TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) Araştırma/Research Article TAF Prev Med Bull 2009; 8(5):373-380 TSK Personelinde Kardiyovasküler Risk Değerlendirmesi [Cardiovascular Risk Assesment at the Personnel of Turkish Armed Forces] ÖZET AMAÇ: Bu çalışmada TSK personelinin kardiyovasküler risk profilini çıkarmak ve yüksek riskli bireylerin değerlendirme sonuçlarını sunmak amaçlanmıştır. YÖNTEM: 2006-2007 yıllarında bir garnizondaki 1311 TSK personelinde anket ile sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, aile hikayesi, fiziksel aktivite, kardiyovasküler hastalık tanısı veya yakınması olup olmadığı sorgulandı. Risk faktörü sayısı ≥2 veya risk faktörü olmasa da aktif kardiyak yakınması olan toplam 249 kişiden 176’sına (%71) fiziki muayene, EKG, ekokardiyografi ve biyokimyasal testler (lipid profili, açlık kan şekeri), yüksek riskli olanlara (n=14) eforlu EKG testi uygulandı. İstatistiki analizler Ki-Kare testi, Fisher’s exact test veya Student-t test ile SPSS 11.0 kullanılarak yapıldı. BULGULAR: 1311 bireyin (yaş 32,6 ± 6,7 yıl, %98,7 erkek) %24,3’ünde risk faktörü yoktu. Sigara %43,0, hipertansiyon %5,2, diyabet %2,7, hiperkolesterolemi %17,5, aile hikayesi %28,8, kilo fazlalığı (VKİ>25) %20,8, hareketsiz yaşam %18,0 oranlarında bulundu. Yaşla birlikte kilo fazlalığı, hareketsiz yaşam, tipik göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı gibi yakınmalarda anlamlı bir artış izlendi (p<0.001). Sigara kullanımı tüm yaşlarda benzer sıklıktaydı. Framingham 10 yıllık risk skorları ise 40 yaşına kadar %1,6 değerinde seyrederken 40 yaşlarından itibaren katlanarak artış göstermekteydi. Araştırılan 176 bireydeki bulgular genel anket populasyonuna oranlandığında %2,7 kardiyovasküler hastalık (koroner arter hastalığı %0,6, kapak hastalığı %1,1, ritim-ileti bozukluğu %0,8, diğerlerikonjenital, periferik damar hast. vs- %0,2) tespit edildi. 22 hastada (%1,7) hafif sol ventrikül konsantrik hipertrofisi tespit edildi. Yeni tanı konan 15 hastaya tedavi başlandı ve 3 hasta ileri merkeze sevkedildi. SONUÇ: Kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi, erken tespit ve tedavisine yönelik risk sınıflaması ve azaltma çalışmaları tüm dünyada önem kazanmaktadır. Benzer çalışmaların yürütülmesi ülkemizdeki kardiyovasküler mortalite ve morbidite sıklığını azaltacaktır. SUMMARY AIM: In this study we aimed to evaluate the cardiovascular risk profile of Turkish Armed Forces (TSK) personnel and also to determine the ones at high risk. METHOD: Totally, 1311 individuals were participated in a questionnaire. Smoking, hypertension, diabetes, hyperlipidemia, family history, physical activity, previous cardiovascular disease or symptoms were interrogated. Of the 249 individuals with ≥2 risk factors or even not exist risk factors but having active cardiac complaint; 176 volunteers (%71) were performed physical examination, ECG, echocardiography, and biochemical tests (fasting glucose, lipid profiles etc) and the ones with high risk (n=14) were performed exercise stress test. Statistical analysis was performed by Chi-Square test, Fisher’s exact test and Student t test using SPSS 11.0 for Windows. RESULTS: Of 1311 subjects (age 32.6 ± 6.7, %98.7 male), 24.3 % had no risk factors. Rate of Smoking, hypertension, hyperlipidemia, family history, overweight (BMI>25 kg/m2), and inactivity were 43.0%, 5.2%, 2.7%, 17.5%, 28.8%, 20.8% and 20%, respectively. Rate of overweight, inactivitiy, and typical chest discomfort were significantly increased with age (p<0.001). Smoking was similar in all age groups. While the the ten year-Framingham risk score was %1.6 before 40 years old, it was significantly increased then. Of 176 subjects, when rated general poll population, cardiovascular diseases rate was 2.7% (coronary 0.6%, valvular 1.1%, rhytm-conductance 0.8%, and other congenital, peripheral vascular etc. 0.2%) compared to whole group. 22 patient had left ventricular hypertrophy due to valvular diseases or hypertension. Newly diagnosed 15 patients were started on medication, and three subjects referred advanced medical center. CONLUSION: Risk stratification and modification gain importance for an earlier diagnosis and treatment of cardiovascular diseases worldwide. Similar society based projects could also reduce the morbidity and mortality of cardiovascular disease in our country. GİRİŞ Kalp ve Damar hastalıkları tüm dünyada ölüm nedenleri arasında en başta gelmektedir (1). Bu hastalıkların önlenmesi ve prevalansının azaltılması amacıyla risk sağaltımı tüm dünyada en öncelikli www.korhek.org 1 Zekeriya Arslan , Mustafa Aparcı2, Ejder Kardeşoğlu3, 4 Atila İyisoy , 4 Sedat Köse , 4 Hürkan Kurşaklıoğlu , 4 Ersoy Işık 1 Gelibolu Asker Hastanesi, Kardiyoloji Servisi, Hava Harp Okulu Hastanesi, Kardiyoloji Servisi, İstanbul 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Servisi, İstanbul 4 GATA Kardiyoloji A.D., Ankara 2 Anahtar Kelimeler: TSK Personeli, Kardiyovasküler Risk Faktörleri Key Words: Turkish Armed Forces Personel, Cardiovascular Risk Factors Sorumlu yazar/ Corresponding author: Zekeriya Arslan Gelibolu Asker Hastanesi, Kardiyoloji Servisi, Gelibolu, Çanakkale, Türkiye. [email protected] konular arasında yerini almıştır (2,3,4). Gelişmiş ülkelerde toplum tabanlı programlar sayesinde kardiyovasküler ölüm oranlarında belirgin bir azalma sağlanmış (5,6), ancak ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde bu kazanım sağlanamamıştır. Türkiye’de bu 373 TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) konuda geniş çaplı bir prevalans araştırması olan TEKHARF çalışmasında (7), 2000’li yıllarda koroner kalp hastalığının %8,1 oranlarına ulaştığı ve bilinen ölüm nedenleri arasında ilk sırayı aldığı belirtilmiştir. Ülkemizde bu konuda atılmış bazı adımlar mevcut olsa da (7,8,9,10) alınması gereken daha çok mesafe olduğu açıktır. Aterosklerotik kalp ve damar hastalıklarının uzun bir süreç içinde gelişmesi risk sağaltımına yönelik önlemlerin ve tedavilerin kısa süreli değil tüm hayat boyunca devam etmesini zorunlu kılmaktadır. Periyodik yapılacak olan kontrol, takip ve önlemler görünürde bir problemi olmayan, ancak ileride hastalık için risk taşıyan bireylerin erken tespit ve tedavisi ile gelecekteki morbidite ve mortaliteyi büyük oranda azaltacaktır. Toplumu bilinçlendirme çalışmalarında görsel ve yazılı basın aracılı metodlar da en az yukarıda bahsettiğimiz önlemler kadar önemlidir. Bu araştırma, 2006-2007 yılları arasında bir garnizonda aktif olarak görev yapan TSK personelinin kardiyovasküler risk durumunu araştırmak, riskli görülen bireylerin zamanında tanı ve tedavilerini sağlamak ve gerekli tedbirleri almak amacıyla yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışma iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada, 2006-2007 yıllarında çalışılan garnizonda görev yapmakta olan TSK personeline (rütbeli muvazzaf personel, yedek subay, uzman erbaş ve sivil memur dahil) koroner risk faktörlerini sorgulayan bir anket uygulandı (Tablo 1). Anket formu tüm personele dağıtılarak mümkün olan en iyi katılımın sağlanmasına özen gösterildi. Verilen yanıtlarda risk faktörleri ayrı ayrı kodlanarak evet-hayır formatında değerlendirmeye alındı. İkinci aşamada ise, anketi tam ve uygun yanıtlayan 1311 personelden iki ve daha fazla risk faktörü olan, aktif kardiyak yakınma tanımlayan veya daha önce herhangi bir kalp-damar hastalığı, diyabet veya hipertansiyon tanısı almış olan toplam 249 kişi kontrolleri yapılmak üzere Kardiyoloji polikliniğine davet edildi. Sigara kullanımı, kolesterol yüksekliği ve hareketsiz yaşam parametrelerinden yalnızca birini işaretleyenler, kardiyovasküler riski göreceli olarak düşük kabul edilerek çağrılmadı. Ancak çağrılanların 176’sı (%71) kontrol için başvurdu. Başvuran olguların kardiyovasküler muayeneleri yapılarak kan basıncı, nabız, vücut kitle indeksi (VKİ), yaş gibi demografik özellikleri kaydedildi. 374 Tablo 1. TSK personeli için kardiyovasküler risk değerlendirme formunda sorgulanan parametreler Sigara kullanımı Hipertansiyon Diyabetes Mellitus Hiperkolesterolemi Hareketsiz yaşam tarzı Kendisinde tespit edilmiş kalp hastalığı Koroner arter hastalığı Ritim bozukluğu Kalp kapak hastalığı Doğumsal kalp hastalığı? Diğer damar hastalıkları Kronik bir hastalık nedeniyle ilaç kullanımı ? Ailede koroner kalp hastalığı öyküsü Baskı tarzında göğüs ağrısı/nefes darlığı Bayılma öyküsü NOT: Dağıtılan anket formunda yukarıda sıralanan risk faktörleri ayrı ayrı açıklamalarla tanımlanmış, evet yanıtları için ayrıca açıklama istenmiş ve yine kimlik bilgileri ile boy-kilo gibi parametreleri de belirtilmiştir. Tüm hastalardan elektrokardiyografi (EKG) alındı ve iki boyutlu ekokardiyografi ile ventrikül duvar hareketleri, duvar kalınlıkları ve kapak anatomileri incelenerek bulgular kaydedildi. Yine tüm hastalarda en az 8 saatlik açlık sonrası yapılan tetkiklerde serum lipid profili, açlık kan şekeri, elektrolitler ve karaciğer/böbrek fonksiyon testleri gibi rutin biyokimyasal parametreleri çalışıldı. Güncel klavuzlar dikkate alınarak, kan basıncı >140/90 olanlar hipertansiyon (11), VKİ >25 kg/m2 olanlar fazla kilolu, AKŞ >126 mg/dl olanlar diyabet olarak (12); trigliserid değeri >150 mg/dl ve/veya LDL kolesterol değeri 160 mg/dl ve/veya total kolesterol değeri 200 mg/dl’nin üzerindeki sonuçlar hiperlipidemi olarak kodlandı (13). Haftada en az iki gün yarım saatten daha fazla egzersiz (koşu, yürüme vb) yapmayan kişiler ‘hareketsiz yaşam’ olarak işaretlendi. Tüm veriler kullanılarak koroner arter hastalığı riskini belirlemek üzere kullanılan güncel risk skorlama sistemlerinden olan Framingham risk skoru ile çalışmaya katılanların 10 yıl içinde kardiyovasküler olay geçirme riskleri belirlendi. Ayrıca, risk değerlendirmeleri sonrasında, tipik baskı tarzında eforla artan göğüs ağrısı/eşdeğeri tanımlayan veya koroner arter hastalığı için yüksek riskli olduğu düşünülen toplam 14 kişiye eforlu EKG uygulandı. Tüm bulgular kaydedilerek ‘SPSS 11.0 for Windows’ ile istatistiksel değerlendirmeler yapıldı. Istatistiksel değerlendirmeler için Ki-kare, Fisher’s exact test veya Student t test kullanıldı. www.korhek.org TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) BULGULAR Anketi uygun dolduran 1311 personelin sorgulanan risk faktörlerine yanıtları tablo 2’de gösterilmiştir. Katılımcıların %98,7’si erkeklerden oluşmaktayken, %24,3’ü tüm risk faktörü sorusuna hayır yanıtı vermiştir. Yine yaklaşık beşte biri hareketsiz yaşam sürdüğünü belirtmiştir. 8 6 risk % 43,0 5,2 20,8 2,7 17,5 18,0 8,8 28,8 Not: VKİ: vücut kitle indeksi, anketlerde belirtilen boy ve ağırlık değerlerinden hesaplanarak kodlanmıştır. 4 2 % Tablo 2. Katılımcıların kardiyovasküler parametrelerine sahip olma sıklıkları. N=1311 n= Sigara kullanımı 564 Hipertansiyon 68 2 Kilo fazlalığı (VKİ>25 kg/m ) 273 Diyabetes Mellitus 35 Hiperkolesterolemi 229 Hareketsiz yaşam tarzı 236 Kendisinde tespit edilmiş kalp hastalığı 115 Ailede koroner kalp hatalığı öyküsü 377 Ankete katılanların yaş dağılımları Şekil 1’de, rütbeye göre dağılımı Şekil 2’de gösterilmiştir. Katılımcılar yoğunlukla 25-44 yaşları arasındaydı (ortalama: 32,6±6,7, min:19, maks:56). 0 19 21 23 25 27 29 31 33 35 37 39 41 43 45 47 49 51 56 Yaş Şekil 1. Katılımcıların yaş dağılımı Katılımcıların rütbeye göre dağılımı 40 Üstsubay Subay Yedek Subay Astsb. Bşçvş. Astsb. Üçvş. Astsb. Çvş. Uzman Erbaş As. Sivil Me. Toplam 30 20 % 10 n= % 110 8,4 91 6,9 33 2,5 346 26,4 125 9,5 71 5,4 401 30,6 134 10,2 1311100,0 0 ur em M l. Sv ri ke baş As Er an . m Uz Çvş . tsb ş. As Üçv . tsb vş. As Bşç . tsb ay As sub k de Ye y ba Su ay b tsu Üs Rütbesi Şekil 2. Katılımcıların rütbeye göre dağılımı www.korhek.org 375 TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) 100 80 60 % değerler 40 Kilo fazlalığı 20 >25 kg/m2 Normal 0 Missing 24 21 30 36 27 33 42 39 48 45 51 Yaş Şekil 3. Katılımcıların kilo artışlarının yaşlara göre dağılımı ,6 ,5 ,5 ,4 Ortalama ,4 ,3 Kardiyak yakınma ,3 Hipertansiyon ,2 ,2 Ortalama Sigara kullanımı ,1 Kilo fazlalığı 23 27 31 35 39 43 Yaş Şekil 4. Katılımcılarda göğüs ağrısı, sigara kullanımı, hareketsiz yaşam tarzı ve fazla kilolu olma sıklıklarının yaşa göre değişimi. Katılımcıların fazla kilolu olma sıklığının yaşla birlikte arttığı, bu artışın özellikle 27-28 yaşlarından itibaren belirgin olduğu görüldü (Şekil 3). Yine sigara kullanımı hareketsiz yaşam tarzı ile paralel bulundu (p=0.014). Bireylerin yaş artışı ile birlikte kilo fazlalığı, hareketsiz yaşam, tipik göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı gibi yakınmalarında anlamlı bir artış gözlenirken (p<0.001), sigara kullanımı genel olarak tüm yaşlarda benzer sıklıktaydı (Şekil 4). 376 Hiperkolesterolemi Hareketsiz yaşam 0,0 19 Diyabetes Mellitus ,1 0,0 22 25 28 31 34 37 40 43 46 İlaç kullanımı Yaş Şekil 5. Katılımcıların hipertansiyon, diyabetes mellitus, hiperkolesterolemi ve kronik hastalık nedeniyle sürekli ilaç kullanma sıklıklarının yaşa göre değişimi Yine benzer şekilde diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi veya bu tür kronik hastalık nedeniyle sürekli ilaç kullanım sıklıkları da yaş ve rütbeyle birlikte artmaktaydı (p<0.001) (Şekil 5). Hastaların Framingham risk skorlama sistemi ile belirlenen on yıllık kardiyovasküler olay geçirme riski özellikle 40’lı yaşlardan itibaren belirgin artmaktaydı (Şekil 6). www.korhek.org TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) TARTIŞMA Ortalama Framingham 10 Yıllık Risk 10 8 6 4 2 0 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52 Hasta Yaşı Şekil 6. TSK personeline ait yaşa göre ortalama Framingham 10 yıllık kardiyovasküler hastalık risk oranları (n=1311) Kontrol için çağrılan 249 olgudan 176’sı kontrol muayenesine başvurdu. Başvuran bireyler incelendiğinde genel populasyona oranla toplam %2,7 oranında kardiyovasküler hastalık (hipertansiyon hariç) tespit edildi (Tablo 3). Ayrıca 22 hastada (%12,5), kapak hastalığı veya hipertansiyona bağlı hafif sol ventrikül konsantrik hipertrofisi tespit edildi. Eforlu EKG yapılan 14 hastanın 2 tanesinde pozitif çıkması nedeniyle koroner anjiyografi yapılmak üzere, ayrıca bir hastada Wolf Parkinson White sendromu tespit edilerek elektrofizyolojik çalışma yapılmak üzere (toplam 3 hasta) ileri merkeze sevkedildi ve toplam 15 hastaya tedavi başlandı. Katılımcıların yaş dağılımlarına bakıldığında özellikle 25-44 yaş arasında yoğunluk görülmektedir (32,6 ± 6,7). Bu yaşlardaki kişilerin kardiyovasküler risk açısından özellikle korunması gereken yaşlar olduğu, çoklu risk faktörü taşıyanların mutlaka tedavi altına alınması gerektiği artık tüm otoritelerce kabul edilmektedir (13,14,15). Katılımcıların yalnızca %24,3’ü risk faktörlerinden hiçbirine sahip olmadığını ifade etmiştir. Bu da personelimizin %75,7’sinin en az bir risk faktörü taşıdığı anlamına gelmektedir ki, oldukça önemli bir değerdir. %43’lük bir oranla sigara kullanımı en önde yer almaktadır. Bu oran Emniyet güçlerinde yapılan bir çalışmadaki bulgularla (%42,7) örtüşmektedir (8). Muayene ve değerlendirme için başvuran 176 kişi incelendiğinde objektif olarak konulan tanı oranları ile anketlerde çıkan tanı oranları arasında bazı farklılıklar karşımıza çıkmıştır. Kardiyovasküler hastalık sıklığı anketlerde %8,8 iken kontrollerde %2,7; hipertansiyon sıklığı %5,2 iken %1,7; lipid anormallikleri %17,5 iken %7,8 olarak tespit edildi. Kontrollerdeki değerlerin daha düşük bulunmasında, çağrılan personelin bir kısmının (yaklaşık %30) gelmemiş olması, anket sisteminin birebir kontrollere göre güvenilirliğinin daha az olması, herhangi bir dönemde tespit edilmiş hiperlipidemiyi bireyin sürekli hiperlipidemisi varmış gibi yanlış bir kanı ile anketlere cevap vermesi önemli olabilir. Ayrıca tüm populasyonun lipid değerleri çalışılmamış ve tek faktör olarak yalnızca kolesterol yüksekliği olduğunu ifade edenler çağrılmamıştır. Yine de anket sonucunda çıkan %17,5’lik ‘hiperlipidemi’ sıklığının Türk toplumu ortalamasından düşük olduğu görülmektedir (7). Tablo 3. Çağrılan personelde tespit edilen kardiyovasküler hastalıklar ve bulunma sıklıkları. Koroner Arter Hastalığı Kalp Kapak Hastalığı Ritm-ileti Bozukluğu Diğer (Konjenital, Periferik Damar Hast. Vs) Lipid Bozuklukları Diyabetes Mellitus Hipertansiyon Sigara Kullanımı Diğer (KC fonksiyon bozukluğu, tiroid fonksiyon bozukluğu vb.) n 8 14 10 2 102 16 22 110 24 % 4,5 8,0 5,7 1,1 58,0 9,1 12,5 62,5 13,6 % Genel* 0,6 1,1 0,8 0,2 7,8 1,2 1,7 8,4 1,8 * Not: (Çağrılan / Kontrol edilen) oranı yaklaşık 1,4 olduğundan genel anket grubuna oranlarının gerçekte hesaplanandan daha yüksek olduğu (underestimate) değerlendirilmektedir. www.korhek.org 377 TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) ‘Kendisinde tespit edilmiş kalp hastalığı’ sıklığının anketlerde %8,8’e ulaşması, atriyal-ventriküler ekstrasistoller gibi toplumda sık görülen ama risk açısından önemsiz kabul edilebilecek problemlerin de kayda alınmış olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu hastaların kontrolleri sonrasında tespit edilen gerçek kardiyovasküler hastalık sıklığı (seyrek ekstrasistol ve gevşek yapıda mitral kapak gibi önemsiz durumlar dışlandığında) yalnızca %2,7 olarak tespit edilmiştir (Tablo 3). Diğer yandan, %28,8’lik ailede kardiyovasküler kalp hastalığı öyküsü sıklığının, genel Türk toplumundaki oranları yansıttığı görülmektedir. Tüm dünyada giderek çok önemli bir sorun haline gelen obezite ile ilgili ülkemizde yapılan çalışmalarda, özellikle elli yaş üzerinde her dört erkekten biri ve her dört kadından üçünün obez olduğu bildirilmiştir (16). Yine %3 ve üzeri kilo kaybı ile kardiyovasküler risk sıklığında belirgin azalma olduğuna dair veriler (17) risk modifikasyonunda kilo korunmasının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Çalışmamızda personelimizin 27-28 yaşlarına kadar vücut kitle indeksleri neredeyse tamamen normal giderken, bu yaşlardan sonra fazla kilolu personel sıklığında artış gözlenmektedir (Şekil 3). Bunda toplumsal olarak belki de özellikle evlilik sonrası beslenme alışkanlıklarının değişmesi önemli bir konuma sahiptir (18). Hareketsiz yaşam, bu konuyla direkt ilintili bir diğer parametredir. Düzenli egzersizin kardiyovasküler risk azaltma gücü genel kabul görmüştür (19,20). Personelin yaşla birlikte rütbe artışı, daha çok arazi şartlarından karargah şartlarına geçmeleri, zamansızlık veya ihtiyaç hissetmeme gibi nedenlerle hareketin azalması adı geçen tüm risk parametrelerine katkıda bulunuyor görünmektedir. Hareketsiz yaşam tanımlayanlarda kardiyovasküler hastalık sıklığı daha yüksek bulunmuştur (p<0.01). Ancak yine de genel populasyonda yapılmış çalışmalarda %80 olan hareketsiz yaşam sıklığının çalışma grubunda %20’lerde bulunması, genele göre oldukça yüksek bir egzersiz alışkanlığı olduğunu göstermektedir. TSK personelinde kardiyovasküler risk pozitifliği ve hastalık sıklığı genel Türk populasyonundan daha düşük oranlarda bulunmuştur (9,10,15,16,21). Bir diğer deyişle, TSK personelinden oluşan grup bu konuda genel toplum evrenini yansıtacak uygun bir kesit değildir. Ayrıca, genel toplum tabanlı bilinen çalışmalar çoğunlukla 35 yaş ve üzeri hasta gruplarında yapılmıştır. Burada alınan kesitin erişkin orta yaş grubu kişiler olması, yine TSK mensuplarının zaten düzenli sağlık taramalarından geçirilmesi ve hastalığın ilerlemiş formu bulunan 378 kişilerin görevden ayrılması gibi nedenler rakamların düşük bulunmasında önemli etkendir. Ancak oranlar, her ne kadar genel Türk populasyonuyla karşılaştırılamasa da, bulgularımızın TSK personeli genelini yansıttığını düşünmekteyiz. Tarama amaçlı yapılan çalışmamızın en önemli sonucu belki de direkt personele olan faydalarıdır. Çalışma sonucunda, ileri tetkik amacıyla 3 hasta ileri merkeze sevkedilirken 3 hastada yeni diyabet ve 12 hastada yeni hiperlipidemi tespit edilerek tedavi başlandı. Ayrıca diğer tüm hiperlipidemi ve diyabet olgularına özel diyet programları önerildi. Böylece hem eski hastaların tedavileri kontrol edilmiş, hem de yeni olgular için uygun yönlendirmeler ve tedaviler zamanında yapılarak gerekli görülenler takip altına alınmış oldu. TSK personeli, periyodik muayene kapsamında belirli aralıklarla kontrollere tabi tutulmakta, hastalık ve arıza tespit edilenler hakkında gerekli işlemler yapılmakta, gerektiğinde görev yeri değiştirilmekte, emekliye ayrılmakta veya takip ve tedavi altına alınmaktadır. Bu kapsamda düşünüldüğünde sağlık taramalarının en düzenli yapıldığı kurum olarak TSK’dan söz etmek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte, çalışmamızın konusunu oluşturan kardiyovasküler risk faktörleri içinde, tıbbi tedavi gerektiren diyabet, hipertansiyon gibi durumların dışında, hiperlipidemi, kilo fazlalığı, sigara, hareketsiz yaşam gibi yaşam tarzı değişiklikleri önemli bir oranı oluşturmaktadır. Bu durumlar da her ne kadar periyodik muayenelerde tespit edilmekle birlikte çalışmaya engel olmadığından sağaltımı kişiler tarafından - tedavinin özünü oluşturmasına rağmen - göz ardı edilmektedir. Bu kapsamda örneğin, personelin düzenli spor alışkanlığına dikkat edilmesi, gerekirse mesainin bir kısmının bu amaçla ayrılması, sigara bıraktırma kampanyalarının üst komutanlıkların öncülük/önderlikleri eşliğinde mutlaka başlatılması önemli adımlar olabilir. Bu şekilde yapılacak yaşam tarzı değişikliği ile kilo fazlalığı ve hiperlipidemi, hipertansiyon, diyabet gibi hastalık durumlarının da dolaylı olarak tedavi edilebileceği düşünülmektedir. Periyodik olarak yapılmakta olan muayene sonuçlarının, EKG’lerinin ve biyokimya test sonuçlarının mutlaka kayıt altına alınması gerekmektedir. Özellikle bu kayıtların bir nüshasın bireyin kendisine verilmesi de kişilerin gelecekteki muayenelerinde veya herhangi bir kardiyovasküler olay geçirdiklerinde ilgilenen doktora mutlaka yardımcı olacaktır. Halen üzerinde çalışılan akıllı kart sistemi ile bireylerin tüm bilgilerini yanında taşımaları bu konuda atılacak en büyük adım olacaktır. www.korhek.org TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) Yine halen yürürlükte olan 45 yaşına kadar üç yılda daha sonra iki yılda bir yapılan periyodik muayenelerin farklı şekillerde düzenlenmesi düşünülebilir. Çalışılan 1311 kişilik grubun Framingham risk skorlarına bakıldığında (anket sonuçlarından hesaplanan yaklaşık değerlere göre) 35 yaşına kadar 10 yıllık riskin ortalama %1,63, 36-44 yaşları arasında %4,59 ve 45-52 yaşları arasında %8,75 gibi değerlerde olduğu görülmektedir. Şekil 6’da görüldüğü gibi özellikle 40 yaşlarına kadar düşük seyreden risk oranlarında 41 yaşından itibaren belirgin artış görülmektedir. Bu nedenle periyodik muayenelerin örneğin 35 yaşına kadar üç yılda bir yapılması belki de gereksizken, 35 yaşından sonra üç yılda bir yapılması, bu arada hastalık tespit edilenlerin veya 45 yaş üzeri personelin mutlaka her yıl takibe alınarak daha sıkı takibi, normal bulunanların daha seyrek kontrole alınması, bu şekilde iş yükünün azaltılması ve sağlığın korunması üzerine daha iyi odaklanılması sağlanabilir. Ancak bu değerlendirme yalnızca kardiyovasküler risk açısından yapılmıştır ve tüm hastalık grupları birlikte değerlendirilerek düzenleme yapılması gerektiği muhakkaktır. SONUÇ VE ÖNERİLER Koroner arter hastalığının önlenmesi ve geriletilmesinde tüm dünyada yürütülmekte olan risk sağaltımının ülkemizde de yürütülmesi önem taşımaktadır. Bu tür çalışmaların tüm özgün gruplarda yapılarak belli kanallarla organize edilmesi ve belki de tüm bu yapılanların tek bir merkez kontrolünde belli standartlardaki programlarla yürütülmesi ülkemizde kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde ciddi bir adım olacaktır. KAYNAKLAR 1. Mitka, M. Heart disease a global health threat. JAMA. 2004; 291: 2533. 2. Sofi F, Cesari F, Abbate R, Gensini GF, Casini A. Adherence to Mediterranean diet and health status: meta-analysis. BMJ. 2008; 337: a1331. 3. Snehalatha C, Mary S, Joshi VV, Ramachandran A. Beneficial effects of strategies for primary prevention of diabetes on cardiovascular risk factors: results of the Indian Diabetes Prevention Programme. Diab Vasc Dis Res. 2008; 5(1): 25-9. 4. Onat A. Türk Halkında koroner kalp hastalığı sıklığının nedenleri ve bu bilginin risk değerlendirmesi ile korunma açılarından büyük www.korhek.org önemi. Türk Kardiyol Dern Arş. 2001; 29(10): 602-609. 5. Nissinen A, Berrios X, Puska P. Community based noncommunicable disease interventions: lessons from developed countries for developing ones. Bulletin of the World Health Organizations. 2001; 79(10): 963-970. 6. Bobak M, Hense HW, Kark J, Kuch B, Vojtisek P, Sinnreich R at al. An ecological study of determinants of coronary heart disease rates: a comparison of Czech, Bavarian and Israeli men. Int J Epidemiol. 1999; 28(3): 437-44. 7. Onat A, Keleş İ, Çetinkaya A, Başar Ö, Yıldırım B, Erer B ve ark. On yıllık TEKHARF çalışması verilerine göre Türk erişkinlerinde koroner kökenli ölüm ve olayların prevalansı yüksek. Türk Kardiyol Dern Arş. 2001; 29: 8-19. 8. Deveci SE, Açık Y, Güler H, Gülbayrak C. Elazığ Emniyet Müdürlüğü Kurum Hekimliğine Başvuran Emniyet Teşkilati Çalışanı ve Eşlerinde Koroner Arter Hastalıkları Risk Faktörleri Araştırması. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni. 2006; 5(4): 235-44. 9. Altiparmak S, Karadeniz G, Altiparmak O, Ataseven M, Şahin R. Yaşlılarda hipertansiyon prevalansı: Manisa örneği. Türk Geriatri Dergisi. 2006; 9(4): 197-201. 10. Maral I, Aksakal N, Baykan Z, Özkan S, Yildirim A, Aycan S, Aygün R, Bumin MA. Ankara'nın Gölbaşı ilçesi kırsal alanında on beş yaş ve üzeri kişilerde diabetes mellitus prevalansı ve risk faktörleri. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. 2001; 21(5): 363-368. 11. ESH/ESC Hypertension Practice Guidelines Committee. Practice guidelines for primary care physicians: 2003 ESH/ESC hypertension guidelines. J Hypertens. 2003; 21: 1779–1786. 12. American Diabetes Association. Diagnosis and classification of diabetes mellitus. Diabetes Care. 2006; 29(Suppl 1): 43-8. 13. Third Report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III) final report. Circulation. 2002 Dec 17;106(25):3143-421. 14. Zannad F. Cardiovascular high-risk patients-treat to protect, but whom? Medscape J Med. 2008; 10(Supp): S2. 15. Onat A, Hergenç G, Uyarer H, Can G, Özhan H. Prevalence, incidence, predictors and outcome of type 2 diabetes in Turkey. Anadolu Kardiyoloji Dergisi. 2006; 6(4): 314-321. 16. Onat A, Uyarel H, Karabulut A, Albayrak S, Doğan Y, Can G, Hergenç G, Sansoy V. Halkımızda abdominal obezitede risk faktörü 379 TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5) kümelenmeleri ve demografik dağılımı. Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi. 2005; 33(4): 195-203. 17. Perreault L, Ma Y, Dagogo-Jack S, Horton E, Marrero D, Crandall J, Barrett-Connor E. Sex differences in diabetes risk and the effect of intensive lifestyle modification in the Diabetes Prevention Program. Diabetes Care. 2008; 31(7): 1416-21. 18. Sobal J, Rauschenbach B, Frongillo EA. Marital status changes and body weight changes: a US longitudinal analysis. Soc Sci Med. 2003; 56(7): 1543-55. 19. Boraita Pérez A. Exercise as the cornerstone of cardiovascular prevention. Rev Esp Cardiol. 2008; 61(5): 514-28. 20. Thompson PD, Franklin BA, Balady GJ, Blair SN, Corrado D et al; Exercise and acute cardiovascular events placing the risks into perspective: a scientific statement from the American Heart Association Council on Nutrition, Physical Activity, and Metabolism and the Council on Clinical Cardiology. Circulation. 2007; 115(17): 2358-68. 21. Emsal T, Işık A. Kalecik Merkez Sağlık Ocağı bölgesinde 40 yaş ve üzeri nüfusta hipertansiyon prevalansı. İbni Sina Tıp Dergisi. 2003; 8(1): 2938. 380 www.korhek.org