EYYUBİLER (1171

advertisement
KARAHANLILAR(840-1212)
Karahanlılar, daha önceki Türk devletlerinden farklı olarak, hükümdarların ve halkının çoğunluğunun Müslümanlığı
seçtiği ilk Türk-İslâm devletidir. Bu sebeple Türk tarihi içerisinde Karahanlıların özel bir yeri ve önemi vardır.
Hâkaniye ve İlig-Hanlar adlarıyla da anılan Karahanlı Devleti, başta Karluklar olmak üzere Çiğil, Yağma ve Tuhsı
gibi Türk Boylarına dayanıyordu.
Karluklar, Balasagun merkez olmak üzere Yedi-su bölgesinde bir devlet kurmuşlardı. Karluk yabgusu, bağlı
bulunduğu Uygur Hakanlığı'nın 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılması üzerine istiklâlini ilân etti. Kendisini Türk
hakanlarının yasal halefi sayan yabgu Karahan unvanını aldı. Karahanlıların ilk hükümdarı olarak Bilinen Bilge Kül
Kadır Han, Maverâünnehir'deki Sâmanî devleti ile mücadelelerde bulundu. Oğullarından Arslan Han ulu hakan
olarak Balasagun'da, Oğulcak Kadır Han ise Talas'ta oturdular. Kadır Han 893'te başkenti Kaşgar'a nakletti. Bu
dönemde yeğeni Satuk Buğra Han Müslümanlarla temas kurdu ve Karahanlı Devleti'nin başına geçince de
İslâmiyet'i resmî din olarak kabul etti (920).
Bu tarihten sonra Abdulkerim Satuk Buğra han adıyla anıldı. Ancak Karahanlı sınırları içersindeki halkın tamamiyle
İslâmiyet'i seçmesi Satuk Buğra Han 'ın oğlu Baytaş zamanında gerçekleşmiştir. Karahanlı Hükümdarı Ebu Nasr
Ahmed zamanında, kardeşi İlig Nasr tarafından Samaniler devletine son verildi (999). Ebu Nasr Ahmed Abbasi
halifesi tarafından bir İslâm hükümdarı olarak tanınan ilk Karahanlı hanı olmuştur. Karahanlı Devleti'nin sınırları
Balasagun, Özkent ve Tarım Havzası'nın batı kısmı ile Karakurum dağları dolaylarına kadar genişlemişti. Güneyde
Gazneliler ile komşu oldular ve mücadele ettiler. Ancak hanedan arasında çıkan anlaşmazlık neticesinde devlet
Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (1042).
Doğu Karahanlıların başında Tamgaç Buğra Han; Batı Karahanlıların başında ise Ahmet Arslan Han bulunuyordu.
Doğu Karahanlı Devleti (1042-1211):
Doğu Karahanlı Devleti'nin sınırları Kaşgar, Fergana, Balkaş gölü civarına kadar uzanmaktaydı. Devletin merkezi
zaman zaman Balasagun, Talas ve Kaşgar şehirleri olmuştur. Doğu Karahanlı Devleti'nin ilk hükümdarı sayılan
Tamgaç Buğra Han âdil ve dindar bir kişi olarak tanınmaktaydı. Yusuf Has Hacib'in yazdığı Kutadgu Bilig bu
hükümdara sunulmuştur. Doğu Karahanlı Devleti 1090 yılında Selçuklulara bağlandı. Devlet 1133 yılında Moğol
asıllı Karahıtayların hâkimiyetine girdi. Bu durum 1211'e kadar devam etti. Bölgenin tamamı Cengiz Han tarafından
istilâ edildi.
Batı Karahanlı Devleti (1042-1212):
Batı Karahanlıların sınırları batıda Aral gölünden doğuda Çimkent ve Özkent'e kadar uzanmaktaydı. Devletin
başkenti önceleri Özkent idi. Daha sonra Semerkant ve Buhara devletin merkezleri olmuştur. İlk hükümdarları
Ahmet Arslan Han idi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah bir Karahanlı prensesi ile evlenerek iki devlet arasında
akrabalık kurdu ve böylece Karahanlıları kendisine bağladı (1089). Selçukluların Katavan Savaşı'nda yenilmesiyle
beraber Batı Karahanlılar da Karahitay hâkimiyetine girmişti (1141). Harzemşahlar bölgedeki Moğol hâkimiyetine
son vermiş, son Karahanlı hükümdarı Osman Han'ı da ortadan kaldırarak, bu devleti yıkmışlardır (1212).
GAZNELİLER(969-1187)
Gazneliler Devleti adını, Doğu Afganistan'da bulunan başkentleri Gazne'den almaktadır. Ayrıca hükümdarlık
hanedanının kurucusundan dolayı Sebük-teginliler veya lâkaplarından dolayı Yemînîler diye de anılırlar.
Sâmanoğulları Devleti'nin (819-1005), dağılmaya başladığı sırada, bu devlette komutanlık ve valilik yapan Türkler,
bazı bölgeler de hâkimiyet kurmuşlardı .
Bunlardan biride Horasan Emiri Alp-Tegin'dir. Alp-Tegin Doğu Afganistan'daki Gazne şehrini ele geçirerek,
Gazneli Devleti'nin ilk temellerini atmıştır 963). Alp-Tegin'in ölümünden sonra yerine geçen oğulları aynı başarıyı
gösteremeyince, Türkler Alp-tegin'in komutanlarından Sebük- tegin'i başa geçirdiler (977). Sebük-tegin 'in başa
geçmesiyle, Gazneliler Devleti hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hanedanın idaresine girmiştir. Nitekim
Sebük-tegin'in ölümüyle birlikte tahta oğlu Mahmut geçti.
Gazneli Mahmut zamanında, devlet en parlak devrini yaşadı. Türk tarihinde sultan unvanını ilk defa Gazneli
Mahmut kullanmıştır. Gazneli Mahmut 1001-1027 tarihleri arasında Hindistan'a 17 sefer düzenleyerek, Kuzey
Hindistan'ı topraklarına kattı. Bölge İslâmlaştı ve böylece Pakistan devletinin temeli atılmış oldu. Gazneli
Mahmut'un ölümü üzerine (1030) yerine geçen Sultan Mesut, babası gibi dirayetli değildi. Selçuklu tehlikesinin
artmasına rağmen, O Kuzey Hindistan'a sefer düzenlemişti. Nihayet Dandanakan Savaşı'nda Selçuklular karşısında
büyük bir yenilgiye uğradı. Topraklarını kaybederek Hindistan'a çekilmeye mecbur kaldı. Sultan İbrahim zamanında
devlet Selçuklu hâkimiyetine girdi (1059). Afgan asıllı Gurlular, 1187 tarihinde Gazneli Devleti'ni ortadan
kaldırdılar
HARZEMŞAHLAR (1097-1231)
Ceyhun ırmağının Aral gölüne döküldüğü yerin güney kesimleri Harezm (Harzem) adıyla anılır. Öteden beri burada
hüküm sürenlere Harzemşah (Harezmşah) denilmiştir .Harzemşahlar sülâlesinin atası Anuş-Tegin isminde, Begdili
Türk zümresine mensup bir kişidir. Anuş- tegin Selçuklu Sultanı Melikşah'ın saray hizmetinde bulunuyordu. Oğlu
Kudbeddin Muhammed, Selçuklulara bağlı kalarak, Harzemşah unvanı ile bu bölgenin valiliğini üstlenmiştir (10971128).
Daha sonra başa geçen Atsız ve İl-Arslan devirlerinde hem Irak Selçukluları hem de Kara-Hıtaylarla mücadele
edildi. Nitekim İl-Arslan, Sultan Sencer'in ölümü üzerine bağımsızlığını ilân etti (1157). Harzemşahların en büyük
hükümdarı Alaaddin Tekiş'tir (1172 -1200). Tekiş, önce Kara-Hıtaylar'ı, ardından son Selçuklu Hükümdarı II.
Tuğrul'u yendi. Harzemşahlar kısa sürede sınırlarını Doğu Anadolu'dan Maverâünnehir'e kadar genişlettiler. Âdeta
Selçuklu devletinin vârisi oldular. Karahanlı ve Kara-hıtay devletlerine son verdiler. Ancak bu parlak dönem uzun
sürmedi. 1220'de bütün ülke Cengiz Moğolları'nın istilâsına uğradı. Celâleddin Harzemşah devleti yeniden
toparlamak için uğraştıysa da başarılı olamadı. Ölümü üzerine Harzemşahlar Devleti tamamen ortadan kalktı (1231).
EYYUBİLER (1171-1348)
Haleb Atabeyi Nureddin Mahmut'un komutanlarından Selâhaddin, Haçlılarla işbirliği yapmakla Mısır'daki Fatımî
devletine son vermişti (1171). Burada güçlü bir idare kuran Selahaddin, Nurettin Mahmut'un ölümünden sonra
bağımsızlığını ilân etti (1174). Kurduğu devlet babasının adından dolayı Eyyûbîler olarak bilinir. Selahattin Eyyûbî,
emrinde bulunan Türk askerleriyle beraber Haçlılara karşı çetin mücadeleler verdi. Ünlü Hıttîn savaşı ile Haçlıları
Kudüs'ten çıkardı ve İslâm dünyasında bir efsane hâline geldi (1187).
Nitekim bir Arap şairi Selahattin Eyyûbî'nin Halep'i de alması üzerine "Arap milleti, Türklerin devletiyle yüceldi.
Ehl-i Salib (Haçlılar) davası Eyyûb'un oğlu tarafından perişan edildi" demiştir. Eyyûbî Devleti'nin sınırları kısa
sürede Mısır, Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Arabistan'ın güneyine kadar genişledi. Ancak Selahattin Eyyûbî'nin
ölümü üzerine devlet hanedan üyeleri tarafından paylaşıldı(1193). Mısır'daki asıl kol, ordu komutanlarından Aybeg
tarafından yıkıldı ve yerine Memlûkler devleti kuruldu (1250). Hama kolu ise 1348'e kadar varlığını devam
ettirmiştir.
MEMLÜKLER (1250-1517)
Memlûk kelime manasıyla beyaz köle demektir. Ancak bu söz zamanla bir terimi ifade eder olmuştur. Savaş esiri
veya satın alınanların oluşturduğu hükümdarın muhafız birliklerine bu isim verilmiştir. İlk defa Abbasi halifeleri
Türk asıllı Memlûkleri kullanmış, zamanla bunlar güçlenerek kendi devletlerini kurmuşlardır. Mısır'da kurulan
Tolunoğulları ve Ihşidîler böyle ortaya çıkmışlardır. İşte Mısır' da kurulan Memlûk Devleti'nin kurucusu İzzettin
Aybeg de, Memlûk adı verilen askerî komutanlardan biriydi. Eyyûbîlerin son hükümdarı ölünce tahta, karısı
Şecerüddür geçmişti. Ancak bu durum hoş karşılanmadığından komutanlardan İzzettin Aybeg ile evlendi. Ordu,
İzzettin Aybeg'i sultan ilân etti. Böylece Eyyûbî hanedanına son verilmiş oluyordu (1250).
Memlûkler, Haçlıları ve o zamana kadar yenilemeyen Moğolları durdurarak İslâm dünyasının koruyuculuğunu
üstlenmişlerdir. Aybeg'den sonra tahta çıkan Kotuz, Moğol-Ermeni ve Haçlı müttefik ordusunu Ayn-Câllûd
Savaşı'nda bozguna uğratmıştır(1260). Bir Kıpçak Türk'ü olan Baybars, Suriye'yi Haçlılardan kurtarmış, Moğollara
karşı başarılar kazanmıştır. Moğolların Abbasi halifesini öldürmesi üzerine, aynı aileden birini halife ilân ederek ,
halifeliği Mısır'a taşımıştır. Döneminin en güçlü devleti hâline gelen Memlûklar arasında zamanla iç çekişmeler
başlamış ve bu durumdan faydalanan Çerkes kölemenleri devleti ele geçirmiştir (1382). Nitekim Yavuz Sultan
Selim, Mısır'ı alarak bu devletin varlığına son vermiştir (1517).
CENGİZ İMPARATORLUĞU
Kırgızların Orhun-Yenisey'deki Uygurları 840 yılında ortadan kaldırması ve ardından kendilerinin de Moğol
hâkimiyetine girmeleriyle beraber, en eski Türk yurdu Moğolların eline geçmişti. Artık X. yüzyıldan itibaren
gittikçe güçlenen Moğol kabileleri, Türklerin siyasî bir birlik oluşturamamasından da yararlanarak, faaliyetlerini
artırmışlar, ancak kendileri de güçlü bir siyasî birlik oluşturamadıkları gibi üstelik birbirleriyle sürekli mücadele
etmişlerdir. XII. yüzyılda en güçlü Moğol kabileleri Orhun-Tula boylarında yaşayan Kerayitler, Baykal gölünün
güneyindeki Merkitler, İrtiş civarındaki Naymanlar idi. Bu sırada Karahıtaylar da Maverâünnehir'de Harezmşahlarla
mücadele halindeydi.
Cengiz Han'ın mensubu olduğu Kıyat kabilesi ve diğer Moğol kabileleri ise Onon-Kerülen boylarında dağınık hâlde
yaşamaktaydılar.1155 yılında dünyaya gelen Cengiz (asıl adı Temuçin), henüz çocuk iken Kıyat kabilesinin han
sülalesi Borcigidlerden gelen babası Yesügey Bahadır'ın, Tatarlar tarafından öldürülmesiyle, kendini zorlu bir
mücadelenin içinde bulmuştur. Kahramanlığı ve zekasıyla kısa zamanda sivrilen Cengiz, 20 yaşındayken, bölgede
önemli bir güce sahip Kerayitlerin beyi Tuğrul'un himayesini kabul edip, Cacirat beyi Camuka ile de kan kardeşlik
kurarak nüfuzunu ve gücünü artırmıştır. kongrat kabilesi beyinin kızı Börte ile yaptığı evlilik ise mücadelesinde ona
büyük bir üstünlük sağlamıştır. Nitekim karısını kaçıran Merkitleri, Kerayit ve Caciratların yardımıyla yenilgiye
uğratmış, ardından Buirnor Tatarlarını ezmiştir (1198).
Cengiz'in, Tuğrul Han ile birlikte Moğolistan'da hâkimiyet kurmaya çalışmasına Camuka karşı çıkmışsa da, 1201'de
yapılan savaşta Cengiz galip gelmiştir. Ardından Cengiz, Çağan ve Alçı Tatarları üzerine yürümüş, yenilgiye
uğrayan Tatarların çoğu katledilmiştir (1202). Temuçin'in gittikçe güçlenmesini kendi hâkimiyeti için tehlikeli bulan
Kerayit hanı Tuğrul, ittifakı bozarak Temuçin'e karşı harekete geçmiş fakat yenilerek itaat altına alınmıştır (1203).
Aynı yıl içinde Camuka'nın da katıldığı, Naymanların öncülüğündeki, Merkit, Oyrat, Tatar, gibi kabilelerin
oluşturduğu ittifakla mücadeleye girişen Temuçin, uzun mücadelelerden sonra galip gelip, bütün Moğol kabilelerine
hâkimiyetini kabul ettirmiştir(1206).
1206 ilkbaharında, Türk ve Moğol kabilelerinin katıldığı bir kurultayda Temuçin, Cengiz (Çingiz) adını alarak
büyük kağan ilân edildi. Bu tarihten itibaren Cengiz, sıradan bir Moğol kabile lideri olmaktan çıkarak, cihanşümul
bir devletin kurucusu ve hanı olmuştur. Özellikle devletin yeniden teşkilâtlanmasında, kendisine gönüllü katılan
İdikut Uygurlarının ve Öngütlerin büyük tesiri vardır. Askerî sahada, devlet teşkilâtında ve daha sonraki dönemlerde
tebarüz edecek olan kültür hayatında Türk tesiri açıktır. Nitekim Cengiz'in oğulları tarafından kurulacak çoğu devlet
kısa zamanda Türkleşmiştir. Büyük bir imparatorluk kurmayı hedefleyen Cengiz, ilkin, Kansu ve Ordos bölgesine
hakim olan Tibet kökenli Tangut devleti'ni itaat altına almış (1209) ardından, Kuzey Çin'deki Kin hanedanlığının
merkezi durumundaki Pekin'i uzun süren savaşlar neticesinde yerle bir etmiştir (1215). Tibet ve Çin' hâkimiyetinden
sonra Cengiz batıya yönelmiş ve önünden kaçarak sığındığı Kara Hıtay Devleti'ni sonradan eline geçiren Nayman
prensi Küçlük'ün üzerine komutanı Cebe Noyan'ı takiple görevlendirmiştir. Nihayet Cebe Noyan 1218'de Küçlük'ü
öldürmüş ve böylece Karahıtayları devletine katan Cengiz, Harzemşahlar ile komşu olmuştur. Büyük Selçukluların
vârisi durumundaki Harezmşahlar ile Cengiz başlangıçta bir dostluk anlaşması imzalamışlar ise de Sultan
Muhammed'in, Cengiz aleyhine Merkitleri desteklemesi ve Otrar şehrinde Moğol elçilik heyetinin esir alınıp,
öldürülmesi üzerine anlaşma bozulur.
1220 yılında Cengiz'e bağlı kuvvetler Otrar'dan başlayarak Sığnak, Urkent, Barçınlıgkent'i ele geçirerek elçilik
heyetinin intikamını kanlı bir şekilde aldılar. Buhara ve Semerkant gibi önemli şehirlerin ardından devletin merkezi
olan Harezm bölgesindeki Gürgenç'te tahrip edildi. Böylece Harzemşah toprakları tamamen Cengiz'in eline geçmiş
oldu (1221). Harzemşahların ortadan kalkmasıyla bütün Maveraünnehir, Afganistan ve Horasan imparatorluğa dahil
olurken bu bölgelerdeki yerleşik ve konar göçer Türk nüfusunun bir kısmı Moğol istilâsından kaçarak, Anadolu'ya
Malazgirt'ten sonraki ikinci büyük Türk göçünü başlatmıştır.
Cebe Noyan ve Sebutey gibi komutanları vasıtasıyla Kafkasya ve Güney Rusya'ya seferler düzenleyen Cengiz Han,
1227 yılında yeni bir Çin seferine bizzat çıktığı sırada Kansu yakınlarında ölmüştür. Cengiz Han, Onon ve Kerülen
ırmaklarının kaynağında, Burhan Haldun Dağları'nda gizli bir yere gömülürken, geride Karadeniz'den Büyük
Okyanusa uzanan büyük bir devlet bırakmıştır. Cengiz Han daha sağlığında,Türk-Moğol devlet anlayışına uygun
olarak, ülke topraklarını oğulları arasında taksim etmiştir. Bu paylaşmaya göre büyük oğlu Cuci Deşt-i Kıpçak'ın,
Çağatay Türkistan'ın, Ögeday doğu bölgelerinin ve küçük oğlu Toluy Moğolistan'ın hâkimi olacaktır. Ancak
Cengiz'in ölümü ve merkezi kağanlığın zayıflaması ile beraber bu bölgelerde müstakil devletler kurulmuştur:
Kubilay Hanlığı, İlhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altın Orda
A-Kubilay Hanlığı (1280-1368)
Cengiz'in vasiyetine uyularak ölümünden sonra yerine, üçüncü oğlu Ögeday kağan seçildi (1228). Onun zamanında
Kore, Kuzey Çin tamamıyla imparatorluğa bağlandı. 1237-1241 yıllarında Batı seferi ile Kıpçak ülkesi, Rusya ve
bütün Doğu Avrupa ele geçirildi. Ancak Ögeday'ın ölümünden(1241) sonra, bir müddet eşi tarafından idare edilen
devlete kurultay kararıyla, Cuci'nin oğlu Batu Han'ın itirazına rağmen, oğlu Kiyuk kağan seçilmiştir.
Onun da 1248'de ölmesi üzerine bu kez Kiyuk'un eşi yine kağan seçilene kadar üç yıl devleti idare etmiştir. 1251'de
toplanan kurultayda Toluy'un oğlu Mengü'nün kağan seçilmesiyle hâkimiyet Ögeday neslinden Toluy nesline geçer.
Fakat 1259 yılında ölen Mengü, yerine küçük kardeşi Arık Buka'yı vasiyet etmişse Kubilay, bunu tanımayarak
komutanların da muvafakatıyla Pekin'de kağanlığını ilân eder ve böylece taht mücadelesi tekrar kızışır. Arık Buka'yı
yenen Kubilay devletin merkezi olan Karakurum'a dönmeyerek Çin'de kalır. Çin geleneklerini benimseyen devlete,
Cengiz İmparatorluğu'nun diğer kesimlerindeki bağlı devletler ve çoğu Moğol kabileleri sıcak bakmazlar. Nitekim
İlhanlılardan başka gerçek bir bağlılık gösteren devlet olmamıştır.
Neticede Kubilay Hanlığı Çin'de Yüan Hanedanı adıyla bilinen Çinlileşmiş bir hanedan dönemini başlatmıştır.
B-İlhanlılar (1256-1336)
Toluy'un oğlu Hülagü kardeşi Toluy'un oğlu Mengü "büyük kağan" sıfatıyla, kardeşi Hülagü'yü batıda yeni
fethedilecek bölgelerin, Kösedağ savaşıyla tâbi durumuna düşmüş Anadolu'nun ve İran'ın idaresiyle
görevlendirmişti(1253). Böylece İlhanlı Devleti'nin temeli atılmış oluyordu. 1256'da Amu Derya'yı geçerek İran'a
giren Hülagü, hiç bir direnişle karşılaşmamış sadece kendisine karşı koyan İsmailî (Batınî) lideri Rükneddin'i ünlü
Alamut kalesinde ele geçirerek bütün taraftarlarını ortadan kaldırıp, İran'ın zaptını tamamlamıştır. Sonra, Bağdat'ı
ele geçiren Hülagu, Halife Müstasım ve aile fertlerini öldürmüş (1258). Halife ailesinden kaçabilenlere sahip çıkan
Memlûk Sultanı Baybars bunlardan birini halife ilân ederek halifeliği Mısır'a taşımıştır. İlhanlılar'a karşı Memlûk,
Altınorda ve Anadolu Selçukluları arasında bir ittifak oluşturulmaya çalışılmışsa da İlhanlıların Suriye, İran ve
Anadolu'ya hâkimiyeti önlenememiştir.
TİMUR İMPARATORLUĞU
Babası Barlas kabilesi lideri Turgay olan Timur, 1336'da Semerkant yakınlarında Keş (Yeşil Şehir)'de doğmuştur.
Timur'un ortaya çıktığı tarihlerde, Çağatay Hanlığı sarsıntı geçirmekte idi. Otorite boşluğundan faydalanan, Cengiz
hanedanından olmayan emirler, Çağatay hanlığı içerisinde idareyi ele alarak nüfuzlarını artırmaktaydı. Nitekim 1360
yılından itibaren adından söz edilmeye başlayan Timur, önce Emir Hüseyin ile 1370 yılından itibaren de tek başına
Maveraünnehir'de hâkimiyet kurmuştur.
Bu dönemde girdiği bir savaşta ayağının sakat kalması sebebiyle tarihlerde Aksak Timur (Timurleng) diye anılacak
olan Timur, Cengiz soyundan gelmediği için emir unvanını kullanmıştır. Emir Timur, 1370-1405 yılları arasında
yaptığı seferlerle, Harezm, Doğu Türkistan, İran, Azerbaycan, Hindistan Delhi Sultanlığı, Irak, Suriye, Altın Orda
Hanlığı ve Osmanlı Devleti'nin de içinde bulunduğu muazzam büyüklükteki topraklara hâkim olmuştur. Onun
fetihleri, sonuçları açısından, Türk Tarihini derinden etkilemiştir. Meselâ, Altınorda Hanı Toktamış üzerine
düzenlediği seferler (1391/8) Altınorda Devleti'nin çöküşüne ve yerine bölge hanlıklarının kurulmasına sebep
olurken, Moskova Knezlerinin güçlenmesini de beraberinde getirmiştir. Böylece, XVI. yüzyıldan itibaren Rusya'nın
Kafkaslar ve Deşt-i Kıpçak'a doğru yayılması söz konusu olacaktır. Ancak Timur'un Türkistan'a hâkim olması aynı
zamanda Özbek, Kazak ve Türkmenlerin günümüze kadar ulaşacak olan tarihlerinin de mihengi noktasını teşkil
eder.
1398/99'da Hindistan Delhi Sultanlığına düzenlediği sefer de bölgedeki siyasî ve kültürel yapının değişmesine sebep
olmuştur. Ancak Timur'un 1402 Ankara Savaşı ile Yıldırım Bayezid'i yenip, Anadolu'yu ele geçirmesi, Osmanlı
tarihinde unutulmaz bir yer tutar. Bu olayla, Anadolu'daki Türk birliği sarsılmış, beylikler yeniden canlanmış ve
"Fetret Devri" dediğimiz taht mücadeleleri Osmanlı Ddevleti'nin yıpratmıştır. Ülkesindeki karışıklıklar sebebiyle
Anadolu'da fazla kalamayan Timur, Çin seferine giderken yolda hastalanarak ölmüştür (1405). Timur'un ölümünden
hemen sonra devlet oğlu ve torunları arasında paylaşılmıştır. Buna göre; Torunu Muhammed başkent Semerkant' ta
tahta çıkarken, diğer torunları Pir Muhammed ile İskender İran' da, 3. oğlu Miranşah Bağdat ve Azerbaycan'da, en
küçük oğlu Şahruh ise Horasan'da yerleşmişlerdir.
Timurlular adı verilen bunlar arasında Şahruh, Maveraünnehir bölgesini de ele geçirerek, Herat şehri merkez olmak
üzere devletini kurdu. Ardından İran ve Azerbaycan'ı da hâkimiyetine alan Şahruh dönemi (1407-1447),
Türkistan'da parlak bir kültür hayatının başlangıcı olmuştur. Şahruh'un ölümü üzerine, tahta büyük bir alim ve
astronom olan oğlu Uluğ Beğ geçti. Onun iki yıllık saltanatı mücadeleler içinde geçmiş ve oğlu tarafından
öldürülünce ülke dahilinde büyük karışıklıklar çıkmıştır. Nitekim Miranşah'ın torunu Ebu Said'in Akkoyunlu Uzun
Hasan'a yenilmesiyle (1469) Horasan'ın batısında kalan bütün topraklar Akkoyunluların eline geçti.
Timurlulardan yalnız Hüseyin Baykara (1469-1506) Horasan'da tutunabilmiştir. Başkenti Herat, Türk tarihinde
sayılı kültür merkezlerinden biri oldu. Ünlü Türk şair ve ilim adamı Ali Şir Nevai burada yetişmiştir. Baykara'nın
oğlu Bediüzzaman'ın hükümdarlığı zamanında, Özbek hükümdarı, Şibani Muhammed Han'ın başkent Herat'ı ele
geçirmesi( 1507), Timurluların sonu oldu. Timurlulardan Babür Türkistan'da başarılı olamayınca, Hindistan'a
giderek (1519) Türk-Hind İmparatorluğu'nu kurmuştur
TİMUR DAN SONRA TÜRK DÜNYASI
A-Özbek Hanlığı (Şibaniler) (1428-1599)
Batu Han'ın kardeşi Şiban soyundan gelen Ebulhayr Han devletin kurucusudur. Altınorda Hanı Özbek Han'ın
ahfadından oldukları için devlete onun ismini vermişlerdir. Özbekler, 1428 yılında Ebulhayr'ı Sibir şehrinde han ilân
etmişler ve Timurluların içine düştüğü karışıklıklardan yararlanan Ebulhayr Han da, 1431'de Gürgenç dahil olmak
üzere Harezm'e, 1447'ye doğru da Seyhun dolaylarında Sığnak şehrinden Özkent'e kadar olan bölgeye hâkim
olmuştur. Ancak 1457'deki Moğol kabilelerin saldırısı yeterli direnç gösterilmediği gerekçesiyle Özbeklerin bir
kısmı Ebulhayr'ın hâkimiyetini tanımayarak kuzeye göç etmişlerdir. Bunlar kendi başlarına buyruk hareket
ettiklerinden dolayı Kazak diye anılacaklardır.
Ebulhayr Han, Çağataylılar'dan Yunus Han'a karşı giriştiği mücadeleyi kaybederek 1468 yılında ölmüştür. Yerine
geçen oğlu Şah-Budak Han ise Yunus Han ve Timurlulara karşı ülkesini koruyamamıştır. Onun yerine geçen oğlu
Muhammed Şibani Han, önce Timurluların iç mücadelelerinden faydalanarak, Maverâün-nehr'i ele geçirmeyi
başardı (1500). Ardından Çağataylılar'ı yenerek Taşkent ve Sayram bölgelerini (1503), Timurlular'ın elinden de
Harezm, Belh ve Herat şehirlerini alarak Türkistan'ın en büyük gücü haline gelmiştir. Ancak Şibani Han, Merv'de
Safevi Hükümdarı Şah İsmail ile yaptığı savaşı kaybederek öldü (1510). Muhammed Şibani Han'dan sonra büyük
bir sarsıntı geçiren Özbek Hanlığı uzun bir süre iç çekişmelerle istikrarsız bir dönem yaşamıştır. Muhammed Şibani
Han'dan sonra Özbeklerin en büyük hükümdarı olarak kabul edilen II. Abdullah Han zamanında (1580-1598), hanlık
eski gücüne kavuşmuştur. Fakat 1597 yılında Safevi Hükümdarı Şah Abbas'a yenilmesi Özbek Hanlığı'nın
parçalanmasına yol açmıştır. Sonuçta Horasan Safevilere, Taşkent ve civarı Kırgızların eline geçti. Diğer bölgelerde
müstakil hanlıklar kuruldu.
B-Özbek Hanlıkları
BA-Hive Hanlığı (1512-1873):
Şibaniler soyundan İl-Bars, Safevileri Harezm'den atmayı başararak, merkez Ürgenç şehri olmak üzere Hive
Hanlığı'nı kurdu (1512). Arab Muhammed Han zamanında (1603-1623), hanlık merkezi kuraklık sebebiyle Hive
şehrine nakledilmiştir. Hanlık tarihinde iç çekişmeler, Özbek Hanlığı'na, Moğol Kalmuklar'a, Ruslar'a ve İran'a karşı
mücadeleler eksik olmamıştır. XVI. yüzyılın sonlarına doğru, Amu-derya'nın yatağını değiştirerek, Hazar Denizi
yerine Aral gölüne dökülmeye başlaması, bölgede ziraî ve iktisadî hayatın büyük ölçüde gerilemesine sebep
olmuştur. Hanlık, Afşar hanedanından Nadir Şah'ın Hive'yi ele geçirmesinden sonra (1740) kısa bir süre İran'a bağlı
kaldı. Deli Petro zamanından beri Orta Asya'da gözü olan Ruslar, hileyle önce Hazar kıyılarında üs oluşturup
ardından 1873 yılında Hive'ye saldırdılar ve hanlığı ele geçirdiler. Son Hive hanının Kızılordu tarafından tahtan
uzaklaştırılmasına kadar ( 1920) şeklen de olsa Hive Hanlığı varlığını korudu. Hive Hanlarından Ebul Gazi Bahadır
Han (1643-1665), "Şecere-i Terakime" ve "Şecere-i Türkî" adlı eserleriyle Türk tarih ve kültürüne büyük bir
hizmette bulunmuştur.
BB-Buhara Hanlığı (1599 -1868)
II. Abdullah Han'ın ölümü üzerine (1598) baş gösteren iç çekişmeler ve taht kavgaları Özbek Hanlığı'nın
parçalanmasına yol açmıştı. Halkın ileri gelenlerinin teklifi ile Astrahanlı Yar Muhammed'in oğlu Baki Muhammed
hanlığa getirildi (1599). Böylece Buhara'da Şibani hanedanı yerine Astrahanlılar hanedanı başlamış oluyordu. Bu
hanedanın Canıbeg kolu, İran hükümdarı Nadir Şah'ın Buharayı işgaline kadar devam etmiştir. Diğer kolu olan
Mangıt Hanedanı ise 1753 yılında Muhammed Rahim Atalık'ın hâkimiyeti ele geçirmesiyle başlayıp, 1920 yılına
kadar devam eder. Buhara ve Hive Hanlıkları, İran ve Ruslara karşı Osmanlılar ile iyi ilişkiler kurmuşlardır. Ancak
mesafenin uzaklığı daha sıkı ilişkileri engellemiştir. 1868 yılında Rus hâkimiyetine düşen hanlık, 1920 yılında yeni
Sovyet yönetimi tarafından ortadan kaldırılmıştır..
BCHokand Hanlığı (1710-1876)
Hive ve Buhara Hanlıkları arasındaki mücadelelerden bıkan bir kısım halkı etrafına toplayan Şibani soyundan gelen
Şahruh, Fergana'da Hokand merkez olmak üzere bağımsız bir hanlık kurmayı başarmıştır (1710). Bir ara Çin
hâkimiyetini tanımak zorunda kalan hanlık, 1876 yılında Ruslar tarafından ortadan kaldırılmıştır.
C-Yaka Türkmenleri (Türkmenistan)
Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Türkmenlerin bir kısmı Mangışlak, Maveraünnehir ve Horasan'da
kalmışlardı. Bu bölgede diğer Türk boyları ile birlikte önce Moğol, sonra da Timurlular hâkimiyetinde varlıklarını
sürdürmüşlerdir. 17. yüzyılın ikinci yarısından sonra Moğol asıllı Kalmukların saldırılarına maruz kalmışlardır.
Fakat bulundukları bölgelerin istilâlara karşı daha korunaklı olması ve boylar hâlinde yaşamaları sebebiyle
Türkmenler genelde müstakil bir hayat sürmüşlerdi. Kopet Dağı çevresinde Yamud, İmralı gibi Türkmen boyları ile
bir araya gelerek güçlendiler. 1835'den itibaren İran ve Hive Hanlığı baskısıyla Merv bölgesine doğru yayıldılar.
Burada 1855'te Hive Hanlığı, 1860'ta da İranlıların saldırılarını savuşturarak istiklâllerini korudular. Bu dönemde
başlarında Kuşid Han bulunuyordu . Türkistan'daki Rus ilerleyişi karşısında büyük direniş gösteren Türkmenler,
1879'da Göktepe'de Rusları ağır yenilgiye bir uğratmışlardır. Daha sonra aynı mevkide yapılan savaşlarda verilen
kayıplar ve uğradıkları katliamlar sonucunda, Rus hâkimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır(1884). Çarlık
döneminde Türkmenler, ağır baskılara maruz kalmışlardır. Bu baskılar Sovyetler döneminde de devam etmiştir. Bu
dönemde Hazar kıyılarından Merv bölgesine kadar uzanan bölgelerde Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
adıyla sözde bir devlet kurulmuştur. Bu devlet 1991 yılında bağımsızlığını ilân ederek Türkmenistan Cumhuriyeti
adını almıştır.
D-Azerbaycan Hanlıkları
Azerbaycan yani "odlar/ateş ülkesi" tıpkı Anadolu gibi çok eski devirlerden itibaren Türk akınlarına sahne olmuş
ancak, bölgenin Türkleşmesi XI. yüzyıldaki Selçuklu çağı Oğuz-Türkmen yerleşmeleriyle gerçekleşmiştir. Moğol ve
Timur idaresinden sonra bölgede Karakoyunlu ve Akkoyunlular Türkmenleri hâkimiyet kurmuştur. Daha sonra
kurulan Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında sürekli mücadelelere sahne olan Azerbaycan, Nadir Şah'ın
ölümünden sonra (1747) küçük hanlıklara bölünmüştür. Bölgede güçlenen Ruslar, önce Azerbaycan'ın iç işlerine
karışmaya başladılar. Ardından Kuzey Azerbaycan'da yarım asır kadar birbirleri ile mücadele eden hanlıkları, birebir
hâkimiyetlerine almışlardır. Böylece 1805'de Gence Hanlığı ( Ziyadoğulları), 1806'da Kuba ve Bakü Hanlıkları,
1815'te Şeki Hanlığı (Hacı Çelebi oğulları) ve 1822'de Karabağ Hanlığı (Cevanşir Beyleri) Ruslar tarafından ele
geçirildi. Rus ilerleyişi karşısında harekete geçen, İranlılar, Ruslara peşpeşe yenilerek Gülistan ve ardından 1828
Türkmençay Andlaşması'nı imzalamak zorunda kaldılar.
Download