mekanik kapak replasmanı uygulanan hastalarda reoperasyona etki

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
Dr. SİYAMİ ERSEK
GÖĞÜS KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Başhekim
: Prof. Dr. İbrahim YEKELER
Klinik Şefi
: Doç. Dr. Azmi ÖZLER
MEKANİK KAPAK REPLASMANI
UYGULANAN HASTALARDA
REOPERASYONA ETKİ EDEN FAKTÖRLERİN
RETROSPEKTİF ANALİZİ
UZMANLIK TEZİ
Dr. Ebuzer AYDIN
İstanbul
Ekim 2005
TEŞEKKÜR
Hastanemizde bizlere nitelikli ve iyi bir çalışma ortamı hazırlayan
başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim YEKELER’e, ve onun şahsında geçmişte
hastanemizde başhekimlik görevini yürütmüş tüm değerli hocalarıma,
Zorlu kalp cerrahisi eğitimini bilgisi, tecrübesi ve hoşgörüsü ile bizlere kolay
kılan, bizlere her zaman destek olan değerli hocam ve klinik şefim, sayın
Doç. Dr. Azmi ÖZLER’e,
Kalp cerrahisi eğitimim süresince bilgi birikimini ve deneyimini bizlere
hoşgörü ile aktaran, cerrahi nosyonumun oluşmasını sağlayan, kalp cerrahisi
egitimimde bana rehberlik eden, değerli hocam, sayın
Op. Dr. M. Fikri YAPICI’ya,
Eğitimim süresince cerrahi bilgi ve klinik deneyimlerini bizlerle paylaşan
sayın şeflerim,
Doç. Dr. Ergin EREN, Op. Dr. Serap AYKUT AKA, Doç. Dr. Sabri
DAĞSALI, Doç. Dr. Fuat BİLGEN, Doç. Dr. Murat DEMİRTAŞ, Prof. Dr.
Sertaç ÇİÇEK ve Prof. Dr. M. Salih BİLAL’e,
Sayın şef yardımcılarım,
Op. Dr. Atilla KANCA, Op. Dr. Remzi TOSUN, Op. Dr. Murat AKÇAR
ve Doç. Dr. Hakan GERÇEKOĞLU’na,
Sahip oldukları cerrahi ve klinik deneyimlerini benimle cömertçe paylaşan,
bilimsel çalışma ruhunu, cerrahi disiplin ve prensipleri bana gösteren, ihtisas yıllarım
süresince bana sürekli yardımcı olan ve motive eden, samimi ve dostça
davranışlarıyla bana destek olan sayın uzmanlarım,
Op. Dr. Onur GÜRER’e ve Op. Dr. Aybanu GÖKÇEN TUYGUN’a,
2
Tezimin istatistikleri konusunda benden yardımını esirgemeyen değerli
uzmanımız Op. Dr. Gerçek ÇAMUR’a,
Anesteziyoloji bölümünün şefleri sayın Dr. Sevim CANİK ve Prof. Dr.
Zühal AYKAÇ ile şef yardımcısı, uzman, asistan ve tüm çalışanlarına,
Asistanlığım süresince birlikte çalıştığım ve eğitimime büyük katkısı olan
ağabeyim Op. Dr. İsmail HABERAL’a ve birlikte çalıştığım değerli arkadaşlarım
Dr. Betül ÇELİKKOL ve Dr. Mutlu ŞENOCAK’a,
Bana destek olan tüm Kalp Damar Cerrahisi uzman, başasistan ve
asistanlarına,
Kardiyoloji ve Göğüs Cerrahisi bölümünün şef, şef yardımcısı, uzman,
asistan ve tüm çalışanlarına,
Ayrıca bana destek olan ameliyathane, postoperatif yoğun bakım ve servis
hemşire ve sağlık personeli arkadaşlarıma,
Üzerimde sonsuz hak ve emekleri olan Anne ve Babama, her zaman bana
sevgiyle destek olan Kızkardeşime,
Teşekkür etmekten şeref ve mutluluk duyarım...
3
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ............................................................................................................... 2
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... 4
KISALTMALAR ....................................................................................................... 5
ÖZET .......................................................................................................................... 6
ABSTRACT................................................................................................................ 8
GİRİŞ ........................................................................................................................ 10
GENEL BİLGİLER................................................................................................. 13
Mitral Kapak........................................................................................................... 13
Aort Kapak ............................................................................................................. 15
Triküspid Kapak ..................................................................................................... 17
Reoperatif Kapak Cerrahisi .................................................................................... 22
Mekanik kapak mı? Biyoprostetik kapak mı? ........................................................ 23
Reoperatif Aort Kapak Cerrahisi............................................................................ 24
Tarihi Gelişim ..................................................................................................... 24
Yaklaşımlar ve Teknikler.................................................................................... 24
Standart yaklaşım; Resternotomi ..................................................................... 24
Minimal invaziv aort kapak reoperasyonları ................................................... 25
Mitral ve Triküspid Kapak Reoperasyonları .......................................................... 29
Resternotomi ....................................................................................................... 29
Sağ Torakotomi................................................................................................... 30
MATERYAL ve METOD ...................................................................................... 32
İstatiksel Analiz ...................................................................................................... 35
Bulgular .................................................................................................................. 35
TARTIŞMA.............................................................................................................. 40
SONUÇ ..................................................................................................................... 45
KAYNAKLAR ......................................................................................................... 47
4
KISALTMALAR
AD
: Aort Darlığı
AY
: Aort Yetersizliği
AF
: Atrial Fibrilasyon
AMK : Açık Mitral Komissürotomi
°C
: Centigrade Celcius
EKG : Elektrokardiyogram
IKA
: İnterkostal Aralık
IMA
: İnternal mammarian arter
KMK : Kapalı Mitral Komissürotomi
KKY : Konjestif Kalp Yetmezliği
LAD : Sol Ön İnen Koroner Arter
MPV : Ortalama Trombosit Hacmi (Mean Platelet Volume)
PHT
: Pulmoner Hipertansiyon
NYHA : New York Heart Association
TEE
: Transözofajiyal Ekokardiyografi
VSD : Ventrikül Septal Defekt
5
ÖZET
Günümüzde insidansı azalsa da ülkemizde sıklıkla akut romatizmal ateş
sekeli olarak karşımıza çıkan kalp kapak hastalıkları, erişkin kalp cerrahisinin önemli
bir
bölümünü
oluşturmaktadır.
Cerrahi
tekniklerin
ve
miyokard
koruma
yöntemlerinin gelişmesi, teknolojik gelişmeler ve sosyo-kültürel düzeyin artması ile
beklenen yaşam sürelerinin uzaması sonucunda reoperasyonlarda artış gözlenmiştir.
Reoperasyonlarda, mortalite ve morbidite, cerrahi teknik ve bilgi birikimine bağlı
olarak azalmasına karşın, reoperasyon oranının giderek artması nedeniyle ciddi bir
sağlık sorunu olmaya devam etmektedir.
Bu çalışmanın amacı, reoperasyona neden olan etkenleri saptamak ve bunlar
arasında önlenebilir olanları ortaya çıkarmaktır. Amaca yönelik olarak, yirmiyedi
değişik etken belirlendi ve her bir değişkenin reoperasyona neden olabilme oranı
araştırıldı. Bu değişkenler; yaş, cinsiyet, kapak tipi, kapak boyutu, kapak
lokalizasyonu, kapak yerleştirilme pozisyonu, kumadin kullanımı, İNR düzeyi, ek
kardiyak girişim varlığı, sol atriumda trombüs varlığı, kapakta trombüs varlığı,
perivalvuler kaçak varlığı, sol atrial anevrizma varlığı, trombosit sayısı ve ortalama
trombosit hacmi (MPV), ilk operasyon sonrası kanama ve/veya diğer nedenlere bağlı
revizyon yapılıp yapılmaması, kullanılan protezin markası, kapakta koruma yapılıp
yapılmadığı, aort kapak için kök genişletilmesinin uygulanıp uygulanmadığı, kapakta
kalsifikasyon varlığı, infektif endokardit varlığı, preoperatif ve postoperatif ritm
karakteri, hastanın kalp cerrahisi merkezine olan uzaklığı ve eşlik eden kalp dışı
sistemik hastalıklar olarak belirlendi.
Mekanik kapak takılan ve merkezimizde 2000-2005 yılları arasında
reoperasyona alınan 60 hasta retrospektif olarak incelendi. Ancak 17 hastanın ilk
operasyonu ile ilgili bilgilere ulaşılamadığından çalışmadan çıkarıldı. Bu dönemde
primer kapak operasyonları sayısı 1615, total reoperasyon sayısı 176 [kapak tamiri
sonrası (n=87) ve biyoprotez replasmanı sonrası reoperasyonlar (n=29) dahil] ve
koroner bypass ile birlikte kapak operasyonu sayısı ise 370 olarak saptandı.
Reoperasyona alınan hastalar belirlenen risk faktörleri açısından analiz edildi.
6
Kapakta trombüs saptanan hastaların ortalama trombosit hacim değerleri
kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu (p < 0.05). Enfektif endokardit saptanan
hastalarda perivalvüler kaçak insidansı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptandı (p < 0.05).
7
ABSTRACT
Heart valve diseases which have been encountered as acute rheumatic fever
sequele constitutes significant amount of adult cardiac surgery. Increase in reoperations has been seen with the development of surgical techniques, myocardial
protection methods, technological improvements and with the rise of socio-cultural
level. Re-operation is going to be a serious health problem because of the increasing
number of cases although the amount of re-operations, mortality and morbidity go
down depending on the improvement of technology.
The objective of this work is to determine the factors causing re-operation
and to find out the preventable ones among them. Twenty seven different factors
have been designated and rate of causing re-operation for each factor has been
studied. These factors have been determined as age, gender, valve type, valve size,
location of valve, replacement position of the valve, coumadine usage, INR level,
probability of concomitant cardiac surgery, presence of thrombosis in left atrium,
presence of thrombosis in valve, perivalvular leakage, presence of left atrial
aneurysm, count of thrombocytes, mean platelet volume (MPV), bleeding after first
operation, revision depending on the other factors, brand of the prosthesis, whether
protection is done or not, application of root enlargement for aortic valve, presence
of calcification, presence of infective endocarditis, pre-operative and post-operative
rhythm pattern, the distance between the locations of the patient and the cardiac
surgery center and accompanying systemic diseases besides cardiac ones.
Sixty , who were subjected to mechanical cardiac valve replacement and were
re-operated in our center between the years 2000 and 2005, have been investigated
retrospectively. Seventeen of them excluded from the study, because of detailed
information about previous surgery couldn’t found. These are the numbers of
primary valve operations: 1615, total re-operation: 125 (after valve repairing: n=62,
re-operations after bio-prothesis replacement: n=20), valve operation including
coronary bypass: 370. The re-operated patients have been analyzed depending on the
risk factors.
8
Mean platelet volumes of patients with trombosis formation in the previously
replaced valve were higher than the patients in the control group (p < 0.05).
Statistically significant correlation was found between infective endocarditis and
perivalvular leakage (p < 0.05).
9
GİRİŞ
Kalp
kapak hastalıkları ve cerrahi tedavisi, günümüzde hala önemini
koruyan bir konudur. Cerrahi girişim gerektiren kalp kapak hastalıkları, darlık,
yetersizlik ve darlıklara yetersizliğin eşlik ettiği fikse kapaklardır. Gelişmekte olan
toplumlar için mitral darlığının hemen hemen tek sebebi akut romatizmal ateştir [1].
Günümüzde akut romatizmal ateş, gelişmiş toplumlarında önemini yitirse de,
gelişmekte olan toplumlar için hala ciddiyetini koruyan bir hastalıktır. Penisilin
profilaksisine yeterince önem verilmemesi ve genel hijyen kurallarına özen
gösterilmemesi, çocukluk ve gelişme çağında streptokoksik enfeksiyonların akut
hecmeleri ile sonuçlanır. Klinik olarak sıklıkla üst solunum enfeksiyonu şeklinde
meydana gelen bu durum, immünolojik mekanizmalarla kalpte de enflamasyona
sebep olur. İleriki yaşlarda ise sıklıkla kapak patolojileri şeklinde karşımıza çıkar. En
sık gözlenen patoloji ise, fibrotik ve kalsifik mitral kapak darlığıdır.
Reoperasyona giden kapak hastalarının sayısı giderek artmaktadır ve nüfusun
yaş ortalamasının artması ile de artmaya devam edecektir. Bu operasyonlar kapak
dışı operasyon sonrası nativ kapak hastalığının ilerlemesi veya bioprostetik
kapakların dejenerasyonu sonrası sıklıkla görülür. Gerçekte, biyolojik kapakların
dejenerasyonunun onların doğal seyri olduğu operasyon öncesi cerrah ve hasta
tarafından bilinir. Reoperasyonlar ilk operasyonlara göre kalp etrafındaki
yapışıklıklar nedeniyle teknıik açıdan daha zordur. Ayrıca kapak disfonksiyonuna
bağlı gelişen PHT nedeniyle daha sıkıntılı bir operasyondur. Bununla beraber
reoperasyonlar genellikle sınırdaki hastalara uygulandığı için komplikasyonları daha
az tolere ederler. Geçmişte reoperasyonların mortalitesi ilk operasyona oranla çok
yüksek olmasına karşın günümüzde mortalite ve morbiditede azalma görülmüştür.
Son yıllarda mortalite ve morbiditedeki azalmalar miyokardiyal korumadaki
gelişmeler ve derin hipotermik arrestin kullanılmasıyla sağlanmıştır. Kardiopulmoner
(KBP) bypassta periferik kanulasyon standart olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Erken parsiyel KPB’nin kullanılması resternotomi esnasında hipertansif sağ
10
ventrikülün ve patent koroner arterlerin yaralanmasını azaltmıştır. Bu teknik oksijen
kullanımını azaltarak myokardiyal distansiyonu azaltır.
Hastalıklı kapağın başarılı replasmanı semptomatik ve hemodinamik olarak
tatmin edici sonuç vermektedir. Bu başarı mekanik kapakların uygun fonksiyonları
ile elde edilmiştir. Kapak dizaynındaki gelişmeler primer biyoprotez kapakların
bozulmasını azaltmasına karşın tamamen ortadan kaldıramamıştır.
Mekanik kapaklar uzun ömürlü olmalarına karşın antikoagülan gerektirirler
ve tromboembolik olaylara neden olurlar. Tromboembolik olaylar, kapakların
dizaynına, kullanılan materyale ve hastaya bağlı olarak oluşur. Endokardit, ayrışma,
perivalvüler kaçak ve pannus oluşumu hem mekanik hemde biyolojik kapaklarda
görülürken, akut protez trombozu mekanik kapaklarda daha sık görülür. Mekanik
protezler, genç hastalarda uzun ömürlü olmaları nedeniyle tercih edilmelerine karşın,
trombojenik olaylar açısından risk taşımaları nedeniyle uzun süreli antikoagülan
gerektirirler.
Biyoprostetik kapaklarda oluşan yapısal bozukluk doku kapaklarının en sık ve
en
önemli
reoperasyon
nedenidir.
Yeni
takılacak
kapağın
seçimi
halen
tartışılmaktadır. Seçim hastanın yaşına, beklenen yaşam süresine, kapağın ölçüsüne
ve kardiyak ve kardiyak olmayan komorbiditeye bağlıdır. Biyolojik ve mekanik
kapakların uzun dönem verimliliklerini karşılaştıran bazı çalışmalarda, kapağa bağlı
komplikasyonlara rağmen benzer olarak bulunmuştur. Son çalışmalar mekanik
kapağa bağlı kanama komplikasyonlarının beklenen yaşam süresi ve biyolojik
kapakların reoperasyon riski ile birlikte düşünülmesi gerekliliğini göstermiştir.
Biyoprostetik kapakların yapısal bozukluğunun zamana bağlı olarak geliştiği
bilinmektedir. Buna karşın bir çok cerrah stentsiz kapakları ve homogreftleri giderek
daha erken yaşta kullanmaya başlamışlardır. Bununla birlikte, %0.5/yıl major risk ve
%2-%4/yıl minor antikoagülasyona bağlı kanama riski oranlarını
bulunmaktadır.
11
yüksek
Son yıllarda yapılan çalışmalarda ortalama trombosit hacmi ile miyokard
infarktusu ve serebrovasküler olay gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı
sonuçlar bulunmuştur. Biz mekanik kapak replasmanı uygulanan hastalarda kapakta
trombüs oluşumu ile ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişkiyi araştırdık. Ayrıca
çalışmamızda reoperasyona neden olabilecek diğer etkenleri belirlemeye, önlenebilir
nedenleri ortadan kaldırarak hastaların yaşam süresi ve kalitesini arttırmayı
amaçladık.
12
GENEL BİLGİLER
Mitral Kapak
Mitral darlıklarda, presemptomatik dönem süresince, fizik bulgular normal
olabileceği gibi, hafif darlık bulguları tespit edilebilir. Sıklıkla, istirahatte en
karakteristik bulgu, birinci kalp sesinin sertleşmesi ve presistolik üfürümdür. Kısa bir
diyastolik dekreşendo karakterli üfürüm sadece egzersizde işitilebilir. Semptomatik
darlıklı hastalarda bulgular daha belirgindir ve dikkatli bir fizik muayene doğru tanı
koymaya yardımcı olur. Jugüler venöz basınç normal, sağ atrial basınç ise yüksek
tespit edilebilir. Sivri "a" dalgası sağ ventrikül hipertansiyonunun bir sonucu olabilir
veya triküspid darlığı ile beraber bulunabilir. Sivri "v" dalgası ise triküspid
yetersizliği sonucu gelişir. Atrial fibrilasyon, "a" dalgalarından yoksun düzensiz bir
venöz basınç trasesi meydana getirir. Bu bulgulara ek olarak pulmoner konjesyon, ral
veya plevral sıvı görülebilir.
Mitral yetersizliğe sahip hastalar genellikle asemptomatiktirler. Ciddi mitral
yetersizliği yıllarca ya hiç semptom vermez yada çok hafif semptom verir. Düşük
kardiyak debiye bağlı yorgunluk ve egzersiz ile hafif dispne en sık görülen
semptomlardır ve dinlenme ile hızla düzelir. Semptomlar, hafif dispne, ortopne,
paroksismal noktürnal dispne ve periferik ödem şeklinde ilerler. Miyokard enfaktüsü
veya anjina hikayesi papiller adale tutulumunu düşündürür. Orta yaşlardaki bir erkek
hastada semptomların aniden ortaya çıkması veya aniden kötüleşmesi korda
rüptürünü düşündürür. Mitral regürjitasyonun ortaya çıkmasından önce kalp
büyümesi varsa dilate kardiyomiyopati düşünülmelidir. Romatizmal ateş hikayesi,
romatizmal kalp hastalığını, yakın zamanda gerçekleşen ateş ise enfektif endokarditi
düşündürmelidir. Egzersiz ile ciddi dispne, paroksismal noktürnal dispne, belirgin
pulmoner ödem ve hemoptizi hastalığın ileri evrelerinde görülür. Bu gibi
semptomlar, yeni bir atrial fibrilasyon, regürjitasyon miktarında artma, endokardit
veya korda rüptürü, sol ventrikül kompliyans veya fonksiyonunda ani değişiklikler
ile tetiklenebilir. Akut bir biçimde başlayan ciddi mitral yetersizlikli hastalarda,
semptomlar daha dramatiktir. Bunlara pulmoner ödem ve konjestif kalp yetmezliği
13
dahildir fakat diüretik ve vazodilatatörlerin verilmesi ve sol atriyum kompliyansının
artmasıyla geriler.
Mitral kapak prolapsuslu hastalar genellikle asemptomatiktir. Hastalarda en
sık kardiyak oskültasyon veya diğer bir amaçla yapılan ekokardiyografi nedeniyle
tesadüfen tesbit edilir. Ailesel bir kardiyak hastalığın varlığı veya anormal bir
istirahat elektrokardiyogramı dolayısı ile ayrıntılı bir inceleme esnasında ortaya
çıkarılır. En sık görülen şikayet genellikle ventriküler erken atımlara bağlı olan
çarpıntıdır. Supraventriküler aritmiler de sıktır ve en sık görülen devamlı taşikardi,
supraventriküler taşikardinin paroksismal reentry’sidir. Göğüs ağrısı mitral kapak
prolapsusu bulunan hastalarda sık görülen bir şikayettir. Beraberinde iskemik kalp
hastalığı olmayanlarda ağrı atipiktir ve nadiren klasik anjina pektorise benzer. Dispne
ve yorgunluk da sık görülen semptomlar arasındadır.
Mitral darlık hastalıklarının cerrahi tedavisinde seçenekler, subvalvüler
aparatın eksize edildiği konvansiyonel mitral kapak replasmanı, korda tendineaların
ve lifletlerin korunduğu mitral kapak replasmanı, mitral kapak onarımları ve kapalı
mitral komissürotomidir [8,9]. Günümüzdeki genel eğilim, mitral kapağın cerrahi
tedavisi için prostetik kapak replasmanı yerine onarım operasyonlarını tercih etme
yönündedir. Bu eğilimin sebepleri arasında, mitral kapak hastalıklarının fizyolojisi ve
doğal öyküsünün giderek daha iyi anlaşılması, kapak disfonksiyonun araştırılmasında
kullanılan (transözofajial ekokardiyografi (TEE) gibi) tanısal metodların ilerlemesi,
cerrahi tekniklerdeki gelişmeler, miyokardiyal koruma yöntemlerinde ilerlemeler,
operatif mortalitenin onarım prosedürlerinden daha düşük olması, prostetik kapak
replasmanlarında elde edilen suboptimal uzun dönem sonuçlar ve prostetik kapaklara
ve replasman operasyonlarına özgü komplikasyonlar sayılabilir [10]. Özellikle
pediyatrik
vakalarda,
tromboembolizm,
mitral
kanama
kapak
gibi
replasmanlarının,
bilinen
erken
komplikasyonları
dejenerasyon,
yanında,
anulus
boyutlarında uygunsuzluk, kalp boşluklarının ve sağ atriyo-ventriküler orifisin
geometrisini
bozması,
sol
ventriküler
çıkım
yolu
darlığı
gibi
diğer
komplikasyonlarının da gözardı edilmemesi ve tamir tekniğinin gerek düşük ameliyat
mortalitesi, gerekse uzun sürvi sağlaması dolayısıyla tercih edilmesi gerektiği
14
vurgulanmaktadır [11]. Bunun yanında, kapak onarımının belli bir düzeyde cerrahi
deneyim gerektirdiği de unutulmamalıdır [12]. Genel olarak, kapak replasmanı için
endikasyonlar, onarılamaz durumda olduğu düşünülen kapağa sahip olan ve
rekonstrüksiyon veya kapalı mitral komissürotomi (KMK) sonrası uzun dönem
başarı şansı zayıf olduğu gösterilmiş hasta alt gruplarına aittir. KMK’yı takiben
hastaların bir süre sonra restenoz, ilave kapak lezyonları veya enfeksiyon gibi diğer
nedenlerle tekrar başvurdukları ve sıklıkla bu hastalara reoperasyon ile prostetik
kapak takıldığı görülmektedir [13]. Ayrıca onarım operasyonu yapılan ve
intraoperatif olarak transözofajial ekokardiyografi ile onarımın başarısız olduğu
saptanan hastalarda da kapak replasmanı yapılır. Semptomatik hastalar için
operasyon; ağır, geri dönüşümsüz sol ventrikül sistolik disfonksiyonu gelişmeden
yapılmalıdır.
Aort Kapak
Aort darlığında sol ventrikül çıkım yolu darlığı subvalvuler, valvüler veya
supravalvüler olabilir. Erişkin yaş grubunda darlık daha çok valvüler düzeydedir.
Valvüler aort darlığı (AD) romatizmal, romatizmal olmayan olarak etyolojisine göre
ikiye ayrılır [14].
Romatizmal aort darlığı akut romatizmal ateşte görülen pankardite bağlı
olarak gelişir. Cerrahi olarak çıkarılan kapakların %30-40’ında romatizmal etyoloji
saptanmaktadır. Kapakçıklar kalınlaşır ve ödem oluşur, mikroskobik olarak ise
inflamatuar hücre infiltrasyonu gözlenir. Kapakçıklar giderek fibrozisin de ilerlemesi
ile dejenere olurlar ve koaptasyon bozulur, komissüral füzyon gelişir. Romatizmal
aort darlıklarına çoğunlukla mitral kapak hastalığı da eşlik eder [15].
Romatizmal olmayan aort darlığı kongenital ve dejeneratif olmak üzere ikiye
ayrılır. Kongenital AD ensık görülen aort darlığı patolojisidir ve yaklaşık üçte ikisini
oluşturur [16]. Biküspit formu toplumda %0.9-2 [17] oranında görülürken AD olan
hastaların %54’ünü oluşturur. Konjenital biküspit AD hayat boyunca normal
15
fonksiyonunu sürdürebileceği gibi progressif kalsifikasyon ile darlığa neden olabilir
veya infeksiyona neden olarak yetmezliğe neden olabilir.
Dejeneratif aort darlığına senil, idiopatik, kalsifik veya aterosklerotik tipte
denilir. Bu tipte mitral kapağın anterior lifletinde ve/veya mitral anulusta, hatta
koroner arterlerde kalsifikasyon görülür.
Fizik muayenede boyuna yayılan artan ve azalan karakter gösteren kaba
üfürüm duyulabilir. Üfürüm ikinci kalp sesinde çiftleşme kapağın mobilitesini
kaybetmesine bağlı olarak kaybolabilir. Atrial hipertrofiye bağlı olarak S4
duyulabilir ve karotis arterde tril alınabilir.
EKG’de tipik olarak sol ventrikül hipertrofisi ve sol atrial genişleme görülür.
His demetinin kalsifikasyonuna bağlı olarak tam kalp bloğu, dal bloğu veya
interventriküler iletinin gecikmesine bağlı olarak iletim problemleri gözlenir. Tele’de
sol ventrikül belirgin olmasına karşın kalp yetmezliği gelişmemişse kardiyomegali
gözlenmez. Aort kapak kalsifikasyonu ve post-stenotik dilatasyona bağlı aort
dilatasyonu görülebilir.
Aort darlığı olan hastalar uzun süre asemptomatiktirler ancak kapak alanında
darlık arttıkça konjestif kalp yetersizliğinin triadının tamamı veya bir kısmı, angina
ve senkop görülür. Semptomların başlamasından sonra klinik olarak malign tablo
ortaya çıkmıştır. Kapak hastalıkları arasında mortalitesi en yüksek hastalıktır ve
yaklaşık %20’dir [18]. Fizik muayenede aort darlığından şüphelenilen hastaların
asemptomatik olsalar dahi ileri tetkik edilmeleri gereklidir. Sırasıyla EKG, tele ve
ekokardiyografi yapılmalıdır. Koroner lezyon şüphesi varsa koroner angio ile birlikte
kardiyak kataterizasyon yapılmalıdır.
Aort yetmezliğinin (AY) en sık sebebi romatizmal ateştir ve kapak
replasmanı olan hastaların yarısını oluşturur [14]. AD’nin aksine romatizmal
olmayan nedenler azdır ve aorta ile birlikte kapak tutulumu gözlenir. Enfektif
endokardite bağlı AY en sık kapak replasmanı nedenidir ve en fatal seyreden izole
16
AY’dir. Konjenital ventrikül septal defektler (VSD) yaprakçıkların prolapsusuna
bağlı olarak AY yapabilir özelliklede sağ koroner yaprakçıkta görülür. AY künt
gögüs travmalarında en sık görülen kapak lezyonudur ve yaprakçıklarında kopma
veya aort duvarında yırtılma ile birlikte olabilir. Diğer kapak lezyonu nedenleri
miksamatöz dejenerasyon, romatoid artrit ve sistemik lupus eritamotozistir.
Belirgin
AY kapakların
normal
olmasına karşın
asendan aortanın
genişlemesine bağlı olarak da görülebilir. Şu an görülmemesine karşın sifilisin son
dönemlerinde AY aort dilatasyonuna bağlı olarak oluşabilir. Marfan sendromu,
elastik liflerde yapısal bozukluğa bağlı gelişen, otozomal dominant geçiş gösteren
kalıtsal bir hastalıktır. Media tabakasındaki elastik liflerin yapısal bozukluğu (kistik
medial nekroz) sonucunda aort incelir ve genişler valsalva sinüslerinide tutarsa
anuloaortik ektazi adını alır ve kapak yapısı normal olmasına karşın yetmezlik
gelişir. Diğer nedenler arasında Ehler-Danlos sendromu, osteogenezis imperfekta,
akut aort diseksiyonları ve ankilozan spondilit sayılabilir.
Aort darlığının aksine semptomlar ortaya çıktıktan sonra klinik hızla
kötüleşmez ancak AY’de uzun süre semptomsuz seyreder. Efor dispnesi ve angina
klinik bulgularıdır. Fizik muayenede, nabız basıncında artma ve buna bağlı Corrigan
nabzı, Musset belirtisi, Quinke nabzı, Doroziez işareti ve Traube bulgusu
saptanabilir. Dinlemekle jet akıma bağlı sistolik üfürüm, Austin Flint üfürümü ve
eğer kalp yetmezliği gelişmişse S4 duyulabilir. EKG’de sol ventrikül hipertrofisi, önarka akciğer grafisinde sol ventrikül büyümesi görülür. Akut AY’de ise sinüs
taşikardisi saptanır, grafide özellik saptanmaz. Ekokardiyografi ile demontsratif
olarak tanı konulur. Angina çoğunlukla var olduğu için kardiyak kataterizasyon ve
koroner angiografi yapılmalıdır.
Triküspid Kapak
Edinsel triküspid kapak hastalıkları nadir olarak görülürler. Sıklıkla
romatizmal kalp hastalıklarına sekonder olarak yetmezlik veya darlık gelişir. Hemen
her zaman mitral veya aort kapak hastalıkları ile birlikte görülürler [2,3]. Sol kalp
17
romatizmal kapak hastalığına bağlı olarak, triküspid kapak yapısı normal olmasına
karşın tricuspid kapakta yetmezlik gelişebilir. Sol kalp kapaklarına bağlı gelişen
pulmoner hipertansiyon (PHT) ve sağ ventriküldeki genişleme sonucunda
fonksiyonel triküspid yetersizliği gelişebilir.
Edinsel triküspid kapak yetersizliği sıklıkla romatizmal olmasına karşın,
karsinoid sendrom, fibroelastozis, endomyokardial fibrozis ve lupus eritamatoziste
de görülebilir. Sağ atrial miksoma da ayırıcı tanıda düşünülmelidir [4]. İzole
lezyonlar çok nadir olarak görülebilir.
En sık görülen deformite komissürlerin füzyonudur. Lifletler kalınlaşır fakat
hareketlidir. Kapak orifisi genellikle oval ve darlık oluşturacak kadar yetersizdir.
Kapak altı yapılarda mitral kapak hastalıklarına oranla daha az füzyon görülür.
Mitral kapak hastalıklarının aksine kalsifikasyon çok nadirdir [2].
Triküspid darlığı dördüncü ve beşinci dekadta mitral kapak hastalıklarına
benzer dağılım gösterirler. En sık görülen bulgular aşırı yorgunluk, dispne ve
periferik ödemdir [4]. Periferik ödem, atrial fibrilasyonlu vakalarda her zaman
gözlenirken normal sinüs ritmindeki hastalarda aralıklı olarak veya nadiren gözlenir.
Normal sinüs ritmi olan hastalarda jügüler venöz trasede “a” dalgası gözlenir.
Karaciğer büyümesi ve asit triküspid darlığının
son aşamasında gözlenirken
triküspid yetersizliği ile atrial fibrilasyon (AF) birlikteliğinde daha sık görülür. 3. 4.
ve 5. interkostal aralık’ta (İKA) sternumun sol kenarı boyunca inspiryumla artan ve
ekspiryumla azalan diyastolik bir üfürüm duyulur. AF olan hastalarda sistolik bir
üfürüm duyulurken, normal sinüs ritminde bu üfürüm nadir olarak duyulur. Eğer ileri
derecede darlık varsa inspirasyon sağ ventrikül sistolik basıncını azaltacağı için
üfürümü maskeleyebilir. Triküspid kapağın açılma sesini mitral kapağın açılma
sesinden ayırdetmek güçtür. AF varlığı, venöz basınçta artış ve klasik üfürümün
varlığı belirgin triküspid darlığını gösterir.
EKG’de sık görülen AF dışında özgün bir bulgu gözlenmezken normal sinüs
ritmindeki hastalarda sivri “p” dalgası gözlenebilirken bu bulguda spesifik değildir.
18
Triküspid darlığının tipik radyolojik bulgusu akciğer konjesyonu ve pulmoner arter
genişlemesi olmadan sağ atrium genişlemesidir. Kapağın kalsifikasyonu nadiren
gözlenir. Triküspid darlığının ve stenozunun birlikteliğinde AF’ de varsa dev atrium
gözlenebilir.
Triküspid kapağın cerrahisi için, temel hemodinamik bulgular kapak
üzerindeki diyastolik gradientin 5 mmHg’den büyük olması, sağ atrial basıncın
yükselmesi, ve kardiyak debinin azalmasıdır. Klinik ve hemodinamik bulgular AF
varlığında maskelenebilir. Kapak alanının 1.5 cm² altına düşmesi belirgin
hemodinamik ve klinik bulguları ortaya çıkarır. Sağ atrial basınç kapak alanı ile ilişki
göstermezken, kardiyak index ile yüksek korelasyon gösterir. Non invaziv yöntemler
hemodinamik ve operasyon planı ile korelasyon gösterirler. M-mod ve iki boyutlu
ekokardiyografi ile kapağın kalınlaşmasını, diyastolik geçişin azalmasını ve tipik
bulgusu olan kapağın kubbeleşmesini gösterebiliriz [5]. Doppler ekokardiyografi ise
AF ve konjestif kalp yetmezliği (KKY) varlığında sağ ventrikül basıncından
bağımsız olarak kapağın değerlendirilmesini sağlar.
İzole triküspid yetersizliği çok nadirdir [6]. Organik triküspid yetersizliği ise
travma, endokardit, karsinoid kalp hastalıkları veya romatizmal kalp hastalıklarına
bağlı olarak görülür. Hastalıkların büyük çoğunluğunda triküspid yetersizliği organik
bir nedenden daha çok fonksiyoneldir. Travmaya bağlı yetersizlikler künt göğüs
travmalarına bağlı olarak nadiren görülürler. Kapakta travmaya bağlı iki tip
yaralanma görülür: papiller adele rüptürü veya korda tendinea veya kapakta yırtılma.
Papiller adele rüptürü olan hastalar tanı konamadan veya tedaviye başlanamadan
kaybedilebilirler. Erken operasyon ile iyi sonuçlar alınmaktadır. Korda tendinea
yaralanmalarının ise geç dönemde operasyon ile tamirlerinde iyi sonuçlar
alınmaktadır. Operasyonun zamanlaması belirti ve bulgulara göre yapılmalıdır. Bir
çok hasta uzun yıllar opere edilmeden takip edilmiştir. Çok nadir olarak kardiyak
kateterizasyon
esnasında
korda
tendinea
yaralanması
olabilir.
Kardiyak
transplantasyon sonrası triküspid yetersizliği giderek artan oranlarda görülmeye
başlamıştır. Transplantasyon sonrası takiplerde multiple sağ ventrikül biyopsilerinin
19
sonucunda korda yaralanmasına bağlı olarak triküspid yetersizliği oluştuğu
belirtilmiştir.
Endokardite bağlı kapak dokusunda gelişen bozulma ilaç bağımlılığının
artması ile artış göstermiştir. Karsinoid kalp hastalıklarında fibröz plaklar, kapak
endokardında ve kardiyak boşluklarda birikirler. Bu fibröz doku kapağın ventriküle
bakan yüzünde ventrikül duvarını genellikle tutmadan birikir. Fibrozis sonucu oluşan
darlığa rağmen kapaklar açık pozisyonda fikse kaldıkları için çoğunlukla yetersizlik
oluşur. Semptomatik hastalarda kapak replasmanı yapılarak semptomatik iyilik
sağlanır.
Triküspid yetersizliğinin en sık nedeni romatizmal kalp kapak hastalıklarıdır
[6]. Otopsisi yapılan kronik romatizmal kalp kapak hastalarının yaklaşık %50’sinde
organik triküspid kapak tutulumu gözlenmiştir. Triküspid kapak sol kalp lezyonlarına
bağlı hemodinamik streslere çok duyarlı olduğu için genellikle fonksiyonel
yetersizlik gelişir. Mitral kapak hastalıklarına bağlı gelişen fonksiyonel triküspid
yetersizliği organik yetersizliklerden daha sık görülür. Saf mitral yetersizliği
hastalarının %62’sinde fonksiyonel triküspid yetersizliği görülür. Mitral stenozlu
triküspid yetersizliği hastalarının üçte ikisi ortalama 40 yaşlarında bayanlardır.
Dispne en sık görülen bulgudur, ancak beklenenin aksine saf mitral stenozuna göre
daha az şiddetlidir. Ortopne genellikle görülür, ancak çok hafif olabilir veya
görülmeyebilir. Mitral stenozu ile birlikte olan triküspid yetersizliği daha az
semptomatik
olmaktadır.
Çünkü
yetmezliğin
darlığı
dekomprese
ettiği
düşünülmektedir. Bu şartlar altında sağ ventrikül daha sıkı çalışmakta ancak effektif
pulmoner akım azalmaktadır.
Venöz dolgunluk sıklıkla görülür (%50-90), dörtte üçünde pulsasyon da
görülür. Hepatomegali %90 oranında görülür. Venöz ve hepatik pulsasyon sıvı
retansiyonunun derecesine bağlı olarak dekompanse sağ kalp yetersizlikli hastalarda
görülür ve genellikle tedavi ile kaybolur. Hastaların önemli bir kısmında AF görülür.
Nadir olarak normal sinüs ritmide gözlenebilir, bu hastalarda sağ atrial genişleme "p"
dalgasında ki büyüme ile görülebilir. Hastaların %85’inde radyolojik olarak sağ atrial
20
genişleme görülür. Diğer kapak hastalıklarına bağlı olarak da kalp büyümesi görülür.
Beklenenden daha az pulmoner arter genişlemesi olması triküspid yetersizliğini
düşündürmelidir.
Hemodinamik olarak triküspid yetersizliğine özgü bulgular saptamak zordur.
Ortalama sağ atrium ve pulmoner arter sistolik basıncı yükselir ve yüksek sağ atrial
"v" dalgası gözlenir. Sağ ventrikül dilatasyonunu etkileyen hemodinamik faktörler
triküspid yetersizliği ile korelasyon gösterir. İstirahatte kardiyak output triküspid
yetersizliği arttıkça azalır ve egzersizle tersi bir etki oluşur.
Non-invaziv yöntemler de triküspid yetersizliğini saptamakta yeterli bilgi
sağlar [7]. Eğer triküspid kapak incelenirse sağ ventrikül dilatasyonu rahatlıkla
görülür. M-mod ve iki boyutlu ekokardiyografi kullanılarak, triküspid kapağın
arkasından inferior vena kavaya veya hepatik venlere küçük kavitasyon gösteren
reflü akım modeli görülür. Bu durum diğer kardiyak patolojilerde de görülebilir.
Doppler ekokardiyografi, kontrast ekokardiyografi ve sağ ventrikülografiden daha iyi
bir korelasyon ile triküspid yetersizliğini gösterebilir. Erken sistolik geri akım
normalde triküspid kapağın kapanması sonucu oluşur ve sistolün ilk yarısını geçmez.
Triküspid yetersizliğinde ise, geniş bir band şeklinde atrial septuma paralel olarak ve
sistolün %80‘nini kapsayacak şekilde doppler ekokardiyografide kaçak gözlenir.
21
Reoperatif Kapak Cerrahisi
Reoperasyona giden kapak hastalarının sayısı giderek artmaktadır ve nüfusun
yaş ortalamasının artması ile de artmaya devam edecektir [19]. Bu operasyonlar
kapak dışı operasyon sonrası nativ kapak hastalığının ilerlemesi veya bioprostetik
kapakların dejenerasyonu sonrası sıklıkla görülür. Gerçekte, biyolojik kapakların
dejenerasyonunun onların doğal seyri olduğu operasyon öncesi cerrah ve hasta
tarafından bilinir [20]. Reoperasyonlar
ilk operasyonlara göre kalp etrafındaki
yapışıklıklar nedeniyle teknıik açıdan daha zordur. Ayrıca kapak disfonksiyonuna
bağlı gelişen PHT nedeniyle daha sıkıntılı bir operasyondur. Bununla beraber
reoperasyonlar genellikle sınırdaki hastalara uygulandığı için komplikasyonları daha
az tolere ederler. Geçmişte reoperasyonların mortalitesi ilk operasyona oranla çok
yüksek olmasına karşın günümüzde mortalite ve morbiditede azalma görülmüştür
[21,22].
Son yıllarda mortalite ve morbiditedeki azalmalar miyokardiyal korumadaki
gelişmeler ve derin hipotermik arrestin kullanılmasıyla sağlanmıştır [23].
Kardiopulmoner (KBP) bypassta periferik kanulasyon standart olarak kullanılmaya
başlanmıştır [24,25]. Erken parsiyel KPB’nin kullanılması resternotomi esnasında
hipertansif sağ ventrikülün ve patent koroner arterlerin yaralanmasını azaltmıştır. Bu
teknik oksijen kullanımını azaltarak myokardiyal distansiyonu azaltır.
Hastalıklı kapağın başarılı replasmanı semptomatik ve hemodinamik olarak
tatmin edici sonuç vermektedir. Bu başarı mekanik kapakların uygun fonksiyonları
ile elde edilmiştir. Kapak dizaynındaki gelişmeler primer biyoprotez kapakların
bozulmasını azaltmasına karşın tamamen ortadan kaldıramamıştır [26,27].
22
Mekanik kapak mı? Biyoprostetik kapak mı?
Mekanik kapaklar uzun ömürlü olmalarına karşın antikoagülan gerektirirler
ve tromboembolik olaylara neden olurlar. Tromboembolik olaylar, kapakların
dizaynına, kullanılan materyale ve hastaya bağlı olarak oluşur [28]. Endokardit,
ayrışma, perivalvüler kaçak ve pannus oluşumu hem mekanik hemde biyolojik
kapaklarda görülürken, akut protez trombozu mekanik kapaklarda daha sık görülür
[29,30]. Mekanik protezler, genç hastalarda uzun ömürlü olmaları nedeniyle tercih
edilmelerine karşın, trombojenik olaylar açısından risk taşımaları nedeniyle uzun
süreli antikoagülan gerektirirler.
Biyoprostetik kapaklarda oluşan yapısal bozukluk doku kapaklarının en sık ve
en önemli reoperasyon nedenidir [31,32]. Yeni takılacak kapağın seçimi halen
tartışılmaktadır. Seçim hastanın yaşına, beklenen yaşam süresine, kapağın ölçüsüne
ve kardiyak ve kardiyak olmayan komorbiditeye bağlıdır. Biyolojik ve mekanik
kapakların uzun dönem verimliliklerini karşılaştıran bazı çalışmalarda, kapağa bağlı
komplikasyonlara rağmen benzer olarak bulunmuştur. Son çalışmalar mekanik
kapağa bağlı kanama komplikasyonlarının beklenen yaşam süresi ve biyolojik
kapakların reoperasyon riski ile birlikte düşünülmesi gerekliliğini göstermiştir
[33,34]. Biyoprostetik kapakların yapısal bozukluğunun zamana bağlı olarak geliştiği
bilinmektedir. Buna karşın bir çok cerrah stentsiz kapakları ve homogreftleri giderek
daha erken yaşta kullanmaya başlamışlardır [35,36,37]. Bununla birlikte, %0.5/yıl
major risk ve %2-%4/yıl minor antikoagülasyona bağlı kanama riski oranlarını
yüksek bulunmaktadır [28].
23
Reoperatif Aort Kapak Cerrahisi
Tarihi Gelişim
Geçmişte primer olarak biyoprostetik kapak; sürekli antikoagulasyonun
kontrendike olduğu durumlar, protrombin seviyelerinin takibinde zorluk ve kapak
disfonksiyonuna ek olarak hastanın beklenen yaşam süresini sınırlayan nedenlerde
kullanılırdı [32,35]. Ancak son yıllarda aort pozisyonunda biyolojik kapakların
kullanımı giderek artmıştır [38,39].
Bazı serilerde aort kapak reoperasyonlarında mortalite %19’lara kadar
çıkmaktadır [40,41,42]. Buna rağmen, elektif şartlarda aort re-replasmanlarında
primer operasyonlarla benzer sonuçlar alınmaktadır [35,43]. Beraberinde koroner
arter hastalığının olması veya PHT varlığının bağımsız bir risk faktörü olarak
gösterilmiştir [35]. Bu hastalar dikkatli takip edildiklerinde kapak disfonksiyonunun
6 ile 10’uncu yılda giderek artan oranla ortaya çıktığı görülmüştür [27]. Operasyonun
zamanı ve kapağın beklenen ömrü kadar birinci operasyon öncesi enfektif endokardit
varlığı, peroperatif enfeksiyon, birinci operasyon sonrasında koroner arter cerrahisi,
artan PHT ve bu süre içinde düşen sol ventrikül fonksiyonları da göz önüne
alınmalıdır [35].
Yaklaşımlar ve Teknikler
Standart yaklaşım; Resternotomi
Torakotomi mediastinal yapılara ulaşmak için bir zamanlar en sık kullanılan
yoldu. Zamanla median sternotomi standart yaklaşım haline geldi. Reoperasyonlarda
resternotomi ciddi risk taşımaktadır. Resternotomi öncesinde ön mediastinal yapılar
ve sternumun arkası arasındaki ilişki iki yönlü akciğer grafisi veya bilgisayarlı
tomoğrafi ile görüntülenmelidir [44]. Femoro-femoral bypass için femoral bölge
resternotomi öncesinde hazırlanmalıdır. Önceki operasyondan kalan sternal teller
dikkatlice açılmalı ve sternum disseksiyonunun daha güvenli olması için yerinde
24
bırakılmalıdır. Sternotomide ossilatuar testere kullanılmalıdır. Bir çok yazar posterior
kısım için makas ve retraksiyonun kullanılmasını önermektedir [44,45]. Hafif
retraksiyonda diğer mediastinal yapılar dikkatlice disseke edilmelidir. Perikardial
disseksiyon kardiofrenik sinüsten başlanarak kalbin kaidesine doğru olmalı ve
kaidedeki disseksiyona innominate venin disseksiyonu ile başlanarak sağ frenik
sinire dikkat edilerek süperior vena kavaya doğru devam edilmelidir. Daha sonra
disseksiyon laterale doğru ilerletilmelidir. Küçük sağ atrial ve sağ ventriküler
laserasyonlar
gerginlik
azaltılmadan
tamir
edilmemelidir.
Büyük
damar
yaralanmaları en iyi KPB eşliğinde tamir edilir [44]. İkinci sternotomi esnasında
oluşan aktif kanamalar genellikle kalbin veya büyük damarların sternum arka
kenarına
yapışmaları
sonucunda
görülür.
Bu
ilk
operasyonda
perikardın
yaklaştırılması ile önlenebilir. Resternotomi esnasında %2-6 oranında kanama riski
görülür [46,47].
Prostetik kapak reoperasyonu yapılan 552 hastalık bir çalışmada, 23 (%4)
hastada sternum açılması sırasında komplikasyon görülmüştür. Bunlardan 5 hastada
direk sağ atriuma girilmiş, 7’sinde sağ ventrikül laserasyonu, 9 hastada aort
yaralanması, ve 2 hastada yapılan koroner arter bypassın kesilmesi görülmüştür. 23
komplikasyonun 19’u ilk reoperasyondur. 2 adet resternotomiye bağlı mortalite
bildirilmiştir [48].
Sternotomi esnasında eğer majör bir kanama saptanırsa sternotomi işlemine
son verilmeli ve hasta hızlı bir şekilde heparinize edilerek daha önceden hazırlanan
femoral arter ve ven kullanılarak KPB’ye girilmeli ve ardından koroner aspiratör ile
kan aspire edilerek sternotomi tamamlanmalıdır.
Minimal invaziv aort kapak reoperasyonları
Minimal invaziv kapak prosedürleri yeni teknolojilerin ve aletlerin gelişimi
ile daha çok kabul görmeye başlamıştır [49]. Minimal invaziv cerrahi reoperasyonlar
için yeni bir alan açmaktadır [50,51]. -Şekil 1- Bütün hastalarda parsiyel sternotomi
öncesi periferik kanulasyon bölgeleri hazırlanmalı, hasta defibrilatör paleti
25
yerleştirilmeli ve eksternal defibrilatör hazır bulundurulmalıdır. TEE probu her
hastada kullanılmalıdır. TEE ile aort kapağın yeri saptandıktan sonra ters T şeklinde
parsiyel üst resternotomisi 3. veya 4. interkostal aralığa kadar uzatılarak yapılır [52].
Sternumun ön kısmı pnömatik testere ile, arka kısmı Mayo makasları ile kesilir.
Göğüs duvarı insizyonu interkostal aralığa doğru her iki yana uzatılır. Eğer hastada
açık LAD-LIMA grefti veya diğer açık greftler varsa sternotomi öncesi KPB
girilmelidir. Mediastinal disseksiyon sadece aortaya kross-klemp konulacak ve
aortotomiye izin verecek kadar yapılmalı, sağ atrium kanulasyon için kullanılacak ise
disseke
edilmelidir.
Intratorasik
kanulasyon
yapılabileceği
gibi
vizyonun
bozulmaması için periferik kanulasyon da yapılabilir. Eğer gerekliyse transjügüler
koroner sinüs kanülü yerleştirilebilir. Venözdrenaj için vakumlu drenaj yöntemleri
kullanılabilir. KPB’de hastalar 20-25°C’ ye soğutulmalı eğer patent LAD-LIMA
grefti varsa 20°C’ye soğutulmalıdır.
Aort cerrahisi hastanın kliniğine göre gerçekleştirilir. Aortotomi kapatılırken
akciğerler şişirilerek ve KPB’de akım düşürülerek hava çıkarılır. Hastaya pozisyon
verilerek hava çıkartılmalı ve aortik vent KPB’den çıkılana kadar açık kalmalıdır.
Geçici pace telleri aortik klemp alınmadan sağ ventrikülün ön yüzüne
yerleştirilmelidir. Daha sonra drenler konularak dekanule edilmeli ve standart
prosedürle hasta kapatılmalıdır.
Büyük insizyonlar cerrahi alanı artırmasına karşın kardiyak yapıların, koroner
greftlerin zarar görmesine neden olmaktadır ve daha fazla kan transfüzyonu
gerektirmektedir [53,54]. Ek olarak küçük insizyonlar, perikardiyoliz alanını
azaltmakta ve etkilerini sınırlamaktadır. Alt kısımda kalan kısım sternumun
stabilitesini sağlamakta ve erken ekstübasyonu kolaylaştırmaktadır [49,55].
Arteriyel ve venöz kanülasyon yerleri cerrahın tercihine, toraks içi alana göre
değişiklik gösterebilir. Muhtemel kanulasyon alanları standart kanülasyon yerlerinin
yanında aksiller arter, innominate ven ve perkutan femoral ven olabilir [56,57].
26
Aortik krossklemp
SVG
SVG
LIMA
grefti
Şekil 1 Minimal sternotomi
27
Homogreft ve Allogreft Replasmanı
Tromboemboli riskinin olmaması, enfeksiyona karşı dirençli olmaları ve
üstün hemodinamik performanslarıyla homogreft veya allogreftler aort kapak
replasmanlarında giderek artan sıklıkta kullanılmaktadır [36]. Özellikle genç
hastalarda stentli ksenogreftlere göre daha dayanıklı olmalarına karşın, bir çok
hastada yine de yapısal deformasyona bağlı olarak rereplasmana ihtiyaç
duyulmaktadır. 40 yaşın altındaki hastaların üçte biri homogreft replasmanından 12
yıl sonra re-replasmana gereksinim duyulmaktadır. Bunun primer nedeni kapağın
yapısal dejenerasyonudur. Mortalite %2.5 ile %50 arasında değişmektedir. Optimum
cerrahi metod konusunda bir konsensus bulunmamaktadır [58,59,60].
28
Mitral ve Triküspid Kapak Reoperasyonları
Kusursuz bir cerrahi girişim için mitral kapağın görüntüsünün uygun ve
mükemmel olması gerekir [61]. Mitral kapak operasyonlarında median sternotomi,
sağ torakotomi, sol torakotomi ve yatay sternotomi uygulanabilir [62].
Sol torakotomi insizyonu 4. interkostal aralıktan standart yolla yapılır. Fakat
bu yaklaşım diğer kardiyak boşluklara ulaşmayı sınırlar ve mitral kapak apareyinin
yönü sağa doğru olduğu için cerrahi göriş alanı yetersizdir. Resternotomi veya sağ
torakotominin yapılamayacağı durumlarda sol torakotomi kullanılabilir. Bilateral
anterior torakotomi (yatay sternotomi) 4. interkostal aralıktan sternum kesilerek
yapılır, ancak bilateral internal mammarian arter kesilmesi gerektiği için nadiren
kullanılmaktadır [62]. Sternotomi sonrası standart mitral kapak yaklaşımlarının hepsi
kullanılabileceği gibi günümüzde en popüler yaklaşım sağ atriotomi ile transseptal
yaklaşımdır. Mediastinal disseksiyonu minimuma indirdiği için tercih edilmektedir.
Bunun dışında superior, biatrial atriotomi, sol ventrikülotomi ve aortotomi yoluyla
mitral kapağa ulaşılabilir.
Resternotomi
Resternotomi halen mitral kapak operasyonlarında en sık kullanılan
yaklaşımdır. Bununla beraber greftlerin yaralanması veya emboli riski, sternum
detaşmanı, aşırı kanama ve kardiyak yapıların yaralanması gibi bir çok
komplikasyona neden olabilir [64]. Resternotomi, redo kapak operasyonlarında %4
gibi yüksek bir mortaliteye sahiptir [65,66]. Bunun nedeni ise kapak hastalıklarına
bağlı olarak atriumun ve diğer kardiyak yapıların dilate olması ve sternuma
yapışmasıdır. Eğer patent bir LİMA grefti varsa ve yaralanırsa bu oran %50 ‘ye
ulaşmaktadır [45,64].
29
Sağ Torakotomi
Sağ torakotomi mitral ve triküspid kapak operasyonlarında güvenli bir
alternatif haline gelmiştir [23,45,67,68]. Bu yaklaşım mitral ve triküspid kapak
ameliyatlarında minimal disseksiyonla mükemmel cerrahi görüş alanı sağlayan bir
yaklaşımdır [69,70,71]. -Şekil 2-. Hasta sağ lateral torakotomi pozisyonunda ve çift
lümenli trakeal tüple entübe edilerek, femoral bölge olası acil bir girişim için
hazırlanır. Asendan aortadan arteriyel, superior ve inferior vena kavadan venöz
kanülasyonu takiben hasta 25°C ye soğutularak operasyon gerçekleştirilir.
Transseptal veya klasik sol atriotomi ile kapağa ulaşılabilir. Hava aorttan bir iğne
yardımıyla ve vent edilerek çıkarılabilir. Ardından standart prosedürle operasyona
son verilir.
Küçük sağ anterior torakotomi, femorofemoral bypass ve derin hipotermi son
yıllarda giderek daha çok kullanılmaya başlanmıştır [72]. Az miktarda kan
tarnsfüzyon ihtiyacı ve daha az LİMA veya kardiyak yapıların yaralanma riski
nedeniyle komplike mitral kapak operasyonlarında bile tercih edilen bir yöntem
haline gelmiştir. Derin hipotermi (yaklaşık 20°C) ve düşük femorofemoral akım ve
aortik
kros-klemp
kullanılmamasına
rağmen
yeterli
myokardial
koruma
sağlanmaktadır. Resternotomi ile karşılaştırıldığında KPB zamanları, kan kaybı, kan
ürünü kullanımı ve LIMA grefti yaralanma oranları daha düşük bulunmuştur
[64,67,73,74].
Eş zamanlı olarak koroner bypass operasyonu veya aort kapağa girişim
düşünülüyorsa median sternotomi yapılmalıdır. Aort yetmezliği varsa aort kapaktan
kaçak nedeniyle myokardial koruma ve end-organ perfüzyonu yeterli derecede
sağlanamayacağı için aortaya kross-klemp konulmalı veya median sternotomi
kullanılmalıdır. Sağ plevral hastalıklarda da sağ torakotomi kullanılamayabilir.
30
Atrial septum
Koroner sinüs kanülü
Korda rüptürlü
posterior mitral
liflet
Şekil 2. Sağ Torakotomi
31
MATERYAL ve METOD
2000-2005 yılları arasında reoperasyona alınmış tüm hastalar retrospektif
olarak tarandı ve veriler bilgisayar ortamında toplandı. Daha önce yapılan
komissurotomi, kapak tamir prosedürleri ve koroner arter bypass operasyonları
primer operasyon olarak kabul edilmedi. Yaş, cinsiyet, kapak tipi, kapak boyutu,
kapak lokalizasyonu, kapak yerleştirilme pozisyonu, kumadin kullanımı, İNR düzeyi,
ek kardiyak girişim varlığı, sol atriumda trombüs varlığı, kapakta trombüs varlığı,
pannus varlığı, perivalvuler kaçak varlığı, sol atrial anevrizma varlığı, trombosit
sayısı ve ortalama trombosit hacmi (MPV), ilk operasyon sonrası kanama ve/veya
diğer nedenlere bağlı revizyon yapılıp yapılmaması, kullanılan protezin markası,
kapakta koruma yapılıp yapılmadığı, aort kapak için kök genişletilmesinin uygulanıp
uygulanmadığı, kapakta kalsifikasyon varlığı, infektif endokardit varlığı, preoperatif
ve postoperatif ritm karakteri, hastanın kalp cerrahisi merkezine olan uzaklığı ve
eşlik eden kalp dışı sistemik hastalıklar açısından hastalar incelenerek veriler
toplandı. Kapaktaki disfonksiyona ve dolayısıyla reoperasyona neden olan etkenler
olarak, kapakta trombüs oluşumu, pannus oluşumu ve paravalvüler kaçak
parametreleri saptandı ve belirlenen diğer etkenlerle karşılaştırıldı.
Hastanemizde 2000-2005 yılları arasında toplam 2141 hastaya kalp kapak
operasyonu yapılmıştır. Kapak girişimi ile birlikte eş zamanlı koroner arter bypass
operasyonu sayısı 370 olarak belirlendi. 1615 kapak operasyonu uygulanmış ve 156
hastaya mitral onarım uygulanmıştır.-Tablo 1- Kapak operasyonlarının %52’sini
mitral kapak operasyonları oluşturmaktadır. 87 hastaya AMK ve KMK operasyonu
uygulanmıştır.
32
1615
1800
1600
1400
1200
1000
800
kapak onarımı
600
370
400
kapak operasyonu
kapak+koroner operasyonlar
156
200
0
kapak onarımı
156
kapak operasyonu
1615
kapak+koroner
operasyonlar
370
Grafik 1. Kapak Operasyonlarının Dağılımı
Bu dönemde yapılan reoperasyon sayısı ise 176 olarak belirlendi. Daha önce
kapalı mitral komissurotomi, açık mitral komissürotomi, mitral kapak tamiri ve aort
kapak tamiri uygulanmış 87 hasta reoperasyona alınarak protez kapak replasmanı
uygulanmıştır. Daha önce biyoprotez takılan 29 hasta reopere edilerek yeniden protez
kapak takılmıştır. Reoperasyona alınan ve ilk operasyonlarında mekanik kapak
takılan hastalar hastane kayıtları esas alınarak retrospektif olarak incelendi. 17
hastanın ilk operasyonuna ait bilgilere ulaşılamadığından çalışmaya alınmadı. Bu
hastaların ilk operasyonlarının başka bir merkezde yapıldığı düşünülmektedir.
2500
2141
2000
1500
toplam kapak operasyoları
1000
176
500
reoperasyonlar
0
1
toplam kapak
operasyoları
2141
reoperasyonlar
176
Grafik 2. Reoperasyonların Oranı
33
Çalışmamızda ilk operasyonda biyoprostetik kapak takılan hastalar çalışma
dışında tutuldu. Daha önce yapılan çalışmalarda biyoprostetik kapaklarda yapısal
dejenerasyonun sık görüldüğünün belirlenmesi nedeniyle sonuçlarımızın daha
homojen olması ve belirlediğimiz etkenlerin kapak disfonksiyonu için bağımsız birer
risk faktörü olup olmadıklarını daha net sorgulamak için sadece mekanik kapak
yerleştirilen 43 hasta çalışmamıza dahil edildi. Belirlenen her bir etkenin reoperasyon
için ne kadar risk taşıdığını belirlemeye çalıştık. Reoperasyon mortalitesi %11.62
(5/43) olarak saptandı. Hastalarımızda major santral sinir sistemi patolojisi
saptanmadı. Bir hastaya kalıcı pace yerleştirildi. Renal yetmezlik saptanmadı.
34
İstatiksel Analiz
İstatistik analizler, SPSS 13.0 (Statistical Package for the Social Sciences,
SPSS Inc, Chicago, IL) programı kullanılarak yapıldı. Veriler, ortalama ± standart
deviasyon şeklinde ifade edildi. İstatistiksel anlamlılık ise 0.05 sayısından küçük p
değerleri için kabul edildi. Non-parametrik testler için Pearson Chi-Square, Fisher's
Exact Test ve parametrik testler için Mann-Whitney U Test kullanılarak istatiksel
analizler yapıldı. Anlamlı bulunan parametreler için lineer regresyon analizi yapıldı.
Anlamlı çıkan parametre için sensitivite ve spesifite tayini yapmak amacıyla ROC
eğrisi yapıldı.
Kapakta pannus ve trombüs oluşumu ile perivalvüler kaçak saptanan hastalar
saptanmayan hastalarla belirlenen etkenler açısından karşılaştırıldı.
Bulgular
Reoperasyon mortalitesi %11.62 (5/43) olarak saptandı. Karşılaştırılan
grupların demografik verileri birbirleri ile tamamen benzerlik göstermektedir. 22
erkek ve 21 kadın olmak üzere toplam 43 hasta çalışmaya dahil edildi. –Grafik 3 Toplam 60 hasta saptanmasına karşılık, 17 hastanın ilk operasyonuna ait bilgilere
ulaşılamadığı için çalışmadan çıkarıldı. Hastaların %67.4’ü (n=29) mitral kapak
hastalarından, %27.9’u (n=12) aort kapak hastalarından oluşmaktadır –Grafik 4- . 22
hastanın mitral kapağı anatomik pozisyonda, 7 hastanınki ise ekstraanatomik
pozisyonda yerleştirilmiştir. Kapak tipleri ve yerleştirme pozisyonları arasında
belirlenen risk faktörleri arasında istatistiksel olarak anlamlı sonuç bulunmadı (p >
0.05). Hastaların %81.4’üne St Jude, %7’sine Carbomedics, %7’sine Medtronic
protez kapak yerleştirilmiştir. Kapak markalarının reoperasyon için bir risk faktörü
olmadığı görüldü (p > 0.05).
35
14
12
10
Trombüs Var
8
Trombüs Yok
Leakage Var
6
Leakage Yok
Pannus Var
4
Pannus Yok
2
0
Erkek
Bayan
Cinsiyet
Grafik 3. Patolojilerin Cinsiyet Üzerine Dağılımı
18
16
14
12
Trombüs Var
10
Trombüs Yok
Leakage Var
Leakage Yok
Pannus Var
Pannus Yok
8
6
4
2
0
mitral
aort
triküspid
Kapaklar
Grafik 4. Patolojilerin Kapaklar Üzerine Dağılımı
36
Operasyon öncesi atrial fibrilasyon oranı %37.2 iken operasyon sonrası bu
oran %44.2 olarak saptandı. Ancak atrial fibrilasyon ile belirlenen üç kriter (kapakta
pannus ve trombüs oluşumu, perivalvüler kaçak) arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki bulunmadı (p > 0.05). Hastaların %69.8’i kalp cerrahisi merkezi olan bir
yerleşim yerinde yaşarken, %30.2’si uzak bir bölgede yaşamaktaydı. Kalp cerrahisi
merkezine olan uzaklık hastanın kontrollere devamı anlamında, önemli olduğunu
düşünmemize karşın istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p > 0.05).
Pearson Chi-Square testi ile karşılaştırıldığında ilk operasyonlarında sol atrial
trombüsü olan hastalarda, perivalvüler kaçak istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde
daha yüksek oranda görülmektedir (p < 0.05). Enfektif endokardit tanısı konulan
hastalarda perivalvüler kaçak görülme insidansı, diğer gruba göre daha yüksek
bulundu (p < 0.05). –Grafik 6- Perivalvuler kaçak, kapakta trombüs ve pannus
oluşumu saptanan hastalarda da istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek
oranda bulundu (p < 0.05).
18
16
14
12
Trombüs Var
Trombüs Yok
Leakage Var
Leakage Yok
Pannus Var
Pannus Yok
10
8
6
4
2
0
Var
Yok
Enfektif Endokardit
Grafik 6. Enfektif Endokardit ile Parametrelerin İlişkisi
37
Kalp kapaklarında reoperasyonda trombüs saptanan hastaların ortalama
trombosit hacmi değerleri kontrol grubuna göre yüksek ve istatistiksel olarak ileri
derecede anlamlı bulundu (p < 0.001). İlk operasyonlarında kapakta kalsifikasyon (p
< 0.05) ve sol atriumlarında trombüs saptanan hastaların (p = 0.007) yerleştirilen
mekanik protez kapaklarında trombüs oluşma olasılığı istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulundu. Kapakta trombüs oluşumu ile istatistiksel olarak anlamlı
ilişki saptanan parametrelerin (sol atrial trombüs, MPV, kapakta kalsifikasyon,
perivalvüler kaçak) lineer regresyon analizi yapıldı. Bu dört parametre kapakta
trombüs oluşumunu istatistiksel olarak anlamlı derecede etkilemektedir (R = 0.60).
Sadece MPV bağımsız bir risk faktörü olarak bulundu.(p < 0.001) Yapılan ROC
eğrisinde ise sensitivite (%85) ve spesifitesi (%87) yüksek olarak belirlendi. (Grafik
5)
38
ROC Eğrisi
1.0
Sensitivite
0.8
0.6
0.4
0.2
0.0
0.0
0.2
0.4
0.6
1 - Specifisite
Grafik 5
39
0.8
1.0
TARTIŞMA
Cerrahi teknik ve miyokard koruma yöntemlerinin gelişmesine rağmen halen
birçok kliniğin verilerine göre kalp kapak reoperasyonunun mortalitesi %10 ile %20
arasında değişmektedir. Bu durum, ciddi maliyetinin yanında cerrahi merkezlerin iş
yükünü de ileri derecede etkilemektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde
reoperasyon için hastaların gecikmesi mortalite ve morbiditeyi daha da artırmaktadır.
Reoperasyona neden olan etkenleri belirlemek ve buna yönelik koruyucu bir sağlık
politikası geliştirmek bu istenmeyen sonuçları engelleyebilir.
Yaptığımız çalışmada kapak reoperasyonuna neden olabilecek etkenleri,
ülkemizin şartlarını ve daha önce yapılmış çalışmaları dikkate alarak belirledik. Her
bir etkenin reoperasyona etkisini ve bağımsız bir risk faktörü olup olmadığını
irdeledik.
Hastane
kayıtları
retrospektif
olarak
incelenerek
hastanemizde
reoperasyona alınan 43 hastanın bilgileri toplandı. Mekanik kapak protezi takılan,
enfektif endokardit, kapakta pannus ve⁄veya trombüs oluşumuna bağlı kapak
disfonksiyonu, ve perivalvuler kaçak oluşumuna bağlı olarak reopere edilen hastalar
çalışmaya dahil edildi. Çalışmada incelenen gruplar arasında demografik verilerde
istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmedi. Hastaların %51’i erkek iken, yaş
ortalaması 49.33 olarak bulundu. Ancak cinsiyetin ve yaşın bir belirleyiciliği
saptanmadı.
Hastaların %67.4’üne mitral kapak, %27.6’sına aort kapak, %4.7’sine ise
triküspid kapak re-replasmanı yapılmış ve kapakların %76.7’si anatomik pozisyonda
yerleştirilmiştir.
Kapaklarında
koruma
yapılan
hastalarda
ekstraanatomik
yerleştirilme tercih edilmekle birlikte, kapak tipi ve yerleştirme pozisyonu ile
karşılaştırılan veriler arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmadı.
Borger MA ve ark. yaptıkları çalışmada kapak altı apareyi ve posterior
koruma
yapılan
hastaların
postoperatif hemodinamik
performanslarının
ve
survilerinin daha iyi olduğu savunmuşlardır [83]. Koruma uygulanan kapaklarda
perivalvüler kaçağın daha az görüleceğini düşünürken, bizim olgularımızda
40
istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç bulunamadı. Ancak vaka sayısının az olması, en
önemli kısıtlama noktası olmaktadır.
Biliflet mekanik kapaklar daha çok kullunılmıştır. (n=35). Bu kapakların orta
ve uzun dönem sonuçlarının iyi bulunması ve düşük profilli olmaları nedeniyle
kliniğimizde tercih edilmektedirler. Ancak kapak yapısı ile perivalvüler kaçak,
kapakta trombüs ve pannus oluşumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç
saptanmadı. Masuda ve ark tarafından yapılan bir çalışmada yeni nesil mekanik
kapaklara rağmen, 15 yıllık takiplerinde hastaların ancak %54’ü reoperasyona ihtiyaç
duymamıştır [78]. Pediatrik Kardiyak Bakım Konsorsiyumu’nun yaptığı çok
merkezli bir çalışmada 5 yaşın altındaki çocuklarda protez mitral kapakların ömrü
ortalama 12.7 yıl bulunmuştur. Kaplan ve ark. biyoprotez ve mekanik kapak
replasmanı yapılan hasta gruplarını karşılaştırmışlar ve her iki grup arasında erken
mortalite, re-replasman ve orta dönem mortalite açısından istatiksel olarak anlamlı
fark bulunmadığını göstermişlerdir [84]. Ancak hemodinamik karakteristiklerinin ve
durabilitelerinin iyi olması nedeniyle, düşük profilli modern mekanik biliflet
kapakların kullanılmasını tavsiye etmişlerdir.
Atrial fibrilasyonun sol atrial trombüs ve kapakta trombüs oluşumunda bir
etken olduğu bilinmektedir. Kronik atrial fibrilasyonu olan hastalarda bunu önlemek
için warfarin sodyum kullanılmaktadır. İlginç olarak kapakta trombüs oluşumu için
AF, istatistiksel açıdan anlamlı bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmadı. Ancak vaka
sayısı artırılarak yapılacak çalışmalarda anlamlı sonuçlara ulaşmak mümkün olabilir.
Atrial fibrilasyon, preoperatif dönemde hastaların %39.5’inde, postoperatif dönemde
ise %44.2’sinde saptanmıştır.
Gerikalmış ve gelişmekte olan ülkelerde sosyo-kültürel düzeyin henüz
istenilen düzeyde olmaması nedeniyle, hastaneye tekrar başvurularda ve warfarin
sodyumun doğru kullanımı konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Trombotik
kapak tıkanıklıkları sıklıkla yanlış antikoagülan kullanımına bağlı oluşmakla birlikte,
pannus oluşumu ile de ilişkilidir. Bu nedenle hasta ve yakınlarının ameliyat öncesi ve
sonrasında yeteri kadar bilgilendirilmesi çok önemlidir. Mekanik kapak ayrılması ve
pannus oluşumu hem biyoprostetik hem de mekanik kapaklarda gözlenirken, akut
41
protez trombozu sıklıkla mekanik kapaklarda görülür [82]. Kapaklarda oluşan
trombozun antikoagülan kullanımı ile direkt ilişkisi gösterilememiştir. Bizim
çalışmamızda hastaların kumadin kullanımı ve INR düzeyleri sorgulanmış ve
trombüs olşumu ile istatiksel bir anlamlılık saptanmamıştır (p > 0.05). Hastanın kalp
cerrahisi yapılan merkeze uzaklığı, kontrol altında olup olmaması açısından
önemlidir. Ayrıca oluşan komplikasyonun çözümü için sağlık kuruluşuna başvuru ve
erken tanı için de hastanın merkeze uzaklığının bizim ülkemiz için önemli olduğunu
düşünüyoruz. Protez kapak replasmanlarından sonra beklenen yaşam süresi,
miyokard ve diğer organlardaki oluşan hasarın reversibilitesi ile yakından ilişkilidir.
Bundan dolayı, operasyonun zamanlaması çok önemlidir [29]. Çocuklarda da mitral
kapak reoperasyonları güvenle yapılabilir ve daha büyük kapak takılabilir. Kalp
transplantasyonundan korunmak için mitral kapak reoperasyonu zamanı çok geç
kalınmadan belirlenmelidir [79].
Ek kardiyak girişimler, peroperatif mortalite ve morbiditeyi yapılacak
girişimin niteliğine bağlı olarak etkilemekte ve kardiopulmoner bypass ve aortic
kros-klemp sürelerini uzatmaktadır. Hastalarımızın %23.3’ünde ek kardiyak girişim
uygulanmış olup, içlerinde triküspid De Vega annuloplasti en çok uygulanan yöntem
olarak karşımıza çıkmaktadır. Ek kardiyak girişimler ile karşılaştırılan parametreler
arasında istatiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilmemiştir. Ancak bunun nedeni
çok komplike girişimlerin yapılmamasıdır. Piehler ve ark. [81] reoperasyona alınmış
2246 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada, yaş, kilo, daha önce geçirilmiş kardiyak
operasyonların sayısı, NYHA fonksiyonel kapasitesi, hemodinamik durum
bozukluğu, triküspid kapak yetersizliği ve ek kardiyak girişimler hastane mortalitesi
için risk faktörleri olarak saptanmıştır. İyi preoperatif hazırlığın yapılmaması, yaygın
kalp kapak hastalığı ve yapılan cerrahi prosedürün komplike olması hastanede kalış
süresini uzatan faktörler olarak saptanmıştır. Mortalite %10.8 olarak saptanmıştır.
İlk operasyonda nativ kapakta kalsifikasyon varlığı, kapakta trombüs oluşumu
ile istatistiksel olarak anlamlı bir etkileşim göstermesine karşın (p < 0.05),
paravalvüler kaçak ile anlamlı bir korelasyon göstermemiştir (p > 0.05). Anüler
kalsifikasyonu olan hastalarda paravalvüler kaçak oranının artması beklenirdi.
42
Burada vaka sayısının sınırlı olmasının sınırlayıcı bir neden olduğunu düşündük.
Aortik annulus, sadece kapak lifletlerini destekleyen halkasal bir yapı değildir, aynı
zamanda ventrikül sistolü sırasında lifletlerin açılmasını sağlar. Aort anatomisi, şekli
ve ventrikül çıkım yolu, efektif kan akımı için önemlidir. Bundan dolayı, bu
anatomik ve fizyolojik özellikleri göz önüne alındığında, takılan protez kapak ile
anulus arasındaki uygunsuzluk perivalvüler kaçağa neden olabilir. Bir çalışmada
perivalvüler kaçak, aort kapak re-replasmanı için en sık neden olarak gösterilmiştir
[75]. Protez kapak endokarditi, Marfan sendromu, biküspid aort ve ileri derecede
kalsifik aortik anulus perivalvüler kaçağa neden olan etkenlerdir. Kaçakların en fazla
görüldüğü alan ise, non-koroner sinüsün orta kısmı ile sağ koroner sinüsün orta kısmı
arasındaki bölge olarak bulunmuştur [76]. Bu çalışmada, söz konusu bölgenin
anatomik yapısının buna neden olduğu iddia edilmiştir. Thubrikar ve ark. yaptıkları
araştırmada, protez kapak ile aortik anulus arasındaki uyumsuzluğun bu bölgedeki
paravalvüler kaçaklardan sorumlu olabileceğini ortaya çıkarmıştır [77].
Protez mitral kapak yetersizliği nedenlerini irdeleyen başka bir çalışmada,
hastaların %46’sına kapakta oluşan yapısal bozukluk nedeniyle reoperasyon
uygulanmıştır [80]. Kalsifikasyona veya liflette oluşan yırtılmaya sekonder oluşan
kapak darlığı veya yetersizliği yapısal bozukluk olarak tanımlanmıştır. Travma,
pannus oluşumu ve cerrahiye sekonder oluşan kapak darlığı veya yetersizliği yapısal
olmayan bozukluk olarak tanımlanmıştır. Hastaların %20’sinde paravalvuler kaçak,
%10’unda yapısal olmayan bozukluk, %8’inde primer hastalığın ilerlemesi ve
%6’sında infektif endokardit nedeniyle reoperasyon yapılmıştır. Mitral kapak
reoperasyonu, hastane yatış süresini primer kapak operasyonlarına göre uzatmamış
ve reoperasyonun operatif mortalite için risk oluşturmadığı gösterilmiştir. Mekanik
kapaklarda paravalvuler kaçak daha fazla görülmesine karşın, biyoprostetik
kapaklarda yapısal bozukluk daha fazla görülmüştür. Her iki grup arasında
postoperatif komplikasyonlar ve mortalite açısından fark görülmemiştir. Enfektif
endokardit insidansı iki grupta da aynı bulunmuştur. Reoperasyon öncesi
hastalarımızın %30.2’sinde enfektif endokardit saptanmış ve enfektif endokardit ile
perivalvüler kaçak arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p =
0.043). Beklenildiği gibi enfeksiyona bağlı olarak dokularda bozulma olmakta ve
43
doku zayıflığına bağlı olarak kaçaklar görülmektedir. Enfektif endokardit kapakta
trombüs oluşma riskini de artırmaktadır. Bu durum, hastaların sosyo-kültürel
düzeylerinin düşük olması nedeniyle, etkin ve uygun medikal tedavinin sağlanması
açısından sağlıklı ve yeterli bir iletişim kurulamamasına bağlı olabilir.
Çalışmamızda en ilginç ve en değerli sonuç, MPV’nin kapakta trombüs
oluşumu için bağımsız bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmasıdır. Kapaklarında
trombüs saptanan hastaların ortala trombosit hacimlerinin ortalaması kontrol grubuna
göre daha yüksek bulunmuştur ve istatistiksel analizde ileri derecede anlamlı bir
sonuç elde edilmiştir. Yaptığımız ROC eğrisine göre ise MPV değeri %80’in
üzerinde spesifik ve sensitif bulunmuştur. Ancak vaka sayısının az olması ve
reoperasyon öncesi MPV değerlerinin standartize edilememesi sınırlayıcı bir etken
olmaktadır. Bu çalışmamızda operasyon gününün bir gün öncesindeki değerler
dikkate alınmıştır. Ancak hastaların MPV değerleri incelendiğinde birçok hastanın
değerinin normal sınırlar içinde olduğu gözlenmiştir. Ayrıca grafiğe döküldüğünde
belirli bir aralıkta dalgalanma gösterdiği saptanmıştır. Son yıllarda MPV bir akut faz
reaktanı gibi değerlendirilip, özellikle enflamatuar proçeslerde artış gösterdiği
belirlenmiştir. Bansal R ve ark. [85] yaptığı bir çalışmada, ortalama trombosit hacmi
yüksek olup, kronik obstrüktüf akciğer hastalığı olan hastalarda pulmoner emboli ve
pulmoner hipertansiyon gelişme riski daha yüksek olarak bulunmuştur.
Bath P ve ark. [86] 3134 hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmada strok ile
ortalama trombosit hacmi yüksekliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptanmıştır. Ortalama trombosit hacminde bir femtolitrelik artışa karşılık relatif
olarak strok oranında %11 oranında artış olduğu belirlenmiştir. Koroner arter
hastalığı ile ilgili bir risk artışı saptanmamıştır.
44
SONUÇ
Kalp kapak reoperasyonları halen riskli operasyonlar grubunda yer
almaktadır. Miyokard koruma yöntemlerine paralel olarak teknolojinin ışığında
cerrahi tekniklerin gelişmesiyle peroperatif/postoperatif mortalite ve morbidite
oranları giderek azalmış ancak halen istenilen seviyelere inmemiştir. Bu konuda
tecrübe arttıkça primer operasyonlarla aynı oranda risk alınarak bu operasyonlar
yapılabilecektir. Kliniğimizde de reoperasyonlar düşük mortalite ve morbidite oranı
ile yapılmaktadır.
Opere edilen hastaların daha iyi bilgilendirilmeleri, takip altına alınabilmeleri
ve hastaların sosyo-kültürel düzeyinin artmasıyla reoperasyon nedenlerinin bir
kısmının
elimine
edilebileceğini
düşünüyoruz.
Kalpte
irreversible
hasarlar
oluşmadan tanı konulması ve erken cerrahi girişimle mortalite ve morbidite
azaltılmaktadır. Kumadin kullanımı daha efektif yapıldığında mekanik kapakta
trombüs oluşumu azaltılabilir.
Kalp kapaklarının daha iyi materyal ve ileri teknoloji ile üretilmeleri onları
daha dayanıklı ve tromboembolik olaylar açısından daha az riskli hale getirdiğinde
reoperasyon oranlarının azalacağı bir gerçektir. Bunun yanında anulus morfolojisine
ve fizyolojisine daha uygun kapak üretilmesinin de önemli olduğunu düşünüyoruz.
Enfektif endokardit tedavisinin etkili olarak ve zaman kaybetmeden yapılması
ile reoperasyon oranları düşecektir. Erken tanı ve etkin tedavi burada önem
kazanmaktadır.
Minimal
invaziv
cerrahinin
kalp
cerrahisindeki
yeri
arttıkça
reoperasyonlardaki mortalite ve morbiditenin daha da azalmasını bekliyoruz.
Reoperasyonda sadece resternotomi sırasında %4 oranında komplikasyon görülmesi
bizi desteklemektedir. Aynı zamanda kanama ve kan ürünü kullanımı azalacağından,
maliyet ve kan ürünlerine bağlı gelişen komplikasyonlarda azalacaktır. Yapışıklıkları
45
önleyen yöntemlerin kullanılması reoperasyon esnasında kolaylık sağlayacağı gibi
komplikasyonları da azaltabilir.
Son yıllarda önem kazanan ortalama trombosit hacmi; strok, myokard
enfarktüsü ve pulmoner emboli açısından bazı çalışmalarda risk faktörü olarak
gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda da kapakta trombüs oluşumu için bağımsız bir
risk faktörü olarak saptandı. Kalp kapak operasyonu uygulanan hastaların
postoperatif medikal tedavilerinin düzenlenmesinde ortalama trombosit hacim
değerlerinin dikkate alınmasının faydalı olacağını düşünüyoruz. Ancak vaka sayısı
artırılarak yapılacak çalışmalarla daha anlamlı sonuçlar elde edilebilir.
46
KAYNAKLAR
1. Iung B: Vahanian A. Mitral stenosis. Ann Cardiol Angeiol 2003;52:117-24.
2. Chopra P: Tandon HD. Pathology of chronic rheumatic heart disease with
particular reference to tricuspid valve involvement. Acta Cardiol1977; 32:423.
3. Clawson BJ: Rheumatic heart disease-an analysis of 796 cases. Am Heart 1940;
J20:454.
4. Kitchin A, Turner R: Diagnosis and treatment of tricuspid stenosis. Br Heart J
1964; 26:354.
5. Guyer DE, Gillam LD, Foale LA, et al: Comparison of ehocardiographic an
hemodinamic diagnosis of rheumatic tricuspid stenosis. J Am Coll Cardiol 1984;
3:1135,
6. Salazar E, Levine HD: Rheumatic tricuspid regurgitation. Am J Med 1962;
33:111.
7. Curtius JM, Thysen M: Doppler versus contrast echocardiography for diagnosis of
tricüspid regurgitation. Am J Cardiol 1985; 56:33.
8. Ismeno G, Renzulli A, De Feo M, Della Corte A, Mauro C, Romano G, Mininni
N, Cotrufo M: Surgery of rheumatic mitral stenosis: comparison of different
techniques. Acta Cardiol 2001; 56:155-61.
9. Nowicki ER, Weintraub RW, Birkmeyer NJ, Sanders JH, Dacey LJ, Lahey SJ,
Leavitt B, Clough RA, Quinn RD, O'connor GT: Mitral valve repair and replacement
in northern New England. Am Heart J 2003; 145:1058-62.
10. Kaplan M, Demirtaş MM, Çimen S, Şener T, İnan B, Alhan C, Aka SA, Dağsalı
S, Özler A: Mitral kapak cerrahisinde konservatif girişimler. HKK Cerr Bül 2000; 8:
29-34.
11. Dağsalı S, Kanca A, Tezel T, Demiray E, Tezel H, Alhan C, Demirtaş M: Mitral
kapak tamir sonuçları. TKD Arş 1991;19: 291-4.
12. Onnasch JF, Schneider F, Mierzwa M, Mohr FW: Mitral valve repair versus
mitral valve replacement. Z Kardiol 2001; 90(Suppl 6): 75-80.
13. Dağsalı S, Demirtaş M, Kanca A, Gökyay İ, Alhan C, Demiray E: Kapalı mitral
komissürotomi sonrası mitral kapak replasmanları. TKD Arş 1990; 18: 121-3.
47
14. Walter BF: Rheumatic and non-rheumatic conditions producing valvular heart
disease. Cardiovasc Clin 1986; 16(2): 17.
15. Roberts WC: Aschoff bodies at necropsy in valvuler heart disease. Circulation
1978; 57: 803.
16.
Roberts
WC:Valvuler,
subvalvuler
and
supravalvular
aortic
stenosis.
Morphologic features. Cardiovasc Clin 1973; 5(1): 97.
17. Roberts WC:The congenitally bicuspid aortic valve. A study of 85 autopsy
patients. Am J Cardiol 1970; 26: 72.
18. Roberts WC: Morphologic features of the normal and abnormal mitral valve .
Am J Cardiol 1983; 51: 1005.
19. Fremes SE, Goldman BS, Ivanov J, et al: Valvular surgery in the elderly.
Circulation 1989; 80(3 Pt 1): I77.
20. Pansini S, Ottino G, Forsennati PG, et al: Reoperations on heart valve prostheses:
an analysis of operative risks and late results. Ann Thorac Surg 1990; 50: 590.
21. Jones JM, O'Kane H, Gladstone DJ, et al: Repeat heart valve surgery: risk factors
for operative mortality. J Thorac Cardiovasc Surg 2001; 122: 913.
22. Weerasinghe A, Edwards MB, Taylor KM: First redo heart valve replacement: a
10-year analysis. Circulation 1999; 99: 655.
23. Cohn LH, Peigh PS, Sell J, DiSesa VJ: Right thoracotomy, femorofemoral
bypass, and deep hypothermia for re-replacement of the mitral valve. Ann Thorac
Surg 1989; 48: 69.
24. Jones RE, Fitzgerald D, Cohn LH: Reoperative cardiac surgery using a new
femoral venous right atrial cannula. J Card Surg 1990; 5:170.
25. Bichell DP, Balaguer JM, Aranki SF, et al: Axilloaxillary cardiopulmonary
bypass: a practical alternative to femorofemoral bypass [see comments]. Ann Thorac
Surg 1997; 64: 702.
26. Cohn LH, Koster JK Jr, VandeVanter S, Collins JJ Jr: The in-hospital risk of
rereplacement of dysfunctional mitral and aortic valves. Circulation 1982; 66(2 pt 2):
I153.
27. Turina J, Hess OM, Turina M, Krayenbuehl HP: Cardiac bioprostheses in the
1990s. Circulation 1993; 88: 775.
48
28. Edmunds LH Jr: Thrombotic and bleeding complications of prosthetic heart
valves. Ann Thorac Surg 1987; 44: 430.
29. Rizzoli G, Guglielmi C, Toscano G, et al: Reoperations for acute prosthetic
thrombosis and pannus: an assessment of rates, relationship and risk. Eur J
Cardiothorac Surg 1999; 16: 74.
30. Deviri E, Sareli P, Wisenbaugh T, Cronje SL: Obstruction of mechanical heart
valve prostheses: clinical aspects and surgical management. J Am Coll Cardiol 1991;
17: 646.
31. Borkon AM, Soule LM, Baughman KL, et al: Aortic valve selection in the
elderly patient. Ann Thorac Surg 1988; 46: 270.
32. Cohn LH, Couper GS, Aranki SF, et al: The long-term follow-up of the Hancock
Modified Orifice porcine bioprosthetic valve. J Card Surg 1991; 6(4 suppl): 557.
33. Barwinsky J, Cohen M, Bhattacharya S, et al: Bjork-Shiley cardiac valves long
term results: Winnipeg experience. Can J Cardiol 1988; 4: 366.
34. Peterseim DS, Cen YY, Cheruvu S, et al: Long-term outcome after biologic
versus mechanical aortic valve replacement in 841 patients. J Thorac Cardiovasc
Surg 1999; 117: 890.
35. Vogt PR, Brunner-LaRocca H, Sidler P, et al: Reoperative surgery for
degenerated aortic bioprostheses: predictors for emergency surgery and reoperative
mortality. Eur J Cardiothorac Surg 2000; 17: 134.
36. Byrne JG, Karavas AN, Aklog L, et al: Aortic valve reoperation after homograft
or autograft replacement. J Heart Valve Dis 2001; 10: 451.
37. O'Brien MF, McGiffin DC, Stafford EG, et al: Allograft aortic valve
replacement: long-term comparative clinical analysis of the viable cryopreserved and
antibiotic 4 degrees C stored valves. J Card Surg 1991; 6(4 suppl): 534.
38. Birkmeyer NJ, Birkmeyer JD, Tosteson AN, et al: Prosthetic valve type for
patients undergoing aortic valve replacement: a decision analysis. Ann Thorac Surg
2000; 70: 1946.
39. Birkmeyer NJ, Marrin CA, Morton JR, et al: Decreasing mortality for aortic and
mitral valve surgery in Northern New England. Northern New England
Cardiovascular Disease Study Group. Ann Thorac Surg 2000; 70: 432.
49
40. Bloomfield P, Wheatley DJ, Prescott RJ, Miller HC: Twelve-year comparison of
a Bjork-Shiley mechanical heart valve with porcine bioprostheses. N Engl J Med
1991; 324: 573.
41. Cohn LH, Collins JJ, Jr., DiSesa VJ, et al: Fifteen-year experience with 1678
Hancock porcine bioprosthetic heart valve replacements. Ann Surg 1989; 210: 435.
42. Jamieson WR, Munro AI, Miyagishima RT, et al: Carpentier-Edwards standart
porcine bioprosthesis: clinical performance to seventeen years. Ann Thorac Surg
1995; 60: 999.
43. Antunes MJ, Magalhaes MP: Isolated replacement of a prosthesis or a
bioprosthesis in the mitral valve position. Am J Cardiol 1987; 59: 346.
44. Ban T, Soga Y: [Re-sternotomy]. Nippon Geka Gakkai Zasshi 1998; 99:63.
45. Dobell AR, Jain AK: Catastrophic hemorrhage during redo sternotomy. Ann
Thorac Surg 1984; 37: 273.
46. English TA, Milstein BB: Repeat open intracardiac operation: analysis of fifty
operations. J Thorac Cardiovasc Surg 1978; 76: 56.
47.Wideman FE, Blackstone EH, Kirklin JW, et al: Hospital mortality of rereplacement of the aortic valve: incremental risk factors. J Thorac Cardiovasc Surg
1981; 82: 692.
48. Husebye DG, Pluth JR, Piehler JM, et al: Reoperation on prosthetic heart valves:
an analysis of risk factors in 552 patients. J Thorac Cardiovasc Surg 1983; 86: 543.
49. Byrne J, Karavas A, Adams D, et al: Partial upper re-sternotomy for aortic valve
replacement or re-replacement after previous cardiac surgery. Eur J Cardiothorac
Surg 2000; 18: 282.
50. Tam RK, Garlick RB, Almeida AA: Minimally invasive redo aortic valve
replacement. J Thorac Cardiovasc Surg 1997; 114: 682.
51. Byrne JG, Aranki SF, Couper GS, et al: Reoperative aortic valve replacement:
partial upper hemisternotomy versus conventional full sternotomy. J Thorac
Cardiovasc Surg 1999; 118: 991.
52. Gundry SR, Shattuck OH, Razzouk AJ, et al: Facile minimally invasive cardiac
surgery via ministernotomy. Ann Thorac Surg 1998; 65: 1100.
53. Cosgrove DM 3rd, Sabik JF, Navia JL: Minimally invasive valve operations.
Ann Thorac Surg 1998; 65: 1535.
50
54. Aklog L, Adams DH, Couper GS, et al: Techniques and results of direct-access
minimally invasive mitral valve surgery: a paradigm for the future. J Thorac
Cardiovasc Surg 1998; 116: 705.
55. Machler HE, Bergmann P, Anelli-Monti M, et al: Minimally invasive versus
conventional aortic valve operations: a prospective study in 120 patients. Ann Thorac
Surg 1999; 67: 1001.
56. Bichell DP, Balaguer JM, Aranki SF, et al: Axilloaxillary cardiopulmonary
bypass: a practical alternative to femorofemoral bypass. Ann Thorac Surg 1997; 64:
702.
57. Zlotnick AY, Gilfeather MS, Adams DH, et al: Innominate vein cannulation for
venous drainage in minimally invasive aortic valve replacement. Ann Thorac Surg
1999; 67: 864.
58. Sundt TM 3rd, Rasmi N, Wong K, et al: Reoperative aortic valve operation after
homograft root replacement: surgical options and results. Ann Thorac Surg 1995;
60(2 suppl): S95.
59. Yacoub M, Rasmi NR, Sundt TM, et al: Fourteen-year experience with
homovital homografts for aortic valve replacement. J Thorac Cardiovasc Surg 1995;
110: 186.
60. Albertucci M, Wong K, Petrou M, et al: The use of unstented homograft valves
for aortic valve reoperations: review of a twenty-three-year experience. J Thorac
Cardiovasc Surg 1994; 107: 152.
61. McCarthy JF, Cosgrove DM 3rd: Optimizing mitral valve exposure with
conventional left atriotomy [see comments]. Ann Thorac Surg 1998; 65: 1161.
62. Balasundaram SG, Duran C: Surgical approaches to the mitral valve. J Card Surg
1990; 5: 163.
63. Brawley RK: Improved exposure of the mitral valve in patients with a small left
atrium. Ann Thorac Surg 1980; 29: 179.
64. Steimle CN, Bolling SF: Outcome of reoperative valve surgery via right
thoracotomy. Circulation 1996; 94(9 suppl): II126.
65. Husebye DG, Pluth JR, Piehler JM, et al: Reoperation on prosthetic heart valves:
an analysis of risk factors in 552 patients. J Thorac Cardiovasc Surg 1983; 86: 543.
51
66. Lytle BW, Cosgrove DM, Taylor PC, et al: Reoperations for valve surgery:
perioperative mortality and determinants of risk for 1,000 patients, 1958–1984. Ann
Thorac Surg 1986; 42: 632.
67. Tribble CG, Killinger WA Jr, Harman PK, et al: Anterolateral thoracotomy as an
alternative to repeat median sternotomy for replacement of the mitral valve. Ann
Thorac Surg 1987; 43: 380.
68. Berreklouw E, Alfieri O: Revival of right thoracotomy to approach atrioventricular valves in reoperations. Thorac Cardiovasc Surg 1984; 32: 331.
69. Byrne JG, Aranki SF, Adams DH, et al: Mitral valve surgery after previous
CABG with functioning IMA grafts. Ann Thorac Surg 1999; 68: 2243.
70. Byrne JG, Hsin MK, Adams DH, et al: Minimally invasive direct access heart
valve surgery. J Card Surg 2000; 15: 21.
71. Byrne JG, Mitchell ME, Adams DH, et al: Minimally invasive direct access
mitral valve surgery. Semin Thorac Cardiovasc Surg 1999; 11: 212.
72. Cohn LH: As originally published in 1989: Right thoracotomy, femorofemoral
bypass, and deep hypothermia for re-replacement of the mitral valve. Updated in
1997. Ann Thorac Surg 1997; 64: 578.
73. Byrne JG, Karavas AN, Adams DH, et al: The preferred approach for mitral
valve surgery after CABG: right thoracotomy, hypothermia and avoidance of LIMALAD graft. J Heart Valve Dis 2001; 10: 584.
74. Braxton JH, Higgins RS, Schwann TA, et al: Reoperative mitral valve surgery
via right thoracotomy: decreased blood loss and improved hemodynamics [see
comments]. J Heart Valve Dis 1996; 5: 169.
75. Beghi C: Cardiac valve reoperations: analysis of operative risk factorsin 154
patients. J Heart Valve Dis 2002;11: 258-62.
76. De Cicco F: Aortic valve periprosthetic leakage: anatomic observations and
surgical results. Ann Thorac Surg 2005;79: 1480-5.
77. Thubrikar M: The cyclic changes and structure of the base of the aortic valve.
Am Heart J 1980; 99: 217-24.
78. Masuda M: Late results after mitral valve replacement with bileaflet mechanical
prosthesis in children: evaluation of prosthesis-patient mismatch. Ann Thorac Surg
2004; 77: 913-7.
52
79. Kirk R: Redo mitral valve replacement in children. Ann Thorac Surg 2005; 80:
642-6.
80. Potter DD, Thoralf M: Risk of repeat mitral valve replacement for failed mitral
valve prostheses. Ann Thorac Surg 2004; 78: 67-72.
81. Piehler JM, Blacstone EH: reoperation on prosthetic heart valves. Patient-spesific
estimates of in-hospital events. J Thorac Cardiovasc Surg 1995; 109: 30-48.
82. Sivasubramanian S:Surgical management of prosthetic valve obstruction with the
Sorin tilting disk prosthesis. J Heart Valve Dis 1996; 5: 548-552.
83. Borger MA: Reoperative mitral valve replacement: İmportance of preservation of
the subvalvular apparatus. Ann Thorac Surg 2002; 74: 1482-7.
84. Kaplan M, Kut S, Demirtaş MM, Özler A: Prosthetic replacement of tricuspid
valve: Bioprosthetic or mechanical. Ann Thorac Surg 2002; 73: 467-73.
85 Bansel R: Assosiation of inreased MPV in patients of COPD: Clinical
implications JIACM 2002; 3 (2): 169-72.
86. Bath P: Assosiation of MPV with risk of stroke among 3134 individuals with
history of cerebrovascular disease. Stroke 2004; 35: 622-26.
53
Download