ATTILLA ERDEMLİ Mersin'de dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Bir süre felsefe öğretmenliği yaptı, sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde Doktora çalışmalarına başladı. 1980 yılında Felsefe Tarihi Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. 1984 yılında "Spinoza'nın Ahlak Anlayışı" adlı teziyle felsefe doktoru oldu. 1990 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent ve 2009 yılında da profesör oldu. Felsefe çalışmaları yaşama sorununda yoğunlaşmaktadır. Yaşama sorunu bağlamında Varlık Felsefesi, Tarih Felsefesi, Devlet Felsefesi, Aydınlanma Felsefesi ve Spor Felsefesi gibi alanlarda çalışmaktadır. Felsefede akademik etkinlikler yanında, felsefeyi topluma götürmeyi amaçlayan çalışmalar da yapmaktadır. Farklı konularda yazdığı makaleleri yanında, yayınlanmış beş kitabı vardır: İnsan, Spor ve Olimpizm (Sarmal Yayınevi, 1996), Dağlarla (İnsancıl Yayınları, 1998), Spor Felsefesi (E Yayınları, 2002), Avuçlarımızdaki Cennet (E Yayınları, 2004) ve Spor Yapan İnsan (E Yayınları, 2008). 1965 yılında başladığı dağcılık sporunu hâlâ sürdürmektedir. 19832010 yıllarında Türkiye Dağcılık Federasyonu'nun İstanbul temsilciliğini yaptı. 1992-1996 yıllarında TMOK Olimpik Akademi Başkanlığı'nda bulunmuştur. 1996 yılında TMOK Fair Play Ödülü'ne layık görüldü. 1998 yılında Garanti Bankası'nın açtığı "Yarına Dört Işık" Proje Yarışması'nda birincilik ödülünü alan "Bin Olimpik Genç" adlı proje topluluğunda yer aldı. 1999 yılında Gökçe Karataş 1. Spor Ödülleri'nde incelemearaştırma dalında ikincilik ödülünü aldı. Türk Felsefe Derneği, Türkiye Felsefe Kurumu, Yarınlar için Eğitim Derneği, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ve AKOB (Akdeniz Opera ve Bale Derneği) üyesidir. Evli ve bir kızı vardır. Ayrıntı: 883 Philosophia Ayrıntı Dizisi: 5 Mitostan Felsefeye Attilla Erdemli Son Okuma Onur Koçyiğit © 2015, Attilla Erdemli Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları'na aittir. Kapak İllüstrasyonu SuperStock / Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Esin Tapan Yetiş Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: İstanbul, Mayıs 2015 Baskı Adedi 1000 ISBN 978-975-539-994-2 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.: 3 Cağaloğlu – İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected] Mitostan Felsefeye Attilla Erdemli Philosophia Ayrıntı Dizisi Felsefe Işığıyla Arayışlar Prof. Dr. Nejat Bozkurt Özgürlük Üzerine Bir Deneme Herbert Marcuse Felsefeye Davet 1 Veysel Atayman Søren Kierkegaard'da Kaygı Kavramı Yasemin Akış İçindekiler — Başlarken.........................................................................................................9 1. Çıplak Varlık....................................................................................................17 BEŞ SORU......................................................................................................18 ALTINCI SORU.............................................................................................22 UYUMSUZ VARLIK.....................................................................................25 BILGIYE ZORUNLU VARLIK.....................................................................27 İnsan Niçin Bilmek Zorundadır'a İlk Yanıtlar....................................30 Bilgi Kuvvettir..................................................................................36 Belirsizliğin Gücü............................................................................38 Bilgilenmenin Sınırı..............................................................................41 Neyi Bilebiliriz?................................................................................41 Ölçüt Sorunu....................................................................................46 Bilginin Varolduğu Yerde................................................................50 ARDI'DEN SONRA.......................................................................................55 Bir Kültür Bölgesi: Güneybatı Asya.....................................................58 2. Mitoloji............................................................................................................61 MITOLOJI NEDIR?.......................................................................................61 Mitos ve Efsane.....................................................................................65 Mitos ve Efsanenin Ayrılan Yanları ....................................................66 Mitos ve Efsanenin Koşut (paralel) Yanları ........................................76 BIR DÜŞÜNME MODELI OLARAK MITOS.............................................77 OLUŞ ............................................................................................................88 Khaos....................................................................................................88 Kosmos..................................................................................................93 Olympos ...........................................................................................97 Zeus...................................................................................................97 Antikçağda Din ....................................................................................103 Mitolojiyi Yaratan Ortak Akıl Uyarınca Olympos Neden Gerekli Oldu?......................................................107 İnsan......................................................................................................111 Tanrıların Armağanı............................................................................117 Varoluş..................................................................................................120 Evreni Anlatan Mitoslar.......................................................................121 Olympos'u Anlatan Mitoslar................................................................121 Coğrafi Yerler ve Yer Olaylarını Anlatan Mitoslar.............................122 Tek Canlıların (ya da Türlerin) Oluşumunu Anlatan Mitoslar.........123 İnsan'ın Duygu Durumlarını, Duygulanımlarını Anlatan Mitoslar.125 İnsan'ın Önemli Yaşama Durumlarını Anlatan Mitoslar..................127 Kahramanlar.....................................................................................129 BILGELIKLER................................................................................................132 Bilgelikler ve Felsefe..............................................................................135 Boşluktaki Yaşam.................................................................................140 Varolma Ortamı...............................................................................141 3. Miletos Okulu..................................................................................................146 MILETOS ......................................................................................................150 İYONYA'DA BILIM.......................................................................................152 İYONYA'DA FELSEFE..................................................................................154 Thales....................................................................................................155 Bir Soru.............................................................................................158 Kabuller.............................................................................................163 Yanıt ya da bir Deneme...................................................................167 Töz ve İlinek..........................................................................................168 Arkhe Neden Su?.............................................................................171 Tanrılar Neredeler?...............................................................................173 Aydınlanma......................................................................................174 Anaksimandros.....................................................................................178 Eleştiri...............................................................................................182 Anamaddenin Başlıca Özellikleri........................................................184 Anaksimenes.........................................................................................190 Bir Şeyin Varlık Nedeni Olmak ....................................................193 Bir Şeyin Varoluş Nedeni Olmak...................................................194 Bir şeyin hem Varlık Nedeni hem de Varoluş Nedeni olmak....194 Töz olarak Anamadde ya da Hava (Aer).......................................195 4. Miletos'un Ardından.......................................................................................201 FELSEFENIN BÜYÜK DEVINIMI..............................................................204 Felsefe ve Felsefe Tarihi.........................................................................204 Felsefenin Devinimi..............................................................................207 — Kaynakça.........................................................................................................221 Sevgili A priori Felsefe Topluluğuna* * A priori Felsefe Topluluğu, Ahmet Alemdar, Ruthy Meranda, Eli Meranda, Kerim Olcay, Berrin Önder, Yavuz Tezeller, Serra Ulusoy ile anılarımızda hep yaşayacak olan Sevgili Gürsu Okan'dan oluşmaktadır ve topluluğun 15 yıldır yaptığı felsefe çalışmaları hâlâ sürmektedir. Başlarken T arih kitapları, tarihsel süreci bölümler, sonra elde ettikleri parçaları peşpeşe sıralayarak tarihsel süreci kendilerince yeniden kurarlar. Bu bir tarih yapma, tarih anlama ve değerlendirme yöntemidir. Orada tarih birbirini izleyen çağlara, devirlere, dönemlere bölünür; dondurulur, kalıplanır. Bu tutumu hemen her tarihte, örneğin bilim tarihinde, kültür tarihinde, sanat tarihinde vd görebiliriz. Tarihe daha rahat baktığımızda, doğası gereği bölümlenmeyen, sürekli bir devinimle karşılaşırız. Orada tarihi görünür kılan tarihsel olay çok yönlü nedensellikle devinerek tarihsel gerçekliği ortaya çıkartmaktadır. Tarih çalışmalarının amacı, bu tarihsel gerçekliği kavrayıp anlaşılır kılmaktır. Tarihi öğrenmek, olayların ardında, onlarla kendisini göstermeye çalışan tarihsel gerçekliği öğrenmektir. Burada tarihi kendi süreci içinde kavramak önem kazanır. Bölümlemeci tarih anlayışının göz ardı ettiği bu durum, kimi zaman geçerliği çok kuşkulu yargılara da varır. Örneğin, şu tür saptamalarla karşılaşırız: "İnsanlar önceleri mitoslara inanıyorlardı. Bütün bilgileri mitosları oluşturan öykülerle sınırlıydı. Sonra felsefe başladı ve mitoslar dönemi bitti. İnsanlar artık sorgulayan bir anlayışla hareket etmekteydiler. Daha sonra bilimsel yaşama geldi, pozitif dönem başladı ve felsefenin yerini bilim aldı…" Ne felsefenin başlamasıyla mitoslar sona erdi ne de bilimin başlamasıyla felsefe sona erdi. Bunlar her zaman birbirlerinin içindedirler ve hep etkileşmektedirler. Bunları birbirinin ardına yerleştirmek, bir sıra düzenine sokmak, aralarındaki gerçek ilişkiyi, etkileşimi göz ardı etmektir. Dahası, İnsan ve yaşamı söz konusu olduğunda bu etkileşim çok daha fazla ve yoğun gerçekleşir. 9 Attilla Erdemli Aynı bölümleyip sıralayan tutum tarihsel olay içindeki değişik gelişmeleri neden–sonuç ilişkisiyle peş peşe dizilmiş olarak görür: Bir tarihsel olay, önceki bir tarihsel olayın sonucudur; fakat neden konumundaki olayın, nedeni olduğu sonuçla aynı tarihsel gerçekliğe dayandığı çok zaman geçerli değildir. Tarihte de nedensel bağlantılar bulunmaktadır fakat bir olayın nedeni mutlaka onun hemen gerisindeki olmak zorunda değildir; ayrıca özellikle tarihte bir olayın görünür nedeni ile asıl nedeni aynı olmamaktadır. Bir gelişme, değişik olaylardan sonra asıl nedeni olacağı olayı ortaya çıkartabilir. Sözgelimi Renaissance dediğimiz büyük kültür hareketinin temelleri, ortaçağın başlarında atılmıştı; ortaçağ bilgeleri ortaçağ aydınlığını kurarlarken, Renaissance'ı da hazırlamaktaydılar. Bu Renaissance'ın hemen öncesinde olmadı; bin yıla yakın bir süreçte gerçekleşti. Öte yandan Renaissance çok daha gerideki antikçağdan büyük ölçüde esinlenerek gelişmiştir. Tohumların gelişimi yüzyıllar içinde gerçekleşebilir. Bu çoğu zaman önemli değildir çünkü önemli olan sonuçtan çok, sonucu yaratan ve süren tarih denilen harekettir. Tarih, sözgelimi bir şeyin tarihi, bir şeyi o şey yapan özün değişik ortaya çıkışları, somutlaşmaları ile bunlar arasındaki ilişkiler, etkileşimler ve bu süreçte şeyin özünü ne ölçüde tanıyabildiğimiz, bilebildiğimizdir. Dolayısıyla tarih, değişik belgelere, saptamalara, verilere dayanılarak bir şeyin zaman içindeki öyküsünün anlatılmasından çok, o şeyi, o şey yapan özü, onun değişik somutlaşma süreçleriyle aramaktır. "Şey"in özünün devinimi, kendisini somutlaştırması olarak ele alındığında tarihin erekli olup olmadığı sorunuyla karşılaşırız. "Erek" tümüyle İnsancadır. İnsanın düşüncesinin dışında, örneğin, evrende ya da doğada bir erek bulunup bulunmadığını gösteren bir işaretle karşılaşmış değiliz. Erek, İnsan'ın doğada fark edilen devinimi anlamlandırabilmek için bulup kullandığı ve doğaya, olaylara yansıttığı bir kavram. Bu yansıtma yakın zamanlara özgü değildir. Yakın zamanlarda daha çok tarihin sonu konuşulup tartışılıyor. Tarihin ereklilikle işlenmesine ilkin dinlerde rastlıyoruz. "Nereden geldim?", "Ölünce ne olacağım, nereye gideceğim?" gibi dinlerde yanıtlanması kaçınılmaz olan sorular ister istemez tarihe değgin bir düşünüşe ve olayların yorumlanışına götürmektedir. Aynı bağlamda, adı koyulmasa da tutum olarak, tarihli yaşama ya da tarihlilik ile de karşılaşırız. Dinlerdeki ereklilik ile felsefe10 Mitostan Felsefeye deki ereklilik ayrıdır. Dinlerde eskatalojik bir ereklilik söz konusudur. Felsefe ile dinin önemli ayrımlarından biri de buradadır. Dinlerde, sözgelimi mitolojide Hades ülkesi, dünyanın sona ermesi, yaşamanın bitmesi, yargılanma zamanının gelmiş olması, öbür dünya, yargılanma gibi öğeler eskatalojik özelliği gösterirler; büyük din sistemlerine geldiğimizde bu özellik daha da güçlenir ve hatta belirleyici olur. Felsefe ise ereklilik ağırlıklı olarak evrim anlayışında temellerini bulur. Felsefedeki ereklilik yaşamayla iç içe geçmiştir. Orada dile getirilmek istenen, bireyin küçük yaşamalardan, sıradanlıktan, kendini boşa harcamaktan sıyrılıp kendi özgün ve yüksek yaşamasını somutlaştırması ve soylu bir yaşama evresine ulaşmasıdır. Felsefede tarih, İnsan'ı sonsuzlukla karşılaştırır. Felsefede tarihin erekli olduğu düşüncesiyle Empedokles ve Anaksagoras ontolojilerinde karşılaşırız. Sokrates düşüncesinde "ereklilik" bir umut olarak karşımıza çıkar. Konuyu bir tarih felsefesine ulaşacak boyutta ele alan Kant olmuştur. Kant, tarihin bir doğal süreç olduğunu savlar: Savaşlar, barışlar, gerginlikler, yapıcı–yaratıcı etkinlikler tarihsel sürecin olağan özellikleridir; bunlarla gerçekleşen gelişme dünya devletini amaçlamaktadır; doğanın bu gizil amacı uyarınca, bütün dünya evrensel bir anayasa uyarınca bir federe devlet olacaktır; o zaman yaşama, ebedi barış içinde yapıcı–yaratıcı bir sürece dönüşecektir... Stoa felsefesindeki doğa–İnsan bütünleşmesini çağrıştıran Kant görüşünde tarih aydınlanmış ve aydınlanan bir geleceğe doğru gelişmektir. Kendisini ancak erginlenen, yetkinleşen yaşamasında gösterecek bir özün; doğaya içkin bir özün ortaya çıkması erek olmaktadır. Nietzsche örneğin, kimi düşünürler ise tarihsel olayın ereklilik ile ilişkiye getirilmesine karşıdırlar. Ereklilik ile tarihteki bir başka soruna yanıt verebilme olanağı da doğmaktadır. Pek tartışılan bu sorun, tarihsel olayın bir özelliğinden kaynaklanır: Tarihsel süreç bir yineleme midir yoksa bir gelişme, olgunlaşma, erginlenme midir? Tarihsel olay görünen yanıyla yineleme izlenimi vermektedir; görünenin gerisinde, kendisini somutlaştıran bir öz olarak anlaşıldığında bir gelişme, erginlenme, özün kendi en son ve en yetkin durumuna doğru ilerlemesi olmaktadır. Burada tarihsel sürecin birbiriyle bağlantılı iki yanı ortaya çıkıyor: ilki, ilineksel olarak, bir kerelik, olup–biten olaylar dizisi; ikincisi ise daha derinde, büyük ereğe doğru fakat bir ke11 Attilla Erdemli relik ve ilineksel olanları kullanarak gerçekleşen tarih süreci. Bu durum Kant ve Hegel'i düşündürüyor. Kant'ın tarih anlayışına genel çizgileriyle değinilmişti. Hegel'in tarih anlayışıyla ayrılan yan ise; ide kendi süreci sonunda kendisine ulaşmayı amaçlamaktadır. Burada ise tarihsel süreçte "şey"in özü kendi en yetkin açılımını, en son somutlaşmasını amaçlamaktadır. Ereklilik, tarihsel süreç üstüne ileriye dönük bir tasarım veriyor; böylece tarihsel süreci bir biçimde anlamlandırabiliyoruz. Yine de ereklilik ile tarihsel olay arasında bir ilişki bulunduğunu gösterecek verilerden yoksunuz. Ereklilik olmadan tarihsel olay açıklanamaz mı; çok mu karanlıkta kalır? Tarihe başka açıdan bakılamaz mı? Tarih bir İnsan olayıdır. Bu evrenin tarihi de olsa, dünyamızın tarihi de olsa, bir bitki ya da böceğin tarihi de olsa değişmez; tarih bir İnsan olayıdır. Çünkü tarih, İnsan ile vardır ve İnsan içindir. Canlı, cansız, içkin, aşkın pek çok varlığın, durumun, sürecin tarihini araştıran, belirlemeye çalışan, dile getiren İnsan'dır. Böylece İnsan doğrudan dolaylı bağıntılı olduğu, yaşadığı yöresini tanır, değerlendirir ve yeri geldiğinde yaşamasına katar. Tarih bir yaşama olayıdır; yaşamaya dayanır ve varlığını dokuyan öğeleri yaşamadan alır. İnsan tarihi kurarken tarihlilik bir yaşama tutumu olarak yaşamasına katılır. Burada tarih artık daha yoğun bir bilinç durumudur. Tarihsel olay, bilinçte var olur ve sürer. Düne ait bilinç, yarını gözeterek bugünkü yaşamayı biçimlendirirken ereklilik kendisini gösterir. Ayrı deyişle tarihlilikte İnsan'ı dar ya da geniş boyutlu erekliliğe götüren bir yan vardır. Bu durum, İnsan'ın mı tarihin mi bir özelliğidir? Diyelim ki, böyle bir yan yok, o zaman İnsan umudunu, ileriye dönük tasarımlarını, dolayısıyla önemli ölçüde yaşamaya bağlılığı sarsılabilecektir. Tarih burada yaşama ile daha çok iç içe girmektedir. İnsan tarihli bir varlıktır. İnsan, tarih bilinci ile yaşaması gereken tek canlı varlıktır. Bu nedenle tarihlilik İnsan'ın yaşama sorununun önemli bir yanını oluşturmaktadır. Yukarda bir soruya değinip geçtik: Tarihe başka açıdan bakılamaz mı? Tarihsel olayda görüp anlamaya yöneldiğimiz gerçeğin tek boyutlu olduğu söylenemez; özellikle o İnsan yaşamı ile ilgiliyse. Tarihsel olay ne kadar farklı dünya görüşü, yaşama anlayışı, hatta varlık anlayışı bakımından ele alınırsa, tarihsel gerçek de o kadar farklı yanlarını açar, onu daha kapsamlı anlamamızı 12 Mitostan Felsefeye sağlar. Bu anlayış, tarihsel olayın yorumlanmasıdır. Her bilgi bir yorumdur. Bazı bilgilerin somut gerçek iIe dile getirildiği savlansa da dile gelen her şey dildedir ve artık dile getirmek istediği ile özdeş değildir. Burada iki bilgi alanı arasındaki ayrılık belirginleşmektedir: doğa bilimleri ve tinsel bilimler. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Yalnızca söz konusu iki bilgi alanı yok; fakat nedense fizikçiler kendi bilgilerini somut gerçeğe ilişkin olduğu savıyla biraz fazla önemserler. Oysa iki alan ve iki bilgi edinme yöntemi ayrıdır. Doğa bilimleri somut verilere dayanırlar. Onlarda kanıtlama önemlidir; gerektiğinde olaya gidilir, yinelenir ve görülür –elde edilen bilginin kesin olduğu yine de söylenemez–. Tarih ya da daha kapsamlı deyişle tinsel bilimler ise anlamaya dayanırlar çünkü kendisine gidilecek olay çok kez bir kereliktir ve olup bitmiştir. Bu da ağırlıklı olarak –Wilhelm Dilthey'in önemle ele aldığı– yaşama alanına özgüdür; orada bilgiler yorumlayarak anlamaya dayanırlar. Yaşama alanı tekdüze değildir; çok yönlüdür, çok renklidir, yüzeyde görünen olaylar yanında derine giden olaylar da etkindirler. Onu anlayabilmek için değişik açılardan bakmak ve sık sık bakmak gerekir. Felsefe tarihi de bir yorumdur. Birçok felsefe tarihi vardır ve her biri felsefeyi kendi anlayışı uyarınca anlatır. Bu durumun örneklerinden biri, Mitostan Felsefeye adlı bu çalışmadır: Bu çalışma yaşama felsefesi sorunsalı uyarınca yapılmıştır. Çalışmanın üzerine yerleştiği alanı göz ardı etmeyen okur, zaman zaman neden bazı ayrıntılara girildiğinin nedenini de görecektir. Mitostan Felsefeye sözü, çalışmanın söylenenden daha da kapsamlı ele alınmasını gerektiğini düşündürebilir. Nitekim böyle düşünenler de vardır. Wilhelm Weischedel, 18. yüzyıl başlarında yaşayan Berlin Akademisi Bilimler Derneği üyesi Jacob Brucker'den söz eder: Brucker felsefenin mitolojilerde bulunduğunu savlamaktadır. Mitolojilerde ontolojik açıklamaların yer alması olağandır fakat bu her mitolojide felsefe olduğunu göstermez. Çalışmamızda antikçağ mitolojisini ağırlıklı olarak almanın birkaç nedeni vardır. İlkin, kendisinden felsefe doğmuştur: Bunu göreceğiz. İkinci olarak antikçağ mitolojisi, Güneybatı Asya Kültür Bölgesi'ndeki bütün kültürlerden beslenerek yükselmiş en olgun biçimine ulaşmış bir mitolojidir. Diğer yandan, gerek Hesiodos gerek Homeros yapıtları yazılı olarak günümüze gelmiştir. Oysa söz konusu diğer kültürlerin mitoslarında zamanın ve olay13 Attilla Erdemli ların yıpratmasıyla kaybolmuş veya yarım kalmış pek çok mitos bulunmaktadır. Çalışmada da belirtildiği gibi yalnızca antikçağ mitolojisi sınırlarında kalındı. Kökleri Güneybatı Asya Kültür Bölgesi'nde olan bu mitolojiye bölgenin değişik kültürlerinden katkılar vardı; Sümer, Sami, Akad, Mısır, Hitit, Girit vd mitolojileri gibi. Bu mitolojiler başlıbaşına ele alınıp çalışmaya katılmadılar; yalnızca antikçağ mitolojisiyle ve çalışmanın sorunsalıyla bağlantısı uyarınca değinildi. Çalışma içinde yeniden belirtileceği üzere, sözkonusu kültür bölgesindeki değişik kültürlerle ilgili bilgiler ulaşılabilen bulgular sınırlarındadır. Yeni bulgular, bu bölge üstüne yeni bilgiler verebilir ve değişebilirler. Örneğin, çalışmada eski Mısır uygarlığı ve Mısır kültürünün etkilerinden de söz edildi. Oysa aynı kültür bölgesi içinde, yine piramitler yöresinde yaratılmış bir kültür var. Visoko –ya da Bosna– piramitlerini yapan uygarlık eski Mısır uygarlığından çok eskilerde yer alıyor. Fakat henüz ne olduğu bilinmiyor. Yeni bilgiler, yazarın ömrü yeterse, kitabın yeni baskılarında gerekli değişiklikleri getirecektir. 14 İnsan ve yaşamasıyla ilgili her düşüncenin, tasarımın İnsan'ın varlık yapısında temellenmesi gerekir. Değilse, düşünce pek sağlam olmayan temellere oturtulur. Felsefe tarihinde bu durumun değişik örnekleriyle karşılaşmakta zorlanmayız. İnsanın varlık yapısı, onun bedeni ile başlar. İlk temeller bedendedir. Beden İnsanı varlığa bağlar. Beden, İnsan yaşamı için taşıyıcı ve yönlendirici olmasına karşın tek belirleyici değildir. İnsan yaşamı, bedenden başlar ve sonra bedenin ötesine uzanır. İnsan'ın varlık yapısı böyle bir gelişmenin olanaklarını, gizil güçlerini taşımaktadır.