gu dur - eJManager

advertisement
TÜRKİYE _ÜZERİNE İKİ SOVYET KİTABI
Yalçın KÜÇÜK(*)
Türkiye · ile Sovyetler Birliği arasında ekonomik ilişkilerin
gelişmesi ·ve gelişen ilişkilerin kaçınılmaz hale getirdiği kapsamlı yakınlaşma Türkiye'de hükümetlerin niteliklerini aşan bir olgu durumuna geldi. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında· ekono
mik ilişkileri artırmak ve bu artırmanın zorunlu parçası olan «iyi
komşuluk» Türkiye'de, nerede ise, «partiler üstü» bir-- boyut ka-- zandı.
durumun yeni değerlendirmelere yol açması kaçinılmaz.
Kaç!mlmaz olan şu: Türk - Soryet Dostluğunu, Kemalizm ile ve
Kemalizmin «hasıı siyasal örgütü Cumhuriyet Halk Partisi'nin
hükümet. etmesi ile sınırlayan görüşleriri ve bu arada tarihin ye
niden değerlendirilmesi gerekiyor.
Bu
Önce bu noktanın açılması gerekiyor. Ai-tık Kemalizm'in f{erçekten soğukkanlı ve bilimsel olarak değerlendirilmesi zamanı
geçiyor. Türkiye'de Kemalist İktidatı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin veya kısa dönemlerde Silahlı KuV-vetlerin· hükümet· dönemlariyle sımrlı tutmak akıl· almaz· karışıklıklara_ yol açabilir, Çok
ciddi olarak ortaya bugünkü Ba~bakan Bülent. _Ecevit'in mi, yoksa dünkü Başbakan Süleyman Demirel'in mi, daha çok <<kemalist» olduğu sorusunu getirebilir. Bu soru ciddi bir sorudur ve ce-
(*)
Doçent Dr. Maliye Fakültesi. Öğretim Üyesi
153_
vabı ilk bakışta sanıldığı. gibi tart-ışmasız verilemez. Çok ciddi tartışma gerektirir.. (Yazı 1979 yılı sonunda yazıldı.).
Tartışmaya ışık tutabilecek bir nokta var: Bugünkü Başba"'
kan Bülent Ecevit, kendisine başbakanlığı açan «ortanın solu»
açılırnma Kemalizmi ve aynı anlama gelmek üzere Atatürkçülüğü, eleştirerek başladı. Lideri olduğu partinin kimliği hatırlanir-sa, bu eleştirinin çok ciddi olduğunu kabul etmek gerekir, Ancak
aynı Bülent Ecevit, hükümete adımını ·atarken ve hükümet baş­
kam olduktan -sonra Kemalizm'in ve aynı anlama gelmek üzere
Atatürkçülük'ün çok yürekli savunucusu oldu. Bunun, bir bilim
adamımn bakış açısı içinde, çok
çarpıcı bir gelişme olduğunda
şüphe yok. Bu çarpıcı gelişmeden çıkanlacak bir çarpıcı sonuç
var: Türkiye'de Kemalizm,· iktidann ve iktidarıann dünya görü-
şüdür.
Bilimsel bakışın durağı olmuyor. Bir sonuç, derhal, bir baş­
oluyor. Tıpkı bir çözümün, derhal, bir soruna dönüşm~i gibi. Kemalizm'in sürekli olarakiktidarda olması, fakat. ay!ıı zamanda iktidar partilerinin değişebilmesi Kemalizm'in partisinin tarumlanması sorunu
ortaya çıkanyor. Burada ise Cumhuriyet
HalK Partisi'ne Kemalizm'in «has» partisi demek uygun duşü"'
yor. (*) Böyle bir deyim, Cumhuriyet Halk Partisi dışmda uzun. ca süre hükümet etmiş olan Demokrat Parti ile Adalet Partisi~
nin Kemalizm karşısmd~ konumlanmn belirlenmesine yardımci
oluyor.
langıç
Türk-Sovyet 1lişkilerinin- tarihine bakışta önemli
bir yeniliğe gebe görünÜyor. Kemalist iktidann Cumhuriyet Halk
Partiisi'nin dışına taşınlması, TürkiY,e'nin dış politikasımn ve
Türk-Sovyetler Birliği ilişkilerinin dönemlere aynlması, ya da tek
nik deyimi ile «tarihin peryodizasyonu», · konusunda çok büyük
kolaylıklar taşıyor. Hem ileriye dönük ve_ hem de geriye. Bu kolaylıklar şöyle özetlenebiliyor: Türkiyı;:'nin ekonomi tarihinde, dış
politika tarihinde ve de iç politika çözümlemelerinde 1950 yılına,
İsa'nın doğumuiıa veya Muhammed'in hicretine benzer bir anlam verme çabalan gerçekten tarihe karışıyor. Daha doğrusu tarihe kan§ması gerekiyor;.
Bu
(*)
..
ı
açıklık,
Burada
çılarm
154
-ı·
«hasıı k~limesini
pek sevdikleri
günlük
anlaımda değil,
Anglo-Sa:kson ilktisat-
İngilizce «properıı anlamında Jrullanıyo~.
ı
j
üstelik açıklık da yerinde durmuyor. Aydınlığın yerinde durgibi. Aydınlık gittikçe q_üyüyor. Bu açıdan bakıldığında
aydınlığa karşı olanların, nederi" aydınlığın zerresine de karşı ol-.
dukları daha çok açıklık kazamyor. Ve de-vam ediyor: Eğer 'rürkiye-Sovyetler Birliği ili§kilerrinin iyileştirilmesi Kemalizm'in
«hasıı partisi ile sınırlı değilse Kemalizm'in kendisi ile de sımrlı
olmamalıdır. Ve devam ediyor: Türkiye-Sovyetler Birliği ilişki­
leriniiı iyileştirilmesi Kemalizm ile sımrlı değilse Mustafa F.:emal'in yaşamı ile de sımrlı olmamalıdır. Bunu tersiri.den de söylemek ~ümkün: Elde edilen bu açklıkla birlikte Türkiye - Sovyetler Birliği ilişkilerinin kötüleşmesinin tohumlarını Mustafa
Kemal'in sağlığında ve iktidar yıllarında da aramak gerekir.
·maması
burada durmak gerekli. Aydınlık iyidir ama göz kaboyutlara ulaşırsa görmeyi önler. (*) Bu, özellikle bugünün Türkiyesi için doğru. Bugünün Türkiyesi'nde yer yer sağ­
lanmış aydınlıkların karanllğp. ct.'önüştürüldüğü gÖrüiJ.üyıor. Bu
yüzden .de burada durmak gerekiyor.
Şimdilik
maştıracak
yerde durulmuyor. Gelişen Türkiye - Sovyetleı
Birliği ilişkilerinin verimli ortamında Sovyet bilim adamları, iki
ülke ilişkilerinin taribine ye:hiden bakıyor. Bu yeniden bakış
ürünlerini kitap olarak veriyor.. Sovyetler Birliği'nin Türkiye uzmanı bilim adamları son iki yıl içinde iki «Türkiye· Kitabın yayınladılar. 1977 yılı içinde yayınlananın adı şöyle: Çağdaş Türkiye'de Politika ve Ekonomi. 1978 yılı içinde yayınlanan ise Problemi İstorii Turtsii adım taşiyor. Çok İlginç ve çok zamanlı· bir
«Türkiye Değerlendirmesi Kitabın başlığı oluyor: Tij:rkiye Tarihi
Sorunları. 1978 yılında Sovyetler Birliği'nde Türkiye uzmanları
çalışmalarım Türkiye Tarihi Sorunlari 'adı altında topluyorlar.
·Zamanlı bir toplama olduğunda kuşku yok.
Fakat
T
J
başka
Her ikisi de «Akademiya Naukıı damgasım taşıyor. Her ikisi
de Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi yayını oluyor. Bu nokta
üzerinde de durmak gerekiyor. Kısaca şöyle: Türkiye, 1961-1971
yıllarımn görkemli arayış döneminden sonra 1970 yıllarımn «papağarılaşma» dönemine· girdi. Düşünmeyi ve araştırınayı başka(*)
Burada kısaca açıkladığım görüşlerin Milli Demokratik Devrim Tarih
Tezi'ni yıkıcı bir etkiye sahip .olduğu düşünüyorum. İşin bu yanını ve
geliştirilıİıesini şu sırada yayma hazırladığını bir kitaba bırakıyorum.
(Türkiye Üzerine Tezler. Cnt 2)
155
lanna bırakıp, bir işaret üzerine, daha önce öğretilmiş bir avuç·
kısa cümleyle cırlak cırlak bağırma dönemi yaşandı. Bu dönem
şimdi geride kalıyor. Bazı kalıntıları ise hala varlığını sürdürüyor. Varlığını sürdüren kalıntılardan birisi «Akademiya Nauk»
yayınlarıyla ilgili. Türkiye'de· «Akademiya Nauk» iŞaretini TSE
damgası yerine koyma eğilimi belirdi,.
Sovyetler Birliği'nde yayınlanan kitapların önemli bir bölümü
<<Akademiy.a Nauk» tiaraf;mdan çıkarilıyor. Ancak «Akademiya
Nauk» tarafıiı.dan çıkanlmayan kitaplar da var. Bt~na bakıp da
«Akademiya Nauk» i§aretini taşıyan kitapların Sovyetler Birliği
içinde yayınlanan diğer çalışmalara· göre ve kategorik olarak, daha biijnisel olduğunu söylemek mümkün değil. Kesinlikle müm-·
· kün değil. ·Ayrıca. «Akademiya Naukıı tarafından· yayınla11-an her
kitabın bilimser değerinin çok yüksek olduğunu düşünmek için
de neden yok. Örneğin yine «Akademiya Naukıı tarafından yayınlanmış olan ve Türkçeye de çevrilen bir <<Türkiye Kitabın, 1961
yılında kurulan Türkiye İ~çi Partisi'nin sonra kapandığİnı ve 1962
yılında yeniden kurulduğunu yazdı. Böylesine apaçık maddi hatalarla birlikte yaYınlandı. · ·
·
'
Bu
işin
bir
yaın.
Bir
diğer yaın
daha var. Gerek «Akademiya
Naukıı tarafından yayınlanan ve Türkçeye çevrilen «T'q.rkiye Ki·
tabııı ve gerekse burada sözü edilen diğer ikisi, Rusçada «Sbornik Stateyıı de.nilen türeten yayınlar. Buna Türkçede «Makale- .
ler Kitabııı demek mümkün. Çeşitli kimseler tarafından yazılmış
ve birer bilimsel makale uzunluğundaki çalışmalann toplanmasından meydana geliyor. Bu yüzden çokçası -«Akademiya 'Nauk»
başlığı altında· bir bütün sayılan bu tür kitapların çeşitli- bölümlerinin bilimsel değerleri de değişiklik gösteriyor. Yazanmn bilimsel yetkinliğine göre, bazı bölümlerin bilimsel değeri yüksk olurken, diğer bölümler ayın bilimsel başanya ula§amayabiliyor..
Buraya kadarı pek o kadar önemli sayılmayabilir., Gerçe~ten
de öyle. Fakat daha önemli sayılabilecek bir- nokta var:. «Akademiya Naukıı tara_fından yayınlanan ayın «Sbornik Stzteyıı içinde birbiriyle, az veya çok, çeiişen görüşlere de rastlamak ·mümkün. Çelişen görüş-ler, «Sbornik Stateyıı -içindeki bölümlerin farklı
bilim adamları tarafından ve farklı bakış açılanyla · yazılmış olmasından ileri .geliyor.
156
Bu söylenenlere bir örnek bulmak gerekiyor. Burada sözü eçlilen iki çalışmadan bulunabilecek örneklerin fazla pratik değeri
oınlayacak;. ÇÜnkü bu iki kitabın Rusça olması ve bu dili bilen sos. yal bilimcilerin bir elin beş parmağını geçnu~mesi nedeniyle verilen örneği denetiemek pek zor olur. Bu yüzden örneği, Türkçeye
çevrilmiş olan «Akademiya NaulD>
kitabından vermek zorunlu
oluyor. Burada bu yapılacak. Fakat bu yapılmadan şu spylenmfrli: Çeviri yapmak için bir dili bilmek yetmez. Buna ek ve ikinci
olarak _Türkçeyi de bilmek gerek. Üçüncü olarak da çeviriS.i konusunu bilmek gerek. Bu yüzden 1968 yılında b~sılan ve tam adı
<<Enson Türkiye Tarihin olan <<Noveyşaya İstoria Turtsili> adlı kitabın çevirisi, bir çeviride bulunması gerekli ikinci ve üçüncü koşullar eksik olduğu için, pekyetersiz kalıyor.
Bu kitabın bir bölümünde şu görüşlere y~r veriliyor: <<CHP
ile savaşımda Terakkiperyerler Kürt şeyhlerini desteklediler ve
1925 yılındaki Şeyh Said isyanına yakınlık gösterdiler:. Daha sonra
İstiklal Mahkemesi'nin de göSte.~diği gibi, TCP'nin bazı yöneticl.-· .
leri, şeyhlerle sıkı ilişki kurmuşlar, onlara Kemalistlerle s.avaşta
maddi ve manevi ya~dımda· bulunmuşlardı:>> (1) «Akademiya
Naukn tarafından yayınlanan kitap burada Kemalizm'in tarih
görüşünü tekrarlıyor. Devam ediyor:» 1925 tarihl.i: Taktir-i Sükun
hükümet aleyhtarı örgütlerle şavaşım için hükümete geniş haklar-verdi. Yasamn ~i yıl olarak saptanan yürürlük süresi, daha
so~a iki yıl daha uzatıldı. Bu yasa uyarınca hükümet, TCP'nin
faaliyetini yasakladı ve hemen hemen tüm muhalif basın organıarım . kapattı. 1925 Mart'ında yeniden kurulan sUl).l'sız hak ve
yetkilerle donatılan İstiklaJ Mahkenieleri, klerikal - gerlci grupların .ve örgütlerin dağıtılmasında etkin rol oynadılar.n <2) Takrir-i Sükun düzeni ve İstiklal Mahkemeleri için oldukça c<oiUnilui>
sayılabilecek bir yakla§ım görülüyor.
·
·
Alıntıda
geçen <<TCP», Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kelime!erinin baş harfleri oluyor. Aslında Türkiye tarihinde böyle bir
parti yok. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası var. Çevirme Rusçasından bugünkü dile olduğu gibi çevirmiş. Halbuki «TCFn bir özel
isini olduğu için <<Parti» kelimesi ccFırkan keliniesiı;ıin yerine kul
SSCB Bilimler Akademesi, Ekim Devrimi
İstanbul, 1978, sayfa 130-131 ·
(2) op. clt. sayfa 131
(1)
Sonrası
Türkiye Tarihi I,
157
lamlamaz. Çevirilerde özel isimlere çok d.ikkat edilmesi gerekir
Fakat. hiç de dik.kat edilmiyor. Bir baş-ka örnek, böylesi dikkatsizsiklerin hangi boyutlara ulaştığını pek iyi gösteriyor. «Akademiya· Nauk» tarafından yayınlanan yayınlarian <<Noveyşaya İstoria
Turtsü» adlı çalışmanın ikiye bölünerek ı:ı;ürkçede iki cilt halinde piyasaya sürüldüğü biliniyor. Türkçesinin ikinci cildinde ise
şöyle bir cümle de. yer alıyor: «Ülkede DP'den başka Ulusal Dirili§
Partisi, Sosyal Adalet ;partisi vb, gibi partiler ortaya çıkta.» <s>
Buradaki Ulusal Diriliş Paitisi, Nuri -Demirağ'ın Mllli · Kalkınma
Partisi'nin yeni adı olsa gerek. Milli Kalkınma Partisi, İngilizce_
ye. orneğin National Development Paity olarak değil, fakat Na-'
t·ional Recovery Party biçiminde çevriliyor. Rusçaya da buna ya~
kın bir anlamda çevrilmiş olmalı. Böylece «Kalkınma» kelimesi
Rusçay;:ı. gidip 'Pürkçeye dönerken «Dirili§ıı oluyor ve «Milli» ke- _
timesi ·de yeni modaya u~gqn olarak «Ulusal» kelimesine dönü§~yor. Böylece anlaşılması pek ~ç_ bir durum ortaya çıkıyor.
Fakat biraz daha· beklendiğinde ortaya çıkan tam bir çeviri
trajedisi oluyor. Şu alıntıda görüldüğü gibi: «Recep Peker Hükümeti; ülkedeki demokratik hareketi bastırmak ve özellikle yasal
i§çi ve sendika örgüHerini dağıtmak için epey çapa harcadı..
Aralık 1946'da Mecli~ İstanbul, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale Kırk­
lareli ve.Kocaeli vilayetlerindeki askeri durumun altı ay daha uza·
tılmasına karar verdi. Sıkıyönetim Komutanlığı TSİP'yi ve birleşik sendikaları yasakladı. Ses, .Söz ve Seındika gazetelerini kapattı. İktidar bir kaç yüz kişiyi, özellikle TSİÇP'ni ve yasal ba·
ğımsız sendikaların ·lider ve militanlarını·tut·ukladı. Tıituklanari­
lar komünist faaliyetle suçlandılar ve askeri mahkemeye verildiler. 1947 yazında askeri mahkeme, kapalı kapılar ardında, 53'l.er
davasına ilişkin karanın açıkladı.
TSEKP yöneticileri ve özgür
senilikaıar:ı:n liderleri çeŞitli hapis ce$aarma çarp1::iJ.ırtldJ}ıar.» <4>
Doğrusu bu kadan. biraz fazla değil mi? Türkiye'de okur~ yazarlık adına biraz fazı~.
Nasıl bir iş? Türkiye Sosyalist İşçi Çiftçi Partisi, kısaca, TSİÇP,
yasaklamyar ve yöneticileri tut.uklamyor, fakat, Türkiye Sosya .
list Emekçi Köylü Partisi, kısa~a, TSEKP, yöneticileri mahkuriı
(3) SSCB Bilimler Akademisi, Ekim Devrim
İstanbul, 1978 sayfa 19
(4) op. cit. sayfa 23-24
158
Sonrası
Türkiye Tarihi II.
.:>luyor. Nasıl bir çeviri so~uzluğu? Üstelik cümle alındığuida
bir, Cl.e Türkçe sorumsuzluğu ortaya çıkıyor. Şöyle: ccİktidar bir
kaç yüz ki§iyi, özellikle TSİÇP'ni ve yasal sendikaların lider ve
militanlarını tutukladı». Bir partinin tutuklanması, ilk kez. oluyor. Öyle görünüyor ki, çeviriyi yapan ve çeviİ'inin denetimini üstlenenler Türkçeyi ve çeviri kon-usunu hiç mi hiç bilmiyorlar. Şe­
fik Hüsnü Bey'in 1940 yıllanmn _ortasında kurduğu TSEKP ile
KurtulU§ Sava§ı'iıın ba§ında kurulan Türkiye ݧçi ve Çiftçi Sosya·
list Fırkası, kısaca, TİÇSF. ile kan§tınyorlar. Bu .karı~ıklık içinde bir özel isimdeki ccSosyalist» kelimesi yer deği§t·iİ'iyor. Rusçada bu .Çok doğal. Türkçede ise hiç doğal · değil. Bu arada .ccFırkaıı
kelimesi yine yerine ccPartiıı kelimesine bırakıyor.
Alıntılar
böyle bir çeViriden yapılıyor;. Daha önceki alıntıda
yer alan ccTCP», «TCF» olarak anla,şılmak gerekiyor. «Akademi·
ya Naukıı tarafından 1968 yılında. yayınlanan Türkiye Tarihf
yukardaki alıntılardan da görüleceği gibi, Takiir~i Sükun düze
nine pek de ele§tirici bir gözle bakmıyor. Bu düzen ile Tera·k:ki
perver Fırka'mn kapatılması ve Şeyh Said isyammn bastıilması
olumlu olarak değerlendiriliyor. Soruna, burjuva-demokratik dev· ·
· rimierin getirdiği ve sağladğı genel ilerleme açı...c:.ından bakıldığın­
da bu olumlu baki§ pek §a§ırt.ıcı olmuyor. Anla§ılan bu bölümüıl
·yazan, soruna, yalmzca bu açıdan bakıyor. Burjuva-demo).u.atik
devri:mip. ilerlemesi açısından Takrir-i Sükun ve İstiklal Mahke
meleri gerekli görülebiliyor.
'
Fakat. 1968 tarihli ccNovey§aya İstoria Turtsiiıı, aynı soruna
ve.aym yıla ba§ka açıdan da bakabiliyor. Fakat ori be§ kadar
sayfa sonra ve §Öyle: ccKürt isyanımn özellikİeri vardı. Kürtleri
harekete geçiren güç köylülerdi. Ama yönetici güç, gerici, emperyalizm yanlısı üst tabaka, yani· §eyhler, a§iret reisieri ve bazı derebeyleriydi. Kürt halkının asıl bölümü, ulusal baskıdan kurtulmak istiyordu ama üst tabaka önceki sınırsız haklarını yeniden
elde etmek, Kürt halkının alt tabakalarını dana fazla sömürmek
niyetindeydi. Bunun yanısıra üst tabaka, Kürtler ·arasındaki sıruJ
sava§ını zayıflatmak, Kürtlerin sınıflara ayrılmaSım Önlemek istiyordu,.» <!5> Burada Sovyet tarih kitabı, baş kaldıran kütle ile
(5) Ekim Devrimi
Sonrası
Türkiye Tarihi I, l'oc. cit sayfa 145.
159.
yöneticileri arasında bir
daha önceki ya:kıaşımdan aynlıyor.
bunların
ayının yapıyor.
Bu
yaklaşım
Bir kaç sayfa sonra ise şu değerlendirme_ ortaya çıkıyor: «Ancak, 1925 yılındaki Kilit isyam sırasında hükümet, Taktir-i Sükun
yasasına dayanarak büyüyen ·i§çi ve sendika hareketini· bastırdı.
Gerici Türk yazarları bile bu yasanın amacının işçi örgütlerinin,
sendika ve grev hareketilli engellemek olduğunu itiraf ettiler.» <6>
Böylece aynı tarih kitabıpda biribiriyle çok buyük ölçüde çeli§en iki
değerlendirme yer almış oluyor. Birisi, Taktir-i Sükıin düzenine
ölurrilu bir açıdan bakıyor. Burjuva-demokratik devrimin gerekle- .
ri açısından bakıyor. Diğeri ise köylülük, ;rnilliyetler meselesi ve
işçi örgütlenmesi açısından bakıyor. Bu açıdan bakınca da olumsuz biryaklaşımı vurguluyor. Ancak- çok büyük bir olasilıkla bu
değerlendirrneleF farklı farklıi kişiler tarafından yapılıp kaleme
alındığı için de çeli§kili bir görünüm ortaya çıkıyor. ·
«Sbornik Statey» türünderı tarih kitaplanııda böyle durumortaya çıkması kaçınılinazdırc Bunu bu tür kitapların en
büyük zaafı saymamak gerekir. _Zaaf ancak bilimsel çalışmaların
bu ya:hını bir kenara itip ·«Akademiya Nauk>r çalışmalarını, bir
· . kaç basit cümleye indirilip papağan gibi tekrarlanması halinde
· ortı;ı.ya çıkar. Ancak· böyle bir durumun sorumluluğU hiç bir zaman Sovyet bilim adamlarına yüklenemez.
ların
· 1977 ve 1978 yıllarında c<Ak:ademiya Nauk>ı tarafından yayınlanan iki Türkiye üzerir:ı,e kitabı, da böyle ele almak gerekiyor.
Her ikisinde de, sınırlı ve· yeterli olmaktan uzak bilimsel çalışma
_ içeren makaleler var. Fakat her ikisinde de çok önemli Ve değerli
inelerneler var. 1977 yılında yayınlanan Politika Ekonomika kitabİnın ilk incelemesi V.İ. Danilov imzasını t-aşıyor ve «Çok Partili
Sistemin Bunalımı ve Politik Hayatta Ordunun Rolüıı başlığını
taşıyor. ·İkincisi R.P. Kornienko ~arafından yazılan «Sol Güçlerin
Hareketinin Özellikleri ve Birlik Sorunuıı başlıklı inceleme oluyor. Sovyet bilim adamlarının daha önce Türkiye ·solu üzerine
yazdıklan ile karşılaştırildığında . Kornienko'nun incelemesinin
. yeni bir değerlendirmenir:ı, başlangıcı olduğunda hiç kuşku yok.
Bu inceleme, yine «Akademiya Nauk>ı yayını olan Kornişnko'nUrı
19~5 tarihli «Raboçee Dvi§onie ·v Turtsii Ül18-1963ıı tarihli kitabı
(6) op. cit.
160
sa~a
14'7-148
da dahil, daha önceki
değerlenclirmelerden
ve bu arada Türkçeye
iki cilt halinde çevrilen 1968 tarihli «Noveyşaya İstorta -Turtsü»
kitabında yer alan Türkiye solu yorumlarmdan ciddi ve önemli
_ölçüde aynlıyor. Kornienko bu incelemesinde, gelenekleşmiş çerçeveyi yok sayarak, Türkiye soluna alışılmam.ış bir genişlikte ve
zaman zaman da beklenmedik bir eleştiri yükü ile bakıyor'" (*)
Gerek 1977 yılında yayınlanan Ekonomika i Politika ye g~rek­
se 1978 .yılında basılan Problemi İstorii -Turtsii, tanınmış -sovyet
bilim adamı A.M. şamsutdinov'un başkanlığıncta bir kurul tarafından hazırlarup basıma veriliyor. Politika i Ekonomika, daha
çok siyasal ~orunlara ağırlık verirken Problemi İstorii Turtsü
ekonomi ve ekonomi tarihi sorunlanna öncelik tanıyor. Bir başka
deyişle Politika i Ekonomika, siy~sal değerlenclirmelerde gelenekleşmiş çerçeveyi aşarken Problemi İstorii Tu:,t:tsü ekonomi ala~
nında yeni değerlenclirmeleri içeriyor:
Ekonomi alanındaki bu değerli ..Jncelemelere, -B.M. Potshveriya'nın «Osnovme Etapl Sovetsko-Turyetkih otnoşeniy» ad]J.- in·
celemesiyle başlamak gerekiyor. Bu incelemede. Türkiye - Sovyetler Birliği ilişkilerinin temel aşamalan ele alınıyor. Potshveriya
şöyle. başlıyor: «İki ü!ke arasındaki ilişkilerin yanın yüzjııı ,aşaiı
tarihinin çeşitli aşamalarının _sağladığl deneyimler incelendiğin­
Çl.e, karşllıklı güven, sıkı i§birliği, iki tarafı ilgilendiren sorunların
çözümü için -ortak dil arayıp bulma isteğine dayalı ilişkilerin her
iki taraf için de yararlı yegane ilişkiler olduğu sonucuna ulaşma­
mak imk~nsızdır. Böyle ili§•kiler her iki tarafın çıkarlarına cevap
verir. Bu ilişkiler, V. İ. Lenin tarafından SSCB dış politikasının
temeli yapılan ve Büyük Sosyalist, Ekim Devrimi'nin z~ferinin ilk
gününden itibaren Sovyet diplomasinin hayata geçirdiği ilkelerden çıkmaktadır..» -<7> Karşılıklı çıkar; Türkiye ile Sovyetler Birli·
ği arasındaki ilişkilerin temeli sayılıyor.
Sovyet bilim adarriı, hemen sonra,- şu görüşleri ileri sürüyor:
Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşından sonra c. Bayar - A. Menderes rejiminin geliştirdiği Batı ile askeri - siyasal işbirliği, tek
("') Bu
yazıda
daha çok ekonomik konular üzerinde durmak
için bu konuya yer
istediğim
ayınnıyorum.
(7) B.M. Potshveriya, Osnovıe Soketsko- Turyetkili Otnoşeniy, A.M.
Şamsutdinov (sorumlu editör),
problemi ·İstorii Turtsii, Moskva,
içinde, sayfa 161
161
yanlı dış iiişkiier, uiuslararasi arena~ TÜrkiye'nin dUrum.unu za·.
yıflattı,
darbe indiı:di veı ülke maliyesiBu ve .bazı diğer faktörlerin etkisiyle ancak
1960 yıllarında Türkiye'de iktidar çevreleri, Sovyet diplomasisı
nin ötederi beri istediği, Sovyetler Birliği ile ilişkileri ge~tirme
noktasina geıldi.ıı <s>, Blırada ilgi çekici üç nokta var. BirinciSi Türkiye'rıln Batı ile askeri ve siyasal işbirliğinin Bayar- Mendere.s
dönerrıinlde iba~la1hlmay;ıp geliştirUdiğiinin :vurgulanmas:b; ;Metinde «ra.zVitoe rejimom ·c. Bayara -- A; Menderesa» olarak geçiyor.
İkincisi, S_ovyetJ.er Birliği ile ilişkilerin geliştirilmesinde Türkiye'nin·. ekonomik. sorunlannın, daha açık bir deyişle, Türkiye kapitalizm ·1960 yıllarının ortasından itibaren içme girdiği pazar ve
finansman· sorununun öncelik taşıdığının belirtilmesi oluyor.
. ÜÇüncü olarak Sovyetler Birliği'iıin öteden beri Türkiye ile ilişkile­
rini geliştirmey-i 'istediği, her halde ve burada da t.ekrarlıi.myor:
ekonomik
Po~shveriya
temel aşamaya
..
kalkinmasına
sarstı.
nin temelini
devani ediyor ve Sovyet-Türk ilişkilerinin dört
belirtiyor. ~unlar ~yle:
ayrılabileceğini
.
c<l- Iki ülke
'
\
.
arasında ilişkilerin kurulmasından
'
1930
yılla-
·rımn
ikinci yarısına (1935 yılının sonu ve 1936 yılının başı) ka
dar: Dostluk ilişkilerinin kurulması ve gelişmesi dönemi. ·
2-
1930 yıllarımn. ikinci yarısından Türkiye'nin NATO'ya
girişine (1951 yılı) kadar: İki ülke arasında ilişkilerin kötüleşme
dönemi.
3-
1951. yılından 1960
dönemi.
yıllanmiı başına
kadar:
Gerginliğin
korun.ılıası
4 - 1960 yıllarımn başından bugüne kadar: Sovyetler Birliği
ile Türkiye arasında ge:rginlikten ilişkilerin iyileştirilmesi ve gelişmesi dönemine geçiş».
1978 yılında «Akademiya Naukı> tarafından·yayıtılanan: bu çalışma Türkiye ile Sovyetler Bir~ği arasında ilişkilerin kötüleşmeye
başlamasım Mustafa Kemal'in sağlık yıllarına }{adar götürüyor.
Iyileşmeye başlamasım ise 1960 yıllahnın baŞına alıyor. Bu kadan bile; biı:'~ ara Türkiye'yi saran ve şu günlerde de yeniden can-
(8)
162.
op. cit. sayfa 162
l
landınlmak istenen Milli Demokratik
' kenara atmak için yeterli oluyor.
Devrinı
.Tarih Tezini
bir
Sovyet bilim adaını ·bundan sonra dört temel a§amayı ayn
ayrı inceliyor. KU§kusuz iki ülke arasında ili§kileri l;>aşlatan 16
Mart 1921 tarihli anla§ma üZerinde özenle. duruyor. Burada «bu
anla§ma, Türk tarih biliminde, ülke için büyük öneme sahip ve
Atatürk'ün en büyük diplomatik ba§arJ.S;ı olarak değerlendirili-:­
yor» diyor. Fakat söylenenler bundan ibaret değil. Bu anlaşma ile
ilgili olarak Potshveriya Türkiye'deki papağanla§ma döneminin ·
geride kalmasıru hızlandıracak değerli değerlendirmeler yapıyor.
Bil.: tarafı §öyle: «Sovyet - Türk yakın,laşması iki taraf için de ya~
rarlı ve zorunlu idi. Türkiye açısından bu anla§ri:ıa, Tilrk ·halkı­
nın, emperyalist müdahaleye. kar§ı silahlı mücadelesini güçlendiren elveri§li kO§ullar yarattı.» Diğer tarafı ise şu §ekilde: «Rusya
ve Türkiye'nin çok ağır bir durumda olduğu bir zamanda; iki ülkenin silahlı müdahale ve ekonomik ambargÜya karşı koyma zo
runda olduğu bir dönemde ili§kilerin böyle bir geli§me göstermesinin nesnel olarak bilimsel yasalann bir zorunluluğu ve k·açınıl~
maz olduğu vurgulanmalıdır,..Ankara desteğe muhtaç idi. Moskova
için de Türkiye'nin bir anti-sovyet güve~ kordonu. ~(sanitar­
my kordon) içine sokulmasına müsaade etmemek gerekliydi.» (s>
(*) Doğrusu çok açık. Bu açıklığın yakın· zamanlarda ortaya-Çikaplmasının bir anlamı olmalı. Sovyet bilinı adamlan, Türkiye'nin
anti-sovyet kampta olmamasının Sovyetler Birliği açısından öne'ınine vurgulamak ihtiyacını duyuyorlar. 1921 yılında Atatürk ile
Lenin arasındaki dostluktan ve sosyalist devrim ile. ulusal kurtuluş savaşlan arasındaki yakınlıktan önce bu noktaya işaret et:.
meye özen gösteriyorlar~
(9) op. cit. sayfa 163
(*) Sovyet topl'um bili,m yazısınında ve hatta marksist bilimsellik sonucunda günlük dilde sık sık geçen zakonomernıy kelimesini tek kelime
Ue diğer dillere çevirmek kolay olmuyor. «Düzenli» Demek, kelime
nin anlamını vermiyor. «Yasalara uygun» demek, kelimenin kurulu. şuna uygun düşüyors~ da, :inSanlar tarafında yapılan yasalara uy·
gunluğu akl'a getiriyor. Yukandaki alıntıda, «zakonomernıyu kelimesi
«bilimsel yasalann bir zorunluluğu» gibi dört kelime Ue ifade ediliyor.
Aynı güçlük başka dillerde de ortaya çıkıyor. Bu ingruzceye «Iaw·gOr"
vernedu veya «law·abidingu olarak çevriliyor. Fakat her iki halde de
ingilizce cümle kuruluşuna yabancı kalıyor.
163
Türkiye lıe Sovyetler Birliği arasında yaımi ilişkiledu kurulduğu bu lık dönemin bir önemli olgus,u 16 . Mart 1921 Anlaşması.
ise, bir diğeri de. 1925._yılı'sonunda imzalanan dostluk ve tarafsız­
lık anlaşmasıdır. Şimdiye kadar 1925 Anlaşmasının sadece iki ül·
kenin birbiriyle. dost olma isteğinden ileri geldiği· hep söylenmiş­
tir. Halbuki .Türkiye. açısından bu anlaşma, Cemiyet-i Akvam'm
.Musul'u fiilen İngiltere'ye veı:en kararı almasından, bir gün sonra
imzalandı. Türkiye, yin,e Batı'dan gelen yeni' bir hayal k.l.rıklığı ile
. karşılaşnca Sovyetler B4'liği'run dost.ıuğun,u hatırladı. Potshveriya,. bu anlaşı:naiıın Sovyetler Birliği açısından zorunluluğunu ise
şöyle dile getiriyor: «1925 yılında Sovyetler Birliği ile Türkiye
arasında dostluk ve tarafsızlık anlaşması imzalandi. Bir örneği
Locarno Anlaşmasında görülen Batılı güçlerin Sovyetler Birliği'
ne. karş~ düşmanca politikaların ortaya çıktığı bir zamanda, genel barışı ve Sovyet sınırlarının güvenliğini sağlama mücadelesinde önemli bir unsur olarak bu anlaşma SSCB için zorunlu idi».
Batılı ÇlevletJ.er arasında gerçekleştirilen !Locaıno Antlaşmasını,·
Sovyetler Birliği, kendisine. yönelik düşmanca bir blokaj hareketi
olarak değerlendiriyor. Tek sosyalist ülkenin Batı kapitalizmi ile
uzlaşmaz çelişkisinin, Batı ile sürekli olara,k uzlaşmak isteyen Türkiyıinin hayal kırıklığı ile _karşılaştığı dönemlerde iki ülke ara- ·
sında dostluk bağlannın güçlendiği görülüyor.
.!
1930 yıllarıria Türkiye, Batı ile uzlaşma yolunda önemli soriınlarını, şu veya bu şekilde, çözÜmlemiş ç>larak giriyor~ Sovyet
bilim adamı 1930 yıllarının ilk yarısı için «Türk tarihçisi» Ahmet. Şükrü Esmer'in 1959 yılmda basılan TÜrk Diplomasisi kitabına atıf yapıyor ve Ahmet Şükrü Esmer'in, bu tarihlerde Türkiye'de «Batı'ya kayma» gözlendiğini yazdığım belirtiyor. ccBatı'·
-ya kayma» politikasına karşın Sovyetler Birliği ile iyi· komşuluk
ilişkilerinin ve hükümetler arasında temasların korunduğu kay·
dediliyor.
\
1
-
Bundan sonra Potshveriya, ikmci aşam~ya geliyor ve şunları
yazıyor: «1930
yıllanmn ortasından başlayan ikinci aşamada
Sovyet-Türk ilişkilerınde Türkiye'nin kendisini, anti-s<;>vyet yönelişleri olan Batılı devletlerin politikalarına bağlamaya başladı­
ğını gösteren işaretler ortaya çıktı. Bu tür ilk işaretlerden birisi,
Türkiye'nin İngiltere'nin dış politika yörüngesine girmesi anlamı­
na gelen Akdeniz 'Centilmenlik' mutabakatına katılması oldU>?.
164
1
1930 yıllanmn ortalannda Türkiye - Sovyetler Birliği ilişki·
lerinde gerginliğin tohumlan atıldı. Otuzlann sonlannda başla­
yan ve 1940 yıllannın ortasında biten İkinci Savaş sonrasında
gerginlik ili§kilerin sertleşmesine dönüştü. Sovyet bilim ·adamı
Potshveriya, bu sertleşme üzerinde de duruyor. Ancak Potshveriya'mn görüşlerine devam etmeden önce biraz dunnak gerekiyor.
Yalmzca burada değil, genel olark iktisatta ve buradan da tüm
topluni bilimlerinde önemli sakıncalara gebe bir yöntemsel sorun
üzerinde biraz durmak zorunlu oluyor. Bu sakıncalı yöntemsel
sorun, esas olarak, ·ampirisist iktisatçılaTin trend ya da eğilim ile
· dalgalanmayil birt:ıirinden aytılrma all~şkan,IJ.ığUJnldan doğuyor. !Bunu biraz da açık ve açık olmak için de yalmzca genelin bir ÖZel
dl.ırumunu ·gözönüne getirerek_ söylemek
mümkün. Toplumsal
ilerleme, ekonomik kalkınma, büyüme, gelişme ve her ne ise, ayın
anlama gelen üretici güçlerin gelişimirün inceleninesiyle ekonomik eylemlerdeki dailgalanmalarm incelenmesinin birbiı'rinden
aynlması, her türlü iş bölümünde olduğu gibi, mekanik olarak
yapıldığında sakıncalı, sakıncalann
bilinciyle yapıldığı zaman
da kaçınılmaz ve yararlı oluyor. Fakat genellikle sakıncalı oluyor. Genellikle mekanik olarak yapıldığı için..
Sakınca şuradan doğuyor: Ekonomik eylemlerdeki dalgalanma ile toplumsal ilerleme ya da aYın .anlama gelen üretici güçlerin ge~mesi birbirinden su geçirmez bölme ile aynlmış ayıı. kompartımanlarda algılamyor. Sanki birbiriyle hiç ilgisi yok. Sanki
_ biri diğerinin doğumunda önemli bir role sahip değil. Sanka ekonomik dalgalanmalar, gökteki yıldiziann hareketinden doğuyor.
Sanki ekonomik dalgalanmalan yaratan toplll!Ikc:al ilerlemenin
önüne çıkan engell~r veya aynı· anlama gelmek üzere üretici
güçlerin birikiminin yaratt1ğı oransızlıklar değil. Daha önemlisi:
Sanki ekonomik dalgalanmalar, tİpkı neriizdeki dalgalar gibi ge- ~
lip geÇtikten sonra hiç bir. iz bırakmıyor, sanki hiç geçme:m.iş
gibi oluyor.
Bunlar Batı iktisatından toplum bilimine ve buradan· da
günlük düşüneeye geçen yöntemsel hastalıklar oluyor. Gerçekten
günlük düşüneeye bulaşan yöntemsel hastalıklar oluyor. Türkiye!de 1975 yılında yoğunluğunu artırarak artık. bunalım boyutıa­
rma ulaşan ve hükümetleriri değişmesiyle birlikte. değişen sıkıntı. lar nereden doğdu? Tek cevap: 1960 yıllanndaki toplumsal iler1e-
165
meden ve ayni anlama gelmek üzere üretici güçlerin· birikiminde
ortaya çıkan oransızlıklardan doğdu. Ne petrol bunalımı, ne şu
ve ne de bu. Temel neden, Türkiye kapitalizminin gerçekten matrikslııi zorlayacak bir toplumsal ilerlemeyi yaşamış olması. Şim­
di, en azındftn 1975 yılından itibaren bu toplumsal ilerlemenjn derin bir bunalima dönüşünü yaşıyor. Bir süre daha yaı;ayacak.
Ekonomik anlamda mutlak bundan kurtulacak.
Ekonomik anlamda bundan mutlak kurtulacak. Türkiye'de pek
kullamlıyor: İflasın eşiğine geldi veya iflas edecek deniliyor. Bilim
dışı l:>ir düşünce veya tez. Çünkü ekonohıik olarak hiç bir topluİn
batmaz veya_ iflas etmez. Toplumların batması veya iflas etmesi ve
hiç kuşkusuz.. kurtulması da ancak politik olarak olur. Bu yüzden bir: ülkenin ekonohıik olarak iflas edeceğini söylemek kötü
bir ekonomizmden başka_ bir anlam taşımıyor. Yine -bu ~en
de ekonohıik bunalıma giren her ülkenin ekonomik olarak bu
bunalımdan çıkması da- kaçımlmaz oluyor.
·Ancak çıktığı zaman, sadece · <<çıkmış olmaz». Nasıl Türkiye
bugünkü bunalıma. üretici güçlerin birikimin yaratpğı oransız:
. lık nedeniyle, toplumsal ilerlemenin toplumdaki matriksi zorlaması nedeniyle geldiyse, bu bunalımdan çıkarken de bu matriks
yenlcie:rl: ve baŞka bir yönde' zorlamr. Başka bir yönde değişir. Bu
değişme oı:niadan da ekonohıik anlamda _bunalımdan ·. çikliıak
mümkün ·oiİnaz. Kısacası, ekonomik bunaiınldan ancak ·değişe·
rek ve değiştirerek çıkılır.
Bu değişmenin de toplumun çok çeşitli kesimlerinde olacağı_.
· m ve bunalımdan geçildikten sonra gerçekten «geçmişe mazi»
aeneceğini belirtmek gerekli. Türkiye ekonomisinde bazı sektör·
lerin ağırlığı değişecektir. Türkiye ekonoinisinde bazı kentlerin,
kentler içinde bazi malıailelerin öneini değişecektir. Türkiye
içinde bazı ·sınıf ve tabakaların tüketim alışkanlan ve davramş
kalıpları değiı;ecektir. Bunalımda çıkıldığında Türkiye işçi sım­
fı ve memur tabakaları, bunalıma girmeden önceki davramş ve
tüketim kalıplanm çok büyük ölçüde geride bırakacaktır. Türki·
ye'de bazı kurumlar eskiyecektir. Türkiye'd,e baiı kişiler, Marx'ın Capital'deki buluşuy.la,
«teknolojlik · b!tişe» , uğlray:acaktir. Türkiye'de ölmeye başlayan ve bunu pek de farketmeyen sektör~
ler, kentler, mahalleler, kurumlar ve ki~iler olacaktır. Tabü tam
tersi de.
166
--~
Batı iktisatından
toplum bilimine, tabü Türkiye'ye ve Türkiye'de tarihin yaşanmasına kadar uzayan bu yöntemsel hastalık,
İkiiıci Savaş öncesi ve sonrası politikaların karşılaŞtırılmasında da
ortaya çıkıyor. Ve iş son derece basite indiriliyor: .Türkiye'nin
Batı kampında yer alması Mustafa Kemal'in ölümü ile Atatür~­
çü dış politikadan ayrılma olarak değerlendiriliyor.. En ileri olarak söylenen bu oluyor. Sanki ortada bir İkinci Dünya Sava§:ı
yo~. Sanki milyonların hayatına mal olan bu büyük savaş, bittikten sonra 1930 yıllarının güç ve sorun oranlan tekrar kurulacak·
Sanki İkinci Dünya Savaşı, tıpkı okyanustaki büyük bir dalga
gibi-gelip geçtikten nonra hiç bir iz bırakmayacak. Böyle düşü­
nülüyor. Böyle düşünüldüğü için .de İkinci Dünya Savaşı sonra·
sı ile öncesi arasında, Türkiye'nin dış politikası açısından siyahla beyaz arasında bir fark aramyor.
Tabü fark var. üstelik bir değil, -birden çok. En başta dünya
Dünya Savaşı ile birlikte o zamana kadar emperyalizmin önderi durumundaki İngiltere'niri Avrupa'ya doğru, geriye
doğru yürüyüşü başlıyor. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ingil
tere, karşrıaŞt1ğı) ekonomik ~Orunlar nedeniyle Yunanistan ve
Türkiye'nin «sorumluluğunun birakınaya · haZırlamyor. İkinci
Dünya Savaşı'mn bitimiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne «mektup» yazıp- bu «sorumluluğu)) devretmek istiyor: _Tıpkı
İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden otuz yıl kadar sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa'ya doğru dönüşünün başlaması,
· tıpkı bu defa Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi ekonohıik sorunlan yüzünden Türkiye'nin ccsorumluluğunu» Federal Alman
ya'ya bırakmak istemesi gibi.
da.
r
j
İkinci
İkinci .Dünya Savaşı,
bir anlamda, Batı kampında liderlik deDünya ekonomisi,- Dünya Bankası
IMF gibi kuruluşlarla ve_ Amerikan dolanna göre yeniden düzen
!eniyor, Yorgun fakat emperyalizmde deneyimli ingntere yerini
dinamik ve atılgan fakat emperyalizm kontısunda daha az dene·
yimli Amerika Birle§ik Dev~eÜerine bırakıyor.. Liderlik değişimi
oluyor. BU: işin, bir ilk okulda mümessil değiştirilmesi gibi basit
olamayacağım kabul etmek gerek. Bu yüzden tüm dünyayı saran
sıcak savaşın ar~asından ccsoğuk savaşın görmek ve yaşamak ka·
çımlmaz oluyor.
ğişimini
de
gerçekleştiriyor.
167
Ve dünya sıcak savaştan çıktığını anlayamadan soğuk savaşa
giriyor. O kadar ki aradan otuz yıl bile geçmeden Amerikan tarihçileri bile dünyanın neden_ ve naSıl bu kadar. hızlı bir biçimde
soğuk savaşa girebUdiğini hayretle ve pek büyük bir ciddiyet·le ·,
·sormak ZQrunda kalıyorlar. <ıo) Gerçekten sormak gerek: Ameri·
ka Birleşik Devletleri nasıl oldu da bu kadar çabuk bir biçimde
tüm.dünyayı bir soğuk savaşın içine sokabildi? Türpye, bu soğu_l{.
savaşm içinde ve önde bir yer aldı. Bu nedenle ikiılıci Dünya Sa.,
vaşı, bir denizdeki dalgalar gibi .iz bırakmadan . /gelip geçmedi.
Dünyada yeni bir matriks yarattı. Türkiye, 193ffYınarının orta·
larında başlattığı eğilimlere, İkinci D~ya_savEt§ı•nıiı. sonuncıa ve
soğuk savaş içinde, daha büyümüş olarak sahip çıktı.
Bu aradan sonra sözü tekrar Sovyet bilim adamı Potshveriya'ya bırakmak gerekiyor. İkinci Savaş'ın hemen sonrası için
şunları yazıyor: «Savaş sonrası dönemde Sovyet - Türk ilişkileri
sertleşti. Türkiye'nip. savaş sırasında izlediği politikanın sonucu
olarak Sovyetler Birliği'nin 1925 . Dostluk ve -Tarafsızlık_ Anlaş­
masını yenilemeyeceğini açrklaması, güney. sınırını saglan:ilaştrr
mak ve Sovyetler .Birliği'nin güvenliğin~ Karadeniz 'boğazların­
dan gelecek tehditleri o'rt~an kaldırmak için ve yeni bir anlaş
ma imzalanması amacıyla yapılan Sovyet. önerileri, her hangi bir
tartışmaya bile gerek görülmeden reddedilmekle kalınmadı, aynı
zamanda, anti-sovyet kampanyanın hızla artırılması için kulla·
nıldı. Antisovyetizm gittikçe artırıldı ve Türkiye'nin · iktidar ~ev
releri tarafından· erp.peryalizmden yana politikanın gerekçesi olarak kullanıldı. Türkiye, Ingiltere ile Amerika Birl~ik Devletle
ri'nin kurduğu anti-sovyet blok içinde yer aldı,. 1947 yılmda Tür
kiye ile A.B.D. arasında askeri-politik işbirliğinin temellerini
atan anlaşma imzalandı. Türkiye iktidar çevtelerinin emperya
lizmden yana politikalarıruh mantıki lionucu Türkiye'nin '1951
yılında NATO'ya alınması oldu». <ıı)
Bundan sonİa, 1951 yılından 1960 yıllarının ortalanna kadar
Türkiy~ ile Sovyetler Birliği ilişkilerinde son derec~ gergin üçün
(10) Ernest R. May, «Lessonsı> of .the Past · The Use and Misuse of History
:in· American Foreign Policiy, Ox ford Universiıty Press, 1973. özellikle
ikinci bölüm.
.
. .
(ll) B. M. Potshveriya, . Osnovıe Etabı Sovetsko - · Turyetskih Otnoşenly,
loc. cit. sayfa 165·166
168
cü dönem yaşandı. Daha sonra da, Sovyet bilim adamı Potshveriperyodizasyonuna göre dördüncü döneme girildi. Şimdi- bu
dönem yaşanıyor. Bunlara daha önce işaret edildi. Tekrara gerek
yok. Fakat• hiç bir dönemin birbirinden bıçakla kesilmiş gibi ayrılmadığını vur~amak gerek. Bunu Potshveriya'nın \jp.celemesinden bir alıntı ile de yapmak mümkün: «C. Bayar - A. Menderes
rejiminin son aylarında bile iki ülkenin hükümet başkanlarının
karşılıklı ziyaretleri konusunda anlaşma sağlandJpı <~> Burada,
Demokrat Parti döneminin son aylarında Türkiye ile Sovyetler
Birliği arasında ve hükümet başkanlan düzeyinde ziyaretierin
yapılmasının kararlaştırıldığını ve aynı zamanda Türkiye'de bir
Sosyalist Parti'nin kurulduğunu kaydetmek gerekli oluyor.
·ya;'nın
Bundan sonra ise sıra yine Problemi İstorii · Turtsii içinde yer
alan ve Türkiye ile ilgili değerli yayınlanyla tanınan P.P. Moiseev'in incele~esine geliyor. Ba~lığı şöyle: SSSR-Turtsiya: Palveka Ekonomiçeskogo Sotrudniçestva.~Etapı i Tendentsüıı. Moiseev,
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki yarım yüzyıllık ekonomik
işbirliğini ve bu i~birliğinin aşamaları ile gösterdiği eğilimleri in·
celiyor. Bu açıdan daha önceki incelerneyi tamamlıyor.
.
Aslında sadece. tamai:nlarnıyor aynı
zamanda zenginleşti~·i.yor. Moiseev, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin yanın yüzyılını, Potshveriya:'hın siyasal ilişkiler tarihini dörde ayırmasına
karşın, beşe ayırıyor.
Moiseev_ şöyle başlıyor: . «Birinci aşama
1921-1930 yıllannı kapsamaktadır. Bu aşamanın başlangıç nok
tası, siyasal ve ekonomik
alanlarda ilk temasıann kurulduğu
ulusal bağımsızlık ruireketi yıllan, son sının ise 1920 yıllannın sonu sının ise 1920 yıllannın sonu olmaktadırıi. <ısı Politik ilişkil e-_
rin birinci aşaması 1935 yılının sonlanna kadar uzatılırken ekonomik işbirliğinin ilk dönemi 1930 yılında sona erdiriliyor.
So'Vyet bilim adamı Moiseev, tüm 1930 yıllarını iki ülke ara·
ekonomik ilişkilerin ikinci aşaması sayıyor: «Tüm otuzlu
yıllan içine alan iki komşu ülke arasındaki ekonomik işbirliği tarihinin ikinci aşaması, ticari mübadelenin, 1927 yılı anlaşmasıy·
.sındaki
(12) op. cit. sayfa 167
(l3) P.P. Moi_sev, SSSR Turtsiya: Polveka Eko'nomiçeskogo sotrudniçef:itva
Etapı i Tendentsii), A.M. Şamsutdinov, Probfemı İstorii Turtsii içinde
sayfa 174.
·
.
169
başlayan 1931 ve özellikle 1937 anlaşmalarıyla sürdürüien biı
takım sözleşmelerle sözleşmesel ve hukuki temelinin kurulmasın. da karşılıklı anlayı...~ ulaşılması· ve Sovyet~-Türk ticaretinde ticari
la
.
tarafların yapı~ının değişmesi
_./oldu.» <14l Moiseev'in 1930
caretinde akit taraflarm
açmak gerekiyor.
gibi !niteliksel gelişmelere . sahne
her iki ülkenin karşılıklı ·ti·
yapısındaki değişiklikten söz etmesini
yıllannda
Bunu da kendisi yapıyor. Şöyle: «1920 yıllan SSCB için NEP
oldu ve ancak dönemin sonlanna doğru ilk sovyet beş yıllık
planı (pyatletka) ile sona erdirildi. Türkiye için de aynı dönem
ekono:rhik 'liberalizm' dönemiydi ve bu dönemde ekonominin tüm
alanlannda belirleyici rol özel insiyatife bırakıldı. Bu yüzden
1920 yıllannın sonlarına kadar ticari-ekonomik ilişldlerin ·aktörleri olarak SoV3Tet tarafında özel nepmen'ler, diğer tarafda ise
Türk tüccarlar veya onların arkasında gizlenen· yabancı işadam·
lan vardı. Her iki taraf da kar peşinde }\:aşarken her türlü yollara
ba§:vurdu, iki ülkenin de ekonomisine doğrudan doğruya zarar
vermekten kaçınmadı». <15> Moiseev, 1930 yıllarında bu durumlın
her iki taraf için de değiştiğini. düşünüyor ve ileri sülüyor. 1930 ·
yıllannda her iki tarafın ticari aktörlerinıe yapı değişikliğinden
söz ederken blınu kastediyor.
yılları
Sovyet.
_1930 yıllannda Türkiye'deki değişikli­
söylemek mümkün. Sovyetler Birliği'nde
ilk Pyatletka'dan da önce nepmen'lerin etkinlikleri kırıl~~aya baş
!andı. Bu, 9aşka yerde incelendi. <1B> Tü_rkiye'de de 1930 ~yıllannın
başında ekonomik Taktir-i Sükun yasası denebilecek 1567 sayılı
Türk Parası Kıymetini Koruma yasası çıkarildı. Bu yasaya göre
Türkiye'de dış ticaretin denetimi yönünde. öneınli adımlar atıldı.
Ancak bu atılan adımlar özel inisiyatifi ortadan kaldırmadığı gi·
bi 1930 yıllannın sonlanna doğru ve özellikle İkinci Savaş yılla­
rında oldu. Bu da başka yerde yazıldı. <17) Bu nedenlerle 1930 yıl­
lannın t·ümünde ve Türkiye'de dış ticaret ajanlarının yapısında
araştıncısının
gı abartmış olduğunu
(14) op. cit. sayfa ı77
(15} op. cit. sayfa 175
.(17) Y.Küçük . Endüstrileşme Sürecinin Temel Sorunları-Sovyet Deneyimi
1!}25·1940, İstanbul, 1975
(17) Y. Küçük, Türkiye ·Üzerine Tezler 1908-1978, İstanbul, 1978
170
değişiklik olduğu düŞüncesini
dikkatle ve tedbirlllikle
karşılamak
gerekiyor,.
Moiseev'in peryodizasyonuna göre yarım yüzyıllık dış ticaret
tarihinde üçüncü aşama veya dönem .1939 - 1955 yıllanın içine
alıyor. Şöyle yazıyor: «Üçüncü aşama, İkinci Dünya Savaşı yıl­
lan ile emperyalistler tarafından başlatılan 'soğuk savaş' yılları­
m, 1939 - 1955 dönemini, kapsıyor. Bu dönem SSCB ile Türkiye
arasında tüm ekonomik ilişkilerin fiilen tümden durmasıyla dikkati çekiyor.» C1B> Bundan hemen sonra dördüncü dönem başlıyor
Dördüncü dönem, Menderes iktidanmn ikinci yarısını, İsmet. Paşa koalisyon hükümet·lerini kapsamına alıyor ve Süleyman Demirel'in ilk tam yıl hükümetiyle sona eriyor. Şöyle oluyor: «1956 "
1966 yıllan arasında 11 yıl süren dördüncü dönemin başlıca eko
nomik ilişki biçimi, Türkiye'nin ticaret hacminin yüzde 2-3 gibi
i:nüttevazi sayılabilecek boyutlard~n biraz f;:ı.zla olan, ihracat ye
ithalat eylemleri oldu.ıı C19> Bu dönem ticaret hacminin mütevazi
boyu:tJarda kalniasina karşın çok ilginç. bir dönem oluyor. Ticaretin zamanla politik ilişkileri getirdiğini gösteriyor. İktidarının
ikinci döneminde Sovyetler Birliği ile ticari ilişkilere başlayan
Menderes, iktidarımn son aylarında, bu ayların son aylan olduğunu bilmeden, Sovyetler Birliği'ni ziyaret etmeyi planlıyor. Da
ha sonra bu ziyareti, önce ekonomik ilişkileri geliştirmeye baş- .
layarak Demirel, yapıyor. Demirel, 1930 yıllannda İsmet. Paşa'dan
sonra, Sovyetler Birliği'ni ziyaret eden ikinci Türkiye Cumhuri·
yeti Başbakarn oluyor.
Ve Moiseev'in beşinci aşaması, Süleyman Demirel'in baŞba­
kanııgı ile başlıyor. Bu dönem ticari ilişkileri geride bırakıyor:
«Devletler arası ekonomik bağlantıların çok yönlü olarak geliştiği
bir çağda Sovyet-Türk ilişkileri de yalmzca ticaretle sımrlı kalamazdı. Yeni, beşinci aşama, Sovyet-Türk ·ekonomik ilişkilerinde
yeni bir sayfa 25 Mart 1967 anlaşmasıyla açıldı.ıı <20 > Bu anlaşma
ile iki ülke arasında kredi ve teknik işbirliği konusunda önemli
adımlar at.ıldı.
'·
· (18) ·P.P. Moiseev, SSSR·Turtsiya: Polveka Ekonomiçeskogo Sotrudniçestva,
loc. cit. sayfa
{19) op. cit. sayfa 180
(20) op. cit. sayfa 181
171
Potshvertya'nın dörtlü
peryodizasyonu ile Moiseev'in be§-li
peryodizasyonu karşılaştırıldığında analitik açıdan önemli sayıla­
bilecek bazı ipuçları ortaya · çıkıy'oı~. Moiseev'in ikinc;). aşamas.1
1930 yıllarının tümünü kapsıyor ve· ekonomik iijşkilerin ileri bir
düzeyde olduğu bir dönemi yansıtıyor. Potshveriya'nın ikinci dönemi, 1930· yıllarımn ortasından bıi§lıyor ve siyasal ilişkilerin kötüleşme sürecini içeriyor. Bu ikili ne anlama geliyor? Şu anlarrıa
. geliyor: 1930 yıllarının ortasında Türkiye artık İngiltere'nin si·
yasal yörüngesine ·girmeye kesin kararlı görünüyor. Ancak Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkilerini . sürdürdÜğü ve bu ilişkile·
rin verimli bir dönemini yaşadığl için siyasal kararım ayın kesin
likle uygulayamıyor. Siyasal arenada dalgalanmalar
gösteriyor..
.
Bunu tersinden de görmek mümkün oluyor. 1950 yılları, Potsh·
veriya'mn üçüncü aşamasım- meydana getiriyor ve Türkiye'nin
.büyük komşusu Sovyetler Birliği ile ili§kilerinin en gergin oldu
ğu bir dönemi kapsıyor Moişeev'in
peryodizasyonuna göre ise
1950 yılları ortasından ikiye ayrılarak üçüncü ve dördüncü dönemleri tamamlıyor. Bunun da anl~mı şu oluyor: Siyasal. ilişki­
lerin çok gergin olduğu bir dönemde ekonomik ilişkilerin pek sı­
nırlı ölçüde de olsa başlaması, iki ülke
arasında yumuşamamn
tohumlarını da ekiyor. Bu yumU§ama, daha son!'aları dünya ça. pindaki yumuşamamn bir parçası özelliğini kazanınca yeni hız
kazamyor. Ekonomik ilişkiler de ·mütevazi hacmini geride bıraka­
rak önemli boyutlara ulaşıyor.
Böylece üzerinde önemle dur~ası ve iaman içinde gelişti­
rilmesi gereken bir eğilim saptanmış oluyor. P...İıcak böyle bir eği­
limin saptanmış olması, her eğilim et.rafıridaki dalgalanmaları VP.
· yalpalamaları gözardı etmeye yol açmıyor. Daha doğrusu yol aç
maması gerekiyor. Dalgalanma veya yalpalama en fazla İkinci
Dünya Savaşı sırasmda Türkiye'nin izlediği dış politikayı konu
.alan incelemesinden SÖZ etmeye geliyor.. İncelemenin başlığı şu:
<cVneşnyaya Politika Turisii v Godı ·Vtoroy Birovoy. Voym».
Sovyet
araştırinacı_6ı
Korhmazyan'ı\Il
yazctıklan
ara$nda
~unlar var: <cİkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'de iktidar
çevrelerinili dış politika çizgisinin eğilhnini ve özelliklerini belir-
lerken, Türkiye'nin
yıllarımn ortasına
172
dış politikasrmn temel doğrultusunun, · 1930
kadar, ülk_enin uluslararası durumunu güç-
lendirmek ve ulusal bağımsızlığını güvence altına alma yönünde
hareket etmek olduğunu kaydetmek gerek. Fakat aynı zamanda
emperyalist kampa yakla§ma eğilimleri de görüldü. İncelenen. dönemde Balk~n Antantı ve Saadabad Paktı gibi anlaşmalar imza·
!adı, İngiltere'nin Akdeniz politikasının yörüngesine girdi, daha
sonra da Münih uyll§masına yol açan emperyalist 'karışmazlık'
. (Nevmeşatel'st.vo) politikasına katıldı. Bir yandan Türkiye'nin
dış politikasındaki bu tür gelişmeler, diğer yandan, fa§ist Almanya'nın yakın doğu politikasını hareketlendirmesi Türkiye'~n d.ı§
politika doğrultusunun daha da belirlenmesinde önemli rol oyna·
dı». <2 1) Böylece Türkiye, üç farklı faktörün etki alanına girdi. Bir
yandan İngiltere'nin yörüngesine girme isteği, diğer yandan Sovyetler Birliği ile. sürdürill.en -verimli ekonomik ilişkiler sürerken
bunlara bir de fa~ist; Almaiıya'mn «ilgisi» eklendi.
Sözü edilen iricelemede faşist Almanya'mn Türkiye'ye duyduğu ilgi ile ilgili olarak şu bilgiler veriliyor: «Almanya, daha 1930
yıllarının ikinci yarısından itibaren Türkiye'de sürdürdüğü ekonomi politikasıyla· uzun vadeli politik-askeri amaçları gütmeye
başladı. Alman Genel Kurmayı gelecek askeri harekat ile ilgili olarak hangi hazırlığı yaparsa yapsın bunların hepsinde Türkiye'ye
stratejik bir yer verildi. Fakat pozisyonunu· sürekli olarak_ geliş­
tirdiği ekonomik faaliye~ler alam hariç, 1939 yılına kadar, Al.rnanya'mn Tü;rkiye'nin poılt:i;ka,Sı 'üzeıı1i.ndeki elk1s~, göreqeli ~larak,
zayıf kalmaya devam et.ti». <22 ) Ancak ekono~ ilişkilerini artı
rarak önemli bir mesafe almayı ba§ardı.
1939 yılrna gelindiği zaman · Türkiye dış ilişkilerinde hiç bir
dostuna güven vermeyen bir mekik politikası izlemeye ba§ladı
Sovyetler Birliği ile İngiltere - Fransa bloğu arasında, bu blok
ile de faşist Almanya arasında sürekli manevra yaptı. İlk koptu
ğu Sovyetler Birliği'nden kopuş, 1939 yılı Mayıs ayında Türkiye-İngiltere Anla§masının imzalanmasıyla su yüzüne çıktı._ Bunu
Ekim 1939 tarihinde imzalanan Türkiye - İngiltere - Fransa ittd.fak anl~ması izledi,. Bu ittifak ile ilgili olarak Sovyet bilim adamJ
Korhmazyan şu değerlendirmeyi yapıyor: «19 ·Ekim 1939 tarihin
R.S. Korhmazyan; Vneşnyaya Politika Tu.J1;sü v Godı Vtoroy Mirovoy
Voym. A.M. Şamsutdinav, Problemi İstorii Tu.J1;si!i, iMaskva, 1978 içinde sayfa 139
. (22) op. ci. sayfa 137;-138
<21)
173
-
----"---~----
d~ İngiliz-Fransız-Türk
ittifak anlaşmasım imzalayarak Türkiye
resmen Batılı devletlerin muharip olmayan bir müttefiki duru·
muna geçtoi. Aynı zamanda Türk Hükümeti, Almanya'nın Türkiye'nfrı yerini tamamen belirlediğini düşünmemesi için ve Batılı devl~tlerle yapml§ olduğu anla§manın güya Türkiye'yi ihtilafın dı§ında tutmaya yarayacağına inandırmak için, .mümkün
olan herşeyi yaptı.ıı (23> Böyle bir tutum ise faşist Almanya'nın
Türk~ye üzerindeki oyunlarını artırmasına yol açtı. Filmiere ve
. romanlara da konu olim İkinci Düriya Savaşı dönemi Ankara'nın
«karışıkıı havasının doğmasında izlenen kararsız dış politika önemli bir ~tki yaptı.
Türkiye'de yazılan tarih kitaplarının pek ba§anlı olarak
göstermeye çalıştıklan bu dönemin dış politikasi için Sovyet bi- .·
lim adamı şu gö~şü il~ri sürüyor: «Alrİıanya'nın Fransa'ya hü
cuma geçmesiyle birlikte İngiltere ve Fransa'nın, Türkiye'yi ·saVa§a girmeye veya hiç olmazsa Almanya ile diplomatik ili§kilerini
kesmeye çağırmalarına rağmen Türkiye hükümeti sava§an grupl~t
arasında manevra fırsatlarını hiç kaçırrnadı,
olayıann daha da
_.gelişmesini bekleyerek hiç bir karar alınamayı .tercih etti. Alman
başarısının görünmesi ise Türk Hükümetini Alınanya ile ilişki­
lerini iyileştirmeye yönelttiıı.:<24l İkinci Savaş öncesinde v~ süresince Türkiye'nin izlediği dış politika, savaş biter bitmez Sovyet- ·
ler Birliği'ni Türkiye ile ilişkilerini daha sağlam temellere oturtmaya zorladı.
İkinci Savaş sonrasında
Sovyetler Birliği'nin girişimleri soğuk
savaşın ba§latılmasına malzeme oldu. Belli bir gerginlik dönemini bütün dünya ve en istekli olarak da Türkiye ya§adı. 1962 Küba
bunalımı, gerginliğin doruğa çıktığı nokta olarak göründü,. Gerginliğin doruğa çıkması, büyük ölçüde ısınması, .yumuşamanın
düşünce olarak doğmasına yol açtı. Türkiye; yine Küba bunal~­
mında tartışma masasına getirildi. Soğuk savaşın doğmasında da,
sona ermesinde ·de Türkiye'nin «sözün geçti. Küba bunalımınd:~ın
beş yıl sonra da Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yeni ve
önemli bir arilaşma imzalandı.
(23) op. cit. sayfa 139
(24) op, cit. sayfa 140
174
. · Bu dönem, Politika i Ekonomika kitabında yer alan N.G.
Yakubov'un incel~mesine konu oluyor. İnceleme, Türkiye ile
Sovyetler Birliği arasındaki teknik ve ekonomik i~birliğinin yakın
zamanını kapsıyor. Başliğl, şöyle: ccSovremennıy Etap Sovetsko Turyetskogo Ekonomiçeskogo i Tehniçeskogo. Sotrudniçestva.»
Yakubov şöyle başlıyor: ccAltmışlı ve yetmişli yıllarda TWki·
ye'nin dış ekonomik ilişkilerinde olumlu gelişmeler gözlendi. Bu
dönemde Türkiye'nin dış e~onomik ilişkileri, ekonomik ilişkilerini
güçlendirme olanağını sağlayacak· biçimde ve ili§ki ~urulan ül~
.ke sayısının artırılması yönünde değişikliğe uğradı.» .Şöyle devam
ediyor: «Bunun kendine özgü nedenleri. var. Çağdaş bilimsel-tek. nolojik devrim aşamasında ulusal ekonomik . kalkınmanın amacı
sayılan ekonomik geli§illenin hızlandırılması, endüstrileşme süreci ancak- çok yanlı dış ekonomik ilişkiler. temelenin oturtulduğu
zaman mümkün olur. Kaldı ki Türkiye'nin kendi deneyimi, . dış
ekonomik ilişkile;ı::de tek yanlı olarak sanayice gelişmiş kapitalist
ekonomilere yönelmenin ulusal ekonomik kalkınma amacını ger·
çekleştirmeye yetmediğini gösterdi. üst~lik böyle bir yönelme şit
haklardan yoksun bir ortaklığa yol açıyor ve ekonomik bağımsız­
lığın güçlendirilmesini önlüyor,. Bunun sonucunda ülkenin aske·
ri-siyasal ve mali-ekonomik bağımlılığı arttı ve yabancı tekelci
sermayenin Türk ekonomisi ve pazarına girerek yerini sağlam­
laştırdı ve Türkiye'nin maddi ve beşer! kaynaklarını daha fazla
sömürmeye başladı.» <25 l Kuşkusuz, bunun anlaşılması için Türkiye kapitalizmin pazar ve finansman sorununun kıskacını hisset
mesi gerekt-i.
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ekonomik iliş­
Türkiye kapitalizminin ekononıi.k sorun~
larının yerini belirtmek çok gerekiL Bu, Türkiye"de de yapıldı.
Sovyet bilim adamları da yapıyor. Dünyadaki genel yumuşama
içinde Türkiye kapitalizminin kıskacı, Türkiye'yi bir yandan
Arap dünyasına diğer yandan da sosyalist sisteme açıyor. Bütün
bunlar· doğru. Daha önce de söylendi. Şimdi de büyük bir haklı- '
lıkla söyleniyor.
.A.$lında
kilerin
geliştirilmesinde
C2!U N. G. Yakubov, Sovremenruy Etap Sovetsko-Turyetskogo Ekonoıni­
çeskogo i Tehniçeskogo Sotrudniçesva, A. M. Şamsutdinov, Politika i
· Eko'nomika Sovremennıy Turtsii, Moskva, 19'77 i9lııde, sayfa 229.
175
Ancak iki noktanı~ altını Çizmek gerekiyor.· Bunlardan birisi,
Türkiye'nin. Sovyetler Birliği ve 9Jğ~r sosyalist ülkelerle ilişkileri­
- ni geliştirmeye başladığı zamanın, Türkiye'nin ilerici hareketinin
· CumhUriyet döneminde görülmem.iş bir kütlesel etk.iİıliğe Ula§t·ığı
zamanlara rastlaması. Bunu rastlantı saymak .imk.ansız. Türkiye ·ilerici hareketinin etkinliğinin artması ile Türkiye'nin dı§ po·.
litikasında sağlıklı gelişmel~rin başlamasının aynı zamana gelmesi, kütlelerde kök bulmaya başlayan muhalefetin yönetenleri
etkilernesi ile açıklanabilir. Bu etkilemeyi, fiziksel bir :etkileme
olarak anlamak gerekir.
Bir toplumda her türlü sağlıkll. gelişmenin ark.asında mutlaka
kütlelere kök sal.m:ı§ veya kütlesel bir nit~lik alm.ış bir ilerici Jia.
reketin, varlığını aramak zorunlu oluyor, Ekonomik zorunluluk tek
başına . sağlıklı çözÜmleri bulmak ya da kısmen de olsa sağlıklı
geli§meleri ba§latmaya yetmiyor. Bugün, bu söylenenler için inandırıcı bir örnek oluyor. Bugün Türkiye'nin içine girmiş olduğu zor- .
luklar gerek iç düzenlemelerde ve gen~~e dı§ ek.onomik i.l.i§'kilerde
sağlıklı geli§melere ·yol açmıyor. Türkiye, Batı dünyasından ekonomik zorluklarını a§masına yardım edecek _bir takım ahinaklan elde etmede hayal kınklığına uğradıkça dı§ ekonomik ili§kilerini daha açık bir biçimde Batı ekonomilerine doğru yönlendiri
yor.. Çünkü şu anda ilerici hareket son yirmi yılın en etkisiz dönemini ya§ıyor.
Bu nokta genel olarak Sovyet bilim adamıarının Türkiye de- ·
ğerle~dirmelerinde eks:i,k kalİyor. özellikle 1960 yınarinda Türki-:
ye'nin dış politikasında sosyalist sistemle ilişkilerin artınımasın­
da Türkiye içindeki etkin ve kt.lesel muhalefetin rolü yeteri ölçüde belirtilmiyor. Bunun belirtilmesi gerekir~
Altı çizilmesi gereken ikinci nokta şu: 1960 yıllarında ·Türki·
ye'nin Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkilerini geli~tirmesinde
Türkiye ekonomisinin sorunlannın rolünü belirtmek ·zorunlu ve
kaçınılmaz oluyor. Fakat zamanın yöneticilerinin de yurt içinde
. tüm anti-sosyeUk tutumlanna karşın bu zorunluluğun gerekleri
ni yerine getirdiklerini de söylemek icap ediyor. Demirel'in, ba§·
bakanlığının ikinci yılında 1967 Anla§masını imzalamış olması·
m, bir politikacı için ·önemli bir özellik olarak kaydetmekte_ yarar
var. Yarardan da öte zorunluluk var.
176
1967 Anla§ması, ticari ilişkileri ekonomik ilişkilere çeviriyor.
Şöy,le: «1967 Anla§masıyla Türkiye'de Sövyet ekonomik ve teknik yard.ııru ile birçok sanayi işletmesinin kurulması öngörüldü.
Bunlardan herbiri; sektörlerinde ilk işletmeler: değilse d,e, en büyüklerden, birisi veya en büyüğü idi ve önemli ölÇüde, daha da
büyüme olanakları önceden belirlenmiştt» <2 6> Bütün bunlann
proje hazırlama a§amasında hesaba katıldiğı anla§ılıyor.. Yaku..·
bov şu bilgileri veriyor: «1967 Anla§masında ele alınan yatırım· _
lann teknik projeleri, içlerlnde Gipromez-ve V AMİ enstitülerinin
de bulunduğu ve Sovyetler Birliği içinde ve dışında büyük sanayi
kompleksleririin projelerinin hazırlanmasında geniş deneyiiDe sa
hip büyük proje örgütleri tarafından geliştirildi.» <27> Türkiye'ye
sağlanan, teknik yardım, proj~lerin hazırlanması a§amasında baş­
lı:Yor.
Fakat
yatırım
projelerinin
hazırlanmasıyla sınırlı kalmıyor:
Yatınmların
tamamlanmasıyla birlikte yeni tesisleri işletecek
Türk Jci,droların yetiştirilmesi çok önemli sorun olarak ortaya çı
kıyor. Sovyet teknolojisini içeren bu yatınmıann, yem kadrola·
nn yetiştirilmesi tamamlanmadan verimli bir şekilde üretime
konmasınıri imkansızlığı biliniyor. Bunun için iki yol izl~niyor.
Bir kısım personel So'Vyetler Birliği'ndeki sanayi tesisieriride eği·
tiliyor. Bir kısmı ise Türkiye'de yeni kurulan işletmelerde yetiş­
tüiliyor. Yakubov, incelemenin yayınlandığı 1977 yılına kadar
kadar Sovyetler Birliği'nde petrol rafinerisi, metalurji, alıninyum
gibi alanlarda 520 Tür:kün eğitilmiş olduğunu bildiriyor ve ekli
yör: · ccAyiıı zaman içinde tesislerin içinde de 3 bine yakın uzman
yetiştirild\. Bu; Türkiye sanayiinin temel sektörlerinin ihtiyaç
duyduğu ulusal kadrolann yetiştirUmesine kayda değer bir: katkı
oldu.» <2 B> Böylece 1950 yıllarının ikinci yarisında çok ürkek bir
biçimde başlayan iki ülke arasındaki ticari ilişkiler yirmi yıl son·ra kapsamlı ekonoİilik ve teknik işbirliğine dönüşuyor. Bu işbir
liği çerçevesi içinde önemli sayıda işgücü eğitimi de yer: alıyor.
Bütün bu gelişmelerin dünya ölçüsündeki yumuşama ile bir
bağlantısı oldugunda hiç kuşku yok. Sovyet bilim adamı Yakubov
bunu belirtiyor. Bu belirlem·e ~ bir alıntıyı haklı gösteriyor.
(26)
(2'7)
(28)
op. ·cit. sayfa 230
op. cit. sayfa 231
op. cit. sayfa 237-238
177
,_-
Şöyle:
-
-----
---~------:--------,---,----,-.-,
Ekonomik olanlar da dahil Sovyetler
Birliği
ile" Türkiye
araSında devletler arası ilişkilerin gelişmesi, uluslararası ilişkiler-'
de kendi yolunu açarak ilerleyen ülkeler arası gerginliğin yum~"'a­
ması ve işbirliği ruhuna tümüyle" uyuyor. 1975 Aralık ayında,
SSCB Bakanlar Kurulu Başkam A.N. Kosıgin başkanlığındaki
Sovyet Delegasyonunun _Türkiye'yi ziyareti s:ırasında yayınlanan
Sovyet.-Türk ortak bildirisinde
belirtildiği gibi '1972 deklaras
yonunun temel amaçları, Avrupa Güvenlik ve_İşbirliği Konferansı Nihai Belgesine tamamen uymaktadır ve bu belgenin· ışığında
yeni ve daha geniş bir anlam kazanmaktadır. Sovyetler Birliği ile
Tllrkiye arasında gelişen iyi komşuluk ilişkileri, uluslararas~ gerginliğin yumuşaniasına olUmlu katkıda bulunmaktadır!» (29>
de
Bir noktayı, açarak, eklemek gerekiyor: Soğuk savaşın doğu
§'unda Türkiye aktif ve istekli bir roi oynadı. Aynı ölçüde aktif ve
aynı ölçüde istekli olmasa bile, yumuşamamn gelişmesinde de rol
oynuyor. Türkiye ile SovY-etler Birliği arasmda iyi komşuluk iliş­
kilerinin gelişmesi yalnızca uluslararası yumuşamamn bir sonu "
cu olmuyor. Aynı zamanda bir parçası oluyor.
(29)
178
op; cit sayfa 238
Download