T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI İSLAM HUKUKUNDA İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA VE SÜKN HAKKI YÜKSEK LİSANS TEZİ Danışman Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU Hazırlayan Hatice BOYALI GÜRPINAR 074244031009 KONYA – 2011 T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Öğrencinin BİLİMSEL ETİK SAYFASI Adı Soyadı : Numarası : HaticeBOYALI (GÜRPINAR) 074244031009 Ana Bilim / Bilim Dalı : Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku Programı: Tezli Yüksek Lisans Doktora Tezin Adı : İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm. Hatice Boyalı (GÜRPINAR) imza III T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU Adı Soyadı: Hatice BOYALI (GÜRPINAR) Öğrencinin Numarası: 074244031009 Ana Bilim / Bilim Dalı: Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku Programı TezliYüksekLisans Doktora Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU Tezin Adı: İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı başlıklı bu çalışma 10/06/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Ünvanı,adı soyadı imza Prof. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU Prof. Dr. Orhan ÇEKER Prof. Dr. Saffet KÖSE IV T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Hatice BOYALI(GÜRPINAR) Adı Soyadı Ana Bilim / Numarası 074244031009 Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku Bilim Dalı Danışmanı Tezin Adı Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU İslam Hukukunda İddet Bekleyen Kadının Nafaka Ve Sükna Hakkı ÖZET İslam Hukukuna göre boşanma sonrasında erkek kadına boşanma nafakası vermelidir. Evliliğin kadının kusuru sebebiyle son bulması ve kadının geçimsiz (naşize) olması durumunda kadın bu hakkını kaybeder. İslam hukukuna göre boşanan kadının iddetini kocasının evinde geçirmelidir. Ancak mazeret ya da zaruret durumlarında evinden çıkabilir. Kadının çalışması ise zaruret dâhilinde değerlendirilmiş tüm izin yollarına başvurulduktan sonra evinden çıkmasına ruhsat verilmiştir. Kocanın nafakayı vermekten kaçınması ya da kayıp olması halinde kadın mahkemeye başvurarak nafaka temin talebinde bulunabilir. İslam Hukukunda “maddi tazminat” mut’a ya benzetilerek meşru görülürken “yoksulluk nafakası” nafaka sebeplerinin yok olması nedeniyle caiz görülmemektedir. V T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Hatice BOYALI(GÜRPINAR) Adı Soyadı Ana Bilim / Numarası: 074244031009 Temel İslam Bilimleri / İslam Hukuku Bilim Dalı Danışmanı Tezin İngilizce Adı Prof. Dr. Hüseyin Tekin GÖKMENOĞLU Women in Islamic Law, Alimony And Waiting gestation Sükna Rights SUMMARY According to the İslamic law man must give to livelihood to the woman after the divorced. If the marriage and reason of the woman’s fault or woman’s bad habit in this situations woman lose her livele hood right. According to the İslamic law divorced woman must spend her iddet at husband’s house however if woman has a excuse or poverty she can spen her iddet at different place. If divorced woman working, her situation accepted that as a necessity and after the apply to all permission ways, if there is no way she can spend heriddet at different place to the husban’ place. If her husband avoid to give livelihood or her husband is lost, at this situations woman can apply to the court of the justice to want her livelihood from her husband. İslamic law estimate the “indemnity” to the mut’a and gives to the indemnity a legalty. İslamic law does not give legality to the povert livelihood because of the there is no reason for livelihood. VI İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ...................................................................................................... VII ÖNSÖZ....................................................................................................................... X KISALTMALAR .................................................................................................. XIII GİRİŞ KAVRAMSAL ÇERÇEVE I. İddet ..................................................................................................................... 1 A. İddetin Çeşitleri ............................................................................................. 2 1. Ay Esasına Göre İddet ............................................................................... 2 2. Kur’ Esasına Göre İddet............................................................................. 4 3. Hamile Kadının İddeti................................................................................ 5 4. Kocası Mefkûd Olan Kadının İddeti .......................................................... 6 5. İstibra ......................................................................................................... 7 B. İddetin Teşri’ Hikmetleri ............................................................................... 8 II. Nafaka ................................................................................................................ 9 A. Nafakanın Ölçüsü ........................................................................................ 10 B. Nafakanın Türleri ......................................................................................... 12 C. Nafakanın Kapsamı ...................................................................................... 13 1. Yiyecek .................................................................................................... 13 2. Giyecek .................................................................................................... 15 3. Mesken ..................................................................................................... 15 4. Hizmetçi Desteği ...................................................................................... 16 5. Temizlik Gereçleri, Ev Eşyası ve Sağlık Harcamaları............................. 16 6. Techiz ve Tekfin Harcamaları ................................................................. 17 BİRİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA HAKKI I. Talak ve Fesih İddeti Bekleyen Kadının Nafakası........................................ 18 A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 18 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 20 C. Fasit Nikâh İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................ 24 E. Lian İddeti Bekleyen Kadının Durumu ........................................................ 27 F. Îla’ İddeti Bekleyen Kadının Durumu .......................................................... 28 II. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu ...................................................... 29 III. İddeti Esnasında Hamile Olan Kadının Durumu ...................................... 30 IV. İhtida Eden Kadının Durumu...................................................................... 32 VII V. İddet Esnasında Çalışan Kadının Durumu .................................................. 32 VI. Kadının Nafakasının Karşılanamadığı Durumlarda Alınacak Tedbirler33 A. Kocanın Nafakayı Ödemekten Kaçınması................................................... 33 1. Kocanın Malının Satılması ...................................................................... 34 2. Kocanın Hapsedilmesi ............................................................................. 34 B. Kocanın Nafakayı Ödemekten Aciz Kalması .............................................. 34 1. Kısmî Tediye ............................................................................................ 35 2. Koca Adına Kadına İstidâne Yetkisi........................................................ 35 3. Eski Nafaka Alacaklısından İstidane Yetkisi ........................................... 35 VII. Türk Medeni Kanununda Boşanan Kadının Nafakası ............................ 36 A. Maddî ve Manevi Tazminat ......................................................................... 36 B. Yoksulluk Nafakası ...................................................................................... 38 C. Tedbir Nafakası ............................................................................................ 39 VIII. İslam Hukukunda Maddî Tazminat ve Yoksulluk Nafakasının Muteberliği ............................................................................................................... 40 A. Maddî Tazminatın Muteberliği .................................................................... 40 B. Yoksulluk Nafakasının Muteberliği ............................................................. 44 IX. Mefkûd Koca Hakkında Nafaka Takdiri ................................................... 47 X. Boşanan Kadının Nafaka Hakkı Bağlamında İslam Hukuku ve Medeni Kanunun Mukayesesi .............................................................................................. 47 XI. İddet Nafakasını Düşüren Haller ................................................................ 49 A. Evliliğin Kadının Kusuru Sebebiyle Son Bulması ...................................... 49 B. Nafakanın Kazâ ya da Rızâ ile Takdir Edilmemesi ..................................... 50 C. Kadının Nâşize Olması ................................................................................ 51 İKİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ SÜKN HAKKI VE EVİNDEN ÇIKMAMA MÜKELLEFİYETİ I. Süknânın Mahiyeti ........................................................................................... 54 II. İddet Bekleyen Kadının Süknâ Hakkı.......................................................... 56 A. Ric’î Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 56 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 57 C. Kocası Vefat Eden Kadının Durumu ........................................................... 58 III. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkmama Mükellefiyeti ....................... 61 A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 61 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu ............................................. 62 VIII C. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu ...................................................... 63 D. İddet Esnasında Çalışan Kadının ................................................................. 65 IV. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkabileceği Durumlar ........................ 66 V. İddet Bekleyen Kadının Yolculuğu ............................................................... 68 VI. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkarılması ........................................... 70 VII. Günümüz Uygulamasında Süknânın Muteberliği.................................... 72 SONUÇ ...................................................................................................................... 73 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................. 75 IX ÖNSÖZ İslam dini evlilik müessesesine önem vermiş, boşanma durumunda kadın ve erkeğin ayrılmalarını yeterli görmeyerek hukuki müeyyidelerle bu önemi hissettirip boşanma sonrasında taraflara nafaka ve sükna başta olmak üzere bir takım hak ve yükümlülükler getirmiştir. 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu kabulünden sonra türk toplumu bu kanunla uyumu gerçekleştiremeyerek aile hayatlarını İslam hukukuna göre sürdürmek istemiştir. Sosyal yapı ve kadının aile statüsündeki değişiklik İslam hukukunda var olan boşanma sonrası müeyyidelerin uygulamasını güçleştirmiş, iddet nafakası ve sükna gibi haklar vicdanlara terkedilmiş ya da bu ihtiyaçlar medeni kanunla giderilmeye çalışılmıştır. Ancak unutulmaması gereken husus şudur ki; iddette ki hak ve yükümlülükler dünya hayatı için pek çok hikmeti ihtiva etmekle birlikte taabbüdilik yönü ile de uhrevi hayatı da ilgilendirmektedir. Klasik kaynaklarımızda “iddet” ve “nafaka” bölümlerinde iddet bekleyen kadının nafaka hakkı ve sükna mükellefiyeti ele alınmıştır. İslam hukukunda iddet bekleyen kadının nafaka ve süknâ hakkıyla ilgili daha önce müstakil bir çalışma yapılmamakla birlikte, bu konuya araştırmaların alt başlıklarında yer verdiklerini görmekteyiz. “İslam Hukukunda İddet ve Hükümleri” isimli yüksek lisans tezinde Üzeyir Durmuş, iddet bekleyen kadının hak ve sorumluluklarını ele alırken iddet nafakası ve süknaya kısaca değinilmiştir. “İslam Hukukunda İddet ve Boşanmış Kadının Evliliği” konusunda Fatih Karataş‘ın yaptığı araştırmada, iddetin illeti ve taabbüdiliği üzerinde durulmuş, nafaka ve süknâ hakkına kısa cümleler halinde yer verilmiş, günümüz problemlerine çözüm üretme çabasına gidilmemiştir. X “İslam Hukukunda Borçlusu ve Alacaklısı Bakımından Nafaka Mükellefiyeti” isimli çalışmasında Muhammet Sarı, pozitif ayrımcılık konusuna yer vermiş diğer kısımlar ise yüzeysel olarak incelemiştir. “İslam Hukukunda Karı Nafakası” isimli yüksek lisans tezinde Şadiye Görgülü, iddet nafakasına sadece bir cümleyle değinmiş, bunu da kadına ric’i talakda istihsanen verilmiş ve kocanın vicdanına bırakılmış bir hak olarak değerlendirmiştir. “İslam Hukukunda Evlilik ve Hısımlık Nafakası” adlı eserinde Celal Erbay, iddet bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda nafaka ve süknâ ayrımına gitmemiş ve bu bölümde iddet nafakasının mahiyetinden çok tarafların nafaka alacaklısı ve borçlusu olabilmesi için gerekli hukuki özellikleri türk yargı muhakemeleri açısından açıklamıştır. Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının muteberliğine değinilmemiştir. “Mehir, Nafaka ve İtaat Kavramları Çerçevesinde İslama Göre Ailede Eşlerin Sorumlulukları” isimli çalışmasında Emine Eravcı, teziyle ilgili kavramları açıklarken, İslam pasifleştirdiğini hukuku terminolojisinde savunmuştur. Eşlerin ki nafaka gönüllü kavramının, olarak kadını sorumlulukları paylaşabileceklerini, hak ve yükümlülük olgusunun anlaşmazlık durumlarında anlam kazandığı, yapılan araştırmada göz ardı edilerek islam hukuku ağır bir üslupla eleştirilmiştir. Çalışmamız “giriş”ten sonra iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ayrılık sebebine göre iddet bekleyen kadının nafaka hakkı, medeni kanunda yer alan maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakasının muteberliğini incelemeye çalışırken; ikinci bölümde iddet bekleyen kadının mesken hakkı ve evinden çıkmama mükellefiyetini evinden çıkabileceği durumları ele almaya çalıştık. Araştırmamızda Kur’an ve sünnet temel kaynağımız olmuştur. Bunun yanında dört mezhebin görüşleriyle birlikte Zahirî, Caferî ve İmamiyye mezheplerinin görüşlerine de yer vermeye gayret ettik. XI Bunlarla birlikte “nafaka” ve “sükna”nın kanunlarda uygulanabilirliğini göstermek ve mukayese imkanı sağlama maksadıyla Hukuk-ı Âile Kararnâmesi ve Türk Medeni Kanunu’na zaman zaman atıfta bulunmaya çalıştık. Bu çalışmanın hazırlanması aşamasında yardımlarını esirgemeyen saygı değer hocam Prof. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU, kıymetli vakitlerini esirgemeden bize rehberlik eden hocalarım Prof. Dr. Orhan ÇEKER, Prof. Dr. Saffet KÖSE ve Prof. Dr. Halit ÇALIŞ ve Arş. Gör. Huzeyfe ÇEKER beyefendilere ve eşim Hüseyin GÜRPINAR’a teşekkürü bir borç telakki ederim. Hatice BOYALI GÜRPINAR Ankara - 2011 XII KISALTMALAR by. : Basım yeri yok cc. : Celle Celalühu DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Hz. : Hazreti MÜİFVY : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları mad. : Madde Mtb. : Matbaası OMÜİFD : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi s. : Sahife Ter. : Tercüme eden v. : Vefat tarihi Yay. : Yayınları bt. : Binti XIII GİRİŞ KAVRAMSAL ÇERÇEVE Çalışma konumuzun İslam hukukunda iddet bekleyen kadının nafaka ve süknâ hakkı olması hasebiyle, araştırmamıza temel teşkil etmesi ve konunun daha iyi anlaşılması için “iddet”, “nafaka” ve “istibra” kavramlarını açıklamakta fayda görüyoruz. I. İddet Sözlükte, saymak, sayılan şeyin miktarı, adet anlamına gelen “iddet” kelimesi1; İslam hukukunda, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda evliliğin izlerinin yok olması için beklenilen şer’i müddete denir. Bu süre dolmadan kadın, bir başkasıyla bazen de boşandığı eşiyle evlenemez. 2 ﻞ َأنْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َﻓﻤَﺎ ِ ْﻃﱠﻠﻘْ ُﺘﻤُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦْ َﻗﺒ َ ت ُﺛﻢﱠ ِ ﻦ ﺁ َﻣﻨُﻮا ِإذَا َﻧ َﻜﺤْ ُﺘ ُﻢ اﻟْ ُﻤﺆْ ِﻣﻨَﺎ َ ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﱠﻟﺬِﻳ ﻋ ﱠﺪ ٍة َﺗﻌْ َﺘﺪﱡو َﻧﻬَﺎ ِ ْﻦ ِﻣﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ َْﻟ ُﻜﻢ “Mü’min kadınları nikâhlayıp da sonra cinsel birleşmeden önce boşamışsanız üzerine sayacağınız iddet yoktur…”3ayetin hükmü gereğince nikâh akdinden sonra cinsel ilişki ve sahih halvet olmadan meydana gelen boşamalarda kadının iddet yükümlülüğü yoktur.4 1 İbn Manzûr, “İdd” mad., III/281; Ramlî, VII/111. 2 Mevsılî, III/210; Bilmen, II/368; Ebû Zehrâ, s. 371. 3 Ahzab, 33/49. 4 Acar, “iddet”, DİA, XXI/ 467; Yaman, s. 87. A. İddetin Çeşitleri İddet, taraflara nafaka ve mesken başta olmak üzere, nesep, mirasçılık gibi hak ve sorumluluklar getirmektedir. Bu sebeple evliliğin sona eriş şekline ve kadının fizyolojik durumuna göre iddetin süresi şu şekilde değişkenlik arz etmektedir: 1. Ay Esasına Göre İddet Ay esasına göre iddet bekleyenlerin başında, kocası vefat eden kadınlar gelmektedir. Allah (c.c.) beklenilmesi gereken süre hususunda şöyle buyurmuştur: ﻋﺸْﺮًا َ ﻦ َأرْ َﺑ َﻌ َﺔ َأﺷْ ُﻬ ٍﺮ َو ﺴ ِﻬ ﱠ ِ ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ َ ْن َأزْوَاﺟًﺎ َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ َ ن ِﻣﻨْ ُﻜﻢْ َو َﻳ َﺬرُو َ ْﻦ ُﻳ َﺘ َﻮ ﱠﻓﻮ َ وَاﱠﻟﺬِﻳ “..Sizden vefat edenlerin geride bıraktığı zevceler, bizzat kendileri dört ay on gün iddet beklerler….5Ayette “gerdeğe girilmiş” ifadesi bulunmadığından, kadınlar vefat durumunda zifaf yahut halvet göz önünde bulundurulmaksızın iddet beklerler6 ﻻ ﻳﺤﻞ ﻻﻣﺮاة ﻣﺴﻠﺔ إن ﺗﺆﻣﻦ ﺑﺎﷲ و اﻟﻴﻮم اﻻﺧﺮ أن ﺗﺤﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﻴﺖ ﻓﻮق ﺛﻼﺛﺔ أﻳﺎم إﻻ ﻋﻠﻰ زوﺟﻬﺎ أرﺑﻌﺔ أﺷﻬﺮ وﻋﺸ ًﺮا “Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kadının ölmüş bir kimse için üç günden fazla yas tutması helal değildir. Yalnız kocası bundan müstesnadır. Onun iddeti dört ay on gündür.’’ 7 hadisi de bu hükmü teyid etmektedir. Hukûk-ı Âile Kararnâmesi bu konuya şöyle yer vermiştir: Madde 143: Hamil olanlardan maada zevci vefat eden ve nikâh-ı sahih ile menkûhe olan kadınların ictima vuku’ bulsun veya bulmasın dört ay on gün iddet beklerler. 5 Bakara 2/234. 6 Serahsî, VI/30; Mehmet Zihni Efendi, III/248; Bilmen, II/373. 7 Dârimî, “Talak” 12, II/165; Buhâri, “Talak” 40, VII/59; Müslim, “Talak” 9, II/11; Ebû Dâvud, “Talak” 41, II/389; İbn Hâcer, IX/392. 2 İslam âlimleri iklim şartları, kişisel faktörler gibi etmenleri göz önünde bulundurarak, hayız görme yaşında; alt sınır olarak dokuz, üst sınır olarak onbeş; hayızdan kesilme yaşını ise elli beş yaşı tamamlama olarak kabul etmişlerdir.8 Belirtilen sınırın altında ya da üstünde olan yani küçüklükten yahut yaşlılıktan hayız görmeyen kadınların boşanmaları durumunda beklemeleri gereken iddetin müddeti ise: ْن ارْ َﺗﺒْ ُﺘﻢْ َﻓ ِﻌﺪﱠ ُﺗ ُﻬﻦﱠ َﺛﻠَﺎ َﺛ ُﺔ َأﺷْ ُﻬ ٍﺮ وَاﻟﻠﱠﺎﺋِﻲ َﻟﻢ ِ ﺾ ِﻣﻦْ ِﻧﺴَﺎ ِﺋ ُﻜﻢْ ِإ ِ ﻦ اﻟْ َﻤﺤِﻴ َ ﻦ ِﻣ َ ْوَاﻟﻠﱠﺎﺋِﻲ َﻳ ِﺌﺴ ﻦ َ ْﺤﻀ ِ َﻳ “Kadınlarınızdan hayızdan kesilenler hakkında şüphelenirseniz, onların iddeti üç aydır. Henüz hayız görmeyenlerin de öyle.”9 ayetiyle belirlenmiştir. Hayız görme yaşında olup, hayız görmeye başlamış olduğu halde gebelik, süt emzirme, hastalık gibi bir sebebe bağlı olmaksızın sebebi bilinmeyen durum sebebiyle uzun müddet hayız görmeyen kadınların iddeti, Hanefî10 ve Şafiîlere11 göre hayız oluncaya ya da hayız olma yaşına ulaştıktan sonra netlik kazanmaktadır. Mâlikî12 ve Hanbelîlere göre13 ise bu durumda kadının on iki ay iddet beklemesi gerekir. Bunun dokuz ayı istibrânın gerçekleşmesi için, üç ayını ise ihtiyat olarak belirlenmiştir. İslam’ın genel ilkeleri ve aile hayatından beklediği özel yararlar göz önüne alındığında Hanefî ve Şafiîlerin bu derece ihtiyatlı davranmaları, ne bekâr ne de evli sayılan kadın için meşakkat, iddet müddetince nafaka ödeyen koca için külfet olarak görülmektedir. 14 8 Hassâf, s. 65; Bilmen, II/393. 9 Talâk, 65/4. 10 Merğînâni, II/315. 11 Şîrâzî II/144. 12 İbn Rüşd, II/76. 13 İbn Kudâme, VII /457. 14 Şîrâzî, II/143; Acar, “İddet”, DİA, XXI/468. 3 Hukûk-ı Âile Kararnâmesi, bu konuda Mâlikî mezhebinin görüşünden istifade ederek tarafları külfetten kurtarma yoluna gitmiştir. Madde 140: Mutedde zikr onulan müddet zarfında hiçbir hayız görmediği veyahut bir veya iki hayız gördükten sonra munkatı’ olduğu takdirde eğer sinn-i iyâse vâsıl olmuşsa vusul tarihinden itibâren üç ay olmamış ise iddet-i lüzumu zamanından itibaren dokuz ay iddet bekler.15 2. Kur’ Esasına Göre İddet Boşanmış ya da nikâhı fesh olmuş kadınların beklemesi gereken iddet süresi, Kur’an-ı Kerim’de de şöyle belirtilmiştir: ﻦ َﺛﻠَﺎ َﺛ َﺔ ُﻗﺮُو ٍء ﺴ ِﻬ ﱠ ِ ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ َ ْت َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ ُ ﻄﱠﻠﻘَﺎ َ وَاﻟْ ُﻤ “Boşanan kadınlar bizzat kendileri üç kuru’ beklerler….”16 Ayetteki “”ﻗﺮوء lafzının hem hayız, hem de temizlik manalarına gelmesi, âlimler arasında iddet süresi hususunda ihtilafa sebep olmuştur. Hanefî ve Hanbelîler, “hayız” manasını tercih ederken;17 Şafiî ve Malîkîler ise “temizlik durumu” olarak anlam vermişlerdir.18 Hukûk-ı Âile Kararnâmesi bu konuya şöyle yer vermiştir: Madde 139: Akd-i sahih ile menkuha olup, ictimâdan sonra zevcinden talak veya fesih ile tefrik ile iftirak eden hamil veya sinn-i iyasa vasıl olmayan kadınların müddeti iddet-i üç hayz-ı kâmildir. Şu kadar ki kadın üç ay mururundan mukaddem iddetinin inkizasını iddia eylerse kabul olunmaz. 19. Türk Medeni Kanunu’nda ise kadının yeni evlilik yapması için gereken süre şöyle belirtilmiştir: 15 Aydın, s. 262. 16 Bakara, 2/228. 17 Serahsî, VI/14, İbn Kudâme, VII/338. 18 İbn Rüşd, II/72; Nevevî, Minhâc, s. 422. 19 Aydın, s. 262. 4 Madde 132: Evlilik sona ermişse kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Kadının önceki evliliğinden hamile olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbirleriyle evlenmek istemeleri halinde mahkeme bu süreyi kaldırır. 3. Hamile Kadının İddeti İddeti esnasında hamile olan kadının iddeti, doğum yapması ile sona erer.20 Bu hüküm ﻦ ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ َ ﻦ َ ْﻀﻌ َ ﺟُﻠ ُﻬﻦﱠ َأنْ َﻳ َ ل َأ ِ ت اﻟَْﺄﺣْﻤَﺎ ُ َوأُوﻟَﺎ “Hamile kadınların iddetler ise çocuk doğurmaları ile biter…”21 ayetiyle açıkça ortadadır. Ayrıca bu hükmün delili sünnette de şöyledir: إن ﺳﺒﻴﻌﺔ اﻷﺳﻠﻤﻲ ﻧﻔﺴﺖ ﺑﻌﺪ وﻓﺎة زوﺟﻬﺎ ﺑﻠﻴﻞ ﻓﺠﺎءت اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﺎﺳﺘﺎذﻧﻪ أن ﺗﻨﻜﺢ ﻓﺄذن ﻟﻬﺎ ﻓﻨﻜﺤﺖ “Sübey’a bt. Eslemiyye kocasının vefatından bir gün sonra doğum yapmış, sonra da Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem’)e gelerek evlenmek için izin istemişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem’)inde izin vermesinden sonra da evlenmişti ”22 Hz. Ömer’in de şöyle dediği rivayet edilir: ”Kocası henüz musalla taşındayken kadının doğum yapmasıyla, iddeti bitmiş, evlenmesi helal olmuştur.”23 20 Serahsî, VI/15; İbn Rüşd, II/101; Râzi, XXX/37; Nevevî, Ravza, VI/193; Ebû Zehra, s. 383. 21 Talak, 65/4. 22 Mâlik, s. 89. 23 Şafiî, V/324. 5 4. Kocası Mefkûd Olan Kadının İddeti İslam hukukunda “mefkûd” kendisinden haber alınamayan, nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen kayıp kimse24 anlamında kullanılmaktadır. Hanefîlere göre kadın, mefkûdun öldüğünün kesinlik kazanmasına kadar başkasıyla evlenemez.25 Cumhura göre, mefkûdun vefat ettiği kanaatinin hâkim olması durumunda, kadın dört yıl bekler daha sonra ölüm iddetini tamamlar.26 Hz. Ömer zamanında kocası kaybolan kadına Hz. Ömer, dört sene beklemesini söyler. Bu süreyi bekleyip gelen kadına Hz. Ömer, tekrar dört ay on gün beklemesini söyler. Kadının bu süre sonunda tekrar Hz. Ömer’e gelmesiyle Hz. Ömer, bu adamın velisi nerededir? diye sorar. Velisi getirildiğinde, Hz. Ömer, kadını boşamasını emreder. O’da bunu yapınca Hz. Ömer kadına: “Dilediğin kimseyle evlenebilirsin.” buyurmuştur.27 Hukuk-ı Aile Karanâmesi bu konuda Cumhurun görüşünü benimseyerek bu konuya şöyle yer vermiştir: Madde 127: Nafaka cinsinden mal terk ettiği halde teğayyün eden bir kimsenin zevcesi, hâkime bi’l-müraca’a tefrikini talep etse, hâkim o kimse hakkında icray-ı tahkikat eder. Nerede olduğuna ve hayat ve mematına dair haber alınmasından ye’s hâsıl olur ise, ye’s tarihinden itibaren dört sene te’cil eyler. İş bu müddet zarfında haber alınamadığı ve zevce talebinde musır bulunduğu halde tarafeyni tefrik eder. Eğer zevc muharebede gaybubet etmiş ise hâkim tarafeyni muharebeynin üseranın yerlerine avdetinden itibaren bir sene murur eyledikten sonra tefrika hükmeder. Her iki halde zevce hüküm tarihinden itibaren iddet-i vefat bekler.28 24 Karaman, I/315. 25 Gözübenli, “Mefkûd”, DİA, XXVIII/354. 26 Sahnûn, V/130; Şîrâzî, II/146; İbn Kudâme, VII/488. 27 Mâlik, s. 575. 28 Aydın, s. 260. 6 5. İstibra İslam hukukunda istibra, cariye ya da zina eden hür kadının rahminde çocuk olup olmadığının bilinmesi için, mâlik olma, mülkiyetin sona ermesi yahut şüphe ile beraberlik gibi sebeplerden birinin subutu sebebi ile belirli bir süre beklemesidir.29 a. Cariyenin İstibrası Cariyenin mülk edinilmesi ya da mülkiyetin son bulması durumunda istibrası bir kar’ dır. Hamile olması halinde ise istibra doğumla gerçekleşir. 30 b. Hür Kadının İstibrası Hür kadının evlilik dışı cinsel ilişkide bulunmasından sonra evlenmek istemesi halinde bir müddet beklemesi gerekir. Kadın, suç ortağı erkekle hemen evlenmek isterse beklemeden evlenebilir. Kadının başka bir erkekle evlenmeyi istemesi üzerine istibra ile iddetin, gerekip gerekmediği hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Hanefî ve Şafiîlere31 göre evli, iddet bekleyen kadınların bilerek zina etmeleri durumunda istibra ile iddet beklemesi vacip değildir. Mâlikî ve Hanbelîlere32 göre kadından ilişkiden itibaren üç hayız görmekle istibrası istenir Şayet bilmeyerek batıl evlilik sonucu zifaf gerçekleşmişse kadının üç hayız müddeti iddet beklemesi gerekir. Çünkü bu durumda akit fasit olur. Fasit nikâh akdi sonrasın zifafın gerçekleştiği durumlarda iddet beklenilmesi icap eder.33 29 Zuhaylî, VII/665. 30 Mâverdî, XI/294; Şîrâzî, II/153. 31 Şîrâzî, II/152, Zuhaylî, VII/668. 32 Sahnûn V/118; İbn Kudâme, VI/509. 33 Serahsî, VI/55. 7 B. İddetin Teşri’ Hikmetleri 1- İddetle ilgili ayetler incelendiğinde, ilk akla gelen kadının hamile olup olmadığının anlaşılması için bu sürenin beklenildiğidir. Kadın, bu süre zarfında başka evlilikten uzak tutularak neseplerin karışması önlenecektir.34 Fakat günümüz teknolojisiyle kadının hamileliği bu süreyi beklemeden de tespit edilmekte, bilinemediği durumlarda ise nesep karışıklığı DNA tesleriye ortadan kaldırılmaktadır. Bu durumda “kadının hamileliğinin anlaşılması” bize iddetin illeti olmadığını göstermektedir. Şayet illette bulunması gereken; zahir, munzabıt ve münasip vasıflardan, “munzabıt” vasfını bulundurmaması, bize bunun iddetin illeti değil de hikmeti olduğunu göstermektedir.35 2- Evlenme gibi boşanma da hukukî bir tasarruftur. Gelip geçiçi heveslerin, salt duygusal yaklaşımların ürünü olmamalıdır. Böyle bir kararın verilmesinde duygusal davranmak kaçınılmazdır. Eşler iddet süresince, hem ferdi hem de toplum için önemli olan boşanma kararlarını rasyonel değerlendirme fırsatı bulacaklardır.36 3- Kocası vefat eden kadının iddet beklemesinin hikmeti kocasına vefasını, eşinin ailesine ise saygısını göstermesidir. Kadın, kocasının vefatında hıdada uyarak üzüntüsünü, süknâya uyarak da yuvasına bağlılığını gösterir. Aksi halde kadının derhal evlenmesi dedikoduların artmasına sebep olur. Bu açıdan düşünüldüğünde iddet olgusu sadece taraflara değil, tarafların ailelerine de gelecek zararların bertaraf edilmesini sağlamaktadır.37 4- İddet, boşanmış eşlerin yaşanan huzursuzlukların etkisinden kurtulup yeni bir hayata uyum sürecidir.38 34 Serahsî, VI/8; Bilmen, II/394. 35 Şa’bân, s. 157. 36 Kur’an Yolu, V/384. 37 Bilmen, II/394; Kur’an Yolu, I/376. 38 Kur’an Yolu, I/378. 8 5- İddette tarafların yükümlülük ve haklarının olması evlilik müessesesinin ciddiyetini vurgulamaya yöneliktir. Nikâh akdiyle hayatlarını birleştiren eşlerden aynı ciddiyette ayrılmaları istenerek aile kurumunun anlık heveslerden bertarafı amaçlanmıştır. 6- İddette tarafların, hak ve yükümlülükleri hususundaki yaptırımlar, tarafların boşanma kararı almalarında caydırıcı unsur olabilmektedir. Yukarıda açıkladıklarımızın dışında da iddetin hikmetlerinin olması muhakkaktır. Burada ifade etmemiz gereken şudur ki; tarafların iddetle ilgili emirlere maslahat için değil, kulluklarını yerine getirme maksadıyla uymaları en güzel olanıdır. Bu konuda iddetin hükümlerine uyan kişinin hikmetle değil, hakkullahla ilgilenmesi doğru olsa gerektir. II. Nafaka Arapça bir kelime olan “”ﻧﻔﻖ, “ ”أﻧﻔﻖfiilinin masdarı olan “ ”إﻧﻔﺎقdan isimdir. “ ”ﻧﻔﻖkelimesi sözlükte;” bir şeyin, azalması, harcama, gider, geçim masrafı, aile reisinin ev ehli için bulundurması gereken yiyecek, giyecek; geçinmek için lazım olan para, aile ve çocuklarını geçindirecek iaşe” anlamlarına gelmektedir.39 Çoğulu “ ”ﻧﻔﻘﺎتve “ ”ﻧﻔﺎقşeklinde gelen “ ”اﻧﻔﻖkelimesi ise sözlükte, “insanın aile fertleri için sarf ettiği şey, yiyeceklerin, malının ve paranın tükenmesi, insanın malını, mülkünü harcayarak tüketmesi,”40 anlamlarında kullanılmaktadır. İslam hukukunda nafaka, iaşe, giyim eşyası ve süknâ (meskende oturma hakkı)41 dır. Maişet için lazım olan şeyler, giyim için ihtiyaç duyulan eşya, iskân ve ikamet için gerekli olan her şey nafaka mükellefiyetinin içindedir.42 39 İbn Manzûr, “Nfk” mad., X/357. 40 Mergînânî, II/328; Bilmen, II/444. 41 Kadri Paşa, s. 5; İbn Âbidîn, II/886; Bilmen, II/444; Erdoğan, s. 443. 42 Tusî, VI/2; Serahsî, V/181; İbn Âbidîn, II/886; Bilmen, II/244; Zuhaylî, VII/786; Karaman, I/286. 9 Türk Medeni Kanunun’da nafaka, bazı şahısların iaşe ve bakımını sağlama borcu yükleyen ve zaruret içinde bulunan hısımlara yardım zorunluluğu içeren bir kurumdur.43 A. Nafakanın Ölçüsü Ailenin ekonomik ihtiyaçlarını belirlemede Kur’ân ve sünnetin getirdiği ölçü, her dönemin âlimlerinin kendi şartları doğrultusunda içini doldurabilecekleri “ma’ruf” kavramıdır.44 Bakara süresi 233. ayeti bizlere nafakanın ölçüsünü şöyle bildirmektedir ﻋﻠَﻰ َ ﻋ َﺔ َو َ ﻦ ِﻟ َﻤﻦْ َأرَا َد َأنْ ُﻳ ِﺘﻢﱠ اﻟ ﱠﺮﺿَﺎ ِ ْﻦ آَﺎ ِﻣَﻠﻴ ِ ْﺣﻮَْﻟﻴ َ ﻦ ﻦ َأوْﻟَﺎ َد ُه ﱠ َ ْﺿﻌ ِ ْت ُﻳﺮ ُ وَاﻟْﻮَاِﻟﺪَا ٌﻒ َﻧﻔْﺲٌ ِإﻟﱠﺎ ُوﺳْ َﻌﻬَﺎ ﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎ ﱠر وَاِﻟ َﺪة ُ ف ﻟَﺎ ُﺗ َﻜﻠﱠ ِ ﻦ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو اﻟْ َﻤﻮْﻟُﻮ ِد َﻟ ُﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻬﻦﱠ َو ِآﺴْ َﻮ ُﺗ ُﻬ ﱠ ﻚ َ ﻞ َذِﻟ ُ ْث ِﻣﺜ ِ ﻋﻠَﻰ اﻟْﻮَا ِر َ ِﺑ َﻮَﻟ ِﺪهَﺎ َوﻟَﺎ َﻣﻮْﻟُﻮدٌ َﻟ ُﻪ ِﺑ َﻮَﻟ ِﺪ ِﻩ َو “Anneler çocuklarını tam iki sene emzirirler. Bu hüküm süt müddetini tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin yiyeceği ve giyeceği ma’ruf bir şekilde evlat kendisinin olan babaya borçtur. Hiç kimse gücünden ziyade bir şeyle mükellef tutulamaz. Hiçbir anne ve baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de aynı borçtur.” Hz. Âişe’den nakille: هﻨﺖ ﺑﻦ ﻋﺘﺒﺔ ﻗﺎﻟﺖ ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ إن أﺑﺎ ﺳﻔﻴﺎن رﺟﻞ ﺷﺤﻴﺢ وﻟﻴﺲ ﻳﻌﻄﻨﻲ ﻣﺎ ﻳﻜﻔﻨﻲ ووﻟﺪي إﻻ ﻣﺎ أﺧﺬت ﻣﻨﻪ وهﻮ ﻻ ﻳﻌﻠﻢ ﻓﻘﺎل ﺧﺬي ﻣﻦ ﻣﺎل أﺑﻲ ﺳﻔﻴﺎن ﻣﺎ ﻳﻜﻔﻴﻚ ووﻟﺪك ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف 43 Ergenekon, s. 9. 44 Tûsî, VI/4. 10 “Hind bt. Utbe: Ya Rasulullah! Ebû Süfyân cimri bir adam. Bana ve çocuklarıma ondan habersiz aldıklarımın dışında yetecek kadar mal vermiyor.” deyince Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ebu Süfyân’ın malından örfe göre, sana ve çocuğuna yeterli olanını al ” buyurmuştur.45 Kendisine örfe uygun olanını emretmiş ve başka bir ölçü getirmemiştir.46 Yine Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde, Bakara 2/233’de geçen ibare ile aynı hükmü ifade eden: وﻟﻬﻦ ﻋﻠﻴﻜﻢ رزﻗﻬﻦ وآﺴﻮﺗﻬﻦ ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف “Sizin de, örfe uygun bir şekilde kadınların geçimlerini ve giyimlerini sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarıdır.47” buyurmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda ise nafakanın ölçüsü şu şekilde belirtilmiştir: Madde 316: Davacının geçinmesi için muktazî, diğer tarafın geliri ile mütenasip bir muavenette olur. Bu durumda nafakanın miktarı, nafaka alacaklısının yaşaması ve geçinmesi için lüzumlu vasıtaları tedarik etmeğe yetecek miktarda olmalıyken, nafaka borçlusu açısından ise onun gelirine göre olmalıdır.48 45 Buhârî, “ Nafakât” 9, VI/64. 46 Serahsî, V/181. 47 Müslim, “Hac” 19, II/890. 48 Cessâs, III/464. 11 B. Nafakanın Türleri İslam hukukunda nafaka konusunda alacaklı ve borçlu münasebetinin olabilmesi için taraflar arasında evlilik, akrabalık ve mülkiyet sebeplerinden birinin bulunması gerekir.49 Eşlerin nikâh akdine taraf olmaları ve evlilik hayatı yaşamaları, aralarında nafaka hukukunu oluşturur. Bu durumda kadın nafaka alacaklısı, koca da nafaka yükümlüsüdür. Kocanın nafaka yükümlülüğü, evlilik sürecinde olduğu gibi iddet müddetinde de devam eder.50 Nafaka hukuku sadece eşler arasında olmayıp, kişinin bakıma muhtaç akrabaları arasında da gerçekleşebilir. Kişi çocukları, torunları gibi usûlüne yahut baba ve dedesi gibi ihtiyaçlarını gideremeyen fürûuna karşı da nafaka yükümlüsü olabilir ki, buna “usul-fürû’ nafakası” denir.51 Nafakaya muhtaç oldukları halde usul ve füru’dan kimseleri bulunmayan kimselerin nafakalarını, yakın akrabalarının karşılaması gerekir. Bu yükümlülüğü de “hısımlık nafakası” adı52 verilir. İslam hukukunda nafaka mükellefiyeti, kişinin eş ve akrabalarıyla sınırlı olmayıp, mülkiyetinde bulunan ve menfaatleri tamamen kendine ait mal, köle, cariye ve hayvanatı da kapsamaktadır. Bunların varlık ve verimliliklerini sürdürebilmeleri için yapılan harcamalara da “mülkiyet nafakası” adı verilir. Sahibinin nafakadan imtina’ etmesi durumunda köle çalıştırılarak nafakasını kazanmaya, hayvanların nafakasının ihmal edilmesi durumunda ise sahibi, hayvanları satmaya mecbur edilir.53 Türk Medeni Kanunu’nda hısımlık nafakasına şöyle yer verilmiştir: 49 Nevevî, Ravza, VI/449. 50 Zuhaylî, VII/763. 51 Bilmen, s. 496. 52 Bilmen, s. 506. 53 Bilmen, s. 508. 12 Madde 364: Herkes yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üst soyu ve alt soyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. C. Nafakanın Kapsamı Beslenme, giyim, kuşam barınmave sağlık giderlei ile bunlara tabi olanların, boşanan kadına iddet müddeti içerisinde verilmesine “iddet nafakası” adı verilmektedir.54 Bu konu başlığı altında nafaka yükümlüsü olan kocanın, kadına neler vermesi gerektiği ve verileceklerin miktarı üzerinde duracağız. Kocanın nafaka yükümlülüğü şu hususları içerir: 1. Yiyecek İslam hukukçuları kadın için yiyecek, içecek ve buna bağlı olanların yeterli olanı ile takdir edilmesinde ittifak etmişlerdir.55 Bunun sebebi Hz. Peygamber’in Hind’e: “Sana ve çocuğuna yeterli olanı ma’ruf bir şekilde al.” şeklinde buyurmuş olmasıdır. Hind’e miktar belirtmeden alması emri, takdiri onun ictihadına bıraktığını gösterir. Yine Kur’ân’da yüce Allah (c.c.): ف ِ ﻦ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو ﻋﻠَﻰ اﻟْ َﻤﻮْﻟُﻮ ِد َﻟ ُﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻬﻦﱠ َو ِآﺴْ َﻮ ُﺗ ُﻬ ﱠ َ َو “….Annelerin rızkı ve giyeceği ma’ruf bir şekilde babaya aittir…” şeklinde ifade etmiş ve yine Hz. Peygamber Veda Haccı’nda : وﻟﻬﻦ ﻋﻠﻴﻜﻢ رزﻗﻬﻦ وآﺴﻮﺗﻬﻦ ﺑﺎﻟﻤﻌﺮوف 54 Erdoğan, s. 443. 55 Şîrâzî, II/160; İbn Mürtedâ, IV/432; Serahsî, V/180-181; Kâsânî, IV/20; Mergînânî, II/327; İbn Rüşd, II/45; Mevsılî, IV/4. 13 “…Onların sizin üzerinizdeki hakkı ma’ruf bir şekilde yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.”56 buyurmuşlardır. Hanefîlere57 göre, yiyecek nafakası günlük, haftalık, aylık olarak ödenmesinde kocaya hangisi kolaysa ona göre takdir edilirken, Şâfiî58 ve Hanbelîlere59 göre, nafaka her günün başlangıcında verilir. Çünkü o vakit, ihtiyaç vaktinin ilk ânıdır. Eşler vakti öne veya geriye alma konusunda ittifak ederlerse bu da geçerli olur. Hanefî60 ve Şafiîlere61 göre nafakanın belirlenmiş bir miktarı yoktur.62 Nafaka miktarının belirlenmesinde her iki tarafın ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınarak miktar tayin edilir. Hanbelîlere göre, yiyecek için yeterli miktar en az bir rıtl63 ya da bir müdd64 ekmektir. Yiyecekte cins önemlidir, miktarı ise erkek zengin de olsa fakir de olsa önemli değildir.65 Eğer yiyecek nafakasının miktarı konusunda anlaşılamazsa hâkim ya da bu konuda bilirkişi zengin kimse ile yaşayan zengin kadının yiyecek nafakasının nasıl olacağını, orta halli bir erkek ile evli olan orta halli kadının yiyecek nafakasını ve 56 Müslim, “ Hac” 19, II/890. 57 Hassâf, s. 32; Serahsî, V/181; Kâsânî, IV/23. 58 Şirbînî, III/ 520. 59 İbn Kudâme, VII/565. 60 Serahsî, V/182; Cezerî, VI/2787. 61 Şafiî, V/87; Şîrâzî, II/164; Şirbînî, III/521. 62 Serahsî, V/182. 63 Rıtl sözlükte; sıvı maddeler için kullanılan yüz otuz dirhemlik bir ölçek, şeklinde geçmektedir. Bkz. Erdoğan, s. 480. 64 Müdd sözlükte; Iraklılara göre iki rıtl-ı ırâkî miktarı yani 260 dirhemlik bir kaptır. Hicazlılara göre bir rıtl-ı hicazî ile bir rıtlın üçte biri kadardır, şeklinde geçmektedir. Bkz. Erdoğan, s. 412. 65 İbn Kudâme, VII/565. 14 fakir kimse ile evli olan kadının yiyecek nafakasını, örfteki emsallerine göre en alt sınırdan belirler.66 2. Giyecek İslam hukukçuları karısının giyimini temin etme görevinin kocaya ait olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.67 Giyecek ihtiyacının, kadının kifâyeti kadarı ile tesbit edileceği konusunda da ittifak vardır. Eşlerin zenginlik fakirlik durumları ve kadının emsalinin normalde giydiği kıyafete göre yeterli miktarı tayin eder.68 Giyim eşyalarının kumaş olarak değil, giyilmeye hazır olarak teslimleri esastır. Aksi takdirde dikiş masraflarının da karşılanması gerekir; bunlar olmazsa bedelleri ödenir.69 Ayakkabı açısından da durum aynıdır.70 Eğer kadın alınan giysiyi, satmak ya da sadaka olarak vermek istiyorsa bundan zarar görmemesi şartı ile kabul edilebilir.71 Kadının teslim aldığı nafakayı çaldırması durumunda ise koca ona vakti gelmeden ikinci bir nafaka vermek zorunda değildir.72 3. Mesken İslam hukukuna göre koca kadına barınması için mesken temin etmek zorundadır. Bu konu ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınacağından bu kadarıyla iktifa etmeyi uygun görüyoruz. 66 İbn Kudâme, VIII/572; Mevsılî, IV/4. 67 Serahsî, V/180; İbn Kudâme, VII/163- VII/572; Şirbînî, III/ 523; Ramlî, VII/174; Bek, s. 960. 68 İbn Hazm, X/91; İbn Rüşd, II/45; İbn Kudâme, VII/572; Şirbînî, III/521. 69 Erbay, s. 29. 70 Şirbînî, III/527. 71 İbn Kudâme, VII/572; Bilmen, II/454. 72 Serahsî, V/206. 15 4. Hizmetçi Desteği İslam hukukçuları koca zenginse ve kadın da babasının evinde kendi hizmetini görmüyor hizmetçi kullanıyorsa kadın için hizmetçi tutmanın gerekliliği konusunda fakihler ittifak etmişlerdir.73 Koca aynı zamanda hizmetçinin yatacağı yeri ve gerekli eşyalarını sağlamakla da mükelleftir. 74 5. Temizlik Gereçleri, Ev Eşyası ve Sağlık Harcamaları Nafaka borçlusu boş bir mesken vermekle borcunu ifa etmiş olmaz. Çünkü bu kadarı ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. Evin, kullanılmaya elverişli hale gelmesi şarttır. Perde takılmalı, evin ısısı oturmaya uygun hale getirilmeli ve ışık düzeni de ihtiyaca cevap verecek nitelikte olmalıdır. Hasır, sergi, keçe ve tarak, çöven, sabun, lif, yağ ve hatmi bitkisi gibi temizlik ve kir gidermede kullanılan şeyleri de yörenin âdetine göre alır.75 Makyaj malzemelerini temin etmek kocanın görevi değildir.76Mâlikîler makyaj malzemeleri hususunda, kadının alışkanlığı varsa, süslenmediği takdirde zînetinde eksiklik olacaksa ve kocanın da rağbeti azalacaksa, süs eşyalarını nafakadan saymaktadırlar.77 İslam hukukçularının çoğunluğu zorunluluk ifade etmeyen bazı ihtiyaç maddelerini nafaka kapsamına alırken; sağlık harcamalarını ebe ücretini ödemekle sınırlı tutmuşlardır.78 Bunu kiralanan evin menfaatine kıyas etmişler “mülkün aslında meydana gelen hasarlar mülkün sahibini ilgilendirir.” görüşünü savunmuşlardır. İlk dönemlerde tedavinin yekûn tutmaması, insanların teşhis ve tedavi imkânlarına kolay 73 Şîrâzî, II/162; İbn Mürtedâ, IV/432; Serahsî, V/182; Kâsânî, IV/24; Merğînânî, II/327; İbn Rüşd, II/45; İbn Teymiyye, II/114; İbn Hâcer, IX/306; Meydânî, III/94. 74 Serahsî, V/181. 75 Cezîrî,VI/2785; Zuhaylî, VII/807, Erbay, s. 16. 76 Cezîrî,VI/2766. 77 Cezîrî, VI/2788. 78 Kâsânî, IV/20; Cezîrî, VI/2766; Ramlî, VII/169. 16 ulaşması ya da tedavi olanaklarının fazla olmamasının alimlerimizin bu giderleri nafaka kapsamına almama sebeplerinden olduğu muhtemeldir. Günümüzde ise sağlık harcamaları aile bütçesinde önemli bir yer tutmakta ve bazen bu masraflar süreklilik arz etmektedir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müteahhit defalar etrafındaki kişileri tedavi olmaya teşvik etmiştir. Nitekim Übey b. Ka’b hastalandığı zaman Rasulûlullah ona doktor göndermişti.79 Ayrıca İslam dini can güvenliğinin tehlikeye atılmamasını, hayatın kurtarılmasını dinin haram kıldığı şeylerin yenilip içilmesi pahasına olsa da vacip kılmıştır. İnatçı bir tutumla hayatın tehlikeye atılmasını yasaklamıştır.80 Bu sebeple canı koruma ilkesi dâhilinde tedavi masrafları da nafakanın kapsamında kabul edilmesinin isabetli olabileceğini düşünmekteyiz. 6. Techiz ve Tekfin Harcamaları Kişinin ölümünden kabrine konmasına kadar kefen, yıkama, taşıma ve defin işlemleri için gerekli olan masraflar, kişinin terikesinden karşılanır. Terikesinde bunu tedarik edecek miktarda malı bulunmadığı takdirde bu harcamaları, kişinin sağlığındaki nafaka yükümlüsü karşılar. Çünkü bu, kişinin son maddî gideridir. Günümüzde böyle durumdaki müteveffaların ihtiyaçları belediye tarafından giderilmektedir. Belediyelerin bunu karşılama kudretinde olmadığı durumlarda ise bu vazife, halkın üzerine farz-ı kifayedir.81 79 İbn Mâce, II/1156. 80 Bakara, 2/195; Nisâ, 4/29; Şa’ban, s. 256; Erbay, s. 19. 81 Erbay, s. 21. 17 BİRİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKA HAKKI İslam hukukunda karı-kocanın nikâh akdine taraf olmaları ve evliliğin devam etmesi, taraflar arasında nafaka hukukunu doğurur. Nikâh akdinden boşanmaya, taraflardan birinin vefatından evliliğin feshine kadar oluşan birçok durum sonucu kocanın eşine karşı nafaka yükümlülüğünün oluşmasına “evlilik nafakası” denilmektedir. İddet döneminin sonuna kadar devam eden nafaka yükümlülüğüne de “iddet nafakası” adı verilmektedir.82 Evliliğin devamında evlilik nafakası hükümleri yürürlükte iken, nikâh akdinin sona ermesi halinde iddet süresinde de “iddet nafakası” hükümleri uygulanmaktadır. İddet bekleyen kadının nafaka hakkı her durumda aynı olmayıp, iddet esnasında evliliğin hükmî bağının ve kocanın velayetinin ne ölçüde devam etttiği hususu kadının nafaka hakkının çerçevesini belirlemekterdir.83 Bu sebeple kadının durumunu ile iddet nafakası gerektiren ayrılıkları esas alarak konuyu açıklamaya çalışacağız. I. Talak ve Fesih İddeti Bekleyen Kadının Nafakası A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu Yeni bir nikâh akdi ve mehre gerek olmaksızın84 iddet süresi içerisinde tek taraflı olarak kocaya eşine dönme imkânı veren boşamaya ric’i talak denilmektedir.85 82 Erdoğan, s. 443. 83 Acar, “İddet”, DİA, XXI/468. 84 Nevevî, Ravza, VI/196. Böyle bir talâkın söz konusu olabilmesi için eşler arasında zifaf yaşanmış, boşama sarih sözlerle yapılmış ve yapılan talak da üçüncü kez yapılmış bir talak olmamalıdır.86 Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmuştur: ﻦ ﻓِﻲ ﻖ ِﺑ َﺮ ﱢد ِه ﱠ ﺣﱡ َ ( َو ُﺑﻌُﻮَﻟ ُﺘ ُﻬﻦﱠ َأ...) ﻦ َﺛﻠَﺎ َﺛ َﺔ ُﻗﺮُو ٍء ﺴ ِﻬ ﱠ ِ ﻦ ِﺑَﺄﻧْ ُﻔ َ ْت َﻳ َﺘ َﺮ ﱠﺑﺼ ُ ﻄﱠﻠﻘَﺎ َ وَاﻟْ ُﻤ ﻚ ِإنْ َأرَادُوا ِإﺻْﻠَﺎﺣًﺎ َ َذِﻟ “Boşanan kadınlar bizzat kendileri üç kur’ müddeti beklerler (…) Kocaları barışmak isterlerse bu iddet içinde onları geri almaya daha layıktırlar.…”87 Bu ayet, ric’i talak iddetinde evlilik birliğinin devam ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.88 Bu sebeple kadının kocasının evinde bulunması ve bununla birlikte faylanma imkânının devamı, nafaka kazanmadaki mahrumiyet kadını nafaka alacaklısı yapmaktadır.89 Bu durumda kadın, kocanın eşi sayılmakta yiyecek, giyecek ve mesken gibi değişik türleriyle nafakaya hak kazanmaktadır.90 Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu konuda şöyle buyurmuştur: ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ “Kocanın karısına dönme hakkı bulunursa, kadın nafaka ve süknâ hakkına sahiptir.”91 85 Şâfiî, III/243; Serahsî, VI/19; Yaman s. 69. 86 Nevevî, Ravza, VI/199. 87 Bakara, 2/228. 88 Zeydan, II/237. 89 Serahsî, V/201; İbnü’l- Hümâm, IV/212; Bilmen, II/488. 90 Cessâs, III/460; Tûsi, VI/26; Nevevî, Ravza, VI/197; Karâfî, IV/471; İbnü’l- Hümâm, IV/364. 91 İbn Abdilber, XVIII/73. 19 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu Evliliği kesin olarak sona erdiren, yeni bir nikâh ve mehir tesbiti olmadan kocaya boşadığı eşine dönme imkânı vermeyen boşamaya “bâin talak” denilmektedir.92 Bâin talâk, evlilik birliğini hemen sona erdirir ve eşleri birbirlerine yabancı hale getirir. Bu sebeple bâin talâk iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda âlimler ihtilaf etmişler. Âlimlerden bir kısmı bâin talak iddeti bekleyen kadına her halükarda nafaka hakkı tanırken, bir kısmı ise nafaka hakkını hamilelik esasına bağlamışlardır. Şöyle ki; Bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda Cumhurun görüşü, hamile olmadığı müddetçe nafaka hakkı olmadığı şeklindedir.93 Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ﻦ ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ َ ﻦ َ ْﻀﻌ َ ﺣﺘﱠﻰ َﻳ َ ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا ٍ ْﺣﻤ َ ت ِ َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ “Eğer gebe iseler yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin.”94 ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻀﻴﱢﻘُﻮا َ ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ َ ﺚ ُ ْﺣﻴ َ َْأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ Allah (c.c.);“ O kadınları gücünüzün yettiği kadar, kaldığınız yerin bir kısmında iskân edin” ayetinde, iddet bekleyen kadınlara hamile olsun olmasın süknâ hakkını mutlak olarak verirken nafakanın yiyecek ve giyecek çeşidine yer verilmemiştir.95 92 Şâfiî, V/243; Bilmen, II/229. 93 Mâlik, II/581; Sahnûn, V/153; Mâverdî, XXI/249; Şîrâzî, II/164; Cezîrî, VI/2811; İbn Kudâme, VII/606; İbn Mürtedâ, IV/339; Zeydan, IX/240; Ebû Zehra, s. 383. 94 Talak, 65/6. 95 İbn Abdilber, XVIII/53; Râzî, XXX/37; Karâfî, IV/472. 20 Fâtıma bt. Kays’ın şu rivayeti de bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka hakkının olmadığını desteklemektedir96: ﻗﺎﻟﺖ ﻓﺎﻃﻤﺔ ﺑﻨﺖ ﻗﻴﺲ ﻃﻠﻘﻨﻲ زوﺟﻲ ﻓﻠﻢ ﻳﺠﻌﻠﻨﻲ رﺳﻮل اﷲ ﺳﻜﻨﻰ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ “Kocam beni boşadı. Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana ne nafaka, ne de barınmam için ev verilmesini emretmedi. 97 Ayrıca Rasulullah (sallalahü aleyhi ve sellem) Fâtıma bt. Kays’ı kocası boşadığı zaman O’na nafaka ve süknâ hakkı vermemiş ve şöyle buyurmuştur: ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ “Kocanın karısına dönme hakkı bulunursa, kadın nafaka ve süknâ hakkına sahiptir.”98 Bâin talakla birlikte eşler arasında evlilik sona ermiş, böylelikle eşler birbirlerine yabancı hale gelmişlerdir. Evliliğin zâil olduğu ve geri dönmenin imkânsız olduğu durumlarda kocadan da nafaka yükümlüsü olması istenemez.99 Hanefî mezhebine göre, bâin talâk iddeti bekleyen kadının hamile olmaması durumunda da nafaka hakkı vardır.100 Çünkü; 1- Ayette geçen أﺴﻜﻨﻮهﻦibaresi bâin talak iddetinde meskeni kapsadığı kadar nafakayı da kapsamaktadır. Ayette mesken hakkının sabit olması, kadın üzerinde kocanın kocalık hakkının iddet süresince devam ettiğini de gösterir.101 96 Mâlik, II/580, İbn Kudâme, VII/607. 97 Mâlik, II/580; Dârimî, “Talak” 10, II/165; Buhâri, “Talak” 41, VI/58; Müslim, “Talak” 6, II/1118; Ebû Dâvud, “Talak” 38, II/386; İbn Mâce, “Talak” 10, I/656; Tirmizî, “Talak” 5, V/141. 98 İbn Abdilber, XVIII/73. 99 İbn Hazm, X/301; Nevevî, Ravza, VI/475; Zeydan, IX/250 . 100 Hassâf, s. 63; İbnü’l- Hümâm, IV/364; Meydânî, III/93. 101 Serahsî, V/202. 21 2- Ayrıca kadına nafaka hakkının tanınmaması aynı ayette geçen وﻻ ﺗﻀﺎروهﻦ ﻟﺘﻀﻴﻘﻮا ﻋﻠﻴﻬﻦifadesinin maksadına aykırıdır.102 3- Ayet ric’i talâkla boşanan kadına nafaka verilebileceğini söylerken, hamile olmayan kimseye verilmeyeceğine delalet etmemektedir. Bâin talâkla boşanmış hamile kadına delalet etmesi, hamile olmayan kadına da delalet etmesine engel değildir. Ayette hamileliğin bizzat zikredilmesi, bu uzun müddette de kadının nafaka hakkının olup olmayacağı şüphelerini engelleme amacına matuftur.103 4- Nafaka ve süknâ, kadının nikâhla kazandığı malî bir haktır. İddet de nikâhın gerekliliğidir. Bu durumda kadının süknâ hakkı gibi nafaka hakkına da sahip olması tabidir.104 5- Nafaka İbn Mesûd’un kıraatinde ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻀﻴﱢﻘُﻮا َ ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ َ ﺚ ُ ْﺣﻴ َ َْأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ “Onları oturduğunuz yerin bir bölümünde gücünüz ölçüsünde oturtun ve nafakalarını verin.” şeklinde yer almaktadır. O’nun bu kıraati Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) den duyulmuş bir kıraattir.105 Hanefiler, Fâtıma bt. Kays rivayetinin bâin talak iddetinde kadının nafaka hakkı bulunmadığı konusunda delil olarak kullanılamamayacagını şu şekilde açıklamaktadırlar: Hz. Ömer Fatıma bt. Kays rivayeti hakkında “Doğru mu söylüyor yoksa yanlış mı, iyiyi mi hatırlıyor yoksa unuttu mu, ne yaptığını bilemediğimiz bir kadının sözüyle Allah’ın kitabını ve Peygamberimizin sünnetini terk edemeyiz”106 buyurmuştur. 102 Kâsânî, III/209; İbnü’l- Hümâm, IV/364; Zeydan, IX/238; Zuhaylî, VII/86. 103 Cessâs, III/460. 104 Serahsî, V/202. 105 Serahsî, V/203. 106 Tirmizî, “Talak” 5, V/141; İbn Hâcer, IX/389. 22 Ayrıca Hz. Âişe, Fâtıma bt. Kays’ın ıssız bir yerde yaşadığı için kendisine böyle bir izin çıktığı, dolayısıyla bu hükmün Fâtıma bt. Kays’ a has olduğunu bildirmektedir.107 Yine Hz Âişe, “Bu kadın rivayetiyle âlemi bozdu.” buyurarak hüküm çıkarmada bu rivayetin kullanılamayacağına işaret etmektedir.108 Serahsî, Fâtıma bt. Kays’ın rivayeti hakkında şu yorumu yapmaktadır: “Fâtıma bt. Kays’ın kocası yanında yoktu. Yemene gitmek için yola çıkmıştı. Kardeşinden arpa ekmeği ile Fatıma’nın nafakasını sağlamasını istemiş, Fatıma bt. Kays da bunu kabul etmemişti. Fatıma bt. Kays, dili ağır bir kadındı. Kocasının ailesini rencide etmesi sebebiyle eşinin ailesi, onu evlerinden çıkardılar. Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona Abdullah b. Ümmi Mektûm’un evinde iddet beklemesini emretti. O da Rasullullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın kendisine nafaka ve süknâ vermediğini zannetti.”109 Hanefîlere göre, Fâtıma bt. Kays hadisinin bu konuda delil olarak kullanılamamasının bir sebebi de bu rivayetin ravilerini selefin tenkit etmesidir. Onlara göre ahad haberin kabul edilme şartından biri de selefin tenkitine uğramamasıdır.110 Âmm olan bir ayetin Fâtıma bt. Kays ile tahsis edildiği görüşünü savunanlar karşısında Hanefîlerin cevabı, ahad haberin âmmı tahsis edemeyeceğidir. Çünkü kitapdaki âmmın kat’i olduğu herkes tarafından kabul edilen bir husustur. Kat’i bir haberin zannî bir haberle tahsis edilmesi geçerli değildir.111 Bu delillere karşı Hanbelîler şöyle derler: 107 Buhârî, “Talâk” 39, III/59. 108 Serahsî, V/201. 109 Buhârî, “Talak” 38, III/58. 110 Şa’ban, s. 92. 111 Şa’bân, s. 354. 23 Allah (c.c.) “Onları evlerinden çıkarmayın. Onlarda çıkmasınlar…” ifadesinden sonra Allah (c.c.) ”Bilemezsiniz belki de güzel iş peyda eder” buyurarak dönüş imkânını kastetmiştir. Dönüş ise ric’i talakta mümkündür. Dolayısıyla bâin talak iddetinde kadının nafaka hakkı yoktur.112 Üç talâkın bir arada olabileceği, kadının erkeklere bakmasının caiz olduğu, dünürlük üzerine dünürlüğün meşruluğunu, eşlerden birinin hazır bulunmaması durumunda boşamanın geçerli olabileceği gibi hükümlerin çıkarılmasında âlimler Fâtıma bt. Kays’ın rivayetini delil olarak kullanmışlardır.113 Her ne kadar râcih olan görüşe göre bâin talâk iddetinde kadının nafaka hakkı bulunmadığı kabul edilse114 bile, kadının iddet süresinde ki mükellefiyetleri ve maddî-manevi ihtiyaçlarının devam ettiği göz önüne alınarak kocası için iddetini evinde geçiren kadını nafaka hakkından mahrum etmeyi, bu zor zamanlarda daha da sıkıntıya düşürebileceği, bununda islamın temel ilkeleriyle bağdaşmadığı kanaatindeyiz. C. Fasit Nikâh İddeti Bekleyen Kadının Durumu Hanefilere göre, rukünleri ve in’ikat şartları tam olmakla beraber, sıhhat şartlarında eksiklik bulunan nikâh akdi, fasit olarak nitelendirilmiştir.115 Şahitsiz olarak akdedilen nikâh,116 bir kadınla nikâhlandıktan sonra onun üzerine kadının kız kardeşi117 hala ve teyzesinin nikâhlanması,118 evlenme engeli bulunanlarla119 iddet 112 113 İbn Kudâme, VII/607. İbn Kayyîm, II/317. 114 Nevevî, Ravza, VI/475; Zeydan, IX/243. 115 Hallâf, s. 39; Bek, s. 221; Karaman, I/298; Erdoğan, s. 105; Yaman, s. 42. 116 Serahsî, V759; Zeydan, VI/108; Döndüren, s. 204; Yaman, s. 42. 117 İbn Abdilber, XVI/172; Râzi, VII/80; Mevsılî, III/86. 118 Şâfiî, V/4; Serahsî, IV/203; Mevsılî, III/86; Bek, s. 222; Döndüren, s. 205; Yaman, s. 42. 119 İbn Abdilber, XVI/166; Serahsî, IV/202; Bek, s. 222; Döndüren, s. 204. 24 bekleyen kadınla bilmeyerek yapılan nikâh120 ve ikrah ile vuku’ bulan nikâh,121 fasit nikâh örneklerindendir. Fasit nikâh akdi, tam anlamıyla geçerli olan nikâh olmadığı için zifaftan önce sonuç doğurmaz.122 Zifaftan sonra sonuç doğurması da kadının mağduriyetini azaltmak maksadıyladır. Bu konuya Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde şöyle yer verilmiştir; Madde 75: Tekarrub vuku’ bulsun bulmasın ale’l-ıtlak nikâh-ı batıl ile henüz tekarrub vuku’ bulmayan nikâh-ı fasid asla hüküm ifade emez. Binaen aleyh beynlerinde nafaka, mehir, neseb, iddet, hurmet-i musahere ve tevarüs gibi nikâh-ı sahih ahkâmı sabit olmaz.123 Zifaftan sonra gerçekleşen ayrılmalarda kadının iddet beklemesi gerekirken,124 fasit nikâh akdi iddeti bekleyen kadının hamile olmadığı müddetçe iddet nafakası hakkı bulunmamaktadır.125 D. Hul’ İddeti İddeti Bekleyen Kadının Durumu ﺧﻠﻊsözlük anlamı itibariyle “soymak, çıkarmak, gidermek” anlamlarına gelmektedir.126 Istılahta ise, kadının bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulması hususunda kocası ile anlaşmasıdır.127 Bu, müstakil bir bedel olabileceği gibi nikâh akdinde alınan ya da hak edilen mehir, birikmiş nafaka alacağı, iddet nafakası da olabilir.128 120 Karâfî, IV/196; Bek, s. 116. 121 Aydın, s. 251. 122 Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/306. 123 Aydın, s. 253. 124 Apaydın, “Fesad”, DİA, XII/416. 125 Kadri Paşa, s. 30; Bilmen, II/488. 126 İbn Manzûr, “Hla” mad., VIII/76. 127 Atar, “Muhâlea”, DİA, XXX/401–402; Bilmen, II/268; Yaman, s. 73; Acar, s. 126. 128 İbn Kudâme, VII/56. 25 Hanefilere göre yeterli ehliyete sahip taraflarca yapılan hul’ sonucunda bâin talak vuku’ bulur.129 Kocası hul’ esnasında iddet nafakası vermemeyi şart koşmadığı müddetçe kadın, nafaka hakkına sahiptir.130 Çünkü nikâhın bir gereği olarak nafaka hakkına sahip olduktan sonra koca tarafından meydana gelen ayrılıklarda kadın nafaka hakkına sahiptir.131 Şafiî132 ve Mâlikîlere133 göre, koca hanımıyla hul yaptığında kadın kendi nefsinin sahibi olur ve kocanın onun üzerinde bir hakkı kalmaz. Bu durumda kadın iddet beklerken koca, normal boşamada olduğu gibi karısına dönemez. Çünkü muhalea, bâin talak hükümleri doğurur.134 Dolayısıyla hamile olmadığı sürece kadının nafaka hakkı yoktur. 135 Hanbelîlere136 göre, hul’ bir fesihtir, iddet açısından da talaktan farklı hükümlere tabidir. Zira İbn Abbas’ın rivayetine göre, اﻣﺮأة ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﺧﻠﻌﺖ ﻣﻦ زوﺟﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﻋﻬﺪ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﺄﻣﺮهﺎ اﻟﻨﺒﻲ )ص( أن ﺗﻌﺪ ﺑﺤﻴﻀﺔ Sâbit b. Kays’ın eşi, Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında kocasından hul’ yoluyla ayrıldı. Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun üzerine ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretti.137 129 Serahsî, VI/171. 130 Acar, s. 184; Aydın, s. 115. 131 Serahsî, V/320. 132 Şirbînî, III/321. 133 İbn Rüşd, II/57. 134 Mâverdî, X/6. 135 Mâlik, II/581; Şirbînî, III/490. 136 İbn Kudâme, VII/56. 137 İbn Mâce “Talâk” 23, I/677. 26 Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iddet müddetini bir hayız olarak belirtmesi, hul’un şekil olarak fesih gibi görünse de hüküm olarak talak ve fesihle aynı olmayacağını göstermektedir.138 Türk Medeni Kanunu ise taraflara karşılıklı boşanma imkânı getirmiş olmasına rağmen bunun meydana gelebilmesi için evliliğin en az bir yıl sürmesi, eşlerin birlikte başvurması ya da davalı eşin davayı kabul etmesi, hâkimin tarafları bizzat dinlemesi ve karşılıklı rızaları serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi, boşanmanın mâli sonuçlarıyla çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilen düzenlemeyi hâkimin uygun bulması, hâkim tarafların ve çocukların menfaatlerini nazari dikkate alarak, bu anlaşmada bazı değişikler yapmayı gerekli gördüğü takdirde bu değişikliklerin taraflarca kabul edilmesi gibi şartlar bulunmaktadır.139 E. Lian İddeti Bekleyen Kadının Durumu Sözlük anlamı itibariyla “iki veya daha fazla kişi arasında lanetleşmek” olan ﻟﻌﺎن140 fıkhi bir terim olarak “hanımını zina yapmakla suçlayan fakat bu suç isnadını dört şahitle ispatlayamayan kocanın mahkeme huzurunda hanımıyla özel bir şekilde yeminleşmeleridir.141 Lian iddeti bekleyen kadının nafaka hakkında Hanefilerin görüşü şu şekildedir; liandan sonra hâkim boşamaya hükmetmedikçe boşanma meydana gelmez ve ayrılık kararına kadar evlilik devam eder. Hâkimin boşamaya hükmetmesiyle de bâin talak meydana gelir.142 İmam Züfer’e göre ise nikâh, eşlerin karşılıklı lanetleşmeleriyle son bulur.143 Dolayısıyla lian iddeti bekleyen kadın, iddetini kocasının evinde geçirmesi sebebiyle nafaka hakkı elde eder. Ayrıca 138 Yımaz s. 240. 139 Türk Medeni Kanunu, mad. 134. 140 İbn Manzûr, “Lan” mad., XIII/389. 141 Acar, s. 184. 142 Kâsânî, III/244; Bilmen, II/336; Acar, s. 186. 143 Serahsî, VII/43. 27 ayrılığın, nafaka hakkına sahip olduktan sonra koca tarafından meydana gelmesi de kadının nafaka hakkını elde etme sebeplerindendir.144 Lian iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı hususunda Cumhurun görüşü şöyledir; lian hâkimin boşama hükmüne gerek kalmaksızın nikâhın başka sebeplerle fesh olması gibi bunun da fesih olduğudur. Bu durum karı ve kocanın birbirlerine ebediyen haram olmalarını gerektirir.145 Dolayısıyla liân iddetinde sadece hamile olan kadının nafaka hakkı vardır.146 F. Îla’ İddeti Bekleyen Kadının Durumu Îla’, bir kimsenin dört ay veya daha fazla bir süre hanımına yaklaşmayacağına dair Allah (c.c.)’nin adıyla yemin etmesi veya yaklaşmayı ağır ibadete bağlamasıdır.147 Hanefilere göre koca bu süre içinde hanımıyla beraber olacak olursa yemin kefareti öder ya da îla’ yı bir ibadete bağlamışsa onunla mükellef olur. Dönmeden sürenin sona ermesi durumunda, kendiliğinden bir bâin talâk vuku’ bulur. Bâin talak iddetinde kadının nafaka ve süknâ hakkının olması îla’ iddetinde de geçerlidir.148 İddet müddetinde kadının nafaka hakkının sabit olması, ayrılığa kocanın sebep olmasındandır.149 Cumhura göre sürenin bitimiyle talâk meydana gelmez. Koca hanımını ya boşamalı ya da ona dönmelidir. Aksi halde kadın mahkemeye başvurup tefrik 144 Serahsî, V/320. 145 Maverdi, XI/54; İbn Rüşd, II/58; İbn Kudâme, VII/439. 146 Sahnûn, V/153;İbn Hazm, X/301; İbn Kudâme, VIII/168; Nevevî, Ravza, VI/475. 147 Serahsî, VII/19; Yaman s.79. 148 Serahsî, VII/20; Yaman, s.80. 149 Serahsî, V/203. 28 talebinde bulunabilir.150 Bu durumda gerek tefrik gerek boşama bir ric’i talâk hükmündedir.151 İddet nafakası hususunda ric’i talâk hükümleri uygulanır. II. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu Nafaka, evliliğin devam edeceği ihtimâli üzerine verilir. Kocanın vefat etmesi ile bu ihtimalinin ortadan kalkması 152 bunun yanında kocanın malının mirasçılara intikal etmesi gibi sebeplerin varlığından vefat iddeti bekleyen kadının nafaka hakkı yoktur. Bu konuda fakihler görüş birliği içerisindedirler153 Kadın kocasının hakkı için değil, dinin hakkı olduğu için iddet beklemektedir.154 ﻏﻴْ َﺮ َ ل ِ ْﺤﻮ َ ْﺟ ِﻬﻢْ َﻣﺘَﺎﻋًﺎ ِإﻟَﻰ اﻟ ِ ﺻ ﱠﻴ ًﺔ ِﻟ َﺄزْوَا ِ ن َأزْوَاﺟًﺎ َو َ ن ِﻣﻨْ ُﻜﻢْ َو َﻳ َﺬرُو َ ْﻦ ُﻳ َﺘ َﻮ ﱠﻓﻮ َ وَاﱠﻟﺬِﻳ ٌﻋﺰِﻳﺰ َ ف وَاﻟﱠﻠ ُﻪ ٍ ﻦ ِﻣﻦْ َﻣﻌْﺮُو ﺴ ِﻬ ﱠ ِ ﻦ ﻓِﻲ َأﻧْ ُﻔ َ ْﻋَﻠﻴْ ُﻜﻢْ ﻓِﻲ ﻣَﺎ َﻓ َﻌﻠ َ ح َ ﺟﻨَﺎ ُ ﻦ َﻓﻠَﺎ َ ْﺧ َﺮﺟ َ ْج َﻓِﺈن ٍ ِإﺧْﺮَا ٌﺣﻜِﻴﻢ َ “Sizden vefat edip geride zevceler bırakanlar, zevcelerinin bir yıla kadar evlerinden çıkarılmayarak faydalandırılmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar kendi arzularıyla çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir işten dolayı size bir günah yoktur.”155 ayetinin hükmü gereği miras ile ilgili hükümler inmeden önce kocanın, vefatından sonra bir yıl süreyle eşinin evinde barındırılmasını ve terikeden nafakalandırılmasını vasiyet etmesi gerekiyordu. Mirasçılarına da, bir yıl süreyle 150 Mâverdî, X/337; İbn Kudâme, VII/438; İbn Rüşd, II/86. 151 İbn Rüşd, II/86. 152 Şîrâzî, II/165; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XXXXI/58. 153 Mâverdî, XI/245; Kâsânî, III/205; İbnü’l-Hümâm, IV/366; Şirbînî, III/490; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XXXXI/53; Erbay, s. 42. 154 Şâfiî, V/224; Mâverdî, XXI/256; İbn Abdilber, s. 298; Şîrâzî, II/165; İbn Rüşd, II/80, İbn Kudâme, VII/607; Bilmen, II/494; Döndüren, s. 240; Ebû Zehra, s. 383. 155 Bakara, 2/240. 29 kadını evinden çıkarmamaları emrediliyordu. Ancak bu hüküm, kadına miras hakkı tanıyan Nisâ süresinin 12. ayetiyle nesh olmuştur.156 Kocanın ölümü durumunda, eşin hamile olması da kadına nafaka hakkı sağlamaz.157 Çünkü cenin sağ doğduğu takdirde mirastan kendine düşeni alacak, babasından sonraki nafaka yükümlüsünün bakımına girecektir.158 Osmanlı Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde âlimler arasındaki ittifakı yansıtan madde şöyledir: Madde 152: Zevci vefat eden kadına nafaka-ı iddet lazım olmaz. Gerek hamil olsun gerek hamil olmasın.159 İbn Abbas, İbn Mes’ûd ve İbn Ebî Leylâ ise, hamile olup vefat iddeti bekleyen kadının doğum yapana kadar kocasının mallarından harcama yapılabileceğini ifade etmektedirler.160 III. İddeti Esnasında Hamile Olan Kadının Durumu İddeti esnasında hamile olup, boşandığı kocası hayatta olan kadının nafaka, giyecek ve mesken hakkı olduğu konusunda âlimler ittifak etmişlerdir.161 Bu konuda Allah (c.c.): ﻦ ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ َ ﻦ َ ْﻀﻌ َ ﺣﺘﱠﻰ َﻳ َ ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا ٍ ْﺣﻤ َ ت ِ َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ 156 Taberî, IV/406; Sâbûnî, I/154. 157 Beyhakî, III/100; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XLI/60. 158 Bilmen, II/402. 159 Aydın, s. 263. 160 Kurtûbî, IX/399. 161 Taberî, IV/410; İbn Abdilber, XVIII/64; Kâsâni, III/208; İbn Rüşd, II/79; İbn Kudâme, VII/606; Nevevî, Ravza, VI/475. 30 “….Eğer hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin…162” buyurmaktadır. Hamilenin nafaka hakkına sahip olmasının gerekçesi hususunda iki temel görüş vardır. a. Nafaka anne karnındaki cenin içindir. Çünkü nafaka ceninin varlığı ile vacip olmakta, ayrılması ile de düşmektedir. Bu, nafakanın onun için olmasının delilidir.163 b. Nafaka ceninden dolayı hamile kadının kendisi için gerekir. Bu görüşü savunanlar ise çoğul hamileliklerde nafaka miktarının artmaması ve çocuğun vasiyet yoluyla bırakılan maldan nafaka için harcanamayacağını ifade etmektedir.164 Hamile olan kadının fiziki ve ruhsal durumu düşünüldüğünde, bu dönemde nafaka hakkının cenini besleme durumundaki anne için olduğu görülür. Kadının nafaka hakkına sahip olmaması; onun bunu kazanmak için çalışmasına yahut nesebinin babaya ait olmasına rağmen kadının bu zor dönemlerinde başkalarına muhtaç olmasına ve bu zamanlarda daha da sıkıntıya düşmesine yol açacaktır. Nafakanın hak edilebilmesi için kadının kocasıyla arasında bir neden olması gerekir bu da iddetin kendisidir.165 Ric’i talâk ve vefat iddeti dışında herhangi bir boşama iddeti bekleyen anne adayının iddet nafakasını hak edebilmesi için hamileliğini ispat etmesi gerekmektedir. Bu konuda dört ay on gün müddeti konmuş ve ceninin hareket ediyor olması şartı getirilmiştir.166 162 Talâk, 65/6. 163 Cezîrî, VI/ 2810. 164 Zeydan, IX/39. 165 Serahsî, V/203. 166 İbn Abdilber, s. 298; Cezîrî, VI/2811; İbn Kudâme, VII/473. 31 Hamile zannedilip kadına nafaka ödenmesi durumunda ise koca hamilesizlik iddet müddetinin bitiminden sonraki ödediği nafakayı geri alır. Koca kadına olan nafaka borcunu ödeyemeden vefat ederse nafaka borcu düşer.167 Hamile olan kadın bâin talâk iddeti beklerken kocasının vefat etmesi durumunda ise iddet devam eder, nafakası kesilmez.168 IV. İhtida Eden Kadının Durumu Gayr-ı müslim eşlerden kadının ihtidası, kocanın da bundan imtinası sonucunda kadının talebiyle hâkim eşlerin arasını ayırır. Kadın iddet müddetince kocasının müslüman olmasını bekler. Kocanın müslüman olması halinde nikâh bağı devam ederken, müslüman olmaması halinde ise eşlerin evliliği, iddetin bitiminde son bulur.169 Koca, ayrılığa sebebiyet verdiği için kadının iddet nafakasını karşılamaya mecburdur.170 V. İddet Esnasında Çalışan Kadının Durumu Bir kadın kocasının evinde bulunup evlilik gereklerini yerine getirdiği takdirde, yiyecek giyecek ve mesken ihtiyaçlarını karşılamak koca üzerine borçtur. Bunun hükmü: ﺾ َو ِﺑﻤَﺎ َأﻧْ َﻔﻘُﻮا ٍ ْﻋﻠَﻰ َﺑﻌ َ ْﻀ ُﻬﻢ َ ْﻞ اﻟﱠﻠ ُﻪ َﺑﻌ َﻀ ﻋﻠَﻰ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ ِء ِﺑﻤَﺎ َﻓ ﱠ َ ن َ ل َﻗﻮﱠاﻣُﻮ ُ اﻟ ﱢﺮﺟَﺎ ﻆ اﻟﱠﻠ ُﻪ َ ﺣ ِﻔ َ ﺐ ِﺑﻤَﺎ ِ ْت ﻗَﺎ ِﻧﺘَﺎتٌ ﺣَﺎ ِﻓﻈَﺎتٌ ِﻟﻠْ َﻐﻴ ُ ِﻣﻦْ َأﻣْﻮَاِﻟ ِﻬﻢْ ﻓَﺎﻟﺼﱠﺎِﻟﺤَﺎ 167 Cezîrî, VI/2811. 168 Bilmen, II/493. 169 Dalgın, s. 181. 170 Kâsânî, IV/16; Erbay, s. 45. 32 “Erkekler kadınlar üzerinde hâkim dururlar. Çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından nafaka verirler. Onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar. Allah onları muhafaza buyurduğu cihetle, onlarda gaybı muhafaza ederler…171” ayetiyle ortadadır. İddet de evliliğin devamı kabul edildiğinden bu sürede koca kudreti ölçüsünde nafaka yükümlüsü kabul edilmiş, alacaklı olan kadından da kocasına itaat etmesi, nüşuzdan sakınması istenmiştir. İddet bekleyen kadının mâli durumu ne kadar iyi olursa olsun, islami hassasiyetler ve kocasının izni dâhilinde evinde çalıştığı müddetçe nafaka hakkına sahiptir. Nafaka konusunda “mâli kudret” kadını değil erkeği ilgilendirdiğinden kadını çalışarak ya da miras yoluyla elde ettiği zenginlik sebebiyle nafakadan mahrum bırakmak, en doğal hakkından alıkoyma olduğu gibi bir nevi varlıklı olması sebebiyle cezalandırma olarak da değerlendirilebilir.172 Türk Medeni Kanunu’nda ise kadın erkek eşitliği benimsenmiştir. Nafaka tesbitinde tarafların mâli durumu ölçü olarak kabul edildiği şu madde ile belirlenmiştir: Madde 186: Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katkıda bulunmaları gerekir. VI. Kadının Nafakasının Karşılanamadığı Durumlarda Alınacak Tedbirler A. Kocanın Nafakayı Ödemekten Kaçınması Kocanın maddî gücünün yerinde olduğu halde eşinin nafaka ihtiyaçlarını karşılamaması durumunda mahkeme, nafaka alacaklısı lehine bazı tedbirler getirilir. Bunları şu şekilde açıklamak mümkündür: 171 Nisâ, 4/34. 172 Zeydan, IX/216. 33 1. Kocanın Malının Satılması Kocanın temel ihtiyaçları dışındaki malları satılarak paraya çevrilip, kadının nafaka ihtiyaçları giderilir. Kocanın temel ihtiyaçları dışında malı yoksa temel ihtiyaçları paraya çevrilerek kadının nafaka ihtiyaçları giderilir.173 Mesela nafaka borçlusu kocanın villası varsa satılarak paraya çevrilir; bu miktarla kocaya makul bir ev alındıktan sonra paranın kalanıyla da kadının nafaka ihtiyaçları giderilir. 2. Kocanın Hapsedilmesi Satılacak herhangi bir malı bulunmayan koca hapsedilir. Buna rağmen koca, nafakayı ödeme niyetinde olmazsa, kadının rızası olmaksızın hürriyetine kavuşturulmaz. Hapiste olan kocanın nafaka yükümlülüğü bu durumunda da devam eder. Kocası hapiste olduğu için nafakası karşılanamayan kadına mahkeme, kocası adına borçlanma yetkisi verir. Mahkeme tahkikatından sonra kocanın nafaka aczi içinde olduğu anlaşıldığında koca tahliye olur. 174 B. Kocanın Nafakayı Ödemekten Aciz Kalması ﻒ اﻟﱠﻠ ُﻪ ُ ﻋَﻠﻴْ ِﻪ ِرزْ ُﻗ ُﻪ َﻓﻠْ ُﻴﻨْ ِﻔﻖْ ِﻣﻤﱠﺎ ﺁﺗَﺎ ُﻩ اﻟﱠﻠ ُﻪ ﻟَﺎ ُﻳ َﻜﻠﱢ َ ﺳ َﻌ ِﺘ ِﻪ َو َﻣﻦْ ُﻗ ِﺪ َر َ ْﺳ َﻌ ٍﺔ ِﻣﻦ َ ِﻟ ُﻴﻨْ ِﻔﻖْ ذُو ﻋﺴْ ٍﺮ ُﻳﺴْﺮًا ُ ﻞ اﻟﱠﻠ ُﻪ َﺑﻌْ َﺪ ُ ﺳ َﻴﺠْ َﻌ َ َﻧﻔْﺴًﺎ ِإﻟﱠﺎ ﻣَﺎ ﺁﺗَﺎهَﺎ “Vakti hali olan, haline göre nafaka versin. Rızkı dar olan da Allah’ın kendisine verdiğinden sarf etsin. Allah hiçbir kimseyi verdiğinden fazlasıyla mükellef tutmaz. Allah güçlükten sonra kolaylık ihsan edecektir.”175 ayetinin hükmü gereği koca kadının nafakasını karşılamak zorundadır. Nafakanın karşılanamadığı durumlarda kadının buna rıza gösterip sabretmesi, eşlerin kendi aralarında karar 173 Serahsî, V/188. 174 Serahsî, V/188; Erbay, s. 47. 175 Talak, 65/7. 34 verecekleri mevzudur. Kadının bunu tercih etmemesi durumunda nafaka temini için mahkemeye başvurması halinde şu tedbirler öne sürülmektedir: 1. Kısmî Tediye Koca imkânı dâhilinde kadının nafakasını karşılayabilir. Nafakanın ödenmeyen kısmı ise kocanın zimmetinde borç olarak kalır.176 2. Koca Adına Kadına İstidâne Yetkisi Koca karısının nafakasını kısmen ya da tamamen ödeyemediği takdirde mahkeme kadına, kocası adına borçlanma yetkisi verir. Kadın, aldığı borçlarla nafaka ihtiyacını giderir.177 3. Eski Nafaka Alacaklısından İstidane Yetkisi Kocanın çalışamayacak durumda olması ya da maddî durumunun yerinde olmaması halinde, mahkeme kadının bekârken ki nafaka alacaklısından borçlanmasına hükmeder. Bu kişilerin bundan imtina etmesi durumunda ise zorlanır hatta hapsedilir. Kocanın nafaka ödemekten aciz olduğunu hâkimin bilmesi durumunda koca hapsedilmez. Çünkü hapis haksızlık yaptığı açık olan bir kişiyi haksızlığından caydırmak içindir. Oysa burada kocanın haksızlığı değil özrü ortadadır.178 176 Kadri Paşa, s. 31; Erbay, s. 68. 177 Serahsî, V/187. 178 Serahsî, V/187. 35 VII. Türk Medeni Kanununda Boşanan Kadının Nafakası A. Maddî ve Manevi Tazminat Türk Medeni Kanunu’nda maddi tazminata şöyle yer verilmiştir: Madde 174: Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanan eşlerden birinin diğerinden tazminat istemesi bazı şartların tahakkukuna bağlanmıştır: a. Boşanmada daha az kusuru bulunan taraf tazminat talep etme hakkına haizdir. Kusursuzluğun tespitinde dikkat edilecek husus, tazminat isteyen eşin, herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığı değilde boşanma sebebinde kusurun bulunup bulunmadığıdır.179 b. Boşanma davası kendi aleyhinde açılmış olsa bile, kusurlu olmayan şahsın aleyhine tazminat verilmesine hükmedilemez. Örneğin akıl hastası, kusura dayanmayan geçimsizlikte davalı maddî tazminat ödemeye mahkûm edilemez.180 c. Tazminat isteyenin boşanma yüzünden mevcut ya da beklenen bir menfaatin zedelenmesi gerekir. Burada tazminata hükmedilmesinin amacı, uğranılan zararın bertaraf edilmesine imkân sağlamaktır. Eşlerden birinin özellikle kadının kaybettiği nafaka, mal rejiminden kaynaklanan hakların ya da bir ticarethanenin tasfiyesinden kaynaklanan kayıp, evlenme ya da evlenme sırasında yapılan masraflar ve evlenme dolayısıyla verilen hediyeler mevcut menfaatin zedelenmesine, miras 179 Dural, III/143. 180 Dural, III/144. 36 hakları ya da sigortadan doğan haklar beklenen menfaatin zedelenmesine örnek olarak gösterilebilir.181 Aile hukukunda boşanma sonrasında söz konusu edilen ve aile birliğinin sona ermesinde kusuru ağır olan eşin diğer eşe, talep etmesi halinde ödemekle yükümlü tutulabildiği tazminat mutlak manada tazminat değildir. Burada boşanma sonucu mevcut ya da beklenen menfaati zedelenen tarafın zararının bire bir tazmini zaten mümkün değildir.182 Evliliğin boşanma sebebiyle doğan dava hakları, talep edilmemesi durumunda boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmesi ile zaman aşımına uğrar.183 Maddî tazminata hükmedilmesi için kusursuz olan eşin boşanma sonrasında yoksulluğa düşme ihtimalinin bulunup bulunmaması dikkate alınmaz. Burada bir çeşit, evliliğin devam etmesi halinde kusursuz eşin elde edeceği maddî imkânlardan mahrumiyeti, boşanma kararından sonra haksız mahrumiyetinin karşılığı kendisini bir nebze olsun rahatlatmak ve teselli etmek maksadıyla verilir. Maddi tazminatın miktarı ise tarafların maddî imkânları, birlikte yaşanan zamanın miktarı, boşanmada ki kusur oranları, eşlerin yaşları, tazminat talebinde bulunan kadının sağlık durumu ve maddî imkânı göz önüne alınarak “uygun miktarda” tazminata hükmedilir. Hükmedilen tazminat, durumun gereklerine göre toptan ya da irad biçiminde ödenebilir.184 Türk Medeni Kanunu’nda manevi tazminata şöyle yer verilmiştir: Madde 174: Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. 181 Dural, III/144. 182 Dural, III/144. 183 Türk Medeni Kanunu mad. 178. 184 Türk Medeni Kanunu mad. 176. 37 Bu hükme göre manevi tazminat istemek için davalının herhangi bir derecede kusurunun olması ve kişilik haklarında ki zedelenmenin manevi tazminatı haklı gösterecek derecede olması gerekir.185 B. Yoksulluk Nafakası Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sonucu alınan geçici tedbirlerden olan yoksulluk nafakası şu şekilde düzenlenmiştir: Madde 175: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimini diğer taraftan mâli gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünde kusur aranmaz. Hâkimin eşlerden birinin lehine yoksulluk nafakası hükmedebilmesi için şu şartlar gereklidir: 1. Eşlerden biri nafakayı talep etmelidir. Talep edilmeyen nafakanın itâsına hüküm olunamaz. Yoksulluk nafakası isteme hakkı eşitlik kuralı gereği hem kadına hem erkeğe aynı şartlarla tanınmıştır.186 2. Nafaka talebinde bulunan eşin kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerekir. Talepte bulunanın boşanmada daha kusurlu olması, yoksulluğa düşmüş olsa bile, lehine nafaka verilmesine engeldir.187 3. Nafaka talebinde bulunan eş, boşanma sonucunda büyük bir yoksulluğa düşme tehlikesine maruz kalmalıdır. Eşin hiç gelirinin olmaması ya da çalışamayacak durumda olması bunun örneklerindendir.188 185 Dural, III/146. 186 Dural, III/147. 187 Dural, III/147. 188 Dural, III/147. 38 4. Hâkimin takdir edeceği nafaka, bunu ödeyecek eşin mâli kudretiyle mütenâsip olmalıdır.189 Yükümlünün mâli kudretinin bulunmaması durumunda yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Aynı şekilde alacaklının da refah içinde yaşaması yoksulluk nafakası almasına engeldir.190 Yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi, taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Alacaklı tarafın evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.191 Hâkim, istem halinde irâd biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın, gelecek yıllarda tarafaların sosyal ve ekonomik durumlarına göre hangi ölçüde ödeneceği karara bağlanabilir.192 C. Tedbir Nafakası Eşler arasındaki evlilik bağı boşanmanın kesinleşmesine kadar devam eder. Bu sebeple koca, bu tarihe kadar eşinin nafaka ihtiyaçlarını gidermek zorundadır. Bu durum karşısında kadın ister davalı, ister davacı olsun kocasından nafaka borcunu yerine getirmesini isteme hakkına sahiptir. Madde 169: Boşanma ya da ayrılık davası açılınca hâkim davanın devamı süresince gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır. 189 Akıntürk, s. 237. 190 Dural, III/148. 191 Dural, III/148. 192 Türk Medeni Kanunu mad.176. 39 VIII. İslam Hukukunda Maddî Tazminat ve Yoksulluk Nafakasının Muteberliği A. Maddî Tazminatın Muteberliği Boşanmada az kusurlu eşin göreceği zararın tazmin edilme maksadıyla boşanmada kusurlu olan eşin mâli bir ödemede bulunması, gerek islam hukukunda, gerekse modern hukukta kabul edilmiştir. İslam hukukunda bu ödeme ya nikâh sebebiyle kadına verilen “mehir” şeklinde olmakta, ya da boşanma sonrasında “mut’a” adıyla yapılmakta olup, bunlar klasik dönem fukahasınca “maddî tazminat” olarak isimlendirilmemiştir. Nikâh akdi sırasında “mehir” veren erkeğin, boşama yetkisini kullandığı zaman, modern hukukta benimsendiği şekliyle “maddî tazminat”la yükümlü olup olmadığı yahut açacağı dava sonrasında kusursuz eşin aldığı maddî tazminatın, İslam hukuku açısından muteberliği tartışma konusu olmuştur. İslam hukukunun boşanma ile ilgili hükümlere kaynaklık eden naslarda ve klasik dönem eserlerinin boşanma ile ilgili bölümlerinde “maddî tazminat” ifadesiyle bahsedilmemekle birlikte, “mut’a” dan bahsedilmekte ve aynı amaca hizmet ettiği görülmektedir. Kur’an-ı Kerimde mut’a ilgili ayetler şöyledir: ﻞ َأنْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َﻓﻤَﺎ ِ ْﻃﱠﻠﻘْ ُﺘﻤُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦْ َﻗﺒ َ ت ُﺛﻢﱠ ِ ﻦ ﺁ َﻣﻨُﻮا ِإذَا َﻧ َﻜﺤْ ُﺘ ُﻢ اﻟْ ُﻤﺆْ ِﻣﻨَﺎ َ ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﱠﻟﺬِﻳ ﺟﻤِﻴﻠًﺎ َ ﺳﺮَاﺣًﺎ َ ﺳ ﱢﺮﺣُﻮ ُهﻦﱠ َ ﻦ َو ﻋ ﱠﺪ ٍة َﺗﻌْ َﺘﺪﱡو َﻧﻬَﺎ َﻓ َﻤ ﱢﺘﻌُﻮ ُه ﱠ ِ ْﻦ ِﻣﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ َْﻟ ُﻜﻢ “Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.”193 193 Ahzâb, 33/49. 40 ﻀ ًﺔ َ ﻃﱠﻠﻘْ ُﺘ ُﻢ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ َء ﻣَﺎ َﻟﻢْ َﺗ َﻤﺴﱡﻮ ُهﻦﱠ َأوْ َﺗﻔْ ِﺮﺿُﻮا َﻟ ُﻬﻦﱠ َﻓﺮِﻳ َ ْﻋَﻠﻴْ ُﻜﻢْ ِإن َ ح َ ﺟﻨَﺎ ُ ﻟَﺎ ﻦ َ ﺴﻨِﻴ ِ ْﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤﺤ َ ف ﺣَﻘًّﺎ ِ ﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤﻘْ ِﺘ ِﺮ َﻗ َﺪ ُر ُﻩ َﻣﺘَﺎﻋًﺎ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو َ ﺳ ِﻊ َﻗ َﺪ ُر ُﻩ َو ِ ﻋﻠَﻰ اﻟْﻤُﻮ َ ﻦ َو َﻣ ﱢﺘﻌُﻮ ُه ﱠ “Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere - onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.”194 ﻦ ُأ َﻣﺘﱢﻌْ ُﻜﻦﱠ َ ْﺤﻴَﺎ َة اﻟ ﱡﺪﻧْﻴَﺎ َوزِﻳ َﻨ َﺘﻬَﺎ َﻓ َﺘﻌَﺎَﻟﻴ َ ْن اﻟ َ ْﻚ ِإنْ ُآﻨْ ُﺘﻦﱠ ُﺗ ِﺮد َﺟ ِ ﻲ ُﻗﻞْ ِﻟَﺄزْوَا ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﻟ ﱠﻨ ِﺒ ﱡ ﺟﻤِﻴﻠًﺎ َ ﺳﺮَاﺣًﺎ َ ﺳﺮﱢﺣْ ُﻜﻦﱠ َ َوُأ “Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım.”195 bu ayette ki “boşama bedeli” maddî tazminat olarak anlaşılabileceği gibi gecikmiş mehirler şeklinde de anlaşılmıştır. Sünnette de kusursuz tarafa tazminat ödenebileceği hükmünü şu rivayetten çıkarmaktayız: إن اﻣﺮأة ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﺗﺖ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﻘﺎﻟﺖ ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ ﺛﺎﺑﺖ ﺑﻦ ﻗﻴﺲ أﻣﺎ إﻧﻲ ﻣﺎ أﻋﻴﺐ ﻋﻠﻴﻪ ﻓﻲ ﺧﻠﻖ وﻻ دﻳﻦ وﻟﻜﻨﻲ أآﺮﻩ اﻟﻜﻔﺮ ﻓﻲ اﻹﺳﻼم ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ أﺗﺮدﻳﻦ ﻋﻠﻴﻪ ﺣﺪﻳﻘﺘﻪ ﻗﺎﻟﺖ ﻧﻌﻢ ﻗﺎل رﺳﻮل اﷲ اﻗﺒﻞ اﻟﺤﺪﻳﻘﺔ وﻃﻠﻘﻬﺎ ﺗﻄﻠﻴﻘﺔ Sabit b. Kays’ın hanımı olan Sehlin kızı Cemile Hz. Peygamber’e gelerek, kocasının din ve ahlak açısından bir eksikliğinin bulunmamasına küfre götürecek hareketleri de yapmak istemediğini söyledi. Hz. Peygamber O’na (kocasının evlenirken kocasının mehir olarak verdiği bahçeyi kastederek); “Ona bahçeyi geri 194 Bakara, 2/236. 195 Ahzab, 33/28. 41 verir misin?” dedi. Kadın evet dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Sabit b. Kays’a; “Bahçeni al ve onu bir talakla boşa” dedi.196 Bu rivayette de görüldüğü gibi boşanma hususunda kusuru bulunmayan eşe, diğer eş tazminat ödeyerek boşanma hakkını kullanmak istemekte, Hz. Peygamber de bu tasarrufu onaylamaktadır. Buna göre, boşamada kusurlu olan eş tarafından, kusursuz tarafın boşanma sebebiyle uğrayacağı zararını tazmin ettirme düşüncesi İslam hukuku açısından meşru’ görülebilir.197 Hanefî, Hanbelî ve Mâlikîler mehir belirlenmeden zifaftan önceki boşamalarda kadınlara mut’a verilmesini gerekli görürken, bunun dışındaki durumlarda ise mut’a vermeyi mendup olarak değerlendirmişlerdir.198 Şafiîler199 ise bunun tam tersine, zifaftan önceki boşamalarda kadına mehrin yarısı verildiği için tekrar mut’a vermeyi gerekli görmezken, bunun dışında boşanan her kadına mut’ayı vacip kılmışlardır. Zâhirîler200 ise ayetin umum ifade etmesini delil gösterek ister zifaf olsun, ister olmasın, mehir tesmiye edilsin, edilmesin boşanmış bütün kadınlara mut’ayı vacip görmüşlerdir. Maddî tazminatın İslam hukukundaki muteberliği hakkında çağdaş İslam hukukçuları şu görüşleri savunmuşlardır: Ebû Zehra‘ya göre, boşanma asıl olan onun yasak olmasıdır. Lakin bazı zaruretler boşamayı mübah kılmaktadır. Bu tür zaruretler kişiden kişiye değişebileceği gibi, mahkeme salonlarında bunların açıklanması da aile kurumunun kutsallığını zedeleyeceği için caiz olmaz. Boşanmayı gerektiren sebeplerin hâkim huzurunda ıspatı da, her zaman mümkün olmayabilir. Bu yüzden boşama sonrası 196 Nesâi, “Talak” 34, V/169. 197 Dalgın, s.45. 198 Serahsî, VI/61; İbn Kudâme, VI/716; Karâfî, IV/448. 199 Şîrâzî, II/63. 200 İbn Hazm, X/245. 42 mehrin dışında kadına ayrıca bir maddî tazminat ödemek caiz değildir. Nikâh akdi sırasında böyle bir şart koşulsa da, bu şart geçersizdir.201 Abdülkerim Zeydan‘a göre, boşanma sonrasında erkeğin maddî tazminat ödemesine hükmetmek doğru değildir. Zaten boşama sonrasında mut’a, iddet nafakası ve hıdâne masrafları gibi erkeğe maddî yükümlülükler getirilmekte ve bunlar bir nevi maddî tazminat yerine geçmektedir. Bu sebeple erkeğe İslam hukukunun belirlediklerinin dışında maddî külfet getirmeye gerek yoktur.202 Nihat Dalgın ise erkeğin boşama hakkını kötüye kullanması ve kadının da bundan zarar görmesi durumunda maddî tazminatın helal olduğunu savunarak bu görüşünü şöyle delillendirmiştir; tarafların kendilerine verilen hukukî hakları kullanarak karşı tarafın mağduriyyetini İslam hukuku ahkâmına yükletilmesini önleme amacıyla benimsenmiş temel kaidelerden, “Zarar giderilir.”203 ilkesi haksız fiil ya da hakkın kötüye kullanılması sonucunda doğan zararların giderilmesi hususunda mutlak bir hüküm doğururmaktadır. 204 Meşru bir hakkın kullanımı sırasında bir başkasının göreceği zararın telafi ettirilmesi noktasında “zararın fahiş olması” ile kayıtlanmıştır. Birey bir başkasına zarar verme kastı bulunmaksızın hakkını kullanırken, başkasının zarar görmesi halinde verilen zarar fahiş ise; ya hak sahibinin hakkını kullanmasına engel olunur, ya da verdiği zararı tazmin etmesi istenir. İslam hukukunda ölüm hastalığı sırasında sırasında kadının boşanmasını, onun elde edeceği mirastan mahrum etme maksadı taşığı için bu “başkasına zarar verme kastıyla kullanılmış bir hak” olarak değerlendirilmekte, kadının miras hakkına engel olunmaması bu duruma örnek olarak gösterilmektedir. 205 201 Ebû Zehra, s. 683. 202 Zeydan, VII/359. 203 Mecelle mad. 20. 204 Dalgın, s. 46. 205 Dalgın, s. 46. 43 Nikâh akdi sırasında ya da boşanma sonrasında mehirini alan kadının alacağı maddî tazminatin miktarı hususunda Nihat Dalgın şunları dile getirmektedir: ” Kadının kendi kusuru dışında boşama kararı alındığında, kadının bu nedenle uğrayacağı ekonomik zarar dikkate alındığında, bunların telafisine yardımcı olmak amacıyla kocanın makul bir tazminat ödemesine hükmedilmelidir. Bunun hesaplanmasında kadının nikâh sırasında almayı kararlaştırdığı/aldığı mehrin miktarı da göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde, koca hem nikâh sırasında yüklü miktarda mehir ödemek hem de boşanma esnasında maddî tazminat ödeme durumunda kalabilecektir ki; bu açık bir haksızlıktır. Bu duruma düşmemek için, nikâh sırasında kararlaştırılan mehir, bazı durumlarda, bir nevi sonradan hak edilecek olan maddî tazminat için avans niteliğinde görülmeli ve mehir, kocanın eşine ödemekle yükümlü olacağı tazminat borcundan düşülmelidir.206 Ayrıca Nihat Dalgın, kadının kusurlu olup boşama talebinde bulunması durumunda ise vereceği fidyenin kocasından aldığı mehirden daha fazla olamayacağını savunmuştur.207 2. Yoksulluk Nafakasının Muteberliği İslam hukukunda boşanan kadının mehir, mut’a ve iddet nafakası gibi mâli hakları vardır.208 Gerek nikâh akdi esnasında gerekse boşanma sonrasında kadına bu tür maddî ödemede bulunan kocanın, eski eşine yoksulluktan kurtulana kadar ki nafaka yükümlülüğü, âlimler arasında ihtilafa sebep olmuştur. Bazı İslam hukukçuları ﻋﻠَﻰ اﻟْ ُﻤ ﱠﺘﻘِﻴﻦ َ ف ﺣَﻘًّﺎ ِ ت َﻣﺘَﺎعٌ ﺑِﺎﻟْ َﻤﻌْﺮُو ِ ﻄﱠﻠﻘَﺎ َ َوِﻟﻠْ ُﻤ “Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerine bir borçtur.”209ayetinin erkeği 206 Dalgın, s. 63. 207 Dalgın, s. 64. 208 Cessâs, I/432. 209 Bakara, 2/241. 44 yoksulluk nafakası vermekle sorumlu tuttuğunu ve bunun Allah’dan korkanlar için borç olduğunu savunmuşlardır. Bu ayet hakkında İslam âlimlerinin görüşleri şöyledir: Muhammed Esed’e göre, yoksulluk nafakasının miktarı, kocanın mâli durumuna ve zamanın sosyal şartlarına bağlı olduğu için boşanmada kusursuz olan kadınların yeniden evlenmelerine kadar nafakalarının miktarı belirsiz bırakılmıştır. “Allah’a karşı gelmekten korkanlar üzerine bir borçtur.” İfadesi kadınların bu dönemde nafakalandırılmalarını emretmektedir.210 Şevkâni’ye göre, Allah (c.c.) mehri tayin edilmeyen yahut zifaftan önceki kadınlar hakkında mut’a’yı zaten açıkça bildirmiştir. Bu ayet ise boşanan her kadının boşanma sonrası verilen mut’adan ayrı olarak yeni bir evlilik yapana kadar nafakalandırılmalıdır.211 Taberî’ye göre, Allah (c.c), “Onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.”212 buyurunca adamın biri “iyiliği ister yaparım, ister yapmam” dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.) bu ayeti indirerek boşanan her kadına mut’a verilmesini emretti.213 Cessâs’a göre, kadının boşama sonucu mali hakkı husususunda iki durum söz konusudaur. Kadın zifaftan sonra boşanırsa iddet nafakası ve mehir, zifaf olmamışsa mehri müsemmanın yarısı ve mut’a vardır vardır. Mut’a ise mehirle verilen vacip olmayan bir tasarruftur. Eğer mut’a vacip olsaydı nikâhdan önce yahut talaktan sonra akit esnasında istenirdi. 214 Zuhaylî’ye göre, ister zifaf olsun ister olmasın bütün boşanan kadınlar için bu ayet-i kerîme mut’ayı genel bir heak olarak ortaya koymaktadır. Yüce Allah önce 210 Esed, s. 73. 211 Şevkanî, Fethu’l-Kadir, I/260. 212 Bakara, 2/236. 213 Taberî, V/265. 214 Cassâs, I/432. 45 mut’ayı söz konusu etmekte, daha sonra kendisi ile zifafsız boşamalarda kadın lehine vacip kılmakta, ardından bu ayetle bütün boşanmış olan kadınlar lehine mut’ayı emretmektedir. Âlimlerin görüşlerinden sonra yoksulluk nafakasının muteberliği hakkında bizim kanaatimiz şöyledir: 1- Bakara suresi 241. ayette de bahsedilen borç, kadının boşanma sonrasında aldığı mut’adır. Bu ayeti yoksulluk nafakasının muteberliğine delil olarak gösterememizin sebebi, nafaka hukukunun oluşabilmesi için taraflar arasında evlilik, karabet ve mülkiyet sebeplerinden birinin bulunması gerekir. Boşanan taraflar, bu kararlarıyla aralarındaki nafaka yükümlülüğünün hukukî sebebini yok ettikleri için, kocadan böyle bir talepte bulunmak haksızlık olacaktır. 2- Türk Medeni Kanunu’nda nafaka yükümlülüğü hususunda kadın erkek eşit olduğu için boşanma sonrası yoksulluğa düşen tarafın bu durumdan kurtulana kadar nafaka talebinde bulunması doğaldır. Evlenmeden önce velayetinde bulunduğu kişi kadının nafakasını sağlarken, evlendiği zamanda bu yükümlülük eşine aittir. Boşandığı zaman kadının nafaka yükümlülüğünü takrar eski eşine vermek, kocaya sebepsiz sorumluluk yüklemek anlamına gelebilir. 3- İslam hukuku kadının haklarını evlilik öncesinden korumuş ona mehir tayin etmiş, iddet döneminde ise iddet nafakası ve süknâ zarurete düşmesi önlenmiştir. Boşanma sonrası nafaka yükümlülüğü de iddetle sınırlı tutulmuş bu suretle nafaka hususundaki belirsizlik önlemiştir. 4- Türk Medeni Kanunu’nda yoksulluk nafakası yükümlüsü bazen kadın da olabilir. Burada esas olan daha az kusurlu olan tarafın boşanma sebebiyle yoksulluğa düşmesidir. Bu durum, İslam’ın kadına verdiği değerle çelişmektedir. Kadının islam hukukunda nafaka alacaklısı sayılırken aralarında hiçbir hukuki bağ olmayan kimseye karşı nafaka yükümlülüğüne girmesinin isabetli olmayacağı kanaatindeyiz. 46 IX. Mefkûd Koca Hakkında Nafaka Takdiri Koca kadına nafaka bırakmadan mefkûd olursa, hâkim hüküm gününden itibaren nafaka tayin eder ve kadına, koca adına istidâne yetkisi verir. Kadın istidâne ile nafaka ihtiyacını gidermeyi tercih etmeyip kendi kazancıyla giderirse, hâkimin emri ile söz konusu kocanın üzerine borç olarak kalır.215 Hâkimin mefkûd koca hakkında nafaka tayininde bulunabilmesi için, kadının evliliğini ıspat etmesi, üçüncü kişilerden nafaka takdiri için bu kimselerin emanet malı ya da borcu inkâr etmemeleri ve kadının mahkemeden nafaka talep anında naşize yahut iddeti geçmiş mutallaka olmadığını ıspat etmesi gerekir.216 Kocanın gıyabında görülen davada varsa kocanın maaşı, kira geliri, altınları ve nafaka cinsi hububatlarından takdir edilen miktarda kadına harcama yetkisi verir. Kocanın üçüncü kişilerin nezdinde emanetleri ya da alacakları varsa mahkeme, kadının nafakasının giderilmesi için bu kişilere yetki verebilir. Kocanın gayr-ı menkulleri gıyabında satılıp paraya çevrilemez. 217 Kocanın ortaya çıkması durumunda, koca nikâh bağını inkâr etmediği müddetçe hâkimin takdir ettiği nafakanın ödenmesine devam edilir. 218 X. Boşanan Kadının Nafaka Hakkı Bağlamında İslam Hukuku ve Medeni Kanunun Mukayesesi 1- Türk Medeni Kanunu’nda tam olarak iddet nafakası bahsedilmemişse de boşanan tarafların hakları korunmaya çalışılmıştır. Fakat bunun için bir süre belirtilmemiş nafaka alacaklısının medeni, ahlaki ve yoksulluk durumları esas 215 Bilmen, II/467. 216 Erbay, s. 58. 217 Erbay, s. 57 218 Bilmen, II/467; Erbay, s. 57. 47 alınmıştır. İslam hukukunda boşanan kadınların nafaka hakları, iddet süresince geçerliyken; Türk Medeni Kanunu’nda boşanmış kadın, nafaka hakkını tekrar evlenip yoksulluktan kurtuluncaya kadar elde eder. Bu da boşanan erkeğin yeni bir evlilik yapamamasını ya da ikinci evliliğinde maddî sorunlar yaşamasına yol açar. Bu durum, arasında hiçbir bağ kalmayan tarafları belirsiz bir süre nafaka borçlusu yapmaktadır. Bu kaygı yüzünden tarafların boşanma yerine huzursuz hayatlarına devam ettiği görülmektedir. İddet nafakasının teşrîi hikmetleri gözönüne alındığında ise, iddetle taraflara maddî ve manevi olarak evliliğin etkilerinden kurtulmaları için belirli bir süre tanındığı görülmektedir. Bu sürenin sonunda da eşler arasındaki her türlü bağ koparılmıştır. 2- İslam hukukunda, nafaka borçlusu olan taraf her daim kocadır. Türk Medeni Kanunu’nda ise kadın erkek eşitliği getirilmiş, nafaka hakkı yoksulluğa düşen tarafa verilmiştir. Bu da kimi zaman kadını nafaka borçlusu yapmakta ve erkek tarafında suistimallere yol açmaktadır. 3- Türk Medeni Kanunu’nda nafakayı hak edecek tarafın diğer taraftan daha az kusurlu olması dikkate alınırken, İslam hukukunda ayrılığın, ölüm yahut kadının kusuru haricinde bir sebepten meydana gelmesi gibi haller kadının nafaka hakkını elde edebilmesi için yeterli görülmektedir. Kadının kusurları sebebiyle meydana gelen boşamalarda ise, erkek ne kadar yoksul olursa olsun kadından bir nafaka elde edemez. 4- Türk Medeni Kanunu’nda zaman aşımı bir sene olarak belirlenirken, İslam hukukunda bu süre iddetin bitimine kadardır. 5- Türk Medeni Kanunu’nda, tarafların maddî tazminat ve yoksulluk nafakası gibi hakları boşama sonucunda ortaya çıkarken, İslam hukukunda kadın, mehir müessesesiyle bu hakkı evliliğin başlangıcında kazanmaktadır. Nikâh akdi esnasında ödenmeyen mehr-i müeccel nikâh akdinin fesholması, ölüm veya boşamanın sonucunda kadın talep etmese dahi ödenir.219 219 Bilmen, II/142. 48 XI. İddet Nafakasını Düşüren Haller A. Evliliğin Kadının Kusuru Sebebiyle Son Bulması Ayrılık, kadının davranışından kaynaklanır ve ayrılığa sebep teşkil eden bu fiil, hukuka aykırılık arzederse koca, kadının iddet nafakasını karşılamak mecburiyetinde değildir. Kadının, kocasının usul ve füru’ularına karşı hürmet-i müsâherayı gerektirecek bir fiilde bulunması bunun örneklerindendir. Bu durumda, eşler arasında nikâh derhal son bulurken, kadın iddet bekler ancak nafaka hakkını kaybeder.220 Kadının iddet beklediği sırada kocasının oğluyla “hürmet-i müsahera”yı gerektirecek bir fiilde bulunması halinde nafaka hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü ayrılık başka sebeplerden gerçekleşmiştir. İddet devam ettiği müddetçe nafaka da devam eder.221 Evliliğin, İslam hukukunca meşru’ olan bir gerekçeden son bulması durumunda da kadının nafaka istemeye hakkı vardır. Ayrılığın; büluğ muhayyerliği, denkliğin bulunmaması ve mehrin mehr-i misilden az olması gibi meşru’ sebeplerle meydana gelmesi durumunda kadının nafaka hakkı düşmez.222 Kendi iradesiyle irtidat eden kadının iddet müddetinde nafaka alması mümkün değildir. Kadın tekrar İslam dinine dönse de nafaka hakkını kazanamaz. Çünkü evlilik onun kusuru sebebiyle sona ermiştir. İddet müddetinde irtidat etmesi durmunda ise nafaka hakkını kaybeder. Bunun sebebi irtidât etmesi değil, hapsedilmek üzere evinden çıkarılmasıdır. Tevbe eder, evine dönerse nafaka hakkını tekrar elde eder.223 220 Hassâf, s. 69; İbnü’l- Hümâm, IV/369; Bilmen, II/489; Ebû Zehra, s. 383; Bekk, s. 979; Zuhaylî, VII/781. 221 Tûsî, VI/17; Serahsî, V/205. 222 Serahsî, V/206; Zuhaylî, VII/781. 223 Serahsî, V/205, Zuhaylî, VII/781. 49 Kadın irtidat ettikten sonra dâru’l-harbe sığınacak olursa, kadınla kocası arasında evlilik bağı sona erer. Öyle ki kadın müslüman olarak geri dönse de nafaka alamaz. Çünkü nafaka, evlilik bağının devamında verilir. Ülke farklılığı ise evlilik bağını tamamiyle kaldırır.224 B. Nafakanın Kazâ ya da Rızâ ile Takdir Edilmemesi İslam hukukçuları kadının nafakanın kaza ya da rıza ile takdir edilmeden önceki nafakasını alıp alamayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Hanefîlere göre ise, nafaka, karşılıksız olarak verilen bir bağıştır ve miktarı belirlenmemiş vacip hükmündedir.225 Karşılıksız verilen şeyler güçlendirici bir durum bulunmadıkça sadece akitle kesinlik kazanmaz. Nafaka sadece kadının cinselliğinden faydalanmanın karşılığı değildir. Dolayısıyla nafakanın kesinlik kazanması; tarafların ya karşılıklı anlaşmasıyla ya da hâkimin hükmü sonucu kesinlik kazanmaktadır.226 Kadın, iddet nafakasının miktarını kazâ ya da rızâ yollarından biri ile takdir ettirmelidir. Müddeti içinde istenmeyen nafaka, iddetin bitimiyle ya da taraflardan birinin vefatı ile sâkıt olur.227 İddet içinde kaza ya da rıza ile takdir edilen nafaka, zamanın sona ermesi ya da tarafların vefatı ile düşmez.228 Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde ilgili maddeler şunlardır: Madde 153: Kazâen ve rızâen nafaka takdir edilmeksizin müddet-i iddet münkazi olsa nafaka sakıt olur.229 Cumhurun görüşü ise şu şekilde özetlenebilir: Nafaka eşlerin anlaşması ve hâkimin kararı olmasa da zimmette bir borç doğurur. Zira mehirde olduğu gibi bu 224 Serahsî, V/205. 225 Serahsî, V/185; Şa’bân, s. 241. 226 Serahsî, V/182. 227 Hassâf, s. 557; Ramlî, VII/177; İbn Abidin, II/726; Ebû Zehra, s. 253; Zuhaylî, VII/818. 228 Bilmen, II/490. 229 Aydın, s. 263. 50 durumda hâkimin kararına gerek kalmadan nikâh akdi ile kadın bu hakkı kazanır. Kocanın kadını kendi idaresinde bulundurmasıyla da durum güç kazanmıştır. 230 Borcun miktarının kocanın durumuna ve kadınında ihtiyacına göre belirlenmesi de bunun miktarı belirlenmiş vacip olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla bu borç zimmette sabittir. Kadın, rızâ yahut kazâ olmaksızın önceki süre için de alacak talebinde bulunabilir.231 C. Kadının Nâşize Olması Nafakayı düşüren sebepler arasında zikredilen “nâşize”232, İslam hukuku litaratüründe “kocasına kızıp asi olan kadın”233 anlamında kullanılmaktadır. Bu durumda kadının özürsüz evini terketmesi nafaka hakkını ortadan kaldırır. Kadın geçimsizliğinden vazgeçerse, tekrar nafakaya hak kazanır.234 Bu anlamda İbn Kudâme, kadının evini kusursuz terk etmesini nüşûz olarak değerlendirmiş ve bunun kadının nafaka hakkını düşürdüğünü belirtmiştir.235 Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde ise bu konuya şöyle yer verilmiştir: Madde 151: Nâşizenin nafaka hakkı, naşize olduğu halde tatlîk olunan kadına nafaka-ı iddet lazım gelmez.236 Bu tanımlar doğrultusunda fakihlerimizin nüşûz saydıkları fiillerden bazıları da şunlardır: 230 İbn Kudâme, VII/572; Karâfî, IV/466; Şirbînî, III/530. 231 Şa’bân, s. 242. 232 Mevsılî, IV/225. 233 İbn Manzûr, “Nşz” mad., XIV/143; Zuhaylî, VII/779; Bilmen, II/445, Karslı, s. 152. 234 Bek, s. 958. 235 İbn Kudâme, VIII/189. 236 Aydın, s. 263. 51 a. Şer’î bir gerekçe olmadan izinsiz kocasının evinden çıkan kadın, nâşize sayılmaktadır.237 Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nde bu konuya şöyle yer verilmiştir: Madde 101: Zevce sebeb-i meşru olmaksızın zevcinin hanesini terk eyleyip gider veya hane kendisinin olup da başka bir haneye naklini talep etmezden mukaddem zevcini duhulden men eyler ise iş bu nüşûzun devamı müddetince nafaka sakıt olur.238 Kadının anne ve babasının ziyaretini nüşûz sayanlar olduğu gibi239 bunu zaruret kabul edenler de mevcuttur.240 b. Kadının kocasından izinsiz yolculuğa çıkması, kocasından izinsiz hac için ihrama girmesi veya kocası ile birlikte yolculuğa çıkmak istememesi nüşûz örneklerindendir.241 c. Kadının nafile oruç veya namazdan dolayı kocası ile birlikte olmaktan kaçınması nüşûzdur. Beş vakit namaz buna dâhil değildir.242 d. Kadının mehri muacceli aldığı halde zifafdan kaçınması nüşûzdur. Hatta kadın özürsüz olarak kocasını kendisine dokunmakdan men ederse bu, nüşûz sayılır.243 e. Kadın, kocası istemediği halde çalışmak için dışarı çıkarsa nâşize olur. Çünkü bu durumda zamanının tamamını kocasına ayırmamış olmaktadır. Kadın 237 Serahsî, V/204; Cezîrî, VI/2802; İbn Âbidin, II/702; Zuhaylî, X/89-97. 238 Aydın, s. 263. 239 Fetavâ, III/387. 240 Halebî, II/577; Zuhaylî, VII/779. 241 Şirbînî, III/493; Ebû Zehra, s.238. 242 Cezîrî, VI/2802; Bilmen, II/479; Zuhaylî, VII/779. 243 Serahsî, V/18; İbn Kudâme, VII/611; Bilmen, II/478; Zuhaylî, VII/779. 52 kocasının isteklerini günün her saatinde yerine getirebilecek durumda olmazsa teslim eksik olduğu için nafaka hakkı da yoktur.244 Zâhirîlere göre, kadın ister naşize olsun ister olmasın, dul veya bekâr, fakir ya da zengin olmasının önemi yoktur. Kadın her halükarda nafakayı elde eder.245 Fakihlerimizin nüşuz hakkındaki görüşlerinin o dönemdeki kadın, erkek ve aile tasavvurundan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Nitekim nüşûzun kültürden kültüre, zamandan zamana değişebilen bir kavram olduğu var sayacak olursak, nüşuz sebeplerinin bugün yeniden incelenmeye muhtaç olduğunu kanaatindeyiz. 244 Serahsî, V/187; Bilmen, II/480-481; Zuhaylî X/89; Karaman, I/288. 245 İbn Hazm, X/88. 53 İKİNCİ BÖLÜM İDDET BEKLEYEN KADININ SÜKN HAKKI VE EVİNDEN ÇIKMAMA MÜKELLEFİYETİ I. Süknânın Mahiyeti “ ”ﺳﻜﻦkelimesi; “ikametgâh yani ev oda gibi içinde oturulacak mahal” anlamına gelmektedir.246 Böyle bir yerde oturmaya da iskân adı verilir. ﺳﻜﻦfiilinin ismi masdarı olan “ ”ﺳﻜﻨﻰise;247 “kişinin, gayr-ı menkûlun tamamında veya kat, oda gibi bir kısmında; yalnız yahut mal sahibi ile birlikte, devamlı olarak mekânı kullanma ve mekânda sakin olma hakkı” manasında kullanılır.248 Süknâ, bir evde oturma hakkı olduğuna göre, burada oturmadan kasıt ikâmet etmektir. İslam hukukunda iddet evliliğin devamı sayılmış, iddette istenilen maksadın hâsıl olması için de kadının bu sürede evinden çıkmaması istenmiştir.249 Bu sebeple koca, evlilik süresince kadına sağlamak zorunda olduğu meskeni, iddet müddetince de sağlamalıdır. 250 Meskenin taşıması gereken vasıflar ma’ruf kavramı dâhilinde,251 zamanın şartlarına, kocanın malî durumuna ve kadının sosyal statüsüne göre değişiklik 246 İbn Manzûr, “Skn” mad., XIII/211; Erdoğan, s. 411. 247 İbn Manzûr, “Skn” mad., XIII/212. 248 Mevsû’a, “Süknâ” mad., XXV/108. 249 Talak, 65/1. 250 Mevsılî, IV/4. 251 Halebî, s. 81. arzetmektedir.252 Bu minvalde meskende asgari ölçüde bulunması gereken özellikler şunlardır: 1. Koca sadece evi temin etmekle değil tefrişatıyla da sorumludur. Kadına istirahati için yatak, oturması için koltuk takımı, yiyecek ve eşyalarını koruması için mobilya ve diğer mefruşatı da zamanın şartlarına göre sağlamalıdır.253 2. Mesken kadının can ve mal güvenliğini sağlayabilecek sağlamlığa sahip, ikamete uygun ve mahremiyeti korumaya müsait olmalıdır.254 Kadının temel ihtiyaçlarının karşılanması için ısı ve elektrik tesisatı kullanmaya müsait olup, banyo ve mutfağı da kapsamalıdır.255 3. Bâin talak iddetinde evin dar olup mahremiyetin korunamadığı durumlarda koca evden çıkmalıdır.256 Bunun imkânsızlığında ise eşlerin yanında onları günah işlemekten alıkoyan güvenilir mümeyyiz bir mahremin bulunması gerekir. Ric’î talak iddetinde ise evliliğin devamında eşlerin biribirlerine helal olmasından, mahremin ya da ücretli bir kadının bulunmasına gerek yoktur. 257 Türk Medeni Kanunu’nda mesken hakkının mahiyeti şöyledir: Madde 823: Oturma hakkı, bir binadan veya onun bir bölümünden faydalanma olduğu için konut başkalarına devredilemez ve mirasçılara geçemez. Oturma hakkı sahibinin rızası olmadıkça, kira yolu ile de olsa başkalarına devredilemez. 252 Mevsılî, IV/4; Fetâvâ, III/391; Erbay, s. 17. 253 Mevsılî, IV/4; Bek, s. 962. 254 Kâsânî, III/205; Fetâvâ, III/361. 255 Bilmen, II/450; Erbay, s. 29. 256 İbn Abdilber, XVIII/51. 257 İbn Âbidîn, II/67. 55 II. İddet Bekleyen Kadının Süknâ Hakkı Allah (c.c) evlenerek ailesinden ayrılan, boşanarak da kocasının himayesinden çıkan kadınların süknâsı hakkında: ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻀﻴﱢﻘُﻮا َ ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ َ ﺚ ُ ْﺣﻴ َ َْأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ “O kadınları, gücünüze göre oturduğunuz meskenin bir bölümünde oturmalarını sağlayın. Onları sıkıştırıp, zarar vermeye kalkışmayın..”258 Buyurmuştur. İddet bekleyen kadının sükna hakkı, evliliğin sona eriş şekline göre değişiklik arzetmektedir. A. Ric’î Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu İslam hukukçuları ric’î talâk iddetinde, nâşize olmamak şartıyla kadının süknâ hakkı olduğunda ittifak etmişlerdir.259 Çünkü Allah (c.c.): ْﻦ َوَأﺣْﺼُﻮا اﻟْ ِﻌ ﱠﺪ َة وَا ﱠﺗﻘُﻮا اﻟﱠﻠ َﻪ َر ﱠﺑ ُﻜﻢ ﻦ ِﻟ ِﻌ ﱠﺪ ِﺗ ِﻬ ﱠ ﻄﱢﻠﻘُﻮ ُه ﱠ َ ﻃﻠﱠﻘْ ُﺘ ُﻢ اﻟ ﱢﻨﺴَﺎ َء َﻓ َ ﻲ ِإذَا ﻳَﺎ َأ ﱡﻳﻬَﺎ اﻟ ﱠﻨ ِﺒ ﱡ ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ َﺣ ِ ﻦ ِﺑﻔَﺎ َ ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ َ ْﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ “Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman, iddetleri vaktinde boşayın. Ve o iddeti sayın. Rabbiniz Allah’dan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar, meğer ki açık bir edepsizlik yapmış olsunlar.…”260 258 Talak, 65/6. 259 Hassâf, s. 558; Mâverdî, XXI/246; İbn Hazm, X/298; İbn Abdilber, XVIII/51; Şîrâzî, II/164; İbn Rüşd, II/78; İbn Kudâme, VII/611; İbn Abdilber, el-Kâfi, s. 297; İbnü’l- Hümâm, IV/212,364; İbn Âbidîn, II/728; Bilmen, II/49. 260 Talâk, 65/1. 56 ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻀﻴﱢﻘُﻮا َ ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ َ ﺚ ُ ْﺣﻴ َ َْأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ “O kadınları gücünüz yettiği kadar kendi oturduğunuz yerde oturtun. Bir de onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın….”261 Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem): ﻓﺈﻧﻤﺎ اﻟﻨﻔﻘﺔ واﻟﺴﻜﻨﻰ ﻟﻠﻤﺮأة إذا آﺎن ﻟﺰوج ﻋﻠﻴﻬﺎ رﺟﻌﺔ “Nafaka ve süknâ ric’î talâkla boşanan kadın içindir.” buyurmaktadır.262 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu Bâin talak iddeti bekleyen kadının süknâ hakkı, kadının hamile olup olmamasına göre şekillenmektedir: Bâin talak iddeti bekleyen kadının hamile olması durumunda, süknâ hakkı olduğu konusunda âlimlerimiz arasında ittifak vardır.263 Zira Allah (c.c.) ﻦ ﺣﻤَْﻠ ُﻬ ﱠ َ ﻦ َ ْﻀﻌ َ ﺣﺘﱠﻰ َﻳ َ ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻞ َﻓَﺄﻧْ ِﻔﻘُﻮا ٍ ْﺣﻤ َ ت ِ َوِإنْ ُآﻦﱠ أُوﻟَﺎ “Eğer hamile iseler yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin.” 264 buyurmaktadır. Bâin talak iddeti bekleyen kadının hamile olmadığı durumlarda süknâ hakkının olup olmadığı konusunda ise âlimlerimiz ihtilaf etmişlerdir. 261 Talak, 65/6. 262 İbn Abdilber, XIII/73. 263 Mâverdî, XXI/249; Şîrâzî, II/164; Kâsânî, III/208; İbn Rüşd, II/78; İbn Kudâme, VII/609; Ebû Zehra, s. 383. 264 Talâk, 65/6. 57 Hanefî, Mâlikî ve Şafiî ve mezhebine göre kadının süknâ hakkı vardır.265 Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: ﻦ ﻋَﻠﻴْ ِﻬ ﱠ َ ﻀﻴﱢﻘُﻮا َ ﺳ َﻜﻨْ ُﺘﻢْ ِﻣﻦْ ُوﺟْ ِﺪ ُآﻢْ َوﻟَﺎ ُﺗﻀَﺎرﱡو ُهﻦﱠ ِﻟ ُﺘ َ ﺚ ُ ْﺣﻴ َ َْأﺳْ ِﻜﻨُﻮ ُهﻦﱠ ِﻣﻦ “Onları gücünüz ölçüsünde, kendi oturduğunuz yerde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.….”266 Bu ayetin hükmü gereği, iddet bekleyen kadına bu zor zamanında süknâ hakkını tanımamak onun zararını çoğaltmak olacaktır. 267 Hanbelîler ve Zâhirîler ise bu konuda Cumhurdan farklı düşünerek, bâin talâk iddetinde kadının hamile olmaması durumunda, süknâ hakkının olmadığını savunmuşlardır.268 Buna delil olarak ise Fâtıma bt. Kays’ın rivayeti kullanılmaktadır: ( ﻃﻠﻘﻨﻰ زوﺟﻲ ﺛﻼث ﻓﻠﻢ ﻳﺠﻌﻠﻨﻲ رﺳﻮل اﷲ )ص:ﻗﺎﻟﺖ ﻓﺎﻃﻤﺔ ﺑﻨﺖ ﻗﻴﺲ ﺳﻜﻨﻰ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ “Eşim beni üç talâk ile boşadı. Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim için nafaka ve süknâya hükmetmedi.”269 Bâin talak iddeti bekleyen kadının nafaka hakkında bu tartışmalara genişçe yer verdiğimizden bu bilgilere kısaca değinmekle yetineceğiz. C. Kocası Vefat Eden Kadının Durumu Kocası vefat eden kadının nafaka ve süknâ hakkının olup olmadığı hususunda Hanefî mezhebinin görüşü şu yöndedir: 265 Şîrâzî, II/164; İbn Rüşd, II/78; Kudûrî, s. 95. 266 Talak, 65/6. 267 Maverdî, XXI/249; İbn Abdilber, VII/398. 268 İbn Kudâme, VII/608; İbn Hazm IX/117. 269 Dârimî, “Talâk” 10, II/65. 58 Nafaka ve süknâ birbirleriyle müteallik haklarlardır ve evliliğin maddî sonuçlarındandır. Vefat iddeti bekleyen kadının miras hakkına sahip olması, onun nafaka hakkından mahrum olması sonucunu doğurmuştur. Nafakanın süknâyla bir değerlendirilmesi, kadının vefat iddeti süresince bu haktan alıkonulmasına neden olmuştur.270 Kocası vefat eden kadının iddetini geçireceği ev kocasının son oturduğu evdir.271 Kadın orada kendi hissesine isabet edecek kısmında iddetini bekler. Nâmahrem olan varislere karşı tesettür ilkelerine göre hareket eder.272 Yukarıdaki ifadelerden kadının kocasının evinde ikametinin kendi lehine bulunan bir haktan ileri gelmediği, aksine kadının miras kalan evin kendi hissesine düşen kısmında oturduğu ve bunun da tabi bir durum olduğu anlaşılmaktadır. Şafiîlere göre vefat iddeti bekleyen kadının sükna hakkı vardır.273 Bu görüşlerini ise şu delillerle savunmaktadırlar: إن ﻓﺮﻳﻌﺔ ﺑﻨﺖ ﻣﺎﻟﻚ وهﻲ أﺧﺖ أﺑﻲ ﺳﻌﻴﺪ اﻟﺨﺪري أﺧﺒﺮت أﻧﻬﺎ ﺟﺎءت رﺳﻮل اﷲ )ص( ﻓﺄﺧﺒﺮﺗﻪ أن زوﺟﻬﺎ ﺧﺮج ﻓﻰ ﻃﻠﺐ أﻋﺒﺪ ﻟﻪ أﺑﻘﻮا ﺣﺘﻰ إذا آﺎﻧﻮا ﺑﻄﺮف اﻟﻘﺪم ﻟﺤﻘﻬﻢ ﻓﻘﺘﻠﻮﻩ ﻓﺴﺄﻟﺖ رﺳﻮل ﷲ )ص( أن أرﺟﻊ إﻟﻰ أهﻠﻲ ﻟﻢ ﻳﺘﺮآﻨﻲ ﻓﻲ ﻣﺴﻜﻦ اﻣﻜﺜﻲ ﻓﻲ ﺑﻴﺘﻚ ﺣﺘﻰ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻜﺘﺎب أﺟﻠﻪ:( ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص،ﻳﻤﻠﻜﻪ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ “Ebû Saîd el Hudrî’nin kız kardeşi Fürey’a bt. Mâlik, Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelerek, kocasının kaçan kölelerin peşinden çıktığını, Kudüm’ün bir taraflarında onlara ulaştığını ve (orada) kendisini öldürdüklerini anlattı. Kocasının da nafaka ve mesken bırakmadığı için ailesinin 270 Merğînânî, II/321. 271 İbn Âbidîn, II/727; Meydânî, III/86; Mevsû’a, “Nafaka” mad., XLI/49. 271 Merğînânî, II/321. 272 Merğînânî, II/321; Bilmen, II/386. 273 Şîrâzî, II/164. 59 yanına dönmek istediğini söyleyince; Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem):” Farz olan süren doluncaya kadar evinde otur.” buyurmuştur.274 Vefat iddetinin ibadet yönü, istibra yönünden daha baskındır. Talak iddetinde istibranın vacip oluşu ve kadının talak iddetinde de süknâ hakkına sahip olması, vefat iddetinde hakkullah sebebiyle iddet bekleyen kadın için evleviyetle vacip olmasını gerektirir.275 Mâlikîlere göre ise vefat iddeti bekleyen kadının süknâ hakkı, evin mülkiyetine göre değişir. Meskenin kocanın mülkü olması yahut vefattan önce kirasını ödemesi durumunda, kadın iddet müddetinde Süknâ hakkına sahiptir.276 Hanbelîler ise vefat iddetinde hamile olmayan kadının süknâ hakkının olmadığını ileri sürmektedirler. Diğer yandan kadının hamile olması durumunda ise, Hanbelîlerden sardedilmiş bir kavil süknâ hakkının bulunmadığını ifade ederken diğer bir görüş ise kadının böyle bir hakkının bulunmadığını ileri sürmektedir.277 Türk Medeni Kanunu’nda kocası ölen kadının meskeni konusuna şöyle yer verilmiştir: Madde 240: Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek yetmez ise bedel ödemek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir. Buna göre edinilmiş mal rejiminde sağ kalan eş, ölen eşine ait olup da birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine mahkemece intifa veya oturma hakkı tanınması durumunda, sağ kalan eşin bu yolda verilmiş mahkeme kararını ibraz ve 274 Dârimî, “Talak” 14, II/168; Ebû Dâvûd, “Talak” 44, II/386. 275 Mâverdî, XI/257. 276 İbn Abdilber, el-Kâfî, s. 296. 277 İbn Kudâme, VII/607. 60 talep etmesi halinde, re’sen tapu sicil müdürlüğünce söz konusu hakların tapu sicilinin “irtifak hakları” sütununda te'sis edilmesi gerekir.278 III. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkmama Mükellefiyeti Evliliğin sürdüğü zamanlarda mesken kadın için bir haktır. Dolayısıyla kadının tek başına bunu iptal etme yetkisi vardır. Çünkü eşlerin evlilikteki maksatları hayatı paylaşmaktır. Bu da kadının evinde kocası için hazır bulunması, kocanın da ma’ruf ölçüde kadının nafakasını sağlamasıyla mümkündür. Boşanma söz konusu olduğunda nafaka ve mesken ihtiyaçlarına, neslin korunması, kadının çevresinden gelecek evlilik tekliflerine mahal olmaması, iddet müddetinde yeni bir evlilik yapamayacağı için bu dönemde kadının himayesi ve kadına ekonomik desteğin sağlanması da dâhil olur ki, bu da meskenle sağlanır. Bu durumda mesken, evlilik için kadına tahsis edilmiş olmanın yanı sıra, Allah (c.c.)’ın hakkını koruma cümlesine dâhil olur.279 A. Ric’i Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu Ric’i talâk iddetinde kadın zaruri halin bulunması haricinde, kocası izin verse bile gece ya da gündüz dışarı çıkamaz.280 Allah (c.c.): ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ َﺣ ِ ﻦ ِﺑﻔَﺎ َ ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ َ ْﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ “Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Meğerki açık bir kötülük yapmış olsunlar…”281 buyurarak kadını evinden çıkmama, erkeği de 278 Dural, III/235. 279 Râzî, XXX/33. 280 Halebî, s. 79. 281 Talak, 65/1. 61 çıkarmama hususunda mükellef kılmıştır. Bu iki durumun hilafına hareket eden günahkâr olur.282 B. Bâin Talak İddeti Bekleyen Kadının Durumu Hanefîlere göre, sahih evlilik ile iddet bekleyen akıllı, hür, baliğ ve müslüman kadın iddeti bitinceye kadar zarûret haricinde evinden çıkamaz.283 Bunun delili ise şu ayettir: ﻦ َ ْﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ “Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.”284 Ayette çıkış nehyinin umumi olması ric’i talak iddetinde olduğu gibi, bâin talâk iddetinde de kadının evinden çıkmasının haram olduğunu gösterir.285 Zaten kadının nafakası kocası tarafından karşılandığı için geçimini sağlama maksadıyla dışarı çıkmasına gerek de yoktur.286 Kadının iddet nafakası üzerine hul’ yapması durumunda, nafaka iptalini kendisi benimsemesinden, iddet süresince evinden dışarı çıkması uygun olmaz. Kadının iddet esnasında, barınma masraflarını kendi karşılamasını kabul etmesi bunun dışındadır.287 Ayrıca iddet esnasında dışarı çıkmak günahtır ve günah olan bir durumu şart koşma hiçbir hüküm ifade etmez. Malîkî ve Şafiîlerin bu konu hakkında görüşleri şunlardır: 282 Râzî, XXX/32; Zuhaylî, Tefsirû’l- Münîr, XXVIII/269. 283 Serahsî, VI/32. 284 Talak, 65/1. 285 Serahsî, VI/32. 286 Serahsî, V/32; Kâsânî, III/205; Merğînânî, II/320; Fetâvâ, III/358; Bilmen, II/386. 287 Hassâf, s. 559. 62 Bâin talak iddeti bekleyen kadın, zaruret ve özür durumlarında her zaman, ihtiyaç durumunda ise gündüzleri ihtiyaçlarını karşılamak ve geçimini sağlamak maksadıyla çıkabilir. Akraba ve taziye ziyaretleri de bunlara dâhildir.288 Fakat kadın geceyi evinde geçirmek zorundadır. Bunun delili ise sünnette şöyledir: ﻗﺎل ﻃﻠﻘﺖ ﺧﺎﻟﺘﻲ ﻓﺄرادت أن ﻧﺠﺪ ﻧﺨﻠﻬﺎ ﻓﺰﺟﺮهﺎ رﺟﻞ أن ﺗﺨﺮج:وﻋﻦ ﺟﺎﺑﺮ ﺑﻠﻰ ﻓﺠﺪي ﻧﺨﻠﻚ ﻓﻌﺴﻰ أن ﺗﺘﺼﺪﻗﻲ أو ﺗﻔﻌﻠﻲ ﻣﻌﺮوﻓﺎ:ﻓﺄﺗﺖ اﻟﻨﺒﻲ )ص( ﻓﻘﺎل Cabir b. Abdullah’dan: “Teyzem boşanmıştı. Hurmalarının meyvesini kesmek istedi. Fakat bir kimse onu dışarı çıkmaktan menetti. Bunun üzerine teyzem Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelip durumu arzetti. Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Tabi! Hurmalarını topla, ondan dilersen tasadduk eder, dilersen iyilik edersin.” buyurdu.289 Hanbelîlerin görüşleri ise bâin talak iddeti bekleyen kadın zaruret halinde her zaman, ihtiyaç durumunda ise gündüzleri geçimini sağlama maksadıyla dışarı çıkabileceğidir. Kadın zaruret ve ihtiyaç durumları haricinde aile ziyareti, düğün vs. gibi durumlarda dışarı çıkması caiz olmaz. Bu görüşleriyle Hanbelîler, Mâlikîlerden ayrılmaktadırlar.290 C. Vefat İddeti Bekleyen Kadının Durumu Kocasının vefatı sebebiyle iddet bekleyen kadın, bu süreyi kocasının vefat ettiği evde geçirmelidir. Bu müddette de, geceyi evinde geçirmek şartı ile kadın 288 Mâverdi, XI/272; Sahnûn, V/158. 289 Dârimî, “Talak” 14, s. 1469; Müslim, “Talak” 7, IV/200; Ebû Dâvud, “Talak” 40, II/388; Nesâî, “Talak” 70, VI/174; Beyhakî, III/108. 290 İbn Kudâme, VII/527. 63 geçimini sağlama amacıyla gündüzleri dışarı çıkabilir.291 Bununun hükmü şu rivayetlerle sabittir: (ﻋﻦ ﻣﺠﺎهﺪ ﻗﺎل اﺳﺘﺸﻬﺪ رﺟﺎل ﻳﻮم أﺣﺪ ﻓﺂم ﻧﺴﺎؤهﻢ ﻓﺠﺌﻦ رﺳﻮل ﷲ )ص ﻳﺎ رﺳﻮل اﷲ إﻧﺎ ﻧﻤﺴﺘﻮﺣﺶ ﺑﺎﻟﻠﻴﻞ ﻓﻨﺒﻴﺖ ﻋﻨﺪ إﺣﺪاﻧﺎ ﺣﺘﻰ إذا أﺻﺒﺤﻨﺎ ﺑﺎدرﻧﺎ:وﻗﻠﻦ ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص( ﺗﺤﺪﺛﻦ ﻋﻨﺪ إﺣﺪاآﻦ ﻣﺎ ﺑﺪا ﻟﻜﻦ ﺣﺘﻰ ﻓﺈذا أردﺗﻦ،إﻟﻰ ﺑﻴﻮﺗﻨﺎ اﻟﻨﻮم ﻓﻠﺘﺆب آﻞ اﻣﺮأة إﻟﻰ ﺑﻴﺘﻬﺎ Mücahitten gelen rivayete göre: “Uhud savaşında şehit olan erkeklerin hanımları, Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: “Ey Allah’ın elçisi! Biz geceleri korkuyoruz. Birimizin evinde gecelesek, sabah olunca hemen evimize döneriz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “İçinizden birinizin yanında istediğiniz kadar oturun, konuşun. Ancak uyumak istediğiniz zaman herkes evine dönsün.” buyurdu. 292 إن ﻓﺮﻳﻌﺔ ﺑﻨﺖ ﻣﺎﻟﻚ وهﻲ أﺧﺖ أﺑﻲ ﺳﻌﻴﺪ اﻟﺨﺪري أﺧﺒﺮت أﻧﻬﺎ ﺟﺎءت رﺳﻮل اﷲ )ص( ﻓﺄﺧﺒﺮﺗﻪ أن زوﺟﻬﺎ ﺧﺮج ﻓﻰ ﻃﻠﺐ أﻋﺒﺪ ﻟﻪ أﺑﻘﻮا ﺣﺘﻰ إذا آﺎﻧﻮا ﺑﻄﺮف اﻟﻘﺪم ﻟﺤﻘﻬﻢ ﻓﻘﺘﻠﻮﻩ ﻓﺴﺄﻟﺖ رﺳﻮل ﷲ )ص( أن أرﺟﻊ إﻟﻰ أهﻠﻲ ﻟﻢ ﻳﺘﺮآﻨﻲ ﻓﻲ ﻣﺴﻜﻦ اﻣﻜﺜﻲ ﻓﻲ ﺑﻴﺘﻚ ﺣﺘﻰ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻜﺘﺎب أﺟﻠﻪ:( ﻓﻘﺎل رﺳﻮل اﷲ )ص،ﻳﻤﻠﻜﻪ وﻻ ﻧﻔﻘﺔ “Ebû Saîd el Hudrî’nin kız kardeşi Fürey’a bt. Mâlik, Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek, kocasının kaçan kölelerin peşinden çıktığını, Kudüm’ün bir taraflarında onlara ulaştığını ve (orada) kendisini öldürdüklerini anlattı. Kocasının da nafaka ve mesken bırakmadığı için ailesinin yanına dönmek istediğini söyleyince, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):“Farz olan süren doluncaya kadar evinde otur.” buyurmuştur.293 291 Şafiî, V/227; Kâsânî, III/205; İbn Rüşd, II/79; İbn Abdilber, el-Kâfi, s.295; Nevevî, Ravza, VI/393; Şirbînî, III/491; Zihni Efendi, III/253. 292 Beyhakî, III/110. 293 Dârimî, “Talak” 14, II/168; Ebû Dâvûd, “Talak” 44, II/386. 64 Vefat iddetinde kadın ihtiyaçlarını karşılamak için evinden çıkabilir, ancak gecenin yarısından fazlasını mutlaka evinde geçirmek zorundadır. 294 İddet bekleyen kadının süknâ mükellefiyeti hususundaki görüşlere genel olarak bakıldığı zaman, ric’i boşamadan bâin boşamaya ve kocanın ölümüne doğru gidildikçe, kadının süknâ mükellefiyetinde azalan bir seyir takip ettiği görülmektedir. Bunun sebebi kadının nafakasının kocası tarafından sağlanıyor olması, kadının çalışmaya olan ihtiyacı ve kadının karşılaşabileceği muhtemel sıkıntılar göz önüne alınmasıdır. Kadının karşılaşabileceği zaruret ve özür halleri göz önünde bulundurularak evden çıkmama mükellefiyeti konusunda islam hukuku doktrininde yumuşatılmaya gidilmiş ve birçok istisnai hüküm konulmuştur.295 D. İddet Esnasında Çalışan Kadının İslam hukuku klasik eserlerinde çalışan kadınların süknâ mükellefiyetine yer verilmediği görülmektedir. Bu durumun eserlerin kaleme alındığı dönemde kadınların devlet işlerinde memuriyetten ziyade evlerinde çalışmış olmalarıyla izah edilebileceğini düşünmekteyiz. Osmanlı Devletinde kadınların kamu hayatında yer alması ebelik mesleğiyle başlamış, 1972’de ilk kadın öğretmen, 1982’de ilk kadın okul yöneticisi ile devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde kadınlar yeni bir toplumsal görev yüklenmeye başlamış, kadınlar eğitim görerek toplumda üretken hale gelmişlerdi. Kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe çalışma hayatının içine daha da fazla girmekte ve bunun sonucunda, çalışma yaşantısına dayalı olarak ev kadınlığını kabul edişi azalmıştır. Batılılaşma tesirinde meydana gelen yeni gramer, dil, sanayileşme ve kapitalizm süreci, kadının kamusal alana katılımını giderek hızlandıran faktörler olmuştur, din gündelik hayatta önem kaybetmeye başlamıştır. Bu şartlara haiz kadınlar gündelik 294 Kâsânî, II/205. 295 Acar, “İddet” mad., DİA, XXI/470. 65 hayatta ekomomik serbestlik kazanmakla birlikte “eşitlik” paradoksunda erkeksi tavırlar takınmış, boşanma neticesin de ise bu tavrını daha da pekiştirmiştir.296 Günümüzde kadınların iş hayatında aktif halde bulunmaları, gerek özel sektörde gerek kamuda çalışmaları kadınların sürekli evlerinden çıkmalarını gerektirmektedir. Bu durumda kadınların evden çıkmama mükellefiyetlerini yerine getirmeleri halinde işlerini kaybetmeleri tehlikesinin, dışarı çıkmak için zaruret hali dahilinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılmaktadır. Çalışan kadınların evden çıkmama mükellefiyetiyle ilgili Abdülkerim Zeydan şu değerlendirmede bulunmaktadır: “Vefat iddeti ve bâin talâk iddeti bekleyen kadının kendi nafakasını sağlamak görevi olduğu için bu maksatla çalışmak için gündüzleri dışarı çıkabilir ve işine devam edebilir. Ric’i talâk iddeti bekleyen kadına gelince, kocası çalışmasına izin verse bile söz konusu kadının Allah hakkını gözeterek dışarı çıkmaması gerekir. Zira Allah(c.c.) hakkı, koca hakkından önce gelir. Kadın, iddet bitiminde yeni bir iş bulabilecek durumda ise işini bırakmalı ve evinden çıkmamalıdır. İddet bitiminde işsizlik sorunu yaşayacaksa bu durum dışarı çıkabilmek için zaruret dahilinde değerlendirilebilir. 297 İddet bekleyen çalışan kadınların, ileri ki zamanlarında işsiz kalma tehlikesinin varlığından, tüm izin yollarına başvurduktan sonra evlerinden çıkmalarına ruhsat verilmiştir. IV. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkabileceği Durumlar İslam hukuku insanların ihtiyaçlarını daima ön planda tutmuş, mükelleflerin hukukullaha uymaları konusunda keyfiliği engelleyici, ihtiyaçları giderici kıstaslar 296 Tekin, s. 220. 297 Zeydan, IX/216. 66 getirmiştir. İddet bekleyen kadının evinden çıkmamasının ibadet kabilinden bir müeyyide olması hasebiyle bu emre muhatap olan mükelleflerin sorumluluklarını yerine getirebilmeleri için eda ehliyetine sahip olmaları, sahih evlilikten iddet beklemeleri ve zaruret ve özür durumlarının bulunmaması gerekmektedir. Kadının evinden çıkabileceği durumlar şunlardır: 1- İddet esnasında dışarı çıkmama emrine muhatap olanlar; hür, müslüman, akıllı, baliğ ve sahih evlilik sonrası iddet bekleyen kadınlardır. Deli, küçük, ehl-i kitap ve fasit nikâh sebebiyle iddet bekleyen kadınlar dışarı çıkabilirler. Bu kişilerin şeriatın emrine muhatap olmaması bunu gerektirir.298 Bununla birlikte deli, küçük ve ehl-i kitap kadınların kocaları iddet süresince nesebin korunması maksadıyla çıkışlarına engel olması bundan müstesnadır. 299 2- Koca kadına sarkıntılık eder300 yahut kadını müşterek evden kovarsa, kira bedeli ödenmediği için kadın evden çıkarılır,301 ev sahibi fahiş kira bedeli ister, müşterek ev çökme tehlikesi erzeder302 satılır ya da istimlâk edilir yahut kötü yaşayanların çoğunlukta olduğu bir mahalde bulunursa303 kadın mümkün olduğu ölçüde yakın bir eve taşınmalıdır. Kadının evde yalnız bulunması da buna dâhildir.304 Kadın bundan sonra taşındığı yerde iddetini tamamlar. Binâen aleyh bu zaruretler son bulduğunda ise kadın evine döner.305 3- Kocanın vefat etmesi durumunda ise; kadının mirasta kadının kendi hissesine düşen kısmında ev varsa alınır, iddetine o evde devam eder. Mahrem olmayan varislerinden kendini koruyacak durumda ise o evde oturur. Bu şartlar 298 Kâsânî, III/208. 299 Bilmen, II/387. 300 Merğînânî, II/32. 301 Mâverdî, XI/249; Nevevî, Ravza, VI/394; Ramlî, VII/140; Zeydan, IX/249. 302 Kâsânî, III/205; Nevevî, VI/394; İbnü’l-Hümâm, II/674; Zeydan, IX/249. 303 Zeydan, IX/249. 304 Cin, s. 115. 305 Râzî, XXX/32. 67 dahilinde meskenin ikamete müsait olmaması durumunda306 ise mirasçıları isterlerse iddet müddetinin sonuna kadar kadına mühlet verirler, isterlerse kadını çıkarırlar. Bu durumda kadın başka bir eve taşınır.307 Zira Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm, Hz. Ömer ile evli olup emirlik konağında ikâmet ediyorlardı. Hz. Ömer’in şehadetinden sonra Hz. Ali, kızını o konaktan başka bir eve taşıdı. Yine Hz. Âişe’nin kız kardeşi Hz. Talha ile evliydi. Hz. Talha’nın şehit edilmesinden sonra Hz. Âişe kardeşini başka bir eve nakletmiştir.308 4- İddet bekleyen kadının üzerinde; yemin, had gibi kendinin gerekli olduğu durumlarda, tesettüre riayet eden kadınsa hâkim evine hakkı kendisinden teslim alacak birini gönderir. Tesettüre riayet etmeyen bir kadınsa, mahkemeye kendi gelir, işi bitince evine döner. 309 V. İddet Bekleyen Kadının Yolculuğu İddet süresince kadının bulunması gereken mekân, ayrılığın gerçekleştiği esnada kadının ikamet ettiği yerdir.310 Bu sebeple kadın, evliliğin herhangi bir sebeple sonlandırılması durumunda, evinden başka bir yerde ise evine dönerek iddetini beklemeye başlar.311 Hanefi mezhebine göre, ric’i talâk ya da bâin talâkla boşanmış kadın ne mahremiyle, ne de kocasıyla iddet beklediği evden çıkamaz. Buna farz olan hac ibadeti de dâhildir. Hac diğer zamanlarda yapılırken, iddette “çıkmama” muayyen bir vakitle sınırlı olduğu için telafisi imkânsızdır.312 306 Meydânî, III/86; Bilmen, II/386. 307 Mâverdî, XI/256; Kâsânî, III/206; Meydânî, III/87; Bilmen, II/386;. 308 İbn Hazm, X/302; Kâsânî, III/206; Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/61. 309 Nevevî, Ravza, VI/394. 310 Mevsû’a, “İddet” mad., XXIX/54; Döndüren, s. 472. 311 Meydânî, III/87. 312 Zihni Efendi, III/251. 68 İmam Züfer’e göre ric’i talâkla boşadığı karısıyla sefere çıkabilir. Bunun sebebi iddet süresi içerisinde de evliliğin devam etmesidir. Ayrıca bu durum kocanın karısına dönüşü olarak da kabul edilir.313 Mâverdî ise, kocasının kadına hac ya da umre için izin vermesi durumunda hüküm belirlerken boşamanın ihramdan önce yapılıp yapılmadığını dikkate almaktadır. Buna göre boşama ihramdan önce olursa, iddetin uygulanması gerektiğinden kadın sefere çıkamaz. Boşama ihramdan sonra gerçekleşmişse kadın haccını tamamlayabilir.314 Yolculuk esnasında kocanın vefat etmesi ya da boşamanın meydana gelmesi halinde kadının ne yapması gerektiği konusunda ise yolun durumu dikkate alınmaktadır. Kadın geldiği yere yakınsa, geri döner. Gideceği yere yakınsa, devam eder. Burada yakınlık miktarı, seferilik müddetine göredir. Bu durumda ayrılığın meydana geldiği yerin, ikamete elverişli olup olmamasının önemi yoktur. Boşamanın gerçekleştiği yerin güvenli olmaması ve yolculuk müddetininde üç günden fazla sürmesi durumunda kadın, dilediğini yapar. İsterse devam eder, isterse geri döner. Yanında mahreminin olup olmaması önemli değildir. Elverişli yer bulursa iddetini orada tamamlayabilir.315 Kadının yolculuk esnasında boşanması ikamete elverişli bir yerde gerçekleşirse, İmam Ebû Hanîfe’ye göre, iddeti bitinceye kadar orada ikâmet etmesi gerekir. iddet bitiminde mahremiyle ayrılır. İmameyn ise; misafirlikte iddet beklemenin zorluklarını göz önünde bulundurarak, iddet süresi dolmadan kadının mahremiyle oradan ayrılmalarında bir sakınca olmadığını söylemişlerdir.316 313 Kâsâni, III/206; Meydanî, III/87. 314 Nevevî, Ravza, VI/390. 315 Kâsânî, III/206; İbnü’l- Hümâm, IV/169. 316 Kâsânî, III/207, Merğînânî, II/321. 69 Kadının gittiği yerde bir özür nedeniyle üç günden fazla durması veya hastalık ya da korku durumunun bulunması halinde, iddet beklemesi için imkân ölçüsünde evine dönmesi gerekir, eğer dönemezse iddetini orada tamamlar.317 İmam Şâfiî’ye göre, kocanın kadına gezinti için izin verdikten sonra ayrılık meydana gelmesi halinde iznin batıl olmaktadır.318 İntikalden sonra izin vermesi durumunda ise, gitttiği yerde iddetini tamamlar. Bu başta verilmiş izin sayılır.319 Günümüz İslam hukukçularından Hamdi Döndüren ise bu konuda şu görüşü ileri sürmektedir. “Günümüzde hac yolculuğu esnasında ya da yurt dışı görevlerinde bulunurken vefat eden kimselerin eşleri bu yerlerin iddet beklemeye müsait olması durumunda orada kalırlar. Kadın için zararın söz konusu olduğu durumlarda ise kadın mahremiyle ya da güvenilir seyahat hizmetleriyle kadının evine dönmesi uygundur.”320 VI. İddet Bekleyen Kadının Evinden Çıkarılması İddet bekleyen kadının evinden çıkması yasaklandığı gibi çıkarılması da yasaklanmıştır. Burada maksat kadının hamile olduğu durumlarda doğacak çocuğun nesebinin korunmasıdır, Kadının hamile olmaması halinde ise nesep karışıklığının önlenmesidir.321 ﺸ ٍﺔ ُﻣ َﺒ ﱢﻴ َﻨ ٍﺔ َﺣ ِ ﻦ ِﺑﻔَﺎ َ ﻦ ِإﻟﱠﺎ َأنْ َﻳﺄْﺗِﻴ َ ْﻦ َوﻟَﺎ َﻳﺨْ ُﺮﺟ ﻦ ِﻣﻦْ ُﺑﻴُﻮ ِﺗ ِﻬ ﱠ ﻟَﺎ ُﺗﺨْ ِﺮﺟُﻮ ُه ﱠ 317 Mâverdî, XI/263. 318 Mâverdi, XI/263. 319 Nevevî, Ravza, VI/387. 320 Döndüren, s. 246. 321 Döndüren, s. 471. 70 “Onları evlerinden çıkarmayın kendileri de çıkmasınlar meğer açık bir kötülük meydana getirmiş olsunlar….322 ayetinde geçen istisnanın “onları çıkarmayın” cümlesine mi yoksa, “çıkmasınlar” kelimesine mi ait olduğu ve “açık kötülükten” maksadın ne olduğu hususunda âlimlerimiz şunları söylemişlerdir: Ebû Hanîfe’ye göre, istisnanın “çıkmaya” bağlanması halinde İbn Ömer’den rivayetle “açık kötülükten” maksadın, iddet bekleyen kadının müddeti dolmadan evinden çıkmasıdır. Bu bağlamda ayetin manası,”Meğer ki evlerinden haksız olarak çıkmış olsunlar…” olur. Bu düşünceden yola çıkan Ebû Hanîfe iddet bekleyen kadının hiçbir surette evinden çıkamayacağını ileri sürmektedir.323 İstisnanın “çıkarma” kelimesine bağlanma durumunda ise İbn Abbas’a göre “açık kötülükten” maksat, kadının diliyle eşine ve ailesine eziyet etmesidir. 324 Cessâs ve Taberî’ye göre ise, “kötülükten” maksat, kadının kocasına karşı itaatsizlik edip aynı evde beraber yaşanmayacak derecede huzursuzluk çıkarmaktır. Kadının zina işlemesi durumunda ise zaten had cezasının uygulanması için evinden çıkarılır.325 Kurtûbî ve Sâbûnî’ye göre, kadının küçük günahlardan birini işlemesi halinde kadının evinden çıkarılması uygun olmaz. Burada kötülükten maksat, kadının sebepsiz yere evinden çıkmasıdır.326 Sükna kadına verilmiş sınırsız bir hak değildir. Kadının haklarının korunduğu kadar erkeğin huzurunu da düşündüğümüzde burada “kötülük”ten maksadın kadının sebepsiz yere geçimsizlik çıkarması olabileceği kanaatindeyiz. 322 Talâk, 65/1. 323 Kurtûbî, XVIII/390; Âlûsî, XVIII/197. 324 Râzî, XXX732; Beyhakî III/103. 325 Taberî, XXIII/34; Cessâs, III/462. 326 Sâbûnî, III/399 Kurtubî, XVIII/390 71 VII. Günümüz Uygulamasında Süknânın Muteberliği Günümüzde boşanan kadın evini bırakıp ailesinin yanına gitmekte ve iddetini orada tamamlamaktadır. Bu durumun örf haline gelmesi, boşanan kadının kocasıyla aynı evde durmasının toplum tarafından hoş karşılanmaması boşanan kadınları nasstan ziyade örfe tabi olmaya zorlamaktadır. Zuhaylî, bu uygulama hakkında, “Şafiîlere göre kadının iddet esnasında evinden ayrılıp ayrılmaması tamamen eşlerinin hakkıdır. Buna göre taşınmaya karar verirlerse taşınması caizdir. Günümüzde boşanmalarda da tatbik edilen budur.327 yorumunda bulunmuştur. İslam hukuku usûlünde örfe itibar edilmektedir. Ancak bu örfün açık bir nassa aykırı olmaması gerekmektedir.328 Boşanan kadının, ailesinin yanına gitmesi şeklindeki örf “Onları evlerinden çıkarmayın, onlarda çıkmasınlar….”ayetinin hükmüne aykırı olabileceğinden örfe itibar edilemeyeceği düşünülebilir. Sonuç olarak islam dini iddet bekleyen kadına sükna hakkı tanımış, bu müeyyideyi de taabbüdilik esasıyla pekiştirme yoluna gitmiştir.Bu sebeple kadın iddet geçirdiği evde, ancak evinde göğüs geremeyecek zorluklarla karşılaşıyorsa evinden çıkabilir. Bunun haricinde iddetini evinde geçirmesi gerektiği kanaatindeyiz. 327 Zuhaylî, Tefsîru’l-Münîr, XXVIII/269. 328 Şa’bân, s.199. 72 SONUÇ İddet evliliğin herhengi bir sebepten bitmesi sonucunda, kadının evliliğin etkilerinden kurtularak yeni bir evlilik akdi yapabilmesi için beklemesi gereken süreyi ifade eder. Bu süre, evliliğin bitiş şekline ve kadının fizyolojik durumuna göre değişiklik gösterir. İddet bir nevi evliliğin devamı kabul edildiğinden taraflara, nafaka ve süknâ başta olmak üzere, evlenmeme, hıdad, nesep ve miras gibi hak ve yükümlülükler getirmektedir. İddet bekleyen kadının nafaka ve süknâ hakkı ile ilgili hükümlerin bir kısmı açıkça nasslarda zikredilirken bir kısmı ise ictihada bırakılmıştır. Bu sebeple klasik dönem eserlerinde yer alan nafaka ve iddetle ilgili hükümlerin günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden nassların amacına uygun olarak ele alınması gerekliliğine inanmaktayız. İddet bekleyen kadının nafaka hakkı ve süknâ yükümlülüğüyle ilgili şunları söyleyebiliriz: 1. Herhengi bir sebeple evliliği sona eren kadın, Allah (c.c.)’ın emri olduğu için iddet beklemelidir. Koca da kadının nafaka ve mesken ihtiyaçlarını gidermelidir. 2. Sahih bir evlilikten iddet bekleyen kadın vefat iddeti haricinde bu sürede nafakanın bütün çeşitlerini hak eder. Fakat kadına iddet nafakası ve süknâ sınırsız verilmiş haklar değildir. Evliliğin kadının isteğiyle yahut kusuru sebebiyle son bulması halinde iddet nafakası hakkı yoktur. Kadının iddetini geçirdiği evde sorun çıkarması durumunda kadın evinden çıkarılır ve iddet nafakası da verilmez. 2. Koca kadına bu dönemde nafakayı imkânsızlık sebebi ile veremiyorsa kadına sabretmek düşer. Eğer imkânı olduğu halde nafaka vermekten kaçınıyorsa, kadın hâkime başvurup gereken tedbirleri aldırma hakkına sahiptir. 3. Kadın kocanın mefkûd olup nafakasını karşılamaması durumunda mahkemeye başvurup nafakasının teminini isteyebilir. Bazı islam hukukçuları dava tarihinden önceki geçen günlerin nafakasının koca üzerine borç olmadığını savunmuşlardır. Evliliğin kuruluş maksadı düşünüldüğünde, bu durumda kocanın geçmiş günlerin nafakasını kadına verilmesi gerekliliğini savunan Cumhurun haklılığı ortadadır. 4. Türk Medeni Kanunu’nda az kusurlu eşe verilen maddî tazminatın muteberliği hususunda, islam hukukunda kadının evliliğin bitişine sebep olması halinde erkeğe bedel ödemesi, erkeğin hakkını kötüye kullanılması durumlarında mut’a ödemesine benzetilmiştir. Bu açıdan bakıldığında maddi tazminatı almanın meşru’ olduğu söylenebilir. 5. Türk Medeni Kanunu’nda yoksulluk nafakası adı altında taraflara tanınan hak ve yükümlülük, islam hukukunda muteber değildir. Çünkü bu taraflara sebepsiz ve süresiz nafaka sorumluluğu getirmektedir. Boşanan tarafların yeniden evlenmelerini güçleştirmekte, huzursuz evliliklerin ise maddi kaygılarla devamı tehlikesini oluşturmaktadır. 6. İddet bekleyen kadın özür ve mazaret durumları haricinde evinden dışarı çıkmamalıdır. Kadına iddet döneminde nafaka hakkı tanındığı için zaten dışarı çıkmasına da gerek yoktur. Kadının çalışması durumunda ise vefat haricinde iddet bekliyorsa elindeki izin imkânlarını sonuna kadar kullanmayı denemelidir. 7. Boşanma sonrasında kadının iddetini ailesinin yanında geçirmesi, boşanmayı kolaylaştırdığı için günümüz uygulamasında ki örfe itibar yoktur. 8. İddet bekleyen kadın iddeti esnasında yolculuk yapamaz ilkesi benimsenmiş olmakla birlikte, günümüzde hac ibadeti yapabilmenin devlet iznine tabi olması ve haccın eda imkânının zor temin edilebilmesi zaruret hallerinden sayılabilir. 74 BİBLİYOGRAFYA ACAR, İbrahim, İslam Hukukunda Evliliğin Sona Ermesi, Ekev Yay., Erzurum 2000. ------------------, “İddet”, DİA, İstanbul 2000, XXI. ALİ HAYDAR EFENDİ, Teshîlü’l-ferâiz, (Sadeleştiren: Orhan Çeker), Tekin Kitabevi, Konya (t.y.) ÂLÛSÎ, Şehâbüddîn Seyyid Mahmûd (v. 1270/1854), Rûhu’l-meâni fî tefsîri’lKur’âni’l-azîm ve’s-seb’ıl-mesânî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1997, I-XVI. APAYDIN, Yunus, “Fesâd”, DİA, İstanbul 1995, XII. ATAR, Fahrettin, “Muhâlea”, DİA, İstanbul 2005, XXX. ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsîri, Yeni Ufuk Neş., İstanbul 1989, IXII. AYDIN, M. Akif, İslam Osmanlı Aile Hukuku, M.Ü.İ.F.V.Y., İstanbul 1985. BEK, Ahmet İbrahim, Ahkâmu ahvâliş’ş-şahsıyye fî şerîati’l-İslâmiyye ve’l-kânûn, (b.y.) 2000. BEYHAKÎ, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin (v. 458/1066), es-Sünenüs-sağîr, Dâru’lCelîl, Beyrut 1995, I-IV. BİLMEN, Ömer Nasuhi (v. 1971), Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kamusu, Sarmaşık Yay., İstanbul 1968, I-VIII. BUHÂRÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil (v. 256/870), el-Câmiu’s-Sahîh, Maatbaâtu’l-Kübrâ, Bulak h.1322, I-IX. 75 CESSÂS, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzi (v. 370/981), Ahkâmu’l-Kur’ân, Matbaatu’l-Evkâfi’l-İslâmiyye, İstanbul h.1335, I-III. CEVHERÎ, İsmâil b. Hammâd (v. 400/1009), es-Sıhah: Tâcu’l-luğa ve sıhâhu’lArabiyye, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Mısır (t.y.), I-VI. CEZÎRÎ, Abdurrahman (v. 606/1210), Kitâbü’l-Fıkh alâ mezâhibi’l-Erbaa, (Çev. Hasan Ege), Bahar Yay., İstanbul (t.y.), I-IV. CİN, Halil, Eski Hukukumuzda Boşanma, A.Ü.İ.F.Y., Ankara 1976. DALGIN, Nihat, Müslüman Gayr-ı Müslim Evliliği, Etüt Yay., İstanbul 2005. ---------------------, “İslam Hukuku Açısısından Boşanmanın Sonuçlarından Maddî Tazminat Üzerine Değerlendirme”, O.M.Ü.İ.F.D., Samsun 2005, Sayı: 18-19, 35-69. DÂRİMÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. el-Fazl (v. 255/868), İhyâü’s-Sünneti’n-Nebeviyye, (b.y.) 1981, I-II. DÖNDÜREN, Hamdi, Delilleriyle Aile İlmihali, Altınoluk, İstanbul 2004. EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî (v. 275/888), es-Sünen, Mektebetü Matbaati’s-Seâde, Mısır 1950, I-IV. EBÛ ZEHRA, Muhammed, el-Ahvâlü’ş-şahsiyye, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Kâhire 2005. ELBİR, Halit Kemal, Boşanma Halinde Maddî ve Manevi Tazminat ve Nafaka Haklarının Toplu Tetkidi, Akgün Matb., İstanbul 1948. ERBAY, Celal, İslam Hukukunda Evlilik ve Hısımlık Nafakası, Rağbet Yay. İstanbul 1998. ERDOĞAN, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İstanbul 2005. 76 ERGENEKON, Yılmaz, Türk Medenî Hukukunda Yardım Nafakaları, Yargıçoğlu Matbaası, Ankara 1966. ESED, Muhammed, Kur’an Mesajı Meal Tefsir, İşaret Yay., İstanbul 2002. HASSÂF, Ebu Bekr Ahmed b. Ömer (v. 261/841), Kitabü’n-Nafaka, Dâru’lKütübi’l-Arabî, Beyrut 1984. İBN ABDİLBER, Ebû Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilber enNemirî el-Endülüsî (v. 463/1071), el-İstizkâr, Dâr-u Kuteybe, Beyrut 1993, XXX. ------------------------, el-Kâfî fî Fıkh’i Ehl-i Medîneti’l-Mâlikî, Dâru’l-Kütübi’lİlmiye, Beyrut 1987. İBN ÂBİDÎN, Muhammed Emîn b. Ömer el-Hüseynî ed-Dımaşkî (v. 1252/1836), Reddu’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr, Matbaa-i Osmâniyye, İstanbul h.1324, I-XV. İBN HACER, Ahmed b. Ali el-Askalânî (v. 852/1440), Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Matbaatü’l-Hayriyye, Kâhire h.1325, I-XIII. İBN HAZM, Ebu Muhammed Alî b. Ahmed (v. 456/1062), el-Muhallâ, İdâretü’ttıbâati’l-Mısriyye, Mısır h.1347, I-XIII. İBN KAYYİM, Şemsüddin Ebû Abdullah ed-Dımeşkî el- Cevziyye (v. 751/1350), Zâdü’l-meâd fî hedyi hayri’l-ibâd, Matbaa’n-Nizâm, (b.y.) h.1298, I-II. İBN KUDÂME, Muvaffakuddîn Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd (v. 620/1223), el-Muğnî, Dâru’l-fikr, Lübnan 1984, I-IX. İBN MANZÛR, Cemâluddîn Muhammed b. Mukrim b. Manzûr (v. 711/1311) Lisânü'l-Arab, Dâr’u Sâdır, Beyrût 1955, I-XV. İBN MÜRTEDÂ, Ahmed b. Yahyâ (v. 840/1440), el-Bahruz’z-zehhâr fî mezâhibi ulemâi’l-emsâr, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut 2001, I-VI. 77 İBN RÜŞD, Ebû Velid b. Muhammed (v. 595/1119), Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, Matbaatü’l-Cemâliyye, Mısır h.1329, I-II. İBN TEYMİYYE, Mecdüdddîn Ebu’l-Bereket, (v. 595/652), el-Muharrar fî Fıkhî âlâ mezhebi’l-İmam Ahmed b. Hanbel, Mektebetü’l-Meârif, (b.y.) 1950, I-II. İBNÜ’L-HÜMÂM, Kemâlüddîn Muhammed b. Abdülvâhid (v. 861/1456), Fethu’lKadîr ale’l-Hidâye, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut 2003, I-X. KADRİ PAŞA (v. 1819), el-Ahkâmü’ş-şer’iyye fi’l-ahvâli’ş-şahsiyye (Kitâbu’nNafaka), Muhammed Atıyye el-Kütübî, İstanbul h.1327. KARÂFÎ, Şehâbüddîn Ahmed b. İdrîs (v. 684/1285), ez-Zahîra, Dâru’l-Arabi’lİslâmî, Beyrut 1994, I-XIV. KARAMAN, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Yay., İstanbul 1986, I-III. KARSLI, İbrahim Hakkı, Kuran Yorumlarında Kadın, Rağbet Yay. İstanbul 2003. KÂSÂNÎ, Alâuddîn Ebû Bekir b. Mes’ûd (v. 587/1191), Bedâiu’s-sanâi‘ fî tertîbi’şşerâi‘, Matbaatü’l-Cemâliyye, Mısır h.1327, I-VII. KOMİSYON, “Nafaka”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Vüzâratü’l-evkâf ve’ş-şuûni’lİslâmiyye, Kuveyt 2002, XLI. -------------, “İddet”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Kuveyt 1993, XXIX. -------------, “Süknâ”, el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, Kuveyt 2006, XXV. KOMİSYON, Fetâvâ-yı Hindiye, (Ter. İsmail Karakaya), Akçağ Kitabevi, Ankara 1985, I-XIII. KOMİSYON, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2007. KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v. 671/1272), el-Câmi‛ li ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Ehâdis, Kahire 2002, I-XII. 78 MÂLİK B. ENES, (v. 179/795), el-Muvatta’, Dâr’u İhyâi’l-Kitâbi’l-Arabiyye, (b.y.) 1951, I-II. MÂVERDÎ, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed (v. 450/1058), el-Hâvi’l-Kebîr, Dâru’lKütübi’l-İlmiye, Beyrut 1994, I-XIX. MEHMET ZİHNİ EFENDİ (v. 1332/1913), Nimet-i İslâm, Dâr-ı Saâdet, (b.y.) h.1313. MERĞÎNÂNÎ, Burhânüddîn Ebu’l-Hasen Alî b. Ebî Bekir b. Abdilcelîl (v. 593/1179), el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-mübtedî, Dâru’l-Erkam b. Ebi’lErkam, Beyrut (t.y.), I-IV. MEVSILÎ, Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd b. Mahmûd (v. 683/1284), el-İhtiyâr li ta’lîli’l-Muhtâr, Çağrı Yay., İstanbul 2005, I-II. MEYDÂNİ, Abdülğanî el-Guneymî (v. 1298/1881), el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, (b.y.) (t.y.), I-IV. MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc (v. 261/875), el-Câmiu’s-Sahîh, Dâru’l- İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, (b.y.) 1955, I-V. NESÂÎ, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb (v. 303/915), es-Sünen, Matbaatu Mustafâ el-Bâbî el-Halebî, Mısır 1964, I-VIII. NEVEVÎ, Ebû Zekeriyyâ Muhyiddîn b. Şeref (v. 676/1277), Minhâcu’t-tâlibîn ve umdetu’l-müftîn, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, (b.y.) h.1328. ------------, Ravzatü’t-tâlibîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut (t.y.), I-VIII. RAMLÎ, Muhammed b. Ahmed (v. 1004-1596), Nihâyetü’l-muhtâc ilâ Şerhi’lMinhâc, Dâru ihyâi’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut 2005, I-VIII. RÂZÎ, Fahruddîn (v. 606/1210), Mefâtihu’l-Gayb, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Tahran (t.y.), I-XXXII. 79 SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Ravâiu’l-beyân Tefsîru âyâti’l-ahkâm mine’l-Kur’ân, Dâru’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrût 1981, I-III. SAHNÛN, Said et-Tenûhî, el-Müdevvenetü’l-Kübrâ, Dâru’s-Sadr, Beyrut (t.y.), IVI. SERAHSÎ, Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl (v. 483/1090), el-Mebsût, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut (t.y.), I-XXX. ŞA’BAN, Zekiyüddün, İslam Hukuk İlminin Esasları, (çev. İbrahim Kâfi Dönmez), Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2004. ŞÂFİÎ, Ebû Abdullâh Muhammed b. İdrîs (v. 204/819), el-Ümm, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut (b.t.), I-VIII. ŞEVKÂNÎ, Alî b. Muhammed (v. 1006/1250), Fethu’l-Kadîr el-câmi’ beyne fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ilmi’t-Tefsîr, Dâru’l-Fikr, (b.y.) 1973. ŞÎRÂZÎ, Ebû İshak İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf eş-Şîrâzî, (v. 476/1083), el-Mühezzeb, Matbaatu Îsâ el-Bâbî el-Halebî, Mısır (t.y.), I-II. ŞİRBÎNÎ, Muhammed (v. 977/1570), Muğni’l-muhtâc ilâ ma’rifeti meânî elfâzi’lMinhâc, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Lübnan 2006, I-IV. TABERÎ, Ebû Câ’fer Muhammed b. Cerîr (v. 310/923), Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, Tevzî ve’l-İman, Kâhire 2001, I-XXVI. TEKİN, Mustafa, Kutsal, Kadın ve Kamu, Açılım Kitap, İstanbul 2004. TİRMİZÎ, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre (v. 279/892), es-Sünen, Matbaatü’lMısriyye bi’l-Ezher, Mısır 1931, I-XIII. TÛSÎ, Muhammed b. Hüseyin b. Ali (v. 460/1073), el Mebsût fî Fıkhı’l-İmamiyye, İhyâi Âsâr, (b.y) (b.t.). ÜNSAL, Ahmet, İslam Hukukunda Fayda İlkesi, Nüans Yay., İstanbul 2006. YAMAN, Ahmet, İslam Aile Hukuku, Sebat Ofset, Konya 2002. 80 ZEYD B. ALİ, b. Hüseyn b. Ali. b. Ebî Tâlib, Müsnedü İmam Zeyd, Dâru’lKütübi’l-İlmiye, Beyrut 1983. ZEYDAN, Abdülkerim, el-Mufassal fî ahkâmu’l-mer’e ve beyti’l-müslim fi’şşerîati’l-İslâmiyye, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1994, I-XI. ZUHAYLÎ, Vehbe, et-Tefsîru’l-münîr, Dâru’l-Fikri’l-Muâsır, Beyrut 1997, I-XXX. ---------------, el-Fıkh’ul-İslâmî ve edilletüh, Dâru’l-Fikr, Suriye 1985, I-VIII. 81