TÜRKĠYE`DE ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR

advertisement
T.C.
ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
MALĠYE ANABĠLĠM DALI
2015-YL 039
TÜRKĠYE’DE ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK
ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠ
HAZIRLAYAN
Aykut SANBUR
TEZ DANIġMANI
Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN
AYDIN-2015
T.C.
ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
AYDIN
Maliye Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı öğrencisi Aykut SANBUR
tarafından hazırlanan Türkiye‟de Ġkiz Açıklar ve Ekonomik Ġstikrar ĠliĢkisi baĢlıklı
Tez, 01.07.2015 tarihinde yapılan savunma sonucunda aĢağıda isimleri bulunan
jüri üyelerince kabul edilmiĢtir.
Ünvanı
Adı Soyadı
Kurumu
Ġmzası
BaĢkan
: Prof .Dr.
Ertuğrul ACARTÜK
ADÜ
……….
Üye
: Prof. Dr.
Ferhat BaĢkan ÖZGEN
ADÜ
……….
Üye
: Yrd. Doç. Dr. Halil UÇAL
ADÜ
………..
Jüri üyeleri tarafından kabul edilen bu Yüksek Lisans Tezi, Enstitü Yönetim
Kurulunun ……… Sayılı kararıyla ……………….. tarihinde onaylanmıĢtır.
KABUL VE ONAY SAYFASI
Prof. Dr. Recep TEKELĠ
Enstitü Müdürü
iii
iv
T.C.
ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
AYDIN
Bu tezde sunulan tüm bilgi ve sonuçların, bilimsel yöntemlerle yürütülen
gerçek deney ve gözlemler çerçevesinde tarafımdan elde edildiğini, çalıĢmada
bana ait olmayan tüm veri, düĢünce, sonuç ve bilgilere bilimsel etik kuralların
gereği olarak eksiksiz Ģekilde uygun atıf yaptığımı ve kaynak göstererek
belirttiğimi beyan ederim.
..…/…../2015
BĠLĠMSEL ETĠK BĠLDĠRĠM SAYFASI
Aykut SANBUR
v
vi
ÖZET
TÜRKĠYE’DE ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR
ĠLĠġKĠSĠ
Aykut SANBUR
Yüksek Lisans Tezi, Maliye Anabilim Dalı
Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN
2015, 131 sayfa
Ġkiz açıklar hipotezi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki
nedensellik iliĢkisine dayanmaktadır. Geleneksel Keynesyen görüĢ bütçe açığı ile
cari iĢlemler açığı arasında pozitif bir iliĢki olduğunu, ayrıca bu iliĢkinin yönünün
de bütçe açıklarından cari iĢlemler açığına doğru olduğunu savunmaktadır. Bu
görüĢü reddeden Ricardocu görüĢ ise bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları
arasında bir iliĢki olmadığını iddia etmektedir. Literatürde her iki görüĢü de
destekleyen çalıĢmalara rastlamak mümkündür.
ÇalıĢmada Türkiye‟de ikiz açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisi
araĢtırılmaktadır. Ekonomik istikrar fiyat istikrarı ve tam istihdamın
gerçekleĢmesiyle sağlanmaktadır. Bu nedenle çalıĢmada ikiz açıkların bu
değiĢkenlerle nedensellik iliĢkisi incelenmiĢtir.
ÇalıĢmada Türkiye‟de 1980-2014 dönemi yıllık verileri kullanılarak VAR
analizi yapılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler Bütçe Açığı/GSYĠH, Cari
Açık/GSYĠH, enflasyon oranı ve iĢsizlik oranıdır. Bu değiĢkenler arasındaki iliĢki
Granger nedensellik testi ile analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre
enflasyon ve iĢsizlik bütçe açığına neden olurken cari iĢlemler açığı da enflasyona
neden olmaktadır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER: Bütçe Açığı, Cari ĠĢlemler Açığı, Ġkiz Açıklar,
Ekonomik Ġstikrar
vii
viii
ABSTRACT
TWIN DEFICITS AND ECONOMIC STABILITY RELATIONSHIP
IN TURKEY
AYKUT SANBUR
M.Sc. Thesis, at Public Finance
Supervisor: Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN
Twin deficit hypothesis, is based on the relationship between budget
deficit and current account deficit. Traditional Keynesian view claim that, there is
a positive relation between budget deficit and current account deficit, in addition,
the direction of the relation is from budget deficit to current account deficit. On the
other hand, Ricardian approach claims that such a relation between budget deficit
and current account deficit does not exist. It is possible to see a number of the
studies supporting both approaches in the literature.
This study investigates twin deficits and economic stability relationship in
Turkey. Economic stability is achieved with realization of price stability and full
employment. Therefore in this study the causality between twin deficits and these
variables are analyzed.
In this study, a VAR analysis has been made by using the Turkey annual
data for the period of 1980-2014. Variables used in the study Budget Deficit/GDP,
Current Account Deficit/GDP, inflation and unemployment rates. The
relationships between these variables were analyzed by Granger causality test. As
a result of the study inflation and unemployment causes the budget deficit while
current account deficit cause of inflation.
KEYWORDS: Budget Deficit, Current Account Deficit, Twin Deficits, Economic
Stability
ix
x
ÖNSÖZ
Tez çalıĢmam süresince, özellikle tezin fikir aĢamasında bana yardımcı
olan hocam Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN‟e, tüm hayatım boyunca bana destek
olan özellikle eğitim hayatımda beni teĢvik eden tutumlarıyla annem Hatice
SANBUR ve babam Ġsa SANBUR‟a, Tez çalıĢmam süresince bana destek olan
Janset AYIK‟a teĢekkürlerimi sunarım.
Aykut SANBUR
xi
xii
ĠÇĠNDEKĠLER
KABUL VE ONAY SAYFASI ............................................................................. iii
BĠLĠMSEL ETĠK BĠLDĠRĠM SAYFASI ................................................................ v
ÖZET ...................................................................................................................... vi
ABSTRACT ............................................................................................................ ix
ÖNSÖZ ................................................................................................................... xi
SĠMGELER DĠZĠNĠ.............................................................................................. xix
ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ............................................................................................... xxi
ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ ...................................................................................... xxiii
GĠRĠġ ....................................................................................................................... 1
1. BÜTÇE AÇIĞI VE CARĠ AÇIĞIN TEORĠK ÇERÇEVESĠ .............................. 3
1.1. Bütçe Açığı ....................................................................................................... 3
1.1.1. Alternatif Bütçe Açığı Tanımları ................................................................... 3
1.1.1.1. Geleneksel bütçe açığı................................................................................. 3
1.1.1.2. Birincil açık ................................................................................................. 5
1.1.1.3. ĠĢlevsel açık ................................................................................................. 6
1.1.1.4. Cari açık – sermaye açığı ............................................................................ 7
1.1.1.5. Yurtiçi açık – yurtdıĢı açık .......................................................................... 7
1.1.2. Bütçe Açıklarının Finansmanı........................................................................ 8
1.1.2.1. Para basımı .................................................................................................. 8
1.1.2.2. Ġç borçlanma ................................................................................................ 9
1.1.2.3. DıĢ borçlanma ........................................................................................... 10
1.1.2.4. Vergilerin arttırılması ................................................................................ 11
1.1.3. Bütçe Açıklarının Nedenleri ........................................................................ 12
1.1.3.1. Ekonomik ve mali nedenler ...................................................................... 13
1.1.3.2. Teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları ............................................. 14
xiii
1.1.3.3. Siyasal ve sosyal nedenler ........................................................................ 14
1.1.3.4. Savunma harcamaları ............................................................................... 15
1.1.3.5. Vergileme sorunu ..................................................................................... 16
1.1.4. Bütçe Açıklarına ĠliĢkin YaklaĢımlar .......................................................... 17
1.1.4.1. Klasik yaklaĢım ........................................................................................ 17
1.1.4.2. Keynesyen yaklaĢım ................................................................................. 18
1.1.4.3. Ricardocu yaklaĢım .................................................................................. 19
1.1.4.4. Neoklasik yaklaĢım................................................................................... 21
1.1.4.5. Monetarist yaklaĢım ................................................................................. 21
1.1.5. Bütçe Açıklarının Ekonomik Etkileri .......................................................... 23
1.1.5.1. Bütçe açıklarının enflasyona etkisi ........................................................... 23
1.1.5.2. Bütçe açıklarının faize etkisi .................................................................... 25
1.1.5.3. Bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerine etkileri ............................... 26
1.1.5.4. Bütçe açıklarının yatırım ve tasarruflara etkisi ......................................... 27
1.1.5.5. Bütçe açıklarının istihdama etkisi............................................................. 29
1.1.5.6. Bütçe açıklarının ödemeler dengesi üzerine etkileri ................................. 29
1.1.6. Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği ............................................................ 30
1.2. Cari ĠĢlemler Dengesi ..................................................................................... 31
1.2.1. Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri ............................................. 33
1.2.1.1. Yurtiçi yatırımların artması ...................................................................... 33
1.2.1.2. Yurtiçi tasarrufların azalması ................................................................... 34
1.2.1.3. DıĢ ticaret açığı ......................................................................................... 35
1.2.1.4. DıĢ borç stokunda artıĢ ............................................................................. 36
1.2.1.5. Ekonomik büyüme .................................................................................... 37
1.2.1.6. Sermaye hareketleri .................................................................................. 38
1.2.2. Cari ĠĢlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar ........................ 39
xiv
1.2.2.1. Klasik yaklaĢım ......................................................................................... 40
1.2.2.2. Esneklikler yaklaĢımı ................................................................................ 40
1.2.2.3. Toplam harcama- gelir yaklaĢımı .............................................................. 41
1.2.2.4. Mundell-Fleming modeli .......................................................................... 42
1.2.2.5. Parasalcı yaklaĢım ..................................................................................... 44
1.2.2.6. Dönemler arası yaklaĢım ........................................................................... 45
1.2.3. Cari ĠĢlemler Açığının Finansmanı .............................................................. 46
1.2.4. Cari ĠĢlemler Açığının Makroekonomik Etkileri ......................................... 48
1.2.5. Cari ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği ..................................................... 50
2. ĠKĠZ AÇIKLAR HĠPOTEZĠ .............................................................................. 53
2.1. Ġkiz Açıkların Teorik Çerçevesi ...................................................................... 54
2.2. Ġkiz Açık Hipotezine Yönelik YaklaĢımlar ..................................................... 55
2.2.1. Keynesyen YaklaĢım.................................................................................... 56
2.2.2. Ricardocu Denklik YaklaĢımı ...................................................................... 58
2.2.3. Parasalcı YaklaĢım ....................................................................................... 60
2.3. Türkiye‟de Ġkiz Açıklar ................................................................................... 61
2.3.1. Türkiye‟de Cari ĠĢlemler Açığının Seyri ...................................................... 61
2.3.1.1. Türkiye‟de 1980‟li yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 61
2.3.1.2. Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 64
2.3.1.3. Türkiye‟de 2000‟li yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 67
2.3.2. Türkiye‟de Bütçe Açığının Seyri ................................................................. 73
2.3.2.1. Türkiye‟de 1980‟li yıllarda bütçe açığı ..................................................... 74
2.3.2.2. Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda bütçe açığı ..................................................... 76
2.3.2.3. Türkiye‟de 2000‟li yıllarda bütçe açığı ..................................................... 78
2.3.3. Türkiye‟de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar .................................. 80
3. EKONOMĠK ĠSTĠKRAR................................................................................... 89
xv
3.1. Fiyat Ġstikrarı .................................................................................................. 89
3.1.1. Enflasyon ..................................................................................................... 91
3.1.2. Enflasyonun Sınıflandırılması ..................................................................... 91
3.1.2.1. Talep enflasyonu ...................................................................................... 92
3.1.2.2. Maliyet enflasyonu ................................................................................... 92
3.1.2.3. Fiyat enflasyonu ....................................................................................... 92
3.1.3. Türkiye‟de Enflasyon .................................................................................. 92
3.1.4. Deflasyon ..................................................................................................... 94
3.2. Tam istihdam .................................................................................................. 95
3.2.1. ĠĢsizlik Kavramı........................................................................................... 95
3.2.2. ĠĢsizlik Türleri ............................................................................................. 96
3.2.2.1. Gizli iĢsizlik .............................................................................................. 96
3.2.2.2. Açık iĢsizlik .............................................................................................. 96
3.2.2.3. Arızi (Friksiyonel) iĢsizlik ........................................................................ 97
3.2.2.4. Mevsimsel iĢsizlik .................................................................................... 97
3.2.2.5. Konjonktürel iĢsizlik................................................................................. 98
3.2.2.6. Teknolojik iĢsizlik .................................................................................... 98
3.2.2.7. Yapısal iĢsizlik.......................................................................................... 98
3.2.2.8. Ġradi iĢsizlik .............................................................................................. 99
3.2.3. Türkiye‟de ĠĢsizlik ....................................................................................... 99
4. ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠNĠN EKONOMETRĠK
ANALĠZĠ ........................................................................................................ 101
4.1. Veriler ........................................................................................................... 101
4.2. Yöntem ......................................................................................................... 101
4.3. Birim Kök Testi ............................................................................................ 102
4.4. Granger Nedensellik Testi ............................................................................ 105
4.5. Birim Kök Test Sonuçları ............................................................................. 106
xvi
4.6. Granger Nedensellik Testi Sonuçları ............................................................ 107
SONUÇ ve TARTIġMA ...................................................................................... 110
KAYNAKLAR .................................................................................................... 113
ÖZGEÇMĠġ ......................................................................................................... 131
xvii
xviii
SĠMGELER DĠZĠNĠ
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika BirleĢik Devletleri
ADF
: Augmented Dickey-Fuller
BA
: Bütçe Açığı
BÜMKO
: Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü
C
: Tüketim Harcamaları
CA
: Cari ĠĢlemler Açığı
G
: Kamu Harcamaları
GSMH
: Gayri Safi Milli Hasıla
GSYĠH
: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
I
: Yatırım Harcamaları
IMF
: Uluslararası Para Fonu
KKBG
: Kamu Kesimi Borçlanma Gereği
M
: Ġthalat
OECD
: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü
TCMB
: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
X
: Ġhracat
Y
: Milli Gelir
xix
xx
ġEKĠLLER DĠZĠNĠ
ġekil 2.1. Keynesyen Mekanizmalar ...................................................................... 57
ġekil 2.2. 1980'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 63
ġekil 2.3. 1990'lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 67
ġekil 2.4. 2000'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 71
ġekil 2.5. 1980'li Yıllarda Bütçe Açığı Seyri ......................................................... 74
ġekil 2.6. 1990'lı Yıllarda Bütçe Açığı Seyri ......................................................... 77
ġekil 2.7. Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açığı ................................................ 80
ġekil 3.1. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi Enflasyon ............................................ 93
ġekil 3.2. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik ............................................... 100
xxi
xxii
ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ
Çizelge 2.1.Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi(Milyon $) ........... 63
Çizelge 2.2. Türkiye‟de 1990‟lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) ......... 66
Çizelge 2.3. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) ......... 73
Çizelge 2.4. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Bütçe Dengesi ....................................... 75
Çizelge 2.5. Türkiye'de 1990'lı Yıllarda Bütçe Dengesi ........................................ 77
Çizelge 2.6. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Bütçe Dengesi ....................................... 79
Çizelge 4.1. DeğiĢkenlerin Tanımlanması ........................................................... 101
Çizelge 4.2. ADF Durağanlık Testi 1. Fark Seviyesi ........................................... 106
Çizelge 4.3. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 1 ... 107
Çizelge 4.4. Granger Nedensellik Testi 1 ............................................................ 107
Çizelge 4.5. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 2 ... 108
Çizelge 4.6. Granger Nedensellik Testi 2 ............................................................ 108
xxiii
xxiv
GĠRĠġ
Ġkiz açıklar hipotezi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki
nedensellik iliĢkisine dayanmaktadır. Ġkiz açıklar hipotezi Geleneksel Keynesyen
yaklaĢım tarafından savunulan bir görüĢtür. Bu görüĢe göre ikiz açık hipotezinde
bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arasında pozitif bir iliĢki mevcuttur ve bu
iliĢkinin yönü de bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğrudur. Yani ikiz
açık hipotezinde, bütçe açığı cari iĢlemler açığının bir nedenidir. Bu açıklara ikiz
denilebilmesi için bu açıkların aynı dönemlerde aynı seyri göstermiĢ olmaları
yetmez, ayrıca bir nedensellik iliĢkisinin varlığına ihtiyaç vardır. Bu açıklar
arasında bir etkileĢim söz konusu olmadıkça bu açıklara ikiz açıklar denilemez.
Keynesyen görüĢ bu hipotezi savunurken, Ricardocu görüĢ ise ikiz açıklar
hipotezini reddetmektedir. Ricardocu görüĢe göre bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı
arasında bir nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir. Ġktisat literatüründe her iki
görüĢü de destekleyen çalıĢmaları görmek mümkündür.
Ġkiz açıkların Türkiye ekonomisi için geçerliliği üzerine yapılmıĢ birçok
çalıĢma vardır. Bu çalıĢmalardan elde edilen sonuçlarda da her iki görüĢü
destekleyen bulgular elde edilmiĢtir. Yapılan çalıĢmalar sonucu elde edilen
sonuçlardaki farklılıklar, kullanılan değiĢkenlerin ve uygulanılan ekonometrik
yöntemlerin ve modellerin farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Türkiye
ekonomisinde ikiz açıkların geçerliliği üzerine yapılan çalıĢmaların büyük bir
kısmı, ikiz açıkların Türkiye‟de geçerliliğini desteklemektedir. Türkiye‟de ikiz
açıkların geçerliliğini sınayan ve bu görüĢü destekleyen çalıĢmalara ikinci
bölümde “Türkiye‟de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar” baĢlığı altında yer
verilmiĢtir.
Bu çalıĢmada ise geçmiĢ çalıĢmalara dayanılarak ikiz açıklar hipotezinin
geçerliliği varsayımı altında bu açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisi
incelenmektedir. Ġkiz açıklarla ekonomik istikrar arasındaki iliĢkiyi inceleye
akademik çalıĢma sayısı sınırlıdır.
Ekonomik istikrar bir ekonomide olağan dıĢı geniĢleme ve daralma
dönemlerinin görülmemesi, mevcut durumun devam ettirilmesi sürdürülmesi
olarak tanımlanabilmektedir. Ekonomilerde istikrar sağlanabilmesi için, temel
olarak fiyat istikrarı ve tam istihdamın gerçekleĢmesi gerekmektedir. Fiyat
istikrarsızlığı durumunda ekonomilerde enflasyon ve deflasyon durumları görülür.
1
Enflasyon, ekonomideki fiyatlar genel seviyesinde sürekli, yüksek oranlı ve
önlenemeyen artıĢlardır. Deflasyon ise fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve
önlenemeyen düĢüĢler olarak tanımlanmaktadır. Her iki durumda da
ekonomilerdeki istikrar yapısı üzerinde tahrip edici sonuçları meydan gelmektedir.
Tam istihdam ekonomilerde var olan %3-4 seviyesindeki doğal iĢsizlik dıĢındaki
iĢ gücünün tamamının iĢ bulabilmesi yani istihdam hacminin iĢ gücüne eĢit olması
durumunda gerçekleĢmektedir. Ekonomilerde iĢsizlik önemli bir sorun haline ve
ekonomik istikrara zarar verir duruma gelmektedir.
ÇalıĢmanın ilk bölümünde ikiz açık hipotezinin temelini oluĢturan bütçe
açığı ve cari iĢlemler açığının tanımları, sebepleri ekonomide yarattıkları etkileri
ve bu açıkların finansman yöntemleri açıklanacaktır. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde
ise ikiz açık teorisi açıklanacak ve bu açıkların Türkiye‟deki 1980-2014 dönemi
seyrine yer verilecektir. Üçüncü bölümde ise ekonomik istikrar kavramı
açıklanacaktır. Fiyat istikrarı ile tam istihdam kavramları açıklanarak fiyat istikrarı
göstergesi olan enflasyon oranı ile istihdam göstergesi olan iĢsizlik verilerinin
Türkiye‟de 1980-2014 dönemi seyrine yer verilecektir.
ÇalıĢmanın son bölümünde ise Türkiye‟de ikiz açıklar ile ekonomik
istikrar iliĢkisi ekonometrik olarak analiz edilecektir. ÇalıĢmada Türkiye
ekonomisine ait 1980-2014 dönemi yıllık verileri kullanılmaktadır. Kullanılan
değiĢkenler Bütçe Açığı/GSYĠH, Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH, Enflasyon oranı ve
ĠĢsizlik oranıdır. Öncelikle değiĢkenlerin durağanlık sınamaları yapılacak ve
ardından değiĢkenler arasındaki iliĢkinin varlığı ve eğer bir iliĢki varsa bu iliĢkinin
yönü Granger Nedensellik Testi ile belirlenecektir.
2
1. BÜTÇE AÇIĞI VE CARĠ AÇIĞIN TEORĠK ÇERÇEVESĠ
1.1. Bütçe Açığı
Bütçe kısa tanımıyla belirli dönem içinde gerçekleĢmesi öngörülen gelir ve
gider dengesinin gösterildiği cetveldir. Bu cetvelde bütçe dengesi üç farklı
durumda gerçekleĢebilmektedir ve bunlar; gelir ve giderlerinin eĢit olduğu denk
bütçe, gelirlerin giderlerden fazla olduğu bütçe fazlası durumu ve giderlerin
gelirlerden fazla olduğu bütçe açığı durumudur.
Devletin gelirleri ile giderlerini karĢılayabildiği bütçeye denk bütçe denir.
Tahmini bir tablo olarak hazırlanan bütçe denk bağlanmıĢ olabilir. Ancak
gerçekleĢen bütçe gelirleri ile bütçe giderleri denk olmayabilir ve bu dengesizlik
giderler lehine olursa bütçe açığı oluĢur. Bütçe açıkları da ekonomide geniĢletici
etkiler doğurur (Yılmaz, 2010: 7).
1.1.1. Alternatif Bütçe Açığı Tanımları
Bütçe açıklarının ekonomiler üzerinde nasıl bir etki oluĢturduğunu tam
olarak görebilmek için bu açıkların nasıl gerçekleĢtiklerini bilmek gerekir. Bütçe
açıklarını ve etkilerini belirlemenin zorluğu nedeniyle farklı bütçe açığı
tanımlamalarına gerek duyulmuĢtur (Yılmaz, 2010: 8).
Bunlar; geleneksel açık, birincil açık, iĢlevsel açık, cari açık- sermaye açığı,
yurtiçi açık- yurtdıĢı açık tanımları olmak üzere aĢağıda incelenmektedir.
1.1.1.1. Geleneksel bütçe açığı
Geleneksel açık, borçlanma gelirleri dıĢındaki kamu gelirleri ile borç
anapara ödemeleri dıĢındaki, borç faiz ödemeleri de dâhil edilerek yapılan toplam
kamu harcamaları arasındaki farkı ölçen bütçe açığı hesaplama yöntemidir. Yani
borçlanma yoluyla elde edilen miktarın gelir kısmında hesaba katılmadığı, borç
geri ödemelerinin de gider kısmına dâhil edilmediği ancak borç faiz ödemelerini
bir gider olarak gören açık hesaplama yöntemine geleneksel açık denilmektedir.
Bu tanımlamaya göre, geleneksel açık; merkez bankası doğrudan borçlanmaları
dâhil net kamu borçlanması ile karĢılanan bütçe açığıdır (Kökçü, 2011: 4-5).
Geleneksel bütçe açığı iki ayrı metot yardımı ile ölçülmektedir. Bunlar çizgi
üstü ve çizgi altı ile nakit ve tahakkuk açıklarıdır. Çizgi üstü açık, kamu
3
harcamaları ile kamu gelirleri arasındaki farktır. Çizgi altı açık ise kamu kesimi
yükümlülüklerindeki nominal değiĢmeleri gösterir. Devlet borcu, kriteri çizgi
üstündeki gelir ve gider iĢlemleri ile çizgi altındaki finansmanı birbirinden
ayırmak için kullanılan baĢlıca önemli kriterdir (ġimĢek, 2007: 20).
Devlet borcu kriterinde, gelirler ve giderler, kamu kesiminin var olan
yükümlülüklerinde bir değiĢiklik yaratmıyorsa ya da yeni yükümlülükler
getirmiyorsa çizgi üstünde, ancak kamu kesimi yükümlülüklerinde pozitif ya da
negatif bir değiĢikliğe sebep olan ya da yeni yükümlülüklerin doğmasına sebep
olan gelir ve giderler çizgi altında yer alır. Buna göre borç anapara geri ödemeleri
çizgi altında yer alırken bu borçların faiz ödemeleri çizgi üstünde yer almaktadır
(ġimĢek, 2007: 20).
Nakit açığı, devletin nakit harcamaları ile nakit olarak elde ettiği gelirler
arasındaki farktır. Tahakkuk açığı ise tahakkuk bazındaki gelirler ile tahakkuk
bazındaki harcamalar arasındaki farktır. Tahakkuk açığı, ertelenen ödemeler ile
avans ödemelerinden etkilenebilmektedir. Kamu kesiminin faiz ödemeleri, maaĢ
ve ücret ödemeleri, mal ve hizmet alımları gibi yaptıkları ödemelerin
ertelenmesinden dolayı nakit ve tahakkuk açıkları farklı olarak
hesaplanabilmektedir (ġimĢek, 2007: 20).
Geleneksel açığın nakit bazda hesaplanması “ Kamu Kesimi Net Borçlanma
Gereği”ni göstermektedir. Buna göre nakit dengelerindeki değiĢmeler çok
küçükken, net borçlanma sıfıra eĢit oluyorsa ya da kamu borcunun sabit kalması
durumunda bütçe dengededir. Yani bu açık tipi, devletin menkul kıymet ihracını
normal gelir kaynağı olarak kabul edip bütçeyi dengeleyen ve denk bütçeyi
zorunlu kılan açık ölçüsünden daha kısıtlayıcı bir açık ölçüsü olup açık belirleyici
kalemleri açık finanse eden kalemlerden ayıran bir ölçüdür (Egeli, 2002: 30).
Kamu kesiminde ödeme ve harcama konularında tahakkuk ve nakit esası
uygulanmakta ve tahakkuk hesabına göre denk olabilen bir bütçe, nakit esasına
göre açık verebilir. Pratik alanda daha çok nakit açığı görülmektedir. Bütçe
hesabında tahakkuk olarak görülen ancak nakit olarak gerçekleĢmeyen gelir ve
harcamalar “net emanet ve avans” olarak ilave edilerek, hesaba dâhil edilmiĢ olur
(Direkçi, 2006: 9).
4
1.1.1.2. Birincil açık
Birincil açık ya da diğer adıyla faiz dıĢı açık, faiz ödemelerinin hesaba
katılmadığı bütçe açığı hesaplama yöntemidir. Bu hesaplama yönteminde, zorunlu
bir ödeme türü olan faiz ödemelerinin bütçe açığı hesabı dıĢında tutulmasıyla
birincil açık hükümetin kontrolü dâhilinde, kendi iradesiyle gerçekleĢen bütçe
açığını temsil emektedir. Birincil açık ölçüsünün önemi kamu kesimi tarafından
gerçekleĢtirilen faaliyetlerin kamu kesimi borçluluk derecesini nasıl etkilediğini
göstermesidir. Toplam kamu harcamalarından faiz ödemelerinin çıkarılması ile
hesaplanan birincil açık kamu harcamalarının olağan kamu gelirleri ile
karĢılanabilir olması, borçların sürdürülebilirliğinin (dolayısıyla da kamu
açıklarının sürdürülebilirliğinin) tespit edilmesi açısından da önem arz etmektedir
(Günay, 2007: 41).
Faiz dıĢı açık ya da birincil açık, hiç faiz gideri olmaması durumunda
bütçenin gelir gider dengesindeki açığı göstermektedir ve aĢağıdaki Ģekilde de
formüle edilebilir:
Birincil Açık = Toplam Açık (KKBG) – Toplam Borç Faiz Ödemeleri
Tanzi (1993)‟e göre Geleneksel bütçe açığı yönteminde faiz ödemelerinin
hesaba katılmasından dolayı, hiç kamu borcu olmasa dahi bütçe yapılan faiz
ödemeleri sebebiyle sürekli açık verecektir. Oysa kamu bütçeleri uzun dönemde
sürekli olarak bütçe açığı vermez. Faiz ödemelerinin etkilerinden arındırılmıĢ bir
bütçe açığı hedeflenmiĢse birincil açığa yönelerek, maliye politikalarının etkilerini
daha net bir biçimde görebiliriz (Kör, 2012: 19).
Birincil açık, genel olarak kamu kesiminin borçluluk derecesini ölçmekte ve
maliye politikasının uzun dönemde sürdürülebilirliğinin değerlendirilmesini
sağlamaktadır. Para politikalarında meydana gelen değiĢmeler faiz oranlarını
etkilemektedir. Örnek olarak para arzı arttırılırsa bu faiz oranlarının düĢmesine
neden olur ki değiĢen faiz oranları ile birlikte kamu kesiminin iç ve dıĢ borç
büyüklüğüne bağlı olarak bütçe açığı miktarı da değiĢebilir. Para politikasının
etkisinden uzak yalnızca maliye politikası etkisiyle gerçekleĢen bütçe açığına
ulaĢabilmek için faiz ödemelerinin bütçe açığı dıĢında bırakıldığı bütçe açığı olan
birincil açığa bakılması doğru olacaktır (Kör, 2012: 19).
5
Birincil açık ölçüm yöntemi de bütçe açığı hesaplama yöntemi olarak
mükemmel bir sonuca ulaĢılma imkânı sağlayamamaktadır. Örneğin faiz
ödemelerinin enflasyon nedeniyle aĢınan kısmını dikkate almaması, birincil açık
ölçüm yönteminin en önemli eksikliklerinden birisidir (Günay, 2007: 43).
1.1.1.3. ĠĢlevsel açık
ĠĢlevsel açık, iĢlemsel açık ya da operasyonel açık olarak da ifade
edilmektedir. Bütçe açıklarından enflasyon nedeniyle aĢınmaya uğrayan kısmın
çıkartılması sonucunda bulunmaktadır (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 38).
Enflasyon bütçeyi birçok Ģekilde etkilemektedir. Kamu kesiminin reel gelirleri
üzerindeki bozucu etkisini yanında, hükümetin varlık ve borçlarının reel değerini
de etkilemektedir. Enflasyon vadesi gelmemiĢ kamu borçlarının reel değerini
azaltırken, alacaklıların reel varlıkları üzerindeki aĢınmayı nominal faiz oranları
ile telafi edebilir (Blejer ve Cheasty, 1991: 1655).
ĠĢlevsel açık, yüksek iç borçlu ve yüksek enflasyonlu ülkeler açısından
önemli bir düzeltme olmakla birlikte, bu ölçüm cari ödemeler bilançosuna daha
yakın olduğu ve orta vadeli mali politikaların oluĢturulması bakımından yetersiz
kaldığı konusunda eleĢtirilmektedir. Buradan da anlaĢılacağı üzere, iĢlevsel açık
yüksek enflasyonun geçerli olduğu ekonomiler için önemli bir göstergedir.
Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, geleneksel ve iĢlevsel açıklar arasında
önemli farklar olduğu gibi, bu iki ölçüye ait trendler de farklı boyutlar
göstermektedir. ĠĢlemsel açığın ekonomik mantığı ise ekonomik etkileri itibariyle
enflasyonun uyardığı faiz ödemelerini hesaplama dıĢı bırakmasıdır. Diğer bir
deyiĢle faiz ödemeleri, alacaklılar için yeni bir gelir olmayıp, sadece anaparadaki
aĢınmayı telafi etmektedir. Bu nedenle, tekrar devlet tahvillerine yatırılmadıkları
için toplam talebi etkilemezler. Hâlbuki faiz ödemelerinin reel kısmı toplam talebi
etkileyici bir özelliğe sahip olduğu için iĢlemsel açık hesaplamasına dâhil
edilmektedir (Egeli, 2002: 34).
ĠĢlevsel açık birincil açık ile reel faiz ödemelerinin toplamıyla da elde
edilebilir ya da bütçe açığından enflasyon nedeniyle aĢınmaya uğrayan kısmının
çıkartılmasıyla elde edilir (Egeli, 2002: 34).
ĠĢlevsel Açık = Birincil Açık + Reel Faiz Ödemeleri
ĠĢlevsel Açık= KKBG – Reel Faiz Oranları
6
1.1.1.4. Cari açık – sermaye açığı
Cari hesapta bütçe açığı kamunun yapmıĢ olduğu cari harcamalar ile cari
gelirler arasındaki farktır. Cari açık hesaplanmasında yatırım harcamaları ile
sermaye gelirleri yer almaz. Yatırım harcamaları faydası birden fazla yıla
yayılabilen harcamalardır ve bu yüzden cari açık hesaplamasında yer almaz (Egeli,
2002: 34).
Cari Açık = Cari Harcamalar – Cari Gelirler
Cari Açık = [Geleneksel Açık – (Yatırım Harcamaları – Sermaye Gelirleri)]
Cari Açık = Geleneksel Açık – Sermaye Açığı (Egeli, 2002: 34)
Yatırım harcamaları gelecekte reel getiri elde etmek amacıyla yapılan
harcamalardır. Dolayısıyla borçlanma ile finanse edilmeleri durumunda, reel borç
faizleri reel getiriden düĢük ya da eĢit olması durumunda, bu tür harcamaların
kendilerini finanse etmeleri beklenir (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 37).
Sermaye açığı kavramı ise borçlanma yoluyla finanse edilen yatırım
harcamalarının faizlerinin bu harcamalarla elde edilecek reel getiriden daha fazla
olması durumunda ortaya çıkan açıktır (Önder & Kirmanoğlu, 1996: 37).
Sermaye Açığı = Sermaye Harcamaları – Sermaye Gelirleri
Sermaye açığı sermaye harcamaları ile sermaye gelirleri arasındaki farkı
dikkate alırken cari açık ise cari harcamalar ile cari gelirler arasındaki farkı
dikkate alan bütçe açığı tanımıdır.
1.1.1.5. Yurtiçi açık – yurtdıĢı açık
Yurtiçi açık geleneksel açığın sadece yurtiçi ekonomik faaliyetlerden doğan
unsurlarını dikkate alan açık türüdür (Timur, 2005: 26).
Yurtiçi açıkların amacı hükümetlerin ekonomi üzerindeki geniĢletici etkisini
belirlemektir. Örneğin, hükümetin dıĢ yardım veya petrol ihraç gelirleri ile finanse
edilen yurtiçi mallara yönelik yaptığı harcamalar yurtiçi açığa neden olurken
toplam talep, yapılan harcamaların yurtiçi vergi gelirleri ile karĢılanması halinde
daha da yükselmektedir. Hükümetin yaptığı ve vergilerle finanse edilen ithalat,
7
yapılan ithalat miktarı kadar toplam talebi düĢürür. Bu durumda, hükümet
harcamalarının etkisi geniĢletici olmaktan çok daraltıcı olarak kendini gösterir
(Egeli, 2002: 36).
YurtdıĢı açık tanımı ise, bütçenin sadece yurtdıĢı kaynaklı olan kalemlerini
dikkate almakta ve bütçenin ödemeler bilançosu üzerindeki etkisini ölçmekte
kullanılan bir bütçe açığı tanımıdır (Timur, 2005: 26).
DıĢa açık bir ekonomide, hükümetin toplam talep üzerindeki etkisini
belirleyebilmek için, yurtdıĢı ve yurtiçi açıkların ayrı olarak hesaplanması
gerekebilir. Bu hesaplamalarda, yurtiçi açık, yurtiçi ekonomide doğrudan etkili
olan bütçe unsurlarını, yurtdıĢı açık ise, dıĢ âlemle doğrudan bağlantılı bütçe
iĢlemlerini kapsayacak Ģekilde ölçülmektedir. Kamu kesiminin uluslararası ticaret
ve sermaye akımlarına yönelik faaliyetleri yoğunluk kazanırsa, geleneksel açık
ölçüsü yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Hükümet tarafından gerçekleĢtirilen ithalat
veya dıĢ borç ödemelerinin büyük olması durumunda, olası bir devalüasyon bütçe
açığının geniĢlemesine neden olabilir. Bu da maliye politikasının geniĢletici
amaçla kullanılması anlamına gelmektedir (Egeli, 2002: 36-37).
1.1.2. Bütçe Açıklarının Finansmanı
Bütçe açıklarının finansmanı Merkez Bankası‟ndan borçlanılarak
monetizasyon (diğer adıyla para basma yoluyla), yurtiçi özel kesimden
borçlanılarak (iç borç olarak) yada yurtdıĢı kaynaklardan borçlanarak (dıĢ borç) ve
vergilerin gelirlerinin arttırılması yoluyla karĢılanabilir.
1.1.2.1. Para basımı
Para basımı devletin egemenlik hakkını kullanarak elde ettiği önemli bir
kamu geliri türüdür. Devletin para basımı yoluyla elde ettiği kamu gelirine
senyoraj geliri de denilmektedir. Hükümetler açısından para basımı kolay bir gelir
sağlama yoludur. Ancak neden olduğu enflasyon sebebiyle para basımının zararı
faydasını aĢabilmektedir (Pehlivan, 2008: 88).
Merkez Bankası mevduat kabul eden bir banka olmadığından devletin
ihtiyacı olan borç miktarını para basma yöntemiyle verir. Monetizasyon devletin
para politikası ile ilgili bir durumdur. Bu Ģekilde Merkez Bankası‟ndan alınan
borçlar ekonomide para arzını arttırır ve ekonomide geniĢletici etkiler yaratır.
8
Toplam arz toplam talep dengesinde bu dengeyi toplam talep lehine değiĢtirir.
Çünkü devletin Merkez Bankası‟ndan borçlanmıĢ olduğu bu parayı harcaması
topluma ek bir satın alma gücü kazandırır. Özellikle ekonomide durgunluğun
hissedildiği dönemlerde hükümetler toplam talebi arttırmak ekonomide canlanma
sağlamak amacıyla Merkez Bankası kaynaklarına sıklıkla müracaat ederler. Ancak
enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu kaynak türü enflasyonist baskıları daha
da arttıracağından dikkatlice kullanılması gerekir (Erdem, 2012).
Bütçe açıklarının para basma yöntemiyle (monetizasyon) finanse edilmesi
enflasyonun en önemli nedenlerinden biri olduğu konusu, ekonomideki temel
tartıĢma konularından biridir. Ancak bütün tartıĢmalara rağmen büyük bütçe
açıklarının ekonomik etkileri konusunda bir fikir birliğine varılmıĢ değildir.
Enflasyonun nedenleri ile ilgili olarak uzun süre geçerli olan görüĢe göre,
enflasyonun en önemli nedeni, mali dengesizlikler ve bütçe açıklarının para basma
yöntemi ile finansmanı olmuĢtur (Günaydın, 2004a: 159).
Para basmanın kiĢilerin satın alma gücü üzerinde yarattığı etkiyi ifade eden
enflasyon vergisi üzerinde, kısaca durmakta yarar vardır. Enflasyon fiyatlar genel
seviyesindeki sürekli artıĢ olarak tanımlanabilir. Enflasyonun en önemli sebebi
devletin büyüme oranı üzerinde para basmasıyla oluĢan talep baskısıdır. Basılan
para miktarının enflasyon etkisi yaratmaması için, yaratılan talep kadar arz olarak
karĢılığını bulması gerekmektedir. Enflasyon paranın reel değerini eriten bir
iktisadi olgudur. Vergide bu yönüyle enflasyonla benzeĢerek bireylerin elindeki
satın alma gücünü azaltıcı etki gösterir. Verginin bu etkisi sebebiyle bireylerin
vergiye karĢı verecekleri tepkilerden kaçınarak hükümetler gelir sağlamak
amacıyla para basımı yöntemine daha sık baĢvurabilmektedirler. Ancak enflasyon
süreklilik hali kazanması durumunda ciddi sosyal ve ekonomik sorunlara neden
olabilmektedir (Erdem, ġenyüz, & Tatlıoğlu, 2013).
1.1.2.2. Ġç borçlanma
Ġç borçlanma, kamu kesiminin ülke sınırları içindeki kiĢi ve kurumlardan
milli para cinsinde borçlanmasıdır. Tanımdan da anlaĢılacağı gibi iç borçta, hem
borçlanılan kiĢi ve kurumların uyrukluğu hem de borcun milli para cinsinden
ifadesi önemlidir. Borcun iç borç sayılabilmesi için bu iki özelliği de taĢıması
gerekmektedir. Bu özelliklerden birinin eksik olması durumunda borcun iç borç
mu yoksa dıĢ borç mu olacağı konusu tereddütlü olmaktadır (Uluatam, 2005: 422).
9
Yani devlet yurt içi piyasalardan borçlanıyorsa, bu bir iç borçlanmadır. Aynı
Ģekilde borcu milli para ile finanse ediyorsa, bu yine bir iç borçlanmadır (Özgen,
1999: 2).
Devletlerin iç borçlanmaya baĢvurmalarının baĢlıca nedenlerini Ģöyle
sıralanabilir;





Mevcut vergilerin oranlarının arttırılması veya yeni vergiler konmasının
ekonomik, teknik veya siyasi bakımlardan güçlükler ortaya çıkardığı
durumlarda iç borçlanmaya baĢvurulabilir.
Devlet gelir ve giderleri arasında zaman yönünden ortaya çıkan dengesizlikleri
gidermek için borçlanmaya baĢvurulabilir.
Özellikle ekonomilerinde kamu kesimi ağırlık taĢıyan ülkelerde ortaya çıkan
kamu kesimi finansman açıkları devletleri iç borçlanmaya yöneltebilir.
Ekonomide ortaya çıkan dengesizliklerle mücadele edebilmek için bir mali
araç olarak kullanılabilir.
Devlet vadesi gelen bir iç borcu ödeme olanaklarından yoksun ise eski borcu
ödemek amacıyla yeniden iç borçlanmaya baĢvurabilir (Erdem, 2012: 42).
Devletin borç alabileceği baĢlıca iç kaynaklar, bireyler, Merkez Bankası,
Kamu Kurum ve KuruluĢları, bankalardır. Devlet borçları vadelerine göre de bir
sınıflandırmaya tabi tutulabilir. Bu borçlar, kısa ve uzun vadeli olarak
sınıflandırılabileceği gibi kısa, orta ve uzun vadeli olarak üçlü bir sınıflandırmaya
da tabi tutulabilirler. Ġkili sınıflandırmaya göre vadeleri 5 yıla kadar olan borçlar
kısa vadeli vadeleri 5 yıldan fazla olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul
edilir. Üçlü sınıflandırmaya göre vadeleri 1 yıla kadar olan borçlar kısa vadeli,
vadeleri 1 yıldan 5 yıla kadar olan borçlar orta vadeli ve vadeleri 5 yıldan uzun
olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul edilir. Ancak bazı ülkelerde vadeleri
2 yıla kadar olan borçlar kısa vadeli, vadeleri 2 ile 10 yıl arasında olan borçlar orta
vadeli, vadeleri 10 yıldan uzun olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul edilir
(Pehlivan, 2008) (Erdem, ġenyüz, & Tatlıoğlu, 2013).
1.1.2.3. DıĢ borçlanma
DıĢ borçlanma, yabancı kaynaklardan sağlanan, alındıkları ya da geri
ödendikleri sırada ulusal gelir de artırıcı veya azaltıcı etkide bulunan ve
uluslararası iliĢkiler sonucu doğan transfer akımlarıdır (Adıyaman, 2006: 22).
10
Diğer bir deyiĢle, ülke içinde yerleĢik kiĢi veya kuruluĢların, ülke dıĢında yerleĢik
kiĢi ve kuruluĢlardan dıĢ kredi yoluyla gelir sağlamasıdır (Evgin, 1996: 15).
Devletin ya da bir kamu kuruluĢunun dıĢ kaynaklardan gelir sağlaması
olarak tanımlanan devlet dıĢ borçlanması, iktisadi kalkınma süreçlerini devam
ettirmek amacıyla, özellikle geliĢmekte olan ülkelerde yoğun bir Ģekilde
kullanılmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerde, sermayenin kıt bir üretim faktörü
olması nedeniyle geliĢmekte olan ülkeler tarafından bu yol daha sık kullanılan bir
gelir sağlama yoludur. Ayrıca geliĢmekte olan ülkelerin gerekli yatırımları
yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları yatırım mallarını ithalat ile karĢılamaları
gerekmektedir. Bu ülkeler Ġthalatlarını karĢılayacak olan ihracat gelirlerinin de
düĢük olması nedeniyle bir döviz darboğazı ile karĢı karĢıya kalmakta ve dıĢ
borçlanmaya baĢvurmaktadırlar (Bilginoğlu & Aysu, 2008: 2).
Devletin borç için dıĢ kaynaklara baĢvurmasının baĢlıca iki nedeni vardır:
Bu nedenlerden ilki, kamu harcamaları için gerekli olan vergi ve benzeri gelirlerin
yeterli olmasına rağmen yapılacak kamu hizmeti için gerekli olan malların yurt
dıĢından ithal edilmesi zorunluluğunun bulunması, baĢka bir ifade ile döviz
gereksiniminin olmasıdır. Bir diğer neden ise iç kaynakların yetersiz olması, baĢka
bir ifade ile iç kayaklardan sağlanan gelirlerde en son sınıra ulaĢılmıĢ olmasıdır
(Pehlivan, 2008: 178).
DıĢ borçlar kendi içinde; Proje ve Program Kredileri, Bağlı ve Serbest
krediler, Ticari Krediler, Çok Uluslu Kurumlardan Sağlanan Krediler, Hükümet
Kredileri olarak sınıflandırılabilir (Erdem, 2012).
1.1.2.4. Vergilerin arttırılması
Bütçe açıklarının bir diğer finansman yolu da vergi gelirlerinin
artırılmasıdır. Devletin en önemli gelir kalemlerinden olan vergi gelirlerinin
artırılması, mevcut vergilerin oranlarının artırılması ya da ek vergiler konulması ve
vergi dıĢı kalan alanların vergilendirme kapsamına dâhil edilmesi ile
gerçekleĢmektedir.
Vergi oranlarının artırılmasının kamuya gelir sağlamak dıĢında olumsuz
sonuçları da gerçekleĢebilmektedir. Vergi oranlarının artırılması vergi yükü artan
vatandaĢları vergiden kaçınma ya da vergi kaçakçılığı gibi yollara itebilmektedir.
Vergi oranların artırılmasının bir diğer sonucu ekonomideki tüketimin azalması
11
olarak görülebilir. Vergi oranlarının artırılmasının yaratabileceği sonuçlar ve
karĢılaĢılacak tepkiler nedeniyle popülist politikalar ile hareket eden ve oy kaygısı
güden hükümetler bu finansman yolunu her zaman tercih etmemektedirler.
Bütçe açıklarının finansmanında vergi gelirlerinden de yararlanılmaktadır.
Ancak, bunun için baĢlangıçta öngörülen vergi gelirlerinde daha fazla artıĢ
sağlamak amacıyla vergi kanunlarında birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç
vardır. Bu düzenlemelerin zaman alıcı olması nedeniyle ya da ekonominin içinde
bulunduğu koĢullar açıkların bütçe uygulama dönemi içinde vergilerle
finansmanına bazı sınırlar getirebilir. Bu nedenlerle, devlet, vergiyi ağırlaĢtırmak
istemediği zaman açıkların finansmanında geriye borçlanma ya da emisyona
baĢvurma yolları kalmaktadır (Evgin, 1994: 21).
1.1.3. Bütçe Açıklarının Nedenleri
Bütçe açığı tüm ülke ekonomileri için son derece önemli bir kavram
olmakla beraber nedenleri, ülkelerin siyasi ve ekonomik durumuna göre değiĢiklik
göstermektedir. Ayrıca bütçe açıklarının nedenleri ülkelerin geliĢmiĢlik
seviyelerine bağlı olarak değiĢiklik gösterebilmektedir (Bayrak, 2013: 22).
Ülkelerin bütçe açıklarına neden olan baĢlıca faktörler, sosyal güvenlik
harcamalarının artması, kamu hizmetinden faydalananların giderek artması, devlet
anlayıĢında meydana gelen değiĢmeler, kamu hizmetlerinden faydalanmanın doğal
ve devlet için zorunlu bir görevmiĢ gibi algılanması, yapısal iĢsizliğin ortaya
çıkması ve verimlilik artıĢında görülen gerileme gibi nedenler olarak sıralanabilir.
GeliĢmekte olan ülkelerde ise bütçe açıklarının nedenleri daha çok yapısal,
kurumsal, ekonomik, siyasi ve askeri nedenler gibi faktörlerdir (Yılmaz, 2010:
26).
Bütçe açıklarının temel nedeni ekonomideki gelir gider dengesizliğidir.
Ekonomideki gelir gider dengesizliği ise ekonomik ve mali nedenler, ülkenin
siyasi ve sosyal durumu, teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları, vergileme
sorunu gibi nedenlerle gerçekleĢebilmektedir. Bu nedenlerden vergileme sorunu
bütçenin gelir kalemiyle ilgili diğerleri ise gider kalemiyle ilgili sorunlardır.
12
1.1.3.1. Ekonomik ve mali nedenler
Bütçe açıklarının ekonomik ve mali nedenleri içerisinde, ülkenin içinde
bulunduğu ekonomik konjonktürün önemli bir yeri bulunmaktadır.
Ekonomilerdeki depresyon dönemlerinde, talep yetersiz, istihdam seviyesi en
düĢük ve atıl üretim kapasitesi yüksek düzeyde olmaktadır. Enflasyondaki düĢüĢle
birlikte kâr marjı azalmakta ve yatırım da yavaĢlamaktadır. Bu koĢullar altında
kamu gelirlerinde bir azalma meydana gelirken kamu giderlerinde bir artıĢ söz
konusu olmaktadır ki buda bütçe açıklarına yol açmaktadır (Koç ve Ciğerci, 2014:
462-463).
Bütçe açıklarına sebep olan ekonomik ve mali nedenlerden bir diğer önemli
etmen ise bütçe açıklarının finansmanında kullanılan borçların yüksek oranlı
faizleridir. Yüksek faiz oranlarıyla yapılan borçlanmalarla bütçe açıklarının
finanse edilmesi bu borçların faiz ödemelerinin gelecek dönem bütçeleri üzerinde
açık verilmesi yönünde baskı yaratmasına sebep olmaktadır. Yüksek faiz oranıyla
yapılan borçlanmalar bütçe açıklarına neden olurken sürekli bütçe açıkları ise
hükümetlerin daha yüksek oranlı faizlerle borçlanmasına neden olmaktadır.
Böylece hükümetler bütçe açığı ve yüksek faizli borçlanma döngüsüyle karĢı
karĢıya kalmaktadırlar. Bütçe açıklarının finansmanının dıĢ borçla yapılması
durumunda ise faiz oranları ile birlikte reel döviz kuru da bütçe açıkları üzerinde
etkili olmaktadır. Döviz kurunda gerçekleĢen düĢüĢler devletin dıĢ borçları
üzerinde yerel para cinsiyle artırıcı etki yapmaktadır (Yelmer, 2013: 31).
Ekonominin yükselme dönemlerinde üretim, yatırım ve istihdam
miktarlarında bir artıĢ görülür. Bu artıĢla birlikte milli gelirin artması durumunda
kamu kesiminin en önemli gelir kaynağı olan vergi gelirlerinde de bir artıĢ görülür.
Ekonominin daralmaya girdiği dönelerinde ise tam tersi bir durum gerçekleĢir.
Ekonominin üretim, yatırım ve istihdam bakımından en düĢük dönemlerini
yaĢadığı daralma dönemlerinde, bütçenin giderleri gelirlerinden daha fazla
olacaktır. Bu dönemde hükümetlerin müdahaleci tavırlarıyla artan kamu
harcamaları, bütçe açığını arttırmakla beraber enflasyonist baskı yaratmaktadır.
Bütçe açığındaki bu söz konusu artıĢ devletin borçlanmasına veya para basma
yoluna baĢvurmasına neden olabileceğinden ekonomi açısından olumsuz sonuçlara
yol açacaktır (Bayrak, 2013: 24).
13
1.1.3.2. Teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları
Bütün geliĢmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye‟de de kalkınmaya
yönelik yol, köprü, telekomünikasyon, barajlar gibi kamu alt yapı yatırımlarının
artması bütçe açıklarının nedenleri arasında önemli bir etmen olarak yer
almaktadır. Çünkü bu tür yatırımları finanse edecek kaynağın bulunmasındaki
zorluk nedeniyle bu yatırımlar çoğu zaman dıĢ kaynaklara baĢvurularak finanse
edilmeye çalıĢılmıĢtır. Kamu harcamalarının ve dolayısıyla bütçe açıklarının
artmasına neden bir diğer ekonomik faktörün de sanayileĢme olduğu söylenebilir.
SanayileĢme üretimde artıĢa neden olmakla birlikte, üretimde teknolojinin daha
yoğun kullanılmaya baĢlanmasıyla birlikte iĢsizlikte bir atıĢı da beraberinde
getirmekte ve çevre kirliliğine de olumsuz etki de bulunabilmektedir. Bu tür
olumsuzlukların ortadan kaldırılması için devlet müdahalesine gerek duyulmakta
ve bu durum kamu harcamalarının artmasına neden olmaktadır (Koç ve Ciğerci,
2014: 465).
Bilgi ve iletiĢim teknolojisindeki geliĢmeler yeni eğitim hizmetlerinin ortaya
çıkmasına ve devletin yükümlülüklerinin artmasına neden olmaktadır. Örneğin
savunma sanayi alanında geliĢtirilen yeni yöntemler devletlere bu alandaki
yeniliklere, teknolojik geliĢmelere uyum sağlama gerekliliğini getirmektedir.
Altyapı anlamındaki kamu kesimi yükümlülükleri ise ülke içinde köyden kentlere
yönelik göçler de güvenlikten altyapı hizmetlerine kadar birçok alanda yeni
hizmetlerin doğması noktasında ortaya çıkmaktadır. Uluslar arası sahada meydana
gelen ekonomik ve siyasi bütünleĢmeler tüm dünya açısından sorun doğuran çevre
kirliliği, terörizm ve küresel ısınma gibi olgular, global anlamda yeni hizmetlerin
doğmasına neden olmakta ve kamu kesiminin üstlenmiĢ olduğu görevleri
arttırmakta ve bütçe açıklarına neden olmaktadır (Karatay, 2008: 55).
1.1.3.3. Siyasal ve sosyal nedenler
Ülkelerin içinde bulunduğu siyasal ve sosyal koĢullar, ekonomik
konjonktüre etkide bulunmakta ve kamu kesiminin üstlendiği kamusal hizmetlerin
kapsamı ve nitelikleri üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Yurtiçi ve yurtdıĢında
geliĢen olaylar, devletin üstlendiği hizmetleri artmasına ya da azalmasına neden
olabilmekte ve kamu hizmetlerinin artmasına neden olan olaylarda bütçe açığı ile
sonuçlanmaktadır (Karatay, 2008: 55).
14
Politikacılar popülist kararlarla ve iktidarının devamını sağlamak amacıyla
özellikle seçim dönemleri ve öncesinde kamu harcamalarını arttırma
eğilimindedirler. Harcadıkları paranın vatandaĢın parası ya da kamunun parası
olması yani harcadıkları paranın sonuçları hakkında sorumluluk sahibi olmamaları
politikacıların bu eğilimini kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla sosyal transferler,
mali yardımlar, yüksek taban fiyatı uygulamaları, sübvansiyonlar ve kamusal
istihdam politikacıların bu davranıĢları nedeniyle sürekli artmaktadır (Demir,
2001: 16).
Bütçe açıklarına sebep olan etkenlerden biride savurganlık ve
yolsuzluklardır. Savurganlık, yapılması gerekenden çok daha fazla harcama
yapılması ya da fırsat maliyeti kendisini aĢan harcama olarak tanımlanabilir.
Savurganlığın nedenlerin ise baĢkasının kazancını harcama, kolay kazanma,
modaya uyma, gösteriĢ, gereksiz adetler ve eğitimsizlik olduğu söylenebilir. Kamu
sektöründe çalıĢanların kamu kaynaklarını kullanıyor olmaları ve baĢarıya yönelik
teĢviklerin az olması kamu çalıĢanlarının savurganlığına ve verimsizliğine neden
olmaktadır (Demir, 2001: 17).
Yolsuzluk, kamu görevlisinin maddi ve maddi olmayan çıkarlar için
yetkisini kanuni düzenlemelere aykırı bir biçimde kullanmasıdır. En yaygın ve
basit tanımıyla kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması Ģeklinde
ifade edilmiĢtir.
Yolsuzluk genellikle kamu kesimindeki kurumlar arası ya da kamu kesimi
ile özel kesim arasındaki iĢlemlerde görülmektedir. Yolsuzluğa alıĢmıĢ kamu
çalıĢanları yolsuzluğa engel olabilecek giriĢimleri önlemeye çalıĢırlar ve
çevresindekilerin de kendileri gibi olmasını isterler. Bu da yolsuzluğun hızla
yayılmasına ve olağanlaĢmasına neden olur. Böylece yolsuzluk gereken tepkiyi
görmez (Demir, 2001: 18). Bu da kamu kesimine bir zarar olarak dönerek bütçe
açıklarının artmasının sebeplerinden birini oluĢturur.
1.1.3.4. Savunma harcamaları
Savunma harcamaları, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde bütçe
açığının en önemli nedenlerinden biridir. Özellikle milli güvenliğin tehdit altında
olduğu zamanlarda söz konusu harcamalarda önemli artıĢlar görülmektedir. Bu
yönde yapılan harcamaların çok büyük bir bölümü, söz konusu tehdit unsurlarıyla
15
mücadeleye ayrılmaktadır. Yapılan harcamalar da kamu harcamalarını ve bütçe
açıklarını artıran temel unsurlardan biri haline dönüĢmektedir (ġen, Keskin, ve
SağbaĢ, 2007). YaĢanan savaĢlar ve buna bağlı olarak artan ülkeler arası
silahlanma yarıĢı ülkelerin savunma harcamalarını arttırmaktadır. Ekonomik kriz
dönemleri bütçe açıklarının oluĢmasına neden olurken, savaĢ dönemlerinde de
ülkelerin artan savunma harcamaları bütçe açığının oluĢmasına neden olmaktadır
(ÇavuĢ, 2014: 1).
BarıĢ dönemlerinde dahi bütçe üzerinde çok önemli bir yük oluĢturan
savunma harcamaları, sıcak savaĢ dönemlerinde çok daha fazla harcama
yapılmasına neden olmaktadır. Bu da kamu bütçelerinin acık vermesine neden
olmaktadır. SavaĢ silahları teknolojilerinde meydana gelen ilerlemeler, savaĢ
silahlarını geliĢme sağlayarak daha etkin bir hale getirirken ülkelerin savunma ve
savaĢ halindeki harcamalarının maliyetini de artırarak bütçe açıklarının artmasına
neden olmaktadır. Diğer yandan savaĢ sonrası dönemde de kamu kaynakları,
savaĢın yaralarının sarılması yönünde kullanılmakta, savaĢ nedeniyle bozulan
ekonomik ve sosyal yapı devlet eliyle onarılmaktadır. Bu durum savaĢ harcamaları
nedeniyle açık veren kamu bütçelerinden onarım faaliyetlerine daha fazla kaynak
aktarılmasına neden olmaktadır. Böylece bütçe açıklarını daha da artırmaktadır
(Yelmer, 2013: 33).
1.1.3.5. Vergileme sorunu
Buraya kadar olan kısımda bütçe açıklarının harcama kaynaklı nedenlerine
değinilmiĢtir. Vergileme sorunu ise bütçe açıklarının gelir kaynaklı bir nedenidir.
Gelir kaynaklı nedenleri ele alındığında en önemli etkenin vergi gelirleri sorunları
olduğu görülmektedir. Vergi tabanında geniĢlememenin sağlanamaması, uygun
vergi oranlarının belirlenmesinin güçlüğü, vergi tabanının dar ve vergi oranlarının
çok yüksek olması, vergi yükünün adaletsiz dağılımı, vergi kaçakçılığı vergiden
kaçınma gibi nedenlerle vergi gelirlerinde yeterli artıĢ sağlanamaması gibi
nedenler de bütçe açıkları üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Kayıtlı
vergi mükellefi üzerindeki ağır vergi yükü, kayıt dıĢı ekonominin büyüklüğü ve
kayıt altına alınamaması vergi gelirlerinin artırılamaması da vergi gelirleri ile ilgili
diğer sorunlar olarak karĢımıza çıkmaktadır (Koç & Ciğerci, 2014: 463).
16
Vergi gelirlerinin yetersiz kalmasına sebep olan faktörler:

Vergi tabanının geniĢ olmayıĢı,

Gelir düzeyinin düĢük olması ve gelir dağılımda adaletsizlik,

Nüfus artıĢ hızının artması,

Tarım sektörü ağırlıklı ekonomik yapı,

KentleĢme oranının düĢüklüğü,

Vergi kaçakçılığı ve kayıt dıĢı ekonominin büyüklüğü,

Denetimin yetersizliği,

Vergi idaresinin etkin olmaması,

Vergi esnekliğinin düĢük olması,

Vergi ahlakının zayıf olması
olarak sıralanabilir (Bayrak, 2013: 25).
1.1.4. Bütçe Açıklarına ĠliĢkin YaklaĢımlar
Bütçe açığı ekonomi çevrelerince çok tartıĢılan ve üzerinde kesin yargıya
varılamamıĢ konulardan biridir. Ġktisadi okullarda bu konuda farklı fikirler ortaya
koymuĢlardır aĢağıda da iktisadi yaklaĢımların bu konu hakkındaki görüĢleri
açıklanmıĢtır.
1.1.4.1. Klasik yaklaĢım
Klasik iktisadi görüĢün temelleri Adam Smith‟in 1776 yılında yazdığı
Milletlerin Zenginliği kitabına dayanmaktadır. Klasik iktisadi görüĢte denk bütçe
esastır. Klasik iktisadi görüĢ devletin asli görevleri olan adaleti ve güvenliği
sağlaması gerektiğini ve ekonomiye mümkün olduğunca müdahale etmemesi
gerektiğini savunur. Bu görüĢe göre ekonomi görünmez bir el tarafından kendi
kendine dengeye gelmektedir ve devletin ekonomiye müdahalesi gereksizdir.
17
Klasik iktisatçılar, devletin ekonomide büyük bir yer tutmaması
düĢüncesinden yana olduklarından ve devlet borçlanmasına temelde karĢı
olduklarından denk bütçe politikasını savunmaktadır. Bu iktisatçılara göre, devlet,
özel sektörden daha verimsiz ve savurgan bir tutum içinde bulunduğundan
bütçenin açık vermesi, kıt kaynakların israf edilmesine ve verimsiz kullanılmasına
sebep oluĢturmaktadır (Orhan, 1996).
Klasik iktisadi görüĢteki iktisatçıların denk bütçe isteminin temel nedeni,
devletin ekonomideki rolünü azaltmak, kamu sektörünün geniĢlemesini kontrol
altına almak ve iç borçlanma yaratmaktan kaçınmaktır. Klasik teoriye göre denk
bütçenin sağlanmasında, kullanılan gelirlerin vergi gelirleri ve devletin mülk
gelirlerinden oluĢması gerekmektedir. Kısa veya uzun dönemli borçlanma ile
sağlanan gelirler ekonominin yapısını bozulmasına neden olmaktadır (Koğar,
1996: 301).
Ancak klasik iktisadi yaklaĢıma göre bütçe giderlerinin vergi gelirleri gibi
olağan kamu gelirleri ile finansmanının istisnası savaĢ dönemlerinde ortaya çıkar.
Eğer savaĢ masrafları sadece cari yıl vergi gelirleriyle karĢılanacak olursa, vergi
ödeyicilerinin tahammülü azalacak ve bu masrafların finansmanını sadece
bugünkü kuĢaklar yüklenmiĢ olacaklardır. Yani gelecekteki vergi ödeyicileri bu
yüke hiç katılmamıĢ olacaklardır. Bu nedenle savaĢ masraflarının bir kısmı
borçlanma ile finanse edilebilir (Gediz ve Yalçınkaya, 2001: 54). Toplam
yatırımları azaltarak uzun dönemde ekonomik geliĢimi olumsuz etkileyeceğinden
klasikler bütçe fazlalarına da karĢı çıkmıĢlar ve kamu gelir giderlerinin denk
olması gerektiğini savunmuĢlardır.
1.1.4.2. Keynesyen yaklaĢım
Keynesyen iktisadi görüĢ, klasik iktisadi görüĢün varsayımlarının 1929
ekonomik krizinde geçerliliğini yitirmeye baĢladığının görülmesiyle klasik iktisadi
görüĢe alternatif olarak ortaya çıkan iktisadi akımdır. Bu görüĢün temelleri Ġngiliz
iktisatçı John Maynard Keynes‟in 1936 yılında yazdığı Ġstihdam, Faiz ve Paranın
Genel Teorisi adlı eserine dayanmaktadır.
Klasik iktisadi görüĢ ekonomiye devlet müdahalesini gereksiz görürken
Keynesyen görüĢ devletin ekonomide daha aktif olması gerektiğini savunmaktadır.
18
Klasikler yıllık olarak bütçe denkliğini savunurken Keynesyen iktisadi görüĢte ise
devri bütçe teorisi görüĢü hâkimdir.
Keynes‟in bir konjonktür devresinde denkliği savunduğu teorisi devri bütçe
teorisi olarak da anılmaktadır. Devri bütçe teorisi, ekonomideki 7 ile 10 yıllık
devrelerle düzenli bir Ģekilde tekrarlanan buhranlar karĢısında devletin kullanacağı
mali araçlarla iktisadi hayat üzerinde etkili olabileceği, bütçelerin konjonktürel
mücadelede etkin bir araç olarak kullanılabileceği düĢüncesine dayanmaktadır.
Klasik iktisatçıların aksine bütçede dengenin, bir yıl gibi kısa dönemde sağlanması
yerine, iktisadi devreyi kapsayan geniĢ bir zaman içinde gerçekleĢtirilmesi
düĢüncesi maliye teorisinde o dönemde önemli bir geliĢme olarak görülmüĢtür
(Günay, 2007: 122).
Keynesyen görüĢte, tüketim, bireylerin bugünkü gelirinin bir fonksiyonu
olarak görülmektedir. Bu nedenle devletin, bireylerin gelirlerini arttırma veya
azaltmaya yönelik faaliyetleri, onların tüketimine etkide bulunmaktadır.
Keynesyen iktisatçılar ekonominin her zaman tam istihdamda dengede olmadığını
bazen eksik istihdamda da dengede olabileceğini savunmuĢlardır. Ekonominin
eksik istihdamda da dengeye gelmesinin nedenin ise geliĢmiĢ ülkelerde tasarruf
fazlalığı, geliĢmekte olan ülkeler de ise tasarruf açığı olduğunu savunmuĢlardır.
Keynesyen görüĢte, ekonomiyi tam istihdama getirmek için kamu harcamaları
arttırılırsa, bütçe açıklarıyla karĢılaĢılacaktır. Ancak, Keynes‟e göre, artan kamu
harcamaları, çarpan etkisi ile tüketimi, milli geliri ve istihdam hacminin de
artmasına neden olacaktır (Direkçi, 2006: 16-17).
Keynes, Klasiklerden farklı olarak analizlerinde bütçe açıkları ve mali
politikaları toplam talebin unsurları olarak görmektedir. Bu nedenle Keynes,
ekonomideki durgunluk ve canlanma dönemlerinde bütçe açıklarının
dengelenmesine gerek görmemekte, konjonktürel bütçe dengesinden yana
olmaktadır(AltıntaĢ, ÇetintaĢ ve Taban, 2008: 186-187).
1.1.4.3. Ricardocu yaklaĢım
Ricardocu Denklik Teoremi kavramı, devletin iktisadi faaliyetlerinin,
ekonominin ya da bireylerin iktisadi kararları üzerindeki etkisini ölçmek için reel
kamu harcamalarına bakılması gerektiğini, kamu harcamalarının finansman
biçiminin önemli olmadığını ifade eder. Bir baĢka ifadeyle, kamu harcamasının
19
vergi yerine borçlanmayla finansmanının, bireylerin tüketim kararları ve
ekonominin sermaye birikimi üzerinde bir etkiye sahip olmayacağı, kamu
harcamalarının vergi ya da borçlanma ile finansmanın etkisinin birbirine denk
olacağı önermesi Ricardocu Denklik Teoremi olarak adlandırılır (Yay, 1996:
1342). Bu teoreme iliĢkin görüĢler Robert Barro tarafından “Are Government
Bonds Net Wealth” isimli makaleyle literatüre taĢınmıĢ ve bu makaleyi eleĢtiren
James Buchanan ise Barro tarafından ileri sürülen görüĢlerin klasik iktisatçı
Ricardo tarafından da savunulduğunu ve Ricardo ile Barro‟nun görüĢleri arasında
fark bulunmadığını iddia ederek bu yaklaĢımı Ricardocu Denklik YaklaĢımı
(Ricardian Equivalence Theorem) olarak adlandırmıĢtır (Arıcan, 2005: 84).
Barro'nun öne sürmüĢ olduğu Ricardocu Denklik Teoremine iliĢkin modelin
dayandığı varsayımları yedi baĢlık altında toplayabiliriz:







Modelde bireyler ölümsüz/sonsuz ömürlüdür.
Bireyler rasyonel ve ileri görüĢlüdür. Bugünkü borçların gelecekte neden
olacağı vergi yükünü doğru olarak algılarlar/öngörürler.
Sermaye piyasalarında tam rekabet Ģartları geçerlidir; bireylerle hükümet aynı
faiz oranı üzerinden borçlanırlar.
Ġlk dönemdeki devlet borçları, sonraki dönem(ler)de salınan vergilerle ödenir.
Modeldeki vergiler götürü vergilerdir.
Mal ve hizmet alımına yönelik kamu harcamaları veridir, değiĢmez.
Ayrıca basitlik açısından kamu transfer harcamaları, para arzı, fiyatlar genel
seviyesi ve nominal faiz oranının (ki reel faiz oranına eĢittir) sabit olduğu
varsayılır (Yay, 1996: 1345).
Ricardo Denkliğine yönelik eleĢtiriler iki temel nokta üzerinedir. Birincisi,
insanların yaĢam süresinin sınırlı olduğu veriyken, bugün yapılan vergi
indiriminden yararlanan kiĢi yarın borcu ödeyen kiĢi olmayacaktır. Bu görüĢe göre
bugün yaĢayan bireylerin, gelecekte torunlarının ödeyeceği daha yüksek vergileri
hesaba katmadıkları varsayılmaktadır. Ġkinci olarak, birçok kiĢinin borçlanamadığı
ve dolayısıyla sürekli gelirlerine göre tüketim yapmadıkları ifade edilmektedir.
Onlar bugün tüketmek isterler, fakat likidite kısıtları yüzünden sürekli gelirlerine
göre istediklerinden daha az tüketim yapmak durumunda kalmıĢlardır. Bu kiĢiler
için bir vergi indirimi, onların likidite kısıtlarını azaltır ve daha fazla tüketim
yapmalarını sağlar (Koç, 2009: 17).
20
Ricardocu Denklik Teoremine göre, vergilerin azaltılması sonucu oluĢan
bütçe açığı özel tasarruflarda daha büyük bir artıĢa neden olacaktır. Yine, kamu
açıklarının vergileme veya borçlanma suretiyle finansmanın tüketimi, yatırımları,
faiz oranlarını ve milli geliri etkilemeyeceği savunulmaktadır (Direkçi, 2006: 12).
1.1.4.4. Neoklasik yaklaĢım
Neoklasik iktisadi görüĢ Walras, Marshall, Pigou gibi iktisatçıların
savunduğu bir iktisadi yaklaĢımdır. Neoklasik iktisadi yaklaĢımın 3 temel özelliği
vardır. Birincisi, her bir bireyin tüketimi piyasa faiz oranında borçlanma ve borç
vermenin izin verildiği zamanlar arası bir optimizasyon problemine çözüm olarak
belirlenir. Ġkincisi bireylerin yaĢam süreleri sınırlıdır, her bir tüketici belirli bir
grup ya da nesile aittir. Ardarda gelen nesiller birbirini takip etmektedir. Üçüncü
olarak piyasa genelde tüm dönemlerde dengededir (Bernheim, 1989: 57).
Neoklasik yaklaĢım yaĢam sürelerini göz önünde bulundurarak tüketimlerini
planlayan uzak görüĢlü kiĢilerin varlığına dayanmaktadır. Bütçe açıkları vergilerin
gelecek nesillere aktarımına olanak sağlamakta ve yaĢam boyu tüketimi
artırmaktadır. Ekonomik kaynaklar tam olarak istihdam edildiğinde, tüketim
tasarrufların azalması pahasına artıĢ gösterecektir. Sonuç olarak sürekli bütçe
açıkları özel sermeye birikimini dıĢlayacaktır. Mevcut ekonomik ortamda
ekonomistlerin çoğu bu sonuçların ekonomiler açısından zararlı olduğu konusunda
ortak bir fikre sahiptirler (Ulusoy, 2012: 257).
Neoklasik yaklaĢımın savunduğu fikirler özetlenecek olursa bu görüĢte,
tüketiciler rasyonel uzak görüĢlüdür. Mükemmel sermaye piyasalarına sahiptirler.
Bu koĢullar altında da sürekli açıklar sermaye birikimini önemli ölçüde azaltacak
ve geçici açıklar birçok ekonomik değiĢkene olumsuz yönde ve önemsiz bir etkide
bulunacaktır. Eğer tüketicilerin çoğu likidite sınırlı veya uzağı görmüyorsa sürekli
açıkların etkisi niteliksel olarak değiĢmeyecektir. Böylece, geçici açıklar kısa
dönemde tasarrufları azaltacak ve faiz oranlarını yükseltecektir. Bu nedenle
neoklasik görüĢün odak noktasını sürekli açıklar oluĢturur (Arıcan, 2005: 82).
1.1.4.5. Monetarist yaklaĢım
Monetarist (Parasalcı) iktisadi görüĢün baĢlıca düĢünürleri Milton Friedman,
David Laidler, Michael Parkin, Harry Johnson, Karl Brunner, Alan Meltzer ve
Alan Walters‟dır. Bu iktisadi görüĢün temelleri Milton Friedman‟ın 1976 yılında
21
yazmıĢ olduğu „‟Paranın Miktar Teorisi Üzerine ÇalıĢmalar‟‟ adlı eserine
dayanmaktadır.
Monetarist iktisadi yaklaĢımın baĢlıca 3 temel özelliği vardır (Ulusoy, 2012: 62):



Para arzındaki büyüme nominal GSMH‟nın baĢlıca sistematik belirleyicisidir.
Fiyatlar ve ücretler görece esnektir.
Özel ekonomi istikrarlıdır.
Monetarist Makro Ġktisat Okuluna, Chicago Okulu adıyla da anılmaktadır.
Para arzındaki değiĢmeleri modellerinin temellerine oturtmaktadırlar. Enflasyonun
nedenini de para arzındaki gereksiz geniĢlemelere bağlayan ve ekonomiye devletin
müdahale etmesine karĢı olan Monetarist Makro Ġktisat Okulu, makro iktisadi
düĢüncede tekrar klasik değerlere dönüĢün bir simgesidir. Monetarist görüĢe göre
ekonomide tam rekabet piyasaları geçerlidir. Doğal iĢsizlik oranı (%4 - %6)
dıĢında, ekonomide iĢ arayan herkes iĢ bulabilir. Piyasa kısa dönemde dengesizliğe
düĢse bile, fiyatlar ve ücretler yeterli derecede esnek olduğu için uzun dönemde
kendi kendini dengeleyici güce sahiptir, bu nedenle de ekonomiye devlet
müdahalesi gereksizdir (Bocutoğlu, 2009: 11).
Monetaristler istikrarsızlık hallerinde maliye politikasının etkin olmadığına
inanırlar. ġöyle ki maliye politikası uygulamalarından kamu harcamaları ve
vergilerde yapılacak bir değiĢiklik talep üzerinde geçici ve rastlantısal etkide
bulunacaktır. Oysa talebin değiĢtirilmesi için sürekli gelir ve sürekli tüketimin
değiĢtirilmesi gerekmektedir. Monetaristlere göre, tüketim sürekli gelirin
fonksiyonudur ve sürekli gelir uzun dönemli ve istikrarlı bir gelir kavramıdır. B u
nedenle geçici ve geliri etkilemeye yönelik politikaların sürekli gelir üzerinde
herhangi bir etkisi olmaz ve maliye politikası uygulamaları tüketime etkide
bulunmayacaktır (Ulusoy, 2012: 63).
Monetarist iktisadi görüĢteki iktisatçılar klasikler kadar katı olmamakla
birlikte bütçenin denk olması gerektiğini savunurlar. Ancak oluĢabilecek bütçe
açıkları durumunda da para politikası araçları kullanılmalıdır. Bütçe açıklarının
ekonomik hayata etkileri açıkların finansmanına göre farklılık gösterebilmektedir.
Bu yüzden bütçe açıklarının finansman yöntemleri önem arz etmektedir.
22
1.1.5. Bütçe Açıklarının Ekonomik Etkileri
Bütçe açıkları ekonomide enflasyon, faiz, büyüme, yatırım ve tasarruflar,
istihdam ve ödemeler dengesi gibi değiĢkenleri etkilemektedir. AĢağıda bütçe
açıklarının bu ekonomik değiĢkenler üzerinde yarattığı etkiler açıklanmaktadır.
1.1.5.1. Bütçe açıklarının enflasyona etkisi
Enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıĢlar olarak
tanımlanmaktadır. Bu tanımda üzerinde durulması gereken iki önemli nokta vardır.
Birincisi, tek bir mal ya da birkaç mal grubunun değil de ekonomideki tüm
malların genel seviyesinde bir artıĢ olmalıdır. Bir diğer önemli nokta ise fiyat
artıĢlarının bir ya da birkaç defa değil de süreklilik arz eder Ģekilde olmasıdır.
Enflasyondan bahsedebilmek için bu Ģartların oluĢması gereklidir.
Enflasyonla bütçe açıkları arasındaki iliĢkiyi açıklayan birçok araĢtırma
vardır. Bu iki kavram arasındaki iliĢki enflasyonun bütçe açıklarına sebep olması
ya da bütçe açığı kaynaklı enflasyon olarak görülebilmektedir.
Enflasyon ile bütçe açıkları arasındaki pozitif iliĢki literatüre Tanzi etkisi
olarak geçmiĢtir. Tanzi etkisi, enflasyondaki artıĢla birlikte vergi gelirlerinin reel
değerinin düĢmesi ile bütçe açıklarının artacağını ileri sürmektedir. Enflasyon,
vergi gelirlerinin reel değerini düĢürürken aynı zamanda reel harcamaları da
etkilemektedir. Yüksek enflasyon oranı ve reel harcamalar arasındaki negatif iliĢki
ise Patinkin etkisi olarak ifade edilmektedir. Patinkin etkisi ise enflasyondaki
artıĢla birlikte kamu harcamalarının reel değerinin düĢmesi sonucu bütçe
açıklarının azalacağını ifade etmektedir (Abdioğlu ve Terzi, 2009: 196-197).
Bütçe açıklarından parasal geniĢlemeye ve enflasyona olan ampirik
bağlantının genellikle zayıf olması bazı insanları enflasyonun oluĢum seyrinde
bütçe açıklarının düĢünülenden daha az önemli olduğu fikrine yönlendirmektedir
(Akçay, Alper ve Özmucur, 2001). Enflasyonist süreçle ilgili olarak uzun süre
kabul gören görüĢte enflasyonun en önemli nedeni mali dengesizlikler ve bütçe
açıklarının para basarak finanse edilmesi olmuĢtur. Ancak bütçe açıkları merkez
bankaları tarafından parasallaĢtırılmadığında da daha büyük bütçe açığı politikaları
daha büyük enflasyonun nedeni olabilmektedir (Günaydın, 2004a: 159).
23
Monetarist görüĢe göre, para ile fiyatlar arasında bir iliĢki olsa bile uzun
dönemde para politikasının enflasyon üzerinde etkisi olmayabilir. Bunun için mali
baskının varlığı gerekmektedir. Sürekli kamu açıklarının var olduğu bir
ekonomide para politikası bu açıkların baskısı altındadır. Çünkü kamu açıkları
borçlanma ya da para basma yöntemiyle finanse edilecektir. Kamu açıkları
borçlanma ile finanse edilirse para politikası enflasyon üzerinde etkili olabilir.
Ancak borçlanma tıkandığında ya da tıkanma ihtimali olduğunda para politikası
çöker ve hem parasal geniĢleme hem de enflasyon patlama noktasına gelmiĢ olur
(Uygur, 2001: 10).
Friedman (1968) para otoritelerinin para arzını kontrol ederek özellikle uzun
dönemde enflasyon oranını kontrol edebileceğini savunur. Kamu açıkları
parasallaĢtıkları ölçüde enflasyona neden olurlar. Bono arzı ile finanse edilen
bütçe açıkları enflasyona neden olmaz (Saleh, 2003: 10).
Enflasyonun en önemli sebebi olarak görülen para politikası uygulamaları,
özellikle 1980‟li yıllardan itibaren sorgulanmaya ve bu çerçevede Sargent ve
Wallace‟ın 1981 yılında yayınladıkları makale tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Sargent
ve Wallace (1981), para ve maliye politikaları arasındaki iliĢkinin enflasyon
açısından taĢıdığı önemi ortaya koydukları çalıĢmalarında, standart parasalcı
görüĢün ileri sürdüğü savın yanıltıcı olabileceğini belirtmektedir. Çünkü standart
parasalcı görüĢ, hükümetlerin dönemler arası bütçeleri tarafından
sınırlandırılacakları gerçeğini dikkate almamaktadır. Sıkı para politikası,
sürdürülemez borç finansman sürecine ve böylece uzun dönemde daha yüksek
enflasyonun nedeni olacaktır. Bu çerçevede enflasyon, mali güdümlü parasal bir
olgudur. Para arzındaki artıĢ, bütçe kısıtını yerine getirmek için dıĢsal olarak
verilen bütçe açığını finanse etme ihtiyacı tarafından içsel olarak belirlenir
(Oktayer, 2010: 432). Bu görüĢ „HoĢ Olmayan Monetarist Aritmetik‟ olarak
bilinmektedir.
Parasız (2001)‟a göre; Monetarist iddianın karĢısında olan bu görüĢte; bütçe
açıklarının borçlanmayla finansmanı uzun dönemde parasal finansmanından daha
fazla enflasyonist etki yaratacaktır. Bunun sebebi ise hükümet kamu açığını
devamlı olarak borçlanmayla finanse ederse, gelecekte bu borçlanmayla ilgili daha
fazla faiz ödeyecektir ve monetaristlerin iddia ettiklerinin aksine para arzı
artmadığı halde enflasyonist etki meydana gelecektir (Ejder, 2002: 192).
24
Kamu açıklarının finansmanı iç borçlanma ile yapıldığı zaman piyasada
ödünç verilebilir fonlara olan talep artacak ve buna bağlı olarak reel faiz
oranlarında bir artıĢ meydana gelecektir (Demir, Çevik, ve BeĢer, 2005: 253). Faiz
artıĢı ekonomide maliyet enflasyonunun oluĢmasına neden olmaktadır. Faizlerin
artması üretim maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Üretim maliyetlerindeki
artıĢında nihai mal fiyatlarına yansımasıyla fiyatlar genel seviyesi de artmaktadır.
Artan maliyetlerle birlikte fiyatı yükselen yerli malların ihracatında da bir azalma
görülebilir. Azalan ihracatla birlikte ticaret dengesinde görülebilecek olumsuz
geliĢmeler de yine bütçe açıklarının oluĢmasına neden olmaktadır (Küçüksucu,
2012: 37).
Fiyat düzeyinin mali teorisi (FTPL) yaklaĢımına göre bu durum, mali
politikanın kredibiliteden yoksun olduğu anlamına gelmektedir. Piyasa, bütçe
açıklarındaki cari artıĢların gelecekteki fazlalar ile karĢılanmayacağını bekler ve
böylece kamu otoritesinin reel borcu (dar para), fiyatlar genel seviyesindeki artıĢ
sebebiyle azalır. Bu kez geçiĢ kanalı Ģu Ģekilde olur: Artan bütçe açıkları, kamu
harcamalarındaki artıĢ yoluyla toplam talebi arttırır ve bu da yüksek enflasyonla
sonuçlanır. Bu çerçevede Sargent ve Wallace‟a paralel olarak teoride Woodford
(2001)‟in öne sürdüğü iddia, hükümetin, harcamalarını finanse etme Ģeklinin
enflasyon üzerinde belirleyici bir rol oynadığıdır. Bu teoriye göre enflasyon para
miktarını değil, borç stokunun bir fonksiyonudur (Özmen ve Koçak, 2012: 4).
1.1.5.2. Bütçe açıklarının faize etkisi
Ricardo görüĢüne göre bütçe açıklarının reel faiz oranları üzerinde herhangi
bir etkisi yok iken Standart Neoklasik görüĢte bütçe açıkları ile faiz oranları
arasında pozitif bir etki söz konusudur (Gönül, 1998: 19).
Bütçe açıklarının faiz oranları ile iliĢkisi bu açıkların finansman yöntemiyle
yakından ilgilidir. Bütçe açıkları eğer para basarak finanse edilirse ekonomide
uzun dönemde artan para miktarıyla birlikte oluĢan enflasyonun faiz oranları
üzerinde oluĢturacağı baskı ile birlikte faiz oranlarında artıĢ görülecektir.
Bütçe açıklarının faiz oranları üzerindeki olumsuz etkisi açıkların özellikle
iç borçlanmayla finansmanı söz konusu olduğunda belirginleĢir. Ġç borçlanma ile
finanse edilen bütçe açıklarının oluĢturacağı ilk makroekonomik etki faiz
oranlarında artıĢtır. Ġç borçlanmada kiĢi ve firmalardan yapılan borçlanmayla
25
ödünç verilebilir fonlara olan talep artacaktır. Buna bağlı olarak da faiz
oranlarında artıĢ meydana gelecektir. Bu artıĢla birlikte özel yatırım
harcamalarında azalma (dıĢlama etkisi) olacaktır. Ekonominin tam istihdamda
olduğu varsayımı altında artan tüketimle birlikte tasarruflar azalacak ve buna bağlı
olarak da faiz oranları sermaye piyasasını dengeye getirmek için yükselecektir.
Böylece bütçe açıklarının özel sermaye birikimini dıĢlaması söz konusu olacaktır
(Demir, Çevik, & BeĢer, 2005: 255).
Bütçe açıklarının dıĢ borçlanmayla finanse edilmesi durumunda ise devlet
tahvili alabilmek için yerli paraya ihtiyaç duyan yabancı yatırımcıların milli
paraya olan talebindeki artıĢ yerli paranın değerini arttırarak ihracatın olumsuz
etkilenmesine ve ithalatın artmasına sebep olur. Bu koĢullar altında oluĢan
ödemeler dengesi açığı ise faiz oranlarının yükselmesine neden olacaktır.
1.1.5.3. Bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerine etkileri
Teorik olarak bütçe açıklarının makro ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri
David Ricardo tarafından tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ricardo, içinde yaĢanan
dönemdeki bütçe açıklarının gelecek yıllarda vatandaĢlar tarafından daha fazla
vergi ödenerek karĢılanabileceğini savunmuĢ ve bunun da yerel halk üzerinde
olumsuz etkiler bırakarak ekonominin bu geliĢimden olumsuz etkilenebileceği
görüĢünü ortaya atmıĢtır. Bu noktada kamu harcama kalemleri incelenmeye
baĢlanmıĢ, cari harcamaların, yatırım harcamalarının ve transfer harcamalarının
her birinin ekonomik büyüme üzerinde değiĢik sonuçlar bıraktığı ispatlanmıĢtır.
Özellikle kamu yatırımlarının ekonomide büyümeye yol açtığı kabul gören bir
gerçektir (Adak, 2010: 234).
Kamu kesimi tarafından geçekleĢtirilen gerekli altyapı yatırımları özel
yatırımları teĢvik ederek sağlık ve eğitim hizmetleri ile beĢeri sermayenin
niteliğini ve niceliğini arttırarak ekonomik yapı için gerekli yasal ve idari
kararların alınmasıyla iĢ gücü ve sermayenin etkinliğini arttırmakta ve ekonomik
büyümeyi hızlandırmaktadır (BarıĢık & Kesikoğlu, 2006: 64).
Ancak kamunun özel sektör tarafından daha verimli gerçekleĢtirilecek bazı
faaliyetleri üstlenmesi ve yapılan harcamaların finansmanında da yanlıĢ yöntemler
uygulayarak olumsuz sonuçlara neden olması kamu harcamaları ile büyüme
arasındaki bu iliĢkiyi olumsuz etkilemektedir. Ekonomideki payı zamanla artarak
26
kaynak dağılımında daha etkili olan kamunun ekonomik büyüme üzerindeki
etkisinin azalması hatta bu etkinin negatif olmasının üç nedeni vardır. Bunlar Ģöyle
sıralanabilir;
Kamu harcamalarının finansmanı için daha fazla vergi toplamak ve daha
fazla borçlanmak, özel sektörün verimliliğini ve risk alma cesaretini azaltmakta,
özel sektörün kullanacağı kaynakların kamu tarafından kullanımı maliyetleri
arttırarak özel sektörün dıĢlanmasına neden olmaktadır.
Kamu harcamaları baĢlangıçta ekonomik faydayı arttırıcı alanlarda
gerçekleĢirken zamanla yapılan harcamaların daha verimsiz alanlara yönelmesi
özel sektörün daha etkin olacağı mal ve hizmetleri üretmesi, hatta buradaki
faaliyetlerini daha da arttırması ekonomik büyümeyi geciktirmektedir.
Siyasi süreç piyasa sürecine göre daha az dinamik olduğundan dolayı
buradaki verimsizlikleri ve hataları gidermek, gerekli bilgi ve teknolojiyi üretmek
çok daha fazla zaman almaktadır. Zenginliğin ve büyümenin kaynağı olan bilgi
teknolojisinin sürekli geliĢtiği ve rekabetin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında
yaĢanan bu gecikmeler büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir. (ġimĢek, 2007:
39).
Sonuç olarak, bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi iki
farklı Ģekilde görülebilir. Birincisi, bütçe açıklarının reel faizleri yükseltmesi ve
bunun sonucunda özel yatırımları dıĢlayarak ekonomik büyümeyi yavaĢlatmasıdır.
Ġkinci etki ise yine yüksek reel faizlerin, kur sisteminin esnek ve sermaye
hareketlerinin serbest olduğu varsayımı altında sıcak para giriĢlerini arttırması ve
artan sıcak para giriĢinin de ulusal paranın aĢırı değerlenmesine neden olarak,
ithalatı arttırıp ihracatı azaltması sonucu ekonomik büyümeyi yavaĢlatmasıdır
(ġen, Keskin, ve SağbaĢ, 2007: 121).
1.1.5.4. Bütçe açıklarının yatırım ve tasarruflara etkisi
Bütçe açıklarıyla ilgili klasik görüĢ, bu açıkların ulusal tasarrufları ve
yatırımları azalttığı ve bir dıĢ ticaret açığının oluĢumuna katkıda bulunduğu
yönündedir. Bütçe açıklarını savunanlar da vardır. Barro‟ya göre¸ bütçe açıkları
ulusal tasarrufların düzeyi ile iliĢkisizdir. Çünkü özel tasarruflardaki artıĢların
bütçe açıklarını dengeleyerek etkisiz hale getireceğini ileri sürmektedir. Bütçe
açığını savunanların ikincisi Eisner (1994)‟tür. Eisner, ABD‟nin 1972-1991
27
dönemine iliĢkin verilerini kullanarak, reel bütçe açıklarının ulusal tasarrufları
artırdığını göstermiĢtir. Bütçe açıkları; daha fazla istihdamı, tüketimi ve yatırımları
uyararak ulusal tasarrufları artırabilmektedir (ġimĢek, 2005: 2-3)
Bir ülkedeki ulusal tasarrufların hesaplanabilmesi için kamu tasarruflarının
da hesaba katılması gerekir. Kamu harcamaları ulusal savunma hizmeti, sosyal
hizmetler, eğitim, bayındırlık, sağlık, güvenlik hizmeti gibi hizmetlere yönelik
olarak yapılmaktadır. Özel sektör tasarruflarının değiĢmediği varsayıldığında artan
kamu harcamaları ve kamu tasarruflarındaki düĢüĢ, ulusal tasarrufu da
düĢürecektir. Kamu tasarruflarında en önemli belirleyici faktör bütçe açıklarıdır.
Bütçe açıklarını azaltmak için hükümetin vergi gelirlerini attırmaya yönelik
politikaları durumunda özel tasarruflarda azalma meydana getirecektir (Sancak ve
Demirci, 2012: 174-175).
Bütçe açıklarının birçok etkisi vardır. Fakat bunların hepsi bir baĢlangıç
etkiyi, bütçe açıklarının ulusal tasarrufu azaltıcı etkisini takip eder. Ulusal tasarruf,
özel tasarruf (hane halkının vergi sonrası harcama yerine tasarruf ettiği miktar) ile
kamu tasarrufunun (kamunun harcama yerine tuttuğu vergi gelirleri) toplamına
eĢittir. Kamuda bütçe açığı oluĢtuğu zaman, kamu tasarrufu olumsuz etkilenir.
ġöyle ki ulusal tasarruflar özel tasarrufların altına iner. Bütçe açıklarının milli
tasarruf üzerindeki etkisi büyük ihtimalle birebirden azdır. ġöyle ki, kamu
tasarruflarındaki bir azalıĢ için, özel tasarrufta onu kısmen dengeleyecek bir artıĢ
olacaktır. Örnek olarak, vergi oranında bir birimlik azalma olsun, vergi oranındaki
bu azalma kamu tasarrufunda bir birimlik azalmaya neden olacaktır. Fakat bu aynı
zamanda da hane halkının vergi sonrası gelirinde bir birimlik artıĢa neden
olacaktır. Hane halkı bu beklenmedik parayı harcayabilir ve bir kısmını da tasarruf
edebilir. Bunun anlamı, ulusal tasarrufların kamu tasarrufundan daha az
azalacağıdır (Ball & Mankiw, 1995: 3).
Teorik olarak bütçe açıklarının borçlanma yöntemi ile finanse edilmesinin
yatırımları dıĢlayıcı etkiye sahip olduğu kabul edilmektedir (BarıĢık ve Kesikoğlu,
2006: 65). Özel kesim yatırımları üzerinde oluĢan dıĢlama etkisi kamu kesimi
yatırımlarının yapıldığı alanlara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu kesimi
yatırımları özel kesimin yatırım yaptığı alanlara değil de, yatırımlarını altyapı
alanlarına yönelterek özel kesime rakip olmadığı sürece kamu yatırımlarının özel
kesim yatırımlarını dıĢlama etkisinden söz edilemez (Gönül, 1998: 70).
28
1.1.5.5. Bütçe açıklarının istihdama etkisi
Ġstihdam, ülkedeki mevcut iĢgücünün ekonomik faaliyetler içerisinde sürekli
biçimde çalıĢtırılması olarak tanımlanabilir. Bir ekonomide ekonomik faaliyetlere
katılabilecek insan gücünün kullanılma, çalıĢma veya çalıĢtırma derecesi istihdamı
gösterir. Diğer bir deyiĢle istihdam; üretime yönelen emek faktörünü ifade
etmektedir. Bir ülkenin istihdam seviyesi, o ülkenin kalkınmıĢlık seviyesi, nüfusu,
doğal kaynakları, teknolojik yenilikleri, eğitim ve ekonomik Ģartlarına bağlı olarak
değiĢebilmektedir. Eğer bir ekonomide üretim faktörlerinin tamamı çalıĢıyor ve
üretime katılıyorsa bu ekonomide tam istihdam durumu söz konusudur. Tam
istihdamın sağlandığı bir ekonomide mevcut çalıĢma koĢullarında ve cari ücret
düzeyinde çalıĢmak isteyen tüm iĢ gücü iĢ bulabilir demektir. Ayrıca tam
istihdamda ülkenin mevcut sermaye malları stoku ve doğal kaynaklar faktörü de
tamamen üretime katılmıĢ durumdadır (YahĢi, 2007: 21-22).
Devletler kamu harcamaları yoluyla yatırımları arttırarak ve yeni iĢ
olanakları sağlayarak ekonomideki istihdam seviyesinde belirleyici faktörlerden
biri olarak rol alırlar. Kamunun istihdam seviyesini artırabilme gücü gibi
istihdama olumsuz etkisi de olabilmektedir. Kamunun istihdamı arttırmak
amacıyla yapacağı harcamaların kaynağını merkez bankasından ya da dıĢ
borçlanmayla sağlaması sonucunda oluĢacak enflasyon seviyesi ekonomideki
birçok veriyi olumsuz etkilediği gibi istihdama da etkide bulunarak iĢsizliğe sebep
olabilmektedir. Ekonomide istihdam yaratmak amacıyla sürekli olarak kamu
harcamaları yapmak ve borçlanmayla açık bütçe yoluna baĢvurulması oluĢacak
enflasyonla birlikte daha da kötü sonuçlara sebep olabilmektedir.
1.1.5.6. Bütçe açıklarının ödemeler dengesi üzerine etkileri
Bütçe açıkları ile ödemeler dengesi iliĢkisi açıkların borçlanma yoluyla
finanse edilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Bütçe açıkların dıĢ borçlanma ile
finanse edilmesi durumunda bu etki direk olarak görülmekte, iç borçlanmayla
finanse edilmesi durumunda ise bütçe açıkları ödemeler dengesini dolaylı olarak
etkilemektedir.
Hükümetin bütçe açıklarının finansmanında borçlanmaya baĢvurması faiz
oranlarını yükseltmektedir. Yüksek faiz oranları özel yatırım harcamalarının
dıĢlama etkisi ve yabancılar için yurtiçi finansal yatırımların çekici hale gelmesi
29
Ģeklinde iki etkiye sahiptir (BarıĢık ve Kesikoğlu, 2006: 63). Bunun sonucunda
yerli paraya olan talep ve ülkeye giren döviz miktarındaki artıĢla, milli paranın
değeri yükselecektir. Ülke parasının değerinin yükselmesi, ihracatı olumsuz
etkileyecek ve ithalatın artmasına sebep olacaktır. Bu geliĢim ödemeler
bilançosunu olumsuz etkileyecek ve ödemeler dengesinde açığına yol açacaktır
(ġimĢek, 2007: 35).
Klasik ve Neoklasik yaklaĢıma göre bütçe açıkları net ihracatı
dıĢlayacağından dolayı ödemeler dengesinde açığa neden olmaktadır. Keynesyen
iktisadi görüĢe göre para talebindeki artıĢla artan faiz oranlarının dıĢlama etkisiyle
ödemeler dengesindeki açık artacaktır. Ricardo yaklaĢımına göre bütçe açıklarının
borçlanmayla finanse edilmesi durumunda bu bireylerin yaĢamları boyunca
ödeyecekleri verginin yeniden dağılımı olarak düĢünülecek ve bireyler ilerde daha
fazla vergi ödeyeceklerini düĢünerek tasarruflarını arttıracaktır. Tasarrufların
artması ile faiz oranları artmayacak ve yatırımlar dıĢlanmamıĢ olacaktır. Kapalı
ekonomilerde bu durum geçerli iken açık ekonomilerde tasarrufların yeterince
artmasından dolayı dıĢ borçlanmaya gidilmeyecek ve bütçe açıkları ödemeler
dengesinde açığa neden olmayacaktır (Kalyoncu, 2005: 24).
1.1.6. Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği
Bütçe politikalarının sürdürülebilirliğini ölçmek amacıyla kullanılan
yaklaĢımlar üç baĢlık altında toplanabilir. Bunlar; muhasebe yaklaĢımı,
sürdürülebilirlik göstergeleri ve dönemler arası borçlanma kısıtı yaklaĢımları
olarak sıralanabilir. Son yıllarda sürdürülebilirlik ile ilgili çalıĢmalarda dönemler
arası yaklaĢım diğer yaklaĢımlara göre daha fazla yer tutmaktadır (GöktaĢ, 2008:
47).
Muhasebe yaklaĢımında, önceki maliye politikalarıyla mali yeterlilik
Ģartlarının sağlanıp sağlanmadığı test edilmektedir. Ayrıca geleceğe iliĢkin
politikalar ortaya konulmaya çalıĢılmaktadır. Muhasebe yaklaĢımı bütçe denkliği
için kamu kesiminin hali hazırdaki varlık ve yükümlülükleri ile gelecekteki varlık
ve yükümlülüklerinin bugünkü toplam değerlerinin birbirine eĢit olması ya da
varlıklarının yükümlülüklerinden fazla olması noktasından hareket etmektedir
(Kaya, 2003: 50).
30
Muhasebe yaklaĢımı ekonomide yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin
GSYĠH‟daki büyüme oranı kadar artacağı ve Borç/GSYĠH oranının sabit kalacağı
varsayımıyla finanse edilebilir bütçe açığı miktarını belirlemeye çalıĢmaktadır.
Fakat bu analizde borç verenlerin hangi borç stratejisinin sürdürülebilir olduğunu
belirleme konusundaki rolü belirgin değildir (Kalyoncu, 2005: 36). Muhasebe
yaklaĢımı kullanılarak yapılan çalıĢmalarda, maliye politikasının Kamu
Sektörünün Net Değeri/GSYĠH oranını veya Borç Stoku/GSYĠH oranını sabit
tutup tutmadığı test edilmektedir. Ancak uygulamada genellikle kamu sektörünün
net değerinin hesaplanmasının zorluğundan dolayı, Borç Stoku/GSYĠH oranı
kullanılmaktadır (Kaya, 2003: 50).
Sürdürülebilirlik göstergeleri yaklaĢımı ise bütçe politikalarındaki
büyüklüğün tutarsızlığını hesaplamak ve baz yılın Borç/GSYĠH oranının
stabilizasyonunu sağlama amacına ulaĢmakta gerekli olan bütçe politikalarının
boyutunu ölçmekte kullanılmaktadır (Kalyoncu, 2005: 36).
Dönemler arası bütçe kısıtı yaklaĢımında ise kamunun mevcut borç
stokunun uzun dönemdeki gelir fazlaları ile karĢılanıp karĢılanamayacağı durumu
incelenmektedir. Uzun dönemdeki faiz dıĢı fazlalarının bugünkü değeri, borç
stokunun değerine eĢit veya fazla olması halinde, kamu açık ve borçlarının
sürdürülebilirdir. Yani kamunun dönemler arası bütçe kısıtının sağlanması,
kamunun uzun vadede borçlarını ödeyebileceğinin bir göstergesidir. BaĢka bir
ifade ile dönemler arası borçlanma kısıtı yaklaĢımına göre, devletler de bireyler
gibi borçlanırken bir takım kısıtlarla karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Devletin,
borçlarını yeniden borçlanmayla ödeyemeyeceği bilinmektedir ve uzun dönemde
devletin borçlarını geri ödeyebilmesi faiz dıĢı fazlanın değerine bağlı olmaktadır.
Eğer faiz dıĢı fazlanın bugünkü değeri bütçe açığının değerine eĢit durumda ise
veya bu değerden fazla olursa bütçe açığının sürdürülebilir olduğu sonucuna
ulaĢılmaktadır (Aslan, 2009: 229).
1.2. Cari ĠĢlemler Dengesi
Bir ülkenin dıĢ dünya ile ekonomik iliĢkileri ödemeler dengesi adı verilen
bilançoda gösterilmektedir. Ödemeler dengesi bilançosu, ülkenin mal, hizmet ve
sermaye akımları gibi iĢlemler aracılığıyla sağladığı gelirin dıĢarıya yapılan
ödemelere eĢit olup olmadığını gösteren bilançodur. Ayrıca ülkenin ödeme
gücündeki iyileĢme ya da bozulmaları da yansıtmaktadır. Bu nedenle çoğu kez o
31
ülkenin uluslararası alandaki ekonomik ve mali itibarının bir göstergesi olarak
değerlendirilir. Ödemeler dengesi bilançosu dört ana bölümden oluĢmaktadır.
Bunlar cari iĢlemler dengesi, sermaye hareketleri dengesi, rezerv hareketleri ve net
hata ve noksan hesap kalemleridir. Cari denge olarak da tanımlanan cari iĢlemler
dengesi, ödemeler dengesi bilançosunun en önemli ana hesaplarındandır. Cari
iĢlemler dengesini dıĢ ticaret (ihracat-ithalat dengesi), hizmetler (hizmet alımlarıhizmet satımları), ve cari transferler (karĢılıksız olarak elde edilen dıĢ gelirlerkarĢılıksız olarak yapılan dıĢ giderler) dengelerinin toplamı oluĢturmaktadır
(ġahin, 2011:48-49). Ödemeler dengesinin cari iĢlemler hesabı yurtiçi yerleĢiklerin
mal ve hizmet piyasasında yabancılarla yaptığı tüm iĢlemleri yansıtmaktadır
(Karabulut & DanıĢoğlı, 2006: 48).
Cari iĢlemler hesabı altında ülkenin mal ve hizmet ticareti ile transfer
ödemeleri kaydedilir. Bu durumda, cari iĢlemler hesabının pozitif olması
durumunda cari denge fazlası, aksi durumda ise cari denge açığı meydana
çıkmaktadır. BaĢka bir ifade ile mal ve hizmet ticareti ile net transferlerden elde
edilen gelirlerin bu hesaptaki ödemeleri karĢılayamaması durumunda cari açık
ortaya çıkmaktadır (Peker & Hotunoğlu, 2009: 222).
Görünür ticaret olarak da adlandırılan mal ticareti dengesi bir ülkenin
yurtdıĢına ihraç ettiği mallardan elde ettiği gelirler ile yurtdıĢından ithal ettiği
mallara yapmıĢ olduğu ödemeler arasındaki farktır.
Mal Ticareti Dengesi = Mal Ġhracat Gelirleri – Mal Ġthalat Giderleri
Görünmez ticaret olarak da adlandırılan hizmet ticareti, hizmet ihraç ve
ithaline iliĢkin gelir ve giderlerin kaydedildiği ana hesaptır. Hizmet ticareti;
ulaĢtırma, turizm, haberleĢme hizmetleri, kiĢisel, kültürel hizmetler gibi
kalemlerden oluĢmaktadır. Bunların yabancılara sunulması durumunda gelir elde
edilir, yabancılardan sağlanması durumunda ise gider olur (Eğilmez, 2012: 29).
Cari transferler karĢılığında hiçbir ödemede bulunmak gerekmediği için bu
tür iĢlemlere tek yanlı ya da karĢılıksız transferler de denilmektedir. Bu transferler
bağıĢta bulunanların kiĢiliğine göre resmi ya da özel nitelikte olabilirler
(Seyidoğlu, 2003: 403). Hükümet hibeleri ve yurtdıĢında çalıĢan iĢçilerin döviz
transferleri bu transferlere örnek gösterilebilir.
32
Sonuç olarak cari iĢlemler dengesi, ülkenin belirli bir dönemde yabancı
ülkelere karĢı olan yükümlülüklerinin değerindeki değiĢim olarak açıklanabilir.
Cari iĢlemler dengesi fazla veriyorsa ekonomi bir bütün olarak borç verebilir
durumdadır. Eğer cari iĢlemler dengesinde açık ortaya çıkmıĢsa ekonomi borç
almak zorundadır (Susam, 2004: 35).
1.2.1. Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri
Cari iĢlemler dengesi ekonomide mal ve hizmet ticareti ile transfer
ödemeleri toplamından oluĢmaktadır. Bu dengede açık oluĢması durumunda cari
açık kavramı ortaya çıkmaktadır. Ekonomilerin yapısına göre cari açığın nedenleri
farklılık gösterebilmektedir. Ekonomilerde cari açık oluĢmasının nedenleri aĢağıda
açıklanmaktadır.
1.2.1.1. Yurtiçi yatırımların artması
Yurtiçi yatırımlarda bazı dönemlerde olağan üstü artıĢlar görülebilmektedir.
Bu artıĢlar yeni bir doğal kaynak bulunması(petrol, maden gibi), yeni ürün
geliĢtirme ve üretime elveriĢli teknolojilerin geliĢtirilmesi, ticaret ve sermaye
serbestleĢmesi, yapısal ekonomik reformlar gibi çeĢitli nedenlerle olabilir (Roubini
ve Backus, 1998).
Yurtiçi yatırımların artması aslında hem genel hem de özel ekonomi cari
açık açısından olumlu bir durumdur. Ancak yurtiçi yatırımlardaki artıĢın pozitif
sonuçlar verebilmesi için yapılan yatırımların kaynağına da dikkat edilmesi
gerekir. Yurtiçi yatırımlardaki artıĢ beraberinde yurtiçi tasarrufların azalması
durumunu da getirmektedir. Yurtiçi tasarruflardaki artıĢla beraber yeni yapılacak
yatırımlar için dıĢ tasarruflara yani borçlanmaya baĢvurulur. Yatırımların
tasarrufları aĢan kısmını ekonomiler borçlanma yoluyla dıĢ kaynaklardan
sağlamaya çalıĢırlar. Ġç tasarrufların yetersizliği nedeniyle borçlanılması
ekonomiler açısından bir yük oluĢtururlar. Ayrıca bu borç yükü beraberinde faiz
yükünü de getirir. Borçlanmayla yatırımlara gelir sağlanması sonucu cari açık
oluĢur ya da var olan cari açık daha da artar.
Cari açık, toplam tasarruf ile toplam yatırım arasındaki açıktan
kaynaklanmaktadır. Yatırımlarla tasarruflar arasında ortaya çıkan ve tasarruf açığı
olarak bilinen bu olgu cari açığa eĢittir. Toplam yurt içi harcamaların, toplam yurt
33
içi tasarruflardan büyük olması, dıĢ tasarruf kullanımına neden olmakta, bu da cari
açığa neden olmaktadır (EĢiyok, 2012: 64)
DıĢ tasarrufların uzun dönemde verimli olabilecek alanlarda kullanılması
ekonomilerin kalkınması ve rekabet gücü kazanmaları açısından önemlidir.
Borçlanmayla sağlanan dıĢ tasarruf gelirinin ihraç edilebilecek malların üretiminde
kullanılması gerekir. DıĢ tasarruf gelirlerinin uluslararası piyasalarda satılabilecek
mallara yönelik olarak kullanılması sonucu ihracat geliri elde edilebilir. Böylece
cari açığın sürdürülebilirliği sağlanmıĢ olur.
1.2.1.2. Yurtiçi tasarrufların azalması
Yurtiçi tasarruflardaki azalma da yurtiçi yatırımlardaki ani ve yüksek oranlı
artıĢlar gibi cari denge üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yurtiçi yatırımların
azalmasında olduğu gibi yurtiçi tasarrufların azalması da ekonomileri dıĢ
kaynaklar bulma yoluna itecektir. Yurtiçi tasarrufla özel tasarruflar ve kamu
kesimi tasarruflarının toplamında oluĢmaktadır. Özel tasarruflar gelirin
tüketilmeyen kısmını temsil etmektedir ve bu nedenle enflasyon oranıyla doğrudan
bağlantılıdır. Yüksek oranlı enflasyonlar özel tasarruf birikimini olumsuz
etkilerler. Ayrıca yüksek oranlı vergiler de özel tasarruflar üzerinde enflasyonla
aynı etkiyi göstermektedir. Yüksek oranlı vergiler de gelirin tüketilmeyen kısmını
azaltmakta ve tasarruf oluĢumuna olumsuz etki etmektedir. Kamu kesimi
tasarrufları ise kamunun en önemli gelir kaynağı olan vergi gelirleri ile kamu
harcamaları arasındaki farktan etkilenmektedir. Ayrıca ülkelerin kalkınmıĢlık
seviyeleri ve nüfus yapıları gibi özellikleri de ulusal tasarruf birikimini etkileyen
faktörlerdir (Yılmaz ve YaraĢır, 2009: 99).
Cari açık, tasarruf iliĢkisini Keynesyen gelir-harcama denklemini kullanarak
yazarsak:
Y=C+I+G+NX
EĢitlik harcama yöntemine göre GSYĠH‟yı (Y) bize verir. EĢitlikte C, özel
kesim tüketim harcamalarını, I, özel kesim yatırım harcamalarını, G, kamu
harcamalarını, NX ise ihracat (X) ile ithalat (M) arasındaki farkı yani net ihracatı
ifade etmektedir.
34
Yukarıdaki denklemde her iki taraftan da C+I+G çıkartılırsa yeni
denklemde;
Y-C-I-G= NX elde edilir.
GSYĠH‟dan harcamalar çıkartıldığı zaman geriye tasarruflar kalmıĢ olur.
Y-C-G=S
Bunu da denklemde yerine yazdığımız zaman:
S-I=NX
Denklemini elde etmiĢ oluruz. Bu denkleme göre bir ülkenin iç ekonomik
dengesinin verdiği açık miktarı dıĢ ekonomik dengenin de o miktarda açık
vermesine neden olur ve dıĢ kaynak ihtiyacını ortaya çıkartır (Yılmaz ve YaraĢır,
2009:99)Bu son denkleme göre ekonomideki yatırım tasarruf farkı cari dengenin
belirleyici unsurudur. Eğer ekonomideki yatırımlar (I) ve tasarruflar(S) denk
olursa cari denge sağlanmıĢ olur. Ancak yatırımların tasarruflardan fazla olması
cari açık, tasarrufların yatırımlardan fazla olması durumunda ise cari fazla
gerçekleĢir (Eğilmez, 2013) (EĢiyok, 2012) (Çolak ve Öztürkler, 2012).
1.2.1.3. DıĢ ticaret açığı
DıĢ ticaret açığı bir ülke ekonomisinde bir yıllık dönemde ülke içinden
uluslararası piyasaya satılan yani ihraç edilen mal miktarı ile uluslararası
piyasadan iç piyasaya giren yani ithal edilen mal miktarı arasındaki ithalat yönlü
farktır. DıĢ ticaret açığının oluĢması ekonomilerin yapısına bağlı olarak birçok
nedenle gerçekleĢebilir.
Ulusal ekonomide uygulanan harcama geniĢletici politikalar ithal mallarına
olan iç talebin artmasına sebep olur. Böylece dıĢ ödeme açıkları oluĢur ya da
mevcut açıklar daha da büyür. Ayrıca ekonomide fiyatlar yükselirken merkez
bankası müdahaleleri ile kurların yeterince yükselmesine izin verilmemesi, ulusal
paranın aĢırı değerlenmesine neden olur. Ulusal paranın aĢırı değerlenmesi de
yabancı paralar açısından ihracat mallarını pahalılaĢtıracağından ihracatı azaltıcı,
ulusal para açısından da yabancı malları göreceli ol arak ucuzlatacağından ithal
mallara olan talebin artmasına neden olur (Seyidoğlu, 2003: 418).
35
Ülkelerin kalkınma hızı da dıĢ ticaret dengesini etkiler. Az geliĢmiĢ ülkeler
genellikle yeterli kalkınma hızına eriĢebilmek için makine, donatım ve ara malı
ithal etmek zorundadırlar. Bu ülkelerin döviz girdileri ise ihtiyaçlarına oranla
sınırlıdır. Dolayısıyla kalkınma hızının yükseltilebilmesi dıĢ ödeme açıklarının ve
dıĢ borçların büyümesine neden olabilir (Seyidoğlu, 2003: 418).
Ekonomik verimlilikteki değiĢimde dıĢ ticaret açığının oluĢumunda önemli
bir etkendir. Teknolojideki gerilik ve ekonomi yönetimindeki becerisizliklerde
uluslararası rekabeti güçleĢtirerek ihracat gelirlerinin düĢmesine yol açan
nedenlerdir. Teknolojik geliĢme hızı yüksek ve üretim yönetiminde çağdaĢ
yöntemleri uygulayan ülkeler ise dıĢ rekabet güçlerini yükseltir ve dıĢ denge
durumlarını olumlu yöne çevirirler (Seyidoğlu, 2003: 418).
Enerji ve hammaddeler yönünden de dıĢa bağımlı olunması bu ülkeler
açısından dıĢ ticaret açığı oluĢumunda bir etkendir. Bu ülkeler kendi kontrolleri
dıĢında dünya hammadde fiyatlarında oluĢabilecek artıĢlardan olumsuz
etkilenirler. Dünya Enerji Buhranı sırasında petrol ithalatçısı durumdaki az
geliĢmiĢ ülkelerde ortaya çıkan büyük dıĢ açık ve dıĢ borç sorunları bunun açık bir
örneğidir (Seyidoğlu, 2003: 418).
Halkın tercihindeki kaymalar da dıĢ ticaret dengesini etkiler. Halkın
tercihleri yabancı mallardan yana olursa dıĢ denge de bundan olumsuz yönde
etkilenir (Seyidoğlu, 2003: 418).
1.2.1.4. DıĢ borç stokunda artıĢ
Borç kelimesi anlam olarak ödünç alınan herhangi bir Ģeyin karĢılığında
yerine getirilmesi gereken yükümlülüktür. Borçlanma ise belirli bir süre sonunda
geri ödenmek üzere para ya da benzeri değerli eĢyaların ödünç olarak alınmasını
ifade etmektedir. DıĢ borçlanma kavramı ise ülke içindeki yerleĢik kuruluĢ ve
kiĢilerin ülke dıĢındaki yerleĢik kuruluĢ ve kiĢilerden kredi sağlamasıdır. DıĢ
borçlanma, genel olarak, yurt içi tasarrufların ekonomik büyüme ve kalkınmayı
arzu edilen seviyeye ulaĢtıracak yatırımların finansmanında yetersiz olmasından
kaynaklanmaktadır. Tasarruf ve buna bağlı olarak yatırım yetersizliği bütün
ekonomi için olabileceği gibi sadece özel sektörde ya da kamu sektöründe
gerçekleĢebilmektedir. Yani dıĢ borçlanma sermaye piyasalarının serbestliğine
36
bağlı olarak hem kamu hem de özel sektör tarafından yapılabilmektedir (Çevik &
Cural, 2013: 116-120)
Bir ekonomi açısından dıĢ borcun özellikle de kısa vadeli borcun milli gelire
oranı o ülkeye borç veren uluslararası finans kesimlerince dikkat edilen
göstergelerden biridir. Bu iki oranın da yüksek olması, yani dıĢ borcu yüksek olan
ülkelerin uluslararası piyasalardan borç alırken ödemek zorunda kalacağı risk
primini artırmaktadır. Diğer bir deyiĢle, yabancı yatırımcıların yeni borç verirken
o ülkeden daha yüksek faiz oranı talep etmeleri sonucuna neden olmaktadır
(Erkılıç, 2006: 9).
DıĢ Borç Stoku / GSMH: Bu oran genellikle bir ülkenin kredibilitesinin
ölçülmesinde kullanılmakta olan genel bir kriterdir ve dıĢ borç stokunun
GSMH‟dan daha hızlı büyümesi, bu oranın yükselmesine neden olur. Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonu kriterlerine göre dıĢ borcun GSMH içindeki
payı %30-50 arasında ise orta düzeyde %50‟yi aĢmıĢsa ülke dıĢ borçlanmanın
sınırına gelmiĢ demektir. Bu sınır aĢıldığında ülke ekonomisi zorlanmaya baĢladığı
için dıĢ borca baĢvurma konusunda ekonomi yönetiminin çok ihtiyatlı davranması
gerekir (OpuĢ, 2002: 188-189). (Erdem, 2012: 64).
DıĢ borç stokundaki artıĢın cari denge üzerindeki olumsuz etkisi borç
miktarındaki artıĢın ekonomi üzerindeki oluĢturmuĢ olduğu yükten daha çok dıĢ
borcu yüksek olan ülke ekonomilerine uluslararası piyasada azalan güvenle
bağlantılıdır. Uluslararası piyasada güven miktarı düĢen ekonomiler yeni borçlar
almakta güçlük çekerler ve artık daha yüksek oranlı faizlerle borçlanmak zorunda
kalırlar. Bu da cari denge üzerinde olumsuz bir etki yaratarak ülke ekonomisinin
cari açık vermesine neden olur.
1.2.1.5. Ekonomik büyüme
Ekonomik büyüme bir ekonomide belirli bir dönemde (genellikle bir yılda)
üretim kapasitesindeki artıĢa bağlı olarak mal ve hizmet üretiminde ve milli
gelirde meydana gelen artıĢtır. Ekonominin büyüme oranı, reel GSYĠH‟nın artıĢ
oranıdır. Bir ekonominin büyüdüğüne ya da küçüldüğüne makroekonomik
muhasebe sistemlerinin temel kategorisi olan gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYĠH)
reel değiĢimleri izlenerek karar verilir. Belirli bir dönem içinde reel GSYĠH
artmıĢsa, ekonomik büyüme gerçekleĢmiĢ demektir (Ok, 2008: 3).
37
Ġktisadi büyüme, cari iĢlem açıklarının oluĢumuna ya da mevcut açıkların
artmasına yol açan en önemli faktörlerden biridir. Cari açıklar, yatırımlarda
meydana gelen artıĢ veya tasarruf oranlarındaki azalıĢlara bağlı olarak ortaya
çıktığından dolayı, büyüme oranlarında meydana gelen artıĢlar sonucunda yatırım
kapasitesi, beklenen kar düzeyinin artmasına bağlı olarak artacaktır. Kar
oranlarının gelecekte artacağı beklentisi ise, tasarrufların azalmasına neden
olacaktır. Dolayısıyla, hızlı ekonomik büyüme, cari açıklar üzerinde artırıcı bir rol
oynayacaktır. Aksi durumda, iktisadi faaliyetlerin yavaĢladığı dönemlerde
yatırımların ve tasarrufların karĢıt yönlerde hareket etmelerine bağlı olarak
ekonominin büyüme hızındaki yavaĢlama ile birlikte cari açıklarda otomatik
olarak azalma eğilimine girecektir (Yılmaz ve Akıncı, 2011: 365).
Her ülkenin kalkınması için gerekli sermaye birikimini kendi tasarruflarıyla
gerçekleĢtirmesi mümkün değildir. GeliĢmekte olan ülkelerin ekonomik
büyümelerinin önünde milli gelir düzeylerinin düĢüklüğü nedeniyle yaĢadıkları
yurtiçi tasarruf yetersizliği ile zorunlu sermaye mallarının ithali için gerekli
ödemeler açısından karĢılaĢtıkları dıĢ ticaret açığı, engel oluĢturur. GeliĢmekte
olan ülkelerin kalkınma yıllarını araĢtıran Nurkse (1964)‟ün deyimiyle bir “kısır
döngü” içindeki bu gibi ülkeler, milli gelirlerindeki düĢük seviye nedeniyle
tasarruflarını arttıramaz. Bu durum yatırımların önünü kapanmasına neden olur.
Yatırımların artmadığı ekonomik ortamlarda da verimlilik ve refah artıĢı ile
istihdam olanakları yaratılamadığından sonuçta milli gelir artıĢı sağlanmaz. Bu
çerçevede Nurkse “bir ülke fakir olduğu için fakirdir” sonucuna varmakta ve bu
kısır döngüden çıkıĢ yolunun dıĢ kaynak olduğunu belirtmektedir (Bayrak, 2013:
61). Özellikle Türkiye gibi ihracatını büyük oranda ithal ettiği sermaye mallarıyla
gerçekleĢtiren ülkeler bu kısır döngüye kapılmıĢ durumdadırlar. Bu ülkelerde
ekonomik büyümenin gerçekleĢtirilmesi için yapılan ihracatla birlikte ithalatta da
bir artıĢ görülmesi sebebiyle cari denge olumsuz etkilenmektedir. Büyüme
oranlarında bir artıĢ görüldükçe bu artıĢ cari açığa da yansımaktadır.
1.2.1.6. Sermaye hareketleri
Günümüzde dünya ekonomisinin en önemli olgularından biri olan faiz-kur
arbitrajına dayanarak en yüksek reel getiriyi elde etmek amacıyla bir ülkeden
diğerine kolaylıkla kayabilen türdeki sermaye hareketleri esas olarak 1970‟li
yıllarda Bretton Woods Sistemi‟nin yıkılmasından sonra ortaya çıkmıĢtır (Ġnsel &
Sungur, 2003: 2).
38
Ödemeler dengesinde sermaye giriĢleri net ve gayri safi bazda
tanımlanmaktadır. Gayri safi sermaye giriĢleri yurt içinde doğrudan yatırım,
portföy hesabı yükümlülükleri ve diğer yatırım yükümlülükleri toplamı olarak
tanımlanmaktadır. Net sermaye giriĢleri ise yabancı sermaye yatırımları, portföy
yatırımları ve diğer yatırımlar toplamı diğer bir ifade ile ilgili değiĢkenlerin
yükümlülükleri eksi varlıklarının toplamı olarak tanımlanmaktadır (Togan &
Berument, 2011: 9).
Sermaye giriĢlerinin ekonomilere en önemli katkıları, firmaların finansman
ihtiyacını karĢılaması, kredi eriĢimini kolaylaĢtırarak tüketim harcamalarını
hızlandırması ve ülkede döviz arzını arttırarak yerli paranın değerlenmesine neden
olmasıdır. Sermaye giriĢlerinin gerçekleĢtiği dönemlerde finansman ihtiyacını
yurtdıĢından karĢılayabilen üreticiler böylelikle bir taraftan ara mal ve yatırım
mallarını kolaylıkla ithal edebilmekte, üretimlerini arttırabilmekte diğer taraftan da
yeni yatırımlarını gerçekleĢtirebilme imkânı bulabilmektedirler. Ayrıca kredi
imkânlarının artması sonucunda tüketim harcamaları hızlanabilmektedir. Diğer
taraftan döviz arzının artması durumunda yerli para değer kazanmakta, yerli
paranın değer kazanması da ithalatın maliyetini üreticiler ve tüketiciler için
azaltmaktadır. Yerli paranın yükselmesi sonucunda tüketiciler yurt dıĢından
kaliteli malları göreceli olarak daha ucuza alabilmektedirler. Sermaye giriĢleri
sürdüğü sürece ekonomideki nerdeyse tüm birimler durumdan memnun
gözükmektedirler. Ancak sermaye giriĢleri sırasında hayatından memnun olan
kesimler sermayenin ani çıkıĢlarında zorluklarla karĢılaĢabilmektedirler. Bu
durumda finansman ihtiyacını yurt dıĢından karĢılamaya alıĢmıĢ olan üreticiler ara
mal ve yatırım mallarının ithalatında zorlamaya baĢlamakta, ara mal ithalatının
gerçekleĢememesi durumunda da birçok üretim dalında üretim durma noktasına
gelmektedir. Ayrıca dıĢ borcu olan üreticiler ani sermaye çıkıĢlarında yerli paranın
değer kaybetmesiyle dıĢ borçlarını, özellikle de dıĢ borcun anapara ve faiz
ödemelerini yapmakta zorlanabilmektedirler (Togan ve Berument, 2011: 10). Bu
durumda da cari denge olumsuz etkilenmekte ve cari açık artmaktadır.
1.2.2. Cari ĠĢlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar
Ekonomiler açısından önemli bir makroekonomik gösterge olan cari
iĢlemler dengesiyle ilgili iktisat literatüründe farklı görüĢler mevcuttur. Bu
görüĢler aĢağıda açıklanmaktadır.
39
1.2.2.1. Klasik yaklaĢım
Klasikler ödemeler dengesinin fiyat mekanizmasıyla sağlanacağını
savunmaktadırlar ve klasiklere göre geçerli para sistemi altın standardıdır.
Ekonomideki dengesizlikler, altın ve döviz hareketlerinin, ithal ve ihraç mal ve
hizmetlerinin fiyatlarını etkileyerek dengeye gelir. Örneğin ödemeler dengesi açık
veriyorsa, ülke bu açığı kapatabilmek için altın ihraç etmelidir; o halde miktar
teorisi (M.V=P.T) çerçevesinde ekonomideki para arzı (M) azalacak ve dolayısıyla
fiyatlar genel seviyesi (P) düĢme görülecektir. Azalan para arzı ise ödünç
verilebilir fonlar piyasasında faiz oranının yükselmesine neden olacaktır. Faiz
oranlarındaki yükselme ve gelen altın giriĢi ile de döviz kuru düĢecek ve bu
nedenle ihracat azalıp ithalat artacaktır. Böylelikle dıĢ denge otomatik olarak
sağlanmıĢ olacaktır (DanıĢman, 2009: 12).
1.2.2.2. Esneklikler yaklaĢımı
Esneklikler yaklaĢımı Bickerdike (1920), Robinson (1947) ve Metzler
(1948) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu yaklaĢım döviz kurunda meydana gelen
değiĢimin bir ekonomideki ticaret dengesini nasıl değiĢtirebileceği üzerinde
yoğunlaĢmaktadır. Yazarlar, döviz kurundaki değer kaybının Marshall-Lerner
koĢulunun geçerli olması durumunda iyileĢebileceğini göstermiĢlerdir. MarshallLerner koĢuluna göre ithal mallarının yurtiçi talep esnekliklerinin ve ihraç
mallarının yurtdıĢı talep esnekliklerinin mutlak değer olarak toplamının biri aĢması
durumunda, kurdaki değer kaybı, uzun dönemde ticaret dengesini iyileĢtirmektedir
(AltıntaĢ ve Çetin, 2008:33). Bu yaklaĢıma göre ayrıca dıĢ ticarette gümrük tarifesi
ve benzeri kısıtlamaların olmadığı, uluslararası piyasalarda tam ikame
olanaklarının geçerli olduğu ve devalüasyon sonrasında yurtiçi fiyatların sabit
tutulduğu varsayılmıĢtır (BektaĢ, 2007: 8).
Cari iĢlemlere esneklikler yaklaĢımı olarak adlandırılan bu görüĢ, arz ve
talebin durağan fiyat esnekliklerinin uluslararası ticaret akımlarını belirlediğini
ileri sürmektedir (Tiryaki, 2002: 3).
Olası bir devalüasyon durumunda, yurtdıĢı yerleĢiklerin ihraç mallarına olan
talebinde bir artıĢ, yurtiçi yerleĢiklerin ise ithal mallara olan talebinde azalma
gerçekleĢmesi nedeniyle dıĢ ticaret dengesinin iyileĢmesi beklenir (Erkılıç, 2006:
16)
40
Esneklikler yaklaĢımının cari dengenin belirleyicilerini açıklamadaki bazı
yetersizlikleri Ģu Ģekilde sıralanabilir. Ġlk olarak, yaklaĢım kısmi olup, ödemeler
dengesinin tamamını değil sadece bir kısmını kapsamaktadır. Ġkinci olarak ise,
esneklikler yaklaĢımı ana tema olarak her ne kadar devalüasyonun cari denge
üzerindeki etkisini analiz etse de reel döviz kuru tanımında ticarete konu olmayan
malların rolüne iliĢkin açık bir bilgiye yer verilmemektedir (Erkılıç, 2006: 17).
1.2.2.3. Toplam harcama- gelir yaklaĢımı
Toplam harcama-gelir yaklaĢımının temeli ülke ekonomisi ile hane halkları
davranıĢları arasındaki benzerliktir. Ülkeler de, aynen hane halklarında olduğu gibi
mal ve hizmetler için yaptığı ödemeler ve ayrıca yapmıĢ olduğu transfer
harcamaları gelirlerini aĢınca açıkla karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Bu durum ülke
ölçeğinde kendisini cari açık olarak göstermektedir. Gelirinden fazla harcama
yapan hane halklarının borçlanma yoluyla veya sahip oldukları varlıkları satarak
açıklarını kapatmak zorunda oldukları durum gibi ülkelerde açıklarını yurtdıĢından
borçlanarak ya da rezervlerini eriterek kapatmak zorunda kalırlar. Bu açıdan ele
alındığında cari açık kavramı yabancılara varlıkların satılması ve dıĢ borç alındığı
anlamına geldiğine, ülkenin dünyanın geri kalan kısmına net anlamda borçlu
olduğunu ifade eder (Telatar, 2011: 24).
Esneklikler yaklaĢımı bir ülke yerel parasının olası bir devalüasyon
politikası sonucu değerinde göreceli olarak oluĢan azalmanın ihracat ve ithalat
üzerindeki etkisini incelerken, toplam harcama yaklaĢımı aynı politikanın gelir
etkisini içermektedir. Genel itibariyle, devalüasyonun harcama değiĢtirici ve
harcama kısıcı yönde iki farklı etkisi beklenmektedir. Her iki etkinin de dıĢ ticaret
dengesi üzerinde iyileĢtirici yönü vardır (Erkılıç, 2006: 19).
Ödemeler bilançosu denkleĢtirme sürecinde gelir etkisini de dikkate alan
toplam harcama- gelir yaklaĢımı ekonomideki iç denge durumuna göre farklı
sonuçlara ulaĢır. Keynesyen milli gelir denkleminde toplam harcama değiĢkenleri
birlikte ele alınarak net ihracatın ve gelir düzeyinin (Y) etkileĢimi açığa
çıkarılabilir. Ülkenin reel gelir düzeyi aĢağıdaki eĢitlikle belirlenir:
Y = C + I + G + (X – M).
EĢitlikteki C + I + G toplam yurt içi harcama (A) olarak tanımlanırsa
yukarıdaki eĢitlik Ģu Ģekli alır:
41
Y = A + (X – M).
DıĢ ticaret açığının iyileĢebilmesi için ülkenin ya üretim düzeyinde (Y)
artıĢ olması gerekir ya da yurt içindeki toplam harcama düzeyinde (A) bir azalma
olması gerekir (Tiryaki, 2002: 4)
Toplam harcama yaklaĢımına yapılan baĢlıca eleĢtiri, devalüasyonun sadece
gelir etkisi açıklanırken fiyat etkisinin nasıl olduğuna dair politika önermesinde
bulunmamasıdır. Ayrıca, yaklaĢımda cari tüketimin cari gelirle bağlantısını
açıklamaya yönelik dönemler arası kavrama da yer verilmemektedir. Bu
eksiklikler aynı Ģekilde esneklikler yaklaĢımı için de geçerlidir (Erkılıç, 2006: 20).
Sonuç olarak toplam harcama-gelir yaklaĢımına göre, devalüasyon ulusal
harcamaya kıyasla ulusal geliri artırırsa cari iĢlemler hesabında bir iyileĢme
görülecektir. Bununla birlikte eğer devalüasyon ulusal gelire kıyasla ulusal
harcamayı artırırsa cari iĢlemler hesabında kötüleĢme gerçekleĢecek ve açık daha
da büyüyecektir (Timur, 2005: 11).
1.2.2.4. Mundell-Fleming modeli
Obstfeld (2001)‟e göre; Altın standardı modeli ile küresel ekonomik
dengenin kendi kendine oluĢması Ģeklindeki klasik düĢünce I. ve II. Dünya
SavaĢları arası yıllarda ülkeler arasındaki ekonomik etkileĢimin azalması
nedeniyle uluslararası ekonomik koĢulları açıklamakta yetersiz kalmıĢtır. Metzler,
Machlup ve Meade, Keynesyen teoriyi geliĢtirerek Mundell-Fleming modelinin
temelini oluĢturmuĢlardır. Mundell-Fleming modelinin geliĢmesine zemin
hazırlayan bu modeller fiyat ve ücret katılıklarının, iĢsizliğin ve ülkeler arasında
sınırlı düzeyde finansal etkileĢimlerin bulunduğu, özünde durağan bir ekonomi
modeli varsayımıyla geliĢtirilmiĢtir. Bu modellerin en önemli katkısı ticaret
bağlantılarının Keynesyen çarpanlar üzerindeki etkisini, uluslararası yansımaları,
devalüasyonun etkilerini, döviz kurlarının belirlenmesini ve dıĢ ticaret hadlerinin
Keynesyen tüketim fonksiyonundaki rolünü açıklamaları olmuĢtur. Buna karĢın,
Klasik yaklaĢımın temel taĢlarından olan parasal etkenler genel olarak dikkate
alınmamıĢtır (Yelmer, 2013: 50-51).
1960‟lar ve 1970‟lerin baĢlarında çok önemli yer tutan Mundell-Fleming
modeli makroekonomik politikaların iç ve dıĢ dengeyi eĢzamanlı olarak
sağlayabileceği düĢüncesini yansıtmaktaydı. Mundell-Fleming modeli temelde
42
klasik IS-LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmasıdır. Mundell-Fleming
modelinde uluslararası sermaye hareketliliği varsayımına ek olarak yerli mallar ile
yabancı malların eksik olarak ikame edilebilirliği ve istihdam varsayımına göre ya
sabit fiyat değiĢken reel üretim düzeyi ya da sabit reel üretim-değiĢken fiyat
düzeyi varsayımları yapılmaktadır (Tiryaki, 2002: 5).
Mundell-Fleming modeli temelde kısa vade üzerinde yoğunlaĢmakta
olduğundan dolayı basit denkleĢtirme mekanizmalarını akım dengesi ve durağan
döviz kuru bekleyiĢleri yoluyla açıklamaktadır. Yaygın bir popülarite kazanan bu
model, politika uygulamalarının farklı döviz kuru rejimleri altında üretim düzeyi
ve faiz oranları üzerindeki etkilerini açıklayabilmek amacıyla kullanılmıĢtır
(Tiryaki, 2002: 5).
Saleh (2003)‟e göre; Mundell-Fleming modeli ile geniĢletici bir maliye
politikası uygulanmasının ülke parasının değerlenmesi, cari iĢlemler açığı ve
sermaye giriĢlerinde artıĢ görülmesi sonuçlarını doğuracağı ortaya konulmaktadır
(Timur, 2005: 13). Mundell-Fleming modelinin teoriye en önemli katkısı,
uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği varsayımı altında değiĢik döviz kuru
rejimlerinde para ve maliye politikalarının sistematik bir Ģekilde analizi olmuĢtur
(Günaydın, 2004b: 146).
Mundell-Fleming modelinin temel olarak en büyük zayıflığı modelin
durağan olmasıdır. Model kısa döneme odaklandığından, net yatırımların üretken
sermaye stokları üzerindeki etkisi ile cari iĢlem dengesizliklerinin net dıĢ
borçluluk konumu üzerindeki etkisini ihmal etmiĢtir. Bu yüzden model sadece
ekonomi politikalarının cari iĢlemler üzendeki kısa dönem etkilerini
açıklayabilmekte ve stok değiĢken ile akım değiĢkenlerin etkileĢiminin uzun
dönem sonuçlarını açıklayamamaktadır. Örnek olarak geniĢletici maliye
politikasını ele alalım. BaĢlangıçta bu politika ülkedeki reel döviz kurunun
değerlenmesine, cari iĢlemler açığına, sermaye giriĢine yol açarken aynı zamanda
dıĢ borçların artmasıyla da sonuçlanır. Fakat cari iĢlemler açığı devam ettikçe
uluslararası yükümlülükler ve net dıĢ borç ödemeleri artar. Sırasıyla cari iĢlemler
dengesini sürdürebilmek ve borç servisini arttırabilmek için ticaret dengesini
sürekli olarak geliĢtirmek gerekir (Knight & Scacciavillani, 1998: 7).
43
1.2.2.5. Parasalcı yaklaĢım
1950‟li yıllardan itibaren enflasyon ve ödemeler dengesindeki artan
problemler ekonomistleri enflasyon ve ödemeler dengesini birlikte açıklayan
makro model kurmaya itmiĢtir. Bunu da Monetarist iktisatçılar ödemeler
dengesine parasalcı yaklaĢımla ortaya koymuĢlardır (Keyder, 2005: 415).
IMF ülkelere yapmıĢ olduğu politika önerileri ile popüler hale getirdiği
ödemeler dengesine parasalcı yaklaĢım, ödemeler dengesinin hem cari dengesini
hem sermaye hareketi dengesini ele alıyordu ve cari açığı para arzındaki fazlalık
ile açıklıyordu. IMF‟nin parasalcı yaklaĢımı, IMF‟de görev yapan Jan Polak
modeline dayanmaktaydı ve bu modele göre, dıĢ açık veren ülkenin kredi stokunu
daraltması gerekmektedir. Kredi daralması, bir yandan enflasyonu, diğer yandan
büyümeyi düĢürebilmektedir. Ancak hangisinin ne kadar düĢeceği ekonominin
içinde bulunduğu koĢullara göre değiĢebilir (Uygur, 2012: 4)
Birçok ülkede parasal yetki kurumlarının para arzındaki kontrolleri
sınırlıdır. Para arzının para talebinden fazla olması durumunda reel para stoku iki
Ģekilde etkilenir. Ġlk etki kiĢilerin ellerinde bulundurdukları yerli para ile yabancı
para satın alabilirler. Ġkinci etki ise fazla parayı mal ve hizmetler harcayarak
enflasyona bu nedenle de kiĢilerin ellerinde bulundurduğu reel para depolarının
eski düzeyine inmesine neden olur (Keyder, 2005: 415).
Genelde sözü edilen her iki süreçte eĢ zamanlı olarak iĢlemektedir. ġöyle ki
para stoku fazlası mal ve hizmetlere yapılan harcamaların artmasına ve bu da
fiyatların artmasında neden olur. Bu geliĢmelerle ithalat artar ve ihracat azalır ve
sonuç olarak cari iĢlemler dengesinde açık büyür (Keyder, 2005: 415).
Cari iĢlemler dengesine parasalcı yaklaĢımda sabit kur durumunda dıĢ
ödemelerdeki dengesizlik net dıĢ varlıklar üzerine etki yaparak para arzında
dalgalanma sonucunu doğurmaktadır. Johnson (1977)‟e göre ödemeler dengesi
dıĢa açık parasal bir ekonomide parasal bir olgu olarak kabul edilmeli ve bu
nedenle parasal kavramlarla açıklamalıdır. Para arzının stok niteliğine dikkat
çekerek, parasal hedeflemeyi gerçek para stokunun arzulanan miktara uyarlanması
Ģeklinde düĢünmek gerektiğini, böylece uluslararası para akımlarının da nispi fiyat
ve gelirlerle etkilenen reel akımların bir kalıntısı olarak görülmesi gerektiğine
dikkat çekmiĢtir (Keyder, 2005: 416).
44
Krueger (1983)‟e göre parasalcı yaklaĢımda ödemeler dengesindeki bir açık
(sabit döviz kuru durumunda) kiĢilerin elinde bulunan fazla paranın bir harcama
yoludur. Walras Kanunu‟na göre para stokundaki fazla para akımında bir düĢüĢle
sonuçlanmaktadır. Bu da, geçerli kur üzerinden hesaplanan toplam ithalat
değerinin toplam ihracat değerinin üzerinde gerçekleĢmesi demektir (Keyder,
2005: 416).
1.2.2.6. Dönemler arası yaklaĢım
Cari iĢlemler hesabına yönelik dönemler arası yaklaĢımın temeli tüketim ve
tasarrufa iliĢkin sürekli gelir hipotezidir. Sürekli gelir hipotezine göre, dıĢa açık
küçük bir ekonomide meydana gelen geçici arz ve talep Ģokları ulusal tasarruflar
ve cari iĢlemler hesabında dalgalanmalara yol açmakta iken; kalıcı Ģoklar cari
iĢlemler hesabında herhangi bir etki yaratmamaktadır. Dönemler arası yaklaĢımına
göre, cari iĢlemler hesabında görülen hareketler iki ana unsura ayrılabilir.
Bunlardan ilki iktisadi bireylerin zaman tercih oranı ile dünya reel faiz oranı
arasındaki farklılıklardan kaynaklanan tüketim kayması unsurudur. Ġkinci unsur
ise, ekonomide karĢılaĢılan geçici Ģoklar nedeniyle tüketim harcamalarındaki
dalgalanmaları azaltan tüketim düzeltici unsurdur (Tunalı, 2008: 166-167).
Basit tanımıyla hane halklarının gelecek dönemlerdeki beklentilerine
yönelik olarak dönemler arası tüketim ve tasarruf tercihlerinin belirlenmesi ve
buna uygun olarak da cari fazla ya da cari açık verilmesi olarak ifade edilebilecek
olan dönemler arası yaklaĢıma göre, cari denge dönemler arası tüketim
dalgalanmalarının giderilmesinde bir araçtır. Örnek olarak Ģu anda Türkiye‟de
üretimi neredeyse hiç yapılamayan doğalgazın keĢfi ileride hem üretimi hem de
milli geliri arttırabilecek olumlu bir geliĢme olarak görülebilir. Bu nedenle
doğalgaz kaynaklarının ortaya çıkartılması ve ekonomiye katkıda bulunabilmesi
için yapılacak yatırım harcamalarının kaynakları ya yurt içi piyasalardan ya da
yurt dıĢından borçlanarak elde edilecektir. Yurtiçinden elde edilmesi demek
tüketimin azaltılması ve tasarruf yapılmasıyla mümkün olacaktır. Dönemler arası
yaklaĢıma göre de eğer gelecek dönemde üretim ve milli gelirin artacağı tahmin
ediliyorsa Ģimdiki dönemde tüketimi azaltmak yerine yurt dıĢından borçlanarak
kaynak yaratmak daha rasyonel bir davranıĢ olacaktır. Bu Ģekilde verilecek cari
açık ekonomi açısından bir zarar oluĢturmayacaktır. Yani cari denge tüketim
dalgalanmalarının giderilmesi için bir tampon görevi görmektedir (Babaoğlu,
2005: 8).
45
1.2.3. Cari ĠĢlemler Açığının Finansmanı
Ekonomilerde gelirden fazla harcama yapılması durumunda cari iĢlemler
dengesinde açık oluĢmaktadır. Yurtiçi yerleĢiklerin tasarruf açıkları ya da ortalama
gelirlerinden daha fazla harcama yapmaları, yurtdıĢından ek finansman ihtiyacına
neden olmaktadır. Ortaya çıkan cari iĢlemler açığı uluslararası özel sermaye giriĢi
veya rezerv azalıĢı ile finanse edilmektedir (Cural, 2010: 178).
Yukarıda bahsedildiği gibi cari iĢlemler dengesi açık veriyor ise sermaye
hareketleri dengesinde bir fazla olmalıdır. Sermaye hareketleri, doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, portföy yatırımları, kısa ve uzun vadeli dıĢ kredilerden
meydana gelmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı yatırımcının kendi
ülkesi dıĢında yaptığı yatırımlardan oluĢur. Portföy yatırımları genel olarak
hükümet tahvilleri veya özel kuruluĢların bono ve tahvilleri ile hisse senedi
almaları ile gerçekleĢir. Diğer yatırım kaleminde ise doğrudan yabancı sermaye
yatırımı, portföy yatırımı ve rezerv dıĢında kalan tüm sermaye hareketlerini
kapsamaktadır (Cural, 2010: 180)
Kısa vadeli sermaye giriĢleri ve portföy yatırımları ile finanse edilen bir cari
açık ile, uzun vadeli borçlar ve uluslararası doğrudan yatırımlar ile finanse edilen
bir cari açığın, dıĢsal küresel likidite Ģoklarına ve sermaye giriĢlerindeki ani duruĢ
veya tersine dönüĢlere karĢı aynı kırılganlık düzeyinde olmaları beklenemez.
Dolayısıyla cari açığın finansmanı cari açığın sürdürülebilirliğini de etkilemektedir
(Kalkınma Bakanlığı, 2014).
DıĢ finansman kaynağı olarak yapılan doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının borç doğuran sermaye akımlarından farkı, alınan kredilerin elde
edilen sonuçlardan bağımsız olarak belirli bir takvimde geri ödeme zorunluluğu
içermesine rağmen, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının elde edilen
sonuçlarla bağlantılı olarak kâr transferi olasılığı içermesinden kaynaklanmaktadır
(Bal, 2000: 240). Ülkelerin aldıkları dıĢ kredilerin, kullanımları sonucunda elde
edilen sonuçlardan bağımsız olarak kredi anlaĢmasının Ģartlarına göre belirli bir
vade sonunda geri ödeme zorunlulukları vardır. Ancak doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarında böyle bir geri ödeme zorunluluğu söz konusu olmamaktadır.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımları esas olarak, yatırım faaliyetlerini birden
fazla ülkede yürüten ve üretimle ilgili kararları bir merkezden alan ya da çeĢitli
yollarla bağlı Ģirketlerin kararlarını etkileyebilen çok uluslu Ģirketler tarafından
46
yapılmaktadırlar. Bu tarz iĢletmelerin üretim faaliyetleri üç grup altında
toplanabilir. Bunlardan ilki daha çok doğal kaynakların iĢletilmesine yönelik olan
geriye bağlantılı üretim faaliyetleridir. Ġkinci olarak ya ana Ģirketin yabancı
ülkelerdeki satıĢ faaliyetlerini düzenlemek ya da yeni pazarlar oluĢturmak
amacıyla yapılan ileriye bağlantılı üretim faaliyetleridir. Üçüncü ve en yaygın
olarak görülen ise yatırım yapılan ülkedeki bağlı Ģirketle sermaye ile birlikte
üretim için gerekli teknoloji, teknik yardım ve iĢgücü transfer edilerek bağlı
Ģirketin ana firmanın üretim stratejisi doğrultusunda üretim yapmasını sağlayan
yatay bağlantılı üretim faaliyetleridir (Altın, 2003: 23-24).
Doğrudan yabancı sermaye yatırımların özellikle geliĢmekte olan ülkeler
açısından önemi her yıl giderek artmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi ülkeye sağladığı avantajlardır ve özellikle
de ilave dıĢ kaynak oluĢturmasıdır. Bu kaynak, gerek ülkeye baĢlangıçta
getirdikleri sermaye, gerekse elde ettiği kârların belli bir bölümünün yeniden
yatırımlara yönlendirmesiyle bulundukları ülkenin üretim kapasitesinin artmasına
katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkeler
daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımını kendilerine çekebilmek için
büyük çaba harcamaktadırlar (Bal ve Göz, 2010: 451).
Yabancı portföy yatırımları, tasarruf sahiplerinin uluslar arası sermaye
piyasasında, uluslararası politik risk, döviz kuru riski, bilgi edinebilme riski gibi
riskler üstlenmek suretiyle kar payı, faiz ve değer artıĢı türünden kazançlar
sağlayabilmek için, hisse senedi, tahvil ve diğer sermeye piyasası araçlarına
yapılan yatırımlardır (Yıldız, 2012: 28).
Yabancı portföy yatırımları, ülke ekonomisine ve dolaylı olarak reel sektöre
farklı boyutlarda faydalı olabilmekte ve borç olmayan yabancı para birimli
sermaye sağlanarak sermaye maliyetinin düĢürülmesi avantajı sağlamaktadırlar.
Ayrıca yabancı sermaye ulusal borsaya olan güveni artırarak daha fazla
fiyat/kazanç oranının ortaya çıkmasını ve birçok Ģirketin bu avantajdan
yararlanmak için yeni hisse senetleri çıkartmasını sağlamaktadır. Dahası yabancı
yatırımların artmasıyla borsanın geliĢmesinin önünün açılacağını ve değer
kazanarak patlayacağını belirtmiĢlerdir. Ayrıca uluslar arası portföy
çeĢitlendirmesine olanak sağlayarak ve riskten korunma araçlarından yararlanarak
daha etkin bir risk-getiri iliĢkisine sahip portföyler oluĢturabilir (Yıldız, 2012: 24).
47
1.2.4. Cari ĠĢlemler Açığının Makroekonomik Etkileri
Cari iĢlemler açığının neden olduğu makro ekonomik sorunlar, üç önemli
noktada belirginleĢmektedir. Ġlk olarak cari açık, ülke ekonomisinin yabancı
sermaye akımlarına özellikle sıcak para akımlarına bağımlılığına neden olmakta ve
değiĢen ekonomik çevreye bağlı olarak risk ve istikrarsızlıklar taĢımaktadır.
Uluslararası
likiditenin daralması
halinde
cari
açığın finansmanı
imkânsızlaĢmakta, ödeme güçlüğüne ve ekonomik krizlere neden olmaktadır.
Ġkinci olarak cari açık, ihracat ve ithalat üzerinde oluĢturduğu yapı nedeniyle,
toplam talebin kompozisyonunu bozmakta, yerli üretim artıĢının, katma değerin ve
rekabet gücünün azalmasına neden olarak ekonomik durgunluğa yol açmaktadır.
Üçüncü olarak ise cari açık ülke ekonomilerinin dıĢ borç gereksinimini sürekli
kılmaktadır (TaĢar, 2010: 90).
Cari iĢlem açıkları, ülkenin ödeyebilme gücünde zayıflamaya veya bu açığı
yüksek borçlanma pahasına kapatmaya çalıĢmasına neden olur. Bu iki durumun
gerçekleĢmediği zamanlarda ise, ülke sermaye piyasasında belirsizliklere ve bu
nedenle de ülkeden sermaye çıkıĢlarına yol açar. Sermaye çıkıĢlarının, cari
iĢlemler fazlasıyla karĢılanamaması döviz rezervlerini eritir. Cari açıkların sürekli
olması halinde, ülkenin altın ve döviz rezervleri tükeneceği gibi, artan borçlar
yeniden borçlanma yapılmasını zorlaĢtırır ve kredi bulma olanakları da zorlaĢtırır
(Tarı ve Kumcu, 2005:160). Bir ülke açısından Cari Açık/GSMH oranının %4‟ü
geçmesi o ülkeyi kriz bakımından riskli duruma getirmektedir. Bu da cari açığı
ekonominin dengesini etkileyen, ekonomideki istikrar yapısını bozan bir veri
haline getirmektedir (Tarı ve Kumcu, 2005: 167).
Cari iĢlemler hesabında oluĢan bir açık, yurtiçi tasarruf-yatırım dengesinin
bozulmasına yol açmaktadır. Bu açık, ülkede yerleĢik kiĢi veya kurumların sahip
oldukları dıĢ varlıkların satıĢıyla, ya da yurt dıĢından borçlanmayla finanse
edilebilmektedir. Bu durum, ülkenin borç yükünün artmasına neden olur ve bu da
yabancı yatırımcılar tarafından kriz belirtisi olarak algılanarak, ülkeden yabancı
sermaye çıkıĢına neden olabilmektedir. Böylece ülkenin dıĢ borçlanmasının
sürdürülemez hale gelmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle cari iĢlemler
hesabı, açık vermemesi gereken önemli bir makroekonomik göstergedir (Mercan
ve Göçer, 2012: 74).
48
Cari iĢlemler dengesi bir ülkenin makroekonomik verimliliğini ortaya koyan
önemli bir göstergedir. Bu gösterge sayesinde ülke ekonomisinin gidiĢatı hakkında
bilgi sahibi olunabilir. Bu yüzden bu gösterge alınacak iktisadi kararların ve
beklentilerin Ģekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu anlamda Cari
Açık/GSYĠH oranı dikkate alınması gereken bir gösterge olmaktadır. Bu oranda
meydana gelen artıĢlar ekonomide belirsiz bir ortamın oluĢmasına neden olurlar ve
bu nedenledir ki bu orandaki değiĢikliklerin takip edilmesi gerekir. Ayrıca, büyük
ekonomik sorunların zamanında önlenebilmesi için bu göstergenin sebeplerinin
belirlenmesi gerekir. Cari iĢlemler bilançosu; ticari malların, hizmetlerin, belirli
yatırım gelirlerinin ve yatırım transferlerinin ihracatı ve ithalatı sırasında oluĢan
farkı göstermektedir. Bunların arasında en büyük bölümü dıĢ ticaret hacmi
oluĢturduğundan dolayı, bir ülke ekonomisinde cari açığın varlığı ihracattan fazla
ithalat gerçekleĢtirdiği anlamına gelir. Bundan dolayı ülkenin yeterince üretimde
bulunamadığı için ithalatı karĢılayacak miktarda paraya sahip olmadığı anlamına
gelmektedir. Özetle cari açık bir ülke ekonomisindeki tüketimin yerli üretimden
daha fazla olduğu durumda ortaya çıkar. Bu fazla miktardaki tüketim ülkeye giriĢ
yapan yabancı sermaye ile finanse edilmek zorunda kalınır. Bu nedenle cari açık
süresi ve miktarına bağlı olarak söz konusu ülkenin dıĢ borcunu arttıran bir
olgudur (Yaman, 2011: 2).
Kimi zaman ABD gibi cari açığını kendi parasıyla finanse edebilecek
ülkelerde dahi cari açıkların varlığı, ekonomiler açısından bir endiĢe kaynağı
olarak görülmektedir. Ancak cari açığın yüksekliği ve kalıcı görüntüsü daha çok
az geliĢmiĢ ülkeler açısından ciddi sorunlara neden oluĢturmuĢ ve cari açıklar bu
ülkeler için kronik hale gelmiĢtir. Ġhracatı ithalatının bir fonksiyonu olan bu
ülkeler “almadan satamaz” hale gelmiĢ, döviz kurlarındaki düĢmelerin bu ülkelerin
paralarının değerini yükseltmesi kimi zaman bu ülke ekonomilerinin lehine bir
geliĢme olmuĢtur. Bununla birlikte daha ucuza mal ithal edebilip daha fazla mal
üretimini gerçekleĢtirmiĢ ve daha fazla ihracat yapabilme olanağı sağlamıĢlardır
(Karatay, 2008: 23).
Cari açıkların makroekonomik etkileri ve ne zaman krize sebebiyet
oluĢturacakları konusu cari açıkların varlığından çok bu açıkların oranı ve nasıl
finanse edildiği ile ülkenin ithalat ve ihracat kompozisyonu ile ilgili olmaktadır.
Büyük cari hesap açıkların finansmanı kısa vadeli yabancı kaynaklarla
sağlandığında, sürdürülemeyen ve sonunda nakit krizine sebep olan dıĢ borcun
49
birikmesine neden olmaktadır. Bu yüzden krizlerin sebebi olan önemli faktör, cari
hesap açıklarının sürdürülememesidir (Karatay, 2008: 23).
1.2.5. Cari ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği
Sürdürülebilirlik, genel olarak iktisadi değiĢkenlerin herhangi bir politika
değiĢikliği ya da baĢka bir dıĢsal değiĢiklik olmaksızın sınır değer koĢullarına
ulaĢamaması ya da maksimum değerleri aĢmaması olarak açıklanabilir (Doğan,
2014: 46).
Ülkelerin “ekonomik performansının aynası” olarak adlandırılan cari
iĢlemler dengesi, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde ekonomik istikrarın
sürdürülebilirliğinde önemli bir makroekonomik değiĢkendir. Bu nedenle hem cari
açık veren geliĢmekte olan ülkelerde sürdürülebilir bir büyümenin sağlanabilmesi
hem de geliĢmiĢ ülkeler için ekonomik istikrarın sürdürülebilirliği açısından cari
açığın sürdürülebilirliği dikkate alınması gereken kriterdir (Doğan, 2014: 46).
Sürdürülebilir ekonomik büyüme ve toplumsal refah artıĢı için cari iĢlemler
açığının azaltılması ya da en azından bu açığın sürdürülebilir olması önemlidir
(Göçer, Mercan, ve Hotunoğlu, 2012: 450).
Cari açığın yaĢandığı ülke, Türkiye gibi ithalata bağlı bir büyüme
gerçekleĢtiren ve bu nedenle aĢırı değerli ulusal paraya ihtiyaç duyan ve sonuç
olarak dıĢ ticaret açığından kaynaklı cari açık problemi yaĢayan bir ülke ise temel
sorun açığın azaltılmasından daha çok bu açığın finansmanı noktasında
oluĢmaktadır. Bu da sürdürülebilirlik kavramı ile ilgili bir konudur. BaĢka bir ifade
ile cari açığın sürdürülebiliyor olması o açığın finanse edilebilir olmasına bağlıdır.
Cari açığın sürdürülebilirliğini ölçmek için pek çok kriter geliĢtirilmiĢtir. Cari
açığın GSYĠH‟ya oranı, bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı, ithalatın GSYĠH‟ya
oranı, ihracatın GSYĠH‟ya oranı, rezervlerdeki değiĢim, sermaye akımlarındaki
değiĢim ve ticaret açığının GSYĠH‟ya oranı bu kriterlerden bazılarını
oluĢturmaktadır. Bu kriterler arasında en çok kullanılanı ise cari açığın GSYĠH‟ya
oranıdır. Bilindiği üzere Dornbusch, bu oranın %4, Freund ise %5 olmasının bir
eĢik değer olduğunu belirtmiĢ ve cari açığın bu seviyeye ulaĢmasını bir kriz sinyali
olarak kabul etmiĢlerdir. Bu oran dıĢında bir ülkenin toplam dıĢ borç yükümlülüğü
de cari iĢlemler açığının sürdürülebilir olup olmadığını belirlenmesi noktasında
önemli bir kriterdir (Saçık ve Alagöz, 2010: 114).
50
Cari
iĢlemler
açıklarının
sürdürülebilirliğinde
%5
kuralından
yararlanılmasının amacı, tarihsel süreç içerisinde %5 eĢik değerini aĢan cari
iĢlemler açıklarının genellikle kısa süreli olması, buna karĢılık olarak GSYĠH'nın
%5'inin altında kalan cari iĢlemler açıklarının uzun süre devam ettirilebilir
olmasıdır. (Tunalı, 2008: 165).
Roubini ve Watchel (1998) cari açığın sürdürülebilirliği açısından sermaye
akımlarının önemli bir yere sahip olduğuna vurgu yapmıĢlardır. Ancak kısa vadede
bu tip akımlar sürdürülebilirliği arttırırken zamanla iki sebepten dolayı
sürdürülebilirliğe olumsuz etkide bulunabilmektedirler. Ġlk olarak bu akımlar
genellikle portföy yatırımı yani sıcak para niteliği taĢıdığından piyasa koĢullarının
değiĢmesi durumunda ani geri çekilmelere yol açabilmektedirler. Bir diğer
olumsuz etkisi ise, yerli paranın değerlenmesine ve dolayısıyla ülkenin rekabet
edebilirliğini azaltarak gelecekte cari açığın kapanması için gerekli olan ihracat
gelirlerinin azalmasına neden olmalarıdır. Merkez Bankaları bu tip bir
değerlenmeye engel olmak istediğinde piyasadan döviz almakta ve bu durum aynı
zamanda döviz rezervlerini arttıracağından sürdürülebilirliğe olumlu katkıda
bulunmaktadırlar. Ancak bu sermaye akımları sterilize edilmezse parasal
büyümeye yol açarak yüksek enflasyon ve reel değerlenmeye sebep olmaktadır
(ġahin, 2011:50). Milesi-Ferretti ve Razin (1996) sürdürülebilirlik kavramını
ülkenin ödeme gücüne bağlı olduğunu ileri sürmüĢtür. Yazarlara göre bir ülkenin
gelecekteki dıĢ ticaret fazlalarının Ģimdiki değeri ülkenin dıĢ borcunun cari
değerine eĢitse o ülke ödeme gücüne sahiptir. Mevcut uygulanan politikaların belli
olmayan bir tarihe kadar sürmesi eğer ülkenin ödeme gücünü azaltmıyorsa, bir
baĢka değiĢle, ülkenin bütçe kısıtını ihlal etmiyorsa ülkede uygulanmakta olan
politika ve cari iĢlemler açığı sürdürülebilir olmaktadır (Tiryaki, 2002: 8).
Ferretti-Razin (1996) ve Roubini-Bacus (2001)‟e göre cari açığın
sürdürülebilirliği konusunda geliĢtirilmiĢ olan kriterler Ģu baĢlıklar altında
özetlenebilir (Doğan, 2014: 51):
i. Yatırım/Tasarruf: Bu oranın büyük olduğu durumlarda, yatırımların
arttığı ve bu yatırımların büyümeyi artıracağından hareketle, cari açıkların
sürdürülebilir olduğu söylenebilir.
ii. Ekonomik Büyüme: Cari iĢlemler açığının nedeni, hızlı ekonomik
büyüme olabilir. GSYĠH‟da görülen hızlı artıĢ, uzun vadede yatırımları arttıracak
51
olmasından dolayı cari açıkların sürdürülebilir olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye
gibi ithalata bağlı büyüyen geliĢmekte olan ülkelerde hızlı büyümenin yanında cari
açığın finanse edilebilir olması da ön plandadır.
iii. DıĢa Açıklık (Ġhracat/GSYĠH): DıĢa açıklık oranı, Ġhracatın GSYĠH‟ya
oranı Ģeklinde ifade edilebilir. Ġhracat sektörünün büyük olması dıĢ borçlanmanın
daha kolay yapılmasına ve hacminin artmasına olanak sağlar. Bu durum ihracatta
dıĢa bağımlılığı arttırmakla birlikte ekonomide üretkenliği artırması açısından
ihracatın hacmi sürdürülebilirliğin belirlenmesinde bir kriterdir.
iv. DıĢ Yükümlülüklerin Kompozisyonu: Gerek özel sektör gerekse kamu
sektörünün dıĢ yükümlülükler hacmi ve türü, cari açığın sürdürülebilirliğini
belirleyen kriterlerden bir diğeridir. Cari iĢlemler açığının yüksek ve kısa vadeli
dıĢ borçlanmalarla finansmanı durumunda kısa vadeli dıĢ yükümlülüklerin artması
sürdürülebilirliği negatif olarak etkilemektedir.
v. Finansal Sistem: Özellikle geliĢmekte olan ülkelerin finansal
sistemindeki kırılganlıklar sürdürülebilirliği olumsuz yönde etkilemektedir.
Özellikle finansal piyasalarını serbestleĢtirmiĢ geliĢmekte olan ülkede yerel
bankacılık sistemi, artan sermaye hareketleri karĢısında yetersiz kalmıĢ
durumdadır.
vi. Politik Ġstikrarsızlıklar ve Belirsizlikler: Politik istikrarın olmaması ve
belirsizlik durumu özellikle mali piyasalarını serbestleĢtirmiĢ olan ülkelerde
sürdürülebilirliği olumsuz etkileyen bir kriterdir.
vii. Sermaye Hareketlerinin Yapısı: Sermaye hareketlerinin uzun vadeli
ve doğrudan yatırımlar Ģeklinde olması cari iĢlemler açığının sürdürülebilirliğine
olumlu katkıda bulunurken, kısa vadeli sermaye ile finanse edilmesi
sürdürülebilirliği olumsuz etkilemektedir.
52
2. ĠKĠZ AÇIKLAR HĠPOTEZĠ
1980‟li yıllardan itibaren baĢta Amerika BirleĢik Devletleri olma üzere
birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkenin bütçe açıklarının önemli büyüklüklere
ulaĢması ve cari iĢlemler dengesinde meydana gelen yüksek açıkların da bu
durumu takip etmesi iki açık arasındaki iliĢki üzerindeki çalıĢmaların
yoğunlaĢmasına neden olmuĢtur. Bu nedenle, iki açık arasındaki iliĢkiyi ifade eden
ikiz açıklar kavramı önemli bir tartıĢma konusu haline gelmiĢtir (Bayrak ve Esen,
2012: 24). Ġkiz açık teorisinin ortaya çıkıĢı, ilk olarak 1980‟li yılların baĢlarında
ABD ekonomisinde, „‟Reagan‟ın Mali Denemesi‟‟ sırasında olmuĢtur. Dolayısıyla
bu hipotez ile ilgili ilk çalıĢmalar ABD ekonomisi üzerine yapılmıĢtır. Daha
sonraları, aynı tecrübe Avrupa ülkeleri ve hatta birçok geliĢmekte olan ülke
tarafından da yaĢamıĢtır (Özçalık ve ErataĢ, 2014: 137).
Bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasındaki iliĢkinin analizi, ampirik
olduğu kadar teorik olarak da dikkati çekmiĢtir. Bu konuda iki önemli rakip görüĢ
vardır. Bütçe açıkları ile cari açıklar arasında ikiz açık olarak da bilinen pozitif
iliĢki görüĢü Keynesyen gelenekten gelmiĢtir. Bu görüĢe göre, geniĢletici maliye
politikası üretimi ve talebi uyarır, bu da cari iĢlemler dengesi üzerinde bozucu
etkiye sahiptir. Diğer taraftan Ricardocu yaklaĢıma göre bu iki açık arasında bir
iliĢki yoktur. Herhangi bir mali geniĢleme ya da daralma, cari iĢlemler dengesini
değiĢtirmeden, tasarrufların zamanlar arası yeniden dağılımına neden olur. Bu
yaklaĢımda bütçe açığının artması, özel tasarrufları arttırır ve cari iĢlemler dengesi
üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bu iki açık arasında, olumlu olsun ya da olmasın
önemli politika etkileri vardır. Eğer ikiz açık teorisi geçerli ise hükümet, mali
daralma aracılığıyla cari iĢlemler dengesini iyileĢtirebilir bunun tam tersi durum da
geçerlidir (Kosteletou, 2013: 161).
Ġkiz açık hipotezi bütçe açığındaki bir artıĢın benzer Ģekilde cari iĢlemler
açığı üzerinde de bir artıĢa neden olacağını iddia etmektedir. Fakat bu konuda
yapılan çalıĢmalar farklı sonuçlar vermektedir. Dahası farklı ekonometrik
tekniklerin ve modellerin kullanılması durumunda da farklılıklar
görülebilmektedir. Özellikle aynı ülkenin verileriyle yapılan çalıĢmalarda bu
durum görülmektedir (Mukhtar, Zakaria, ve Ahmed, 2007: 65).
Ġkiz açık hipotezinde kamu mali açığı arttığında yurtiçi yerleĢiklerde
gelirlerinin bir kısmını tüketimlerini arttırmakta kullanırlar. Bu da toplam ulusal
53
tasarrufların (kamu ve özel tasarruflar) azalmasına neden olur. Yurtiçi yatırım
tasarruf açığını dengelemek için yeterince azalmadıkça, tasarruflardaki azalıĢ
ülkenin ya yurt dıĢından borçlanmasını ya da dıĢarıya borç vermesini azaltmasını
gerektirir. Böylece geniĢ bir mali açığa tipik olarak daha geniĢ bir cari açık eĢlik
etmelidir (Bartolini & Lahiri, 2006: 1).
2.1. Ġkiz Açıkların Teorik Çerçevesi
Erdinç (2008: 210-211)‟e göre, açık ekonomilerde bütçe açıkları ile cari
iĢlemler açıkları arasındaki iliĢki, milli gelir eĢitliği denklemi kullanılarak
aĢağıdaki gibi gösterilebilir. Milli gelir denklemi;
Y= C+I+G+(EX-IM)
Y- (C+I+G) = CA
Bilindiği üzere denklemde, (Y) milli geliri, (C) özel tüketimi, (I) yatırımları,
(G) kamu harcamalarını, (CA) cari açığı, (C+I+G)‟ de toplam harcamaları ifade
etmektedir. (EX) ihracatı, (IM) ithalatı, (EX- IM)‟de net ihracatı ifade etmektedir.
Net ihracat (EX - IM) = CA ile yani cari iĢlemler dengesi olarak gösterildiğinde,
Kapalı ekonomilerde, (S) tasarrufları, tasarrufların yatırımlara eĢitliği, (S=I)
milli gelirden tüketim harcamalarının çıkartılması (Y – C = S) ile elde edilir.
Açık ekonomilerde ise (S) ulusal tasarruflar, milli gelirin hem özel
tüketiminin hem de kamu harcamalarının tüketilmeyen kısmına eĢittir.
S=Y–C–G
I=Y–C–G
( S ) ulusal tasarruf denklemi,
S = I + CA
S ulusal tasarruflar, (Sp) özel kesim tasarrufları ile (Sg) kamu kesimi
tasarruflarının toplamından oluĢtuğundan dolayı,
S = Sp + Sg
54
( Sp) özel kesim tasarrufları, vergi sonrası gelirin tüketilmeyen kısmını,
Sp = Y- T- C
( Sg ) kamu kesimi tasarrufları ise kamunun elde ettiği net vergi gelirleri ile
kamunun yaptığı harcamalar arsındaki farkı ifade etmektedir.
Sg = T- G
Ulusal tasarruf fonksiyonunu düzenlersek;
S = Y – C – G = ( Y – T – C ) + ( T – G ) = Sp + Sg
Açık ekonomilerde tekrar denklem yazıldığında,
S = I + CA = SP + Sg
Sp = I + CA – Sg = I + CA – ( T – G ) = I + CA + ( G – T )
CA = Sp – I – ( G – T )
(CA) Cari iĢlemler dengesini, (G – T) kamu kesimi dengesini, (SP – I) özel
tasarruflar ile özel yatırımlar arasındaki gösteren tasarruf açıklarını ifade
etmektedir.
CA = ( SP – I ) – ( G – T )
Özel yatırımlar ile özel tasarruflar arasındaki farkın istikrarlı olması
durumunda kamu bütçe açıklarındaki herhangi bir artıĢ cari iĢlemler dengesinin de
artmasına neden olmaktadır. ĠĢte bu iliĢki ikiz açık teorisini ortaya çıkarmaktadır
(Erdinç, 2008: 210-211).
2.2. Ġkiz Açık Hipotezine Yönelik YaklaĢımlar
Ġkiz açıklara yönelik iktisadi yaklaĢımlar Geleneksel Keynesyen yaklaĢımı,
Ricardocu Denklik yaklaĢımı ve Parasalcı yaklaĢımdır.
55
2.2.1. Keynesyen YaklaĢım
Geleneksel Keynesyen yaklaĢım bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları
arasında güçlü bir korelasyonun olduğunu kabul etmekte ve ikiz açıklar
hipotezinin ardında yatan mekanizmayı da Keynesyen gelir – harcama yaklaĢımı
ve Mundell-Fleming Modeli ve Feldstein-Horika Bilmecesi yöntemiyle
açıklamaktadır (Erdinç, 2008: 211).
Keynesyen gelir – harcama görüĢüne göre, kamu harcamalarındaki artıĢ
veya vergi oranlarında indirim, cari açığın artmasına neden olmaktadır. Bu sonuç
iki Ģekilde ortaya çıkar. Ġlk olarak, yüksek kamu harcamaları üretim ve tüketimde
olumlu bir etki yaratarak, büyümede artıĢa sebep olmaktadır. Artan gelir yurtdıĢı
mallara olan talebinde artıĢına neden olmaktadır. Ġkinci olarak, yurtiçi yatırımtasarruf açığının artması ve faiz oranının yükselmesi, milli paranın değerlenmesine
ve dıĢ ticaret dengesinde kötüleĢmeye yol açacaktır. Bu Ģekilde, yüksek kamu
harcamalarına yüksek cari açıklar eĢlik edecektir (Tunçsiper & Sürekçi, 2011:
105). Daha açık bir ifadeyle, gelir-harcama modelinde, kamu harcamalarındaki bir
artıĢ ya da vergi oranlarındaki indirim nedeniyle ortaya çıkan bütçe açığı, ulusal
gelirin çarpan etkisiyle arttırmasına neden olmakta ve ulusal gelirdeki artıĢ da
ithalatı arttırarak cari iĢlemler dengesini olumsuz etkilemektedir (Ġyidoğan, 2013:
40).
Bütçe açığındaki artıĢlar dıĢ ticaret açığında bir artıĢa neden olur hipotezi
direkt bir Ģekilde Mundell-Fleming modeliyle açıklanabilir. Mundell-Fleming
modeli, IS-LM modelinin açık bir ekonomi için geniĢletilmiĢ halinden
oluĢmaktadır. Bu model, Keynesyen açık ekonomi modeline sermaye
hareketlerinde serbestlik varsayımı ilave edilerek elde edilmiĢtir. Bu modelin
literatüre en önemli katkısı, uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği
varsayımı altında değiĢik döviz kuru rejimlerinde para ve maliye politikalarının
sistematik bir Ģekilde analiz edilmesini sağlaması olmuĢtur. Mundell-Fleming
Modelinde, maliye politikasının etkisi çeĢitli faktörlere bağlı olmaktadır. Bu
faktörlerin en önemlisi döviz kuru rejimidir. Sabit döviz kuru rejiminde, mali
teĢvik daha yüksek reel gelir veya fiyatlar oluĢumuna sebep olur ki bu da ticaret
açığını kötüleĢmesine neden olur. Esnek döviz kuru rejiminde, bütçe açığındaki
artıĢlar toplam talepte de artıĢa neden olmakta ve iç reel faiz oranları üzerinde
yukarıya doğru bir baskı yaratmaktadır. Yüksek faiz oranları da dıĢ sermaye
giriĢlerine neden olmakta ve böylece ülkenin parasının değerinin artmasına neden
56
olmaktadır. Milli paranın değerinin artması ise sonradan net ihracatı azaltacak ve
dıĢ ticaret açığında bozulmaya yol açacaktır. Böylece Mundell-Fleming modeli,
iletme mekanizmaları farklı olmasına rağmen hem sabit hem de esnek döviz kuru
rejimlerinde bütçe açığının mutlaka dıĢ ticaret açığını artıracağını ortaya
koymaktadır (Günaydın, 2004b: 146).
Keynesyen yaklaĢımda bütçe açıklarından cari açıklara doğru olan
mekanizmanın iĢleyiĢi aĢağıda Ģekildeki gibidir:
Yurtiçi
sermaye
giriĢi
Faiz
oranı
artar
Döviz
kurları
düĢer
Ġthalat
artar
ihracat
düĢer
BÜTE
AÇIĞI
Harcanabilir
gelir artar
CARĠ
ĠġLEM
Ġthal mal
tüketim talebi
AÇIĞI
artar
Özel kesim
tasarrufları ve faiz
oranları artar
Özel kesim
yatırımları düĢer
(DanıĢman, 2009: 25)
ġekil 2.1. Keynesyen Mekanizmalar
Ġkiz açık teorisi, bütçe açıklarının cari açıklara yol açacağını ifade
etmektedir ġüphesiz ki bütçe fazlaları da cari iĢlemler dengesini iyileĢtirecektir.
Eğer bütçe açık içinde ise bu kamunun net borçlu olduğu anlamına gelir. Ulusal
tasarruflar özel ve kamu tasarruflarının toplamından oluĢmaktadır. Eğer kamu
tasarrufları negatif ise bu durumda ulusal tasarruflar da azalma gerçekleĢecektir.
DüĢük ulusal tasarruf seviyesi ile faiz oranları da artacaktır ki bu da döviz kurunda
artıĢa yol açacaktır. Döviz kurlarındaki artıĢ ihracatı daha az çekici kılacak ve
ithalatın çekiciliğini arttıracaktır ve kötüleĢen dıĢ ticaret dengesi cari iĢlemler
açığındaki değiĢiklikte en önemli faktör olacaktır. Yani bütçe açığı dıĢ ticaret açığı
ve cari iĢlemler açığına yol açar. Keynesyen görüĢ iki Ģekilde özetlenebilir: Ġlk
olarak cari açıklar ile bütçe açıkları arasında var olan pozitif iliĢki, ikinci olarak ise
57
bütçe açıklarından cari açıklara doğru olan nedensellik iliĢkisidir (Alkswani, 2000:
4).
Feldstein-Horika GörüĢü: (Levy, 2000)‟e göre Feldstein ve onunla aynı
görüĢte olan diğer iktisatçılar, açık bir ekonomide ulusal yatırımların en azından
belirli bir miktarının yurtdıĢı tasarruflarla karĢılanabileceği olasılığını hesaba
almaktadırlar. Böylelikle, açık ekonomilerde ulusal yatırımlar ve ulusal tasarruflar
arasındaki bağın zayıflayabileceği kanısına ulaĢılmaktadır. Daha açık bir ifade ile
Feldstein-Horioka yaklaĢımına göre, ulusal tasarruflar ve ulusal yatırımlar arasında
gözlenen pozitif yönlü güçlü bir iliĢki, uluslararası sermaye hareketsizliğinin bir
delili olarak gösterilmektedir. Hâlbuki uygulamada uluslararası sermaye
hareketliliğinin oldukça yüksek olduğu ve özellikle son yirmi yılda büyük bir artıĢ
kazandığı görülmektedir. Finansal piyasalarda sürekli hızlanan bir bütünleĢme
eğilimi gözlemlenmekte ve bu yüzden de uluslararası sermayenin hareketsizliği
varsayımına bazı iktisatçılar tepkiyle yaklaĢmaktadırlar (Kökçü, 2011: 42).
Keynesyen yaklaĢım, iki açık arasındaki nedensellik iliĢkisinin bütçe
açığından cari iĢlemler açığına doğru olduğunu fakat tersi durumun geçerli
olmadığını ileri sürmektedir (Bolat, Belke, ve Aras, 2011: 349).
2.2.2. Ricardocu Denklik YaklaĢımı
Bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında herhangi bir iliĢki
olmadığına yönelik açıklamalar Ricardocu Denklik yaklaĢımına dayanmaktadır.
Bu yaklaĢıma göre bütçe açıkları, reel faiz, yatırım miktarı ya da cari iĢlemler
dengesi için herhangi bir olumsuz durum oluĢturmamaktadır (Sever ve Demir,
2007: 49). Bu görüĢe göre, kamu harcamalarının sabit olduğu ve borçlanmada
herhangi bir kısıtın olmadığı varsayımları altında, Ģimdi uygulanan bir vergi
kesintisi gelecekte bir vergi artıĢına neden olmayacaktır. Bundan dolayı da, cari
vergilerdeki bir azalma planlanan toplam tasarruf düzeyinde bir etki yaratmayacak
ve dolayısıyla bütçe açıklarının sonuç olarak ekonomi üzerinde hiçbir etkisi
olmayacaktır (Utkulu, 2003: 47).
Ricardocu Denklik Hipotezine göre, hükümetin bütçe açıklarını finanse
etmek için tahvil ihraç ettiği durumlarda, bu tahvil sahipleri için bir varlık
olacaktır. Ancak, bu tahviller devlet tarafından vergilendirilen hane halkı için bir
yükümlülük oluĢturmaktadır. Eğer varlıklar ve yükümlülükler oransal olarak
58
birbirini dengelerlerse, hane halkı kendisini daha zengin hissetmeyecek ve bu
nedenle bütçe açığı tüketimi etkilemeyecektir. Böylece, toplam harcamaya etkisi
olmayan vergi indirimleri ulusal tasarruf üzerinde de bir etki yaratmayacaktır
(Kılavuz & Dumrul, 2012: 244). Bütçe açıkları tüketim ve tasarrufları
etkilemediğinden dolayı faiz oranlarında da bir değiĢiklik olmaz ve sabit kalır. ISLM modeli çerçevesinde Ricardocu Denklik Hipotezi, bütçe açığındaki artıĢların
IS ve LM eğrilerinin denge noktalarını etkilemediğini iddia etmektedir. Bu
durumda bütçe açıkları; tüketim, tasarruf, yatırım, faiz oranı ve para talebi denge
seviyesi gibi veriler üzerinde bir etki yaratmamaktadır (Kılavuz & Dumrul, 2012:
244). Barro (1989)‟da, tüketicilerin, kamu harcamalarının borçlanma ya da
vergileme ile finanse edilmesi durumunda aynı tepkiyi vereceklerini iddia
etmektedir. Çünkü bugün verginin ortadan kalktığını gören tüketici, devletin kamu
açıkları ve borçlanma için daha sonra ödeme yapması gerektiğini bilecek ve ona
göre davranacaktır. Yani ödemenin yapılması için gelecekte vergilerin artırılması
kaçınılmaz bir durumdur. Dolayısıyla tüketici, vergi indirimi sonucu elde edeceği
gelirin daha fazla kısmını artık tasarrufa ayıracaktır. Belirtilen nedenle bir vergi
indirimi, kaldırılan vergi kadar borçlanma ile finansman yapılmayacağından
tüketim harcamalarında bir değiĢim görülmeyecektir. Çünkü birey rasyonel
beklentilere sahip olduğu için, bugün harcanabilir gelirdeki artıĢı gelecekte
vergilerde oluĢacak artıĢı telafi amacıyla tasarrufa yönelecektir (Kılavuz ve
Dumrul, 2012: 245). Ricardocu Denklik hipotezinde kamunun geniĢletici maliye
politikası izleyerek bütçe açığı vermesi Geleneksel Keynesyen yaklaĢımdan farklı
olarak tüketim üzerinde her hangi bir etkide bulunmamaktadır (Gök ve Altay,
2007: 189)
Ricardocu yaklaĢıma göre kamu tasarruflarında bir azalma yani cari bütçe
açığı, özel tasarrufta aynı miktarda bir artıĢa yol açacaktır ve bu nedenle ulusal
tasarrufta bir değiĢme gerçekleĢmez. Planlanan ulusal tasarruflar değiĢmediğinden
dolayı kapalı bir ekonomide reel faiz oranlarının, planlanan toplam tasarrufla ve
yatırım talebini eĢitlemek için yükselmesine ihtiyaç yoktur. Bu yüzden yatırımlar
üzerinde kamu borç yükünün hiçbir etkisi olmamaktadır. Açık bir ekonomide ise,
istenen özel tasarruflar dıĢ borçlanma gereğini ortadan kaldıracak kadar
artacağından dolayı bütçe açığı cari iĢlemler açığına yol açmayacaktır (Kılavuz ve
Dumrul, 2012: 245).
59
2.2.3. Parasalcı YaklaĢım
1960‟lı yıllardan sonra enflasyonla iĢsizlik olgusunun birlikte görülmeye
baĢlanması Keynesyen görüĢün politikalarına dayanılarak yürütülen talep yönlü
politikaların eleĢtirilmesine neden olmuĢtur. Parasalcı görüĢ Keynesyen görüĢün
savunduğu maliye çarpanına karĢı çıkmıĢ ve nominal GSMH‟daki bir artıĢın ancak
para stoklarındaki ve paranın hızındaki bir artıĢla mümkün olacağını ve para
stoklarının sabitlenmesi ile paranın dolaĢım hızının, mali uyarılara karĢı tepki
vermeyeceğini, bununla birlikte kamu açıklarındaki artıĢın reel ve nominal gelir
üzerindeki etkisinin çok az olacağını iddia etmektedir (Susam, 2004: 70).
Parasalcı yaklaĢım geleneksel yaklaĢımda olduğu gibi bütçe açıkları ile cari
iĢlemler açıkları arasında pozitif yönlü iliĢkinin varlığını ve bu iliĢkinin bütçe
açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğru olduğunu iddia etmektedir. Bu
yaklaĢımın farkı ise ekonominin parasal yönünü ele almalarıdır. Ödemeler
bilançosunda meydana gelen bozulmalar para arzı ile para talebi arasındaki
dengesizliklerden kaynaklanmaktadır. Bu dengesizlikler kendi kendilerini telafi
edebilmektedir (Uğur ve Karatay, 2009: 118).
Parasalcı yaklaĢıma göre ödemeler bilançosu ile para arzı arasındaki iliĢki,
para arz ve talebine göre Ģekil almaktadır. Para talebinin sabit olması durumunda
artan para arzı, piyasadaki para miktarının ve harcamaların artmasına neden
olacaktır. Artan harcamalar ile ithalat artacak ve ihracat da azalma görülecek ve
böylece ekonomide dıĢ açık oluĢacaktır. Bu durumda Merkez Bankası dıĢ açığı
azaltmak amacıyla devreye girecek ve rezervlerini kullanacaktır. Resmi
rezervlerdeki azalıĢ, parasal tabanın daralmasına neden olacaktır. Bu durumda
yabancı menkul kıymetlere ve yabancı mallara olan talepte azalma gerçekleĢecek,
ekonomide ödemeler dengesi yeniden sağlanmıĢ olacaktır (Uğur ve Karatay, 2009:
118).
Para arzının azalması durumunda ise mekanizma bu kez tersine iĢleyecek ve
dıĢ fazla gerçekleĢecektir. DıĢ fazla verilmesi ile resmi rezervler hesabı fazla verir
ve döviz kurlarında düĢüĢ gerçekleĢir. Para talebindeki artıĢa paralel olarak
yurtdıĢı menkul mallara olan talep artar ve dıĢ fazla erimiĢ olur. Parasalcı
yaklaĢımda da olduğu gibi bütçe açıkları ile cari iĢlemler arasında bir iliĢki
kurulmak istendiği zaman temel alınan parametre net dıĢ varlıklar olmaktadır
(Uğur ve Karatay, 2009: 118).
60
2.3. Türkiye’de Ġkiz Açıklar
Türkiye‟de 1980-2014 döneminde cari iĢlemler açığı ve bütçe açığının nasıl
bir seyir izlediği bu baĢlık altında ele alınmıĢtır.
2.3.1. Türkiye’de Cari ĠĢlemler Açığının Seyri
Cari iĢlemler açığının Türkiye açısından seyri dönemler itibari ile ele
alınmıĢtır.
2.3.1.1. Türkiye’de 1980’li yıllarda cari iĢlemler açığı
1980‟lerin baĢında Türkiye‟de seri halinde ekonomik, hukuki ve kurumsal
reformlar baĢlatılmıĢtır. Bu süreç, dıĢ ticaret rejiminin ve mali sektörün
serbestleĢtirilmesi ile baĢlamıĢtır. Sürecin devamında da 1989 yılı sonlarında tüm
siyasal karar alıcı çevrenin yapısını radikal olarak değiĢtirecek sermaye
hesaplarının serbestleĢmesi ile zirveye ulaĢmıĢtır. 1980‟li yıllar ciddi değiĢimlerin
yaĢandığı ve ihracat merkezli piyasa ekonomisinin Türkiye‟de uygulanmaya
geçildiği bir dönemdir (Dönmez ve ġimĢek, 2011: 97).
24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye ekonomisi ihracata dayalı kalkınma
stratejisini benimseyerek dıĢarıda rekabet edebilme amacıyla döviz kuru
politikasını ve ihracat sübvansiyonlarını kullanmıĢtır. Diğer taraftan, 1980‟lerde
ihracata yönelik üretim fazlası yaratmak ve düĢük iĢgücü maliyetleriyle ihracatta
rekabeti artırmak üzere reel ücretlerde planlı bir gerileme görülmüĢtür (TCMB,
2002: 20).
Türkiye‟de 24 Ocak Kararları ile birlikte ihracata dayalı sanayileĢmeye
yönelik önemli adımlar atılmıĢtır. 24 Ocak 1980 Kararlarını aĢağıdaki gibi
özetlemek mümkündür:




Ġthalatın serbestleĢtirilmesi,
TL‟nin aĢırı değerlenmesine son veren “gerçekçi” esnek kur uygulamasına
geçilmesi,
Ġhracatın ve yabancı sermayenin teĢviki, ihracata finansman ve sigorta
konularında kurumsal destek sağlanması,
Sübvansiyonların kademeli olarak azaltılarak, uygulanan fiyat kontrollerinin
kaldırılması,
61


Faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi (1 Temmuz 1980 tarihinde faiz oranları
tamamen serbest bırakılmıĢtır),
TL %48 devalüe edilerek dolar karĢısındaki değeri 47 TL‟den 70 TL‟ye
düĢürülmüĢtür (Özel, 2011: 84)
1980‟lerde faiz ve döviz kurunda da denetimler kaldırılmıĢtır. Bu uygulama
aynı zamanda yabancı sermaye üzerindeki her türlü denetimin kaldırılması
anlamını da içermekle birlikte yabancı sermayenin serbest dolaĢımına imkân
sağlanabilmesini de beraberinde getirmiĢtir (Uçkaç, 2010: 427)
Ġhracata dayalı politikalar, ihracat hacmini artırma konusunda baĢarılı
sonuçlar vermiĢtir. Ġhracat hacmi 1980‟de 2,9 Milyar ABD doları iken, 1989‟da
11,8 milyar ABD dolarına çıkmıĢtır. Aynı dönemde ihracatın kompozisyonunda da
değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payında
%36‟dan %78‟e bir artıĢ görülmüĢtür. 1980‟lerde ithalat rejiminin kademeli olarak
liberalleĢtirilmesi sonucunda, ihracattan daha yavaĢ olmakla beraber, ithalatta da
bir artıĢ görülmüĢ ve 1980‟de 7,9 ABD doları olan ithalat 1989‟da 15,8 milyar
ABD dolarına yükselmiĢtir (TCMB, 2002: 20).
Özellikle 1988 yılının ikinci yarısından sonra Türkiye ekonomisinde, imalat
sanayinde belirginleĢen bir durgunlukla birlikte iç talebin durağanlaĢması sonucu
ortaya çıkan tasarruf fazlası 1,5 milyar dolar cari iĢlem fazlasının oluĢumuna
neden olmuĢtur. 1989 yılında üretimde devam eden durgunluk nedeniyle ithal girdi
kullanımının azalmasına rağmen, ithalatın önündeki engellerin giderek
kaldırılması ile birlikte TL'nin aĢırı değerlenmesi sebebiyle ithalat 1988 yılına göre
artarak 15,8 miyar dolara ulaĢırken ihracat 11,6 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Bunun
neticesinde dıĢ ticaret açığı bir önceki yıla göre artarak 4,1 milyar dolar olmuĢtur.
Yine aynı yıl dıĢ ticaret dengesi açık vermesine rağmen, cari iĢlemler dengesi fazla
vermiĢtir. Cari iĢlemler dengesinin fazla vermesine, turizm ve iĢçi gelirlerindeki
artıĢların yanında yeni döviz kuru politikasını da neden olmuĢtur. Türkiye, bir
taraftan döviz kurunu hissedilen enflasyonun altında ayarlarken, diğer taraftan da
mevduatlara yüksek faiz uygulamıĢtır. Ayrıca, dövizle alakalı iĢlemlerin bankalar
üzerinden yapılması süreci kolaylaĢtırıldığından Türkiye'deki faiz oranları ile diğer
ülkelerdeki faiz oranları arasında büyük bir farkların ortaya çıkmasına neden
olmuĢtur. Bu nedenle Türkiye'ye önemli ölçüde döviz sıcak para girdisi
gerçekleĢmiĢ ve bu para güvenli liman olarak kendisine yüksek faizli vadeli Türk
Lirası mevduat hesaplarını bulmuĢtur. Bu durum bir nakit hareketi olması
62
nedeniyle ve söz konusu iĢlemlerin dıĢ ödemeler dengesi açısından sermaye
hareketleri olarak döviz rezerv hareketlerine girmesi gerekirken, vadeli mevduata
gittiğinde cari iĢlemlerde diğer görünmeyen gelirler kısmına dâhil edilmesi cari
iĢlemlerin fazla vermesine neden olmuĢtur (Kökçü, 2011: 91). Bu geliĢmeler
eĢliğinde gerçekleĢen cari iĢlemler açığı verileri aĢağıda grafik ve tabloda
gösterilmektedir.
3
2
1
0
-1
-2
-3
-4
-5
-6
1,9
1,8
0,9
-1,4
-2,7
-0,9
-1,5
-3,1
-2,4
-4,9
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
* TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.2. 1980'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH)
Çizelge 2.1. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $)
Yıllar
Cari ĠĢlemler
Dengesi
Ġthalat
Ġhracat
Ġhracat/
DıĢ Ticaret
Ġthalat %
Dengesi
1980
-3.408
7.513
2.910
36,8
-4.603
1981
1.936
8.567
4.703
52,6
-3.864
1982
952
8.518
5.890
65,7
-3.628
1983
-1.923
8.895
59.05
62,0
-2.990
1984
-1.439
10.044
7.134
66,3
-2.910
1985
-1.013
10.935
7.959
70,2
-2.976
1986
1.465
10.475
7.457
67,1
-3.018
1987
-806
13.396
10.109
72,0
-3.206
1988
1.596
13.475
11.622
81,4
-1.813
1989
938
15.815
11.625
73,6
-4.190
* (TCMB, 2015) ve (TÜĠK) verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
63
2.3.1.2. Türkiye’de 1990’lı yıllarda cari iĢlemler açığı
1988 ve 1989 yıllarında cari iĢlemler hesabının fazla vermesi nedeniyle, bir
yandan gümrük vergilerinde önemli ölçüde rahatlama sağlanırken, diğer yandan da
ücret ve maaĢlarda 1989 yılında baĢlayan reel artıĢlara devam edilmiĢtir.
Ekonomik kalkınmada ithalata ve tüketime dayalı bir geliĢme modeli benimsenmiĢ
olması sebebiyle, ithalatta önemli miktarda artıĢ görülmüĢtür (Barak, 2013: 43).
1990 yılından sonra cari iĢlemler dengesi açısından oldukça istikrarsız bir
dönemden bahsedilebilir. Cari iĢlemler dengesinde görülen geliĢmeler, dıĢ ticaret
dengesindeki geliĢmelerle paralellik göstermektedir. 1990 yılından sonra yüksek
harcamalar ve düĢük oranlı devalüasyonlarla dıĢalım talebinin ĢiĢirilmesi ile
1992‟de 950 milyon dolara ve 1993 yılında 6,4 milyar dolara ulaĢmıĢtır. 1994‟te
ise yüksek oranlı devalüasyon ile birlikte 2,6 milyar dolar cari fazla meydana
gelmiĢtir Ancak bu geliĢme 1995 yılından sonra bozulmuĢ ve cari acık bu yıllarda
ortalama 2,5 milyar dolar civarında meydana gelmiĢtir (Barak, 2013: 45).
Son yıllarda artan dıĢ ticaret dengesizlikleri, tüketim harcamalarındaki artıĢa
karĢın sermaye yatırımlarının GSMH‟ ya oranındaki düĢüĢ, artan dıĢ borç gibi
unsurlarla 1994 yılında ekonomik kriz yaĢanmıĢtır. Bu durum karĢısında 5 Nisan
1994 Ġstikrar Tedbirleri alınmıĢtır (Ulusoy, 2012: 341-342).
5 Nisan Ġstikrar tedbirlerinde alınan kararlar Ģu Ģekildedir: Yüksek oranda
KĠT zamları, KĠT‟lerin özelleĢtirilmesi ve kapatılması, tarımda destekleme
alımlarının daraltılması, Merkez Bankasının yeniden yapılandırılması, kamu
kesiminde maaĢ ve ücret artıĢlarının mevcut bütçe ödenekleri ile sınırlı tutulması,
Tekel ve akaryakıttan alınan vergi fonlarının yükseltilmesi, ek vergilerin
getirilmesi (AktaĢ, 2000: 17)
1995 yılında yaĢanan ekonomik canlanma ve artan talebe bağlı olarak dıĢ
ticaret açığı artmıĢ, ancak hizmet kaynaklı gelirlerin yüksekliği cari iĢlemler
açığını düĢük düzeyde tutmuĢtur. 1994 yılında yaĢanan ekonomik kriz, 4,2 milyar
ABD doları net sermaye çıkıĢına neden olmuĢ, ancak bu eğilim 1995‟te tersine
donmuĢtur. 1995 yılı sonunda 2,3 milyar ABD doları kısa vadeli olmak üzere, 4,7
milyar ABD doları net sermaye giriĢi gerçekleĢmiĢtir (Barak, 2013: 45).
1994 yılının ilk aylarında ihracatın özendirilmesi ithalatın daraltılması
amacıyla TL‟nin değeri yaklaĢık olarak %60 düĢürülmüĢtür. Devalüasyon dıĢ
64
piyasada talebi canlandırarak iç piyasada yaĢanan talep daralması sorunun
aĢılmasında katkıda bulunmuĢtur. 1994 ve sonrasında yaĢanan ekonomik krizle
özel kesim yatırımlarının sekteye uğraması sonucu üretimdeki duraklama
gerçekleĢmiĢ ve buna bağlı olarak sermaye malı ithalatında da azalma
gerçekleĢmiĢtir. Türkiye ekonomisi yapısı itibari ile üretim için ithalata gereksinim
duyan bu noktada dıĢa bağımlı bir ülkedir. 1994 yılındaki üretimdeki daralma
ithalat gereksinimini azaltmıĢtır. 1994 devalüasyonundan sonra ihracatta görülen
artıĢ 1997 yılına kadar sürmüĢtür. 1997 yılından sonra hem iç talepteki artıĢ hem
enflasyonunda etkisiyle ithalat artmaya baĢlamıĢ ve ihracatı çekici kılan ortam
kaybolmuĢtur (Bilman, 2004: 50-51).
GSMH, 1995 ve 1997 yılları arasında kalan dönemde potansiyel üretim
düzeyinin üzerinde bir büyüme kaydetmiĢ ve yatırımlarda hızlı bir artıĢ
gerçekleĢmiĢtir. Bu eğilim, 1998 yılının ilk üç aylık döneminde de sürmüĢtür.
Ancak, 1997 yılı sonunda Asya krizinin olumsuz etkilerinin ortaya çıkması ile
nedeniyle Nisan ayından itibaren ihracat performansında gerileme ortaya çıkmıĢtır.
Diğer taraftan, yılbaĢından itibaren uygulamaya konulan ekonomik politikalarla
birlikte vergi gelirleri artmıĢ, dolayısıyla özel harcanabilir gelir düĢerek özel
tüketim ve yatırım harcamalarının daralmasına yol açmıĢtır. Bu dönemde,
kamunun yüksek borçlanma gereği ve Rusya krizine bağlı olarak Ağustos ayında
yaĢanan sermaye çıkıĢı faiz oranlarını artırarak özel kesimin yatırım eğiliminin
gerilemesine sebep olmuĢtur (TCMB, 1999: 65).
GSMH artıĢ hızının 1998 yılının ikinci üç ayından itibaren azalmaya
geçmesi, buna bağlı olarak üretim ve yatırım artıĢının gerilemesi ithalat
harcamalarındaki nominal gerilemenin temel nedenleri olarak gösterilebilir. Ġthalat
harcamalarının ana mal gruplarına göre dağılımı incelendiğinde, sermaye ve ara
malları ithalatının söz konusu dönemde sırasıyla %3,1 ve %6,2 gerilediği, tüketim
malları ithalatının ise %1,8 arttığı görülmektedir. Ġthalat harcamalarındaki
gerileme Ağustos ayından itibaren yüksek oranlara ulaĢmıĢtır (TCMB, 1999: 66).
Rusya krizi sonrası özellikle Eylül 1998‟den itibaren ithalatta ciddi
azalmalar meydana gelmiĢtir. Ġthalattaki azalıĢ yılın geri kalan kısmında ve 1999
yılının ilk sekiz aylık döneminde de etkisini göstermiĢtir. Eylül 1999‟da baĢlayan
ve Ekim ve Kasım aylarında da devam eden göreli iyileĢmeye rağmen 1999 yılının
ilk on bir ayında ithalat da %14,6 azalma gerçekleĢmiĢtir. 1998 yılının ikinci
çeyreğinden itibaren baĢlayan özel tüketim ve yatırım harcamalarındaki azalıĢ
65
eğiliminin 1999 yılının ilk üç çeyreğinde de devam etmesi ve GSMH‟nın da söz
konusu dönemde gerilemesi ithalattaki azalıĢın en önemli nedenleri arasında
gösterilebilir. Ayrıca, Ocak-Ekim döneminde ithalat fiyatlarındaki %7,1
oranındaki azalıĢ da ithalattaki azalmanın nedenleri arasındadır (TCMB, 2000:
81).
Tüketim talebindeki azalmaya paralel olarak tüketim malı ithalatındaki
azalıĢ, 1999 yılının ilk on bir aylık döneminde de devam etmiĢtir. Aynı dönemde,
toplam ithalatın, sırasıyla, %66,1 ve %20,8‟ini oluĢturan ara malı ve sermaye malı
ithalatlarında da sanayi üretimi ve özel yatırımlardaki düĢüĢe paralel yüksek oranlı
gerilemeler meydana gelmiĢtir. Bu geliĢmelere karĢın bahsedilen dönemde,
özellikle uluslararası petrol fiyatlarında görülen artıĢlar nedeniyle ham petrol
ithalatı %22,2 oranında artıĢ göstermiĢtir (TCMB, 2000). Bu geliĢmeler eĢliğinde
1990-1999 yılları arası dönemde cari iĢlemler dengesi tabloda gösterildiği gibi
gerçekleĢmiĢtir.
Çizelge 2.2. Türkiye‟de 1990‟lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $)
Cari
Yıllar
ĠĢlemler
Ġthalat
Ġhracat
Açığı
DıĢ Ticaret
Ġthalat %
Dengesi
1990
-2.625
22.407
12.959
58,1
-9.448
1991
250
20.883
13.593
64,6
-7.290
1992
-974
22.791
14.715
64,3
-8.076
1993
-6.433
29.426
15.345
52,1
-14.081
1994
2.631
22.273
18.106
77,8
-4.167
1995
-2.339
34.788
21.636
60,6
-13.152
1996
-2.437
42.331
32.067
53,2
-10.264
1997
-2.638
47.158
32.110
54,1
-15.048
1998
2.000
44.779
60.852
58,7
-13.927
1999
-925
38.802
29.135
65,4
-9.667
* TCMB verileri ile oluĢturulmuĢtur.
66
Ġhracat/
AĢağıdaki grafikten de Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda cari iĢlemler dengesinin
seyri izlenebilmektedir.
3
2
2
1
1
0,2
0
-1
-2
-0,4
-0,6
-1,4
-1,7
-1,3
-1,4
-3
-4
1990
1991
-3,5
1992 1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
* TCMB, TÜĠK verileri ile yazar tarafından oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.3. 1990'lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH)
2.3.1.3. Türkiye’de 2000’li yıllarda cari iĢlemler açığı
2000 yılında döviz kuruna dayalı enflasyonla mücadele programının
etkisiyle, iç talep artmıĢ ve ekonomide bir canlanma süreci baĢlamıĢtır. BaĢta iç
talepteki artıĢ olmak üzere, Türk lirasının reel olarak değerlenmesi ve petrol
fiyatlarındaki yükselme, 2000 yılında ithalatın ve dolayısıyla dıĢ ticaret açığının
artmasına neden olmuĢ, bavul ticareti ve turizm gelirlerindeki artıĢa rağmen cari
iĢlemler açığında önemli ölçüde büyüme gerçekleĢmiĢtir. 2000 yılında canlanan
ekonomi, Kasım ve ġubat krizleri sonrasında hızlı bir daralma dönemi içine
girmiĢ, kriz sonrası dalgalanmaya bırakılan Türk lirasında ise büyük ölçüde reel
olarak değer kaybı yaĢanmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucunda ithalat hızla gerilerken
ihracatta artıĢ gözlenmiĢtir. 2001 yılında ithalat %25,7 oranında gerilerken ihracat
%12,3 oranında artmıĢ, dıĢ ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre %65,1
oranında azalma gerçekleĢmiĢ. Ġhracatın ithalatı karĢılama oranı ise 2001 yılında
%75 seviyesinin üzerine çıkmıĢtır (TCMB, 2002: 52).
2001 yılında yaĢanan kriz sonrasında 2002 yılından baĢlayarak
makroekonomik göstergelerde olumlu geliĢimler yaĢanmıĢtır. DıĢ ticarette 2002
yılında baĢlayan eğilim 2003 yılının ilk on bir ayında da sürmüĢtür. Bu dönemde
üretimde gözlenen artıĢların devam etmesi ve iç talep unsurlarının sınırlı artıĢı dıĢ
67
ticaret üzerinde etkili olmuĢ ve Türk Lirasındaki güçlenmenin devam etmesine
karĢın, üretim maliyetindeki gerileme nedeniyle, ihracattaki artıĢ devam etmiĢtir.
Ayrıca, 2003 yılında dünya ekonomisinde gözlenen büyüme özellikle yılın üçüncü
çeyreğinde artarak devam etmiĢtir. Sanayi üretiminin 2002 yılındaki artıĢ eğilimini
devam ettirmesi ve reel kurlarda gözlenen değerlenme, özellikle ara malı ve
sermaye malı ithalat talebini artıran bir etken olmuĢtur (TCMB, 2004: 50).
Ekonomide, krizden sonraki yıllarda baĢlayan ihracat temelli büyüme
eğilimi 2003 yılında da sürmüĢtür. 2003 yılı baĢında yaĢanan Irak savaĢının sona
ermesi ve finansal piyasaların yeniden istikrara kavuĢması sonucunda, faiz oranları
gerilemiĢ ve Türk lirasının değeri artmaya baĢlamıĢtır (TCMB, 2005: 48).
2004 yılında iç tüketimdeki canlanma belirginleĢmiĢ ve reel kurlardaki
değer artıĢı eğilimi sürmüĢtür. 2004 yılında, yurt içi sanayi üretimindeki ve
tüketim talebindeki artıĢ ile yatırım harcamalarının hızlı yükseliĢi, ithalâttaki artıĢa
yol açmıĢtır. Ancak, özellikle yılın ikinci yarısında binek otomobil ithalâtına
yönelik alınan tedbirlerle, Temmuz ayından itibaren ithalâttaki yüksek artıĢ eğilimi
göreli olarak yavaĢlamıĢtır. Bunun yanı sıra, ertelenmiĢ talebin karĢılanmıĢ olması
ve baz etkisi de bu duruma yol açan diğer etkenlerdir. DıĢ ticaret açığındaki
artıĢın, 2004 yılında, cari açığın geniĢlemesinde en önemli etken olduğu
söylenebilir. Bunun yanı sıra, ABD Dolarının Euro karĢısındaki değerlenme
süreci, altın talebinin ve dolayısıyla altın fiyatlarının artmasına neden olmuĢtur
Böylece, altın ithalâtı 2004 yılında %34,6 oranında artıĢ göstermiĢtir. Cari iĢlemler
dengesinde en büyük olumlu katkı turizm gelirlerindeki yükseliĢle oluĢmuĢtur.
Yabancı ziyaretçilerden elde edilen turizm gelirleri, 2004 yılında önceki yıla göre,
%25,3 oranında artmıĢ ve 12,1 Milyar ABD doları seviyesine ulaĢmıĢtır. Bu
dönemde, ülkemizden çıkıĢ yapan yabancı ziyaretçi sayısı, %25,5 oranında
yükseliĢ gösterirken, kiĢi baĢı ortalama harcama da 705 ABD doları olarak
gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2005: 53).
2005 yılının ilk yarısında ithalât ve ihracat artıĢ hızlarında bir yavaĢlama
gerçekleĢmiĢ ancak, yılın ikinci yarısında ihracat düĢük performansını
sürdürürken, ithalât yeniden hızını arttırmıĢtır (TCMB, 2006:44). Cari iĢlemler
dengesine pozitif yönde katkı yapan turizm gelirleri, 2004 yılının ardından 2005
yılında da artıĢ eğilimini sürdürmüĢtür. 2005 yılında, turizm gelirleri %14,3
oranında artarak, 18,2 milyar ABD doları seviyesine yükselmiĢtir. Aynı dönemde,
68
ülkemizden çıkıĢ yapan yabancı ziyaretçi sayısı %19,1 oranında artarken ortalama
harcamalar %4,1 oranında gerileme göstermiĢtir (TCMB, 2006: 49).
2006 yılında gerçekleĢen ithalat miktarının ihracat miktarında fazla olması
nedeniyle net dıĢ talep büyümeye olumsuz etkide bulunmuĢtur. Üçüncü çeyrekte
ise Türk Lirasındaki değer kaybı ve iç talepteki daralma ile ithalat da bir düĢüĢ
gerçekleĢmiĢ ihracatta ise bir artıĢ yaĢanmıĢtır. Böylece ihracat 2005 yılının ilk
çeyreğinden sonra 2006 yılının üçüncü çeyreğinde ilk kez artıĢ göstermiĢtir. Bu
sonuç iç talepteki daralmanın olumsuz etkilerini de telafi etmiĢtir. Ancak yıl
genelindeki turizm gelirlerindeki düĢüĢe bağlı olarak hizmet gelirlerinin azalması
cari iĢlemler dengesi üzerinde olumsuz etki yaratmıĢ ve 2006 Yılında cari açık
31,8 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2007: 29-30).
2007 yılı ithalat rakamları 162 milyar dolar ihracat ise 115 milyar dolar
olarak gerçekleĢmiĢtir. 2007 yılında ihracat tekstil ve giyim gibi geleneksel
sektörlerin dıĢında kara taĢıtları ve demir çelik sektörlerinin de güçlü performans
göstermesiyle yüksek oranda büyüme göstermiĢtir. Diğer taraftan turizm
gelirlerinin 2007 yılında 18,5 milyar dolar olarak gerçekleĢmesiyle hizmet gelirleri
artmıĢ, ancak gelir dengesi açığı artmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucunda cari iĢlemler
açığı 2007 yılında 37,7 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2008: 30).
2007 yılının Ağustos ayında Amerika almak piyasasında baĢlayan ve 2008
Eylül ayından itibaren baĢta Amerika‟da olmak üzere büyük mali kuruluĢların iflas
etmesine yol açarak daha da belirginleĢen küresel mali kriz, etkilerini 2008 yılının
ikinci yarısından itibaren reel ekonomi üzerinde de göstermeye baĢlamıĢtır.
Küresel mali krizin baĢladığı yılın son çeyreğini takip eden süreçte dünya ticaret
hacminde sert bir düĢüĢ yaĢanmıĢ ve buna bağlı olarak da ihracatta hızlı bir Ģekilde
azalma gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde iç talepteki yavaĢlama, Türk Lirasındaki
değer kaybı ve emtia fiyatlarındaki düĢüĢ ile birlikte ithalat ihracattan daha hızlı
daralmıĢtır. Buna rağmen 2008 yılı tamamı ele alındığında yılın ilk üç
çeyreğindeki geliĢmelerden dolayı dıĢ ticaret açığı bir önceki yıla göre artıĢ
göstermiĢtir (TCMB, 2009: 30).
2008 yılının son üç ayından itibaren derinleĢen küresel mali krizin dıĢ
ticarete iliĢkin verilerinde Eylül ayından itibaren belirgin kırılmalar yaĢandığı
görülmektedir. 2001 yılı sonrasında istikrarlı bir Ģekilde artıĢ eğilimine giren
toplam ihracat ve ithalat 2008 yılının dördüncü çeyreğinde belirgin bir Ģekilde
69
yavaĢlama göstermiĢtir. Küresel kriz ortamında yaĢanan belirsizlik dönemi
nedeniyle tüketicilerin harcamalarını ertelemiĢ ve iç talep ve dıĢ talepte azalma
gerçekleĢmiĢtir. Küresel krizin olumsuz etkilerinin yanında 2008 yılında da turizm
gelirleri artıĢ göstermiĢ ve bu da hizmet gelirlerini olumlu etkilemiĢtir. Ancak bu
olumlu etki 2008 yılındaki dıĢ ticaret açığının artıĢının gerisinde kaldığı için cari
iĢlemler dengesinde bir önceki yıla göre artıĢ gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2010: 39).
2008 yılının son üç aylık döneminden itibaren gerek iç ve dıĢ talepteki
daralma sebebi ile gerek ham petrol ve demir çelik baĢta olmak üzere emtia
fiyatlarındaki hızlı düĢüĢten kaynaklanan ihracat ve ithalattaki düĢüĢ, 2009 yılının
ikinci çeyreğinden itibaren toparlanma göstermiĢtir. Küresel krizin turizm gelirleri
üzerine olumsuz etkileri, ortalama harcamada düĢüĢ olarak kendini göstermiĢtir.
2009 yılında turizm gelirlerinde %3,2 gerileme gerçekleĢmiĢtir. Söz konusu
gerileme temelde ortalama turizm harcamalarının düĢmesinden kaynaklanmakla
birlikte aynı dönemde ziyaretçi sayısında %3,3 artıĢ gerçekleĢmiĢtir (TCMB,
2010: 34-35).
Avrupa‟da yaĢanan kamu mali görünümü kaynaklı geliĢmelerin etkisiyle dıĢ
talebin zayıf seyrini korumasına rağmen iç talebin görece istikrarlı olarak artması
nedeniyle, 2010 yılında dıĢ ticaret açığı hızlı bir artıĢ göstermiĢtir. 2010 yılında
toplam mal ihracatı %10,3 oranında artarak 121 milyar dolar, toplam mal ithalatı
ise %31,8 oranında artarak 177,3 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu
geliĢmelerle birlikte dıĢ ticaret açığı, 2010 yılında, önceki yıla oranla 31,4 milyar
dolar artıĢ göstererek 56,3 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2011: 36).
DıĢ ticaret açığındaki büyümenin yanı sıra 2010 yılında hizmet
giderlerindeki hızlı artıĢa bağlı olarak net hizmet gelirleri geçen yılın aynı
dönemine göre %15,2 oranında azalma göstererek cari açığı olumsuz etkilemiĢtir.
Bu dönemde, ülkemizden çıkıĢ yapan ziyaretçi sayısı artmıĢ olmasına rağmen
ortalama harcamaların düĢmesi nedeniyle turizm gelirleri %2,1 oranında
gerilemiĢtir. Bunun yanı sıra, ithalat artıĢının etkisiyle taĢımacılık giderlerinde de
bu dönemde artıĢ gerçekleĢmiĢtir. Böylece 2009 yılında 12 milyar dolar olan cari
iĢlemler açığı 2010 yılında 45 milyar dolara yükselmiĢtir (TCMB, 2011: 37).
Küresel kriz sonrası toparlanma sürecinde, Türkiye ekonomisi güçlü bir
seyir izlemiĢ fakat toparlanma hızları itibarıyla iç ve dıĢ talep farklı eğilim
gerçekleĢmiĢtir. Bu çerçevede, 2011 yılında iç talepte gözlenen güçlü seyre paralel
70
olarak ithalat hızlı artıĢ gerçekleĢirken, görece zayıf seyreden dıĢ talebe bağlı
olarak ihracat ancak ılımlı bir toparlanma seyri göstermiĢtir. Yılın ikinci yarısında,
iç ve dıĢ talep arasındaki dengelenmeyi sağlamak amacıyla alınan politika
tedbirlerinin etkisiyle ithalatta görülen belirgin yavaĢlamaya rağmen, 2011 yılında
dıĢ ticaret açığındaki artıĢ sürmüĢtür (TCMB, 2012: 39).
Net hizmet gelirleri, 2011 yılında bir önceki yılın aynı dönemine göre
%17,7 oranında artıĢ göstermiĢtir. Söz konusu artıĢta, net turizm gelirlerindeki
yükseliĢin yanı sıra, diğer taĢımacılık gelirlerindeki artıĢların da etkisi vardır. 2011
yılında bir önceki yılın aynı dönemine göre turizm gelirleri ve giderleri sırasıyla
%10,6 ve %3,1 oranında artıĢ göstermiĢtir (TCMB, 2012: 40). Böylece 2011
yılında cari iĢlemler açığı bir önceki yıla göre 30 milyar dolar artıĢ göstererek 75
milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir.
Cari açık 2013 yılında net altın ihracatındaki gerileme ile birlikte ciddi
oranda geniĢleme göstermiĢtir. Altın ithalatındaki artıĢın, Avrupa Birliğindeki
toparlanmanın ve turizm gelirlerindeki artıĢın olumlu etkisini ortadan
kaldırmasıyla, 2012 yılında 48.5 milyar dolar olan cari açık 2013 yılında 64.9
milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Net altın ticareti hariç cari acık ise 2013‟te
2012 yılında kaydedilen seviyenin biraz altında gerçekleĢerek 51.4 milyar dolar
olmuĢtur. Doğrudan yatırımlar 2013 yılında toplam cari iĢlemler açığının
finansmanının %15‟inde kalırken, portföy yatırımları ve diğer kısa vadeli sermaye
akımları toplam finansmanın %46‟sını oluĢturmuĢtur (Dünya Bankası, 2014).
Diğer taraftan hizmetler dengesi, cari iĢlemler hesabına daha önceki dönemlerde
olduğu gibi 2013 yılında da pozitif bir katkı yapmıĢ ancak yüksek düzeydeki
ticaret açığının olumsuz etkisinde sadece bir miktar yumuĢama görülebilmiĢtir
(TĠM, 2014: 175).
71
4
2
2
0
-0,3
-2
-2
-4
-5
-6
-8
-6
-5
-6
-6
-6
-8
-10
2014
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
2013
-10
-12
2012
-6
-3
-4
2011
-4
* TCMB, TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.4. 2000'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH)
Cari iĢlemler açığı, 2014 yılı ikinci çeyreğinde daralma eğilimini devam
ettirmiĢtir. DıĢ ticaret dengesindeki iyileĢme, cari açıktaki düĢüĢün kaynağını
oluĢturmuĢtur. Altın dıĢ ticareti tarihsel ortalamalarında gerçekleĢerek cari iĢlemler
dengesindeki azalıĢa katkı da bulunmuĢtur. Net turizm gelirlerinde görülen yatay
seyre rağmen, ulaĢtırma gelirlerinde devam eden yükseliĢ ile hizmetler dengesi
artıĢ eğilimini devam ettirmiĢtir (TCMB, 2014: 3). Bu geliĢmeler eĢliğinde 2000
ve 2014 yılları cari iĢlemler verileri aĢağıdaki tabloda gösterildiği Ģekilde
gerçekleĢmiĢtir.
72
Çizelge 2.3. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $)
Yıllar
Cari ĠĢlemler
Dengesi
Ġthalat
Ġhracat
Ġhracat/
DıĢ Ticaret
Ġthalat (%)
Dengesi
2000
-9.920
52.882
30.923
51,0
-21.959
2001
3.760
38.092
34.810
75,7
-3.282
2002
-626
47.109
40,705
69,9
-6.404
2003
-7.554
65.883
52.472
68,
-13.411
2004
-14.198
91.271
68.833
64,8
-22.438
2005
-21.449
111.445
78.509
62,9
-32.936
2006
-31.837
134.672
99.778
61,3
-40.894
2007
-37.779
162.210
115.379
63,1
-46.831
2008
-40.192
193.823
140.906
65,4
-52.917
2009
-12.010
134.494
109.732
72,5
-24.762
2010
-45.312
177.317
120.992
61,4
-56.325
2011
-75.008
231.552
142.392
56
-89.160
2012
-48.535
227.315
161.948
64,5
-65.357
2013
-64.958
241.696
161.943
60,3
-79.907
2014
-45.947
232.515
168.943
65,1
63.572
* (TÜĠK) ve (TCMB) verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
2.3.2. Türkiye’de Bütçe Açığının Seyri
Türkiye‟de bütçe açığının dönemler itibari ile seyri bu baĢlık altında ele
alınacaktır.
73
2.3.2.1. Türkiye’de 1980’li yıllarda bütçe açığı
1980 yılında Türk siyasi ve ekonomik hayatında radikal değiĢimleri
beraberinde getiren ve Türkiye ekonomisinin küresel sermayeye eklemlenmesinde
önemli bir basamak olan 24 Ocak Ġstikrar Kararları alınmıĢtır (Karabıyık ve Uçar,
2010:41). 1980‟li yıllarda Türkiye ekonomisinde yaĢanan bu geliĢmeler ve bu
geliĢmeler eĢliğinde alınan önlemler ve ekonomi politikalarıyla birlikte
gerçekleĢen kamu dengesi aĢağıda grafiksel olarak ve tablo halinde
görülebilmektedir.
0
-0,5
-1
-0,91
-1,01
-1,5
-1,09
-1,17
-1,69
-1,72
-2
-2,5 -2,27
-2,34
-2,22
-2,46
-3
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
* BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.5. 1980'li Yıllarda Bütçe Açığının Seyri (Bütçe Açığı/GSYĠH)
24 Ocak kararları ile birlikte devlet bütçe açıklarının enflasyonist etkisi
dikkate alınarak bütçenin denkleĢtirilmesi ya da bütçe açıklarının en düĢük
seviyelere indirilmesi öncelikli hedef olmuĢtur. Açıkların kapatılması cari
harcamaların hacim ve dağılımına bağlı olduğundan bütçenin bu kalemlerinde bir
daralmayla gerçekleĢebilir. 24 Ocak kararlarından biri de enflasyonu düĢürmek
olmasından dolayı bütçe de yer alan harcamaların azaltılması da kaçınılmaz
olmuĢtur (Ulusoy, 2012: 337).
74
Çizelge 2.4. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Bütçe Dengesi
Bütçe Geliri /
Bütçe Gideri /
Bütçe Açığı /
GSYĠH
GSYĠH
GSYĠH
1980
16,32
14,05
-2,27
1981
15,37
14,47
-0,91
1982
12,51
11,50
-1,01
1983
15,59
14,42
-1,17
1984
14,47
12,75
-1,72
1985
13,76
12,68
-1,09
1986
12,10
10,42
-1,69
1987
12,73
10,40
-2,34
1988
12,35
10,12
-2,22
1989
12,72
10,27
-2,46
Yıllar
* (BÜMKO) verileri ile oluĢturulmuĢtur.
1981 yılında %24.9 olan Konsolide Bütçe Harcamaları/ GSMH oranı 1982
ve 1985yılları dıĢında ortalama %22 olarak meydana gelmiĢtir. 1981 – 1989 yılları
arasında en düĢük konsolide bütçe harcamaları 1982 yılında gerçekleĢmiĢtir
(Ulusoy, 2012: 337). 1980 yılından itibaren konsolide bütçe açıkları katlanarak
giden bir eğilim içindedirler (Oskay, 2004: 245).
1986‟da IMF ile yapılan stand-by anlaĢmasının sona ermesi ve 1987‟de
erken seçim kararının alınması geniĢletici maliye politikasının uygulanmasına
neden olmuĢtur. Ayrıca kamuda çalıĢanlarının maaĢ ve ücretlerindeki artıĢların
enflasyon oranının gerisinde tutulması politikası yerine daha esnek bir ücret
politikasının uygulanması ve kamuda istihdamın artırılması nedeniyle personel
ücretlerindeki artıĢlar konsolide bütçe üzerine yük oluĢturmaya baĢlamıĢtır.
1980‟lerin ilk yarısında bütçe açığının tamamına yakınının finansmanının Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kaynakları kullanılarak yapılması, 1980‟li
yılların ortalarından itibaren ülkemizde borçlanma politikasını ön plana
çıkarmıĢtır. Bütçe dengesi sağlanmadan ve enflasyon kontrol altına alınmadan,
mali piyasalarda serbestleĢtirmeye gidilmiĢtir. Faiz oranlarının deregülasyonu ve
Hazinenin doğrudan TCMB kaynaklarını kullanmak yerine kamu kâğıtları çıkarıp
75
satmaya yönelmesi, kamu açıklarının finansman maliyetinin artmasına neden
olmuĢtur. Dolayısıyla kamunun iç borç servisi ve iç borç servisinin GSYĠH‟ya
oranı 1980‟lerin ortalarından itibaren yükselme eğilimine girmiĢtir (Timur, 2005:
98-99).
2.3.2.2. Türkiye’de 1990’lı yıllarda bütçe açığı
1980'li yılların ilk yarısında ekonomide dikkate değer bir olumlu dönüĢüm
gerçekleĢirken 1980‟lerin ikinci yarısından itibaren sürecin olumsuz geliĢmeleri de
gün yüzüne çıkmaya baĢlamıĢ ve 1991 Körfez Krizi ve ardından 1994 Krizi ile
ekonomideki olumlu geliĢmeler yerini krizlerin de bulunduğu olumsuz bir sürece
terk etmeye baĢlamıĢtır. 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisinde oluĢan temel
sorunlara bakıldığında karĢımıza çıkan tablo Ģöyledir: 1990'lı yıllar boyunca
sürekli artan bütçe açıklan 1990'ların sonuna gelindiğinde sürdürülemez hale gelen
bir iç borç dinamiğinin oluĢmasına ve enflasyonun hızla yükselmesine yol
açmıĢtır. Bankalar asıl iĢlevleri olan özel sektöre kredi vermeyi ikinci plana iterek
devlete borç vermeye yönelmiĢtir. Kamu bankalarının görev zararları büyük
boyutlara varmıĢ ve mali sistem giderek sağlıksız bir yapıya bürünmüĢtür. Bu
nedenlerden kaynaklı olarak reel faizler giderek yükselmiĢ, bütçeden faiz
ödemelerine ayrılan pay her sene artmıĢ ve kamu maliyesi borç-faiz kısır
döngüsüne girmiĢtir. Ayrıca, yapısal reformların sürekli ertelenmesi sebebiyle
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları kangrene dönüĢmüĢtür (Alpaydın, 2011:
22).
Türkiye‟de 1990‟lı yıllar bütçe gerçekleĢmeleri incelendiği zaman bütçe
gelirlerinin GSYĠH içindeki payı bütçe giderlerinin GSYĠH içindeki payına oranla
daha fazla artıĢ göstermiĢ olduğu görülmektedir. Ancak gelirlerin giderlere oranla
daha fazla artmasına rağmen bütçe açığı bu yıllarda bir artıĢ eğilimi içindedir.
1990 yılı bütçe açığı oranı %2,23 iken 1999 yılına gelindiğinde bu oran neredeyse
dört katına çıkarak %8,75 seviyesine ulaĢmıĢtır.1990–1999 yıları arası bütçe
gerçekleĢmeleri tablo ve grafik olarak aĢağıda verilmektedir.
76
Çizelge 2.5. Türkiye'de 1990'lı Yıllarda Bütçe Dengesi
Bütçe
Bütçe
Geliri /
Gideri/
GSYĠH
GSYĠH
1990
12,94
10,71
-2,23
1991
15,63
11,70
-3,93
1992
15,34
12,12
-3,22
1993
18,41
13,41
-5,00
1994
17,35
14,45
-2,90
1995
16,52
13,51
-3,02
1996
19,95
13,74
-6,21
1997
20,77
15,00
-5,77
1998
22,24
16,82
-5,42
Yıllar
26,85
1999
18,10
Bütçe Açığı /
GSYĠH
-8,75
* BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
0
-1
-2
-3 -2,23
-2,9
-3,22
-4
-3,02
-3,93
-5
-5
-6
-6,21
-7
-5,77
-5,42
-8
-9
-8,75
-10
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
* BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.6. 1990'lı Yıllarda Bütçe Açığının Seyri (Bütçe Açığı/GSYĠH)
77
2.3.2.3. Türkiye’de 2000’li yıllarda bütçe açığı
2000 yılında bir önceki yıla göre %66,3 oranında artıĢ gösteren konsolide
bütçe giderleri 46,7 katrilyon lira olarak gerçekleĢmiĢtir. Personel ve diğer cari
giderler toplam harcamaların %29,1‟ini, yatırım giderleri %5,3‟ünü oluĢtururken
transfer harcamalarının payı da 43,8 puanı faiz ödemelerinden kaynaklanmak
üzere %65,6‟ya ulaĢmıĢtır. Konsolide bütçe giderleri 2001 yılında %72,5 oranında
artarak 80,6 katrilyon lira olmuĢtur. Cari giderler %50,2 artıĢla 20,4 katrilyon lira,
yatırımlar %67,7 artıĢla 4,1 katrilyon lira, transferler %82,9 artıĢla 56 katrilyon lira
olarak gerçekleĢmiĢtir. Faiz ödemeleri ise %100,9 oranında artarak 41,1 katrilyon
liraya ulaĢmıĢtır. 2002 yılında ise konsolide bütçe giderleri %43,3 oranında artarak
115,5 katrilyon lira olurken, cari giderler %51,8 artıĢla 31 katrilyon lira, yatırımlar
%66 artıĢla 6,9 katrilyon lira, transferler %38,5 artıĢla 77,5 katrilyon lira olarak
gerçekleĢmiĢ, faiz ödemeleri ise %26,3 oranında artarak 51,9 katrilyon lira
olmuĢtur.
1980-2002 yılları arasında toplam konsolide bütçe büyüklüğü yaklaĢık %85
oranında artıĢ gösterirken, reel bütçe büyüklüğü sadece %5 oranında artıĢ
gerçekleĢmiĢtir. Bütçedeki reel harcama kalemlerine bakıldığında da, neredeyse
hiçbir kalemde GSMH'ya oranla bir artıĢ görülmediği gibi, birçok kalemde gerilemeler görülmektedir. Giderek büyüme gösteren bütçede, bütçenin artıĢ hızından
daha hızlı büyüyen faiz ödemeleri, her yıl bütçede artan oranda bir yer kaplarken,
reel harcama kalemleri üzerinde de ciddi bir baskı oluĢturmasına neden
olmaktadırlar (Civan ve Uğurlu, 2005: 47).
Bütçe açığı hedefi 2008 yılı için 18 milyar TL olarak belirlenmiĢ olmasına
rağmen, yılsonunda bütçe açığı 17,1 milyar TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2002
yılında bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı, %11,5 iken bu oran, 2008 yılında %1.8
seviyesine inmiĢtir. Türkiye, bütçe açıklarının GSYĠH‟ya oranının %3‟ün altında
olmasını gerektiren Maastricht Kriterini 2006 ve 2007 yıllarında karĢıladığı gibi,
2008 yılında da karĢılamaya devam etmiĢtir. Faiz dıĢı fazla açısından, 2003-2008
döneminde faiz dıĢı fazla toplam 194,4 milyar TL olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu
dönemde faiz dıĢı fazlanın GSYĠH‟ya oranı ortalama %4,63 olmuĢtur. Kararlı bir
Ģekilde uygulanan mali disiplin sayesinde faiz giderlerinin GSYĠH‟ya oranının
hızlı bir Ģekilde düĢmesi sağlanmıĢ ve 2002 yılında %14,8 olan bu oran, 2008 yılı
sonunda %5,1 seviyesine inmiĢtir. Diğer taraftan 2002 yılında faiz giderlerinin
bütçe içindeki payı %43,2 iken, 2008 yılı sonu itibarıyla bu oran %22,4 olarak
78
gerçekleĢmiĢtir. 2008 yılı bütçesinde yatırım harcamalarının 2007 yılına göre
%30,6 oranında bir artıĢla 21,6 milyar TL olduğu gözlenmektedir (BÜMKO,
2009: 84).
Ülkemizde kamu mali dengelerinde 2002 yılından bu yana küresel krizin
etkilerinin en çok hissedildiği dönem olan 2009 yılı hariç sürekli olarak iyileĢme
gerçekleĢmiĢtir. Bu kapsamda, genel devlet bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı 20022013 döneminde 10 puan azalarak %0,7 olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2014: 44).
Çizelge 2.6. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Bütçe Dengesi
Bütçe Geliri /
Bütçe Gideri /
Bütçe Açığı /
GSYĠH
GSYĠH
GSYĠH
2000
22,9
30,8
-7,96
2001
24,3
36,2
-11,9
2002
22,7
34,1
-11,5
2003
22,2
31,1
-8,8
2004
22,0
27,2
-5,2
2005
23,5
24,6
-1,1
2006
22,9
23,5
-0,6
2007
22,6
24,2
-1,6
2008
22,1
23,9
-1,8
2009
22,6
28,2
-5,5
2010
23,1
26,8
-3,6
2011
22,9
24,2
-1,4
2012
23,1
25,1
-2,0
2013
23,6
25,7
-2,2
2014
23,5
25,4
-1,9
Yıllar
* TÜĠK ve BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
79
2012 yılının ilk üç çeyreğinde kısmen geniĢleyen bütçe açığı, sonrasında bir
toparlanma göstermiĢ ve 2013 yılı boyunca bütçe gelirlerinin artıĢ hızının, bütçe
giderleri artıĢ hızından yüksek seyretmesi sebebiyle daralma göstermiĢtir. Her ne
kadar son iki yıldır ekonomik büyüme yavaĢlamıĢ olsa da, buna rağmen daralan
bütçe açığı, dolaylı vergiler üzerinden, kur artıĢının vergi gelirlerine olan olumlu
etkisini ortaya koymaktadır. 2013 yılında bütçe dengesinde oluĢan iyileĢmenin
nedenlerine bakıldığında, dolaysız vergilerin katkısında azalıĢ gerçekleĢmesine
rağmen, artan iç talep ve ithalattaki büyümeye bağlı olarak tüketimden ve dıĢ
ticaretten alınan vergilerin katkısında önemli bir artıĢ görülmektedir. Ancak, bütçe
gelirlerine katkıların dolaylı vergiler tarafından gelmesi, bütçe gelirlerini
büyümeye daha bağımlı kılmaktadır (TÜSĠAD, 2013: 13).
0
-1,1
-2
-0,6
-1,4
-1,6 -1,8
-4
-2 -2,2 -1,9
-3,6
-6
-5,2
-5,5
-8
-7,96
-8,8
-10
-12
-11,9 -11,5
-14
* TÜĠK ve BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2.7. Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açığı (Bütçe Açığı / GSYĠH)
Merkezi yönetim bütçesi 2013 yılı 18 milyar 543 milyon TL açık vermiĢ
iken 2014 yılı aynı döneminde ise bu açık 22 milyar 666 milyon TL olarak
gerçekleĢmiĢtir. 2014 yılında faiz dıĢı fazla ise 27 milyar 242 milyon TL olmuĢtur.
2013 yılı Ocak-Aralık döneminde bütçe giderleri 408 milyar 225 milyon TL olarak
gerçekleĢmiĢ iken 2014 yılının aynı döneminde %9,8 oranında artarak 448 milyar
424 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2013 yılı faiz hariç bütçe giderleri 358
milyar 239 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢ iken 2014 yılında ise %11,2 oranında
80
artarak 398 milyar 517 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. Diğer taraftan 2014
yılında faiz giderleri geçen yıla göre binde 2 oranında azalarak 49 milyar 907
milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir.
2013 yılında 389 milyar 682 milyon TL olan bütçe gelirleri, 2014 yılında
%9,3 oranında artarak 425 milyar 758 milyon TL olmuĢtur. Bu dönemde vergi
gelirleri ise %8,1 oranında artarak 352 milyar 437 milyon TL olarak
gerçekleĢmiĢtir (BÜMKO, 2014: 5-6).
1990‟lı yıllarda artıĢ eğilimi içinde olan bütçe açığı rakamları 2000‟li
yıllarda ise bir azalıĢ trendi içindedir. 2000 yılında %7,96 olarak gerçekleĢen bütçe
açığı rakamları 2014 yılına gelindiğinde ise %1,9 seviyesine inmiĢtir. Bu
geliĢmeler eĢliğinde 2000‟li yıllar bütçe gerçekleĢmeleri yukarıda tablo olarak ve
grafiksel olarak gösterilmektedir.
2.3.3. Türkiye’de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar
Bu bölümde Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliliğini test eden çalıĢmalar
arasında cari iĢlemler açıkları ile bütçe açıkları arasında bir nedensellik iliĢkisi
olduğunu ortaya koyan çalıĢmalara yer verilecektir.
Ay, Karaçor, Mucuk & Erdoğan (2004) Türkiye ekonomisi 1992-2003
dönemi aylık verileri kullanarak yapmıĢ oldukları çalıĢmalarında Granger
nedensellik testi ve regresyon analizi yardımıyla bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı
arasındaki iliĢki sınanmıĢtır. Analiz sonuçlarına göre Türkiye‟de ele alınan dönem
itibari ile iki açık arasında karĢılıklı iliĢki bulunmuĢ ve Keynesyen GörüĢün
geçerliliği desteklenmiĢtir.
Akbostancı & Tunç (2002) yapmıĢ oldukları çalıĢmada 1987–2001 yılları
arasında Türkiye ekonomisi için eĢ bütünleĢme analizi ve hata düzeltme modeli
kurularak ikiz açık hipotezinin geçerliliği incelenmiĢtir. Analizin sonuçlarına göre
uzun dönemde bütçe açığı ve cari açık arasında bir iliĢki söz kousudur. Ayrıca
uzun kısa dönemde bütçe açığındaki bozulmaların cari açık açıkta bir bozulamaya
yol açtığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Yani çalıĢma da Türkiye için ikiz açık
hipotezinin geçerliliği desteklenmiĢ ve Ricardosu görüĢün geçerli olmadığı elde
edilmiĢtir.
81
Yılmaz (2002)‟de Türkiye‟nin 1980- 2001 yıllarına iliĢkin bütçe açıkları ve
dıĢ ticaret açıkları arasındaki nedensellik iliĢkisini amprik olarak ele almaktadır.
Bütçe açıkları ile dıĢ ticaret açıkları arasındaki bu iliĢki Granger nedensellik testi
kullnılarak ortaya konulmaktadır. VAR modeline dayalı Granger nedensellik testi
söz konusu iki açığa ait nedensellik iliĢkisinin yönünü bulmada kulllanılmıĢ ve
Granger nedensellik testine dayalı amprik sonuçlar Türkiye‟nin 1980–2001
yıllarına ait bütçe açıkları ve dıĢticaret açıkları arasında beĢ dönem gecikmeli
karĢılıklı bir iliĢkinin varlığını orataya koymuĢtur. Bu sonuçlar Keynesyen
görüĢün önermelerini desteklemektedir.
Mangır (2012) Türkiye ekonomisi için 1980–2011 yıllık verileri
kullanılarak yapmıĢ olduğu çalıĢmada ikiz açık hipotezinin geçerliliğini test
etmektedir. Johansen eĢbütünleĢme yaklaĢımı kullanılarak, bütçe açığı ve cari açık
arasında uzuzn dönemli bir iliĢki olsuğu sonucu elde edilmiĢtir. Granger
nedensellik testi kullanılarak yapılan analizin sonuçlarına göre Türkiye için bütçe
açığından cari açığa doğru tek yönlü bir nedensellik ilikisi söz konusudur.
ÇalıĢmanın sonuçlarına göre Türkiye‟de ikiz açık hipotezinin geçerliliği ve
Keynesyen görüĢ desteklenmektedir.
Uysal & Topallı (2007) çalıĢmalarında Türkiye‟de cari iĢlemler açığı ve
bütçe açığı arasındaki iliĢkiyi 1974–2004 dönemi için incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada
Johansen eĢbütünleĢme analizi ve Granger nedensellik testi uygulanmıĢtır.
Johansen eĢbütünleĢme analizinin sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari açıklar
arasında pozitif bir iliĢki bulunmuĢtur. Granger nedensellik testinin sonuçlarına
göre bütçeaçıkları ile cari açıklar arasındaki nedensellik iliĢkisi tek yönlüdür. Bu
nedensellik iliĢkisinin yönü ise bütçe açıklarından cari açıklara doğrudur. Yani
çalıĢmaTürkiye‟de ikiz açık hipotezini ve Keynesyen görüĢü desteklemektedir.
Bayrak & Esen (2012) ise çalıĢmalarında 1975 ile 2010 dönemi yılllık
verilerini kullanarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkiyi
araĢtırmıĢlardır. Bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkinin yönünü ve
büyüklüğünü araĢtırmak üzere Johansen eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli
uygulanmıĢtır. Elde edilen amprik sonuçlara göre incelenen dönem için
Türkiye‟de bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıları arasında kısa ve uzun dönemli bir
iliĢkinin varlığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu sonuç Türkiye ekonomisi için ikiz açık
hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü desteklemektedir.
82
Günaydın (2004) çalıĢmasında bütçe açığı ve cari açık arasındaki
nedensellik iliĢkisini ve yönünü incelemiĢtir. ÇalıĢmada 1987:1-2003:2 dönemine
iliĢkin üçer aylık verilere kullanılarak Türkiye ekonomisinde bütçe açığı ve cari
açık arasındaki ndensellik iliĢkisi Toda-Yamamato nedensellik testi kullanılarak
analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçları değiĢkenler arsında tek yönlü bir
nedensellik iliĢkisinin olduğunu ve bu nedensellik iliĢkisinin bütçe açıklarından
cari açıklara doğru olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma ele Türkiye için ikiz
açık hipotezinin geçerliliğini Keynesyen görüĢü desteklemektedir.
Bahtiyar & Bakır (2011) Türkiye için 1980-2010 yıllık verileri kulanılarak
regresyon analizi ile bütçe açığı ve cari açık arasındaki liĢki incelenmiĢtir.
ÇalıĢmaya göre bütçe açığı/gsmh oranında %1‟lik bir artıĢ cari açık/gsmh oranında
%0,14‟lük bir artıĢa neden olmaktadır. Yani Türkiye için ele alınan dönemde bütçe
açığı cari iĢlemler açığının bir nedenidir. ÇalıĢma nedensellik iliĢkisinin yönünü
bütçe açıklarından cari açıklara doğru olarak ortaya koymakta ve ikiz açık
hipotezini desteklemektedir.
Duman & Belke (2011) çalıĢmalarında Türkiye için 1998Q1–2011Q2
dönemindeki üçer aylık veriler ve zaman serisi teknikleri kullanılarak bütçe açığı
ve cari açık arasındaki iliĢki incelenmiĢtir. Bütçe açığı ve cari açık arasındaki
dinamik iliĢkiyi incelemek için Granger nedensellik (Granger Causality) testi, etkitepki ve varyans ayrıĢtırma analizleri uygulanmıĢtır. Analiz sonuçları Türkiye‟de
ele alınan dönem itibariyle iki açık arasında çift yönlü bir iliĢki bulunduğunu,
açığın hem cari açıktan hem de bütçe açığına doğru olduğunu dolayısıyla
Keynesyen görüĢün geçerliliğini desteklemektedir.
Bolat, Belke & Aras (2011) yapılan çalıĢmada 1998:1-2010:4 döneminde
Türkiye‟de bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki incelenmektedir.
Bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki kısa ve uzun dönem iliĢkisini
inceleyen çalıĢma, sınır testi yaklaĢımını kullanmaktadır. ÇalıĢmanın sonuçları,
uzun dönemde bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir iliĢkinin olmadığını
fakat kısa dönemde bu iki açık arasında kuvvetli bir pozitif iliĢki bulunduğunu
ortaya koymaktadır. Bütçe açığındaki %1‟lik bir artıĢ, kısa dönemde cari iĢlemler
açığında %0,18‟lik artıĢa neden olmaktadır. Bulgular, kısa dönemde ikiz açık
hipotezinin geçerli olduğunu savunan Keynesyen yaklaĢımı desteklemektedir.
83
Erdinç (2008), çalısmada Esbütünlesme analizi ve Granger Nedensellik
testinden yararlanarak Türkiye ekonomisi için bütçe açığı ile cari islemler açığı
arasındaki nedensellik iliĢkisi 1950- 2005 dönemi yıllık verilerinden yararlanarak
ikiz açıklar hipotezinin geçerliligi incelenmiĢtir. Esbütünlesme analizinde, bütçe
açıkları ile cari islem açıkları arasında uzun dönemli bir iliski oldugu sonucuna
ılaĢılmıĢtır. Ayrıca bütçe açıkları ile cari açık arasındaki nedensellik iliskinin
yönünün bütçe açıklarından cari açıklara doğru olduğu sonucuna ulaĢımıĢtır. Bu
sonuç Geleneksel Keynesyen Yaklasımı desteklemekte ve Türkiye‟de ikiz açık
hipotezinin geçerliliğini desteklemektedir.
Utkulu (2003), çalıĢma da Türkiye için 1950 -2000 dönemi için yıllık veriler
kullanılarak bütçe açığı ve cari açıklar arasındaki iliĢki koentegrasyon analizi,
Granger nedensellik analizi ve hata düzeltme modeli uydulanarak test edilmiĢtir.
ÇalıĢmanın sonucu bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında çift yönlü bir
nedensellik iliĢkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sonuçla çalıĢma Türkiye için
ele alınan dönemde ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü
desteklemektedir.
Ata & Yücel (2003) çalıĢmada bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki
iliĢkiyi Türkiye için 1975-2002 dönemi yıllık verileri ile Engle-Granger iki
aĢamalı eĢbütünleĢme yöntemi ve Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır.
EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında
uzun dönemli bir iliĢki vardır. Granger nedensellik analizi sonuçlarına göre ise
birinci gecikmede bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına üçüncü ve yedinci
gecikmede de cari iĢlemler açıklarından bütçe açıklarına dğru bir nedensellik
iliĢkisi vardır. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini
destekleyen sonuçlar vermiĢtir.
Zengin (2000) Türkiye için üçer aylık, (çeyrek dönemlik) verileri kullanarak
uyguladığı çalıĢmasında VAR modeli ile bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı
arasındaki iliĢkiyi sınamıĢtır. Ekonometrik uygulamanın sonuçlarına göre bütçe
açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında çift yönlü bir nedensellik iliĢkisi vardır.
ÇalıĢmaya göre bütçe açıkları hem direk hemde dolaylı olarak cari iĢlemler açığını
etkilerken cari açık ise dolaylı olarak bütçe açığını etkilemektedir. Bu da
çalıĢmanın Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliliğini desteklediğini ortaya
koymaktadır. ÇalıĢma Keynesyen görüĢle paralel sonuçlar vermektedir.
84
Aksu & BaĢar (2009) çalıĢmada bütçe açıklarının kronik dıĢ ticaret açıkları
üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda 1994:9-2008:9 dönemine ait veriler
kullanılarak Pesaran tarafından geliĢtirilen sınır testi uygulanmıĢtır. ÇalıĢmanın
sonuçlarına göre bütçe açıkları, dıĢ ticaret açıkları üzerinde hem kısa dönemde
hem de uzun dönemde etkili olmaktadır. Elde edilen bulgulara göre dıĢ ticaret
açıkları kendi kendini besliyen bir yapı sergilerken, faiz oranlarındaki bir artıĢın
dıĢ ticaret açıklarını arttırıcı bir yapıya saiptir ve döviz kurunun ise dıĢ ticaret
açıkları üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Yani
çalıĢmanın sonuçlarına göre bütçe açıkları dıĢ ticaret açıklarının bir nedenidir. Bu
da ikiz açık hipotezini destekler bir sonuç ortaya koymaktadır.
Altunöz (2014) çalıĢmada Türkiye için 2000:1- 2012:3 döneminde bütçe
açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki sınanmıĢtır. ÇalıĢmada kamu açığı
göstergesi olarak bütçe açığı/ GSYĠH, reel döviz kuru, devlet iç borçlanma
senetleri kullanılmıĢ ve cari iĢlemler açığı da kullanılan diğer değiĢkendir. Bu
doğrultuda Pesaran tarafından geliĢtirilen sınır testi yaklaĢımı uygulanmıĢtır.
Ekonometrik analiz sonuçlarına göre uzun dönemde bütçe açığı ve cari iĢlemler
açığı arasında bir iliĢki yoktur. Ancak kısa dönem için bütçe açığı ve cari iĢlemler
açığı arasında pozitif ve güçlü bir iliĢkinin varlığı ortaya konmuĢtur.
Keskin & Yılmaz (2006) çalıĢmada 1960-2004 yılları için Türkiye‟de bütçe
açıkları ve cari iĢlemler açıkları arsındaki iliĢkiyi eĢbütünleĢme analizi hata
düzeltme modeli ve Granger nedensellik analizi uygulayarak incelemiĢtir.
Uygulama sonuçlarına göre bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arasında uzun
dönemli bir iliĢki vardır. Bu iliĢki değiĢkenler arasında çift yönlüdür. ÇalıĢma ikiz
açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir.
BarıĢık & Kesikoğlu (2010) çalıĢmada bütçe açıkları ilecari açık arasındaki
teorik iliĢki yükselen piyasa ekonomileri arasından seçilen Türkiye ve diğer 11
ülke için 1991-2007 dönemine iliĢkin yıllık veriler kullanılarak panel nedensellik
testi ile test edilmiĢtir. ÇalıĢmadan elde edilen bulgular Geleneksel görüĢü ikiz
açık hipotezinin geçerliliğini destekler niteliktedir. Panel nedenesellik testi
sonuçlarına göre 1991-2007 dönemi için Türkiye ve diğer ülkeler için bütçe açığı
ve cari iĢlemler açığı araında çift yönlü nedensellik iliĢkisi vardır.
Kökçü (2011) çalıĢmada Türkiye için 1994-2010 dönemi aylık verileri
kullnılarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir iliĢki olup olmadığı, bir
85
iliĢki varsa bu iliĢkinin yönü Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır. Nedensellik
testinin sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında çift yönlü bir
iliĢki vardır. Bu sonuç Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve
Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir.
Ümit & Yıldırım (2008) çalıĢmada bütçe açıkları ve acari iĢlemler açıkları
arasında bir iliĢki olup olmadığı ve varsa bu iliĢkinin yapısı incelenmiĢtir. Ġkiz
açıklar hipotezinin Türkiye‟de geçerliliğini araĢtırmak için 1987:1-2005:4
dönemine ait üçer aylık veriler kullanılarak VAR yöntemiyle değiĢkenler
sınanmıĢtır. Uygulama sonuçları ikiz açık hipootezinin geçerliliğini ve Keynesyen
görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya koymuĢtur. ÇalıĢmaya göre bütçe açıkları faiz
oranları ve döviz kurları aracılığı ile cari iĢlemler açıklarını etkilemektedir.
Sever & Demir (2007) Türkiye için bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı
arasındaki ilĢkinin sınandığı çalıĢmada 1987-2006 dönemine ait üçer aylık veriler
kullanılarak VAR yöntemi ve Grander nedensellik testi ile değiĢkenler sınanmıĢtır.
ÇalıĢmanın sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkinin
yönü bütçe açıklarından cari iĢleler açığına doğrudur. Bütçe açığı cari iĢlemler
açığını döviz kuru ve faizoranları aracılığyla etkilemektedir. Bu da Türkiye için
ikiz açık hipotezinin geçerli olduğunu ortaya koumaktadır. ÇalıĢma Keynesyen
görüĢü destekler niteliktedir.
Mucuk (2009) çalıĢmada Türkiye‟deki cari iĢlemler ve bütçe dengesi
arasındaki iliĢki en küçük kareler ve VAR tekniğiyle 1989-2004 dönemi üçer aylık
verileri kullanılarak incelenmiĢtir. Uygulama sonucu elde edilen bilgilere göre cari
iĢlemler dengesi ve bütçe dengesi arasında çift yönlü bir etkileĢim vardır. ÇalıĢma
Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini desteklemektedir.
GüriĢ & Yılgör (2008) çalıĢmada 29 OECD ülkesinden 1950-2005 dönemi
için alınan panel verileri kullanılarak bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları
arasındaki iliĢki eĢbütünleĢme yöntemi ve Granger ndensellik tanımına dayanan
Holtz Eaken-Newey ve Rosen testi ile sınanmıĢtır. Panel veri tabanı kullanılarak
yapılan analizde 29 OECD ülkesinin bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasında
eĢbütünleĢme olduğu görülmüĢtür. Holtz Eaken-Newey ve Rosen nedensellik testi
sonucunda da dıĢ ticaret açıklarından bütçe açıklarına doğru tek yönlü bir
nedensellik iliĢkisi tespit edilmiĢtir.
86
Çelik, Deniz & Eken (2008) çalıĢmada Türkiye ve benzer ekonomik yapıda
bulunan 5 ülke panel veri oalrak alınmıĢ ve eĢbütünleĢme analizi bu ülkelerde ikiz
açık hipotezinin geçerliliği sınanmıĢtır. ÇalıĢmada Türkiye içiin 1996-2006
dönemi üçer aylık verileri ile ikiz açık hipotezinin geçerli olup olmadığı
sınandığında Johansen eĢbütünleĢme testinin sonuçları uzun dönemde bütçe
açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasında bir iliĢki olduğunu ortaya koymaktadır.
ÇalıĢma söz konusu ülkeler için Rcardocu görüĢü reddedip ikiz açık hipotezinin
geçerliliğini, Keynesyen görüĢü desteklemektedir.
Bilman (2004) çalıĢmada 1960-2002 yılları arsında bütçe açıkları ve dıĢ
ticaret açıkları arasında biri iliĢki var olup olmadığının sınanması ve eğer
nedensellik ilĢkisi varsa bu ilĢkinin yönü belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢmada ele
alınan dönem 1960-1980 ve 1980-2002 olmak üzere iki alt bölüme ayrılmıĢtır.
Ekonometrik yöntem olarak ise eĢbütünleĢme analizi benimsenmiĢtir. ÇalıĢmada
elde edilen bulgulara göre genel olarak 1960-2002 dönemi özel olarak ise 19812002 döneminde bütçe açıkları faiz oranları ve döviz kuru kanalıyla dıĢ ticaret
açıklarını etkilemektedir. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin
geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir.
Azgün (2012) çalıĢmada 1980-2009 dönemi verileri kullanılarak bütçe
açıkları ve cari iĢlemler arasındaki iliĢki ve bu iliĢkinin yönü VAR Granger testi ve
regresyon aracılığı ile araĢtırılmıĢtır. Elde edilen bulgular bütçe açıklarından cari
iĢlemler açıklarına doğru tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi olduğunu ortaya
koymaktadır. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini ve
Keynesyen görüĢü desteklr niteliktedir.
Küçüksucu (2012) çalıĢmada Türkiye için 1998-2011 dönemi üçer aylık
verileri kullanılarak bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasındaki iliĢki
Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır. ÇalıĢmada elde edilen bulgulara göre
btüçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bütçe açıklarından cari iĢlemler açığına
doğru tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi vardır. ÇalıĢĢma Türkiye için ikiz açık
hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya
koymaktadır.
Karatay (2008) çalıĢmada 1990-2006 yılları arası üçer aylık veriler
kullanılarak Türkiye için bitçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir nedensellik
iliĢkisi olup olmadığı ve eğer varsa bu nedenselliğin yönü Granger nedensellik
87
testi ile araĢtrılmıĢtır. Uygulama sonucu bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları
arasında çift yönlü bir iliĢki olduğu ortaya konmuĢtur.
Bayrak (2013) çalıĢmada Türkiye için 1998:1-2012:4 dönemi üçer aylık
verileri kullanılarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki Granger
ndensellik testi ile sınanmıĢtır. Elde edilen bulgulara göre bütçe açığı ile cari
iĢlemler açığı arasında bir nedensellik iliĢkisi vardır. Bu ndensellik iliĢkisi bütçe
açıklarında cari açıklara doğrudur. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açık hipotezinin
geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya koymaktadır
Timur (2005) çalıĢmada Türkiye için 1985-2003 dönemi verileri ile bütçe
açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki Granger nedensellik testi kullanılarak
sınanmıĢtır. ÇalıĢma sonuçlarına göre bütçe açığı ilecari iĢlemler açığı arsında bir
nedensellik iliĢkisi söz konusudur. Bu nedensellik iliĢkisinin yönü ise bütçe
açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğrudur. Yani çalıĢma Türkiye için ikiz açık
hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir.
88
3. EKONOMĠK ĠSTĠKRAR
Ġstikrar kavramı kelime olarak aynı karar ve düzeyde devam etme anlamına
gelmektedir. Ekonomik istikrar kavramı ise genel ekonomik faaliyetlerde aĢırı
daralma ya da geniĢleme dönemlerinin gerçekleĢmemesi anlamına gelmektedir.
Ekonomik istikrar için temel olarak iki kavram önemlidir. Bunlar fiyat istikrarı ve
tam istihdamdır. Yani bir ekonomide fiyat istikrarı ve tam istihdam gerçekleĢtiği
anda o ekonomi için iç istikrar sağlanmıĢ diyebiliriz. Tam istihdam seviyesi
dinamik özellik gösteren bir kavramdır. Bu nedenle sürekli hareket halindeki bir
ekonomide ekonomik istikrar kavramından daha çok fiyat istikrarı anlaĢılmaktadır.
Bu tanım ve açıklamalardan sonra ekonomik istikrar, ekonomik geliĢmelerin
beklenen ve istenen seviyede gerçekleĢmesi olarak tanımlanabilir (Karabıçak,
2000:50).
Ekonomik konjonktür, ekonomilerin içinde bulunduğu durumu ifade eden
bir kavramdır. Bir ekonomide faaliyetler hep aynı düzeyde seyretmez, aksine her
ekonomik geniĢleme ve refah döneminin ardından mutlaka, bir ekonomik gerileme
dönemi gerçekleĢmektedir. Ekonomik faaliyetlerde görülen bu dalgalanmalar
konjonktür dalgalanmaları olarak ifade edilir. Bu açıklamalar çerçevesinde
ekonomik istikrarı, her ülkenin hedeflediği olumlu bir konjonktür dönemi olarak
ifade edebiliriz (Altan, 2009: 4).
3.1. Fiyat Ġstikrarı
Fiyat istikrarı bireylerin yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında
dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düĢük bir enflasyon oranını temsil eden
bir ifadedir. Fiyat istikrarı, geliĢmiĢ ülkeler için %1 ila %3 aralığındaki enflasyon
oranı olarak da ifade edilebilir. Ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanabilmesi için
mutlak bir koĢul olan fiyat istikrarı, sadece düĢük enflasyon oranına ulaĢmayı
değil; o oranın sürdürülmesini de gerektirmektedir. Fiyat istikrarı, yüksek
enflasyonunun yarattığı olumsuz koĢulların ortadan kalkmasına yardımcı olarak
sürdürülebilir ekonomik büyümeye ve ekonomik feraha katkıda bulunmaktadır.
Ayrıca fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomide geleceğe iliĢkin
belirsizlikler toplumdaki güven duygusuna da zarar vermektedir. Günümüzde
modern merkez bankacılığı çerçevesinde fiyat istikrarı görevi, hükümetlerden
bağımsız olarak örgütlenmiĢ merkez bankalarınca yürütülmektedir (TCMB, 2013:
8).
89
Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomide yüksek enflasyon
dönemlerinde bireylerde ve firmalarda fiyat algılamaları bulanıklaĢır. Bu
döneminde her Ģeyin fiyatı sürekli ve orantısız arttığı için neyin ucuz, neyin pahalı
olduğunu anlamak güçleĢir. Bu da ekonomik birimlerin yatırım ve tüketim
kararları alırken nispi fiyat değiĢimlerini kolaylıkla ayırt etmelerine engel olur.
Finansal piyasaların verimli çalıĢması da (finansal aracılık yapması) fiyat istikrarı
sağlanmasına bağlıdır. Etkin iĢlemeyen bir finansal yapı reel kesime aktarılması
gereken fonların daha cazip görünen tahvil, bono gibi menkul kıymetlere ya da
gayrimenkullere aktarılmasına yol açar. Geleceğin belirsizliği bu duruma neden
olur. Uzun vadeli yatırımların riski enflasyonun belirsiz olması nedeniyle yüksek
olduğu için bu durum reel faizlerin yükselmesine de neden olur. Reel faizlerin
artması firmaların kredi taleplerinin düĢmesine yol açar. Çünkü yatırımların
maliyeti reel faizlere bağlı olarak artmaktadır. KiĢilerin uzun vadeli kredi talepleri
bu nedenle düĢüĢe uğrar. Kredi taleplerinin düĢmesi ülke ekonomisine ek
yüklerinde oluĢmasına neden olur. Kredi faizlerinin yüksek ve kısa dönemli olması
ve yatırımların üretken olmayan diğer varlıklara kayması ülke içinde yatırımların
azalmasına yol açar. Bu olumsuz durumun sürmesi de kaynakların yatırım ve
üretime aktarılamamasına ve üretim periyotlarında dalgalanmalar yaĢanmasına
neden olur. Çünkü fiyat istikrarsızlığı yatırımlar üzerinde bir vergi yüküdür, ek
maliyet oluĢturan bir olgudur. Bunun sonuçları ise ülke ekonomisinin
kapasitesinin altında çalıĢması kapasite kullanım oranlarının düĢük çıkması ve
ekonomik büyümenin gerçekleĢtirilememesi olarak ortaya çıkar. Fiyat istikrarının
sağlanamaması enflasyon ve neticesinde ekonominin büyüyememesine neden olur
uzun dönemde enflasyon artarsa, bu durumda büyümenin yavaĢlamasına neden
olur (Çiftçi, 2014: 4-5).
Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomilerde, karar alma süreçleri
bulanıklaĢır, nispi fiyat değiĢimleri ayırt edilemez ve piyasa mekanizması etkin
iĢlemez hale gelir. Yeterli ve gerekli bilgi edinilemediği için sağlıklı ve uzun
vadeli kararların alınması güçleĢir, sermaye tahsisi bozulur, yatırım kararları
üretken olmayan alanlara kaymaya baĢlar. Rekabet gücü azalır, vadeler kısalır,
kredi piyasaları duracak noktaya gelir, sürdürülebilir bir büyüme ve istihdam artıĢı
sağlamak mümkün olmaz. Bu nedenlerden dolayı fiyat istikrarı, toplumsal refah
artıĢında önemli bir koĢuldur (Doğru, 2012: 22).
Ekonomilerde fiyat istikrarsızlığı durumu, yani ekonomideki fiyat
seviyesinin değiĢkenliği durumu, fiyatlardaki artıĢ ya da düĢüĢ olarak gerçekleĢir.
90
Bir ekonomideki fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıĢlara enflasyon, fiyatlar
genel seviyesinde gerçekleĢen sürekli düĢüĢlere ise deflasyon denir.
3.1.1. Enflasyon
Enflasyon genel olarak yukarıda açıklandığı Ģekilde tanımlansa da temel
mantığı aynı olmak üzere farklı tanımları da vardır. Bu tanımlar Ģöyledir:
Bir ekonomide para miktarındaki artıĢın üretilen mal ve hizmet miktarından
daha fazla artması sonuncu ortaya çıkan sürekli fiyat artıĢlarına enflasyon denir.
Yani fiyat artıĢları para miktarındaki sürekli artıĢlardan kaynaklanmaktadır. Eğer
üretilen mal ve hizmet miktarının parasal değeri kadar dolaĢımda para
bulunuyorsa, fiyatlarda bir artıĢ gerçekleĢmeyecektir. Enflasyon, cari fiyat düzeyi
üzerinde toplam talebin toplam arzdan yüksek olmasından dolayı fiyatlar genel
seviyesinin sürekli artmasıdır (Aydoğan, 2004: 92).
Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin hissedilir ölçüde ve sürekli olarak
artması olarak da tanımlanmaktadır. Enflasyonda fiyat artıĢları kümülatif bir
Ģekilde gerçekleĢmektedir. BaĢlangıçta bir takım mal ve hizmetlerin fiyatlar genel
fiyat artıĢı eğilimine uymasalar da zaman içerisinde bu malların fiyatları da artıĢ
eğilimi gösterirler. Fiyat artıĢının nedenleri Ģu Ģekilde sıralanabilir;








Toplam talebin toplam arzdan yüksek seviyede gerçekleĢmesi,
Yüksek faiz hadleri,
Bilinçsiz yapılan devalüasyon,
Zarar eden kamu kuruluĢlarının varlığı,
Tasarrufların yatırımlardan düĢük seviyede gerçekleĢmesi,
DolaĢımdaki para miktarında gerçekleĢen hızlı artıĢ eğilimi,
Yüksek tabanlı fiyat politikası uygulamaları,
YanlıĢ uygulanan ekonomi politikalar(Aydoğan, 2004: 92).
3.1.2. Enflasyonun Sınıflandırılması
Yapılan enflasyon tanımlarında da anlaĢılacağı üzere, literatürde genel
olarak üç tip enflasyonun varlığından söz edilmektedir. Bunları, Talep enflasyonu,
Maliyet Enflasyonu ve Fiyat enflasyonu olarak ayrıma tabi tutabiliriz (Meral,
2005: 311).
91
3.1.2.1. Talep enflasyonu
Klasik teoriye göre fiyatlar, ya para hacminin artmasına, ya paranın dolaĢım
hızının yükselmesine veya ikisinin birlikte meydana gelmesine bağlı olarak artıĢ
gösterir. Toplam talebin toplam seviyesinin arzdan fazla gerçekleĢmesine bağlı
olarak fiyatlar genel seviyesindeki artıĢ talep enflasyonu olarak ifade edilmektedir.
Mallara olan talebin arzdan fazla olması fiyatlar genel seviyesinde bir artıĢa yol
açabileceği gibi, emeğe olan talebin fazlalığı da emek fiyatlarının artmasına neden
olacaktır. Talep enflasyonu ekonomideki para miktarı ile yakın iliĢkili bir konudur
(Meral, 2005: 311).
3.1.2.2. Maliyet enflasyonu
Türkiye‟deki enflasyonu açıklamakta kullanılan maliyet enflasyonu,
üretimde kullanılan unsurların fiyatlarındaki artıĢların üretilen malın satıĢ
fiyatlarına yansıması durumunda ortaya çıkmaktadır. Ancak böyle bir enflasyonun
görülebilmesi için o mallara karĢı bir talebin var olması gerekmektedir. Aynı
Ģekilde maliyet enflasyonu piyasanın durumu ile de iliĢkili bir kavramdır. Tam
rekabet piyasası Ģartlarının hâkim olduğu piyasalarda, firmalar ürün fiyatlarını
serbestçe belirleme Ģansına sahip değildir, çünkü fiyatların belirlenmesinde
firmaların durumu ve tüketici talebinin durumu önemli bir etkendir. Ancak, eksik
rekabet Ģartlarında iĢleyen piyasalarda, firmalar maliyet artıĢlarını fiyatlara
kolaylıkla yansıtma imkânına sahiplerdir (Meral, 2005: 311).
3.1.2.3. Fiyat enflasyonu
Fiyat enflasyonu, daha çok ekonomideki para miktarı ve o mallara olan talebin seviyesi ile açıklanmakta ise de, üreticilerin ya da satıcıların baĢka
mallardaki fiyat artıĢlarına bakarak, kendi ürünlerinin fiyatını yükseltmeleri
durumu ile ilgili bir kavramdır. Bu davranıĢların temelinde malların fiyatları
yüksek olsa dahi piyasada bu tarz mallara her zaman bir talep olacağı inancı
yatmaktadır (Meral, 2005: 311).
3.1.3. Türkiye’de Enflasyon
Türkiye de 1980 yılı sonrasında enflasyon oranını düĢürme, kamu açıklarını
kapatma ekonomiyi yeniden canlandırma amacıyla ekonomik istikrar programı
uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Uygulamaya konulan istikrar programı çerçevesinde
92
fiyatların idari kararlarla tespitinden vazgeçilerek, temel mal ve hizmet kapsam
daraltılmıĢ, temel mal ve hizmet kapsam dıĢında kalan ürün fiyatların piyasada
tespiti ilkesi getirilmiĢ, piyasada çift fiyatların oluĢmasının önüne geçilmiĢtir.
Ekonominin gerektirdiği ithalatın yapılabilmesi sonucunda üretimde artıĢ
gerçekleĢmiĢ, mal kıtlıkları giderilmiĢtir. Ayrıca, esnek kur politikası
uygulanmasıyla birlikte de, yeni liberal ve esnek iktisadi politikalar yardımıyla
yabancı sermaye giriĢi teĢvik edilmiĢtir (Aydoğan, 2004: 93).
140
120
100
80
60
40
20
0
* TCMB ve TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 3.1. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi Enflasyon Oranları
1980 yılında %107,2 olan enflasyon oranı ekonomik istikrar programının
uygulamaya girmesiyle takip eden yıllarda görece daha düĢük seyretmiĢtir. 1981
yılında %36,8 düĢerek ciddi bir düĢüĢ gösteren enflasyon oranı 1982 yılında da
düĢüĢ seyrine devam etmiĢ ve 1983 yılında %27 olarak gerçekleĢmiĢtir. Takip
eden yılarda da iniĢli çıkıĢlı bir seyir izleyen enflasyon oranı 1989 yılına
gelindiğinde %64,3 olarak gerçekleĢerek 1980‟li yılları dalgalı bir seyirle
kapatmıĢtır. 1990 yılına gelindiğinde %60,4, 1991 yılında %70,1 olan enflasyon
oranı iniĢli çıkıĢlı seyrine devam etmiĢtir. 1994 yılına gelindiğinde ise %125,5
seviyesine çıkarak 1980 yılından sonra tekrar üç haneli rakamlara çıkmıĢtır. Bu
oran aynı zamanda 1980-214 döneminin de en yüksek enflasyon oranıdır. 1995
yılında tekrar düĢüĢ göstererek %76 olarak gerçekleĢmiĢtir. Enflasyonun bu görece
düĢüĢ seyri devam etmiĢ ve 1999 yılına gelindiğinde %68,8 olarak gerçekleĢerek
93
1990‟lı yılları da dalgalı bir seyirle çit haneli rakamlarla kapatmıĢtır. 2000 yılında
%39‟a düĢen enflasyon oranı ardından tekrar 1999 yılı seviyesinde gerçekleĢerek
%68,5 olmuĢtur. 2001 yılından sonra ciddi oranlarda düĢüĢ gösteren enflasyon
2002 yılında %29,7, 2003 yılında %18,4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2004 yılına
gelindiğinde ise ilk defa tek haneli rakamlar seviyesine inerek %9,4 olarak
gerçekleĢmiĢtir. 2004 yılından sonra ilk kez küresel kriz yılı olan 2008 yılında çift
haneli rakamlara ulaĢan enflasyon oranı %10,1 olmuĢtur. 2009 yılında tekrar
düĢme gösteren enflasyon oranı 2009‟da %6,5 olmuĢtur. 2010 yılında 2009‟a
yakın bir oranda gerçekleĢerek %6,4olmuĢ ve 2011 yılında tekrar yükselerek
%10,5 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2012 yılında düĢüĢ gösteren enflasyon oranı %6,2
ardından 2013 yılında %7,4 2014 yılında ise %9,4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 1980‟li
ve 1990‟lı yıllarda zaman zaman üç haneli rakamlar seviyesine ulaĢan genel olarak
ise çift haneli rakamlarda seyreden enflasyon oranı 2000‟li yıllarda geçmiĢ yıllara
göre ciddi düĢüĢler göstermiĢtir. 2003 yılından sonra 2008 ve 2011 yılları hariç tek
haneli rakamlarda gerçekleĢen enflasyon oranı özellikle son on yılda geçmiĢ
yıllara oranla daha istikrarlı bir görünüm seyretmiĢtir.
3.1.4. Deflasyon
Fiyat istikrarsızlığının bir diğer göstergesi olan deflasyon ise en kısa
tanımıyla fiyatlar genel seviyesindeki sürekli düĢüĢ halidir. Bu durumda paranın
satın alma gücünde bir yükselme gerçekleĢir. Burada dikkat edilmesi gereken konu
fiyat düĢüĢünün genel fiyat düzeyi için geçerli olması ve süreklilik göstermesidir.
Bir baĢka ifadeyle bir ya da iki malın fiyatının düĢmesi ya da bütün malların
fiyatının bir defaya özgü olarak düĢüĢ göstermesi deflasyon olarak tanımlanamaz.
YılbaĢında eğer 100 TL‟ye alınan malların aynısını yılsonunda 90 TL‟ye alınıyor
ise o zaman paranın satın alma gücü artmıĢ demektir. Ġlk bakıĢta olumlu bir
ekonomik durum gibi görünen deflasyon aslında enflasyondan çok daha önemli bir
ekonomik kriz nedeni olabilmektedir. Deflasyonist eğilimler devam ederse bu
durum üreticilerin üretimden vazgeçmesine neden olur ve bu kez ekonomi
büyüyememe kriziyle karĢı karĢıya kalabilir. 2008 yılında baĢlayan küresel kriz
birçok ülkede deflasyonist eğilimlerin doğmasına yol açmıĢ ve birçok ülke bu
sorunu aĢabilmek için talebi, yani tüketimi canlandırmaya yönelik geniĢletici
maliye ve para politikaları uygulamıĢtır (Eğilmez, 2012).
94
3.2. Tam istihdam
Genel olarak ekonomilerde %3-4 seviyelerindeki doğal iĢsizlik dıĢında
kalan kısmın iĢ bulabilmesi durumuna tam istihdam denilmektedir. Tam
istihdamın gerçekleĢmesi halinde istihdam hacmi iĢ gücüne eĢit olmakta ve iĢsizlik
kavramı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda tam istihdamın bir baĢka tanımına
ulaĢabiliriz; Ġstihdam hacminin iĢ gücüne eĢit olduğu durum tam istihdam olarak
ifade edilmektedir. Günümüz ekonomilerinde iktisat politikalarını hazırlayan
kurumların temel hedefleri arasında tam istihdam da yer almaktadır. Ekonomide
tam istihdamın sağlanması iktisat politikasının temel amaçları arasındadır.
Günümüzde ekonomilerde iĢ arayan herkesin iĢ bulması neredeyse imkânsız bir
durumdur. Her ülkede doğal iĢsizlik olarak adlandırılan ve büyüklüğü %3 ile %6
arasında değiĢen bir iĢsizlik mevcuttur. Bu oran geliĢmiĢ ülkeler için %3,
geliĢmekte olan ülkeler için ise %6 olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle tam
istihdam kavramı Ģu Ģekilde de tanımlanabilmektedir; Bir ekonomide %3 ile %6
doğal iĢsizlik hariç iĢgücünün %97 ya da %94‟ünün iĢ bulabildiği duruma tam
istihdam durumu denilmektedir (Bocutoğlu, 2009: 68).
3.2.1. ĠĢsizlik Kavramı
Günümüzde tüm toplumların hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük
bir sorunu olan iĢsizlik; iktisadi anlamda emek talebinin emek arzını
karĢılamaması olarak ifade edilebilir. Tek basına emek arzının emek talebine eĢit
olması iĢsizlik olgusunu ortadan kaldırmak için yeterli değildir, istihdamın
gerçekleĢebilmesi için emek arzının talep edilen iĢçi niteliklerini de taĢıması
gerekmektedir. Aksi takdirde istihdam söz konusu olamaz (Güney, 2009: 136).
ĠĢsizliği; çalıĢma gücü ve arzusu olduğu halde cari ücret seviyesinde iĢ
arayıp da bulamayanların toplamı olarak tanımladıktan sonra iĢsizi; çalıĢma istek
ve gücünde olup, piyasadaki cari ücret haddinde çalıĢmak isteyen, fakat makul ve
uygun bir iĢ bulamayan kimse olarak tanımlayabiliriz. Burada önemli konu,
tanımdan da anlaĢılacağı gibi, kiĢinin çalıĢma isteği ve gücünün olmasıdır. Eğer
kiĢi sakat, yaĢlı ise veya çalıĢmasına engel herhangi bir hali varsa, bundan dolayı
çalıĢamıyorsa veya çalıĢmaya engel bir durumu olmamasına rağmen, özgür
iradesiyle çalıĢmak istemiyorsa bu kiĢi iĢsiz tanımı içinde yer almaz (Güney, 2009:
137).
95
ĠĢsizlik kavramı iĢgücünün istihdam hacminden büyük olması durumunda
ortaya çıkmaktadır. Demek ki iĢsizlikten bahsedebilmek için, (istihdam > istihdam
hacmi olmalıdır (Bocutoğlu, 2009: 69).
3.2.2. ĠĢsizlik Türleri
ĠĢsizlik türleri hakkında bugüne kadar çeĢitli yaklaĢımlar ileri sürülmüĢtür.
YaĢ, cinsiyet, eğitim durumu, etnik köken gibi çeĢitli kiĢisel karakteristiklere göre
bir gruplandırma yapılabileceği gibi coğrafi dağılıma, mesleklere ve iĢsizliğin
süresine ve nedenine göre de iĢsizliği türlerine ayırmak mümkündür
(Bozdağlıoğlu, 2008: 47). Ancak iĢsizlik genel olarak açık iĢsizlik, gizli iĢsizlik
olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır.
3.2.2.1. Gizli iĢsizlik
Herhangi bir ekonomik etkinlik alanından, bir kısım emeğin çekilmesiyle
toplam üretim miktarında hiçbir değiĢme olmuyorsa, burada gizli iĢsizlik vardır.
Böyle bir durum emek öğesi çalıĢır göründüğü halde, gerçekte olması gereken
verimliliğinin altında çalıĢıyor demektir. Bir ekonomide gizli iĢsizlik, daha çok
emek öğesi artıĢına uygun üretim kapasitesinin yaratılamaması ve organizasyon
yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle tarım sektöründe görülen gizli
iĢsizlik; geliĢen makineleĢme ve toprakların miras yoluyla çok küçük parçalara
ayrılması nedeniyle, Ģekil değiĢtirerek farklı iĢsizlik türlerine dönüĢmektedir.
Kamuda da görülen bu tür iĢsizlik, özellikle aynı iĢin daha az kiĢi ile (memur, iĢçi
vb) yapılması mümkün iken gereğinden çok kiĢinin kamuda istihdam edilmesi
durumunda kendini göstermektedir. Gizli iĢsizlikte çalıĢamayan, iĢ bulamayan iĢçi
sorunundan daha çok çalıĢan iĢçilerin bir verimsizlik hali söz konusudur.
GeliĢmekte olan ülkelerde nüfus artıĢ hızının sermaye artıĢ hızından yüksek
olmasından dolayı bu ülkelerde gizli iĢsizlik süreklilik hali kazanmaktadır
(Karabulut, 2007: 9).
3.2.2.2. Açık iĢsizlik
Açık iĢsizlik kavramı, çalıĢma gücü ve arzusu olduğu halde, cari ücret
seviyesinde ve ayrıca kanun ya da örf ve adetle belirlenmiĢ çalıĢma saatlerinde iĢ
arayıp da bulamayanların toplamının oluĢturduğu iĢsiz kitleyi ifade etmektedir.
Diğer bir ifade ile, bir kiĢinin para kazanmak veya geçimini sağlamak üzere
yapacağı bir iĢinin olmaması durumunu ifade eder (Bozdağlıoğlu, 2008: 50). Açık
96
iĢsizlik kavramı da kendi içinde türlerine göre ayrıma tabi tutulmaktadır. Bunlar;
arızi (friksiyonel- geçici) iĢsizlik, mevsimsel iĢsizlik, teknolojik iĢsizlik, yapısal
iĢsizlik ve konjonktürel (dönemsel) iĢsizlik ve iradi iĢsizlik olarak
sıralanabilmektedir.
3.2.2.3. Arızi (Friksiyonel) iĢsizlik
Arızı veya Friksiyonel ĠĢsizlik iĢgücü piyasasının iyi iĢlememesinden
kaynaklanan iĢsizlik türünü ifade etmektedir. Bu iĢsizlik türü ekonomik olarak
geliĢmiĢ ya da diğer tüm ekonomilerde de görülebilecek olan iĢsizlik türüdür. ĠĢ
gücü piyasasının iyi iĢlememesi ise kiĢilerin nerede ne iĢ olduğunu bilmemesi ve
yer değiĢtirmenin masraflı ve yorucu olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden
iĢgücü akıĢkanlığı çok zayıftır. Ayrıca, gerek çalıĢanların gerek iĢverenlerin piyasa
koĢulları hakkında tam ve mükemmel bilgilere sahip olmamaları da bu iĢsizlik
türünün oluĢmasına neden olmaktadır (Bekiroğlu, 2010: 49-50).
Arızi (geçici) iĢsizlik, bir toplumda emek arz ve talebi arasında genel bir
denge olduğu zaman bile iĢçilerin kısa süreli yer değiĢtirmesi nedeniyle meydana
gelen iĢsizlik türü olarak ifade edilebilir. Yani bir toplumda tam istihdam olsa
dahi, diğer bir ifade ile yeterince iĢ imkânı bulunsa dahi, o toplumda iĢyerini
değiĢtirmekte olan, hareket halinde kısa vadeli bir takım iĢsizler var olacaktır. ĠĢte
bu iĢsizlerin toplamı ile arızi iĢsizlik miktarı ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢma ve
çalıĢtırma hürriyeti olan bir çalıĢma hayatında iĢçilerin belirli bir iĢ ve meslekten
diğer bir iĢe geçiĢ sürecinde çoğu zaman bir süreliğine iĢsiz kalmaları ihtimal
dâhilindedir. Bu iĢsizlik, özellikle geçici bir zaman olduğu için arızi iĢsizlik
Ģeklinde ifade edilmektedir (Erol, 2013: 52-53).
3.2.2.4. Mevsimsel iĢsizlik
Ekonomik etkinlikler mevsimsel olarak dalgalanmalar gösterebilir. ÇalıĢma
olanaklarının arttığı mevsimlerde istihdam düzeyi yükselir, azaldığı mevsimlerde
istihdam düzeyinde bir düĢüĢ gerçekleĢir. ĠnĢaat ve turizm sektörlerinde de
mevsime bağlı iĢsizlik görülmesine rağmen mevsimsel iĢsizlik en belirgin Ģekilde
tarım kesiminde görülmektedir. Mevsimsel iĢsizlik doğal nedenlerin yanında,
ulusal ve dini bayramlar gibi sosyal nedenlerle de gerçekleĢebilmektedir (Kanca,
2012: 3).
97
3.2.2.5. Konjonktürel iĢsizlik
Piyasa ekonomilerinde ekonomik etkinliklerde zaman içinde dalgalanmalar
görülebilir. Bu dalgalanmaların neden olduğu duraklama ve bunalım dönemlerinde
ortaya çıkan iĢsizliğe konjonktürel iĢsizlik denir. Konjonktürel iĢsizlik efektif
talebin ekonominin üretim hacmine göre düĢük düzeyde seyrinin bir sonucudur
(Kanca, 2012: 3). Ekonomik durgunluktan dolayı mal ve hizmetlere olan talep
azalması ve buna bağlı olarak iĢçi talebinin azalması veya çalıĢanların iĢten
çıkarılmasına yol açabilmektedir. ĠĢçi ücretlerinin düĢürülmesi, kısa çalıĢma gibi
birtakım tedbirlerle azaltılmaya çalıĢılsa da yıkıcı etkisi yok edilememektedir
(Yıldız, 2014: 7).
3.2.2.6. Teknolojik iĢsizlik
Yeni tekniklerin, makinelerin kullanılması ve böylece insan gücünün yerini
makinelerin alması sonucu gerçekleĢen iĢsizlik türüdür. Yeni teknolojinin girdiği
kesimlerde üretim artarken, bu kesimde çalıĢanlar iĢsiz durumuna gelir ve bu
kesimden diğer kesimlere doğru emek akımı gerçekleĢir. Bu nedenle teknolojik
iĢsizliğe aynı zamanda yapısal iĢsizlik de denir. Ancak teknolojik geliĢme kısa
dönemde istihdam azaltıcı, uzun dönemde ise istihdam yaratıcı bir etki
yaratmaktadır. Uzun dönemde yan çalıĢma kolları ortaya çıkmakta ve iĢgücünü
yeniden kullanma olanakları sağlamaktadır (Kanca, 2012: 3).
3.2.2.7. Yapısal iĢsizlik
Bir ekonomideki yapısal değiĢmeler sürecinde bir kısım endüstrilerde,
iĢgücü kategorilerinde veya bölgelerde gerileme olurken bir kısmında da olumlu
geliĢmeler gerçekleĢmektedir. Daralmanın yaĢandığı sektörlerdeki iĢgücü fazlası
ve geniĢlemenin yaĢandığı sektörlerdeki iĢgücü talep fazlası bir dengesizlik haline
neden olmaktadır. Böylece iĢgücünde, daralan sektörlerden geniĢleyen sektörlere
doğru hareketlilik gerçekleĢecektir. Ancak uyum zaman alacağı gibi, tam da
olmayabilecektir de bu tür iĢsizlik yapısal iĢsizlik olarak nitelendirmektedir.
Yapısal iĢsizlik, emek gücünün yapısıyla coğrafi yer, meslek, beceri, endüstri gibi
bakımlardan emek talebinin yapısı arasındaki uyumsuzluğun neden olduğu iĢsizlik
olarak da tanımlanabilir. Yapısal iĢsizliğin nedenleri ise ekonomik büyüme,
endüstriyel ve teknolojik geliĢmeler ile hükümetlerin izlediği sektörel, endüstriyel
ve bölgesel politikalardır (Bekiroğlu, 2010: 47).
98
3.2.2.8. Ġradi iĢsizlik
Bir ekonomide piyasada geçerli ücret ve koĢullarda çalıĢmak istemeyenlerin
oluĢturduğu iĢsizlik türü iradi iĢsizlik olarak ifade edilmektedir. Bireylerin tembel
olmaları veya geçerli ücret ve koĢulları kendi niteliklerine uygun görmemeleri ya
da kaynak gereksinimi duymamaları sebebiyle çalıĢmak istememeleri sonucu
ortaya çıkmaktadır. Ġradi iĢsizliğe sebep olan ekonomik unsur bireyin ailensin ya
da kendi gelirinin yüksek olmasıdır. Örneğin bireyin hafta içi çalıĢarak elde ettiği
kazanç kendisine yeterli geliyorsa hafta sonları çalıĢmak istemeyebilir ya da
ailenin diğer bireylerinin elde ettiği kazanç yeterli geliyorsa aileye bireyin
çalıĢmamayı tercih etmesi sonucu ortaya çıkabilir (Kasalak, 2007: 25-26).
3.2.3. Türkiye’de ĠĢsizlik
Türkiye, 1960‟lardan bu yana iĢsizlik sorunu ile karĢı karĢıya olan bir
ülkedir. Bu nedenle Türkiye‟deki iĢsizlik, geliĢmiĢ ülkeler için geçerli olan
nedenlerden farklı olarak küreselleĢme ve teknolojik ilerleme nedeniyle değil,
yetersiz büyüme ve sermaye kıtlığı sonucu ortaya çıkan yapısal sorunlar sonucu
ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde istihdam ve iĢsizlik sorununun öneminin ve
özelliklerinin belirleyicileri arasında hızlı nüfus artıĢı, iç ve dıĢ göçler, yetersiz
gelir düzeyi, teknolojik geliĢmeler, bölgeler arası geliĢme farklılıkları, yatırım
politikalarındaki olumsuzluklar, eğitim politikasındaki sorunlar gibi nedenler yer
almaktadır. ĠĢsizliğin sadece iĢsiz kalanları ilgilendiren bir sorun değil; çalıĢanları,
ülkenin sosyal düzenini, toplumun huzurunu da ilgilendiren bir sosyoekonomik
olgu oluĢu, bu konuda atılacak olumlu adımlarda iĢbirliğini zorunlu hale
getirmektedir. ĠĢsizliği ekonomik bir değer kaybı olarak görmenin dıĢında, ciddi
bir sosyal tehlike olarak da değerlendirmek sorunun çözüme ulaĢtırılmasında
önemli bir koĢuldur (Karabulut, 2007: 21).
SanayileĢmiĢ ülkeler ile Türkiye arasındaki önemli farklardan biri iĢsiz
bireylerde eğitim düzeylerinde görülmektedir. Türkiye‟de iĢsiz bireylerin eğitim
düzeyi yüksek iken, eksik istihdam edilenlerde eğitim düzeyi düĢük kalmaktadır.
Türkiye‟de iĢsizlik oranı, geliĢmiĢ ülkelerin aksine eğitimli kiĢiler arasında daha
yüksek seviyelerde seyretmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, kiĢilerin
eğitim düzeyleri yükseldikçe bu orantı da beklentileri yükselmekte ve dolayısıyla
da belirli ücretlerin altında çalıĢmayı kabul etmemektedirler. Ġlk kez iĢ arıyor olma
ve iĢlerin doyurucu olmaktan uzak olması da, Türkiye‟deki iĢsizliğin temel
99
nedenleri arasındadır. Türkiye‟de iĢsizlik daha çok hane halkı reisi olmayan kiĢiler
arasında yoğundur. Bunun sebebi ise aileye bakmakla yükümlü olmayan kiĢilerin,
iĢ ararken daha seçici davranabilmeleridir (Karabulut, 2007: 21).
Türkiye‟ de 1980 yılından sonra iĢsizliğin seyri yıllara göre farklılıklar
göstermektedir. 1980 yılında %8,6 olan iĢsizlik oranı bir sonraki yıl olan 1981
yılında %7,6‟ya düĢmüĢ ve 1982 yılında da bu orana yakın bir nokta olan %7,5
olarak gerçekleĢmiĢtir. 1983 yılında %8,2‟ye yükselen iĢsizlik oranı 1995 yılına
kadar %8 seviyelerinde seyretmiĢtir. 1995 yılında %7,6 olan iĢsizlik oranı 1996‟da
%6,6‟ya düĢmüĢ ve 2000 yılına kadar %6,5 - %7-7 aralığında devam etmiĢtir.
2000 yılında %6,5 olarak gerçekleĢen bu oran 2001 yılında %8,4‟e yükselmiĢtir.
Kriz yılı olan 2001 yılı sonrasında yükselme trendine giren iĢsizlik oranı 2002
yılında %10,3‟e yükselerek çift haneli rakamlara ulaĢmıĢtır. 2002-2007 döneminde
%10 civarında gerçekleĢen iĢsizlik oranı tekrar bir yükselme eğilimine 2008
yılında %11‟e ve 2009 yılında %14‟e yükselerek 1980-2014 döneminin en yüksek
seviyesi olarak gerçekleĢmiĢtir. 2009 yılından sonra düĢüĢ seyri göstermeye
baĢlayan iĢsizlik oranı arka arkaya üç yıl düĢerek 2010 yılında 11,9, 2011 yılında
%9,8, 2012 yılında ise %9,2 olarak geçekleĢmiĢtir. Son iki yılda ise tekrar
yükselme gösteren iĢsizlik oranı 2013 yılında %9,7, 2014 yılında ise %9,9
olmuĢtur.1980-2014 döneminde dalgalı bir seyir izleyen iĢsizlik oranı aĢağıdaki
grafikte gösterilmektedir.
16
14
12
10
8
6
4
2
* Ekonomi Bakanlığı verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
ġekil 3.2. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik (%)
100
2014
2012
2010
2008
2006
2004
2002
2000
1998
1996
1994
1992
1990
1988
1986
1984
1982
1980
0
4. ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠNĠN
EKONOMETRĠK ANALĠZĠ
ÇalıĢmanın buraya kadar olan bölümlerinde ikiz açıklar ve ekonomik
istikrar kavramları açıklanmıĢ ve bu kavramların Türkiye‟deki durumları üzerinde
durulmuĢtur. ÇalıĢmanın bu bölümünde ise Türkiye‟de Ġkiz açıklar ve ekonomik
istikrar iliĢkisi Granger nedensellik testi kullanılarak ekonometrik olarak analiz
edilecektir. Granger nedensellik testiyle değiĢkenler arasındaki nedensellik
iliĢkisinin varlığı ve eğer değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisi söz
konusuysa bu iliĢkinin yönü ekonometrik olarak belirlenecektir.
4.1. Veriler
ÇalıĢmada Türkiye‟de 1980-2014 dönemine ait yıllık veriler kullanılmıĢtır.
ÇalıĢmada ikiz açık değiĢkenleri olarak Bütçe Açığı/GSYĠH oranı, Cari ĠĢlemler
Açığı/GSYĠH oranı ve ekonomik istikrar değiĢkenleri olarak ise enflasyon ve
iĢsizlik oranları kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan veriler TCMB Elektronik Veri
Dağıtım Sistemi üzerinden, TÜĠK verilerinden, Ekonomi Bakanlığı 1950-2005
Ekonomik ve Sosyal Göstergeler Raporu, Hazine MüsteĢarlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü verilerinden derlenerek oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmada
kullanılan değiĢkenler tabloda gösterilmektedir.
Çizelge 4.1. DeğiĢkenlerin Tanımlanması
DeğiĢkenler
Açılımı
BA
1980-2014 Dönemi Bütçe Açığı/GSYĠH
CA
1980-2014 Dönemi Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH
ENF
1980-2014 Dönemi Enflasyon Oranı
ĠS
1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik Oranı
ÇalıĢmada yöntem olarak zaman serisi yaklaĢımı kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada
uygulanan ekonometrik analizde ilk olarak kullanılan değiĢkenlerin durağanlığı
ADF (Augmented Dickey-Fuller) birim kök testi ile sınanmıĢtır. Durağan olmayan
zaman serisi verileri kullanılarak oluĢturulan ekonometrik modellerde sahte
regresyon oluĢması olasılığı nedeniyle, tahmin sonuçlarının sahte bir iliĢkiyi
yansıtması ihtimali oluĢabilmektedir. Bunun yanı sıra, değiĢkenlerin durağan
101
olmaması durumunda aralarında gerçekte anlamlı bir iliĢki olmayan değiĢkenlerin
aralarında anlamlı bir iliĢki varmıĢ gibi yorumlanabilmesi ihtimaline neden
olmaktadır (Kılavuz & Dumrul, 2012: 249). DeğiĢkenlerin durağanlığı sınandıktan
sonra değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisinin var olup olmadığının
sınanması için Granger nedensellik analizi ile değiĢkenler arasındaki iliĢki ve
iliĢkinin yönü analiz edilmiĢtir.
4.3. Birim Kök Testi
Zaman serilerinde durağanlık, ortalaması ile varyansı zaman içinde
değiĢmeyen ve iki dönem arasındaki ortak varyansı bu ortak varyansın
hesaplandığı döneme değil de yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı olan
olasılıklı bir süreci ifade eden bir kavramdır. Diğer bir deyiĢle, bir zaman serisi
durağan ise ortalaması, varyansı ve farklı gecikmelerdeki ortak varyansı zaman
içerinde değiĢiklik göstermeyecektir. (ġahbaz, 2009:134).
Literatürde zamandan etkilenmeyen, ortalaması, varyansı ve kovaryansı
sabit olan serilere zayıf durağan seriler denilmektedir. Bu geniĢ anlamda
durağanlık olarak bilinir. Güçlü durağanlıkta sonlu ortalama ve varyansın
olmasına gerek yoktur. Zayıf durağanlık güçlü durağanlığa göre daha kısıtlı Ģartlar
taĢımaktadır. Tek denklemli zaman serilerinde zayıf durağanlık ve durağanlık
arasında bir fark bulunmamaktadır (Uzgören ve Uzgören, 20053).
Herhangi bir Yt serisinin durağan olması Ģartları Ģu Ģekilde özetlenebilir:
Sabit aritmetik ortalama: E(Yt)=µ
Sabit varyans: Var(Yt)=E(Yt-µ)2 = σ2
Gecikme mesafesine bağlı kovaryans: k γ =E[(Yt-µ)(Yt-k-µ)] (bütün t değerleri
için) k:gecikme mesafesi
Bir durağan zaman serisinde art arda gelen iki değer arasındaki farka
zamanın kendisi neden olmamakta, sadece zaman aralığı nedeniyle fark
oluĢmaktadır ve bu nedenle serinin ortalaması zamanla değiĢmemektedir. Ancak
gerçek dünyadaki zaman serilerinin çoğu durağanlık göstermemekte ve dolayısıyla
serilerin ortalamasında zamanla değiĢiklikler meydana gelmektedir. Zaman
102
serilerinin uygun bir modele oturtulabilmesi için bu serilerin önce durağan hale
getirilmeleri gerekmektedir (Uzgören ve Uzgören, 2005:3).
Ġstatistiksel yönden açıklamak gerekirse, Engle ve Granger (1987)‟a göre
durağanlık Ģu Ģekilde tanımlanabilir: Deterministik bir yapısı olmayan ve „d‟ kare
farkı alındıktan sonra ortalaması ve varyansı sabit, doğrusal bir otoregresif
hareketli ortalama süreci sergileyen bir seri durağandır (Saçkan, 2006: 40).
Zaman serisinin durağan olup olmadığının belirlenmesinde en basit yöntem,
serinin grafik olarak incelenmesi ve bu sayede durağanlık konusunda bir fikir
sahibi olunmasıdır. Ancak, serilerin durağanlıkların araĢtırılmasında yaygın olarak
kullanılan yöntem; Dickey-Fuller (DF), GenelleĢtirilmiĢ Dickey-Fuller
(Augmented Unit Root Test, ADF) veya Philips-Peron (PP) birim kök testlerinden
biri kullanılarak test edilmesidir (ÖzaktaĢ, 2007: 76).
Bir serinin uzun dönemde sahip olduğu özelliği, değiĢkenin bir önceki
dönemde aldığı değerinin, bu dönemi nasıl etkilediğinin belirlenmesiyle ortaya
çıkartılması mümkündür. Bu sebeple bir serinin nasıl bir süreçten geldiğinin
anlaĢılması için, serinin her dönemde aldığı değerin daha önceki dönemlerdeki
değerleriyle regresyonunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla geliĢtirilen
birim kök testi ile serilerin durağan olup olmadıklarının sınaması
yapılabilmektedir (Uzgören & Uzgören, 2005:4).
Yt değiĢkeninin bu dönemde aldığı değerin önceki dönem değeri olan Yt-1
ile iliĢkisi
Yt= ρ Yt-1+ut
(4.1)
biçiminde gösterilir. Burada ut stokastik hata terimidir. Bu model birinci dereceden
otoregresif AR(1) modelidir. Eğer ρ katsayısı bire eĢit bulunursa birim kök sorunu
ortaya çıkmaktadır ve model
Yt=Yt-1+ut
(4.2)
Ģeklini almaktadır. Bu bir önceki dönemde iktisadi değiĢkenin değerinin ve
dolayısıyla o dönemde maruz kaldığı Ģokun olduğu gibi sistemde kalmasını ifade
etmektedir. Bu Ģokların kalıcı nitelikte olması serinin durağan olmadığını ve
zaman içinde gösterdiği trendin stokastik olduğunu göstermektedir. Eğer ρ
103
katsayısı birden küçük çıkarsa, geçmiĢ dönemlerdeki Ģoklar belli bir süre etkilerini
sürdürseler bile, bu etki giderek azalacak ve kısa bir dönem sonra tamamen
ortadan kalkacaktır (Uzgören ve Uzgören, 2005: 4).
(4.1) nolu denklem baĢka bir biçimde Ģu Ģekilde de yazılabilir:
∆Yt=( ρ -1)Yt-1+ut
=δ Yt-1+ut
(4.3)
∆ Yt=Yt-Yt-1‟ dir. Bu durumda artık sıfır ön savı δ =0 olarak tanımlanır. ρ =1
olduğunda δ =0 olacaktır ve böylece
∆ Yt=Yt-Yt-1=ut
(4.4)
olacağından, Yt serisinin birinci farkları durağan olacaktır.
Denklem (1)‟e göre H0: ρ =1 ve denklem (3)‟e göre H0: δ =0 olup, ilgili ön
savlar durağan olmadığı durumu ifade etmektedir. Bunun için uygulanan test
Dickey-Fuller (DF) testidir. Bu testte bilinen t istatistiği τ (tau) istatistiği (DF-test
istatistiği) olarak adlandırılır. Ayrıca τ istatistiklerinin değerlendirilmesinde
bilinen t testi yapılamaz (çünkü hesaplanan t değeri büyük örneklerde bile t
dağılımına uymaz). Bu nedenle τ istatistiği ile MacKinnon kritik değerleri arasında
karĢılaĢtırma yapılır. Bu karĢılaĢtırmada τ istatistiği mutlak değerce ( τ )
MacKinnon kritik değerinin mutlak değerinden küçük olursa, H0 ön savı kabul
edilir ve böylece seri durağan değildir sonucu elde edilir (Uzgören ve Uzgören,
2005: 4).
Dickey-Fuller testinde kullanılan baĢlıca regresyon kalıpları Ģunlardır:
Sabit terimsiz model : ∆Yt=δ Yt-1+ut
(4.5)
Sabit terimli model : ∆ Yt= β 0+δ Yt-1+ut1
(4.6)
Sabit terimli ve trend faktörlü model:∆ Yt= β0+ β1t+δ Yt-1+ut
(4.7)
Burada t zaman ya da genel eğilim değiĢkenidir. Eğer ut ardıĢık bağımlı ise
kullanılacak regresyon modeli aĢağıdaki gibidir:
∆ Yt= β0+ β1t+δ Yt-1+αi
104
m
i=1 ∆Yt-i+ut
bu modele DF sınaması uygulanırsa, buna GeniĢletilmiĢ Dickey Fuller (GDF)
sınaması adı verilir (Uzgören ve Uzgören, 2005: 4).
4.4. Granger Nedensellik Testi
Ġki zaman serisi arasında nedenselliğin varlığını ve yönünün saptanmasını
sağlayan, test edilebilir bir nedensellik tanımı Granger tarafından yapılmıĢtır.
Granger‟ın yapmıĢ olduğu tanıma göre, zaman içindeki değerleri bilinen iki
değiĢken X ve Y olsun, eğer X değiĢkeninin bugünkü değeri X ve Y değerinin
geçmiĢteki değerleri birlikte kullanılarak sadece Y değiĢkeninin geçmiĢteki
değerine dayanılarak öngörülebildiğini; daha iyi öngörülebiliyorsa, X değiĢkeni Y
değiĢkeninin bugünkü değeri hem sadece Y„nin geçmiĢteki değerlerine
dayanılarak öngörülmekte, hem de X ve Y değiĢkenlerinin ikisinin birden
geçmiĢteki değerlerine dayanılarak öngörülmekte ve eğer ikinci öngörü birinciden
daha iyi ise Y‟nin kendi geçmiĢinde bulunmayan bazı özel bilgilerin X‟te
bulunduğu kabul edilip X, Y‟nin nedenidir denilmektedir (Yılgör, 2008: 9).
yt ve xt gibi iki değiĢkenin bulunduğu Granger nedensellik testi, aĢağıdaki
VAR modeli çıkarımının ilk aĢamasını gerektirmektedir (Kökçü, 2011: 105):
yt= 𝛼 1+
n
m
i=1 βixt-i+ j=1 γjyt-j+et1
xt=α2+
𝑛
m
𝑖=1 𝜃 ixt-i+ j=1 δjyt-j+et2
eyt ve ext hata terimleri aralarında herhangi bir iliĢki bulunmayan ak gürültü
sürecidir. Uygulanan modelde aĢağıda sıralanan muhtemel durumlar söz
konusudur (Kökçü, 2011:105):
i. Ġlk denklemdeki gecikmeli x değerleri, grupça istatistiksel olarak sıfırdan
farklıdır ve ikinci denklemdeki gecikmeli y değerleri istatistiksel olarak sıfırdan
farklı olmadığı durumda xt, yt‟nin nedenidir.
ii. Ġkinci denklemdeki gecikmeli y değerleri, grupça istatistiksel olarak
sıfırdan farklıdır ve ilk denklemdeki gecikmeli x değerlerinin istatistiksel olarak
sıfırdan farklı olmadığı durumda yt, xt‟nin nedenidir.
iii. Her iki denklemdeki x ve y değerleri setinin tümü, istatistiksel olarak
sıfırdan farklı olması durumda xt ve yt arasında iki yönlü nedensellik iliĢkisi
vardır.
105
iv. Her iki denklemdeki x ve y değerleri setinin tümü, istatistiksel olarak
sıfırdan farklı değiller ise bu durumda da xt ve yt birbirinden bağımsızdır.
4.5. Birim Kök Test Sonuçları
ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler Eviews paket programı kullanılarak
Augmented Dickey-Fuller durağanlık testine tabi tutulmuĢtur. DeğiĢkenlerin
düzey seviyelerinin durağan olmadığı görülmüĢ ve 1. Farkları alınarak durağanlık
testine tabi tutulmuĢlardır. Test sonuçları aĢağıda tabloda gösterilmektedir.
Test istatistik değeri mutlak değerce kritik değerlerden daha küçük olursa
H0 hipotezi kabul edilir ve seri durağan değildir sonucu elde edilir. Test istatistik
değeri mutlak değerce kritik değerlerden büyük olur ise H0 reddedilir ve H1 kabul
edilerek serinin durağan olduğu sonucu elde edilir. ADF test sonuçlarına göre
sabit, sabit ve trendli modellerde %1, %5, %10 anlamlılık düzeylerinde CA (Cari
ĠĢlemler Açığı/GSYĠH), BA (Bütçe Açığı/GSYĠH), ENF (Enflasyon Oranı), ĠS
(ĠĢsizlik Oranı) değiĢkenlerinin kendileri değil, birinci fark düzeyleri durağandır.
DeğiĢkenlere uygulanan durağanlık testi sonuçları, Çizelge 4.2‟de
gösterilmektedir.
Çizelge 4.2. ADF Durağanlık Testi 1. Fark Seviyesi
DeğiĢken
BA
CA
ENF
ĠS
t- istatistik
%1
%5
%10
Model
-5.265835
-3.646342
-2.954021
-2.615817
Sabitli
-5.273046
-4.262735
-3.552973
-3.209642
-7.018006
-3.653730
-2.957110
-2.617434
-7.164683
-4.273277
-3.557759
-3.212361
-8.717131
-3.646342
-2.954021
-2.615817
-8.570570
-4.262735
-3.552973
-3.209642
-5.228477
-3.646342
-2.954021
-2.615817
-5.139710
-4.262735
-3.552973
-3.209642
Sabitli+
Trendli
Sabitli
Sabitli+
Trendli
Sabitli
Sabitli+
Trendli
Sabitli
Sabitli+
Trendli
* Gecikme sayısını belirlemede Schwarz Bilgi kriteri kullanılmıĢ ve 8 verilmiĢtir.
106
4.6. Granger Nedensellik Testi Sonuçları
Granger nedensellik testi ile değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisi
olup olmadığı ve eğer bir nedensellik iliĢkisi var ise bu iliĢkinin yönü sınanmıĢtır.
ÇalıĢmada ilk olarak bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki
nedensellik iliĢkisi sınanmıĢ ikinci olarak ise cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve
iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisi araĢtırılmıĢtır. VAR modeli
kurularak Granger nedensellik testinin gerçekleĢtirilebilmesi için öncelikle uygun
gecikme uzunluğunun belirlenmesi gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğu
aĢağıda gösterilen çizelgeye göre belirlenmiĢtir.
Çizelge 4.3. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 1
Lag
LogL
LR
FPE
SC
HQ
0
-233.1526
NA
1380.153
15.74351
15.88363
15.78833
1
-223.8870
16.06045
1362.338
15.72580
16.28628
15.90510
*
*
16.59543
15.92837
1245.429
AIC
2
-213.2189
16.35764
15.61460
3
-211.5274
2.255399
2138.021
16.10183
17.50302
16.55008
4
-201.1674
11.74132
2167.844
16.01116
17.83272
16.59389
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik
verileri arasındaki nedensellik iliĢkisinin araĢtırıldığı çalıĢmada %5 anlamlılık
düzeyinde uygun gecikme uzunluğu 2‟dir.
Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından VAR modeli ile
Granger nedensellik testi yapılmıĢtır. Granger nedensellik testinin sonuçları da
aĢağıda tabloda gösterilmektedir.
Çizelge 4.4. Granger Nedensellik Testi 1
Hipotez
Chi-sq
Prob.
H0
ĠS→BA
8.901497
0.0117
Reddedilir
ENF→BA
6.011489
0.0495
Reddedilir
BA→ENF
1.801305
0.4063
Reddedilemez
BA→ĠS
3.319205
0.1902
Reddedilemez
Granger nedensellik testinde H0 hipotezi nedeni değildir, H1 hipotezi ise
nedenidir diye kurulur. Yapılan test sonucunda çıkan Prob. Değeri 0.05‟ten küçük
olursa H0 reddedilir ve H1 kabul edilir. Tablodan da görüldüğü üzere iĢsizlik
107
oranından bütçe açıklarına doğru ve enflasyon oranından bütçe açıklarına doğru
nedensellik iliĢkisi vardır. Bunun tam tersi ise geçerli değildir. Yani bütçe
açıklarından enflasyona ya da bütçe açıklarından iĢsizliğe doğru bir nedensellik
iliĢkisi yoktur. Bu da demek oluyor ki Türkiye‟ 1980-2014 döneminde bütçe
açıklarının oluĢmasında iĢsizlik ve enflasyon birer nedendir.
Bütçe açıkları ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik
iliĢkisi belirlendikten sonra cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları
arasındaki nedensellik iliĢkisi sınanacaktır. Bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik
arasındaki nedenselliğin sınandığı çalıĢmada olduğu gibi yine önce uygun gecikme
uzunluğu belirlenecek ve ardından Granger nedensellik testi yapılacaktır.
Çizelge 4.5. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 2
Lag
0
LogL
-241.013
LR
FPE
NA
AIC
SC
HQ
*
16.31237
2330.853
16.26755
16.40767
*
15.92684
*
16.48731
16.10614*
*
1665.692
1
-226.902
24.45850
2
-218.547
12.81176
1776.573
15.96980
16.95064
16.28358
3
-210.232
11.08633
1961.168
16.01549
17.41668
16.46374
4
-205.169
5.738317
2830.663
16.27794
18.09949
18.86067
Tablodan görüldüğü gibi, cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları
arasındaki nedensellik iliĢkisinin araĢtırılacağı çalıĢmada üzere %5 anlamlılık
düzeyinde uygun gecikme uzunluğu 1‟dir.
VAR modeli için uygun gecikme uzunluğu belirlendikten sonra Granger
nedensellik sınaması yapılmıĢ ve sonuçlar tabloda gösterilmektedir.
Çizelge 4.6: Granger Nedensellik Testi 2
Hipotez
Chi-sq
Prob.
H0
CA→ENF
4.321019
0.0376
Reddedilir
CA→ĠS
1.448805
0.2287
Reddedilemez
ENF→CA
0.059074
0.8080
Reddedilemez
ĠS→CA
1.266833
0.2604
Reddedilemez
Granger nedensellik testinde H0 hipotezi nedeni değildir, H1 hipotezi
nedenidir diye kurulur. Test sonucu elde edilen Prob değeri 0.05‟ten küçük olursa
108
H0 reddedilir ve H1 kabul edilir. Tablodan da görüleceği üzere Prob değeri sadece
cari iĢlemler açıklarından enflasyona doğru olan nedensellik iliĢkisinde 0.05
değerinden küçüktür. Yani cari iĢlemler açığı ile enflasyon arasında bir nedensellik
iliĢkisi vardır ve bu iliĢkinin yönü ise cari iĢlemler açıklarından enflasyon
oranlarına doğrudur. Cari iĢlemler açığı ile iĢsizlik oranları arasında ise herhangi
nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir.
109
TARTIġMA VE SONUÇ
1980‟li yıllardan sonra birçok ülkede bütçe açıklarında gerçekleĢen artıĢlar
ve bunu takip eden cari iĢlemler açığı artıĢları bu iki açık arasındaki iliĢkinin
tartıĢılmaya baĢlanmasına neden olmuĢtur. Bu açıklar arasında pozitif bir iliĢki var
olduğunu ve bu iliĢkinin yönünün bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğru
olduğunu bunun aksi durumunun ise geçerli olmadığını savunan görüĢ Keynesyen
YaklaĢımdır. Bu yaklaĢıma göre kamu harcamalarındaki artıĢlar ya da vergi
oranlarında düĢüĢler tüketim mallarının talebinde bir artıĢına neden olmaktadır. Bu
sebeple ithal malların talebinde de bir artıĢ gerçekleĢmekte ve dıĢ ticaret
dengesinde artan açıkla cari iĢlemler açığı artmaktadır. Yatırım-tasarruf dengesinin
bozulması sonucu faiz oranlarının artması ve sermaye giriĢi ile yerli paranın
değerlenmesi neticesinde de dıĢ ticaret dengesi bozularak cari iĢlemler dengesi bu
durumdan olumsuz etkilenmekte ve cari iĢlemler açığında bir artıĢ
gerçekleĢmektedir. Keynesyen yaklaĢım bütçe açıklarının cari iĢlemler açığı
üzerinde böyle bir etki yaratacağını iddia ederken Ricardocu görüĢ ise bütçe
açıklarının cari iĢlemler üzerinde bir etkisi olmadığını savunmaktadır.
Ġkiz açıklar hakkında her iki görüĢü de destekleyen çalıĢmalar incelendikten
sonra ele alınan çalıĢmaların büyük bir kısmında Türkiye ekonomisi için ikiz
açıklar hipotezinin geçerli olduğu görülmüĢtür. Bu varsayımla Türkiye‟de ikiz
açıkların geçerliği yeniden sınanmamıĢ ve ikiz açıklar hipotezinin ekonomik
istikrarla olan iliĢkisine bakılmıĢtır.
Türkiye‟de ikiz açıklar ve bu açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisinin
analiz edildiği bu çalıĢmada öncelikle ikiz açık hipotezinin temellerini oluĢturan
bütçe açığı ve cari iĢlemler açığının tanımlarına, nedenlerine ve makro ekonomik
değiĢkenler üzerinde yarattığı sonuçlara yer verilmiĢtir.
ÇalıĢmanın ikinci bölümde ise Türkiye‟de ikiz açıkların durumu analiz
edilmiĢ ve 1980-2014 dönemi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığının nasıl bir seyir
gösterdiği incelenmiĢtir. 1980-2014 dönemi incelendiğinde bütçe açıklarının
Türkiye ekonomisinde sürekli bir hal aldığı görülmektedir. Cari iĢlemler
dengesinin seyrine bakıldığında ise 1980-1990 döneminde 5 yılda cari fazla
verildiği görülürken 1990-2000 döneminde 3 yılda ve 2000-2014 döneminde ise
sadece 1 yılda cari fazla verildiği görülmektedir.
110
ÇalıĢmanın üçüncü bölümde ise ikiz açıklarla iliĢkili olduğu düĢünülen
ekonomik istikrar değiĢkenleri olan fiyat istikrarı ve tam istihdam kavramlarına
yer verilmiĢtir. Fiyat istikrarının bozulması durumun da ortaya çıkabilecek olan iki
sonuçtan biri olan enflasyona daha fazla bir yer verilmiĢtir. 1980-214 dönemi
enflasyon seyri incelendiğinde 1980-2000 yılları arasında çok daha yüksek
seviyelerde seyreden hatta bu yıllar içinde üç haneli rakamlara ulaĢtığı görülen
enflasyon oranın 2001 yılından sonra düĢmeye baĢladığı ve daha düĢük
seviyelerde gerçekleĢtiği görülmektedir. 1980-2014 dönemi iĢsizlik verileri
incelendiğinde de 2000 yılından sonra önceki yıllara oranla daha yüksek
gerçekleĢme gösteren iĢsizlik oranları küresel ekonomik kriz yılı sonrası olan 2009
yılında ise en yüksek seviyesine ulaĢmıĢtır.
ÇalıĢmanın son bölümü olan uygulama bölümünde ikiz açıklarla ekonomik
istikrar iliĢkisi ekonometrik olarak analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmada kullanılan
değiĢkenler öncelikle durağanlık testine tabi tutulmuĢtur. Kullanılan değiĢkenlerin
durağan olmaması, birim kök içermesi durumunda sahte regresyon oluĢabilmesi
yani aslında aralarında iliĢki olmayan değiĢkenlerin iliĢkili gibi
görünebilmelerinden dolayı değiĢkenler bu teste tabi tutulmuĢtur. Augmented
Dickey- Fuller testi sonucu değiĢkenlerin düzey seviyelerinde durağan olmadığı
görülmüĢ ve bu nedenle değiĢkenlerin birinci farkları alınarak durağanlıkları
sınanmıĢ ve değiĢkenlerin birinci farklarının durağan olduğu görülmüĢtür.
Durağanlıkları sınanan değiĢkenler aralarında bir iliĢki olup olmadığı eğer iliĢki
söz konusuysa bu iliĢkinin yönünün tespiti amacıyla Granger nedensellik testine
tabi tutulmuĢtur. Uygulama sonucu 1980-2014 döneminde iĢsizlik ve enflasyon
bütçe açığına neden olurken cari iĢlemler açığı ise enflasyona neden olmaktadır.
Bütçe açığının cari iĢlemler açığına neden olduğu varsayımıyla baĢlanılan
çalıĢmada yapılan ekonometrik analizler sonucunda bütçe açığı cari iĢlemler açığı
ve enflasyon arasında bir döngü olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bütçe açığı cari
iĢlemler açığının, cari iĢlemler açığı enflasyonun ve enflasyonda bütçe açığının
nedenidir.
Ekonomik istikrar kavramını fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanması
olarak dar anlamıyla ele aldığımızda ekonomik istikrar ile ikiz açıklar arasında bir
iliĢki söz konusudur. Fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanamaması durumunda
bütçe açığında artıĢ gerçekleĢmektedir. Cari iĢlemler açığındaki artıĢlarda fiyat
istikrarının bozulmasına neden olmaktadır.
111
Türkiye de ekonomisi için bu veriler altında ekonomik istikrarın
sağlanabilmesi için ihracatın ithalata bağlılığı, ekonomik büyümenin cari iĢlemler
açığına neden olması gibi var olan yapısal sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.
112
KAYNAKLAR
Abdioğlu, Z., & Terzi, H. (2009). Enflasyon ve Bütçe Açıkları ĠliĢkisi: Tanzi ve
Patinkin Etkisi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 23(2), 195-211.
Adak, M. (2010). Kamu Açıkları ve Ekonomik Büyüme: Türkiye Örneği. Maliye
Dergisi, 159(2), 233-243.
Adıyaman, A.T. (2006). DıĢ Borçlarımız ve Ekonomik Etkileri. Sayıştay Dergisi,
62(3), 21-45.
Akalın, G. (1996). ''Kamu Kesimi Finansman Açıkları ve Ekonomik Dengeler
Üzerindeki Etkileri'' Kamu Kesimi Finansman Açıkları. 10. Türkiye Maliye
Sempozyumu (14-18 Mayıs Antalya) (s. 17-32). Ġstanbul: Ġstanbul
Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Maliye Bölümü Yayını.
Akbostancı, E., & Tunç, G.Ġ. (2002). Turkish Twin Deficis: An Error Correction
Model of Trade Balance. ERC Working Papers in Economics 01/06,
Economic Research Center Middle East Technical University Publication.
Akçay, O.C., Alper, C.E., & Özmucur, S. (2001). Budget Deficit, Inflation and
Debt Sustainability: Evidence From Turkey (1970-2000). Boğaziçi
University Institute for Social Sciences Working Paper Series ISS/EC 200112, İstanbul.
Aksu, H., & BaĢar, S. (2009). Türkiye'de Ġkiz Açıklar Hipotezinin Tahmini: Bir
Sınır Testi YaklaĢımı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, 64(4), 1-14.
AktaĢ, C. (2000). 5 Nisan 1994 Ekonomik Ġstikrar Programı Öncesi ve Sonrası
Ġthalat Fonksiyonu Katsayılarının DeğiĢip DeğiĢmediğinin Belirlenmesi.
Süleymen Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakütesi Dergisi,
5(2), 13-20.
Alkswanı, M.A. (2000). The Twin Deficits Phenomenon In Petroleum Economy:
Evidence From Saudi Arabia. http://www.erf.org.eg/CMS/uploads/pdf/
1185358196_finance1.pdf (02.05.2015)
113
Alpaydın, Y. (2011). 2000 Sonrası Temel Dinamikler. Ġstanbul: Ġstanbul Ticaret
Odası.
Altan, O. (2009). Ekonomik İstikrar Politikaları ve 1980 Sonrası Türkiye
Uygulamaları. Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Maliye Anabilim Dalı Maliye Programı Yüksek Lisans Tezi.
Altın, S. (2003). Türkiye Ekonomisinn Gelişimi Açısından Dış Kaynakların
Değerlendirilmesi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
AltıntaĢ, H., & Çetin, R. (2008). Türkiye'de DıĢ Ticaret Belgesi Belirleyicilerinin
Sınır Testi YaklaĢımıyla Öngörülmesi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, 63(4), 30-64.
AltıntaĢ, H., ÇetintaĢ, H., & Taban, S. (2008). Türkiye'de Bütçe Açığı, Parasal
Büyüme ve Enflasyon Arasındaki ĠliĢkinin Ekonometrik Analizi:1992-2006.
Anadolıu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2), 185-208.
Altunöz, U. (2014). Ġkiz Açık Hipotezinin Sınır Yöntemiyle Sınanması: Türkiye
Örneği. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 426446.
Arıcan, E. (2005). Ricardocu Denklik Teoremi ve Teorilerde Kamu Açıklarına
ĠliĢkin YaklaĢımlar: Türkiye Ekonomisine ĠliĢkin Bir Uygulama. Marmara
Üniversitesi İİBF Dergisi, 20(1), 77-94.
Aslan, A. (2009). Bütçe Açığı Sürdürülebilirliğinin Dinamik Analizi: Türkiye
Örneği. Maliye Dergisi, 157, 227-234.
Ata, A.Y., & Yücel, F. (2003). EĢbütünleĢme ve Nedensellik Testleri Altında Ġkiz
Açıklar Hipotezi: Türkiye Uygulaması. Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, 12(12), 1-13.
Ay, A., Karaçor, Z., Mucuk, M., & Erdoğan, S. (2004). Bütçe Açığı - Cari
ĠĢlemler Açığı Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Örneği ( 1992 - 2003 ). Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12, 59-74.
114
Aydoğan, E. (2004). 1980 den Günümüze Türkiye de Enflasyon Serüveni.
Yönetim ve Ekonomi 11(1), 91-110.
Azgün, S. (2012). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Ekonomisinden Kanıtlar. Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 13, 189-196.
Babaoğlu, B. (2005). Türkiye'de Cari İşlemler Dengesi Sürdürülebilirliği
(Uzmanlık Yeterlilik Tezi). Ankara: T.C. Merkez Bankası Ġstatistik Genel
Müdürlüğü.
Bahtiyar, G., & Bakır, H. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık. Ekonomi Bilimleri Dergisi,
3(2), 79-88.
Bal, H. (2000). Yabancı Sermaye Yatırımlarına Yönelik Uluslararası KuruluĢların
Faaliyetleri ve Türkiye Ekonomisinde Yabancı Sermaye Yatırımları.
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(6), 239-263.
Bal, H., & Göz, D. (2010). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Türkiye.
Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19(2), 450 - 467.
Ball, L., & Mankiw, N.G. (1995). What Do Budget Deficits Do ? NBER Working
Paper Series, 1-36.
Barak, D. (2013). 1980'den Sonra Türkiye'de Cari Açık Problemi ve
Sürdürülebilirliği ( Yüksek Lisans Tezi ). Niğde: Niğde Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
BarıĢık, S., & Kesikoğlu, F. (2010). Makro Ekonomik DeğiĢken Olarak Bütçe
Açığı Cari Açık ĠliĢkisi: GeliĢmekte Olan Piyasalar Örneği. İktisat İşletme
ve Finans, 25, 109-127.
BarıĢık, S., & Kesikoğlu, F. (2006). Türkiye'de Bütçe Açıklarının Temel Makro
Ekonomik DeğiĢkenler Üzerine Etkisi(1987-2003 VAR Etki-Tepki Analizi,
Varyans AraĢtırması. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(4), 60-82.
Bartolini, L., & Lahiri, A. (2006). Twin Deficits, Twenty Years Later. Current
Issues in Economics and Finance, 12(7), 1-7.
115
Bayrak, M., & Esen, Ö. (2012). Bütçe Açıklarının Cari ĠĢlemler Dengesi Üzerine
Etkileri: Ġkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye için Analizi. Ekonomik Yaklaşım,
23(82), 23-49.
Bayrak, Y. (2013). Bütçe Açığı ve Cari Açığın Sürdürülebilirliği: Türkiye Örneği
(Yüksek Lisans Tezi). Ġstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ekonometri Anabilim Dalı.
Bekiroğlu, C. (2010). Türkiye'de İşsizlik Sorununun Çözümlenmesinde Uygulanan
Ekonomi Politikalarının Analizi (Yüksek Lisans Tezi). Ġstanbul: Kadir Has
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Finans Bankacılık Yüksek Lisans
Programı.
BektaĢ, V. (2007). Cari İşlemler Dengesi ve Cari Açıkların Sürdürebilirliği:
Türkiye Örneği ( Yüksek Lisans Tezi ). Adana: Çukurova Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstisüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Bernheim, B.D. (1989). A Neoclassical Perspective on Budget Deficits. Joumal of
Economic Perspective, 55-72.
Bilginoğlu, M.A., & Aysu, A. (2008). DıĢ Borçların Ekonomik Büyüme Üzerine
Etkisi: Türkiye Örneği. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, (31), 1-23.
Bilman, M.E. (2004). İkiz Açık Olgusu ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi (
Yüksek Lisans Tezi ). Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Ünstitüsüi Genel Ġkitisat Anabilim Dalı.
Blejer, M., & Cheasty, A. (1991). The Mesurement of Fiscal Deficits: Analytical
And Methodological Issues. Journal of Economics Literature, 1644-1678.
Bocutoğlu, E. (2009). Makro İktisat Teoriler ve Politikalar. Trabzon: Murathan
Yayınları.
Bolat, S., Belke, M., & Aras, O. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık Hipotezinin
Geçerliliği: Sınır Testi YaklaĢımı. Maliye Dergisi, (161), 347-364.
Bolat, S., Belke, M., & Aras, O. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık Hipotezinin
Geçerliliği: Sınır Testi YaklaĢımı. Maliye Dergisi, (161), 347-364.
116
Bozdağlıoğlu, E.Y. (2008). Türkiye'de ĠĢsizliğin Özellikleri ve ĠĢsizlikle Mücadele
Yöntemleri. Sosyal Bilimler Dergisi, (20), 45-65.
BÜMKO. (2009). 2008 Faaliyet Raporu. Ankara: Bütçe ve Mali Kontol Genel
Müdürlüğü.
BÜMKO. (2014). Aylık Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu - Aralık. Ankara: Maliye
Bakanlığı.
BÜMKO. (2015). İstatistikler: Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Gerçekleşmeleri:
Bütçe Gider-Gelir Gerçekleşmeleri (1924-2012). Bütçe ve Mali Kontrol
Genel Müdürlüğü: http://www.bumko.gov.tr/TR,4461/butce-gider-gelirgerceklesmeleri-1924-2012 (10.05.2015).
Civan, M., & Uğurlu, M. (2005). Türkiye'de Kamu Finansman Dengesi, Bütçe
Açıklarının Gelişimi ve Finansmanında İzlenen Yolların Etkinliği
http://journal.mufad.org/attachments/article/607/6.pdf (10.05.2015)
Cural, M. (2010). GeliĢmekte Olan Ülkelerde Cari ĠĢlemler Dengesinin 1980
SonrasıDönemde GeliĢimi ve Finansmanı. Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi. 29(2), 173-195.
ÇavuĢ, M. (2014, Nisan 13). Mali Disiplin Uygulamalarının Bütçe Açıkları
Üzarindeki Etkileri. Rönesans: http://ronesansymm.com/site/mali-disiplinuygulamalarinin-butce-aciklari-uzerindeki-etkileri/ (13.03.2015)
Çelik, S., Deniz, P., & Eken, S. (2008). EĢbütünleĢme Analizi Ġle Altı GeliĢmekte
Olan Ülke Ġçin Ġkiz Açıklar Hipotezi. 2. Ulusal İktisat Kongresi. DEÜ
Ġktisat Bölümü, Ġzmir-Türkiye.
Çevik, N.K., & Cural, M. (2013). Ġç Borçlanma, DıĢ Borçlanma ve Ekonomik
Büyüme Arasında Nedensellik ĠliĢkisi:1989-2012 Dönemi Türkiye Örneği.
Maliye Dergisi, 165(2), 115-139.
Çiftçi, Ġ. (2014). Fiyat İstikrarı, Enflasyon, Faiz, İstihdam ve Döviz Kuru Üzerine
Bir Değerlendirme. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Para, Sermeye Piyasası ve Finansal KuruluĢlar Anabilim Dalı.
117
Çolak, Ö.F., & Öztürkler, H. (2012). Tasarrufun Belirleyicileri: Küresel Tasarruf
Eğiliminde DeğiĢim ve Türkiye‟de Hanehalkı Tasarruf Eğiliminin Analizi.
Bankacılar Dergisi, 3-44.
DanıĢman, Y. (2009). İikiz Açıklar ve Doğru Ekonomi Politikası Seçimi (Mesleki
Yeterlilik Tezi). Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Strateji GeliĢtirme Daire
BaĢkanlığı.
Demir, M., Çevik, S., & BeĢer, M. (2005). Kamu Kesimi Finansman Açıklarının
Ekonomik Etkileri: Türkiye Üzerine Bir Ġnceleme. Marmara Üniversitesi
İİBF Dergisi, 247-267.
Demir, O. (2001). Türkiye'de Kamu Açıkları ve ArtıĢ Sebepleri. Dokuz Eylül
Üniversitesi İİBF Dergisi, 16(2), 11-30.
Denetleme Kurulu Raporu. (2000). Altmışsekizinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
Denetleme Kurulu Raporu. (1999). Altmışyedinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
Direkçi, T. (2006). Kamu Açıklarının Makro Ekonomik Etkileri: Türkiye
Çalışması. Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat
Anabilim Dalı (Doktora Tezi).
Doğan, E. (2014). Türkiye'de Cari Açık Sorununun Yapısal Nedenleri ve Ekonomik
Etkileri (Yüksek Lisans Tezi). EskiĢehir: EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimle Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Doğru, B. (2012). Merkex Bankası Politikalarının Fiyat İstikrarı ve Diğer İktisadi
Olgular Açısından Değerlendirilmesi ve Türkiye'de Enflasyon Hedeflemesi
Örneği. Ġstanbul: Ġstanbul Üniveritesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat
Anabilim Dalı Doktora Tezi.
118
Dönmez, A., & ġimĢek, F. (2011). Cumhuriyetin KuruluĢundan Günümüze
Türkiye Ekonomisisnde YaĢanan GeliĢmelerin Küçük Ölçekli Bir Aile
ĠĢletmesi Üzerindeki Etkileri. Kalkınma Dergisi, 6(2), 94-114.
Duman, K., & Belke, M. (2011). Türkiye‟de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki
ĠliĢkinin VAR Analizi ile Ġncelenmesi (1998–2011). Finans Politik &
Ekonomik Yorumlar, 48(562), 53-74.
Egeli, H. (2002, Nisan). Mali Açıkların Ölçümüne Yönelik Bazı Gözlemler ve Bu
Konuda GeliĢtirilmiĢ Alternatif Açık Ölçütleri. Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(4), 29-41.
Eğilmez, M. (2012, Kasım 15). Ekonomik Krizleri Anlama Rehberi. Kendime
Yazılar: http://www.mahfiegilmez.com/2012/11/ekonomik-krizleri-anlamarehberi (20.05.2015).
Eğilmez, M. (2013, Mart 16). İç Tasarruflarla Cari Açık ilişkisi. Kendime Yazılar:
http://www.mahfiegilmez.com/2013/03/ic-tasarruflarla-cari-ack-iliskisi.html
(05.04.2015).
Eğilmez, M. (2012). Kolay Ekonomi. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.
Ejder, H.L. (2002). Kamu Açıkları ile Enflasyon Arasındaki iliĢkinin Analizi ve
Değerlendirilmesi. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 189-208.
Erdem, M. (2012). Devlet Borçları. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
Erdem, M., ġenyüz, D., & Tatlıoğlu, Ġ. (2013). Kamu Maliyesi. Bursa: Ekin Basım
Yayın Dağıtım.
Erdinç, Z. (2008). Ġkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye'de 1950-2005 Yılları Arasında
EĢbütünleĢme Analizi ve Granger Nedensellik Testi Ġle Ġncelenmesi.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 209-222.
Erkılıç, S. (2006). Türkiye'de Cari Açığın Belirleyicileri (Uzmanlık Yeterlilik Tezi).
Ankara: Türkiye Cunhuriyet Merkez Bankası Ġstatistik Genel Müdürlüğü.
Erol, S.I. (2013). ĠĢsizliğin Sosyal DıĢlanma Üzerindeki Etkisi. TÜHİS İş Hukuku
ve İktisat Dergisi, 46-70.
119
EĢiyok, B.A. (2012). Türkiye Ekonomisinde Cari Açık Sorunu ve Nedenleri.
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 45(569), 63-86.
Evgin, T. (1994). 90'lı Yıllarda Bütçe ve Bütçe Açığının Finansmanı. Ekonomik
Yaklaşım, 5(13), 19-46.
Evgin, T. (1996). DıĢ Borçlanma ve DıĢ Borçlanmamızda Yapılan Düzenlemeler.
Ekonomik Yaklaşım; 7(23), 15-33.
Gediz, B., & Yalçınkaya, H. (2001). Nasıl Bir Bütçe Politikası. Celal Bayar
Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 8(1), 53-69.
Göçer, Ġ., Mercan, M., & Hotunoğlu, H. (2012). SeçilmiĢ OECD ülkelerinde Cari
ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği:Yatay Kesit Bağımlılığı Altında Çoklu
Yapısal Kırılmalı Panel Veri Analizi. Maliye Dergisi, 163, 449-467.
Gök, B., & Altay, N.O. (2007). Türkiye‟de Ġkiz Açıkları Hipotezi 1989–2005.
TİSK Akademi, 2(3), 186-196.
GöktaĢ, Ö. (2008). Türkiye Ekonomisinde Bütçe Açığının Sürdürülebilirliğinin
Analizi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik
Dergisi, 8, 45-64.
Gönül, A. (1998). Bütçe Açıklarının Finansmanı ve Ekonomik Etkileri (Uzmanlık
Tezi). Devlet Planlama TeĢkilatı Yıllık Programlar ve Konjönktür
Değerlendirme Genel Müdürlüğü Konjöktür Dairesi.
Günay, A. (2007). Mali Disiplinin Sağlanmasında Anayasal Denk Bütçe Yaklaşımı
ve Türkiye'de Uygulanabilirliği. Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Strateji
GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı.
Günaydın, Ġ. (2004a). Bütçe Açıkları Enflasyonist midir ? Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(1), 158-181.
Günaydın, Ġ. (2004b). Bütçe ve Ticaret Açıkları Arasındaki ĠliĢki: Türkiye
Uygulaması. Ekonomik Yaklaşım, 15(52-53), 143-159.
Güney, A. (2009). ĠĢsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri. Kamuİş, 10(4), 135-159.
120
GüriĢ, S., & Yılgör, M. (2008). Oecd Ülkelrinde Bütçe Açıkları Ġle DıĢ Ticaret
Açıkları arasındaki ĠliĢki: Panel Verileri Ġle Nedensellik Analizi. Marmaar
Üniversitesi İİBF Dergisi, 25(2), 773-782.
Ġnsel, A., & Sungur, N. (2003, Aralık). Sermaye Akımlarının Temel
Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örneği-1989: III1999:
IV.Türkiye
Ekonomi
Kurumu:
http://www.tek.org.tr/dosyalar/serhar0303.pdf (20.04.2015).
Ġyidoğan, P.V. (2013). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Ġçin Amprik Bir Ġnceleme
(1987- 2005). Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15,
39-48.
Kalyoncu, H. (2005). Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği: Avrupa Birliği Üyesi
Ülkeler ve Türkiye Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana: Çukurova
Üniveristesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Kanca, O.C. (2012). Türkiye'de ĠĢsizlik ve Ġktisadi Büyüme Arasındaki
Nedenselliğin Amprik Bir Analizi. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
21(2), 1-18.
Karabıçak, M. (2000). Türkiye'de Ekonomik Ġstikrarsızlığın Tarihsel GeliĢim
Süreci. Süleymen Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari BilimlerFakültesi
Dergisi, 2, 49-65.
Karabıyık, Ġ., & Uçar, M. (2010). Türkiye'de 1980 Sonrası Uygulanan IMF
Destekli Ġstikrar Programlarının Ekonomik Açıdan Değerlenmesi. Ekonomik
İncelemeler Dergisi, 5(2), 37-58.
Karabulut, A. (2007). Türkiye'deki İşsizliği Önlemede Aktif İstihdam
Politikalarının Rolü ve Etkinliği. Ankara: T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Türkiye ĠĢ Kururmu ve Genel Müdürlüğü.
Karabulut, G., & DanıĢoğlı, A.Ç. (2006). Türkiye'de Cari ĠĢlemlerAçığının
Büyümesini Etkileyen Faktörler. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 8/1, 47-63.
121
Karatay, P. (2008). İkiz Açıklar Hipotezi ve Türkiye Uygulaması (1990-2006).
Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Politikası Bilim
Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Kasalak, M.A. (2007). Avrupa Birliğindeki İstihdam Stratejileri ile Türkiye'deki
İstihdam Stratejilerinin Ekonomik Anlamda Karşılaştırılması (Yüksek
Lisans Tezi). Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Kaya, A. (203). Mali Sürdürülebilirlik: Teori ve Türkiye Uygulaması. Ġstanbul:
Türkiye Bankalar Birliği.
Kesbiç, Y., Baldemir, E., & Bakımlı, E. (2004). Bütçe Açıkları ile Parasal Büyüme
ve Enflasyon Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Ġçin Bir Model Denemesi. Celal
Bayar Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 11(2), 27-40.
Keskin, N., & Yılmaz, T. (2006). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Koentegrasyon ve
Nedensellik Analiz Bağlamında Türkiye Örneği. Muğla Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakütesi Tartışma Tebliğleri 3.
Keyder, N. (2005). Para Teori Uygulama. Ankara: Seçkin Yayıncılık ve Dağıtım.
Kılavuz, E., & Dumrul, Y. (2012). Ġkiz Açıklar Hipotezinin Geçerliliği: Teori ve
Uygulama. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 26(3-4),
239-257.
Knight, M., & Scacciavillani, F. (1998). Current Accounts: What's Their
Relevance For Economic Policymaking. IMF Working Paper No:WP/98/71.
Koç, A. (2009). Kamu Açıklarının Ekonomik, Politik ve Sosyal Belirleyicileri:
Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana:
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Koç, Ö.E., & Ciğerci, Ġ. (2014). Türkiye'de Bütçe Açıkları GeliĢimi. Prof.Dr. Naci
Muter'e Armağan. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi.
122
Koğar, Ç.Ġ. (1996). Denk Bütçe Teorisi ve Uygulanabilirliği Üzerine Bir Not.
TartıĢma Tebliği No: 9630: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası AraĢtırma
Genel Müdürlüğü.
Kosteletou, N.E. (2013). Financial Ġntegration, Euro and the Twin Deficits of
Southern Eurozone Countries. Panoeconomıcus, 2(Special Issue), 161-178.
Kökçü, A. (2011). Bütçe Açığı Cari işlemler Arasındaki İlişki Türkiye Örneği
(1994-2010) Yüksek Lisans Tezi. Antalya: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Kör, E. (2012). İkiz Açıklar Hipotezi:Türkiye Örneği. Ankara: Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi).
Küçüksucu, M. (2012). Türkiye'de Bütçe Dengesi ve Cari İşlemler Dengesi
Arasındaki İlişki:1998-2011 Dönemine Ait Ampirik Bir Uygulama (Yüksek
Lisans Tezi). Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat
Anabilim Dalı.
Mangır, F. (2012). Türkiye Ġçin Ġkiz Açıklar Hipotezi Testi (1980 - 2011). Niğde
Üniversitesi İİBF Dergisi, 5(2), 136-149.
Meral, P.S. (2005). Enflasyon ve Enflasyonun Okuma AlıĢkanlığına Etkisi.
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (19), 309-324.
Mercan, M., & Göçer, Ġ. (2012). Zamanlararası DıĢ Denge ve Optimizasyon
YaklaĢımları Çerçevesinde Türkiye'de Cari Açığın Sürdürülebilirliği.
Akdeniz İİBF Dergisi, 73-101.
Mucuk, M. (2009). Bütçe ve Cari ĠĢlemler Dengesi Arasındaki ĠliĢki: Türkiye
Örneği (1989-2004). Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, (16), 2012018.
Mukhtar, T., Zakaria, M., & Ahmed, M. (2007). An Empricial Investigation for
the Twin Deficits Hypothesis in Pakistan. Journal of Economic
Cooperation, 28(4), 63-80.
123
Ok, S. (2008). Ekonomik Büyüme ile İstihdam Arasındaki İlişkinini Zayıflama
Nedenleri ve Bu İlişkinin Güçlendirilmesinde İşkur'un Rolü. Ankara:
ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye ĠĢ Kurumu Genel
Müdürlüğü.
Oktayer, A. (2010). Türkiye'de Bütçe Açığı, Para Arz veı Enflasyon ĠliĢkisi.
Maliye Dergisi, (158), 431-447.
OpuĢ, S. (2002). DıĢ Borçlanmanın sınırı ve Türkiye. Erciyes Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(2), 183-206.
Orhan, O.Z. (1996). Türkiye'de İç Borç Sorun ve Çözüm Önerileri. Ġstanbul:
Ġstanbul Ticaret Odası.
Oskay, C. (2004). 1980 - 2003 Döneminde Türkiye'de Konsolide Bütçe Açıkları.
Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 7(1-2), 233-250.
Önder, Ġ., & Kirmanoğlu, H. (1996). ''Kamu Açıkalrının Tanımlanması, Ölçümü
ve Etkileri'' Kamu Kesimi Finansman Açıkları. 10. Türkiye Maliye
Sempozyumu(14-18 Mayıs Antalya) (s. 33-59). Ġstanbul: Ġstanbul
Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Maliye Bölümü.
ÖzaktaĢ, F.D. (2007). Sürekli Bütçe Açıklarından Enflasyona: Türkiye Üzerine
Uygulamalı Bir Çalışma. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı .
Özçalık, M., & ErataĢ, F. (2014). Ġkiz Açoklar Hipotezinin Geçerliliği: Yükselen
Piyasa Ekonomileri Örneği. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi,
(22), 136-151.
Özel Ġhtisas Komisyonu. (2014). Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) Türkiye'de
Cari İşlemler Açığı. Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı.
Özel, H.A. (2011). Türkiye'de Ticari SerbetleĢmenin Tarihsel GeliĢimi.
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 6(2), 73-92.
Özgen, F.B. (1999). Türkiye'de Ġç Borç Sorunu ve Ġç Borçların Sınırlandırılması.
Yeni Türkiye Dergisi, 27(Özel Sayı), 353-373.
124
Özmen, M., & Koçak, F. (2012). Enflasyon Bütçe Açığı ve Para Arzı ĠliĢkisinin
ARDL YaklaĢımı ile Tahmini: Türkiye Örneği. Çukurova Üniversitesi İİBF
Dergisi, 16(1), 1-19.
Pehlivan, O. (2008). Kamu Maliyesi. Trabzon: Derya Kitabevi.
Peker, O., & Hotunoğlu, H. (2009). Türkiye'de Cari Açığın Nedenlerinin
Ekonometrik Analizi. Atatürk Üiversitesi İktsadi ve İdari Bilimler Dergisi,
23(3), 221-237.
Roubini, N., & Backus, D. (1998). Chapter 1: Monitoring Macroeconomic
Performance
http://pages.stern.nyu.edu/~nroubini/NOTES/CHAP1.HTM
(04.05.2015).
Saçık, S.Y., & Alagöz, M. (2010). Türkiye'de Cari ĠĢlemler Açığı Sorunu ve
Borçlanma Ġle ĠliĢkisi. Ekonomi Bilimler Dergisi, 2(2), 113-120.
Saçkan, O. (2006). Genel Fiayt Düzeyinin Belirlenmesinde Para ve Maliye
Politikası Dominant Rejimler Türkiye Örneği: 1988-2005 (Uzmalık
Yeterlilik Tezi). Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Emisyon
Genel Müdürlüğü.
Saleh, A.S. (2003). The Budget Deficit and Economic Performance: A Survey.
NSW Australia: School of Economics and Information Systems University
of Wollongong.
Sancak, E., & Demirci, N. (2012). Ulusal Tasarruflar ve Türkiye'de Sürdürülebilir
Büyüme Ġçin Taasrrufların Önemi. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 8(2), 159-198.
Sever, E., & Demir, M. (2007). Türkiye'de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki
ĠliĢkilerin VAR Analizi Ġle Ġncelenmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
İİBF Dergisi, (2), 47-63.
Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama. Ġstanbul:
Güzem Can Yayınları.
125
Susam, N. (2004). Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kamu Açığı ve Cari
İşlemler Açıklarının İlişkilendirilmesi(İkiz Açıklar):Türkiye Üzerine Bir
Deneme. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye
Bölümü.
ġahbaz, A. (2009). Gelişmekte Olan Ülkelerde Döviz Kurlarının Toplam Çıktı
Üzerine Etkileri: Türkiye Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana:
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabikim Dalı.
ġahin, B.E. (2011). Türkiye'nin Cari Açık Sorunu. Ekonomi Bilimleri Dergisi,
3(2), 47-56.
ġen, H., Keskin, A., & SağbaĢ, Ġ. (2007). Bütçe Açıkları Açık Finansman Politikası
Teori ve Türkiye Uygulaması. Ankara: Orion Kitabevi.
ġimĢek, M. (2005). Türkiye'deki Bütçe Açıklarının Ulusal Tasarruflara Etkileri.
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(2), 120.
ġimĢek, S. (2007). Bütçe Açığı ve Türkiye'de Bütçe Açığının Finansmanı (Yüksek
Lisans Tezi). EskiĢehir: EskiĢehir Osmangazi Üniveristesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Tarı, R., & Kumcu, F.S. (2005). Türkiye‟de Ġstikrarsız Büyümenin Analizi (19832003) Dönemi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (9),
156-179.
TaĢar, M.O. (2010). Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı ve Makro
Ekonomik Etkilerinin Analizi. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 3(1), 76-97.
TCMB. (2002). 2001 Yıllık Rapor - Yetmişinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2004). 2003 Yıllık Raporu - Yetmişikinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlalan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
126
TCMB. (2015). Elektronik Veri Dağıtım Sistemi. Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası:
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TCMB+TR/TCMB+
TR/Main+Menu/Istatistikler/Elektronik+Veri+Dagitim+Sistemi+EVDS
(05.05.2015).
TCMB. (2013). Enflasyon ve Fiyat İstikrarı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası.
TCMB. (2002). Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri. Ankara: Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2014). Ödemeler Dengesi Raporu. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası.
TCMB. (2005). 2004 Yıllık Rapor - Yetmişüçüncü Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2006). 2005 Yıllık Rapor - Yetmişdördüncü Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2007). 2006 Yıllık Rapor - Yetmişbeşinci Heap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2008). 2007 Yıllık Rapor - Yetmişaltıncı Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2009). 2008 Yıllık Rapor - Yetmiyedinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zara Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2010). 2009 Yıllık Rapor - Yetmiş Sekizinci Hesap Yılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
127
TCMB. (2011). 2010 Yıllık Rapor - Yetmişdokuzuncu HesapYılı Hakkında
Hazırlanan Faaliyet Raporu Blanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB. (2012). 2011 Yıllık Rapor - Sekseninci HesapYılı Hakkında Banka
Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı.
Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
Telatar, E. (2011). Türkiye‟de Cari Açık Belirleyicileri ve Cari Açık- Krediler
ĠliĢkisi. Bankacılar Dergisi, (78), 22-34.
TĠM. (2014). Ekonomi ve Dış Ticaret Raporu. Ġstanbul: Türkiye Ġhracatçılar
Meclisi.
Timur, Y. (2005). Cari İşlemler ve Bütçe Açığı Arasındaki Nedensellik İlişkisi:
Teori ve Uygulama. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı
(Yüksek Lisans Tezi).
Tiryaki, S.T. (2002). Cari İşlemler Hesabına Çeşitli Yaklaşımlar, Sürdürebilirlik
ve Türkiye Örneği. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası AraĢtırma
Genel Müdürlüğü ÇalıĢma Tebliğ No:8.
Togan, S., & Berument, H. (2011). Cari ĠĢlemler Dengesi, Sermaye Hareketleri ve
Krediler. Bankacılar Dergisi, (78), 3-21.
Tunalı, Ç.B. (2008). Türkiye'de Cari ĠĢlemler Açıklarının Sürdürülebilirliği. İ.Ü.
Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 163-177.
Tunçsiper, B., & Sürekçi, D. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açıklar Hipotezinin
Geçerliliğinin Zaman Serisi Analizi. Anadolu Üniveristesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 11(3), 103-120.
TÜĠK.
(2015).
İstatistik
Göstergeler:Türkiye
Ġstatistik
http://tuikapp.tuik.gov.tr/Gosterge/?locale=tr (04.05.2015).
Kurumu:
TÜSĠAD. (2013). Türkiye Ekonomisi Raporu 2014. Ġstanbul: Ekonomik
AraĢtırmalar Bölümü.
128
Uçkaç, A. (2010). Türkiye‟de Neoliberal Ekonomi Politikaları ve SosyoEkonomik Yansımaları. Maliye Dergisi, 158, 422-430.
Uğur, A.A., & Karatay, P. (2009). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Teorik Çerçeve ve
Hipoteze Yönelik YaklaĢımlar. Sosyo Ekonomi, 1, 102-122.
Uluatam, Ö. (2005). Kamu Maliyesi.. Ankara: Ġmaj Yayınevi.
Ulusoy, A. (2012). Maliye Politikası. Ġstanbul: Parkkitap Yayınları.
Utkulu, U. (2003). Türkiye'de Bütçe Açıkları ve DıĢ Ticaret Açıkları Gerçekten
Ġkiz mi? Kontegrasyon ve Nedensellik Bulguları. Dokuz Eylül Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 18(1), 45-61.
Uygur, E. (2001). 2000 Kasım ve 2001 ġubat Krizleri Üzerine Değerlendirmeler.
Mülkye Dergisi, 15(227), 37-71.
Uygur, E. (2012). Türkiye'de Cari Açık Tartışması. Ankara: Türkiye Ekonomi
Kurumu.
Uysal, D., & Topallı, N. (2007). Ġkiz Açık Hipotezi: Türkiye. Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 10(1-2), 201-213.
Uzgören, N., & Uzgören, E. (2005). Zaman Serilerinde Sahte Regresyon Sorunu
ve Reel Kamu Harcamalarına Yönelik Bir Ekonometrik Model Uygulaması.
Akademik Bakış, (5), 1-14.
Ümit, A.Ö., & Yıldırm, K. (2008). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Analizi. İktisat
İşletme ve Finans, 23, 116-132.
YahĢi, F. (2007). Küreselleşme ve İstihdam (Yüksek lisans Tezi). Adana: Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Yaman, K. (2011). Cari Açık Probleminin Türkiye Ekonomisi Açısından
Değerlendirilmesi Riskler ve Sonuçlar. Ankara: Ekonomik YaklaĢım
Kongereler Dizisi: 7.
Yay, T. (1996). Ricardocu Denklik Teoremi. İşletme ve Finans Ansiklopedisi,
1342-1348.
129
Yelmer, A. (2013). İkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye Verileri ile Test Edilmesi
(Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Yıldız, A. (2012). Yabancı Portföy Yatırımlarını Etkileyen Faktörlerin
Belirlenmesi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 26(1),
23-37.
Yıldız, K. (2014). ĠĢsizlik Türleri, Her Bir ĠĢsizlik Türünün Toplam ĠĢsizlik
Ġçindeki Payı ve ÇeĢitli Demografik Parametrelerle ĠliĢkisi. Akademik Bakış
Dergisi, (45), 1-26 .
Yılgör, M. (2008). OECD Ülkelerinde İkiz Açık Teorisinin Panel Veri Modelleri
ile İncelenmesi. (Doktora Tezi). Ġstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Ekoometri Anabilim Dalı Ekonometri Bilim Dalı.
Maliye Bakanlığı. (2014). Yıllık Ekonomik Rapor 2014. Ankara: Maliye Bakanlığı
Yayını.
Yılmaz, B.E. (2002). Ġkiz Açık Teorisi: Türkiye'nin 1980- 2001 Dönemi Bütçe
Açıkları ve DıĢ Ticaret Açıkları Üzerine Bir Nedensellik AraĢtırması.
İstanbul Üniversitesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları Dergisi, 139152.
Yılmaz, B.E., & YaraĢır, S. (2009). Türkiye'de ve OECD Ülkelerinde TasarrufYatırım Açıkları ve DıĢ Kaynak Ġhtiyacı. Marmara Üniversitesi İİBF
Dergisi, 27(2), 97-128.
Yılmaz, B. (2010). Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açıkları Finansman
Yöntemleri ve MakroEkonomik Etkileri. (Yüksek Lisans Tezi). Edirne:
Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Yılmaz, Ö., & Akıncı, M. (2011 ). Ġktisadi Büyüme ile Cari ĠĢlemler Bilançosu
Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Örneği. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 15(2), 363-377.
Zengin, A. (2000). Ġkiz Açıklar Hipotezi Türkiye Uygulaması. Gazi Üniversitesi
Ekonomik Yaklaşım Dergisi, 2(35), 37-67.
130
ÖZGEÇMĠġ
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı Soyadı
: Aykut SANBUR
Doğum Yeri ve Tarihi
: SÖKE – 09.10.1988
EĞĠTĠM DURUMU
Lisans Öğrenimi
: Pamukkale Üniversitesi ĠĠBF Maliye Bölümü
Yüksek Lisans Öğrenimi
:
Bildiği Yabancı Diller
: Ġngilizce
BĠLĠMSEL FAALĠYETLERĠ
Makaleler
-SCI
:
-Diğer
:
Bildiriler
-Uluslararası
:
-Ulusal
:
Katıldığı Projeler
:
Ġġ DENEYĠMĠ
ÇalıĢtığı Kurumlar ve Yıl
:
ĠLETĠġĠM
E-Posta Adresi
: [email protected]
131
Download