tc selçuk üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü temel islam bilimleri

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
İSLAM HUKUKU BİLİM DALI
İSLAM HUKUKUNDA İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA VE
SÜKNÂ HAKKI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU
Hazırlayan
Hatice BOYALI GÜRPINAR
074244031009
KONYA – 2011
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğrencinin
BİLİMSEL ETİK SAYFASI
Adı Soyadı
:
Numarası
:
HaticeBOYALI (GÜRPINAR)
074244031009
Ana Bilim / Bilim Dalı : Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku
Programı:
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tezin Adı : İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka
Ve Sükna Hakkı
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel
etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik
davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez
yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
Hatice Boyalı (GÜRPINAR)
imza
III
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU
Adı Soyadı: Hatice BOYALI (GÜRPINAR)
Öğrencinin
Numarası: 074244031009
Ana Bilim / Bilim Dalı: Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku
Programı
TezliYüksekLisans
Doktora
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU
Tezin Adı: İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka
Ve Sükna Hakkı
Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan İslam Hukukunda İddet
Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı başlıklı bu çalışma 10/06/2011 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz
tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
Ünvanı,adı soyadı
imza
Prof. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU
Prof. Dr. Orhan ÇEKER
Prof. Dr. Saffet KÖSE
IV
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Hatice BOYALI(GÜRPINAR)
Adı Soyadı
Ana
Bilim
/
Numarası 074244031009
Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku
Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin Adı
Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU
İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı
ÖZET
İslam Hukukuna göre boşanma sonrasında erkek kadına boşanma nafakası vermelidir. Evliliğin kadının kusuru sebebiyle son bulması ve kadının geçimsiz (naşize) olması durumunda kadın bu hakkını kaybeder. İslam hukukuna göre boşanan kadının iddetini kocasının evinde geçirmelidir. Ancak mazeret ya da zaruret durumlarında evinden çıkabilir. Kadının çalışması ise zaruret dâhilinde değerlendirilmiş tüm izin yollarına başvurulduktan sonra evinden çıkmasına ruhsat verilmiştir. Kocanın nafakayı vermekten kaçınması ya da kayıp olması halinde kadın mahkemeye başvurarak nafaka temin talebinde bulunabilir. İslam Hukukunda “maddi tazminat” mut’a ya benzetilerek meşru görülürken “yoksulluk nafakası” nafaka sebeplerinin yok olması nedeniyle caiz görülmemektedir. V
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Hatice BOYALI(GÜRPINAR)
Adı Soyadı
Ana
Bilim
/
Numarası: 074244031009
Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku
Bilim Dalı
Danışmanı
Tezin
İngilizce Adı
Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU
Women in Islamic Law, Alimony And Waiting gestation Sükna
Rights
SUMMARY
According to the İslamic law man must give to livelihood to
the woman after the divorced. If the marriage and reason of the
woman’s fault or woman’s bad habit in this situations woman lose
her livele hood right.
According to the İslamic law divorced woman must
spend her iddet at husband’s house however if woman has a excuse
or poverty she can spen her iddet at different place. If divorced
woman working, her situation accepted that as a necessity and after
the apply to all permission ways, if there is no way she can spend
heriddet at different place to the husban’ place.
If her husband avoid to give livelihood or her husband is
lost, at this situations woman can apply to the court of the justice to
want her livelihood from her husband.
İslamic law estimate the “indemnity” to the mut’a and
gives to the indemnity a legalty. İslamic law does not give legality to
the povert livelihood because of the there is no reason for livelihood.
VI
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ...................................................................................................... VII ÖNSÖZ....................................................................................................................... X KISALTMALAR .................................................................................................. XIII GİRİŞ KAVRAMSAL ÇERÇEVE I. İddet ..................................................................................................................... 1 A. İddetin Çeşitleri ............................................................................................. 2 1. Ay Esasına Göre İddet ............................................................................... 2 2. Kur’ Esasına Göre İddet............................................................................. 4
3. Hamile Kadının İddeti................................................................................ 5
4. Kocası Mefkûd Olan Kadının İddeti .......................................................... 6
5. İstibra ......................................................................................................... 7
B. İddetin Teşri’ Hikmetleri ............................................................................... 8 II. Nafaka ................................................................................................................ 9 A. Nafakanın Ölçüsü ........................................................................................ 10 B. Nafakanın Türleri ......................................................................................... 12 C. Nafakanın Kapsamı ...................................................................................... 13 1. Yiyecek .................................................................................................... 13
2. Giyecek .................................................................................................... 15
3. Mesken ..................................................................................................... 15
4. Hizmetçi Desteği ...................................................................................... 16
5. Temizlik Gereçleri, Ev Eşyası ve Sağlık Harcamaları............................. 16
6. Techiz ve Tekfin Harcamaları ................................................................. 17
BİRİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA HAKKI I. Talak ve Fesih İddeti Bekleyen Kadının Nafakası........................................ 18 A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 18 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 20 C. Fasit Nikâh İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................ 24 E. Lian İddeti Bekleyen Kadının Durumu ........................................................ 27 F. Îla’ İddeti Bekleyen Kadının Durumu .......................................................... 28 II. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu ...................................................... 29 III. İddeti Esnasında Hamile Olan Kadının Durumu ...................................... 30 IV. İhtida Eden Kadının Durumu...................................................................... 32 VII
V. İddet Esnasında Çalışan Kadının Durumu .................................................. 32 VI. Kadının Nafakasının Karşılanamadığı Durumlarda Alınacak Tedbirler33 A. Kocanın Nafakayı Ödemekten Kaçınması................................................... 33 1. Kocanın Malının Satılması ...................................................................... 34
2. Kocanın Hapsedilmesi ............................................................................. 34
B. Kocanın Nafakayı Ödemekten Aciz Kalması .............................................. 34 1. Kısmî Tediye ............................................................................................ 35
2. Koca Adına Kadına İstidâne Yetkisi........................................................ 35
3. Eski Nafaka Alacaklısından İstidane Yetkisi ........................................... 35
VII. Türk Medeni Kanununda Boşanan Kadının Nafakası ............................ 36 A. Maddî ve Manevi Tazminat ......................................................................... 36 B. Yoksulluk Nafakası ...................................................................................... 38 C. Tedbir Nafakası ............................................................................................ 39 VIII. İslam Hukukunda Maddî Tazminat ve Yoksulluk Nafakasının
Muteberliği ............................................................................................................... 40 A. Maddî Tazminatın Muteberliği .................................................................... 40 B. Yoksulluk Nafakasının Muteberliği ............................................................. 44
IX. Mefkûd Koca Hakkında Nafaka Takdiri ................................................... 47 X. Boşanan Kadının Nafaka Hakkı Bağlamında İslam Hukuku ve Medeni
Kanunun Mukayesesi .............................................................................................. 47 XI. İddet Nafakasını Düşüren Haller ................................................................ 49 A. Evliliğin Kadının Kusuru Sebebiyle Son Bulması ...................................... 49 B. Nafakanın Kazâ ya da Rızâ ile Takdir Edilmemesi ..................................... 50 C. Kadının Nâşize Olması ................................................................................ 51 İKİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ SÜKNÂ HAKKI VE EVİNDEN ÇIKMAMA
MÜKELLEFİYETİ I. Süknânın Mahiyeti ........................................................................................... 54 II. İddet Bekleyen Kadının Süknâ Hakkı.......................................................... 56 A. Ric’î Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 56 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 57 C. Kocası Vefat Eden Kadının Durumu ........................................................... 58 III. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkmama Mükellefiyeti ....................... 61 A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 61 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 62 VIII
C. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu ...................................................... 63 D. İddet Esnasında Çalışan Kadının ................................................................. 65 IV. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkabileceği Durumlar ........................ 66 V. İddet Bekleyen Kadının Yolculuğu ............................................................... 68 VI. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkarılması ........................................... 70 VII. Günümüz Uygulamasında Süknânın Muteberliği.................................... 72 SONUÇ ...................................................................................................................... 73 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................. 75 IX
ÖNSÖZ
İslam dini evlilik müessesesine önem vermiş, boşanma durumunda kadın ve
erkeğin ayrılmalarını yeterli görmeyerek hukuki müeyyidelerle bu önemi hissettirip
boşanma sonrasında taraflara nafaka ve sükna başta olmak üzere bir takım hak ve
yükümlülükler getirmiştir.
1926 tarihli Türk Medeni Kanunu kabulünden sonra türk toplumu bu kanunla
uyumu gerçekleştiremeyerek aile hayatlarını İslam hukukuna göre sürdürmek
istemiştir. Sosyal yapı ve kadının aile statüsündeki değişiklik İslam hukukunda var
olan boşanma sonrası müeyyidelerin uygulamasını güçleştirmiş, iddet nafakası ve
sükna gibi haklar vicdanlara terkedilmiş ya da bu ihtiyaçlar medeni kanunla
giderilmeye çalışılmıştır. Ancak unutulmaması gereken husus şudur ki; iddette ki hak
ve yükümlülükler dünya hayatı için pek çok hikmeti ihtiva etmekle birlikte
taabbüdilik yönü ile de uhrevi hayatı da ilgilendirmektedir.
Klasik kaynaklarımızda “iddet” ve “nafaka” bölümlerinde iddet bekleyen
kadının nafaka hakkı ve sükna mükellefiyeti ele alınmıştır. İslam hukukunda iddet
bekleyen kadının nafaka ve süknâ hakkıyla ilgili daha önce müstakil bir çalışma
yapılmamakla birlikte, bu konuya araştırmaların alt başlıklarında yer verdiklerini
görmekteyiz.
“İslam Hukukunda İddet ve Hükümleri” isimli yüksek lisans tezinde Üzeyir
Durmuş, iddet bekleyen kadının hak ve sorumluluklarını ele alırken iddet nafakası ve
süknaya kısaca değinilmiştir.
“İslam Hukukunda İddet ve Boşanmış Kadının Evliliği” konusunda Fatih
Karataş‘ın yaptığı araştırmada, iddetin illeti ve taabbüdiliği üzerinde durulmuş,
nafaka ve süknâ hakkına kısa cümleler halinde yer verilmiş, günümüz problemlerine
çözüm üretme çabasına gidilmemiştir.
X
“İslam Hukukunda Borçlusu ve Alacaklısı Bakımından Nafaka Mükellefiyeti”
isimli çalışmasında Muhammet Sarı, pozitif ayrımcılık konusuna yer vermiş diğer
kısımlar ise yüzeysel olarak incelemiştir.
“İslam Hukukunda Karı Nafakası” isimli yüksek lisans tezinde Şadiye
Görgülü, iddet nafakasına sadece bir cümleyle değinmiş, bunu da kadına ric’i talakda
istihsanen verilmiş ve kocanın vicdanına bırakılmış bir hak olarak değerlendirmiştir.
“İslam Hukukunda Evlilik ve Hısımlık Nafakası” adlı eserinde Celal Erbay,
iddet bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda nafaka ve süknâ ayrımına gitmemiş
ve bu bölümde iddet nafakasının mahiyetinden çok tarafların nafaka alacaklısı ve
borçlusu olabilmesi için gerekli hukuki özellikleri türk yargı muhakemeleri açısından
açıklamıştır.
Maddi
tazminat
ve
yoksulluk
nafakasının
muteberliğine
değinilmemiştir.
“Mehir, Nafaka ve İtaat Kavramları Çerçevesinde İslama Göre Ailede
Eşlerin Sorumlulukları” isimli çalışmasında Emine Eravcı, teziyle ilgili kavramları
açıklarken,
İslam
pasifleştirdiğini
hukuku
terminolojisinde
savunmuştur.
Eşlerin
ki
nafaka
gönüllü
kavramının,
olarak
kadını
sorumlulukları
paylaşabileceklerini, hak ve yükümlülük olgusunun anlaşmazlık durumlarında anlam
kazandığı, yapılan araştırmada göz ardı edilerek islam hukuku ağır bir üslupla
eleştirilmiştir.
Çalışmamız “giriş”ten sonra iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
ayrılık sebebine göre iddet bekleyen kadının nafaka hakkı, medeni kanunda yer alan
maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakasının muteberliğini incelemeye
çalışırken; ikinci bölümde iddet bekleyen kadının mesken hakkı ve evinden çıkmama
mükellefiyetini evinden çıkabileceği durumları ele almaya çalıştık.
Araştırmamızda Kur’an ve sünnet temel kaynağımız olmuştur. Bunun
yanında dört mezhebin görüşleriyle birlikte Zahirî, Caferî ve İmamiyye
mezheplerinin görüşlerine de yer vermeye gayret ettik.
XI
Bunlarla birlikte “nafaka” ve “sükna”nın kanunlarda uygulanabilirliğini
göstermek ve mukayese imkanı sağlama maksadıyla Hukuk-ı Âile Kararnâmesi ve
Türk Medeni Kanunu’na zaman zaman atıfta bulunmaya çalıştık.
Bu çalışmanın hazırlanması aşamasında yardımlarını esirgemeyen saygı
değer hocam Prof. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU, kıymetli vakitlerini esirgemeden
bize rehberlik eden hocalarım Prof. Dr. Orhan ÇEKER, Prof. Dr. Saffet KÖSE ve
Prof. Dr. Halit ÇALIŞ ve Arş. Gör. Huzeyfe ÇEKER beyefendilere ve eşim Hüseyin
GÜRPINAR’a teşekkürü bir borç telakki ederim.
Hatice BOYALI GÜRPINAR
Ankara - 2011
XII
KISALTMALAR
by.
: Basım yeri yok
cc.
: Celle Celalühu
DİA.
: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Hz.
: Hazreti
MÜİFVY
: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları
mad.
: Madde
Mtb.
: Matbaası
OMÜİFD
: Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
s.
: Sahife
Ter.
: Tercüme eden
v.
: Vefat tarihi
Yay.
: Yayınları
bt.
: Binti
XIII
GİRİŞ
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Çalışma konumuzun İslam hukukunda iddet bekleyen kadının nafaka ve
süknâ hakkı olması hasebiyle, araştırmamıza temel teşkil etmesi ve konunun daha iyi
anlaşılması için “iddet”, “nafaka” ve “istibra” kavramlarını açıklamakta fayda
görüyoruz.
I. İddet
Sözlükte, saymak, sayılan şeyin miktarı, adet anlamına gelen “iddet”
kelimesi1; İslam hukukunda, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda
evliliğin izlerinin yok olması için beklenilen şer’i müddete denir. Bu süre dolmadan
kadın, bir başkasıyla bazen de boşandığı eşiyle evlenemez. 2
‫ﻞ َأنْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َﻓﻤَﺎ‬
ِ ْ‫ﻃﱠﻠﻘْ ُﺘﻤُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦْ َﻗﺒ‬
َ ‫ت ُﺛﻢﱠ‬
ِ ‫ﻦ ﺁ َﻣﻨُﻮا ِإذَا َﻧ َﻜﺤْ ُﺘ ُﻢ اﻟْ ُﻤﺆْ ِﻣﻨَﺎ‬
َ ‫ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﱠﻟﺬِﻳ‬
‫ﻋ ﱠﺪ ٍة َﺗﻌْ َﺘﺪﱡو َﻧﻬَﺎ‬
ِ ْ‫ﻦ ِﻣﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ْ‫َﻟ ُﻜﻢ‬
“Mü’min
kadınları
nikâhlayıp
da
sonra
cinsel
birleşmeden
önce
boşamışsanız üzerine sayacağınız iddet yoktur…”3ayetin hükmü gereğince nikâh
akdinden sonra cinsel ilişki ve sahih halvet olmadan meydana gelen boşamalarda
kadının iddet yükümlülüğü yoktur.4
1
İbn Manzûr, “İdd” mad., III/281; Ramlî, VII/111.
2
Mevsılî, III/210; Bilmen, II/368; Ebû Zehrâ, s. 371.
3
Ahzab, 33/49.
4
Acar, “iddet”, DİA, XXI/ 467; Yaman, s. 87.
A. İddetin Çeşitleri
İddet, taraflara nafaka ve mesken başta olmak üzere, nesep, mirasçılık gibi
hak ve sorumluluklar getirmektedir. Bu sebeple evliliğin sona eriş şekline ve kadının
fizyolojik durumuna göre iddetin süresi şu şekilde değişkenlik arz etmektedir:
1. Ay Esasına Göre İddet
Ay esasına göre iddet bekleyenlerin başında, kocası vefat eden kadınlar
gelmektedir. Allah (c.c.) beklenilmesi gereken süre hususunda şöyle buyurmuştur:
‫ﻋﺸْﺮًا‬
َ ‫ﻦ َأرْ َﺑ َﻌ َﺔ َأﺷْ ُﻬ ٍﺮ َو‬
‫ﺴ ِﻬ ﱠ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ‬
َ ْ‫ن َأزْوَاﺟًﺎ َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ‬
َ ‫ن ِﻣﻨْ ُﻜﻢْ َو َﻳ َﺬرُو‬
َ ْ‫ﻦ ُﻳ َﺘ َﻮ ﱠﻓﻮ‬
َ ‫وَاﱠﻟﺬِﻳ‬
“..Sizden vefat edenlerin geride bıraktığı zevceler, bizzat kendileri dört ay on
gün iddet beklerler….5Ayette “gerdeğe girilmiş” ifadesi bulunmadığından, kadınlar
vefat durumunda zifaf yahut halvet göz önünde bulundurulmaksızın iddet beklerler6
‫ﻻ ﻳﺤﻞ ﻻﻣﺮاة ﻣﺴﻠﺔ إن ﺗﺆﻣﻦ ﺑﺎﷲ و اﻟﻴﻮم اﻻﺧﺮ أن ﺗﺤﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﻴﺖ ﻓﻮق ﺛﻼﺛﺔ‬
‫أﻳﺎم إﻻ ﻋﻠﻰ زوﺟﻬﺎ أرﺑﻌﺔ أﺷﻬﺮ وﻋﺸ ًﺮا‬
“Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kadının ölmüş bir kimse için üç günden
fazla yas tutması helal değildir. Yalnız kocası bundan müstesnadır. Onun iddeti dört
ay on gündür.’’ 7 hadisi de bu hükmü teyid etmektedir.
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi bu konuya şöyle yer vermiştir:
Madde 143: Hamil olanlardan maada zevci vefat eden ve nikâh-ı sahih ile
menkûhe olan kadınların ictima vuku’ bulsun veya bulmasın dört ay on gün iddet
beklerler.
5
Bakara 2/234.
6
Serahsî, VI/30; Mehmet Zihni Efendi, III/248; Bilmen, II/373.
7
Dârimî, “Talak” 12, II/165; Buhâri, “Talak” 40, VII/59; Müslim, “Talak” 9, II/11; Ebû Dâvud,
“Talak” 41, II/389; İbn Hâcer, IX/392.
2
İslam âlimleri iklim şartları, kişisel faktörler gibi etmenleri göz önünde
bulundurarak, hayız görme yaşında; alt sınır olarak dokuz, üst sınır olarak onbeş;
hayızdan kesilme yaşını ise elli beş yaşı tamamlama olarak kabul etmişlerdir.8
Belirtilen sınırın altında ya da üstünde olan yani küçüklükten yahut yaşlılıktan hayız
görmeyen kadınların boşanmaları durumunda beklemeleri gereken iddetin müddeti
ise:
ْ‫ن ارْ َﺗﺒْ ُﺘﻢْ َﻓ ِﻌﺪﱠ ُﺗ ُﻬﻦﱠ َﺛﻠَﺎ َﺛ ُﺔ َأﺷْ ُﻬ ٍﺮ وَاﻟﻠﱠﺎﺋِﻲ َﻟﻢ‬
ِ ‫ﺾ ِﻣﻦْ ِﻧﺴَﺎ ِﺋ ُﻜﻢْ ِإ‬
ِ ‫ﻦ اﻟْ َﻤﺤِﻴ‬
َ ‫ﻦ ِﻣ‬
َ ْ‫وَاﻟﻠﱠﺎﺋِﻲ َﻳ ِﺌﺴ‬
‫ﻦ‬
َ ْ‫ﺤﻀ‬
ِ ‫َﻳ‬
“Kadınlarınızdan hayızdan kesilenler hakkında şüphelenirseniz, onların
iddeti üç aydır. Henüz hayız görmeyenlerin de öyle.”9 ayetiyle belirlenmiştir.
Hayız görme yaşında olup, hayız görmeye başlamış olduğu halde gebelik, süt
emzirme, hastalık gibi bir sebebe bağlı olmaksızın sebebi bilinmeyen durum
sebebiyle uzun müddet hayız görmeyen kadınların iddeti, Hanefî10 ve Şafiîlere11 göre
hayız oluncaya ya da hayız olma yaşına ulaştıktan sonra netlik kazanmaktadır.
Mâlikî12 ve Hanbelîlere göre13 ise bu durumda kadının on iki ay iddet beklemesi
gerekir. Bunun dokuz ayı istibrânın gerçekleşmesi için, üç ayını ise ihtiyat olarak
belirlenmiştir.
İslam’ın genel ilkeleri ve aile hayatından beklediği özel yararlar göz önüne
alındığında Hanefî ve Şafiîlerin bu derece ihtiyatlı davranmaları, ne bekâr ne de evli
sayılan kadın için meşakkat, iddet müddetince nafaka ödeyen koca için külfet olarak
görülmektedir. 14
8
Hassâf, s. 65; Bilmen, II/393.
9
Talâk, 65/4.
10
Merğînâni, II/315.
11
Şîrâzî II/144.
12
İbn Rüşd, II/76.
13
İbn Kudâme, VII /457.
14
Şîrâzî, II/143; Acar, “İddet”, DİA, XXI/468.
3
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi, bu konuda Mâlikî mezhebinin görüşünden istifade
ederek tarafları külfetten kurtarma yoluna gitmiştir.
Madde 140: Mutedde zikr onulan müddet zarfında hiçbir hayız görmediği
veyahut bir veya iki hayız gördükten sonra munkatı’ olduğu takdirde eğer sinn-i
iyâse vâsıl olmuşsa vusul tarihinden itibâren üç ay olmamış ise iddet-i lüzumu
zamanından itibaren dokuz ay iddet bekler.15
2. Kur’ Esasına Göre İddet
Boşanmış ya da nikâhı fesh olmuş kadınların beklemesi gereken iddet süresi,
Kur’an-ı Kerim’de de şöyle belirtilmiştir:
‫ﻦ َﺛﻠَﺎ َﺛ َﺔ ُﻗﺮُو ٍء‬
‫ﺴ ِﻬ ﱠ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ‬
َ ْ‫ت َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ‬
ُ ‫ﻄﱠﻠﻘَﺎ‬
َ ‫وَاﻟْ ُﻤ‬
“Boşanan kadınlar bizzat kendileri üç kuru’ beklerler….”16 Ayetteki “‫”ﻗﺮوء‬
lafzının hem hayız, hem de temizlik manalarına gelmesi, âlimler arasında iddet süresi
hususunda ihtilafa sebep olmuştur. Hanefî ve Hanbelîler, “hayız” manasını tercih
ederken;17 Şafiî ve Malîkîler ise “temizlik durumu” olarak anlam vermişlerdir.18
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi bu konuya şöyle yer vermiştir:
Madde 139: Akd-i sahih ile menkuha olup, ictimâdan sonra zevcinden talak
veya fesih ile tefrik ile iftirak eden hamil veya sinn-i iyasa vasıl olmayan kadınların
müddeti iddet-i üç hayz-ı kâmildir. Şu kadar ki kadın üç ay mururundan mukaddem
iddetinin inkizasını iddia eylerse kabul olunmaz. 19.
Türk Medeni Kanunu’nda ise kadının yeni evlilik yapması için gereken süre
şöyle belirtilmiştir:
15
Aydın, s. 262.
16
Bakara, 2/228.
17
Serahsî, VI/14, İbn Kudâme, VII/338.
18
İbn Rüşd, II/72; Nevevî, Minhâc, s. 422.
19
Aydın, s. 262.
4
Madde 132: Evlilik sona ermişse kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak
üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Kadının önceki evliliğinden hamile olmadığının
anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbirleriyle evlenmek istemeleri
halinde mahkeme bu süreyi kaldırır.
3. Hamile Kadının İddeti
İddeti esnasında hamile olan kadının iddeti, doğum yapması ile sona erer.20
Bu hüküm
‫ﻦ‬
‫ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻦ‬
َ ْ‫ﻀﻌ‬
َ ‫ﺟُﻠ ُﻬﻦﱠ َأنْ َﻳ‬
َ ‫ل َأ‬
ِ ‫ت اﻟَْﺄﺣْﻤَﺎ‬
ُ ‫َوأُوﻟَﺎ‬
“Hamile kadınların iddetler ise çocuk doğurmaları ile biter…”21
ayetiyle açıkça ortadadır. Ayrıca bu hükmün delili sünnette de şöyledir:
‫إن ﺳﺒﻴﻌﺔ اﻷﺳﻠﻤﻲ ﻧﻔﺴﺖ ﺑﻌﺪ وﻓﺎة زوﺟﻬﺎ ﺑﻠﻴﻞ ﻓﺠﺎءت اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﺎﺳﺘﺎذﻧﻪ‬
‫أن ﺗﻨﻜﺢ ﻓﺄذن ﻟﻬﺎ ﻓﻨﻜﺤﺖ‬
“Sübey’a bt. Eslemiyye kocasının vefatından bir gün sonra doğum yapmış,
sonra da Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem’)e gelerek evlenmek için izin
istemişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem’)inde izin vermesinden sonra da
evlenmişti ”22
Hz. Ömer’in de şöyle dediği rivayet edilir: ”Kocası henüz musalla
taşındayken kadının doğum yapmasıyla, iddeti bitmiş, evlenmesi helal olmuştur.”23
20
Serahsî, VI/15; İbn Rüşd, II/101; Râzi, XXX/37; Nevevî, Ravza, VI/193; Ebû Zehra, s. 383.
21
Talak, 65/4.
22
Mâlik, s. 89.
23
Şafiî, V/324.
5
4. Kocası Mefkûd Olan Kadının İddeti
İslam hukukunda “mefkûd” kendisinden haber alınamayan, nerede olduğu,
yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen kayıp kimse24 anlamında kullanılmaktadır.
Hanefîlere göre kadın, mefkûdun öldüğünün kesinlik kazanmasına kadar başkasıyla
evlenemez.25 Cumhura göre, mefkûdun vefat ettiği kanaatinin hâkim olması
durumunda, kadın dört yıl bekler daha sonra ölüm iddetini tamamlar.26
Hz. Ömer zamanında kocası kaybolan kadına Hz. Ömer, dört sene
beklemesini söyler. Bu süreyi bekleyip gelen kadına Hz. Ömer, tekrar dört ay on gün
beklemesini söyler. Kadının bu süre sonunda tekrar Hz. Ömer’e gelmesiyle Hz.
Ömer, bu adamın velisi nerededir? diye sorar. Velisi getirildiğinde, Hz. Ömer, kadını
boşamasını emreder. O’da bunu yapınca Hz. Ömer kadına: “Dilediğin kimseyle
evlenebilirsin.” buyurmuştur.27
Hukuk-ı Aile Karanâmesi bu konuda Cumhurun görüşünü benimseyerek bu
konuya şöyle yer vermiştir:
Madde 127: Nafaka cinsinden mal terk ettiği halde teğayyün eden bir
kimsenin zevcesi, hâkime bi’l-müraca’a tefrikini talep etse, hâkim o kimse hakkında
icray-ı tahkikat eder. Nerede olduğuna ve hayat ve mematına dair haber
alınmasından ye’s hâsıl olur ise, ye’s tarihinden itibaren dört sene te’cil eyler. İş bu
müddet zarfında haber alınamadığı ve zevce talebinde musır bulunduğu halde
tarafeyni tefrik eder. Eğer zevc muharebede gaybubet etmiş ise hâkim tarafeyni
muharebeynin üseranın yerlerine avdetinden itibaren bir sene murur eyledikten sonra
tefrika hükmeder. Her iki halde zevce hüküm tarihinden itibaren iddet-i vefat
bekler.28
24
Karaman, I/315.
25
Gözübenli, “Mefkûd”, DİA, XXVIII/354.
26
Sahnûn, V/130; Şîrâzî, II/146; İbn Kudâme, VII/488.
27
Mâlik, s. 575.
28
Aydın, s. 260.
6
5. İstibra
İslam hukukunda istibra, cariye ya da zina eden hür kadının rahminde çocuk
olup olmadığının bilinmesi için, mâlik olma, mülkiyetin sona ermesi yahut şüphe ile
beraberlik gibi sebeplerden birinin subutu sebebi ile belirli bir süre beklemesidir.29
a. Cariyenin İstibrası
Cariyenin mülk edinilmesi ya da mülkiyetin son bulması durumunda istibrası
bir kar’ dır. Hamile olması halinde ise istibra doğumla gerçekleşir. 30
b. Hür Kadının İstibrası
Hür kadının evlilik dışı cinsel ilişkide bulunmasından sonra evlenmek
istemesi halinde bir müddet beklemesi gerekir. Kadın, suç ortağı erkekle hemen
evlenmek isterse beklemeden evlenebilir. Kadının başka bir erkekle evlenmeyi
istemesi üzerine istibra ile iddetin, gerekip gerekmediği hususunda alimler ihtilaf
etmişlerdir. Hanefî ve Şafiîlere31 göre evli, iddet bekleyen kadınların bilerek zina
etmeleri durumunda istibra ile iddet beklemesi vacip değildir. Mâlikî ve
Hanbelîlere32 göre kadından ilişkiden itibaren üç hayız görmekle istibrası istenir
Şayet bilmeyerek batıl evlilik sonucu zifaf gerçekleşmişse kadının üç hayız
müddeti iddet beklemesi gerekir. Çünkü bu durumda akit fasit olur. Fasit nikâh akdi
sonrasın zifafın gerçekleştiği durumlarda iddet beklenilmesi icap eder.33
29
Zuhaylî, VII/665.
30
Mâverdî, XI/294; Şîrâzî, II/153.
31
Şîrâzî, II/152, Zuhaylî, VII/668.
32
Sahnûn V/118; İbn Kudâme, VI/509.
33
Serahsî, VI/55.
7
B. İddetin Teşri’ Hikmetleri
1- İddetle ilgili ayetler incelendiğinde, ilk akla gelen kadının hamile olup
olmadığının anlaşılması için bu sürenin beklenildiğidir. Kadın, bu süre zarfında
başka evlilikten uzak tutularak neseplerin karışması önlenecektir.34 Fakat günümüz
teknolojisiyle kadının hamileliği bu süreyi beklemeden de tespit edilmekte,
bilinemediği
durumlarda
ise
nesep
karışıklığı
DNA
tesleriye
ortadan
kaldırılmaktadır. Bu durumda “kadının hamileliğinin anlaşılması” bize iddetin illeti
olmadığını göstermektedir. Şayet illette bulunması gereken; zahir, munzabıt ve
münasip vasıflardan, “munzabıt” vasfını bulundurmaması, bize bunun iddetin illeti
değil de hikmeti olduğunu göstermektedir.35
2- Evlenme gibi boşanma da hukukî bir tasarruftur. Gelip geçiçi heveslerin,
salt duygusal yaklaşımların ürünü olmamalıdır. Böyle bir kararın verilmesinde
duygusal davranmak kaçınılmazdır. Eşler iddet süresince, hem ferdi hem de toplum
için önemli olan boşanma kararlarını rasyonel değerlendirme fırsatı bulacaklardır.36
3- Kocası vefat eden kadının iddet beklemesinin hikmeti kocasına vefasını,
eşinin ailesine ise saygısını göstermesidir. Kadın, kocasının vefatında hıdada uyarak
üzüntüsünü, süknâya uyarak da yuvasına bağlılığını gösterir. Aksi halde kadının
derhal evlenmesi dedikoduların artmasına sebep olur. Bu açıdan düşünüldüğünde
iddet olgusu sadece taraflara değil, tarafların ailelerine de gelecek zararların bertaraf
edilmesini sağlamaktadır.37
4- İddet, boşanmış eşlerin yaşanan huzursuzlukların etkisinden kurtulup yeni
bir hayata uyum sürecidir.38
34
Serahsî, VI/8; Bilmen, II/394.
35
Şa’bân, s. 157.
36
Kur’an Yolu, V/384.
37
Bilmen, II/394; Kur’an Yolu, I/376.
38
Kur’an Yolu, I/378.
8
5- İddette tarafların yükümlülük ve haklarının olması evlilik müessesesinin
ciddiyetini vurgulamaya yöneliktir. Nikâh akdiyle hayatlarını birleştiren eşlerden
aynı ciddiyette ayrılmaları istenerek aile kurumunun anlık heveslerden bertarafı
amaçlanmıştır.
6- İddette tarafların, hak ve yükümlülükleri hususundaki yaptırımlar,
tarafların boşanma kararı almalarında caydırıcı unsur olabilmektedir.
Yukarıda açıkladıklarımızın dışında da iddetin hikmetlerinin olması
muhakkaktır. Burada ifade etmemiz gereken şudur ki; tarafların iddetle ilgili emirlere
maslahat için değil, kulluklarını yerine getirme maksadıyla uymaları en güzel
olanıdır. Bu konuda iddetin hükümlerine uyan kişinin hikmetle değil, hakkullahla
ilgilenmesi doğru olsa gerektir.
II. Nafaka
Arapça bir kelime olan “‫”ﻧﻔﻖ‬, “‫ ”أﻧﻔﻖ‬fiilinin masdarı olan “‫ ”إﻧﻔﺎق‬dan isimdir.
“‫ ”ﻧﻔﻖ‬kelimesi sözlükte;” bir şeyin, azalması, harcama, gider, geçim masrafı, aile
reisinin ev ehli için bulundurması gereken yiyecek, giyecek; geçinmek için lazım olan
para, aile ve çocuklarını geçindirecek iaşe” anlamlarına gelmektedir.39 Çoğulu
“‫ ”ﻧﻔﻘﺎت‬ve “‫ ”ﻧﻔﺎق‬şeklinde gelen “‫ ”اﻧﻔﻖ‬kelimesi ise sözlükte, “insanın aile fertleri için
sarf ettiği şey, yiyeceklerin, malının ve paranın tükenmesi, insanın malını, mülkünü
harcayarak tüketmesi,”40 anlamlarında kullanılmaktadır.
İslam hukukunda nafaka, iaşe, giyim eşyası ve süknâ (meskende oturma
hakkı)41 dır. Maişet için lazım olan şeyler, giyim için ihtiyaç duyulan eşya, iskân ve
ikamet için gerekli olan her şey nafaka mükellefiyetinin içindedir.42
39
İbn Manzûr, “Nfk” mad., X/357.
40
Mergînânî, II/328; Bilmen, II/444.
41
Kadri Paşa, s. 5; İbn Âbidîn, II/886; Bilmen, II/444; Erdoğan, s. 443.
42
Tusî, VI/2; Serahsî, V/181; İbn Âbidîn, II/886; Bilmen, II/244; Zuhaylî, VII/786; Karaman, I/286.
9
Türk Medeni Kanunun’da nafaka, bazı şahısların iaşe ve bakımını sağlama
borcu yükleyen ve zaruret içinde bulunan hısımlara yardım zorunluluğu içeren bir
kurumdur.43
A. Nafakanın Ölçüsü
Ailenin ekonomik ihtiyaçlarını belirlemede Kur’ân ve sünnetin getirdiği ölçü,
her dönemin âlimlerinin kendi şartları doğrultusunda içini doldurabilecekleri
“ma’ruf” kavramıdır.44
Bakara süresi 233. ayeti bizlere nafakanın ölçüsünü şöyle bildirmektedir
‫ﻋﻠَﻰ‬
َ ‫ﻋ َﺔ َو‬
َ ‫ﻦ ِﻟ َﻤﻦْ َأرَا َد َأنْ ُﻳ ِﺘﻢﱠ اﻟ ﱠﺮﺿَﺎ‬
ِ ْ‫ﻦ آَﺎ ِﻣَﻠﻴ‬
ِ ْ‫ﺣﻮَْﻟﻴ‬
َ ‫ﻦ‬
‫ﻦ َأوْﻟَﺎ َد ُه ﱠ‬
َ ْ‫ﺿﻌ‬
ِ ْ‫ت ُﻳﺮ‬
ُ ‫وَاﻟْﻮَاِﻟﺪَا‬
ٌ‫ﻒ َﻧﻔْﺲٌ ِإﻟﱠﺎ ُوﺳْ َﻌﻬَﺎ ﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎ ﱠر وَاِﻟ َﺪة‬
ُ ‫ف ﻟَﺎ ُﺗ َﻜﻠﱠ‬
ِ ‫ﻦ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو‬
‫اﻟْ َﻤﻮْﻟُﻮ ِد َﻟ ُﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻬﻦﱠ َو ِآﺴْ َﻮ ُﺗ ُﻬ ﱠ‬
‫ﻚ‬
َ ‫ﻞ َذِﻟ‬
ُ ْ‫ث ِﻣﺜ‬
ِ ‫ﻋﻠَﻰ اﻟْﻮَا ِر‬
َ ‫ِﺑ َﻮَﻟ ِﺪهَﺎ َوﻟَﺎ َﻣﻮْﻟُﻮدٌ َﻟ ُﻪ ِﺑ َﻮَﻟ ِﺪ ِﻩ َو‬
“Anneler çocuklarını tam iki sene emzirirler. Bu hüküm süt müddetini
tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin yiyeceği ve giyeceği ma’ruf bir şekilde
evlat kendisinin olan babaya borçtur. Hiç kimse gücünden ziyade bir şeyle mükellef
tutulamaz. Hiçbir anne ve baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya
düşen de aynı borçtur.”
Hz. Âişe’den nakille:
‫هﻨﺖ ﺑﻦ ﻋﺘﺒﺔ ﻗﺎﻟﺖ ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ إن أﺑﺎ ﺳﻔﻴﺎن رﺟﻞ ﺷﺤﻴﺢ وﻟﻴﺲ ﻳﻌﻄﻨﻲ ﻣﺎ‬
‫ﻳﻜﻔﻨﻲ ووﻟﺪي إﻻ ﻣﺎ أﺧﺬت ﻣﻨﻪ وهﻮ ﻻ ﻳﻌﻠﻢ ﻓﻘﺎل ﺧﺬي ﻣﻦ ﻣﺎل أﺑﻲ ﺳﻔﻴﺎن ﻣﺎ ﻳﻜﻔﻴﻚ‬
‫ووﻟﺪك ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف‬
43
Ergenekon, s. 9.
44
Tûsî, VI/4.
10
“Hind bt. Utbe: Ya Rasulullah! Ebû Süfyân cimri bir adam. Bana ve
çocuklarıma ondan habersiz aldıklarımın dışında yetecek kadar mal vermiyor.”
deyince Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ebu Süfyân’ın
malından örfe göre, sana ve çocuğuna yeterli olanını al ” buyurmuştur.45 Kendisine
örfe uygun olanını emretmiş ve başka bir ölçü getirmemiştir.46
Yine Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde, Bakara 2/233’de geçen ibare ile aynı
hükmü ifade eden:
‫وﻟﻬﻦ ﻋﻠﻴﻜﻢ رزﻗﻬﻦ وآﺴﻮﺗﻬﻦ ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف‬
“Sizin de, örfe uygun bir şekilde kadınların geçimlerini ve giyimlerini
sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarıdır.47” buyurmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nda ise nafakanın ölçüsü şu şekilde belirtilmiştir:
Madde 316: Davacının geçinmesi için muktazî, diğer tarafın geliri ile
mütenasip bir muavenette olur.
Bu durumda nafakanın miktarı, nafaka alacaklısının yaşaması ve geçinmesi
için lüzumlu vasıtaları tedarik etmeğe yetecek miktarda olmalıyken, nafaka borçlusu
açısından ise onun gelirine göre olmalıdır.48
45
Buhârî, “ Nafakât” 9, VI/64.
46
Serahsî, V/181.
47
Müslim, “Hac” 19, II/890.
48
Cessâs, III/464.
11
B. Nafakanın Türleri
İslam hukukunda nafaka konusunda alacaklı ve borçlu münasebetinin
olabilmesi için taraflar arasında evlilik, akrabalık ve mülkiyet sebeplerinden birinin
bulunması gerekir.49
Eşlerin nikâh akdine taraf olmaları ve evlilik hayatı yaşamaları, aralarında
nafaka hukukunu oluşturur. Bu durumda kadın nafaka alacaklısı, koca da nafaka
yükümlüsüdür. Kocanın nafaka yükümlülüğü, evlilik sürecinde olduğu gibi iddet
müddetinde de devam eder.50
Nafaka hukuku sadece eşler arasında olmayıp, kişinin bakıma muhtaç
akrabaları arasında da gerçekleşebilir. Kişi çocukları, torunları gibi usûlüne yahut
baba ve dedesi gibi ihtiyaçlarını gideremeyen fürûuna karşı da nafaka yükümlüsü
olabilir ki, buna “usul-fürû’ nafakası” denir.51 Nafakaya muhtaç oldukları halde usul
ve füru’dan kimseleri bulunmayan kimselerin nafakalarını, yakın akrabalarının
karşılaması gerekir. Bu yükümlülüğü de “hısımlık nafakası” adı52 verilir.
İslam hukukunda nafaka mükellefiyeti, kişinin eş ve akrabalarıyla sınırlı
olmayıp, mülkiyetinde bulunan ve menfaatleri tamamen kendine ait mal, köle, cariye
ve hayvanatı da kapsamaktadır. Bunların varlık ve verimliliklerini sürdürebilmeleri
için yapılan harcamalara da “mülkiyet nafakası” adı verilir. Sahibinin nafakadan
imtina’ etmesi durumunda köle çalıştırılarak nafakasını kazanmaya, hayvanların
nafakasının ihmal edilmesi durumunda ise sahibi, hayvanları satmaya mecbur
edilir.53
Türk Medeni Kanunu’nda hısımlık nafakasına şöyle yer verilmiştir:
49
Nevevî, Ravza, VI/449.
50
Zuhaylî, VII/763.
51
Bilmen, s. 496.
52
Bilmen, s. 506.
53
Bilmen, s. 508.
12
Madde 364: Herkes yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üst
soyu ve alt soyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
C. Nafakanın Kapsamı
Beslenme, giyim, kuşam barınmave sağlık giderlei ile bunlara tabi olanların,
boşanan kadına iddet müddeti içerisinde verilmesine “iddet nafakası” adı
verilmektedir.54
Bu konu başlığı altında nafaka yükümlüsü olan kocanın, kadına neler vermesi
gerektiği ve verileceklerin miktarı üzerinde duracağız. Kocanın nafaka yükümlülüğü
şu hususları içerir:
1. Yiyecek
İslam hukukçuları kadın için yiyecek, içecek ve buna bağlı olanların yeterli
olanı ile takdir edilmesinde ittifak etmişlerdir.55 Bunun sebebi Hz. Peygamber’in
Hind’e: “Sana ve çocuğuna yeterli olanı ma’ruf bir şekilde al.” şeklinde buyurmuş
olmasıdır. Hind’e miktar belirtmeden alması emri, takdiri onun ictihadına bıraktığını
gösterir. Yine Kur’ân’da yüce Allah (c.c.):
‫ف‬
ِ ‫ﻦ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو‬
‫ﻋﻠَﻰ اﻟْ َﻤﻮْﻟُﻮ ِد َﻟ ُﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻬﻦﱠ َو ِآﺴْ َﻮ ُﺗ ُﻬ ﱠ‬
َ ‫َو‬
“….Annelerin rızkı ve giyeceği ma’ruf bir şekilde babaya aittir…” şeklinde
ifade etmiş ve yine Hz. Peygamber Veda Haccı’nda :
‫وﻟﻬﻦ ﻋﻠﻴﻜﻢ رزﻗﻬﻦ وآﺴﻮﺗﻬﻦ ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف‬
54
Erdoğan, s. 443.
55
Şîrâzî, II/160; İbn Mürtedâ, IV/432; Serahsî, V/180-181; Kâsânî, IV/20; Mergînânî, II/327; İbn Rüşd,
II/45; Mevsılî, IV/4.
13
“…Onların sizin üzerinizdeki hakkı ma’ruf bir şekilde yiyecek ve
giyeceklerini temin etmenizdir.”56 buyurmuşlardır.
Hanefîlere57
göre,
yiyecek
nafakası
günlük,
haftalık,
aylık
olarak
ödenmesinde kocaya hangisi kolaysa ona göre takdir edilirken, Şâfiî58 ve
Hanbelîlere59 göre, nafaka her günün başlangıcında verilir. Çünkü o vakit, ihtiyaç
vaktinin ilk ânıdır. Eşler vakti öne veya geriye alma konusunda ittifak ederlerse bu
da geçerli olur.
Hanefî60 ve Şafiîlere61 göre nafakanın belirlenmiş bir miktarı yoktur.62 Nafaka
miktarının belirlenmesinde her iki tarafın ekonomik ve sosyal durumu göz önüne
alınarak miktar tayin edilir.
Hanbelîlere göre, yiyecek için yeterli miktar en az bir rıtl63 ya da bir müdd64
ekmektir. Yiyecekte cins önemlidir, miktarı ise erkek zengin de olsa fakir de olsa
önemli değildir.65
Eğer yiyecek nafakasının miktarı konusunda anlaşılamazsa hâkim ya da bu
konuda bilirkişi zengin kimse ile yaşayan zengin kadının yiyecek nafakasının nasıl
olacağını, orta halli bir erkek ile evli olan orta halli kadının yiyecek nafakasını ve
56
Müslim, “ Hac” 19, II/890.
57
Hassâf, s. 32; Serahsî, V/181; Kâsânî, IV/23.
58
Şirbînî, III/ 520.
59
İbn Kudâme, VII/565.
60
Serahsî, V/182; Cezerî, VI/2787.
61
Şafiî, V/87; Şîrâzî, II/164; Şirbînî, III/521.
62
Serahsî, V/182.
63
Rıtl sözlükte; sıvı maddeler için kullanılan yüz otuz dirhemlik bir ölçek, şeklinde geçmektedir. Bkz.
Erdoğan, s. 480.
64
Müdd sözlükte; Iraklılara göre iki rıtl-ı ırâkî miktarı yani 260 dirhemlik bir kaptır. Hicazlılara göre
bir rıtl-ı hicazî ile bir rıtlın üçte biri kadardır, şeklinde geçmektedir. Bkz. Erdoğan, s. 412.
65
İbn Kudâme, VII/565.
14
fakir kimse ile evli olan kadının yiyecek nafakasını, örfteki emsallerine göre en alt
sınırdan belirler.66
2. Giyecek
İslam hukukçuları karısının giyimini temin etme görevinin kocaya ait olduğu
konusunda ittifak etmişlerdir.67
Giyecek ihtiyacının, kadının kifâyeti kadarı ile tesbit edileceği konusunda da
ittifak vardır. Eşlerin zenginlik fakirlik durumları ve kadının emsalinin normalde
giydiği kıyafete göre yeterli miktarı tayin eder.68
Giyim eşyalarının kumaş olarak değil, giyilmeye hazır olarak teslimleri
esastır. Aksi takdirde dikiş masraflarının da karşılanması gerekir; bunlar olmazsa
bedelleri ödenir.69 Ayakkabı açısından da durum aynıdır.70
Eğer kadın alınan giysiyi, satmak ya da sadaka olarak vermek istiyorsa
bundan zarar görmemesi şartı ile kabul edilebilir.71 Kadının teslim aldığı nafakayı
çaldırması durumunda ise koca ona vakti gelmeden ikinci bir nafaka vermek zorunda
değildir.72
3. Mesken
İslam hukukuna göre koca kadına barınması için mesken temin etmek
zorundadır. Bu konu ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınacağından bu kadarıyla
iktifa etmeyi uygun görüyoruz.
66
İbn Kudâme, VIII/572; Mevsılî, IV/4.
67
Serahsî, V/180; İbn Kudâme, VII/163- VII/572; Şirbînî, III/ 523; Ramlî, VII/174; Bek, s. 960.
68
İbn Hazm, X/91; İbn Rüşd, II/45; İbn Kudâme, VII/572; Şirbînî, III/521.
69
Erbay, s. 29.
70
Şirbînî, III/527.
71
İbn Kudâme, VII/572; Bilmen, II/454.
72
Serahsî, V/206.
15
4. Hizmetçi Desteği
İslam hukukçuları koca zenginse ve kadın da babasının evinde kendi
hizmetini görmüyor hizmetçi kullanıyorsa kadın için hizmetçi tutmanın gerekliliği
konusunda fakihler ittifak etmişlerdir.73 Koca aynı zamanda hizmetçinin yatacağı
yeri ve gerekli eşyalarını sağlamakla da mükelleftir. 74
5. Temizlik Gereçleri, Ev Eşyası ve Sağlık Harcamaları
Nafaka borçlusu boş bir mesken vermekle borcunu ifa etmiş olmaz. Çünkü bu
kadarı ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. Evin, kullanılmaya elverişli hale gelmesi
şarttır. Perde takılmalı, evin ısısı oturmaya uygun hale getirilmeli ve ışık düzeni de
ihtiyaca cevap verecek nitelikte olmalıdır. Hasır, sergi, keçe ve tarak, çöven, sabun,
lif, yağ ve hatmi bitkisi gibi temizlik ve kir gidermede kullanılan şeyleri de yörenin
âdetine göre alır.75
Makyaj malzemelerini temin etmek kocanın görevi değildir.76Mâlikîler
makyaj malzemeleri hususunda, kadının alışkanlığı varsa, süslenmediği takdirde
zînetinde eksiklik olacaksa ve kocanın da rağbeti azalacaksa, süs eşyalarını
nafakadan saymaktadırlar.77
İslam hukukçularının çoğunluğu zorunluluk ifade etmeyen bazı ihtiyaç
maddelerini nafaka kapsamına alırken; sağlık harcamalarını ebe ücretini ödemekle
sınırlı tutmuşlardır.78 Bunu kiralanan evin menfaatine kıyas etmişler “mülkün aslında
meydana gelen hasarlar mülkün sahibini ilgilendirir.” görüşünü savunmuşlardır. İlk
dönemlerde tedavinin yekûn tutmaması, insanların teşhis ve tedavi imkânlarına kolay
73
Şîrâzî, II/162; İbn Mürtedâ, IV/432; Serahsî, V/182; Kâsânî, IV/24; Merğînânî, II/327; İbn Rüşd,
II/45; İbn Teymiyye, II/114; İbn Hâcer, IX/306; Meydânî, III/94.
74
Serahsî, V/181.
75
Cezîrî,VI/2785; Zuhaylî, VII/807, Erbay, s. 16.
76
Cezîrî,VI/2766.
77
Cezîrî, VI/2788.
78
Kâsânî, IV/20; Cezîrî, VI/2766; Ramlî, VII/169.
16
ulaşması ya da tedavi olanaklarının fazla olmamasının alimlerimizin bu giderleri
nafaka kapsamına almama sebeplerinden olduğu muhtemeldir. Günümüzde ise sağlık
harcamaları aile bütçesinde önemli bir yer tutmakta ve bazen bu masraflar süreklilik
arz etmektedir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müteahhit defalar
etrafındaki kişileri tedavi olmaya teşvik etmiştir. Nitekim Übey b. Ka’b hastalandığı
zaman Rasulûlullah ona doktor göndermişti.79
Ayrıca İslam dini can güvenliğinin tehlikeye atılmamasını, hayatın
kurtarılmasını dinin haram kıldığı şeylerin yenilip içilmesi pahasına olsa da vacip
kılmıştır. İnatçı bir tutumla hayatın tehlikeye atılmasını yasaklamıştır.80 Bu sebeple
canı koruma ilkesi dâhilinde tedavi masrafları da nafakanın kapsamında kabul
edilmesinin isabetli olabileceğini düşünmekteyiz.
6. Techiz ve Tekfin Harcamaları
Kişinin ölümünden kabrine konmasına kadar kefen, yıkama, taşıma ve defin
işlemleri için gerekli olan masraflar, kişinin terikesinden karşılanır. Terikesinde bunu
tedarik edecek miktarda malı bulunmadığı takdirde bu harcamaları, kişinin
sağlığındaki nafaka yükümlüsü karşılar. Çünkü bu, kişinin son maddî gideridir.
Günümüzde böyle durumdaki müteveffaların ihtiyaçları belediye tarafından
giderilmektedir. Belediyelerin bunu karşılama kudretinde olmadığı durumlarda ise bu
vazife, halkın üzerine farz-ı kifayedir.81
79
İbn Mâce, II/1156.
80
Bakara, 2/195; Nisâ, 4/29; Şa’ban, s. 256; Erbay, s. 19.
81
Erbay, s. 21.
17
BİRİNCİ BÖLÜM
İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA HAKKI
İslam hukukunda karı-kocanın nikâh akdine taraf olmaları ve evliliğin devam
etmesi, taraflar arasında nafaka hukukunu doğurur. Nikâh akdinden boşanmaya,
taraflardan birinin vefatından evliliğin feshine kadar oluşan birçok durum sonucu
kocanın eşine karşı nafaka yükümlülüğünün oluşmasına “evlilik nafakası”
denilmektedir. İddet döneminin sonuna kadar devam eden nafaka yükümlülüğüne de
“iddet nafakası” adı verilmektedir.82
Evliliğin devamında evlilik nafakası hükümleri yürürlükte iken, nikâh akdinin
sona ermesi halinde iddet süresinde de “iddet nafakası” hükümleri uygulanmaktadır.
İddet bekleyen kadının nafaka hakkı her durumda aynı olmayıp, iddet esnasında
evliliğin hükmî bağının ve kocanın velayetinin ne ölçüde devam etttiği hususu
kadının nafaka hakkının çerçevesini belirlemekterdir.83 Bu sebeple kadının
durumunu ile iddet nafakası gerektiren ayrılıkları esas alarak konuyu açıklamaya
çalışacağız.
I. Talak ve Fesih İddeti Bekleyen Kadının Nafakası
A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Yeni bir nikâh akdi ve mehre gerek olmaksızın84 iddet süresi içerisinde tek
taraflı olarak kocaya eşine dönme imkânı veren boşamaya ric’i talak denilmektedir.85
82
Erdoğan, s. 443.
83
Acar, “İddet”, DİA, XXI/468.
84
Nevevî, Ravza, VI/196.
Böyle bir talâkın söz konusu olabilmesi için eşler arasında zifaf yaşanmış, boşama
sarih sözlerle yapılmış ve yapılan talak da üçüncü kez yapılmış bir talak
olmamalıdır.86 Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
‫ﻦ ﻓِﻲ‬
‫ﻖ ِﺑ َﺮ ﱢد ِه ﱠ‬
‫ﺣﱡ‬
َ ‫( َو ُﺑﻌُﻮَﻟ ُﺘ ُﻬﻦﱠ َأ‬...) ‫ﻦ َﺛﻠَﺎ َﺛ َﺔ ُﻗﺮُو ٍء‬
‫ﺴ ِﻬ ﱠ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ‬
َ ْ‫ت َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ‬
ُ ‫ﻄﱠﻠﻘَﺎ‬
َ ‫وَاﻟْ ُﻤ‬
‫ﻚ ِإنْ َأرَادُوا ِإﺻْﻠَﺎﺣًﺎ‬
َ ‫َذِﻟ‬
“Boşanan kadınlar bizzat kendileri üç kur’ müddeti beklerler (…) Kocaları
barışmak isterlerse bu iddet içinde onları geri almaya daha layıktırlar.…”87 Bu ayet,
ric’i talak iddetinde evlilik birliğinin devam ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.88 Bu
sebeple kadının kocasının evinde bulunması ve bununla birlikte faylanma imkânının
devamı, nafaka kazanmadaki mahrumiyet kadını nafaka alacaklısı yapmaktadır.89 Bu
durumda kadın, kocanın eşi sayılmakta yiyecek, giyecek ve mesken gibi değişik
türleriyle nafakaya hak kazanmaktadır.90 Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)
de bu konuda şöyle buyurmuştur:
‫ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ‬
“Kocanın karısına dönme hakkı bulunursa, kadın nafaka ve süknâ hakkına
sahiptir.”91
85
Şâfiî, III/243; Serahsî, VI/19; Yaman s. 69.
86
Nevevî, Ravza, VI/199.
87
Bakara, 2/228.
88
Zeydan, II/237.
89
Serahsî, V/201; İbnü’l- Hümâm, IV/212; Bilmen, II/488.
90
Cessâs, III/460; Tûsi, VI/26; Nevevî, Ravza, VI/197; Karâfî, IV/471; İbnü’l- Hümâm, IV/364.
91
İbn Abdilber, XVIII/73.
19
B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Evliliği kesin olarak sona erdiren, yeni bir nikâh ve mehir tesbiti olmadan
kocaya
boşadığı eşine
dönme
imkânı
vermeyen
boşamaya “bâin talak”
denilmektedir.92
Bâin talâk, evlilik birliğini hemen sona erdirir ve eşleri birbirlerine yabancı
hale getirir. Bu sebeple bâin talâk iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda
âlimler ihtilaf etmişler. Âlimlerden bir kısmı bâin talak iddeti bekleyen kadına her
halükarda nafaka hakkı tanırken, bir kısmı ise nafaka hakkını hamilelik esasına
bağlamışlardır. Şöyle ki;
Bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda Cumhurun
görüşü, hamile olmadığı müddetçe nafaka hakkı olmadığı şeklindedir.93 Çünkü Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır:
‫ﻦ‬
‫ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻦ‬
َ ْ‫ﻀﻌ‬
َ ‫ﺣﺘﱠﻰ َﻳ‬
َ ‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا‬
ٍ ْ‫ﺣﻤ‬
َ ‫ت‬
ِ ‫َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ‬
“Eğer gebe iseler yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin.”94
‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻀﻴﱢﻘُﻮا‬
َ ‫ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ‬
َ ‫ﺚ‬
ُ ْ‫ﺣﻴ‬
َ ْ‫َأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ‬
Allah (c.c.);“ O kadınları gücünüzün yettiği kadar, kaldığınız yerin bir
kısmında iskân edin” ayetinde, iddet bekleyen kadınlara hamile olsun olmasın süknâ
hakkını mutlak olarak verirken nafakanın yiyecek ve giyecek çeşidine yer
verilmemiştir.95
92
Şâfiî, V/243; Bilmen, II/229.
93
Mâlik, II/581; Sahnûn, V/153; Mâverdî, XXI/249; Şîrâzî, II/164; Cezîrî, VI/2811; İbn Kudâme,
VII/606; İbn Mürtedâ, IV/339; Zeydan, IX/240; Ebû Zehra, s. 383.
94
Talak, 65/6.
95
İbn Abdilber, XVIII/53; Râzî, XXX/37; Karâfî, IV/472.
20
Fâtıma bt. Kays’ın şu rivayeti de bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka
hakkının olmadığını desteklemektedir96:
‫ﻗﺎﻟﺖ ﻓﺎﻃﻤﺔ ﺑﻨﺖ ﻗﻴﺲ ﻃﻠﻘﻨﻲ زوﺟﻲ ﻓﻠﻢ ﻳﺠﻌﻠﻨﻲ رﺳﻮل اﷲ ﺳﻜﻨﻰ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ‬
“Kocam beni boşadı. Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana ne nafaka,
ne de barınmam için ev verilmesini emretmedi. 97
Ayrıca Rasulullah (sallalahü aleyhi ve sellem) Fâtıma bt. Kays’ı kocası
boşadığı zaman O’na nafaka ve süknâ hakkı vermemiş ve şöyle buyurmuştur:
‫ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ‬
“Kocanın karısına dönme hakkı bulunursa, kadın nafaka ve süknâ hakkına
sahiptir.”98
Bâin talakla birlikte eşler arasında evlilik sona ermiş, böylelikle eşler
birbirlerine yabancı hale gelmişlerdir. Evliliğin zâil olduğu ve geri dönmenin
imkânsız olduğu durumlarda kocadan da nafaka yükümlüsü olması istenemez.99
Hanefî mezhebine göre, bâin talâk iddeti bekleyen kadının hamile olmaması
durumunda da nafaka hakkı vardır.100 Çünkü;
1- Ayette geçen ‫ أﺴﻜﻨﻮهﻦ‬ibaresi bâin talak iddetinde meskeni kapsadığı kadar
nafakayı da kapsamaktadır. Ayette mesken hakkının sabit olması, kadın üzerinde
kocanın kocalık hakkının iddet süresince devam ettiğini de gösterir.101
96
Mâlik, II/580, İbn Kudâme, VII/607.
97
Mâlik, II/580; Dârimî, “Talak” 10, II/165; Buhâri, “Talak” 41, VI/58; Müslim, “Talak” 6, II/1118;
Ebû Dâvud, “Talak” 38, II/386; İbn Mâce, “Talak” 10, I/656; Tirmizî, “Talak” 5, V/141.
98
İbn Abdilber, XVIII/73.
99
İbn Hazm, X/301; Nevevî, Ravza, VI/475; Zeydan, IX/250 .
100
Hassâf, s. 63; İbnü’l- Hümâm, IV/364; Meydânî, III/93.
101
Serahsî, V/202.
21
2- Ayrıca kadına nafaka hakkının tanınmaması aynı ayette geçen ‫وﻻ ﺗﻀﺎروهﻦ‬
‫ ﻟﺘﻀﻴﻘﻮا ﻋﻠﻴﻬﻦ‬ifadesinin maksadına aykırıdır.102
3- Ayet ric’i talâkla boşanan kadına nafaka verilebileceğini söylerken, hamile
olmayan kimseye verilmeyeceğine delalet etmemektedir. Bâin talâkla boşanmış
hamile kadına delalet etmesi, hamile olmayan kadına da delalet etmesine engel
değildir. Ayette hamileliğin bizzat zikredilmesi, bu uzun müddette de kadının nafaka
hakkının olup olmayacağı şüphelerini engelleme amacına matuftur.103
4- Nafaka ve süknâ, kadının nikâhla kazandığı malî bir haktır. İddet de
nikâhın gerekliliğidir. Bu durumda kadının süknâ hakkı gibi nafaka hakkına da sahip
olması tabidir.104
5- Nafaka İbn Mesûd’un kıraatinde
‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻀﻴﱢﻘُﻮا‬
َ ‫ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ‬
َ ‫ﺚ‬
ُ ْ‫ﺣﻴ‬
َ ْ‫َأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ‬
“Onları oturduğunuz yerin bir bölümünde gücünüz ölçüsünde oturtun ve
nafakalarını verin.” şeklinde yer almaktadır. O’nun bu kıraati Rasulullah (sallallahü
aleyhi ve sellem) den duyulmuş bir kıraattir.105
Hanefiler, Fâtıma bt. Kays rivayetinin bâin talak iddetinde kadının nafaka
hakkı bulunmadığı konusunda delil olarak kullanılamamayacagını şu şekilde
açıklamaktadırlar:
Hz. Ömer Fatıma bt. Kays rivayeti hakkında “Doğru mu söylüyor yoksa
yanlış mı, iyiyi mi hatırlıyor yoksa unuttu mu, ne yaptığını bilemediğimiz bir kadının
sözüyle Allah’ın kitabını ve Peygamberimizin sünnetini terk edemeyiz”106
buyurmuştur.
102
Kâsânî, III/209; İbnü’l- Hümâm, IV/364; Zeydan, IX/238; Zuhaylî, VII/86.
103
Cessâs, III/460.
104
Serahsî, V/202.
105
Serahsî, V/203.
106
Tirmizî, “Talak” 5, V/141; İbn Hâcer, IX/389.
22
Ayrıca Hz. Âişe, Fâtıma bt. Kays’ın ıssız bir yerde yaşadığı için kendisine
böyle bir izin çıktığı, dolayısıyla bu hükmün Fâtıma bt. Kays’ a has olduğunu
bildirmektedir.107
Yine Hz Âişe, “Bu kadın rivayetiyle âlemi bozdu.” buyurarak hüküm
çıkarmada bu rivayetin kullanılamayacağına işaret etmektedir.108
Serahsî, Fâtıma bt. Kays’ın rivayeti hakkında şu yorumu yapmaktadır:
“Fâtıma bt. Kays’ın kocası yanında yoktu. Yemene gitmek için yola çıkmıştı.
Kardeşinden arpa ekmeği ile Fatıma’nın nafakasını sağlamasını istemiş, Fatıma bt.
Kays da bunu kabul etmemişti.
Fatıma bt. Kays, dili ağır bir kadındı. Kocasının ailesini rencide etmesi
sebebiyle eşinin ailesi, onu evlerinden çıkardılar. Rasulullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) de ona Abdullah b. Ümmi Mektûm’un evinde iddet beklemesini emretti. O da
Rasullullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın kendisine nafaka ve süknâ vermediğini
zannetti.”109
Hanefîlere göre, Fâtıma bt. Kays hadisinin bu konuda delil olarak
kullanılamamasının bir sebebi de bu rivayetin ravilerini selefin tenkit etmesidir.
Onlara göre ahad haberin kabul edilme şartından biri de selefin tenkitine
uğramamasıdır.110 Âmm olan bir ayetin Fâtıma bt. Kays ile tahsis edildiği görüşünü
savunanlar karşısında Hanefîlerin cevabı, ahad haberin âmmı tahsis edemeyeceğidir.
Çünkü kitapdaki âmmın kat’i olduğu herkes tarafından kabul edilen bir husustur.
Kat’i bir haberin zannî bir haberle tahsis edilmesi geçerli değildir.111
Bu delillere karşı Hanbelîler şöyle derler:
107
Buhârî, “Talâk” 39, III/59.
108
Serahsî, V/201.
109
Buhârî, “Talak” 38, III/58.
110
Şa’ban, s. 92.
111
Şa’bân, s. 354.
23
Allah (c.c.) “Onları evlerinden çıkarmayın. Onlarda çıkmasınlar…”
ifadesinden sonra Allah (c.c.) ”Bilemezsiniz belki de güzel iş peyda eder” buyurarak
dönüş imkânını kastetmiştir. Dönüş ise ric’i talakta mümkündür. Dolayısıyla bâin
talak iddetinde kadının nafaka hakkı yoktur.112
Üç talâkın bir arada olabileceği, kadının erkeklere bakmasının caiz olduğu,
dünürlük üzerine dünürlüğün meşruluğunu, eşlerden birinin hazır bulunmaması
durumunda boşamanın geçerli olabileceği gibi hükümlerin çıkarılmasında âlimler
Fâtıma bt. Kays’ın rivayetini delil olarak kullanmışlardır.113
Her ne kadar râcih olan görüşe göre bâin talâk iddetinde kadının nafaka hakkı
bulunmadığı kabul edilse114 bile, kadının iddet süresinde ki mükellefiyetleri ve
maddî-manevi ihtiyaçlarının devam ettiği göz önüne alınarak kocası için iddetini
evinde geçiren kadını nafaka hakkından mahrum etmeyi, bu zor zamanlarda daha da
sıkıntıya
düşürebileceği,
bununda
islamın
temel
ilkeleriyle
bağdaşmadığı
kanaatindeyiz.
C. Fasit Nikâh İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Hanefilere göre, rukünleri ve in’ikat şartları tam olmakla beraber, sıhhat
şartlarında eksiklik bulunan nikâh akdi, fasit olarak nitelendirilmiştir.115 Şahitsiz
olarak akdedilen nikâh,116 bir kadınla nikâhlandıktan sonra onun üzerine kadının kız
kardeşi117 hala ve teyzesinin nikâhlanması,118 evlenme engeli bulunanlarla119 iddet
112
113
İbn Kudâme, VII/607.
İbn Kayyîm, II/317.
114
Nevevî, Ravza, VI/475; Zeydan, IX/243.
115
Hallâf, s. 39; Bek, s. 221; Karaman, I/298; Erdoğan, s. 105; Yaman, s. 42.
116
Serahsî, V759; Zeydan, VI/108; Döndüren, s. 204; Yaman, s. 42.
117
İbn Abdilber, XVI/172; Râzi, VII/80; Mevsılî, III/86.
118
Şâfiî, V/4; Serahsî, IV/203; Mevsılî, III/86; Bek, s. 222; Döndüren, s. 205; Yaman, s. 42.
119
İbn Abdilber, XVI/166; Serahsî, IV/202; Bek, s. 222; Döndüren, s. 204.
24
bekleyen kadınla bilmeyerek yapılan nikâh120 ve ikrah ile vuku’ bulan nikâh,121 fasit
nikâh örneklerindendir.
Fasit nikâh akdi, tam anlamıyla geçerli olan nikâh olmadığı için zifaftan önce
sonuç doğurmaz.122 Zifaftan sonra sonuç doğurması da kadının mağduriyetini
azaltmak maksadıyladır.
Bu konuya Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde şöyle yer verilmiştir;
Madde 75: Tekarrub vuku’ bulsun bulmasın ale’l-ıtlak nikâh-ı batıl ile henüz
tekarrub vuku’ bulmayan nikâh-ı fasid asla hüküm ifade emez. Binaen aleyh
beynlerinde nafaka, mehir, neseb, iddet, hurmet-i musahere ve tevarüs gibi nikâh-ı
sahih ahkâmı sabit olmaz.123
Zifaftan
sonra
gerçekleşen
ayrılmalarda
kadının
iddet
beklemesi
gerekirken,124 fasit nikâh akdi iddeti bekleyen kadının hamile olmadığı müddetçe
iddet nafakası hakkı bulunmamaktadır.125
D. Hul’ İddeti İddeti Bekleyen Kadının Durumu
‫ ﺧﻠﻊ‬sözlük anlamı itibariyle “soymak, çıkarmak, gidermek” anlamlarına
gelmektedir.126 Istılahta ise, kadının bir bedel karşılığında evlilik bağından
kurtulması hususunda kocası ile anlaşmasıdır.127 Bu, müstakil bir bedel olabileceği
gibi nikâh akdinde alınan ya da hak edilen mehir, birikmiş nafaka alacağı, iddet
nafakası da olabilir.128
120
Karâfî, IV/196; Bek, s. 116.
121
Aydın, s. 251.
122
Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/306.
123
Aydın, s. 253.
124
Apaydın, “Fesad”, DİA, XII/416.
125
Kadri Paşa, s. 30; Bilmen, II/488.
126
İbn Manzûr, “Hla” mad., VIII/76.
127
Atar, “Muhâlea”, DİA, XXX/401–402; Bilmen, II/268; Yaman, s. 73; Acar, s. 126.
128
İbn Kudâme, VII/56.
25
Hanefilere göre yeterli ehliyete sahip taraflarca yapılan hul’ sonucunda bâin
talak vuku’ bulur.129 Kocası hul’ esnasında iddet nafakası vermemeyi şart koşmadığı
müddetçe kadın, nafaka hakkına sahiptir.130 Çünkü nikâhın bir gereği olarak nafaka
hakkına sahip olduktan sonra koca tarafından meydana gelen ayrılıklarda kadın
nafaka hakkına sahiptir.131
Şafiî132 ve Mâlikîlere133 göre, koca hanımıyla hul yaptığında kadın kendi
nefsinin sahibi olur ve kocanın onun üzerinde bir hakkı kalmaz. Bu durumda kadın
iddet beklerken koca, normal boşamada olduğu gibi karısına dönemez. Çünkü
muhalea, bâin talak hükümleri doğurur.134 Dolayısıyla hamile olmadığı sürece
kadının nafaka hakkı yoktur. 135
Hanbelîlere136 göre, hul’ bir fesihtir, iddet açısından da talaktan farklı
hükümlere tabidir. Zira İbn Abbas’ın rivayetine göre,
‫اﻣﺮأة ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﺧﻠﻌﺖ ﻣﻦ زوﺟﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﻋﻬﺪ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﺄﻣﺮهﺎ اﻟﻨﺒﻲ‬
‫)ص( أن ﺗﻌﺪ ﺑﺤﻴﻀﺔ‬
Sâbit b. Kays’ın eşi, Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında kocasından
hul’ yoluyla ayrıldı. Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun üzerine ona bir hayız
müddetince iddet beklemesini emretti.137
129
Serahsî, VI/171.
130
Acar, s. 184; Aydın, s. 115.
131
Serahsî, V/320.
132
Şirbînî, III/321.
133
İbn Rüşd, II/57.
134
Mâverdî, X/6.
135
Mâlik, II/581; Şirbînî, III/490.
136
İbn Kudâme, VII/56.
137
İbn Mâce “Talâk” 23, I/677.
26
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iddet müddetini bir hayız olarak
belirtmesi, hul’un şekil olarak fesih gibi görünse de hüküm olarak talak ve fesihle
aynı olmayacağını göstermektedir.138
Türk Medeni Kanunu ise taraflara karşılıklı boşanma imkânı getirmiş
olmasına rağmen bunun meydana gelebilmesi için evliliğin en az bir yıl sürmesi,
eşlerin birlikte başvurması ya da davalı eşin davayı kabul etmesi, hâkimin tarafları
bizzat dinlemesi ve karşılıklı rızaları serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi,
boşanmanın mâli sonuçlarıyla çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilen
düzenlemeyi hâkimin uygun bulması, hâkim tarafların ve çocukların menfaatlerini
nazari dikkate alarak, bu anlaşmada bazı değişikler yapmayı gerekli gördüğü takdirde
bu değişikliklerin taraflarca kabul edilmesi gibi şartlar bulunmaktadır.139
E. Lian İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Sözlük anlamı itibariyla “iki veya daha fazla kişi arasında lanetleşmek” olan
‫ﻟﻌﺎن‬140 fıkhi bir terim olarak “hanımını zina yapmakla suçlayan fakat bu suç isnadını
dört şahitle ispatlayamayan kocanın mahkeme huzurunda hanımıyla özel bir şekilde
yeminleşmeleridir.141
Lian iddeti bekleyen kadının nafaka hakkında Hanefilerin görüşü şu
şekildedir; liandan sonra hâkim boşamaya hükmetmedikçe boşanma meydana
gelmez ve ayrılık kararına kadar evlilik devam eder. Hâkimin boşamaya
hükmetmesiyle de bâin talak meydana gelir.142 İmam Züfer’e göre ise nikâh, eşlerin
karşılıklı lanetleşmeleriyle son bulur.143 Dolayısıyla lian iddeti bekleyen kadın,
iddetini kocasının evinde geçirmesi sebebiyle nafaka hakkı elde eder. Ayrıca
138
Yımaz s. 240.
139
Türk Medeni Kanunu, mad. 134.
140
İbn Manzûr, “Lan” mad., XIII/389.
141
Acar, s. 184.
142
Kâsânî, III/244; Bilmen, II/336; Acar, s. 186.
143
Serahsî, VII/43.
27
ayrılığın, nafaka hakkına sahip olduktan sonra koca tarafından meydana gelmesi de
kadının nafaka hakkını elde etme sebeplerindendir.144
Lian iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda Cumhurun görüşü
şöyledir; lian hâkimin boşama hükmüne gerek kalmaksızın nikâhın başka sebeplerle
fesh olması gibi bunun da fesih olduğudur. Bu durum karı ve kocanın birbirlerine
ebediyen haram olmalarını gerektirir.145 Dolayısıyla liân iddetinde sadece hamile
olan kadının nafaka hakkı vardır.146
F. Îla’ İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Îla’, bir kimsenin dört ay veya daha fazla bir süre hanımına yaklaşmayacağına
dair Allah (c.c.)’nin adıyla yemin etmesi veya yaklaşmayı ağır ibadete
bağlamasıdır.147
Hanefilere göre koca bu süre içinde hanımıyla beraber olacak olursa yemin
kefareti öder ya da îla’ yı bir ibadete bağlamışsa onunla mükellef olur. Dönmeden
sürenin sona ermesi durumunda, kendiliğinden bir bâin talâk vuku’ bulur. Bâin talak
iddetinde kadının nafaka ve süknâ hakkının olması îla’ iddetinde de geçerlidir.148
İddet müddetinde kadının nafaka hakkının sabit olması, ayrılığa kocanın sebep
olmasındandır.149
Cumhura göre sürenin bitimiyle talâk meydana gelmez. Koca hanımını ya
boşamalı ya da ona dönmelidir. Aksi halde kadın mahkemeye başvurup tefrik
144
Serahsî, V/320.
145
Maverdi, XI/54; İbn Rüşd, II/58; İbn Kudâme, VII/439.
146
Sahnûn, V/153;İbn Hazm, X/301; İbn Kudâme, VIII/168; Nevevî, Ravza, VI/475.
147
Serahsî, VII/19; Yaman s.79.
148
Serahsî, VII/20; Yaman, s.80.
149
Serahsî, V/203.
28
talebinde bulunabilir.150 Bu durumda gerek tefrik gerek boşama bir ric’i talâk
hükmündedir.151 İddet nafakası hususunda ric’i talâk hükümleri uygulanır.
II. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Nafaka, evliliğin devam edeceği ihtimâli üzerine verilir. Kocanın vefat etmesi
ile bu ihtimalinin ortadan kalkması
152
bunun yanında kocanın malının mirasçılara
intikal etmesi gibi sebeplerin varlığından vefat iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı
yoktur. Bu konuda fakihler görüş birliği içerisindedirler153 Kadın kocasının hakkı
için değil, dinin hakkı olduğu için iddet beklemektedir.154
‫ﻏﻴْ َﺮ‬
َ ‫ل‬
ِ ْ‫ﺤﻮ‬
َ ْ‫ﺟ ِﻬﻢْ َﻣﺘَﺎﻋًﺎ ِإﻟَﻰ اﻟ‬
ِ ‫ﺻ ﱠﻴ ًﺔ ِﻟ َﺄزْوَا‬
ِ ‫ن َأزْوَاﺟًﺎ َو‬
َ ‫ن ِﻣﻨْ ُﻜﻢْ َو َﻳ َﺬرُو‬
َ ْ‫ﻦ ُﻳ َﺘ َﻮ ﱠﻓﻮ‬
َ ‫وَاﱠﻟﺬِﻳ‬
ٌ‫ﻋﺰِﻳﺰ‬
َ ‫ف وَاﻟﱠﻠ ُﻪ‬
ٍ ‫ﻦ ِﻣﻦْ َﻣﻌْﺮُو‬
‫ﺴ ِﻬ ﱠ‬
ِ ‫ﻦ ﻓِﻲ َأﻧْ ُﻔ‬
َ ْ‫ﻋَﻠﻴْ ُﻜﻢْ ﻓِﻲ ﻣَﺎ َﻓ َﻌﻠ‬
َ ‫ح‬
َ ‫ﺟﻨَﺎ‬
ُ ‫ﻦ َﻓﻠَﺎ‬
َ ْ‫ﺧ َﺮﺟ‬
َ ْ‫ج َﻓِﺈن‬
ٍ ‫ِإﺧْﺮَا‬
ٌ‫ﺣﻜِﻴﻢ‬
َ
“Sizden vefat edip geride zevceler bırakanlar, zevcelerinin bir yıla kadar
evlerinden çıkarılmayarak faydalandırılmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar kendi
arzularıyla çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir işten dolayı size bir
günah yoktur.”155 ayetinin hükmü gereği miras ile ilgili hükümler inmeden önce
kocanın, vefatından sonra bir yıl süreyle eşinin evinde barındırılmasını ve terikeden
nafakalandırılmasını vasiyet etmesi gerekiyordu. Mirasçılarına da, bir yıl süreyle
150
Mâverdî, X/337; İbn Kudâme, VII/438; İbn Rüşd, II/86.
151
İbn Rüşd, II/86.
152
Şîrâzî, II/165; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XXXXI/58.
153
Mâverdî, XI/245; Kâsânî, III/205; İbnü’l-Hümâm, IV/366; Şirbînî, III/490; Mevsû’a, “Nafaka”
mad., XXXXI/53; Erbay, s. 42.
154
Şâfiî, V/224; Mâverdî, XXI/256; İbn Abdilber, s. 298; Şîrâzî, II/165; İbn Rüşd, II/80, İbn Kudâme,
VII/607; Bilmen, II/494; Döndüren, s. 240; Ebû Zehra, s. 383.
155
Bakara, 2/240.
29
kadını evinden çıkarmamaları emrediliyordu. Ancak bu hüküm, kadına miras hakkı
tanıyan Nisâ süresinin 12. ayetiyle nesh olmuştur.156
Kocanın ölümü durumunda, eşin hamile olması da kadına nafaka hakkı
sağlamaz.157 Çünkü cenin sağ doğduğu takdirde mirastan kendine düşeni alacak,
babasından sonraki nafaka yükümlüsünün bakımına girecektir.158
Osmanlı Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde âlimler arasındaki ittifakı yansıtan
madde şöyledir:
Madde 152: Zevci vefat eden kadına nafaka-ı iddet lazım olmaz. Gerek
hamil olsun gerek hamil olmasın.159
İbn Abbas, İbn Mes’ûd ve İbn Ebî Leylâ ise, hamile olup vefat iddeti
bekleyen
kadının
doğum
yapana
kadar
kocasının
mallarından
harcama
yapılabileceğini ifade etmektedirler.160
III. İddeti Esnasında Hamile Olan Kadının Durumu
İddeti esnasında hamile olup, boşandığı kocası hayatta olan kadının nafaka,
giyecek ve mesken hakkı olduğu konusunda âlimler ittifak etmişlerdir.161
Bu konuda Allah (c.c.):
‫ﻦ‬
‫ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻦ‬
َ ْ‫ﻀﻌ‬
َ ‫ﺣﺘﱠﻰ َﻳ‬
َ ‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا‬
ٍ ْ‫ﺣﻤ‬
َ ‫ت‬
ِ ‫َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ‬
156
Taberî, IV/406; Sâbûnî, I/154.
157
Beyhakî, III/100; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XLI/60.
158
Bilmen, II/402.
159
Aydın, s. 263.
160
Kurtûbî, IX/399.
161
Taberî, IV/410; İbn Abdilber, XVIII/64; Kâsâni, III/208; İbn Rüşd, II/79; İbn Kudâme, VII/606;
Nevevî, Ravza, VI/475.
30
“….Eğer hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını
verin…162” buyurmaktadır.
Hamilenin nafaka hakkına sahip olmasının gerekçesi hususunda iki temel
görüş vardır.
a. Nafaka anne karnındaki cenin içindir. Çünkü nafaka ceninin varlığı ile
vacip olmakta, ayrılması ile de düşmektedir. Bu, nafakanın onun için olmasının
delilidir.163
b. Nafaka ceninden dolayı hamile kadının kendisi için gerekir. Bu görüşü
savunanlar ise çoğul hamileliklerde nafaka miktarının artmaması ve çocuğun vasiyet
yoluyla bırakılan maldan nafaka için harcanamayacağını ifade etmektedir.164 Hamile
olan kadının fiziki ve ruhsal durumu düşünüldüğünde, bu dönemde nafaka hakkının
cenini besleme durumundaki anne için olduğu görülür. Kadının nafaka hakkına sahip
olmaması; onun bunu kazanmak için çalışmasına yahut nesebinin babaya ait
olmasına rağmen kadının bu zor dönemlerinde başkalarına muhtaç olmasına ve bu
zamanlarda daha da sıkıntıya düşmesine yol açacaktır. Nafakanın hak edilebilmesi
için kadının kocasıyla arasında bir neden olması gerekir bu da iddetin kendisidir.165
Ric’i talâk ve vefat iddeti dışında herhangi bir boşama iddeti bekleyen anne
adayının
iddet
nafakasını
hak
edebilmesi
için
hamileliğini
ispat
etmesi
gerekmektedir. Bu konuda dört ay on gün müddeti konmuş ve ceninin hareket ediyor
olması şartı getirilmiştir.166
162
Talâk, 65/6.
163
Cezîrî, VI/ 2810.
164
Zeydan, IX/39.
165
Serahsî, V/203.
166
İbn Abdilber, s. 298; Cezîrî, VI/2811; İbn Kudâme, VII/473.
31
Hamile zannedilip kadına nafaka ödenmesi durumunda ise koca hamilesizlik
iddet müddetinin bitiminden sonraki ödediği nafakayı geri alır. Koca kadına olan
nafaka borcunu ödeyemeden vefat ederse nafaka borcu düşer.167
Hamile olan kadın bâin talâk iddeti beklerken kocasının vefat etmesi
durumunda ise iddet devam eder, nafakası kesilmez.168
IV. İhtida Eden Kadının Durumu
Gayr-ı müslim eşlerden kadının ihtidası, kocanın da bundan imtinası
sonucunda kadının talebiyle hâkim eşlerin arasını ayırır. Kadın iddet müddetince
kocasının müslüman olmasını bekler. Kocanın müslüman olması halinde nikâh bağı
devam ederken, müslüman olmaması halinde ise eşlerin evliliği, iddetin bitiminde
son bulur.169 Koca, ayrılığa sebebiyet verdiği için kadının iddet nafakasını
karşılamaya mecburdur.170
V. İddet Esnasında Çalışan Kadının Durumu
Bir kadın kocasının evinde bulunup evlilik gereklerini yerine getirdiği
takdirde, yiyecek giyecek ve mesken ihtiyaçlarını karşılamak koca üzerine borçtur.
Bunun hükmü:
‫ﺾ َو ِﺑﻤَﺎ َأﻧْ َﻔﻘُﻮا‬
ٍ ْ‫ﻋﻠَﻰ َﺑﻌ‬
َ ْ‫ﻀ ُﻬﻢ‬
َ ْ‫ﻞ اﻟﱠﻠ ُﻪ َﺑﻌ‬
َ‫ﻀ‬
‫ﻋﻠَﻰ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ ِء ِﺑﻤَﺎ َﻓ ﱠ‬
َ ‫ن‬
َ ‫ل َﻗﻮﱠاﻣُﻮ‬
ُ ‫اﻟ ﱢﺮﺟَﺎ‬
‫ﻆ اﻟﱠﻠ ُﻪ‬
َ ‫ﺣ ِﻔ‬
َ ‫ﺐ ِﺑﻤَﺎ‬
ِ ْ‫ت ﻗَﺎ ِﻧﺘَﺎتٌ ﺣَﺎ ِﻓﻈَﺎتٌ ِﻟﻠْ َﻐﻴ‬
ُ ‫ِﻣﻦْ َأﻣْﻮَاِﻟ ِﻬﻢْ ﻓَﺎﻟﺼﱠﺎِﻟﺤَﺎ‬
167
Cezîrî, VI/2811.
168
Bilmen, II/493.
169
Dalgın, s. 181.
170
Kâsânî, IV/16; Erbay, s. 45.
32
“Erkekler kadınlar üzerinde hâkim dururlar. Çünkü bir kere Allah birini
diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından nafaka verirler. Onun için
iyi kadınlar itaatkârdırlar. Allah onları muhafaza buyurduğu cihetle, onlarda gaybı
muhafaza ederler…171” ayetiyle ortadadır. İddet de evliliğin devamı kabul
edildiğinden bu sürede koca kudreti ölçüsünde nafaka yükümlüsü kabul edilmiş,
alacaklı olan kadından da kocasına itaat etmesi, nüşuzdan sakınması istenmiştir.
İddet bekleyen kadının mâli durumu ne kadar iyi olursa olsun, islami
hassasiyetler ve kocasının izni dâhilinde evinde çalıştığı müddetçe nafaka hakkına
sahiptir. Nafaka konusunda “mâli kudret” kadını değil erkeği ilgilendirdiğinden
kadını çalışarak ya da miras yoluyla elde ettiği zenginlik sebebiyle nafakadan
mahrum bırakmak, en doğal hakkından alıkoyma olduğu gibi bir nevi varlıklı olması
sebebiyle cezalandırma olarak da değerlendirilebilir.172
Türk Medeni Kanunu’nda ise kadın erkek eşitliği benimsenmiştir. Nafaka
tesbitinde tarafların mâli durumu ölçü olarak kabul edildiği şu madde ile
belirlenmiştir:
Madde 186: Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları
ile katkıda bulunmaları gerekir.
VI. Kadının Nafakasının Karşılanamadığı Durumlarda
Alınacak Tedbirler
A. Kocanın Nafakayı Ödemekten Kaçınması
Kocanın maddî gücünün yerinde olduğu halde eşinin nafaka ihtiyaçlarını
karşılamaması durumunda mahkeme, nafaka alacaklısı lehine bazı tedbirler getirilir.
Bunları şu şekilde açıklamak mümkündür:
171
Nisâ, 4/34.
172
Zeydan, IX/216.
33
1. Kocanın Malının Satılması
Kocanın temel ihtiyaçları dışındaki malları satılarak paraya çevrilip, kadının
nafaka ihtiyaçları giderilir. Kocanın temel ihtiyaçları dışında malı yoksa temel
ihtiyaçları paraya çevrilerek kadının nafaka ihtiyaçları giderilir.173 Mesela nafaka
borçlusu kocanın villası varsa satılarak paraya çevrilir; bu miktarla kocaya makul bir
ev alındıktan sonra paranın kalanıyla da kadının nafaka ihtiyaçları giderilir.
2. Kocanın Hapsedilmesi
Satılacak herhangi bir malı bulunmayan koca hapsedilir. Buna rağmen koca,
nafakayı ödeme niyetinde olmazsa, kadının rızası olmaksızın hürriyetine
kavuşturulmaz. Hapiste olan kocanın nafaka yükümlülüğü bu durumunda da devam
eder. Kocası hapiste olduğu için nafakası karşılanamayan kadına mahkeme, kocası
adına borçlanma yetkisi verir. Mahkeme tahkikatından sonra kocanın nafaka aczi
içinde olduğu anlaşıldığında koca tahliye olur. 174
B. Kocanın Nafakayı Ödemekten Aciz Kalması
‫ﻒ اﻟﱠﻠ ُﻪ‬
ُ ‫ﻋَﻠﻴْ ِﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻪ َﻓﻠْ ُﻴﻨْ ِﻔﻖْ ِﻣﻤﱠﺎ ﺁﺗَﺎ ُﻩ اﻟﱠﻠ ُﻪ ﻟَﺎ ُﻳ َﻜﻠﱢ‬
َ ‫ﺳ َﻌ ِﺘ ِﻪ َو َﻣﻦْ ُﻗ ِﺪ َر‬
َ ْ‫ﺳ َﻌ ٍﺔ ِﻣﻦ‬
َ ‫ِﻟ ُﻴﻨْ ِﻔﻖْ ذُو‬
‫ﻋﺴْ ٍﺮ ُﻳﺴْﺮًا‬
ُ ‫ﻞ اﻟﱠﻠ ُﻪ َﺑﻌْ َﺪ‬
ُ ‫ﺳ َﻴﺠْ َﻌ‬
َ ‫َﻧﻔْﺴًﺎ ِإﻟﱠﺎ ﻣَﺎ ﺁﺗَﺎهَﺎ‬
“Vakti hali olan, haline göre nafaka versin. Rızkı dar olan da Allah’ın
kendisine verdiğinden sarf etsin. Allah hiçbir kimseyi verdiğinden fazlasıyla mükellef
tutmaz. Allah güçlükten sonra kolaylık ihsan edecektir.”175 ayetinin hükmü gereği
koca kadının nafakasını karşılamak zorundadır. Nafakanın karşılanamadığı
durumlarda kadının buna rıza gösterip sabretmesi, eşlerin kendi aralarında karar
173
Serahsî, V/188.
174
Serahsî, V/188; Erbay, s. 47.
175
Talak, 65/7.
34
verecekleri mevzudur. Kadının bunu tercih etmemesi durumunda nafaka temini için
mahkemeye başvurması halinde şu tedbirler öne sürülmektedir:
1. Kısmî Tediye
Koca imkânı dâhilinde kadının nafakasını karşılayabilir. Nafakanın
ödenmeyen kısmı ise kocanın zimmetinde borç olarak kalır.176
2. Koca Adına Kadına İstidâne Yetkisi
Koca karısının nafakasını kısmen ya da tamamen ödeyemediği takdirde
mahkeme kadına, kocası adına borçlanma yetkisi verir. Kadın, aldığı borçlarla nafaka
ihtiyacını giderir.177
3. Eski Nafaka Alacaklısından İstidane Yetkisi
Kocanın çalışamayacak durumda olması ya da maddî durumunun yerinde
olmaması
halinde,
mahkeme
kadının
bekârken
ki
nafaka
alacaklısından
borçlanmasına hükmeder. Bu kişilerin bundan imtina etmesi durumunda ise zorlanır
hatta hapsedilir.
Kocanın nafaka ödemekten aciz olduğunu hâkimin bilmesi durumunda koca
hapsedilmez. Çünkü hapis haksızlık yaptığı açık olan bir kişiyi haksızlığından
caydırmak içindir. Oysa burada kocanın haksızlığı değil özrü ortadadır.178
176
Kadri Paşa, s. 31; Erbay, s. 68.
177
Serahsî, V/187.
178
Serahsî, V/187.
35
VII. Türk Medeni Kanununda Boşanan Kadının Nafakası
A. Maddî ve Manevi Tazminat
Türk Medeni Kanunu’nda maddi tazminata şöyle yer verilmiştir:
Madde 174: Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden
zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî
tazminat isteyebilir.
Boşanan eşlerden birinin diğerinden tazminat istemesi bazı şartların
tahakkukuna bağlanmıştır:
a. Boşanmada daha az kusuru bulunan taraf tazminat talep etme hakkına
haizdir. Kusursuzluğun tespitinde dikkat edilecek husus, tazminat isteyen eşin,
herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığı değilde boşanma sebebinde kusurun
bulunup bulunmadığıdır.179
b. Boşanma davası kendi aleyhinde açılmış olsa bile, kusurlu olmayan şahsın
aleyhine tazminat verilmesine hükmedilemez. Örneğin akıl hastası, kusura
dayanmayan geçimsizlikte davalı maddî tazminat ödemeye mahkûm edilemez.180
c. Tazminat isteyenin boşanma yüzünden mevcut ya da beklenen bir
menfaatin zedelenmesi gerekir. Burada tazminata hükmedilmesinin amacı, uğranılan
zararın bertaraf edilmesine imkân sağlamaktır. Eşlerden birinin özellikle kadının
kaybettiği nafaka, mal rejiminden kaynaklanan hakların ya da bir ticarethanenin
tasfiyesinden kaynaklanan kayıp, evlenme ya da evlenme sırasında yapılan masraflar
ve evlenme dolayısıyla verilen hediyeler mevcut menfaatin zedelenmesine, miras
179
Dural, III/143.
180
Dural, III/144.
36
hakları ya da sigortadan doğan haklar beklenen menfaatin zedelenmesine örnek
olarak gösterilebilir.181
Aile hukukunda boşanma sonrasında söz konusu edilen ve aile birliğinin sona
ermesinde kusuru ağır olan eşin diğer eşe, talep etmesi halinde ödemekle yükümlü
tutulabildiği tazminat mutlak manada tazminat değildir. Burada boşanma sonucu
mevcut ya da beklenen menfaati zedelenen tarafın zararının bire bir tazmini zaten
mümkün değildir.182
Evliliğin boşanma sebebiyle doğan dava hakları, talep edilmemesi durumunda
boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmesi ile zaman aşımına
uğrar.183
Maddî tazminata hükmedilmesi için kusursuz olan eşin boşanma sonrasında
yoksulluğa düşme ihtimalinin bulunup bulunmaması dikkate alınmaz. Burada bir
çeşit, evliliğin devam etmesi halinde kusursuz eşin elde edeceği maddî imkânlardan
mahrumiyeti, boşanma kararından sonra haksız mahrumiyetinin karşılığı kendisini
bir nebze olsun rahatlatmak ve teselli etmek maksadıyla verilir.
Maddi tazminatın miktarı ise tarafların maddî imkânları, birlikte yaşanan
zamanın miktarı, boşanmada ki kusur oranları, eşlerin yaşları, tazminat talebinde
bulunan kadının sağlık durumu ve maddî imkânı göz önüne alınarak “uygun
miktarda” tazminata hükmedilir. Hükmedilen tazminat, durumun gereklerine göre
toptan ya da irad biçiminde ödenebilir.184
Türk Medeni Kanunu’nda manevi tazminata şöyle yer verilmiştir:
Madde 174: Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya
uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir
para ödenmesini isteyebilir.
181
Dural, III/144.
182
Dural, III/144.
183
Türk Medeni Kanunu mad. 178.
184
Türk Medeni Kanunu mad. 176.
37
Bu hükme göre manevi tazminat istemek için davalının herhangi bir derecede
kusurunun olması ve kişilik haklarında ki zedelenmenin manevi tazminatı haklı
gösterecek derecede olması gerekir.185
B. Yoksulluk Nafakası
Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sonucu alınan geçici tedbirlerden olan
yoksulluk nafakası şu şekilde düzenlenmiştir:
Madde 175: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır
olmamak koşuluyla geçimini diğer taraftan mâli gücü oranında süresiz olarak nafaka
isteyebilir. Nafaka yükümlüsünde kusur aranmaz.
Hâkimin eşlerden birinin lehine yoksulluk nafakası hükmedebilmesi için şu
şartlar gereklidir:
1. Eşlerden biri nafakayı talep etmelidir. Talep edilmeyen nafakanın itâsına
hüküm olunamaz. Yoksulluk nafakası isteme hakkı eşitlik kuralı gereği hem kadına
hem erkeğe aynı şartlarla tanınmıştır.186
2. Nafaka talebinde bulunan eşin kusursuz ya da daha az kusurlu olması
gerekir. Talepte bulunanın boşanmada daha kusurlu olması, yoksulluğa düşmüş olsa
bile, lehine nafaka verilmesine engeldir.187
3. Nafaka talebinde bulunan eş, boşanma sonucunda büyük bir yoksulluğa
düşme tehlikesine maruz kalmalıdır. Eşin hiç gelirinin olmaması ya da
çalışamayacak durumda olması bunun örneklerindendir.188
185
Dural, III/146.
186
Dural, III/147.
187
Dural, III/147.
188
Dural, III/147.
38
4. Hâkimin takdir edeceği nafaka, bunu ödeyecek eşin mâli kudretiyle
mütenâsip olmalıdır.189 Yükümlünün mâli kudretinin bulunmaması durumunda
yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Aynı şekilde alacaklının da refah içinde
yaşaması yoksulluk nafakası almasına engeldir.190
Yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi, taraflardan
birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Alacaklı tarafın evliymiş gibi yaşaması,
yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde mahkeme
kararıyla kaldırılır.191
Hâkim, istem halinde irâd biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın,
gelecek yıllarda tarafaların sosyal ve ekonomik durumlarına göre hangi ölçüde
ödeneceği karara bağlanabilir.192
C. Tedbir Nafakası
Eşler arasındaki evlilik bağı boşanmanın kesinleşmesine kadar devam eder.
Bu sebeple koca, bu tarihe kadar eşinin nafaka ihtiyaçlarını gidermek zorundadır. Bu
durum karşısında kadın ister davalı, ister davacı olsun kocasından nafaka borcunu
yerine getirmesini isteme hakkına sahiptir.
Madde 169: Boşanma ya da ayrılık davası açılınca hâkim davanın devamı
süresince gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına ve korunmasına ilişkin geçici
önlemleri re’sen alır.
189
Akıntürk, s. 237.
190
Dural, III/148.
191
Dural, III/148.
192
Türk Medeni Kanunu mad.176.
39
VIII. İslam Hukukunda Maddî Tazminat ve Yoksulluk
Nafakasının Muteberliği
A. Maddî Tazminatın Muteberliği
Boşanmada az kusurlu eşin göreceği zararın tazmin edilme maksadıyla
boşanmada kusurlu olan eşin mâli bir ödemede bulunması, gerek islam hukukunda,
gerekse modern hukukta kabul edilmiştir. İslam hukukunda bu ödeme ya nikâh
sebebiyle kadına verilen “mehir” şeklinde olmakta, ya da boşanma sonrasında
“mut’a” adıyla yapılmakta olup, bunlar klasik dönem fukahasınca “maddî tazminat”
olarak isimlendirilmemiştir.
Nikâh akdi sırasında “mehir” veren erkeğin, boşama yetkisini kullandığı
zaman, modern hukukta benimsendiği şekliyle “maddî tazminat”la yükümlü olup
olmadığı yahut açacağı dava sonrasında kusursuz eşin aldığı maddî tazminatın, İslam
hukuku açısından muteberliği tartışma konusu olmuştur.
İslam hukukunun boşanma ile ilgili hükümlere kaynaklık eden naslarda ve
klasik dönem eserlerinin boşanma ile ilgili bölümlerinde “maddî tazminat” ifadesiyle
bahsedilmemekle birlikte, “mut’a” dan bahsedilmekte ve aynı amaca hizmet ettiği
görülmektedir.
Kur’an-ı Kerimde mut’a ilgili ayetler şöyledir:
‫ﻞ َأنْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َﻓﻤَﺎ‬
ِ ْ‫ﻃﱠﻠﻘْ ُﺘﻤُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦْ َﻗﺒ‬
َ ‫ت ُﺛﻢﱠ‬
ِ ‫ﻦ ﺁ َﻣﻨُﻮا ِإذَا َﻧ َﻜﺤْ ُﺘ ُﻢ اﻟْ ُﻤﺆْ ِﻣﻨَﺎ‬
َ ‫ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﱠﻟﺬِﻳ‬
‫ﺟﻤِﻴﻠًﺎ‬
َ ‫ﺳﺮَاﺣًﺎ‬
َ ‫ﺳ ﱢﺮﺣُﻮ ُهﻦﱠ‬
َ ‫ﻦ َو‬
‫ﻋ ﱠﺪ ٍة َﺗﻌْ َﺘﺪﱡو َﻧﻬَﺎ َﻓ َﻤ ﱢﺘﻌُﻮ ُه ﱠ‬
ِ ْ‫ﻦ ِﻣﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ْ‫َﻟ ُﻜﻢ‬
“Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan
kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur.
Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.”193
193
Ahzâb, 33/49.
40
‫ﻀ ًﺔ‬
َ ‫ﻃﱠﻠﻘْ ُﺘ ُﻢ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ َء ﻣَﺎ َﻟﻢْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َأوْ َﺗﻔْ ِﺮﺿُﻮا َﻟ ُﻬﻦﱠ َﻓﺮِﻳ‬
َ ْ‫ﻋَﻠﻴْ ُﻜﻢْ ِإن‬
َ ‫ح‬
َ ‫ﺟﻨَﺎ‬
ُ ‫ﻟَﺎ‬
‫ﻦ‬
َ ‫ﺴﻨِﻴ‬
ِ ْ‫ﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤﺤ‬
َ ‫ف ﺣَﻘًّﺎ‬
ِ ‫ﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤﻘْ ِﺘ ِﺮ َﻗ َﺪ ُر ُﻩ َﻣﺘَﺎﻋًﺎ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو‬
َ ‫ﺳ ِﻊ َﻗ َﺪ ُر ُﻩ َو‬
ِ ‫ﻋﻠَﻰ اﻟْﻤُﻮ‬
َ ‫ﻦ‬
‫َو َﻣ ﱢﺘﻌُﻮ ُه ﱠ‬
“Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size
bir günah yoktur. (Bu durumda) eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne
göre olmak üzere - onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu,
iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.”194
‫ﻦ ُأ َﻣﺘﱢﻌْ ُﻜﻦﱠ‬
َ ْ‫ﺤﻴَﺎ َة اﻟ ﱡﺪﻧْﻴَﺎ َوزِﻳ َﻨ َﺘﻬَﺎ َﻓ َﺘﻌَﺎَﻟﻴ‬
َ ْ‫ن اﻟ‬
َ ْ‫ﻚ ِإنْ ُآﻨْ ُﺘﻦﱠ ُﺗ ِﺮد‬
َ‫ﺟ‬
ِ ‫ﻲ ُﻗﻞْ ِﻟَﺄزْوَا‬
‫ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﻟ ﱠﻨ ِﺒ ﱡ‬
‫ﺟﻤِﻴﻠًﺎ‬
َ ‫ﺳﺮَاﺣًﺎ‬
َ ‫ﺳﺮﱢﺣْ ُﻜﻦﱠ‬
َ ‫َوُأ‬
“Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü
istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım.”195 bu ayette ki
“boşama bedeli” maddî tazminat olarak anlaşılabileceği gibi gecikmiş mehirler
şeklinde de anlaşılmıştır.
Sünnette de kusursuz tarafa tazminat ödenebileceği hükmünü şu rivayetten
çıkarmaktayız:
‫إن اﻣﺮأة ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﺗﺖ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﻘﺎﻟﺖ ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﻣﺎ‬
‫إﻧﻲ ﻣﺎ أﻋﻴﺐ ﻋﻠﻴﻪ ﻓﻲ ﺧﻠﻖ وﻻ دﻳﻦ وﻟﻜﻨﻲ أآﺮﻩ اﻟﻜﻔﺮ ﻓﻲ اﻹﺳﻼم ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ‬
‫أﺗﺮدﻳﻦ ﻋﻠﻴﻪ ﺣﺪﻳﻘﺘﻪ ﻗﺎﻟﺖ ﻧﻌﻢ ﻗﺎل رﺳﻮل اﷲ اﻗﺒﻞ اﻟﺤﺪﻳﻘﺔ وﻃﻠﻘﻬﺎ ﺗﻄﻠﻴﻘﺔ‬
Sabit b. Kays’ın hanımı olan Sehlin kızı Cemile Hz. Peygamber’e gelerek,
kocasının din ve ahlak açısından bir eksikliğinin bulunmamasına küfre götürecek
hareketleri de yapmak istemediğini söyledi. Hz. Peygamber O’na (kocasının
evlenirken kocasının mehir olarak verdiği bahçeyi kastederek); “Ona bahçeyi geri
194
Bakara, 2/236.
195
Ahzab, 33/28.
41
verir misin?” dedi. Kadın evet dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Sabit b. Kays’a;
“Bahçeni al ve onu bir talakla boşa” dedi.196
Bu rivayette de görüldüğü gibi boşanma hususunda kusuru bulunmayan eşe,
diğer eş tazminat ödeyerek boşanma hakkını kullanmak istemekte, Hz. Peygamber de
bu tasarrufu onaylamaktadır. Buna göre, boşamada kusurlu olan eş tarafından,
kusursuz tarafın boşanma sebebiyle uğrayacağı zararını tazmin ettirme düşüncesi
İslam hukuku açısından meşru’ görülebilir.197
Hanefî, Hanbelî ve Mâlikîler mehir belirlenmeden zifaftan önceki
boşamalarda kadınlara mut’a verilmesini gerekli görürken, bunun dışındaki
durumlarda ise mut’a vermeyi mendup olarak değerlendirmişlerdir.198
Şafiîler199 ise bunun tam tersine, zifaftan önceki boşamalarda kadına mehrin
yarısı verildiği için tekrar mut’a vermeyi gerekli görmezken, bunun dışında boşanan
her kadına mut’ayı vacip kılmışlardır.
Zâhirîler200 ise ayetin umum ifade etmesini delil gösterek ister zifaf olsun,
ister olmasın, mehir tesmiye edilsin, edilmesin boşanmış bütün kadınlara mut’ayı
vacip görmüşlerdir.
Maddî tazminatın İslam hukukundaki muteberliği hakkında çağdaş İslam
hukukçuları şu görüşleri savunmuşlardır:
Ebû Zehra‘ya göre, boşanma asıl olan onun yasak olmasıdır. Lakin bazı
zaruretler boşamayı mübah kılmaktadır. Bu tür zaruretler kişiden kişiye
değişebileceği gibi, mahkeme salonlarında bunların açıklanması da aile kurumunun
kutsallığını zedeleyeceği için caiz olmaz. Boşanmayı gerektiren sebeplerin hâkim
huzurunda ıspatı da, her zaman mümkün olmayabilir. Bu yüzden boşama sonrası
196
Nesâi, “Talak” 34, V/169.
197
Dalgın, s.45.
198
Serahsî, VI/61; İbn Kudâme, VI/716; Karâfî, IV/448.
199
Şîrâzî, II/63.
200
İbn Hazm, X/245.
42
mehrin dışında kadına ayrıca bir maddî tazminat ödemek caiz değildir. Nikâh akdi
sırasında böyle bir şart koşulsa da, bu şart geçersizdir.201
Abdülkerim Zeydan‘a göre, boşanma sonrasında erkeğin maddî tazminat
ödemesine hükmetmek doğru değildir. Zaten boşama sonrasında mut’a, iddet
nafakası ve hıdâne masrafları gibi erkeğe maddî yükümlülükler getirilmekte ve
bunlar bir nevi maddî tazminat yerine geçmektedir. Bu sebeple erkeğe İslam
hukukunun belirlediklerinin dışında maddî külfet getirmeye gerek yoktur.202
Nihat Dalgın ise erkeğin boşama hakkını kötüye kullanması ve kadının da
bundan zarar görmesi durumunda maddî tazminatın helal olduğunu savunarak bu
görüşünü şöyle delillendirmiştir; tarafların kendilerine verilen hukukî hakları
kullanarak karşı tarafın mağduriyyetini İslam hukuku ahkâmına yükletilmesini
önleme amacıyla benimsenmiş temel kaidelerden, “Zarar giderilir.”203 ilkesi haksız
fiil ya da hakkın kötüye kullanılması sonucunda doğan zararların giderilmesi
hususunda mutlak bir hüküm doğururmaktadır. 204
Meşru bir hakkın kullanımı sırasında bir başkasının göreceği zararın telafi
ettirilmesi noktasında “zararın fahiş olması” ile kayıtlanmıştır. Birey bir başkasına
zarar verme kastı bulunmaksızın hakkını kullanırken, başkasının zarar görmesi
halinde verilen zarar fahiş ise; ya hak sahibinin hakkını kullanmasına engel olunur,
ya da verdiği zararı tazmin etmesi istenir. İslam hukukunda ölüm hastalığı sırasında
sırasında kadının boşanmasını, onun elde edeceği mirastan mahrum etme maksadı
taşığı için bu “başkasına zarar verme kastıyla kullanılmış bir hak” olarak
değerlendirilmekte, kadının miras hakkına engel olunmaması bu duruma örnek
olarak gösterilmektedir. 205
201
Ebû Zehra, s. 683.
202
Zeydan, VII/359.
203
Mecelle mad. 20.
204
Dalgın, s. 46.
205
Dalgın, s. 46.
43
Nikâh akdi sırasında ya da boşanma sonrasında mehirini alan kadının alacağı
maddî tazminatin miktarı hususunda Nihat Dalgın şunları dile getirmektedir: ”
Kadının kendi kusuru dışında boşama kararı alındığında, kadının bu nedenle
uğrayacağı ekonomik zarar dikkate alındığında, bunların telafisine yardımcı olmak
amacıyla kocanın makul bir tazminat ödemesine hükmedilmelidir. Bunun
hesaplanmasında kadının nikâh sırasında almayı kararlaştırdığı/aldığı mehrin
miktarı da göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde, koca hem nikâh sırasında yüklü
miktarda mehir ödemek hem de boşanma esnasında maddî tazminat ödeme
durumunda kalabilecektir ki; bu açık bir haksızlıktır. Bu duruma düşmemek için,
nikâh sırasında kararlaştırılan mehir, bazı durumlarda, bir nevi sonradan hak
edilecek olan maddî tazminat için avans niteliğinde görülmeli ve mehir, kocanın
eşine ödemekle yükümlü olacağı tazminat borcundan düşülmelidir.206 Ayrıca Nihat
Dalgın, kadının kusurlu olup boşama talebinde bulunması durumunda ise vereceği
fidyenin kocasından aldığı mehirden daha fazla olamayacağını savunmuştur.207
2. Yoksulluk Nafakasının Muteberliği
İslam hukukunda boşanan kadının mehir, mut’a ve iddet nafakası gibi mâli
hakları vardır.208 Gerek nikâh akdi esnasında gerekse boşanma sonrasında kadına bu
tür maddî ödemede bulunan kocanın, eski eşine yoksulluktan kurtulana kadar ki
nafaka yükümlülüğü, âlimler arasında ihtilafa sebep olmuştur. Bazı İslam
hukukçuları
‫ﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤ ﱠﺘﻘِﻴﻦ‬
َ ‫ف ﺣَﻘًّﺎ‬
ِ ‫ت َﻣﺘَﺎعٌ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو‬
ِ ‫ﻄﱠﻠﻘَﺎ‬
َ ‫َوِﻟﻠْ ُﻤ‬
“Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır.
Bu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerine bir borçtur.”209ayetinin erkeği
206
Dalgın, s. 63.
207
Dalgın, s. 64.
208
Cessâs, I/432.
209
Bakara, 2/241.
44
yoksulluk nafakası vermekle sorumlu tuttuğunu ve bunun Allah’dan korkanlar için
borç olduğunu savunmuşlardır. Bu ayet hakkında İslam âlimlerinin görüşleri
şöyledir:
Muhammed Esed’e göre, yoksulluk nafakasının miktarı, kocanın mâli
durumuna ve zamanın sosyal şartlarına bağlı olduğu için boşanmada kusursuz olan
kadınların yeniden evlenmelerine kadar nafakalarının miktarı belirsiz bırakılmıştır.
“Allah’a karşı gelmekten korkanlar üzerine bir borçtur.” İfadesi kadınların bu
dönemde nafakalandırılmalarını emretmektedir.210
Şevkâni’ye göre, Allah (c.c.) mehri tayin edilmeyen yahut zifaftan önceki
kadınlar hakkında mut’a’yı zaten açıkça bildirmiştir. Bu ayet ise boşanan her
kadının boşanma sonrası verilen mut’adan ayrı olarak yeni bir evlilik yapana kadar
nafakalandırılmalıdır.211
Taberî’ye göre, Allah (c.c), “Onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak
müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.”212 buyurunca adamın biri
“iyiliği ister yaparım, ister yapmam” dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.) bu ayeti
indirerek boşanan her kadına mut’a verilmesini emretti.213
Cessâs’a göre, kadının boşama sonucu mali hakkı husususunda iki durum söz
konusudaur. Kadın zifaftan sonra boşanırsa iddet nafakası ve mehir, zifaf olmamışsa
mehri müsemmanın yarısı ve mut’a vardır vardır. Mut’a ise mehirle verilen vacip
olmayan bir tasarruftur. Eğer mut’a vacip olsaydı nikâhdan önce yahut talaktan
sonra akit esnasında istenirdi.
214
Zuhaylî’ye göre, ister zifaf olsun ister olmasın bütün boşanan kadınlar için
bu ayet-i kerîme mut’ayı genel bir heak olarak ortaya koymaktadır. Yüce Allah önce
210
Esed, s. 73.
211
Şevkanî, Fethu’l-Kadir, I/260.
212
Bakara, 2/236.
213
Taberî, V/265.
214
Cassâs, I/432.
45
mut’ayı söz konusu etmekte, daha sonra kendisi ile zifafsız boşamalarda kadın lehine
vacip kılmakta, ardından bu ayetle bütün boşanmış olan kadınlar lehine mut’ayı
emretmektedir.
Âlimlerin görüşlerinden sonra yoksulluk nafakasının muteberliği hakkında
bizim kanaatimiz şöyledir:
1- Bakara suresi 241. ayette de bahsedilen borç, kadının boşanma sonrasında
aldığı mut’adır. Bu ayeti yoksulluk nafakasının muteberliğine delil olarak
gösterememizin sebebi, nafaka hukukunun oluşabilmesi için taraflar arasında evlilik,
karabet ve mülkiyet sebeplerinden birinin bulunması gerekir. Boşanan taraflar, bu
kararlarıyla aralarındaki nafaka yükümlülüğünün hukukî sebebini yok ettikleri için,
kocadan böyle bir talepte bulunmak haksızlık olacaktır.
2- Türk Medeni Kanunu’nda nafaka yükümlülüğü hususunda kadın erkek eşit
olduğu için boşanma sonrası yoksulluğa düşen tarafın bu durumdan kurtulana kadar
nafaka talebinde bulunması doğaldır. Evlenmeden önce velayetinde bulunduğu kişi
kadının nafakasını sağlarken, evlendiği zamanda bu yükümlülük eşine aittir.
Boşandığı zaman kadının nafaka yükümlülüğünü takrar eski eşine vermek, kocaya
sebepsiz sorumluluk yüklemek anlamına gelebilir.
3- İslam hukuku kadının haklarını evlilik öncesinden korumuş ona mehir
tayin etmiş, iddet döneminde ise iddet nafakası ve süknâ zarurete düşmesi
önlenmiştir. Boşanma sonrası nafaka yükümlülüğü de iddetle sınırlı tutulmuş bu
suretle nafaka hususundaki belirsizlik önlemiştir.
4- Türk Medeni Kanunu’nda yoksulluk nafakası yükümlüsü bazen kadın da
olabilir. Burada esas olan daha az kusurlu olan tarafın boşanma sebebiyle yoksulluğa
düşmesidir. Bu durum, İslam’ın kadına verdiği değerle çelişmektedir. Kadının islam
hukukunda nafaka alacaklısı sayılırken aralarında hiçbir hukuki bağ olmayan
kimseye karşı nafaka yükümlülüğüne girmesinin isabetli olmayacağı kanaatindeyiz.
46
IX. Mefkûd Koca Hakkında Nafaka Takdiri
Koca kadına nafaka bırakmadan mefkûd olursa, hâkim hüküm gününden
itibaren nafaka tayin eder ve kadına, koca adına istidâne yetkisi verir. Kadın istidâne
ile nafaka ihtiyacını gidermeyi tercih etmeyip kendi kazancıyla giderirse, hâkimin
emri ile söz konusu kocanın üzerine borç olarak kalır.215
Hâkimin mefkûd koca hakkında nafaka tayininde bulunabilmesi için, kadının
evliliğini ıspat etmesi, üçüncü kişilerden nafaka takdiri için bu kimselerin emanet
malı ya da borcu inkâr etmemeleri ve kadının mahkemeden nafaka talep anında
naşize yahut iddeti geçmiş mutallaka olmadığını ıspat etmesi gerekir.216
Kocanın gıyabında görülen davada varsa kocanın maaşı, kira geliri, altınları
ve nafaka cinsi hububatlarından takdir edilen miktarda kadına harcama yetkisi verir.
Kocanın üçüncü kişilerin nezdinde emanetleri ya da alacakları varsa mahkeme,
kadının nafakasının giderilmesi için bu kişilere yetki verebilir. Kocanın gayr-ı
menkulleri gıyabında satılıp paraya çevrilemez. 217
Kocanın ortaya çıkması durumunda, koca nikâh bağını inkâr etmediği
müddetçe hâkimin takdir ettiği nafakanın ödenmesine devam edilir. 218
X. Boşanan Kadının Nafaka Hakkı Bağlamında İslam
Hukuku ve Medeni Kanunun Mukayesesi
1- Türk Medeni Kanunu’nda tam olarak iddet nafakası bahsedilmemişse de
boşanan tarafların hakları korunmaya çalışılmıştır. Fakat bunun için bir süre
belirtilmemiş nafaka alacaklısının medeni, ahlaki ve yoksulluk durumları esas
215
Bilmen, II/467.
216
Erbay, s. 58.
217
Erbay, s. 57
218
Bilmen, II/467; Erbay, s. 57.
47
alınmıştır. İslam hukukunda boşanan kadınların nafaka hakları, iddet süresince
geçerliyken; Türk Medeni Kanunu’nda boşanmış kadın, nafaka hakkını tekrar
evlenip yoksulluktan kurtuluncaya kadar elde eder. Bu da boşanan erkeğin yeni bir
evlilik yapamamasını ya da ikinci evliliğinde maddî sorunlar yaşamasına yol açar.
Bu durum, arasında hiçbir bağ kalmayan tarafları belirsiz bir süre nafaka borçlusu
yapmaktadır. Bu kaygı yüzünden tarafların boşanma yerine huzursuz hayatlarına
devam ettiği görülmektedir. İddet nafakasının teşrîi hikmetleri gözönüne alındığında
ise, iddetle taraflara maddî ve manevi olarak evliliğin etkilerinden kurtulmaları için
belirli bir süre tanındığı görülmektedir. Bu sürenin sonunda da eşler arasındaki her
türlü bağ koparılmıştır.
2- İslam hukukunda, nafaka borçlusu olan taraf her daim kocadır. Türk
Medeni Kanunu’nda ise kadın erkek eşitliği getirilmiş, nafaka hakkı yoksulluğa
düşen tarafa verilmiştir. Bu da kimi zaman kadını nafaka borçlusu yapmakta ve erkek
tarafında suistimallere yol açmaktadır.
3- Türk Medeni Kanunu’nda nafakayı hak edecek tarafın diğer taraftan daha
az kusurlu olması dikkate alınırken, İslam hukukunda ayrılığın, ölüm yahut kadının
kusuru haricinde bir sebepten meydana gelmesi gibi haller kadının nafaka hakkını
elde edebilmesi için yeterli görülmektedir. Kadının kusurları sebebiyle meydana
gelen boşamalarda ise, erkek ne kadar yoksul olursa olsun kadından bir nafaka elde
edemez.
4- Türk Medeni Kanunu’nda zaman aşımı bir sene olarak belirlenirken, İslam
hukukunda bu süre iddetin bitimine kadardır.
5- Türk Medeni Kanunu’nda, tarafların maddî tazminat ve yoksulluk nafakası
gibi hakları boşama sonucunda ortaya çıkarken, İslam hukukunda kadın, mehir
müessesesiyle bu hakkı evliliğin başlangıcında kazanmaktadır. Nikâh akdi esnasında
ödenmeyen mehr-i müeccel nikâh akdinin fesholması, ölüm veya boşamanın
sonucunda kadın talep etmese dahi ödenir.219
219
Bilmen, II/142.
48
XI. İddet Nafakasını Düşüren Haller
A. Evliliğin Kadının Kusuru Sebebiyle Son Bulması
Ayrılık, kadının davranışından kaynaklanır ve ayrılığa sebep teşkil eden bu
fiil, hukuka aykırılık arzederse koca, kadının iddet nafakasını karşılamak
mecburiyetinde değildir.
Kadının, kocasının usul ve füru’ularına karşı hürmet-i müsâherayı
gerektirecek bir fiilde bulunması bunun örneklerindendir. Bu durumda, eşler arasında
nikâh derhal son bulurken, kadın iddet bekler ancak nafaka hakkını kaybeder.220
Kadının iddet beklediği sırada kocasının oğluyla “hürmet-i müsahera”yı gerektirecek
bir fiilde bulunması halinde nafaka hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü ayrılık başka
sebeplerden gerçekleşmiştir. İddet devam ettiği müddetçe nafaka da devam eder.221
Evliliğin, İslam hukukunca meşru’ olan bir gerekçeden son bulması
durumunda da kadının nafaka istemeye hakkı vardır. Ayrılığın; büluğ muhayyerliği,
denkliğin bulunmaması ve mehrin mehr-i misilden az olması gibi meşru’ sebeplerle
meydana gelmesi durumunda kadının nafaka hakkı düşmez.222
Kendi iradesiyle irtidat eden kadının iddet müddetinde nafaka alması
mümkün değildir. Kadın tekrar İslam dinine dönse de nafaka hakkını kazanamaz.
Çünkü evlilik onun kusuru sebebiyle sona ermiştir. İddet müddetinde irtidat etmesi
durmunda ise nafaka hakkını kaybeder. Bunun sebebi irtidât etmesi değil,
hapsedilmek üzere evinden çıkarılmasıdır. Tevbe eder, evine dönerse nafaka hakkını
tekrar elde eder.223
220
Hassâf, s. 69; İbnü’l- Hümâm, IV/369; Bilmen, II/489; Ebû Zehra, s. 383; Bekk, s. 979; Zuhaylî,
VII/781.
221
Tûsî, VI/17; Serahsî, V/205.
222
Serahsî, V/206; Zuhaylî, VII/781.
223
Serahsî, V/205, Zuhaylî, VII/781.
49
Kadın irtidat ettikten sonra dâru’l-harbe sığınacak olursa, kadınla kocası
arasında evlilik bağı sona erer. Öyle ki kadın müslüman olarak geri dönse de nafaka
alamaz. Çünkü nafaka, evlilik bağının devamında verilir. Ülke farklılığı ise evlilik
bağını tamamiyle kaldırır.224
B. Nafakanın Kazâ ya da Rızâ ile Takdir Edilmemesi
İslam hukukçuları kadının nafakanın kaza ya da rıza ile takdir edilmeden
önceki nafakasını alıp alamayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Hanefîlere göre ise, nafaka, karşılıksız olarak verilen bir bağıştır ve miktarı
belirlenmemiş vacip hükmündedir.225 Karşılıksız verilen şeyler güçlendirici bir
durum bulunmadıkça sadece akitle kesinlik kazanmaz. Nafaka sadece kadının
cinselliğinden faydalanmanın karşılığı değildir. Dolayısıyla nafakanın kesinlik
kazanması; tarafların ya karşılıklı anlaşmasıyla ya da hâkimin hükmü sonucu
kesinlik kazanmaktadır.226 Kadın, iddet nafakasının miktarını kazâ ya da rızâ
yollarından biri ile takdir ettirmelidir. Müddeti içinde istenmeyen nafaka, iddetin
bitimiyle ya da taraflardan birinin vefatı ile sâkıt olur.227 İddet içinde kaza ya da rıza
ile takdir edilen nafaka, zamanın sona ermesi ya da tarafların vefatı ile düşmez.228
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde ilgili maddeler şunlardır:
Madde 153: Kazâen ve rızâen nafaka takdir edilmeksizin müddet-i iddet
münkazi olsa nafaka sakıt olur.229
Cumhurun görüşü ise şu şekilde özetlenebilir: Nafaka eşlerin anlaşması ve
hâkimin kararı olmasa da zimmette bir borç doğurur. Zira mehirde olduğu gibi bu
224
Serahsî, V/205.
225
Serahsî, V/185; Şa’bân, s. 241.
226
Serahsî, V/182.
227
Hassâf, s. 557; Ramlî, VII/177; İbn Abidin, II/726; Ebû Zehra, s. 253; Zuhaylî, VII/818.
228
Bilmen, II/490.
229
Aydın, s. 263.
50
durumda hâkimin kararına gerek kalmadan nikâh akdi ile kadın bu hakkı kazanır.
Kocanın kadını kendi idaresinde bulundurmasıyla da durum güç kazanmıştır. 230
Borcun miktarının kocanın durumuna ve kadınında ihtiyacına göre
belirlenmesi de bunun miktarı belirlenmiş vacip olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla
bu borç zimmette sabittir. Kadın, rızâ yahut kazâ olmaksızın önceki süre için de
alacak talebinde bulunabilir.231
C. Kadının Nâşize Olması
Nafakayı düşüren sebepler arasında zikredilen “nâşize”232, İslam hukuku
litaratüründe “kocasına kızıp asi olan kadın”233 anlamında kullanılmaktadır. Bu
durumda kadının özürsüz evini terketmesi nafaka hakkını ortadan kaldırır. Kadın
geçimsizliğinden vazgeçerse, tekrar nafakaya hak kazanır.234 Bu anlamda İbn
Kudâme, kadının evini kusursuz terk etmesini nüşûz olarak değerlendirmiş ve bunun
kadının nafaka hakkını düşürdüğünü belirtmiştir.235
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde ise bu konuya şöyle yer verilmiştir:
Madde 151: Nâşizenin nafaka hakkı, naşize olduğu halde tatlîk olunan
kadına nafaka-ı iddet lazım gelmez.236
Bu tanımlar doğrultusunda fakihlerimizin nüşûz saydıkları fiillerden bazıları
da şunlardır:
230
İbn Kudâme, VII/572; Karâfî, IV/466; Şirbînî, III/530.
231
Şa’bân, s. 242.
232
Mevsılî, IV/225.
233
İbn Manzûr, “Nşz” mad., XIV/143; Zuhaylî, VII/779; Bilmen, II/445, Karslı, s. 152.
234
Bek, s. 958.
235
İbn Kudâme, VIII/189.
236
Aydın, s. 263.
51
a. Şer’î bir gerekçe olmadan izinsiz kocasının evinden çıkan kadın, nâşize
sayılmaktadır.237
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde bu konuya şöyle yer verilmiştir:
Madde 101: Zevce sebeb-i meşru olmaksızın zevcinin hanesini terk eyleyip
gider veya hane kendisinin olup da başka bir haneye naklini talep etmezden
mukaddem zevcini duhulden men eyler ise iş bu nüşûzun devamı müddetince nafaka
sakıt olur.238
Kadının anne ve babasının ziyaretini nüşûz sayanlar olduğu gibi239 bunu
zaruret kabul edenler de mevcuttur.240
b. Kadının kocasından izinsiz yolculuğa çıkması, kocasından izinsiz hac için
ihrama girmesi veya kocası ile birlikte yolculuğa çıkmak istememesi nüşûz
örneklerindendir.241
c. Kadının nafile oruç veya namazdan dolayı kocası ile birlikte olmaktan
kaçınması nüşûzdur. Beş vakit namaz buna dâhil değildir.242
d. Kadının mehri muacceli aldığı halde zifafdan kaçınması nüşûzdur. Hatta
kadın özürsüz olarak kocasını kendisine dokunmakdan men ederse bu, nüşûz
sayılır.243
e. Kadın, kocası istemediği halde çalışmak için dışarı çıkarsa nâşize olur.
Çünkü bu durumda zamanının tamamını kocasına ayırmamış olmaktadır. Kadın
237
Serahsî, V/204; Cezîrî, VI/2802; İbn Âbidin, II/702; Zuhaylî, X/89-97.
238
Aydın, s. 263.
239
Fetavâ, III/387.
240
Halebî, II/577; Zuhaylî, VII/779.
241
Şirbînî, III/493; Ebû Zehra, s.238.
242
Cezîrî, VI/2802; Bilmen, II/479; Zuhaylî, VII/779.
243
Serahsî, V/18; İbn Kudâme, VII/611; Bilmen, II/478; Zuhaylî, VII/779.
52
kocasının isteklerini günün her saatinde yerine getirebilecek durumda olmazsa teslim
eksik olduğu için nafaka hakkı da yoktur.244
Zâhirîlere göre, kadın ister naşize olsun ister olmasın, dul veya bekâr, fakir ya
da zengin olmasının önemi yoktur. Kadın her halükarda nafakayı elde eder.245
Fakihlerimizin nüşuz hakkındaki görüşlerinin o dönemdeki kadın, erkek ve
aile tasavvurundan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Nitekim nüşûzun kültürden
kültüre, zamandan zamana değişebilen bir kavram olduğu var sayacak olursak, nüşuz
sebeplerinin bugün yeniden incelenmeye muhtaç olduğunu kanaatindeyiz.
244
Serahsî, V/187; Bilmen, II/480-481; Zuhaylî X/89; Karaman, I/288.
245
İbn Hazm, X/88.
53
İKİNCİ BÖLÜM
İDDET BEKLEYEN KADININ SÜKNÂ HAKKI VE
EVİNDEN ÇIKMAMA MÜKELLEFİYETİ
I. Süknânın Mahiyeti
“‫ ”ﺳﻜﻦ‬kelimesi; “ikametgâh yani ev oda gibi içinde oturulacak mahal”
anlamına gelmektedir.246 Böyle bir yerde oturmaya da iskân adı verilir. ‫ ﺳﻜﻦ‬fiilinin
ismi masdarı olan “‫ ”ﺳﻜﻨﻰ‬ise;247 “kişinin, gayr-ı menkûlun tamamında veya kat, oda
gibi bir kısmında; yalnız yahut mal sahibi ile birlikte, devamlı olarak mekânı
kullanma ve mekânda sakin olma hakkı” manasında kullanılır.248 Süknâ, bir evde
oturma hakkı olduğuna göre, burada oturmadan kasıt ikâmet etmektir.
İslam hukukunda iddet evliliğin devamı sayılmış, iddette istenilen maksadın
hâsıl olması için de kadının bu sürede evinden çıkmaması istenmiştir.249 Bu sebeple
koca, evlilik süresince kadına sağlamak zorunda olduğu meskeni, iddet müddetince
de sağlamalıdır. 250
Meskenin taşıması gereken vasıflar ma’ruf kavramı dâhilinde,251 zamanın
şartlarına, kocanın malî durumuna ve kadının sosyal statüsüne göre değişiklik
246
İbn Manzûr, “Skn” mad., XIII/211; Erdoğan, s. 411.
247
İbn Manzûr, “Skn” mad., XIII/212.
248
Mevsû’a, “Süknâ” mad., XXV/108.
249
Talak, 65/1.
250
Mevsılî, IV/4.
251
Halebî, s. 81.
arzetmektedir.252 Bu minvalde meskende asgari ölçüde bulunması gereken özellikler
şunlardır:
1. Koca sadece evi temin etmekle değil tefrişatıyla da sorumludur. Kadına
istirahati için yatak, oturması için koltuk takımı, yiyecek ve eşyalarını koruması için
mobilya ve diğer mefruşatı da zamanın şartlarına göre sağlamalıdır.253
2. Mesken kadının can ve mal güvenliğini sağlayabilecek sağlamlığa sahip,
ikamete uygun ve mahremiyeti korumaya müsait olmalıdır.254 Kadının temel
ihtiyaçlarının karşılanması için ısı ve elektrik tesisatı kullanmaya müsait olup, banyo
ve mutfağı da kapsamalıdır.255
3. Bâin talak iddetinde evin dar olup mahremiyetin korunamadığı durumlarda
koca evden çıkmalıdır.256 Bunun imkânsızlığında ise eşlerin yanında onları günah
işlemekten alıkoyan güvenilir mümeyyiz bir mahremin bulunması gerekir. Ric’î talak
iddetinde ise evliliğin devamında eşlerin biribirlerine helal olmasından, mahremin ya
da ücretli bir kadının bulunmasına gerek yoktur. 257
Türk Medeni Kanunu’nda mesken hakkının mahiyeti şöyledir:
Madde 823: Oturma hakkı, bir binadan veya onun bir bölümünden
faydalanma olduğu için konut başkalarına devredilemez ve mirasçılara geçemez.
Oturma hakkı sahibinin rızası olmadıkça, kira yolu ile de olsa başkalarına
devredilemez.
252
Mevsılî, IV/4; Fetâvâ, III/391; Erbay, s. 17.
253
Mevsılî, IV/4; Bek, s. 962.
254
Kâsânî, III/205; Fetâvâ, III/361.
255
Bilmen, II/450; Erbay, s. 29.
256
İbn Abdilber, XVIII/51.
257
İbn Âbidîn, II/67.
55
II. İddet Bekleyen Kadının Süknâ Hakkı
Allah
(c.c)
evlenerek
ailesinden
ayrılan,
boşanarak
da
kocasının
himayesinden çıkan kadınların süknâsı hakkında:
‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻀﻴﱢﻘُﻮا‬
َ ‫ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ‬
َ ‫ﺚ‬
ُ ْ‫ﺣﻴ‬
َ ْ‫َأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ‬
“O kadınları, gücünüze göre oturduğunuz meskenin bir bölümünde
oturmalarını
sağlayın.
Onları
sıkıştırıp,
zarar
vermeye
kalkışmayın..”258
Buyurmuştur. İddet bekleyen kadının sükna hakkı, evliliğin sona eriş şekline göre
değişiklik arzetmektedir.
A. Ric’î Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
İslam hukukçuları ric’î talâk iddetinde, nâşize olmamak şartıyla kadının
süknâ hakkı olduğunda ittifak etmişlerdir.259 Çünkü Allah (c.c.):
ْ‫ﻦ َوَأﺣْﺼُﻮا اﻟْ ِﻌ ﱠﺪ َة وَا ﱠﺗﻘُﻮا اﻟﱠﻠ َﻪ َر ﱠﺑ ُﻜﻢ‬
‫ﻦ ِﻟ ِﻌ ﱠﺪ ِﺗ ِﻬ ﱠ‬
‫ﻄﱢﻠﻘُﻮ ُه ﱠ‬
َ ‫ﻃﻠﱠﻘْ ُﺘ ُﻢ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ َء َﻓ‬
َ ‫ﻲ ِإذَا‬
‫ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﻟ ﱠﻨ ِﺒ ﱡ‬
‫ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ‬
َ‫ﺣ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑﻔَﺎ‬
َ ‫ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ‬
َ ْ‫ﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ‬
‫ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ‬
‫ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ‬
“Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman, iddetleri vaktinde boşayın.
Ve o iddeti sayın. Rabbiniz Allah’dan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın.
Kendileri de çıkmasınlar, meğer ki açık bir edepsizlik yapmış olsunlar.…”260
258
Talak, 65/6.
259
Hassâf, s. 558; Mâverdî, XXI/246; İbn Hazm, X/298; İbn Abdilber, XVIII/51; Şîrâzî, II/164; İbn
Rüşd, II/78; İbn Kudâme, VII/611; İbn Abdilber, el-Kâfi, s. 297; İbnü’l- Hümâm, IV/212,364; İbn
Âbidîn, II/728; Bilmen, II/49.
260
Talâk, 65/1.
56
‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻀﻴﱢﻘُﻮا‬
َ ‫ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ‬
َ ‫ﺚ‬
ُ ْ‫ﺣﻴ‬
َ ْ‫َأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ‬
“O kadınları gücünüz yettiği kadar kendi oturduğunuz yerde oturtun. Bir de
onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın….”261
Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem):
‫ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ‬
“Nafaka
ve
süknâ
ric’î
talâkla
boşanan
kadın
içindir.”
buyurmaktadır.262
B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Bâin talak iddeti bekleyen kadının süknâ hakkı, kadının hamile olup
olmamasına göre şekillenmektedir:
Bâin talak iddeti bekleyen kadının hamile olması durumunda, süknâ hakkı
olduğu konusunda âlimlerimiz arasında ittifak vardır.263 Zira Allah (c.c.)
‫ﻦ‬
‫ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻦ‬
َ ْ‫ﻀﻌ‬
َ ‫ﺣﺘﱠﻰ َﻳ‬
َ ‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا‬
ٍ ْ‫ﺣﻤ‬
َ ‫ت‬
ِ ‫َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ‬
“Eğer hamile iseler yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin.”
264
buyurmaktadır.
Bâin talak iddeti bekleyen kadının hamile olmadığı durumlarda süknâ
hakkının olup olmadığı konusunda ise âlimlerimiz ihtilaf etmişlerdir.
261
Talak, 65/6.
262
İbn Abdilber, XIII/73.
263
Mâverdî, XXI/249; Şîrâzî, II/164; Kâsânî, III/208; İbn Rüşd, II/78; İbn Kudâme, VII/609; Ebû
Zehra, s. 383.
264
Talâk, 65/6.
57
Hanefî, Mâlikî ve Şafiî ve mezhebine göre kadının süknâ hakkı vardır.265
Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
‫ﻦ‬
‫ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ‬
َ ‫ﻀﻴﱢﻘُﻮا‬
َ ‫ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ‬
َ ‫ﺚ‬
ُ ْ‫ﺣﻴ‬
َ ْ‫َأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ‬
“Onları gücünüz ölçüsünde, kendi oturduğunuz yerde oturtun. Onları
sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.….”266 Bu ayetin hükmü
gereği, iddet bekleyen kadına bu zor zamanında süknâ hakkını tanımamak onun
zararını çoğaltmak olacaktır. 267
Hanbelîler ve Zâhirîler ise bu konuda Cumhurdan farklı düşünerek, bâin talâk
iddetinde kadının hamile olmaması durumunda, süknâ hakkının olmadığını
savunmuşlardır.268 Buna delil olarak ise Fâtıma bt. Kays’ın rivayeti kullanılmaktadır:
(‫ ﻃﻠﻘﻨﻰ زوﺟﻲ ﺛﻼث ﻓﻠﻢ ﻳﺠﻌﻠﻨﻲ رﺳﻮل اﷲ )ص‬:‫ﻗﺎﻟﺖ ﻓﺎﻃﻤﺔ ﺑﻨﺖ ﻗﻴﺲ‬
‫ﺳﻜﻨﻰ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ‬
“Eşim beni üç talâk ile boşadı. Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim
için nafaka ve süknâya hükmetmedi.”269
Bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka hakkında bu tartışmalara genişçe
yer verdiğimizden bu bilgilere kısaca değinmekle yetineceğiz.
C. Kocası Vefat Eden Kadının Durumu
Kocası vefat eden kadının nafaka ve süknâ hakkının olup olmadığı hususunda
Hanefî mezhebinin görüşü şu yöndedir:
265
Şîrâzî, II/164; İbn Rüşd, II/78; Kudûrî, s. 95.
266
Talak, 65/6.
267
Maverdî, XXI/249; İbn Abdilber, VII/398.
268
İbn Kudâme, VII/608; İbn Hazm IX/117.
269
Dârimî, “Talâk” 10, II/65.
58
Nafaka ve süknâ birbirleriyle müteallik haklarlardır ve evliliğin maddî
sonuçlarındandır. Vefat iddeti bekleyen kadının miras hakkına sahip olması, onun
nafaka hakkından mahrum olması sonucunu doğurmuştur. Nafakanın süknâyla bir
değerlendirilmesi, kadının vefat iddeti süresince bu haktan alıkonulmasına neden
olmuştur.270
Kocası vefat eden kadının iddetini geçireceği ev kocasının son oturduğu
evdir.271 Kadın orada kendi hissesine isabet edecek kısmında iddetini bekler.
Nâmahrem olan varislere karşı tesettür ilkelerine göre hareket eder.272
Yukarıdaki ifadelerden kadının kocasının evinde ikametinin kendi lehine
bulunan bir haktan ileri gelmediği, aksine kadının miras kalan evin kendi hissesine
düşen kısmında oturduğu ve bunun da tabi bir durum olduğu anlaşılmaktadır.
Şafiîlere göre vefat iddeti bekleyen kadının sükna hakkı vardır.273 Bu
görüşlerini ise şu delillerle savunmaktadırlar:
‫إن ﻓﺮﻳﻌﺔ ﺑﻨﺖ ﻣﺎﻟﻚ وهﻲ أﺧﺖ أﺑﻲ ﺳﻌﻴﺪ اﻟﺨﺪري أﺧﺒﺮت أﻧﻬﺎ ﺟﺎءت رﺳﻮل‬
‫اﷲ )ص( ﻓﺄﺧﺒﺮﺗﻪ أن زوﺟﻬﺎ ﺧﺮج ﻓﻰ ﻃﻠﺐ أﻋﺒﺪ ﻟﻪ أﺑﻘﻮا ﺣﺘﻰ إذا آﺎﻧﻮا ﺑﻄﺮف‬
‫اﻟﻘﺪم ﻟﺤﻘﻬﻢ ﻓﻘﺘﻠﻮﻩ ﻓﺴﺄﻟﺖ رﺳﻮل ﷲ )ص( أن أرﺟﻊ إﻟﻰ أهﻠﻲ ﻟﻢ ﻳﺘﺮآﻨﻲ ﻓﻲ ﻣﺴﻜﻦ‬
‫ اﻣﻜﺜﻲ ﻓﻲ ﺑﻴﺘﻚ ﺣﺘﻰ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻜﺘﺎب أﺟﻠﻪ‬:(‫ ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص‬،‫ﻳﻤﻠﻜﻪ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ‬
“Ebû Saîd el Hudrî’nin kız kardeşi Fürey’a bt. Mâlik, Hz. Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelerek, kocasının kaçan kölelerin peşinden
çıktığını, Kudüm’ün bir taraflarında onlara ulaştığını ve (orada) kendisini
öldürdüklerini anlattı. Kocasının da nafaka ve mesken bırakmadığı için ailesinin
270
Merğînânî, II/321.
271
İbn Âbidîn, II/727; Meydânî, III/86; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XLI/49.
271
Merğînânî, II/321.
272
Merğînânî, II/321; Bilmen, II/386.
273
Şîrâzî, II/164.
59
yanına dönmek istediğini söyleyince; Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem):” Farz
olan süren doluncaya kadar evinde otur.” buyurmuştur.274
Vefat iddetinin ibadet yönü, istibra yönünden daha baskındır. Talak
iddetinde istibranın vacip oluşu ve kadının talak iddetinde de süknâ hakkına sahip
olması, vefat iddetinde hakkullah sebebiyle iddet bekleyen kadın için evleviyetle
vacip olmasını gerektirir.275
Mâlikîlere göre ise vefat iddeti bekleyen kadının süknâ hakkı, evin
mülkiyetine göre değişir. Meskenin kocanın mülkü olması yahut vefattan önce
kirasını ödemesi durumunda, kadın iddet müddetinde Süknâ hakkına sahiptir.276
Hanbelîler ise vefat iddetinde hamile olmayan kadının süknâ hakkının
olmadığını ileri sürmektedirler. Diğer yandan kadının hamile olması durumunda ise,
Hanbelîlerden sardedilmiş bir kavil süknâ hakkının bulunmadığını ifade ederken
diğer bir görüş ise kadının böyle bir hakkının bulunmadığını ileri sürmektedir.277
Türk Medeni Kanunu’nda kocası ölen kadının meskeni konusuna şöyle yer
verilmiştir:
Madde 240: Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen
eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup
edilmek yetmez ise bedel ödemek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını
isteyebilir.
Buna göre edinilmiş mal rejiminde sağ kalan eş, ölen eşine ait olup da
birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine mahkemece intifa veya oturma hakkı
tanınması durumunda, sağ kalan eşin bu yolda verilmiş mahkeme kararını ibraz ve
274
Dârimî, “Talak” 14, II/168; Ebû Dâvûd, “Talak” 44, II/386.
275
Mâverdî, XI/257.
276
İbn Abdilber, el-Kâfî, s. 296.
277
İbn Kudâme, VII/607.
60
talep etmesi halinde, re’sen tapu sicil müdürlüğünce söz konusu hakların tapu
sicilinin “irtifak hakları” sütununda te'sis edilmesi gerekir.278
III.
İddet
Bekleyen
Kadının
Evinden
Çıkmama
Mükellefiyeti
Evliliğin sürdüğü zamanlarda mesken kadın için bir haktır. Dolayısıyla
kadının tek başına bunu iptal etme yetkisi vardır. Çünkü eşlerin evlilikteki maksatları
hayatı paylaşmaktır. Bu da kadının evinde kocası için hazır bulunması, kocanın da
ma’ruf ölçüde kadının nafakasını sağlamasıyla mümkündür.
Boşanma söz konusu olduğunda nafaka ve mesken ihtiyaçlarına, neslin
korunması, kadının çevresinden gelecek evlilik tekliflerine mahal olmaması, iddet
müddetinde yeni bir evlilik yapamayacağı için bu dönemde kadının himayesi ve
kadına ekonomik desteğin sağlanması da dâhil olur ki, bu da meskenle sağlanır. Bu
durumda mesken, evlilik için kadına tahsis edilmiş olmanın yanı sıra, Allah (c.c.)’ın
hakkını koruma cümlesine dâhil olur.279
A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Ric’i talâk iddetinde kadın zaruri halin bulunması haricinde, kocası izin verse
bile gece ya da gündüz dışarı çıkamaz.280 Allah (c.c.):
‫ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ‬
َ‫ﺣ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑﻔَﺎ‬
َ ‫ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ‬
َ ْ‫ﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ‬
‫ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ‬
‫ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ‬
“Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Meğerki açık bir
kötülük yapmış olsunlar…”281 buyurarak kadını evinden çıkmama, erkeği de
278
Dural, III/235.
279
Râzî, XXX/33.
280
Halebî, s. 79.
281
Talak, 65/1.
61
çıkarmama hususunda mükellef kılmıştır. Bu iki durumun hilafına hareket eden
günahkâr olur.282
B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Hanefîlere göre, sahih evlilik ile iddet bekleyen akıllı, hür, baliğ ve müslüman
kadın iddeti bitinceye kadar zarûret haricinde evinden çıkamaz.283 Bunun delili ise şu
ayettir:
‫ﻦ‬
َ ْ‫ﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ‬
‫ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ‬
‫ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ‬
“Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.”284
Ayette çıkış nehyinin umumi olması ric’i talak iddetinde olduğu gibi, bâin
talâk iddetinde de kadının evinden çıkmasının haram olduğunu gösterir.285 Zaten
kadının nafakası kocası tarafından karşılandığı için geçimini sağlama maksadıyla
dışarı çıkmasına gerek de yoktur.286
Kadının iddet nafakası üzerine hul’ yapması durumunda, nafaka iptalini
kendisi benimsemesinden, iddet süresince evinden dışarı çıkması uygun olmaz.
Kadının iddet esnasında, barınma masraflarını kendi karşılamasını kabul etmesi
bunun dışındadır.287 Ayrıca iddet esnasında dışarı çıkmak günahtır ve günah olan bir
durumu şart koşma hiçbir hüküm ifade etmez.
Malîkî ve Şafiîlerin bu konu hakkında görüşleri şunlardır:
282
Râzî, XXX/32; Zuhaylî, Tefsirû’l- Münîr, XXVIII/269.
283
Serahsî, VI/32.
284
Talak, 65/1.
285
Serahsî, VI/32.
286
Serahsî, V/32; Kâsânî, III/205; Merğînânî, II/320; Fetâvâ, III/358; Bilmen, II/386.
287
Hassâf, s. 559.
62
Bâin talak iddeti bekleyen kadın, zaruret ve özür durumlarında her zaman,
ihtiyaç durumunda ise gündüzleri ihtiyaçlarını karşılamak ve geçimini sağlamak
maksadıyla çıkabilir. Akraba ve taziye ziyaretleri de bunlara dâhildir.288 Fakat kadın
geceyi evinde geçirmek zorundadır. Bunun delili ise sünnette şöyledir:
‫ ﻗﺎل ﻃﻠﻘﺖ ﺧﺎﻟﺘﻲ ﻓﺄرادت أن ﻧﺠﺪ ﻧﺨﻠﻬﺎ ﻓﺰﺟﺮهﺎ رﺟﻞ أن ﺗﺨﺮج‬:‫وﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ‬
‫ ﺑﻠﻰ ﻓﺠﺪي ﻧﺨﻠﻚ ﻓﻌﺴﻰ أن ﺗﺘﺼﺪﻗﻲ أو ﺗﻔﻌﻠﻲ ﻣﻌﺮوﻓﺎ‬:‫ﻓﺄﺗﺖ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﻘﺎل‬
Cabir b. Abdullah’dan: “Teyzem boşanmıştı. Hurmalarının meyvesini kesmek
istedi. Fakat bir kimse onu dışarı çıkmaktan menetti. Bunun üzerine teyzem
Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelip durumu arzetti. Rasulullah
(sallallahü aleyhi ve sellem): “Tabi! Hurmalarını topla, ondan dilersen tasadduk
eder, dilersen iyilik edersin.” buyurdu.289
Hanbelîlerin görüşleri ise bâin talak iddeti bekleyen kadın zaruret halinde her
zaman, ihtiyaç durumunda ise gündüzleri geçimini sağlama maksadıyla dışarı
çıkabileceğidir. Kadın zaruret ve ihtiyaç durumları haricinde aile ziyareti, düğün vs.
gibi durumlarda dışarı çıkması caiz olmaz. Bu görüşleriyle Hanbelîler, Mâlikîlerden
ayrılmaktadırlar.290
C. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu
Kocasının vefatı sebebiyle iddet bekleyen kadın, bu süreyi kocasının vefat
ettiği evde geçirmelidir. Bu müddette de, geceyi evinde geçirmek şartı ile kadın
288
Mâverdi, XI/272; Sahnûn, V/158.
289
Dârimî, “Talak” 14, s. 1469; Müslim, “Talak” 7, IV/200; Ebû Dâvud, “Talak” 40, II/388; Nesâî,
“Talak” 70, VI/174; Beyhakî, III/108.
290
İbn Kudâme, VII/527.
63
geçimini sağlama amacıyla gündüzleri dışarı çıkabilir.291 Bununun hükmü şu
rivayetlerle sabittir:
(‫ﻋﻦ ﻣﺠﺎهﺪ ﻗﺎل اﺳﺘﺸﻬﺪ رﺟﺎل ﻳﻮم أﺣﺪ ﻓﺂم ﻧﺴﺎؤهﻢ ﻓﺠﺌﻦ رﺳﻮل ﷲ )ص‬
‫ ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ إﻧﺎ ﻧﻤﺴﺘﻮﺣﺶ ﺑﺎﻟﻠﻴﻞ ﻓﻨﺒﻴﺖ ﻋﻨﺪ إﺣﺪاﻧﺎ ﺣﺘﻰ إذا أﺻﺒﺤﻨﺎ ﺑﺎدرﻧﺎ‬:‫وﻗﻠﻦ‬
‫ ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص( ﺗﺤﺪﺛﻦ ﻋﻨﺪ إﺣﺪاآﻦ ﻣﺎ ﺑﺪا ﻟﻜﻦ ﺣﺘﻰ ﻓﺈذا أردﺗﻦ‬،‫إﻟﻰ ﺑﻴﻮﺗﻨﺎ‬
‫اﻟﻨﻮم ﻓﻠﺘﺆب آﻞ اﻣﺮأة إﻟﻰ ﺑﻴﺘﻬﺎ‬
Mücahitten gelen rivayete göre: “Uhud savaşında şehit olan erkeklerin
hanımları, Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: “Ey Allah’ın
elçisi! Biz geceleri korkuyoruz. Birimizin evinde gecelesek, sabah olunca hemen
evimize döneriz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem): “İçinizden birinizin yanında istediğiniz kadar oturun, konuşun. Ancak
uyumak istediğiniz zaman herkes evine dönsün.” buyurdu. 292
‫إن ﻓﺮﻳﻌﺔ ﺑﻨﺖ ﻣﺎﻟﻚ وهﻲ أﺧﺖ أﺑﻲ ﺳﻌﻴﺪ اﻟﺨﺪري أﺧﺒﺮت أﻧﻬﺎ ﺟﺎءت رﺳﻮل‬
‫اﷲ )ص( ﻓﺄﺧﺒﺮﺗﻪ أن زوﺟﻬﺎ ﺧﺮج ﻓﻰ ﻃﻠﺐ أﻋﺒﺪ ﻟﻪ أﺑﻘﻮا ﺣﺘﻰ إذا آﺎﻧﻮا ﺑﻄﺮف‬
‫اﻟﻘﺪم ﻟﺤﻘﻬﻢ ﻓﻘﺘﻠﻮﻩ ﻓﺴﺄﻟﺖ رﺳﻮل ﷲ )ص( أن أرﺟﻊ إﻟﻰ أهﻠﻲ ﻟﻢ ﻳﺘﺮآﻨﻲ ﻓﻲ ﻣﺴﻜﻦ‬
‫ اﻣﻜﺜﻲ ﻓﻲ ﺑﻴﺘﻚ ﺣﺘﻰ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻜﺘﺎب أﺟﻠﻪ‬:(‫ ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص‬،‫ﻳﻤﻠﻜﻪ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ‬
“Ebû Saîd el Hudrî’nin kız kardeşi Fürey’a bt. Mâlik, Hz. Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek, kocasının kaçan kölelerin peşinden çıktığını,
Kudüm’ün bir taraflarında onlara ulaştığını ve (orada) kendisini öldürdüklerini
anlattı. Kocasının da nafaka ve mesken bırakmadığı için ailesinin yanına dönmek
istediğini söyleyince, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):“Farz olan süren
doluncaya kadar evinde otur.” buyurmuştur.293
291
Şafiî, V/227; Kâsânî, III/205; İbn Rüşd, II/79; İbn Abdilber, el-Kâfi, s.295; Nevevî, Ravza, VI/393;
Şirbînî, III/491; Zihni Efendi, III/253.
292
Beyhakî, III/110.
293
Dârimî, “Talak” 14, II/168; Ebû Dâvûd, “Talak” 44, II/386.
64
Vefat iddetinde kadın ihtiyaçlarını karşılamak için evinden çıkabilir, ancak
gecenin yarısından fazlasını mutlaka evinde geçirmek zorundadır. 294
İddet bekleyen kadının süknâ mükellefiyeti hususundaki görüşlere genel
olarak bakıldığı zaman, ric’i boşamadan bâin boşamaya ve kocanın ölümüne doğru
gidildikçe, kadının süknâ mükellefiyetinde azalan bir seyir takip ettiği görülmektedir.
Bunun sebebi kadının nafakasının kocası tarafından sağlanıyor olması, kadının
çalışmaya olan ihtiyacı ve kadının karşılaşabileceği muhtemel sıkıntılar göz önüne
alınmasıdır. Kadının karşılaşabileceği zaruret ve özür halleri göz önünde
bulundurularak evden çıkmama mükellefiyeti konusunda islam hukuku doktrininde
yumuşatılmaya gidilmiş ve birçok istisnai hüküm konulmuştur.295
D. İddet Esnasında Çalışan Kadının
İslam hukuku klasik eserlerinde çalışan kadınların süknâ mükellefiyetine yer
verilmediği görülmektedir. Bu durumun eserlerin kaleme alındığı dönemde
kadınların devlet işlerinde memuriyetten ziyade evlerinde çalışmış olmalarıyla izah
edilebileceğini düşünmekteyiz.
Osmanlı Devletinde kadınların kamu hayatında yer alması ebelik mesleğiyle
başlamış, 1972’de ilk kadın öğretmen, 1982’de ilk kadın okul yöneticisi ile devam
etmiştir. Cumhuriyet döneminde kadınlar yeni bir toplumsal görev yüklenmeye
başlamış, kadınlar eğitim görerek toplumda üretken hale gelmişlerdi. Kadınların
eğitim düzeyi yükseldikçe çalışma hayatının içine daha da fazla girmekte ve bunun
sonucunda, çalışma yaşantısına dayalı olarak ev kadınlığını kabul edişi azalmıştır.
Batılılaşma tesirinde meydana gelen yeni gramer, dil, sanayileşme ve kapitalizm
süreci, kadının kamusal alana katılımını giderek hızlandıran faktörler olmuştur, din
gündelik hayatta önem kaybetmeye başlamıştır. Bu şartlara haiz kadınlar gündelik
294
Kâsânî, II/205.
295
Acar, “İddet” mad., DİA, XXI/470.
65
hayatta ekomomik serbestlik kazanmakla birlikte “eşitlik” paradoksunda erkeksi
tavırlar takınmış, boşanma neticesin de ise bu tavrını daha da pekiştirmiştir.296
Günümüzde kadınların iş hayatında aktif halde bulunmaları, gerek özel
sektörde gerek kamuda çalışmaları kadınların sürekli evlerinden çıkmalarını
gerektirmektedir. Bu durumda kadınların evden çıkmama mükellefiyetlerini yerine
getirmeleri halinde işlerini kaybetmeleri tehlikesinin, dışarı çıkmak için zaruret hali
dahilinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılmaktadır. Çalışan kadınların
evden çıkmama mükellefiyetiyle ilgili Abdülkerim Zeydan şu değerlendirmede
bulunmaktadır: “Vefat iddeti ve bâin talâk iddeti bekleyen kadının kendi nafakasını
sağlamak görevi olduğu için bu maksatla çalışmak için gündüzleri dışarı çıkabilir ve
işine devam edebilir. Ric’i talâk iddeti bekleyen kadına gelince, kocası çalışmasına
izin verse bile söz konusu kadının Allah hakkını gözeterek dışarı çıkmaması gerekir.
Zira Allah(c.c.) hakkı, koca hakkından önce gelir.
Kadın, iddet bitiminde yeni bir iş bulabilecek durumda ise işini bırakmalı ve
evinden çıkmamalıdır. İddet bitiminde işsizlik sorunu yaşayacaksa bu durum dışarı
çıkabilmek için zaruret dahilinde değerlendirilebilir. 297
İddet bekleyen çalışan kadınların, ileri ki zamanlarında işsiz kalma
tehlikesinin varlığından, tüm izin yollarına başvurduktan sonra evlerinden
çıkmalarına ruhsat verilmiştir.
IV.
İddet
Bekleyen
Kadının
Evinden
Çıkabileceği
Durumlar
İslam hukuku insanların ihtiyaçlarını daima ön planda tutmuş, mükelleflerin
hukukullaha uymaları konusunda keyfiliği engelleyici, ihtiyaçları giderici kıstaslar
296
Tekin, s. 220.
297
Zeydan, IX/216.
66
getirmiştir. İddet bekleyen kadının evinden çıkmamasının ibadet kabilinden bir
müeyyide olması hasebiyle bu emre muhatap olan mükelleflerin sorumluluklarını
yerine getirebilmeleri için eda ehliyetine sahip olmaları, sahih evlilikten iddet
beklemeleri ve zaruret ve özür durumlarının bulunmaması gerekmektedir. Kadının
evinden çıkabileceği durumlar şunlardır:
1- İddet esnasında dışarı çıkmama emrine muhatap olanlar; hür, müslüman,
akıllı, baliğ ve sahih evlilik sonrası iddet bekleyen kadınlardır. Deli, küçük, ehl-i
kitap ve fasit nikâh sebebiyle iddet bekleyen kadınlar dışarı çıkabilirler. Bu kişilerin
şeriatın emrine muhatap olmaması bunu gerektirir.298 Bununla birlikte deli, küçük ve
ehl-i kitap kadınların kocaları iddet süresince nesebin korunması maksadıyla
çıkışlarına engel olması bundan müstesnadır. 299
2- Koca kadına sarkıntılık eder300 yahut kadını müşterek evden kovarsa, kira
bedeli ödenmediği için kadın evden çıkarılır,301 ev sahibi fahiş kira bedeli ister,
müşterek ev çökme tehlikesi erzeder302 satılır ya da istimlâk edilir yahut kötü
yaşayanların çoğunlukta olduğu bir mahalde bulunursa303 kadın mümkün olduğu
ölçüde yakın bir eve taşınmalıdır. Kadının evde yalnız bulunması da buna dâhildir.304
Kadın bundan sonra taşındığı yerde iddetini tamamlar. Binâen aleyh bu zaruretler
son bulduğunda ise kadın evine döner.305
3-
Kocanın vefat etmesi durumunda ise; kadının mirasta kadının kendi
hissesine düşen kısmında ev varsa alınır, iddetine o evde devam eder. Mahrem
olmayan varislerinden kendini koruyacak durumda ise o evde oturur. Bu şartlar
298
Kâsânî, III/208.
299
Bilmen, II/387.
300
Merğînânî, II/32.
301
Mâverdî, XI/249; Nevevî, Ravza, VI/394; Ramlî, VII/140; Zeydan, IX/249.
302
Kâsânî, III/205; Nevevî, VI/394; İbnü’l-Hümâm, II/674; Zeydan, IX/249.
303
Zeydan, IX/249.
304
Cin, s. 115.
305
Râzî, XXX/32.
67
dahilinde meskenin ikamete müsait olmaması durumunda306 ise mirasçıları isterlerse
iddet müddetinin sonuna kadar kadına mühlet verirler, isterlerse kadını çıkarırlar. Bu
durumda kadın başka bir eve taşınır.307 Zira Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm, Hz.
Ömer ile evli olup emirlik konağında ikâmet ediyorlardı. Hz. Ömer’in şehadetinden
sonra Hz. Ali, kızını o konaktan başka bir eve taşıdı. Yine Hz. Âişe’nin kız kardeşi
Hz. Talha ile evliydi. Hz. Talha’nın şehit edilmesinden sonra Hz. Âişe kardeşini
başka bir eve nakletmiştir.308
4- İddet bekleyen kadının üzerinde; yemin, had gibi kendinin gerekli olduğu
durumlarda, tesettüre riayet eden kadınsa hâkim evine hakkı kendisinden teslim
alacak birini gönderir. Tesettüre riayet etmeyen bir kadınsa, mahkemeye kendi gelir,
işi bitince evine döner. 309
V. İddet Bekleyen Kadının Yolculuğu
İddet süresince kadının bulunması gereken mekân, ayrılığın gerçekleştiği
esnada kadının ikamet ettiği yerdir.310 Bu sebeple kadın, evliliğin herhangi bir
sebeple sonlandırılması durumunda, evinden başka bir yerde ise evine dönerek
iddetini beklemeye başlar.311
Hanefi mezhebine göre, ric’i talâk ya da bâin talâkla boşanmış kadın ne
mahremiyle, ne de kocasıyla iddet beklediği evden çıkamaz. Buna farz olan hac
ibadeti de dâhildir. Hac diğer zamanlarda yapılırken, iddette “çıkmama” muayyen bir
vakitle sınırlı olduğu için telafisi imkânsızdır.312
306
Meydânî, III/86; Bilmen, II/386.
307
Mâverdî, XI/256; Kâsânî, III/206; Meydânî, III/87; Bilmen, II/386;.
308
İbn Hazm, X/302; Kâsânî, III/206; Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/61.
309
Nevevî, Ravza, VI/394.
310
Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/54; Döndüren, s. 472.
311
Meydânî, III/87.
312
Zihni Efendi, III/251.
68
İmam Züfer’e göre ric’i talâkla boşadığı karısıyla sefere çıkabilir. Bunun
sebebi iddet süresi içerisinde de evliliğin devam etmesidir. Ayrıca bu durum kocanın
karısına dönüşü olarak da kabul edilir.313
Mâverdî ise, kocasının kadına hac ya da umre için izin vermesi durumunda
hüküm belirlerken boşamanın ihramdan önce yapılıp yapılmadığını dikkate
almaktadır. Buna göre boşama ihramdan önce olursa, iddetin uygulanması
gerektiğinden kadın sefere çıkamaz. Boşama ihramdan sonra gerçekleşmişse kadın
haccını tamamlayabilir.314
Yolculuk esnasında kocanın vefat etmesi ya da boşamanın meydana gelmesi
halinde kadının ne yapması gerektiği konusunda ise yolun durumu dikkate
alınmaktadır. Kadın geldiği yere yakınsa, geri döner. Gideceği yere yakınsa, devam
eder. Burada yakınlık miktarı, seferilik müddetine göredir. Bu durumda ayrılığın
meydana geldiği yerin, ikamete elverişli olup olmamasının önemi yoktur. Boşamanın
gerçekleştiği yerin güvenli olmaması ve yolculuk müddetininde üç günden fazla
sürmesi durumunda kadın, dilediğini yapar. İsterse devam eder, isterse geri döner.
Yanında mahreminin olup olmaması önemli değildir. Elverişli yer bulursa iddetini
orada tamamlayabilir.315
Kadının yolculuk esnasında boşanması ikamete elverişli bir yerde
gerçekleşirse, İmam Ebû Hanîfe’ye göre, iddeti bitinceye kadar orada ikâmet etmesi
gerekir. iddet bitiminde mahremiyle ayrılır. İmameyn ise; misafirlikte iddet
beklemenin zorluklarını göz önünde bulundurarak, iddet süresi dolmadan kadının
mahremiyle oradan ayrılmalarında bir sakınca olmadığını söylemişlerdir.316
313
Kâsâni, III/206; Meydanî, III/87.
314
Nevevî, Ravza, VI/390.
315
Kâsânî, III/206; İbnü’l- Hümâm, IV/169.
316
Kâsânî, III/207, Merğînânî, II/321.
69
Kadının gittiği yerde bir özür nedeniyle üç günden fazla durması veya
hastalık ya da korku durumunun bulunması halinde, iddet beklemesi için imkân
ölçüsünde evine dönmesi gerekir, eğer dönemezse iddetini orada tamamlar.317
İmam Şâfiî’ye göre, kocanın kadına gezinti için izin verdikten sonra ayrılık
meydana gelmesi halinde iznin batıl olmaktadır.318 İntikalden sonra izin vermesi
durumunda ise, gitttiği yerde iddetini tamamlar. Bu başta verilmiş izin sayılır.319
Günümüz İslam hukukçularından Hamdi Döndüren ise bu konuda şu görüşü
ileri sürmektedir. “Günümüzde hac yolculuğu esnasında ya da yurt dışı görevlerinde
bulunurken vefat eden kimselerin eşleri bu yerlerin iddet beklemeye müsait olması
durumunda orada kalırlar. Kadın için zararın söz konusu olduğu durumlarda ise
kadın mahremiyle ya da güvenilir seyahat hizmetleriyle kadının evine dönmesi
uygundur.”320
VI. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkarılması
İddet bekleyen kadının evinden çıkması yasaklandığı gibi çıkarılması da
yasaklanmıştır. Burada maksat kadının hamile olduğu durumlarda doğacak çocuğun
nesebinin korunmasıdır, Kadının hamile olmaması halinde ise nesep karışıklığının
önlenmesidir.321
‫ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ‬
َ‫ﺣ‬
ِ ‫ﻦ ِﺑﻔَﺎ‬
َ ‫ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ‬
َ ْ‫ﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ‬
‫ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ‬
‫ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ‬
317
Mâverdî, XI/263.
318
Mâverdi, XI/263.
319
Nevevî, Ravza, VI/387.
320
Döndüren, s. 246.
321
Döndüren, s. 471.
70
“Onları evlerinden çıkarmayın kendileri de çıkmasınlar meğer açık bir
kötülük meydana
getirmiş olsunlar….322 ayetinde geçen istisnanın “onları
çıkarmayın” cümlesine mi yoksa, “çıkmasınlar” kelimesine mi ait olduğu ve “açık
kötülükten” maksadın ne olduğu hususunda âlimlerimiz şunları söylemişlerdir:
Ebû Hanîfe’ye göre, istisnanın “çıkmaya” bağlanması halinde İbn Ömer’den
rivayetle “açık kötülükten” maksadın, iddet bekleyen kadının müddeti dolmadan
evinden çıkmasıdır. Bu bağlamda ayetin manası,”Meğer ki evlerinden haksız olarak
çıkmış olsunlar…” olur. Bu düşünceden yola çıkan Ebû Hanîfe iddet bekleyen
kadının hiçbir surette evinden çıkamayacağını ileri sürmektedir.323
İstisnanın “çıkarma” kelimesine bağlanma durumunda ise İbn Abbas’a göre
“açık kötülükten” maksat, kadının diliyle eşine ve ailesine eziyet etmesidir. 324
Cessâs ve Taberî’ye göre ise, “kötülükten” maksat, kadının kocasına karşı
itaatsizlik edip aynı evde beraber yaşanmayacak derecede huzursuzluk çıkarmaktır.
Kadının zina işlemesi durumunda ise zaten had cezasının uygulanması için evinden
çıkarılır.325
Kurtûbî ve Sâbûnî’ye göre,
kadının küçük günahlardan birini işlemesi
halinde kadının evinden çıkarılması uygun olmaz. Burada kötülükten maksat, kadının
sebepsiz yere evinden çıkmasıdır.326
Sükna kadına verilmiş sınırsız bir hak değildir. Kadının haklarının korunduğu
kadar erkeğin huzurunu da düşündüğümüzde burada “kötülük”ten maksadın kadının
sebepsiz yere geçimsizlik çıkarması olabileceği kanaatindeyiz.
322
Talâk, 65/1.
323
Kurtûbî, XVIII/390; Âlûsî, XVIII/197.
324
Râzî, XXX732; Beyhakî III/103.
325
Taberî, XXIII/34; Cessâs, III/462.
326
Sâbûnî, III/399 Kurtubî, XVIII/390
71
VII. Günümüz Uygulamasında Süknânın Muteberliği
Günümüzde boşanan kadın evini bırakıp ailesinin yanına gitmekte ve iddetini
orada tamamlamaktadır. Bu durumun örf haline gelmesi, boşanan kadının kocasıyla
aynı evde durmasının toplum tarafından hoş karşılanmaması boşanan kadınları
nasstan ziyade örfe tabi olmaya zorlamaktadır. Zuhaylî, bu uygulama hakkında,
“Şafiîlere göre kadının iddet esnasında evinden ayrılıp ayrılmaması tamamen
eşlerinin hakkıdır. Buna göre taşınmaya karar verirlerse taşınması caizdir.
Günümüzde boşanmalarda da tatbik edilen budur.327 yorumunda bulunmuştur.
İslam hukuku usûlünde örfe itibar edilmektedir. Ancak bu örfün açık bir
nassa aykırı olmaması gerekmektedir.328 Boşanan kadının, ailesinin yanına gitmesi
şeklindeki örf
“Onları evlerinden çıkarmayın, onlarda çıkmasınlar….”ayetinin
hükmüne aykırı olabileceğinden örfe itibar edilemeyeceği düşünülebilir.
Sonuç olarak islam dini iddet bekleyen kadına sükna hakkı tanımış, bu
müeyyideyi de taabbüdilik esasıyla pekiştirme yoluna gitmiştir.Bu sebeple kadın
iddet geçirdiği evde, ancak evinde göğüs geremeyecek zorluklarla karşılaşıyorsa
evinden çıkabilir. Bunun haricinde iddetini evinde geçirmesi gerektiği kanaatindeyiz.
327
Zuhaylî, Tefsîru’l-Münîr, XXVIII/269.
328
Şa’bân, s.199.
72
SONUÇ
İddet evliliğin herhengi bir sebepten bitmesi sonucunda, kadının evliliğin
etkilerinden kurtularak yeni bir evlilik akdi yapabilmesi için beklemesi gereken
süreyi ifade eder. Bu süre, evliliğin bitiş şekline ve kadının fizyolojik durumuna göre
değişiklik gösterir. İddet bir nevi evliliğin devamı kabul edildiğinden taraflara,
nafaka ve süknâ başta olmak üzere, evlenmeme, hıdad, nesep ve miras gibi hak ve
yükümlülükler getirmektedir.
İddet bekleyen kadının nafaka ve süknâ hakkı ile ilgili hükümlerin bir kısmı
açıkça nasslarda zikredilirken bir kısmı ise ictihada bırakılmıştır. Bu sebeple klasik
dönem eserlerinde yer alan nafaka ve iddetle ilgili hükümlerin günümüz ihtiyaçlarına
cevap verecek şekilde yeniden nassların amacına uygun olarak ele alınması
gerekliliğine inanmaktayız. İddet bekleyen kadının nafaka hakkı ve süknâ
yükümlülüğüyle ilgili şunları söyleyebiliriz:
1.
Herhengi bir sebeple evliliği sona eren kadın, Allah (c.c.)’ın emri
olduğu için iddet beklemelidir. Koca da kadının nafaka ve mesken ihtiyaçlarını
gidermelidir.
2.
Sahih bir evlilikten iddet bekleyen kadın vefat iddeti haricinde bu
sürede nafakanın bütün çeşitlerini hak eder. Fakat kadına iddet nafakası ve süknâ
sınırsız verilmiş haklar değildir. Evliliğin kadının isteğiyle yahut kusuru sebebiyle
son bulması halinde iddet nafakası hakkı yoktur. Kadının iddetini geçirdiği evde
sorun çıkarması durumunda kadın evinden çıkarılır ve iddet nafakası da verilmez.
2. Koca kadına bu dönemde nafakayı imkânsızlık sebebi ile veremiyorsa
kadına sabretmek düşer. Eğer imkânı olduğu halde nafaka vermekten kaçınıyorsa,
kadın hâkime başvurup gereken tedbirleri aldırma hakkına sahiptir.
3. Kadın kocanın mefkûd olup nafakasını karşılamaması durumunda
mahkemeye başvurup nafakasının teminini isteyebilir. Bazı islam hukukçuları dava
tarihinden önceki geçen günlerin nafakasının koca üzerine borç olmadığını
savunmuşlardır. Evliliğin kuruluş maksadı düşünüldüğünde, bu durumda kocanın
geçmiş günlerin nafakasını kadına verilmesi gerekliliğini savunan Cumhurun
haklılığı ortadadır.
4. Türk Medeni Kanunu’nda az kusurlu eşe verilen maddî tazminatın
muteberliği hususunda, islam hukukunda kadının evliliğin bitişine sebep olması
halinde erkeğe bedel ödemesi, erkeğin hakkını kötüye kullanılması durumlarında
mut’a ödemesine benzetilmiştir. Bu açıdan bakıldığında maddi tazminatı almanın
meşru’ olduğu söylenebilir.
5. Türk Medeni Kanunu’nda yoksulluk nafakası adı altında taraflara tanınan
hak ve yükümlülük, islam hukukunda muteber değildir. Çünkü bu taraflara sebepsiz
ve süresiz nafaka sorumluluğu getirmektedir. Boşanan tarafların yeniden
evlenmelerini güçleştirmekte, huzursuz evliliklerin ise maddi kaygılarla devamı
tehlikesini oluşturmaktadır.
6. İddet bekleyen kadın özür ve mazaret durumları haricinde evinden dışarı
çıkmamalıdır. Kadına iddet döneminde nafaka hakkı tanındığı için zaten dışarı
çıkmasına da gerek yoktur. Kadının çalışması durumunda ise vefat haricinde iddet
bekliyorsa elindeki izin imkânlarını sonuna kadar kullanmayı denemelidir.
7. Boşanma sonrasında kadının iddetini ailesinin yanında geçirmesi,
boşanmayı kolaylaştırdığı için günümüz uygulamasında ki örfe itibar yoktur.
8. İddet bekleyen kadın iddeti esnasında yolculuk yapamaz ilkesi
benimsenmiş olmakla birlikte, günümüzde hac ibadeti yapabilmenin devlet iznine
tabi olması ve haccın eda imkânının zor temin edilebilmesi zaruret hallerinden
sayılabilir.
74
BİBLİYOGRAFYA
ACAR, İbrahim, İslam Hukukunda Evliliğin Sona Ermesi, Ekev Yay., Erzurum
2000.
------------------, “İddet”, DİA, İstanbul 2000, XXI.
ALİ HAYDAR EFENDİ, Teshîlü’l-ferâiz, (Sadeleştiren: Orhan Çeker), Tekin
Kitabevi, Konya (t.y.)
ÂLÛSÎ, Şehâbüddîn Seyyid Mahmûd (v. 1270/1854), Rûhu’l-meâni fî tefsîri’lKur’âni’l-azîm ve’s-seb’ıl-mesânî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1997, I-XVI.
APAYDIN, Yunus, “Fesâd”, DİA, İstanbul 1995, XII.
ATAR, Fahrettin, “Muhâlea”, DİA, İstanbul 2005, XXX.
ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsîri, Yeni Ufuk Neş., İstanbul 1989, IXII.
AYDIN, M. Akif, İslam Osmanlı Aile Hukuku, M.Ü.İ.F.V.Y., İstanbul 1985.
BEK, Ahmet İbrahim, Ahkâmu ahvâliş’ş-şahsıyye fî şerîati’l-İslâmiyye ve’l-kânûn,
(b.y.) 2000.
BEYHAKÎ, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin (v. 458/1066), es-Sünenüs-sağîr, Dâru’lCelîl, Beyrut 1995, I-IV.
BİLMEN, Ömer Nasuhi (v. 1971), Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye
Kamusu, Sarmaşık Yay., İstanbul 1968, I-VIII.
BUHÂRÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil (v. 256/870), el-Câmiu’s-Sahîh,
Maatbaâtu’l-Kübrâ, Bulak h.1322, I-IX.
75
CESSÂS, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzi (v. 370/981), Ahkâmu’l-Kur’ân,
Matbaatu’l-Evkâfi’l-İslâmiyye, İstanbul h.1335, I-III.
CEVHERÎ, İsmâil b. Hammâd (v. 400/1009), es-Sıhah: Tâcu’l-luğa ve sıhâhu’lArabiyye, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Mısır (t.y.), I-VI.
CEZÎRÎ, Abdurrahman (v. 606/1210), Kitâbü’l-Fıkh alâ mezâhibi’l-Erbaa, (Çev.
Hasan Ege), Bahar Yay., İstanbul (t.y.), I-IV.
CİN, Halil, Eski Hukukumuzda Boşanma, A.Ü.İ.F.Y., Ankara 1976.
DALGIN, Nihat, Müslüman Gayr-ı Müslim Evliliği, Etüt Yay., İstanbul 2005.
---------------------, “İslam Hukuku Açısısından Boşanmanın Sonuçlarından Maddî
Tazminat Üzerine Değerlendirme”, O.M.Ü.İ.F.D., Samsun 2005, Sayı: 18-19,
35-69.
DÂRİMÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. el-Fazl (v. 255/868),
İhyâü’s-Sünneti’n-Nebeviyye, (b.y.) 1981, I-II.
DÖNDÜREN, Hamdi, Delilleriyle Aile İlmihali, Altınoluk, İstanbul 2004.
EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî (v. 275/888), es-Sünen, Mektebetü
Matbaati’s-Seâde, Mısır 1950, I-IV.
EBÛ ZEHRA, Muhammed, el-Ahvâlü’ş-şahsiyye, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Kâhire
2005.
ELBİR, Halit Kemal, Boşanma Halinde Maddî ve Manevi Tazminat ve Nafaka
Haklarının Toplu Tetkidi, Akgün Matb., İstanbul 1948.
ERBAY, Celal, İslam Hukukunda Evlilik ve Hısımlık Nafakası, Rağbet Yay. İstanbul
1998.
ERDOĞAN, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İstanbul
2005.
76
ERGENEKON, Yılmaz, Türk Medenî Hukukunda Yardım Nafakaları, Yargıçoğlu
Matbaası, Ankara 1966.
ESED, Muhammed, Kur’an Mesajı Meal Tefsir, İşaret Yay., İstanbul 2002.
HASSÂF, Ebu Bekr Ahmed b. Ömer (v. 261/841), Kitabü’n-Nafaka, Dâru’lKütübi’l-Arabî, Beyrut 1984.
İBN ABDİLBER, Ebû Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilber enNemirî el-Endülüsî (v. 463/1071), el-İstizkâr, Dâr-u Kuteybe, Beyrut 1993,
XXX.
------------------------, el-Kâfî fî Fıkh’i Ehl-i Medîneti’l-Mâlikî, Dâru’l-Kütübi’lİlmiye, Beyrut 1987.
İBN ÂBİDÎN, Muhammed Emîn b. Ömer el-Hüseynî ed-Dımaşkî (v. 1252/1836),
Reddu’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr, Matbaa-i Osmâniyye, İstanbul h.1324,
I-XV.
İBN HACER, Ahmed b. Ali el-Askalânî (v. 852/1440), Fethu’l-Bârî bi Şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’l-Hayriyye, Kâhire h.1325, I-XIII.
İBN HAZM, Ebu Muhammed Alî b. Ahmed (v. 456/1062), el-Muhallâ, İdâretü’ttıbâati’l-Mısriyye, Mısır h.1347, I-XIII.
İBN KAYYİM, Şemsüddin Ebû Abdullah ed-Dımeşkî el- Cevziyye (v. 751/1350),
Zâdü’l-meâd fî hedyi hayri’l-ibâd, Matbaa’n-Nizâm, (b.y.) h.1298, I-II.
İBN KUDÂME, Muvaffakuddîn Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd
(v. 620/1223), el-Muğnî, Dâru’l-fikr, Lübnan 1984, I-IX.
İBN MANZÛR, Cemâluddîn Muhammed b. Mukrim b. Manzûr (v. 711/1311)
Lisânü'l-Arab, Dâr’u Sâdır, Beyrût 1955, I-XV.
İBN MÜRTEDÂ, Ahmed b. Yahyâ (v. 840/1440), el-Bahruz’z-zehhâr fî mezâhibi
ulemâi’l-emsâr, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut 2001, I-VI.
77
İBN RÜŞD, Ebû Velid b. Muhammed (v. 595/1119), Bidâyetü’l-Müctehid ve
Nihâyetü’l-Muktesid, Matbaatü’l-Cemâliyye, Mısır h.1329, I-II.
İBN TEYMİYYE, Mecdüdddîn Ebu’l-Bereket, (v. 595/652), el-Muharrar fî Fıkhî
âlâ mezhebi’l-İmam Ahmed b. Hanbel, Mektebetü’l-Meârif, (b.y.) 1950, I-II.
İBNÜ’L-HÜMÂM, Kemâlüddîn Muhammed b. Abdülvâhid (v. 861/1456), Fethu’lKadîr ale’l-Hidâye, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut 2003, I-X.
KADRİ PAŞA (v. 1819), el-Ahkâmü’ş-şer’iyye fi’l-ahvâli’ş-şahsiyye (Kitâbu’nNafaka), Muhammed Atıyye el-Kütübî, İstanbul h.1327.
KARÂFÎ, Şehâbüddîn Ahmed b. İdrîs (v. 684/1285), ez-Zahîra, Dâru’l-Arabi’lİslâmî, Beyrut 1994, I-XIV.
KARAMAN, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yay., İstanbul 1986, I-III.
KARSLI, İbrahim Hakkı, Kuran Yorumlarında Kadın, Rağbet Yay. İstanbul 2003.
KÂSÂNÎ, Alâuddîn Ebû Bekir b. Mes’ûd (v. 587/1191), Bedâiu’s-sanâi‘ fî tertîbi’şşerâi‘, Matbaatü’l-Cemâliyye, Mısır h.1327, I-VII.
KOMİSYON, “Nafaka”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Vüzâratü’l-evkâf ve’ş-şuûni’lİslâmiyye, Kuveyt 2002, XLI.
-------------, “İddet”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Kuveyt 1993, XXIX.
-------------, “Süknâ”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Kuveyt 2006, XXV.
KOMİSYON, Fetâvâ-yı Hindiye, (Ter. İsmail Karakaya), Akçağ Kitabevi, Ankara
1985, I-XIII.
KOMİSYON, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2007.
KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v. 671/1272), el-Câmi‛ li
ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Ehâdis, Kahire 2002, I-XII.
78
MÂLİK B. ENES, (v. 179/795), el-Muvatta’, Dâr’u İhyâi’l-Kitâbi’l-Arabiyye, (b.y.)
1951, I-II.
MÂVERDÎ, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed (v. 450/1058), el-Hâvi’l-Kebîr, Dâru’lKütübi’l-İlmiye, Beyrut 1994, I-XIX.
MEHMET ZİHNİ EFENDİ (v. 1332/1913), Nimet-i İslâm, Dâr-ı Saâdet, (b.y.)
h.1313.
MERĞÎNÂNÎ, Burhânüddîn Ebu’l-Hasen Alî b. Ebî Bekir b. Abdilcelîl (v.
593/1179), el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-mübtedî, Dâru’l-Erkam b. Ebi’lErkam, Beyrut (t.y.), I-IV.
MEVSILÎ, Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd b. Mahmûd (v. 683/1284), el-İhtiyâr li
ta’lîli’l-Muhtâr, Çağrı Yay., İstanbul 2005, I-II.
MEYDÂNİ, Abdülğanî el-Guneymî (v. 1298/1881), el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, (b.y.)
(t.y.), I-IV.
MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc (v. 261/875), el-Câmiu’s-Sahîh,
Dâru’l- İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, (b.y.) 1955, I-V.
NESÂÎ, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb (v. 303/915), es-Sünen, Matbaatu
Mustafâ el-Bâbî el-Halebî, Mısır 1964, I-VIII.
NEVEVÎ, Ebû Zekeriyyâ Muhyiddîn b. Şeref (v. 676/1277), Minhâcu’t-tâlibîn ve
umdetu’l-müftîn, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, (b.y.) h.1328.
------------, Ravzatü’t-tâlibîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut (t.y.), I-VIII.
RAMLÎ, Muhammed b. Ahmed (v. 1004-1596), Nihâyetü’l-muhtâc ilâ Şerhi’lMinhâc, Dâru ihyâi’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut 2005, I-VIII.
RÂZÎ, Fahruddîn (v. 606/1210), Mefâtihu’l-Gayb, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Tahran
(t.y.), I-XXXII.
79
SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Ravâiu’l-beyân Tefsîru âyâti’l-ahkâm mine’l-Kur’ân,
Dâru’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrût 1981, I-III.
SAHNÛN, Said et-Tenûhî, el-Müdevvenetü’l-Kübrâ, Dâru’s-Sadr, Beyrut (t.y.), IVI.
SERAHSÎ, Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl (v. 483/1090), el-Mebsût,
Dâru’l-Ma’rife, Beyrut (t.y.), I-XXX.
ŞA’BAN, Zekiyüddün, İslam Hukuk İlminin Esasları, (çev. İbrahim Kâfi Dönmez),
Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2004.
ŞÂFİÎ, Ebû Abdullâh Muhammed b. İdrîs (v. 204/819), el-Ümm, Dâru’l-Ma’rife,
Beyrut (b.t.), I-VIII.
ŞEVKÂNÎ, Alî b. Muhammed (v. 1006/1250), Fethu’l-Kadîr el-câmi’ beyne
fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ilmi’t-Tefsîr, Dâru’l-Fikr, (b.y.) 1973.
ŞÎRÂZÎ, Ebû İshak İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf eş-Şîrâzî, (v. 476/1083), el-Mühezzeb,
Matbaatu Îsâ el-Bâbî el-Halebî, Mısır (t.y.), I-II.
ŞİRBÎNÎ, Muhammed (v. 977/1570), Muğni’l-muhtâc ilâ ma’rifeti meânî elfâzi’lMinhâc, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Lübnan 2006, I-IV.
TABERÎ, Ebû Câ’fer Muhammed b. Cerîr (v. 310/923), Câmiu’l-beyân an te’vîli
âyi’l-Kur’ân, Tevzî ve’l-İman, Kâhire 2001, I-XXVI.
TEKİN, Mustafa, Kutsal, Kadın ve Kamu, Açılım Kitap, İstanbul 2004.
TİRMİZÎ, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre (v. 279/892), es-Sünen, Matbaatü’lMısriyye bi’l-Ezher, Mısır 1931, I-XIII.
TÛSÎ, Muhammed b. Hüseyin b. Ali (v. 460/1073), el Mebsût fî Fıkhı’l-İmamiyye,
İhyâi Âsâr, (b.y) (b.t.).
ÜNSAL, Ahmet, İslam Hukukunda Fayda İlkesi, Nüans Yay., İstanbul 2006.
YAMAN, Ahmet, İslam Aile Hukuku, Sebat Ofset, Konya 2002.
80
ZEYD B. ALİ, b. Hüseyn b. Ali. b. Ebî Tâlib, Müsnedü İmam Zeyd, Dâru’lKütübi’l-İlmiye, Beyrut 1983.
ZEYDAN, Abdülkerim, el-Mufassal fî ahkâmu’l-mer’e ve beyti’l-müslim fi’şşerîati’l-İslâmiyye, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1994, I-XI.
ZUHAYLÎ, Vehbe, et-Tefsîru’l-münîr, Dâru’l-Fikri’l-Muâsır, Beyrut 1997, I-XXX.
---------------, el-Fıkh’ul-İslâmî ve edilletüh, Dâru’l-Fikr, Suriye 1985, I-VIII.
81
Download