"Amerika'ya ihanet etmekten gurur duyuyorum" Bu hikâyede Samir Han, nasıl severek ve isteyerek Amerika’ya isyan ettiğini anlatıyor. 17.07.2017 / 11:51 Bu, Amerikalı bir El Kaide savaşçısı olan Samir Han’ın hikâyesidir. Amerika’da birkaç yıl İslami medya çalışmalarında bulunan Samir Han daha sonra çantalarını topladı ve Yemen’deki El Kaide yapılanmasına katıldı. Bu hikâyede Samir Han, Amerika’ya neden isyan ettiğini anlatıyor. Inspire isimli derginin ikinci sayısında yer alan bu makaleyi Mepa News takipçilerin ilgisine sunuyoruz. İnancımda 180 derecelik bir kayma olduğunda artık daha fazla uslu bir vatandaş olarak Amerika’da kalamayacağımı anlamıştım. İnandıklarım beni Washington'un emperyalizmine karşı bir asiye dönüştürmüştü. İmanım ve düşüncelerim bana zamanın en büyük zulüm düzenine başkaldırma gücü vermişti. Bu onları öfkelendirdi ve çileden çıkardı bana ise anlatılmaz bir dinginlik ve ruh huzuru verdi. İnancım ve dinim açısından onların Müslüman ülkelerde cirit atmasını ve işledikleri suçları asla kabullenemiyordum. İslam ülkelerinde hain rejimler kurdular ve onlara destek oldular, bu hain yönetimlerle tatlı dilli pazarlıklar yaptılar askeri güçlerini desteklediler böylece politikaları arasında tek bir İslam devleti kurmayı amaçlayan her türlü direnişi yok etmek olan modern hükümetler kurabileceklerdi. İşte bu süreçte İslam ümmetini istedikleri gibi taciz ettiler istedikleri servetleri çaldılar, demokrasileri uğruna bir sürü insanı öldürdüler ve bu sırada onların oluşturduğu ve destekledikleri hain rejimler diledikleri gibi İslam ümmeti uğruna direnen iradeli Müslümanları öldürme, yaralama ve hapsetmeye devam ediyorlardı. Bir kalem kâğıt alıp amerikanın İslam ümmetine karşı takındığı kovboy tavır hakkındaki duygularımı ve düşüncelerimi yazmaya karar verdim. Konuşma özgürlüğüne sahip olabilmem için muteber kanunlara uymam gerektiğinin bilincindeyim ama aynı zamanda bu muteber kanunların üstüne çıkmadan onları aşmadan kitlelere gerçeği aktaramayacağımın da farkındayım. İman ve hikmetin vatanı olan Yemen’e yolculuğuma devam ettim. Sana’da bir müddet İngilizce öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra gizlice harekete geçtim. Bütün bu yıllar boyunca beni hep takip eden ama engellemeyi başaramayan istihbarat örgütlerine gülüyor Allah’a da beni koruduğu için hamd ediyorum. Kuzey Carolina’ya döndüğümde FBI İslam’a girmiş gibi görünen bir ajanı peşime taktı. Bu adamın Kelimei Şahadet getirmesini sağladım ve kanatlarımın altına aldım. Bu süreçte sırrını açığa vurdu ve gerçek kimliğini itiraf etti. Bununla birlikte istihbaratın beni izlediği başka buna benzer birkaç olay daha vardı. Online çalışmalarımdan nefret eden bir ahmağı dahi peşime taktılar. FBI beni de Tarık Mehenna gibi bireylere yaptığı gibi sahte suçlamalarla tutuklamadan önce Amerika’yı terk etmem gerektiğini biliyordum. Hatta Yemen’de Sana’da bile onların ajanlarından birinin beni otelimde izlediğini tespit ettim. Sana’yı terk ettiğimde onları atlattığıma çok şaşırmıştım. Amerika’dan Yemen’e uzanan yolculuğum boyunca hep durdurulup tutuklanmayı bekledim. Geçirdiğim en kötü süreç ise kuzey Carolina’da havaalanı görevlisinin beni 30 dakika daha fazla bekletmesiydi. Görevli takip edildiğimi söylemişti. Hala şaşırıyorum. Online olarak fikirlerimi bütün çıplaklığıyla açıklamama ve bu konuda çok net olmama rağmen hiç kimse benim tam bir El Kaide üyesi olduğumu fark edememişti. Bu bana tevekkül aşıladı ve eğer Allah sizi korursa hiç kimse size zarar veremez yönündeki inancımı güçlendirdi. Daha sonra bu deri defalarca ölümle burun buruna geldikten sonra her defasında Allah’ın beni koruması altına aldığını görünce birçok kez daha alacaktım. Sana’dan mücahitlerin üssüne doğru bana yıl gibi gelen yolculuğuma çıktığımda şoför defalarca bir marş çaldı. Buyur Ey Usame! Enver el Evlaki ve Samir Han Bu marş daha önce de biliyordum fakat bu defa farklı duygular uyandırdı bende. Neşide İslam ümmetini yeniden izzet ve özgürlüğüne kavuşması için zalimlere karşı savaşılması gereğini vurguluyordu. Aynı zamanda Şeyh Usame bin laden’in küresel cihadın lideri olduğu da vurgulanıyordu. Pencereden güzel gökyüzünün altındaki uzun çamurdan evlere baktım ve daha sonra rüzgâr saçlarımı dalgalandırarak geçerken ben de gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım ve bıraktım. İşte o anda bu verdiğim kararımla bundan sonraki bütün yaşamımın değişeceğini anladım. Resmi olarak hayatımın çoğunu geçirdiğim ve içinde büyüdüğüm ülkeme karşı bir hain ve asi olmak üzereydim. Bu kararın hayatımda neden olacağı muhtemel etkileri düşündüm ancak ne olursa olsun ben buna hazırdım. Çünkü ben İslam’ın modern dünyada hâkim olması iddiasının kırmızı halıda yürümek ya da yeşil ışıkta araba sürmek kadar kolay gerçekleşmeyeceğine inanan bir kişiyim. Bu süreçte vücut azalarının parça parça olabileceği, başların ezileceği ve İslam2ın modern dünyaya hükmedebilmesi için nice kanların akacağı gerçeğinin son derece farkındaydım. Bunun aksini her kim söylerse o birçok kahramanın ve yiğidin yaptığı fedakârlıkları yapmaya hazır olmayan biridir. Gözlerim kum tepelerinin esrarengiz kıvrımlarının üzerlerinde gezinirken, bir anda aklıma çağdaş dünyada cihadın karmaşıklık ve gizemi geldi. Gerçekten de gerillaların küresel süper güçlere karşı savaşabilmesi, bu savaşta düşmana büyük kayıplar verdirmeleri, düşman ekonomisine büyük darbe vurmaları ve popüler desteklerinin her geçen gün artması gerçekten de büyüleyiciydi. Mücahitlerin bu cihad çalışmalarının başlamasından bir süre sonra hızlı bir şekilde bu başarının altındaki nedenleri düşündüm. Bu başarı sabah 9 akşam beş mesaisinin, mal ve servete dayanmanın, kolejde derslerinizi iyi alıp çok ders çalışmanın sonucu değildi. Bütün bunlar kıymetsiz şeyler değil ancak mücahit olmak bunlardan bambaşka bir şeydir. Bir mücahit olmakla ben bizim yaşam gayemizin bunlardan çok farklı olduğunu kavradım. Bütün dünyada beni ilgilendiren tek şey her şeyden önce öldüğüm zaman kalbimin ne durumda olacağıdır. Eğer kalp hırsın, cehaletin, kibrin ve cimriliğin kirleri ile kirlenmişse bu durumda cennete girmek hiç te kolay olmaz. Bu nedenle cihad süreci âlemlerin yaratanı tarafından kabul edilmek için bana nefsimi ıslah etme imkânı veriyor. Zira ölüm cihada da insanı kuşatır ve cihada da ölümün garantisi yoktur. Nefsimi ıslah etmeye odaklanmamam bana sadece yıkım getirir dünyanın yarısına sahip olsam bile. Bu İslam topraklarını yönetenlere de benim mesajımdır. Bu kutsal yolculuğu göz ardı ederek kendime nasıl ihanet ederim? Bu durumda denizden çıkmış bir balık gibi olmaz mıyım? Bu nedenle amerikanın beni terörist olarak kabul etmesi ve listeye eklemesi bana ancak mutluluk verdi. Ben aşkımın peşinden giderken hain oldum. Amerika ve müttefiklerinin İslam’ı hakkıyla yaşamaya çalışan Müslümanlardan nefret ettiğini göstermek için başka hangi delillere ihtiyaç var ki? Her ramazan başladığında ve ABD başkanı İslam’ın ne kadar yüce bir din olduğu yönünde açıklama yaptığında gülmem geliyor. Tıpkı bir Müslüman olacakmış gibi konuşuyor. Gülüyorum çünkü onlar bu yüzlerini kendi ülkelerinde gösteriyorlar ancak ırak, Afganistan ve Guantanamo’da başka bir yüz kullanıyorlar. Amerikanın İslam dünyasında yaptıklarını bildikten sonra hangi Müslüman ABD’ye hain olmak istemez ki? Amerika’ya karşı direk ya da dolaylı olarak tavır alırken iki defa düşünenlerin inançlarındaki ciddiyetten şüphe ediyorum. Onların İslam dünyasında işledikleri suçlara ve haksızlıklara gelince bu liste sınırsızdır. Son zamanlarda Amerikan’ın Afganistan da işlediği suçlara ve savaş gerçeklerine yönelik sızdırılan 92 bin sayfalık belgeler sadece yüzeyde bir çiziktir. Amerika Müslümanları katlettiği ve katledenlere destek verdiği baskı altında tuttuğu ve aşağıladığı uzun bir geçmişe sahiptir. Ama hala kalkmış Usame bin laden bize neden saldırdı? Diye soruyor. Ey Amerika aklını başına al!. Aksi halde kalbinde yaşayan Nidal Hasan, Faysal Şehzad gibi başka kişiler de sana hain olmaya devam edecek. Eğer geri kalan ömrünü de başka saldırıları engellemek için tüketmek istemiyorsan öyleyse wikileaks.com editörü Julian Assange’nin tavsiyesini düşün. “Eğer ABD askerleri insanları yargılamadan infaz etmeleri dolayısıyla demoralize olmuşsa, eğer sivil kayıplara neden olmaktan dolayı moralleri yıkılmışsa o zaman bu davranışlarını değiştirmeleri gerekir.” (Assange, J. (2010, August). Wikileaks. BBC World News) Önceden söylediğim gibi benim hain olmam tamamen ABD’nin suçlarına bir reaksiyondur. Aslında ben politik tartışma ve meselelerden uzak tamamıyla dini kabullere dayanan bir yapıya sahibim. Ben başlangıçta silahlı mücadele olmadan İslam’a hizmet edilmesi gerektiğine inanan biriydim zira günümüzde Müslümanların bir orduya silahla karşı duramayacağına inanmaktaydım. Ayrıca günümüzdeki modern devletlerin yönetimlerinin cihadı bir dış politika olarak benimseyen şeriata dayalı bir devlet sistemini de istemediklerini biliyordum. Ama bu beni bir İslam devleti kurulması farzına inanmam ve bu uğurda çalışmaktan alıkoymadı. Saff suresinin dokuzuncu ayeti bana ilham olan delildi. O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. (Saff-9) 2008 yılında Florida'da çekilen bu fotoğrafta Samir 25 yaşındaydı. Bu ayeti anlama şeklime göre Muhammed (s.a.s) dünyaya İslam’ı getirmek üzere gönderilmişti. Sadece camilerden ve evlerden oluşan bir İslam değil işleyen bir sistemi olan, bütün toplumları şekillendirecek olan ve kuran ve sünnete dayalı bir yönetime sahip olan bir İslam. Bu dönemde cihadın farz oluşu hakkındaki düşüncelerim değişti. Her bir karış İslam toprağı işgalcilerin elinden kurtarılıp her bir ülke yönetimi de onların güdümünden bağımsız oluncaya kadar cihad farzı ayındır. Tabii ki bu görüşüm Amerika’ya olan bir öfkenin tepkimesi değil, tertemiz ve saf İslami nassların ön gördüğü zulme karşı cihad anlayışının bir sonucudur işte o zaman Amerika ve müttefiklerine karşı savaşmam gerektiğini anladım zira İslam onların işgalci olduklarını söylemekten utanmaz. Şeyh Abdullah Azzam’ın konu ile alakalı delilleri ve ilmi çalışmalarının yaygınlaşmasından bu yana cihadın farzı ayn olup olmadığı artık bilindiğinden dolayı herhangi bir alimle oturup bunun farz olup olmadığını sorma ihtiyacı duymadım. Zira âlimlerin birçoğunun yüzlerine baktığımda bir korku gördüm ve bir ret çünkü açıkçası gerçekler acıdır ve bu gerçekleri kabul etmek yaptığımız fedakârlıkların bir manifestoya dönüşmesini sağlar. Ben Amerika’ya karşı vatan hainliği yaptım zira dinim bana bunu emrediyor(her ne kadar diğerlerini Allah’la ilişkilendirenler bu görüşü sevmeseler de) Ben Amerika’ya karşı bir vatan haini olmaktan ve böylesine yüce bir dine mensup olmaktan ötürü inanılmaz derecede gurur duyuyorum. İslam insanlığın problemlerini çözmeye kefildir ve İslam insanlığı iyilikle bir arada tutan bağdır. Hac İslam’ın bütün dünyaya egemen olma isteğinin sadece bir örneğidir ve hilafetin olmadığı 80 yıldan fazla bu süreçte artık Müslümanların engelleri kaldırmalarının zamanının geldiği görüşündeyim. Günümüzde bu engellerin en büyüğü şüphesiz Amerika’dır. İslam beldelerine askeri üsler ve istihbarat ağlarıyla girmiş olan ve böylece İslami yönetim kurmak isteyen Müslümanları engelleyen satılık yönetimleri destekleyen Amerika’dır. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca Müslüman’ı katleden daha sonra da bir smokin giyerek aradan sıyrılan Amerika’dır. Zalim ve işgalci İsrail devletine gelince eğer Amerika’nın büyük finansal ve askeri desteği olmasaydı şimdi bu durumda olmazdı. Bir hain takdire değer de olabilir alçak da. İyi ve kötü birilerinin siyasi ajandalarına göre değerlendiriliyor ve tanımlanıyor. İslam’a ihanet eden biri iki cihanda da kayba uğrar, işte bu amerikanın aradığı ve muteber kabul ettiği hain tipidir. İslam’ın güzelliğinin bana öğrettiği şey şudur. Asalet ve yücelik zafere giden prensiplere bağlılıkla ve sebatla elde edilirken zillete neden olan temel şey doğruluktan ve temel değerlerden sapmaktır. Doğruluk yüzünüzü doğuya ya da batı’ya dönmeniz değil sonuçları ne olursa olsun Allah’a olan inanç ve güveninizin sarsılmaz olmasıdır. Samir Han, 2009 yılında yayına başlayan Inspire dergisi aracılığıyla Müslümanları 'cihada' davet ediyordu. 2011 yılının Eylül ayında drone saldırısının hedefi oldu ve hayatını kaybetti. Öyleyse ben Amerika’ya hain olmaktan dolayı guru duyuyorum tıpkı bir Müslüman olmaktan gurur duymam gibi. Ve bu fırsatı benim ve Arap Körfezindeki mücahitlerin sarsılmaz aslan, cihadın kahramanı, Allahın mütevazı kulu değerli şeyhimiz Usame bin laden’e biatimi yenilemek için değerlendiriyorum. Allah onu korusun. Gerçekten de o dünya zalimlerinin tahtını sarsan kişidir. Bizler ya İslam’ı tüm dünyaya egemen kılıncaya ya da rabbimizle İslam’a hizmet edenler olarak karşılaşıncaya kadar hayatımızın sonuna kadar cihadı sürdürmeye kararlıyız. İşte bu yaşam sabah 9 akşam 5 çalışan kimselerin hayatına kıyasla ne kadar da emin, maceralı ve memnuniyet verici bir yaşamdır! © 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır! Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz! Tasarım ve Yazılım: Mepanews