karşılaştırmalı dinler tarihi

advertisement
İMAM-HATİP LİSELERİ
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER
TARİHİ
DERS KİTABI
YAZARLAR
Ekrem ÖZBAY
Eyüp KOÇ
Ahmet YAPICI
Ahmet TÜRKAN
Mehmet BAYDAŞ
İsa HEMİŞ
DEVLET KİTAPLARI
BEŞİNCİ BASKI
.........................., 2014
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI ...............................................................: 4833
DERS KİTAPLARI DİZİSİ ..........................................................................................: 1424
14.?.Y.0002.3975
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayımlanamaz.
Editör
Dil Uzmanı
Görsel Tasarım
: Ramazan YILDIRIM
: Erdal ALTUN
: Ertuğrul ÇAKIR
Dilek ANDER
Emre ANDER
Rehberlik Uzmanı
: Erdal USLUER
Program Geliştirme Uzmanı : Dr. Yalçın BAY
Eğitim Teknolojisi Uzmanı : Ahmet KOPMAZ
Veysel KUBAT
ISBN 978-975-11-3342-7
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 18.12.2009 gün ve 285 sayılı kararı
ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014
gün ve 1310094 sayılı yazısı ile beşinci defa 76 .921 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
1. Tanımı, Konusu ve Metodu................................................................................................ 10
2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri.. ........................................................................................... 11
3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi.. ...................................................................................... 12
4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi.. ......................................................... 15
5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi........................................................ 17
2. ÜNİTE: DİNİN MAHİYETİ
1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler........................................................................................... 23
2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler.. ................................................................................ 25
2.1. Evrimci Görüş............................................................................................................. 26
2.2. Vahiy Temelli Görüş.. ................................................................................................. 27
3. Din ile Mitoloji.. ................................................................................................................. 29
4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi.. ........................................................................... 30
3. ÜNİTE: VAHYE DAYALI DİNLER
1. Vahiy Geleneği .................................................................................................................... 36
2. Yahudilik ............................................................................................................................. 37
2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri ................................................................................ 37
2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi .............................................................................. 38
2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri ..................................................................................... 45
2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir ....................................................................... 46
2.5. Günümüzde Yahudilik ................................................................................................ 47
2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı ............................................................... 48
2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler .................................................... 48
2.8. Türkiye’de Yahudilik .................................................................................................. 50
3. Hristiyanlık ......................................................................................................................... 51
3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi.............................................................................. 51
3.2. Hristiyan Mezhepleri ................................................................................................. 54
3.3. II.Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri .................................................. 57
3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri ................................................................................. 58
3.4.1. Mesihçilik......................................................................................................... 58
3.4.2. Kilise ve Sakramentler ..................................................................................... 59
3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı ............................................................................ 62
3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar ............................................. 65
3.7. Türkiye’de Hristiyanlık .............................................................................................. 66
4. İslamiyet ............................................................................................................................. 68
4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları ..................................................................... 68
4.2. İslam’ın Doğuşu ......................................................................................................... 69
4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları ............................................................ 69
Okuma Metni: İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı ................................................ 72
4. ÜNİTE: HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
1. Hint Dinleri.. ....................................................................................................................... 77
1.1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ....................................................... 77
1. 2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ......................................................... 79
1.3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.............................................................. 81
1.4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 83
2. Çin ve Japon Dinleri.. ......................................................................................................... 84
2.1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ............................................... 84
2.2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................... 86
2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 87
3. Diğer Dinler.. ...................................................................................................................... 87
3.1. Zerdüştlük.. ................................................................................................................. 87
VII
3.2. Kabile Dinleri.. ........................................................................................................... 88
3.3. Eski Türk İnançları.. ................................................................................................... 90
5. ÜNİTE: DİNLERDE İNANÇ
1. Tanrı İnancı ......................................................................................................................... 95
1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette Tanrı İnancı.. .................................................. 95
1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı.. ............................................................. 98
2. Peygamber veya Din Kurucusu İnancı.. ........................................................................... 101
2.1. Hz. Musa.. ................................................................................................................. 102
2.2. Hz. İsa.. ..................................................................................................................... 104
2.3. Hz. Muhammed... ..................................................................................................... 105
2.4. Buda, Nanak, Parsva, Mahvira... .............................................................................. 106
2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt... ................................................................................ 108
3. Ahiret İnancı... .................................................................................................................. 110
3.1. Hesap Verme... .......................................................................................................... 112
3.2. Ceza ve Mükâfat.. ..................................................................................................... 113
3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü................................................................................ 114
4. Mehdi-Mesih İnancı.......................................................................................................... 114
5. Kutsal Kitap İnancı.. ......................................................................................................... 117
5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları.. ................................................................. 117
5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi.. ....................................................... 119
6. ÜNİTE: DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
1. Dinlerde İbadet.. ............................................................................................................... 123
1.1. Dua ve Namaz... ....................................................................................................... 123
1.2. Oruç... ....................................................................................................................... 130
1.3. Hac.. .......................................................................................................................... 132
1.3.1. Hac Merkezleri.. ............................................................................................. 132
1.3.2. Hac Yapma Şekilleri. ...................................................................................... 136
1.4. Sadaka. ...................................................................................................................... 138
1.5. Kurban. ..................................................................................................................... 139
1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar. ...................................................................... 141
2. Dinlerde İbadet Yerleri...................................................................................................... 143
7. ÜNİTE: DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
1. Doğruluk. .......................................................................................................................... 150
2. Temizlik. ........................................................................................................................... 151
3. İyilik ve Yardımseverlik.................................................................................................... 153
4. Büyüklere Saygı................................................................................................................ 155
5. Başkalarına Zarar Vermemek............................................................................................ 157
6. Öldürmemek. .................................................................................................................... 158
7. Hırsızlık Yapmamak. ........................................................................................................ 158
8. Zina Yapmamak. ............................................................................................................... 160
9. Yalancı Şahitlik Yapmamak. ............................................................................................. 160
8. ÜNİTE: DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
1. Dinî Çoğulculuk................................................................................................................ 164
2. Türkiye’deki Dinî Gruplar. ............................................................................................... 165
3. Dinler Arası Diyalog. ........................................................................................................ 166
4. Misyonerlik.. ..................................................................................................................... 168
4.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar...................................................... 170
4.1.1. Hristiyan Gruplar............................................................................................ 170
4.1.2. Yahova Şahitleri.. ........................................................................................... 174
5. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler.. ............................................................................... 176
SÖZLÜK............................................................................................................................... 178
KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 180
VIII
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
1.ÜNİTE
KARŞILAŞTIRMALI
AŞTIRMALI DİNLER
İ
TARİHİNE GİRİŞ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuyla ilgili bilgi toplayınız.
2. Karşılaştırmalı dinler tarihinin din bilimleri arasındaki yerini araştırınız.
3. Karşılaştırmalı dinler tarihinin temel İslam bilimleriyle ilişkisini inceleyiniz.
4. Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmanın İslam’ı anlamadaki rolünü
araştırınız.
9
1.ÜNİTE
1. Tanımı, Konusu ve Metodu
TARTIŞALIM
Karşılaştırmalı dinler tarihi, tarih boyunca yeryüzünde var olmuş bütün dinlerin diğer
dinlerle münasebetlerini, benzer, farklı ve ortak
yönlerini tarafsız biçimde karşılaştırmalı olarak
ele alan bir bilim dalıdır.1 Bu bilim, konu olarak
ele aldığı dini, tarihî açıdan karşılaştırma metodu ile inceler.
Dinler tarihinin konusunu ve
metodunu bilmenin neden gerekli olduğunu sınıfça tartışınız.
Geçmişte ve günümüzde yeryüzünde var
olan bütün dinler, karşılaştırmalı dinler tarihinin
konusunu oluşturur. Bu bilim dalı, dinlerin doğuşlarını, gelişmelerini, birbirleriyle etkileşimlerini, karşılaştırmalı tarihlerini, inanç, ibadet
ve ahlak sistemlerini, dinî kurumlarını, kültlerini ve mezheplerini hak-batıl ayrımı yapmaksızın inceler.2
NOT EDELİM
Dinler tarihi; tarih, filoloji,
arkeoloji, etnoloji, antropoloji ve sosyoloji gibi bilimlerin verilerinden yararlanarak
dinleri inceler.
(Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5.)
Dinler tarihi, herhangi bir dinin savunmasını
yapmaz. Onun için ilahiyat bilimlerinden ayrılır. Hiçbir dini, üstünlük, gelişmişlik, doğru veya yanlışlık bakımlarından değerlendirmeye tabi tutmaz. Hepsini aynı kategoride, oldukları gibi değerlendirir. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuna bütün dinler girdiği için İslam ve Hristiyanlık gibi bir
dinin tarihini inceleyen bilim dallarından da ayrılır.3 Dinler tarihinin amacı, dinler hakkında en doğru
bilgileri toplamak ve gerektiğinde bu bilgileri karşılaştırarak bir sonuca ulaşmaktır.4
Her bilimin kendine has bir metodu vardır. Metot ise bizi gerçeğe götüren yoldur.5 Bilimler, sahasına giren konuları kendi metoduyla inceler. Dinler tarihinin de kendine has “nitelendirici” bir
metodu vardır. Olayları, olduğu gibi ayrıntılarıyla nasıllığını tanıtır ve nitelendirir. Dinler tarihinde nitelendirici metot yanında, karşılaştırma
metoduna da başvurulur. Bu bakımdan dinler
BEYİN FIRTINASI
tarihine “karşılaştırmalı dinler tarihi” de denir.
Dinler tarihi, dinlerin doğuşu, gelişmesi, yok
olması gibi konularda tarih metoduna başvurur.
Bu sırada verilerini daima tarihten, yaşanan ve
tecrübe edilen hayattan alır. Topladığı verileri
bazen karşılaştırma metoduyla inceler. Buna,
tarihî-karşılaştırmalı metot adı verilir. Dinler
tarihi, bu metodu kullanarak bir dinin veya
“Vusulsüzlük,
usulsüzlüktendir.”
Yukarıdaki cümle üzerinde düşünerek
beyin fırtınası yapınız.
1 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 4.
2 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3.
3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 2.
4 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 59.
5 Zeki Arslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, s. 47.
10
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
dinlerdeki bir özelliğin nasıl ortaya çıkıp geliştiğini tespit eder. Örneğin Hristiyanlıktaki teslise
dayalı tanrı inancının tarihî sürecini, Hrıstiyanlığın irtibatta bulunduğu diğer dinlerdeki tanrı
anlayışıyla karşılaştırarak ortaya koyar.6
TARTIŞALIM
Dinler tarihini öğrenmek insana ne kazandırır? Tartışınız.
2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri
Din bilimleri, bütün dinleri inceleme konusu
olarak ele alan bir grup bilim dalıdır. Din bilimlerinin yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan bütün
dinleri doğuşundan yok oluşuna kadar her yönüyle incelediği bir alanı vardır. Karşılaştırmalı dinler
tarihi de din bilimleri çatısı altında yer alır. Bu geniş alan, genelden özele doğru alt dallara ayrılır.
Örneğin dinler tarihi, din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi gibi dalların hepsi din
bilimleri adı altında değerlendirilir. Bu bilim dalları dini incelerken hak, batıl, doğru- yanlış gibi
herhangi bir değerlendirmeye gitmez. Diğer bir ifadeyle bu bilim dalları inceledikleri dinleri objektif
olarak ele alır. Bu bilim dallarının da İslam ve Hristiyanlık tarihi gibi alt dalları vardır. Bunlar din
bilimlerinin özel alanlarını oluşturur.
TARİH
ile ilişkisi vardır.
DİN
FENOMOLOJİSİ
ile ilişkisi vardır.
DİN FELSEFESİ
DİN SOSYOLOJİSİ
ile ilişkisi vardır.
DİNLER
TARİHİNİN
ile ilişkisi vardır.
DİN PSİKOLOJİSİ
ile ilişkisi vardır.
Dinlere ait inanç, ibadet ve ahlak sistemBİLGİ KUTUSU
leri, kurumların oluşum süreçleri gibi konular din bilimlerinin inceleme alanına girer.
Bunun yanında dinî değerler, tecrübeler,
idealler, beklentiler, hisler, tavırlar, hayat ile
din arasındaki bütün ilişkiler, bu bilim dallarının inceleme konusunu oluşturur.7 Örneğin din psikolojisi, ferdin dinî tecrübesini
ve bu tecrübenin çeşitli tezahürlerini konu
edinirken din felsefesi de dinin mahiyetini,
insanın dinî hakikatlerle alakasını ele alır.
Din fenomenolojisi, dinin görünen,
dışa akseden yönlerini sistematik olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, dinin tarihî gelişimini dikkate
almaksızın dinî olguları, görünen yönleriyle konu edinir. Çeşitli dinlerin ibadet, ayin, yer,
zaman, eşya, şahsiyet ve kutsallarını inceler, ortak
noktalarını bulmaya çalışır.
(Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.)
6 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 20; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3.
7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 4.
11
1.ÜNİTE
Din bilimleri çatısı altında yer alan din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi ile
karşılaştırmalı dinler tarihinin ortak noktasını din oluşturur. Dolayısıyla bu disiplinlerle dinler tarihi
yakın ilişki içindedir. Ayrıca tarih; yer ve zaman göstererek geçmişteki olayları ele alan bir bilim dalı
olduğu için dinler tarihine malzeme verir. Bunların yanında dinler tarihi araştırmalarında filoloji,
mitoloji, arkeoloji, sanat tarihi, folklor ve benzeri bilim dallarından da faydalanır.8
NOT EDELİM
Din sosyolojisi, din-toplum münasebetlerini ve bunlardan doğan
olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı; sosyal dinî kurumları, dinin devlet, millet ve aileye karşı tutumunu, din alanında meydana
gelen sosyolojik olayları, çeşitli dinî cemaatlerin toplumla olan münasebetlerini konu edinir.
(Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.)
3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi
Din bilimleri, dini bir olgu olarak inceler. Dinler tarihi de din bilimleri arasında yer aldığından
hem yapısı hem de uyguladığı metot itibarıyla objektiftir. Temel İslam bilimleri ise İslam dininin çeşitli dallarını içine alan ve savunmasını yapan ilahiyat bilimleridir. Karşılaştırmalı dinler tarihi, konu
ve metot bakımından temel İslam bilimlerinden farklı olsa da malzeme bakımından birebir ilişki
içindedir.9 Birçok konuda temel İslam bilimleri karşılaştırmalı dinler tarihi verilerinden faydalanır.
Dolayısıyla karşılaştırmalı dinler tarihi ve temel İslam bilimleri arasında yakın bir ilişki vardır.
Temel İslam bilimlerinden olan tefsir, Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılmasını ve yorumlanmasını
konu edinir. Tefsir bilimi ayetlerin açıklanmasında birçok bilimin verilerinden yararlandığı gibi dinler tarihi verilerinden de yararlanır. Örneğin, Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerinde eski kavimlerden ve
onların inançlarından söz eder. Fakat onların yer ve zamanını belirtmez. Tefsir bilimiyle uğraşanlar,
Kur’an-ı Kerim’in bu tür ayetlerini yorumlarken karşılaştırmalı dinler tarihinin verilerinden yararlanmazlarsa tefsir usulünde
“İsrailiyat” olarak bilinen
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ
mitolojik hikâyelerle ayetleri tefsir etme yanılgısına
Tefsir
Hadis
Fıkıh
Kelam
düşebilirler. Bu konuda
dinler tarihinin verilerinden yararlanarak tefsir kitaplarına girmiş olan İsrailiyat türünden hikâyelerin aslı ortaya konulabilir.
Böylece dinler tarihinin sağladığı malzemeler vasıtasıyla Kur’an’daki bazı ayetler tarihî gerçeklere
8 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 22, 23.
9 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 7.
12
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
uygun olarak yorumlanır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de “Garibü’l-Kur’an” denen Arapça kökenli olmayan kelimeler bulunmaktadır. Tefsir bilimcileri, bu kelimelerin çoğunun Sami dil grubundan olan
Akatça, Asurca ve Ugaritçe gibi dillerden geldiğini dinler tarihi yardımıyla öğrenebilirler.10 Bu sayede o kelimelerle ilgili daha gerçekçi yorumlar yapılabilir. Diğer taraftan dinler tarihi de Kur’an-ı
Kerim’deki bilgilerden yararlanır. Örneğin insanlığın ilk dini ile ilgili tarihî belgeler bulunamazken
Kur’an bu alanda bilgiler verir. Dinler tarihi bilimcisi de bu bilgilerden faydalanır.
Temel İslam bilimlerinden olan hadis, Hz. Muhammed’e (s.a.v.)11 atfedilen söz, fiil ve takrirleri
inceler. Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadislerde de eski kavimlerden, onların başlarından geçen
olaylardan ve inançlarından bahsedilir. Karşılaştırmalı dinler tarihinden elde edilen veriler, bu tür
hadislerin daha doğru anlaşılması ve yorumlanmasında yardımcı olur. Karşılaştırmalı dinler tarihi,
hadislerin sahih olup olmadığının tespit edilmesinde de önemli katkı sağlar. Kur’an-ı Kerim’in ruhuna ve genel olarak İslam’ın özüne ters düşen
bazı hadislerin kaynağını karşılaştırmalı dinLİSTELEYELİM
ler tarihi verileriyle tespit etmek mümkündür.12
Karşılaştırmalı dinler tariÖrneğin ‘gayrimeşru bir evlilikten dünyaya
hhinin temel İslam bilimleri
gelen bir çocuğun cennete giremeyeceğini’13
ile ilişkisini sınıfça tartışarak
il
belirten hadis, Kur’an ve İslam’ın ruhuna ters
vardığınız sonuçları listeleyiniz.
düşmektedir. Dinler tarihi verilerine göre bu
•
.....................................
hadisin İsrailiyattan olma ihtimali yüksektir.
Çünkü Yahudiliğe göre evlilik dışı dünyaya
•
.....................................
gelen çocuk, normal bir insan kabul edilmez.
Bu çocuk, Yahudi olma hakkını kaybeder ve
Yahudi din otoriteleri tarafından cemaatten
atılır. Bu uygulama, kaynağını Tevrat’tan alır. Nitekim Tevrat’ta bu konuyla ilgili şöyle bilgi verilir:
‘Nâmeşru çocuk Rabb’in cemaatine girmeyecektir; kendinden olanlardan hiçbiri, hatta onuncu nesle
kadar Rabb’in cemaatine giremeyecektir.’14 Görüldüğü gibi hadislerin sıhhatinin tespit edilmesinde
dinler tarihi verileri önemli katkı sağlamaktadır.
Diğer bir temel İslam bilimi olan fıkıh, kendine özgü metotlarla, Kur’an ve sünnetten çıkardığı
hükümleri düzenler ve inceler. Bunu yaparken kural koyucunun amacını belirlemeye de çalışır.
Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere Allah, her toplum içinden bir elçi çıkarmış15 o elçileri aracılığıyla da bazı kurallar göndermiştir. Bu kuralları o dönemdeki insanlar anlamaya çalışmış ve bunun
için yöntemler geliştirmişlerdir. Özellikle Yahudi ve Hristiyanların bu konudaki birikimleri fıkıhçılara
bir veri kaynağı olabilir. Bu verileri ancak dinler tarihi ortaya koyar. Ayrıca karşılaştırmalı dinler tarihi,
önceki toplumlara gönderilen ilahî kurallarla ilgili malumat vererek fıkıhçılara benzer kurallar arasında
10 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 8.
11 Sallallahü aleyhi vessellem ( Allah’ın salat ve selamı onun üzerine olsun.)
12 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 9.
13 Aliyyü’l -Kâri, el- Mevzuatü’l-Kübra, s. 268; Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 2, s. 372.
14 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 23/ 2.
15 Nahl suresi, 36. ayet.
13
1.ÜNİTE
mukayese yapma fırsatı sunar. Bu mukayese soÖRNEK BULALIM
nucu fıkıhçılar kural koyucunun amacını, hangi
kuralların değişim gösterdiğini öğrenebilirler.16
Kur’an-ı Kerim’den dinler
Örneğin Tevrat’ta “erkek evlat varsa kızlar vâris
tarihinde veri olarak kullanılan
olamazlar. Oğul ve kız yok ise miras sırasıyla
örnekler bulunuz.
kardeşlere, amcalara, yakınlık derecelerine göre
• Hz. Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı.
diğer akrabaya intikal eder.”17 denilir. Kur’an-ı
(Tâ-Hâ suresi, 77. ayet.)
Kerim’de ise “...ebeveyn ve akrabanın bırak• .....................................
tığında, ister az ister çok olsun, kadınların da
bir payı olacaktır. Allah tarafından tayin edilen bir paydır bu.”18 buyrulur. Görüldüğü gibi
Kur’an’da önemli bir değişiklik yapılarak erkeğin yanında kadına da miras hakkı tanınmıştır. Fıkıhçılar
dinler tarihinin bu verilerinden hareketle zaman ve mekân açılarından bilgiler arası mukayese yapabilirler. Yine fıkıhçılar İslam öncesi toplumlarda hac, kurban, namaz ve oruç gibi ibadetlerin nasıl uygulandığı hususunda dinler tarihinin ortaya koyduğu bilgilerden yararlanabilir.
Temel İslam bilimlerinden kelam, İslam’ın inanç esaslarını Kur’an-ı Kerim çerçevesinde sağlam bir
temele oturtmaya çalışan bir ilimdir. Kelamın temel konularını Allah’ın sıfatları, peygamberlik, vahiy,
ahiret ve iman oluşturur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, kelam konularının işlenmesi sırasında bu ilimle
uğraşanlara birçok malzeme verir. Ayrıca dinler tarihi, diğer din ve kültürlerden geçen ve İslam’ın
yapısına uygun olmayan inançların kökeni hakkında bilgiler de verir. Kelamcılar, dinler tarihinin vereceği bu malzemelerden hareketle sağlam, işlevi olan bir itikat sistemi ortaya koyabilirler. Allah’ın
sıfatları, peygamberlik ve vahiy, Allah-insan ilişkisi gibi önemli konularda çağın ihtiyaçlarına uygun
fikir geliştirebilirler.19
Dinler tarihi, İslami ilimler üzerine çalışan araştırmacılar için çok önemlidir.
16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 12,13.
17 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 27/ 8-11; Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 42.
18 Nisâ suresi, 7. ayet.
19 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 9,10.
14
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi
Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayacağını belirtir,20 “Oku.”21 emriyle söze
başlar ve bilmediğimiz konuları bilenlerden öğrenmemizi22 tavsiye eder. İnsanların zararına olmayan
her türlü bilginin öğrenilmesini teşvik eder. Kur’an-ı Kerim’de, Allah katında tek geçerli dinin İslam
olduğu23 belirtilmekle birlikte diğer dinlerin bir olgu olarak varlığı da kabul edilir. Örneğin “Kim
İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir.”24 diyerek İslam dışındaki dinlere de dikkat çekilir. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak, mensuplarını tanıma,
anlama ve kendi inancımızla mukayese etme açısından önemlidir.
Yukarıdaki sembollerin hangi dinlere ait olduğunu söyleyerek anlamlarını araştırınız.
Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından
hiçbir zararı bulunmadığı gibi tam aksine birçok yararı da vardır. “Diğer dinler hakkında
bilgi sahibi olduğumuz zaman kendi dinimizin
farkını daha iyi görür ve değerini takdir ederiz.
Kur’an-ı Kerim’de diğer din mensuplarının
eleştirilen davranışlarının bizde de bulunup bulunmadığını anlayabiliriz.”25
DEĞERLENDİRELİM
“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilahî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için
yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah’ın
ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne
Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından
başka bir faydası da İslam literatüründe “İsrailiyat” olarak bilinen konuların tanınmasıdır.
İslam, doğuşundan bugüne kadar değişik din ve
kültürlerle karşılaşmıştır. İslam’a giren insanlar, eski kültürlerinden bazı unsurları İslam’a
taşımışlardır. Zamanla bu yabancı unsurlar,
olmuş, görün.”
(Âl-i İmrân suresi, 137. ayet.)
Yukarıdaki ayeti diğer dinleri öğrenmenin önemi açısından değerlendiriniz.
20 Zümer suresi, 9. ayet.
21 Alak suresi, 1. ayet.
22 Nahl suresi, 43. ayet.
23 Âl-i İmrân suresi, 19. ayet.
24 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.
25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6.
15
1.ÜNİTE
İslam’ın aslındanmış gibi algılanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi
sahibi olmak bu unsurların tanınması açısından önemlidir.
TARTIŞALIM
“İsrailiyat” konuları İslam
kültürünü nasıl etkilemiştir?
Tartışınız.
Dinler hakkında bilgi sahibi olmanın diğer
bir yararı da misyonerlik (Hristiyanlar, Mormonlar, Yahova Şahitleri, Bahailer vs.) faaliyetleri ile ilgilidir. Misyonerlerin propagandalarına cevap verebilmek için önceden o dinleri
tanımak gerekir.
BEYİN FIRTINASI
Farklı dinlere mensup insanlar arasında diyaloğun
sağlanmasında din adamlarının rolü nedir?
Son yıllarda, dinler arası diyalogla ilgili
ülkemizde çeşitli toplantılar düzenlenmektedir. Dinler arası diyaloğun ne anlama geldiğini bilmek ve bu diyalog toplantılarında etkili
olabilmek için yine diğer dinler hakkında önceden bilgi sahibi olmak önemlidir.
Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşarak
beyin fırtınası yapınız.
Diğer dinleri bilmek din hizmetleri açısından da önem taşır. Din hizmeti veren kişiler, bir noktada
toplumun önder ve münevverleridir. Bundan dolayı insanlar, ister diğer dinlerle ister merak ettikleri
çeşitli konularla ilgili olsun din hizmeti veren kişilere sorular sorabilir. Bu sorulara doğru, doyurucu
ve tutarlı cevap verebilmek için İslam’ın dışındaki dinleri bilmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ayrıca din görevlisinin İslam’ı topluma daha iyi anlatabilmesi için onun diğer dinlerden
farkının ne olduğunu bilmesi gerekir.
Küreselleşme ve iletişimin arttığı günümüz dünyasında farklı dinleri ve mensuplarını tanımak bir
ihtiyaç hâline gelmiştir. Bundan dolayı insanlar farklı din ve kültürlerden insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla farklı dinleri ve mensuplarını bilmek yaşadığımız dünyanın
sosyolojik bir gerçeğidir.26
26 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6.
16
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
LİSTELEYELİM
Diğer dinleri öğrenmenin İslam’ı anlamada ne gibi faydalar sağlayacağını
listeleyiniz.
• Çünkü Hristiyanlıktaki teslisi öğrenmemiz İslam’ın tevhit anlayışını
daha iyi anlamamızı sağlar.
• ………………………………………………………………………………
• ……………………………………………………………………………...
Sonuç olarak genel kültür sahibi olmak, diğer din mensuplarıyla sağlıklı bir iletişim kurmak,
misyonerlik faaliyetlerini tanımak ve önlem almak, İslam’ı diğer din mensuplarına daha iyi anlatabilmek, İslam’a karışmış hurafeleri ayırt edebilmek, eksik ve yanlışlarımızı tanımak; İslam’ı günümüz
şartlarında daha iyi yorumlamak ve din hizmetlerini daha verimli hâle getirmek gibi nedenlerden
dolayı diğer dinleri bilmek gerekir.27
YORUMLAYALIM
Hz. Ömer, “İslam atmosferinde yetişip cahiliye âdetlerini tanımayan
kimse yavaş yavaş İslam’la çelişkiye düşer…” demiştir.
(Ali el-Hasen en-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 162.)
Hz. Ömer’in yukarıdaki sözünü diğer din ve âdetleri öğrenmek açısından
yorumlayınız.
5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinler (Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik ve putperestlik) den bahsedilir. Kur’an ve hadislerde o dinlerden söz edilmesi bazı
Müslüman bilginlerde merak uyandırmıştır. Zaman zaman o dinlere mensup kimselerle karşılaşma,
konuşma ve çeşitli konularda yapılan tartışmalar onların inançlarının incelenmesini gerekli hâle getirmiştir. Ayrıca İslam’a giren bazı insanların önceki inançlarından bazı kalıntıları İslam’a taşımaları
Müslümanlar arasında ciddi tartışmalara neden olmuştur. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Müslüman bilginler diğer dinleri inceleme ve öğrenmeyi önemsemişlerdir.
27 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6,7.
17
1.ÜNİTE
Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rastlar. İslam ve Batı
dünyasında dinler tarihi ile ilgili yazılan eserlerden faydalanılarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde “tarih-i edyan” adı altında bazı kitaplar yayımlanmıştır.28
Türkiye’de dinler tarihi dersi ise
Osmanlının son dönemlerinde okutulmaya başlanmıştır. İstanbul’da Darülfünun Edebiyat Fakültesinin 1874
yılı ders programına “tarih-i umumi
ve din-i esatiri’l-evvelin” dersleri konmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra “Ulum-ı Şeriyye” şubesinin dersleri
arasına 6 saat “tarih-i din-i İslam” ve
“tarih-i edyan” dersleri birlikte yer almıştır. Daha sonraki düzenlemelerde de
Bugünkü İstanbul Üniversitesinin eski adı İstanbul Darülfünunu idi.
dinler tarihi dersine ders programlarında yer verilmeye devam edilmiştir.29 Örneğin 1913 yılında açılan “Medresetü’l-Vaizin ve Medresetü’lİrşat” bölümlerinde de dinler tarihi dersleri okutulmuştur.30 1918 yılında “Darü’l-Hilafeti’l-İslamiyye”
Medresesi köklü bir değişikliğe tabi tutulmuş ve “Medrese-i Süleymaniye” adıyla yeniden organize
edilerek buranın ders programına “tarih-i edyan” dersi konmuştur. Medreselerin kaldırılmasından sonra adı geçen medrese İlahiyat Fakültesi adını almış ve programında dinler tarihine yer vererek öğretimine devam etmiştir. 1933’te İlahiyat Fakültesi kapatılmış ve yerine “İslam Tetkikleri Enstitüsü”
açılmıştır. Bu enstitüde de “genel dinler tarihi” adı altında bu dersin okutulmasına devam edilmiştir.
“İslam Tetkikleri Enstitüsü” 1936 yılında kapatılmış ve 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı bir
İlahiyat Fakültesi açılıncaya kadar Türkiye’de dinler tarihi öğretimi yapılamamıştır.31
DÜŞÜNELİM
Bir
Biruni’nin
(öl. M. 1048) “el-Asaru’l-Bakiye” ve “Kitabü’t-Tahkik
M
Mali’l-Hint”
isimli eserleri, modern dinler tarihi bilimi açısından İslam dünyasının bir yüz akıdır. Ayrıca dinler tarihi çalışmaları İslam
dünyasında Hristiyan dünyasından çok daha önce başlamıştır. Fakat
daha sonra Batı dünyası bu alanda ciddi çalışmalar yaparak ileri
geçmiştir.
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10.)
Dinler tarihinde ilk çalışmalar İslam dünyasında başladığı hâlde bu
alanda neden geri kaldığımızın sebeplerini düşününüz.
28 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10.
29 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 11.
30 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 82.
31 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 26.
18
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
1950-51 öğretim yılından itibaren açılmaya başlayan İmam Hatip Okullarının 7. sınıflarında dinler
tarihi tekrar okutulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilk Yüksek İslam Enstitüsü 1959 yılında İstanbul’da
açılmış; I, II ve III. sınıflarında birer saat mukayeseli dinler tarihi dersi yer almıştır. Bunların dışında
1971 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak “İslami İlimler Fakültesi” açılmış ve burada da dinler tarihi dersine yer verilmiştir.
1982 yılında çıkarılan Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ile Yüksek İslam Enstitüleri İlahiyat
Fakültesi adıyla yeniden düzenlenmiş ve dinler tarihi dersi bu fakültelerde yerini almıştır.32 Günümüzde ilahiyat fakültelerinde felsefe ve din bilimleri ana bilim dalına bağlı olan dinler tarihi bilim
dalı bulunmaktadır.
KARŞILAŞTIRALIM
Ülkemizde dinler tarihi alanında yapılan bazı çalışmalar şunlardır:
1. Şemsettin Sami, Esatir, 1878.
2. Ahmet Mithat Efendi, Tarih-i Edyan,
1911.
3. Mahmut Es’ad bin Emin Seydişehri,
Tarih-i Edyan, 1912.
11. Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi,
1976.
12. Hüseyin G. Yurdaydın- Mehmet Dağ,
Dinler Tarihi, 1978.
4. Es’ad, Tarih-i Edyan, 1912.
13. Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, 1983.
5. Şemsettin Günaltay, Tarih-i Edyan,
1922.
14. Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi,
1984.
6. Ömer Hilmi Budda, Dinler Tarihi,
1935.
15. Günay Tümer-Abdurrahman Küçük,
Dinler Tarihi, 1988.
7. Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzünde Dinler
Tarihi, 1947.
16. Şaban Kuzgun, Dinler Tarihi, 1988.
8. Anna Marie Schimmel, Dinler Tarihine
Giriş, 1955.
9. Mehmet Taplamacıoğlu, Karşılaştırmalı
Dinler Tarihi, 1966.
10. Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi Araştırmaları, 1973.
17. Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar,
1990.
18. Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş,
1996.
19. Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet
İşleri Başkanlığı, 2007.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yazılan birer dinler tarihi kitabı bularak bunları konu ve dil bakımından karşılaştırınız.
32 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 84.
19
1.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Diğer dinleri öğrenmenin yararını anlatınız.
2. Türkiye’de karşılaştırmalı dinler tarihinin tarihçesini anlatınız.
3. Bir tefsir bilgini, dinler tarihi verilerinden nasıl yararlanır? Açıklayınız.
4. Küreselleşen günümüz dünyasında dinler tarihini bilmek neden önemlidir?
5. Din görevlilerinin diğer dinler hakkında bilgi sahibi olması neden önemlidir? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki kitap ve yazar eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Şemsettin Sami- Esatir
B) Ahmet Kahraman- Dinler Tarihi
C) Şemsettin Günaltay-Tarih-i Edyan
D) Mehmet Aydın-Tarih-i Edyan
E) Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük- Dinler Tarihi
2. Türkiye’de hangi tarihler arasında dinler tarihi dersinin okutulmasına ara verilmiştir?
A) 1936-1949
B) 1971-1982
C) 1913-1918
D)1936-1950
E) 1948-1960
3. Ülkemizde İlahiyat Fakültelerinde dinler tarihi hangi ana bilim dalına bağlı olarak okutulmaktadır?
A) Tefsir
B) Hadis
C) Felsefe ve Din Bilimleri
D) Temel Dinî Bilimler
4. Aşağıdakilerden hangisi diğer dinleri öğrenmenin yararları arasında yoktur?
A) Genel kültürümüz artar.
B) İslam’a karışan gayri İslami inanç ve uygulamaları tespit ederiz.
C) Diğer inanç sahipleriyle daha rahat iletişim kurarız.
D) Daha dindar oluruz.
E) İslam’ı daha iyi anlarız.
20
E) Kelam
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
5. Aşağıdaki bilim dallarından hangisinin dinler tarihiyle ilişkisi yoktur?
A) Din Sosyolojisi
D) Tarih
B) Din Psikolojisi
C) Din Felsefesi
E) İnsan Fizyolojisi
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(savunmasını, asla bir, gerçeğe, Osmanlı Devleti, bir olgu, gösteren.)
1. Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları …………………’nin son zamanlarına rastlar.
2. İslam’da diğer dinlerin de varlığı ………………………olarak kabul edilir.
3. Dinler tarihi, her hangi bir dinin………………………… yapmaz.
4. Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin …………………..olamayacağını belirtir.
5. Metot, bizi ………………………..götüren yoldur.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğruları (D), yanlışları (Y) ile işaretleyiniz.
1. ( …) Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı yoktur.
2. ( …) Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinlerden bahsedilir.
3. ( …) İsrailiyat, sadece İslam öncesi ilahî dinlerin kalıntılarıdır.
4. ( …) Tarih, yer ve zaman göstererek geçmişi inceleyen bir bilim dalıdır.
5. ( …) Dinler tarihi, İslam tarihi ile aynı konuları inceleyen bir bilim dalıdır.
21
2.ÜNİTE
DİNİN
NİN
İ MAHİYETİ
İ
İ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. ‘‘Mitos’’ kavramının anlamını sözlükten araştırınız.
2. İslam Ansiklopedisi’nden din maddesini bularak dinin mahiyeti hakkında
bilgi edininiz.
3. Kur’an-ı Kerim’den Bakara suresinin 213. ayetini okuyunuz ve anlamı
üzerinde düşününüz.
22
DİNİN MAHİYETİ
1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler
“Din” kelimesi Türkçemize Arapçadan geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu kelime yol, hayat tarzı,
hesap günü, kanun, hüküm vb. anlamlarda kullanılır. Buna göre din, genel olarak insanın hayat tarzı ya da hayatında izlediği yol anlamına gelir.1 “Din, tarih boyu insan hayatında var olmuş, insanın
düşüncelerini, tavırlarını, davranışlarını ve diğer insanlara ve çevreye
karşı tutumlarını belirlemiştir.”2 Çünkü insan, var oluş nedeni ve amacının cevabını dinde bulmuştur. Hiçbir baskı ve zulüm, insanın hayatından onu söküp atamamıştır. Din, insanları ayakta tutan bir hayat
kaynağı olmuştur. Samimi olarak bağlanılan nice felsefi sistem veya
ideolojiler bir zaman sonra toplumun hayatından çıkıp giderken din, insanın ruhunda yerini her zaman
korumuştur.3 O hâlde din nedir?
Sizce din nedirr
DİNİN TANIMI İLE İLGİLİ
GÖRÜŞLER
Din Bilimcilerinin
Tanımları
İslam Bilimcilerinin
Tanımları
Dinin Özünü Oluşturan
Unsurlar AçısındanTanımlar
Din bilimcileri tarafından dinle ilgili birçok tanım yapılmasına rağmen üzerinde ittifak edilen bir tanım yoktur. Çünkü
herkes kendi açısından bakarak dini tanımlamıştır.4 Örneğin, bir
dine mensup olanlar, kendi inançlarını merkeze alarak tanım yaparken dini, bir olgu olarak ele alanlar ise elde ettikleri verilere
göre bir din tanımı yapmışlardır. Dolayısıyla din sosyolojisi,
psikolojisi ve felsefesi gibi bilim dallarıyla uğraşan birçok din
bilimcisi din hakkında değişik tanımlar ortaya koymuştur. Tanımlardaki farklılığın nedeni, dinin karmaşık bir yapıya sahip
olması ve dinin tanımını yapanların sübjektif davranmalarıdır.5
“Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin,
Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek dinin insan
işine yarayan bir din” tarifiyle yola çıkmıştır. 6
hayatındaki önemini yorumlayınız.
Din bilimcilerinin yaptığı tanımlardan bazıları şöyledir: Konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Emile Durkheim (Emil Durkaym), “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” sözüyle dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu
göz önünde bulundurmuştur. Konuya din psikolojisi açısından yaklaşan Feurbach (Fuurbah) ise dinin
dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzu olduğunu vurgulayarak7 dini, insan psikolojisiyle
ilişkilendirmiştir. Hegel de dini, akıl ve ruhun daimi, bağımsız faaliyetlerinden ibaret olan bir sistem
1 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 19.
2 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 14.
3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 16.
4 Ekrem Özbay, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, s. 30.
5 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17.
6 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, s. 4.
7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17.
23
2.ÜNİTE
sayarak kâinatın zirvesine Allah yerine insanı koymuş, dini bu felsefi zihniyetle yorumlamıştır.8 Bu ve benzeri örneklerde görüldüğü gibi her bilgin, dine kendi penceresinden bakmıştır.
İslam bilginlerinin yapmış olduğu tanımlar, din bilimcilerin yaptığı tanımlara nazaran dinin yapısına daha uygun ve birbirine daha yakındır. Örneğin Seyyit Şerif Cürcani dini şöyle tarif etmiştir: “Din, akıl sahiplerini
peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran ilahî bir kanundur.”9 Elmalılı
Muhammed Hamdi Yazır ise, “Din, zevilukulü hüsni ihtiyarlarıyla bizzat
hayırlara sevk eden bir vaz’ı ilahîdir.”10 demiştir. Yani din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kabul ettikleri hayra götüren ilahî kanundur. Bu taElmalılı Muhammed Hamdi Yazır
nımlara biraz daha açıklık getiren Ömer Nasuhi Bilmen de dini şu şekilde
(1877-1942)
tarif etmiştir: “Din, Allah’ın bir kanunudur
ve birtakım hükümlerin, hakikatlerin mukaddes bir mecmuasıdır ki bunu
peygamberleri vasıtasıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun,
insanları hayra götürür; insanlar, bu ilahî kanun hükümlerine kendi güzel
ihtiyarlarıyla riayet ettikçe doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş
olurlar, dünyada da ahirette de selamete, saadete kavuşurlar.”11 İslam bilginlerinin yaptığı bu tarifler, aşağı yukarı aynı muhtevayı içermektedir.
Bu tarifler hülasa edildiğinde İslam’a göre din; akıl sahibi şuurlu insanları
kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevkeden ilahî bir kanundur.12
Bu tariflerde ortak noktalardan biri, dinin ilahî kaynaklı olduğunun vurguÖmer Nasuhi Bilmen
lanmasıdır. Buna göre gerçek din, beşerî kaynaklı olamaz. Yine bu tarif(1883-1971)
lerde dinin akıl ve irade ile ilişkisi ortaya konmuştur. Bu da dinin bir bilgi
ve tercih konusu olduğunu göstermiştir. Nihayet dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir
kanun şeklinde tanımlanması, dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı olduğunu gösterir.13
Kur’an, “insanlar için temelde iki dinin varlığından bahseder. Bunlardan ilki Allah’ın insanlar için seçtiği ve öngördüğü din olan İslam
ya da Allah’ın dinidir; diğeri ise İslam dışındaki
din veya dinlerdir.”14 Kur’an-ı Kerim’in dine
yaklaşımı yukarıdaki tanımlardan daha kapsamlıdır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de, “Kim
İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) kabul edilmeyecek ve
o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”15 ayetiyle İslam’dan başka dinlere de işaret edilir.
NOT EDELİM
Dini ifade etmek için İbranicede kanun ve hüküm, anlamına
gelen “dat”, Sanskritçede ezelî ve
ebedî hakikat anlamında “sanatana dharma”, İslam’dan önce Türkçede ”darm” veya
“nom”, Batı dillerinin çoğunda Latincede
saygı ve titizlik anlamına gelen “religion”
kelimeleri kullanılmıştır.
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17;
Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 2.)
8 Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 25, 26; A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, s. 329, 330.
9 Seyyit Şerif Cürcani, Tarifat, s. 72.
10 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C 1, s. 83.
11 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 5.
12 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 18.
13 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 314.
14 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 96.
15 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.
24
DİNİN MAHİYETİ
Bu bağlamda İslam dışındaki inanç sistemlerine de “din” denildiği görülür. Yine Kur’an-ı Kerim’de
İslam dışındaki inanç sistemlerine, hatta müşriklerin inandıklarına bile din adı verildiğine Kâfirûn
suresinin 6. ayetinde de dikkat çekilir. Bunlar dikkate alındığında yukarıdaki tariflerin geniş anlamda
dinin tarifi olmayıp özellikle hak din için düşünülmüş dar kapsamlı tarifler olduğu anlaşılır.
Din bilimcileri ve İslam bilginlerinin yapmış oldukları din tanımları, kapsam açısından bütün dinleri içine alacak nitelikte gözükmemektedir. Bütün dinleri kapsamına alacak bir tanımı ancak dinin
özünü dikkate alarak yapmak mümkündür.
Dinin özünü oluşturan unsurlar bakımından
bir din tanımı yapabilmek için onun yapısını
KARŞILAŞTIRALIM
ve tarihsel gelişimini göz önünde bulundurmak
Batılı ve İslam bilgerekir. Bu durumda kutsal kitap ve kurumsalginlerinin din tanımlarını göz önünde
laşma merhalelerini esas alma zarureti ortaya
bulundurarak benzer ve farklı yönlerini
çıkar. Kutsal kitap merhalesi esas alındığında
karşılaştırınız.
din, Tanrı’nın veya din kurucularının (Buda
gibi) kutsal metinlerde yer alan sözlerinden ibarettir. Görüldüğü gibi bu tanımda dinin orijinal kaynağı olan naslar ve buyruklar söz konusudur. Bu,
Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizmin özgün tanımıdır. Kurumsallaşma merhalesi
esas alındığında ise din; bir inanç, davranış ve sosyal hayatın belirli şartlarına göre oluşturulmuş
kurumlar sistemidir. Dikkat edilirse bu tanım, dinin kurulmasından sonraki gelişmeyi tanımlıyor. Din
değişmeyen, durağan (statik) bir olgu değildir. O, kök değerlerden hareketle her tür probleme çözüm
üreten dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla devamlı gelişme gösterir. Yukarıdaki “kutsal kitap ve
kurumsallaşma merhaleleri” esas alınarak yapılan tanımlardan hareketle genel bir din tanımı yapılacak olursa şu şekilde yapılabilir: “Din; insanların mutlu bir hayat sürmesini amaçlayan Tanrı’nın
veya din kurucularının kutsal kitaplarda yer alan sözlerinden, insanların bu amacın gerçekleşmesi
için yaptıkları davranış ve oluşturdukları kurumlardan meydana gelen bir sistemdir.”16
LİSTELEYELİM
Vahye dayalı dinler (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet) in özünü
olu
oluşturan unsurları listeleyiniz.
• Allah
Alla inancı
•....................................
•....................................
2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler
Dinin ne zaman, nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu hususunda kutsal kitapların
verdiği bilgilerin dışında herhangi tarihî bir
belge yoktur. O bakımdan bilimsel metotlarla
dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir
yargıya varmak mümkün değildir.
DİNİN KAYNAĞI
HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Evrimci Görüş
16 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 18, 19; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 21.
25
Vahiy Temelli Görüş
2.ÜNİTE
Bununla birlikte dinin kaynağını tespit etmeye çalışan bazı sosyal bilimciler ortaya çıkmış ve
elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni hakkında birtakım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bu teoriler bir dönem Batı dünyasında kabul görmüş ve bilim çevrelerinde sevinç yaratmıştır. Fakat daha
sonra bunların tenkitleri yapılmış ve geçersizliği ispatlanmıştır. Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri,
evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olmak üzere iki grupta değerlendirmek mümkündür.17
2.1. Evrimci Görüş
Evrim, birbirini takip ederek yavaş yavaş meydana gelen değişme ve gelişmeye denir. Dinlerin
zaman içinde çeşitli sebeplere bağlı olarak (vahiy kaynaklı değil) ortaya çıkıp geliştiğini iddia eden
görüşe de evrimci görüş adı verilir.
19. yüzyılda dinlerin kökeninin araştırılTARTIŞALIM
masına ağırlık verildi. Dinler belli bir evrim
geçirmiş midir, ilk din sistemi hangisiydi gibi
1. Natürizm, (Max Müller, 1823-1900)
sorulara cevaplar arandı. Bu araştırmalar so2. Animizm, (Edward Tylor, 1832-1917)
nunda ortaya beş farklı ekol çıktı.18 Onlardan
3. Atalar Kültü, (Herbert Spencer, 1820-1903)
monoteist dışındaki görüşler evrimci gelişimi
4. Totemizm, (Emile Durkheim, 1881-1917)
savunmuşlardır. Birçoğuna göre insanlar korku, suçluluk duygusu, atalara saygı ve benzeri
5. Monoteist, (Wilhelm Schmidt, 1868-1954)
sebeplerden dolayı dine yönelmiştir.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlaYukarıdaki kavramların anlamlarını İslam
rında yapılan araştırma ve inceleme sonuçları,
Ansiklopedisi’nden bularak sınıfta tartışınız
evrim teorisinin lehine yorumlandı. Evrimciler artık insanın, hayatın, tabiatın ve canlı varlıkların sırrının çözüleceğini iddia ediyorlardı. Dolayısıyla artık din, insanın hayatından çıkacak ve
yerini bilime terk edecekti. Fakat, dinin insan hayatından çıkması ve yerini bilime terk etmesi nasıl
olacaktı? Biyolojik evrim yanında insanın kültürel bakımdan da evrim geçirdiğini ispatlamak üzere
antropolog, etnolog, sosyolog ve psikologlar arasından bazı bilim adamları, ilkel hayat yaşayan kabilelerin inançlarından hareketle dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya attılar. Çünkü onlar,
dinin kökenini hâlâ ilkel hayat yaşayan kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi sonucu bulunabileceğini düşünüyorlardı.19 Bu çerçevede yapılan çalışmalarda örneğin Edward Tylor (Edvırd Teylır),
dinin başlangıcının “animizm”, Frazer (Freyzır) “büyü”, Marett (Maret) “mana”, Spencer ( Spensır)
“atalar kültü”, Durkheim (Durkaym) ise “totemizm” olduğunu ileri sürdü.20
Evrimcilerde oluşan bu heyecan zaman içinde hayal kırıklığına dönüştü. Çünkü dinin kaynağı ile
ilgili ortaya atılan evrimci teoriler eleştirilmeye başlandı. Zaten evrimci teorisyenlerden hiçbiri ilkel
kabileler arasına giderek bizzat gözlem ve inceleme yapmamışlardır. Teorilerini seyyahların anıları
ve misyonerlerin raporlarına dayandırmışlardır. Daha sonra bizzat ilkel topluluklar arasında yapılan
araştırmalar bu teorilerin tutarlı olmadığını ortaya koymuştur.
Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında monoteist (tek tanrıcı) görüşü savunan bilim
adamlarının başında Lang ve Schmidt gelir. Bunların savunduğu teze göre insanoğlunun en eski inancı, tek tanrı itikadıdır.21
17 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 15; Günay Tümer-Abdurrahman
Küçük, Dinler Tarihi, s. 29.
18 Kürşat Demirci, Dinler Tarihinin Meseleleri, s. 52.
19 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31, 32; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19,20.
20 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 20.
21 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 20.
26
DİNİN MAHİYETİ
Evrimci Tylor (Teylır)’ın animizm nazariyesine ilk ciddi itiraz öğrencisi Andrew Lang (Endru
Lenk)’ten gelmiştir. Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabileleri ile ilgili elde edilen son bilgilere
dayanarak ilkel kabilelerde animizme rastlanmadığını, aynı zamanda insanların ahlaki adaba uyup
uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunduğuna inanılan yüce bir tanrı kavramına her yerde rastlandığını ortaya koymuştur. Buna benzer başka bir tez de Wilhelm Schmidt (Wilhelm Şimit) tarafından
savunulmuştur. Schmidt, ilkel kabileler arasında yaptığı etnolojik araştırmalardan sonra dinin ilk şeklinde tek tanrı anlayışının var olduğunu ileri sürmüştür. O, görüşlerini “Tanrı Kavramının Kaynağı”
adlı eserinde ortaya koymuştur.22
Tevhidi geleneğe söylem ve eylemleri ile yön veren peygamberler çeşitli bölge ve çevrelere gönderilmiştir. Doğuda eski Hint ve Çin, Batı’da Yunan düşünürleri kendilerine has motiflerle düşüncelerini
ortaya koyarken kavram ve ilkeler bazında tevhidi gelenekten doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiklerini gösterir.23 Ancak düşünce kaynakları tevhide dayanmasına rağmen zamanla tevhidi çizginin
dışına çıkarak insan, doğa, evren ve tanrıya dair çeşitli açıklamalar ileri sürmüşlerdir. Allah, bu çevreleri söz konusu sapmalardan tevhidi çizgiye çekmek için tarihin çeşitli dönemlerinde peygamberler
göndermiştir. Bu elçiler insanların fıtratına uygun genel kavram ve ilkeleri bulundukları çevrelere hem
söylem hem de eylemleriyle aktarmışlardır.24
DEĞERLENDİRELİM
“İnsanlar bir tek topluluk idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda
hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitaplar da gönderdi. Ancak kendilerine kitap gönderilenler, apaçık deliller geldikten sonra
aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler…”
(Bakara suresi, 213. ayet.)
Wilhelm Schmidt ve Lang’ın vardıkları sonucu yukarıdaki ayetin ışığında değerlendiriniz.
2.2. Vahiy Temelli Görüş
DÜŞÜNELİM
Dinin kaynağı ile ilgili vahiy temelli görüşe
göre din, Allah tarafından vahiy yoluyla insanlar arasından seçtiği peygamberlere gönderilen
ilahî kurallar bütünüdür. İslam bilginlerine göre
dinin kaynağı mutlak surette vahiydir. Din, Hz.
Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
peygamberliği ile tamamlanmıştır. Bu dinin genel adı İslam’dır.
Müslüman bilginler; dinleri, kaynağı bakımından “ilahî ve beşerî dinler” olarak ikiye
ayırmışlardır. İlahî dinleri, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam oluşturur. Ancak Yahudilik ve
Hristiyanlık kaynağı itibarıyla ilahi olsalar da
• “…Hiçbir toplum yoktur ki kendisine bir uyarıcı gelip içlerinde
kalmış olmasın.”
(Fâtır suresi, 24. ayet.)
• “… (Hâlbuki) sen ancak bir uyarıcısın
ve her toplumun bir rehberi vardır.”
(Ra’d suresi, 7. ayet.)
Yeryüzündeki dinleri göz önünde bulundurarak yukarıdaki ayet mealleri üzerinde
düşününüz.
22 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 18.
23 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 287.
24 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 169.
27
2.ÜNİTE
bugün Müslümanlar açısından muharreftir. Bu
üç dinin dışındaki dinler ise beşerî kaynaklı
kabul edilir.25 Yani insanlar tarafından oluşturulmuştur.
Kur’an-ı Kerim dinin kaynağının vahiy olduğunu açıklar. Allah Kur’an’da Hz. Âdem’i,
Hz. Nuh’u ve Hz. İbrahim’i seçip görevlendirdiğini ve onların birbirinin neslinden geldiklerini şöyle açıklar: “Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u İbrahim
ailesiyle İmran ailesini seçip âlemlere üstün
kıldı. Allah işiten ve bilendir.”26 Nisâ suresinin 163. ayetinde de diğer peygamberlere gönderdiği vahyi Peygamberimiz Hz. Muhammed’e
de gönderdiğini şöyle belirtir: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi
sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a Yakup’a esbata (torunlara) İsa’ya,
Eyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik.”
Kur’an din konusunda geniş bir perspektiften bakılmasına işaret eder. Nitekim Allah, Nahl suresinde bütün milletlere peygamber gönderdiğini, “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin,
azdırıcılardan kaçının diyen bir elçi gönderdik…”27 ayetiyle bildirmektedir. Bu ve benzeri ayetler, Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilmeyen; fakat asırlardır devam edegelen ve bugün yüz binlerce
mensubu bulunan dinlerin de ilahî menşeli olabileceğine işaret eder. Binlerce yıl tarih sahnesinde
kalan ve bugün hâlâ yaşayan bazı dinler vahye dayansa da tarih içinde bunların kimileri değişime uğramış ve dejenere olmuş olabilir. Vahye dayanmayan dinler ise belli bir dönem kabul görmüş olsalar
da bunlardan birçoğu zamanla varlığını kaybetmiştir.28
Sonuç olarak dinin kaynağı
Allah’tır. Peygamber dahil hiçbir beşer din koyamaz. Allah, insanoğluna
rehber ve örnek olan birçok elçi göndermiştir. Onların sonuncusu tevhit
zincirinin son halkası Peygamberimiz
Hz. Muhammed’dir. Hz. Âdem’den
bu yana gönderilen elçiler belli bir
bölge veya topluma gönderildiğinden
elçilerin tebliğ ettikleri ilahî mesajlar
o bölge ve toplumla sınırlı olmuştur.
Oysa son elçi Hz. Muhammed, bütün
insanlığa gönderildiği için onun tebliğ
ettiği din evrensel bir özellik taşır.
İlk vahyin geldiği Ğar-i Hira’nın iç mekânı (Mekke)
25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22.
26 Âl-i İmrân suresi, 33, 34. ayetler.
27 Nahl suresi, 36. ayet.
28 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22.
28
DİNİN MAHİYETİ
3. Din ile Mitoloji
Din, insanla beraber var olan ve yaşayan bir
gerçektir. O hem ferdî hem de sosyal bir realitedir. İnsanın yaratılışına bağlı, tarihin her devrinde, dünyanın her köşesinde fertlere ve toplumlara hâkim olan, insanın mutluluğunu amaçlayan
ilahî kurallardır. O her türlü felsefi ve ilmî düşüncelerden önce var olmuş, insanların yaşamlarına yön vermiştir.29 İnsanı yaratan Allah, onun
yaratılış amacına uygun yaşayabilmesi için dini
de ortaya koymuştur. Ancak din, aslını koruduğu
müddetçe insanlara faydalı olmuştur. Asıl yapısından uzaklaşarak amacından saptığı zamanlar
ise insanın yaratılış gayesine uygun yaşamasına
engel olmuştur.30
BİLGİ KUTUSU
Mitos; efsane, destan,
hikâye ve masaldan farklıdır. Mitosta kutsal bir
hikâye anlatılır. Konusu
gerçek olaylardan alınmış ve gerçekten
olup bitmiştir. Mitoslar, olmuş olayları
insanların anlayabileceği dille anlatırlar. Fakat anlatımda mecazî bir dil ve
semboller kullanılır.
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23.)
Dinin asıl yapısı ve amacından uzaklaşmasına sebep olan temel faktörlerden en önemlisi “mitos”lardır.
O hâlde “mitos” nedir? Batı’dan dilimize geçen “mit” kelimesi Yunanca “mitos”’ hikâye ve masal anlamına gelir. Mitoslar, kâinatın oluşumu, tanrılar ve kahramanların hikâyeleridir. Mitoloji ise bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir tarzda inceleyen bir disiplindir. Mitoloji; efsaneler, ilk ölüm, ilk günah,
tufan, tanrıların insanları nasıl cezalandırdığı, avcılığın ve hayvancılığın nasıl başladığı, ilk ateşin ve ilk
ailenin nasıl oluştuğunu konu edinir. Bunlardan dinî boyutu yansıtanlar ise kutsal sayılır.31
Psikolog ve antropologların tespitlerine göre insan farkında olmasa da mitoslar onun dünyasında her
zaman varlıklarını sürdürürler. Bazı mitoslar insanlar için anlamlı mesajlar da taşırlar. İnsanlar yaratılışı
gereği her şeyi merak eder. Açıklayamadıkları olayları çoğu zaman mitoslarla anlamaya çalışır.32
Diğer taraftan bazı dinî konular o dinin mensupları tarafından mitos hâline getirilebilir. Örneğin Allah, Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasını anlatır. Fakat kıssada yer, zaman ve sayı ile ilgili bir bilgiye yer verilmez. İnsanların, Ashab-ı Kehf’in sayısı hakkında değişik rakamlar öne sürüleceğini;
fakat gerçek sayılarını sadece Allah’ın bildiğini,
“(İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir, dördüncüleri de köpekleridir.’ diyecekler. Yine: ‘Beş
kişidir, altıncısı köpekleridir.’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir.
(Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir, sekizincisi
köpekleridir.’ derler. De ki: ‘Onların sayılarını
Rabb’im daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır…”33 ayeti haber verir. Buna
rağmen insanlar Ashab-ı Kehf hakkında hikâyeler
üretmiş ve şahısların sayısı bir tarafa “o şahısların
Ashab-ı Kehf Mağarası ( Tarsus )
29 Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, s. 31.
30 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22, 23.
31 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 46; Bahaddin Ögel, Türk Mitolojisi, C 1, s. 7.
32 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23.
33 Kehf suresi, 22. ayet.
29
2.ÜNİTE
isimleri, hangi dine mensup oldukları, yanlarındaki köpeğin adı, rengi, cinsi ve kime ait olduğunu bile
belirtmişlerdir.”34 Bu hikâyeler tefsir kitaplarımızda detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Bunun neticesinde
Tarsus ve Afşin gibi birçok yerde Ashab-ı Kehf’e atfedilen kutsal ziyaret yerleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar bu tür yerleri ziyaret ederek adak adamakta ve dileklerde bulunmaktadırlar. Mitosların din için en
tehlikeli yanı burasıdır. Mitos bir inanç ve tapınma hâline dönüştüğünde dinde yozlaşma başlar. Ancak
kutsal öykü hâlinde kalmış, dinî inanç ve tapınma hâline gelmemiş mitosların zararı olmadığı gibi bazen faydası da olabilir.35
Mitoslar dinden beslenir, dine yapışır ve onunla birlikte yaşar. Bu yüzden insanlar mitoslardan
manevi haz duyarlar. Bunlar dinin zayıfladığı zamanlarda ön plana çıkarlar, önlem alınmadığı takdirde
zamanla dinin yerine de geçebilir, bu da dine zarar verir.36
Sonuç olarak din ve mitolojinin hem benzer hem de farklı yönleri vardır. Farklı yönleri; mitoslar
bazı olaylardan hareketle insan hayaline dayanan ve dinden beslenen ürünlerdir. Din ise tanrıya dayanır. Dinin özünü tevhit, nübüvvet ve ahiret oluşturur. Mitoslarda böyle bir esas yoktur. Mitoslarda
tanrılar müşahhas bir şekilde anlatılırken dinde tanrı mücerrettir. Din vahiy yoluyla peygamberlere
gelir, peygamberler de insanlara ulaştırır. Din aynı zamanda insanlara hukuki düzenleme ve sorumluluk getirir. Mitosların insanlar arası hukuki bir yönü yoktur. Mitoslarda birçok tanrı vardır ve bu
tanrılar zaman zaman savaşarak birbirini yok eder.
Benzer yönleri ise insanların mitoslara inanması (inanç), onunla ilgili birtakım pratikler yapması
(ibadet), psikolojik tatmin (iç huzur) ve ona kutsallık (yücelik) atfetmesidir.
LİSTELEYELİM
Din ile mitoloji arasındaki farkları listeleyiniz.
Di i kaynağı
k
• Dinin
Tanrı, mitolojinin kaynağı insandır.
• …………………………
• …………………………
4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi
Tarihin her devrinde ve bütün toplumlarda görülen din, insanı hem içten hem dıştan kuşatan,
onun düşünce ve davranışlarında kendini gösteren bir disiplindir. İnsan, her zaman kendisini aşan
bir kudrete yönelmesi gerektiğini düşünmüştür.37 Her ne kadar insan, akıl ve yetenekleriyle yaşadığı
çevrede otoriter bir yapı kurmuş olsa da kendi gücünü aşan sorunlarla karşılaştığı zaman acziyete
düşer. Güçlü bir elin, içine düştüğü çaresizlik ortamından kendisini çekip çıkarmasını, himayesine
almasını ister. Diğer taraftan yaptığı yanlışlıklar nedeniyle içine düştüğü vicdan azabını hafifletecek,
kendisini affedecek bir gücü arzular. İnsanın bütün bu duygularını yalnızca içinde bulunduğu maddi
âlem çerçevesinde kalarak tatmin etmesi mümkün değildir. Her insan, yaşamında hiçbir maddi güç
ve kuvvetin yardımcı olamayacağı olaylarla ya da duygu yükleriyle yüz yüze kalabilir. Bütün bu du34 Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 177, 178.
35 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 24.
36 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 23.
37 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 36.
30
DİNİN MAHİYETİ
rumlar, insanın sınırsız ve her şeye güç
yetiren aşkın bir varlığa inanıp yönelmesini zorunlu kılar. Nitekim Kur’an,
“Sizi karada ve denizde gezdiren odur.
Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o
gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgarla alıp götürdükleri ve (yolcular)
bu yüzden neşelendikleri zaman, o
gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar,
her yerden onlara dalgalar hücum
eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis
kılarak: ‘Andolsun eğer bizi bundan
kurtarırsan mutlaka şükredenlerden
olacağız.’ diye Allah’a yalvarırlar.”38
Yukarıdaki sembol ve fotoğrafları inceleyerek bunların
ayetiyle tevhide inanmayan insanlardan
hangi inançları temsil ettiklerini söyleyiniz.
bahsederken zaman zaman onların çaresiz kaldıklarında Allah’a yönelip ondan yardım dilediklerine dikkatimizi çeker. Böylelikle Kur’an,
inanan-inanmayan bütün insanların, sınırsız güce sahip varlığın himayesine sığınma ve yardımını
dileme duygularını taşıdığını vurgular.39
İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar; dua, niyaz ve iltica insanı
ulvileştirir. “Allah sevgisi ve bu sevgiden kaynaklanan saygı insanı olgunlaştırır. Ona kuvvetli bir
irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Böyle kimselerin içinde yer aldığı toplumlarda erdemli davranışlar artar.”40 Din, insana içgüdüleri ile maddenin esiri olmadığını ve sonsuz bir hürriyet içinde
bulunmadığını telkin eder. Kişi yalnız her şeyin
sahibi olan Allah’a boyun eğer, bencil duyguların, canlı ve cansız tabiatın esiri olmaz. Dinin
YORUMLAYALIM
bu telkini, insana gerçek hürriyet ve bağımsızlığını kazandırır.41
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Din; fertleri mukaddes duygu, ortak şuur ve
vicdan etrafında birleştiren bir faktör olduğu
Mehmet Âkif Ersoy
gibi aynı zamanda toplumları yükselten, onSizce bu mısralarda anlatılmak istenen nedir?
ların gelişmesini sağlayan bir kurumdur. Din,
Yorumlayınız.
ahlaki bir müessese olarak en mükemmel kanunlar ve nizamlardan daha kuvvetli bir şekilde
kişiyi içten kuşatan, kucaklayan ve yönlendiren bir disiplindir. Dinin zayıflaması ahlaki ve hukuki
suçların artmasına yol açabilir. Çünkü din olmayınca ahlak için yaptırım gücü kalmaz.
İnsanın toplumsal bir varlık olmasının yanında onun bir de iç dünyası vardır. “Yalnızlık, çaresizlik, korku, keder, hastalık, musibet ve felaketler karşısında insanın yegane teselli kaynağı dindir.”42
Ayrıca dinî meşguliyetlerin, insanı lüzumsuz ve zararlı endişelerden uzaklaştırdığı, böylece ruhi bunalımlardan koruduğu bilinmektedir. Allah’a itaat etmek; ana babaya ve büyüklere saygı duymak, devlete ve millete bağlılık, küçüklere sevgiyle yaklaşmak gibi ahlaki duyguları geliştirir.
38 Yûnus suresi, 22. ayet.
39 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 31.
40 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37.
41 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317.
42 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37.
31
2.ÜNİTE
Dindeki ahiret inancı, insana dünyevi ve uhrevi sorumluluk kazandırır. İnsanın ahlaki gelişmesine
katkıda bulunur ve ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisini azaltır. Çünkü ahiret
inancı, insanın içindeki ebediyet duygusuna cevap verir. Sıkıntılardan kurtulup ebedî huzura ulaşma,
Allah’ın rızasını elde etme düşüncesi insanda yaşama sevincine yol açar, dünyanın ıstıraplarına karşı
tahammül gücü verir. Geçici dünya arzuları aslında insan ruhunu tatmin etmediğinden din, ona en
ulvi ve manevi hazlar kazandırır.43 Bir insan, maddi ihtiyaçlarını ne kadar karşılarsa karşılasın, manevi
ihtiyaçlarını din duygusuyla tatmin etmemişse iç huzuru yakalaması çok zordur. Beşerî ihtiyaçlarını
fazlasıyla karşılayan toplumlarda görülen bunalımlar bunun bir göstergesidir.44
LİSTELEYELİM
Dinin insan yaşamına ne gibi önemli katkıları vardır? Listeleyiniz.
• ………………………
• ………………………
İnsanlık âleminin manevi ve zihnî gelişmesinde dinin ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğu
medeniyet tarihi incelendiğinde hemen göze çarpar. İlahî vahyin peygamberler tarafından telkin ve
tebliğ edilmesiyle insanlar birtakım kötü alışkanlıklarından kurtularak daha asil ve daha ulvi fikirlere
yükselmişlerdir. Dinin istediği ideal hayatın bu dünyada yaşanması ve bu dünya şartları içinde elde
edilmesi gerekir.
Dinin insanoğlunun manevi ve ahlaki yönden gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Din;
insanı kuralsızlıktan, ilkesizlikten ve başıboşluktan kurtarır. Gerçekte din, kin ve nefret
duymayı, intikam almayı ve kan dökmeyi reddeder. Buna karşılık din, sevgi, saygı ve nezaketi telkin eder. Buna rağmen bazı dindarlarda
bayağı duygu ve eğilimlerin varlığı o kişilerin,
dini anlayamaması veya yanlış anlamasından kaynaklanır.45
BEYİN FIRTINASI YAPALIM
Dinin insan hayatı açısından
önemi ile ilgili bir beyin fırtınası yapınız ve ortaya çıkan
görüşleri sıralayınız.
Toplum hayatının her alanında din kendini gösterir. Mimari, estetik, sanat, edebiyat, kişi ve yer
isimlerinde, örf, âdet ve geleneklerde, hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi ve turistik alanlarda
hep dinî motifler, deyim ve anlayışlar göze çarpar. Bu da dinin hayatımızın her alanında yer aldığını
gösterir.
TARTIŞALIM
İnsan, sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendi kendine, “Ben kimim, niçin yaratıldım, nereye gideceğim, iyi ve doğru nedir, adaletli ve güzel olan nedir, bu dünyanın
sonu ne olacak?” gibi sorular sorar. İşte aklın ve bilimin cevaplar aradığı bu önemli sorulara cevap bulmada ona yardım eden ve insan düşüncesini aydınlatan din olmuştur.
Din, insanın hayatını nasıl anlamlı hâle getirir? Tartışınız.
43 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317.
44 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 20.
45 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 318.
32
DİNİN MAHİYETİ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Din ve mitolojinin birbirinden ayrılan yönleri nelerdir? Açıklayınız.
2. Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş nedir? Açıklayınız.
3. Din hakkında ortak bir tanım neden yapılamamıştır? Açıklayınız.
4. Mitoslar dine hangi durumlarda zarar verir? Anlatınız.
5. Dinin hayatımızdaki önemini anlatınız.
B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi dinin kaynağını büyüye bağlamıştır?
A) Wilhelm Schmidt
B) Max Müller
D) E. Durkheim
E) Frazer
C) Andrew Lang
2. Bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir metotla inceleyen disiplin aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mit
B) Mitos
C) Mitoloji
D) Hikâye
E) Masal
3. Vahiy temelli görüşe göre dinin kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Totem
B) Mana
C) Animizm
D) Tanrı
E) Büyü
4. Aşağıdaki din bilimcilerinden hangisi tek tanrıcılığı savunmuştur?
A) Andrew Lang
B) E. Durkheim
D) Frazer
E) S. Freud
C) Max Müller
5. İslam bilginlerinin yaptığı din tanımlamalarında aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İlahî kanun olduğuna.
B) İnsanın hür iradesiyle seçtiğine.
C) Akıl sahibi insan olması gerektiğine.
D) İnsanı iyi, doğru ve güzele götürmesi gerektiğine.
E) Her insanın inanması gerektiğine.
C-Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(manevi, dil bilimsel, irade ve arzularıyla, ebediyet, evrim, inanç sistemlerine.)
1. Ahiret inancı, insanın içindeki ……………….duygusuna cevap vermek bakımından da
önem taşır.
2. Din; akıl sahibi şuurlu insanları kendi …………………….hayırlı olan şeylere sevkeden
ilahî bir kanundur.
3. Max Müller, dinin kaynağını……………… metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya
çalışmıştır.
33
2.ÜNİTE
4. Kur’an-ı Kerim’de İslam dışındaki …………….hatta müşriklerin inandıklarına bile din
adı verildiğine dikkat çekilir.
5. İnsandaki ………………..boşluk ancak din ile doldurulabilmiştir.
D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Tarihte ne kadar geriye gidilebilirse gidilsin, dinsiz bir topluma rastlanmamıştır.
2. (...) Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, işine yarayan bir din
tarifiyle yola çıkmıştır.
3. (...) İslam bilginlerine göre dinin kaynağı mutlak surette vahiydir.
4. (...) Evrimci teorisyenler ilkel kabileler arasında gözlem ve inceleme yapmışlardır.
5. (...) Din, insanı sadece içten kuşatan bir olgudur.
34
3.ÜNİTE
VAHYE DAYALI DİNLER
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Orta Doğu haritasını inceleyerek Mısır, Kızıldeniz ve İsrail’in konumuyla
ilgili bilgi edininiz.
2. Anadolu’nun Hristiyanlık tarihindeki önemi hakkında bilgi edininiz.
3. İslam’ın inanç açısından hangi özellikleriyle Yahudilik ve Hristiyanlıktan
ayrı olduğunu araştırınız.
4. İslam’ın yayıldığı coğrafyayı atlastan bularak bu coğrafyanın çevresinde hangi
dinlerin yer aldığını araştırınız.
5. Çevrenizde İslam’ın dışındaki dinlere ait mabetler varsa bu mekânlarla ilgili
gözlemlerinizi yazınız.
35
3.ÜNİTE
1. Vahiy Geleneği
Vahiy kavramı Yahudilikte önemli bir yer tutar. Yahudilerin kutsal kitabı olan Tora, Hz. Musa’ya
Sina Dağı’nda levhalar hâlinde vahyedilmiştir. Tanrı; Hz. Musa’yı, İsrailoğullarını Mısır’dan kurtarması için firavuna göndermiştir. Bunun için Hz. Musa’ya bir dizi mucizeler vermiştir.1 Tanrı’nın
Hz. Musa’ya gönderdiği vahiy onun vefatına kadar çöl yolculuğu boyunca devam etmiştir. Hz.
Musa’nın vefatından sonra İsrailoğullarına gelen peygamberlerle de vahiy geleneği devam etmiştir.2
Bu gelenek, aslında Allah tarafından gönderilen tek bir din olduğunu gösterir.
Hristiyanların kutsal kitabı olan Ahd-i Cedit’in bölümlerinin İsa’nın bu kitabın yazarlarına yaptığı ilhamlar sonucu yazıldığına inanılır. Hristiyanlığın Katolik mezhebi, vahiy geleneğinin kilise
kurumunda hâlâ devam ettiğini ileri sürer.3
İslam anlayışına göre vahiy, peygamberlerin insanlara iletmek üzere Allah’tan aldığı bilgilere
denir.4 Peygamberler Allah’tan bu bilgiyi değişik yollarla alırlar. Bu konu Kur’an’da şöyle geçmektedir: “ Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi
gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz o yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”5
Kur’an-ı Kerim, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen vahye ve peygamberlere dayanan
dinî geleneğe İslam adını vermektedir.6 İslam’a göre insanları başıboş bırakmayan Allah, onların
nasıl hareket edeceğini bildirmek üzere ilk insan Hz. Âdem’e aynı zamanda ilk peygamberlik görevini de vermiştir. Kur’an’da geçen, “Biz her kavme bir peygamber gönderdik.”7 ve “İnsanlar
tek bir ümmetti. Allah müjde ve azabının habercileri olmak üzere peygamberleri gönderdi ve
beraberlerinde insanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için
hak ve gerçek kitaplar da indirdi.”8 ayetleriyle Allah kelamının her dönemde insanlara iletildiği
bildirilmektedir.
Allah tarafından peygamberler vasıtasıyla
insanlara gönderilen bu dinlerin esası İslam
olup bunların tümü vahye dayalı dinlerlerdir.
Yahudilik ve Hristiyanlık ise vahye dayalı
dinler olmakla birlikte Kur’an, bunları bozulmuş dinler olarak nitelendirilir.9 Nitekim
Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilir: “…Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (Kitaplarını tahrif ederler.) Kendilerine öğretilen ahkâm (Tevrat)ın önemli bir
bölümünü unuttular…”10
YORUMLAYALIM
“…O (Allah), gerek daha
önce (gelmiş kitaplarda) gerekse bunda (Kur’an’da)
size “Müslümanlar” adını
verdi…”
(Hac suresi, 78. ayet.)
Yukarıdaki ayeti vahiy geleneği süreci
açısından yorumlayınız.
1 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 4/1-31.
2 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 1/1-17.
3 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 381.
4 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 380.
5 Şûrâ suresi, 51. ayet.
6 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 203.
7 Nahl suresi, 36. ayet.
8 Bakara suresi, 213. ayet
9 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 64.
10 Mâide suresi, 13. ayet.
36
VAHYE DAYALI DİNLER
Dinlerin dünya genelinde yayıldığı bölgeleri gösteren harita
2. Yahudilik
Yahudilik MÖ 15. yüzyılda Hz. Musa’ya gelen vahiyle başlayıp gelişen bir dindir. Kur’an’da bu dinin
mensuplarından sıkça bahsedilmektedir. Yahudilik; vadedilmiş topraklarla özdeşleşmiş bir millet hayatını,
ortak inancı, dili, edebiyatı ihtiva etmektedir. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne babadan veya
en azından Yahudi bir anneden doğmaktır. Bu bakımdan Yahudilik terimi belli bir ırka, kültüre ve dine
mensup olmayı ifade eden çok kapsamlı bir anlam ihtiva etmektedir.11 Yahudiler başta İsrail olmak üzere
Amerika ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşamaktadırlar.
2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri
Tarih boyunca Yahudiler pek çok isimle anılmışlardır. İbrani, İsrail ve Yahudi bu isimlerin başında gelmektedir.
Yahudi: Bu isim, İsrailoğulları Babil Sürgünü’nde iken ortaya çıkmıştır. Babil’in yerli halkı, İsrailoğullarına, geldikleri Yahuda bölgesinin adından dolayı, “Yahudalı” anlamında “Yahudi” demiştir. İsrailoğulları, Yahudi ismini kendileri de benimsemişler ve genellikle bu ismi kullanmışlardır.12
11 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 206.
12 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 29.
37
3.ÜNİTE
TARTIŞALIM
Yahudiler, MÖ 586 yılında Yahudi Krallığı’nın düşmesinden sonra Babil’e sürüldüler. Pers Hükümdarı Cyrus
MÖ 539 yılında Yahudilerin Filistin’e geri dönmelerine
izin verdi. Yahudilerden bir kısmı Filistin’e dönmeyi kabul ettiği hâlde bir kısmı da Babil’de kalmayı tercih etmişlerdir. Yahudiler ilk diasporayı bu sürgünle Babil’de yaşamışlardır.
Yarım asra yakın bu sürece tarihte Babil Sürgünü adı verilir.
(Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Tarihi, s. 80.)
Babil Sürgünü Yahudilikte ne gibi değişiklikler meydana getirmiştir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
İbrani: MÖ 15. yüzyılda Filistin’de göçebe olarak yaşayan kabilenin adıdır. İbrani, “öte
tarafın insanları” anlamına gelmektedir.13 Bununla da Fırat ve Ürdün nehirlerinin öte kıyısından gelen göçmenler kastedilmiştir. Yahudilere bu ad, Filistin bölgesinde yaşayan yerli halk
tarafından verilmiştir.14
İsrail: Bu isim Hz. Yakup’un lakabıdır. Tevrat’ta anlatıldığına göre Hz. Yakup, bir gece kırda bir adamla karşılaşmış ve onunla sabaha kadar güreşmiştir. Sabah olunca adam, Hz. Yakup’u
kutsamış ve ona “Tanrı’yla uğraşan”15 anlamına gelen “İsrail” adını vermiştir. Hz. Yakup’un
bu unvanından sonra İbraniler, İsrailoğulları adını almıştır.16 Bu kelime Hz. Süleyman’dan
sonra kuzeyde kurulmuş olan devletin adı olmuştur. 1948 yılında Filistin’de kurulan devlete
de bu ad verilmiştir.17
Kur’an’da Benisrail (İsrailoğulları) kelimesi geçmektedir. Bu ayetlerde Allah’ın İsrailoğullarına verdiği nimetler hatırlatılmaktadır. Ayrıca, İsrailoğullarına verilen nimetlere rağmen
sözlerinden nasıl döndükleri anlatılmaktadır.
2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi
Yahudilik, tarihini Hz. İbrahim’le başlatır. Yahudi inancına göre Hz. İbrahim ilk Yahudi’dir.
Hz. İbrahim, Tevrat’ın ifadesine göre Keldanilerin yaşadığı Ur şehrinde dünyaya gelmiştir.
Babası Terah (İslam kaynaklarına göre Azer), ailesini alarak Harran’a göç etmiştir. Tanrı, daha
sonra, Hz. İbrahim’e Kenan bölgesine gitmesini emretmiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim yanına ailesini de alarak Kenan’a gitmiştir. Burada kuraklığın baş göstermesi üzerine Mısır’a
giden Hz. İbrahim tekrar Kenan’a dönmüştür.18
Yaşı ilerlemiş olan Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın çocukları olmamıştır. Bu durumdan rahatsız
olan Sara, Hz. İbrahim’e cariyesi Hacer’le evlenmesini teklif etmiştir. Hz. İbrahim’in Hacer’le
evlenmesinden Hz. İsmail dünyaya gelmiştir. Hacer’in çocuğunun olması Sara’nın onu kıskanmasına
13 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 14/73.
14 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 66.
15 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 32/22.
16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 29.
17 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 224.
18 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30.
38
VAHYE DAYALI DİNLER
yol açmıştır. Daha sonra Sara’nın da İshak
isminde çocuğu dünyaya gelmiştir. İshak’ın
dünyaya gelişi, Sara’nın Hacer’e ve oğlu
İsmail’e daha fazla kıskançlık duymasına neden oldu. Bunun üzerine Hz. İbrahim bu gergin havayı dağıtmak için Hz. Hacer ve oğlu
İsmail’i bugünkü Arabistan Yarımadası’nda
bulunan Paran denilen yere götürmüştür. Hz.
İsmail, buraya yerleşmiş ve Arapların atası
olmuştur.19
Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in neslini devam ettiren Hz. İshak’ın da iki oğlu vardı.
Bunlardan Hz. Yakup, İsrail unvanını kullanarak Yahudi tarihinde ön plana çıktı.20
Hz. Yakup, çocuklarının içerisinde
Yusuf’a derin bir sevgi duymaktaydı. Bu
durum, kardeşlerinin Yusuf’u kıskanmasına
Hz. İbrahim’in ailesi ile beraber yaptığı yolculuğu gösteren harita
neden oldu. Bundan dolayı da Yusuf’u kuyuya attılar. Daha sonra oradan geçen bir kervan onu Mısır’a götürüp firavunun memuru olan
Potifar’a sattı. Potifar’ın karısı, Yusuf’a aşık olup ilgisine karşılık görmeyince iftira ederek onu
hapse attırır.21 Yusuf hapiste iken firavunun gördüğü bir rüyayı tabir ederek hapisten kurtuldu ve
firavunun yanında önemli bir mevkiye yükseldi. Daha sonra Filistin’de bulunan babası Yakup ve
kardeşlerini Mısır’a getirtti. İsrailoğulları böylece Mısır’a yerleşmiş oldular. Fakat Hz. Yusuf’un
ölümünden sonra Mısır’da durum değişti. Tahta geçen yeni firavun, İsrailoğullarını köleleştirmeye
başladı. Böylece İsrailoğulları, dört yüz sene Mısır’da köle olarak kaldı.22
İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşarken
dönemin Mısır firavunu bir rüya gördü. RüyaBİLİYOR MUYDUNUZ?
yı yorumlayan kâhinler, yakında İsrailoğulları
Tevrat’a göre Yahudilerin soyu,
arasında bir erkek çocuğun dünyaya geleceğini
Hz. Yakup’un on iki oğluyla devam
etmiştir.
ve bu çocuğun firavunun tahtını elinden alacağını söylediler. Bu haber, firavunu telaşlandırdı. Firavun, İsrailoğullarından doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. O yıl dünyaya gelen Musa’yı annesi bir sepetin içine gizlice koyup Nil Nehri’ne bıraktı. Nehirdeki sepet,
firavunun kızı tarafından bulundu. Çocuğu sevimli olması nedeniyle öldürmeye kıyamadılar ve
onun evlatlık olarak sarayda büyütülmesine karar verdiler.23 Böylece Hz. Musa o zamanki dünyanın en güçlü imparatorlarından biri olan firavunun sarayında yetişti.24
19 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 210.
20 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30.
21 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 39/20.
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211.
23 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/ 5-10.
24 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 225.
39
3.ÜNİTE
BİLGİ KUTUSU
Firavun: Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvandır.
Eski Mısır inancına göre güneşin doğmasını ve Nil’in yükselmesini sadece firavun sağlamaktadır. Tanrıların yanında
insanların yegane temsilcisidir. Güneş Tanrısı Re’nin oğludur. Bunun yanında o, halkın nazarında büyük güçlerle donatılmış bir devlet başkanıdır.
Kur’an’da, Hz. Musa’nın firavunla olan mücadelesi
uzunca anlatılır. Hz. Musa Dönemindeki bu firavunun II. Ramses olduğu
ileri sürülmüştür.
Kur’an’a göre firavun, azgın ve kendisini Rab ilan eden bir şahıstır.
Ancak firavun, Allah’ın gazabı ile helak olmuştur. Ölümü anında imana
gelmiş; ancak bu iman kabul edilmemiştir.
(Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 236; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 131.)
Mısır’da firavunlar için yapılmış olan piramitler sizce niçin bu kadar görkemli inşa edilmiş
olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Firavunun sarayında büyüyen Hz. Musa, bir gün şehre gitti. Şehirde dolaşırken bir İsrailli ile bir
Mısırlının kavga ettiğini gördü. Hz. Musa, İsrailliye yardım etmek amacıyla kavgaya müdahale etti
ve Mısırlıya bir tokat vurarak onu kazara öldürdü. Firavunun kendisini cezalandırmasından korkan
Hz. Musa, Mısır’ı terk edip Medyen’e gitti. Orada Yetro’nun (Şuayp) yanında çalışmaya başladı.
Bir süre sonra onun kızı ile evlendi.25
Hz. Musa, bir gün Yetro’nun koyunlarını otlatırken Tanrı, Horep Dağı’nda yanan bir çalılığın
içinden Hz. Musa’ya hitap etti. Ona İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarma görevini verdi.26
Kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptı. Bu, aynı zamanda Hz. Musa’nın peygamberlik görevinin
de başlangıcıdır.27
Hz. Musa, Tanrı’dan bu görevi aldıktan sonra İsrailoğullarını atalarının yurduna götürmek için
Mısır’a döndü. Firavundan kendi kavmini serbest bırakıp Mısır’dan çıkmasına izin vermesini istedi. Fakat firavun, bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Mısır’a birçok felaket geldi.28 Felekatlerin
sebebinin İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmasına izin verilmemesinden kaynaklandığını düşünen
Mısır’ın yerli halkı, firavunun bu ısrarından vazgeçmesini istedi. Hz. Musa İsrailoğullarıyla birlikte
Mısır’dan çıktı ve üç ay sonra Sina’ya vardı. Orada Tanrı, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan
On Emir’i iki levhaya yazılmış şekilde Hz. Musa’ya verdi. Sina’daki bu vahiy olayından sonra Hz.
Musa, atalarına vadedilmiş topraklara gitmek için İsrailoğullarıyla birlikte yola çıktı.29
İsrailoğulları bu göç esnasında sık sık isyan edip Hz. Musa’ya zorluk çıkardı.30 Tanrı, isyanları nedeniyle birçok kez onları cezalandırdı. En büyük ceza ise kırk yıl çölde dolaşmalarıydı. Hz.
Musa, peygamberlik görevi süresince Tanrı’nın vahyettiği ayetleri bir kitap hâline getirdi ve onu iki
25 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/25,26.
26 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1.
27 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211.
28 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 8/16.
29 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212.
30 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 32/1-6.
40
VAHYE DAYALI DİNLER
levhayla birlikte Ahit Sandığı’nın içine koydu.
da
Bu Ahit Sandığı’nı İsrailoğulları göç yolunda
daima yanlarında taşıdı. Hz. Musa, yüz yirmii
yaşındayken Moep (Sina Çölü’nün Filistin
sınırına yakın kısmı)’te vefat etti ve oraya
gömüldü.31
ARAŞTIRALIM
Firavunun Hz. Musa ve kabilesi
ol
olan İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmal
malarına
izin vermek istememesinin
sebeple
sebeplerini
araştırınız.
Hz. Musa’nın peygamberliği döneminde
Yahudi dini büyük ölçüde teşekkül etti. İtikat, ibadet, ahlak ve hukukla ilgili kurallar belirlendi.32
Hz. Musa’dan sonra onun yerine Yeşu (Yûşâ) geçti. Yeşu, kutsal topraklara göç esnasında İsrailoğullarına hem liderlik hem de peygamberlik yaptı.33 Yeşu’dan sonra İsrailoğulları bir süre lidersiz
kaldı. Daha sonra İsrailoğullarına peygamber olarak Samuel gönderildi. Samuel, İsrailoğullarının
ısrarı üzerine onlara Saul’u (Talut) kral tayin etti. Saul zamanında İsraioğulları çevre kabilelerle
büyük savaşlar yaptı. Bu savaşlarda Hz. Davut büyük başarılar gösterdi ve İsrailoğullarının zafer
kazanmasını sağladı.34
TARTIŞALIM
Arzımevut (vadedilmiş topraklar),Yahudilerin atalarına vadedilmiş olan topraklara denir. Bu topraklar Tevrat’ta şöyle anlatılır: “Rab; sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus
topraklarına, atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman
bu ay şu törelere uyacaksınız; yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün Rabb’e
bayram yapacaksınız.”
(Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 13/5, 6.)
Yahudilerin vadedilmiş topraklar düşüncesi onların dinî algılamalarını nasıl etkilemiştir?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
Hz. Davut Kudüs’ü fethedip orayı başkent yaptı ve orada büyük bir mabet inşa etmek istedi.
Fakat Tanrı bu işin oğlu Hz. Süleyman’a nasip olacağını söyledi.35
Hz. Davut’un ölümünden sonra yerine oğlu Hz. Süleyman geçti. Tanrı’nın vadettiği gibi Hz. Süleyman, Kudüs’teki Moriah Dağı’nda büyük mabedi inşa etti. Bu mabedin inşasıyla Yahudi tarihinde I.
Mabet Dönemi başlamış oldu. Adı Bet-Hamikdaş olan bu mabet, İslam geleneğinde Beytü’l-Makdis
olarak bilinir.36
Hz. Süleyman’ın vefatından sonra İsrailoğulları biri kuzeyde İsrail, diğeri güneyde Yahuda olmak
üzere ikiye bölündü. Bunlardan İsrail Krallığı putperestliğe yöneldi. İsrail’in kralı Yerobeam, halkının Kudüs Mabedi’ne eğilim göstereceği endişesiyle iki altın buzağı yaptırarak Yahudileri bunlara
tapınmaya teşvik etti.37 Yerobeam, bu putların İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına yardım eden tanrılar olduğunu ilan etti ve Tevrat’ı da yürürlükten kaldırdı. Halkı putperestleştiren bu krallık MÖ 722
yılında Asurlular tarafından yıkıldı.38
31 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 34/6.
32 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 213.
33 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 28/15.
34 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 213.
35 Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 17/50.
36 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.
37 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 233.
38 Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 108.
41
3.ÜNİTE
KARŞILAŞTIRALIM
Hz. Davut, Yahudi kutsal kitabına göre büyük bir kral kabul edilir. Fazilet ve hikmet sahibi bir kişi kabul edilen Hz. Davut, peygamber olarak kabul
edilmez. Onun krallığı altında İsrailoğulları en ihtişamlı dönemlerini yaşamıştır. Tarih boyunca
Yahudiler hep onun zamanındaki ihtişamlı yaşamı özlemişler, onun soyundan bir Mesih’in gelip
kendilerini kurtarmasını ve kutsal topraklarda o ihtişamlı krallığı yeniden kurmasını beklemişlerdir. 1948 yılında bağımsız İsrail Devleti kurulmuş olmasına rağmen dindar Yahudilerin hepsi
hâlâ o Mesih’i beklemektedir.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.)
İslam’ın ve Yahudiliğin Hz. Davut’a bakış açılarını karşılaştırınız.
Yahuda Krallığı ise MÖ 587 yılında Babil Kralı Buhtunnasır (Nabukadnezzar) tarafından yıkıldı.
Kudüs’teki mabet, Babilliler tarafından tahrip edildi. Hz. Süleyman zamanında başlayan I. Mabet
Dönemi böylece sona erdi.39
İsrailoğulları Babil Sürgünü’nden yetmiş yıl sonra tekrar Kudüs’e döndü. Ezra’nın önderliğinde
tekrar mabedi inşa ettiler ve sürgünde uygulayamadıkları kuralları hayata geçirdiler. Böylece, Yahudi
tarihinde II. Mabet Dönemi başlamış oldu.
II. Mabet Dönemi, 70 yılına kadar devam etti. Bu dönemde Yahudilik din olarak gelişme sürecine girdi.
TARTIŞALIM
Yahudi tarihi ve geleneğinde önemli bir isim olan Ezra, bir peygamber değildir. Fakat
peygamberden de öte bir konuma sahiptir. Yahudi din bilginleri olan rabbiler onu Hz. Musa
ile mukayese etmiş ve onun da Hz. Musa gibi Tevrat’ı almaya layık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Rabbilere göre Hz. Musa daha önce gelmeseydi Tevrat, Ezra’ya verilmiş olacaktı.
Ezra’nın Yahudi tarihinde ön plana çıkışı, Babil Sürgünü dönüşünden sonra olmuştur.
Tevrat’ın usta yazıcısı olarak bilinen Ezra, mabedin yeniden yapılmasına öncülük etmiştir. Ezra’nın
yaptığı bu reform niteliğindeki faaliyetler, Yahudiliği yeniden sistematize etmiştir. Ezra, Babil’den
geldikten sonra İsrail topraklarında yaşayan Yahudiler arasında sözlü yorumu ile birlikte tamamen
unutulan Tevrat’ı Hz. Musa’dan yaklaşık sekiz asır sonra yeniden yazmıştır.
Ezra,Tevrat ile ilgili bu düzenlemelerin dışında başka önemli işleri de gerçekleştirmiştir. Senenin başlangıç ayını değiştirmiş; Mısır’dan çıkışı hatırlatan nisan yerine, Babil’den çıkışı hatırlatan
tişri ayını senenin ilk ayı kabul etmiştir. Ezra’nın reformları arasında oldukça önemli olan diğer
bir husus, Yahudilerin yabancılarla evlenmelerini yasaklaması ve yabancı kadınlarla evlenmiş olan
İsrailoğullarından boşanmalarını istemesidir. Ezra, böylelikle İsrailoğullarının etnik öncelikler bağlamında yeniden örgütlemesi yoluna gitmiş, İsrailoğulları merkezli etnik bir din olarak Yahudiliğin
tarihsel gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca o, Yahudi töre ve törenlerini yeniden uygulamaya koymuştur. Bütün bu uygulamalarıyla Ezra, Yahudiliğin bugünkü yapısını almasında ciddi
bir rol oynamıştır.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 215, 216.)
Ezra’nın Yahudiliğe katkılarını arkadaşlarınızla tartışınız.
39 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.
42
VAHYE DAYALI DİNLER
Hristiyanlığın ortaya çıktığı miladi yılın
BİLİYOR MUYDUNUZ?
başlarında Yahudilerin yaşadığı Filistin’de
büyük karışıklık vardı. Roma idaresi altında
Yahudiler MÖ 587’den 1948
yılında İsrail’in kurulmasına kadar
yaşayan Yahudiler, çeşitli dinî ve siyasi baskı
bağımsız bir devlete sahip olamaaltındaydılar. Yahudi isyanları yüzünden 70
dılar.
yılında Romalılar Kudüs’ü tamamen işgal etti
ve Babil Sürgünü dönüşünde inşa edilen mabedi yıktılar. Yahudilerin bazılarını da sürgüne gönderdiler. 40
Yahudiler, mabedin tahrip edilmesinden sonra da Romalıların takibatından kurtulamadılar. Bu
durum, 636 yılında Hz. Ömer Döneminde (634-644) Müslümanların bu bölgeye gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde Yahudiler Müslümanların himayesi altında Filistin bölgesinde rahat
bir ortamda yaşadılar. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyanların zulmüne uğradılarsa da Selahaddin
Eyyubi’nin bölgeye tekrar hâkim olmasından sonra Kudüs’te rahat bir yaşam sürdüler.
Orta Çağda Avrupa’daki Yahudilerin durumları ülkelere göre farklılık gösterir. Avrupa’da en
huzurlu dönemlerini Müslümanların himayesindeki Endülüs Emevileri zamanında yaşamışlardır.
Ancak burada Müslüman hâkimiyetinin sona ermesi ile tekrar Hristiyanların zulmüne uğramışlar
ve zorla Hristiyanlaştırmaya tabi tutulmuşlardır. Osmanlı Padişahı II. Bayezit 1492 yılında burada
zulüm gören Yahudilere kucak açmış ve onları İstanbul’a yerleştirmiştir. Avrupa’daki Yahudilerin, İsa’nın vücudu sayılan komünyon ekmeğini çaldıkları, çeşmeleri zehirledikleri ve Hristiyan
çocukları ibadet gayesiyle öldürdükleri iddialarıyla haklarında özel kanunlar çıkarılmıştır. Hemen
her dönemde bu türden takibata uğrayan Yahudiler, Almanya ve Rusya gibi birçok ülkeden başka
ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.41
Mescid-i Aksa ve çevresinden genel görünüm
40 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 221.
41 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 240.
43
3.ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
Musevilerin İspanya’dan
Osmanlı Devleti’ne hicret etmelerinin 400.
senesine tesadüf etmesi nedeniyle Osmanlı Devleti’nde bulunan üç yüz on dört bin
nüfusu aşkın Musevi, padişaha teşekkürlerini bildirmektedirler. Aynı zamanda 1492
yılında Osmanlı Devleti’nden elde ettikleri
şefkati cennetmekân sultan II. Beyazit Han
tarafından da mazhar oldukları hüsnü kabule bütün sinagoglarda İbrani lisanında manzumeler okumuşlardı.
Bu münasebetle Paris’te bulunan İttihadıisrailiye Cemiyeti azası da Sultan II.
Abdülhamit’e aşağıda tercümesi verilen teşekkürü ifade etmişlerdir:
“Huzur-u şevketnüşur hazreti şehriyarilerine maruzdur.
1492 senesi baharında İspanya’dan
uzaklaştırılmış olan Museviler, Osmanlı
Devleti’nde bir sığınma bulmuşlardır.
O tarihte Museviler dünyanın diğer yerlerinde zulüm altında bulundukları hâlde
Osmanlı Devleti’nin himayesine mazhar
olmuşlar ve günümüze kadar bu himayeden
faydalanarak padişahın idaresi altında hayatlarını sürdürüp terakki etmişlerdir.
Museviler mazhar oldukları bunca lütuf
ve yardıma karşı teşekkürü ifa etmeye âciz
kaldıkları hâlde bu himayeye layık olduklarını ispata çalışacaklardır.”
Beyazıt Devlet Kütüphanesi,
Süreli Yayınlar Bölümü
Sabah Gazetesi, 24 Nisan 1892
(26 Ramazan 1309)
Osmanlıların Yahudilere göstermiş olduğu hoşgörü ve himayeyi aslı yanda verilen üstteki metin çerçevesinde değerlendiriniz.
44
VAHYE DAYALI DİNLER
2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri
Yahudiliği, İslam, Hristiyanlık ve diğer dünya dinlerinden ayıran seçilmişlik, kutsal toprak, mabet ve Mesihçilik gibi bazı özellikler vardır.
Seçilmişlik: Yahudilere göre Tanrı; ataları İbrahim, İshak ve Yakup’la bir ahit yapmış ve onların
soyunu kendisi için özel bir millet olarak seçmiştir. Bu yüzden Tanrı, tarihte onlara daima yardım
etmiştir. Onları Mısır esaretinden kurtarmak için Hz. Musa’yı görevlendirmiş ve kendisi de onların
kurtuluşuna müdahalede bulunmuştur. Kutsal kitap Tevrat’ı diğer milletlere vermemiş, onu seçilmiş
millet olarak kabul ettiği Yahudilere vermiştir. Seçilmişlik fikri, tarih boyunca Yahudileri diğer milletlerden farklı kılmıştır. Yahudiler her türlü baskı ve zorlama karşısında millî ve dinî benliklerini
bu fikir sayesinde korumuşlardır. Bu sebepten dolayı onlar, yaklaşık iki bin yıllık sürgün hayatından
sonra 1948’de bağımsız Yahudi Devleti’ni kurmuşlardır.42
Kutsal Toprak: Yahudilik diğer dinlerden
TARTIŞALIM
farklı olarak belli bir toprakla bütünleşmiş bir
Filistin toprakları Yahudilik açıdindir. Yahudiliğin en temel kurum ve kuralları
sından neden önemlidir?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
bu topraklara göre belirlenmiş ve şekillenmiştir. Tanrı’nın seçmesiyle belirlenen, vadedilen
bu toprakların dışında Yahudilik yaşanamaz. Zorunlu sürgün hariç, Tevrat’ın emirlerine kulak veren
Yahudilerin mutlaka bu topraklarda yaşamaları gerekir. Yahudi din bilginleri, şartları uygun olup da
kutsal topraklarda yaşamayan Yahudileri Tevrat’ın emirlerine karşı gelmiş bir asi olarak değerlendirmektedirler.
Yahudi din geleneğine göre kutsal topraklar içinde yer alan Kudüs, dünyanın merkezidir. Öldükten sonra tekrar dirilme buradan gerçekleşecektir. Dünyanın değişik bölgelerinde gömülmüş Yahudiler, tekrar dirilme gününde yer altındaki kanallar yoluyla kutsal topraklara gelecek ve oradan
dirileceklerdir.
Mabet: Yahudilik, aynı zamanda mabet merkezli bir dindir. Yahudilikteki birçok ibadetin mabette gerçekleştirilmesi gerekir. Bu mabet de herhangi bir yerdeki Yahudi mabedi değildir. Yerini
Tanrı’nın belirlemiş olduğu ve onun istemesiyle Kral Süleyman tarafından yaptırılan Kudüs’teki
Süleyman Mabedi’dir.43 Bu mabedin Yahudiler nezdindeki adı Bet-Hamikdaş’tır. Çoğu kez tahribata
uğrayan ve en son 70 yılında tamamen yıkılan Süleyman Mabedi’nden geriye sadece Batı Duvarı
kalmıştır. Batı Duvarı günümüzde Yahudiler için önemlidir. Yahudiler, bu duvarın önünde mabet
yıkıldığı için ağıt yakarlar ve en kısa zamanda yeniden inşa edilmesi için Tanrı’ya yakarırlar.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Yahudilikte dinî bir görev olan kurban günümüzde yapılmamaktadır. Çünkü Yahudiliğe göre
kurban ancak kutsal mabette yerine getirilebilen
ibadetlerdendir. 70 yılında yıkılan Kutsal Süleyman
Mabedi’nden geriye ancak fotoğrafta görülen Batı
Duvarı kaldığı için bu ibadet askıya alınmıştır.
42 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 48.
43 Kitab-ı Mukaddes, I. Krallar, 5/5
45
3.ÜNİTE
Mesihçilik: Mesih terimi Yahudilerin kutsal kitaplarında herhangi bir göreve gelen kişi veya krallar
için kullanılmıştır.44 Yahudilerdeki Mesih beklentisi 70 yılında Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’ü istila
edip kutsal mabedi yıkmasından sonra belirgin hâle gelmiştir. Romalılar, mabedi yıkmanın yanında Yahudilerin dinî kurumlarını da ortadan kaldırarak
büyük bir baskı uygulamışlardır. Bu yıkımdan
BİLGİ KUTUSU
sonra bir daha toparlanamayan Yahudiler,1948
Mesih, Yahudilerin dili olan İbyılına kadar devamlı başka milletlerin egemenranicede yağlanmış, meshedilmiş
ve kutsanmış anlamlarına gelir.
liği altında yaşamışlardır. Bu durum, onlarda
Davut soyundan gelecek ve kendilerini kurtaracak olağanüstü güçlere sahip bir Mesih inancının doğmasına yol açmıştır.45
2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir
Hz. Musa, İsrailoğulları ile birlikte firavunun zulmünden kurtulup Mısır’dan çıktıktan üç ay sonra Sina’ya vardı. Daha sonra Hz. Musa, kabilesinin yanından ayrılarak kendisine Tanrı tarafından
işaret edilen Sina Dağı’na çıktı. Burada kırk gün oruç tuttu ve ibadet etti. Daha sonra kendisine,
kavminin uyması gereken inanç ve davranış esasları içeren On Emir verildi.46
On Emir, Yahudi inancına göre Museviliğin temel ilkeleridir. Bunlardan ilk dördü insanın
Tanrı’yla olan ilişkisinin hangi temellere dayanacağını belirtmektedir.47
ARAŞTIRALIM
Yahudilikteki On Emir şunlardan oluşmaktadır:
• Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n benim.
• Benden başka Tanrı’n olmayacak.
• Kendin için yontma put yapmayacaksın. Hiçbir şeyin resmini yapıp tapmayacaksın.
• Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın.
• Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin. Haftanın altı günü çalışacak, yedinci gün dinleneceksin. Cumartesi, Rabb’ine tahsis edilmiş genel dinlenme
günüdür. O gün ne sen ne oğlun ne kızın ne hizmetçilerin ne
de hayvanların iş yapacaktır.
• Babana ve annene hürmet edeceksin.
• Öldürmeyeceksin.
• Zina yapmayacaksın.
• Çalmayacaksın.
• Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın. Komşunun evine tamah etmeyeceksin. Komşunun eşine, kölesine, cariyesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
Yukarıdaki On Emir ilkelerini okuyarak İslam ve Hristiyanlıkta bulunan benzer ve farklı yönleriyle araştırınız.
44 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 3/ 4; I. Samuel, 24/6.
45 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 37.
46 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 227.
47 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212.
46
VAHYE DAYALI DİNLER
2.5. Günümüzde Yahudilik
Fransız İhtilali’nin (1789) meydana getirdiği değişiklikler Yahudi dünyasını da etkilemiştir.
Bu ihtilalden sonra Avrupa’da Yahudilere karşı tavır değişmiş ve Yahudiler, kısmen de olsa rahata
kavuşmuştur. Bu rahat ortam Yahudilerin din anlayışını etkilediği gibi yıllardır beklenen Mesih’in
gelmemesi onların ümidini kırmıştır. Bunun üzerine Avrupa Yahudileri, bulundukları ülkelerin
şartları altında yaşamaya karar vermişlerdir. Bu durum onların geleneksel Ortodoks Yahudilik anlayışını gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Çünkü geleneksel Yahudilik anlayışı, mevcut duruma uygun düşmemekteydi. Bundan dolayı Yahudiliği çağın şartlarına uyarlamak için farklı düşünce ve mezhepler ortaya çıkmıştır.48
Günümüzde Yahudiler arasında en yaygın olan mezhepler Ortodoks ve Reformist Yahudiliktir.
Ortodoks Yahudilik, Kudüs Mabedi’nin yıkılışından (70) günümüze kadar gelen geleneksel
Yahudilik anlayışıdır.49 Ortodokslara göre Tevrat, bütün harf ve kelimeleriyle Tanrı’nın Musa’ya
yazdırdığı ilahî bir kitaptır. Onlara göre Tevrat’ın yorumu olan Mişna ve Talmut da vahiy kaynaklı
kitaplardır. Ortodokslar, Tevrat’ın ve din bilginlerinin belirlediği kuralların mutlak otoritesini kabul ederler ve bunlarda hiçbir değişikliğin meydana gelmesine izin vermezler.50
Ortodoks Yahudilik inancına göre Mesih, bir gün gelecek, Yahudilerin sürgünü sona erecek,
Yahudiler gerçek evlerine dönecek ve mabet yapılacaktır. Ortodoks Yahudiler bu sebeplerden
dolayı Yahudi şeriatı olan Halakha’da bir değişiklik yapmaya gitmezler. Bununla beraber onu
günümüz şartlarına uydurabilmek için hileli yollarla (hileişeriye) ayakta tutmaya çalışırlar. Mesela, Halakha’ya göre cumartesi günü ateş yakmak yasaktır. Ortodoks Yahudiler, otomatik elektrik
ayarlayıcı ile elektrikli eşyaya dokunmadan ateşten yararlanırlar. Bunun, Halakha’ya aykırı olmadığını ileri sürerler. Cumartesi günü araba kullanmazlar. Koşer (helal yiyecekler) kuralına sıkı
sıkıya bağlıdırlar. Koşer kuralına uymayan yiyecekleri yemez, bu tür yiyecek satan dükkanlardan
alışveriş yapmazlar. Ayrıca koşer kuralı gereği et ile sütü bir arada yemezler; et pişen kapta süt, süt
pişende de et yemezler.51 Ortodoks Yahudilik anlayışı günümüzde İsrail’de hâkim olan unsurdur.52
Reformist Yahudilik, 19. yüzyıl başlarında Alman Yahudileri arasında çıkmıştır. İlk fikir babası
Moşes Mendelshon (Moşe Mendelson)’dur.
Orta Avrupa’da yaşayan Yahudileri bulundukları ülkelerin kültürleriyle entegre olmaya
çağıran bu reformist hareket, asıl gelişimini
ABD’de yaşayan Yahudiler arasında göstermiştir. Reformist Yahudiler, bugün Amerikan Yahudilerinin % 40’ını oluşturmaktadır.
48 Abdurrahman Küçük- Günay Tümer, Dinler Tarihi, s. 241.
49 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 86.
50 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 244.
51 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 242.
52 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s . 86.
47
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Reformist Yahudiliğin ortaya çıkışında en önemli etkenler 1789 Fransız İhtilali ve beklenen Mesih’in
gelmemesidir.
3.ÜNİTE
Günümüzde Reformist Yahudilik, laik bir karaktere bürünmüştür. Yahudiliğe sadece kültürel bir
olgu olarak bakarlar. Bunun yanında şabat ve koşer kurallarına riayet etmezler. Sinagogta kadınlarla
erkekler yan yana oturabilir; hatta kadınlar haham olarak da görev yapabilirler. Sinagogta başa kipa
giyme zorunluluğu yoktur.53
Reformistler, başta Mesihçilik olmak üzere geleneksel Yahudiliğin birçok ilkesini kabul etmezler.
Onlar, kutsal toprak “arzımevut” ülküsünü de benimsemezler. Reformistlere göre yaşanılan her yer
kutsaldır. 54
2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı
Yahudi hukukuna göre Yahudi olmayanlar, “Nuhiler” ve “putperestler” olarak iki kısma ayrılırlar.
Nuhiler, Hz. Nuh’un tevhit esasına dayalı yedi temel kanununu benimseyen kimselerdir.
Nuhilik esaslarını yerine getirenler, yarı mühtedi sayılırlar. Her iki dünyada kurtuluşa ulaşırlar.
Yaptıkları işe göre kutsiyet kazanırlar.
İslam ve Hristiyanlık Nuhi dinlerden sayılır. Ancak bir Yahudi’nin İslam veya Hristiyanlığa geçmesi büyük günah sayılır. Çünkü Yahudilikten çıkan bir kişi, kendisini Tanrı’ya ve
halkına bağlayan ahdini bozmuş olur.
TARTIŞALIM
Nuhilik esasları şunlardır:
• Putlara tapmamak.
• Küfürden kaçınmak.
• Zinadan, özellikle yakın akraba zinasından uzak durmak.
• Adalete riayet etmek.
• Kan dökmemek.
• Hırsızlık yapmamak.
• Eti kanıyla birlikte yememek.
Yahudilik, Müslümanları Nuhi saymakla
birlikte Hz. Muhammed’i peygamber olarak
kabul etmez. İbadethanelerine suret (resim)
sokmamak, domuz eti yememek, sünnet olmak
iki dinin ortak noktalarındandır. İslam’ı Hristiyanlığa göre inanç açısından kendilerine daha
yakın görürler.
Yahudilik niçin diğer dinlerden farklı
olarak İslam ve Hristiyanlığı Nuhi dinlerden
saymaktadır? Tartışınız.
Yahudilik, diğer gruba giren putperest ve
müşrikler için ise hiçbir kurtuluş ümidi kabul
etmez.55
2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler
Kur’an-ı Kerim’de, ehlikitap içerisinde en çok Yahudilerden bahsedilmiştir. Bunun nedeni İslam’ın
doğuşunda Yahudilerle yaşanan sorunlardır. Medine ve çevresinde birçok Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. Bunlar; Nadiroğulları, Kureyzaoğulları, Kaynukaoğulları ve Hayber Yahudileri idi. Yahudiler,
Hz. Muhammed’e ve Müslümanlara karşı şiddetli tepki göstermişlerdi. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim
onlardan daha çok bahsetmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili genel olarak şu hususlara değinilmiştir:
53 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 243.
54 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 247.
55 Türkiye Dinler Tarihi Sempozyumu, s. 115.
48
VAHYE DAYALI DİNLER
Allah tarafından Yahudilere verilen nimetler ve onların bunlardan yüz çevirmeleri.
(Bakara suresi, 47. ayet.)
Bir zamanlar bereketli topraklara vâris kılınmaları. (A’râf suresi, 138. ayet.)
Yahudilerin uymaları gereken dinî hükümler ve Yahudilerin bunlara uymamaları.
(A’râf suresi, 163. ayet.)
Peygamberlerine karşı gelmeleri ve bazılarını öldürmeleri. (Âl-i İmrân suresi, 112. ayet.)
Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve ahdi bozmaları. (Nisâ suresi, 47. ayet.)
İşittikleri vahiy ifadelerini çarpıtmaları. (Mâide suresi, 13. ayet.)
Kendilerini Allah’ın seçkin milleti kabul edip diğer kavimleri hor görmeleri.
(Mâide suresi, 18. ayet.)
Haddi aşmaları nedeniyle üzerlerine ağır hükümlerin konması. (Nisâ suresi, 155. ayet.)
Bu maddelerde de dile getirildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de Yahudilere yöneltilen eleştiriler
inançtan ziyade ahlakla ilgilidir. Kur’an-ı Kerim’in getirdiği bu eleştiriler, Yahudilerin tümünü
kapsamaz. Ehlikitabın içerisinde yer alan Yahudilerden de sözüne güvenilir, emanete sadık kişiler
vardır. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili geçen ayetler Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içinde tarihe uygun olarak doğru yorumlanmalıdır. Yahudilerle yaşanılan sorunların niteliği
dinî, siyasi, sosyal ve ekonomik açılardan değerlendirilmelidir.56
YORUMLAYALIM
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti
hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Elinizdeki
Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize
(Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimi az bir karşılığa
değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.”
“Kitap ehlinden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz)
iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar
emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça
onu sana iade etmez…”
(Âl-i İmrân suresi, 75. ayet. )
“Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile,
Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden (her
bir grubun şeriatında) “Allah’a ve ahiret
gününe inanan ve salih ameller işleyenler
için Rableri katında mükâfat vardır; onlar
korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır.”
(Bakara suresi, 40-41. ayetler.)
“Andolsun, İsrailoğulları’ndan sağlam
söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.”
(Bakara suresi, 62. ayet. )
(Mâide suresi, 70. ayet.)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Yahudiliğe bakışını yorumlayınız.
56 Baki Adam-Mehmet Katar Dinler Tarihi, s. 187.
49
3.ÜNİTE
2.8. Türkiye’de Yahudilik
Osmanlı Devleti’nde Yahudiler dinî, kültürel ve ekonomik yönden önemli bir topluluk olarak
huzur içinde yaşamışlardır. Bizans’ın baskılarına maruz kalan Yahudiler, Osmanlıları bir kurtarıcı
gibi karşılamışlardır.57 İstanbul’u başkent yapan Fatih Sultan Mehmet, fetihten hemen sonra Balkanlar ve Batı Anadolu’da yaşayan Yahudilere bu şehre gelmeleri için davet mektubu göndermiştir.
Bu çağrı üzerine birçok Yahudi İstanbul’a gelmiştir.58
Türkiye topraklarındaki Yahudi nüfusunun çoğalması 1492’deki İspanya Sürgünü’nden sonra
gerçekleşmiştir. İspanya’yı Müslümanların elinden alan Hristiyanlar, Yahudi ve Müslümanları göçe
zorlamışlardır. İspanya’yı terk eden Yahudiler Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. Dönemin padişahı II. Bayezit, eyalet valilerine ve sancak beylerine gönderdiği fermanda Yahudi göçmenlere yardımcı
olunmasını istemiştir. Daha sonraki dönemlerde de özellikle 19. yüzyılda Polonya ve Rusya’dan göçe
zorlanan Yahudiler yine Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in zulmünden kaçan birçok Yahudi Türkiye’ye göç etmiştir.
Filistin topraklarında 1948 yılında bağımsız bir İsrail Devleti kurulunca Türkiye’deki yetmiş bin
Yahudi’nin yarıya yakını İsrail’e göç etmiştir. Anadolu’daki Yahudilerin çoğu da ya İsrail’e gitmiş veya
İstanbul’a yerleşmeyi tercih etmiştir. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Yahudi nüfusu oldukça azalmıştır.
Bugün, Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısının yirmi beş bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir kısmı İstanbul ve İzmir’de ikamet etmektedir. Bunun yanı sıra Ankara, Bursa,
Edirne, Çanakkale, Kırklareli, Adana ve Hatay’da az da olsa Yahudi yaşamaktadır.59
Türkiye Yahudilerinin yasal temsilcisi hahambaşıdır. Bugün bu makamda İsak Haleva bulunmaktadır. Hahambaşıya görevlerinde danışmanlık yapan iki meclis vardır. Bunlardan biri dinî konsey, diğeri de fahri danışmanlar kuruludur. Dört hahamdan oluşan dinî konsey, dinî konularda hahambaşıya
yardımcı olmaktadır. Otuz beş kişiden oluşan fahri danışmanlar kurulu cemaatin işlerini yürütmektedir.
Yahudilerin İstanbul ve İzmir’de
ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumları bulunmaktadır. Bu okullardaki eğitim dili Türkçedir. Haftada
üç ile beş saat arasında İbranice
dersi verilmektedir.60 Yahudiler,
İstanbul’un birçok yerinde bulunan on yedi sinagogta ibadetlerini
sürdürmektedirler. Bunun yanında
İstanbul’da yayınevi ve hastaneleri
İstanbul Galata’da bulunan Yahudi sinagogu
de bulunmaktadır.61
57 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 267.
58 Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 204, 205.
59 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 272.
60 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 158.
61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 273.
50
VAHYE DAYALI DİNLER
3. Hristiyanlık
Günümüzde dünyanın her tarafında mensupları bulunan Hristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuştur. Ancak bugün en fazla nüfusunun bulunduğu bölge Avrupa’dır. Kuzey Amerika’nın büyük bir çoğunluğu, Güney Amerika’nın kıyı kesimleri ve Avustralya’nın büyük bir kısmı da Hristiyan nüfustan
oluşmaktadır. Bu dinin bir milyar yedi yüz elli milyonu aşan mensubu bulunmaktadır.
3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi
Hristiyan, Mesih’e bağlı demektir. Bu kelime Yunanca “Hristos”tan gelmektedir. İbranice Maşiah
olup yağlanmış anlamına gelir. İncil’de Hristiyan ve Hristiyanlık gibi terimler yer almaz62. Bu terimler ilk defa Hz. İsa’dan yirmi-otuz yıl sonra Antakya’da kullanılmıştır.63
Hristiyanlık, Hz. İsa’nın tebliğiyle başlamış ve sonraki bazı gelişmelerle günümüzdeki şeklini
almıştır. Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Filistin, Roma’nın hâkimiyeti altında idi. Yahudiler, çeşitli
mezheplere bölünmüş, dinî konular çıkar meselesi hâline gelmişti. Kudüs’teki mabet, ticaret yeri
hâline getirilmiş, şekilcilik samimiyeti boğmuştu. Tek tanrı inancına sahip olan Yahudiler, putperest
Romalılardan kurtulma yollarını arıyorlardı. Bunun için bir kurtarıcı Mesih bekliyorlardı.64 İşte Hz.
İsa böyle bir dönemde gelmişti. Bu amaçla o, kendisinden önceki Yahudi peygamberleri gibi topluma
gerekli uyarıları yapmış ve etrafında bir cemaat oluşturmuştur.65
Hz. İsa’ya ilk inananlar bir grup Yahudi’ydi. Hz. İsa’nın Yahudilerin mevcut dindarlık anlayışlarını eleştirmesi, ona inanmayan diğer Yahudileri rahatsız etti. Buna Romalı idarecilerin İsa’nın
kendileri için bir tehdit oluşturacağı endişesi de eklenince çarmıha germe hadisesi meydana geldi.66
Hristiyan inancına göre Hz. İsa, çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilerek bir süre havarileriyle birlikte yaşadı. Bu durum ise ona inananların sayısını arttırdı.67
Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din bir süre sonra
YORUMLAYALIM
Yahudilerin dışında başka milletler arasında
Hristiyanlar Hz. İsa’nın çarda yayılmaya başladı. Bu milletlerden Yamıha gerildiğini kabul ederler.
hudi ibadet ve geleneklerine uymaları istenHz. İsa’nın çarmıha gerilmesi
Hz. Âdem’den bu yana gelen
di. Putperest kökenli bu insanlar, Hz. İsa’ya
insanoğlunun günahına kefaret olması açısıninanmakla birlikte kendilerine zor gelen bazı
dan Hristiyanlıkta çok önemli bir hadisedir.
Yahudi kurallarına uymak istemiyorlardı. Bu
İslam’ın bu konudaki görüşünü Kur’an-ı
durum, Yahudi geleneklerini sürdürme yanlısı
Kerim’in Nisâ suresinin 157, 158. ayetlerinden araştırarak İslam’ın ve Hristiyanlığın Hz.
olan Hristiyanlarla bu geleneklere karşı çıkan
İsa’ya yüklediği misyonu yorumlayınız.
ve çoğunluğu putperestlikten gelen Hristiyanları karşı karşıya getirdi. Bu durum karşısında
ağırlığını koyan Pavlus, Hristiyanlığa girenlerin eski Yahudi âdetlerine uymalarının zorunlu olmadığını belirtti. Onun bu yaklaşımı havarilerle, özellikle de onların lideri konumundaki Petrus ve
Yakup’la ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. Bu karşılıklı zıtlaşma Yahudi asıllılarla, putperest
62 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 261.
63 Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 11/26.
64 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 268.
65 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 12/38, 39.
66 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15/21-26.
67 Kitab-ı Mukaddes, Matta, IV/23-25.
51
3.ÜNİTE
asıllı Hristiyanların yollarını tümden ayırmalarına neden oldu. Merkezi Kudüs’te olan Yahudi asıllı
Hristiyanlar, liderleri Yakup’un öldürülmesi ve arkasından 70 yılında Kudüs’ün Romalılar tarafından
yakılıp yıkılmasıyla büyük bir darbe yediler. Bu durum onları, Pavlusçu grup karşısında zayıf düşürmüş ve gitgide zayıflayarak 4. yüzyılda tarih sahnesinden silinmişlerdir.68
YORUMLAYALIM
Pavlus (MÖ 5 / MS 67): Yabancıların havarisi diye adlandırılan
Pavlus Tarsus’ta doğmuştur. Diğer adı Saul’dur. Yahudiliğin Ferisi
mezhebinin inançlarına bağlı olarak yetişmiştir. Pavlus, otuz yaşlarındayken Kudüs’e gelerek burada Hz. İsa taraftarlarına karşı mücadeleye girişmiştir.
İncillere göre katı bir İsa düşmanı olan Pavlus, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Tanrı tarafından uyarılarak İsa’nın taraftarlarına karşı eziyet etmemesi istenmiştir.
Yaptıklarından pişman olan Pavlus, şiddetle karşı çıktığı İsa’nın taraftarları arasına katılarak onların inancının en büyük savunucusu olmuştur.
Pavlus, Hz. İsa’nın getirdiği inancın yayılması için Havari Barnaba’yla beraber Anadolu, Kıbrıs ve
Antakya’ya seyahatler düzenledi. Bu seferler esnasında önceleri Barnaba’nın yardımcısı konumundayken
sonradan lider konumuna geldi. Pavlus’un gittiği yerlerde karşısına genellikle Roma’nın putperest inancına sahip bir halk kitlesi çıkıyordu. Hz. İsa’nın getirdiği din, Yahudiliğin birçok ilkesini de içerdiğinden
putperest halk, buna uymak istemiyordu. Özellikle putperestlere, Yahudiliğin en önemli ilkelerinden olan
sünnet olma zor geliyordu. Bundan dolayı Pavlus, Yahudi şeriatına uymanın gerekli olmadığı yönünde
görüş belirtti. Bu düşünce Hz. İsa’ya bağlı olan Kudüs’teki çekirdek cemaatin tepkisine yol açtı. Bu tartışmaların giderilmesi için 50 yılında Kudüs’te Havariler Konsülü yapıldı. Bu konsül sonucunda Pavlus’un
lehine karar çıktı. Bu durum Hz. İsa’nın çevresindeki çekirdek cemaat ile Pavlus taraftarları olmak üzere
iki grup meydana getirdi.
Pavlus, bu konsülden sonra Anadolu, Yunanistan Makedonya ve birçok bölgeye dinî seferler düzenledi. Buradaki insanlara kurtuluş yolunu ve İsa Mesih hakkındaki yeni fikirlerini anlattı. 58 yılında tekrar
Kudüs’e döndü. Ancak orada İsa’nın mesajını değiştirdiği iddiasıyla suçlandı ve fiili saldırılara uğradı.
Pavlus, bir Roma vatandaşı olduğundan Romalı askerler tarafından kurtarıldı. Ancak Kudüs’te daha fazla
mücadele edemeyeceğine inandığından Roma’ya gitti. 67 yılında Roma’da öldürüldü.
Pavlus Hristiyanlığa teslis inancı, evharistiya, ilk günah tasavvuru gibi fikirleri getirmesi bakımından
Hristiyanlığın şekillenmesinde çok büyük rol oynamıştır.
Pavlus, Hz. İsa’nın havarilerinden değildir. Ancak o, kendisinin ilham (vahiy) yoluyla havari olduğunu
söylemiştir.
(Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 303.)
Yukarıdaki metinden hareketle Tarsuslu Pavlus’a niçin yabancıların havarisi denildiğini düşününüz.
Pavlus’un günümüz Hristiyanlığının oluşumundaki rolünü yorumlayınız.
Pavlus’un etkisiyle farklı bir yöne giren Hristiyanlık, Roma Devleti içerisinde hızla yayılmaya
başlamıştır. Bu yayılma putperest inancın savunucusu olan Romalı idarecileri rahatsız etmiştir. Bu
durum Hristiyanlara yönelik baskılara neden olmuştur. Aynı dönemde Hristiyanlar çok büyük kayıp
vermişlerdir. İnsanlar korkularından çoğu kez yer altı şehirleri ve mağaralarda ibadet etmişlerdir.
Bu zulümler İmparator Konstantin’in 313’te Hristiyanlara serbestlik tanıyan Milan Fermanı’nı
ilan etmesine kadar devam etmiştir. Bu serbestlikle birlikte kutsal kitap, inanç esasları ve uygulamaları gibi konularda birçok tartışma meydana gelmiştir. Bu farklılıkları sona erdirmek isteyen
İmparator Konstantin, 325 yılında İznik’te bir konsül toplamıştır. Bu konsülde İsa’nın tanrılığını
savunanların görüşü kabul edilmiştir. Farklı birçok İncil’in içerisinden dört tanesi sahih olarak seçilmiştir. Ayrıca bu konsülde baba ile oğulun tabiatı tartışılmış ve sonunda ikisinin de tanrılığı üze68 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 69.
52
VAHYE DAYALI DİNLER
rinde bir karara varılmıştır. İmparator Büyük
Teodosius Döneminde 381 yılında toplanan
İstanbul Konsülü’nde de kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiştir. Böylece baba tanrı ve
oğul İsa’dan sonra kutsal ruhun da eklenmesiyle teslisin (üçlü tanrı anlayışının) unsurları
tamamlanmıştır.
ARAŞTIRINIZ
İmparator Büyük Teodosius ayrıca Hristiyanlığı Roma’nın resmî dini hâline getirmiş
Kapadokya’daki kiliseler niçin mağara ve yer
altında yapılmıştır? Araştırınız.
ve imparatorluğun her tarafında putperestliği
yasaklamıştır. Böylece kilise düşmanlığından
onun hamisi durumuna gelen Roma imparatorları, politik düzenin korunması için Hristiyanlık inancı
konusunda aktif rol oynamaya başlamışlardır.69 Bunun sonucunda Hristiyanlık bir yandan devletin
himayesini kazanırken diğer yandan da devletin kontrolü altına girmeye başladı. Bu süreçte kilise,
çoğu zaman Roma toplumunun eski inanç ve uygulamalarını da özümseyerek onları Hristiyanlaştırmıştır. Kilise, bu karşılıklı etkileşim sürecinde, örgütlenme modeli olarak Roma İmparatorluğu’nun
idari yapısını kendisine örnek almıştır. Yönetim birimlerine getirilen kişilere Roma’nın siyasi literatüründe kullanılan unvanları vermiştir. Bu bağlamda putperest Roma başrahibinin pontifeks maksimus şeklindeki unvanı da daha sonraki dönemlerde Roma piskoposu papa için kullanılmaya
DÜŞÜNELİM
başlanmıştır.70
Roma Devleti’nin Hristiyanlı-
ğı resmî dini hâline getirmesi
Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve
bu dini nasıl etkilemiştir?
Batı Roma adıyla ikiye bölünmesinden sonra
Düşününüz.
İstanbul ile Roma Kilisesi arasındaki ilişkiler
yeni bir döneme girmiştir. Papa Batı Roma’nın
zayıflamasıyla sadece kilisenin değil, tüm Batı dünyasının dinî ve siyasi lideri hâline gelmiştir. Ancak Doğudaki Antakya, İskenderiye ve İstanbul kiliseleri Roma Kilisesi’nin tüm kiliselere liderlik
yapmasına sıcak bakmamıştır. Özellikle kendisini Grek kültür ve düşüncesinin temsilcisi olarak gören İstanbul Kilisesi, Latin düşüncesinin temsilcisi sayılan Roma’yı otorite olarak kabul etmemiştir.
İstanbul Konsülü’nde unsurları tamamlanan teslis, daha sonra başka tartışmalara yol açmıştır.
İstanbul Piskoposu Nestoryus, İsa’da biri beşerî, diğeri ilahî iki tabiat bulunduğunu söylemiştir.
Ancak Nestoryus’un bu fikri reddedilerek kendisi de aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Suriye, İran
ve Hindistan’a kadar yayılmış olan gruplar, Nestoryus’un görüşlerini benimseyerek ana kitleden
kopmuş ve Nesturi olarak anılmıştır. 451 yılında yapılan Kadıköy Konsülü’nde yine teslis üzerinde
yapılan tartışmalar sonucunda ayrılıklar meydana gelmiştir. Bunun sonucunda Monofizit Kiliseler
denilen Antakya Süryani, Kıpti, Habeş ve Ermeni Gregoryen kiliseleri ortaya çıkmıştır. Monofizit
Kiliselerinin doğmasıyla Hristiyanlıkta meydana gelen kopmaları 1054 yılında ortaya çıkan İstanbul
Ortodoks Kilisesi’nin Roma’dan ayrılışı takip etmiştir. Temelde iki farklı kültürün temsilcileri olan
Latin Roma Kilisesi ile Grek Bizans Kilisesi, özellikle siyasi nüfuz konusunda birbirleriyle tartışmaktaydı. Roma Kilisesi kendisinin havarilerin lideri Petrus tarafından kurulmuş olduğunu söyleye69 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 24.
70 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 105.
53
3.ÜNİTE
rek üstünlük iddia ediyordu. Buna karşılık Bizans, Roma’yla eşit olduklarını söylüyordu. Buna bir de
teslis konusundaki inanç tartışmaları girince iki kilise 1054 yılında kesin olarak ayrılmış oldu. Batı
dünyasındaki Hristiyanlar Katolik Kilisesi’ne bağlı kalırken Grek kültürünün egemen olduğu bölgelerdekiler de Ortodoks Kilisesi’ne tabi oldular. Haçlı Seferleri sırasında 1204 yılında Katoliklerin
İstanbul (Bizans)’da yaptıkları zulüm ve haksızlıklar, Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki düşmanlığı
daha da artırmıştır.71
Doğu ve batı arasındaki bu bölünmeden sonra Katolik ve Ortodoks kiliseleri kendilerine özgü bir
kilise hayatı geliştirmeye başladılar. Özellikle Katolik Kilisesi’nin birçok bilimsel gelişmelere engel
olması ve siyasal alandaki boşluktan faydalanarak her yere egemen olmak istemesi çeşitli problemlere neden oldu. Kilisenin günahları affetme yetkisini mali bir kaynak hâline getirmesi bu tepkileri
bir kat daha artırmıştır.
Yoğunlaşan bu tepkiler üzerine bir Alman papazı olan Martin Luter’le birlikte dinde reform isteyen bir hareket başladı. Bunun sonucunda da Katolik Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16.
yüzyılda Protestan mezhebi ortaya çıktı. Katolik Kilisesi de bu reform hareketlerine tepkisiz kalmadı. Kendisi de karşı reform hareketi başlatarak haklılığını savundu. Bu süreç 1962-65 yıllarında
yapılan II. Vatikan Konsülü’ne kadar devam etti. Bu konsülde papalık, Katolik olmayan kiliselerle
diyalog sürecine girilmesi gibi kararlar alarak yeni bir süreci başlatmış oldu. Bu süreç hâlen devam
etmektedir.
3.2. Hristiyan Mezhepleri
Tarihî süreç içerisinde farklı sebeplere
bağlı olarak Hristiyanlakta birçok mezhep ortaya çıkmıştır. Katolik, Ortodoks ve
Protestan mezhepleri bunların başında gelmektedir.
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlık dininin farklı mezhe
heplere bölünmesinin sebepleri neler
olab
olabilir? Araştırınız.
Katolik Mezhebi: Doğu ve batı kiliselerinin birbirinden kopmasından sonra
Roma’daki kilise evrensel anlamına gelen Katolik adını almıştır. Günümüz Hristiyan dünyasının
büyük çoğunluğu Katoliklerden oluşmaktadır. Katolik nüfusun büyük bir kısmı Güney ve Orta
Amerika ülkeleri ile İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, Polonya ve Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır. Ayrıca Almanya, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de büyük oranda
Katolik nüfus bulunmaktadır.72
Katolik Kilisesi’nin merkezi Vatikan’dır. Bu kilisenin başında papa bulunmaktadır. Papa Roma
piskoposu olarak Petrus’un halefidir. Böylece papa, ruhani Vatikan Devleti’nin başı olarak İsa’nın
vekili durumundadır. O, yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisidir. Papayı kardinaller seçer ve görevleri
ölünceye kadar devam eder.73
71 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 74.
72 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 110.
73 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 114.
54
VAHYE DAYALI DİNLER
NOT EDELİM
Katolik mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır:
• Dinî başkan papadır. Papa İsa’nın vekili, Petrus’un halefidir.
• Papa, yanılmaz otoritedir.
• Roma, Katolikliğin merkezidir ve diğer kiliselerden manevi açıdan üstündür.
• Evrensel kurtuluş, sadece Katolik Kilisesi’nin öğretilerine bağlanmakla
mümkündür. Çünkü Katolik Kilisesi kutsal ruhun yönetimi altındadır.
• Katolik Kilisesi vahyin kaynağı olarak kutsal kitap ve geleneğe büyük
önem verir. Çünkü kutsal kitap ve gelenek aynı kaynaktan çıkmaktadır.
• Katolik Kilisesi, göğe yükseldiğine inandığı Meryem’e büyük önem vermekte ve onu hem oğul tanrının hem de kilisenin annesi olarak görmektedir.
• Katolik Kilisesi, rahiplerin bekârlığını zaruri görmektedir.
• Boşanmak yasaktır.
• Başlangıçtan günümüze kadar yapılan yirmi bir konsülü ve onların aldıkları kararları kabul etmektedir.
• Noel’i 25 Aralık’ta kutlarlar.
• Hristiyan sakramentlerinden yedisini kabul ederler.
Ortodoks Mezhebi: Ortodoks, doğru inanca sahip anlamına gelir. Doğu ve batı kiliselerinin
ayrılmasından sonra, doğu kilisesi, kendisinin doğru inanç üzerinde olduğunu ifade etmek için bu
adı kullanmaya başladı. Bu mezhep, İstanbul ve Roma kiliselerinin siyasal çekişmeleri ve dinî ihtilafları sonucu ortaya çıkmıştır. Türklerin Anadolu ve Balkanlarda ilerlemesi karşısında Bizans’ın
papalıktan yardım istemesi tekrar iki kilisenin birleştirilmesi düşüncesini akla getirmiştir. Ancak
halkın ve ruhbanların buna taraftar olmaması
bu girişimleri sonuçsuz bıraktı. Fatih Sultan
ARAŞTIRALIM
Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethiyle İstanBizans’ın ileri gelenlerinden Lubul Kilisesi tarihinde yeni bir dönem başlaca
cas, “Şehrin ortasında (İstanbul’da)
Lati
Latin (Kardinal) şapkasını görmekmış oldu. Fatih, patriğe Ortodoksların miltense
M
Müslüman sarığını görmeyi tercih
letbaşı unvanını vererek geniş haklar tanıdı.
ederim
ederim.”” sözünü niçin söylemiştir?
Böylece Ortodoks Kilisesi Osmanlı idaresinAraştırınız.
de varlığını sorunsuz olarak sürdürdü.
Ortodoks Patrikhanesinin Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesinden sonra bu patrikhaneye
bağlı olan Rusya Kilisesi 1589 yılında patriklik seviyesine yükselerek bağımsız hâle geldi. Bu millî
kiliseyi 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin gerilemesi sürecinde bağımsızlıklarını ilan eden Balkanlardaki ulusal kiliseler takip etmiştir. Böylece Ortodoks kiliselerinin günümüzdeki yapılanması
büyük oranda ortaya çıkmış oldu.
Ortodoks Kilisesi, Katolik Kilisesi’nden farklı olarak hiyerarşik bir yapı yerine, eşitlik anlayışını esas alan kiliseler topluluğundan oluşmaktadır. Bu eşitlik arasında İstanbul Kilisesi, öncelik
şerefine sahiptir. Ancak bu durum ona diğer kiliselerin işine müdahale yetkisi vermez. Ortodokslar,
bu eşitlik anlayışı sebebiyle Katoliklerin iddia ettiği gibi patriğin veya bir başka piskoposun yanılmazlığı iddiasını kabul etmezler.74
74 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 118.
55
3.ÜNİTE
NOT EDELİM
Ortodoks mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır:
• Ortodoksluğun ruhani lideri patriktir. Patrik, papa gibi tek otorite değildir.
• Kutsal ruhun sadece Babadan çıktığına inanırlar.
• Papanın yanılmazlığını kabul etmezler.
• Sadece ilk yedi konsülün kararlarını kabul ederler.
• Hz. İsa, Meryem ve Hristiyan azizlerinin resim ve heykellerinden oluşan ikonlara önem verirler.
• Rahipler istedikleri takdirde evlenebilir. Ancak piskoposlar ve patrikler evlenemezler.
• Boşanmak serbesttir. Ancak belli şartlara bağlıdır.
• Hristiyanlığın sembolü olan haçın yatay ve dikey kolları birbirine eşittir.
• İbadet her ülkenin diliyle yapılır.
• Noel’i 6 Ocak’ta kutlarlar.
• Yedi Hristiyan sakramentini kabul ederler.
Protestan Mezhebi: Protestan başkaldıran, itiraz eden anlamına gelir. 16. yüzyılda Katolikliğin dinî uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkan reformist topluluklara Protestan adı verilmiştir.
Protestanlık, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin dışındaki birçok grubu oluşturan geniş bir Hristiyan
mezhebini ifade eder. Uygulamalarıyla bu iki kiliseden önemli farklılıkları bulunan Protestanlığın
kökleri 16. yüzyıldaki dinî reform hareketlerine dayanır. Alman Rahip Martin Luther (1483-1546),
Roma Katolik Kilisesi’nin günahları bağışlayıp bunu mali bir kaynak hâline getirmesi, kutsal kitap
yorumunu sadece kendi yetkisinde görmesi ve ayin dilinin sadece Latince olması gibi hususlara
karşı çakarak ilk itirazı başlattı.
Bu itirazlarını doksan beş maddelik bir belgeyle Wittenberg Katedrali’nin kapısına astı.75
Luther’in başını çektiği bu hareket, daha sora Zwingli ve Calvin gibi birçok Protestan tarafından
Avrupa’nın her yerine yayıldı.76
TARTIŞALIM
Martin Luther (1483-1546) : Ünlü Alman reformist Martin
Luther, Katolik bir aile ortamında büyümüştür. 1505 yılında
Agustinian tarikatına girerek manastır yaşamına başlamıştır.
1507’de rahip olarak kutsanan Luther, kilise hiyerarşisi içerisinde hızla yükselerek ilahiyat profesörlüğünü elde etmiştir. Kutsal kitap dersleri veren Luther, Tanrı’nın rahmet anlayışının göz
ardı edildiğini söyleyerek Katolik Kilisesi’nin cezalandırıcı tanrı
anlayışını eleştirmiştir. İncil’den alıntı yaparak düşüncesini iki
temel üzerinde bina etmiştir. Bunlar; “Tanrı’nın insanı arındırdığı ve kurtuluşun yalnızca imanla olacağı” nı açıklayan İncil’in buyruklarıdır.
Bu görüşlerine ilaveten Luther, Katolik Kilisesi’nin endüljansla ilgili görüşünü, papanın yanılmazlığını, kutsal kitap ve ibadet dilinin Latince olması gerektiği düşüncesini eleştirdi. Luther’in bu fikirleri,
reformist düşünceli aydınlar arasında da taraftar buldu. Papalık önce Luther’i bu fikirlerinden vazgeçirmek için ikna yollarını aradı. Ancak geri adım atmayan Luther, papa tarafından aforoz edildi. Buna
karşılık Luther, Katolik Kilise tarihinde papanın fermanını halk önünde yakan ilk kişi oldu.
Luther’in başlattığı bu hareket, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde yayıldı ve
Katolik Kilisesi’nden kopmalar başladı.
(Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 240.)
Martin Luther’in “merhametli tanrı” ve “imanla kurtuluş” anlayışının temelinde yatan sebepler neler
olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
75 Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 133.
76 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 92.
56
VAHYE DAYALI DİNLER
NOT EDELİM
Protestan mezhebinin başlıca özellikleri şunlardır:
• Papanın yanılmazlığı ve otoritesi kabul edilmez.
• Dini anlama ve yorumlamada kilise yetkilerini değil, kutsal kitabı esas alırlar.
• Sadece vaftiz ve evharistiya sakramentlerini kabul eder, diğerlerine değer
vermezler.
• Kurtuluşta amelden çok imanı esas alırlar.
• Din hizmetleri sınıfı bulunmakla beraber ruhbanlığı kabul etmezler.
• Azizlere ve Meryem’e önem vermezler.
• Kiliselerinde resim ve heykel bulundurmazlar.
• Günah çıkarma kabul edilmez.
• Rahipler evlenebilirler.
• İbadet ve ayinler her ülkenin diliyle yapılır.
3.3. II. Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri
Martin Luther’le başlayan Hristiyanlıkta reform girişimleri, Katolik Kilisesi’nde büyük rahatsızlıklara neden oldu. Bu kilise, bir yandan reform yanlılarına sert tepki gösterirken diğer yandan
da kendisine yöneltilen eleştirileri gözden geçirmeye başladı. Bu girişim Katolik Kilisesi’nde karşı
reform hareketinin başlamasına neden oldu. Bu amaçla sorunların çözümü için konsüller toplandı.
20. yüzyıla gelindiğinde ise Katolik
DÜŞÜNELİM
Kilisesi’ni başka sorunlar beklemekteydi.
II. Vatikan Konsülü, Katolik
Çünkü bu yüzyılın başından itibaren dünyada
mezhebinin diğer Hristiyan mezmeydana gelen siyasi ve ekonomik gelişmeler
heplere ve farklı dinlere bakış
açısında
ne
gibi değişikliklere yol açmıştır?
Hristiyan kiliselerini de etkiledi. Bu etkiyi KatoDüşününüz.
lik Kilisesi daha da belirgin bir şekilde hissetti.
Bu dönemde kilise aleyhtarı yönetimler, kilisenin siyasi ve sosyal alandaki gücünü büyük ölçüde kısıtlamaya başladılar. Katolik Kilisesi modern
hayatın getirdiği bu zorlu süreç karşısında uzun süre sessiz kaldı.77 Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Katolik Kilisesi kendi anlayışını çağın şartlarına uydurmak için önemli girişimlerde
bulunmaya başladı. Bu çerçevede Papa XXIII. John önderliğinde 1962 yılında II. Vatikan Konsülü
toplanmış ve bu 1965 yılına kadar sürmüştür.
Dünyanın her tarafından Katolik piskoposlar bu konsüle katılırken Ortodoks ve Protestanlar
sadece resmî gözlemci göndermişlerdir. Bu konsül, Hristiyan birliğini sağlamak için diyaloğun başlatılması ve Hristiyanlığın modern dünyadaki konumunun tartışılması bakımından Hristiyan dünyasında geniş yankı uyandırmıştır.78
II. Vatikan Konsülü’nde günümüz yaşam tarzını kolaylaştırıcı, Katolik karşıtlığını azaltıcı bir
dizi karar alınmıştır. Bu bağlamda bazı ibadet ve ayinlerin yerine getirilmesinde kolaylıklar sağlanmıştır. Hristiyan halka, Latince dışında da ibadet yapma hakkı tanınmış ve laiklerin (ruhban
sınıfından olmayan) dinî işlere katılabileceği bazı düzenlemeler yapılmıştır.
77 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 108.
78 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 75.
57
3.ÜNİTE
Aynı konsülde farklı Hristiyan grupların birliğini sağlamaya yönelik diyalog faaliyetlerinin önemine dikkat çekilmiştir. Bunun için gerekli çabaların
gösterilmesi kararı alınmıştır. Bu amaçla papa değişik ülkelerdeki Hristiyan
gruplara birlik amaçlı ziyaretler düzenlemiştir. Papa XVI. Benedict bu ziyaretlerinden birini de 28 Kasım-1 Aralık 2006 tarihleri arasında Türkiye’ye
yapmıştır. 29 Kasım 2006 günü Fener
Patrikhanesi’nde yaptığı konuşmada
1054 yılında iki kilisenin ayrılmasına İtalya’da bulunan Vatikan Saint Pierre Meydanı
sebep olan olaylardan dolayı üzgün
olduğunu belirtmiştir.79 Konsülde ayrıca diğer din mensuplarıyla iyi ilişkiler kurmak, çağın inançsızlık sorununa karşı dinlerin dayanışmasını sağlamak ve diğer din mensuplarına Hristiyanlığı daha
iyi tanıtabilmek için diyalog girişimlerinin başlatılması kararı alınmıştır. Bu amaçla 1964 yılında
“Hristiyan Olmayanlar Sekreteryası” oluşturulmuştur. Günümüz dünyasında değişik din mensuplarıyla diyalog faaliyetlerini yürüten bu sekreteryada, İslam ile ilgili de bir masa oluşturulmuştur.80
3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri
Her dinde olduğu gibi Hristiyanlığın da kendine has bazı özellikleri vardır. Bunların başında
Mesih inancı, kilise ve sakramentler gibi konular gelmektedir.
3.4.1. Mesihçilik
Mesihçilik, Hristiyanlığın Yahudilikten
KARŞILAŞTIRALIM
almış olduğu bir kavramdır. Yahudiler, Hz.
Hristiyanların Hz. İsa’ya
Davut’un soyundan gelecek kurtarıcı bir
(Mesih) bakışıyla, Müslümanların Hz.
Mesih’in geleceğine inanıyorlardı. Hristiyanİsa’ya bakışını Âl-i İmrân suresinin 59.
ayetini okuyarak karşılaştırınız.
lar, Yahudilerin beklediği bu Mesih’in Hz. İsa
olduğunu iddia ettiler ve onun Mesihliğine
inandılar. Hristiyan inancına göre Mesih olan Hz. İsa, insanları günahlardan kurtarmak için kendini
çarmıhta feda etti ve göğe yükseldi. O, kıyamete yakın bir zamanda yeniden gelerek tanrısal krallık
denilen idareyi kuracaktır. Hristiyanlar bu tanrısal krallıkla mutlu bir yaşam süreceklerdir.
Protestan mezhebine bağlı olan Hristiyanların çoğu (özellikle Evanjelikler) İsa Mesih’in gelmesinin yakın olduğuna inanırlar. Katolikler ise onun ne zaman geleceğinin bilinemeyeceğini ve
79 http://www.vatican.va/holy_father/benedict_xvi/speeches/2006/november/documents/hf_ben-xvi_
spe_20061129_bartholomew-i_en.html
80 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 108.
58
VAHYE DAYALI DİNLER
bundan dolayı gündelik hayatı bu inanca göre belirlemenin doğru olmadığını söylerler.81 Katolikler
ayrıca Hz. İsa’yı şöyle tanımlamaktadırlar: “Mesih İsa, gerçek insan ve gerçek tanrıdır. O ezelî ve
ebedî ilahî kelamdır. O, Tanrı’nın tek oğludur. O, ezelden beri pederden çıkmaktadır. Tanrı’dan gelen Tanrı’dır. Peder ile aynı özdendir.82
3.4.2. Kilise ve Sakramentler
Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığı dönemlerde inanç esasları gibi ibadet şekilleri de belirlenmiş
değildi. Çünkü havariler Yahudi şeriatının gereklerine göre ibadetlerini yapıyorlardı. Daha sonra
Yahudi şeriatını uygulamaktan vazgeçen ilk Hristiyanlar, İsa’nın son akşam yemeği anısına kutladıkları evharistiyadan başka bir ibadet uygulamamışlardı. Bu nedenle Konstantin’in Hristiyanlığa
serbestlik tanımasına kadar Hristiyanlığın sistematik ibadet şekilleri olan sakramentler ve bir ibadet
kurumu olan kilise tam olarak teşekkül etmemişti.
Kilise: Kilise, Grekçe ecclesia (eklesya) kelimesinden gelip topluluk, cemaat anlamlarını taşır.
Hristiyanlığa göre ise Hz. İsa’nın yolunu benimseyenleri temsil eder.
İlk Hristiyanlar uzun yıllar Roma’nın takibatına
uğramaları ve inançlarını açıkça gösterememeleri
nedeniyle kiliseler yapamamışlardı. Bundan dolayı İmparator Konstantin’in 313 yılındaki Milan
Fermanı’yla Hristiyanlığa serbestlik tanımasına kadar kilise bir mekândan çok, bir cemaati ifade etmekteydi.
Moskova’da bulunan Aziz Basil Katedrali (Rusya)
Orta Çağ, kilisenin en yaygın gelişme çağı oldu. İlk kiliseler, eski çok tanrılı dinlerin tapınakları
örnek alınarak yapıldı. Hatta Roma Devleti, Hristiyanlığı resmen kabul edince (381) eski tapınaklar
kiliseye çevrildi. Daha sonraki dönemlerde kiliseler görkemli bir şekilde bina edilerek katedrallere
dönüştü. Şekilleri asırlara göre değişen kiliselerin ortak özelliği iki bölümden meydana gelmesidir.
Bu bölümlerden biri Kudüsü’l-Akdes diğeri ise cemaatin oturduğu yerdir.83
Hristiyan mezheplerinin kiliseye yaklaşımları birbirinden farklıdır. Katolikler kiliseyi, İsa’nın mistik bedeni, inananları da
onun uzuvları olarak görmektedirler. Bunun
yanında Katolikler, kilisenin teşekkül etmesi
için bir rahibin varlığını şart koşmaktadırlar.
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlar ibadetlerini niçin
kilisede bir dinî lider önderliğinde
yapmak zorundadırlar? Araştırınız.
81 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 45.
82 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 299.
83 Galip Atasagun, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, s. 200.
59
3.ÜNİTE
Protestanlar, cemaatin olduğu yerde kilisenin görevini yerine getirebileceğini ve bir rahibin bulunmasının zorunlu olmadığını belirtirler. Ortodokslar ise kiliseyi birinci derecede İsa’nın bedeni, kutsal
ruhun mabedi ve Allah’ın cemaati olarak görürler.84
Sakramentler: Sakrament kelime olarak ayin, inancın göstergesi için yapılan dinî tören anlamına
gelir. Tüm Hristiyan mezheplerinin kabul ettiği iki sakrament bulunmaktadır. Bunlar vaftiz ve evharistiyadır. Bununla birlikte Ortodoks ve Katolikler bu iki sakramente ilave olarak beş sakrament daha
kabul ederler. Bunlar; vaftiz, kuvvetlendirme, evharistiya, evlilik, ruhbanlık, günah itirafı ve son yağlama sakramentleridir.
Hristiyanlara göre tanrısal İsa, yaşamaya devam etmektedir. Onun görünmeyen eylemleri (şifa
vermesi, duaları kabul etmesi) kilise gizemlerinin (sakramentlerinin) yaşanmasıyla görünür. Kişi bu
sakramentlere iştirak ettiği takdirde Tanrı’nın kurtarıcı lütfunu bağışlayan İsa’yla beraber olur.
Vaftiz: Suya dalma veya vücudun belirli kısımlarını yıkamak suretiyle yapılan vaftiz, Hristiyan imanının ilk aşaması olarak kabul edilmektedir. Baba-oğul-kutsal ruh adına vaftiz olma
İncil’in bir emridir.
Vaftiz, insanların asli ve kendi işledikleri günahları siler. Bu anlamda vaftiz yeniden bir doğuştur. Bir Hristiyan, vaftizle günahlarından temizlenerek Hristiyan cemaatine katılmış olur.85
Kuvvetlendirme (Konfirmasyon): Vaftiz
edilen kişinin kutsanmış bir yağla, vücudun çeHristiyanlıkta çok önemli olan vaftiz töreni
şitli yerlerinin yağlanmasına denir. Konfirmasyon
vaftiz ayininin kuvvetlendirilmesidir. Bu sakrament doğu kiliselerinde vaftizden hemen sonra, batı
kiliselerinde ise daha sonra yapılır.
Evharistiya (Komünyon): Şükretmek anlamına gelen evharistiya, Hristiyan inanç ve ibadetlerin
temelini oluşturan sakramentlerin en önemlilerindendir. Evharistiya, çarmıha gerilmeden önce İsa’nın
havarilerle yediği son akşam yemeğinin hatırasıdır. İncil’e göre son akşam yemeğinde İsa, ekmeği
böldü ve parçaladı, “Bu benim etimdir.”86 diyerek havarilerine verdi. Sonra bir kase içindeki şarabı da
“Bu benim kanım.” deyip onlara içirdi. Daha sonra Aziz Pavlus bu olayın yorumunu yaptı ve bunu bir
kilise ayini hâline getirdi.
Hristiyanlar evharistiyayı bir çeşit kurban olarak görürler. Bugün de kiliselerde yapılan evharistiya
ayininde verilen ekmek ve şarap kurban niteliğindedir. İsa, çarmıhta kendini kurban ettiği için şarap
onun kanını, ekmek ise bedenini temsil etmektedir. Hristiyanlar bu ayini yapmakla bir nevi kurban
edilen İsa’nın bedeniyle bütünleşmiş olurlar.
Evharistiya, kilisede pazar günü yapılan bir ayindir. İlk zamanlar senede bir defa yapılırken daha
sonra ise her hafta yapılan bir ayin hâline gelmiştir.87
84 Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 388.
85 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 116.
86 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14/22.
87 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 297.
60
VAHYE DAYALI DİNLER
Hz. İsa’nın son akşam yemeğini anımsatan resim
Evlilik (Nikâh): Hristiyanlar için evlilik, Tanrı’nın insanlığa, İsa’nın ise kiliseye ve şakirtlerine
olan sevgisini sembolize eder.88
Bir ayin olan evlilik, iki kişinin, kilisede
mukaddes bir bağla bağlanmasıdır. Evlilikler
genellikle kadının bağlı olduğu kilisede yapılır.
Katolikler boşanmaya kesinlikle izin vermezken Ortodokslar boşanmayı, belli şartlara bağlı
olarak kabul ederler.
KARŞILAŞTIRALIM
Hristiyanlığın evlilik ve boşanma anlayışı ile İslam’ın evlilik ve boşanma anlayışını
karşılaştırınız.
Ruhbanlık: Hayatını dinî hizmetlere adamayı gönüllü olarak kabul eden kimselere bazı
unvanların verilmesi ayinidir. Papaz ve piskopos makamına gelecek olanların törenle takdis
edilmesi zorunludur. Bu takdis ayini piskopos
tarafından yerine getirilir.
Hristiyanlıkta kilisede yapılan takdis ruhbanlığının dışında manastır ruhbanlığı da vardır. Manastırlarda yaşayan keşişler dünyadan
el etek çekip kendilerini Tanrı’ya adayarak
münzevi bir hayat yaşarlar.
Ruhbanlığı en canlı bir şekilde yaşayan
Hristiyan mezhepler, Ortodoks ve Katoliklerdir. Protestanlar ise ruhbanlığı kabul etmezler.89
Günah İtirafı (Tövbe): Kişinin işlediği
günahın kötülüklerinden kurtulmak ve vaftizin
etkisini tekrar kazanmak amacıyla yaptığı ayin-
Sümela Manastırı sizce niçin dağın yüksek yamacına
yapılmıştır? Düşününüz.
88 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 10/5-9.
89 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 648.
61
3.ÜNİTE
dir. Ne kadar çok günaha sahip olursa olsun günah itirafında bulunacak olan kişi, kilisedeki özel
bölmeye girerek rahibe suçunu itiraf eder. Günahları bağışlama yetkisine sahip olan rahip, kilise
adına o kişinin bütün günahlarını affeder. Bazı durumlarda rahip, kişinin günahına kefaret olarak
ceza takdir edebilir.90
Son Yağlama (Hasta Gizemi): Hastalıkta ve özellikle ölüm anında kişiyi rahatlatmak için yapılan bir ayindir. Hastaya şifa bulması veya rahat ölmesi için kutsanmış bir yağ sürülür. Bu ayinin
amacı hastaya yalnız olmadığını, Hz. İsa’nın onunla beraber olduğunu ve Tanrı’nın onu bırakmayacağını anımsatmaktır.
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlar, Hz. Âdem ve Havva’nın cennette yasak meyveyi yeme hatası ile
ezelî günah işlediklerini ve bu günahın da miras olarak zürriyetlerinde devam ettiklerine inanırlar. Bu ezelî günahtan insanlığın kurtulması için Tanrı önce Eski Ahit
şeriatını tebliğ etmiştir. Ancak kimse bu şeriatı tam olarak tatbik edememiş ve günahtan
kurtulamamıştır.
Bunun üzerine Tanrı ezelî ve tanrısal varlık olan kelamını İsa’da kendi suretinde göstermiştir. İsa, Tanrı’nın emrini insanlara hayatı boyunca tebliğ etmiş; ancak o, insanların anlayışsızları yüzünden çarmıha gerilmiştir. O da Tanrı’ya itaat için geçmiş ve gelecek tüm
insanların günahlarına kefaret olarak kendini çarmıhta kurban etmiştir. Bu kefaret kurbanı ile
tüm Yahudi şeriatı ve ezelî günah ortadan kalkmıştır. Bu sebeple, İsa’ya inananlar herhangi
bir hukuk kuralına ve davranışa bağlı olmadan, yalnız inançları ve sevgiyle kurtuluşa ulaşacaklardır.
Hristiyanlar, idam edilen İsa’nın, Tanrı’nın lütfu ile ölümden dirildiğine inanırlar. Bu
dirilme ile Tanrı, İsa’nın üstlendiği görevi, tüm yaptıklarını ve hayat tarzını onaylamıştır.
İsa’nın ölümü ve dirilişi günah ve ölüme karşı kazanılan bir zaferdir. Bununla İsa’nın günaha
ve ölüme giden yolu yıktığına inanılır. Bu sebeple Hristiyanların ev ve okullarında, İsa’nın
vücudunu taşıyan çarmıh suretleri görülür. Çarmıh tüm Hristiyanlar için inancın simgesidir.
Hz. İsa’nın ölümü, sadece Yahudilerle değil, tüm insanlıkla Tanrı arasında yapılan yeni bir
anlaşmanın (Ahd-i Cedit) başlangıcı sayılır.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 302.)
Yukarıdaki bilgilerden hareketle aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1) Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak meyveden yemesinin, Hristiyanlık anlayışında
ne gibi sonuçlar doğurduğunu arkadaşlarınızla tartışınız.
2) Hz. Âdem ve Havva’nın yasak meyveden yemesinin, İslam anlayışında nasıl algılandığını araştırınız.
3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı
Hristiyanlığın başka dinlere bakışı, tarihî bir gelişim göstermektedir. Hristiyan kutsal kitaplarında dinî inançların çeşitli şekillerinden bahsedilmiştir. Ancak Hristiyan dininde önemli bir otorite
olarak kabul edilen kilise, 15. yüzyılın ortalarına kadar bu din ve inanç şekillerinden bahsetmeyi
gerekli görmemiştir. Bunun sebebi, kilisenin Hristiyanlıktan başka din tanımamasıdır. Kilise, insanoğlunun dinî tarihinde Yahudiliğe az da olsa yer vermekle birlikte Hristiyanlığın çıkışından sonra
90 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 48.
62
VAHYE DAYALI DİNLER
Yahudilik de dahil olmak üzere hiçbir dini geçerli saymamıştır. Buna bağlı olarak da “kilise dışında
kurtuluş yoktur” anlayışı hâkim olmuştur. 20. yüzyıla gelindiğinde kilise, kendisini sorgulamaya
başlamıştır. Bu amaçla 1962-65 yılları arasında II. Vatikan Konsülü düzenlenmiştir. Bu konsülde
Katolik Kilisesi’nin diğer dinler konusundaki görüşleri yumuşamış ve bu dinlerin mensuplarıyla iş
birliğine girmeyi kararlaştırmıştır.91
Hristiyanlığın Yahudiliğe Bakışı: Hristiyanlar nazarında Yahudiliğin önemli bir yeri
vardır. Bunun en önemli sebebi Hz. İsa’nın
Yahudi soyundan gelmesidir. Ayrıca ilk Hristiyanlar da Yahudi asıllı olmasından dolayı
Hristiyanlığın Yahudilikle bir köken bağı bulunmaktadır. Bu nedenle Hristiyanlar, Yahudi
kutsal metinlerini kendi kutsal metinleri olarak görmektedirler.
DÜŞÜNELİM
Hristiyanların, Yahudilerin kutsal
kitabına niçin “Eski Ahit” adını
verdiklerini arkadaşlarınızla beraber
düşününüz.
Ancak Hristiyanlar, Hristiyanlığın ortaya çıkmasıyla Yahudiliğin iptal edildiğini, Yahudilerin
Hristiyanlığa girmeleri gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu iddialarını şu esaslara dayandırmaktadırlar:
•
Eski Ahit’te geleceği bildirilen Mesih, haça gerilen Mesih İsa’dır.
•
Yahudilerin seçilmişliği, onların işledikleri günahlar sebebiyle Hristiyanlara geçmiştir.
•
İsa’nın haça gerilmesinin cezası olarak Kudüs’teki Süleyman Mabedi yıkılmıştır.
•
Pavlus’un içtihadıyla Yahudi şeriatı ortadan kalkmıştır.
Hristiyanlar, çarmıh olayından dolayı tarih boyunca Yahudilere baskı uygulamışlardır. Bu baskı,
II. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. II. Vatikan Konsülü’nden sonra Hristiyanların Yahudiliğe bakışında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu konsülde Hristiyanların Yahudilerle
olan tarihsel bağı üzerinde durulmuş ve ortak mirastan bahsedilmiştir. Yahudilerin İncilleri kabul
etmedikleri, bununla birlikte onların da Tanrı’nın sevgili kullarından oldukları belirtilmiştir. Ayrıca
İsa’nın öldürülmesinde Yahudi liderlerin rolünü dile getiren Yuhanna İncili’ndeki pasajlara dikkat
çekilmiş ve yeni bir yorum getirilmiştir. Burada, Tanrı İsa’nın ölümünden bütün Yahudilerin sorumlu olmadığı, bugünkü Yahudilerin ise hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı, bu nedenle onların
lanetlenmemesi gerektiği vurgulanmıştır.92
Hristiyanlığın İslam’a Bakışı: Hristiyanların İslam’a bakışı, Yahudiliğe bakışından farklıdır.
Bunun nedeni, Hristiyanlıkla İslam arasında
tarihsel bir bağın bulunmamasıdır. HristiyanARAŞTIRALIM
lıktan sonra farklı bir coğrafi ve kültürel orHristiyanlığın İslam ile Yahuditamda ortaya çıkan İslam, Yahudilik ve Hrisliğe yaklaşımı hangi yönlerden farktiyanlıktan bağımsız bir şekilde gelişmiştir.
lılık gösterir? Araştırınız.
Bu nedenle Hristiyanlarla Müslümanlar arasında Yahudilikte olduğu gibi seçilmişlik,
91 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 181.
92 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184.
63
3.ÜNİTE
Mesih inancı gibi dinî problemler söz konusu olmamıştır. Başka bir ifadeyle İslam, Hristiyanlığın
dinî yapısıyla ilgili doğrudan problem meydana getirmemiştir. Bundan dolayı II. Vatikan Konsülü’ne
kadar hiçbir konsül belgesinde İslam’dan bahsedilmemiştir. Bununla beraber Müslümanlarla Hristiyanlar arasında özellikle polemik (reddiye) tarzında tartışmalar meydana gelmiştir.
Hristiyanlarla Müslümanlar arasında ciddi tartışmalar, Hristiyanların Müslümanlarla karşılaşmasıyla başlamıştır. Yunanca konuşan Doğulu Hristiyan ilahiyatçılar, İslam’la ilk karşılaştıklarında, onu Hristiyanlıktan ayrılmış (heretik) bir akım olarak görmüşlerdir. Fakat İslam’ı daha
yakından tanıyınca onun zannettiklerinden farklı bir inanç yapısına sahip olduğunu anlamışlar ve
Hristiyanlığı ona karşı savunmaya çalışmışlardır. Bunu yaparken İslam’a eleştiriler getirmekten de
kaçınmamışlardır.93 Bunların en başında ise İslam’ın silah zoruyla yayıldığı iddiası gelmektedir.
İslam âlimleri de Hristiyan ilahiyatçıların yapmış olduğu bu eleştirilerin gerçek dışı olduğunu ifade
eden reddiye türünde eserler yazmışlardır.94
Haçlı Seferleri sırasında ise Hristiyan bilginler, İslam’ı daha yakından tanıma imkânı bulmuşlardır. Ancak İslam’ı olduğu gibi Avrupa’ya tanıtmak yerine çarpıtılmış bir İslam ve Müslüman imajı
sunmayı tercih etmişlerdir.
II. Vatikan Konsülü’nden sonra ise Hristiyanların Müslümanlara bakış açısında biraz değişiklik meydana gelmiştir. İlk defa bu konsülde Müslümanlardan, onların inanç ve ibadetlerinden söz
edilmiştir. Bu konsülün belgesinde Müslümanlarla ilgili olarak şu ifadelere yer verilmiştir: “ Kilise,
Müslümanlara da büyük bir saygıyla bakar. Onlar; tek, hayatta olan, merhametli, göğün ve yerin yaratıcısı ve insana hitap eden Tanrı’ya ibadet ederler. Müslümanlar, kendi inançlarıyla derin bir bağ
kurdukları gibi İbrahim’in Tanrı’nın planına teslim olması gibi çekinmeden Tanrı’nın gizli emirlerine boyun eğmeye çalışırlar. Her ne kadar Tanrı olarak kabul etmeseler de İsa’ya bir peygamber
olarak saygı gösterirler. Aynı zamanda, onun bakire annesini de yüceltirler ve zaman zaman onu
samimiyetle anarlar. Daha da ötesi, ölümden sonra dirilmeyi takip eden hüküm gününü ve Tanrı’nın
vereceği karşılığı beklerler. Bu nedenle onlar, dürüst yaşamaya oldukça değer verirler. Tanrı’ya dua,
oruç ve sadaka yoluyla ibadet ederler. Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında, asırlar boyunca pek
çok ayrılık ve düşmanlık meydana gelmiştir. Konsül, taraflara geçmişi unutmalarını, karşılıklı anlayışı sağlamak için samimi gayret göstermelerini, insanlığın menfaati için barışı, özgürlüğü, sosyal
adaleti ve ahlaki değerleri birlikte koruyup ilerletmelerini tavsiye eder.”95
II. Vatikan Konsülü’nde Müslümanlarla diyalog kurulması için de çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde diyalog süreci, papalığın zaman zaman Hz. Muhammed ve İslam hakkında söylediği olumsuz sözlerle etkilenmesine rağmen hâlen devam etmektedir.
93 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184.
94 Hidayet Işık, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, s. 176.
95 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 185.
64
VAHYE DAYALI DİNLER
YORUMLAYALIM
“...İman edenlere sevgi
bakımından en yakınının
da ‘Biz Hristiyanlarız.’
diyenler olduğunu görürsün...”
(Mâide suresi, 82. ayet.)
“…Onların (ehlikitabın) hepsi bir değildir. Ehlikitap içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. Onlar,
Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği
emrederler. Kötülükten men ederler, hayır
işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar
salihlerdendir.”
“De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizimle sizin
aranızda ortak olan bir söze gelin: Yalnız
Allah’a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.’ Eğer onlar
yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun, biz
Müslümanlarız.”
(Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.)
“Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler
gelip geçti. Onun annesi de dosdoğru bir
kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) ikisi de
yemek yerlerdi…”
(Mâide suresi, 75. ayet.)
(Âl-i İmrân suresi, 113-114. ayet.)
“O peygamberlerin izleri üzere Meryem
oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı
olarak gönderdik. Ona, içerisinde hidayet
ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için
doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i
verdik.”
“(Ey Muhammed!) Sana da o kitabı
(Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık
Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve
sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma…”
(Mâide suresi, 48. ayet.)
(Mâide Suresi, 46. ayet.)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Hristiyanlığa bakışını yorumlayınız.
3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar
Kur’an-ı Kerim’de Hristiyanlar, birtakım ahlaki davranışları ve Müslümanlara sevgi bakımından en yakın olmaları itibarıyla övülmüşlerdir.96
Ancak Hristiyanlar, inanç bakımından Yahudilerden daha çok eleştirilmiştir.
Bu eleştirilerin başında teslis inancı gelmektedir. Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa’nın
Allah’ın bir kulu ve resulü olduğuna ve onun hiçbir şekilde bir ilah olamayacağına değinir.97 Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle geçmektedir:
È ǫÈ ȁÈ ǶÈ ÈȇǂÌ ǷÈ ǺÉ ÌƥơƶȈ
È ƾÌ ǫÈ È
È ƟơǂÈ LJÊ
ǶÌ ǰÉ ōƥǁÈ ȁÈ ȆŏƥǁÈ Èَّ‫ه‬ƅơơȁƾÉ ÉƦǟÌ ơDzȈÊ
ō ƛơȂÉdzƢǫÈ ǺȇÊ
Ì ƛȆÊǼÈƥƢÈȇƶȈ
È ǀōdzơǂÈ
É LjÊ ǸÈ ÌdzơDZƢ
É LjÊ ǸÈ ÌdzơȂÈ ǿÉ Èَّ‫ه‬ƅơǹÊ
È Ǩǯ
“Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin.”98
Yine Kur’an, Allah’tan başkalarını tanrılaştıran Hristiyanları uyarmak üzere Allah’ın Hz. İsa’ya şu
soruyu soracağını ve alacağı cevabı temsilî olarak anlatır: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, beni
ve annemi Allah’tan başka iki ilah olarak benimseyin, dedin? Haşa, sen yücesin, benim için gerçek
olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer demiş olsaydım sen bunu bilirsin.”99
96 Mâide suresi, 82. ayet.
97 Mehmet Aydın, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, s. 10.
98 Mâide suresi, 72. ayet.
99 Mâide suresi, 116. ayet.
65
3.ÜNİTE
KARŞILAŞTIRALIM
“Ben aranızdayken size bunları söyledim. Ama “baba”nın benim adımla
göndereceği yardımcı, kutsal ruh size her şeyi
öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.”
“...Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan
ve benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak peygamberi müjdeleyen Allah’ın size
göndermiş bir peygamberiyim.”
(Kitab-ı Mukaddes Yuhanna, 14/26.)
(Saff suresi 6. ayet.)
Yukarıda verilen Kur’an-ı Kerim ayetiyle İncil’den alınan bölümü karşılaştırınız.
3.7. Türkiye’de Hristiyanlık
Hristiyanlık, Filistin’de doğmuş, esas gelişmesini ise Anadolu’da sürdürmüştür. Hristiyanlığın
bugünkü şeklini almasında önemli rolü bulunan
Pavlus, Tarsusludur. Pavlus Hristiyanlığı yaymak için Türkiye’nin birçok yerini dolaşmıştır.
100
Pavlus’un gittiği bu yerler, Katolik Hristiya larca hac mekânları olarak kabul edilmiştir. Bunların en önemlisi Efes’tir. Katolik ve Ortodoks
Hristiyanlar Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in
Efes’te öldüğüne inanmaktadırlar. Bundan dolayı
her yıl binlerce Hristiyan Efes’e hacı olmak amacıyla gelmektedir. Türkiye’yi Hristiyanlık tarihi
açısından önemli kılan etkenlerden biri de ilk yedi
konsülün İznik, İstanbul, Efes ve Kadıköy’de yapılmış olmasıdır.
Miladi ilk yüzyılda Antakya’da yapılmış olan St. Pierre
Kilisesi. İlk kilise Antakya’da yapılmış ve Hristiyan
kelimesi de ilk defa burada kullanılmıştır.
TARTIŞALIM
Hristiyanlık tarihinde çok önemli olan ilk dört konsül şunlardır:
İznik Konsülü (325): Hristiyanlığın temel inanç öğretilerinin şekillendiği konsüldür. Bu
konsül sonucunda baba ve oğulun tanrılığına karar verilmiştir. İsa’nın bir beşer olup herhangi bir tanrısal özelliğinin bulunmadığını söyleyen Arius aforoz edilmiştir.
İstanbul Konsülü (381): Teslisin üçüncü unsuru olan kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiştir.
Efes Konsülü (431): İsa’nın tanrısal ve beşerî iki yönünün bulunup bunların birbirine karışmadığını söyleyen Nestoryus aforoz edilmiş ve bugün bildiğimiz Nesturi mezhebi ortaya çıkmıştır.
Kadıköy Konsülü (451): İsa’da tek tabiat (tanrısal tabiat) bulunup beşerî tabiatın bulunmadığını
söyleyen Monofizit görüş kabul edilmemiştir. Bu görüşün sahibi olan topluluklar da bundan dolayı
ana kiliseden ayrılmışlardır. Ayrılanlar Yakubi, Kıbti ve Ermeni kiliselerini kurmuşlardır.
Yukarıdaki metinlerden hareketle Türkiye’de yapılan konsüllerin Hristiyanlığın şekillenmesindeki
rolünü arkadaşlarınızla tartışınız.
100 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 160.
66
VAHYE DAYALI DİNLER
Türkiye’deki Hristiyanların büyük çoğunluğu, tarihi ilk yüzyıllara kadar uzanan kiliselerin mensuplarıdır. Ülkemizde bugün Hristiyan gruplar olarak Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer alır.
İstanbul Kumkapı’da bulunan Ermeni
Ortodoks Patrikliği
İstanbul Rum Patrikliği
Rumlar
Türkiye’de Fener Patrikhanesine bağlı iki
bin Ortodoks Rum yaşamaktadır. Fener Rum
Patrikhanesinin idaresi patrik ve sinot (yüce
meclis) tarafından sağlanmaktadır. Patrikhanenin Türkiye’de dört metropolitlik merkezleri vardır. Bunlar Kadıköy, Tarabya , Adalar
ve Gökçeada-Bozcaada Metropolitliğidir.
ARAŞTIRALIM
İstanbul Rum Ortodoks Patrikliğine niçin “Fener Patrikhanesi” denilmiş olabilir? Araştırınız.
Süryaniler
Türkiye’de Süryani grupların içerisinde
üç grup vardır. Bunlar Süryani Kadim, Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks kiliselerinin
mensuplarıdır. Katolik ve Protestan Süryanilerin sayısı oldukça azdır. Süryani Kadim
Kilisesi mensuplarının büyük çoğunluğu
Mardin ilimizde yaşamaktadır. Bu şehirdeki
Süryani nüfusu İstanbul’a yapılan göçlerin
sonucunda oldukça azalmıştır. Türkiye’deki
Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır
ve din işleri başrahiplerce yönetilir.
67
Ermeniler
Türkiye’de yaşayan Ermeniler, Hristiyan gruplar arasında en kalabalık topluluğu
oluşturmaktadır. Sayıları altmış bin kadar
olan Ermeni nüfusunun büyük çoğunluğu da
İstanbul’da yaşamaktadır.
Ermenilerin büyük çoğunluğu, İstanbul’daki Ermeni Patrikliğine bağlıdır. Bu
patrikliğin Anadolu’da Kayseri, Diyarbakır
ve İskenderun olmak üzere üç metropolitliği
bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul’da bir metropolitliği vardır. İstanbul Ermeni Patrikhanesine bağlı olan Ermenilerin haricinde ana
kiliseden ayrılmış olan Katolik ve Protestan
Ermeniler de vardır.
Arap Ortodokslar
Antakya Patrikliğine bağlıdır. İlk dönemlerdeki kilise tartışmalarında İstanbul Patrikliğinin görüşlerini benimsemediği için uzun
yıllar bu patrikhane Bizans’ın baskılarına
maruz kalmıştır.
Bugün Türkiye’de yedi bin civarında
Arap Ortodokslar yoğun olarak Hatay’da yaşamaktadırlar. Hatay’ın dışında Adana, Mersin ve İstanbul’da az sayıda Arap Ortodoks
bulunmaktadır.
3.ÜNİTE
4. İslamiyet
İlahî dinlerin sonuncusu İslamiyettir. İslamiyet, Hz. Muhammed’e yirmi üç yılda gelen vahiyle
tamamlanmıştır. Bugün dünyada bir milyar beş yüz milyon civarında Müslüman yaşamaktadır.
İSLAMİYET
İslam’a göre bütün peygamberler birer İslam peygamberi, onlara vahyolunan
bütün ilahî mesajlar da insanlara İslam’ı öğreten ilahî
buyruklardır.
İslamiyet, 7. yüzyılın başında Arabistan’da doğmuş
olan evrensel bir dindir.
İslam’ı diğer dinlerden ayıran en temel özellik, Allah’ın bütün isim ve
sıfatlarında bir olarak kabul
edilen tevhit inancını önemle vurgulamasıdır.
4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları
İslam kelimesi sözlükte itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlikte ve barışta olmak gibi anlamlara gelir. İslam’ın
terim anlamı ise, yüce Allah’a teslim olup ona
itaat etmek, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği her
şeyi bütün varlığıyla benimsemek ve bunu yaşantısında göstermek anlamına gelir. İslam dininin
mensubu olan ve bu dinin hükümlerini uygulayan
kişiye de Müslim ya da Müslüman denir.101
“Kim İslam’dan başka
din ararsa, (bilsin ki o din)
ondan kabul edilmeyecek ve
o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”
(Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.)
“…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslam’ı seçtim.”
(Mâide suresi, 3. ayet.)
“İbrahim neYahudi idi ne de Hristiyan’dı.
Fakat o, Hanif bir Müslüman’dı. Allah’a
ortak koşanlardan değildi.”
(Âl-i İmrân suresi, 67. ayet.)
YORUMLAYALIM
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
(Ahmet bin Hanbel,
el-Müsned, C 2, s. 381.)
Yukarıdaki hadisi peygamberlerin geliş
amaçları açısından yorumlayınız.
DÜŞÜNELİM
“De ki: Rabb’imden bana apaçık deliller gelince Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza
tapmam bana yasaklandı ve bana âlemlerin
Rabb’ine teslim olmam emredildi.”
(Mü’minûn suresi, 66. ayet.)
“De ki: Bana ancak, ilahınızın yalnızca
bir tek Allah olduğu vahyolunuyor. Artık
Müslüman oluyor musunuz?”
(Enbiyâ suresi, 108. ayet.)
“Azap size gelmeden önce Rabbi’nize dönün ve ona teslim olun. Sonra size yardım
edilmez.”
(Zümer suresi, 54. ayet.)
Kur’an’ın ifade ettiği İslam, hangi anlamları ihtiva etmektedir? Düşününüz.
101 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 51.
68
VAHYE DAYALI DİNLER
4.2. İslam’ın Doğuşu
İslam, 7. yüzyılın başında Arabistan’da doğmuş olan evrensel bir dindir. İslam’ın çıktığı dönemde yeryüzünde pek çok din bulunmaktaydı. Taoizm, Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Caynizm,
Zerdüştlüğün devamı olan Mecusilik, Maniheizm, Sabilik, Yahudilik ve Hristiyanlık bu dönemde bilinen dinlerdendi. Aynı dönemde, belli bir adı olmayan geleneksel putperestlik dinleri de yaygındı.
Arabistan o devirde, ticaret yollarının geçtiği önemli bir kavşak noktasında bulunmaktaydı. Hz.
İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’nin yer aldığı Mekke hem dinî hem de ticari açıdan Arap Yarımadası’nda
önemli bir rol oynamaktaydı.
Arap toplumu İslam’ın doğuşundan önce
DÜŞÜNELİM
ahlaki açıdan tam bir çöküntü içinde idi. Kız
Cahiliye Döneminde Mekkeli
çocukları diri diri gömülüyordu. Halk, putmüşrikler
yaratıcı bir ilahı kabul
lara tapıyor, çeşitli hurafe ve batıl inançlarla
ettikleri hâlde niçin ona yaklaştırıömürlerini geçiriyordu. Kâbe’de Arap kabilecı bir puta ihtiyaç duymuş olabilirler?
leri sayısınca put vardı. Bu putların en büyüğü
Düşününüz.
Hübel idi. Kişiler, kabilesinden çıkmadıkça
putunu değiştiremezdi. Evlerde de put bulundururlar ve onu yüceltirlerdi. Cahiliye Arapları putperest olmalarının yanında Allah’ı biliyorlardı. Fakat putları Allah’la kendi aralarında aracı kabul
ediyorlardı. Bununla beraber, sayısı az da olsa putları reddeden ve tek ilah fikrini benimseyenler de
vardı. Bunlara Hanif denilmekteydi.
Arap Yarımadası’nda genellikle putperestlik hâkim iken çevresinde farklı dinlere bağlı devletler
bulunmaktaydı. Bunlardan Bizans’ın ve Habeşistan’ın dini Hristiyanlık, Sasanilerin ise Mecusilikti. Yemen, Taif ve Medine gibi şehirlerde önemli miktarda Yahudi nüfus bulunmaktaydı. Ayrıca
Yemen’in Necran bölgesinde Hristiyanlar yaşamaktaydı.
İslam’ın ortaya çıktığı dönemde Arabistan ve çevresinde savaş, haksızlık, mezhep çatışmaları,
kabilecilik anlayışları ve benzeri olaylar yaygınlaşmıştı. Yanlış yorumlar ve uygulamalar nedeniyle
daha önceki peygamberlerin tebliğ ettiği dinin, yani tevhit dininin canlandırılması gerekiyordu.
Allah, bunun için Arap toplumundan bir peygamber seçti ve onu bu işle görevlendirdi. Bu, son
peygamber Hz. Muhammed idi. Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi gelmeden önce
Mekke’de sevilen ve güvenilen bir kişiydi. Bundan dolayı Mekkeliler ona el-Emin sıfatını vermişlerdi. O, tefekkür etmek amacıyla zaman zaman Mekke’de bulunan Hira Mağarası’na gidiyordu. Bir
gün 610 yılında bu mağarada tefekkür hâlinde iken ona “Oku!” emriyle ilk vahiy geldi. Cebrail’in
getirdiği bu ilk vahiylerle artık risalet başlamış oluyordu. Hz. Muhammed başına gelen bu durumu
eşi Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice de eşini teselli ederek amcası Varaka bin Nevfel’e götürdü.
Varaka, Hz. Muhammed’i dinleyerek ona gelenin Cebrail olduğunu söyledi. Bunun üzerine eşi
Hz. Hatice, Hz. Muhammed’e iman ederek ilk Müslümanlardan oldu. Daha sonra Hz. Ali, Hz. Ebu
Bekir ve Hz. Muhammed’in azatlı kölesi Zeyd bin Harise Müslüman oldu. Zaman içerisinde İslam
hızla yayıldı.102
4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları
İslam, Hz. Muhammed’in peygamberliği ile tamamlanmış ve son şeklini almış bir dindir. Bu dinin Kur’an-ı Kerim’de belirtilen temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
102 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 333.
69
3.ÜNİTE
• İslam’da ruhbanlık yoktur. İslam, dini tekeline alan ve insanların üzerinde hâkimiyet kuran
din adamları sınıfının varlığını tanımaz. Bu konuda Kur’an’da Hristiyanlar eleştirilmiştir. Rahipler
Allah’tan başka rabler edinmekle suçlanmıştır.103
İslam, insanla Allah arasında aracı kabul etmez.
Herkes Allah’a doğrudan ulaşabilir. Kişi, sahip olduğu doğru inanç ve iyi amellerle Allah’ın rızasını
kazanır ve kurtulur.
KARŞILAŞTIRALIM
İslam’ı diğer dinlerden
ayıran en temel özellik, onun tevhit inancına
dayalı olmasıdır. Bu özellik Kur’an’da İhlâs
suresinde en güzel şekilde özetlenmiştir.
İhlâs suresinin anlamını araştırarak İslam
ve diğer dinleri tevhit inancı açısından karşılaştırınız.
• İslam amentüsünde kurtarıcı Mesih inancı yer almaz. Kur’an-ı Kerim’de Mesih inancına yer
verilmemiştir. Bununla birlikte Müslüman toplumlarda zaman zaman Mesih-mehdi anlayışı ortaya
çıkmıştır.
•
İslam dini, bütün insanları doğuştan hür
ve günahsız kabul eder. Önceki kişilerin veya önceki hayatların suçunun doğuştan geldiği inancına sahip olan Hristiyanlık inancını, İslam kabul
etmez. Günahlar ve sevaplar, insanların ergenlik
yaşlarından itibaren hür seçimleri ile yaptıkları iş
ve davranışlara bağlıdır.104
• İslam’da peygamberler de dahil hiçbir
beşer, olağanüstü ilahî nitelikler taşıyamaz. Bundan dolayı İslam’a göre hiçbir beşerî varlık, mutlak manada mükemmel olamaz. Mükemmel olan
ancak Allah’tır. Hz. İsa İslam’a göre bir peygamber iken Hristiyanlarca ona olağanüstü güçler atfedilerek tanrılaştırılmıştır.
• İslam’ın inanç ilkeleri ve ibadet esasları
Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Hz. Peygamber
de dinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olduğu için
onun din ile ilgili söz ve uygulamaları olan sünnet de İslam için önemli bir kaynak olmuştur.
İslam’da inanç ilkelerinin başında Allah’a iman gelir. İslam, sadece Allah’ın varlığı açısından
birliği değil, varlığın yanı sıra bütün isim ve sıfatlar bakımından da bir birlik ve tekliği vurgular.
Tevhit inancı doğrultusunda Kur’an, Cahiliye Dönemi Araplarının Allah inancının yanlışlığını
vurgular ve eleştirir. Onların, Allah’ı gereği gibi takdir edemediklerini belirtir.105 Benzer şekilde
Yahudiler ve Hristiyanlar gibi grupları da eleştirir ve onları tevhit inancına davet eder. Bu konu
Kur’an’da şöyle geçer: “De ki: Ey kitap ehli, ancak Allah’a kulluk etmek, ona bir şeyi ortak
koşmamak, Allah’ı bırakıp başkalarını rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse; Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun.’
103 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.
104 Zümer suresi, 7. ayet.
105 Hac suresi, 74. ayet; Zümer suresi, 67. ayet; En’âm suresi, 91. ayet.
70
VAHYE DAYALI DİNLER
deyin.”106 Tevhit inancı bozulan Hristiyanlıkta, yaratıcı bir tanrının yanında onun sıfatlarını paylaşan başka tanrılara yer verilmiştir. Bu, Hristiyanlık inancında baba-oğul-kutsal ruh olarak sistemleştirilmiştir. Yahudilikte her ne kadar tek Tanrı inancı korunmuşsa da
Tanrı’ya istirahat etmek gibi sıfatlar
verilmiştir.107
İslam’ın ibadet anlayışı, kişinin bütün yaşantısını kapsayan bir olgudur.
Bu durumda kişinin çalışması, uyuması, yemesi ve yürümesi gibi bütün davranışları ibadet olarak değerlendirilir.
Örneğin Hz. Muhammed, insanlara
zararlı bir nesneyi yoldan kaldırmak,
selam vermek gibi davranışların birer
ibadet olduğuna işaret etmiştir.
Genellikle İslam’da ibadetlerin
önem bakımından imandan sonra geldiği kabul edilir. Kur’an’da iyi davraÇifte Minareli Medrese (Erzurum)
nışlar (salih amel) çoğunlukla imanla bir
arada zikredilmektedir. Dolayısıyla imansız ibadet, gerçekte sadece riya ve münafıklıktan doğan bir
gösterişten ibarettir. Bu durum Kur’an’da şöyle geçmektedir: “Ey iman edenler! Gösteriş için mal
harcayan, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet
etmekle boşa çıkarmayın. Bunun hâli, üzerinde toprak bulunan şiddetli yağmurun vurup da
çırılçıplak bıraktığı büyük ve düz bir kayaya benzer. Bu gibiler, kazandıklarından hiçbir şeyi
elde tutmaya muktedir olamazlar. Allah kâfirler topluluğuna hidayet etmez.”108Ayetten de anlaşılacağı üzere ibadetlerde asıl olan, imanla birlikte niyet, ihlâs ve takva gibi kavramlarla ifade edilen
samimiyettir.109
İslam’da ibadet ve ahlakla ilgili hükümler gelişmiş ve nihai hâle gelmiştir. Hac hariç, ibadetler
belirli bir yere bağlı değildir, her yerde yapılabilir. Duruma göre hem cemaatle hem de tek
LİSTELEYELİM
başına olabilir. İslam’da hiç evlenmemek veya
İslam’ın diğer dinlerden
ayrılan temel özelliklerini listeboşanamamak gibi insan ve toplum tabiatına
leyiniz.
aykırı davranışlar yoktur.
İslam, kadına gerçek hakkını ve değerini
vermiştir.
İslam’da ruhbanlık yoktur.
• ………………………………….
• ………………………………….
İslam’da dünya ahiret dengesi vardır.
Dünya, ahiretin tarlasıdır.
106 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.
107 Kitab-ı Mukaddes, Yaratılış, 2/1.
108 Bakara suresi, 264. ayet.
109 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 65.
71
3.ÜNİTE
İslam, diğer dinlerin peygamberlerini ve kutsal kitaplarını tasdik eder. Ancak bunların tahrif
edilmiş oduğunu belirtir. Peygamberler arasında ayrım yapmaz.
İslam’da seçilmişlik ve üstünlük anlayışı yoktur. İnanan herkes, İslam’da eşit haklara ve statüye
sahiptir.
İslam’da tövbe ve bağışlanma, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Günahlarından tövbe etmek
isteyen bir kişi, herhangi kişi veya kuruma başvurmadan günahlarına tövbe edebilir.
İslam, akla ve bilime önem verir.
İslam, putperestliğin ve şirkin her türlüsüne karşı çıkar; dinî kişilerin veya varlıkların resim ve
heykellerine tapılmasını, bunların ibadet yerlerinde bulundurulmasını reddeder.
İslam, sahip olduğu bu özellikleri başlangıçtan günümüze kadar korumuştur.110
Okuma Metni
İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı
Kur’an insanlığa, tarihte tamamıyla yeni olan bir öğreti sunduğu iddiasında değildir. Onun getirdiği ilkeler, Allah’ın peygamberler aracılığıyla Hz. Âdem’den itibaren
insanlara göndermiş olduğu mesajın yeniden hatırlatılmasıdır. Allah’ın insanlardan
kabul etmesini istediği mesaj, tevhit ve onun doğrultusunda hayatı algılamayı ifade
eden İslam’dır. Kur’an, geçmişteki peygamberlerin ilkelerini insanlara hatırlatarak
onları İslam’a davet etmektedir. O, insanlığa hatırlatmayı yapan son vahiy, Hz. Muhammed ise son elçidir. Bundan dolayı Kur’an, önceki vahiyleri reddetmeyen, bilakis
onları tasdik eden bir kutsal kitaptır. Bu durum Kur’an’da Âl-i İmrân suresinin 3 ve
4. ayetlerinde şöyle zikredilir: “O, sana kitabı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet
olarak indirmiştir. Furkân’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azap vardır. Allah mutlak güç sahibidir.”
Kur’an, vahiy geleneğinin son halkası olarak ilahî mesajın tarihsel açılımını tamamlamakta ve son vahiyle ilk vahiy Kur’an’da buluşmaktadır.
Kur’an kendisinden önceki vahiyleri doğrulamakla birlikte kendisinden önceki kitapların değiştirildiğine ve bozulduğuna dikkat çeker. Kur’an’ın genelinde kendinden
önceki kutsal kitaplara yapılan tahriflere çeşitli örnekler vermekte ve benzeri birçok
konuyla ilgili ehlikitabın (Yahudilerle Hristiyanların) yanlışları düzeltilmektedir.
Kur’an hem Yahudileri hem Hristiyanları unuttukları veya farklılaştırdıkları Allah’ın
dinine tekrar davet etmekte ve bir Allah inancında buluşmaya çağırmaktadır.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 59.)
110 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 54.
72
VAHYE DAYALI DİNLER
Tanrısı
Allah
Yahve
Üçleme tarzındaki
baba, oğul, kutsal ruh
Kutsal Kitabı
İsrail, ABD ve dünyanın
pek çok ülkesinde. Ahiret inancı var.
Bazı Yahudi mezhepleri
haricinde çoğunluk ahirete
inanınr.
Kur’an-ı Kerim
Ahd-i Atik içinde Tevrat
(Torah)
Ahiret inancı var.
Asya, Afrika, Avrupa ve
diğer kıtalarda.
Amacı bütün milletlerin
bu dine girmesidir. Evrenseldir.
Ancak Yahudi ırkından
olan bu dine mensup olabilir. Millî bir dindir.
Bütün insanların İslam’a
girmesini ister. Evrenseldir.
Öldükten sonraya iliş- Mensupları daha çok
Farklı dinlerden geçiş
kin inanç (Ahiret İnancı) nerelerde yaşamaktadır? mümkün müdür?
VAHYE DAYALI DİNLERİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİNE TOPLU BİR BAKIŞ
Peygamberi
Hz. Muhammed
Hz. İbrahim
Hz. Musa
Hz. İsa Ahd-i Atik Ahd-i Cedit (İnciller)
Avrupa ve Amerika
kıtası başta olmak üzere
dünyanın her yerinde.
73
Dinin Adı
İslamiyet
Yahudilik
Hristiyanlık
3.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hristiyanlık ve Yahudilikte Mesihçilik anlayışı neden çok önemlidir? Açıklayınız.
2. Yahudi soyundan gelen Hz. İsa, Hristiyanlıkta nasıl tanrılaştırılmıştır? Anlatınız.
3. İslam’da niçin ruhbanlık anlayışı yoktur? Açıklayınız.
4. Süleyman Mabedi Yahudiler açısından niçin çok önemlidir? Açıklayınız.
5. Hristiyanlıkta; Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık gibi mezhepler hangi sebeplerden dolayı doğmuştur? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. İsrail lakabı aşağıdaki peygamberlerden hangisine aittir?
A) Hz. Musa B) Hz. Süleyman
C) Hz. İbrahim
D) Hz. Yakup
E) Hz. Davut
2. Hristiyanlığın doğduğu bölge aşağıdakilerden hangisidir?
A) Roma
B) Antakya
C) Efes
D) Filistin
E) İstanbul
3. Peygamberler tarihi kronolojisi açısından aşağıdaki sıralamalardan hangisi doğrudur?
A) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf.
B) Hz. İshak, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf.
C) Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yusuf, Hz. İshak.
D) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Süleyman, Hz. Davut.
E) Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmail.
4. Yahudilerce kutsal sayılan Kudüs’teki mabet kim tarafından inşa edilmiştir?
A) Hz. Musa
B) Hz. Süleyman
C) Hz. Davut
D) Hz. İbrahim
5. Hristiyanlıkla ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Hristiyanlık, Yahudi gelenekleri içinde doğmuştur.
B) Hristiyanlık, Yunan ve Roma kültürlerinden etkilenmiştir.
C) Hristiyanlıkta Hz. İsa, merkezî bir öneme sahiptir.
D) Hristiyanlık yayılmacı karakterli bir dindir.
E) Hristiyanlıkta Hz. İsa, kurtarıcı Tanrı değildir.
74
E) Hz. Yakup
VAHYE DAYALI DİNLER
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Konsül, Babil, arzımevut, İznik, Ermeniler, Rumlar.)
1. Süleyman Mabedi ilk defa ……………..kralı tarafından tahrip edilmiştir.
2. Hristiyanlığın inanç esaslarının şekillendiği toplantılara........................denir.
3. Yahudi inancına göre Hz. Musa ve atalarına Tanrı tarafından vadedildiğine inanılan
kutsal topraklara …….…………..denir.
4. Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup………………………..’dir.
5. Hristiyanların ilk konsülü Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunan …………….şehrinde toplanmıştır.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (... ) İslam, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen dine genel olarak verilen isimdir.
2. (... ) Mesihçilik anlayışı İslam’ın temel inanç ilkelerinden biridir.
3. (... ) Hristiyanlığın bugünkü şeklini almasında en önemli rolü olan kişi Aziz Pavlus’tur.
4. (... ) Siyonizm ideolojisi Theodor Herzl tarafından oluşturulmuştur.
5. (... ) Türkiye’de yaşayan Yahudilerin yasal temsilcisine patrik adı verilir.
75
4.ÜNİTE
HİNT VE DOĞU
OĞU
Ğ ASYA DİNLERİ
İ
İ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Tenasüh, reenkarnasyon, enkarnasyon, nirvana, om, tabu ve totem”
kavramlarının anlamlarını araştırınız.
2. Hint Yarımadası’nda günümüzde varlığını devam ettiren dinler hakkında
bilgi toplayınız.
3. Çin ve Japonya’daki inanç sistemlerinin ortak özellikleri nelerdir?
Araştırınız.
4. İlkel dinlerin temel özellikleri hakkında bilgi toplayınız.
5. Eski Türk inançlarındaki temel ilkeleri inceleyiniz.
76
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
1. Hint Dinleri
Hint Yarımadası’nda doğmuş ve gelişmiş dinlere Hint Dinleri denir. Bunların felsefeleri genel
olarak birbirlerine benzemekle birlikte tarihî gelişimleri veya kurucuları açısından kendilerine has
özellikleri vardır.1
HİNT DİNLERİ
Hinduizm
Budizm
Caynizm
Sihizm
1. 1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Hint Alt Kıtası’nda ortaya çıkan inanç sistemleri arasında tarihî bakımdan en eskisi Hinduizmdir.
Müslümanların İndus Nehri etrafında oturan halka verdikleri ismin Farsça ifadesi olan Hindu tabiri
tamamen coğrafi bir deyimdir.2 Bazı kaynaklarda Hinduizme Brahmanizm de denilmiştir. Hindular
ise kendi dinlerini, dünyanın yaratılışı aşamasında, insanın burada huzurlu bir hayat yaşayabilmesi
için Tanrı tarafından önerilen ve tesis edilen yol manasındaki “Sanatana Dharma” (Ebedî Düzen)
terimiyle ifade ederler.3
Hinduizm, günümüzdeki çok tanrılı inançların en renkli temsilcisidir. Köy mabetlerinde bazen
sayıları yüzleri bulan putlar bulunur. Hintli Müslümanlarla iç içe yaşayan Hindular dünya nüfusunun
yaklaşık %12’sini oluştururlar.4
Hinduizm, Hint Yarımadası’yla sınırlı bir din oluşu itibarı ile etnik kökenlidir. O, diğer millî
dinlerden, belli bir kurucusu ve inanç sisteminin olmamasıyla ayrılır. Hinduizmin bilinen tarihi, otuz
beş asırdan daha uzun bir zaman dilimini kapsar. Tarihsel gelişimi “Klasik, Orta Çağ ve Modern
Hinduizm” olmak üzere üç ana bölümde incelenebilir.
Klasik Dönem, miladi 9. asra kadar devam eden süreçtir.
Orta Çağ Hinduizmi, bu dinin içerisindeki değişim ve dönüşümde özellikle İslam’ın büyük rol
oynadığı dönemdir. Bireyin ancak kendini sevgi ve samimiyetle Tanrı’ya adaması sayesinde kurtuluşa erebileceği inancı bu dönemin en belirgin özelliğidir. Modern Dönemde bu dindeki değişim ve
dönüşümde Hristiyanlık etkili olmuştur.5
UPANİŞATLARA GÖRE EVRENİN GELİŞİM SEYRİ
Saf Madde
Madde
Hayat
Bilinçlilik
1 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 155.
2 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 156.
3 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277.
4 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 47.
5 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277.
77
Akıl
Yetkinlik
Saf Ruh
4.ÜNİTE
Hinduizmde varlıkların oluşumu, saf maddeden saf ruha doğru bir süreçle ifade edilir. Bu iki uç
arasında madde ve ruhtan oluşan varlıklar yer alır. Buna göre başlangıçta sadece Brahman vardı. Diğerleri ondan sudur ederek varlık sahasına çıkmıştır. Ancak bu oluşumun ne zaman ve niçin meydana
geldiği belli değildir. Çünkü o, zaman sürecinin dışındadır.
Varlıklar dünyası, cansız nesneler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar şeklinde kategorilere ayrılır.
Varlıkların Mutlak Ruh’a (Brahman) benzerlik oranı, insanlar kategorisinden aşağıya inildikçe azalır.
Ancak bu kategori içerisinde yer alanlar da aynı özelliklere sahip değildir.6
Hinduizmin en belirgin özelliklerinden biri kast sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir
inançtır ve Rigveda’ya dayanır. Kast, aynı işle meşgul olan, görev ve gelenekleriyle birbirine sımsıkı sarılan insanların meydana getirdiği birlik
anlamına gelir.7 Kastlar, tanrı Brahman’ın insan
şeklinde tasavvur edilen vücudunun farklı yerlerinden yaratılmıştır. Bundan dolayı insanların
Brahmanlar (Din Adamları)
farklı karakterlerde ve farklı işler yapmaya meyilli oldukları kabul edilir. Bu çerçevede herkesin öncelikle, kendi kastının gereklerini yerine
getirmesi gerekir. Bireyin şu andaki hayatında
çalışarak kastını değiştirme imkânı yoktur. Ancak daha üst kastlara mensup bir kimse olarak
yeniden dünyaya gelmek (reenkarnasyon) ise
kişinin içinde bulunduğu kastın gereklerini ek(İşçiler ve Hizmetçiler)
siksiz olarak yerine getirmesiyle mümkündür.8
Hint dinlerinde ahiret inancı; karma, tenasüh
Paryalar (Kast dışı kabul edilen ve toplumda hiçbir görevi ve hakkı
(ruh göçü ) ve defalarca dünyaya gelme (reenbulunmayan kimseler)
karnasyon) inancıyla bağlantılıdır. Hinduizmde
bu kavram “samsara” terimi ile ifade edilir. Bu
inanç sistemine göre tam olgunluğa ulaşamamış
kimseler öldükten sonra başka bir hayat yaşamaya devam ederler.
Hinduizmde bulunan karma inancı dünya hayatındaki ilişkileri düzenleyen ahlaki prensiplerdir.
Bu prensiplere göre dünya hayatında yapılan ameller, kişinin kaderine tesir eder ve tekrar vücut bulmasında rol oynar. Ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk
ARAŞTIRALIM
değil, bir varlıktan diğerine geçiştir. Ruhlar, ölümsüz ve
ebedîdir. Kişi, karma kanunu gereği iyi veya kötü davranışlarına göre ilahî, beşerî, hayvani ya da nebati vücutlar
şeklinde tekrar hayat bulur.9
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 287.
7 Osman Cilacı, Dünya Dinleri, s. 152.
8 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 288.
9 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 160.
78
Kast sistemi ve Hinduizm
arasında bir ilişki var mıdır?
Araştırınız.
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Yoga ve meditasyon da Hinduizmde önemli dinî kavramlardandır. Yoga, insanın beden,
zihin ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizidir. Meditasyon zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve bir rahatlama yöntemidir.
Hulul (enkarnasyon) ise tanrı Vişnu’nun insan
şekline girmesidir.
TARTIŞALIM
Hinduizmin belli bir kurucusu olmasa da
kutsal metinler bakımından oldukça zengindir.
Bunların dili ise çoğunlukla Sanskritçedir. 10
Hintlilerde ortak ibadet sembolü, “om”dur.
Om kelimesi, Vedaları okumaya başlamadan,
duadan, yemekten ve herhangi bir işe başlamadan önce söylenir.
Hinduizmde inek kültünü tartışınız.
Hinduizmde ibadet, tapınaklarda din adamları liderliğinde okunan ilahiler dışında temelde
bireysel bir faaliyettir. Hindu ibadetleri, evde günlük yapılanlar, özel durumlarda icra edilen törenler
ve ay takvimine göre yılın belli günlerindeki periyodik ibadetler olmak üzere üç gruba ayrılır.
BİLGİ KUTUSU
Nirvana (mokşa) terimi, kelime olarak mutlak sükûnet, aydınlanma,
özgürlük ve en yüksek mutluluk anlamına gelir. Terim olarak ise doğum-ölüm
girdabı ve bu sürecin sebep olduğu her türlü acı ve kederden kurtulup mutlak
aydınlanmaya kavuşmak demektir.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 282.)
Hint dininde hayatın her safhasını kapsayan diğer bazı ritüeller de vardır. Bunlardan biri de cenaze törenleridir. Hindular, ruhun ölmezliğine inandıkları için ölülerini gömmezler. Cesetleri yakarak küllerini kutsal kabul edilen
Ganj Nehri’ne dökerler. Cenaze törenlerinden ve bu törenlere katılanlara yapılan ikramlardan amaç, ölünün yeni bir ruhsal bedene
girmesine yardımcı olmaktır.
1.2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Budizm, MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da Buda tarafından kurulmuş bir dindir. Günümüzde yaşayan büyük dinler arasındaki
Budizm Hindistan’da doğmuş olmasına rağmen mensupları daha
10 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 98.
79
Hinduizmde kutsal sembol om
4.ÜNİTE
çok ülke dışında yaşamaktadır. Güney Asya ülkelerinde ve Uzak Doğu’da yaygın olan Budizm, bazı
Batı ülkelerinde özellikle yeni bir mezhep olan Zen-Budizm’le ilgi görmüş ve taraftar kazanmıştır.
Günümüzde üç yüz elli, dört yüz milyon civarında Budist olduğu kabul edilir.
Budizm, Hinduizmdeki Brahman şekilciliğine ve kast taassubuna karşı bir hareket olarak
ortaya çıkmıştır. Himalayaların eteğinde küçük
bir bölge hükümdarının oğlu olarak dünyaya gelen Buda’nın asıl adı “Siddharta Gautama”dır.
“Buda”, kendisine ilhama kavuşmuş, aydınlanmış, uyanmış anlamında sonradan verilmiş bir
lakaptır. Asıl ismi olan Siddharta ise “gayesine
ulaşan” anlamına gelmektedir. 11
TARTIŞALIM
Budizmin kurucusu Buda hakkında
bilgi toplayınız ve Buda’nın hayatındaki
değişim süreçlerini tartışınız.
Buda’nın doktrinine Pali dilinde “dhamma”
denilmektedir. O, ulaştığı hayat kanununu ilan
ettiğinde verdiği ilk vaazını “kanun tekerleğini
döndürmek” şeklinde açıklamıştır. Bu sebeple
tekerlek, Budizmin sembolü olmuştur. Buda,
iki aşırılık arasında orta yolu telkin etmiştir. İki
aşırılık ıstıraplı iken orta yolda, bilgi, kurtuluş
ve mutluluk vardır. Bu orta yol, kişiyi nirvanaya ulaştıracaktır. Nirvanaya ulaşmak için
kötü huylara sahip benliği, arzu ve ihtirası yok
etmek, hikmet olgunluğuna kavuşmak gerekmektedir. Kişi ancak nirvanaya ulaşarak tenasühten kurtulabilir.
Buda heykeli (Boghaya)
Istırabın kaynağı olan arzu ve ihtirasların giderilmesinde başvurulan “sekiz dilimli yol” Budizmin
temelini oluşturur. Bu sekiz madde, sila (ahlak), samadhi ( meditasyon) ve panna (hikmet) prensiplerinin geliştirilmiş hâlidir.
SEKİZ DİLİMLİ YOL
Doğru Bilgi
Kesin İman
Doğru Amaç
Doğru Düşünce
Doğru
Konuşma
Doğru
Davranış
Doğru
Meslek
Doğru
Sürekli Çaba
Doğru/Sürekli
Gözetim
Doğru
Konsantrasyon
Budizmde iman ikrarına “tri-ranta” (üç cevher) denir. Bu ikrar, “Buda’ya sığınırım, dhammaya
(doktrin) sığınırım ve sanghaya sığınırım” şeklinde ifade edilir.
Buda, son vaazında her şeyin geçici olduğu, bu sebeple gerçek kurtuluş için gayret edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Bu vaazından bir müddet sonra ölen Buda’nın cesedi yakılarak kemikleri ve
11 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 159.
80
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
kalıntıları stupalarda muhafaza altına alındı. Buda’nın öğretileri vefatından sonra bir
araya getirilmiştir. Budizm, en güçlü dönemini Magadha Kralı Aşoka’nın Budizmi kabul etmesinden sonra yaşamıştır. Bir devlet
dini hâline gelen Budizm, Hindistan dışında da yayılmaya başlamıştır. Aşoka, Budist
düşüncelerin, unutulmaması için bunları
Hindistan’ın çeşitli yerlerinde taş ve kaya
kitabelere yazdırtmıştır.12
Buda, vefat ettiği zaman geride ne bir kitap ne de bir vekil bırakmıştır. O, herkesin
kendi kendine ışık tutmasını istemişti. Ancak
kurmuş olduğu sangha teşkilatı onun öğretilerini yaşatmayı ve kayıt altına almayı üstlendi. Hindistan dışında Budizm; Çin, Burma, Seylan, Nepal, Tayland ve Japonya’da
yayılmıştır.
Buda heykeli ve Buda’nın cesedinin kalıntılarının saklandığı
stupalar
BİLGİ KUTUSU
Budizmin dört temel kutsal gerçeği şunlardır:
•
Hayat acı ve ıstıraplarla doludur ve bunlar dünyevi var oluşun temel
özelliğidir.
•
Acı ve sıkıntıların nedeni arzulardır.
•
Acı ve sıkıntıları sona erdirmek, arzu ve isteklerden vazgeçmeye bağlıdır.
•
Arzu ve isteklerin üstesinden gelmek ‘‘sekiz dilimli yol’’u izlemekle
mümkündür.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 321.)
1. 3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Sihizm, 16. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, İslam ve Hinduizm karışımı bir dindir. Millî
bir karaktere sahip olan Sihizmin kurucusu Guru Nanak’tır (1469-1539). Günümüzde Hindistan’da
önemli bir yer tutan bu dinin dünyanın çeşitli yerlerinde üyeleri bulunmaktadır.
İslam’ın Hindistan’da yayılmasıyla beraber bazı Hindular İslam’a girerken bazıları da Hinduizmi
İslam’la uzlaştırmaya çalışmışlardır. Bunlardan biri de İslami fikirlerin etkisinde kalan Nanak’tır.
O, bir din kurma iddiasında bulunmamıştır. Hinduizmin örf, âdet ve kültürünü tasfiye etmek, politeizmi, putçuluğu ve kast sistemini ortadan kaldırıp İslam ile Hinduizm arasında orta bir yol tutmak
istemiştir.
12 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 167.
81
4.ÜNİTE
Siyasi olarak başlayan bu hareket, daha sonra dinî bir şekil almıştır. İslam mutasavvıflarının etkisinde kalan Nanak, Kuzey Hindistan’da
vaazlarda bulunmuş ve “sinkretist” (uzlaşmacı)
Sih Hareketi’ni ortaya çıkarmıştır. O, İslam’ın
tek tanrı inancı gibi bazı hususlarından etkilenmiştir. Ona göre Tanrı; tek, ebedî, görünmez,
sözle anlatılmaz, her yerde hazır ve nazırdır.
Nanak, bununla birlikte Hint felsefesinden gelen maya ve nirvana tasavvurlarını benimsemiş, tenasüh fikrini kabul etmiş, fakat avataralara (tanrının bedenleşmiş görüntüsü) inanmayı
reddetmiştir.13
Sihler kendilerine has kıyafetleriyle toplum içerisinde
dikkat çekerler.
Tanrının birliği, ibadette ilahî adın tekrar tekrar zikredilmesi, çeşitli kastlardan insanların eşitliği, putlara tapınmanın kötülüğü, sevginin önemi ve rehber olarak “guru”ya (rehber) ihtiyaç bulunduğu şeklinde özetlenen bu dinî anlayış, Nanak tarafından herkes için uygun bir dille anlatılmış ve
hayat nizamı olarak sistemleştirilmiştir.
Nanak ölmeden önce en sadık öğrencisini
Sihlerin gurusu olarak kendisine halef tayin
etti. Onun telkin ettiği tenasüh inancı gereği,
ruhunun sırasıyla kendisini takip eden guruya
geçeceği fikri ortaya çıktı. Bunun için guruların hepsi Nanak’ın yeni tezahürü olarak görüldü. Bu silsile onuncu guru Gobind Singh’in
1708’de ölümüyle sona erdi.
LİSTELEYELİM
Sihizimde İslam ve Hinduiz
duizmin
etkileri nelerdir? Listeleyiniz.
•
İslam dininin tek tanrı inancının
etkileri gözükür.
•
.........................................
•
.........................................
Gobind, Sihleri askerî bakımdan güçlendirerek taraftarlarını bir cemaat halinde birbirleriye kaynaştırdı. Khalsa ismindeki bu cemaatin temel
esasları şunlardır:
•
Saç ve sakalın kesilmemesi.
•
Tarak takılması ve sarıkla onların intizamının sağlanması.
•
Diz altında bağlanan kısa pantolon giyilmesi.
•
Sağ bilek üzerine çelik bilezik takılması.
•
Kama taşınması.
Bu cemaate kabul edilenler sıkı bir disipline alıştırılırdı. Onlar, içki ve sigara içmez ve İslami
usulle kesilmiş eti yemezlerdi.14 Günümüzde Hindistan’daki Sihler, sayılarının azlna rağmen askerlik, taşımacılık, siyaset, spor, eğitim ve ekonomi alanlarında söz sahibidirler.
13 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 113.
14 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 115.
82
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
1. 4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkan dinlerden biri de Caynizmdir. Bazı bilginlere göre bir
mezhep, bazılarına göre ise bir tarikat olarak görülen Caynizm, millî bir karaktere sahiptir. Günümüzde, üç milyon civarında mensubu olduğu tahmin edilmektedir.
Caynizmin kökleri MÖ 8. yüzyıla kadar gider. Kşatriya sınıfından olan Parsva, inzivaya çekilmiş
ve aydınlanınca vaazlara başlamıştır. Parsva’nın ortaya koyduğu aydınlanma doktrini kendisinden
sonra Mahavira Vardhamana Cina (öl. MÖ 599) tarafından geliştirilmiş ve sistemleştirilmiştir. Bu
nedenle Cina’nın doktrinine Caynizm, taraftarlarına da Caynist denmiştir.
Aynı dönemlerde yaşamış olan Buda ile Cina’nın hayatları, inanç ve uygulamaları arasındaki benzerlik dikkati çeker. Her ikisi de din adamları sınıfına, onların ayin ve usullerine karşı olmakla beraber Hinduizmin ruh göçü teorisinden etkilenmişlerdir. Her iki hareket de çok tanrıcılığa, kast sistemine ve kurbanlara karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Budistlerle birçok yönden benzerlikleri
olan Caynistler, züht hayatına daha fazla önem verir. Budizm ise bu konuda daha müsamahakârdır.
Caynizm, Hinduizmin bazı özelliklerini ve mabet ayinlerinde din adamlarının rolünü kabul eder.
Ahimsa (aşırı züht)yı prensip olarak alır, her türlü varlığı öldürmeyi yasak eder. Bu sebeple ziraatla
uğraşmaz, iş hayatını tercih ederler. Beslenmelerinde biraz sebze ve meyve ile yetinirler. İyi bir Caynist içtiği suyu, aldığı havayı süzmek zorundadır. Bunun için de daima ağzında bir bez taşır, küçük
bir canlıyı öldürmemek için yürürken önünü süpürür.
MÖ 3. yüzyıldan itibaren rahipler arasında giyinmeyle ilgili tartışma, Caynistleri ikiye bölmüştür.
Mahavira’ya uyarak tamamen çıplak gezenler digambara (havayı elbise edinenler) diye isimlendirilmiş ve daha sonra Müslümanların etkisi ile vücudun belli bölgelerini örten bir kıyafeti benimsemişlerdir. Svetambara diye isimlendirilen ikinci grubun özelliği ise beyaz giyinmektir. İnanç bakımından
aralarında büyük farklılıklar yoktur. Yogayı uygular, Cina, Tirthankara (veli) ve azizlerin varlığına
da inanırlar.
Misyonerlik amacı gütmeyen Caynizmin hedefi, karmadan kurtulup nirvanaya ulaşmaktır. Bu
da Caynizmdeki beş yasağa uymakla gerçekleşebilir. Caynistlere göre bu dine uyanlar ölümsüz ve
ebedîdirler.
KARŞILAŞTIRALIM
Caynizmde ahlaki kurallar, ruhban sınıfında olmayanlarda bile oldukça katı olup beş başlıkta toplanır:
1. Öldürmemek.
2. Yalan söylememek.
3. Hiçbir şekilde çalmamak.
4. Mümkün olduğu kadar cinsî münasebetten kaçınmak.
5. Asgari derecede mal ile yetinmesini bilmek.
Caynizmin ve ilahî dinlerin ahlaki kurallarını karşılaştırınız.
83
4.ÜNİTE
Caynistlere ait bir mabet
2. Çin ve Japon Dinleri
Günümüzde, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın dışında Çin’de resmî niteliğe sahip üç din vardır.
Bu dinler Konfüçyanizm, Taoizm ve Budizmdir. Çin’in dışında Japonya’da doğup gelişen Şintoizm
ise dördüncü bir din olarak kabul edilir. Ayrıca Japonya’da Budizmden etkilenen Zen-Budizm ortaya
çıkmıştır.
2. 1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Çin’in büyük filozoflarından biri olan Konfüçyüs
(Kung Fu- Tzu, MÖ 551- 478) Konfüçyanizmin kurucusudur. O, hayatının ilk yıllarının yoksulluk içinde
geçmesine rağmen öğrenmeye olan merakı sebebiyle iyi
bir eğitim görmüştür. Yirmi yaşında öğrenci yetiştirmeye başlamıştır. Metodu, geçmişlerin hikmetini yorumlamaktır. Onun sisteminin temelinde insan fıtratının iyi
olduğuna inanmak ve bu fıtrata uygun davranmak yatar.
Konfüçyüs, hayatının son beş yılını meşhur eserlerini
kaleme almak, öğrenci yetiştirmek ve doktrinini öğretmekle geçirmiştir. Ölümünden sonra şöhreti yayılmış,
mezarı bir ziyaret yeri haline getirilmiştir.15
YORUMLAYALIM
“Ağırbaşlıysan saygı görürsün, cömertsen birçok şeyi elde
edersin, samimiysen halkın güvenini kazanırsın, doğru isen
çok şeyi başarırsın ve naziksen
başkalarından kolaylıkla yardım
görürsün.”
Konfüçyüs’ün mükemmel erdem olarak nitelendirdiği bu ahlaki ilkeleri yorumlayınız.
Konfüçyüsçülükte sosyal düzen ve sağlam bir toplumun oluşması için aile ve akrabalık bağları da son derece önemlidir. Konfüçyüsçülükte ahlaki yön,
diğer özelliklerden daha fazla ön plana çıkmakta ve bu durum, yöneticilerde idare sanatı, soylularda
15 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 60.
84
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
siyasi ahlak, halkta da geleneğe
bağlılık olarak gerçekleşmektedir.
Konfüçyüs’ün ahlak sistemi,
cemiyet ve millet içindir. Gayesi
ise milleti siyasi bir terbiye ile
saadete ulaştırmaktır. Konfüçyüs, dünyada ağırbaşlılık, cömertlik, samimiyet, doğruluk ve
nezaket gibi beş ilkeyi her şeye
uygulayabilme yeteneğine mükemmel erdem demektedir.
Konfüçyanizme ait bir mabet
Konfüçyüs, insanın rahat bir
hayat sürebilmesi için hayatın
her safhasında orta yolu tutması, aşırılıktan kaçınması, iyiliğe iyilik, kötülüğe karşı da adalet gösterilmesi gerektiğini ifade eder. Adaletin gerçekleşmesi, menfaati önler.
LİSTELEYELİM
İktidar sahibi olan kimselerin beş üstün şeye değer verip dört kötü
şeyden de kaçınması gerekir. Beş üstün şey:
•
•
•
•
•
Aşırı derecede harcama yapmadan faydalı olmak.
Halkına, pişmanlığa sevk etmeyecek görevler vermek.
Açgözlülük etmeden istediği şeyi almak.
Gururlu olmadan itibar kazanmak.
Korkutucu olmadan yüce olmaktır.
Dört kötü şey:
•
•
•
•
Halka bir şey öğretmeden ölüme sürüklemek, buna “zulüm” denir.
Onları haberdar etmeden ani olarak iş yüklemek, buna “baskı”
denir.
Acele olmayan emirler verip bunların hemen uygulanmasını
istemek, buna “gaddarlık” denir.
İnsanlara bir şey verirken hasis olmak, buna da “yersiz
davranmak” denir.
(Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 66.)
Yukarıdaki metinde Konfüçyüs’ün önerdiği ahlaki ilkeleri birer
kavramla listeleyiniz.
•
Tasarruflu olmak.
•
................................
85
4.ÜNİTE
Amirlerin riayet etmesi gereken temel esas, yönettiklerinin güvenini ve sevgisini kazanmaktır.
Ülkesini erdemlilikle yöneten hükümdar, kutup yıldızına benzer. O, halkını doğru yola iletir. Halk
doğru yola ulaşırsa kimse yanlış davranmaya cesaret edemez.
Konfüçyanizm, 1912 yılına kadar Çin’in resmî devlet dini olmuştur. Bu dine bağlı olanların çoğunluğu Çin’de, geri kalanları ise Japonya, Burma ve Tayland’da yaşamaktadır.16
2. 2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Taoizmin kurucusu “Lao-Tzu’dur. Lao-Tzu Konfüçyüs ile aynı yüzyılda yaşamıştır. Çu hanedanının son döneminde bölge muhafızı olan bir öğrencisi, ondan bir kitap yazmasını istemiş, o da, “Tao
Te King”i yazmıştır. “Tao” yaratıcı prensip, “te” insan fazileti, “King” de kitap demektir (Hikmete
Götüren Kitap). Bu kitap, bu güne kadar, bütün Taoist düşüncelerin kaynağı olup “Tao”nun ne olduğunu açıklamaktadır.
Lao-Tzu, öğretilerinde ahlaki değerler üzerinde de durmuştur. Ona göre insan ancak manevi faziletleriyle insandır. Örnek insan; iyi, merhametli, sadık, dürüst ve mütevazı olmalıdır. İnsan, tabiatın
sesine kulak vererek Tao’nun kanunlarına tabi olmalıdır. Çünkü memlekette ne kadar fazla şey yasaklanırsa millet o kadar fakir olur. İnsanlara karşı alınan tedbirler ne kadar ustalıkla hazırlanırsa o
kadar inanılmaz hileler ortaya çıkar. Ne kadar çok kanun ve emir bildirilirse o kadar eşkıya ve hırsız
zuhur eder.17 O, kibir ve gururu reddeder ve insanın ihtiraslarına esir olmamasını ister.
Taoizmde bu ahlaki prensipler sadece
fertler için değil, milletlerarası münasebetler için de geçerlidir. Saygı ve itaatle
her şeyin elde edilebileceği, hatta sevgi
ile düşmanların bile alt edilebileceğini
savunur ve bu sebeple savaşa da karşıdır.
Lao-Tzu’ya göre insanın kendine
hâkimiyeti, nefsini bilmesinden geçer.
Başkalarını bilenin zeki, kendini bilenin
akıllı, başkalarına karşı zafer kazananların kuvvetli, kendi nefsine karşı zafer
kazananların ise kudretli olduğunu belirtir.
Taoizme ait bir mabet
Taoizmde ölüm ve ölüm sonrasından
bahsedilmesine rağmen, cennet ve cehennem kavramı konusunda pek açıklık yoktur. Bununla beraber ruhun ölümsüzlüğü ve dünyada iyi
bir hayat sürenlerin Tao’yla beraber olacağı gibi anlayışlara rastlanır.
16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 26.
17 Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 162-164.
86
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
“Şin” Çin dilinde, tanrı, “ to
(tao)” da yol anlamında kullanılır.
Bu iki kelimenin birleşimi olan “Şinto” ise “tanrıların yolu” demektir.
Japoncada “Kami no miçi” şeklinde
ifade edilen Şinto terimi, Japonların eski dini inançlarını Budizmden
ayırmak için kullanılmıştır.18
Şintoizm, diğer dinlere tepki
göstermeyen bir dindir. Bir kurucusu da bulunmayan Şintoizmde
tabiat güçlerine ve ruhlara tapınma
vardır. Bu inanca göre her şeyde bir
ruh bulunur. Şintoizmde insan kavrayışının üstündeki varlıkları ifade
etmek üzere “kami” (üstün, yüksek)
Japonya’da Şintoistlere ait bir tapınak
kelimesi kullanılır. Ruhun ölümden
sonra yaşadığına ve ataların nesilleri koruduğuna inanılır. Ölen herkes kami olur; ama her kami tanrı olmaz. Güneş tanrısının neslinden
geldiğine inanılan imparatorlar da tanrı olarak kabul edilir.
Şintoistlerin kutsal kabul ettikleri Kojiki ve Nihongi denilen vakayinameleri vardır. Çin yazısının
kabulüne kadarki dönemlerle ilgili olaylar sözlü olarak rivayet edilmiştir.
Şintoizmde bilinen anlamda put yoktur. Tanrılara, tapınaklarda onları sembolize eden nesneler
vasıtasıyla tapınılır. İbadet, tapınakta veya evde yapılır.
Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Bununla birlikte asıl olan Japon
olmaktır. Japon dilinde din ve milliyet eş anlamda kullanılmaktadır. Japon halkı, belli bir dinden daha
çok geleneksel halk inançlarının etkisi altındadır. Evlilik merasimleri Şinto tapınaklarında rahibin
huzurunda yapılır. Cenaze işlerini ise Budist rahipler idare eder.
3. Diğer Dinler
3.1. Zerdüştlük
Zerdüşt, MÖ 6. asırda ortaya çıkan Zerdüştlük dininin kurucusudur. Soylu bir aileden gelen Zerdüşt, İran’da doğmuştur. Zerdüşt, İran
dinleri üzerinde önemli bir etki bırakmıştır.
Tek tanrılı bir inanç telkin ettiği için onu, vahiy
NOT EDELİM
Zerdüşt, Zarathustra’nın Yunanca karşılığıdır. (Zarath güzel,
doğru; ustra develer demektir. Güzel develere
sahip olan anlamını ifade eder.)
18 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 222.
87
4.ÜNİTE
alan bir peygamber olarak kabul edenler vardır.
Gathalar diye adlandırılan kutsal metinler ona
dayandırılır. 19
Zerdüşt, eski İran’a tevhit inancını getirmiştir. Onun getirdiği din, tek tanrı inancına
dayanmaktadır. Ondan önce İranlılar, bir kısım
tanrılara tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı ve
insanı uyuşturan bir kutsal içkiyi içerek uygulanan haoma (bütün âlemi sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı) kültürünü devam
ettirmekteydiler.
Zerdüşt, dünyayı kurtarmak üzere faaliyete
geçtiği zaman, yüce tanrı Ahura Mazdah’a ibadet, feriştehlere (meleklere) hürmet, kötü güçlere (şeytanlar gibi) lanet ve iyilikte yarış gibi
konuları, öğretisinin temeli yapmıştır.
Zerdüşt’ün temsilî resmi
Zerdüştlüğe göre âlemin gayesi yalanın ve kötülüğün hakikat tarafından yok edilmesidir. Zerdüşt, yüce tanrı olarak inandığı Ahura Mazdah ile
yakın irtibatta bulunduğunu söylemiştir. Ona göre âlemde mücadele eden iki ruh bulunur. Ahura
Mazdah, bu iki ruhtan iyi olanla beraberdir. İnsanoğlu da bu iki ruhtan birini seçmek zorundadır. Bu
seçim onun kaderini belirleyecektir.
Ahura Mazdah, önce manevi bir nur olarak
kabul edilirken Zerdüşt’ten sonra bu manevi
nur, ateş olarak düşünülmüş ve böylece ateş
kültü olan Mecusilik gelişmiştir.
ARAŞTIRINIZ
Zerdüştlüğe neden Mecusilik
denmiştir?
Araştırınız.
d
Ahura Mazdah’ın yanında altı büyük melek bulunmaktadır. Ameşa Spentalar ( Kutsal
Ölümsüzler) denilen bu melekler iyi akıl, adalet, ilahî irade ülkesi, tevazu, mükemmeliyet ve ölümsüzlük şeklinde Ahura Mazdah’ın sıfat ve fonksiyonları olarak telakki edilir.
Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta da kötülük
ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır. Zerdüştlüğe göre, insanları, hayvanları,
öldürmek büyük günahtır. Zina da yasaktır.
3.2. Kabile Dinleri
Gelişmiş bir hayat tarzına ulaşamamış, geçimlerini avcılık, balıkçılık ve toplayıcılık gibi uğraşlarla sağlayan küçük topluluklara kabile denir. Kabileler, günümüzde genel olarak Afrika, Avustralya,
Pasifik Okyanusu, Cava, Brezilya gibi bölgelerde bulunmaktadır.
19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 116.
88
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
İlkel kabile dinlerinde çeşitli kavramlar vardır. Bunlar her kabilede değişik kelimelerle ifade
edilse de özde aynıdır. İlkel kabile mensupları kendilerinin görünmez kuvvetlerle kuşatıldığına
inanırlar. Bunlardan “mana” gizli bir gücü, saklı bir enerji kaynağını ifade etmek için kullanılan
bir kelimedir.
BİLGİ KUTUSU
Manaya sahip bulunduğuna inanılan ve taşıyanlara güç verdiği kabul edilen
değişik taşlar, zincirler, muskalar, maskotlar ve kaba tasvirlere “fetiş” denir. Fetiş
kelime olarak “yapılmış” anlamındadır. Muskalar, tılsımlar ve uğur getirdiği kabul edilen şeylerin fetişizmden kaldığı ileri sürülmektedir.
Yüce tanrı ve yaratıcı varlık inancı kabilelerde ortak inançlar arasındadır. Ancak bu üstün varlığı tasavvur şekilleri farklıdır. Bu yüce Tanrı, hükmeder veya daha aşağı derecede bulunan ruh ve
tanrıları yönetir. O, insanları ve her şeyi yaratandır. Yüce Tanrı’ya ancak büyük felaketlerde dua
edilir.
“Tabu” haram anlamına gelen bir kelimedir. Tutulması tehlikeli ve yasaklı şeylerin dokunulmazlığını ifade eder. Mana inanışının tabi bir sonucu olarak “mana”ya sahip olan bir kimse, bir yer
ve nesne tabu kabul edilir.
“Totem” kelime olarak alamet, işaret anlamına gelir. Terim olarak ise genellikle ilkel kabile
mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız varlıklara verdikleri bir
isimdir. Toteme, kabilelerin büyük atası olarak inanılır. Aynı toteme bağlı kimseler kenARAŞTIRINIZ
di aralarında evlenemezler. Totem yenilmez,
Totemizm ve mitoloji kavramtabu kabul edilir ve ona dokunulamaz.
ları
la neyi ifade eder? Araştırınız.
“Şaman”, kabilelerde dinî ayin ve törenlerle meşgul olan, büyü yapan, gelecekten haber
veren ve çoğu zaman kendinden geçerek ruhlar alemiyle iletişim kurabilen kimselere verilen bir isimdir.
“Büyü” tabiatüstü güçlerle bağ kurarak belirli bir gayeye ulaşmak veya bir durumu gerçekleştirebilmek için kendilerinde gizli güçler olduğu kabul edilen kişiler tarafından uygulanan bir
işlemdir.20 İlk kabilelerde din ile büyü birlikte yaşarken toplumlar şehirlileştikçe büyü bilimsel bir
yapıya bürünmüştür.
“Efsane” ve “mit” kelimeleri Yunanca “mitos”tan (hikâye, masal) dilimize geçmiştir. Bunlarla,
tanrı, kahraman ve kâinatın oluşumu ile ilgili hikâyeler anlatılır.
“Ayin” bir dinin pratiği ve uygulanması ile ilgili kurallar ve törenler bütünüdür. Kabilelerde,
birçok farklı amaçla geleneksel törenler yapılır. Bu törenlerde danslara da yer verilir. Kabile mensupları, ruhi durumlarını danslar aracılığıyla dışa vururlar.
20 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 76.
89
4.ÜNİTE
KARŞILAŞTIRALIM
GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN
BAZI KABİLE DİNLERİ
DİNKA DİNİ
AİNU DİNİ
MAORİ DİNİ
GA DİNİ
Güney Sudan
Japon Adaları
G. Pasifik Adaları
(Polinezyalılar)
Gana
Kutsal kitapları ve yazılı
kaynakları yoktur.
Belli bir kabileye ait
olup kabilesinin adıyla
anılırlar
Mahalli bir
özelliğe sahiptir.
Bir din kurucusu
bulunmaz.
Büyüye ve büyücüye
aşırı ilgi gösterilir.
YAŞAYAN KABİLE DİNLERİNİN
ÖZELLİKLERİ
Farklı şekillerde ifade edilen
bir yüce tanrı anlayışı vardır.
NAMBALAR
DİNİ
Güney Pasifik
Melekula Adası
Ruhun çeşitli şekillerde
yaşadığına inanmakla birlikte
bir ahiret inancı yoktur.
Kabile fertlerinin başka bir
din seçme şansı yoktur.
Günümüzde yaşayan kabile dinlerinin temel özelliklerini yukarıdaki şemadan inceleyiniz
ve diğer dinlerle karşılaştırınız.
3.3. Eski Türk İnançları
İslamiyetten önce bazı Türk boylarının, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Mecusilik, Musevilik
ve Hristiyanlık gibi dinleri benimsedikleri görülür. İslam öncesi Türklerin geleneksel dinlerinde Gök
Tanrı inancı hâkim unsurdur. Türklerin geleneksel inanç ve ibadetlerinden bahsedilirken Batılı etnologların etkisiyle bu inanca “Şamanizm” deniliyordu. Bu kavram, gerçekte eski Türk inançlarını
ifade etmemektedir.21 Ancak Eski Türklerde tanrı inancı “Henoteizm”di. Bu deyim, birçok tanrının
varlığını kabullenmekle birlikte bunlardan birine
tapınmayı ifade eder. Tanrının her şeye gücü
BİLİYOR MUYDUNUZ?
yeter ve o, sadece iyilikten hoşlanır. Türklerde
Orhun Kitabeleri’nde de Türk ha“tanrı” kelimesi, eskiden hem “gök” hem de
kan ve beyleri, daima kendilerini ve
“ilah” anlamında kullanılıyordu. Farklı bölgemilletlerini koruyan Gök Tanrı’ya
lerde, tanrı için Ülgen, Ülgön, Kuday, Tanaşükrederlerdi. Başardıkları işlerden
bahsederken,
“Tanrı’nın inayetiyle”
ra, Tura, İdi, Çalap ve Bayat gibi terimler de
demeyi
ihmal
etmezlerdi.
kullanılmıştır.22
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Eski Türk inançlarında “dağ kültü”, Gök
Tanrı anlayışıyla ilgilidir. Dağların, Tengri’nin
Dinler Tarihi, s. 105.)
21 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 104.
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 530.
90
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
makamı olduğuna inanılır. Dolayısıyla Türkler
için dağlar, göller ve ırmaklar ruhları olan canlı
varlıklardır.
Su kültü de Eski Türk inançlarında önemli
yer tutar. Su; yetiştirici, saf ve temizdir. Bilgiyi,
aklı ve gücü sembolize eder. 23
Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında
aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir.24
Bunlar, bir yandan iyi ruhların insanlar için faydalı, hayırlı tesirlerini devam ettirmeye, diğer
yandan da çeşitli çarelere başvurarak kötü ruhların zararlı faaliyetlerini önlemeye çalışırlar.
İlkel kabilelerde totemler
Eski Türkler, hastalık gibi ölümü de kötü
ruhların bir eseri sayarlardı. Altay Türklerine
göre yeraltı dünyasının hâkimi olan Erlik, yeryüzüne gönderdiği Aldaçılar vasıtasıyla, insanların ruhunu yakalatarak hayatlarına son verdirirdi. Yakutlar da ölümü insan ruhunu, kötü
ruhların kapması ile açıklarlar.
Eski Türk inançlarında, ölen için duyulan acı, çeşitli şekillerde ve bazı merasimlerle ifade edilirdi.
Örneğin Kırgızlarda ölünün gömüldüğü gün, dul kalan zevcesi ile kızları saçlarını keserlerdi. Hunlar
da kabile reislerini sırmalı elbiseler içinde gömerlerdi.25
Eski Türklerde önemli inançlardan biri de dağ kültüdür.
23 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 87.
24 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 93.
25 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 110-113.
91
4.ÜNİTE
Tanrı
İnancı
Peygamberi
veya
Kurucusu
Kutsal
Kitabı
Öldükten
Sonraya
İnanç
(Ahiret
İnancı)
Mensupları
Daha Çok
Nerede
Yaşamaktadır?
Farklı
Milletlerden
Mümin
Kabul
Ederler mi?
Sihizm
Budizm
Caynizm
Hinduizm
Şintoizm
Konfüçyanizm Taoizm
Dinin Adı
TAMAMLAYALIM - KARŞILAŞTIRALIM
Hint ve Doğu Asya dinleriyle ilgili olarak yukarıdaki tabloyu tamamlayınız ve ortaya
çıkan bilgiler ışığında bu dinleri karşılaştırınız.
92
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hint Yarımadası dinlerinin benzer özellikleri nelerdir? Açıklayınız.
2. Budizm ve Caynizmin ortaya çıkış sebepleri nelerdir? Sıralayınız.
3. İlkel kabile dinlerinin temel özellikleri nelerdir? Belirtiniz.
4. Türklerin İslam’ı kabul etmelerinde eski inançlarının etkisi var mıdır? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Hint Yarımadası dinlerinden değildir?
A) Hinduizm
B)Budizm
C) Zerdüştlük
D) Caynizm
E) Sihizm
D) Zerdüştlük
E) Taoizm
2. Aşağıdakilerden dinlerden hangisinde kast sistemi vardır?
A) Konfüçyanizm
B) Budizm
C) Hinduizm
3. Aşağıdaki dinlerden hangisi İslam’dan etkilenmiştir?
A) Budizm
B) Sihizm
C) Zerdüştlük
D) Şintoizm
E) Caynizm
4. Aşağıdakilerden hangisi Çin ve Japonya’da yaygın olan dinlerden biri değildir?
A) Konfüçyanizm
B) Caynizm
C) Zerdüştlük
D) Şintoizm
E) Budizm
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Totem, om, yoga, meditasyon, nirvana.)
1. Genellikle ilkel kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız
varlıklara verdikleri isimlere …………. denir.
2. İnsanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizine …………., zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve rahatlama yöntemine de ……………. denir.
3. Hintlilerde ortak ibadet sembolü olan Vedaları okumaya başlamadan, duadan, yemekten ve
herhangi bir işe başlamadan önce söylenen kelimeye ……………. denir.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…) Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında
aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir.
2. (…) Totem yenilir, tabu kabul edilmez ve evcilleştirilebilir.
3. (…) Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta
da kötülük ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır.
4. (…) Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Şintoizmde asıl
olan Japon olmaktır.
93
5.ÜNİTE
DİNLERDE İNANÇ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. İslam inanç esaslarının temeli olan tevhit inancı hakkında bilgi toplayınız.
2. Peygamber, din kurucusu, ahiret ve Mesih kavramlarının anlamlarını
sözlükten öğreniniz.
3. Kur’an’ı- Kerim, Peygamberimiz zamanında hangi yollarla korunmuş
ve sonraki dönemlere bozulmadan nasıl aktarılmıştır? Arkadaşlarınızla
konuşunuz.
94
DİNLERDE İNANÇ
1. Tanrı İnancı
Yazılı kaynaklar ve arkeolojik bulgular, tarih
boyunca herhangi bir tanrı inancına sahip olmayan bir toplum bulunmadığını göstermektedir.
Yaratılıştan günümüze kadar, insanların bir kısmı tek, bir kısmı da birden fazla tanrı inancına sahip olmuştur. Tek tanrıcılığa monoteizm,
çok tanrıcılığa ise politeizm denilmektedir. Çok
tanrıcılığın hâkim olduğu inançlarda genellikle
tanrıların içlerinden biri, en büyük tanrı kabul
edilmiştir. Nitekim ilkel kabile dinlerinde bile
totemist, animist inançlar, büyü ve atalar kültü
yanında bir de yüce tanrı anlayışı vardır.1
TARTIŞALIM
İslam’a göre din Hz. Âdem ile
başlamıştır. Hz. Âdem ilk peygamber olup insanlara tek tanrı (tevhit)
inancını öğretmiştir. Zaman içinde din
anlayışının bozulmasıyla tek tanrının yanında başka tanrılara da inanma anlayışı
(şirk) ortaya çıkmıştır.
Darwin’in evrim anlayışını dine uyarlayan pozitivistlere göre ise tanrı inancının kaynağında insanın tabiat karşısındaki zayıflığı bulunmaktadır. İlk zamanlar
birden fazla tanrıya inanan insanlar, bilgi
ve güçlerinin artmasına bağlı olarak tek
tanrıya inanmaya başlamışlardır. Bu süreç, insanın tanrıya ihtiyaç duymayacağı
zamana kadar sürecektir.
Tek tanrılı dinlerde tanrı, zaman ve mekân
ötesi bir varlıktır. Her şeyi o yaratmıştır. Yaratılmış hiçbir varlık ona benzemez. Onun eşi ve
benzeri yoktur. İslamiyet ve Yahudilik, tek tanrılı dinlerin en somut örnekleridir. Çok tanrılı
dinlerde ise bazen tanrıların sayısı binleri, hatta
milyonları bulur. Nitekim Şintoizmde milyonlarca tanrı bulunmaktadır.2
Yukarıdaki metinden hareketle bu iki
yaklaşımı karşılaştırarak tartışınız.
KARŞILAŞTIRALIM
1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette
Tanrı İnancı
Musa bin Meymun’un
belirlediği on üç maddelik iman esaslarından tanrı ile ilgili olanlar şunlardır:
Yahudilik, aynı kaynaktan gelen İbrahimî
dinlerin en eski olanıdır. Yahudi kutsal kitaplarında iman esasları ile ilgili kesin bilgi olmayışı Yahudiler açısından problem olarak görülmüştür. Yahudiliğin inanç esasları konusunda
din bilginleri tarafından çalışmalar yapılmıştır. Fakat Yahudi bilgini Musa bin Meymun’a
(1135- 1204) kadar bu faaliyetlerden bir sonuç
alınamamıştır. Musa bin Meymun, Yahudiliği
savunmak için Müslüman ve Hristiyanlara karşı
İslamiyetteki “amentü”ye benzeyen on üç maddelik iman esası belirlemiştir.3
• Tanrı birdir ve ondan başka tanrı yoktur.
• Tanrı her şeyi yaradan ve onlara hükmedendir.
• Tanrı bir cisim değildir ve hiçbir biçimde
tasvir edilemez.
• Tanrı, ezelî ve ebedîdir.
• İbadet, sadece Tanrı’ya mahsustur; ona
ortak koşulamaz.
• Tanrı, insanın bütün işlerini ve düşüncelerini bilir.
• Tanrı, emirlerini yerine getirenleri
mükâfatlandırır, getirmeyenleri ise cezalandırır.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 237.)
Yahudilik, tek tanrı inancına önem verir.
Tevrat’ta konuyla ilgili olarak, “Dinle ey İsrail!
Yukarıdaki metni okuyarak İslam’daki
Allah inancı ile karşılaştırınız.
1 Günay Tümer, Abdurrahim Küçük, Dinler Tarihi, s. 462.
2 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69.
3 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 256.
95
5.ÜNİTE
Allah’ımız Rab, bir olan Rab’dir.”4 denilmiştir. Yahudiliğe göre tanrı hiçbir yaratılmışa benzemediği
için asla resmi ve heykeli yapılamaz. Onun adı gereksiz olarak zikredilemez. İbadet yalnızca ona
yapılır. Tanrı’nın Elohim ve Yahve şeklinde iki tane ismi vardır. Elohim onun gazap tarafını, Yahve
ise rahmet tarafını ifade eder. Yahudiler, Tanrı’nın isimlerini söylemekten çekinirler. Bu yüzden ona
“Ha-şem ve Adonay” diye seslenirler. Yahudilere göre Tanrı Yahve (Yahova) Yahudileri diğer insanlardan üstün yaratmıştır.5
Hristiyanlık, Yahudilikten doğmasına rağmen ondan oldukça farklı bir tanrı inancına sahiptir.
Hristiyanlar tek tanrıya inandıklarını söylemekle birlikte Hz. İsa ve kutsal ruhun da tanrı olduğunu
kabul ederler. Onlara göre aynı özden türeyen üç tanrı vardır. Buna teslis (trinite/üçleme) denir.
Teslis; baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşur. Hristiyanlar teslisi, “üç kişilikte tek bir Tanrı”nın varlığı
olarak ifade ederler. Üç ayrı varlığın tek bir varlık olarak açıklanması akli olarak mümkün değildir.
Bu nedenle Hristiyanlar bu konunun ancak imanla idrak edilebileceğini söylerler.6 Bazı Hristiyan teolog (ilahiyatçı)lar ise baba tanrı dışındaki tanrısal varlıkları mecazi kabul ederek tek tanrı anlayışını
savunurlar. Ne var ki bu yaklaşım Hristiyanların kutsal kitaplarına terstir. Bundan dolayı da genel
kabul görmemiştir.
Hristiyanlıktaki teslis anlayışının birinci unsuru olan baba tanrı; ezelî, ebedî, her şeye güç yetiren,
her şeyi bilen, her şeyi yaratan ve merhamet sahibi bir varlıktır.
Teslisin ikinci unsuru ise oğul İsa’dır. Oğul
İsa, baba tanrının insan bedenine geçmiş kelamıdır. Dolayısıyla oğul İsa, baba tanrıyla aynı
cevherden olan tanrıdır. Günümüzdeki Hristiyanların çoğunluğuna göre baba tanrı, insanlara olan sevgi ve merhameti sebebiyle onların
arasında İsa’nın bedenine girerek (hulul) Mesih İsa şeklinde bulunmuştur. İsa, Tanrı’yla insanlar arasında yegâne ara bulucudur. O, çift
tabiatlı bir varlıktır. Bir anneden dünyaya gelmesi sebebiyle bir insan, baba tanrının çocuğu
olması hasebiyle tanrıdır. İsa, insanlığın Hz.
Âdem’den beri devam eden asli günahlarını bağışlatmak için bedenini feda etmiştir. Böylece
onun insan olan tarafı çarmıhta son bulmuştur.
Fakat ilahî yönü devam etmektedir. Ona kulluk, baba tanrıya kulluktur.
BİLGİ KUTUSU
Hz. İsa, Yahudilere gönderilmiş bir peygamberdir. Ona inananlar ilk zamanlarda tevhit inancını
savunuyorlardı. Hz. İsa da
diğer insanlardan farklı görülmüyordu.
Pavlus’un bu dini kabul etmesiyle birlikte
Hz. İsa’nın Tanrı olduğu, Hz Âdem’in işlediği günah sebebiyle insanların günahkâr
doğduğu gibi anlayışlar dine sokuldu. Fakat
bu anlayışa karşı çıkanlar da oldu. İskenderiye Piskoposu olan Arius (280-336), tevhidi
savunarak İsa’nın Tanrı olduğunu reddetti.
Bir ara Bizans İmparatorluğu’nun resmî anlayışı da monoteizme dayanıyordu. Zaman
içinde Arius’un görüşü azınlıkta kaldı. 325
yılında yapılan İznik Konsülü’nde Arius’un
görüşleri kabul edilmedi ve Arius aforoz
edildi.
Teslisin üçüncü unsuru kutsal ruhtur. 381’de
(Muhammed Ataurrahim, Bir İslam Peygamberi
yapılan İstanbul Konsülü’nde kutsal ruhun da
Olarak Hz. İsa, s. 112- 113.)
tanrı olduğu ilan edilmiştir. Böylece Hristiyan
inancının temelini teşkil eden teslis tamamlanmıştır. Kutsal ruh, baba tanrı ile aynı özden olmakla beraber mahiyeti farklıdır. O, diğer iki tanrı gibi ezelî olup insanların kalbinde ve evrende ya4 Kitab-ı Mukaddes,Tesniye, 6/ 4.
5 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69.
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 95.
96
DİNLERDE İNANÇ
şayan tanrının kendisidir. Baba tanrı bütün işlerini
onunla yapar ve kudretini onunla gösterir. O, ayrıca
insanları iyiliğe yönlendirerek kötülüklerden uzak
kalmalarını sağlar.
İslam’ın iman esasları Kur’an-ı Kerim’de pek
çok ayette açıklanmıştır. Ayrıca Peygamberimizin
hadislerinde de iman esasları bir arada zikredilmiş
ve bunlara Müslümanların amentüsü denilmiştir.
İmanın ne olduğunu soran bir kimseye Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “İman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe, kadere, hayır ve şerri Allah’ın yarattığına inanmaktır.”7 İslam’ın iman esasları oldukça
sade ve anlaşılır niteliklere sahip olup evrenseldir.
İslamiyet, tanrı inancı konusunda tek tanrıya
inanmaya büyük önem vermiş ve bu inancı tevhit
Darü’l-Hadis Camii (Edirne)
olarak isimlendirmiştir. İslam’a göre hiçbir noktada yaratılmışlara benzemeyen Allah, meydana gelen her şeyin sebebi ve yaratıcısıdır. Hiçbir konuda
onun ortağı yoktur. Onun bilgi ve kudreti dışında hiçbir şey meydana gelmez. O, hiçbir şeye muhtaç
değildir. Kur’an’da yaratıcının özel ismi Allah olup onun çeşitli yönlerini gösteren sıfat isimleri vardır. Bunlara Esmaü’l-Hüsna ( Güzel İsimler) denir.
İslam’daki tek tanrı anlayışına en yakın din Yahudiliktir. Fakat Yahudilikte yer yer antropomorfist
(insan görünümlü) tanrı tasvirleri görülmektedir. Yahudilikte tanrı için kutsal kitaplarında, dinlenme,8
bahçede gezinme,9 pişman olma,10 görünme11 gibi ifadeler kullanılır. İslam bu yaklaşımları asla kabul
etmez. Zaman ve mekândan münezzeh olan Allah, diğer varlıklarda bulunan bu gibi özelliklerden
uzaktır. Ayrıca Yahudiliğin yaratıcısı, millî bir özelliğe sahiptir.12 Diğer insanlara karşı Yahudileri
her zaman korur. Oysa İslam’a göre Allah, herkesin ilahı olup kulları arasında ırka dayalı bir ayrım
yapmaz.
LİSTELEYELİM
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin tanrı anlayışlarıyla ilgili özellikleri listeleyelim.
Yahudilik
............
............
Hristiyanlık
............
............
7 Müslim, İman, 1.
8 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 2.
9 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 8.
10 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 6 / 7.
11 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 12 / 7.
12 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 17 / 9.
97
İslamiyet
Tevhit
............
5.ÜNİTE
İslam, tanrı inancı konusunda Yahudilik gibi Hristiyanlıktan da ayrılır. Hristiyanlık üçlü tanrı
anlayışını kabul ederek monoteizmden uzaklaşmış ve politeizme yaklaşmıştır. Bazı mezhepler dışında Hristiyanlar kilisede oğul tanrıya ait resimler bulundurarak bunlarla saygı göstermişlerdir.
Bu yaklaşım tarzını Yahudilik ve İslamiyet reddetmiştir. Kur’an, Hristiyanlıkta savunulan tanrının
İsa’nın bedenine enkarnasyonunu da reddeder. İslam’a göre Allah, zaman ve mekândan münezzeh
olan, müteal (aşkın) bir varlıktır.
İslam’ın Allah anlayışı deistlerin tanrı anlayışıyla da uyuşmaz. Deistlere göre evreni yüce bir tanrı
yaratmıştır. Fakat bu yaratıcı, insanların işlerine karışmaz. Onlara akıl vermiş ve iyi ile kötüyü birbirlerinden ayırmalarını istemiştir. İslam’daki yaratıcı dinamiktir.13 Evrendeki hiçbir olay, onun yaratıcılığı
olmadan açıklanamaz. Kullarına kendi aralarından peygamberler göndermiş, onları dünya ve ahiret
konusunda aydınlatmıştır. O, her an kullarının yanındadır.
İslam, panteizmin tanrı anlayışını da reddeder. Panteizme göre tanrı, tabiattaki herşeyin içinde
bulunmaktadır. Tabiattaki her şeyin içinde tanrı bulunmaktadır. Tabiatın dışında bir tanrı yoktur.
İslam’a göre tabiatta bulunan her şey Allah’ın eseridir. Fakat Allah evrenin bir parçası değildir. O,
bütün varlıkların ötesinde bir varlıktır. Evrendeki her şey onun varlığına ve birliğine delil olmakla
birlikte onun keyfiyeti bilinemez. Çünkü sonlu bir varlığın, ezelî ve ebedî bir varlığı tam olarak idrak
edebilmesi imkânsızdır.14
1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı
Hinduizmin tanrı tasavvuru açık ve net değildir. Hinduizmin kutsal kitaplarında, birçok tanrının
isim ve görevlerinden bahsedilir. Bundan dolayı Hinduizm çok tanrılı bir din olarak tanımlanmıştır.
Tanrıların en üst tabakasını, yaratıcı tanrı Brahma, koruyucu tanrı Vişnu ve cezalandırıcı tanrı Şiva
oluşturmaktadır.
Hinduizmde bu tanrılar dışında da pek çok tanrı bulunmaktadır. Bununla birlikte Hinduizmin
kutsal kitapları olan Vedalarda, tek tanrı inancını ifade eden cümleler de bulunmaktadır. Örneğin
Rigveda’daki “Onu, İndra, Mitra, Varuna ve Agni diye çağırdılar. Bilgeler onu farklı isimlerle çağırsalar da hakikat birdir.” ifadesi Hinduizmin
tek tanrı inancına işaret eder. Ayrıca VedalarBİLGİ KUTUSU
da tanrı Brahma’nın ezelî ve ebedî, zaman ve
Hinduizmdeki üç tanrının dışında
mekândan münezzeh, doğurulmamış, insanönemli bazı tanrılar ve görevleri
şunlardır:
lar tarafından idrak edilemeyen bir varlık olSurya, Savitar: Güneş tanrıları.
duğundan da bahsedilir.15
Soma: Ay Tanrısı.
İslam bilgini Biruni’ye göre Hinduizmde
Vayu: Rüzgar Tanrısı.
aydınların ve halkın din anlayışı birbirinden
Yama: Ölüler âleminin Tanrısı.
farklıdır. Brahmanlarda tek tanrı anlayışı
Agni: Ateş Tanrısı.
Varuna ve Mitra: Kozmik düzeni sağlayan tanmevcuttur. Onlara göre tanrı hiçbir varlığa
rılar.
benzemeyen bir varlık olup onun her şeye
İndra: Savaş Tanrısı.
gücü yeter. Oysa halk pek çok tanrıya inanır
(Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 154.)
ve onların heykellerini yapar. Biruni’ye göre
13 Rahmân suresi, 29. ayet.
14 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 15.
15 Swami Nikhilananda, Hinduizm, s. 27- 33.
98
DİNLERDE İNANÇ
Hint Kıtası’nda ilk önce tevhidî bir din anlayışı mevcutken zaman içinde meydana gelen yozlaşmayla çok tanrılı din tasavvuru ortaya çıkmıştır.16
Hinduizme tepki olarak ortaya çıkan Budizm, tanrı konusuna ilgisiz kalmıştır. Fakat Buda’nın
tanrı inancını reddettiğini gösteren bir bilgi de yoktur. Budizmin üzerinde odaklandığı konu, insanın
acı ve ıstıraplarından kurtularak nirvanaya ulaşmasıdır. Buda, Hinduizmde bulunan antropomorfist
tanrı inancına ve tanrıların heykellerinin yapılBİLGİ KUTUSU
masına karşı çıkarak17 tanrı adına yapılan heykellerin kırılmasını istemiştir. Ne var ki sonraki
Çin’de yaygın dinlerden biri
yüzyıllarda bazı Budistler, Buda’nın heykelKonfüçyanizmdir. Bu dinin kurulerini yaparak onu tanrı kabul etmişlerdir. Bu
cusu Konfüçyüs, metafizik konudurum özellikle Mahayana Budizminde açıkça
larla fazla ilgilenmemiştir. Onun
görülür. Bu mezhebin yaygın olduğu ülkelerde
asıl ilgi alanı erdemli bir toplum meydana
çeşitli tanrı tasavvurları bulunmaktadır. Onlara
getirmektir. O, yaşadığı dönemin sosyal pargöre Buda, tanrı veya tanrıların en büyüğüdür.
çalanmışlığına son vererek iyi insanlardan
Budizmin diğer mezhebi Theravada, tanrıyla
oluşmuş bir toplum meydana getirme gayilgilenmemektedir. Tanrı konusundaki bu belirretindedir. Bununla birlikte onun bir tanrı
sizlik nedeniyle Budizmin tanrısız bir din oldu18
anlayışına sahip olduğu bilinmektedir. Geleğu görüşünde olanlar vardır.
neksel Çin anlayışında insanlar tanrılara ve
Hinduizm kökenli diğer bir din de Caykutsal ruhlara inanırlar. Konfüçyüs, büyük
nizmdir. Bu din, evrenin bir yaratıcısı olduğuoranda geleneğin takipçisi olmasına rağmen
nu kabul etmemekle birlikte tanrıların varlığını
bu varlıkları reddetmiştir. Daha önceden
benimser. Caynistlere göre tanrısal varlıklar,
Çinliler tarafından yüce tanrı için “Şang-ti”
güçlerine göre göklerin çeşitli tabakalarında
ve “Tien” kelimeleri kullanılmıştır. Konfüçotururlar. Bazı tanrılar uzun ömürlü olmakla
yüs de bunlardan Tien kelimesini “her şeye
birlikte ölümsüz değildir. Gökler âleminin üshâkim olan tanrı” anlamında kullanmıştır.
tünde bir yer daha vardır ki burada kurtulmuşOna göre Tien, her türlü iyiliğin, ölüm ve
lar oturur. Bu makam, tekrar dünyaya gelme
hayatın kaynağıdır. Tanrı her şeyi görmekte
zahmetinden kurtulanlar içindir.19
olup bütün işlerinde insanlarla beraberdir. O,
Hint Kıtası’nda, Hinduizm ve İslam’ın senyasaları koyar. Tien, iyi davranışlar sergitezinden meydana gelen Sihizm, monoteist bir
leyenlerin ömrünü uzatabildiği gibi erdemdindir. Sihlere göre Allah vardır ve birdir. Buli davranışları da mükâfatlandırmaktadır.
nunla birlikte Tanrı ölümlü olan insan tarafınKonfüçyüs’e göre yerde bulunanlar, göğün
dan tam olarak idrak edilemez. Allah, varlığıemrine uygun yaşamalıdırlar. Çünkü göğü
nın fark edilmesi için insana akıl ve anlayabilgücendiren bir kimsenin dua edecek başka
me yeteneği vermiştir. Allah, her yerde hazır ve
bir yeri olamaz.
nazırdır. Her şey onun varlığını gösterir. Sih(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 388, 389;
ler, Tanrı’yı “Nam”,”Rama” ve “Allah” diye
Konfüçyüs, Konuşmalar, s. 27.)
isimlendirirler.20
16 Günay Tümer, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, s. 175-178.
17 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 353.
18 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 71
19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 178.
20 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 183; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 463.
99
5.ÜNİTE
Lao-Tzu’un düşüncesinin temeli, misDEĞERLENDİRELİM
tik bir panteizmdir. Taoist ahlak zühde dayanır.
Tao, dünyayı yöneten sebeptir, insan onu bilmeLao-Tzu’nun tanrı anlayışı
lidir. Tao, âlemden önceki yaratıcı prensiptir. O,
ile İslam’ın Allah anlayışını degörülemez, işitilemez ve kavranılamaz. O, ezelî
ğerlendiriniz.
ve ebedîdir, kendiliğinden vardır. Her şeyi yaratan ve besleyen odur, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Başka güçlerle rekabet etmez. Dolayısıyla insanlar da Tao gibi rekabet ve hırstan uzaklaşırlarsa
iyi bir hayata sahip olurlar. Tao, bazen “ana” diye de isimlendirilir. Çünkü her şey ondan gelir.
Tao’dan bir, birden iki (Yin ve Yang), ikiden üç (Yin, Yang ve Nefes) doğar. Üçten ise evren yaratılır.
Taoizmde Tao ile beraber bir de “te” kavramı vardır. Te, Tao’nun tabiattaki her şeyi değiştiren
gücüdür. Bütün varlıkları Tao meydana getirir. Te ise onları besler, büyütür, madde olarak şekil
verir, kuvvetini tamamlar. Bundan dolayı bütün varlıklar Tao’yu yüceltir ve Te’ye değer verir.
Lao-Tzu’dan sonraki yıllarda Taoizmin tanrı anlayışında büyük değişiklikler meydana geldi. Bu
din, yayılma esnasında Çin’de varlık gösteren Budizm ile büyük bir rekabete girişti. Fakat Taoizme
inananlar Budizm’le ilişkilerinde onların çok tanrılı din anlayışının etkisinde kalarak evrenin ilahlarla dolu olduğu sonucuna ulaştılar.21
Japonların millî dini olan Şintoizm, politeizmin hâkim olduğu dinlerdendir. Bu dinde politeist tanrı anlayışı yanında animist tanrı inancı da mevcuttur. Tanrı ve ruh gibi varlıklar “Kami” kelimesiyle
ifade edilmiştir. Şintoistlere göre dünya, birbiri üzerinde duran üç tabakadan oluşur. Bunlar gök, yer
ve yer altıdır. Her üçünde de tanrılar oturur. Ancak yer altında ölüler ve devler bulunur. Şintoistlere
göre birçok Japon adası tanrıların evliliğinden doğmuştur.22 Japonya’da tanrıların sayısı milyonlarla
ifade edilir. Dağ, ırmak, ağaç, gök gürültüsü, rüzgar ve ateş ilahları olduğu gibi her çeşit meslek sahibinin de bir ilahı vardır. Hemen hemen her nesne bir ilaha bağlıdır. Bununla birlikte en büyük tanrı
Amaterasu (Güneş Tanrıçası)’dur. İmparatorun soyunun ondan geldiğine inanılır.23
Eski Türk dinleri de Doğu Asya din grubuna girmektedir. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan
Türk boyları çeşitli din anlayışlarını kabul etmişlerdir. Uygurlar Mani dinini, Hazar kıyısınBİLGİ KUTUSU
da bulunan Hunlar Museviliği, Bulgarların bir
Eski Türkler, yüce tanrı ankısmı ise Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini
lamında en çok “Tengri” kelibenimsemiştir.24
mesini kullanmışlardır. Zamanla bu kelime tanrıya dönüşerek
Geleneksel Türk dinleri ile ilgili açık bir bilgünümüze kadar gelmiştir.
gi bulunmamaktadır. Orhun Abideleri gibi geç
Bununla birlikte çeşitli Türk boylarında,
dönem yazılı kaynaklarda ise monoteizmin izleÜlgen (Ulu), Bay Ülgen (Zengin Ulu), Kurine rastlanmaktadır. Şurası da bir gerçek ki taday, Tanara, Tura, Idi, Ugan, Çalap ve Bayat
rih boyunca Türklerin hayatında tanrı, merkezî
gibi kelimeler de telaffuz edilmiştir.
bir öneme sahip olmuştur. Türkler, her zaman
“yüce tanrı” anlayışını öne çıkarmışlardır.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Dinler Tarihi, s. 105.)
Doğu Asya dinlerinden bir diğeri de Zerdüştlüktür. Ari ırktan olan eski İranlılar, Zerdüştlüğü
21 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 407.
22 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 222, 223.
23 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 65; Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 463.
24 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 57; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 103.
100
DİNLERDE İNANÇ
kabul etmeden önce kendileriyle aynı ırktan olan Hindularla aynı inancı paylaşıyorlardı. Zerdüşt, İranlılara tek tanrı esasına dayalı bir din öğretti. Zerdüşt’ün getirdiği anlayışa göre tanrı yüce ve bir olup
maddi bir yapıya sahip değildir. Ahura Mazdah, merhametli, her şeyi bilen, her yerde hazır olan ve
değişmeyendir.25 Sonraki dönem Avesta yazılarında, iyi olan şeylerin Ahura Mazdah, kötü olan şeylerin
ise şeytani kuvvet olan Ehrimen, diğer adıyla Angra- Mainyu tarafından yaratıldığı belirtilmektedir.
Ehrimen, emrindeki şer kuvvetlerle evreni kaplamıştır. Bu anlamda iyilik tanrısı ile kötülük tanrısı arasında amansız bir savaş sürmektedir. Bu savaşın sonunda Ahura Mazdah galip gelecek ve evren nurla
dolacaktır.26 Bu ikili tanrı anlayışına dualizm (seneviyye) denir.27
ÇÖZÜMLEYELİM
Aşağıdaki tabloyu çözümleyiniz.
Eski Türk
İnançları
Kabile Dinleri
Zerdüştlük
Şintoizm
Taoizm
Konfüçyanizm
Caynizm
Sihizm
Budizm
Hinduizm
Monoteizm
X
Politeizm
Panteizm
2. Peygamber ve Din Kurucusu İnancı
İnsanların inandıkları dinlerin kaynağı ya vahye ya da insan düşüncesine dayanmaktadır. Vahiy kaynaklı dinlerde Allah, insanlardan seçtiği peygamberlerle dini insanlara ulaştırmıştır. Bazı
insanların düşünceleri de zaman içinde dinî bir şekil kazanmış ve insanlar tarafından benimsenmiştir. İnsan kaynaklı bu dinlere beşerî dinler denir ve isimlerini kurucularından alır. Beşerî dinler,
kurucusu sayılan kişilerin görüşleriyle şekillenmiştir. Bu dinlerden çoğunun kurucusu bilinmekle
birlikte Hinduizm, Şintoizm ve ilkel kabile dinlerinin din kurucuları bilinmemektedir. Vahye dayalı dinlerin kaynağı Allah’tır. Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi kendi görüşlerini katmadan
insanlara tebliğ ederler. Onlar, dinin nasıl yaşanacağı konusunda insanlara örnek olmuşlardır. Bu
yönüyle beşerî dinlerin kurucusu sayılan insanlarla peygamberlerin konumları farklıdır.
Peygamber inancı, İslam’ın iman esaslarındandır. Kur’an’da, Müslümanların bütün peygamberlere iman ettiği açıkça vurgulanır. Bakara suresinin 285. ayetinde konuyla ilgili olarak şöyle
buyrulur: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman
ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın
25 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 472.
26 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 121- 123.
27 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 81.
101
5.ÜNİTE
peygamberlerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabb’imiz, affına sığındık! Dönüş sanadır.’ dediler.”
Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanların yaptığı gibi peygamberler arasında ayrım yapmazlar. Her
bir peygamberin Allah katında diğer insanlardan daha değerli olduklarına inanırlar. Ne Yahudilerin
peygamberlere büyük günah isnat etmelerini28 ne de Hristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmalarını29
kabul ederler. Hz. İsa, diğer insanlar gibi Allah’ın bir kulu, diğer peygamberler gibi de Allah’ın bir
elçisidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle açıklanır: “İsa şöyle dedi: Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.”30
Yahudilerin kutsal kitaplarında inanç esasları belirtilmemiştir. Bununla birlikte onlar da peygamberlere iman ederler. Fakat Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler.
Hristiyanların kutsal kitaplarında da peygamberlere iman konusunda belirleyici bir ifade bulunmaz. Bu nedenle Hristiyan olmak için peygamberlere iman zorunlu değildir. Bununla birlikte onlar
Yahudi peygamberleri kabul ederler. Hristiyanlar Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler. Ayrıca Hz. İsa da onlara göre bir peygamber olmayıp teslisi oluşturan unsurlardan Tanrı’nın oğlu
konumundadır.
Bu üç İbrahimî dinin dışında, MÖ 6. yüzyılda İran’da ortaya çıkan Zerdüştlükte de peygamberlik
inancı bulunur. Zerdüşt’ün bir peygamber olduğuna inanılır. Tanrı Ehrimen ona Avesta isimli kitabı
indirmiştir.
2.1. Hz. Musa
Hz. Musa, Yahudilere göre en büyük peyTARTIŞALIM
gamberdir. Onun bu öneminden dolayı Yahudiliğin bir adı da Museviliktir. Kabul edilen
Batı ülkelerinde yazılan kitapların
anlayışa göre Hz. Musa, MÖ 1250’li yıllarda
bazılarında Hinduizm ve Budizm gibi
yaşamış olup Levi kavmindendir. Tevrat’a göre
ifadelerin yanında Muhammedizm ifadesi de kullanılmaktadır. Sizce bu kulHz. Musa İsrailoğullarının Mısır’daki esareti
lanım
doğru mudur? Tartışınız.
sırasında doğmuştur. Onun doğduğu yılda, İsrailoğullarından doğacak bir çocuğun firavunun
hâkimiyetini sona erdireceği kehaneti yayılmıştır. Bunun üzerine firavun tarafından erkek çocuklar
öldürtülmüştür. Allah’tan aldığı ilhamla Hz. Musa’nın annesi onu bir sepet içinde Nil Nehri’ne bırakmış ve çocuk, firavun (II.Ramses)’un kızı tarafından bulunarak saraya getirilmiştir. Hz. Musa’nın
kız kardeşi, saraya gelerek çocuğu emzirmesi için bir kadın bulabileceğini söylemiştir. Firavunun
kızı, bu teklifi kabul edince çocuğun öz annesi saraya gelerek çocuğunu emzirmiştir.31
Hz. Musa’nın çocukluk dönemiyle gençlik döneminin bir kısmı sarayda geçti. Bu süreçte İsrailoğulları Mısırlılar tarafından hor görülüyordu. Hz. Musa bir gün bir Mısırlının bir Yahudiyle kavga ettiğini gördü. Kendi ırkından olan kimsenin yardım istemesi üzerine olaya karışan Hz. Musa
hata ile Kıpti’yi öldürdü. Bunun üzerine Mısır’ı terk ederek Midyan ( Kur’an’da Medyen)32’da
28 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 19/30-36.
29 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 10/30-38; 13/3.
30 Meryem suresi, 30. ayet.
31 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış,1/8-22; 2/1-7.
32 Tâ-Hâsuresi, 40. ayet.
102
DİNLERDE İNANÇ
bulunan bir kâhin (Kur’an’da Şuayp peygamber)33in yanına sığındı. Onun yanında uzun zaman
kalan Hz. Musa, onun kızlarından biriyle evlendi.34 Onun sürülerini otlatırken Tanrı onu Horep’te
peygamber seçti ve İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmasını istedi.35 Harun’u da ona yardımcı verdi. Musa ve Harun, firavuna gelerek İsrailoğullarını Kenan diyarına götürmek istediklerini, bunun Allah’ın emri olduğunu söylediler. Firavun ve onun etrafında bulunan kimseler Hz.
ARAŞTIRINIZ
Musa’nın çağrısına olumsuz karşılık vererek
Hz. Musa ve sihirbazlar arasınonu toplum düzenini bozmakla suçladılar. Fida geçen mücadeleyi Kur’an’dan
ravun, Hz. Musa ve Hz. Harun’u insanların göaraştırınız.
zünde küçük düşürmek istiyordu. Bu nedenle
onlardan mucize göstermelerini istedi. Harun
(Kur’an’da Musa) değneğini atınca yılan oldu. Bunun üzerine firavun, meşhur sihirbazlarını çağırdı. Onlar da değneklerini attılar ve onların değnekleri de yılan oldu. Fakat Harun’un yılanı onların
hepsini yuttu. Sihirbazlar ve firavun böylece büyük bir yenilgiye uğradı. Firavun ve yanındakiler
inatlarına devam ederek onlara izin vermedi. Daha sonra Hz. Musa’nın bahsettiği bazı felaketlerin meydana gelmesiyle firavun, Hz. Musa’nın İsrailoğullarını götürmesine izin verdi. Hz. Musa
başkanlığında İsrailoğulları giderlerken firavun, görüşünden dönerek onları takip etmeye koyuldu.
Onlar mucizevi olarak Kızıldeniz’den geçiyorlardı ki firavun da askerleriyle onları takip etti. Fakat Kızıldeniz’in eski şeklini almasıyla firavun ve ordusu boğuldu. 36
Hz. Musa, İsrailoğullarını firavunun zulmünden kurtararak Filistin (Kenan) bölgesine getirdi. Orada İsrailoğullarının özgür bir toplum
olarak dinlerini yaşamalarını sağladı. Fakat
KARŞILAŞTIRALIM
Kur’an’ın beyanına göre Hz. Musa, kavmi
Yahudi inancına göre
tarafından devamlı zor durumda bırakıldı. O,
Hz. Musa bütün peygamberlerden üstündür.
Sina Dağı’nda Rabb’inden vahiy aldığı sırada
Onun dışındaki peygamberlerin tamamı sakavmi Samiri adlı kişinin yaptığı puta tapındece bir eğitici ve mürşittir. Oysa Hz. Musa,
maya başladı.37
ideal bir yönetici, hâkim ve peygamberliğin
bütün özelliklerine sahip olan bir peygamYahudilere göre Hz. Musa’nın getirdiği din
berdir. Onlara göre diğer peygamberler, yalnesholmamıştır. Kendinden sonra İsrailoğullanızca Allah’ın dilediği zaman vahiy alabilirrından gelen peygamberler ona gelen dine herler. Hz. Musa ise Rabb’iyle her istediğinde
hangi bir şey eklemeksizin veya ondan bir şey
iletişim kurma ve onunla konuşabilme niçıkarmaksızın onun dinine uymuşlardır. Onlateliklerine sahiptir. Yahudiler Hz. Musa’nın
ra göre esasında Allah, Hz. Musa’nın dininin
çok sayıda insanın onun mucizelerini gördışında bir din göndermemiştir. Sonuç olarak
mesi sebebiyle bu konuda da diğer peygamberlerden üstün olduğuna inanırlar
Yahudilere göre Allah, dini insanlığa Hz. Musa
kanalıyla öğretmiştir. Kendinden önce gelenler
Yukarıdaki peygamber anlayışı ile İslam’ın
onu müjdelerken sonra gelenler ise ona gelen
peygamber anlayışını karşılaştırınız.
dini tebliğ etmişlerdir.38
33 Kasas suresi, 25. ayet.
34 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/11-17.
35 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1-13.
36 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 7/9-12; 12/12-14; 14/21-31.
37 Tâ-Hâsuresi, 85,86. ayetler.
38 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 237- 238; Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı
Dinler Tarihi, s.71,72.
103
5.ÜNİTE
İLAHÎ DİNLERE GÖRE
HZ. MUSA
YAHUDİLİKTE
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen dinin aslı hiç
bozulmamıştır.
HRİSTİYANLIKTA
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen din neshedilmiştir.
İSLAM’DA
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen dinin aslı
bozulmuştur.
2.2. Hz. İsa
Hz. İsa, miladi takvimin başlarında, Filistin’in Nasara kasabasında, Yahudi soyuna mensup olarak
doğdu. Kur’an ve İncillere göre Hz. İsa’nın doğumu babasız olarak gerçekleşti. İncil’e göre Meryem bu
sırada Yusuf ile nişanlı olup Hz. İsa’nın mucizevi şekilde doğumu Allah tarafından kendisine bildirilmiş
ve o da hanımına sahip çıkmıştır.39
Yahudiler, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesini kabul etmediler ve Meryem’i iffetsizlikle
itham ettiler. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması gibi mucizeleri de onların görüşlerini değiştirmedi.40
Hz. İsa’nın çocukluk ve gençlik dönemleriyle ilgili İncil’de ve Kur’an’da fazla bilgi yoktur. Hristiyanlar, Hz. İsa’nın akrabası vaftizci Yahya (Yahya Peygamber) tarafından vaftiz edilerek otuzlu yaşlarda
tebliğe başladığını kabul etmektedir.
Hz. İsa’nın tebliğ faaliyetleri, o günkü otoriteleri rahatsız etmiştir. Özellikle Yahudi din adamları,
onun din anlayışından ve mevcut Yahudiliğe yaptığı eleştirilerden büyük bir rahatsızlık duymuşlardır.
Onu engellemek amacıyla bağlı bulundukları Roma idaresine onu şikâyet etmişlerdir. Bu süreçte Hz.
İsa ve ona tabi olanlar (havariler) gizli tebliğ yapıyorlardı. Hristiyanlığa göre havarilerden biri olan Yahuda İşkariyot, Hz. İsa’ya ihanet ederek onların yerlerini Romalı
idarecilere bildirmiştir. İşkariyot, Yahudi din adamlarını Hz. İsa
ve arkadaşlarının saklandıkları yere götürerek Hz. İsa’nın Romalı
askerlerce yakalanmasını sağlamıştır. Hz. İsa yargılanmış ve Romalı Vali Pilatus, Yahudi din adamlarının ısrarı sonucu onu cezalandırmıştır. Hristiyan inancına göre Hz. İsa, Kudüs’te çarmıha
gerilerek öldürülmüş ve akşama doğru gömülmüştür. Tanrı’nın
iradesiyle pazar sabahı dirilmiş ve kırk gün havarilerin arasında
yaşamıştır. Daha sonra göğe yükselerek baba olarak isimlendirdiği Tanrı’nın sağına oturmuş ve Hristiyan cemaati koruması için
kutsal ruhu onlara göndermiştir.41
Hristiyanlara göre Hz. İsa, doğumu ve hayatındaki olağanüstü
bazı durumlardan dolayı diğer insanlardan farklıdır. O, Allah’ın
oğlu konumunda bir tanrıdır. O, bir peygamber değildir. Hristiyanlığın bugünkü şekliyle oluşmasında başrolü oynayan Pavlus
ise bir peygamber konumundadır. Çünkü onun, tanrı İsa’dan vahiy aldığına inanılır.42
39 Kitab-ı Mukaddes Luka,1/26-38; Luka 2/21-40.
40 Meryem suresi, 27-29. ayetler.
41 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.3.
42 Kitab-ı Mukaddes Resullerin İşleri, 26/13-18.
104
Hz. İsa ve Hz. Meryem figürü
(Ayasofya/İstanbul)
DİNLERDE İNANÇ
İslam, Hz. İsa’nın doğumu ve tabiatı konusunda Hristiyanların görüşlerini kabul etmez.
İslam’a göre onun babasız olarak dünyaya gelmesi Hz. Âdem’in babasız ve annesiz olarak
doğmasına benzer. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de
şöyle açıklanır:
OKUYALIM DÜŞÜNELİM
Hz. Muhammed, Müslümanları kendisine insanüstü
özellikler atfetmeme konusunda uyarmıştır. Sahabelerin kendisini aşırı övmesi karşısında şöyle
buyurmuştur:
“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı
aşırı surette övdükleri gibi sakın sizler de
beni övmede aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz
ki ben ancak bir kulum. Onun için bana
Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz.”
‫ِﻴﺴﻰ ِﻋ ْﻨ َﺪ ﱠ‬
َ ‫ﺍﺏ ﺛ ﱠُﻢ َﻗ‬
ٍ ‫ِﻦ ﺗُ َﺮ‬
‫ﺎﻝ ﻟَ ُﻪ‬
ْ ‫ﺍﷲِ َﻛ َﻤﺜَ ِﻞ ﺁ َﺩ َﻡ َﺧ َﻠ َﻘ ُﻪ ﻣ‬
َ ‫ﺇِ ﱠﻥ َﻣﺜَ َﻞ ﻋ‬
ُ
ُ
َ
‫ﻮﻥ‬
ُ ‫“ ﻛ ْﻦ ﻓﻴَﻜ‬Şüphesiz Allah katında (yaratılış-
ları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in
durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘Ol!’ dedi. O da hemen oluverdi.”43
Müslümanlar Hz. İsa’nın babasız olarak Hz.
(Buhari, Enbiyâ, 50.)
Meryem’den dünyaya gelmesi konusunda HrisHz. Muhammed bu uyarısıyla hangi
tiyanlarla hemfikirdirler. Fakat Hristiyanların
mesajları vermiştir? Düşününüz.
ona olan sevgilerinin aşırılığı sebebiyle onu tanrı
olarak görmelerini reddederler. İslam, Allah’ın
dışında hiçbir varlığı tanrı olarak kabul etmez ve bu anlayışı (şirk), en büyük günah olarak kabul eder.
Hz. Muhammed, Hristiyanların içine düştüğü tehlike konusunda Müslümanları uyarmıştır.
İLAHÎ DİNLERE GÖRE
HZ. İSA
YAHUDİLİKTE
- Onu peygamber olarak kabul
etmezler.
HRİSTİYANLIKTA
- O, babasız olarak
Meryem’den doğmuştur.
- Allah ona tanrısallık vermiştir.
- O, İncil yazarlarına vahyetmiştir.
İSLAM’DA
- O, babasız olarak
Meryem’den doğmuştur.
- O, bir kul ve peygamberdir.
- Ona İncil adlı kitap
vahyolunmuş olup kitabın
aslı bozulmuştur.
2.3. Hz. Muhammed
Hz. Muhammed, Allah’ın gönderdiği son peygamberdir. 571 yılında Mekke’de dünyaya gelen Hz.
Muhammed, küçük yaşta yetim ve öksüz kalmıştır. Onun bakımını önce dedesi Abdülmuttalip, onun
vefatıyla amcası Ebu Talip üstlenmiştir. Gençliğinde amcasıyla birlikte ticaretle meşgul olmuştur.
Hz. Muhammed, çocukluğundan itibaren, güzel ahlakı ile toplumun beğenisini kazanmıştır. Onu
takdir eden Mekkeliler, “Muhammedü’l- Emin (Güvenilir Muhammed)” sıfatını kendisine layık
görmüşlerdir. Hz. Peygamber; yalan, aldatma, insanlara zulüm gibi huy ve davranışlardan uzak durmuş ve putlara tapmamıştır.
Hz. Muhammed, yirmi beş yaşında Hz. Hatice ile evlenmiş ve ticaretle uğraşmıştır. Mekke toplumunun şirk anlayışı ve kötü davranışları onu her zaman rahatsız etmiştir. Kırk yaşına ulaştığında ilk vahyi almış ve çevresindeki insanları İslam’a davet etmiştir. Bu davet karşısında Mekke’nin
43 Âl-i İmrân suresi, 59. ayet.
105
5.ÜNİTE
ileri gelenleri sert tepki göstermişler ve onu
NOT EDELİM
davetinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Bu
Peygamberimizin kul ve elçi
çabalar onun tebliğini engelleyememiştir. Ona
olduğu
en güzel şekilde kelimeiinanan insanların çoğalması sebebiyle de onu
şehadette şöyle ifade edilmiştir:
öldürmeye karar vermişlerdir. Bunun üzeri“Tanıklık ederim ki Allah’tan başka
ne Hz. Muhammed, iman edenlerle birlikte
ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki
622’de Medine’ye hicret etmiştir. İslam dini
Muhammed onun kulu ve elçisidir.”
Medine’de hızla yayılmıştır. Peygamberimiz
vefat ettiği zaman Arap Yarımadası’nın büyük çoğunluğu Müslüman olmuştu.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in insanüstü bir varlık olmadığını ifade eder. Onu diğer insanlardan ayıran en önemli yön, Allah’tan vahiy almasıdır. Konuyla ilgili bir ayette, “De ki: Ben
yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilahınızın, tek bir ilah olduğu vahyolunuyor.”44
buyrulur.
Hz. Muhammed, tüm insanlığa gönderilen bir peygamberdir. Bu nedenle o, insanlığa evrensel
mesajlar getirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici
ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”45 buyrularak onun tüm insanlığın peygamberi olduğunu vurgulanmıştır. O, Hz. Âdem’den başlayan peygamberler silsilesinin son
halkasıdır. Cenab-ı Allah, Ahzâb suresinin 40. ayetinde onun son peygamber olduğunu açıkça vurgulamıştır. “Muhammed sizden herhangi birinin babası değil; fakat Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” Ondan sonra başka bir peygamber ve Kur’an’dan sonra başka bir kitap
gelmeyecektir. Kur’an, insanlık tarihinde orijinalliğini koruyabilen yegâne ilahî kitaptır.
İLAHÎ DİNLERE GÖRE HZ.
MUHAMMED
YAHUDİLİKTE
- Onu peygamber
olarak kabul etmezler.
HRİSTİYANLIKTA
- Onu peygamber olarak
kabul etmezler.
İSLAM’DA
- O, insanlara gönderilmiş son peygamberdir.
- Ona vahyolan Kur’an günümüze aslı
bozulmadan gelebilen tek kitaptır.
- O, bütün insanlık için örnek bir
şahsiyettir.
2.4. Buda, Nanak, Parsva ve Mahavira
Budizmin kurucusu olan Buda, MÖ (563-483) tarihleri arasında bugün Kuzey Hindistan’la Nepal
sınırları arasında bulunan bir bölgede yaşamıştır. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Soylu bir aileye mensup olan Buda’nın asıl adı Siddharta (başarılı/gayesine ulaşmış), aile lakabı ise Gautama’dır.
Buda’nın hayatı ile ilgili bilgiler, kendisinden sonraki dönemlerde oluşmuştur. Rivayete göre
Buda’nın annesi Maya, Buda’nın doğumundan önce bir rüya görmüş ve bu rüyada ona doğacak olan
oğlan çocuğunun ileride meşhur bir mürşit olacağı bildirilmiştir.46
44 Kehf suresi, 110. ayet.
45 Sebe suresi, 28. ayet.
46 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 160.
106
DİNLERDE İNANÇ
Buda’nın gençlik yılları, sarayda halktan uzak olarak
mutluluk içinde geçmiştir.47 Ancak günün birinde saray
dışına çıkmış ve tanık olduğu dört durum, onun hayatında köklü bir değişime sebep olmuştur. Beli bükülmüş
bir ihtiyar, acılar içinde kıvranan bir hasta, bir dilenci ve
ölen bir kişiyi görünce bütün neşesini kaybetmiş ve hayatın boş olduğunu düşünmüştür. Önce hayatın gaye ve
anlamını öğrenmek için Hindu din adamları olan Brahmanlara müracaat etmiştir. Fakat onlardan öğrendiği
bilgilerden tatmin olmayan Buda, bir ormanda inzivaya
çekilmiştir. Ormanda üzerinde bulunan mücevherleri çıkarıp hizmetçisine vermiş ve onu at ile geri göndermiştir.
Saçlarını kökünden keserek suya atmıştır. Altı yıl boyunca hayatın anlamını öğrenmeye çalışmış ve sıkı bir züht
hayatı yaşamıştır. Daha sonra bu derece ağır züht hayatı
yaşamanın doğru olmadığı kanaatine vararak bu hayatı
Budist bir rahip
bırakmıştır. Bundan sonra hayatın gaye ve anlamını aramak için başka yollar aramıştır. Kendini tefekküre vermiş, uzun zaman hiç ayrılmadan “bodhi” denilen bir “incir” ağacının altında derin düşüncelere dalmıştır. Sonunda orada aydınlanmış ve kendisine
aydınlanmış anlamına gelen “Buda” sıfatı verilmiştir. Buda, yedi yıllık bir arayıştan sonra hakikate
ulaşmıştır. Buda, bu aydınlanmadan sonra ulaştığı hakikatleri başka insanlara da anlatmıştır. Kırk beş
yıllık bir tebliğ faaliyetinin ardından MÖ 483 yılında vefat etmiştir.
Buda ile aynı asırda yaşayan Mahavira, Caynizmin kurucusu kabul edilir. Asıl adı Vardhamana (mutlu) olup MÖ 6. yüzyılda Hindistan’ın
Bihar eyaletinde doğmuştur. Anne ve babasının
ölümünden sonra, otuz yaşında ailesini terk
ederek kendini züht ve riyazete vermiştir. On
üç yıl süren sıkı bir riyazetle aydınlanmıştır.
Bundan sonra ona Cina (Fatih) veya Mahavira
(Büyük Kahraman) unvanı verilmiştir. O, ömrünün kalan kısmını, keşfettiği hakikatleri ve
kendisinden önceki yirmi üç Tirthankara’nın
öğrettiklerini yeniden yorumlayarak halka anlatmakla geçirmiştir. O, Parsva’nın dinî kurallarına bağlı olarak yaşamakla birlikte onun
öğretilerini yenileyip geliştirmiştir.48Asketizmi
(çilecilik) hayatının bir parçası hâline getiren
Mahavira, MÖ 470’li yıllarda aralıksız oruç sonucunda ölmüştür.
BİLGİ KUTUSU
Parsva, MÖ 8. yüzyılda
yaşamış olup hakkında
fazla bilgi mevcut değildir. Hindistan’a bağlı
Benares’te doğmuştur. Hayat hikâyesi
Buda ve Mahavira ile benzerlik gösterir. Her üçü de Kşatriya (Prensler ve
Savaşçılar) kastındandır. Çile içinde
yaşamayı bir hayat felsefesi hâline getiren Parsva, bu yaşantı sonucunda aydınlanmış ve öğrendiklerini insanlara
anlatmaya başlamıştır. Caynizmde 24
tane Tirthankara (Yol Gösteren) vardır.
Bunların yirmi üçüncüsü Parsva’dır.
(Dinler Tarihi, Günay Tümer,
Abdurrahman Küçük, s. 107.)
47 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 309.
48 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 358, 359; M
ircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 74.
107
5.ÜNİTE
Nanak da Buda ve Mahavira gibi Hint Kıtası’nda yaşamış bir din kurucusudur. Nanak, 1469’da
Pakistan sınırları içerisinde bulunan Lahor yakınlarındaki Talvandi köyünde doğdu. O, Hindu bir aileden olup yüksek bir kasta sahipti. Çocukluk dönemiyle gençlik döneminin bir kısmı bu köyde geçti.
Çocukluğunda geleneksel Hindu eğitimi aldı. Köyünde evlendi ve iki çocuk sahibi oldu. Bir müddet sonra köyden ayrılarak Sultanbur şehrine gitti. Burada Müslüman bir idarecinin yanında çalıştı.
Nanak, çoğunluğu Hindulardan oluşan Hindistan’da,
İslam’ın insanlar üzerinde etkili olduğu bir dönemde
yaşadı. Dolayısıyla hem Hindu hem de İslami gelenekten etkilendi. Nanak, boş zamanlarında inzivaya
çekilerek derin düşüncelere dalardı. Rivayete göre
günün birinde, yaratıcı, korku ve düşmanlıktan uzak,
doğmamış, zatı ile var olan Tanrı’yı idrak etti. Bu gerçeği insanlara anlatmak ihtiyacını hissederek yaşadığı
şehri terk etti. Çeşitli yerleri gezerek “tek ve gerçek
olan Tanrı” hakkındaki görüşlerini insanlara anlattı.
Vaazlarıyla meşhur oldu. Nanak’ın Hinduizm ve İslamiyeti sentezleyen fikirlerinden Sihizm adlı yeni bir
din oluştu.
Nanak, Mekke’nin de aralarında bulunduğu dinlerce mukaddes kabul edilen mekânları gezdi. Hindu
ve Müslümanlarla tartışmalara girdi. Gezdiği yerlerde
gördüğü dine dayalı çatışma ve savaşlardan çok rahatsızlık duyarak insanlar arasında barış ve kardeşliği
öne çıkardı. Nanak, Kartapur adlı köyde 1539’da vefat etti.49
Guru Nanak’ın temsilî resmi
2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt
Konfüçyüs, Konfüçyanizmin kurucusu olup MÖ 551’de, Çin’de Lu eyaletinin Tsou şehrinde dünyaya geldi. O, Kung Fu-Tzu (üstat veya filozof
Kung) olarak anılmıştır.
NOT EDELİM
Konfüçyüs’ün yaşadığı dönemde toplumda
Konfüçyüs kendisiyle ilgili şu
iç çatışmalar bulunmaktaydı. O, insanlar arasınbilgileri vermiştir:
da barışa büyük önem veriyor, toplumda barışı
• 15 yaşında kendimi öğrenmeye verdim.
tesis etmenin eğitimden geçtiğine inanıyordu.
• 30 yaşında irademe sahip olabildim.
Bundan dolayı genç yaşlarından itibaren ken• 40 yaşında şüphelerden uzaklaştım.
dini eğitime verdi. Konfüçyüs, geçmişten gelen
• 50 yaşında göğün emrini öğrendim.
bilge insanların söylediği hikmet dolu sözlerin,
• 60 yaşında seziş yoluyla her şeyi kavradım.
• 70 yaşında doğru olan şeylere zarar vertoplum barışı için çok önemli olduğuna inanımeden kalbimin isteklerini yerine getireyordu. Bundan dolayı öğrencilerine geleneksel
bildim.
bilgileri öğretti. Toplumda bulunan kargaşanın
sona ermesi için devlet idaresinde bulunan kimselerin bu bilgilere sahip olmaları gerektiğini
(Konfüçyüs, Konuşmalar, s. 21.)
49 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 373, 374; Ekrem Sarıkçıoğlu Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 181.
108
DİNLERDE İNANÇ
düşünüyordu. Konfüçyüs, bu nedenle uzun yıllar pek
çok şehirde saraydan saraya gezerek bu düşüncelerini yöneticilere anlattı.
Bir eğitimci olarak Konfüçyüs çok başarılı olmuştur. Öğrencilerini politikaya hazırlayan Konfüçyüs, onları edebiyat, tarih, felsefe ve ahlak eğitimi
almaya teşvik etmiştir. Onun ideali, erdemli insanlardan meydana gelen erdemli bir toplum oluşturmaktı.
Fakat hayatı boyunca bu özelliklere sahip bir toplum
oluşturma imkânı bulamadı. Ona göre ideal bir insan;
akıllı, cesur, nazik olup cemiyet ilkelerine bağlı; hırslı olmayan, mütevazı bir kimsedir. Konfüçyüs, MÖ
478 yılında vefat etmiştir.50
Çin filozoflarından biri olan Lao-Tzu, MÖ 604’te
Honan eyaletine bağlı küçük bir köyde doğmuştur.
Gerçek adı Li Tan’dır. Lao-Tzu; ihtiyar bilgin, filozof veya yaşlı üstat gibi anlamlara gelmekte olup ona
Konfüçyüs’ün heykeli
sonradan verilmiş bir sıfattır. İmparatorluk sarayında
arşiv memuru ve tarihçi olarak çalışmıştır. Çocuk ve torun sahibi olan Lao, saray hayatından ve devlet
işlerinden bıkarak münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Bu amaçla bir dağın yamacında bulunan
bir kulübeye yerleşerek yıllarca burada yaşamış ve Tao-Te King (Doğru Yol Kitabı) adlı
BİLGİ KUTUSU
bir kitap yazmıştır. Lao, seksen yaşlarında
Lao-Tzu’ya göre insanda asıl
bu kulübeden ayrılarak batı tarafına gitmiş ve
olan iyiliktir. Kötülük insana
Hotan denilen yerde ölmüştür.
sonradan arız olur. Ona göre
kötülüğün sebebi arzu, ihtiras
Zerdüşt, MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan
ve güç gibi etkenlerdir. Lao,
Zerdüştlük dininin peygamberi kabul edilmistik bir yaklaşımla içsel yaşantıyı öne
çıkarır. Ona göre ne kadar fazla hareketsiz
mektedir. Onun hangi yıllar arasında yaşabir hayat yaşarsak o derece kötülüklerden
dığı kesin olarak bilinmemektedir. Avesta
uzaklaşmış oluruz. Onun fikir sisteminin
ve Yunan kaynaklarındaki bilgilerden onun
merkezinde “Tao” bulunmaktadır. Her şeyin
İran’da yaşadığı anlaşılmaktadır. O, soylu bir
kaynağı olan Tao’yu hissederek ona uygun
yaşamak gerekir.
ailenin üçüncü çocuğudur. Zerdüşt’ün yaşaLao da Konfüçyüs gibi öncekilerden devdığı dönemde halk, çok tanrılı bir din anlaralınan
bilgilere önem verir. Fakat toplum
yışına sahipti. Mecusi kaynaklarına göre çokonusunda görüşleri farklıdır. Konfüçyüs
cukluğundan itibaren sürekli bir arayış içinerdemli bir toplum oluşturmak için gayret
de olan Zerdüşt, yirmi yaşından itibaren sık
gösterir ve hükümdarları bu doğrultuda eğitmeye çalışır. Lao’ya göre ise bir hükümdar
sık ıssız ve dağlık yerlere giderek tefekküre
ne kadar az hareket ederse yönetimi o kadar
dalmıştır. Zerdüştlük inancına göre Zerdüşt,
mükemmel olur. Hükümdar, iş yapmaması
otuz yaşına geldiğinde, vahiy meleği Behsayesinde devletini mükemmel bir şekilde
men kendisine görünmüştür. Bu karşılaşmayönetebilir.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 401- 403.)
da ilk vahyi alan Zerdüşt’ün ruhu, Behmen
tarafından Ahura Mazdah’a götürülmüştür.
50 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 383, 384.
109
5.ÜNİTE
Bu ruhsal yükselme sırasında kendisine, feriştehler (melekler) saygı göstermişlerdir. Daha sonra
Ahura Mazdah’ın huzuruna çıkan Zerdüşt “Hayır Dini”’nin hükümlerini öğrenmiştir. Ahura Mazdah
evrendeki hareketlerden bahsetmiş ve ona cennet ve cehennemi göstermiştir. Ahura Mazdah, melekler tarafından göğsü yarılıp temizlenen Zerdüşt’ü gerçeği açıklayıp yaymakla görevlendirmiştir.
Zerdüşt, ruhsal yükselme sonrasında tebliğ faaliyetlerine başlamış; fakat başarılı olamamıştır.
Halkı kendisine tepki göstermiş, onları tek tanrıya inanmaya çağırmasından bir netice alamadığı için
ülkenin kuzey bölgesine göç etmiştir. Zerdüşt, burada bulunan Kral Viştaspa’nın bu yeni dini kabul
etmesiyle inandığı hakikatı insanlara rahatça anlatabilmiştir. Fakat bir savaşta komşu ülkelerden biri
Viştaspa’yı yenmiş ve bu savaşta Zerdüşt ölmüştür.51 Zerdüşt’ün getirdiği ilkeler onun takipçileri
tarafından zamanla yozlaştırılmıştır.
3. Ahiret İnancı
İlk insandan itibaren insanoğlu sonsuzluk düşüncesine sahip olmuştur. Ölümsüzlük düşüncesi insanların büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir.52 Ölümsüzlüğü en iyi ifade eden kavram, bu
dünyadan sonra sonsuz bir yaşantı anlamına gelen ahiret kavramıdır. Dinlerin büyük çoğunluğunda,
insanların dünyada işlediği ameller sebebiyle hesaba çekileceği ve amellerinin karşılığını göreceği
inancı vardır.
Yapılan araştırmalar sonucunda hemen
BİLGİ KUTUSU
hemen bütün kültür ve dinlerde ahiret inanAhiret, sözlükte “son, sonra
olan ve son gün” anlamlarına gelir.
cının bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bununla
Terim olarak ise İsrafil’in Allah’ın
birlikte ahiret inancının mahiyeti, bütün külemriyle, kıyametin kopması için
tür ve dinlerde aynı değildir. Her şeyden önce
sûra ilk defa üflemesiyle başlayacak
olan
sonsuz
hayata denir.
ahiret, insanın duyu organlarıyla algılayabi(Heyet, İlmihal, C 1, s. 117.)
leceği bir muhtevaya sahip değildir. Bu konu
hakkında pek çok görüş ileri sürülmüştür.
Aristo, Platon, İbn-i Sina, Farabi ve Descartes (Dekart) gibi filozoflara göre ölüm sonrasında insanın
ruhu ebedîliğe ulaşacaktır. İnsanın bedeni yok olacak; fakat sonsuz olan ruh yaşamaya devam edecektir. Dolayısıyla sonsuz hayat, insan ruhu için geçerlidir.53
İbrahimî dinlerde ahiret inancının temelinde, başka bir dünyada bedenen yeniden dirilme anlayışı
bulunur. Yahudiliğin kutsal kitabında ahiretle ilgili az da olsa bilgi vardır. Fakat ahirete iman konusunda açık ve net bir bilgi bulunmamaktadır. Sonraki dönemde İslamiyet ve Hristiyanlıktan etkilenen
Yahudi bilgin Musa bin Meymun (Meymonides), on üç maddelik iman esaslarını oluşturmuştur.
Bu maddelerin sonuncusu, “Tanrı’nın bildiği bir zamanda, ölümden sonra dirilme gerçekleşecektir.”
şeklindedir. Ahiretle ilgili iman esasını Ortodoks Yahudiler kabul ederken kutsal kitaptan başka bir
kaynak kabul etmeyen Sadukiler ise ahiret inancını reddetmektedir. Yahudi din bilginleri olan rabbilere göre ahirete inanmayanlar kâfirdir.54
51 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 508, 509; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 119, 120.
52 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 3.
53 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 27.
54 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 236, 237.
110
DİNLERDE İNANÇ
İslam, ahirete iman konusuna Yahudilik ve
Hristiyanlıktan daha fazla yer verir. Ahiret kelimesi Kur’an’da pek çok yerde geçmektedir.55 Ahiret
gününe inanmak, İslam’ın iman esasları arasında
yer alır. Ahirete iman önemli kabul edildiği için
pek çok ayette Allah’a imanla birlikte zikredilir.
Bu ayetlerin birinde şöyle buyrulur: “…Allah’a ve
ahiret gününe hakkıyla inanıp iyi işler yapanlar
için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar
için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü
çekmeyeceklerdir.”56 Peygamberimizin de konuyla ilgili pek çok hadisi bulunmaktadır.
Ahiret alemi; mahşer, cennet ve cehennemden
oluşmaktadır. Mahşer, kıyamet koptuktan sonra bütün insanların toplandığı yerdir. Cennet mükâfatların
cehennem ise cezaların verileceği mekânlardır.
İslam, Yahudilik ve Hristiyanlıktan farklı olaÜçler Mezarlığı ve Mevlânâ Türbesi (Konya)
rak dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur.
Nitekim Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulur.
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma…”57 Yahudilikte dünyaya vurgu yapılırken Hristiyanlıkta ise dünyanın, insanlar için bir sürgün yeri olduğu
vurgulanır.
Hint dinlerinde sonsuz hayat, bu evrenin dışında bir yerde gerçekleşmeyecektir. Bu dinlere göre
tabiat sonsuza kadar yaşayacaktır. Onlarda ölüm sonrasında, tenasüh (ruh göçü) anlayışı vardır.
BİLGİ KUTUSU
Hristiyanlara göre ahiretin varlığı
iman esaslarındandır. Hristiyanlara göre beklenen Mesih Hz. İsa’nın
ikinci defa dünyaya dönüşüyle kıyamet kopacak ve ölüler dirilecektir. Kıyametin
ne zaman kopacağını yalnızca baba (tanrı) bilir. Baba, yeniden dirilmenin (haşir) ardından
hükmetme yetkisini oğul İsa’ya verecektir.
(Matta 28/18) Hz. İsa, insanlar arasında adaleti
sağladıktan sonra görevi sona erecek ve yetkiyi babaya devredecektir. İyiler orada cennete, kötüler cehenneme gidecektir. Mükâfat
ve ceza ebedî olacaktır .
(Osman Cilacı, Dinler Tarihi, s. 101.)
Budizm, Hinduizmin karma yasasını ve tenasüh anlayışını kabul eder. Bu yasaya göre insanın şu andaki hayatı önceki yaşantılarındaki
fiillerinin bir sonucu olduğu gibi gelecekteki
hayatları da bugünkü eylemlere göre şekillenecektir. Dolayısıyla Budizme göre insanın kaderi,
insanın kendi fiilleri ile belirlenir. İnsanın varlığının çeşitli bedenlerde devam etmesi (tenasüh)
nirvanaya ulaşana kadar sürer. Bu yüzden amaç,
ahireti kazanmaktan ziyade nihai kurtuluş olarak kabul edilen nirvanaya ulaşmaktır.58
Hinduizme göre ise insan ruhunun çeşitli bedenlerde varolmaya devam etmesi, Brahma’ya
ulaşmak suretiyle sona erecektir. Dolayısıyla
Hinduizme göre yüce hakikati, (Brahma) idrak
etmek suretiyle ruh, en üst mertebeye, mutlak
huzura erişmektedir.
55 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 543,544.
56 Bakara suresi, 62. Ayet.
57 Kasas suresi, 77. ayet.
58 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 324; Walter Ruben, Eski Metinlere Göre Budizm, s. 139.
111
5.ÜNİTE
Zerdüştlük, ahiret inancından çokça bahseden
TARTIŞALIM
bir dindir. Zerdüşt, vaazlarında sık sık yaklaşmakta olan hesap gününden bahseder. ZerdüştHint dinlerindeki nirvananın karşılılük inancına göre mahşerde genel sorguya çeğı diğer dinlerde ne ile ifade edilebilir?
kilmeden önce ferdî ruhlar hesaba çekilir. Eğer
Tartışınız.
sevapları fazlaysa cinvat köprüsünü geçerek “
övgüevi” denilen cennete, günahları ağır gelirse
bu köprüden düşerek onun altında bulunan, “yalanevi” denilen cehenneme gider. Sevap ve günahları eşit olanlar ise bu ikisinin arasında (arasatta)
kalarak kıyamet ve hesap gününe kadar orada bekleyecektir. 59
Konfüçyüsçülükte ahiret inancı yoktur. Bir hüküm günü, kıyamet ve yeniden dirilme gibi kavramlara Çin dinlerinde pek rastlanmaz. Fakat Budizmin Çin’e girmesiyle beraber tenasüh inancı gibi bazı
inançlar Taoizme geçmiştir.
Caynizme göre yaşadığımız dünya ezelî ve ebedîdir. Dolayısıyla pek çok dinde bulunan kıyamet
anlayışı bu dinde yoktur. Fakat bu evrenin cennet ve cehennemleri bulunmaktadır. Cennetler, tanrıların
bulunduğu yerdir. Cehennemler ise yerkürenin çok altında bulunmaktadır. Tekrar bu dünyaya gelme
zahmetinden kurtulanlar ise gökler âleminin üzerindeki başka bir âlemde bulunacaklardır.60
Sihler, kişinin fiillerinin gelecek hayattaki durumunu etkileyeceğine (karma) ve ruh göçüne (tenasüh) inanırlar. Onların cennet ve cehennem anlayışı birçok dinin cennet ve cehennem anlayışından
farklıdır. Onlara göre cennet, Tanrı’nın mutlak hakikati ve sevgisinde fena (yok) olmaktır. Cehennem
ise bu değerden mahrum kalmaktır.61
Şintoizmde ruhun ölümden sonra yaşamaya devam ettiğine inanılır. Onlara göre öldükten sonra
kişinin ruhu tanrıya dönüşür. Bu dinde ahiret inancına rastlanmaz.
3.1. Hesap Verme
İslamiyete göre Allah, insanların yaptıkları her şeyden haberdardır ve kıyamet koptuktan sonra onları hesaba çekecektir. Hesap sonunda iyiler mükâfatlandırılacak, kötüler ise cezalandırılacaktır. Konuyla
ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya
çekilmesi de sadece bize aittir.”62 Diğer bir ayette bu konu şöyle ifade edilmiştir: “Biz, kıyamet günü
için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir
hardal tanesi kadar dahi olsa onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese)
yeteriz.”63
Tevrat’da net bir bilgi bulunmadığı için bazı Yahudi mezhepleri ahirete inanmamaktadır. Hristiyanlıkta ise hesap verme biraz farklıdır. Hristiyanlarda imanın üçüncü esası, Hz. İsa’nın insanları hesaba
çekmesiyle ilgilidir. Onların inancına göre oğul İsa’yı sağına oturtan baba, kıyamet gününde insanları
hesaba çekmek üzere yetkisini ona verecektir.64
Hesaba çekilme anlayışı Hinduizm ve Budizmde de bulunmaktadır. Hindu kutsal kitaplarının
59 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 517, 518.
60 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s.110.
61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 377, 378.
62 Gâşiye suresi, 25, 26. ayetler.
63 Enbiyâ suresi, 47. ayet.
64 Kitab-ı Mukaddes Efeslilere Mektup 1/21, 22.
112
DİNLERDE İNANÇ
birinde, insanların amellerinin terazide tartılacağı, iyi amel sahiplerinin ödüllendirileceği, kötü amel
sahiplerinin ise cezalandırılacağı belirtilmektedir. Fakat bu ceza ve mükâfat geçicidir. Budistlerde de
olgunluğa ulaşamamış, dünyevi arzu ve ihtiraslarının esiri olmuş kişileri öldükten sonra amellerine
göre Hindu ölüm tanrısı Yama yargılayacaktır.
Zerdüştlüğe göre ise kıyamet koptuktan sonra haşir başlayacak ve insanlar dünyadaki bedenleriyle dirileceklerdir. Tanrı Ahura Mazdah yanına Mehdi Saoşyant’ı alarak ilahî mahkemeyi kuracaktır. Adaletli bir şekilde iyilerle kötüler birbirinden ayrılacak ve iyiler cennete, kötüler cehenneme
girecektir. Fakat cehennemde ceza arınmak için olup bir süre sonra onlar da cennete girecekler ve
buradaki hayat sonsuz olacaktır.65
3.2. Ceza ve Mükâfat
İslam’a göre insanlar dünyada işledikleri
ameller doğrultusunda ahiret âleminde hesaba
çekilecektir. Kıyamet koptuktan sonra mahşer
hayatı başlayacak ve Allah adaletli bir hesaptan sonra insanları iman ve amelleri doğrultusunda cennet veya cehenneme koyacaktır.
Konuyla ilgili olarak Mü’minûn suresinin 102
ve 103. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Artık
kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa işte
bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de
tartıları hafif gelirse artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar)
ebedî cehennemdedirler.”
BİLGİ KUTUSU
İslam ve Hristiyanlığın ahiret anlayışları şu noktalarda ortaktır:
•
•
•
•
•
•
Kıyametin kopması.
Ölülerin bir sûr sesiyle kalkması.
Cismani haşir.
Hesap.
Kabir hayatı.
Cennet- Cehennem kavramları.
(Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık,
s. 142.)
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta ahirete imanla ilgili kesin bir emir bulunmamakla birlikte
Yahudi din adamlarına göre ahirete inanmayan kâfir olur ve ebedî cehennemde kalır. Bu dünyada iyi
ameller işleyerek ölen ise cennete gider. Dinî inanç esaslarını inkâr etmediği hâlde günahkâr olarak
ölen ise cehenneme girer ve burada en fazla on iki ay kalır. Bu anlayışa Kur’an-ı Kerim’de şöyle
değinilmiştir. “…Bize ateş, sadece belirli günlerde dokunacaktır…”66
Hristiyanların ahiret anlayışına göre kişi, dünyadaki amellerinin karşılığını ölür ölmez görmeye
başlar. İyi insan mezarda rahat ederken kötü olan ise azap çeker.67 Kıyamet sonrasında ise iyiler sonsuza kadar cennette kalmayı hak ederler.68 Asıl büyük ödülü elde edenler ise cennette Allah’ı görürler.69
Kötü insanlar ise şeytan ve yandaşları için hazırlanan cehennemde sonsuza kadar kalacaklardır.70
Hinduizm ve Budizmde ceza ve mükâfat anlayışı diğer dinlerden farklıdır. Onlara göre evren
sonsuz olup insanlar amelleri doğrultusunda mükâfat veya ceza görürler. Kötü fiil işleyenler öldüklerinde kötü varlıkların bedenlerinde varlıklarını sürdürürken (reenkarnasyon) iyi fiil işleyenler güzel
bedenlerde varlıklarını sürdürürler ve bu durum nirvanaya ulaşıncaya kadar sürer.
65 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 126.
66 Âl-i İmrân suresi, 24. ayet.
67 Kitab-ı Mukaddes Luka, 16/19-31.
68 Matta 25/46.
69 Matta 5/8.
70 Markos 3/29.
113
5.ÜNİTE
Zerdüştlüğün mükâfat ve ceza anlayışı ilahî dinlere yakındır. Onlara göre haşir olayından sonra insanlar hesaba çekilecek ve iyi olanlar cennete, kötü olanlar ise cehenneme gideceklerdir. Cennettekiler pek çok nimetin içinde mutlu olurken cehennemdekiler azap çekecekler.71
3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü
Dinlerin çoğunda ahiret âlemi sonsuzluğu ifade eder. İnsanların bu sonsuz hayatta mutlu veya mutsuz olması, dünya hayatındaki eylemlerle ilişkilendirilir.
Dinî anlayışlara göre ölmeden önce inandıkları değerler doğrultusunda güzel işler yapanlar,
YORUMLAYALIM
eşsiz mükâfatlarla ödüllendirilir. İnançsız veya
“Şüphesiz ki, ahirete inankötü fiiller işleyen kimseler ise bitmeyen azap ve
mayanların işlerini kendileıstıraba uğrarlar. Bütün dinler insanların bu dünrine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.”
yada güzel ahlaki değerlere sahip olarak yaşa(Neml suresi, 4. ayet.)
malarını ister. Dinler, özellikle İslam dini, güzel
eylemlerde bulunmakla Allah’a ve ahirete iman
Yukarıdaki ayeti, ahirete imanın insanın
arasında kopmaz bir ilişki kurar. Bir ayette koeylemleri üzerindeki yaptırımı açısından
nuyla ilgili olarak Rabb’imiz, “Onlar, Allah’a
yorumlayınız.
ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder,
kötülükten sakındırırlar; hayırlı işlerde koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.”72 buyurarak Allah’a ve ahirete inananların güzel fiillerde
bulunurken kötü davranışlardan uzak durduklarını ifade etmektedir. Bir başka ayette ise bu konuya
şöyle değinilmiştir: “Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa işte
bunların çalışmaları makbuldür.”73
Ahirete inananlar, geçici dünya hayatındaki davranışlarının ahiretteki konumlarını belirleyeceği fikrini benimserler. Dolayısıyla bütün dinlerin mensupları dinlerine gönülden bağlanarak güzel ahlaklı
olmaya büyük önem verirler. Ahiret inancı onları yalan, hırsızlık, zina, zulüm vb. davranışlardan uzak
tutar. İnanan insanlar üzerinde bu inancın yansımaları görülür. Ahiret inancı olmayan veya zayıf olan
kimseler, hukuki yaptırıma uğramayacaklarını anladıklarında pek çok yanlış davranışlar ortaya koyarlar. Oysa ahiret inancı sağlam olan insanlar, kendilerini kimsenin görmediği yerlerde dahi yanlış davranışlar sergilemezler. Çünkü onlar, her şeyi gören ve fiilleri doğrultusunda insanları hesaba çekecek
yaratıcıyı devamlı akıllarında ve kalplerinde bulundururlar.
4. Mehdi-Mesih İnancı
Mehdi ve Mesih kavramları, ahir zamanda ortaya çıkıp insanları içinde bulundukları olumsuz durumlardan kurtaracak veya bozulmuş olan dinleri düzeltecek kurtarıcılar için kullanılan kavramlardır.
Mehdi ve Mesih tasavvuru hemen hemen tüm dinlerde bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda insanların bir kurtarıcı beklemelerinin temelinde psikolojik, sosyolojik, dinî ve siyasi etkenlerin bulunduğu
ortaya çıkmıştır.
71 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dünya Dinleri, s. 125, 126.
72 Âl-i İmrân suresi, 114. ayet.
73 İsrâ suresi, 19. ayet.
114
DİNLERDE İNANÇ
İnsanlar çok eski çağlardan beri kendilerini
kurtaracak olağanüstü güçlere sahip yol göstericiler beklemişlerdir. Dinlerin çoğunda bu
kurtarıcının gökyüzünden ineceği ve inmesinin
hemen öncesinde tabiatta büyük değişikliklerin
olacağı kabul edilmiştir. Bütün dinlerde mehdi,
olağanüstü güçlere sahip bir hükümdar, peygamber veya Hinduizmde olduğu gibi bir tanrıdır.
BİLGİ KUTUSU
Mehdi kelimesi Arapçadan türemiştir. Kelimenin kökü “heda”
olup sözlükte, ‘birine yol göstermek, birini doğru yola veya inanca
sevk etmek” anlamlarında kullanılır. Mehdinin terim anlamı ise ahir zamanda, Allah
tarafından gönderileceğine ve Müslüman bir
dünya imparatorluğu kuracağına inanılan bir
şahıstır. Bu şahıs bozulmuş dini aslına döndürecek ve Müslümanları zulümden kurtaracaktır.
Eski Mısırlılar da bir kurtarıcı bekliyorlardı. Onlara göre kurtarıcı, tanrı Re’nin göndereceği Ameni isimli bir hükümdar olacaktır.74
Eski Amerika yerlilerinden Azteklerde müs(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları,
takbel kurtarıcı, ilahî bir hükümdardır. Mayas. 15,16.)
larda beklenen kurtarıcının adı Kukulkan’dır.
Her iki kavim de beklenen kurtarıcıların ahir
zamanda geleceğine ve kendilerini düşmanlarından kurtararak ilahî adaleti sağlayacaklarına inanıyorlardı. Günümüzde yaşayan en eski din olan Hinduizmde beklenen kurtarıcı hükümdara Kalki
adı verilmiştir. Hinduların inancına göre kurtarıcı Kalki, dünyanın zulümle dolduğu bir dönemde
gelecektir. Hint kökenli diğer dinlerden biri olan Budizmde de ahir zaman kurtarıcısı beklenmektedir. Onlar bu kurtarıcıyı Maitreya diye isimlendirmişlerdir. Maitreya, kurtarıcı olarak gelecek,
dünya rahmetle dolacaktır. Aynı zamanda Maitreya eksik kalmış olan Budizmi tamamlayacaktır.75
Zerdüştlük dininde ise beklenen mehdi, Zerdüşt’ün soyundan babasız olarak dünyaya gelecek
olan Saoşyant’tır. Saoşyant, dünyanın ömrü
NOT EDELİM
sona erdikten sonra zuhur edecek ve bin yılYahudilik ve Hristiyanlıkta ahir
lık bir çalışmayla kötülüğe galip gelerek tanrı
zaman
kurtarıcısına, yani mehdiye
Ahura Mazdah’ı hâkim kılacaktır.
Mesih ismi verilir. Mesih kelimeHabeşistan Hristiyanları kralları Theodor
si, İbranice maşiah ve Aramca meşiha olup
Arapçada Mesih olarak kullanılmıştır. Bu
(Teodor)’un ahir zamanda kurtarıcı olarak
kelimenin Avrupa dillerinde karşılığı maşiageri döneceğine inanırlar. Moğollar da Cengiz
hın Yunanca karşılığı olan ‘christos’(kristo)
Han’ın ölmeden önce halkına tekrar dünyaya
kelimesidir. Kelime, yağ sürülmüş, mesh
geri döneceğini vadettiğine inanırlar. Onlaedilmiş, temizlenmiş anlamlarına gelir. Başra göre Cengiz Han geri dönecek ve halkını
langıçta bu kelime, İsrailoğullarının kralları
Çin’in baskısından kurtararak özgürlüklerine
için kullanılırken zamanla rahipleri de içine almıştır. Bu kullanımın nedeni, kralların
kavuşturacaktır. Eski Çin kaynaklarında da
tahta geçerken ve rahiplerin de tayinlerinde
mehdi tasavvurunu andıran “kurtarıcı” teması
kutsal yağ ile mesh edilmeleridir. Kutsal
vardır.76
yağlanma ile kişilerin kutsal bir güç kazandığına inanılıyordu.
Yahudiler beklenen kurtarıcıya Mesih is(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları,
s. 15.)
mini vermişlerdir. Onların iman esaslarından
biri de ahir zamanda bir Mesih’in gelmesidir.
74 Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, s. 13, 14.
75 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 78
76 Avni Doğan, Mehdilik, s. 45, 46.
115
5.ÜNİTE
Tarihlerinde en görkemli dönemi Hz. Davut zamanında yaşayan Yahudiler bu dönemin özlemi
içindedirler. Onlara göre Hz. Davut soyundan
kral olarak gelecek olan Mesih, çeşitli yerlere dağılmış Yahudileri vadedilen topraklarda
toplayacaktır. Beklenen Mesih bu topraklarda
tanrısal bir imparatorluk kuracaktır. Beklenen
kurtarıcının döneminde Süleyman Mabedi yeniden inşa edilecek ve arzımevut, cennet bahçelerine dönecek, çöllerde akasyalar, selviler
ve meyveler yetişecek, ağaçlar devamlı meyve
verecektir.
Hristiyanlık, Mesih inancı üzerine kurulmuş
bir dindir. Hristiyanlar Yahudilerin beklediği
Mesih’in, Hz. İsa olduğuna inanırlar. Hristiyanlığa göre Hz. İsa, insanlığın evrensel kurtuluşu
Mesih İsa’nın gelişini gösteren temsilî bir resim
için çarmıha gerilerek ölmüş ve sonra göğe kaldırılmıştır. Ahir zamanda tekrar yeryüzüne inerek ilahî bir devlet kuracaktır. Hz. İsa’ya inananlar mutlu bir hayat yaşayacaklardır.
İslam’ın iman esasları arasında mehdi ve Mesih inancı yoktur. Kur’an’da mehdi veya Mesih’in
geleceği konusunda ayet bulunmamaktadır. Bazı hadislerde mehdi kelimesi kullanılmakla birlikte en
önemli hadis âlimlerinden Buhari ve Müslim mehdi konusundaki rivayetleri kitaplarına almamışlardır.
Müslümanlar arasında mehdi anlayışı ilk defa Emeviler Döneminde, Ebu Süfyan’ın vefatından
sonra ortaya çıkmıştır. Müslümanlar da diğer dinlerde olduğu gibi bir mehdi beklentisi içinde olmuşlardır. Onlara göre Müslümanları birleştirecek, bozulmuş din anlayışını yeniden ihya edecek,
İslam düşmanlarını yok edecek bir mehdi gelecektir. Bu inancı kabul edenlere göre mehdi, Hz.
Muhammed’in soyundan gelecek ve onun ismini taşıyacaktır. Bu nedenle zaman içinde İslam coğrafyasında pek çok kişi mehdi olduğunu iddia etmiştir. Şiilerde mehdi inancı çok önemlidir. Onların inancına göre bir mehdi olan on ikinci imam ölmemiştir. Bir gün geri dönerek Müslümanların
başına geçecektir. Müslümanlardan bir kısmı, Hz. İsa’nın, kıyametten önce yeryüzüne inerek Hz.
Muhammed’in getirdiği din ile insanları belli bir zaman yöneteceğine ve daha sonra kıyametin kopacağına inanmaktadır.
YORUMLAYALIM
Müslümanlar arasında ilk defa mehdilik anlayışı niçin Emeviler Döneminde
ortaya çıkmıştır?
116
DİNLERDE İNANÇ
5. Kutsal Kitap İnancı
İlkel dinler hariç bütün dinlerde kutsal kitap anlayışı vardır. Dinlerin en önemli unsuru olan kutsal
kitaplar, dinlerin temelini, her tür dinî anlayış ve uygulamada çıkış noktasını oluşturur. Dinlerin büyük çoğunluğunda tanrı sözü sayılan kutsal kitaplar, inananlarca kutsal bir konuma sahiptir. İnsanlar
bu kitaplara inanır ve hayatlarını şekillendirirken bu kitaplardan büyük oranda faydalanırlar. Bununla
birlikte kutsal kitap inancı bütün dinlerde aynı değildir. Yahudiler sadece kendi kitaplarını kabul ederler. Hristiyanlar, kendi kutsal kitapları yanında Yahudilerin kitaplarını da benimserler. Onun nesholduğuna inanırlar; fakat Kur’an’ı kabul etmezler. Müslümanlar Kur’an’la birlikte Yahudi ve Hristiyanların kitaplarını da kabul ederler. Ancak bu kitapların daha sonraları tahrif edildiğine inanırlar.77
5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları
Yahudiliğin kutsal kitapları, yazılı ve sözlü olmak üzere iki kısma ayrılır. Yazılı kutsal kitaplar,
Türkçede Ahdi Atik olarak bilinen Tanah’tır. Tanah; Tora (Tevrat), Nevim (Peygamberler) ve Ketuvim (Kitaplar) bölümlerinden oluşmaktadır. Bu kitaplardan Tora’nın Hz. Musa’ya verildiği kabul edilir. Tevrat’ta, âlemin yaratılışından Hz.
Musa’nın vefatına kadar meydana gelen olaylar
YORUMLAYALIM
ve Tanrı’nın Hz. Musa’ya gönderdiği dinî kaMişna ve Talmut, İslami
nunlar bulunur. Tanah’ın diğer iki bölümü olan
bilim dallarından hangilerine
Peygamberler ve Kitaplarda, Hz. Musa’dan sonbenzemektedir?
raki olaylar ile diğer İsrailoğullarına indirilen
Yorumlayınız.
vahiyler bulunmaktadır.78 Hz. Davut’a atfedilen
Mezmurlar (Zebur) ise Kitaplar bölümünde geçmektedir.
Geleneksel Yahudiler ve onların günümüzdeki takipçileri konumunda bulunan Ortodoks Yahudiler, Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirildiği şekliyle korunduğu görüşündedir. Bunların dışında kalan pek
çok Yahudi grubu, Tevrat’ın zaman içinde bazı değişiklilere maruz kaldığını kabul ederler.79
Yahudi hahamlarının nesilden nesile aktardıkları sözlü rivayetlerin bütününe Talmut denir. Talmut
iki kitabın teşekkülünden meydana gelmiştir. Bunlar Mişna ve Mişna’nın yorumu olan Gemera’dır.
İlk dönemlerde yazılı olmayan bu eserler, kaybolmalarının engellenmesi için M 2. yy’dan sonra
yazılı hâle getirilmiştir. Tüm bu kitapların oluYeni Ahit
şumundan meydana gelen Talmut bir anlamda
Tanah’ın tefsiridir.80
Ortodoks Yahudilere göre bu iki eseri de Tanrı, peygamberlerine bildirmiştir. Onların inancına göre bu kitapları inkâr etmek küfürdür.
Dört İncil
• Matta
• Markos
• Luka
• Yuhanna
Hristiyanların kutsal kitabı, Ahdi Atik
ve Yeni Ahit’ten oluşur. Bu iki kitap Kitab-ı
77 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 79
78 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 80
79 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 222, 223.
80 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 799
117
Havarilerin yirmi bir mektubu
Resullerin İşleri
Vahiy
5.ÜNİTE
Mukaddes diye de anılır. Ahdi Atik, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tanah’tır. Hristiyanlar Tanah’ı
kutsal kitap olarak kabul ederler. Fakat Yeni Ahit’le birlikte onun hükmünün nesholduğu görüşünü
benimserler.81
Yeni Ahit’e ait bölümlerin yazılı hâle getirilmesi Hz. İsa’dan otuz yıl sonra başlanarak
uzun bir süre sonucunda tamamlanmıştır. Dört
İncil’den ilk üçüne içeriklerinin benzerliği nedeniyle “ Sinoptik İnciller” denir. 82
KU
R’
TÜ
Hristiyan inancına göre Hz. İsa, tanrı kelamının cisme bürünmüş şekli olup bir peygamber değildir. Hz. İsa’nın yaptıkları ve söyledikleri, ilk önce Hz. İsa’nın arkadaşları tarafından
hafızalarda tutulmuş, sonraki nesillere de sözlü
olarak aktarılmıştır. Daha sonra bunlar yazılmaya başlanmıştır. Bu aşamada yüzlerce İncil
nüshası ortaya çıkmıştır. Kutsal ruhun yönetimindeki din adamları topluluğu, dört İncil’in de
içinde bulunduğu yirmi yedi İncil’i kabul ederek bunların lafız olarak değil, mana olarak vahiy kaynaklı olduğunu benimsemişlerdir. Diğer
İncil nüshalarını ise imha etmişlerdir.
AN
-I
v KER
ÇE e
İM
M
EA
Lİ
RK
Kur’an-ı Kerim, İncil, Tevrat
Hristiyanlara göre mevcut İnciller arasında da birbirini tutmayan ifadelerin bulunması normaldir. Çünkü bu İncillerdeki ifadeler, Hz. İsa’ya vahyedilmiş değildir. Bunlar, kutsal ruh denetiminde
bulunan kişiler tarafından yazılmıştır. Her İncil yazarı, kendi gördüklerini ve duyduklarını yazmıştır.
Dolayısıyla İnciller arasında birtakım farklılıkların olması doğaldır.
İslam’a göre aslı bozulmamış tek ilahî kitap Kur’an’dır. Bu kitap Hz. Muhammed’e (610- 632) yılları arasında nazil olmuştur. Kur’an ayetleri bizzat Peygamberimiz zamanında yazılı ve sözlü olarak
korunmuş ve bu ayetler Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir Döneminde kitap hâline getirilmiştir.
Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur’an nüshaları günümüze kadar hiç değişmeden gelmiştir. Kur’an
dışında hiçbir kitap orjinalliğini tamamen koruyarak günümüze kadar gelememiştir. Kur’an, kendinden önceki kitapları doğrulayan ve onları tamamlayan son ilahî kitaptır.83 Allah, Kur’an-ı Kerim’de
insanların ihtiyaç duyacağı konulara yer vermiş ve bütün insanlar için onu yegâne uyulacak kitap
olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla zaman ve mekânla sınırlı olmaksızın Kur’an herkese gönderilmiş
ilahî bir kitaptır.
Hinduizmde çok sayıda ve hacimli, dili Sankristçe olan kutsal metinler vardır. Bu metinler iki
kısma ayrılır: 1) Sruti Metinler: Bunlar vahye ve ilhama dayanan metinlerdir. Bu metinler içinde en
önemli olanlar Vedalardır. Bunların “rişi” denilen kutsal kimselere vahyolunduğuna inanılır. Vedalar,
Hindu inancının temel kaynaklarıdır. Vedaların yanında, Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişatlar da
Sruti metinlerdendir. 2) Smriti Metinler: Vedalar üzerine yapılan yorum ve destanlardan oluşur. Bunlar nesilden nesile sözlü olarak aktarılmıştır.84
81 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 81.
82 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 466.
83 Bakara suresi, 97. ayet.
84 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 82.
118
DİNLERDE İNANÇ
Budizmin kutsal metinleri Pali dilinde yazılmış Tripitaka (Üç Sepet)’dır. Tripitaka; Vinaya-Pitaka,
Sutta-Pitaka ve Abhidhamma-Pitaka’dan meydana gelmiştir. Bu metinler Buda’dan çok sonra yazılmış metinlerdir.85
TRİPİTAKA
Vinaya-Pitaka (Disiplin Sepeti)
Sangha ve keşişlerle ilgili usul ve
kaideleri içerir.
Sutta-Pitaka (Vaazlar Sepeti)
Buda ve bazı keşişlerin vaaz ve hitabelerini içerir.
Abhidhamma-Pitaka (Yorumlar
Sepeti)
Budizm felsefesinin savunmasını
içerir.
Caynizmin kutsal metinleri, Agama veya Siddhanta diye adlandırılmıştır. On bir bölümden meydana gelir. Mahavira’dan çok sonraları yazılmıştır.
Sihizmin kutsal kitabı “Adi-Grant” tır. Metin sadece Nanak’a ait değildir. Onda Ferit ve Kabir’in
şiirleri de bulunmaktadır.
Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’dır. Bu kitap üç bölümden oluşmakta olup bunlar; Yesna, Yeşt
ve Videvdat’tır. Zerdüşt’e nisbet edilen “Gathalar” Yesna’nın içinde geçmektedir.
Konfüçyüsçülüğün kutsal metinleri, beş klasik ve dört kitaptan oluşur. Beş klasik; Şiir, Tarih,
Ayin, Değişiklikler, İlkbahar ve Sonbahar’dan oluşur. Dört kitap ise Konfüçyüs’ten Seçmeler, Orta
Yol Doktrini, Mensiyus’tan Seçmeler ve Büyük Bilgi’den meydana gelir.
Taoizmin kutsal kitabı, “TaoTe-King” (Doğru Yol Kitabı) diye adlandırılmıştır. Anlaşılması oldukça zor, mistik bir eserdir. Taoizmle ilgili yazılan diğer kitapların esin kaynağı bu kitaptır.
Şintoizmde vekayiname türünde iki kitap bulunmaktadır. Bunlar da “Kojiki ve Nihongi” dir. 712
yılında yazılmış olan Kojiki’nin yorumu olan Nihongi ise 720’de kaleme alınmıştır. Bu eserlerde
tanrıların kaynağı, insanlığın başlangıcı, imparator ailesinin ve devletin ilahî kaynaklı olması gibi
konular ele alınır.86
5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi
Kutsal kitapların dinlerdeki yeri ve otoritesi, her dinde aynı değildir. Bazı dinlerde kutsal kitaplar,
ibadet ve ayinlerde dua kitabı olarak kullanılır. Yahudilerin Tanah’ı, Hristiyanların Kitab-ı Mukaddes’i,
Müslümanların Kur’an-ı Kerim’i buna örnek veri­lebilir. Dinî esasların yorumlanması ve uygulanmasında ise genellikle tefsir niteliğindeki diğer kitaplara başvurulur. Çünkü geleneksel anlayışa göre herkes, birinci dereceden kutsal kitapları anlayıp yorumlayamaz.
Yahudi geleneğine göre yazılı kutsal kitap Tanah’ı okuyup yorumlamak herkesin işi değildir. Bu,
özel tefsircilerin işidir. Bundan dolayı, tarih içinde sözlü kutsal metinlerden olan Talmut ön plana çıkmış ve dinî kuralları öğrenmek isteyenlerin Talmut’a başvurması öğütlen­miştir. Bu nedenle, Talmut’un
otoritesini tanıyan Yahudiler, dinî nas kaynağı olarak Talmut’a başvururlar. Talmut’un otoritesini kabul
etmeyenleri küfür işlemiş sayarlar. Günümüzdeki Ortodoks Yahudiler bu anlayıştadır. Diğer Yahudi
mezheplerine bağlı olanların hepsi bu görüşü benimsemez.
85 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 315, 316.
86 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 75-77.
119
5.ÜNİTE
Kitab-ı Mukaddes’in Hristiyanlıktaki yeri
ve önemi Hristiyan mezheplerine göre farklıBEYİN FIRTINASI
lık gösterir. Katolik mezhebine bağlı olanlar,
İslam’da din bilginleriKitab-ı Mukaddes’i Hristiyanlıkta tek otorite
nin görüşlerinin mukadolarak kabul etmezler. Onlar, kilise babaları
des olarak görülmemesinin
önemi
üzerinde
beyin fırtınası yapınız.
adını verdikleri din bilginlerinin yorumlarını
esas alırlar. Kitab-ı Mukaddes’i bu yorumlara
göre anlarlar. Bu bakımdan Katolik mezhebinde kilise geleneği de denilen dinî gelenek Kitab-ı Mukaddes’ten önce gelir. Buna karşılık Protestan mezhebinde sadece Kitab-ı Mukaddes esas alınır. Kilise babalarının yorumlarına ve kilise
geleneğine itibar edilmez.
İslam dininde Kur’an-ı Kerim temel kaynaktır. İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esasları Kur’an
-ı Kerim’e dayanır. İslam dini Kur’an’ı her Müslüman’ın anlayarak okumasını ister. Ancak İslam
bilginlerine göre Kur’an-ı Kerim’in kendine has üslubundan dolayı Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması her zaman kolay olmaz. Hadisler, bu esasların yorumlanmasında ve uygulanmasında Müslümanlara yol gösterir. Bu bakımdan hadisler, İslam di­ninde ikinci temel kaynağı oluşturur. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’i tam olarak anlayabilmek için tefsir ve fıkıh usulü bilginlerinin tespitlerinden
de yararlanılır. İslam’da Kur’an yegâne mukaddes kaynaktır. İslam âlimlerinin eserleri, aydınlatıcı
olmakla beraber Yahudilik ve özellikle Hristiyanlarda olduğu gibi mukaddeslik taşımaz.
Hindularda dinî inancın kaynağını Sruti denilen kutsal metinler oluşturmakla birlikte, halk arasında daha çok Smriti metinler yaygındır. Özellikle destan niteliğindeki Mahabbarata ve Rama­yana
isimli kitaplar Hindular tarafından geniş kabul görmektedir.87
KUTSAL KİTAPLAR VE KAYNAKLARI
DİNLER
KUTSAL KİTAPLARI
KAYNAKLARI
YAHUDİLİK
Tevrat
Aslı itibarı ile vahye dayanır.
HRİSTİYANLIK
İnciller
Aslı itibarı ile vahye dayanır.
İSLAM
Kur’an-ı Kerim
Vahye dayanır ve ilk şekli ile muhafaza edilmiştir.
HİNDUİZM
Vedalar, Upanişatlar ve
Bhagavat Gita
Kutsal kitapların kaynakları Şruti (Vahiy) ve Smriti
(Gelenek) olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
BUDİZM
Tripitaka (üç sepet)
Gautama Buda’nın fikirlerini esas alır.
SİHİZM
Adi-Grant
Kabir, Ekber, Nanak’ın görüşlerine dayanır.
CAYNİZM
“Agama” ve “Siddhanta”
(Ganipidaka)
Mahavira’nın vaazlarına dayanır.
KONFÜÇYANİZM
“Beş klasik” (Wou-King)“Dört Kitap” (Se chou)
Konfüçyüs’ün fikirlerini esas alır.
TAOİZM
Tao Te King
Lao-Tzu’nun öğretilerine dayanır.
ŞİNTOİZM
Kojiki ve Nihongi isminde
tarihî metinler
Kojiki imparatorun emri ile yazılmıştır. Nihongi ise bu
kitabın yorumudur.
ZERDÜŞTLÜK
Gatalar-Avesta
Zerdüşt’ün fikirlerine dayanır.
87 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 82, 83.
120
DİNLERDE İNANÇ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hristiyanlığın tanrı inancını açıklayınız.
2. İslam’ın Allah inancı ile diğer ilahî dinleri karşılaştırınız.
3. Ahirete imanın, fert ve toplum açısından önemini değerlendiriniz.
4. Mehdi ve Mesih inancının kökeni hakkındaki görüşleri söyleyiniz.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki dinlerden hangisi Hinduizm ve Budizmin senteziyle oluşmuştur?
A) Zerdüştlük B) Şintoizm C) Taoizm D) Sihizm E) Konfüçyanizm
2. Aşağıdaki dinlerden hangisi ahiret inancına sahip değildir?
A) Yahudilik B) Hristiyanlık C) Zerdüştlük D) Budizm E) İslamiyet
3. Avesta adlı kutsal kitap aşağıdaki dinlerden hangisine aittir?
A) Zerdüştlük
B) Şintoizm
C) Sihizm D) Taoizm E) Şamanizm
4. Müslümanlar arasında mehdi anlayışı ilk defa ne zaman ortaya çıkmıştır?
A) Dört Halife Döneminde
B) Emeviler Döneminde D) Selçuklular Döneminde E) Osmanlılar Döneminde
C) Abbasiler Döneminde
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Musa bin Meymun, Hristiyanlık, Taoizm, Budizm, nirvana.)
1. Yahudilerin iman esaslarını………………………………adlı kişi belirlemiştir.
2. ………………………..inancına göre Hz. İsa, kıyametten önce, Tanrı’nın kendine verdiği
yetkiyle yeryüzüne inecek ve insanlar hakkında ahiretle ilgili hüküm verecektir.
3. ……………………… , dünya ve ahiret dengesini sağlayan tek dindir.
4. Hinduizm ve Budizmde nihai hedef tenasüh zincirinden kurtularak …………….ulaşmaktır.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…)Yahudiliğe göre en büyük peygamber Hz. Musa’dır.
2. (…) Hristiyanlığın kutsal kitapları Hz. İsa zamanında yazılmıştır.
3. (…) Şintoizmde ahiret inancı yoktur.
4. (…) İslam, tenasüh inancını kabul etmez.
121
6.ÜNİTE
DİNLERDE İBADET VE İBADET
YERLERİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Dinlerde ibadetin önemini araştırınız.
2. Çevrenizde bulunan farklı dinlere ait ibadet mekânlarını ziyaret
ederek bilgi edininiz.
3. Oruç ibadetinin kişinin ruh yapısı üzerinde ne gibi etkiler yaptığını
araştırınız.
4. Zekât ve sadakanın toplumsal dayanışmayı nasıl etkilediğini
araştırınız.
5. İslam’da ibadet kavramının kapsamını araştırınız.
6. İlahî ve beşerî dinlerde ibadet kavramının olması bizi hangi sonuca
götürür? Araştırınız.
122
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
1. Dinlerde İbadet
Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kurtuluşa sevk eden bir değerler bütünüdür. Din kavramı
iman ve uygulamadan oluşan bir bütündür. İbadetler, dinin pratiğe yansıyan boyutudur. Bugün yeryüzünde yaşayan pek çok din bulunmaktadır. Bu din­ler­deki ibadetler, şekil bakımından farklı olsa da
nitelik, amaç ve anlam bakımından birbirine yakındır.
DİNLERDE BENZER
İBADETLER
Dua ve Namaz
Oruç
Hac
Sadaka
Kurban
Kutsal Gün
ve Geceler
Her dinin bir de ibadet boyutu vardır. Dolayısıyla din ve ibadet kavramları insanlık tarihi kadar eskidir. İbadet; tevazu göstermek itaat ve kulluk etmek anlamlarına gelir. Terim olarak ibadet ise kulun,
“Allah’ın razı olacağı işleri yapması”dır. Diğer bir tarife göre “saygının en ileri derecesi” dir.1
İslam’da Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her iyi ve doğru davranış ibadet sayılmıştır. Allah,
insanın yaratılış amacının kulluk etmek olduğunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamıştır: “Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”2 Yahudilikte ibadet kelimesinin karşılığı avodahtır. Avodah Elohim, yani Rab Yahova’ya kulluk, Tevrat’ta şöyle emredilmiştir. “Allah’ınız
Rabb’in ardınca yürüyeceksiniz, ondan korkacaksınız, onun emirlerini tutacaksınız ve ona kulluk
edeceksiniz…”3
Hristiyanlıkta ibadetler, sakramentler diye ifade edilir. Diğer dinlerin de ibadeti karşılayan kavramları vardır. Onlar da kendilerince yüce varlığa kulluk ederler ve saygılarını sunarlar.
1.1. Dua ve Namaz
Sözlükte “çağırmak, seslenmek, istemek ve yardım talep etmek” anlamlarına gelen dua, bütün dinlerde insanın bütün benliğiyle kutsala yönelerek maddi ve manevi isteklerini ona arz
etmesidir. Dua, kul ile kutsal varlık arasında bir diyalog anlamı taşır. Duada saygı ve
istek bir aradadır. Dua sadece sıkıntılı anlarda değil, rahatlık durumunda da yapılan
bir zikir ve ibadettir. Dualar, kabul edileceğine inanılarak gönülden, alçak sesle ya da
gizlice yapılır. Günahtan pişmanlık ve tövbe etmek gibi sebepler yerine getirildikten
sonra dua yapılmalıdır.
1 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 233.
2 Zâriyât suresi, 56. ayet.
3 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 13/4
123
6.ÜNİTE
İslam’a göre dua, doğrudan Allah’a yapılır ve araya herhangi bir aracı konulmaz.
Kur’an-ı Kerim’de bir ayette Allah’ın kullarına çok yakın olduğu şöyle belirtilmiştir: “Kullarım, beni senden sorarlarsa
(bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok)
yakınım. Bana dua edince dua edenin
duasına cevap veririm (kabul ederim). O
hâlde, doğru yolu bulmaları için benim
davetime uysunlar, bana iman etsinler.”4
Hz. Peygamber ise, “Dua ibadetin
özüdür”5 diyerek duanın önemine işaret
etmiştir.
Alaattin Camii (Konya)
BİLGİ KUTUSU
“…Rabb’imiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.”
(Bakara suresi 201. ayet.)
“İşittik ve itaat ettik. Ey Rabb’imiz! Senden
bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” “Ey Rabb’imiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma!
Ey Rabb’imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb’imiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!
Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kâfirler
(Bakara suresi, 285 ve 286. ayetler.)
topluluğuna karşı bize yardım et.”
“Rabb’im! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan gelenleri de namaz kılanlardan eyle. Rabb’imiz! Duamı kabul eyle. “Rabb’imiz! Hesap görülecek günde, beni, ana
babamı ve inananları bağışla.”
(İbrahim suresi, 40 ve 41. ayetler.)
“Rabb’iniz buyurur ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim!...”
(Mü’min suresi, 60. ayet.)
“(Ey Muhammed) “De ki: Duanız olmasa, Rabb’im size ne diye değer versin? …”
(Furkân suresi, 77. ayet.)
“Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”
4 Bakara suresi, 186. ayet.
5 Tirmizi, Deavat, 1.
124
(Tirmizi, Deavat, 84.)
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Yahudilikte sinagogda yapılan ibadetler duadan ibarettir. Hristiyanlıkta ise dua, İsa merkezli olmak üzere Tanrı (Peder) ve kutsal ruhu
anmakla yapılır.6
Namaz (salat), sözlükte, dua, istiğfar ve
övgü anlamlarına gelir. Dinî bir kavram olarak
namaz, İslam’ın beş esasından biridir.
Namazda, her türlü zikir ve tespih vardır.
Beden, akıl ve kalp ile kılınan namaz insanı fenalıklardan korur. Kur’an, bu hususu şöyle ifade eder:
Ê ÉƗƢǷÈ DzÉ Ìƫُ‫أ‬
Ê ÈƬǰÊ ÌdzơǺÊ
ȄȀÈ ǼÌÈƫÈƧȐَ‫ ا‬ǐdzơ
ō ƛÈƧȐَ‫ ا‬ǐdzơ
ō ǹÊ
ō ǶÊ
Ì ǷǮÈ ȈÌÈdzÊƛȆÈ Ʒȁ
Ì ǫÈƗȁÈ ƣƢ
َّ‫ ه‬ǂǯÊ
ǹȂ
È ǠÉ ÈǼǐÌ ÈƫƢǷÈ ǶÉ ǴÈ ǠÌ ÈȇÉَّ‫ه‬ƅơȁÈ ǂÉ ÈƦǯÌ ÈƗÊƅơ
Ì ǨÌdzơǺÌ ǟÈ
É Ì ǀÈdzȁÈ ÊǂǰÈ ǼÌ ǸÉ ÌdzơȁÈ ÊƔƢnjÈ ƸÈ
Ulu Cami (Bursa)
“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz,
insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı
anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir.
Allah, yaptıklarınızı biliyor.”7
BİLGİ KUTUSU
“ …Çünkü namaz, müminler
üzerinde vakitleri belirlenmiş
bir farzdır.”
(Nisâ suresi, 103. ayet.)
“İlk sorgu namazla başlayacaktır.”
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın diğer peygamberlere
(Ebu Davut, Salat, 145.)
ve onların ümmetlerine namazı emrettiğini birçok
ayette haber vermiştir. Hz. Âdem, Nuh, İdris, İbrahim, Lut, Lokman, Zekeriya, Yakup, İshak, Musa ve İsa peygamberlere namazın emredildiği ayetlerde
açıkça ifade edilmiştir.8 Mesela Hz. Musa’ya Yüce Allah: “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka
hiçbir ilah yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”9 şeklinde buyurmuştur.
Hz. İsa ise beşikteki mucizevi konuşmasında Allah’ın namazı kendisine emrettiğini şöyle ifade etmiştir:
“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı
emretti.”10
Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı üzere İsrailoğullarına namaz emredilmiştir. Ancak mevcut
Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında açık bir namaz emri yoktur. Onların ibadetleri dua ve ayin
şeklindedir.
Yahudilikte Kudüs’e dönülerek ayakta yapılan ibadette (amida) kıyama benzer bir duruş ve rükûya
yakın bir hareket olmakla beraber İslam’daki
ARAŞTIRALIM
namazın yerini tutmaz.
Kur’an-ı Kerim’de
Yahudilikte sabah, öğle ve akşam yapılan günnamaz vakitlerinden bahselük, cumartesi günleri sinagogda yapılan haftalık
den ayetleri araştırınız.
ve Yom-Kippur (tövbe günleri) da yapılan yıllık
ibadetler vardır.
6 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479-481.
7 Ankebût suresi, 45. ayet.
8 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 32, s. 350
9 Tâ-Hâ suresi,14. ayet.
10 Meryem suresi, 31. ayet.
125
6.ÜNİTE
Yahudilikte ibadet ferdî olarak ve cemaatle yapılır. Ferdî ibadetler evde toplu ibadetler ise sinagoglarda yapılır. Sinagog (havra)da yapılan toplu ibadet, on iki yaşını geçmiş en az on kişi ile yapılır.
Kadınlar erkeklerden ayrı bir mekânda başları örtülü olarak sadece ibadeti izlerler. İbadetlerden önce
abdest (Takdis edilmiş suya el daldırıp bileklere kadar el yıkamak) vardır. Kippur Günü’nde tüm
vücut yıkanır ve güzel elbiseler giyilir. Ayrıca toprakla teyemmüm de yaparlar.11
Yahudilerde evler adeta mabet gibidir. Evde, “mezuza” denilen bir silindir içine rulo hâlinde
konulmuş Tevrat metinleri bulunur. Rulolar, üzerinde “şema”12’duasının ilk iki paragrafının yazılı
olduğu kılıflar içinde bulunur ve Yahudi evinin giriş kapısının arkasında yüksek bir yere asılır.13
Haftalık şabat ayini evde de yapılabilir. Bu durumda evin hanımı özel şamdanlar içindeki mumlar
üzerine şu duayı okuyarak ibadeti başlatır: “Ey Tanrı! Bizim Allah’ımız, kâinatın hâkimi, emirleriyle
bizi takdis eden ve bize şabat ışığını tutuşturmamızı
emreden Tanrı hamt sanadır.” İbadet esnasında baba
ve çocuklar annenin etrafında toplanırlar. Baba eline bir fincan özel bir içecek alır ve hayır dua yaptıktan sonra herkese birer yudum içirir.14 İbadetten
sonra dua yemekle son bulur.
Yahudilikte ibadet dili genellikle İbranicedir. Bununla beraber Aramice de kullanılır. İbadetin özünü
ise Tevrat tomarlarının açılıp okunması oluşturur.
İnanç esaslarını kapsayan şema duası okunurken
ayağa kalkılır.
Haftalık şabat (cumartesi) Tanrı’nın kâinatı yarattıktan sonra dinlendiği günü ifade eder. Nitekim
Tevrat’ta bu husus şöyle ifade edilir: “ Ve Rab Allah
yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti.”15 Ortodoks Yahudiler o gün ateş yakmaz,
elektrikli ve ateşli aletler kullanmaz. O günü, tatil
ve ibadetle geçirirler, herhangi bir iş yapmazlar.16
Tevrat okuyan bir Yahudi
Hristiyanlıkta Hz. İsa tarafından ayin ve dua telkin edilmiş; ancak kesin bir ibadet şekli belirtilmemiştir. 325 İznik Konsülü’nde kabul edilen dua ve ayinler de zamanla Protestan mezhebi tarafından
değiştirilmiştir. Bununla beraber ayinlerde şu ortak yönler vardır:
- Tanrı ibadetin tek kaynağıdır. (Vaftiz olmak ve Tanrı’ya yönelmek.)
- İbadetin gayesi Tanrı’da birleşmektir.
- İbadet, hayatı değiştirici olmalıdır. Ruh, manevi dünyaya yönelmelidir.
- Kurtuluş ancak kutsal ruhun öncülüğünde olur.
11 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479.
12 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 6/4
13 Ahmet Güç, Dinlerde Mabet ve İbadet, s.147.
14 Ahmet Güç, Dinlerde Mabet ve İbadet, s.150.
15 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2/2,3.
16 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 240.
126
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Hristiyanlıkta günlük dua ve ibadetler geBİLGİ KUTUSU
nelde kilisede ve papazın yönetiminde yapılır.
“Şimdi siz şöyle dua edin: Ey
Çünkü papaz, dua ve ibadetlerin kabulü için aragöklerde
olan babamız! İsmin
cıdır. İbadetlerde Yeni Ahit’ten ve Eski Ahit’in
mukaddes olsun, melekutun gelözellikle mezmurlar kısmından bölümler ve ilasin; gökte olduğu gibi yerde de
hiler okunur. Hristiyanlıkta haftalık ayin ve dua
senin iraden olsun. Günlük ekmeğimizi bugün ver...Bizi iğvaya götürme.”
ibadeti, pazar günleri yapılır. Haftalık ibadetin
cema­atle yapılması gerektiği için pazar günü
(Matta, 6/ 9-13.)
kiliseye gitmek çok önemlidir. Çünkü bugün,
Hristiyanlıkta en önemli ibadet olarak görülen
evharistiya ayini icra edilir. İsa’nın havarileriyle yediği yemeğin anısına yapılan bu ayinde kutsal kitaptan pasajlar okunur, ilahiler söylenir, vaaz ve dualar edilir. Günah itirafı, kuvvetlendirme, nikah ve
son yağlama gibi ayinler Hristiyanlığın belli başlı dinî törenlerindendir. Ayrıca noel, paskalya ve haç
yortusu gibi kilisede yıllık olarak yapılan ayinler de vardır.17
Hinduizmde ibadet tanrıların heykellerinin önünde yapılır. Herkes kendi tanrısının putuna ibadet ettiği için vakti ve şekli düzenli olan bir ibadeti yoktur. Hinduların evlerinde tanrı heykellerinin
bulunduğu bir köşe vardır. Burada putlara saygı gösterilir, onların bakım ve temizliği yapılır.18 Bir
Hindu, günlük ibadetini yapmak için sabah gün doğmadan kalkar ve Hin­duizmin besmelesi olan
“om” kelimesi ile tanrısının ismini anar. Saç­larını başının üzerinde toplar, belden yukarısı ve ayakları
çıplak bir biçimde doğuya doğru yönelir ve bağdaş kurup oturur. Derin bir tefekküre dalarak nefesini
kontrol altında tutar. Bu esnada kutsal kitap Vedalardan dualar okur. Tanrısının putuna su serper ve
ona çeşitli kurbanlar sunar. Aynı ibadeti biraz daha kısa olarak akşam vak­tinde de tekrarlar.19
Budizmde de ibadet, bu dinin kurucusu
Buda’nın heykellerine tapınma şeklinde gerçekleştirilir.
Kişi, Buda heykelinin önünde diz çökerek ellerini yüzünün hizasında ve avuç içleri yan yana gelecek şekilde
birleştirir. Duaya Buda’ya saygı cümleleriyle başlar.
“Buda, Drahama ve Sangha’ya sığınırım!” der. Bazen
saygı ve tapınma bir nevi secdeyle sona erer.20
Caynistlerin de ibadetlerinde her şey rahip ve rahibelere bağlıdır. Önceleri gezgin olan zahit rahipler büyük
manastırlar yaparak buralara yerleştiler. Bunlar, kutsal
metin ve ilahiler okuyarak ruh ve bedenlerini terbiye
İbadet eden Budist rahipler
ederler. Caynistler, mabetlerdeki heykelleri takdis ederek
bunların önlerinde ilahiler söylerler. Heykellerin önlerine lamba, tütsü koyar ve onları çiçeklerle süslerler. Ayrıca onlara meyve ikram ederler.21 Caynistler, özellikle sabahleyin güneş doğarken tapınaklarındaki Tirthankara heykelleri önünde meditasyon yaparlar ve secde ederler. Etraflarında dönerek
onları selamlarlar.22
17 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 85.
18 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 236.
19 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 87
20 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 236. 21 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 484.
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 370.
127
6.ÜNİTE
Sihler tek tanrıya ibadet ederler. Adi- Grant adlı kutsal kitaplarından bazı dualar okurlar. Onların ibadeti çok basittir. Altın Mabet’ in havuzunda ibadet maksadıyla yıkanırlar. Ve kutsal kitaptan
bölümler okurlar. Toplu ibadetleri en saygın kişi yönetir. Mabetlere girmeden ayakkabılarını çıkarırlar ve kadın-erkek başlarını örterler.23
Konfüçyanizmde ibadet, Konfüçyüs’ün Tien
NOT EDELİM
diye adlandırdığı yüce tanrı ve diğer ruhanilere
Şintoizm çok tanrılı bir din oltapınmak, onlara dua etmek ve kurban sunmaktan ibarettir. Çin genelinde yaygın olan atalara
saygı ibadet sayılır. İbadetlerde saygı, samimiyet ve sadelik esastır. Çünkü dinin özünü ahlakî
değerler ve erdemli davranışlar oluşturur.24
duğundan ibadet, tanrılara ya-
Taoizmde ibadetler yüce tanrı kabul edilen
Shang-Ti’ye yapılır. Taoizmde ruhun ölümsüzlüğüne ve iyilerin Tao ile birleşerek bu dünyada mutluluğa ulaşacağına inanılır. Taoizmdeki
manastır ve rahiplik anlayışı sonradan benimsenmiştir.
gitmeden önce el ve yüzünü yı-
Zerdüştlükte ibadet tek tanrıya yapılır. Bu
dine inanan kişi, mabede girmeden önce ellerini
ve ayaklarını yıkar. Mabede girerken ayakkabı­
larını çıkarır ve günahlarının bağışlanması­nı
diler. Mabette rahip aracılığıyla kutsal ateşin
külleri alınır. Kut­sal metinlerden bazı parçalar
okunarak dua edilir ve ateşe sırt çevrilme­den
geriye doğru gidilerek kapıdan çıkı­lır. Mabetteki ibadet ferdîdir. Rahipler, Tanrı’nın azametini
temsil eden mabetteki ateşin devamlı yanmasını sağlar. Ayrıca günde beş defa ateşin temizleme ve koruma ayinini yaparlar. Kutsal kitap
Avesta’dan bazı kısımları okur. Ateş, güneş ışınlarından ve insan nefesinden korunacak şekilde
muhafaza edilir. Erkek ve kız çocukları iyiyi ve
kötüyü birbirinden ayırt edebilecek yaşa geldiklerinde “naujote” adı verilen bir tö­renle dinî öğretilerinden sorumlu hâle gelirler. Zerdüştlükte
rahipler sınıfı dışındakiler için iba­detin vakti ve
günü yoktur.
pılır. Bu ibadet, tanrılara dua
ederek pirinç ve şarap sunarak
yapılır. Bir Şintoist, tapınağa
kar, ağzını çalkalar ve özel temizliğini yapar. Tapınağa girerken el çırpar ve
tanrıların dikkatini çektikten sonra ibadete başlar. Diz üstü çöküp başını öne eğerek dua eder.
Tapınaklarda ancak rahibin girebileceği kutsal
bir hücre ile ibadet edenlere ayrılmış dua salonu yer alır. Buraya “miya” veya “cinca” denir.
Şintoistlerin ibadetleri; dua ve kurban-
lardan ibarettir. Eskiden hayvanlar kurban edilirken bugün genellikle gıdalar kurban (sunak)
olarak Tanrı’ya sunulur. İmparator Neyci’nin
kabre konulduğu gün General Nogi ve karısı
“harakiri” yaparak kendilerini kurban etmek
suretiyle daha önce var olan insan kurban etme
âdetini ortadan kaldırmıştır. Dua, en basit şekliyle yüz yıkanıp eller birbirine vurulduktan
sonra zihnen yapılır. En ağır ibadet ise soğuk su
ile yıkandıktan sonra ıslak elbiseyle mabedin
etrafında yüz defa dönmektir. Tapınak işlerini
özel okul ve fakültelerden yetişen rahipler idare
eder.
(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 238.)
Eski Türklerde tek tanrı inancı vardı. Eski
Türk dininde düzenli günlük iba­detlerin ve iba23 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 484.
24 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 237, 238.
128
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
dethanelerin bulunduğuna dair açık bilgi yoktur.
Ancak Çin kaynak­ları, uyun-se diye adlandırdıkları bir ta­pınak veya ibadethanenin Türklerde
mev­cut olduğunu bildirmektedir. Eski Türk­lerde
ecdat mağaraları, mukaddes dağ­lar, yersular,
hakanın otağı, obalar, abidevi mezarlar, ev veya
Türk çadırı önemli dinî merasimlerin yapıldığı
mekânlar olmuştur. Baş açık, yüz ve eller göğe
doğru dönük Tanrı’ya dua edilirdi.Tanrı’ya tapınma, doğuya yönelerek ve diz çökülerek yapılırdı.
YORUMLAYALIM
Tek tanrıya inanan bir Zerdüşt her gün,
“Ey mutlak güç sahibi, yardımıma yetiş! Ben
Tanrı’nın bir ibadetçisiyim. Ben Tanrı’ya
ibadet eden bir Zerdüşt’üm. Zerdüşt’ün dinini övmeyi ve ona inanmayı kabul ediyorum.” şeklindeki duayı okur.
Türklerde özellikle resmî büyük ayinlerin
başkanlığını veya yöneti­ciliğini hakan yapmaktaydı. Kamlar ise ayin sırasın­da özel ilahiler
söyler, ruhları ve ataları çağırır, sihirli davulunu
çalarak göğe yükselip in­meyi temsil ederdi.
(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19,
s. 238.)
Zerdüştlerin amentüsü olan bu metni
yorumlayınız.
Eski kabile dinlerinden biri olan Dinka dininde ibadet, insanüstü kuvvetlerin en büyüğü olan ve
yaratıcı olarak kabul edilen Nihialik’e devamlı tekrarlanan dua cümleleriyle yapılır. İbadet ve dualarla
yüce güç olan Nihialik’ten sağlık ve yağmur istenir.
Ainu dininde tanrılara ve ruhlara saygı vardır. Maori dininde rahipler eşliğinde ilahilerle ayin yapılır.
Ga dininin kutsal mekanları ve rahipleri yoktur.25
NOT EDELİM
İslam dininin temel ibadetlerinden olan namazı, diğer dinlerin ibadetleriyle karşılaştırdığımızda arada pek çok farkın olduğunu görürüz. İslam’daki namazın düzen ve disiplini
diğer dinlerin hiçbirinde yoktur.
Yahudilik hariç diğer dinlerde “tevhit” inancına uygun bir ibadetten bahsedilemez. İslami kaynaklara göre Yahudi ve Hristiyanların peygamberlerine namaz emredilmiş olduğu hâlde bugünkü Yahudilik ve Hristiyanlıkta ibadet olarak dua, kutsal metinleri okuma ve çeşitli ayinler vardır.
Tüm dinlerin ibadetlerinde benzer bazı yönler bulunmakla birlikte bunların içeriği birbirinden farklıdır. Örneğin Yahudi ve Hristiyanlıkta cemaatle mabetlerde yapılan ayin uygulaması bulunmaktadır.
Şekil olarak Süryani Ortodoks kiliselerinde secdeli ibadetler vardır. Ancak Hristiyanların ibadetinin
temelinde Mesih İsa’ya tapınma yer almaktadır.
Hinduizm, Budizm ve Çin dinlerinde cemaatle ibadet zorunluluğu yoktur. Hinduizm, Budizm ve
Çin dinleri gibi dinlerde ibadet putlara karşı yapılmaktadır. Yeryüzünde İslam’ın namazına tam olarak
denk gelen, benzer şart ve rükünleri olan bir ibadet yoktur.
(Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 485.)
25 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 238
129
6.ÜNİTE
1.2. Oruç
Oruç, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamlarına gelir. Arapça
karşılığı “savm”dır.26
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre oruç, bütün milletlere
farz kılınmış bir ibadettir.27 Bundan
dolayı bugün başta İslam olmak
üzere pek çok dinde yer almaktadır. İslam, orucu belirli bir disiplin
ve kurala bağlamış, insanların keyfî
tasarrufundan çıkarmıştır. İslam’ın
oruç anlayışı insan fıtratına uygundur. Diğer dinlerde oruç, güneş takvimine göre tutulduğu için sabittir.
Ancak İslam’da ay takvimine göre
ramazan ayında tutulmaktadır. Bu
ay her yıl farklı günlere denk geldiği için Müslümanlar her mevsimde
oruç tutma imkânına sahiptir.
Hinduizm ve Budizm gibi
dinlerde de bazı yiyecek ve içeceklerden uzak durma ve perhiz nite­li­ğin­de oruç uygulamaları
bulunmaktadır.28 Hinduizm, Budizm, Caynizm ve Sihizmde oruç günümüzdeki biçimiyle sadece din
adamları sınıfını ilgilendiren bir ibadettir.
Hinduizmde bazı oruçlar şunlardır:
•
Adak oruçları: Arzu edilen bir işin olması amacıyla peş peşe on beş gün tutulur.
• Yıllık periyodik oruçlar: Her ayın birinci ve on beşinci günü tutulur. Tanrı Şiva’ya bağlı
Brahmiler kendi mahalli aylarının on üçüncü günü yirmi dört saatlik bir oruç tutarlar.
Caynizmde ibadet, din adamları tarafından yapılır. Bu rahipler hayatları boyunca bitkisel besinlerle beslenirler. Ancak soğan ve sarımsak yemezler. Kuşluk veya zeval vaktinde olmak üzere günde
sadece bir öğün yemek yiyebilirler. Dilencilik, manevi arınma aracı olarak kabul edilir. Manastırlarda yaşayan Caynist rahipler bu geleneği yaşatırlar.29 Caynistler arka arkaya kırk gün oruç tutarlar.30
Sih dininde oruç, yoga ve keffaret gibi ibadetler yoktur. Onlara göre Tanrı’nın adını anmak ve
düşünmek yeterlidir.
Zerdüştlerde bilinen şekilde bir oruç ibadeti yoktur. Onlarda oruç yerine fiil, düşünce ve konuşmada hataya düşmemeye dikkat etmek şeklinde bir uygulama vardır.31
26 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 414.
27 Bakara suresi, 183. ayet.
28 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Dinler Tarihi, s. 89.
29 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 415.
30 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 489.
31 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 33, s. 415.
130
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
YAHUDİLİKTE ORUÇ
Eski Ahit’te “Canlarınıza
cefa edeceksiniz.” emrine
göre oruç nefsi alçaltma vasıtası olarak kabul edilir. Yahudilerin farklı amaç ve niyetlerle tuttukları oruçlar vardır.
Yahudilikte günahlara kefaret olması veya geçmişin
kötü günlerinin hatırlanması
veya ağıt yakılması amacıyla
oruçlar tutulur. Bu oruçların
en önemlileri şunlardır:
Yom Kippur (Tövbe ve
Kefaret Günü) orucu, tişri
ayinin onuncu gününde tutulan kefaret orucudur. Bir yıl
içinde yapılan hata ve günahların affedildiğine inanılan bu
günlerde tutulan oruç, bir önceki gün güneşin batmasıyla
başlar ve yirmi beş saat sürer.
Bu süre içerisinde yiyecek,
içecek ve cinsellikten tamamen uzak durulur. Yıkanmak,
temizlik yapmak, deri giysi
ve ayakkabı giymek o gün
haramdır.
Kudüs’teki
Süleyman
Mabedi’nin iki defa yıkılması anısına ab (ağustos ) ayının
dokuzunda tutulan ve teşabeav orucu denilen oruçta da
Yom Kippur orucunun kurallarına uyulur. Bu iki orucun
dışındaki oruçlar, sabahın ilk
ışıkları ile başlar ve güneşin
batışına kadar devam eder.
Yahudilikte bu oruçlardan
başka, çeşitli amaçlarla tutulan oruçlar da vardır. Mesela,
Yahudi ay takvimine göre 17
Temmuz’da Kudüs’ün Babillilerin eline geçişinden dolayı
bir gün oruç tutulur (dördüncü ay orucu).
HRİSTİYANLIKTA ORUÇ
Hristiyanlıkta oruç anlayışı
farklıdır. Genelde, Paskalya
Bayramı’ndan önceki kırk
günlük Lent Dönemi oruç zamanı olarak kabul edilmektedir. Fakat bu günlerde tutulan
oruç, tamamen yemeden ve
içmeden uzak durma şeklinde
değildir. Hristiyanlar bu günlerde sadece bir öğün yemek
yiyerek oruç tutarlar. Günün
her anında hafif birtakım yiyecekler almaları mümkündür. Bunun dışında, Katolik mezhebine bağlı olanlar
cuma, doğu kiliselerine bağlı
olanlar ise hem çarşamba hem
de cuma günleri et yemezler.
Kırk günlük oruç zorunlu değildir. Zorunlu oruç, bu günler
içinde sadece bir gündür. Bazı
gruplar haricinde Protestan
mezhebine bağlı olanlar, orucu kabul etmezler ve bu nedenle oruç tutmazlar.
Monofizit Hristiyanlardan
Süryani Kilisesi’nde yıllık
oruçlar şöyle sıralanır:
1. Büyük oruç: Kiliselerce
de kabul edilen kırk günlük
Paskalya öncesi oruca yedi
günlük elem haftası orucunun
da eklenmesiyle tutulur.
2. Ninova orucu: Şubat ayınde tutulan üç günlük oruçtur.
3. Haziran başı perhizi: Üç
gündür ve havarilerin orucu
olarak kabul edilir.
4. Ağustos perhizi: Meryem
Ana orucu olarak bilinir.
5. Aralık perhizi: 5-25 Aralık arasında Noel’e hazırlık
amacıyla tutulur.
Katolik Kilisesi’nde oruca
başlama yaşı yirmi iken Ortodoks ve Süryani kiliselerinde
on dört-on beştir.
131
İSLAM’DA ORUÇ
İslami bir terim olarak oruç;
“tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar geçen
süre içinde yemek, içmek ve
cinsel ilişkiden uzak durmaktır.” Oruç tutan kişi, oruçlu olduğu süre içerisinde günah ve
kötülüklerden uzak durmaya
çalışır. Kişinin kendisini oruç
yasaklarına karşı tutmasına
“imsak”, vakit gelince orucu
açmaya “iftar” denir. Bu yasaklar mazeretsiz olarak yemek, içmek ve cinsel ilişkide
bulunmaktır. Yasakları ihlal
etmek ise cezayı gerektirir.
Ayrıca İslam’da oruç tutmak
için sahura kalkmak Hz. Peygamber tarafından tavsiye
edilmiştir.
İslam’ın beş temel esasından biri olan ramazan orucunu
tutmak, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş herkese farzdır. Oruç
bir irade terbiyesidir. İnsanları
kötülüklerden korur. Onların
merhamet duygularını geliştirir ve sağlıklarını korur. Oruç,
nimetlerin kıymetini bilmeyi
ve sabırlı olmayı öğretir.
Farz, vacip ve nafile olarak
üç grup olan orucu; hasta,
yaşlı ve yolcu başka zamana
erteleyebilirler. Oruç tutamayan yaşlılar ve iyileşmeleri
mümkün olmayan hastalar
imkânları varsa her gün için
bir fidye verirler.
(Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C 37, s. 414-425.)
6.ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
“Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için
oruç, sizden öncekilere
farz kılındığı gibi size de
farz kılındı.”
(Bakara suresi 183. ayet.)
“Kim
inanarak
ve
mükâfatını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu
tutarsa geçmiş günahları
bağışlanır.”
“Oruç bir kalkandır.”
(Buhari, Savm, 2.)
“Ve oruç tutuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat
asmayın. Zira onlar oruç
tuttuklarını insanlar görsün diye surat asarlar.”
(Matta, 6/ 16.)
“Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını
çözmek ve ezilmiş olanları hür olarak salıvermek.
Benim seçtiğim oruç bu
değil mi? Kendi ekmeğini
aç olanla paylaşmak, yurtsuz düşkünleri kendi evine
getirmek ve çıplağı görünce üstünü örtmek …. değil
mi?”
(İşaya, 58/7-8.)
(Buhari, Savm, 7.)
Yukarıdaki ayet, hadis ve Kitab-ı Mukaddes metinlerinden hareketle dinlerin oruca
bakışını değerlendiriniz.
1.3. Hac
Hac, İslam’ın beş şartından biri olup hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Gerekli şartları
taşıyan her Müslüman’ın ömründe bir defa hacca git­mesi farzdır. Hac mevsimi dışında yapılan ziyaretlere ise umre denir.
Kutsal mekân kavramı ve bu tür yer­lerin ziyareti, tarih boyunca bütün inanç­larda mevcut olmuştur. Kutsal mekân­ları ziyaretin sebebi o mekânın kutsiyetinin bahşedebileceği maddi, manevi
ve ahlâki faydaları elde etmektir. Hac bütün din­lerin tarihten günümüze, değişik şekillerde de olsa
taşıdığı önemli iba­detlerden biridir. Kutsal mekanlar kabileci, millî ve evrensel dinlerin hep­sinde
ibadet maksadıyla ziyaret edilir.32
1.3.1. Hac Merkezleri
İslam’ın hac merkezi Mekke’dir.
Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadetevi,
elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak
kurulan Kâbe’ dir.”33 ayetiyle
Kabe’nin kutsal mabed olduğu vurgulanır. Müslümanlar Kabe’yi tavaf
edip Arafat’ta vakfe yaparak hac ibadetini yerine getirir. Ayrıca Kur’an-ı
32 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 14, s. 382.
33 Âl-i İmrân suresi, 96. ayet.
132
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Kerim’deki “İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan
gelen yor­gun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri,
Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kur­banlık hayvanlar üzerine belli günlerde Al­lah’ın
ismini anmaları (kurban kesmele­ri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık on­dan hem kendiniz
yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve
o eski evi tavaf etsinler.”34 ayetinden insanları hac yapmak üze­re Mekke’ye davet eden ilk peygamberin İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Hz. İb­rahim, haccın usüllerini tespit ederek Kâbe’nin her yıl
ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmail’i orada bırakıp Fi­listin’e dönmüştür. O tarihten sonra
ge­len peygamberler ve ümmetleri de Kâ­be’yi ziyaret etmişlerdir. Araplar, Cahiliye Devrinde ellerini
çırpıp ıslık çalarak ve çıplak olarak Kâbe’yi tavaf ederlerdi.
DEĞERLENDİRELİM
“…Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde
bir hakkıdır…”
(Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.)
“Kim Allah için hacceder, kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa
annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahsız olarak) döner.”
(Buhari, İman, 2.)
Yukarıda verilen ayet ve hadis mealinin ışığında haccın önemini değerlendiriniz.
Tevrat, bütün Yahudi erkeklerine yılda üç defa Kudüs’te Yahve’nin huzurunda bu­lunmayı emretmiştir. Bunlar Fısıh (Paskalya), Şavuot (Pentekost ) ve Sukkot (Çardaklar) bayramlarıydı.35
Yahudilikteki hac mekânlarını üç grup­ta toplamak mümkündür.
1- Kudüs ve çevresinde oluşmuş, tarihî özelliğe sahip ve Kitab-ı Mukaddes’in tarihi içinde orta­ya
çıkan Ağlama Duvarı gibi mekânlar.
2- Genelde Celile’de bu­lunan, Talmut ve Kabala’da adı geçen bil­gelerin mezarları.
3- Diaspora (Filistin dı­şında Yahudilerin yaşadıkları merkezler.)
34 Hac suresi, 27-29. ayetler.
35 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 23/14, 34/23; 133
6.ÜNİTE
Musa şeriatı öncesinde yaşamış
önemli kişilerin başlarından geçen
olaylarla ilgili olarak Eski Ahit’te zikredilen yerler da­ha sonra Yahudilik
için özel mekânlar ol­muştur.36
Yeni Ahit’te haccın önemi ve anlamı pek açık değildir. Sinoptik İnciller, Hz. İsa’nın sadece bir de­fa Fısıh
Bayramı’nda hac için Kudüs’e git­tiğini
belirtirken Yuhanna İncili’ndeki ifadelerden Hz. İsa’nın hac merasimlerine
düzenliolarakkatıldığıan­laşılmaktadır.37
Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın son Kudüs
Ağlama Duvarı (Kudüs)
yol­culuğu ile Tanrı’nın şehrine eskatolojik haccını gerçekleştirdiğine ve
Tanrı’nın krallığını başlattığına inanılır. İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gi­bi Kudüs’teki mabedi ziyaret ediyorlardı.38
Daha sonraki dönemlerde Beytlehem’deki Hz. İsa’nın doğ­duğu mağara ve çarmıha gerildiği Golgota
mevkii ziyaret yeri hâline gelmiştir. Kudüs’e yapılan haccın yanı sıra türbeleri, hatta manastırlarda yaşayan rahipleri ziyaret de bir tür hac olarak mütalaa ediliyordu. Diğer bir hac şekli de azizlerin ve şehitlerin
mezarları üzerine yapılmış kiliseleri ziyaret etmekti.
Roma’da iki büyük havarinin (Petrus ve Pavlus) ve imparatorluğun Hristiyanlara karşı bas­kısının
sonucunda şehit edilen azizlerin cesetlerinin Avrupa topraklarında bulun­ması nedeniyle burası diğer
merkezlere göre öne çıktı. İspanya’da Santiago de Compostela’da havarilerden Büyük Yakup’a atfedilen mezar önemli bir hac mer­kezidir.
Kudüs, Roma ve Santiago de Compostela olmak üzere dünyada üç hac
merke­zini “mukaddes sene” dolayısıyla ziyaret edenlere Katolik Kilisesi’nce
endüljans verilmektedir. Dolayısıyla
mukaddes se­ne ilan edilen yıllarda bu
yerlere giden hacı sayısında be­lirli bir
artış gözlenmektedir. Mesela Santiago
için Aziz Yakup’a Hristiyan takviminde ayrılan gün olan 24 Temmuz eğer
pazar gününe rastlarsa o yıl mukaddes kabul edilir. Hristiyanlıkta ikinci
tür hac merkezleri dünyanın değişik
yerlerinde Meryem’e at­fedilen kutsal
mekânlardır.
Santiago de Compostela (İspanya)
36 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383.
37 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2/13, 6/4, 7/2, 10/22, 11/54, 55.
38 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383.
134
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Hristiyanlığın Anadolu’da da ziyaret yerleri vardır. Bu mekânlar Hristiyanlık tarihi ve önemli şahsiyetleriyle bağlantılıdır. Pavlus’un misyonerlik gezi­leri esnasında dolaştığı yerler bugün ba­zı Hristiyanlarca ziyaret edilmektedir. An­takya bu yerlerden biridir. Pavlus, Petrus ve Barnaba burada Hristiyanlığı
yaymış­lar, Antakya Kilisesi beş büyük kilise arasında yer almıştır. Di­ğer bir kutsal mekân da Efes’tir.
Pavlus Efes’te kalarak Hristiyanlığı yaymaya ça­lışmış, Havari Yuhanna ise burada yaşa­mış ve ölünce
buraya defnedilmiştir.39
BİLGİ KUTUSU
İncil’de Hz. İsa’nın haccı şöyle anlatılır: “Ve İsa Allah’ın mabedine girdi, bütün mabette alışveriş edenleri dışarı attı; sıralarını masalarını ve güvercin satanların iskemlelerini devirdi. Ve onlara dedi: “Benim evime duaevi denilecek.”(İsaya,
56/7.) yazılıdır; fakat onu haydut ini yapıyorsunuz. Ve mabette kendisine körler ve
topallar geldiler. İsa onları iyi etti.”
(Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21/12-14.)
Hinduizmde de hac yerleri Benares ve Ganj Nehri’dir. Ayrıca tanrı Vişnu ve Şiva’ya adanan büyük
mabetler de hac merkezi olarak kabul edilir. Bu hac merkezlerine bir
Hindu durumuna göre yılda birkeç
sefer gider.40
Budizmde hac ziyareti, Buda’ya
ait me­kânlarla ondan kalanların
bulunduğu yer­lere yapılır. Bod­hi
Gaya Hindistan’da Budistlerin en
önem­li hac yeridir. Bunun dışında hac için ziya­ret edilen yerler;
Nepal’deki Buda’nın doğum yeri
Ganj Nehrin’de hac ibadeti yapan Hindular
olan Lumbini, Buda’nın ilk vaazını
yaptığı Benares’deki Geyik Par­kı
ve Buda’nın öldüğü yer olan Kuşinagara’dır. Taoizm ve Konfüçyanizmde hac merkezleri kutsal kabul
ettikleri yüksek dağlarda kurulan eski tapınaklardır. Bu dinlerin mensupları ayrıca Budistlerin hac merkezlerini de ziyaret ederler.
Japon inançlarına göre dağlar, tanrıla­rın yurdudur ve bundan dolayı dağ tepe­leri yüzyıllardır hac yeri
olmuştur. Japon geleneğinde hem Şinto’ya hem Budizme ait çeşitli hac yer­leri vardır. İse’deki tapınak
Şintoizmin en yüce ilahına adanmış Şinto hac yeridir.
Sihler aslında hacca karşı çıkmakla beraber dinsel merkezleri olan Amritsar’da bulunan kutsal
Altın Tapınak, dünyadaki bütün Sihlerce ziyaret edilmektedir.41
39 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383.
40 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 271.
41 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 381.
135
6.ÜNİTE
1.3.2. Hac Yapma Şekilleri
İslam’da hac ibadeti, Kurban
Bayramı günlerinde Kâbe’yi tavaf
etmek, Arafat’ta vakfe yapmak ve
Kâbe civarındaki kutsal yerleri
ziya­ret ederek yapılır. Bir Müslüman hac yolculuğuna çıkmadan
önce varsa borçlarnı öder, günahlarından tövbe ederek yola çıkar.
Mekke yakınlarındaki Mikât denilen harem bölgesindeki giriş
yerlerine gelince gerekli temizlik
yapılır, gusül veya abdest alınır.
Arefe günü vakfenin yapıldığı Arafat Dağı (Mekke)
Bundan sonra, erkekler elbiselerini çıkarırlar ve ihram denilen iki parça beyaz örtüye bürünürler. Başları açık ve ayakları çıplak
olur. Kadınlar ise normal elbiseleriyle ih­rama girerler. Sonra, “Allah’ım! Senin rızan için haccetmek
istiyorum, bana kolaylık ver ve haccımı kabul eyle.” diyerek hacca niyet eder ve telbiye getirirler.
Harem denilen yasaklı bölgeye girdikten sonra ihramın yasaklarına uyarlar.
Mekke’ye varınca, ilk tavaf (kudüm tavafı) için hemen Kâbe’ye gidilir. Hacerü’l-Esvet se­lam­lanır
ve tavafa başlanır. Tavaf esnasında çeşitli dualar okunur. Kâbe’nin etrafında sola doğru ye­­di defa
dönmek suretiyle ilk tavaf tamamlanır. Tavaftan sonra Makam-ı İbrahim’in önünde iki re­kât namaz
kılınır.
İlk tavaf yapıldıktan sonra tekrar Hacerü’l-Esvet’in önüne gelinir
ve Hacerü’l-Esvet selamlanır. Sonra, sa’y et­mek için Safa Tepesi’ne
gidilir. Kâbe’yi görecek kadar bu
tepenin yüksek bir yerine çıkılır.
Gerekli dualar okunur ve sa’ya
başlanır. Sa’y görevi, yedi defa
Safa ile Merve tepeleri arasında
gidip geli­nerek Merve Tepesi’nde
tamamlanır. Sa’y yaparken tavafta
olduğu gibi çeşitli dualar okunur.
Safa ve Merve arasında yapılan sa’y (Mekke)
Haccın farzlarından olan vakfe
görevini yapmak için, arife günü
Mekke’den Arafat’a gidilir. Arafat’a varınca herhangi bir yerde bir süre bekleyerek vakfe görevi tamamlanır. Vakfe yaparken yine dualar okunur ve günahlardan tövbe edilir. Sonra, aynı gün
Müzdelife’ye hareket edilir. Kurban Bayramı’nın birinci gününün sabahında Müzdelife’deki vakfe
136
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
görevi tamamlanır, güneş doğmadan Mina’ya
gidilir. Mina’da şeytan taşlama görevini yerine getirdikten sonra tıraş olup ihramdan çıkılır.
Kadınlar saçlarının ucundan biraz keserek ihramdan çıkarlar. Ardından biri dışında, ihram
yasakları sona erer. Daha sonra, bayramın ilk
günü veya ikinci, üçüncü günlerinden birinde
Mekke’ye gidilir ve farz olan ziyaret tavafı yapılır. Böylece, hac görevi ta­mamlanmış olur.42
NOT EDELİM
Hristiyanlıkta bir kimsenin hac
yapması için hayatında herhangi
bir muayyen zaman yoktur. Ancak Kudüs’e gidiş genellikle geç
yaşlarda gerçekleşmektedir. Kudüs’e varan
kişi, artık hayatında önemli bir işi yerine getirdiğini hisseder. Hz. İsa’nın ölüp dirildiği yere
Yahudiler, Tevrat’ta yılda üç defa, yapılması emredilen hacca her zaman gereken önemi
göstermemişlerdir. Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarında hac yapmaları istenmişti. Miladi 70
bakınca kendisi de Kudüs’te ölmeyi arzular.
yılında Süleyman Mabedi’nin yı­kılışından sonra
mabetle ilgili hac artık yapılmadı. Ancak Yahudilerin kutsal top­raklara yönelik ziyaretleri devam
etti. Geç­mişle ilgili hatıralar, o topraklara yeniden dönme özlemi ve Yahudi büyüklerinin ora­
lardaki kabirleri Yahudileri o bölgeye çe­kiyordu.
Kudüs’te Süleyman Mabedi’nden geriye kaldığına inanılan “Ağlama Du­varı” önemli bir ziyaret
mahalli oldu. Orayı ziyaret edip dua ederek hac
yapmaya başladılar.
Kudüs haccından dönen kimseye bu sıfat ve-
Günümüzde Yahudiler belli günlerde bu tür
yerleri ziyaret eder, bu ziyaretle­rin şans getireceğine, talihsizliklere iyi ge­leceğine inanırlar. Hac
mahallerinde dua edilir, adaklar adanır, bazen de
istekler kâğıda yazılıp bırakılır. Ağlama Duvarı
ve­ya Süleyman Mabedi’nin batı duvarı dı­şındaki
ziyaret merkezlerinde azizlere yalvarılıp onların
şefaatçi olmaları istenir.43
Hinduizmde hac Benares’i zi­yaret etmek ve
Ganj Nehri’nde yıkanmak, ölümden sonra yeniden dünyaya gelişte daha mutlu olma ümidini
vermektedir. Yıkandıktan sonra hac göre­vini ifa
etme yanında kutsal mekânın çev­resinde dönmek
de (tavaf) haccın unsur­larından biridir.
Ermenice “mahdesi” kelimesi, “ölümü ve aynı
zamanda Kudüs’te Paskalya Bayramı’nda yakılan kutsal ateşi gören kimse” anlamındadır.
rilmektedir. Rus hacıları da Kudüs’e beyaz kefen götürür, Hz. İsa’nın vaftiz olduğu Ürdün
Nehri’nde bu kefenleri sarınarak yıkanırlar.
Diğer doğu Hristiyanları ise beyaz kefenleri
Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği cuma günü onun
mezarına koyarlar. Genelde gruplar hâlinde
Kudüs’e gidip dönen hacılar, dönüşlerinde
bu görevi tamamladıkları için kilisede şükran
duaları yapar, Kudüs’ten getirdiklerini dağıtırlar.
İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gi­bi
Kudüs’teki mabedi de ziyaret ediyorlardı.
Hris­tiyanların hac geleneği de hemen hemen
birbirinin ay­nıdır. Ha­cılar, günahlardan arınmak için önce Ürdün Nehri’nde suya dalarlar.
Sonra, sırayla İ­sa’nın ha­yatının geçtiği önemli
yer­lere ziyarette bulunurlar. İncillerden parçalar okur, tövbe eder ve ölümü düşünürler.
(Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 91; Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C 14, s. 384.)
42 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi s. 92.
43 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 233.
137
6.ÜNİTE
Taoizm ve Konfüçyanizmde inananlar ise sonbaharda gerçekleştirilen hac sırasında kırmızı veya
sarı renkli elbiseler giyen hacı adayları buhur çubukları ve kâselerini taşıyarak on beş kişilik gruplar
hâlinde sessizce meditasyon yaparlar. Sadece bitkilerle beslenirler, uzun yolculuk esnasında tövbe
ederler. Hac mahallerine vardıklarında ise yıkanıp temizlenerek tapınırlar. Evlerine dönünceye kadar
ibadet ve riyazete devam ederler.44
1.4. Sadaka
Sadaka, Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etme,
iyilik ve ihsanda bulunmaktır.45 İslam dini ayet ve hadislerde sadaka vermeyi teşvik etmiştir. Müslümanlar zekât ve sadaka gibi ibadetlerle fakir ve muhtaçları gözetirler. Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre zekât ve sadaka Yahudilik ve Hristiyanlıkta da emredilmiş bir ibadettir. Mesela İsrailoğullarına yüce Allah, “Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”46 şeklinde
hitap etmiştir. Hz. İsa ise beşikteki mucizevi konuşmasında Allah’ın namazı kendisine emrettiğini
şöyle ifade etmiştir: “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”47
Tevrat ve İncillerde de sadaka vermek emredilmiştir: Mesela bu konuda Tevrat, “Ve eğer kardeşin fakir düşer ve senin yanında zayıf düşerse ona yardım edeceksin.”48 der. İncil’de ise
“Fakat sadaka verdiğin zaman, sağ elin sol elinin ne yaptığını bilmesin de.”49 şeklinde emredilmektedir.
Yahudilikte ilk dönemlerde sadakalar düzenli bir şekilde Beytü’l-Makdis’in zekât sandığına
ödenirdi. Miktarı öşür(1/10 oranında) olan bu zekâtlar belirli yerlere verilirdi. Daha sonraları
bu durum terk edildi. Ancak bu emir, ferdi olarak göz önünde bulundurulmaktadır. Hristiyanlıkta da günümüzde uygulama değiştirilerek oruç günlerinde yemeklerini başkalarıyla paylaşmak
şeklinde yerine getirilmektedir.50 Hristiyanlar, zekât ve sadakanın günahlara keffaret olduğuna
inanırlar.
DEĞERLENDİRELİM
“Onların mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”
(Zâriyât suresi, 19. ayet.)
“ Siz, Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine verir.”
(Sebe suresi, 39. ayet.)
“Kim fakire verirse onun eksiği olmaz; fakat kim ondan göz çevirirse o çok lanet alır.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Meselleri, 28/27.)
“Sadakan gizlide olsun; gizlide gören baban da sana ödeyecektir.”
(Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3.)
Yukarıdaki Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve Kitab-ı Mukaddes metinlerini değerlendiriniz.
44 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 384.
45 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 568.
46 Bakara suresi, 43. ayet.
47 Meryem suresi, 31. ayet.
48 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 25/35
49 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3.
50 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 496.
138
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
1.5. Kurban Kurban; tapınılan tabiatüstü varlık veya varlıkla­ra yakınlaşma, şükran duygularını ifade etme,
bir şey isteme ya da günahlara ke­faret olması gibi niyetlerle sunulan varlık ve nesnelerdir. Tabiatüstü bir güce su­nulan nesnelere genel anlamda takdime adı verilirken kurban kelimesi özellikle
öl­dürme veya boğazlama yoluyla sunulan­lar için kullanılmaktadır.
İslam’a göre kurban, ibadet maksadıyla belli vakitte uygun şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun
olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Ayrıca bu şekilde kesilen kurbana udhiye de
denir. Kurban kesmenin vakti, Kurban Bayramı’nın ilk üç günüdür. İslam’da bunun dışında adak ve
akika gibi kurban çeşitleri de vardır.
YORUMLAYALIM
“Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin
ilahınız bir tek ilahtır. Şu hâlde yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!”
(Hac suresi, 37. ayet.)
“O halde Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.”
( Kevser suresi, 2. ayet.)
“Kimin hâli vakti yerinde olup da kurban kesmesse, namazgâhımıza yaklaşmasın.”
Yukarıdaki ayetleri ve hadisi yorumlayınız.
(İbn-i Mace, Adahi, 2.)
İslam dininde kurban, Allah’ın herhangi bir maddi veya manevi ihtiyacını karşılamak için kesil­mez.
Çünkü Allah’ın insanların malına ihtiyacı yoktur. Bu konuda Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöy­le buyurÈ ÈǼÈȇǺÌ Èdz “Elbette kurbanlarınızın ne etleri ne
maktadır: ... ǶÌ ǰÉ ǼÌ ǷÊ ȃȂÈ ǬÌ ōƬdzơǾÉ ÉdzƢÈǼÈȇǺÌ ǰÊ ÈdzȁÈ ƢǿÈ ƙÉ ƢǷÈ ƽÊ ȏَ‫ ا‬ȁÈ ƢȀÈ ǷÉ ȂƸÉ ÉdzÈَّ‫ه‬ƅơDZƢ
de kanları Allah’a ulaşır; sizden o­na ulaşan, ancak takvadır.”51 Bu ayette ifade edildiği gibi kurban
kesen kişinin sadece ibadeti Allah’a ulaşmaktadır.
Tevrat ve İncillerde de kurban ile ilgili hükümler mevcuttur. Yahudilikte kurban uygulaması iki
şekildedir. Bunlar Hz. Musa şeriatında uygun görülen hayvanları bo­ğazlamak suretiyle sunulan
kanlı kurban­lar ile çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içe­ceklerin takdim edilmesi şeklindeki kan­sız
kurbanlardır.
Yahudilikte kurban, Tanrı’ya bağlılığın bir işareti ola­rak ve onun lütuf ve affını elde etmek
niyetiyle bazı hayvanların veya yiye­
NOT EDELİM
ceklerin bir mezbaha üzerinde tamamen
ya da kısmen yakılarak yok edilmesin­
“Kabul olunasınız diye sığırlardan, koyunlardan yahut keçilerden kusursuz bir den ibarettir. Tarihi, Hz. İbrahim’e kadar
erkek takdim edeceksiniz.”
götürülen kurban, Yahudilikte en önemli
(Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 22/19.)
51 Hac suresi, 37. ayet.
139
ibadetti. Keffaret, adak, esaretten kurtuluş
6.ÜNİTE
yıl dönümü gibi çok farklı amaçlarla kurbanlar günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak
sunulmaktadır.52 Ancak 70 yılında mabet Romalılar tarafından yıkıldıktan sonra Yahudiler kurban
ibadetini askıya aldılar.Günümüzde Yahudiler arınmak için horoz ve tavuk kurban edip etlerini
fakirlere dağıtırlar.53
Hz. İsa zamanındaki kurban uygulama­ları Ahdi Atik’e dayandırılmaktaydı.54 Hz. İsa’dan sonra
Hristiyanlıkta İsa’yı merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı gelişti­rilmiştir. Bu uygulama­lara
rağmen İsa’nın çarmıha gerilmesi ve diriltilmesi inancının ardından Hristiyan­lık Yahudilikten ayrı
bir din mahiyeti kazanmaya başlamıştır. Ni­tekim Hristiyan geleneğinde İsa’nın, havarileriyle yediği son akşam yemeğinde dökülen kanının, insanla­rı Tanrı ile barıştırdığına inanılmıştır.55 İncillerdeki “İsa’nın kanı birçoklarının günahının bağışlanması için döküldü”56 ve Pavlus’un mektuplarındaki “Günah için bir kurban.” ve “Tanrı’ya kurban.” şeklindeki ifadeleri, Hz. İsa’­yı insanlığı
asli günahtan kurtaran bir kurban57 olarak gören inanca esas teşkil etmiştir. Böylece Hristiyan
ilahiyatında İsa’nın haç üzerindeki ölümünün tek başına yeterli ve diğer kurban sunma fiillerini
faydasız kılan bi­ricik kurban olduğu inancı kabul edilmiştir. Hristiyan anlayışında İsa’nın kendisi
ilk ve son kurban olarak Ahd-i Atik’in kurban sistemini iptal etmiştir.58 Dolayısıyla kurban kesmeye gerek kalmamıştır. Pazar günleri ve Paskalya Bayramı’nda yapılan ekmek şarap ayini kurbanın
yerini almıştır.
Eski İranlılar, tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır. Zerdüşt, hayvan
kurbanını yasaklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şükürler kurbanını telkin ettiyse de ölümünden
sonra canlı kurban âdetine geri dönülmüştür. İranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz’e, diğer takdimlerini de kötülüğü engellemesi için Ehrimen’e arz ederlerdi.
BİLGİ KUTUSU
Geleneksel Türk inancında ölmüş ataları tazim ve onlar için kurbanlar sunma âdeti önemlidir. Yer altı âlemi, genellikle korkunç ve kötü ruhların yaşadığı
yerdir. Yer altında ölü ruhlarının bulunduğuna da inanılır. Erlik Kaan emrindeki
bu ölü ruhları, yaşayanların ruhlarını kapmak ister, hastalık saçarlar. Bazı bölgelerde, kötü ruhun baskısı altında bulunan kimseyi kurtarmak için kara renkli
bir hayvan kurban edilirdi.
Tarihî kaynaklar her yıl düzenli olarak yapılan resmî dinî törenlerden söz eder.
İbadetin özünü kurban merasimi teşkil eder. En makbul kurban attır. Doğan güneş ve geceleyin ay ululanırdı. Kansız takdimlerde ise bazı gıda maddeleri sunulurdu.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 535.)
52 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 435.
53 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 95.
54 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8/4.
55 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 435.
56 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 2/26.
57 Kitab-ı Mukaddes , Efesliler, 5/2.
58 Kitab-ı Mukaddes, İbraniler, 10/5-10.
140
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Eski Çin dinlerinde tanrılara ve ölen ataların ruhlarına onları memnun etmek ve ilâhî lutuflar elde
etmek amacıyla evcil olan veya olmayan hayvanlar kurban edilir. Hububat, mayalandırılmış içki,
çeşitli yiyecekler ve ipek gibi takdimler sunulurdu.
Hinduizmde kurban, insanları kurtuluşa götüren yollardan biridir. Brahmanlar Döneminde, kozmik
gücü meydana getirdiğine inanılan, yaratılışın sırrı ve kâinatın devamının anahtarı olarak kabul edilen kurban merasimi, rahiplerin nezaretinde gerçekleştirilirdi. Vedalar Döneminde günlük merasimler ateşte yakılan takdimeleri, kutsal soma içkisini yere dökmeyi, atalara, yer tanrılarına ve ruhlara
yiyecek takdimlerini ihtiva ederdi. Aylık takdimler, yeni ay ve dolunayda çeşitli tanrılara, özellikle
fırtına tanrısı İndra’ya sunulan pastalar ve yiyeceklerdi. Rahipler tarafından kefaret niyetiyle ve ilkbaharın başlangıcında bolluk düşüncesiyle yağmurlu mevsim ve serin kış beklentisiyle bir yılda üç
defa olmak üzere mevsimlik kurbanlar sunulurdu.
Budizm ve Caynizmde “Ahimsa” (Hiçbir canlıyı öldürmemek.) prensibi ve tenasüh inancı gereği
canlılar kurban edilmemektedir. Ancak her iki din mensupları mabetlerinde tütsü, mum, buhur, yiyecek ve içecekler takdim ederlerdi.
Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler; tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf ve
yardımlarını sağlamak veya günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu. Erken dönemlerde uygulanan
insan kurbanlarının yerini sonradan hayvan kurbanları almıştır. Günümüzde pirinç ve pirinç şarabından oluşan yemek takdimleriyle elbise ve mesken dahil üç asli ihtiyaca tekabül eden her şey kurban
olarak sunulmaktadır.59
1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar
Her dinin kutsal gün, gece ve bayramları vardır. İlahî dinlerde bu kutsallık ya doğrudan dinin bir
emri gereği atfedilir ya da peygamberlerin hayatında doğum, hicret ve vefat gibi bazı dönüm noktalarını ifade eder. İnananlar için bu kutsal vakitler önemli birer fırsat olarak kabul görülür. Çeşitli
ibadet, kutlama ve anma törenleriyle en güzel şekilde değerlendirilir. İlahî olmayan dinlerde de aynı
şekilde din kurucularının hayatında meydana gelmiş önemli
safhalar, kutlanan bu gün, gece
ve bayramların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Kutsal gün ve gecelerin en
açık örnekleri İslam’da görülür.
Cuma günü, Regaip, Mevlit,
Miraç, Berat kandilleri ve Kadir
Gecesi bunların başında gelir.
Bunlardan Berat Kandili hariç,
diğerleri Hz. Muhammed’in
hayatı ile ilgilidir. Berat Kandili ise tövbe ve ba­ğış­­lanma
gecesi olarak kabul görmüştür.
Bu gecede yapılan samimi ibadetlerin, tövbe ve istiğfarların kabul edile­ceğine inanılır.
Kandil gecelerinde camilerde mevlit okunur.
59 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 434.
141
6.ÜNİTE
Aşure Günü de çeşitli etkinliklerle anılan günlerdendir. Bu gün ve gecelerden sadece cuma günü
ve Kadir Gecesi Kur’an’da zikredilmiştir. Özellikle Kadir Gecesi’nde Kur’an-ı Kerim’in indirildiği
ve bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça ifade edilmiştir: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir
Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan
daha hayırlıdır.”60
İslam’da bütün Müslümanların ortaklaşa kutladığı iki bayram vardır. Bunlar, Ramazan ve Kurban
Bayramlarıdır. Ramazan ayında oruç tutan Müslümanlar, bu ibadeti tamamlamış olmanın sevinciyle
üç gün bayram yaparlar. Topluca kılınan bayram namazından sonra birbirleriyle bayram­laşırlar.
Ramazan Bayramı’ndan iki ay on gün sonra
Kurban Bayramı kutlanır. Hac ibadeti de bu
bayramda yerine getirilir. Kurban Bay­ramı
dört gün sürer.
NOT EDELİM
Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın doğumu, ölümü, dirilmesi ve göğe
yükselmesi olaylarını anmak için
kutlanan iki tane önemli bayram
bulunmaktadır. Bunlara Noel
ve Paskalya adı verilmektedir.
Kutsal günleri pazar günüdür.
Bu gün kilisede evharistiya ayini
icra edilir.
İslam’da bayramlar, toplumsal kaynaşma,
dayanışma ve paylaşmanın vesilesidir. Bay­
ramlarda dargınlar barışır, muhtaç olanların
ihtiyaçları giderilir, sevinçler paylaşılır. Bu ba­
kımdan bayramların Müslüman topluluklarda
ayrı bir yeri vardır.
Yahudilikte en önemli kutsal günler, RoşHaşana ve Yom Kippur günleridir. Roş-Haşana,
Yahudi takvimine göre dinî yılbaşıdır. Bir yıllık kader bu yılbaşında belirlenir. Eylül-ekim
aylarında başlar, iki gün kutlanır. Yom Kippur
ise Roş-Haşana’nın ikinci gününden itibaren
on gün süren kefaret günleridir. Roş-Haşana da
belirlenen bir yıllık kader , bu günde mühürlenerek tamamlanır. Cumartesi de Yahudilerce
kutsaldır. Sinagogta haftalık ibadet yapılır.
Yahudilikte, kutsal kitap Tevrat’ta yapılması
emredilen üç tane dinî bayram vardır. Bunlar, Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarıdır.
Fısıh:Yahudilerin Mısır’dan çıkışları anısına
kutlanan bir hac bayramıdır. Mart-nisan ayları
arasında sekiz gün sürer. Bu bayramın özelliği,
bayram süresince mayalı yiyecek yenmemesidir.
Şavuot: Tevrat’ın Tanrı tarafından Yahudilere
verilişini kutlama bayramıdır. Haftalar Bayramı
olarak da bilinen Şavuot, haziran-temmuz aylarında kutlanır.
Sukkot: Yahudilerin Mısır’dan çıktıktan
sonra kırk yıl çölde dolaşmaları anısına yapılan bir bayram olup sekiz gündür. Eğlence
yönü ağırlıklı bir bayramdır. Yahudiler Sukkot
Noel: Tanrı’nın oğlu olarak kabul edilen Hz.
İsa’nın dünyaya gelişini, Ürdün Nehri’nde vaftiz
oluşunu anmak için kutlanır. Katolik ve Protestanlar Noel’i 25 Aralık, Ortodokslar ise 6 Ocak
tarihinde kutlarlar.
Hristiyanlar, Noel’de ayin yaparlar, ilahiler
okurlar ve birbirlerine hediyeler verirler. Ayrıca
bu bayramda, hastaneleri ve kimsesiz çocuk yuvalarını da ziyaret ederler. Noel ağacı ve Noel Baba,
bu kutlamaların en önemli özelliklerindendir.
Hristiyanlar, evlerini Noel ağaçlarıyla süslerler.
Paskalya: Hz. İsa’nın öldükten sonra dirilişi
anısına kutlanan bir bayramdır. Bu bayramın öncesinde kırk günlük bir tövbe ve perhiz zamanı
bulunmaktadır. Bu kırk günlük sürenin son cuma
günü Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği gün olarak anılır ve bu gün yoğun ibadetlerle geçirilir. Cumadan
iki gün sonraki pazar günü ise Paskalya, yani Hz.
İsa’nın diriliş günü olarak kutlanır. Baharda kutlanan Paskalya döneminin tarihi değişken olduğu
için kesin tarih kilise yetkilileri tarafından her yıl
yeniden belirlenir. Bunların dışında Meryem Ana
Günü, Haç Yortusu gibi bayramlar kutlanmakta
dır. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 5, s. 258.)
60 Kadir suresi,1-3. ayetler.
142
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Bayramı’nda evlerinin bahçesine bir çadır kurarlar ve onu ağaç dallarıyla süslerler. Çadırlarda millî
oyunlar oynarlar.61
Hinduizmde kutlanan pek çok bayram vardır. Bunların kutlanış şekli ve zamanı bölgeden bölgeye
değişir. Günümüzde Hindistan hükümetince resmî tatil ilan edilen on altı bayram vardır.62Ay takvimi
esas alındığından bayram günleri her yıl farklılık arz eder. Mesela Chaitra, mart-nisan aylarında kutlanan yılbaşı bayramıdır. Eğlence ve hediyeleşme ağırlıklı bir bayramdır.
Budizmde de birçok bayram ve festival vardır. Bunların bir kısmı dinî bayramlardır.63 Mesela
aralık ayında Buda’nın aydınlanmaya ulaşması, şubatta ise Buda’nın nirvanaya ulaşması bayram olarak kutlanmaktadır. Bu bayramda, bütün Budistler çocuklarıyla birlikte mabetlere ve kutsal yerlere
doluşurlar ve yoğun bir şekilde ibadet ederler. Ayrıca caddeleri de süslerler.
Sih dininde de Nanak’ın doğum ve ölüm günleri gibi bazı kutsal günler vardır. Hindistan’da kutlanan çeşitli bayramlar da Sihler tarafından kutlanır.64
Şintoizmde neyin ne zaman ve nasıl yapılacağı kurallara bağlanmıştır. Bağlayıcı olan bu kurallara
“töre” denmektedir. Töreler, Japon kültürünün nesilden nesile aktarılmasını sağlamaktadır. En büyük
bayram, tanrıyı çağırmak ve ona hizmette bulunmak anlamında “Matcuri”dir. Genellikle bu bayramdan önce üç gün oruç tutulur.
2. Dinlerde İbadet Yerleri
İbadet yeri denilince ibadet etmeye mahsus yapı, bina ve tapınak akla gelir. Bu mekânlara “mabet” denir. Mabet, genelde bütün dinlerin ibadet ma­hallini ifade etmektedir. Özelde Müslüman mabedi için cami veya mescit kullanıl­maktadır.
Dinin temel unsurlarından biri olan ibadet, genelde bir mekânda yapıldığı için mabetlere ihtiyaç
duyulmuştur. Bü­tün dinlerin mabedi ifade eden kelime veya kavramları ve kendilerine has mabet
anlayışları vardır. Mabetler ilk dönemlerdeki açık alanlardan basit ve küçük yapılara, zamanla büyük
ve geniş binalara kadar gelen bir gelişme ve deği­şiklik arz etmektedir.65
Kur’an-ı Kerim’e göre yeryüzündeki ilk ibadet ye­ri, Mekke’deki Kâbe’dir.66 Kâbe, aynı zamanda Müs­lümanların da kıblesidir. Kâbe’den sonra İslam’da ibadet yerleri için kullanılan ilk kelime
mescittir. Bunun dışında musalla, namazgâh ve cami kelimeleri de Müslümanların ibadet yerini ifade
etmek için kullanılır.
İslam’da ibadet yerleri için kullanı­lan kelimelerden biri de “musalla” veya “namazgâh”tır. Musalla, Resulullah Döneminde bayram ve cenaze namazı kı­lınan yerler için de kullanılmıştır. Farsçada
yol boylarındaki üstü açık mescitlere namazgâh denilmiştir. Namazgâh bir ka­sabanın bütün halkını
bir araya toplayan geniş sahadır. Pek çok namazgâhta hut­be okumak ve namaz kıldırmak için ya­
pılmış minber ve mihraplar vardır.67
Mescitlerin ve camilerin, belirli fonksi­yon­la­rına gö­­re isimlendirilmiş bazı bölümleri vardır. Bun­
lar; mih­rap, minber ve vaaz kürsüsüdür. Na­­­­maz kıldırır­ken i­ma­­mın durduğu yere mihrap, hutbe oku61 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 241.
62 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 301.
63 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 333.
64 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 380.
65 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 276.
66 Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.
67 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 279.
143
6.ÜNİTE
nan yere minber ve vaaz verilen yere de vaaz kürsüsü denir. Ayrı­ca bazı camilerde müez­zin mahfili,
cemaate vaktinde yetişemeyenler için son cemaat yeri, sultanların inşa ettirdiği camiler­de sultanların
namaz kılmaları için ayrılan hünkâr mahfili bulunur. Ezan okunan minare­ler­ve abdest alınan şadırvanlar da cami­leri tamamla­yan yapı­lar­dır.
Sultanahmet Camii (İstanbul)
Hinduizmde mabet yapımı ve içlerine tanrıların suretlerinin konulması Upanişatlar Döneminin
sonrasına rastlar. Yoğun olarak 7. yüzyıldan sonra yapılmaya baş­lanan ve tanrıların ikamet mahalli
olan mabetler aynı zamanda insanların tan­rılarla bir araya geldiği, onları ziyaret edip çeşitli takdimelerde bulunduğu yerlerdir. Hinduizmde ibadet ferdî olup pek çok evde ibadet için tahsis edilmiş özel
bir oda veya bir köşe vardır. Mabetlerin esas kısmı, içine tanrının suret veya sembolünün konulduğu,
“vimona” adı verilen kutsal mekândır. Hint mabetleri birer ziyaret (hac), günahlardan arınma ve dinî
temizlik yeridir.
Şintoizmde ayin merkezi de olan tan­rıların ikamet yerine, “jinja” veya “jinsa” (tanrıevi) denilmekte, ayrıca “miya” ismi de kullanılmaktadır. Sayıları bazen yüz binlerle ifade edilen mabetler
genellikle yol kenarlarında, fabrika köşelerinde veya binalar blokunun tepesinde bulunan kü­çük ve
sade ağaç yapılardır. Şintoizmde en eski ve en meşhur mabet, milattan önce 4. yüzyılda İse’de Güneş
Tanrıçası Amaterasu adına yapılmış olan millî mabettir.68
68 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 278.
144
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
BİLGİ KUTUSU
YAHUDİLİKTE İBADET YERLERİ
Sade ve göçebe bir hayat yaşayan Yahudi ataları, dinî vecîbelerini yerine getirebilmek için her konakladıkları yerde veya
önemli gördükleri mahallerde birer mezbah (altar) yapmışlardır.
Hz. Musa, kavmini Mısır esaretinden kurtardıktan
sonra onlarla çölde kırk yıl ortak bir hayat sürmüştür.
Tanrı’nın talimatıyla yine Tanrı’nın ikâmeti ve ibadet- Yahudilerin ibadet ettikleri Ağlama Duvarı (Kudüs)
lerin ifası için bir mesken (mişkan) “toplanma çadırı” yapılmıştır.
(Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 33/7-11. Sayılar, 12/4-12.)
Yahudilikte en kutsal yer, Süleyman Mabedi’nin inşa edildiği Kudüs’tür. Kudüs’te İsrailoğullarının ortak ibadet merkezi olan Süleyman Mabedi, Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiştir.
Yahudilerin Romalılara karşı ayaklanıp yenilmeleri üzerine Romalılar tarafından mabet tamamen
yıkılmıştır. Mabetten sadece Ağlama Duvarı da denilen batı duvarı günümüze kadar ulaşmıştır. Mabedin yıkılışının ardından onun yerini artık sinagoglar almıştır. Sinagogların belli bir mimari yapı
özelliği yoktur. Bölgeye göre yapı şekli değişiklik gösterir.
Sinagogun, camilerde olduğu gibi, bir kutsallığı vardır. Sinagoglarda resim ve heykel bulunmaz.
Çünkü, bunların bulunduğu yerde ibadet yasaktır. Sinagoga uygun kıyafetle ve baş örtülü olarak girilir. Başı açık olarak girmek, Tanrı’ya saygısızlık kabul edilir. Bunun için Yahudi erkekleri
“kipa”denilen takke benzeri bir şey giyerler. Kadınlar da başlarını örterler.
HRİSTİYANLIKTA İBADET YERLERİ
Hristiyanlığın başlangıçta bir ibadet yeri yoktu. Baskı nedeniyle ilk
Hristiyanlar ibadetlerini gizli yerlerde yapıyorlardı. IV. yüzyılda Hristiyanlık, Romalılar tarafından serbest bırakılınca ibadet yerleri inşa
edilmeye başladı.
Hristiyanlığın başlıca ibadet yeri kilisedir. “Şapel” kelimesi de mahalli bir kilise veya katedral dışında hapishane, şato yahut gösterişli
bir bina içerisindeki ibadet yerlerini ifade eder. Daha geniş bir kilise
içerisindeki özel ibadet yerine de şapel denilir. Bir piskoposluk bölgesinde kurulan ve çok sayıda görevlisi bulunan, sıradan bir kiliseden
daha büyük olan binalara ise “katedral” adı verilir.
Kilise ve katedrallerin birçok ortak özelliği vardır. Bu ibadet yerlerinin ana giriş kapısı, doğu tarafındadır. Girişin tam karşısında vaftiz,
günah itirafı ve nikâh gibi törenlerin yapıldığı mihrap yer alır. Rahibin
Hristiyan Doğuş Kilisesi (Filistin)
konuşma yaptığı vaaz kürsüsü de aynı bölümdedir. Mihrap ile duvarlar, Hz. İsa ve azizlerin resim ve heykelleriyle süslüdür. Katolik mezhebine ait kiliselerin girişinde
kutsal suyla dolu bir tas bulunur. Ayrıca, mihrabın iki yanında müzik korosu için ayrılmış yerler
vardır. Hristiyan ibadet yerlerinde kadın, erkek ve çocuklar birlikte otururlar. İbadet yerlerinde başı
örtme zorunluluğu yoktur.
(Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 99.)
145
6.ÜNİTE
Budizmde ibadet mekânı viharadır. Bu tapınaklar, Bu­da ve önemli Budist büyüklerinin hatıralarının saklandığı, bu sebeple de tazim gösterilen stupalara dönüşmüştür. Buda’nın heykellerinin bulunduğu yapılara ise “pagoda” denilmektedir. Pagodaların çoğunda cemaatle ibadet yapılmaz. Hal­kın mabetlerle ilişkisini canlı
tutan esas unsur sadece ibadet olmayıp Buda
ve diğer Budist azizlerinin buralarda muhafa­za
edilen hatıra eşyaları da ziyaret edilir.69
Caynist mabetlerinin genel planı; bir cümle
kapısı, sıra sütunlar, mabedin ortasında bu­lunan
geniş bir mekân veya açık avlu ve tasvirlere
tahsis edilmiş kutsal mekân şeklindedir. Caynist
Budist mabedi (Pagoda)
mabetleri de bir iba­det mahalli olmaktan ziyade
Tirthankaralara saygı gösterilen yerlerdir.
Sih dininde “gurdvara” adı ve­rilen mabet, cemaatin ilahiler okumak için günlük olarak toplanması
sonucun­da ortaya çıkmıştır. Bu mabetler Guru Nanak Döne­minden beri cemaatin hayatında önemli bir
rol oynamaktadır. Gurdvaraların
en üstünü, zamanla Sih inanç ve
ibadetinin merkezi hâline gelen
Amritsar’daki Altın Mabet’tir.
Bu mabedin bulunduğu Amritsar Sihlerin dinî merkezi olduğu
gibi Altın Mabet de dinî ve toplumsal faaliyetlerin merkezidir.
Mabette sembol olarak Sihizmin kutsal kitabı Adi-Grant ile
bir kı­lıç bulunur. Burası aynı
zamanda bir sos­yal kurumdur.
Her gurdvaranın Guru Nanak
Sihlerin hac yeri Altın Tapınak
zamanından beri devam eden bir
69 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 277
146
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
imarethanesi vardır.70 Bu mabetlerde resim ve
heykel bulunmaz. Mabetlerin açık büfe tarzı
yemeklerinden her Sih yararlanır.71
Bir yapılar bütününden oluşan Tao mabetlerinin avluları çok amaçlı salonlardan meydana
gelir. Çin terminolojisinde Taoist dini binaları
veya bina grupları için “kung” (manastır veya
saray), “kuan” (ma­nastır mabedi) ve “miao”
(mabet) kelime­leri kullanılır. Sayısız tanrı ve
tanrılaştırılmış kahraman tasvirlerini ihtiva
eden Taoist mabetlerinin pek çoğu 1911 Dev­
Çin’de bir ibadet yeri
rimi’nden sonra tahrip edilmiştir.72
Lu
hükümdarı,
Kon-
füçyüs için bir mabet inşa
ettirmiştir. Daha sonraki
dönem­lerde hükümdarlar,
Konfüçyüs’ü “on bin neslin
muallimi” diye nitelendirip
adına mabetlerde törenler
düzenlemişlerdir.
Ayrıca
milattan sonra 59’da imparator, her mabette kurbanın
Konfüçyüs adına takdim
edilmesini emretmiş, bizzat
kendisi de Konfüçyüs adına
takdimde bu­lunmuştur. En
meşhur Çin ibadet yerleri
Pekin’deki
imparatorluk
mabetleri ve mezbahlarıdır.
İmparatorluk mabedi (Pekin)
70 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 277
71 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 381.
72 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 278.
147
6.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İbadet ne demektir? Tarif ediniz.
2. Hristiyanlıkta günah itirafı nasıl yapılır? Anlatınız.
3. Şintoizm de dua ve tapınma nasıl yapılır? Kısaca anlatınız.
4. İslam’daki zekât ibadetinin toplumsal yararları nelerdir? Yazınız.
B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Atalara ve yüce ruhlara saygı aşağıdaki dinlerden hangisinde ibadettir?
A) Hinduizm
B) Sihizm
C) Konfüçyanizm
D) Hristiyanlık
E) Budizm
2. İlk insan tarafından işlendiğine ve bütün insanlığa sirayet ettiğine inanılan asli günah anlayışı aşağıdaki dinlerden hangisine aittir?
A) Caynizm
B) Budizm
C) Yahudilik
D) Hristiyanlık
E) Hinduizm
3. İslam’da haccın rükûnlerinden biri olan “vakfe” nerede yapılır?
A) Medine
B) Kudüs
C) Arafat
D) Uhut
E) Bedir
4. Aşağıdaki dinlerin hangisinde ibadet tek tanrıya yapılır?
A) Taoizm
B) Budizm
C) Zerdüştlük
D) Caynizm
E) Hinduizm
5. Aşağıdaki din kurucularından hangisi daha çok ahlaka ve siyasi birliğe önem vermiştir?
A) Buda
B) Guru Nanak
C) Konfüçyüs
D) Zerdüşt
E) Dalay Lama
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
( Miraç, om, havari, Avesta.)
1. Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısı ve öğrenci sin den her birine……………..…denir.
2. İslam’da İsrâ’dan sonra Hz. Muhammed’in yaşadığı manevi yükseliş olayına…………denir.
3. Hinduizmde bir işe başlarken söylenen kutsal hece………dur.
D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…) Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler, tanrılara ve ölülere, onların öfke­sini
yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağla­mak veya günahlara keffaret düşüncesiy­le sunulur.
2. (…) Vaftiz, Hint dinsel geleneklerinde bir meditasyon tekniğidir.
3. (…) Sa’y, İslam’da hac sırasında, Safa ile Merve tepeleri arasında hızlı adımlarla yedi kez gidip gelme şeklinde yapılan ibadettir.
148
7.ÜNİTE
DİNLERDE TEMEL
EMEL AHLAK İLKELE
İLKELERİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Ahlakın dinle ilişkisi hakkında bilgi toplayınız.
2. Kur’an-ı Kerim mealinden iyilik ve yardımlaşma ile ilgili ayetler bularak
inceleyiniz.
3. Başkalarına zarar vermenin tüm dinlerde yasak olmasının nedenlerini
araştırınız.
4. Kur’an mealinden doğrulukla ve yalancı şahitlik yapmamakla ilgili ayetler
bularak inceleyiniz.
149
7.ÜNİTE
1. Doğruluk
Ahlak, sözlükte “huy, seciye, mizaç” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimelerinin çoğuludur. Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan huylar ve bunların etkisiyle
ortaya çıkan söz ve davranışlar bütününe denir.1 Hz. Âdem’den itibaren gönderilen dinlerin hepsinde
ahlak önemli bir yer tutmuştur. Bu ahlaki değerleri bugün yeryüzündeki dinlerin çoğunda görmek
mümkündür. Ahlak kuralları son din İslam’la en güzel şeklini almıştır.
Ahlak, evrensel bir olgudur. Bu nedenle her milletin, topluluğun ve dinin bir ahlak anlayışı vardır. Bununla birlikte yeryüzündeki ilahî ve beşerî kökenli dinlerde bazı ortak ahlaki ilkeler vardır.
Bunlar; doğruluk, temizlik, iyilik ve yardımseverlik, büyüklere saygı, zarar vermemek, öldürmemek,
hırsızlık, zina ve yalancı şahitlik yapmamaktır.
Doğruluk; insanın özünde, sözünde ve davranışlarında tutarlı olmasıdır. İnsanın diğer insanlarla
ilişkilerini belirleyen temel ahlaki ölçülerden biri olan doğruluk, aynı zamanda insan tabiatına uygun
davranışları ortaya koymaktır. Bu nedenle doğruluk; yalan, hile, ikiyüzlülük ve sahtekârlığın zıddıdır. Bütün dinler doğruluğa büyük önem vermişlerdir. Yeryüzündeki dinlerin mesajının özü, insanın
doğruluk üzere olmasıdır.
İslam dini doğruluğa büyük önem vermiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “...Emrolunduğun
gibi dosdoğru ol...”2 ayeti Hz. Peygamberin şahsında tüm müminlere her zaman doğru olmayı emretmektedir.
İslam, sadece doğru sözlü olmayı değil, doğrularla beraber yaşamayı da doğruluğun bir gereği olarak kabul etmiştir. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de
şöyle ifade edilmiştir: ǞÈ ǷÈ ơȂÉǻȂǯÉ ȁÈ ÈōƅơơȂÉǬَّƫơơȂÉǼǷÈ ƕǺȇÊ
È ǀَّdzơƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ
yorumlayalım
ś
È ǫÊ ƽÊ Ƣǐdzơ
َّ “Ey iman edenler! Allah’tan sakının
Hz. Muhammed (s.a.v.)
ve doğrularla birlikte olunuz.”3
şöyle buyurmuştur: “(Doğruluktan ayrılmayın.) DoğruHristiyanlıkta da doğruluğa önem verilmişluk insanı iyiliğe, iyilik de intir. İncillerde her zaman doğru olmak emredilsanı cennete götürür. Sürekli
miş ve bu konuda şöyle denilmiştir: “En küçük
doğru konuşan ve doğruluğun peşinde olan
insan, Allah katında dürüst bir kişi olarak
işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir
yazılır.
olur. En küçük işte dürüst olmayan kişi, büyük
(Yalandan sakının.) Yalan insanı
işte de dürüst olmaz.”4
sahtekârlığa, sahtekârlık da cehenneme
götürür. Kişi yalan söyleye söyleye, yalan
İslam ve Hristiyanlıkta olduğu gibi doğrupeşinde koşa koşa Allah katında yalancı
luk, Yahudiliğin de önem verdiği bir değerdir.
diye yazılır.”
Bu konu Tevrat’ta şöyle ifade edilmiştir: “Çal(Buhari, Edeb, 69.)
mayacaksınız. Hile yapmayacaksınız. BirbiriYukarıdaki hadisi yorumlayınız.
nize yalan söylemeyeceksiniz. Benim adımla
yalan yere ant içmeyeceksiniz...”5
1 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 13.
2 Hûd suresi, 112. ayet.
3 Tevbe suresi, 119. ayet
4 Kitab-ı Mukaddes, Luka,16/10.
5 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/1-12.
150
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
karşılaştıralım
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
(Kur’an-ı Kerim, Ahzâb suresi, 70. ayet.)
“...Sen iyilerin yolunda yürü. Doğruların izinden git. Çünkü ülkede yaşayacak olan doğrulardır. Dürüst kişilerdir, orada kalacak olan.”
(Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/20-21.)
“Yaşamdan zevk almak isteyen, dilini kötülükten, dudaklarını yalandan uzak tutsun... Çünkü Rabb’in gözleri doğru kişilerin üzerindedir.”
(İncil, Petrus’un Birinci Mektubu, 3/ 10-12.)
Yukarıdaki uyarıları okuyarak ilahî kökenli dinlerin doğruluğa bakışını karşılaştırınız.
BİLGİ KUTUSU
Budizm ve Hinduizmde de doğruluk ahlaki erdemlerden sayılmıştır. Hinduizmdeki
karma inancı, insanın geçmişte yaptıklarının
karşılığının gelecekte görüleceği esasına dayanır. Bu nedenle doğruluk insanın karmasını
belirleyen en önemli ahlaki ilkedir.
Her Budist’in doğru
bir insan olması için beş
şarta riayet etmesi, haram
olan beş yasaktan kaçınması lazımdır. Bu ilkeler
şunlardır: Can taşıyan
varlıkları öldürmemek,
kendisine ait olmayan şeyleri
almamak, başkasının karısına dokunmamak, doğru olmayan şeyi söylememek,
sarhoşluk veren içkileri kullanmamak.
Konfüçyanizmde ise doğruluk insanın
mükemmel erdemlerinden birisidir. Buna
göre doğru olan insan, çok şeyi başarabilecek
vasıftadır.6
(Asaf Halet Çelebi, Pali Metinlerine Göre Gotama
Doğruluk bireysel ve toplumsal hayatta
Buddha, s. 55.)
olumlu sonuçlar doğuran ahlaki bir fazilettir.
Zira doğru davranışlar hem bireyi ahlaken
yüceltir hem de sosyal hayatta huzur, düzen
ve barışı tesis eder. Bu nedenle amaçları birey ve toplumların hayatında barışı tesis etmek olan tüm
dinler doğruluğu emretmiştir.
2. Temizlik
NOT EDELİM
“...Şüphesiz Allah çok
temizlenenleri sever.”
Temizlik bütün dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biridir. İnsanlık tarihi boyunca ortaya
çıkan tüm dinler insan ve toplum yararına olan
temizliğe önem vermişlerdir. Dinler genelde temizliği maddi ve manevi olmak üzere iki kısımda ele almışlardır. Bazı dinlerde manevi temizliğe daha çok vurgu yapılırken bazılarında ise her
ikisine de önem verilmiştir.
(Tevbe suresi, 108. ayet.)
“Temizlik imandandır.”
(Buhari, İman, 45.)
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 395.
151
7.ÜNİTE
İslam dini temizliğe büyük önem vermiştir. İslam, hem maddi hem de manevi temizliği dinin
önemli esaslarından saymış ve ibadetlerle ilişkilendirmiştir. Hz. Peygambere gelen ilk ayetlerde
temizliğe vurgu yapılmış ve şöyle denilmiştir: “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve (insanları) uyar.
Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.” 7
Maddi ve manevi temizliği bir bütün olarak
gören İslam, maddi temizliği birçok ibadetin ön
şartı kabul etmiştir. Nitekim namaza hazırlık
olarak abdest ve gerekli durumlarda boy abdesti
almak bu duruma örnektir. Ayrıca beden, elbise, gıda, mekân ve çevre temizliği de İslam’ın
önemle üzerinde durduğu temizlik çeşitleridir.
Kötü duygu, düşünce ve davranışlar manevi
kirliliği ifade etmektedir. İslam dini kötülüklerden sakınarak manevi yönden temiz olmayı emretmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “... Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri
sever.”8 buyrulmaktadır. Buna göre dua, ibadet
ve tövbe gibi davranışlar insanı manevi kirlerden arındırır.
Yukarıdaki fotoğrafı temizlik-ibadet ilişkisi açısından
yorumlayınız.
Hristiyanlıkta maddi temizlikten çok manevi
temizliğe vurgu yapılmıştır. Nitekim dış temizliğe daha çok önem verenlerle ilgili İncillerde şu benzetme yapılmaktadır: “Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz; ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle
dolusunuz.”9 Hristiyanlığa göre kötü söz ve davranışlar insanı maddi şeylerden daha çok kirletir.
Nitekim bu anlayış, İncillerde şöyle geçer: “İsa, halkı yanına çağırıp onlara, ‘Dinleyin ve şunu belleyin.’ dedi. Ağızdan giren şey insanı kirletmez. İnsanı kirleten ağızdan çıkandır.”10
Yahudilikte temizlik hem maddi hem de
düşünelim
manevi yönüyle ele alınmakla birlikte maddi
temizlik öne çıkar. Nitekim Tevrat’ta şöyle buyDinlerin temizliğe neden çok
önem verdiğini arkadaşlarınızla
rulur: “Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı
beraber düşününüz.
gözüm görmesin. Kötülük etmekten vazgeçin.
İyilik etmeyi öğrenin.”11 Maddi ve manevi temizliği emreden Yahudilikte her türlü kirli şeyden uzak durmak emredilmiştir.12 Yine Yahudilikte
ibadet yapmak için temizlenmek önemlidir. İbadet yapacak kişi, el ve ayaklarını yıkarken ibadeti
yönetecek kişiler de vücutlarını tümüyle temizlerler.
7 Müddessir suresi, 1-5. ayetler.
8 Bakara suresi, 222. ayet.
9 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 23/27,28.
10 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15/10,11.
11 Kitab-ı Mukaddes, Yeşeya, 1/16,17.
12 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 11/1-47.
152
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
Budizm ve Hinduizmde de dış temizlikten çok iç temizliğe önem verilmiştir. Hinduizmde insanın
kalbini her türlü kötü düşüncelerden arındırması emredilir. Bir Hindu, sabah şafaktan önce kalkar,
tanrının adını anar ve yıkanır. Böylece sabah ibadeti öncesinde su ile temizlenmiş olur.13
İnsanlar için maddi temizlik kadar manevi temizlik de önemlidir. Kalbini her türlü kötü düşünceden arındıran insan, maddi yönüyle de temiz olmalıdır. Bu sebeple tüm dinler, insanların hem madden hem manen temiz olmasını amaçlamıştır.
3. İyilik ve Yardımseverlik
yorumlayalım
İyilik ve yardımseverlik tüm dinlerin ortak
özelliklerindendir. Dinler mensuplarına iyi olmayı, iyilik yapmayı ve başkalarına yardımcı
olmayı emretmiştir. Çünkü iyilik ve yardımseverlik dindarlığın bir gereğidir.
İslam’a göre yapılan iyiliklerin hiçbiri karşılıksız kalmayacaktır. Allah, yapılan bütün
iyiliklerin ve yardımların karşılığını mutlaka verecektir. Nitekim bu konuda Allah şöyle buyurmuştur:
İslam dini iyiliği ve yardımseverliği güzel
“Erkek olsun kadın olsun kim müahlaklı Müslüman olmanın bir gereği olarak
min olarak iyi ve yararlı işler yaparsa
görmüştür. Bu nedenle her zaman iyilik
işte onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.”
ve yardımlaşmayı emretmiştir. Kur’an-ı
Kerim’de: “Bir kimse iyi bir iş yaparsa
(Nisâ suresi, 124. ayet.)
14
faydası kendisinedir.” buyrulmuş ve bir
Yukarıdaki ayet mealini iyilik yapmanın önemi açısından yorumlayınız.
Müslüman’ın iyilik yapmasının ona büyük
faydalar sağlayacağı ifade edilmiştir: Yine,
“...İyilik ve takvada yardımlaşın, günah
ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan korkun...”15 şeklinde buyrularak Müslümanların
iyilik konusunda yardımlaşmaları emredilmiştir.
İslam dini iyilik ve yardımlaşmayı kimseyi incitmeden, Allah rızası için yapmayı emretmiştir.
Nitekim bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere başa kakmak, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a ve
ahirete inanmadığı hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin
durumuna düşmeyin...”16 Hz. Peygamber de
bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine
yardım ederse Allah da ona yardım eder. Kim
bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse Allah
da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından
birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıbını
örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıp- Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek yardımlaşmanın toplumsal
birlik ve beraberlik açısından önemini konuşunuz.
larını örter.” 17
13 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 299.
14 Câsiye suresi, 15. ayet.
15 Mâide suresi, 2. ayet.
16 Bakara suresi, 264. ayet.
17 Buhari, Edeb, 27.
153
7.ÜNİTE
karşılaştıralım
“Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse ona yardım etmelisin.”
(Levililer, 25/35.)
“Yoksula verenin eksiği olmaz, yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.”
(Süleyman’ın Özdeyişleri, 28/27.)
Kur’an-ı Kerim mealinden Mâide suresinin 2. ayetini bularak yukarıdaki Kitab-ı Mukaddes metinleriyle karşılaştırınız.
İslam’a göre iyilik çok yönlü bir davranıştır. Yolda kalmışa yol göstermekten hastayı ziyarete,
bir yetimin başını okşamaktan bir insana tebessüm etmeye ve ihtiyaç sahibine yardım etmekten bir
hayvana şefkat göstermeye kadar birçok davranış biçimi iyilik olarak tanımlanmıştır. Nitekim Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dostunuzu güler yüzle karşılama şeklinde bile olsa iyiliği küçümsemeyin.” 18
İyilik ve yardımseverlik Yahudiliğin de önem verdiği ahlak ilkelerindendir. Yahudiliğin kutsal
kitabı Tevrat’ta her Yahudi’nin imkânları ölçüsünde iyilik yapması gerektiği ifade edilir. Bu husus
Tevrat’ta şöyle emredilir: “Elinden geldikçe iyiliğe hakkı olanlardan iyiliği esirgeme.”19
Hristiyanlıkta iyilik ve yardımseverlik ebedi mutluluğa ulaşmanın yollarından biri olarak kabul
edilmiştir. Ancak yapılan yardım ve iyiliklerin gösterişten uzak ve gizli olması tavsiye edilir. Nitekim Hristiyanların kutsal kitabı İncil’de şöyle emredilmiştir:
“ … Birine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. Siz sadaka verirken sol eliniz
sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki verdiğiniz sadaka gizli kalsın… Gizlice yapılanı gören
babanız sizi ödüllendirecektir.”20
YORUMLAYAlım
“İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman
seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”
(Kur’an-ı Kerim, Fussilet suresi, 34. ayet.)
“Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın. Ve Rab
seni ödüllendirir.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 25/21, 22.)
“Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni
geri çevirmeyin.”
(İncil, Matta, 5/40-42.)
Yukarıdaki metni okuyarak ilahî dinlerin iyilik anlayışlarını yorumlayınız.
18 Müslim, Birr, 144.
19 Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/ 27.
20 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/ 2-4.
154
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
Budizm ve Hinduizm gibi Doğu dinlerinde de iyilik ve yardımseverlik emredilmiş ve mutluluğa
ulaşmanın yolu kabul edilmiştir. Örneğin Budizme göre bütün canlılara ayrım yapmadan sevgi ve
iyi niyetle yaklaşmak, her canlıya merhamet etmek ve başkalarının başarısından mutluluk duymak
insanı mutluluğa ulaştıran yollardandır. Bu sebeple bir Budist tüm canlılara ve özellikle insanlara
iyi davranmalıdır.21 Konfüçyanizme göre ise başkalarının duygularını paylaşabilmek, onlara şefkatle
davranmak olan iyilikseverlik, temel ahlaki faziletlerden sayılmıştır.22
YORUMLAYAlım
Bir Budistin mutluluğa ulaşabilmesi için şu hasletlere sahip olması gerekir:
1. Cömert olmak.
2. Kötülük edeni affetmek, öfkeyi hilm ile savmak.
3. Dünyevi şehvetlerden uzak durmak.
4. Bu fâni âlemden geçilecek olan beka âlemine ulaşmak için derin düşüncelere dalmak.
5. İlim, edep ve işlerin akıbetlerini düşünmek suretiyle akli riyazette yani meditasyonda bulunmak.
6. Nefsi ulvi gayeler yönünde hareket ettirme gücüne ulaşmak.
7. Herkese karşı yumuşak kalpli ve hoş sözlü olmak.
8. Dostlarla iyi geçinmek ve onların tercihlerini kendi tercihine yeğlemek.
9. Halktan tamamen uzaklaşıp bütünüyle Hakk’a yönelmek.
10. Hakk’ın özlemi ve ona kavuşmak uğrunda ruhu geliştirmek.
(Şehristani, Milel ve Nihal, s. 455, 456. Özetlenmiştir.)
Yukarıdaki metni okuyarak Budizmin ahlak anlayışını yorumlayınız.
İyilik ve yardımseverlik dinî inanışın özünde olan bir ahlak duygusudur. Bir dine inanmak tüm
varlıklara iyi davranmayı, iyilik yapmayı ve şefkatle muamele etmeyi zorunlu kılar. Bu nedenle tüm
dinler, mensuplarına iyilik ve yardımlaşmayı emretmiştir.
4. Büyüklere Saygı
Büyüklere yaş ve hayat tecrübeleri nedeniyle saygı gösterilmesi ve iyi davranılması gerekir. Her
insanın kaçınılmaz bir evresi olan yaşlılık, insanların sevgi ve saygıya daha çok muhtaç oldukları dönemdir. Bu nedenle tüm dinler büyüklere saygı göstermeyi ahlaki erdemlerden saymıştır. Büyüklere
saygı öncelikle anne babayla başlar. Tüm dinlerde anne babaya saygılı olmak ve güzel muamelede
bulunmak emredilmiştir.23
İslam dini büyüklere saygılı olmayı ahlaki bir görev sayar ve anne babaya iyi davranmayı emreder. Nitekim bir ayette şöyle denilmiştir: “Rabb’in, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve
anne babaya iyilikle davranmanızı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara: “Öf!.” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.”24 Diğer bir ayette ise
21 Cengiz Erengil, Budizm, s. 54.
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 397.
23 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 105.
24 İsrâ suresi, 23. ayet.
155
7.ÜNİTE
“Biz insana, ana babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıDEĞERLENDİRELİM
kıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılİslam dini büyüklere saygılı
ması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için)
davranmayı emretmiştir. NiteBana, sonra da ana babana saygılı ol diye
kim Hz. Peygamber bu hususta
tavsiyede bulunmuşuzdur.”25 buyrulmaktadır.
şöyle buyurmuştur: “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küHz. Peygamber de anne babaya saygılı olmayı
çüklerimize merhamet etmeyen bizden
ve iyi davranmayı teşvik etmiştir. En fazla sedeğildir.”
vabı olan davranışlar kendisine sorulunca “…
26
(Tirmizi, Birr, 15.)
Anne babaya iyi davranmak…” cevabını
vermiştir. Bir diğer hadiste ise “En çok kime
Yukarıdaki hadisi okuyarak İslam’ın
iyilik etmeliyim?” diye sorulduğunda Hz. Mutoplumsal kaynaşmaya yaptığı katkıyı
arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
hammed şöyle cevap vermiştir: “Annene.”
Adam iki kez daha “Sonra kime?” diye sorunca Peygamberimiz her defasında da “Annene.” demiştir. Adam dördüncü kez, “Sonra kime iyilik
etmeliyim?” deyince ise “Babana.” cevabını vermiştir.27
BİLGİ KUTUSU
Büyüklere saygılı olmak Yahudilikte önemli bir ahlak kuralıdır. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta şöyle buyrulmaktadır: “Ak saçlı insanların
önünde ayağa kalkacak, yaşlılara saygı göstereceksin.” (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/32.)
Anne babaya saygılı olmak ve iyi davranmak Hz. Musa’ya verilen
on emirden biridir. Tevrat’ta bu hususta şu emirler yer almaktadır:
“Herkes anne babasına saygı göstersin.” (Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/3.)
“Tanrı’n Rabb’in buyruğu uyarınca anne babana saygı göster. Öyle ki ömrün uzun
olsun…”
(Kitab-ı Mukaddes, Yasanın Tekrarı, 5/16.)
“Babanın buyruklarına uy, annenin öğrettiklerinden ayrılma.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/ 20.)
Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de büyüklere saygı göstermek ve anne babaya iyi davranmak çok önemlidir. Nitekim bu hususta İncillerde şöyle denilmiştir: “… Rab yolunda anne babanızın
sözünü dinleyin. Çünkü doğrusu budur. İyilik bulmak, yeryüzünde uzun ömürlü olmak için annene
babana saygı göstereceksin.”28
Konfüçyanizmde büyüklere iyi davranmak ve saygılı olmak, ailesine hizmet etmek kişinin bilge
olduğunun işaretlerindendir.29 Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde de büyüklere karşı iyi davranmak
ahlaki erdemlerden sayılmıştır.
25 Lokman suresi, 14. ayet.
26 Buhari, Edeb, 1.
27 Buhari, Edeb, 2
28 Efesliler, Mektup 6/1-3.
29 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 396.
156
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
5. Başkalarına Zarar Vermemek
Bütün insanlar doğuştan birtakım haklara sahiptir. Yaşama, mülkiyet, inanma, düşünce, namus ve
iffet bunların en başta gelenleridir. Bütün dinler insanların sahip oldukları temel hakları koruma altına alarak onlara yönelik her türlü saldırıyı yasaklamışlardır. Çünkü dinlerin hedefi insanların huzur
ve mutluluğunu sağlamaktır. İnsanların canına, malına, kişiliğine, namusuna yönelik her türlü tehdit
dindarlığa ve güzel ahlaka aykırı bulunmuştur.
İslam dini tüm canlılara şefkat ve merhametle davranmayı emretmiş ve zulmü büyük günahlardan
biri saymıştır. Başkalarına zarar vermek ve zarar verene aynı şekilde karşılık vermek de İslam’da
yasaklanmışıtr. Hz. Peygamber bu konuda, “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin
olduğu kişidir.”30 buyurmuştur.
İslam, Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerin hepsi insanlara
ve diğer canlılara zarar verecek her türlü davranışı doğru bulmamıştır. Bu dinler başkalarına zarar
vermemeyi dindarlığın ve güzel ahlakın bir gereği saymıştır. Bu nedenle başkalarına zarar vermemek
tüm dinlerde ortak olan ahlaki ilkelerden biridir.
Budist inanışına göre tüm canlılar birbirinin akrabası sayıldığı için herhangi bir canlıyı incitmek
doğru değildir. Bu nedenle bir Budist’in kan dökmemesi ve canlılara zarar vermemesi büyük önem
taşımaktadır.31 Budist metinlerine göre “bütün varlıklar tehlike karşısında korkarlar ve hayat hepsi
için de kıymetlidir. Bu durumu kabul eden bir insan, onları öldürmez ve öldürülmelerine de sebep
olmaz.”32
Dinî inancın özünde şefkat ve merhamet duygusu yatmaktadır. Herhangi bir dine inanan insan,
hiçbir canlıya eziyet etmemeli ve zarar vermemelidir.
YORUMLAYAlım
“Bir kimse kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin
olamaz.” (İslam)
“İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran.” (Hristiyanlık)
“Sana kötü gelen şeyleri arkadaşlarına yapma. İşte bu Tevrat’ın özüdür.” (Yahudilik)
“Bir kimse dünyadaki tüm yaratılmışlara kendisine davranılmasını istediği gibi davranmalıdır.” (Caynizm)
“Hayat herkes için azizdir. Diğerlerini kendinle mukayese ederek ne onlarla çekiş ne de
çekişmeye neden ol.” ( Budizm)
“Kendin için istemediğin şeyi başkalarına yapma.” (Konfüçyanizm)
“İyi insan diğerlerinin kazancını kendi kazancı, diğerlerinin kaybını da kendi kaybı olarak
görür.” (Taoizm)
(Mahmut Aydın, Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 14, s. 108.)
Kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkalarına yapmamak neden tüm dinlerde ortak
bir ahlak ilkesi sayılmıştır? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.
30 Tirmizi, İman, 12.
31 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 357.
32 Dhammapada, s. 129, 130.
157
7.ÜNİTE
6. Öldürmemek
Tüm dinlerin yasaklamış olduğu kötü davranışların başında bir insanın canına kıymak gelir. Çünkü insanın sahip olduğu temel hakların ilki ve en önemlisi yaşama hakkıdır. Herhangi bir insanı haksız yere ve kasten öldürmek büyük bir insanlık suçudur. Bu sebeple cinayet işlemek bütün dinlerde
büyük günah sayılmış ve yasaklanmıştır.
İslam dini öldürmeyi yasaklamış ve büyük günah kabul etmiştir. İslam inancına göre her insan
günahsız, hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu sebeple İslam, geçerli bir sebep olmaksızın
bir insanın yaşama hakkını alan kimseyi, bütün insanları öldürmüş gibi sayar. Diğer taraftan İslam dini, bir insanın hayatını kurtarmayı da bütün
insanların hayatını kurtarmış gibi değerlendirir.
NOT EDELİM
Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:
Cinayet işlemek Yahudi“...Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde
likte büyük günahlardan biri
bozgunculuk yapmamış bir kimseyi öldürürse
sayılmıştır. Nitekim Yahudilibütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu
ğin temel ilkelerinden olan On
hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa bütün
Emir’den biri de “Öldürmeyeceksin!” emridir.
insanları yaşatmış gibi olur...”33 Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Geçim endişesiyle
(Tevrat, Çıkış, 20/13.)
çocuklarınızın canına kıymayın. Biz onların da
sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur.”34
Hristiyanlığa göre sonsuz hayata kavuşmanın ve mutlu olmanın şartlarından biri de öldürmemektir. Doğu dinlerinde de öldürmek büyük günahlardan
sayılmıştır. Buda’ya göre insanı
nirvanaya ulaştıran yollardan biri de hiçbir canlıyı
öldürmemektir.35 Budizm kutsal metinlerinde bu
BİLGİ KUTUSU
husus şöyle ifade edilir: “Bütün insanlar cezalanCaynizme
göre
dırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden korkarahimsa kuralı gereği
lar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne öldür
hiçbir canlıya zarar vene de öldürmeye sebep ol.”36
rilmez. Ve bunun için
bazı Caynistler, canlıla7. Hırsızlık Yapmamak
rı çiğnememek için adım
Dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biri de hıra t a - cağı yeri süpürür ve canlıların
sızlık yapmamaktır. Hırsızlık; hile, dolandırıcılık,
ağızlarına kaçmasını önlemek için ağızyankesicilik, rüşvet ve yalancı şahitlik gibi yollarlarında maskeyle dolaşırlar.
la başkasının malını elinden almaktır. Tüm dinler
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 364.)
insanların yaşamını olduğu gibi malını da koruma
altına almış ve hırsızlığı yasaklamıştır.
İslam dini hırsızlık yapmayı büyük günahlardan saymıştır. Çünkü hırsızlık yapmak hem insanların emeğine karşı saygısızlık hem de bir kul hakkıdır. Kur’an’da başkalarının mallarına haksız yere
el uzatmak şöyle yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli
hariç, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”37
33 Mâide suresi, 32. ayet.
34 İsrâ suresi, 31. ayet.
35 Cengiz Erengil, Budizm, s . 46.
36 Dhammapada, s. 246-247.
37 Nisâ suresi, 29. ayet.
158
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
İLKELER ÇIKAralım
“Ey Peygamber! Mümin kadınlar ne zaman sana gelip Allah’tan
başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını, zina etmeyeceklerini, çocuklarını öldürmeyeceklerini, iftira
atmayacaklarını ve (bildireceğin) hiçbir hakikate karşı çıkmayacaklarını (taahhüt ederek) sana bağlılıklarını bildirirlerse onların bağlılık
taahhütlerini kabul et ve Allah’tan onların (geçmiş) günahlarını affetmesini dile; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”
(Mümtehine süresi, 12. ayet.)
Yukarıdaki ayeti okuyarak ahlaki ilkeler çıkaralım.
İslam dini Müslümanlara helal rızık kazanmak için çalışmayı emretmiştir. İslam’a göre bir
Müslüman, eş ve çocuklarına alın teri dökerek kazandığı helal rızkı yedirmelidir. Başkalarının
hakkından sakınmalıdır. İslam’da kul hakkı Allah tarafından affedilmeyen günahlardandır. Kul
hakkının önemini Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle ifade etmektedir: “Kimin üzerinde kardeşine ait namus veya başka bir şeye ait hak varsa paranın geçmediği (hesaplaşmanın olacağı )
gün gelmeden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa o
zulmü nispetinde kendisinden alınır. Eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahları alınır,
BİLGİ KUTUSU
ona yüklenir.”38
Hırsızlık yapmamak bir Hristiyan’ın ebedi
mutluluğa ulaşması için uyması gereken Tanrı
buyruklarındandır.39 İncil’e göre hırsızlık yapmak doğru bir davranış değildir ve yasaktır.
Yahudilikte de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den biri de
çalmamaktır.40 Tevrat’ta insanların mallarına
göz dikmek, onları haksız yere almak günah sayılmış ve bu suçu işleyenlere karşı sert cezalar
öngörülmüştür.41
“Çalmayacaksınız,
hile yapmayacaksınız.”
(Kitab-ı Mukaddes,
Levililer, 19/ 11.)
“Hırsız, çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir
şeyi yoksa hırsızlık yaptığı için köle
olarak satılacaktır.”
(Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 22/ 4.)
Hinduizm ve Budizmde de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş ilkesinden biri de başkasına ait olan bir malı çalmamaktır. Bu dinlerde hırsızlık
yapmak insanın iyiliğe ve doğruluğa ulaşmasını engelleyen bir davranış olarak görülmüştür. Arzularına
uyarak başkalarının mallarına göz koyan kişiler manen kirlenmiş sayılmışlardır.
KONUŞALIM
Hırsızlığın tüm dinlerde yasaklanmasının nedenleri neler olabilir?
Arkadaşlarınızla konuşunuz.
38 Buhari, Mezalim, 23.
39 Kitab-ı Mukaddes, Matta,19/18, 19.
40 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/15.
41 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 22/1, 9.
159
7.ÜNİTE
Hırsızlık yapmak, insanların emeğine ve mülkiyetine karşı bir saygısızlıktır. Hırsızlık yapmak bireylerin ve toplumların hayatında olumsuz sonuçlar doğurur. Kişilerin ahlaki duygularını köreltir. Toplumsal
barışa zarar verir.
8. Zina Yapmamak
Aralarında evlilik bağı olmayan kimselerin cinsel birlikteliklerine zina denir. İnsan neslinin devamını tehdit eden, bireylerin iffet ve namus değerlerini yok eden zina, tarih boyunca toplumlar ve dinler
tarafından zararlı bir davranış olarak görülmüştür. Hukuki, ahlaki ve siyasi sistemler zinaya karşı
caydırıcı tedbirler almışlardır.
İslam dini zinayı büyük günahlardan biri olarak kabul etmiştir. Zina, insanları ahlaksızlığa sevk
eder ve kul hakkına sebep olur. Bu nedenle Kur’an’ı Kerim’de insanı zinaya götürebilecek düşünce,
È ǾÉ َّǻÊƛȄÈǻDŽŏ dzơơȂÉƥǂÌ
Ê ǧÈ ǹƢ
söz ve davranışlar yasaklanmıştır. Nitekim bu konuda şöyle emredilir: ȐȈÊƦLJ
È ǯ
È ƔÈ ƢLJÈ ȁÈ ÅƨnjÈ ƷƢ
È ǬÈƫȏَ‫ ا‬ȁÈ
42
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.”
Yahudiliğe göre zina yapmak kötü ve yasak davranışlardandır. On Emir’den biri olan “Zina
etmeyeceksin!”43 emri her Yahudi’nin uyması gereken temel ilkelerdendir. Tevrat’ta zinanın her türlüsü şiddetle yasaklanmış ve bunu yapanlara sert cezalar öngörülmüştür.44 Yine Tevrat’ta insanları
zinaya düşürecek davranışlardan sakınmak gerektiği emredilmektedir. 45
Hristiyanlığa göre de zina yapmak büyük bir günahtır. Hristiyanlığa göre zina yapmak haram olduğu gibi herhangi bir kadına kötü duygularla bakmak da o kadınla zina yapmış gibi sayılmıştır. Yine
İncil’e göre bir kişinin fuhuş dışındaki bir sebepten dolayı eşini boşaması doğru değildir.46
Hint dinlerinde de zina yasaklanmıştır. Evliliğe dinî ve sosyal açıdan büyük önem verilen Hinduizme göre cinsî ihtiyaçlar meşru yollarla karşılanmalı ve zinadan uzak durulmalıdır. Budizmde ise
zina yapmamak, uyulması gereken beş temel ilkeden biridir. Bir Budist, nefsini ve bedenini kontrol
etmeli, her türlü şehvet ve kötü huydan kendini korumalıdır. Zira cinsî tatmin her türlü kötülüğün
kaynağıdır.47
9. Yalancı Şahitlik Yapmamak
Yalan söylememek ve yalancı şahitlik yapmamak dinlerin ortak ahlaki ilkelerindendir. Yalan, başkalarını kandırmak amacıyla gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Doğruluğu emreden dinler, yalan
söylemeyi ve yalancı şahitlikte bulunmayı yasaklamışlardır. Çünkü yalan söylemek insanlar arasındaki
güven duygusunu zedeler. Yalancı şahitlik yapmak ise hem adaletin gerçekleşmesini engeller hem de
insanların mağdur olmalarına sebep olur.
İslam dini yalan söylemeyi ve yalancı şahitlik yapmayı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Kur’an’da, “…Yalan sözden sakının.”48 diye buyrulmuştur. Yalancı şahitlik yapmanın
yasak oluşu ise Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta
42 İsrâ suresi, 32. ayet.
43 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 5/ 18.
44 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 18/1, 30.
45 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/29.
46 Matta, 5/27, 32.
47 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 357.
48 Hac suresi, 30. ayet.
160
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir
topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe
itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna
daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla
bilmektedir.”49
yorumlayalım
Hz. Peygamber bir gün ashabına “Büyük günahların en
ağırını size haber vereyim mi?”
diye sordu. Ashabı da “Evet, ya
Rasulallah. dedi. Peygamberimiz, “Allah’a
şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek.” dedikten sonra, yaslandığı yerden
doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de
yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmak…” diye buyurdu.
Yalancı şahitlik yapmak Yahudilikte de
yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den
biri de “Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin!”50 buyruğudur. Bu konuda
Tevrat’ta şöyle emredilmektedir: “Yalan haber
taşımayacaksınız. Haksız yere tanıklık ederek
kötü kişiye yan çıkmayacaksınız!”51
(Buhari, Şehadat, 10.)
Yukarıdaki hadisi yorumlayınız.
Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Mutluluğa ulaşmanın yollarından
biri de Tanrı’nın buyruklarından olan “Yalan yere
tanıklık etmeyeceksin.”52 emrine uymaktır.
Hint dinlerinde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizm’in beş ilkesinden biri de yalan
söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak ve doğru hareket etmek insanın içine düştüğü ıztıraptan kurtulmasını sağlar.53
İLKELER ÇIKAralım
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder;
çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size
öğüt veriyor.”
(Nahl suresi, 90. ayet.)
“Rabb’in nefret ettiği altı şey, iğrendiği yedi şey vardır: Gururlu gözler, yalancı dil, suçsuz
kanı döken eller, düzenbaz yürek, kötülüğe seğirten ayaklar, yalan soluyan yalancı tanık ve kardeşler arasında çekişme yaratan kişi.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/16-19.)
“Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin. Size hakaret edenler için dua edin... Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü
kazandırır? Günahkârlar böyle yapar.”
(Kitab-ı Mukaddes, Luka, 6/ 27-33.)
Yukarıdaki metinleri okuyarak ahlak ilkeleri çıkartınız.
*Adaletli olmak,
*……………………………………………………………………………………….
49 Mâide suresi, 8. ayet.
50 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/16.
51 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 23/1.
52 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19/ 18, 19.
53 Asaf Halet Çelebi, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, s. 55.
161
7.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Dinlerin doğrulukla ilgili görüşleri hakkında bilgi veriniz.
2. Dinlerin temizliğe verdiği önemi anlatınız.
3. İyilik ve yardımseverliğin tüm dinlerde ortak değer olmasını açıklayınız.
4. Dinlerin öldürmekle ilgili hükümlerini karşılaştırınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi dinlerin ortak ahlaki özelliklerinden biri değildir?
A) Öldürmemek
B) Temizlik
C) Faiz yememek D) İyilik E) Doğruluk
2. Aşağıdakilerden hangisi kutsal metinlerinde kul hakkına büyük önem vermiştir?
A) Hristiyanlık
B) Yahudilik
C) Budizm
D) İslam
E) Zerdüştlük
3. Nirvanaya ulaşmak aşağıdaki dinlerden hangisine ait bir kurtuluş inancıdır?
A) İslam B) Budizm
C) Hinduizm
D) Şintoizm
E)Yahudilik
E) Yahudilik
4. On Emir, aşağıdaki dinlerden hangisinde yer alan bir prensiptir?
A) Konfüçyanizm B) Budizm
C) Hinduizm
D) Şintoizm
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Caynistler, hırsızlık, doğruluk, rüşvet.)
1. İnsanın özünde, sözünde ve davranışlarında dürüst olmasına............................ denir.
2. ............................insanların alın terine ve emeğine karşı yapılmış bir saygısızlıktır ve günahtır.
3. ............................ canlıları çiğnememek için adım atacağı yeri süpürür ve canlıların ağızlarına kaçmasını önlemek için ağızlarında maskeyle dolaşırlar.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Hristiyanlıkta maddi temizlikten ziyade manevi temizliğe vurgu daha fazla yapılmıştır.
2. (...) İslam dini insanı zinaya götürecek söz ve davranışları yasaklamıştır.
3. (...) Yahudi kutsal metinlerine göre bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir.
4. (...) Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapmama prensibi tüm dinlerde ortaktır.
162
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
8.ÜNİTE
DİNÎ ÇOĞULCULUK,
LCULUK, DİYALOG VE
MİSYONERLİK
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Çoğulculuk, diyalog, misyonerlik ve tebliğ kelimelerinin anlamlarını
sözlükten araştırınız.
2. “Benim görüşlerim yanlış ihtimali olan doğrulardır. Başkalarının
görüşleri ise doğru ihtimali olan yanlışlardır.” sözünün anlamı üzerinde düşününüz.
3. Misyonerlik faaliyetleri hakkında bilgi edininiz.
4. Laikliğin din ve vicdan hürriyeti ile ilişkisini araştırınız.
163
8.ÜNİTE
1. Dinî Çoğulculuk
NOT EDELİM
Felsefi anlamda plüralizm yani
dinî çoğulculuk, bütün dinlerin
insanları kurtuluşa ulaştırma konusunda eş değerde olduğu fikrine dayanır.
Arnold Toynbee, John Hick ve W. Cantwel
Smith gibi düşünürlerin savunduğu bu fikre
göre bütün dinler insanı Tanrı’ya götüren eşit
yollardır.
Dinî çoğulculuk (plüralizm), farklı dinlere
mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı
göstererek bir arada barış içinde yaşamalarına
denir. Çoğulculuk, özünde farklılıkların zenginlik kabul edildiği ve ötekilerin haklarının
hukuki teminat altına alındığı bir hoşgörü ortamıdır. Böyle bir ortamda kimse kimseye inancı, yaşayışı ve kültürü nedeniyle baskı yapamaz, kimse farklılığından dolayı eleştirilemez
ve kınanmaz.
(Kürşat Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, s. 18.)
İçinde yaşadığımız dünya farklı din, kültür ve etnik kökene sahip insanların bir arada yaşamak
zorunda kaldığı çok kültürlü bir dünyadır. Günümüzde iletişimin kolaylaşması, bilim ve teknoloji
alanındaki gelişmeler nedeniyle dünyamız adeta küresel bir köy hâline dönüşmüştür. Bu nedenle
farklı inanç ve kültürlere mensup insanların birlikte yaşamaları ve aynı havayı teneffüs etmeleri kaçınılmaz olmuştur. Böylece yemesi, içmesi, giyimi, konuştuğu dili ve inançlarıyla birbirinden farklı
olan insanların farklılıklarını koruyarak barış içinde yaşama anlayışı doğmuştur. Bu anlayış genel
olarak dinî çoğulculuk olarak tanımlanmaktadır.
Dinî çoğulculuk tüm inançlara saygı ve hoşgörü ile yaklaşmayı gerektirir. Her insan,
mensubu olduğu dinin en doğru ve mükemmel din olduğuna
inanır. Ancak bu tabii durum
insanların farklı inanç sahiplerine hoşgörü ile bakmasına
engel değildir. Zira inançlar,
insanların akli çabalarına ve
Farklı inanç sahiplerinin bir arada hoşgörü içinde yaşaması toplumsal barış
hür iradelerine dayalı kendi
açısından önemlidir.
tercihleridir. Bu sebeple farklı
inançlara hoşgörü çerçevesinde bakmak hem insani hem de dinî bir zorunluluktur.
YORUMLAYALIM
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”
(Kâfirûn suresi, 6. ayet.)
“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da
bilmeyerek Allah’a söverler.”
(En’âm suresi, 108. ayet.)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle İslam’ın dinî çoğulculuğa bakışını yorumlayınız.
164
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
Dinî çoğulculuk, zengin bir tarihî tecrübeye sahip olan Müslümanlar için yeni ve yabancı bir
anlayış değildir. Zira İslam dini ilk zamanlardan itibaren farklı inançlara dinî hürriyet tanıyan ve
onların haklarını koruyan çoğulcu bir yapıya sahip olmuştur. Hz. Peygamberin Medine’de bulunan
Araplar, Yahudiler ve Hristiyanlarla birlikte imza altına aldığı Medine Antlaşması bu anlayışın ilk örneklerindendir. Tarih boyunca Yahudi, Hristiyan ve Budistler gibi farklı dinî gruplar Müslümanların
hâkimiyeti altında dinlerini serbestçe yaşamışlardır.
2. Türkiye’deki Dinî Gruplar
Türkiye asırlardır birçok din, kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle asırlar boyunca Anadolu topraklarında Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlar gibi birçok farklı inanç mensubu barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamışlardır. Ülkemizde Müslümanların
yanı sıra Yahudiler ve Hristiyanlar gibi dinî gruplar yer almaktadırlar.
ÜLKEMİZDE YAŞAYAN DİN
MENSUPLARI
Müslümanlar
Hristiyanlar
Yahudiler
Yahudiler Türkiye’de bulunan dinî grupların en önemlilerindendir. Osmanlılar devrinde dinî ve
ekonomik hayatta önemli bir yer edinen Yahudiler, adalet ve hoşgörü ile muamele görmüşlerdir. Tarih içinde İspanya ve Rusya’dan göçe zorlanan Yahudilere Osmanlı Devleti kucak açmıştır. Bağımsız
İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra Türkiye’deki Yahudi nüfusu yarıya yakın oranda azalmıştır.
Bugün Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısı yaklaşık yirmi altı bin kadardır. Bunların büyük bir
çoğunluğu İstanbul ve İzmir’de, diğerleri ise Ankara, Bursa ve Edirne gibi şehirlerde yaşamaktadır.
Türkiye’de yer alan Hıristiyan grupların tarihi oldukça eskidir. Zira Anadolu toprakları Hristiyanlığın gelişmesinde önemli bir merkezdir. Bunun yanı sıra ülkemizde birçok yer Hristiyanlarca kutsal
sayılmaktadır. Bunların içinde Efes, İstanbul ve İznik gibi yerler sayılabilir. Türkiye’deki Hristiyan
gruplar arasında Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer almaktadır.
Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup olan Ermenilerin sayısı altmış bin civarındadır. Bu
nüfusun büyük bir çoğunluğu İstanbul’da ikâmet etmektedir. Ermeni Patrikliğine bağlı olan Ermeniler
haricinde, ana kiliseden ayrılmış olan Katolik ve Ortodoks Ermeniler de vardır.
Türkiye’de yaşayan Hristiyan dinî gruplardan biri de Süryanilerdir. Süryaniler; Süryani Kadim,
Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks Kilisesi mensupları olarak üç gruba ayrılmışlardır. Türkiye’deki
Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır. Diğer bir Hristiyan grup olan Arap Ortodokslar, Antakya
Patrikliğine bağlı olarak yaşamakta olup sayıca azdırlar.1
1 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 267.
165
8.ÜNİTE
3. Dinler Arası Diyalog
Dinler arası diyalog, günümüzdeki farklı din mensupları arasında öne çıkan önemli konulardan
biridir. Kelime olarak diyalog, iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşması demektir. Dinler
arası diyalog ise farklı dinlere mensup insanların, inanç ve fikirlerini zorla birbirlerine kabul ettirmeden fikir alışverişinde bulunabilmesi, yaşanan sorunlar üzerinde konuşabilmesi ve iş birliği
yapabilmesidir.2 Dinler arası diyalog ifadesinde kastedilen husus dinlerin değil, din mensuplarının
birbirleriyle diyalog hâlinde olmalarıdır. Bu nedenle dinler arası diyalog hem insani bir faaliyettir
hem de ahlaki bir ilişkidir.
İçinde yaşadığımız bu yüzyılda bilim ve teknolojinin gelişmesi, iletişimin yaygınlaşması ve
ülkeler arasındaki sınırların kalkması farklı kültür ve dinlere mensup insanları birbirlerine daha
da yakınlaştırmıştır. Küreselleşen dünyamızda
insanlar farklılıklarla daha sık karşılaşmaktadır.
Birlikte yaşamanın artık bir zorunluluk hâline
geldiği günümüzde dinler arası ilişkiler giderek önem kazanmaktadır. Bu nedenle insanların barış ve uyum içinde yaşayabilmeleri için
birbirlerinin inanç, fikir ve yaşayışlarına saygı
göstermeleri gerekir. Bunun için de insanların
önyargılardan arınarak birbirlerini tanımaları
şarttır. Bu barış ve hoşgörü ortamının oluşturulmasında ise dinler arası diyaloğun önemli katkıları olacaktır.
NOT EDELİM
Dinler arası diyaloğun kaynağı
Hristiyan Katoliklerdir. Katolikler,
1962-1965 yılları arasında üç yıl devam eden
II. Vatikan Konsülü’nde Hristiyanlık dışındaki dinlerin mensuplarıyla diyaloğa girilmesini
kararlaştırmışlardır. Bu konsülde, başta Yahudiler ve Müslümanlar olmak üzere diğer dinlerin mensuplarından saygıyla bahsetmişler
ve onların inançlarını Hristiyanlık açısından
övmüşlerdir. Ayrıca diğer dinlere ve mensuplarına saygıyla yaklaşılması, onlarla diyaloğa
girilmesi konusunda Hristiyanlara tavsiyede
bulunmuşlardır. Katolikler dinler arası diyaloğu gerçekleştirmek için çeşitli birimler oluşturmuşlar ve uzmanlar yetiştirmişlerdir.
Yeryüzündeki bütün dinlerin kendi inanç ve
görüşlerinin en doğru ve en güzel olduğunu iddia etmeleri tabii bir durumdur. Ancak bu durum
farklı dinlere mensup insanların barış ve hoşgörü içinde yaşamasına engel değildir. Bütün dinlerin öteki inançların da varlığını kabul etmesi,
farklı din mensuplarının birbirlerinin inanç ve
ibadetlerine saygı göstererek birlikte yaşamalarını mümkün kılmaktadır. Böyle bir ortamda hiç
kimse inancından dolayı kınanmayacaktır. Her
din mensubu kendi dinini serbestçe yaşayabilecek ve başkalarına anlatabilecektir. Böyle bir
ortamın tesis edilebilmesi için ön yargılardan
uzaklaşarak birlikte yaşama kültürüne ve diyalog ortamına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla insani
bir faaliyet olan dinler arası diyaloğun amacı
birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunmaktır.
Papa VI. Paul 1964 yılındaki bildirisinde kilisenin içeride ve dışarıda herkesle diyaloğa girmesi gerektiğini ve kilisenin bütün
insanlık için olduğunu bildirmiştir. Papa, dinler arası diyaloğun bütün insanları kurtuluşa
ulaştırma amacını taşıdığını belirtmiştir. Günümüzde Katolik Hristiyanlar çeşitli birimler
ve uzmanlar vasıtasıyla dünyanın her yerinde
diyalog girişiminde bulunmaktadırlar. Fakat
Hristiyanların geçmişteki misyonerlik faaliyetlerini unutmayan diğer dinlerin mensupları,
Katoliklerin bu girişimlerini şüpheyle karşılamaktadırlar. Bunun bir misyonerlik faaliyeti
olmasından endişe etmektedirler.
(Baki Adam, Dinler Arası Diyalog, Din Öğretiminde
Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı, s. 193-195.)
2 Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 396.
166
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
DEĞERLENDİRELİM
“Dinde zorlama yoktur; artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır...”
(Bakara suresi, 256. ayet.)
“De ki: Hak Rabbi’nizdendir. Öyleyse dileyen inansın dileyen inkâr etsin...”
(Kehf suresi, 29. ayet.)
“(Resulüm!) de ki: Ey ehlikitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp
da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman,
Şahit olun ki biz Müslümanlarız, deyiniz.”
(Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.)
“Her bakımdan alçak gönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun. Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle davranın.”
(Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Efeslilere Mektubu, 4/1.)
“Kimseyi kötülemesinler. Kavgacı değil, uysal olsunlar. Herkese her zaman yumuşak
davransınlar.”
(Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Titus’a Mektubu, 3/2.)
“Herkese saygı gösterin. İmanlı kardeşlerinizi sevin, Tanrı’dan korkun, krala saygı gösterin.”
(Kitab-ı Mukaddes, Petrus’un Birinci Mektubu, 2/17.)
Yukarıdaki metni okuyarak dinlerin hoşgörü ve diyaloğa bakışını değerlendiriniz.
Müslümanlar, tarihin her döneminde
farklı din mensuplarıyla sağlıklı diyaloglar kurmuşlardır. Hz. Peygamber Dönemindeki Medine Sözleşmesi, Necranlı Hristiyanlarla görüşmesi, Endülüs’te
Yahudi ve Hristiyanlarla Müslümanlar
arasındaki uyumlu yaşama ve Fatih’in
İstanbul’un fethi sonrasında bu dinlerin
mensuplarına gösterdiği hoşgörü bu diyaloğun bazı tarihsel örnekleridir.3
Kur’an-ı Kerim’in Yahudi ve Hristiyanlara “ehlikitap” diyerek onları diğer gruplardan ayırmıştır. Onların yanlış
inanç ve davranışlarını yermekle birlikte
olumlu davranışlarından da bahsetmiştir.
YORUMLAYALIM
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un
fethinden sonra Anadolu’daki
Yahudi cemaatlerine aşağıdaki
mektubu göndermiştir:
“Osmanlı Padişahı Mehmet der ki: Tanrı bana birçok
ülke bahşetti ve hizmetkârı Hz. İbrahim ve Yakup’un
sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti.
Aranızda kim, Tanrı’nın yardımı ile İstanbul’a, başkente gelip yerleşmeyi, incirin ve bağın gölgesinde
huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mal
mülk sahibi olmayı arzular?”
(Baki Adam, Dinler Arası Diyalog, Din Öğretiminde Yeni
Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı, s. 205.)
Yukarıdaki metni okuyarak Müslümanların
farklı din mensuplarına gösterdiği hoşgörüyü yorumlayınız.
3 Baki Adam, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 204.
167
8.ÜNİTE
Ayrıca Hz. Peygamberin onlarla sürekli ileTARTIŞALIM
tişim içinde olması, Müslümanların ehlikitapla
diyalog kurmalarını kolaylaştırmıştır. Ancak
Dinler arası diyaloğun birey ve toplum açısından faydasını ve önemini artarihte görülen Müslüman, Budist ve Hindu
kadaşlarınızla tartışınız.
gibi toplumlara yönelik misyonerlik faaliyetleri ve sömürgecilik hareketleri birçok toplumda
diyaloğa karşı şüphe oluşmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte tarihî olayların oluşturduğu endişeler, önyargılar ve düşmanlıklar diyalog ortamına engel teşkil etmemelidir. Aksine sorunların çözümü ve insanlığın ortak barışı için diyalog yolu daima açık tutulmalıdır. Zira Müslümanların diğer
dinî inançlarla karşılaşmaktan, onlarla yüzleşmekten ve diyalog kurmaktan çekinecek ve korkacak
hiçbir yönü yoktur.4
İnsanlığın huzurunu, bir arada yaşama kültürünü amaçlayan diyalog faaliyetlerinin öncelikle önyargı ve art niyetten uzak olması gerekir. Diyalog sinsi ve gizli gayelere
araç kılınmamalı, samimiyet esasına
dayanmalıdır. Diyalog için Kur’an’ın
ortaya koyduğu “Sizin dininiz size
benim dinim bana.”5 ilkesi gereği
herkes kendi inancı üzerinde olmalıdır. Diyalog ortamına zarar verici
her türlü misyonerlik anlayışı terk
edilmeli, inanç ve fikir hürriyeti çerçevesinde herkesin kendi dinini ifade
edebilmesi sağlanmalıdır. İnsanlığın
yaşadığı ortak sorunlara çözüm üretmeyi, barış ve hoşgörü ortamını tesis
etmeyi amaçlayan diyalog çalışmaları,
eşit şartlarda ve bu alanda uzmanlaşYukarıdaki fotoğrafı inceleyerek din adamlarının dinler
mış kişilerce yapılmalıdır.6
arası diyalogdaki rolünü tartışınız.
4. Misyonerlik
Misyonerlik kelimesi Latince “missio” kökünden türemiştir. Bu kelime yetki, vekâlet ve tamamlaması için birine verilen görevi ifade eder. Misyon, bir dinin propagandasını yapmakla görevli insanlar
teşkilatı anlamına gelmektedir. Bu işi yapan kişiye misyoner, yapılan bu faaliyete ise misyonerlik adı
verilir.
Misyonerlik her ne kadar dinlerin yayılma faaliyeti için kullanılsa da daha çok Hristiyan yayılmacılığını ifade etmektedir. Bu kelime ilk defa Hristiyanlar tarafından bu anlamda kullanılmıştır.7 Zira
misyonerlik faaliyetlerini dünya genelinde sistemli bir şekilde ve kurumsal düzeyde yürüten din,
Hristiyanlıktır. Bu amaçla ilk misyonerlik teşkilatı 1646 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Bununla
birlikte Yahova Şahitleri, Bahai, Budist ve Hindular gibi dinî gruplar da misyonerlik faaliyetlerinde
bulunmuşlardır.
4 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 35.
5 Kâfirûn suresi, 6. ayet.
6 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 416.
7 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 25.
168
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
Her din, mesajlarının diğer insanlara iletilmesini hedefler. Bu anlamda Müslüman, Hristiyan,
Budist ve Hinduların kendi dinlerini başkalarına duyurmaları temel insan haklarındandır. Ancak misyonerlik, dini duyurma faaliyetlerinden farklıdır. Misyonerler hileli yollarla insanların sosyal ve ekonomik zaaflarını suistimal ederek muhataplarını din değiştirmeye zorlar. Aynı şekilde karşı tarafın
inancını çarpıtarak onları kötü göstermek gibi davranışlar dini yayma hakkını kötüye kullanmaktır.
KARŞILAŞTIRALIM
Tebliğ; taşımak, götürmek,
ulaştırmak ve bildirmek anlamlarına
gelir. Bir kavram
olarak tebliğ, İslam
mesajının insanlara
duyurulmasıdır.
İslam’daki tebliğ çalışmalarının temel amacı İslami öğretilerin diğer insanlara duyurulmasıdır. Tebliğ,
tüm Müslümanların yapabileceği ferdî bir
görevdir. Kur’an-ı Kerim’de Mâide suresinin
67. ayetindeki “Ey Resul! Rabb’inden sana
indirileni insanlara tebliğ et.” ve Gâşiye
suresinin 21 ve 22. ayetlerindeki “O hâlde
(Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt
vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” ifadeleri tebliğin sadece duyurma ve davet olduğunu bildirir. İslam’a göre artık inanıp
inanmama kişinin hür iradesine kalmıştır.
Nitekim Müslümanlar tarihleri boyunca egemenlikleri altındaki gayrimüslimlere
adalet ve hoşgörüyle davranmış, onları zorla Müslümanlaştırma yoluna gitmemişlerdir.
Asırlarca Müslüman egemenliğinde kalan diğer din mensuplarının; din, dil ve kimliklerini
korumuş olmaları Müslümanların zorla Müslümanlaştırmayı değil, inandıkları prensipleri
tebliğ etmeyi ön plana çıkardıklarını gösterir.
Hristiyanlıkta misyonerlik anlayışı İncil’de
şöyle ifade edilmektedir: “Yahudileri kazanmak için Yahudilere
Yahudi gibi davrandım.
Kendim kutsal yasanın
denetimi altında olmadığım hâlde, yasa altında olanları kazanmak için onlara yasa altındaymışım gibi davrandım. Tanrı’nın yasasına
sahip olmayan biri değilim, Mesih’in yasası
altındayım. Buna karşın, yasaya sahip olmayanları kazanmak için yasaya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için
onlarla güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum.
Bunların hepsini, müjdede payım olsun diye
müjdenin uğruna yapıyorum.”
(Kitab-ı Mukaddes 1. Korintliler, 9/20-23.)
Misyonerlik anlayışında temel amaç, insanları ne yapıp edip Hristiyanlaştırmaktır.
Nitekim Hristiyanlar, tarih boyunca gittikleri yerlerde hitap ettikleri insanlara Hristiyan
mesajını duyurmayı değil, onları Hristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdir. Örneğin Amerika
Kıtası’nın Hristiyanlarca işgalinden yaklaşık
iki yüz yıl geçmeden güney ve kuzeydeki bütün yerli inanç ve kültürler yok edilmiştir. Ayrıca Afrika Kıtası sömürgeci devletlerce işgal
edildikten sonra hızla Hristiyanlaştırılmıştır.
Aynı durumu Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
ülkelerde de görmek mümkündür.
(Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 16-18.
Özetlenmiştir.)
Yukarıdaki metni okuyarak iki dinin yayılma metotlarını karşılaştırınız.
169
8.ÜNİTE
4.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar
Türkiye konumu itibarıyla Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan yolların kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Tarihî olarak da ilk çağlardan beri pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği
yapmıştır. Bugün dünyanın en hareketli bölgeleri olan Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlara açılan kapı
özelliği taşıyan Türkiye, pek çok dinî grubun hedefidir.
Bugün dünyanın büyük dinlerinden biri olan Hristiyanlığın Türkiye’ye özel bir ilgisi bulunmaktadır. Hristiyan misyonerlerine göre Türkiye, Hristiyanlığın beşiğidir. Çünkü bugünkü Hristiyanlığın kurucusu olan Pavlus, Tarsusludur. Ayrıca Pavlus’un dinini yaymak için gezdiği pek çok yer
Anadolu’dadır. Bu nedenle misyonerler, Türkiye’yi Hristiyanlaştırmak için 19. yüzyıldan bu yana
misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Hristiyanların dışında Yahova Şahitleri, Bahailer gibi gruplar da ülkemizde misyonerlik faaliyeti
sürdürmektedirler.
4.1.1. Hristiyan Gruplar
TÜRKİYE’DE FAALİYET
YÜRÜTEN MİSYONER
GRUPLAR
YAHOVA
ŞAHİTLERİ
HRİSTİYAN
GRUPLAR
Baptistler
Adventisler
Mesih İnanlıları
Hristiyanlık, misyon özelliği olan bir dindir. Hristiyanlığa göre İsa, Tanrı’nın kutsal mesajını insanlara duyurmak misyonuyla yeryüzüne inmiş ve havarilerini bu misyonu yaymak için dünyaya göndermiştir. Bu husus İncillerde şöyle geçer: “İmdi, siz gidip bütün milletleri şahit edin, onları baba ve
oğul, ruhulkudüs ismi ile vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben
bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim.”8 Hristiyanlıktaki misyonerlik faaliyetlerinin
temeli bu misyon anlayışına dayanır. Bu husus İsa’nın yeryüzündeki bedenini temsil eden kilise ile
misyonerlik faaliyetleri arasındaki ilişkiyi de ifade etmektedir. Bu faaliyetlerin öncülüğünü yapan kişi
ise bugünkü Hristiyanlık anlayışının mimarı olan Pavlus’tur.
Bütün dünyaya yayılma amacında olan Hristiyanlık, dünyanın birçok bölgesinde misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Ülkemize yönelik ilk misyonerlik faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Ermeniler arasında başlamıştır. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar, Ermenileri kendi saflarına
çekebilmek için bu grup arasında misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler sonucunda bir kısım Ermeni, Katolikliğe geçmiş ve ayrı bir Katolik Ermeni Kilisesi oluşturmuştur. Fransa’nın
gayretleriyle de bu kilise Osmanlı Devleti tarafından 1830 yılında ayrı bir cemaat olarak tanınmıştır.
Sonraki yıllarda ise Amerikalı Protestanların misyonerlik faaliyetleri sonucunda bir de Protestan Ermeni Kilisesi oluşmuş ve bu kilise de 1847 yılında İngiltere’nin isteği üzerine Osmanlı Devleti tarafından tanınmıştır.9
8 Kitab-ı Mukaddes Matta, 28/19-20.
9 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 201.
170
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonraki yıllarda Tevhiditedrisat Kanunu’na uymayan ve öğrencilere İncil okutan, onları ayinlere götüren birçok okul kapatılmıştır.10 Bu okullardan biri olan Bursa
Amerikan Kız Koleji, sistemli şekilde misyonerlik yaptığı için Atatürk Döneminde (1928) kapatıldı.11
Bununla birlikte ülkemizde Protestan grupların misyonerlik faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Bunlar içinde Babtistler, Adventistler ve Mesih İnanlıları gibi Protestan gruplar misyonerlik
faaliyetleri ile dikkat çekmektedirler.
TÜRKİYE’DE MİSYONERLİK FAALİYETİ
YÜRÜTEN HRİSTİYAN GRUPLAR
BAPTİSTLER
17. asırda Hollanda’da doğan Hristiyan bir gruptur. Diğer Hristiyan mezheplerinden
farklı olarak vaftizi sadece
yetişkinlere uygularlar. Onlara
göre vaftiz, kişinin kendi iradesiyle İsa Mesih’e iman etmesinin kesin bir sembolüdür.
Henüz anlamını kavrayamadıkları gerekçesiyle bebeklere
vaftiz uygulamayan Baptistler,
vaftizi vücudu suya tamamen
batırarak yaparlar.
İlk Protestan misyonerliğini
başlatan Baptistler, dünya genelinde misyonerlik yapmaktadırlar. Ülkemizde Hristiyanlaştırma faaliyeti yürüten bu
grubun İstanbul’da da kilisesi
bulunmaktadır.
Baptist anlayışına göre her
Baptist bir misyonerdir. Bu
ilke onları misyonerlik faaliyetlerinde etkin kılmıştır. Onlara göre İsa Mesih’in yeryüzüne gelişiyle tanrısal krallık
kurulacak ve tüm Hristiyanlar
kurtuluşa ereceklerdir.
ADVENTİSTLER
MESİH İNANLILARI
1831 yılında Amerika’da
kurulan Protestan ve Mesihçi
bir harekettir. Adventistler, ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar,
öldükten sonra sadece doğruların dirileceğini kabul ederler.
Et yemez, kahve, çay, sigara
ve içki içmezler. Bu mezhep
İsa Mesih’in tekrar dünyaya
geleceği inancı üzerine kurulmuştur. Diğer Hristiyanların
aksine pazar değil cumartesi
gününü kutsal dinlenme günü
olarak kabul ederler.
Evanjelik Hristiyanlar olarak bilinen bu grup Türkiye’de
kendisini Mesih İnanlıları veya
Müjdeciler (İncilciler) olarak
tanıtır. 18. yüzyılda İngiltere’de
kurulan Evanjelik Hristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes’i dinde
tek otorite olarak kabul eder.
1846’da kurulan Evangelical
Alliance (Evanjelikal Alayns)
adlı uluslararası örgütün şemsiyesi altında pek çok Mesihçi
Protestan grup misyonerlik faaliyeti yürütmektedir.
Adventistlerden pek çok
grup doğmuştur. Bunlardan
Yedinci Gün Adventistleri
misyonerlik faaliyetleri açısından önemlidir. Bu grup Kitab-ı
Mukaddes’e sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Yedi Gün Adventistlerine
göre Türkler, Hristiyanlığın
yayılması önünde bir engeldir.
Türkler, İsa Mesih’in ikinci gelişini geciktirmişlerdir. Bu nedenle bu engeli ortadan kaldırmak için çalışırlar. Türkiye’de
bir kiliseleri vardır.
Evanjelik Hristiyanlara göre
herkes kutsal kitabı okuyup
anlayabilir, üç şahıstan meydana gelen Tanrı tektir, İsa
Mesih’e iman günahlardan
arınmak için yeterlidir. Yeni
Ahit’te olmayan hiçbir inanç
ve uygulamayı kabul etmezler.
Türkiye’de yaygın bir misyonerlik faaliyeti yürütmekte
olup illerde çeşitli misyoner
gruplar oluşturmaktadırlar.
10 http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/700ozelAytenSezer.pdf
11 Ahmet Kahraman, Mukayeseli Dinler Tarihi, s. 282.
171
8.ÜNİTE
Türkiye’de misyonerlik
çalışmaları yürüten Hristiyan gruplar birçok metot
ve argüman kullanmaktadır.
Misyonerler; bedava İncil,
kitap, dergi, broşür, kaset,
CD gibi iletişim malzemeleri dağıtmaktadırlar. Bu klasik yöntemlerin dışında sesli
ve görsel medya, İncil okuma grupları ve İnternet gibi
yollarla Hristiyanlaştırma
faaliyetleri yapmaktadırlar.
Sıkıntılı insanlara
yardım etmek
Konuşmalarında
sevgiyi öne
çıkarmak
Kilise evleri
açmak
Yurt dışı
eğitim turları
düzenlemek
Dil
kursları
açmak
Gençleri din ve
kültürlerinden
uzaklaştırmak
MİSYONERLERİN
KULLANDIKLARI
YÖNTEMLERİN
BAZILARI
Araştırma
enstitüleri kurmak
Sağlık ve eğitim
hizmetlerini
ücretsiz sunmak
Özel okullar
aracılığıyla
eğitim vermek
Kimsesiz ve
yoksullara
yardım etmek
Hristiyan misyonerliğinin
en temel özelliği, faaliyetlerinin kurumsal düzeyde yürütülmesidir. Ayrıca dinî ve siyasi amaçları da bulunmaktadır. Bu nedenle
ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde de misyonerlik faaliyetleri çeşitli örgüt ve kurumlar tarafından
finanse edilmektedir. Bu amaçla acil yardım ekipleri oluşturan misyoner kuruluşları felaket ve afet
anında insanlara maddi-manevi yardımlarda bulunurlar. Nitekim 1999 Marmara Depremi sonrasında
insani yardım amacıyla ülkemize gelen gruplardan bazıları misyonerlik faaliyeti yürütmüşlerdir.12 Zor
durumda olan insanların bu hâllerini suistimal etmeye çalışan misyonerlerin çoğu yardım gönüllüsü,
doktor, öğretmen ve hemşire gibi farklı meslek gruplarına mensuptur.13
YORUMLAYALIM
“...Biz, ona (insana) şah
damarından daha yakınız.”
(Kâf suresi, 16. ayet.)
“Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”
(Hicr suresi, 9. ayet.)
“…Allah onları (müminleri) sever, onlar
da Allah’ı severler…”
(Mâide suresi, 54. ayet.)
Yukarıdaki ayet meallerini misyonerlerin
İslam’la ilgili iddiaları açısından yorumlayınız.
12 Ali Erbaş, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 185.
13 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 116.
14 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 87.
172
Misyoner kuruluşları, misyonerlik faaliyetlerinin siyasi ve ekonomik sömürgecilikle ilişkilendirilmesinden dolayı yöntem
değişikliğine gitmiştir. Bu amaçla İncil’in
mesajının hedef kitle olan ülkenin şartlarına uydurulması ve misyoner faaliyetlerinin
yerelleştirilmesine karar verilmiştir. Bunun
yansımalarından biri, yabancı misyonerlerin
yerine, yerel kiliseler ve yerli Hristiyanlar
aracılığıyla bu faaliyetlerin yürütülmesidir.14
Halkın tepkisini azaltmak için ev kiliseleri
ve yerli Hristiyanlar aracılığıyla misyonerlik faaliyetleri yürütülmeye başlanmıştır.
Misyoner gruplarının kullandığı argümanlar, faaliyetlerin yürütüldüğü ülkenin
şartlarına göre düzenlenmektedir. Türkiye’yi
Hristiyanlığın vatanı olarak gören misyoner
gruplarının kullandığı argümanların başın-
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
da Kur’an-ı Kerim’in Hz. İsa’ya büyük önem verdiği propagandası gelmektedir. Buna göre misyoner
gruplar Kur’an’da Hz. İsa’nın çok anılması, babasız olması ve yükseltilmesi gibi konuları çarpıtarak
Kur’an’ın da kendi mesajlarını onayladığını iddia etmektedirler.15
NOT EDELİM
Misyonerler, Misyon Cemiyeti ve diğer misyon kuruluşları tarafından özel olarak
yetiştirilirler. Bir misyoner, yapacağı işe göre zeki ve kabiliyetli çocuklar arasından
seçilir. Küçük yaştan itibaren özel eğitim alır. Gideceği bölgenin dili, inançları, örf
ve âdetlerini öğrenir. Bazen de misyonerlik yapacağı ülkeye gönderilir ve o toplumda
yetiştirilir. Böylece yerli bir Müslüman gibi görünür; ancak asıl amacı misyon görevini yerine
getirmektir.
Müslümanlar tarafından fark edilmeyecek derecede yetişen misyonerler bulundukları bölgede dinî faaliyet yaptıkları izlenimini vermezler. Okullara büyük önem verirler ve gençlerin önce
kendi kültürlerinden uzaklaşmalarını sağlarlar. Muhataplarıyla, ihtilaflı konularda konuşmazlar.
(Osman Cilacı, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, s.72.)
Misyonerler muhataplarına karşı öncelikle Hz. İsa’nın peygamber oluşuna vurgu yaparken onun
tanrılığına değinmezler. Hristiyanların üç tanrıya inanmadıklarını iddia eden misyonerler, bunun Müslümanların uydurması olduğunu belirtirler. Onlara göre Tanrı tektir; ancak üç kişiliğe sahiptir.16 Misyoner gruplar, muhataplarına merhametli ve sevecen bir tanrı anlayışını telkin ederler. İslam’daki Allah
inancını, insana uzak ve acımasız olduğu gerekçesiyle eleştirirler. Kur’an’ın aslını koruyamadığını,
Tevrat ve İncil’in de Allah’tan geldiğini ve Kur’an-ı Kerim’in bunu onayladığını iddia ederler. Ayrıca
Kur’an’daki bazı ayetleri bağlamından kopararak Allah’ın Hristiyanlığı övdüğü gibi görüşler ileri sürmektedirler. Misyonerler bunların yanında etnik veya dinî azınlıklara, çoğunluğun onları sömürdüğü
ve ezdiği şeklinde propaganda yaparak kaos ve çatışma ortamı oluşturmaya çalışmaktadırlar.17
SIRALAYALIM
Ül
Ülkemizdeki
misyonerlik çalışmaları ve misyonerlerin insanları ikna etmek
için han
hangi metotları kullandıklarını sıralayınız.
*Ekonomik ve sosyal sıkıntı içindeki insanlara yardım etmek amacıyla onları Hristiyanlaştırmak.
*…………………………………………………………………………………………
*…………………………………………………………………………………………
*…………………………………………………………………………………………
15 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 109.
16 Kitab-ı Mukaddes 2. Korintliler, 3/16,17; Matta, 28/18,19; Yuhanna, 5/18; 15/31.
17 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 108.
173
8.ÜNİTE
Misyoner gruplar, çeşitli internet sayfaları aracılığıyla Hristiyanlık inançlarının doğruluğunu
Kur’an ayetleriyle ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken Kur’an ayetlerini, kendi amaçları
doğrultusunda yorumlayarak çarpıtmaktadırlar. Bütün bu faaliyetleri yaparken yürüttükleri eylemin
din özgürlüğü kapsamında serbest olduğunu iddia etmektedirler. Oysa istismara yönelik inanç yayma
faaliyeti hukuka aykırıdır ve inanç hürriyeti kapsamında değildir.18
4.1.2. Yahova Şahitleri
Yahova, Yahudilikte Tanrı için kullanılan Yahve kelimesinden gelmektedir. Bu isim Tevrat’ta şöyle
geçer: “ Beni size ... Yakup’un tanrısı Yahve gönderdi.”19 Yahova Şahitleri isimlerini kutsal kitapta geçen
“Siz şahitlerim ve seçtiğim kulumsunuz, ta ki bilip bana inanasınız ve benim o olduğumu anlayasınız.”20
ifadesinden alırlar.
Yahova Şahitleri, 19. yüzyılda ortaya çıkan, Yahudilik ve Hristiyanlık karışımı Mesihçi ve misyoner
bir harekettir. Bu hareketin temeli, dünyadaki düzenlerin yakında sona ereceği ve İsa Mesih’in tekrar
gelerek yeryüzünde tanrısal krallığı kuracağı inancıdır. Bu grup kendilerini Yahova krallığının gerçek
sahipleri ve şahitleri olarak tanıtırlar.21 Bununla birlikte Yahova Şahitleri kendilerini ayrı bir din olarak
görürler.22
Yahova Şahitlerinin kurucusu Charles Taze Russell (Çarls
Teyz Rassıl) (1852-1916)’dır. Amerika’da yaşayan Russell, İsa
Mesih’in ikinci gelişine inanan Adventistlerle karşılaşmış ve
onların fikirlerinden etkilenmiştir. 1914’te kıyametin kopacağı
kehanetinde bulunan Russell, bu durum gerçekleşmeyince tezini
bu tarihin kıyamet alametlerinin başladığı tarih olduğu şeklinde
değiştirmiştir. Russell’den sonra onun yerine geçen Rutherford,
Russelistler diye bilinen cemaati 1931’de “Yahova Şahitleri”
olarak adlandırdı. Rutherford (Ruterford), grup üyelerinin üzerlerinde altın taç ve haç taşımaması, yazı ve broşürlere isim yazılmaması, yeni dergiler çıkarmak gibi değişiklikler yaptı. 1975
yılında Armagedon Savaşı’nın olacağı kehanetinde bulunan hareket liderleri, bu durum gerçekleşmeyince mensuplarını hayal
kırıklığına uğrattılar. Bunun üzerine IV. Lider F. Franz, Yahova Şahitlerinin kutsal savaşın ne zaman olacağını bilmeden de
Yahova’ya hizmet etmeleri gerektiğini belirtti.23
Yahova Şahitlerinin Kurucusu
Charles Taze Russell
(1852-1916)
BİLGİ KUTUSU
Yahova Şahitleri; hükümet, devlet, ülke, sınır, askerlik, bayrak, milli marş ve
savaş gibi kavramlara karşıdır. Bu fiilleri yapanlar, Tanrı Yahova krallığına karşı
günah işlemiş olurlar. Kan ve organ naklini kabul etmezler.
(Baki Adam, Dinler Tarihi, s. 208.)
18 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 32.
19 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/15.
20 Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 43/10.
21 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 411.
22 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 29.
23 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 23-29.
174
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
Yahova Şahitleri, Kitab-ı Mukaddes’e inanırlar.
Onun Tanrı sözü olduğunu kabul ederler. Tanrı
olarak Yahova’ya inanırlar. Bununla birlikte
İsa Mesih’i, Tanrı’dan daha alt seviyede
Yahova Şahitleri,
ve onun oğlu kabul ederler. Yahova Şadinler
arası diyalohitlerinin bu inancı İsa Mesih’i Tanrı
ğa katılmamalıdır.
olmaktan çıkardığı gerekçesiyle Hristiyan mezheplerince reddedilmiştir.24
Yahova Şahitleri, İslam peygamberi Hz. Muhammed’i yalancılıkla
itham ederler. Kur’an-ı Kerim’i asılsız olarak görürler. Kendi inançları dışındaki dinleri sahte kabul ederler.25
İnsan, Âdem’in
günahı yüzünden
ölmektedir.
Tanrı bugünkü
ortamı Armagedon
Savaşı’yla ortadan
kaldıracaktır.
Şeytan dünyanın
görünmez yöneticisidir.
YAHOVA ŞAHİTLERİNİN BAZI
İNANÇLARI
Kurtuluşa götüren
tek yol vardır. O da
Yahova Şahitleridir.
İnsan evrim sonucu
oluşmamış, yaratılmıştır.
İnsanlık sona
yaklaşmıştır.
Cemaatin temeli
Mesih’in yönetimindeki krallık
yeryüzüne barış ve
adalet getirecektir.
Yahova Şahitlerine göre İsa Mesih’in tanMesih İsa’dır.
rısal krallığı, şeytan ve yandaşlarını yenerek yeryüzündeki bütün beşerî sistemleri, devletleri ortadan
kaldıracaktır. Ardından da göklerde egemen olan tanrısal krallık yeryüzüne hâkim olacaktır. İsa Mesih, bu zaferden sonra yüz kırk dört bin kişilik seçkin Yahova Şahitleri topluluğuyla beraber bin
yıl boyunca bu krallığı yönetecektir. Bu süre içinde insanlık ve yeryüzü, Âdem’in ilk günahından
önceki hâline dönecektir. Bu bin yıllık dönemin sonunda İsa Mesih, krallığı, asıl sahibi olan Tanrı’ya
devredecektir.26
Yahova Şahitleri, sistemli ve ısrarcı misyonerlik faaliyeti yürüten bir gruptur. Misyoner okullarında yetiştirdikleri Yahova Şahitleri, günün her vaktinde ev ev, sokak sokak dolaşarak inançlarını
yaymaya çalışırlar. Bu faaliyete tarla hizmeti adını verirler. Bunların kullandığı metot, genelde vaaz
etmek, kitap ve broşür dağıtmaktır. Bu iş için grup üyeleri genelde vakitlerinin tamamını almayan
işlerde çalışırlar ve kalan zamanlarında ise Yahova Şahitliği inancını yaymaya çalışırlar. Her bölgede
çalışan gruplar düzenli olarak genel merkeze rapor sunarlar.
Ülkemizde Yahova Şahitlerinin misyonerlik
çalışmaları 1909’da başlamıştır. Bu dönemde
İzmir’de, Yahova Şahitlerinin dergisi olan Tarassut Kulesi’ni düzenli okuyan bir grup oluştu. Böylece ülkemizde bu grubun misyonerlik
faaliyeti başlamış oldu. İlk zamanlar Ermeni ve
Rum vatandaşlarımız arasında yayılmaya çalışan hareket daha sonra Müslüman Türkler arasında az da olsa taraftar bulmuştur.
TARTIŞALIM
Yahova Şahitlerinin vatan, millet,
bayrak, askerlik gibi kavramlara karşı
oluşlarının sebebi ne olabilir?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
Türkiye’de yirmi civarında cemaati bulunan hareket daha çok İzmir, İstanbul, Ankara ve Mersin
gibi illerimizde etkinlik yürütmeye çalışmaktadır.27
24 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 13.
25 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 25-28.
26 Mehmet Katar, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 414.
27 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 208.
175
8.ÜNİTE
5. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler
Laiklik, devlet ile din işlerinin birbirinden
ayrı olması; devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması
demektir. Bu yönüyle laiklik, din ve vicdan
özgürlüğünü koruyan bir ilkedir. Laiklik ilkesi
gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı
olan herkesin din ve vicdan özgürlüğü teminat altına alınmış ve korunmuştur. Böylece
her din mensubu kendi inancını yaşayabileceği gibi başkalarının da inanç ve ibadetlerine
karışamaz. Herkes istediği gibi inanıp inanmama, ibadet edip etmeme hakkına sahiptir.
Atatürk’ün “Laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Laiklik, tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din
hürriyetini tekeffül etmek demektir.”28 sözü
laikliğin bu özelliğine vurgu yapmaktadır.
NOT EDELİM
“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine
aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin
ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî
ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak
öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan
zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din
eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî
veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut
nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan
şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
(Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 24. madde.)
Ülkemizde laiklik ilkesi zaman zaman iç
ve dış tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır.
Laikliği tehdit eden iç faktörlerden biri, aşırı dinî yorumları benimseyerek onları başkalarına empoze
etmeye çalışan gruplardır. Laikliği yok etmeye çalışan kimi düşünce sahipleri zaman zaman siyasi hedefler gütmekte, toplumsal dengeleri ve iç huzuru bozmaya çalışmaktadırlar. Bununla birlikte laikliği
dinsizlik olarak algılayan, din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlayan düşünceler de laikliği
tehdit etmekte ve toplumsal huzuru bozmaktadır. Her iki tehdit de ülkemizin birlik ve beraberliğine,
devletin bütünlüğüne ve toplumsal barışa zarar verici fikir akımlarıdır.
Laikliği tehdit eden bir diğer faktör ise ülkemizde yürütülen misyonerlik faaliyetleridir.
Farklı dinlere mensup misyonerlik faaliyetleri
kendi inançlarını ülkemizde yaymak adı altında
istismarcı bir metot takip etmektedir. Bu dinî görünümlü etkinliklerinin arkasında ise siyasi gayeler yatmaktadır. Bu gruplar, bölücü çalışmaları
kapsamında özellikle çocukları ve gençleri hedef
almaktadır. Düzenledikleri kurslar, kamplar, yaz
okulları ve çocuk köyleri gibi etkinliklerle misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
Bu tür zararlı iç ve dış tehditlere karşı gerekli
tedbirleri almak, zararlı fikir akımlarına meydanı
boş bırakmamak, insanlarımızı millî ve manevi
değerlerle donatmak millî ve dinî görevlerimizdendir.
Atatürk, Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi
28 Atatürkçülük, C 2, s. 331.
176
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Dinî çoğulculuk ne demektir? Açıklayınız.
2. Başkalarının inancına saygılı olmak niçin önemlidir? Açıklayınız.
3. Dinler aras diyalogdan ne anlıyorsunuz? Açıklayınız.
4. Türkiye’de yaşayan dinî gruplar hakkında bilgi veriniz.
5. Dinler arası diyaloğun faydaları nelerdir? Anlatınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de yaşayan dinî gruplardan değildir?
A) Ermeniler
B) Süryaniler
C) Yahudiler
D) Şintoistler
E) Hristiyanlar
2. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de faaliyet gösteren misyoner gruplardan biri değildir?
A) Baptistler
B) Yahova Şahitleri
C) Sadukiler D) Bahailer
E) Mesih İnanlıları
3. Aşağıdakilerden hangisi Russell tarafından kurulan ABD merkezli bir misyonerlik hareketidir?
A) Bahailer B) Mesih İnanlıları C) Yahova Şahitleri D) Baptistler
E) Adventistler
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Dinler arası diyalog, Bahailer, Dinî çoğulculuk, misyonerlik, laiklik.)
1. Farklı dinlere mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı göstererek bir arada barış içinde
yaşamalarına...................................... denir.
2. Devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olması, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olmasına ................................ denir.
3. ....................................... farklı dinlere mensup insanların, inanç ve fikirlerini zorla birbirlerine
kabul ettirmeden fikir alışverişinde bulunabilmesi, yaşanan sorunlar üzerinde konuşabilmesi ve
işbirliği yapabilmesidir.
4. ................................................. daha çok Hristiyan yayılmacılığı için kullanılan bir kavramdır.
D. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Dinler arası diyalog, dinler arasında değil, din mensupları arasında gerçekleştirilen insani
bir olaydır.
2. (...) Yahova Şahitleri, Mesihçi bir dinî harekettir.
3. (...) Ülkemizde faaliyet gösteren misyonerlerin çalışmaları din hürriyeti gereğidir ve doğrudur.
4. (...) Laiklik ilkesi, din ve vicdan hürriyetini teminat altına almaktadır.
177
SÖZLÜK
niteliklerin genel adı, fazilet.
erlik: Eski Türk geleneğinde cehennem dünyasının hâkimi.
esatir: Tarih öncesi tanrıların efsaneli serüvenlerini anlatan
ve bir topluluğun duygularını, anlayışlarını ve özlemlerini
göstermesi bakımından değeri olan hikâyeler, mitoloji.
etnoloji: İnsanların ırklara ayrılışını bunların nereden çıktığını, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki bağlantıları
ve onların niteliklerini inceleyip karşılaştıran ve sınıflayan
bilim, budun bilimi, ırkiyat.
evrim: Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, kemiyet
ve keyfiyet açısından gelişme süreci.
endüljans: Günah itirafına bağlı olarak kilise tarafından
verilen af belgesi.
A
aba: Yünden yapılan kalın üstlük, hırka.
ahit sandığı: Hz. Musa’ya ilahî vahyin yazılı olduğu levhaları saklamak için yapılan sandık.
ahit: Anlaşma, sözleşme, mukavele, bir işi üstlenip söz
verme.
Altın Tapınak: Beşinci Sih Gurusu Aryan Dev tarafından
Amritsar’da yaptırılan kutsal mabet.
Amritsar: Sihlerin kutsal şehri.
Animizm: Tabii olaylar ve nesnelere tapınma dini.
antropolog: İnsan bilimi uzmanı.
antropomorfizm: İnsan şeklinde düşünme, yüce varlıkları
insan şeklinde düşünenlerin görüşleri, insanbiçimcilik.
argüman: Kanıt, tez, iddia.
arkeoloji: Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma anıtları,
özellikle tarih ve sanat bakımından inceleyen bilim, kazı
bilim.
Armagedon Savaşı: Ahd-i Cedit’in vahiy kitabına göre iyilikle kötülük arasında vuku bulacak olan nihai savaşın yeri,
bu savaşa verilen ad.
atalar kültü: Bir kişinin, klanında ya da halkın atalarına
yönelik inanç ve ibadetleri.
avatara: Hindu geleneğinde Tanrı’nın inkarnasyonu ya da
çeşitli varlıklar şeklinde bedenleşmesi.
ayin: Dinî merasim, ibadet.
aziz: Hristiyan geleneğinde kilise tarihinde önemli bir yere
sahip olan ermiş kişi.
B
Bay Ülgen: Eski Türk geleneğinde yüce tanrısal varlık.
bayağı: Aşağılık, pespaye, kibar olmayan, basit, adi, sıradan,
amiyane.
bhakti: Hindu geleneğinde tanrıya teslim olma.
boodhisattva: Budizmde başkalarını acı ve sıkıntılardan
kurtarmak için mutlak hikmet ve merhamete ulaşmaya yemin
eden; ideal kişi, Budda adayları.
Brahman: Hint geleneğinde mutlak ruh, yaratıcı ilke.
Brahmana: Hint geleneğinde mensur biçimde kaleme alınmış olan kutsal metinler.
Brahmiler: Hint kastları arasında din adamlarından oluşan
en üst sınıf.
büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların gizli işlem ve davranışları.
D
dejenere olmak: Bozulmak, aslını kaybetmek.
diaspora: Yahudilerin genellikle tutsaklık, sürgün ve bazen
de seyahat gibi nedenlerle Filistin bölgesinden ayrılarak
başka bölgelerde yaşamaları.
disiplin: Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin
bütünü, bilim dalı.
düalizm: Birbirine indirgenemeyen iki prensibin veya iki
cevherin varlığına inanç bulunan her sistem, ikicilik.
F
fenomenoloji: Görüngü (olay, olgu) bilimi.
fıtrat: Yaradılış, hilkat.
filolog: Dil yoluyla bir toplumun kültürünü inceleyen bilim
adamı.
H
haham: Yahudi din adamı.
halakha: Yahudi hukuk öğretisi.
halef: Sonradan gelen.
havari: Yardımcı, Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul edip
fikirlerini yaymayı üstüne alan on iki kişiden her biri.
havra: Yahudilerin ibadethanesi.
henoteizm: Bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların varlığını
da kabullenmeyi tanımlama.
hiyerarşi: Makam sırası, basamak, derece düzeni, aşama
sırası.
hülasa: Özet, genel değerlendirme.
hüsn: İyi, güzel.
hulul: Girme, sinme, tenasüh inancına göre ruhun bir bedenden çıktıktan sonra başka bedene girmesi.
İ
içtihat: Görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış,
ideoloji: Bir hükümet veya partinin davranışlarına yön veren
politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü.
iltica: Sığınma, güvenilir bir yere sığınma.
inkarnasyon: Çeşitli tanrısal varlıkların maddi varlıklar
şeklinde bedenleşmesi, tenleşme ya da hulul etmesi.
K
kardinal: Yüksek rütbeli katolik rahibi, papayı seçen, danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri.
karma: Hinduzimde insanların geçmişte yaptıkları davranışların bir sonraki hayatlarını etkileyeceği görüşü.
kilise: Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer,
Hristiyanlıkla ilgili dinî kuruluş.
Kitab-ı Mukaddes: Ahd-i Atik (Eski Ahit) ve Ahd-i Cedit
(Yeni Ahit)’in birleşmesinden oluşan kutsal metin.
konsül: Üst düzey Hristiyan din adamlarının inanç, ibadet
ve yönetimle ilgili sorunları görüşmek ve karara bağlamak
amacıyla bir araya gelerek yaptıkları toplantı.
koşer: Yahudilerin yiyeceklerindeki helal haram hususları.
kutsal ruh: Hristiyan ilahiyatında teslisin üçüncü unsuru.
E
edyan: Dinler.
ehrimen: Mecusilikte kötü tanrısal güç.
erdem: İyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb.
178
ritüel: Ayin, ibadet.
riyazet: Nefsin isteklerini kırma, uzlet.
ruhani: Din ve mezhep işlerini ele alan, bunlarla ilgili bulunan, ruhla ilgili, dinle ilgili, dinî bir havası olan, manevi,
cismani karşıtı.
Onun, baba ve oğuldan farklı; fakat aynı cevherde ezelî ve
ebedî tanrısal varlık olduğuna inanılması.
kült: Belirli bir nesne ya da objeye yönelik inanç ve tasavvurlar bütünü.
M
Mahavira: Büyük kahraman anlamında Caynizmin kurucusuna verilen unvan.
Mana: Doğaüstü güç.
manastır: Hristiyanlık ve Budizm gibi dinsel geleneklerde
keşişlerin sıkı bir disiplin içinde topluca yaşadıkları mekân.
meditasyon: Bir düşünce karşısında kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, Doğu dinsel geleneklerinde
teemmül ve istiğrak hâli.
Meşriku’l-Ezkar: Bahai tapınakları
metropolit: Hristiyan Ortodoks mezhebinde başpiskoposla
patrik arasında ruhani bir rütbe.
misyoner: Bir dini özellikle Hristiyanlığı yaymakla görevli
kimse.
monoteizm: Tek tanrıcılık.
monofizit: İsa’da var olduğuna inanılan insani ve tanrısal
tabiatların katışma ve değişme olmaksızın tek bir tabiatta
birleşmesi ve tek tabiata dönüşmesi.
motif: Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi
başlarına birer birlik olan ögelerden her biri.
mühtedi: ihtida eden, doğru yola giren.
müntesip: Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap
etmiş olan, ilgisi bulunan, ilgili.
münzevi: Topluluktan kaçan, yalnız başına kalmayı seven.
müteal: Yüksek, yüce, ulu, aşkın.
N
nirvana: Budizmde karmadan kurtuluş, acı ve ıstıraplardan
kurtularak mutlak huzur hâli.
P
panteizm: Tanrı evren ayniliğini ya da her şey tanrıdır
düşüncesini savunan teolojik akım.
Paskalya: Hristiyanların Hz. İsa’nın dirildiğine inandıkları
gün anısına yapılan bayram.
patrik: Ortodoks kilisesinin başında bulunan en üst rütbeli
rahip, dinî hiyerarşinin başı.
Petrus: Hristiyan dinî geleneğinde “havarilerin prensi” diye
adlandırılan havari.
piskopos: Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan sonra gelen papaz.
politeist: Çok tanrıcı.
politeizm: Çok tanrıcılık.
pontifeks maksimus: Pagan Roma’da imparatorlara verilen başrahiplik sıfatı.
pozitivizm: Hakikatin deneme ve gözlemle elde edilebileceği görüşünde olan felsefi doktrin, olguculuk.
psikolog: Ruh bilimci.
R
rabbi: Yahudilikte din bilginlerine verilen isim.
reenkarnasyon: Yeniden doğuş, ruh göçü ya da tenasüh.
rişi: Hindu geleneğinde vahiy ürünü kutsal metinleri derleyen azizler.
S
sinagog: Yahudilerin ibadethanesi.
Sruti: Hizduzimde vahiy ve ilhama dayalı olduğu düşünülen kutsal metinler.
subjektif: Öznel, objektif karşıtı.
Svetambara: Gaynizmin beyaz giyinenler mezhebi.
Sakrament: Hristiyanlıkta inancın göstergesi olarak yapılan düzenli ayin.
sudur: İlahi varlıktan çıkmak ya da zuhur etmek.
Ş
şabat (sebt): Yahudilerde iş yapmanın yasak olduğu kutsal
dinlenme ve ibadet günü.
şakirt: Öğrenci, çırak.
şuur: Bilinç.
T
tahrif: Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme.
takdis: Kutsal sayma, kutsama.
Talmut:Yahudi kutsal kitabı Tevrat’ın tefsirine verilen isim.
Tanah: Yahudilerin kendi kutsal kitaplarına verdikleri isim.
teizm: Tanrı inancına verilen isim.
teslis: Hristiyanlıkta, Tanrı’nın üç kişilikte, yani baba, oğul
ve kutsal ruhta mevcut olmasına dayalı temel inanç.
Tirthankara: Gaynizmde ezelî hikmeti tarihin değişik
zamanlarında insanlara anlatan önderler.
totem: İlkel toplumlarda topluluğun ondan türediği sanılan
ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr gibi herhangi bir tabii
nesne.
U
ulvi: Yüce, eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan.
upanayana: Hinduzimde erkek çocuklar için düzenlenen
dine giriş töreni.
V
vakayiname: Günü gününe yazılmış olayları içine alan
eser, kronik. Vakanüvislerce olguları, olayları oluş sırasına
göre yazılmış tarihsel yapıt.
vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız
ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan içsel güç.
Y
yer-sub: Eski Türklerdeki natüralist inançları ifade eden bir
terim.
yin-yang ilkesi: Çin geleneğinde iki asli doğurucu ilke. Varlıkların özünde yer alan pasif ve aktif kozmik güçler.
Z
zevilukul: Akıl sahibi.
179
KAYNAKÇA
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul, 2001.
Adam, Baki; Katar, Mehmet, Dinler Tarihi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir,
2006/2007.
Adam, Baki, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Ahmet bin Hanbel, el Müsned, Beyrut, 1991.
Adıvar, Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.
Aliyyü’l-Kâri, el- Mevzuatü’l-Kübra, Darü’l- Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985.
Aslantürk, Zeki, Araştırma Metot ve Teknikleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1995.
Atasagun, Galip, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, Sebat Ofset, Konya, 2002.
Atatürkçülük, Cilt 1-3, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul.
Ataurrahim, Muhammed, Bir İslam Peygamberi Olarak Hz. İsa (çev. : Kürşat Demirci), İnsan Yayınları, İstanbul, 1985.
Aydemir, Abdullah, Tefsirde İsrailiyat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1974.
Aydın, Mehmet, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2005.
Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, İzmir, 1990.
Aydın, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Damla Yayınları, Konya, 1995/1996.
Aydın, Mehmet, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995.
Aydın, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 1998.
Açıköz, Hacı Mustafa, Tevhidî Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, Elis Yayınları, Ankara, 2006.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihâli, Bilmen Yayınları, İstanbul, (Tarihsiz.)
Buda, Dhammapada, Mükemmelliğe Giden Yol (çev. : Cengiz Durkan), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005.
Buhari, Sahih-i Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.
Cilacı, Osman, Dinler ve İnsanlar, Damla Yayınları, Konya, 1990.
Cilacı, Osman, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, 5. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Cürcani, Seyyit Şerif, Tarifat, Esat Efendi Matbaası, İstanbul, 1283/1837.
Çelebi, Asaf Halet, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, Hece Yayınları, Ankara, 2003.
Demirci, Kürşat, Dinler Tarihinin Meseleleri, İnsan Yayınları, İstanbul, 1997.
Demirci, Kürşat, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, Ayışığı Yayınları, İstanbul, 2000.
Dinler Tarihi Araştırmaları (II), Dinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara, 1999.
Doğan, Avni, Mehdilik, Beyan Yayınları, İstanbul, 1993.
Eliade, Mircea, Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. : Ali Erbaş), İnsan Yayınları, İstanbul, 1997.
En-Nedvi, Ali el-Hasen, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti (çev. : Mehmet Süslü), Hikmet
Yayınları, İstanbul, 1986.
Erengil, Cengiz, Budizm, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004.
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000.
Fromm, Erıch, Rüyalar Masallar Mitoslar, (çev. : Aydın Arıtan-Kaan H. Ökten) Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1990.
Güç, Ahmet, Dinlerde Mabet ve İbadet, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005.
Gündüz, Şinasi; Aydın, Mahmut, Misyonerlik, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2002.
Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998.
Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2000.
Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
Heyet, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2006.
180
Harman, Ömer Faruk vd., Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul, 2005.
Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, 3. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984.
İbn-i Mace, Sünen (çev. : Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İbn-i Mace, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983.
Işık, Hidayet, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006.
Kahraman, Ahmet, Mukayeseli Dinler Tarihi, Marifet Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1984/1999.
Katipoğlu, Bedri, Freud Psikanalizi ve Din, Özden Ofset, İzmir, 1991.
Keşfü’l-Hafa, Darü’l- Kütübü’l İlmiyye, Beyrut, 1988.
Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yayınları, İstanbul, 1981/2003/ 2007/1988.
Koç, Turan, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayınları, İstanbul, 1991.
Konfüçyüs, Konuşmalar (çev. : Muhaddere Özerdim), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
Nikhilananda, Swami, Hinduizm (çev. : Aslı Özer), Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2003.
Özbay, Ekrem, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din
Bilimleri Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1995.
Pazarlı, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1982.
Roux, Jean- Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini (çev. : Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul, 1994.
Ruben, Walter, Eski Metinlere Göre Budizm (hzl. Lütfü Bozkurt), Okyanus Yayınları, İstanbul, 2004.
Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi Yayınları, Isparta, 2000/2008.
Sarıkçıoğlu, Ekrem, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yayınları, Samsun, 1997.
Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999.
Sezen, Yümni, Sosyoloji Açısından Din, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.
Şehristani, Milel ve Nihal (çev. : Mustafa Öz), Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008.
Şentürk, Lütfi; Yazıcı, Seyfettin, İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Tirmizi, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983.
Tümer, Günay, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Tümer, Günay; Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1988/1993/1997/2002.
Tümer, Günay, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 1987.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1985.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005.
Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971.
Yıldırım, Suat, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988.
Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meâli, Işık Yayınları, İstanbul, 2004.
İnternet Kaynakları
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr
http://www.tdk.gov.tr
181
Download