YOKSULLAŞMA VE DİNDARLAŞMANIN BİR

advertisement
455
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
YOKSULLAŞMA VE DİNDARLAŞMANIN BİR GÖSTERGESİ OLARAK
KIRGIZİSTAN’DA DİN EĞİTİMİ VEREN ENFORMEL KURUMLAR
Ahmet Cihan*
Giriş
1990’lardan sonra Kırgızistan’da gelişmeye başlayan din eğitimi kurumları toplumda çok
yönlü bir etkileşim göstermektedir. Resmi olmayan ve ancak nispi olarak devlet denetiminde
faaliyet gösteren bu kurumlar enformal bir nitelik taşırlar. Kırgızistan’da, bu kurumların, başta
ulusal kimliğin oluşumu olmak üzere, dini hareketler, din ve iktidar ilişkisi, yoksulluk, çocukgençlik ve kadın sorunları, bölgelerarası nüfus hareketleri ve suç, toplumsal dönüşüm, eğitim ve
modernleşme konularında ciddi rol oynamaya başladığı gözlemlenmektedir.
Bu çalışma, Kırgızistan’da ortaya çıkan ekonomik kriz temelli yaygın yoksulluk ile
yükselen dindarlık olgusu ve dini eğitim kurumlarındaki sayısal artışa odaklanmaktadır. İbadet
alanlarının yaygınlaşması ile dini pratikleri yerine getiren birey sayısındaki artış trendinin
yoksullukla ilintisi tartışılmakta, bu trendin başkaca hangi dinamiklerden kaynaklandığı çalışmada
ele alınmaktadır.
Çalışma, iki ayrı bölümden meydana gelmektedir. İlk önce Kırgızistan’daki dini
canlanmanın tarihsel kökleri üzerinde duruldu. Daha sonra, yoksulluk, dindarlaşma ve din eğitimi
veren kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşim çok yönlü olarak ele alınmaya çalışıldı.
Çalışmadaki değerlendirmeler, genel olarak, yoksulluğun yaygın olduğu güney
Kırgızistan’da bulunan Batken, Oş ve Celalabat’ta mevcut din eğitimi kurumlarında yetişmiş
öğretim elemanları ile burada eğitim gören öğrencilerle yapılan birebir görüşmede elde edilen
bilgilere dayanmaktadır. Konuyla ilgili yapılan araştırma ve yayınlara başvurduğumuz bu tebliğ,
daha çok deskriptif ve betimleyici bir alan çalışmasıdır470.
Kırgızistan’da Dini Canlanmanın Tarihsel Kökeni
Kırgızistan’da dinin canlanması Sovyet sonrası döneme özgü bir olgu değildir. Tarihi
kökleri Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve İran’da meydana gelen İslam devrimine kadar
uzanır.
Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı Gorbachev döneminde Müslüman idare merkezleri
müftülüklerin çözülmesi ve İslamın kontrol altında tutulması rolünün yerel liderliklere
devredilmesiyle birlikte Orta Asya Türk Cumhuriyetleri kendi ulusal müftülüklerini oluşturmaya
başlamışlardır471.
* Prof. Dr., Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Kampüs/Nevşehir
470
Bu çalışma esnasında alanda birçok kişiden ciddi anlamda yardım ve destek gördüm. Oş, Celalabat ve Bişkek’te doğrudan
görüşme yaptığım çok sayıda din eğitimi kurumu öğretim elemanı bulunmaktadır. Bunların hepsine isim vermeden teşekkür etmek
istiyorum. Özellikle Müftiyat ve kazıyattaki görevliler, farklı yerleşim birimlerinde bulunan kurumlardaki direktörlerden büyük
destek gördüm. Ziyaret edilen kimi kurumların isimlerine çalışma içinde yer verilmiştir. Yaptığım değerlendirmede şahıs isimlerine
çok az yer verdim. Bahse geçenlere de özen gösterdim. Katkıları nedeniyle bir kez daha kendilerine teşekkür etmek isterim.
471
Sevinç Alkan Özcan, “Sovyet Sonrası Dönemde Özbekistan’da Din ve Devlet İlişkileri: Rus Ortodoksluğu ve Polonya
Katolikliği İle Karşılaştırmalı Bir Analiz”, I. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, (SSCB Sonrası Orta Asya Türk
456
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Sovyet sistemi Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde resmi ve halk İslamı arasındaki
ayrışmayı belirgin bir hale getirmiştir. Temel dini eğitim ve birikim yok edilmeye çalışılmış
olmasına rağmen; halk İslamı, Sovyetler Birliği döneminde etnik kimlikle iç içe geçerek varlığını
muhafaza etmiştir. Bu dönemde İslam güney Kırgızistan’da etnik-milli kimlikle daha fazla iç içe
geçmiştir.
Kırgızistan’da dini canlanmanın önü 1980’li yılların ikinci yarısında Sovyetler Birliği’nde
meydana gelen siyasal liberalleşmeyle birlikte açılmıştır, denilebilir472. Bu tarihten itibaren kapalı
olan camiler yeniden açılıp işlevsel hale getirilmiş, çok sayıda yeni cami inşa edilmeye
başlanmıştır473. Haç ibadetini yerine getirmek üzere belli sayıda insan yurt dışına gitmiş, gözle
görülür bir eğitim ve yayın faaliyeti gerçekleştirilmiştir474.
1990’ların başında Sovyet sisteminin çökmesiyle birlikte toplumda yaşanan hızlı değişim
dini canlanmayı daha bir motive etmiştir. 1991’de bağımsızlığın kazanılmasından sonra ise, sınır
kontrolleri azalmış ve toplum dışarıdan gelen İslam etkisine tamamen açık hale gelmiştir.
Kırgızistan’da, bağımsızlık sonrasında uygulamaya konulan anayasa ve yasal
düzenlemeler, din ve devlet ayrımını içermekte olup, insan hakları ve dini özgürlükler bakımından
önemli haklar sağlamıştır475. Ayrıca anayasa ve yasalar, sivil kuruluşların oluşabilmesi için gerekli
şartları hazırlamıştır. Siyasal liderlik bir taraftan dinle ilgili liberal düzenlemeler yaparken, diğer
taraftan “baskın geleneksel dini düşünceyi ona özel bir statü vererek” desteklemiştir. Dolayısıyla
Kırgızistan’da, Sovyet sonrası dönemde, uygulamada din ve devlet ayrımı gerçekte var
olmamıştır. Din ve devlet ayrımı devlet lehine gelişmeye başlamıştır. Müftülük, devlete tabi bir
organ olarak şekillenmişi ve devlet din işlerine müdahale etmeyi sürdürmüştür.
Kırgızistan’da, İslam kurumunun bağımsızlık sonrası organizasyonu, dini kurumların
denetimi ve kontrolü Sovyetler Birliği dönemindeki yapılanmadan bütünüyle bağımsız
düşünülemez. Sovyetler Birliği döneminde Müslümanlara ait dört dini idare merkezinden476.biri
olan Taşkent müftülüğünden bağımsız olarak, Bişkek’te devlete bağlı bir kurum olan Müftiyat
oluşturuldu. Ayrıca her oblasta/vilayette bir kazıyat teşkil edildi. Çuy ve Oş’ta ise, vilayet kazılığı
dışında ayrıca birer şehir ihdas edildi.
Kırgızistan müftülüğü 1993 yılında devletin bir organı olarak faaliyet göstermeye başladı.
Böylece Müslümanlar dini idaresi ulusal bir kimlik kazanmış oldu. Müftülük, aynı zamanda,
seküler devlet otoritesinin bir uzantısı olarak resmi İslamın temsilcisi idi. Müftülük, haç
organizasyonlarını düzenledi; yeni cami ve medreseleri kayıt altına alıp denetim görevini üstlendi.
Ayrıca bütün cami personelinin denetimi, kaydı bulunmayan camilerin kapatılması da müftülüğe
aitti. Ancak müftülük, yeterli siyasi destekten yoksun olması, mali bakımdan hizmet sunduğu
Cumhuriyetleri’nde Sosyal, Siyasal ve ekonomik Değişim Uluslararası Kongresi), 18-21 Eylül 2006, Kocaeli/Türkiye, Kongre
Kitabı, C. I, Kocaeli 2007, s.583.
472
Özcan, agm, s. 581.
473
2003 yılı verilerine göre Kırgızistan genelinde 1619’u kayıtlı ve 20’si kayıtsız toplam 1639 mescit ve cami bulunmaktadır.
Bakınız; Üsönbek Koçkorov, “Kırgızistan Müslümanlarının Dini İdaresinin Altındaki Dini İdareler”, Oş Devlet Üniversitesi
Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Araşan-2007, s., 22.
474
Güney Kırgızistan’da farklı düzeydeki yerleşim birimlerinde görüşme yaptığım orta yaş üzerindeki hemen bütün insanlar
Gorbachev dönemindeki siyasi liberalleşmenin önemi üzerinde durmaktadırlar.
475
Kırgızistan’da 1991 yılında “Din Hürriyeti ve Dini Örgütler Üzerine” yasası kabul edildi, 1994 yılında ise Devlet Başkanının
çıkartmış olduğu “Dini Hak ve Özgürlükler” konulu bir kararnameyle ülkede dinin statüsü değişti, bireylerin din ve vicdan
hürriyeti güvence altına alınmış oldu. Bakınız; Gülnisa Aynakulova, “Günümüz Kırgızistan’ında Dinler ve Dini Faaliyetler”, I.
Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, (SSCB Sonrası Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Değişim
Uluslar arası Kongresi), 18-21 Eylül 2006, Kocaeli/Türkiye, Kongre Kitabı, C. I, Kocaeli 2007, s.542.
476
Söz konusu dini idare merkezleri şunlardı: 1) Orta Asya ve Kazakistan Müslümanları için Taşkent Müftülüğü, 2) Avrupa
Rusya’sı ve Sibirya Müslümanları için Ufa Müftülüğü, 3) Kuzey Kafkasya Müslümanları için Dağıstan’da Buiniaks Müftülüğü, 4)
Transkafkasya Müslümanları için Bakü Müftülüğü. Her müftülük farklı bir kullanıyordu. Sırasıyla bu diller; Özbekçe, Kazan
Tatarcası, Arapça ve Azerice’dir. Bakınız, Özcan, agm, s. 583
457
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
halka ve yabancı kuruluşlara bağımlı olduğundan yeterli ölçüde etkili olamadı. Bu da, İslami
canlanma konusunda üstünlüğün yabancı kurumlara ve kuruluşlara kaptırılmasına yol açtı.
Devlet, dini hak ve özgürlükleri anayasa ve yasalarla garanti altına alınmış, ancak baskın
din olan İslamın devlet kontrolü altında gelişmesine izin verilmiştir477. Devlet ile din arasında
Sovyetler Birliği döneminde var olan çatışmacı ilişki modeli terk edilip, işbirliği modeli
benimsenmiştir. Ancak Kırgızistan’da azınlık dinleri kontrol altında tutulmaya devam etmiştir.
Yeni şartlardan faydalanan müftiyat, yayın ve eğitim faaliyetlerini artırmıştır. İbadet yerleri
inşa etmek için önemli fırsatlar elde etmiştir. Müftülük, her ne kadar konumunu güçlendirmiş olsa
bile farklı sorunlarla karşılaşmıştır. Bu sorunları şöyle sıralamak mümkündür.
1)
Finans sorunu, din hizmetlerinde görev alacak elemanların eğitimi ve dini
kitapların yetersizliği problemi,
2)
Müftülüğün hizmet sunduğu halk tabanında resmi din anlayışı ile geleneksel halk
inançları benimseyen mollaların varlığı ve bunlar arasındaki güç mücadelesi,
3)
Toplumda ve dini hiyerarşinin merkez ve taşra teşkilatında dinin sosyal ve siyasal
rolüne ilişkin farklı anlayışların egemen olması,
4)
Seküler devlet idaresine bağlı resmi dini yapılar dışında, gayriresmi faaliyet
gösteren reformist ve gelenekçi örgütlenmelerin varlığı, bu gruplar içinde İslamın siyasal
yorumunu destekleyenlerin bulunması.
Bağımlıktan sonra, Kırgızistan’da liberal-demokratik bir yönetimin iş başına gelmesi dini
faaliyetlerin artmasına zemin hazırlamıştır. Şartlar elverdiği için dini duyarlılık gelişme
potansiyeli taşımış, bu bağlamda geleneksel olmayan bir İslam tipi ortaya çıkmıştır. Selefi ya da
Vahhabi denilen siyasi İslam hareketi etkili olmaya başlamıştır. Bu ise, müslüman halk arasında
yerel-geleneksel İslam ve Selefilik çizgisinde ikiye bölünmeye neden olmuştur478.
Sovyet sonrası dönemde ortaya çıkan İslami canlanma, İslamın bölgedeki temel niteliğinin
ne olduğu sorusunu akla getirmiştir. Ortaya çıkan yeni İslam tipi, temelde kültürel-geleneksel din
olgusunun yeni bir tezahürü olduğu kadar aynı zamanda siyasi bir harekettir479
Son dönemde dinin devlet, siyaset ve toplumdaki artan rolü dikkat çekmektedir. Din,
devlet işlerinin dışında tutulmasına rağmen, siyasal ve sosyal hayatta oldukça önemli bir role
sahiptir. Devlet desteği bulunmamasına rağmen, din ile toplum arasındaki etkileşim giderek daha
fazla hissedilmekte, siyasal İslami hareketler giderek sosyal hayatta etkin rol oynamaya
başlamaktadır.
Din, aynı zamanda, toplumda belirli sivil toplum kurumlarının yaygınlaşmasında önemli
bir rol oynamaktadır. Din odaklı sivil toplum kuruluşları insan hakları, sivil ve sosyal hakları
savunup geliştirmede ciddi çaba göstermektedirler. Diğer taraftan din ile devletin ayrılması,
477
1991 yılında ülke genelinde sadece 39 cami bulunmasına karşılık 2002 yılında kayıtlı olanların sayısı 1225’e yükselmiştir.
Aynakulova, agm, s. 542. 2007 yılında yapılan bir başka çalışmaya göre ise, 2003 yılında Kırgızistan genelindeki cami-mescitlerin
sayısı, 20’si kayıtsız, 1619’u kayıtlı olmak üzere toplam 1639 olarak tespit edilmektedir. Bakınız, Üsönbek Koçkorov, “Kırgızistan
Müslümanlarının Dini İdaresinin Altındaki Dini İdareler”, Oş Devlet Üniversitesi Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat
Fakültesi, Lisans Tezi, Araşan-2007, s., 22.
478
Sevinç Alkan Özcan, “Sovyet Sonrası Dönemde Özbekistan’da Din ve Devlet İlişkileri: Rus Ortodoksluğu ve Polonya
Katolikliği İle Karşılaştırmalı Bir Analiz”, I. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, (SSCB Sonrası Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri’nde Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Değişim Uluslararası Kongresi), 18-21 Eylül 2006, Kocaeli/Türkiye, Kongre
Kitabı, C. I, Kocaeli 2007, s.581
479
Özcan, agm, s. 581
458
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
“ötekine” hoşgörü ve saygıyı ön plana çıkaran bir söylemi benimseyerek, toplumda yeni bir
modernleşme ve sekülerleşme anlayışının yerleşmesine anlamlı bir katkı sunmaktadırlar480.
Kırgızistan’da, geleneksel Ortodoks İslam inancını benimsemiş olan gruplar dinin toplum
hayatında sosyal ve ahlaki konulara odaklanmasını benimserken, siyasal İslama yönelen gruplar
dinin siyasal, sosyal ve devlet düzeyindeki bütüncül rolü üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu temel
farklılık, Kırgızistan ulusunu meydana getiren farklı etnik kompozisyonda açık bir şekilde
gözlemlenmektedir. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Kırgız kökenliler genelde dinin sosyal
ve ahlaki rolü üzerinde odaklaşırken, toplumda dindarlık oranı yüksek olan Özbekler siyasal İslam
düşüncesine daha yakın durmaktadırlar.
Etnik gruplar arasındaki bu farklılık Sovyet sonrası dönemde ortaya çıkmış yeni bir durum
değildir481. Tarihi gerçekliğin bir tezahürüdür. Sovyetler Birliği döneminde, Özbekler sürekli
olarak devletin din politikasına karşı direnç göstermiş, kendi aralarında pasif de olsa İslam
olgusunu hep canlı tutmuşlardır. Devletin din politikası karşısında Özbekler nevi şahsına münhasır
muhalif bir sivil inisiyatif geliştirirken482, Kırgızlar dinin toplumsal hayatta ortadan kaybolmasına
yol açan Sovyetlerin politikalarına tabi olmuşlardır483.
Dini kurumların, camilerin ve diğerlerinin canlanmasında yabancı destekleyicilerin katkısı
büyük olmuştur. El Vakf el-İslam, Dünya Müslümanlar Birliği “Rabıta” teşkilatı, Kuveyt Sosyal
Reformlar Cemaati ve benzerleri yardım kuruluşlarından bazılarıdır484. Kırgızistan’da 1990’lı
480
Kırgızistan’da, 1997-2003 yılları arasında din eğim-öğretimine odaklanan ve kadın çalışmalarını merkeze alan on civarında
fond/vakıf kurulmuştur. Bakınız;
481
Söz konusu farka rağmen Kırgızistan genelinde ortak bir İslam’dan bahsetmek mümkündür. Bu ise, Sünni İslam doktrininin
egemenliğidir. Bakınız, Üsönbek Koçkorov, “Kırgızistan Müslümanlarının Dini İdaresinin Altındaki Dini İdareler”, Oş Devlet
Üniversitesi Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Araşan-2007, s. 25-28.
482
Oş Karasu’da görüşme fırsatı bulduğum 1957 doğumlu Abdullah Kemal Yusuf isimli bir Kırgız vatandaşı, büyük babasından
itibaren din-devlet ilişkisi bakımından Sovyetler Birliği döneminde ortaya çıkan değişimi çok anlamlı bir şekilde özetledi.
Özbekistan Margılan’da seçkin bir din alimi olarak yaşayan Habibullah Kari Yusuf, 1928-1929 yıllarında, Cemaleddin (1915
doğumlu) ve Kemaleddin (1921 doğumlu) çocuklarıyla birlikte Sovyet sisteminden kaçarak Oş-Karasu ilçesine gelip yerleşmiştir.
Habibullah Karasu’ya geldikten sonra sakalını kesip üzerindeki dini kisveyi de çıkarmıştır. Önce geniş bir arazide tarımsal üretim
yapmaya başlamış, sonra tarım ürünleri deposunda devlet adına çalışmıştır. Bu arada, 1940’larda oğulları Cemaleddin ve
Kemaleddin devlet okullarına gidip 5 yıl süreyle örgün eğitim almışlar. Her ikisi de aynı yıllarda gizlice babaları Habibullah’tan
eğitim gördü. Kolhozda devlet adına çalıştı. Habibullah 1964’de öldü.
Ailedeki herkes, devlete rağmen bir şey yapılamayacağını öğrenmişti. Habibullah, ölmeden önce, oğlu Kemaleddin’den
Sadık ve Abdullah Kemal adıyla iki torun sahibi olmuştu. Sadık 1957 doğumlu, Abdullah Kemal ise 1950’de dünyaya gelmişti.
Temel dini bilgileri aile içinde aldılar. Sadık, 1964’de dedesi ölünce Andican’a gidip hafızlık eğitimi aldı, sonra Buhara’da resmi
din eğitimi aldı. 1981-1985 yılları arasında Libya’da eğitim gördü. Gorbachev, Orta Asya ve Kazakistan Müslümanları İdaresini
bölünce Kırgızistan’ın ilk kadısı oldu. Daha sonra, Müslüman adına Bişkek’te parlamentoya girdi. 1957 doğumlu olan Abdullah
Kemal, Rus mektebinde okuduktan sonra Taşkent’te Arap Dili eğitimi aldı. 1986-1989 arasında Suriye’de devlet adına çalıştı.
Döndükten sonra Oş-Karasu’da çocuklar için “din eğitimi ve Arapça kursu” açtı. O, bu durumu, “Gorbachev vaktinde esneklik
oldu” sözleriyle özetlemektedir. 1991-1994 yılları arasında Taşkent’te doktora çalışması yaptı. 1994 yılında akademik çalışmayı
bırakıp Taşkent’te ticarete atıldı. Sovyetler Birliği dönemine ait benzer örnekler Özbekler arasında oldukça yaygındır.
483
Celalabat vilayetinde kazı yardımcısı olarak görev yapan Mirrat Arzivet’in, tarih öğretmenliği yapan babası Kançoro ve
babasının yakın arkadaşı olan Kırgız Edebiyatı öğretmeni Cagaş Çukuldayev hakkında aktardıkları Sovyetler Birliği dönemindeki
durumu özetler mahiyettedir. Kançoro Arzevet ve Cagaş Çukuldayev Sovyetler Birliği döneminde birlikte büyümüş ve eğitim
görmüşler. Her ikisi de iki yakın dost olmuşlar. Mirrat, Tokuztoro ilçesi Çetbulak köyünde tarih öğretmenliği yapan babasının
1990’ların başına kadar Darvin’in teorisini savunduğunu, derslerde “Her şey kendiliğinden oldu” dediğini aktarmaktadır.
Babasının arkadaşı Cagaş ise, Kırgız Edebiyatı dersinde din adamlarını kötüleyen şiirleri sürekli okumaktadır. Mirrat, “Şakayı
köp yapardı” dediği edebiyat öğretmeni Cagaş’ın, derslerde “O mollalar yalancı” sözünü çok kullandığını, dahası “Mollası gelip
suf der, Vereceğini bul der” ifadesini kullandığını belirtmektedir. Mirrat, ayrıca buna benzer ifadelerin ortaokul edebiyat
kitaplarında yer aldığına vurgu yapar. Mirrat, Sovyetler Birliği dönemindeki dini karalama propagandasının nasıl yapılmakta
olduğunu “Din adamları genellikle edebiyat derslerinde kötüleniyordu. Bu derslere de Kırgızlar giriyordu” sözleriyle
özetlemektedir: İşin ilginci, Cagaş, 1980’li yılların sonlarına doğru köye gelen gezici din adamlarından ders alan çocukları
uzaktan takip etmiş, 1992 yılında Arap harfleri çocuklardan öğrenmiş, 1995’de öğretmenliği bırakıp mollalığa soyunmuştur.
Bugün, Cagaş Çukuldayev, Tokuztoro ilçesi Çetbulak köyünde, “sütten çıkmış ak kaşık” misali, imam olarak halka önderlik
yapmaktadır.
484
Gülnisa Aynakulova, “Günümüz Kırgızistan’ında Dinler ve Dini Faaliyetler”, I. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi,
(SSCB Sonrası Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Değişim Uluslararası Kongresi), 18-21 Eylül
2006, Kocaeli/Türkiye, Kongre Kitabı, C. I, Kocaeli 2007, s.542.
459
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
yılların başından itibaren çok sayıda yabancı vakıf ve organizasyon faaliyette bulunmaya
başlamıştır. Bunlar, genel olarak, din hizmetleri alanında eğitim-öğretim ve yayın faaliyeti
yapmakta, sözlü tanıtım ve propagandaya önem vermektedirler485.
Bir taraftan Sovyetler Birliği döneminden miras alınan yoksulluk, diğer taraftan
bağımsızlık sonrasında farklı ülkelerden alınan “ithal ve yabancı” dinlerin tesirinde gelişen dini
canlanma Kırgızistan’da bütüncül bir dini kimlik ve buna bağlı dayanışmacı bir toplumsal yapının
ortaya çıkmasını engellemiştir. Kırgız toplumunda yükselen dini canlanma ülke içinde
gruplaşmalara yol açmıştır. Bu gruplar, ülke dışındaki farklı merkezlerce desteklenmektedir.
Ancak bugün Kırgızistan’a özgü bir dindarlaşmadan söz edilebilir. Etki altında kalınan ülkelerdeki
örneklerin her biri kendine has özellikler göstermektedir. Din, özellikle İslam giderek daha
belirgin şekilde Kırgız toplumunun kültürel mirasının bileşenlerinden biri haline gelmektedir.
Kırgızistan’da 7 İslam Enstitüsü, Oş Devlet Üniversitesine bağlı iki İlahiyat Fakültesi, 51
medrese486 ve 11 Hıristiyan eğitim kurumu faaliyet göstermektedir487. Bunların dışında,
günümüzde 1289 dini teşkilat ve teşekkül kayıt altına alınmıştır. Bunlardan 1032’si
Müslümanlara, 44’ü Ortodoks Hıristiyanlara, 40’ı Yahova Şahitlerine; 35’i Evanjelist HıristiyanBaptistlere, 21’i Hıristiyan-Ellilere, 19’u Lüteryenlere, 19’u Yedinci Günün HıristiyanAdvantislerine, 10’u Bahaîlere ve 41’i diğer dini mezheplere aittir488.
Dini gruplar ve teşkilatlar, zaman zaman, ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları
kötüye kullanıp sözel propaganda çalışmalarıyla kendilerine taraftar edinmeye çalışmaktadırlar.
Müslüman halk, hakiki dindarlar yani Vahhabiler ve geleneksel İslam taraftarları olmak üzere
ikiye ayrıştırılmak istenmektedir489.
Bununla birlikte İslamın etki derecesi Kırgızistan’ın kuzey ve güney bölgesinde değişiklik
gösteriyor. Kuzeyde ortaya çıkan İslami canlanmanın yakın gelecekte tehdit oluşturması olası
değilken, güneyde nüfusun bileşenlerinin çok etnili olması ve dindarlık düzeyi yüksek Özbek
kökenlilerin çoğunluğu teşkil etmesi nedeniyle İslam siyasi bir rol üstlenme potansiyeli
taşımaktadır. Kırgızistan’ın Çin ve Tacikistan’la sınırı bulunması, Özbekistan’da faaliyet gösteren
radikal dini hareketlerin bölgeye rahatça geçebilmesi siyasi İslam riskini artırmaktadır.
Toplumda birliğin sağlanması konusunda dinin önemli amillerden biri olduğu yadsınamaz
bir gerçektir. Din, sosyal ve etnik gruplar arasında anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına, bu
anlaşmazlıkların şiddetlenmesine yol açabilir. Dinin, aynı zamanda, söz konusu çelişkilerin
giderilmesinde birleştirici bir güç olarak önemli rol oynayacağı da muhakkak.
Diğer yandan, Sovyet sisteminin ideal değerlerinden hızlı bir şekilde uzaklaşılması,
toplumda kültürel ve manevi boşluğun ortaya çıkması bireylerin dine kurtarıcı olarak
sarılmalarına, dini örgüt ve organizasyonlara daha fazla yönelmelerine neden olmuştur. Yoksulluk,
485
Son dönemde kurulan dini (İslam) vakıfların sayısı on adettir. Örgün ve yaygın eğitim, sözlü propaganda yayın çalışması
yapan bu fond/vakıflar şunlardır: 1) Gençler desteği dini kurumu (Karabalta,1997); 2) Kırgızistan’daki İslama yardımlaşma
uluslar arası merkezi (Oş, 1997), 3) Ak mescit müslüman kadınların kurumu (Issıkgöl-Karagöl, 1997), 4) İmanın yeniden gelmesi
“Tövbe” kurumu (Çuy-Sokuluk, 1997), 5) Kavsar İslami kurumu. Medeni eğitim fondu (Bişkek,1999); 6) Mutakallim progressiv,
toplumsal kadınlar birikmesi (Bişkek, 1999), 7) İman-Bakıt kurumu (Oş, 2000), 8) Uluslararası kurtuluş İslami kurumu
Kırgızistan şubesi dini fondu (Bişkek, 2000), 9) Uluslararası İslam fondu (Bişkek, 2002), 10) Adep Başatı toplumsal ve
progressiv fondu ( Bişkek, 2003), Bakınız, Üsönbek Koçkorov, “Kırgızistan Müslümanlarının Dini İdaresinin Altındaki Dini
İdareler”, Oş Devlet Üniversitesi Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Araşan-2007, s.25-28.
486
Haziran 2008’de müftiyattan alınan bilgilere göre, Kırgızistan genelinde toplam 51 medrese faaliyet göstermektedir. Bu
medreselerde kayıtlı öğrenci sayısı 1873’tür. Oş devlet Üniversitesine bağlı faaliyet gösteren Oş ve Araşan İlahiyat Fakülteleri
dışında, din eğitimi veren 7 ayrı yüksek okul(enstitü)da toplam 844 kız-erkek öğrenci eğitim görmektedir.
487
Aynakulova, agm, s. 542.
488
Aynakulova, agm, s. 543
489
Aynakulova, agm, s. 544
460
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
gençler arasındaki yüksek işsizlik oranı, sosyal ve demografik sorunlar, etnik gruplar arası
çatışmalar dini canlanmayı motive eden faktörlerden bazılarıdır490.
Kırgızistan’da dini canlanma bakımında üç olası endişeden söz edilebilir. Bunlar sırasıyla;
1) Yoksulluk ve radikal dini hareketler; 2) Dinin sosyal, siyasal ve devlet düzeyinde ortaya çıkan
etkisi; 3) Dinin, ulusal kimliğin yeniden inşasında artan rolü491.
Din Eğitimi Kurumları ve Dini Canlanma
Kırgızistan’da din eğitimi veren farklı düzeydeki kurumlar belirli bir suretçe ortaya çıkıp
teşekkül etmişlerdir492. Kuruma finans desteği sağlayan yerli veya yabancı bir kreditör
bulunmasıyla işe başlanmaktadır. İlk aşamada, halkın ibadet ihtiyacını karşılamak üzere küçük
veya orta büyüklükte bir mescit inşa edilmektedir. İkinci aşamada, ibadethanenin çevresine birkaç
hücre inşa edilerek temel dini bilgiler ve Kuran öğretilmekte, ardından hafızlık eğitimine
geçilmektedir. Üçüncü evrede, hücreler genişletilerek yapı mescit-medrese şekline
dönüştürülmektedir493. Bu süreç, kimi zaman iki üç yılda, bazı durumda ise yaklaşık on yıllık bir
deneme yanılmadan sonra tamamlanabilmektedir494.
Medreselere ilk yıllarda temel dini eğitimi bulunmayan farklı yaş grubundaki çocuk ve
gençler alınıyordu. Ancak son zamanlarda seküler devlet okullarında 9 ve 11.sınıfı bitirip temel
Kur’an eğitimi almış olanlar kabul edilmektedir.495
Medreselerin giriş sınavları genelde ağustos ayında yapılmakta; dersler eylül-mayıs ayları
arasında gerçekleşmektedir. Öğrenciler, mayıs ayında normal dersler tamamlanınca bir süre kursa
tabi tutulmakta veya davete gönderilmektedir. Daha sonra isteyen öğrenci ailesinin yanına
gönderilmektedir496.
Medreseler, dini eğitim veren kurumlar hiyerarşisi içinde farklı etkinlik ve fonksiyonlara
sahipler. Piramit içindeki statü ve standartları sürekli değişmektedir. Bazı medreseler belirli bir
yerleşim birimi veya bölgeye hitap ederken diğer bazıları ülke genelinde rağbet görmektedir. Bazı
medreseler bir cazibe merkezi haline gelerek çok fazla tanınmaktadır. Bu durum, ders veren
müderrisler arasında prestijli din bilginlerinin yer almasından kaynaklanmaktadır. Meşhur
bilginlerin görev yaptığı bu medreseler ülke çapında bilinmektedir. Bazı medreseler, kuruluş
felsefesi İslamın davet ilkesine dayandığından, farklı etnik kökenden ve ülke dışından öğrenci
kabul ederken, diğer bazıları daha dar sosyal çevreden öğrenci kabul etmektedirler497.
490
Aynakulova, agm, s. 544
Özcan, agm, s. 586
492
Ayrıntılı bilgi için bakınız; Ahmet Cihan, “Kırgızistan’da Din Eğitimi Veren Kurumlar”, İslam Araştırmaları Dergisi,
Türkiye Diyanet vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Sayı 14, (İstanbul, 2005), 111-124.
493
Örneğin Arap kökenli bir hayırsever tarafından inşa edilen Bişkek Alamuddin merkez camiinde 2001 yılından itibaren hafızlık
eğitimi verilmiş, 2005 yılında ise resmi medrese statüsü kazanmıştır. İbadet ve eğitim fonksiyonunu bir arada yerine getiren
kurumlar mescit-medrese olarak adlandırılırken, sadece birincisine odaklanmış bulunanlar mescit olarak nitelendirilmektedir.
494
Alumiddin ilçesi Nijni Alarça köyünde faaliyet gösteren Ömer İbn Hattap Mescit ve Medresesi, Sovyetler Birliği döneminde
“sadik” olan eski bir yapıda ilk önce sadece ibadet yeri olarak açılmıştır. 1998’den itibaren mescit olan bu yapıda, Kuran eğitimi
de verilmeye başlanmıştır. Ancak 2005 yılında resmi olarak medreseye dönüştürülmüştür. Bugün medrese ağırlıklı olarak hafızlık
eğitimi verilen bir kurum olarak faaliyet göstermektedir.
495
Örneğin Abdullah ibn Mesud medresesi en az bir cüz Kur’an ezberleyenleri kabul etmektedir. Ancak farklı medrese görüşme
yaptığımız öğrencilerden bazılarının 6. ve 7. sınıftan ayrılmış olduğunu gözlemledik.
496
Abdullah ibn Mesud medresesi örneğinde olduğu gibi bazı medreseler 40 gün süreyle davete katılmayı bir sonraki yıl
medreseye kabul devam etmek için şart koşmaktadır.
497
Bölgesel ve ülke çapında birer cazibe merkezi niteliği taşıyan güney Kırgızistan’da iki önemli medreseden söz edilebilir.
Bunlar; Batken’deki Hz. Osman İslam medresesi ve Oş’daki Abdicabbar medresesi’dir. Bişkek çevresinde faaliyet gösteren dini
eğitim kurumları arasında Abdullah İbn Mesud medresesi üçüncü gruptaki medreseleri temsil etmektedir. Bu medresede 20072008 ders yılında Kazakistan’da 12, Başkurdistan ve Tataristan’da 1’er öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca Kırgızistan vatandaşı 11
491
461
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Seküler laik devlet tarafından finanse edilmedikleri, her düzeydeki görevlileri kamu
personeli statüsünde olmadıkları için, din eğitimi veren kurumların tamamı özerk ve enformel
teşekküller olarak kabul görmektedir.
Din eğitimi veren kurumlar piramidinin tabanında hücreler yer almaktadır. Hücre tarzı
eğitimin mahiyeti, bunların işleyiş şekli ve ülke genelindeki sayısı hakkında henüz hiçbir şey
bilinmemektedir. Farklı yaş gruplarındaki kız ve erkek çocuklarına temel dini bilgiler ve Kuran
öğretimi sunan “hücre” tarzı kurumsal organizasyonlar, merkez veya taşrada hiçbir şekilde kayıt
altına alınmış değillerdir498. Hücre tarzı eğitim-öğretiminin Sovyetler Birliği döneminde aile ve
diğer dayanışmacı kırsal alan grup yapılarındaki işleyişi esas alarak gelişmiş olabileceği
düşünülmektedir499.
Kırgızistan’daki bütün enformel dini eğitim kurumları sözü edilen hücre yapılanması
çerçevesinde dışa kapalı olarak faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Üniversite düzeyine
gelinceye kadar, her düzeydeki din eğitimi kurumlarında erkek ve kız çocukları ayrı ayrı eğitim
görmektedir. Bir tür yaygın eğitim faaliyeti yapan “davetçi” adı verilen gruplar da erkek ve
kadınlara ayrı ayrı propaganda ve telkinde bulunmaktadırlar.
Kırgızistan’da son dönemde meydana gelen İslami gelişmeden dini eğitim veren
kurumların önemli bir rol üstlendiği muhakkak. Din eğitim kurumlarındaki öğrenciler önce
aileleri, sonra daha geniş bir sosyal çevre üzerinde etkili olabilmektedirler. Öğrenciler, bir süre
dini eğitim aldıktan sonra, başta anneleri olmak üzere, ailedeki kadınları örtünmeye, babaları da
dâhil bütün akraba erkekleri namaz kılmaya davet edilmekte, hatta yer yer zorlanmaktadır. Annebabalar, zaman zaman kuruma davet edilip, verilen dini eğitim konusunda bilgilendirilmektedirler.
Böylece çocuklar üzerinden daha geniş kesimler etki altına alınmaktadır.
Çocukları din eğitimi kurumlarına devam eden ailelerdeki kadınlar, genelde daha önce
başörtüsü kullanmaz veya geleneksel tarzda başlarını örterken, çocuklarının yönlendirmesi ve
dolaylı etkileşim sonucunda hemen hepsi tesettüre bürünmektedir. Öğretim elemanlarının eşlerinin
tamamı başörtüsü takmaktadır. Kadın öğreticiler ise, bedeni baştan aşağı örten uzun tesettür
kıyafeti giymektedirler500.
Eğitim kurumlarındaki personel sayısı, öğrenci kapasitesi ve finans kaynaklarının
büyüklüğüyle doğru orantılı bir şekilde kurucu müdür tarafından belirlenmektedir. Ziyaret
yaptığımız medreselerde bu sayının, yönetici, öğretim elemanı ve yardımcıları da dâhil olmak
üzere, 3 ila 7 kişi arasında değiştiğini gözlemledik. Bazılarında, güvenlikten sorumlu “karakol”,
aşçı, terbiyeci de eklenince bu sayı yaklaşık 10 kişiye yükselebilmektedir.
Genelde, öğretim kadrosu arasında bir uzmanlaşma söz konusu değildir. Ancak hafız
olanlar, yurt dışında bir Arap ülkesinde eğitim alanlar, pratik konuşma ve ikna yeteneği bulunan
Özbek, 3 Tacik, 1 Uygur ve 2 Dungan eğitim görmektedir. Medresede görevli müderrisler, Ahıska Türklerinin dini eğitim
kurumlarına ilgisizliklerini, “Ahıskalılar mescide gelmiyor ki medreseye gelsinler” sözleriyle özetlemektedir.
498
Hücre tarzı eğitim veren yerler hakkında bakınız; Cihan, Kırgızistan’da Din Eğitimi Veren Kurumlar, s. 120-121.
499
Bir örnek olarak zikretmek gerekirse, 2006 yılında sadece Celalabat şehrinde hücre tarzı din eğitimi alan kız-kadınların
yaklaşık iki bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Bakınız; Ahmet Cihan, gelenek ile modernize arasında Kırgızistan, Ark
Kitapları, (İstanbul, 2006), s.110.
500
Ancak din eğitimi alanlar içerisinde eşlerinin başı açık olanlar da bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye’de ilahiyat fakültesinde
eğitim alan ve halen Oş merkezde serbest ticaretle uğraşan Mansur isimli bir Kırgız vatandaşı annesi ve eşinin başörtüsü
kullanmadığını ifade etti. Mansur, kendisiyle Oş merkezde Mayıs 2008 tarihinde yaptığım bir görüşmede Türkiye’ye eğitim için
gelirken temel amacının din eğitimi almak olmadığını, kendisinin turizm eğitimi almak istediğini ancak başvuru yaptığı dönemde
böyle bir imkân olmadığını, Türkiye’de okumak için ilahiyat tercihinde bulunduğunu belirti. Ancak şunu hemen ifade etmek
gerekir ki Kırgızistan’da Mansur gibi din eğitimi alanlar arasında seküler dünya görüşünü benimsemiş olanların sayısı çok fazla
değildir. Sekülarizmi benimsemiş olanların büyük çoğunluğu, ilahiyat fakültelerinde eğitim alan ve başka mesleklerde
çalışanlardır.
462
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
müderrisler kendi aralarında dersleri paylaşmaktadırlar. Bu, uzmanlaşmadan ziyade, öğretim
elemanlarının yetkinliklerini öğrencilere ispat etme ve onu hissettirmeden ibarettir.
Kurucu müdür, yani direktör dışında, öğretim elemanları sıkça yer değiştirmektedir. Din
eğitimi kurumlarına personel atama veya görevlendirmesi, merkezde müftiyat, taşrada ise kazıyat
tarafından yapılmamaktadır. Her kurumdaki sorumlu direktör bizzat kendisinin belirlediği şahsı
işe almakta, durumu bir yazı ile müftiyat veya kazıyata bildirmektedir. Bu nedenle kurumlar
arasındaki yer değiştirmeler bir terfi etme/ettirmeden ziyade bireylerin sosyal çevresi ve
performansına bağlı olarak daha fazla gelir elde edilebileceği bir başka kuruma geçişi şeklinde
olmaktadır. Direktör adı verilen müdür, bu değişikliği kazıyat veya müftiyata yazılı olarak
bildirmektedir.
Personel, genelde görev yaptıkları kurumda full-time veya part-time statüsüyle
çalışmaktadırlar. Geçimlerini temin etmek üzere çiftçilik, terzilik vb farklı meslekte iş yapanlar
azımsanmayacak sayıdadır. Part-time olarak çalışanlar, sabah ya da öğleden sonra medresedeki
derslerini verip, arta kalan zamanda sosyal hayattaki kendi özel yaşantılarını sürdürmektedirler.
Part-time çalışma sistemi müderrislerin ve kurumun toplumla çok yönlü ilişki kurmasını
sağlamakta, ayrıca din eğitimi kurumlarının içe kapanmasını önlemektedir. Ancak bu durum,
müderrislerin, aynı anda birden fazla işi bir arada yerine getirmeleri nedeniyle, işte dikkat
dağınıklığına ve uzmanlaşamamaya yol açmaktadır.
Çalışanlar, full veya part-time olmak üzere, aylık 1500 ila 5500 Som arasında değişken bir
ücret almaktadırlar. Bu ücret, çalıştıkları kurumun direktörü veya bağlı vakıfça ödenmektedir.
Part-time veya full-time çalışan bazı müderrisler kiraladıkları veya kendilerine ait arazi ürerinde
tarımsal üretim yapmaktadırlar. Bu üretimde genelde aile ve akrabalar kendilerine yardımcı
olmaktadır.
Din Eğitimi Kurumları ve Ulusal Kimlik İnşası
Dışarıdan bakıldığında, Rusların egemenliği altındaki son 150 yıllık dönemde Kırgızların
geleneksel toplum yapısından modern sanayi toplumuna geçiş yapmış olduğu yönünde bir izlenim
ortaya çıkabilir. Oysa bu, yanılsamadan başka bir şey değildir. Sovyetler Birliği döneminde Kırgız
halkının büyük çoğunluğu kırsal alanda geleneksel tarımcı bir toplum olarak yaşamını
sürdürmüştür. 1990’lı yılların başında Sovyet sisteminin çökmesiyle birlikte panduranın kutusu
açılıp, Kırgız halkının dışa kapalı, cemaatçi (uruğ) bir yapılanma içinde olduğu gerçeği açığa
çıkmıştır501.
Her toplumun kendisine özgü bir değişme ve gelişme tarihi vardır. Dışarıdan zorlamalarla
bunun değiştirilemeyeceği Sovyet deneyimiyle bir kez daha ispatlanmış oldu. Bağımsızlık, Kırgız
halkı için yeni bir dönemi başlatmıştır. Kırgızların tarihi, bağımsızlıktan sonra tekrar kendi doğal
gelişme ve değişme mecrasına girmiştir. Günümüz Kırgızistan’ı, geleneksel toplum niteliği ağır
basan bir ülkedir. Sovyetlerin, Kırgızları sanayi öncesinden alıp sanayi toplumuna kavuşturması
bir ideal ve hayalden başka bir şey değildir.
Din, bütün geleneksel tarım toplumlarında olduğu gibi, Kırgızistan’da da, birey ve toplum
nazarında ciddi bir kurumsal kimliğe sahiptir. Bu nedenle din ve dini kurumlar, bağımsızlık
sonrasında, birey ve tolum kimliğinin inşasında önemli bir rol üstlenmeye başlamıştır. 1991
501
Bakınız, Ahmet Cihan, “Kolhoz Sisteminin Geleneksel Değerlerin Korunmasındaki Rolü: Güney Kırgızistan Örneği”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Sayı: 163, Ağustos 2006, s. 159-168; “Kırgızistan’da Dini Bilinçlenme Trendinin Yükselmesi,
Dindarlaşmanın Toplumsal Tezahürleri: Güney Kırgızistan’da Celalabat Kenti Örneklemi”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:
161, Nisan 2006, s. 173–186
463
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
yılından itibaren her kademedeki din eğitimi kurumunun açılması seküler devlet görevlileri ve
hatta başkanlar tarafından teşvik edilmiştir502.
Bağımsızlık sonrasında ilk teşekkül edip gelişmeye başladıkları dönemden itibaren, bu
kurumlar sadece temel dini bilgileri öğreten, ibadet ihtiyacının karşılandığı merkezler olarak
görülmemiş, aksine onlara modern Kırgızistan’da yeni ulus inşa sürecinde siyasi bir rol de tevdi
edilmiştir, denilebilir.
Her kademedeki din eğitimi kurumları, ulusu meydana getiren farklı etnik kökenden Kırgız
vatandaşları arasında aşırı milliyetçi duyguları törpüleyerek ortak bir bilinç ve kültür
oluşturulması sürecine katkıda bulunmaktadır. Ancak seküler-siyasi elitler, bu kurumların halk
üzerinde daha fazla dönüştürücü ve şekillendirici rol üstlenmesini beklemektedir. Bu rolün, Kırgız
ulusunun belirli bir dil, din ve kültür üzerine inşa edilmesi olduğunda şüphe yoktur. Bu süreçte,
din eğitimi kurumları, siyasi elit için ideolojik-kolaylaştırıcı etkiye sahiptir.
Yoksulluk ve Din Eğitimi Kurumları
Kırgızistan’da giderek artan yoksulluk ile dindarlaşma arasında ne tür bir ilişki kurulabilir?
Alt gelir grubundaki halk kesimlerinde dindarlaşma eğiliminin daha belirgin şekilde arttığı ne
kadar doğru bir tespit ise, yoksulluğun dindarlaşma eğilimini yükselttiği o kadar gerçek bir
söylemdir. Yoksulluğun yaygınlığını ortaya koymak için bütün toplum kesimlerini incelemeye
gerek yoktur, kamuda çalışanların ücretlerine bakmak yeterlidir503.
Dindarlaşma eğiliminin tek bir dinamiği olmadığı gibi, her sosyal kesimde benzer bir
içerik taşıdığı da söylenemez. Belirli bir kesim dindarlaşmayı bir kimlik olarak algılamakta ve bu
grup, ileri sürüldüğü gibi, İslamı siyasi hedefe ulaşmanın bir aracı olarak görmemektedir. Bununla
birlikte, siyasal İslama vurgu yapanlar da yok değildir504.
Ülke genelinde artan yaygın yoksullukla din eğitim kurumlarının sayısal artışı arasında bir
paralellik olduğu göze çarpmaktadır. Dini eğitim kurumlarının büyük çoğunluğu yoksul
güneydeki üç büyük kentte faaliyet göstermektedir. 2008 yılı verilerine göre, toplam 51
medresenin % 58’ine tekabül eden 30 medrese güneydeki Batken, Oş ve Celalabat’ta
bulunmaktadır.
Kurulduğu yerleşim türü bakımından ele alındığında toplam 51 medresenin % 67’sini
teşkil eden 34’ünün köy yerleşiminde, % 33’ünü meydana getiren 17’sinin ise şehir statüsündeki
kasaba, ilçe ve vilayet merkezlerinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Din eğitimi kurumlarının yoksul kırsal kesimle ilişkisini açığa çıkaran bir başka kanıt ise,
eğitim kurumlardaki öğrenci profilidir. Kurumlardaki öğrenciler, genelde alt gelir grubundan,
düşük sosyal statü ve kültür düzeyindeki kırsal kesimden gelmektedirler. Yoksul güneydeki
Batken, Oş ve Celalabat vilayetlerinde bulunan medreselerde eğitim gören öğrencilerin ülke
genelinde toplam medrese öğrenci sayısı (1873 kişi) içindeki oranı 1258 kişiyle % 67’dir. Enstitü
ve fakültelerdeki öğrenci sayısı da göz önüne alındığında bu oran daha da yükselmektedir. Köy
yerleşim biriminde kurulmuş bulunan 34 üniversite toplam 1278 öğrenci eğitim görmektedir. Köy
502
1991 yılında, Kırgızistan müftüsü bulunan Kimsanbek, Margılan’da yaşayan Tacikistan kökenli bir Kırgız olan molla Muratali
Ömer Ali Hacı’yı davet edip, Oş Karasu ilçesi Furkat köyünde Kırgızistan’daki ilk dini eğitim kurumu olan Abdicabbar
medresesi ve mescidinin inşasına izin verilmiştir. İnşaatın tamamlanması için müftü Kimsanbek, kendi parasından 100 bin
Som’luk katkıda bulunmuştur. Bu suretçe, devlet başkanı Asker Akayev projeye destek vermiştir. Bu durum, seküler devletin bir
kurumu olan müftiyatın ve bizzat devlet başkanının din eğitimi kurumlarının ulusal kimliğin inşasındaki rolünü bağımsızlıktan
hemen sonra önemsemiş olduğunu ortaya koymaktadır.
503
Cihan, gelenek ile modernite arasında Kırgızistan, s. 109-110, 214.
504
Cihan, age, s. 110.
464
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
yerleşimlerindeki medreselerde eğitim gören öğrenciler toplam medrese öğrencilerinin % 69’unu
teşkil etmektedirler505.
Dini eğitim kurumlarında öğretim elemanlarının büyük çoğunluğunun da güneydeki üç
yoksul kentten, hatta buradaki kırsal yerleşim birimlerinden gelmiş olma ihtimali yüksektir506.
Kızlara ve kadınlara yönelik hücre eğitimi yapan kurumlarda ise durum biraz farklı olup, kent
kökenli Özbek kadınlar görev yapmaktadır.
Din eğitimi kurumları iktisadi yoksulluğun bir ürünüdür aynı zamanda. Bunlar, yoksulluğu
sürdüren ve pekiştiren bir fonksiyonu yerine getirmektedirler. Siyasetçilere ve devlete karşı
muhtemel tepkileri asgariye indirmekte, toplumun dikkatini başka alanlara çekmektedirler.
Bununla birlikte, bu kurumlar gelecekte dini-siyasal hareketlerin gelişmesine kaynaklık edecek bir
potansiyeli de bünyesinde barındırmaktadırlar. Bu kurumlar, kontrol altına alınmadığı takdirde
ileriye dönük ciddi bir risk teşkil etmektedirler.
Her düzeydeki din eğitimi kurumları çok yönlü “mind kontrol” merkezleridirler. Bu
kurumların her biri, yoksulluğa ilişkin deneyimlerin karşılıklı olarak aktarıldığı, acıların
paylaşılarak hafifleyeceği düşüncesinin aşılandığı rehabilitasyon merkezleridir. Kırsal kesimdeki
yoksul aileler, eşinden ayrılmış ya da terk edilmiş bir halde kent varoşlarında yaşayan çok sayıda
kadın çocuklarını bu kurumlara emanet etmektedir. Görevlilerin anlatımlarına göre, bu kadınlar,
uzun süre tattıkları yoksulluğu gelecekte çocuklarının da yaşamasını istemedikleri için bu yola
başvurmaktadırlar.
Öğrencilerin tükettiği gıda maddelerinin bir bölümü bağışçı tedarikçiler tarafından
sağlanıyor. Kurumun bağlı bulunduğu vakfa ait araziden de çeşitli ürünler yetiştirilmektedir.
Öğretim elemanlarının anlatımlarına göre, bu arazilerde, patates, mısır ve buğday üretimi
yapılmaktadır. Üretim sırasında zaman zaman öğrenciler de görev alabilmektedir507.
Kuruma bağlı vakfa yapılan ayni ve nakdi bağışlar ve durumu iyi olan öğrenci ailelerinden
alınan yıllık ücretler temel ihtiyaçları karşılayacak büyüklükte bir meblağ teşkil etmektedir.
Böylece, hem kurumdaki öğrenciler arasında hem de toplumda kendiliğinden bir sosyal dayanışma
ve yardımlaşma sistemi meydana gelmiş olmaktadır.
Kurumlardaki görevliler, yemeklerin uzmanlar tarafından hazırlandığını, bunun mümkün
olmadığı zamanda ise öğrencilerin ortak olarak yemek pişirdiğini ifade etmektedirler. Fakat
gerçek, çoğu yerde görevlilerin anlattıklarından çok farklı olabilmektedir. Yemek verildiği
söylenilen kurumlarda, genelde sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek verilmektedir.
Menünün de çok zengin olmadığı muhakkak.
Yaptığım bir ziyaret esnasında, Bişkek yakınlarındaki oldukça büyük bir köy medresesinde
öğle yemeğindeki menünün sadece Rus ekmeği ve yeşil çaydan oluştuğunu gözlemledim. Yemek,
ders yapılan, dinlenilen, yatılan ve namaz kılınan genişçe bir odada yer sofrasında yenmek üzere
hazırlanmıştı.
Bağış yapılan bir hayvan kesildiği zaman öğrenciler adeta “bayram” ziyafeti
çekmektedirler. Şurası gerçek ki, küçük hücre eğitimi verilen yerlerde öğrenciler yemeklerini
kendileri hazırlamaktadırlar. Hatta güney Kırgızistan’da gözlem yapılan bazı büyük kurumlarda
bile, öğrenci sayısı fazla olmasına rağmen, ortak mutfak bulunmadığı için, dinlenme, ders çalışma
505
Önceki yıllardaki durum için bakınız, Ahmet Cihan, Kırgızistan’da Din Eğitimi Veren Kurumlar, s.116-120.
Yaptığım araştırma sırasında, kuzeydeki birçok kurumda öğretim elemanı ve öğrencilerin ekseriyetinin ülkenin güneyindeki
kırsal yerleşim birimlerinden olduğunu gözlemledim.
507
Üretimde imece usulünün ve belirli yaşın üzerindeki öğrencilerin çalıştırılmasının Sovyetler Birliği devrinde yaygın bir
uygulama olduğu bilinmektedir. Hasat mevsiminde derslere ara verilerek öğrenciler pamuk toplamak üzere Savhoz ve Kolhoz adı
verilen büyük üretim çiftliklerine götürülüp karın tokluğuna çalıştırılıyorlardı.
506
465
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
ve uyuma alanı olarak kullanılan odalarda, öğrenciler 3-4 kişilik gruplar halinde kendi yemeklerini
pişirip yemektedirler.
Başta kurumun sorumlu idari personeli olmak üzere, öğretim elemanlarının mezun
oldukları ülkede edindikleri birikim yanında sahip oldukları kentsel ve kırsal kültürün ağırlığına
göre kurumlardaki alt yapı, işleyiş ve eğitim-öğretim metodu birbirinden farklılaşmaktadır. Bazı
yerlerde odalar çok fonksiyonlu olarak kullanılırken, diğerlerinde bina ya da bina grupları yapısal
ve fonksiyonel olarak ayrışmış durumdadır. Bazı kurumlarda, bir mekân hem dershane, ibadet yeri
ve dinlenme alanı, hem de etüt odası ve yemek yemek için kullanılmaktadır. Odaların çok
fonksiyonlu olarak kullanıldığı yerlerde ders ve etüt çalışması rahle üzerinde yapılmaktadır. Bu
odalarda birer yazı tahtası bulunmaktadır.
Yemek, akşam namazından sonra yenmekte, ardından terbiyeci veya nöbetçi öğretici
tarafından “nasihat” adıyla genel kültür dersi verilmektedir. Bu dersler, bir tür mind kontrol
sürecinin bir parçasıdır. Yatsı namazı sonrasında günlük ders tekrarı ve serbest etüt çalışması
yapılmaktadır.
Öğrenciler, her sabah namaz vakti kalkmaktadır. Bir süre ders çalıştıktan sonra kahvaltı
yapmaktadırlar. Akşam ve sabah etütlerine kurumda ders alan bütün öğrenciler iştirak
etmemektedir. Yatılı kalan öğrencilerin bu programa uyması zorunludur. Akşam eve giden
öğrenciler sadece sabah ve öğleden sonraki parlara/derslere katılırlar508. Yatılı olarak kalanlar
genelde uzak yerleşim birimlerinden gelenlerdir509. Kız öğrenciler için kurumda nadiren yatılı
olarak kalmaktadırlar. Ailenin yaşadığı yerin dışında bir kurumda eğitim gören kız öğrenciler
genelde grup halinde ev kiralayıp bir arada kalmayı tercih etmektedirler510.
Terbiyeci bulunduğu takdirde kendisi, bulunmayanlarda ise öğretim elemanlarından biri
gece nöbetçi olarak kalmaktadır. Nöbetçi olan öğretim elemanı, öğrencilerin güvenlik, ders tekrarı
ve eğitimine yardımcı olmaya çalışmaktadırlar.
Din Eğitimi Kurumları ve Yoksulluğun Yeniden İnşası
Din eğitimi kurumlarından mezun olanlar, çok geniş bir anlam ifade eden “din hizmetleri”
alanında görev almaktadırlar. Her ne kadar, sahip oldukları diplomada standart bir mesleki
formasyon verilmiş olduğu ifade edilmiş olsa bile, mezunlar belirli bir alanda
uzmanlaşamamaktadırlar511.
508
Örneğin, Bişkek yakınlarındaki Canicer (Yeniyer) köyünde faaliyet gösteren Ravza medresesinde toplam 77 öğrenciden 50’si
gece kurumda kalmakta, diğerleri akşam ailelerinin yanına dönmektedir. Medrese sorumlusu, eğitim alan öğrencilerden bir
bölümünün çevre köylerden geldiğini, diğerlerinin ise Bişkek, Narin ve Issıkgöl gibi uzak alanlardan geldiğini ifade etti.
Muhtemelen, çevredeki yakın köylerden gelenler gündüz dersleri takip ettikten sonra akşam eve dönmektedir. Hatta bunlar
arasından bazılarının ortak olarak kiraladıkları evde kaldıkları da öne sürülebilir. Zira kurumda görev yapan bir müderris daha
önce kiraladıkları bir evde üç-dört arkadaşla kalıp hem lise eğitimini sürdürdüğünü hem de hafızlık yaptığını belirtti.
509
Örneğin; Celalabat merkezde faaliyet gösteren Ez-Zahra medresesinde 1. kursta 14, 2. kursta 10 ve 3. kursta 2 öğrenci,
toplamda ise 26 öğrenci eğitim görmektedir. Kurumda yatılı olarak kalan öğrenci sayısı 12’dir.
510
Örneğin, Oş merkezde faaliyet gösteren ve 4 yıllık bir eğitim programı uygulayan Hatice medresesinde 80 öğrenci
bulunmaktadır. İki kademeli bir eğitim vardır. İlk düzeyde hafızlık eğitimi verilmektedir. İkinci kademe eğitimi, Osman b. Affan
Mescidi’nde temel dini bilgiler, Kuran öğretimi ve Arapça metin okuması şeklinde devam etmektedir. Kurumda dört bayan
öğretim elaman çalışmaktadır. Yaşları 15-20 arasında olup, özgün bir eğitimden çok sertifika sahibi usta öğreticidirler. Her bir
öğrenciden bir öğretim yılı için 3000 Som alınmakta, öğreticilere ise ayda 2500 Som ödenmektedir. Öğrencilerin yaşları 14 ila 20
arasında değişmektedir. Yaşları büyük olup şehir dışından gelenler 3-4 kişilik gruplar halinde ev kiralamaktadırlar.
511
Güney Kırgızistan’da Batken ilinde bulunan Hz. Osman İslam Medresesi mezunlarından 1979 doğumlu Kanıbek
Abdıldabekoviç adına düzenlenmiş olan diplomada, “Medrese komisyonunun 2007 tarih ve (…) kararı ile “İmam-Hatip ve
Müderris” uzmanlık unvanı verildi” ifadesi yer almaktadır. Ayrıca, diplomada “Bu diploma bilim ve sınıflandırma derecesine
uygun olarak mesleki uzmanlığa hak tanır” ifadesi yer almaktadır.
466
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Dört yıllık bir din eğitimi kurumundan mezun olan bir kişinin eğitim süresince gördüğü
dersler ve kredi miktarı, 2007 yılında tanzim edilmiş bir diploma ekinde yer alan bilgilere göre
şöyledir.
Ders no
Dersin adı
Dersin kredisi
1
Kuran ezberleme
100
2
Tecvit
160
3
Sarf
160
4
Navf-i kâfiye
160
5
Hadis
160
6
Akaid
160
7
Fıkıh
160
8
Arap Dili
160
9
Ahlak Terbiyesi
160
10
İslam Tarihi
160
11
Fıkıh Usulü
160
12
Tefsir
100
13
Kırgız Dili
80
14
Coğrafya
80
15
Beden Eğitimi
80
16
İngilizce
80
17
Muhasebe
50
18
Felsefe
80
Yapılan ziyaretlerde ve görüşmelerde, yukarıda yer alan bazı dini içerikli olmayan sosyal
derslerin hiçbir medresede verilmediği ya da hayata geçirilmediği gözlemlendi. Özellikle,
İngilizce, muhasebe ve beden eğitimi bunlar arasında zikredilebilir. Bu derslere, ileriye dönük bir
hedef olarak diplomada yer verilmiş olabilir.
Mezunlar, serbest meslek sahibi olarak çalışmakta; mescit ve camilerde resmi ve gayri din
görevlisi, “iman” adı verilen geleneksel kültür dersi öğretmeni olarak görev almaktadırlar. Her
düzeydeki medresede, enstitüsü ve üniversitede öğretici ve araştırmacı olarak çalışabilmektedirler.
467
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Ayrıca bazıları “dini tebliğ” faaliyetinde bulunan gruplara katılmaktadır. Son zamanlarda dini
tebliğ yapan grupların daha bir ön planda olduğu söylenebilir512.
Mezun öğrenciler arasından istekli olanlar, özellikle ezber kabiliyeti yüksek olup
büyüklerine karşı sadakatini ve çalışkanlığını izhar edenler, mülazım olarak seçilmekte ve
olanaklar çerçevesinde ülke içinde ve dışında uzmanlık eğitimi almaları sağlanmaktadır. Bazıları,
birkaç yıl stajyer olarak çalıştırılıp mesleki açıdan gelişmeleri desteklenmektedir.513.
Mezunlar, ülke genelindeki farklı yerleşim alanlarında her gün bir yenisi açılan mescitcamilere imam, hatip ve yardımcısı olarak çalışma hakkına sahip olmaktadır. Genelde, mezun
oldukları kuruma öğrenci temin edecek ve mali kaynak sağlayacak bölgede hizmet vermeyi tercih
etmektedirler. Bunun istisnaları da gözlemlenmektedir.
Yoksulluğu sorgulamayan, aksine meşrulaştıran bir ders müfredatı mevcuttur
medreselerde. Bu nedenle, öğrenciler kurumdan mezun olurken itaat edip boyun eğerek
geleceklerini kazanmayı öğrenmektedir. Mezun olduklarında, part-time veya full-time görev
yapacak bir iş edinme telaşındadır çoğu zaman. Mezunların ekseriyeti, kıt kanaat bir hayata razı
olmaktadır. İçinde bulundukları yoksulluğu ve yoksunluğu ne üretim araçlarıyla
ilişkilendirmektedirler ne de kendi zihin dünyalarıyla irtibatlandırmaktadırlar.
Sonuç Yerine
Mevcut haliyle din eğitimi sisteminin, yakın gelecekte olmasa bile, ileride Kırgızistan’ın
seküler toplum yapısına zarar verme olasılığı yüksektir. Zira din eğitim kurumlarında genelde
seküler toplum yapısına uygun düşmeyecek nitelikte yeni bir kuşak yetişmektedir. Bu nedenle, din
eğitimi veren kurumların revize edilmesi zorunludur. Din eğitimi veren çeşitli düzeydeki
kurumların müfredatında yer alan dersler ve bu derslerin içerikleri revize edilip bütün kurumlarda
standart bir program uygulanmalıdır. Bu kurumlardaki eğitim, mutlaka, diğer seküler yaygın ve
örgün eğitim veren resmi eğitim kurumlarına paralel bir şekilde verilmelidir.
Büyük çoğunluğu alt gelir grubundan ve kırsal kökenli eğitici-öğreticilerden teşekkül eden
personelin mesleki formasyonu mutlaka standardize edilmelidir. Kurumların idari, mali ve eğitimöğretim özerkliği yeniden tanımlanarak, siyasi otorite, merkezi hükümete tabi bir birim olan
Müftiyat kurumunu daha aktif hale getirmek suretiyle din eğitiminin çok yönlü olarak
denetlenmesi ve kontrol altında yapılması gerekmektedir. Din eğitimi kurumlarının denetimi
sadece müftiyat ve taşra teşkilatı kazıyatlara bırakılmamalıdır. Denetim ve kontroller, eğitim
bakanlığı tarafından da gerçekleştirilmelidir.
Kırgızistan’da faaliyet gösteren ABD merkezli ve Arap ülkelerine ait bazı STK’lar, son
dönemde, din eğitimi kurumlarındaki alt yapının yeniden oluşturulması noktasında girişimlerde
bulunmaktadır. Bu girişimlerde asıl hedefin, söz konusu din eğitimi kurumlarını iyileştirmek
512
Örneğin, 2007 yılında Maatkabıl Ulu Şarşanbay medresesinden mezun olan Rus kökenli bir genç olan Denies, önce uzmanlık
eğitimi için Mısır’a gitmiş, beş ay kadar orada kaldıktan sonra Kırgızistan’a geri dönmüştür. Denies, medresenin bağlı bulunduğu
“Adap Beşer Vakfı”nın Bişkek’teki merkez ofisinde haftada bir defa Uygur, Dungan ve Koreli Müslümanlara ders vermekte ve
tebliğ faaliyetinde bulunmaktadır. Söz konusu medresedeki görevliler, Denies’in annesinin müslüman olduğunu, babasının da
yakın bir gelecekte Müslüman olacağını umduklarını dile getirmektedirler.
513
2003-2004 ders yılında Bişkek Intıbak’ta açılan “Maatkabıl Ulu Şarşanbay Mescit ve Medresesi”, 2003-2007 yılları arasında 3
yıl süreli bir eğitim programı uygulamış, 2007 ders yılından itibaren eğitim süresi 4 yıla çıkarılmıştır. 2007’da mezun olan 15
öğrenciden ikisi seçilerek Mısır’a gönderilmiş, diğerleri Başta Narin olmak üzere farklı oblast/il ve bağlı yerleşimlerde imam ve
imam yardımcısı olarak çalışmaya başlamıştır. Batken’de hafızlık eğitimini tamamladıktan sonra Mısır’a giden abisi tarafından
medreseye getirilen Abdülmelik, bu medreseden mezun olan 15 öğrenciden biridir. Halen medresede mezuniyet sonrası stajı
yapmakta, birinci sınıf öğrencilerine yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda medrese yanındaki mescitte imam yardımcılığı yani
müezzinlik görevini yürütmektedir. Medresedeki görevliler, Abdülmelik’in, daha ileri düzeyde bir eğitim almak üzere 2008 yılı
içinde Mısır’a gönderileceğini ifade ettiler.
468
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
olmadığı açıktır. STK’lar aracılığıyla gerçekleştirilen faaliyetlerin özünde, Orta Asya’da ABD
karşıtı siyasi-ideolojik oluşumları kontrol altına almaktır. Amaç, din eğitimi veren kurumların bu
alandaki rolü ve etkinliğini denetim altına alıp buna uygun önlem almaya çalışmaktadırlar.
Hedefleri ne yoksulluğu ortadan kaldırmak ne de yaygın yoksulluğu meşrulaştırıcı rol üstlenen
mevcut kurumsal yapıya müdahale etmektir.
KAYNAKÇA
AYNAKULOVA Gülnisa (2007), “Günümüz Kırgızistan’ında Dinler ve Dini Faaliyetler”,
I. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, (SSCB Sonrası Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde
Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Değişim Uluslar arası Kongresi), 18-21 Eylül 2006,
Kocaeli/Türkiye, Kongre Kitabı, C. I (Kocaeli-2007)
CİHAN Ahmet (2005), “Kırgızistan’da Din Eğitimi Veren Kurumlar”, İslam Araştırmaları
Dergisi, Türkiye Diyanet vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Sayı 14, (İstanbul, 2005),
111-124.
CİHAN Ahmet (2006), Modernite ile Gelenek Arasında Kırgızistan. Ark Kitapları, İstanbul
CİHAN Ahmet (2006), “Kırgızistan’da Dini Bilinçlenme Trendinin Yükselmesi,
Dindarlaşmanın Toplumsal Tezahürleri: Güney Kırgızistan’da Celalabat Kenti Örneklemi”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Sayı: 161, Nisan 2006, s. 173–186
CİHAN Ahmet (2006), “Kolhoz Sisteminin Geleneksel Değerlerin Korunmasındaki Rolü:
Güney Kırgızistan Örneği”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 163, Ağustos 2006, s. 159-168.
KOÇKOROV Üsönbek (2007), “Kırgızistan Müslümanlarının Dini İdaresinin Altındaki
Dini İdareler”, Oş Devlet Üniversitesi Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Fakültesi, Lisans
Tezi, (Bişkek-Araşan, 2007)
ÖZCAN Sevinç Alkan (2007), “Sovyet Sonrası Dönemde Özbekistan’da Din ve Devlet
İlişkileri: Rus Ortodoksluğu ve Polonya Katolikliği İle Karşılaştırmalı Bir Analiz”, I.
Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi, (SSCB Sonrası Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde
Sosyal, Siyasal ve ekonomik Değişim Uluslararası Kongresi), 18-21 Eylül 2006, Kocaeli/Türkiye,
Kongre Kitabı, C. I, (Kocaeli 2007)
Download