ve İdari Para Cezası Tutarlarının Dağılımı
Düzenleme
Madde 5
Seri VIII No: 54 (117 adet)
Ceza
%
Uyarı
Sayısı
11
Madde 5 Madde 5/1 1
Madde
3
5/1-a
Madde 10
1
Madde 12
Madde 13
1
1
Madde 14
Madde
14
Madde
14/1
Madde
14/2
29
2
1
Madde 15
2
Madde 16
2
Madde 18
2
Madde
19
Madde
21
Madde 19
9
Madde
19/1
2
Madde 21
22
Madde
21/1
2
9,41
0,85
2,56
0,85
0,85
0,85
24,8
1,71
0,85
1,71
1,71
1,71
7,7
1,71
18,8
1,71
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
4
0
Uyg. İPC
%
Tutarı
1.748.492
TL
18,64
64.680 TL 0,69
326.963
TL
3,49
300.000
TL
3,2
40.778 TL 0,43
64.680 TL 0,69
1.714.768
TL
18,28
32.540 TL
0,35
269.500
TL
2,87
165.234
TL
1,76
35.292 TL 0,38
104.342
TL
1,11
1.362.916
TL
14,52
344.771
TL
3,68
1.662.401
TL
17,75
35.292 TL
0,38
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
1
Madde 22
14
Madde
22/1
Madde
22/2
Madde
22/3
Madde
22
Madde 26
TOPLAM
3
3
3
0,85
11,98
2,56
2,56
2
2,56
1,71
117
100%
0
0
0
0
0
0
5
18.492 TL
0,2
438.461
TL
4,68
184.980
TL
1,97
184.980
TL
1,97
238.680
TL
2,55
40.000 TL 0,43
9.378.242
100%
TL
30,00
25,00
20,00
15,00
10,00
5,00
0,00
m. m. m. m. m. m. m. m. m. m. m. m.
5 10 12 13 14 15 16 18 19 21 22 26
ipc sayısı oranı 12,80,850,850,8527,31,711,711,719,4121,319,61,71
ipc tutarı oranı 22,83,200,430,6921,51,760,381,1118,218,311,10,43
Şekil 3. Seri VIII No: 54 Sayılı Tebliğ Maddelerine Göre Ceza
Oranları ve İdari Para Cezası Oranlarının Dağılımı
Tablo 4 ve Şekil 3 incelendiğinde şirketlerin Seri VIII No: 54 sayılı
Tebliğ’in en çok 14. maddesini ihlal ettikleri için cezalandırıldıkları
görülmektedir. Tebliğ’in 21. ve 22.maddeleri de en çok ihlal edilen
diğer maddelerdir. Toplam kesilen idari para cezasının %69’u bu 3
maddeden uygulanmıştır.
Tebliğ’in 14. maddesi içsel bilgilerin açıklanması ile ilgili şirketlerin
yapması gerekenleri açıklamakta olup, şirketler en çok bu madde
hükümlerine aykırı tutumlar sergiledikleri için çeşitli cezalara
çarptırılmıştır. Ortaklar içsel bilgiler ve bu bilgilere ilişkin daha önce
açıklanan hususlarda değişiklikler ortaya çıkmasına rağmen özel durum
açıklaması yapmamış veya ortaklıkların bilgisi dışında, içsel bilgilerin,
2016/Özel Sayı-1
Madde
21/3
329
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
330
ortaklıkların toplam oy haklarında veya sermayesinde önemli miktarda
paya sahip hissedarları tarafından öğrenilmesi durumunda, söz konusu
gerçek veya tüzel kişiler tarafından da özel durum açıklaması
yapılmamıştır.
Şirketlerin en çok ihlal ettiği maddelerden birisi olan Tebliğ’in
21.maddesi özel durum açıklamalarının bildirim şekli ile ilgilidir.
İşletmeler özel durum bilgilerindeki değişiklikleri ortaya çıktığı veya
öğrenildiği anda en seri haberleşme vasıtasıyla ilgili Tebliğ’deki
formlara göre yapmamış veya bu bilgilendirmeyi Tebliğ’deki en son
tarih ve saate aykırı olarak yaptıkları için bu konuda
cezalandırılmışlardır. Daha önce de belirtildiği gibi, II-15.1 sayılı
Tebliğ’in 23.maddesi de özel durum açıklamalarının bildirim şekli ile
ilgili olup şirketlerin en çok ihlal ettiği maddeler arasında yer
almaktadır.
Şirketlerin en çok ihlal edilen maddelerden bir diğeri olan
22.maddede ise özel durum açıklamalarının kapsam ve özelliklerine
ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 22. maddenin 1.bendinde; “bu
Tebliğ uyarınca yapılacak açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi
ve kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında,
doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olmalıdır. Özel durum
açıklamalarının doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için gerekliyse
bu durumun ilgili olduğu karşı taraf belirtilir, değişikliklerin veya
etkilerinin miktar veya tutar olarak ifade edilebilmesi halinde,
yapılacak açıklamalarda miktar ve tutara yer verilir” denilmektedir.
22.maddenin 2.bendinde “henüz kesinleşmemiş bir olay veya koşullar
nedeniyle hala belirsiz olan özel durumlar bu belirsizlik belirtilmek
suretiyle kamuya açıklanır. Bu açıklamada belirsizliklerin çözüme
kavuşacağı tahmini tarih ve çözüme kavuşması için gereken koşullara
da yer verilir” denilirken, 3.bendinde ise “özel durum açıklamaları
yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olmamalı ve ortaklığın
mevcut koşullarına ilişkin olarak tasarruf sahiplerinin yanlış fikirler
edinmelerine neden olmayacak şekilde yapılmalıdır. Bu kapsamda
ortaklıklar, özel durum açıklamalarını yanıltıcı olabilecek şekilde,
faaliyetlerinin pazarlanması ve reklam yapılması amacıyla
kullanamazlar” ifadesi yer almaktadır (Seri VIII No:54 Sayılı Tebliğ,
mad.22/1-2-3).
Tebliğ’in 22.maddesinin şirketlerden istediği özel durum
açıklamaları bu Tebliğ’in geçerli olduğu yıllarda piyasada şeffaflığın
sağlanmasına katkı sağlayacak önemli hususlar olmasına karşın,
şirketlerin en çok ihlal ettiği ve cezaya çarptırıldığı maddelerden birisi
olduğu görülmektedir. Bir başka ifade ile işletmelerin bu maddeye göre
yaptığı açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların
karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam,
dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli şekilde yapılmamıştır. Ayrıca işletme
ile ilgili belirsizliklerin çözüme kavuşacağı tahmini tarih ve çözüme
kavuşması için gereken koşullara yer verilmemiş ve özel durum
açıklamaları yanlış, yanıltıcı, temelsiz, abartılı veya eksik olarak ve
ortaklığın mevcut koşullarına ilişkin olarak tasarruf sahiplerinin yanlış
fikirler edinmelerine neden olacak şekilde yapılmıştır.
Tablo 5’te Seri VIII No:39 sayılı Özel Durumların Kamuya
Açıklanmasına İlişkin Esaslar Tebliği’ne göre uygulanan cezaların
ilgili Tebliğ’in hangi maddelerinin ihlal edilmesinden kaynaklandığına
ilişkin dağılım verilmiştir.
Tablo 5. Seri VIII No: 39 sayılı Tebliğ Maddelerine Göre
Cezaların ve İdari Para Cezası Tutarlarının Dağılımı
Düzenleme
Madde 3/c-9
Madde 5 tümü
Madde 5
Madde 5/1
Madde 5/a
Madde 5/a2
Madde 5/b
Madde 5/b2
Madde 5 Madde 5/c2
Madde 5/c7
Madde 5/c8
Madde 5/c9
Madde 5/c11
Seri VIII No: 39 (288 ADET)
Ceza
Uygulanan İPC
%
Uyarı
Sayısı
Tutarı
1
0
10.000 TL
0,35
128
72
6.040.855 TL
44,44
11
0
1.945.512 TL
3,82
2
0
174.000 TL
0,69
1
0
59.182 TL
0,35
11
0
0
28
1
11
3
0
3,82
0
0
9,72
0,35
3,82
1,04
0
7
563.467 TL
1
0 TL
2
0 TL
0
370.279 TL
0
10.000 TL
0
131.028 TL
1
100.000 TL
1
0 TL
%
0,07
43,62
14,05
1,26
0,43
4,07
0
0
2,67
0,07
0,95
0,72
0
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
331
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
2016/Özel Sayı-1
Madde 5/c12
Madde 5/d
Madde 5/d1
Madde 5/e1
Madde 5/e3
Madde 5/e4
Madde 5/e5
Madde 5/e7
Madde 5/e10
Madde 5/e11
332
Madde 5/e14
Madde 5/e16
Madde 5/f2
Madde 5/g1
Madde 5/g2
Madde 5/h1
Madde 5/h2
Madde 5/h3
Madde 5/h6
Madde 5/h9
Madde 5/h10
Madde 5/h14
Madde 5/h15
Madde 6
7
1
1
3
0
3
1
0
0
2,43
0,35
0,35
1,04
0
1,04
0,35
0
0
1
104.900 TL
0
15.000 TL
0
10.000 TL
0
38.064 TL
1
0 TL
1
38.064 TL
1
10.980 TL
1
0 TL
1
0 TL
5
0
1,74
Tablo 5 devam
82.940 TL
5
1,74
5
54.900 TL
1
0 TL
1
0 TL
4
510.000 TL
1
0 TL
12
1.746.780 TL
1
20.859 TL
13
54.900 TL
9
0 TL
1
0 TL
4
0 TL
1
0 TL
1
0 TL
0
54.297 TL
0
0
3
0
24
2
5
0
0
0
0
0
1
0
0
1,04
0
8,33
0,69
1,74
0
0
0
0
0
0,35
0,76
0,11
0,07
0,27
0
0,27
0,08
0
0
0,6
0,4
0
0
3,68
0
12,61
0,15
0,4
0
0
0
0
0
0,39
Madde 8
Madde 10 tümü
Madde 10
Madde
Madde 10/1
10
Madde 10/2
Madde 11
Madde 12
Madde 13
Madde 14 tümü
Madde 14
Madde
Madde 14/1
14
Madde 14/2
Madde 18
Formlar
Diğer maddeler
6
33
27
5
1
15
23
47
22
17
2
3
1
0
11
2,08
11,46
9,38
1,74
0,35
5,21
7,99
16,32
7,64
5,9
0,69
1,04
0,35
0
3,82
6
19
18
0
1
11
10
20
9
9
0
0
0
2
28
304.297 TL
980.104 TL
753.164 TL
206.940 TL
20.000 TL
304.073 TL
1.249.052 TL
1.020.351 TL
2.472.187 TL
2.147.131 TL
135.184 TL
189.872 TL
10.980 TL
0 TL
1.401.883 TL
2,2
7,08
5,44
1,49
0,14
2,2
9,02
7,37
17,85
15,5
0,98
1,37
0,08
0
10,12
TOPLAM
288
100%
177
13.849.079 TL
100%
Tablo 5 incelendiğinde Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in 3,5, 6, 8, 10,
11, 12, 13, 14 ve 18. maddelerinin ihlal edilmesinden toplam da 288
adet idari para cezası uygulandığı görülmektedir. Ayrıca ilgili Tebliğ
yürürlükteyken şirketlere 177 adet uyarı cezası da uygulanmıştır.
Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in en çok ihlal edilerek ceza
uygulanmasına neden olan maddesi Tablo 5’ten de görüldüğü gibi
toplam cezalar içinde %44’lük oranla 5.maddedir. Tebliğ’in 5.maddesi
çok kapsamlı bir madde olup özel durumlar başlığı taşımaktadır. Bu
maddeye ilişkin en çok ihlaller ise “a” bendinin 2.fıkrası, “c” bendinin
2.fıkrası, “c” bendinin 8.fıkrası ve “h” bendinin 1.fıkrası ile ilgili olarak
yapılmıştır.
Madde 5’in “a” bendinin 2. fıkrası işletmelerin ortaklık yapısında
gerçek veya tüzel kişilerin sahip olduğu oy oranlarının belirlenen kritik
oranları aşması veya geriye düşmesi ile ilgili bilgilendirmede
bulunmasını gerektirmekte iken, şirketler bu hususu ihlal etmeleri
nedeni ile cezalandırılmışlardır.
Aynı maddenin c bendinin 2.fıkrasında ise ortaklık yapısını
etkileyecek yeni bir ürün üretilmesi veya yeni bir teknoloji kullanılması
ile ilgili alınan kararın açıklanması istenirken, şirketlerin bu duruma
ilişkin ihlaller nedeni ile cezalandırıldıkları görülmektedir.
2016/Özel Sayı-1
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
333
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
334
Yine madde 5/c 8.fıkrası, ortaklık tarafından veya ortaklık aleyhine
açılan davaların veya tahkim başvurularının, ortaklığın mali yapısını
veya faaliyet sonuçlarını önemli ölçüde etkileyecek tutara ulaşması
durumunda buna ilişkin bildirimde bulunulmasını gerektirirken,
şirketler bu hususu ihlal etmeleri nedeni ile de idari para cezalarına
çarptırılmışlardır.
Madde 5’in diğer değişiklikler alt başlığı taşıyan “h” bendi 1.fıkrası
ortaklıkların işletmenin yönetiminde söz sahibi olan yönetim kurulu
üyeleri veya pay oranı %5’i aşan ortaklıkların paylarını almaları veya
satmaları ile ilgili bilgilendirme yapmasını gerektirmesine rağmen,
Tablo 5 incelendiğinde şirketlerin bu hususu da önemli oranda ihlal
ettikleri görülmektedir.
Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ maddelerine göre uygulanan 177 uyarı
cezasının 72’si de 5. Maddenin ihlali nedeni ile uygulanmıştır.
En çok ihlal edilen maddelerden birisi olan Seri VIII No:39 sayılı
Tebliğ’in 13.maddesi ise ortaklıklarca yapılacak açıklamanın şekli
hakkında bilgi verir ve bilgilendirmenin Tebliğ’in ekinde yer alan
forma göre yapılması gerektiğini vurgular. Şirketlere bu maddenin
ihlali nedeni 47 kez (%16,32) idari para cezası ve 20 kez uyarı cezası
verilmiştir.
Seri VIII No:39 sayılı Tebliğ’in 10.maddesinde; “bu Tebliğ uyarınca
yapılacak açıklamalar, açıklamadan yararlanacak kişi ve kuruluşların
karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, zamanında, doğru, tam,
dolaysız, anlaşılabilir ve yeterli olmalı; özel durumun doğru bir şekilde
değerlendirilebilmesi için zorunluysa bu durumun ilgili olduğu karşı
taraf belirtilmeli, değişikliklerin ve/veya etkilerinin miktar veya tutar
olarak ifade edilebilmesi halinde, yapılacak açıklamalarda miktar ve
tutara yer verilmelidir” denilmektedir. Şirketler bu maddeye ilişkin
ihlalleri nedeni ile de 33 kez idari para cezasına çarptırılmış ve 20 kez
uyarılmışlardır. II-15.1 Sayılı Tebliğ’in 24.maddesi ve Seri VIII No:54
Sayılı Tebliğ’in 22.maddesinde de bu Tebliğ’in 10.maddesi ile paralel
açıklamalar yer almakta olup, bu maddelerinde şirketler tarafından en
çok ihlal edilen maddeler arasında yer aldığı daha önceki
açıklamalardan görülmektedir.
Kamunun Aydınlatılması Ve Şeffaflık Açısından SPK Tarafından Yayınlanan Özel
Durumların Kamuya Açıklanması Tebliğinin İncelenmesi
2000’li yılların başlarında özellikle kamunun aydınlatılması ve
şeffaflık konularındaki ihlaleler nedeniyle ortaya çıkan şirket
skandalları, kamunun aydınlatılması ve şeffaflık konusunu çok önemli
bir hale getirmiştir. Büyük şirket skandalları sonrası ulusal ve
uluslararası düzeyde de bir çok kuruluş yaptıkları düzenlemelerle
kamunun aydınlatılması ve piyasada şeffaflığın sağlanmasına yönelik
adımlar atmışlardır.
Ülkemizde de SPK bu piyasada şeffaflığın sağlanması ve kamunun
yeterli bir şekilde aydınlatılması için önemli düzenlemeler yapmıştır.
Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de çalışma kapsamında
incelenen Özel Durumlar Tebliği’dir.
Çalışma kapsamında öncelikle “Özel Durumlar Tebliği” içerik
olarak incelendikten sonra şirketlerin bu Tebliğ’in gereksinimlerinin
yerine getirilmesi konusunda ihlalleri olup olmadığı üzerine bir
araştırma gerçekleştirilmiştir.
Şirketlerin, çalışmanın kapsadığı yıllarda yürürlükte olan Seri VIII
No:39 Sayılı Tebliğ, Seri VIII No:54 Sayılı Tebliğ ve II-15.1 Sayılı
Tebliğ’i benzer hususlarda ihlal ederek, idari para cezası ve uyarı
cezasına çarptırıldıkları görülmüştür.
Yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre şirketlerin en çok;
• Sermaye yapısına ve yönetim kontrolüne ilişkin meydana gelen
değişiklikler ile ortaklık yapısında gerçek veya tüzel kişilerin
sahip olduğu oy oranlarının belirlenen kritik oranları aşması veya
geriye düşmesi ve bu duruma sebep olabilecek her türlü alım
satım ve teknoloji kullanımının kamuya bildirilmesi,
• Özel durumlarını bildirme şekilleri,
• Yapılan açıklamaların, açıklamadan yararlanacak kişi ve
kuruluşların karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde,
zamanında, doğru, tam, dolaysız, anlaşılabilir olması, hususlarını
ihlal etmişler bu nedenle SPK tarafından idari para cezası ve
uyarı cezalarına çarptırılmışlardır.
Yapılan bu çalışma, 2005-2015 (Temmuz) yıllarını kapsaması
nedeni ile sınırlılığa sahiptir. Bu çalışma ilgili Tebliğ’in ilk yayınlandığı
zaman olan 1993 yılından başlayarak genişletilirse şeffaflık ve
2016/Özel Sayı-1
4. SONUÇ
335
2016/Özel Sayı-1
Doç.Dr. Adnan DÖNMEZ - Doç.Dr. Filiz ANGAY KUTLUK
Araş.Gör. İbrahim EROL
336
kamunun aydınlatılması ile ilgili şirket ihlalleri konusunda daha detaylı
bilgi sahibi olunmasını sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
Hayes, R., R. Dassen, A. Schilder ve P. Wallage. 2005. Principles Of
Auditing: An Introduction To
International Standards Of
Auditing, 2nd Ed, Harlow, Pearson Prentice Hall.
http://www.spk.gov.tr/apps/haftalikbulten/index.aspx?submenuheader
=-1 (Erişim tarihi; 01.08.2015).
http://www.spk.gov.tr/indexcont.aspx?action=showpage&showmenu=
yes&menuid=0&pid=0&subid=1&submenuheader=0 (Erişim
Tarihi: 16.08.2015).
Köse, Y. ve H. Karabacak. 2011. “Yunanistan Ekonomik Krizi:
Nedenleri, Etkileri ve Alınan
Tedbirlere
İlişkin
Bir
Değerlendirme”, Maliye Dergisi, 160.
Pamukçu, F. 2011. “Finansal Raporlama İle Kamuyu Aydınlatma ve
Şeffaflıkta Kurumsal Yönetimin
Önemi”,
Muhasebe
ve
Finansman Dergisi, 50.
Poroy Arsoy, A. 2008. “Kurumsal Şeffaflık Ve Muhasebe Standartları”,
Afyon Kocatepe Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi: 10(2).
Seri VIII No: 54 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin
Esaslar”, 2009. 27133 Numaralı
Resmi Gazete.
Seri VIII No: 39 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin
Esaslar”, 2003. 25174 Numaralı
Resmi Gazete.
Seri VIII No: 20 “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin
Tebliğ”, 1993. 21629 Numaralı
Resmi Gazete.
II-15.1 “Özel Durumlar Tebliği”. 2014. 28891 Numaralı Resmi Gazete.
TÜRKİYE’DE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN
KAYIT DIŞI EKONOMİ VE VERGİ KAYBI AÇISINDAN
EKONOMİK
KALKINMAYA
ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ ∗
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN **
Doç. Dr. Ramazan YANIK ***
337
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 337-368
ÖZ
2011 Yılında çıkarılan yeni Türk Ticaret Kanunu ile muhasebe kayıtları ve
finansal tablolar Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları
esas alınarak yapılmaya başlanmıştır. Bu standartlar küresel ölçekte
oluşturulmakta ve kabul görmektedir. Standartların uygulanması ve istenen
doğru değerlendirmelere temel olabilmesi için, şeffaflık ve hesap verebilirlik
büyük önem taşımaktadır. Gerek küresel ölçekte gerekse ülkemiz ölçeğinde
şeffaflık ve hesap verebilirlik, daha doğru ve objektif muhasebe kayıtları ve
finansal raporlamayı ortaya çıkaracaktır. Bu şekilde elde edilen verilerle,
finansal ve ekonomik değerlendirmelerin daha doğru temeller üzerine oturması
sağlanacaktır. Bu çalışmada, kayıt dışı ekonominin ülkemizde yol açtığı vergi
kaybı ve bu kaybın ekonomik kalkınma üzerine etkileri değerlendirilerek
şeffaflık ve hesap verebilirliğin önemi vurgulanmıştır. Muhasebe ve Finansal
Raporlama Standartları'nın hedeflenen amacına ulaşabilmesi için şeffaflık ve
hesap verebilirliğin önemi üzerinde durulmuştur. Şeffaflık ve hesap
verebilirliğin ülke kalkınmasına etkileri değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Hesap Verebilirlik, Kalkınma, Vergi, Kayıt
Dışı Ekonomi.
JEL Sınıflandırması: H26, O17, M48.
*
Makale gönderim tarihi: 13.11.2015; kabul tarihi:18.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
[email protected], ETÜ, İİBF, İşletme.
***
[email protected] , Atatürk Üniversitesi, İİBF, İşletme.
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
338
TRANSPARENCY AND ACCOUNTABILITY IN TURKEY'S,
INFORMAL ECONOMY AND TAX LOSS FOR THE PURPOSE,
EVALUATION OF THE ECONOMIC DEVELOPMENT
IMPACT
ABSTRACT
Issued in 2011 by the new Turkish Commercial Code accounting records
and financial statements has been started on the basis of International
Accounting and Financial Reporting Standards. These standards are to see and
accept being created on a global scale. Transparency and accountability are of
paramount importance for the implementation of standards and to be the basis
for correct evaluation requested. Both global scale in our country as well as
transparency and accountability, will reveal more accurate and objective
accounting records and financial reporting. In this way, the resulting data will
be sitting on the basis of more accurate financial and economic evaluation. In
this study, the tax loss caused by unregistered our country's economy and its
effects on economic development was highlighted this loss of evaluating the
importance of accountability, transparency and accountability. Transparency
and accountability in order to achieve the intended purpose of the Accounting
and Financial Reporting Standards has been focused on the importance of
accountability. Transparency and accountability have tried to evaluate the
effects of the country's development.
Keywords: Transparency, Accountability, Development, Taxation,
Informal Economy.
JEL Classification: H26, O17, M48.
1. GİRİŞ
Şeffaflık ve hesap verebilirlik, gerek kamu yönetimi gerekse özel
sektör açısından büyük önem taşımaktadır. Kaynakların verimli
kullanımı ve özel sektörden verginin adil ve tabana yaygın olarak
alınabilmesi için şeffaf ve hesap verilebilir bir yapının oluşturulması
gerekir. Bunun sağlanması ile kamu yönetiminde verimlilik, özel
sektörde ise vergi adaletini sağlanarak, etkin kaynak kullanımı ve vergi
adaleti yoluyla ülke kalkınmasını hızlandıracak bir yapının
oluşturulması mümkün olacaktır.
Devletin en önemli gelir kaynağı olan vergi, özel ya da tüzel
kişilerin her türlü iktisadi faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlardan,
kamu harcamalarının finansmanı için devletin egemenlik gücünü
kullanarak aldığı bir paydır. Ancak, bazı mükellefler çeşitli nedenlerle
bu gelirlerinden devlete hiç pay vermemek ya da daha az vermek için
kayıtlarının bir kısmını veya tamamını kayıt dışına çıkarma
eğilimindedirler. Çağdaş vergi sistemleri beyan esasına dayanmaktadır.
Çünkü beyan esası, verginin ödeme gücüne göre alınmasını sağlayan ve
vergilemede adalet ilkesinin gerçekleştirilmesinde daha etkin bir
yöntemdir. Ancak bu yöntem, yeterli ve etkin bir denetim
mekanizmasıyla desteklenmediği takdirde kayıt dışı ekonomi ortaya
çıkabilmektedir. Günümüzde, toplumların en önemli sorunlarından
birisi olan kayıt dışı ekonomi; nedenleri, sonuçları ve işleyişi itibariyle
oldukça karmaşık ve çok yönlü bir olgudur. Bu çalışmada, kayıt dışı
ekonominin tanımı, unsurları, ölçme yöntemleri, nedenleri, etkileri,
Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'deki oranları ayrı ayrı ele alınarak
incelenecek, küçültülmesi için yapılması gereken yasal ve idari
düzenlemeler üzerinde durulacaktır.
Dünya’da hemen hemen tüm ülkeler, kayıt dışı ekonomi sorunuyla
karşılaşmaktadırlar. Gelişmişlik düzeyi yükseldikçe, kayıt dışı
ekonominin toplam ekonomi içerisindeki payı düşmektedir. Kayıt
dışılığı azaltan ülkeler, gelişimlerini hızlandırmaktadırlar. Çünkü bir
ekonomideki kayıt dışılığın azalması, öncelikle devletin vergi
gelirlerini artırmakta ve çeşitli alanlara olumlu yansımalarıyla
ekonomik ve sosyal kalkınmayı hızlandırmaktadır. Kayıt dışılığın
artması, devleti vergi kaybına uğratarak bütçe gelir-gider dengesini
giderler lehine bozmakta ve bütçe açıklarına yol açmaktadır.
Devamında çeşitli gelir artırıcı ve gider azaltıcı önlemlerin alınmasına
ve bunun sonucu olarak kalkınmanın sekteye uğramasına yol
açmaktadır. Dünya’da ve ülkemizde kayıt dışılığın sebepleri, işleyişi ve
sonuçları, karmaşık ve çok boyutlu bir yapı arz etmektedir. Kayıt dışı
ekonominin artması, haksız rekabete yol açarak piyasa dengesini de
bozmakta ve kayıt dışılığı, kayıt altındakiler açısından da teşvik
etmektedir. Kayıt dışılık, dolaysız vergilerin toplanamamasına ve
dolaylı vergilerin artmasına yol açarak vergi adaletinin de bozulmasına
yol açmaktadır. Bu durum dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki
payını artırarak mal ve hizmetlerin fiyatını yükseltmekte ve haksız vergi
ödendiği inancını yaygınlaştırarak vergiden kaçınma eğilimini
artırmaktadır. İstihdam açısından kayıt dışılığın artması, ücretler
üzerindeki vergi ve SGK primlerinin artmasına yol açmakta ve kayıt
altındakilerin de kayıt dışılığa teşviki sonucunu doğurmaktadır. Kayıt
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
339
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
340
dışılık, mali, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda meydana getirdiği
olumsuzluklarla ülkenin geleceğini tehdit eden bir yapının oluşmasına
yol açmaktadır. Denetimlerin yetersizliği ve cezaların caydırıcılıktan
uzak olması da kayıt dışı ekonominin artması sonucunu doğurmaktadır.
Bir ekonomide şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeyi arttıkça, kayıt
dışı ekonomi ve vergi kaybı buna paralel olarak azalacaktır. Bunun
sonucu olarak ortaya çıkan vergi artışı, kalkınmayı hızlandıracaktır.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik, kayıt dışılığı azalttığından verginin
tabana yayılmasını ve herkesten kazancı ölçüsünde adil vergi
alınmasını sağlayarak, dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payını
azaltacaktır. Bu azalış, mal ve hizmetlerin fiyatlarını düşürerek alım
gücünü artıracak ve toplumsal refah artışına katkıda bulunacaktır.
Kayıt dışı ekonomi, olumsuz ekonomik koşulların hem sebebi hem
de sonucudur (Önder 2012, 84). Bu nedenle öncelikle kayıt dışı
ekonomiyi ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılarak, neden-sonuç
ilişkisinin çözülmesi gerekir. Nedenler ortadan kaldırıldıkça sonuçların
büyük çoğunluğunun da ortadan kalktığı görülecektir. Ancak
nedenlerin ortadan kaldırılması yeterli değildir. Denetim
mekanizmasının işletilmesi ve cezaların caydırıcı hale getirilmesi de
önemlidir. Çünkü nedenlerin ortadan kaldırılması, kayıt dışılığın kayıt
dışı işler yapanlar açısından avantajlarını ortadan kaldırmaz. Bu
nedenle iyi işleyen bir denetim mekanizmasının da kurulması gerekir.
Türkiye’de ve Dünya’da kayıt dışı ekonominin artışına yol açan
nedenler genellikle; yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımı bozuklukları,
ekonomik krizler, işletme büyüklüğü vb. gibi birçok ekonomik, mali,
siyasi, hukuki, idari, psikolojik vb. nedenlere dayalı olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması,
çok yönlü devlet politikaları gerektirmektedir. Bunun sağlanması için,
Eğitim, denetim, cezaların caydırıcılığı, yasal takip, ekonomik önlemler
vb. gibi çok yönlü politikaların, kısa, orta ve uzun vadeli olarak
oluşturularak hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu
politikaların oluşturulmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik büyük
önem taşımaktadır. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin şeffaflık içerisine
yürütülmesini sağlayacak bir yapılanmanın oluşturulması ve bu yapı
içerisinde hesap verilebilirlik açısından gerekli mekanizmaların
oluşturulması önemlidir.
Ülkemizde kayıt dışılığın azaltılarak vergi adaletinin
sağlanmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik yüksek önem
taşımaktadır. İşletmelerin muhasebe kayıtlarının yapılmasında ve mali
tabloların düzenlenmesinde şeffaflık, gerek işletmelerin gerekse bütün
sektörlerin ve genel ekonominin durumunu daha gerçekçi biçimde
ortaya koyacak ve değerlendirmelerin geçerlilik derecesini
yükseltecektir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, daha doğru ekonomik
değerlendirmelerin yapılarak, ülke açısından daha doğru kararların
alınmasına zemin oluşturacaktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik
sağlanıp, kayıt dışılık için caydırıcı cezai yaptırımlar uygulandıkça,
kayıt dışılık azalacak ve düşük seviyelere inecektir.
Ülkemizde 2011 yılında çıkarılan yeni Türk Ticaret Kanunu ile
Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları’na uyum
zorunlu hale gelmiştir. Bu standartların tüm işletmeler tarafından
uygulanması ile uluslararası düzeyde standardizasyon sağlanacaktır.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik çerçevesinde yapılacak bu kayıtlar,
ekonomik birimlerin daha denetlenebilir olmasını sağlayacak ve
karşılaştırmalı olarak daha doğru değerlendirmeler yapılmasına temel
teşkil edecektir. Bütün işletmelerin, muhasebe kayıtlarını ve finansal
tablolarını şeffaf, denetlenebilir ve aynı standartlarda düzenlemesi,
vergi açısından da daha doğru değerlendirmeler yapılmasını ve
denetimde etkinliğin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
2. KAMU YÖNETİMİNDE AÇIKLIK VE ŞEFFAFLIK
Yönetimde açıklık ve şeffaflık, halkın yönetim tarafından yürütülen
iş ve işlemlerden haberdar olması, gerekli bilgi ve belgelere
ulaşabilmesi, yönetime katılması, yapılanları denetleyebilmesi veya
yanlışlardan hesap sorabilmesi gibi demokratik, temiz ve dürüst
yönetim anlayışını ifade etmektedir (Ceritli 2012, 29). Avusturalya
Genel Denetçiler Konseyi (The Australian Council of AuditorsGeneral), iyi yönetişimin ana esaslarını şu şekilde açıklamaktadır
(http://www.acag.org.au/epsa.html). Yönetişim, farklı kişilere göre
farklılaşan durumları ifade etmektedir. Alışkanlıklar, tecrübeler ve
ilgiler her insana göre değişebilmektedir. Gücün devlet işlerinde
kullanılma tarzı olarak belirtilebilir. İyi yönetişim dört ana prensibi;
hesap verebilirlik, katılımcılık, öngörülebilirlik ve şeffaflıktır (Ceritli
2012, 29).
Hesap verebilirlik, kamu görevlilerinin davranış ve
sorumluluklarının sorgulanabilmesi anlamına gelmektedir. Hesap
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
341
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
342
verebilirlik aynı zamanda, standartların oluşturulması ve bu standartlar
doğrultusunda performansın ölçülebilmesi demektir.
Katılımcılık, temsili demokrasinin en önemli göstergesidir. Kamu
programlarının düzenlenmesi ve uygulanmasında, etkilenen tarafların
sürece katılımı büyük önem arz etmektedir.
Öngörülebilirlik, kanun, düzenleme ve politikaların varlığı ile
birbiriyle uyumlu uygulamaların göstergesidir.
Şeffaflık, halkın bilgiye erişilebilirliği, hükümetin
düzenleme ve kararlarının açıklığını göstermektedir.
kural,
8/6/2004 Tarih ve 25486 Sayı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkında
Kanun’un birinci maddesinde Kanunun amacı, “kamu görevlilerinin
uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik,
kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri belirlemek ve
uygulamayı gözetmek…” şeklinde ifade edilmektedir. Böylece, kamu
yönetiminde ortaya konulan şeffaflaşma çabalarını, kamu çalışanlarının
tutum ve davranışlarını yönetmek adına yeni bir çerçeve daha
oluşturulmuştur. Elbette ki düzenlemeler tek başına toptan çözüm
üretecek değildir. Ancak, bu tür bir sürece girilmiş olması kamuda
farkındalık oluşturmak ve algıları değiştirmek adına önemli bir değer
taşımaktadır.
E-devlet uygulamalarının şeffaflaşma ve hesap verebilirlik
süreçlerine büyük katkı sağladığını belirtmek gerekir. Elektronik
ortamda yapılan uygulamaların, geleneksel uygulamalara göre daha
şeffaf ve denetlenebilir olduğu açıktır.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik iki açıdan önemlidir (Pınar 2012,
112). Birincisi, kaynakların etkin kullanımına ilişkindir. Mevcut
hizmetlerin en düşük maliyetle yapılması ve israfın önlenmesi önem
kazanmaktadır. Stratejik planlamayla beraber, bu tarz bir kaynak
kullanımının sonuç odaklı olması hedeflenmektedir. Bu anlamda,
harcama birimlerinin planlarını yapmaları, hedeflerini açık olarak
belirtmeleri, bu hedefler için kaynak ihtiyacı, sonuç itibariyle bu
kaynakların kullanılması sonucunda gelinen noktanın değerlendirilmesi
önem kazanmaktadır. Bu süreçlerin kamuoyuna açık olması, sadece
kurumsal denetim değil, tarafların faaliyetleri açık olarak görebilmesi
etkinliği arttıracaktır. Yukarıda sözü edilen sorunların, yani refaha
dönüşmeyen zenginliğin bir ölçüde iyileştirilmesi mümkün
olabilecektir. İkincisi demokratikleşme ile ilgilidir. Yani, vatandaşın ve
vergi mükellefinin kamu faaliyetlerini şeffafça görebilmesi ve hesap
sorabilmesidir. Tipik demokrasilerde vatandaş aynı zamanda vergi
mükellefidir. Seçim sürecinde vatandaş taleplerini dile getirir.
Vatandaşı bu talepleri büyük ölçüde karşılayabileceğine ikna eden parti
ya da partiler seçimden başarılı çıkar. Elbette bu bir pakettir. Sunulacak
hizmetler de, bunun finansmanı olan vergi de vardır. Vatandaş vergi
verir. Hükümet bürokratları vasıtasıyla hizmet sunar. Sonuç itibariyle
bu sürecin şeffaf bir biçimde yürümesi hem etkinliği arttırır hem de
vatandaşı ikna eder. Bu açıdan demokratik yönetim önem
kazanmaktadır. Ancak vergisiz bir demokrasi de pek mümkün değildir.
Süreç içerisinde veya sürecin sonunda hesap verme
mekanizmalarının da kurulması gerekir. Siyasetçi veya bürokratın
hesap vereceğini bilmesi halinde bu şeffaflığın bir anlamı vardır. Bu
olumlu yönlerine rağmen şeffaflık ve hesap verilebilirliğin kurum ve
kurallarıyla inşa edilmemesi halinde iki tehlike karşımıza çıkabilir.
Bunlardan birisi, bürokrasi açısından iş yapmanın riskidir. Yasal
süreçlerin ve kurumsal işleyişin sağlıklı olmaması halinde ülkemizdeki
genel kanaat gibi “iş yapmazsanız başınıza bir şey gelmez” algılaması
kalkınmanın önündeki en büyük engeldir. Özellikle performans
açısından önemli olan bu konu, zor olmakla beraber daha esnek iş
süreçleri gerektirmektedir. Bazen harcama birimleri çok daha
ekonomik ve etkili yolu bildiği halde mevzuata uygunluğu daha sağlam
yol olarak seçmekte ve kaynak israfına yol açabilmektedir. Bu çok
hassas bir dengedir. Ancak üzerinde düşünülmesi gereken bir konu
olduğu açıktır. Diğer bir tehlike, bilgisizlik dolayısıyla şeffaflığın
olumsuz sonuçlara yol açabilmesidir. Teknik bilgiye sahip kesimlerin
değerlendirmesi elbette mümkündür. Ancak kitle psikolojisi bazen
bilginin kötüye kullanılmasını kolaylaştırabilmektedir. Bütün bir süreci
değerlendirmek yerine, öncesi ve sonrası göz ardı edilerek sadece
birkaç istatistik üzerinden kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi
mümkündür.
Hükümetlerin, kamu kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin
sosyo-ekonomik konularda aldıkları kararlar ile işletmelerin mali
durumlarına ilişkin zamanında verilen nitelikli, anlaşılır ve güvenilir
bilgilere kişiler tarafından ulaşılmasına şeffaflık, bilgilerin
yayınlanmasına da hesap verebilirlik denir (Saydam 2015, 1).
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
343
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
344
Hükümetler ile her statüdeki kurumların şeffaflık sağlaması,
işletmelerin ve diğer ekonomik aktörlerin plan-program yapmalarında
ve karar verme konularında büyük önem taşımaktadır.
Siyasi ve idari şeffaflık, hükümetlerin izledikleri politikalar,
düzenlenen kurallar ve yapılan uygulamalar hakkında halkın
denetlemeler yapması için olanaklar sağlamak suretiyle hesap
verebilirliğin gerçekleştirilmesi, dolayısıyla da suiistimallerin ve
yolsuzlukların azalmasına katkı sağlar. Ayrıca, ekonomik şeffaflık
kaynak dağılımının adaletli gerçekleştirilmesine, ekonomik
potansiyelin daha rasyonel kullanılmasına ve ülkenin ekonomik
gelişmesine de büyük katkılar sağlar. Şeffaflık adı altında halka verilen
karmaşık, çelişkili ve dar kapsamlı bilgiler ülkelerin sosyo-ekonomik
faaliyetlerinde her zaman çeşitli sorunlar yaratır.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik konusundaki gereksinimlerin
günümüzde büyük ölçüde artmasının nedenlerinin başında globalleşme
ve demokrasi ile hakların her geçen gün büyük önem kazanması gerçeği
gelir. Bu konuda yapılan tartışmalar gelişen demokrasi anlayışıyla da
çok yakından ilgili olup halkın yönetim sürecine etkin şekilde katılması
amaçlanmaktadır.
Bu konuda halkın katılımının sağlanabilirliği veya etkin olması
kendilerine sunulan bilgilerle sınırlı olduğundan etkinliğin sağlanması
için şeffaflığın yukarıda belirtmiş olduğum özelliklere sahip olması
gerekir. Diğer bir anlatımla, zamanında verilmeyen, eksik ve anlaşılır
özellikte bilgiler içermeyen veya güvenirliği tam olmayan bilgiler
hiçbir amaca hizmet etmez. Bu nedenle de siyasi sorumluluk siyasi
denetim ve yükümlülükler her zaman eksik kalmaya ve amaca hizmet
etmeye mahkûmdur.
Etkin bir yönetimin esasını teşkil eden şeffaflık, sosyo-ekonomik
hedeflere ulaşılmasında önemli bir husus olup özellikle mali piyasaların
güvenli ve sorunsuz çalışmasını sağlarken, yerli ve yabancı
yatırımcıların da artmasında büyük katkı sağlar. Öte yandan, şeffaflık
aynı zamanda hesap verebilirliği de beraberinde getirdiği için,
hükümetlerin ve diğer kurumların gerek siyasi gerekse yönetim
makamlarında görevli kişilerin gösterdikleri performanstan dolayı
sorumlulukları ve hesap verebilirlikleri hakkında da birer gösterge
oluşturmaktadır.
Özetle şeffaflığın temeli, ilgili olan herkesin ihtiyaç duyduğu
bilgilere en süratli ve güvenilir bir şekilde ulaşımının sağlanmasıdır. Bu
nedenle aşağıdaki hususların ve özelliklerin yerine getirilmesi
gereklidir (Saydam 2015, 1).
a. Bilgi, herkesin kolayca ulaşmasına açık olmalı ve bu husus
düzenlenecek kurallarla saptanmalıdır. Çağımızda bilginin yayılması
için en çok kullanılan araçlar yazılı, görsel ve işitsel iletişim araçlarıdır.
b. Bilgiler ihtiyaç paralelinde olmalıdır. Örneğin, finansal
kuruluşların verdikleri kredilerin geri döneceği, yatırımcılar
yükümlülük ve riskler, halk günün ekonomik koşulları ve izlenen
politikalar hakkında bilgi sahibi olmayı isterler. Bu örnekleri her
faaliyet sahası için geliştirmek mümkündür.
c. Bilginin özelliği, tam, doğru, tutarlı açık ve basit şekilde
anlaşılır olmalıdır. Bu özelliklerin sağlanması amacıyla uluslararası
standartlara uyulması hususunda gerekli önem gösterilmeli ve bu
standartların uygulanıp uygulanmadığı ilgili bağımsız denetim
kuruluşların raporlarıyla desteklenmelidir.
d. Bilginin
niteliğinin,
içeriğinin
ve
güvenilirliğinin
sağlanmasının, aynı zamanda bütünselliğin sağlanması ile mümkün
olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır.
e. Bilgilerin sunumu mukayese yapmaya uygun olacak şekilde
düzenlenmeli ve meydana gelen değişiklikler zaman dilimlerine
uyumlu bilgiler taşımalıdır. Yanlış, eksik veya fiktif bilgilendirmeye
olanak vermemek için, ilgili konuda kamu yararına yönelik gözetim
görevi üstlenecek kurumlar oluşturulmalıdır.
f. Bilgiler kamuoyuna sunulurken, karmaşık ve anlaşılması zor
yöntemler ile ifadeler yerine, basit ve teknik açıdan konuyu bilmeyen
kişiler tarafından dahi kolayca anlaşılacak yöntemlerin kullanılmasına
özen gösterilmelidir.
g. Yayınlanacak bilgilerin etkin bir şekilde kullanılabilmesi ve
yararlı olabilmesi için yukarıda belirtilen özelliklere ilaveten ilgili
bilgilerin dönemsel olarak ve süresinde yayınlanması gerekir. Aksi
takdirde güncelliğini kaybetmiş olan bilgilerin herhangi bir yararı
olamayacağı için bu tür uygulama sırf “ben şeffaflık ilkesine uyarım”
imajını yaratmaktan öte bir aldatmaca olur.
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
345
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
346
Şeffaflık ve hesap verebilirlik hususunda konulara göre gerek IMF,
gerekse OECD ve uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IAF)
tarafından finansal ve mali konularda standartlar yayımlanmış olup
birçok demokratik ülke, bu konuya ilişkin standartları kendi ülkelerinde
yasallaştırmıştır. Ülkemizde de 2011 yılında çıkarılan Türk Ticaret
Kanunu ile bu standartlara uyum zorunlu hale gelmiştir. Para ve finans
politikalarında şeffaflığın sağlanması hususundaki uygulama ilkeleri,
merkez bankaları ve finansal kuruluşlarının raporlanması sureti ile
kamuoyunun erişimine sunulması hesap verebilirliğin ve dürüstlüğün
açık bir göstergesidir.
3. ÖZEL SEKTÖR AÇISINDAN ŞEFFAFLIK VE HESAP
VEREBİLİRLİK
Özel sektörde şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanması, ülkenin
kamu ile birlikte bir bütün olarak hızlı kalkınmasına temel teşkil
edecektir.
Özel sektörde şeffaflığın sağlanamamasının yarattığı olumsuz
sonuçların giderilmesi amacıyla ilgili uluslararası kuruluşlar harekete
geçmiştir. Başta şirket statüsündeki işletmeler ile belli bir ekonomik
potansiyelin üzerinde faaliyet gösteren benzer statüdeki işletmelerin
mali tabloları ile finansal durumlarına ilişkin tam, doğru ve zamanında
bilgilendirme yapmaları artık kaçınılmaz olmuştur. Aksi takdirde bu
durum akılcı olmayan yatırım kararlarının verilmesine, piyasada
istikrarsızlığa ve birçok ekonomik olumsuzlukların oluşmasına neden
olacaktır. Ayrıca, beklenmeyen veya spekülatif haberler yanlış
algılamalara veya kasıtlı olumsuzluklara da neden olmaktadır.
Şeffaflık konusunda borç ve finans kuruluşlarına ilişkin yapılan
yasal düzenlemelere ek olarak halka açık şirketler ile belli bir ekonomik
potansiyele sahip işletmeler, mali ve ekonomik kararlar alma
durumundaki kişi veya işletmelere mali tabloları ile diğer veriler
hakkında şeffaflık amaçları bakımından düzenli bilgi akışı sağlama
zorunluluğu getirilmelidir. Bu konuda yapılacak bilgilendirmelerin
anlamlı, anlaşılabilir ve amaca hizmet etmesi için aşağıdaki asgari
özellikleri taşımasına özen gösterilmelidir (Saydam 2015, 2).
•
Mali tabloların uluslararası muhasebe ve denetim standartlarına
göre ve periyodik olarak zamanında yayınlanmalıdır,
•
Mali tablolar, bilanço ve bilanço dışı işlem ile yükümlülükleri
ihtiva etmelidir,
•
Mali tablolara ilişkin muhasebe politikaları ile yöntemlerinin
tutarlı olarak uygulanmasına gerekli özen gösterilmeli ve bu konuda
bilgiler verilmelidir,
•
İşletmeler etkin iç kontrol sistemleri oluşturmalı ve mali
tabloların
bağımsız
denetçiler
tarafından
denetlenerek
raporlandırılmalıdır.
Sonuç olarak, şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanamaması
durumlarında amaçlanan hiç bir hedefe ulaşılması mümkün değildir.
Ayrıca, hükümet edenlerin ve diğer yöneticilerin yeterli bilgilere sahip
olmaması, onların ekonomide yaşanan olumsuzluklara zamanında ve
gerektiği gibi müdahale etmelerine veya önlemler almalarına engel
olmaktadır.
Özel kesimde şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramları en az kamu
kesimi kadar önemlidir. Alışkanlık, genellikle bu kavramların kamu
kesimi için kullanıldığını göstermektedir. Oysa bu kavramlar en az
kamu kesimi kadar özel kesim için de konuşulmalıdır. Özel kesim iki
nedenle bu kavramlardan uzak olabilir.
Bir neden, yeterli kurumsallaşmanın olmamasıdır. Kötü niyet
olmasa bile, yeterince kurumsal olmayan, özellikle küçük ve orta
ölçekli işletmelerde bu sorun daha yoğun olarak yaşanmaktadır (Pınar
2012, 214). Bu anlamda, kalkınma ajansları ve diğer benzer kurumlar
üzerinden verilen teşvikler en azından kurumsal yapıları
geliştirmektedir. Diğer neden ise bir anlamda kötü niyete girmektedir.
Bunun bir sonucu vergi kaybıdır. Vergi kaçırmanın maliyeti bütün
topluma çıkar. Eğer mülkiyet hakkının korunması konuşulacaksa, bu
açıdan vergi kaybının ciddi bir hak kaybı olduğu dikkate alınmalıdır.
Diğer bir sonucu ise yönetişim kavramı içerisinde de düşünülebilecek
olan, paydaşların hakkıdır. Bir kurumun bütün hesap ve faaliyetleri ile
açık olmaması, sadece yönetimde bulunanları koruması, pay sahibi
olduğu halde yönetimde bulunmayan kesimlerin haklarını zayi edebilir.
Bu açıdan özel kesimde de şeffaflık ve hesap verebilirliğin mutlaka
dikkate alınması gerekir. Kamu sektöründe saydamlık ve hesap verme
sorumluluğu mekanizması işlemediği zaman bu büyük ölçüde kamu
harcamaları tarafına yansımaktadır. İhale süreçlerinin açık olmaması,
kamu harcamalarında yolsuzluk ortaya çıkması durumları bunun
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
347
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
348
örnekleridir. Diğer tarafından bakıldığı zaman, özel sektörde de eğer
saydamlık ve hesap verebilirlik olmazsa, devletin vergi geliri kaybına
uğrama ihtimali çok yüksektir.
Bir ülkede esas hedef kalkınmadır ve büyüme bunun bir aracıdır.
Önemli olan zenginleşmenin aynı zamanda insan refahına
dönüşmesidir. Bunun olabilmesi için de kamu ve özel eşit derecede
önemlidir ve şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından baktığımız zaman
her iki sektör için de önemlidir. Sonuç olarak, kamu kesiminde
yolsuzluk, harcama sürecinde ortaya çıkabilirken, özel kesimde de
özellikle vergi borcunun hesaplanması ve ödenmesi sürecinde benzer
aksaklıklar ortaya çıkabilir. Sadece kamu kesiminde sorun varmış gibi
bu kavramları sabitlemek, kalkınma sürecinde en önemli ayak olan özel
kesimin göz ardı edilmesi anlamına gelir. Bu açıdan bir ülkenin
kalkınmasında, şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramlarının kamu-özel,
bir bütün olarak dikkate alınması kaçınılmazdır.
4. KAYIT DIŞI EKONOMİ
Kayıt dışı ekonomi, kanunlarla belirlenen usullere göre kayıt altına
alınmayan ve devletin resmi kayıtlarında görülmeyen ekonomik
faaliyetlerin tümüdür. Devletin ana gelir kaynağı vergidir. Kayıt dışı
ekonomi, vergi gelirlerini azaltıcı etkiye sahiptir.
Ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen, bu
faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıt dışı
ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik
işlem ve faaliyetlerdir. Diğer bir ifadeyle, kayıt dışı ekonomi resmi
kayıtlara girmeyen, kanuni belgelerle belgelendirilmeyen, yetkili kamu
organlarınca normal kurallar çerçevesinde kontrol edilemeyen ve milli
gelir hesaplamalarında dikkate alınmayan ekonomik işlem ve
faaliyetlerin tamamıdır. Genel olarak bir tanım yapmak gerekirse, kayıt
dışı ekonomi, gayri safi milli gelir hesaplarını elde etmede kullanılan
bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gelir yaratıcı
ekonomik faaliyetlerin tümüdür (Derdiyok 1993, 54).
Kayıt dışı ekonomi kavramı yerine; yeraltı ekonomisi, gayri resmi
ekonomi, gizli ekonomi, saklı ekonomi, ikinci ekonomi, kara ekonomi,
illegal ekonomi, kravatsız ekonomi, düzensiz ekonomi, paralel
ekonomi, faturasız ekonomi, görünmez ekonomi, marijinal ekonomi,
gölge ekonomi, kayıp ekonomi ve vergisiz ekonomi gibi kavramlar da
kullanılmaktadır. Vergisel anlamda ise kayıt dışı ekonomi, vergi
kaçırma veya vergiden kaçınma güdüsü ile vergi idaresinin bilgi alanı
dışında bırakılmış faaliyetler bütünüdür (Altuğ 1994a, 15).
Vergi, ekonomik faaliyetler sonucu ortaya çıkar (tahakkuk eder) ve
devlete ödenir. Vergi, devletin hükümranlık ve kanun gücüne dayalı
olarak, ekonomik faaliyette bulunanlardan, bu faaliyetlerinin belli
oranında cebren aldığı parasal tutardır. Ekonomik faaliyette bulunan
kişi ve kuruluşlar daha az vergi vermek ya da hiç vergi vermemek için,
ekonomik
faaliyetlerinin
tamamını
veya
bir
kısmını
belgelendirmeksizin kayıtlarında göstermeyebilirler. Bu durumda kayıt
dışı ekonomi olarak isimlendirilen durum ortaya çıkacaktır. Bu durum
ekonomik faaliyette bulunanların daha az vergi verme yoluyla
kazançlarını artırıp onların haksız rekabet yoluyla rakiplerine üstünlük
kurmalarını sağlarken, devlet açısından vergi kaybına yol açarak çeşitli
sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Kayıt dışılığın vergi gelirlerini azaltması, devletin yeni vergilere
başvurmasına veya mevcut vergileri artırmasına yol açmaktadır. Artan
vergi yükü ise, kayıt dışılığı teşvik ederek bir kısır döngü yaratmaktadır
(DPT 2007, 7).
Büyük ölçekli bir kayıt dışı ekonominin varlığı, yüksek vergi
oranları, kamu hizmetlerinde azalma, haksız rekabet ve dürüst ticaret
erbabı için elverişsiz bir iş ortamı ile sonuçlanmaktadır (Kemal 2003,
2007). Kayıt dışı ekonomi temelde, devletin bilgisi ve kontrolü
dışındaki kanunî ve kanundışı faaliyetlerden oluşmaktadır.
5. KAYIT DIŞI EKONOMİYE YOL AÇAN NEDENLER
Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran nedenleri, mali ve ekonomik,
hukuki ve idari, sosyal ve yapısal nedenler olarak gruplandırmak
mümkündür. Kayıt dışılığın nedenlerinin, birbirleriyle olan bağlantıları
açısından bir bütün olarak göz önünde tutulması gerekmektedir.
5.1. Mali ve Ekonomik Nedenler
Bir ülkenin sahip olduğu ekonomik sistemin kendisi ve yapısal
özellikleri kayıt dışılığa uygun bir zemin oluşturabilir. Ekonomik
düzenlemelerin, sınırlamaların ve bürokrasinin daha yoğun olduğu az
gelişmiş ülkelerde, kayıt dışılığın daha büyük oranda olduğu
görülmektedir (Ilgın 1999, 24). Ekonomide sektörlerin ağırlığı da kayıt
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
349
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
350
dışılığın boyutlarını etkilemektedir. Tarım ve hizmetler sektörleri,
izleme ve denetlemenin zor olması nedeniyle, kayıt dışılığın
yoğunlaştığı sektörlerdir. İşletmeler küçüldükçe kayıt dışı işçi
çalıştırma artmaktadır. Çalıştırılan işçi sayısına bağlı olarak getirilen
bazı yükümlülükler de işletmeleri küçük işletme şeklinde yeni
arayışlara yöneltmiştir (Altuğ 1994, 349). Gelir dağılımı açısından
bakıldığında; gelir dağılımındaki adaletsizlik, düşük gelir grubunun
genişliği ve orta gelir grubu üyelerinin nispi olarak azlığı kayıt dışılığın
nedenleri arasındadır. İktisadi kriz ve durgunluk dönemleri de kayıt
dışılığa uygun bir zemin oluşturmaktadır. Böyle dönemlerde işsiz
kitleler, kayıtlı ekonomide bulamadıkları istihdam imkânlarını kayıt
dışı faaliyetlerde arayabilmektedir. Müteşebbisler ise kriz ve
durgunluğun etkilerini minimuma indirmek ve özellikle istihdam ve
üretim açısından esnek davranabilmek gayesiyle kayıt dışı faaliyetlere
yönelmektedirler. Ülkelerarası bütünleşme ve globalleşme eğilimleri
ile birlikte dış ticaretteki rekabet, firmaları maliyet avantajları aramaya
ve ucuz emek gücüne yöneltmektedir. Kayıt dışı faaliyetler böyle bir
imkân sunabilmesi açısından cazip olabilmektedir. Enflasyonist
ortamlarda mükellefler reel gelirleri artmasa da vergi ödemek zorunda
kalmaktadırlar. Enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kârların
vergilendirilmesi, elde edilen gelirin enflasyon sonucu artarak yüksek
oranlı vergi dilimlerine dahil olması ve yine enflasyon nedeniyle satın
alma gücünde meydana gelen aşınmadan dolayı mükellefler elde
ettikleri gelirlerinin bir kısmını vergi idaresinden gizleme yoluna
gitmektedirler (Akbulak ve Tahtakılıç 2003, 21). Bu durum vergi
hasılatının azalmasına ve Hazine’nin kamu harcamalarını finanse
etmek için borçlanma ya da para basma yoluna gitmesine yol açmakta,
bunun sonucu olarak faiz oranları yükselmekte ve sonuçta enflasyonun
gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkisi de artarak sürmektedir. Kayıt
dışı ekonomiyi ortaya çıkaran ekonomik nedenlerden bir diğeri de
ekonomilerin genellikle küçük ve orta boy işletmelerden (KOBİ)
oluşmasıdır. Örneğin Türkiye’de, KOBİ’ler toplam istihdamın %45’ini,
yatırımların %27’sini gerçekleştirirken, toplam kredilerin yalnızca %34’ünü kullanabilmektedirler (Aydemir 1995, 63). KOBİ’lerin dış
finansman sağlama olanaklarının kısıtlı olması ve risk sermayesi
yatırım ortaklığı, KOBİ borsaları, kredi garanti fonu gibi kurumların
ülkemizde henüz yeterince yerleşmemiş olması bu işletmeleri, aynı
zamanda bir oto-finansman yolu olan daha az vergi ödeme yoluyla
faaliyetlerini finanse etmeye itmektedir. Kamunun ekonomide
kapsadığı alanın büyüklüğüne bağlı olarak harcamalarının yüksekliği,
dolayısıyla yeni vergi koyma veya mevcut vergilerin oranlarını
yükseltme ihtiyacı kayıt dışılığı teşvik edebilmektedir. Bu bağlamda
vergi oranlarının yüksek ve adaletsiz olması mükelleflerin gelir yaratıcı
işlemlerini vergi idaresinden gizlemelerine, bununla bağlantılı olarak
vergi ödemeyerek yatırımlarına fon oluşturma eğilimine girmelerine
neden olmaktadır. Mali sistem ve vergi mevzuatının karmaşıklığı,
vergilerin oran ve çeşit olarak fazlalığı ve prosedür olarak zorluğu
mükelleflerin kayıt dışı kalmalarına neden olmaktadır. İstisna, muafiyet
ve teşvikler de kayıt dışılığı artırmaktadır (Önder 1992, 51).
5.2. Hukuki ve İdari Nedenler
Bu grupta sayabileceğimiz nedenler, daha çok vergi sisteminin ve
vergi idaresinin aksaklıklarından kaynaklanmaktadır. Vergi kanun,
yönetmelik ve tebliğlerinin yeterince açık ve anlaşılabilir olmaması ve
sık
değiştirilmesi
sonucu,
mükelleflerce
düzenlemelerin
izlenebilmesinde yaşanan güçlükler, mükelleflere tanınan muafiyetler,
vergi istisnaları, genel bütçe gelirlerine dâhil olmayan, ancak devletçe
zorunlu kılınarak karşılıksız olarak alınan katılma payları, kamu vakıf
ve derneklerine yapılan zorunlu bağışlar gibi “kayıt dışı vergiler”
(Akalın 1996, 36), vergi idaresinin hantal yapısı, bu yapı nedeniyle
ortaya çıkan denetleme zorluğu, denetim sıklığının seyrekliği gibi
nedenler de mükellefleri kayıt dışı çalışmaya itmektedir. Ülkemizde, af
kanunları ıslah edici olmaktan çıkmış, vergi kaçakçılığını ve kayıt dışı
ekonomiyi özendirici bir duruma gelmiştir. Vergi afları popüler
ifadesiyle “bir kereye mahsus ve son defa” olmak üzere gündeme
getirilmiş, tahsilatı hızlandırma amacıyla yapıldığı gerekçe gösterilmiş
ancak, 1950 yılından sonra vergi aflarının arası 10 yılı geçmemiş,
tahsilatın hızlandırılması gerekçesi ise, af beklentisi nedeniyle
mükelleflerin ödemelerini geciktirmeleri ile sonuçlanmıştır (Akbulak
ve Tahtakılıç 2003, 24-25).
5.3. Sosyal ve Yapısal Nedenler
Vergi ödemenin satın alma güçlerini azaltacağını düşünen
mükellefler, vergi ödemeye karşı isteksiz davranırlar. Bu durumu en aza
indirebilmek için, verginin aslında kamu hizmetinin bir karşılığı
olduğunun, vergiler ödenmediği takdirde, kamu harcamalarının
enflasyonist etkiler doğuran borçlanma ile karşılanacağının ve bedelin
er geç yine kendilerince ödeneceğinin mükelleflere iyi anlatılması
büyük önem taşımaktadır.
Toplanan vergilerin verimli alanlarda
kullanılmaması, israfa varan kamu harcamaları, devlet kadrolarının
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
351
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
352
popülist nedenlerle aşırı şişirilmesi gibi faktörler mükelleflerin devlete
olan güvenini sarsmakta ve vergi ödememe yoluna gitmelerine ortam
hazırlamaktadır. Ülkemizde nüfus artış hızının yüksek, nüfusun önemli
bir kısmının kırsal alanlarda yaşıyor ve tarım ve hizmetler sektörünün
üretim ve istihdam açısından önemli bir paya sahip olması, işsizlik
oranını yüksekliği ve gelir dağılımının çarpıklığı gibi düzeltilmesi için
belli bir zamana ihtiyaç duyan “yapısal” nedenler de kayıt dışı
ekonominin büyüklüğünü etkilemektedir.
5.4. Siyasal Nedenler
Kayıt dışı ekonomiye yol açan, boyutlarını büyüten veya kayıt dışı
ekonominin ortadan kaldırılmasını zorlaştıran nedenlerden biri de, kayıt
dışı ekonominin zaman zaman siyasal himayeye sahip olması olarak
düşünülebilir. Siyasetçilerin yeniden seçilmelerini garantiye almaya
yönelik oy kaygısı taşımaları, oy potansiyeli yüksek seçmen kitlelerini
zor duruma sokacak uygulamalardan kaçınmalarına ve söz konusu
kesimlerin kayıt dışı faaliyetlerinin bir kısmını görmezden gelmelerine
neden olabilmektedir. Örneğin, ortalama seçmenin küçük çiftçi ve
küçük esnaf olduğu Türkiye gibi ülkelerde, kayıt dışı ekonomiyle
mücadelenin siyasal faturası ağır olabilir. Bu yüzden, “götürü” ve
“basit” usulde vergilendirme adı altında Türkiye’de kayıt dışı
ekonominin bugüne kadar belli ölçülerde yasal himayeye sahip
olduğunu söylemek mümkündür.
6. KAYIT DIŞI EKONOMİNİN UNSURLARI
Kayıt dışı ekonomi kapsamı içerisinde yer alan ve birbirinden
farklılık gösteren unsurlar, gelir elde edenler açısından üç grupta
toplanabilir (Aydemir 1995a, 76). Bunlar;
a) Yeraltı ekonomisi (veya yasadışı faaliyetler),
b) Yarı kayıtlı ekonomi,
c) Hiç kayıtlara girmeyen ekonomidir.
Yukarıda sayılan üç unsurun ortak özelliği; gelir elde edenlerin, elde
ettikleri gerçek gelirlerinin bir kısmını veya tamamını kayda geçirmiyor
ve bu gelirler üzerinden de ödemesi gerekenden daha az vergi veya hiç
vergi ödemiyor olmalarıdır.
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
Kayıt dışı ekonominin diğer bir şekli olan yasa dışı faaliyetler
toplumun zararlı ve ahlak dışı olarak gördüğü, kötü olarak
nitelendirdiği kanunen yasaklanmış faaliyetlerdir. Kayıtlı ekonomik
faaliyet olarak yürütülmesi yasaklanmış olan faaliyetler doğal olarak
kayıt dışı faaliyetlerdir. Ekonomik faaliyetlerden bir kısmının çeşitli
sebeplerle yeraltına kayması vergilendirilebilir kaynakların da yeraltına
kayması anlamına gelmekte ve sonuçta vergi kaybı doğmaktadır
(Yılmaz 1998, 483). Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin tespit edilmesi
halinde ilgililer sadece vergi cezaları ile cezalandırılırken, yasa dışı
faaliyetleri yapanlar vergi cezalarından ayrı olarak ilgili kanunlardaki
hapis ve para cezaları ile cezalandırılırlar. Daha çok kamu düzenini
ilgilendiren ve devletin güvenlik güçlerinin uğraşı alanı içinde olan bu
faaliyetleri; silah, uyuşturucu, kıymetli maden ve tarihi eser kaçakçılığı,
kalpazanlık, sahte pasaport, vize ticareti, gayri yasal iş takibi, çek-senet
tahsilatı, tefecilik, rüşvet, kadın ticareti ve organ ticareti olarak saymak
ve bu sayılanları artırmak mümkündür (Aydemir 1994, 14). Bu yasa
dışı faaliyetlerden elde edilen gelire kara para, bu paraya yasal bir
kazanç görünümü kazandırılmasına kara paranın aklanması denir. Esas
itibariyle, kanunların suç saydığı fillerin -öncül suçlar vasıtasıylaişlenmesinden elde edilen para veya para yerine geçen evrak ve
senetleri mal veya gelirleri ve bir para biriminden diğerine çevrilmesi
de dâhil olmak üzere elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değeri
kara para alarak tanımlamak mümkündür ve kayıt dışı ekonominin var
olduğu ülkelerde yaygın olduğu bir gerçektir (Çolak 2001, 196). Birçok
ülkede, yasadışı faaliyetlerden elde edilen kara paranın aklanması da
suç sayılmaktadır.
6.2. Yarı Kayıtlı Ekonomi
Faaliyetleri yasal olup ancak bu faaliyetlerden elde edilen gelirlerin
büyük bir kısmı kayıt dışında kalan kişilerin faaliyetleri yarı kayıtlı
ekonomi kapsamı içerisinde yer almaktadır. Bu tür faaliyetleri yürüten
mükellefleri kendi aralarında ikiye ayırmak mümkündür (Aydemir
1995a, 77). Bunlar;
a) Yasal olarak gelirleri kayıt dışında kalan mükellefler,
b) Gelirlerini yasalara aykırı olarak kayıt dışına çıkaran
mükelleflerdir.
2016/Özel Sayı-1
6.1. Yeraltı Ekonomisi (Yasa Dışı Faaliyetler)
353
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
2016/Özel Sayı-1
6.2.1. Yasal Olarak Gelirleri Kayıt Dışında Kalan Mükellefler
354
Ülkemizde bazı vergi mükelleflerinin elde ettikleri gelirlerin tespit
edilmesinde güçlük çekilmesi nedeniyle bu gelirler, vergi kanunlarıyla
muafiyet kapsamına alınarak vergi dışında bırakılabilmekte veya
ödenecek vergi, devlet tarafından götürü usul ile belirlenebilmekteydi.
Diğer bir ifadeyle, bu mükelleflerin faaliyetleri sonucu elde ettikleri
kazançların yasal olarak kayıt dışında kalmasına izin verilmekteydi.
01.01.1999 tarihine kadar, götürü usule tabi mükelleflerin gerçek
gelirleri yasal olarak kayıt dışında kalmaktaydı. Çünkü bu usule tabi
olan mükelleflerin gelir ve giderlerinin belgelendirilmesi söz konusu
değildi. Götürü usule tabi mükellefler, kendileri yeterince vergi
ödemedikleri gibi asıl vergiyi ödemesi gereken kesimin de kazançlarını
tam olarak beyan etmesine engel olmakta dolayısıyla onların da daha
az vergi ödemesine neden olmaktaydı. Götürü usulde vergilendirilen
mükellefler, bir yandan kendi faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri
kayıt dışında kalmakta diğer taraftan da iktisadi ilişkide bulundukları
diğer mükelleflerin belge düzenini bozarak onların faaliyetlerinin de
kayıt dışında kalmasına sebep olmakta dolayısıyla kayıt dışı
ekonominin daha çok büyümesine neden olabilmekteydi. 22.07.1998
tarihli 23417 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4369 sayılı
kanunla, götürü usul yerini basit usule bırakmıştır. Basit usule tabi
olanlar, faaliyetlerine ilişkin mal alış ve giderleri ile hasılatlarını
gösteren belgeleri vermek, istemek ve almak zorunda oldukları için
belge düzeninin yerleşmesine yardımcı olmaktadırlar.
6.2.2. Gelirlerini Yasalara Aykırı Olarak Kayıt Dışına Çıkaran
Mükellefler
Mükelleflerin bazıları, daha az vergi ödemek ya da hiç ödememek
amacıyla faaliyetlerinin bir kısmını veya tamamını bazı nedenlerle kayıt
dışında tutmaktadırlar. Bu tür mükellefler hemen hemen her sektörde
faaliyet gösterirken, kayıt dışılığın boyutlarını aslında sektörün kendi
özel yapısı belirlemektedir. Bazı sektörlerde yürütülen faaliyetler,
yapıları gereği tespit edilmesi ve denetlenmesi çok güç olduğu için daha
kolay kayıt dışında kalabilmektedir.
Kolay denetlenebilir olan sektörlerin faaliyetlerinin her aşamasında
belirli yaptırımların uygulanması sonucu kayıt dışılığın önüne
geçilebilirken, denetimin zor olduğu sektörlerde kayıt dışı çalışma,
kişiler tarafından bir avantaj olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu
sektörlerde faaliyet gösterenler, gelirlerinin büyük bir kısmının gizleme
eğilimlerine girdiklerinden kayıt dışılığın önüne geçilmesinde
güçlükler yaşanmaktadır.
6.3. Hiç Kayıtlara Girmeyen Ekonomi
Ekonomik faaliyetlerini aktif olarak yürütenler vergi idaresinin
bilgisi dışında faaliyet gösterebilmektedirler. Bu kişilerin vergi
idaresinde herhangi bir mükellefiyet kayıtları da yoktur.
7. KAYIT DIŞI EKONOMİYİ ÖLÇME YÖNTEMLERİ
Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü tespit etmek oldukça güçtür.
Bunun temel nedeni, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin gizlilik içerisinde
olması ve bu faaliyetler tespit edildiğinde cezalandırma ihtimalinin
olmasıdır. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü ölçmek için çeşitli
yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler; doğrudan ölçme ve dolaylı
ölçme yöntemleri olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
7.1. Doğrudan Ölçme Yöntemi
Bu yöntemde, anket çalışması yapılarak kayıt dışı ekonominin
büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Yapılan anketlerde, kişi ve
kuruluşlara kayıt dışı faaliyette bulunup bulunmadıkları, ya da
faaliyetlerinin ne kadarını kayıtlara yansıtmadıkları sorularak kayıt dışı
ekonominin büyüklüğünün hesaplanabilmesi için gerekli veriler
toplanır. Anket çalışması sonuçlarının gerçeğe yakın çıkması için, anket
sorularının titizlikle hazırlanması ve anketin uygulanacağı kişi ve
kuruluşların anketin güvenirliliğini sağlayacak sayıda ve rasgele
belirlenmesi, ankete katılanların isimlerinin ankette yer almaması
gerekir. Ancak, kayıt dışı faaliyetlerinin önemli bir kısmı yasalara
aykırı olması, kişi ve kuruluşların bu tür faaliyetleri ile ilgili bilgileri
gizleme eğilimde olması bu yöntemin güvenirliliğini zayıflatır (Temel
ve diğerleri 1994, 11-12).
7.2. Dolaylı Ölçme Yöntemleri
Kayıt dışı ekonomiyi ölçmede genellikle dolaylı ölçme yöntemleri
kullanılır. Bu yöntemde, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün
ölçülmesinde çeşitli yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlar; Gayri Safi
Milli Hasıla (GSMH) Yaklaşımı, Vergi İncelemeleri Yoluyla Ölçme
Yaklaşımı, İstihdam Yaklaşımı ve Parasalcı Yaklaşım’dır.
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
355
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
2016/Özel Sayı-1
7.2.1. GSMH Yaklaşımı
356
GSMH’nın hesaplanmasında genellikle üretim, gelir ve harcama
yöntemleri olmak üzere üç farklı yöntem kullanılır. Bu yöntemlerin
hangisi kullanılırsa kullanılsın GSMH rakamlarının eşit çıkması
gerekir. Ekonomide kayıt dışı ekonomi nedeniyle, farklı yöntemler ile
hesaplanan GSMH rakamları da farklı çıkmakta; gelir yöntemi ile
bulunan rakam en düşük, harcama yöntemi ile bulunan rakam ise en
büyük GSMH değerini vermektedir. Bu yaklaşıma göre, harcama
yöntemi ile bulunan GSMH ile gelir yöntemi ile bulunan GSMH
rakamları arasındaki fark, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında
bilgi verir. Ancak, döviz, altın gibi tasarruf araçlarına yatırım eğiliminin
yüksek olduğu dönemlerde ve yurt dışına transferin varlığında bu
yaklaşım da sağlıklı bir sonuç vermeyebilir (Temel ve diğerleri 1994,
12). Bu yaklaşım ile hesaplanan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü
genellikle diğer yaklaşımlara göre hesaplananlardan düşük
çıkmaktadır.
7.2.2. Vergi İncelemeleri Yoluyla Ölçme Yaklaşımı
Vergi incelemeleri yoluyla mükelleflerin beyan etmediği gelirler
tespit edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye
çalışılmaktadır. Çağdaş vergi sistemlerinin en önemli özelliği
mükelleflerin vergiye tabi gelirlerini vergi idarelerine kendilerinin
beyan etmeleridir. Bazen mükellefler, kazançlarını bilerek veya
bilmeyerek olduğundan daha az beyan ederler. Vergi incelemelerinde
mükelleflerin beyan ettikleri kazançlar incelenir, eksiklik varsa matrah
farkları bulunur. Bu yaklaşıma göre, bulunan matrah farkları esas
alınarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılır.
Ancak bu yaklaşımla kayıt dışı ekonomi değil vergilendirilmeyen
ekonominin büyüklüğü tespit edilmiş olur. Bu yaklaşımın en önemli
eksikliği, kayıt dışı ekonomi yerine vergilendirilmeyen ekonominin
büyüklüğünü tahmin etmesidir. Bazı faaliyetlerin, vergilendirilmediği
halde milli gelir büyüklüğü içerisinde yer alması, kayıt dışı ekonominin
vergilendirilmeyen ekonomiden daha büyük olduğunu gösterir.
7.2.3. İstihdam Yaklaşımı
Bu yaklaşımda, nüfusun, sivil işgücü arzının ve istihdamın zaman
içinde gelişimi incelenerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin
edilmeye çalışılmaktadır. Sivil işgücü arzının toplam nüfusa oranı ile
istihdamın toplam nüfusa oranının zaman içinde benzer gelişme
göstermesi beklenir. Sivil işgücünün toplam nüfusa oranı belirli
seviyede kalırken, istihdamın toplam nüfusa oranının düşmesi, toplam
istihdam içinde kayıt dışı ekonomideki istihdamın payının artmasını
ifade eder ki bu da kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında bilgi
verir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, hesaplamanın yapıldığı
dönemin sosyal gelişmelerini ve ikinci işte çalışanları dikkate
almamasıdır. Sosyal gelişmelerden bir kısmı istihdamın toplam nüfusa
oranını yükseltirken bir kısmı da sivil işgücünün toplam nüfusa oranını
düşürerek sanki kayıt dışı ekonominin küçüldüğü izlenimi bu yöntemin
güvenirliliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
7.2.4. Parasalcı Yaklaşım
Bu yaklaşımda, parasal istatistikler kullanılarak kayıt dışı
ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır (Temel ve
diğerleri 1994, 14). Parasalcı Yaklaşım; Sabit Oran (Emisyon Hacmi),
İşlem Hacmi ve Ekonometrik Yaklaşım olmak üzere üç grup altında
incelenecektir.
7.2.4.1. Sabit Oran (Emisyon Hacmi) Yaklaşımı
Bu yaklaşımda, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü belirlemek için
para piyasalarında hareketler izlenmekte ve kayıt dışı ekonomik
faaliyetlerde ödemelerin genellikle peşin para ile yapıldığı, çek ve senet
gibi ödeme araçlarının kullanılmadığı varsayılmaktadır. Ayrıca,
ekonomide kayıt dışı ekonomi olmadığı dönemlerde emisyon hacminin
mevduata oranının sabit kalacağı varsayılmakta ve bu oranın zaman
içinde artması paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı
ekonominin de arttığını göstermektedir. Bu yaklaşımın en önemli
eksikliği, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödeme aracının peşin para
olduğunu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide
aynı olduğunu kabul etmesidir. Oysa kayıt dışı ekonomide çek ve senet
ile ödeme de yaygındır ve ayrıca paranın dolaşım hızı kayıtlı
ekonomiye göre daha yüksektir.
7.2.4.2. İşlem Hacmi Yaklaşımı
Bu yaklaşıma göre, Fisher’in miktar teorisi eşitliği kullanılarak
işlem hacminin milli gelire oranındaki değişikliklerden kayıt dışı
ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu
yaklaşımın emisyon hacmi yaklaşımına göre avantajı, kayıt dışı
ekonomide peşin para yanında çek ve senet ile ödeme araçlarını da
dikkate almasıdır. Bu yaklaşımın eksikliği ise, paranın dolaşım hızının
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
357
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
358
kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğunu varsayması ve işlem
hacmi miktarının hesaplanmasının güç olmasıdır.
7.2.4.3. Ekonometrik Yaklaşım
Bu yaklaşımda, nakit para talebinin ekonometrik bir denklem ile
tahmin edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye
çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kayıt dışı ekonominin en önemli
nedeni yüksek vergi oranlarıdır. Bu yaklaşımda da, kayıt dışı
ekonomide ödeme aracının peşin para olduğu ve paranın dolaşım
hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomilerde aynı olduğu varsayılmaktadır.
Ayrıca, nakit para talepleri, vergilerin uygulandığı ve uygulanmadığı
durumlarda ayrı ayrı hesaplanmakta ve bu rakamlar arasındaki fark
kayıt dışı ekonomi ile ilgili nakit para seviyesi tespit edilmektedir.
Paranın dolaşım hızı da analize dahil edilerek kayıt dışı ekonominin
büyüklüğü tahmin edilmektedir.
8. KAYIT DIŞI EKONOMİK FAALİYETLERİN OLUMSUZ
ETKİLERİ
Kayıt dışı ekonominin en önemli olumsuz etkilerinden birisi,
devletin temel gelir kaynağı olan vergi gelirlerini azaltmasıdır. Bazı
ekonomik faaliyetlerin kayıt dışında kalması, vergilerin eksik ya da hiç
ödenmemesine neden olmakta ve sonuçta devletin vergi gelirlerini de
azaltmaktadır. Devletin vergi gelirlerinin azalması sonucu doğan bütçe
açıkları ya borçlanma ya da para basma yoluyla karşılanır. Bütçe
açıkları, borçlanma yoluyla karşılandığı takdirde faiz oranları
yükselmekte dolayısıyla özel sektörün yatırım maliyetlerini artırarak
yatırımları azaltmaktadır. Yatırımların azalması, işsizliği arttırarak işsiz
kitlelerin kayıt dışı ekonomide çalışmasına neden olmaktadır. Bütçe
açıklarının borçlanma yoluyla karşılanması sonucu artan faiz oranları
nedeniyle kamu borçlanma maliyeti de artmakta dolayısıyla bütçe
açıkları daha da artmaktadır. Bütçe açıklarının merkez bankası
aracılığıyla para basılarak karşılanması, enflasyon oranın yükselmesine
dolayısıyla gelir dağılımının bozulmasına neden olmaktadır.
Kayıt dışı ekonomi sayesinde bazı kişiler vergi dışı kalmış gelir elde
etmiş olurlar. Bundan dolayı vergisini tam ödeyenlerle ödemeyenler
arasında adaletsiz bir durum ortaya çıkmaktadır. Vergi yükünün
adaletsiz dağılımı gelir dağılımında da adaletsizliğe neden olur.
Kayıt dışı üretilen mal ve hizmetlere, vergisinin ödenmemesi
nedeniyle daha düşük bedelle satılma imkânı verilerek dürüst vergi
mükellefleri açısından haksız rekabet ortaya çıkmaktadır. Kayıt
dışılığın olduğu sektörlerde vergi, sigorta ve diğer kesenekler
ödenmediği için bu sektörler lehine bir durum ortaya çıkar. Diğer
taraftan, resmi kayıtların tutulduğu sektörlerde faaliyette bulunanların,
vergi, sigorta ve diğer keseneklerden dolayı üretim maliyetleri
artmaktadır. Bunun sonucunda, dürüst vergi mükellefleri açısından
haksız rekabet ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışı ekonomi nedeniyle,
üretim kaynakları vergilendirilmeyen sektörlere kayabilmekte ve
dolayısıyla kaynaklar da verimsiz alanlarda kullanılabilmektedir.
Kaynak dağılımında etkinliğin sağlanamaması ve kaynakların verimli
olarak kullanılamaması, ekonominin sağlıklı ve dengeli büyümesini de
engellemektedir.
Kayıt dışı ekonomi resmi kayıtlara girmediğinden kayıtlı ekonomide
belirlenen ekonomik göstergeler (enflasyon, işsizlik, büyüme oranları
ve milli gelir) gerçekte olduğundan farklı çıkmaktadır. Çünkü resmi
ekonomik göstergeler sadece kayıtlı ekonominin göstergeleridir.
Ekonomik verilerin, milli istatistik içinde gerçeği yansıtmaması refahı
olumsuz yönde etkilemekte ve birçok gösterge milli istatistiklere
girmediği için ekonominin durumu hakkında yanlış bilgi vermekte ve
bu verilere göre uygulanacak iktisadi ve mali politikalardan beklenen
sonuçlar gerçekleşmemektedir.
Kayıt dışı faaliyetlerin artması, toplumun ahlaki değerlerinin
bozulmasına ve yasa dışı faaliyetlerin yaygınlaşmasına neden
olmaktadır. Yasa dışı faaliyetlerin yaygınlaşması, bireylerin devlet
otoritesine olan güvenlerini azaltır. Devlete olan güvenlerinin azalması
sonucu, bireyler sorunlarını yasa dışı yollarla çözme yoluna gidebilirler.
Özellikle, bireyler sorunlarını rüşvet, suiistimal yoluyla veya ‘mafya’
olarak bilinen yasa dışı örgütler yoluyla çözme yoluna gidebilirler.
“Kayıt dışı ekonomi devlete karşı bir başkaldırı (ekonomik anarşi)
yaratır, moral değerleri bozar” (Altuğ 1994b, 66). Ahlaki değerler
üzerinde ortaya çıkan bu yozlaşma, kişileri devlete ve topluma karşı suç
işlemeye yöneltmektedir.
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
359
Avrupa ülkelerinde kayıt dışı ekonomi ülkelerin gelişmişlik
düzeyiyle orantılıdır. Gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışı
ekonomi azalmakta, gelişmişlik düzeyi düştükçe artmaktadır.
Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, 2012 yılında 29 Avrupa
ülkesinin ortalaması yüzde 19,6 iken Türkiye için tahmin yüzde
27,7’dir. Kısaca Türkiye’de kayıt dışı ekonomi Avrupa ülkeleri
ortalamalarına göre yüksektir. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ile
ilgili bu kıyaslama bize Türkiye’nin kayıt dışı ekonomi ile mücadelede
daha fazla yol alması gerektiğini göstermektedir.
32,3
29,6
29,5
29
28,6
27,7
26,5
26
25,8
25
24,3
22,8
21,6
19,4
19,2
14.021
12.843
18.331
19.601
21.060
14.853
16.235
28.646
25.875
21.310
25.343
19.892
30.133
22.853
30.315
7,3
21,3
4,4
3
1,3
74,9
2
0,5
0,4
38,5
11,3
9,9
60,8
10,6
46,2
ÜCRETLERDE
VERGİ+SGP
YÜKÜ
Bulgaristan
Romanya
Hırvatistan
Litvanya
Estonya
Türkiye
Letonya
Güney Kıbrıs
Malta
Polonya
Yunanistan
Macaristan
İtalya
Portekiz
İspanya
VERGİ
YÜKÜ
SAGPKBGSYH
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
NÜFUS
(MİLYON)
ORAN
Tablo 1. Avrupa Ülkelerinde 2012 Yılı Verileri: Kayıt Dışı
Ekonominin GSYH’ye Oranları (%) Satın Alma Gücü Paritesine
Göre Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (SAGP-KBGSYH),
Nüfus, Vergi Yükünün GSYH’ya Oranları ve Ücretlerde
Vergi+Sosyal Güvenlik Primi Yükü Oranları(%)
ÜLKE
360
9. AVRUPA’DA VE TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİ
İLE BAZI GÖSTERGELERİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
VE
EKONOMİK
KALKINMAYA
ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
SIRA
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
27,9
27,4
33,1
27,1
33,3
27,2
28,3
36,4
34,7
33,1
36,2
38,1
44,4
34,9
33
40,4
38,2
35,5
41,9
49,4
47,6
36,7
41,4
16 Belçika
17,1 37.995
11,1
46,7
56
17 Çek Cum.
16,2 27.381
10,5
34,6
42,4
18 Slovenya
16
28.705
2,1
37,2
42,3
19 Slovakya
16
24.145
5,4
27,7
39,6
20 İsveç
14,8 41.130
9,6
44,7
42,8
21 Danimarka
13,8 37.713
5,5
48,9
38,6
22 Finlandiya
13,7 36.736
5,4
42,9
42,5
23 Almanya
13,5 38.696
81,9
40,1
49,7
24 İrlanda
12,8 40.443
4,6
29,6
34,5
25 Fransa
11
35.613
63,4
46,3
50,2
26 İngiltere
10,5 36.605
63,2
37,1
32,3
27 Hollanda
9,8 42.320
16,8
38,8
38,6
28 Lüksemburg
8,2 79.649
0,5
38,6
35,8
29 Avusturya
7,9 42.590
8,5
43,9
48,9
30 Ortalama
19,6 30.036
20
36,3
42,1
KDE-GSYH Oranları, Kaynak: Friedrich Schneider,Gelir Politikaları Genel
Müdürlüğü Sunumu 2013.
SAGP-KBGSYİH, Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, April
2013.
Nüfus:Kalkınma Bakanlığı Uluslararası Ekonomik Göstergeler 2013.
VERGİ YÜKÜ, Kaynak: European Comission, Directorate General Ecfin
Economic and Financial Affairs, Statistical Annex of European Economy,
Autumn 2012, s.134-139'dan yararlanılarak hesaplanmıştır. Türkiye ile ilgili
bilgiler, Kalkınma Bakanlığı Orta Vadeli Program (2013-2015) s.32'den
alınmıştır.
ÜCRETLER VERGİ+SGP YÜKÜ, Kaynak: www.oecd.org
Tabloda Avrupa ülkelerinin sıralaması yapılırken, kayıt dışı
ekonominin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı en yüksek olan ülkeden
en düşük olan ülkeye doğru sıralama yapılmıştır. Tablodaki diğer
sütunlardaki veriler, bu sıralama doğrultusunda düzenlenmiştir.
Tablo incelendiğinde, kayıt dışı ekonominin Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla (GSYH)’ya oranları ile ülkelerin ekonomik gücünün temel
göstergelerinden, Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına Gayri
Safi Yurtiçi Hasıla (SAGPG-KBGSYH) oranları birlikte
değerlendirilebilir. Tablodaki veriler ışığında, ülkelerin kayıt dışılık
oranları azaldıkça, kişi başına alım gücünün arttığı söylenebilir. Başka
bir deyişle, ülkelerin gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışı
ekonominin toplam ekonomi içerisindeki oranı düşmekte, yani kayıt
dışılık oranı azalmaktadır. Ülkemiz, Avrupa ülkeleri arasında %27,7
kayıt dışılık oranı ile en yüksek kayıt dışılığa sahip ülkeler içerisinde
yer almaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
361
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
362
Nüfus ile birlikte bir değerlendirme yapıldığında, nüfusu Türkiye
gibi yüksek olan İtalya, İspanya, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi
Avrupa ülkelerinde kayıt dışılık oranlarının daha düşük olduğu
görülecektir. Nüfusu az olan ülkeler açısından değerlendirme
yapıldığında yine genel olarak ülkemize göre daha düşük kayıt dışılık
olduğu görülmektedir. Dolayısıyla nüfusun azlığı veya çokluğunun
kayıt dışılık üzerinde dikkate değer bir etkisinin olmadığı
görülmektedir.
Tabloda ilk üç sütunda yer alan temel göstergeler, ülkelerin toplam
vergi yükü ile karşılaştırıldığında, genel olarak alım gücü yükseldikçe
vergi oranlarının da buna paralel olarak yükseldiği görülmektedir. Yani
ekonomik gelişmişlik düzeyi yükseldikçe daha fazla vergi
alınabilmektedir. Kısaca gelişmişlik düzeyi yüksek ülkeler daha yüksek
vergi alabilme olanağı elde etmektedir. Alım gücü yüksek ülkelerden
bazıları, vergi politikası açısından düşük vergi oranlarını tercih etme
yönünde eğilim gösterebilir. Yani az gelişmiş ekonomiler vergi
oranlarını mecburen düşük tutmak zorunda kalırken, gelişmiş
ekonomiler düşük vergi politikasını tercih olarak kullanabilme
olanağına sahiptir.
Tablonun son sütununda yer alan ücretler üzerindeki vergi ve Sosyal
Güvenlik Primi (SGP) oranlarının bazı istisnalar haricinde genel olarak
Avrupa ortalaması düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu durum, Avrupa
genelinde ücretler üzerindeki vergi ve SGP oranlarının benzer özellikler
gösterdiğini ifade etmektedir.
Tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ülkelerin ekonomik
gelişmişlik düzeyi yükseldikçe kayıt dışılığın azaldığı veya kayıt dışılık
azaldıkça gelişmişlik düzeyinin yükseldiği görülmektedir. Ayrıca,
ekonomik gelişmişlik düzeyi yükseldikçe vergi oranlarının da
yükseldiği görülmektedir. Bunun anlamı, vergi oranlarını artırmak için
ülkenin ekonomik düzeyinin yükselmesi gerekir. Bir ülkede kayıt
dışılık azaldıkça o ülkenin kalkınması hızlanacak ve daha yüksek
oranda vergi toplayabilecektir. Daha fazla vergi toplanması, yapacağı
olumlu etkiyle ülke kalkınmasını hızlandıracaktır.
Bir ülkede kamu yönetimi ve özel sektör açısından şeffaflık ve hesap
verebilirlik, denetimi kolaylaştırarak çeşitli suiistimalleri ve israfı
azaltacaktır. Bu durum, daha düşük oranda kayıt dışılık, daha yüksek
oranda vergi ve bunların sonucunda daha yüksek bir kalkınma hızı
sağlanması anlamına gelecektir.
Ülkemizde gerek kamu yönetiminde gerekse özel sektör açısından
şeffaflık artırılıp kayıt dışılık azaltıldıkça, daha yüksek kalkınma hızı
sağlanarak gelişmiş ülkeler seviyesine çıkma hedefine ulaşılacaktır.
Bunun sağlanmasında, ülkedeki anayasal sisteme dayalı bütün alt
sistemlerin, şeffaflık çerçevesinde verimliliğe dayalı bir yapıya
kavuşturulması da büyük önem arz etmektedir.
10.
TÜRKİYE’DE
KAYIT
DIŞI
EKONOMİDEKİ
AZALMADA EYLEM PLANLARININ ROLÜ VE OECD
ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN DURUMU
Son yıllarda alınan önlemlere ve kaydedilen aşamalara rağmen kayıt
dışı ekonomi, ülkemiz açısından halen önemli sorun alanlarından birisi
olmaya devam etmektedir. Kayıt dışı ekonominin azaltılması, orta ve
uzun dönemde ekonomik istikrar, gelir dağılımı ve istihdam gibi birçok
makroekonomik unsurun iyileşmesine, ekonomide verimlilik düzeyi ve
rekabet gücünün yükselmesine, ayrıca kamu gelirlerinin artmasına
katkıda bulunacaktır. Eylem planları ile kayıt dışı ekonominin
azaltılması amaçlanmaktadır.
Kayıt dışı ekonominin azaltılmasında her ne kadar kayıtlı sektörlerin
güçlendirilmesi ve kayıtlı sisteme girişlerin teşvik edilmesi önem arz
etse de, Onuncu Kalkınma Planı kapsamında diğer programların
doğrudan ya da dolaylı olarak bu hususlara katkı sağlayacağı dikkate
alınarak, bu programda söz konusu bileşenlere yer verilmemiştir.
Programın hedefi kayıt dışı ekonominin GSYH’ya oranının beş puan
azaltılması, tarım dışı sektörlerde kayıt dışı istihdam oranının beş puan
azaltılmasıdır.
Performans göstergeleri; 2014, 2015, 2016, 2017, 2018 yılları için,
kayıt dışı ekonominin GSYH'ya oranı %26,5 %26 %25 %24 %23
%21,5 olarak belirlenmiştir. Tarım dışı sektörlerde kayıt dışı
çalışanların tarım dışı istihdama oranı %22 %22 %20 %19 %18 %17,
kayıtlı faal mükellef sayısı 4,9 milyon, 5 milyon, 5,1 milyon, 5,2
milyon, 5,3 milyon 5,4 milyon olarak öngörülmüştür.
Vergi ve sosyal güvenlik primi yükü kayıt dışı ekonominin en
önemli faktörlerinden biridir. Devlet düzenlemelerinin özel sektöre
dayattığı açık ve gizli maliyetler, vergi ahlâkı ve bilinci düzeyi,
enflasyon, işsizlik ve kişi başına gelir düzeyi gibi mali, yönetsel ve
ekonomik faktörler kayıt dışı ekonomiye yol açan diğer faktörlerdir.
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
363
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
364
GSYH’nın bir oranı olarak alındığında Türkiye’de vergi yükünün
OECD ortalamasının yaklaşık altı puan altında olduğu görülmektedir.
Örneğin, Danimarka, İsveç, Belçika gibi ülkelerde yüzde 40’ların
üzerinde seyreden vergi yükü Türkiye’de yüzde 27’lerdedir. Buna
rağmen bu ülkelerde kayıt dışı ekonomi Türkiye’nin 10 puan veya daha
fazla altında seyretmektedir.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi ülkelerde
toplam vergi gelirlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki
payı, 2012 yılında yüzde 34,6'ya yükselmiştir. Türkiye, OECD üyeleri
arasında toplam vergi yükü en düşük 6. ülke olmuştur. OECD'nin "Gelir
İstatistikleri" verilerine göre, küresel ekonomik krizle birlikte 2008 ve
2009 yıllarında OECD ülkelerinde düşme eğiliminde olan ve toplam
vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı anlamına gelen "vergi yükü"
tekrar artmaya başlamıştır. OECD ülkelerinde 2010'da yüzde 33,8'e,
2011'de ise yüzde 34,1'e çıkan toplam vergi gelirlerinin GSYH içindeki
payı, 2012 yılında da 0,5 puanlık artışla yüzde 34,6'ya yükselmiştir. 34
üyeli OECD'nin 30 üyesinin verdiği geçici rakamlara dayanarak
hazırlanan rapora göre, 2012 yılında vergi yükü, 21 ülkede artmış, 9
ülkede ise azalmıştır. 2012 yılında önceki yıla kıyasla vergi yükünde en
büyük artış 1,8 puanla Macaristan'da ve 1,6 puanla Yunanistan'da
gerçekleşmiştir.
Toplam vergi gelirlerinin GSYH içindeki payında artış görülen diğer
ülkeler 1,4 puanla İtalya ve Yeni Zelanda olurken, Fransa ve İzlanda'da
1,2 puanlık artış kaydedilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki
(ABD) vergi yükü de 2011'deki yüzde 24 seviyesinden yüzde 24,3'e
çıkmıştır.
Vergi yükünde 2011'den 2012'ye en fazla düşüş, yüzde 32,6'dan
yüzde 31,6'ya gerilemenin olduğu İsrail'de yaşanmıştır. Portekiz ve
Birleşik
Krallık'ta
ise
0,5
puan
düşüş
görülmüştür.
Türkiye, vergi yükü en düşük 6. ülkedir. Toplam vergi yükü 2012
yılında önceki yıla göre 0,1 puan düşerek yüzde 27,7'e gerileyen
Türkiye, yüzde 34,6'lık OECD vergi yükü ortalamasının altında yer
almıştır. OECD üyeleri arasında vergi yükü en düşük 6. ülke olan
Türkiye'de vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı 2000-2010
döneminde yüzde 24,2 ile yüzde 26,2 arasında bir seyir izlemiştir.
Türkiye'de Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi'nden elde edilen
gelirlerin GSYH içindeki payı 2001 yılında yüzde 7,5 iken, 2012
yılında yüzde 6'ya gerilemiştir. Türkiye, bu oranla, 2011 yılında yüzde
11,4'lük OECD ortalamasının altında seyretmiştir. GSYH içinde sosyal
güvenlik primlerinden elde edilen gelirlerinin payı 2000 yılında yüzde
4,5 iken, 2011 yılında yüzde 7,8'e yükselen Türkiye, bu oranla da yüzde
9,1'lik OECD ortalamasının altında yer almıştır.
Türkiye'de mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan dolaylı
vergilerin GSYH içindeki payı, 2000 yılında yüzde 10,1 seviyesinde
iken 2012 yılında yüzde 12,5'e yükselmiştir. Bu oranın OECD
ortalaması 2011 yılında yüzde 11 seviyesinde gerçekleşirken,
Türkiye’de dolaylı vergiler bu ortalamanın üstünde kalmıştır.
Durgunluk öncesi dönem olan 2007 ile kıyaslandığında, 2012
yılında vergi gelirlerinin GSMH'ye oranı İsrail, İspanya, İzlanda ve
İsveç'te 3 puandan daha fazla düşmüştür. Söz konusu dönemde en
büyük düşüş, 4,8 puanla İsrail'de gerçekleşmiştir.
Türkiye ise 2007'den 2012'ye yüzde 24,1'den yüzde 27,7'ye
yükselen vergi yüküyle bu dönemde en fazla artışın yaşandığı ülke
olurken, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Meksika aynı dönem boyunca
1,5 puandan fazla artış bildirmiştir.
Sonuç olarak genel bir değerlendirme yapıldığında; kişi başına
GSYH’sı yüksek ülkelerde vergi yükünün fazla olduğu görülmektedir.
Yani refah düzeyi yüksek ülkelerde vergi daha yüksektir. Bu durum,
gelir düzeyi yükseldikçe devletin vergi alma ve vatandaşın vergi verme
düzeyinin yükseldiğini göstermektedir. Kısaca, gelişmişlik düzeyi
yükseldikçe vergi yükünün de buna paralel artış gösterdiğini ve kayıt
dışı ekonominin GSYH’ya oranının düştüğünü belirtmek mümkündür.
11. SONUÇ
Şeffaflık ve hesap verebilirlik bir ülkede kayıt dışı ekonominin
azaltılması için gereklidir. Kayıt dışı ekonomi genel olarak,
gerçekleşmiş iktisadi faaliyetlerin kayıt altına alınamamasını ifade eder.
Tarım ve hizmet sektörlerinin izlenmesi ve denetlenmesinin zor olması
nedeniyle kayıt dışı faaliyetler genellikle bu sektörlerde yoğunlaşmıştır.
Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin bazı olumlu ve olumsuz etkileri
vardır. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin olumsuz etkileri; kamu
gelirlerini azaltma, adaletsiz vergi sistemi oluşturma, haksız rekabete
yol açma, hatalı istatistikler verme, kaynakları verimsiz alanlara
yöneltme ve ahlaki değerler üzerinde yozlaşmaya sebep olmasıdır.
Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin olumlu etkileri ise; üretime,
istihdama, yatırıma kaynak teşkil etmesi, herkese istihdam olanağı
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
365
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
366
sağlaması ve ekonomiye canlılık getirmesidir. Kayıt dışı ekonomiyi
ortaya çıkaran unsurlar ortadan kaldırılabildiği takdirde kayıt dışı
ekonomi kayıt altına alınmış olur. Öncelikle, kayıt dışı ekonomiye
neden olan enflasyonun düşürülmesine yönelik iktisadi ve mali
politikalar uygulanmalıdır. Belge düzeninin yerleşmesi amacıyla alıcı
ve satıcının devlete karşı çıkar ayrılığına dayalı bir sistem getirilmelidir.
Türk vergi sisteminde, vergi oranlarının düşürülmesi, muafiyet ve
istisnalarının mümkün olabildiğince sınırlandırılarak vergi tabanının
genişletilmesi kayıt dışı ekonominin küçültülmesine yardımcı olacaktır.
Vergi yönetimi ve denetimi etkinleştirilmeli, ücret dışı işgücü
maliyetleri (vergi, sigorta primi, kıdem ve ihbar tazminatları)
azaltılmalıdır. Türk vergi mevzuatı’nın karışık yapıdan kurtarılarak
daha basit hale getirilmesi ve bürokratik işlemlerin azaltılması gerekir.
Vergi denetimleri arttırılmalı ve ayrıca denetim elemanlarının özlük
hakları ve çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Vergi cezalarının şiddeti
ve etkinliğinin arttırılması için parasal cezaların yanında hapis ve diğer
cezaların uygulanmasına işlerlik kazandırılmalıdır. Vergi cezalarında
uzlaşma kaldırılmalıdır. Üretilen malların hammadde ve imalat
aşamasında etkin denetim sayesinde, belge kullanımının
yaygınlaştırılmasıyla kayıt dışı ekonomi küçültülebilir. Kamu
harcamaları, yerinde ve verimli alanlara yapılarak mükelleflerin vergi
ahlâkı ve bilincinin geliştirilmesi gerekir. Ekonomide kayıtlı
faaliyetlerin artırılması için sadece yasal ve idari düzenlemelerle
yetinilmemeli, bunun meşruluk temelleri de oluşturulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, en iyi vergi kanunları getirilse ve en iyi şekilde
uygulansa da, toplumda vergi bilinci ve ahlâkı geliştirilmediği sürece
bu düzenlemelerden beklenen sonuçlar gerçekleşmeyecektir. Vergi
bilinci gelişmeyen bir ülkede ise, yüksek kalkınma hızı ve yüksek
gelişmişlik düzeyinin yakalanması zordur.
KAYNAKÇA
Akalın, G. 1996. “Kayıtdışı Ekonomi Sorunu ve Yasa Tasarısı (II)”,
Vergi Dünyası, 179: 10-16.
Akbulak, Y. ve A.K. Tahtakılıç, 2003. “Kayıtdışı Ekonomi Üzerine
Düşünceler”, Banka- Maliye ve Ekonomik Yorumlar Dergisi,
40(468): 17-41.
Altuğ, O. 1994.” Kayıtdışı Ekonomi: Vergiye Karşı Başkaldırı”, Görüş,
14, Mart: 56-58.
Altuğ, O. 1994a. “Kayıt Dışı Ekonomi”, Cem Ofset Matbaacılık,
İstanbul.
Altuğ, O. 1994b. “Kayıt Dışı Ekonomi: Vergiye Karşı Başkaldırı”,
Görüş, 14, Mart: 56-68.
Aydemir, Ş. 1994. “KOBİ'ler ve Kayıt Dışı Ekonomi”, TOSYÖV,
Ankara.
Aydemir, Ş. 1995a. “Kayıt Dışı Ekonomi Üzerine (I)”, Vergi Dünyası,
161, Ocak: 72-86.
Aydemir, Ş. 1995b. “Kayıt Dışı Ekonomi Üzerine (II)”, Vergi Dünyası,
162, Şubat: 35-47.
Ceritli, İ. 2012. “Şeffaf ve Hesap Verebilir Kamu Yönetimi
Sempozyumu”.
Çolak, M. 2001. “Kayıt Dışı Ekonominin Vergisel Görüntüsünün
İrdelenmesi”, Yaklaşım, 103, Temmuz: 195-198.
European Comission 2013. “Directorate General Ecfin Economic and
Financial Affairs”, Statistical Annex of European Economy,
Autumn 2012: 134-139, Türkiye ile İlgili Bilgiler, Kalkınma
Bakanlığı Orta Vadeli Program (2013-2015), 32.
http://www.acag.org.au/epsa.html. “Avusturalya Genel Denetçiler
Konseyi” (The Australian Council of Auditors-General).
Ilgın, Y. 1999. “Kayıt Dışı Ekonomi ve Türkiye’deki Boyutları”, DPT
Yayın No: 2492, Uzmanlık Tezi, Ankara.IMF 2013. “World
Economic Outlook Database”, April 2013.
Önder, M. 2012. “Türkiye’de Kayıt Dışı Ekonomi ve Uluslararası
Uygulamalar Işığında Çözüm Önerileri”, Maliye Bakanlığı Strateji
Geliştirme Başkanlığı, Mesleki Yeterlilik Tezi, Ankara.
Pınar, A. 2012. “Şeffaf ve Hesap Verebilir Kamu Yönetimi
Sempozyumu”.
Derdiyok, T. 1993. “Türkiye'nin Kayıt Dışı Ekonomisinin Tahmini”,
Türkiye İktisat Dergisi, Mayıs: 54-63.
DPT 2007. “Ekonomik ve Sosyal Göstergeler 1950-2004”,
http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/1950-04/esg.html
(Erişim Tarihi: 20.08.2015).
Kalkınma Bakanlığı 2013. “Uluslararası Ekonomik Göstergeler 2013”.
Kemal, M.A. 2003. “Underground Economy and Tax Evasion in
Pakistan: A Critical Evaluation, Pakistan Institute of Development
Economics”, Research Report No. 184, Islamabad.
Kemal, M.A. 2007. “A Fresh Assessment of the Underground Economy
and Tax Evasion in Pakistan: Causes, Consequences, and Linkages
2016/Özel Sayı-1
Türkiye’de Şeffaflık Ve Hesap Verebilirliğin Kayıt Dışı Ekonomi Ve Vergi Kaybı
Açısından Ekonomik Kalkınmaya Etkilerinin Değerlendirilmesi
367
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Şakir DIZMAN - Doç. Dr. Ramazan YANIK
368
with the Formal Economy”, Pakistan Institute of Development
Economics, Working Paper No. 200713, Islamabad.
Saydam, Göksel 2015. “Mali Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik”,
http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/1/col/167/art/25078/Pa
geName/KIBRIS_POSTASI
Schneider, Friedrich 2013, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü
Sunumu.
T.C. Yasalar. 14.02.2011. “Türk Ticaret Kanunu”, Ankara, Resmi
Gazete, Sayı: 27846, Kanun No: 6102, Kabul Tarihi: 13.01.2011.
Temel, A., A. Şimşek ve K. Yazıcı. 1994. “Kayıt Dışı Ekonomi Tanımı,
Tespit Yöntemleri ve Türk Ekonomisindeki Büyüklüğü”, İşletme ve
Finans, 104, Kasım: 10-33.
www.oecd.org 2015. Ücretler Üzerindeki Yükler.
Yılmaz, G. 1998. “Yeraltı Ekonomisinin Doğurduğu Vergi Kaybının
Hesabı ile İlgili Yaklaşımlar ve
Türkiye’de Yeraltı Ekonomisinin Doğurduğu Vergi Kaybı”, Marmara
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Özel Sayı Prof. Dr. Halil Nadaroğlu’na Armağan, 14(1): 483-500.
22.07.1998 tarihli 23417 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
4369 Sayılı Kanun.
8/6/2004 Tarihli ve 25486 Sayı ile Resmi Gazete, Kamu Görevlileri
Etik Kurulu Kurulması Hakkında Kanun.
KURUMSAL YÖNETİMDE “ŞEFFAFLIK” VE TÜRK
TİCARET HUKUKUNDAKİ UYGULAMALARI ∗
Doç. Dr. Şafak NARBAY
Dr. Melih SÖNMEZ ∗∗∗
∗∗
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 369-417
ÖZ
Şeffaflık, kurumsal yönetimin en önemli prensiplerinden biri olarak, hem
finansal piyasalarda hem de şirketlerin yönetim yapısında önemli bir rol
oynamaktadır. Şeffaflığın pozitif etkisi şirketlerin karanlık tarafları dikkate
alındığında kendisini göstermektedir. Özellikle, İmar Bankası, Parmalat ve
Lehman Brothers skandalları, şeffaf olmama durumunun, bu zorlu rekabet
piyasası ortamında, ekonomilerde tolere edilmeyeceğini ağır sonuçlara neden
olarak göstermiştir. Sorulması gereken soru, şeffaflık, finansal piyasalarda
niçin bu kadar önemlidir veya ne gibi pozitif katkıları vardır? Efektif bir bilgi
akışı, hem borsaya kayıtlı şirketlerin yatırımcılar açısından cazibesini
arttırmakta, hem de ekonomilerdeki beklenmeyen durumlara karşı önleyici
tedbirlerin en kısa sürede alınmasına yardımcı olmaktadır. Bu yüzden,
Tapscott ve Ticoll’un eserlerinde belirttiği gibi, “Günümüzün kazananları,
başarı için her gün daha fazla soyunanlardır”(Tapscott and Ticall 2003, xii).
Bununla birlikte, diğer bir problemde, şeffaflığın öneminin kanun koyucular
tarafından ne kadar anlaşılıp, yasal zeminlerde uygulamaya
dönüştürülebildiğidir. Bu doğrultuda çalışmamızda, şeffaflık kurallarının
uygulanabilirliğinin anlaşılabilmesi bakımından, şeffaflık teorisinin 6102
sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunun ile ilgili
ikincil mevzuatta hangi ölçüde ve nasıl pratiğe dönüştüğünün keşfedilmesi
amaçlamaktadır.
∗
Makale gönderim tarihi: 05.11.2015; kabul tarihi:19.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
∗∗
Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi,
[email protected].
∗∗∗
Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi,
[email protected].
369
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
370
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Yönetim, Şeffaflık, 6102 Sayılı Türk
Ticaret Kanunu, 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu
JEL Sınıflandırması: K00, K2, K22
“TRANSPARENCY” IN CORPORATE GOVERNANCE AND ITS
IMPLEMENTATIONS IN TURKISH COMMERCIAL CODE
ABSTRACT
Transparency, as one of the important principles of corporate governance,
plays a key role in the structure of corporations as well as in financial markets.
This is because, ‘the devil side of corporations’, such as the scandals of Imar
Bank, Parmalat or Lehman Brothers, has indicated how any opaqueness is
unlikely to be tolerated in these competitive financial markets. The question
that needs to be asked is why transparency is so important in the financial
markets. An effective flow of information not only increases the attractiveness
of listed companies in the financial markets, but also plays a preventative role
for the unexpected events. Therefore, as Tapscott and Ticoll mentioned,
‘today’s winners increasingly undress for success’. ”(Tapscott and Ticall
2003, xii). However, it is important to highlight that to what extent has its
importance been realised by policy-makers in their respective legal
frameworks? In this respect, in order to understand the practicability of
transparency rules, this paper aims to explore how the idea of transparency has
been converted into practice in the both new Turkish Commercial Code No:
6102 and the Capital Market Law No: 6362.
Keywords: Corporate Governance, Transparency, Turkish Commercial
Code No: 6102, Capital Market Law No: 6362
JEL Classification: K00, K2, K22
1. GİRİŞ
Kurumsal yönetim, bir şirkette veya bir işletmede, bütün çalışanlar
arasında dengelerin gözetildiği; ana amaçların, hakların ve
sorumlulukların belirlendiği; şirketlerde veya işletmelerde ortak
çıkarların korunduğu; ve en geniş anlamda finansal ve ekonomik
performansın arttırılmasının amaçlandığı bir sistem veya strateji olarak
tanımlanabilir (Sonmez 2014). Uluslararası alanda ‘corporate
governance’ olarak bilinen kurumsal yönetim, şirketlerin veya
işletmelerin en etkili bir şekilde yönetim, idare ve denetimleri için
profesyonel bir anlayış getiren bir yönetme sanatı olarak kabul
edilebilir. Bu bakımdan kurumsal yönetim, felsefe, etik, politika,
ekonomi ve hukuk bilimlerini harmanlayarak, hem iş dünyasında hem
de finansal piyasalarda ideal bir yönetim anlayışının oluşturulmasını
amaçlamaktadır.
Kurumsal yönetim, özellikle İmar Bankası, Enron, Parmalat gibi bir
takım finansal skandallar ve ekonomik krizlerden sonra, gerek gelişen
ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde giderek önemini arttırmaya
başlamıştır. Geçtiğimiz yüzyıl, finansal piyasaların dünya çapında
onurunu kaybettiği bir dönem olarak nitelendirilebilir. Yukarıda adı
geçen skandallar ve ekonomik krizler yüzünden, birçok şirket iflas
etmiş, globalleşmeyle birbirine bağlanan finansal piyasalar ağır bir
darbe almıştır. Bu yüzden, şirketlerin bu karanlık tarafları, onları
başıboş bırakmanın çok ağır sonuçlara neden olacağını açık bir şekilde
göstermiş ve yönetimde profesyonel bir anlayışın gerekliliğini ortaya
koymuştur.
Kurumsal yönetim anlayışının temelinde, mevcut şirketler ve
finansal piyasaların etkili bir şekilde çalışmalarını sağlayarak, hem
finansal göstergelerini geliştirmek hem de onları yatırımcılar
bakımından bir cazibe merkezi haline getirme amacı yatmaktadır. Her
ne kadar kurumsal yönetim anlayışının ortaya çıkmasında, pay
sahiplerinin çıkarlarını arttırma görüşü savunulsa da, bu felsefe
günümüz globalleşen dünyasında şirketlerin ve finansal piyasaların ana
amacına ulaşmasında yetersiz kalabilmektedir. Bu yüzden, kurumsal
yönetimin yeni tanımında; bir şirkette en tepeden en aşağıya kadar,
herkesin menfaatlerini gözetmek amacıyla kurulmuş bir koordinasyon
stratejisi olduğu vurgusu giderek artan bir şekilde yerini almaya
başlamıştır.
Burada üzerinde durulması gereken iki önemli konu vardır:
Birincisi, kurumsal yönetim niçin önemlidir? İkincisi, eğer bu denli
önemliyse, şirketlerde veya finansal piyasalarda bu profesyonel
yönetim anlayışını kazandırmanın yolları nelerdir?
Kurumsal yönetimin en büyük avantajlarından bir tanesi, şirket
performansı üzerindeki olumlu etkisi olarak gösterilmektedir. Bu
konuda, özellikle mukayeseli uygulamada birçok çalışma
bulunmaktadır. Örneğin, Gompers, Ishii ve Metrick çalışmalarında, iyi
yapılandırılmış bir kurumsal yönetim anlayışının şirket değerini
arttıracağını, şirketlerde daha iyi bir faaliyet başarı grafiği
yakalanacağını ve şirket yatırım getirisinin pozitif yönde değişeceğini
savunmaktadırlar (Gompers, Ishii ve Metrick 2003). Özellikle 1990 ve
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
371
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
372
1999 yılları arasında yaptıkları çalışmalarda, güçlü bir kurumsal
yönetim yapısına sahip olan şirketlerin, pay sahipleri bakımından daha
zayıf haklara sahip olduğu şirketlere kıyasla çok daha iyi ve başarılı bir
performans sergilediklerini sayısal verilerle ortaya koymuşlardır
(Gompers, Ishii ve Metrick 2003). Bu bakımdan iyi organize edilmiş
bir kurumsal yönetim prensibinin, şirket içeresinde, birbiriyle uyumlu
ve koordinasyonlu bir iş ortamı oluşturarak, şirketin finansal
göstergelerine olumlu bir katkı sağladığı söylenebilir. Bu yüzden,
kurumsal yönetim anlayışı, ölçeklerine bakılmaksızın, bütün şirketlere
kazandırılması gereken bir stratejidir. Aksi takdirde, günümüz hızla
değişen finansal piyasalarında, bu değişime ayak uyduramamak, çok
ağır sonuçlara neden olabilir.
Bu anlayışın geliştirilmesinde, kurumsal yönetim prensiplerinin
anlaşılması anahtar bir rol oynamaktadır. Bilindiği üzere, kurumsal
yönetim dört ana prensip üzerine kurulmuştur: ‘Şeffaflık, Güvenilirlik,
Hesap Verilebilirlik ve Adillik’. Şeffaflık diğerleri arasından, kurumsal
yönetim prensiplerinin en önemlisi olarak kabul edilebilir, zira
güvenilirlik, hesap verilebilirlik ve adillik şeffaflığın bir sonucu olarak
tezahür eder. Diğer bir ifadeyle, şeffaflık olmadan diğer prensiplerin
sağlanması mümkün değildir. Bu yüzden, kurumsal yönetimin
geliştirilmesinin temelinde, şirket içerisinde şeffaflığın yüksek bir
seviyede sağlanması yatar.
Şeffaflık, hem piyasaların hem de şirketlerin ‘x-ray’ cihazı olarak,
finans dünyasını güvenilir bir süzgeçten geçirerek, sermaye piyasaları
açısından temiz bir ortam oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bakımdan,
hem şirketlerin karanlık yönlerini önceden göstererek finansal
piyasaların etkili işleyişine olumlu katkıda bulunur, hem de şirkette en
tepeden en alt kademeye kadar mükemmel bir iletişim ağı kurarak, iyi
örgütlenmiş veya koordine edilmiş şirket yapılarının kurulmasını
sağlar.
Bu bağlamda şeffaflığın genel misyonu, gösterişli dükkân vitrinleri
gibi, finansal marketlerdeki yatırımcılar için gerekli bilgileri sağlamak
ve piyasalardaki kayıtlı şirketleri onlara pazarlamaktır. Bu açıdan,
yatırımcılar için her türlü bilgiyi güvenilir bir atmosferde sunmak,
şeffaflığın en önemli avantajı olarak kabul edilebilir. Finansal
piyasaların etkin bir şekilde işleyişinde, güven anahtar bir rol oynar.
Zira piyasalardaki güvenin kaybı, yatırımcıların piyasadan çıkmasına,
finansal enstrümanlara olan talebin azalmasına ve böylelikle ekonomik
krizlerin tetiklenmesine neden olmaktadır. Kısacası, piyasaların
karanlık görüntüsü, şirketlerin karanlık duygularını ortaya çıkaracak ve
ekonomilerde yeni skandallara ve krizlere sebebiyet verecektir. Bu
yüzden, nasıl ki ‘güneş ışığı doğadaki en iyi dezenfektandır’ (Brandeis
1914), şeffaflık da finansal piyasaların karanlık yönüne yönelik en
önemli dezenfekte ışığı olarak vasıflandırılabilir.
Literatürde şeffaflığın hem finansal piyasalara hem de şirketlere
yönelik avantajları hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Şeffaflığın
‘x-ray’ etkisi baz alınarak temel avantajları şu şekilde sıralanabilir;
‘şirkette hesap verilebilirliği arttırma, finansal piyasalar için uzun
dönem yatırımcı sayısını arttırma ve böylelikle ticaret hacmini
geliştirme, daha fazla nakit akışı sağlama, sermayenin kaçışını önleme,
iyi bir izleme sistemi kurma ve piyasalardaki illegal faaliyetleri
azaltma’ (Witherell 2003; Vishwanath ve Kaufmann 2012; Goh, Ng ve
Yong 2008; Hermalin ve Weisbach 2012; Gönençer 2008). Kısacası,
yüksek seviyede bir şeffaflık pozitif bir zincirleme reaksiyonu
başlatarak hem şirketlerde iyi organize edilmiş bir kurumsal yönetim
yapısı kurulmasını sağlar hem de finansal piyasaların etkili bir şekilde
işleyişine yardımcı olur.
Diğer taraftan, şeffaflığın hem finansal piyasalar hem de şirketler
için bu kadar çok avantajı olmasına rağmen, maliyet, güvenilirlik ve
karmaşıklık gibi bir takım dezavantajları veya problemleri vardır. Bu
dezavantajlar veya şeffaflıkla ilgili problemler nazara alındığında,
neden şeffaflığın finansal piyasalarda ya da kurumsal yönetimlerde
olması gerekli olduğu sorusu tartışma konusu haline getirilebilir.
Özellikle şirketler için maliyetlerin önemli olduğu bir finansal
piyasada, yeni maliyetlere katlanıp şeffaflığın artırılması gerektiği
düşüncesi çok mantıklı gelmeyebilir. Şeffaflığın önemini anlamanın
temel yolu, olmadığı bir piyasadaki negatif sonuçları göz önüne
almaktır. Örneğin Lehman Brothers krizi, şeffaf olmayan finansal
piyasaların ekonomi üzerindeki negatif etkisi bakımından iyi bir örnek
teşkil edebilir. Lehman Brothers davası, şeffaflık için yeni bir
problemin ortaya çıkmasına neden olmuştur, zira bu kriz meydana
geldiğinde kanun koyucular yeterince şeffaf piyasalara sahip
olduklarını iddia ediyorlardı. Fakat hızla değişen günümüz finansal
piyasalarında, bu değişime ayak uyduramamanın faturası çok ağır bir
şekilde ödenmiş oldu. Mevcut verilere göre, Amerikan piyasası bu kriz
yüzünden $11.9 trilyon dolar kaybetmiştir (Sun, Stewart ve Polard
2011). Bu yüzden, şeffaf olmamanın bahsi geçen büyük zararları göz
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
373
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
374
önünde tutulduğunda, şeffaflığın maliyeti kar maksimizasyonu
amaçlayan finansal piyasalar için her zaman çok daha karlı olacaktır.
Şeffaflığın hukuksal boyutu incelendiğinde, bunun hiç de kolay bir
işlem olmadığı anlaşılmaktadır. Doğru bir teşhiste bulunabilmek
bağlamında öncelikle şeffaflık prensibinin hangi hukuksal alanlarda
geliştirilmesi gerektiği belirlenmelidir. Hem şirketler, hem de finansal
piyasalarda olan avantajları dikkate alındığında çift taraflı bir hukuksal
yapısı olduğu söylenebilir. Bu yüzden, güçlü bir şeffaflık kanunlarına
sahip olmanın ilk yolu, şeffaflığın hem şirketler, hem de sermaye
piyasası mevzuatında düzenlenmesi gerekliliğidir. İkinci olarak,
şeffaflık kanunları üç temel kriteri bünyesinde barındırmalıdır; ‘açıklık,
korumacılık ve caydırıcılık’. Bu üç kriter, şeffaflık kanunlarının yasal
zeminde nasıl düzenlenmesiyle alakalı yol gösterici bir pusula işlevi
görmektedir. Üçüncü olarak, gerek açıklık prensibinin yerine
getirilmesinde, gerekse bilgi kirliliğinin önlenmesi bakımından, hangi
tür bilgilerin paylaşılması gerektiği kanun koyucular tarafından
belirlenmelidir. Doktrinde, beş tür bilginin anahtar rol oynadığı
belirlenmiştir. Bu bakımdan, şeffaflık kurallarının kalitesinde, bu beş
tür bilginin paylaşılmasının yasallaştırılıp yasallaştırılmadığı
incelenmelidir. Dördüncü olarak, şeffaflık kanunlarının gereği gibi
yerine getirilmesinde, tam yetkili denetleyici kurul veya otoriteler de
görevlendirilmelidir. Bu kurul veya otoriteler sayesinde, finansal
piyasalar ve şirketler gözetlenebilecek ve şeffaflık kanunlarının objektif
bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı incelenebilecektir. Nihayet, son
olarak da, şeffaflık kanunlarının çok hızlı değişen günümüz dünyasında
yeniliklere ayak uydurup uyduramadığı en önemli prensiplerden birisi
olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kaliteli bir şeffaflık
için, kanunlar her zaman güncellenmeli, finansal piyasaların değişen
yapısına uygun kurallar düzenlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında, iyi bir şeffaflık hukuku için, muhtemel kriterleri
şu şekilde sıralayabiliriz; ‘şeffaflık kanunlarının çift taraflı doğası, üç
temel prensibi, paylaşılması gereken anahtar bilgileri düzenlemesi, tam
yetkili denetim ve yönetim otoritelerin varlığı ve kuralların piyasadaki
yeniliklerle uyumluluğu.’
Sonuç itibariyle, çalışmamızın amacı, şeffaflığın hem kurumsal
yönetimde hem de finansal piyasalardaki temel işlevini, avantajlarını ve
potansiyel problemlerini baz alarak değerlendirmek, yokluğundaki
negatif etkisini, İmar Bankası veya Parmalat gibi skandallar ışığı altında
ele almaktır. Buna ek olarak, şeffaflığın teorik boyutu incelendikten
sonra, bunun pratikte ne derece başarılı olduğunu göstermek için, 6102
sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanunu (SPK) ile ilgili ikincil mevzuattaki şeffaflık düzenlemeleri
yukarıda belirtilen kriterler açısından sistematik olarak analiz
edilecektir.
2.
ŞEFFAFLIĞIN
TANIMI
PİYASALARDAKİ ANA ETKİLERİ
VE
FİNANSAL
2.1. Şeffaflık Nedir?
Şeffaflık, kurumsal yönetimin ana prensiplerinden birisi olarak, hem
şirketlerin hem de finansal piyasaların başarısında önemli bir rol
oynamaktadır. Daha öncede belirtildiği üzere, şeffaflığın diğer
kurumsal yönetim ilkelerinin, ‘hesap verilebilirlik, güvenilirlik ve
adillik’, arasında en önemlisi olduğu iddia edilebilir. Çünkü, hesap
verilebilirlik, güvenilirlik ve adillik, sadece şeffaflığın optimum
seviyede sağlanabildiği bir ortamda etkili bir şekilde
gerçekleştirilebilir. Hem kurumsal yönetimde, hem de finansal
piyasalarda bu kadar etkin bir role sahip olan şeffaflığın tanımı konunun
anlaşması bakımından önem arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle, şeffaflık
denilince ne anlaşılmalıdır?
Şeffaflık, finansal piyasalarda, günün şartlarına göre her zaman
mevcut olmuştur. Örneğin eskiden şeffaflık, ‘duymanın inanış olduğu
prensibine’ göre finansal piyasalarda boy gösteriyordu. Ancak
zamanla, özellikle günümüz bilgi çağında, bu prensip ‘görmenin inanış
olduğu prensibine’ dönüşerek değişmiştir (Oliver 2004, 11). Kısacası,
artık kulaktan dolma bilgiler, yatırımcıları veya bilgi kullanıcılarını
tatmin etmemektedir. Onlar için önem arzeden bilginin kaynağıdır.
Fakat şeffaflığın, kabaca şirket veya finansal piyasalar hakkındaki
bilgilerin kamuya açıklanması şeklinde tanımlamak, onun ana
felsefesinin yanlış ve eksik anlaşılmasına neden olacaktır. Bu minvalde
şeffaflık, finansal piyasalar ve şirketlerin performansı, göstergeleri ve
işleyişleri ile ilgili doğru ve güvenilir bilgilerin, doğru zamanda, doğru
şekilde ve doğru yerde paylaşılarak, onların karar mekanizmasında
pozitif bir etki sağlamak olarak nitelendirilebilir (Sönmez 2014; Ünal
2015, 417).
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
375
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
376
Yukarıda kısaca değinildiği üzere, şeffaflık prensibinin ana amacı,
tutarlı, kapsamlı ve anlaşılır bilgilerin tam zamanında ve düşük
maliyetle bilgi kullanıcılarına ulaştırılmasıdır. Fakat, şeffaflığın
temelinde paylaşılan bilgilerin güvenilirliği yatar. Black’e göre, bilgiler
güvenilmez olduğu sürece onlara ulaşmanın hiç bir önemi yoktur
(Black 2001). Bu bakımdan rastgele seçilmiş bilgilerin mevcudiyeti,
hiçbir zaman şeffaflık olarak kabul edilmemelidir. Paylaşılan bilgilerin
belirli bir kalitede olması, yüksek seviye bir şeffaflık için anahtar rol
oynar. Bu yüzden şeffaflığın kalitesini arttırmak açısından, paylaşılan
bilgilerin, açıklık, tutarlılık, doğruluk, tarafsızlık, karşılaştırılabilirlik,
devamlılık ve güncellik gibi temel kriterlere sahip olması gerekir
(Canbaloğlu 2011).
2.2. Şeffaflığın Finansal Piyasalardaki Olumlu Etkileri
Günümüz bilgi çağında, artık şirketlerin geçmiştekilere oranla daha
şeffaf olduğu değerlendirilmesinde bulunulabilir. Özellikle, internetin
yaygın kullanılmasıyla birlikte, bir bilgi toplumu yaratılmış, böylelikle
finansal piyasalarda menfaat sahipleri için bir optik zum sağlanarak
şirketler yakın bir izleme sistemine dâhil edilmiştir. Bilginin yaygın
kullanıldığı günümüz toplumlarında, bilgiye bu denli hızlı ulaşmanın
avantajları hem yatırımcılar, hem de şirketlerin kurumsal yapısı
bakımından incelenebilir. Örneğin yatırımcılar, bir şirkette
karşılaşabilecekleri potansiyel risk ve tehditleri analiz ederek, ilgili
şirketin performansını çok daha kapsamlı bir şekilde değerlendirme
imkânı bulabilirler. Şirketlerin kurumsal yapıları açısından ise,
çalışanlar arasında mükemmel bir iletişim ağı kurarak, pay sahipleri,
yönetim kurulu üyeleri ve en alt kademedeki isçilerin birbirleriyle anlık
etkileşimini güçlendirir ve böylelikle, şirket yönetimi ve karşılaşılacak
potansiyel tehlikeler için en iyi stratejilerin oluşturulmasına yardımcı
olur. Bu yüzden, şeffaflığın hem finansal piyasaların hem de kurumsal
yönetimin başarısında pozitif bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.
Şeffaflığın kurumsal yönetimdeki etkileri, yönetim kurulu, pay
sahipleri ve diğer menfaat sahipleri açısından incelenerek
değerlendirilebilir. Yönetim kurulu, şirketlerin yönetim ve
koordinasyon merkezidir ve şirketlerin başarısında, yönetim kurulunun
performansı önemli bir rol oynar. Bu bakımdan, son yıllarda, yönetim
kurulunun hesap verebilirliği, sorumluluğu, gücü ve üyelerin bireysel
başarılarını arttırmaya yönelik düzenlemeler yapılmaktadır (OECD
2004). Yönetim kurulunun etkili bir şekilde çalışmasında, şeffaflığın da
pozitif etkilerinden bahsedilebilir. Söz gelimi, yönetim kurulu üyeleri
gerçek, tutarlı ve kapsamlı bilgilere doğru zamanda ulaşamazsa, şirket
performansı bakımından alacağı stratejik kararlarda başarılı olma şansı
göreceli olarak azalacaktır. Yönetim kurulunun başarısıyla, şirkette
kurulan etkili bir bilgi akışı arasında pozitif bir korelasyon olduğu
söylenebilir. Bu gerekçe ile, yönetim kurulu her türlü bilgiye ulaşma
konusunda özel haklarla donatılmalıdır.
Şeffaflığın, pay sahipleri bakımından da bir takım olumlu katkıları
vardır. Bilindiği gibi, kurumsal yönetim probleminin temelinde, pay
sahipleriyle yöneticilerinin farklı olması yatar. Diğer bir ifadeyle, pay
sahipleri ile yöneticiler arasındaki çıkar çatışması, kurumsal yönetim
probleminin çıkış noktasıdır. Şeffaflığın, bu çıkar çatışmalarını
önlemeye yönelik avantajları olduğu ifade edilebilir. İlk olarak, yüksek
seviye bir şeffaflık, otomatik bir denetleme mekanizması kurarak, hem
pay sahiplerinin hem de yöneticilerin illegal faaliyetlerini önleyebilir.
Burada hem pay sahiplerinin hem de yöneticilerin haklarını veya
görevlerini nasıl kötüye kullandıklarını açıklamak faydalı olabilir. Pay
sahipleri bakımından, şirkette kâr payının orantısız paylaştırılması veya
şirketten çalınması listenin başındaki illegal aktivite olarak
tanımlanabilir. Bunun dışında, şirket varlıklarını veya paylarını piyasa
fiyatı altından satın alarak, hem yönetimde kendi güçlerini arttırabilirler
hem de kendi yakınları için önemli çıkarlar elde edebilirler (Porta,
Silanes, Shleifer ve Vishny 1999). Yöneticiler ise, kendi maaşlarını
arttırmak ya da kendilerine sağlanan ilave gelirlerden yararlanabilmek
için, şirket performansı kötüye gitmesine rağmen, finansal raporlarla
oynayarak şirket performansını olduğundan çok daha iyi gösterebilirler
(Hermalin ve Weisbach 2012, 207). Şeffaflığın olmadığı ya da düşük
seviyede olduğu şirketler, hem yöneticilere hem de pay sahiplerine,
yukarıda açıklanan illegal faaliyetleri istedikleri gibi yapabilmeleri için
bir fırsat verir. Fakat şeffaflık, şirket içerisinde etkili bir bilgi akışı
sağlayarak, bu tür faaliyetlerin kolaylıkla ortaya çıkmasını sağlar. Bu
bakımdan, şeffaflığın şirketlerin bu karanlık yönlerini önlemeye
yönelik önleyici bir etkisi vardır.
Diğer menfaat sahipleri ve şeffaflık arasında da kurumsal yönetimin
performansı açısından pozitif bir ilişki olduğu savunulabilir. Menfaat
sahipleri, şirketlerin uzun dönem yatırım ilişkileri bakımından önemli
bir rol oynar. Menfaat sahiplerinin şirketlerdeki bu katkılarını
anlayabilmek bakımından, öncelikle menfaat sahiplerinin şirkette kim
olduğunun bilinmesi gerekir. Oliver’a göre menfaat sahipleri çok geniş
bir yelpazeden oluşur. Örneğin, çeşitli düzeydeki hükûmetler, medya,
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
377
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
378
müşteriler, tedarikçiler, alacaklılar (kredi verenler), finansal kuruluşlar,
sivil, kültürel ve dini gruplar ve sivil toplum kuruluşları menfaat
sahipleri olarak tanımlanabilir (Oliver 2004, 14). Bu açıdan menfaat
sahipleri genel piyasa oyuncuları olarak kabul edilir ve uzun dönem
yatırımların arttırılması şirketin onların radarına girme sayısına
bağlıdır. Şirketleri menfaat sahipleri bakımından daha cazip bir hale
getirmede, şeffaflık önemli bir rol oynamaktadır. Bu pozitif katkıyı
anlayabilmek için, şeffaflık çalışanlar ve kreditörler (alacaklılar)
bakımından incelenebilir.
Çalışanlar, kurumsal yönetim yapısının temel düzeydeki en önemli
tamamlayıcıları olarak kabul edilebilir. OECD araştırmaları gibi sayısız
çalışma, çoğu şirketin başarısının arkasında, kurumsal yönetim ile
çalışanlar arasındaki güçlü ilişkinin varlığını göstermeye çalışmışlardır.
Her ne kadar şirketlerdeki katkıları, küçük bir seviye gibi algılansa da,
şirket kazançlarında onların kalitesi ve üretkenliği önemli rol
oynamaktadır. Diğer bir ifadeyle, çalışanlar kendilerini, büyük şirket
ailesinin bir ferdi gibi hissettikleri sürece, kaliteyi performanslarına
yansıtıp şirket kârlılığına olumlu katkıda bulunacaklardır. Bu
bakımdan, çalışanların güvenliği ve ihtiyaçları ile ilgili düzenlemeler
etkin bir kurumsal yönetim anlayışı için gereklidir.
Şeffaflığın, çalışanlar bakımından gerekli olan bu düzenlemelerde
önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Örneğin, Almanya, Çin,
Hırvatistan, Brezilya ve Rusya gibi ülkelerde, çalışanlar da şirketlerin
karar alma mekanizmasına yardımcı olmak için yönetim kurulu
üyelerini seçme, hatta yönetim kurulu toplantılarında kendi
temsilcilerini bulundurma hakkına sahiplerdir (OECD 2004, 63). Bu tür
sistemlerde, çalışanlara ve temsilcilerine karar alma mekanizmasında
yardımcı olmak için, gerekli bilgilere doğru zamanda ulaşmaları
önemlidir. Diğer bir ifadeyle, çalışanlar, şirketin performansı,
borç/sermaye oranı, devredilen haklar/yetkiler gibi konularda yeterli
bilgiye sahip oldukları sürece, kurumsal yönetimdeki temel problemleri
daha iyi analiz etme ve kendileriyle ilgili temel endişeleri dile getirme
fırsatı bulabileceklerdir. Ayrıca, şeffaflığın kurumsal yönetimde
sağlayacağı otomatik izleme mekanizması sayesinde, haklarının da
şirkette kötüye kullanılması engellenecektir.
Kreditörler/alacaklılar bakımından ise, şirketteki şeffaflık düzeyi,
şirket performansının anlaşılabilmesi açısından oldukça önemlidir.
Kreditörler, ticari hayatta şirketler bakımından can kurtarıcılar olarak
kabul edilebilirler. Özellikle finansal krizlerin yaşandığı dönemlerde,
şirketlerin acil kaynak ihtiyaçlarını karşılamak ve iflaslarını önlemek
için kreditörler önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu bakımdan, bu tür
kara günlerde, kreditörlerden talep edilen miktarda kaynağın
istenilebilmesi için, şirketlerin yeterli düzeyde bir şeffaflık seviyesine
sahip olmaları gerekir. Zira, kreditörler risk yüklenicileri olarak, vermiş
oldukları ödünç paranın belirlenen zamanda problemsiz bir şekilde
dönmesini beklerler. Bunun içinde, şirketteki güvenilir, güncel,
kapsamlı ve tutarlı bilgileri değerlendirerek, potansiyel risk ve tehditleri
belirlerler. Bu yüzden, ihtiyaç duyulduğunda kreditörlerden sağlanan
bu dışsal kaynaktan yararlanabilmek için, şirketlerin alacaklıları tatmin
edecek seviyede bir şeffaflık düzeyine sahip olmaları zaruridir.
Bu bilgiler ışığında, şeffaflığın kurumsal yönetim yapısında önemli
bir etkiye sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yeterli bir şeffaflık
seviyesi, şirketlerin yönetilmesinde her bir ayrıntıyı gün yüzüne
çıkararak, yöneticilerin olayları büyük resimde değerlendirmelerine
yardımcı olur. Buna ilaveten, şirket içerisinde otomatik bir izleme
mekanizması kurar, şirketteki hesap verilebilirlik seviyesini arttırır,
şirket içi iletişim kalitesini güçlendirir ve böylelikle etkili bir kurumsal
yönetim anlayışının şirkette kazanılmasına yardımcı olur.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, şeffaflığın katkılarını
yalnızca kurumsal yönetim perspektifinde değerlendirmek, diğer
etkilerinin gözden kaçırılmasına neden olabilir. Bu bakımdan
şeffaflığın ana etkilerini anlamada, finansal piyasalardaki rolünün de
incelenmesi daha sağlıklı sonuçlara ulaşmada yardımcı olacaktır.
Temel olarak şeffaflık, şirket performansıyla ilgili her bir detayın
incelenmesini sağlayarak, şirketlerin karanlık yönlerini önlemek için
bir şans sağlar. Piyasalardaki güveni arttırarak, finansal krizlerin
önlenmesi yada en azından negatif etkilerinin azaltılmasına yardımcı
olur. Güven, bir finansal piyasanın düzgün bir şekilde islemesindeki en
önemli faktördür, zira onun sarsılması finansal piyasadaki sistemin
çökmesine neden olacaktır. Diğer bir ifadeyle, piyasalara karşı güven
arttıkça, piyasaların uçuculuğu azalacak, likidite rasyoları artacak ve
piyasa, yatırımcılar bakımından daha cazip hale gelecektir.
Şeffaflık, piyasalardaki güvenin sağlanmasında önemli katkılar
sağlamaktadır. Özellikle doğru bilgiyi, doğru zamanda, objektif olarak
herkese ileterek, yatırımcılar bakımından eşitsizlikleri azaltır, doğru
seçimleri yapmalarına yardımcı olur, potansiyel risklerin önceden
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
379
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
380
belirlenmesini sağlar ve yatırımcılar bakımından etkili bir piyasanın
oluşturulmasına katkıda bulunur (Witerell 2003, 1-2, Ünal 2015, 418).
İkinci olarak şeffaflık, finansal piyasalarda oyuncular arasındaki
asimetrik bilgilerin azaltılmasına yardımcı olur. Bilgilerin yetersiz
olması, piyasalarda dışsal maliyetlerin iki şekilde artmasına neden olur.
İlk olarak, gerekli bilgilerin eksikliği yatırımcıların finansal piyasalarda
yanlış tercihlerde bulunmalarına neden olur (Goh, Ng ve Yong 2008,
9). Şeffaflığın yetersiz olması sebebiyle, yatırımcılar finansal
piyasalardaki değerlendirmelerini dar bir çerçevede yapmak zorunda
kalırlar ve potansiyel tehditler bakımından büyük resmi
kaçırdıklarından, yanlış yatırım araçlarına yönelebilirler. Bu yüzden
zarara uğrayarak yatırımlarını kaybedebilirler. Şeffaflığın yüksek
seviye düzenlendiği etkili işleyen finansal piyasalarda ise, yatırımcılar
her türlü bilgiye sahip oldukları için piyasalardaki risksiz getiri
araçlarını değerlendirme fırsatı bulurlar ve seçimlerinde doğru
getirilere yönelebilirler. İkincisi, yatırımcılar piyasalardaki bilgi
eksikliğini giderebilmek, paylaşılmayan bilgilere ulaşabilmek için daha
fazla efor sarf ederek daha fazla maliyete katlanmaya ve haliyle daha
fazla zaman harcamak durumunda kalırlar. Bu bakımdan şeffaflığın,
dışsal maliyetlerin azaltılmasında önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Üçüncü olarak şeffaflık, kurumsal yönetimde olduğu gibi finansal
piyasalarda da etkili bir izleme mekanizması kurulmasını sağlar.
Böylelikle hem finansal piyasalardaki oluşabilecek suçları azaltır, hem
de piyasa bütünlüğünün korunmasına pozitif katkı sağlar. İyi bir izleme
sistemi, şirketlerin daha sorumlu davranmalarını teşvik edecektir. Bu
sayede de, finansal piyasalardaki güven ortamı geliştirilerek,
piyasaların yatırımcılar açısından cazibesi arttırılacaktır (Canbaloğlu
2011, 8).
Şeffaflığın diğer bir etkisi de finansal krizleri önlemedeki pozitif
katkılarıdır. Aslında bu, diğer avantajlarının bir sonucudur. Öncelikli
olarak şeffaflık, piyasadaki asimetrik bilgileri önleyerek yatırımcılar
bakımından fırsat eşitsizliğini azaltır. Gerekli bilgileri, doğru zamanda
bilgi kullanıcılarına ulaştırarak, onların yanlış tercih yapmalarını
engeller. Böylelikle, piyasalardaki gayrimeşru kârlılığı azaltmaya
yardımcı olur. İlaveten, şirketlerin nakde sıkıştığı acil durumlarda,
kredi kuruluşları bir cankurtaran gibi şeffaflık düzeyinden emin
oldukları şirketlerin kredi ihtiyaçlarını giderirler. Böylelikle, hem
şirketlerin iflasının ertelenmesine yardımcı olurlar, hem de birbiriyle
sıkı sıkıya bağlı şirketlerin bu tür durumlarda domino taşları gibi
birbirlerine zarar vermelerini engelleyerek, piyasaların bütünlüğünü
korumaya pozitif bir katkı sağlarlar.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, kaliteli bir şeffaflığın finansal
piyasalar üzerinde birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. Yöneticilerin
hesap verebilirliğinin ve sorumluluklarının arttırılması, iyi bir izleme
sistemi, uzun dönemli yatırımcı sayısının arttırılması, piyasada daha
fazla işlem hacmi, nakit darlığının engellenmesi ve daha fazla nakdin
piyasaya girmesi, pay senetlerinin iyi bir şekilde analiz edilmesi ve
doğru yatırım tercihlerinin yapılması ve böylelikle krizlerin önlenmesi
ile piyasa bütünlüğünün korunması şeffaflığın en önemli avantajları
olarak kabul edilebilir. Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli
hususlardan biri, şeffaflığın bir takım dezavantajlarının da olmasıdır.
Bu bakımdan kanun koyucular, maksimum şeffaflık yerine ‘optimum
şeffaflık’ üzerinde odaklanmalıdır.
2.3. Şeffaflığın Finansal Piyasalardaki Olumsuz Etkileri
Şeffaflığın avantajları yanında, bir takım negatif etkilerinin de
olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Aksi takdirde, yüksek seviye bir
şeffaflığın sağlanmasında bazı problemlerle karşılaşılabilir. Şeffaflığın
en temel negatif etkisi onun maliyetidir. Piyasalarda gerekli bilgilerin,
doğru zamanda ve doğru yerde paylaşılmasının ne kadar önemli
olduğunu yukarıda belirtmeye çalıştık. Fakat bu bilgilerin paylaşılması
bedava olmayıp, şirketlere bir takım maliyetlere neden olurlar. Bu
maliyetler iki şekilde açıklanabilir; ‘şeffaflığın direkt maliyeti ve
rekabet maliyeti’ (Hermalin ve Weisbach 2007, 1; Ünal 2015, 419).
Bilgiler, finansal piyasalarda çeşitli şeffaflık araçlarıyla
paylaşılmaktadır. Medya, internet, şirketler ve taraflar arasındaki
mektup veya mail olarak yapılan yazışmalar, finansal raporlar, olağan
yıllık genel kurul toplantısı ve genel toplantılar bilgilerin kullanıcılara
ulaştırılmasındaki hem en popüler, hem de en kolay şeffaflık araçları
olarak kabul edilmektedir. Ancak, bilgilerin paylaşılmasında kullanılan
bu araçlar, şirketler bakımından şeffaflığın direkt maliyetlerinin
artmasına neden olabilir. Rekabet maliyeti bakımından ise, şeffaflık,
rakipler tarafından stratejik avantaj sağlanacak bir takım bilgilerin elde
edilmesine sebebiyet vermektedir. Bu şirketler bakımından rekabet
avantajının kaybına, rakipler karşısında kârların düşerek rekabet
maliyetinin artmasına yol açabilmektedir (Hermalin ve Weisback
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
381
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
382
2007). Bu bakımdan şeffaflığın en önemli negatif etkisi, şirketler
bakımından maliyetleri arttırmasıdır.
İkinci olarak güvenilirlik sorunu, şeffaflığın diğer bir problemi
olarak karşımıza çıkmaktadır. Şeffaflığı tanımlarken, onun yalnızca,
saf olarak bilgilerin ilgili kişilerin hizmeti sunulması olarak
anlaşılmasının yetersiz kalacağını vurgulamaya çalışmıştık. Şeffaflık,
bir denetim süzgecinden geçen doğru ve yerinde bilgilerin tam
zamanında ilgili kişilere aktarılması olarak kabul edilmelidir (Turilli ve
Floridi 2009, 108). Burada sorulması gereken soru, paylaşılan
bilgilerde güvenilirlik probleminin nasıl ortaya çıktığıdır. Bu problemin
temelinde, kurumsal yönetimin de temel problemi olan, pay
sahipliği/yönetim ayrılığı yatmaktadır. Pay sahipleri bazen zaman
problemi nedeni, bazen de yönetimde bir profesyonel anlayış
sağlayabilmek adına dışarıdan bir yönetici veya temsilci atama yoluna
gidebilirler. CEO’lar, dışarıdan atanan bu yönetici kavramının ne
olduğunun tam olarak anlaşılması bakımından örnek olarak
incelenebilir (Hermalin ve Weisback 2007). CEO’lar profesyonel
yöneticiler olduklarından, çoğu kez şirketle ilgili, şirketin sahiplerinden
çok daha fazla bilgiye sahip olabilirler (Ünal 2014, 133-136). Bu
bakımdan şeffaflığın düşük veya yetersiz olduğu şirketlerde, CEO’lar
asimetrik bilgilerden faydalanarak, performanslarındaki başarısızlıkları
saklayabilir, ikramiye veya bonusları elde etmek için şirket
performansını olduğundan çok daha iyi gösterebilirler. Bu problemi
biraz daha detaylandıracak olursak, CEO’lar üç tür negatif davranış ile
bu tür eylemlerde bulunabilirler; ‘abartma eforu, karartma eforu ve
gizleme eforu’ (Hermalin ve Weisback 2007, 12-18).
Abartma eforu, finansal raporlardaki kayıtları değiştirerek, zimmete
para geçirme olarak izah edilmektedir. CEO’lar şirket performansıyla
alakalı finansal tablolarla oynayarak, pembe bir tablo çizerler ve
şirkette kendi geleceklerini garanti altına almaya çalışabilirler
(Hermalin ve Weisback 2007, 18). Karartma eforu, CEO’ların
gereğinden fazla bilgi paylaşarak, yanlış yatırımlara veya aldığı yüksek
risklere karşı doğruları gösteren asıl bilgileri saklama çabası olarak
tanımlanabilir. Gizleme eforu ise, paylaşılması gereken bilgileri
paylaşmama, bir takım bilgileri saklayarak gizli tutma olarak kabul
edilir. CEO’ların veya dışarıdan atanan bu tür profesyonel yöneticilerin
bu davranışlarından dolayı, paylaşılan bilgilerin güvenilirlik sorunu
ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden, piyasada her ne kadar bilgiler
ulaşılabilir olsa dahi düşük kalite raporlama ve paylaşılan bilgilerin
güvenilirliği problemi şeffaflığın ikinci sorunu olarak kabul edilebilir.
Üçüncü olarak da paylaşılan bilgilerin karmaşıklığı ve yetersizliği,
şeffaflığın diğer bir problemi olarak vurgulanabilir. Şeffaflığın
günümüzdeki dilemması, finansal piyasalarda hem zayıf hem de aynı
zamanda çok fazla olmasıdır. Bu dilemma iki parçaya bölünerek analiz
edilebilir. İlk olarak üzerinde durulması gereken konu, günümüz yasal
zeminlerinde o kadar çok şeffaflık kuralları olmasına rağmen bilgilerin
hala yetersiz kalmasıdır. Bunun sebeplerinden ilki olarak şeffaflığın
karmaşık dilinin altı çizilebilir. Diğer bir ifadeyle, eğer paylaşılan
bilgiler bilgi kullanıcıları yada yatırımcıların anlayamamaları nedeniyle
onların karar alma mekanizmasında herhangi bir etkiye sahip
olmuyorsa, sayısız şeffaflık kuralının yasalaştırılması hiçbir anlam
ifade etmez. Şeffaflığın karmaşık ve teknik dili, ana kural veya
standartların piyasada tam olarak anlaşılmasını engelleyebilir. Bu
yüzden, şeffaflığın seviyesi bilgi kullanıcıları bakımından
anlaşılabilirliğin düşük olmasından olumsuz bir şekilde etkilenebilir.
İkinci olarak da günümüz globalleşen dünyasında dil farklılıklarından
dolayı uluslararası finansal piyasalarda şeffaflık seviyesi biraz sınırlı
kalmaktadır, zira paylaşılan bilgiler genelde İngilizce veya çok az
sayıdaki diğer dillere tercüme edilerek paylaşılmaktadır (Bradley 2011,
8). Bu tip dil bariyerleri yüzünden, bazı yatırımcılar veya bilgi
kullanıcıları finansal piyasaların performansını anlamakta zorluk
çektikleri için, şeffaflığın cezbediciliği arttırıcı etkisi bu tür durumlarda
etkisini yitirmektedir. Bu açıdan bahsi gecen iki durum
değerlendirildiğinde, şeffaflığın finansal piyasalarda bazı durumlarda
nasıl zayıf kaldığı anlaşılabilir.
Şeffaflığın zayıf kalmasının yanında, aşırı veya gereğinden fazla
olması da finansal piyasalarda negatif etkilere sebep olabilir. Günümüz
hızla gelişen teknoloji dünyasında, finansal marketlerde iletişimin
temeli olan şeffaflık araçları da nasibini almıştır. Fakat iletişim
dünyasındaki bu değişim, yasal zeminlerde de yeni kuralların,
standartların ve kriterlerin belirlenmesine neden olarak, karmaşık olan
şeffaflık sistemlerinin daha da karmaşık bir hale gelmesine neden
olmaktadır. Özellikle piyasada gereğinden fazla bilgi talep edilmesi,
finansal piyasalarda bilgi kirliliğine neden olabilir ve bu yüzden
piyasaları aydınlatması gereken şeffaflık, onların karmaşıklığını
arttırarak daha da karanlık olmasına sebep olabilir. Bu konuda
Fiemmetta Borgia’nin bu görüşü destekleyen çok harika bir düşüncesi
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
383
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
384
vardır. Ona göre, ‘bir bilgiyi saklamanın en iyi yolu, onu gereksiz bilgi
akışında gömmektir’ (Borgia 2007, 25). Bu yüzden daha fazla bilgi
paylaşılması konusunda yapılan yeni kanunlar veya yasal
düzenlemeler, her zaman etkili bir şeffaflık uygulamalarının varlığına
delil teşkil etmez (Ünal 2014, 81-82).
Bu bilgiler ışığında, şeffaflığın avantajlarının yanında bazı olumsuz
etkilerinin de olduğu gözlemlenebilmektedir. Özellikle üretim
maliyetleri ve yıllık kâr marjı gibi bilgilerin kamuya açılması,
şirketlerin hem pazarlık hem de rekabet gücünün azalmasına sebebiyet
verebilir. Söz gelimi, üretim maliyetini öğrenen müşteriler, fiyatların
düşürülmesini isteyebilir; kâr marjını öğrenen çalışanlar, kendilerine
daha yüksek ücret ödenmesini talep edebilir, ayrıca sektördeki bu kâr
marjı diğer rakiplerin faaliyette bulunan sektörlere yönelmesine ve
böylelikle kâr marjının düşmesine neden olabilir (Gilotta 2012, 49-50).
2.4. Analizler ve Değerlendirmeler
Bu çalışmanın sonuçları, şeffaflığın hem kurumsal yönetim hem de
finansal piyasaların etkin bir şekilde işleyebilmesinde tamamlayıcı bir
unsur olduğunu göstermektedir. Şeffaflık, bir taraftan birçok olumlu
avantajlar sağlarken, bir taraftan da bazı yan etkileriyle piyasalarda
olumsuz bazı sonuçlara neden olabilmektedir. Bu açıdan, şeffaflığın
tam olarak finansal piyasalardaki etkilerini anlayabilmek için, bu
potansiyel problemlere ve onların çözümlerine odaklanmakta fayda
vardır.
İlk olarak belirtmek gerekir ki, bilgilerin kamuya açıklanması
ücretsiz olmadığı için herhangi bir maliyete katlanmadan gerekli
bilgileri finansal piyasalarda bilgi kullanıcıların hizmetine sunmak
mümkün değildir. Fakat günümüz hızla gelişen teknoloji dünyasında,
özellikle internetin gelişmesiyle birlikte, en azından bu tür bilgilerle
kamuyu aydınlatma hem ucuzlamış, hem de dünya çapında herkese
ulaştırılması kolaylaştırılmıştır. Maliyetler bakımından asıl üzerinde
durulması gereken durum, şeffaflığın getirisidir. Diğer bir ifadeyle,
genellikle şeffaflığın beklenen maliyeti hiçbir zaman onun beklenen
getirisinden daha fazla olamaz. Zira şeffaflığın eksikliği, finansal
piyasalardaki şirket skandalları gibi illegal faaliyetleri arttırarak,
ekonomik bakımdan çok daha ağır sonuçlara neden olabilmektedir. Bu
yüzden fayda-maliyet analizi bakımından şeffaflık incelendiğinde,
şeffaflık seviyesinin arttırılması finansal piyasaların verimliliği
bakımından çok daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır.
İkinci olarak, şeffaflığın etkililiğinin arttırılması için düşük kalite
raporlama ve güvenilirlik problemi kanun koyucular tarafından dikkate
alınmalıdır. Şeffaflık, karar-verme sürecinde yatırımcılara veya bilgi
kullanıcılarına bir şirket veya finansal piyasaların genel performansıyla
ilgili bütün detayları inceleme fırsatı verir. Ayrıntılar önemlidir, çünkü
‘şeytan ayrıntılarda gizlidir’ (Ferran 2003, 5). Bu bakımdan, paylaşılan
bilgilerin güvenilir olması, şeffaflık bakımından oldukça önemli bir
kriterdir. Paylaşılan bilgilerin güvenilirliğini arttırmak için iki önemli
koşulun yasal zeminlerde kanun koyucular tarafından dikkate alınması
gerekmektedir; ‘iyi bir denetleme sistemi ve caydırıcı ceza kuralları.’
İyi bir denetleme sistemi, ‘x-ray’ rolünü üstlenen şeffaflık için kızıl
ötesi ışınlar olarak kabul edilebilir. Paylaşılan bilgileri belirli bir
dürüstlük
süzgecinden
geçirerek,
kamuya
karar-alma
mekanizmalarında kullanacakları doğru bilgilere ulaşma imkânı sağlar.
Caydırıcı ceza kuralları ise, piyasa oyuncularının gözünü korkutarak,
finansal piyasalarda illegal faaliyetlerin azaltılması açısından
önemlidir. Ağır yaptırımlar sayesinde, pay sahipleri, yönetim kurulu
üyeleri, diğer yöneticiler veya muhasebeciler finansal raporların
hazırlanmasında gerçeği yansıtacak şekilde daha özenli davranabilirler.
Bu minvalde, şeffaflığın güvenilirlik problemini çözmek bakımından
iyi bir denetim mekanizması ve ağır cezai yaptırımlar oldukça önemli
bir rol oynar.
Üçüncü olarak, şeffaflığın karmaşık terminolojisini azaltmak için,
kanun koyucular dilde sadeleştirme yoluna gidebilir, kanunları
gerekçeleriyle açıklarken finansal uzmanlardan yardım alarak daha
detaylı bilgiler verebilirler. Ayrıca, günümüz globalleşen dünyasında
daha fazla yabancı yatırımcıya hitap edebilmek için dil bariyerleri de
önemli bilgilerin birden fazla dilde tercümesi edilerek ortadan
kaldırılmalıdır. Her ne kadar İngilizce hâlihazırda dünyanın ortak dili
olarak kullanılsa da, İngilizce’nin yanında önemli bilgilerin İspanyolca,
Arapça, Almanca, Fransızca ve hatta Çince paylaşılması, yerel finansal
piyasaların uluslararası boyutta cazibesini arttırmada çok büyük
avantajlar sağlayabilir.
Dördüncü olarak da şeffaflık dolayısıyla rekabet avantajını
kaybeden şirketlerle ilgili olarak, finansal piyasalarda bir takım
bilgilerin gizlenmesi olanağının şirketlere tanınması gerekmektedir.
Aslında şeffaflık, kamunun bilgiye erişim ihtiyacı ile şirketlerin
gizleme ihtiyacı arasında bir nevi köprü işlevi görmektedir. Bu
bakımdan şirketlere rekabet avantajını kaybettirecek bir takım bilgilerin
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
385
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
386
paylaşılmaması,
şeffaflık
seviyesinin
düşürülmesi
olarak
algılanmamalıdır. Örneğin teknolojik bilgiler, kimyasal formüller,
ticari sırlar gibi bilgiler stratejik nedenler ve fikri ve sınai hakların
korunması mülahazalarıyla paylaşılmaz. Ayrıca bu tür bilgiler,
yatırımcıların veya bilgi kullanıcıların karar-alma mekanizmasında
herhangi bir olumsuz etkiye neden olmaz. Dolayısıyla, şeffaflığın
içerisinde, bu yukarıda sayılan bilgilerle sınırlı olmak koşuluyla, bir
seviye gizliliğin olması gereklidir.
Kısacası, şeffaflık finansal piyasaların ve kurumsal yönetimin etkili
bir şekilde işleyişinde çok önemli roller üstlenmiştir. Uzun dönem
yatırımcıların kazanılmasında, daha iyi bir denetleme mekanizması
kurulmasında, piyasadaki düzgün yatırım araçlarının seçiminde,
sermayenin uçuculuğunun önlenmesinde ve sermaye girişinin
arttırılmasında veya ticaret hacminin genişletilmesinde şeffaflık olumlu
katkılar sağlamaktadır. Ayrıca bir takım çalışmalarda, şeffaflığın kişi
başına düşen yurt içi hasıla oranlarındaki pozitif etkisi de ispatlanmaya
çalışılmıştır (Porta, Silanes ve Shleifer 2006, 17). Ancak bu
avantajlardan yararlanabilmek için, kanun koyucular optimum şeffaflık
seviyesinin sağlanması için gerekli düzenlemelere odaklanmalıdırlar.
Özellikle, fayda maliyet analizi, gizlilik-açıklık prensibi üzerindeki
denge kurulmalıdır. Aksi takdirde şeffaflığın potansiyel zararları,
beklenen getirisinden daha fazla olabilir. Bir sonraki bölümde, etkili
şeffaflık kurallarının temel kriterleri incelenecek ve nihayet,
Türkiye’nin bu kriterler ışığı altında ne derece başarılı şeffaflık
düzenlemelerine yer verdiği, değerlendirme konusu haline
getirilecektir.
3. DÜZGÜN
PRENSİPLERİ
ŞEFFAFLIK
KANUNLARININ
TEMEL
Yukarıdaki bölümde, şeffaflığın hem finansal piyasalar hem de
kurumsal yönetimlerde ne derece önemli katkılar sağladığı izah
edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde, bu avantajlarından optimum
seviyede yararlanabilmek için, şeffaflık kurallarının yasal zeminlerde
nasıl düzenlenmesi gerektiği potansiyel prensipler baz alınarak
tartışılacaktır.
Şeffaflık, günümüz iş dünyasında finansal piyasaların etkili bir
şeklide işleyebilmesi bakımından çok önemli roller üstlenmektedir.
Özellikle piyasalardaki güven anlayışının hakim olmasında şeffaflığın
seviyesi kilit bir rol oynamaktadır. Oliver’in belirttiği ‘duyduğuna
değil, gördüğüne inan’ (Oliver 2004, 11) anlayışı artık ‘gördüğünden
de emin ol’ prensibine dönüşmüştür. Bu bakımdan, finansal piyasaları,
hem ulusal hem de uluslararası bazda cazibe merkezi haline
getirebilmek için, ortak çıkarlar üzerine kurulu minimum şeffaflık
standartları kanunkoyucular tarafından düzenlenmelidir.
Şeffaflık her ne kadar finansal piyasaların olmazsa olmaz prensibi
olsa da, hızla değişen günümüz finans dünyasında istenen seviyede
sağlanması büyük efor gerektirmektedir. Öncelikle, etkili bir şeffaflık
düzenlemesinin sağlanabilmesi için şeffaflığın, hukukun hangi
alanlarında geliştirilmesi gerektiği çok iyi analiz edilmelidir. Şeffaflığın
kurumsal yönetimin en önemli parçası olmasından dolayı yalnızca
şirketler hukukunda düzenlenmesi gerektiği düşünülebilir. Ancak,
şeffaflığın finansal piyasalardaki rolü göz önüne alındığında iyi bir
şeffaflık seviyesine ulaşılmasında sermaye piyasası mevzuatında da
gerekli düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Bu bakımdan
şeffaflığın ikili bir hukuksal yapısı olduğu söylenebilir.
İkinci olarak, yasalaştırılacak şeffaflık kanunlarında doğru usullerin
kullanıldığından emin olunmalıdır. Genel olarak şeffaflık
düzenlemelerinde üç temel usulün büyük rol oynadığı söylenebilir.
Bunlar; ‘açıklık, korumacılık ve caydırıcılık’ prensipleri olarak
sıralanabilir.
Üçüncü olarak, hangi bilgilerin kamuya açıklanacağı ayrıntılı bir
şekilde düzenlenmelidir. Özellikle iyi şeffaflık kanunları, bütün
bilgilerin piyasada açıklanması yerine, anahtar bilgilerin neler
olduğunu belirlemeli ve bu anahtar bilgiler şeffaflık seviyesinde
minimum kriterler olarak düzenlenmelidir.
Dördüncü olarak, şeffaflık kanunlarının tek başına varlığı, bu
kanunların piyasada tam olarak uygulanabilmesi için yeterli olmaz.
Düzenlenen kanunların etkili bir şekilde uygulanabilmesi için, hem bu
kanunların isleyişinin denetimini yapan hem de piyasadaki
karışıklıklara rehberlik hizmeti veren yetkili otoritelerce desteklenmesi
gerekir.
Son olarak da finansal piyasalardaki hızlı değişime ayak
uydurabilmek bağlamında, düzenlenecek olan şeffaflık kanunlarının
güncelliğini korunması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, güncelliğini
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
387
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
388
yitirmiş olan
kaybedecektir.
düzenlemeler,
büyük
ölçüde
geçerliliğini
de
Bu bilgiler ışığı altında, iyi şeffaflık kurallarına sahip olabilmek için
olması gereken temel prensipleri beş başlık altında toplayabiliriz:
‘Şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, şeffaflık kanunlarında olması gereken
usuller, açıklanması gereken anahtar bilgiler, yetkili otoriteler/denetim
kuruluşları ve kanunların piyasadaki yeniliklere adapte olabilirliği’.
Takip eden bölümde, bu kriterler ayrıntılı bir şekilde değerlendirilerek
teker teker analiz edilecektir.
3.1. Şeffaflığın İkili Hukuksal Yapısı
İyi bir şeffaflık kanununa sahip olmadaki ilk adım, şeffaflık
prensibinin hukukun hangi alanlarında düzenlenmesi gerektiğinin
belirlenmesidir. Şeffaflık, hem şirketler hem de finansal piyasalar
bakımından önemli roller üstlendiği için, optimum seviyede
düzenlenecek bir şeffaflık kanunu bakımından hem TTK’nın şirketler
hukuku ile ilgili bölümünde hem de SPK ve ilgili ikincil mevzuatta
yapılacak bir takım özel düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Şeffaflık kanunlarının düzenlenmesindeki bu ikili hukuksal yapıyı
anlayabilmek bakımından, şirketler hukuku ve sermaye piyasası
hukukunun şeffaflığın geliştirilmesindeki katkılarını ayrı ayrı
değerlendirmek gerekir.
Sermaye piyasası kanunu, finansal piyasalar için bir garantördür.
Finansal piyasalardaki menkul değerlerin işleyişi, ticareti, korunması,
taraflar arasındaki mevcut işbirliğinin sağlanması gibi temel konular
sermaye piyasası kanunu ile düzenlenmektedir. Borsaya kayıtlı
şirketlerin temel meseleleri yanında, piyasadaki yatırımcıların
güvenliğini sağlayacak genel düzenlemeleri de içerdiğinden, şirketler
hukukuna kıyasla daha ayrıntılı konuları ihtiva ettiği kabul edilebilir
(Clausen 2011, 173). Şeffaflık kuralları bakımından 6362 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu incelendiğinde, bütün piyasanın gerekli
bilgiler ile tam zamanında aydınlatılmasının amaçlandığı görülmektedir
(6362 Sayılı SPK md. 1). SPK’daki temel prensip, daha fazla bilginin
paylaşılmasını düzenleyerek şeffaflığın maliyetini azaltmak ve bu
şekilde yatırımcıların doğru bilgilere doğru zamanda ulaşmalarını
sağlayarak, yatırım kararlarından önce piyasanın genel durumuyla ilgili
analiz yapmaları için onlara bir fırsat vermektir (Winter 2004, 105).
Şirketler hukuku ise, şirketteki oyuncuların ilişkileriyle alakalı genel
düzenlemeleri yapmak, ortaklık yapısıyla alakalı temel kriterleri
belirlemek, şirket türlerini ayırt etmek gibi şirket bazlı temel
düzenlemeler üzerinde durmaktadır. Şeffaflık düzenlemeleri
bakımından, sermaye piyasası kanunu ile kıyaslandığında, şirketler
hukukunun temel amacı, yatırımcılara veya bilgi kullanıcılarına karar
alma mekanizmalarında yardımcı olabilmek için gerekli olan bilgileri
finansal raporlama standart ve tekniklerini geliştirerek sunmaktır
(Winter 2004, 105).
Özetle şeffaflık kanunları, sermaye piyasası ve şirketler hukuku
bakımından birlikte incelendiğinde, sermaye piyasası kanunu, yeterli
sayıda bilgilerin tam zamanında kamuyu aydınlatmasını amaçlarken,
şirketler hukukundaki düzenlemeler raporlama teknik ve standartlarını
belirleyerek yatırımcıların karar alma mekanizmasına pozitif etkileri
olan kaliteli bilgileri sunmayı amaçladığı tespitinde bulunulabilir. Bu
bakımdan şeffaflık kanunlarının geliştirilmesi ve düzenlenmesinde,
hem sermaye piyasası hukuku hem de şirketler hukukunun büyük
katkıları vardır. Bu yüzden, şeffaflığın bu ikili hukuksal yapısı,
optimum seviyede düzenlenmesindeki ilk adım olarak kabul edilebilir.
3.2. Şeffaflık Kuralları için Aranan Temel Usuller
Şeffaflık kanunları temel olarak üç temel usulü kapsamalıdır;
‘açıklık, korumacılık ve caydırıcılık’. Açıklık şeffaflık kanunlarının
olmazsa olmaz temel prensiplerinin başında yer alır ve esas itibariyle
şeffaflık tanımının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Temel olarak
açıklık prensibi, gerekli bilgilerin, doğru zaman ve doğru yerde
paylaşılarak yatırımcıların veya bilgi kullanıcılarının karar alma
mekanizmasındaki kolaylaştırıcı etken olarak ifade edilebilir.
Koruyuculuk ve caydırıcılık ise, piyasadaki oyuncuları ortaya
çıkabilecek muhtemel hile ve yolsuzluklardan, gerekli adli ve idari
cezaları yasalaştırarak korumak olarak kabul edilebilir. Finansal
piyasalarda insanların karanlık dürtüleri, bazen illegal faaliyetleri daha
cazip hale getirebilmektedir. İşte insanların bu dürtüleriyle mücadele
edebilmek veya bunu engelleyebilmek adına koruyuculuk ve
caydırıcılık prensipleri, iyi bir şeffaflık kanunu oluşturmada çok önemli
bir rol üstlenmektedir.
Aslında şeffaflık kanunları için aranan bu üç temel prensip, burada
değineceğimiz bütün diğer kriterler için ana çerçeveyi oluşturmaktadır.
Örneğin şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, açıklanması gereken anahtar
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
389
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
390
bilgiler ve kanunların piyasadaki yeniliklere adapte edilebilirliği
otomatik olarak açıklık prensibini de yerine getirmektedir. Aynı şekilde
koruyuculuk ve caydırıcılık prensibi, yetkili otoriteler olmadan tam
anlamıyla hiçbir şekilde sağlanamayacaktır. Diğer bir ifadeyle,
piyasalarda etkili denetim ve gözetim kuruluşlarının varlığı
koruyuculuk ve caydırıcılık prensiplerinin bir sonucudur. Bu bakımdan,
bu üç temel prensip düzgün işleyen şeffaflık kanunları özelinde temel
yapıyı oluşturmaktadır ve olması gereken diğer kriterler, bu temel
prensiplerin bir sonucu görünümündedir.
3.3. Açıklanması Gereken Anahtar Bilgiler
Evvelce de açıklandığı üzere, şeffaflık sadece bilgi bombardımanı
olarak algılanmamalıdır. Şeffaflıktaki temel amaç, gerekli bilgileri, tam
zamanında doğru yerde paylaşmaktır. Piyasada olması gerekenden daha
fazla bilgi paylaşılmasının iki tür negatif etkisi söz konusu olabilir.
Bunlardan ilki, gereğinden fazla bilgi, bilgi kullanıcıları için
‘Cassandra Etkisine’ neden olabilir. Cassandra Etkisi, piyasadaki aşırı
bilgi veya bilgi kirliliği yüzünden, bilgi kullanıcıları ya da yatırımcılar
tarafından piyasadaki gelecek senaryoları tahmin edememe, potansiyel
riskleri gözden kaçırma olarak tanımlanmaktadır (Allaberdiyev,
Buccolieri, Pellegrini, Rezgui ve Romano 2012, 1). Bu bakımdan
piyasadaki gereksiz bilgilerin fazlalığı, yatırımcıların karar-alma
mekanizmasında olumsuz etkilere neden olacaktır. İkinci olarak da,
bilgi paylaşmanın ücretsiz olmadığını açıklamıştık. Bu yüzden,
gereksiz bilgilerin paylaşılması hem şirketler için gereksiz maliyetlerin
oluşmasına neden olacak hem de şeffaflığın beklenen getirisinin
maliyetinden düşük olmasına sebebiyet verecektir. Bu yüzden, bilgi
kirliliği ve maliyetlerin azaltılmasında gerekli olan anahtar bilgilerin
paylaşılması, bahsi geçen problemlerin çözümünde en önemli
unsurların başında gelmektedir.
Burada sorulması gereken soru hangi tür bilgilerin paylaşılmasının
piyasadaki yatırımcılar açısından faydalı olacağıdır. Paylaşılacak
bilgilerin çeşitlerinin belirlenmesi, başarılı bir şeffaflık seviyesinin
sağlanmasında anahtar rol oynamaktadır. Bu yüzden kanunkoyucular
hangi tür bilgilerin öncelikli olarak paylaşılması gerektiğini
belirlemelidirler.
Bu konuda Botosan, beş çeşit bilginin piyasadaki yatırımcılar
üzerinde pozitif etkisi olabileceğini kendi çalışmasında ayrıntılı olarak
belirlemiştir (Botosan 1997, 331). İlk olarak, ‘arka plan bilgileri’
şirketle ilgili, özellikle şirketin ilk izlenimiyle alakalı, detaylı bilgileri
kapsadığından yatırımcılar açısından büyük bir öneme sahiptir. Arka
plan bilgileri genel olarak, şirketin amacı, hedefleri, yönetim stratejileri,
sektördeki rakipler ve piyasaya giriş bariyerleri gibi temel konuları
kapsamaktadır. Temel olarak bir şirketin vizyonu ve misyonuyla alakalı
güncel verileri sunar ve şirketin bulunduğu sektörle alakalı durumu ana
hatlarıyla resmeder. Bu yüzden optimum şeffaflık standartlarının
sağlanmasında arka plan bilgileri açıklanması gereken bilgilerin
başında gelmektedir.
İkinci olarak, ‘geçmiş finansal tablo verileri’ piyasaya şirket
performansıyla alakalı faydalı bilgiler sunmaktadır. Yıllık raporlar,
yarıyıllık raporlar, çeyrek dönemlik raporlar, geçici yönetim raporları,
faaliyet raporları şirketin gerçek performansıyla alakalı göstergeler bu
kapsamda kabul edilir. Bu bakımdan, bir şirketin yatırımcılar
bakımından cazibesini arttıracak en önemli bilgiler, finansal tablo
verileridir. Özellikle aktif getiri oranları, net gelirler, vergi oranları,
toplam varlıklar, net kar marjı, aktif devir hızı, toplam gelirler,
varlıkların devir hızı gibi bilgiler yatırımcıların karar-alma
mekanizmalarında etkisi olan önemli bilgilerdir. Diğer bir ifadeyle, bu
bilgiler sayesinde yatırımcılar şirketlerin finansal başarılarını kolaylıkla
analiz eder ve geleceğe yönelik olarak potansiyel risk ve tehditleri
değerlendirme fırsatı bulurlar.
Bu yüzden optimum şeffaflık
seviyesinin sağlanmasında, geçmiş finansal tablo verileri mutlaka
açıklanması gereken bilgiler arasında yer alır.
Üçüncü olarak, ‘finansal olmayan bazı istatistiki verilerin
açıklanması’ şirkette personellerin durumu, üretilen ürünlerin kalitesi,
şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri gibi konularda detaylı veriler
sunan diğer bir bilgi türüdür. Bu tür finansal olmayan bilgilerin
açıklanmasının avantajlarıyla ilgili olarak Avrupa Birliği’nde (AB)
sayısız çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmaların ışığı altında, bu tür
bilgilerin açıklanmasının ana avantajları şu şekilde sıralanabilir (DG
Internal Market and Services 2011, 27): a) Şirketteki oyuncular
arasındaki güvenilirliği arttırır. Özellikle kurumsal yatırımcıların
şirketle alakalı daha itimatlı olmaları sağlanır: b) Şirketin finans
dünyasındaki görünümüne pozitif etkiler sağlayarak, yatırım
camiasındaki itibarini arttırmaya yardımcı olur: c) Şirketin
karşılaşabileceği riskleri azaltarak şirketi uzun-dönem yatırımcılar
bakımından daha cazip bir hale getirir: d) Sosyal sorumluluk
projelerinin sayısını arttırarak toplumun ekonomik, hukuksal ve ahlaki
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
391
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
392
bakımdan gelişmesine yardımcı olur: e) Şirkette insan haklarına duyarlı
bir iş ortamının kurulmasını sağlar. Bu bakımdan, finansal olmayan
verilerin
açıklanmasının,
optimum
şeffaflık
seviyesinin
yakalanmasında önemli bir işlev üstlendiği söylenebilir.
Dördüncü olarak ‘ileriye yönelik, tahmini bilgiler’ piyasadaki bilgi
kullanıcıları bakımından aranan diğer bir bilgi türüdür. İleriye yönelik
bilgiler, piyasanın beklenen durumu, tahmini kâr ve satış oranları,
potansiyel nakit akışı gibi verileri içermektedir. Yatırımcılar, şirket ile
ilgili olarak genel değerlendirmeleri yaptıktan sonra bu tür bilgilerle,
özellikle fırsatlar ve gelecek riskleriyle alakalı nihai analizlerini
yaparak yatırım kararlarından emin olmak isterler. Bu bakımdan
şirketin yatırım dünyasında pazarlanmasında bu tür bilgiler önemli bir
konuma sahiptir.
Son olarak da, ‘şirket yöneticilerin analizleri ve görüşleri’ yine
yatırımcıların şirket performansını değerlendirirken aradıkları bilgiler
arasındadır. Bu tür bilgiler genellikle şirketlerin yıllık rapor veya
faaliyet raporlarının alt bir bölümü olarak sunulur ve şirketin satışlar,
mallar, net gelir, toplam kâr, pay senetlerinin fiyatları gibi konulardaki
yıllık değişim oranları analiz edilir.
Bu beş tür bilgi, minimum kriterler olarak optimum şeffaflık
seviyesinin sağlanmasında anahtar bir rol oynamaktadır. Özellikle,
şirketlerin yatırım dünyasında pazarlanmasında ve yatırımcıların şirket
performansıyla alakalı sezgisel bakış açılarını geliştirmede bu beş çeşit
bilgi mutlaka kamunun erişilebilirliğine sunulmalıdır. Hangi bilgilerin
paylaşılması gerektiğinin bu şekilde belirlenmesi yukarıda belirttiğimiz
şeffaflığın negatif etkilerini azaltmak bakımından önemlidir. Anahtar
bilgilerin belirlenmesiyle birlikte gereksiz bilgi paylaşmanın maliyeti
azaltılabilecek, yalnızca faydalı bilgilerin paylaşılmasıyla birlikte
piyasadaki bilgi kirliliği ortadan kaldırılacak ve bu şekilde yatırımcılara
hem şirketleri hem de finansal piyasaları daha açık ve güvenilir bir
çerçevede değerlendirme imkânı sağlanacaktır.
3.4. Yetkili Otoriteler ve Denetim Kuruluşları
Piyasalarda etkili bir şeffaflık seviyesinin sağlanmasında yalnızca
şeffaflık kanunlarının düzenlenmesi yeterli olmaz. Diğer bir ifadeyle,
şeffaflık düzenlemelerinin yalnızca kanunlarda yer alması, piyasalarda
optimum şeffaflık seviyesinin varlığına delalet etmez. Şeffaflık
düzenlemelerinin etkinliğinin sağlanabilmesi için, kanunların ne derece
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
yetkili
organlar
veya
Yetkili organ ve kuruluşlar şeffaflık kurallarının etkinliğini iki
açıdan arttırabilirler: İlk olarak, resmi denetim kuruluşları, borsaya
kayıtlı şirketlerin benimsenmiş şeffaflık kurallarına uyup uymadıklarını
kontrol eder ve gelecekteki koşullar için teknik standartları belirlerler.
Ayrıca, her ne kadar ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, finansal
krizler gibi acil durumlarda kanun koyucuların eksik veya kapsam dışı
bıraktığı alanlarda gerekli önlemleri alırlar. İkinci olarak, piyasalarda
resmi denetim ve gözetim organlarının yanında, yatırım bankerleri,
finansal analizciler veya avukatlar gibi ‘ikinci derece kurumlar’ vardır.
Bu ikinci derece kurum ve kuruluşlar, karmaşık bilgiler veya şeffaflık
kurallarıyla alakalı yapmış oldukları analizlerle piyasada bir rehber
vazifesi görmektedirler (Borgia 2007, 16).
Kısacası, yetkili denetim ve gözetim organları şeffaflık kanunları
açısından tamamlayıcı bir rol oynamaktadır. Finansal piyasaların
şeffaflık kanunlarına uygun olarak işleyip işlemediklerini izlemek ve
kontrol etmek yanında, karmaşık ve anlaşılması zor olan şeffaflık
kanunları ve bilgiler için de gerekli kararları açıklayarak, bir rehber
vazifesi de üstlenmektedirler. Ayrıca, kanunda eksik bırakılan veya
unutulan alanlar için, acil durumların gerektirdiği hallerde gerekli
önlemleri alarak piyasada ‘ilk yardım’ vazifesini görmektedirler.
3.5. Kanunların Piyasadaki Yeniliklere Adapte Olabilirliği
Hızla değişen günümüz finansal piyasalarında, etkili bir şeffaflık
mevzuatı daima bir gelişime ve yeniliklere karşı güncellenme ihtiyacı
duyar. Siems’in dediği gibi ‘hukuk yeni ve değişen durumlara hızlı bir
şekilde cevap verebilmek zorundadır’(Siems 2006, 393). Bu yüzden
piyasalarda optimum seviyede bir şeffaflık seviyesi yakalanmak
isteniyorsa, şeffaflık kuralları finansal piyasalardaki yeniliklere ayak
uydurmak zorundadır; aksi takdirde güncelliğini yitirmiş kurallar,
yüksek seviye bir şeffaflık düzeyine ulaşmayı imkânsız kılar.
Yeni teknolojik gelişmeler nedeniyle, finansal piyasalarda da
devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmaktadır. Fakat finansal
piyasalardaki bu değişim hızıyla, kanunların bu değişikliklere ayak
uydurma hızı kıyaslandığında arada bariz bir fark olduğu göze
çarpmaktadır. Bu durum, finansal piyasaların etkili bir şekilde
çalışmasında negatif etkilere neden olur ve özellikle, piyasalarda yeni
2016/Özel Sayı-1
piyasada uygulanabildiğinin denetimin
otoritelerce ayrıca gözetlenmesi gerekir.
393
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
394
krizlere veya skandallara davetiye çıkarır. 2008 yılındaki ‘Lehman
Brothers’ skandalı incelendiğinde, ana nedenlerinden birisi olarak
kanun koyucuların değişen yeni finansal enstrümanlar karşısında
zamanında gerekli düzenlemeleri yapamadıkları görülecektir. Bu
yüzden, şeffaflık mevzuatının etkin bir şekilde düzenlenmesinde,
piyasadaki yeniliklere ayak uydurma ve kanun koyucular tarafından bu
değişikliklere hızlı bir şekilde cevap verme oldukça önemlidir.
Burada tartışılması gereken soru, hızla değişen finansal
piyasalardaki yeniliklere nasıl aynı hızda karşılık verilebilir? Bu
problem mukayeseli hukukta yasal uyum süreci olarak tanımlanmış ve
bu konuda doktrinde sayısız çalışma yapılmıştır. Siems’e göre, değişen
koşullara hızlı bir şekilde karşılık verebilmek için öncelikle iyi organize
edilmiş bir yasama yapısı kurulmalı, bürokratik engeller azaltılmalı ve
böylece kanun çıkarma süreci kısaltılmalıdır (Siems 2006, 395-398).
İkinci olarak, adli sistemin bağımsızlığı arttırılmalı ve gerekli kurum ve
uzmanlarla
koordinasyonu
sağlanmalıdır.
Üçüncü
olarak,
akademisyenler, düşünce kuruluşları (think thanks), denetim ve
gözetim kuruluşları bu tür yeniliklerle alakalı gerekli analiz ve
değerlendirmeleri yabancı mevzuatı ve uygulamayı da takip ederek
yapmalı ve yetkili mercilere yapılması gerekenleri raporlarıyla tavsiye
etmelidirler. Dördüncü olarak da toplumun düşünce ve konuşma
özgürlüğü sağlanarak, daha fazla entelektüel tartışmalara katılması
sağlanmalıdır. Böylelikle, özellikle piyasadaki kurumlar ve taraflar
arasındaki karşılıklı işbirliği sayesinde, kanun koyucular hızlı bir
şekilde yapılması gerekenlerden haberdar olabilecek ve gerekli tedbir
ve önlemleri zamanında alabileceklerdir.
4. TÜRKİYE’DE
DÜZENLEMELER
ŞEFFAFLIK
VE
MEVZUATTAKİ
Son zamanlarda meydana gelen ekonomik kriz ve skandallar,
küresel piyasaların temellerinin, yeni denge ve koşullarla ve
uluslararası ticaret standartlarıyla uyumlu olarak yeniden
şekillenmesine neden olmuştur. Bu yüzden, özellikle gelişmekte olan
ülke mevzuatlarının küresel standartlarla uyumlaştırılması, rekabetin
bu denli yüksek olduğu piyasalarda hayatta kalabilmek ya da en azından
şirketlerin karanlık yönleri sonucunda piyasada meydana gelebilecek
negatif etkileri azaltabilmek bakımından oldukça önemlidir.
Her ne kadar bu konuda doktrinde bir fikir birliği olmamasına
rağmen, güçlü bir hukuki yapı ile ekonomik büyüme arasındaki pozitif
ilişkiyi analiz etmede Türkiye’de son zamanlarda yapılan değişiklikler
ile bunun ekonomiye olan katkıları incelenebilir. Örneğin 2001
yılındaki İmar Bankası skandalıyla, Türkiye ekonomisi çok ağır
sonuçları olan bir krizi tecrübe etmiş oldu. Kısaca belirtmek gerekirse
bu krizle birlikte, sermayenin büyük çoğunluğu aniden ülkeden çekildi,
ülkeye sermaye girişleri durdu, ülkenin kendi parası değerini kaybetti,
yerel bankalar nakit sıkıntısı çekti ve çok yüksek faiz oranlarını kabul
etmek şartıyla kredi imkânları bulabildi, bir çok işçi işten çıkarıldı,
enflasyon oranları %40-%50’lere dayandı ve gecelik faiz oranları
astronomik olarak %6200’lere yükseldi (Uygur 2001, 23). Ayrıca, ülke
ekonomisini düzeltebilmek için Türkiye çok yüksek oranlı IMF
kredilerine başvurmak zorunda kaldı. Böylelikle Türkiye, modern
tarihindeki en büyük ekonomik krize maruz kalmış oldu.
Bu ekonomik felaketten sonra Türkiye, krizden bazı dersleri almayı
başardı ve 2003-2013 yılları arasında ekonomik dönüşüm sürecini
başlattı. Öncelikle daha sıkı kural ve düzenlemeler kabul edildi. 2005
yılında Avrupa Birliği’yle müzakereler hızlandırıldı. Türk parasının
yeniden değer kazanması sağlandı. Kamu harcamaları geliştirildi,
özelleştirmeler hızlandırıldı ve böylelikle Türk ekonomisine olan güven
hem ulusal hem de uluslararası piyasalarda yeniden kazanılmaya
başlandı. Türkiye, yıllık %6 oranında bir büyüme oranı yakaladı ve
2002-2012 yılları arasında yıllık 800 milyar dolar gelir ile dünyanın en
büyük on yedinci ekonomisi olmayı başardı (TC Dış İşleri Bakanlığı
2015).
Bu süreçte gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye de, , hızla değişen
finansal piyasalarda modernizasyon yarışında hayatta kalabilmek için
güçlü bir hukuki yapı ve etkili bir kurumsal yönetim anlayışının
varlığının olmazsa olmaz unsurlar olduğunun farkına varıldı ve bu
amaçla, hukuk sisteminde birtakım yapısal reformlar yapıldı. Özellikle
6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, iş
ve ticari hayat yeniden tanımlanarak, Türkiye’nin küresel piyasalarda
şeffaflık, hesap verilebilirlik ve güvenilirlik açısından rekabetçi
seviyesinin artmasına yardımcı olacak bir modern görünüş sağlanması
hedeflendi. Daha da önemlisi, yeni Kanunla birlikte Avrupa Birliği
standartlarının bir çoğu Türk Ticaret hayatına kazandırıldı ve böylelikle
Avrupa Birliği’ne katılma sürecindeki engellerin bazıları azaltılmaya
çalışıldı.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
395
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
396
Kurumsal yönetimin, son zamanlarda yapılan değişim ve
gelişmelerle piyasaların düzgün işlemesine olan olumlu katkıları,
Türkiye’deki kanun koyucular tarafından da dikkate alınmıştır.
Özellikle dolaylı veya doğrudan yabancı yatırım sayısının istenilen
seviyelere ulaşamaması, zayıf bankacılık sistemleri, yüksek enflasyon
oranları veya siyasi belirsizlikler gibi nedenlerle finansal piyasadaki
eksiklikler, etkili bir kurumsal yönetim yapısının oluşturulması
gerekliliğini ön plâna çıkarmıştır. Bu amaçla, 2003-2013 tarihleri
arasında Türkiye’de, kurumsal yönetim yapısının geliştirilmesi
amacıyla modernizasyon çalışmaları başlatılmış, uluslararası kurumsal
yönetim standartları kabul edilmiş, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi
önemli kurumsal yönetim prensipleri geliştirilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’nin kurumsal yönetim yapısı incelendiğinde oldukça
yüksek merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğu söylenebilir (Institute od
Directors, Waring ve Pierce 2004, 337). Şirketlerde aileler büyük
hissedarlardır ve hisselerin %45-%75 arasındaki büyük çoğunluğu
bireysel aile üyelerine aittir (Altuğ ve Filiztekin 2006, 180). Bu
bakımdan şirketlerin yönetimi karmaşık bir piramitsel yapıdan oluşan
aile kontrollü gruplar tarafından yerine getirilmektedir. Aslında,
dışarıdan atanan profesyonel yöneticiler şirketlerde önemli bir rol
oynamasına rağmen, aile üyeleri şirketin günlük rutin işleri de dâhil
olmak üzere, stratejik karar alma sürecine yoğun bir şekilde
katılmaktadırlar (Gürsoy ve Aydoğan 2002, 10).
Aile şirketlerinin yanında, devlet de uzun bir süre iş hayatında en
önemli aktörlerden birisiydi. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de iş hayatı
devletin hakim pay sahibi olduğu büyük şirketler aracılığıyla
şekilleniyordu. Hükümet, şirketlerdeki ana hissedardı ve özel
sektördeki kaynak dağılımı hükümet tarafından gerçekleştiriliyordu.
Hükümetin hâlâ Türk iş hayatında önemli bir rol oynadığı söylenebilir,
fakat son zamanlarda yapılan özelleştirme faaliyetleriyle birlikte,
devlete ait TÜPRAŞ veya Türk Telekom gibi büyük şirketler satılmış,
böylelikle hükümetin finansal piyasalardaki rolü azaltılmaya
başlatılmıştır. Özelleştirme çalışmalarının artmasının iş hayatının
gelişmesinde önemli katkıları olduğu söylenebilir, zira özel şahıslara
veya tüzel kişilere ait şirketler, devlete ait şirketlere oranla çok daha iyi
performans göstermektedirler. Bu konuda doktrinde çok fazla çalışma
vardır. Örneğin Megginson ve diğerleri, devlet odaklı şirketlerin,
politik kaygı ve çıkarlar yüzünden, finansal piyasalara olumsuz
katkıları olduğunu vurgulamaktadırlar (Megginson, Nash ve van
Randenborgh 1994, 403-452). Bu bakımdan, özel şahıslara ait şirket
sayısının artmasıyla birlikte, finansal piyasalarda daha iyi bir
performans sergilenecek, böylelikle de ülkeye sermaye girişi
hızlanacaktır.
Kurumsal yönetimin tam olarak anlaşılmasında şirketlerin
yönetim kurulu yapısı da önemli bir rol oynar. Türkiye’deki borsaya
kayıtlı şirketlerin yönetim kurulları incelendiğinde, 6102 sayılı yeni
Türk Ticaret Kanunu ile birlikte çok önemli değişiklikler yapıldığı
gözlemlenebilir. Örneğin, bilindiği üzere, borsaya kayıtlı şirketler
anonim şirket olarak kurulmak zorundadır. Yeni Kanun’a göre, anonim
şirketlerde yönetim kurulu, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul
tarafından seçilmiş en az bir üyenin varlığı ile kurulabilir (TTK md.
359/1). Böylelikle, eski kanunda bulunan yönetim kurulunun en az üç
üye tarafından kurulmak zorunda olduğu prensibi terkedilmiştir. Bunun
yanında, gerçek veya tüzel kişiler anonim şirketlerde yönetim kurulu
üyesi olarak atanabilirler. Ancak, bir tüzel kişilik, yönetim kuruluna üye
olarak atanacak ise, onunla birlikte tüzel kişi tarafından belirlenecek,
yönetim kurulu toplantılarına katılıp, tüzel kişilik adına oy kullanacak
ve diğer görevleri ifa edecek, bir gerçek kişinin de ticaret siciline tescili
ve ilanı zaruridir (TTK md. 359/2, Şener 2015, 356).
Yönetim kurulu, Anglo-Saxon Kurumsal Yönetim Modelinde
belirlendiği gibi tek hatlı (single-tier) olarak düzenlenmiş ve üyelerinin
görev süresi, TTK md. 362’de en çok üç yıl olarak belirlenmiştir. Her
üç yılın sonunda, ortaklığın devam etmesini isteyen pay sahipleri, genel
kurulu toplantıya çağırmalı ve burada yeni yönetim kurulunun
seçilmesini istemelilerdir (Şener 2015, 360; Kendigelen 2011, 217,
227- 228). Yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkileri, yeni
Kanunda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. TTK md. 375’e göre bu
görev ve yetkiler şu şekilde sıralanabilir:
“(a) Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili
talimatların verilmesi; (b) Şirket yönetim teşkilatının
belirlenmesi; (c) Muhasebe, finans denetimi ve şirketin
yönetiminin gerektirdiği ölç üde, finansal planlama için
gerekli düzenin kurulması; (d) Müdürlerin ve aynı işleve
sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunanların atanmaları
ve görevden alınmaları; (e) Yönetimle görevli kişilerin,
özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve
yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
397
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
398
etmediklerinin üst gözetimi; (f) Pay, yönetim kurulu karar
ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin tutulması,
yıllık faaliyet raporunun ve kurumsal yönetim açıklamasının
düzenlenmesi ve genel kurula sunulması, genel kurul
toplantılarının hazırlanması ve genel kurul kararlarının
yürütülmesi; (g) Borca batıklık durumunun varlığında
mahkemeye bildirimde bulunulması” (TTK md. 375/1).
Yönetim kurulu üyelerinin bu devredilmez görev ve yetkilerinin
yanında ayrıca bilgi alma hakları da yeni kanunda düzenlenmiştir. TTK
md. 392/1 hükmüne göre; ‘Her yönetim kurulu üyesi şirketin tüm iş ve
işlemleri hakkında bilgi isteyebilir, soru sorabilir, inceleme yapabilir.
Bir üyenin istediği, herhangi bir defter, defter kaydı, sözleşme, yazışma
veya belgenin yönetim kuruluna getirtilmesi, kurulca veya üyeler
tarafından incelenmesi ve tartışılması ya da herhangi bir konu ile ilgili
yöneticiden veya çalışandan bilgi alınması reddedilemez.
Reddedilmişse dördüncü̈ fıkra hükmü̈ uygulanır’ (Kendigelen 2011,
240-241).
Özetle, bu bilgiler ışığında, yeni Kanun ile birlikte, Türkiye’deki
finansal piyasaların uluslararası piyasalardaki ünü; uluslararası finansal
standartların sağlanması, kurumsal yönetimlerde ‘demokratik rejimin’
(Siems 2008, 337) daha yaygın hale getirilmesi ve Avrupa Birliği
Kanunlarıyla uyum içinde olunmasıyla birlikte olumlu bir şekilde
etkilenmiştir. Bu bakımdan, yeni Kanun, Türkiye’nin bu geçiş
dönemindeki en önemli gelişme olarak nitelendirilebilir.
4.1. Yeni Ticaret Kanunu’nda
Düzenlemeleri ve Gerekçeleri
Öngörülen
Şeffaflık
Yukarıda anlatıldığı gibi, Türkiye’deki kurumsal yönetim
yapılarında merkeziyetçi bir yönetim anlayışının hâkim olmasından
dolayı, piyasalarda yeterli seviyede şeffaflık sağlanamıyordu. Taraflar
arasında bilgi akışı zayıftı ve bu nedenden dolayı İmar Banka’sı
skandalında olduğu gibi, şirket sahipleri veya yöneticiler, illegal
aktiviteleriyle karanlık yönlerini kolayca saklayabiliyor ve ülke
ekonomisine çok ağır zararlara sebep olabiliyorlardı.
Piyasalardaki bu tür sahtekârlık veya dolandırıcılıkları azaltmak ve
finansal piyasaların etkin isleyişini sağlamak için, kurumsal yönetimin
ve özellikle şeffaflık seviyesinin arttırılmasına yönelik gerekli
adımların atılması gerektiği anlaşıldı. Bu amaçla, 2003 yılında
kurumsal yönetim prensipleri kabul edildi ve Sermaye Piyasası Kurumu
tarafından ilan edildi. Bunun dışında yine 2003 yılında denetim
standartları ilan edildi ve 2005 yılında Uluslararası Muhasebe
Standartları kabul edildi. Fakat mülga Ticaret Kanunu’nun 1957 yılı
temellerine dayanması, yapılan değişikliklerin istenilen pozitif katkıyı
sağlamasını engelliyordu. Bu bakımdan, bu problemlerle etkili bir
şekilde çözümlemek adına, 2011 yılında 6102 sayılı yeni Türk Ticaret
Kanunu kabul edildi ve 2012 yılında yürürlüğe girdi.
Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye’nin yasal zemininin, müzakere
sürecinde belirtildiği gibi, Avrupa Birliği’ne entegre sürecinin bir
sonucu olarak kabul edilebilir. Avrupa Birliği’ne aday bir ülke olarak,
Türkiye birçok AB düzenlemeleri ile uyum sağlamayı başarmıştır.
Diğer bir ifadeyle, kurumsal yönetim ve denetim alanında daha katı
kurallar düzenlenmiş, şeffaflık seviyesinin arttırılmasına yönelik yeni
kurallar kabul edilmiş ve uluslararası kurumsal yönetim ve finansal
raporlama standartları benimsenmiştir. Bu kapsamda özellikle pay
sahiplerinin bilgi alma hakkı modern bir yapı kurularak genişletilmiş ve
özel denetim daha kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Bunlara ek olarak kurumsal yönetim ilkeleri Avrupa Birliği
müktesebatı ve uluslararası standartlar baz alınarak yeniden gözden
geçirilmiştir. Bu yüzden, yeni Türk Ticaret Kanunu, Borsa İstanbul
üzerindeki olumlu dalgalanmalar göz önüne alınarak, Türkiye’nin bu
geçiş döneminde finansal piyasalardaki negatif etkileri azaltmaya
yönelik bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir (6362 Sayılı Sermaye
Piyasası Kanunu ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Gerekçeleri).
Bu bölümde, Türk Hukukundaki şeffaflık düzenlemelerini
anlayabilmek için, hem SPK hem de TTK’nın şirketler hukuku ile ilgili
hükümleri incelenecek ve optimum şeffaflık seviyesine ulaşılıp
ulaşılmadığı yukarıda açıklanan temel prensipler çerçevesinde
değerlendirilecektir. Bu açıdan aşağıdaki Tablo 1, mevzuattaki ana
şeffaflık düzenlemelerini görebilmek bakımından bir yol haritası olarak
kabul edilebilir.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
399
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
Tablo 1: Türk Hukukunda Şeffaflık Düzenlemelerine
Genel Bir Bakış
Alan
Yasal Düzenlemeler
6362 Sayılı Sermaye
Piyasası Kanunu
400
Sermaye
Piyasası
Hukuku
Sermaye Piyasası
Kurumu Tebliğ ve
İlânları
Şirketler
Hukuku
6102 Sayılı Türk
Ticaret Kanunu
Ana Konular
Madde 1: Amaç
Madde 14, 15, 17, 32: Kamunun
Aydınlatılmasına İlişkin Esaslar
Madde 62, 63: Bağımsız Denetim
Madde 70,
87:
Sermaye
Piyasalarında Borsalar
Madde 106, 107, 111, 112:
Sermaye Piyasası Suçları
Madde 5:
Özel
Durumların
Kamuya
Açıklanmasına İlişkin Esaslar
Tebliği Seri: VIII, No: 54
Madde 6, 7:
Finansal Raporlamaya İlişkin
Esaslar Tebliği II-14/1 No: 28676
Ek 1 Bölüm 2:
Kurumsal Yönetim Tebliği II17/1 No: 28871
Madde 1, 5, 8, 9:
Özel Durumlar Tebliği II-15/1
No: 28891
Madde 1524, 1527:
Elektronik İşlemler ve Bilgi
Toplumu Hizmetleri
Madde 64, 375:
Ticari Defterler
Madde 378 (1), 398 (4):
Riskin Erken Saptanması ve
Yönetimi
Madde 399, 400, 402:
Bağımsız Denetim Sistemi
Madde 392, 437:
Bilgi Alma ve İnceleme Hakki
Madde 514, 515, 516:
Şirketin Finansal Tabloları
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
Finansal piyasalardaki modernizasyon yarışı ile rekabet edebilmek
için Türkiye, hukukun bu iki alanında şeffaflık kanunlarını geliştirmeyi
başarmış olarak gözükmektedir. Sermaye piyasası hukuku bakımından,
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve Sermaye Piyasası Kurulu
Tebliğ ve İlânları şeffaflık kanunlarının Türkiye’de geliştirilmesinde
anahtar bir rol oynamaktadır.
Örneğin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 1. maddesinde şeffaf,
güvenilir, sorumlu, etkili, tutarlı ve yatırımcıların hak ve kazançlarını
korumaya yönelik finansal piyasaların yaratılması gerektiği, kanunun
ana hedefi olarak vurgulanmıştır. Kanun’un ikinci bölümünde kamunun
aydınlatılmasına ilişkin esaslar başlığı altında, finansal raporlama
standartları, yatırımcıların karar-alma mekanizmasında etkili olan
hangi bilgilerin açıklanması gerektiği, hangilerinin muaf tutulacağı,
kurumsal yönetim ilkelerinin benimsenmesi ve açıklanması gereken
bilgilerin kanuna aykırı tutulmasından doğan zararlarda kimlerin
sorumlu tutulabileceği gibi önemli konular hükme bağlanmıştır.
Daha
önceki
açıklamalarımızda,
paylaşılan
bilgilerin
güvenilirliğinin sağlanmasında denetim mekanizmasının oldukça
önemli bir rol oynadığından bahsetmiştik. Kanun’un üçüncü
bölümünde bağımsız denetim ile ilgili genel prensipler düzenlenmiştir.
Bağımsız denetim kuruluşları ile ilgili temel standartlar belirlenmiş,
hangi şirketlerin finansal piyasalarda bu görevi yapabilecekleri
düzenlenmiş, Sermaye Piyasası Kurulu’nun bağımsız denetim
kuruluşları üzerindeki sorumlulukları oluşturulmuş ve yapılan
işlemlerden ortaya çıkan bir zarardan kimlerin sorumlu tutulabileceği
ayrı ayrı hukuki zemine kavuşturulmuştur.
Dördüncü bölümde borsaların işleyişiyle alakalı genel kurallar
belirlenmiş ve özellikle düzgün bir gözetim ve bilgilerin depolama
merkezi kurulmasıyla ilgili düzenlemeler getirilerek, dolaylı yoldan
şeffaflık prensibine atıfta bulunulmuştur. Son olarak da Kanun’un
altıncı bölümünde, şeffaflık ile ilgili karşılaşılabilecek suçlar veya
illegal faaliyetlerin neler olabileceği sınıflandırılarak, bu suçlar
karşısında tarafların muhatap olacağı cezaların neler olabileceği hükme
bağlanmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere, SPK, şeffaflığın finansal piyasalarda
geliştirilmesinde çok önemli düzenlemeler getirmiştir. Ancak,
2016/Özel Sayı-1
4.1.1. Şeffaflığın İkili Hukuksal Yapısı
401
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
402
şeffaflığın bütün meseleleri bu kanunda kapsam dâhiline alınamamıştır.
Bu bakımdan, şeffaflığın geliştirilmesiyle ilgili Kanun’da eksik
bırakılan daha spesifik konular, Sermaye Piyasası Kurulu Tebliğ ve
İlânlarıyla giderilmeye çalışılmıştır.
Örneğin Özel Durumların Kamuya Açıklanması Tebliği (Seri VIII,
No: 54 md.5) ile şirketteki büyük pay sahiplerinin kamuya
açıklanmasıyla alakalı düzenlemeler getirilmiştir. Özellikle, bir şirkette
hangi oranda hisseye sahip olanların veya hangi oranların altında kalan
hissedarların açıklanmasıyla ilgili başlangıç eşikleri belirlenmiştir.
Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1 No: 28676 md 6,
7) ile yılık raporlar ile üç aylık, altı aylık ve dokuz aylık geçici finansal
raporlar düzenlenmiş, bunların hangi bilgileri kapsayacağı ve en son ne
zamana kadar yayınlanmaları gerektiği belirlenmiştir. Kurumsal
Yönetim Tebliği (II-17.1 No: 28871 Ek 1 Bölüm 2) ise, teknolojik
gelişmelere ayak uydurabilmek için çıkartılmış bir tebliğ olarak kabul
edilebilir, zira borsaya kayıtlı şirketlerin bir internet sitesi açma
zorunluluğunu ihdas eder ve bu internet sitelerinde hangi bilgilerin ne
kadar süreyle kamuya açıklanması gerektiğini düzenler. Ayrıca
bilgilerin İngilizce olarak açıklanması zorunluluğunu getirmiştir. Son
olarak da Özel Durumlar Tebliği (II-15.1 No: 28891 md. 1, 5, 8, 9)
yatırımcıların karar alma mekanizmasında herhangi bir etkiye neden
olabilecek şirketin veya bağlı kuruluşların stratejilerini değiştirmesi,
finansal enstrümanların fiyatında veya miktarındaki olağandışı
değişmeler, şirketle alakalı söylenti veya dedikoduların açığa
çıkarılması gibi ani değişmelerle ilgili bilgilerin açıklanmasıyla alakalı
genel kuralları düzenlemektedir.
Şirketler hukuku perspektifinden bakıldığında ise, yeni Ticaret
Kanunu, Türk Hukuk sisteminin modernizasyonu hızlandırarak
piyasalarda yeni bir iş modelinin kazandırılmasını amaçlamıştır.
Şeffaflık bakımından en önemli gelişmelerden biri, elektronik işlemler
ve bilgi toplumu hizmetlerini düzenleyerek, şeffaflığın en önemli
araçlarından birisi olan internet teknolojilerinin piyasalara
kazandırılmasının amaçlanmasıdır. Yeni Kanun ile birlikte denetime
tâbi bütün şirketlerin bir internet sitesi açma ve bu internet sitesinde
şirketin performansıyla ilgili finansal raporlar da dâhil olmak üzere,
şirketlerdeki yapısal değişiklikler, mahkeme kararları, genel kurul
kararları gibi gerekli bütün bilgilerin açıklanması gerektiği hükme
bağlanmıştır (TTK md. 149/1, 1524). Ayrıca internet teknolojilerinin
geliştirilmesiyle birlikte, genel kurul toplantıları, yönetim kurulu
toplantıları, pay sahiplerinin kendi aralarındaki toplantılarının online
olarak yapılabilmesi düzenlenmiş ve elektronik imza kullanılmasının
kabul edilmesiyle, şirketteki tarafların uzaktan da bu tür aktivitelere
katılarak şirketlerde aktif katılım oranının arttırılması planlanmıştır
(TTK md. 1527).
İkinci olarak, ticari defter tutma yükümlülüğü ayrıntılı bir şekilde
düzenlenerek, finansal piyasalardaki ticari faaliyetlerin yakından takip
edilmesi amaçlanmıştır. TTK md. 64’e göre, ticari defterler, bir şirketin
veya ticari işletmenin finansal ve ekonomik durumunu, borç alacak
ilişkisini ayrıntılı bir şekilde göstermeli, hem elektronik hem de basılı
kopya olarak on yıl süreyle saklanmalıdır (Ülgen, Helvacı, Kendigelen,
Kaya, Nomer Ertan, 2015, 608 vd.; Kayar 2013, 233).
Üçüncü olarak, yeni TTK ile birlikte risk yönetim sistemleri
geliştirilmiştir. Örneğin TTK md. 378’e göre borsaya kayıtlı bütün
şirketler, uzmanlardan oluşan bir risk yönetim komitesi kurmalı, bu
uzmanlar şirketin gelecekte karşılaşabileceği riskleri, potansiyel tehdit
ve çözüm önerilerini raporlarında belirtmelidirler (Kırca, Şehirali,
Çelik, Manavgat 2013, 591; Üçışık, Çelik 2013, 416; Bilgili, Demirkapı
2015, 244).
Dördüncü olarak denetim sistemiyle alakalı bir takım yenilikler
getirilmiştir. Örneğin, Uluslararası Muhasebe Standartları baz alınarak
Türk Muhasebe Standartları oluşturulmuştur. Ayrıca şirketlerdeki
denetçi organı kaldırılmış, yerine bağımsız denetim kuruluşları
getirilmiştir. Böylelikle daha güvenilir bilgilerin kamuya açıklanması
amaçlanmıştır (TTK md. 400; Poroy, Tekinalp, Çamoğlu 2014, N 630a;
Pulaçlı 2015, 491; Karahan, Arı 2013, 441 vd.; Bahtiyar 2015, 245;
Üçışık, Çelik 2013, 626; Bilgili, Demirkapı 2015, 256 vd.; Topçuoğlu
2012, 41 vd.).
Beşinci olarak pay sahiplerinin hem şirket aktivitelerine
katılımlarını arttırmak, hem de onların hakkını korumak için bilgi alma
ve inceleme hakkı ile gerektiğinde talepleri üzerine yeni bir denetçinin
atanması hususu hükme bağlanmıştır. Örneğin TTK md. 392 hükmüne
göre pay sahipleri, ticari defteri veya paylaşılan diğer bilgilerin
doğruluğunu incelemek için şirketten detaylı ve kapsamlı ek bilgiler
isteme hakkına sahiptir. Ayrıca şüpheli gördükleri bölümlerin
aydınlatılmasını ve bu bölümler için özel denetçilerin atanmasını talep
etme hakları mevcuttur (TTK md. 438-444; Narbay 2010, 46 vd.).
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
403
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
404
Şirketler hukukunda şeffaflık düzenlemeleriyle alakalı incelenmesi
gereken son bölüm ise, şirketlerin finansal tablolarıyla ilgili olmak
üzere yapılan değişikliklerdir. Örneğin TTK md. 514, 515 ve 516’da
finansal raporların zaman, şeffaflık prensipleri ve içerik bakımından
gerekli kriterleri belirlenmiştir. Bu düzenlemelerle finansal raporlarda
dürüstlük prensibi kabul edilmiş ve bu prensip çerçevesinde hangi
bilgilerin açıklanması gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır
(Kendigelen 2011, 365-366).
Bu bilgiler dâhilinde, Türkiye’de hukukun iki alanında da şeffaflık
düzenlemelerinin yapıldığı gözlemlenebilir. Finansal piyasalarda
optimum seviye bir şeffaflık sağlanabilmesi için hem Sermaye Piyasası
Kanunu’nda hem de Türk Ticaret Kanunu’nun Şirketler Hukuku ile
ilgili bölümünde bir takım özel düzenlemeler yapılmıştır. Fakat
yukarıda da görüldüğü üzere, Türkiye’de şeffaflık mevzuatı karmaşık
bir yapıda düzenlenmiştir. Şeffaflık kurallarının dağınık yapısından
dolayı, hangi kanunların nerede düzenlendiğinin anlaşılması hem
zorlaşmış hem de şeffaflık gibi önemli bir konunun gereken önem
verilmeden düzenlendiği izlenimi verilmesine neden olmuştur. Bu
bakımdan, Avrupa Birliği Transparency Directive 2013/50/EU
(Şeffaflık Direktifi)’nde olduğu gibi önemli şeffaflık kurallarının tek bir
mevzuat altında toplanarak düzenlenmesi, açık bir çerçevede bütün
kuralların gözlemlenmesine olanak vererek bu tür karmaşıklığın
azaltılmasını sağlayacaktır.
4.1.2. Türk Hukuk Sisteminde Şeffaflık Kuralları İçin Aranan
Temel Usuller
Şeffaflık kuralları için aranan temel usullerin, ‘açıklık, koruyuculuk
ve caydırıcılık’ olduğunu daha önceki bölümlerde açıklamıştık.
Türkiye’deki şeffaflık kuralları incelendiğinde, açıklık prensibinin hem
SPK’da hem de TTK’da sağlandığı söylenebilir. Örneğin Sermaye
Piyasası Hukuku açısından, SPK’nın ‘Kamunun Aydınlatılmasına
ilişkin Esaslar’ kenar başlıklı 14 ve 15. maddeleri, Sermaye Piyasası
Kurulu Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1) ve
Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1) hem açıklanacak bilgilerin format,
içerik ve yapısını hem de finansal raporların çeşitlerini ve son
hazırlanma tarihlerini düzenleyerek, açıklık prensibini büyük ölçüde
sağlamaktadır. Şirketler Hukuku bakımından ticari defterlerin
düzenlenmesi ile ilgili kuralları düzenleyen TTK md. 64 ile elektronik
işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerini düzenleyen md. 1524ve 1527,
yine açıklık prensibini düzenleyen kurallar olarak kabul edilebilir.
Bunlara ek olarak Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP), finansal
piyasalarda yatırımcılar arasında etkili bir bilgi akışı sağlayarak, Borsa
İstanbul’da yatırımcıların doğru bilgilere, doğru yer ve zamanda
ulaşabilmelerine yardımcı olmaktadır. KAP, Borsa İstanbul’da
bilgilerin depo edildiği ve bilgi kullanıcılarına dağıtıldığı elektronik bir
sistemdir. Ana amacı, borsaya kayıtlı bütün şirketler hakkında gerekli
olan bütün bilgileri ve anlık değişimleri internet teknolojileri sayesinde
kamuya doğru zaman ve doğru yerde anında açıklamaktır. Bu bilgiler
ışığı altında, Türkiye’nin şeffaflık düzenlemelerinde açıklık prensibini
sağladığı söylenebilir.
Türkiye’deki şeffaflık düzenlemelerinde koruyuculuk ve
caydırıcılık prensipleri incelendiğinde ise, yeni düzenlemelerle birlikte
önemli gelişmeler yaşandığı belirtilmelidir. Örneğin SPK’nın altıncı
bölümünde idari para cezaları ve finansal piyasalar suçları
düzenlenmiştir. Bu bakımdan SPK md. 106, 107, 111 ve 112, piyasa
bozucu eylemlerin engellenmesi bakımından anahtar bir rol
oynamaktadır. Bahsi geçen maddelerde, nelerin suç sayılacağı ve
kimlerin suçlu olacağı, bu suçlar karşısında ne gibi yaptırımlar
uygulanacağı teker teker sıralanmıştır. Şirketler Hukuku bakımından
yaklaşıldığında ise, TTK’nın on ikinci bölümde cezai sorumluluklar
düzenlenmiş ve md. 562’de bilgilerin gerçeği yansıtmaması durumunda
ne gibi müeyyideler uygulanacağı ayrıntılı olarak hükme bağlanmıştır.
Sermaye piyasası hukuku ve şirketler hukuku bakımından şeffaflık
kanunları incelendiğinde, koruyuculuk ve caydırıcılık prensiplerinin
yukarıdaki düzenlemelerle birlikte sağlandığı söylenebilir. Ancak
şeffaflık düzenlemelerinin genel karmaşık yapısı, piyasa bozucu
eylemlerin düzenlenmesi gibi önemli bir konuda da karşımıza
çıkmaktadır. Avrupa Birliği bu problemi, bu konuyla ilgili bütün
sorunları, tek bir direktif altında toplayarak (Market Abuse Directive
2014/57/EU) daha açık bir mevzuat düzenlemeyi başarmıştır. Türkiye
de piyasa bozucu eylemlere karşı yapmış olduğu düzenlemeleri,
Avrupa Birliği’nde olduğu gibi tek bir mevzuatta toplayabilirse, mevcut
düzenlemelerin anlaşılabilmesi ve efektif bir şekilde uygulanabilmesi
bakımından daha etkili sonuçlar elde edebilir.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
405
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
406
4.1.3. Türk Şeffaflık Hukukunda Açıklanacak Anahtar
Bilgilerin Düzenlenmesi
Beş tür bilginin yatırımcıların karar alma mekanizmasında anahtar
rol oynadığını yukarıda açıklamıştık. Bu bölümde, Türkiye’de kabul
edilen şeffaflık kurallarında bu beş tür bilginin ne derece etkili bir
şekilde düzenlendiği incelenecektir.
6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu ile birlikte bilgi teknolojileriyle
alakalı piyasadaki yeni değim ve gelişmelere ayak uydurulmuştur.
Özellikle TTK md. 1524 ile şirketlere internet sitesi açma yükümlülüğü
getirilmiş, Resmi Gazete ‘de yayımlanan 28663 sayılı Sermaye
Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmelik ile de
kapsamı belirlenmiştir (Kendigelen 2011, 529-531). Yatırımcıların
karar-alma mekanizmasında etkili olan ilk bilgi türü şirketle ilgili,
şirketin vizyonu, misyonu gibi konuları kapsayan arka plân bilgileridir.
Türkiye’deki şeffaflık düzenlemelerinde bu bilginin zorunlu bir şekilde
paylaşılması düzenlenmemiştir. Borsaya kayıtlı şirketler, bu tür
bilgileri kendi internet sitelerinde gönüllü bir şekilde paylaşmaktadır.
Bu açıdan, şeffaflık düzenlemelerine bu bilgilerin paylaşılması
konusunda bir zorunluluk getirilebilir.
İkinci olarak, finansal tabloların açıklanması gerektiğini ayrıntılı bir
şekilde incelemiştik. Türk hukukunda finansal raporların açıklanması
ile ilgili kurallar ayrıntılı bir şekilde hukuki düzenlemeye
kavuşturulmuştur. Örneğin SPK md. 14’de finansal raporlamayla ilgili
temel kriterler düzenlenmiştir. Buna ek olarak Sermaye Piyasası Kurulu
Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği (II-14.1) md. 6 ve 7’de
finansal raporların çeşitleri ve son hazırlanış tarihleri düzenlenmiştir.
Ayrıca TTK md. 64’de ticaret defterler hükme bağlanmış, md. 514, 515
ve 516’de finansal raporların nasıl hazırlanmasıyla ilgili genel kriterler
belirlenmiştir. Bu açıdan, Türk Şeffaflık Hukuku’nda finansal
raporların kamuya açıklanması zorunlu kılınmıştır.
Üçüncü olarak finansal olmayan anahtar bilgiler şeffaflık kurallarına
dâhil edilmelidir. Finansal olmayan bilgiler, bir şirkette çalışanların
sayısı, çalışanlara ortalama ödenecek tazminat miktarı ve sosyal
sorumluluk projeleri gibi konuları kapsayan bilgilerdir. Kısacası,
finansal olmayan bilgiler şirket ile toplum arasında hem şirkete hem de
topluma ekonomik, sosyal ve hukuki yönden hizmet ederek ilişkileri
güçlendiren bir konsept olarak kabul edilebilir. En büyük avantajları ile
ilgili olmak üzere, bir şirkete kısa dönem spekülatif yatırımcılar yerine,
uzun dönemli yatırımcıları çekmesine yönelik bir çok çalışma
yapılmıştır (McWilliams ve Siegel 2000, 601-609; McGuire, Sundgren
ve Schneeweis 1988, 854-872; Waddock ve Graves 1997, 303-319). Bu
bakımdan, bu tür bilgilerin şeffaflık kanunları içeresinde açıklanması,
finansal piyasaların performansı bakımından pozitif etkilere sahiptir.
Türkiye finansal olmayan bilgilerin açıklanması gerektiğinin farkına
varmış ve bu meseleyi Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim
Tebliği’nde (II-17.1 No: 28871). Bu Tebliğ’e göre, çalışanların sayısı
ve sosyal sorumluluk projeleri gibi bilgiler şirketlerin yıllık raporunda
açıklanmak zorundadır. Fakat bu bilgilerin, şirketlerin web sitelerinde
açıklanmasına yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. İnternet
teknolojilerinin büyük bir öneme sahip olduğu günümüz finans
dünyasında, bu bilgilerin ayrı bir başlık altında açıklanması
yatırımcıların çekilmesi bakımından faydalı olabilir.
Dördüncü ve son olarak, ileriye yönelik bilgiler ve yöneticilerin
genel değerlendirme ve analizleri, yatırımcıların karar alma
mekanizmasında önemli bir yere sahiptir. İleriye yönelik bilgiler,
şirketin gelecekte karşılaşabileceği riskleri kapsamaktadır. Bu tür
bilgiler, genelde yöneticilerin genel değerlendirme ve analizleri
içerisinde açıklandığı için bu iki çeşit bilgi türü birlikte incelenecektir.
Türkiye’de bu tür bilgiler, yönetim kurulunun düzenlediği yıllık
faaliyet raporları içerisinde açıklanmaktadır. Bu husus TTK md. 516’da
düzenlenmiştir (Kendigelen 2011, 365-366). Anılan hükme göre
yönetim kurulu beklenen riskleri veya şirkette negatif etkilere neden
olabilecek belirsizlikleri yıllık faaliyet raporlarında açıklamak
zorundadır. Ayrıca yine aynı maddeye göre, yönetim kurulu bu
raporlarında,
şirketin
mevcut
performansına
göre
genel
değerlendirmeleri yapmak ve firmanın piyasadaki geleceğe yönelik
potansiyel başarısını mevcut piyasa koşullarını dikkate alarak analiz
etmek zorundadır.
Bu bilgiler ışığı altında, Türkiye’nin anahtar bilgilerin paylaşılması
konusunda yapmış olduğu düzenlemelerin yeterli olduğu söylenebilir.
Sadece arka plân bilgilerin zorunlu bir şekilde paylaşılması ve finansal
olmayan bilgilerin internet sitelerinde ayrı bir başlık altında
düzenlenmesi bu beş tür bilginin paylaşılmasındaki genel eksiklikler
olarak görülmektedir. Bu bilgilerin açıklanmasına yönelik
düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte, şeffaflık seviyesinde optimum
standartlar sağlanabilecektir.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
407
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
408
4.1.4. Türk Hukuk Sisteminde Yetkili Otoriteler ve Denetim
Kuruluşları
Şeffaflık düzenlemelerinin etkinliğinin sağlanabilmesi için,
kanunların ne derece piyasada uygulanabildiğinin denetimin yetkili
organlar veya otoritelerce ayrıca gözetlenmesi gerektiğini yukarıda
açıklamıştık. Bu bakımdan, optimum seviye bir şeffaflık standartlarına
ulaşmada, kuralların yanında, bu kuralların uygulanabilirliğinin
denetimini yapan resmi (idari) otoriteler ve ikinci derece kurumlara
ihtiyaç vardır.
Türkiye’de,
etkili
bir
şekilde
şeffaflık
kanunlarının
düzenlenmesinde, bu tür kuruluşların önemi anlaşılmış ve bir dereceye
kadar hem resmi hem de ikinci derece kurumlar yasal zeminlerde
düzenlenebilmiştir. Resmi kurum olarak finansal piyasalarda Sermaye
Piyasası Kurulu, Sermaye Piyasası Kanunu ile görevlendirilmiş
düzenleyici ve denetleyici kurum olarak görev almaktadır. Ana amacı,
iyi organize edilmiş bir iş atmosferi kurarak finansal piyasaların etkili
bir şekilde işleyişini sağlamaktır. Temel olarak, yayınladığı tebliğ ve
ilânlarla piyasalardaki anahtar politikaları belirler, kanunda eksik
bırakılan alanları düzenler ve piyasadaki şirketleri inceler (Memiş ve
Turan 2015, 228-229; SPK Web Sitesi 2015). Ayrıca denetlediği
şirketlerde herhangi bir şekilde illegal bir faaliyet tespit ederse, SPK’da
belirlenen yaptırımları uygulama yetkisine sahiptir. Bu bakımdan,
Sermaye Piyasası Kurulu Türkiye’deki finansal piyasalarda etkin bir rol
oynamaktadır.
Sermaye Piyasası Kurulu gibi resmi kuruluşlara ek olarak, bazı özel
kuruluşlar da ikinci derece kuruluşlar olarak finansal piyasalarda görev
almaktadırlar. Örneğin Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği
(TÜSİAD), Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD),
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Türkiye Kurumsal
Yönetim Forumu (TKYF) ikinci derece kuruluşlar olarak hazırladıkları
raporlarla finansal piyasaları analiz etmekte, genel eksiklikleri
değerlendirmekte ve gelecekte yapılması gerekenlerle ilgili olarak
tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Bu bakımdan, Türkiye’nin hem resmi
kurum hem de ikinci derece olarak kabul eden özel kuruluşlarla
şeffaflık düzenlemelerini geliştirdiği gözlemlenebilir.
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
Kanunlarının
Piyasadaki
Şeffaflık kanunlarının piyasadaki yeniliklere ayak uydurması,
piyasada optimum seviyede şeffaflık sağlanmasındaki en önemli
etkendir. Zira, yenilikler karşısında hiç bir hükmü olmayan şeffaflık
kanunlarının varlığı ne finansal piyasalarda ne de yatırımcıların karar
alma mekanizmasında herhangi bir etkiye neden olmaz. Şeffaflık
kanunlarının etkinliği ile ilgili unutulmaması gereken en önemli husus,
herhangi bir sonunun olmaması, yeniliğe daima açık olmasıdır.
Borgia’nin dediği gibi ‘şeffaflık bir varış yeri değil, yolculuğun
kendisidir’ (Borgia 2007, 23).
Yukarıda da anlatıldığı üzere, Türkiye’deki hukuk sistemindeki son
yıllarda yapılan değişikliklerle, kanunların yeniliklerle uyum sağladığı
söylenebilir. Örneğin hem elli yıldan daha fazla bir süreden sonra 6102
sayılı yeni Ticaret Kanunu’nun hem de 6362 sayılı yeni Sermaye
Piyasası Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türk finansal
piyasasının uluslararası yatırımcıların radarına girebilmesi için yeni
ölçüler getirilmiştir. Özellikle piyasadaki teknolojik gelişmelere ayak
uyduran daha modern kurallar getirilmiş, kurumsal yönetim, denetim
ve finansal raporlama standartları, uluslararası kriterlere uyarlanarak
yeniden gözden geçirilmiştir.
Bu yeniliklerle birlikte Türkiye’de, şeffaflık kurallarının en önemli
özelliği olan kuralların yeniliklere adapte olabilmesi kriterinin
sağlandığı söylenebilir. Fakat bu değişikliklerin yapılmasında çok geç
kalındığının da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Mülga 6772
sayılı Ticaret Kanunu’nun uzun bir süre yürürlükte kalması ve yeni
TTK’nın ancak elli yıldan sonra yürürlüğe girmesi, Türkiye’nin
finansal piyasalardaki ani değişmelere ayak uydurması konusunda çok
ağır kaldığını göstermektedir. Hukuk sisteminde geç kalınmış
yenilikler, beklenen etkilerin sağlanmasına neden olmaz. Yalnızca
maruz kalınan negatif etkilerin tekrarlanmasını önler. Basiretli kanun
koyucular, yenilikleri tam zamanında yaparak, negatif etkilere hiç
maruz kalmamayı hedeflemelidirler. Türkiye’nin de bundan böyle,
finansal piyasalardaki yenilikleri yakından takip etmesi, değişiklik
gerektiren hususları, bürokratik engellere maruz kalmadan hızlı bir
şekilde çözmesi beklenen şeffaflık seviyesinin kazandırılması
bakımından önem arz etmektedir.
2016/Özel Sayı-1
4.1.5. Türkiye’deki Şeffaflık
Yeniliklere Adapte Edilebilirliği
409
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
2016/Özel Sayı-1
5. SONUÇ
410
Bu çalışmanın sonuçları optimum seviyede yüksek şeffaflık
uygulamalarının şirketlerin başarısında bir çok açıdan anahtar etken
olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Bunun ana nedenlerinden
bir tanesi, şeffaflığın finansal piyasaların ve kurumsal yönetimin temel
problemlerine, hem uygun bir işletim sistemi kurup hem de bütün
oyucular arasında uyumu sağlayarak rasyonel çözüm önerileri
aramasından kaynaklanmaktadır.
Birinci bölümde açıklandığı üzere optimum seviye bir şeffaflık,
piyasalardaki ‘x-ray’ etkisiyle güven ortamını sağlayarak şirketlerin ve
finansal piyasalardaki oyuncuların karanlık yönünü engellemeye
yönelik bir rol üstlenmektedir. Bu açıdan şeffaflığın temel avantajları;
yöneticilerin hesap verilebilirliğinin ve sorumluluklarının arttırılması,
iyi bir izleme sistemi, uzun dönemli yatırımcıların sayısının arttırılması,
piyasada daha fazla işlem hacmi, nakit darlığının engellenmesi ve daha
fazla nakdin piyasaya girmesi, hisse senetlerinin iyi şekilde analiz
edilmesi ve doğru yatırım tercihlerinin yapılması ve böylelikle krizlerin
önlenmesi ve market bütünlüğünün korunması olarak sıralanabilir.
Kurumsal yönetim perspektifinden değerlendirildiğinde ise,
optimum seviyede şeffaflık, şirketlerin yönetilmesinde her bir ayrıntıyı
gün yüzüne çıkararak, yöneticilerin olayları büyük resimde
değerlendirmelerine yardımcı olur. Buna ilaveten, şirket içerisinde
otomatik bir izleme mekanizması kurar, şirketteki hesap verilebilirlik
seviyesini arttırır, şirket içi iletişim kalitesini güçlendirir ve böylece
etkili bir kurumsal yönetim anlayışının şirkette kazanılmasına katkıda
bulunur.
Fakat bu çalışma, şeffaflığın bu avantajları yanında piyasada bazı
yan etkileri olduğunu da göstermiştir. Yukarıdaki bilgiler ışığında,
şeffaflığın üç temel probleme neden olduğu anlaşılmaktadır; ‘şeffaflığın
maliyeti, güvenilirlik problemi ve karmaşıklığı ve yetersizliği’. Bunlara
ek olarak, optimum seviye şeffaflık kanunları hazırlamanın ne kadar
kapsamlı ve külfetli olduğu, yine bu çalışmada ayrıntılı bir şekilde ele
alınmıştır.
Burada sorulması gereken asıl soru, bu kadar dezavantaja ve bu
kadar külfete rağmen, şeffaflık seviyesinin arttırılması piyasaların etkili
bir şekilde işleyebilmesi için gerekli midir? Bu soruyu, daha doğrusu
şeffaflığın önemini anlayabilmek için, olmadığı piyasalardaki negatif
etkilerini iyi analiz etmek gerekir. Örneğin 2001 yılında Türkiye’nin
şeffaflık seviyesinin ortalamanın çok altında olması bazı şirketlerin
karanlık yönünü tetikleyerek (İmar Bankası krizi) Türkiye
ekonomisinde 20 milyar dolardan fazla bir ekonomik buhrana neden
olmuştur. Aynı şekilde, İtalya’daki Parmalat Skandalı’nın maliyeti 14
milyar Euro olarak piyasalara yansımıştır. Bu bakımdan, şeffaflığın
maliyetinin, olmaması durumunda piyasada oluşturacağı maliyetlerle
kıyaslandığında çok daha rasyonel olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Diğer taraftan, şeffaflığın maliyeti her zaman getirisinden düşük
olacaktır. Bu yüzden şeffaflık fayda maliyet analizi bakımından
değerlendirildiğinde kârlı bir işlem olarak tezahür etmektedir.
Bu çalışmada ayrıca şeffaflık teorisinin pratikte uygulanabilirliğinin
tam olarak anlaşılabilmesi için, Türk hukuk sisteminde şeffaflık
mevzuatı incelenmiştir. Bu inceleme yapılmadan önce, etkili bir
şeffaflık mevzuatına sahip olabilmek için temel kriterler belirlenmiş ve
Türkiye’nin şeffaflık kuralları bakımından ne kadar başarılı olduğu bu
temel kriterler çerçevesinde yorumlanmıştır.
Çalışmanın bulgularına göre, optimum seviyede bir şeffaflık
hukukuna sahip olabilmek için olması gereken temel prensipleri beş
başlık altında toplanmıştır: ‘Şeffaflığın ikili hukuksal yapısı, şeffaflık
kanunlarında olması gereken usuller, açıklanması gereken anahtar
bilgiler, yetkili otoriteler/denetim kuruluşları ve kanunların piyasadaki
yeniliklere adapte olabilirliği’. Türkiye’deki şeffaflık kuralları bu temel
prensipler çerçevesinde incelendiğinde bu kriterlerinin çoğunun yasal
zeminlerde sağlandığı gözlemlenebilmektedir. Fakat hâlâ üzerinde
durulması ve düzeltilmesi gereken bazı eksiklikler vardır.
Örneğin yatırımcıların karar alma mekanizmasında önemli bir
etkiye sahip olan arka plan bilgilerin ve finansal olmayan istatistiki
bilgilerin zorunlu bir şekilde ve ayrı bir başlık altında şirketlerin
internet sitelerinde paylaşılması gerektiğine dair bir hukuki düzenleme
hâlâ mevcut değildir. Kuralların ihlal edilmesi durumunda, gerekli
cezai yaptırımlarım şiddeti, Avrupa Birliği düzenlemeleriyle
kıyaslandığında gerekli caydırıcılık seviyesinin çok altındadır. Çeyrek
dönemlik raporların hazırlanması ve yayımlanmasının küçük ölçekli
işletmeler bakımından çok maliyetli olduğu doktrinde tartışmalıdır. Bu
bakımdan bu tür raporların isteğe bağlı yayınlanmasına dair
düzenlemeler yapılması, finansal piyasalarda olumlu sonuçlar elde
edilmesine katkıda bulunacaktır. Şeffaflık kurallarının dağınık bir
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
411
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
412
mevzuatta düzenlenmesi, anlaşılabilmesi ve uygulanabilirliği açısından
birtakım problemlere neden olabilmektedir. Bu açıdan, AB
Transparency Directive gibi temel kuralların tek bir mevzuatta
toplandığı minimum kriterleri içeren düzenlemeler çok daha faydalı
sonuçlar alınmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca Türkiye’de finansal
veriler Türkçeye ek olarak yalnızca İngilizce olarak yayınlanmaktadır.
Piyasalarda hem daha fazla yatırımcıya ulaşabilmek hem de şeffaflık
seviyesinin arttırılması adına, finansal veriler Türkiye’nin yakın ticari
ilişki içinde bulunduğu diğer ülkelerin ana diline de çevrilip
yayınlanabilir. Son olarak da, finansal piyasalardaki hızlı değişimlere
gereken zamanda müdahalede bulunabilmek için bürokratik
bariyerlerin azaltılması beklenmedik olaylara karşı (ekonomik kriz
veya finansal skandallar gibi) hazırlıklı yakalanmaya ve negatif
etkilerini azaltmaya imkan verecektir. Yukarıda sayılan bu eksikliklerin
giderilmesiyle birlikte, şeffaflığın beklenen etkilerini tam olarak Türk
piyasalarında da görmek kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç itibariyle, şeffaflık finansal piyasaların bu hızla değişen
yapısında başarıya giden bir anahtardır. Görünmez bir muhafız gibi
piyasaları tehlikelerden korur ve güvenli bir atmosfer oluşturarak
piyasayı hem ulusal hem de uluslararası yatırımcılar bakımından cazip
bir hale getirir. Şeffaflık teorisiyle ilgili unutulmaması gereken temel
prensip, şeffaflık düzenlemelerinin süregelen bir amaç oluşudur.
Değişen finansal piyasaların yapısına ayak uydurmalıdır, aksi takdirde
kanunlarda yazılı varlığı hiç bir şekilde hüküm ifade etmeyecektir.
Ayrıca şeffaflık hiç bir zaman dünyanın bütün hastalıkları için en son
çare olarak görülmemeli, fakat başarıya giden yolda ilk adım olarak
kabul edilmelidir (Henriques 2007, 3).
KAYNAKÇA
Allaberdiyev B., Buccolieri L., Pellegrini A., Rezgui N., ve Romano I.
2012. ‘Cassandra Effect: A Retrospective Analysis of 1960s and
1970
Forecasts’,
Eni
Corporate
University,
http://www.iaasm.net/%5CUserFiles%5Cattach%5C20127583724
Cassandr a%20Effect.pdf.
Altuğ S. ve Filiztekin A. 2006. The Turkish Economy the Real
Economy, Corporate Governance and Reform, London-Routledge
Studies in Middle Eastern Economies.
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
Bilgili F., Demirkapı E. 2015. Şirketler Hukuku Dersleri, 4.Baskı,
Dora Yayınevi, Bursa.
2016/Özel Sayı-1
Armour J and McCahery J. 2006. After Enron: Improving Corporate
Law and Modernising Securities Regulation in Europe and the US,
Hart Publishing.
Black Bernard S. 2001. 'The Legal and Institutional Preconditions for
Strong Securities Markets', 48 the UCLA Law Review 781.
413
Bahtiyar M. 2015. Ortaklıklar Hukuku, 9.Bası, Beta Yayınevi, İstanbul.
Borgia F. 2007. ‘Corporate Governance & Transparency: The Role of
Disclosure in Preventing New Financial Scandals and Crimes’,
Editoriale Scientifica.
Botosan C. 1997. ‘Disclosure Level and the Cost of Equity Capital’,
72 Accounting Review 3: 323-349,
Bradley Caroline M. 2011. 'Transparency is the New Opacity:
Constructing Financial Regulation After the Crisis', American
University Business Law Review 1,
Brandeis L.D. 1914. ‘Harper’s Weekly Article, Chapter V: What
Publicity
Can
Do’,
McClure
Publications,
92-108,
http://www.law.louisville.edu/library/collections/brandeis/node/19
6 (Erişim Tarihi: 28.07.2015).
Canbaloğlu N. Ayşe. 2011. ‘Finans Sektöründe Kamunun
Aydınlatılması ve Türkiye’deki Uygulaması, Transparency in
Financial Markets and It`s implementation in Turkey, Published
Dissertation
in
Ankara
University,
available
at
http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/5958/.
Clausen N. 2011. ‘Regulating Listed Companies: Between Company
Law and Financial Market in Danish Law’, 22 European Business
Law Review 2:171-188.
Directive 2004/109/EC of European Parliament and of the Council of
15 December 2004 on the Harmonization of Transparency
Requirements in Relation to Information About Issuers Whose
Securities are Admitted to Trading on a Regulated Market and
Amending Directive 2001/34/EC.
Directive 2013/50/EU of the European Parliament and of the Council
of 22 October 2013 Amending the Transparency Directive
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
2016/Özel Sayı-1
(2004/109/EC).
414
Directive 2014/57/EU of the European Parliament and of the Council
of 16 April 2014 on Criminal Sanctions for Market, Abuse Market
Abuse Directive.
Eminoğlu C. 2014. Türk Ticaret Kanununda Kurumsal Yönetim, On iki
Levha Yayıncılık.
Ferran E. 2003. 'The Role of the Shareholder in Internal Corporate
Governance: Enabling Shareholders to Make Better-Informed
Decisions', 4 European Business Organization Law Review 491. Gilotta S. 2012. `Disclosure in Securities Markets and the Firm's Need
for Confidentiality: Theoretical Framework and Regulatory
Analysis`, 13 European Business Organization Law Review 45,
Goh W. B., Ng J. and Yong O. K. 2008. 'The Effect of Corporate
Governance on Liquidity: Voluntary Disclosure, Analyst Coverage,
and Adverse Selection as Mediating Mechanisms', Institutional
Knowledge
at
Singapore
Management
University,
http://ink.library.smu.edu.sg/soa_research/20.
Gompers A. P., Ishii L. J. and Metrick A. 2003. `Corporate Governance
and Equity Prices`, 118 Quarterly Journal of Economics 107.
Gonencer E. 2008. ‘Development of Corporate Governance in the
European Union and Turkey as a Candidate Country’, Centre
International
De
Formation
Europeenne,
http://www.iehei.org/bibliotheque/memoires2008/GONENCER.pd
f.
Gursoy G. and Aydogan K. 2002. ‘Equity Ownership Structure, Risk
Taking, and Performance: An Empirical Investigation in Turkish
Listed Companies’, 38 Emerging Markets Finance & Trade 6: 6-25.
Henriques A. 2007. ‘Corporate Truth: The Limits to Transparency’,
Earthscan, London.
Hermalin BE, Weisbach MS. 2012. ‘Information Disclosure and
Corporate Governance’, 67 The Journal of Finance : 195-233.
Institute of Directors, 2004. ‘The Handbook of International Corporate
Governance: A Definitive Guide’, Kogan Page, London-IOD.
Karahan
S.
2013.
‘Şirketler
Hukuku’,
Mimoza
Yayınevi,
Güncellenmiş 2.Baskı, Konya,
Kayar I. 2013. ‘6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Ticaret
Hukuku’, Seçkin Yayınevi, Güncellenmiş 2.Baskı, Ankara.
Kendigelen A. 2011. ‘Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve
İlk Tespitler’, XII Levha Yayıncılık, İstanbul.
Kırca I., Şehirali Çelik F.H. ve Manavgat C. 2013. ‘Anonim Şirketler
Hukuku’, C.1 Temel Kavram ve İlkeler, Kuruluş, Yönetim Kurulu,
Ankara.
La Porta R., Silanes D. L. ve Shleifer A. 2003. `What Works in
Securities Laws? ` 61 Journal of Finance 1.
La Porta R., Silanes D. L., Shleifer A. ve Vishny W. R. 2000. 'Investor
Protection and Corporate Governance', 58 Journal of Financial
Economics 3.
McGuire J., Sundgren A. and Schneeweis T. 1998. ‘Corporate Social
Responsibility and Firm Financial Performance’, 31 Academy of
Management Journal 4: 854-872.
McWilliams A. and Siegel D. 2000. ‘Corporate Social Responsibility
and Financial Performance: Correlation or Misspecification’, 21
Strategic Management Journal 601.
Megginson WL, Nash RC ve Van Randenborgh M. 1994. ‘The
Financial and Operating Performance of Newly Privatized Firms:
An International Empirical Analysis’, 49 Journal of Finance 2: 40352.
Memiş T. ve Turan G. 2015. ‘Sermaye Piyasası Hukuku’, Seçkin
Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara.
Narbay Ş. 2010. ‘Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim
Ortaklıkta Özel Denetim’, XII Levha Yayıncılık, İstanbul.
OECD 1999. ‘OECD Principles of Corporate Governance’, Paris:
Organisation for Economic Co-operation and Development.
OECD 2009. ‘Practical Guide to Corporate Governance Experiences
from the Latin American Companies Circle’, The USA:
International Finance Corporation.
Oliver R. W. 2004. ‘What is Transparency?, McGraw-Hill, New York.
Paslı A. 2004. ‘Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetimi’, Çağa Hukuk
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
415
Doç. Dr. Şafak NARBAY - Dr. Melih SÖNMEZ
2016/Özel Sayı-1
Vakfı.
416
Poroy R., Tekinalp U. ve Çamoğlu E. 2014. ‘Ortaklıklar Hukuku I’,
Vedat Kitapçılık, Yeniden Yazılmış 13.Bası, İstanbul.
Pulaşlı H. 2015. ‘Şirketler Hukuku Genel Esaslar’, Adalet Yayınevi,
Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3.Baskı, Ankara.
Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim İlkeleri Tebliği Seri: 4
No: 56.
Sermaye Piyasası Kurulu Özel Durumlar Tebliği Seri: II No: 15.
Sermaye Piyasası Kurulu Bilgi, Belge ve Açıklamaların Elektronik
Ortamda İmzalanarak Kamuyu Aydınlatma Platformuna
Gönderilmesine İlişkin Esaslar Tebliği Seri: VIII, No: 61.
Sermaye Piyasası Kurulu Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği
II-14.1.
Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim Tebliği II-17.1.
Sermaye
Piyasası
Kurulu,
‘Misyonumuz’,
http://www.cmb.gov.tr/indexcont.aspx?action=showpage&menuid
=0&pid=0&submenuheader=-1 (Erişim Tarihi: 15.08.2015).
Siems M. 2006. ‘Legal Adaptability in Elbonia’, 2 International Journal
of Law in Context 4: 393-408.
Siems M. 2008. ‘Convergence in Shareholder Law’, Cambridge:
Cambridge University Press.
Sonmez M. 2014. ‘The Role of Better Transparency Law in Corporate
Governance and Financial Markets, and Its Practicability in Legal
Systems: A Comparative Study Between the EU and Turkey’ ,
Doctoral Thesis, Durham University.
Tapscott D. ve Ticoll D. 2013. ‘The Naked Corporation: How the Age
of Transparency Will Revolutionize Business’, Free Press, New
York.
Topcuoğlu M. 2012. ‘Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Bağımsız
Denetçi ve Sorumluluğu’, Seçkin Yayınevi, Değiştirilmiş ve
Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara.
Turilli M. and Floridi L. 2009. 'The Ethics of Information
Transparency', 11 Ethics and Information Technology 105.
Üçışık G. ve Çelik A. 2013. ‘Anonim Ortaklıklar Hukuku’, Adalet
Yayınevi, 1.Cilt, Ankara,
Ülgen H., Helvacı M., Kendigelen A., Kaya A. ve Nomer Ertan N.F.
2015. ‘Ticari İşletme Hukuku’, XII Levha Yayıncılık, Güncellenmiş
4.Bası, İstanbul.
Ünal A.C. 2015. ‘Kurumsal Yönetimin Teorisi, İlkeleri ve Uygulamaya
Yansıması, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’, 1(1):
403-441.
Ünal A.C. 2014. ‘Türk ve Yabancı Hukuk Sistemlerinde CEO’nun
Hukuki Konumu’, Adalet Yayınevi, Ankara.
Uygur E. 2001. ‘Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat
Krizleri’, Istanbul-Turkish Economy Institutions.
Vishwanath T. and Kaufmann D. 2001. ‘Toward Transparency: New
Approaches and Their Application to Financial Markets’, Oxford
University Press, 16 World Bank Research Observer 41.
Waddock S. and Graves S. 1997. ‘The Corporate Social Performance –
Financial Performance Link’, 18 Strategic Management Journal 4:
303–319.
Winter J. 2004. ‘EU Company Law on the Move’, 31 Legal Issues of
Economic Integration, Kluwer Law International 2: 97-114.
Witherell B. 2003. 'The Roles of Market Discipline and Transparency
in Corporate Governance Policy', 16 the Banque de France
International Monetary Seminar.
Yüksel C. 2008. 'Recent Developments of Corporate Governance in the
Global Economy and the New Turkish Commercial Draft Law
Reforms', http://www.jiclt.com/index.php/jiclt/article/view/47/46
(Erişim Tarihi: 10.08.2015).
28663 Sayılı Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair
Yönetmelik.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu.
6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Yönetimde “Şeffaflık” Ve Türk Ticaret Hukukundaki Uygulamaları
417
ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ
DENETİM KURULUŞLARININ SÜREKLİ MESLEKİ
EĞİTİM POLİTİKALARININ ANALİZİ ∗
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ ∗∗
Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH ∗∗∗
419
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 419-438
ÖZ
Türkiye’de 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde sürekli
mesleki eğitim yasalaşmış ve aynı yönetmelikte 2013 yılından itibaren Kamu
Yararını İlgilendiren Kuruluşların (KAYİK) denetim faaliyetini gerçekleştiren
bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması zorunlu hale
getirilmiştir. Diğer yandan bağımsız denetçilerin mesleki yetkinlik
düzeylerinin belirlenmesi, gereksinim duydukları özel eğitim konularının
tespit edilmesi, mesleki beceri ve deneyimlerinin geliştirilmesi sürekli mesleki
eğitim faaliyetleriyle mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın
amacını, Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının
şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli eğitim politikaları hakkında durum
tespiti yapmak oluşturmaktadır. Söz konusu amaç doğrultusunda 2014 yılına
ait ve Kamu Gözetim Kurumu (KGK) resmi web sayfasında yayınlanmış olan
69 adet şeffaflık raporunda sürekli eğitim politikası başlığı kapsamında analiz
yapılmıştır. Şeffaflık raporları üzerinde gerçekleştirilen araştırma sonucuna
göre bağımsız denetim kuruluşlarının bağımsız denetimde sürekli mesleki
eğitimin önemini tam olarak kavrayamadıkları ya da bu konudaki
uygulamalarını çıkar gruplarıyla açık bir şekilde paylaşamadıklarını
göstermektedir.
∗
Makale gönderim tarihi: 18.11.2015; kabul tarihi:18.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır..
∗∗
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected]
∗∗∗
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Lojistik Programı,
[email protected]
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
420
Anahtar Kelimeler: Şeffaflık raporları, sürekli mesleki eğitim, bağımsız
denetim
JEL Sınıflandırması: M40, M42
THE
ANALYSIS
OF
AUDIT
FIRMS’
CONTINUING
PROFESSIONAL
EDUCATION
POLICIES
WITHIN
THE
FRAMEWORK OF TRANSPARENCY REPORTS
ABSTRACT
According to Independent Audit Regulation published on the Official
Gazette on 26.12.2012 with number 28509, continuing vocational training was
enacted in independent audit and audit organizations performing the audit of
Public Interest Entities has been mandated to publish transparency reports of
these entities by the same regulation in Turkey. On the other hand, determining
the level of professional competence of the independent auditor, identification
of specific training they need and development of their professional skills and
experience is only possible with continuous vocational training activities. In
this context, the aim of this study is determining the continuing vocational
training policies of independent audit firms within the framework of
transparency reports. For this purpose, the content analysis was performed on
a total of 69 transparency reports, which were published on Public Oversight
Accounting and Auditing Standards Authority in 2014, within the scope of
continuing education policy issues. According to the research results, it has
been determined that independent auditing firms either didn’t fully understand
the importance of continuous vocational training or they cannot clearly share
the relevant practices with the interest groups.
Keywords: Transparency reports, continuing professional education,
independent auditing
JEL Classification: M40; M42
1. GİRİŞ
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin en önemli yapı
taşlarından birisi bağımsız denetimdir. Bağımsız denetim, işletmelerin
finansal tablolarının muhasebe standartlarına uygunluğunu yine
denetim standartlarına göre inceleyen ve muhasebe bilgilerinin
güvenilirliğini artıran bir sistemdir (Uzay ve diğerleri 2009).
Müşterilerine profesyonel olarak hizmet sunan, bağımsız ve tek başına
çalışan veya bir denetim firmasında görev yapan kişiye ise bağımsız
denetçi denilmektedir (Sağlar ve Tuan 2009). Bağımsız denetçi denetim
tekniklerini uygulayarak denetim esnasında elde ettiği kanıtları çalışma
kâğıtlarını kullanarak belgelemekte ve bu faaliyeti sonucunda ulaştığı
denetim görüşünü denetim raporunda ifade ederek denetimi
tamamlamaktadır (Erdoğan 2011).
Denetim faaliyetinin doğası gereği bağımsız denetçinin eğitiminin
belirli bir noktada sona ermesi kesinlikle söz konusu değildir. Özellikle
son yıllarda yaşanan küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle,
bağımsız denetim uzmanlığının standart ve uygulamalarında önemli
düzeyde değişme ve gelişmeler meydana gelmiştir. Yaşanan gelişmeler
ve sürekli değişim, küresel ölçekte düşünebilen ve onun gereklerini
yerine getirebilme yetkinliğine sahip bağımsız denetçi olmayı zorunlu
kılmaktadır (İskender ve Kırlıoğlu 2012). Bu doğrultuda söz konusu
gerekliliklerin yerine getirilebilmesi noktasında sürekli eğitim kavramı
önem kazanmaktadır.
26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin sürekli eğitim başlığını taşıyan
25’inci maddesinde “Denetçiler, teorik bilgilerinin ve mesleki
becerilerinin yeterli bir seviyede tutulmasını, mesleki etik ilkelere
uyulmasını, mesleki alandaki değişikliklerin takip edilmesini ve
mesleki gelişimlerini temine yönelik olarak sürekli eğitime tabi tutulur”
ifadesi yer almaktadır. Aynı yönetmeliğin 36’ncı maddesinde ise
bağımsız denetim firmalarının yayınlamak zorunda oldukları şeffaflık
raporlarında kurumlarına ait sürekli eğitim politikaları hakkında bilgi
vermeleri de zorunlu kılınmıştır.
Bu bağlamda çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet gösteren
bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli
eğitim politikaları hakkında durum tespiti yapmaktır. Söz konusu amaç
doğrultusunda 2014 yılına ait ve KGK web sitesinde yayınlanmış olan
69 adet bağımsız denetim kuruluşuna ait şeffaflık raporlarında sürekli
eğitim politikası başlığı kapsamında analizler yapılmıştır. Çalışmada
öncelikle bağımsız denetim kuruluşları tarafından yayınlanan şeffaflık
raporları hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra ise bağımsız denetim
kuruluşlarında sürekli mesleki eğitim konusu ele alınmıştır. Çalışmada
ayrıca bağımsız denetim kuruluşlarının yayınlamış oldukları şeffaflık
raporlarında sürekli mesleki eğitim politikaları çerçevesinde yapılan
analiz sonuçları ve ulaşılan bulguların yorumlanması da yer almaktadır.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
421
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
422
2. BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN ŞEFFAFLIK RAPORLARI
Yüksek kaliteli finansal raporlama ekonomilerin verimli ve iyi
işlemesi için oldukça önemlidir. Özellikle sermaye piyasalarında
güvenilir ve etkili bir denetim işlevi kaliteli finansal raporlamanın en
önemli anahtarıdır. Diğer yandan şeffaflık kavramı, bağımsız denetime
tabi işletmeler açısından kurumsal yönetim anlayışının kritik bir
bileşeni olmakla birlikte bu işletmelerin denetimini gerçekleştiren
bağımsız denetim kuruluşları için de son derece önemlidir. Son yıllarda
yaşanan denetim skandalları denetim işlevinin ve şeffaflık kavramının
önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu bağlamda kanun koyucular
denetim firmalarının kalite seviyelerini artırmak, yapılan denetim
faaliyetini daha profesyonel hale getirmek için bir takım düzenlemeler
yapmışlardır (Deumes ve diğerleri 2011). Söz konusu bu
düzenlemelerden birisi de bağımsız denetim kuruluşları tarafından
yayınlanması gereken şeffaflık raporlarıdır. Çalışmanın bu bölümünde,
ilk olarak dünyada şeffaflık raporu uygulaması konusunda yapılan yasal
düzenlemeler aktarılmış; sonrasında ise Türkiye’de bu konuda atılan
adımlar ele alınmıştır.
2.1. Dünyada Şeffaflık Raporu Uygulamaları
Bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması
konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinde çeşitli düzenlemeler
yapılmıştır. Söz konusu düzenlemelere, Avrupa Parlamentosu ve
Konseyinin (European Parliament and of the Council) yayınlamış
olduğu 8. Şirketler Hukuku Direktifi, Japonya 1948 Yeminli Mali
Müşavirler Yasası (Japanese Amended Certified Public Accountants
Act 1948), Kanada Hesap Verilebilirlik Kurulu Yönetmeliğinin
(Canadian Public Accountability Board-CPAB) 212. Maddesi ve
ABD’de ise Hazine Danışma Komitesi (US Treasury Advisory
Committee)’nin yapmış olduğu düzenlemeler örnek olarak verilebilir
(Transparency of Firms that Audit Public Companies Consultation
Report, 2009).
AB Parlamentosu 17 Mayıs 2006 tarihli direktifinde, kamu yararını
ilgilendiren kuruluşların denetim faaliyetini gerçekleştiren denetim
firmalarının 2008 Haziran ayından itibaren şeffaflık raporu
yayınlamalarını zorunlu kılmıştır (Bedard ve diğerleri 2010). Direktifin
40. Maddesi şeffaflık raporlarıyla ilgilidir ve söz konusu madde de
şeffaflık raporlarında (Official Journal of the Euopean Union,
2006:article 40);
• Denetim firmasının hukuki yapısının ve ortaklarının
açıklanması,
• Denetim firmasının herhangi bir denetim ağ yapısı
içerisinde bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise ağın yasal ve
yapısal düzenlemesi hakkında bilgi,
•
Denetim firmasının yönetim yapısının açıklanması,
• Denetim firmasının iç kalite kontrol sisteminin
açıklanması ve işleyiş etkinliği hakkında idari veya yönetim
organı tarafından yapılan açıklama,
•
En son yapılan kalite güvence sistemi incelemeleri,
• Raporun kapsadığı yıl denetim hizmeti verilmiş olan
kamu yararını ilgilendiren firmaların listesi,
•
Bağımsızlık ilkesine uyum ile ilgili açıklama,
• Denetçilerin sürekli eğitimine
firmasının politikalarının açıklanması,
ilişkin
denetim
• Denetim firmasının gelirlerinin ayrıntılı olarak yer
aldığı (verilen danışmanlık hizmeti ücretleri vb. diğer
faaliyetler) finansal bilgileri,
• Denetçilerin ücretlendirme
bilgilerin yer alması gerekmektedir.
politikası
hakkında
İngiltere Finansal Raporlama Konseyi (FRC) AB Parlamentosunun
yayınlamış olduğu direktif doğrultusunda kamu yararını ilgilendiren
kuruluşların denetimini gerçekleştiren denetim kuruluşlarının şeffaflık
raporu yayınlamasını zorunlu hale getirmiştir. Her mali yılın bitiminden
itibaren üç ay içerisinde denetim firmasının web sitesinde şeffaflık
raporunu yayınlaması gerekmektedir. FRC, 2010 yılından itibaren
şeffaflık raporlaması yayınlayan bağımsız denetim kuruluşlarının
hazırlamış oldukları raporları incelemekte ve yapılan incelemeler
sonucunda bir rapor hazırlayıp kurum web sayfasında yayınlamaktadır.
Söz konusu raporlarda, şeffaflık raporlaması yapacak olan denetim
kuruluşlarına yol haritası çizilmekte, yayınlanmış ve kurum tarafından
incelenmiş olan şeffaflık raporlarının listesi ve yayınlanan şeffaflık
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
423
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
424
raporlarında tespit edilen sorunların çözümü
sunulmaktadır (Financial Reporting Council, 2015).
için
öneriler
Avustralya Kurumsal Piyasalar ve Finansal Hizmetler Düzenleme
Kurulu (Australian Securities & Investments Commission–ASIC)
borsaya kayıtlı şirketlerin, bankaların veya kamu yararını ilgilendiren
kuruluşların denetimini yapan tüm bireysel bağımsız denetçilerin ve
bağımsız denetim firmalarının 2013 yılından itibaren şeffaflık raporu
yayınlamasını yasalarla zorunlu hale getirmiştir. Raporun zorunlu
olarak yayınlanmasına ilişkin olarak yatırımcılara güven vermesi,
denetim kalitesini artırması ve piyasaların daha etkin ve verimli
çalışması gerekçe olarak gösterilmiştir. Raporların mali yıl bitiminden
itibaren dört ay içerisinde yayınlanması gerekmektedir. Yayınlanacak
olan raporda yer alması gereken bilgiler AB Parlamentosunun
yayınlamış olduğu direktifte yer aldığı şekildedir (Australian Securities
& Investments Commission, 2015).
Bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu yayınlamasının
zorunlu olduğu diğer bir ülke Yeni Zelenda’dır. Yeni Zelenda’da
faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının üyesi olduğu
Avustralya ve Yeni Zelenda Yeminli Müşavirler Enstitüsü (Chartered
Accountants Australia and New Zealand) 20 Haziran 2013 tarihinden
itibaren borsada işlem gören firmaları veya kamu yararını ilgilendiren
kurumları denetleyen bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu
yayınlamasını zorunlu kılmıştır (Chartered Accountants Australia and
New Zealand, 2015).
Japonya’da yürürlükteki Mali Müşavirlik Yasası ve ilişkili mevzuat
ile Nisan 2008’den itibaren bütün denetim kuruluşlarının ve bir denetim
firmasından ayrı olarak faaliyette bulanan ancak büyük ölçekli
işletmeleri denetleyen bireysel bağımsız denetçilerin şeffaflık raporu
hazırlamaları zorunlu hale getirilmiştir (Fu ve diğerleri 2015).
ABD’de ise şeffaflık raporlaması yasal bir zorunluluk olmamakla
birlikte Hazine Danışma Komitesi (US Treasury Advisory Committee)
özellikle 100 ve daha fazla sayıda müşterisi bulunan denetim
firmalarının yıllık olarak şeffaflık raporu yayınlamasını tavsiye
etmektedir (Fu ve diğerleri 2015).
2.2. Türkiye’de Şeffaflık Raporu Uygulaması
Türkiye’de bağımsız denetçi ve bağımsız denetim firmalarını
yetkilendirme ve bunların faaliyetlerini denetlemek 2 Kasım 2011
tarihli ve 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 660 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve
Denetim Standartları Kurumu’na (KGK) verilmiştir (660 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, 2011: Md.1). KGK, 26 Aralık 2012 tarihli
Resmi Gazete’de yayınladığı Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile
şeffaflık raporları konusunda düzenleme yapmıştır. Söz konusu
yönetmeliğin 36. maddesi şeffaflık raporlarının hazırlanması ve
duyurulması ile ilgilidir. KGK, bir takvim yılında KAYİK (Kamu
Yararını İlgilendiren Kuruluşlar) denetimi yapmış denetim
kuruluşlarının ilgili takvim yılını müteakip dört ay içerisinde şeffaflık
raporunu Kuruma bildirmesini ve internet sitesinde yayınlamasını
zorunlu kılmıştır (Bağımsız Denetim Yönetmeliği, 2012:Md. 36). Aynı
şekilde, KAYİK denetimine yetkili olmakla birlikte bir takvim yılı
içerisinde KAYİK denetimi yapmamış olan bağımsız denetim
kuruluşlarının bu durumu internet sitelerinin şeffaflık raporlarıyla ilgili
kısmında bildirmesi gerekmekte olup söz konusu bağımsız denetim
kuruluşlarının şeffaflık raporu yayınlaması zorunlu değildir (Bağımsız
Denetim Yönetmeliği, 2012:Md. 36, Fıkra 5).
Uygulamadaki farklılıkları gidermek amacıyla KGK, bağımsız
denetim firmalarının şeffaflık raporlarında yer alması gereken bilgileri
kurumun internet sitesinden 08.04. 2015 tarihinde duyurmuştur. Bu
bağlamda Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının
düzenleyecekleri şeffaflık raporlarında aşağıda Tablo-1’de yer alan
bilgilerin yer alması zorunludur (Şeffaflık Raporları Hakkında Duyuru,
2015).
Tablo 1: Şeffaflık Raporlarında Yer Alması Gereken Zorunlu
Bilgiler
İstenilen Bilgiler
Açıklama
Hukuki yapı ve
ortaklık
Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl
içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği
tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da
ayrıca belirtilecektir.
Kilit yöneticiler ve
sorumlu denetçiler
Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacak olup kilit
yönetici ve sorumlu denetçilerin -asgari olaraklistesi ve görevleri belirtilecektir. Ancak, yıl içinde
veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği tarihe
kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da ayrıca
belirtilecektir.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
425
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
İçinde bulunulan
denetim ağının
hukuki ve yapısal
özellikleri
Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl
içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği
tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da
ayrıca belirtilecektir.
İlişkili denetim
kuruluşları ve diğer
işletmeler ile bu
ilişkilerin mahiyeti
Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl
içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği
tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da
ayrıca belirtilecektir.
Organizasyon
yapısı
Raporun kapsadığı mali yılı yansıtacaktır. Ancak, yıl
içinde veya şeffaflık raporunun Kuruma verildiği
tarihe kadar bir değişiklik olması halinde bunlar da
ayrıca belirtilecektir.
Kalite güvence
sistemi incelemeleri
Kurum tarafından veya diğer kamu kurumlarınca son
üç yılda yapılan kalite güvence sistemi
incelemelerine ilişkin özet bilgi.
Denetim hizmeti
verilen KAYİK’ler
Raporun kapsadığı mali yılda finansal tabloları
incelenen ve 660 sayılı KHK’da sayılan ya da Kurul
tarafından daha sonra KAYİK kapsamına alınan
şirketleri, fonları, kurum ve kuruluşların listesi.
Sürekli eğitim
politikası
Geçiş dönemi eğitimleri de dâhil olmak üzere
raporun kapsadığı mali yılda eğitimler; konuları,
süreleri ve katılımcı bilgilerine yer verilir.
Bağımsızlık
ilkesine uyum
Bağımsızlık ve bağımsızlığın korunması hususunda
6102 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri ile Bağımsız
Denetim Yönetmeliği’nin 22’nci maddesine,
Türkiye Denetim Standartları (TDS)’na ve diğer
düzenleyici Kurul ve Kurumların düzenlemelerine
uygunluğun sağlanması hususundaki gözden
geçirmelerin yeterli kapsamda, nitelikte ve
zamanında gerçekleştirildiğine, denetçi ve sorumlu
denetçilerin bağımsızlık beyanlarının TDS’lere
uygun olarak alındığına ve gerçek durumu
yansıttığına ilişkin teyidi kapsar. Bağımsızlıkla ilgili
açıklanması lüzumlu bulunan diğer hususlar da
belirtilir.
Gelirin dağılımı
Raporun kapsadığı mali yılın finansal tablo
bilgilerine göre tespit olunur. Finansal tablo
denetiminden, diğer denetimlerden ve denetim dışı
hizmetlerden elde edilen gelirler ayrı ayrı belirtilir.
426
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
Ücretlendirilme esasları; sorumlu denetçilerin ücret,
kardan pay verilmesi veya prim vb. uygulamalardan
hangisine / hangilerine göre ücretlendirildiğine
ilişkin bilgileri kapsar.
(2) İlgili etik hükümler,
2016/Özel Sayı-1
Sorumlu
denetçilerin
ücretlendirilme
esasları
(3) Müşteri İlişkisinin ve Denetim Sözleşmesinin
Kabulü ve Devam Ettirilmesi,
427
(1) Denetim şirketi bünyesinde kaliteye ilişkin
liderlik sorumlulukları,
(4) İnsan Kaynakları,
Kalite kontrol
sistemi
(5) Denetimin Yürütülmesi ve
(6) İzleme
şeklinde tanımlanan kalite kontrol sisteminin
unsurlarının her birinin yeterli tanıtımını içeren özet
bilgilere yer verilir. Ayrıca, kalite kontrol siteminin
etkin olarak işlediğine ve belgelendirilmesi
hususunda denetim kuruluşunun yönetiminin
beyanına yer verilir.
Diğer hususlar
Mevzuata uyuma ilişkin açıklama ile Kurum
tarafından istenen bilgiler ve tanıtıcı diğer bilgilere
yer verilir.
Tablo-1’de yer alan bilgiler incelendiğinde AB Parlamentosu’nun
yayınlamış olduğu direktifte yer alan şeffaflık raporu gereksinimleriyle
Türkiye’de KGK’nın şeffaflık raporunda yer almasını istediği bilgiler
arasında paralellik olduğu görülmektedir. Her ne kadar AB üyesi
ülkelerde 2008 yılından itibaren uygulanmaya başlanan şeffaflık raporu
uygulaması Türkiye’de 5 yıl gecikmeyle 2013 yılından itibaren zorunlu
hale getirilmiş olsa da atılan adım bağımsız denetim kuruluşlarının
kalite seviyelerinin artırılması açısından oldukça önemli bir gelişmedir.
3. BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARINDA SÜREKLİ
MESLEKİ EĞİTİM
Günümüzde bilginin yoğun olarak üretilmesi, iletişim araçlarının
gelişmesi sonucunda üretilen bilginin hızlı bir şekilde paylaşılması daha
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
428
önce öğrenilmiş olan bilgilerin güncelliğini kaybetmesine neden
olabilmektedir (Şengel 2010). Bağımsız denetçilerin çalışma
alanlarının en önemli karakteristik özelliği de değişimdir. Değişim,
bağımsız denetçilerin kariyerleri boyunca mesleki yetkinliklerini
koruma ve geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır (International
Accounting Education Standards Board, 2015). Dolayısıyla bağımsız
denetçilerin mesleki yetkinlik düzeylerinin belirlenmesi, gereksinim
duydukları özel eğitim konularının tespit edilmesi, mesleki beceri ve
deneyimlerinin geliştirmesi sürekli mesleki eğitim faaliyetleriyle
mümkün olabilmektedir (Kaspina 2015).
Sürekli mesleki eğitim, mesleki bilgi ve yetkinliğin artırılması ve
geliştirilmesini gerekli kılan bir uzmanlığın ilk kez iktisap edilmesinden
sonra bilgi, beceri, profesyonellik ve etik değerlerin edinimi,
özümsenmesi ve telkin edilmesi olarak ifade edilmektedir. Sürekli
mesleki eğitim programlarının amaçları ise şu şekildedir (Frias ve
Fajardo 2008);
• Bilimsel ve teknolojik gelişmeler nedeniyle meslekteki
en güncel eğilimler hakkında meslek mensuplarına sürekli
eğitim sağlamak.
• Nitelikli hizmet sunulabilmesi için mesleki yeterliliği
artırmak ve sürdürmek.
• Mesleğin icrasında yüksek standartlara ve kaliteye
ulaşmak ve bunun devamlılığını sağlamak.
•
Mesleğin global olarak rekabet edebilirliğini artırmak
•
Toplumun genel refahını desteklemektir.
ve
Bağımsız denetçilerin sürekli mesleki eğitimleri konusunda
ülkelerin ve uluslararası örgütlerin yapmış oldukları çeşitli
düzenlemeler yer almaktadır. 2005 yılında, Uluslararası Muhasebeciler
Federasyonu (IFAC) muhasebe meslek mensuplarının ve bağımsız
denetçilerin eğitim ve sürekli mesleki gelişimlerini dikkate alarak
Uluslararası Eğitim Standartlarını geliştirmiştir. Bu standartlar
federasyon üyesi ülkelerdeki muhasebe meslek mensuplarının sürekli
mesleki eğitim gereksinimlerini karşılamak için oluşturulmuştur
(International Federation of Accountants, 2015). Söz konusu
standartlarda sürekli mesleki eğitim faaliyetlerine aşağıda yer alan
aktiviteler örnek olarak verilmiştir (International Education Standard
(IES) 7, 2012);
•
Kurs, konferans ve seminerlere katılım,
•
Kendi kendine öğrenme programları,
•
İş başında eğitim,
•
Teknik komitelere katılım ve çalışma,
• Mesleki sorumluluklarıyla ilgili
düzenlenmiş mesleki eğitim kurslarına katılım
bir
alanda
• Konferans, bilgilendirme veya tartışma gruplarına
konuşmacı olarak katılım,
• Teknik, mesleki ya da akademik nitelikte makale,
bildiri veya kitap yazma,
• Mesleki alanıyla ilgili dergi ve yayınları takip etme ve
okuma.
Yine ülkelerin sürekli mesleki eğitim konusunda ulusal düzeyde
yapmış oldukları çeşitli düzenlemeler mevcuttur. ABD’de bağımsız
denetçiler sertifikalarını koruyabilmek için kariyerleri boyunca mesleki
eğitim programlarına devam etmeleri gerekmektedir. Denetçilerin
alması gereken sürekli eğitim konuları, süreleri vb. şekil şartları
denetçinin kişisel yetkinliklerine göre değişiklik gösterebilmektedir.
Sürekli eğitim kursları yaygın olarak kamuya açık olan halk eğitim
merkezlerinde, üniversitelerde ya da kişilerin kendi çalışma
programlarıyla gerçekleştirilmektedir. Emekli olan denetçilerin,
mesleğini fiilen icra etmeyenlerin ya da denetim işi olmayan
denetçilerin mesleki eğitim almaları zorunlu kılınmamıştır (External
Auditor Certification, 2015).
Ayrıca, ABD, Kanada, Yeni Zelenda, Singapur, Fransa ve
Tayvan’da tüm bağımsız denetçilerin sürekli mesleki eğitim
programlarına katılmaları konusunda yazılı taahhüt vermeleri
istenmektedir. Söz konusu ülkelerin çoğunluğunda denetçinin bir yıl
boyunca en az 120 saat mesleki eğitim alması gerekli görülmektedir
(Chen ve diğerleri 2008).
Türkiye’de 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
429
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
430
sürekli mesleki eğitim yasalaşmıştır. Söz konusu yönetmeliğin sürekli
eğitim başlığını taşıyan 25’inci maddesinde “Denetçiler, teorik
bilgilerinin ve mesleki becerilerinin yeterli bir seviyede tutulmasını,
mesleki etik ilkelere uyulmasını, mesleki alandaki değişikliklerin takip
edilmesini ve mesleki gelişimlerini temine yönelik olarak sürekli
eğitime tabi tutulur” ifadesi yer almaktadır. Aynı yönetmeliğin 36’ncı
maddesinde ise bağımsız denetim firmalarının yayınlamak zorunda
oldukları şeffaflık raporlarında kurumlarına ait sürekli eğitim
politikaları hakkında bilgi vermeleri de zorunlu kılınmıştır (28509
sayılı Resmi Gazete).
4. ŞEFFAFLIK RAPORLARI ÇERÇEVESİNDE BAĞIMSIZ
DENETİM FİRMALARININ SÜREKLİ MESLEKİ EĞİTİM
POLİTİKALARI HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA
Çalışmanın bu kısmında Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız
denetim kuruluşlarının sürekli mesleki eğitim uygulamaları şeffaflık
raporları çerçevesinde incelenmiştir. Hali hazırda sadece KAYİK
denetimi gerçekleştiren firmalar tarafından şeffaflık raporu
yayınlanması yapılan bu araştırmanın en önemli kısıtını
oluşturmaktadır. Bu doğrultuda aşağıda ilk olarak araştırmanın amacı
ve önemi sonrasında ise araştırmanın kapsamı ve metodolojisine yer
verilirken çalışmanın bu kısmında son olarak araştırma kapsamında
ulaşılan bulgular düzenlenen tablolar halinde sunulmuştur.
4.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi
Türkiye’de 2013 yılında kamu yararını ilgilendiren firmaların
denetimini yapan bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporu
yayınlaması yasal olarak zorunlu hale getirilmiştir. Söz konusu şeffaflık
raporlarının içeriğinde geçiş dönemi eğitimleri de dâhil olmak üzere
raporun kapsadığı mali yılda eğitimler; konuları, süreleri ve katılımcı
bilgilerine yer verilmesi gerekmektedir. Konunun güncelliği
dolayısıyla Türkçe literatürde daha önce yapılan araştırma
bulunmaması, gelecek dönemlerde şeffaflık raporu hazırlayacak
denetim kuruluşlarına sürekli eğitim konusunda fikir sağlaması ve
bağımsız denetimde sürekli eğitimin önemine dikkat çekmesinden
ötürü yapılan çalışma önem arz etmektedir. Bu bağlamda çalışmanın
amacını, Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız denetim kuruluşlarının
2014 yılına ait düzenlemiş oldukları şeffaflık raporları çerçevesinde
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
hakkında
durum
tespiti
yapmak
4.2. Araştırmanın Kapsamı ve Metodolojisi
Araştırma, Türkiye’de faaliyet gösteren ve Nisan 2015 itibariyle
2014 yılına ait şeffaflık raporunu yayınlamış olan 69 bağımsız denetim
firması üzerinde uygulanmıştır. Bunula birlikte KGK verilerine göre
2014 yılında KAYİK denetimi gerçekleştiren toplam bağımsız denetim
kuruluşu sayısı 80’dir. Söz konusu kuruluşların yayınlamış oldukları
şeffaflık raporlarına KGK kurumsal web sayfasından 1 ulaşılmıştır. Her
bir kuruluşa ait rapor tek tek incelenerek aşağıda Tablo-2’de yer alan
bilgiler tespit edilmiştir.
Tablo 2: Bağımsız Denetim Firmalarının Şeffaflık
Raporlarında Sürekli Mesleki Eğitim Açısından Aranan Bilgiler
Raporda sürekli eğitim konusunun yer aldığı sayfa sayısı
Şirketin belirlenmiş bir eğitim politikası mevcut mu?
Düzenli ve sürekli olarak hizmet içi eğitim faaliyetleri gerçekleştiriliyor
mu?
Şirket içi ve dışı eğitim programları uygulanmakta mıdır?
Şirket içi ve dışı mesleki seminer, konferans ve etkinliklere şirket denetim
kadrosunun katılımı sağlanmakta mıdır?
Şirket bünyesinde verilen eğitimlere ilişkin bilgiler mevcut mu? Mevcutsa;
-Süresi (Saat)
-Süresi (Gün)
-Katılımcı Sayısı
-Eğitim Konuları
-Eğitmen Bilgileri
Üniversiteler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılım var mı?
Meslek odaları tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılım var
mı?
Geçiş dönemi eğitim programlarına katılan personel var mı?
Denetçilerin mevzuat bilgilerini sürekli olarak geliştirmek ve güncel
tutmak için gerçekleştirilen faaliyet mevcut mu?
Araştırmanın son kısmında Tablo-2’de yer alan bilgiler firmaların
şeffaflık raporlarından tespit edilip ulaşılan sonuçlar analiz edilerek
yorumlanmıştır.
1
http://www.kgk.gov.tr/content_detail-178-955-bagimsiz-denetim-kuruluslari-seffaflıkraporlari.html
2016/Özel Sayı-1
sürekli eğitim politikaları
oluşturmaktadır.
431
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
2016/Özel Sayı-1
4.3. Araştırmanın Bulguları
Araştırma sonucunda ulaşılan ilk bulgu bağımsız denetim
kuruluşlarının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim politikalarına
ayırmış oldukları sayfa sayısıdır. Bu bağlamda aşağıda Tablo-3’de
bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim
politikalarına ayırmış oldukları sayfa sayıları ile ilgili bilgiler yer
almaktadır.
432
Tablo 3: Bağımsız Denetim Kuruluşları Şeffaflık Raporlarında
Sürekli Eğitim Politikasının Yer Aldığı Sayfa Sayısı
1 Sayfa
Raporda Sürekli
Eğitim
Politikasının Yer
Aldığı Sayfa
Sayısı
ve Altı
Firma
Sayısı
50
Yüzde
%72,46
3 Sayfa
2 Sayfa
Firma
Sayısı
14
Yüzde
%20,28
ve Üzeri
Firma
Sayısı
5
Yüzde
%7,24
Tablo-3’te yer alan bilgiler incelendiğinde bağımsız denetim
kuruluşlarının %72,46’sı 1 sayfa ve altında, %20,28’i 2 sayfa ve
%7,24’ünün 3 sayfa ve üzerinde şeffaflık raporlarında sürekli eğitim
politikalarına yer verdikleri tespit edilmiştir. Şeffaflık raporlarında
sürekli eğitim politikasına 3 sayfa ve üzerinde yer veren bağımsız
denetim kuruluşlarının büyük ölçekli 2 kuruluşlar olduğu yapılan
inceleme sonrasında tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ulaşılan
diğer sonuçlar aşağıda Tablo-4’de yer almaktadır.
Tablo 4: Bağımsız Denetim Kuruluşları Şeffaflık Raporları
İçerik Analizi Bulguları
İçerik Analizine İlişkin Konu
Başlıkları
Mevcut
Firma
Yüzde
Sayısı
Mevcut Değil
Firma
Yüzde
Sayısı
Eğitim Politikası
54
%78,26
15
%21,73
Düzenli Hizmet İçi Eğitim
Faaliyeti
36
%52,17
33
%47,82
2
Örneğin, DRT Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik A.Ş. 4 sayfa, Güney
Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. ve Referans Bağımsız Denetim ve Danışmanlık A.Ş. 3 sayfa
yer vermişlerdir.
Şirket İçi ve Dışı Eğitim Programı
Uygulaması
64
%92,75
5
%7,24
Verilen Eğitimlere İlişkin Bilgi
56
%81,15
13
%18,84
--Eğitim Süresi (Saat)
46
%66,66
23
%33,33
--Eğitim Süresi (Gün)
18
%26,08
51
%73,91
--Katılımcı Sayısı
38
%55,07
31
%44,92
--Eğitim Konuları
56
%81,15
13
%18,84
--Eğitmen Bilgileri
10
%14,49
59
%85,50
1
%1,44
68
%98,55
15
%21,73
54
%78,26
2
%2,89
67
%97,10
42
%60,86
27
%39,13
Üniversiteler tarafından
düzenlenen eğitim programlarına
katılım
Meslek Odaları tarafından
düzenlenen programlara katılım
Geçiş Dönemi Eğitim
programlarına katılım
Denetçilerin mevzuat bilgilerini
sürekli olarak geliştirmek ve
güncel tutmak için gerçekleştirilen
faaliyetler
Tablo-4’de yer alan bilgiler incelendiğinde 54 kurumun belirlenmiş
bir eğitim politikası mevcutken, 15 tanesinin belirlenmiş bir eğitim
politikası mevcut değildir. Burada eğitim politikası ile kastedilen,
bağımsız denetim kuruluşlarının istihdam ettikleri personellerin ihtiyaç
duydukları her seviyede bilgi gereksinimini giderebilmek için gerekli
olan eğitim programlarının belirli bir plan çerçevesinde sunulmasıdır.
Bu bağlamda sürekli eğitim politikası mevcut olan bağımsız denetim
kuruluşları, her yıl bir üst pozisyona terfi eden / edecek olan personelin
ihtiyaç duyacağı teknik ve yönetsel becerileri tespit ederek söz konusu
konularda alanında uzmanlaşmış kişilerle eğitim faaliyetlerini
gerçekleştirmektedir.
Yine bağımsız denetim kuruluşlarının %52,17’sinin yayınlamış
oldukları raporlarda düzenli olarak hizmet içi eğitim faaliyeti
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
433
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
434
gerçekleştirdiklerine dair ifadeler yer alırken %47,82’sinin raporunda
hizmet içi eğitim faaliyetlerine yönelik olarak her hangi bir ifade yer
almamaktadır. Benzer şekilde bağımsız denetim kuruluşlarının
%92,75’inin şeffaflık raporlarında şirket içi ve dışı eğitim programları
uyguladıklarına dair ifadeler yer alırken, %7,24’ünün şeffaflık
raporunda şirket içinde veya dışında her hangi bir eğitim programı
uygulandığına dair ifade yer almamaktadır.
Bağımsız denetçilere verilen eğitimler hakkında bağımsız denetim
kuruluşlarının %81,15’i şeffaflık raporlarında bu eğitimlere ilişkin
detaylı bilgilere yer verirken, %18,84’ü her hangi bir bilgi paylaşımında
bulunmamıştır. Verilen bilgiler, çoğunlukla (%81,15) eğitim
konularıyla ilgilidir. Verilen eğitimlerin Uluslararası Finansal
Raporlama Standartları (UFRS), Türkiye Finansal Raporlama
Standartları (TFRS), Uluslararası Denetim Standartları (UDS) ve Vergi
Mevzuatı konularında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Ayrıca firmaların
%66,66’sı verilen eğitimlerin saatleri, %55,07’si eğitim katılımcıları,
%26,08’i eğitim süreleri (gün olarak) ve %14,49’uda eğitmen bilgileri
hakkında raporlarında bilgi paylaşımında bulunmuşlardır. Verilen
eğitimlerin saatleri kuruluşlar arasında farklılık gösterirken genel
olarak eğitimlerin sorumlu ortak baş denetçiler veya akademisyenler
tarafından verildikleri görülmektedir.
İncelenen şeffaflık raporlarında üniversiteler tarafından düzenlenen
eğitim programlarına katılan personellerinin olduğunu ifade eden 1
firma 3 bulunurken benzer şekilde 2 firma raporlarında üniversiteler
tarafından düzenlenen geçiş dönemi eğitimlerine katılan personeli
olduğunu ifade etmiştir.
Raporlarında meslek odaları tarafından düzenlenen programlara
katılım gösterildiğini ifade eden firma sayısı ise 15’tir. Söz konusu
firmalar raporlarında meslek odalarının UFRS, KOBİ TFRS, Bağımsız
Denetim vb. konularda düzenlemiş oldukları eğitim programlarına
katıldıkları ifadelerine yer vermişlerdir. Denetim kuruluşlarının
%60,86’sı raporlarında denetçilerin mevzuat bilgilerini sürekli olarak
geliştirmek ve güncel tutmak için faaliyetler düzenlediklerinden
BDO Denet Bağımsız Denetim Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş. 23 Kasım 2014
tarihinde Fatih Üniversitesi tarafından düzenlenen Sermaye Piyasası, Bankacılık,
Sigortacılık ve Özel Emeklilik Mevzuatı eğitimine personelinin katıldığını raporunda
belirtmiştir.
3
bahsederken %39,13’ünün raporunda her hangi bir ifade yer
almamaktadır.
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Teknolojik gelişmeler toplumlar arasında etkileşimi ve iletişimi
kolaylaştırmış, bunun sonucu her meslek grubundan uzmanın sürekli
olarak kendini yenilemesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu gereklilik tüm
meslek gruplarında sürekli eğitim faaliyetlerinin doğmasına ve
gelişmesine neden olmuştur. Özellikle son yıllarda yaşanan
küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle, muhasebe mesleğinin
standart ve uygulamaları da önemli düzeyde değişmiş bu değişim
küresel ölçekte düşünebilen ve onun gereklerini yerine getirebilme
yetkinliğine sahip bağımsız denetçilerin olmasını zorunlu kılmıştır.
Dolayısıyla bağımsız denetimde sürekli mesleki eğitim konusu büyük
önem kazanmıştır.
Küresel düzeyde yaşanan bu gelişmelere Türkiye’de kayıtsız
kalmamış ve 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği’yle bağımsız denetimde
sürekli mesleki eğitim yasalaşmıştır. Yine aynı yönetmelikte 2013
yılından itibaren kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetim
faaliyetini gerçekleştiren bağımsız denetim firmalarının şeffaflık raporu
yayınlaması zorunlu hale getirilmiştir. Bu bağlamda çalışmada
bağımsız denetim kuruluşlarının 2014 yılına ait düzenlemiş oldukları
şeffaflık raporları çerçevesinde sürekli eğitim politikaları hakkında
durum tespiti yapılmıştır.
Yapılan araştırma sonucunda bağımsız denetim firmalarının
%72,46’sının şeffaflık raporlarında sürekli eğitim konusuna 1 sayfa ve
altında yer ayırdıkları tespit edilmiştir. Sürekli eğitim konusunda
bağımsız denetim kuruluşlarının vermek zorunda oldukları bilgiler
dikkate alındığında ayrılan sayfa sayısının olması gerekenden az olduğu
görüşüne ulaşılmıştır. Daha açık bir ifadeyle birkaç iyi uygulama
örneğinin dışında bağımsız denetim kuruluşlarının şeffaflık raporlarını
yasal bir zorunluluktan ötürü yayınladıkları ve söz konusu raporlarda
sürekli eğitim başlığına gereken önem ve hassasiyeti göstermedikleri
görülmektedir. Bağımsız denetim kuruluşları bu raporları yasal bir
zorunluluk olarak değil kendilerini daha iyi bir şekilde ifade
edebilecekleri bir fırsat olarak değerlendirmelidirler.
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
435
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
436
Araştırmanın dikkat çeken diğer bir sonucu da üniversiteler ve
meslek odaları tarafından düzenlenen program ve etkinliklere katılımın
oldukça az olmasıdır. Üniversiteler tarafından düzenlenen program ve
etkinliklere katılan 1 firma bulunurken meslek odaları tarafından
düzenlenen programlara katılım gösteren firma sayısı 15’tir. Üniversite
ve meslek odalarının bağımsız denetçilerin bilgilerini güncel
tutmalarındaki rolleri göz önünde bulundurulduğunda bağımsız
denetim kuruluşlarının söz konusu programlara daha çok katılımları
denetçi kalitesinin artırılmasında etkili olacaktır.
Ulaşılan bulgular bağımsız denetim kuruluşlarının bağımsız
denetimde sürekli eğitim konusunun önemine tam olarak vakıf
olamadıklarını göstermektedir. Nitekim çalışmanın literatür kısmında
da bahsedildiği üzere bağımsız denetim firmalarının şeffaflık
raporlarında eğitim faaliyetlerinin konuları, süreleri ve katılımcı
bilgilerine yer vermeleri zorunlu kılınmışken söz konusu bilgilerin
şeffaflık raporlarında paylaşım oranı oldukça düşüktür. Bu noktada
KGK tarafından şeffaflık raporlarının genel bir değerlendirmesinin
yapıldığı ve çeşitli önerilerin geliştirildiği bir sonuç raporunun
yayınlanması oldukça yararlı olacaktır. Sürekli mesleki eğitimi şeffaflık
raporlaması çerçevesinde ele alan Türkçe literatürde daha önce
yapılmış bir çalışmaya rastlanmaması nedeniyle bu araştırma literatüre
küçük de olsa bir katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte gerek şeffaflık
raporlarında yer alan diğer başlıklar, gerekse farklı araştırma
metodolojileri kullanılarak sürekli mesleki eğitim konusu gelecekteki
çalışmalarda araştırma alanı olarak belirlenebilir.
KAYNAKÇA
660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname.Kamu Gözetimi, Muhasebe
ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 2 Kasım 2011 Tarihli
Resmi Gazete.
Australian Securities & Investments Commission, Audit Transparency
Reports,
http://asic.gov.au/
regulatory-resources/financialreporting-and-audit/auditors/audit-transparency-reports/# what-is
(Erişim Tarihi: 30.07.2015).
Bağımsız Denetim Yönetmeliği. 26 Aralık 2012 Tarihli Resmi Gazete,
Sayı:
28509,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/12/
20121226.htm.
Bedard, J., Johnstone, K. ve Smith, E. 2010. “Audit Quality Indicators:
A Status Update on Possible Public Disclosures and Insights from
Audit Practice”, American Accounting Association, 4(1): 12-19.
Chartered Accountants Australia and New Zealand. Audit
Transparency
Report
Regulations,
http://www.charteredaccountants.com.au/Industry-Topics/Auditand-assurance/ News-and-guidance-on-regulatory-matters/Newsand-guidance-on-regulatory-matters/
Audit-transparency-reportregulations-issued.aspx (Erişim Tarihi: 30.07.2015).
Chen, Y.-S., Chang, B.-G., ve Lee, C.-C. 2008. “The Association
Between Continuing Professional Education and Financial
Performance of Public Accounting Firms”, The International
Journal of Human Resource Management, 19(9): 1720-1737.
Deumes, R., Schelleman, C., Bauwhede, H. V., ve Vanstraelen, A.
2011. “Audit Firm Governance: Do Transparency Reports Reveal
Audit Quality?”, Auditing: A Journal of Practice & Theory,
Available at SSRN: http://ssrn.com/abstract=1847924.
Erdoğan, M. 2011. “Muhasebe, Denetim ve Bağımsız Denetimin
Gerekliliği”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 3(1): 51-63.
External Auditor Certification. http://work.chron.com/external-auditorcertification-23630.html (Erişim Tarihi: 05.08.2015).
Financial Reporting Council. 2015. Transparency Reporting by
Auditors of Public Interest Entities Review of Mandatory Reports,
Financial Reporting Council, London.
Frias, Solita A. and Consolacion L. Fajardo. 2008. Textbook in
Auditing Theory (Assurance and Related Services), Fourth Edition,
Katha Publishing Co., Philippines.
Fu Y., E. Carson, R. Simnett. 2015. “Transparency Report Disclosure
by Australian Audit Firms and Opportunities for Research”,
Managerial Auditing Journal, 30, (8/9): 870 – 910.
International Accounting Education Standards Board. 2015.
International
Accounting
Education
Standards
Board,
2016/Özel Sayı-1
Şeffaflık Raporları Çerçevesinde Bağımsız Denetim Kuruluşlarının Sürekli Mesleki
Eğitim Politikalarının Analizi
437
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TANÇ - Öğr. Gör. Abdurrahman GÜMRAH
438
http://www.ifac.org/system/files/publications/files/IAESBFramework -for_IES-for-Professional-Accountants-and-AspiringProfessional-Accountants.pdf (Erişim Tarihi: 04.08.2015).
International Education Standard (IES) 7. 2012, July. Continuing
Professional Development, International Accounting Education
Standards Board, http://www.iaesb.org/about-iaesb (Erişim Tarihi:
06.08.2015).
İskender, H. ve H. Kırlıoğlu, 2012. “Türkiye'de Muhasebe Meslek
Mensuplarının Mesleki Yetkinliklerinin Geliştirilmesinde Sürekli
Eğitimin Rolü”, World of IFRS (UFRS Dünyası) Dergisi, Aralık, 5.
Kaspina, R. 2015. “Continuing Professional Development of
Accounting and Auditing: Russian Experienceand Challenges”,
Procedia - Social and Behavioral Sciences, 191: 550-553.
Official Journal of the Euopean Union. 2006. Directive 2006/43/EC Of
The European Parliament And The Council Of The European Union,
May 17.
Sağlar, J. ve K. Tuan. 2009. “İşletmelerde İç Denetim Fonksiyonunun
Bağımsız Dış Denetim Maliyeti Üzerindeki Etkileri”, Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18(1): 343-58.
Şeffaflık
Raporları.
Kamu
Gözetim
Kurumu:
http://www.kgk.gov.tr/content_detail-178-955-bagimsiz-denetimkuruluslari-seffaflık-raporlari.html (Erişim Tarihi: 30.07.2015).
Şeffaflık Raporları Hakkında Duyuru. Kamu Gözetim Kurumu:
http://www.kgk.gov.tr/content
detail-191-1138-seffaflik-raporuhakkinda-duyuru-(08042015).html (Erişim Tarihi: 30.07.2015).
Şengel, S. 2010. “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Sürekli Eğitim
Gereksinimi: Bozüyük İlçesi Üzerine Bir Araştırma”, Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(12): 407-416.
Transparency of Firms that Audit Public Companies Consultation
Report. 2009. Technical Committee Of The Internatonal
Organization Of Securities Commissions.
Uzay, Ş., A. Tanç, M. Erciyes. 2009. “Türkiye'de Muhasebe Denetimi:
Geçmişten Geleceğe-1”, Mali Çözüm, 95: 125-140.
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE FİNANSAL
PERFORMANS
ARASINDAKİ
İLİŞKİ:
BORSA
*
İSTANBUL ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Doç. Dr. Sibel ÇELİK **
Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU ***
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM ****
439
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 439-453
ÖZ
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), işletmelerin sadece kendi özel
çıkarlarını (karlarını) maksimize etmelerinin ötesinde, işletme faaliyetlerinden
doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen tüm tarafların çıkarlarının da dikkate
alınması ve korunması anlamına gelmektedir. KSS uygulamalarının şirketlerin
finansal performansı üzerindeki etkisinin araştırıldığı bu çalışmada, şirketlerde
KSS uygulamalarını temsil eden bağımsız değişken şirketlerin kurumsal sosyal
sorumluluk raporlarının bulunup bulunmamasıdır.
Şirketlerin finansal performans ölçütü yani bağımlı değişken olarak
muhasebe temelli oranlarını temsilen aktif karlılığı kullanılırken, piyasa
temelli oranları temsilen ise piyasa değeri/defter değeri oranı kullanılmıştır.
Yapılan regresyon analizi sonucunda Kurumsal Sosyal Sorumluluk raporunun
bulunup bulunmamasının şirketin finansal performansı üzerinde etkisi
olmadığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Finansal Performans,
Sürdürülebilirlik
JEL Sınıflandırması: M14, M40, M41
*
Makale gönderim tarihi: 19.11.2015; kabul tarihi:13.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Sigortacılık ve Risk Yönetimi Bölümü,
[email protected]
***
Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Muhasebe Bölümü, [email protected]
****
Dumlupınar Üniversitesi, UBYO, Bankacılık ve Finans Bölümü, [email protected]
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
440
THE RELATIONSHIP BETWEEN CORPORATE SOCIAL
RESPONSIBILITY AND FINANCIAL PERFORMANCE: THE CASE
OF BORSA ISTANBUL
ABSTRACT
Corporate social responsibility (CSR) is a concept which considers not only
the private benefits of firms but also the benefits of all stakeholders who are
directly or indirectly affected from the firm operations. This paper investigates
the impact of CSR applications on the financial performance of firms. In this
context, we use a dummy variable which takes a value according to whether
the firm publishes CSR report in a given year or not as an independent variable
which represent CSR applications.
As a dependent variable which is a measure of financial performance, we
use both accounting based (Return on Assets) and market based (Market to
Book Ratio) performance measures. As a result of regression analysis, we
observe that there is no impact of CSR on the financial performance of firms.
Keywords: Corporate Social Responsibility, Financial Performance,
Sustainability.
JEL Classification: M14, M40, M41
1. GİRİŞ
Son yıllarda işletmelerin tüm paydaşlarına karşı etik ve sorumlu
davranması, kararlarını bu çerçevede alması ve uygulaması önemli hale
gelmiştir. KSS olarak literatüre giren bu kavram üzerine pek çok tanım
yapılmıştır. Avrupa Birliği genel olarak KSS kavramını şirketlerin
sosyal ve çevresel kaygılarını/ilgilerini gönüllülük esası ile işlerine
entegre etmesi şeklinde tanımlamakta iken (European Commission
Green Paper 2001). Dünya Bankası ise KSS kavramını “Toplumun
ekonomik gelişimi, eğitimi, felaketlerin önlenmesi, sağlık sorunlarına
çözüm üretilmesi, çevrenin korunması ve devletlere ilişkin birçok
problemin çözülmesi konusunda bir araç” olarak açıklamıştır (Bryane
2003, 116). Karna ve diğerleri (2001)’e göre KSS “işletmenin
sürdürülebilir ekonomik gelişmeye olan katkısı, tüm paydaşların ve
toplumun yaşam kalitesini arttırmaya olan bağlılığı şeklinde kabul
etmişken; Aktan ve Börü (2006) ise aynı kavramı “herhangi bir
organizasyonun hem iç hem de dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı
dürüst ve sorumlu davranması, bu yönde kararlar alması ve
uygulaması” olarak ifade etmiştir.
Tanımların ortak çıkarımı işletmelerin sosyal sorumlulukları
doğrultusunda hareket etmesinin uzun vadede başarılarını artıracağı;
bunun ise toplumu ve ekonomiyi olumlu yönde etkileyeceği
yönündedir. KSS kavramının artan bu önemi ile birlikte işletmeler için
KSS uygulamaları ile finansal performans arasındaki ilişkinin tespiti
araştırmacıların ilgisini çeken konulardan biri haline gelmiştir.
Literatürdeki çalışmalar da göstermiştir ki kurumsal sosyal
sorumluluk uygulamaları ile finansal performans arasındaki ilişki ve
bunlara ilişkin bulgular farklılık göstermekte, araştırmacılar konuya
ilişkin net bir hükme varamamaktadır. Bu çerçevede çalışmanın amacı
KSS uygulamalarının şirketlerin finansal performansı üzerindeki
etkisini araştırmaktır. Bu kapsamda çalışma beş bölümden
oluşmaktadır. Giriş kısmından sonra ikinci bölümde literatürde yer alan
bazı çalışmalar özetlenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde araştırmada
kullanılan veriler açıklanmış ve uygulanan yöntemler tanımlanmış;
dördüncü bölümde analiz sonucunda elde edilen bulgular sunulmuş ve
son olarak sonuç kısmına yer verilmiştir.
2. LİTERATÜR ÖZETİ
Literatürde kurumsal sosyal sorumluluk-finansal performans
ilişkisini ele alan birçok çalışma mevcuttur. Konumuzun kapsamı
gereği mevcut literatürün tamamına yer vermemiz mümkün
olmadığından uygulanacak istatistiksel analiz ve incelenecek
değişkenler dikkate alınarak literatür özeti bölümünde kapsam
daraltılmıştır. Bunun yanı sıra ilgili bölüm için yerli ve yabancı literatür
ayrımı yapılmıştır.
2.1. Dünya Genelinde Yapılan Çalışmalar
Margolis ve Walsh (2002) yaptıkları çalışmada 1971 ve 2001 yılları
arasında KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi inceleyen 122
adet çalışmanın varlığından bahsetmektedir. 2001 yılı sonrasında da
birçok çalışmaya konu olan KSS-finansal performans ilişkisi ilk kez
Bragdon ve Marlin tarafından 1972 yılında araştırılmıştır. Mevcut
çalışmada çevresel performansı kirlilik düzeyi, finansal performansı ise
özkaynakların karlılığı temsil etmekte olup çevresel performansla
finansal performans arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif bir
ilişki tespit edilmiştir.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
441
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
442
KSS ile finansal performans arasındaki ilişki hem teorik hem de
ampirik olarak birçok kez incelenmesine rağmen bu konu hakkında net
bir sonuç bulunmamaktadır. Araştırmacılar düzenli olarak bu konuda
hazırlanan tüm çalışmaları gözden geçirmesine rağmen kimi
çalışmaların negatif (Vance 1975; Aupperle ve diğerleri 1985; Lopez
ve diğerleri 2007), kimi çalışmaların pozitif (Bragdon ve Marlin 1972;
Cochran ve Wood 1984; Waddock ve Graves 1997; Lev ve diğerleri
2008) ve kimi çalışmaların ise hem pozitif hem de negatif bir ilişkinin
(McGuire ve diğerleri 1988; Orlitzky ve diğerleri 2003) varlığından
bahsettiği görülmektedir.
KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi inceleyen ampirik
çalışmalar genel olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Birinci
tipteki çalışmalar sosyal sorumlulukla ilgili kısa dönemli finansal etkiyi
(anormal getiri) araştırırken (McWilliams ve diğerleri 1997; Wright ve
diğerleri 1997), ikinci tipteki çalışmalar ise kurumsal sosyal
sorumluluğu temsil eden bazı değişkenlerle uzun dönemli finansal
performans göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemektedir (Cochran ve
Wood 1984; Aupperle ve diğerleri 1985). Uzun dönemli finansal
performans göstergeleri olarak genellikle muhasebe ya da piyasa
temelli oranlar kullanılmaktadır (Brammer ve Millington 2008, 1333).
Hem muhasebe temelli hem de piyasa temelli oranlar belli avantaj
ve dezavantajlara sahiptir. Genellikle muhasebe temelli oranların
hesaplanmasının ve anlaşılmasının kolay olması nedeniyle tercih
edildikleri ifade edilmektedir. Bununla birlikte muhasebe temelli
oranlar belli dezavantajlara da sahiptir. Bu dezavantajlar sırasıyla
performansı tanımlayan tarihsel verileri kullanması ve şirket yönetimi
tarafından yanlı muhasebe prosedürlerine tabi tutularak manipüle
edilmiş olma olasılığı şeklinde sıralanabilir. Piyasa temelli oranların
avantajı ise muhasebe temelli oranlara göre daha az manipüle edilme
ihtimaline sahip olmasıdır. Diğer bir avantaj ise şirketin tarihsel
verileriyle değil gelecekte hedeflenen performans konusundaki
değerlendirmeleri yansıtmasıdır. Bu değerlendirmeleri yapan elbette ki
yatırımcılar olacaktır. Fakat bu kısmi avantaj bu konuda yatırımcıya
yönelik yapılan vurgunun artması ile birlikte dezavantaja dönüşebilir
(McGuire ve diğerleri 1988, 859).
2.2. Türkiye’de Yapılan Çalışmalar
Literatürde birçok kez işlenen KSS finansal performans ilişkisi
ülkemizde de belirli çalışmalara konu olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak
Türkiye’de yapılan ilk çalışma Aras ve diğerleri (2010)’a aittir. Aras ve
diğerleri (2010) çalışmalarında İMKB-100 endeksinde yer alan
şirketlerin 2005-2007 yılları arasında sosyal sorumluluk politikaları ile
finansal göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan analiz
sonrası KSS ile firma büyüklüğü arasında bir ilişki tespit edilmesine
rağmen finansal performans ya da karlılık arasında herhangi bir ilişki
tespit edilememiştir.
Şahin ve diğerleri (2011) ise yaptıkları çalışmada yönetim
kurulunun yapısı, finansal performans ve KSS arasındaki ilişkiyi
incelemektedir. İMKB’de yer alan şirketlerin 2007 yılı verileri lojistik
regresyon yöntemi yardımıyla analiz edilmiştir. Yapılan çalışmada
yönetim kurulunun küçülmesinin daha iyi finansal performansla, genel
müdürün aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmasının ise daha kötü
finansal performansla sonuçlandığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra
KSS faaliyetlerinin şirketin çeşitli finansal göstergeleri üzerinde
anlamlı etkiye sahip olduğu belirlenmiştir.
Arsoy ve diğerleri (2012) çalışmalarında İMKB’de işlem gören 28
şirket üzerinde KSS-finansal performans ilişkisini incelemişlerdir. KSS
için kurumsal yönetim değerlendirme puanı, finansal performans için
de aktif karlılığı, satışların karlılığı, toplam borçlar/toplam varlıklar,
toplam satışlar ve özkaynaklar kalemi ilgili değişkenler analize dahil
edilmiştir. Sonuçlar KSS ile muhasebe temelli göstergeler arasında
pozitif bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle ilgili
çalışma Türkiye’de şirketlerin finansal performansını sosyal
sorumluluk performansının belirlediğini iddia etmektedir.
Alparslan ve Aygün (2013) yaptıkları çalışmada İMKB’ye kayıtlı
117 şirketin 2009-2010 yıllarına ilişkin verilerini dikkate alarak KSS
ile firma performansı arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Yapılan
çalışmada şirketin finansal performans göstergesi olarak biri muhasebe
odaklı diğeri ise piyasa odaklı olmak üzere iki bağımlı değişken
kullanılmıştır. KSS çalışmanın bağımsız değişkeni olup bu değişkeni
şirketlerin ilgili yıllarda yapmış olduğu bağış ve yardımlar temsil
etmektedir. Çalışmanın sonucu KSS ile şirket finansal performans
göstergeleri arasında pozitif bir ilişkinin olduğu, bunun da piyasa odaklı
Tobin’s q oranı ile açıklandığı görülmektedir.
Başar (2014) çalışmasında 2010-2012 yılları arasında BİST Kimya,
Petrol, Plastik Endeksinde yer alan şirketlerin GRI (Global Reporting
Initiative-Küresel Raporlama Girişimi) tarafından belirlenmiş olan
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
443
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
444
sosyal sorumluluk ölçütlerine göre raporlama düzeyi ile finansal
performans göstergeleri arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Yapılan
analiz sonucunda şirketlerin sosyal sorumluluk açıklamaları ile hisse
başına kazanç tutarları arasında ters yönlü bir ilişki tespit edilmiştir. Bu
durum sosyal sorumluluk faaliyetlerinden dolayı şirketlerin belirli
maliyetlere katlandığını bunun da şirketleri diğerlerine göre ekonomik
açıdan sıkıntıya soktuğunu göstermektedir.
Özçelik ve diğerleri (2014) ise yaptıkları çalışmada BIST 100
endeksinde yer alan şirketlerin 2010-2012 yılları arasındaki verilerini
esas alarak KSS ile finansal performans arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Bağımlı değişken olarak sosyal sorumluluk raporu,
bağımsız değişken olarak da finansal performans göstergeleri, şirket
büyüklüğü, firma riski ve ortaklık yapısı kullanılmıştır. Şirket
büyüklüğü ile KSS arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmekle birlikte
finansal performans, risk, ortaklık yapısıyla ilgili herhangi anlamlı bir
ilişkiye rastlanmamıştır.
3. VERİ VE YÖNTEM
Bu bölümde öncelikle araştırmanın verilerinin nasıl toplandığı
anlatılmış ardından da araştırmada kullanılan değişkenler hakkında
bilgi verilmiştir. Yöntem kısmında ise çalışmamız için oluşturulan
modellere yer verilmektedir.
3.1. Veri
Bu çalışmada firmaların KSS uygulamalarının şirketlerin finansal
performansları üzerindeki etkisi, hisse senetleri Borsa İstanbul’da işlem
gören mali sektör dışındaki 160 şirketin 2009-2014 1 dönemine ait
verileri kullanılarak araştırılmıştır. Çalışmada kullanılan veriler Finnet
veri tabanı, şirketlerin finansal tabloları ve KSS raporlarından elde
edilmiştir.
Literatürde şirketlerin finansal performanslarının ölçümünde bir
görüş birliği bulunmamaktadır. Araştırmacılardan bazıları finansal
performansın ölçümünde muhasebe temelli oranları kullanırken
(Cochran ve Wood 1984), bazı araştırmacılar piyasa temelli oranları
(Alexander ve Buchholz 1978) bazı araştırmacılar ise her iki oranı
Bu dönemin seçilmesindeki temel neden, araştırma bulgularını 2008 yılında ortaya çıkan Küresel
Kredi Krizinin etkilerinden arındırmaktır.
1
birlikte kullanmıştır (McGuire ve diğerleri 1988). Bu çalışmada
finansal performansın bir ölçüsü olarak muhasebe ve piyasa temelli
oranlar birlikte kullanılmış ve her birine ait bulgulara yer verilmiştir.
Çalışmanın bağımlı değişkeni olarak kullanılan finansal performans
ölçütü muhasebe temelli oranlar kapsamında aktif karlılığı (ROA) iken,
piyasa temelli oranlar kapsamında ise piyasa değeri/defter değeri (MB)
oranıdır. Çalışmanın bağımsız değişkeni KSS’yi temsilen, şirketlerin
ilgili faaliyet dönemi için KSS raporu yayınlayıp yayınlamadıklarına
ilişkin oluşturulan kukla değişkendir 2. Kontrol değişkenleri olarak da
mevcut literatür göz önünde bulundurularak, şirket büyüklüğü (SIZE),
şirketin riski (RISK), şirket yaşı (AGE), şirketin yabancı ortağa sahip
olup olmama durumu (FP) analize dahil edilmiştir.
Değişkenlere ilişkin açıklamalar Tablo 1’de yer almaktadır.
Tablo 1. Değişkenlerin Açıklanması
Değişke
n Adı
Açıklama
ROA
Yılsonu net karın toplam aktiflere oranlanması ile hesaplanmıştır.
Yılsonu piyasa değerinin özsermayeye oranlanması ile
MB
hesaplanmıştır.
Şirket ilgili yılda kurumsal sosyal sorumluluk raporu yayınlamışsa
R
1, yoksa 0 değerini alan kukla değişkendir.
Şirketin toplam varlıklarının doğal logaritması alınarak
SIZE
hesaplanmıştır.
Şirketin toplam borçlarının toplam varlıklara oranlanması ile
RISK
hesaplanmıştır.
Şirketin Borsa İstanbul'a ilk kote olduğu tarihten ilgili tarihe kadar
AGE
geçen yıl sayısıdır.
Şirket yabancı ortağa sahipse 1, değilse 0 değerini alan kukla
FP
değişkendir.
3.2. Yöntem
Çalışmada kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının finansal
performans üzerindeki etkisi panel veri regresyon analizi kullanılarak
araştırılmıştır. Bu kapsamda Eşitlik-1 tahmin edilmiştir.
Yi ,t = α + β ∑ X i ,t + ϑi ,t
[Eşitlik-1]
2
Şirketlerin KSS raporu yayınlayıp yayınlamaması KSS uygulamalarının bir ölçüsü olarak
literatürde sıklıkla kullanılmaktadır (Marquis ve Qian 2014, 135).
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
445
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
446
Eşitlik-1’de Y değişkeni ROA ve MB bağımlı değişkenlerini temsil
ederken; X değişkenleri ise diğer bağımsız değişkenleri göstermektedir.
Panel veri regresyon tahmininde genellikle sabit etkiler modeli ya da
rassal etkiler modeli kullanılmaktadır. Hangi modelin kullanılması
gerektiği regresyon modelinin hatalarında sabit etki veya rassal
etkilerden hangisinin bulunup bulunmadığına bağlıdır. Bunu tespit
etmek için F ve LM (Langrange Multiplier) testi olmak üzere iki farklı
test kullanılmıştır. Hatalarda sabit etkilerin varlığını tespit etmek için
kullanılan F İstatistiği Eşitlik-2’te verilmiştir.
F0 =
( RRSS − URSS ) /( N − 1)
≈ FN −1, N (T −1)− K
URSS /( NT − N − K )
[Eşitlik-2]
Eşitlik-2’de verilen F testi basit bir Chow testidir ve kısıtlanmış
regresyonun hatalarının karesi (RRSS) ile kısıtlanmamış regresyonun
hatalarının karesi (URSS)’ni içermektedir. µ yatay kesit boyutunda
sabit etkiler etkisini, λ periyot boyutunda sabit etkiler etkisini
göstermek üzere, modelde iki yönlü yani hem yatay kesit hem de
periyot boyutunda sabit etkilerin varlığı H 0 : µ = 0, λ = 0 hipotezi ile;
yatay kesit boyutunda sabit etkilerin varlığı H 1 : µ = 0, λ ≠ 0 hipotezi
ile ve periyot boyutunda sabit etkilerin varlığı ise H 2 : λ = 0, µ ≠ 0
hipotezi ile test edilmektedir (Baltagi 2012).
Rassal etkilerin varlığı ise LM testi ile test edilmiştir (Breusch ve
Pagan 1980). Rassal etkilerin varlığın test edilmesinde ortak
varyansların sıfıra eşitliği test edilmektedir. Hatalarda çift yönlü rassal
2
2
etkilerin varlığı H 0 : δ µ = δ λ = 0 hipotezi ile, yatay kesitte rassal
etkilerin varlığı
H 1 : δ µ = 0 δ λ > 0 hipotezi ile ve periyot
2
2
boyutunda rassal etkilerin varlığı ise H 2 : δ λ = 0 δ µ > 0 hipotezi ile
2
2
test edilir. LM testi , χ 2 dağılımına sahiptir ve Eşitlik-3’te verilmiştir
(Erlat 2006).
(
)
2
(
)
2
2
T
N
 N

 T

ϑ
NT  ∑i =1 ∑t =1ϑit
NT
∑
∑
it
t =1
i =1


−1 +
− 1
LM =
 2( N − 1)  ∑N ∑T ϑit 2

2(T − 1)  ∑N ∑T ϑit 2
 i =1 t =1

 i =1 t =1

2
[Eşitlik-3]
Eşitlik-3’te N yatay kesit, T ise zaman boyutu gözlem sayısını
göstermektedir. Sabit etkiler ve rassal etkilerin varlığı araştırıldıktan
sonra en uygun tahminciyi seçmek amacıyla Hausman testi
yapılmaktadır. Hausman (1978) testinde, β 0 sabit etkiler tahmincisi ve
β1 rassal etkiler tahmincisi olduğunda, H 0 = Her iki tahminci de
tutarlı ve β1 etkindir. H 1 = β 0 tutarlı ancak β1 tutarlı değildir. Sabit
etkiler modeli ve rassal etkiler modeli arasında seçim yapma da H 0
hipotezi reddedilemezse her iki tahminci tutarlı ancak sadece rassal
etkiler tahmincisi etkin olduğu için rassal etkiler tahmincisi kullanılır.
Eğer H 0 hipotezi reddediliyorsa, bu durumda rassal etkiler tahmincisi
tutarsız iken, sabit etkiler tahmincisi tutarlı olduğu için sabit etkiler
tahmincisi kullanılır (Hausman 1978).
4. AMPİRİK BULGULAR
Şirketlerin KSS uygulamalarının finansal performansları üzerindeki
etkisini araştırmak amacıyla iki farklı bağımlı değişken kullanılarak
Model-1 ve Model-2 tahmin edilmiştir.
ROAi ,t = α + β1 Rit + β 2 SIZEit + β 3 RISK it + β 4 AGEit + β 4 FP + it ϑi ,t
[Model-1]
MBi ,t = α + β1 Rit + β 2 SIZEit + β 3 RISK it + β 4 AGEit + β 4 FP + it ϑi ,t
[Model-2]
İlk olarak regresyon hatalarında sabit etkilerin bulunup bulunmadığı
F testi ile test edilmiştir. F testi sonuçları Tablo 2’de verilmiştir.
Tablo 2. Sabit Etkiler Modeli F Testi Sonuçları
Model-1
H0
H1
H2
F-Değeri 4.6982 4.6586 2.6712
p-Değeri 0.0000 0.0000 0.0200
Model-2
H0
H1
H2
F-Değeri 3.9765 4.0079 3.3556
p-Değeri 0.0000 0.0000 0.0052
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
447
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
Tablo 2’de yer alan F testi sonuçlarına göre her iki model için de en
az bir yönlü sabit etkilerin olmadığını ifade eden H 0 , H 1 ve H 2
hipotezleri reddedilmiştir. Dolayısıyla her iki model için de iki yönlü
sabit etkilerin bulunduğu görülmektedir.
Sonraki aşamada hatalarda rassal etkilerin varlığı LM testi ile test
edilmiştir ve bulgular Tablo 3’te sunulmuştur.
448
Tablo 3. Rassal Etkiler Modeli LM Testi Sonuçları
Model-1
H0
H1
H2
χ Değeri 310.7173 307.1966 3.5206
2
p-Değeri
0.0000
0.0000
0.0606
Model-2
H0
H1
H2
χ -Değeri 229.1981 227.9355 1.2625
2
p-Değeri
0.0000
0.0000
0.2600
Tablo 3’te yer alan bulgulara göre her iki model için de H 0
hipotezinin reddedilmesi her iki modelde de en az bir yönlü rassal etki
olduğunu ifade etmektedir. Model-1 için H 1 ve H 2 hipotezlerinin ikisi
de reddedilmiştir ve iki yönlü rassal etkilerin olduğu görülmüştür.
Model-2 içinse H 2 hipotezi reddedilmiş ve sadece yatay kesit
boyutunda rassal etkilerin olduğu görülmüştür.
Hatalarda hem sabit hem de rassal etkilerin bulunması nedeniyle
hangisinin daha etkin olduğunu tespit etmek için Hausman testi
yapılmıştır. Hausman test sonuçlarına göre her iki model için de sabit
etkiler modeli uygun bulunmuştur ve her iki model sabit etkiler
tahmincisi ile tahmin edilmiştir ve bulgular Tablo 4’te yer almıştır.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
C
R
SIZE
RISK
AGE
FP
R2
F
Model 1
-0.3914**
0.0048
0.0371***
-0.2513***
-0.0654***
-0.0056
0.5850
6.5914***
Model 2
-38.9241***
-0.4564
1.8672***
8.3191***
0.2432
0.3859
0.4661
4.0813***
Tablo 4’te yer alan bulgulara göre muhasebe temelli performans
ölçümü kullanıldığında R değişkeninin pozitif ancak istatistiksel olarak
anlamlı olmadığı görülmektedir. Piyasa temelli performans ölçümü
olarak MB kullanıldığı durumda ise R değişkeni negatif ve istatistiksel
olarak anlamlı olmadığı görülmüştür. Firma büyüklüğü değişkeni
(SIZE) her iki performans ölçütünde de pozitif ve istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur. Bu bulgu, firmalar büyüdükçe varlık karlılığının
ve piyasa değeri/defter değeri oranının arttığı şeklinde yorumlanabilir.
Firma riskini temsil eden (RISK) değişkenine ilişkin bulgular da dikkat
çekicidir. Performans ölçütü olarak ROA kullanıldığında negatif ve
anlamlı iken; MB kullanıldığında ise pozitif ve istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur. Firma riski arttıkça varlık karlılığı azalmaktadır,
bunun aksine, firma riski arttıkça firmanın piyasa değeri/defter değeri
oranı artmaktadır. Tablo 4’te yer alan bulgulara göre performans ölçütü
olarak ROA kullanıldığında firma yaşı ile finansal performans üzerinde
negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu
göstermektedir. Performans ölçütü olarak MB kullanıldığında ise firma
yaşı ile arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Bununla birlikte şirketlerin yabancı ortağa (FP) sahip olması ile
performansları arasında bir ilişki tespit edilememiştir. Modele dahil
edilen bağımsız değişkenler varlık karlılığındaki değişimin yaklaşık
%58’ini açıklarken, piyasa değeri/defter değeri oranındaki değişimin
yaklaşık %46’sını açıklamaktadır. F-istatistik sonuçlarına bakıldığında
modeller istatistiksel olarak anlamlıdır.
3
Model 1 ve Model 2 için bağımlı değişken sırasıyla ROA ve MB kullanılmıştır. ***, ** ve *
sırasıyla %1, %5 ve %10 seviyesindeki anlamlılık düzeylerini ifade eder. Tabloda, anlamlılık
düzeyleri White’ın değişen varyansı ile uyumlu standart sapma ve kovaryanslar kullanılarak
hesaplanmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Tablo 4. Tahmin Sonuçları 3
449
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
2016/Özel Sayı-1
5. SONUÇ
450
Bu çalışmanın amacı KSS ile şirketin finansal performansı
arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu kapsamda, hisse senetleri Borsa
İstanbul’da işlem gören 160 firmanın 2009-2014 yıl sonu verileri ele
alınarak ve panel veri regresyon analizi kullanılarak KSS
uygulamalarının şirketlerin finansal performansını etkileyip
etkilemediği araştırılmıştır. Çalışmada finansal performans göstergesi
olarak muhasebe temelli (varlık karlılığı) ve piyasa temelli performans
göstergesi (piyasa değeri/defter değeri) kullanılmıştır. Çalışmanın
temel bağımsız değişkeni ise şirketlerin KSS uygulamalarını gösteren
R yani şirketin o dönem için yayınladığı kurumsal sosyal sorumluluk
raporuna sahip olup olmadığıdır. Kontrol değişkenlerini ise firma
büyüklüğü (SIZE), firma riski (RISK), firma yaşı (AGE), firmanın
ortak yapısı (FP: yabancı ortağa sahipse 1, değilse 0 değerini alan kukla
değişken) temsil etmektedir.
Yapılan analiz sonucu hem muhasebe temelli performans
ölçümünde hem de piyasa temelli performans ölçümünde KSS
uygulamalarının şirketin finansal performansı üzerinde istatistiksel
olarak anlamlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür.
KAYNAKÇA
Aktan, C.C. ve D. Börü. 2006. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”, içinde:
C.C. Aktan (Editör), Kurumsal Kültür, SPK Yayınları, Ankara.
Alexander, G.J. ve R.A. Buchholz. 1978. “Corporate Social
Responsibility and Stock Market Performance”, Academy of
Management Journal, 21(3).
Alparslan, A. ve M. Aygün. 2013. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve
Firma Performansı”, Suleyman Demirel University Journal of
Faculty of Economics & Administrative Sciences, 18(1).
Aras, G., A. Aybars ve O. Kutlu. 2010. “Managing Corporate
Performance: Investigating the Relationship Between Corporate
Social Responsibility and Financial Performance in Emerging
Markets”, International Journal of Productivity and Performance
Management, 59(3).
Arsoy, A.P., Ö. Arabacı ve A. Çiftçioğlu. 2012. “Corporate Social
Responsibility and Financial Performance Relationship: The Case
of Turkey”, The Journal of Accounting and Finance, 53.
Aupperle, K.E., A.B. Carroll ve J.D. Hatfield. 1985. “An Empirical
Examination of the Relationship Between Corporate Social
Responsibility and Profitability”, Academy of Management
Journal, 28(2).
Baltagi, B.H., 2012. Econometric Analysis of Panel Data, John
Wiley&Sons.
Başar, A.B. 2014. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporlaması ve
Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa İstanbul'da İşlem
Gören Kimya-Petrol-Plastik Sektörü Şirketleri Üzerine Bir
Araştırma”, Journal of Management & Economics, 21(2).
Bragdon, J.H. ve J.A. Marlin. 1972. “L~ ls Pollution Profitable”, Risk
Management, 19.
Brammer, S. ve A. Millington. 2008. “Does It Pay to be Different? An
Analysis of the Relationship between Corporate Social and
Financial Performance”, Strategic Management Journal, 29(12).
Bryane, M. 2003. “Corporate Social Responsibility in International
Development: An Overview and Critique”, Corporate Social
Responsibility and Environmental Management, 10(3).
Cochran, P.L. ve R.A. Wood. 1984. “Corporate Social Responsibility
and Financial Performance”, Academy of Management Journal,
27(1).
Commission of the European Communities. 2001. Green Paper:
Promoting a European Framework for Corporate Social
Responsibility, http://www.ab.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 18.08.2015).
Erlat, H. 2006. Panel Data: A Selective Survey, Unpublished Lecture
Notes, Department of Economics, Middle East Technical
University.
Hausman, J.A., 1978. “Specification Tests in Econometrics”,
Econometrica 46(6).
Karna, J., E. Hansen ve H. Juslin. 2001. “Social Responsibility in
Environmental Marketing Planning”, European Journal of
Marketing, 37(5/6).
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
451
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
452
Lev, B., C. Petrovits ve S. Radhakrishnan. 2008. “Is Doing Good Good
for You? How Corporate Charitable Contributions Enhance
Revenue Growth”, Strategic Management Journal, 31(2).
López, M.V., A. Garcia ve L. Rodriguez. 2007. “Sustainable
Development and Corporate Performance: A Study Based on the
Dow Jones Sustainability Index”, Journal of Business Ethics, 75(3).
Margolis, J.D. ve J.P. Walsh. 2001. “Misery Loves Companies:
Whither Social Initiatives by Business?”, Division of Research
Harvard Business School.
Marquis, C. ve C. Qian. 2013. “Corporate Social Responsibility
Reporting in China: Symbol or Substance?”, Organization
Science, 25(1).
McGuire, J.B., A. Sundgren ve T. Schneeweis. 1988. “Corporate Social
Responsibility and Firm Financial Performance”, Academy of
Management Journal, 31(4).
McWilliams, A. ve D. Siegel. 2000. “Corporate Social Responsibility
and Financial Performance: Correlation or Misspecification?”,
Strategic Management Journal, 21(5).
Orlitzky, M., F.L. Schmidt ve S.L. Rynes. 2003. “Corporate Social and
Financial
Performance:
A
Meta-Analysis”, Organization
Studies, 24(3).
Özçelik, F., B.A. Öztürk ve S. Gürsakal. 2014. “Investigating the
Relationship between Corporate Social Responsibility and Financial
Performance in Turkey”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, 28(3).
Şahin, K., C.S. Başfırıncı ve A. Özsalih. 2011. “The Impact of Board
Composition on Corporate Financial and Social Responsibility
Performance: Evidence from Public-Listed Companies in
Turkey”, African Journal of Business Management, 5(7).
Vance, S.C. 1975. “Are Socially Responsible Corporations Good
Investment Risks?”, Management Review, 64.
Waddock, S.A. ve S.B. Graves. 1997. “The Corporate Social
Performance-Financial Performance Link”, Strategic Management
Journal, 18(4).
Wright, P. ve S.P. Ferris. 1997. “Agency Conflict and Corporate
Strategy: The Effect of Divestment on Corporate Value”, Strategic
Management Journal, 18(1).
http://www.borsaistanbul.com/veriler (Erişim Tarihi: 18.06.2015).
http://www.kap.gov.tr/sirketler/islem-goren-sirketler/endeksler.aspx
(Erişim Tarihi: 10.07.2015).
https://www.finnet.com.tr/f2000/genel/Index.aspx#
12.07.2015).
(Erişim
Tarihi:
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
453
STARTER KÜLTÜR VARLIKLARININ TARIMSAL
EKONOMİ İÇERİSİNDEKİ ÖNEMİ VE HESAP
VERİLEBİLİRLİK
AÇISINDAN
FİNANSAL
RAPORLARDA SUNUMU *
Arş. Gör. Fatih GÜZEL **
Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ ***
455
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 455-474
ÖZ
Günlük hayatta tüketilen pek çok gıda ürünü oluşum sürecinde çeşitli
mikroorganizmalara ihtiyaç duyar. Üretim aşamasında kullanılan kültür ve
maya gibi katkılar bu süreç için elzemdir. Mikroorganizmaların kullanımı ve
yönetimi önemli bir bilim dalı olmasının yanında son yüzyılda ticari açıdan
getiri sağlayan, bir sektör haline dönüşmüştür. Sektörün önde gelen işletmeleri
Avrupa, Amerika ve Çin’ de bulunmaktadır. Türkiye’de ise ticari amaçlı kültür
ve maya sektörü henüz oluşturulamamıştır. Bu çalışmada ticari faydalı
mikroorganizma üretim faaliyetlerinin ekonomik boyutları ve Türk muhasebe
sisteminde etkili olan yasal çerçeve içerisinde değerlendirilmesi yapılmıştır.
İlgili faaliyetlerin finansal raporlardaki pozisyonu belirlenmeye çalışılmış,
faaliyetlerin şeffaflık kazanması için çeşitli öneriler sunulmuştur. Sektörün
Türkiye ekonomisindeki gelişiminin ise yetersiz olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: VUK, TMS, Fermantasyon, Starter Kültür, Canlı
Varlıklar, Finansal Raporlama
JEL Sınıflandırması: F15, K29, Q14
*
Makale gönderim tarihi: 11.11.2015; kabul tarihi:03.12.2015
Bu çalışma, 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde MODAV tarafından Ankara'da düzenlenen 12.
Uluslararası Muhasebe Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuş ve alınan eleştiriler dikkate
alınarak yeniden hazırlanmıştır.
**
Selçuk Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe Ve
Finansman A.B.D., [email protected]
***
Selçuk Üniversitesi, , İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe Ve
Finansman A.B.D., [email protected]
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
456
THE
IMPORTANCE
OF
STARTER
CULTURES
AGRİCULTURAL ECONOMİCS AND TRANSPARENCY
ACCOUNTİNG TRANSACTIONS
IN
IN
ABSTRACT
Many food products consumed in daily life, need variety of
microorganisms in the formation process. Additives, such as culture and the
yeast used in the production phase is essential for this process. In the last
century, usage and management of micro-organisms as well as being an
important discipline, has become an industry which gain commercial profit.
Leading enterprises of the sector located in Europe, America and China. On
the other hand in Turkey, the commercial culture and yeast sector has not yet
been established. This study was conducted to evaluate economic size of
beneficial microorganisms and the production of commercial culture within
the legal framework of effective accounting system in Turkey. Positions of
related activities in financial reports were tried to identified and various
proposals have been made to gain transparency of operations. The sector
development was found to be inadequate in the Turkey's economy.
Keywords: Tax Procedure Law, Turkey Accounting Standards,
Fermentation, Starter Cultures, Biological Assets, Financial Reporting
JEL Classification: F15, K29, Q14
1. GİRİŞ
Ekonomik faaliyetler üzerinden kalkan yasaklar ve iletişim
teknolojisinde yaşanan yenilikler, uluslararası ticaretin daha kolay
yapılmasına olanak sağlamış, aynı zamanda bu alandaki ekonomik
hacmin katlanarak artmasına sebep olmuştur. Kısıtlayıcı faaliyetlerin
giderek azaltılmış olması ve hükümetlerin takip ettiği liberal ekonomi
politikaları, ekonomik sınırları büyük oranda ortadan kaldırmıştır.
Oluşan yeni küresel pazar çerçevesi, ülkelerin sosyal ve ekonomik
hayatına pek çok yenilik dâhil etmiştir. Daha önce kullanılmayan
ürünler günlük hayata girip, kolaylık sağlarken, mevcut ürünler ise
farklı ihtiyaçlara cevap verebilme adına çeşitli formlarda sunulmaya
başlamıştır. Günümüzde, arz kaynaklı problemler büyük ölçüde
giderilmiştir; talebin şekillenmesi ile arz merkezleri mevcut duruma
uyum sağlayacak elastikiyeti yüksek oranda kazanmıştır. Başka bir
ifade ile arz merkezli üretim görüşü terkedilmiş talep merkezli üretim
görüşü önem kazanmıştır.
Gelişen küresel ticaret, yenilik adına sadece çözümler değil aynı
zamanda problemler de doğurmuştur. Farklı ülkelerde yerleşik olan ve
uluslararası faaliyet gösteren işletmelerin kayıt ve raporlama düzeni de
farklılık göstermektedir. Bu tür işletmelerin faaliyetlerinde ilgili taraflar
adına işlem yapmak, sağlıklı karar vermek oldukça zor bir hale
gelmektedir. Farklı muhasebe uygulamaları, sınır ötesi, uluslararası
ticaret alanında hem alıcı – satıcı, hem de düzenleyici ve denetleyici
kuruluşlar adına pek çok sorun ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların
çözümü uluslararası ticaretin bir gereği haline gelmiş ve ulusal finansal
bilgi ve kayıtların, uluslararası açıdan uyumlu hale getirilmesi için
genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri çerçevesinde muhasebe
standartları oluşturulmaya başlamıştır.
Farklı muhasebe düzenlerinin uyumlaştırılması, standart muhasebe
uygulamaları, için dünya üzerinde son yarım asırdır pek çok
uluslararası özel ve resmi kuruluşun yapmış olduğu çalışmalar,
muhasebe uygulamalarını şekillendirmektedir. Genel kabul görmüş
adıyla muhasebe standartları, Avrupa birliği ve Türkiye de dâhil olmak
üzere birçok ülkede uygulanmaktadır.
Türkiye’de fermente süt ürünlerinin kilit bileşeni olan starter kültür
veya daha çok bilinen adıyla maya, yeni bir ticari ürün olarak
tüketicinin kullanımına sunulmakta; pazarlanmaktadır. Bu çalışma,
çeşitli adlar altında satışa sunulan bu ürünlerin muhasebe
uygulamalarındaki yerini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Türkiye
muhasebe uygulamaları şekillendiren Vergi Usul Kanunu (VUK) ve
Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) açısından finansal kayıt ve
raporlamada ortaya çıkan farklılıklar ve açıklamaları yapılacaktır.
2. FERMANTASYON
Fermantasyon gıda üretimi ve korunmasında kullanılan en eski ve
en ekonomik metotlardan biridir (Blandino ve diğerleri 2003, 528).
Fermantasyon,
yüksek
moleküllü
maddelerin
özellikle
karbonhidratların mikroorganizmalar tarafından daha küçük moleküllü
maddelere parçalanmasıdır. Mikroorganizmalar, yaşamak için ihtiyaç
duydukları besin ve enerjiyi, etraflarındaki bileşikleri parçalayarak
sağlamaktadırlar. Fermantasyon süreciyle farklı pek çok madde elde
edilebilmektedir. Bu maddeler arasında tarım mahsulü ham maddeler
içerisinde, bunların işlenmesi ve mikroorganizmalar vasıtasıyla
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
457
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
458
meydana gelen gıda maddelerine; ispirto, şarap, bira, sirke, turşu,
zeytin, boza, kefir, ekmek, yoğurt, peynir örnek olarak verilebilir
(Türker 1973, 13). Fermantasyon sonucunda, fermente eden
mikroorganizmanın özelliğine göre, farklı bileşikler oluşur ve
fermantasyon bu bileşiklere göre adlandırılır. Örneğin; sütten yoğurt
yapımında laktik asit fermantasyonu, üzümden sirke yapımında hem
alkol hem de asit fermantasyonu olur (Dia Tek 2011).
Mikroorganizmaların, gıdalarda değişim meydana getirmesine
neden olan pek çok faktör vardır bu faktörler şöyle sıralanabilir (MEB
2006, 48-53) (Pamir 1985, 118-131):
•
pH
•
Su Aktivitesi
•
Oksidasyon-redüksiyon Potansiyeli
•
Besin Maddelerinin Varlığı
•
Antimikrobik Bileşik Yapısı
•
Biyolojik/Fiziksel Yapı
•
Sıcaklık
•
Işık ve direkt ışınlar
•
Çevrenin bağıl nemi
•
Çevrede bulunan gazlar ve yoğunluğu
2.1. Laktik Asit Fermantasyonu ve Yoğurt
Mayalar şekerden alkol meydana getirdiği gibi, laktik asit bakterileri
de şekerden fermantasyonla laktik asit meydana getirir. Laktik asidin
meyve ve sebzeleri muhafaza edici, koruyucu özelliği vardır. Laktik asit
fermantasyonuyla bu ürünler uzun süre korunabilir ve yenebilir hale
getirilebilir (Türker 1973, 185) . Laktik asit fermantasyonu ürünleri
olan çeşitli besinlerin hazırlanmasında rol oynayan çok sayıda laktik
asit bakterisi bulunmaktadır (Pamir 1985, 308). Günlük hayatta bu
bakterilerin en çok kullanıldığı ürünlerin başında yoğurt gelmektedir.
Yoğurt, sütün Streptococcus thermophilus ve Lactobacsillus
delbrueckii subsp. bulgaricus bakterileri ile laktik asit fermantasyonu
yoluyla meydana gelen koagüle (pıhtı) bir süt ürünüdür (Sezgin ve
diğerleri 2010, 105).
Yoğurt üretiminde starter kültür, pıhtının oluşması için laktik asit
fermantasyonunu gerçekleştirmek ve ürüne özgü karakteristik tat ve
aromayı oluşturmak için kullanılmaktadır (Sezgin ve diğerleri 2010).
Geleneksel yoğurt üretim aşamaları aşağıda sıralanmıştır.
Süt
↓
Kaynatma
↓
Soğutma
↓
Mayalama
↓
İnkübasyon 1
↓
Soğutma
↓
Tüketim
Şekil 1. Geleneksel Yoğurt Üretimi
Kaynak: Sezgin ve diğerleri 2010, 106
Fermantasyon çok uzun bir geçmişe sahiptir. Arkeologların
kanılarına göre en az 10000 yıldan beri aşağı Mısır ve Mezopotamya
arasında kalan bölgede üzüm suyundan şarabın elde olunması, hatta bal,
palmiye ve hurma şarapları Taş Devri'nin ortalarında, yani bu bölgedeki
yüksek medeniyetlerin başlamasından çok önce biliniyordu (Pamir
1985, 1). Ancak, ilk ticari kültür üretimi 1980 yılında Danimarka’da
Chr. Hansen laboratuvarında gerçekleştirilmiştir (Yaygın 1988, 93).
Türkiye’de 1970 ve 1980’li yıllarda süt ürünleri için starter kültür
üretimine yönelik yoğun çalışmalar yapılmıştır. Çeşitli eksiklikler
yüzünden yerli üretim ancak 2011 yılında Atatürk Orman Çiftliği
(AOÇ) ve Ankara Üniversitesi’nin beraber yürüttüğü çalışmalar
sonunda gerçekleşmiştir. 2012 yılında bireysel tüketicilerin kullanımı
için yeni bir ürün olarak piyasaya sunulmuştur (Halkman ve Taşkın
2013).
Belirli sıcaklıkta starter kültür mikroorganizmalarının aktivite göstermeleri için belirli süre
bekletme aşamasıdır.
1
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
459
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
460
2.2.Starter Kültürlerin Ticari Amaçlı Kullanımı ve Ekonomik
Açıdan Değerlendirilmesi
Dünyada toplam süt üretimi 2013 yılında 552 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir. Türkiye’de 18 milyon ton süt üretilirken, içme sütü
olarak kullanım ise 1,3 milyon ton miktarında kalmıştır. Türkiye’deki
tüketiciler sütü direkt olarak tüketmek yerine çeşitli süt türev ürünlerini
tercih etmektedirler (Ataseven ve Gülaç 2014, 13-14). Bu ihtiyaçları
karşılamak mevcut şartlarda, büyük oranda ithalat ile mümkün
olmaktadır.
Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (ISIC) çerçevesinde
Türkiye’nin ithalat kalemleri arasında süt ürünlerine ayırdığı tutar 2013
yılında yaklaşık 153 Milyon $ ≈ 300 milyon ₺ olarak hesaplanmıştır
(TÜİK 2015). Bu rakam içerisinde ise yoğurt ve maya yapımı için
kullanılan bakteri ithalatı 20 milyon $ kadardır.
2002 yılında ticari starter kültür endüstrisi 250 milyon $ hacme
ulaşmıştır. Bu rakamın dünya genelinde kültürlerin direkt aşılanması
halinde yaklaşık 1 milyar $’a ulaşması beklenmekteydi (Hansen 2002).
2012 yılı starter kültür pazarında en büyük pay Avrupa’ya aittir, hemen
arkasından en hızlı büyüme oranına sahip, Çin’in de içinde bulunduğu,
Asya-Pasifik ülkeleri yer almaktadır (MarketsAndMarkets 2015).
Yıllık bileşik büyüme oranına göre pazarın 2013’ten 2018’e kadar %5,6
büyümesi planlanmakta ve 1 milyar $ büyüklüğe ulaşması
beklenmektedir (Yahoo 2014). 2020’de bu rakamın 2,7 milyar $
düzeyine ulaşacağı tahmin edilmektedir (BusinessWire 2015).
Pazardaki öncü firmalar Çin, Amerika ve Avrupa merkezlidir.
Önemli firmalar pazardaki konumlarını güçlendirmek ve yeni ürün
faaliyetleri için birleşme ve satın alma yollarını tercih etmektedir
(MarketsAndMarkets 2015). Türkiye’de ihracat için kültür hazırlama
çalışmaları son yıllarda gelişim göstermiştir, ancak potansiyel bir ticari
ürün bulunmamaktadır. Genel olarak yerli tüketici talebini karşılamaya
yönelik üretim yapılmaktadır.
3. KÜLTÜR ÜRETİM VE SATIŞ FAALİYETLERİNİN
FİNANSAL RAPORLAMASI
Muhasebenin, sosyal bir bilim olduğu için hızla değişen toplumsal
ve ticari konjonktüre uyumunun zorunlu olması nedeniyle, muhasebe
kurallarının ve dolayısıyla uygulamalarının zamanın şartlarına uygun
olarak düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Tüm dünyada ve ticari
faaliyetlerdeki küreselleşme sürecini takiben uluslararası muhasebe
kavramı ortaya çıkmış ve ulusal muhasebe sistemlerinin
uyumlaştırılması gündeme gelmiştir (Altıntaş 2011, 163).
Ülkelerin muhasebe sistemlerini zaman içerisinde birbirlerinden
farklılaştıran birçok faktör bulunmaktadır. Ülkelerin farklı muhasebe
sistemlerine sahip olması nedeniyle uluslararası alanda ortaya çıkan
sorunlara muhasebe camiası tarafından teoride ve uygulamada çeşitli
çözüm önerileri getirilmiştir (Aktaş ve Ağca 2007, 229-230).
Türkiye'de muhasebe uygulamalarını genelde Türk Ticaret Kanunu
(TTK) ile Vergi Usul Kanunu'ndaki (VUK) hükümlerin
yönlendirdiğini, ancak bu konulardaki hükümlerin ihtiyaca cevap
vermediği veya uygun bulunmadığı durumlarda, yasal statüye sahip
bazı kuruluşların kendi etki alanlarına giren işletmeler için, muhasebe
uygulamalarını yönlendirici çalışmalar yaptığı görülmektedir. Bu
kuruluşlardan önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz (Arıkan 1996, 61),
(Korkmaz ve diğerleri 2007, 100):
•
İktisadi Devlet Teşekküllerini Yeniden Düzenleme Komisyonu
•
Tekdüzen
Komisyonu
Muhasebe
Koordinasyonu
Devamlı
İhtisas
•
Türk Standartları Enstitüsü Muhasebe Standartları Özel Daimi
Komitesi
•
Türkiye Bankalar Birliği (TBB)
•
Sigorta Denetleme Kurulu
•
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)
•
Maliye Bakanlığı Koordinatörlüğünde Kurulan Muhasebe
Standartları Komisyonu
•
Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK)
•
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)
•
Kamu Gözetimi Kurumu (KGK)
Küresel ekonomik düzenin gerekliliği ve Avrupa Birliği (AB) üyelik
süreci doğrultusunda, yapılan düzenlemelerin genel olarak uluslararası
muhasebe standartları perspektifli olduğu görülmektedir. 2011 tarihi
itibariyle uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Muhasebe
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
461
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
462
Standartlarını oluşturmak ve yayımlamak üzere tek yetki Kamu
Gözetimi Kurumuna (KGK) aittir (KHK/660 2011).
Uluslararası muhasebe standartları, vergi kuralları ne olursa olsun,
mali tabloların muhasebe kurallarına göre düzenlenmesi gerektiğini
kabul etmektedir. Bu yüzden, muhasebe kuralları ile vergi kuralları
arasındaki farklılıklar, geçici ve sürekli farkların ortaya çıkmasına
neden olmaktadır (Dinç 2007, 21). Burada starter kültür alanında ticari
amaçlı faaliyetlerin VUK ve muhasebe standartları çerçevesinde
değerlendirilmesi yapılacaktır.
3.1. Vergi Usul Kanunu ve Muhasebe Uygulamalarına Etkisi
Türkiye ve Anadolu coğrafyasının muhasebe tarihi üzerinde hüküm
sürmüş devletler kadar renklidir. Modern anlamda Türkiye’deki
muhasebe alanında dönüm noktası olarak sayılabilecek yenilikler ise
20. Yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Bunlar arasında 1961
yılında yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu (VUK) ve bu kanuna
dayanarak hazırlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği
(MSUGT)’dir. VUK ile belgeleri düzenleme, kaydetme, defter tutma
ve değerleme gibi konularda muhasebeye bir düzen getirilmiş ve
muhasebe uygulamaları belli esaslara dayandırılmıştır.
Ancak,
getirilen düzenlemelerin temel amacı, vergi değerlendirme işlemine
bağlı olduğundan, vergi hukukuna uygun olarak hazırlanan finansal
tablo ve raporların, ilgililere yararlı olacak bilgilerin tamamını sunduğu
söylenemez (Arıkan 1996, 61).
Maliye Bakanlığı VUK’un 175 ve 257. maddeleriyle kendisine
verilen yetkiye dayanarak 1992 yılından başlayarak muhasebe
konusunda düzenlemeler yapmaya; tebliğler yayınlamaya başlamıştır.
İlk tebliğde düzenlemenin amacı; bilanço usulünde defter tutan gerçek
ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin faaliyet ve sonuçlarının
sağlıklı ve güvenilir bir biçimde muhasebeleştirilmesi, mali tablolar
aracılığı ile ilgililere sunulan bilgilerin tutarlılık ve mukayese
edilebilirlik niteliklerini koruyarak gerçek durumu yansıtmasının
sağlanması ve işletmelerde denetimin kolaylaştırılması (Maliye
Bakanlığı 1992) olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemeyle ilgili işletmeler
için Tekdüzen Hesap Planı hazırlanmış ve mali tabloların hazırlanması
ve sunulmasına yönelik ilkeler açıklanmıştır. Bu düzenleme
kapsamında bulunan işletmeler, muhasebe sistemlerini bu Tebliğde
öngörülen kurallara uygun olarak yürüteceklerdir.
VUK’da muhasebe sistemine ilişkin olarak yer alan düzenlemeleri
iki başlık altında ele almak gerekmektedir. Bunlardan birincisi maliye
bakanlığına muhasebe alanında düzenleme yetkisi veren VUK’nun
Defter Tutma başlığı altındaki düzenlemeler ile Muhafaza ve İbraz
Ödevleri başlığı altında yer alan mükerrer 257. madde, ikincisi de
Cezalar bölümünde yer alan ilgili düzenlemelerdir (Öz ve Çevikcan
2010, 119).
3.2. Muhasebe Standartları Ve Önemi
Finansal piyasaların sağlıklı çalışabilmesi için yüksek kaliteli ve
güvenilir bilgi şarttır. Muhasebe şirketler, yatırımcılar, düzenleyici
birimler için ilgili kuruluşun finansal performansı hakkında bilgi sağlar.
Muhasebe standartları ise bilgi ve kayıt düzeninin Pazar genelinde
tutarlı, tek tip ve anlaşılır olmasını sağlayan kurallar bütünüdür (IASB
2015).
Muhasebe standartları; kullanıcılarının ihtiyaçlarına paralel olarak,
incelenen finansal tabloların ilgili kurumun sonuçlarını doğru ve
gerçeğe uygun biçimde yansıtan, karşılaştırılabilir, tutarlı güvenilir,
dengeli ve anlaşılır olarak yansıtabilmesi için uyulması gereken ilke ve
kurallar bütünü olarak ifade edilebilir (Bostancı 2002, 2). Genel olarak
muhasebe standardı, muhasebe uygulamalarına yön veren ve finansal
tabloların
hazırlanmasına
düzen
getiren
normlar
olarak
tanımlanabilmektedir (Şen 2010, 6).
1960’lı yıllarda uluslararası yatırım faaliyetlerinin artması ve
dünyanın farklı bölgelerindeki muhasebe uygulamalarının karşılaştırma
gereği, muhasebede uyumlaştırma ve standartlaşmayı gerekli kılmıştır.
Ayrıca Romanya gibi ikinci dünya savaşı sonrası planlı ve merkezi bir
ekonomi, Sovyet sistemine, geçiş yapan ülkelerin muhasebe
sistemlerindeki gereksinimler muhasebe alanında düzenleme
yapılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. 1980’le ve özellikle 1990’lı
yıllarda, Sovyet rejimin yıkılmasından sonra artan küreselleşmeyle
birlikte muhasebe standartlarına olan ihtiyaç artmıştır. Bu nedenlerden
ötürü Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) oluşturulmaya
başlanmıştır (Camfferman ve Zeff 2006, 1), (Albu ve diğerleri 2010,
23-30).
Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi (IASC) tarafından
üretilen standartlar ancak 2000’li yıllarda Uluslararası Sermaye
Piyasaları Düzenleyici Kurumları Birliği (IOSCO) ile işbirliği
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
463
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
464
yapılmasıyla küresel ölçekte kabul görmüştür. Bu işbirliği sırasında
uluslararası standart yapan komitenin yapısı değiştirilmiş ve
uluslararası uyumlaştırma olan amacı uluslararası yakınsama olarak
düzenlenmiştir. Ayrıca, ilgili kurallar için muhasebe standartları yerine,
şekil ve niteliği öne çıkaran finansal raporlama standartları (IFRS)ismi
tercih edilmiştir (Şensoy ve Perek 2010, 50). Özet olarak standartlara
duyulan ihtiyaç aşağıdaki başlıklar altında gruplanabilir (Güney ve
diğerleri 2012, 120), (Eccher ve Healy 2000, 2):
•
Uygulamadaki farklılıkları ortadan kaldırmak,
•
Muhasebe ilkelerinde tekdüzeni gerçekleştirmek,
•
Mali tabloların açık, uygun, anlaşılabilir, tarafsız ve
karşılaştırılabilir olmasını sağlamak,
•
İşletmeyle ilgili değerlendirme ve analiz sürecinde yanlış karar
verilmesine engel olmak,
•
Ortak bir küresel pazar düzeni oluşturmak,
•
Ülke kaynaklı muhasebe engellerini elimine etmek,
•
Uluslararası alanda finansal bilgi üretimi ve sunulması
sırasında ortak bir dil oluşturmak.
İhtiyaçlara cevap verecek, dünya çapında kullanılabilecek, kaliteli
tek bir finansal raporlama standartları setinin oluşturulması durumunda
aşağıdaki yararlar elde edilebilecektir (Korkmaz ve diğerleri 2007, 99):
•
Şirketler açısından farklı muhasebe uygulamalarından doğan ek
maliyetlerin ortadan kalkması,
•
Şirketlerin yabancı sermaye piyasalarına daha kolay girme
şansı elde etmeleri,
•
Yatırımcılar ve borç verenler açısından yatırımların taşıdığı
riskler nedeniyle oluşan maliyetlerin azalması ile şeffaflıkta ve
anlaşılırlıkta artışın sağlanması ile şirket performans değerlendirmesi
ve karşılaştırmasının kolaylaşması,
•
Uluslararası piyasalardan fon toplamayı veya borçlanmayı
amaçlayan şirketlerin mali tablolarını ilgili ülke uygulamasına
dönüştürme zorunluluklarının azalması,
•
Sermaye piyasaları düzenlemelerinin daha kolay yapılması
Hali hazırda şirketlerin takip etmekte zorunlu olduğu yasal çerçeve
VUK; Tekdüzen Hesap Planına dayalı muhasebe sistemi ve TTK
tarafından oluşmaktadır. TTK kayıt ve raporlamanın muhasebe
standartları çerçevesinde düzenlenmesini şart koşmaktadır.
3.3. Starter Kültür Ürünlerinin Muhasebe Sistemindeki Yeri ve
Finansal Raporlaması
Bakteri, starter kültür veya genel adıyla mikroorganizma, üretim,
depolama ve pazarlama faaliyetleri son yüzyılda ekonomik değer
kazanmıştır. Dünya genelinde artan nüfus ve dolayısıyla tüketim ise,
birçok gıda maddesi oluşum sürecinin olmazsa olmazı bu ürünlere olan
talebi oldukça arttırmıştır.
Ticari mikroorganizma üretim faaliyetlerinde ilk önemli nokta
faaliyetlerin finansal tablolarda nasıl gösterilmesi gerektiğidir.
Türkiye’de ticari amaçlı üretim faaliyeti yürüten işletme oldukça azdır
ve VUK’ta ilgili madde bulunmamaktadır. Muhasebe standartlarındaki
konumunu belirlemek için üretim faaliyetindeki amaç göz önüne
alınmalıdır. Araştırma amaçlı, ticari kazanç gütmeyen sebeplerle
kullanılması bu süreci muhasebe standartlarında farklı bir kapsama
alırken; ekonomik kazanç sağlama, tüketim ürünlerinde kullanım
amacı, ilgili faaliyetleri diğer standartlardan ziyade “Tarımsal
Faaliyetler İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 41)” kapsamına
sokmaktadır (PwC 2009, 4). Çalışma amacına uygun olarak ekonomik
değeri konu alan TMS 41 çerçevesinde inceleme yapılacaktır.
TMS 41’in amacı; tarımsal faaliyetlere ilişkin muhasebeleştirme
yöntemlerini ve açıklamaları belirlemektir. Standarda göre tarımsal
faaliyet; satışa veya geri dönüştürülmeye konu canlı varlıkların tarımsal
ürünlere veya farklı canlı varlıklara dönüştürülmesi ve hasat
işlemlerinin bir işletme tarafından yönetimidir (TMS 41 Madde:5)
Tarımsal faaliyet, geniş kapsamlı bir faaliyet grubunu
kapsamaktadır. Bu çeşitlilik içerisinde belirli bazı ortak özellikler
bulunmaktadır (TMS 41 Madde:6):
a. Değişim kapasitesi: Yaşayan hayvanlar ve bitkiler biyolojik
dönüşüm geçirebilme özelliğine sahiptir.
b. Değişimin yönetilmesi: Yönetim, ilgili sürecin gerçekleşmesi
için gereken koşulları geliştirmek veya en azından korumak suretiyle
söz konusu dönüşümü kolaylaştırır (örneğin besin seviyeleri, nem,
sıcaklık, verimlilik ve ışık). Böyle bir yönetim, tarımsal faaliyeti, diğer
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
465
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
466
faaliyetlerden ayırır. Örneğin, yönetilmeyen kaynaklardan (okyanus
balıkçılığı ve ormanların yok edilmesi gibi) ürün elde edilmesi tarımsal
faaliyet değildir.
c. Değişimin ölçülmesi: Biyolojik değişim veya hasat sonucunda
kalitede (örneğin genetik özellikler, yoğunluk, olgunluk, yağ miktarı,
protein içeriği ve fiber gücü) veya miktarda (örneğin soy, ağırlık,
hacim, fiber uzunluğu veya çapı ve tomurcuk sayısı) meydana gelen
değişiklik, rutin bir yönetim işlevi olarak ölçülür ve izlenir.
Biyolojik dönüşüm aşağıdaki sonuçları meydana getirir (TMS 41
Madde:7-a):
i. Büyüme (bir hayvan veya bitkinin miktarında ya da
kalitesindeki artış)
ii. Bozulma (bir hayvan veya bitkinin miktarında ya da
kalitesindeki düşüş)
iii. Döllenme
getirilmesi)
(ilave
hayvanların
veya bitkilerin
meydana
İşletme, sadece ve sadece aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi
durumunda canlı bir varlığı veya tarımsal bir ürünü muhasebeleştirir:
a. İşletmenin, söz konusu varlığı geçmiş olayların sonucu olarak
kontrol etmekte olması;
b. Varlığa ilişkin gelecekteki ekonomik faydaların işletmeye
aktarılmasının muhtemel olması
c. Varlığın gerçeğe uygun değerinin veya maliyetinin güvenilir
olarak ölçülebilmesi.
Mikroorganizmalar incelendiğinde, ilgili faktörler ayarlandığında
ve gerekli koşullar sağlandığında görülmektedir ki bu canlıların
gelişimi, çoğalmaları, etkinliklerinin artırılması ve azaltılması hatta yok
edilmeleri kolaylıkla yönetilebilmektedir (Yaygın 1988). Laboratuvar
ortamında sistemli ve standart üretimin yanında depolama ve nakliye
işlemleri de gerçekleştirilmektedir. Bu noktalar göz önüne alındığında
ilgili faaliyetlerin TMS 41 çerçevesinde değerlendirilmesi yerinde
olacaktır.
Temel olarak endüstriyel kültür üretimi faaliyetleri iki başlık altında
toplanabilir. İlk olarak pazardaki ilgili ürünlerin analizi ve uygun
mikroorganizma gruplarının (suş) seçimi ve beğeni oranı yüksek,
tüketicilerin damak tadına uygun suş gruplarının birleştirilmesi ve bir
suş koleksiyonunun oluşturulması sürecini kapsayan hazırlık ve Ar-Ge
aşaması. İkincisi ise üretim ve pazarlama aşamalarıdır.
İlk aşamanın tamamlanmasıyla işletmenin üretim için kullanacağı
standart ana bakteri suşu elde edilmiş olmaktadır. Uygun koşullarda bu
suş örnekleri bir yıldan fazla bozulmadan saklanabilmektedir. Bu
miktar sürekli yenilenmekte ancak, sürekli sabit tutulmaktadır. Bu
grubun finansal durum tablosunda 21 numaralı hesap grubu “Canlı
Varlıklar” altında, 218 numaralı “Diğer Canlı Varlıklar” hesabında
izlenmesi olanaklıdır. Tekdüzen Hesap Planı’nda canlı varlıklara ilişkin
hesap grubu olmadığından bu isimler sadece öneridir. TMS 41’in
uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla Tekdüzen Hesap Planı’nda
canlı varlıklar için bir grup oluşturulması gerekmektedir (Akdoğan ve
Sevilengül 2007, 45).
- Toplama
- Tanımlama
- İzolasyon ve saflaştırma
↓
Saf Suşların Ön Seçimi
Uygulama ortamında gelişme uygunluğu - Karakteristik hataların yokluğu
↓
Saf Suşların Özelliklerinin Belirlenmesi
↙
↘
Suşların üretiminde teknolojik elverişliliği
Suşların uygulamada
teknolojik elverişliliği
- Yüksek verim
- Her uygulamada özel
aktivite
- Biomasın ayrımı
- Fajlara (virüs) ve diğer
inhibitörlere dayanıklılık
- Kullanım koşullarında iyi saklama
↘
↙
Suşların Karışımının Sağlanması
- Fizyolojik uyum
- Fajla alakalı uyum
- Karakteristik tamamlayıcıları
- Laboratuvar deneyleri
↓
Yapılabilirliğinin incelenmesi
↙
↘
-Pilot üretim
-Pilot denemeleri
-Endüstriyel üretim
-Endüstriyel
denemeler
Şekil 2. Suşların Seçim Aşamaları
Kaynak: Güven 2008, 54
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
467
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
İkinci aşama endüstriyel üretimin yapılacağı süreçleri kapsar. Genel
olarak süt endüstrisinde kullanılan starter kültürler üç gruba
ayrılmaktadır; sıvı, toz ve dondurulmuş kültür (Sezgin ve diğerleri
2010, 113-114). Ancak, kullanım kolaylığı, stok yapılabilme imkânı ve
bakteriofaja karşı dirençli olmalarından dolayı dondurulmuş kültür ve
özellikle konsantre edilmiş ve azot gazında dondurulmuş kültüre olan
talep artmış ve tüketim odaklı üretim de bu alanda arzı arttırmıştır.
Dondurulmuş starter kültür üretim aşamaları aşağıda verilmiştir.
468
Uygun Besi Ortamının Hazırlanması
Besi Ortamının Sterilizasyonu
Besi Ortamının Fermentörde bakteri Kültürü ile Aşılanması
Bakteriler Maksimum Popülasyona Ulaşıncaya Kadar İnkübasyon
Santrifüj ile Kültürdeki Bakterilerin Konsantrasyonu
Konsantre Kültüre Koruyucu Madde Katılması
Sıvı Azotta (-196°C) dondurma
Sıvı Azotta Saklama
Özek Koşullarda İşletmelere Gönderme
Şekil 3. Konsantre Dondurulmuş Starter Kültür Üretimi
Kaynak: Yaygın 1988, 96
Bu aşama sonunda üretilen kültürler pazarlamaya hazır ürünler
olarak hazır hale gelmektedir. Üretilen kültürün çeşidine ve işlenen
mikroorganizmanın türüne göre ilgili finansal tabloda alt hesaplarda
izlenmesi yapılmalıdır. Aşağıda oluşturulan örnek hesap düzeni
sunulmuştur:
168. Diğer Canlı varlıklar
168.01. Süt Kültürleri
168.01.01. Ayran Kültürü
168.01.02. Yoğurt Kültürü
168.01.03. Peynir Kültürü
168.01.03.01. Beyaz Peynir Kültürü
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
168.01.03.03. Mozarella Kültürü
168.01.03.04. …
168.01.04. Tereyağı Kültürü
168.01.05. Kefir Kültürü
168.01.06. Probiyotikler
168.02. Et Kültürleri
168.03. Şarap Kültürleri
168.04. …
Ürünlerin çeşitliliğine ve ihtiyaç durumuna göre belirtilen düzende
hesap planının geliştirilmesi mümkündür. Üretim teknolojisindeki
gelişmelere paralel olarak depolama ve saklama süreleri uzamış
olmasına rağmen, muhafaza ve kontrol maliyetlerinin yüksek olması
sebebiyle tüketimin bir yılın altında olması planlanmaktadır.
Vergi yükümlülüğünün hesaplanması için ekonomik değerlerin
tespiti gerekmektedir. Bu işlemler değerleme ismini almaktadır. TMS
41 standardı, gerçeğe uygun değer ölçüsünü esas almaktadır. Gerçeğe
uygun değer; piyasa katılımcıları arasında ölçüm tarihinde
gerçekleşecek olağan bir işlemde bir varlığın satışında elde edilen veya
bir borcun devrinde ödenen fiyattır (TMS 41 Madde:8). Standarda göre,
canlı varlıklar ve tarımsal ürünler ilk muhasebeleştirildikleri tarihte ve
her raporlama dönemi sonunda, gerçeğe uygun değerlerinden satış
maliyetleri düşülmek suretiyle ölçülür (TMS 41 Madde:12-13). Satış
maliyetleri, finansman maliyetleri ve gelir vergileri hariç olmak üzere,
bir varlığın elden çıkarılmasıyla doğrudan ilişkilendirilebilen ek
maliyetlerdir (TMS 41 Madde:5).
Canlı varlıkların gerçeğe uygun değerlerinin güvenilir bir şekilde
ölçülememesi durumunda; kote edilmiş piyasa fiyatı bulunmayan ve
gerçeğe uygun değere ilişkin alternatif ölçümlerin güvenilir
olmayacağının açık olarak anlaşıldığında, söz konusu varlık ilk
muhasebeleştirilmesi esnasında, maliyetinden her türlü birikmiş
amortisman ve birikmiş değer düşüklüğü karşılıkları düşülerek
ölçülmelidir. İşletme; maliyet, birikmiş amortisman ve birikmiş değer
düşüklüğü zararlarının tespit edilmesinde TMS 2, TMS 16 ve TMS 36
standart hükümlerini dikkate almalıdır (TMS 41 Madde:30-33).
2016/Özel Sayı-1
168.01.03.02. Kaşar Kültürü
469
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
470
TMS 41 değerleme sürecinde piyasa olgusuna vurgu yapmakta, aktif
bir piyasanın bulunması veya bulunmaması durumunda değerleme
farklılık arz etmektedir. Canlı varlık veya tarımsal ürüne ilişkin aktif bir
piyasanın bulunmaması durumunda ise; işletme, en son piyasa işlem
fiyatı, benzer varlıkların piyasa fiyatı ve sektör emsal fiyatları
yöntemleriyle bulduğu fiyatlardan en uygun olanını gerçeğe uygun
değerin tespitinde kullanabilir (Gökgöz 2009, 98).
Türkiye’de ticari amaçla kültür üretimi için kurulan işletme yok
sayılabilecek kadar azdır dolaysıyla yerli bir piyasa oluşmamıştır.
Değerlemede ithal ürünlerin referans alınması, kur farkı da dikkate
alınarak kayıt ve raporlamanın gerçekleştirilmesi en uygun yöntem
olarak görülmektedir.
4.SONUÇ
Türkiye hammadde olarak yeterli miktarda süt üretmektedir. Ancak,
Türk halkı sütü direkt olarak tüketmekten ziyade, yoğurt ve peynir
olarak kullanmayı tercih etmektedir. Bu ürünlerin oluşturulması için
maya ve bakteri olarak kullanılan mikroorganizmalara ihtiyaç
duyulmaktadır. Geleneksel yöntemlerle üretim yapılabilmesine
rağmen, aynı kalite ve tat sağlanamamakta, başka bir ifade ile standart
oluşturulamamaktadır. Bu durum ise süt ürünleri imalatı yapan
işletmeler için müşteri ve pazar kaybı anlamına gelmektedir.
Standart olarak kültür üretimi ve ticari olarak kullanıma sunulması
20. yüzyılda başlamıştır. Zamanla farklı ülkelerde kurulan işletme
sayısı artmış ve her ülkenin kendi çapında istifade ettiği pazarlar
oluşmuştur. Bazı ülkelerdeki üretim merkezleri faaliyet coğrafyasını
genişletip birçok ülkeye yayılmıştır. Bütün bu gelişmelerin yanında
Türkiye henüz bu faaliyet alanına yabancıdır. Ticari olarak ihtiyacı
karşılayacak kapasiteye sahip değildir. Yerli iştirakler yetersiz ve
piyasa oluşmamıştır.
Dünyadaki gelişmişlik oranına göre Türkiye için kültür bakterileri
üretimi yeni bir alandır ve bu faaliyetle uğraşan kuruluş sayısı çok azdır.
Ancak, bu faaliyetlerden sağlanan gelirin vergisel bir boyutu vardır ve
Türkiye’deki hukuki düzenlemelere göre kayıt ve raporlanması
gerekmektedir.
Bu çalışmada Türkiye muhasebe sistemini şekillendiren iki unsur;
vergi usul kanunu ve Uluslararası Muhasebe Standartlarının Türkiye’ye
uyarlaması durumunda olan Türkiye muhasebe standartları ele
alınmıştır. Dünya çapında önemli bir ekonomik büyüklüğe sahip olan
kültür bakterileri üretiminin muhasebe sistemindeki yeri üzerine
görüşler sunulmuş ve kayıt düzenine ilişkin tavsiyelerde
bulunulmuştur. Faydalı mikroorganizmaların üretimi, standartlar
içerisinde TMS 41 Tarımsal Faaliyetlere İlişkin Standardı çerçevesinde
muhasebeleştirilmesi uygun görülmektedir. Her bir ürün grubu için
yeni hesapların oluşturulması gerekmektedir. Yeni Türk Ticaret
Kanunu’yla getirilen yenilikler doğrultusunda finansal tabloları
düzenlenmesinde
muhasebe
standartlarının
uygulanması
hükmedilmiştir. Ancak kanundaki yeterliklerin sağlanmaması
nedeniyle kazançların vergilendirilmesi Vergi Usul Kanunu
direktifleriyle gerçekleşmektedir.
Türkiye kültür ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal etmektedir. Bu
alandaki boşluğun ise çeşitli resmi kanalların açıkladığı istatistiksel
verilerde görülmüştür. Bu eksikliğin giderilmesi için devlet teşvikleri
ve çeşitli katkıların arttırılması gerektiği düşünülmektedir.
Burada kurulacak işletmeler ve mevcutlar için standartlar
kapsamında uygulanabilecek bir yapı sunulmaya çalışılmıştır. Üretim
yapılan işletmelerin çoğu yan faaliyet olarak bu alanda ürün
sunmaktadır, ancak kazançlarını yine de muhasebe standartları
çerçevesinde kayıtları gerekmektedir. İlgili işletme yapılarının halka
açık
olmamasından
dolayı
karşılaştırma
yapma
imkânı
bulunmamaktadır.
KAYNAKÇA
Akdoğan, N., & Sevilengül, O. 2007. Türkiye Muhasebe Standartlarına
Uyum İçin Tekdüzen Hesap Planında Yapılması Gereken
Değişiklikler, Mali Çözüm (84): 29-70.
Aktaş, R., & Ağca, A. 2007. Uluslararası Muhasebe/Finansal
Raporlama (IAS/IFRS) Standartları İMKB'de Yer Alan Firmaların
Finansal Tablolarını Nasıl Etkiledi?, Dumlupınar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi (18): 227-242.
Albu, C. N., Albu, N., & Alexander, D. 2010. Accounting Change ın
Romania - A Historical Analysis.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
471
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
472
Altıntaş, T. 2011. Uluslararası Muhasebe ve Türkiye'de Muhasebe
Hukuku, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (1): 162-174.
Arıkan, Y. 1996. Uluslararası Muhasebe Standartları Türkiye
Uygulaması, Mali Çözüm (36): 60-69.
Ataseven, Y. Z., & Gülaç, Z. N. 2014. Durum ve Tahmin: Süt ve Süt
Ürünleri 2014, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı: Tarımsal
Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü.
Blandino, A., Al-Aseeri, M. E., Pandiella, S. S., Cantero, D., & Webb,
C. 2003. Cereal-Based Fermented Foods And Beverages, Food
Research International (36): 527-543.
Bostancı, S. 2002. Küreselleşen Muhasebede Standartlaşma ve Türkiye
Muhasebe Standartları Kurulu, Mali Çözüm Dergisi (59): 1-8.
Business Wire. 2015. Business Wire, Research and Markets: Yeast
Ingredients Market Global Trends & Forecast to 2020 - The Market
is Projected to Reach USD 2.7 Billion from 2015 to 2020:
http://www.businesswire.com/news/home/20150811005933/en/Res
earch-Markets-Yeast-Ingredients-Market-GlobalTrends#.VhUW3Pntmko
Camfferman, K., & Zeff, S. A. 2006. Financial Reporting and Global
Capital Markets: A History of the International Accounting
Standarts Committee, 1973-2000. Oxford University Press, Oxford,
England.
Dia Tek. 2011. Fermente Gıdalar ve Laktik Asit Bakterileri, Diagnostik
Ürünler ve Teknik Danışmanlık: http://www.diatek.com.tr/MakaleYontem/Genel/Fermente-Gidalar-ve-Laktik-AsitBakterileri_213.htm
Dinç, E. 2007. Muhasebe ve Verrgi Kuralları Arasındaki İlişki ve Gelir
Vergileri (TMS 12) Standardının Muhasebe Uygulamalarına Etkisi,
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi (28):
21-48.
Eccher, E. A., & Healy, P. M. 2000. The Role of International
Accounting Standards in Transitional Economies: A Study of the
People's Republic of China. Social Science Research Network
(SSRN).
Gökgöz, A. 2009. Tarımsal Faaliyetlerde Gerçeğe Uygun Değerin
Tespiti ve Muhasebeleştirilmesi, İşletme Araştırmaları Dergisi,
4(4): 95-108.
Güney, S., Yiğiter, Ş. Y., Korkmaz, M., & Ceylan, N. 2012. Avrupa
Birliği Sürecinde Türkiye Muhasebe Standartlarının Uluslararası
Muhasebe Standartlarına Uyumlaştırılmasında Gelinen Son Nokta,
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (10): 109128.
Güven, M. N. 2008. Starter Kültür (Saf Kültür) Üretim İşletmesi, Ege
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Süt Teknolojisi, Ulusal Tez
Merkezi, İzmir.
Halkman, K., & Taşkın, Y. 2013. AOÇ Yoğurtta Ne Yaptık?, Gıda
Mühendisliği Kongresi, Ankara.
Hansen, E. B. 2002. Commercial Bacterial Starter Cultures for
Fermented Foods of the Future, International Journal of Food
Microbiology (78): 119-131.
IASB. 2015. What are IFRS?, International Financial Accounting
Standarts: http://www.ifrs.org/ (Erişim Tarihi:16.02.2015).
KGK. 2014. Tarımsal Faaliyetler İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı,
TMS 41, Kamu Gözetimi Kurumu.
KHK/660. 2011. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, 28103 Sayılı Resmi Gazete.
Korkmaz, T., Temel, H., & Birkan, E. 2007. Uluslararası Muhasebe
Standartları ve KOBİ’lere Etkileri, Muhasebe ve Finansman Dergisi
(36): 96-105.
Maliye Bakanlığı. 1992. 1 Seri Nolu Muhasebe Sistemi Uygulama
Genel Tebliği, (M. Bakanlığı, Dü.) Resmi Gazete.
MarketsAndMarkets. 2015. Starter Culture Market Worth $1.0 Billion
By 2018. (T. M. Dallas, Düzenleyen) Markets And Markets:
http://www.marketsandmarkets.com/PressReleases/starterculture.asp (Erişim Tarihi: 25.02.2015)
MEB. 2006. Genel Mikrobiyoloji, Gıda Teknolojisi, MEB, Ankara.
2016/Özel Sayı-1
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ve Finansal Performans Arasındaki İlişki: Borsa
İstanbul Üzerine Bir Uygulama
473
2016/Özel Sayı-1
Doç. Dr. Sibel ÇELİK - Yrd. Doç. Dr. Emin ZEYTİNOĞLU
Doç. Dr. Yasemin Deniz AKARIM
474
Öz, E., & Çevikcan, F. 2010. Vergi Kanunlarıyla Getirilen
Düzenlemelerin Muhasebe Uygulamasına Etkisi, Uluslararası
Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 2(1): 113-128.
Pamir, H. 1985. Fermantasyon Mikrobiyolojisi, Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara.
PwC. 2009. A Practical Guide To Accounting For Agricultural Asets,
Price Water House Chopper.
Sezgin, E., Atamer, M., Koçak, C., Yetişemiyen, A., Gürsel, A., &
Gürsoy, A. 2010. Süt Teknolojisi, (A. Yetişemiyen, Dü.) Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara.
Şen, İ. K. 2010. Üretim İşletmelerinde Türkiye Finansal Raporlama
Standartlarının (TMS/TFRS) Maliyet Sistemlerine Etkisi ve Bir
Uygulama, Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Şensoy, N., & Perek, A. A. 2010. KOBİ'ler İçin Uluslararası Finansal
Raporlama Standardı ve Vergi Usul Kanunundaki Değerleme
Esaslarına Toplu Bakış, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi,
3(2): 47-73.
TÜİK. 2015. Fasıllara Göre Dış Ticaret, TÜİK.
Türker, İ. 1973. Fermantasyon Teknolojisi (Cilt 1), Ankara
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara.
Yahoo. 2014. Research and Markets: Starter Culture Market Report
2014-2018 Featuring Angel Yeast, Dohler, Danisco, Lactina,
Lesaffre,
CSK
&
Lallemand,
Yahoo
Finance:
http://finance.yahoo.com/news/research-markets-starter-culturemarket-161800038.html (Erişim Tarihi: 25.02.2015).
Yaygın, H. (1988). Süt Endüstrisinde Konsantre Dondurulmuş Starter
Kültür Kullanımı, Gıda Dergisi, 13(2): 93-98.
GÖKYÜZÜNÜN HAKİMLERİ: BAZI AVRUPA HAVA
YOLU
ŞİRKETLERİNİN
KURUMSAL
SOSYAL
SORUMLULUK UYGULAMALARININ ÇEVRESEL
AÇIDAN İNCELENMESİ ∗
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK ∗∗
Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi
2016; 18 (Özel Sayı-1); 475-509
ÖZ
Bu araştırma, Kurumsal Sosyal Sorumluluk bağlamında Çevresel
Raporlamaya odaklanmıştır. Araştırmanın örneklemi; müşteri memnuniyeti
odaklı kesitsel bir yaklaşımla Avrupa'dan seçilen beş hava yolu şirketi ile
oluşturulmuş ve söz konusu hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarının Çevresel Raporlamaya ilişkin
bölümü, içerik analizi yöntemi uygulanarak incelenmiştir. Raporlarda göreceli
olarak farklılıklar ve/veya eksiklikler olmasına karşın, Küresel Raporlama
Girişimine ait Rehberlerin benimsenmiş olması nedeniyle elde edilen bulgular;
çevresel raporlarda sunulan bilgilerde görülen çeşitliliğin geçmiş çalışmaların
bulgularına oranla giderek azaldığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Çevresel Raporlama,
Hava Yolu Şirketleri, Avrupa
JEL Sınıflandırması: M40, M49
EMPIRES OF THE SKY: ANALYSIS OF SOME EUROPEAN
AIRLINES' CORPORATE SOCIAL RESPONSIBILITY PRACTICES
FROM AN ENVIRONMENTAL PERSPECTIVE
ABSTRACT
This research focuses on Environmental Reporting in the context of
Corporate Social Responsibility. The sample of this research was formed
∗
Makale gönderim tarihi: 25.12.2015; kabul tarihi:15.01.2016
Bu çalışmanın basılmamış ilk versiyonu, MODAV tarafından 23-25 Ekim 2015 tarihlerinde
düzenlenen 12. Uluslararası Muhasebe Konferansı'nda bildiri olarak sunulmuştur. Ancak; Türk
Hava Yolları (THY) şirketi, Aralık 2015'de şirketin ilk sürdürülebilirlik raporunu yayınladığından;
bu ikinci versiyon, THY şirketine ait içerik güncellenerek hazırlanmıştır.
∗∗
Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi, [email protected]
475
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
within the framework of five airlines selected from Europe through a customer
satisfaction based cross sectional approach and Environmental Reporting
section of these airlines' Corporate Social Responsibility or Sustainability
Reports were examined by applying a content analysis method. Even though
differences and/or missing issues, relatively, exist in these reports, obtained
findings show that diversity of the information presented in environmental
reports, gradually, decreases due to the adoption of Global Reporting Initiative
Guidelines compared to the findings of prior research.
476
Keywords: Corporate Social Responsibility, Environmental Reporting,
Airlines, Europe
JEL Classification: M40, M49
1. GİRİŞ
Kurumsal Yönetim (Corporate Governance), ortaklarca işletme
yöneticilerinin kullanımına verilen varlıklar ve değerlerin verimli sonuç
verecek biçimde kullanılmasını ve yöneticilerin bu kullanım biçimi ile
alınan sonuçlar hakkında ortaklara (ve aslında tüm topluma) hesap
verecek durumda bulunmalarını amaçlayan bir sistemler topluluğudur.
Bu özelliğiyle Kurumsal Yönetim, dar anlamda bir işletmenin,
ortaklarıyla ilişkilerini düzenleyen sistemler topluğu, geniş anlamda da
işletme ile toplumun ilişkilerini düzenleyen sistemler topluluğu
biçiminde tanımlanabilir (Aysan 2007a, 18).
İşletmeler, büyüyüp geliştikçe ve içinde çalıştığı toplum, ya da
toplumlarla ilişkileri arttıkça, toplum içindeki birçok çıkar grubu ile
ticari ve finansal ilişkilere girmekte ve ilgili bulunduğu çıkar grupları
tüm toplumu kapsamına almaktadır (Aysan 2007a, 18). Dolayısı ile
Kurumsal Yönetim anlayışını benimsemiş topluma mal ve hizmet
sağlayacak olan, kâr elde etmek amacıyla toplumun kaynaklarını
kullanan ve bireylere iş sağlayan işletmelerin topluma bilgi
açıklamaları olağan bir durumdur. Bu doğrultuda; işletmeler büyüyüp
dünya pazarlarına açıldıkça, eskinin patron ve aile işletmeleri, yavaş
yavaş işlerini genişletmek ve hatta birden fazla topluma hesap vermek
zorunda kalmaktadırlar. Bu çerçevede; işletmelerin içinde faaliyet
gösterdikleri topluma karşı Kurumsal Yönetim İlkeleri çerçevesinde
hareket etmesi, bu ilkeleri yaşam biçimi haline getirmesi ve dolayısı ile
açık (şeffaf, saydam), hesap verebilir, adil (ilgililerin haklarına eşit
davranan) ve dürüst olmaları gerekmektedir (Aysan 2007a, 18; Aysan
2007b, 22'den aktaran Çıtak 2015, 3).
Paydaş kelimesi; Freeman&Reed (1983) tarafından geniş ve dar
kapsamlı olarak iki şekilde tanımlanmıştır. Geniş açıdan bakıldığında,
paydaş kelimesi bir işletmenin hedeflerini etkileyen veya bu
hedeflerden etkilenen belirlenebilir her kişi veya kurum olarak
tanımlanmıştır ki bunlara çıkar grupları, protesto grupları, devlet
kurumları, rekabet eden taraflar, birlikler, çalışanlar, müşteriler ve pay
sahipleri örnek olarak gösterilmiştir. Diğer taraftan; dar açıdan
bakıldığında ise paydaş kelimesi işletmenin varlığını sürdürmek üzere
bağlı olduğu belirlenebilir her kişi veya kurum olarak nitelendirilmiş
olup; çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, pay sahipleri ve finans
kurumları
bu
kapsamda
belirtilmiştir.
Bu
çerçevede
değerlendirildiğinde; yukarıda değinilen kurumsal yönetim anlayışıyla
yönetilen işletmelerde, sadece pay sahiplerinin değil diğer tüm menfaat
sahiplerinin yani pay sahipleri dışındaki diğer tüm paydaşların
korunması amaçlanmıştır (Çıtak 2015, 3).
Bu çalışmanın konusunu oluşturması sebebiyle örneklenirse bir
hava yolu şirketinin paydaşları çok çeşitli taraflardan oluşmaktadır.
Örneğin; Türk Hava Yolları (THY) şirketine ait 2014 yılı
Sürdürülebilirlik Raporunda şirketin paydaşlarının hissedarlar/mali
ortaklar/yatırımcılar ve çalışanlar gibi iç paydaşların yanı sıra, devlet,
sertifikasyon kuruluşları, iş ortakları, müşteriler, tedarikçiler, yerel
toplum, Sivil Toplum Kuruluşları ve akademik kurumlar gibi dış
paydaşlardan oluştuğu Şekil 1'de görüldüğü gibi dile getirilmiştir.
THY'nin açıklamasına benzer bir açıklama, British Airways2013
yılı Sürdürülebilirlik raporunda da yer almaktadır. Bu şirketin
raporunda yer verilen paydaş sınıflandırması ise aşağıdaki gibidir:
1. Etkileyiciler (Influencers) (Devlet, Medya, Yatırımcılar/Pay
Sahipleri ve Akademisyenler)
2. Ortaklar (Partners) (Topluluklar, Tedarikçiler, Devlete Bağlı
Olmayan Kurumlar, ve Meslektaşlar)
3. Müşteriler (Customers) (Kurumsal, Ticari, Tüketici)
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
477
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
478
Şekil 1:THY Şirketine Ait Paydaşlar
Kaynak: THY 2014 Sürdürülebilirlik Raporu
Bu durumda; bir işletmenin tüm paydaşlarına hitap edebilmesi için
ilgili işletmenin sadece finansal bilgilerini değil aynı zamanda finansal
olmayan bilgilerini de paylaşması gerekmektedir. Bir başka deyişle;
işletmelerin faaliyet raporlarında verecekleri bilgilerin arasına çevresel
konuları da dahil etmeleri gereklidir (Kavut 2010, 16). Ayrıca;
kurumsal raporlama günümüzde finansal sonuçların yanısıra hem
çevreye duyarlılığa hem de işletmenin insan kaynağı, katkıda
bulunduğu sportif ve kültürel faaliyetler ve eğitim faaliyetleri hakkında
bilgi sunmaktadır (Uyar 2015, 17-18). Dolayısı ile Herremans ve
diğerleri (1999)'ninvurguladığı gibi işletmelerin var olmaları için
gereken toplumsal sosyal sözleşme (socialcontract), onların sadece
geleneksel ekonomik göstergelerinedeğil aynı zamanda çevresel ve
sosyal performanslarına da dayanmakta olup işletmelerin hayatta
kalması ve büyümeye devam etmesi toplum tarafından meşru kabul
edilebilir bir şekilde faaliyet göstermelerine bağlıdır.Bu doğrultuda;
görülmektedir ki bir işletme için ekonomik, çevresel ve sosyal
performans bir bütün halini almaktadır.
Bu çalışma; kurumsal raporlamanın finansal olmayan bilginin
sunumuna ilişkin bölümüne dayanmakta olup hava yolu şirketlerinin
Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik Raporlarını
çevresel
açıdan
incelemektedir.
Dolayısı
ile
çevresel
raporlama;çalışmanın odak noktasını oluşturmakta olup, üç boyutlu
raporlama ve kurumsal sosyal sorumluluk raporlaması olarak da bilinen
sürdürülebilirlik raporlamasının bir alt dalı olarak bir işletmenin çevre
üzerine etkileri, bu etkileri yönetme performansı ve ekolojik bakımdan
sürdürülebilir kalkınmaya katkısı dahil olmak üzere işletmenin çevresel
performansı hakkındaki bilgilerin kamuya açıklanması şeklinde
tanımlanmıştır (Ulusan 2009, 184).Çevresel raporlamanın amacı;
işletmenin çevresel etkileri ve çevresel performansı hakkındaki
bilgilerin işletme ile ilişkilerini değerlendirmeleri amacıyla ilgili
paydaşlara iletmektir. Örneğin; THY şirketinin 2014 Sürdürülebilirlik
Raporunda şirketin çevresel paydaşları devlet, düzenleyici makamlar ve
yerel otoriteler ile sertifikasyon kuruluşları olarak gösterilmiş ve
bunlarla olan ilişkiler aşağıdaki Tablo 1'de olduğu gibi ifade edilmiştir.
Bu doğrultuda; bu araştırmanın amacı; 2015 yılında Skytrax firması
tarafından düzenlenen Dünya Hava Yolu Şirketleri Anketine (World
AirlineSurvey) göre müşteri memnuniyeti açısından Avrupa'nın en iyi
10 hava yolu şirketi arasından seçilen beş hava yolu şirketininçevresel
raporlarının incelenmesi, içerik yönünden raporlarda yer alan
hususların tespiti, ele alınan hususların değerlendirilerek benzerliklerin
ve farklılıkların ortaya konması ve önceki çalışmalarda
(Hooper&Lever, 2002; Chan&Mak 2005; Mak&Chan 2006;
Mak&Chan 2007; Mak ve diğerleri 2007; Cowper-Smith & de
Grosbois, 2011)varolduğu belirtilen çevresel raporlarda sunulan
bilgilerde görülen çeşitliliğin Avrupa'dan bir kesit alınarak analiz
edilmesidir.
Bu araştırma, hava taşımacılığı sektörünün çevresel raporlamaya
ilişkin güncel duruşunu yansıtacak sektörel bir sonuç ortaya
koymamakla birlikte Avrupa'dan müşteri memnuniyeti kıstas alınarak
seçilenen iyi beş hava yolu şirketi çerçevesinde çevresel raporlama
açısından sektörden bir kesiti ortaya koyması bakımından önemlidir.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
479
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
Sertifikasyon Kuruluşları
480
Paydaş
Grupları
Devlet
Düzenleyici Makamlar
Yerel Otoriteler
2016/Özel Sayı-1
Tablo 1. THY Şirketine Ait Çevresel Paydaşlar
Temel
Etkileşim
Konular
Başlıkları
• Çevre
Yönetimi
• Uçuş
Emniyeti ve
Güvenliği
• İş Sağlığı ve
Güvenliği
• Gürültü
• Kalite
Yönetimi
• Sosyal
ve
Ekonomik
Kalkınma
• Müşteri
Hakları
• Mevzuata
Uyum
• Mali
Performans
• Uçuş
Emniyeti
ve
Güvenliği
• Ağaçlandırma
• İş Sağlığı ve
Güvenliği
• Atık Yönetimi
Ana
Etkileşim
Kanalları
Denetimler
Sıklık
Bazı Paydaş
Katılımı Sonuçları
Düzenli
Olarak
• ISO 14001, ISO
9001, OHSAS 18001
• Çevre Politikası
güncellendi.
• İş Sağlığı ve
Güvenliği Politikası
güncellendi.
Denetimler
Düzenli
Olarak
Toplantılar
İhtiyaca
Özel
Toplantılar
Raporlar
Yıllık
• 500 bin ağaç
dikildi.
• Sürdürülebilirlik
Raporu yayınlandı.
• Atık
türleri
belirlendi ve atıkları
ayrı
toplama
uygulaması
başlatıldı.
Kaynak: THY 2014 Sürdürülebilirlik Raporu
2.ÇEVRESEL RAPORLAMA AÇISINDANHAVA YOLU
TAŞIMACILIĞI VE LİTERATÜRDEKİ ÇALIŞMALAR
Hava yolu taşımacılığı (airline transportation), dünyada farklı
amaçlarla seyahat eden insanların bir yerden bir yere ulaşımlarını
sağlamak adına tercih ettikleri bir ulaşım imkanıdır. Sektörde önemli ve
sürdürülebilir bir büyüme görülmekle birlikte büyümede ve yolcu
sayısında
sapmalara
rastlanmıştır
(Leynes&Dredge
2006,
122).Özellikle döviz kurunda, uçak yakıt fiyatlarında meydana gelen
dalgalanmalar, göçler ve savaşlar sektörü etkileyen unsurlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Nitekim;1983-2001 dönemine bakıldığında
1991 yılındaki Körfez Savaşı ile 2001 yılında Amerika Birleşik
Devletleri (ABD)'nde görülen 11 Eylül saldırılarının olduğu
dönemlerde sektörde büyüme görülmemiş ve yolcu sayısında azalma
olmuştur. Bu olaylara rağmen sektörün 1960'dan sonra geçen otuz yıllık
süreçteki büyüme oranı %9'dur.
Daha yakın zamana bakıldığında ise Uluslararası Sivil Havacılık
Örgütü (International Civil Aviation Organisation - ICAO)'nün 2014
yılı yıllık raporuna göre 2005 yılında 2.139.000 kişi uçakla seyahat
etmişken 2014 yılında bu sayı 3.303.000 kişiye yükselmiştir. Bu
bağlamda, geçen 10 yıl içerisinde Şekil 2'de görüleceği gibi sektördeki
yolcu sayısı tam bir doğrusal artış göstermemekle birlikte 2005 - 2014
yılları arasında gerçekleşen ortalama yolcu sayısı artışı %5.2
civarındadır. Bu oran; 2001'de ABD'de yaşanan olaylarla düşen
sektörel büyüme oranının 2005 yılından itibaren kademeli olarak
toparlandığına işaret etmektedir. Bu duruma ilişkin etken unsurlardan
biri; devreye giren düşük maliyetli hava yolu şirketleri (lowcostairlines) tarafından sunulan ucuz biletlerin insanlar tarafından talep
edilmesidir (Lynes&Andrachuk 2008, 381). Söz konusu değişim;
sadece turistik amaçlı olarak seyahat edenleri değil aynı zamanda bilet
fiyatı söz konusu olduğunda fiyata karşı hassas bir tutum sergileyen,
belli bir ücretten fazlasını ödemek istemeyen iş adamlarını da
ilgilendirmektedir. Dolayısı ile hava yolu şirketleri bazı maliyetli
hizmetlerine son vererek bilet fiyatlarını düşürmüş ve böylece daha
etkin ve verimli bir hizmetin sunulacağı rekabetçi bir ortama
yönelmişlerdir.
3500000
3000000
2500000
2000000
1500000
2004
2006
2008
2010
2012
2014
2016
YOLCU SAYISI
Şekil 2:2005 - 2014 Dönemi Yıllık Toplam Hava Yolu Yolcu
Sayısı
Kaynak: IACO 2014 Yıllık Raporu
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
481
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
482
Ancak; hava yolu taşımacılığı insanlara ulaşımda büyük kolaylık
sağlamasına ve insanlardan fazla talep görmesine rağmen özellikle
doğaya ve çevreye zarar vermektedir (Hooper&Greenall 2005, 155156). Hava yolu taşımacılığının neden olduğu başlıca çevresel zararlar;
karbondioksit salınımından, gürültü kirliliğinden, su kalitesinin
bozulmasından ve sektörel atıklardan kaynaklanmaktadır. Bu
bağlamda; söz konusu zararlar aşağıda kısaca irdelenmiştir:
a.
Gürültü kirliliği; hava limanlarının bulunduğu yerlerde
havacılık sektörünün yerel olarak büyümesine etki eden en önemli
unsurlardan biridir. Hava trafiğinin yoğun olduğu hava limanlarında
gürültü kirliliğini yönetmek amacıyla gürültü seviyesinin devamlı
gözlem altında tutulduğu çeşitli uygulamalar yapılmaktadır.
b.
Hava yolu şirketinden ve hava alanından kaynaklanan
hava kirliliği; uçak motorlarından, aprondaki taşıtlardan, kara
ulaşımından, yakıt dolumundan ve de elektrik üretim birimlerinden
kaynaklanmaktadır. Bu hususlarda hava kirliliğini önlemek için yerel
seviyede çevreselkalite standartlarının uygulanması söz konusu
olabilir. Küresel seviyede ise uçak motorlarından salınan gazlar küresel
ısınmaya neden olmaktadır.
c.
Su kalitesi; hava alanlarındaki terminal hizmetlerinden,
uçakların buz çözme (de-icing) uygulaması ile kanatlarının donmaya
karşı özel bir sıvı ile yıkanmasından, bakım hizmetleri ve uçağa yakıt
doldurulmasından dolayı kullanılan sıvıların yer üstü ve yer altı suyuna
karışmak suretiyle içilebilir suyun ve tarımsal suyun zarar görmesi
sonucunda bozulur. İnsan sağlığını tehlikeye atacak sonuçlar ortaya
çıkabilir.
d.
Hava alanlarının ve hava yolu şirketlerinin atıkları; uçuştaki
ikramlara ve kabin hizmetlerine ait olduğu gibi uçaklarda yapılan
bakımlara, mühendislik faaliyetlerine, ofislerde ve terminallerde
verilen hizmetlere ilişkin olabilir. Dolayısı ile gerekli önlemler alınmaz
ise bu atıklardan bazıları insan sağlığı ve çevre için tehlikeli olabilir.
Hava yolu şirketleri, sağladıkları hava taşımacılığı hizmeti
karşılığında çevreye verdikleri bu zararları nasıl yönettikleriyle ilişkili
olarak ilk başlarda Kurumsal Çevre Raporları (Corporate
Environmental Reports - CSR) yayınlamaya başlamışlardır. Ancak; bu
raporlar, daha sonra,Kurumsal Sosyal Sorumluluk veya
Sürdürülebilirlik Raporlarının bir parçası haline gelmiştir. Söz konusu
raporlar; herhangi bir küresel kurumun ortaya koyduğu uygulanması
zorunlu bir rehber doğrultusunda hazırlanmadığından raporlar arasında
farklılıklar bulunmaktadır. Nitekim; Lynes&Andrachuk (2008)
çalışmalarında bu raporlarda fazlasıyla istatistiksel özetlere yer
verildiğini ve de çevreyi korumak amacıyla yapılan iyi işlere veya
alınan önlemlere değinildiğini belirtmiştir. Synnestvedt (2001) ise
çalışmasında çevresel bilgilerin farklı kaynaklara dayandığına, ihtiyaca
uygun olan bilgilerin tamamının açıklanmadığına, raporlarda teknik bir
dil kullanıldığına, raporlarda kullanılan ölçüm esaslarında sorunlar
olduğuna, bütün bilgilerin ölçümlere dayanmadığına, istatistiksel
olarak boşluklar bulunduğuna, sunulan bilgilerin doğrulanabilirliğinin
genellikle zor olduğuna ve işletmelerce sunulan bilgilerin işletmeler
arasında karşılaştırılabilirliği sağlayacak şekilde sunulmadığına dikkat
çekmiştir. Dolayısı ile Synnestvedt (2001)'in çalışmasında belirttiği bu
hususlar göz önünde bulundurulduğunda, hava yolu şirketlerinin söz
konusu kurumsal sosyal sorumluluk raporları hazırlanırken daha
öncede değinilen Kurumsal Yönetim İlkelerinden şeffaflık ve
hesapverebilirlik açısından paydaşlarına ne kadar açık olduğu da
tartışma konusudur.
Bu çerçevede; literatürde hava yolu şirketlerinin çevresel raporlarını
inceleyen ve tespitlerde bulunan bazı çalışmalar bulunmakta olup söz
konusu çalışmalar yapılmakta olan bu araştırmaya da temel
oluşturmuştur. Söz konusu çalışmalar aşağıda kısaca incelenmiştir.
Hooper&Lever (2002), Kurumsal Çevresel Raporvb. raporlar
yayınlayan Air France, Alitalia, American Airlines, ANA, British
Airways, Cathay Pasific, Delta, Falcon Air, Finnair, Iberia, JAL, KLM,
Lufthansa, Luxair, SAS, Swissair, United Airlines hava yolu
şirketlerinin raporlarını incelemiştir. Çalışmada, söz konusu raporlarda
önemli ölçüde içerik farklılıkları olduğu, çevresel performans
göstergelerinde değişkenlik görüldüğü tespit edilmiştir. Bunlara
karşılık;Küresel Raporlama Girişimi Sürdürülebilirlik Raporlama
Rehberinin hava yolu şirketlerince benimsenmeye başlandığına
değinilmiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlar; raporların
karşılaştırılabilirliğinin aslında pek de mümkün olmadığına ve de
paydaşların işletme hakkında karar alırken tam manasıyla
bilgilendirilmiş olmadıklarına işaret etmektedir.
Chan&Mak (2005), Avrupa'dan seçilen sekiz hava yolu şirketinin
çevresel raporlamaya ilişkin mevcut konumlarını ve ilerleme
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
483
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
484
düzeylerini tespit etmek amacıyla bir çalışma yapmıştır.Örneklem
oluşturulurken internet ortamında ayrı bir çevresel rapor hazırlayan
hava yolu şirketleri dikkate alınmakla birlikte söz konusu hava yolu
şirketlerinin büyük sermayeye sahip olması, hisse senetlerinin borsada
işlem görmesi, tam donanımlı hizmet sunması, uluslararası, uzun
menzilli ve tarifeli seferler düzenliyor olması ile raporlarının İngilizce
dilinde olması gibi kriterlerşirket seçiminde etken unsurlar olarak
belirleyici olmuştur. Bu çerçevede; örneklem British Airways, Iberian,
KLM, Finnair, Air France, Lufthansa, Alitalia, ve Scandinavian
Airlines şirketleri ile oluşturulmuştur ve bu şirketlerin 2002 yılı
raporları incelenmiştir. Çalışmada; hava yolu şirketlerinin çevresel
raporları açısından bu raporlarda bulunması temel olan üç unsurun altı
çizilmiştir. Bunlar; (1) çevreye duyarlı olmak bakımından hava yolu
şirketinin kurumsal taahhüdü; (2) çevresel performans açısından
uçaklarda kullanılan konvansiyonel yakıtın verimli şekilde kullanılması
ve de (3) katı atık yönetimidir. Bu bağlamda; çalışmada, örneklemdeki
şirketlerin çevreye duyarlılık taahhüdünde bulundukları dile getirilerek
hava yolu şirketlerinin böyle bir taahhütte bulunmadan çevreye
duyarlılığını gösteren büyük faaliyetlerde bulunamayacağı
belirtilmiştir. Diğer taraftan; uçak yakıtının verimli kullanımına ilişkin
gösterge olan yakıt tüketiminin uçulan mesafeye oranı ile katı atık
yönetimine ilişkin göstergelerde ise çeşitlilik tespit edilmiştir. Söz
konusu hususlardaki çeşitliliğin giderilerek; hava yolu şirketlerinin bu
hususlardaki verilerinin karşılaştırılabilirliğini sağlayacak ortak
göstergelerin bulunmasına yönelik çalışmalar yapılması önerilmiştir.
Sonuç olarak; bu çalışma, örneklem kapsamındaki Avrupa hava yolu
şirketlerinin çevresel raporlamanın bilincinde olduklarını göstermiş
olmakla birlikte hazırlanan raporların şirketlerin gösterdiği bütün çaba
ve kaynak kullanımı karşısında geliştirilmeye açık olduğuna işaret
etmiştir.
Mak ve Chan (2006), bu defa Asya Pasifik bölgesinde yer alan on
dört hava yolu şirketini incelemiştir. Bu çalışmada; ilk etapta bu
şirketlerden sekiz tanesinin çevresel raporlamaya ilişkin bilgileri yıllık
raporun, internet sayfasının veya bültenin bir parçası olarak
yayınladıkları ve diğer beş tanesinin de ayrı bir çevresel rapor
hazırladığı tespit edilmiştir. Dolayısı ile çalışmanın ikinci etabında ayrı
bir çevresel rapor hazırlayan bu beş hava yolu şirketinin çevresel
raporlamaya ilişkin mevcut konumları ve ilerleme düzeyleri
değerlendirilmiştir.
Bu bağlamda; örneklem kapsamına alınan
şirketler, Cathay Pacific Airways, Singapore Airways, All Nippon
Airways, Japan Airways ve Korean Air'den oluşturulmuş olup
şirketlerin 2002 veya 2003 yılı raporları incelenmiştir. Çalışmadaki söz
konusu Asya Pasifik bölgesi hava yolu şirketlerinin çevresel
raporlarında, Avrupa hava yolu şirketlerinde olduğu gibi onların da
çevreye duyarlı olacaklarına ve çevrenin korunmasına yönelik önlemler
alacaklarına ilişkin kurumsal bir taahhüt metni görülmüştür. Çevresel
performans açısından uçak yakıtının verimli kullanımına ilişkin
göstergelerde görülen çeşitliliğe bu bölge hava yolu şirketlerine ait
raporlarda da rastlanmıştır. Araştırmanın sonucunda; daha gelişmiş
statüde bulunan ülkelerin hava yolu şirketlerinin çevre bilincine daha
vakıf olduğu ve de çevresel politikalara daha fazla yatırım yaptığı
belirtilmiştir. Bu çalışmada da çevresel raporlamanın bir ortak paydaya
oturtulması hususu dile getirilmiştir.
Mak ve Chan (2007) yaptıkları çalışmada Japonya kaynaklı üç hava
yolu şirketi olan All Nippon Airways, Japan Airline ve Japan Air
System şirketlerinin çevresel raporlarını inceleyerek söz konusu
şirketlerin çevresel raporlarının kapsamlı olduğunu belirtmiştir. Ancak;
uçak yakıtı verimliliğine ilişkin göstergeler ile atıkların ayrıştırılmasına
ilişkin hususlarda çeşitlilik olduğuna işaret edilmiştir.
Mak ve diğerleri (2007) yaptıkları bu çalışmada sırasıyla 2005 ve
2006 yıllarında yayınladıkları Avrupa ve Asya Pasifik ülkeleri hava
yollarının çevresel raporlarından elde edilen sonuçları bir araya
getirerek çevresel raporlama açısından Avrupa ve Asya Pasifik hava
yollarını karşılaştıranbir resim çizmişlerdir. Dolayısı ile her iki grupta
yer alan bu hava yolu şirketlerinin çevreye duyarlılık adına kurumsal
taahhütleri bulunmaktadır. Çevresel performansın yakıt verimliliği
açısından değerlendirilmesi bakımından göstergelerde çeşitliliğe her iki
grupta da rastlanmakta olup katı atık yönetimine ilişkin bilgiler ise
Avrupa grubu hava yollarında görülmüştür. Bu çalışmanın sonucunda;
raporlama dönemi itibariyle Avrupa hava yollarının çevresel
raporlarının içerik bakımından Asya Pasifik hava yollarının çevresel
raporlarından daha zengin olduğu tespit edilmiştir.
Cowper-Smith &de Grosbois (2011) çalışmalarında hava yolu
şirketlerinin kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarını inceleyerek
bu raporlarda belirtilen çevresel, sosyal ve ekonomik alanlardaki
hususları incelemişlerdir. Örneklem; Lufthansa-Swiss, Asiana, SAS,
Cathay Pasific, Finnair, Iberia, China Southern, Korean Air, All Nippon
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
485
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
486
Airways, Air France-KLM, British Airways, Singapore Airlines, Japan
Airlines
şirketlerinden
oluşturulmuştur.
Bu
örneklemin
oluşturulmasında hava yolu şirketlerinin kurumsal sosyal sorumluluk
raporu yayınlamış olması ve bu raporlara erişim etken unsurları
oluşturmuştur. Ayrıca, bu araştırmanın konusu çevresel raporlama
olduğundan burada Cowper-Smith &de Grosbois'nın çalışmasının
çevresel sonuçlarına değinilmiştir. Çalışmada hava yollarının çevresel
hususlardaki odak noktalarının emisyon, atık ve gürültü yönetimi ile su
kullanımı ve biyoçeşitlilik çerçevesinde şekillendiği ifade edilmiş ve bu
hususlar aşağıda değerlendirilmiştir (Cowper-Smith &de Grosbois
2011, 64-67).
Emisyon yönetimi açısından bakıldığında; karbon salımının
azaltılması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi örneklem
kapsamındaki bütün hava yolu şirketleri tarafından benimsenen bir
hedeftir. Ancak, çalışmada hava yolu şirketlerinin emisyon
ölçümlerinde kullandıkları ölçüm esasları arasında farklılıklar olduğuna
değinilerek; hava yolu şirketleri arasında bu hususla ilgili olarak
karşılaştırılabilirliğin zor olduğuna dikkat çekilmiştir. Emisyon
yönetimi ile aynı doğrultuda olmak üzere gürültü yönetimi de örneklem
kapsamındaki bütün hava yolu şirketleri tarafından benimsenen bir
hedeftir. Ancak; alınması gereken önlemler çok sınırlı sayıda şirket
tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca; yerdeki enerji tüketimine (örneğin
ofislerdeki enerji tüketiminin azaltılması veya yenilenebilir enerjinin
kullanılması) yönelik olarak enerji tüketiminin azaltılması hedefi
önemli ölçüde benimsenen bir hedef olmakla birlikte alınması gereken
önlemler sınırlı bir çerçevede ifade edilmiştir.
Atık yönetimi açısından şirketlerde ortaya çıkan atıkların azaltılması
hedefi, örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin önemli bir
bölümü tarafından dile getirilmiş olmakla birlikte; atıkların
azaltılmasına ilişkin önlemleri açıklayan hava yolu şirketi sayısı
sınırlıdır. Diğer taraftan; su kullanımının ve su kirliliğinin azaltılması
hava yolu şirketlerinin dikkate aldıkları bir başka husustur. Su
kullanımının azaltılması, örneklem kapsamındaki hava yolları
tarafından birinci derecede önemliyken; su kirliliğinin azaltılmasının
ikinci derece önemli olduğu çalışmada eldeedilen sonuçlar
çerçevesinde görülmüştür. Ayrıca; biyolojik çeşitlilik kapsamına giren
ormanlaştırma ve petrol sızıntısının önlenmesi gibi konulara
raporlamalarda sınırlı sayıda değinildiği belirtilmiştir.
Yukarıda değinilen önceki çalışmalar esas alınarak oluşturulan bu
araştırmada ise söz konusu çevresel unsurlar ele alınmakla birlikte bu
çalışma; (1) örneklemin müşteri memnuniyetini esas alan bir
yaklaşımla oluşturulmuş olması, (2) örnekleme önceki çalışmalarda yer
alan bazı Avrupa hava yollarına ek olarak THY şirketinin dahil edilmiş
olması ve de (3) müşteri memnuniyetini esas alan sektörel bir kesitin
analiz edilmiş olması gerekçeleriyle diğer çalışmalardan farklıdır.
3. ARAŞTIRMANIN
SINIRLARI
ÖRNEKLEMİ,
YÖNTEMİ
VE
3.1. Araştırmanın Örneklemi
Dünyada faaliyet gösteren hava yolu işletmeleri her yıl belli
kategorilerdes ınıflandırılmakta, sıralanmakta ve konumlarına göre
ödüllendirilmektedir. Bütün bu işlemler, 1989 yılında İngiltere'de
kurulan, kar amacı bulunmayan ve de hava yolları, hava yolu
işbirlikleri, hava limanları ve hava taşımacılığı ile ilgili diğer alanlarda
ayrıntılı pazar araştırmalarında bulunan Skytrax firması tarafından
yerine getirilmektedir. Firma, son 16 yıl içerisinde her yıl Dünya Hava
Yolu Anketi (World Airline Survey) ile Dünya Havalimanı Anketi
(World Airport Survey)'ni düzenlemiştir. Bu anketler sayesinde,
yolcular hava yolculuğuna ilişkin çeşitli anket sorularına cevap verip
kendi kişisel tercihlerini ortaya koyarak sektörde bağımsız ve yol
gösterici sonuçların ortaya çıkması sağlanmıştır. Böylece, hava yolu
işletmeleri sınıflandırıldıkları alanlarda elde ettikleri sonuçlar sayesinde
bulundukları
konumu
görmekte
ve
kendileri
hakkında
değerlendirmelerde bulunmaktadırlar.
Bu doğrultuda; bu araştırmanın örneklemi söz konusu firmanın 2015
yılı için yaptığı anket çerçevesinde Avrupa'daki en iyi on hava yolu
şirketi sınıflandırması dikkate alınarak oluşturulmuştur. Örneklem
daraltılarak beş şirkete indirgenirken şirketlerin Türkiye'de bilinirliği ve
de raporlarına dosya halinde erişilebilirlik dikkate alınmıştır. Bu
çerçevede, örneklem aşağıda Tablo2'degörüldüğü şekliyle
oluşturulmuş ve raporlarla ilgili olarak aşağıda bazı tespitlerde
bulunulmuştur:.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
487
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
488
Tablo 2: Örneklem Kapsamındaki Havayolları ve Onlara Ait
Raporlar
Sıralama
Hava
Yolu
Şirketi
1
2
3
4
Raporlama
Dönemi
Raporun
Adı
Türk Hava
Yolları
2014
Sürdürülebilirlik
Raporu
Global
Reporting
Initiative G4
Lufthansa
Grup
(Lufthansa
+ Austrian
+ Swiss)
2015
Sürdürülebilirlik
Raporu
Belirtilmemiş
Global
Reporting
Initiative G3
Raporlama
Çerçevesi
5
Air France
2013
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
Raporu
6
British
Airways
2013
Sürdürülebilirlik
Raporu
Global
Reporting
Initiative G4
2013
Kurumsal
Sosyal
Sorumluluk
Raporu
Global
Reporting
Initiative G3
7
KLM
a. Yukarıda Tablo 2'de görüleceği gibi söz konusu şirketler
raporlarını farklı isimlerle adlandırmıştır.
b. Ulusan (2009) çalışmasında 1990'lı yılların başından itibaren
birçok çevresel raporlama rehberi yayınlandığını belirterek; farklı ülke
ve kurumlarca yayınlanmış yirmi dört farklı çevresel raporlama rehberi
olduğuna dikkat çekmiş ve çevresel raporlama rehberlerini, çevresel
performanslarını belirli aralıklarla kamuya raporlamak isteyen
işletmelerin çevresel raporları hazırlama aşamasında bir referans olarak
kullanmaları için tasarlanan rehberler olarak ifade etmiştir. Bu
kapsamda, en yaygın olarak kabul görmüş uluslararası sürdürülebilirlik
raporlama çerçevesi Küresel Raporlama Girişimi Sürdürülebilirlik
Raporlama Rehberidir (Global Reporting Initiative - GRI) (Ulusan
2009, 186-187). Bu çerçevede değerlendirildiğinde; Lufthansa,
raporunda hangi raporlama çerçevesini uyguladığını belirtmemiştir.
Ancak; GRI'den etkilendiği düşünülmektedir. Diğer taraftan; THY, Air
France, KLM ve British Airways raporlarını GRI ile uyumlu olarak
hazırlamışlardır. Burada da dikkat çekilmesi gereken husus, GRI
raporlama çerçevelerinin versiyonlarının farklı olmasıdır.
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
Araştırmada seçilen hava yolu şirketlerinin raporları çevresel
raporlamaya ilişkin bir içerik analizine (content analysis) tabi
tutulmuştur. Bu yöntemin, bunlarla sınırlı olmamak üzere bu alanda
yapılan
birçok
çalışmada
kullanıldığı
görülmüştür
(Guthrie&Abeysekera 2006; Kaya & Varıcı 2008; Cowper-Smith & de
Grosbois 2009; Kavut 2010). Araştırmada, içerik analizi çerçevesinde
elde edilen veriler belirlenen beş başlık altında ele alınmıştır.
3.3. Araştırmanın Sınırları
Araştırmada hava yolu işletmelerinin internet sayfalarında mevcut
bulunan en güncel raporlar esas alınmıştır. Bu bağlamda, bu raporlarda
ilgili hava yolu işletmelerinin kurumsal sosyal sorumluluğun çevresel
boyutuna ilişkin içerikleri bu raporlarda belirtilen hususlarla sınırlıdır.
Raporlarda belirtilenlerin dışında yapılan çevresel faaliyetler varsa
bunlar bilinememektedir. Ayrıca; Tablo 2'de görüleceği gibi raporlarda
kullanılan GRI versiyonları farklıdır. Dolayısı ile bütün raporların
karşılaştırılabilirliği noktasında ihtiyatlı olmak gereklidir.
4. SEÇİLEN AVRUPA HAVA YOLU ŞİRKETLERİNİN
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK RAPORLARINA
İLİŞKİN ÇEVRESEL İÇERİK ANALİZİ
4.1. Uçaklarda Kullanılan Konvansiyonel Yakıta Alternatif
Oluşturulmasına İlişkin Olarak Yapılan Çalışmaların İçerik
Analizi
Hava taşımacılığı halihazırda petrolden elde edilen konvansiyonel
uçak yakıtı ile yerine getirilmektedir. Ancak, bu yakıt sürdürülebilir
değildir. Bir başka deyişle; yakıtın sürekliliği yer altındaki petrol
rezervleri ile sınırlıdır. Dolayısı ile hava taşımacılığına ilişkin ticari
faaliyetin devam edebilmesi için hava yolu şirketlerinin kar elde etmek
ve müşteri memnuniyeti sağlamak gibi hedeflerinin yanında petrolden
elde edilecek uçak yakıtı yerine hava taşımacılığı hizmetini yerine
getirmek üzere kullanılabilecek ve petrolden elde edilen uçak yakının
yerini alacak bir uçak yakıtının üretilmesi hususunda çalışmalar
yapması veya yapılan çalışmalara destek vermesi gerekmektedir.
Zira,bu çalışmalar hava yolu şirketlerinin raporlarında kurumsal sosyal
sorumluluk alanına ilişkin çalışmaların bir parçası olarak
görülmektedir.
2016/Özel Sayı-1
3.2. Araştırmanın Yöntemi
489
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
490
Bu bağlamda; petrolden elde edilen uçak yakıtının yerini almak
üzere geliştirilecek uçak yakıtının nasıl olması gerektiği konusu önem
kazanmaktadır. Hari ve diğerleri (2015) yaptıkları çalışmada ikame
uçak yakıtının yenilebilir biyolojik kaynaklar kullanılarak
üretilebileceğini ve de özellikle ketencik (camelina), yosun (algae),
jatrofa (jatropha), farklı kaynaklardan sağlanan atıklar (endüstriyel,
evsel, tarımsal ve hayvansal atıklar) ve halofit (halophyte) gibi
yenilenebilir biyolojik kaynakların kullanılabileceğini belirtmişlerdir.
Söz konusu kaynaklar; bunlarla sınırlı olmamakla birlikte hava yolu
şirketlerinin ve diğer ilgili tarafların uçak yakıtı geliştirmek için hangi
yenilebilir kaynağı tercih edeceğine ilişkin olarak dikkate alması
gereken hususlar da söz konusudur. Bu bağlamda; tercih edilecek
biyolojik
kaynak
belirlenirken
bu
kaynağın(1)
sürdürülebilirliğinin(sustainability); (2) karbondioksit salınımının
(carbondioxiderecycling); ve (3)yenilenebilirliğinin (renewability)
değerlendirilmesine ek olarak; (4)yakıt üretiminde doğa dostu
teknolojilerin kullanılması (eco-friendlytechnology) ve (5) petrol
tedarik eden ülkelere daha az bağımlı olunmaya çalışılması önem
kazanmaktadır (Hari ve diğerleri 2015; Bozell 2004).
Halihazırda konvansiyonel uçak yakıtına karşılık olarak
geliştirilmekte olan söz konusu alternatif uçak yakıtlarının (1)
azaltılmış sera gazı emisyonlarına sahip olması; (2) yenilenebilir
kaynaklardan oluşması; (3)kısmen konvansiyonel uçak yakıtı ile veya
tamamen onun yerine kullanıldığında uçak motoru ile uyumlu olması
ve (4) sürdürülebilir ve temiz yanan nitelikte olması sağlanmaya
çalışılmaktadır (Hari ve diğerleri 2015, 1237).
Bu bağlamda, alternatif uçak yakıtı üretimine katkı sağlayan ve bu
konuda paydaş olan hava yolu şirketleri sayısınınIATA'nın 2012, 2013
ve 2014 yıllarında yayınlamış olduğu Alternatif Yakıt Raporları
(Alternative Fuel Reports) incelendiğinde son üç yıl içerisinde artmakta
olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda; Aeroméxico, AirChina,
AirFrance, Finnair, Iberia, KLM, Lufthansa, United Airlines, Qantas
Airlines ve Cathay Pacific Airlines gibi hava yolu şirketlerinin
yenilenebilir kaynaklardan üretilen uçak yakıtı oluşturulmasınakatkı
sağladıkları ve bu yakıtı denemeye başladıkları raporlarda belirtilmiştir
(IATA 2012 ; IATA 2013 ; IATA 2014).
Ayrıca, IATA'nın 2015 yılında yayınladığı Sürdürülebilir Havacılık
için Uçak Yakıtına Dair Yol Haritası (Sustainable Aviation Fuel
Roadmap) başlıklı raporda bazı hava yolu şirketlerinin 2008 yılından
itibaren sürdürülebilir alternatif yakıtı kullanarak deneme uçuşları
gerçekleştirmeye başladıkları belirtilmektedir. Bu durum, aşağıda Şekil
3'de özetlenmektedir (IATA 2015, 5).
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
491
Şekil 3: Sürdürülebilir Uçak Yakıtı Üretimine Katkı Veren
Şirketler
Kaynak: IATA 2015 Sürdürülebilir Havacılık için Uçak Yakıtına
Dair Yol Haritası
Hava yolu şirketlerinin sürdürülebilir alternatif uçak yakıtının
oluşturulması için verdikleri katkı sadece deneme uçuşları ile sınırlı
olmamış; dünya genelinde sürdürülebilir alternatif uçak yakıtının
geliştirilmesine yönelik olarak Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı
Üretimine Dair Çok Paydaşlı Girişimler (Multi-Stakeholder
Sustainable Aviation Fuel Initiatives) başlığı altında çeşitli ortaklıklar
kurulmuştur (IATA 2015, 9-10).
Bu girişimlerden biri; Almanya'da kurulan ve Lufthansa şirketinin
de üyesi olduğu Yenilebilir Enerji için Havacılık Girişimi (Aviation
Initiative for Renewable Energy in Germany - AIREG)'dir. Bu
girişimlerin bir diğeri ise Hollanda'da kurulan ve ortaklarından birinin
KLM şirketinin olduğu SkyNRG'dir. Bu alandaki girişimler; sadece
Avrupa'da değil Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Meksika,
Brezilya, İspanya, Avustralya, Endonezya, Japonya ve İsrail gibi
ülkeler de görülmektedir (IATA 2015, 9-10).
Söz konusu ülkelerde kurulan girişimlerin paydaşları ayrıntılı olarak
incelendiğinde, bu paydaşların sadece hava yolu şirketleri ile sınırlı
olmadığı aynı zamanda petrol tedarik eden şirketlerle, araştırmaya katkı
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
492
sağlayacak üniversitelerle, enerji alanında çalışan şirketlerle bir araya
gelinerek bir sinerji yaratılmak istendiği ve bu sinerji sayesinde
konvansiyonel uçak yakıtına alternatif olacak sürdürülebilir
kaynaklardan temin edilmesi hedeflenen uçak yakıtlarının geliştirilmesi
için birlikte çalışıldığı görülmektedir.
Bu doğrultuda; çok paydaşlı yaklaşımlardan biri olan veABD'de bu
amaçla kurulan Ortabatı Havacılık Sürdürülebilir Biyolojik Uçak
Yakıtı Girişimi (Midwest Aviation Sustainable Biofuels Initiative
(MASBI))değerlendirildiğinde paydaşlardan bazılarının; British Petrol
(BP) şirketinin bir alt şirketi olan Air BP ile birlikte Illinois
Üniversitesi, Purdue Üniversitesi, Renewable Energy Group, SkyNRG
ve ABD'deki hava yolu şirketlerini temsilen Airlines for America'dan
oluştuğu tespit edilmiştir.
Aynı şekilde; Brezilya'da kurulan Brazilian Biojetfuel Platformunda
paydaşlardan bazıları Boeing, General Electric ve Gol Hava Yolları
şirketleridir. Bu konuya son bir örnek verilirse Avustralya'da ise
Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı Avustralya Girişimi (Australian
Initiative for Sustainable Aviation Fuels) Qantas Hava Yolları, Virgin
Avustralya Hava Yolları, Boeing Avustralya ve diğer ilgili paydaşların
bir araya gelmesi ile kurulmuştur.
Görünen o ki bu tür örgütlenmeler, hem kurumsal sosyal
sorumluluğun gereği olarak çevreye duyarlı uçak yakıtının temini ile
özellikle petrol kaynakları olmayan ülkeler için konvansiyonel yakıta
dayalı olarak dışa bağımlılığın azaltılması, hem de yer altı rezervlerinin
sürdürülebilir olmaması nedeniyle geleceğe yönelik önlemlerin
alınması için önem arz etmektedir.
Havacılık sektöründe sürdürülebilirliğin sağlanması ve çevrenin
korunması açısından alternatif yakıt üretimine ilişkin bütün bu
gelişmeler ışığında, örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin
yenilenebilir kaynaklardan oluşan uçak yakıtının geliştirilmesi ve
desteklenmesi konusuna ilişkin olarak raporları incelenmiş ve şu
tespitlerde bulunulmuştur:
1. Lufthansa Grup, karbondioksit salınımının azaltılması için
konvansiyonel uçak yakıtı yerine biyosentetik uçak yakıtlarının
geliştirilmesi açısından şeker bazlı biyolojik uçak yakıtı Farnesan'ı
denemeye başlamıştır. Bu maddenin, konvansiyonel uçak yakıtına
eklenebilirliği Haziran 2014'de onaylanmıştır. Şirket, karbondioksit
salınımının azaltılması amacıyla başka biyosentetik maddelerin
konvansiyonel uçak yakıtıyla karıştırılabilirliği üzerinde çalışılan
"Blending Study" ve "burnFAIR" projelerinde paydaş olmuştur. Çevre
dostu uçak yakıtlarının geliştirilmesine yönelik olarak kurulan ve
yukarıda değinilen AIREG ve Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı
Kullananlar Grubunda (Sustainable Aviation Fuel Users Group SAFUG) paydaş olan şirket, bu gruplara ait projelerde söz sahibi
olmuştur.
2. Air France ve KLM, konvansiyonel uçak yakıtı yerine biyolojik
uçak yakıtı üretmek üzere girişimlerde bulunmuştur. Air France, orman
atıkları kullanılarak biyolojik uçak yakıtı üretilmesi üzerinde çalışılan
"SYNDIESE" projesine katkı vermektedir. KLM ise "ITAKA"
projesine destek vererek bu yakıtın kendi uçaklarında denenmesine
olanak sağlamaktadır. Hem Air France hem de KLM, SAFUG grubuna
katılarak çevre dostu sürdürülebilir kaynaklardan elde edilecek karbon
miktarı düşük biyolojik yakıtların geliştirilmesi, kabul görmesi ve
ticaretinin yapılması noktasında taraf olmuşlardır. KLM, biyolojik
yakıt satışına SkyNRG şirketi ile destek vermektedir. Air France,
biyolojik yakıt geliştirmek için "FCA" çalışma grubuna dahil olmuştur.
3. British Airways, biyolojik dönüşüme açık atıklardan imal
edilecek düşük karbon salınımlı bir biyolojik yakıt için çalışmaktadır.
Yukarıda değinilen SAFUG girişiminde paydaş olan şirket, biyolojik
yakıt geliştirilmesi çalışmalarına katkı sağlamaktadır.
4. THY, bu konu ile ilgili olarak ABD'de bulunan Solena Fuels
isimli şirketle bağlayıcı bir niteliğe sahip olmayan bir niyet mektubu
imzalamıştır. Bu mektubun amacı; İstanbul'da atıkların biyolojikuçak
yakıtına dönüştürülmesine yönelik bir tesis kurulması için olası ortaklık
imkanlarının araştırılması ile sınırlıdır. Bu çerçevede, THY'nin
yukarıda varlığından söz edilen girişim gruplarından birinde paydaş
olmadığı sonucuna varılmıştır. Nitekim IATA’nın 2015 yılı raporunda
belirtilen söz konusu girişim gruplarındaki paydaşlar araştırıldığında
THY'nin bunlardan hiçbirinde paydaş statüsünde olmadığı da tespit
edilmiştir.
4.2.Uçaklarda Kullanılan Konvansiyonel Uçak Yakıtının
Verimliliğinin Sağlanması ve Karbon Salınımının Azaltılmasına
İlişkin Olarak Yapılan İçerik Analizi
IATA'nın uçuşlar esnasında yakıtın verimli kullanılması ve buna
bağlı olarak havada yayılan karbon salınımının azaltılmasına ve hava
kirliliğinin önlenmesine ilişkin olarak aldığı önlemler, dört başlık
altında şekillendirilmiştir (IATA 2009, 12). Bunlar; (1) teknoloji, (2)
operasyonlar, (3) altyapı ve (4) ekonomik önlemlerdir. IATA, karbon
emisyonlarının azaltılmasında teknolojiyi en önemli unsur olarak
görmekle birlikte; diğer unsurlarında emisyonun azaltılmasında katkısı
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
493
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
494
bulunduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede; bu bölümde çevresel
faktörler açısından ilk üç başlıkla ilgili olarak hava yolu şirketlerinin
sunduğu açıklamalar aşağıda değerlendirilmiştir.
1. Teknoloji Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması ve
Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar
Teknoloji açısından yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon
salınımının azaltılması; geliştirilmiş uçak motoru teknolojilerini, uçak
tasarımını, uçak yapımında yeni kompozit hafif madde kullanımını ve
de konvansiyonel yakıta oranla karbondioksit salınımı çok daha düşük
olan biyolojik yakıt kullanımını kapsamaktadır (IATA 2009, 12).
Aşağıda örneklem kapsamındaki hava yolu şirketlerinin bu hususla
ilgili olarak yaptığı çalışmalara yer verilmiştir.
a. Örneklem kapsamındaki şirketler incelendiğinde hepsinin ortak
noktası; yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının
azaltılması açısından filolarını modernleştirmek yönünde adım atmış
olmalarıdır.
b. Lufthansa Grup, bütün şirketlerini kapsayan bir yakıt verimlilik
departmanını oluşturmuştur. Özellikle gruptaki hava yolu şirketleri,
filolarını az yakıt tüketen son teknoloji uçaklarla yenilemek üzere
gerekli adımları atmıştır. Bazı uçaklarını elden çıkartarak işe başlayan
grup şirketleri, yeni uçaklarının 2025 yılına kadar teslim almayı
beklemektedir. Gruptaki hava yolu şirketleri, motorlarında nitrojen
oxid maddesi düşük olan teknolojilerin kullanıldığı uçakların
üretilmesini desteklemekte ve kendi uçakları açısından bu maddenin
salınımını azaltmaya çalışmaktadır.
c. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde
kullanılması ve karbondioksit salınımını azaltmak amacıyla uçak
filosunu modernleştirmeye karar vermiştir. Bu bağlamda, şirketler bazı
uçaklarını kullanımdan çekmiş ve yeni nesil uçakların siparişini
vermiştir.
d. British Airways, uçaklarını yeni nesil uçaklarla yenilemeye
başlamıştır. Bu durum, yakıtın verimli tüketimini ve de karbondioksit
salınımını azaltmaya yardımcı olmuştur.
e. THY, Boeing firmasına 75, Airbus firmasına ise 92 yeni nesil
uçak siparişi vermiştir. Bu uçaklar, B737 9 MAX, B737 8 MAX ile A
321 NEO'dur. Uçakların 2021 yılına kadar filoya girmesi
beklenmektedir. Bu modernleşmeyle şirketin azami %15 oranında
yakın verimliliği sağlaması ve böylece karbondioksit salınımının
azaltılması beklenilmektedir.
2. Operasyonlar Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması
ve Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar
Operasyonlar açısından yakıt verimliliğinin sağlanması ve karbon
salınımının azaltılması; yardımcı güç kaynaklarının (auxiliary power
unit) az kullanımına, daha verimli uçuş prosedürlerinin planlanmasına
ve uçuş ağırlığının azaltılmasına yönelik önlemlerin alınmasını
içermektedir (IATA 2009, 12). Aşağıda örneklem kapsamındaki hava
yolu şirketlerinin bu hususla ilgili olarak yaptığı çalışmalara yer
verilmiştir.
i. Lufthansa Grup, yakıt tüketimini azaltmak amacıyla operasyonel
önlemler almaktadır. Özellikle optimal uçuş güzergahlarının, uçuş
hızlarının ve uçuş ağırlıklarının belirlenmesi açısından çalışmalar
yürütülmektedir. Bu hususlara ilişkin tespitler, aşağıda sunulmuştur:
a. Lufthansa ve SwissAir; uçaklarının Paris ve Zürih'teki hava
meydanlarına geç inişini ve uçakların iniş esnasında gereksiz şekilde
havada kalışını önlemek amacıyla bu uçakların hava meydanına
yaklaşmasına ilişkin özel bir planlama yapılmakta olup, Lufthansa bu
uygulamaya Londra'da başlamıştır.
b. Uçuş bilgilerini analiz etmek amacıyla Lufthansa;OMEGA
(Operations Monitoring and Efficiency Gap Analyzer) programını,
Swiss Air ise "Godwit" programını kullanarak yakıt verimliliği
hakkında bilgi toplamakta ve bu bilgiler ışığında uçuş güzergahı
belirleyebilmektedir. Böylece, planlanan, gerçekleşen ve optimal olan
yakıt tüketimleri konusunda tespitler yapılması mümkün olmaktadır.
c. Lufthansa, uçaklarının Almanya'dan kalkışında "1000 fitte
hızlanma" (1000 foot acceleration) uygulamasına geçerek hem yakıt
tüketimini ve karbon salınımını azaltmayı planlamıştır. Bu uygulama,
grup bünyesindeki Austrian firması tarafından da benimsenmiştir.
d. Lufthansa, business sınıf yolcuların seyahat ettiği kabinde
bulunan hava yoluna ait dergi sayısını kabinde bulunması gereken sayı
ile sınırlandırarak uçuş ağırlığını ve böylece yakıt tüketimini azaltmayı
sağlamıştır. Şirket, aynı zamanda, uçaklarda ikramların servis edilmesi
için kullanılan servis arabalarının çok hafif bir malzemeden yapılmasını
sağlayarak yakıt tüketimini ve karbondioksit salınımını azaltmaya
başlamıştır.
e. Lufthansa, kargo uçaklarında konvansiyonel alüminyum yük
konteynerleri yerine kompozit materyalden yapılan daha hafif yük
konteynerlerini tercih ederek yakıt tüketiminive böylece karbondioksit
salınımını azaltmaya başlamıştır.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
495
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
496
f. Grup hava yolu şirketleri, Frankfurt hava meydanındaki yer
hizmetlerinde elektrikle çalışan taşıtlar kullanmaktadır. Bu husus, uçak
dışındaki taşıtlarda da benzin kullanılmaması sayesinde yakıt
tüketiminin ve karbondioksit salınımının azalmasına yardımcı
olmaktadır.
ii. Air France / KLM Ortaklığı, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli
şekilde kullanılması ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının
azaltılması hususlarında çeşitli operasyonel önlemler almaya
başlamıştır. Bu hususlar, aşağıda sunulmuştur:
a. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı verimli kılmak
ve karbondioksit salınımını önemli ölçüde azaltmak amacıyla uçakların
ağırlığının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bunlar,
pilotlara uçuş için verilen belgelerin kağıttan elektronik belgeye
dönüştürülmesi, ikram servis arabalarının, halıların ve koltukların daha
hafif materyalden imal edilmesi şeklindedir. Örneğin; Air France uzun
menzilli uçuşlarında kullanılmak üzere kompozit fiber maddesinden
üretilen daha hafif bavul konteynerleri kullanmaya başlamıştır. Bu
uygulama, ortaklığa bağlı kargo şirketinde de görülmüştür.
b. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı ve karbondioksit
salınımını azaltmak amacıyla uçakların optimal güzergahlarda ve
yükseklikte uçmasına ve de iniş için bekleyen uçakların havada
bekleme sürelerinin kısaltılmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Örneğin; Air France, uçakların havada beklememesi için hava trafik
kontrol kulesi ile etkileşim içerisinde çalışmaktadır. Şirket, Paris hava
meydanına inişlerde "Point Merge" uygulamasına katılarak yakıt
tasarrufu sağlamıştır.
c. Air France ve KLM, uçaklarda kullanılan yakıtı ve karbondioksit
salınımını azaltmak amacıyla pilotların uçuş planlaması yapmasını,
uçağın kalkışlarda pist başına ve inişlerde park alanına vardığı "taxi"
sürecinde yakıt tüketmek yerine elektrikle çalışan sistemlerin devreye
girerek yer güç ünitelerinin (ground power unit) kullanılmasını
sağlamıştır. Örneğin; "WEFree" programı sayesinde Air France
şirketinin Fransa - İtalya arasındaki hafta sonu seferlerinde direkt uçuş
güzergahları belirlenerek, "Engage" programı sayesinde Paris - New
York ve Washington arasındaki seferlerde uçuş hızı ve yüksekliğine
ilişkin optimizasyon yapılarak yakıt verimliliği tesis edilmiştir. Diğer
taraftan; KLM şirketi ise "Optimal Flight" programı ile hem yakıt
tasarrufu hem de karbondioksit salınımında azalma sağlamıştır.
d. Air France ve KLM; uçaklardaki hava kirliliğinin en fazla inişte,
kalkışta ve pist başına giderken veya inişten sonra parka giderken (taxi)
olduğunu tespit etmiştir. Her iki firma, özellikle yer hizmetlerinde
çalışan taşıtların elektrik gücü ile çalışmasını sağlamaya başlamıştır.
Bununla birlikte; uçaklarda ise operasyonel anlamda bir fayda
sağlanarak uçak yakıtı ile çalışan yardımcı güç ünitesi
(auxiliarypowerunits) kullanımı yerine elektrikle çalışan yer güç
üniteleri (groundpowerunits) kullanımı temin edilerek karbondioksit
salınımının azaltılması sağlanmıştır. Ayrıca;Air France,Honeywellve
Safran firmaları EGTS sistemine (ElectricGreenTaxiingSystem) destek
vererek küçük uçaklarda nitrojen oxide salınımının azaltılmasına
yardımcı olmuştur.
e. Air France, ikramları dikdörtgen şekilde sunarak hem tepsilerde
ergonomi hem de tepsi boyutlarında küçülmeyi sağlamış ve böylece
tepsileri hafifletmiştir. KLM ise; yeni business sınıf kabinini
tasarlarken daha hafif koltukların kullanılmasına özen göstermiştir. Her
iki durumda; uçuş ağırlığının, yakıt tüketiminin ve karbon salınımının
azaltmasına yardımcı olmaktadır.
iii. British Airways, uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde
kullanılması ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının azaltılması
hususlarında çeşitli önlemler almaya başlamıştır. İki motorlu uçakların
pist başına giderken tek motor kullanması ile yakıt tüketimini ve
karbondioksit salınımını azaltması sağlanmıştır. Yardımcı güç
kaynaklarının kullanımı asgari düzeyde tutulmaya çalışılmıştır. İnişte
ve park alanına giderken emisyon oranlarını düşürmek amacıyla firma
1000 fit yaklaşımını benimsemiştir.
iv. THY ise uçaklarda kullanılan yakıtın verimli şekilde kullanılması
ve buna bağlı olarak karbondioksit salınımının azaltılması hususlarında
diğer hava yolları gibi operasyonel önlemler almaktadır. THY, kabinde
kağıt yerine I-Pad kullanımını teşvik etmiştir. Kabinde sunulanSkylife
Dergisinin daha az kağıt kullanılarak basılması sağlanmıştır. 2.614 adet
bagaj
konteyneri
kompozit
materyalden
yapılanları
ile
değiştirilmektedir. Bunlara ek olarak; uçuş ağırlığını azaltacak 2.500
adet hafif palet ve 3.000 adet hafif ağın temini ile yakıt tüketimi
azaltılacaktır. Şirket, yakıt verimliliğini arttırmak amacıyla uçaklarının
kanat başlarında modifikasyonlar (wingletandsharklet) yapmıştır.
Şirket, filosunda bulunan tüm A320 tipi uçaklarına sharklet (kanatçık)
takarak uçuş yakıt tüketimini azaltmayı planlamıştır. Ayrıca; Yakıt
Yönetim Sistemini devreye alma aşamasında bulunan şirket; bu sayede
bir uçuşun planlanan ve gerçekleşen rotasındaki sapmalar, irtifa ve sürat
değişiklikleri gibi yakıt tüketimine etki eden önemli unsurları yakından
izleme imkanına sahip olacaktır. Şirket, ayrıca, pilotaj tekniği (tek
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
497
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
498
motorla taksi yapma, düşük flaple kalkış/iniş, tırmanma/düz
uçuş/alçalma usulleri, maliyet endeksi, alçalma hızı, kestirmeden iniş,
idlereverse),
uçak
yerdeyken
yardımcı
güç
ünitesi
(auxiliarypowerunits) kullanımının optimal düzeye indirilmesi, yeni
uçuş planlama sistemlerinin oluşturulması, en iyi uçuş güzergahlarının
ve uçuş hızlarının belirlenmesi (etkili uçuş planlama sistemi, ideal rota)
açılarından da iyileştirmeler yapmıştır.Uçaklarda verilen içinde uçuş
esnasında kullanılan çeşitli kişisel ürünlerin bulunduğu uçuş
çantalarında (flyawaykits), kullanım suyu, ikram malzemeleri, uçak
motorlarının yıkanması konularında uçuş ağırlığının azaltılmasına
yönelik iyileştirmeler söz konusudur.
3. Altyapı Aracılığı ile Yakıt Verimliliğinin Sağlanması ve
Karbon Salınımının Azaltılması Açısından Yapılan Çalışmalar
Avrupa'daki hava taşımacılığının güvenli ve çevre dostu kılınması
amacıyla oluşturulan Tek Bir Avrupa Hava Sahası Girişimi
(SingleEuropeanSkyInitiative)'ninbir parçası olan Tek Bir Avrupa
Hava Sahası Hava Trafik Yönetimi Araştırma Projesi
(SingleEuropeanSkyAirTraffic Management Research(SESAR))
Avrupa'da Sürdürülebilir Hava Trafik Yönetiminin Yol Haritasının
(EuropeanAirline Transport Management Master Plan)belirlendiği en
büyük projedir (SESAR 2012). Lufthansa Grubu, bu projenin bir
parçasıdır. 2020 yılında gerçekleşmesi beklenen proje öncesinde grup
şirketleri Lufthansa ve SwissAir, Avrupa Birliği araştırma projesi
kapsamında bir araya gelerek Avrupa şehirleri arasındaki hava
ulaşımında kullanılacak direkt ve daha esnek uçuş güzergahlarının
belirlenmesi amacıyla "Free Solutions" projesine katılmaktadırlar.
Proje, Fransa'dan Almanya'ya ve İsviçre'ye ve de İtalya'dan Malta'ya
doğrudan ulaşılabilmesi olanaklarının ortaya çıkarılmasına yöneliktir.
British Airways ve THY'de en iyi uçuş güzergahlarının belirlenmesinde
bu projeyi desteklemektedirler.
Örneklemdeki hava yolu şirketleri, ayrıca, hava meydanlarında
uçaklar için yeni park alanları oluşturulması, hava meydanına iniş için
mevcut yaklaşma prosedürlerinin iyileştirilmesi ve yeni taxi yollarının
oluşturulması üzerinde çalışmaktadırlar.
SESAR projesine ek olarak; THY raporunda askeri hava sahalarının
kullanımından ve de rota optimizasyonundan bahsedilmektedir.
4.3.Uçaklarda Verilen Gıdalardan Kaynaklanan Karbon
Salınımın Azaltılmasına İlişkin İçerik Analizi
Turizm faaliyetleri kapsamında değerlendirildiğinde; büfeler,
restoranlar, kafeteryalar, trenler, uçaklar, gemiler dahil olmak üzere
turistlere çeşitli yemek hizmeti sunan taraflarca hazırlanan devasa
miktardaki yemekler nedeniyle; karbondioksit salınımı, besin tüketimi
ile
ilişkilidir
(Gössling,
2011).
Bu
bağlamda;
besin
üretimindenkaynaklanan emisyonların artması beklenmektedir. Bunun
bir nedeni; dünyadaki nüfus artışı nedeniyle insanların daha çok besin
talep etmesi; diğer neden ise dünyanın gelişmekte olan bölgelerinde
insanların besin tercihlerinin değişmesi sonucunda yiyecek olarak daha
çok sığır eti ve kümes hayvanlarınıntercih edilmesidir. Bu doğrultuda;
ete olan talebin artması nedeniyle hayvanların beslenmesi amacıyla
ormanlar;otlak araziye dönüştürüleceğinden karbondioksit salınımının
artması beklenmektedir. Bu çerçevede, örneklem kapsamındaki
şirketler incelendiğinde şirketlerin uçuşlarda verdiği ikramlarda
karbondioksit salınımının azaltılmasına yönelik olarak aldığı önlemler
aşağıda belirtilmiştir.
a. Lufthansa Grup şirketlerinden LZ Catering şirketi, uçaklarda
verilen ikramlarda yer alan yemeklerin karbondioksit dostu olmasına
karar vermiş ve yemeklerden en az birinin sebze, balık veya tavuk
olarak sunulmasına başlamıştır. Böylece; şirket, karbondioksit
salınımının azaltılmasına katkı sağlamaktadır.
b. Air France; yerel, mevsimlik ve çevreye duyarlı yiyecekler ikram
etmektedir. KLM, uçuşlarında sunduğu ikramlarda sertifikasyona tabi
ürünler sunmaya özen göstermektedir. Balık, kahve ve tavuk gibi
ürünlerde sertifikasyon şartı aranmaktadır. Her iki firma da,
karbondioksit
salımının
yönetilebilmesi
için
arazilerin
ormansızlaşmaması yönünde çaba göstermektedir.
c. British Airways, uçuşlarında sunduğu balık ve balık türevi
yiyeceklerde eko sistemi bozmayacak şekilde üretilmiş sertifikalı
yiyecekler sunmaya çalışmaktadır.
d. THY'nin gerek 2014 yılı Sürdürülebilirlik Raporunda gıda
maddelerinin karbon salınımına veya eko sisteme duyarlı olduğuna
ilişkin bir açıklama görülmemiştir.
4.4 Uçaklarda Atık Yönetimine İlişkin İçerik Analizi
i.Atık maliyetinin düşürülmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi
açısından Lufthansa Grup açısından yapılan çalışmalar şunlardır:
a. Lufthansa Grup bünyesinde benimsenen "FlyGreener"
uygulaması ile atıkların azaltılması yönünde çalışmalar başlatılmıştır.
Grup şirketleri; bu uygulamada iş birliği içerisindedir. Atıkların uçuş
esnasında kabinde toplanması ve ayrıştırılmasından, inişten sonra
atılması dahil olan bu süreç, özellikle atıkların uçuş esnasındaki
yönetimi üzerine odaklanmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
499
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
500
b. Lufthansa Cargo firması atıkları ayrıştırarak ayrıştırılan atıkların
dönüşüme gönderilmesi (recycling) sonucunda atıkları elden çıkarma
maliyetini dönüştürmeden elde ettiği gelirle sıfırlayabilmiştir. Söz
konusu ayrıştırma işlemi; Lufthansa Teknik şirketi tarafından da
yapılmaktadır.
c. Grubun bağlı ortaklıklarından LSG SkyChefs bütün atıkların
olabilecek en yüksek seviyede dönüşüme tabi tutulması üzerinde
çalışmaktadır (Lufthansa 2013). Kabin atıkları; kabin içi
dönüştürülebilir materyaller, kabin içi dönüştürülemez materyaller ve
diğer atıklar olmak üzere üç grupta sınıflandırılmıştır. Kabin içi
dönüştürülebilir materyaller; plastik bardaklardan, cam şişelerden,
karton ve teneke içecek kutularından, gazete ve dergilerden
oluşmaktadır. Kabin içi dönüştürülemez materyaller; uçaklarda
sunulan sıcak yemeklerle ve yemek tepsilerinde yolculara sunulan
içeceklerle temas etmiş alüminyum paketleme malzemeleri
kapsamaktadır. Bunlar diğer kalıntı atıklarla birlikte dönüştürülmeyip,
imha edilmektedir.
ii. Atık maliyetinin düşürülmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi
açısından Air France ve KLM tarafından alınan bazı önlemler şunlardır:
a. Air France açısından uçak kabininde kullanılan materyallerin
%80'i geri dönüşüme tabidir. Bunlar; kahve fincanlarını, metal çatak ve
bıçak setini, tepsileri, battaniyeleri, ikram servis araçlarını ve kulakları
kapsamaktadır. Dolayısı ile plastik, metal, tekstil ve kağıt ürünler
dönüşüme tabi tutulmaktadır. Örneğin; AirFrance'da, kullanılan plastik
maddeden
oluşan
materyaller
yeniden
servis
tepsisine
dönüştürülmektedir. Firma, eskimiş olan can yeleklerini dönüştürerek
seyahat çantaları yapılmasını sağlamıştır. Bu çantaların sapları ise
eskiyen emniyet kemerlerinin dönüştürülmesi ile üretilmiştir.
b. KLM'de uçak kabininde kullanılan materyallerin %40'ı geri
dönüşüme tabidir. Özellikle kahve fincanları ve tek kullanımlık
bardaklar dönüşüme gönderilmek üzere hizmet esnasında
ayrıştırılmaktadır. Uluslararası uçuşlarda oluşan ikram atıklarının
kurallar gereği dönüşüme tabi olamamakta ve enerji üretilmek üzere
yakılmaktadır. KLM, kabin memurlarının eski üniformalarını
dönüşüme tabi tutarak yeni "business" sınıf kabin halılarının
dokunmasını sağlamıştır.
c. KLM ve Air France ortaklaşa yürüttükleri "Scrap" programı ile
havacılığa ait metal parçaları dönüşüme tabi tutarak yeni parçaların
üretilmesine yardımcı olmaktadır. Bu program, ayrıca, uçak halı ve
battaniyelerinin dönüşümünü sağlamaktadır.
iii. British Airways ise ikramlarda sunduğu içeceklere ait alüminyum
teneke kutuları, plastik bardak ve şişeleri toplayıp, ayrıştırmakta ve
dönüşüme tabi tutmaktadır. Ayrıca, uçaklarda verilen gazetelerde
toplanarak dönüşüme gönderilmektedir.
iv. THY, atık yönetimi kapsamında geri dönüşebilirmalzeme
kullanımına öncelik vegeri kazanıma destek vererek atıkların en aza
indirilmesini sağladığı belirtmiştir. Şirket, atıkların toplanması,
ayıklanması ve dönüşüme gönderilmesine ilişkin çalışmalar
yürütmektedir. Tehlikeli olmayan atıklar; cam, plastik, kağıt ve metal
olarak sınıflandırılmakta ve geri dönüşüme tabi tutulmaktadır. Tehlikeli
atıklar ise elektronik atık, toner, floresan lamba, atık bitkisel yağ, atık
yağ, kontamine atıklar, tank, kontamine ambalaj atıkları, basınçlı
depolar, boya çıkarıcı ve kimyasal maddelerden oluşmakta ve geri
kazanıma tabi tutulmaktadır.
4.5. Uçaklarda Gürültü Yönetimine İlişkin İçerik Analizi
i. Lufthansa Grup, gürültü kirliliğinin önlenmesi amacıyla aşağıdaki
önlemleri almıştır.
a. Grup, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'nün koyduğu gürültü
sınırlarına uymaktadır.
b. Grup, yeni alacağı uçaklarda gürültü unsurunu dikkate almakta
ve mevcut uçaklarının gürültüye neden unsurlarını azaltmak için
uçaklarını gürültüyü azaltan teknolojilerle donatmaktadır. Uçakların en
sessiz şekilde kalkıp inmesi için çeşitli çalışmalar yürütülmektedir.
Böylece, havalimanı bölgesinde oturan nüfusun rahatsız edilmemesi
amaçlanmaktadır.
c. Grup, MODAL projesine (Modelsand Data forthe Development
of Active NoiseProtectionMeasures in Aviation) katılarak farklı
uçaklarda gürültüye neden olan unsurların tespitinde, NORAH
projesine (Noise-RelatedAnnoyance, CognitionandHealth) katılarak da
uçakların güzergahı üzerinde bulunan yerleşim birimlerindeki nüfusun
nasıl etkilendiğine ilişkin çalışmada yer almıştır.
ii. Air France ve KLM ortaklığı, gürültü kirliliğinin önlenmesi
amacıyla aşağıdaki önlemleri almıştır.
a. Air France ve KLM, gürültü kirliliğini azaltmak için öncelikle
uçakların yenilenmesi yönünde adım atmışlardır.
b. Her iki firmada şehir planlaması açısından uçaklarının
bulunduğu ana hava meydanlarının çevresindeki nüfusla iletişime
geçerek gürültü kirliliğine yönelik önlemleri tartışmışlar ve buralardaki
evlerin duvarları ses geçirmemeye yönelik olarak yapılandırılmıştır.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
501
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
502
c. Air France, "IROQUA" adı verilen çalışma grubuna katılarak
uçaklarda gürültünün azaltılmasına yönelik çalışmalara katkı
sağlamaktadır.
iii. British Airways, gürültü kirliliğinin önlenmesi amacıyla aşağıdaki
önlemleri almıştır.
a. Firma, gürültü kirliliğini azaltmak için öncelikle uçakların
yenilenmesi yönünde adım atmıştır. Eski teknolojiye sahip gürültülü
uçaklar filodan çıkarılarak; yeni alınan daha sessiz çalışan uçaklar,
devreye girecektir.
b. Firma, operasyonel esaslarını güncelleyerek inişlerde daha sessiz
yaklaşmaya yönelik esasları uygulamaya geçirmiştir. İki motorlu
uçakların pist başına giderken tek motor kullanması, gürültünün
azaltılmasına yönelik uygulamalardan biridir.
c. Firma, İngiltere'deki SustainableAviation (SA) grubuna dahil
olarak gürültü yönetimi konusunda taraf olan hava yolu şirketleri, hava
meydanı yöneticileri, uçak üreticileri gibi diğer paydaşlarla konunun
çözümlenmesi açısından iletişim halinde olmuştur.
iv.THY, raporunda hem en genç filoyu kurarak hem de sipariş
verdiği yeni nesil uçaklar sayesinde gürültünün azaltılmasına yönelik
hedeflerini ortaya koymuştur.
5. ÇEVRESEL RAPORLAMA BAĞLAMINDA TESPİT VE
DEĞERLENDİRMELER
Bu araştırmada; Türk Hava Yolları, Lufthansa, British Airways, Air
France ve KLM hava yolu şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk
veya Sürdürülebilirlik Raporlarının çevresel raporlamaya ilişkin
kısımları incelenmiş ve aşağıdaki tespit ve değerlendirmelerde
bulunulmuştur:
1. Konvansiyonel uçak yakıtı yerine sürdürülebilir biyolojik uçak
yakıtı üretilmesi hususunda Lufthansa, Air France, KLM ve British
Airwaysşirketleri çok paydaşlı yaklaşımı benimsemiş ve AIREG,
SAFUG ve SkyNRG gibi çalışma gruplarında yer almışlardır. THY ise
raporunda bu konuya "yüzeysel" olarak duyarlı olduğunu göstermiş ve
ABD'de bulunan bir şirketle bağlayıcı olmayan anlaşma yaptığını beyan
etmiştir. Bu noktada; belirtmek gerekir ki diğer şirketlerin bu konudaki
konumu THY'den ileridir. THY, mevcut çalışma gruplarından birine
katılarak bu konuya daha samimi bir şekilde yaklaşabilir ve katkı
verebilir. Dolayısı ile bu yönde atılacak adım; müşteri memnuniyeti
açısından birçok alanda başarılı olan THY'nin hanesine çevresel açıdan
da bir katma değer olarak yazılabilir. Dolayısı ile THY'nin bu konuda
atacağı adım çevresel raporlamasına da yansıyacağından, ilgili
paydaşlar nezdinde şirketin çevresel performansınında yükselmesi
beklenir.
2. Hava yolu taşımacılığında tüketilen yakıt,işletme faaliyetlerinin
yerine getirilmesinde önemli bir maliyet kalemidir (AICPA 2011, 8'den
aktaran Çalıyurt 2012, 20). Dolayısı ile teknolojik, operasyonel ve
altyapısal açıdan değerlendirildiğinde; hava yolu şirketlerininçevresel
raporlama kapsamında belirttiği faaliyetleri, onların sadece çevreye
duyarlı olmaları, karbon salınımını azaltmak istemeleri, çevresel
yükümlülüklerini yerine getirme zorunlulukları ile değil aynı zamanda
daha az yakıt tüketimi ile sağlanacak düşük yakıt maliyetine yönelik
hedeflerini gerçekleştirme istekleri ile de açıklanabilir.
3. Madde 2 kapsamında değinilen teknolojik faaliyetler
değerlendirildiğinde; örneklem kapsamındaki bütün hava yolu
şirketlerinin dile getirdiği husus, yeni nesil uçaklar sipariş vermiş
olmaları ve filolarını yenilemek istemeleridir.Bu hem çevresel
yükümlülüklerinyerine getirilmesi ve yakıt tüketiminin azaltılması hem
de müşteri memnuniyeti bakımından temel bir gereksinimdir. Ancak,
şirketlerin ana hedefi; elbette daha az yakıtla daha uzun menzil yol
yapabilmektir. Ayrıca, bir hava yolu şirketinin filosunun genç olması,
uçakta kullanılan teknolojinin güncel olmasını da sağlayacağından genç
bir uçaktan kaynaklanması muhtemel bakım ve onarım maliyetlerinin
de olağandışı kazalar dışındaeski bir uçağa oranla daha az olması
beklenmektedir. Dolayısı ile filonun modern olması için çevre dışında
aslında başka temel sebeplerde söz konusudur.
4. Madde 2 kapsamında değinilen operasyonel faaliyetler
değerlendirildiğinde; örneklem kapsamındaki hava yolu şirketleri
sundukları çevresel bilgiler açısından oldukça ortak paydada olmakla
birlikte; aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle uçuş
bilgilerinin analiz edilmesi ve optimal güzergahların belirlenmesi
hususlarında, Lufthansa, Air France ve KLM şirketleri çeşitli analiz
programlarını uygulamaya almış olmasına rağmen THY şirketinin
Yakıt Yönetim Sistemini henüz devreye sokmadığı ancak hazırlık
aşamasında olduğu görülmüştür. British Airways şirketinde böyle bir
bilgiye rastlanmamıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki Yakıt Yönetim
Sistemi gibi sistemler; çevresel açıdan bakıldığında aslında sadece
karbon salımı açısından önemliymiş gibi görünmektedir. Halbuki bu tür
sistemlerin faydası; optimal uçuş ve irtifaların belirlenmesi ile uçuş
yakıt maliyetlerinin düşürülmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. O
nedenle; yakıt maliyetinin tespitine ve düşürülmesine yönelik olarak
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
503
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
504
THY'nin de diğer şirketlerde olduğu gibi gerekli kurulumu tamamlayıp
somut analizlere geçmesi yerinde olacaktır.
Ayrıca, uçakların ağırlığı da hem karbon salınımı hem de yakıt
maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemlidir. Hava yolu şirketleri;
müşterilerini vücut ağırlıklarına göre seçemeyeceğinden, başka
uygulamalarla uçağın ağırlığını düşürebilmek amacındadır. Nitekim;
kompozit fiber maddesinden üretilen konteynerlerin uçağın ağırlığını
azaltmak amacıyla tercih edilmeye başlandığına Lufthansa, Air France,
KLM ve THY şirketlerinin raporlarında değinilmiştir. İkramlarını
sunmak üzere kullandığı tepsilerin şeklini değiştirerek uçuş ağırlığını
düşürmeyi hedefleyen tek hava yolu şirketi Air France olurken; THY
ise uçaklarının kanatlarının uçlarına yakıt tüketimini azaltmayı
hedefleyen kanatçıkları taktığını beyan eden tek hava yolu şirketidir.
THY şirketi, ayrıca, uçaklarda sunduğu uçuş çantalarını, kullanım
suyunu ve ikram malzemelerini de uçuş ağırlığının azaltılmasına
yönelik olarak değiştirilen kalemler olarak açıklamış olmakla birlikte
bunlara nasıl değişiklikler yapıldığı ayrıntılı olarak açıklanmamıştır.
Beyan edilen kalemlerdeki değişikliklerin diğer hava yolu şirketlerinde
olduğu gibi ayrıntılı olarak açıklanması, paydaşların hava yolu
şirketinin gerçekten somut bir adım attığına yönelik görüş edinmesine
yardımcı olur.
5. Madde 2 kapsamında değinilen altyapısal faaliyetler
değerlendirildiğinde; Avrupa'da optimal güzergahların belirlenmesi
açısından SESARprojesi bütün hava yollarını ilgilendirmektedir. Buna
karşılık; THY açısından askeri hava sahası kullanımları da yakıt
verimliliğinin sağlanması ve karbon salınımının azaltılması bakımından
Türkiye sınırları içinde önemlidir. Ancak; THY raporunda söz konusu
hava sahalarının kullanımına ilişkin ayrıntılı açıklama yapmamıştır.
Muhtemelen günümüzde THY uçakları artık askeri hava sahaları
üzerinden de uçabilmektedir. Bunun da elbette yakıtın verimli
kullanılmasına yardımcı olması beklenir.
6. Hava
yolu
şirketleri
atık
yönetimi
açısından
değerlendirildiğinde; bütün hava yolu şirketlerinin, dönüştürülebilir
atıkların değerlendirilmesinde etkin bir şekilde çalıştığı görülmüştür.
Dönüşüme tabi tutulan her bir kalemin, örneklem kapsamındaki her bir
hava yolu tarafından geri kazanılıp kazanılmadığını tespit etmek
raporlardaki yazılı metinlerden güç olmakla birlikte; anılan kalemlerin
içeriği, dönüşümün kapsamlı bir şekilde yapıldığına ve önemli ölçüde
geri kazanımın sağlandığına işaret etmektedir. Özellikle Lufthansa, Air
France, KLM ve THY şirketlerinde yapılan dönüşüm ve geri kazanım
kayda değer işaretler vermektedir.
7. Hava
yolu
şirketleri
gürültü
yönetimi
açısından
değerlendirildiğinde; Lufthansa, Air France, KLM ve British Airways
şirketleri çeşitli projelerde yer alarak uçaklarda gürültünün azaltılması,
uçakların geçtiği yerleşim yerlerindeki nüfusla iletişim halinde
olunarak gürültünün azaltılmasına yönelik çözüm yollarının bulunması
yönünde çalışmalar yapılmaktadır. THY ise yeni nesil uçakların temin
edilmesi ile gürültünün azalacağına dair bir yaklaşım sergileyerek daha
tutucu bir açıklamada bulunmuştur. THY'nin gürültü yönetimini yeni
nesil uçaklarla sınırlandırmak yerine diğer hava yolu şirketlerinin
uygulamalarını dikkate alması yerinde olacaktır. Nitekim; Türkiye
genelinde bazı hava meydanlarının konumları, yerleşim yerleri ile
oldukça iç içedir. Dolayısı ile uçaklar bu yerleşim yerlerinden geçerek
iniş ve kalkış gerçekleştirdiğinden yerleşim yerlerindeki nüfusla
iletişim halinde olmak yerinde olacaktır.
8. Uçaklarda yolculara verilen gıdaların karbondioksit salınımına
neden olup olmadığı hususu sadece Lufthansa şirketi tarafından dikkate
alınmıştır. Diğer şirketler; sürdürülebilir sertifikalı gıdalar sunmaları
üzerinde durmuştur. THY'den bu konuda bilgi alınamamıştır.
9. Değerlendirmenin sonunda şu sonuca varılabilir: Her ne kadar bu
araştırmanın örneklemi bütün bir sektörün analiz edilmesine olanak
vermese de; bu örneklemde ki şirketlerde çevresel raporlamaya ilişkin
olarak öne çıkan konular; sırasıyla, teknoloji (biyolojik uçak yakıtı
dahil), operasyon, altyapı, atık ve gürültü yönetimi çerçevesinde
gelişmekte olup gıda yönetiminin diğer konulara oranla biraz daha dar
kapsamda ele alındığı görülmüştür.
6. SONUÇ
Bu araştırmada, bazı Avrupa hava yolu şirketlerinin Kurumsal
Sosyal Sorumluluk veya Sürdürülebilirlik raporlarının çevresel
raporlamaya ilişkin kısımları incelenmiş ve bu raporlarda biyolojik
uçak yakıtı, teknoloji, operasyon, altyapı ile atık, gürültü ve gıda
yönetimi başlıkları altında hava yolu şirketlerinin hangi hususları
açıkladıkları içerik analizi ile tespit edilmiştir. Çevresel açıdan karbon
salımının azaltılması için yapılan teknolojik, operasyonel ve altyapısal
eylemlerin; aynı zamanda yakıt verimliliğinin arttırılması ve yakıt
tüketiminin azaltılması için yapıldığı yani yakıt maliyetlerinin
düşürülmesi için de etken faktör olduğu açıkça ortadadır.
2016/Özel Sayı-1
Gökyüzünün Hakimleri: Bazı Avrupa Hava Yolu Şirketlerinin Kurumsal Sosyal
Sorumluluk Uygulamalarının Çevresel Açıdan İncelenmesi
505
2016/Özel Sayı-1
Yrd. Doç. Dr. Can ÖZTÜRK
506
Söz konusu şirketlerden Lufthansa dışında hepsi raporlarını Küresel
Raporlama Girişiminin (GRI) Rehberleri ile uyumlu olarak
hazırladıklarını beyan etmişlerdir. Beyan etmemiş olmakla birlikte;
Lufthansa raporunun da GRI ile uyumlu olduğu düşünülmektedir. Bu
çerçevede değerlendirildiğinde; söz konusu hava yolu şirketlerinin
çevresel raporları aynı rehberini uygulamaları sebebiyle ortak
paydadadır. Raporlar arasında göreceli olarak farklılıklar ve/veya
eksiklikler bulunmakla birlikte teknoloji (biyolojik uçak yakıtı dahil),
operasyon, altyapı ile atık ve gürültü yönetimi çerçevesinde açıklanan
hususlar birbiri ile oldukça paraleldir. Bu durum, hava yolu şirketlerinin
çevresel raporlarında sunulan bilgilere ilişkin olarak geçmiş
çalışmalarda (Hooper&Lever, 2002; Chan&Mak 2005; Mak&Chan
2006; Mak&Chan 2007; Mak ve diğerleri 2007; Cowper-Smith & de
Grosbois, 2011) varolduğu belirtilen çeşitliliğin giderek azaltmakta
olduğuna işaret etmektedir.
KAYNAKÇA
Air France / KLM. 2014. Corporate Social Responsibility
Report,http://www.airfranceklm.com/sites/default/files/publication
s/afklm_radd_2014_uk_dp.pdf (Erişim Tarihi: 01.08.2015).
American Institute of Certified Public Accountants (AICPA). 2011.
Audit & Accounting Guide, New York.
Aysan, M. 2007a. Muhasebe ve Kurumsal Yönetim, Muhasebe ve
Finansman Dergisi-MUFAD Journal, (35): 17-24.
Aysan, M. 2007b. Kurumsal Yönetim ve Risk,Elit Ofset,
Download