genetik - DijitalDers.com

advertisement
GENETİK
HÜCREDE YAPI VE CANLILIK
OLAYLARININ YÖNETİMİ NASIL
SAĞLANIR?
• 20. yüzyılın ilk yarısında yapılan çalışmalar,
hücredeki hayat olaylarını düzenleyen
moleküllerin nükleik asitler olduğunu
göstermiştir. Nükleik asitler (yönetici
moleküller) organizmanın bilgi deposudur.
Saç rengimizden burun şeklimize ve kan
gruplarımıza kadar birçok özelliklerimizin
ortaya çıkmasında nükleik asitlerin etkisi
vardır. Bu yüzden nükleik asitlere yönetici
moleküller adı verilmiştir.
• Yönetici moleküller (nükleik asitler)
deoksiribonükleik asit (DNA) ve ribonükleik
asit (RNA) olmak üzere ikiye ayrılır.
1. DNA Denilen Hücredeki
Özel Molekül Ne İşler Yapar?
• Hücrenin çekirdeğinde bulunan kromatin ipliğin
yapısında yönetici moleküller vardır. Bu moleküller
nükleik asitlerdir. Nükleik asitleri, hücre yönetimi için
gerekli bütün bilgileri depo eden bir bilgisayar
hafızasına benzetebiliriz. Canlı hücre, depo edilmiş bu
bilgileri kullanarak yaşamını sürdürür. Nükleik asit
moleküllerinin en önemlisi DNA (Deoksiribonükleik
asit) molekülüdür. DNA molekülü çekirdek, mitokondri
ve kloroplâstta bulunur. Tüm yaşamsal olaylar DNA
molekülünde şifrelenmiştir. DNA molekülü; hücresel
yapının oluşması, devamlılığı ve canlılık olaylarının
yürütülmesini sağlar. DNA molekülü kendini eşleyerek
temel yapıda aynı olan ve aynı canlılık özelliklerini
gösteren yavru canlıların oluşmasından sorumludur.
Böylece DNA molekülü canlının özelliklerinin yeni
döllere geçmesini sağlar.
a. DNA Molekülünün Yapısı
Nasıldır?
• DNA'nın yapısı çok sayıda nükleotitten oluşmuştur. Her
nükleotitin yapısında organik baz, şeker ve fosfat bulunur.
Çift sarmal yapıda olan DNA, bir ip merdivenin kendi ekseni
etrafında kıvrılmış hâline benzer.
• Merdivenin DNA zincirinin modeli basamakları dört eşit
organik bazdan oluşur. Bu bazlar adenin, timin, guanin ve
sitozindir. Merdivenin basamakları ya adenin ile timinin
birbirine iki bağ ile bağlanmasından (A=T) ya da guanin ile
sitozinin birbirine üç bağ ile bağlanmasından (G=C)
oluşmuştur. Bu harflerin temsil ettiği bazların dizilişi
vücuttaki proteinlerin yapısını belirler. Proteinler, yaşamın
yapı taşları olduklarından, hücrelerin yapısında yer alır.
Hücreler de bir araya gelerek karmaşık yapılı canlıyı
oluşturur. DNA'yı oluşturan nükleotitlerde deoksiriboz
şekeri bulunur.
b. DNA'nın Özelliklerinden
Birisi de Kendini Eşlemesidir
• DNA canlının bütün genetik bilgilerini taşır. Hücre
bölünmesi sırasında DNA kendini eşler. Eşlenme
sonucunda başlangıçtaki DNA'nın tam benzeri iki DNA
molekülü oluşur. DNA'nın kendini eşleme özelliği
sayesinde, ana ve babanın karakterleri çocuklara
aynen iletilir. DNA molekülünde, karşılıklı iki iplik
bulunur. Bir DNA molekülü ancak bu iki ipliğin birlikte
bulunmasıyla görev yapabilir. DNA molekülü, hücre
bölünmesinden önce iki katına çıkar. Böylece DNA
kendini eşler. DNA'nın kendini eşlemesinden sonra
oluşan iki yeni hücre, ana hücre ile aynı genetik bilgiyi
taşıyan DNA'ya sahip olur. DNA'nın kendini eşlemesi
sırasında, iki ipliği bir arada tutan bağlar adeta bir
fermuar gibi açılır.
• Bu açılma ile her iki iplikte bulunan adenin,
guanin, sitozin ve timin yeni tamamlayıcıları
ile birleşmek üzere boşta kalır. Açılan
zincirin her biri yeni oluşacak DNA için bir
kalıp görevi yapar. Açıkta kalan uçlar,
hücrede önceden sentezlenmiş tamamlayıcı
nükleotitlerle doldurulur. Tamamlama ve her
ipliğin kendi eşini yapması, bir DNA
molekülündeki iki iplik boyunca devam eder
ve molekül kendini eşler. DNA'nın kendini
eşlemesi sonucunda oluşan özdeş DNA
moleküllerinin her biri bir yavru hücreye
gider. Böylece ataların özelliklerinin yeni
döllere geçmesi sağlanır.
HÜCREDE YAPI VE
CANLILIK
OLAYLARININ
YÖNETİMİ NASIL
SAĞLANIR?
Hücredeki Diğer Yönetici
Molekül RNA
• Hücrede DNA molekülünden başka RNA
(Ribonükleik asit) molekülü de yönetici
moleküldür. RNA molekülü çekirdek,
çekirdekçik, sitoplâzma, mitokondri, ribozom
ve kloroplastta bulunur. RNA molekülü, DNA
molekülüne çok benzer. RNA'da deoksiriboz
şekeri yerine riboz şekeri, timin yerine de
urasil bulunur. RNA nükleotitleri; riboz
şekeri, fosfat ve organik bazlardan (adenin,
guanin, sitozin, urasil) oluşmaktadır. RNA
tek sarmallı olduğundan kendini eşleyemez.
• RNA, hücrede protein sentezlenmesinde
görev alır. Ayrıca RNA, DNA'dan aldığı
bilgileri ve hücre içerisindeki aminoasitleri
ribozoma taşır. DNA çekirdekten dışarı
çıkamaz. Şifrelenmiş bilgileri RNA'ya aktarır.
RNA çekirdekten sitoplâzmaya geçerek
ribozomlarla birleşir. Böylece DNA'daki
bilgiler ribozomlara aktarılmış olur.
Ribozomlar verilen bilgiye uygun olarak
protein sentezler.
DNA ve RNA Arasındaki
Farklar
• DNA çift sarmallı olduğundan kendini eşleyebildiği
hâlde, RNA tek sarmallı olduğu için kendini
eşleyemez.
• DNA, çekirdek, mitokondri ve kloroplastta bulunur.
RNA ise çekirdek, çekirdekçik, sitoplâzma, mitokondri,
ribozom ve kloroplastta bulunur.
• DNA'nın yapısında adenin, guanin, sitozin ve timin
organik bazları bulunur; urasil bulunmaz. RNA'nın
yapısında adenin, guanin, sitozin ve urasil organik
bazları bulunur; timin bulunmaz.
• DNA'daki deoksiriboz şekeri yerine RNA'da riboz
şekeri bulunur.
• DNA kalıtımı sağlar; RNA ise protein sentezi görevini
yapar.
DÜNYA'DA
BENZERSİZ
OLDUĞUNU BİLİYOR
MUSUN?
1. Seni Sen Yapan DNA
Molekülü
• İç yapıları hemen hemen aynı olduğu hâlde
insanlar, şekil, büyüklük ve renk bakımından
birçok farklılık gösterirler. Bunun nedeni
DNA plâzmalarımızın birbirinden biraz farklı
olmasıdır. Örneğin; saç rengi geniniz sarı,
kahverengi, siyah veya kızıl saç tarifi
içeriyor olabilir. Göz rengi geniniz gözünüzü
mavi, kahverengi, ela ya da yeşil yapabilir.
Ayrıca DNA'nızın minicik bir parçası kız mı
yoksa erkek mi olacağınızı siz doğmadan
önce belirler.
• Yaşam, haberleşme ve bilgi akışı üzerine
kurulmuştur. Hücreden hücreye ve hücre içi
haberleşmede mesaj taşıyan özel moleküller
kullanılır. Hücrenin içindeki bilgi akışı genetik bilgi
deposu olan DNA'dan başlar. Hücrelerdeki bu bilgi
akışının bir an için durması, canlının bozulmasına
neden olur. O hâlde yaşamın sürekliliği bilgi
alışverişi ile mümkündür. Nasıl ki insanın bilgi
alışverişinde kullandığı temel unsur kelimeler ise,
hücreler de buna benzer şekilde belirli şifreler
kullanır.
• Yaşamın diline ait şifreler hücre hafızasını oluşturan
DNA molekülünde depolanmıştır. DNA'nın
yapısında dört çeşit nükleotit vardır. Bu
nükleotitlerin her biri bir şifre sembolü olarak kabul
edilirse, yaşamın dili dört harfli bir alfabeye
benzetilebilir.
• Yapısında dört çeşit harf olmasına rağmen
DNA milyonlarca nükleotitten oluşmuştur. Bir
omurgalı DNA'sında en az 108 tane
nükleotit bulunur. Bir insan hücresinin
çekirdeğindeki DNA ipliği tamamen açılsa ve
birbirine eklense uzunluğu yaklaşık bir
metreyi bulur. Eğer vücudumuzda bulunan
tüm hücrelerin DNA'ları aynı şekilde uç uca
eklenebilseydi ipin uzunluğu 25 000 km
olurdu. Milyonlarca nükleotit üçlü gruplar
hâlinde birleştiği zaman ifade gücü yüksek
bir dil oluşur. Örneğin; insan hücresinde 1
850 000 000 şifre depo edilebilmektedir. İşte
yaşamın dili, ifade gücü çok zengin olan
böyle bir dildir.
• DNA'da bulunan nükleotit zincirlerinden her
birinin üzerindeki kalıba göre RNA molekülleri
oluşur. Hücrenin hangi tip bir protein gereksinimi
varsa o proteini şifreleyen DNA baz dizisi kalıp
görevi yapar. RNA molekülü, kalıp görevi yapan
DNA ip|iğinin âdeta tamamlayıcı bir parçası
gibidir. Bu şekilde yüzlerce şifre ile donatılmış bir
RNA molekülü oluşur. RNA molekülü
sitoplâzmaya ve oradan da hücrenin protein
üretim merkezi olan ribozomlara gider. RNA
ribozoma yapışarak DNA'dan aldığı şifreyi iletir.
Ribozom, mesajdaki bilgilere göre protein
sentezler. Böylece DNA molekülü hücreyi
yönetmiş olur.
• Her canlı türünün hücresinde bulunan DNA
molekülü farklı olduğundan; her canlının
hücreleri farklı yönetilir. DNA'daki çeşitlilik
kalıtsaldır. Bu nedenle her canlının
hücrelerindeki DNA molekülleri farklıdır.
Örneğin; bir insanın hücresindeki DNA
molekülü bir köpeğinkinden farklıdır. Hatta
bir insanın hücresindeki DNA molekülü diğer
bir insanın DNA molekülünden de farklıdır.
Bu nedenle her canlının kendine ait
özellikleri vardır.
a. DNA - Gen - Kromozom
• Çekirdek öz suyu içine dağılmış olan kromatin
iplikler kıvrılır, kısalır, kalınlaşır ve kromozomları
oluşturur. Kromozomların en önemli görevi
kalıtım birimi olan genleri taşımasıdır.
Kromozomların yapısında bulunan ve belirli bir
özelliğin gelecek kuşaklara aktarılmasını
sağlayan DNA parçasına gen denir.
Kromozomlar DNA, RNA ve çeşitli protein
moleküllerinden oluşur. Tüm yaşamsal olaylar
genlerde şifrelenmiştir. Anne ve babadaki
özellikler genlerle yavruya aktarılır. Her bir
kromozomda bir tane DNA molekülü bulunur.
• Kromozomların şekli, büyüklüğü ve sayısı
her tür için sabittir. Örneğin; insanda 46,
buğdayda 42, soğanda 16, sirke
sineğinde 8 kromozom vardır. Verilen
örneklerde olduğu gibi kromozomlar çift
sayıdadır. Kromozomun yapısında iki
kardeş kromatit sentromerle birbirine
bağlanmıştır.
b. Kalıtım – Kalıtsal
Özelliklerimi Nasıl
Kazandım?
• Eşeyli üreyen canlı türlerinde kardeş
kromatitlerin biri anneden diğeri
babadan gelir. Kardeş kromatitlerin
karşılıklı bölgelerine lokus denir.
• Kardeş kromatitlerin aynı lokusları
üzerinde bir karakter üzerine zıt ya da
aynı yönde etki eden genler vardır.
• Örneğin; bir birey annesinden kahverengi göz genini,
babadan da açık renk göz genini almış olabilir. Bu genler
kardeş kromatitlerin aynı lokusunda bulunmasına rağmen
zıt yönde etki eder.
• Canlı soyları arasındaki benzerlik ve farklılıkların ortaya
çıkmasını sağlayan etmenleri ve bunların kuşaktan
kuşağa nasıl geçtiğini inceleyen bilim dalına genetik
denir. Bir canlının anne ve babasından aldığı özelliklere
kalıtsal karakterler denir. Örneğin; siyah tenlilik, mavi
gözlülük ve kıvırcık saçlılık kalıtsal karakterlerden
bazılarıdır. Kalıtsal karakterler anne ve babanın üreme
hücrelerindeki genlerle yavruya geçer.
• Canlılardaki kalıtsal malzemenin tümüne genom denir.
Örneğin; saçlarımızın rengi, gözlerimizin rengi,
boyumuzun uzunluğu gibi özelliklerimizi belirleyen tüm
bilgiler genomda vardır. Kısacası genom, bizi biz yapan
özelliklerin tümüdür.
• Eşeysiz üreyen amip, öglena ve terliksi
hayvan gibi canlıların bireyleri arasında pek
bir fark yoktur. Eşeyli üreyen insan, kedi,
köpek gibi canlıların bireyleri arasında ise
belirgin farklılıklar vardır. Eşeyli üreyen
canlılarda anne ve babadan gelen
kromatitler bulunması sonucunda aynı türde
çok farklı bireyler oluşabilir. Örneğin;
insanlar ten rengi, göz rengi, ağız, burun,
kaş yapılarındaki farklılıklar nedeni ile
birbirinden ayrılabilirler.
• Eşeyli olarak üreyen aynı tür bitkiler arasında da
farklılıklar vardır. Örneğin; resimde sadece
ülkemizde yetişen yedi çeşit çilek görülmektedir.
• Kulak memesinin ayrık ya da yapışık oluşu, dil
yuvarlama, altı parmaklılık, kan grubu, renk körlüğü
belirgin olarak tanınabilen kalıtsal özelliklerdir.
Ayrıca göz rengi, saç rengi, ten rengi, kulak, burun
ve ağız şekli gibi özellikler de kalıtsaldır. Çocuk bu
karakterleri anne ya da babasından alır. Bunun
sonucu olarak da kalıtsal özellikler insandan insana
farklılık gösterir. DNA molekülleri birbirinden farklı
olan canlılar, birbirlerinden farklı olur. Örneğin;
dünyada yaşayan milyarlarca insanın farklı kalıtsal
özelliklere sahip olmasının nedeni DNA
moleküllerinin farklı yapıda olmasıdır.
Mendel'in Kalıtıma
Kazandırdığı Bilgiler
• Kalıtsal karakterlerin yeni nesillere nasıl
aktarıldığını ilk defa bilimsel olarak araştıran
bilim adamı Avusturyalı Gregor Mendel dir.
Bu nedenle Mendel, kalıtım (genetik)
biliminin kurucusu olarak kabul edilir.
• Mendel, yetiştirdiği bezelyeler üzerinde
çalışmış ve bezelyelerde karakterlerin nasıl
taşındığını araştırmıştır. Kalıtımın ana
ilkelerini bulmuştur. Bulduğu ilkeleri "Bitki
Melezleri Üzerinde Araştırmalar" yazısı ile
yayımlamıştır.
• Bu yayınlar o zaman fazla ilgi
görmemiş ancak ölümünden sonra
Mendel'in raporlarının büyük bir değer
taşıdığı ortaya çıkmıştır. Mendel'in
bezelyeler üzerinde yaptığı deneylerle
bulduğu ilkelere eşeyli üreyen bütün
canlılar uyar. Kalıtsal özelliklerin yeni
nesillere aktarılması ile ilgili olarak
Mendel'in bulduğu kurallar bugün bile
geçerlidir.
• Mendel'in başarılı olmasında hem matematik
hem de biyoloji öğrenimi görmesinin büyük bir
etkisi vardır. Mendel elde ettiği bezelyeleri
matematik kurallarına dayanarak ayırmıştır.
Mendel bu çalışmalarının yanı sıra istatistik
kurallarını da başarı ile uygulamıştır. Mendel,
yeni döller üzerindeki çalışmalarında bütün
karakterleri değil de tek bir karakteri ele
almıştır. Böylece kalıtım olaylarını takip etmesi
kolaylaşmıştır. Örneğin; bir deneyinde yuvarlak
ve buruşuk bezelyeleri çaprazlarken başka bir
deneyinde sarı ve yeşil bezelyeleri, başka bir
deneyinde ise uzun ve kısa bezelyeleri
çaprazlamıştır.
• Mendel'in çalışmalarında bezelyeleri tercih
etmesi de başarısını artırmıştır. Bezelye bir
yılda birkaç defa üretilebilir. Bu nedenle
bezelye ile daha kısa sürede sonuç alınabilir.
Ayrıca bezelye çiçekleri dışarıdan gelecek
çiçek tozlarına kapalıdır. Deneyde kullanılan
çiçeğe başka bir çiçeğin çiçektozlarının
gelme olasılığı azdır.
• Mendel, çalışmalarında, bir karakter
bakımından farklı bezelyeleri seçerek
kullanmıştır. Mendel, bezelye bitkisinde farklılık
gösteren yedi karakter görmüştür.
Genetik Terimleri
• Eşeyli üreyen canlılarda biri anadan
diğeri babadan gelen gen çiftleri
bulunur. Bu genler bir karakter üzerine
zıt ya da aynı yönde etki eder. Eşeyli
olarak üreyen canlının bir karakterini
kontrol eden gen çiftine alel gen denir.
Örneğin; bezelyelerde gövde uzunluğu
için uzun ve kısa olmak üzere iki gen
vardır.
• İki uzun boy genini taşıyan bir
bezelyede boy karakteri bakımından
aynı yönde etkili alel genler bulunur.
Alel genleri aynı yönde etkili olan
canlılara arı döl (homozigot) denir.
• Alel genleri zıt yönde etkili olan
canlılara ise melez döl (heterozigot)
denir.
• Melez döl de zıt yönde etkili olan alel
genlerden biri etkisini gösterir, diğer gen ise
etkisini gösteremez. Melez döl de ortaya
çıkan karaktere dominant (baskın)
karakter denir.
• Melez dölde gizli kalmış karaktere ise
resesif (çekinik) karakter denir.
• Örneğin; uzun boyluluk karakteri baskın,
kısa boyluluk ise çekiniktir. Baskın karakter
büyük harfle, çekinik karakter ise aynı harfin
küçüğü ile gösterilir. Örneğin; uzun boyluluk
geni (U) ile kısa boyluluk geni ise (u) ile
gösterilir. O hâlde boy yönünden melez olan
bezelyenin gen yapısı (Uu), uzun arı döl
(UU), kısa arı döl ise (uu) şeklinde gösterilir.
• Bir canlının sahip olduğu genlerin
toplamına genotip denir.
• Canlının bir karakter bakımından dış
görünüşüne fenotip denir.
• Boy yönünden gen yapısı (UU) ve (Uu)
olan iki bezelyenin genotipi farklı,
fenotipi ise aynıdır.
Mendel'in Yuvarlak ve Buruşuk
Tohumlu Bezelyelerle Yaptığı
Deneyler
• Mendel, önce yuvarlak ve buruşuk
tohumlu bezelyelerin arı döllerini elde
etmiştir. Yuvarlak tohumluluk karakteri
baskın, buruşuk tohumluluk karakteri
ise çekiniktir. Yuvarlak ve buruşuk
tohumlu arı döllerin çaprazlanması
sonucu oluşan F1 dölünün tamamının
yuvarlak tohumlu olduğu görülmüştür.
• Fenotipi yuvarlak tohumlu olan F1 dölü
bireyleri kendi aralarında çaprazlandığında
elde edilen F2 dölünün ¾’ü yuvarlak
tohumlu, 1/4 ü ise buruşuk tohumlu olur.
• Y : yuvarlak (baskın)
• y : buruşuk (çekinik)
Mendel, değişik karakterli bezelyeler
üzerinde yaptığı çaprazlama deneyleri
sonucunda kalıtımla ilgili olarak aşağıdaki
ilkeleri bulmuştur.
• Değişik özellikleri olan iki arı dölün
çaprazlanması sonucu elde edilen F1,
dölleri %100 melezdir. Melez döl her iki arı
dölün de genlerini taşır (Karakterlerin
Birleşmesi Kanunu).
• Melez döllerdeki genlerin biri baskın, diğeri
ise çekiniktir. F1 dölünün görünüşü baskın
karaktere benzer (Karakterlerin Gizli
Kalması Kanunu).
• iki melez döl arasında yapılan çaprazlama
sonucu elde edilen F2 dölünde 1/4
oranında l. arı döl, 2/4 oranında melez, 1/4
oranında da II. arı döl karakterleri ortaya
çıkar (Karakterlerin Ayrılması Kanunu).
Örnek
• Melez kıvırcık saçlı baba ile düz saçlı
annenin çocuklarının fenotip ve
genotipleri nasıl olur? ( Kıvırcık saç,
düz saça baskın )
• Yukarıdaki çaprazlamada görüldüğü gibi
çocukların genotipleri 2 / 4 ( % 50 ) melez
( heterozigot ) kıvırcık saçlı, 2 / 4 ( % 50 ) arı
( homozigot ) düz saçlı olur. Fenotipleri ise 2 / 4
( % 50 ) kıvırcık, 2 / 4 ( % 50 ) düz saçlı olur.
• Özelliklerin ayrılması yasasına göre, insanlarda
da nesilden nesile aktarılan özelliklerden baskın
olanı daha yüksek oranda görülür. Çekinik özellik
ise daha düşük oranda ortaya çıkar.
Çaprazlama deneylerinde
Mendel’in elde ettiği sonuçlar
a. Karakterlerin nesillere geçmesini sağlayan
belirli birim “faktörler”(genler) vardır.
b. Aynı karakter bakımından farklı olan iki
homozigot bireyin çaprazlanmasından
( AA, aa ) meydana gelen bireylerin fenotip
ve genotipleri aynıdır. Yani birbirlerinin
aynısıdır. Buna “ benzerlik yasası ” denir.
c. Gametler meydana gelirken, allel genler
birbirinden ayrılır. Her gamet, her allel çiftinden
bir gen alır. Gametlerde hangi genin toplanacağı
tesadüfe bağlıdır. ( ayrılma yasası )
d. Allel genlerde zıt yönde etki eden gen çiftlerinden
bir tanesi fenotip yapıda kendini gösterirken
( baskın ),diğeri gizli kalır ( çekinik Aa).
e. Bir birey her çeşit gameti eşit oranda meydana
getirir. Bu gametlerden her birinin karşı cinsten
olan başka bir gametle birleşme şansı aynıdır.
Ç. Akraba Evliliği
Neden Sakıncalı?
Akraba Evliliğine Bağlı
Özürlü Birey Kalıtımı
• Akrabalar arasında birinci dereceden ve hatta
ikinci dereceden akrabaların birbiriyle
evlenmelerinin zararlı sonuçlar ortaya çıkaracağı
görüşleri çok eskiden beri bilinmektedir. Bu
nedenden dolayı birçok ülkede bu tür evlenmeler
yasaklanmıştır.
• Çekinik genlerin akraba evliliklerinde homozigot
olarak ortaya çıkma olasılığı daha fazladır.
Örneğin; canlının renk maddelerini kaybetmesiyle
oluşan albinoluk Amerika toplumunda 20.000
kişiden birinde görülür. Eğer bir ailede albinoluk
görülmüşse, bu ailedeki kuzenlerin evlenmeleri
sonucunda albino birey meydana gelme olasılığı
artar.
• Özürlü bebek sayısını azaltmak için yakın
akraba evlilikleri yapılmamalıdır. Aynı kalıtsal
hastalık akraba olan kişilerde çekinik kalmış
olabilir. Sağlıklı görünen böyle iki birey evlenirse
çocukları doğuştan hasta olabilir. Ayrıca akraba
evliliklerinde çocukların özürlü doğma olasılığı
da çok yüksektir.
• Evlenecek çiftler sağlık kurumlarından sağlıklı
olduklarını gösteren rapor almalıdır. Mümkünse
gen testi yapılmalıdır. Ayrıca evlenecek çiftlerin
ailelerinde kalıtsal hastalık olup olmadığı
araştırılmalıdır.
• Genetik danışma merkezleri kurulmalıdır.
Çiftler evlenmeden önce bu merkezlere
başvurarak doğacak çocuklarının sağlık
durumları ile ilgili bilgi almalıdır. Doğuştan
anormal çocukları olan aileler tekrar çocuk
sahibi olmak isterlerse genetik
danışmanlık hizmetinden yararlanmalıdır.
Kalıtım insanda Cinsiyeti de
Belirler
• İnsanda 23 çift (46 tane) kromozom bulunur. Bu
kromozomlardan 22 çifti (44 tanesi) vücut özelliklerini
belirler. Geri kalan bir çift kromozom ise insanın dişi ya
da erkek oluşunu kontrol eden genleri taşır. Bu
kromozom çiftine cinsiyet kromozomu denir. Cinsiyet
kromozom çifti, dişilerde XX ile gösterilir. Erkeklerde
cinsiyet kromozomlarından bir tanesi dişinin X
kromozomuna benzer.
• Erkeğin diğer cinsiyet kromozomu (Y), X
kromozomundan daha küçüktür. Bu nedenle erkeğin
cinsiyet kromozomları XY ile gösterilir. Erkeğin
kromozom takımı (44+XY), dişininki ise (44+XX)
şeklinde gösterilir.
• Mayoz bölünme sonucunda oluşan eşey
hücrelerinde 23 kromozom bulunur. Dişilerin
yumurta hücreleri tek çeşittir ve (22+X)
kromozomludur. Erkeklerin spermleri ise (22+X)
ya da (22+Y) kromozomludur.
• Eğer dişinin yumurta hücresi, erkeğin (22+Y)
kromozomlu spermi ile birleşirse, (44+XY)
kromozomlu erkek çocuk meydana gelir. Eğer
yumurta hücresi, (22+X) kromozomlu sperm ile
birleşirse (44+XX) kromozomlu dişi çocuk
oluşur. Burada cinsiyeti belirleyen spermdeki X
ve Y kromozomlarıdır. Bir toplumdaki erkek ve
dişilerin sayıları yaklaşık birbirine eşittir. Çünkü
bebeğin erkek ya da dişi olma olasılığı %50'dir.
İnsanda Kalıtım
• Mendel kanunlarına göre, insanın
karakterleri döllerine geçer. Mendel’in
bitkilerde uyguladığı çaprazlama
deneyleri, insanlarda yapılamaz.
Karakterlerin hangi yollarla geçtiği,
ikizlerin ve karakteristik bazı özellikleri
devam ettiren annelerin incelenmesi
sonucu saptanmıştır.
I. Normla Karakterlerin
Kalıtımı
• Bazı karakterlerin, diğer karakterlere
baskın(dominant) olduğunu öğrendiniz. İnsanda
da siyah göz, mavi göze; kıvırcık saç, düz saça;
esmer renk, açık renge baskın olan
karakterlerdir. Buna göre mavi gözlü bir kadınla,
siyah gözlü erkek evlenirse çocuklarının gözü
siyah olur. (birinci döl). Mavi renk resesiftir.
Melez olan bu çocuklar aynı gen taşıyan biriyle
evlenirse, mavi göz rengi 1 / 4 oranında tekrar
görülür. (ikinci döl)
II. Anormal Karakterlerin
Kalıtımı
• İnsanlarda normal vücut özeliklerinin
dışında, anormal diyebileceğimiz
rahatsızlık veren özellikler de kalıtsal
olarak oğul döllere geçebilmektedir.
Bunlar dominant veya resesif halde
etkilerini gösteriler.
a. Dominant olarak geçen
anormal kalıtsal özellikler
• Baskın olan anormal karakterlerden
bazıları şunlardır; kısa parmaklılık, el
ve ayak parmaklarının yapışık olması,
sağırlık, gece körlüğü, hipermetropluk,
tavşan dudaklılık, doğuştan olan
katarakt, erken saç dökülmesi vb.
b. Resesif olarak geçen
anormal kalıtsal özellikler
• Cücelik (nanizm), varisler, doğuştan
kalça çıkıklığı, sara, doğuştan sağırlık,
dilsizlik, körlükle birlikte gelen aptallık
sayılıabilir.
III. Eşeye (cinsiyete) bağlı
kalıtım
• Kromozomlar yalnız cinsiyet genleri
taşımaz. Aynı kromozomlar vücudun
diğer özelliklerini kontrol eden genler
de vardır. Eşey kromozomlarındaki
genlerin meydana getirdiği karakterlere
eşeye bağlı karakterler denir.
• Eşeye bağlı karakterleri ortaya çıkaran
genler, X kromozomu üzerinde bulunduğu
gibi, Y kromozomu üzerinde de bulunur.
Hatta bazı karakterler X ve Y kromozomları
üzerinde bulunan genler tarafından kontrol
edilir.
• Eşeye bağlı karakterlerden en önemlileri
renk körlüğü ve hemofilidir.
Kalıtsal Hastalıkların Yeni
Nesillere Taşınması
• Cinsiyet kromozomları renk körlüğü ve hemofili gibi
kalıtsal hastalıkların genlerini taşır. Kalıtsal
hastalıkların geni X kromozomları üzerinde bulunur.
Hastalık taşıyan gen çekinik özellik gösterir. Erkek
çocuk X kromozomunu annesinden, Y kromozomunu
da babasından alır. Y kromozomu X kromozomundan
biraz küçük olduğundan X kromozomundaki hastalık
taşıyan genin etkisini bastıracak alel geni yoktur.
Anneden hastalık genini alan erkek çocuklar hasta
olur. Kız çocukların hasta olması için ise hastalık
genini hem anneden hem de babadan almaları
gerekir. Sadece anneden ya da babadan hastalık geni
alan kız çocuk taşıyıcı olur. Bu nedenle erkek
çocuklarda kalıtsal hastalık daha sık görülür.
• Renk körlüğü hastalığında, hasta genellikle
kırmızı ve yeşil renkleri birbirine karıştırır.
Renk körleri taşıt kullanırsa, ışıklı
kavşaklarda kırmızıyı yeşil sanıp durması
gereken yerde, yola devam ederek kazalara
neden olabilir. Bu nedenle renk körlerinin
taşıt kullanmaması gerekir. Renk körlüğü
kalıtsal bir hastalık olduğundan tedavisi
mümkün değildir.
Çevre Etkenlerinin Kalıtımdaki
Rollerine Örnekler
• Bir canlının özelliklerini oluşturan kalıtım ve çevredir.
Bu iki faktör, gelişmenin çeşitli basamaklarında canlı
üzerinde etkisini gösterir. Bir canlının göz rengi, saç
rengi, ten rengi, ağız, burun, kulak, el ve ayak yapısı
onun kalıtsal özellikleridir. Çevre şartları, canlıların
kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasında önemli bir rol
oynar.
• Annenin hamilelik döneminde sigara, alkol ya da
uyuşturucu kullanması bebeğin gelişimini olumsuz
yönde etkiler. Genotipleri aynı olan tek yumurta ikizleri
değişik iklimlerde büyürlerse, vücut şekilleri birbirine
benzediği hâlde, ten rengi ve vücut ölçülerinde
değişiklik olabilir. Dış görünüşteki bu farklılık çevre
şartlarının değişmesinden kaynaklanmaktadır.
• Canlının özelliklerini beslenme de etkiler.
Örneğin; arı sütü ile beslenen larvalardan iri
yapılı, kısır olmayan kraliçe arı meydana gelir.
Çiçek tozu ile beslenen larvalardan ise küçük
yapılı, kısır işçi arılar oluşur.
• Zararlı ışınlar ve kimyasal ilâçlar embriyonun
gelişmesini olumsuz yönde etkiler. Bebeğin
yapısında bazı anormallikler görülür.
• O hâlde sıcaklık, ışık, nem ve beslenme
canlıların çeşitliliğini etkiler.
• Canlının özellikleri, kalıtsal karakterlerle
çevrenin etkileşmesinden kaynaklanır. O hâlde
çevresel etkenler canlıların çeşitliliğini etkiler.
• Bitkilerde, ışık etkisiyle değişiklikler meydana
gelir. Işıksız ortamda yetiştirilen bitkinin
yaprakları sarıya çalan açık yeşildir. Aynı bitki
ışıklı ortamda yetiştirilirse, yaprakları koyu yeşile
döner. Çuha çiçeğinin kırmızı çiçekli türü çok
nemli bir ortamda yetiştirilirse beyaz çiçekli olur.
Aynı bitki 15°- 20°C’de ve nemsiz bir ortamda
yetiştirilirse çiçekleri kırmızı açar. Bu tip sıcaklık
değişimleri gibi çevre faktörleri bitkinin sadece
fenotipini (görünümü) değiştirmiş, fakat bitkinin
genotipinde bir değişme yapmadığı görülmüştür.
Mutasyon
• Hücre bölünmesi sırasında DNA molekülü kendi
kopyasını oluşturur. Çok küçük bir olasılıkla
kopyalama sırasında hata olabilir. DNA'da oluşan
değişikliklere mutasyon denir. Mutasyona neden
olan etkenlere mutajen denir. Radyoaktif
maddeler, X ışınları, mor ötesi ışınlar, hardal gazı,
bazı kimyasal maddeler, sıcaklık ve sigara katranı
mutajendir. Ayrıca DNA'nın bulunduğu ortamın
asidik ya da bazik olması da mutasyona neden
olabilir.
• Vücut hücrelerinde oluşan mutasyonlar yavruya
geçmez. Üreme hücrelerindeki mutasyonlar ise
yavruya geçer. Nokta mutasyonu ve kromozom
mutasyonu olmak üzere iki çeşit mutasyon vardır.
Nokta mutasyonları
• DNA molekülünün belirli bir yerinde
oluşan değişmelerdir. Örneğin; DNA
kendini eşlerken yeni oluşan iplikte,
timinin karşısına adenin gelmesi
gerekirken guanin gelirse, nokta
mutasyonu oluşur. Ayrıca DNA
molekülünün eksilmesi ya da artması
da nokta mutasyonunu oluşturur.
Kromozom mutasyonları
• Kromozomların yapısının ya da sayısının
değişmesidir.
• Örneğin; kromozom parçalarının yer değiştirmesi,
kromozomdan kopan bir parçanın ters dönerek
koptuğu yere bağlanması kromozom
mutasyonudur. Bazen de kromozomların sayısı
değişebilir.
• Örneğin; insanlarda kromozom sayısı 46'dan 47'ye
çıkarsa mongol bebek meydana gelir. Mongol
çocuklarda gözler yarı açık, eller geniş, parmaklar
kısa, vücut tıknaz, yüz yuvarlak ve geniştir. Ayrıca
mongol çocukların zekâ seviyeleri normalin
altındadır.
• Mutasyon sonucunda bir organın yapısı ve
şekli değişirse canlının yaşama şansı azalır.
Mutasyon öldürücü etki yaptığı gibi bazen de
yararlı olabilir. Mutasyon sonucunda değişen
dış şartlara uyum sağlayabilen bireyler
oluşabilir.
• Mutasyon sonucu canlının renk maddelerini
kaybetmesiyle oluşan albino canlılar beyaz
renkte olur. Albino insan yaşayabildiği hâlde,
albino farenin ya da yılanın doğal bir ortamda
yaşama şansı yok denecek kadar azdır.
• Mikrop öldürücü ilâçlara karşı dayanıklı
bakterilerin oluşumu da mutasyon sonucu olur.
Mutasyonlar değişen çevre şartlarına karşı
canlı neslinin devamında önemli bir rol oynar.
Mutasyonların Canlıların
Çeşitliliğindeki Rolü
• Bütün canlılarda görülebilen mutasyonlar
hemen ortaya çıkabileceği gibi daha sonraki
döllerde de ortaya çıkabilir. Kısa sürede
kendini gösteren mutasyonlara baskın
(dominant) mutasyon denir, insanda kısa
parmaklılık, çok parmaklılık, kurbağaların
ayağının birinin olmaması, tavuklarda kısa
bacaklılık, domateslerde erguvan renkli
gövdeler olması dominant mutasyonlardır.
• Kısa sürede ortaya çıkmayan mutasyonlara
çekinik (resesif) mutasyonlar denir. İnsanlarda
hemofili hastalığı, sağırlık, konuşamama;
bitkilerde boy kısalığı; sirke sineğinde körelmiş
kanat ve siyah vücut rengi çekinik
mutasyonlara örnektir.
• Genellikle mutasyona uğrayan canlılarda çeşitli
hastalıklar, kısırlık, organlarında yapısal
bozukluklar ve ölümler görülür.
• Mutasyona sıcaklık, radyasyon, ortam ve
kimyasal bileşiklerin etki ettiği bilinmektedir.
Sıcaklık
• Canlıların yaşamasına uygun sınırlar
içindeki sıcaklık artışları moleküllerin
hızını arttıracağından, moleküller
arasında çarpışmalar olur. Bu
çarpışmalar DNA'nın kendini eşlemesi
sırasında hatalara neden olabilir.
• Radyasyon: Radyasyon alan canlıların genlerinde
bozulmaların olduğu kanıtlanmıştır.
• Ortamın etkisi: DNA'nın bulunduğu ortamların asidik
veya bazik olması DNA'nın yapısına etki etmektedir.
• Kimyasal bileşikler: Bazı kimyasal ilâçlar aşırı dozda
alınırsa mutasyona neden olabilir.
Bu nedenle hamile kadınlara zorunlu olmadıkça bu ilâçlar
verilmez. Sigara katranı da mutasyona neden olabilir.
Mutasyona neden olan etkilerden radyasyonun ve
kimyasal ilâçların aşırı dozda alınması bazen öldürücü
etki gösterebilir. Örneğin; 1945 yılında Japonya'ya atılan
atom bombasının yaydığı radyasyon, o bölgede yaşayan
canlıların genetik yapısını bozarak öldürücü etki
yapmıştır. Bu bombanın olumsuz etkisi hâlâ görülmekte,
sakat ve ölü çocuk doğumlarına neden olmaktadır.
Download