_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 13.01.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 02.03.2017 Yrd. Doç. Derviş ERGUN Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel Bölümü [email protected] ESERİN KAMUSAL MÜLKİYET HAKKI Öz Kamusallık, kamusal alan veya kamuoyu gibi kavramların birbirine dayalı anlamlarını sanat eseri ve kamuoyu ilişkisi dikkate alındığında, açıklanmaya muhtaç olduğu görülür. Kamusal alan, kamusallık sorununun toplum tarafından aşılmasıyla; sosyal veya siyasal bir hak arama, müzakere edebilme, kuvvetler ayrılığında bir denge unsuru, tasada ve sevinçte çeşitli aktiviteleri yapabilme vb. gibi eylemleri düzenleyen hukuk ve demokrasi ilkesi olarak kabul edilir. Toplumun tarihi süreçte gelişerek elde ettiği bir arada yaşama kültürü ve sürdürülürlük ilkesi, kamuoyu denilen denge unsurunu doğurmuştur. Bu örgütsüz hakemlik müessesi, sadece kamusal alan olarak sınırlandırılmış alanları denetler ve düzenler düşüncesini aşan bir durumdur. Kamuoyunun denetlediği alan yaşamın bütününü kapsar. Açık ve ya kapalı mekanlara konulacak sanat eserinin kamuoyu ile toplumsal bir bağ kurması kamusallık adına beklenir. Kamusallık değeri taşıyan eser; bir kahramanlık destanı, bir aşk öyküsü ve ya hüzünlü bir yok oluşu ya da sadece soyut bir anlatımı ifade edebilir. Bu eserlerin varlığı ve ya yokluğu sadece siyasi ve ya bir otoritenin yetkisine bırakılamaz bu karar daha çok kamuoyunu ilgilendirir. Anahtar kelimeler: Kamusallık, Kamuoyu, Kamusalalan, Kamusal Eser Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı RIGHT OF PUBLIC OWNERSHIP OF THE WORK Abstact When artisticand public relations are taken into consideration, it is obvious that the interrelated meanings of concepts such as publicness, public area or public opinion need to be explained. Over coming public area and publicness problems in the society is considered as principles of judicial system and democracy which organize actions such as; seeking a social and political right, ability to discuss, being a power balance, being able to take different actions during joy and sorrow, etc.The culture of coexistence and the principle of sustainability that the society has developed in the course of the history has created a balance called public opinion. This unorganized refereeing system is beyond controlling only restricted areas as public areas, and the regulations.The field that the public audits covers thewhole life. The artwork to be placed in open or enclosed spaces is expected to form a social connection with the public in the name of publicness. The work bearing the value of publicness can be a heroic epic, a lovestory, a sad annihilation, or simply an abstract narrative. The existence and the absence of these works can not be in the hands of a politiicianor an authority. This decision is rather up to the society. Keywords: Publicity, Public Opinion, Publicity, Public Works Eserin kamusal mülkiyet hakkının var olduğu ve bu ayrıcalığın bir yasa ile korunduğu kabul edilse bile, bu statünün ne olduğu bilgisi daha anlaşılır bir açıklamaya muhtaçtır. Kamusallık, kamuoyu, kamusal alan gibi kavramlar bir birbiriyle iç içe geçmiş kavramlardır. Kamusallık kavramı ve onun nesnesi durumunda olan kamuoyu, idarenin yürütülmesinde; ortak paylaşımı gerekli kılan prensipleri, temsil sorunu, hak arama, özgürlükler ve demokrasi gibi yaşama dair bileşenleri, kamusal alan olarak kabul edilen cephede karşılar. Toplumsal gelişmenin devamında, insanın keşfedilmesiyle şekillenen kamuoyu, aydınlanma ve özgürleşme dönemiyle müzakere eden konuma yükselmiştir. Toplumun kendi çıkarlarını korumada gösterdiği sosyal olgunluk ve direnç, demokrasinin yürütülmesinde bir denge unsuru olarak kamusallığın hakemliğine ihtiyaç duyar noktadadır. Kant, kendi dönemine dönük ifadesinde; “siyasi inancın, yani kamusallığın gelişmesine duyulan inancın, halkın özgür olduğu sürece kaçınılmaz biçimde kendini aydınlatacağını..” söylemektedir (Schimitt, 2006, s.60). Machiavelli’ye göre,“Politika da, tıpkı yaşam gibi, güçlü ve akıllı olanı başarıya ulaştırır… şiddete başvurmak, bir ahlak sorunu olmayıp, önceden belirlenen bir hedefe erişmeye yönelik siyasal bir seçimdir” (Machiavelli,2012,s.16-17). Devleti ve yürütme organı olan siyaseti ele geçirmek ve bu yolla iktidarı genişletmek mümkündür görüşündeki Makyevelist düşünceye karşı, hukuk, adalet ve kamusal ortaklık gibi değerleri savunan görüş demokrasinin önünü açabilmiştir. Parlamenter demokrasi, bir toplum muhalefeti olarak, 1640 Long Parliament’ı sırasında iktidar yoğunlaşmasına karşı, kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler dengesi gibi ilk teoriler ortaya çıktı.. (Schimitt, 2006, s.63). “Bütün bir hukuk devleti öğretisi, önceden yürürlüğe konmuş, istisnasız herkesi bağlayan ve kural olarak tüm zamanlar için geçerli olan yasayı savunmakla, somut spe- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 183 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı sifik ilişkileri dikkate alan, hal ve icaba göre şekillenen kişisel emir arasındaki zıtlığa dayanır” (Schimitt, 2006, s.65). Bu teorilerin esası; yönetme ve yönetilme erkinin usul ve tekniğin asıl demokrasiye nasıl yansıdığı, seçmen iradesinin yürütme ve yasama organında ne derece temsil edildiği noktasıdır. Tartışmalar, “İnsanların kaderini belirleyen siyasal ve ekonomik kararlar, kamusal tartışma içinde dengelenen fikirlerle ve parlamentodaki müzakereler sonucu ortaya çıkmalıdır.” düşüncesi etrafında yoğunlaşır. Burada demokrasinin nicel varlığından ziyade, demokrasinin asıl niteliği aranmaktadır. Farklı zaman dilimlerinde seçime dayalı demokrasinin varlığından söz etmek mümkündür. Bu tür meclislerin tarihi antik Yunan polis devletine ve hatta daha ilkel kabile topluluklarına kadar uzanır. Ancak kamusallık kavramı teknik olarak çözülmüş gibi görülse de, kamuoyunun demokrasi içinde ne kadar temsil edildiği tartışmalıdır. Kamusallık ve değeri hakkında Hegel, şu son derece özgün açıklamalarda bulunur: “Zümre meclislerinin yarattığı kamusal alan, yurttaşların mükemmel bir şekilde eğitildiği büyük bir piyestir ve halk en çok bu yolla kendi çıkarlarının gerçek niteliğini öğrenir.. Halkın istekleri ve görüşlerinin açıklandığı “örgütlenmemiş bir usul” olan kamuoyu ancak bu şekilde ortaya çıkar” (Schimitt, 2006, s.73). Toplumların mücadele ederek, gelişerek, ve ya değişerek kazındıkları ortak yaşam alanları; meydanlar, caddeler, sokaklar, meclisler, belediye ve ya resmi kurumlar, açık veya kapalı mekanlar, vakıflar, stadyum, tiyatro ve sinema gibi toplu eğlence yerleri, mesire alanları, ormanlar, hazine arazileri, yollar, ulaşım araçları, radyo, televizyon, dağlar, denizler, göller, vb. varlıklar birer kamusal alandır. Yasayla belirlenen bir hak olarak devlete bir yurttaş bağı ile bağlı olan her bireyin ortak malıdır. Devlet bu ortaklık hakkını vatandaşı lehine kendisinde saklı tutar ve idare eder. Tarif edilen ortak yaşam alanları, başta yaşamın kendisini düzenler. Sırasıyla, siyasi tavrı barındıran bir hak arama, kuvvetler ayrılığını dengeleyen açık bir müzakere alanı veya sosyal yaşamın yoğunlaştığı, insanların hareket serbestisi içinde çeşitli aktivitelerde bulundukları ihtiyaçlara cevap verir. Toplum; demokrasi tartışmalarıyla kazandığı, özgürlük ve insan hakkı kavramlarını dillendirdiği bu meydanları, kamu hakkı olarak her zaman kullanma özgürlüğünü elinde bulundurur. Bu özerk yapılar, demokrasiyi dengeleyen bir maniveladır. Aksi bir durumda yine demokrasi varlığını korur ancak dengesini kaybeder. “İnsan hakları, kamusal alanın merkezinde..bir arada lığı düşünmek ve kolektif topluluğun kendi üzerindeki çalışmasına yol göstermek için sahip olunan tek araçtır.. Bir aradalığa ilişkin olması gerekeni biçimlendirerek bir eksikliği giderecektir.. Bu haklar, hem siyasal düşüncenin, hem toplum bilimlerinin yerine geçecek hem de tarihsel eylemin pusulası görevi yapacaktır” (Gauchet, 2013, s.172). Kamusal alanların bir sanat eseriyle tamamlanması, meydanlara aitlik ve mülkiyet hakkı tanır, eser adına tescili, bu hakkın kamuoyu gereği olduğunu açıklar. Kamusal alanda sergilenen sanat eserinin yaşama şansı kamuoyunun ilgi ve alakasına mı(?) yoksa siyasi geleneğin tavrına göre mi (?) şekillenir sorusu her zaman gündemdedir. Söylenebilir ki siyasi erg sanat eserinin tasavvurunda her zaman söz sahibi olmak ister. Bilinmelidir ki, eserin var olması, yaşaması ya da yok edilmesi kamuoyu tasavvurudur. Kamuoyunu yok saymak onun kamusal haklarına tecavüz etmek demektir. Temsil edilen eser veya sembol ya da şekillerin plastik nesne ifadesiyle, kamusal alanda yer alması, kültür tarihinde görsel bir belgedir. Şehrin mimari dokusuna eklenen heykel, resim, çizim, obje, sembol, şekil veya anıt gibi eserler, sadece bulundukları meydanlara The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 184 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı değer katmaz, aynı zamanda o kente bir ayrıcalık da katar. Paris’teki, Eyfel kulesi plastik bir şekildir. 185 Resim 1: “Eyfel Kulesi”, Paris, 1887-1889 Çelik endüstrisinin başarı öyküsünü anlatır ve kısa bir süreliğine inşa edilmiştir. Şekil değeri veya plastik bir obje olarak Paris halkı tarafından sevilip, sahip çıkılınca sökülmekten kurtulmuştur. Şimdi Paris’in sembolüdür ve her yıl kendisine milyonlarca turist çekiyor. Kentin hafızasını oluşturan mimari yapılar veya sanat eserleri tarih içinde geçmişten geleceğe köprü kuran görsel belgelerdir. Bu belgeler sayesinde toplumlar kendi kültürünü tarif etme fırsatı yakalar. Kültürel zenginlik denilen değer olgusu, eserlerin varlığını garanti altına alan ve onun çoğaltılmasına olanak tanıyan düşünce ikliminde vücut bulur. Eğer sahip çıkılmazsa “ alıcısı olmayan sanat o yeri terk eder.” Anıt özelliği taşıyan eserlerin, kamusal alanı işgal etme nedenleri; estetik veya plastik olduğu kadar, bir topluma ait heyecan ve duyguları tarif eden anlam ve manayı anlatır. Toplumun tasada ya da sevinçte ortak olduğu moral değerleri, o toplumun karakteristik özelliğinde derin izler oluşturur ve bu değerler bellekte canlı olarak yaşamaya devam eder. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı 186 Resim 2: “19 Mayıs Anıtı”, H. Krippel, 1931 Bir anıt eserin konusunu oluşturduğunda görsel, plastik bir dil olarak tekrar izleyicisine döner. Kendi mülkiyetinde toplumun ortak sesini haykırır, bu sesleniş; bazen bir kahramanlık destanı bazen bir aşk öyküsü ya da hüzünlü bir yok oluşu anlatır. Eserler bu özellikleriyle toplumun hissedip anlatamadıkları duygulara tercüman olan görsel hafızanın yaşayan canlı nesneleridir. Bu nedenle her toplumun sanat eseri kendine benzer, kendini anlatır, buradan evrensele ulaşır. Eserler bu özellikleriyle yüklendikleri misyonu, zamana karşı her gün yeniden izleyicisine aktarmakla görevlidir. Tapusunu devraldığı kamusal alan, o eser için özel mülkiyet konumundadır ve görsel hafızanın her an canlı kalması için geçmişe tarihlenen zamanı geleceğe taşır. Eserin özgün tavrı, yaratıcılıktaki başarı veya zamanı karşılayan öncü niteliği yarışta bir adım öne çıkar. Eser ile izleyici arasında gidip gelen kavram, fikir ve ya plastik duygu alışverişi, o eser adına bir kamusal hukuk hakkı başlatır. Eserin konumunu belirleyen alan ve onun fiziksel şartları yerine getirildiğinde eser adına kamusallık tamamlanmış olur. Eserin yaşaması için ayrılan alanlar kendiliğinden, eserin özel mülkiyet konumuna dönüşür. Yerine getirilmesi gereken unsurlar, eser-konum-izleyici(özne) üçlüsüdür. Bakış mesafesi, eserin etki alanını belirler, bu konum eserin doğal mülkiyet sınırları içinde yer alır. Ölçü ve pozisyon özelliklerine göre etki alanlarını belirlemede özgür olan eserler; hazırlık safhasında heykel, çevre ve mimari özellikler doğru tespit edilmek zorundadır. Yaratıcılıkta gözden kaçan öncelik eserin tamlık olgusuna olumsuz bir etki yapabilir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı 187 Resim 3: “Kaybolmuş Şehir”, Ossip Zadkine, 1953 Mimari ve çevreye sonradan eklenen eser; var olan elamanların mevcudiyetini hesaba katmak zorundadır. Mevcut yapının bağımsız ve dokunulmazlık özelliği, eserin kendisini sınırlamak zorunda kaldığı ve bu gerçek doğrultusunda tasarlanabilirliği kabul ederek sonuca ulaşır. Çevresiyle uyum göstermeyen sadece kendi varlığını önemseyen eserler, yerini sevmeyen eserler gurubuna dahil olurlar. (Modern veya post modern eserin şartları farklı değerlendirilir.) İstenen eser, yokluğunda kuvvetle bir eksiklik hissetme duygusu uyandıran ve ardından kamusal hak arama ihtiyacı oluşan eserdir. Modern sanat eserini, klasik sanat eseri eleştiri ölçü ve yöntemleriyle analiz etmek eksik ve yeterli olmayabilir. Eserin üretilme sürecine etki yapan evrensel sanat kuram ve anlayış farkı, klasik eserin var oluş nedenleriyle bir tutulamaz. Klasik heykel, öznesi belli veya değil form bilgisine ve onu soyutlayabilme yaratıcılığına bağlıdır. Modern sanat eseri kendini üretirken, ölçü aldığı değer yargıları, sanatın değişen kuram ve tekniğe bağlı kalmasıdır. Üretim sürecine dahil olan modern öğreti ve bilgilenme, eserin nasıl sonuçlanacağını tarif eden konu ve kavramları dayatmaktadır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı Resim 4: “Bulut Kapısı”, Anish Kapoor, 1980 Sadece kendine çalışan ve bulunduğu mekanın tüm enerjisini kendinde toplamak isteyen, bağımsız, kendine buyruk, soyut anlatımdaki kesinlik vurgusu ön plandadır. İzleyicisine dışarıdan eklenmeyi ve üretim sürecine katılmayı davet eder. Eserle izleyici veya özne arasında nasıl bir bağ kurulacağı ip ucu soyut bir anlatımla ifade edilir. Daha özneldir kamusal hak ve hukuk eserin kutsiyeti üzerinden toplumsal bağ kurar. Toplumun sanat duyarlığı ve olgunluğu kamusallık adına sahiplik oluşturur. Yoksa modernist eser kendi egoizmini elden bırakmaz, hikayesini anlatma ihtiyacı duymaz. Modern kavramı etrafında örgütlenen tüketici, kültür endüstri içinde tüketmeye özendirildiğinden, daha çok sanatın meta değeriyle ilgilenir. İmgenin kifayetsizliği, kavramın tanıdık soyut anlatımı, yaratıcılığın aşınmış halini gösterirken, kamusallık kavramı kültür endüstrisinin vitrinine dönüşmüş bir pazardır. Ezberletilmiş bilgi kararlığıyla hareket eden sanat izleyicisi veya üretici modern sanatın soyut ifadesinde her zaman kendine bir yer bulur. Özgürlük sınırlarını iyice genişletip kendini çoktan yok eden, diğer bir deyişle post modern sanat, “kültür endüstrisi ürünü” olmadığını açıklayacak teori ve kuramdan yoksundur. Kültür endüstrisi, eserin var olmayan sanat niteliğini, işine geldiğinde ön planda tutulabilmektedir. Adorno bu konuya farklı bir eleştiri getirmektedir. “Kültür endüstrisi, yöneldiği milyonların bilinç ya da bilinçsizlik düzeyi üzerinde yadsınamaz bir biçimde spekülasyon yaparken, kitleler birincil değil, ikincildirler, hesaplanmıştırlar, mekanizmanın eklentileridirler.. Kültür endüstrisinin öznesi değil nesnesidirler” (Adorno, 2007,s.110). The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189 188 Eserin Kamusal Mülkiyet Hakkı KAYNAKLAR Adorno,W.Theodor, (2007), Kültür Endüstrisi, Kültür Yönetimi, İletişim Yayınları, İstanbul Gauchet, Marcel, (2013), Yurttaşını Arayan Demokrasi, İletişim Yayınları, İstanbul Machiavelli, Niccola, (2012), Prens, Oğlak Yayınları, İstanbul Schimitt, Carl, (2006), Parlamenter Demokrasinin Krizi, Dost Kitabevi, Ankara 189 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 182-189